DÖNEM: 22 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 154
90ıncı
Birleşim
18 Nisan 2007 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
TBMM Başkan Vekili İsmail Alptekin'in, vefat eden Bursa Milletvekili
ve TBMM Başkan Vekili Ali Dinçer'e Allah'tan rahmet, yakınlarına
ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna başsağlığı
dileyen konuşması
B) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.-
Bursa Milletvekili ve TBMM Başkan Vekili Ali Dinçer'in vefatı
dolayısıyla saygı duruşu
C) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.-
Bursa Milletvekili Abdulmecit Alp'in, Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramı
olarak kutlanan 23 Nisanın millî mücadelenin ve parlamenter
sisteme geçişin başlangıcı olması bakımından
tarihimizdeki önemine ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'ın, birikimlerini
offshore hesabı ve hazine bonosuna yatırmış olan
ve el konulmasından bu yana dört yıl geçmesine rağmen
paralarını geri alamayan İmar Bankası mağdurlarının
durumuna ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün'ün, bu yıl uygulamaya konulan
Belediyelerin Altyapısının Desteklenmesi Projesiyle
(BELDES) yapılacak hizmetlere ilişkin gündem dışı
konuşması
IV. - TEŞEKKÜR,
TEBRİK, TEMENNİ VE TAZİYELER
1.-
İstanbul Milletvekili Ali Topuz, Ankara Milletvekili Salih
Kapusuz, Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil, Hatay Milletvekili
Mehmet Eraslan ile Bursa Milletvekilleri Mehmet Emin Tutan ve Kemal
Demirel'in, Bursa Milletvekili ve TBMM Başkan Vekili Ali Dinçer'in
vefatı dolayısıyla taziye konuşmaları
V. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kuruluşunun 87'nci yıl dönümünün
ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın kutlanması ve
günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla Genel
Kurulda özel bir görüşme yapılması için TBMM'nin 23 Nisan
2007 Pazartesi günü saat 14.00'te toplanmasına; bu toplantıda
yapılacak görüşmelerdeki konuşma süreleri ile o gün
başka bir konunun görüşülmemesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı:
1337)
4.-
Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun, Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/971) (S. Sayısı:1369)
5.-
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/1295) (S. Sayısı: 1357)
6.-
Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan ve 2 Milletvekilinin; Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim
Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/988) (S. Sayısı: 1392)
7.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı (EİT) Ticaret ve Kalkınma Bankası
Arasında Merkez Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1307) (S. Sayısı: 1378)
8.-
22/2/2007 Tarihli ve 5584 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu
ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/1330) (S. Sayısı:
1384)
VII. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin, Mersin Milletvekili Hüseyin
Özcan'ın, konuşmasında, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VIII. - SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, kuş gribine yönelik önlemlere
ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/20920)
2.-
İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, belediyelerin vergi
borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın
cevabı (7/20953)
3.-
Ankara Milletvekili Bayram Ali MERAL'in, İstanbul-Şişli'de
Tekelin devredilen bir taşınmazına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın
cevabı (7/20994)
4.-
Kırklareli Milletvekili Yavuz ALTINORAK'ın, Lüleburgaz-Sarmısaklı
çiftliğinin ihalesinin iptaline ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/21067)
5.-
İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, taksici
esnafın vergilendirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/21137)
6.-
İzmir Milletvekili Oğuz OYAN'ın, varlık satışı
yoluyla özelleştirilen tesis ve arazilere ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/21338)
7.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, geçici personele,
-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, vekaleten yürütülen
idari görevlere,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı
(7/21527, 21528)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 15.05'te açılarak iki oturum yaptı.
Oturum
Başkanı, TBMM Başkan Vekili İsmail Alptekin, Aksaray'da
meydana gelen trafik kazasında vefat eden 33 öğrenci,
öğretmen ve veliye Allah'tan rahmet, yakınlarına ve
ulusumuza başsağlığı ile vefatının
14'üncü yıl dönümü münasebetiyle 8'inci Cumhurbaşkanı
Turgut Özal'a Allah'tan rahmet dileyen bir konuşma yaptı.
Ağrı
Milletvekili Mehmet Kerim Yıldız, Ağrı ilinin
düşman işgalinden kurtarılışının
89'uncu yıl dönümü münasebetiyle, ilin sorunlarının
çözümü için atılan adımlara, daha önce özelleştirilen
Ağrı Et Kombinasının Tarım ve Köyişleri
Bakanlığına devri ile çiftçilere kaba yem bitkileri
desteğinin bir an önce ödenmesinin önemine,
İzmir
Milletvekilli Türkân Miçooğulları, okul gezisi sırasında
öğrenci, veli ve öğretmenlerin
trafik kazası sonucunda hayatlarını kaybetmeleri
nedeniyle, ülkemizde çok yaşanan bu tür kazaların azaltılması
için okul gezilerine düzen getiren yeni bir yönetmeliğin yapılması
gerektiğine ve köy enstitülerinin kuruluş yıl dönümü
olan 17 Nisanların eğitim bayramı gibi kutlandığına,
Malatya
Milletvekili Ahmet Münir Erkal, vefatının 14'üncü yılında
8'inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın siyasi kişiliğine,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Gündemin
"Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler" kısmının 126'ncı
sırasında bulunan (8/11) esas numaralı genel görüşme
önergesinin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 17/04/2007 Salı
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu
önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 16'ncı sırasında
bulunan 1369 sıra sayılı, 454'üncü sırasında
bulunan 1392 sıra sayılı, 445'inci sırasında
bulunan 1381 sıra sayılı, 26'ncı sırasında
bulunan 1382 sıra sayılı, 13'üncü sırasında
bulunan 852 sıra sayılı, 14'üncü sırasında bulunan
1012 sıra sayılı, 15'inci sırasında bulunan
1182 sıra sayılı, 9'uncu sırasında bulunan
1320 sıra sayılı, 389'uncu sırasında bulunan
1318 sıra sayılı, 392'nci sırasında bulunan
1325 sıra sayılı, 32'nci sırasında bulunan
1262 sıra sayılı, 34'üncü sırasında bulunan
1216 sıra sayılı ve 4'üncü sırasında bulunan
1225 sıra sayılı Kanun Tasarı ve Tekliflerinin
sırasıyla gündemin, 4, 6, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18
ve 19'uncu sıralarına alınmasına; 16/04/2007 Salı
günkü gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak
dağıtılan 1397 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın,
48 saat geçmeden, bu kısmın 20'nci sırasına
alınmasına ve diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 17, 18, 24 ve 25 Nisan
2007 Salı ve Çarşamba günlerindeki birleşimlerinde
sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesine;
17 ve 24 Nisan 2007 Salı günkü birleşimlerinde 15.00-20.00 saatleri
arasında, 18, 19, 25 ve 26 Nisan 2007 Çarşamba ve Perşembe
günlerindeki birleşimlerinde ise 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışmasını sürdürmesine ilişkin AK Parti
Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, Malatya'da Büyükşehir
Belediyesi Kurulması Hakkında Kanun Teklifi'nin (2/71),
İç Tüzük'ün 37'nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edilmedi.
Kastamonu
Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, İnebolu
İlçesinin Adının Yiğit İnebolu Olarak Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifi'nin (2/637), İç Tüzük'ün 37'nci maddesine
göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi,
yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.
Anavatan
Partisi Grubuna ait olup, açık bulunan :
İdare
Amirliğine Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir,
Anayasa
Komisyonuna Bitlis Milletvekili Edip Safder Gaydalı,
Adalet
Komisyonuna Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş,
Millî
Savunma Komisyonuna Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan,
Dışişleri
Komisyonuna Hatay Milletvekili Züheyir Amber,
Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna Afyonkarahisar Milletvekili
Reyhan Balandı,
Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna Muğla Milletvekili
Hasan Özyer,
Çevre
Komisyonuna Mersin Milletvekili Hüseyin Güler,
Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna Ankara
Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu,
Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonuna Erzurum Milletvekili İbrahim
Özdoğan,
Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna
Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan,
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonuna
Isparta Milletvekili Mehmet Sait Armağan,
Plan
ve Bütçe Komisyonuna Mardin Milletvekili Muharrem Doğan ve Diyarbakır
Milletvekili Muhsin Koçyiğit,
Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonuna Muğla Milletvekili
Hasan Özyer,
İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonuna Mersin Milletvekili
Hüseyin Güler,
Avrupa
Birliği Uyum Komisyonuna Kars Milletvekili Selami Yiğit,
Küresel
ısınmanın neden olduğu sorunların ve oluşturduğu
riskin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan (10/351, 399, 417) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonuna Hatay Milletvekili
Züheyir Amber,
Türkçedeki
bozulma ve yabancılaşmanın araştırılması,
Türkçenin korunması ve etkin kullanımı için alınması
gerken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/365) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna Afyonkarahisar
Milletvekili Reyhan Balandı,
Aday
gösterilerek, seçildiler.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1'inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı: 305)
görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin
komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2'nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı:
904),
3'üncü
sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair (2/820) (S. Sayısı:
1337),
Kanun
Tasarı ve Tekliflerinin görüşmeleri, komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4'üncü
sırasına alınan, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun,
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi'nin (2/971) (S. Sayısı: 1369) görüşmelerine
başlanılarak 3'üncü maddesine kadar kabul edildi.
18
Nisan 2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat
14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.52'de son verildi.
İsmail
Alptekin
Başkan
Vekili
Bayram Özçelik Ahmet Küçük
Burdur
Çanakkale
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No.: 126
II. - GELEN
KÂĞITLAR
18 Nisan
2007 Çarşamba
Teklifler
1.-
Uşak Milletvekili Alim Tunç ve 2 Milletvekilinin; Kumar Alet ve
Makineleri Hakkında Kanun Teklifi (2/1000) (Adalet ve
İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.4.2007)
2.-
Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in; Türk Vatandaşlığı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/1001) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12.4.2007)
3.-
Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in; Türk Ceza Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/1002) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.4.2007)
4.-
İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya ve 13 Milletvekilinin;
5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/1003) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12.4.2007)
5.-
İstanbul Milletvekili Recep Koral ve 5 Milletvekilinin; Belediye
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/1004) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13.4.2007)
6.-
İstanbul Milletvekili Gülseren Topuz'un; Avda ve Sporda Kullanılan
Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının
Yapımı, Alımı, Satımı ve Bulundurulmasına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/1005) (Adalet ve İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13.4.2007)
Rapor
1.-
15.3.2007 Tarihli ve 5603 Sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı
Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ve
Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca
Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/1340) (S. Sayısı:
1398) (Dağıtma tarihi: 18.4.2007) (GÜNDEME)
18 Nisan
2007 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN
- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90'ıncı Birleşimini
açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM
Başkan Vekili İsmail Alptekin'in, vefat eden Bursa Milletvekili
ve TBMM Başkan Vekili Ali Dinçer'e Allah'tan rahmet, yakınlarına
ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna başsağlığı
dileyen konuşması
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
değerli siyaset adamı, mesai arkadaşımız,
sevgili dostumuz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Bursa Milletvekili Ali Dinçer vefat etmiştir. Bunun büyük üzüntüsü
içerisindeyiz. Başta, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin değerli
üyelerine, Cumhuriyet Halk Partisi camiasına, değerli
kardeşimizin ailesine ve milletimize başsağlığı
diliyorum. Bu vesileyle, Bursa Milletvekili Sayın Ali Dinçer'in
aziz hatırası için Genel Kurulu bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum.
B)
ÇEŞİTLİ İŞLER
1.-
Bursa Milletvekili ve TBMM Başkan Vekili Ali Dinçer'in vefatı
dolayısıyla saygı duruşu
(Saygı duruşunda bulunuldu)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Allah rahmet eylesin, ruhu
şad olsun.
Sayın milletvekilleri gündeme
geçiyorum.
Gündeme geçmeden önce
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Topuz, bir
talebiniz mi var efendim?
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ali
Dinçer'le ilgili olarak söz verme imkânınız var mı efendim
acaba?
BAŞKAN - Efendim, İç Tüzük'ümüze
göre yerinizden konuşmanız mümkün. Arzu eder misiniz efendim?
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Tamam
efendim.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
IV. -
TEŞEKKÜR, TEBRİK, TEMENNİ VE TAZİYELER
1.-
İstanbul Milletvekili Ali Topuz, Ankara Milletvekili Salih
Kapusuz, Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil, Hatay Milletvekili
Mehmet Eraslan ile Bursa Milletvekilleri Mehmet Emin Tutan ve Kemal
Demirel'in, Bursa Milletvekili ve TBMM Başkan Vekili Ali Dinçer'in
vefatı dolayısıyla taziye konuşmaları
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; çok büyük bir acı içinde,
kaybettiğimiz Değerli Milletvekilimiz Ali Dinçer'in
anısı önünde bir kez daha saygıyla eğilerek, hepinize
başsağlığı diliyorum.
Ali Dinçer, hepimize iyi örnek olabilecek
özellikler, nitelikler taşıyan bir kimlikti. Son derece mücadeleci
bir insan olmasına rağmen, uzlaşmacı, barışçı
girişimleriyle, tutumlarıyla hepimize örnek olduğu
pek çok girişimi, anısı vardır hepinizde.
O, gençlik yıllarından
itibaren kendisini milletine, ulusuna vakfetmiş bir insandı.
Öğrencilik yıllarında gençlerin örgütlenmesine katkıda
bulunmuş, daha sonra Cumhuriyet Halk Partisinin gençlik kollarında
önemli görevler yapmış, genel başkanlık dâhil, Sosyal
Demokrasi Derneklerini kurmuş, oraya Genel Başkanlık
yapmış, sosyal demokrasi düşüncesinin yaygınlaştırılması,
geliştirilmesi konusuna çok ciddi katkılarda bulunmuş;
daha sonra, yerel yönetimlerde önemli deneyimler yaşamış,
büyük projeleri ortaya koymuş, başlatmış; Türkiye'nin
en büyük toplu konut projesini, Batıkent'i gerçekleştirmiş
ve Türkiye'de ilk defa, toplu ulaşım için Ankara Metrosu'nun
temelini atarak, bu inşaatını başlatmış;
sanata, kültüre önem veren, çok değerli bir insandı kaybettiğimiz
insan.
Onun kaybına inanamıyorum.
Kırk yıllık arkadaşımın kaybına inanamıyorum.
Hele, onun ağabeyi konumunda birisi olarak, onun aramızdan
ayrılmasından sonra konuşmanın benim için ne kadar
zor olduğunu, ama, ne kadar da onurlu bir görev olduğunu düşünüyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili olarak, o, kendi üslubu içindeki sevecenliğini
hep hatırlayarak, kendisine Allah'tan rahmet diliyorum;
başta, ailesi olmak üzere bütün yakınlarına, arkadaşlarına,
siz milletvekili dostlarına ve bütün milletimize bir kez daha
başsağlığı dileklerimi sunuyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak,
Ali Dinçer'in kaybı dolayısıyla bize yapılan taziye
ziyaretleri dolayısıyla da herkese şükranlarımızı
ifade ediyorum. Hepinizi, yeniden, bu duygularla, saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Topuz.
Sayın Kapusuz bu konuda söz
istemiştir, buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; çok
önemli bir arkadaşımızı, bir siyaset adamını,
Meclis Başkan Vekilimizi kaybettik. Kendisine, Allah'tan rahmet,
ailesine, yakınlarına, özellikle camiasına, Cumhuriyet
Halk Partisine ve bütün Meclisteki arkadaşlarımıza
başsağlığı temennisinde bulunuyorum.
Gerçekten, Ali Bey, kendine münhasır
bir insandı; yönetim anlayışı, hoşgörüsü, diyaloğu,
sevecenliği; bu Meclis çalışmalarına da yansıyordu.
Hatırlarsınız, İç Tüzük gereği üç tane arkadaşımız
gündem dışı söz alma hakkına sahipken, onun, zaman
zaman altı kişiyi konuşturduğu olmuştur.
Siyasi hayatında da çok renkli,
çok önemli hizmetleri olan bir arkadaşımızdı. Belediye
çalışmaları yaptı. Ankara'da belediye başkanlığı
yaptı. Yurt içinde ve yurt dışında, özelde, mesleki
hayatıyla ilgili olarak birçok çaba ve gayreti oldu. Gerçekten,
ben, kendisiyle birçok konuda, yurt içinde ve yurt dışında
değişik zamanlarda beraber olmuş, özel hatıraları
olan sevdiğim bir arkadaşımı kaybetmenin üzüntüsünü
yaşıyorum.
Bir kez daha, herkese başsağlığı
diliyor, kaybettiğimiz bu değerli arkadaşımıza
Allah'tan rahmet diliyor, milletimize başsağlığı
temennisinde bulunuyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kapusuz.
Meclis Başkan Vekilimiz Sayın
Pakdil bu konuda söz talebinde bulunmuştur.
Buyurun Sayın Pakdil.
NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım;
hepimize, öncelikle başsağlığı diliyorum;
ailesine başsağlığı diliyorum, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubuna, Türkiye Büyük Millet Meclisine (Parlamentomuza)
ve bütün milletimize başsağlığı dileklerimi
iletiyorum.
Bir mesai arkadaşımızı,
milletvekilimizi, bir dostumuzu kaybettik. Kendisiyle üç yıllık
bir süreç içerisinde beraber çalıştık, çok güzel hatıralarımız
oldu. Benim en büyük tespitim, Sayın Dinçer olaylara her zaman
pozitif olarak bakmıştır, insanlar üzerinde bir olumlu
etki bırakmıştır. En sıkışık, çetrefilli
zamanlarda dahi olaylara objektif bakışı ve hoşgörülü
yaklaşımıyla bir dostluk gösterisi sunmuştur yönetiminde
ve yönetim dışındaki davranışlarında.
Çok genç yaşında, daha
otuzlu yaşlarda, Ankara gibi büyük bir şehrin belediye
başkanlığını yapmış, daha sonra değişik
sivil toplum kuruluşlarında görevler yapmış, yurt
içinde ve yurt dışında ticari faaliyetlerde bulunmuş
olan bir dostumuzdu.
Ben, dün, Başhekim arkadaşımızı
İbni Sina Hastanesinde ziyaret ettiğimde, değerlerinde
bir düzelme olduğunu, ama, durumun çok kritik olduğunu söylemişti.
Bugün de saat on ikiye doğru vefat haberini aldık. Allah
taksiratını affetsin, ailesine sabırlar versin, yakınlarına
sabırlar versin.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuza
ve Parlamentomuza, tekrar, başsağlığı diliyorum.
Mekânı cennet olsun diyorum.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Eraslan, buyurun.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
gerçekten Ali Bey'i seviyoruz, hepimiz seviyoruz. Ali Bey, gerçekten,
çok değerli bir insan, çok muhterem bir insan, çok babacan, çok sevecen
bir insandı. Gönül zenginliğine sahipti. Büyük meziyetleri
olan, örnek şahsiyete sahip olan bir insandı. Kimseyi
kırmazdı, kimseyi üzmezdi. geniş bir gönüle sahipti,
gönül adamıydı. Devletine, ülkesine, milletine her zaman
sadık, bağlı ve hizmetkâr olan bir insandı.
Hastalığında onu ziyaret
etmiştik, acısını paylaşmıştık.
Tabii, ölüm haberi, gerçekten, bizleri derinden yaralamıştır,
bizleri büyük bir üzüntüye sevk etmiştir. Böyle bir devlet adamının,
böyle bir siyaset adamının, geniş yürekli, sevecen bir
adamın kaybedilmesi, hem Parlamentonun kaybıdır hem
milletimizin kaybıdır hem siyaset kurumunun kaybıdır;
siyaset kurumunun da aynı zamanda, örnek alması gereken
bir şahsiyettir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna,
öncelikle başsağlığı diliyorum, ailesine
başsağlığı diliyorum, sabırlar temenni
ediyorum, milletimizin başı sağ olsun.
Ali Dinçer'i yaşatmak, Ali Dinçer'i
ölüm yıl dönümünde değil, mümkün olan her zamanda, mümkün
olan her anda Ali Dinçer'in ismini var etmek hepimizin borcudur diyorum
ve herkese başsağlığı temenni ediyorum; Ali
Ağabeyimize de Allah'tan rahmet diliyorum, ailesine de sabırlar
temenni ediyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Eraslan.
Sayın Emin Tutan, Bursa Milletvekili
olarak söz talebinde bulunmuştur.
Buyurun efendim, kısa ve öz.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri; bugün,
değerli Meclis Başkan Vekilimiz, Bursa Milletvekilimiz
Ali Dinçer'i kaybetmenin acısını, ben de bir Bursa Milletvekili
olarak paylaşıyorum. Öncelikle, eşi Yıldız Hanım'a,
kızı Suna'ya başsağlığı diliyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna, değerli milletvekillerimize
ve tüm Bursalılara başsağlığı diliyorum,
onların acısını paylaşıyorum.
Ben, Ali Dinçer'i, sadece parlamenter
olduktan sonra tanıdım. Bir siyaset adamı kimliğinden
önce, Ali Dinçer'i bir gönül adamı olarak tanıdım. Gerçekten,
bu kubbede hoş bir seda bırakmaksa amaç, Ali Dinçer bu kubbede
hoş bir seda bıraktı. Allah'tan rahmet diliyorum ve tüm
milletvekillerimizin, tüm milletimizin acısını paylaşıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tutan.
Sayın Demirel
KEMAL DEMİREL (Bursa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet
Halk Partisi Bursa milletvekilleri adına, öncelikle, bütün hepimizin
başı sağ olsun diyorum.
Sevgili Ali Dinçer ağabeyimizi
otuz yıldan beri tanıyan bir insan olarak, onu kaybetmenin
derin üzüntüsünü yaşıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinde
siyasete başladığım günden beri dostluğumuz
hep devam etmiştir. Hangi makamdan olursa olsun, kendisiyle, makamın
ötesinde, hep bir ağabey-kardeş ilişkileri içerisinde
siyaset anlayışımızı yürütmüşüzdür.
Gerçekten, kendisi, görev yaptığı süre içerisinde,
hangi makamda bulunursa bulunsun, insan ayrımı, düşünce
ayrımı yapmadan, elinden geldiğince, herkese, her konuda
yardımcı olmak için büyük çaba sarf etmiştir. Bu anlamda,
kendisi, örnek siyaset adamlarından bir tanesidir. Sevgi doludur,
saygı doludur, hürmet doludur. Onun gözünde insanların yaşı
önemli değildir, küçük büyük herkes eşittir ve herkese
eşit olarak davranmıştır.
Bildiğiniz gibi, ben de onun
yakalandığı hastalığın bir benzerine yakalanmıştım.
O, tedavi süresi içerisinde beni hiç
yalnız bırakmadı. Hep bana "İnsan isterse
bunu başarır." demişti. Ben de kanser hastalığını
yenmiş bir insan olarak aranızda bulunuyorum. Bana en büyük
moral verenlerin bir tanesinin başında o geliyordu. Gerçekten,
beni, hep, bu anlamda desteklemişti. Bu açıdan da, kendisinin
zamansız, erken, Türkiye'de siyasete ve topluma önemli hizmetler
verdiği bir dönemde aramızdan ayrılması gerçekten
bizi çok üzdü.
Ben, tekrar, kederli ailesine
başsağlığı diliyorum, kendisine Allah'tan
rahmet diliyorum ve Mecliste çalışan bütün arkadaşlarımıza
da, tekrar, başsağlığı diliyorum. Kendisini
her zaman sevgiyle, saygıyla, hürmetle anacağımızı
bir kez daha vurgulamak istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Demirel.
Sayın milletvekilleri, Bursa
Milletvekili Sayın Anbarcıoğlu ve Sayın Yalçınbayır
da söz talebinde bulunmuştur, ancak birer milletvekilimize
söz verebildim. O bakımdan, kendilerinin bu hissiyatlar içerisinde
olduklarını da Genel Kurula arz etmiş oluyorum. Bu, zabıtlara
da geçmiş durumda.
Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı
söz vereceğim.
İlk söz, 23 Nisan Millî Egemenlik
ve Çocuk Bayramı münasebetiyle, Bursa Milletvekili Sayın
Abdulmecit Alp'e aittir.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
III.
- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C)
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.-
Bursa Milletvekili Abdulmecit Alp'in, Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramı
olarak kutlanan 23 Nisanın millî mücadelenin ve parlamenter
sisteme geçişin başlangıcı olması bakımından
tarihimizdeki önemine ilişkin gündem dışı konuşması
ABDULMECİT ALP (Bursa) - Sayın
Başkanım, ben de sözlerime başlamadan önce, Meclis
Başkan Vekilimiz, Bursa Milletvekilimiz Sayın Ali Dinçer'e,
vefatından dolayı yüce Allah'tan rahmet diliyorum; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubuna, bütün dostlarına, bütün milletimize
başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
Ali Dinçer, beyefendiliğiyle, dürüstlüğüyle, insana olan
sevgisiyle daima yüreklerimizde yerini koruyacaktır.
23 Nisan Millî Egemenlik ve Çocuk
Bayramı münasebetiyle gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.
Millî iradenin kalbi Türkiye Büyük
Millet Meclisinin değerli üyeleri, toplum hayatının
düzen ve asayişi için, tüm insan topluluklarında, kurallar
koyarak bunu uygulayan kurumlar var olagelmiştir. İnsanlık,
kölelik devirlerini geride bırakırken, iradesinin toplumu
düzenleyen kurallara yansıyabilmesi için tarih içinde çok büyük
mücadeleler vermiştir. İnsanlığın en büyük
kavgası ve mücadelesi, toplumu düzenleyecek kuralların
hangi merci tarafından konacağına dair olmuştur.
İnsanlığın geldiği en son nokta, artık,
egemenliğin kaynağının milletin iradesi olduğu
gerçeğidir.
İlk Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Anadolu'yu işgal eden yabancı güçlere karşı, Türk
milletinin, güzel yurdumuzun her köşesinde şahlanışının
sonucu olarak Sivas'ta toplanan kongrenin seçtiği Heyeti Temsile
üyelerinin ve daha sonra İstanbul'da Misakımillî kararlarını
alarak, vatanın birliği ve bölünmezliği üzerine millet
adına yemin eden kahramanların oluşturduğu bir kuruldur.
Bu Meclis, milletinin bağrından
çıkarak, işgal güçlerine tüm varlıklarıyla karşı
koyarak, dünya tarihinin şeref tablolarında yerini almıştır.
Yüce milletin iradesini temsil eden bu Meclis, önce, halkın direnişini
örgütlemiş, daha sonra da, Birinci ve İkinci İnönü'de,
Sakarya'da ve büyük zafer ile Afyon ve İzmir'de tüm yabancı
güçleri vatan toprağından kovmuş bir milletin asil ruhunu
temsil etmektedir.
Değerli milletvekilleri, 23
Nisan 1920, aziz milletimizin büyük bir kararlılıkla Millî
Mücadeleyi başlattığı bir gündür. Bu önemli günün
tarihî bir özelliği daha vardır: Bugün, milletimiz, bin
yıllık devlet geleneğini parlamenter sisteme dönüştürmüştür;
parlamenter sisteme geçiş, köklü bir değişimdir. Aradan
seksen yedi yıl gibi uzun bir zaman geçmesine rağmen, hâlâ
birçoklarının anlamadığı, anlamakta güçlük
çektiği bir dönüşümdür.
Parlamenter sistemlerde hâkimiyet
millete aittir. Atatürk'ün ünlü vecizesiyle ifade edilen bu gerçek,
hiçbir gücün değiştirmeyeceği bir gerçektir. Bu gerçek,
milleti devletin emrinden çıkarıp devleti millete hizmetkâr
yapan bir gerçektir. Bu gerçeği kayıtsız şartsız
kabul edip, inanarak, destekleyen devlet adamlarına sahip milletler,
gelişmiş milletlerdir. Çağı yakalamanın,
çağdaş olmanın vazgeçilmez yolu da budur.
Değerli milletvekilleri,
parlamenter demokratik sistemlerin merkezinde, halkın iradesinin
yönetime yansımasının en güzel tecelligâhı, milletin
bağrından çıkarak, onların oylarıyla
oluşturulan meclislerdir. Bu sistem, belli bir zümrenin egemenliğindeki
iradeyi alarak, milletin içinden gelen vekil ve temsilcilerine vermektedir.
Dünyada gittikçe daha çok istenen ve arzulanan birey hak ve hürriyetleri,
çoğulculuk ve katılımcılığı sağlayacak
olan parlamenter demokratik sistemdeki bu meclislerdir. Meclisin
saygınlığı millete verilen değerin bir göstergesidir.
Yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrı olması, demokratik
bir yapının temel taşlarıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ABDULMECİT ALP (Devamla) -
Türk milleti adına yasa koyma yetkisi, millet adına, milletin
temsil makamında olan bu yüce Meclisin değerli üyelerine
verilmiştir. Bu Meclis milleti temsil ettiğine göre, kendisine
verilen görevin büyüklüğü ve ağırlığının
bilincinde olarak milletine layık olmaya ve onların yüksek
iradesini yasama görevini yaparak yansıtmakla yerine getirmeye
ant içmiştir.
Bu yüce kurumun çatısı
altında bulunan değerli üyeler, mukaddes görevimizin bilinciyle
yüce milletin bize tevdi ettiği temsiliyet ve vekâlet emanetini
yerine getirirken ilk Büyük Millet Meclisinin kahraman üyelerinin
asalet ve şerefine layık olma azmi ve gayreti içerisinde
olacağız. Bizim görevimiz, milleti hakkıyla temsil etmektir.
Sivas Kongresi'ne canları pahasına
gelerek Temsilciler Meclisini oluşturarak Kurtuluş Savaşı'nı
örgütleyen, daha sonra Meclisi Mebusan millî yemini ederek kutsal
vatan topraklarını
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Alp, siz konuşmanızı
lütfen tamamlayın.
ABDULMECİT ALP (Devamla) -
yabancılara bırakmayacaklarına ant içen ve son olarak,
işgal güçlerinin tüm baskı ve tehditlerine aldırış
etmeden Türk milletinin yüce iradesini Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında toplayabilme kahramanlığını
gösteren bu Meclisi 23 Nisan 1920'den günümüze kadar getiren bütün
üyelerine saygı ve şükran borçluyuz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hâkimiyetin kayıtsız şartsız
milletin olduğunu tekrar idrak ettiğimiz bugünde,
başta, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız
olmak üzere, kahraman milletimizin ve yüce Meclisimizin Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramını en kalbî duygularımla tebrik
ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Alp.
Gündem dışı ikinci
söz isteği, İmar Bankası offshorezede hesapları
mağdurları hakkında olmak üzere, Malatya Milletvekili
Sayın Muharrem Kılıç'a aittir.
Buyurun Sayın Kılıç.
Süreniz beş dakika.
2.-
Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'ın, birikimlerini
offshore hesabı ve hazine bonosuna yatırmış olan
ve el konulmasından bu yana dört yıl geçmesine rağmen
paralarını geri alamayan İmar Bankası mağdurlarının
durumuna ilişkin gündem dışı konuşması
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime
başlamadan önce, sevgili ağabeyimiz, Meclis Başkan Vekilimiz
Sayın Ali Dinçer'in ölümü nedeniyle tüm milletimize, Cumhuriyet
Halk Partisine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna, Büyük Millet Meclisine,
tüm sevenlerine, saygıdeğer eşine, kızına,
yakınlarına, herkese başsağlığı diliyorum.
Ali ağabeyimiz, gerçekten, tanıdığımız
kadarıyla, özellikle Meclise yeni girmiş genç politikacılar
anlamında, önderlik yapacak, onlara, her anlamda, politikada
yön gösterecek bir yapıdaydı. Bu nedenle, ölümünden çok büyük
üzüntü duyduk. Tekrar, Allah rahmet eylesin diliyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; İmar Bankasına 3/7/2003 tarihinde el konuldu.
El konulduğundan bu yana dört yıla yaklaşan bir süre
geçti. İmar Bankasına el konulduğunda, Sayın
Başbakan ve bakanlar açıklama yaptılar. Bu el konulmadan
dolayı kimsenin mağdur edilmeyeceğini, kısa sürede
ödemelerin yapılacağını açıkladılar.
Ancak, bu ödemeler, ne yazık ki, zamanı içinde yapılmadı.
Bunlardan, mevduatta olanların paraları gecikmeli de olsa,
kısmen ödendi, kısmen ödeniyor. Onun dışında,
son bir ayda -yani, 3/7/2003 tarihi itibarıyla, ondan bir ay öncesinde-
hazine bonosundan ve offshore'dan mevduata dönenlerin paraları
ödenmedi. Bu insanlar yargıya gittiler, avukat tuttular, mahkeme
masrafı yaptılar. Yargıda kazandıktan sonra,
Hükûmet, bunların da paralarını ödemek durumunda kaldı.
Değerli arkadaşlarım,
şu anda, İmar Bankasında iki tip mağdur kaldı;
bir tanesi, hazine bonosunda olan vatandaşlarımız.
Oysa, bunların yatırımları en risksiz yatırımdı,
çünkü hazine bonosu, devletin garantisi altında, hazinenin
vermiş olduğu bir bononun alınmasına yönelikti.
Bunu, Hükûmet dikkate almadı. Bir de, paralarını
İmar Bankasına yatırdıkları zaman offshore
hesabına yatıranlar vardı. Bunlarla ilgili mağduriyet,
değerli arkadaşlarım, hâlâ sürüyor. Offshore ile ilgili
ayrı bir uygulama: Son bir ayda offshore'dan mevduata dönen insanların
paralarının ödenmesine yönelik Hükûmet bir karar verdi,
bunların parasının ödenmeye başlayacağını
açıkladı. Ancak, bu sefer de, bunlara, yüksek miktarlarda
vergi borcu salmaya başladılar. Benim yanıma gelen
mağdurlar, 40 milyar, 50 milyar, 100 milyar daha fazla vergi borcu
çıkardıkları oluyor, yani alacaklarından daha
fazla vergi borçlarıyla bu insanlar karşı karşıya
kaldılar, ne yapacaklarını bilemez durumdalar. Ben,
gerekli yetkililerle de görüştüm, gelir idaresi müdürlüğüyle,
defterdarlıklarla görüşmeler yaptık. Diyorlar ki:
"Bu almış oldukları faizlerin vergisini verecekler."
Ama, o faizleri almamışlar ki, sadece hesaptan hesaba havale
çıkmış, o hesaplar, tekrar, yeniden faiz alınmış
gibi, yine, offshore'dan ayrı bir hesaba eklenerek devam etmiş.
Offshore'daki paralar ödenmeyecek
deniyor. Çünkü, Hükûmet "bunlar Mevduat Sigorta Fonu'nda değil"
diyor açıklamalarında. Oysa, değerli arkadaşlarım,
Hükûmet İmar Bankasına el koyduğunda mevduatların
50 milyarı Sigorta Fonu kapsamındaydı. Yine, ticari
mevduatlar sigorta kapsamında değildi. Ancak, Hükûmet, bu
iki grubu da sigorta kapsamına alarak bunların da ödemesini
yaptı. Yani, Hükûmet bunların ödemesini yapıyorsa, 50
milyarın üzerini sigorta kapsamına alıyorsa, yine,
ticari mevduatı sigorta kapsamına alıyorsa offshore'daki
vatandaşların da paralarını çok rahatlıkla
ödeyebilirdi, ödemedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bu Hükûmet döneminden önce de yirmiden fazla
bankaya el konulmuştu. Ancak, o bankalarda parası olan insanların
tamamının, hem mevduatları ödendi hem hazine bonoları
ödendi hem de offshore'daki paraları ödendi. Aynı uygulamayı
bu Hükûmetin de yapmasını bekliyoruz. Çünkü, bu konuda çok
büyük bir mağdur kitlesi var. Bana, Almanya'dan, bir grup evraklarını
göndermişti. Sadece Almanya'da 4 bin kişinin üzerinde offshore'da
parası olan vatandaşlarımız var. Bu insanlar Almanya'da
para kazanmışlar, paralarını har vurup harman savurmamışlar,
o paralarını biriktirmişler, gelmişler, Türkiye'de
devlet güvencesindeki bankaya para yatırmışlar. O vatandaşlar
bankaya para yatırırken offshore'un ne olduğu, bu offshore'un
Kıbrıs'taki bir bankaya aktarma yapıldığı
konusunda bunlara bilgi de verilmemiştir, sadece "sizin
paranızı offshore'a yatırıyoruz" demişlerdir.
Sadece, o şekilde daha yüksek faiz veriyoruz denilmiş veya
vergisi daha düşük diye bu insanlar yönlendirilerek bir anlamda
kandırılmışlardır.
Devlet olarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
son cümlelerinizi rica ediyorum.
Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bu sorunu mutlaka çözmek zorundayız.
Bu sorun, iktidar-muhalefet sorunu değil. Hazinenin,
BDDK'nın, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun veya Sermaye
Piyasası Kurulunun kusurlarını vatandaşa yükleyemeyiz,
vatandaşa suçlu muamelesi yapamayız.
Değerli arkadaşlar, bu
konuşmayı yapmaktayken Malatya'dan üzücü bir haber şu
anda önüme geldi. Malatya'da 3 kişi öldürülmüş. Bunun, tabii,
nedeni konusunda şu anda bir şey diyemeyeceğim. Ümit
ediyorum ki, topluma nifak sokmaya dönük veya toplumu karıştırmaya
dönük bir durum söz konusu değildir.
Ben bu düşüncelerle, değerli
arkadaşlarım, bu Hükûmete bir kez daha sesleniyorum:
Hükûmet, lütfen, bir an önce - bu şu anda Bakanlar Kurulunda görüşülüyor
denildi, hazine bonosu mağdurlarının paralarının
ödenmesi noktasında- hem hazine bonosu mağdurlarının
paralarının ödenmesini talep ediyorum hem de offshore'da
parası olan insanların da paralarının ödenmesi
yönünde bir çaba içinde olunursa, gerçekten, bu insanları memnun
etmiş olacağız. Bu insanlar ruh sağlıklarını
kaybetmişler. Yanıma gelenler, emin olunuz "Doktordan
geliyoruz." diyor. İntihar edenler var, çok perişan durumda
olanlar var. Bunların sorunlarını çözmenizi talep ediyorum.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kılıç.
Gündem dışı üçüncü
söz isteği, BELDES projeleriyle ilgili olmak üzere Karaman
Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün.
Buyurun Sayın Akgün.
3.-
Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün'ün, bu yıl uygulamaya konulan
Belediyelerin Altyapısının Desteklenmesi Projesiyle
(BELDES) yapılacak hizmetlere ilişkin gündem dışı
konuşması
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle,
bugün kaybettiğimiz Meclis Başkan Vekilimiz Ali Dinçer
Bey'e Allah'tan rahmet diliyor, ailesine, Meclise ve Cumhuriyet
Halk Partisine başsağlığı diliyorum.
Hükûmetimizin bu yıl uygulamaya
başladığı BELDES (Belediyelerin Altyapısının
Desteklenmesi Projesi) konusunda gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli arkadaşlarım,
iktidarımız Anadolu'nun makûs talihini yenmek için,
yıllardan beri ihmal edilen altyapı hizmetlerinde büyük
bir seferberlik başlatmıştır; duble yollardan otoyollara,
hızlı tren projelerinden yeni havalimanlarına, tünellerden
köprülere, köy yollarından içme sularına kadar pek çok
alanda destanlaşan hizmetler, bugün, bir bir insanımızın
kullanımına sunulmaktadır. "Hizmet götüremediğin
köy senin değildir." anlayışıyla uygulamaya
konulan KÖYDES projesi, cumhuriyet tarihinin en büyük köy projesi
olmuştur.
Proje kapsamında 2005 yılında
200 milyon YTL kaynak aktarılmış iken, 2006 yılında
bu rakam 10 kat artırılmak suretiyle 2 milyar YTL'ye çıkarılmıştır.
"Yolu ve suyu olmayan köy kalmayacaktır." ilkesiyle
çıkılan bu yolda, projeye, bu yıl da 2 milyar YTL kaynak
aktarılmıştır. Aktarılan bu büyük kaynakla
ülke baştan başa bir şantiye alanına dönmüştür.
Aynı zamanda, altyapı hizmetlerinde bölgeler ve iller arası
farklılığın giderilmesi amaçlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünyada itibarı artan, lider ülke olma yolunda
hızla ilerleyen ülkemizde hâlâ suyu ve yolu olmayan köy kabul
edilemeyeceği gibi, belediyelerimizin altyapı ihtiyaçlarını
gidermek için de yeni bir projeye ihtiyaç vardı. Öyle ki, birçok
belediye başkanımızın, maddi imkânsızlıklar
nedeniyle "keşke köy olsaydık, KÖYDES hizmetlerinden
biz de yararlansaydık" türünden serzenişleri vardı.
İşte, belediyelerimizin
bu taleplerini dikkate alan Hükûmetimiz, Belediye Altyapısını
Destekleme Projesi BELDES'i uygulamaya koymuştur. BELDES'le
nüfusu 10 binin altındaki 2.555 belediyenin altyapı eksiklikleri
giderilecektir. BELDES'ten yararlanacak belediyelerimizde toplam
9 milyon 600 bin kişi yaşamaktadır. 2007 yılı
bütçesine konulan 300 milyon YTL ödenekle başlayan projeyle,
bugüne kadar hiç içme suyu şebekesi yapılmamış
kırk belediyenin içme suyu yatırımları yapılacağı
gibi, yol sorunu olan belediyelerimiz de rahatlatılmış
olacaktır. 300 milyon YTL mayıs ve temmuz aylarında iki
eşit taksit hâlinde belediyelere ulaşacaktır. Belediyelerimiz
içme suyu ve yol konusundaki yapım, tesis, geliştirme, bakım,
onarım gibi yatırımlarının yapılması
ve bu amaçla ihtiyaç duyulacak demir, çimento, boru ve benzeri ihtiyaçları
temin etme şansı yakalamaktadır. Projenin izleme, değerlendirme
ve takibini, ülke genelinde oluşturulan izleme kurulu, il genelinde
valiler, ilçe düzeyinde kaymakamlar yürütmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; maddi imkânsızlıklarla boğuşan
küçük belediyelerimiz, BELDES projesiyle rahat bir nefes alacaklardır.
