DÖNEM: 22 CİLT: 154 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
92nci
Birleşim
23 Nisan 2007 Pazartesi
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.-
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Genel Kurulu teşrifleri
2.-
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 87'nci yıl dönümünün
ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın kutlanması, günün
önem ve anlamının belirtilmesi görüşmeleri
IV. - SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER'in, bir Türk futbolcuya yönelik
suçlamalara ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı
(7/20986)
2.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, Bursa'da güçlendirilmesi gereken
okul binalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/21117)
3.-
Tokat Milletvekili Orhan Ziya DİREN'in, Tokat'ta eğitimle
ilgili bazı verilere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/21118)
4.-
İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Millî
Eğitim Vakfı Genel Kurulu ile ilgili iddialara ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/21119)
5.-
İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Millî
Eğitim Vakfıyla ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/21120)
6.-
İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Millî
Eğitim Vakfının denetimine ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/21122)
7.-
İstanbul Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL'in, İmar Bankası
Hazine bonosu alacaklılarına yönelik düzenleme çalışmalarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı
(7/21209)
8.-
Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, öğretmenlere yönelik
yurt dışı mesleki yeterlilik sınavına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in
cevabı (7/21246)
9.-
Konya Milletvekili Ahmet IŞIK'ın, 2002, 2003, 2004, 2005, 2006,
yılı faiz giderlerinin bütçedeki payına,
2001,
2002, 2003, 2004, 2005, 2006, yılı faiz giderlerinin vergi gelirlerine
oranına,
2005,
2006, 2007 yılları bütçelerindeki faiz yüküne,
İlişkin
Devlet Bakanı Ali BABACAN'dan soruları ve Devlet Bakanı
ve Devlet Bakanı Vekili Kürşad TÜZMEN'in cevabı
(7/21310, 21311, 21312, 21313, 21314, 21315, 21316, 21317, 21318, 21319, 21320,
21321, 21322)
10.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, karşılaştırmalı
bazı eğitim verilerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/21339)
11.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya'daki okulların
bahçe düzenlemesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/21340)
12.-
Samsun Milletvekili İlyas Sezai ÖNDER'in, Vezirköprü ilçesindeki
öğretmen açığına ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/21342)
13.-
Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, e-okul ve e-kayıt
sistemlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK'in cevabı (7/21343)
14.-
Konya Milletvekili Atilla KART'ın, yargı kararlarının
uygulanmadığı iddialarına ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/21344)
15.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Çin'den ithal edilen
oyuncaklara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in
cevabı (7/21347)
16.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, geçici personele
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/21513)
17.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, vekâleten yürütülen
idari görevlere ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı
(7/21514)
18.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, geçici personele ilişkin
sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı
(7/21551)
19.-
Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, Yalova'da depremde zarar
gören bazı lise binalarına ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/21672)
20.-
Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, kara parayla mücadeleye ve MASAK'a
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı
(7/21667)
21.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, makam araçlarına ve
şoförlerine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı
(7/21719)
22.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Etibank'la ilgili
olarak açılan davalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı
(7/21818)
23.-
İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Türkiye Öğrenci
Meclisine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı (7/22056)
24.-
Yozgat Milletvekili Mehmet ERDEMİR'in, bazı ihalelere ve
atamalara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı (7/22126)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 14.06'da açılarak iki oturum yaptı.
Yapılan
yoklamalarda toplantı yeter sayısı bulunmadığı
anlaşıldığından;
Alınan
karar gereğince 23 Nisan 2007 Pazartesi günü saat 14.00'te toplanmak
üzere, birleşime 14.21'de son verildi.
İsmail
Alptekin
Başkan
Vekili
Bayram Özçelik Harun Tüfekci
Burdur
Konya
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No.: 128
II. - GELEN
KÂĞITLAR
20 Nisan
2007 Cuma
Rapor
1.-
Diyarbakır Milletvekili İrfan Riza Yazıcıoğlu ve 14 Milletvekilinin; Kamu Görevlerinden
Ayrılanların Yapamayacakları İşler Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (2/978) (S. Sayısı: 1402) (Dağıtma
tarihi: 20.4.2007) (GÜNDEME)
Süresi
İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, büyükşehir belediyelerinin
borçlarına ve kullandıkları kredilere ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19968)
2.-
Konya Milletvekili Atilla KART'ın, ilaç ve eczacılık
sektöründeki bazı sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/21070)
3.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, YÖK ve üniversitelere
sağlanan imkanlara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/21071)
4.-
Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Sarmısaklı
Tarım İşletmesinin özelleştirilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/21072)
5.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, eski olağanüstü
hal bölgesinde görev yapan güvenlik görevlilerinin lojman sorununa
ve şehit olan bir astsubaya ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/21074)
6.-
Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, faili meçhul cinayetlerle
ilgili bir konuşmasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/21075)
7.-
İstanbul Milletvekili Halil AKYÜZ'ün, İstanbul-Şirinevler
Tavukçu Deresi ıslah çalışmalarındaki ihmal iddialarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/21076)
8.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, turizm sektörünün
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/21079)
9.-
İzmir Milletvekili Oğuz OYAN'ın, belediyelerin borçlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/21080)
10.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya'da
taş ocaklarının oluşturduğu sorunlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/21081)
11.-
Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Metsamor Nükleer
Santralinin oluşturduğu riske ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/21082)
12.-
Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Kilis'te meydana gelen bazı
olaylara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/21083)
13.-
Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, bir televizyon kuruluşu
ve bazı medya mensuplarına yönelik mali incelemeye
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/21085)
14.-
Konya Milletvekili Atilla KART'ın, pancar sektöründe çalışan
geçici işçilerin sorunlarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/21086)
15.-
Tokat Milletvekili Orhan Ziya DİREN'in, Tokat'ta kişi başına
düşen milli gelir ve kamu yatırım miktarına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif
ŞENER) yazılı soru önergesi (7/21087)
16.-
Mersin Milletvekili Mustafa ÖZYÜREK'in, Genç Parti'nin seçim kampanyasını
yürüten reklam şirketine ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER)
yazılı soru önergesi (7/21088)
17.-
Konya Milletvekili Ahmet IŞIK'ın, Kamu Yönetimi Reformu
düzenlemelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı
soru önergesi (7/21089)
18.-
Konya Milletvekili Ahmet IŞIK'ın, ekonomik dönüşüm
programı düzenlemelerine ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN)
yazılı soru önergesi (7/21090)
19.-
Konya Milletvekili Ahmet IŞIK'ın, demokratikleşme ve
hukuk reformu çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN)
yazılı soru önergesi (7/21091)
20.-
Konya Milletvekili Ahmet IŞIK'ın, sosyal yardımlara
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/21092)
21.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Keles'te kurulması
planlanan termik santrale ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/21098)
22.-
Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, EGO'nun doğalgaz satışına
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/21099)
23.-
Bursa Milletvekili Mehmet KÜÇÜKAŞIK'ın, Bursa'daki
taş ocaklarının tarım alanlarına ve çevreye
etkilerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/21100)
24.-
Tokat Milletvekili Orhan Ziya DİREN'in, Tokat'taki enerji yatırımlarına
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/21101)
25.-
Zonguldak Milletvekili Nadir SARAÇ'ın, Filyos Irmağına
yönelik bir projeye ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/21102)
26.-
Antalya Milletvekili Tuncay ERCENK'in, Antalya-Kemer'de verilen
bir maden arama ruhsatına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/21103)
27.-
Artvin Milletvekili Yüksel ÇORBACIOĞLU'nun, Yusufeli Barajı
projesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/21104)
28.-
Artvin Milletvekili Yüksel ÇORBACIOĞLU'nun, Borçka Barajı
çevre yolu kazısının yerleşime etkilerine
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/21105)
29.-
Konya Milletvekili Ahmet IŞIK'ın, Konya'daki yarım kalmış
göletlere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/21106)
30.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa'daki maden ve
taş ocaklarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/21107)
31.-
Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, özel güvenlik sertifikası
alanların istihdam sorunlarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/21108)
32.-
İstanbul Milletvekili Mehmet SEVİGEN'in, İstanbul'da
bir çocuğun kanalizasyon çukuruna düşerek hayatını
kaybetmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/21109)
33.-
Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, Ankara-Mamak-Kutludüğün'deki
şantiyelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/21110)
34.-
Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Bozkır İlçesindeki
bir yol yapımına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/21111)
35.-
İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, trafik cezalarıyla
ilgili bir iddiaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/21112)
36.-
İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, İstanbul'da
taksiler için cep yapılıp yapılmayacağına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/21113)
37.-
Tokat Milletvekili Orhan Ziya DİREN'in, Tokat'ta meydana gelen
olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/21114)
38.-
Mardin Milletvekili Muharrem DOĞAN'ın, Mardin'in Dünya Kültür
Mirası Listesine adaylığına ilişkin Kültür
ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/21115)
39.-
Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, İstanbul Atatürk Kültür
Merkezi binasının yıkılması kararına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/21116)
40.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER'in, MEÜ Tıp Fakültesi
Araştırma ve Uygulama Hastanesinde yaşandığı
iddia edilen bir olaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/21124)
41.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bayburt İlindeki yatırımlara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/21125)
42.-
İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, isimleri
değiştirilen sağlık kuruluşlarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/21126)
43.-
Tokat Milletvekili Orhan Ziya DİREN'in, Tokat'taki bazı
sağlık göstergelerine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/21127)
44.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, TCDD'nin mülkiyetindeki
taşınmazlara ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/21135)
45.-
Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, gemi adamlarının
"STCW" belgesi alma şartlarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/21136)
46.-
Artvin Milletvekili Yüksel ÇORBACIOĞLU'nun, Hopa-Sarp bölünmüş
yoluna ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından
yazılı soru önergesi (7/21140)
No.: 129
23 Nisan
2007 Pazartesi
Raporlar
1.-
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in; 12/9/1960 Tarihli ve 80 Sayılı
Kanun ile 24/6/1995 Tarihli ve 552 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
İçişleri Komisyonu Raporu (2/944) (S. Sayısı:
1400) (Dağıtma tarihi: 23.4.2007) (GÜNDEME)
2.-
Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım ve 5 Milletvekilinin;
İnebolu İlçesinin Adının Yiğit İnebolu
Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve
İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme
Alınma Önergesi (2/637) (S. Sayısı: 1401) (Dağıtma
tarihi: 23.4.2007) (GÜNDEME)
23 Nisan
2007 Pazartesi
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Bülent ARINÇ
KÂTİP
ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN
- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 92'nci Birleşimini açıyorum.
(İstiklal
Marşı)
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.- Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer'in Genel Kurulu teşrifleri
BAŞKAN
- Sayın milletvekillerimiz, Sayın Cumhurbaşkanımız
dinleyici locasındaki yerlerini alarak yüce Meclisimizi
onurlandırmışlardır. Kendilerine, yüce heyetiniz
adına "hoş geldiniz" diyorum. (Alkışlar)
2.- Türkiye
Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 87'nci yıl dönümünün
ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın kutlanması, günün
önem ve anlamının belirtilmesi görüşmeleri
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, gündemimize
göre, Genel Kurulun 18 Nisan 2007 tarihli 90'ıncı Birleşiminde
alınan karar uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun
87'nci yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın
kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi
amacıyla yapacağımız görüşmelere başlıyoruz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının
87'nci yılını büyük bir heyecanla kutluyoruz. Bu nedenle
yaptığımız özel oturumun en başında,
kısa süre önce kaybettiğimiz Meclis Başkan Vekilimiz,
çalışma arkadaşım, Bursa Milletvekili Sayın
Ali Dinçer'in yokluğundan dolayı derin bir üzüntü içinde olduğumu
ifade etmek istiyorum. Sayın Dinçer, Meclisimizde bulunduğu
süre içinde, siyasetin, nezaket, saygı ve hoşgörü içinde
yapılabileceğini göstermiş ve herkese örnek olmuştur.
Onu bir kez daha rahmetle anıyorum. Yine bu dönemde hayatlarını
kaybeden Sevgili Arkadaşlarımız Kütahya Milletvekilimiz
Halil İbrahim Yılmaz, Ağrı Milletvekilimiz Mehmet
Melik Özmen, Konya Milletvekilimiz Nezir Büyükcengiz, Yozgat Milletvekilimiz
İlyas Arslan, Gaziantep Milletvekilimiz Ömer Abuşoğlu'nu
da rahmet ve özlemle anıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 23 Nisan 1920 tarihinde heyecan, umut ve kararlılıkla
açılan Meclisimiz, seksen yedi yıl boyunca her 23 Nisanda
aynı heyecan ve kararlılığı yaşamıştır.
Bugün de milletimizi temsil eden Meclisimizde ilk günkü gibi milletin
iradesini koruma kararlılığı devam etmektedir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi, büyük zorluklar, sıkıntılar ve
bazen müdahalelerle geçen seksen yedi yıl boyunca, milletimizin
korumaktan, desteklemekten asla vazgeçmediği bir kurumdur.
Türkiye Büyük Millet Meclisimiz de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
olan her bireyi, seksen yedi yıl boyunca, hiçbir ayrım yapmadan
temsil etmiştir. Her bireyin hakkı, onların seçip temsilci
olarak Meclisimize gönderdiği milletvekillerimiz aracılığı
ile bu yüce çatı altında korunmuş, geliştirilmiş
ve desteklenmiştir.
Demokrasi,
bireyler arasında ayrım yapmadan, onların haklarını
koruyan Meclisin varlığı ile hayat bulabilir. Meclise
gösterilen saygı ve onun itibarının yükseltilmesi için
yapılan tüm katkılar, aynı zamanda, demokrasinin güçlendirilmesi
anlamına gelir. Bu nedenledir ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
saygın ve itibarlı olması, demokrasinin varlığını
daha da güçlü kılacaktır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi, gücünü ve yetkisini millet iradesinden
alır, millet adına karar verir ve tüm yasaları milletin
refahı ve huzuru için çıkarır.
