DÖNEM: 22 CİLT: 154 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
93’üncü
Birleşim
24 Nisan 2007 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, pek çok sanayi dalının gelişmesinde
lokomotif işlevi gören, katma değer ve istihdam yaratan PETKİM'in
özelleştirilmesinde kamu yararının olmadığına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı
2.-
Mardin Milletvekili Muharrem Doğan'ın, yurt dışında yaşayan Ermenilerin,
24 Nisanı sözde Ermeni soykırımı günü olarak ilan edip dünya komuoyunu
nasıl yanılttıklarına ve bu iddiaların tarihî gerçeklerle bağdaşmadığına,
birçok ülke parlamentosunda bu iddiları tanıyan yasaların kabul
edildiğine ve Türk Dışişlerinin bu konuda çalışma yapmasının önemine
ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Uşak Milletvekili Ahmet Çağlayan'ın, asılsız Ermeni soykırımı iddiaları
karşısında Hükûmetin gerekli çalışmaları yaptığına ve yapacağına,
Meclisin de bir araştırma komisyonu kurarak bu çalışmalara destek
olması gerektiğine ilişkin gündem dışı konuşması
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1.-
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, Köy Enstitüleri Sistemini
Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkında Kanun Teklifi'nin (2/954)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/453)
2.-
İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın, Özel Tüketim Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin (2/852) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/454)
IV. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Cumhurbaşkanı seçimi için yapılacak oylamaların günleri ile, Cumhurbaşkanı
seçimi tamamlanıncaya kadar, seçim oylaması yapılacak günlerde,
Başkanlık sunuşları dışında başka konuların görüşülmemesine ve
oylamalar arasındaki günlerde Genel Kurulun toplantı yapmamasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı:
305)
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları
Raporları (2/820) (S. Sayısı: 1337)
4-
Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/1295) (S. Sayısı: 1357)
5.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
(EİT) Ticaret ve Kalkınma Bankası Arasında Merkez Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1307) (S. Sayısı: 1378)
6.-
Türkiye Cumhuriyeti ile Bahreyn Krallığı Hükümeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1207) (S. Sayısı:
1381)
7.-
Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa Birliği Kriz Yönetimi Harekatlarına
Katılımı İçin Avrupa Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında
Çerçeve Teşkil Eden Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1313) (S. Sayısı: 1382)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 14.00'te açıldı.
İstiklal
Marşı okundu.
Genel
Kurulu ziyaret eden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e Başkanlıkça
"Hoş geldiniz" denildi.
Genel
Kurulun 18 Nisan 2007 tarihli 90'ıncı Birleşimi'nde alınan karar uyarınca,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 87'nci yıl dönümünün
ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın kutlanması, günün önem ve anlamının
belirtilmesi amacıyla:
TBMM
Başkanı Bülent Arınç'ın sunuş konuşmasından sonra;
AK
Parti Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Recep Tayyip Erdoğan,
CHP
Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Deniz Baykal,
Anavatan
Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Erkan Mumcu,
DYP
Genel Başkanı Mehmet Kemal Ağar,
HYP
Genel Başkanı Yaşar Nuri Öztürk,
Birer
konuşma yaptılar.
24
Nisan 2007 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime
15.51'de son verildi.
Bülent Arınç
Başkan
Mehmet Daniş Türkân Miçooğulları
Çanakkale
İzmir
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No.: 130
II. - GELEN
KÂĞITLAR
24 Nisan
2007 Salı
Tasarı
1.-
Türk Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1354) (Avrupa Birliği
Uyum, Plan ve Bütçe ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.4.2007)
Yazılı Soru
Önergeleri
1.-
İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Türkiye Öğrenci Meclisine
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi
(7/22056) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/3/2007)
2.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, derin devletle ilgili ifadesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/22057) (Başkanlığa geliş
tarihi: 6/4/2007)
3.-
Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ'nin, doğrudan gelir desteğinin
borçlu çiftçilere ödenmemesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/22058) (Başkanlığa geliş
tarihi: 6/4/2007)
4.-
İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, evlilik yoluyla Almanya'ya
gideceklere dil kursu düzenlenmesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/22059) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/4/2007)
5.-
İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, AB üyesi ülke vatandaşlarına
seçme ve seçilme hakkı verilip verilmeyeceğine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/22060) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/4/2007)
6.-
Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, kamu kurumlarının aldığı avukatlık
hizmetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/22061) (Başkanlığa
geliş tarihi: 6/4/2007)
7.-
İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, TCDD'nin belediyelere
hurda satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/22062)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9/4/2007)
8.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, darbe girişimi iddialarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/22063) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9/4/2007)
9.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türkiye aleyhine açılan bazı
uluslararası tahkim davalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/22064) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2007)
10.-
Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN'in, işsizlik oranına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/22065) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2007)
11.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya'daki bir kavşak inşaatına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/22066) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/4/2007)
12.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, yerel gazetelerin sorunlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/22067) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/4/2007)
13.-
Konya Milletvekili Atilla KART'ın, bir milletvekili ve oğlu hakkındaki
iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/22068) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10/4/2007)
14.-
İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa ELEKDAĞ'ın, İstanbul'da satılan
kamuya ait iki araziye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/22069) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2007)
15.-
İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Karadeniz'deki petrol arama
çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/22070)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2007)
16.-
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN'ın, ücretlilerin vergi iadesinin
kaldırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/22071)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2007)
17.-
İzmir Milletvekili Oğuz OYAN'ın, BM İşkenceye Karşı Sözleşmenin Seçmeli
Protokolüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/22072)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2007)
18.-
Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, bir bağlantı yoluna yaya
alt geçidi yapılmasına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı
soru önergesi (7/22073) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/4/2007)
19.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Adıyaman-Gerger
Karayoluna ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru
önergesi (7/22074) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2007)
20.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Bingöl-Karlıova'da
nakline karar verilen bir köye ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından
yazılı soru önergesi (7/22075) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2007)
21.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF'nin bir grubun medya şirketlerine
el koymasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif
ŞENER) yazılı soru önergesi (7/22076) (Başkanlığa geliş tarihi:
6/4/2007)
22.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF'nin bir konuda suç duyurusu
yapıp yapmadığına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/22077) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/4/2007)
23.-
Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, enflasyon oranı hesaplamasına
ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi
(7/22078) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2007)
24.-
İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, TRT yapımlarının
kiralanması ve satılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY)
yazılı soru önergesi (7/22079) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2007)
25.-
İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, TRT'de kurum personeli
olmayanlara yapılan lojman tahsisine ilişkin Devlet Bakanından
(Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/22080) (Başkanlığa geliş tarihi:
11/4/2007)
26.-
Ankara Milletvekili Ersönmez YARBAY'ın, Çankaya Belediyesinin
kaçak olduğu iddia edilen Gösteri Merkezine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/22081) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/4/2007)
27.-
Ankara Milletvekili Ersönmez YARBAY'ın, Çankaya Belediyesinin
bazı yatırımlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/22082) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/4/2007)
28.-
İzmir Milletvekili Bülent BARATALI'nın, Ankara Kuğulu Katlı Kavşağı
ve bağlantı yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/22083) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/4/2007)
29.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Genel Müdürlüğü ile ilgili bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/22084) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/4/2007)
30.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Siirt Belediyesinin içme
suyu bedelini bir yabancı para biriminden belirlemesine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/22085) (Başkanlığa geliş
tarihi: 6/4/2007)
31.-
Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Ordu Valiliğince bastırılan
bir broşüre ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/22086) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/4/2007)
32.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Posof'un bir köyünün yol sorununa
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/22087) (Başkanlığa
geliş tarihi: 6/4/2007)
33.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya-Alanya-Çıplaklı Belediye
Meclisinin aldığı bir karara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/22088) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2007)
34.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya İl Genel Meclisinin
aldığı bazı kararlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/22089) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2007)
35.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, AK Parti Antalya İl Başkanının
bir konudaki açıklamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/22090) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2007)
36.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Akdeniz Üniversitesinin
önünden geçen yolda meydana gelen kazalara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/22091) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2007)
37.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Adıyaman-Gerger
karayolunda meydana gelen kazalara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/22092) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2007)
38.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Atatürkçü Düşünce
Derneğinde yapılan incelemeye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/22093) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2007)
39.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa'daki bir köy yolunun yenilenme
ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/22094) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2007)
40.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, büyükşehirlerde toplu taşım
araçlarından alınan rüsum miktarlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/22095) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2007)
41.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya-Kemer'deki
TUREM'in satılacağı iddiasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/22096) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2007)
42.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Rize-İkizdere'deki tarihi
köprünün onarımına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/22097) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2007)
43.-
Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, dış kaynaklı kredilerle yürütülen
projelere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/22098) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/4/2007)
44.-
Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, karne ücretlerine ve e-karne
projesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/22099) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/4/2007)
45.-
Tunceli Milletvekili Hasan GÜYÜLDAR'ın, bir okulda işlenen cinayete
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/22100) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9/4/2007)
46.-
İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, bir okulda işlenen cinayete
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/22101) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9/4/2007)
47.-
Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, hekim ihtiyacına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/22102) (Başkanlığa geliş tarihi:
9/4/2007)
48.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa İlindeki yeşil kart uygulamasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/22103) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9/4/2007)
49.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Düzce İlindeki Yeşil kart uygulamasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/22104) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9/4/2007)
50.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bolu İlindeki Yeşil kart uygulamasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/22105) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9/4/2007)
51.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya İlindeki yeşil kart
uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/22106) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/4/2007)
52.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Erzurum İlindeki yeşil kart
uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/22107) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/4/2007)
53.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Nevşehir İlindeki yeşil kart
uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/22108) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/4/2007)
54.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Elazığ İlindeki yeşil kart uygulamasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/22109) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9/4/2007)
55.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kayseri İlindeki yeşil kart
uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/22110)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9/4/2007)
56.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Rize İlindeki yeşil kart uygulamasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/22111) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9/4/2007)
57.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bingöl İlindeki yeşil kart uygulamasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/22112) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9/4/2007)
58.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlindeki yeşil
kart uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/22113) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/4/2007)
59.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, zeytin ve zeytinyağı üreticilerinin
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/22114) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/4/2007)
60.-
Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün, bir sulama barajındaki kirliliğe
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/22115)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2007)
61.-
Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün, Bilecik-Osmaneli'de yapılan
seralara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/22116) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2007)
62.-
Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, BM Türk Derneğinin alacağının
ödenmediği iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
yazılı soru önergesi (7/22117) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/4/2007)
63.-
Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, Hidrojen Teknolojileri Merkezi
projesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/22118) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/4/2007)
64.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, İncirlik Üssünün kullanımına
ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/22119)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9/4/2007)
65.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya-Alanya-Çıplaklı Belediye
Meclisinin aldığı bir karara ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU)
yazılı soru önergesi (7/22120) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2007)
66.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, bakkal esnafının
sorunlarına ve kapanan bakkallara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/22121) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2007)
67.-
Antalya Milletvekili Hüseyin EKMEKÇİOĞLU'nun, ticari taşıt kullanımı
için Mesleki Yeterlilik Belgesi alımına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/22122) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2007)
68.-
İzmir Milletvekili Ali Rıza BODUR'un, BAĞ-KUR sigortalılarından
toplanan paraya ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/22123) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2007)
69.-
İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, bir davada bir günlüğüne
görevlendirilen hakimin verdiği kararlara ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/22124) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2007)
70.-
Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğünün
denetimine ve bazı bölge müdürlüklerine geçici işçi alımı izni
verilmemesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/22125) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/4/2007)
71.-
Yozgat Milletvekili Mehmet ERDEMİR'in, bazı ihalelere ve atamalara
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi
(7/22126) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/3/2007)
24 Nisan
2007 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
15.07
BAŞKAN: Başkan
Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER:
Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93'üncü
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, gündem dışı konuşmalara geçmeden önce,
geçen hafta kaybettiğimiz, Bursa Milletvekilimiz ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekilimiz Ali Dinçer Bey'e bir kere daha Allah'tan
rahmet, ailesine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna, Parlamentomuza
ve tüm milletimize de başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Ruhu
şad olsun.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Konuşma
süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir.
Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır.
Gündem
dışı ilk söz, PETKİM kurumuyla ilgili söz isteyen İzmir Milletvekili
Hakkı Ülkü'ye aittir.
Sayın
Ülkü, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
III. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, pek çok sanayi dalının gelişmesinde
lokomotif işlevi gören, katma değer ve istihdam yaratan PETKİM'in
özelleştirilmesinde kamu yararının olmadığına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetin özelleştirme kararı aldığı
PETKİM hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükûmet, 16 Martta verdiği bir ilanla, ülkemizin önde gelen sanayi
kuruluşlarından PETKİM'i satışa çıkarmıştır.
Sayın Başkan, çok gürültü geliyor.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen sessiz olalım.
Buyurun Sayın Ülkü.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Üstelik,
TÜPRAŞ ihalesinde aranılan sektörde uzmanlaşmış olmak koşulu, deneyim
sahibi olma koşulu ve mali açıdan yeterince güçlü olma koşulu
aranmaksızın satışa çıkarmıştır. Alıcılar ve ilgilenenler hariç,
birçok vatandaşımız TÜPRAŞ-PETKİM ayrımını yapamamaktadırlar. O
nedenle kısaca değinmekte yarar var.
TÜPRAŞ, petrol arıtan bir tesistir.
PETKİM, arıtılan petrolden elde edilen "nafta" isimli kimyasalın
çeşitli ünitelerde plastik ve benzeri ham maddesine dönüşmesidir.
Yani, TÜPRAŞ olmazsa PETKİM olmaz.
Türkiye'de beş-altı bin dolayında
ve çeşitli büyüklüklerde plastik kauçuk firmaları bulunmaktadır.
Bugün Anadolu'ya yayılmış olan çeşitli ölçeklerdeki KOBİ'lerin yüzde
95'i, hammaddesini, ucuz ve kolay bir biçimde PETKİM'den sağlamaktadır.
Bunların yüzde 85 kadarı yurt içi tüketime yönelik üretim yapan küçük
ve orta boy işletmelerdir.
Ayrıca, PETKİM, ürün kalitesini
koruyarak üretimini ve yatırımını sürdürmektedir. PETKİM'in on
dört adet ana üretim fabrikası, sekiz adet yardımcı ürün işletmesi
vardır, yüksek tonajlı gemilerin yanaşabildiği limanı vardır.
3.500 civarında yetişmiş personeli ile 1,6 milyar dolar cirosu ile
ülkenin en önemli kuruluşlarının başında gelir. 150 milyon metreküplük
barajıyla hem Aliağa ilçesine hem de Büyükşehir Belediyesine içme
suyu vermektedir. Şimdi bu kuruluş satılmak istenmektedir.
Küçük ve orta ölçekli sanayilere
ham madde temin eden bu kuruluşun satılması bizleri alabildiğine
üzmektedir. Türkiye'de tek olan böylesi bir kuruluşun satılması,
buradan ham madde alan sanayiyi de ileride çok zor duruma düşüreceği
şimdiden bellidir. Hele ön yeterlilik başvurusunda bulunacak alıcıların
toplam öz sermayelerinin 150 milyon dolar, toplam mal varlıklarının
200 milyon dolar değerinde olmasının yeterli görülmesi içimizi
acıtmaktadır. Hele hele, Aliağalıların, arazilerini bedavaya yakın,
düşük fiyatlarla bu araziyi sattıkları düşünüldüğünde insanın
gerçekten içi parçalanıyor. Üstüne üstlük, 2005 Nisanında, yüzde
34'lük kamu payının halka arz edildiği iki yıl önce bunun yüzde 24'lük
bölümünün yabancı sermayeye satıldığını hatırladığımızda insanın
isyan edeceği geliyor. Düşünebiliyor musunuz? Ülkenin beş yüz
adet büyük firması içerisinde yer alan, İzmir'in göz bebeği olan bir
numaralı bu kuruluşun elden çıkması tarifsiz kederler içerisinde
bırakıyor insanı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
burası stratejik bir kuruluştur, geniş bir altyapı olanağına sahiptir,
sermaye ve teknoloji bakımından yoğun yatırım gerektiren bir alandır,
sürekli devletin elinde bulunması gereken bir öneme sahiptir. Diyelim
ki bu anlamda dünya pazarında bir doygunluk söz konusu oldu, burası
üretimden vazgeçti, çalışanlar sokağa atıldı ki, çok büyük bir ihtimaldir;
ne olacağı şimdiden belli; altyapı olanaklarından yararlanılacak,
kimyasal maddelerin ticaretinin yapıldığı tank çiftliklerine dönüşecektir.
Kaldı ki sizler, yani AKP İktidarı,
PETKİM'i parça parça satarak elde ettiği kaynakları kendi çıkarları
ve programları doğrultusunda kullanıyor. Bakın, Nisan 2005 tarihinde
PETKİM'in yüzde 34'lük kamu payının halka arzından gelen 267 milyon
doların, yatırım ve faaliyetlerini sürdürmesi için PETKİM'e aktarılması
gerekirken hazineye aktarılmış ve gerek Maliye Bakanı gerekse
Özelleştirme İdaresi Başkanı tarafından, bu kaynağın borç ödemesinde
kullanıldığı kamuoyuna açıkça duyurulmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ülkü, konuşmanıza
devam ediniz.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Şimdi, seçim
sathı mailine ya da Türkçesiyle seçim eğik düzeyine girdiğimiz şu
günlerde, başta sosyal güvenlik reformu olmak üzere, enerji özelleştirmeleri,
Halkbank, Tekel fabrikalarının satışı gibi uygulamaları ertelemek
zorunda kalan sizler, AKP İktidarı, belli ki buradan elde edilecek
geliri hazineye aktarmayacak, seçimlerde kullanacağı bir kaynağa
dönüştürecektir.
Değerli milletvekilleri, PETKİM,
2006 yılında 1,6 milyar dolar ciro, 83 milyon dolar faaliyet kârı, 437
milyon dolar civarında yatırım gerçekleştirmiştir. Giderlerini
kendi kaynaklarından sağlamaktadır. Devlete yük olmadan, borçsuz
ve güçlü bir şekilde üretimini sürdürmektedir. Türkiye sanayisinin
itici gücüdür.
PETKİM'in özelleştirilmesinde kamu
yararı yoktur, hatta yeni PETKİM'lere ihtiyaç vardır. Çünkü, PETKİM
kurulduğu zaman ülke nüfusu 50 milyon iken, şimdi 70 milyonu aşmıştır.
Başta da söylediğim gibi, ambalaj sanayisi, lastik sanayisi, kauçuk
sanayisi, plastik, tekstil ve kimya sanayisi gibi sanayiler için
katma değer yaratmaktadır, istihdam yaratmaktadır ve bunların gelişmesinde
lokomotif işlevi görmektedir. Bu durum, ülkemiz için yaşamsal bir
önem taşımaktadır. Çünkü, ürettiği tüm malları sadece içte dahi tüketebilecek
kendi pazarı vardır. Onun için içimiz parçalanıyor, onun için yüreğimiz
sızlıyor, onun için çok ama çok üzülüyoruz. Çare yok mu? Çare var tabii.
Çare, elbette, hukuk yolunu denemek. Biz de bu hukuk yolunu deneyeceğiz,
hukuk yoluyla hakkımızı arayacağız diyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ülkü.
Gündem dışı konuşmaya Maliye Bakanı
Sayın Kemal Unakıtan cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce, Cumhuriyet
Halk Partisinden bir arkadaşımız, PETKİM'in özelleştirilmesiyle
ilgili olarak bir konuşma yaptı, bu konuşmada genel olarak da bu
özelleştirmenin yapılmaması gerektiği hususunda fikirlerini
söyledi.
Şimdi, biliyorsunuz, özelleştirme,
Türkiye'miz için fevkalade önemli yapısal reformlardan bir reformdur
ve şimdiye kadar eğer Türkiye'de hızlı bir atılım meydana geldiyse,
artık, devletin ekonomik faaliyetlerden vazgeçmesi, özel sektöre
ekonomik faaliyetleri devretmesinden ileri gelmiştir, o anlayışından
ileri gelmiştir. Her şeyden önce, bu anlayış çok önemlidir. Özelleştirmenin
temelinde de yatan bu anlayış vardır. Çünkü, artık, dünyanın hiçbir
yerinde devletten sanayici olmuyor, devletten tüccar olmuyor, devletten
bankacı da olmuyor. Dolayısıyla, bizim Hükûmetimizin en önemli reformlarından
bir tanesi özelleştirmedir.
Özelleştirme yapılmış olan yerlere
bakınız… Şimdi, özelleştirme yaptık, TÜPRAŞ özelleştirilmez denildi,
özelleştirdik. Ne oldu? Daha verimli bir hâle geldi, daha fazla kâr
ediyor, daha fazla vergi alıyoruz oradan. Efendim, ferrokrom tesisleri
yıllardan beri yattı, yattı Elazığ'da; zarar etti, sürekli zarar etti
devlet. Şimdi, oradaki çalışan 1.500 kişi, 2.500 kişi, 3.000 kişiye
çıktı ve dünyanın dördüncü büyük ferrokrom üreticisi hâline geldik.
Şimdi kâr etmeye başladı, daha fazla vergi alıyoruz. Kötü mü oldu
orasını özelleştirmek?
AHMET YENİ (Samsun) - Anlamıyorlar
Sayın Bakanım, anlamıyorlar!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Şimdi, aynı şekilde, PETKİM… PETKİM zaten özelleştirilmeye başlandı,
yüzde 35'i halka arz edilmiş vaziyette. Yüzde 65'in de yüzde 51'ini yeniden
blok olarak satacağız yakında, onun hazırlıkları yapılıyor…
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Burası stratejik
bir yer.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- …ve Türkiye ekonomisinin geleceğine bir yatırım daha yapılıyor.
Türkiye ekonomisinin kimya sektöründe de daha büyük adımlar atmasına
vesile olacak burası, bu özelleştirme.
Şunu da söylüyorum: Türkiye'ye
bir tane değil, üç tane PETKİM lazım. Onu da özel sektör yapacak. Özel
sektör yaptığı zaman Türkiye'nin çehresi de daha başka olacak, kimya
sektöründeki söz söylemesi de başka olacak, ihracatı da ithalatı
da çok daha değişik olacak.
Hepinize, beni dinlediğiniz
için saygılar sunuyorum.
Sağ olun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Gündem dışı ikinci söz, Türk ve Ermeni
ilişkileri hakkında söz isteyen Mardin Milletvekili Muharrem Doğan'a
aittir.
Sayın Doğan, buyurun. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
2.- Mardin
Milletvekili Muharrem Doğan'ın, yurt dışında yaşayan Ermenilerin,
24 Nisanı sözde Ermeni soykırımı günü olarak ilan edip dünya kamuoyunu
nasıl yanılttıklarına ve bu iddiaların tarihî gerçeklerle bağdaşmadığına,
birçok ülke parlamentosunda bu iddiaları tanıyan yasaların kabul
edildiğine ve Türk Dışişlerinin bu konuda çalışma yapmasının önemine
ilişkin gündem dışı konuşması
MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yasa dışı işler yapan Hınçak ve
Taşnak Ermeni cemiyetlerinin 24 Nisan 1915 tarihinde kapatılarak,
yöneticilerinden 2.345 kişi devlet aleyhine faaliyette bulunmak
suçundan tutuklanmıştır. Yurt dışındaki Ermenilerin her yıl 24 Nisan
gününü Ermeni soykırımının yıl dönümü ilan ettikleri için gündem
dışı söz aldım. Bu vesileyle, yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yüce
Meclisin bu tarihî yalana en üst seviyeden cevap verdiğini göstermek
ve Ermeni soykırım iddialarını reddettiğimizi yüce Meclisin huzurunda
bir defa daha ifade etmek ihtiyacını duyduğum için huzurlarınıza
geldim.
MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Gürültü
var Sayın Başkan.
MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Ermeni
soykırımı iddiaları tarihî gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Hınçak
ve Taşnak çeteleri tarafından Doğu Anadolu'da Türk halkına uygulanan
zulüm ve katliamlar belgeleriyle sabittir. Tarihî gerçekleri çarpıtmaya
dayalı bu iftiralar dünya gündeminde ülkemizi zor durumda bırakabilecek
bir duruma kadar gelmiştir. Sözde Ermeni soykırımı iddialarının
bazı ülkelerin parlamentolarında kabulü sağlandığı gibi, inkâr
edenlerin de cezalandırılması gibi akıl almaz sonuçlarla karşılaşmaktayız.
Değerli arkadaşlar, çok değil, kısa
bir süre önce, İşçi Partisi Genel Başkanı Sayın Perinçek bu konuda
ağır bir sonuçla karşılaştı. Yaptığı bir konuşmada sözde Ermeni
soykırımının emperyalist yalan olduğunu söylediği için Avrupa'nın
göbeğinde, Lozan'da yargılandığını ve Doğu Perinçek'e ikiyüzlü İsviçre
mahkemesi tarafından doksan gün hapis cezası verildiğini ve paraya
çevrildiğini hepimiz biliyoruz. 6-7 Mart 2007 tarihleri arasında
mahkemeye çıkmıştı. Ben de, bu dava Sayın Perinçek'in kişisel davası
olmadığı, Türkiye'nin yargılandığı bir dava olduğu için, ulusal
bir görevi yerine getirmek üzere duruşmasına katılmıştım. Böyle
bir millî meselede her türlü siyasi ayrışmanın bir tarafa bırakılarak
destek olunması normal davranış değil midir?
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın
Başkan, bir ara verin de imza toplasınlar.
MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Şimdi
soruyorum size: "Milliyetçiliğin tapusunu elinde sanan MHP
yok, cumhuriyetimizin kurucusu CHP yok, halkın büyük umutlarla iktidar
yaptığı AKP yok." deme hakkım var mı, yok mu? Türkiye'yi yönetmeye
talip bütün siyasi partilerin yetkilileri gidip İsviçre'nin her
metre karesinde "Soykırım yapılmamıştır, Türklere haksızlık
ediyorsunuz, asla 'Ermeni soykırımını inkâr edenler cezalandırılır'
maddesi konulamaz." demelidir. Eğer bunu hep birlikte deseydik,
Avrupa, artık, sesini kesmek mecburiyetinde kalır, parlamentolarında
bir daha Ermeni tasarısı görüşülemezdi belki de. İşte, dünya Ermenilerinin
sözde soykırım yapıldı diye her yıl 24 Nisan günü Ermeni soykırımının
yıl dönümü olarak anılmayacaktı.
MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın
Başkan, gürültü var.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan,
Meclisin görüntüsü hoş değil!
BAŞKAN - Sayın Doğan, birkaç saniyenizi
rica edeyim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım…
Saygıdeğer arkadaşlar, biraz sükûnetle görevlerimizi yapalım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan,
bu imza işlemi kuliste olabilir efendim, bu imza işlemi kuliste
olabilir. Duyamıyoruz, dinleyemiyoruz.
MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) -
Hiçbir şey duyamıyoruz Sayın Başkan.
ATİLLA KART (Konya) - Olacak iş mi
bu?
MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Hatibi
dinleyemiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
Evet, buyurun.
MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekili arkadaşlar, soykırım tezinin asıl dayanak noktası,
zamanın Osmanlı ordusu tarafından gerçekleştirilmediği iddia
edilen katliam, tecavüz ve kötü muamelelerden daha çok, Osmanlı
hükûmetinin "tehcir" adı altında kendi vatandaşlarına karşı
gerçekleştirdiği ve devlet eliyle planlanan ve yönetilen bir eylem
olmasıdır. Osmanlı hükûmetini zorlayan sebep ise, savaş esnasında
çıkan Ermeni ayaklanmalarıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Doğan.
MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Diğer
bir gerçek ise, Ermenilerce öldürülen birçok Türk'ün yanı sıra tehcir
sırasında birçok Ermeni'nin öldüğünü kabul etmekle birlikte, bu
ölümlerin sebebi, sistematik bir soykırım değil, savaş koşulları,
hastalıklar ve Ermenilerin zorunlu göçünü kolaylaştıracak
imkânların bulunmamasıdır.
Her iki taraf da iddialarını kanıtlamak
için birçok kanıt göstermektedir. Ancak, Türkiye olarak bu iddiaların
açıklığa kavuşması ve gerçeklerin ortaya çıkması amacıyla arşivlerimizin
kapılarını tüm dünyanın bilim adamlarına açtık. Arşivlerimizin
tarihçiler tarafından incelenmesi isteğine rağmen, Ermenistan
olumlu yanıt vermemiştir ve arşivlerinin kapılarını bilim adamlarına
ve tarihçilere açmamışlardır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
günümüzde İsviçre'de Ermeni soykırımının reddedilmesi suçtur.
Benzeri bir yasa taslağı da Fransız Meclisinden geçmiş, yasalaşmak
için Senatoda onay beklemektedir. Bunun dışında, yirmi kadar ülke,
parlamentolarında, Ermenilerin soykırımına uğradığı iddialarını
tanıyan yasaları kabul etmişlerdir. Amerika federal anlamda böyle
bir yasayı kabul etmemesine rağmen, yasa, eyaletler bazında 50 eyaletten
36'sında kabul görmüştür. Kimi ülkelerde ise -İsrail ve İngiltere-
"soykırım" kelimesi yerine "katliam" kelimesi
yeğlenmiştir. İşte, dünya Ermenilerinin sözde soykırım yapıldı
diye her yıl 24 Nisan günü yürüttükleri faaliyetler, bu mecburi göçün
yapıldığı günü ifade etmektedir.
Değerli milletvekilleri, tehcire
tabi tutulan Ermeni vatandaşların isim isim kayıtları Osmanlı arşivlerinde
mevcuttur. Oysa, "tarih belgeyle yazılır" hükmü tüm dünya
bilim âlemince kabul edilen bir gerçektir. Çünkü, arşivlere dayalı
bilimsel çalışmalar, ön yargı ve siyasi yaklaşımları ortadan kaldıracaktır.
Ayrıca, arşivler diğer tarihî kaynaklar arasında gerçeği en objektif
şekilde yansıtan otantik belgelerdir.
Bu nedenle, Batı ülkelerinde siyasi
bir yaklaşımla ele alınan Ermeni konusunun, tarihin asıl kaynaklarına
inilerek değerlendirilmesi gerekir. Ancak, bugüne kadar Ermeniler
arşiv kapılarını ne bilim adamlarına açmışlardır ne de Osmanlı arşiviyle
yüzleşmeye gelmişlerdir. Uydurdukları iftira ve yalanları en iyi
kendileri bilmektedirler. Türk tarihinde utanacak hiçbir sahife
yoktur.
Değerli arkadaşlar, bir tarihçimiz
diyor ki: "Ermenilerin Van, Bitlis, Muş, Erzurum, Ağrı, Kars, Ardahan
bölgelerinde yapmış olduğu katliam, doğrudan doğruya Osmanlı arşiv
belgelerinden ad ad, köy köy tespit edebildiğimiz kadarıyla 530 bin
civarındadır. Bu rakama Çukurova bölgesindekiler dâhil değildir
veya İç Anadolu Bölgesi'ndekiler dâhil değildir. Sonuçta olan olmuş,
sahte vaatler hem Ermenileri hem de Türkleri mağdur etmiştir. Ermenilerin
büyük bir kısmı, boş vaatlere kanarak girdikleri macera sonunda
ana yurtlarından ayrılmak zorunda kalmışlardır. Türkiye'nin doğusunda
bağımsız bir Ermenistan yurdu kurmak için verdikleri seksen yıllık
mücadeleyi kaybeden Ermeniler, son kez şanslarını Lozan'da denerler,
ama hava alacaklardır."
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
huzurunuzda yapmış olduğum bu konuşma ile bir defa daha Ermeni soykırım
iddialarını ve yalanlarını nefretle reddediyorum, yüce Meclisi
ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.
Gündem dışı üçüncü söz, sözde Ermeni
soykırımı iddiaları hakkında söz isteyen Uşak Milletvekili Ahmet
Çağlayan'a aittir.
Sayın Çağlayan, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
3.- Uşak Milletvekili
Ahmet Çağlayan'ın, asılsız Ermeni soykırımı iddiaları karşısında
Hükûmetin gerekli çalışmaları yaptığına ve yapacağına, Meclisin
de bir araştırma komisyonu kurarak bu çalışmalara destek olması
gerektiğine ilişkin gündem dışı konuşması
AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözde Ermeni soykırımı iddialarıyla
ilgili görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum ve yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, 23 Nisan Millî Hâkimiyet ve
Çocuk Bayramı'nı tebrik ediyorum.
Sözlerime başlamadan, yine,
T.C., Türkiye Cumhuriyeti 11'inci Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin
de öncesindeyiz, arifesindeyiz. Seçimlerin hayırlara vesile olmasını
diliyorum ve açıklanan Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül Bey'e de başarılar
diliyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, aslı,
İngiliz Savaş Bakanlığının Propaganda Bürosunun, Amerika Birleşik
Devletleri'ni Birinci Dünya Savaşı'na katabilmek için, katılımını
sağlayabilmek için Ermenilerin kitle hâlinde katliama uğradığı
yalanını işleyen meşhur Mavi Kitap ve yine, zamanın İstanbul ABD
Büyükelçisi tarafından fanatik Ermenilerden alınan bilgilerle
yazılan yalan anılar ve benzeri, aslı olmayan belgelere dayanılarak
soykırım iddiaları bugüne kadar gelmiştir. Yani, Müslüman Türkler,
sekiz yüz yıl barış, dostluk ve güvenle birlikte yaşadığı Ermenileri
durup dururken 1915 yılının bir gününde soykırım ve katliama tutmuştur.
Bunlar aslı, esası olmayan şeylerdir. Öncelikle, 1915 yılında meydana
gelen olayları daha iyi anlayabilmek için öncesine gitmek lazımdır.
1920'lerde Çarlık Rusyası, İngiltere ve Fransa, aralarındaki Osmanlı
üzerindeki nüfuz ve çıkar mücadelelerinde Ermenileri Osmanlı'ya
karşı kullanılacak önemli bir unsur olarak görmüşlerdir ve bu amaçla,
biraz önce sevgili arkadaşımın da anlattığı gibi, Hınçak ve Taşnak
komitaları kurulmuş, bu komitalar Anadolu'da isyanlar çıkartmıştır.
Bunlar, uyguladıkları suikast, banka baskını yöntemleriyle dünyanın
ve insanlığın başına bela olan terörizmin öncüleri olmuşlardır.
Erzurum, Kayseri, Yozgat, Çorum, Van, Adana ve Anadolu'nun birçok yerlerinde
isyanlar çıkarmışlardır. İsyanları bastırma girişimlerinin komitacılar
tarafından "katliam" olarak takdimi ve Ermeniler lehine
müdahaleye teşvik edilmeleri bu çalışmalarda amaçlanmıştır.
1890'lardan itibaren yapılan önleme faaliyetleri "katliam",
1915'te yapılan tehcir faaliyeti de "soykırım" olarak nitelendirilip,
1,5 milyon Ermeni'nin hayatının kaybettirildiği iddia edilmektedir.
Hâlbuki o devirde yapılan sayımlarda Ermenilerin Anadolu'daki nüfusu
1 milyon 300 civarındadır.
Ermeniler, Ruslarla birlikte, Birinci
Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Osmanlı'ya karşı savaş alanlarında
Rusların safında yer almış, erkekleri savaşta olan kadın ve çocuklar
dâhil sivillere karşı katliama girmişler, Osmanlı kuvvetlerini arkadan
vurmuşlar, Osmanlı birliklerinin harekâtını engellemişler, ikmal
yollarını kesmişler, yaralı konvoylarını pusuya düşürmüşler,
köprü ve yolları imha etmişler, şehirlerde ayaklanarak Rus işgalini
kolaylaştırmışlardır. Osmanlı Hükûmeti, bu durumda, Ermeni Patriğini,
mebuslarını ve diğer önde gelen Ermenileri çağırarak, Müslümanların
katledilmeye devam edilmesi hâlinde gerekli önlemlerin alınacağı
kendilerine bildirilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çağlayan.
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) - Bu uyarıdan
sonuç alınamayınca, 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni komiteleri kapatılmış,
2.345 kişi de devlet aleyhine faaliyette bulunmaktan tutuklanmıştır.
İşte "soykırım günü" olarak ilan edilen gün bu gündür.
Osmanlı Hükûmeti, bu tür iç ve dış
tehditlere maruz kalan her ülke gibi, kendi savunma önlemine başvurmuş,
savaş bölgelerinde oturan Ermenileri güneydeki Osmanlı topraklarına
sevk etme, yani tehcir kararı almıştır. Savaş bölgesi olmayan yerlerde
tehcir uygulanmamıştır ve bu tehcir esnasında da, önceden haber verilmiş,
gerekli hazırlıklar yapılmış ve tehcirin zarar görmeden yapılabilmesi
için de gerekli önlemler alınmıştır. Hatta, bu konuda Ermeni kafilelerine
kötü davranan, hükûmetin talimatlarına uymayan 1.390 kişi de, idam
dâhil, birçok cezalara çarptırılmıştır.
Şimdi, şunu sormak gerekiyor: Kendi
görevlilerini dahi "Ermenilere kötü davrandı" diye cezalandıran
bir ülkenin katliam yaptığından bahsetmek gerçekten abestir.
Ermeniler, 1915'ten sonra uzun yıllar
seslerini çıkarmamışlar, 1915 yılından itibaren de bu iddialarını
gündeme taşımaya başlamışlar, hatta soykırım iddialarını dünya
kamuoyuna tanıtmak için terör yolunu seçmişlerdir. Terör… Şudur terör:
Kabul edilmek istenmeyen bir şeyi zorla kabul ettirmek için cebir,
şiddet, tehdit uygulamaktır. İşte, 1973 yılında, "Asala" gibi
bazı terör örgütleri vasıtasıyla, Türk diplomatlarına, Türk hedeflerine
karşı iki yüzden fazla saldırı gerçekleştirilmiştir. Dört kıtada
yirmi bir ülkede gerçekleşen terör saldırıları sonucu, 1985 yılına
kadar otuzu aşkın diplomatımız, kamu görevlimiz ve aile yakını şehit
edilmiştir, masum insanlar zarar görmüşlerdir. Bu nedenle, terörle
sonuç alamayacağını anlayan militan Ermeni çevreleri, bu defa
da Türkiye'ye karşı yürüttükleri kampanyada taktik değiştirerek,
çeşitli ülkelerin ulusal ve yerel parlamentoları tarafından tanınması
yoluyla Türkiye'ye baskı yapmaya çalışmışlardır. Ne olacaktır soykırımı
tanıyınca? Burada, 24 Mart 2005 tarihinde, Ermeni sorunu gerçeğiyle
ilgili, Amerikalı Profesör Justin McCartey bir konuşma yapmıştır
ve Amerika'da birine sorduğunu, onun "Ee, kabul etsinler, ne olacak."
dediğini, "Sen bunun doğru olup olmadığını biliyor musun?"
deyince de "Beni çok ilgilendirmiyor." dediğini söylemiştir.
Evet, gerçekten çevremizde öyle
katliam olayları oluyor ki Irak'ta, Bosna'da, Filistin'de, bunları
görmeyen, görmek istemeyen bazı Amerika ve Avrupa ülkelerinin
ulusal ve yerel parlamentolarında, ne yazık ki, Ermeniler kendi
lehlerine kararlar çıkarabilmişlerdir.
Soykırım kabul edildiğinde ilk
aşaması budur. İkincisi, peşinden tazminat gelecektir. Üçüncüsünde
de toprak talepleri olacaktır.
Bu bakımdan, ülkemizde gerçekten…
Hele hele 100'üncü yıla, Ermeniler, fevkalade, soykırımın 100'üncü
yılı olarak kabul ettikleri 24 Nisan 2015 tarihine önemle hazırlanmaktadırlar.
Türkiye de gerekli hazırlıklarını yapmak zorundadır. Burada, yapılan
arşivlerin açılması faaliyeti fevkalade önemlidir. Ayrıca, Ermeniler
hâlen daha sınır ihtilafı bulunan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çağlayan, yaklaşık
2 kat süre oldu. Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) - Burada,
ben, Ermenistan'ın toprak taleplerinden vazgeçmesini, komşularıyla
iyi geçinmesini ve olmayan, yalan iddialarından vazgeçmesini, bu
konuda bizim Dışişlerimizin de gerekli çalışmaları yapacağını
ve yapmakta olduğunu biliyor, istiyorum.
Ayrıca, burada, Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak da sadece konferans ve diğer faaliyetler yanında,
bir Meclis araştırma komisyonu kurularak bu çalışmaların daha ciddi,
daha belgeye dayalı ve daha uzun süreli bir çalışma olarak yapılmasını
bekliyor, cümlenize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim, Sayın
Çağlayan.
Sayın milletvekilleri, Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Danışma Kurulu önerisi vardır;
okutup, oylarınıza sunacağım:
IV.
- ÖNERİLER
A)
DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Cumhurbaşkanı seçimi için yapılacak oylamaların günleri ile, Cumhurbaşkanı
seçimi tamamlanıncaya kadar, seçim oylaması yapılacak günlerde,
Başkanlık sunuşları dışında başka konuların görüşülmemesine ve
oylamalar arasındaki günlerde Genel Kurulun toplantı yapmamasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi
No: 220 Tarihi: 24.4.2007
Aday gösterme süresi 25 Nisan 2007
Çarşamba günü saat 24.00'te sona erecek olan Cumhurbaşkanı seçimi
için, Anayasanın 102 nci maddesi gereğince Genel Kurulda yapılacak
oylamalardan;
a) Birinci oylamanın 27 Nisan
2007 Cuma günü saat 15.00'te başlayacak birleşimde yapılması,
b) Birinci oylamada sonuç alınamadığı
takdirde, ikinci oylamanın 2 Mayıs 2007 Çarşamba günü saat 15.00'te
yapılacak birleşimde yapılması,
c) İkinci oylamada da sonuç alınamadığı
takdirde, üçüncü oylamanın 9 Mayıs 2007 Çarşamba günü saat 15.00'te
başlayacak olan birleşimde yapılması,
d) Üçüncü oylamada da sonuç alınamadığı
takdirde, dördüncü oylamanın 15 Mayıs 2007 Salı günü saat 15.00'te
başlayacak birleşimde yapılması,
e) Bu amaçla 27 Nisan 2007 Cuma günü
de Genel Kurulun toplanması,
f) Cumhurbaşkanı seçimi tamamlanıncaya
kadar, seçim oylaması yapılacak günlerde, Başkanlık sunuşları dışında
başka konuların görüşülmemesi ve oylamalar arasındaki günlerde
Genel Kurulun toplantı yapmaması,
Önerilmiştir.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Salih
Kapusuz K. Kemal Anadol Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu
AK
Parti Grubu CHP Grubu Anavatan Partisi Grubu
Başkanvekili Başkanvekili Başkanvekili
BAŞKAN - Danışma Kurulu önerisinin
lehinde, İzmir Milletvekili ve CHP Grup Başkan Vekili Sayın Kemal
Anadol.
Buyurun Sayın Anadol. (CHP sıralarından
alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan,
yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Danışma Kurulu kararının lehinde
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün, altında
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili olarak benim de imzam bulunan
Danışma Kurulu kararı, bir zorunluluğun gereğidir. İç Tüzük
50'nci madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 50'nci maddesi
"Danışma Kurulu, Anayasa ve İçtüzüğün emredici hükümleri gereğince,
belli bir sürede sonuçlanması gereken, muayyen bir veya birkaç konunun
yer alacağı özel gündemler ve görüşme gündemleri tespit edebilir."
diyor. Önümüzde, Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Cumhurbaşkanlığı
seçimleri, Anayasa'mızın 102'nci maddesinde, detaylı, etraflı biçimde
düzenlenmiştir. Dolayısıyla, bu seçimleri, tur itibarıyla bir takvime
bağlamak bir zorunluluktur. O nedenle, böyle bir Danışma Kurulu kararı
gerekiyordu ve Parlamentoda grubu bulunan üç parti grup başkan vekillerinin
ve Meclis Başkanının başkanlığında toplanarak bu Danışma Kurulu
kararını almışlardır; bu, işin şeklî tarafı. Doğrudur, gereklidir,
ama, bu Danışma Kurulu kararı noksandır. Keşke -işin özüne girmek istemiyorum-
yüzde 45 seçmeninin dışarıda kaldığı, geri kalanının millî iradesinin
yansıdığı bu Parlamento, süresinin dolumuna beş ay kala bu Cumhurbaşkanlığı
seçimini yapmasaydı da millî iradeden yeniden güç alan, tazelenen,
millî iradeyi en son şekliyle yansıtan bir yeni Meclis, yeni Cumhurbaşkanını
seçseydi.
AHMET YENİ (Samsun) - Millî irade
burada. Geçti o, geçti! Millî irade burada.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Temennimizi
ifade ediyorum, rahatsız olmayın, gerçekleşecekmiş filan değil.
Sizin, çoğunluğa dayanarak, yüzde 45'in dışındaki seçmenden aldığınız
güçle, çoğunluğa dayanarak, erken seçimi erteleyerek, ondan kaçarak
ürettiğiniz bir sonuç, çıkan bir sonuç. Bir şey demiyorum, ben temennimi
söylüyorum.
Ayrıca, 3 Kasım 2002 seçimlerinde
beş sene için yetki aldığınız milletten, bu yetki, beş senenin sonunda,
bir Cumhurbaşkanlığı seçimiyle yedi sene daha ilave ederek on ikiye
çıkmasaydı keşke; beş seneliğine aldığınız yetkiyi, keşke on iki
yıla çıkarmasaydınız. Bunlar temennim, geçiyorum bunları; bir siyasi
tartışma açma niyetinde değilim. Ama, işin hukuki tarafı var. Bu Danışma
Kurulu kararı doğrudur, fakat noksandır yüce Meclisin değerli üyeleri.
Neden noksandır? Demin Sayın Meclis Başkanımız toplantıyı açtı ve
-aynen tutanaklarda var- her zaman yaptığı gibi -Meclis Başkanı Sayın
Nevzat Pakdil açtı toplantıyı- dedi ki: "Türkiye Büyük Millet
Meclisinde toplantı karar yeter sayısı vardır, toplantıyı açıyorum."
Neye dayanarak bunu söyledi Sayın Pakdil, Meclis Başkan Vekilimiz,
oturumu yöneten Başkanımız? 96'ncı maddeye göre söyledi. Ne diyor
Anayasa'nın 96'ncı maddesi: "Anayasada, başkaca bir hüküm yoksa,
Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte biri ile
toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla karar verir;"
Genel hüküm bu. Nedir o? 184. Demek ki, normal zamanlarda, genel kural
olarak, Meclis Başkanı, Meclisi açtığında 184 kişiyi görüyorsa,
gördüğünü sanıyorsa yoklama yapmaz, tereddüde düşerse, İç Tüzük'e
göre, elektronik düğmeleri kullanarak yoklama yaptırır. Bu, normal
zamandaki toplantı karar yeter sayısı. Nereden bunu söylüyorum?
Anayasa'nın 96'ncı maddesi diyor ki: "Anayasada, başkaca bir hüküm
yoksa," diyor.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Var mı?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Var.
Hah, "Var mı?" Soru sordunuz, "Var mı?" Alın cevap: Anayasa'da,
102'nci maddede buna tek istisna getiriliyor "Cumhurbaşkanı,
Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu
ile ve gizli oyla seçilir." diyor. Üçte 2 çoğunluk ne demek?
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - İlk defa
mı toplanıyor Meclis?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Rahatsız
olmayın. Rahatsız olmayın.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
Lütfen, arkadaşlar, dinleyelim. Biraz sonra, Grup Başkan Vekili Sayın
Eyüp Fatsa da konuşacak. Lütfen…
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Anadol,
bunları geçin. Geçti…
BAŞKAN - Sayın Yeni, lütfen…
K. KEMAL ANADOL (Devamla) -
"Üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu…" Yani, bu cümleyi yok
sayarak İç Tüzük'ü uygularsanız, İç Tüzük'ü fiilen değiştirmiş olursunuz.
Bu da bu seçimin iptal sebebidir; batıl olur. Ben size dostça söylüyorum.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - İlk defa
mı toplanıyor Meclis?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Size
dostça söylüyorum, diyorum ki: Türkiye Büyük Millet Meclisini iptalle
sonuçlanacak bir seçimden kurtarmak için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yapacağı seçimi meşru ve yasal hâle getirmek için, geçerli hâle getirmek
için size bu hukuki gerekliliği anlatmaya çalışıyorum; buna uymaya
davet ediyorum. Uymazsanız, Anayasa'da hüküm var…
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Anayasa
değişikliği nasıl yapılıyor?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Değerli
Milletvekilim, Anayasa'da hüküm var: "Türkiye Büyük Millet Meclisi
üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile…"
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Anayasa
değişikliği nasıl yapılıyor?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Nasıl
Anayasa değişikliği?
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Anayasa
değişikliği nasıl yapılıyor?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bu Anayasa…
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - İlk defa
mı Meclis toplanıyor?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bakınız,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nde özel karar yeter sayıları
vardır; Meclis Başkanı seçimi, güvenoyu, Cumhurbaşkanının vatana
ihanetiyle müzakere sonucunda Yüce Divana gönderilmesi; hep
özel karar sayısı çıkarılmış. 5 tane hüküm var.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Hiç zorlama…
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Toplantı
yeter sayısı istisnası 102'nci maddede, Cumhurbaşkanı seçimiyle
ilgili…
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Hiç zorlama
Kemal Bey. Kendini zorlama.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Alakası
yok.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Alakası
yoksa…
Bakın, dört buçuk sene geçti.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Anayasa
değişikliği nasıl yapılır?
BAŞKAN - Sayın Ünaldı, lütfen…
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Dört buçuk
sene geçti. Buralarda ben çok konuştum, arkadaşlarım çok konuştu…
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Anadol,
bunları geç, yeni bir şey söyle.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) -
…"Çıkarmayın bu yasayı, Anayasa Mahkemesinden döner, Cumhurbaşkanı
geri gönderir…" (AK Parti sıralarından gürültüler)
Hep böyle bağırdınız. Hep böyle bağırdınız
ve dört buçuk sene sonraki bilanço ne biliyor musunuz? En fazla, çıkardığı
yasa iptal edilen, Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen, Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edilen Parlamento bu. Bu, sizin eseriniz.
Yine böyle bağırıyorsunuz, tutanaklara geçiyor, benim konuşmam
da geçiyor, sizin itirazlarınız da geçiyor.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Anayasa
değişikliğinde ne istiyor?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Benim
konuşmam da geçiyor, sizin itirazlarınız da geçiyor.
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Anadol,
yeni şey söyle! Yeni!
BAŞKAN - Sayın Yeni, lütfen...
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ben sizi
uyarıyorum, yanlış yapmayın. Türkiye Büyük Millet Meclisini, tarihinde,
iptal edilen bir Cumhurbaşkanı seçimi yapma gibi bir duruma düşürmeyin,
22'nci Dönem Parlamentosunu diyorum. Uyarıyorum, sizin lehinize
bu, niye rahatsız oluyorsunuz?
AHMET YENİ (Samsun) - Yeni şey söyle,
bunları geçtik!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Yeni
şey söylüyorum! Yeni şey söylüyorum!
Bakınız, benim bu söylediğimi,
niye bundan evvelki Cumhurbaşkanı seçimleri filan, diyor.
CAHİT CAN (Sinop) - Çok rahatsız
oluyorsanız…
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Anayasa
değişikliği…
BAŞKAN - Sayın Ünaldı, lütfen…
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Merhum
Özal Cumhurbaşkanı seçilirken, o zaman Parlamento dışında olan Refah
Partisinin Genel Başkanı Sayın Necmettin Erbakan bu iddiaları dile
getiriyordu ve o zaman onun danışmanı olan, şimdi Meclis Başkanı
olan kişiler de aynı şeyleri söylüyorlardı. Aynı şeyleri söylüyorlardı.
Aynı şeyleri…
CAHİT CAN (Sinop) - O zaman da Erbakan'ı
istemiyordun ya!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - İstiyordum
istemiyordum. Erbakan'ın dediği doğru! Erbakan'ın o zamanki dediği
doğru!
Şimdi, o zaman "doğru" diyordunuz,
siz niye "yanlış" diyorsunuz? Çoğunuz aynı partideydiniz.
O zaman "doğru" diyordunuz da Erbakan'ın sözlerine, şimdi
niye "yanlış" diyorsunuz?
AHMET YENİ (Samsun) - Yeni bir şey
bekliyoruz, yeni!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - İşinize
öyle gelmiyor. Yani, yine takiye, yine takiye! Yahu, şu Cumhurbaşkanlığı
seçimine takiyeyi bulaştırmayın, onu söylüyorum. Hukuka uygun
olun, Anayasa'ya, Anayasa'nın 102'nci maddesine, 96'ncı maddesine uygun
hareket edin, doğru bir seçim yapın diye temennimi dile getiriyorum,
uyarılarımı dile getiriyorum Cumhuriyet Halk Partisi adına.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) - Yeni bir şey
var mı, yeni? Bu eskidi!
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Anayasa'yı
nasıl değiştirdik, Anayasa'yı?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde,
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.
Sayın Kandoğan, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Danışma Kurulu önerisi aleyhinde söz aldım.