Görüştüğümüz birçok belediye başkanı bu konuda
minnettarlığını dile getirmektedirler. Bu vesileyle
belirtmek gerekir ki "Siyasetimizin merkezi adalettir."
diyen AK Parti, iktidar-muhalefet ayrımı yapmaksızın
tüm belediyelerimize eşit davranmaktadır.
İktidarımız döneminde
belediyelere gönderilen İller Bankası ödenekleri
eşit oranlarda verildiği gibi, Maliye Bakanlığı
ve diğer bakanlıkların kaynaklarından belediyelere
gönderilen paralarda da parti farkı gözetilmemektedir. Partimizin
"adalet" olan ismine yakışan bu uygulama konusunda
Sayın Başbakanımızın hassasiyeti, tüm kamuoyu
tarafından bilinmekte ve takdir edilmektedir.
Belediyelerimiz geçmiş iktidarlar
döneminde, iktidar belediyesi- muhalefet belediyesi ayrımcılığından
çok çekmişlerdir. Afet kararnameleri ile, afetle en ufak ilgisi
olmayan iktidar belediyelerine fazladan kaynaklar aktarıldığını
hepimiz biliyoruz. Bu ayrımcılığı yapan iktidarlar,
afete tutulup sandıkta kaybolmuşlardır. Geçmiş
yıllarda İller Bankası keseneklerinde bile adil davranılmadığı,
belediye başkanlarımızın para için iktidar milletvekillerinin
kapılarında bekletildikleri anlatılmaktadır.
Çok şükür ki, bu partizanlık anlayışı, iktidarımız
döneminde tarihe kavuşmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEVLÜT AKGÜN (Devamla) - Bitiriyorum
efendim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçek milliyetçilik, sözle, slogan atmakla değil,
ülkeye hizmet etmekle mümkündür. Özde vatanseverlik, vatanımızın
her karış toprağına yatırım yapmakla mümkündür.
AK Parti İktidarı, KÖYDES ve BELDES projeleriyle Anadolu'yu
baştan başa hizmetle donatarak, gerçek bir vatanseverlik
örneği göstermektedir. Önümüzdeki yıllarda da projelerin
devamı hâlinde, şehirlerimiz ile köylerimiz arasındaki
gelişmişlik farkı asgari düzeye inecektir.
KÖYDES ve BELDES uygulamasını
hayata geçiren Hükûmetimize teşekkür ediyor, bu duygularımla
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Akgün.
Sayın milletvekilleri, gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Danışma Kurulu Önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
V. - ÖNERİLER
A)
DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kuruluşunun 87'nci yıl dönümünün
ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın kutlanması ve
günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla Genel
Kurulda özel bir görüşme yapılması için TBMM'nin 23 Nisan
2007 Pazartesi günü saat 14.00'te toplanmasına; bu toplantıda
yapılacak görüşmelerdeki konuşma süreleri ile o gün
başka bir konunun görüşülmemesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi
No: 219 Tarihi: 17.4.2007
Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Kuruluşunun 87 nci Yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının
belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması
için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 2007 Pazartesi günü
saat: 14.00'te toplanmasının, bu toplantıda yapılacak
görüşmelerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına,
siyasi parti grup başkanlarına ve grubu bulunmayıp da
Mecliste üyesi bulunan siyasi partilerin milletvekili olan genel
başkanlarına 10'ar dakika süre ile söz verilmesinin, bu
toplantıda başka konuların görüşülmemesinin Genel
Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun
görülmüştür.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Eyüp
Fatsa Ali Topuz Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu
AK
Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili Anavatan Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Danışma Kurulu
Önerisi lehinde, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan, buyurun.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Danışma Kurulunun lehinde söz almış bulunuyorum.
Pazartesi günü, Türkiye için,
Türk milleti için çok önemli bir gün olacaktır, çok önemli bir anlama
sahip, anlamlı bir gün olacaktır. Ben, bu Danışma Kurulunun
lehinde konuşur iken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun
87'nci yıl dönümüyle ilgili, buradan, duygularımı, düşüncelerimi,
kısaca, sizlerle paylaşmanın gayreti içerisinde olacağım.
Değerli milletvekilleri, bu
Danışma Kuruluyla pazartesi günü gündeme alınan Türkiye
Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 87'nci yıl dönümünün
ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve
bununla ilgili bir Meclis görüşmesinin oluşturulması,
bu Danışma Kuruluyla son derece isabetli olmuştur. Sayın
Başkanımıza ve bütün milletvekillerimize özellikle
şükranlarımı bir borç biliyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
millet öyle yüce bir millet ki, öyle büyük bir millet ki, Mustafa Kemal
Atatürk'ün önderliğinde, askeriyle, milletiyle, yaşlısıyla,
genciyle, çoluğuyla çocuğuyla, kadınıyla büyük
bir fakruzaruret içerisinde olmasına rağmen, o dönemde
milletimiz, yedi düvele karşı kurtuluş mücadelesini
vermiş, kurtuluş mücadelesinde kanını, canını
akıtarak, vererek ve canını verirken hiçbir tereddüt
gözetmeksizin canını vermek suretiyle bu ülkenin bağımsızlığını
oluşturmuş, bu ülkenin cumhuriyetini oluşturmuş,
bu ülkenin Türkiye Büyük Millet Meclisini oluşturmuş ve
egemenlik tek kişideyken ve egemenliği bir çok ülke paylaşma
düşüncesindeyken hem bu ülkenin egemenliğini, ulusal birlik
ve beraberliğini, çıkarlarını ve bütünlüğünü
milletimiz parçalatmamış, buna müsaade etmemiş ve
egemenliği tek kişiden alarak ülkenin bütün sathında
yaşayan, Misakımillî sınırlarında yaşayan
bütün millete egemenliğini tevdi etmiştir ve bu noktada,
milletimizle beraber, Türkiye Büyük Millet Meclisi 1920 yılında
kurulmuştur. 1923 yılında cumhuriyet ilan edilmiştir
ve demokrasiye, insan haklarına, ifade özgürlüğüne, insan
unsurunun ön plana çıktığı, insan unsurunun ön
planda olması gerektiği noktasına adımlar o
yıllardan atılmıştır.
Türk milletinin bin yıldan fazla
bir tarihi, bir geçmişi vardır. Tarihte, Selçuklu ve Osmanlı
olmak üzere iki cihan imparatorluğunu kurmuş olan bu millet,
bu ülke, bugün geldiği konum itibarıyla çok daha güçlü bir
millet, çok daha güçlü bir ülke, çok daha güçlü bir Türkiye, hem bölgesinde,
hem dünyada edilgen değil etken bir ülke olması gerekirken,
bu noktada, iç politikalardaki zafiyetler ve dış politikalardaki
birtakım noksanlıklar sebebiyle bu hedefine ulaşamamıştır.
Türkiye'nin gücünü, Türkiye'nin
önemini herkesin görmesi ve bilmesi gerekmektedir. Bu ülke, tesadüfen
oluşmuş bir ülke değildir. Bu ülke, dün, önceki gün var
olmuş bir ülke, bir millet değildir.
Millet Meclisinin kurulmuş
olması siyasi partilere büyük bir önem kazandırmıştır.
Fakat, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığı
aynı zamanda siyasi partilerin saygınlığıdır.
Siyaset kurumunun yıpranması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
saygınlığının azalması ve yıpranması
anlamına gelir ve seksen yedi yıldan beri, Türk milleti, sistemini,
rejimini ve üniter devlet yapısını korumak ve kollamak,
muhafaza etmek üzere gayret içerisinde olmuştur. 1920'lerde nasıl
bir mücadele verildiyse, bir millet ruhu nasıl o zaman şahlandı
ise, nasıl o zaman bu ülkenin birlik ve beraberliği, bu ülkenin
bütünlüğü için, dedelerimiz, atalarımız, yedi düvele
karşı mücadele etti ve egemenliği ve bağımsızlığı,
bu millete yine tevdi ettiyse ve şehit verdiyse ve şehitlerini
toprağa verdiyse, artık, Türkiye Büyük Millet Meclisinin,
bugün de aynı şehitleri verdiğinin üzüntüsünü yaşamakla
kalmamalıdır. Bugün de her geçen gün terör olayları artarken,
bugün de bu ülkenin ulusal birlik ve beraberliği, ulusal menfaatları
ve çıkarları konusunda ve bölünmez bütünlüğümüz konusunda
birtakım icraatlar, içeriden ve dışarıdan birtakım
fiiller, birtakım icraatlar ve birtakım emeller peşine
düşülüyor ise, işte, biz, Birinci Meclis ruhuyla, Birinci
Meclisin kendisinde bulmuş olduğu siyasi irade, inanç ve
azimle bu meseleye, 21'inci yüzyılda tekrar parmak basmak durumundayız.
Değerli arkadaşlar, hep
beraber kutlayacağız, hep beraber bugünümüzü anacağız.
Ama, sadece kutlamakla kalmamalıdır. Bugünler, sadece
anılmakla kalmamalıdır. Önemli olan, cumhuriyetin yaşatılmasıdır.
Önemli olan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığının
muhafaza edilmesidir. Önemli olan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin,
bu ülkenin bölünmez bütünlüğüne yönelik yapılan her hareket
karşısında, siyasi iradesini büyük bir inanç, büyük
bir siyasi irade sorumluluğu sergilemek suretiyle önlemler
ve tedbirler almasıdır. Terör olayları her geçen gün artarken
buna kaygısız kalamayız ve şunu söylüyoruz: Bu ülkede
eğer terör var ise, bu ülkede her gün şehitlerimiz toprağa
gömülüyor ise
Türk milleti büyük bir millettir, bu ülke büyük bir ülkedir,
Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir devlettir, bunun tedbirini
alabilir, bunun tedbirini almalıdır.
Terörle mücadeleyi, sadece askere
ve polise yüklemek doğru bir strateji değildir. Türk polisi
ve Türk askeri terörle mücadele konusunda, ülkenin bölünmez bütünlüğü
konusunda elinden gelen bütün gayreti, bütün çalışmayı
sarf etmektedir.
Ama, diğer taraftan, politikacının,
siyasetçinin, siyasi partilerin, iktidarın, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin yapması gereken birtakım işler vardır.
Sosyoekonomik tedbirlerin alınması gerekmektedir, sosyopsikolojik
tedbirlerin alınması gerekmektedir. Müttefiklerimiz bu
konuda ikna edilmelidir. Eğer, sınır ötesinde bir tehlike
var ise Türkiye'yi sıkıntıya sokan, o tehlikeyi müttefikleriyle
beraber gideremiyor ise, Türkiye'nin Meclis kararıyla, Meclis
kararı -87'nci yıl dönümümüzü kutlayacağız- almak
suretiyle o tehlikeyi ortadan kaldırmanın gayreti içerisinde
olmalıdır.
Değerli arkadaşlar, biz,
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak eğer bu tedbirleri alamaz
isek şehitler var olmaya devam edecektir, bu ülkenin insanları
ölmeye devam edecektir; Türkiye'nin ulusal birlik ve beraberliğine
göz diken birtakım devletler, birtakım ülkeler var olmaya
devam edecektir. Türkiye'nin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapması
gereken, siyasi iradesini sergilemesidir ve dünyaya haklılığını
anlatmakla beraber fiilî, pratik yapması gereken tedbirleri
de yapmalıdır, yapmak zorundadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla) -
İşte, biz, o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını
artırmış olacağız, siyaset kurumunun saygınlığını,
itibarını o zaman artırmış olacağız.
Milletimize ve bu ülkede yaşayan insanlara, biz, bu şekilde
güven duygusunu telkin etmiş olacağız ve biz, bu siyasi
irademizi sergilemek suretiyle, bizi dinlemeyen ve bizleri küçük
gören insanlara Türkiye'nin büyüklüğünü, milletin büyüklüğünü,
bu devletin büyüklüğünü ve gücünü bu şekilde göstermiş
olacağız. Susarak, dinleyerek, izleyerek bu ülkenin menfaatlerini
temin etmek çok zor olacaktır, imkânsız olacaktır.
Değerli arkadaşlar, ben,
Meclisin kuruluşunun 87'nci yıl dönümünü kutluyorum; milletimize,
ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet var olacaktır,
ilelebet payidar olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Hiç kimsenin
ama hiç kimsenin gücü, kuvveti ve kudreti -tarihte de yaşandı,
tarih buna şahittir- bu ülkeyi parçalamaya, bu ülkeyi bölmeye,
bu milleti fakruzaruret içerisinde, esaret içerisinde yaşamaya
sevk edemeyecektir. Çünkü, bu millet, yüce bir millettir, büyük bir
millettir. Bu ülkede bu millet, bu devlet, bu asker ve bu polis var oldukça
hep beraber biz var olacağız diyorum ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Eraslan.
Şimdi, Danışma Kurulu
Önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince,
sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan, Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporları'nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı:
1337)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü sırada yer alan, Bursa
Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun, Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
4.-
Bursa Milletvekili Mehmet Altan KARAPAŞAOĞLU'nun, Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/971) (S. Sayısı:1369)
(x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 3/7/1968 tarihli ve 1053 sayılı
Ankara, İstanbul ve Nüfusu Yüzbinden Yukarı Olan Şehirlerde
İçme, Kullanma ve Endüstri Suyu Temini Hakkında Kanunun
10 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Kamu Yatırım Programında
yer almak şartıyla belediye teşkilâtı olan yerleşim
yerlerinin içme, kullanma ve endüstri suyunun temini hizmetleri
için gelecek yıllara yaygın yüklenmelere girişmeye
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Sayın Ramazan
Kerim Özkan.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
(x)
1369 S. Sayılı Basmayazı 17/4/2007 tarihli 89'uncu Birleşim
Tutanağına eklidir.
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi'nin 3'üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu vesileyle, bir hafta içinde terör
saldırılarında hayatlarını kaybeden şehitlerimize
ve Aksaray'da trafik kazasında hayatlarını kaybeden
şoför, veli, öğretmen ve öğrencilerimize Allah'tan
rahmet, kederli ailelerine başsağlığı dileklerimi
iletiyor, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Yine, bugün, aramızdan ebediyete
intikal eden Meclis Başkan Vekilimiz, Bursa Milletvekili, can
dostumuz, sevecen, çalışkan, hoşgörülü, dürüst Ali Dinçer
Ağabey'imize de Allah'tan rahmet diliyor, kederli ailesine
başsağlığı dileklerimi iletiyorum; hepimizin
başı sağ olsun, mekânı cennet olsun.
Bugün üzerinde görüşmelerde
bulunduğumuz kanun teklifi, cumhuriyet döneminde yapılanları
satan fakat hiçbir büyük yatırım yapmamış olan AKP
İktidarının herhangi bir büyük yatırıma girmeyecek
olduğunun kesin bir ifadesidir.
Kanun teklifi, hazinenin borçlanması
nedeniyle hayata geçirilemeyen enerji yatırımlarının
özel sektör eliyle yaptırılmasını amaçlamaktadır.
Burada 4283 sayılı Yasa'ya eklenecek fıkradan da anlaşılacağı
gibi, özellikle yabancı yatırımcıların bu yatırımları
yapması ve işletmesi beklenmektedir. Nitekim, 8 Mart 2007
tarihinde CNBC-e'ye demeç veren EPDK Başkanı Sayın Günay'ın
şu sözleri bu savı güçlendirmektedir: "Ben ümidimi koruyorum.
Özelleştirmelerin ekonomik istikrar, uluslararası konjonktür,
Türkiye'deki özelleştirmelerin gerçekleşmesi için önemli
fırsatlar veriyor. Bunu kaçırmamamız gerektiğini
düşünüyorum."
Değerli milletvekilleri,
2007 yılı DSİ bütçe görüşmeleri sırasında,
Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerde, partimiz milletvekillerince
2007 Yılı Programı'nın 151'inci sayfasında yer
alan tedbirlerle ilgili bazı sorular sorulmuştu. Hatırlanacağı
gibi, söz konusu tedbir, sulama yatırımlarına kamu
dışından kaynak teminine dair finansman modellerinden
yararlanılması hakkındadır. Program metninde çok
da açık olmayan bir ifadeyle yazılmış söz konusu
tedbire ilişkin Sayın Bakana sorulan sorulardan ilki, söz
konusu tedbirlerle ilgili olarak Hükûmetin spesifik olarak ne yapmayı
düşündüğü; ikincisi, bu tedbirin niçin gerekli görüldüğü
ve sonuncusu da su kaynaklarımızın devamlılığı
açısından bu tür girişimlerden ne tip bir yarar amaçlandığıydı.
Şimdi, bu kanun teklifinin
gündeme alınmasıyla, 2007 Yılı Programı'nda
yer alan tedbire ilişkin ne düşünüldüğü hususunda
açık olmayan cevaplarla yanıtlanmaktadır. Sonraki
iki soruya ise yetkililerin dahi tam olarak şu an cevap verebileceklerini
sanmıyorum. Bunu, muhtemelen, hep birlikte bundan sonraki gelişmeleri
izleyerek öğreneceğiz.
Hepimizin malumu olduğu üzere,
kişi başına elektrik tüketiminin 2007 yılında
2.513 kilovata ulaşması beklenmektedir. Öte yandan, toplam
elektrik üretiminin 2007 yılında 183,5 milyar kilovata ulaşacağı
tahmin edilmektedir. Böylece, 2007 yılında elektrik santrallerinin
toplam kurulu gücü, kamuya ait Borçka ve Alpaslan1 hidroelektrik
santralleri ile özel kesime ait otoprodüktör santrallerin devreye
girişi neticesi 40.640 megavata ulaşacaktır. Elektrik
üretiminin ise, 185 milyar kilovata ulaşacağı tahmin
edilmektedir.
Büyüme potansiyeli yüksek olan
Türkiye'de elektrik sağlamaya yönelik yatırımların
hızında bir düşme olmaması gerekmektedir. Oysa,
enerji projeleri uzun planlama, gelişim ve yatırım süreleri,
yüksek finansman ve gelişmiş teknoloji gerektiren yatırımlardır.
Bu ise, Türkiye'de iç ve dış toplam brüt borç stokunu yaklaşık
222 milyar dolar seviyesinden devralarak 377 milyar dolara
ulaştırmış bir hükûmetin yapabileceği bir yatırım
hamlesi değildir. Zaten, AKP Hükûmetinin böyle bir yatırım
hamlesi yapmak gibi bir isteği ya da iddiası da yoktur. Onun
iddiası, var olanların en hızlı biçimde, dikkatinizi
çekerim, en yüksek fiyatla değil, en hızlı biçimde yabancılara
satılmasıdır.
Durum böyle olunca da, tabii ki,
enerji yatırımları da yabancılara emanettir.
Sağlığımız yabancı doktorlara, kıyılarımız
da yabancılara emanet edilmişken, enerji yatırımlarımızın
bu hâlde olmasına şaşmamak lazımdır.
Değerli milletvekilleri,
1053 sayılı Ankara, İstanbul ve Nüfusu Yüzbinden Yukarı
Olan Şehirlerde İçme, Kullanma ve Endüstri Suyu Temini Hakkında
Kanun, bugünkü hâliyle nüfusu 100 binden yukarı olan şehirlerin
su temininde DSİ'ye yetki verirken, nüfusu daha az olan yerleşim
yerlerinde belediyelerin bu ihtiyaçlarını İller
Bankasınca sağlanan imkânlar dâhilinde gidermelerini öngörmektedir.
Teklif, komisyona ilk geldiği hâliyle ise, Bakanlar Kurulu kararı
alınmak ve bütçe imkânlarının müsait olması şartıyla,
suya ilişkin hizmetlerde, 6200 sayılı DSİ Kanunu'nun
37'nci maddesindeki limitler dâhilinde yıllara sâri taahhütlere
girişmeye DSİ'yi yetkili kılmayı amaçlamıştı.
Şimdi ise, Cumhuriyet Halk Partisinin
eleştirilerinin yardımıyla Genel Kurula gelen metindeki
ifade "Kamu yatırım programında yer almak"
şekline dönüştürülmüştür. Bu olumlu bir gelişmedir.
Buna karşın, teklifin bu maddesine ait hâlen bir takım
şüphelerimiz mevcuttur. Nitekim, teklif bu hâliyle, DSİ'yi,
kamu yatırım programında yer almak şartıyla,
belediye teşkilatı olan yerleşim yerlerinin içme,
kullanma ve endüstri suyunu temini hizmetleri için gelecek
yıllara yaygın yüklemelere girişmeye yetkili
kılmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Devlet Su İşleri, su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesinden
sorumlu ana kuruluştur. Bu anlamda, bir ayağı tarım
sektöründe, diğer ayağı enerji sektöründedir. Bu
şekilde, 1.070 milyon YTL'si tarım, 1.305 milyon YTL'si enerji
sektöründe ve 265 milyon YTL'si sosyal alanda olmak üzere, kuruluşun
2007 yatırım miktarı 2.640 milyon YTL'dir. Bu çerçevede,
DSİ yatırımlarının tarım sektöründeki
kamu yatırımları içindeki payı yüzde 71,5 iken,
enerji sektöründeki bu pay yüzde 51,3'tür.
Kuruluşun bu denli önemli
fonksiyonları üstlenmesi karşısında, 2007 yılı
bütçe ödenek teklif toplamı içindeki payı yaklaşık
yüzde 2'dir ve kuruluşun 2006 bütçe ödeneklerine göre ödenek artış
oranı yüzde 4,4'tür. Bu artış yüzdesi, kuruluşun
ödeneklerinde reel olarak bir gerilemeyi temsil etmektedir. Enerji
ve tarımsal altyapı yatırımlarında önemli
fonksiyonlar üstlenen DSİ'nin, reel olarak gerileyen bu ödenek
miktarıyla belediyelerin su yatırımlarına ait
kaynak nasıl sağlanacaktır?
Bu reel olarak gerileyen ödenek
miktarının yanı sıra, DSİ'nin yatırım
programındaki mevcut proje paketinin ortalama bitiş süresinin
yirmi beş yıl olması, bu proje stokunun ciddi biçimde
gözden geçirilmesini ve yeniden önceliklendirilmesini gerekli
kılmaktadır. Bu durum yeni bir şey değildir ve bu sadeleştirmenin
yapılması gereği, zaten bir süredir gündemdedir.
DSİ'nin elindeki proje stokunun yeniden gözden geçirilmesi söz
konusu iken, bu teklifle, DSİ'nin, çok sayıda belediyenin
su yatırımına ilişkin yıllara sâri proje alması
nasıl mümkün olacaktır?
Öte yandan, toplam yatırım
miktarı 2,6 katrilyon Türk lirası olan ve yıllar itibarıyla
reel olarak gerileme gösteren DSİ yatırım bütçesine
karşılık, müteahhitlere bekletilen ödemeler katrilyonlarca
lirayı bulmuştur.
Durum bu merkezde iken, belediyelerin
su yatırımları için İller Bankasından kaynak
kullanımını engellemek ve bunları DSİ'nin sorumluluğu
altına vermek hangi mantığın sonucudur? Bu durum,
ya DSİ'ye fiilen imkânsız bir görev verilmesi ya da tüm belediyelerin
su yatırımlarının doğrudan yabancı yatırımcılara
açılması anlamına gelecektir. İstenilen bu mudur?
Umalım da her şeyi babalar gibi satabileceğini söyleyen
bir Hükûmet tarafından Türkiye'nin su kaynaklarını da
pazarlamak için bir süreç yaratılıyor olmasın.
Dikkatlerinize sunuyor, yüce heyetinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özkan.
Şahsı adına, Bursa
Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu
Yok.
Şahsı adına, Kayseri
Milletvekili Sayın Taner Yıldız.
Buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
TANER YILDIZ (Kayseri) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben de konuşmama
başlamadan önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi Meclis Başkan
Vekili Sayın Ali Dinçer'e Allah'tan rahmet diliyorum, sevenlerine
ve ailesine de sabırlar temenni ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz
gibi, dün başlamıştık kanun teklifinin görüşülmesine.
Buradaki maddede, özellikle, şehirlerimizin içme, kullanma
ve sanayi suyu temininde birçok kuruma yetki verilmişti. Hâlihazırdaki
mevzuata göre de Devlet Su İşlerinin, sadece nüfusu 100
binden daha büyük yerlerde şehirlerin içme, kullanma ve sanayi
suyu teminiyle alakalıydı. Ancak, nüfusu 100 binden daha
düşük olan yerlerde, 100 binden daha düşük olması hâlinde
ise, belediyeler İller Bankasına müracaat etmekte ve
İller Bankası aracılığıyla da problemlerini
çözmekteydi.
Köylerde ise, bilindiği gibi,
geçmişte, mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüyle bu
işler yapılmaktaydı ve şu anda ise il özel idareleri
tarafından köylere su götürülmektedir.
Bu şekilde, aslında bir
çok başlılıkla beraber, kaynak israfı da kaçınılmazdı.
Bir merkezden yönetilmesi hâlinde ise, hem su arıtmasının
hem de aynı arıtma tesisinden birçok ilçe ve beldenin istifade
etmesi mümkün olmaktadır. Bu yüzden, bu ilgili maddede, nüfusun
100 binden büyük olma kriteri kaldırılmaktadır. Böylece,
daha kısa sürede ekonomik bir şekilde su temin edilmektedir.
Bu da, Hükûmetimizin belediyelere verdiği önemi bir kez daha
vurgulamak açısından önemlidir.
Nüfusu 100 binden daha büyük
şehirlerde, Devlet Su İşleri vasıtasıyla,
toplam maliyetin, otuz yılda, faizsiz bir şekilde geri ödemesi
yapılacak şekilde su götürülmektedir. Yani, devletin, nüfusu
100 binden daha büyük şehirlere yaptığı bir katkı,
ancak bu arada nüfusu 100 binden daha küçük olan şehirlerde ve
diğer yerleşim yerlerinde ise bu imkân sağlanamadığı
için, özellikle temiz suya kavuşma şansları az olmaktadır.
Hatta, İller Bankasına bağlı kredi borçları
varsa, bu daha da zor olmaktadır ve hatta yararlanamamaktadırlar.
Dolayısıyla, böyle bir adaletsizliği ortadan kaldırmakla
da kalmayacağız ve aynı zamanda, bu yerlere içme suyu
ve sanayi suyu da götürmüş olacağız.
Bunları tek bir projede yapma
imkânımız da doğmuş olacak. Burada, aslında birçok
örnekleri var bunun. Bir projeyle 4-5 katına çıkabilecek
rakam, beşte 1'ine, dörtte 1'ine düşürülmüş olmaktadır.
Bu da, millî ekonominin bir kaybının engellenmesi açısından
değerlidir. Dolayısıyla, müşterek isale ve
arıtma tesisi vasıtasıyla bütün yerleşim alanlarına
su verilmektedir. Bundan sonra da bu tür çalışmalar hızla
yapılmalıdır. Bu bakımdan, mevcut kanunda yer alan
100 bin nüfus şartının kaldırılması ve bu
teklifimizin de kabul edilmesinin büyük faydası olacaktır
ve bu açıdan da, bu çalışmalar daha da hızlanacaktır.
Bütün bu duygu ve düşünceler
içerisinde, bu kanun teklifine katkısı olan, iktidar-muhalefet,
herkesi tebrik ediyorum, saygılarımla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yıldız.
Sayın Koç
Yok.
Sayın Kandoğan
Yok.
Sayın Eraslan, buyurun.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün, Sayın Bakanımızla
ayaküstü bir görüşme imkânımız oldu. Tabii ki barajlar
önemli ve akarsuların, derelerin, nehirlerin değerlendirilmesi
önemli. Ülkenin ekonomisine katkı sağlaması açısından,
bölgelerde yaşayan insanlarımızın ihtiyaçlarının
temini açısından gerçekten önemli ve bu kanun teklifini de
önemsiyoruz ve dikkatle izliyoruz, tetkik ediyoruz, dinliyoruz.
Tabii ki, Sayın Bakanımıza
benim arz etmek istediğim konu şuydu: Şimdi, barajlar
hem sulama nitelikli, sulama açısından, tarımsal sulama
açısından hem de elektrik enerjisi elde etme açısından
hem de içme suyu açısından, gerçekten, insan ihtiyacının
büyük ölçüde, ama, çok büyük ölçüde ihtiyaç duyduğu projelerdir.
Hatay ilimizde Amik Ovamız var. Amik Ovamız, gerçekten, çok geniş
tarımsal arazilerin bulunduğu bir yer, çok geniş bir
ova ve gerçekten cumhuriyet tarihi boyunca hep sorunlu bir ova olmuştur,
sorunlu bir tarım alanı olmuştur. Neden? Sayın Bakanım,
çünkü, bu bölgede su sıkıntısı var ve çiftçi, köylü
ürününü sulayamamakta, yazın 1 litre suya muhtaç iken -bu topraklar
millî servettir, ülkemizin servetidir- 1 litre suya sulama döneminde,
yaz mevsiminde ihtiyaç duyar iken, tabii ki, kışın da
sel altında kalmaktadır. Sayın Bakanım, tabii,
ben, bunu sizlere arz ediyorum, sizin bu konuda bir açıklama yapmanız
doğru olacaktır, dün kısmen bir açıklama yaptınız,
ama, hem Türkiye'nin duyması hem Hataylı hemşehrilerimizin
duyması açısından ve bilgilendirilmesi açısından
aslında size büyük bir fırsat oluşturmaya çalışıyorum
ben burada.
1996 yılında devlet yatırım
programına alınmış bir baraj projesi var, ama, 1996
yılından beri bu Reyhanlı Barajı'mız, bu Amik
Ovası'nı kurtaracak olan, çiftçimizi, köylümüzü kurtaracak
olan ve ekonomik açıdan büyük katkılar sağlayacak olan
bu projemiz bir türlü hayata geçmemiştir. Daha önce de, sizinle,
bununla ilgili müteaddit defalar görüşmeler yapmış
idik. Bize, kaynak sıkıntısının, kaynak yetersizliğinin
olduğunu vurgulamıştınız.
Bizim önerimiz, teklifimiz
şu: Bu projemizin kamulaştırma sorunu çözülmemiş,
ama, bu kamulaştırmayı biz takasla, trampayla çözebiliriz.
Nedir? Amik Ovası'nda TİGEM'in arazileri var, hazine arazileri
var. Barajı yapacağımız yerdeki arazilerle devletin
arazilerini takas etmek suretiyle bu ödeneği de bu şekilde
çözmüş oluruz. Yani, bunu, Sayın Hatay Valimize eğer
bir görev olarak tevdi ederseniz, Sayın Hatay Valimiz de bir komisyon
kurmak suretiyle bu takas işlemini pekâlâ gerçekleştirebilir,
bu mümkündür; çünkü, kamulaştırma bir projenin yüzde 50'sinin
çözülmesi demektir. Bu projenin kamulaştırılması
bu söylediğimiz yöntemle çözülür ise, ekonomik açıdan meselenin
yüzde 50'sini çözmüşüz demektir. Ama, Suriye'yle Türkiye'nin, ortaklaşa,
dostluk barajı adı altında yapacağı barajdan
bahsetmiyorum. O, Amik Ovası'nın bütün sorunlarını
çözecek değildir. Şu an, Sayın Bakanım, 96 yılında
devlet yatırım programına alınmış olan barajdan
bahsediyorum. Bu barajın yapılması, gerçekten,
kışın da sel afetlerinin yaşanmamasına sebebiyet
verecektir. Oradaki köylümüz, oradaki çiftçimiz yazın 1 litre
suya muhtaç olurken, kışın da sel altında kalmak suretiyle maalesef ürününü heba
etmektedir, ürünü yok olmaktadır ve büyük bir zarar görmesine
rağmen, maalesef devlet tarafından da bu zararların
tazminine gidilmemiştir bugüne kadar, gidilmemektedir. Bu
sorunu çözerseniz, bu kürsüden defalarca çıkıp size minnettar
olduğumuzu, size defalarca teşekkür edeceğimizi buradan
ifade ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Bunu da
kendimize bir borç olarak telakki edeceğimizi Sayın Bakanım
sizlere arz ediyorum ve bu konuda eğer bizleri bilgilendirir
ve çalışmaların hangi aşamada olduğunu bizlere
söylerseniz, bu noktada bizleri aydınlatırsanız
Gerçi,
27'sinde, 28'inde Hatay programınız da var, Hatay'a gideceksiniz.
Hatay'a gitmeden önce, bu konuyla ilgili yapacağınız
açıklama hem Hatay'da hem Amik Ovası bölgesinde yaşayan
köylümüzün, çiftçimizin gerçekten faydasına olacaktır,
yararına olacaktır temennisindeyim.
Bu duygularla Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır. Ancak, maddeyle ilgili bir önerge vardır,
okutup işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Salih
Kapusuz Mustafa
Baş Yahya
Baş
Ankara
İstanbul İstanbul
Recep
Koral Nusret Bayraktar Muzaffer Baştopçu
İstanbul İstanbul Kocaeli
Madde 3- 3/7/1968 tarihli ve 1053 sayılı
Ankara, İstanbul ve Nüfusu Yüzbinden Yukarı Olan Şehirlerde
İçme, Kullanma ve Endüstri Suyu Temini Hakkında Kanunun
10 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Kamu Yatırım Programında
yer almak şartıyla belediye teşkilatı olan yerleşim
yerlerinin içme, kullanma ve endüstri suyunun temini hizmetleri
ile Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün sağlık
ve çevre açısından acil tedbirler alınmasını
gerekli gördüğü öncelikli atık su arıtma ile ilgili yatırım
hizmetleri için gelecek yıllara yaygın yüklenmelere girişmeye
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü yetkilidir.
BAŞKAN - Komisyon katılıyor
mu efendim önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılıyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe
okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
1053 sayılı Kanun çerçevesinde
nüfusu yüzbinden fazla olan şehirlerin içme, kullanma ve endüstri
suyu Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından
temin edilmektedir. Nüfusu yüzbinden az olan ve belediye teşkilatı
bulunan yerleşim yerlerinde ise belediyelerin kendi imkânları
ile İller Bankası tarafından sağlanan imkânlar dâhilinde
giderilmektedir. Ancak, bu durum hizmetin zamanında ve
sağlıklı olarak sunulabilmesi bakımından
yerleşim yerleri arasında farklılığa yol açmaktadır.
Ayrıca, DSİ tarafından sağlık ve çevre açısından
acil tedbirler alınmasının gerekli görüldüğü ve
de öncelikli olan atık su arıtma ile ilgili yatırım
hizmetlerinin yapılması da zorunlu hâle gelmektedir. Bu
nedenle, nüfusu yüzbinden az olan ve belediye teşkilatı
bulunan yerleşim yerlerinde söz konusu hizmetlerin Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülebilmesine
imkân sağlanması yerinde olacaktır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, maddeyi kabul edilen
önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 1053 sayılı Kanunun
adı "Belediye Teşkilâtı Olan Yerleşim Yerlerine
İçme Kullanma ve Endüstri Suyu Temini Hakkında Kanun"
olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Sedat Uzunbay, buyurun.
CHP GRUBU ADINA SEDAT UZUNBAY
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
milletvekili ağabeyim Sevgili Ali Dinçer'i kaybetmenin derin
üzüntüsü içindeyim. Ali ağabeyime Tanrı'dan rahmet, ailesine
sabırlar, Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubuma ve milletvekillerimize,
tüm Cumhuriyet Halk Partililere, Meclisimiz çalışanlarına
ve tüm yurttaşlarımıza başsağlığı
diliyorum; ülkemize ve partimize yaptığı hizmetler
için minnetimi sunuyorum. Ali ağabeyimin insanlık ve siyaset
anlayışı, bize daima örnek olmaya ve yolumuzu aydınlatmaya
devam edecektir. Anıları önünde bir kez daha saygıyla
ve minnetle eğiliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1369 sıra sayısıyla bastırılan
ve dağıtılan Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin 4'üncü maddesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teklifteki bu madde ile 1053 sayılı
Kanun'un adı "Belediye Teşkilatı Olan Yerleşim
Yerlerine İçme, Kullanma ve Endüstri Suyu Temini Hakkında
Kanun" olarak değiştirilmek istenmektedir. Bu durumda,
kamu yatırım programında yer almak şartıyla,
nüfusu ne olursa olsun, belediye teşkilatı olan yerlerin
içme, kullanma ve endüstri suyunun temini hizmetleri için gelecek
yıllara yayılacak taahhütlere girişmeye Devlet Su
İşleri yetkili kılınmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
Devlet Su İşleri, su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesinden
sorumlu ana kuruluştur; bir ayağı tarım sektöründe,
diğer ayağı enerji sektöründedir. Devlet Su İşlerinin
2007 yılı yatırım miktarı, 2006 yılı
bütçesine göre reel olarak azaltılmıştır. Böyle
bir durumda iken, enerji ve tarımsal altyapı yatırımlarında
önemli fonksiyonlar üstlenen Devlet Su İşlerinin gerileyen
bu ödenek miktarlarıyla, belediyelerin su yatırımları
için gerekli kaynak nasıl ve nereden bulunacaktır? Bunun
mutlaka açıklığa kavuşturulması ve bu konuda
bizlerin aydınlatılması gerekmektedir.
Devlet Su İşlerinin elindeki
projelerin yeniden gözden geçirilmesi söz konusu iken, bu teklifle,
Devlet Su İşlerinin, çok sayıdaki belediyenin su yatırımı
için yıllara yaygın projeleri üstlenmesi nasıl mümkün
olabilecektir? Müteahhitlerin, bugün itibarıyla, Devlet Su
İşlerinden tahsil etmeyi bekledikleri alacak miktarı
yaklaşık 2 katrilyon Türk lirasıdır. Durum bu
hâldeyken, belediyelerin su yatırımlarını
İller Bankasının kaynaklarından yararlanarak
gerçekleştirmesi olanağını ortadan kaldırarak
Devlet Su İşlerinin sorumluluğu altına vermenin
anlaşılabilir bir açıklaması yoktur. Devlet Su
İşleri, mevcut durumuyla, verilen bu görevi yürütecek
bir yapıda da değildir.
Değerli milletvekilleri,
birkaç yıl sonra yaşanacak olan elektrik enerjisinde temin
krizi, yani, enerji arz güvenliği sorunlarının üzerinde
bazı değerlendirmeler yapmak ve düşüncelerimi
açıklamak istiyorum.
AKP, 2001 yılında yaşanan
kriz döneminden sonra ortaya çıkan ihtiyaçtan fazla elektrik
gücü olması dönemini, yani, arz fazlası dönemini, planlamadan
ve yatırımdan uzak, tam bir mirasyedi anlayışıyla
geçiştirmiştir. AKP döneminde, gelecekte oluşacak
elektrik taleplerinin karşılanabilmesi için bugüne kadar
ciddi hiçbir yatırım başlatılıp tamamlanamamıştır.
Bu durumun yarattığı çaresizlik içinde, ülke kaynakları
teklifin 1'inci ve 2'nci maddeleriyle, daha önceki iktidarlar gibi,
ipotek altına alınmaya çalışılmaktadır.
Ülkede elektrik sıkıntısının
oluşacağına ilişkin hesapların ortaya
çıkmaya başladığı bugünlerde, çıkarılmaya
çalışılan bu yasayla ülkemizin hidrolik potansiyelinin
ciddi bir bölümünün alım, fiyat ve süre garantileri verilerek
piyasaya açılması ülkemiz çıkarlarına, yasalara
ve Anayasa'mıza aykırıdır. Sonuç olarak, ülke için
arz güvenliği tehdidi yaratılmıştır. Getirilen
bu yasa teklifi, AKP'nin enerji politikasının iflas ettiğinin
açık bir göstergesidir. Kısa ve öz, AKP, enerji konusunda
acz içindedir.
Değerli milletvekilleri,
2006 yılı sonu itibarıyla Türkiye elektrik enerjisi kurulu
gücü 40.280 megavattır. Bu kurulu gücün üretim kapasitesi ise
221 milyar kilovat saat olup, gerçekleştirilmiş olan üretim
174,1 milyar kilovat saattir. Buna karşılık, Türkiye
toplam tüketimi yaklaşık 128,6 milyar kilovat saat olarak
gerçekleştirilmiştir.
2006 yılında, 2005 yılına
göre tüketimde yüzde 7,6 artış gözlenirken, kurulu güç artışı
sadece yüzde 3,5 olarak gerçekleşmiştir. Kısaca, 2006
yılı, daha önceki yıllarda olduğu gibi, enerji yatırımları
açısından yine çok düşük bir yıl olarak gerçekleşmiştir.
Bu durum, elektrik yedeği ile en yüksek yük, yani puant yük
açısından makasın her geçen gün/ yıl giderek kapandığı
anlamına gelmektedir.
Elektrikteki tüketim artışını
karşılayacak elektrik üretim yatırımı yapılamamaktadır.
Bu durum, yakın tarihte elektrik talebini karşılamak
açısından sıkıntılar yaşanacağının
bir göstergesidir. 2006 yılında santrallerin üretim kapasitesinin
ancak yüzde 79'u kadar bir üretim gerçekleştirilebilmiştir.
"Kayıp-kaçak" olarak adlandırdığımız
üretim ile tüketim arasındaki fark yüzde 26 olarak gerçekleşmiştir.
Üretim ile tüketim arasındaki fark, 2003 yılından 2006
yılına kadar sürekli artarak devam etmiştir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
elektrik sistem işletmeciliğinde bilinen olumsuzluklar
dikkate alındığında, güvenilir enerji sistemlerinde
kaynak türlerine göre belirli oranlarda güç ve enerji yedeği
bulundurulması bir zorunluluktur. Devlet Su İşleri
tarafından yapılmakta olan ve inşa hâlindeki hidroelektrik
santralleri ile EPDK'dan lisans almış santrallerin zamanında
işletmeye girmemesi veya gecikmesi, elektrik arz güvenliği
krizini, yani talebin karşılanamamasını, yine,
daha önceki yıllara çekecektir.