Değerli
milletvekilleri, siyasetin kendini ifade ettiği en önemli kurum
Meclistir. Burada yaşam alanı bulan, anayasal teminat altında,
ülke yönetimine yansıyan siyaset kurumunun saygınlığı,
Meclisimizin saygınlığı ile paralellik arz eder.
Yıpranmış, saygınlığını yitirmiş
bir siyaset kurumu demokrasiye zarar verir. Ülkenin sorunları
siyaset kurumu tarafından Meclis eliyle çözüm bulduğu sürece,
sağlıklı işleyen bir demokrasi var demektir. Siyaset
kurumunun çözüm üretemediği, tıkandığı anlar,
demokrasi için tehlike çanlarının çaldığı zamanlardır.
Bugün
Meclisimiz, geçmiş dönemlerinde olduğu gibi, güçlü ve saygın
bir şekilde siyaseti yönetmektedir.
Bu
bağlamda, 22'nci Dönem Meclisimizin bugüne kadar yaptığı
yasama faaliyetleri, Türkiye'nin demokratikleşme yürüyüşünü
bir koşuya çevirmiştir. Ülkemiz, Yüce Önder Mustafa Kemal
Atatürk'ten bu yana, kendisi için belirlediği özgür, müreffeh,
güçlü ve çağdaş Türkiye hedefine azimle ve kararlılıkla
koşmaya başlamıştır.
22'nci
Dönem Meclisi, bugüne kadar 851 kanun çıkarmıştır.
Bu kanunların önemli bir kısmı Avrupa Birliği üyeliğimiz
için gereken reformların bir parçasıdır. Bu reform yasalarını
bir kalemde ifade edip geçmek, gerçekleşen büyük başarıya
haksızlık olacaktır.
Avrupalı
kimi dostlarımızın "sessiz devrim" dediği
bu reformlar, son kırk yılın en ciddi yasal düzenlemeleridir.
Bu reformların yanı sıra çıkarılan birçok temel
kanun, milletimizin yaşam seviyesini yükseltmiş ve kolaylaştırmıştır.
Bu
nedenledir ki, siz değerli milletvekillerimizin büyük özverilerle
çıkardığı kanunlar, ülkemizin, Meclisimizin,
milletimizin tüm dünyadaki saygınlığını artırmıştır.
Bugün
Türkiye, dünya siyasetinde etkin, güçlü, saygın ve güvenilir
bir yere sahipse, nedeni, Meclisimizin gerçekleştirdiği
bu devrim niteliğindeki yasal düzenlemelerdir. Aynı
şekilde, bir zamanlar saygın kurumlar arasında en alt
sıralarda bulunan Meclisimiz, bugün hak ettiği yerde, ilk
sıralarda yer almaktadır. Bu, demokrasimiz açısından
hayati önem taşıyan bir yükselmedir ve bu başarı, Meclisimizin tüm
milletvekillerine aittir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, son yirmi dört yıldan bu yana, Meclisimiz,
ilk, defa beşinci yasama yılı çalışmaları
yapıyor. Bu durum, siyaset kurumunun normalleştiğini,
ülkemizin istikrara kavuştuğunu gösterir. Siyasi istikrar,
beraberinde, ekonomik istikrarı getirmiştir. Siyaset ve
ekonomi, birbirinden ayrılamayan ikizler gibidir. Bu nedenledir
ki, siyaset kurumunda yaşanan istikrar trendi direkt olarak
ekonomiyi etkilemektedir.
Siyasi
kriz, bir dönem, Türkiye'nin değişmez gündem maddesiydi. Bu
krizler nedeniyle ekonomi, sürekli iniş çıkışlar
yaşamış ve büyük kayıplar verilmiştir.
Siyasi
kriz ile siyasi tartışmayı birbirinden ayırmak gerekir.
Tartışma, siyasetin doğasında vardır ve yeni
açılımlar yaşanmasına katkı sağlar. Ancak
kriz, siyasetin yaşam koşullarını zorlaştırır
ki, bu, asla istenilen bir durum değildir. Meclis, siyasetin
kalbidir ve burada yaşanacak bir siyasi kriz, ülkenin yaşamını
doğrudan etkileyen kalp krizine benzer.
Büyük
bir memnuniyetle söylemeliyim ki, 22'nci Dönem Meclisimizde hiçbir
siyasi kriz yaşanmamıştır. En zor konuların,
en ciddi yasaların ve tezkerelerin tartışıldığı
dönemlerde bile krize dönüşen bir süreç hiç olmamıştır.
Doğal olarak, bir zamanlar alışkanlık hâline gelen
ekonomik krizler de bu dönemde yaşanmamıştır.
Siyasetin
ana aktörleri olan siyasi partiler ve üyeleri, bu dönemde özgürce
kendilerini ifade etmiş, tartışmış, yeni
açılımlar yaratmış ve nihayetinde bir sonuca ulaşılmıştır.
Bu tartışma dönemi içerisinde, Meclisimiz, hiçbir zaman
dışarıdan gelen bir yönlendirme ve telkinle hareket
etmemiş, özgür iradesini sonuna kadar kullanmıştır.
Bu yüzdendir ki, 22'nci Dönem Meclisi, demokrasinin en iyi işlediği
dönemlerden biri olmuştur.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Meclisimiz, aynı zamanda, tüm kamuoyunun en
çok ilgi gösterdiği bir kurum hâline gelmiştir. Basın
organları, siyaseti Meclisimiz üzerinden izlemiştir.
Dört yılda, Meclisimiz üzerinden yapılan yazılı
haber sayısı yüzde 200 artış göstermiştir. Komisyonlarımız,
milletvekillerimizin bireysel çalışmaları, Genel
Kurul çalışmaları ve uluslararası faaliyetlerin
tümü, büyük bir dikkatle basınımız tarafından takip
edilmiş ve kamuoyuna duyurulmuştur.
Sivil
toplum örgütleri komisyon çalışmalarına bizzat davet
edilmiş ve yasama faaliyetlerine katkıda bulunmuşlardır.
Birçok sivil örgüt, bu dönemde, Mecliste özel irtibat görevlileri
tahsis etmiş ve çalışmaları takip etmiştir.
Meclisimiz,
bu dönemde, aynı zamanda bir sosyal faaliyet merkezine dönüşmüştür.
Bugüne kadar hiç olmadığı oranda sosyal faaliyet,
22'nci Dönemde gerçekleşmiştir.
Dört
yıl önce aldığımız bir kararla, Meclisimizin
tüm salonlarını, kullanılabilir alanlarını
halka açtık. Dört yıl boyunca, çok sayıda konferans, kampanya,
sergi, konser ve sanat faaliyeti gerçekleştirilmiştir. Bu
etkinliklerin tümü, sivil örgütlerin, sanatseverlerin faaliyetleriyle
gerçekleşmiş ve kendilerinden bir ücret de talep edilmemiştir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi kampüsü, âdeta, sosyal yaşamın bir merkezi
hâline gelmiş ve halkımızın ilgi odağı olmuştur.
Bu, bizim özlediğimiz bir Meclistir; milletiyle bütünleşen,
kucaklaşan, ona tüm kapılarını açan bir Meclis, gerçek
fonksiyonunu yapan bir Meclistir.
Bir
kurumun, hem milleti temsil etmesi hem de o milletle kopuk yaşaması
büyük bir çelişkidir. İşte, Meclisimiz, bu çelişkiyi
ortadan kaldırmıştır. Bir yandan, temsil ettiği
milletin refahı için reformlar yaparken, bir yandan da ona tüm kapılarını
açmış ve onunla kucaklaşmıştır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 22'nci Dönem Meclisimizin en başarılı
olduğu konulardan birisi de parlamenter diplomasi çalışmalarıdır.
Son dört buçuk yılda Meclisimiz, tarihinin en büyük diplomatik
ilgisiyle karşılaşmıştır. Bugüne kadar
Meclisimizi, onlarca devlet başkanı, meclis başkanı,
hükûmet başkanı bizzat ziyaret etmiştir. Yurt dışından
gelen heyet sayısı yüzlerle ifade edilmektedir. Bu, son elli
yılda karşılaşılmayan bir ilgidir. Bu ilginin
en büyük sebebi, Meclisimizin Avrupa Birliği üyesi olmak için
gösterdiği büyük başarıdır. Dünyanın dört bir
yanından gelen yabancı misafirlerimiz bu reformları
büyük bir takdirle anarken, aynı zamanda ülkemize olan bakışları
da olumlu yönde değişmiştir. Bu ülkeler, aynı
şekilde, komisyonlarımızı, dostluk gruplarımızı,
milletvekillerimizi ülkelerine davet etmişler ve her gidilen
yerde ülkemizin tanıtımı yapılmıştır.
Artık,
dünyada görmezlikten gelinen bir Türkiye yoktur. Bölgesinin etkin,
güçlü, karar mekanizmalarında yer alan saygın bir Türkiye
konuşuluyor. Japonya'dan Amerika'ya kadar, gittiğimiz her
ülkede saygıyla karşılanan bir Türkiye vardır ve
ilginçtir, Türkiye'nin demokratikleşme ve istikrarlı yürüyüşü
konusunda yurt dışındaki görünümü yurt içindekinden
daha pozitiftir. Gerek ekonomi çevreleri gerek parlamentolar ve
gerekse hükûmetler düzeyinde ülkemizin istikrarı ve saygınlığı
hep takdirle karşılanmaktadır. Parlamenter diplomasi,
Türkiye'nin saygınlığını artırarak
dış politikamızın etkinliğine katkıda
bulunmuştur. Bu dönemde Dışişleri Bakanlığımız
ile yapılan uyumlu iş birliğinin bu katkının
artmasında önemli bir etkisi olmuştur. Bu nedenle, Bakanlığımıza
Meclisimiz adına teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye çok derin ve köklü bir tarihî geçmişe
sahiptir. Biz, yüzyıllardır çok kültürlü bir yaşam sürüyoruz.
Kurduğumuz devletler tüm dünyaya bir arada yaşamanın
en güzel örneklerini sunmuştur. Medeniyetlerin çatışmasını
değil, ittifakını öneren yegâne ülke biziz. Bizim sokaklarımızda
camiler, kiliseler, havralar yan yanadır. Bizim topraklarımız
dinlerin hayat bulduğu topraklardır. Biz, bu özelliğimizle
gurur duyarız, ancak, Trabzon'da, İstanbul'da ve son olarak
Malatya'da yaşanan olaylar bizi derinden sarsmıştır.
Bu şehirlerde haince saldırılar yapanlar asla milliyetçi
olamazlar. Bizim ülkemizin milliyetçileri bunlar değildir.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Bunun milliyetçilikle ne ilgisi var?
BAŞKAN
- Bizim milliyetçiliğimiz şiddet içermez. Bizim milliyetçilerimiz,
tıpkı Osmanlı'da olduğu gibi, hoşgörüyle
başka milletlere yaklaşır. Biz, farklı dinlerdeki
insanların yaşamına kasteden insanlar değiliz,
asla da olmadık, ama, ortada, yaşamını yitiren kişiler
vardır; bu gerçek bizim içimizde bir sızıdır, bunu
sorgulamalıyız, gençlerimizin bu duygularını
tahrik edenleri bulup ortaya çıkarmalı ve toplumumuzdan
dışlamalıyız.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bugün, 22'nci Dönem Meclisi olarak, hepimiz son
kez 23 Nisan törenlerini kutluyoruz. Önümüzdeki günlerde yapılacak
genel seçimlerle birlikte Meclisimiz yenilenecek ve 23'üncü Dönem
Meclisi çalışmalarına başlayacaktır. Bu son
23 Nisan törenlerinde, çocuklarımızın geleceği
için umut dolu olduğumu ifade etmek isterim. Yarınlarda ülkemizi
yönetecek olan çocuklara iyi bir Türkiye bırakmak için hepimiz
büyük gayret gösterdik. Her çabanın, içinde tartışmaların
yaşandığı günlerde bile, milletvekillerimizin
tek amacının daha iyiye ulaşma isteği olduğuna
inanıyorum. Milletimiz, Meclisimizin bu çalışmalarını
yakından takip ediyor ve takdirle karşılıyor.
Belki
de, bu dönemde, muhalefet ve iktidar milletvekillerimizin aynı
istekle çıkardığı kanunlardan birisi, gençlerimize
Meclisin yolunu açan yeni düzenleme olmuştur. Artık, yirmi
beş yaşını doldurmuş her gencimiz bu yüce Meclisin
bir üyesi olabilir. Bu önemli düzenlemeye gençlerimizin ilgi göstermesini
ve Meclisimize gelerek bize daha çok enerji vermesini istiyorum;
onların temiz, taze ve enerji dolu zihinleri, eminim ki Meclisimizin
çalışmalarını daha da güçlendirecektir.
Özellikle
kadınlarımızın siyasete daha çok ilgi göstermesini
istiyoruz. Hepimiz eminiz ki, siyaset, kadın nezaketi ve zarafetiyle
daha da güzelleşecektir. Daha çok kadın milletvekilinin
23'üncü dönemde Meclisimize girmesini dilerken, buna siyasi partilerimizin
de özel bir destek vereceğini ayrıca ümit ve temenni ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, tüm bunları göz önüne aldığımda,
gelecekten umutlu olduğumu söylemeliyim. Çocuklarımız,
parıldayan bir ülkede yaşayacaklardır. İsmi duyulduğunda
gurur veren, güven veren, aidiyet duygusu veren bir Türkiye inşa
oluyor. Çocuklarımızın, gençlerimizin, geleceklerini
başka ülkelerde aramadığı, "Benim ülkem."
dediğinde gözlerinde ışıltılar oluştuğu
bir Türkiye hayali kurmalıyız. Her bireyin, yaşadığı
için övünç duyduğu, pasaportunu, parasını, kimliğini
taşıdığı için gurur duyduğu bir ülke hayal
etmeliyiz. "Bizim ülkemiz." dediğimizde hiçbir vatandaşın
gönlünde bir burukluk olmamalı. Hangi etnik kökenden olursa olsun,
hangi inançtan olursa olsun, hangi kimliği taşırsa taşısın,
herkesin "Bizim ülkemiz." dediğinde, seslerinin aynı
mutlulukta, aynı neşede ve aynı gürlükte çıkması
gerekir. İşte o zaman biz mutlu bir aile olabiliriz.