Danışma Kurulu önerisi, Cumhurbaşkanlığı
seçimi süresince, yaklaşık bir aylık süre içerisinde -bunun on günü
geçmek üzere- yirmi günlük bir sürenin Meclis çalışmaları yapılmadan
geçirilmesiyle ilgili bir Danışma Kurulu önerisi.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılacağı,
oylamanın yapılacağı günlerle ilgili olarak bunu kabul ediyorum,
doğrudur. Sadece o gün Cumhurbaşkanlığı seçiminin gündemde yer almasından
tabii bir şey olamaz. Ama, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin turları
arasında da Meclisin çalışma yapmamasının altında haklı bir gerekçe
ve neden bulamıyorum. Niçin o aradaki günlerde Meclis çalışmayacak?
Şimdi, Sayın Anadol İç Tüzük'ün
50'nci maddesinden bahsettiler. İç Tüzük'ün 50'nci maddesine bakıyorum,
özel gündemlerle toplanabilir, ona itirazım yok. Cumhurbaşkanlığı
seçiminin olduğu gün başka bir şey görüşülmemesi tabii, ama, aradaki
günlerde niçin Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanmıyor, bunu anlamış
değilim. Kaç gün Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanmayacak ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çok az bir çalışma süresi kaldığını da göz
önüne alacak olursak, benim bu söylediklerimin ne kadar haklı olduğu
ortaya çıkacak.
A. EDİP UĞUR (Balıkesir) - Çabuk seçeceğiz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi,
sayın milletvekilim, inşallah seçersiniz, ona bir sözüm yok.
Bakınız, gündemimizde bekleyen
bir hayli kanun tasarı ve teklifleri var. Konut edindirme yardımı,
milyonlarca insanı ilgilendiren bir kanun. Ee, ne zaman görüşeceğiz
ve bunun içerisinde yer alan bir hüküm 2008 yılından itibaren uygulamaya
geçecek. Milyonlarca insanı beklettik. Konut edindirme yardımlarının
geri ödenmesiyle ilgili meseleyi bu dönemde bitirsek bile 2008 yılından
itibaren yürürlüğe girecek.
Peki, muhtar ödenekleriyle ilgili
bir kanun teklifimiz burada gündemde bekliyor. Ee, ne zaman görüşeceğiz
bunları? 54 bin muhtarımız -bu mesele, burada, kaç kez dile getirildi-
merakla bu kanun teklifinin çıkmasını bekliyor. Ee, ne zaman görüşeceğiz?
Çarşı ve mahalle bekçileri… Çok zor şartlar altında çalışan çarşı
ve mahalle bekçilerimizle ilgili bir düzenleme, yine, dört gözle
beklenilen bir düzenleme. Korucularla ilgili bir kanun teklifi
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alındı. Peki, bu süre içerisinde
çalışamayacaksak -Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra da zaten
çok az bir süre kalıyor- peki, bu korucularla ilgili kanunu ne zaman
burada görüşüp, kanunlaştırıp, hayata geçireceğiz? Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanunu'yla ilgili değişiklikler Meclis gündeminde
bekliyor, onları ne zaman görüşeceğiz? Etik yasası; üzerinde çok
konuşulan, tartışılan ve AK Parti Grup Başkan Vekillerinin de burada
gelip, kürsülerde söz verdikleri "Önümüzdeki hafta Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine getireceğiz." dedikleri etik yasası
ne zaman Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelecek, görüşülecek?
Süpermarketlerle ilgili yasa, dört buçuk yıldan beri, hem Sayın Başbakan
hem Sanayi Bakanı kaç kez dile getirdiler, ne zaman Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine gelecek? Denizli'yi de ilgilendiren,
jeotermal enerji kaynaklarıyla ilgili kanun tasarı ve teklifleri
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde bekliyor.
Gündemimizde bekleyen bu kadar
önemli kanun tasarı ve teklifleri varken, biz, Cumhurbaşkanlığı seçimi
dolayısıyla, Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapıldığı günler dışındaki
günlerde de Meclisi çalıştırmayacağız. Bu hak ve yetkiyi nereden
alıyorsunuz? Kim verdi size bu hak ve yetkiyi? Üç grup başkan vekili
oturacaksınız, Meclis şu, şu, şu günler çalışacak, aradaki günler
çalışmayacak… Böyle bir şeyi, böyle bir anlayışı, Doğru Yol Partisi
olarak bizim kabul etmemiz mümkün değil.
Değerli milletvekilleri, şimdi,
bugün, Sayın Başbakan Cumhurbaşkanı adayını açıkladı. Gönül isterdi
ki, gönül arzu ederdi ki, Cumhurbaşkanı seçilecek olan kişinin, halkın
en az yüzde 51'inin desteğini arkasına alan bir Cumhurbaşkanı olmasını
arzu ediyoruz biz. İlk günden beri söylediğimiz budur. Bu konuyla
ilgili olarak Sayın Başbakanın, muhalefet partileriyle bir uzlaşma
arayışı içerisine girmesini, en azından muhalefetin bu konuyla
ilgili düşünce ve önerilerini almasını ve aday ilan edeceği kişiyle
ilgili olarak muhalefet partilerinin de desteğini alacak görüşmeler
içerisinde olmasını arzu ederdik. Sayın Başbakan Doğru Yol Partisine
geldi, ziyaret etti. Ne söyledi bize? Söylediği hiçbir şey yok. Ne
bir aday isminden bahsetti ne bir 367'yle ilgili düşüncelerinden bahsetti.
Sadece kamuoyu önünde muhalefet partilerinden ikisini ziyaret
etmiş olmak maksadıyla ziyaret etti. Şimdi, bugün, 354 milletvekilliğine
sahip, Meclis çoğunluğuna sahip olan bir partinin genel başkanı olarak,
"Biz, 354 kişilik grubumuzla tek başına Cumhurbaşkanı seçebilecek
çoğunluğa sahibiz." diyerek adayını açıkladı. Şimdi, Sayın
Başbakan balıkçılara sormuş! Balıkçılara saygımız var. Herhangi
bir itirazımız yok, ama, sivil toplum örgütlerine de sormuş! Kaç sivil
toplum örgütü? Kendi yakın düşüncesi içerisinde olan iki üç sivil
toplum örgütü. Peki, onun dışında Türkiye'de Parlamento içerisinde
olan ve olmayan siyasi partiler var, yüzlerce sivil toplum örgütleri
var. Niçin bunların bir görüşünü almadan, sadece kendisine
"evet" diyecek bir iki sivil toplum kuruluşunun görüşünü
alarak bir Cumhurbaşkanı adayı belirlenmesi noktasında bu sürecin
iyi yönetilmediği, iyi götürülmediği inancındayız. Tekrar ediyorum,
halkın en az yüzde 51'inin desteğinin olabileceği bir Cumhurbaşkanı
adayının ortaya çıkması noktasında, Sayın Erdoğan, üzerine düşen
görevi yapamamıştır.
Bakınız, Sayın Özal Cumhurbaşkanı
olduğunda, oyları yüzde 21,75'e düşen bir partinin genel başkanı
olarak Cumhurbaşkanı oldu. Ama, o yüzde 21,75'in oylarıyla tek başına
seçilen bir Cumhurbaşkanı olmasından dolayı Çankaya'da oturamadı,
Çankaya'da rahat görev yapamadı, o yüzde 21,75'ten dolayı hep bir sıkıntı
içerisinde oldu. Şimdi bizim de söylediğimiz bu. Yüzde 34,5 oyla iktidara
gelen bir AK Parti, seçmenlerin yüzde 25'inin oyunu alan bir iktidar
partisi ve bugün oylarının düştüğü Sayın Başbakan tarafından da
ifade edilen bir iktidar partisinin tek başına yapacağı bir seçimin,
4 Kasım günü sandıklar açıldığında, eğer Sayın Gül seçilirse, orada
oturması son derece tartışmalı hâle gelecek. Bizim Doğru Yol Partisi
olarak itirazımız bunadır. Bizim şahıslarla herhangi bir problemimiz
yok, seçilecek olan kişilerin eşleriyle ilgili hiçbir problemimiz
yok, Sayın Gül'ün şahsıyla ilgili hiçbir problemimiz yok. Ama, biz istiyoruz
ki, bu süreç iyi yönetilebilseydi…
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Sen
işine bak, işine!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama Sayın
Milletvekilim, yarın aynı şeyleri söylemeyeceksiniz.
Bakınız, biz Doğru Yol Partisi olarak
184'ün yeterli olduğunu düşünüyoruz, 184'le Meclisin açılabileceğini
söylüyoruz ve bunda da ısrarlıyız ve bu düşüncemizin de doğru olduğu
inancındayız.
Geçmişte -bakınız, elimde gazete
tutanaklarını da getirdim, biraz önce Sayın Anadol da bahsetti- Sayın
Erbakan, Sayın Özal'ın seçimiyle ilgili olarak, Meclisin 367 milletvekilinin
hazır bulunduğu bir ortamda açılmadığını ileri sürerek yapılan
ilk iki turun geçersiz olduğunu söylüyor Sayın Erbakan. Peki, Sayın
Erbakan bunu söylerken Sayın Erdoğan nerede? Sayın Erdoğan da, Merkez
Karar ve Yönetim Kurulu üyesi. Yani, bugün Sayın Başbakan olan Erdoğan,
o gün bu açıklamayı yapan Sayın Erbakan'ın yanında Merkez Karar ve
Yönetim Kurulu üyesi. Ama, ben bütün bunlara rağmen…
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Sen de
onun vali yardımcısıydın!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
...184'ün yeterli olduğunu söylüyorum ve bu konuyla ilgili Doğru
Yol Partisinin vereceği kararın, yarın Genel İdare Kurulu toplantısında
görüşülüp ortaya konulacağını ifade etmek istiyorum. Geçmişteki
seçimlerde 367 şartı aranmamış. Yok, hiç kimse, sadece Sayın Erbakan
dışında kimse bu meseleyi gündeme getirmemiş. Geçmişte aranmayan
bir meselenin bugün aranmasını biz yanlış buluyoruz Doğru Yol Partisi
olarak. Ama, tekrar ediyorum, bizim şahıslarla hiçbir problemimiz
yoktur. Sayın Gül iyi bir devlet adamıdır. Eşinin kılık kıyafetiyle
ilgili hiçbir problemimiz yoktur, ama, bizim söylediğimiz, yüzde
51 halk desteğini sağlayacak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Yüzde 70
oldu, 70!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın
Milletvekilim, bakınız, bugün onları söylüyorsunuz da yarın 367
noktasında Doğru Yol Partisinin oylarına ihtiyacınız olabilir.
Bugün orada oturup o cümleleri sarf ederken, belki Sayın Gül, sizden
farklı olarak, 367'nin sağlanmasıyla ilgili olarak Doğru Yol Partisinin
desteğini almak üzere bizden randevu talep etti. Bugün o sıralarda
oturanlar, Sayın Gül'ün ve Sayın Erdoğan'ın düşünceleri dışında o
sözleri söyleyenlerin o cümlelere dikkat etmesi lazım. Bizim söylediğimiz
budur.
Tekrar ediyorum: Sayın Erdoğan bu
süreci iyi götürememiştir, Sayın Erdoğan bir uzlaşma ortamını,
maalesef, Türkiye'de sağlayamamıştır, muhalefet partileriyle
iyi diyalog içerisinde bu süreci götürememiştir ve bu süreç, keşke
Mecliste olan ve olmayan partilerin de desteğini alarak… Halkın
-tekrar ediyorum- en az yüzde 51'inin "evet, bu benim Cumhurbaşkanımdır"
diyebileceği bir ismin Cumhurbaşkanı seçilmesi, en büyük arzumuz
ve temennimizdir.
Bu duygu ve düşüncelerle, Danışma
Kurulu önerisi aleyhinde olduğumu ifade ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Danışma Kurulu önerisinin lehinde,
Ordu Milletvekili ve AK Parti Grup Başkan Vekili Sayın Eyüp Fatsa.
Buyurun Sayın Fatsa. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Danışma Kurulu önerisinin lehinde söz aldım. Bu vesileyle,
Başkanlık makamını ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu Danışma
Kurulu önerisi, 11'inci Cumhurbaşkanının, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde hangi takvimle, hangi günler oylama yapılmak suretiyle,
nasıl seçileceğini, hangi usulle seçileceğini ihtiva eden, içeren
bir Danışma Kurulu önerisidir. Burada, oylamaların ne zaman yapılacağı
ifade edilmektedir. İlk oylamanın 27 Nisan 2007 Cuma günü saat
15.00'te; eğer Cumhurbaşkanı bu turda seçilemezse, ikinci oylamanın
2 Mayıs 2007 Çarşamba günü saat 15.00'te; eğer ikinci turda da Cumhurbaşkanı
seçilemezse, üçüncü oylamanın 9 Mayıs 2007 Çarşamba günü saat
15.00'te; nihayet üçüncü turda da Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhurbaşkanını
seçememiş olursa, son oylamanın, dördüncü tur oylamanın 15 Mayıs
2007 Salı günü saat 15.00'te yapılacağıyla ilgili siyasi parti
gruplarımızın Meclis Başkanımızın başkanlığında almış olduğu,
mutabakatla almış olduğu kararın Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülmesidir.
Değerli arkadaşlar, tabii, bu vesileyle,
muhalefet partisine mensup konuşmacı arkadaşlarımız bazı hususları
dile getirdiler. Ben, müsaade ederseniz, arkadaşlarımla bu konuda
aynı kanaatleri paylaşmadığımı gerekçeleriyle beraber ifade
etmek istiyorum.
Bunlardan bir tanesi, Sayın Anadol'un
ifade etmiş olduğu, genel seçimlere çok kısa bir süre kalmış olması
hasebiyle, Cumhurbaşkanı seçiminin daha erken bir genel seçim, erken
genel seçim yapmak suretiyle yeni Meclis tarafından seçilmesi gerektiğini
daha önce de defaatle bunları dile getirdiklerini ifade ettiler,
doğru olanın da bu olacağını ifade ettiler.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, her dönem, görev süresinin son gününe kadar her türlü
karar alma, yasama ve denetim faaliyetlerini yürütmekle mükelleftir.
Yani, seçimlere bir hafta kalsa da, Türkiye Büyük Millet Meclisi
bir yasal düzenleme yapmış olsa, bunu geçersiz saymamız mümkün mü?
Hatta bunu, konuyla ilgili görüş beyan edenler, "son gün bile olsa,
Türkiye Büyük Millet Meclisi savaş kararı dâhil her türlü kanun yapma
ve yasama yetkisine sahiptir" der. Dolayısıyla, cumhurbaşkanlığı
seçim süreci de bu çerçevede değerlendirilecek olursa -ki, öyle
değerlendiriliyor- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22'nci Dönemde
Türkiye Cumhuriyeti'nin 11'inci Cumhurbaşkanını seçmesinin önünde
hiçbir engel olmadığı gibi hiçbir problem de söz konusu değildir,
zira Meclis görevinin başındadır ve gündemine sahiptir. Dolayısıyla,
gündemine sahip olan bir Meclisin bu kararları almasından daha tabii
bir şey olamaz.
Yine, bir başka itiraz, burada, şu
konular üzerinden yapıldı: Efendim, zaten kamuoyu bunların hepsini
takip ediyor, biliyor, kendi vicdani kanaatlerinde de zaten bunların
değerlendirmesini yapıyor, kararını da bu konuyla ilgili, elbette
ki verecektir, vermiştir.
Değerli arkadaşlar, ısrarla, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin toplantı yeter sayısıyla alakalı farklı
görüşler ortaya atılıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu Anayasa'yla
ilk defa cumhurbaşkanı seçmiyor. Bu Anayasa'yla… Sayın Kenan Evren'in
halk oylaması neticesinde Cumhurbaşkanlığı onaylandı. Onun dışında,
rahmetli Özal, Sayın Demirel ve Sayın Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet
Sezer de bu Anayasa'ya göre ve bu Anayasa'daki 96 ve 102'nci maddelerdeki
hükümler uygulanmak suretiyle seçilmişlerdir ve hiçbirisi de ilk
turda seçilememiştir. Eğer arkadaşlarımızın iddia ettiği gibi
olsaydı, bu Meclis mahşer sabahına kadar cumhurbaşkanı seçemezdi.
Yani, böyle bir şeyi kabul etmek, böyle bir şeyin doğru olduğuna
inanmak, bir kere, sadece hukuku değil mantığı da zorlamaktır. Bunu,
Anayasa'nın 96'ncı ve 102'üncü maddesini değil hukukçulara, Kızılay
Meydanı'na gitsek, açsak -gayet açık ve sarihtir- oradaki herhangi
bir vatandaşımıza sorsak, desek ki, buradan ne anlıyorsunuz; buradan
herkes doğru olanı anlar.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Balıkçılara
sor, balıkçılara!..
EYÜP FATSA (Devamla) - Doğru olanı
anlar, doğru olanı.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Balıkçılara
sor!
EYÜP FATSA (Devamla) - Hukukçular
bu konuda görüşlerini ifade etmişlerdir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
geçmişte Meclis Başkanı olarak görev yapmış, hayatta olan bütün Meclis
Başkanları bu konuyla ilgili düşüncelerini açıklamışlardır. Dolayısıyla,
mantığı zorlamanın, hukuku zorlamanın kimseye bir fayda sağlamadığı
gibi, bunu zorlayanlara da bir yarar ve fayda sağlamayacaktır.
Değerli arkadaşlar, ben geçen dönem,
Sayın Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanımızın seçiminde bu Meclisteydim,
bu Meclisteydim. Bu hükümler yine vardı ve üçüncü turda…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Mutabakat…
EYÜP FATSA (Devamla) - Üçüncü turda
seçildi. Sayın Cumhurbaşkanımız üçüncü turda seçildi. Daha önce
Sayın Demirel aynı şekilde seçildi,
rahmetli Özal aynı şekilde seçildi. Dolayısıyla, burada mantığı
zorlamanın kimseye bir faydası yoktur. Kimse kendisini, kanun koyucu
ve Anayasa Mahkemesi yerine de lütfen koymasın. Lütfen koymasın.
Sayın Anadol, bir hususu da bu vesileyle
sizlerle ve Genel Kurulla paylaşmak istiyorum. Bakın, önümüzde bir
Danışma Kurulu önerisi var. Eğer iddialarınızda samimi olsaydınız
veya gerçekten ısrarcı olsaydınız, bu Danışma Kurulu önerisine olumlu görüş belirtmezdiniz.
Niye? Çünkü, bu Danışma Kurulu sizin iddialarınızı yalanlıyor.
Niye yalanlıyor? Burada Cumhurbaşkanının seçimiyle alakalı dört
tur oylamanın ne zaman yapılacağı yazılıyor. Birinci turda aranan
çoğunluk bellidir, ikinci turda aranan çoğunluk bellidir, üçüncü
turda aranan çoğunluk bellidir. Nihayet, son tur olan dördüncü turda
hangi usulle Cumhurbaşkanının seçileceğinin altında zaten bu Danışma
Kurulundaki imzanız var. Bu imzayla, buradaki kabulünüzle iddianız
birbiriyle çelişmektedir. Dolayısıyla, bu doğru değildir.
Bakın, 82 Anayasası yapılırken
özellikle bu konular tartışılmıştır. Anayasa Komisyonu Başkanı
merhum Orhan Aldıkaçtı ve dönemin Danışma Meclisi Anayasa Komisyonunda
61 Anayasası'ndaki salt çoğunluğun toplantıyı zorlaştırdığını,
karar almayı zorlaştırdığını ifade ediyorlar. Onun için, toplantı
yeter sayısının daha düşük tutulmak suretiyle Meclisin daha rahat
çalışması ve daha rahat karar alınması orada savunuluyor.
Herhâlde, bu konular görüşülürken ortaya atılan görüş ve düşünceleri
tutanaklardan okumuş olmanız lazım. Kanun koyucu bunu niye böyle
yapmış, niye sınırlandırmış; bütün bunlar var. Öyleyse, mantığı zorlamanın
kimseye bir faydası olmadığını bir kere daha yenilemek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bakın, yine,
bir başka konu burada gündeme getirildi, "efendim, mutabakat
aranmadı, şu olmadı, bu olmadı" gibi. Değerli arkadaşlar, ben,
bir önceki cumhurbaşkanlığı seçimini bire bir yaşamış bir arkadaşınızım.
Burada bizimle beraber o süreci yaşayan arkadaşlar da var. Buralarda
neler konuşuldu, neler yapıldı, kim neler yapmak istedi, kim kimi
nasıl manipüle etti, hepsine yakinen şahit olmuş bir arkadaşınızım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla) - Bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Fatsa.
EYÜP FATSA (Devamla) - Dolayısıyla,
ben inanıyorum ki, Türkiye, tarihinin en rahat cumhurbaşkanı seçme
sürecinden birisini yaşıyor, hiçbir problem olmadan, hiçbir gerginlik
olmadan. Elbette ki farklı sesler oldu, itirazlar oldu. Bütün bunlar
demokratik haktır. Elbette ki insanlar farklı düşünce, görüş, eleştiri
ve taleplerini dile getirecektir; ki, bunlar da yapılmıştır. Ama,
inanıyorum ki, tarihinin en geniş istişaresinin, en geniş konsensüsünün
arandığı, en uyumlu, gergin ortam oluşturulmadan yapılacak bir cumhurbaşkanlığı
sürecini hep beraber yaşıyoruz. Bizler rahatsız olabiliriz, içimizden
rahatsız olanlar olabilir, buna itiraz edenler olabilir; ama, bugün
açıklanan aday ve bu süreç, Türk kamuoyunu fevkalade memnun etmiş,
Türk kamuoyunu fevkalade rahatlatmıştır ve takdirini de toplamıştır.
Dolayısıyla, Anayasa'mızda karar yeter sayıları farklıdır. Bunu
konuşmacı arkadaşlar da ifade ettiler. Her konuyla ilgili,
139'dan, 276'ya, 330'a, 367'ye, 408'e kadar çok farklı karar yeter sayısı
vardır, ama Anayasa'mızda bir tane toplantı yeter sayısı vardır, başka
da bir hüküm yoktur. Dolayısıyla, Anayasa gayet açıktır, yasalar gayet
açıktır…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - 102…102..
EYÜP FATSA (Devamla) - 102'nci madde
de gayet açıktır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - 102'nci
maddenin birinci fıkrası ne diyor?
EYÜP FATSA (Devamla) - Bir diğer konu
da… Sayın Başkan, bir cümleyle cevap vermek istiyorum. Bir konuşmacı
arkadaşımız, "Efendim, niye oylama arasındaki, turlar arasındaki
zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmıyor; bunu bize birisi
izah etsin" dedi.
Değerli arkadaşlar, biz, yeni bir
anlayış, yeni bir düşünce veya yeni bir uygulama ortaya koymuyoruz.
Bizden önceki uygulamalara bakmak suretiyle, cumhurbaşkanlığı
seçimi turları arasındaki süre, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
nasıl değerlendirilmiş, nasıl kullanılmış, buna bakarak bu kararı
aldık. Niye, buna bir gerek var mı? Elbette ki var. Seçim süreci devam
ediyor. Birden çok adayın, birden çok siyasi parti grubunun bir arada
karar vermesi gereken konu budur. Dolayısıyla, bu süreçte, adayların,
siyasi partilerin, siyasi parti gruplarının, milletvekillerinin
bu sürede birbiriyle istişareleri, birbiriyle görüşmeleri, birbiriyle
süreci değerlendirmeleri, hatta -geçmişte çok oldu- birbirinin
lehine çekilen adaylar söz konusu. Yani, bütün bunlar, bilinerek,
hesap edilerek, yaşanarak, uygulanarak ortaya koyulmuş düşünce
ve uygulamalardır, dolayısıyla gereksiz bir uygulama değildir.
Geçmiş uygulamalar da bu şekilde yapılmıştır. Dolayısıyla, bir
yanlışlık, bir eksiklik söz konusu değildir.
Ben, bu duygu ve düşüncelerle Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, İç Tüzük'ün
37'nci maddesine göre verilmiş iki adet doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır. Ayrı ayrı okutup, işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, Köy Enstitüleri Sistemini
Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkında Kanun Teklifi'nin (2/954)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/453)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/954 Esas Numaralı Kanun Teklifimin,
İçtüzüğün 37'nci maddesi uyarınca doğrudan gündeme alınması hususunu
saygılarımla arz ederim.
Mustafa
Gazalcı
Denizli
BAŞKAN - Teklif sahipleri adına,
Mustafa Gazalcı, Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Gazalcı. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 37'nci maddeye göre verdiğimiz
bir yasa önerisinin gündeme alınmasına ilişkin söz aldım. Tümünüzü
saygıyla selamlıyorum.
Önce, içinde bulunduğumuz hafta
nedeniyle, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutluyorum.
Yine, bugünler, 17 Nisan 1940'ta kabul
edilen, cumhuriyet tarihimizin en büyük eserlerinden olan köy enstitülerinin
kuruluş yıl dönümü kutlamaları yapılmaktadır. Bütün yurtta, üniversiteler,
belediyeler, demokratik kitle örgütleri, öğretmen kuruluşları
tarafından coşkuyla bu yıldönümü kutlanmaktadır. Adı konulmamış
bir bayram, eğitim bayramıdır 17 Nisan. Altmış beşinci yılında, 19
Nisan 2005 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisini yöneten rahmetli
Ali Dinçer, köy enstitülerini, cumhuriyet tarihinin en büyük reformu,
eğitim tarihimizin parlak bir sayfası olarak, yerinden uzunca bir
konuşmayla belirtmiştir. Onu da bu vesileyle saygıyla anıyorum.
Değerli arkadaşlar, kuruluşunun
üzerinden altmış yedi, kapanmasının üzerinden de elli üç yıl geçti
köy enstitülerinin, ama orada uygulanan özgün ilkeler, bıraktığı
derin izler ve sonuçlar yüzünden, ülkemizde bu kuruluş, sürekli
her yıl artan bir ilgiyle anılmaktadır, kutlanmaktadır.
UNESCO, bütün geri kalmış ülkelere
örnek bir eğitim hareketi olarak göstermiştir köy enstitülerini,
İsviçre'de Dünya Eğitim Ansiklopedisi'ne geçmiştir İsmail Hakkı
Tonguç'la birlikte. Yerine konulan daha iyi bir eğitim anlayışı olmadığı
için, köy enstitüleri sistemi, sürekli bilinçli olarak özlemle
anılmaktadır. Bu sistem, yalnız kurulduğu yılların değil, günümüzün,
hatta geleceğin eğitim kurumları olduğunu göstermiştir zamanla.