Değerli milletvekilleri,
içinde bulunduğumuz günlere gelinceye kadar özelleştirme
ve serbestleştirme uygulamaları ve 4628 sayılı
Yasa gereği kamu, yeni yatırımlara ve yenileştirme
çalışmalarına yönelememiştir. EPDK ise, faaliyete
başladığı günden bugüne kadar toplam lisans
başvurularından yüzde 48 kadarına lisans vermiş,
verdiği lisansların da ancak yüzde 36'sı üretime geçebilmiştir.
EPDK'dan alınan her türlü lisans, istatistiklerde, ileriye dönük
üretim kapasitesi içerisinde değerlendirilmektedir. Yatırımın
gerçekleşmemesi hâlinde, kamunun arz açığıyla karşılaşması
gibi ciddi tehlikeler doğacaktır.
Elektriğin yeterli, kaliteli
ve sürekli bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması
için her türlü önlemi almakla görevlendirilmiş EPDK, bugün için
bizzat kendi dağıttığı lisanslarla arz güvenliği
sorunu yaratma durumuna gelmiştir.
Değerli milletvekilleri,
EPDK, yeni sistemin vazgeçilmez unsurlarından birinin rekabet
olduğunu vurgulayarak, "Bu sistemde alım fiyat ve süre
garantileri devlet tarafından verilemez." demektedir.
Yani, "Şirketler bu duruma göre, piyasa risklerini ve maliyetlerini
hesaplayacak ve piyasaya girip girmemeye karar vereceklerdir."
demek istemektedir. Bu yasa teklifiyle, verilemez denen alım
fiyat ve süre garantileri, maalesef, verilmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bu uygulama, sistemi hangi duruma sokmaktadır, bunu
değerlendirmek gerekiyor. Bu sistemin yeni adı nedir acaba?
Yaratılan bu piyasa, risklerin tamamının kamuda,
kârın da özel sektörde olduğu yapılanmadan başka
bir şey değildir. Belirli şirketlere çok büyük çıkarlar
sağlarken rekabeti nasıl sağlayacaksınız?
Hani, bu yeni sistemin vazgeçilmez unsuru rekabetti.
Değerli milletvekilleri,
başta Enerji Bakanımız olmak üzere, diğer bakanlar
ve AKP'li milletvekili arkadaşlarım, önceki hükûmetler döneminde
yapılan özelleştirmeleri sürekli ağır bir dille
eleştirdiler. Bunları Meclisimizin geçmiş yıllara
ait tutanaklarından açıklıkla görebilirsiniz. Yapılan
alım-satım garantili doğal gaz anlaşmalarının
hazineye yük getirdiğinden, elektrik fiyatlarının pahalı
olduğundan, bu anlaşmalardan kurtulmak için tahkim başta
olmak üzere, hukuki yükümlülükler nedeniyle kamuya çok yüksek maliyetler
geleceğinden sürekli yakındılar. Bugüne kadar, gerek
Enerji Bakanlığı gerekse AKP milletvekilleri tarafından
hazırlanan tasarı ve teklifler ile Meclisten geçirilen yasalardan
AKP'nin bu söylemlerinde ciddi olmadığı, içten olmadığı,
yani takiye yaptığı açıkça ortaya çıkmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
bugüne kadar AKP enerji alanında geçmiş dönemin yarattığı
kamu zararına olan yapıyı değiştirmeye yönelik
bir adım atmamıştır. Doğal gaz anlaşmalarında
Rusya'yla yeniden masaya oturmuş, görüşmeler Türkiye'nin
geçmiş dönemden de daha pahalı doğal gaz almasıyla
sonuçlanmıştır. Yap-işlet-devret sözleşmeleriyle
santral kuran şirketlerle kamu lehine anlaşma yapmak için
masaya oturmuşlardır, ama sonucunda mülkiyeti kamuya ait
tesislerin şirketlere ihale yapılmadan arsa bedeline
devredilmesi için yasa dahi çıkarmışlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
SEDAT UZUNBAY (Devamla) -
Yap-işlet sözleşmelerinin yürütmesini Danıştay
durdurmuş, AKP, Danıştay kararını uygulamamak
için prensip kararları çıkarmıştır. Prensip kararlarının
da yürütmesi durdurulmuş, bu kez de yargı kararını
tamamen yok sayan bir yasa çıkarılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
AKP, yargıyla sürekli köşe kapmaca oynamaktadır. Mevzuatların
sürekli değiştirilmesi, yargı kararlarını
yok sayacak düzenlemeler yapılması, Meclisteki çoğunluğuyla
yargının yerine de karar alabilmeyi amaçlaması, kuvvetler
ayrımı, hukuk devleti, yargı kararlarının
bağlayıcılığı ilkelerinin tamamen rafa
kaldırılması anlamına gelmektedir.
Değerli milletvekilleri,
enerjide kamunun yatırımlardan çekilmesi süreci AKP ile
perçinleştirilmiş, bu alanda kamu hizmeti kavramını
bile yok sayan serbest piyasa koşulları maalesef geçerli
kılınmıştır.
Değerli milletvekilleri,
enerji yetersizliği, doğal kaynaklarımızın
yağmalanmasına gerekçe olamaz. Enerji yetersizliği,
hukuk dışı işlemlerin ve muafiyetlerin gerekçesi
olmamalıdır.
Bu düşüncelerle, Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Uzunbay.
Şahsı adına Sayın
Karapaşaoğlu
Yok.
Şahsı adına Kayseri
Milletvekili Sayın Taner Yıldız.
TANER YILDIZ (Kayseri) - Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Konuşmuyorsunuz.
Sayın Haluk Koç
Yok.
Sayın Kandoğan
Yok.
Sayın Eraslan, konuşacak
mısınız?
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı
Kamu İhale Kanununun 62 nci maddesinin (c) bendinin son cümlesine
"büyük sulama" ibaresinden sonra gelmek üzere "içmesuyu
isale hatları, kaptajlar, su depoları, enerji iletim tesisi,
trafo, trafo merkezleri ve şalt tesisleri" ibareleri eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Nuri
Çilingir.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA NURİ ÇİLİNGİR
(Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; can
dostumuz, arkadaşımız, ağabeyimiz Bursa Milletvekili,
Meclis Başkan Vekili Sayın Ali Dinçer'in ölümünü büyük bir
üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz bugün itibarıyla. Kendisine
Tanrı'dan rahmen, eşine ve çocuklarına, ailesine
başsağlığı diliyorum. Milletimizin başı
sağ olsun, çok değerli bir siyasetçimizi, büyük bir Türk evladını
kaybettik.
Değerli arkadaşlar, 1369
sıra sayılı, Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, dünyada, enerji, ülkelerin
birinci önceliğidir ve bütün hesaplar enerji üzerine yapılmaktadır.
Enerji, insanlar için ticari bir mal değil, toplumsal bir hizmettir.
Dünyanın çeşitli yerlerinde ve ülkemizin de yer aldığı
coğrafyada, enerjinin paylaşımı üzerinde, yıkımlar,
savaşlar, yolsuzluklar hız kesmeden sürmektedir. Petrol ve
doğal gazla birlikte, en az onlar kadar önem taşıyan su
kaynaklarını içerisinde barındıran, aynı zamanda
dünya enerji geçiş yollarını da kapsayan bir coğrafyada
yer alan ülkemiz, kopan bu fırtınalardan doğrudan etkilenmektedir.
Ülkemiz, su kaynakları bakımından son derece önemli
olan bir coğrafyada yer almaktadır. Özellikle Fırat ve
Dicle havzası üzerinde yürütülen pazarlıklar, Irak ve Suriye'nin
ötesinde, AB müzakere sürecine kadar uzanmaktadır.
Diğer yandan, unutmamak gerekir
ki, bu coğrafya, bazılarınca, vaat edilmiş topraklar
içerisinde görülmektedir. AB ülkeleri açısından, petrol
ve doğal gaz için önemli bir alternatif güzergâh, geçiş yolu
Türkiye'dir.
Ülkemiz, hem öz kaynakların
kullanımında hem de enerjide uluslararası geçiş
yolu olma noktasında bağımsızlığı
esas alan reel politikalar oluşturmak ve izlemek zorundadır.
Bu bağlamda, Dünya Bankası ve IMF politikalarının
ötesinde, kamusal bir hizmet anlayışıyla planlamanın
önemi kavranmalıdır. Bir yandan petrol ve doğal gaz bağımlılığı
aşağı çekilmeli, diğer yandan da kömür ve tüm su kaynaklarının
değerlendirilmesi yoluna gidilmelidir. Gelişmiş ve
gelişmekte olan bütün dünya devletleri önümüzdeki yıllarda
enerjiye bağımlılığın daha da artacağını
bilmektedir. Dünyada enerji üretiminin geleceğiyle ilgili
senaryolar giderek artan ölçüde yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları,
özellikle de rüzgâr, biyokütle ve güneş enerjisi üzerinde kurulmakta,
nükleer güç santralleri mevcut hâliyle gelişmiş ülkelerin
enerji envanterinden çıkarılmaktadır. Önerilen geçiş
programının yaşama geçirilebilmesinin öncelikli
koşulu sektördeki kamu yönetiminin güçlendirilmesi ve kamu
kuruluşlarında etkinlik düzeyinin yükseltilmesidir.
Kömür, petrol ve doğal gaz gibi
fosil yakıtlar, üretim maliyetlerinin yüksek olmasına
rağmen, ilk yatırım maliyetlerinin ucuzluğu ve
üretim teknolojilerinin gelişmiş olması nedeniyle
yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak özellikle son
yıllarda dünya ülkelerinde tek enerji kaynağına
bağlı kalmamak gerektiği düşüncesi hâkim olmuş
ve enerji güvenliği kavramı ortaya çıkmıştır.
Sürdürülebilir enerji politikalarının
en önemlisi enerjinin verimli kullanımı ve çevreye zarar
vermeyen enerji teknolojilerinin tercih edilmesidir. Son yıllarda
ortaya çıkan çevre bilinci fosil yakıtlara dayalı
enerji üretimi ve tüketiminin bölgesel ve küresel seviyede çevreye
zararlı olduğunun anlaşılmasını
sağlamıştır. Yenilenebilir enerjide böyle bir
problem yoktur. Yani, yenilenebilir enerji çevre dostu bir enerjidir.
Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri'nde
yenilenebilir enerji kaynakları hidrolik, rüzgâr ve elektrik
enerjisi üretiminde yaygın olarak kullanılmaktadır.
Özellikle 20'nci yüzyılda Batı toplumlarında yerleşen
"kullan at" anlayışı nedeniyle fazla miktarda
enerji tüketilmekte, bunun karşılığı olarak
da çevre kirliliği artmaktadır. Artık anlaşılmıştır
ki günümüzde çevre açısından sürdürülebilir bir dünya kurmak
gerekliliği çok açık olarak ortaya çıkmıştır.
Bir enerji kaynağına fazlasıyla bağlı olmak
ülke enerji arz güvenliğini tehlikeye düşürecektir.
Ülkemizde özelleştirmeler
gerekçe gösterilerek kamu enerji alanından tamamen çekilmek
istenmektedir. Liberal piyasanın getirdiği en önemli
risk planlama görevi ve bunun gereklerinin piyasa aktörlerine
bırakılmış olmasıdır.
Günümüzde, finans-kapital yapılanmanın
anahtar sözcüğü rekabettir. Enerji içerisinde, elektrik sektöründe
rekabet mümkün değildir. Elektrik sektörü, klasik iktisat kitaplarında
"doğal tekel" olarak nitelendirilen piyasa yapısına
sahiptir. Doğal tekel, piyasa mekanizmasının işlemediği,
yani serbest rekabet sisteminin işlemediği bir düzeni
ifade etmektedir. Elektrik enerjisinde, özelliğinden dolayı,
tüketici talep eğrisi esnek değildir. Yani fiyatı
yükselttiğinizde, tüketicinin elektrik enerjisinin yerine
tercih edebileceği, yani onun yerine kullanabileceği
başka bir ürün yoktur.
Değerli arkadaşlar, bu
Hükûmet döneminde, elektrik enerjisi yatırımlarına
baktığımızda, fazla bir şey göremiyoruz. Geride
bıraktığımız dört buçuk yıldır Hükûmet
tarafından enerji yatırımı yapılmamıştır.
Bu Hükûmet "yatırımları özel sektör yapsın"
demiştir, ancak özel sektör de enerji alanında yatırım
yapmamıştır. Şimdi ise, Hükûmet, özel sektöre
teşvikle yatırım yaptırmaya çalışmaktadır.
Yenilenebilir enerji kaynaklarında
fiyat garantisi sadece rüzgâr enerjisi için düşünülmüştür,
ancak Hükûmet, hepsi için fiyat garantisi düşünmektedir. İlla
ki fiyat garantisi vermeye gerek yok. Fiyat garantisi olmadan da
enerjide yatırım yapacak firmalar mutlaka olacaktır.
Sizler, yeter ki, yatırım yapmak isteyen firmaların
önündeki engelleri kaldırın.
Böyle giderse, önümüzdeki
yıllarda, ülkemizde enerji açığının meydana
gelmesi kaçınılmaz olacaktır. O zaman, meydana gelen
enerji açığını gidermek için ne yapacaksınız?
Doğal gazla bu açığı kapatmanız büyük risk taşımaktadır.
Çünkü doğal gaz, ithale dayalı ve oldukça da pahalı
bir yakıttır.
Her ne kadar, Hükûmet "elektriğe
zam yapmadık" dese de, elektrik fiyatları bugün için yüksektir.
Yoksulu bol olan bir ülkede, bu durum, kaçağın en önemli nedenlerinden
biridir. Gelişmiş ülkelerde elektrik gideri aile gelirinin
yüzde 0,5'i ile 1'i arasındayken, ülkemizde bu oran asgari ücretli
için yüzde 10'un üzerindedir. Gaz fiyatlarında da durum, maalesef,
aynı şekildedir.
Ülkemizde, enerjiyle ilgili neler
yapılmalı? Bunlara da kısaca değinerek, konuşmamı
tamamlamak istiyorum. İthal enerji kaynaklarına olan bağımlılık
azaltılmalıdır. Yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları
uygun, verimli ve gelişmiş teknolojiler kullanılarak
üretime sokulmalıdır.
Enerji sektörüne yönelik politikalar
uzun vadeli olduğundan, etkin bir planlama mutlaka yapılmalıdır.
Türkiye'de enerji verimliliğinin
yükseltilmesi için gerekli çalışmalar hemen yapılmalıdır.
Enerji alanında bilim ve teknoloji
politikaları beraber değerlendirilmelidir. Bilim ve
teknoloji politikalarının oluşturulması, uygulanması,
her düzeyde toplumsal yarar dikkate alınarak gözetilmelidir.
Enerji sektöründeki adımlar,
Türkiye'deki sosyal dengesizlik ve bölgelerarası eşitsizlik
göz önüne alınarak artırılmalıdır.
Enerjinin tüm yurttaşlar için
temel bir ihtiyaç olduğu unutulmadan, bu yönde, gerekli önlemler
alınmalı, sosyal politikalar buna göre değiştirilmelidir.
Enerji alanıyla ilgili tüm veriler,
projeksiyonlar, fiyatlar dâhil, bir veri bankası oluşturulmalı
ve kamuoyuna açık olmalıdır.
Yeni dünya düzeninde Türkiye'ye
biçilen role baktığımızda, bu süreçte, Türkiye'nin,
enerji sorunları ve çözüm yolları yoktur. Bu yaklaşıma
göre, ülkemiz enerji politikaları, AB'nin sorunlarına çözüm
temelinde gerçekleşmektedir. Enerji politikalarımızdaki
temel çözüm, önce, bizim önceliklerimiz ve ihtiyaçlarımıza
göre olmalıdır.
Değerli arkadaşlar, bugüne
kadar serbest piyasadan bahsederken, şimdi getirdiğiniz
bu yasayla 5-5,5 euro/sentte, büyük santrallerde, fiyat garantisi
vermiş oluyorsunuz; hem alım garantisi hem fiyat garantisi.
Biraz önce de burada da ifade edildiği gibi, hem alım garantisi
hem fiyat garantisi geçmişte çektiğimiz en büyük sıkıntıydı,
siz bu sıkıntıyı yeniden gündeme getiriyorsunuz
ve sanki İller Bankasını kapatmak ister gibi bir anlayışınız
var.
Küçük şehirlerin, yani, nüfusu
100 binden küçük olan şehirlerin içme sularını ve bunun
kaptajlarını Devlet Su İşlerine yüklüyorsunuz.
Doğru, yapabilirsiniz. Ancak, kabul edilen önergeyle, arıtma
tesislerini de Devlet Su İşlerine yüklediniz, ama ben biliyorum
ki, Devlet Su İşlerinde personel kalmadı. Bu getirilen
Sayın Altan Karapaşaoğlu'nun teklifiyle, orada çalışan
teknik elemanlara verilecek ilave ücretler de bu maddeden çıkarıldı,
"Yeniden personel düzenlemesi yapılacak." denildi,
ama, dört senedir bu laf söyleniyor. Bir müddet sonra, Devlet Su
İşlerinde çalışan, sadece, emekliliği bekleyenler
ile okuldan yeni mezun olanlar kalacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURİ ÇİLİNGİR
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
NURİ ÇİLİNGİR
(Devamla) - Bu şekilde bu politikaları yürütmeniz ancak
teknik elemanla olur, yetişmiş, bilgi birikimi olan elemanla
olur. Bu düşük ücretlerle bu elemanlar burada kalmayacak, hepsi
ya yurt dışına ya özel sektöre geçecek. Dolayısıyla,
siz, bu işleri gerçekleştirecek kimse bulamayacaksınız,
hizmet satın almaya kalkacaksınız. O da, astarı
yüzünden pahalıya gelecek.
Değerli arkadaşlar, yanlış
yapıyorsunuz. Bu çalışan elemanların, devlet memurlarının,
özellikle teknik eleman seviyesinde çalışanların ücretlerinde
iyileştirme yapmadan bu işi götüremezsiniz, bu işi yapamazsınız.
Taner Bey Kardeşim de bakıyor
oradan, "haklısın" diyor bana. Ama, Sayın Bakanın
"haklı" demesi de yetmiyor, Maliye Bakanının
"haklı" demesi gerekir.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Çilingir.
Sayın milletvekilleri, madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyle ilgili bir önerge var.
Okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan "Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi"nin 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Salih
Kapusuz Telat Karapınar Vahit Kiler
Ankara Ankara Bitlis
Osman
Kılıç M.
Salih Erdoğan
Sivas Denizli
"Madde 5 - 4.1.2002 tarihli ve
4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 62 nci maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"c) Yapım işlerinde
arsa temin edilmeden, mülkiyet, kamulaştırma ve gerekli
hâllerde imar işlemleri tamamlanmadan ve uygulama projeleri
yapılmadan ihaleye çıkılamaz. İhale konusu yapım
işinin özgün nitelikte ve karmaşık olması nedeniyle
teknik ve malî özelliklerinin gerekli olan netlikte belirlenemediği
durumlarda ön veya kesin proje üzerinden ihaleye çıkılabilir.
Uygulama projesi bulunan yapım işlerinde anahtar teslimi
götürü bedel teklif alınmak suretiyle ihale yapılması
zorunludur. Ancak, doğal afetler nedeniyle uygulama projesi
yapılması için yeterli süre bulunmayan yapım işlerinde
ön veya kesin proje üzerinden, her türlü onarım işleri ile
işin yapımı sırasında belli aşamalarda
arazi ve zemin etütleri gerekmesi veya uygulamada imar ve güzergah
değişikliklerinin muhtemel olması nedenleriyle ihaleden
önce uygulama projesi yapılamayan, bina işleri hariç,
yapım işlerinde ise kesin proje üzerinden ihaleye çıkılabilir.
Bu işlerin uygulama projesi yapılabilen kısımlar
için anahtar teslimi götürü bedel, uygulama projesi yapılamayan
kısımlarda ise her bir kalem iş için birim fiyat teklif
almak suretiyle ihale yapılabilir. Arsa temini, mülkiyet ve
kamulaştırma işlemlerinin tamamlanması şartı,
baraj ve büyük sulama, içme suyu isale hattı, enerji nakil hattı,
trafo, trafo merkezleri, şalt tesisleri, kaptajlar, su depoları,
karayolu, liman ve havaalanı, demiryolu, petrol ve doğalgaz
boru hattı projelerinde aranmaz."
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
katılıyor musunuz önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İhale konusu yapım
işinin özgün nitelikte ve karmaşık olması nedeniyle
teknik ve mali özelliklerinin gerekli olan netlikte belirlenememesi
halinin doğal sonucu olarak başlangıçta uygulama projesi
yapılmasının mümkün olamaması halleriyle sınırlı
şekilde uygulama projesi şartı aranmadan ihaleye
çıkılabilmesi; işin mahiyeti gereği başlangıçta
uygulama projesi yapılamayan her türlü onarım işleri
ile işin yapımı sırasında imar ve güzergah değişiklikleri
muhtemel olan işlerin de kesin proje üzerinden birim fiyat teklif
almak suretiyle ihale edilebilmesi imkanı getirilmektedir.
Maddenin mevcut halinde, baraj ve
büyük sulama, petrol ve doğalgaz boru hattı projelerinde
ihaleden önce, arsa temini, mülkiyet ve kamulaştırma
işlemlerinin tamamlanması şartı aranmamaktadır.
Yapılan değişiklikle benzer mahiyette olan içme suyu
isale hattı, enerji nakil hattı, devlet karayolu, demiryolu,
liman ve havaalanı projelerinde de söz konusu şartların
aranmaması esası benimsenmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, bir
geçici madde ihdasıyla ilgili bir önerge vardır. Ancak,
önerge Başkanlık Divanınca da incelenmiştir, görüşülmekte
olan yasayla doğrudan doğruya bir ilgi belirlenememiştir,
ancak önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1369 sıra sayılı Kanun
Teklifine aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
İrfan
Gündüz Fatih Arıkan
İnci Özdemir
İstanbul
Kahramanmaraş İstanbul
İ.
Hakkı Birlik
Şırnak
"Geçici Madde 1- 26/6/2003 tarihli
ve 4911 sayılı Kanun hükümlerine göre Türk Sivil Hava Aracı
Siciline kayıtlı hava araçlarının terör eylemlerine,
savaş haline ve bunlara bağlı risklere maruz kalmaları
durumunda üçüncü şahısların uğrayacağı
zararların teminat altına alınması amacıyla
Devlet garantisi bedeli, Hazine Müsteşarlığı
adına, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nezdinde
oluşturulan Sivil Hava Araçları Üçüncü Şahıs Malî
Mesuliyet Devlet Garantisi Hesabına, ait olduğu ay sonundan
itibaren 30/9/2007 tarihine kadar yatırılır."
BAŞKAN - Önergeye Sayın
Arslanoğlu katılmak istiyor.
Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılıyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe...
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe :
11 Eylül 2001 krizi ile birlikte savaş
sigortasına ilişkin üçüncü şahıs mali mesuliyet
teminatı dünya genelinde temin edilemez hale gelmiş ve sivil
havacılık faaliyetlerinin durmasına sebep olacak bu
sorunun ülkemizdeki çözümü için 4911 sayılı Kanun yürürlüğe
konulmuştur. Devlet güvencesi 24/9/2001 tarihinden 9/10/2003 tarihine
kadar 11/9/2001 krizinin sektör üzerindeki olumsuz etkileri göz önüne
alınarak bedelsiz olarak sağlanmıştır. Krizin
etkilerinin hafiflemesi neticesinde 9/10/2003 tarihinden itibaren
yolcu başına Devlet garantisi bedeli talep edilmiştir.
Kanunun süre sınırı nedeniyle garanti 31/12/2005 tarihi
itibarıyla tamamıyla son bulmuştur. Bu bedelin talep
edilmesiyle güdülen amaç herhangi bir tazmin yükümlülüğü
doğması hali için kaynak oluşturmaktır. Kanundan
ötürü herhangi bir tazmin yükümlülüğü doğmamış
kaynak kullanılmamıştır. Yapılan düzenleme
ile uygulamada yaşanan sorunların giderilmesi, tahsilatın
hızlandırılması ve gelişmekte olan sivil havacılık
sektörünün desteklenmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir ve bu,
geçici madde 1 olarak kabul edilmiştir.
6'ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Hakkı
Ülkü.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1369 sıra
sayılı, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi'nin yürürlük maddesi üzerinde söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuya girmeden önce, sevgili arkadaşım,
dostum Ali Dinçer'in ölümünün acısını yaşamakta olduğumuzu,
arkadaşımın, dostumun, başta ailesi olmak üzere
tüm yakınlarına ve ulusumuza başsağlığı
dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde,
tabii ki, enerji açığı var ve her yıl belli oranda bunun
giderilmesine yönelik olarak yatırımlar yapılması
gerekiyor. Ama, bu yasa, bu ihtiyacı karşılayacak
olan bir yasa olmak yerine, hazinenin borçlanması, enerji arz
güvenliği yönünden önem arz etmesi, borçlanma yükümlülüğünün
ortadan kaldırılması ihtiyacından doğan bir
yasa değil. Bu yasanın özü, İller Bankasının
özelleştirilmesine giden yolda ilk adımdır.
Belediyeciler bilir, belediye
başkanı kökenli milletvekillerinin de bilmesi lazım.
Nüfusu 50 binden az olan belediyelerin, âdeta, Hızır Reisidir
İller Bankası. Bir dilekçe başvurusu bile, İller
Bankası tarafından -partizanlık yapılmadığı
takdirde- dikkate alınır. O yöreye, o beldeye, o kente, o
belediyeye, önce su bulunur ve proje hazırsa suyun kente verilmesi
sağlanır. Bu durum, belde yaşayanlarını susuzluktan
kurtaran ve uzun zamandır uygulanan bir işleyiştir.
Şimdi, bu getirilen yasa değişikliğiyle,
mali kaynakları zaten kıt olan belediyelerin, hemen her konuda
olduğu gibi bu konuda da kaderlerine terk edilmesidir, özel kişilerle
karşı karşıya bırakılmasıdır,
vahşi kapitalizmin belediyelere girmesidir, belediyelerin
kaynaklarının insafsızca israf edilmesidir, belki,
belli bir süre sonra bazı belediyelerin yabancıların
eline geçmesidir. Asıl hedef, belediyeleri kaderleriyle
baş başa bıraktıktan sonra da İller Bankasının
özelleştirmesidir, satılmasıdır.
İller Bankasıyla ilgili
birçok eleştiri de yapılabilir aslında, birçok eksik
ve aksaklıkları da bulunabilir. Ama, 50 bin nüfusun altındaki
belediyelerin plan, proje uygulama alanları düşünüldüğünde,
tam bir hamidir İller Bankası, tam bir şemsiyedir.
Yasa tasarısını gündeme
getirirseniz -sırası geldiğinde de söylenecek çok
söz vardır İller Bankası için- yani, kadrolaşma, kimi
belediyeleri kayırma, kimine az kimine çok kredi verme gibi
noksanlıkları da bulunabilir. Hatta, kiminin borçlarını
tahsil etmeme, kimisine sonsuz tolerans tanıma gibi eleştiriler
de yüklenebilir. Ama, doğru eller tarafından yönetilirse
ve adı "Belediyeler Bankası" olarak yeniden değiştirilirse
-ki, kurulduğu zaman öyleydi- kuruluş yasasına uygun
da çalıştırılırsa sayısız yararları
vardır İller Bankasının. Bunlardan isterseniz bazılarını,
nasıl olsa ileride İller Bankasının özelleştirilmesi
için bir yasa teklifi getirileceğinden dolayı ya da
hükûmet tasarısı olarak getirileceğinden dolayı,
İller Bankasının güzel yönlerinin bazılarını
sayalım sizlere: İller Bankası, bugüne kadar yapmış
olduğu kamu hizmetleriyle birçok alanda yerel yönetimlerin
bir arşivi ve okulu olmuştur. Tüm belediyelerin içme suyu,
kanalizasyon, proje uygulama çalışmaları, planlama,
peyzaj, jeolojik etüt çalışmaları gibi.
Mühendislik hizmetlerinde temel
olarak kullanılan haritalar, sadece İller Bankasında
arşivlenmekte ve günün koşullarına göre yenilenerek
belediyelerin ihtiyaçları doğrultusunda onların
hizmetine sunulmaktadır. İller Bankası teşkilatı,
bugün bile birçok belediye için bir başvuru ve danışma
kurumu olma özelliğini devam ettirmektedir.
Çağdaş kentlerin yaratılmasında
da büyük katkıları vardır İller Bankasının.
Bu kadar uzun süre finans kaynağı yaratan ve bunlardan
başta belediyeler olmak üzere özel idarelerin ve köylerin faydalanmasını
sağlayan çok önemli bir kuruluştur orası. İkinci
Dünya Savaşı'nda bile, işlevini yitirmeden, hiç sapmadan
yerine getirmiştir. Bugün dünyadaki teknolojik gelişmeleri
en yakın takip eden bir kuruluştur İller Bankası.
Personeliyle, donanımıyla,
teknolojik ilerlemenin ta içindedir. Oysa şimdi -bir müddet sonra,
bu yasa çıktıktan sonra belki de- AKP İktidarı bu
kuruluşumuzu da ortadan kaldırmak üzere zemin hazırlamaktadır.
Zaten, bunu 3'üncü maddede de açık açık söylemektedir. Bu
teklif de işte bu çabaların bir ürünüdür. Tıpkı
eğitimden sorumlu Osmanlı nazırının
"Şu okullar olmasa, bakanlık ne güzel yönetilirdi."
demesi gibi "Şu iller Bankası olmasa, belediyeler de
ne güzel yabancıların olurdu." demenin ilk adımıdır
bu teklif. Çünkü, bir süre sonra kaderiyle baş başa kalmış
olan belediyeler, borçlanacak ve bu borcu ödeyemeyince, borç veren
kurumların, şirketlerin eline geçecektir. Bu yasanın
öncelikle getirilmesinin temel amacı budur. Süslenen bazı
cümlelerle işte, "efendim, 16 tane hidroelektrik santrali
yapılacaktır, bunlar şu kadara mal olacaktır, Türkiye'deki
enerji açığı giderilecektir" gibi yaklaşımlar
bence samimi değildir. Öyle olmuş olsa, kayıp ve kaçaklar
şu anda yapılması düşünülen 16 hidroelektrik santralinin
toplam üreteceği enerjiden daha fazlasını karşılayacaktır
diye düşünüyorum ve yasanın dürüstçe getirilmediği
düşüncesiyle hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ülkü.
Şahsı adına,
Elâzığ Milletvekili Sayın Zülfü Demirbağ.
Buyurun.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekili
arkadaşlarım; değerli milletvekili arkadaşlarım
Bursa Milletvekili Atlan Karapaşaoğlu ve arkadaşları
tarafından teklif edilen ve 5 maddesi kabul edilen 1369 sıra
sayılı Kanun Teklifi üzerine şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli arkadaşlar, kanun
teklifinin kabul edilen 1'inci maddesinde, milletvekili arkadaşlarımızın
da değindiği üzere, Devlet Su İşleri tarafından
projeleri hazırlanan ve yıllardır bütçe imkânları
müsait olmaması hasebiyle ve gerekse daha sonraları da
yap-işlet-devretle yapımı gündeme gelen, ancak bu kez
de dış borç yükünü artıracağı gerekçesiyle hazine
garantisi verme konusundaki imtina nedeniyle geldiğimiz
noktada Enerji Bakanlığı ve DSİ bürokratları
tarafından hazırlanan ve teklif sahibi milletvekili arkadaşlarımızın
da gayretiyle Meclis gündemine getirilen ve görüşülmekte
olan, yap-işletle yapımı düşünülen 16 ayrı projeyle
11 milyar kilovat saat enerji üretilmesi planlanmaktadır. Bu
kapsamdaki projelerle, küresel ısınma ve gerekse artan
enerji ihtiyaçları nedeniyle her geçen gün artan bu açığı
karşılamak, ithalatı azaltmak ve gerekse projenin uygulanacağı
bölgelerde işsizliğin önlenmesi ve ekonominin canlandırılmasına
büyük katkılarda bulunacaktır. İşte, yine bu kapsamda
kendi ilçemde de yapımı düşünülen Elâzığ Palu
Beyhan ile Bingöl Kaleköy Barajları -bunlar aynı güzergâh
üzerinde, Murat Nehri üzerinde üç ayrı baraj- büyük önem arz etmektedir.
Bu barajlardan Palu Barajı 150 milyon kilovat saat, Beyhan Barajı
1,5 milyar kilovat saat, Bingöl Kaleköy Barajı 1,3 milyar kilovat
saat üretim yapacak olup Palu, Beyhan Barajları, toplam şu
anda ülkemizde üretilen enerjinin yüzde 1'i civarındadır,
yapılacak yatırım da -eski deyimle- 1 katrilyon
TL'dir. İşsizliğin önlenmesi, istihdam sağlanması,
bölge ekonomisinin canlanması açısından çok önemli
bir proje ve yatırım olduğunu özellikle belirtmek istiyorum.
Ayrıca, proje kapsamında deplase edilecek olan yaklaşık
100 kilometrelik hızlı tren projesine uygun demir yolu projesi
de bölgeye ayrı bir önem ve güzellik kazandıracaktır.
Ben, bu projenin hayırlı olmasını
diliyor, emeği geçen bürokrat ve milletvekili arkadaşlarıma
teşekkürlerimi arz ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Demirbağ.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
7'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, teklifin
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, benim konuşmam vardı.
BAŞKAN - Yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - O zaman oyumun rengini belirteyim. Benim konuşmam
vardı Başkanım.
BAŞKAN - Evet, oylamanın
başında, milletvekilinin söz talebi kutsaldır.
Buyurun Sayın Aslanoğlu,
kısa konuşacaksınız.
Sayın Aslanoğlu oyunun
rengini belirtecek.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın milletvekilleri, Sayın Başkan; hepinize
saygılar sunuyorum.
Şimdi, ülkenin birtakım
değerlerini en rantabl kullanmak hepimizin görevidir. Ama, dönüp
geçmişten ders almamız lazım. Geçmişte bu
yap-işlet-devret veya kredisi dışarıdan bulunan
projelerin maliyetlerine bir baksınlar. Adamlar "Ben parayı
veriyorum, ama inşaatı bu adam yapacak." dediler,
"Makineleri benden alacaksın." Dediler, ve bu projelerin
maliyetlerinin hangi rakamlara gittiğinin, ben, bir kez daha
kayıtlara geçmesini istiyorum. Ayak direttiler, "Bunun
makinesini ben vereceğim." dediler, "Tüm araç gerecini
benden alacaksın, hatta kamyonun dâhil, falanca marka olacak."
dediler. Ve bu ülkede bugüne kadar bu projeler hangi maliyetlerle
geldi ve enerji maliyetine nasıl yansıdı? Bir kere -kayıtlara
geçmesi açısından söylüyorum- hiç değilse, bundan böyle,
eğer yap-işlet-devret veya kredisi dışarıdan
bulunacak projelerde mutlaka maliyetlerin gözden geçirilmesi
lazım. Kayıtlara geçmesi açısından bir kez daha
herkesi uyarıyorum.
Değerli milletvekilleri, tabii,
amaç, o projenin rantabilitesi. Sayın Bakanım, bugüne kadar
300 milyon dolar para harcanmış ve yaklaşık 89
yılında başlanmış, baraj gövdesi 97'de bitmiş,
tüneller 2000'de bitmiş. 300 milyon dolar para harcanan ve amacı
-Malatya Çat Barajı- sulama olan
300 milyon dolar para harcıyorsunuz,
amaç sulama, ama 1999-2007
Senede verdiğiniz para ne kadar biliyor
musunuz? 6
Bu sene sizden gelen efendim, 9 milyar. Bu şekilde bu
tüneller yirmi yılda bitmez. 300 milyon dolar para harcıyorsun,
amaç sulama. Ya, o zaman sen bu 300 milyon doları niye harcadın
buraya? Kanal yok. Bir barajın ömrü kaç yıldır? On
yıl geçmiş, baraj bitmiş, tünel bitmiş, ama senin sulama
kanallarına verdiğin para senede 9 milyar. Ben bir hesapladım
ve daha birim maliyetleriyle 164 milyar para gerekiyor diyor
DSİ'nin kendi raporu. Demek ki, on beş sene sonra bu tüneller
bitecek, on beş sene sonra da baraj herhâlde ömrünü tamamlayacak.
Bu da kaynak. Bu kaynağın rantabl kullanılması hepimizin
paydası değil mi Sayın Bakanım? Bu da kaynak, ama bu
ödeneklerle Malatya Çat Barajı ve sulama kanalları
herhâlde on beş sene sonra biter.
İkinci proje, Darende Gökpınar
Projesi. Değerli arkadaşlar, yine burası da sulama
amaçlı. Verilen para, bu seneki ödenek 4 milyar. Daha lazım
80 milyar. Demek ki bu da yirmi yılda bitecek.
Üçüncü proje, Malatya Arguvan Yoncalı
Barajı. Yoncalı Barajı
Şimdi, burası bu yörenin
ekmeği, mümbit bir arazi, Malatya'nın buğday deposu, fakat
her ne hikmetse
Aynen söylüyorum Sayın Bakanım: Orada yaşayan
insanlarımız "Acaba bizim mezhebimize mi bakıyorlar?
Acaba burada oturan insanların
" Aynen bu! İfade ediyorum,
çünkü böyle söylüyorlar. Değerli milletvekilleri, bu Yoncalı
Barajı 94 yılında başlamış, 15 trilyon harcanmış,
daha 120 trilyon lazım, ödeneği 1 milyar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım, on dakikaydı.
BAŞKAN - Efendim, süreniz
beş dakika, onda ısrar etmeyin de ben size toparlama süresi
veriyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Peki efendim.
Yine, Malatya Kapıkaya ve
Boztepe Barajları. Sayın milletvekilleri, bugüne kadar
bu barajlara harcanan para, her iki baraja harcanan para 100 trilyon,
ama birine 160 trilyon, birine de 120 trilyon para lazım, verilen
ödenekler 4'er milyar lira. Şimdi, yine -sayın milletvekilimden
geldi- Batman Barajı Sol Sulaması ne zaman bitecek? Aynı
şekilde
Sayın milletvekilim, tablo burada. Şimdi,
Enerji Bakanlığı, ilk dedi ki DSİ: "Yüzde 50 tamamlanan
yerlere biz öncelik vereceğiz." Peki, soruyorum: Malatya
Çat Barajı, 300 milyon dolar para harcamışsın, en
fazla harcayacağın para 100 milyon dolar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
lütfen son cümlenizi söyleyin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Tamam efendim.
Yani, bunun yüzde 50'si tamamlanmadı
mı? Herhâlde sayın DSİ yetkilileri, Türkiye'nin her tarafında
Biliyorum, Manisa'da bir baraja bir kalemde 200 milyon dolar verildiğini
biliyorum. Onun için, hepinizin takdirine sunuyorum. Bunlar da ülkenin
kaynağıdır. Bu kaynakları da heba etmek, bu ülkenin
insanını heba etmek demektir.
Bu tasarıya olumlu oy vereceğim,
ama bunları da dikkatinize sunuyorum. Saygılar sunarım,
teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Sayın milletvekilleri, teklifin
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı olmasını
diliyorum.
Sayın Bakan bir teşekkür
konuşması yapacaklardır.
Buyurun.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün rahmetli olan Sayın Ali
Dinçer'i burada rahmetle anıyorum. Değerli arkadaşımızla
aynı üniversitede, aynı dönemlerde okuduk. Son derecede
başarılı bir siyaset adamıydı, devlet adamıydı.
Onun yokluğunu hepimiz, her zaman hissedeceğiz. Ben, hem
Cumhuriyet Halk Partisine hem Parlamentomuza hem de Türk demokrasisinin
başı sağ olsun diyorum.
Bu arada, yasalaştığı
için bu önemli maddeler, hepinize teşekkür ediyorum. Muhalefetiyle,
iktidarıyla, bürokratıyla çok faydalı bir yasayı
yasalaştırmış oluyoruz. O bakımdan teşekkür
ediyorum.
Bu arada Sayın Mevlüt Aslanoğlu
Bey'e cevap açısından, açıklayıcı olması
açısından birkaç cümle söylemek istiyorum müsaade ederseniz.
Sulama projeleri için yepyeni bir model geliştirdik. Dolayısıyla,
bu enerji projeleriyle birlikte sulamalara ağırlık
veriyoruz. Bununla ilgili hem "Manyas Modeli" dediğimiz
model hem de Ziraat Bankasıyla Tarım Bakanlığının
ve Devlet Su İşlerinin ortaklaşa yapacağı
bir çalışmayla, sulama projelerine öncelik vererek hedeflerimizi
öne çekiyoruz. Su için hedefimiz 2023 yılıydı, fakat
hem Yenilenebilir Enerji Yasası'nda hem de bu yeni sulama projeleriyle
ilgili hazırladığımız modelle, biz, on
yıl erkene çekiyoruz, 2023 yılındaki, yani cumhuriyetin
100'üncü yıl dönümünü hedef olarak aldığımız
tarihi 2013 yılına alıyoruz. Son damlasına kadar
suyumuzu, hem enerjide hem sulamada hem içme suyunda, 2013'e kadar,
son damlasına kadar bütün potansiyelimizi inşallah kullanacağız.
Burada çok yoğun bir çalışma içindeyiz. Zaten, bu yasa
da -dikkat ederseniz- yap-işlet ve yap-işlet-devretlerdeki o
daha evvel eleştirdiğimiz konulara çözüm getirici bir model
olduğu için bu yasayı getirdik. Böylece, aşağı
yukarı 6-7 milyar dolarlık da büyük bir avantaj sağlamış
olacağız.