Bu
ailenin çocukları farklı seslerde, renklerde ve düşüncede
olabilir. Her çocuk, tıpkı kendi çocukluğumuzda olduğu
gibi, farklı karakterlerde olabilir. Ama, her çocuk, ailenin
eşit birer ferdidir ve kendini o aileye ait hissettiği sürece
mutludur. Bizim ailemizin adı Türkiye'dir. Bir tane ailemiz vardır;
hepimiz, Türkiye ailesinin çocuklarıyız. Bu aileye sahip
çıkmalıyız ve onu güçlendirmeliyiz.
Bizim
dünyadaki gücümüzün gerçek kaynağı, aile yapımızın
güçlü olmasıdır. Şimdi, Türkiye ailesinin güçlenmesi
için çalışmalıyız. Farklı düşünsek de,
farklı inansak da, farklı giyinsek de, biz, Türkiye ailesine
aitiz. Bunun geleceği, güvenliği söz konusu olduğunda
hepimizin fedakârlık yapmak için bir an bile düşünmemesi gerekir,
yoksa, aile dağılır ve mahvoluruz.
Farklılıklarımız
bizim için korkulacak bir şey değildir. Bizler, demokrasiyi
tehlikeye sokmadığı sürece özgürce tartışılmasını
ve fikirlerin söylenmesini desteklemeliyiz. Her farklı sesin
duyulmasıyla rejimimiz tehlikeye girmez. Bilakis, tek sesli
toplumlarda tehlike daha büyüktür. Çünkü, konuşamayan toplum,
bağıran, ardından şiddet isteyen topluma dönüşür.
Hepimiz aynı gemide yol alıyoruz; kimse, içinde hayatını
sürdürdüğü ve battığında boğulacağı
gemiye bilerek zarar vermez.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, bugün Meclis Başkanı
sıfatıyla son kez 23 Nisan özel oturumunu yönetiyorum. Yaklaşık
beş yıldır bu Meclisin Başkanlığını
onurla ve gururla yapıyorum. Tüm bu süre içinde sizlerle birçok
konuda ortak çalışmalar yaptık. İçtenlikle söylemeliyim
ki, tüm amacım, gayretim ve hedefim saygın bir Meclis
oluşturmak içindir. Daha güçlü, daha itibarlı ve millet iradesini
daha güzel yansıtan bir Meclise sahip olmak için bütün enerjimi
kullanmaya çalıştım. Bu gayretlerimin ne kadarını
başardığımı milletimin takdirine bırakıyorum.
Yine de bu beş yıllık dönem içinde, istemeden de olsa,
yanlışlıklar yaparak yüce Meclisin saygınlığına
gölge düşürmüşsem, milletimin engin affına sığınıyorum.
Önümüzde
bir genel seçim bulunuyor. Bu seçimlerde tüm milletvekillerimize
ve siyasi partilere başarılar diliyorum. Umuyorum ki,
milletimiz, hakkaniyetle kendisini temsil edecek vekillerini seçecek
ve Meclisimize gönderecektir. 23'üncü Dönem Meclisimiz, eminiz ki
bugünden daha başarılı çalışmalar yapacaktır.
Yakında temellerini atacağımız yeni kütüphane,
arşiv ve araştırma merkezi binamız, milletvekillerimiz
için yeni ve modern çalışma ofisleri ve diğer teknik yatırımlar
23'üncü Dönemde tamamlanacak ve daha iyi yasama çalışmaları
yapılacaktır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Meclisimizin açılışının
87'nci yıl dönümünde bir tarihî görevi tamamlamak üzere olduğumuzu
da belirtmeliyim. 11'inci Cumhurbaşkanımızı seçmek
için 16 Nisandan beri çalışma içerisindeyiz. Bugüne kadar
9 Cumhurbaşkanını bizzat seçen Meclisimiz, yeni Cumhurbaşkanımızı
da aynı kararlılık ve öz güvenle seçmek üzeredir.
Kısa bir süre sonra tamamlanacak bu sürecin, demokrasi kuralları
içerisinde, olgunlukla devam ettiğini gururla belirtmeliyim.
Bu süreçte toplumun tüm kesimleri, bir şekilde ülkemizi temsil
edecek olan cumhurbaşkanının seçimi konusunda görüşlerini
ifade ettiler. Ancak, kim ne derse desin, bu süreç, demokrasinin kuralları
içinde, olması gerektiği gibi sürmektedir, özgürce bir
tartışma ortamı yaşanmaktadır. Biz, bu tartışmaları
zenginlik olarak görüyoruz ve korku duymuyoruz. Kim Meclisimize
mesaj göndermek için demokratik hakkını yasalar çerçevesinde
kullanmışsa, bilsin ki onların mesajı alınmıştır.
Bu yüce Meclisin üyeleri, demokratik hakkını kullanan herkese
saygı göstermiştir ve seçim günü özgürce oylarını
kullandığında, bu mesajları da, şüphesiz, düşünecektir.
Ancak, seçim günleri geldiğinde, söz söyleme sırası
Meclisimizin olacaktır. İşte o zaman, herkesin, Meclisimize
sesini duyuran duyurmayan her ferdin, bu yüce Meclisten çıkacak
karara saygı göstermesini bu kez biz bekliyoruz; karar, milletin
kararı olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bu vesileyle, görev süresi yakında dolacak
olan 10'uncu Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet
Sezer'e de Meclisimiz adına saygılarımızı sunuyorum.
Yüce Meclisimiz, kendilerinin yasama faaliyetlerine olan olumlu
katkısını her zaman hatırlayacaktır. Kendisine
bundan sonraki yaşamında sağlıklı ve mutlu
bir ömür dileriz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, yüce Meclisimizin açılışının
87'nci yıl dönümü büyük bir heyecan ve gururla tüm yurtta kutlanıyor.
Bugünün armağan edildiği çocuklarımızın neşesi
ve sevinci bir ömür boyu sürer umarım. Bu mutluluğu borçlu
olduğumuz Meclisimizin kurucularını bir kez daha
hep birlikte rahmetle anmalıyız. İlk Meclis Başkanımız,
cumhuriyetimizin kurucusu, bağımsızlık savaşımızın
muzaffer kumandanı Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere,
bu yüce çatının inşasına emek vermiş herkesi
rahmetle ve minnetle anıyoruz. Onlar bize onurlu bir ülke, güçlü
bir devlet, gurur veren bir bayrak ve mutluluk bıraktılar.
Kimse şüphe etmesin ki, yüce Meclisimiz cumhuriyetimizin kazanımlarının
bir tekinin bile geri götürülmesine izin vermeyecektir. Kimse
şüphe etmesin ki, bu Meclis, laik, demokratik, sosyal bir hukuk
devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, sahibi ve koruyucusudur.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen siyasi
parti gruplarının grup başkanlarına ve Mecliste üyesi
bulunan diğer siyasi partilerin milletvekili olan genel
başkanlarına onar dakika süreyle söz vereceğim.
Söz
sırasını okuyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi Genel
Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Sayın Recep
Tayyip Erdoğan, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı
ve Meclis Grubu Başkanı Sayın Deniz Baykal, Anavatan
Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Sayın
Erkan Mumcu, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Sayın
Mehmet Ağar, Halkın Yükselişi Partisi Genel Başkanı
Sayın Yaşar Nuri Öztürk.
İlk
söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Meclis
Grubu Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ındır.
Buyurun
Sayın Erdoğan. (AK Parti sıralarından ayakta alkışlar)
ADALET
VE KALKINMA PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU
BAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, saygıdeğer konuklar;
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 87'nci kuruluş yıl dönümüne
ulaşmış olmanın gururu, mutluluğu ve coşkusunu
paylaşmak üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz. Yokluklar,
imkânsızlıklar içinde verdiğimiz o şanlı istiklal
mücadelesinin karargâhı olan yüce Meclisimiz, daha sonra modern,
çağdaş cumhuriyetimizin üzerinde yükseldiği temel
olmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nı
yürüten iradedir, cumhuriyetimizi kuran iradedir, demokrasimizi
yaşatan iradedir. Çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk milletinin
yüce iradesidir.
Cumhuriyetimizin
100'üncü kuruluş yıl dönümüne adım adım yaklaşırken,
ülkemizi, her alanda en ileri seviyelere taşımak yolundaki
çağdaşlaşma mücadelemizi azim ve kararlılıkla
sürdürüyoruz.
Cumhuriyetimizin
kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün işaret ettiği muasır
medeniyet seviyesinin üstüne çıkma hedefine doğru ilerlerken,
bugün, her zamankinden daha inançlı, daha azimli ve daha güçlüyüz.
Biliyoruz ki, huzur ve istikrarımızı sürdürdüğümüz,
bu ülkenin istikametini gelişme ve kalkınma doğrultusunda
tuttuğumuz her gün, bizi hedeflerimize daha da yakınlaştırmaktadır.
Bu yolda en büyük güvencemiz milletimizdir, millet iradesinin tecelligâhı
olan Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Millî
egemenlik kavramı, cumhuriyetimizin demokratik meşruiyet
temelinde kurulduğunun en açık ifadesidir. 23 Nisanla birlikte,
millet, siyasi rejimin temel aktörü hâline gelmiştir. Türkiye
Büyük Millet Meclisi de, millî iradenin tecelligâhı olarak ortaya
çıkmıştır.
Gazi
Mustafa Kemal Atatürk, millî mücadelenin en zor şartlarında
bile, Türkiye Büyük Millet Meclisinin demokratik bir zemin olarak
işletilmesine büyük özen göstermiştir. Onun için, Atatürk
demiştir ki: "Millet ve memleket nam ve hesabına yegâne
müracaatgâh burasıdır, yani Meclis-i Âlinizdir. Bu
hakk-ı meşruu, bu hakk-ı millîyi, bu hakk-ı tabiîyi hiçbir
sebep ve bahane ile ve hiçbir mütalaa ile hiçbir şahsa ve hiçbir
heyete terk edemeyiz."
Savaşın
en zor günlerinde en kritik kararlar, istiklal mücadelemizin de karargâhı
olan yüce Meclisimizde müzakere edilmiştir.
Türkiye
Cumhuriyeti, Anayasa'mızdaki tanımıyla demokratik,
laik, sosyal bir hukuk devletidir.
Cumhuriyetimiz,
birbirini tamamlayan bu temel nitelikleriyle artık kurumsallaşmış,
kökleşmiş ve milletimize mal olmuştur.
Değerli
arkadaşlar, milletin vekilleri olarak bu çatı altında
yerine getirmemiz gereken, şüphesiz ki, pek çok görev vardır,
ama bilmeliyiz ki, bu görevlerin ilki ve en önemlisi "Hâkimiyet
kayıtsız şartsız milletindir." şiarını
yaşatmaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Çünkü bu şiar, cumhuriyetimizin, demokrasinin, adaletin, hak
ve özgürlüklerin yegâne teminatıdır. Dünyanın
şartları değişebilir, zaman zaman ülkemizin önüne
atlatılması güç badireler de çıkabilir, ama biliyoruz
ki, milletin sesi bu çatının altında çınlamaya devam
ettiği sürece bu ülkenin var olma iradesi asla kaybolmayacaktır.
Gücünü
milletinden alan cumhuriyetimiz, demokrasi ve hukuk devletinin
işleyen mekanizmalarıyla, her zamankinden bugün daha güçlüdür.
Bu bakımdan, her 23 Nisan'ı bir öncekinden daha coşkulu,
daha gururlu bir şekilde kutluyoruz ve her 23 Nisan'da milletimize
yakışan, tarihimize yakışan, istiklal mücadelemize
yakışan geleceği tesis etmek konusundaki azim ve kararlılığımız
artıyor.
Çocuklarımıza
aidiyetiyle, vatandaşlığıyla, sahipliğiyle
gurur duyacakları bir ülke bırakmak, Türkiye'yi medeniyet
ideallerinin ötesine taşımak için çıktığımız
bu yolculukta en büyük gücümüz, millet olma bilincimizdir. Bu bilinci
güçlendirmek için, bütün samimiyetimizle, bütün gücümüzle, ülkemize,
milletimize hizmet etmeyi, her zaman, en büyük şeref kabul edeceğiz.
Cumhuriyet
ilkelerine bağlı kalarak, milletimizin öz değerlerini,
kimliğini koruyarak, Türkiye'nin onuruna, haysiyetine sadakatle
sahip çıkarak, demokrasiyle, adaletle, barış ve kardeşlikle
geleceğe ilerlemeye devam edeceğiz. Biliyoruz ki, millet
olarak aynı duyguda birleşirsek, aynı hedefe odaklanırsak,
ulaşamayacağımız hiçbir başarı yoktur,
olmayacaktır.
Bu
bilinçle, gözümüzü geleceğe diktik. Her 23 Nisan'ı bir öncekinden
daha ileride kutlayan bir Türkiye için, milletçe, gecemizi gündüzümüze
katarak çalışıyoruz ve bir günün bir güne eşit olmasını
istemiyoruz.
Ne
mutlu ki, cumhuriyetimizin kuruluş ideallerine, çağdaşlaşma
hedeflerine, bugün, her zamankinden daha yakın bir noktada bulunuyoruz.
Bu başarı, her şeyden önce, aziz milletimizindir ve onların
vekâletiyle, sizdedir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Onun
değişim iradesini hayata geçiren büyük reformlara, vizyon
ve cesaret isteyen kararlara, sizler, gerçekten, düşüncenizle,
gayretinizle imza atmaya devam ettikçe, bu yüce Meclis, daha birçok
başarılara, inanıyorum ki, alnının teriyle,
düşüncesiyle imzasını koymaya devam edecektir.
Seksen
yedi yıllık süreçte millet olarak kaydettiğimiz bütün
ilerlemeler ortadadır. Türkiye, artık, seksen yedi
yıl önceki Türkiye değildir. Cumhuriyetimizin kazanımları
kalıcı hâle gelmiştir. Bundan geriye dönüş de olmayacaktır,
olamaz. Bugün, medeni milletler camiasında saygın bir yere
sahip, bölgesinde ve dünyada istikrar unsuru olan bir cumhuriyetiz.