Kısaca, insanı ve toplumu içinden
canlandıran bu kuruluşlar, ulusaldır, bize özgüdür ve başarıyla
uygulanmıştır. Bunun için, 9 Şubat 2007 tarihinde, 97 milletvekili
arkadaşımızla birlikte köy enstitüleri sistemini araştırma enstitüsü
kurulmasını önerdik bir yasayla. Şimdi konuştuğumuz, gündeme alınmasını
istediğimiz bu yasa önerisidir. Biz, bu yasa önerisiyle, kamu tüzel
kişiliğine sahip, yönetsel ve parasal olarak özerk, Millî Eğitim Bakanlığı,
üniversiteler ve köy enstitüleriyle ilgili kuruluşlarla ilintili
bir enstitü kurulmasını istiyoruz. Bu enstitünün görevleri, köy
enstitülerinin örgütlenmesini, orada uygulanan eğitim sistemini,
programlarını, eğitim görme hakkını, eğitmenli okullardan yüksek
köy enstitüsüne kadar bütün eğitim aşamalarını, o okullarda okutulan
kitapları, mesleki teknik eğitim anlayışını, özetle, sistemin tümünü
inceleyip, araştırarak, günümüze önerilerde bulunması isteğidir.
Batı'da buna benzer örnek enstitüler vardır.
Değerli arkadaşlar -özelikle
AKP'lilere sesleniyorum burada- 11 Eylül 2003 tarihinde, Başbakan
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, "Ulusa Sesleniş" programının
bir yerinde, "Yalnız Türk eğitim tarihi bakımından değil, dünya
eğitim tarihi bakımından da çok orijinal girişim olan köy enstitüleri
uygulamasının bilimsel bir analize tabi tutulmalarını ve bu deneyimden,
bilişim ve genetik tarım teknolojilerinin eksen alınarak biz nasıl
yararlanabiliriz diye araştırılmasını istedim." demiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Eğer,
bu sözler içtense, siz de, oylarınızla, Sayın Başbakanın araştırılmasını
istediği bu dileği, bir bilimsel ve özerk enstitü tarafından yapılarak,
yalnız Türk insanına değil, bütün ülke insanlarına, bütün dünya insanlarına
da buradan çıkacak önerilerin sunulması gerekir.
Değerli arkadaşlar, "Eğitim,
bir süs olmaktan çıkıp, işe yarayan bir eylem olmalıdır, bir süreç olmalıdır."
diyen Mustafa Kemal Atatürk ve sonra onun yerine geçen İsmet İnönü,
Cumhurbaşkanı olarak köy enstitülerine katkı sunmuşlardır. Millî
Eğitim Bakanlarından Saffet Arıkan ve Hasan Âli Yücel, bu hareketi,
eğitmen kurslarından köy enstitülerine yürütmüşlerdir. Asıl köy
enstitülerini kuran ve uygulayan İsmail Hakkı Tonguç ve orada görev
yapan yüzlerce eğitim yöneticisi, orada okuyan binlerce öğrenci,
bu enstitü kurulduğu zaman, gerçekten onlara karşı bir borcumuzu
yerine getirmiş olacağız ve mutlu olacaklardır onların çocukları
da.
Halk kültürümüzün önünü açan, insanı
ve toplumu içinden canlandıran, ilkeleriyle bugün de çağdaş olan,
başarılı uygulamalarıyla ülke ve dünya tarihinde derin izler bırakan
köy enstitülerini, bizim olan bu büyük aydınlanma ışığını bir bağımsız
enstitü kurarak, gerçekten çocuklarımıza, oradan çıkacak önerilerle
bu ilkelerden yararlanmasını sağlayabiliriz. O yüzden ben buradaki
arkadaşların olumlu katkılarını diliyorum. Hiç olmazsa gündeme
alalım, yasa önerimiz bir incelensin ve bu enstitü kurulsun. İsviçre'de
Pestalozzi için kurulan, başka yerlerde başka eğitimciler için kurulan
böyle bir enstitü, en çok köy enstitüleri için hak ediyor. Bunu bugüne
taşımanın yolu, o enstitü aracılığıyla bilimsel incelemeleri,
araştırmaları yapıp günümüze önermektir diyorum.
Şimdiden katkılarınız için teşekkür
ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.
Önergeyle ilgili olarak, Yakup Kepenek,
Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Kepenek.
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Denizli
Milletvekilimiz Sayın Gazalcı'nın yasa teklifi üzerine söz aldım.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Geçtiğimiz günlerde, 17 Nisandı,
1940'ta köy enstitülerinin kuruluşuyla ilgili… Yine, dün, 23 Nisan'ı
hep birlikte kutladık. Ben, 17 Nisanın, tıpkı 23 Nisan gibi, ulusumuzun
tarihinde çok önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, her toplumun,
her ulusun tarihinde kimi kurumlar vardır. Bu kurumlar, toplumu geleceğe
taşırken, aynı zamanda, o ülkeye, o topluma özgü bir nitelik, kendine
has, topluma has bir özellik taşırlar. 1930'ların KİT'leri, kamu iktisadi
teşebbüsleri böyledir. Türkiye'nin dünyaya örnek gösterebileceği
bir yönetim yapısına sahipti o zamanın KİT'leri. Şimdi konu o değil.
Köy enstitüleri de öyledir. Köy enstitüleri, bu toplumun, bu ulusun
kendine özgü kurumları olarak, dünyanın örnek alması gereken, aldığı
bir düşünce ve eğitim sistemidir.
Şimdi, neydi bu sistemin özelliği?
İki üç cümleyle, bu kısa sürede bunu özetlemek durumundayım. Köy
enstitüleri, köy çocuklarını alıyordu ve bu köy çocuklarına, iki
yönüyle, yani kol gücünü ve beyin gücünü kullanarak üretimde bulunma
olanağı sağlıyordu. Yani, üretim sürecinde, yetenekleri geliştirme
sürecinde, iş yapma sürecinde beyin ile kolu birleştiren çok özgün,
çok önemli kurumlardı.
Yine, bunlar, kültürü, müziği,
klasik müzik ile sazı birleştirerek; yine, bunlar, çevre bilinciyle,
şiiriyle, sanatıyla, halk oyunlarıyla, çağdaşı gelenekle tamamlayarak,
Anadolu'yu, köy kalkınmasına örnek olacak bir düzeye çekmeyi hedefliyordu.
Peki, ne oldu bu kurumlara? Bu kurumlar,
üzülerek belirteyim, toprak reformu yapamayan, ama köy kalkınmasına
önem veren bir hükûmetin bir büyük çabası olarak, önce, bir yedi yıl özgün
olarak, sonra, diğer yedi yıl aşındırılmış olarak, toplam on dört yıl
faaliyette bulundu.
Bunların çok önemli bir özelliği
de, Anadolu'nun her tarafına dağılmış olmaları, bölgesel kalkınma
yönünden örnek olabilecek özellik taşımalarıdır. Van'ın Erciş'inden
Edirne'nin Kepirtepesi'ne kadar, Balıkesir'in Savaştepe'sinden
Kars'ın Cilavuz'una kadar yirmi bir yerde, köy enstitüleri ışığı, toplum
kalkınmasının, köy kalkınmasının en özgün ve bize özgü bilimsel gelişme
dinamiklerini, bilimsel gelişme doğrularını ortaya koyuyordu.
Bu nedenle bu kurumlar tırpanlandı. Tırpanlanma nedenlerinden birincisi,
tekrar edeyim, köyü kalkındırmak, köyü uyandırmak görevlerini yaparken,
birilerinin, oradan çıkar sağlayanların, bunlardan hoşnut olmamalarıdır.
Bir kesim, bu kurumlara böyle karşı çıktı. Ama, daha önemli olan, bu
karşı çıkışta hiç de doğru olmayan bir yön vardır; bu kurumlarda, dilimiz
Türkçe, değişik yerel dilleri konuşan, değişik şivelerle gelen
köy çocuklarını Türkçe'de buluşturuyordu. Şimdi, kendilerine ister
milliyetçi desin birileri, ister ulusalcı desin, ne derse desin,
Türkçe'yi bu ölçüde güzel kullanan bir nesil yetiştiren ve bunu kırsal
kesimde gerçekleştirmeye çalışan bu kurumların, öncelikle, bu
ulusu seven, bu ülkeyi seven, ulusal birliği sevenler tarafından
desteklenmesi gerekirdi, ama, hiç öyle olmadı.
Şimdi, bu düşünce yapısının günümüze
taşınmasında ve yaşatılmasında neden bir gereksinim var? Neden bunu,
bugünlerde, biraz önce değerli arkadaşım…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YAKUP KEPENEK (Devamla) - İzin verirseniz
bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kepenek.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - …Gazalcı'nın
da belirttiği gibi, neden, köy enstitüleri düşüncesi günümüzde
bir araştırma kurumu olarak yaşatılmalıdır? Şunun için yaşatılmalıdır:
Önce, bu kuruluşlar bizim kendi ulusal kimliğimizin, benliğimizin,
bu ülkenin, bu toprakların insanlarının uygulamasıdır.
İkincisi, bu düşünce bilimseldir,
çağdaştır ve ileridir.
Eğer toplumun ilerlemesini istiyorsak,
eğer köyün kalkınmasını istiyorsak, yapamadığımız toprak reformunun
eksiklerini başka yollarla tamamlamak istiyorsak, yapılması gereken,
bu düşüncenin, araştırmalarla, toplumun değişik kesimlerine mal
edilmesinin, onlar tarafından benimsenmesinin yollarını bulmaktır.
Bu enstitü, her şeyden önce bunu sağlayacaktır; eğer, böyle bir enstitü
faaliyete geçerse, böyle bir araştırma birimi oluşturulursa ki,
bunun -ben, kişisel olarak söyleyeyim; zaten, kişisel görüşlerimi
açıklıyorum- böyle bir araştırma biriminin, köy enstitülerinin düşüncesini
araştırma biriminin yalnız bir yerde değil, yirmi bir yerde olmasını
öneririm, Türkiye'nin her tarafında olmasını öneririm. Yerellikten
söz ediyoruz, yerelin güçlenmesinden söz ediyoruz. Bunun yolu oradan
geçiyor.
Bir noktanın altını çizeyim, izin
verirseniz, sözlerime son verirken. Eğer Trabzon'un Beşikdüzü Köy
Enstitüsü kapatılmasaydı, eğer Malatya'nın Akçadağ'ı yok edilmeseydi,
o pırıl pırıl gençlerimiz, dinleri değişik diye birilerini katletmezlerdi;
çocuk yaşta, genç yaşta kendilerine de, ülkelerine de bu zararları
vermezlerdi.
Önemli olan, bu düşüncenin -tekrar
edeyim- toplumda yaygınlaşmasıdır. Araştırmadan korkmayalım, araştırma
kurumu kurmaktan korkmayalım. Bize ait olanın araştırılmasına ve
topluma mal edilmesine olanak tanıyalım, imkân verelim.
Umarım, iktidar-muhalefet ayrımı
olmadan, bütün milletvekili arkadaşlarım, bu güzel günlerde, böyle
bir araştırma merkezinin kurulması için olumlu oy kullanırlar ve
umarım, Türkiye'nin kırsal kesiminin kalkınmasına, Türkiye'nin güçlenmesine
oylarıyla katkı yaparlar.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun. (CHP ve Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Diğer önergeyi okutuyorum:
2.-
İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın, Özel Tüketim Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin (2/852) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/454)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
28.08.2006 tarihinde Başkanlığınıza
gelen 2/852 Esas numaralı "Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi"miz 05.09.2006 tarihinde Plan ve
Bütçe Komisyonu'na havale edilmiştir.
Yasa teklifimiz T.B.M.M. içtüzüğünün
37. maddesi gereği 45 gün içinde komisyonda görüşülüp sonuçlandırılmadığı
için söz konusu yasa teklifimizin içtüzük madde 37 gereğince doğrudan
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu gündemine alınması konusunda
gereğini arz ederim. Saygılarımla 25.01.2007
Yılmaz
Kaya
İzmir
BAŞKAN - Önerge sahibi olarak İzmir
Milletvekili Yılmaz Kaya.
Sayın Kaya, buyurun efendim.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; daha önce verdiğimiz ÖTV Yasasında Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'mizin İç Tüzük'ün 37'nci maddesi gereği
doğrudan gündeme alınması için söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa
teklifi, taksici arkadaşlarımızın kabinli araç alabilmelerinin
önündeki büyük vergi engelinin aşılmasıyla ilgili olduğu için, öncelikle
taksici arkadaşlarımızı selamlıyorum. Perşembe günü İzmir'de yine
hunharca katledilen Mustafa Girgin adlı taksici arkadaşımıza Allah'tan
rahmet, ailesine ve taksici camiasına da başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu teklif
ile ne getirmek istiyoruz, ne amaçlıyoruz, önce birazcık ondan bahsetmek
istiyorum.
Özel Tüketim Vergisi Kanunu'nda,
kabinli araç alınabilmesi için 7'nci maddenin gönderme yaptığı (II)
numaralı liste, bu araçların alınabilmesi için, ÖTV ve KDV olmak üzere
toplam yüzde 70 civarında bir vergi yükü getirmektedir, düzenlemektedir.
Bu teklifimizle, (II) numaralı listedeki vergi miktarını azaltarak,
daha doğrusu, ilk iktisapta ÖTV'nin tamamen kaldırılarak, bu alımın
-kabinli araç alımının- kolaylaştırılmasını ve taksici arkadaşlarımızın
can güvenliklerinin bu vesileyle sağlanmasını amaçlamaktayız.
Listeye baktığımızda, tam bir can
kaygısı, yaşam kaygısı amacıyla iktisap edilmesi düşünülen bu
araçların, ne acıdır ki, bir hobi vesilesiyle alınmak istenen yarış
arabalarıyla aynı kategoride tutulduğu ve ikisinden de aynı oranda
vergi talep edildiği görülmektedir. Bu, çok acı bir durumdur.
Değerli arkadaşlarım, taksici
cinayetlerinin araştırılmasıyla ilgili bir araştırma önergemiz
geçen sene kasım ayında konuşulurken, Adalet ve Kalkınma Partisinden
iki milletvekili arkadaşımız, maalesef, kamuoyunu yanıltarak,
bu kürsüden şu beyanatta bulunmuşlardır. Zaten bir kaçış söylemi
olan, bir arkadaşımın söylediği: "Hükûmetin daha kapsamlı düzenlemeler
yapacak olması nedeniyle bu önergenin reddedilmesini talep ediyoruz."
demiş. Bir AKP'li milletvekili arkadaşımız da "Kabinli araca
geçerken ÖTV ve KDV'de farklı bir miktar,farklı bir oran yoktur." diyerek,
maalesef ki, kamuoyunu yanıltmış ve taksici arkadaşlarımızı da
bu anlamda rencide etmiştir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de
109 bin civarında taksici bulunmaktadır. Sadece, bu 109 bin taksici
arkadaşımızdan, son on yılda, İstanbul'da 150 civarında, Ankara'da
70, İzmir'de ise, 33 taksici arkadaşımız hunharca katledilmiştir
ki, ölümle sonuçlanmayan gasp olayları bunun içinde değildir.
Bakınız, ben hafta sonu İzmir'de
iken, Yeni Asır gazetesinde şu manşeti gördüm. Belki, bu, birazdan
vereceğiniz oylar konusunda size yardımcı olur. Biraz önce söylediğim
Mustafa Girgin adlı arkadaşımız İzmir'de 33'üncü kurban olarak bu
anlamda hayatını kaybetmiş ve teklifimizin ne denli önemli ve dikkate
alınması konusunda da bu gazetenin belki size yardımcı olacağını,
fikrinizde, oyunuzda yardımcı olacağınızı düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, taksici
arkadaşlarımız ve bunların dernekleri, federasyonları, Hükûmet
ile çok değişik zamanlarda, çok değişik sayıda yaptıkları görüşmelerde
hemen hemen hepsinde şu cevabı almışlardır: "ÖTV'yi ve KDV'yi biz
indirir veya kaldırırsak çok büyük bir vergi zıyaına sebep olmuş
oluruz." Hükûmetin verdiği cevap bu. Ama, ben şimdi soruyorum:
Hangi vergi bir candan daha önemli ve daha değerlidir? Hangi vergi
türü, hangi vergi oranı bir canı tekrar geriye getirebilir değerli
arkadaşlar?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaya.
YILMAZ KAYA (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Ve şimdi, yine soruyorum: Hangi
taksicinin, hangi taksici arkadaşımızın canı, bir gecede mısır
ithalatını kolaylaştırmak için kaldırılan, ithalatla ilgili vergi
nedeniyle veya likit yumurtadaki KDV oranının düşürülmesi nedeniyle
kendisine haksız kârlar sağlayan Maliye Bakanı Unakıtan'ın oğlunun
canından daha değerlidir? Bütün bunları soruyorum ve bir yaşamın,
bir canın geriye gelmesi için hiçbir verginin fayda sağlamayacağını,
hiçbir vergi türünün, hiçbir vergi oranının o giden canı geriye getiremeyeceğini
de buradan ifade ediyorum. Bir canın değeri hangi parayla ölçülebilir?
Ölen bir taksici arkadaşımızı, hangi vergiyi ihdas edersek geri getirebiliriz?
Değerli arkadaşlarım, bu nedenle,
Anayasa'da belirtilen şu "Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu
ve destekleyici tedbirleri alır." amir hükmünün de gereğini yerine
getirmek üzere bu teklifimize "evet" demenizi, ancak, bu
saatten sonra gündeme alınsa bile, bu dönemde gündemin yoğunluğu
nedeniyle sıra gelmeyeceği için, sadece gündeme almakla kalmayıp,
bu dönem bitene kadar bu teklifin de yasalaştırılması için çaba
göstermenizi temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaya.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler…
AHMET ERSİN (İzmir) - Başkanım…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bir kişi
daha var Sayın Başkan.
BAŞKAN - Talep yoktu burada, onun
için.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Kabul ediyoruz
Başkanım.
BAŞKAN - Kabul etmeyenler… Önerge
kabul edilmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
16.44
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
17.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER:Mehmet
DANİŞ(Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93'üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Alınan karar gereğince, sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı:
305)
BAŞKAN - 1'inci sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan, Bazı Kamu
Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?..
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları
Raporları (2/820) (S. Sayısı: 1337) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştı.
Şimdi, teklifin maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
İMAR KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı
İmar Kanununun 42 nci maddesine üçüncü fıkradan sonra gelmek üzere
aşağıdaki fıkra eklenmiş ve mevcut dördüncü fıkra aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Ruhsat alınmadan, yapı yapımı
amacıyla beton dökümünde kullanılan mikser, pompa, araç, vibratör
gibi malzeme sahiplerine onbin Türk Lirasından az olmamak üzere
otuzbin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir."
(x)
1337 S. Sayılı Basmayazı 29/03/2007 tarihli 82'nci Birleşim Tutanağına eklidir.
"Yukarıdaki fıkralarda gösterilen
para cezaları, ilgisine göre doğrudan doğruya belediyeler veya
il özel idareleri tarafından verilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Erdal Karademir.
Sayın Karademir, buyurun efendim
CHP GRUBU ADINA ERDAL KARADEMİR
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
1'inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, teklifin
genel gerekçesinde, söz konusu değişikliğin, çarpık yapılaşmanın
önlenmesi ve imar kirliliğiyle mücadele hususunda mevcut düzenlemelerin
daha etkin hâle getirilmesi amaçlandığı; ayrıca, hızla göç alan şehirlerimizde,
sağlıksız, çarpık yapılaşmayla ilgili sorunların ülkemizin en
önemli sorunlarından biri olduğu vurgulanmıştır. Bu nedenle, imar
kirliliğiyle etkin mücadele amacıyla söz konusu düzenlemenin hazırlandığı
ifade edilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, sağlıklı
bir imar düzenlemesinin kurulabilmesi için öncelikle çevre şartlarını
gözeten bir planlamanın uygulanması gerekiyor. Bu hem çağdaş kentleşmenin
gereği hem de evrensel kuralların gereğidir. Bilindiği gibi, Anayasa'mız,
bir yandan 57'nci maddesiyle şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını
gözeten bir planlama çerçevesinde konut ihtiyacını karşılayacak
tedbirleri almakla devleti görevli sayarken, diğer yandan 56'ncı
maddesiyle herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına
sahip olduğu ve çevreyi geliştirmenin devletin ve vatandaşların
ödevi olduğunu hüküm altına almıştır.
Değerli arkadaşlarım, bugün denetimsiz
yapılaşmanın sorumlusu, yasal sorumluluklarını yerine getirmeyen
yerel yönetimler ve kentlerin imar planlarını dikkate almayan siyasi
iktidarların planlamaya olan inançsızlıklarıdır. Kaçak, plansız
ve düzensiz, altyapısız, sağlıksız, çevre değerlerini dikkate almayan,
çirkin kent dokularının sorumluları, bugün de bu sağlıksız yapılardan
şikâyet eder görünen, başta AKP İktidarının kendisidir.
Değerli arkadaşlarım, yürürlükte
olan düzenlemelerden İmar Kanunu'nun 32'nci maddesi, ruhsatsız yapıların
yıkılmasını öngörmekte; 42'nci maddesi, ruhsat alınmadan veya ruhsat
ve eklerine veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının yapı
sahibine ve müteahhidine ceza öngörmektedir. Ayrıca, bu yükümlülüklerini
yerine getirmeyen mal sahibine, fenni mümessiline ve müteahhide
para cezasını öngörmekte, birinci ve ikinci fıkralarda belirtilen
fiillerin tekrarı hâlinde ise, para cezaları 2 katına çıkartılmaktadır.
Bu tasarıyla, İmar Yasası'nın
42'nci maddesinde "Ruhsat alınmadan, yapı yapımı amacıyla beton
dökümünde kullanılan, mikser, pompa, araç, vibratör gibi malzeme
sahiplerine on bin Türk Lirasından az olmamak üzere otuz bin Türk Lirasına
kadar idari para cezası verilir." fıkrası eklenmiştir. Buradaki
olumsuz olan şudur: "Araç ve malzeme" ifadeleri kavram karışıklığına
neden olacaktır. "Araç ve malzeme" denilince, akla kamyon,
traktör ve beton dökümünde kullanılan her türlü alet ve edevat ve bu
kapsamda dâhil olabileceklerdir. Yani, beton dökümünde kullanılan,
işçilerin kullandığı maladan, kürekten kesere kadar her türlü
araç sahibine ceza öngörülmektedir. Dolayısıyla, inşaatın her
aşamasında, traktör kullanıcısından keseriyle çivi söken işçiye
kadar herkesin, yapı sahibinden ruhsat isteme ya da ruhsatı görme
zorunluluğu olacaktır. Aksi hâlde, keser, kürek, mala ve benzeri iş
araçları sahibi kişiler cezalandırılacaktır.
Şimdi sormak lazım: Kaçak yapılaşmanın
sorumluları, alın teriyle ekmeğini kazanmak isteyen bu emekçiler
midir? Yoksa, mevcut yasal yaptırımlara karşın, kaçak, plansız ve
ruhsatsız yapı yapılmasına göz yumup, yetkilerini kullanmayanlar
mıdır?
Değerli arkadaşlarım, bildiğimiz
üzere, yeni Türk Ceza Yasası'nın 344'üncü maddesinde imar kirliliği
ve çevre kirliliğine neden olanlar hakkında ceza hükümleri düzenlenmiş
ve "İmar kirliliğine neden olma" başlıklı 184'üncü maddesi
de Yasa'nın yayımlandığı 4 Kasım 2004 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
"Çevrenin kasten kirletilmesi"
başlıklı 181'inci maddesinin birinci fıkrası ile "Çevrenin taksirle
kirletilmesi" başlıklı 182'nci maddesinin birinci fıkrası, yayımı
tarihinden iki yıl sonraya ertelenmiştir. Bu yaklaşım, AKP İktidarının
çevreye olan duyarlılığının ne kadar takiye olduğunun da bir göstergesidir.
"İmar kirliliğine neden olma"
başlıklı 184'üncü madde 4 Kasım 2004 tarihinde yürürlüğe girmiş olmasına
karşın, bu madde, uzun süre hiç uygulanmamıştır. Söz konusu 184'üncü
maddeye göre, yapı ruhsatı alınmadan veya ruhsata aykırı olarak
bina yapan veya yaptıran kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla
cezalandırılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, dikkatinizi
buraya çekmek istiyorum: Çağdaşlaşma yolunda ilerlediği ifade
edilen ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan imar kirliliği
konusunda AKP Hükûmetinin uygulamalarına bakacak olursak, AKP
Hükûmetinin niyetini ve beklentilerini kestirmek gerçekten güçtür.
Örneğin, yukarıdaki gecikmelerden kimler, nasıl yarar sağlamışlardır?
Bu gecikmenin toplumsal bir faydası olmuş mudur? Kimler, ne tür bir
imar rantı elde etmişlerdir? Bu yasa teklifini hazırlayan, başta
AKP Grup Başkan Vekili Sayın Faruk Çelik'in daha önce Meclisimize
getirdiği, meraları, imar affı içeren düzenlemelerini unutmadık.
Yine, Maliye Bakanı Sayın Kemal
Unakıtan'ın İstanbul Üsküdar ilçesi Küçük Çamlıca'da bulunan ve
hakkında 3194 sayılı İmar Yasası'nın 32'nci ve 42'nci maddesi uyarınca
yıkım kararı bulunan imara aykırı kaçak villası, Türk Ceza Kanunu'nun
184'üncü maddesine rağmen yıkılmamıştır. Bu kaçak villayı yıkmayan
ve kamu hizmeti götürerek göz yumanlar hakkında, Türk Ceza Kanunu'nun
184'üncü maddesine göre işlem yapılmamıştır, fakat Sayın Kemal Unakıtan,
hukuka ve mevzuata aykırı olarak gerçekleştirilen imar planı değişikliğiyle
daha fazla rant elde ettikten sonra villaları kendisi yıkmıştır.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Kemal
Unakıtan'ın kaçak villalarının bulunduğu arsadaki imar değişikliği,
hukuka ve mevzuata uygun değildir, çünkü imar planı değişikliği,
kişi yararına göre değil yalnızca kamu yararı gözetilerek yapılabilir.
Diğer yandan, yüzde 6 olan inşaat hakkının yüzde 15'e çıkartılması,
1/5.000 ölçekli nazım imar planına göre değil, 1/1.000 ölçekli uygulama
imar planına göre verilmesi gerekir. Bu anlamda, Sayın Unakıtan'ın
yeni villaları da hukuka ve evrensel plan ilkelerine de aykırıdır.
Değerli arkadaşlarım, bir taraftan
Sayın Başbakan "şehirlerimizi ur gibi saran kaçak ve ruhsatsız
yapılara müsaade etmeyin, yıkın" diyecek, diğer taraftan
AKP'li üyelerin oylarıyla yasallaşan 2006 Mali Yılı Bütçe Yasası'yla
kaçak, plansız ve ruhsatsız yapılara elektrik, su, telefon, kanalizasyon,
doğal gaz gibi altyapı hizmetlerinin götürülmesini yasal hâle getireceksiniz.
