DÖNEM: 23 CİLT: 20 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
100üncü
Birleşim
7 Mayıs 2008 Çarşamba
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Adıyaman
Milletvekili Mehmet Erdoğanın, Vakıflar Haftasına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, kayısı üreticilerinin
sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Ahıska Türklerinin Ahıska
bölgesine yerleştirilmesinde karşılaştıkları
sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlunun cevabı
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Trabzon
Milletvekili Asım Aykanın yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/110) (S. Sayısı: 147)
2.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzünün yasama dokunulmazlığının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/111) (S. Sayısı: 148)
B)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Turizmi
Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporları (1/551) (S. Sayısı: 217)
2.- Bazı
Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde
Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri
Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S. Sayısı: 94)
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
ÖNERGELER
1.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçının (6/533) ve (6/535) esas
numaralı sözlü sorularını geri aldığına
ilişkin önergesi (4/46)
VII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Urasın, Uşak Eşme
Kışladağ altın madeni işletmesine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/2516)
2.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, TOKİnin bir projesindeki
konutların teslimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/2877)
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, TOKİnin bir arazi
satışına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/2880)
4.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürekin, TOKİnin iştirakine arazi
satışında ödediği komisyona ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçekin cevabı (7/2882)
5.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, TOKİnin arazi satışına
ödediği bir komisyona ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/2883)
6.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, TOKİnin iştirakine arazi
satışına komisyon ödemesine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/2884)
7.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, TRTnin İstanbul
Tepebaşındaki binasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Mehmet Aydının cevabı (7/2908)
8.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, personel sayılarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Hayati Yazıcının cevabı (7/2970)
9.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, personel sayılarına
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/2979)
10.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, TOKİnin satışlarına
aracılık eden firmaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/2980)
11.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, TOKİnin kendi iştiraklerine komisyonsuz
arsa satması ile ilgili yönetmelik değişikliğine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/2988)
12.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakırın, Uzunköprü ilçesindeki orman
vasfını yitiren arazilerin kullanım hakkına ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
(7/2995)
13.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Anamurdaki katı atık depolamasına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/3043)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.03te açılarak üç oturum yaptı.
Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, Deniz Gezmiş ve
arkadaşlarının ölüm yıl dönümüne ve 1 Mayısta
İstanbulda meydana gelen olaylara,
Manisa
Milletvekili Şahin Mengünün, 1 Mayısta İstanbulda meydana
gelen olaylara,
İlişkin
gündem dışı konuşmalarına, İçişleri
Bakanı Beşir Atalay cevap verdi.
Burdur
Milletvekili Mehmet Alp, Burdurun düşman işgalinden
kurtuluşunun 88inci yıl dönümüne, ilişkin gündem
dışı bir konuşma yaptı.
Denizli
Milletvekili Mehmet Salih Erdoğanın (3/10) (S.Sayısı: 145),
Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Kocanın (3/109) (S.Sayısı: 146),
Yasama
dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkereleri ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
İzlanda
Parlamentosu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında
parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Mersin
Milletvekili Akif Akkuşun, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ve Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 78 ve
190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelere Ekli Cetvellerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/74)
İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden
sonra kabul edilmedi.
Zeytin,
zeytinyağı ve bitkisel yağ üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan (10/27, 34, 37, 40, 102) esas numaralı Meclis
Araştırma Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe Manisa Milletvekili İsmail Bilen
seçildi.
Birleştirilerek
görüşülmesi kabul edilen (10/3), (10/8), (10/12), (10/28), (10/31),
(10/33), (10/38), (10/42), (10/47), (10/56), (10/59), (10/62,) (10/64),
(10/65), (10/68), (10/71), (10/84), (10/87), (10/89), (10/98), (10/101),
(10/119), (10/145), (10/146) esas numaralı Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerin, ön
görüşmeleri tamamlanarak, kabul edildiği açıklandı.
Kurulacak
komisyonun:
21 üyeden
teşekkül etmesi,
Çalışma
süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi
tarihinden başlamak üzere üç ay olması,
Gerektiğinde
Ankara dışında da çalışması,
Kabul edildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan, Turizmi Teşvik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/551)
(S.Sayısı: 217) görüşmelerine devam edilerek 3üncü maddesine
kadar kabul edildi, 3üncü maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.
Afyonkarahisar
Milletvekili Abdülkadir Akcan, Afyonkarahisar Milletvekili Sait Açbanın,
sözlerini yanlış aksettirdiği iddiasıyla bir
açıklamada bulundu.
7 Mayıs 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00te toplanmak
üzere birleşime 19.00da son verildi.
Eyyüp Cenap GÜLPINAR
Başkan
Vekili
Harun
TÜFEKCİ Murat
ÖZKAN
Konya Giresun
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 141
II.- GELEN KÂĞITLAR
7 Mayıs 2008 Çarşamba
Tasarı
1.- Yükseköğretim Kanunu ile
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/577) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.4.2008)
Raporlar
1.- Hatay
Milletvekili Sadullah Erginin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/112) (S.Sayısı: 149) (Dağıtma tarihi: 7.5.2008)
(GÜNDEME)
2.- Kütahya
Milletvekili Hüsnü Ordunun Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/113) (S.Sayısı: 150) (Dağıtma tarihi: 7.5.2008)
(GÜNDEME)
3.- Hatay
Milletvekili Gökhan Durgunun Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/114) (S.Sayısı: 151) (Dağıtma tarihi: 7.5.2008)
(GÜNDEME)
4.- Kocaeli
Milletvekilleri Nihat Ergün ve Osman Pepenin Yasama
Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporları (3/115) (S.Sayısı:
152) (Dağıtma tarihi: 7.5.2008) (GÜNDEME)
5.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Sarının Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/116) (S.Sayısı: 153)
(Dağıtma tarihi: 7.5.2008) (GÜNDEME)
6.- Kütahya
Milletvekili Soner Aksoyun Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/117) (S.Sayısı: 154) (Dağıtma tarihi: 7.5.2008)
(GÜNDEME)
7.- Karabük
Milletvekili Mehmet Ceylanın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/119) (S.Sayısı: 156) (Dağıtma tarihi: 7.5.2008)
(GÜNDEME)
8.- Zonguldak
Milletvekili Polat Türkmenin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/120) (S.Sayısı: 157) (Dağıtma tarihi: 7.5.2008)
(GÜNDEME)
9.- Trabzon
Milletvekili Asım Aykanın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/121) (S.Sayısı: 158)
(Dağıtma tarihi: 7.5.2008) (GÜNDEME)
10.- Mersin
Milletvekili Ali Erin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/122)
(S.Sayısı: 159) (Dağıtma tarihi: 7.5.2008) (GÜNDEME)
11.- İş
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı; Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 2
Milletvekili ile Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başakın
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/570, 2/227, 2/228) (S.Sayısı: 224) (Dağıtma tarihi: 7.5.2008) (GÜNDEME)
7 Mayıs 2008 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.03
BAŞKAN : Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN
(Giresun)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Vakıflar Haftası münasebetiyle söz
isteyen Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğana aittir.
Buyurun
Sayın Erdoğan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğanın,
Vakıflar Haftasına ilişkin gündem dışı
konuşması
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Vakıflar Haftası münasebetiyle gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bizim inancımızın bir ismi aynı zamanda
vakıf medeniyetidir. Vakıflar Haftası etkinliklerinden
farklı olarak vakıf medeniyeti çok şey ifade eder. Tarihimizi,
kültürümüzü, inancımızı önümüze koyduğumuzda bunun ne kadar
doğru olduğunu hepimiz görürüz. Bu, sadece Anadolu toprakları
için değil, Orta Doğudan Balkanlara, Kuzey Afrikaya varıncaya
kadar İslam inancının öncelikle ortaya koyduğu çok
hayırlı bir hizmettir.
İlk
örneğini Hazreti Peygamberden aldığını bildiğimiz
vakıf kurumu yüz yıllar içerisinde gelişmiştir.
İnsanlara Allah rızası için yararlı olabilme düşüncesi
bugün bile heybetini, ihtişamını korumaktadır. Sadece böyle
bir düşünce, insanlara yardımcı olmak, insanlara hizmet etmek,
hatta eğer insanlara hizmette doyum noktasına
ulaşmışsanız bütün canlıları içine alacak
hayırlı hizmetleri vakıf adı altında yapmak,
gerçekten inancımız, tarihimiz, milletimiz adına gurur
vericidir.
Vakıf, bir
medeniyetin adıdır. Bu medeniyet, Yaradan, insan ve hizmet gibi üç
kelime üzerinde vücut bulmuş ve âdeta doğudan batıya, kuzeyden
güneye tüm dünyayı etkilemiştir. Farklılıkları olsa da
dünya üzerindeki tüm kültürlerin, akımların, medeniyetlerin bir
vakfetme erdeminden bahsettiğini söyleyebiliriz. Bu hâliyle vakıf,
evrensel, global, uluslararası bir değerdir, aynı zamanda hem
gelenekseldir hem çağdaştır. Ecdadımızın,
vakıf medeniyetinin zirveye çıkmasında ve onun kalıcı
eserler ile nesilden nesile ulaşmasında öncü rol
oynadığını da vurgulamak gerekir.
Değerli
milletvekilleri, vakıflar söz konusu olunca üzerimize önemli bir sorumluluk
düşmektedir. Bu sorumluluk, insanlığın ortak değerleri
olan, aynı zamanda İslam medeniyetinin insan ve hayat merkezli
uygulamalarını ortaya koyan vakıf eserlerine sahip çıkmak,
onları sonraki nesillere aktarmak, vakıf ruhunu yeniden ve
çağın refleksine uygun olarak insanlığa anlatmak, kavratmak
ve yeniden inşa etmektir. Eğer bir vakıf medeniyetinden söz
ediyor ve bunun sahibi olduğumuzu da iddia ediyorsak bu sahiplik ve iddia,
işte bize bu ödevi vermektedir çünkü insanlık ancak paylaşmak,
fedakârlık, yardım, gözetmek, el ele vermek, canlıya ve çevreye
hizmetle ayakta durur.
Değerli
milletvekilleri, çok zengin bir tarihin ve medeniyetin içinden geliyoruz. Biz,
çektikleri zaman çıkan dağ başındaki otlardan değiliz,
köklerimiz çok derinde. Büyük bir medeniyet ve devlet içerisinde geleneği
olan, gücü olan bir ecdadın evlatlarıyız,
torunlarıyız. Asırlarca tarihin şerefi olmuş, tarihe
şan vermiş büyük bir medeniyetin içinden geliyoruz. İftihar
etmeliyiz ki gerçekten dünyada tarihiyle, kültürüyle, inancıyla, diliyle
en büyük, en güzel, en ileri bir medeniyete sahibiz. İşte
bunları yaşatmak, bunları nesiller sonrasına aktarmak,
geleceğe teslim etmek, bu mirasa iyi sahip olmak mecburiyetindeyiz. Böyle
güzel bir zenginliğin içerisinde yüzlerimizin gülmesi, o günleri
hatırlayarak geleceğimizi hazırlamamız gerekir. Sadakat
aşlarını bizlere miras bırakan, kuşlar için bile
vakıf eserleri kurmayı bizlere miras bırakan
ecdadımızın izinde yürümek, ancak pozitif bir tutum
takınmakla mümkün olabilir.
Değerli
arkadaşlar, geçmişinden kopanların geleceğe götürecekleri
hiçbir şey yok. Ne harabi ne harabatiyiz, kökü mazide olan atiyiz. Biz
aslımızdan utanmıyoruz, aslımızla iftihar ediyoruz,
şeref duyuyoruz. Tarihimizin, kültürümüzün kazanımlarını
muhafaza etmek, güçlendirmek, bütün dünyaya, kendi kuşaklarımızı
bırakın, bütün insanlığa takdim etmek, onu canlı
varlıklar hâline getirmek mecburiyetindeyiz.
İstiyorum ki
bu hafta, vakıf medeniyetini bize tekrar hatırlatsın;
çocuklarımıza, geleceğimize, bugünümüze sorumluluğumuzu
artırsın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Erdoğan.
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) Bizi ayakta tutan, bize hayat veren ecdadımızın,
aziz milletimizin bugüne kadar çok hayırlı bir hizmet olarak
getirdiği vakıf medeniyetidir. Ona sahip çıkanlara ne mutlu.
Başta
sayın bakanlarımız olmak üzere, vakıf
mirasımızın korunması ve yaşatılması,
vakıf eserlerinin restorasyonu, vakıf anlayışının
geliştirilmesi ve geleceğimizin teminatı olan yeni nesillere bu
anlayışın kazandırılması için büyük bir gayret
içinde çalışmalarını sürdürmekte olan Vakıflar Genel
Müdürlüğümüz ve tüm çalışanlarına teşekkür ediyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle yarınların, vakıflarımızın
büyük hizmetler yapabileceği, tarihî derinliğine ve ruhuna uygun
zeminlere kavuşacağı günler olacağına inanıyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Erdoğan.
Gündem
dışı ikinci söz, Kayısı üreticilerinin sorunları
hakkında söz isteyen, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğluna
aittir.
Buyurun
Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun,
kayısı üreticilerinin sorunları ile alınması gereken
önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekillerim,
tabii, bu ülke bizim, bu ülkenin değişik yörelerinde
değişik ürünler yetişiyor. Tabii, bu ülkede eğer
üretiyorsan ve ülkenin kendi öz kaynakları üretiyorsa, o ülkenin
halkı, o ülkenin insanı her zaman ekmeğini yiyebiliyorsa mutlu
ve huzurlu olur. Tabii, bizim en büyük ekmeğimiz kayısı. Malatya
olarak yaklaşık 50 bin aile direkt kayısıdan ekmek yiyor.
50 bin üretici
Tabii, Türkiyedeki mevsimsel değişiklikler
değişik dönemlerde farklı sorunlar yaratıyor. Örneğin,
geçtiğimiz üç yılda önemli don olayları geçirdik ve rekoltemiz
önemli oranda düşmüştü. Tabii, çiftçimiz, gübredir, mazottur, bu
borçları ödeyemez duruma düştü. Tabii, bu yıl da yine aynı
sorunlarla karşı karşıyayız.
Değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz, geçen dönem bir Tarım Sigortaları
Yasası çıkardık. Tarım Sigortaları Yasasına
En
çok, en fazla tarım sigortası yaptıran il Malatyadır.
Çünkü, biz damdan düştük, yani zarar gördük, kayısı üreticimiz
sırf zarar görmesin diye
Türkiyede uygulanan tarım sigortaları
poliçelerine bakın, en fazla üretilen yer Malatyadır. Fakat, tabii,
sigorta kapsamının içeriği bazen çiftçimizin zararını
karşılamıyor. Örneğin, bu yıl da, yine, bugün 7
Mayıs olmasına rağmen, Hekimhan ilçemizin tüm üst kesimleri don
olayıyla karşı karşıya kalmış ve tüm kayısılar
bu gece dökülmüştür. Geçtiğimiz mart ve nisan aylarında
yaşanan olaylardan sonra rekolte çok düşmüş ve ismi
belirlenmeyen bir nedenle çiçekten sonra tüm kayısılar ağaçtan
düşmüş ve bir şekilde meyveler hep yere inmiştir.
Fakat -sigorta kapsamında bunlar-
sigorta, meteorolojiden Don olayı yok. diye
Bir şekilde Kapsama
girmez. diyor, ama çiftçimiz çok zor durumda. Yani bunun ismi
konulamıyor. Niçin bu kayısılar döküldü? Nedir? Bunu yaratan
neden ne? Bunun mutlak belirlenmesi lazım. Önemli olan, çiftçinin
mağduriyetinin giderilmesidir. Yani sigorta klozu
Yani rekoltede eksiklik
olursa, bir şekilde bu don, sel, doğal afetle olursa, mutlak
bunların giderilmesi lazım. Bu amaçla tarımsal sigorta
getirilmiştir çiftçinin mağduriyetinin önlenmesi için. Ama bir
şekilde tabii, sigorta şirketleri ve TARSİM Bu bizim klozumuza
girmez. diyor, yani Sigorta kapsamına dâhil değil. diyor. Peki,
köylü ne yapacak? İşte, gübre borcu var, mazot borcu var, geçen
dönemden kalan borçları var
Değerli
milletvekilleri, tabii, eğer sigorta kapsamına girmiyorsa bizim 2090
sayılı bir Tabii Afet Yasamız var. Burada belirli şeyler...
Yani tabii afetin tarifi belli. Yani bir şekilde kayısıda
yaşanan bu olayı mutlaka Tarım Bakanlığı iyi
irdelemeli, neden oluşmuştur, bunun nedenini bulmalı. Eğer
sigorta kapsamı içine girmiyorsa Tarım
Bakanlığının mutlaka bunu bir şekilde irdelemesi
lazım. Ben bunu buradan bir kez daha sizlere sunmak istiyorum.
Tabii,
Türkiyedeki iklimsel özelliklere, kuraklık
Örneğin Malatyada bu
sene çok önemli derecede kuraklık vardır. Yani şu saatten sonra
saatlerce yağmur da yağsa, örneğin bazı bölgelerimizde
arpa, buğday ve diğer ürünlerimize, örneğin mercimek, bunlara
artık bu saatten sonra gelen yağmurun faydası yok. Ama bu sene
önemli bir kuraklık geçiriyoruz ve örneğin Yazıhan, Arguvan, bu
tür bölgelerde artık kuraklık son derece üreticimizi zor durumda
bırakmıştır. Çünkü gübre ve mazot, tarımsal girdinin
en önemli girdisi ve çok yüksek ve pahalı. Bu nedenle bir kez daha ben
Tarım Bakanlığının, Malatyada yaşanan ismi
konulmayan, don değil bunu söylüyorum, ama neden oluştuğunu
bilmediğimiz bu soruna el atması lazım. Gerekiyorsa, 2090
sayılı Yasayla, üreticilerimize -en azından gerek kredi borçları
gerek mazot ve gübre borçları- bir şekilde yardımcı
olunması gerekiyor.
Tabii, bir
başka sorun var:
Değerli
milletvekilleri, yurdumuzun değişik yörelerinden, değişik
bölgelerinden tarımsal işçilerimiz ürün devşiren bölgelere
geliyor. Örneğin, Malatyaya kayısı hasadı için
Adıyamandan, Urfadan, özellikle güneydoğu bölgelerimizden
kayısı mevsiminde bir sürü işçilerimiz geliyor. Geçen
yıllarda bunlar traktörle, kamyonla geliyorlardı arkadaşlar.
İşçi başları var, oradan getiriyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Bitiriyorum efendim.
Bir şekilde,
geçen yıl, örneğin Malatyada bir iki kez önemli kazalar oldu.
İnsanlarımız ölüyor. Bunlar, bu işçiler bizim
işçilerimiz, Malatyaya geliyorlar, ekmekleri için geliyorlar. Ben, bir kez
daha Tarım Bakanlığını özellikle bu mevsimlik
işçilerin taşınması konusunda, önümüzdeki bu hasat
mevsiminde önemli kazaların olmaması açısından, bunun,
mutlaka, bir şekilde
Bunların traktör sırtında değil,
bir şekilde, belli bir şekilde taşınması yönünde bir
uygulama birliği getirilmesi lazım. Bunlar bizim işçilerimiz,
ekmekleri için geliyorlar. Fakat ucuz olsun diye traktör sırtında
gelen bu insanlar her an kazayla karşı karşıya
kalıyor. Onun için, bu
Örneğin, fındık işçileri de
aynı şekilde fındığa gidiyorlar. Bunların
taşınmaları konusunda, ben, Tarım
Bakanlığının
Çünkü hepsi güneydoğudan geliyor ve
traktörle gidiyor. Ben biliyorum, örneğin, Giresuna gitmek için kamyon
sırtında gidiyorlar. Malatyaya gelmek için kamyon sırtında
geliyorlar. Bu işçilerimizin taşınması konusunda Tarım
Bakanlığını bir kez daha uyarıyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.
Gündem
dışı üçüncü söz, Ahıska Türklerinin Ahıska bölgesine
yerleştirilmesinde karşılaştıkları sorunlar
hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Reşat Doğruya aittir.