İstiklal mücadelesinin zor şartları, yokluk ve
imkânsızlıklarıyla asla kıyaslanamayacak kadar
güçlü ve kendine güvenen büyük bir devletiz. Artık, geleceğe,
daha umutla, güvenle bakmak için her türlü sebebe sahibiz.
Büyük bir mutlulukla söylemek isterim ki, bugün,
cumhuriyetimiz, korkuların değil, umutların ülkesi
hâline gelmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu
hissiyatımızı bir kere daha ifade ediyor, bu anlamlı
günde, bütün istiklal şehitlerimizi, bir kere daha, rahmetle,
şükranla anıyorum.
Bugün,
cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün çocuklarımıza
armağan ettiği çok özel bir gündür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Buyurun efendim.
RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 23 Nisan Millî Egemenlik Bayramı,
aynı zamanda, dünyada, ilk ve tek çocuk bayramı olarak, bütün
insanlık için, aydınlık ve barış dolu bir gelecek
çağrısıdır. Bayramlarını kutluyor, yavrularımıza
huzur ve barış dolu bir dünya temenni ediyorum.
Bu
arada, bu dönemde, aramızda şu anda olmayan, kaybettiğimiz
bütün milletvekili arkadaşlarıma da Allah'tan rahmet diliyorum,
ailelerine, Meclisimize ve milletimize başsağlığı
diliyorum.
Milletimizin
23 Nisan Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun diyorum.
Saygılarımla.
(AK Parti sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.
Söz
sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve
Meclis Grubu Başkanı Sayın Deniz Baykal'ındır.
Sayın
Baykal, buyurun. (CHP sıralarından ayakta alkışlar)
CUMHURİYET
HALK PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanımız,
sayın milletvekilleri, saygıdeğer konuklar, 23 Nisan'ın
ve gençliğimizin, geleceğimizin gerçek sahibi sevgili
çocuklarımız, sevgili vatandaşlarım; hepinizi,
şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi adına sevgilerle,
saygılarla selamlıyorum.
Bütün
halkımızın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı
kutluyorum. Ülkemizin, barış, mutluluk, refah ve bağımsızlık
içinde daha nice bayramlar geçirmesini diliyorum. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin açılışını gerçekleştiren
Gazi Mustafa Kemal'i ve Birinci Meclisten başlayarak bugüne
kadar bu kutsal çatı altında görev yapmış tüm millet
temsilcilerini saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bugün
çok daha iyi görüyoruz ki, 23 Nisan 1920'de yaşanan, bir başlangıç
olmuştur; tebaalıktan yurttaşlığa, cemaatten
topluma, teokratik zihniyetten laik anlayışa, dogmatizmden
özgür düşünceye, zorbalıktan hukuka, din sömürücülüğünden
dine saygı anlayışına geçişi sağlama mücadelesinin
başlangıcı olmuştur. 23 Nisan 1920 başlangıcını
amacına ulaştırmanın ne kadar güç olacağı,
seksen yedi yıllık deneyimimizle de ortaya çıkmıştır.
Cumhuriyet, bu güçlükleri yenme mücadelesinin adıdır.
23
Nisan'ın temeli millî iradedir. Millî irade, bütün yurttaşların
eşitliğini gerektirir; kadın erkekle, zengin yoksulla,
diplomalı diplomasızla, sivil askerle, doğulu batılıyla,
köylü kentliyle eşit olacaktır. Ancak o zaman, devlet, bir
ırk devleti, bir kan, bir kafatası devleti olmayacaktır;
bir din devleti, bir mezhep, bir tarikat devleti ancak o zaman olmayacaktır,
bir aşiret devleti olmayacaktır; yurttaşlık bilincine
dayalı bir ulusal devlet olacaktır.
Din
ve siyaset ayrımı demokrasinin temelidir. Din ve siyasetin
kuralları birbirinden farklıdır: Dinde iman ve teslimiyet
esastır, demokratik siyasette ikna olma ve sorgulama; dinde
gerçek tektir ve değişmez, demokratik siyasette gerçek çoktur
ve değişir; dinde muhalefete yer yoktur, demokratik siyaset
muhalefetsiz olmaz. Demokrasinin olanaklarını kullanarak
dini siyasete açmaya kalkışanlar olabilir, ama din ve siyaset
ayrımını esas almayan hiçbir rejim demokratik kalamaz.
(CHP sıralarından alkışlar) Batı, yüzlerce
yıl kardeş kanı akıtarak bu gerçeği öğrenmiştir.
Biz, 23 Nisan'da yöneldiğimiz rejim içinde kimsenin burnunu kanatmadan
bu gerçeği yaşıyoruz.
Laiklik
anlayışı, devletin, bütün inançlara, dinlere, mezheplere
saygı göstermesini ve eşit davranmasını gerektirir.
Bu doğrudur, ama laiklik anlayışı, aynı zamanda,
hiçbir inancın, mezhebin, dinin, devletin, hukukunu, eğitimini
ve yönetimini oluşturmasına izin verilmemesini de gerektirir.
Siyasetin referansı demokrasi olmaktan çıkar, inanç ve
din olursa, bunun sonucu, önce oluk oluk kardeş kanı, sonra
da koyu ve karanlık bir otoriter rejimdir.
Türkiye'de,
İslamiyet, laiklik ve demokrasi arasında eşsiz bir
uyum vardır. Bu, Türkiye'nin altın üçgeni, altın sentezidir,
iç barışın ve kalkınmanın altın anahtarıdır.
Bunu gözümüz gibi koruyup sürdürmeyi, bozmak isteyenlere meydanı
boş bırakmamayı en öncelikli görev bilmeliyiz.
Değerli
milletvekilleri, 23 Nisan 1920'de, yani seksen yedi yıl önce,
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışıyla birlikte
bir millî devlet kuruluşunun temeli atılmıştır.
Yeni millî devletin, o gün, 23 Nisan 1920'de, henüz, ne anayasası
vardır ne de sınırları bellidir. Cumhuriyet de yoktur,
demokrasi de yoktur. Ama bir nokta kesindir: Türk milleti, saltanatı
ve hilafeti dışlayarak, kendi bağımsız devletini
kurmaktadır. Devleti kuranlar, kendi etnik kimliklerini,
ırk, soy, sop, din, mezhep, inanç, tarikat, cemaat bağlılıklarını
aşarak, Türk milleti anlayışı etrafında, kardeşçe,
el ele vermişlerdir. Devletimizin temelinde bu anlayış
vardır. Ülke olarak barış ve istikrarımızın
güvencesi bu anlayıştır. O nedenledir ki, Türk milleti
anlayışını bir yana bırakır, etnik kimlik
ayrıştırmasına kendimizi kaptırırsak,
alt kimlik-üst kimlik labirentlerine sürüklenirsek, toplumsal barışımızın,
dirlik ve düzenimizin tahrip olmasına sebep oluruz.
Aynı
şekilde, din, inanç, mezhep anlayışlarımızı
ön plana çıkarırsak, tarikat, cemaat bağlılıklarımızı
temel alırsak, devletin gücünü, yetkilerini, parasını,
olanaklarını o doğrultuda kullanırsak, kurumları
ve devleti kadrolaşmanın hedefi hâline getirirsek, birlik
ve bütünlüğümüze, barış ve kardeşliğimize,
23 Nisan ruhuna ihanet etmiş oluruz. Bu yanlışlıklar,
bazen, insan hakları ve demokrasi adına, inanç özgürlüğü
adına da yapılabilir, ama bu gerçeği değiştirmez.
23
Nisan, bize, millî egemenlik anlayışını kazandırmıştır.
Egemenliğin millî olması, aynı zamanda, hem etnik olmaması
hem de dinî olmaması anlamına gelir. Devletimizin daha
sonraki gelişmeleri de bu temelde yükselmiştir, cumhuriyet
bu temelde gerçekleştirilmiştir. Demokrasiye, cumhuriyetle
de pekiştirilen bu temeller üzerinde ulaşılabilmiştir.
Demokrasimizin sağladığı olanakları cumhuriyetin
ve devletin millî ve laik kimliğini ortadan kaldırmak için
kullanmak tam bir aymazlıktır.
Değerli
milletvekilleri, demokrasi, beş yılda bir sandık başına
gidip, sonra da seçilenlerin istediğini yapmasına seyirci
kalmak değildir. Demokrasi, sadece bir usulden, yöntemden ibaret
değildir. Demokrasinin bir esası, ilkeleri, değerleri
de vardır. Eğer, adı her türlü yolsuzluğa karışmış
bir bakan, kendi hakkında, 4 defa, af yasasını bu Meclisten
çıkarabilmiş ise, bunun, ne demokrasinin ne millî egemenlik
anlayışının gereği sayılması mümkün
değildir. (CHP sıralarından alkışlar) Böyle
bir uygulama, ne bunu yapanlara ne de Meclisimize şeref kazandırmamıştır.
Gene
aynı şekilde, 100'den fazla yolsuzluk dosyası, Başbakanla,
bakanlarla, milletvekilleriyle ilgili olarak, beş yıldan
beri Türkiye Büyük Millet Meclisinde beklemektedir. Bunların
bir tanesinin bile ele alınmamasını, bir kişinin
bile dokunulmazlığının kaldırılmamış
olmasını, demokrasinin, millî iradenin, hukuka saygının
gereği saymak çok güçtür. (CHP sıralarından alkışlar)
Gene,
ne yazık ki, Sayıştay üyelerinin seçimi görevini, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin, bütün uyarılara rağmen, on
beş aydır savsaklaması, ne demokrasi anlayışıyla
ne de Anayasa ve hukuka saygı anlayışıyla bağdaştırılamaz.
(CHP sıralarından alkışlar) Sayıştayın
kendi yasalarına göre belirlediği adaylarını
iktidar beğenmedi diye Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçim
yapmaması, hele seçim yöntemini değiştirmeye yönelmesi,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığı ve de
demokrasi anlayışıyla hiçbir biçimde bağdaşmaz.
Sayın
milletvekilleri, bir ülkede basın-yayın ve medya özgürlüğünün
bulunması o ülkenin demokratik bir rejime sahip olduğunu
kanıtlamaya yetmez; ama basın-yayın ve medya özgürlüğünün
bulunmaması, o ülkedeki rejimin demokratik olmadığını
kanıtlamaya yeter.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Baykal, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Son zamanlarda medyaya yönelik olarak bir baskı
ve yıldırma politikasının acımasızca uygulandığını
biliyoruz. Ama, dün, bir genel yayın yönetmeninin açıklamalarından
öğrendik ki, Başbakanın Basın Sözcüsü, Türkiye'nin
ikinci büyük gazetesinin hangi manşetle çıkacağına,
hangi yazarlara yazı yazdırılacağına, yazıların
hangi sayfalarda yayınlanacağına karar verebiliyor.
Bu, utanç verici bir tablodur. (AK Parti sıralarından
"Yalan! Yalan!" sesleri, gürültüler) Bir demokrasi skandalıdır.
Demokrasi, makyajı ile gizlenmek istenen çehre, bir kez daha ortaya
çıkmıştır. Demokrasi işinize geldiği sürece
kullanıp, sonra bir kenara atabileceğiniz bir araç değildir.
(CHP sıralarından alkışlar)
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin açılışının 87'nci
yıl dönümü, 11'inci cumhurbaşkanı seçiminin yapılacağı
günlere raslamıştır. 10'uncu Cumhurbaşkanımız
Sayın Ahmet Sezer'i, Cumhurbaşkanlığının
bu son döneminde, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında,
milletimizin de duygularına tercüman olarak saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar) İnanıyorum
ki, Sayın Sezer'i, Anayasa'ya, hukukun üstünlüğüne, laik,
demokratik cumhuriyete ve Atatürk İlkelerine, bunlara en çok
ihtiyaç hissettiğimiz bir dönemde sahip çıkan, ilkeli ve
kararlı tutumuyla, alçak gönüllü, ahlaklı ve onurlu kişiliğiyle
milletimiz ve tarih takdirle anacaktır. (CHP sıralarından
alkışlar)
Yeni
cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili olarak, aday gösterme süresinin
son iki gününe girmek üzereyiz. Ortada hiçbir ciddi aday yoktur. (AK
Parti sıralarından "Aday ol" sesleri, gürültüler)
AHMET
YENİ (Samsun) - Aday ol.
AGÂH
KAFKAS (Çorum) - Meclisin iradesine saygısızlık.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin efendim.
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - 72 milyonluk Türkiye, kimin cumhurbaşkanı
olacağı konusunda, tam bir karanlık içindedir. Toplum
bilmiyor, muhalefet partileri bilmiyor, iktidar partisi bilmiyor,
milletvekilleri bilmiyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi bilmiyor.
İktidar milletvekilleri, bakanlar, kimi seçecekleri konusunda
talimat bekliyorlar. Talimat verecek olan, Cumhurbaşkanı
adayının millet tarafından bilinip değerlendirilmesini
istemiyor.
AHMET
YENİ (Samsun) - Aday ol
Aday ol
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Milletten, milletvekillerinden,
Türkiye Büyük Millet Meclisinden kaçırılan bir Cumhurbaşkanlığı
seçimi! Böyle bir Cumhurbaşkanlığı seçiminin,
Anayasa'yla, demokrasiyle, millete ve Cumhurbaşkanlığına
saygı anlayışıyla hiçbir ilişkisi yoktur.
(CHP sıralarından alkışlar)
Bu
şekliyle Cumhurbaşkanlığı seçimi, AKP mutfağının
değil, aile mutfağının bir işi hâline dönüşmektedir.
Milletten, milletvekillerinden, AKP milletvekillerinden bile kaçırılan
bir Cumhurbaşkanlığı seçimi. Bu, bir seçim değil,
tebligattır.