Bu, nasıl bir takiyye anlayışıdır ki, değerlendirilmesini sizlerin
takdirine bırakıyorum.
Değerli arkadaşlarım, yine, Recep
Tayyip Erdoğan, Belediye Başkanı olduğu 1994 seçimlerinden hemen
sonra, kendileri tarafından onanan 1/50.000 ölçekli Metropoliten
Planı'nı iptal edip su havzalarının imara açılmasını sağlamış, İSKİ
Yönetmeliği'ni değiştirerek su havzalarının 1.000 metrelik koruma
kuşağında yapılaşma olanağının önünü açmıştır. Yine, Sayın Başbakanın,
24 Mayıs 2003 günü İstanbul Sanayi Odasındaki bir toplantıda, ikamet
ettiği İstanbul ili, Üsküdar ilçesi, Beylerbeyi Burhaniye'deki
evinin tapusunun ruhsatı, imarı olmadığını ifade etmesi de dikkat
çekicidir. Bu açıklama, gecekondu ve kaçak yapılaşmaya teşvik değil
midir? Yine, Sayın Başbakanın, İstanbul Sultanbeyli Şalgamlı bölgesinde
ormanlık araziye kaçak villa yaptırmaktan dolayı Kartal 2. Sulh Ceza
Mahkemesinde yargılanması, 1990 yılında, on aylık hapis cezasına
çarptırılması ve bu cezanın 17 Mart 1998 tarihinde adli sicilden
kaydının silinmesi, kabul edilebilir ve sindirilebilir değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karademir, buyurun
efendim.
ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, söylediğim gerçekleri bir araya getirdiğimizde,
sağlıksız, güvensiz ve plansız yapıdan şikâyet edenlerin timsah gözyaşı
dökmeleri, hem inandırıcı değil hem de ciddiyetten uzaktır.
Çarpık kentleşme, kontrolsüz yapılaşma,
olmayan yapı denetimi, politik ve ekonomik rant için, su havzalarının,
doğal ve sit alanlarının, meraların, orman alanlarının, tarım alanlarının
baskı altında olduğu bilinmektedir. AKP Hükûmetinin getirdiği yasalar
da bu olanağı sağlamaktadır.
Son olarak, AKP Hükûmetince Türkiye
Büyük Millet Meclisine taşınan Dönüşüm Alanları Hakkında Kanun Tasarısı
ile kıyılar, ormanlar, kültür ve tabiat varlığının bulunduğu alanlar,
özel çevre koruma alanları, sulak alanlar, yaylalar, meralar, yani
tüm coğrafyayı konut, ticaret, sanayi, rekreasyon ve diğer yatırımlara
açtığı görülmektedir. AKP Hükûmeti "dönüşüm" adıyla getirdiği
yasalarla, kentsel rantı birilerine taşımanın yolunu açmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Dönüşüm
Alanları Yasa Tasarısı ile 10'a yakın koruma amaçlı yasa bertaraf
edilmektedir. Bu tasarı, ulusal değerlerimizi devre dışı bırakan,
cumhuriyet rejimini tehlikeye sokacak kadar ciddi bir rejim değişikliği
içermektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karademir.
Sayın milletvekilleri, birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.15
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
17.25
BAŞKAN: Başkan
Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER:
Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93'üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
1337 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklif'in 1'inci maddesi üzerinde
beş adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutup,
sonra aykırılık durumlarına göre işleme alacağım.
Buyurun:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1337 sıra sayılı
kanun teklifinin 1. Maddesinin 2. fıkrasında yer alan
"ARAÇ" ifadesinin fıkra metninden çıkarılmasına arz ve teklif
ederiz.
Nuri
Çilingir Erdal Karademir Tuncay Ercenk
Manisa İzmir Antalya
Sezai
Önder Mehmet Işık Ensar Öğüt
Samsun Giresun Ardahan
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Teklifinin
1 nci maddesi ile, 3.5.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununun 42
nci maddesine üçüncü fıkradan sonra gelmek üzere eklenen fıkranın
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Eyüp
Fatsa Ünal Kacır Agâh Kafkas
Ordu İstanbul Çorum
Ahmet
Yeni Mehmet
Kurt
Samsun Samsun
"Belediyelerin sorumluluk
bölgesinde ruhsat alınmadan yapı yapımı amacıyla hazır beton taşıması
ve dökümünde kullanılan mikser, pompa gibi araç sahiplerine otuzbin
Yeni Türk Lirasını geçmemek üzere her bir araç için onbin Yeni Türk Lirası
idari para cezası verilir."
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1337 sıra sayılı
"İmar kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi"nin
1 inci maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
"Yukarıdaki fıkralarda gösterilen
para cezaları, ilgisine göre doğrudan doğruya büyükşehir belediye
sınırlarında mahallî belediyeler tarafından, köy statüsündeki
alanlarda il özel idareleri tarafından verilir. "
Salih
Gün Yaşar Tüzün Nuri Çilingir
Kocaeli Bilecik Manisa
Ensar
Öğüt Orhan
Eraslan
Ardahan Niğde
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1337 sıra sayılı
yasa teklifinin 1'inci maddesinin son paragrafının sonuna gelmek
üzere aşağıdaki fıkranın konulmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Erdal Karademir Nurettin Sözen
Malatya İzmir Sivas
Sıdıka
Sarıbekir Ramazan Kerim
Özkan
İstanbul Burdur
"1.500 $ ve altında kişi başı
millî gelirden pay alan bölgelerde bu cezanın yarısı uygulanır."
BAŞKAN - Son önerge, beşinci önergeyi
okutup, işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1337 sıra sayılı
kanun teklifinin 1'inci maddesinin ikinci fıkrasının tekliften çıkarılmasını
arz ve talep ederiz.
Orhan
Sür Erdal Karademir M. Vedat Yücesan
Balıkesir İzmir Eskişehir
Bayram
Meral Gökhan Durgun
Ankara Hatay
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
RECEP ÖZEL (Isparta) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükûmet?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul)
- Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım?
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Konuşacağım
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Sür.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Bayındırlık
Komisyonu yok orada.
BAŞKAN - Adalet Komisyonu oturuyor
Sayın Karademir.
Buyurun.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Vermiş olduğumuz önerge hakkında
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, gerek
İmar Yasası'nda gerek Ceza Yasası'nda kaçak yapılaşmaya karşı alınacak
tedbirler belli; gerek para cezaları var gerekse hapis cezasına
kadar uzanan bir yol haritası var.
Şimdi, belediyelere, özel idarelere,
çeşitli kurumlara kaçak yapılaşmanın önlenmesi için çeşitli görevler
verilmiş.
Şimdi, getirilen bu teklifle şunu
açıkça ifade etmiş oluyoruz: Biz, belediyeler olarak bu önlemi alamıyoruz,
kaçak yapılaşmayı engelleyemiyoruz; özel idareler olarak, valilikler
olarak biz bu kaçak yapılaşmayı engelleyemiyoruz. Ee, o zaman ne
yapalım? Beton santralleri, bu kaçak yapılaşmayı, gelsinler, bizim
adımıza önleyiversinler.
Değerli arkadaşlarım, bir teknik
eleman olarak, her şeyden önce size şunu söylemek istiyorum: Bu teklif
yasalaşsa bile uygulama olanağı yoktur. Hiçbir inşaatta, toprağın
üzerinde o parselin hangi ada, hangi parsel olduğu yazmaz.
"Ruhsat" diyorsunuz, bir
beton santrali sahibine elinde bir ruhsatla giden bir vatandaş 50
metre küp, 100 metre küp beton istediği takdirde, o beton santralinin
sahibinin bu ruhsatın hangi binaya sahip olduğunu bilebilme şansı
var mıdır? Elinde imar paftası var mıdır? Elinde kadastro paftası var
mıdır? Bunların hiçbirisi yok değerli arkadaşlarım. Bu görev, zaten,
beton santralleri sahiplerinin değil, beton üreten insanların değil.
Şimdi, burada, bir aczin ifadesi
var. Nedir acz? Kaçak yapılaşmayı engelleyememe. Peki, bizim yapmamız
gereken nedir? İktidarın yapması gereken nedir? Bu kadar çoğunlukla
gelen bir iktidarın yapması gereken, geçtiğimiz dört buçuk yıl boyunca
gerçekten üzerinde iyi çalışılmış bir imar yasasını buraya getirip,
bu imar yasasını buradan geçirip bütün sorunları çözmekti.
Şimdi "Biz, onu getiremedik
kusura bakmayın, baraj patladı, bunu da bu şekilde yamamak istiyoruz"
diye bir teklif geliyor karşımıza. Gayriciddi bir teklif olarak yorumluyorum
bir teknik eleman olarak. Bunun uygulanması imkânsız.
Bakın, size buradan ilan ediyorum,
buradan bütün Türkiye duysun istiyorum: Eğer, bu teklif yasalaşsın,
sizin o çok övündüğünüz TOKİ inşaatlarının yarısı şu anda açıkta
kalır. Çünkü, TOKİ'nin birçok inşaatında ruhsat yok. Bunu nereden biliyorsunuz,
diyeceksiniz; ben, KİT alt komisyonu üyesiyim TOKİ'de ve birçok TOKİ
inşaatının ruhsat alınmadan başladığını biliyorum, kendi Başkanı
söylüyor. O zaman, siz bu yasayı çıkarırsanız buradan, TOKİ'nin inşaatlarına
beton gitmeyecek.
Arkadaşlar, böyle bir yasa teklifi
olmaz. Böyle bir teklif olmaz. Yani, bu görev, bu asli görev, kesinlikle
beton santrali sahiplerinin değildir, betoncuların değildir. Yani,
bu mantıkla giderseniz, siz, bir süre sonra buraya başka bir teklifle
gelirsiniz, kaçak inşaatlarda çalışan işçileri hapse mahkûm edelim
dersiniz, kaçak inşaatlarda çalışan işçilere para cezası verelim
dersiniz; yani, çok…
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Diyorlar…
ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, diyorlar.
Zaten, aslında, ilk etapta gelen malzeme kullanmasında belki bu bile
var da, onu değiştirmek için teklif biraz önce sunulmuş. Onun için, bir
süre sonra, diyorum.
Yani, arkadaşlar, bu teklif, nereden
bakarsanız bakın, gerçekten uygulama olasılığı olmayan, uygulanabilir
bir teklif değil. Bu teklif yasalaşırsa, Türkiye'de çok büyük sorunlar
çıkacaktır ve sanmayın ki imarda bir düzelme olacaktır, sanmayın ki
kaçak inşaat azalacaktır. Eğer sizin gücünüz varsa, eğer gerçekten
yasaları uygulayacağız diyorsanız, şu andaki var olan yasaları
uygulayın. Belediyeler var olan yasaları uygulasın, özel idareler
var olan yasaları uygulasın. Yıkın o kaçak inşaatları, bağlamayın
onlara elektrikleri, suları, o zaman bakalım, kaçak inşaat insanlar
yapabiliyor mu. Gerçek cezaları kesin, tahsil edin. Bunların hiçbirini
yapmayacaksınız, "Ben, yakaladığım kamyon başına 10 milyar lira
ceza alırım…" Böyle bir mantık olmaz ve bu mantıkla eğer bu tasarıyı
yasalaştırırsanız, çok karışıklıklara neden olacaksınız ve çok
büyük sorunlar çıkacak ve önümüzdeki günlerde bunun tekrar değiştirilmesi
için yüce Meclisin huzuruna geleceksiniz ve yüce Meclisin tekrar
vaktini çalacaksınız diye düşünüyorum. Benim özdeki düşüncem budur
değerli arkadaşlarım.
Bu yasa gerçekten çok yanlış bir
tekliftir. Son satırın kalmasını istiyorum, çünkü, daha önceki yasada,
42'nci maddeye göre kesilen cezaların belediyeler ve valilikler
tarafından tahsil edileceği yazılmaktadır eski yasamızda, İmar
Kanunu'muzda. Şimdi, valiliklerin bu işlerle bir şeyi kalmadı, il
özel idareleri bu işi takip ediyor. O nedenle, tahsilatın belediyeler
ve il özel idarelerince yapılması bölümünün kalmasının yararlı
olacağını düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yeter
sayısı…
BAŞKAN - Tamam Sayın Başkan.
Önergeyi oylarınıza sunup, karar
yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
17.34
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma Saati:
17.47
BAŞKAN: Başkan
Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER:
Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93'üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
1337 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
4'üncü sırada yer alan, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
4.-
Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/1295) (S. Sayısı: 1357) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1357 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler…
Sayın Deveciler? Yok.
Sayın Cemal Uysal…
Sayın İrfan Yazıcıoğlu…
Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Sayın Eraslan? Yok.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yeter
sayısı…
BAŞKAN - Karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
1'inci maddeyi okutuyorum:
KAMU
MALİ YÖNETİMİ VE KONTROL KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 10/12/2003 tarihli ve 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 27 nci maddesinin
birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.
"g) Emniyet Genel Müdürlüğünün
giyecek alımları ile silah, mühimmat ve teçhizat alımları."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü.
Sayın Ülkü, buyurun efendim.
(x)
1357 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın
1'inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak, gerek komisyonlarda
gerek Genel Kurulda önümüze ne zaman emniyet teşkilatımıza ve polislerimize
ilişkin bir yasal düzenleme gelse, buna gayet olumlu bir şekilde yaklaşıyoruz
ve kimi eleştirilerimizi belirtsek de, sonuçta "bu, güvenlik meselesidir, toplum
huzuruna ilişkindir" diyerek destek veriyoruz.
BAŞKAN - Sayın Ülkü, birkaç saniyenizi
rica edeyim.
Sayın milletvekili arkadaşlarım,
lütfen, Genel Kurulda sükûneti sağlayalım.
Buyurun efendim.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Ayrıca, bunun
yanında, İçişleri Bakanlığı bütçesi görüşmelerinde, polislerimizin
çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi, ücret adaletsizliğinin
giderilmesi için Hükûmetin gerekli adımları atmadığını ifade ediyoruz
ve her bütçe görüşmesinde bu konuda söz verilmesine rağmen, hiçbir
şeyin yapılmadığını da hep beraber görüyoruz.
Kısacası, biz CHP olarak, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, emniyet örgütümüz ve polislerimizle ilgili
konulara oldukça hassas yaklaşıyoruz. Sorunları görüyoruz, sıkıntıları
biliyoruz ve çözüm için elimizden geleni yapıyoruz. Nitekim, bu dönem,
22'nci Dönem milletvekilleri olarak, Meclis açıldığından bu yana emniyete
ilişkin tam 7 adet kanun çıkarmışız, bu da 8'inci kanun olacak.
Hükûmet, 2005 yılında "Emniyete 10 bin polis alacağız." dedi,
eleştirilerimizi saydık, ama "peki" dedik; "Emniyet Teşkilatı Kanunu'nda değişiklik yapacağız"
dedi, "peki" dedik; "Emniyetin hurda araç ve gereçlerini
satacağız ve emniyete gelir sağlayacağız." dedi, kimi stratejik
veriler ve bilgiler de dâhil olduğu için buna da eleştirilerimizi
yönelttik, ama yine de "olur" dedik. Geçenlerde "20 bin
polis daha alacağız." dediniz, ona da "peki" dedik.
Şimdi, "Emniyetin yaptığı kimi
giysi ve mühimmat alımlarında gecikmeler ve aksaklıklar oluyor. O
nedenle, alımları 5018 sayılı Kanun'a göre yapalım." diyorsunuz.
Bununla, emniyet örgütümüzün ihtiyaçlarını da tıpkı Türk Silahlı
Kuvvetlerininki gibi, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nun
"Ertesi yıla geçen yüklenme" başlıklı 27'nci maddesine göre
yapılacak. Buna da "olur" diyoruz ve buna da destek vereceğiz.
Yeter ki, emniyet güçlerimizin böyle araç gereç, mühimmat gibi bir
eksiği kalmasın, teknolojik yeniliklerden sonuna kadar faydalansın.
Sonuçta, bizler, halkımızın güvenliği
ve huzuru, ülkemizin güvenliği için, emniyet teşkilatımızın güçlendirilmesi
için her türlü adımı atmaya hazırız. Hükûmete de bu konuda gerekli
tüm desteği verdik ve veriyoruz. Fakat, bütün bu düzenlemelere ve
verdiğimiz tüm desteğe rağmen, gerek Bakanlık gerekse Emniyet Genel
Müdürlüğü ülkemizdeki suç olaylarını önleme konusunda büyük bir
zafiyet içerisinde bulunuyor. Sokaklara çıkılmaz oldu, sokaklar
suç çetelerinin eline geçti. Kapkaç, hırsızlık, cinayetler, tecavüzler,
saldırılar büyük bir artış göstermiş durumda. AKP İktidarı süresince,
suç olayları ve girişimleri her yıl katlanarak arttı.
BAŞKAN - Sayın Ülkü…
Saygıdeğer arkadaşlarım, Genel
Kurulda uğultu çoğaldıkça, ister istemez, hatip de zorlayarak sesini
yükseltmek mecburiyetinde kalıyor. Lütfen, istirham ediyorum, arkadaşlarımız
sükûneti sağlasınlar.
Buyurun.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Kaldı ki,
bunlara geçen hafta Malatya'da yaşanan vahşeti ve Hrant Dink cinayetini
eklemiyorum. Bu olaylar, güvenlik açısından başlı başına bir skandal
niteliğindedir. Ülkemizde her 6 dakikada 1 ev, her 7 dakikada 1
otomobil, her 9 dakikada 1 iş yeri soyuluyor. Hiç kimsenin mal güvenliği
yok.
Geçenlerde, Cumhuriyet Halk Partisi
İstanbul Milletvekili arkadaşımız Sayın Zeynep Damla Gürel'in başına
gelenleri hep birlikte gördük. Hatta, hemen hemen hepsinde güvenlik
görevlileri bulunan kamu kurumlarında bile suç olayları yaşanıyor.
Sadece 9 ayda 3.200 resmî kurumda hırsızlık olayı kayıtlara girmiş,
yani, hırsızlar güvenlik görevlilerini atlatarak her 2 saatte 1
resmî kurumu soymuş.
Yine, geçen yılın 9 aylık döneminde,
21.400 yankesicilik, 9.668 de kapkaç olayı kayda geçmiş. Her 18 dakikada
1 yankesicilik, her 41 dakikada 1 kapkaç olayı yaşanmış. Bu kapkaç
olaylarının örgütlü bir şekilde işlendiği, özellikle kadınlarımızın
hayatına kastedildiği ortada olmasına rağmen hâlen ciddi bir tedbir
alınmış değil.
Aynı şekilde, ülkemizde hiç kimsenin
can güvenliği de yok. Yaralama, darp ve adam öldürme vakaları artık
sıradan bir hâle geldi ki, bu çok büyük bir tehlikedir. Nitekim 4 dakikada
1 yaralama ve darp, her 4 saatte 1 de cinayet işleniyor ülkemizde.
Türkiye'de her 4 saatte 1 tecavüz ya da tecavüz girişimi yaşanıyor,
her 13 saatte 1 çocuk kaçırılıyor. Kadınlarımız sokaklarda dolaşamaz
oldu, hatta evlerinde bile tehdit almaktadırlar. Çocuklarımızı
böylesi bir toplumsal yapı içinde nasıl okula göndereceğiz, nasıl
güvenle büyüteceğiz? Bütün bunlar devletin resmî makamlarının kayıtlarından
derlenmiştir. Buna göre, Türkiye'de, polisin sorumluluk alanında
her 39 saniyede 1 şahsa ve mala karşı suç işlenmektedir.
Türkiye, AKP İktidarında kapkaç
korkusuyla insanların sokakta dolaşamadığı, tecavüz korkusuyla
köprü altından geçemez hâle geldiği, sorunlarını mafyaya çözdürdüğü
bir ülke hâline geldi. Vatandaş artık yaşadığı sorunları kanun eliyle
değil, mafya benzeri çetelere başvurarak çözmeye çalışıyor. Bunda,
hiç şüphesiz ki, Türk Ceza Kanunu'nda yapılan değişikliklerin de rolü
var. Polis daha suçluyu karakola götürmeden avukatı gidiyor ve salıverilmesini
sağlıyor. Bu anlamda, polisimiz de çoğu zaman çaresiz kalıyor,
ama, sonuçta kanuni değişiklikleri de iktidardaki AKP Hükûmeti
yapmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
-hızlı okuyorum zamanım az diye- suçlularla mücadeleyi sadece yasalar
çerçevesinde, emniyet güçleri çerçevesinde düşünmemek gerekiyor.
Suç, sosyal bir olgudur, toplumsal bir sorundur, yani, tek başına polisin,
emniyetin etkinliğinin artırılmasıyla, yasalarda cezaların
ağırlaştırılmasıyla çözülecek bir mesele değildir. Gerçekten, büyüyen
ekonomilerde suç bu şekilde büyümez. Eğer bir ülkede suç tehlikeli
bir biçimde artıyorsa, istihdamda, gelir dağılımında, aile ve sosyal
yapıda ciddi sorunlar var demektir. Nitekim, ülkemizde bu konuda
büyük bir adaletsizlik ve büyük bir çarpıklık yaşanıyor. Verginin
yüzde 70'ini kurumlardan değil sabit ücretli dar gelirli vatandaştan
alırsanız, halkımızın yüzde 18'lere varan işsizlik sorununu çözmeye
çalışmak yerine önemsiz bir seviyede göstermeye çalışırsanız, tarım
ve hayvancılıkla geçinen çiftçilerimizi üretemez, hatta yaşayamaz
hâle getirip şehre göçe zorlarsanız, sosyal yardımları sorumlu bir
devlet ciddiyetiyle değil, zekat, fitre, kömür, gıda yardımı dağıtımı
hâline getirip vatandaşın kuyruklara girerek sizlere el açmasını
sağlarsanız, sosyal politikalarda IMF emirlerini dinleyip halkı
açlığa ve yoksulluğa mahkûm ederseniz, sağlıkta, eğitimde, hatta en
basitinden güvenlikte bile halkı özel şirketlerin eline bırakırsanız,
devletin olanaklarını, yandaşlarınıza, partililerinize peşkeş
çekerseniz, ortaya işte böyle suç patlamaları çıkar. Halk, Hükûmeti,
güvenlik kurumlarını tanımaz hâle gelir, toplumsal bir bunalım ortaya
çıkar.
Bakın, İstanbul'da yaşanan ve gazetelere
de yansıyan bir hırsızlık olayı bu tabloyu çok açık bir şekilde ortaya
seriyor. Geçtiğimiz 21 Mart günü, yani bundan yaklaşık bir ay önce,
bir vatandaşın Kadıköy tarafında cadde üzerine park ettiği arabasından
arka koltukta bulunan üç adet ekmek arabanın camı kırılarak çalınıyor.
Arabada radyo teyp falan gibi çalınabilecek başka şeyler varken,
bunlara dokunulmuyor, yalnızca ekmekler çalınıyor. Nereden nereye
geldiğimizin bundan daha iyi bir örneği olamaz sanırım. İnsanlar,
ana caddede bile o riske giriyor ve camı kırıp, patlatıp, ekmek çalıyorlar.
Vatandaşımız işte bu kadar aciz, bu kadar güç, bu kadar yoksul bir duruma
düşürülmüştür.
Cumhuriyet savcıları, karşılaştıkları
suç olaylarını anlatmaktan utanacak hâle gelmişlerdir. Bu tür olaylar
sonrasında polis çaresizlik içinde vatandaşı tedbirli olmamakla
suçluyor ve yapacak bir şey olmadığını ifade ediyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
işte AKP'nin uyguladığı ekonomik politikalar, milyarlarca dolarlık
satışlar, eşe, dosta ve partili yandaşlara yapılan trilyonluk kıyaklar
ve işte, insanlarımızın içine düşürüldüğü utanç verici korku tabloları.
Konuşmama son verirken değerli
arkadaşlar, bir kez daha, polisimizin ihtiyaçlarını karşılamak
adına…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ülkü, devam
ediniz.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Teşekkür
ediyorum.
…her türlü desteği vermeye hazır
olduğumuzu belirtirken, Hükûmete de, neredeyse her bütçe döneminde
söz verip yerine getirmediği polisimizin özlük haklarına ilişkin
iyileştirmeleri de bir an önce gerçekleştirmesini ve suç işlemeyi
âdeta yaşam biçimi hâline getirmiş, her fırsatta suça yönelen kişiler
için daha etkin yasal tedbirler alınması gerektiğini hatırlatmak
istiyorum.
Bu arada, sözlerimi bitirirken
şunu da belirtmek istiyorum: Biraz önce, Sayın Maliye Bakanımız,
benim konuşmamdan sonra kürsüye gelip bana cevap verirken
"CHP'den bir milletvekili" deyip geçiştirdi; bunu, kendisine
yakıştıramadım. Ben, böylesine hitap şeklinin doğru olmadığını
düşünüyorum. Ben, kendisine yine de "Sayın Maliye Bakanım"
diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ülkü.
Şahsı adına Denizli Milletvekili
Ümmet Kandoğan.
Sayın Kandoğan, buyurun efendim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygı ile selamlıyorum.
1357 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerindeki görüşlerimi açıklamaya
çalışacağım.
Öncelikle, bu tasarı, emniyet
teşkilatımızın mevzuattan kaynaklanan bir sıkıntısının giderilmesi
amacıyla hazırlanmış bir kanun tasarısıdır. O bakımdan, bu kanun
tasarısını desteklediğimi ve olumlu oy kullanacağımı ifade etmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, emniyet
teşkilatımızın mevzuattan kaynaklanan sıkıntısını gidermeye
çalışırken bu teşkilatımızın mensuplarının sıkıntılarını da bu
kürsüden dile getirmenin hepimizin boynunun borcu olması gerektiği
inancındayım. Çünkü, yıllardan beri, Türkiye'nin birlik ve beraberliği,
bölünmez bütünlüğü noktasında canlarını bile feda etmekten çekinmeyen
emniyet teşkilatı mensuplarımızın bugün ciddi manada bir ekonomik
sıkıntı içerisinde olduklarını hepimiz yakından biliyoruz. Özellikle,
uzun yıllar bu teşkilatta görev yaptıktan sonra emekli olan mensupların
emekli aylıklarının, ücretlerinin de ne kadar düşük olduğunu,
herhâlde, öncelikle Sayın Maliye Bakanımızın bilmeleri gerekmektedir.
Bu konuyla ilgili olarak, Sayın İçişleri Bakanımız, kaç kez bu kürsüye
gelip, emniyet teşkilatı mensuplarımızın, polislerimizin, çarşı
ve mahalle bekçilerimizin durumlarının düzeltileceği sözünü
vermiş olmasına rağmen, 22'nci Dönem Parlamentosunun bu son günlerinde,
maalesef, bu konuyla ilgili olumlu bir iyileştirmenin olmaması hepimizi
derinden üzmektedir.