Buyurun
Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
Ahıska Türklerinin Ahıska bölgesine yerleştirilmesinde
karşılaştıkları sorunlara ilişkin gündem
dışı konuşması ve Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlunun cevabı
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ahıskalı Türk kardeşlerimizin sorunları hakkında
gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Ahıska
Türkleri, bilindiği gibi, 1500lü yıllarda bugünkü Gürcistanın
Mesket bölgesine Anadoludan göç etmiş kardeşlerimizdir. 1917
yılında Rusyada yaşanan ihtilal sonrası oluşan
zihniyet, Rusyadaki Türk kardeşlerimizin üzerinde olumsuz baskılar
oluşturmuştur. Bu baskı süreci İkinci Dünya
Savaşı sırasında doruğa
ulaşmıştır. Ancak 14 Kasım 1944 yılında,
Meskette yaşayan Ahıskalı kardeşlerimiz, bir sabah
uyandıklarında, Rus askerlerinin süngü tehditleri altında, insan
onuruna yakışmayacak şekilde ve şartlarda tren
vagonlarına zorla bindirilerek memleketlerinden
uzaklaştırılmışlardır. Bu sürgün
sırasında, soykırımı aratmayacak şekilde, sadece
yolculuk esnasında 17 bin civarında Ahıskalı Türk
kardeşimizin öldüğü bilinmektedir.
Ahıskalı
kardeşlerimiz altmış dört yıldır Rusyada, Ukraynada,
Kazakistanda, Özbekistanda, Kırgızistanda, Türkiyede ve son
olarak da Amerika Birleşik Devletlerinde yaşamaktadırlar. Ancak
Ahıskalı Türklerin, Kazakistanda, Azerbaycanda ve Türkiyede
olduğu gibi bazı bölgeler birtakım haklar
tanıdığı hâlde, özellikle Rusyanın Krasnodar
bölgesinde çok büyük sıkıntılarla
karşılaşmış olduğu da görülmektedir. Hatta
Krasnodar bölgesindeki Ahıskalı kardeşlerimize çok büyük
baskılar neticesinde oradan göç etme mecburiyeti getirilmiş,
onların da yaklaşık olarak 5 binin üzerindeki Ahıskalı
kardeşimiz Amerika Birleşik Devletlerine kabul edilmiştir.
Amerika Birleşik Devletlerine kabul edilmiş, ama onları belirli
bir bölgeye yerleştirmemişler ve dağınık bir
şekilde de bunların yerleşmiş olduğunu görmekteyiz.
Ahıskalı
kardeşlerimizin, tabii, ülkemize de gelmeleri noktasında da
çeşitli çalışmalar yapılmış, bu hususla ilgili
olarak da 3835 sayılı Kanun Türkiye Büyük Millet Meclisinden
çıkartılmıştır. Bu Kanunla beraber başta
Iğdır olmak üzere İstanbul, Bursa ve çeşitli yerlere bu
kardeşlerimizin yerleşmiş olduğunu görüyoruz. Ancak, tabii,
bu kardeşlerimizin yerleşmesiyle beraber de bazı sorunlar
beraberinde gelmiş, onların akrabaları olan kardeşlerimiz
de bunların arkasından bu bölgelere gelmiş olmaktadır.
Bunların gelmesiyle beraber -Vatandaşlık Kanunu gibi- çok ciddi
bir sıkıntı meydana gelmiş ve bunların büyük bir
kısmı şu anda Vatandaşlık Kanununu beklemektedirler
ve de beraberinde de Türkiye Cumhuriyeti nüfus cüzdanını bekliyorlar.
Bunlara bu konuda destek olmak mecburiyetindeyiz.
Ayrıca, son
zamanlarda -daha önceki aşamalarda hiçbir zaman gündeme gelmemiş ama-
yaklaşık olarak bir yıldan beri Yabancılar Dairesi bu
insanların her birisinden 600 YTL harç ve ceza parası alıyor.
Bakınız,
şu anda Ahıskalı Türkler özellikle geçinme zorluğu
içerisindeyken ve geçinme noktasında da büyük problemleri varken bir de
siz 600 YTL civarında parayı harç olarak bunlara koyarsanız,
bunlara zulüm yapmış oluruz değerli milletvekilleri.
O mealde, Sayın
Bakandan tabii burada cevap verecektir- bu konuda da bir girişimde
bulunmasını özellikle beklemekte olduğumuzu ifade etmek
istiyorum.
Tabii,
Ahıskalı Türkler dünyanın her tarafında yerleşirken
özellikle kendi bölgelerine geçme noktasında da yani Ahıskaya
yerleşme noktasında da çok önemli çalışmalar içerisinde
olmuşlar, vatan cemiyetleri kurmuşlar, çeşitli dernekler
kurmuşlar ve hep vatan özlemiyle Acaba, biz Ahıskaya ne zaman
döneceğiz? şeklinde düşünceler içerisinde
olmuşlardır.
Tabii, özellikle
Gürcistan, Avrupa Konseyine üyelik aşamasında Avrupa Konseyi
yetkililerine, Ahıska Türklerinin geriye dönüşüyle ilgili bir
çalışma yapacağını ve bu konuda da onlara destek
olacağını ifade etmişti. Yıllarca beklendi ama o
beklentiye cevap, en sonunda 2007 yılında gelmiş oldu. Yani
1/1/2008le 1/1/2009 tarihleri arasında o Avrupa Konseyine verilen söz
doğrultusunda kanun çıkarıldı- Gürcistan devleti, şu
anda, Ahıska Türklerinin tekrar Ahıska bölgesine dönmeleri
noktasında, Gürcistana dönmeleri noktasında izin vermiş
durumdadır.
İşte,
değerli milletvekilleri, çıkartılan bu kanunun iyi takip
edilmesi gerekiyor. Yani Ahıska Türklerinin dönüşüyle ilgili, Türkiye
Cumhuriyeti devleti olarak, biz, çok ciddi çalışmalar yapmak
mecburiyetindeyiz. Yani oraya dönüşü bir noktada teşvik etmek,
basın yoluyla, yayın yoluyla destek olmak mecburiyetimiz vardır.
Yoksa, şu an itibarıyla oraya geriye dönüşte de çok büyük
sıkıntılarla karşılaşılabileceği bir
gerçektir. Diyorlar ki -şu andaki kanun, çıkartılan kanunla-
Gürcistanlılar: Oraya dönmesi gereken insanlar müracaat ettikleri zaman
onlardan biz geçmişe dönük olarak çeşitli belgeleri isteriz.
Değerli
milletvekilleri, yaklaşık olarak iki dönem geçmiş. Siz, iki
dönem geçmiş bir ortamda nereden bulacaksınız evrakları da
oraya geriye dönüşle ilgili o evrakları vermiş
olacaksınız. Bu noktalarda da çok ciddi sıkıntılar
vardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Doğru, devam edin.
REŞAT
DOĞRU (Devamla) İşte, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, hükûmetleri
olarak, bu geriye dönüşle ilgili cazip bir ortamı bizim
hazırlamamız gerekiyor.
Bakınız,
daha önceki dönemlerde Kırıma Türkler dönerken Ukrayna Hükûmeti
bazı noktalarda destek olmuş ve beraberinde de Türkiye Cumhuriyeti
devleti olarak, TİKA marifetiyle yaklaşık olarak beş binin
üzerinde ev alınarak o Kırım Türklerine verilmiştir.
Aynı uygulamayı biz Ahıska bölgesinde de yapabiliriz. Yani orada
ev alınması, arazi alınması, iş edinilmesi
noktasında Ahıska Türküne o yardımlar
yapıldığı zaman geriye dönüşü o zaman teşvik
etmiş olursunuz. Yoksa, şu an itibarıyla o bölgeye geri
dönüşte çok büyük sıkıntılarla karşı
karşıya kalırız.
Bakınız,
Gürcistana da tabii bazı noktalarda görevler düşmektedir.
Gürcistana daha önceki dönemlerde Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk milleti
yardımcı olmuştur. Özellikle Rus katliamından kaçan
Gürcüler Türk milletinin açmış olduğu kucak neticesinde de
çeşitli yerlere yerleştirilmiş ve onlara sahip çıkılmıştır.
Bu mealde, Gürcistandan da Ahıska Türklerinin geriye dönüşünde
birtakım şeyler istenebilir. Ayrıca, beraberinde, tabii, Sovyet
Rusya rejiminden de bu noktada beklentilerimiz olabilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Doğru.
REŞAT
DOĞRU (Devamla) Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Gündem dışı konuşmaya, Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlu cevap verecektir.
Buyurun
Sayın Yazıcıoğlu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
DEVLET BAKANI
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Tokat Milletvekili Sayın Reşat
Doğrunun Ahıska Türklerinin Ahıska bölgesine
yerleştirilmesine ilişkin karşılaşılan sorunlarla
ilgili gündem dışı konuşması üzerine konuyla ilgili
yapılmakta olanlar hakkında kısaca bilgi sunmak için huzurlarınızdayım.
Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi Ahıska Türkleri 1944
yılında yaşadıkları Gürcistana bağlı
Ahıska bölgesinden sürgün edilerek eski Sovyetler Birliğine
bağlı çeşitli ülkelerde ikamete mecbur
bırakılmışlardır. Sürgün edildikleri topraklara geri
dönme talebi Ahıskalı soydaşlarımız tarafından
her dönemde dile getirilmiş, ancak bu talep bir türlü hayata
geçirilememiştir. Gürcistan 1999 yılında Avrupa Konseyine üye
olurken, Ahıska Türklerinin geri dönüşlerini sağlamayı
taahhüt etmiş ve taahhüdün yerine getirilmesi için, ülkemiz, hem Avrupa
Konseyi hem de AGİT çerçevesinde konuyla ilgili çalışmaları
yakından ve dikkatle takip etmiştir.
Avrupa Komisyonu
başta olmak üzere, uluslararası kuruluşlar ve ülkemizin
çabaları sonucu 11 Temmuz 2007 günü Gürcistan Parlamentosu, Ahıska
Türklerinin Ahıska topraklarına geri dönüşünü kabul eden bir
yasayı kabul etmiştir. On iki maddeden oluşan bu Kanun, geri
dönmek isteyen kişilerin hangi prosedürleri takip etmesi gerektiğini,
başvuru sonucunda hangi haklardan yararlanacağını
açıklamaktadır. Dönüş Yasası, içerisinde bazı
olumsuzlukları içermekle beraber, altmış üç yıl boyunca ata
topraklarına dönüş umuduyla bekleyen insanların
sorunlarının çözümü için ciddi bir adım olarak kabul
edilmektedir. Bu yönüyle, Yasanın olumsuzluk içeren yönleri dikkate
alınmakla beraber, Ahıska Türklerinin bu Yasadan istifade etmeleri
ve geri dönüş için müracaat etmelerinin sağlanması için
çalışmalar başlatılmıştır.
Yasada yer alan
ve itirazlara konu olan olumsuzluklar, genel olarak, geri dönüş
başvurusu yapan kişilerden sürgün edildiğine dair belge
istenmesi -tabii ki böyle bir belgenin
alınması son derece zordur- geri dönen kişilerin
dönüşlerinden sonra uygulanması düşünülen prosedürlerin
karışıklığı, geri dönenlerin dönüşü izleyen
altı ay içerisinde geldiği ülkenin
vatandaşlığını bırakarak Gürcistan
vatandaşı olmak için bir yıl gibi bir süre beklemek zorunda
bırakılması, geri dönüşün Gürcistanın hangi bölgesine
ve hangi şartlarda olacağının Kanun metninde açık
olarak ifade edilmemiş olması, geri dönüş
başvurularının, Gürcüce ve İngilizce gibi,
Ahıskalıların çoğunluğunun bilmediği dillerde
yaptırılması şeklinde özetlenebilir.
Kanun metninde
buna benzer başka sıkıntılar da vardır. Sözgelimi,
bahsedilen evrakların Gürcüce tercüme edildikten ve resmen notere tasdik
ettirdikten sonra sunulmasının istenmesi gibi bir kısım
sıkıntılar söz konusudur. Ancak unutulmamalıdır ki
bahse konu olan Yasanın çıkartılması uzun yıllar
süren çalışmalar neticesinde olmuş ve ülkemiz, Avrupa Konseyinin
de desteklediği bu sürecin içerisinde aktif bir görev üstlenmiştir.
Geri dönüşü âdeta imkânsız hâle getiren daha önceki yasa
tasarılarıyla kıyaslandığında, şu an
üzerinde konuşulan Yasanın, bütün ifade edilen eksikliklerine
rağmen, bir fırsat olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Başka bir ülkenin parlamentosu tarafından kabul edilen bir
yasanın yürürlüğe girdikten sonra değiştirilmesini
beklemenin gerçekçi bir tutum olmayacağı da açıktır.
Bildiğiniz
gibi, komşumuz Gürcistan son dönemlerde hassas bir süreçten geçmekte ve
çok önemli gelişmelere sahne olmaktadır. Yasadaki eksikler
tartışılırken bu gerçeklerin de göz önüne
alınması gerektiği ortadadır. Ayrıca, bu eksikliklerin
uygulama aşamasında yapılacak çalışmalarla
düzeltilmesinin mümkün olabileceği de unutulmamalıdır. Bu
konudaki temaslar ve çalışmalar, bildiğiniz gibi,
yürütülmektedir.
Bugün için
yapılması gereken, Ahıska Türklerinin, Stalin döneminde
yurtlarından sürgün edilen halklar arasında vatansız yaşamaya
devam eden tek etnik grup olduğunu hatırda tutarak, geri dönmek
isteyen Ahıskalılar için bu durumu bir fırsat olarak
değerlendirmektir. Türkiye, Ahıskalılara verilen bu
fırsatın değerlendirilmesi için, Gürcistan makamları,
Avrupa Konseyi, AGİT, Birleşmiş Milletler gibi konuyla ilgili
aktörlerin tamamıyla koordinasyon içerisinde hareket ederek bunu yapmaya
çalışmaktadır.
Bu amaçla,
konuyla alakalı devlet kurumlarının katılımıyla,
Ahıska Türklerinin ana yurtlarına dönüş süreciyle ilgili, geçen
yılın Kasım ayı içerisinde bir koordinasyon kurulu
oluşturulmuştur. Aylık periyotlarla bir araya gelen Koordinasyon
Kurulu geri dönüş sürecindeki gelişmeleri değerlendirmekte ve
ülkemizin bu sürece yapabileceği katkılar değerlendirilmektedir.
Bilindiği
üzere, Türkiye çeşitli vesilelerle, Ahıska Türklerinin göçü sürecinde
üzerine düşen katkıyı sağlamaya hazır olduğunu
ifade etmiştir. Bu
katkının nasıl olacağı ve hangi alanları
kapsayacağı, ayrıca yapılacak çalışmaların
planlaması da yine bahse konu Kurul tarafından
gerçekleştirilmektedir. Bu bağlamda, Ahıska Türklerinin yurt
dışında ve ülkemizde yaşayan temsilcileriyle konu
istişare edilmekte ve planlama aşamasında en isabetli
kararların verilmesi için kapsamlı bir çalışma
yürütülmektedir. Önümüzdeki günlerde bir sivil toplum kuruluşunun daveti
üzerine, dünyanın çeşitli bölgelerinden Ahıskalı
temsilcilerin Türkiyeye gelerek istişarede bulunması beklenmektedir.
Burada şunu belirtmeliyim ki, konuyla ilgili iyi niyetli ve profesyonel
çalışan bütün ilgililer muhatap olarak kabul edilmekte ve
kendileriyle sorunun çözümüne yönelik istişarelerde bulunulmaktadır.
Konuyla ilgili
çalışmalar iki aşamalı olarak yürütülmektedir. Birinci
aşamayı Ahıska Türklerinin kanunun sağladığı
haklardan yararlanmak üzere başvurmalarını teşvik edici
faaliyetler oluşturmaktadır. Bu çerçevede Ahıska Türklerinin
yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde kanunla ilgili
bilgilendirme faaliyetlerinin yapılması ve halkın belirlenen
süre içerisinde başvuru yapmasını sağlamak üzere yürütülen
faaliyetler desteklenmektedir. Sayın Doğru da buna işaret
etmiştir. Bu bağlamda daha iyi sonuç almak için
Ahıskalıların yaşadıkları bölgelerde
bilgilendirme ofislerinin oluşturulması ve bu ofisler aracılığıyla
gerekli çalışmaların yapılması gibi projeler
gündemimizde bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ikinci aşama ise göç süreci başladıktan sonra
ortaya çıkması muhtemel durumun değerlendirilmesiyle ilgili
çalışmalardan oluşmaktadır. Burada üzerinde en çok
durulması gereken husus, Ahıska Türklerinin Gürcistana geri
dönmeleri durumunda yaşayacakları sorunların ve
karşılaşabilecekleri sorunların çözümüdür. Özellikle konut,
istihdam ve entegrasyon alanındaki sorunlar, çözülmesi gereken en önemli
meseleler olarak karşımızda durmaktadır.
Soydaşlarımızın göç ettikten sonra
karşılaşacakları bu türden problemlerin çözümü için
alınması gereken tüm tedbirler değerlendirilmekte ve gerekli
planlamalar şimdiden yapılmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, Gürcistana göç edecek Ahıska Türklerinin bölgede
sürdürülebilir bir ekonomik yaşam elde etmeleri, kalkınma ve refah
düzeylerinin yükseltilmesi için gerekli çalışmalar ve planlamalar
yapılmaktadır. Bilindiği üzere, günümüzde Ahıska bölgesi
Gürcistanın en geri kalmış bölgesidir. Göç edecek
insanların burada tutunabilmeleri için bölgesel kalkınma projelerinin
uygulanması gündeme gelmektedir. Göç eden
soydaşlarımızın ekonomik entegrasyonunu
gerçekleştirmek amacıyla, bölgenin koşulları göz önüne
alınarak hayvancılık, tarım ve diğer meslek
alanlarında yürütülebilecek projeler için ön çalışmalar
başlamış bulunmaktadır. Ülkemizin kalkınma projeleri
alanındaki tecrübelerinin bu aşamada katkı
sağlayabileceği gözlerden uzak tutulmamalıdır.
Hepinizin
bildiği gibi, Türkiye, Ahıska Türklerini yaşadıkları
bütün ülkelerde desteklemiştir ve desteklemeye de devam etmektedir.
Ahıska Türkleri bugün Rusyadan Orta Asyaya, Ukraynadan Türkiyeye kadar
çok dağınık bir coğrafyada yaşamaktadırlar. Bu
da, bu insanlara verilen hizmetteki zorluğun bir göstergesidir. Geçtiğimiz
yıllarda Amerika Birleşik Devletlerinin Ahıska Türklerini
ülkesine kabul etmesiyle birlikte, Ahıskalıların
yaşadığı bölgelere yeni bir ülke daha eklenmiş oldu.
Bu göçün yankıları hâlâ devam etmektedir. Türkiye, ABDye göç eden bu
soydaşlarımıza da sahip çıkmış, Amerikada
faaliyet gösteren resmî ve sivil organizasyonlarıyla bu insanların
yeni yaşam şartlarına entegre olmaları için gerekli
çalışmaları yapmaktadır. Ayrıca, yüce Meclisimizin
1992 yılında kabul ettiği 3835 sayılı Yasayla
Ahıska Türklerinin Türkiyeye göçü ve Türkiyede vatandaşlık
elde etme hakkına sahip olduğu da unutulmamalıdır. Bu
yasadan yararlanan on binlerce Ahıska Türkü Türkiyeye yerleşmiş
ve Türk vatandaşı olma hakkına sahip olmuşlardır.
Anlaşılacağı üzere ülkemiz bu
soydaşlarımızın yaşadıkları bütün bölgelerde
karşılaştıkları problemleri çözmeye
çalışmakta ve bu insanlara sahip çıkmayı bir borç olarak
kabul etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, başta da ifade ettiğim gibi, Ahıska Türklerinin
Gürcistana geri dönüşü arzulayanların dönüşü de Türkiye
tarafından desteklenmekte ve ülkemiz ilgili kurum ve
kuruluşlarıyla sürecin sağlıklı bir şekilde
işlemesi için gerekli tüm faaliyetler eş güdüm içerisinde
yürütülmektedir. 1944 yılından beri vatansız olarak çeşitli
ülkelerde sürgün hayatı yaşayan bu insanların vatan hasretlerinin
sona ermesi ve acılarının bitmesi hepimizin en büyük arzusudur.