Bu bakımdan, su gibi önemli
bir konuda Meclisimiz çok önemli bir yasayı gerçekleştirmiş
olduğu için de hepinize ayrıca teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür
ediyoruz.
Yeniden, kanunun hayırlı
olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
16.15
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.33
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90'ıncı Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Kanun tasarı ve tekliflerini
görüşmeye devam edeceğiz.
5'inci sırada yer alan, Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu
5.-
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/1295) (S. Sayısı: 1357)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6'ncı sırada yer alan, Bursa
Milletvekili Mehmet Emin Tutan ve 2 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi
ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
6.-
Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan ve 2 Milletvekilinin; Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim
Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/988) (S. Sayısı: 1392)
(x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1392 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Anavatan Partisi Grubu adına
Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, yine bir değerli arkadaşımızı
kaybettik. Kendisine Allah'tan rahmet, ailesine başsağlığı
ve Cumhuriyet Halk Partisi ailesine de başsağlığı
diliyorum.
Evet, yine bir kanun
Aslında,
Parlamentonun beşinci yılında, Cumhurbaşkanlığı
süreciyle ilgili bu kamuoyu tartışırken, aslında
farklı bir kanun göz ardı edilmek üzere, tartışılmadan
kamuoyunun önünde, maalesef, göz ardı edilmekte.
Evet, dikensiz bir gül bahçesi istenmekte.
Nihayetinde, Halk Bankası ve Ziraat Bankasında, kanun değişikliğinde
anonim şirket olarak değerlendirilip ve orada çalışan
personelin de yarınlarda rahatlıkla çıkarılabilmesi
ve bankanın da, özellikle altını çiziyorum, yüzde
25'inin halka arzıyla ilgili ciddi bir süreç yaşanmakta ve
bu da halka taşıtılmakta, geriye kalan yüzde 75'inin de
yarınlarda, en kısa sürede blok satışıyla yabancılaşmanın
önü açılmakta.
Evet, bankacılık sektörü,
ciddi bir, stratejik bir sektörümüz ve her geçen gün, Türkiye'de
İMKB dediğimiz İstanbul Menkul Kıymetlerdeki hisse
oranlarını da göz önünde bulundurarak, Türkiye'deki bankacılık
sektörünün yüzde 40'ı bugün yabancıların elinde.
(x)
1392 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Gelişmiş ülkeler dediğimiz,
Amerika da dâhil olmak üzere, Avrupa'da da değişik oranlara
istinaden yüzde 10 verdiği zaman yabancılaşma oranı,
SOS işaretleri verir. Ama, maalesef, bugünkü AKP'ye bakıyorum,
IMF'in direttiği konular üzerinde, hiç de, sorumsuzca diyebileceğimiz,
korkusuzca, pervasızca bankacılık sektöründeki bu
yabancılaşmanın önünü açmakta. Kendilerini hayretle
tebrik ediyorum, kutluyorum! Bu kadar bir görev eri olarak, görev adamı
olarak kendilerini telakki edip, bu konuda kanun teklifinin de altyapısını
yaratmalarından dolayı kutluyorum! Ama, halk bunu unutmayacak.
Bugün stratejik önemi olan bankacılık
sektöründe, eğer, siz, bu yabancılaşmaya göz yumduğunuz
müddetçe, yarınlarda neler olabilecek, onun altını
çizmek lazım. Bugün, müteahhitlerimizin büyük bir kısmı,
özellikle uluslararası alanda ihaleye girdiği zaman, en
önemli göstergelerden, daha doğrusu talep edilen formlardan
bir tanesi veya norm standartlarından bir tanesi teminat mektuplarıdır
ve teminat mektupları karşısında kimden alacak?
Bankacılık sektöründen. Ee, yerli bankacılık ve
yerli sermaye teşvik etmeyeceğine göre, ne yapacak? Bugünkü
yabancılaştırılan banka da diyecek ki: "Gidin
bir garantör banka bulun, biz de ona göre yeniden verelim." diyecek,
yani maliyet artacak ve bu ülkede uluslararası alanda da rekabetin
önü kapanmış olacak. Sadece uluslararası mı?
Peki, Türkiye'nin çıkarmış
olduğu büyük ihalelerde, uluslararası müteahhit kurumunda
veya çeşitli kurumların da yaratacağı rekabette
ne olacak? Orda da sınıfta kalacak. Yalnız, stratejisi,
zaten önemi buradan çıkıyor. Bankacılık sektörü
hazır bir lokma. Türkiye'de son zamanlarda bankacılık
sektörünün bu kadar cazip olmasının altında en büyük
sebep çok basit: Hazır bir pasta, bu pastadan havuduyla almak.
Bu konuda da zaten kredi kartları başta olmak üzere, yani
tefeci kadar insafsız diyebileceğimiz yüzde 6, yüzde
7'lerde ortalama, tüketici kredisinde yüzde 1,5'ların uygulandığı
bir ülkede, başta devlet tahvilleri yüzde 19,5; yüzde 20 civarında
olan bir ülkede sadece hazır olan devlete vermek, görevi o; yoksa,
girişimciyi, müteşebbisi teşvik etmek değil.
Bankacılık Türkiye'de,
en önemli unsurlarından, hazır pastadan payını,
alabildiğini alabilmek, ama, o zaman, biz siyasiler üzerimize
düşeni, gerekeni yapmak zorundayız. Bugün, Ziraat Bankası
ve Halk Bankası, evet diyebilirsiniz, zaman zaman da diyorsunuz:
"Esnaf mı kaldı ki, Halk Bankası olsun? Çiftçi mi kaldı
ki, Ziraat Bankası olsun?" Doğru, size göre sorun bitmiştir.
Okullar da olmasa millî eğitimi de kolay yöneteceksiniz. Bu konuda
da kutluyoruz, karneniz bu konuda da son derece iyi; yani, başarısızlığın
anlamı.
Biz de diyoruz ki, bugün, Ziraat
Bankası ve Halk Bankası kendi asıl üzerine düşmesi
gereken görevi yapması gerekirken, bugün hatırlayın,
enflasyonun yüzde 100 olduğu dönemlerde
Size göre çok rakamsal
anlamda isyan ettiğiniz veya işinize geldiği zaman
bu rakamları hep kullanırsınız. Ama, o dönem dahi
Halk Bankası, esnafına enflasyonun altında kredi verirdi.
Ziraat Bankası enflasyonun altında teşvik, yani, çiftçiyi,
esnafı, köylüyü mağdur etmemek için teşvik amacıyla
kredi verirdi. Bugün ise, tüketici kredileri, inanın, esnafın
aldığı kredilerden daha ucuz. Tüketici kredileri,
çiftçiye verdiğiniz ziraat kredilerinden daha ucuz. Yani,
kısaca, bugün ülkenin yüzde 35'i çiftçilikle geçiniyor. Avrupa
Birliğinin size dayattığı "Bu oran çok fazla;
yüzde 15'e düşürün." Yüzde 20'si ne oldu? Kaderiyle baş
başa kaldı, isyan etti. İşte, bizim Mersin'imizde
narenciye üreticileri tekrar sıkıntılı.
İşte, Karadeniz'de fındık üreticileri, nihayetinde
tütün; yani, Türkiye'nin her tarafında çiftçiyi, köylüyü perişan
ettiniz ve bugün elinde kalan Ziraat Bankasının da yabancılaşması
için zemin yaratmaktasınız. Biz, Anavatan olarak diyoruz
ki: "Özelleştirmeye evet, ama, yabancılaşmaya hayır."
Bugün stratejik önemi olan, sadece sizin zaman zaman övündüğünüz
"İşte, şu kadar özelleştirme yapıldı
ve yabancı sermaye geliyor." dediniz. Ne olur; hepsi hazır
lokmaya geldiler. Hangisi yeni bir yatırım yaptılar?
Hangisi yeni bir girişim için yatırım sürecine girdiler?
Ama, siz bunları göz ardı etmeye, daha doğrusu, bilgi
edinmemek uğruna, vicdanınızla karşı karşıya
gelmemek uğruna, ne geliyorsa önünüze, evet diyorsunuz.
Bugün, bankacılık sektörünün
yarattığı girdap diyebileceğimiz ve Türkiye'nin
stratejik, özellikle Ziraat ve Halk Bankası konusunda
Evet,
özelleştirme iki türlü yapılır: Birisi katma değer
üretmek içindir, birisi rekabet yaratmak içindir. Sadece mülkiyet
satışı ve imtiyaz satışı değildir,
ama, siz, imtiyaz satışı hâlinde olayı görüyorsunuz,
sadece para olarak görüyorsunuz ve bugün, Ziraat Bankasında
ve özellikle de Halk Bankasında çalışanların da
önünü açabilmek, daha doğrusu, istihdamı artırmak yerine,
tam tersine, bunları alabilecek, Halk Bankası veya Ziraat
Bankasını, daha doğrusu, verdiğiniz siparişle
Bunlar sipariş kanunları. Birilerinin adresi de belli,
ama, buna istinaden, dikensiz gül bahçesi gibi bunları teslim
etmek.
Özel bir önemi olan Halk Bankası
ve Ziraat Bankası konusunda gerek kamusal alanda ve gerekse
tüm maddi birikimlerine baktığımızda, yüzde
25'in önünün açılması, yani, yüzde 25'ini halka taşıtacaksınız,
geriye kalan yüzde 75'i de blok olarak satacaksınız. Hayır
diyebilir misiniz? Hükûmet burada. Eğer AKP'nin buna hayır
diyebileceği bir şey varsa, buyurun, gelsin, bizi de, kamuoyunu
da aydınlatsın. Keza, Ziraat Bankasını da,
adı belli olduğu söyleniyor, çünkü, veriler hep sonradan
teyit ettiriyor.
Çiftçinin hâlini unutmadan, daha
doğrusu hiç hatırlamadan, ama, bu yıl seçim yılı,
çiftçi de sizi hatırlamayacak; inanın, esnaf da sizi unutmayacak.
Bu yaptıklarınızı, dört gözle seçim sandığından
hesabını soracak. Bu süreç içerisinde çiftçinin perişan
hâlini, köylünün, esnafın perişan hâlini bu halk kendisi
unutmayacak, çünkü, cebi yanıyor. Bir derece üretmek isteyen,
ne namerdine ne de merdine muhtaç olmamak için onurlu bir yaşam
mücadelesi veren bu kitlemiz, ama göz ardı edildi.
Size IMF'in ve Dünya Bankasının
dayattığı kanunları birer birer çıkarıyorsunuz.
Seçim dönemine girdik. Bu dönem çıkartmayın, bir dahaki dönem
zaten çıkarma şansınız olmayacak, ama, yine de,
IMF'in size dayattığı konuda, siz üzerinize düşen
görevi en iyi şekilde yaptığınızı görüyoruz.
Ha, kamuoyunun Cumhurbaşkanlığıyla oyalandığını
düşünüyorsunuz, bunları göz ardı edeceğini zannediyorsunuz.
Siyaset de buna odaklanmışken biz bu kanunları, söz verdik
çıkartırız diye düşünüyorsunuz. Hatırlayın,
Sayın Başbakan, Halk Bankasıyla ilgili önce "Blok
mu satalım?" "Ben, seçimde satar mıyım?" dediniz.
Ama, iki gün sonra, başta da Maliye Bakanı bu konuda "Hayır,
satılacaktır, önce yüzde 25 ile halka arz niyetiyle
-asıl niyetiniz zaten belli- gerisini blok satmak
" İfade
ettiğimiz gibi, bu, sipariş kanunlar; kime verilecek belli
aslında; ama, buna karşın yine de diyoruz ki -yabancılaşmanın
altına dikkat çekiyoruz- gerek bankacılık sektörü ve
gerekse bunun iştirakleri olan çiftçi, köylü ve emekli diyebileceğimiz,
özellikle bu Türkiye'nin yüzde 35 nüfusunu istihdam eden, tarıma
dayalı ve orman köylüsü de dâhil olmak üzere esnafını
da düşündüğümüzde milyonların, yani, bu ülkede 70 küsur
milyon nüfusun yüzde 40'ına varabilecek bir nüfus. Ee insaf deriz
arkadaşlar. Bu kadar ülkenin iki değerli kurumu kaldı.
Siz, özelleştirme ile satmayı eş değer tutuyorsunuz.
Göz ardı ettiğiniz nokta, bu köylünün, bu çiftçinin sonraki
nelerle karşılaşabileceği. Zaman zaman diyorsunuz
ki: "Bankacılık sektörü. Ya, ben gerekirse Merkez Bankası
aracılığıyla da satarım, ne de olsa çiftçiye,
esnafa, köylüye ucuz kredi vermeyecek miyim? O da bir bankacı."
Bu iş bu kadar basit değil, bu, bu kadar basit değil.
Eğer özelleştirecekseniz esnafına verin. Esnaflar
birliği var, talip bu konuya. Eğer satacaksanız yine,
zirai donatım, daha doğrusu çiftçiler derneği var. Bu
konuda samimi olun, yani, istihdam yaratın. Nedir? Tarımı
destekleyin, teşvik edin, köstek olmayın; ama, öyle bir niyetiniz
yok.
Tabii ki, ithalata bağımlı
bir Türkiye ihracat cenneti oldu zannediyorsunuz. Eskiden yüzde
70 küsuru, Türkiye'de ihracatta katkı payı varken, katma
değer üretirken, bugün yüzde 30'a düştü. Yani, ara mallar dediğimiz
her şey dışarıdan gelmekte ve bu yüzden de çiftçi ve
köylü bugün yeşil kart bağımlısı hâline geldi,
milyonlarca insanımız, 13 milyon insan. Bu, küçük bir rakam
değil, bir kişi değil, iki kişi değil veya bir
gün değil, iki gün değil. Yıllardır sadece iaşeye
bağımlı bir kitle yarattınız. Bu, övünülecek
bir rakam değil. Bu yüzden, üreten kitlenin önünde engel olmayın.
Yapacağınız şey teşvik etmek, planlı yapılanma.
Bugün ülkede şehirleşme, bugün ülkede en azından
beş ve on yılını görebilecek bir süreç, ama, siz, sadece
Türkiye'nin birikimlerini, Türkiye'nin birikimi, seksen yıllık
cumhuriyet birikimlerini bir kalemde satmaya, biraz da maliyetin
üzerinde satış yaptığınızda da övünüyorsunuz,
ama, görünen o ki, unutmayın, özelleştirmenin sadece
adı rakam değildir, bir bütün olarak algılayın ve
çiftçinin de, bugün milyonlarca çiftçinin, bir tane değil, iki
tane değil, Ziraat Bankasında bekledikleri var, ama, sizler
hayal kırıklığına uğrattınız ve
bu konudaki yaptığınız icraatın temeli, anlatmaya
çalıştığımız gibi, birileri istedi, siz
de bu kanunları çıkartıyorsunuz. Bunun adı belli,
IMF.
Siz seçim döneminde, 2002 öncesi,
hatırlar mısınız ya da biz halka hatırlatalım
-halkımız unuttuğundan değil- IMF'i dışlayacağınızı
ifade etmiştiniz, IMF'e hayır demiştiniz, ama, bugün
IMF'in verdiği her görevi layıkıyla, liyakat içerisinde,
son derece görevinizi yapmanın herhâlde huzurunu yaşıyorsunuz.
Biz de diyoruz ki, bu ülkenin kaderi başkalarının elinde
olmasın, ülkenin kaderine kendimiz sahip çıkalım ve
her geçen gün bu attığınız kanunlarla ülke sefalete
ve yoksulluğa doğru gitmekte, üretmeyen bir toplum tüketen
bir topluma dönüşmekte ve en önemli kriterlerden biri de,
işte, kredi kartları
Siz milletvekillerinin içerisinde
de kredi kartzede olduğunu hepimiz biliyoruz. Herkesin cebinde
en az iki üç tane kredi kartının yarattığı tahribatı
göz ardı etmeyin ve sürece bir bakın.
Bu ülkenin üretmeye ihtiyacı
var. Tek bir şey üretmeyecek, o da mazeret, ama, mazeret üretme konusunda
da sizleri kutluyoruz ve ciddi anlamda, beş yıldır iktidar
olduğunuzu unutup sadece geçmişe atıfta bulunarak,
sadece mazeret üreterek, geçmişi karalayarak kendinizi akladığınızı
zannediyorsunuz, ama, halk bunu unutmadı. Anayasa'yı değiştirecek
çoğunluğu vermesine karşın, işte yaşanılan
bugün cumhurbaşkanlığı meselesi
Bu süreç bir günlük
değil. 2002'de, tabii ki, halk, burada, Anayasa'yı değiştirecek
çoğunluğu verirken size, bu fırsatları iyi değerlendirin
Ama, bu fırsatları siz ganimet olarak algıladınız,
ama, halkın yararına kullanmaktan imtinayla kaçtınız.
Ha, belirli güçlerle iş birliği, belirli güçlerle meşruiyeti
aradınız ve milyonları yok saydınız. Biz de diyoruz
ki, bugün Cumhurbaşkanlığı da dâhil olmak üzere,
hâlâ elinizde, topluma, giderayak halka hizmet etme şansınız
var ve bu kanunlar halkın yararına değil. Halk, bunun
farkında. Halk da hesap sormak istiyor, tabii ki sandığı
dört gözle merak ediyor ve sizin ne zaman
Aşağı yukarı
en fazla 4 Kasım diyebileceğimiz, burada altı aylık
bir süreç var. Ülke de geri saymaya
başladı ve bu konuda da ciddi anlamda ülkenin alternatifi
olabilecek umutlara sığınarak sizden hesap soracağını
unutmayın.
Gerek Ziraat Bankası ve gerek
Halk Bankası, eğer katılımcı demokrasi anlayışı
içerisinde olsaydınız, bugün bu temsilcilerle, sivil toplum
örgütleriyle görüşüyor, "hayır" cevabını
nasıl aldığını iyi bilirdiniz. Halka rağmen
siyaset yapmayı, halka rağmen kanun çıkarmayı marifet
kıldınız kendinize. Niye? Tek başına verilmiş
olunan çoğunluğa istinaden, güvenerek, ama, tek başına
çoğunluk da yetmiyor. Nihayetinde ülkeyi getirdiğiniz,
gerginlik. Cumhurbaşkanlığı kavgası niye olsun
bu ülkede, niye olsun? Niye gerginlik yaratılsın? Ama, bu süreci
eğer geçmişte
2002'de aldığınız yetkiyi,
belki hukuken meşru diyebileceğimiz, ama siyaseten
meşru olmayan bir sürecin içerisinde boğulup kalmaktasınız.
Adaylarınızı dahi açıklamakta zorlanıyorsunuz.
Peki 25'inden sonra ne olacak? En son, adaylar açıklanmayacak
mı? Bu, kamuoyu tarafından bilinmeyecek mi? "Ya, ne yapalım,
işte 25'inden sonra aday başvurusu yok, seçeceğimiz
bunlar, seçmek zorundayız" gibi bir dayatma içerisine mi
gireceksiniz? Ama yanılıyorsunuz. Bu ülkeyi germeye, bu
ülkeye zarar vermeye hakkınız yok. Sadece ülkeye çözüm
bulmak hepimizin görevi olduğu gibi, başta da iktidarın.
Bu konudaki niyetinizi görüyoruz.
Kısaca, fırsatı ganimet
anlayışı içerisinde, "ne olacak, dün nasıl olduysa,
sizler de böyle geçirdiniz, bu Meclis böyle seçti Cumhurbaşkanını" deyip, geçmişe atıfta bulunarak
siz de fırsatı ganimet olarak göreceksiniz, ama çözüm değil.
Eğer o koltukta otururken, rahat ve huzur içerisinde bireysel
çıkarınızı düşünecekseniz yanılırsınız.
Yapacağınız şey, ülkeye hizmet etmek. Gelin, bu kanunu
geri çekin. Bu, ne insafa ne vicdana sığar. Türkiye'nin yaşadığı bu olayda
eğer çiftçisini ve köylüsünü de düşünecek olursak, bu kanun
da dâhil olmak üzere, Ziraat Bankası ve Halk Bankasının
daha verimli kılınabilmesi için
Dinlemeye ihtiyacınız
yok. Ben burada halka sesleniyorum. İnanıyorum ki, buradan,
halkımız bizi dinliyor ve mesajımızı halk anlamakta
gereken özeni, itinayı gösteriyor.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) -
Özelleştirme değil
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Bu kanunda ne var?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Kanunda,
iyice okuyun da neyin var olduğunu iyi hatırlayın. Bir
daha hatırlatalım: Yüzde 25'i halka arz. İkincisi
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Yok,
alakası yok.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Bakın,
müsaade edin.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Sen
okumamışsın kanunu.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Okuduk
kanunu, net olarak söylüyorum.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Eleman
alımı, başka bir şey değil.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Hayır
BAŞKAN - Sayın Tutan, lütfen
Siz zaten konuşacaksınız.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
İkincisi, yabancılaştırma sürecinin içerisinde,
Halk Bankasındaki personel kanununu çok rahat çıkartabilmek
için ciddi bir fırsat olarak algılıyorsunuz, ama, sizleri
yürekten kutluyoruz! Biz de diyoruz ki, evet, özelleştirme Anavatanın
mimarı olduğu bir anlayıştır, ama, bu sizin gibi
değil, bunu herkes bilsin ve biz, daha verimli kılınabilmesi
için gerekli yasal zeminlerin altyapısını yaratmaya
hazırız, ama, Ziraat Bankası ve Halk Bankası gibi
iki güzide kurumun korunması ve yaşatılması, ülkeye
daha verimli hâl, daha verimli ve bereketli günlerin özlemi içerisindeyiz.
Eğer, siz sivil toplum örgütleri içerisinde diyaloga girmiş
olsaydınız, bugün, bu kanun süreci içerisinde baktığımızda,
bunun altyapısını yaratmamış olurdunuz. Biz
de diyoruz ki, ülke olarak hassasız. Kurumlara sahip çıkmak
hepimizin görevi ve hele iktidarın icraatlarının
günahı da sevabı da sizlerin olacak ve halk da bu seçim döneminde
gereken mesajı ve dersini verecek.
Biz de diyoruz ki, Ziraat Bankasındaki
yapılanma ve Halk Bankasındaki yapılanmanın amacı
belli. Kanunu iyi okuyun lütfen ve bu süreç içerisinde anonim
şirket olarak dönüştürülerek ve buradaki personel tasarrufunu
ve şirkete uygun olarak da, yarınlarda, her geçen gün, aslında
istihdamın artırılması gerekirken, tam tersine
depo ve hele de seçim döneminde olunan bir ortamda, yapmak istediğiniz,
hele kadrolaşma süreci içerisinde halkın umutlarını,
duygularını sömürmeye devam edeceksiniz. Bu konuda da becerili
ve başarılısınız. Biz de diyoruz ki, Halk Bankası
ve Ziraat Bankası gibi güzide kurumların yaşaması
ve bu ülkenin ihtiyacı olan bu kurumların, sivil toplum örgütleriyle
beraber, katılımcı bir anlayış içerisinde yönetim
ve çağa uygun bir yasal zemin hazırlanması gerekmektedir.
Biz "dokunmayın" diyoruz ve gücümüz yettiği müddetçe,
kamuoyunu aydınlatmak bizim görevimiz, ama, iktidar burada
gelip tabii ki gereken her şeyi söyleyecek ve seçim dönemi içerisinde,
bu icraatlarınızı, giderayak yaptığınız
icraatları da unutmayacaktır. Bu kanunun tekrar gözden geçirilerek
ve özellikle de özelleştirme diyebileceğimiz -daha
doğrusu satış, aslında özelleştirme de değil-
ama, bu konuda şimdiden altyapısı yaratılmakta
ve bu kanun, inanıyorum ki kamu vicdanında huzursuzluk yaratacaktır
ve kamuoyu da bu duyarlılığını her alanda gösterecektir.
Bu kanunun tekrar geri çekilmesini öneriyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Güler.
İkinci konuşmacı,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili
Sayın Mehmet Emin Tutan.
Sayın Tutan, buyurun. ( AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET
EMİN TUTAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1392 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası,
Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası
Anonim Şirketi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başında,
tekraren, bugün kaybettiğimiz çok değerli Bursa Milletvekilimiz,
Meclis Başkan Vekilimiz Ali Dinçer'e Cenabıhak'tan rahmet,
sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlar, kanunun
gerekçelerini açıklamadan önce, benden önce burada söz alan
çok değerli ANAP sözcüsü arkadaşımın konuşmalarına
birkaç cevap vermek istiyorum. Üzülerek ifade ediyorum ki, değerli
sözcü kanunu ya okumadı ya gerekçelerine bakmadı ya da
önüne verilen bir notu burada okudu.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Not
okumadım dostum, yüreğimizdekileri söyledik.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) -
Kanun, verdiğimiz kanun teklifi, verdiğim kanun teklifi,
değerli arkadaşım, özelleştirmeyle ilgili falan
değil; iyi okursanız, bu teklif, sadece, Halk Bankasına
ve Ziraat Bankasına eleman alımını düzenliyor.
Şimdi, siz dediniz ki, efendim, bu Halk Bankasını, Ziraat
Bankasını özelleştirmeyin. Bir kere, ben bir şey
söyleyeyim size.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Hazırlığını
yapıyorsunuz.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Bu,
onun altyapısı.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) -
Size bir şey söyleyeyim: Bu, gerek Halk Bankasının gerek
Ziraat Bankasının özelleştirilmesiyle ilgili
adım sizin Hükûmetiniz zamanında atıldı kardeşim.
ANAP Hükûmetinin zamanında atıldı bu adımlar.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Konjonktürel
düşüneceksiniz, konjonktürel.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla)-
Yani, siz kendinizi mi inkâr ediyorsunuz?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Biz
kendimizi inkâr etmiyoruz.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, üzülerek görüyorum. Bu hafta rahmetli
Turgut Özal'ın ölüm yıl dönümü. Kendisini minnetle ve rahmetle
anıyoruz. Ama, zannediyorum, bu konuşmayı duysaydı
kemikleri sızlardı. Biz, özelleştirmeyi ANAP'la öğrendik,
rahmetli Özal'la öğrendik. Ama, şimdi onun partisinin bir sözcüsü,
kendi hükûmetleri döneminde özelleştirmeye açılan bu bankalarla
ilgili, geliyor, "Bu kanun teklifini geriye çekin." diyor.
Oysa, kanun teklifi özelleştirmeyle ilgili falan değil.
Birazdan açıklayacağım gerekçelerini. Umuyorum, hem
sizler hem de Değerli Arkadaşım bu kanunun ne olduğunu
öğrenir.
Diğer bir konu: "Sipariş
kanun çıkartıyorsunuz. Nereye özelleştireceğiniz,
nereye peşkeş çekeceğiniz -neredeyse- belli." dedi.
Bunu da şiddetle reddediyorum. AK Parti Hükûmeti döneminde yapılan
özelleştirmeler kapı arkasında yapılmaz, hepsi
çatır çatır milletin önünde yapılır. Yani, Hasan
değil, basan alır! Bunu da çok iyi bilin.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Zaten
o mantıkla gittiğiniz için parası olanlara her şeyi
veriyorsunuz. Ülkeyi satıyorsunuz.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, 4603, 4684 ve 4743 sayılı
Kanunlarla, kamu bankalarının yeniden yapılandırılması
ve özelleştirilmeye hazırlanması amaçlanmıştır.
4603 sayılı Kanun diyorum. Değerli arkadaşlar, bu
Kanun, demin de anlattığım gibi, içinde ANAP'ın da
bulunduğu geçtiğimiz koalisyon döneminde çıkarılmış
bir kanun. Bu 4603 sayılı Kanun'a tabi kamu bankaları,
gerek personel istihdamı ve gerekse diğer işlemlerinde
kârlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda hareket
eden, sektördeki diğer özel bankalardan farkı olmayan, tamamen
Bankacılık Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre
işletilen anonim şirket niteliğinde olup, KİT statüsünden
çıkarılmıştır. Bu Kanunlara istinaden hâlen
gerek Ziraat gerek Halk Bankası personeli, 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu ve 399 sayılı Kanun Hükmündeki
Kararname'ye tabi olarak görev yapmamaktadır. Bu düzenlemelerle,
bankada özel hukuk hükümlerine tabi olarak çalışan mevcut
personel ile yeni istihdam edilecek personel, 4857 sayılı
İş Kanunu hükümlerine tabi olacaktır. Nitekim, 4603
sayılı Kanun'un amir hükmü gereğince tüm personele hizmet
sözleşmesi sunulmuş, bu statüde çalışmak istemeyen
personelin başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakli
sağlanmıştır.
Personelin hukuki statüsü zaman
zaman tartışma konusu olmuştur. Ancak, Anayasa Mahkemesinin
aldığı kararlarda, özel hukuk kurallarına göre
faaliyet gösteren söz konusu bankaların personelinin, Anayasa'nın
128'inci maddesi kapsamında kamu görevlisi olarak nitelendirilemeyeceği
açıkça belirtilmiştir. Diğer taraftan, 4603 sayılı
Yasa'nın 2'nci maddesinin üçüncü fıkrasında, "Yeniden
yapılandırma sürecinde bankalarca özel hukuk hükümlerine
göre yeni istihdam edilecek personele ilişkin usul ve esaslar
Bakanlar Kurulunca belirlenir." denmiş, bu çerçevede hazırlanan
2001/2202 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'nın 2'nci
maddesinin ikinci fıkrasında da, bankaların yeniden
yapılandırma sürecinde özel hukuk hükümlerine göre yeni
istihdam edilecek personelin sayısının, bankaların
mevcut personel sayısının yüzde 1'ini geçemeyeceği
hüküm altına alınmıştır. Ancak, yapılandırma
dönemi içerisinde meydana gelen gelişmelere paralel olarak
bankacılık sektörünün hızla büyümesi, kamu bankalarından
başka kurumlara nakledilen personelin yanı sıra emekli
olan personel sayısının hızla artması, günün
şartlarına göre personel alımını düzenleyen
Bakanlar Kurulu kararında değişikliğe gidilmesine
neden olmuş ve 2004/7682 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'yla
personel alımına ilişkin usul ve esaslar yeniden düzenlenmiştir.
Ancak, bu düzenlemeye karşı, başka kurumlara nakledilen
personel, Danıştay 5. Daireye dava açmış ve Danıştay
Daireler Kurulu, bu Bakanlar Kurulu kararının yürütmesini
durdurmuş ve bu nedenle de yeni bir düzenleme yapılamadığından,
bankalara personel alımı fiilen durmuştur.
Mevcut kamu bankalarına yeni
personel alım imkânı ortadan kalktığı Mayıs
2006'dan günümüze kadar olan dönemde bankacılık sektöründeki
hızlı büyümenin altını çizmek gerekir. Zira, bu
dönem içerisinde sektörde faaliyet gösteren bankaların büyüme
stratejileri şube ve buna bağlı olarak personel sayılarının
hızla artırılması yönünde olup, kısa vadedeki
bu stratejilerini gerçekleştirebilmeleri, sektördeki diğer
bankaların KOBİ bankacılığının ön
plana çıkmış olması, bu konuda sektörün öncüsü konumundaki
gerek Halkbankın gerekse Ziraat Bankasının yetişmiş
insan gücüne talebini artırmaktadır.
Ben, burada, büyüklükleri de çok
kısaca anlatayım: Aktif büyüklükleri, gerek Ziraat Bankasının
gerek Halk Bankasının, neredeyse, yüzde 100 artmıştır
kredi hacimlerindeki genişleme fevkalade artmıştır.
Bu dönemde personel hareketlerine
baktığımızda
Halk Bankasından bir örnek vereyim:
Halk Bankasından başka kurumlara nakledilen 6.649 personelin
yanı sıra, 5.629 personel emeklilik, istifa, vefat gibi nedenlerle
Bankadan ayrılmıştır. Aynı dönemde 3.785'i Pamukbanktan
devrolmak üzere atanan personel sayısı 5.175 olup, atama ve
devir yoluyla gelen personele rağmen personel sayısındaki
azalma, dönem başına göre, 7.103'e kadar ulaşmıştır.
Yeni eleman alımının
yapılamadığı Mayıs 2006'dan 31/12/2006'ya kadar
olan dönemde yine Halk Bankasından ayrılan personel sayısı
415'tir. Yine, bu bankalarımızda emekliliği gelmiş
olan binlerce personel bulunmaktadır.
Diğer bankalarla karşılaştırdığımız
zaman, söz gelimi, Halk Bankasından yine örnek vereyim: Hâlen
Halkbankta şube başına düşen personel sayısı
18. Halk Bankasında mevcut personelden 2.729'u emeklilik hakkını
elde etmiş. Emekli oldukları takdirde, şube başına
düşen personel sayısı neredeyse 15'e inecek. Bu sayı
İş Bankasında 21, Yapı Kredide 23, Vakıfbankta
24, Garanti Bankasında 25'tir.
Yine, bildiğiniz gibi, Halk
Bankasının yüzde 25'inin halka arzı çalışmaları var. Eğer
personel alımıyla ilgili bu yasayı geçiremezsek, halka
arzda da büyük bir sıkıntıyla karşılaşma
durumundayız.
Değerli arkadaşlarım,
yine, ANAP sözcüsü arkadaşımızın -özellikle vurguladığı-
işte, "esnaf ne yapacak Halk Bankası kapandıktan
sonra, çiftçi ne yapacak" şeklinde eleştirileri vardı.
Tabii, bu perişan edebiyatını bir kenara bırakıyorum;
çünkü, her çıktıklarında, hangi kanun görüşülürse
görüşülsün, hep aynı eleştiriler, aynı sözler söyleniyor.
Ancak, şunu unutmayalım -ki, halkımız da unutmuyor,
esnafımız da unutmuyor, çiftçimiz de unutmuyor- biz iktidara
geldiğimizde yüzde 50'lerde, yüzde 60'lardaydı kredi faizleri.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Enflasyon
kaçtı? Enflasyona göre kıyaslayın!
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) -
Bugünse yüzde 20'lerin altına inmiştir. Yüzde 15'lerdedir
esnafımızın kredi faizleri. Çiftçilerimizin de yüzde
10'un altına kadar, bildiğiniz gibi, kredi faizleri düşürülmüştür.
Bunları, elbette ki bizleri dinleyen gerek esnafımız
gerek çiftçimiz gerek KOBİ'lerimiz çok iyi görüyorlar.
Yine, bizden önceki dönemde Halk
Bankasının, Ziraat Bankasının görev zararları
ayyuka çıkmıştı. Bunları da çok iyi görüyorlar.
Bugün, işte sizin o bahsettiğiniz Halk Bankası, o bahsettiğiniz
Ziraat Bankası Türkiye'nin gerçekten en güçlü, en güvenilir
bankaları hâline geldi tekrar. Bundan beş yıl önce Türkiye'de
bankalar kapanıyordu, bankaları satışa çıkarsanız
alan yoktu, 100 milyon dolara kapanın elinde kalırdı
bankalar, bugün, çok şükür, bütün dünya devlerinin gözü bankalarımızın
üzerinde, "acaba Türkiye'den bir banka alabilir miyiz" telaşı
içerisindeler. İşte bu, bizim
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Hangi sebeple? Niye, niye, onu söylesene.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) -
Çünkü Türkiye'ye güveniyorlar, çünkü AK Partiye güveniyorlar.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Çok faiz veriyor da ondan, değil mi?
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) -
Büyük Türkiye'yi onlar sizden daha iyi görüyorlar Değerli Milletvekilim.
Sizden daha iyi görüyorlar onlar büyük Türkiye'yi.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Bankaya talep niye olur, onu söyle.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) - Şunu unutmayın, sermaye güvenli
olan yere gelir, sermaye istikrarlı olan yere gelir.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Boş ver onu sen, banka niye satın alınır?
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) -
Onlar Türkiye'deki istikrarı, Türkiye'deki güveni sizlerden
çok daha iyi görüyorlar, hiç endişeniz olmasın. Dediğim
gibi, beş yıl öncesi ile bugünü karşılaştırırsanız
bunu çok daha iyi siz de görürsünüz, ama görmek isteyene tabii.
Değerli arkadaşlarım,
zamanımın hepsini kullanmayacağım, ezcümle, bu
kanun teklifiyle neyi amaçladığımızı tekrar
anlatmak istiyorum, çünkü bazı arkadaşlarımız,
dediğim gibi, kanunun neyi getirdiğini dahi anlatamadılar.
Değerli arkadaşlarımız,
amaç şudur: Kamu tüzel kişiliği konumundan çıkarılıp
özel hukuk hükümlerine tabi anonim şirket statüsüne geçen Ziraat
Bankası ve Halk Bankasının, yeni personel alımında
özel hukuk hükümlerine tabi olarak muhtarlık kazanmasıdır.
Yani, bu yasayla şunu getiriyoruz: Yeni personel alımlarında,
yönetim kurullarınca belirlenen usul ve esaslara göre, gerek
Ziraat Bankası gerek Halk Bankası personel alacaktır
diyorum.
Beni sabırla dinlediğiniz
için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Tutan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi.
Sayın Hamzaçebi'nin şahsi
söz isteği de var, birleştiriyorum.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu
Bankalarıyla İlgili Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Sözlerime
başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce,
bugün kaybettiğimiz Bursa Milletvekili ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Sayın Ali Dinçer'e Allah'tan rahmet diliyorum;
ailesine, yakınlarına, tüm milletvekillerine ve milletimize
sabır ve başsağlığı diliyorum.
Biraz önce kanun teklifinin tümü
üzerinde söz alan iki parti grubuna mensup arkadaşlarımı
dinledim. Teklifin içeriği üzerinde bir anlaşmazlık
olduğunu gördüm. Anavatan Partisi Grubu adına konuşan
arkadaşımız, teklifin, kamu bankalarının
özelleştirilmesine ilişkin bir teklif olması nedeniyle
bu yönde bir değerlendirme yaptığını ifade ettiler;
AKP Grubu adına söz alan arkadaşımız da, teklifin,
kamu bankalarının özelleştirilmesiyle bir ilgisi olmadığını,
bu bankalara personel alımıyla ilgili bir teklif olduğunu
ifade ettiler.
Ben, bu konuda biraz daha farklı
bir görüş ifade edeceğim, değerlendirmeyi yüce Meclisin
takdirine bırakacağım.
Şimdi, bu teklif, 2000 yılının
Aralık ayında çıkarılmış olan 4603 sayılı
Kanun'da değişiklik yapılmasını önermektedir.
4603 sayılı Kanun, kamu bankaları olan Türkiye Cumhuriyeti
Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası ve o zaman var olan Türkiye
Emlak Bankasının öncelikle yeniden yapılandırılması
ve bu yapılandırma sonrasında da özelleştirilmesi
amacıyla çıkarılmış olan bir kanundur. Şimdi,
bu teklif, böyle bir kanunda değişikliği düzenliyor.
Evet, personel alımını düzenleyen bir kanun; ancak, söylediğim
gibi, Kanun'un tümü, kapsamı kamu bankalarının özelleştirilmesine
yöneliktir. Dolayısıyla teklifi ne tek başına
özelleştirme olarak almak doğrudur, özellikle ne de tek başına
bu bankalara personel alımı olarak almak doğrudur.
Değerli arkadaşlar, söz
özelleştirmeden açılmışken ve konuşan arkadaşlarımız
özelleştirme konusuna değinmiş olduğu için ve esasen
4603 sayılı Yasa kamu bankalarının özelleştirilmesine
yönelik olduğu için, müsaade ederseniz, öncelikle bu konuda
çok kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Evet, 4603 sayılı Kanun
2000 yılının Aralık ayında çıkmıştır
ve Anavatan Partisinin de iktidar olduğu bir Hükûmetin IMF'yle
birlikte hazırlamış olduğu bir program sonrasında
2000 yılı içerisinde çıkarılmış olan bir
kanundur. Özelleştirme, kural olarak yanlış bir iş
değildir. Özelleştirmeye nasıl baktığınıza
ve özelleştirmeden neyi amaçladığınıza
bağlıdır. Özelleştirmeden amaç vatandaşın
refahını artırmaksa, vatandaşın mutluluğunu
artırmaksa, buna tabii ki evet. Genel olarak özelleştirmeyi
söylüyorum. Özelleştirmede amaç, daima bu olmalıdır.
Kamunun elindeki bir mal veya hizmet üretim işletmesini özelleştirirseniz,
rekabete açarsanız, ekonomide fiyatlar düşer, vatandaş
ve ekonomideki tüm birimler de bundan olumlu olarak yararlanır.
Amaç bu olmalı. Yani, ekonomide bir rekabet olmalı, bu amaç
çerçevesinde bir özelleştirme yaparken ekonomide bir rekabet
olmalı. Şimdi, örnek vereceğim: Telekom'u bu Hükûmet
özelleştirdi. Telekom, şehir içi konuşma ücretlerine
çok kısa bir süre önce zam yaptı, ölçüsüz bir zam yaptı
değerli arkadaşlar; enflasyonun, hedef enflasyonun üzerinde
bir zam yaptı; Hükûmetin ilan etmiş olduğu gelirler politikasına
aykırı bir zam yaptı. Peki, neden sadece şehir içi
konuşmalara zam yaptı, şehirler arasına zam yapmadı,
hatta, oralarda indirime gitti? Çünkü, şehir içi konuşmada
Telekom tekel vaziyette. Şimdi, bu noktada, Hükûmetin, Telekom'a
ilişkin özelleştirmesinin yanlış olduğu
açıkça ortaya çıkmaktadır. Çünkü, Telekom'da amaç, satıp,
buradan elde edilen gelirle borç ödemekti. Bu özelleştirmenin
ne kadar sağlıklı yapıldığı da ayrı
bir tartışma konusu. Saydam yapılmadığına
yönelik ciddi olarak bizim itirazlarımız var, kamuoyunun
itirazları var; bunları zaten tartışıyoruz.
Ama, gelinen noktada, Telekom zammı, Telekom özelleştirmesinin
yanlış olduğunu göstermiştir.