AHMET
YENİ (Samsun) - Aday ol, aday
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Tek parti dikta rejimlerinde bile böyle bir uygulama
olmamıştır. Böyle bir tablo, ne 23 Nisan ruhuna ne Meclisimizin
onuruna ne de Millet Meclisi iradesinin üstünlüğü anlayışına
yakıştırılamaz. Bu yöntemle, 72 milyonluk Türkiye'ye,
saygın ve onurlu bir Cumhurbaşkanı değil, bir aileye
kapı kulu seçilir. (AK Parti sıralarından "Size
yakışmıyor." sesleri, gürültüler, sıra kapaklarına
vurmalar) Böyle bir seçim, hem Türkiye Büyük Millet Meclisinin
şerefine
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Çok ayıp! Çok ayıp!
BAŞKAN
- Sayın Baykal
Sayın milletvekilleri
DENİZ
BAYKAL (Devamla) -
ve onuruna yakışmaz.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Baykal, yakışıyor mu size?
DENİZ
BAYKAL (Devamla) -
hem de Cumhurbaşkanlığı
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri
DENİZ
BAYKAL (Devamla) -
hem de
(AK Parti sıralarından gürültüler,
CHP sıralarından "Dinleyin." sesleri)
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Size yakışır bu ancak!
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri
Sayın Baykal, bir saniye efendim
Sayın
milletvekilleri
Sayın milletvekilleri
Sayın milletvekilleri,
lütfen, beni dinler misiniz. Sayın Baykal, bir saniye efendim
ŞÜKRÜ
ÜNAL (Osmaniye) - Sözünü geri alsın Sayın Başkan! (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Değerli arkadaşlar
Sayın
milletvekilleri, Sayın Baykal; bugün, özel gündemle toplandık.
Sayın Genel Başkanlar, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
üzerinde konuşmalar yapıyorlar, yapacaklar.
MUSTAFA
CUMUR (Trabzon) - Tam bayram konuşması!
BAŞKAN
- Konuşmalarımızda özellikle, milletimizi kucaklayan,
gelecek hedeflere ortak düşüncelerimizi götüren konuşmalar
yapılır. (Gürültüler) İç politikaya yönelik konuşmalar
yapılır mı, yapılmaz mı bilmem; ama kürsü hakkı,
söz hakkı mukaddestir. Ben, konuşmanıza saygı duyuyorum.
Ancak, özellikle, son kullandığınız cümleler, milletvekili
arkadaşlarımızı tahrik edecek ve belirli kişilere
yönelik aşağılayıcı ifadelerdir.
AGÂH
KAFKAS (Çorum) - Meclisin iradesine saygısızlık!
AHMET
YENİ (Samsun) - Meclise yakışmıyor!
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Meclise hakaret ediyor, ne ayıp bir şey
ya!
BAŞKAN
- Lütfen konuşmanızı
tamamlayınız. (AK Parti sıralarından "Meclise
hakaret ediyor." sesleri)
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Böyle
bir seçim, hem Türkiye Büyük Millet Meclisinin şerefine ve onuruna
bence yakışmaz
AHMET
YENİ (Samsun) - Size yakışır!
DENİZ
BAYKAL (Devamla) -
hem de Cumhurbaşkanlığı makamının
önemini ve değerini büyük ölçüde kaybettirir.
Son
dönemde, toplumsal barış ve hoşgörü ortamının
hızla zedelenmekte olduğuna tanık oluyoruz.
MUSTAFA
DURU (Kayseri) - Aday olsanıza!
ATİLA
EMEK (Antalya) - Dinle be, dinle!
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Anayasa'mızın temel ilkelerine dayanan
ve ulusal kimliğimizi esas alan bir kültür ve eğitim politikasını
sahiplenip, uygulamamız gerekirken, tam tersi anlayışlara
meydan boş bırakılmıştır. Gerilim ve çatışma
unsurları, eğitim ve kültür yaşamımızda ve
devlet kurumlarında yer yer etkin olmaya başlamıştır.
(AK Parti sıralarından gürültüler) Saldırıların
içinde yer alan gençleri kimler eğitmektedir? Hangi yurtlarda yetiştirilmektedirler?
Güvenlik kurumlarının bunlarla ilişkisi nedir? Bu
gençler hangi fikir, inanç ve kültür ikliminin ürünüdürler? Anayasa'mızın,
laiklik başta olmak üzere, temel değerlerini içine sindiremeyen
bir yönetim anlayışının toplumumuzu da, devlet
kurumlarımızı da bir çatışma ortamına
sürüklemesi kaçınılmazdır. Yasa dışı
eğitim kurumlarına kol kanat geren bir yasal düzenlemenin
daha geçen yıl yapıldığını kimse unutmamalıdır.
ALİM
TUNÇ (Uşak) - Hangisi yasa dışı?
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti'ni,
hiçbir etnik projenin, ırk ayrımcılığının
tehdit etmesine izin vermeyeceğiz. Bizim milliyetçilik anlayışımız
bir ırk, kan ve kafatası milliyetçiliği değildir;
bir siyasi bilinç ve siyasal dayanışma milliyetçiliğidir.
Bu topraklarda el ele vererek tam bir eşitlik içinde kardeşçe
yaşamayı içine sindiren insanlar olarak bir millet
oluşturuyoruz. Yüz elli yıllık, acılarla dolu bir
tarihin içinde şekillenmiş bir ulusal kimliği, hiçbir
etnik hevesin, hiçbir ırkçı yönelişin dağıtmasına
izin veremeyiz. Çevremizde yaşanan etnik dağılmanın
nelere yol açtığını görüyoruz. Bizim milliyetçiliğimiz,
herhangi bir husumetten, düşmanlıktan beslenen bir milliyetçilik
değildir. Hiçbir başka millete, ırka ya da etnik kimliğe
karşı bir duruşumuz yoktur. Bizim milliyetçiliğimiz,
kimseye karşı değil, kendimiz için bir milliyetçiliktir.
Bizim milliyetçiliğimiz, şiddete, teröre yönelik bir milliyetçilik
değildir; ama şiddete, teröre boyun eğecek bir milliyetçilik
de değildir.
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) - Parti programını sonra oku yahu!
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Aşiretlere, kavimlere, etnik kimliklere,
mezheplere, ırk ayrımlarına dayanan, dağınık,
parçalanmış bir toplumsal yapıdan ulusal düzeyde bir
bütünlük çıkarmaya yönelen; bütünleştirici, yükseltici,
çağdaş bir milliyetçiliktir; ayrılıktan bütünlüğe,
yerellikten ulusallığa yöneliktir.
Herkesin
etnik kimliği kendi özel dünyasının bir parçasıdır,
ona hep beraber saygı duyarız; ama, kimsenin, etnik kimliğini
devlete bir damga gibi vurmasına, devleti belli etnik kimliklerin
lehine ya da aleyhine kullanmasına göz yumamayız. Etnik
kimliğimiz ne olursa olsun, eşitlik ve kardeşlik içinde,
hep beraber yaşayacağız; ülkemize hep birlikte sahip
çıkacağız, bayrağımıza hep birlikte saygı
duyacağız. Aynı bayrak-ayrı bayrak arayışlarına
girenler, onları, insan hakları, demokrasi adına kanatları
altına alanlar sanmasınlar ki Türkiye buna göz yumar. Herkes
aklına çok iyi yerleştirsin, Türkiye'nin ulusal bütünlüğünü
parçalama gücü, ne içeride ne dışarıda kimsede yoktur.
Çünkü, biz, ulusal bütünlüğümüzü kimsenin lütfuyla sağlamadık:
Türkiye'yi, kimse bize atıfet diye vermedi. Türkiye'yi, tarihin
içinden, büyük acılar çekerek, fedakârlıklar yaparak alnımızın
teriyle, canımızın, tenimizin katkısıyla
hep birlikte çekip çıkardık.
FAHRETTİN
FOYRAZ (Bilecik) - On dakika oldu
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Sevgili milletvekilleri, bütün çocukların
ve milletimizin Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı içtenlikle
kutluyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve önümüzdeki
dönem için milletimize mutluluklar diliyorum. (CHP sıralarından
ayakta alkışlar)
AHMET
YENİ (Samsun) - Saygı bu mu?
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
törenlerinde, geleneksel olarak Meclisimiz özel gündemle toplanıyor.
Meclis Başkanı ve siyasi partilerimizin genel başkanları,
günün önem ve anlamı üzerinde konuşmalar yapıyorlar.
Bu konuşmalar, genelde kucaklayıcı, geleceğe götüren,
topluma, huzur, güven ve emniyet veren konuşmalar oluyor. Bazen
de, tartışmaya yol açan konuşmalar yapılabiliyor.
Sayın
Baykal'ın konuşmasına cevap vermek üzere birkaç tane
müracaat var elimde. Böyle bir günde bunu uygun görmem. Biz, bayram
neşesini veya bu özel günlerin, hepimizi kucaklayan, bütünleştiren
neşesini kaybetmek istemeyiz. Ancak, tutanakları getirtiyorum,
burada açıklanması gereken bir husus olursa, onu hem Sayın
Baykal'dan hem de kendilerine ilişen söz atmalar, sataşmalar
varsa, belki o arkadaşlarımızın cevap vermeleri
bakımından bir girişimde bulunacağım. Ama,
böyle bir konuşmanın, belli bir kişiyi, belli bir grubu
hedef almasını, doğrusu arzu etmezdim.
Söz
sırası, Anavatan Partisi Genel Başkanı ve Meclis
Grubu Başkanı Sayın Erkan Mumcu'nundur.
Sayın
Mumcu, buyurun efendim. (Anavatan Partisi sıralarından
ayakta alkışlar)
ANAVATAN
PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI
ERKAN MUMCU (Isparta) - Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanımız,
değerli milletvekilleri, saygıdeğer konuklar, bu anlamlı
günün gerçek sahibi sevgili çocuklarımız ve aziz milletimiz;
sizleri, saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Bayramınızı
yürekten kutluyorum. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın
87'nci yıl dönümünü kutladığımız bugün,
başta Büyük Önder Atatürk'ü, bir ulusun yeniden doğuşu,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşu için canını
veren aziz şehitlerimizi, hür ve bağımsız yaşama
iradesini bu mübarek topraklara kan ve imanla nakşedenleri
rahmetle, minnetle, şükranla anıyorum, manevi huzurlarında
saygıyla eğiliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hâkimiyetimilliye, yani
millî egemenlik ve istiklali tamme, yani tam bağımsızlık
prensiplerine sadakat, bizim devletimizin hem varlık hem de
meşruiyet sebebidir. Genç cumhuriyetimizin üzerine oturduğu
toplumsal mutabakat bu iki temel prensip üzerinde sağlanmıştır.
Türk milletinin birlikte yaşama arzusu bu prensiplerle çerçevelenmiştir.
Şayet, bir devlet, bütün kurum ve kuruluşlarıyla bu
prensipler üzerinde örgütlenmişse, varacağımız
nokta zorunlu olarak demokrasidir, hem de eksiksiz bir demokrasi,
bütün kurum ve kurallarıyla işleyen, çağdaş standartlarda
bir demokrasi. Bu itibarla, yüce Meclis, kaynağını
halktan almayan hiçbir egemenlik iddiasına meşruiyet tanıyamaz,
tanırsa, kendi meşruiyetini tartışmalı hâle
getirir.
"Hâkimiyet
kayıtsız şartsız milletindir." prensibi Türkiye
Cumhuriyeti'nin kuruluşu için sağlam bir temel teşkil
ettiği gibi, bizim için de bizden sonrakiler için de gerçek bir
toplum sözleşmesi niteliği taşımaktadır. Birinci
Büyük Millet Meclisi, bugünkü birlik ve bütünlüğümüzün en büyük
teminatıdır. Bu sözleşmeyi sık sık okumamız
gerekir. Zaman zaman karşılaştığımız
rejim tartışmalarında Birinci Büyük Millet Meclisinin
hakemliğine başvurmamız bize yol gösterici olacaktır.
O Meclisin oluşum biçimi ve çalışma prensipleri bu ülkede
yaşayan herkes için, her ilden, her yöreden yurttaşlarımız
için tarihî bir belge kıymetindedir. Bir millet kendi kendisini
günlük mülahazalarla değil, bu tür belgelerle tanımlar.
Böylesine büyük hatıralar, bir insan topluluğunu millet
yapar. Temelinde bu denli köklü, bu denli yaygın, bu denli etkin
bir toplumsal mutabakat varsa, o devlet, tarihî yolculuğunda
güven içinde devam eder. Ne yazık ki, biz, bu mutabakatımızı
yeterince hatırlayamıyoruz. Onun içindir ki, Atatürk'e müracaat
mecburiyetimiz her geçen gün daha da artmaktadır. Bu tarihî vesikayı,
bu millî vasiyeti doğru okumadığımız ve ondan
bugün için rasyonel sonuçlar üretemediğimiz sürece, Atatürk'e
bağlılık yeminlerimizin, bize, ne yazık ki, bir
faydası olamayacaktır. Onlar, o zor şartlar altında
bile "ulusal egemenlik" kavramını hep önde tuttular;
onlar için "tam bağımsızlık" kavramı
varoluşumuzun yegâne güvencesiydi ve her şart altında
onlardan asla taviz vermediler.
Buradan
çıkarmamız gereken birinci sonuç şudur: En
ağır sorunlar bile millî iradeye bağlılıkla çözülebilir
ve hiçbir sorunun millî iradeyi aşan bir çözüm tarzı yoktur.
Tam bağımsızlık, bu vatanda varlığımızı
sürdürebilmemizin olmazsa olmaz yegâne yöntemidir.
İkinci
sonuç: Böyle bir temel üzerine kurulmuş bir devletin istikameti,
kesin olarak demokrasidir. Millî kültürümüzü muasır medeniyet
seviyesinin üstüne çıkarmayı hedeflemiş olan Türkiye,
bağımsızlığından ödün vermeden her alanda
dünyayla rekabet etmelidir. Büyük Önder Atatürk'ün daha sonraki uygulamaları
dikkate alındığında, bu husus çok berrak bir biçimde
görülecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; "egemenlik" kavramının
anlamı ve aidiyeti, devletin ve rejimin karakterini belirlediği
gibi dünyadaki yerimiz açısından da temel bir belirleyici
olmaktadır. Millî iradeyle temin edilmeyen bir ulusal egemenlikten
söz edemeyiz; bu, bizi cumhuriyet öncesi döneme geri götürür. Çoğulcu
demokrasiyle bütünleşmemiş, onu içine sindirmemiş
bir "millî irade" kavramı da eksiktir ve yanıltıcıdır.