Sayın
milletvekilleri, Tokat Milletvekilimiz Sayın Reşat Doğruya
konuyu gündeme getirdiği ve bana da bu son gelişmeleri yüce
Meclisinize ifade etme fırsatı verdiği için teşekkür
ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakanım.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun, bazı sayın
milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında iki adet
raporu vardır.
Raporların
muhalefet şerhleri aynı olduğundan, ortak muhalefet şerhi
son raporun ardından okunacaktır.
Şimdi,
raporları sırasıyla okutup bilgilerinize sunacağım.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Trabzon Milletvekili Asım Aykanın yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/110) (S. Sayısı: 147)(x)
2.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzünün yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/111) (S. Sayısı: 148) (x)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görevi kötüye
kullanmak suçunu işlediği iddia olunan Trabzon Milletvekili Asım
Aykan hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya
hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart
2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma
Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Trabzon
Milletvekili Asım Aykan hakkındaki kovuşturmanın
Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine
karar vermiştir.
Raporumuz, Genel
Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa
saygı ile sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görevi kötüye
kullanmak suçunu işlediği iddia olunan Bilecik Milletvekili
Yaşar Tüzün hakkında düzenlenen Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair
Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık
Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart 2008 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün Komisyonumuza yazılı olarak
dokunulmazlığının kaldırılması talebini
iletmiştir.
Karma
Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği
sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel
Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa
saygı ile sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
(x) 147, 148 S. Sayılı
Basmayazılar tutanağa eklidir.
Muhalefet
Şerhi
Karma
Komisyonun, kovuşturmanın dönem sonuna ertelenmesine dair
kararına aşağıda yazılı gerekçelerle muhalefet
ediyoruz;
(1)
Dokunulmazlıklar konusunda, 22. Yasama Dönemindeki temel sorun; mevcut
Anayasanın 76. maddesiyle TBMM İçtüzüğünün 131 ve devamı
maddelerinin, düzenleniş amacına aykırı olarak ve
çoğunluk diktasına dayalı bir anlayışla
uygulanmasından kaynaklanmaktadır.
Aynı
anlayış ve uygulamanın 23. Yasama Döneminde de devam
edeceği görülmektedir.
Bilindiği
gibi, TBMM İçtüzüğünün 131 ve müt. maddelerindeki hükümlere göre;
Karma Komisyon,
olayın ve suçlamanın niteliğine göre; ya
dokunulmazlığın kaldırılmasına ya da
kovuşturmanın dönem sonuna ertelenmesine karar verecektir. Elbette bu
değerlendirmeyi yaparken, önüne gelen dosya kapsamını da göz
önünde bulunduracaktır. Dosyanın geldiği safahat,
suçlamanın niteliği gibi hususları genel olarak göz önüne
alıp, keza Anayasanın 76. maddesinde düzenlenmiş olan
Milletvekili seçilme engeli teşkil eden bir suçlamanın söz konusu
olup olmadığını da değerlendirerek; buna göre karar
verecek ve rapor hazırlayacaktır.
Bunu yaparken,
bir yargıç gibi davranmamak gerektiği açıktır. Delillerin
tartışmasından özenle kaçınmak gerekmektedir.
Bu âdil ve
objektif yaklaşım içinde hazırlanacak olan raporun, 2 ayrı
sonucu olacaktır.
Karma Komisyon
ise, hiçbir objektif ölçü arayışına girmeden, Hükümet
kaynaklı talep ve talimatlar doğrultusunda karar vermiştir.
(2) 22. Yasama
Döneminde, kişisel kaygı ve siyasi hesaplarla Meclis iradesine
tahakküm eden siyasi iktidarın, aynı anlayış ve
uygulamayı bu dönemde de devam ettirmek istediğini, demokrasi
adına endişeyle gözlemliyoruz. Bu endişe sebebiyledir ki, her
zeminde demokrasi ve hukuk adına, AKP Grubunu uyarmak gereğini duyuyoruz.
Hükümet
kaynaklı olarak sürdürülen bu hukuk tanımaz uygulamalar sebebiyle;
Anayasa ve İçtüzük açık bir şekilde ihlâl edilmektedir.
Hukuka
aykırı olan, çoğunluk diktasına dayalı olan bu
yanlış uygulamalar sebebiyledir ki; kişiler
yargılanamamakta, bu durum gelişen süreçte tıkanmalara yol
açmaktadır.
Bu
yanlış uygulamalar ve dayatmalar sebebiyle; kamuoyunun doğru
bilgilendirilmesi mümkün olamamakta ve adli denetim süreci ihlâl edilmektedir.
Dokunulmazlık
kurumu ve keza soruşturma izni kavramları, Siyasi İktidar
tarafından hukuk tanımaz bir anlayışla
yozlaştırıldığı ve kötüye
kullanıldığı içindir ki; TBMM belli bir süreçten sonra
bazı bürokratlar ve kanun kaçakları (58 ve 59. Hükümetler Dönemindeki
Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı gibi) için bir
sığınma mercii haline getirilebilmiştir.
Anılan
kişi hakkında, yargı kararlarını uygulamamaktan
dolayı Yargıtay 4. Ceza Dairesine intikal eden 20ye yakın dosya
mevcuttur. Bu dosya sayısının daha da artacağı
anlaşılmaktadır.
Keza, AKP Mersin
Milletvekili Ali Er hakkındaki dosya da üzerinde önemle durulması
gereken bir dosyadır. Anılan Milletvekili hakkında, oğlunun
yol açtığı ve ölümle sonuçlanan trafik kazasıyla ilgili
olayda, sanık konumuna girerek olayı üstlendiği iddia
edilmektedir. Bu çok ağır bir iddiadır. Bir Milletvekilinin
böylesine nitelikli bir iddiayla görevini sürdürmesi ve zan altında
kalması, Milletvekilliği sıfatı ve TBMMnin
saygınlığıyla bağdaşmaz. Ancak Hükümet
kaynaklı talep ve talimatlar sebebiyledir ki, çoğunluk diktası
uygulaması sonucunda, adı geçen Milletvekili de âdil yargılanma
hakkını kullanamamaktadır.
Öte yandan;
haklarında zimmet, dolandırıcılık, çete kurmak, kamu
taşıma biletlerinde kalpazanlık yapmak gibi suçlamalar bulunan
Milletvekilleriyle ilgili yargılamaların yapılamaması; kamuoyunun
denetim yapması ve bilgi alması süreçlerini olumsuz bir şekilde
etkilemektedir. Türkiyenin karanlık suç ilişkileri dönemini
teşkil eden Susurluk ve bağlantılı dosyaların
yargılaması bu yüzden uzun yıllar
yapılamamıştır. Faili meçhul cinayetlerin yoğun olarak
işlendiği bir dönemi kapsayan bu olayların gerçek
boyutlarının ortaya çıkarılmamış olması
sebebiyledir ki;
aradan geçen 8-10
yıldan sonra benzer nitelikte olan Hrant Dink, Malatya cinayetleri, Rahip
cinayetleri ve eylemleri karşımıza çıkmıştır.
Ergenekon ismiyle adlandırılan, ancak hazırlık
tahkikatı aşamasından itibaren Hükümet sözcüsü medya
yapılanmasına Emniyet tarafından servislerin
yapıldığı bir tablo ile karşı karşıya
olduğumuz görülmektedir.
Acz ifade eden ve
ibret verici olan bir diğer gelişme ise;
henüz iddianamesi
dahi düzenlenmemiş olan bir soruşturma; Başbakan ve Kültür
Bakanı tarafından, AKP aleyhine Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı tarafından açılan davayla
irtibatlandırılabilmiştir.
Böyle bir tablo
ve sunuş, demokrasiler için utanç verici olmanın ötesinde,
demokrasinin geleceği bakımından da endişe vericidir.
(3) Hükümet,
dokunulmazlıklar konusunda sıkışmış
durumdadır. 22. Yasama Döneminde yarattığı hukuk
dışı uygulamalar Hükümeti esir almıştır. Bu
esaret, 23. Yasama Döneminde yeni hukuksuzlukları beraberinde
getirmektedir.
Hükümet, 23.
Yasama Döneminde PKK terörü sebebiyle gelişen toplumsal ve siyasi süreci,
popülist bir anlayışla istismar etme girişimi içindedir.
Çoğunluk
diktasına dayalı hukuk tanımaz uygulamalar 23. Yasama Döneminde,
Meclis bünyesinde giderek tırmanmaktadır.
Gelinen süreçte,
kamuoyunda doğmuş olan tepki sebebiyle; AKP Hükümeti, kendi
suçluluğunu ve sorumluluğunu bertaraf edebilmek amacıyla, bilgi
kirliliği ve karartma yaratarak; DTPli Milletvekillerinin şahsında,
dokunulmazlıkların kaldırılması uygulamasını
gerçekleştirmek suretiyle, kürsü sorumsuzluğuna müdahalenin yolunu
açmaktadır.
Böyle bir
süreçte, Hükümetin bazı kavramları istismar ederek bir oldu -bitti,
bir emrivaki yaratmak istediği görülmektedir.
Bu
girişimlere, demokrasi ve hukuk adına engel olunması
gerekmektedir.
Böyle bir
girişim kaçınılmaz olarak, kürsü sorumsuzluğunun ihlâli
sonucunu doğuracaktır. Faşizan yapılanmayı ve Parti
Devleti yapılanmasını kurumsallaştırma yolunda ciddi
bir mesafe sağlayan siyasi iktidar; bu yolla, yasama sorumsuzluğunun
da ihlâli sürecini başlatacaktır.
Anayasanın
83/2 ve 14. maddesiyle bağlantılı olan suçlamalar yönünden, TBMM
Başkanlığına intikal eden dosyaların akıbeti
hakkında karar verme yetkisi TBMM-Karma Komisyonuna aittir. Bu süreçte
artık geçerli olan irade, Komisyonun iradesidir. Komisyon, dosya
kapsamı ve yukarıda sözü edilen maddeler çerçevesinde
değerlendirmesini yapacaktır.
TBMM
Başkanlığına intikal eden bazı dosyaların, Karma
Komisyonda görüşülmesine fırsat verilmeden, Hazırlık
Komisyonu veya TBMM Başkanlığı aşamasında,
Mahkemelerine veya Savcılıklara iade edilmesini; Karma Komisyon ve
Meclisin iradesine müdahale olarak gördüğümüzü önemle ifade ediyoruz.
(4)
Açıklanan sebeplerle;
AKP Grubunun,
çoğunluk diktasına dayalı olarak, keyfi ve sorumsuz bir
şekilde tesis ettiği bir Komisyon iradesi söz konusudur. Demokrasi ve
kurallarla böylesine sorumsuz bir şekilde oynanması
kaçınılmaz olarak adalet kavramını zedelemektedir.
Bu
anlatımlarımız çerçevesinde, dokunulmazlıkların
kaldırılması konusunda ilkeli ve tutarlı
davranılmasının önemini bir kez daha vurguluyoruz.
Hukuk, kurallarla
çalışır ve işler. Toptan veya götürü usulün, hukukta yeri
yoktur.
Dokunulmazlıklar
konusundaki temel ve objektif ölçü ise, Anayasanın 76 ncı maddesidir.
Bu madde
kapsamında kalan suçlar yönünden ayrım yapılmadan,
yargılama sürecinin devam etmesi gerekir. Çünkü bu suçlar sübut
bulduğu takdirde, nitelikleri itibariyle Milletvekilliği göreviyle
bağdaşmamaktadır. Sübut halinde sürdürülmesi mümkün olmayan
Milletvekilliği görevinin devam etmesinin hiçbir hukuki
açıklaması ve tutarlılığı söz konusu olamaz.
Böyle bir durum,
Anayasa ve İçtüzüğün ilgili hükümlerinin ihlali anlamına gelir.
76 ncı madde
ölçütünün dışında kalan suçlar yönünden ise; dosyası
bulunan Milletvekilinin talep ve savunması da değerlendirilerek,
dosya safahatına ve içeriğine göre karar verilmelidir.
Bu aşamada,
diğer kamu görevlilerinin de dokunulmazlıklarının
bulunduğu yolundaki AKP görüşlerini değerlendirmekte yarar görüyoruz.
Önemle ifade ediyoruz; diğer kamu görevlileri hakkında
dokunulmazlık söz konusu değildir. Kamu görevlileri hakkında soruşturma izni
kavramı söz konusudur. Soruşturma izni ilgili amir tarafından
verilmediği takdirde, idari yargı prosedürü içinde, adli
kovuşturma ve yargılama süreci başlayabilmekte, daha
doğrusu yargı denetimi süreci işlemektedir. Bu sebeple, kamu
görevlilerinin dokunulmazlığı değil, belli usul dairesinde
yargılanması söz konusudur.
Nitekim,
yakın tarihte rektörler, kuvvet komutanları görevde iken
yargılanmışlar, tutuklu kalmışlar, beraat
etmişler veya mahkum olmuşlardır. Salt bu süreç dahi; AKP
sözcülerinin söylemlerinin gerçeklerle ve mevzuatımızla ilgisi
olmadığını göstermeye yeterlidir. Öte yandan; kamu
görevlileriyle ilgili olarak bu adli sürecin dışında; görev yeri
değişikliği, disiplin uygulamaları ve tazmin
sorumluluğunun varlığı da ayrı bir gerçektir.
Bir kez daha
ifade ediyoruz; soruşturma izni kavramı, görevin mahiyeti gereği
uygulanan bir hukuksal durumdur.
En nihayet,
soruşturma izni düzenlemesinden Hükümet rahatsız ise veya gerçekten
düzeltilmesine gerek görüyor ise yahut daha seri hale getirmek istiyorsa; bu
yöndeki yasal değişiklikleri her zaman değerlendirmeye açık
olduğumuzu hep ifade ettik. Ancak burada da, Hükümetin gayri ciddi ve
tutarlı olmayan tavrı hemen ortaya çıkmıştır.
Çünkü; Hükümet, soruşturma izni kavramını ve yetkisini kendi
tekelinde tutarak; siyasi ve kişisel yaklaşımına göre, soruşturma
iznini kaldırmakta ya da reddetmektedir.
Soruşturma
izninin kısıtlanması veya kaldırılması yönünde
22. Yasama Döneminde başta Bursa Milletvekili Sn. Ertuğrul
Yalçınbayır tarafından sunulan kanun tekliflerinin, AKPnin
oylarıyla reddedildiğini de önemle ifade ediyor ve vurguluyoruz.
Görüldüğü
gibi; Hükümet, demokrasi arayışı içinde olmayıp,
dayatmacı bir anlayışla, kişisel çıkar ilişkileri
ve siyasi kaygılarla; dokunulmazlıkların
kaldırılması sürecini toptan bir anlayışla engellemektedir.
Böyle bir
anlayış ve uygulamanın, hukukta ve anayasada yeri yoktur.
Tüm bu sebeplerle;
Hükümet kaynaklı talep ve talimatlar doğrultusunda, kişisel
çıkarlar ve siyasi kaygılarla, TBMM Karma Komisyonunun AKPli
üyelerinin çoğunluk diktası yoluyla tesis ettikleri erteleme
kararına muhalefet ettiğimizi beyan ediyoruz.
Halil
Ünlütepe Turgut Dibek Atilla Kart
Afyonkarahisar Kırklareli Konya
Şahin
Mengü Ali Rıza
Öztürk İsa
Gök
Manisa Mersin Mersin
Rahmi
Güner Ali
İhsan Köktürk
Ordu Zonguldak
Muhalefet
Şerhi
3/111 no ile
işlem gören Bilecik Milletvekili Sn. Yaşar Tüzünün dokunulmazlığının
kaldırılması isteğinin dönem sonuna kadar ertelenmesine
dair çoğunluk kararına muhalefet şerhimiz aşağıda
arz edilmiştir.
Milletvekili
dokunulmazlığı birçok modern ülkede bulunduğu gibi
ülkemizde de anayasal bir hukuki müessese olarak yer almaktadır.
Milletvekillerinin görevlerinin niteliği gereği birçok haksız ve
uydurma isnatla karşılaşmaları muhtemeldir. Nitekim bu
nedenle birçok suç tipi bakımından diğer kamu görevlileri de
benzer korumalara sahiptir.
Ancak
dokunulmazlıkla amaçlanan esas gaye milletvekillerinin meclis kürsüsündeki
konuşmaları sebebiyle sınırsız
yargılanmazlık güvencesine sahip olmaları yanında esas
itibariyle iftira niteliğinde olacak ithamlardan korunmalarını
temin etmektir. Bugün ise komisyon önüne gelen dosyalardan anlaşıldığı
üzere sayın Başbakanımız hakkında zimmet, evrakta
sahtecilik, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, bazı
bakanlarımız hakkında vergi usul kanununa muhalefet ve yine
partilerinde önemli görevlerinde bulunan bazı milletvekilleri
hakkında sahtecilik, halkı sınıf, ırk, din, mezhep
veya bölge farklılığı gözeterek açıkça tahrik etmek,
ihaleye fesat karıştırmak, kamu kurumlarını
dolandırmak, suçu ve suçluyu övmek gibi ağır toplumca yoğun
antipati duyulan mahkûmiyetleri halinde bırakınız bakan
olmayı milletvekili olmayı kamu görevi bile yapamayacak olan
insanların dokunulmazlık zırhına bürünerek bu müessesenin
istismarına neden oldukları anlaşılmaktadır.
Bu durum kamu
vicdanında, demokratik sisteme, siyaset kurumuna, meclisin
üstünlüğüne gölge düşürmekte, derin yaralar açmaktadır.
Çağdaş
demokrasilerde bırakınız mahkûm olmayı bu tür isnatlarla
karşılaşan siyasetçiler ve kamu görevlilerinin görevden
ayrılmaları neredeyse yazısız bir kural haline
gelmiştir.
Dokunulmazlıkların
kaldırılma isteğine AKPli üyeler yargının
siyasallaştığı hâkim savcıların
bağımsızlığını kaybettiği kamu
görevlilerinin de dokunulamazlığının bulunduğu,
milletvekillerinin itibarının bu şekilde korunduğu
gerekçeleri ile karşı çıkmaktadırlar. Bu gerekçelerin hiç
birisi gerçekçi bulunmamaktadır.
Her kurum
içerisinde hatalar yapıldığı gibi kasıtlı
yanlışlar da yapılabilmektedir. İşine geldiğinde
hukuka saygı talep eden yargı kararlarını kendisine
referans gösteren iktidar hatta zaman zaman ana muhalefetin bu tavrı bu
ülkeye yapılacak en büyük kötülüklerden biridir. Bu tavrın
devamı halinde hakkındaki yargı kararını
beğenmeyen bütün vatandaşlarımıza yargı
siyasallaşmıştır ben bu kararı tanımıyorum
deme imkânı getirecektir ki bu durum kaosa yol açacaktır.
AKPnin
diğer kamu görevlilerinin de dokunulmazlığı bulunduğu
gerekçesi samimiyetten uzaktır. Bahsedilen kamu görevlilerinin
dokunulmazlığını AKP kaldırmak istemiştir de
engel olan mı olmuştur.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak yukarıda belirtilen suçlardan yargılanan
milletvekillerinin dokunulmazlıklarının devamı ile meclisin
itibarının korunacağını düşünmüyoruz. Tam tersine
bir kurum varsa içindeki sıfatını istismar edenleri
ayıklayarak itibar kazanacağına inanmaktayız.
Bu sayede
haklarında uydurma isnatlardan milletvekillerinin aklanmalarının
önü açılmış olacaktır.
Bütün bu
nedenlerle MHP olarak dokunulmazlığın anayasamızda kürsü
dokunulmazlığı şeklinde yeniden düzenlenmesinin yerinde
olacağına mevcut hal itibariyle de haklarında fezleke olan
milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak adaletin
tecellisine tevdilerine karar verilmesi gerektiği inancıyla muhalefet
şerhimizi arz ediyoruz.
Rıdvan
Yalçın Metin
Çobanoğlu Osman
Ertuğrul
Ordu Kırşehir Aksaray
Faruk
Bal S. Nevzat
Korkmaz Behiç Çelik
Konya Isparta Mersin
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Sözlü soru
önergelerinin geri alınmasına dair bir önerge vardır,
okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) ÖNERGELER
1.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçının
(6/533) ve (6/535) esas numaralı sözlü sorularını geri
aldığına ilişkin önergesi (4/46)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin sözlü
sorular kısmının 182 ve 184üncü sıralarında yer alan
(6/533) ve (6/535) esas numaralı sözlü soru önergelerimi geri
alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Rıdvan
Yalçın
Ordu
BAŞKAN
Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini
görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Turizmi Teşvik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve
Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Turizmi Teşvik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve
Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonu Raporları(1/551) (S. Sayısı:217) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen
birleşimde 3üncü madde üzerinde gruplar adına yapılan
ko-nuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi,
şahıslar adına ilk söz, Kocaeli Milletvekili Azize Sibel Gönüle
ait.