Şimdi, kamu bankalarının
özelleştirmesine gelecek olursak, buradaki özelleştirmeyi
diğer özelleştirmelerden farklı tutmak gerekir değerli
arkadaşlar. Banka özelleştirmesi ile diğer özelleştirmeleri
birbirinden ayırmak gerekir. Finans kesiminde yapılan
özelleştirmeler veya özel bankaların satışlarına
baktığımızda, buradaki alıcıların
genel olarak yabancı olduğunu görüyoruz. Türkiye'nin
doğrudan yabancı yatırıma ihtiyacı yok mudur?
Vardır tabii ki. Türkiye, tasarruf eksiği olan bir ülkedir,
tasarrufa ihtiyaç duyan bir ülkedir. Tasarrufa ihtiyaç duyan bir
ülke, gerekiyorsa, yurt dışından tasarruf getirecektir,
getirmek zorundadır. Ama, gelen tasarruf yatırıma yöneliyor
mu diye baktığımızda, yatırıma yönelen
bir tasarruf görmüyoruz. Bunu, burada, bu kürsüde, çeşitli kereler
ifade ettim. Gelip fabrika kuran, istihdam yaratan bir yabancı
sermaye, maalesef, görmüyoruz.
Finans kesimine baktığımızda,
el değiştiren bankalara baktığımızda,
alıcıların yabancılar olduğunu görüyoruz.
Halkbank ve Ziraat Bankası da özelleştirilirse, bu ölçekteki
yabancı bankaları alacak sermaye Türkiye'de yok değerli
arkadaşlar, bunun alıcısı açık olarak yabancılardır.
Yabancı düşmanı mıyız? Hayır. Ama, gerçekçi
olalım, gerçekçi olalım. Finans kesimindeki bankaların
önemli bir kısmının yabancıların eline geçmesi
demek, ileride Türk ekonomisinin ciddi sorunlarla karşılaşması
demektir.
Nedir bu sorunlar? Şimdi, Halkbank
bugün KOBİ'leri kredilendirmek amacıyla kurulmuş olan
bir bankadır. Bu bankayı özelleştirdiğiniz zaman,
bu bankayı yabancılar aldığı zaman, KOBİ'lerin
kredi ihtiyacı gibi bir mesele yabancıların önceliği
olmak durumunda değildir.
Türk müteahhitlik sektörünün teminat
mektubu sorunu vardır. Müteahhitlik sektörünün teminat mektubu
sorunu, özellikle yabancı ülkelerdeki ihalelerde çok önemli
bir sorundur. Yabancı bir banka için böyle bir sorun öncelikli
değildir, bu sektörün mektup ihtiyacı önemli değildir.
2001 krizini hatırlayalım
değerli arkadaşlar. Kriz sonrası "İstanbul
Yaklaşımı" adı altında bir yasa uygulamaya
konuldu. İstanbul Yaklaşımı'nın öncü bankalarına
baktığımızda, bunların içerisinde bir tane
yabancı banka göremeyiz. Reel sektörün borçlarının
yeniden yapılandırılması, faizlerinin indirilmesi,
bir kısmının silinmesi, bu sektörün yaşatılması,
ekonomiye kazandırılması yabancı bankaların
özellikli konusu değildir. Daha çok bireysel kredilere önem veren,
bireysel bankacılıkta kârı daha çok gören ve buralara
yönelen bir bankacılık anlayışı vardır.
Şimdi, yabancı ülkelerden
örnekler veriliyor. Bulabiliriz, Avrupa Birliğine yeni katılan
ülkelere baktığımızda banka sektöründe çok yüksek
oranlarda yabancı sermaye görebiliriz. Bu, bizim için bir ölçü
olmamalı değerli arkadaşlar. Avrupa Birliğinde,
euro bölgesine, euroyu kullanan ülkelere baktığımızda
yabancı banka oranı yüzde 16'dır. Bizim şu andaki
oranımız yüzde 35-36 düzeyindedir, yüzde 36'yı aşmış
durumdadır. Bu oran üç dört sene önce yüzde 10'ların altındaydı
değerli arkadaşlar. Burada bir makul ölçüyü bulmak zorundayız.
O nedenle, Ziraat Bankası ve Halkbankın özelleştirilmesi
gibi bir konuda, özelleştirme furyasına katılıp,
münhasıran buradan elde edilen gelirle kamu borcunu ödemek gibi
bir öncelikle özelleştirme yapılması anlayışını
doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum.
Şimdi, teklifin düzenlediği
konuya gelmek istiyorum: Teklif, şu an var olan iki kamu bankasına,
yani Halkbank ile Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasına personel
alınmasına izin verecek bir yasal altyapıyı
oluşturmaya yöneliktir. Teklifin bu çerçevede yaptığı
düzenleme üç tanedir:
Birincisi: Kamu bankalarının
personeli özel hukuk hükümlerine göre çalışacaktır.
İkincisi: Kamu bankalarının
çalıştıracağı personelin sayısı,
unvanı, nitelikleri ve bunların ücreti ile diğer mali
hakları bankaların genel kurulları tarafından
belirlenecektir. Genel kurul bu yetkisini gerekirse yönetim kuruluna
devredebilir.
Üçüncü konu da: Genel kurulun yetkili
olmadığı diğer konularda, personel konularında
yönetim kurulları yetkili olacaktır.
Teklif bu üç konuyu düzenliyor.
Buralara neden geldik, neden bir
yasa yapma ihtiyacını duyuyoruz veya Hükûmet böyle bir ihtiyacı
duyuyor, buna biraz sonra değineceğim.
Teklif, konuşmamın
başlangıcında da ifade ettiğim gibi, 2000 yılının
Aralık ayında çıkarılmış olan 4603 sayılı
Kamu Bankalarının Özelleştirilmesine İlişkin
Kanun'da değişiklik yapılmasını düzenliyor.
O hâlde, 4603 sayılı Kanun üzerinde, biraz önce yaptığım
açıklamaların dışında kalan hususlarda durmak
istiyorum, bu teklifin daha iyi anlaşılabilmesi için bu
konuları sizin bilginize sunmak istiyorum.
4603 sayılı Kanun, daha
önce ifade ettiğim gibi, kamu bankaları için iki aşama
öngörmüştü: Birinci aşamada bu bankalar yeniden yapılandırılacak,
ikinci aşamada da -yeniden yapılandırma sonrasında
yani- bu bankalar özelleştirilecektir.
Kanun, Hükûmete bunlar için iki
yıllık bir süre vermişti, 2000 yılı Aralık
ayında çıkan Kanun. İki yıllık süre, daha sonra,
bu Hükûmet döneminde, 2004 yılında çıkan bir yasayla
beş yıl olarak değiştirildi ve beş yıllık
süre bitmiş olmasına rağmen -ki, bu süre 25 Kasım
2005 tarihinde sona erdi- Hükûmet Halkbankın özelleştirme
işlemine devam etmiştir. Yani, süre bitmiş, ama Hükûmet
süre varmış gibi özelleştirmeye devam ettiği
için, hatırlayacaksınız, Danıştay Halkbankın
özelleştirmesine ilişkin bir yürütmeyi durdurma kararı
verdi ve o yürütmeyi durdurma kararı üzerine, aralık
ayı sonunda, yine Genel Kurulda görüştüğümüz bir kanun
teklifinin kabul edilmesiyle, o beş yıllık süre on
yıla çıkarıldı ve Hükûmet, kamu bankalarının
özelleştirilmesi önünde duran süre engelini aşmış
oldu. On yıllık süre şu an işlemeye devam ediyor.
Yeniden yapılandırma sürecinde,
kamu bankaları için o zamanki Hükûmetin, 57'nci Hükûmetin öngördüğü
ilk aşamalardan birisi, personel sayısının yeniden
düzenlenmesiydi, kamu bankalarında ihtiyaç dışı
olan, fazla görülen personelin bu
bankalar dışına çıkarılmasıydı ve o
çerçevede 2000 Aralık ayında çıkan 4603 sayılı
Yasa bir düzenleme yaptı. Kamu bankalarındaki personel
için yapılan bu düzenlemede üç alternatif öngörülüyordu. Personele
sunulan bu üç alternatif şunlardı: İsteyenlere mevcut
statüsüyle, hâlen, yani o tarihteki statüsü neyse, çalışma
hakkı; yine isteyenlerden yönetim kurulunca uygun görülenlere
özel hukuk hükümlerine göre çalışma hakkı -yönetim kurulu
kararı burada şart, yönetim kurulu süzgecinden geçecek
bir uygulama söz konusu- isteyenlere de diğer kamu kurumlarına
nakil hakkı. Yine, Yasa'nın bu personele sunmuş olduğu
bir diğer seçenek de, emekli olmaları hâlinde -emekliliği
hak etmiş olanlar için bu söz konusu tabii- hak ettikleri kıdem
tazminatı yüzde 20 fazlasıyla ödenecekti. Bütün bunların
amacı, bu bankalardaki personel sayısını azaltmaktı.
Daha sonra, 2001 Şubat ayında o ünlü krizi yaşadık,
biliyorsunuz. Kriz sonrası -bu bir mali sektör kriziydi, bütün
bankaların bilançoları bozuldu- doğal olarak, kamu
bankalarında çok daha radikal bir şekilde bir yeniden yapılanma
gerçekten gerekiyordu. Kriz şartlarına kriz öncesi yapıyla
devam etmeye çalışmak demek, bu bankaların yok olması
demektir.
Bu çerçevede, o dönem, birkaç tane
yasa çıktı. 26/6/2001 tarihinde 4684 sayılı Yasa
çıktı. O Yasa'yla, banka yönetim kurullarına, personelin
rızası aranmaksızın personelin diğer kamu kurumlarına
nakledilmesi yetkisi verilmiştir. Daha sonra 30 Ocak 2002 tarihinde
4743 sayılı Yasa kabul edildi. Bu Yasa da, kamu personel rejimi
çerçevesinde bankada çalışmakta olan personelden çalışması
uygun görülmeyenlerin, Aralık 2002'den sonra bu bankalarda çalışamayacakları
yönünde bir kural getirildi. Daha sonra, 2004 yılında, bu
Hükûmet döneminde, yine Pamukbankın kapatılmasıyla,
Pamukbankın personeli de Halk Bankasına aktarılmıştır.
Görüldüğü gibi, 2000 yılı
sonunda personelin rızasına dayalı olarak başlatılan
uygulamalar, kriz sonrası çıkarılan yasalarla, personelin
rızası aranmaksızın yapılan uygulamalara
dönüşmüştür.
Değerli arkadaşlar, bu
uygulama, bankada olağanüstü sorunlar yaratmıştır.
Ne olmuştur? Kamu bankalarından 18 bin kişi emekli olmuştur.
16 bin kişiye yakın personel ise, Özelleştirme Yasası'nın
bir maddesine dayanılarak diğer kamu kurumlarına
nakledilmiştir. Bunun 9.143'ü Ziraat Bankasından, 6.649'u
da Halk Bankasındandır. Nakledilen personelin içinde,
eğitimli, nitelikli personel vardır, unvanlı personel
vardır, müdür, müdür yardımcısı, şef görevlisi,
şef, veznedar; bunları çoğaltabiliriz.
Değerli arkadaşlar, yaklaşık
16 bin kişi, çıkarılan yasalardan, diğer kamu kurumlarına
nakledilmek suretiyle bir şekilde etkilenmiştir. Yani,
görüştüğümüz bu teklif, gerçekte, 16 bin kişiyi ilgilendirmektedir.
Emekli olan 18 bin kişi, emekli olduğu için, onları bu değerlendirmemin
içinde şu an için söz konusu etmiyorum.
Ancak, bu süreç, bu sürecin yönetimi,
maalesef, iyi olmamıştır, birçok hukuki sorun çıkmıştır.
Örnek veriyorum: Bankaların yönetim kuruluna verilen
"personelin rızası aranmaksızın diğer kamu
kurumlarına nakil yetkisi" yönetim kurulu tarafından
kullanılmamış, bu yetki bir murahhas azaya devredilmiş
ve yetki devri Yasa'ya uygun olarak yapılmış olmadığı
için, daha doğrusu, Yasa böyle bir yetki devrine izin vermiş
olmadığı için, bu yetki devrine dayalı olarak yapılan
uygulamalar yargı kararları karşısında geçersiz
olmuştur. Dava açan bir kısım personel bunu kazanmıştır,
dava açmış olan bir kısım personelin de, bu davaları,
emsal Danıştay kararı nedeniyle kazanacağı
anlaşılmaktadır.
Yine, 2002 yılında çıkarılan
bir Bakanlar Kurulu kararıyla personel sayısının
yüzde 1'iyle sınırlanmış olan yeni personel
alımına ilişkin yetki, AKP Hükûmeti döneminde sınırın
kaldırılmış olması nedeniyle yargıya taşınmış,
Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun vermiş
olduğu bir kararla da bu yetki, daha doğrusu, sınırı
kaldıran düzenleme iptal edilmiştir. İptal gerekçelerinden
bir tanesi şudur: "Mademki, bu bankalar yeni personel alacaktır.
Bu bankada yetişmiş olan nitelikli personel vardı. Bunlar,
kriz sonrası çıkan yasalarla diğer kamu kurumlarına
nakledilmiştir. O hâlde, öncelik bu personele verilmelidir."
denilmiştir.
Değerli arkadaşlar, benim
üzerinde durmak istediğim nokta budur. Bu bankalar personel
alacaktır. Tabii ki sektör büyüyor, banka bilançoları büyüyor,
bankaların personel ihtiyacı olduğu açıktır,
bankalara personel alınsın tabii ki, ama, mademki böyle bir
personele ihtiyaç vardır, bu bankalarda yetişmiş 16
bin kişi, şu an, diğer kamu kurum, kuruluşlarında
çalışıyor. Bunlar, o kurumlara sonradan gitmiş olması
nedeniyle o kurumda asli personel de sayılmamaktadır âdeta.
Sanki, işe yaramaz bir personel gözüyle bakılabilmektedir
bu personele. O hâlde, diyoruz ki, bu bankalar yeni personel
alırken, şartları eğer taşıyorsa, alınacak
olan yeni personelde banka yönetiminin aradığı
şartları taşıyorsa eski çalışanlar, eski
çalışanlara bankalar öncelik versin. Bütün söylediğimiz
budur değerli arkadaşlar. Buna ilişkin bir önergeyi
maddelerin görüşülmesi sırasında sizlere sunacağız.
Bunu sizlerin takdirine, değerlendirmesine sunuyorum.
Personel konusuna ilişkin
olarak söyleyeceğim bir husus da şudur: Personelin alımı
konusunda yasada herhangi bir ölçüt yok, sınırlayıcı
bir husus yok, banka yönetim kurullarının takdirine
bırakılmış durumda. Şunu anlıyorum: Bu
bankalar birer anonim şirkettir, sektördeki diğer bankalarla
rekabet edecekse, bankaların elinde personel politikası
konusunda daha esnek bir yetkinin olmasını anlıyorum,
bunu anlayışla karşılıyorum. Ancak, bu yetkinin
objektif kullanılıp kullanılmayacağı konusunda
tereddütlerim var. Bu tereddütlerim banka yönetimleriyle ilgili
değil; genel olarak, Adalet ve Kalkınma Partisinin, personel
alımına ilişkin yasalar olsun, personel alımına
ilişkin yasaların verdiği yetkilerin uygulanması
olsun, bu konularda daha çok kadrolaşma amaçlı bir uygulama
olduğunu görüyorum değerli arkadaşlarım. Banka
yönetim kurullarının bu konuda ne kadar rahat bırakılacağı
konusunda bir güvence yok. KPSS sınavı yok, aranmıyor.
Aranmamayı belki izah edebilir Sayın Bakan, bankalar bunu
açıklayabilir. Rekabet edeceksek böyle bir sınav şartına
tabi olmayalım; ama, objektif ölçü olacak mıdır, bunu
bilemiyoruz. Hükûmetin bugüne kadarki uygulamaları
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hep
objektif oldu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Çook! Çook!
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hep
objektifti, haksızlık etmeyin.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla)
-
bize, buna güvenmemek gerektiğini söylemektedir.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yani,
hepsi, İnternet üzerinden müracaat ve
Yani, ÖSYM yaptı, aynı
zamanda dağıtımını da yaptı. Geçmiş
dönemleri çok iyi bilirsin sen! Yani, geçen dönemleri çok iyi bilirsin.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla)
- Sayın Kapusuz, bütün bunların uygulamalarını
görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, yine,
bu teklif vesilesiyle söylemek istediğim bir konu da şudur:
"Anadolu Yaklaşımı" isimli bir yasayı,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Aralık 2006'da kabul etti. Cumhuriyet
Halk Partisinin de destek verdiği bu yasa yasalaştı.
Şimdi, uygulama süreci başladı. Tebliğleri yayınlanıyor,
uygulamaya ilişkin yönetmelikler yayınlanıyor. Yasa,
KOBİ'lerin borçlarının yeniden yapılandırılmasını
öngörüyor. Esasen, bu borçların yeniden yapılandırılması,
KOBİ'lere kredi açmış olan bankaların isteğine
bağlı. Doğal, bunu anlıyorum. 2001 yılında
çıkan İstanbul Yaklaşımı da öyleydi. Bankaların
isteğine bağlı bir yeniden yapılandırma olabilir.
Ancak, Yasa kapsamındaki KOBİ tanımını, Yasa'nın
yapmış olduğu KOBİ tanımını incelediğimizde,
çiftçilerin bu KOBİ tanımına girdiğini açık
ve net bir şekilde görüyoruz. Yani, çiftçilerin, Anadolu Yaklaşımı
Yasası'na göre Ziraat Bankasından veya bir başka bankadan
almış olduğu kredinin, Yasa'da öngörülen, tanımlanan
şekliyle "donuk kredi" tanımına girmiş olması
hâlinde yeniden yapılandırılması gerekiyor.
Çiftçilerin bu konuda talebi var. "Daha önce, biz, bu konuda,
çiftçilerin kredi borçlarının yeniden yapılandırılması
için bir başka yasa çıkardık." açıklaması
burada geçerli değil değerli arkadaşlar. Anadolu Yaklaşımı
Yasası'na bakalım, çiftçilerin kredi borcunun o Yasa kapsamına
girdiği açık bir şekilde görülecektir. Dolayısıyla,
ben, burada, Sayın Bakandan, bu konuda, çiftçilerin kredi borçlarının
Anadolu Yaklaşımı'na girdiği konusunda ve uygulamanın
bu yönde yapılacağı konusunda, açık ve net bir beyan
istiyorum. Yasa açık. Bu çiftçileri buraya sokmamak demek, Yasa'yı
uygulamamak demek olur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yasaya ilişkin olarak söyleyeceğim hususlar
bunlar. Sözlerimi burada bitiriyorum, bitirirken, hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Hamzaçebi.
Sayın milletvekilleri, Sayın
Cemal Uysal
Yok.
Sayın Birlik
Yok.
Sayın Koç
Yok.
Sayın Kandoğan
Yok.
Sayın Eraslan
Yok.
Şimdi, teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ZİRAAT BANKASI, TÜRKİYE HALK BANKASI ANONİM
ŞİRKETİ VE TÜRKİYE EMLAK BANKASI ANONİM
ŞİRKETİ HAKKINDA KANUNDA
DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1.-15/11/2000 tarihli ve 4603
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye
Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası
Anonim Şirketi Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin (3) numaralı
fıkrasının beşinci ve altıncı cümleleri
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve
aynı fıkranın sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.
"Özel hukuk hükümlerine göre
çalıştırılacak personelin sayısı, unvanı,
ücret ve sair mali hakları bankaların genel kurullarınca
tespit olunur. Genel kurullar, bu yetkilerini yönetim kurullarına
devredebilir. Personel istihdamına ilişkin diğer hususlarda
yönetim kurulları yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Ali Kemal Kumkumoğlu.
Sayın Kumkumoğlu süreniz
on dakika.
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
sözlerime başlamadan önce birçoğumuzun ağabeyi, gerçekten
Türkiye için çok değerli bir insan, Parlamentomuz için çok önemli
bir kayıp diye düşündüğüm Ali Dinçer Ağabeyimin vefatından
duyduğum üzüntüyü, bütün arkadaşlarım gibi, duyduğum
üzüntüyü sizlerle paylaşmak istiyorum. Ailesine, Parlamentomuza
ve milletimize başsağlığı diliyorum, Allah
rahmet eylesin.
Değerli arkadaşlarım,
özelleştirilecek bankalarla ilgili personel alımı
konusunda bir teklifle karşı karşıyayız. Teklifi
öyle bir ortamda konuşuyoruz ki, 2000 yılında özelleştirilme
kararı alınmış bu bankalarla ilgili olarak görüşmeler
yapılırken, muhalefet partisine mensup bir milletvekili
arkadaşımız "Bu düzenlemenin özelleştirmeyle
ne ilgisi var?" diyerek buradan arkadaşımıza
eleştiriler yapabiliyor; üstelik, bu eleştiriyi yapan arkadaşımız,
bu kanun teklifini veren arkadaşımız. Kanun teklifini
veren arkadaşımız, enflasyonun yüzde 50 olduğu
bir dönemde faizlerin yüzde 60'ta olmasının, enflasyonun
yüzde 10'da olduğu bir dönemde faizlerin yüzde 17'de olmasıyla
mukayese ettiğinde, bugünkü faizlerin dünkünden daha düşük
olduğunu, buradan, bu kürsüden ifade edebilmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
ne bu düzenlemeyi konuşurken, bu teklifi konuşurken özelleştirmeleri
dikkate almamamız diye bir şey söz konusu olabilir ne de bugün
üreticilerin kullandığı kredinin veya bu bankalardan
kullanılan kredinin dün kullanılan kredilerden maliyetinin
daha düşük olduğu söylenebilir. Her ikisi de yanlıştır
bunların.
Şimdi, bankalar özelleştirilecek,
2000 yılında alınmış bu kararlar ve bu personelle
ilgili yapmaya çalıştığımız düzenleme
de, bu bankaların, zaten, özelleştirilme gündemine
alınmış olması nedeniyle, buraya alınacak
personelin geçmişte olduğu biçimde alınamayacağı
nedeniyle sunduğunuz bir tekliftir. Yani, önce teklifinizin
ne anlama geldiğini siz algılayın, siz anlayın, sonra
başkalarına bu teklifte böyle bir şey var mı yok mu
vesaire noktasında birtakım eleştiriler yöneltin.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Gayet
iyi biliyoruz.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)
- Sizin teklifinizin esası, bu bankaların 2000 yılından
itibaren özelleştirilmesiyle ilgili alınmış olan
karar nedeniyledir. Eğer böyle bir karar alınmamış
olsaydı, siz "Bu bankaların yöneticileri, kendi istedikleri
gibi, istediği personeli, yönetim kurulu kararıyla alsınlar."
diye bir teklif veremezdiniz; çünkü, oraya alınan personel, o
zaman, kamu personeli olacaktı. O bankaya alınacak personelle,
İçişleri Bakanlığına alınacak personel
arasında da hiçbir fark olmazdı. Bu sebeple, sizin verdiğiniz
bu düzenleme, Değerli Milletvekili, bu teklif, bu bankaların
özelleştirilmesi nedeniyle verilmiştir, özelleştirme
kapsamı içerisine alınması nedeniyle verilmiştir.
O sebeple, bu düzenleme görüşülürken, özelleştirmeleri,
banka özelleştirmelerini arkadaşlarımızın
gündeme getirmesinden daha doğal bir şey olamaz.
Şimdi, bankaların özelleştirilmesiyle
veya diğer özelleştirmelerle ilgili olarak, şu, geçmişte
çok eleştirdiğiniz dönemlerden farklı ne yapıyorsunuz?
Yani, hem geçmişi motamot takip edip, hatta onu daha da
aşırıya taşıyarak, gelen talimatların,
önerilerin bir tek harfine dokunmadan, onu buradan, yasal düzenleme
olarak geçirip hem de geçmişi eleştirmenin mantığı
bana bir garip hikâyeyi hatırlatıyor. 12 Eylül'den sonra,
rahmetli Alparslan Türkeş, kendisi cezaevindeyken aynen
şöyle bir ifade kullanmıştı, tarihe geçmiştir:
"Bir düşüncenin kendisi siyasi iktidarda, kadrolarının
cezaevinde olduğu başka bir dönem, insanlık tarihi boyunca
görülmemiştir." Sizin durumunuz o şimdi! Şimdi,
siz, o düşünceyi daha da katı bir biçimde, geçmişte sürdürülen
o anlayışı daha da katı bir biçimde bir taraftan
sürdürüp, bir taraftan da o dönemi eleştiriyorsunuz. Yahu siz
hangisisiniz kardeşim? Yani, şuna bir karar verin! Siz, o
dönemin uygulamalarının takipçisi, devamcısı
mısınız; yoksa, o döneme karşı mısınız?
Eğer o dönemin takipçisiyseniz, o dönemi niye eleştiriyorsunuz?
O dönemin karşısındaysanız, o zaman, o dönemle ilgili
bütün uygulamaları, bugün, daha da artan bir ağırlıkla
sürdürüyor olmanızın mantığını anlatabilir
misiniz diye, bence, kendi kendinize bu soruyu sormanız lazım.
Değerli arkadaşlarım,
geçmişte de bugün de kamu iktisadi teşebbüslerinin içerisine
düşmüş olduğu sıkıntının bütün sorumluluğunu,
bu anlayış, yani şimdi sizin de takipçisi olduğunuz
bu anlayış, çalışanlara yüklemiştir. Bunun
bütün acısı çalışanlardan çıkarılmıştır.
Bu işin bütün mağdurları çalışanlardır.
Kamu iktisadi teşebbüslerinin içerisine düşmüş olduğu
sıkıntı nedeniyle, çalışanlardan başka
mağduriyet yaşamış hiç kimse yoktur. Onlar işlerini
kaybetmişlerdir, onlar mağdur edilmişlerdir, onlar zorunlu olarak emekliye sevk edilmişlerdir;
onlar kendi istekleri dışında, yıllarca emek verdikleri
kurumlardan ayırtılıp, hiç ilgileri olmayan, hatta konumlarıyla
da ilişkili olmayan diğer kamu kuruluşlarına zorunlu
sürgüne gönderilmişlerdir ve bu uygulamalar, bugün aynı
şekilde devam etmektedir. Her vesileyle çalışanlar
mağdur edilmektedir.
Burada geçenlerde de söyledim,
Sayın Bakan buradaydı, ama cevap veremedi. "Devrim"
dediğiniz bir SSK Yasası çıkardınız. SSK Yasası'nın
bütün yükü, çalışanların sırtına bindiriliyor.
Daha çok çalışacak, daha fazla prim ödeyecek, emekli olunca
daha az maaş alacak. Bir Bankacılık Yasası çıkardınız.
Bankaların sandıkları var, bankaların personelleri
tarafından kanunla kurulmuş, kanun var bu konuyla ilgili
olarak. Bankalar, çalışan alırken, ilk işe başlarken,
bizim verdiğimiz ücret, belki, diğer bankadan daha sınırlıdır
ama, bizim şöyle bir sandığımız var, bu sandığımız
size şöyle sağlık imkânları sağlar, emekliliğinizde
size şu imkânları sağlar, şu imkânları tanır
diye, onu, artı bir kazanım olarak, çalışanlarına,
ta başlangıçta sunmuşlardır. Kanunla kurulmuştur
bu sandıklar. Vatandaş yirmi beş yıl, otuz yıl o
bankada çalışmış, otuz yıl sonra emekli olmuş,
belki o otuz yıl boyunca muadillerinden daha az ücret almış,
ama emekli olduktan sonra, o, daha az ücretle yirmi beş yıl,
otuz yıl çalışmış olmanın mükâfatı olarak
daha iyi şartlarda emekli olabilme, daha fazla emekli maaşı
alabilme imkânı sağlamış. Siz, bir Bankacılık
Yasası çıkardınız. Çıkardığınız
yasayla, bu sandıkların tamamının bu üyelerine,
çalışanlarına sağladıkları hakları
kanunla gasbettiniz, gasbettiniz değerli arkadaşlarım.
Ne hakkınız var buna? Yani, buradaki çoğunluk, Türkiye'de
bankalarda çalışan on binlerce insanın -300 bin insandan
bahsediliyor- 300 bin insanın bu emeğini, çoğunluk bizde,
biz istersek bunların bu emeklerini gasbederiz deme hakkını
size nereden veriyor? Yani, Parlamentoda çoğunluk olmak böyle
mi algılanıyor? Parlamentoda çoğunluk olmak, hani padişah
yetkileriyle donatılmış olmak anlamına mı
geliyor? Bundan sonra şöyle ola! Böyle bir şey yok. Her konuya
böyle bakıyorsunuz.
AHMET YENİ (Samsun) - Demokrasi
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)
- Evet, demokrasi
İşte buyur, demokrasi bu. Yani, siz çalışanların
haklarını ellerinden alıyorsunuz, bu demokrasi.
Şimdi, bu bankaların bir
kısmı özelleştirildi. Anayasa Mahkemesi de yaptığınız
bu düzenlemeyi iptal etti. Demokrasi bu ya, Anayasa Mahkemesi iptal
etti. Peki, şimdi özelleştirilmiş olan bu bankada bu çalışanların
haklarını nasıl koruyacaksınız? Özelleştirilen
banka
Zaten, o bankayı alacak olan dedi ki, bu bankanın üzerinde
bu sandığın getirdiği 400 milyon euronun üzerinde
bir yük var; bu yük, bu bankanın üzerinde olduğu müddetçe bu
bankayı almam. O yükü kaldırdığınızı
varsaydınız, adam da o bankayı aldı. Şimdi, Anayasa
Mahkemesi o düzenlemeyi iptal etti. Ne olacak? Anayasa Mahkemesinin
bu kararını
"Demokrasi" diyen Sayın
Milletvekili
Demokrasinin bir başka kurumu Anayasa Mahkemesi
ve hepimizi bağlıyor. Şimdi, çık da şuradan
bir çözüm söyle bakalım. Nasıl yapacaksın bu işi?
Çalışanların
Anayasa Mahkemesi tarafından
"ellerinden alınamaz, bu onların hakkıdır"
denilen bu hakkı o çalışanlara nasıl vereceksin?
Ne hakkınız var değerli arkadaşlar?
Şimdi, geldik bir noktaya. Bugün,
bu bankalara, özelleştirileceğini daha önceden söylediğiniz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkan.
2000 yılında özelleştirileceğine
karar verilmiş olan bu bankalara, o günün şartlarında
bu bankalardan, 62 bin personelin 32 bininin işten çıkarıldığı
veya emekli edildiği bu bankalara yeniden personel almak gibi
bir durumla karşı karşıyayız. 62 bin personelin
32 binini, bir şekilde, ya zorunlu olarak emekli etmişiz ya
da işten çıkarmışız. Şimdi bir düzenleme
yapılıyor, bu bankalara yeniden personel alalım diye.
Şimdi, ben, teklifi yapan arkadaşa
şunu sormak istiyorum: Arkadaşım, sen bu teklifi hazırlarken
-eğer sen hazırladıysan veya kim hazırladıysa-
bu bankalardan atılmış olan -hadi, emekli edilmiş
olanları bir kenara bırakın- 15 bin personele herhangi
bir öncelik vermezken hiç vicdanınız sızlamadı
mı? Hiç vicdanınız sızlamadı mı? Sizi muhatap
alarak söylüyorum.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Nerede
atıldı ya? Kaç tane atıldı? Hepsi kamu kurumlarında!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)
- Sayın Başkan, teklifi veren milletvekilini muhatap alarak
söylüyorum, sataşma sayın lütfen
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) -
2000 yılında yapıldı bunlar!
BAŞKAN - Efendim, böyle kasıtlı
konuşma olmaz.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) -
Evet, kasıtlı yapıyorsun!
BAŞKAN - Ek süre verdim, selamlayın
efendim lütfen.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)
- Toparlıyorum.
BAŞKAN - Toparlamayın
Son sözlerinizi alayım.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)
- Evet, Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Şimdi, bu bankalarla ilgili
yeniden personel alınması konusunda bir teklif getiriliyor,
buradan bir kanun çıkaracağız ve deniliyor ki, yönetim
kurulları kimi isterse onu alır. Niye? Atılırken,
kimi isterse onu mu attı? Atarken, o bankalardaki personeli
oradan atmadı mı? Veya başka kurumlara sürgün ederken,
o bankaların personelini sürgün etmedi mi?
O insanlar için, hiç olmazsa bunu
bir vicdani borç, bu insanlara karşı vicdani bir sorumluluk
olarak duymak zorunda, mecburiyetinde değil miyiz değerli
arkadaşlarım?
Ben, hepinizi, bu anlamda, hiç olmazsa
bu konuyla ilgili bir duyarlılığa, bir sorumlu davranışa
davet ediyorum.
Teşekkür ederim Sayın
Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kumkumoğlu.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın
Başkan, yerimden bir şey arz edebilir miyim.
BAŞKAN - Buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Değerli
konuşmacı arkadaşım, geçmişteki yasal uygulamalar
sonucu, bizim dönemimizle hiçbir alakası olmayan konularla
ilgili olarak bizi itham ediyor. Bu, doğru bir şey değil.
Biraz önce, değerli sözcü Akif Hamzaçebi kendisine cevabı
verdi, hiçbir tanesi bu döneme ait değil. Bu dönemde yeni bir ihtiyaç
var, bu ihtiyaca yönelik bir personel talebi, bundan ibarettir.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul)
- Devlette devamlılık diye bir şey yok mu?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bundan
ibarettir!
Arkadaşımız, bu konuda
fevkalade yanlış, yanıltıcı bir beyanda bulunmuştur.
BAŞKAN - Anlaşılmıştır
efendim.
Teşekkür ederim.
Anavatan Partisi Grubu adına,
Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye
Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası
Anonim Şirketi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair 1392 sıra sayılı Kanun Teklifi ile ilgili söz almış
bulunuyorum Anavatan Grubu olarak. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Tutan, lütfen
yerinize oturun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, özellikle, bugün kaybetmiş olduğumuz
Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili, Meclis Başkan Vekilimiz
Ali Dinçer'i, Saygıdeğer Ali Dinçer'i kaybetmenin üzüntüsü
içerisindeyiz. Özellikle, Cumhuriyet Halk Partisi camiasına
ve tüm ülkemize başımız sağ olsun diyoruz. Bir değerli
büyüğümüzü kaybettik; bir değerli, gerçekten çalışan
ve her şeyiyle, kişiliğiyle örnek olan bir milletvekilimizi
kaybettik. Acısını içimizde taşıyoruz ve Cumhuriyet
Halk Partisi camiasının, ailesinin ve herkesin başı
sağ olsun diyorum ve saygılar sunuyorum sizlere.
Değerli arkadaşlar, biz,
Anavatan olarak özelleştirmeye karşı değiliz.
Özelleştirme ama, hukuk çerçevesi içerisinde olsun, haklılık
nedenleri içerisinde olsun, ama, yılların birikimini tutup
da özelleştirme furyası altında bu emekleri başkalarına
verdiğimizde, başkalarına peşkeş çektiğimizde,
o emekleri veren insanların hakkını korumak zorundayız.
İşte, Telekom'u gördünüz.
Telekom'u özelleştirdik. Ne oldu sonunda? Sonunda, bir gecede
getirdiler, sabit telefonlara da zam yaparak neredeyse halkın
üzerine büyük bir zam furyasıyla yük yüklediler. Böyle özelleştirme
adil bir özelleştirme mi? Ziraat Bankasının ve Halk Bankasının
özelleştirilmesi konusunda belki 2000 yılında karar
alınmıştır; ama, Ziraat Bankası, bugün, çiftçiyle
özdeşleşmiş, Halk Bankası esnafla özdeşleşmiş.
Eğer, yarın, Telekom'daki gibi, böyle bir haksızlığa
uğradığında, bu özelleştirme karşısında
o köylülerin sesini nasıl keseceğiz? Esnafın sesini
nasıl keseceğiz, nasıl susturacağız?
Eğer, yarın, farklı farklı uygulamalar yaparak, bugün
enflasyonun yüzde 10'larda dediğinizde, hâlâ Türkiye'de, bugün,
faizlerin yüzde 17-20'ler civarındaysa, bu vatandaşlara
ne söyleyeceğiz? Özelleştirme
Evet, özelleştirmeden
yanayız. Daha sağlıklı, daha nitelikli, bu halkın
daha yararına olan bir özelleştirmede, Anavatan olarak,
her zaman ve bunun da öncülüğünü yapmışızdır.
Biraz önce sayın sözcümüze
karşı, AK Parti sıralarından "siz, mevzuatı
bilmiyorsunuz" dediniz. Sayın değerli arkadaşım,
Emlak Bankasında çalışanların durumunu hiç gözden
geçirdiniz mi? Geçmişte olabilir. Çoğu mağdur, perişan
ve meslekleriyle ilgili olmayan kurumlara gönderdiğinde, soruyorum,
bu insanlar nasıl başarılı olacak, ne gibi yardımı
olacak bu kurumlara?
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Siz
gönderdiniz, biz değil, onları.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Kim
gönderirse göndersin. Bugün, o insanların serzenişiyle
karşı karşıyayız. Hâlâ mağdur olmuş
Tayininde zorlamışsın, tayinine gitmemek için,
mağdur olmamak için, işinden ayrılmak zorunda kalmış,
bugün iş arıyor.
AHMET YENİ (Samsun) - Siz yapmışsınız
ama.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Sizin
döneminiz.
AHMET YENİ (Samsun) - Yani, bunu
bir açıklayın önce. Siz yapmışsınız.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Bizim
dönemimiz, sizin döneminiz değil. Bugün sen iktidardaydın;
özelleştirme konusundaki söylediğiniz sözler, hiç kimsenin
mağdur olmayacağını, herkesin, istediği bölümde,
istediği şeylerde çalışacağını vaat
etmediniz mi?
AHMET YENİ (Samsun) - Sizin
yaptığınızı düzeltiyoruz.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Hangi
kurumda özelleştirme mağdurlarına yardımcı
oldunuz, söyler misiniz? Şunu yapmış, bunu yapmış.
Kim yaparsa yapsın! Bugün, vatandaşın sesini duymak zorundayız.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Sizin
attığınız adamları işe aldık biz.
AHMET YENİ (Samsun) - Biz, duyup,
düzeltiyoruz onları.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Düzelttiğinizde,
bakıyorsunuz, bugün binlerce insan, aileleriyle hesaplarsan,
belki milyonlarca insanın mağduriyetini görüyorsunuz
değil mi?
AHMET YENİ (Samsun) - Düzeltiyoruz.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Bu,
düzeltme değil. Nasıl düzelteceğinizi
AHMET YENİ (Samsun) - Siz
mağdur ettiniz, biz düzeltiyoruz.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Lütfen
dinler misiniz?
Nasıl düzelteceğinizi
halk görüyor, yaşıyor. Halka rağmen "biz böyle düzelttik"
demekle düzeltilmiyor. Sizler, halka vaat ettiğiniz konularda
eğer yardımcı olsaydınız, belki bu şikâyetler
olmazdı, oluyor da.
Bugün, esnafın durumunu görüyorsunuz.
Esnaf mağduriyet içerisinde. Siz, Halk Bankasıyla ilgili
ve çalışan personeliyle ilgili "Birileri tayin etsin,
şunları yapsın." dediğinizde, bu insanlar,
orada çalışan insanlar mağdur oluyorsa, acısını
o insanlar çekmiyor mu, ailesi çekmiyor mu, çevresi çekmiyor mu?
Geçmişte gördük, Pamukbank'la ilgili olsun, Emlakbank'la ilgili
olsun; bunların hepsini yaşıyoruz ve görüyoruz.
Şimdi, yabancılara
Görüyorsunuz,
özelleştirme konusunda niye bankalara bu kadar heves ediyorlar
biliyor musunuz? Orada biraz daha fazla kâr ediyorlar, daha fazla
emek vermeden. Özellikle finans konusunda canlarını
atıyorlar ve hâliyle de bu konuda bir yatırım yapmadan
parayı daha çabuk nasıl götürürüz memleketimize diye
onun düşüncesine şey yapıyorlar.
MUHARREM KARSLI (İstanbul) -
Evvelce neden heves etmiyorlardı? Onu da söyle bakalım.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Neden
heves etmiyorlar? Maalesef, daha fazla kâr alıyorlar da onun
için geliyorlar. Senin kaşına, gözüne meraklı değil.
Sıcak para
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın
Vekilim, bilmediğiniz konulara girmeyin. Bilmediğiniz
konulara giriyorsunuz.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Biz
biliyoruz, biz yaşıyoruz. Ben belki otuz beş yıldır
esnafım, o esnaflığın ve o ticaretin içerisinden
geldik. Sen mi biliyorsun?
AHMET YENİ (Samsun) - Evet, ben
biliyorum.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Evet, biz o esnaflığın her çeşit mağduriyetini
bugün de yaşıyoruz, hâlâ yaşıyoruz. Bu insanların
sıkıntılarını görürken, bankaların önünden,
artık, esnaf geçemez durumdayken, siz hâlâ tozpembe göstermeye
gerek yok.
AHMET YENİ (Samsun) - Öyle değil
işte.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Müdahale
etmenize de gerek yok. Dinliyor vatandaş. Ziraat Bankasıyla
ilgili köylülerin çektiklerini biliyor. Emlak Bankasının
mağdurlarının serzenişini gördünüz. Çoğu
iş bulamıyor, mağdur oldu.
MUHARREM KARSLI (İstanbul) -
Hep yuvarlak sözler söylüyorsun, hep yuvarlak konuşuyorsun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Ne
söylememizi istiyordunuz?
BAŞKAN - Sayın Karslı,
Sayın Yeni
Böyle bir usulümüz yok.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Vatandaşın
yaşadığını inkâr ederek, sizler, yuvarlak laflarla
"Yaptık, ettik." deyin. O esnaf da yaşıyor, o
köylü de yaşıyor, o özelleştirme mağdurları
da yaşıyor.