Emniyet teşkilatı mensuplarımız
dünyada emsali görülmemiş ölçüde fazla mesai uygulamasıyla karşı
karşıya kalmaktadırlar. Bazen yirmi dört saat, bazen otuz altı saat
görev başında mesai yapar durumda olan bu mensuplarımızın moral bakımından,
özlük hakları bakımından mutlaka desteklenmesi gerektiği inancındayım.
Arkalarında ciddi manada bir siyasi otorite desteğini göremeyen
emniyet teşkilatımızın Türkiye'de son dönemlerde artan olaylar
karşısında nasıl cansiparane çalıştığını da yakından bilen birisi
olarak diyorum ki, Sayın Maliye Bakanım, lütfen, ne olur, şu emniyet
teşkilatımızın özlük haklarıyla ilgili ciddi iyileştirmeleri
bu Meclis kapanmadan Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmemiz
lazım.
İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı geçenlerde bir açıklama yaptı, "İstanbul yaşanılır,
güvenilir bir kent olmaktan çıkmıştır." diyor. Bunu kim söylüyor?
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı söylüyor. Uyuşturucu, gasp,
kapkaç, hırsızlık, fuhuş çetelerinin kol gezdiği günümüzde, eğer,
biz, emniyet teşkilatımıza ciddi manada sahip çıkmazsak, onların
arkasından siyasi desteğimizi ortaya koyamazsak, onları moral
ve özlük hakları yönünden geliştiremezsek, maalesef, şehirlerimizde
yaşanılan hayatın daha zor olacağını hepinizin takdirine sunmak
istiyorum.
Son dönemdeki işsizlik rakamları,
Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar, tarımdan kaçış,
büyük şehirlere göç meseleleri, kendiliğinden, özellikle büyük
şehirlerin varoşlarında ciddi manada bir güvenlik problemiyle
bizleri karşı karşıya bırakıyor. Geliniz, ne olur, hep beraber, bu
Meclis dönemi bitmeden emniyet teşkilatımızın özlük haklarının
düzeltilmesiyle ilgili gerekli tedbirleri alalım. Otuz yıl bu ülkeye
hizmet etmiş bir emekli başkomiserin aldığı ücretle, polis memurunun
aldığı ücretle, bunların hayatlarını devam ettirebilmesinin
mümkün olmadığı hepimizin malumlarıdır. Emekli olan bir polisin çocuğu
üniversitede okumak durumunda olabilir, kızını ve oğlunu evlendirme
mecburiyetinde olabilir, bir ev sahibi olmayı arzu edebilir, ama
bu hayat şartlarıyla, bu emekli maaşlarıyla bunların ayakta kalmalarının
bile ne kadar zor olduğu hepimizce bilinmektedir. Özellikle büyük
şehirlerden, polis memurlarımız, küçük şehirlere, ilçelere, beldelere
-görev yapmak üzere- tayinlerini ister duruma gelmiştir; bu, son derece
üzüntü verici, acı verici bir tablodur. O nedenle, mevzuattan kaynaklanan
eksiği gidermeye çalışırken polislerimizi unutmayalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bugün,
özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, özellikle teröre karşı
canlarını bile feda etmeye hazır olan ve bu uğurda yüzlerce, binlerce
şehit vermekten kaçınmamış olan emniyet teşkilatımızın bütün mensuplarını,
buradan, gönülden kutlamak istiyorum. Şehit olarak hayatını kaybeden,
ama bu memleketin bölünmez bütünlüğü için seve seve şehitlik mertebesine
ulaşan bütün polis şehitlerimizi rahmetle anıyorum, yaralanıp hayatta
kalan bütün gazilerimizi de yaptıkları bu üstün hizmetten dolayı
gönülden kutluyor ve şu anda, gerek emniyet teşkilatında polis olarak
ve gerekse çarşı ve mahalle bekçisi olarak huzur ve güvenimizin temini
noktasında büyük bir gayret ve fedakârlık içerisinde çalışan bütün
emniyet teşkilatı mensuplarına da bu özverili çalışmalarından
dolayı teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 5018 sayılı Kanunun 28 inci
maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yılı bütçesinde ödeneği bulunması
ve merkezi yönetim kapsamındaki idareler için Maliye Bakanlığının
uygun görüşünün alınması kaydıyla; satın alma suretiyle edinilmesi
ekonomik olmayan her türlü makine-teçhizat, cihazlar ve taşıtlar
ile hava ambulansı ve yangınla mücadele amacıyla hava ve deniz
araçlarının kiralanması veya finansal kiralama suretiyle temini;
temizlik, yemek, koruma ve güvenlik ile personel taşıma hizmetleri,
orman ağaçlandırma ve amenajman işleri, kit karşılığı cihaz, aşı ve
anti-serum alımı için; süresi üç yılı geçmemek, finansal kiralama
suretiyle temin edileceklerde ise dört yıl olmak üzere üst yöneticinin
onayıyla gelecek yıllara yaygın yüklenmeye girişilebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Kemal Sağ.
Sayın Sağ, buyurun.
CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ (Adana) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 1357 sıra sayılı Kamu Malî Yönetimi
ve Kontrol Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı'nın
2'nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlarken önce bir soru sormak istiyorum özellikle değerli
AKP'li arkadaşlarıma: Değerli arkadaşlar, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi
ve Kontrol Kanunu'nu -hiç hatırlıyor musunuz acaba- kaçıncı kez değiştiriyorsunuz?
Bu konuda daha önce ben çok hatırlatma yaptım ama, isterseniz bir
kez daha bir hatırlatma daha yapayım. Bu yasa 2003 yılında çıkmış olmasına
rağmen 2004 yılında uygulanmamak üzere bir kez ertelendi. 2004 yılında
5436 sayılı Yasa ile büyük bir bölümü, önemli bir bölümü değiştirildi.
Böylece, cumhuriyet tarihimizde, ilk defa, bir kanun, hiç uygulamaya
konmadan değiştirilmiş oldu ve bu unvan da, Adalet ve Kalkınma Partisine
nasip oldu. Bugün de, yine Adalet ve Kalkınma Partisi, bir yasayı,
iki yıl içerisinde beşinci kez değiştirerek bir ilke daha imza atmış
olacaktır. Hadi hayırlısı olsun!
5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Yasası'nın, gerek ilk yasalaşma sürecinde gerekse daha sonra
değişiklik yapmak amacıyla, Parlamentoda görüşmeleri sırasında
gereken ikazları yapmış ve sizleri uyarmıştık. Bu kez yine uyarıyor
ve iddia ediyoruz; çok geçmez, bir süre sonra tekrar bir başka değişiklik
önerisiyle yine karşımıza gelirsiniz. Nedenlerini açıklamaya
çalışayım değerli arkadaşlar. Bakınız, bu kanun tasarısının
2'nci maddesi ile 5018 sayılı Yasa'nın "Gelecek yıllara yaygın
yüklenmeler" başlıklı 28'inci maddesinin dördüncü fıkrasını
değiştiriyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, biz, bu 28'inci
maddenin son fıkrasını, 5436 sayılı Yasa'yla, 2004 yılının sonunda
değiştirmedik mi? Yasayı iyice oyuncak hâline getirdiniz; dün yap,
bugün boz.
Değerli arkadaşlar, yasa yapmak
yap boz tahtası mıdır? Bu yasa, kamu maliyesinin en önemli yasalarından
bir tanesidir. Ama, maalesef Adalet ve Kalkınma Partisinin anlayışı
da bu şekilde tecelli etmiştir. Bu şekildeki bir değişiklik gerekliydi
de neden o zaman bu şekilde değiştirmediniz? Neden uyarılarımıza
kulak tıkadınız? Siz iki yıl sonrasını göremiyor musunuz? İki yıl
sonrasını göremeyen bir iktidar, nasıl olur da, ülkenin uzun vadeli
kalkınma planlarını yapar ve ülkeyi yönetir, anlamak mümkün değil.
Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Yasası'nı
bu kadar çok sayıda değişikliğe uğratarak, daha uygulandığı ilk
yıllarda kuşa çevirdiniz. Şimdi size önemli bir öneride bulunmak
istiyorum: Gelin, bu Yasayı hemen tek bir maddeyle iptal edelim ve
yerine mülga 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Yasası'nı tekrar uygulamaya
koyalım. 1938 yılından 2005 yılına kadar kamu mali sistemimizi düzenleyen
ve temel yasa olarak uygulanan 1050 sayılı Yasa, altmış yedi yıllık
süre zarfında günün gereklerine uygun hâle getirmek ve sorumlulukları
yeniden düzenlemek üzere sadece iki kere değiştirilmişti değerli
arkadaşlar. İşte yasa böyle yapılır. Yasa dediğin de budur. Bu vesileyle,
o günün parlamenterlerini şükranla, minnetle de anmak isterim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bir kez daha hatırlatmakta yarar var: Kamu giderinin ödenmesi çok
ciddi bir iştir ve ciddi anlamda da yasal düzenlemeleri gerektirmektedir.
Bugün değiştirmek istediğiniz Yasa'nın 28'inci maddesinin son fıkrasının
5436 sayılı Yasa'yla değişikliği sırasında, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak, gerekenleri o zaman söylemiştik, bugün bir kez daha
hatırlatma ihtiyacı duyuyorum.
Bu Yasa, özü itibarıyla, Maliye
Bakanlığını tasfiyeye yöneliktir. Bugün de tasfiyenin eksik kalan
bir bölümü daha uygulamaya konulmaktadır. Bakınız, Maliye Bakanlığının
genel yönetim kapsamındaki idarelerin bütçeleri üzerindeki denetim
yetkisi sadece ve sadece merkezî yönetim kapsamındaki idarelerle
sınırlandırılmaktadır. Yani, bu değişiklikle, Yasa'ya ekli (IV)
sayılı cetvele tabi sosyal güvenlik kurumlarının gelecek yıllara
yapacakları yüklenmelerde Maliye Bakanlığının denetim yetkisi
kaldırılmış olacaktır.
Diğer taraftan, yine, bu tasarı
ile gelecek yıllara yaygın yüklenmelerin kapsamı da genişletilmektedir.
Bu konu, aslında, çok önemli olup, ileride olası yolsuzluklara resmen
davetiye çıkarılmaktadır. Bunun sonucu, uzun vadeli ihalelerle
rekabetin yok edilmesidir, yani firmaların önü kesilmiş olacaktır.
Değerli arkadaşlar, bu yeni hükme
göre, satın alma suretiyle edinilmesi ekonomik olmayan her türlü
makine, teçhizat, cihazlar ve taşıtlar ile hava ambulansı ve yangınla
mücadele amacıyla hava ve deniz araçlarının kiralanması veya finansal
kiralama suretiyle temini için, gelecek yıllara yaygın yüklenmeye
girişilebilecektir. Yine, temizlik,
yemek, koruma ve güvenlik ile personel taşıma hizmetleri, orman
ağaçlandırma ve amenajman işleri yanında, kit karşılığı cihaz alınması,
aşı ve antiserum alımı işleri de madde kapsamına alınarak, gelecek
yıllara yüklenme kapsamında satın alınabilecektir.
Değerli arkadaşlar, gelecek yıllara
yaygın yüklenmelerin kapsamının genişletilmesi, bütçe dengelerini
bozabilecek ve yapılacak ihalelerde rekabeti engelleyebilecek
bir husustur. Bu konuda ilgilileri şimdiden uyarmayı gerekli görüyorum.
Bu arada, henüz Genel Kurul gündemine
gelmemiş olmakla beraber, Kamu İhale Kurumu yetkilerini ve kurul
üyelerinin atanma sürelerini yeniden belirleyen bir yasa tasarısı
da hazır beklemektedir. Bunun anlamı nedir değerli arkadaşlar? Bunun
anlamı, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının tüm ihalelerde tamamen
özgür hareket edebilmesine ortam hazırlamaktır.
İnsanın aklına başka sorular da
gelmiyor değil. Sanki, iktidardan düşeceğinizi anlamış gibi, hiç
olmazsa, ne kadar yandaşımıza ihale verebilirsek verelim de, gerisini
sonra düşünürüz mü diyorsunuz? Artık gerisini düşünmeyin; biz, bu
işleri nasıl çözeceğiz siz de göreceksiniz. Biz iktidar olduğumuzda,
yaptığınız tüm yanlışları tek tek düzelteceğiz değerli arkadaşlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yasa yapmak gerçekten ciddi bir iştir, hele hele bu yasa, kamu mali
yönetimini ilgilendiriyorsa, üzerinde biraz daha ciddiyetle
eğilmek gerekir.
5018 sayılı Yasa, çok kısa bir süre
zarfında çok fazla değişikliğe uğramıştır, bir kez daha değişikliğe
uğramaması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Sağ.
Madde üzerinde bir adet önerge vardır,
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1357 Sıra Sayılı
Kanun Tasarısının 2 nci maddesi ile değiştirilen 5018 sayılı Kanunun
28 inci maddesinde yer alan "personel taşıma hizmetleri"
ibaresinden sonra gelmek üzere "harita, plan, proje, etüt ve müşavirlik
hizmetleri" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Sadullah
Ergin Nusret Bayraktar Mehmet Daniş
Hatay İstanbul Çanakkale
Mustafa
Baş Recep Koral Abdullah Erdem Cantimur
İstanbul İstanbul Kütahya
Mehmet
Soydan
Hatay
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Efendim, uygun görüşle takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul)
- Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Olumsuz deprem etkileri de dâhil,
doğal afetlerden farklı oranda etkilenecek yerlerin belirlenmesine
yönelik olarak hazırlanan Yer Sarsıntısı Tehlikesi Haritası, Sıvılaşma
Tehlikesi Haritası, Heyelan Tehlikesi Haritası, Su Baskını ve
Sellenme Haritası, Fay Haritası, Zemin Büyütmelerinin Belirlenmesi,
Deprem Tehlike Haritası ve Zemin Sınıflama Haritaları tamamlanmadan
ve bu haritalar, birlikte ve bütünlük içerisinde değerlendirilmeden,
imar planlarını deprem açısından sağlıklı üretmek, şehirlerimizi
depreme hazırlamak ve aynı zamanda uygun kentsel dönüşüm kararlarını
almak mümkün değildir. Ayrıca, imar planlarının halihazır haritaların
da bir yıl gibi kısa sürede üretilmesinin işin tekniği açısından
mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Özellikle depreme yönelik hazırlanacak
olan haritalar ve bu haritaların altlığını oluşturan halihazır
haritalar bir yılda hazırlanamamaktadır. Bununla birlikte, belediyeler
tarafından üretilen değişik ölçekteki imar planlarının da aynı şekilde
tamamlanamayacağı anlaşılmıştır. Bu değişiklikle, söz konusu
hizmetlerin gelecek yıllara yaygın yüklenmeler içinde değerlendirilmesine
imkân sağlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 5018 sayılı Kanunun 60 ıncı
maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İdarelerin mali hizmetler
birimlerinde mali hizmetler uzman yardımcısı ve mali hizmetler uzmanı
çalıştırılabilir. Mali hizmetler uzman yardımcısı kadrolarına
veya pozisyonlarına atanabilmek için 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 48 inci maddesinde sayılan genel şartlara ilave olarak;
a) En az dört yıllık lisans eğitimi
veren hukuk, siyasal bilgiler, iktisat, işletme, iktisadi ve idari
bilimler fakültelerinden veya bunlara denkliği yetkili makamlarca
kabul edilen yurt içi veya yurt dışındaki öğretim kurumlarından mezun
olmak,
b) Yapılacak özel yarışma sınavında
başarılı olmak,
c) Sınavın yapıldığı yılın başı
itibarıyla 30 yaşını doldurmamış olmak,
şartları aranır.
Özel yarışma sınavı, Maliye Bakanlığı
tarafından Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezine yaptırılacak
yazılı sınav ve Maliye Bakanlığınca yapılacak sözlü sınavdan oluşur.
Özel yarışma sınavında başarılı olanlar, ÖSYM tarafından başarı
sırası ve yaptıkları tercihler dikkate alınarak belirlenir ve bunlar
idarelerde mali hizmetler uzman yardımcısı kadro veya pozisyonlarına
atanırlar. Bu kadro veya pozisyonlara atananlar en az üç yıl çalışmak
ve başarılı olmak şartıyla, açılacak yeterlik sınavına girme hakkını
kazanırlar. Maliye Bakanlığınca yapılacak yeterlik sınavında
başarılı olanlar mali hizmetler uzmanı kadro veya pozisyonlarına
atanırlar. Mali hizmetler uzman yardımcılığı döneminde veya yeterlik
sınavında başarılı olamayanlar, istihdam şekline göre bulundukları
kamu idarelerinde durumlarına uygun kadro veya pozisyonlara atanırlar.
Özel yarışma sınavına katılacak adayların belirlenmesi, sınavların
yapılması, atama ve yerleştirilmeleri, yetiştirilmeleri, yeterlik
sınavları ile çalışma usul ve esasları Maliye Bakanlığınca çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir. Mali hizmetler uzmanı kadrolarına atandıktan
sonra en az üç yıl süreyle atandıkları idarelerde söz konusu kadrolarda
657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre görev yapanlar, kendilerinin
isteği ve idarelerinin muvafakatı ile başka bir kamu idaresinin
aynı unvanlı kadrolarına atanabilirler."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Yakup Kepenek.
Sayın Kepenek, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara)
- Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1357 sıra sayılı Yasa Tasarısı üzerinde CHP Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, elimizdeki
yasa tasarısının 3'üncü maddesi, Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı
Strateji Geliştirme Başkanlığında mali hizmetler uzman ve uzman
yardımcılarının çalıştırılmasına ilişkin sınav sürecini düzenlemektedir.
Öncelikle şunu belirteyim: Bu
maddeyle yapılan düzenleme ve genel olarak tasarının getirdiği
düzenleme, yapılması gereken bir düzenlemedir ve bunun benimsenmesinde
yarar vardır. Bunu olumlu buluyoruz, biraz sonra söyleyeceğim çekincelerle.
Çünkü, bu düzenleme, bu maddeyle getirilen düzenleme, çok sayıda
sınav yerine geçecek tek bir sınav sürecini gündeme getirmektedir.
Bu düzenleme doğrudur, yapılmalıydı,
ancak… Şimdi, bu "ancak" şöyle büyük bir "ancak": Burada
getirilen düzenleme iki ayaklıdır, iki basamaklıdır. Bunlardan
bir tanesi merkezî sınav sistemidir ve merkezî sınav sistemi, burada
da belirtildiği gibi, ÖSYM tarafından yapılacaktır ve yazılı sınavdır
bu; buna söylenecek bir şey yok; doğrudur, yerindedir. Ancak, aynı
maddenin devamında, Maliye Bakanlığının yapacağı bir sözlü sınavdan
söz edilmektedir.
Şimdi, Türkiye'de, genellikle,
üzülerek şunu belirtmekte yarar var: ÖSYM'nin yaptığı sınavlar, yazılı
sınavlar, nesnel, objektif, eşitlikçi ya da beceriyi, bilgiyi yansıtan
bir özellik taşır. Buna karşılık, sözlü sınavlarda, yine, genellikle,
haksızlıkların yapıldığı, insanların haklarının yenildiği, birilerinin
etkisinin gündeme geldiği veya sonucu belirlediği yönündeki kanılar
ve kaygılar toplumda çok yaygındır.
Şimdi, benim, burada, bu bağlamda,
vurgulamak istediğim şudur: Eğer mümkünse, sözlü sınavın, buradaki
başarıya, beceriye etkisi olabildiğince sınırlı tutulmalı, yüzde
5'ler dolayında tutulmalıdır ki, hak yerini bulsun, dışarıdan karışmalar,
müdahaleler ve bu yolla birilerinin hakkının yenilmesi yoluna
gidilmesin; yönetim, daha etkili, daha etkin ve doğru çalışsın.
Bu noktayı vurguladıktan sonra,
yine, bu tasarıyla ilgili bir genel noktanın daha altını çizeyim.
Sayın Maliye Bakanımızın çok iyi bileceği gibi, Türkiye'de personel
sistemi gerçekten bozuktur, A'dan Z'ye kadar bozuktur ve bu bozukluk,
AK Parti Hükûmetinin kuruluşu günlerinde gündeme getirildi ve bu
konuda Acil Eylem Planı'nda belli bir sürede, yanılmıyorsam bir yıl
içinde, bu işin, kamu personel rejiminin düzeltileceği yönünde kamuoyuna
söz verildi ve bu konuda bir hazırlık da yapıldı. Ancak, personel
sistemi, 657 sayılı Yasa'da yıllar önce yapılan, kırk yıl önce yapılan
düzenlemeler birçok yerden delik deşik edildiği hâlde, uygun deyimiyle,
bozulduğu hâlde, kamu kesiminde ne maaş sisteminde ne yükselmelerde
ne atamalarda hak, hukuk, eşitlik kavramları bir tarafa itilerek,
gücü yetenin etkili olduğu bir yapı ortaya çıktığı hâlde, bu
Hükûmet kamu personel rejimini düzeltme yoluna gitmedi, gidemedi
bir türlü ve bu konuda kamuoyuna verdiği sözlerde durmadı. Ama, bunun
yerine ne yaptı? Bunun yerine, yer yer, bölüm bölüm, öbek öbek kamuoyuna
çok acı sonuçları yansıyan kendi adamını getirme, bir kadrolaşma,
belli bir yönde atama yoluna gitti.
Değerli milletvekilleri, şimdi,
bu durum çağımızın yönetim anlayışıyla tam anlamıyla uyuşmazdır,
tam anlamıyla terstir ve yanlıştır. Şunun için yanlıştır: Kuşkusuz,
bir hükûmet, işbaşına geldiği vakit bürokrasinin tepe noktalarına
kendine yakın, kendisiyle birlikte çalışacak birilerini atamak
isteyebilir. Bunların birçoğu Cumhurbaşkanlığından döndü, bir bölümü,
ilginçtir, Başbakanlık Müsteşarından döndü. Yani, bakanlar öneride
bulunuyorlar, dört yüze yakın atama kararnamesini Başbakanlık
Müsteşarının geri gönderdiği söyleniyor, üstelik üç yıl içinde.
Bu durum, hükûmetin çalışması, kamu yönetimi personel rejimi açısından
çok olumsuzdur ve çok zararlıdır.
Önemli bir nokta daha var. Kamu yönetiminde
birilerini görevden aldığınız zaman vekâletle değil, asaleten atamak
zorundasınız. Doğrusu budur, yönetimin etkinliği için doğrusu budur.
Artı, bu atamanızı daha etkili, daha verimli, daha üretken birilerini
atayarak yapmak durumundasınız. Yani, şunu demek istiyorum: Kamu
personel rejiminde başarı için tek ölçüt, tek kriter beceri ve başarı
olmalıdır ilgili kişinin ve bu kişi, halka hizmet anlayışıyla,
bilgi birikimiyle, donanımıyla, kamuya hizmet anlayışıyla çalışmalıdır.
Dilerim, bu sınav süreci bu noktada da olumlu katkılar yapar ve ülkemizin
kamu personel rejimi daha etkin, daha verimli, daha iyi çalışan
bir duruma gelir.
Değerli arkadaşlar, nedir bunun
asıl gerekçesi? Bunun asıl gerekçesi ikidir. Yani, şunu demek istiyorum:
Kamu bürokrasisinin etkin ve verimli olmasının iki ana, temel nedeni
var. Bunlardan bir tanesi: Kamu bürokrasisi, tıpkı -Sayın Bakanın
çok iyi bileceği gibi- herhangi bir özel işletmenin çalışanları gibi
üretken olmalıdır, etkili olmalıdır, verimli olmalıdır, iyi çalışmalıdır.
Bunu sağlamanın yolu da, eşit işe eşit ücreti esas alan, hakça yükselmeyi
sağlayan, ilerlemeyi sağlayan bir kamu bürokrasisi düzenini kurmak
ve orada halka hizmeti, hizmet anlayışını egemen kılmaktır. Bunun
ikinci bir boyutu şudur: Kamu yönetimi yapısı, sağlam bir kurumsal
yapılanmaya, sağlam bir yapıya ancak böyle kavuşur. Şimdi, bunları
yapmadığımız zaman, kamu yönetimi bölük pörçük, dağınık, etkinlikten
uzak, verimlilikten uzak bir yapıya gitmektedir, kavuşmaktadır ve
bu durum çok zararlı sonuçlar vermektedir.
Şunun altını çizmek istiyorum:
Kamu yönetimi, kamu bürokrasisi yapısında o kadar yanlış ve bozukluklar
vardır ki, bu yapının herhangi bir sağlam işletme anlayışını, sağlam
bir kurumsal yapıyı, sağlam bir demokratik yönetim anlayışını ve
halka hizmeti yansıttığı, en azından yer yer, en azından hepsi için,
bir türlü söylenemez.
Son olarak bir noktanın daha altını
çizeyim, konumuz olduğu için: Her toplumun güvenlik gücüne ihtiyacı
vardır. Türk toplumunun da, bizim halkımızın da güvenlik gücüne ihtiyacı
vardır ve güvenlik gücü, hakça bir toplum yapısının, adaletli bir işleyişin,
toplumsal birliğimizin başlangıç noktasıdır. Güvenlik güçlerinin,
bu nedenle, insana saygılı, demokrasiye bağlı, hak ve özgürlükleri
koruyan ve kollayan, hak ve özgürlük arayanların sığınma yeri -kaçma
yeri değil, korku yeri değil, güvenlik içinde sığınma yeri- olacak bir
yapıya, bir anlayışa, bir düzenlemeye doğru…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kepenek.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Güvenlik
güçlerimizin her biriminin, her türünün insana saygılı, insan düşüncesine
saygılı, hak ve özgürlükleri sahiplenen, onları koruyan ve kollayan,
hak ve özgürlüklerin kişisel, bireysel ve toplumsal olarak kullanımını
kolaylaştıran, onlara yardımcı olan bir özellik kazanması, gerçek
anlamda demokrasinin güçlenmesinin, gelişmesinin ve bu toplumun
demokrasisinin ilerlemesinin en önemli ve birincil temel noktasıdır.
Ülkemizin hâlâ insan haklarının,
özgürlüklerinin zedelendiği bir görüntü sergilemesi, yer yer can
güvenliğinin olmadığının içeride ve dışarıda yayılması, yaygınlaşması
ve yine yer yer değişik birimler arasındaki eş güdüm eksikliği ve
dayanışma noksanlığının getirdiği ağır bedel, üzülerek belirtmek
gerekir ki, bu topluma hiç de yakışmamaktadır. Eğer Türkiye demokrasi
yönünde ilerleyecekse, bunun en önemli başlangıç noktalarından biri,
emniyet güçlerinin, güvenlik güçlerinin, demokratik bir yapıya,
hak ve özgürlüklere saygılı, insana saygılı bir yapıya kavuşmasının
yollarını açmak, bunu gerçekleştirmektir. Ben, büyük bir özveriyle,
büyük sıkıntılarla, çoğu kez kendileri haksızlığa uğrayarak çalışan
güvenlik güçlerinin hizmetlerini saygıyla karşılıyorum. O hizmetlerin
daha insancıl, daha güçlü, daha sevecen, daha demokrat, daha özgürlükten
yana olmasını diliyorum.