Buyurun
Sayın Gönül. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AZİZE
SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Turizmi Teşvik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde söz
almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, turizm hiç şüphesiz önemli bir sektör, aynı zamanda
ekonomik ve kültürel katkılarıyla ülkeler açısından
başlı başına bir değerdir. Türkiyede turizm
sektörünün özellikle 1980 yılından sonra büyük bir gelişme
gösterdiği, ülkenin ekonomik sıkıntılar
yaşadığı dönemlerde büyük bir döviz girdisi sağlayarak
dış açıkların giderilmesinde, istihdamın
artırılmasında, ödemeler bilançosunun iyileştirilmesinde
önemli bir paya sahip olduğu bilinen bir gerçektir. Turizmin Türkiye
ekonomisi içinde önemli bir sektörel payının bulunduğu ve
finansal, ekonomik etkilerinin yanı sıra sosyal, politik, kültürel
anlamda da ülkesel fayda açısından önem
taşıdığı, turizmin bu yönde özellikleri göz önüne
alındığında orman arazilerinin turizm
yatırımlarına tahsisinde kamu yararı bulunduğu
açıktır.
Bugün Türkiyede
turizm potansiyeli, yani ülkemizi ziyaret eden turist sayısı 24
milyon iken biz bunu cumhuriyetimizin 100üncü yılında 50 milyon
turist olarak hedefliyoruz. Bu hedefi tutturmak için turizmin
çeşitlendirilmesi ve on iki aya yayılması da bir gerekliliktir.
Takdir edersiniz ki bir ormanda yürümenin, bir deniz kenarında
dolaşmanın, oturmanın keyfine doyum olmaz ancak bu, çevrenin
korunmasıyla mümkündür. Yani, turizmle çevre arasında doğrudan
bir bağlantı vardır. Dolayısıyla, çevre
politikalarımız turizm politikalarıyla yakından ilgilidir.
İşte bu nokta göz ardı edilmeden, turizmi de çevreyi de
öldürmeden bu yasa tasarısı hazırlanmıştır.
Dolayısıyla, ormanları hem koruma hem de kullanma ilkesi
içerisinde turizme açmak hedeflenmiştir. Eğer hazine mülkiyetinde
yeterli alan bulunmazsa orman mülkiyetinde bulunan yerlerin tahsis edilmesi
yönünde düzenleme yapılarak ormanlar açısından da bir
sınırlama getirilmiştir. Buna ek olarak il idare sınırları
göz önüne alınarak il genelindeki toplam orman
varlığının verilen önerge doğrultusunda binde 5ini
geçemeyeceği şeklinde orman arazisinin turizme tahsisi söz konusu
olacak. İnşaat için yani yapılaşma olarak da emsal yüzde 30
belirlenmişti. Burada TAKS yüzde 30la karıştırmamak
gerekiyor. Yani, yapılan tüm inşaatla ilgili imalatın
arsanın yüzde 30unu geçmeyeceği şeklinde bilinmesinde fayda
var.
Değerli
arkadaşlar, görüştüğümüz 3üncü madde ile ilgili olarak da
turizmciler açısından bir düzenleme yapılmış, serbest
piyasa koşullarının gerektirdiği fiyat esnekliği ve
serbestliğini sağlamak için her yıl fiyatların
Bakanlıkça onaylanmasının getirdiği, yoğunluk ve uygulamadaki
aksaklıklar dikkate alınarak fiyatların kimlerce
onaylanacağı, takvimi, uygulama ve teşhirinin nasıl
olacağına ilişkin genel ilkelerin Bakanlıkça belirlenmesi
amaçlanmıştır.
(x)
217 S. Sayılı Basmayazı 1/5/2008 tarihli 98 inci Birleşim
Tutanağına eklidir.
Sayın
milletvekilleri, bu tasarıyla turizmin çıtasının
yükselmesini ve milletimize hayırlı olmasını diliyor,
emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkür ederek hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Gönül.
Şahısları
adına ikinci söz, Mersin Milletvekili Akif Akkuşa aittir.
Buyurun
Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 217
sıra sayılı Turizmi Teşvik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 3üncü
maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış
bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, günümüz turizminin tarihi oldukça eski olmasına
karşılık, bugünkü turizm faaliyetleri toplumun ve ülkelerin
hayatında büyük bir ekonomik etkinlik hâline gelmiştir. Aynı
zamanda, turizm olgusu, başlangıçta olduğu gibi, yakın veya
uzak mesafelere seyahat olmayıp oldukça çeşitlenmiştir.
Şöyle bir anekdot olarak baktığımızda, dünya âdeta
küçüldü diyoruz. Marco Poloyu düşünün, İlk Çağın veya
Orta Çağın gezginlerinden yahut da ilk seyyahlardan birisi olarak
bakıyoruz. Marco Polo, İtalyadan Çine kadar gitmiş,
gelmiş ve giderken on dört yaşında çıktığı
yolculuğu otuz iki yaşında bitirmiş. Ancak, bugün,
Ankarada sabah kahvaltısını yapıp, öğlen
yemeğini Londrada, akşam yemeğini de New Yorkta yiyebiliriz. Yani,
artık, dünyanın küçülmesini bu şekilde belirtmek istiyorum.
Bugün büyük bir
ekonomik etkinlik olan turizm, önceleri, deniz, kum ve güneşle
sınırlı idi. Ancak, yeni turizm trendlerine
baktığımız zaman, deniz, kum ve güneş yanında,
tarih, ekoloji, kültür, yayla, orman, rafting, trekking gibi faaliyetler ile iç
içe bir anlayış sergilemektedir. Yukarıda
saydığımız bütün bu özellikler ve güzellikler ülkemizde
bolca bulunmaktadır. Mesela Antalyayı düşünün: Öğleye
doğru Saklıkente çıkmışsınız, kayak yapmışsınız,
akşama doğru geri iniyorsunuz Antalyaya ve turunç çiçeği
kokuları arasında kaldırımlarda yürüyorsunuz. Yani,
insanı fevkalade hoşnut edecek, memnun edecek tabii güzellik ve değerlere
sahip olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Bunun bir sonucu
olarak da bugün turizm belgeli yüzlerce beş yıldızlı otel
ve konaklama yeri, yaklaşık 550 bin yatak kapasitesi
bulunmaktadır. 2007 yılında Türkiyeye gelen turist
sayısı 23 milyon 341 bin, turizm gelirleri ise 18,5 milyar
doların üstündedir. Yani, büyük bir ekonomik potansiyelin olduğunu
görmekteyiz.
Turizmin
çeşitlenmesi, konaklama yerlerinde turist sayısının
artmasıyla gelirinin orantılı olmadığı dikkat
çekmektedir. Çünkü, İtalya ve İspanya gibi ülkelere
baktığımız zaman buralara gelen yıllık turist
sayısı 40 milyon civarında, ancak gelirleri 50 milyar
doların üzerinde. Bu, bu ülkelerin ekonomik büyüklüğünün önemli bir
bölümünü oluşturmaktadır. Fiziki imkânların artmasına
bağlı olarak turist başına gelirin de
artırılması gerekmektedir. Bugün, Türkiyede çektiğimiz
sıkıntıların başında bunlar gelmektedir. Yani,
turistin daha uzun süre ülkemizde kalması ve ülkemiz imkânlarını
paylaşırken harcama yapmasının sağlanması
gerekmektedir.
Ancak burada
profesyonel turistlerden de bahsetmek istiyorum. Bugün dünya üzerinde sayıları
11 bini geçen tabii, Türkiyenin turistik bölgelerinde dolaşan-
profesyonel turistler var. Yani, bunlar para harcamadan kalan, ufak tefek
işler karşılığında bu turizm imkânlarından
istifade eden kişiler, bunlara da dikkat etmemiz gerekiyor.
Bugün ülkemizin
Akdeniz sahilleri kısmen betonlaşmadan kurtulmuş durumda. Yani,
-burada, yukarıda belirtecektim, ancak vakit kalmadığı için
belirtemiyorum- biz bu turizm olgusu içerisinde sahillerimizi de beton yığınları
hâline getirdik maalesef. Akdeniz bundan biraz kurtulmuş durumda.
Alanya-Silifke
arasında kalan Akdeniz sahilleri bu konuda bakir güzelliklerini
korumaktadır. Ancak parayı kutsayan ve doğa tahripkârı
olanlar buraya da el atmış bulunmaktadırlar. Bunlara dikkat
etmemiz gerekiyor bu yüzden.
Geçtiğimiz
günlerde, Ege kıyılarından kaldırılan balık
çiftliklerinin Mersin sahillerine taşınacağı gündeme
gelmişti.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Akkuş.
AKİF
AKKUŞ (Devamla) Balık çiftlikleri bir ihtiyacı gidermekle
beraber kıyıları kirletmesi bakımından arzu edilmeyen
etkinliklerdendir. Bu cümleden olmak üzere, Gazipaşa-Silifke arasında
farklı bir turizm anlayışı ile alternatif projeler
geliştirilmelidir diyoruz ve mesela, Mersin ile Anamur arası 225
kilometre. Burası dört, beş saat gibi bir zaman almaktadır
seyahat etmek istediğiniz zaman. Bu yüzden Mersin-Anamur, Alanya-Anamur
arasında tarifeli deniz taşımacılığının
mutlaka buralarda gerçekleştirilmesi gerekir diye bakıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yasanın çerçeve 3üncü maddesi, 2634 sayılı
Kanunun 10uncu maddesine bir düzenleme getirmektedir. Buna göre, konaklama ve
beslenme tarifelerinin dünya standartları da göz önüne alınarak
düzenlenmesi gerekiyor. Ancak, vatandaşlarımızın ülkemizin
sunduğu güzelliklerden istifadesi ülkesini daha fazla sevmesine ve ona
sahip çıkmasına sebep olacağındany yabancı turistlere
uygulanan tariflerin Türklere de uygulanmasını istiyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akkuş.
Madde üzerinde
soru-cevap işlemine başlıyoruz.
İlk soru,
Sayın Uslunun.
Buyurun Efendim.
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, Saros Körfeziyle ilgili bir sual yöneltmek istiyorum
şahsınıza. Biliyorsunuz, Saros Körfezi, 2006 yılında
kültür ve turizm gelişim bölgesi olarak ilan edildi ancak bugüne kadar bir
gelişme yok. Sizce, nasıl bir gelişme olacak? Bunu öğrenmek
istiyorum.
Bir de Saros
Körfezinde 144 çeşit balık, 78 tür deniz bitkisi yetişmekte.
Rüzgâr sörfü ve su altı balıkçılığı yönüyle çok
önde olan bir yer. Dolayısıyla, bilinçsiz avlanma, Saros Körfezini
de korkarım bir gün bitirecek. Bu anlamda Saros Körfezini olta
balıkçılığına ve amatör
balıkçılığına tahsis edip dünyanın bir cazibe
merkezi olarak yaratılmasında bir katkımız olabilir mi?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Uslu.
Sayın
Özdemir, buyurun efendim.
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkanım, Sayın
Bakanıma aracılığınızla soruyorum: Kültür
turizminin dünyanın yükselen bir değeri olduğu malumunuzdur.
Gittikleri ülkelerde en fazla döviz bırakan kültür turizmidir. Kültür
turizmi için enler çok önemlidir. Gaziantepte dünyanın en büyük mozaik
müzesi yapılabilir, dünyanın en büyük arkeoloji müzesi yapılabilir.
Gaziantepte dünyada başka bir benzeri bulunmayan Yesemek Açık Hava
Müzesi bulunduğu bilinmektedir. Zeugma, başlı başına
bir olgu odağıdır. Antik Dülük kenti, dünyanın en eski
yerleşim merkezidir ve Rum Kale, inanç turizmi için çok önemlidir ve yine
Gaziantep Kalesi, Gaziantep evlerinin durumları tarafınızdan
bilinmektedir. Bunlarla ilgili ödenekler konusunda büyük
sıkıntılar vardır ve bunları düzeltmek için
çalışmalarınız nasıldır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özdemir.
Sayın Genç,
buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakandan şunları öğrenmek istiyorum: Sayın Bakan, AKP
İktidarı zamanında kaç firmaya, nerede, hangi usullerle turizm
alanları tahsis edilmiştir? Ne kadar hasılat elde
edilmiştir? Bu paralar nerede kullanılmıştır?
Bilindiği
üzere, daha önce AKP İktidarı zamanında Hasan değil basan
alır. diye bir söylem vardı. Şimdi, anlaşılan, basan
değil de Hasan alacak! Çünkü 2nci maddedeki getirilen, işte, bu
suretle yapılan tahsislerde 2886 sayılı Kanunla, 6831
sayılı Kanundaki usuller ortadan
kaldırıldığına göre kim Hasansa o Hasanlara bu
tahsisler yapılacaktır. Tabii, uygulamada da bunu göreceğiz.
Aslında AKP İktidarı zamanında hep böyle, Devlet İhale
Kanununda veyahut da çeşitli kanunlarda, devlet, kamu
mallarının daha objektif ilkelerle ve birtakım insanlar
kayırılmadan satılmasına ilişkin olarak getirilen
usuller ortadan kaldırılıyor, tabii, siyasi iktidarların
tercihine bırakılıyor. İşte, bunun en başta 2nci
maddesi
Ayrıca da
bu, Milas Güllük Körfezinde deniz doldurularak yapılan bir tesis
vardı. Bunun akıbeti ne oldu? Ne kadar deniz dolduruldu? Dolduran
firmaya o kumları oradan kaldırmak için ve orada doğa
yapısını korumak için yeterli ceza kesildi mi? Eski hâline
getirilmesi için herhangi bir tedbir alındı mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Tankut, buyurun.
YILMAZ TANKUT
(Adana) Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, bu yasa tasarısının kanunlaşması hâlinde
Kültür ve Turizm Bakanlığının tasarrufuna geçmesi
hedeflenen taşınmazların miktarı ve kıymeti bugünkü
değeri itibarıyla nedir? Bu konuda Bakanlık olarak herhangi bir
tespitiniz var mıdır? Yine aynı çerçevede, yabancı uyruklu
gerçek ve tüzel kişilere tahsisi öngörülen taşınmazların
bugünkü değer ile kıymeti ve miktarı nedir?
Son olarak, kanun
çerçevesinde Bakanlığınızın tasarrufuna geçerek yerli
ve yabancı gerçek ve tüzel kişilere tahsis edebileceğiniz
taşınmazların ülkemizdeki coğrafi
dağılımlarının bölge olarak bir tespiti
Bakanlığınız tarafından yapılmış
mıdır? Yapılmış ise yoğunluk sırasına
göre bu bölgelerimizin isimlerini söyleyebilir misiniz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tankut.
Sayın
Bakanım, buyurun.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Çok teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Bu madde üzerinde
grup adına ve kişisel söz alan ve soru soran arkadaşlarıma
değerli katkıları için de ayrıca teşekkür ederim.
Sayın
Özdemirin söylediği gibi kültür turizmini geliştirmek, turizmden
daha fazla gelir elde etmenin ve aynı zamanda da ülkemizin kültürel
değerlerini korumanın en geçerli yollarından birisidir. Biz de
turizmi çeşitlendirmeye çalışırken özellikle kültür turizmi
çerçevesinden, kültür turizmini geliştirme bakış
açısından yola çıkmaya çalışıyoruz. Bunun için
elbette tarihsel kent mekânlarının çeşitli dönemlerin mimari
özelliklerinin ortaya çıkarılması, arkeolojik alanlara sahip
çıkılması
UNESCOnun dünya
kültür mirası listesine almış olduğu ülkemizde dokuz yer
var. Bunlara özenle sahip çıkılırken, aday listede bulunan on
sekiz yerin kesin listeye girmesi için çalışılması ve bu
arada yeni aday alanların üretilmesi, geliştirilmesi ortak
çabalarımızdır, eskiden bu yana
Bakanlığımızın sürdürdüğü ortak çabalardır.
Mozaik Müzesi ve
Gaziantepin öteki değerleri konusunda Sayın Özdemirin
söylediklerini yakından biliyorum. Ben de bu akşam bu görüşmeler
bittikten sonra Allah izin verirse Gaziantepe gideceğim. Gaziantep ve
yakın çevresinde bir başka yurt dışı destinasyonun
ortak projelendirilmesi konusunda bir çalışmaya katılacağım.
Yine yarın
sabah Gaziantepte mevcut mozaiklerin en az üç katının
sergilenebileceği büyük çaplı gerçekten bir büyük müzenin de temel
atma törenini belki arkadaşlarımızla birlikte
gerçekleştireceğiz ve bunun bir yıl içinde bitirilmesi temel amaçlarımızdan
birisidir. Geçen hafta içinde de kültür turizmi alanında büyük motivasyon
sağlayacak olan benzer bir çalışmayı Kırşehir
Kamanda yaptık. Orada da Japonlarla birlikte bir müzenin temeli
atıldı.
Yine,
arkadaşlarımızın söylediği gibi, tabii bu işler
sadece niyetle olmuyor, gayret de yetmiyor, maddi imkân da gerekiyor. Yeni
üreteceğimiz kaynakları veya üretilmiş kaynakları mümkün
olduğu kadar, bu alanda dikkatlice kullanmaya çalışıyoruz.
Eski mimari
özellik taşıyan cumhuriyet öncesi, modernleşme öncesi, daha
doğrusu, mimari özellikler
taşıyan, alanların restorasyonu konusunda
Bakanlığımızın sınırlı bir fonu var.
Restorasyon için belli bir miktarda çeşitli illerde, tarihî kent
merkezlerinde yardımcı olmaya çalışıyoruz. Daha alt
sayıda da ancak uygulama için destek verebiliyoruz. İleride imkânlar
geliştiğinde bunları artırmak temel hedeflerimizden,
çabalarımızdan birisi.
Saros Körfeziyle
ilgili bir soru sordu arkadaşımız. Saros Körfezi, gerçekten bu
tür özellikler taşıyan, balıkçılık açısından
özel bir uygulama alanı olabilecek olan bir bölge, zengin bir
çeşitlilik var. Bu alanda neler yapılabileceği konusunda biz,
kurumlardan gereken değerlendirmeleri toparladık. Tabii, Türkiye'nin
bulunduğu coğrafya açısından baktığımız
zaman başka bazı dikkatleri de göstermemiz, savunma
açısından da gereken özeni ve dikkati göstermemiz gerekiyor. Bu
çerçevede bir kurumsal mutabakat içinde bu bölgede bir gelişme merkezi
yaratmaya çalışacağız.
Arkadaşlarımız,
tesisler, tesislerin kimlere verildiği konularında, yabancılara
ne kadar alanının verildiği konusunda
Benim, bu, bildiğim
kadarıyla, şu andaki yeniden canlanacak olan tahsisler arasında
herhangi bir yabancıya yapılmış tahsis yok. Şu andaki,
bu kanunla birlikte devreye girecek olan tahsisler arasında yabancıya
verilmiş bir tahsis olmadığı gibi bu kanunla da yabancı
sermayeye özel bir kolaylık getirmiyoruz. Dün söyledim, bu ilgili maddede
yerli ve yabancı yatırımcı sözcüğünün geçtiği
maddede yaptığımız sadece bir redaksiyon düzeltmesidir, mallar deyimi
taşınmazlar olarak düzeltilmektedir. Biz o alanda yeni bir
kolaylık ya da yeni bir imkân ya da yeni bir kapı açmıyoruz ve
aralamıyoruz. Bu konudaki teknik
bilgilere yazılı cevap veririm.
Milasla ilgili
basında dün bir yanılsama oldu. Orada bir turizm tahsisi, daha önceki
yıllarda almış bulunan bir firma, projesi olmadan, kendi avan
projelerine göre denizi doldurmaya kalktı. Bunun doğru
olmadığını söyledik, ilgili bütün kurumlar artan
miktarlarda ceza uygulaması yaptılar.