Büyük Önder Atatürk'ün muasır medeniyet seviyesine ulaştırma
idealinin vazgeçilmez ölçütleri bunlardır. Cumhuriyet Türkiyesinin
üzerine bastığı siyasi zemin budur. Bunların birinden
vazgeçmek, cumhuriyetin temel istikametini değiştirmek
sonucunu doğurur. Hâkimiyet kayıtsız şartsız
milletin olacaktır, yani, ulusal egemenlik demek, devlet otoritesiyle
idare edilen bir millet demek değildir; ulusal egemenlik demek,
millî iradeyle yönetilen bir devlet demektir. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar) Millet, bu hâkimiyeti, hiç
şüphesiz, kendi seçtiği temsilcileri vasıtasıyla
kullanacaktır. Siyaset, milletin seçtiği siyasetçilerin
işidir, bu yetki de ona aittir. Hukukun dışında hiçbir
güç, seçilmiş siyasetçinin siyaset etme yetkisini sınırlayamaz.
Şayet, seçilmiş siyasetçi, sınırsız bir yetkiye
sahip olduğunu düşünüyorsa, yanılmaktadır. Demokratik
rejim, halkın yurttaşlık bilinci, hukuk ve siyaset üzerinde
ideal bir dengeye oturmuştur. Bu, aynı zamanda tabii bir dengedir,
toplum doğasına da uygun bir dengedir; kendi teminatını
kendi içinde barındıran bir dengedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 21'inci yüzyılın
ilk on yılı içerisindeyiz. Türk milleti, devletinin üzerine
oturduğu temel prensipler konusunda derin endişeler taşımaktadır.
Ülkemizin bağımsızlığının tehdit altında
olduğuna dair bir kanaat, her geçen gün, insanlarımızın
zihnine, daha derin etkilerle yerleşmektedir. Ülkemizin küresel
rekabette geri kalması, ekonomik olarak değer üreten bir
ülke olmak yerine, ucuz iş gücü ve ham madde temin eden bir ülke
durumuna düşmesi, diğer bir ifadeyle, uydulaşması
ve bir tür sömürüye maruz kalması bu endişeleri artırmaktadır.
Diğer
taraftan, ne yazık ki, millî iradenin Meclise tam olarak yansıyamaması
ya da tam olarak yansımasını mümkün kılacak demokratik
reformların hâlâ gerçekleştirilememiş olması
milletimizin endişelerini daha da derinleştirmektedir.
Bugün Türk halkının neredeyse yarısı bu kutsal çatı
altında temsil imkânı bulamamaktadır. Bu, millî iradeyi
ve onun mekanizması olan demokrasiyi sakatlayan bir durumdur
ve esasen Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluş ilkelerine
aykırıdır.
Türkiye,
rejimini belli kurumlar ve belli statüler üzerine oturtan bir ülke
görünümündedir. Bu statüko, demokrasimizi sürekli risk ve tehditlere
açık hâle getirmektedir. Oysa güçlü bir ülke olmanın olmazsa
olmaz şartı, millî iradenin talep ettiği biçimiyle, rejimi,
devleti, egemenliği, 73 milyon insanımızın
oluşturduğu bir kaidenin üzerine kurmaktır. Bugün burada
ifadeye mecburum ki, bunun ilk adımı, cumhurbaşkanını
halka seçtirmektir. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Modernleşme tarihimizde örnek alageldiğimiz Fransa'nın
bugünlerde büyük bir demokratik olgunluk içerisinde cumhurbaşkanını
halkına seçtirdiği şu günlerde, bizim bir cumhurbaşkanlığı
seçimi krizine sürüklenme arifesinde olmamız, üzüntüyle karşılanması
gereken bir durumdur. Tarihî bir sorumluluk duygusuyla, millî egemenliğin
tecelligâhı bu kutsal çatı altında bütün sorumlulara
seslenmeyi zorunlu görüyor...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Mumcu, lütfen devam edin.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - ...ve herkesi aynı tarihî sorumluluk anlayışına
bir kez daha davet ediyorum: Geliniz, cumhurbaşkanını
halka seçtirelim. İnsanlarımıza, hesap soracakları,
denetleyecekleri kendi devlet başkanlarını seçme
hakkını verelim. Bu hakkın tabii sonucu, millî egemenliğin,
demokrasinin ve ulusal bütünlüğün güçlenmesi ve tekâmül etmesi
olacaktır. Zaman vardır, fırsat vardır ve olması
beklenen, Meclis iradesidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyet, hiç şüphe
yok ki, büyük ve başarılmış bir projedir. Devletimizin
Anayasa'da ifadesini bulan temel nitelikleri, insanımızı
özgürleştiren, ulusal bütünlüğümüzü garanti altına
alan bir kıymete sahiptir. Bütün bu avantajlarımıza
rağmen, devlet aygıtımızın ya da devleti
oluşturan aygıtların hızla yenilenmesi ve yeni
çağın ihtiyaçlarına cevap verecek düzeye getirilmesi
gereği vardır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi
sadece günübirlik siyasal olgulara dönük eylem ve tutumlar gösteren
bir kurum olarak görülemez. Türkiye Büyük Millet Meclisi, salt bir
kurum, bir bürokratik işleyiş olarak da görülemez. Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bir ruh, bir mana olarak değerini her zaman
akılda tutmak ve her zaman en üstte tutmak, bizim, milletin vekilleri
olarak öncelikli görevimizdir. Millî iradenin tecelligâhı olmak,
millet iradesinin orta ve uzun vadeli özlem ve ideallerine de hizmet
etmeyi zorunlu kılar. Bunun anlamı, günübirlik siyaset
üreten bir kurum olmak zaafına tutsak olmadan, milleti adına
ve insanlık için vizyon üreten, ulusal ve küresel stratejiler geliştiren
bir kurum olabilmektir. Hepimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
seksen yedinci yılında ülkemizin karşı karşıya
bulunduğu temel sorunlar karşısında ortak sorumluluklara
sahip olduğumuzu bir kez daha sarsılmaz bir imanla idrak etmeliyiz.
Sosyal, kültürel ve ekonomik fay hatlarında biriken yıkıcı
enerjinin bir yıkıma yol açmadan açığa çıkarılması
ve giderek derinleşen çatlakların sağlam ve hiçbir sarsıntıda
ayrılmayacak biçimde yapıştırılması
milletimizin en öncelikli talebi, ihtiyacı ve bizim de en öncelikle
görevimizdir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi, önümüzdeki günlerde, başta bölücülük olmaz
üzere, ülkemizin karşı karşıya bulunduğu tehdit
ve tehlikelere karşı yepyeni bir anlayışla yaklaşmak
ve buna ilişkin kararlar almak, stratejiler geliştirmek zorundadır.
Bunun
yanı sıra, yeni bir kalkınma ve küresel rekabet vizyonu,
yeni bir istihdam ve gelir adaleti düzeni, yeni bir insani gelişim,
insan kaynakları modeli, yeni bir sosyal devlet ve sorumlu piyasa
tutumu, önümüzdeki dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisinin öncelikli
ve ağırlıklı olarak mesaisini harcaması gereken
konuların başında gelmektedir. Gelecek nesillere
karşı sorumluluğumuz göz önünde tutulduğunda,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin öncelikli meseleleri bunlar olmak
durumundadır.
Bu
duygularla, yüce Meclisimizin açılışının
seksen yedinci yılında, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü,
milletimizin istiklal ve istikbaline hizmet etmiş olan tüm
şehitlerimizi, gazilerimizi bir kez daha rahmet ve şükranla
anıyorum.
Sevgili
çocuklarımızın ve dünya çocuklarının bayramını
bir kez daha kutluyorum.
Vekili
olduğum milletime saygılarımı, sevgilerimi ve
gönülden sadakatimi sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Mumcu.
Söz
sırası, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Sayın
Mehmet Ağar'ındır.
Sayın
Ağar, buyurun efendim. (DYP ve Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
DOĞRU
YOL PARTİSİ GENEL BAŞKANI MEHMET KEMAL AĞAR
(Elâzığ) - Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız,
Sayın Cumhurbaşkanımız, çok değerli milletvekilleri,
muhterem konuklar, büyük Türk milleti; 87'nci yıl dönümünü kutladığımız
Meclisimizin açılışı, her milletten daha fazla mana
ifade etmektedir.
Devletimizin
kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün çocuklarımıza armağan
ettiği Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı en içten
duygularımızla kutluyor, bütün yavrularımızı,
çocuklarımızı şefkatle kucaklıyoruz.
Yüksek
bir heyecan içinde, milletimizin geleceği çocuklarımıza
daha güçlü bir Türkiye bırakmanın büyük azim ve kararlılığı
içerisinde olduğumuzu huzurlarınızda ifade etmek
istiyorum.
Bu
seneki Çocuk Bayramı hakkında bir ayrı paragraf açmak
gereği vardır. Çünkü, bu sene tüm dünyadan bizim misafirimiz
olarak gelen çocuklarımızı Ankara'da değil, Antalya'da
misafir etmek durumunda kaldık. Çocuklarımızın
yaşadığı coşku Meclisimizin kendi gündeminin
gölgesinde kaldı. Bu coşkuya bu sene Meclisin yeterince
ortak olamaması hepimiz için bir mahcubiyet sebebidir, bunu
ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Meclislerin görevi, milletin malı olan bu
kürsüde milletin meselelerini konuşmak, milletin endişelerini
gidermek, milletin dertlerine derman olmak ve milletin tek tek her
ferdinin bu ülkenin geleceğine dair ümidini artırmak, nesebine,
meşrebine, inancına bakmaksınız bu milletin
müşterek dertlerine bu çatı altında çare bulabilmektir.
Meclis,
malum, karar almada matematik hesaplara, denklemlere mahkûm bir
Meclis değil. Bu Meclisin dört buçuk senedir, birkaç istisnası
hariç, böyle bir zorluğu olmadı. Bu Mecliste hiçbir karar,
hiçbir kanun bıçak sırtında geçmedi. Ancak, dört buçuk
yıldır bu Meclisin ortak iradesi diyebileceğimiz kaç
karar alındı; elbette, bazı reform kanunlarının
Meclisin müşterek iradesi olduğu gerçeğinin ötesinde?
Muhterem
arkadaşlarım, Meclisin ruh hâli neyse sokaktaki ruh hâli de
odur. Bu ülkenin sokaklarındaki insanlar gerginse, bu, Meclisten
yayılan havanın milletin üzerindeki etkisindendir. Meclisin
müştereği yoksa sokağın müştereğinin de
bulunması zor olur. Dört buçuk yıllık bu Meclisin, iç politikada
da, dış politikada da bir müşterek irade hevesinde olmadığını
üzülerek kaydetmek isterim.
Meclis,
sadece ve maalesef, vefatlar sebebiyle hüzünde iş birliği
sağlayabilmiştir. Son olarak, 18 Nisan 2007'de rahmete kavuşan
Muhterem Ali Dinçer'in ardından kısa bir hüzün beraberliği
sağlanmıştır.
Buna
iki türlü bakmak mümkün: Meclis, sadece, bir mensubu vefat ettiğinde
birlikte üzülebiliyor. Birlikte yaşayabildiği yegâne
şey, bir mensubunu kaybettiğinde üzülebilmek. Hâlâ iyimser
bir bakış açısından yanayım ve ümidi diri tutmak
istiyorum. Ülkemiz de dâhil olmak üzere, bu coğrafyada şu
veya bu şekilde yetim bırakılan çocukların hüznünü
de birlikte duyabiliriz, acılı annelerin babaların
hüznünü de paylaşabiliriz. Öyle bir başlangıca bu çatının
ihtiyacı var.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis, üzülerek söylüyorum
ki, ülkemizde cereyan eden ve kendisini ilgilendiren meseleler
hakkında, müntehibi saniler eliyle teşkil edildiği dönemlerdeki
kadar bile bilgi sahibi, irade sahibi değildir. Meclisi
beş yıldan önce yenilememe gayreti, ülkeyi ve Meclisi bu
hâle getirmiştir. Türkiye'nin gerçeklerine ve Meclisin geleneğine
uygun olan, dört yılda bir seçimdir. Bu, millete karşı
bir taahhüttür. Önümüzdeki dönemden itibaren, hiç şüphe yok ki,
dört yılda bir seçim Anayasa hükmü hâline gelecektir. Seçimi
cumhurbaşkanlığı hesaplarıyla beşinci
yıla bırakmak, beşinci yıla da değil, cumhurbaşkanlığı
seçimi sonrasına bırakmak, Meclisi bilgisiz ve iradesiz
hâle getirmiştir. Bugün Meclis, seçimin ne zaman yapılacağını
bile bilmemektedir. Sayın Meclis Başkanının
açış konuşmalarında da bu anlaşılmaktadır.
Yarın, dün olduğu gibi, kendilerince, teknik gerekçelerle,
seçimin temmuz, ağustos veya eylülde yapılmasını
faydalı gören iş adamları örgütünün, bu kararı aldırmak
için ikna etmesi gereken siyasi sayısı sadece 1'dir. Bugün,
bu Meclis, seçeceği cumhurbaşkanının kim olduğunu
da bilmemektedir, seçimi kimler arasından yapacağını
dahi bilmemektedir. Muhtemelen, son gün, son dakikada, yine muhtemelen,
basın mensuplarından öğrenilecektir. Kürsüde ve kuliste
söyledikleri her zaman haber olan milletvekilleri, medyanın
bu sebeple takip ettikleri milletvekilleri, artık haberdar
olabilmek için medyayı takip etmek zorundadırlar.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bizler buraya yüzde
54'ün reyleriyle geldik, yüzde 46 temsil edilemedi. Şahsen, ben
ve arkadaşlarım, o temsil edilemeyenlerin hissiyatını
da burada ifade etmeye çalıştık. Tabii ki bu yeterli
değildi; doğru olan, Meclisteki iki büyük grubun, özellikle
iktidar grubunun, o yüzde 46'nın sesine de kulak vermesiydi,
ama, mümkün olmadı. Belki daha kötüsü, onu da söylemeliyim, reyleriyle
Mecliste temsil edilen yüzde 54'e de zaman zaman kulak verilmedi. Bugün
bu Meclisin sesini duymak istemediği milyonlar, yarınki
Meclisi kahir ekseriyetle teşkil edeceklerdir. Hiç seçim kaybetmemiş
ve milletten müteaddit defalar bağımsız olarak da yetki
almış bir siyasetçi sıfatıyla söylüyorum ki, önümüzdeki
Meclisin temsil oranı bu Meclisten çok daha fazla olacaktır
ve elbette ki, kendi partim adına taahhüt ediyorum ki, yönetimde
istikrar diyerek adaletten vazgeçen, buna mukabil istikrarı
da temin edemeyen mevcut Seçim Kanunu 2008 yılında mutlak
değişecektir.