Bu dileklerle bu yasaya olumlu oy
vereceğimizi belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve
Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Anavatan Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sözlerime başlamadan evvel hepinizi saygıyla selamlıyorum.
3'üncü madde üzerinde söz almış bulunmaktayım.
3'üncü maddede, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 48'inci maddesinde
sayılan genel şartlara ilave olarak, en az dört yıllık lisans eğitimi
yapmış, hukuk, siyasal bilgiler, iktisat, işletme, iktisadi ve idari
bilimler fakültelerinden mezun olanlara, yurt içi ve yurt dışındaki
öğrenim kurumlarından mezun olmak şartıyla yapılacak özel yarışma
imtihanı… İlk bakışta, devlet memurlarına haiz olan, dört senelik
üniversite mezunları ve dengi okuldaki insanların imtihana alınması,
sınav yapılması doğaldır yani. Bundan güzel bir yasa…
Bu yasaya karşı olduğum için burada
değilim. Tabii, burada oluş sebeplerimden bir tanesi, bu yirmi dört
saat -doktorlar gibi yirmi dört saat- gecesi gündüzü olmayan bir emniyet
teşkilatı mensuplarının özlük haklarını, çalışma şartlarını gözden
geçirmekte yarar vardır.
Altında son model araba olan bir kaçakçının
veya kapkaççının peşinden giden, 1990 model arabalarla veya 95 model
arabalarla o suçlunun peşinden yetişmesi, bir kere, olası değil;
bir.
Yirmi dört saat çalışan bir emniyet
mensuplarına, gecesi gündüzü olmamasına rağmen her türlü tehlikeyi
göze alan bir emniyet mensuplarına, özlük hakları için ne yaptık bugüne
kadar? 10 bin tane kadro verdik. Bunlar ne zaman yetişecek de emniyete
katılacak? Neden doğru dürüst bir plan yapmıyoruz? Türkiye'de ne kadar
emniyet mensubuna ihtiyacımız var, istatistiki rakamlarını bilen
var mı? Acaba, İçişleri Bakanına sorsak, Sayın Bakan biliyor mu veya
İçişleri Müsteşarı veya Emniyet Genel Müdürü? Yirmi sene, yirmi
beş sene sonra bu şehirde neler olacak?
SUAT KILIÇ (Samsun) - Ne istiyorsan
söyle, yapalım Hocam.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)
- İstanbul'da neler oluyor, kaç kişi cevap verebilecek?
Şimdi, sevgili arkadaşlarım, hep
söylenir, "muhalefetteyken her şey tenkit edilir, iktidara gelindiğinde
bunun böyle olmadığı görülür" denir, doğrudur. Onun için, plan
ve program günlük yapılmaz. Plan ve program, on senelik, yirmi senelik,
yirmi beş senelik, hatta elli senelik yapılır. Bugün gördüğünüz 50
bin veya 100 bin nüfuslu şehrin on beş sene sonra ne kadar olacağının
hesabı yapılmalı, ona göre emniyet güçleri yetiştirilmeli. Şimdi,
İstanbul'da -şöyle bir düşünün, 12 milyon diyor kimisi, kimisi 13
milyon diyor, kimisi 11 milyon diyor- kaç bin polisle vazife görülüyor?
Emniyet müdürüne sorduğunuzda… Bu adamı niye korumadınız? Bu tehdit
ediliyordu, niye bu adama koruma vermediniz? Çok sıkıştıklarını
da söyleyeyim size: "1) Müracaat etmedi. 2) Eleman yetersizliği
var." Bunu ben çıkarmıyorum ki. Bu elemanı ben almayacağım ki,
iktidarlar alacak. Yani, bunu söylerken illa da bugünkü iktidar
her şeyi, birdenbire hepsini yapsın diye söylemiyorum. Ben geleceği
düşünen bir adamım, günlük politika yapmam. Bugün, hakikaten İstanbul'da
yürümek, sokakta yürümek, büyük şehirlerde yürümek bir maharet meselesi
oldu. Ne zaman kapkaççıyla karşılaşacağınız belli değil, ne zaman
bir serseri kurşunuyla karşılaşacağınız belli değil. O zaman, hem
emniyet güçlerimizi güçlendirmemiz lazım, onların başlangıçta
özlük haklarını vermemiz lazım, çalışma şartlarını geliştirmemiz
lazım ve günlük plan yapmamamız lazım.
Bakın sevgili arkadaşlarım, altı-yedi
aydır, biz burada, her kürsüye çıkan arkadaşım "cumhurbaşkanı
kim olacak, kim olmayacak, 'A' olacak, 'B' olacak" diye bunu bile
yaptık. Yapması değil…
AHMET YENİ (Samsun) - Bitti, bitti.
"A" olacak.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)
- Keşke bunların da evvelden hesabını yapsaydık.
AHMET YENİ (Samsun) - Yaptık.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)
- "Benim, iktidar olarak adayım budur. İster beğenirsiniz, beğenmezsiniz,
onun tartışmasını burada yapabilirsiniz" demeliydi iktidar,
bir konsensüs yaratmalıydı.
SUAT KILIÇ (Samsun) - Seni seviyoruz
Muzaffer Ağabey.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)
- Laf atmak çok kolay. Hiç sevmediğim bir şeydir laf atmak. Oturunuz
yerinize lütfen, gelince burada konuşursunuz sevgili arkadaşlarım.
Olay laf atmak değil. Olay… Burada
ben doğruları söyleyeceğim. O doğruları da bana söyletmekten kimse
alıkoymaya kalkmasın.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Konuş Ağabey,
konuş.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)
- Bu ülke hepimizin. Bu ülkenin seçilecek cumhurbaşkanı da 73 milyon
insanın cumhurbaşkanı, senin cumhurbaşkanın değil! [AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar(!)] Senin cumhurbaşkanın değil!
Böyle bir şey yok. "Benim partimden, benim…" Hayır, ilgisi
yok! 73 milyon insanı temsil edecek, beni temsil edecek.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Aynen
öyle.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)
- Edecekse, onu, ona göre, konuşurken çok dikkat edeceğiz. Hele bana
kürsüde laf atmak kimin haddinedir ya! Bugüne kadar ne zaman yanlış
bir şey söyledim? Söyler misiniz bana, ne zaman yanlış söyledim?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Yok Hocam.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)
- Bu kürsüde yanlışları söyleyip de doğrularını tekrar buraya getirmediniz
mi? O yanlışların yanlış olduğunu söylediğimde ya cumhurbaşkanlığından
dönüp ya Anayasa Mahkemesinden dönüp tekrar buraya geri gelmedi
mi? Deyin ki bana bir defa, "Sayın Kurtulmuşoğlu, sen şurada yanlış
söyledin ve şurada yanıldın" deyin bakalım.
AHMET YENİ (Samsun) - Demeyiz Ağabey,
demeyiz.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)
- Aklımın erdiğini ben burada söyleyeceğim ve söylemekle de kendimi
mecbur hissediyorum. Ben belki dört sene, beş sene sonra bir daha veya
gelecek sefere milletvekili olmayabilirim, ama ben milletvekili
olduğumda doğruları söyledim. İktidar ister uyar, ister uymaz, muhalefet
de ne yaparsa yapsın, ama ben burada doğruları söyleyeceğim ve söyledim.
Sokakta rahat yürümek isteyen bir adamım. Bugüne kadar bunu yaptım.
Otuz sekiz senelik de hekimim. Bir insanın yaptıkları yapacaklarının
teminatıdır. Bugüne kadar böyle geldim, böyle gideceğim. Oradan
laf atmak beni üzer, beni üzer ve incitir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Çünkü, bana gelip de "Hocam, burada yanlışsın" dendiğinde,
ben, o yanlışımı kabul eden bir adamım, kabul eden bir adamım. Eğer, yanlışım
olduğunda da… Yanlışı herkes yapar. Ben de bir insan olduğuma göre
yanlış söyleyebilirim, ama yanlışı söylememek için burada bulunuyoruz.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Beşer şaşar
yani bazen.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu,
buyurun efendim.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)
- Yanlışı söylememeye çalışıyorum, yanlış yapmamaya çalışıyorum.
Yanlış… İktidarda da muhalefette de, nerede olursa olsun, yanlış
yanlıştır. O yanlışı kim yaparsa da benim uyarmak mecburiyetim vardır.
Ben, milletin oyunu alarak buraya geldim. Ben, doğrularla yaşadım,
bundan sonra da doğrularla devam edeceğim. Her arkadaşıma da doğruyu
tavsiye ediyorum. Bu iktidara da yanlışlarını söylediğimde böyle
üzülmesinler. Onlar da kafalarını böyle, saçlarını öne döküp yanlışın
yanlış olduğunu… "Biz de yanlış yapmışız" demesini bilmek
kadar arif olamaz kişi diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum,
hoşça kalınız diyorum. (Anavatan Partisi ve AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum :
MADDE 4- 5018 sayılı Kanunun 71 inci
maddesinin birinci fıkrası ile son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Kamu zararı; kamu görevlilerinin
kasıt, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar,
işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya
eksilmeye neden olunmasıdır."
"Kamu zararının, bu zarara
neden olan kamu görevlisinden veya diğer gerçek ve tüzel kişilerden
tahsiline ilişkin usul ve esaslar, Maliye Bakanlığının teklifi üzerine
Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek.
Sayın Şimşek, buyurun.
CHP GRUBU ADINA BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanun tasarısının 4'üncü maddesi üzerinde grubum
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Maddede kamu zararı, "kamu
görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata
aykırı karar, işlem ve eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa
engel veya eksilmeye neden olunması" şeklinde tanımlanmaktadır.
Mantıken bakıldığında, kamunun
ortak yararına olmayan bütün iş ve eylemler kamu zararı olarak tanımlanabilir.
Türkiye, yaklaşık elli yıldan beri kamuoyunu, kamuyu zarara uğratan
siyasetçiler tarafından yönetilmekte. Özellikle 1980'lerin ortasında
başlayan özelleştirme furyası, yine 80'lerin siyaset-ticaret-bürokrasi
üçgeni, Türkiye'de kamu zararının artmasına neden olmuştur. Ülkemizde
kamunun zarara uğratılması, özel ilişki içinde bulunan ve özel sektör
çıkarları ihya edilen kişi ve kurumların zenginleşmesine yol açarken,
büyük kitlelerin fakirleşmesine neden olmuştur. Kamu zararı, kamunun
zarara uğratılması, özel kişilere kaynak transferi yapılması demektir.
Yoksulluk Türkiye'nin kaderi olmaz ve olmamalıdır. Hükûmetiniz döneminde
yoksulluğun artarak devam ediyor olması, aynı zamanda kamu zararının
devam ediyor olması demektir.
Bakın, bugün Milliyet gazetesinde
"Manisa Modeli'nde geri adım" başlıklı bir haber var. Manisa
Pamuklu Mensucat, Manisa Ortak Girişimi Grubu'na 3 milyon 751 bin
dolara satılmıştı. Manisa Ortak Girişimi Grubu da fabrikanın arazisinin
bir bölümünü, özelleştirmeden dört buçuk ay sonra 13 milyon 750 bin
dolara satmıştı. Özelleştirme İdaresi Başkanlığının metrekaresini
30 dolardan tespit ettiği bu arazinin bir bölümünün metrekaresi
250 dolara satıldı. Burada sormamız gereken: Bu özelleştirme kararını
veren Özelleştirme Yüksek Kurulu kararının altında kimlerin imzası
var değerli arkadaşlarım? Bu arazi kimlerin imzası ile satıldı? Bu
değer tespitini kimler yaptı?
Bu özelleştirme süreciyle ilgili
inceleme yapan Başbakanlık Teftiş Kurulu satışın iptalini istedi.
Başbakanlık Teftiş Kurulunun bu talebi, Manisa Mensucat özelleştirmesinde
imzası olan herkesin, buranın özelleştirilmesine aracılık eden
herkesin kamuyu zarara uğratmak için çalıştıklarının bir göstergesidir.
CHP Manisa Milletvekili Hasan
Ören, bu yağmaya, talana karşı bu kürsüden büyük mücadele verdi. Hasan
Ören kamu yararı için çalışırken ve bunda başarılı olurken, kamuyu
zarara uğratan, maalesef, burada, Manisalı AKP'li milletvekilleri
vardı değerli arkadaşlarım.
Bakın, burada da var "Manisa Girişimi'nde
geri adım" diye. Yani, şimdi değerli arkadaşlarımıza sormak
gerek: Hasan Ören bu işin yanlış olduğunu ifade ederken, Manisa Belediye
Başkanının arkasında duran, çıkıp burada savunan arkadaşlarımız,
şimdi, bu Teftiş Kurulu raporundan sonra yine çıkıp bu özelleştirmeyi,
bu satışı bu kürsüden savunacaklar mı, yoksa Hasan Ören'den ve Manisa
halkından özür mü dileyecekler?
Değerli arkadaşlarım, bu talandır,
bu "fakir fukara, garip gureba" diye söyleyip milletin parasını
har vurup harman savurmaktır.
Değerli arkadaşlarım, Tekel özelleştirmesinde
de buna benzer bir süreç yaşandı. 292 milyon dolar bedelle özelleştirilen
Tekel, birkaç yıl sonra 900 milyon dolara satıldı. Bu, hangi anlamda…
Bunları satanlar, bu ülkenin halkını, kamusunu zarara sokmuş anlamına
gelmiyor mu? Aradaki fark 600 milyon dolar!
Balıkesir SEKA'yı nasıl sattığınızı
biliyoruz. 52 milyon bedel biçilen yeri, 1 milyon 100 bin dolara,
partinizin yayın organı Yeni Şafak gazetesine, sahiplerine sattınız.
Al gülüm ver gülümlerle, manşetlerden, efendi olma durumunu yaşadınız.
TÜPRAŞ hisselerinin 65,76'sını 1
milyon 300 bin dolara sattınız. Aradan on bir ay geçti, yüzde 51'ini 4
milyar 100 milyon dolara sattınız ve biz buna "hayır" derken
de Sayın Başbakan "dinozorsunuz" diyordu. O dinozorlar, fakir
fukara, garip gurebaya 3 milyar dolar para kazandırdı. Pekâlâ,
14,74'ü ne oldu? Sayın Maliye Bakanı burada, ona sormak gerek. Ankara
12. İdare Mahkemesi ve Danıştayın kesin kararı, 300 milyon dolar,
buhar oldu, uçtu gitti. Bu yasa bu şekilde çıktığında -bakın değerli
arkadaşlarım- "Kamu zararının, bu zarara neden olan kamu görevlisinden
veya diğer gerçek ve tüzel kişilerden tahsiline ilişkin usul ve esaslar,
Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından
çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir." Önce, Maliye Bakanı,
300 milyonu, fakir fukara, garip gurebanın hakkını, bu 300 milyonu
ödemesi gerekir.
Değerli arkadaşlarım, özelleştirilen
bazı kuruluşlar, işletmeler, varlıklar, değerinin altında satılmıştır.
Değerinin altında satış gerekçesini oluşturan, ekonomiye katkı
sağlanması, iş olanağının artırılması, teknolojik yenilik ve yatırımların
yapılması gibi gerekçeler, devir sözleşmelerinde güvence altına
alınmamıştır. Teklif sahiplerinin, peşin veya vadeli ödeme tarihlerini
ihale sırasında belirtmeleri, ihalede açıklık ilkesine aykırı
sonuçlar vermektedir. Programdaki kuruluşlar tarafından yapılan
varlık satışlarının bir bölümü değerinin altında gerçekleştirilmiş,
ihale sonuçları idare tarafından yeterince incelemeksizin onaylanmıştır.
Değerinin altında satılan ve devir sözleşmelerinde ekonomiye
katkı sağlanması olanağının artırılması güvence altına alınmayan
özelleştirmeler, kamunun zarara uğraması değildir de ya nedir değerli
arkadaşlarım?
Devlet Denetleme Kurulu raporunda,
Kuşadası Limanı özelleştirmesinde ihale komisyonu tarafından
sıralamaya alınmayan bir teklif sahibi Özelleştirme Yüksek Kurulu
tarafından sıralamaya alınarak, değer tespit komisyonunca belirlenen
satış değerinin 5 milyon dolar altında teklif veren bu firmaya satış
yapılması ve bu ihaleyi kazanması ortamı hazırlanmıştır. Bu, peşkeş
değil de nedir değerli arkadaşlarım?
Bu satışların sorumlusu kim? Yoksullukla,
yolsuzlukla mücadele eden Hükûmetiniz döneminde yolsuzluğun adı
"Ali Dibo" olmuştur, yoksulluk artmıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
BOTAŞ'a borcunu ödemeyen ve BOTAŞ'ı sıkıntıya sokan Ankara Büyükşehir
Belediyesi 550 milyona ağaç satın alıyorsa, kamuyu zarara sokmuş
olmuyor mu? Bu, kamunun zarara uğratılması değil de nedir?
Cumhuriyet tarihinde ilk kez, hayalî
ihracat yapmak için sahte belge düzenlemek ve kullanmaktan sanık
olarak yargılanan bir kişinin Maliye Bakanı yapılması, kamu parasının
ona emanet edilmesi de başlı başına kamuyu zarara uğratmaktır. Maliye
Bakanının oğlunun likit yumurta üretimine girmesi, KDV indirimine
gidilmesi, vergi gelirlerini azaltan bu yönüyle de kamunun gelir
kaybına neden olmamış mıdır değerli arkadaşlar?
Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler
tarafından yolsuzlukla ilgili olarak yapılan çalışmalarda, bu
kronolojik ve sosyolojik olayın basit bir rüşvet veya başkaca bir
haksız menfaat temin etmenin ötesinde, demokratik rejimleri tehdit
eden, gelir dağılımını bozan, hatta ekonomik düzeni kökünden sarsan
bir olgu olduğu da kabul edilmiştir. Kamu zararı, yolsuzluğun neticesinde
çıkmaktadır. Kamu zararı, birilerinin zenginleşmesine -iktidara
yakın olanların zenginleşmesine- geniş toplum kesimlerinin de fakirleşmesine,
fukaralaşmasına neden olmaktadır.
Yolsuzluk, usulsüzlük, hortumculuk,
Ali Dibo, kravatlı hırsızlık, kamunun, yani toplumun, devletin, milletin
parasının özel kişilere transfer edilmesinin adıdır. Toplum, döneminizde
daha yoksullaşmıştır. Kamu zararına sebep olanlar, kasıt, kusur,
ihmal sonucu kamuyu zarara uğratanlar, bu iş, eylem ve işlemlerin
hesabını mutlaka vermelidir. "Baba baba satarız" diyenler,
baba baba fakiri, fukarayı zarara uğratmıştır, ama, sağ olsunlar,
kendilerine yakın olan eşini, dostunu, Oferleri, Kutmanları da, Albayrakları
da para pul sahibi yapmışlardır. Onun için, bu değerlendirmeleri yapanları,
bu milletin kürsüsünden, yüce milletin kürsüsünden Allah'a havale
ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Şimşek.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Seçimlerde
de sandığa, siyaseten de sandığa havale ediyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Hükûmet adına Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan.
Sayın Unakıtan, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, özelleştirmeyle
ilgili ikinci defa huzurunuza çıkıyorum. Onun için kusuruma bakmayın,
ama, anlaşılmayan birçok noktayı, milletin kafasını karıştırmaya
yönelik yapılan birçok konuşmayı düzeltmek mecburiyetindeyim.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Yanlış yapmışsın,
dönüyor, hep dönüyor geri.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Şimdi, birincisi şu: Şu özelleştirme niçin yapılıyor? Yani, neden,
bütün ülkeler bu özelleştirmeyi yapmış bitirmiş de bizim zamanımıza
gelene kadar bu özelleştirme niçin yapılamamış? Neden yapılamamış?
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın
Bakan, yapmayın demiyoruz, hakkıyla yapın diyoruz.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Bakın, dinleyin. Ben dinledim.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Hakkıyla
yapın.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Dinleyin, dinleyin.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Siz yağmalıyorsunuz.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Şimdi, bu özelleştirme yaptığımız yerler var ya, -kamu iktisadi
teşebbüsleri- bunlar politikacıların birer bataklığı hâline gelmişti.
Bunlar, politikacıların elinde tamamen istismar kaynağı hâline
gelmişti.
Şimdi, özelleştirme yaptığımız
şirketler, zarar eden şirketler, niye şimdi özelleştirme yapınca
kâr ediyorlar? Hiç bunu düşündünüz mü?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tekelin
Alkol bölümü zarar ediyor!
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Yapma,
yapma! Yapmayın Allah aşkına! Gözümüzün içine baka baka söylemeyin
bunu! Sayın Bakan, istirham ederim!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Niye? Niye?
Şimdi, gidin bir Karadeniz Bakıra
bakın, gidiniz bir Elazığ'a bakınız, gidin TÜPRAŞ'a bakınız, gidin
ERDEMİR'e bakınız.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tekel Alkol!
Tekel Alkol!
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - TÜPRAŞ'a
bakın, Tekele bakın! Yapmayın! Yapmayın!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tekel Alkolü
292 milyon dolara sattınız, 1 milyar dolara bir Amerikan şirketi aldı,
Texas Pasific… Teksaslılar rakı yapıyor şimdi!
BAŞKAN - Sayın Anadol! Sayın Başkan!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Dur heyecanlanmayın! Bakın! Bakın! Dur, bir dakika!
YILMAZ KAYA (İzmir) - Biraz da siz
heyecanlanın da yapmayın bunları!
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Milletin
hakkını savunuyoruz, tabii heyecanlanacağız!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Şimdi, bakınız, değerli arkadaşlar, AK Parti Hükûmetinin farkına
bakınız. AK Parti Hükûmeti gelmesiyle birlikte Türkiye değerlenmeye
başladı. Nasıl? Her gün değerleniyor ya her gün değerleniyor. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
On sene önce, ben size 3 milyar dolarla
on tane banka alırdım. On tane! Şimdi, 3 milyar dolarla bir bankanın
yüzde 20 hissesi alınıyor. Bunu kim yaptı? (AK Parti sıralarından
"AK Parti iktidarı" sesleri) Ha, AK Parti yaptı, bu iktidar
yaptı. Şimdi, bunu görün artık Allah aşkına! Görün bunu, bilin!
YILMAZ KAYA (İzmir) - Telekom ne
oldu? Tekel ne oldu?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Şimdi, Kuşadası Limanı'ndan bahsediyorlar. Birinci olmuş, kazanamamış.
Parayı ödeyemedi adam. Nasıl kazansın birinci? Teminat mektubu da
yakıldı.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Güldürmeyin
adamı! Güldürmeyin!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Ondan sonra kime verilir? İkinciye verilir. İkinciye verildi. Allah'tan
ki vermişiz, on tane kruvaziyer geldi aynı anda. Kuşadası bana geliyor,
teşekkür ediyor, iyi ki yaptınız diye, ama sizin düşüncenizde kalsaydık,
daha o Kuşadası çok turist beklerdi!
YILMAZ KAYA (İzmir) - Denizi sattınız,
denizi!
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Baba baba!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Onu sattın, bunu sattın!
YILMAZ KAYA (İzmir) - Denizi sattınız!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Şu ülkenin değeri geliyor, değeri! Satılan hiçbir şey yok. Kuşadası
Limanı da yerinde duruyor, fabrikalar da yerinde duruyor.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - TÜPRAŞ
da duruyor yerinde!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Bize yabancı sermaye geliyor ya, bunu görün! (AK Parti sıralarından
alkışlar) Neden peki, yirmi yıldan beri…
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - TÜPRAŞ'ı
bir anlat, TÜPRAŞ'ı.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- …bizden önce 1 milyar dolar gelirdi de…
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın
Bakan, TÜPRAŞ'ı bir anlat!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Ofer'i anlat!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- TÜPRAŞ'ı da anlatacağım, dinle. Heyecanlanma, dinle! Dinle!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Ofer'i anlat,
Danıştay kararını anlat.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Dinle, dinle, hepsini anlatacağım.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Danıştay
kararını anlat!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Niye şimdi, bir senede 20 milyar dolar yabancı sermaye geliyor?
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Doğrudan
gelmiyor, faize geliyor.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Niye o paraları bize getiriyorlar? Niye?..
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sana öğretmenlik
yapmam lazım!
SALİH GÜN (Kocaeli) - Yüzde 19 faiz,
yüzde 19!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Niye daha önce gelmiyordu bu adamlar da şimdi geliyor?
SALİH GÜN (Kocaeli) - Dünyanın neresinde
var yüzde 19 faiz?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Şimdi, TÜPRAŞ; TÜPRAŞ'ın biz yüzde
14,76'sını satmasaydık, 51 parasıyla, aynı paraya satılacaktı.
Biz, onu ayırdık, ayrıca sattık. 450
milyon dolar bu milletin kasasına girdi, bu devletin kasasına girdi.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Sizin anlayışınızla daha çok bedavaya
giderdi onlar, çok! Ama, onu da yapamazdınız.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Yargıya
bak, yargı kararına bak! Danıştay kararı var.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Hukuk nasıl
karar verdi, onu söyle!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Gördük, yirmi seneden beri 8 milyar dolar, dört senede, dört buçuk
senede 22 milyar dolar. Bu, nedir bu?
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Baba baba
satarsın; fakir fukaranın hakkını satarsın!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Millet bunu görüyor, millet bunu biliyor.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Danıştay
kararını anlat! Danıştay sizi haklı buldu mu bulmadı mı; onu açıklayın.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Evet, orayı da anlatırız; Danıştaya da anlatırız, mahkemeye de
anlatırız.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Anlat!
Kesinleşmiş karar var.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Çünkü, haklıyız, alnımız açık arkadaş. Bu milleti nereden aldık,
nereye getirdik.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Hukuk devleti…
MALİYE BAKANI KEMAL UNATIKAN (Devamla)
- Tamam, muhalefet hakkınıza saygı gösteririz, ama, gelip de burada
hakikate aykırı konuşmayın.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Doğruları
söylüyorum, doğruları, aynen.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Manisa
olayı…
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- "Oğlu" diyor "oğlu yumurta satmış" diyor. Ne var
yumurta sattıysa, suç mu yumurta satmak? Ha, ne var?
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Suç değil,
avanta olmasın, avanta! Gümrüğü düşürme, satsın yumurta oğlun.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Bak, onun ödediği vergilerle o maaşınızı alıyorsunuz, onu bilin.