Bize, Millî Emlak
aracılığıyla plan yapılması konusunda bir soru
yöneltilmiş. Biz plan yapılabileceğini, Kıyı Kanununa
ve turizm teşvik bölgesi olduğu için bu alanda bir plan
yapılmasına engel olmadığını söyledik ama plan
geldikten sonra, bizim ve öteki başka kurumların bu konuda bir izin
süreci başlayacak. Verilmiş hiçbir izin olmadığı gibi,
Bakanlık olarak bizim görüşümüz de, şu anda bir izin olmadan,
uygulama izni olmadan orada bir deniz dolgusu yapıldığı
için, eski hâle getirmek konusunda ilgili bütün birimlerin gereken dikkati ve
gayreti göstermesi noktasındadır.
Benim bu
görüşüm bugün ulusal basında da açıkça yer aldı. Bunun
dışında zaman zaman saptırma haberler oluyor.
Arkadaşlarımızın bunlara itibar etmemesini çok rica
ediyorum.
Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde önerge yok.
3üncü maddeyi
K.KEMAL ANADOL
(İzmir) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
AHMET ERSİN
(İzmir) Böyle beklersek
K.KEMAL ANADOL
(İzmir) Yani böyle olmaz ki! Geliyor işte!
AHMET ERSİN
(İzmir) Odalarından geliyorlar.
BAŞKAN
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 14.14
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN
(Giresun)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
217 sıra
sayılı Tasarının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet buradalar.
3üncü maddenin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi,
maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Maddeyi kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir. Karar yeter
sayısı vardır.
4üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4- 2634
sayılı Kanunun 30 uncu maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
MADDE 30-
Belgeli yatırım ve işletmeleri, bu yatırım ve
işletmelerin belgeye esas olan niteliklerini, bu niteliklerini koruyup
korumadıklarını denetleme ve işletmeleri
sınıflandırma yetkisi Bakanlığa aittir.
Bakanlık
gerekli görmesi halinde, denetim ve sınıflandırmaya esas
oluşturacak tespitler ile yetkisinde olan eğitim ve rehberlik
konularındaki hizmetleri yetkili kılınacak uzman gerçek veya
tüzel kişiler ile sivil toplum kuruluşlarına da
yaptırabilir. Bu konuda uygulanacak esaslar yönetmelikle düzenlenir.
Bakanlık,
gerekli gördüğü hallerde, ilan edeceği pilot bölgelerdeki turizm
işletmesi belgesi olmayan konaklama tesislerinden verilen süre içerisinde
turizm işletmesi belgeli tesis şartlarına uymasını
talep eder. Verilen süre içerisinde bu şartları yerine getiren
konaklama tesisleri belgelendirilir, bu şartları yerine getirmeyen
konaklama tesislerinin faaliyetlerine son verilir.
BAŞKAN
Madde üzerinde gruplar adına söz talebi vardır.
İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Hüsnü
Çöllüye aittir.
Buyurun
Sayın Çöllü.
CHP GRUBU ADINA
HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Turizmi Teşvik Tasarısının 4üncü maddesi üzerinde grubum
adına söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Daha önceki
arkadaşlarım da dikkatlerinize sundular, üzerinde durdular. Bu
tasarının ormanlarda yeni yeni tahribatlara yol
açacağının altı net bir şekilde çizildi. Bu
tasarıyla, bir anlamda, Anayasa Mahkemesi kararı dikkate
alınmamakta ve bu kararın arkasından dolanılmaktadır.
Bu sonucu iyi görmek gerekmektedir. Turizmle yakından ilgilenen bir
Antalya milletvekili olarak bu korkumun en önemli mesnedi, özellikle Antalya
bölgesi Belek ormanlarında yaşanan orman kaybından
geldiğini özellikle belirtmek istiyorum.
Sayın
vekiller, evet, Belekte golf turizminin geliştiğini, ödüller
alındığını duyuyor, bir Antalyalı olarak biliyor
ve memnuniyetle karşılıyoruz. Ama bizi üzen, hatta kahreden bu
Belek ormanlarının geldiği durumdur.
Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun verdiği yanıtı sizlerle
özellikle paylaşmak istiyorum. Sayın Bakan diyor ki: 17 milyon 600
bin metrekare büyüklüğündeki Belek ormanlarının 16 milyon 372
bin metrekarelik bölümü Kültür ve Turizm Bakanlığına
verilmiştir. 350 bin metrekarelik alanda da
Bakanlığımızca bir tesise izin verilmiştir.
Belek
ormanlarının yüzde 93ü yani neredeyse tamamı turizme tahsis
edilmiş durumdadır. Bunu kabul etmek mümkün değildir.
Şimdi, orman alanında yapılacak ağaç kesiminin mevcut orman
yerleri sayısının kapasitesinin yüzde 1ini geçmeyeceği
ifade edilmektedir. Böyle demenin bir anlamı olduğunu ben hiç
sanmıyorum. Siz, bir bölgedeki orman varlığının
neredeyse tamamını yok edeceksiniz, bir yandan da Bakın,
şu dağın arkasında da orman sayılan yerler var.
mı diyeceksiniz? Böyle bir yaklaşım olmaz. Ayrıca, ormanlar
sadece orman değildir. Ormanın bütün canlıları ağaçlar
değildir. Ormanın bütün canlıları bitki örtüsüyle bir
bütündür. Ben bu kadar ağaç kestim, şuraya bu kadarını
dikeceğim demekle orman olmamaktadır, ekosistem buna izin
vermemektedir. Anlayacağınız, sonradan dikilen
ağaçların hiçbir zaman orman vasfını
kazanmadığını hepimiz çok net biliyoruz. Yapılan
hatıra ormanları da bunun çok iyi bir göstergesidir.
Biz eski
uygulamalara izin vermeyeceğiz, bunların önüne geçeceğiz.
demekle de bu olmamaktadır. Bu tasarıda benzer uygulamaları
önleyecek hiçbir hüküm yoktur. Bu nedenle, küresel ısınmayla ilgili
felaket senaryolarının yazıldığı bir dönemde
orman alanlarını azaltacak hiçbir uygulamaya izin verilmemesi
gerekmektedir. Çünkü yaşanacak bir dünya kalmadığında
hiçbir ekonomik göstergenin anlamı yoktur.
Sayın
milletvekilleri, tasarının 6ncı maddesi ile Turizmi Teşvik
Kanununun denetim esaslarını düzenleyen 30uncu maddesi
değiştirilmektedir. Gerekçesinde de denetimle ilgili olarak konusunda
uzman kişiler ve örgütlerin bunun içine katılması öngörülüyor.
Amaç turizm örgütlerine uzmanları bu işin içine sokmak ise, Kanun
işbirliğine engel değil. Bakanlık gerekli görürse, uzman
gerçek veya tüzel kişilere yaptırılabilir. Böyle bir
değişikliğe niçin gidiliyor? Demek ki burada başka
beklentiler ve başka niyetler var diye düşünmeden edemiyorum. Bunun
açık ve net şekilde neden yazılmadığını
açıkçası anlamakta güçlük çekiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu maddede bir yetki devri var. Bakanlık diyor ki:
Denetim konusuyla birlikte benim yetkimde olan eğitim ve rehberlik
konularındaki hizmetleri de yetkilendireceğim kişiler ya da
sivil toplum örgütlerine yaptırabilirim.
Turizm sektörünün
en önemli bir alanı da rehberlik hizmetleridir. Şimdi rehberler
üniversitelerde ve bakanlığın açtığı kurslarda
yetiştiriliyor. Bu maddeyle, bakanlık bu eğitim konusunda uzman
gerçek veya tüzel kişiler ile sivil toplum örgütlerini de yetkilendirecek.
Eğer rehberlerle ilgili bir şey yapmak isteniliyorsa bu
arkadaşlarımızın ilk talebi rehberliğin meslek olarak
tanınması ve örgütlenmesini sağlayacak bir rehberlik kanununun
çıkmasıdır. Bu konuda bakanlığınızın
görüşünü bilmiyorum ancak bu talep ortada dururken bu alanı daha da
sıkıntıya sokacak bir düzenlemeye gidilmesini de doğru
bulmuyorum.
Ayrıca, bu
alanda bir dernek yapılanması var. Bir de kanunla kurulmuş olan
esnaf odalarının bünyesinde oluşturulmuş rehberlik
odaları var. Antalyada, öğrendiğim kadarıyla bir rehberler
odası var, iki tane de ayrı bir dernek bulunmakta. Ancak odalara bu
kanun tasarısında yer verilmiyor. Bunun nedeni nedir? Uzman gerçek
veya tüzel kişiler ile sivil toplum örgütleri yani dernekler bu alanda
yetkilendiriliyor. Ama bir meslek odası olan ve kanunla kurulmuş olan
esnaf odaları çatısı altındaki rehberlik odaları bu
kapsama alınmayacak. Tasarının bu hâline tamamen
karşıyız ama bu hâliyle yasalaşması isteniyorsa da en
azından bu eksikliğin giderilmesi, Bakanlığın meslek
odası niteliğindeki odaları da muhatap olarak kabul etmesi
gerektiğini düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu mesleğin kanunla tanımlanmasını,
niteliklerinin belirlenmesini, örgütlenme yapısının
oluşturulmasını isterken burada Özel kurslar açılsın,
rehberler bu kısa süreli kurslarda yetiştirilsin. şeklindeki
bir sistem neden tercih ediliyor? Bizim hedefimiz, turizmde kaliteyi her
anlamda artırmak olmalıdır. Bu sektörün tüm
unsurlarının hedefi bu olmalıdır. Rehberler için de öyle.
Bir yandan üniversitelerde bu alandaki eğitim süresinin
uzatılmasını isteyeceksiniz, bir yandan da kısa süreli
kurslarla yetiştirilenlere de aynı rehberlik belgesini vereceksiniz.
Bir yandan Niteliği artıralım, kaliteli personelle kaliteli
hizmet verelim. diyeceksiniz, bir yandan da özel kursların yolunu
açacaksınız. Kimseyi suçlamak için söylemiyorum, çok kötü örnekler
yaşandığı için örnek vermek istedim. Bir dönemde sürücü
belgesi yani ehliyet için kurslar yetkilendirilmişti, ortalık sürücü
kursundan geçilmiyordu. Bir sürü kurstan, hiç eğitim almadan, eğitim
verilmiş gibi belgeler düzenlendi. Bunun örneklerini çok gördük. Bu
konunun üzerinde daha dikkatle durulması gerektiğini
düşünüyorum. Turizmde kaliteyi artırmak istiyorsak bu sektörün tüm
kademelerinde, nitelikli, iyi yetişmiş insanlarla bu hizmeti
vermeliyiz, verebilmeliyiz; hedefimiz de bu olmalıdır. Eğer
Bakanlık Biz işi yeterince yapamıyoruz. diyorsa Sayın
Bakan buna ilişkin, kadro ve ödenek ihtiyacına ilişkin bir
tasarıyı getirsin, ona destek verelim. Sınırları iyi
çizilmemiş, hedeflerimizle örtüşmeyen bir tasarıya destek
vermemiz söz konusu değildir.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, bu 4üncü maddenin bir de üçüncü bölümü var.
Bakanlık, seçeceği pilot bölgelerde turizm işletme belgesi
olmayan konaklama tesislerine belge alması için süre tanıyacak.
Gerekli düzenlemeleri yapanlara belge verecek, yapmayanların ise
faaliyetlerine son verecek. Böyle bir düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğu
da belli değil. Gerekçeye bakıyorsunuz, orada yine bir bilgi yok.
Komisyondaki görüşme tutanaklarına baktım, orada da bir
açıklık yok. Bu düzenlemeyle amaç nedir hâlâ anlayabilmiş
değilim. Sektörden arkadaşlara sordum bu konuyu, onlar dediler ki:
Belediyelerin verdiği ruhsatlarla çalışan bu tesisler nerede,
sayısı kaç, nitelikleri ne belli değil. Denetim konusunda bir
başıboşluk var. Bunların belge alması
sağlanırsa elimizdeki her tesis açık olarak ortaya çıkar.
Denetimler de rahatlıkla yapılabilir. Bunların belge
alması için ne gerekiyor? Temelde, gıda ve yangın
güvenliğiyle ilgili önlemlerin alınması gerekiyor. Gıda ve
yangınla ilgili önlem alınması tabii ki doğru bir
adımdır, her tesisin bu standartları taşıması
gereklidir. Buna asla itirazımız olamaz ancak bu hükmün
sınırlarının da iyi çizilmiş
olmadığını düşünüyorum. İdareye geniş bir
yetki alanı veriliyor. Bölgeyi Bakanlık seçecek, gerekli süreyi
Bakanlık belirleyecek, sonra bu tesisleri kapatacak. Bu işletme
sahipleri ne olacak? Ayrıca, bir bölgede siz bir uygulama
yapacaksınız, aynı uygulamayı yakındaki başka bir
bölgede yapmazsanız bu eşitlik ilkesine uygun düşmez.
Antalyanın bir bölgesine Burası pilot bölgedir, herkes turizm
işletme belgesi alacak. diyeceksiniz, almayanları
kapatacaksınız, bitişiğindeki başka bölgede Böyle bir
uygulamaya gerek yok, siz bu şekilde çalışmaya devam
edebilirsiniz. diyeceksiniz. O zaman, biz bunu vatandaşlara nasıl
izah edeceğiz? Bir tesis sahibinin gücü yok, bu belgeyi alamadı. Ne
olacak? Çalışma imkânları da kalmadı, bu tesisi çok ucuz
bir bedelle elden çıkarmak zorunda kalacak. Parası olan da gelip bu
tesisi biraz yatırım yaparak hizmete açacak. Sonuçta, tesis el değiştirecek.
Buna şöyle denilebilir: Turizm faaliyetini yapacak kişiler bu
standartları taşısın. denebilir. Buna itirazımız
yok ama bunu yaparken adil olacaksınız, eşit
davranacaksınız. Birine Sen devam et, çalış.
diğerine Sen bu işi yapamazsın. denmemelidir. Bu noktaya
dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, Komisyonda da CHPli milletvekili arkadaşlarım çok
doğru tespitlerle bu tasarıya ve maddeye muhalefet şerhi
yazmışlar. Gerekçelerini aynen paylaşıyorum.
Sınırları iyi çizilmemiş, gerekçeleri net olmayan ve
eşitlik ilkesine de aykırı olduğunu düşündüğüm bu
maddenin tasarıdan çıkarılmasının yararlı
olacağını düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Çöllü.
HÜSNÜ ÇÖLLÜ
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çünkü şu
andaki yasa maddesi, turizm örgütleriyle iş birliği
yapılması gerekçesine olanak tanıyor. Ama siz sadece bunu
değil, daha önce de açıkladığım gibi, bazı yeni
düzenlemelerin de önünü açıyorsunuz.
Bu nedenle de bu
maddeye evet dememiz söz konusu değildir diyor, bu vesileyle Genel
Kurula saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çöllü.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik.
Buyurun
Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; 217 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 4üncü maddesi üzerinde konuşma yapmak üzere
grubum adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
2008 turizm
sezonunun Mersin ilinde açılmasından dolayı Sayın Bakana
huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Dileğim ve ümidim
odur ki Türkiye'nin en güzel turizm illerinden biri olan Mersinin,
tıpkı Antalya gibi, yakın ve orta vadede turizm anlamında
önemini daha da kazanmasını ve bu konuda Hükûmetin üzerine düşen
görevi bihakkın yapmasını yürekten diliyorum.
Tasarının
4üncü maddesi ile 2634 sayılı Kanunun 30uncu maddesi
değiştirilmektedir. Buna göre 2634 sayılı Kanunda, belgeli
yatırım ve işletmeleri, bu yatırım ve
işletmelerin belgeye esas olan niteliklerini, bu niteliklerini koruyup
korumadıklarını denetleme ve işletmeleri
sınıflandırma yetkisi Bakanlığa ait iken yeni
getirilen tasarı ile Bakanlık gerekli görmesi hâlinde denetim ve
sınıflandırmaya esas oluşturacak tespitler ile yetkisinde
olan diğer kültür ve turizm hizmetlerinden Bakanlıkça uygun
görülenleri yetkili kılınacak uzman gerçek veya tüzel kişiler
ile sivil toplum kuruluşlarına da yaptırabileceği
belirtilmektedir.
Sayın
milletvekilleri, 1982 Anayasasının 128inci maddesi Devletin, kamu
iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişiliklerinin genel
idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin
gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu
görevlileri eliyle görülür. Memurların ve diğer kamu görevlilerinin
nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri
kanunla düzenlenir. hükmünü amirdir. Bu Yasanın 30uncu maddesinin
önerilen şeklinde, Bakanlığın gerekli gördüğü hâllerde
denetim ve sınıflandırmaya esas oluşturacak tespitler ile
yetkisinde olan eğitim ve rehberlik konularındaki hizmetleri, yetkili
kılınacak uzman gerçek veya tüzel kişiler ile sivil toplum
kuruluşlarına yaptırabileceğine işaret edilmektedir.
Böyle bir düzenleme yapılmaktadır. Bu düzenleme, Anayasa hükmüne
karşılık getirilmek istenilen bu düzenleme, tabii ki, doğal
olarak biraz önce yukarıda ifade ettiğim Anayasa hükmüne
aykırılık içermektedir.
Ayrıca,
denetim yetkisinin devri istenilen sivil toplum örgütleri kimlerdir? Devletin
denetim yetkilerinin devri hangi gerekçeye dayanmaktadır? Sivil toplum
örgütleri ne zamandan beri kamu erkini kullanabilir olmuşlardır? Kamu
erki kullanan bir sivil toplum örgütü olabilir mi? Sivil toplum örgütünden
kasıt meslek örgütü ise kastedilen meslek örgütü hangi kanunla ne zaman ve
ne şekilde kurulmuştur? Bakanlık, sektörel denetimi yapmamakta
mıdır? Turizm yatırım ve işletmelerinin denetiminin
söz konusu sivil toplum örgütlerine devriyle oluşacak gayrikanuni,
gayriahlaki rant hesaplanmış mıdır?
Bakanlığın uyguladığı 2634 sayılı
Yasanın getirdiği istisna hükümler kapsamında sektörel
standartların belirlenmesi Bakanlık uhdesinde olmakla birlikte,
başka kişi veya kurumlara yetki devri hâlinde gerek ulusal hukuk
gerekse uluslararası sözleşmeler kapsamında bu görev Türk
Standartları Enstitüsünün değil midir? Bakanlıkta istihdam
edilen müfettiş ve kontrolörlerin bu görevi ifada nitelik ve nicelik
sorunu mu vardır? Varsa bu elemanların nitelikleri ve özlük haklarına
ilişkin iyileştirme önerileriniz niçin yok, niçin kanun teklifinde
bulunulmamaktadır? Devletin denetim fonksiyonunu
kısırlaştırmak iktidarın teamülü hâline gelmiş
olup bu alanda çok ciddi çalışmaları olduğunu
bildiğimiz ve Türk turizminin bugünkü düzeye gelmesine büyük
katkıları olan Kültür ve Turizm Bakanlığının asli
fonksiyonlarından olan denetimi yok etmekle ne tür bir yarar
umulmaktadır?
Birçok ülkede
örnek model alınan ve iyi işleyen bir sistemi değiştirmenin
hiçbir gereği yoktur. Bunu yapmak yerine turizm sektörünün meslek örgütlenmesine
ve meslek standartlarının oluşmasına gayret etmek sektörde
çalışan milyonlarca insanı etkileyen bir çalışma
olacakken, bunun sektörün sadece yüzde 20sini temsil eden Dernekler Kanununa
tabi üç beş derneği memnun etme gayreti olduğunu
düşünmekteyim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Turizmi Teşvik Kanunu,
yürürlüğe girdiği 1983 yılından bu yana, kötü idarelerin
elinde turizmi geliştirme adıyla yapılan orman
katliamlarının da maalesef sorumlusu olmuştur. Şimdi de
tahsis yasası olarak adlandırabileceğimiz bu tasarı ile
bu katliama büyük bir hız kazandırılacaktır.