Özelleştirme furyası altında,
baktık işte, Telekom'la
yaptığınız, TÜPRAŞ'la ilgili yapmış
olduğunuz uygulamaları, yasalarla, geri dönüp de alnınıza
bir nevi bir kâğıt parçası olarak vurduklarını
görüyorsunuz. İşte, Ofer'le ilgili konuları gördünüz.
Niye geldiler bunlar? Sizin kaşınıza
AK Partinin kaşına,
gözüne meraklı değil, buradaki götürecekleri fazla paraya
göre
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın
Vekilim, rakamlarla konuş, rakamlarla
Biliyorsanız, rakamlarla
konuşun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Evet, rakamlarla
14,76
Ofer'e vermiş olduğunuz, tanımadığınız,
konuşmadığınızı ısrarla söylediğiniz
bu adama bir gecede 900 milyon dolara yakın bir para gönderdiğinizde
iyi ki yasadan döndü de halk rahatladı.
AHMET YENİ (Samsun) - Ziraat
Bankasıyla ilgili konuş, Ziraat
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Onun için, bugün de Danıştaya gönderiyorsunuz; çalışan,
esas meslekleriyle ilgili çalışan banka mağdurlarını.
Gelmiyor mu Danıştaydan davaları, dönmüyor mu? Bunlar
niye mağdur oldu? Neden, meslekleriyle ilgili konularda atamalar
yapılmadı da bugün, çıkmışsınız
"Biz, yeni atama, yeni kadro ihdas ediyoruz." diyorsunuz.
Nasıl kadrolaştığınızı herkes biliyor.
AHMET YENİ (Samsun) - Siz
mağdur ettiniz, siz.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Biz
kimseyi mağdur etmedik. Siz mağdur ettiğiniz dört buçuk
yılda görüyorsunuz. Milyonlarca insanı mağdur ederek,
şimdi de "Siz mağdur ettiniz." diye böyle ucuz
şeylerle kurtulamazsın.
AHMET YENİ (Samsun) - Sizin döneminizde
olmuş.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Evet Ahmet Bey, kurtulamazsın. Samsunlular yaşıyor;
Samsun'daki esnafı da yaşıyor, banka mağdurları
da yaşıyor, halk da yaşıyor. Siz, ısrarla, kendinizi
Gülseniz de, ağlasanız da
Ağlanacak hâlinize gülüyorsanız
bizim yapabilecek bir şeyimiz yok. Bugün, eğer, kadrolaşmayı
Türkiye genelinde her tarafta kadrolaşmanın hesabının
dışında başka ne yaptınız? Liyakati, niteliği
olmayan kurumlara getirdiniz, müdür olarak atadınız ve
vekâleten olarak atadınız. Ondan sonra da çıkıyorsunuz
"Biz eksikleri düzeltiyoruz." diye
AHMET YENİ (Samsun) - Onun için
başarılı arkadaşlar
oturuyor orada.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Başarılarınız
alnınızda yazıyor, belli zaten.
Bundan dolayı, değerli
arkadaşlar, bizler özelleştirmeden yanayız, ama, haklı
özelleştirmeden, halkın yararına olan özelleştirmeden
yanayız. Yandaşlarına peşkeş çeken, bu ülkenin
birikimlerini birilerine feda eden anlayıştan yana değiliz.
Bunu da, Anavatan Grubu olarak belirtiyoruz,
yüce halkımıza saygılar sunuyoruz. Mağdur olanların
da yanında olduğumuzu bir daha ifade ediyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) - Bilmediğiniz
konulara girmeyin.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Sen
laf atarak bir yere varamayacaksın Sayın Ahmet Bey. Samsunlular
seni daha iyi görüyor.
AHMET YENİ (Samsun) - Görüyor,
görüyor
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Teşekkür
ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özcan.
Şahsı adına, Bursa
Milletvekili Sayın Mehmet Emin Tutan.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yasanın 1'inci maddesi üzerinde şahsım
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında konuşmayacaktım,
ama benden önce konuşan değerli CHP sözcüsünün, şahsımı
da söyleyerek, zikrederek "Bu kanunu sen hazırlamadın,
sen ne olduğunu bilmiyorsun" demesi üzerine söz almış
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
Meclis kürsüsüne iktidar da çıkıyor, muhalefet de çıkıyor.
Gerçekten, gerek iktidardan gerek muhalefetten çıkan bazı
arkadaşlarımızın konuşmalarından çok
istifade ediyoruz. Mesela -açık söyleyeyim- Sayın Hamzaçebi
çıktı, fevkalade, hem yasa üzerinde hem özelleştirme
üzerinde çok kapsamlı şeyler söyledi, eleştirdi. Gerçekten,
ben, kendi adıma faydalandım. Teşekkür ediyorum. Üslup
önemli.
Yani, bu yasa maddesi çok
açık, özelleştirmeyle direkt ilgisi yok. Ben bunu söylemek
istedim. Burada amaçlanan, sadece, değerli arkadaşlar,
Ziraat Bankasına ve Halk Bankasına personel alımında
bir sıkıntı var, bunu aşmaya çalıştık.
Elbette ki, özelleştirme, 2000 yılında yapılan
asıl 4603 sayılı Kanun'la ilgili bir düzenleme. Bunu
inkâr etmiyoruz. Ama, bizim getirdiğimiz yasa metninde özelleştirme
falan yok direkt olarak, sadece eleman alımıyla ilgili bir
düzenleme var.
Diğer bir konu, hiç girmeyecektim,
dedi ki: "15 bin tane elemanı attınız." Bakın,
böyle bir şey yok, külliyen yalan. Sayın Hamzaçebi izah etti,
konuşmasında neyin ne olduğunu çok güzel izah etti. Sayın
Kumkumoğlu'na, aslında, cevabı, Sayın Hamzaçebi
verdi.
Bakın, o dönemde, değerli
arkadaşlar -iktidarda koalisyon var- DSP-MHP-ANAP Koalisyonu
var. Bu yasa onların döneminde çıkmıştır ve Sayın
Kemal Derviş'tir bankalardan sorumlu Devlet Bakanı. CHP milletvekiliydi
kendisi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - O zaman CHP milletvekili değildi.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) -
Hayır, şu anda konuşuyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Daha sonra CHP milletvekili oldu. Yapmayın yahu!
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) -
Evet, doğru söylüyorsun, tamam.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Ama, yapmayın yani. Daha sonradan oldu.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) -
Hayır, sonradan CHP milletvekili oldu, onu söylüyorum.
Yine, bankalardan sorumlu devlet
bakanlarından biri Sayın Recep Önal'dı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Ha, tamam!
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) -
DSP'deydi, daha sonra o da CHP'ye katıldı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Nerede ya!
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) -
YTP katıldığı için söylüyorum.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Hayır,
hayır Mehmet Emin
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) -
Yani, önemli olan şu, şunu söylemek istiyorum: Değerli
arkadaşlar, burada bir şey söylerken
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sen de
karıştırıyorsun ama bak!
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) -
Bir şey söylerken, ne olur, doğru bilgiler verelim. Eleştirin,
eleştiriye açığız, ama, hakaret etmeyelim
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Yanlış neresinde bunun?
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) -
Hakaret etmeyelim
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Hakaret neresinde?
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) -
"15 bin tane insan atıldı" diyorsun. Biz 15 bin tane
insan atmadık, katiyen böyle bir şey yok. Doğru söylemiyorsunuz,
bunu söylüyorum.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Devlette devamlılık diye bir şey yok
mu?
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) -
Sayın Hamzaçebi'ye, Sayın CHP Grup sözcüsü Sayın Hamzaçebi'ye
teşekkür ediyorum.
Benim, yasada, tekrar ediyorum,
verdiğim yasada tek amaç vardır, Ziraat Bankası ve Halk
Bankasında personel alımındaki sıkıntıyı
gidermektir amaç.
Tekrar, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tutan.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi, bir önerge var, onu okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1392 sıra
sayılı Kanun Teklifi'nin 1. maddesinin sonuna aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
M.
Akif Hamzaçebi Kâzım
Türkmen Feridun Baloğlu
Trabzon
Ordu Antalya
M.
Mesut Özakcan Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Mustafa Özyurt
Aydın Malatya Bursa
"4603 sayılı Kanunun
yayımı tarihinde bankalarda çalışan ancak istihdam
fazlası personel olarak diğer kamu kurum ve kuruluşlarına
nakledilen personelden halen çalışmaya devam edenlere,
gerekli şartları taşımaları ve istekleri halinde
öncelik verilir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılmıyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan
BAŞKAN - Açıklayacaksınız
Sayın Aslanoğlu gerekçeyi
açıklayacak.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bir kere, bugün, kamu bankalarında
çalışan arkadaşlarımın ne kadar zor koşullarda,
devletin yükünü çok zor koşullarda nasıl taşıdığını
hepimiz biliyoruz. O arkadaşlarım, çok büyük özveriyle,
kamu bankalarında çalışan arkadaşlarım çok
büyük özveriyle, emeklimizin, SSK'lının, işte, toplumun
her türlü hizmetini vermeye çalışıyorlar. Bir kere,
bugünkü çalışan arkadaşlarım çok zor koşullarda.
Yeniden yapılandırma yapılırken
arkadaşlar, özellikle, her iki bankanın, yani kamunun yükünü
çeken her iki bankanın, özellikle bankacılık işlemleriyle
diğer işlemleri birbirinden ayıracak mutlaka yeni
bir modele geçmesi lazım. Yani nedir? Yani, bizim emeklimizi,
bu emeklilerimizi, 300 kişi, 500 kişi, her sabah kuyrukta
görmek hepimizi üzüyor. Bunun için, bu yasanın, bir kere, bugün
çalışan arkadaşlarımın, hepimiz, hakkını
teslim etmeliyiz, çok zor koşulda çalışıyorlar.
Tabii, bu önergede, arkadaşlar,
şunu söylüyoruz: Bankacılık krizinde fatura, çalışana
çıkıyor. Buna üzülüyoruz. Burada, Sayın Hamzaçebi ve
Sayın Tutan açıkladılar -Ama, şu veya bu, zamanı
2000 yılı veya 2005 yılı, devlette devamlılık
esastır- yaklaşık 32 bin arkadaşımız
mağdur edildi. Şimdi, 32 bin arkadaşımdan 16 bini
başka kurumlara sürülmek zorunda kaldı arkadaşlar,
bunu açık konuşalım, başka kurumlara göndermek zorunda
bırakıldı; "Ya seni atıyorum, yoksa buradan
git!" dediler. Bunu hepimiz biliyoruz.
Bu insanlar, yıllarca emek vermiş.
Bu insanlar, bu bankaların bu hâle gelmesinde hiç suçu olmayan
insanlar. Bu insanlar, yıllarca çalışmışlar.
Siz, bir müdür muavinini, bir şube müdürünü, bir şefi kamunun
diğer kurumuna gönderiyorsunuz, orada, yaklaşık altı
yıldır, bankada altı yıl önce aldığı
maaşı hâlâ daha alamayan insan var. Altı yıldır
bu insanlar zam almıyor. Bu bir haksızlık arkadaşlar.
Kamu bankalarının personel
ihtiyacı elbette vardır. Kamu bankalarında çalışan
arkadaşlarımız çok zor koşulda çalışıyor.
Mutlaka, bunların iş yüklerini alacak personel gereklidir.
Hiç bundan kimsenin şüphesi yoktur. Ancak, şimdi burada yasal
sorunlar var. Yani, şu anda, Danıştaydan 1.500 kişi
bu davayı kazanmış. Bu karar uygulanmıyor. Burada,
yarın, önümüze yasal sorunlar çıkacak. Bu insanlar, 2.500
kişi de tekrar müracaat aşamasında. Gelin, tamam, bu
bankalarımızın ihtiyacını, daha önce -önergemiz
bu- emek vermiş, daha önce bu bankalarda çalışmış,
daha önce bu bankalarda hizmet vermiş arkadaşlarımız
içinden
Gelin, bunlara öncelik verelim.
Bizim önergemiz bu arkadaşlar.
Onun için, bunlar yıllarca emek
vermişler. Bu insanlar, bu bankaların, kamu bankalarının
sorun olmasında hiçbir günahı olmayan insanlar. Bu arkadaşlarımız,
kamunun çok değişik kesimlerinde,
göreviyle ilgisi olmayan, alakası olmayan işlerde çalıştırılıyorlar.
Allah kimseyi gördüğünden geri koymasın. Ekmeği yok
diye, çoluk çocuğuna mahcup olmasın diye orada çalışıyor
arkadaşlarım.
Gelin, hem buradaki, ileride ortaya
çıkacak yasal sorumluluğu bertaraf etmek adına, öncelikle
bu arkadaşlarımıza teklif edelim. En azından, yarın,
yasal sorumlulukla karşı karşıya gelmeyiz arkadaşlar.
Bizim önergemiz budur. Öncelikle bu arkadaşlarımız,
tekrar kamu bankalarında
Yine, yetkiyi, yönetim kuruluna verelim.
Yönetim kurulunun belirleyeceği şekilde, bir şekilde
bu arkadaşlarımızın alınmasında öncelik
olsun.
Ben hepinize saygılar sunuyorum,
teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Sayın milletvekilleri, gerekçesini
dinlediğiniz, Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Samsun
Milletvekili Sayın Ahmet Yeni, Anavatan Partisi Grubu adına
konuşan Sayın Hüseyin Güler'in, adını ve ilini zikrederek
konumunu tartıştığından bahisle ve kendine
sataştığından bahisle söz istemiştir.
Hüseyin Özcan'ın
Burada bir
şeyiniz var, son konuşan, Sayın Özcan, evet
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Orada
bir yanlışlık var, bir sefer, kendisi laf attı Sayın
Başkan. Kadrolu laf atanlardan zaten.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Tahrik etti.
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır)
- Sayın Yeni, uzatmayın
Sayın Yeni, vazgeç!
BAŞKAN - Bir dakika
Sayın Yeni, bakın, burada,
tartışma çıkarmak değil, yasa çıkarmak istiyoruz.
Yerinizden, "Bir açıklık getirmek istiyorum." diyorsunuz,
lütfen, herhangi bir sataşmaya meydan vermeden açıklık,
ne getirmek istiyorsanız birkaç cümleyle ifade edin.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Tutanaklardan
neler söylediklerini şey yapın.
BAŞKAN - Çok kısa efendim.
VII.
- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin, Mersin Milletvekili Hüseyin
Özcan'ın, konuşmasında, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın
Başkanım, herhangi bir sataşmaya meydan vermedim, vermek
de istemiyorum, ancak, tabii, ismim ve ilimin zikredilmesi
Sonuç
itibarıyla, Samsun kamuoyu beni iyi takip ediyor, biliyor, o bakımdan,
bir açıklık getirmek istiyorum.
Tabii, 15 bin kamu çalışanı,
Ziraat Bankası ve diğer bankalardakiler, sonuç itibarıyla
herhangi bir yere atılmadılar, bunlar çalışıyorlar,
çalışmaya devam ediyorlar ve ben, bu konuları iyi biliyorum,
KİT alt komisyonu, Ziraat Bankası Komisyon Başkanıyım
ve rakamların nereden nereye geldiğini çok iyi biliyorum.
O bakımdan, mevduatı 10
kat, kredisi 10 kat artan bir bankanın yöneticilerinin de son
derece başarılı olduklarını da söylemek istiyorum
ve bunun için söz aldım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Yeni.
VI.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
6.-
Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan ve 2 Milletvekilinin; Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim
Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/988) (S. Sayısı: 1392)
(Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
yeni bir geçici madde ihdasıyla ilgili bir önerge vardır.
Bu önergeyi inceledim, ancak bu önergenin mevcut yasayla doğrudan
doğruya ilgisi yoktur. Bizim İç Tüzük'ümüze, yasalarımıza
göre madde ihdası, ancak doğrudan doğruya ilgisi olan
önergelerle ilgilidir.
Size bu açıklamayı yaptıktan
sonra, önergeyi okutacağım ve Genel Kurulun takdirlerine
arz edeceğim:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz
1392 Sıra Sayılı Teklife aşağıdaki maddenin
geçici madde olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.
M.
Akif Hamzaçebi Kâzım
Türkmen Feridun Baloğlu
Trabzon Ordu Antalya
M.
Mesut Özakcan Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mustafa Özyurt
Aydın Malatya Bursa
"Geçici Madde
) 12.5.2001 tarihli
ve 4672 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesinin (a) fıkrası hükmü uyarınca
genel hükümlere göre tasfiye edilmekte olan özel finans kurumlarının
tasfiyesi fon tarafından yürütülür. Genel hükümlere göre
atanmış olan tasfiye memurlarının görevi bu maddenin
yürürlüğü girdiği tarih itibarıyla sona erer. Özel Finans
Kurumlarının iradî tasfiyesine kaldığı yerden
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından devam edilir.
Tasfiye kapsamındaki alacakların tasfiye kapsamındaki
borçları karşılayacak olmaması halinde aradaki
fark özel finans kurumunun yönetim ve denetimini doğrudan ya
da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran
ortaklardan tahsil edilir.
Fon söz konusu özel finans kurumlarının tasfiyesine ilişkin olarak
19.10.2005 tarih ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu
ile diğer kanunların kendisine vermiş olduğu görev
ve yetkilere sahiptir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet önergeye
katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçesini
açıklamak üzere, Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
önerge şunu düzenlemektedir: Hatırlayacaksınız,
2005 yılında 5411 sayılı Bankacılık Yasası'nı
kabul ettik. Bankacılık Yasası görüşülürken, bu
Yasa'ya biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir madde ilave etmek istedik.
Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında,
bu madde Komisyonda ilave edildi; ancak, yasanın Genel Kurul görüşmeleri
sırasında, AKP'nin oylarıyla bu madde o yasadan çıkarıldı.
O yasadan çıkarılmış olan maddeyi, biz, bu yasaya
ilişkin bu teklif vesilesiyle, burada, tekrar yasalaştırma
amacıyla bu önergeyi verdik.
Önerge şunu düzenliyor: Bilindiği
gibi, Türkiye'de batık bankaların tasfiyesini Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu yürütmektedir. Yaklaşık 47 milyar
dolarlık bir maliyeti olan böyle bir olayda, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu tasfiye görevini üstlenmiştir. Tasfiye sırasında,
TMSF, alacağını, yani devletin TMSF'ye aktarmış
olduğu kaynaklar nedeniyle TMSF'nin banka sahiplerinden olan
alacağını, herhangi bir şekilde o batık bankaların
varlıklarıyla karşılayamaz ise, varlıkların
borçları ödemeye yetmemesi hâlinde, TMSF, o bankaların
hâkim hissedarlarından, her türlü yetkiyi kullanmak suretiyle,
bu alacağını tahsil imkânına sahip. Ancak, Türkiye'de,
2001 kriziyle sadece bankalar batmadı, o krizde bir de özel finans
kurumu battı değerli arkadaşlar. Bu özel finans kurumunun
tasfiyesini ise TMSF değil, o zaman çıkmış olan,
57'nci Hükûmet döneminde çıkmış olan 4672 sayılı
Yasa uyarınca, özel hukuk hükümleri uyarınca tasfiye memurları
yürütmektedir. Ancak, geldiğimiz noktada, 100 bine yakın
vatandaşımızın, bu finans kurumundan, yaklaşık
tutarı 800 milyon dolar olan alacağının ödenme
imkânı bulunmamaktadır ve bu vatandaşlarımız,
o günden bu yana, bu alacaklarını bir şekilde tahsil
edebilmek amacıyla çırpınmaktadırlar; dernek kurmuşlardır,
her türlü etkinliği yapmaktadır, her platforma sorununu
taşımaktadır. Ama, sorunun çözümü maalesef bulunamamıştır.
Önergeyle şunu öneriyoruz:
Bu finans kurumunun tasfiyesine kaldığı yerden Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu devam etsin. Tasfiye görevi, tasfiye memurundan
TMSF'ye geçsin. Bu özel finans kurumunun varlıklarının,
mevcudunun borçlarını karşılayamaz olması
hâlinde -ki, durum öyledir- aradaki farkı tahsil etmek amacıyla,
o finans kurumunun hâkim hissedarlarından tahsil etmek amacıyla,
TMSF, Bankacılık Yasası'nda batık bankalar için sahip
olduğu yetkileri kullansın.
Değerli arkadaşlar, 100
bine yakın vatandaşımızı ilgilendiren ve
devletin çözmesi gereken bir sorundur. Bu sorunu, "57'nci
Hükûmet döneminde bu yasa böyle çıkmıştır, biz buna
karışmayız." diyerek bir kenara atmak mümkün değildir.
Nasıl İmar Bankasının tasfiyesinde Hükûmet kendisini
görevli saymışsa, hatta sigorta kapsamında olmamakla
birlikte ticari mevduatı sigorta kapsamına almışsa,
aynı şekilde, burada da TMSF bu finans kurumunun tasfiyesini
üstlensin diyoruz.
Herhangi bir şekilde devletin
kaynaklarından bir ödeme yapılmasını sağlamaya
yönelik bir önerge de değildir. Sadece, o finans kurumunun
hâkim hissedarlarından gerekli alacağı, o finans kurumundan
vatandaşların alacağını tahsil etmeye yönelik
olarak TMSF'ye yetki veren bir düzenlemedir.
Takdirlerinize sunuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Hamzaçebi.
Sayın milletvekilleri,
Hükûmetin, Komisyonun katılmadığı, gerekçesini
biraz önce önerge sahibinden dinlediğiniz 1 geçici madde ihdasına
dair önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
konuşacak mısınız?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Evet.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, kamunun
yükünü çeken her iki bankamıza, öncelikle, yine kadro konusunda,
yardım edilmesi hepimizin görevidir. Bir şartla ki
Demin
verdiğimiz önergeyi reddettiniz. O arkadaşlarımız
yıllarca hizmet vermişti, onlara vefasızlık yaptık.
Ama, her iki kurumun personel ihtiyacı vardır, acildir, orada
çalışan arkadaşlarım çok zor durumdadır. Çünkü,
sabahın altısında kuyruğa giren emeklilerimiz
Bir kere, benim, Halk Bankası ve Ziraat Bankası Genel Müdürlerinden
bir istirhamım var:
Bir: Özellikle müşteri hizmeti
sunduğu şubelerle, onun dışında -sosyal amaçlı
emekli maaşıdır, başka konularda, prim desteğidir-
bazı merkezdeki şubelerde, mutlaka, insanlara daha iyi
bir hizmet vermek amacıyla, gerekirse ortak şubeler kurmak
zorundayız. Bu insanlar, hakikaten günlerce, saatlerce
yağmur altında kalıyorlar, hâlâ buna çözüm bulamadık,
buna çözüm bulamadık, buna çözüm bulamadık. Mutlaka, özellikle
kamu bankalarından bu hizmeti alan insanlara, gerekirse kamu
bankalarının ortak hizmet merkezi, yani 500 kişinin,
1. 000 kişinin, o ilde, oturabilip emekli maaşını
çayını içerek alabileceği bir mekân yapmak çok zor değil
arkadaşlar. Bu, onlara vefamız. Ben, bir kez daha bunu dile
getiriyorum.
İkinci konu ise: Halk Bankası
ve Ziraat Bankası bazı küçük ilçelerde şube kapattı.
Değerli arkadaşlarım, en yakın Ziraat Bankası
şubesine 40 kilometre, 50 kilometre, 100 kilometre, 150 kilometre
mesafede olan belli ilçelerimiz var; burada memurlarımız
var, burada günlük ihtiyacını temin eden insanlarımız
var veya diğer, tarımsal destek veya emekli maaşı
alan insanlarımız var. Biz emekliyi yaklaşık 150 kilometre
gönderirsek, yine vefasızlık yaparız.
Bu şubeleri kapattık,
ama kapattığımız yerlere, en azından, birer tane
ATM koyup, buradaki emeklimizin maaşlarını ATM'lerden
çekmesini temin etmek çok mu zor arkadaşlar? Bu, bizim bir görevimiz
arkadaşlar. Onun için, benim, her iki Genel Müdürümden
Özellikle
belli nüfusa sahip yörelerde, belli emeklisi olan yörelerde, bir
ilçe merkezinde bir ATM'yi -örneğin, Malatya'nın, ben, birkaç
ilçesini de söyleyeyim- koymak zor değil. Ben, bir kez daha, her
iki Genel Müdürümden, şubeleri kapatılan veya çok nüfusa
sahip ama Halk Bankası, Ziraat Bankası veya hiçbir banka olmayan
ilçe merkezlerinde, bazı büyük belde merkezlerinde, mutlaka,
eğitim hizmetini vermek, kamu adına bir görevdir arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri, tabii,
bu yasanın temel amacı, her iki bankamızda çalışan
ve o bankaların ihtiyacı olan personel
Ancak, tabii, bu nereden
geliyor? Yani, 15 Kasım 2000 yılında 4063 sayılı
Yasa
Şimdi, bu Yasa'da temel amaç, özelleştirme kapsamına
alınıyor bu tarihte.
Değerli arkadaşlar, bazı
değerler var ki, bunlar bizim namusumuzdur, özelleşemez.
Bazı değerler ülkenin bağımsızlığıdır,
bazı değerler o ülkenin ulusal sermayesidir, bunlar özelleşemez.
Peki, hepinizin vicdanına
soruyorum: Telekom'u, biz, 5 küsur milyar dolara ihale ettik, bayram
yaptık bayram yaptınız. Ne oldu? Arkadaşlar, önce,
kurumlar vergisini yüzde 10 indirdiniz, yani Telekom, her sene,
devlete verdiği kurumlar vergisini yüzde 10 daha eksik ödeyecek,
yani Telekom'u alanların öbür cebine yüzde 10 gitti. Taksitle
aldı ya!
İki: Bir zam yaptı, bu zammı
hesapladınız mı arkadaşlar? Bu zammı hesapladınız
mı? Şehir içi, şehirler arası farklılığı
giderdim dedi.
Şimdi, bir insan günde yaptığı
50 telefon konuşmasının, herhâlde 45 tanesini şehir
içi yapar, 5 tanesini şehirler arası yapar arkadaşlar.
Ben, şehir içi, şehirler arasını aynı kefeye
getirdim dedi, öyle bir rakama getirdi ki, o 5 telefon yerine 45 telefon
şehirler arası standarda geldi. Buradan ettiği
kârı, buradan bu sene elde edeceği kârı hesapladınız
mı?
Değerli arkadaşlarım,
şunu söylüyorum: Beş yıl vadeli almıştı,
hemen peşin ödedi. Niye peşin ödedi biliyor musunuz? Dedi
ki, bu seneki, benim bilançom bu, kurumlar vergisinden yüzde 10 kâr
ettim, bu kadar; şehir içi, şehirler arasına zam yaptım,
bu seneki nakit akışım bu kadar. Bir yabancı bankadan
veya dışardan gidip bir kredi aldı, getirdi, verdi.
Arkadaşlar, eğer taksitle
ödeseydi, kurumlar vergisinden ve yaptığı zamla, o taksitlerin
hepsini buradan ödeyecekti. Benim vicdanım sızlıyor
-benim bir Türk vatandaşı olarak, benim millî değerim
olan ve- artık, bundan sonra, her yıl Telekom'un elde ettiği
kâr bu ülkede kalmayacak, her yıl dışarı gidecek
arkadaşlar.
MEHMET CEYLAN (Karabük) - Hepsi
özelleşmedi!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, bazı ulusal değerler
vardır.
Gelelim Halk Bankasına, Ziraat
Bankasına. Artık, bir gün, şu Meclis, Halk Bankası
ve Ziraat Bankasını özelleştirme kapsamından
çıkarıyorum, derse dönüp önünüzde saygıyla eğileceğim.
Kimin için? Esnaf için. Kimin için? Köylü için.
Yine, bu ülkenin belli değerleri
vardır. Bu ülkede sosyal sorumluluklarımız var. Bu ülkede,
yani hangi yabancı banka, acaba, ben Türk sanayisine hizmet edeyim
diye geliyor?
Değerli arkadaşlar, Türkiye'ye
gelen yabancı bankalar, acaba, gelip burada emek çekti, şube
kurdu, Türk sanayisine hizmet edeceğim dedi hepsi hazır
bankalar aldı. Niye biliyor musunuz? Tüketim ekonomisini finanse
ediyorlar. Gelmelerinin nedeni, kredi kartları ve hazine bonosu.
Dünyanın hiçbir yerinde yüzde 12 reel faiz yok. Dünyanın
hiçbir yerinde, enflasyonun yüzde 10 olduğu, reel faizin yüzde
20 olduğu, ama, örneğin, kredi kartlarının yüzde
80 olduğu hiçbir ülke yok arkadaşlar. Genelde bakın
kredi kartları pazarına, hep bu yabancı bankaların
satın aldığı bankalar ağırlıklıdır
arkadaşlar. Birbirimizi kandırmayalım.
Onun için, arkadaşlar, gelin,
Halk Bankasının
Ben, yine söyledim, başta da söylüyorum,
bugün Ziraat Bankasındaki ve Halk Bankasındaki, oradaki
tüm arkadaşlarımın çalışmalarında başarılar
diliyorum. Gelin, bunları satmayın, bunları özelleştirmeyin
arkadaşlar. Bu ülkede sosyal sorumluluğumuz var bizim. Falanca
yerde sel olduğu zaman, falanca esnafın dükkânı yandığı
zaman, falanca sanayi sitesinde sorun olduğu zaman, benim Ziraat
Bankam ve Halk Bankam, anında o esnafın, anında çiftçinin
yanında yer alması, bizim sosyal sorumluluğumuzdur
arkadaşlar. Hangi yabancı, benim kadar, gidip o esnafa, o
çiftçiye yardım etmek için koşacak arkadaşlar? Birbirimizi
kandırmayalım. Gelin, bir ülkede, eğer, kendi bankacılığı,
kendi ulusal sermayesi, kendi ulusal değerleri yabancının
eline geçtiği zaman, o ülkenin ekonomik özgürlüğü de arkadaşlar
Bu kadar, "özelleştirme, özelleştirme" demeyin arkadaşlar,
elimizden gider.
Bu açıdan, ben hassaten rica
ediyorum: Yani bu özelleştirilme, bu yasa, personele yönelik
olan kısım, yine söylüyorum, daha önce gönderilen
Demin
önergeyle 15 bin kişiye vefasızlık ettik. Ancak personel
gereklidir, arkadaşlarım çok zor koşulda çalışıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ama gelin, bir yasayla, Ziraat Bankası ve Halk Bankasını,
bu ulusal değeri -ülkenin sanayisine, ülkenin çiftçisine, ülkenin
esnafına, emeklisine, herkese, sosyal sorumluluğu olan,
sosyal devlet anlayışının olması gerektiğini
söylüyor- bu her iki bankayı özelleştirme kapsamından
çıkarmak, Türkiye'nin, Türk ulusunun, Türk halkının menfaatinedir.
Niye gelip yabancılar Emlak
Bankasını almadılar? Niye almadılar? Hazır,
lop istiyor arkadaşlar. Onun için, bir daha söylüyorum: Bu iki
bankanın özelleştirme kapsamı dışına
çıkarılması, Türk ulusunun, ulusal sanayinin, Türk insanının
ve Türkiye'de yaşayan doğmamış çocuklarımızın
hakkıdır. Bunlara bunu yapmayalım. Gelin, bu iki bankayı
özelleştirme kapsamı dışına çıkarmak hepimizin
temel görevidir.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3'ncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın
Vedat Yücesan.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili ve Bursa Milletvekilimiz
Sayın Ali Dinçer'i kaybetmenin derin üzüntüsü içerisindeyiz.
Türk siyasetinin önemli isimlerinden
olan değerli ağabeyimiz Ali Dinçer, bilge kişiliğiyle,
mütevazı ve alçak gönüllülüğüyle, hepimizin kalbinde
yer edinmişti.
Devlet Bakanlığı ve
Ankara Belediye Başkanlığı görevlerinde bulunan
Sayın Ali Dinçer, siyaset arenasının uzlaşmacı
ve vazgeçilmez isimlerinden biriydi. Yerinin asla doldurulamayacağına
inandığım değerli ağabeyimiz Ali Dinçer'e Allah'tan
rahmet, kederli ailesine, tüm sevenlerine ve partimize başsağlığı
diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1392 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
3'üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Maddeyle ilgili konuşmama
başlamadan önce, grubum ve şahsım adına yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bankacılık sektörünün mevduat ve aktifler bakımından
ağırlıklı bir kısmını oluşturan
kamu bankalarının faaliyetleri, geçmişten günümüze,
çeşitli sosyal ve ekonomik nedenlerle, klasik anlamdaki banka
dışı faaliyetlerin dışına taşmıştır.
Örneğin, Ziraat Bankası, ticari bankacılık yanında,
esas olarak, zirai kredilerde uzmanlaşmış ve zaman içinde,
tarım kesimine yapılan destekleme politikalarının
önemli bir aracısı ve uygulayıcısı durumuna
gelmiştir. Ziraat Bankası, aynı zamanda, yurt çapında,
devlet adına, maaş ve benzeri ödemeler yapma ve vergi toplama
görevlerini yerine getirmektedir.
Halk Bankası da esas olarak, esnaf
ve sanatkârlarla, küçük ve orta ölçekli işletmelere hizmet vermekteyken,
o da, zaman içinde, devletin destekleme politikalarının
aracı kurumu hâline gelmiş, bir yandan da ticari bankacılık
yapmıştır.
Kamu bankalarının içinde
bulunduğu sorunların çözümü için birçok adım atılmıştır.
Bu adımların başında, uygun, yasal altyapının
sağlanması gelmiştir. 25 Kasım 2000'de yürürlüğe
giren 4603 sayılı Kanun'la, Ziraat Bankası, Halk Bankası,
Emlak Bankası, kamu iktisadi teşebbüslerine ilişkin
233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamından
çıkartılıp, anonim şirket unvanına kavuşturulmuş
ve Bankalar Kanunu'na ve özel hukuk hükümlerine tabi kılınmıştır.
20 Haziran 2001 tarihinde, 4684 sayılı
Kanun'la, bankaların yönetim kurullarına, bankalarda çalışacak
personel sayısına karar verilmesi ve ihtiyaç fazlası
personelin, rızası alınmaksızın, Özelleştirme
Kanunu çerçevesinde diğer kamu kurum ve kuruluşlarına
transfer edilmesi yetkisi verilmiştir.
30 Ocak 2002 tarihinde ve yine,
4743 sayılı Yasa'yla, kamu personel rejimi çerçevesinde
çalışan personelden, yönetim kurulunca, özel hukuk hükümlerine
göre çalışması uygun görülmeyenlerin veya çalışmak
istemeyenlerin 31/12/2002 tarihinden sonra, Ziraat, Halk ve Emlak
Bankasında çalışmayacağı hükümleri getirilmiştir.
Bu uygulamalar sonucunda, 2002
yılından itibaren, 62 bin personelden 32 bininin iki
yıl içerisinde gerek emekliye sevk edilmesi gerekse diğer
kamu kuruluşlarına sevk edilmesi nedeniyle ortaya bazı
hukuki sonuçlar çıkmıştır.
Kamu bankalarının özelleştirilmesine
ilişkin uygulamalar sonucu ortaya çıkan sorunlar hâlen devam
etmektedir değerli arkadaşlarım. 1392 sıra sayısıyla
görüştüğümüz kanun teklifi, maalesef, bu sorunları
çözecek bir nitelik de taşımamaktadır. Hükûmetin getirmiş
olduğu tasarı ve tekliflerin hemen hepsinde çözüme yönelik
bir yöneliş gözükmemektedir.
Değerli arkadaşlarım,
AKP, kısa vadede rahatlama sağlayacak, ama orta ve uzun vadede
mevcut sorunları daha da karmaşık şekilde ortaya
çıkaracak düzenlemeler yapmayı tercih etmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
AKP, Halk Bankası ve Ziraat Bankasını özelleştirmeyi
istemektedir. Bunun hazırlıklarına başlamış
durumdadırlar. Yabancıların eline geçecek muhtemel
bankalarımız bunlardır. Halk Bankası, Türkiye bankacılık
sektöründeki tüm aktiflerin yüzde 7'sinden fazlasını, 23 milyar
doları elinde bulunduruyor ve bu itibarla, sektörün en büyük
altıncı bankası konumunda. Halk Bankası yabancı
bir bankaya satıldığı takdirde, sektörde hâlen yüzde
27 civarında olan yabancı ağırlığı
yüzde 35'e çıkacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
Halk Bankası kalıcı bir ekonomik kalkınma, sosyal
denge ve toplumsal barışın korunması için uygun koşullarla
esnaf, sanatkâr ve küçük meslek sahibine kredi verilmesi amacıyla
kurulmuştur. Bu bağlamda, özelleştirme kararı, kuruluş
amacı gözetilmeden alınmıştır. Kanaatimce,
Halk Bankasının özelleştirilmesinde kamu yararı
bulunmadığı gibi, ekonomik kalkınmaya yönelik
bir yarar da sağlamamaktadır. Aksine, sosyal dengeler de
bozulacaktır.
Burada dikkat edilmesi gereken
husus, Halk Bankasının özelleştirilmesinin diğer
özelleştirmelerden çok farklı ve kritik olmasıdır
değerli arkadaşlarım. Halk Bankasının kuruluş
amacı iş dünyasının yanında olmaktı. Halk
Bankası bu misyonuna devam etmeli, Banka yeniden yapılandırılmalıdır.
Halk Bankasını diğer bankalar gibi satmak çok doğru
bir yaklaşım olmayacaktır.
Son yıllarda Türk bankacılık
sektöründe yabancıların ilgisi giderek artmakta. Son olarak
Akbankın yüzde 20 hissesi Citibanka satıldı. Bankacılık
sektöründe yabancıların ağırlığının
giderek artması ekonominin geleceği açısından
da risk teşkil edebilir ve edecektir. Bu gidişatı olumlu
olarak değerlendirmiyorum değerli arkadaşlarım.
Bugün Türkiye'de 46 banka faaliyette.
Bunların 33'ü klasik bankacılık yapan, yani para alan
veya para veren bankalardır. Bu mevduat bankalarının
yüzde 3'ü kamusal sermayeli mevduat bankası, 17'si özel sermayeli
mevduat bankası, 6'sı ise Türkiye'de kurulmuş yabancı
mevduat bankası ve 7'si Türkiye'de şube açmış yabancı
mevduat bankasıdır. Geriye kalan 13 adet kalkınma ve
yatırım bankasının bankacılık sisteminde
çok fazla ağırlığı yoktur değerli arkadaşlarım.
Bankacılık sektöründe yabancı payının yüzde
20'si 20'yi geçiyor. Bu çerçevede, Türk bankacılığının
hem dış rekabete hazırlanması hem de ulusal ekonomiye
etkin hizmet sunması için bankaların mali bünyesinin güçlendirilmesi
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
Halk Bankası, Atatürk'ün "Küçük esnafa veya büyük sanayi erbabına
muhtaç oldukları kredileri kolayca ucuza verecek bir teşekkül
vücuda getirmek ve kredinin normal şartlar altında ucuzlatılmasına
çalışmak da çok lazımdır." şeklindeki direktifleri
üzerine, 1933 yılında kurulmuştur. Halk Bankası,
kuruluşundan bu yana misyonunu başarıyla sürdürmüş,
her zaman için iş dünyasının yanında olmuş bir
bankadır. Başta, küçük ve orta ölçekli işletmeler olmak
üzere, iş dünyası, Halk Bankasına kendi bankası gözüyle
bakmaktadır. Özelleştirmenin ve özellikle bu özelleştirme
yabancılara yapıldıktan sonra Halk Bankasının
da bu misyonunu nasıl sürdüreceği konusunda iş dünyasında
çok ciddi endişeler vardır değerli arkadaşlarım.
Halk Bankası yine iş dünyasının yanında banka
varlığını sürdürmelidir. İş adamlarıyla,
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin öncülüğüyle, kurum
yeniden yapılandırılmalı, Halk Bankası
iş dünyasının bankası olmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) -
Dünyanın hiçbir kesiminde kamu bankalarının özelleştirilmesi
söz konusu değildir.
Değerli arkadaşlarım,
bu konuda, size
Fransa'da bankaların yüzde 79'u, Almanya'da yüzde
60'ı, özelleştirmenin en çok olduğu Japonya'da ise bankaların
yüzde 40'ı kamu bankasıdır. Bizdeki özelleştirmenin
mantığını ise anlamak mümkün değildir değerli
arkadaşlarım. Kamu bankalarının özelleştirilmesi
kesinlikle gerçekleştirilmemelidir. Diğer taraftan,
özelleştirilen işletmede yeniden yapılanma olmuyorsa,
istihdam yaratılmıyorsa, bu kamu yararına bir özelleştirme
sayılmaz.
Halk Bankası, bugün, esnaf ve
sanatkârımıza yegâne destek olan kuruluştur. Başta
Avrupa ülkeleri olmak üzere, gelişmiş ülkelerde esnaf ve
sanatkârlar çok çeşitli teşvik araçlarıyla desteklenirken,
maalesef, ülkemizde, yegâne destek aracı olan Halk Bankasının
özelleştirilmesiyle, esnaf ve sanatkârımız, bu tek ve
son destek araçlarından da mahrum bırakılacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, ek süre verdim.
Lütfen konuşmanızı tamamlayın. Son cümlelerinizi
alayım.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Başkanım, tamamlıyorum.
Bu nedenle, Halk Bankasının
özelleştirilmesine karşıyız değerli arkadaşlarım.
Zaten, giderek yaygınlaşan hiper ve grossmarketler ve talep
yetersizliğinden dolayı durgun olan piyasalarımız
nedeniyle her gün güç kaybeden ve kepenk kapatmakta olan esnaf ve sanatkârlarımız,
ayakta kalabilmek için yegâne destekleri olan Halk Bankasının
özelleştirilmesiyle bütünüyle yok olma sürecine girecektir.