Mesele
istikrar derken, belki bir konuyu daha ifade etmekte fayda var. Aldatıcı
olan istikrarın milletimizin geniş kesimleriyle bir alakası
olmadığını, öncelikle değerli iktidar grubu
mensuplarının bilmesi gerekir. Her kelimeyle her noktada
ifade edilen istikrarın, ülkenin çiftçisinin, köylüsünün, esnafının,
sanatkârının, emeklisinin, KOBİ'sinin, milyonlarca
işsizinin istikrar anlayışıyla bir benzerliğinin
olup olmadığını sizlerin takdirlerine bırakıyorum.
Meclis
kürsüsünün toplumda mevcut olan her görüşe açılmasından
daha derin bir adalet ve daha kavi bir istikrar demokrasilerde yoktur.
Elbette ki, tek ve vazgeçilmez zeminimiz olan demokrasinin hukuk
içinde böyle bir fonksiyonunun olduğu gerçeğinden uzaklaşmamız
söz konusu dahi olamaz.
Muhterem
arkadaşlarım, Meclisler ve onların yönettiği dönemler
milletin hafızasında bıraktığı izlerle
hatırlanmıştır. Birinci Meclis istiklalin Meclisidir,
kurucu Meclistir, gazi Meclistir. 1950'lerin Meclisi cumhuriyeti
tümüyle milletin malı yapan Meclistir, millet asliyetine itibarını
veren Meclistir. 65'te teşkil olunan Meclis, kalkınmanın,
büyümenin Meclisidir. Daha sonraki Meclislerin neye tekabül ettiğini
hepimiz biliyoruz. Kimi krizlerle hatırlanabilir, kimi hizmetle,
kimi kavgayla, kimi karşılıklı tahammül ve seviyeli
üslubuyla hatırlanacaktır. Bu Meclis, krizlerden bıkmış
bir milletin, milletten kopmuş bir siyasete çekidüzen vermek
için teşkil ettiği Meclistir. Ancak, başta da söyledim,
ortak irade oluşturamayan, tahammülü, müştereği,
şefkati ve en önemlisi istişaresi olmayan bir Meclis olarak
hafızalarda yer edecektir. İnşallah, seçim süreci,
hem seçilecek Cumhurbaşkanını itibarlı yapacak
hem de bu Meclisin müşterek karar alabileceğini hafızalarda
öyle kalmasını sağlayacak şekilde gelişir,
kalan az zamana rağmen. Bunu özellikle vurgulamak isterim, çünkü,
belli makamların ve kurumların saygınlığını
korumak, tartışılır olmaktan çıkarmak, herkesten
önce Türkiye'de bu Meclisin temel görevidir. Sokağın kafasındaki
endişeleri gidermek, milletin birliğini temin etmek, sokağın
huzurunu temin etmek de Meclisin görevidir. Bu kürsüden, bu Meclisten
yayılacak hava sokağın havası olacaktır. Cumhuriyetin
değerlerini tehlikede görenlerin bir endişesi varsa, bu
endişeyi gidermek de bu Meclisin görevidir. Cumhuriyetin ilanından
sonra seçtikleri hayat tarzını tehlikede görenlerin endişesi
varsa, bu endişeyi gidermek de Meclisin görevidir. İnançları
nedeniyle örselendiğini hissedenlere kendilerini cumhuriyetin
asli sahibi olduklarını hissettirmek de bu Meclisin görevidir.
Bu Meclis bunu yapar, hâlâ yapma ihtimali vardır. Bu ülkenin her
mekânının ve her ferdinin Cumhurbaşkanı seçilerek
yapılabilir bu. İstişareye saygı, itibar ve tahammülü
son aylarında da Meclisin üslubu kılarak bu yapılabilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Ağar, lütfen devam edin.
MEHMET
KEMAL AĞAR (Devamla) - Tamamlıyorum.
Bu
Meclisin mayasında, temelinde, kuruluşunda bu vardır.
Bu Meclis, tartışmadan bütünleşmeyi çıkarabilmeyi
başarmıştır, başarmalıdır. Meclis,
farklılıklardan zenginliği ve bütünlüğü üretebilen
bir Meclistir. Bu Meclis, cumhurun ve cumhuriyetin Meclisidir. Bu
Meclis, cumhurun, cumhuriyeti kuran iradesinin teessüs ettiği
Meclistir ve bu Meclis, ebediyete kadar yaşayacak büyük cumhuriyetimizi
ilan eden Meclistir ve bu Meclis, Atatürk'ün Meclisidir ve bu Meclis,
Atatürk'ün önderliğinde toplanmış, o günün şartlarında
millî iradeyi gerçekten lokomotif yapmış, güç yapmış
bir büyük Meclistir.
Muhterem
arkadaşlarım, istiklalin ve kuruluşun Meclisi, bu
Meclis ve mensupları, millet adına kurucusu olduğu
cumhuriyeti ilelebet yaşatacaktır. Bu millet var oldukça,
elbette bu Meclis var olacaktır. Bu milletin ebedî varlığı,
Meclisinin ebedî varlığıyla beraber yürüyecektir. Demokrasi
gibi vazgeçilmezimiz üzerinde ülkemizin geleceğinin, bugününü,
yarınlarını bugünlerinden çok daha iyi, öbür günlerini
de yarınlarından muhteşem hâle getirecek irade, büyük
milletimizin ve onun içinden çıkardığı Meclisinin
iradesi olacaktır.
Bu
duygularımla, sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Seksen yedinci yılımız bütün milletimize kutlu olsun.
(Alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Ağar.
Sayın
milletvekilleri, son konuşma, Halkın Yükselişi Partisi
Genel Başkanı Sayın Yaşar Nuri Öztürk'ündür.
Sayın
Öztürk, buyurun efendim. (Alkışlar)
HALKIN
YÜKSELİŞİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI YAŞAR
NURİ ÖZTÜRK (İstanbul) - Meclisimizin Sayın Başkanı,
Saygıdeğer Cumhurbaşkanım, değerli milletvekilleri,
saygıdeğer konuklar; hepinizi saygılarım ve sevgilerimle
selamlıyorum.
23
Nisan dendiğinde, aklımıza egemenlik geliyor, sembolize
ettiği budur, bu kavramdır ve bu kavram, hem bir tür tanımı
hem de bugünü hatırlatan bir söylem tablo hâlinde buradadır
değerli arkadaşlar: "Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir."
Şimdi,
burada değerli konuşmacılar, bu açıdan birçok
sıkıntıyı gündeme getirdiler. Ben, milletimizin
ve tarihin huzurunda iki noktaya işaret etmek istiyorum
sıkıntılar açısından, temel sıkıntılar
açısından ve bunu rahatlıkla yapıyorum, çünkü, buradaki
partilerin hiçbirisi bu sıkıntının müsebbibi değildir,
özellikle iktidar partisi değildir. Büyük çoğunluk, bunu
rahatlıkla ve vicdan huzuruyla dinleyebilirler. Öyle buldular
ve ondan yararlandılar.
Şimdi,
iki sıkıntının birincisi, burada demokrasi
adına vücut bulan tablodaki garipliktir. Bu gariplik, Kopenhag
Kriterlerinin âdeta dayatıldığı ve temel ilkeler
hâlinde Türkiye'nin icraya memur edildiği bir dönemde, bu Meclis,
milletin geçerli oylarının yüzde 24,5'unu almış
bir ekibin yüzde 67 sandalyesiyle vücut bulmuş bir Meclistir.
Bu, son derece ciddi bir demokrasi defosudur. Sizin suçunuz değildir,
ama, bunu demokrasi adına ifade etmek zorundayız.
AHMET
YENİ (Samsun) - Hesap yanlış!
FAHRİ
KESKİN (Eskişehir) - İfade yanlış!
YAŞAR
NURİ ÖZTÜRK (Devamla) - Beğenirsiniz beğenmezsiniz,
millet ve tarih bunu dinlesin.
FAHRİ
KESKİN (Eskişehir) - İfade yanlış!
BAŞKAN
- Lütfen, milletvekilleri, söz atmayın efendim.
YAŞAR
NURİ ÖZTÜRK (Devamla) - Ben, bir hukukçu ve siyasetçi olarak bundan
rahatsız oluyorum.
İkincisi,
yüzde 34,5; kullanılan oyların karşılığıdır
değerli arkadaşlarım. Geçerli oyların yüzde
24,5'udur alınan oylar. Buna işaret ediyorum. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Lütfen
İkincisi,
Türkiye'de nüfusun yüzde 53'ü, yaklaşık yüzde 53'ü kadındır
ve demokrasi söylemi Türkiye'nin ana gündemidir. Kopenhag Kriterlerinin
ruhu da demokrasidir. Ne AB kurmayları ne Türkiye, bu yüzde
53'ü kadın olan ülkede, Parlamentoda kadınların oranı
neden yüzde 4'tür diye sormamıştır. Bunu da biz tarihin
önünde sormak zorundayız. Bu da ciddi bir demokrasi defosudur
ve ciddi bir sıkıntıdır.
Şimdi
gelelim millî iradenin tecellisi açısından egemenlik kavramının
bu Meclisin kurulduğu günden beri maruz kaldığı
temel sıkıntılardan birine.
Değerli
milletvekilleri, 23 Nisan, Türk millî kurtuluş hareketinin
millî egemenliği eline alması ve kendi devletini kurmasının
tarihidir. Öte yandan, 23 Nisan, bir halk hareketinden bir halk devletinin
doğması tarihidir.
Yaşadığımız
günlerin hassasiyetini dikkate alarak yüksek vicdanlarınıza
bir noktayı daha arz etmeyi görev sayıyorum. 23 Nisan 1920
günü açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu açılışından
sadece dokuz gün sonra, ilk Meclis, daha icra vekilleri heyetinin
nasıl seçileceğini kurala bağlamadan bir kanun
çıkarmayı zorunlu görmüştür. Bu kanun, Hıyaneti
Vataniye Kanunu'dur. Cumhuriyet Türkiyesi'nin ebediyete akıp
giden zamanlar boyunca göstermek zorunda olduğu dikkate bundan
daha isabetle parmak basacak başka bir davranış olamazdı.
Yine,
ilginçtir ki, Büyük Millet Meclisi, 15 Nisan 1923'te, o günkü toplantısında,
yani, cumhuriyetin ilanından birkaç ay önce Hıyaneti Vataniye
Kanunu'nun kapsamını genişletme ihtiyacı duymuştur.
Türkiye
Cumhuriyeti devletinin bugün maruz bırakıldığı
tehdit ve tehlikelere bakıldığında, cumhuriyeti
kuran iradenin gelecek nesillere mesaj bırakma kudretindeki
eşsizlik, bu davranışlarla bir kere daha görülmektedir.
Aziz
arkadaşlarım, 23 Nisan'ın sembolize ettiği egemenlik
kavramına Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı olanlarca yöneltilen
tehditlerin en yıkıcısı -bugün BOP ve Ilımlı
İslam Projesi'nin en sıcak gündemi oluşturduğu bir
zamanda bunu bütün vicdanlarınızda değerlendireceğinizi
düşünerek söylüyorum- ilk günden beri din üzerinden yöneltilen
ve din bağlamında sergilenen tehdit olmuştur ve olmaya
devam etmektedir. Bölücülük bağlamındaki tehdit de din
bağlamlı tehditten destek almaktadır. Tehdidin esası
daima din üzerinden yürütülmüştür. Kurtuluş Savaşı'nda
hezimete uğrayan Batılı güçlerin, Kurtuluş Savaşı'ndan
ve Türk milletinden almak istedikleri intikamı, yıllardan
beri din üzerinden oynanan oyuna bağladıklarını
hepimiz bilmekteyiz. Bu oyun, daha millî mücadele verilirken oynanmaya
başlandı ve ne yazık ki, hıyanetin içinde, hatta başında
"şeyhülislam" lakaplı kişiler bile vardı.
Kurtuluş
Savaşı'na biraz geç katılmanın acısını
her zaman yaşamış olan ve rahmetle andığımız
Fevzi Çakmak Paşa, mücadeleye katılmak için Ankara'ya geldiğinde
Büyük Millet Meclisinin açılışı üzerinden sadece
dört gün geçmişti. Fevzi Paşa, 27 Nisan 1920 günü Büyük Millet
Meclisinde yaptığı tarihî konuşmasında, Batı
emperyalizminin -ki, o gün, ülkemizi işgal eden emperyalizmin
ta kendisidir- Türk milletine yönelttiği saldırıda
İslam'ı araç olarak nasıl kullandıklarını
-çok ilginçtir- ve saldırı hedefi olarak da Türk ordusunu
seçtiklerini, tarihin önünde, milletin ve Büyük Millet Meclisinin
idrakine sunmuştur.
Fevzi
Paşa, İslam'ın Batı emperyalizmi tarafından
aleyhimize nasıl kullanıldığına değinirken,
bugün bile canlı bir ders niteliği taşıyan şu
cümlelere yer vermiştir: "Bir İngiliz neferinin bile
burnu kanamaksızın bizi bize kırdırmak istiyorlardı
ve bunun için dinimizi kullanıyorlardı." diyor. 1923.