Kanunun 8inci
maddesi, malum olduğu üzere, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilmişti ve bu 8inci madde doğrudan ve açıkça ormanları
hedef alan bir maddedir. Dolayısıyla, sadece Antalya-Sorgun
ormanının dâhi ne ölçüde tahrip edildiği bu madde
kapsamında mütalaa edilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, orman alanlarımız sadece ağaçlar topluluğu
ya da kaynak yaratılacak alanlar olarak görülmemeli; doğal kaynak
değil, doğal varlıklar olarak algılanmalıdır.
Ormanlarımız, su havzalarının ve su rejiminin temelini
oluşturan, içinde dokuz bin canlı türü ve hayvan türünü
barındıran flora, fauna yaşam alanıdır. Ormanlarımız,
iklimin yumuşaması, oksijen üretmesi ve hava kirliliğini
önlemesi yanında erozyon, çığ, sel, çölleşme, susuzluk gibi
çevre sorunlarına da çözüm üretmesi yönünde, özetle yaşamın her
alanında olmazsa olmaz olan doğal zenginliklerimiz ve
varlıklarımızdır. Ancak orman alanlarını bir rant
kaynağı olarak gören siyasal iktidarın
hazırladığı yeni tasarıyla, kıyılardan sonra
ormanların da beton yığını hâline gelmesi
amaçlanıyor.
Orman
arazilerinin önce Turizm Bakanlığına devri, ardından
Bakanlığın, bu arazileri yerli ve yabancı uyruklu gerçek
veya tüzel kişilere tahsis edebilmesinin önü bir kez daha
açılıyor ve yasada söz konusu edilen değişikliğin
sermayenin serbest dolaşımı adı altında, IMF niyet
mektubunda, 2002-2004 hedefleri kapsamında ve AB müktesebatına uyum
çerçevesinde, Bakanlar Kurulu kararına uygun olarak, tıpkı 2003 yılında
yapılan düzenleme gibi, önceden yapıldığı
görülmektedir. Burada, Anayasa Mahkemesinin iptal kararını ve iptal
gerekçelerini de dikkatinize sunmak istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; orman sayılan yerlerden
Bakanlığa sağlık, termal, kış, eko,
kıyı, golf ve deniz turizmi vasfıyla tahsis edilecek yerlerin
orman alanlarının her yerinden seçilebileceği ve böylece
ormanların geniş kapsamlı olarak yerli ve yabancı
sermayenin kullanımına açılacağı ortadadır. Üstün
kamu yararı ilkesi gözetileceği iddia edilen yerlere inşaat,
golf sahaları ve lüks otellerin üstün kamu yararı ilkesine
değil, sermayeye hizmet ettiği gözden kaçırılmaktadır.
Ormanların
belirli bir zümreye ait bir kullanım alanı gibi görülmesi kabul
edilemez. Tüm yurttaşların yararlanabileceği orman
alanlarının, golf sahalarına, lüks otellere, yat turizmine,
ralli alanlarına dönüştürülmesi çevre ve insan haklarına da
aykırıdır. Sağlıklı ve doğal bir ortamda yaşam
hakkının ihlal edilmesinin önünü açacak, meşruluğu
tartışmalı böyle bir yasa tasarısı geri çekilmelidir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, ormanlar, nitelikleri ve işlevleri dolayısıyla
toplumun ve insanlığın ortak değerleridir ve asla
özelleştirmeye konu edilmemelidir. Orman alanlarına yönelik örtülü
bir affı içerecek, suç işleyenleri ödüllendirip özendirecek ve
ekolojik yıkımlara yol açabilecek nitelikteki anayasal ve yasal
düzenlemeler gündemden çıkarılmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Çelik.
BEHİÇ
ÇELİK (Devamla) Teşekkür ederim.
İptal edilen
yasa maddesinde bile yer almayan kıyılar, yaylalar ve jeotermal
kaynaklara sahip alanların yeni tasarıyla yapılaşmaya ve
yerli ve yabancı sermayeye tahsisinin önünün açılması kabul
edilemez. Daha güzel bir yaşam, daha güzel ve sağlıklı bir
çevre ve Türkiye için her koşulda ormanlarımıza, sahillerimize
ve devletimize sahip çıkmak durumundayız.
Bu yasadan
vazgeçmek bir erdemdir diyorum. Dolayısıyla, bu yasanın üstün
kamu yararı ilkesi gözetilerek yeniden düzenlenmesi
taraftarıyız.
Bu duygularla tekrar
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çelik
Şahısları
adına ilk söz Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcıya aittir.
Buyurun
Sayın Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar)
KEMALETTİN
NALCI (Tekirdağ) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Turizmi Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasa Mahkemesinin 7/5/2007 tarihli iptal kararı
gerekçesi de göz önünde bulundurularak, uluslararası turizm rekabetinin
gerektirdiği açılımlara ve ulusal turizmin gelişmesini
sağlama, Avrupa Birliğine uyum süreci içinde yapılan yeni yasal
düzenlemelerle uyumun temini ve uygulamada karşılaşılan
güçlüklerin giderilmesi amaçlanması gerekirken, maalesef, teklif ile
ormanlarda onarılamayacak sonuçların doğacağı ve
Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerinin karşılanmadığı
açıktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın 169uncu
maddesinde, devlete, ormanların korunması ve bu sahaların
geliştirilmesi için gereken tedbiri alma ve kanun koyma görevi
verilmiştir.
Anayasa
Mahkemesinin söz konusu 7/5/2007 tarihli kararının gerekçesinde,
turizmin teşvik edilmesinde kamu yararı bulunduğu ve zorunlu
olduğu ölçüde, devlet, orman alanlarının turizme tahsisini
yadsımamakla birlikte, Anayasanın 169uncu maddesinde,
ormanların devletçe korunmasına verilen özel önem ve uzun dönemdeki
yaşamsal kamu yararı karşısında ormanların orman
olarak korunmasında üstün kamu yararı bulunduğunu,
ormanların turizm amaçlı yatırımlara tahsisinin ancak üstün
kamu yararı bulunması ve zorunluluklar hâlinde mümkün
olabileceği, aksi takdirde üstün kamu yararını içermeyen,
ormanların hangi hâllerde turizm yatırımına tahsis
edileceğine ilişkin hiçbir belirleme yapılmayan bir düzenlemenin
Anayasaya aykırı olacağı belirtilmiştir.
Diğer
taraftan, Anayasa Mahkemesi kararında, Anayasanın 169uncu
maddesinde, ormanların ülke yönünden taşıdığı
büyük önem gözetilerek korunmaları ve geliştirilmesi konusunda
ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir. Bu özel ve
ayrıntılı düzenlemenin, ülkemizde orman örtüsünün sürekli yok
edilmesi gerçeğinden kaynaklandığı kuşkusuzdur.
Maddenin birinci
fıkrasında, devletin, ormanların korunması ve
sahalarının geliştirilmesi için gerekli kanunları
koyacağı ve tedbirleri alacağı, bütün ormanların
gözetiminin devlete ait olduğu, ikinci fıkrasında devlet
ormanlarının mülkiyetinin devrolunamayacağı, devlet
ormanlarının kanuna göre devletçe yönetileceği ve
işletileceği, bu ormanların zaman aşımı ile mülk
edinilemeyeceği ve kamu yararı dışında irtifak
hakkına konu olamayacağı, üçüncü fıkrasında da
ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme izin verilemeyeceği
hükme bağlanmıştır.
Anayasanın
7nci maddesinde ise Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük
Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez. denilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, başka bir anlatımla, kamu yararının bulunması
ve zorunluluk hâllerinde devlet ormanları üzerinde ancak irtifak
hakkı tesisine olanak tanınabileceği; öte yandan,
Anayasanın 169uncu maddesiyle ormanların özel olarak korunduğu
gözetilerek bu maddede geçen kamu yararı kavramının hangi
durumları kapsadığının yasayla belirlenmesi gerekirken
bu yola gidilmeyerek söz konusu kavramın kapsam ve içeriğinin
tespitinin idareye bırakılması, yasama yetkisinin
devredilmezliği ilkesiyle de bağdaşmamaktadır. İtiraz
konusu kuralın Anayasanın 7nci ve 169uncu maddelerine
aykırıdır.
Sayın
milletvekilleri, ormanlarımız, koylarımız
betonlaşacak, doğal güzelliklerimiz yabancılara satılacak,
tüm gelirlerimiz yabancı yatırımcının eline geçecek ve
üstüne üstlük biz de bu gelirlerden hiçbir pay alamayacağız.
Kanun
tasarısı ile Ege ve Akdeniz Bölgesinde bulunan koyların, mavi
yolculukların önemli noktalarının, orman içi yürüyüş
bölgelerinin en güzel köşelerinde betonlaşma girişimlerinin önü
açılmaktadır. Tasarı, her türlü turizm girişimcisinin
isteğine uygun, geniş hâliyle, istenilen her orman alanını
tesisleşmeye açma hakkını vermektedir. Mavi yolculuğun en
güzel limanlarından birisi olan Marmaris Kumlubükte, Turgut köyünde,
Selimiyede bir anda o güzelliğin ortasına
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Nalcı.
KEMALETTİN
NALCI (Devamla) -
dev bir tesis yerleştirilebilecek, o tablonun en güzel
rengi olan yeşilin yerini beton rengi alacaktır.
Sayın
milletvekilleri, doğal örtünün yok edilmesi gibi geri dönülmez bir
adımı telafi için ise yerine 3 katı veya 5 katı ağaç
dikilmesi gibi bir madde eklenmiş olup yüz yıldan bugüne gelen çam
ağaçlarının yerine, benzer yasalar nedeniyle, geleceğinden
emin olamayacağımız küçük fidanlar dikilmesi öngörülmüştür.
Tüm dünya çok iyi
bilmektedir ki Ege ve Akdeniz bölgelerinin birçok yeri doğal
güzellikleriyle, örneğin Datça ve Bozburun yarımadaları çam
ağaçlarıyla, mavi yolculuk koylarıyla bugüne gelmiştir.
Gelecekte bu cennet köşelerde ortaya çıkacak beton
yığınları turizm kalitemizi bu bakımdan aşağılara
çekecektir. Koylarımızın bakir güzelliğinin
bozulmaması gerektiğini tüm dünyanın turizm uzmanları,
bilim adamları, bölgemize gelerek hayran kalan ziyaretçiler dile
getirirken, bugüne kadar ormanların içine tesis
yapılmasının yarar sağlayacağı yönünde ise hiçbir
ciddi görüş dile getirilmemiştir.
Bu duygu ve
düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Nalcı.
Şahısları
adına ikinci söz Muğla Milletvekili Sayın Mehmet Nil
Hıdıra aittir.
Buyurun Sayın
Hıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 217 sıra sayılı Tasarı, Turizmi
Teşvik Kanununun 4üncü maddesinde yapılan değişiklikle
ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, neden bu teşvik yasasına ihtiyaç
duyulduğunu sizlere rakamlarla izah etmek istiyorum. Özellikle kendi
bölgemde yüzde 68i orman, yüzde 23ü özel çevre koruma alanları olan,
değil hazine arazileri tarımsal alanların bile korunarak
kullanılmasında zorluk çekilen bir bölgede yaşamaktayız.
Artan turizm potansiyeli için yer bulma zorunluluğu günden güne
artmaktadır. Her yıl artan turizm potansiyeli 2008 yılında da
beklenen, tahmin edilen patlamayı ve artışı göstermiştir.
2008
yılı Mart ayının turizm girişini analiz
ettiğimizde bir önceki yıla göre yüzde 18,67lik bir artış
gösterdiğini, bunun yüzde 23ünün OECD ülkelerine, yüzde 11,5inin
Doğu Avrupa ülkelerine ait olduğunu görmekteyiz. Mart ayında,
Antalya dışında kalan diğer illerimizde hazırlık
dönemi olmasına rağmen, bu artış gerçekleşmiştir.
2008
yılı Mart ayında 1 milyon 305 bin 297 rakamıyla yani yüzde
18lik artışla Almanya birinci sırada, İran ikinci
sırada, Bulgaristan üçüncü sırada ve devamında Rusya, İngiltere
diğer sıralamalarda dikkatimizi çekmektedir.
Mart
ayının özelliği, günübirlik turizmde olmasına rağmen,
İstanbul yüzde 42 artışla, Antalya yüzde 22, Edirne yüzde 10,5,
Artvin yüzde 3,8 ve Ağrı yüzde 3,57 artışla
sınırdaki günübirlik ziyaretlere dikkatimizi çekmektedir.
Mart ayı
içerisinde ilginç artış gösteren diğer ülkeler de: Yüzde 700
artışla Okyanusya ülkeleri, yüzde 64le Şili, yüzde 58le
Endonezya, yüzde 56 ile Suriye dikkatimizi çekmektedir. Bunlar da turizm
faaliyetlerine ilaveten, ülkemizin artan diğer ekonomik
başarılarının getirdiği prestijden
kaynaklanmaktadır.
Seyahat
şekillerinin tercihinde öncelikle hava yolunun yüzde 13
arttığını, kara yolunun yüzde 13 artış
gösterdiğini, demir yolunun yüzde 4 artış gösterdiğini
söyleyebiliriz. Bunda da yine Türk Hava Yollarımızın
kazanmış olduğu prestij ve büyümenin önemi büyüktür.
Turizmde patlama
noktası olarak kabul edilen 2006 yılına göre bu yılın
giriş sayılarını mukayese ettiğimizde İspanyada
yüzde 58, İzlandada yüzde 110, Norveçte yüzde 46, Ummanda yüzde 7,125,
Tacikistanda yüzde 163, Özbekistanda yüzde 105 gibi ilginç
artışların olduğu gözlenmektedir. Bu artışlar,
Türkiye'nin yükselen trendine, prestijine, huzur ve güven ortamına
bağlı olarak dünya ülkelerinin ilgi odağı hâline geldiğinin
en önemli göstergelerinden birisidir.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Turizm
Bakanlığımızın elde ettiği bu başarılar
elbette tesadüfi değildir. 2007 sonu 2008 başı itibarıyla
Hollanda Utrecht Fuarına, İspanya Madrid, İtalya Milano,
Almanya Berlin, Moskova MITT, Dubai ve
Londra turizm fuarlarına katılınmış ve en üst düzeyde
ülkemiz sergilenmiştir.
Bunlara ilaveten,
2008 yılında, kamu-özel sektör iş birliğiyle yüz bir fuara,
yurt dışı temsilciliklerimiz aracılığıyla da
toplam yüz elli ihtisas fuarına iştirak edilmiştir, edilmeye
devam edilecektir. Bu fuarlar aracılığıyla sadece turistik
seyahat amaçlı turizm değil mas turizmi, boat show ve yat turizmi,
ticari ve inşaat sektörüne yönelik turizm faaliyetleri, sanayi ürünlerine
yönelik turizm fuarlarıyla da ülkemizin potansiyeli ve güzellikleri
tanıtılmıştır.
Minsk,
Bişkek, Cenova, Kahire, Çin, Kore, Montreux, Paris, Amerika Seattle,
Malta, Sidney, İrlanda, Las Vegas ilginç fuar alanlarımız
arasında yer almaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Hıdır, devam edin.
MEHMET NİL
HIDIR (Devamla) Ben, bu vesileyle, ülkemizin tanıtımında
gece-gündüz demeden diğer rakip ülkelerle âdeta turizm tanıtım
savaşı veren başta Sayın Başbakanımıza,
Turizm Bakanımıza, müsteşar ve genel müdürlerimize, tüm
bürokratlarımıza ve komisyon üyesi arkadaşlarıma
teşekkürü borç biliyorum. Bu yasayla oluşturulacak yeni yatak
kapasiteleri ve marinalarla, Türkiyemizin dünya ülkeleri arasında hak
ettiği turizm potansiyeline kavuşacağına inanıyorum.
Çocuklarımızın
aydınlık geleceği için umut dolu yarınlar dileğiyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Hıdır.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemine
başlayacağız.
Süremiz on
dakikadır. Yalnız, çok soru sormak isteyen arkadaşımız
olduğundan herkese birer dakika vereceğim.
Sayın
Sipahi, buyurun efendim.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana
şu soruyu yöneltmek istiyorum: 2023ü hedefleyen bir turizm stratejimiz
var. Bu stratejinin 2007-2023 arasındaki ana maddelerinden bir tanesi de
on bir tane kruvaziyer liman projesi. Bunlardan bir tanesi Çeşme.
Çeşme kruvaziyer limanı konusunda bir fizibilite
çalışması veya proje mevcut mudur Sayın Bakan?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Sipahi.
Buyurun
Sayın Uslu.
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, kısa bir sualim olacak. Bakanlığınızca
iç turizmin izlenmesine yönelik olarak ne gibi ölçümler
yapılmaktadır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Uslu.
Sayın
Akkuş
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Bir: Sayın Bakanım, Turizm Tanıtma Fonuna
ne kadar kaynak ayrılmıştır? Bu Fonu kim yönetmektedir ve
kontrolü kim tarafından yapılmaktadır?
İki: Mersin
ilinde kongre turizminin gelişmesi için ne tür bir örgütlenme
bulunmaktadır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akkuş.
Sayın Ersin,
buyurun efendim.
AHMET ERSİN
(İzmir) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
İzmir Özdere Ahmetbeyli köyü birinci derecede arkeolojik sit alanı,
büyük bölümü. Şimdi burada Claros ve Nation antik kazıları da
sürüyor ve bu köy civarında, bu köyün sınırları içinde,
orman içinde ve yerleşim alanlarına çok yakın olan bir bölümde
-orman içinde- 94 hektarlık bir alanda taşocağı kırma
eleme tesisi ve beton santrali kurulması çalışmaları var ve
bununla ilgili ÇED olumlu kararı alınmış, Enerji
Bakanlığı da on yıl süreli işletme ruhsatı
vermiş durumda. Bu gelişmelerden haberiniz var mı? Çünkü, siz de
mutlaka iyi biliyorsunuzdur, bu bölge iç ve dış turizmin çok
yoğun olduğu bir bölge. Bir de arkeolojik olma özelliği
nedeniyle bu gelişmelerin bölgeyi olumsuz etkileyeceğini
düşünüyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ersin.
Sayın
Varlı, buyurun.
MUHARREM VARLI
(Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, turizm sektöründe planlama, yatırım, geliştirme ve
yönlendirme yapan firmaların belgelendirilmesi çalışması yapılmakta
mıdır?
Samandağı
kruvaziyer limanı fizibilite ve uygulama projesi yapılmakta
mıdır? Yapılmaktaysa hangi aşamadadır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Varlı.
Sayın
Yıldız, buyurun efendim.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, Antalya kruvaziyer limanı fizibilite
çalışması yapılmakta mıdır? Yapılmaktaysa ne
zaman başlanmıştır, ne zaman bitirilecektir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yıldız.
Sayın Taner,
buyurun efendim.
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakanım, Aydında Didim Apollondan
başlayıp Afrodisyasa, oradan da Pamukkaleye bağlanacak olan
turizm yolu 59uncu Hükûmet döneminde Turizm Bakanlığınca
başlatıldı, ama şu anda durmuş durumda. Turizm
açısından büyük önemi olan bu yol programınızda var
mıdır, devam etmekte midir?
İki: Yine
Aydında, Ortaklarda bulunan Magnesia kazıları şu anda
durmuş durumda. Bunları devam ettirmeyi düşünüyor musunuz?
Üç: Akdeniz
foklarının en önemli yaşam alanı olan Menderes
Deltasına ve millî park civarına Muğladan gelecek olan
balık çiftlikleri konusunda ne düşünmektesiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Taner.
Sayın
Tankut, buyurun efendim.
YILMAZ TANKUT
(Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, bu yasa tasarısı çerçevesinde bazı orman
arazilerinin turizme kazandırılmasıyla ilgili düzenlemeler
yapılacaktır. Bu düzenlemeleri yaparken orman alanlarımızla
ilgili olarak düzenleyici bir etki analizi Bakanlığınız
tarafından yapılmış mıdır?
Orman
sahalarının turizme açılmasıyla sağlanacak fayda ile
orman varlığımızın tahribatına yol açacak
tahsisler arasında bir fayda-ziyan analizi yapılmış
mıdır?
Bir daha gelmemek
üzere tahsisi yapılan orman arazilerimizin çevreye, doğaya ve millî
orman varlığımıza vereceği ziyanları nasıl
telafi etmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tankut.
Sayın
Nalcı, buyurun efendim.