Değerli arkadaşlarım,
buna da son derece dikkat etmek gerektiği düşüncesiyle,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yücesan.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
3'üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Tümünü oya sunmadan önce, İç
Tüzük'ün 86'ncı maddesine göre oyunun rengini belirtmek isteyen
-lehte olmak üzere- Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan 1392 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
oylamasında olumlu oy kullanacağımı ifade etmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
kanun teklifi görüşülürken, bankaların özelleştirilmesiyle
ilgili burada çok şeyler söylendi. Biz, Doğru Yol Partisi
olarak, öncelikle özelleştirmelerin yanında olduğumuzu
ifade etmek istiyorum. Özelleştirmeler bir yapısal dönüşüm
aracı olarak görülürse, bundan ülkemizin menfaat elde edeceğine
inanıyoruz.
Ancak, bunun karşısında
olan görüş, bu özelleştirmeleri cari açığın finansmanını
karşılamak üzere, iç ve dış borçları karşılamak
üzere, elimizde avucumuzda ne varsa, onları yok pahasına
satmayı, öncelikli olarak, düşünen bir görüşe de karşı
olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Özellikle, bankacılık
alanında, son günlerde yabancıların bu alandaki paylarının
alabildiğince artmış olması karşısında
ciddi manada bir endişe içerisinde olduğumu ifade etmek
istiyorum. Bu oranın yaklaşık yüzde 35'ler seviyesine
gelmiş olması, özellikle sırada Halk Bankası ve Ziraat
Bankasının da özelleştirme kapsamı içerisinde bu
iktidar tarafından değerlendirilmesi neticesinde, kaygılarımız
ve endişelerimiz çok ciddi manada artmaktadır.
Şimdi, niçin yabancılar
Türkiye'de banka alımlarına bu kadar ehemmiyet gösteriyorlar:
Bakınız, sadece, kredi kartlarında akdî faizin yüzde
5,57; gecikme faizinin yüzde 6,22 olduğunu söylersek, Türkiye'deki
bankacılık sisteminin, özellikle, yabancılar için ne
kadar cazip olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Bu konu görüşülürken ben burada
dört konuşma yaptım, "Bu yetkiyi, akdî faiz ve gecikme
faizleri belirleme yetkisini Merkez Bankasına verirsek yanlış
yaparız ve bu oranı Merkez Bankası yüzde 5'lerin, 6'ların
üzerinde belirler." dediğimde, AK Parti sıralarından
kuvvetle muhalefet oldu. Ama, bugün, o kanun üzerinden, görüşülmesinin üzerinden bir
yıl geçtikten sonra, kredi kartı faizlerindeki bu oranların
dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen oranlar olduğunu ve
bu sayede, kredi kartları akdî faiz ve gecikme faizlerinden dolayı
bankaların çok korkunç kârlar elde ettiğini görmüş olduktan
sonra, özellikle Halk Bankası ve Ziraat Bankasının
özelleştirilmesine niçin karşı çıktığımızın,
çok açık bir gerçek olarak karşımızda durduğunu
ifade etmek istiyorum.
Nevzat Yalçıntaş Hoca, hepimizin
takdir ettiği, beğendiği çok değerli bir siyasetçi,
AK Parti milletvekili. Halk Bankasının özelleştirilmesiyle
ilgili olarak burada yaptığı veciz konuşma hâlâ
kulaklarımızda. Sayın Yalçıntaş Hoca şunu
söylüyor: "Her şeyin para olmadığını hepimizin
öğrenmesi lazım gelir."
Değerli iktidar partisi milletvekilleri,
her şeyin para olmadığını sizin de öğrenmeniz
gerekmektedir. Özellikle Halk Bankası, onlarca yıldan beri
esnafın en yakınındaki banka olma özelliğini muhafaza
etmiştir. Özellikle bugünlerde, esnafın siftah yapamadan
iş yerlerini kapattığı ve esnafın her geçen
gün çok büyük ekonomik sıkıntı ve zorluklar içerisine
girdiği bir dönemde Halk Bankasını özellikle özelleştirmeye
çalışmanın haklı ve mantıklı bir izahı
olamaz. Aynen, Ziraat Bankası da aynı şekilde değerli
milletvekilleri. Çiftçi, köylü, hayatının en zor dönemlerini,
yıllarını yaşamaktadır. Ürün fiyatları
dört buçuk yıl öncesinin altında olmakta, ama, girdi fiyatlarının
2 kat artmış olduğu bugünlerde Ziraat Bankasıyla
ilgili düşüncelerinizi de yeniden gözden geçirmeniz gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
özelleştirmeler elbette yapılacaktır, olacaktır.
Ama, geçmişte Telekom özelleştirilmesinde, şu anda sizin
aranızda bulunan milletvekilleri, Anayasa Mahkemesine giderek
Telekom özelleştirmesinin önünü kapatmaya çalışmışlardır.
Belki, o gün Anayasa Mahkemesine gitmenin haklı gerekçeleri
olabilir; ancak, Anayasa Mahkemesine bu konuyu götürürken, gerekçede
yer alan ifadeleri dikkatlerinize sunmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Anayasa Mahkemesine götüren ve şu anda aranızda olan milletvekillerinin
altına imza attığı gerekçede şu var: Telekom
özelleştirilirse bu ülkenin bağımsızlığının
tehlikeye gireceğini söylemiş sizin arkadaşlarınız!
Bakınız, çok kısa bir süre önce özelleştirmeye karşı
olanlar, Telekom özelleştirmesinin, bir ülkenin, Türkiye'nin
bağımsızlığını tehlikeye düşürecek
bir özelleştirme olduğunu söyleyenler, bugün özelleştirmenin
yanında, ama, sadece cari açığı finanse etmek, sadece
iç ve dış borçları buradan karşılamak düşüncesiyle
elimizdeki, avucumuzdaki bütün varlıkları satmaya çalışıyor.
Bu eserlerin hiçbirinde alın teriniz yok, hiçbirinde bir emeğiniz
yok, ama, Sayın Başbakan, dün çıkıyor diyor ki:
"Dört buçuk yılda yaptıklarımız cumhuriyet tarihinde
yapılmamıştır." Siz, geçmişte yapılan
eserleri bile doğru dürüst özelleştiremiyorsunuz.
İhalelerde şaibeler ortaya çıkmış. Siz, geçmişin
bütün eserlerine
(CHP sıralarından "O tarafa bakarak
söyle." sesleri)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - O
tarafa bak da söyle!
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- 360 milyar doları kim borçlandı!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
son cümlelerinizi rica edeyim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Şimdi, Değerli Milletvekilim, bakınız, diyorsunuz
ki
Şu anda aranızda o milletvekillerimiz, Telekom'un özelleştirmesine
karşı çıkıyorlar. Telekom o gün özelleştirilse
20 milyar dolar; siz kaça sattınız?..
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Siz engellediniz!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
6,5 milyar dolara sattınız. Sonra da, altı ay sonra kurumlar
vergisini yüzde 30'dan 20'ye indirerek Telekom'u, âdeta, bedavaya
getirdiniz. Sadece şu zamlardan Telekom'un kasasına giren
para 880 milyon dolar arkadaşlar. Telekom'un yaptığı
zamla bu ülkenin fakir fukaranın sırtından 880 milyon
dolar Telekom'un kasasına girdi. Sizin 6,5 milyar dolara sattığınız
Telekom, şimdi, bedavaya geldi. Geçmiş eserlerde alın
teriniz yok, hiç olmazsa, bunları doğru dürüst satın.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Niye satıyorlar canım, satmasınlar!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan
Sayın Kandoğan
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu
duygu ve düşüncelerle sizleri saygıyla selamlıyor,
oyumun renginin olumlu olduğunu belirtiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kandoğan.
Sayın milletvekilleri, teklifin
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı
olmasını diliyorum.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
18.48
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 19.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90'ıncı Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Kanun tasarı ve tekliflerini
görüşmeye devam edeceğiz.
7'nci sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
(EİT) Ticaret ve Kalkınma Bankası Arasında Merkez
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu
7.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı (EİT) Ticaret ve Kalkınma Bankası
Arasında Merkez Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1307) (S. Sayısı: 1378)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8'inci sırada yer alan,
22/2/2007 Tarihli ve 5584 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu
ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca
bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlıyoruz.
8.-
22/2/2007 Tarihli ve 5584 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu
ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/1330) (S. Sayısı:
1384) (x) (xx)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 1384 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
22/2/2007 Tarihli ve 5584 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu'nun
5, 7 ve 10'uncu maddeleri, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak
bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle
birlikte Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.
Anayasanın 89'uncu maddesinin
ikinci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen
uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece
uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir." İç Tüzük'ün
81'inci maddesinin son fıkrasında ise "Cumhurbaşkanınca
yayımlanması kısmen uygun bulunmayan ve bir daha görüşülmek
üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen kanunların
sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun
görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz
karar verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle
ilgili görüşme açılır
Kanunun tümünün oylaması
her halde yapılır." hükümleri yer almaktadır. Bu
hükümlere göre, geri gönderilen kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca
uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına
bağlıdır.
Bu nedenle, söz konusu Kanun'un
Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 5, 7 ve 10'uncu maddelerinin
görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
(x)
1384 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(xx)
Kanun'un ilk görüşmeleri 22/2/2007 tarihli 67'nci Birleşimde
yapılmıştır.
5'inci maddeyi okutuyorum:
ENERJİ
VERİMLİLİĞİ KANUNU
Yetkilendirmeler
MADDE 5- (1) Enerji verimliliği
hizmetlerinin yürütülmesine yönelik yetkilendirmeler ve bu kapsamdaki
faaliyetler aşağıdaki esaslar çerçevesinde gerçekleştirilir.
a) Yetkilendirmeler ve yetki belgesine
ilişkin işlemler şunlardır:
1) Üniversitelere ve meslek odalarına
uygulamalı eğitim yapabilmeleri ve şirketleri yetkilendirebilmeleri
için Kurul onayı ile Genel Müdürlük tarafından yetki belgesi
verilir. Bu belgeler bu Kanun ve ilgili yönetmeliklerde belirlenen
usûl ve esaslara aykırı bir durum olmadıkça her beş
yılda bir yenilenir.Yetki belgesi yenilenmeyen kurumların
şirketlere verdikleri yetki belgeleri ile ilgili işlemler,
süreleri doluncaya kadar Genel Müdürlük tarafından yürütülür.
2) Şirketlere eğitim,
etüt, danışmanlık ve uygulama faaliyetlerini yürütmek
üzere Genel Müdürlük ve/veya yetkilendirilmiş kurumlar tarafından
yetki belgesi verilir. Bu belgeler bu Kanun ve ilgili yönetmeliklerde
belirlenen usûl ve esaslara aykırı bir durum olmadıkça
her üç yılda bir yenilenir. Şirketler, yetki belgesi bedelinin
tamamını ve enerji yöneticisi sertifikası bedelinin
yüzde onundan fazla olmamak kaydıyla Kurul tarafından belirlenen
bölümünü yetkilendirme anlaşması yaptıkları kurum
veya kuruluşa öder.
b) Yetkilendirilmiş kurumlar
ve şirketler, Genel Müdürlük tarafından kamuoyuna duyurulur.
c) Genel Müdürlük, yetkilendirilmiş
kurumlar ve şirketler ile bunlar adına hareket eden görevlileri,
enerji verimliliği ile ilgili çalışmaları
sırasında elde ettikleri ve müşterilerinin ticarî
ilişkilerine zarar verecek ticarî sırları gizli tutmakla
yükümlüdür. Bu sırları gizli tutmakla yükümlü olanlar, görevlerinden
ayrılmış olsalar dahi bu sırları kendi menfaatlerine
ve başkalarının lehine kullanamaz.
ç) Genel Müdürlük ve yetkilendirilmiş
kurumlar tarafından yürütülecek faaliyetler şunlardır:
1) Genel Müdürlük veya yetkilendirilmiş
kurumlar, şirketlere yetki belgesi verir, enerji yöneticisi
eğitimi ve sertifikalandırma faaliyetlerini yürütür.
2) Yetkilendirilmiş kurumlar
yetki belgesi verdikleri şirketlerin faaliyetlerini izler,
bu Kanun ve bu Kanunun uygulanmasına yönelik olarak Bakanlık
tarafından yürürlüğe konulacak yönetmelik hükümlerine
aykırılık teşkil eden hususları otuz gün içerisinde
Genel Müdürlüğe bildirir.
3) Genel Müdürlük, televizyon ve
radyo kanallarında yayınlanmak üzere bilinçlendirme ve
bilgilendirme amaçlı eğitim programları, yarışmalar,
kısa süreli film ve/veya çizgi filmler hazırlar veya hazırlattırır.
4) Yetkilendirilmiş kurumlar
Genel Müdürlüğe her yıl faaliyet raporu sunar.
d) Şirketlerin görevleri
şunlardır:
1) Eğitim, sertifikalandırma,
endüstriyel işletmeler, bina sahipleri veya yönetimleri ile
aralarında yapılan hizmet anlaşmaları çerçevesinde,
etüt ve danışmanlık faaliyetleri yürütmek.
2) Enerji verimliliği etüt çalışması
ile belirledikleri önlemlerin uygulanmasına yönelik projeyi
hazırlamak.
3) Uygulama anlaşması
kapsamındaki tadilatları proje doğrultusunda gerçekleştirmek
ve enerji tasarruf miktarını garanti etmek.
4) Yetki aldıkları kuruma
her yıl faaliyet raporu sunmak.
e) Enerji tasarruf miktarı
ile ilgili olarak yapılan uygulama anlaşması kapsamında
garanti ettiği taahhüdünü, uygulama öncesi ve sonrası
yapacağı ölçümlerle endüstriyel işletmenin ve yetkilendirildiği
kurumun temsilcileri huzurunda kanıtlayamayan şirket,
yetkilendirildiği kurum tarafından internet üzerinden
ilan edilir. En fazla üç uygulama anlaşmasındaki taahhüdünü
yerine getiremeyen şirketin yetki belgesi, bir yıl sonra
yenilenebilmek üzere iptal edilir.
f) Şirketlerin uygulama anlaşmaları
kapsamında ölçümlerle kanıtladıkları tasarruf
miktarları, yetkilendirildikleri kurumlar tarafından
internet üzerinden ilan edilir.
(2) Yetki belgesinin verilmesine,
yetkilendirilecek kurumlarda ve şirketlerde aranacak niteliklere,
yetki belgesi ve enerji yöneticisi sertifikasına ilişkin
hususlar ile bu madde kapsamındaki yetkilendirmelere, faaliyetlere
ve görevlere ilişkin usûl ve esaslar Bakanlık tarafından
yürürlüğe konulacak yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, AK
Parti Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Taner
Yıldız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA TANER YILDIZ
(Kayseri) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; iki
günden beri enerji sektörü üzerinde konuşuyoruz ve ikili anlaşmalarla
beraber, bu, görüşmekte olduğumuz Enerji Verimliliği
Kanunu Tasarısı'nın da Türkiye enerji sektörüne, ülkemize
çok fazla şeyler kazandıracağı kanaatiyle sözlerime
başlamak istiyorum.
Bildiğiniz gibi, 2006 yılı
Türkiye ithalatının, 137 milyar doların yüzde 21'ine
karşılık gelen 29 milyar dolarlık kısmı
enerji girdilerinden oluşuyor. Bunların içerisinde, kömür,
ham petrol, benzin, motorin, fuel oil, diğer petrol yağları,
doğal gaz, LPG, diğer gazlı hidrokarbonlar vesaire
Bütün
enerji girdilerinin toplam miktarı bu kadar. Tabii, buna karşılık
olarak, cari açığın artmasındaki iki temel kalemden
bir tanesi enerji girdileri ve bunu karşılamak için de enerji
yatırımları gerekiyor. Her bir enerji yatırımının
yapılabilmesi -tekraren söylüyorum- Türkiye'de yaklaşık
2,5-3 milyar dolarlık bir yatırıma karşılık
gelmekte ve bunların da her birinin, gerek sabit sermaye kamu
yatırımları gerekse özel sektör yatırımlarıyla
karşılanmasına çalışılmaktadır.
Bunların yanında, en seri
ve en çabuk ulaşılabilecek enerji üretim kaynağı
ise enerji verimliliğinden geçiyor. Enerji verimliliğini
eğer biz yerine getirebiliyor olursak, bunu bir kültür olarak
yerleştirirsek, bu değişimi iyi yönetirsek, yıllara
sâri bunları yayabilirsek, çok ciddi bir enerji üretim kaynağı
olarak kullanabiliriz. Bu açıdan da, gelişmiş ülkeler,
gelişmelerini tamamlayıncaya kadar ve bu kat sayıları
artırmaya çalışıncaya kadar, yirmi yıllık
süreç içerisinde çok ciddi bir üretim kaynağı elde etmiş
durumdalar.
Tabii bunun için de bir kısım
kötü alışkanlıklarımızı da gidermek zorundayız.
İsrafla ilgili gerek toplumsal bilinci oluşturmada gerek
kamuda gerek özel sektörde gerek halkımızda gerek devletimizde
bu bir kısım kötü alışkanlıklarımızı
bırakmak zorundayız. Bir düşünürümüz söylüyor:
"Alışmaya alışmayınız." Bu, problemin
ciddi bir kesimini oluşturuyor, bu, kültür kısmının
çok ciddi bir yanını oluşturuyor. Eğer bizler,
alışmaya çalışmak yerine, eğer çalışmaya
alışırsak, bu enerji verimliliğinin üstesinden
geliriz, bunu fazlasıyla başarırız. Çünkü, bu konuda
OECD ülkeleri, 1973'ten 2002 yılına varıncaya kadar, bu
enerji yoğunluğuyla alakalı -geçen konuşmamızda
da belirtmiştik- yani her 1.000 dolar için gayrisafi millî hasıla
başına tüketilecek enerji miktarını belirten
enerji yoğunluğunu düşürebilmek
için çok ciddi bir çalışma yapmışlar ve bizim
0,38'ler civarında olan bu miktarı 0,18'lere kadar düşürmüşler.
Bu miktarı isterseniz kısaca belirtelim, neydi enerji yoğunluğu?
Bizim, her 1.000 dolarlık millî gelir için yaklaşık 0,38
ton civarında petrol eş değerini harcamak. Bunun karşılık
geldiği miktar ise günümüz rakamlarıyla -yaklaşık
66-67 dolar varil başına petrol fiyatını düşünürsek-
bizim her kazandığımız 1.000 dolarlık gayrisafi
millî hasıla başına harcadığımız yaklaşık
162 dolarlık rakama karşılık gelir. Hâlbuki, bizim
gayrisafi millî hasılada yaklaşık 4 katımıza
çıkmış Japonya'da bu enerji yoğunluğu miktarı
dörtte 1'i oranında; yani, Japonya'yla karşılaştırdığımızda,
aynı gelir düzeyinde karşılaştırdığımızda
on altıda 1'i kadar bir farka sahibiz. Bu farkı mutlaka kapatmak
zorundayız. Bunun da bir kültür değişimi olduğu
kanaatindeyim ve bu kültür değişimini de mutlaka yerine
getirmek zorundayız diye düşünüyorum.
Bu konuyla alakalı neler yapabiliriz?
Aslında toplumun her kesimine hitap edebilecek şeyler yapabiliriz.
Bu konuda, gerek sanayi sektöründe gerek ulaşım sektöründe
gerekse tüketim alışkanlıklarında, yeni bina inşaatlarında,
bunların planının yapılmasında, reklamlarının
yapılmasında toplum olarak bir kültüre sahip olmak zorundayız.
Mesela, bitirme tezlerinde
Özellikle hızlı yolcu taşıma
trenlerinde, bugün Batılı ülkelerde, çok hızlandığında
bile onların frenleme anında kaybetmiş olduğu
enerjiyi tekrar sisteme alıcı, tabiri caizse, sineğin
kanadındaki yağı çıkartıcı bir sistem uygulanıyor.
Yani, toplumun her kesiminde, yürümeden tutun, ulaşım sektörüne,
sanayi sektörüne, inşaat sektörüne varıncaya kadar bu
kültürün yerleşmesi lazım.
Geçtiğimiz hafta içerisinde,
Enerji Bakanlığımızın Enerji Verimlilik Haftası'yla
beraber, bunların artık rutin bir hafta kutlamasından
çıkarak, bunun topluma bir yerleşik düzen hâline getirilmesiyle
alakalı Elektrik İşleri Etüt İdaresiyle beraber
gerçekleştirdiği bir çalışma vardı. Bu çalışmayı
ben çok kıymetli buluyorum. Bugün de bu toplantıda, özellikle
bu oturumda Enerji Verimliliği Yasası'nın bu üç maddesinin
görüşülmesiyle alakalı da vaktimizi de verimli kullanmak
açısından sözlerime son veriyorum ve inşallah, ülkemize
hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Teşekkür ederim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yıldız.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Sayın Sedat Uzunbay.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SEDAT UZUNBAY
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Cumhurbaşkanlığımız tarafından yayımlanması
uygun görülmeyerek, tekrar görüşülmesi istemiyle Meclisimize
geri gönderilen ve bir süre önce komisyonumuzda görüşülerek
hiçbir değişiklik yapılmaksızın Genel Kurulumuza
getirilen, 5584 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu'nun
5'inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
enerji verimliliğiyle ilgili kanunun maddelerinin görüşülmesi
sırasında, konuyla ilgili, enerji verimliliğiyle,
enerji tasarrufuyla, enerji yoğunluğuyla ilgili değerlendirmelerimizi
yaptık. Ancak, bugün, Cumhurbaşkanımızın, Anayasa'mızın
38'inci, 125'inci ve 155'inci maddelerine aykırı bularak
tekrar görüşülmesi istemiyle Meclisimize gönderdiği,
5'inci, 10'uncu ve 7'nci maddeleri görüşmek üzere değerlendiriyoruz.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
5584 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu'nun ilk tasarısı
31 Ekim 2006 tarihinde Meclis Başkanlığımıza
gelmiş, 8 Kasım 2006 tarihinde esas ve tali komisyonlara
gönderilmiş ve ilk olarak, esas komisyon olan Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda 24 Ocak
2007 tarihinde görüşülmüş ve raporu verilmiştir.
Esas komisyonda tasarı görüşülürken,
tali komisyonlardan hiçbirisi ve özellikle Adalet Komisyonu raporunu
vermemişti, yani enerji verimliliğiyle ilgili yasa tasarısının
hukuki değerlendirilmesine ilişkin rapor alınamamıştır.
Değerli milletvekilleri, tasarı,
22 Şubat 2007 günü Meclisimizden geçti ve yasalaştı.
Onay için Cumhurbaşkanlığımıza sunulan Yasa,
bazı maddelerinin hukuk devleti niteliğiyle bağdaşmadığı
gerekçesiyle uygun bulunmayarak, tekrar görüşülmesi için Meclisimize
geri gönderildi.
Cumhurbaşkanlığımızın
geri gönderme tezkeresi, Meclis Başkanlığımızca,
bir gün içinde, esas komisyon olarak Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna, tali komisyon olarak
da Anayasa Komisyonuna gönderildi.
Esas komisyon, tam on iki gün sonra
görüşmelerini yaparak raporunu verdiğinde, tali komisyon
olan Anayasa Komisyonu hâlâ raporunu vermemişti.
Değerli arkadaşlarım,
bunları şunun için söylüyorum: Enerji verimliliğiyle
ilgili ve uzun süreden bu yana beklenen böylesine önemli bir yasa
tasarısı görüşülüyor; ancak, tasarı hakkında
Anayasa'mıza aykırı ve diğer yasalarla çelişkiler
olmaması için değerlendirme maalesef yapılamıyor.
Neden? Çünkü, tasarıyı hukuki yönden incelemekle görevli
olan Adalet ve Anayasa Komisyonları raporlarını vermiyor.
Tasarı, sadece esas komisyonda görüşülüyor ve rapora
bağlanarak, apar topar Meclis gündemine getiriliyor.
Durum böyle olunca, Meclisimiz,
Anayasa'ya aykırı ve diğer yasalarla çelişkiler
içeren tasarıları yasalaştıran bir Meclis konumuna
geliyor. Bu, ilk defa karşılaştığımız
bir durum değildir. Bu işleyişle, bu mantıkla son
da olmayacaktır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
komisyonlarımız görevlerini tam yapmayınca, yasaların
Anayasa'ya uygunluğunu sağlamak için uyarı görevi de,
maalesef, Cumhurbaşkanımıza düşmektedir. Bu da
bizim ayıbımızdır. Bu durum Meclisimizin ciddiyetiyle
bağdaşmamaktadır. Komisyonlarımızın duyarlı
bir çalışma anlayışı içinde olmasını
sağlamak, bu görev Meclis Başkanlığımızın
görevidir ve bu görev layıkıyla yerine getirilememektedir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Cumhurbaşkanlığımız geri gönderme tezkeresinde
aynen şu ifadelerde bulunmaktadır: "Yasa'nın 5'inci
maddesinin fıkra ve bentlerindeki düzenlemelerde, yetki belgesinin
verilmesine, yetkilendirilecek kurumlarda ve şirketlerde
aranacak niteliklere, yetki belgesi ve enerji yöneticisi sertifikasına
ilişkin hususlar ile 5'inci madde kapsamındaki yetkilendirmelere,
etkinliklere ve görevlere ilişkin yöntem ve ilkelerin Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca yürürlüğe konulacak
yönetmeliklerle düzenleneceği belirtilmiştir.
Böylece, incelenen Yasa'nın
belirtilen maddelerinde yönetmelikle düzenlenmesi öngörülen
hususlara uyulmaması idari yaptırım konusu yapılmıştır.
Anayasa'nın 2'nci maddesinde,
Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir.
Hukuk devleti ilkesinin gerektirdiği suç ve cezalarla ilgili
düzenlemeler Anayasa'nın 38'inci maddesinde yapılmıştır.
Maddede, kimsenin, işlediği
zaman yürürlükte bulunan yasanın suç saymadığı
bir eylemden dolayı cezalandırılamayacağı
belirtilerek suç ve cezada yasallık ilkesi kabul edilmiştir.
Suç ve cezada yasallık ilkesi,
suç oluşturacak işlem ve eylemlerin ve bunlara uygulanacak
cezaların yasada açıkça belirtilmesini, bu konuların
idari düzenleyici işlemlere bırakılmamasını
gerektirmektedir. Çünkü, suç oluşturacak işlem ve eylemlere
yasada belirgin biçimde yer verilmemesi, bu konunun idari düzenleyici
işlemlere bırakılması belirsizlik yaratacak ve
yasallık ilkesinin ihlali anlamına gelecektir.
Anayasa Mahkemesinin çeşitli
kararlarında da belirtildiği gibi, Anayasa'nın 38'inci
maddesinde adli-idari ayrımı yapılmadığı
için, idari suç ve cezalar da bu madde kapsamına girmektedir. Dolayısıyla,
idari suç oluşturan eylemlerin ve bunların cezasının
da açıkça ve yeterli belirginlikte yasayla düzenlenmesi anayasal
zorunluluktur.
Bu açıklamalarda belirtildiği
gibi, incelenen Yasa'da, maddelerin kendi içinde ya da 10'uncu maddede
idari yaptırımlar düzenlenmiş olmakla birlikte, suç
oluşturacak eylemlerin belirlenmesi yönetmeliğe bırakılmıştır.
Başka bir anlatımla, Yasa'da, yönetmelikle saptanan eylemlere
uyulmaması idari yaptırım nedeni sayılmıştır.
Bu durumda incelenen Yasa'nın
-daha önce de belirttiğim gibi- 5'inci, 7'nci ve 10'uncu maddelerindeki
düzenlemeleri suç ve cezada yasallık ilkesi ve hukuk devleti
niteliğiyle bağdaştırmak olanaksızdır."
Değerli milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığımız geri gönderme tezkeresinde
aynen bunları yazıyor. Enerji Bakanımız söz konusu
enerji verimliliği yasa tasarısının Meclisteki
görüşmelerinden sonra yaptığı basın açıklamalarında,
Meclis tarihinde en hızla çıkarılan bir yasa olması
nedeniyle, bunu büyük bir kıvançla basınımıza,
kamuoyumuza takdim ediyor, ancak, çıkarılan yasanın
hukuki yönden yaşadığı ya da yarattığı
bu hukuksuzlukları ya da eksiklikleri ya da Anayasa'ya aykırılıkları
maalesef, Adalet ve Anayasa Komisyonlarımızın raporlarını
vermemesi nedeniyle, Meclisimizden bu eksiklikleriyle ve aykırılıklarıyla
geçmesine sebep oluyor.
Değerli arkadaşlarım,
esas komisyonda yapılan görüşmelerde, Hükûmet tarafı
Cumhurbaşkanlığımızın geri gönderme tezkeresinde
belirtilen hususların hiçbirine katılmayarak karşı
çıkmıştır. Esas komisyon üyeleri ve katılımcılardan
bazıları ise yetkilendirilmiş kurumlar arasında
yer alan üniversiteler ve meslek odaları için ceza öngörülmesinin
devlet yapımızla çeliştiği, maddede düzenlenen
idari yaptırımların uygulanması hâlinde yapılacak
itirazların sulh ceza mahkemesinde görülmesinin nedeninin
5326 sayılı Kanun'un ilgili maddeleri olduğu, bunların
hâlen yürürlükte olması nedeniyle ancak mahkemeler aracılığıyla
iptal davasına konu edilebileceği hususlarına dikkat
çekmişlerdir.
Değerli arkadaşlarım,
Cumhuriyet Halk Partili komisyon üyesi milletvekilleri olarak bizler
tarafından verilen ve Cumhurbaşkanımızın geri
gönderme tezkeresindeki görüşler doğrultusunda değişiklik
yapılmasını içeren önergeler komisyonda kabul edilmemiştir.
Bunun üzerine, Yasa'nın ilgili maddelerine muhalefet şerhini
koyarak karşı oy yazımızı verdik. Karşı
oy gerekçemizde de özetle, Sayın Cumhurbaşkanımız,
suç oluşturacak işlem ve eylemlerin ve bunlara uygulanacak
cezaların yasada açıkça belirtilmesinin zorunlu olduğunu,
hukuk devletinin temel ilkelerinden olan suç ve cezada yasallık
ilkesinin, bu konuların idari düzenleyici işlemlere
bırakılmamasını gerektirdiğini, suç
oluşturacak işlem ve eylemlere yasada belirgin biçimde
yer verilmemesinin, bu konunun idari düzenleyici işlemlere
bırakılmasının belirsizlik yaratacağını
ve bunun da yasallık ilkesinin ihlali anlamına geleceğini,
yasada yönetmelikle saptanan eylemlere uyulmamasının
idari yaptırım nedeni sayılmasının Anayasa'ya
aykırı olduğunu belirtmiştir. Komisyonda yapılan
görüşmelerde, Sayın Cumhurbaşkanının geri
gönderme yazısında açıkladığı haklı
görüşler doğrultusunda, Cumhuriyet Halk Partili üyelerin
verdiği değişiklik önergeleri kabul edilmemiştir.
Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme tezkeresinde
belirttiği görüşlere aynen katılıyor ve Anayasa'ya
açıkça aykırı olan bu düzenlemelerin düzeltilmemesini
doğru ve uygun bulmuyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
Genel Kurulumuzda da komisyonda verdiğimiz önergeleri tekrar
vereceğiz. Hatadan dönersek Meclisimiz açısından
doğru bir karar olacaktır. Bu önergelerimizi destekleyeceğinizi
umuyor ve bu düşüncelerle yüce Meclisimizi saygıyla tekrar
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Uzunbay.
Şahsı adına İzmir
Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü.
Buyurun.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı
tarafından bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen
Enerji Verimliliği Yasası'nın 5'inci maddesi için
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, enerjinin etkin kullanımı
nedir? Ulaşımda, konutlarda, sanayi ve tarımda daha
az enerji kullanarak daha çok iş yapmayı hedefler. Örneğin,
enerjinin etkin kullanımı, ulaşımda 1 kişinin,
1 kilometreyi en az enerji kullanarak, en hızlı biçimde,
yaşam hacmini de kirletmeden taşınmasını hedeflemektedir.
Konutlarda, bir konutun metrekare
başına yılda en az ısı ve enerji tüketerek, konfordan
hiçbir taviz vermeden ısıtılması ve aydınlatılmasıdır.
Sanayide üretilen ürün başına
en az ısı ve elektrik kullanılmasıdır. Örneğin:
Tekstilde metre başına en az enerji tüketmek örnek olarak
verilebilir ve bu, esasta kabul edilebilir bir şeydir.
Tarımda en az ısı ve
enerji kullanmak esas olmalıdır.
Ulaşımda, kötü örnek,
kentlerde özel otolara dayalı, insanların tek kişi 1
arabada, hem şoförlük yapıp hem ulaşım
Başta
İstanbul olmak üzere, büyük kentlerde 15-20 kilometrelik mesafeyi
bir iki saatte almasıdır. Bu, aynı zamanda kentin yaşam
çevresinin de kirlenmesine yol açmaktadır. Çözüm de toplu ulaşımdır.
Ülkemizde konutlarda metrekare
başına yılda 300 kilovat saat enerji tüketilmektedir.
Enerjinin etkin kullanımı için verilecek en iyi örneklerden
bir tanesi Avusturya'dır. Orada konut başına mevcut
stokla 150 kilovat saat tüketilmektedir. Bu oran Almanya'da yeni yapılan
binalarda 40 kilovat saate kadar düşmüştür metrekarede.
Aydınlatmada akkor flamanlı
ampuller tasarruf ampullerinden 10 misli fazla enerji tüketmektedir.
Yani, bu sizin partinizin simgesi olan ampuller var ya, ülke ekonomisine
çok zararlıdır.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Aydınlıktan
zarar görmezsin, karanlıktan zarar görürsün.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Sanayileşmiş
ülkeler, artık, bu ampulleri kullanmamakta, hatta, Avustralya
örneğinde olduğu gibi yasaklamaktadır. Hollanda bu
tasarruf ampullerini ücretsiz olarak yurttaşlarına dağıtmaktadır
ve tasarruf ampulleri üreten bir tesis kurulduğunda da bu tesis
7,5 milyon liraya kurulabilmekte. Bunun ampulleri ücretsiz olarak
vatandaşlara dağıtılırsa 4,5 milyar liralık
bir enerji tasarrufu sağlanarak, kömüre dayalı bir termik
santralin yapımından da kurtulmak mümkündür. Hem ülke kaynakları
heba olmaz hem de bu kadar termik santralin yaratmış olduğu
kanser hastaları azalır, kanser tedavisi için yurt dışına
yapılan masraflar azalır, kanser tedavisi için yapılan
hastaneler azalır ya da belki de ortadan kaldırılabilir.
Sanayide kullanılan elektrik
motorlarının, teknolojik olarak yüzde 80 daha az elektrik
harcayanları vardır. Sanayileşmiş ülkeler, petrol
krizinden itibaren zorunlu olarak 4 ila 10 misli daha az enerji tüketen
teknolojiler geliştirdiler ve bunu son yirmi yılda yaptılar.
Biz ise, bugünlerde ancak enerjinin etkin kullanımı yasasını
konuşabiliyoruz. Bu süreçte, endüstrileşmiş ülkelerde,
verimsiz olduğu için standart dışı kalan enerji
araçları, buzdolapları ve benzeri beyaz eşya, bizim
ülkemize ihracat kredileri, tahkim anlaşmaları ve yatırım
kredileriyle tesisler kurulup, kullanılır ve üretilir
hâle getiriliyor. Bu nedenle biz, enerjiyi etkin ve doğru kullanmıyoruz.
Çok enerji harcayan buzdolabı ve benzeri beyaz eşyaların
kullanımına sınır getiremiyoruz. Enerji ihtiyacımızı
da olduğundan fazla gösterip paniğe kapılıyoruz,
tıpkı biraz önce görüştüğümüz yasada olduğu
gibi. Şu anda yapılması gereken, enerjinin etkin kullanımı
yasasının bürokratik yapıya takılmadan gerçekleştirilmesidir.
Yasanın uygulanması için daha net hedefler konulmalıdır.
Gümrük Birliği Anlaşması'yla
ve Dünya Ticaret Örgütü ile yapmış olduğumuz anlaşmalar
nedeniyle, bu çöp teknolojilerinin girişi, ne yazık ki önlenemiyor.
Bunları Sanayi ve Ticaret Bakanı da bizzat kendisi söylemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Toparlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Yapılması
gereken en önemli işlerden birisi, gümrük birliği anlaşmaları
ve Dünya Ticaret Örgütü ile yapılan anlaşmalarda, ülkemizin
çıkarlarını korumayan ilgili maddeleri değiştirmektir.
Aksi hâlde bu yasa laf olsun diye çıkarılır ve faydalanılamayabilir
diye düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Ülkü.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7'nci maddeyi okutuyorum:
Uygulamalar
MADDE 7- (1) Enerji verimliliğinin
artırılması amacıyla aşağıdaki uygulamalar
gerçekleştirilir.
a) Enerji yönetimi ile ilgili olarak
yürütülecek faaliyetler şunlardır:
1) Endüstriyel işletmeler,
çalışanları arasından enerji yöneticisi görevlendirir.
Organize sanayi bölgelerinde, bölgedeki bin TEP'ten daha az enerji
tüketimi bulunan endüstriyel işletmelere hizmet vermek üzere
enerji yönetim birimi kurulur.
2) Toplam inşaat alanı en
az yirmibin metrekare veya yıllık enerji tüketimi beşyüz
TEP ve üzeri olan ticarî binaların, hizmet binalarının
ve kamu kesimi binalarının yönetimleri, yönetimlerin
bulunmadığı hallerde bina sahipleri, enerji yöneticisi
görevlendirir veya enerji yöneticilerinden hizmet alır.
3) Kamu kesimi dışında
kalan ve yıllık toplam enerji tüketimleri ellibin TEP ve
üzeri olan endüstriyel işletmelerde, enerji yöneticisinin sorumluluğunda
enerji yönetim birimi kurulur. Organizasyonlarında kalite
yönetim birimi bulunan endüstriyel işletmeler, bu birimlerini
enerji yönetim birimi olarak da görevlendirebilir.
4) Enerji yöneticileri ile enerji
yönetim birimlerinin görev ve sorumluluklarına ilişkin
usûl ve esaslar, Bakanlık tarafından yürürlüğe konulacak
yönetmelikle belirlenir. Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı okullarda ise enerji yöneticisi görevlendirilmesine
ilişkin usûl ve esaslar, Bakanlık ile müştereken hazırlanarak
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yürürlüğe
konulacak bir yönetmelikle düzenlenir.
b) İzleme, analiz ve projeksiyon
çalışmalarına yönelik olarak aşağıdaki
faaliyetler yürütülür:
1) Ülke genelinde, endüstriyel
işletmelerde ve binalardaki enerji verimliliğinin gelişimini
bölge ve sektör bazında ortaya koyan envanter ve geleceğe
yönelik projeksiyonlar yetkilendirilmiş kurumların
işbirliği ile Genel Müdürlük tarafından, kamu kesimi
ile ilgili olarak kendi tespit ve değerlendirmelerini içeren
yıllık raporlar ise Genel Müdürlük tarafından hazırlanır
ve yayımlanır.
2) Endüstriyel işletmeler ve
enerji yöneticisi çalıştırmakla yükümlü olan bina sahipleri
ve/veya yönetimleri istenen bilgileri, kamu kesiminde enerji yöneticisi
çalıştırmakla yükümlü olan kurum ve kuruluşlar
ise formatı Genel Müdürlük tarafından belirlenen enerji
tüketim bilgileri ve kendi tespitlerini içeren raporları her
yıl Mart ayı sonuna kadar Genel Müdürlüğe verir. Endüstriyel
işletmeler, Genel Müdürlüğün yerinde yapacağı
incelemelere imkân tanır.
c) Merkezî ısıtma sistemine
sahip binalarda, merkezî veya lokal ısı veya sıcaklık
kontrol cihazları ile ısınma maliyetlerinin
ısı kullanım miktarına bağlı olarak paylaşımını
sağlayan sistemler kullanılır. Buna aykırı
olarak hazırlanan projeler ilgili mercilerce onaylanmaz.
ç) Toplam inşaat alanı yönetmelikte
belirlenen mesken amaçlı kullanılan binalarda, ticarî binalarda
ve hizmet binalarında uygulanmak üzere mimarî tasarım,
ısıtma, soğutma, ısı yalıtımı,
sıcak su, elektrik tesisatı ve aydınlatma konularındaki
normları, standartları, asgarî performans kriterlerini,
bilgi toplama ve kontrol prosedürlerini kapsayan binalarda enerji
performansına ilişkin usûl ve esaslar, Türk Standartları
Enstitüsü ve Genel Müdürlük ile müştereken hazırlanarak
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından
yürürlüğe konulacak bir yönetmelikle düzenlenir. Yönetmelik
hükümlerine aykırı hareket edilmesi halinde ilgili idare
tarafından yapı kullanma izni verilmez.
d) Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulacak
yönetmeliğe göre hazırlanan yapı projeleri kapsamında
enerji kimlik belgesi düzenlenir. Enerji kimlik belgesinde binanın
enerji ihtiyacı, yalıtım özellikleri, ısıtma
ve/veya soğutma sistemlerinin verimi ve binanın enerji tüketim
sınıflandırması ile ilgili bilgiler asgarî olarak
bulundurulur. Belgede bulundurulması gereken diğer bilgiler
ile belgenin yenilenmesine ve mevcut binalar da dâhil olmak üzere
uygulamaya ilişkin usûl ve esaslar, Bakanlık ile müştereken
hazırlanarak Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca
yürürlüğe konulacak yönetmelikle belirlenir. Mücavir alan
dışında kalan ve toplam inşaat alanı bin metrekareden
az olan binalar için enerji kimlik belgesi düzenlenmesi zorunlu değildir.
e) Elektrik enerjisi üretim tesisleri
ile iletim ve dağıtım şebekelerinde enerji verimliliğinin
artırılmasına, talep tarafı yönetimine, termik
santrallerin atık ısılarından yararlanılmasına,
açık alan aydınlatmalarına, biyoyakıt ve hidrojen
gibi alternatif yakıt kullanımının özendirilmesine
ilişkin usûl ve esaslar, Bakanlık tarafından yürürlüğe
konulacak yönetmelikle belirlenir.
f) Ulaşımda enerji verimliliğinin
artırılması ile ilgili olarak; yurt içinde üretilen
araçların birim yakıt tüketimlerinin düşürülmesine,
araçlarda verimlilik standartlarının yükseltilmesine,
toplu taşımacılığın yaygınlaştırılmasına,
gelişmiş trafik sinyalizasyon sistemlerinin kurulmasına
ilişkin usûl ve esaslar, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
ile müştereken hazırlanarak Ulaştırma Bakanlığı
tarafından yürürlüğe konulacak yönetmelikle düzenlenir.
g) Endüstriyel işletmelerde
ve binalarda yapılan etüt çalışmaları sırasında,
akredite olmuş ulusal veya uluslararası kuruluşlar
tarafından kalibrasyonu yapılmış ve etiketlenmiş
cihazların kullanılması zorunludur.