"Millî mücadele aleyhindeki malum hattıhümayunlar, fetvalar,
Müslümanları birbirine düşürmek için misli görülmemiş
bir İngiliz fitnesi acı birer vesikadır." diyor
Fevzi Paşa. Fevzi Paşa, Türk ordusu hakkında duyulan
emperyalist rahatsızlığa parmak basarken de, işgalcilerin,
Osmanlı sarayını koruyan Türk askerlerini, padişahın
sarayını koruyan Türk askerlerini -onları bile- yerlerinden
uzaklaştırdıklarını, hatta padişahın
selamlık resminde bile Türk askeri istemediklerini acılar
ve gözyaşları içinde anlatmıştır.
Değerli
arkadaşlar, dinci hıyanetin emperyalizm tarafından
daha ilk günden beri aleyhimize nasıl kullanıldığına
dikkat çekmek isterim. "Şeyhülislam" lakabı taşıyan,
öte yandan, Türkiye aleyhine sinsi faaliyetler yürüten İngiliz
Muhipler Cemiyetinin üyesi Sait Molla ve Damat Ferit gibi müseccel
hainlerin destekçisi olan Mustafa Sabri -o da "şeyhülislam"
lakabı taşıyor- Kuvayımilliye ve komutanı
Atatürk için işgalcilerin kullandığı tabiri kullanıyor,
İngiliz siyasetçisi Lord Balfour'la ağız birliği
yaparak şehit, gazi ve dedelerimize "kudurmuş haydutlar"
diyordu. Mustafa Sabri, aleyhine çalıştığı
millî mücadelenin zaferle sonuçlanacağını anlayınca
1920'de yurt dışına kaçtı ve orada öldü.
Bugün,
Atatürk ve laikliği İslam'la çelişik gösteren namertliğin
hangi damarlardan beslendiğini anlamada bu gerçekleri hatırda
tutmak zorundayız. Gerçek şudur ki, tarihimizin en yıkıcı
hıyanetleri, dinimizi egemenliğimiz aleyhine kullanan
hıyanetler olmuşlardır; bu, tarihin bir hükmüdür. Ama,
unutmamak zorundayız ki -bu da tarihin bir hükmüdür- millî mücadelenin
başarıya ulaşmasında en değerli katkıyı
verenler de din temsilcileridir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Öztürk, konuşmanızı lütfen tamamlayın.
YAŞAR
NURİ ÖZTÜRK (Devamla) - Ankara Müftüsü Rifat Börekçi, Amasya
Müftüsü Hacı Tevfik Efendi, Amasya Vaizi Kâmil Efendi, İstiklal
Marşı şairimiz Mehmet Âkif, bu büyük ruhlu din önderlerimizin
bazılarıdır. O hâlde, biz, mitinglerimizde imamlara
sataşan sloganlar atmakla hiçbir şey halletmeyiz. Hangi
imama sataşılıyor, belli değildir. Rifat Börekçi
de bundan rahatsız olabilir, Amasya Müftüsü Kâmil Efendi de rahatsız
olabilir, ama, Şeyhülislam hain Mustafa Sabri de rahatsız
olabilir, bunu bilemeyiz. O bakımdan, bizim, bu sloganları
kullanırken bunların nereyi taciz edeceğini ve millette
yaratacağı huzursuzluğu dikkate almamız lazım
diye düşünüyorum.
Bu
oyun, din üzerinden oynanan oyun, bugün, artık, açıkça telaffuz
edilen dinci stratejilerle yürütülüyor. Ilımlı İslam
adıyla yaratılmak istenen sömürge dini, işte, bu yapay
din ile oynanmakta olan oyun bunun en çarpıcı örneğidir.
Ilımlı
İslam, değerli arkadaşlarım, İslam ülkelerini
bulundukları yerden yukarı çıkarmanın değil,
Türkiye'yi bulunduğu yerden aşağı çekmenin projesidir.
Bunda en küçük bir tereddüdümüz olmamalıdır. Batı, Müslüman
ülkeleri bulundukları yerden yukarı çıkarmak ve Orta
Doğu'nun çağ dışı yönetimlerine Türkiye modelinden
bir iyilik yaratmak isteseydi, Atatürk mirasını yıpratma
gayreti içine girmezdi. Oysaki, Batı, Atatürk karşıtı
dinci eğilimleri sürekli destekleyerek, akılcı ve antiemperyalist
Atatürk mirasını yıpratmak ve Türkiye'yi öteki İslam
ülkelerinden herhangi biri hâline getirmek için âdeta çırpınıyor.
Değerli
arkadaşlarım, Atatürk mirasının Arap'ın petrolünden
daha kıymetli ve kalıcı olduğu bütün dünya tarafından
görülmüştür. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Batı, Türkiye'nin elinden işte bu gücü almak istemektedir;
ılımlı İslam oyunun amacı budur, Türkiye'ye hayır
getirmek değil. Eğer, Orta Doğu coğrafyasının
mustarip kitlelerine dinleri olan İslam üzerinden bir mutluluk
reçetesi çıkarılmak isteniyorsa, bunun yolu İslam'ın
Kur'an tarafından belirlenmiş adını değiştirmek
değil, Kur'an'daki İslam'ı öne çıkarmaktır.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik, sosyal
bir hukuk devletidir, Anayasa'nın koyduğu ilkeler; öyle kalacaktır
ve öyle yönetilecektir. Batı emperyalizmi ve onun ülkemizdeki
yandaşları devletimizin bu yapısını bozup,
bizi çağın dışına itmek için halkımızın
dinine olan bağlılığını aleyhimize kullanıyorlar.
Bu kullanımın esasını dine söyletilen yalanlar
oluşturmaktadır. Bu yalanların birisi, bu hâkimiyet
kavramını çarpıtmak ve saptırmaya yönelikti, iki
yıl önce yine bugün de onu ben burada deşifre ettim. Bir tanesi
de irtica kavramıdır, onu da birlikte burada konuşmuştuk.
Şimdi,
bu dine söyletilen yalanların bir uzantısı olarak, son
zamanlarda "dinler arası diyalog" adı altında
Kur'an'ı İncil'leştirme oyununu sahneye koydular. Öte
yandan, bizzat Papa'nın ağzından İslam Peygamberi'ne
hakaretlerle, İslam'ı kan ve şiddet yayan bir din olarak
damgalama yolunu seçtiler. İslam'ı kana ve şiddete bulaştırıp
sonra da onu terör dini olarak lanse etme siyaseti, Batı'nın
en zalim siyasetlerinden biridir, bunu bütün Müslüman vicdanların
bilmesi lazım. Batı, bu siyasetini başarılı
kılmak için, İslam dünyasındaki şiddete eğilimli
dinci unsurları besleyip palazlandırmakta, sonra da bunların
yaptığı terör eylemleriyle İslam'ı ve Müslümanları
itham etmektedir. Humeyni'den Saddam'a, Taliban'dan El Kaide'ye, oynanan
oyunların tümünün omurgası bu siyasettir. Büyük Atatürk buna
-daha 1919 ve 20'de defalarca söylemiştir bunu- bu oyuna büyük
Atatürk "Batı'nın, İslam'ı İslam'la vurma siyaseti"
diyor.
Değerli
vekiller -bitiriyorum- insanlığın en büyük acılarının
temelinde, dini, emperyalizm ve sömürgeciliğin kullanımına
açmak gafleti yatmaktadır; bu, tarih boyunca böyledir. Hiçbir
ülkenin dinini temsil edenlerin içinden yakalanmış hainlerle
iş birliğini sağlamadıkça, o ülkeyi perişan
edememişlerdir; bu da bir tarihî gerçektir. Cumhuriyet tarihimizin
emperyalizmle iş birliği yapan bütün bozguncu başları
-çok enteresan- dindar adam imajını kullanarak tahribat
yapmışlardır. Herhâlde bunun için olacak ki, insanlık
tarihinde ilk defa, Kur'an-ı Kerim, takvayı, yani dindar olmayı,
daha dindar olmayı, insanla insan arasında bir ölçü olmaktan
çıkarmış, yalnız, insanla Allah arasında bir
ölçü olmaya hasretmiştir. Dindarlığın karşılığını
Allah'tan başka birilerinden bekleme, tanrısal iradeye ve
Kur'an'a aykırıdır. Bunu da vicdanlarınıza
arz etmek istiyorum.
Batı
emperyalizmi de, aleyhimizdeki yıkıcı faaliyetlerini
bu dinci fesat başlarını kullanarak yürütmektedir.
Batı, bu oyunun bir uzantısı olarak, temelde bir Marksist-materyalist
hizip olan PKK terör örgütünü de, siyasal İslam'ı kullanarak
dinci fitneyle irtibatlı hâle getirmenin gayreti içindedir diye
düşünüyorum. Kuzey Irak'ta olup bitenlerin biraz da bu gerçeğin
ışığında değerlendirilmesini öneriyorum.
Bu oyunda başarılı olduklarında PKK terörünün
Türkiye için ifade ettiği tehdit birkaç katına çıkacaktır
kaygısını taşımaktayım.
Değerli
arkadaşlar, saygıdeğer konuklar; egemenliğimizin
aleyhine yürütülen iç ve dış oyunlara dikkat çeken bu konuşmamı
dinlediğiniz için hepinize saygılarımı, sevgilerimi
tekrar ediyorum. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Sayın Öztürk, teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun
87'nci yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın
kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi
amacıyla yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.
Ancak,
biraz önce de ifade ettiğim gibi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına konuşan Sayın Deniz Baykal'ın konuşmaları
sırasında arkadaşlarımızın da itirazlarına
yol açan bazı cümleler sarf edilmişti. Tutanakları inceledim.
Bu konuda söz isteyen arkadaşlarımız bulunmaktadır.
Ancak, özel gündemle yapılmış toplantılarda bir
tartışma ortamı yaratılmasını istemiyorum.
İzin
verirseniz, sadece iki konuya müdahil olmak istiyorum. Birisi,
Sayın Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay, Başkanlığımıza
bir tezkere göndererek, "Sayın Deniz Baykal, konuşması
sırasında 'ciddi aday yok' diyerek, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin seçilmiş bir üyesi olan şahsımı rencide
etmiştir. Konunun düzeltilmesi için söz istiyorum." diyorlar.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın
Yarbay, izin verirseniz, yerinizde olun, ben tutanağı okuyorum:
"Yeni cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili olarak aday gösterme
süresinin son iki gününe girmek üzereyiz. Ortada hiçbir ciddi aday
yoktur." diyorsunuz. Ben, Sayın Yarbay adına söyleyeyim.
Sayın Yarbay ciddi bir parlamenter arkadaşımızdır
ve adaylığı da ciddidir.
İSMET
ÇANAKÇI (Ankara) - Kendisi "aday değilim" diye
açıklama yaptı Sayın Başkan. "Aday değilim"
dedi.
BAŞKAN
- Türkiye Büyük Millet Meclisinde, her milletvekili arkadaşımız
adaylığını koyar. Onun ciddi olup olmadığının
takdiri sizlere ait değil. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İSMET
ÇANAKÇI (Ankara) - İfade kendisine ait.
BAŞKAN
- Değerli arkadaşlarım
(CHP sıralarından gürültüler)
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Kimse demedi efendim öyle bir
şey.
BAŞKAN
- Kendisinin konuşmasını mı istiyorsunuz?
İsterseniz vereyim. Böyle şey olur mu? Ben, onun adına,
arkadaşımız ciddidir ve adaylığı da ciddidir
diyorum. Bundan ne gocunuyorsunuz? Allah Allah
(CHP sıralarından
gürültüler)
Yani,
bu Meclisimiz, Mail Büyükermanlardan filanlara kadar pek çok cumhurbaşkanı
adayı gördü. Dolayısıyla, milletvekili arkadaşlarımızın
hangisi adaylığını koyarsa koysun, o, ciddi bir
adaylıktır ve takdire layıktır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Baykal, şu cümlelere de lütfen
dikkat ediniz, itirazları vesaireleri konuşmuyorum,
"Bu şekliyle cumhurbaşkanlığı seçimi AKP
mutfağının değil, aile mutfağının
bir işi hâline dönüşmektedir. Milletten, milletvekillerinden,
AKP milletvekillerinden bile kaçırılan bir cumhurbaşkanlığı
seçimi. Bu, bir seçim değil, tebligattır. Tek parti dikta rejimlerinde
bile böyle bir uygulama olmamıştır." (CHP sıralarından
"Doğru" sesleri) "Böyle bir tablo, ne 23 Nisan ruhuna
ne Meclisimizin onuruna ne de Millet Meclisi iradesinin üstünlüğü
anlayışına yakıştırılamaz."
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Yanlış mı?
BAŞKAN
- "Bu yöntemle, 72 milyonluk Türkiye'ye saygın ve onurlu bir
cumhurbaşkanı değil, bir aileye kapı kulu seçilir."
diyorsunuz.
Daha
sonra, birkaç cümle sonra "Böyle bir seçim, hem Türkiye Büyük Millet
Meclisinin şerefine ve onuruna bence yakışmaz
"
diyorsunuz. (CHP sıralarından "Doğru" sesleri)
Bir cümle sonra da "
hem de cumhurbaşkanlığı makamının
önemini ve değerini büyük ölçüde kaybettirir." diyorsunuz.
(CHP sıralarından "Doğru" sesleri)
Türkiye
Büyük Millet Meclisinde, bir anayasal görev olarak, cumhurbaşkanlığı
seçimi yapılacaktır. Bu, milletvekillerimizin bir görevidir
ve seçilen kim olursa olsun, her milletvekili arkadaşımız,
Meclisimizin onurlu bir milletvekili olarak cumhurbaşkanlığına
seçilmiş olacaktır, onurlu bir cumhurbaşkanı olacaktır.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Hiçbir zaman, bu
"kapı kulu" ifadesini, kesinlikle, bir Meclis Başkanı
olarak değil, Meclisin bir üyesi olarak kabul etmediğimizi,
bunun çirkin ve yakışıksız bir ifade olduğunu
söylemek istiyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)
Değerli
milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı
ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 24 Nisan 2007
Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 15.51