KEMALETTİN
NALCI (Tekirdağ) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, Çanakkale bölgesine kruvaziyer limanı yapmayı
düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız, bununla ilgili fizibilite
çalışmaları başladı mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Nalcı.
Sayın Özkan,
buyurun efendim.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Sayın Bakan, Burdur Hacılar köyü,
Hacılar Höyüğü tarihe ev sahipliği yapmaktadır. Burada
neolitik devre ait eserler vardır. Ancak bu Höyük yer
altındadır, turizmden pay alınamamaktadır.
Yıllardır bu söylem geliştirilir Hacılar Antik Kenti
turizme sunulacak. diye. Neolitik devre ait olan bu Hacılar
Höyüğünü turizme açmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özkan.
Sayın
Bakanım, sorular tamamlandı, cevap verebilirsiniz.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Çok teşekkür
ederim Sayın Başkanım soru soran arkadaşlarıma.
Bir hayli soru
oldu. Önce Bu orman alanlarının tahsisiyle ilgili bir analiz
çalışması yapıldı mı? dedi Değerli
Arkadaşım. Elbette biz böyle bir değerlendirme yaptıktan
sonra böyle bir yasal düzenleme yaptık. Arkadaşlarımız
belki, hep söylüyorum, ayrıntılı biçimde -komisyonlarda
çalışan arkadaşlarımız gördüler ama- Genel Kurulda
metinleri kıyaslama imkânı bulamadılar. Biz, ilk hâlde, kesilen
ağacın belli bir miktarının, bulunduğu alana veya
orman idaresinin göstereceği alana dikilmesini öngörüyorduk. Şu anda
çok daha çevreci bir düzenlemeye geldik ve ben bundan doğrusu mutluyum.
Şimdi yaptığımız düzenlemede, orman içinden herhangi
bir bölümü, orman sayılan, şu anda üzerinde ağaç olmasa bile
orman sayılan herhangi bir araziyi turizm tahsisine konu
yaptığımız takdirde, burada kurulacak olan tesis hiç
ağaç kesmese bile, onun 3 misli ve üç yıl için bakım bedeli peşin
olarak yatırılması öngörülüyor. Yani orman
varlığını bu yasayla, bu yasal düzenlemeyle azaltmak
değil, yaptığımız tahsisten sonra çok az sayıda
ağaç kesilse veya hiç ağaç kesilmese bile, mademki orman içinden bir
tahsis yapmışız, onun misliyle fazlasının
ağaçlandırılması ve bakımı yükümlülüğü
getiriliyor. Bu da, yasayı düzenlerken hep birlikte ormanı korumak,
doğayı korumak, yeşili korumak konusunda bir hassasiyeti özenle
taşıdığımızın işaretlerinden birisi.
Arkadaşlarımız
kendi seçim yöreleriyle ilgili haklı olarak sorular sordular, onlara
teknik olarak ve ayrıntılı bilgi vermek isterim daha sonra. Bu
maddeyle ilgili, şimdi üzerinde konuştuğumuz maddeyle ilgili de
birkaç şey söylemek istiyorum bu çerçevede.
Burada, biz,
değerli arkadaşlarım, turizm alanında özü itibarıyla
özel sektörle birlikte çalışıyoruz ve çok ciddi biçimde, evet,
biz özendirme gayretleri
Bu Yasanın, düzenlemeye
çalıştığımız Yasanın adı zaten
Turizmi Teşvik Yasası. Burada biz bir özendirme
çalışması yapıyoruz ama esas itibarıyla özel sektör
yatırım yapıyor.
Burada biz,
sınıflandırma faaliyetini de bu yasanın 1inci maddesinde
düzenledik. Sınıflandırma çalışmalarında özel
sektörle iş birliği yapıyoruz. Maddede özel sektörü katmadan da
sınıflandırma çalışabileceğimiz yolundaki düzenleme,
komisyonlarda, özel sektörü katmayı öncelikli hâle getiren biçimde
düzeltildi. Burada denetim -ve tasrih ettik, her türlü faaliyet değil-
rehberlik ve eğitim faaliyetlerinde de yine uzman gerçek ve tüzel
kişilerle ve yine alanında uzman sivil toplum
kuruluşlarıyla, yani rehberlik alanında çalışan,
turizm yatırımı alanında çalışan, seyahat
acenteleri alanında çalışan ve otelcilik alanında
çalışan kurum ve kuruluşlarla, denetim faaliyetlerinde iş
birliği yapmak istiyoruz. Bu, bütün dünyada yapılan bir
çalışma. Bazı arkadaşlarımız hizmetlerden,
denetim hizmetinden, sınıflandırma hizmetinden, tespitlerden,
rehberlik ve eğitim hizmetinden Bakanlığın vazgeçmesi gibi
nitelendirmeler yaptılar. Kesinlikle doğru değil. Burada bir
iş birliğini geliştirmek; mademki çok ciddi biçimde özel
sektörün gayret gösterdiği bir alanda çalışıyoruz ve
sınıflandırma işlemlerinde baştan itibaren, on
beş yıldan bu yana iş birliği içindeyiz, şimdi
başka alanlarda da bu iş birliğimizi geliştirelim diye
düşünüyoruz. Konuşmacı arkadaşlarımızdan birisi
söyledi; rehberlik alanında bir yasal düzenleme ihtiyacı var ve biz
bunu kabul ediyoruz. Bu konuda bir çalışmayı, bu yasama dönemine
belki yetişmeyecek ama gelecek döneme getireceğiz. Esas
amacımız zaten, turizm sektörünün bütün bileşenlerini bir hukuk
çatısı altında bir araya getirmek ve bu kadar önemli bir alanda
çalışanları hukuki bir çerçeve içinde buluşturmaya
çalışmaktır. Birincisi bu, maddenin ilk bölümünde.
İkinci
bölümünde de, yine bence çok önemli bir ihtiyaca cevap vermeye çalışıyoruz.
Bakanlık, gerekli gördüğü hallerde ilan edeceği pilot
bölgelerdeki turizm işletmesi belgesi olmayan konaklama tesislerinden
verilen süre içerisinde turizm işletmesi belgeli tesis
şartlarına uymasını talep eder. diyor.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, İstanbulun bir yöresi, Tarihî
Yarımada; Antalyanın bir yöresi, Kaleiçi veya Belek; İzmirin
bir yöresi, Çeşme; Muğlanın bir yöresi, Bodrum; İç
Anadoluda Kapadokya, Göreme; bunlar Türkiye turizminde artık marka
niteliği taşımış olan, Türkiyeden bile öncelikle
ismini dünyaya duyurmaya başlamış olan yerlerimiz, ki böyle bir
ihtiyacımız var. Başka ülkelerde de kendi ülke adından,
coğrafya adından önce gelen soyut olarak bilinen dünya turizm
markası beldeler var, bölgeler var.
Şimdi, biz
bu alanlarda özel yöntemler geliştirmek ve bu alanlarda kaliteyi yüksekte
tutmak amacını güdüyoruz. Bir yörede bir turizm tesisimiz var Turizm
Bakanlığından belgeli, birkaç tane var, ama içinde belediye
belgeli konaklama tesisi, yeme-içme tesisi var ve kalite fevkalade, maalesef,
yerel ölçekler içinde değerlendirildiği için fevkalade
aşağılarda bir yerlerde. Sizin turizminizi pazarlayanlar orada,
o kalitesi düşük olan yerde daha yüksek bir kâr marjıyla
çalışma imkânı bulabildikleri için yörenin adını
kullanarak orada kaliteyi ön planda tutmayan tesisleri de devreye
sokabiliyorlar. Şimdi pilot uygulama yapmak istiyoruz. Aslında
amacımız, Türkiyede bir vadede -açıkça söylüyorum- belediye
belgeli-Bakanlık belgeli ikiliğini ortadan kaldırmaktır,
esas amacımız budur, ama bunu bütün Türkiyede birdenbire yapmak
mümkün değil. Biliyorsunuz pilot uygulamalar sağlık
alanında
BAŞKAN
Sayın Bakanım, süreyi aştık.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Bitirdim.
başka
alanlarda da pilot uygulama oluyor ama turizm alanında böyle bir ihtiyaç,
ciddi bir ihtiyaç var ve çok özenle Türkiyede bu marka hâline gelmiş olan
özel yöreleri önde tutmaya çalışarak bir pilot uygulama
yapacağız ve bu kalite konusundaki ikiliği, kalite konusunda bir
düşüş tehlikesini ortadan kaldırmaya
çalışacağız.
Arkadaşlarımın
teknik sorularına ayrıca ayrıntılı yazılı
bilgi vereceğim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Buyurun
Sayın Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkanım, sayın milletvekillerim çok
somut sorular sordu ama Sayın Bakan sadece maddenin izahına
çalıştı. Eğer o konuyla ilgili bir izahat gerekiyorsa madde
sırasında yapılsa daha iyi olurdu, sorularla
açıklığa kavuşturması daha uygun olurdu. Çünkü
kruvaziyerle ilgili zaten kanunda olan bir konu, arkadaşlarımız
onları yönelttiler. Maddeyle ilgili açıklamalarını
Sayın Bakan kürsüde yaparsa, zamanını onun için kullanırsa
daha faydalı olur.
BAŞKAN
Teşekkür ederim. Sayın Bakan duydular herhâlde.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sadece zamanı verimli kullanmaya çalışıyorum.
BAŞKAN
Peki Sayın Bakanım.
4üncü madde
üzerinde önerge yok.
K.KEMAL ANADOL
(İzmir) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
4üncü maddeyi oylayacağım, karar yeter sayısı
arayacağım.
Maddeyi kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, madde
kabul edilmiştir böylece.
5inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5 - 2634
sayılı Kanunun 34 üncü maddesinin (a) bendi yürürlükten
kaldırılmıştır.
BAŞKAN
Gruplar adına söz isteyen vardır.
Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Mevlüt
Coşkuner.
Buyurun
Sayın Coşkuner. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 5inci maddesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
geçmeden önce
Saat birde Şaşmazdan geliyoruz, 6-7 bin kamyoncu ve
şoför orada üç gündür perişan bir durumda. Yetkililerin buna ilgi
göstermesini diliyorum.
Ayrıca, Sayın
Bakanıma da bir çift sözüm olması gerekiyor. Ispartada Halil Hamit
Paşa Kütüphanesi var, tarihî bir kütüphanedir. Ben, Sayın
Bakanıma, bu kütüphanenin kapatıldığını
onarım için, ama iki yıl süreceğini ve bunun için de başka
bir bölgenin merkezinde kütüphanenin açılmasını istedim. Ama
maalesef, kütüphane çok kenar bir mahalleye taşınarak paketler
hâlinde kitaplar orada durmaktadır. Ben, kitaplara zincir vuran
Bakanın, turizm anvanterinin olduğunu veyahut da planlamasının
olduğunu zannetmiyorum. Bunu da şöyle bir hikâyeyle belirlemeye
çalışıyorum: Nasreddin Hoca bir gün merkebe biner, yolda
giderken düşer ve düştükten sonra Ah gidi gençlik ah! der.
Şöyle etrafına bir bakar, etrafta kimse olmayınca Ben senin
gençliğini de bilirim. Gençliğinde sen bir şey değildin.
der.
Ben Sayın
Bakanı tanırım, tribünlere oynar. O nedenle bizim
konuşmalarımızın da dikkate alınacağını
zannetmiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ege, Akdeniz ve İç Anadolunun
kesiştiği Göller Bölgesinde bulunan Isparta, Eğirdir, Kovada ve
Gölcük Gölleri, Kovada ve Kızıldağ Millî Parkları ile zaten
doğal zenginlikler içinde bir turizm cennetidir. İrili ufaklı
çok sayıda göl bir arada bulunmaktadır, Isparta Göller Bölgesi
denir buraya. Barındırdığı doğal hayatın
yanı sıra doğa turizmi yönünden birçok zenginliği
kapsaması, bölgenin öncelikli geliştirilmesi açısından
önemini vurgular.
Kış
sporları konusunda Ispartada var olanın ortaya
çıkarılması, kayak merkezinin yer aldığı Davraz
Dağında yapılacak sportif faaliyetlerden önce ekolojik analizin
yapılması gerekmektedir. Davrazın peyzaj değerlerinin
belirlenerek öne çıkarılması, yerel halk için geçim
kaynaklarının ortaya konulması gereklidir.
Ormanlık
alanların ve su kaynaklarının bol olduğu bu alanlar
kıyı, yayla ve kış turizmi açısından önemli bir
yer teşkil etmektedir. Bölgede var olan zenginliklerin bir an önce
harekete geçirilmesi, turizmin geliştirilmesine ve orada yaşayan
halkın geçim kaynağına katkı sağlayacaktır. Çünkü
turizmde dünyaya açılan pencerede en önde Antalya gelir. Antalyanın
hemen kenarında olan Isparta oradaki turizmi çeşitlendirmekte büyük
bir kaynaktır.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; eşsiz doğa
yapısının ve uygarlıkların beşiği olan
ülkemiz, her bölgesiyle ayrı ayrı güzellikleri
barındırmaktadır.
Ispartada olan
zenginlikler sınırlı da değildir, mağaralardan
dağlara, yaylalardan göllere uzanan ve hemen hemen tüm ilçelerin
doğal güzelliklerinin yanı sıra kültür ve inanç turizminin de
geliştirilebileceği, birçok iç ve dış turisti
çekebileceği mirası taşımaktadır.
İnanç
turizminin merkezi Yalvaç, Anadolunun kültür zenginliğini tüm
ihtişamıyla yansıtmaktadır. Ispartanın turizm
kapısı Eğirdirdir. Alternatif turizm cennetidir.
Dağcılık, trekking, rüzgâr
sörfü, yamaç paraşütü, kampçılık turizm çeşitlerinden
birkaçıdır.
Zengin bir
kültürel mirasa sahip olan Isparta, kültür turizmi açısından da güçlü
bir potansiyele sahiptir. Alan düzenlemeleri, kazı, restorasyon ve benzeri
çalışmalarla turizme kazandırılması, ülkemiz açısından
çok önemlidir. Her konuda olduğu gibi, ülkemizin sahip olduğu
değerler üzerinde emek harcamaz isek çocuklarımızın,
torunlarımızın geleceğine yazık ederiz. Onun için, en
kısa zamanda turizmi geliştirmenin altyapısını
hazırlamalıyız.
İklim,
doğal ortam ve bozulmamış çehresiyle bir üniversite kenti ve
dört mevsim turizm imkânı olan genç ve dinamik nüfuslu, Ege ve Akdenize
geçiş bağlantı noktasında olan Ispartanın
ulaşım ve altyapısının güçlendirilmesine,
tanıtımının yapılmasına ihtiyaç vardır.
Ispartanın çevre düzeni oluşturulmalı, kültür envanteri
çıkarılmalı. Bugün Ispartadaki mağaraların çoğu
turizme uygun değildir. Bu mağaralar turizme uygun hâle getirilmeli,
yayla turizmi için incelemeler yapılmalıdır.
Geleneksel
Isparta evleri bugün zar zor ayakta duruyor. Bu evlerin değerlendirilmesi,
güller diyarı Ispartada gül parkının yapılması,
Davrazdaki altyapı eksiklerinin tamamlanması, türbelerin
bakımlarının yapılması kültür ve turizm
mirasımızın geleceği açısından acil ele
alınması gerekmektedir.
Bugün Ispartada
bekleyen yol ıslahları vardır. Bugün Ispartada bekleyen kilise
restorasyonları vardır. Bugün, Isparta Müzesi turizme uygun
değildir. Aksu ilçesinin Zindan Mağarasının yolu
ıslah edilmemiştir. Mağara etrafının çevre düzenlemesi
yapılmalıdır. Aksu tarihî eserlerle doludur. Ancak, bakım
ve onarımları yapılmamıştır. Dedegöl
dağlarında dağ evleri yoktur.
Atabeyde
Ertokuş Medresesinin ve Feyzullah Camisinin çevre düzenlemesi yoktur.
İslamköyde demokrasi müzesi açılmayı beklemektedir.
Eğirdir
Akpınar köyü bakanlık tahsisli yerin imar planlarının
tamamlanması, Eğirdir Kervansarayı, Prostanna antik kenti, kemer
üzerindeki minaresiyle dünyada tek olduğu iddia edilen Hızırbey
Camisi, Ağa Camisi, Yılanlıoğlu Camisi, Ada Camisi, Sinan
Paşa Camisi, Baba Sultan Türbesi, Dündar Bey Medresesi ve Aya Stefanos
Kilisesi onarımlarının tamamlanması gerekmektedir.
Her mevsim ve
günün her saatinde renk değiştiren Eğirdir Gölünün plajı
altyapı eksiklerinin tamamlanmasını beklemektedir. Kovada
Gölü-Eğirdir Gölü arası bisiklet yarışmalarına uygundur.
Ancak, burada da yol yoktur.
Gelendost ilçesi,
ilk çağlardan beri Pisidya Ülkesi adı verilen en eski kültür
merkezlerinden birisidir. Gelendostta bulunan Ertokuş
Kervansarayının restorasyonunun yapılması gerekmektedir.
Afşar köyünde sivil mimari evlerin restorasyonu yapılmalı ve
pansiyon açmak için burada gayret edilmeli, Mahmatlar çeşmesinde kurulan
pazarın çevre düzenlemesi yapılmalı.
Gönen
hamamının restorasyonu yapılmalı, Yunus Emre Türbesine
giden yol ıslah edilmelidir. Konana antik kenti vardır Gönende,
ancak korunması yoktur.
Keçiborlu
Senirde su sarnıçları onarımlarının
yapılması beklenmektedir.
Senirkent
Uluğbey Velibaba Türbesinin çevre düzenlemesi yapılması
gerekir.
Sütçüler
Yazılı Kanyonda ve Çandırda ulaşım yetersizliği
vardır, tamamlanmalıdır.
Bu yıl Saint
Paul Yılı ilan edilmiştir. Bu süreçten maksimum fayda
sağlanmalı, Sütçüler Saint Paul yolu üzerinde bulunan -ki, bu
yürüyüş yolunun Isparta sınırları içerisinde 300
kilometresi bulunmaktadır- köylerde ev pansiyonculuğunun geliştirilmesi
en kısa zamanda yapılmalı ve ağaç köprülerin, tarihî
köprülerin ve kanyon içerisindeki değerli verilerin düzeltilmesi
lazımdır.
Sütçüler Adada
antik kentinde yol, içme suyu, tuvalet ve karşılama merkezleri
yoktur. Sığırlık 1 ve 2 Kalelerinin onarımları
tamamlanmalıdır.
Şarkikaraağaç
Kızıldağ Millî Parkında sağlık turizmi için
altyapı eksiklikleri tamamlanmalı, Beyşehir Gölü arası yolu
ıslah edilmelidir.
Uluborlu eski
çeşmelerinin, medrese ve hamam ile kalenin su kemerlerinin
onarımları tamamlanmalıdır.
Yalvaçta Pisidya
antik kentte bulunan tarihî mekânlara, İmparator Augustusun adına
yapılan ihtişamlı Augustus Tapınağı ve inanç
turizminin en önemli değerlerinden olan Saint Paul Kilisesinin Hoyran
Gölü içerisinde bulunan benzersiz Limenia Adasına, Kaya Mezarlarına,
Meryem Anaya ait manastıra gerekli onarımlar yapılmalı, Ay
Tanrısı Men adına inşa edilen Men Mabedi yolu ıslah
edilmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Coşkuner.
MEVLÜT
COŞKUNER (Devamla) 14üncü yüzyıl eseri olduğu tahmin edilen
Devlethan Camisi tamir edilmeli, Eski Hamam, Akar-Donar, Ayı İni,
Değirmen Önü Mağaraları tamamen bozuk şekilde
durmaktadır, düzeltilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, Isparta bir turizm cennetidir, eksikliklerinin giderilmesi
beklenmektedir. Gösterilen ilginin karşılığını
da, doğal güzellikleri, inanç turizmi ve el sanatlarının
yaygınlaşması ile ülkemize katbekat ödeyecek potansiyeli vardır.
Göller ve güller
diyarı Ispartanın söyleyecek çok sözleri vardır, ama vaktimiz
yetmediği için burada kesmek durumunda kalacağız.
Tüm
arkadaşlarımı o güzellikleri gezip görmeye, doyulmaz ovmaç
çorbasını içmeye, fırın kebabını,
keşkeğini ve derdimi alan tatlısını yemeye davet
ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Coşkuner.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız.