Haa, öyle. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Beyefendi,
satsın oğlun yumurta; gümrükleri çıkarıyorsun.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Bu millete bir vergi ödeyenler var, bu milletin kasasına, hazinesine
yatıranlar var; bir de, ondan sonra, gelmiş, hazır yiyip, konuşanlar
var.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Satmasın
mı diyoruz!
YILMAZ KAYA (İzmir) - KDV'yi de anlat,
KDV'yi.
MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) - Bir
de yumurtayla besleniyorlar!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Haa, besliyoruz onları!
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın
Bakan, hukuku uygula, hukuku!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Bakın bakalım, onun sattığı vergilerle mi alıyorsunuz. Öyle yağma
yok!
YILMAZ KAYA (İzmir) - KDV'den bahset,
KDV'den. Mısırdaki ÖTV'den bahset! İthalattaki…
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Bu ülkede müteşebbis hürriyeti
var. Bu ülkede, unutmayın, ekonomik bütün faaliyetleri özel sektöre
vereceğiz. Hiç şey etmeyin.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Üç ayın
kaldı, verecek bir şeyin kalmadı. Boş ver, satacağım deme..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Ondan sonra da göreceğiz bakalım, kimin ne kadar ayımız kaldı.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Göreceksin,
göreceksin. Öyle baba baba satamayacaksın.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bizim politikalarımız, özelleştirmeyi bitirmek;
sonuna kadar yapıp bitireceğiz bunu.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Sen özelleştirmedin,
yabancılaştırdın.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Siz memleketi
bitirdiniz ya!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Artık, sizin çiftliklerinizi bir bir kapatıyoruz.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Manisa
olayını anlat bakalım.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Bakın, politikacıların elinde çiftlikti bunlar, o çiftlikleri
kapatıyoruz.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Şimdi Yunan
çiftliği oldu, haberin var mı?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)
- Çiftlikleri gidiyor diye bu kadar telaş ediyorlar. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Evet… Çiftlik bırakmayacağız kardeşim, özel sektöre devredeceğiz.
Milletin, devletin üzerindeki bütün kamburları temizleyeceğiz,
bu ülkenin önünü açacağız ve ekonomik atılımları daha da hızlı olarak
götüreceğiz.
Hepinize saygılar sunuyorum,
sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Ne güzel
bir açıklama Sayın Bakan, kutlarım sizi! Aydınlandık hemen!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul)
- Sağ ol!
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- 5018 sayılı Kanuna aşağıdaki
geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 16- Geçici 5 inci
maddenin birinci fıkrasının (c), (d) ve (e) bentlerinde belirtilen
kadrolarda 31/12/2006 tarihi itibarıyla çalışmakta olanlar ile daha
önce en az beş yıl bu görevde bulunanlar da anılan madde hükümlerine
göre iç denetçi kadrolarına atanabilirler."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Kemal Sağ.
Sayın Sağ, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ (Adana) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1357 sayılı Kamu Malî Yönetimi
ve Kontrol Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
5'inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmama başlarken, isterseniz, önce, görüşülmekte olan yasa tasarısıyla
ne yapılmak istendiğini başlıklar hâlinde kısaca özetlemek istiyorum:
Birincisi, 5018 sayılı Yasa'nın
"Ertesi yıla geçen yüklenme" başlıklı 27'nci maddesine bir
ekleme yapılıyor. İkincisi, "Gelecek yıllara yüklenmeler"
başlıklı 28'inci maddesinin son fıkrası değiştiriliyor. Üç,
"Mali hizmetler birimi" başlıklı maddesinin son fıkrası
değiştiriliyor. Dört, "Kamu zararı" başlıklı 71'inci maddesinin
birinci ve son fıkraları değiştiriliyor. Ayrıca, Yasa'ya bir ilave
madde eklemek suretiyle yeni bir değişiklik daha yapılmak isteniyor,
ancak, bu değişiklik de oldukça mânidar. Zaten, asıl mesele de bu. Daha
önceki konuşmamda Yasa üzerinde sıkça yapılan değişiklikler konusunda
gereken eleştirilerimi yapmıştım. Bu konuya tekrar değinmek istemiyorum,
ama, her akla geldiğinde, her talep olduğunda yasal değişikliğe gidilmesinin
yanlış olduğunu, yasa yapmadaki beceriksizliğinizi de belirtmeden
geçemeyeceğim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüştüğümüz yasa tasarısının 5'inci maddesiyle Kanun'a geçici
16'ncı madde eklenmek suretiyle, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve
Kontrol Yasası'nın geçici 5'inci maddesinin (c), (d) ve (e) bentlerinde
belirtilen kadrolarda 31/12/2006 tarihi itibarıyla çalışmakta
olanlar ile daha önce en az beş yıl bu görevde bulunanların anılan
madde hükümlerine göre iç denetçi olarak atanmalarına olanak tanınmaktadır.
Yasa tasarısı, bu şekliyle bir hak gaspını içermektedir. Şöyle ki,
şu an denetçi ve müfettiş yardımcısı, stajyer kontrolör veya denetmen
yardımcısı olarak görev yaptıkları hâlde 31/12/2006 tarihinden sonra
denetçi, müfettiş, kontrolör ve denetmen kadrolarına atanacakların
iç denetçi olabilme yolu kapatılmaktadır.
Değerli arkadaşlar, 31/12/2006 tarihi
neden kriter olarak alınmaktadır? Ben, şahsen, bir maliyeci olarak
anlamakta zorlanıyorum. Bu tarihten sonra, denetçi, müfettiş, kontrolör
ve denetmen olacakların önünü neden kesiyoruz? Buna ne hakkımız
var? Eğer doğrusunu yapmak istiyorsanız, Yasa'yı, denetçi, müfettiş,
kontrolör ve denetmen kadrolarına atananların atandıkları tarihten
itibaren iç denetçi olarak atanabilmelerini sağlayacak hâle getirmeliyiz.
Yoksa, bu tarihten sonra, denetçi, müfettiş, kontrolör ve denetmen
kadrolarına atanacaklara haksızlık etmiş oluruz, haksızlık etmiş
olmakla kalmayız, Anayasa'mızın "Herkes kamu haklarından eşit
oranda istifade etme hakkına sahiptir." ilkesine de aykırı
davranarak Anayasa'mıza aykırı yasa çıkartmış oluruz. Bunun sorumluluğu
da, tabii ki, Adalet ve Kalkınma Partisinin üzerinde kalacaktır. Aynı
zamanda, yasanın Cumhurbaşkanından geri dönmesine ve gerektiğinde Anayasa Mahkemesine
gidilmesi hâlinde de Anayasa Mahkemesince bozulmasına neden olabilir.
Geliniz, bu tasarıyı Anayasa'mıza
aykırı olmayacak şekilde çıkaralım. Zaten bu yanlışı düzeltmek
adına Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bir değişiklik önergesi
vermiş bulunuyoruz. Hiç olmazsa, bu defa doğru yapmak adına, destek
olmanızı bekliyoruz. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, yine uyarı
görevimizi her zaman olduğu gibi yapıyor ve sizleri uyarıyoruz.
Gerisi size kalmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Parlamentomuzun görevi, yasa çıkararak toplumun huzur, güven ve
refahını temin etmektir, herkese eşit mesafede durmaktır, toplumun
tümünü kavrayabilmektir. Bu nedenle, bu konuda Cumhuriyet Halk
Partisi olarak verdiğimiz değişiklik önergesine destek vermenizi
bekliyoruz. Gelin, önergemize destek verin. Verin ki, bu konuda beklenti
içinde olanların beklentilerine cevap vermiş olalım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
buradan önergemizle ilgili bir konuyu hatırlatmak istiyorum. Denetim,
çok önemli bir iştir. Yasa bu şekliyle çıktığı takdirde, 31/12/2006 tarihinden
sonra yeterlik sınavını alacak olan müfettiş, kontrolör ve denetmen
olanlar iç denetçi olarak atanamayacaklardır. Bu adaletsizliği önlemek
için, 31/12/2006 tarihinden sonra asaleten denetim elemanlığına atanacak
olanların önünü kesmeyelim. Sadece Yasa'ya konulmuş bir tarih nedeniyle,
bu gençlerin emeklerini hiçe sayarak iç denetçiliğe atanmalarının
önüne yasal bir set çekmeyelim. Daha sonra, bu konuda gelecek baskılara
dayanamayıp tekrar yasa değişikliği yapmak durumunda kalacaksınız.
Geliniz, imkân varken, bugün biz gereğini müştereken yapalım. Daha
sonra Parlamentoyu meşgul edecek bir davranış biçimi sergilemeyelim
değerli arkadaşlar.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak,
bu konudaki endişelerimizi, yüce Meclis aracılığıyla sizlerle
ve kamuoyuyla bir kez daha paylaşıyoruz. Sizin yapmak istediğiniz,
verimlilik, performans, tutumluluk, şeffaflık, hesap verilebilirliği
mümkün kılmak değildir. Sizin yapmak istediğiniz, bu söylem altında,
kurumları parçalamak, huzursuz etmek ve yeni kadro ve görevler yaratmaktır.
Şunu iyi biliniz ki, kamuoyu, kamu
çalışanları, sizi çok yakından takip etmektedir. Zira, her gün, tutum
ve davranışlarınızı eleştiren, tepki gösteren ve bizden yardım bekleyen
yüzlerce telefon mesajı ve e-mailler alıyoruz. Biz de milletin sesine
kulak vererek sizi uyarıyoruz, diyoruz ki, gelin, siz de milletin
sesine kulak veriniz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ayrımcılığı, eşitsizliği ve kamuda verimsizliği artıracak, partizanlığı
ve adam kayırıcılığı doğuracak olan bu maddenin yeniden değerlendirilmesinde
yarar olduğunu düşünüyor, az sonra görüşülecek olan ve bu konuda
çözüm içeren önergemizin kabul edilmesi temennisiyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Sağ.
Madde üzerinde bir adet önerge vardır,
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1357 sıra sayısıyla TBMM Genel Kurulunda
görüşülmekte olan "Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın 5'inci maddesine bağlı
geçici 16'ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
"Geçici Madde 16- Geçici 5 inci
maddenin birinci fıkrasının (c), (d) ve (e) bentlerinde belirtilen
kadrolarda 31.12.2006 tarihi itibariyle çalışmakta olanlar ve bu tarihten
sonra atananlar ile daha önce en az beş yıl bu görevde bulunanlar da
anılan madde hükümlerine göre iç denetçi kadrolarına atanabilirler."
Kemal
Sağ M. Akif Hamzaçebi Yücel Artantaş
Adana Trabzon Iğdır
A.
Kemal Deveciler M. Vedat Melik İsmet Çanakcı
Balıkesir Şanlıurfa Ankara
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI
SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım?
KEMAL SAĞ (Adana) - Evet efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Kanun tasarısının 5.
maddesiyle, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa geçici
madde eklenmek suretiyle, Kanunun geçici 5. maddesinin (c), (d) ve
(e) bentlerinde belirtilen kadrolarda 31.12.2006 tarihi itibariyle
çalışmakta olanlar ile daha önce en az beş yıl bu görevde bulunanların
anılan madde hükümlerine göre "iç denetçi" olarak atanmalarına
olanak tanınmaktadır.
Yasa tasarısı bu şekliyle bir hak
gaspını içermektedir. Şöyle ki; şu an denetçi ve müfettiş yardımcısı,
stajyer kontrolör veya denetmen yardımcısı olarak görev yapıp,
31.12.2006 tarihinden sonra denetçi, müfettiş, kontrolör ve denetmen
kadrolarına atanacakların "iç denetçi" olabilme yolu kapatılmaktadır.
Değişiklik önergemizin kabulü
halinde, bu tarihten sonra denetçi, müfettiş, kontrolör ve denetmen
kadrolarına atanacakların haklarının gasp edilmemesi ve Anayasamızın,
"herkes kamu haklarından eşit olarak istifade etme hakkına sahiptir"
ilkesine uygun hale gelecektir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlar,
geçici madde 16'yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, maddeye
yeni bir geçici madde eklenmesine dair bir önerge vardır.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1357 sıra sayılı
Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının Çerçeve 5 inci maddesinde geçen "geçici
madde" ibaresinin "geçici maddeler" şeklinde değiştirilmesini
ve aynı maddeye bağlı olarak aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Sadullah
Ergin Mehmet Soydan M. Asım Kulak
Hatay
Hatay Bartın
Mustafa
Tuna Nusret Bayraktar Cavit Torun
Ankara
İstanbul Diyarbakır
"Geçici Madde 17- 22.12.2005 tarihli
ve 5436 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin altıncı fıkrasına göre ihdas
edilerek kamu idarelerine tahsis edilen malî hizmetler uzmanı unvanlı
boş bulunan kadrolara, ilgili kamu idarelerince talep edilecek
sayıyı aşmamak üzere, aşağıda belirtilen şartları taşıyan adaylar
arasından 31.10.2007 tarihine kadar bir defaya mahsus olmak üzere Maliye
Bakanlığınca, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezine veya Millî
Eğitim Bakanlığı Ölçme ve Değerlendirme Merkezine yaptırılacak
yazılı sınav ve yerleştirme sonucuna göre atama yapılır.
Yapılacak sınava girebilmek ve
mali hizmetler uzmanı kadrolarına atanabilmek için;
a) 5436 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin
altıncı fıkrasına göre ihdas edilerek mali hizmetler uzmanı kadrosunun
tahsis edildiği kamu idarelerinin;
1) Strateji Geliştirme Başkanlığı,
Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı, strateji geliştirme ve mali
hizmetlere ilişkin hizmetlerin yerine getirildiği Müdürlükler,
İdarî ve Malî İşler Dairesi Başkanlıkları, İdarî ve Malî İşler Müdürlükleri
ile döner sermayeli işletmeler hariç olmak üzere idarelerin muhasebe
ve mali hizmetlerinin yerine getirildiği Daire Başkanlıkları veya
Müdürlüklerinde,
2) Mülga Araştırma Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlıkları, Araştırma Planlama ve Koordinasyon Dairesi
Başkanlıkları ile Araştırma Planlama ve Koordinasyon Müdürlüklerinde,
b) Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğü ile Muhasebat Genel Müdürlüğünde, kadroları
Maliye Bakanlığına ait olmak kaydıyla döner sermayeli işletmeler
dahil olmak üzere muhasebe hizmetleri Maliye Bakanlığı Muhasebat
Genel Müdürlüğünce yürütülen kamu idarelerinin muhasebe birimlerinde,
malmüdürlüklerinin ise vezne ve muhasebe servislerinde,
genel idare hizmetleri sınıfına
dahil kadrolarda sınav tarihi itibarıyla toplam en az üç yıl hizmeti
bulunmak ve malî hizmetler uzman yardımcılığı giriş sınavına katılabilmek
için gerekli öğrenim şartını taşımak gerekir. Hizmet süresinin hesabında
sayılan birimler adına tahsis edilmiş kadrolarda fiilen görev yapılan
süreler dikkate alınır.
Sınav komisyonunun oluşturulması,
sınava katılabilecekler, sınav konuları, sınav ve yerleştirme
ile söz konusu kadrolara atama ve atananların eğitimine ilişkin
esas ve usuller Maliye Bakanlığınca belirlenir.
5436 sayılı Kanunun geçici 2 nci
maddesi ve bu madde gereğince malî hizmetler uzmanı kadrolarına
atandıktan sonra en az üç yıl süreyle atandıkları idarelerde söz konusu
kadrolarda görev yapanlar, kendilerinin isteği ve idarelerinin
muvafakatı ile başka bir kamu idaresinin aynı unvanlı kadrolarına
atanabilirler.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin
olarak ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye Maliye Bakanlığı
yetkilidir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI
SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET
MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
5436 sayılı Kanunla (800) adet mali
hizmetler uzmanı ve (400) adet mali hizmetler uzman yardımcısı kadroları
ihdas edilmiş, 2006/10103 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla bu kadroların
kamu idarelerine tahsisi yapılmıştır. Anılan Kanun uyarınca (400)
adet mali hizmetler uzmanı kadrolarına atama yapılmasını sağlamak
üzere geçiş sınavı yapılmış, bu sınav sonucunda (300) civarında
kadroya atama yapılmış, (100) adet kadroya atama hakkı kazananlar
ise taleplerinden vazgeçerek göreve başlamamışlardır. Bu durumda
hâlen mevcut (500) civarında mali hizmetler uzmanı kadrosu boş bulunmaktadır.
Kamu idarelerinde kurulmuş bulunan strateji geliştirme birimlerinin
nitelikli personel ihtiyacını gidererek 5018 sayılı Kanunla idarelere
verilen görevlerin etkin ve etkili bir şekilde yerine getirilmesini
sağlamak amacıyla idarelerin ihtiyaç ve talebi üzerine mevcut personel
arasından bir geçiş sınavı yapılmasına imkân sağlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Madde 5'i, geçici madde 16 ve geçici
madde 17 ile birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 6'yı okutuyorum:
MADDE 6- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt.
Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 6'ncı
maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, aslında, kamu
dediğimiz zaman toplum ve millet aklımıza geliyor. Kamuyu zarar
ettiren, plansız, programsız devleti yönetenlerdir. Şimdi, plansız,
programsız devleti yönetenler, kamuyu zarara uğrattığı gibi toplumları
da zarara uğratıyorlar. O toplumların en büyük mağdur olan bölümü
de köylülerdir, çiftçilerdir, sabit gelirlilerdir, işçidir, memurdur,
emeklidir, küçük esnaftır, büyük esnaftır. Hep beraber zarar ediyoruz.
O zaman, demek ki, çok planlı, programlı çalışıp kamuya ve topluma
zarar vermememiz gerekiyor.
Şimdi, burada, kalkınmamış bölgelerimiz
var. Kalkınmamış bölgelerimizle ilgili Yatırımları Teşvik Yasası
çıkarttık. Kalkınmamış bölgelere vali, kaymakam, il müdürleri, yöneticiler
gönderiyoruz. Tenzih ediyorum çoğu başarılı valimizi, kaymakamlarımızı,
il müdürlerimizi, ama, kalkınmamış bölgelere giden insanlar sürgün
yeri olarak giderse, burada problem çıkartan insan orada daha çok
problem çıkartıyor. O problemin sonunda kamu zarar ediyor, kamu zarar
ettiği zaman devlet zarar ediyor. O zaman ne yapmak lazım? Demek ki,
çok yetenekli, bilgili, becerikli, tecrübeli insanlar gelişmemiş
bölgelere gidecek ki, gelişmemiş bölgeler kalkınsın. Gelişmiş bölgelerde
yetenekli, tecrübeli, başarılı insanlar var; gelişmemiş bölgelerde
acemi, stajyer, problemli insanlar var. Böyle olunca da bölgeler arasında
büyük bir dengesizlik oluyor, göç oluyor, bölge boşalıyor. İşsizlik
ve yoksulluk had safhaya geldiği zaman, insanlar da zarar ettiği zaman,
devlet de zarar ediyor.
Şimdi, burada, örnek verecek olursak
arkadaşlar, KÖYDES projeleri çok büyük örnektir. Bakın, KÖYDES'lerde,
hakikaten ben kutluyorum, Hükûmet çok güzel bir karar aldı, ama, maalesef,
Ali Dibo oyunları, Ali Dibo yolsuzluklarından başlayıp ihalelerin
açık ve şeffaf olmamasından dolayı, yandaşlarının korunması kamuya
zarar verdi, devlete zarar verdi, millete zarar verdi.
İkinci bir olay, çok önemli ama: Yol
yapılıyor köylere. Köylere gidiyoruz, hepimiz milletvekiliyiz.
Şimdi, gidin, doğu ve güneydoğudaki köylere giremezsiniz. Yapılan
yollardaki stabilize iyi sıkıştırılmadığı için, yani, ham madde
iyi kullanılmadığı için, toprak iyi bastırılmadığı için yollar korkunç
derecede bozuk, köylere kimse giremiyor. Ben, dün Ardahan'daydım,
gelirken Göle'de toplantı yaptım muhtarlarla beraber. Göle'nin Hoştülbent
köyü var. Hoştülbent köyünün Muhtarı Sayın Lütfi Korkmaz -şu anda da
bizi dinliyor- şunu söyledi: "Benim köyüme yol yapıldı, ama, o
köyüme, şu anda, gelin, siz milletvekili olarak girin, sizin elinizi
öpeceğim." Orada 200-300 kişi de vardı. Şimdi, değerli arkadaşlar,
"Yol bozuk, traktör geçemiyor, köyümüze giriş çıkış yapamıyoruz."
diyor. Şimdi, bu, kamuya zarar. Ardahan'a -ben teşekkür ediyorum- 19
trilyon para gitti, ama, bu para… Maalesef kontrolsüz, bilgisiz yapıldığı
için, doğru dürüst yollar yapılmadığı için devletimiz zarar etti,
millet de zarar etti, iş de yapılmadı. Şimdi, böyle bir ortamda biz
birbirimizi eleştireceğiz; bu devlet bizim, bu millet bizim, siyasi
partiler de bizim; o zaman, eksiklerimizi görerek, eksiklerimizi
en iyi şekilde tamamlamamız lazım.
İkinci bir olay -Tarım Bakanımız
buradayken, çok iyi oldu- destekleme primleri var, köylülerle, çiftçilerle
ilgili. Zamanında ödenmediği için destekleme primleri, arkadaşlar,
korkunç derecede, köylü zarar ediyor. Bakın, Türkiye'de 25 milyon civarında
köylümüz var, bu insanlar çok yoksul, fakir, elinin nasırıyla, emeğiyle
geçinen insanlar. Bakın, bir örnek daha vereyim. Yine, dün, Göle'de
toplandığımızda şunu söylediler. Yem bitkileri parası -ben kendi
ilimden örnek vereceğim- kasım ayında ödenmediği için, bugün, hâlen
daha, bugüne kadar da ödenmediği için devlet korkunç bir zarar etti,
millet de zarar etti. Bakın, yem bitkileri parası kasım ayında ödenseydi,
Ardahan'da 13 trilyon 900 milyar ödenecekti, yani 14 trilyon. O gün saman
150 liraydı, şimdi saman 600 oldu. Ne oldu? 4 misli arttı arkadaşlar.
60 trilyon, köylü zarar etti; bu sadece Ardahan'da, diğer illere yaydığınız
zaman katrilyonu buluyor. İşte, devletin ve kamunun zararı, milletin
zararını koyduğunuz zaman, demek ki, o zaman bizim aklımızı başımıza
toplayıp, planlı, projeli, aklı başında, becerikli insanları yönetici
yapmamız gerekiyor.
Bugün geldim ben. Uçaktan indim, buraya
direkt geldim arkadaşlar. Şu anda -belki inanmayacaksınız ama- Ardahan,
Erzurum, Kars, Bayburt, o bölgeye korkunç kar yağıyor, kar. Kar yağıyor
ve fırtına var. (AK Parti sıralarından "Bereket" sesleri)
Bereket, çok güzel! Kar berekettir, ama, insanlar hayvanlarına yem
bulamadığı için, devlet de destekleme primi veremediği için, şu anda
saman 600 bin lirayı geçmiş karaborsada.
Bakın, inanın, bir şey diyeceğim;
bir ahıra gittim, hayvanları gördüm, o hayvanların bana bakışını
gördüm ve yemin ediyorum, bir hayvanın da gözünden yaş geldi. Bakın,
yemin ediyorum size; ben duygulandım insan olarak. O da aç. Şimdi, bizim
Kızılayımız yardım ediyor aç insanlara, bölgelere yardım ediyor.
Ben Büyük Millet Meclisinden şunu istiyorum, rica ediyorum: Doğu
ve Güneydoğu'da yem bitkileri ödenmeyen bölgeleri derhâl ve acilen
afet bölgesi olarak almak lazım ve de oraya yem bitkileri ödensin, o
hayvanları açlıktan kurtaralım.
İşte ben bugün Erzurum'dan geldim.
Palandöken'de kaldım, Polat Otel'de kaldım arkadaşlar. Erzurumlularla
da görüştüm. Onlar da aynı sıkıntı içerisinde. Ağrı da öyle, Kars da
öyle, on bir il böyle. Şimdi, Sayın Bakanım diyecek ki: "Ya, o on
bir ilde yanlışlıklar varmış. O yanlışlıklardan dolayı da teftiş kurulu
gitti, müfettişler gitti, inceledi." Şu anda -açıklıyorum- Ardahan'da
8.075 çiftçimiz müracaat etmiş Sayın Bakanım. 130'unun evrakında hata
var, usulsüzlük var. Onların dışındaki, düzgün, yasaya uygun olan kişilerin
parasını, lütfen, rica ediyorum, sizden istirham ediyorum, bunu
derhâl bu hafta ödeyelim. Bakın, ödeyin, siz puan alın; hiç önemli değil.
Ama, o insanlar çok zavallı. Zavallı olan, bir de hayvanlar. İnanın, o
hayvanları bir görün, insanlara bakışını görün, o hayvanların bağırışını
bir görün, duyun veya hissedin; inanın, yemin ediyorum, hepimiz vicdan
azabı çekeriz.
Değerli arkadaşlar, siyaset yaparak
birbirimizi karalamanın bir anlamı yok. Çözüm bulmamız lazım. Büyük
Millet Meclisi çözüm yeridir. Ulusun egemenliğinin kurulmuş olduğu
Büyük Millet Meclisinde, ben, sizden istirham ediyorum, Sayın Bakandan
istirham ediyorum, Sayın Başbakandan istirham ediyorum, bu ödenmemiş
bölgelere yem bitkilerini ödeyin, hem kamunun zararını kurtaralım
hem toplumun zararını kurtaralım.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
19.33
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
19.38
BAŞKAN: Başkan
Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER:
Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 93'üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
1357 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Hükûmet? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, 5'inci sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
Ticaret ve Kalkınma Bankası Arasında Merkez Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu…
5.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
(EİT) Ticaret ve Kalkınma Bankası Arasında Merkez Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1307) (S. Sayısı: 1378)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6'ncı sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
ile Bahreyn Krallığı Hükûmeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu…
6.-
Türkiye Cumhuriyeti ile Bahreyn Krallığı Hükümeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1207) (S. Sayısı:
1381)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7'nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyetinin
Avrupa Birliği Kriz Yönetimi Harekatlarına Katılımı İçin Avrupa
Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında Çerçeve Teşkil Eden Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu…
7.-
Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa Birliği Kriz Yönetimi Harekatlarına
Katılımı İçin Avrupa Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında
Çerçeve Teşkil Eden Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1313) (S. Sayısı: 1382)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
çalışma zamanımızın azalması ve bundan sonra da komisyonun olmayacağı
dikkate alınarak, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 25 Nisan 2007 Çarşamba günü saat 14.00'te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, sizlere ve bizleri izleyen
vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati:
19.40