ğ) Yakma tesislerinde yer
alan kazanlardan, brülörlerden, kat kaloriferi ve kombilerden Genel
Müdürlük ile müştereken hazırlanarak Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulacak
yönetmelikte belirlenen asgarî verimlilik değerlerini
sağlamayanların satışına izin verilmez.
h) Elektrik motorlarının,
klimaların, elektrikli ev aletlerinin ve ampullerin sınıflandırılmasına
ve asgarî verimlerinin belirlenmesine ilişkin usûl ve esaslar
Genel Müdürlük ile müştereken hazırlanarak Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulacak
yönetmelikle düzenlenir ve asgarî sınırları sağlamayanların
satışına izin verilmez.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Nuri
Çilingir.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NURİ ÇİLİNGİR
(Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından bir daha görüşülmek
üzere geri gönderilen 5584 sayılı Enerji Verimliliği
Kanunu'nun 7'nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, yüce heyeti Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
1970'li yıllarda yaşanan
petrol krizi sonrasında dünyanın enerjiye bakış
açısı değişmiş, enerji tasarrufu ve enerjinin
verimli kullanılması konusu ülkelerin gündemine gelmiştir.
Dünyada enerji tüketiminin bu hâliyle devam etmesi hâlinde ise,
2020 yılında fosil yakıt kaynaklarının yarısının
tüketilmiş olacağı bilim çevrelerince tahmin edilmektedir.
Bu nedenle, bütün dünyada enerjinin verimli kullanımı,
enerji tasarrufu ve enerji kalitesi öncelikli olarak düşünülmektedir.
Enerji verimliliği, doğru
üretim, doğru planlama, doğru kullanım demektir. Enerji
verimliliği, enerji kaynaklarının ve enerji üretiminden
tüketimine kadar bütün safhalarında en yüksek etkinlikte değerlendirilmesidir.
Enerji tasarrufu, belli davranışları yerleştirerek,
iyileştirme yöntemlerini uygulayarak veya yeni teknolojiler
kullanarak, üretimi ve kaliteyi düşürmeden, sosyal yaşamın
standartlarını korumak suretiyle enerjiyi daha etkin kullanmaktır.
Enerjinin verimli kullanılmasının
getireceği fayda, tek bir bireyin, konutun ve sanayi kuruluşunun
çabasıyla değil, ülke genelinde yapılacak toplu uygulama
ve düzenlemelerle mümkündür.
Ekonomik gelişmeyi ve yaşam
düzeyini engellemeden, kalite ve performansı düşürmeden
enerji ihtiyacını en aza indirmek, ancak enerjinin tasarruflu
ve verimli kullanılmasıyla mümkündür.
Enerji tasarrufu, iki ampulden birini
söndürerek yapılan kısıntı ya da programlı
olarak yapılan kesinti değil, gereksinimler ve konfor
şartları içerisinde fazladan ve gereksiz tüketilen enerjinin
tasarruf edilmesi demektir.
Enerji tasarrufu, enerji kaynaklarının
daha rasyonel kullanılmasına, enerji üretim yatırımlarının
ve enerji maliyetinin azaltılmasına olanak vererek çevre
sorunlarının azaltılması açısından oldukça
büyük önem taşımaktadır.
Günümüzde enerji, ekonomik değer
anlamında, para demektir. Enerjinin verimli kullanılmasıyla,
özellikle konutlarda aile bütçesinde tasarruf olanakları yaratılabilmektedir.
Günümüzde enerji politikalarında
belirleyici faktör, enerji üretiminin ekonomikliğinin yanı
sıra, çevre dostu ve yenilenebilir enerji olmasıdır.
Ancak, bugün herkes tarafından kabul edilen bir gerçek vardır
ki, en az maliyetli enerjinin, verimli kullanım sonucu tasarruf
edilen enerji olduğudur.
Enerji veriminin artırılması,
ek yeni enerji kaynaklarının devreye sokulması için
yapılacak yatırımlardan daha ekonomiktir. Tasarruf
edilerek kazanılabilecek enerjiyi üretmek çok daha pahalı
yatırımları ve çok daha uzun zamanı gerektirmektedir.
Enerji ihtiyacımız sonsuz, ama enerji kaynaklarımız
sınırlıdır. Bu sebeple, tüketilen enerji miktarının,
ekonomik kalkınmayı ve sosyal refahı engellemeden,
mevcut enerji kayıplarının önlenmesi yoluyla, enerji
verimliliğini artırmamız gerekmektedir.
Bugün itibarıyla dünya enerji
ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılamakta
olan fosil yakıt rezervlerinin kullanım hızı sürekli
artmaktadır. Bu artış, fosil kaynakların hızla
azalması anlamına geldiği gibi, çevre kirliliği
açısından da önemli sorunlar yaratmaktadır. Yani, enerji
üretirken de, tüketirken de çevre kirliliği yaratılmakta
ve bu, tüm insanlık için bir tehdit hâline gelmektedir.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının
toplam üretimdeki ve tüketimdeki payının mutlaka artırılması
gerekmektedir. Yenilenebilir enerji ucuz, bol ve yenilenebilir
olduklarından, toplam enerji maliyetlerinde parasal olarak
daha azalma demektir. Enerji alanında fosil yakıtlara bağımlılığın
azalması, daha temiz bir çevre anlamına gelmektedir.
Ülkemizde sanayi, konut ve ulaşım
en büyük nihaî enerji tüketim sektörlerimiz olup, ülke enerji arzının
yaklaşık yüzde 92'si bu sektörlerde tüketilmektedir. Gelişmişlik,
az enerji kullanarak çok ekonomik değer yaratabilmekle ölçülmektedir.
Ülkemizdeki eski binaların
pek çoğunda enerji tasarrufu için yeterli önlemler alınmamıştır.
Dolayısıyla, sadece çatı yalıtımı, çift
cam ve sızma kayıplarının azaltılması önlemleriyle
sağlanabilecek önemli boyutta enerji tasarrufu potansiyeli
mevcuttur. Yalıtım iyileştirmelerinin sağlayacağı
tasarruf potansiyellerinin yanı sıra, mevcut tüm binaların
soba ve kalorifer gibi ısıtma sistemlerinde iyi işletme
ve verimli ısıtma sistemlerinin kullanılmasından
gelebilecek tasarruf ile verimli elektrik cihazlarının,
aydınlatma sistemlerinin kullanılmasının getireceği
potansiyeller göz önüne alındığında, ülkemizde
bina sektöründe geri kazanılabilecek enerji tasarrufu oldukça
yüksektir.
Ülkemiz sanayisinin genel olarak
çok enerji tüketen bir yapısı vardır. Sanayide birinci
öncelik üretime verildiğinden, enerjinin fazla tüketimi fazla
dikkate alınmıyor. Hâlbuki, enerji verimliliğine gereken
önem mutlaka verilmelidir.
Her alanda zaman zaman aşırı
enerji tüketimleri olmaktadır. Enerji tüketimleri izlenerek
gerekli önlemler alınmalıdır. Enerji tasarrufu konusunda
merkezî bir izleme ve denetleme mekanizmasının oluşturulması,
yapılan çalışmaların etkinliğinin artırılması
açısından gereklidir. Enerji yönetimi birimi oluşturulmalı,
bu konunun uzmanı olan kişilerle çalışılmalıdır.
Ülkemizin, enerji verimliliğinin
artırılması için enerji planlaması yapması,
yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarıyla çeşitlendireceği
öz kaynaklarını değerlendirmesi gerekmektedir. Enerji
tasarrufu için gerekli yatırımlar ve çalışmalar
yapıldığında, ülkemiz enerjisine uzun süre katkıda
bulunacak düzeyde potansiyeller mevcuttur, yeter ki enerji planlamasını
yapalım, yeter ki bu potansiyeli kullanmasını bilelim.
Ülkemizde son yirmi yıldır
uygulanan IMF ve Dünya Bankası politikaları, iktidar değişikliğine
rağmen tüm hızıyla devam etmektedir. Liberal ekonominin
de gereği diye ülkemize ve halkımıza dayatılan
özelleştirmeler, çok uluslu yabancı şirketlerin
çıkarları doğrultusunda yapılmaktadır.
Elektrik enerjisi, depo edilemezliği
nedeniyle üretildiği anda tüketilmek zorundadır. Elektrik
enerjisi hizmetlerinin kaliteli, devamlı ve kesintisiz verilmesi
esastır. Bu yüzden, üretiminden iletimine ve dağıtımına
kadar merkezi bir yapılanmayı zorunlu kılar. Enerji
sektöründe ülke çapında merkezi planlama yapılması
zaruri olup, aksi hâlde var olan enerji yönetim krizi daha da artacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; enerji verimliliğiyle ilgili olarak kısaca
şu başlıklara değinerek sözlerimi tamamlamak istiyorum:
Sektördeki özelleştirme uygulamalarına
son verilerek, koordinasyon, yetişmiş insan gücü, ekonomik
kaynak ve ileri teknoloji politikalarıyla güçlendirilmiş,
kamu kontrolünde örgütlü ve etkin bir yapı oluşturulmalıdır.
Mevcut politikalar doğrultusunda
neredeyse tümüyle dışarıdan alınan doğal gazın
elektrik üretiminde bu denli yüksek oranda kullanılmasının
getirdiği ve getireceği sonuçlar göz önüne alınarak
kaynak çeşitliliğine gidilmeli, ulusal kaynaklarımız
öne çıkarılmalıdır. Özellikle yenilenebilir
enerji kaynaklarımızı devreye sokan bir üretim politikası
izlenmelidir.
Dağıtım şebekeleri
yenilenerek, kayıpların azaltılması konuları
öncelikle ele alınmalı, enerji tasarrufu ve verimliliği
politikaları geliştirilerek uygulanmalıdır.
Enerji dağıtım kuruluşları
hâlihazırda kâr eden kuruluşlar olup, mülkiyet satışı
veya işletme hakkı devri gibi yöntemlerle yapılacak
özelleştirmelerden kaçınılmalıdır. Çünkü,
bu durum kamu zararına sebep olmaktadır.
Gelişmişlik, kişi başına
tüketilen enerji miktarıyla değil, az enerji kullanarak
çok ekonomik değer yaratabilmekle ölçülmelidir.
Enerji kaynaklarının daha
etkin kullanılmasıyla enerji yatırımlarının
ve maliyetlerinin düşürülmesi sağlanacağı gibi,
çevreye olan etkilerinin de en aza indirilmesi mümkün olacaktır.
Enerji kaynaklarının
aşırı ve bilinçsiz kullanımı çevre sorunlarını
da beraberinde getireceğinden, hava kirliliği, ozon tabakasının
delinmesi gibi insan yaşamını olumsuz etkileyecek
temel sorunlara da neden olacaktır. Ülkemizin de imzaladığı
ve hâlen yürürlükte olan İklim Değişikliği Sözleşmesi'yle,
sera gazlarının emisyon miktarının önümüzdeki dönemlerde
azaltılması hedef alınmıştır. Bu hedefi
gerçekleştirmenin bir yolu da enerjinin verimli kullanılmasından
geçmektedir.
Onun için enerji üretim teknolojilerindeki
gelişmeler yakından takip edilmeli, tüketiciler mutlaka
bilinçlendirilmelidir; kirli ve atıl teknolojiler yavaş
yavaş terk edilmeli, yerine verimli ve çevreyi koruyan teknolojiler
seçilmelidir; ulusal kaynaklara dayalı, enerji kaynaklarını
çeşitlendirici enerji politikaları üretilmeli ve uygulanmalıdır;
artırılabilir enerji kaynakları özendirilmeli, kullanımı
yaygınlaştırılmalıdır; dağıtım
şebekelerinin yenilenmesi ve kayıplarının azaltılması
öncelikle ele alınmalıdır; enerji kalitesiyle ilgili
kapsamlı bir ulusal standart oluşturulmalı ve dağıtım
şebekelerinin ve elektriksel cihazların bu standartlara
uygunluğu denetlenmelidir. Ancak bu şekilde ülkemiz ve
dünya enerji verimliliğine katkıda bulunabileceğimizi
düşünmekteyim.
Değerli arkadaşlar -komisyonda
da ifade ettik, biraz önce Sedat Uzunbay arkadaşımız
da söyledi- biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, enerji verimliliğinin
bir an önce çıkmasını arzu ettik. Ancak, biz teknik insanlar
olduğumuz için konunun Anayasa'ya aykırı yönü bizim
tarafımızdan pek fazla dikkate alınmamış oldu.
Biraz sonra bu konuda açıklık getireceğiz. Burada idari
yargı ile adli yargı arasında bir farklılaşma
söz konusu. Cumhurbaşkanının geri gönderme tezkeresinde
ifade edilen hususlar, özü itibarıyla böyle. Yani, şunu demek
istiyorum ki: Biz enerjinin verimli kullanılmasını
arzu ediyoruz, bu yasanın çıkmasını da arzu ediyoruz,
ama bunu yaparken Anayasa'ya aykırılıkların ortadan
kaldırılmasına...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURİ ÇİLİNGİR
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
NURİ ÇİLİNGİR (Devamla)
- Fakat, komisyonda, bu söylediklerimin bir tanesi dikkate
alınmadı, yönetmeliklere ceza uygulaması yapılması
yollarına gidildi. Yani, bizim kendi ihtisas alanımızın
dışında olduğu için başlangıçta buna tamamen
"evet" dedik, destek verdik. Özü itibarıyla gene
"evet" diyoruz, destekliyoruz. Karşı oy yazımız
da Anayasa'ya aykırılığından dolayı, Anayasa'ya
aykırılığı ortaya çıktığından
dolayıdır.
Bu duygularla, ben, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum, herhâlde bu yasa çıkacak, hayırlı,
uğurlu olsun diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çilingir.
Sayın Yıldız, konuşacak
mısınız?
TANER YILDIZ (Kayseri) - Kısaca
bir konuşmam lazım, çünkü kanunen boşluğu gidermemiz
gerekiyor Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
TANER YILDIZ (Kayseri) - Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; tabii, Sayın Çilingir
"Teknik olarak biz bu meseleye yaklaşıyoruz, ama hukuken
bazı sıkıntılar vardır." dedi. Ben, bu hukuki
sıkıntılarla alakalı bazı açıklamalar
yapma ihtiyacı hissettim.
Bildiğiniz gibi, Sayın
Cumhurbaşkanımız, 5, 7 ve 10'uncu maddelerle alakalı
bir daha görüşülmek üzere bu kanun tasarısını tekrar
Meclise göndermişti. Geri gönderilme gerekçelerini iki maddede
toplamak mümkün: Bir tanesi, idari yaptırım gerektiren fiillerin
yönetmeliklere bırakılmasının, yönetmeliklerle
düzenlenen hususlara uyulamamasının da idari yaptırım
konusu olduğunun, böylece suç ve cezada yasallık ilkesiyle
bağdaşmadığını belirtmişti Sayın
Cumhurbaşkanımız. İkinci maddede ise "idari
yaptırımlardan doğan ihtilafların yine idari yargıda
görüleceği" hükmünün yer almamasının Anayasa'ya
da aykırı olduğunu belirtmişti.
Şimdi, birinci gerekçeyle
alakalı, aslında, söylememiz gereken önemli bir husus var.
Bu Kanun'da çıkarılması öngörülen yönetmeliklerin
tamamında teknik standartlar ve kriterler, bir kere, yer alacaktır.
Kanun'da, bu konuda yönetmelikle düzenlenecek hususların çerçevesi
çizilmiş ve temel esasları da belirtilmiştir. Ayrıca,
bu Kanun'a ve çıkarılacak yönetmelik hükümlerine aykırı
hareket edilmesi hâlinde yaptırım uygulanacağı
yönündeki düzenlemeler de yer almıştır, sadece yönetmelik
hükümleriyle bir sınırlılık söz konusu değildir.
Kanun'da somut olaya ve bu somut
olayla ilgili de yönetmeliğe aykırı hareket, eylem
idari yaptırımı gerektirmektedir. Bu düzenlemeler, Anayasa
Mahkemesinin 2004/84 esas ve 2004/124 karar ve 08/12/2004 tarihli kararlarına
uygundur. Ben bu kararı da zapta geçmesi açısından okumak
istiyorum: "Yasa koyucu tarafından suç oluşturan eylemin
ve suçun unsurlarının saptanmasından, cezanın da
Yasa'da açıkça belirlenmesinden sonra uygulamaya yönelik olarak
uzmanlık ve yönetim tekniğine ilişkin ayrıntıların
belirlenebilmesi için yürütme organına yetki verilmesi düzenleyici
işlemlere suç ve ceza oluşturma anlamına gelmeyeceğinden,
suç ve cezada yasallık ilkesine aykırılık
oluşturmaz." Bu, Anayasa Mahkemesinin tarih ve sayısını
belirttiğim kararlarında mevcuttur.
Tabii, benzer düzenlemeler, aslında
bizim çıkarttığımız Elektrik Piyasası Kanunu'nda,
Doğal Gaz Piyasası Kanunu'nda, Petrol Piyasası Kanunu'nda,
Sıvılaştırılmış Petrol Gazları
-yani LPG- Kanunu'nda ve Çevre Kanunu'nda da yer almaktadır.
Diğer taraftan Kabahatler Kanunu'nun
4'üncü maddesinde "Hangi fiillerin kabahat oluşturduğu
kanunda açıkça tanımlanabileceği gibi, kanunun kapsam
ve koşulları bakımından da belirlediği çerçeve
hükmün içeriği idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle
de doldurulabilir." denilmektedir. Bu düzenlemelerin Anayasa'ya
aykırılığı da ileri sürülmemiştir.
Bu nedenlerle, söz konusu düzenlemenin
Anayasa'nın 38'inci maddesine aykırı olduğu
şeklindeki görüşe katılmak mümkün değildir.
İkinci eleştiri konusu
olan ve gerekçeye konulan konuda ise şunu söylemek mümkündür:
Enerji Verimliliği Kanunu'nda görevli mahkemeyi gösteren bir
düzenleme bulunmamaktadır. Görevli ve yetkili mahkemeler temel
kanunlarda düzenlenir. Özel kanunlarda görevli ve yetkili mahkemenin
gösterilmesini gerektiren bir yasal zorunluluk yoktur. Nitekim,
idari yaptırım uygulaması söz konusu olan Maden Kanunu'nda,
Türkiye İstatistik Kanunu'nda da bu yönde bir düzenleme bulunmamaktadır.
Bununla alakalı da, Anayasa
Mahkemesi kararlarından yeni bir karar okumak istiyorum zapta
geçmesi açısından: "Bu bağlamda, 5225 sayılı
Kanun'da iptali istenen kurallar yönünden baş vurulacak kanun
yolu ve süresinin özel olarak öngörülmemiş olması, Anayasa'nın
40'ıncı maddesine aykırılık oluşturmaz.
Kaldı ki, 40'ıncı maddenin ikinci fıkrasıyla
devlete verilen görev, somut olaylarda ilgili kişiler hakkında
tesis edilen işlemlere karşı başvurulacak kanun
yolları ve merciler ile sürelerin belirtilmesi zorunluluğu
olup, bu hususlara ilişkin olarak her yasada özel bir düzenleme
yapma yükümlülüğü içermemektedir." Dolayısıyla,
sonuçta, temel kanuna yönelik düzenlemelere istinaden çıkarılacak
ihtilaflar da veya çıkacak ihtilaflar da yargı tarafından
çözümlenecek bir husustur. Kanunda düzenleme olmamasının
Anayasa'ya aykırılık olarak değerlendirilemeyeceği
de son derece açıktır.
Ben, bütün bu duygu ve düşünceler
içerisinde, özellikle geri gönderme gerekçelerinin de bu tür bir
kanun ışığı altında, bir konuşma
ışığı altında düzenlenmesi gerektiğine
inanıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yıldız.
Madde üzerinde iki adet önerge vardır.
Önergeleri geliş sırasına göre okutacağım,
aykırılığa göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1384 sıra
sayılı 22/2/2007 tarihli ve 5584 sayılı Enerji Verimliliği
Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen
Enerji Verimliliği Kanun Taslağının 7. maddesinin
e) bendinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini
arz ve teklif ederiz.
Nuri
Çilingir Özlem Çerçioğlu Sedat Uzunbay
Manisa Aydın İzmir
Halil
Ünlütepe M. Mesut Özakcan Orhan Ziya Diren
Afyonkarahisar Aydın Tokat
Değişiklik maddesi:
e) Elektrik Enerjisi Üretim Tesislerinde,
iletim ve dağıtım şebekelerinde Enerji Verimliliğinin
arttırılmasına, termik santrallerin, jeotermal ve merkezi
ısıtma sistemlerinin atık ısılarından yararlanılmasına,
açık olan aydınlatmalarına, biyoyakıt, hidrojen
gibi alternatif yakıt ve yenilenebilir enerji kaynaklarının
kullanımının özendirilmesine yönelik usul ve esaslar
Meslek Odaları ile Bakanlık tarafından müştereken
hazırlanarak ve Bakanlık tarafından çıkarılacak
yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1384 sıra
sayılı 22/2/2007 tarihli ve 5584 sayılı Enerji Verimliliği
Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen
Enerji Verimliliği Kanun Taslağının 7. maddesinin
ç) bendinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini
arz ve teklif ederiz.
Özlem
Çerçioğlu Halil Ünlütepe Nuri Çilingir
Aydın Afyonkarahisar Manisa
Sedat
Uzunbay M. Mesut Özakcan Orhan Ziya Diren
İzmir Aydın Tokat
Değişiklik maddesi:
ç) Toplam inşaat alanı yönetmelikte
belirlenen mesken amaçlı kullanılan binalarda, ticari binalarda
ve hizmet binalarında uygulanmak üzere, binalarda mimari tasarım,
ısıtma, soğutma, ısı yalıtımı,
sıcak su, elektrik tesisatı ve aydınlatma konularındaki
normları, standartları, asgari performans kriterlerini, bilgi toplama ve kontrol prosedürlerini
kapsayan binalarda enerji performansı, Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı, Türk Standartları Enstitüsü,
Genel Müdürlük ve Meslek Odaları ile müştereken hazırlanarak
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından
yürürlüğe konulacak bir yönetmelikle düzenlenir. Yönetmelik
hükümlerine aykırı hareket edilmesi halinde ilgili idare
tarafından yapı kullanma izni verilmez.
BAŞKAN - Bu önergeyi işleme
alıyorum.
Sayın Komisyon?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) - Takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
musunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Binalarda, ısıtma, soğutma,
yalıtım ihtiyaçları ve malzemeleri, elektrik tesisatı
ve aydınlatma konularında normları, standartları,
asgari performans kriterlerini ve prosedürleri ile enerji verimliliğine
ilişkin yapı ve kodlarını kapsayacak yönetmelik
hazırlık sürecinde bu konularda kongreler, sempozyumlar,
seminerler yaparak üyelerinin çalışma alanlarından
elde ettikleri bilgi ve deneyim birikimlerini sentezleyen Meslek
Odalarına yer verilmesi amacıyla öneride bulunulmuştur.
Böylelikle, yönetmeliğin en üst düzeyde katılımcılık
anlayışıyla oluşturulması hedeflenmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1384 sıra
sayılı 22/2/2007 tarihli ve 5584 sayılı Enerji Verimliliği
Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen
Enerji Verimliliği Kanun Taslağının 7. maddesinin
e) bendinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini
arz ve teklif ederiz.
Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar) ve arkadaşları
Değişiklik maddesi:
e) Elektrik Enerjisi Üretim Tesislerinde,
iletim ve dağıtım şebekelerinde Enerji Verimliliğinin
arttırılmasına, termik santrallerin, jeotermal santral
ve merkezi ısıtma sistemlerinin atık ısılarından
yararlanılmasına, açık olan aydınlatmalarına,
biyoyakıt, hidrojen gibi alternatif yakıt ve yenilenebilir
enerji kaynaklarının kullanımının özendirilmesine
yönelik usul ve esaslar Meslek Odaları ile Bakanlık tarafından
müştereken hazırlanarak ve Bakanlık tarafından
çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) - Takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılmıyoruz.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Ülkemizde de "İklim Değişikliği
Sözleşmesi"nin 21 Ekim 2006 tarihli ve 25266 sayılı
Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdiği bilinmektedir.
Bu kapsamda Yenilenebilir Enerji Kaynaklarımızın
kullanımına özendirilmesi genel enerji tüketimi içindeki
Yenilenebilir Enerji Kaynakları payının artırılması
gerekmektedir.
Ülkemizdeki zengin Jeotermal Kaynaklarının
sadece %4 lük bölümünün kullanılabildiği bilinmektedir. Jeotermal Kaynaklı
Elektrik Enerjisi üretiminden ve merkezi ısıtma sistemlerinden
elde edilen atık ısının ve bu sistemlerin etkin ve
yaygın kullanımının özendirilmesine gereksinim
vardır. Tasarının bu maddesine eklemeler bu amaçla yapılmıştır.
Ayrıca anılan özendirmeye
yönelik usul ve esasların Meslek Odaları işbirliği
Bakanlık tarafından belirlenmesinde katılımcılık
ve uygulanabilirlik açısından yarar görülmektedir.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
7'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
10'uncu maddeyi okutuyorum:
"BEŞİNCİ
BÖLÜM
İdarî
Yaptırımlar ve Çeşitli Hükümler
İdarî yaptırımlar ve
uygulama
MADDE 10- (1) Bu Kanun kapsamında,
idarî para cezası vermeye yetkili olanlar tarafından yapılan
tespit ve/veya denetimler sonucu gerçek veya tüzel kişilere
aşağıdaki esaslar çerçevesinde idarî yaptırımlar
uygulanır.
a) İdarî yaptırım gerektiren
haller şunlardır:
1) 5 inci madde kapsamında
yetkilendirmelerle ilgili yürürlüğe konulacak yönetmelik
hükümlerine aykırı hareket edilmesi halinde, yetkilendirme
anlaşmalarında tanımlanan usûl ve esaslara göre yetkilendirilmiş
kurumların yetki belgesi Kurul onayı ile Genel Müdürlük tarafından,
şirketlerin yetki belgeleri ise anlaşma yaptıkları
kurum tarafından iptal edilir. Yetki belgesi iptal edilen yetkilendirilmiş
kurumlara veya şirketlere en az beş yıl süre ile yetki
belgesi verilmez. Yetki belgesi iptal edilen yetkilendirilmiş
kurumlar tarafından şirketler ile yapılan yetkilendirme
anlaşmaları Genel Müdürlük tarafından incelemeye
alınır ve yönetmelikte tanımlanan şartları
haiz olmayanlar iptal edilir. Gerekli şartları haiz olanların
anlaşmaları Genel Müdürlük tarafından yenilenir.
2) 5 inci, 7 nci, 8 inci ve 9 uncu
maddeler kapsamında istenen bilgilerin ve inceleme yapma
imkânının verilmemesi halinde istenen bilgi ve/veya iznin
verilmesi için otuz günlük süre tanınır. Verilen süre sonunda
istenen bilgilerin yanlış veya noksan verilmesi halinde
onbin Türk Lirası, hiçbir bilgi verilmemesi ve/veya yerinde inceleme
imkânının tanınmaması halinde ellibin Türk Lirası
idarî para cezası verilir.
3) Bu bendin (2) numaralı alt
bendi dışında bu Kanun ve ilgili yönetmelikler kapsamında
istenen gerekli diğer bilgilerin otuz gün içinde, doğru olarak
ve gerektiği şekilde verilmemesi halinde beşyüz Türk
Lirası idarî para cezası verilir.
4) 5 inci maddenin birinci
fıkrasının (c) bendindeki ticarî sırları kendilerinin
veya başkalarının yararına kullananların
bu Kanun kapsamına giren kuruluşlarda görev yapmaları
iki yıldan aşağı olmamak üzere yasaklanır.
5) 5 inci maddenin birinci
fıkrasının (ç) bendinin (2) numaralı alt bendi kapsamında
bu Kanun ve çıkarılan yönetmelik hükümlerine aykırı
hareket ettiği tespit edilerek Genel Müdürlüğe bildirilen
şirketlere bu bendin (1) numaralı alt bendi hükümleri uygulanır.
6) 6 ncı maddenin birinci
fıkrasının (c) bendinin (1) numaralı alt bendinde
yer alan yayın yükümlülüğünü yerine getirmeyenler hakkında
3984 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.
7) 6 ncı maddenin birinci
fıkrasının (c) bendinin (2) numaralı alt bendi ile
ilgili hükümlerin yerine getirilmemesi halinde, ilgili tüzel
kişilere beşbin Türk Lirası idarî para cezası verilir.
8) Endüstriyel işletmeler ve
binaların sahipleri veya yönetimleri, 7 nci maddenin birinci
fıkrasının (a) bendi ve ilgili yönetmelik hükümlerine
aykırı hareket edilmesi halinde, aykırılığın
giderilmesi için ihtar edilir. Aykırılığın
otuz gün içerisinde giderilmemesi halinde; endüstriyel işletmeye,
bina sahibine veya bina yönetimine yirmibin Türk Lirası
idarî para cezası verilir.
9) 7 nci maddenin birinci fıkrasının
(ğ) ve (h) bentlerine aykırı olarak satış yapan
gerçek ve tüzel kişilere, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
tarafından yirmibin Türk Lirası idarî para cezası verilir."
BAŞKAN - Bir dakika
efendim.
Sayın milletvekilleri, yasanın son maddesinin son noktasına geldik. Bir de konuşma var. Bu bakımdan
-çalışma saatimiz de bitmek
üzere- işin bitimine kadar sürenin uzatılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Buyurun:
"b) Bu fıkranın (a)
bendinin (9) numaralı alt bendi hariç olmak üzere, idarî para cezası
uygulanmasını takip eden bir yıl içinde aynı fiilin
tekrarlanması halinde idarî para cezaları iki kat artırılarak
uygulanır.
c) Bu fıkranın (a) bendinin
(2), (3) ve (8) numaralı alt bentleri gereğince endüstriyel
işletmelere, bina sahibine veya bina yönetimine verilmiş
olan ceza miktarlarının, cezaya muhatap gerçek veya tüzel
kişinin bir önceki malî yıla ilişkin toplam enerji harcamalarının
yüzde yirmisini veya tüzel kişinin bir önceki malî yılına
ilişkin bilançosunda yer alan gelirlerinin yüzde beşini
geçmesi halinde, otuz gün içerisinde bilanço ve enerji harcamalarına
ilişkin belgelerin ibraz edilmesi şartıyla, her iki
sınıra göre hesaplanan tutarlardan düşük olanı
ceza miktarı olarak hesaplanır.
ç) Bu Kanuna göre, bir başka
kamu kurum veya kuruluşu tarafından uygulanması öngörülmeyen
idarî yaptırımlar Genel Müdürlük tarafından uygulanır.
d) İdarî para cezalarında
tüzel kişilerin sorumluluğu, 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı
Türk Ticaret Kanununun 65 inci maddesine göre tayin olunur."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Mehmet
Küçükaşık.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlamadan önce, Bursa Milletvekilimiz Sayın Ali Dinçer'in
kaybı nedeniyle tüm Bursa halkına, tüm göçmen vatandaşlarımıza
ve Türk ulusuna başsağlığı diliyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımızın
Yasa'yı iade gerekçelerinden en önemlisi, suç ve cezada yasallık
ilkesine, dolayısıyla Anayasa'nın 38'inci maddesine
aykırı hareket edildiğine dayanmaktadır.
10'uncu maddede idari yaptırımlar
sayılmış ve 5'inci ve 7'nci maddelerde özellikle suçta
ve cezada yasallık ilkesine aykırılıklar düzenlenmiştir.
5'inci maddedeki bunlardan bir tanesi,
5'inci maddede, şimdi Sayın AKP sözcüsünün dediği bir
şey vardı, "Yasada tamamen suçlar tanımlanmıştır."
Şimdi, 5'inci maddenin (a)
başlıklı 1 No'lu bendinde aynen şunu söylüyor:
"Üniversiteler ve meslek odalarına
uygulamalı eğitim yapabilmeleri ve şirketleri yetkilendirebilmeleri
için Kurul onayı ile Genel Müdürlük tarafından yetki belgesi
verilir. Bu belgeler bu Kanun ve ilgili yönetmeliklerde belirlenen
usûl ve esaslara göre
" Hangi usul ve esaslar? Bu kanun değil,
ilgili yönetmeliklerde belirlenecek usul ve esaslar, zaten bu.
Sizin okuduğunuz Anayasa Mahkemesi
kararında, bakınız, şunu söylüyorsunuz, diyorsunuz
ki: "Yasa koyucu tarafından suç oluşturan eylemin ve
suçun unsurlarının saptanmasından
" Burada suçun
unsurları var mı? Hangi hâllerde yetki belgesi iptal edilecektir,
bu asla Yasa'da belirli değil, bu yönetmeliklerde
TANER YILDIZ (Kayseri) - Belirlenecek
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Hayır, belli değil, yönetmeliklerde belirlenecek. Bu zaman
nedir? Yasama yetkisinin idareye verilmesidir bu. Yani "kanunsuz
suç ve ceza olmaz" ilkesinin, zaten aykırılık budur,
Anayasa'nın 38'inci maddesine aykırılık budur zaten.
Sayın Cumhurbaşkanı bu nedenle şey etti. Siz, suçu
ve suçun unsurlarını tanımlama yetkisini yönetmeliğe
bırakamazsınız.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Yönetmelik olmayacak
zaten.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Hayır, yönetmeliğe bırakılıyor.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Değil.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Hayır, açıkça bu.
İki; yine ikinci fıkrada
yetkiyi devrediyorsunuz siz. İkincisinde "Şirketlere
eğitim, etüt, danışmanlık ve uygulama faaliyetlerini
yürütmek üzere Genel Müdürlük ve/veya yetkilendirilmiş kurumlar
tarafından yetki belgesi verilir. Bu belgeler bu Kanun ve ilgili
yönetmeliklerde belirlenen usûl ve esaslara aykırı bir durum
olmadıkça her üç yılda bir yenilenir." Nedir bu aykırı
durumlar? Suçun unsurlarını siz yönetmeliklere nasıl
bırakırsınız?
Devam ediyorum, yine 5'inci maddede
devam eden ikinci fıkrada "Yetkilendirilmiş kurumlar
yetki belgesi verdikleri şirketlerin faaliyetlerini izler,
bu Kanun ve bu Kanunun uygulanmasına yönelik olarak Bakanlık
tarafından yürürlüğe konulacak yönetmelik hükümlerine
aykırılık teşkil eden hususları otuz gün içerisinde
Genel Müdürlüğe bildirir." Bildirmezse? Bu aykırılık
teşkil eden hususlar nedir? Ne suçtur, bu suçun unsurları nedir?
Burada belli değil. Bu, direktten direkte, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yasama yetkisini idareye bırakmasıdır.
O zaman, siz bir karar çıkardınız, idare olarak ceza verdiniz;
o zaman "ben, suçu ve suçun unsurlarını değiştiriyorum"
diyorsanız, siz, aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisinde
olan af yetkisini de direkten direğe idareye, kendinize veriyorsunuz.
Öyle bir an gelecek ki bir yönetmelik çıkaracaksınız,
diyeceksiniz ki: "Şu, şu, şu hareketler suçtur, suçun
unsurları şunlardır." Bakacaksınız ki,
arkadaşa fazla ceza verdi veya tanıdıklara ceza vermiş
olabilir, o zaman ben ne yapacağım? O zaman "bu yönetmeliği
değiştiriyorum", oradaki suçu ortadan kaldıracaksınız,
bu sefer af yetkisini kendinize, idareye vermiş olacaksınız.
Direkten direğe Anayasa'nın 38'inci maddesine aykırılık
budur. "Kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesine tamamen aykırı
bir durum söz konusu. Sayın Cumhurbaşkanı, bu nedenle
zaten geri göndermiş, ancak Komisyonda yapılan inceleme
esnasında, sayın AKP sözcüsünün dediği gibi, asla birbiriyle
örtüşmesi mümkün değil. Bakın, burada şunu söylüyor:
"Yasa koyucu tarafından suç oluşturulan eylemin ve suçun
unsurlarının saptanmasından, cezasının da
yasada açıkça belirlenmesinden sonra
" diyor. Burada, bu
Yasa'da ne suç tanımlanmıştır ne suçun unsurları
tanımlanmıştır ne tüm cezalar tanımlanmıştır.
Tam tersine, tanımlanmayan suç ve cezalar ve suçun unsurlarını
belirleme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinden alınarak
tamamen idareye verilmek istenmektedir ki, bu da Anayasa'nın
-net- 38'inci maddesine aykırılık demektir.
İkinci olarak, Sayın Cumhurbaşkanımızın
geri gönderme gerekçelerinden en önemli bir nokta da şu
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Onlara bakma, onlar siyasidir Mehmetçiğim. Veto gerekçelerine
ne bakıyorsun, onlar tamamen siyasidir.
NURİ ÇİLİNGİR
(Manisa) - Ne siyasi?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Hangi siyasi gerekçesi
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Veto gerekçeleri hep siyasidir.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Bu, siyasi bir gerekçe değil. Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yasa yapma yetkisini, bir hukukçu olarak, siz, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden alıp da, yasama organından alıp da idareye
veriyorsanız, siz
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Ne ilgisi var?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Budur
Aynen, 38'inci madde bu, açıkça aykırılık da
bu zaten, benim de söylediğim bu.
Diğer bir gerekçe de, idarenin,
kamu gücünü kullanarak oluşturduğu ve kamu hukuku alanına
giren işlem ve eylemlerinin idari yargı yerlerinde görüleceği
ilkesine aykırı düzenleme yapılmasıdır. Yasa
metninde de, yasada öngörülen idari yaptırımları uygulama
ve idari para cezası uygulama yetkisi, kamu kurum ve kuruluşlarına
verilmiştir. Ancak, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun
2'nci maddesinde, kabahat deyiminden, karşılığında
idari yaptırım uygulaması, öngörülen haksızlıkların
anlatıldığı; 3'üncü maddesinde, diğer yasalarda
tersine kural bulunmaması durumunda idari yaptırım
kararına karşı bu yasa kurallarının uygulanacağı;
16'ncı maddesinde, kabahatler karşılığı
uygulanacak idari para cezaları ve idari önlemler olduğu;
27'nci maddesinde, idari para cezalarına ilişkin idari yaptırım
kararına karşı sulh ceza mahkemesine başvurulacağı,
hüküm altına alınmıştır. Bu Yasa'nın 10'uncu
maddesinde tersine bir düzenleme yapılmadığı
için, bu maddede öngörülen idari para cezalarına karşı
sulh ceza mahkemelerine başvurulacaktır. Kabahatler Kanunu'nun
3'üncü maddesi uyarınca, bir idari yaptırım kararından
doğan uyuşmazlığa ilişkin davanın idari
dava yerinde görülebilmesi için, idari yaptırım kararı,
kuralı içeren yasal düzenlemede, ya o idari yaptırım
kararına karşı yapılacak itirazlarda 5326 sayılı
Kabahatler Kanunu'nun uygulanmayacağının açıkça
belirtilmiş olması veya itiraz merciinin idari yargı
yeri olduğunun açıkça gösterilmiş olması gerekmektedir.
10'uncu maddede belirtilen idari yaptırımların, kamu
hukuku esaslarına göre oluşturulan idari işlemler olduğu
için, kabahat olarak nitelendirilmesi uygun değildir. Bu nedenle,
10'uncu maddede öngörülen, idare hukuku esaslarına göre
oluşturulan bir idari işlem niteliğindeki idari para
cezasının yargısal denetiminde, maddede tersine düzenleme
yapılmayarak, adli yargı yerine bırakılması,
Anayasa'nın 125'inci ve 155'inci maddelerine açıkça aykırıdır.
Tüm bu aykırılıklar,
ne yazık ki, Komisyon esnasında giderilmemiş, Komisyonca,
Anayasa'ya aykırı düzenlemeler ve yaptırımlar
içeren düzenlemeler de aynen kabul edilmiştir.
Bu nedenle, şu anda getirilen
Yasa'nın 5 ve 7'nci maddelerindeki idari düzenlemelerin Anayasa'mızın
38, 125 ve 155'inci maddelerine aykırı olduğunu bir
kez daha tekrar ediyorum. Çünkü, öyle bir noktaya geldik ki, enerjiler
konusundaki dün çıkarılan yasa da yine Anayasa'ya
açıkça aykırı hükümler içermekteydi. Lütfen, özellikle
enerji gibi hassas konularda ve özellikle enerji sektörünün yabancılara
devrini çok konuştuğumuz bugünlerde Anayasa'ya aykırı
işlemlerden dikkatle kaçınılması gerektiğinin
bir kez daha altını çiziyorum ve sizi buradan uyarıyorum.
Hepinize sevgi ve saygılarımı
sunuyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Küçükaşık.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kanun'un tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kanun kabul edilmiştir,
hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, kanun
tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için,
19 Nisan 2007 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat
14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. İyi akşamlar
diliyorum.
Kapanma Saati: 20.11