Sayın
Yıldız, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 217 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 5inci maddesi ile ilgili Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle hepinizi
şahsım ve grubum adına saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa Mahkemesinin bazı maddelerini iptal ettiği
2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununu
çıkaracaksınız. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
grubumuzla bu Yasanın Anayasaya aykırılık
taşımaması için turizm sektörünün ve Türk milletinin üstün yararı
doğrultusunda katkı vermeye çalışıyoruz, ancak
maalesef önerilerimize katılmıyorsunuz. Bu vesile ile turizm
sezonunun başlaması nedeniyle tüm turizm sektörüne bol kazançlı
ve sorunsuz bir sezon diliyorum.
Türk turizminin
başkenti milletvekiliyim. Türk turizminin başlangıç noktası
ve hâlen en fazla yatak kapasitesine sahip ve turizmin her biriminde
çalışmış, Alanyalı bir milletvekiliyim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanım, sizden
önceki Sayın Bakanımız, herkesin bildiği gibi, her turizm
sezonunun başında bir pot kırar, turizmde
sıkıntılar yaşanırdı. Allaha şükür ki
bugünkü Bakanımız böyle bir şey yapmamakta, bundan dolayı
da kendisine teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, sizden önceki bakanlar ülkemize gelen turist
sayısını ve elde edilen döviz miktarını söyleyerek ne
kadar başarılı olduklarını her fırsatta dile
getirmekte, bir önceki sezonla, bir önceki hükûmetle
karşılaştırmalar yapagelmekteydiler. Umarım siz de
sadece rakamlar vererek değil, turizm sektörünün sorunlarını da
çözerek başarılarınızı anlatırsınız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; turist sayısını ve
gelirini artırmak için elbette yeni tesislere de teşviklere de
ihtiyaç vardır ancak var olan, yatırımları
yapılmış, tamamlanmış, faaliyette bulunan
tesislerimizin sezonlarını uzatacak tedbir ve teşviklerin
alınması daha kolay ve sonucu daha hızlı alınabilecek
teşvikler olabilecektir. Turistik tesislerimizin teşviki turizm
çeşitlemeleri için yapılmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; var olan turizm tesislerimiz ve
turizmle ilgili tüm sektörler sorunlar yumağıyla
uğraşagelmektedirler. Turizm Bakanlığımız ise ya
sorunları tam bilmemekte ya da ilgililer sorunları size tam
iletmemektedirler ya da biliyor, çözmüyor veya çözemiyorsanız daha bir
yanlış içerisindeyiz. Diliyorum ki Sayın
Bakanlığımız birinci noktadadır.
Değerli
milletvekilleri, çok geç olmadan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Bakanlık
turizmin sorunlarına mutlaka el atmalıdır çünkü ülkemizin cari
açığının kapatılmasında turizm gelirlerinin ne
kadar önemli olduğunu sayın bakanlar sayılar vererek ifade
etmektedirler. Turizm sektöründe sorunlar tam, doğru ve gerçekçi olarak
tespit edilememektedir. Turizm sorunlarının tespitinde uygulanan
yöntemler gerçek sorunların ifade edilmesini engellemektedir. Sayın
Bakanın turizm bölgelerini ziyaretinde, o bölgenin milletvekilleri, o
bölgenin siyasetçileri, o bölgenin bürokratlarıyla beraber yapılan
ziyaretlerde ve panellerde, turizm sorunlarının konuşulduğu
toplantılarda turizmcilerin sorunlarının tümünü Sayın Bakanlığa,
Sayın Bakana ve bürokratlara tam olarak anlatmadığını
bilen birisiyim çünkü turizm yöresinde yaşıyorum, maalesef
gerçeğimiz budur. Sayın Bakanımıza bu sorunları
gerçekçi bir şekilde anlayabilecek metotları mutlaka uygulaması
gerektiğini anlatmak istiyorum. Sektör ilgililerinin ve tüm ilgili
bürokratların, medyanın önünde, sektör
çalışanlarının, sektörle ilgililerin sorunları
anlatmadığını, anlatamadığını
Sayın Bakanın, tabiri caizse, tebdili kıyafet ederek sektör
ilgilileriyle bire bir mutlaka görüşüp gerçek sorunlarını
öğrenmesi gerekmektedir. Bu sorunları öğrendiği takdirde,
Sayın Bakanlığımızın parasız
çözebileceği ve sektörün uğraştığı pek çok sorun
vardır, küçük rakamlarla da çözülebilecek sektör sorunları
vardır. Biz, umuyor ve diliyoruz ki Bakanlığımız bunu
göz önüne alır ve ilgili çalışmaları bu şekliyle
yaparlar.
Değerli
milletvekilleri, turizm sektörümüzün en önemli sorunlarının
başında güvenlik gelmektedir. Ülkemizin içinde bulunduğu
güvenlik sorunlarıyla ilgili, turizm bunu çok daha fazla
yaşayabilmektedir, yaşamaktadır. Yine, en önemli
sorunlarımızdan birisi yoldur. Hâlâ, toz toprak içerisinde yollarda
turistlerimiz gezebilmektedir. Bütün turizm bölgelerimizde su sorunu
vardır. Özellikle Antalya bölgesinde elektrik çok büyük bir problemdir.
Elektrik sorunu sürekli turizmcileri rahatsız etmektedir. Günün herhangi
bir saatinde kesilen elektriğin turistler tarafından nasıl
karşılandığını, orada yaşayanların ya
da bu sektörde çalışanların bildiğini ifade etmek
istiyorum. Bölgemizin, özellikle Antalyanın ve turizm bölgelerinin
elektrik sorununun mutlaka çözülmesi gerektiğini Sayın Bakana arz
etmek istiyorum. Yine, en önemli sorunlarımızdan birisi kanalizasyon
ve arıtmadır.
Değerli
milletvekilleri, turizm bölgelerimizde, maalesef, kanalizasyon ve arıtma,
turizmimizi baltalayan en önemli nedenlerden bir tanesidir. Bunun
detayını Türkiye Büyük Millet Meclisinde ifade etmek istemiyorum,
elbette, ülkemizin rakipleri var turizm sektöründe. Eğer, Sayın
Bakanım lütfederlerse, davet ederlerse, kendilerine, özellikle Antalya
bölgesinde yaşamış olduğumuz bu arıtma ve
kanalizasyonla ilgili bilgileri aktarmak isterim.
Değerli
milletvekilleri, yine, turizm sektöründe, eğitimli ve sertifikalı
eleman sorunu vardır. Ülkemizde, yüzde 80 civarında, turizm sektöründe
çalışanların sertifikasız ve eğitimsiz olduğunu
hepimiz bilmekteyiz. Tabii ki, turizm sektöründeki alanın çok
kısıtlı olması, zamanlama açısından,
çalışacak insanların bu alana gelmesinde büyük engeller ortaya
çıkarmaktadır. Ülkemizde var olan, turizmle ilgili okulların
toplam yıllık mezun sayısı 8 bin civarındadır.
Ancak, her yıl turizm tesislerine katılan tesislerde
çalışmak üzere 15 bin civarında eğitimli, kalifiye elemana
ihtiyaç vardır. Bu noktada da yine turizm meslek yüksekokulları ya da
liselerinin sayısının artırılarak kalifiye
elemanın, eğitimli elemanın turizm sektörüne
kazandırılması gerektiğini ifade ediyorum.
Yine, atık
suların deşarjında yağ tutucuların bulunmaması
nedeniyle özellikle sahillerimizin kumlarının geriye gelmediğini
ve kıyılarımızda, sahillerimizde ciddi bir
taşlaşma olduğunu ifade etmek istiyorum. Denetimlerde bu
yağ tutucuların mutlaka temin edilmesi ve bu noktada önlem
alınması gerektiği kanaatindeyim.
Değerli
milletvekilleri, mevcut olan turistik tesislerimizle daha çok gelir elde
edebilmek için gelir seviyesi yüksek turistlerin tercih ettiği bir ülke ve
turizm bölgesi yaratmamız gerekmektedir. Dolayısıyla bunun için
de herkesin bildiği, hepimizin yaşadığı sorunları
mutlaka çözmemiz gerekmektedir. Turizmimizdeki arz-talep dengelerinin yine
bilimsel bir şekilde takip edilmesi ve süreklilik arz etmesi, uygun
politika ve stratejilerin geliştirilmesi fiyatlardaki düşüşü
önleyecek ve sektörün kârlılığını
artıracaktır.
Sayın
Bakanım, Manavgat Ticaret Odası, şahsıma göndermiş olduğu
yazıda, Manavgatta bulunan dört yüz civarındaki turistik tesisin
yine sahillerde şezlonglar için kullanmakta olduğu ve ecri
misillerini ödediği alanlar dolayısıyla mahkemeye verildiği
ve açılan davalardan dolayı turizm
yatırımcılarının iki yıla kadar tecilsiz hapis
cezası almaya başladıklarını ifade ediyor. Diliyorum
ki, bununla ilgili bir çözüm yolu bulursunuz. Ülkemize turizmle ciddi
katkıda bulunan Manavgat turizmcilerinin bu sorunlarını da
mutlaka çözeceğinizi ümit ediyorum.
Değerli
Bakanım, az önce ifade etmeye çalıştığım turizm
sorunlarının yerinde tespit edilmesi noktasında
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
HÜSEYİN
YILDIZ (Devamla)
şahsınızın, yerinde hem turizm
işletmeleriyle hem de turizmle ilgili diğer sektörlerdeki
yaşanan sorunları yalnız
başınıza, bire bir, muhatabıyla araştırarak,
öğrenerek sorunları çözme noktasında olmanızı
diliyorum. Çünkü hem ticaret sektöründe hem de otel işletmeciliği
sektöründe ve eğlence sektöründe ciddi problemler vardır. Bizlerin
yapabileceği küçük yasa değişiklikleriyle o
vatandaşlarımızın, ülkemize ciddi döviz kazandıran
turizm işletmecilerimizin sorunlarının çözüleceği
kanaatindeyim. Çünkü şahıs olarak da kendim turizmin her
alanında çalıştım, sorunların neler olduğunu da
biliyoruz. Ancak, maalesef yasa noktasında sıkıntıları
var turizm sektöründeki vatandaşlarımızın. Umuyor ve
diliyorum ki bu noktada hassas olursunuz ve ülkemize ciddi döviz
kazandıran turizm sektörüne destekleriniz artar.
Hepinize
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yıldız.
Şahısları
adına ilk söz Uşak Milletvekili Nuri Usluya ait.
Buyurun
Sayın Uslu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
NURİ USLU
(Uşak) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Turizmi
Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum.
Şimdi bir
şeyi itiraf etmek istiyorum: Bu kanunun ta başından beri
dikkatle dinliyorum. Özellikle muhalefet partisinden olan sözcü arkadaşlarımızın
konuşmalarından şöyle bir şey çıkardım:
Şimdi, hiç kimse turizme karşı değil, herkes turizmin
gelişmesini, turizmin yaygınlaşmasını istiyor. Turizm
şu kadar istihdam sağlıyor, turizm için, şu kadar işte
ekonomimizde gelir getiriyor, artırmalıyız diyoruz, turist
sayısını artırmalıyız diyoruz.
Peki, beyler,
nasıl yapacağız bunu?
AHMET ORHAN
(Manisa) Hükûmet bulacak onu!
NURİ USLU
(Devamla) Ormanları kapatacaksınız, kıyıları
kapatacaksınız, çevre ve orman değeri olan güzellikleri
kapatacaksınız. Dünyanın taa öbür tarafından kalkıp
gelen turistler, Konyanın bozkırlarına mı gidecek,
Muğlanın, Marmarisin güzelliklerine mi gidecek? Ben, bunu soruyorum
size. Bunu kafanızda bir kere çözmeniz gerekiyor.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) İnsanlar çöllere de gidiyor!
OKTAY VURAL
(İzmir) Ormanı nereden ithal edeceğiz?
NURİ USLU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, şimdi, Turizmi Teşvik
Kanununda yapılan bu değişiklik
OKTAY VURAL
(İzmir) Kumara da izin verin o zaman!
NURİ USLU
(Devamla) - Bakınız, Anayasa Mahkemesi, özellikle burada, ormanlarla
ilgili olan bölümde Ormanlarda üstün kamu yararı vardır,
Anayasanın 169uncu maddesine göre de ormanlar korunmalıdır...
Buna hiç kimsenin itirazı yok ancak ormanlar da bu milletin bir
değeridir. Ormanlarımızı,
kıyılarımızı, bu doğa ve çevre yönüyle
değerli olan yerlerimizi değerlendirmeyelim mi, bunların
karşısına geçip seyir mi edelim? Koruma-kullanma dengesi
içerisinde buraları turizme açmamızda ne zarar var Allah
aşkına? Dünyanın her tarafında böyle değil mi,
İspanyada, Portekizde, Fransada, Yunanistanda böyle değil mi?
Buraları hiç gidip görmüyor musunuz siz?
Şimdi,
Anayasa Mahkemesi, şu yönden bunu iptal ediyor, özellikle Milliyetçi
Hareket Partisindeki arkadaşlarımıza seslenmek istiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Genel Kurula hitap edin, Genel Kurula!
NURİ USLU
(Devamla) Bakın, buradaki iptal gerekçesi şu, diyor ki: Orman
alanlarını turizme tahsis ederken Anayasanın 169uncu maddesini
dikkate alarak biraz burada sınırlama getirmen gerekiyor, kriterler
koyman gerekiyor. Doğru, gerçekten kriterler ve
sınırlandırmalar yoktu.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sizdeki karar farklı mı?
NURİ USLU
(Devamla) Şimdi, bakın, bu kanunla işte o
sınırlandırmalar ve kriterler geliyor. Nedir bunlar? Bir kere,
orman alanlarından turizme tahsis yapılabilmesi için kamu
yararının var olması
Ve zorunlu kıldığı
hâllerde ancak ormandan tahsis yapabiliriz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Başka karar mı var sizde?
NURİ USLU
(Devamla) Zorunluluk ve kaçınılmazlık hâllerinde ormandan
tahsis yapabiliriz. Olayları saptırmayın.
Turizm tesisinin
bulunacağı alanın fiziki ve doğal durumu nedeniyle
başka yer ve yerlerde yapılamaması durumunda ancak ormandan
tahsis yapabiliriz. Mesela jeotermal kaynakların olduğu yeri turizme
açmak istiyorsanız, jeotermal kaynağı kaldırıp oradan
başka yere mi götüreceksiniz? Tabii ki jeotermal kaynağın
kenarında bunu açacaksınız.
Uygun ve yeterli
miktarda hazine mülkiyetinde arazi yok ise ancak ormandan tahsis
yapabilirsiniz, bakın bu çok önemli.
OKTAY VURAL
(İzmir) Kim dedi sana?
NURİ USLU
(Devamla) İl genelinde orman alanının ancak yüzde 1ini
geçebilecek kadar ormandan tahsis yapabilirsiniz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Değişti, değişti.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Değişti o.
NURİ USLU
(Devamla) Turizme tahsis edilen alanlarda, bakınız, inşaat
emsal değeri yüzde 30a çekilmektedir.
Ayrıca en
önemlisi ve özellikle, biz, Cumhuriyet Halk Partisindeki
arkadaşlarımız ve Milliyetçi Hareket Partisindeki, Tarım
Orman Komisyonundaki arkadaşlarımızla özellikle önerge verdik,
dedik ki: Turizme tahsis ettiğiniz alanın 3 katı kadar alanda
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) 5 katı
NURİ USLU
(Devamla)
5 katı kadar alanda ve beş yıllık bakım
miktarının da parasını alınız. dedik ve bu,
bizim Komisyonumuzda kabul oldu.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) 3e düştü.
NURİ USLU
(Devamla) Ancak esas komisyonda, Bayındırlık Komisyonunda bunu
3e düşürmüşler. Çok da yanlış değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Uslu, devam edin.
NURİ USLU
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bakınız,
bir fidanı -ben bir orman mühendisiyim- eğer üç yıl kontrol eder,
bakım yaparsanız ve bu turizme tahsis edilen alanın 3 katı
kadar alanı da ağaçlandırmaya ayırırsanız, zaten
böylece Ormanlar azaltılıyor. fikrinin tam tersi, tahsis edilen
alandan üç katı kadar daha fazla alan ormana kazandırılıyor
demektir.
Bakın bu tasarıyla
hangi turizme izin veriliyor, bir de onları saymak gerekiyor:
Sağlık turizmine yönelik olan fizik tedavi tesisleri ve
rehabilitasyon merkezleri için, termal turizme yönelik termal kaynakların
olduğu yerlerde, kış turizmine uygun olan alan ve yerlerde,
ekoturizme uygun olan alan ve yerlerde, doğal, biyolojik ve ekolojik,
tarihî, kültürel değerlerin olduğu yerlerde ve kıyıdan
başka yerde yapılması mümkün olmayan yat ve kruvaziyer turizmi
için ayrılan yerlerde verilmektedir.
Ayrıca,
orman alanlarından turizm için yapılan tahsislerin iptal
edildiğinde Mayıs 2007de
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Uslu.
NURİ USLU
(Devamla) Teşekkür eder, saygılar sunarım.
BAŞKAN
Şahısları adına ikinci söz Edirne Milletvekili Cemaleddin
Usluya aittir.
Buyurun
Sayın Uslu. (MHP sıralarından alkışlar)
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun tasarısının ilgili
maddesi üzerine şahsım adına söz aldım. Sizleri
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, benim ailem Bulgaristanın Kırcaali bölgesinden
Keşanın Yayla köyüne, kuşbakışı 70 kilometre
mesafeyle o günkü şartlarda gelmişler ve tamamen ormanlık bir
alandan gelmişler.
Yine Edirneyi,
tarihini bilenler bilir mutlaka. Edirnede şu an güreşlerin
yapıldığı, tarihî Kırkpınar güreşlerinin
yapıldığı yerde eskiden padişahların av
köşkü olan, avlak yeri sayılan, bugünkü yöresel adıyla da Tavuk
Ormanı denilen ciddi büyüklükte bir orman var. Yine Edirneden Havsaya
kadar yaklaşık 20-25 kilometrelik bir mesafedir. O günkü
şartlarda Edirneden Havsaya kadar tamamen ormanlık bir sahadan
gidildiği ifade edilir.
Doğrusunu
söylemek gerekirse ormanlarımızı pek fazla sevmiyoruz. Bugünkü
duruma baktığımızda yakılan, yok olan, ortadan
kaybolan orman miktarımızı düşündüğümüzde gerçekten
ormanları korumamız gerektiğini ifade etmemiz lazım.
Tabii, bu yasa
mutlaka ormanları da koruyacak, turizmi de koruyacak çünkü turizm de
ülkemiz için çok önemli ama ortak bir yer bulmamız lazım ki hem
turizm yönüyle gelirimiz artsın hem de ormanlarımız
zenginleşsin.
Değerli
milletvekilleri, ben 3üncü maddeyle ilgili Sayın Bakanıma bir sual
yöneltmiştim, bu Saros Körfezinin turizm değeriyle ilgili.
Doğrusu kendisine teşekkür ediyorum. Saros Körfezinin gerçekten ele
alınması gerekiyor ve Sayın Bakan da bunu ifade etti.
Ben, izninizle
hem Saros Körfezinin biraz önemini ifade etmek hem de gerçekten Sayın
Bakanlığın, değerli bürokratların da buna da
ilgilerini biraz daha artırmak istiyorum.
Saros Körfezi
İstanbula göre, baktığınızda 250 kilometre mesafede
yaklaşık iki-iki buçuk saatte varılabilecek bir yer ama yine
Avrupaya açılan kapı Kapıkuleye de 200 kilometre mesafede.
Yani iki saat içerisinde, yurt dışından ülkemize giren turistlerin
varabileceği, gidebileceği bir yer. Kara yoluyla gelen turistlere de
çok uygun olan bir yer.
Saros Körfezi
2006 yılında kültür ve turizm gelişim bölgesi olarak ilan edildi
ama o günden bugüne herhangi bir çalışma henüz daha
yapılamadı. Dolayısıyla buraya bir el atılması
lazım.
Saros Körfezinin
bir bölümü Enezin sınırları içerisinde bir bölümü de Keşan
ilçesinin sınırları içerisinde, mücavir alanı içerisinde
yer almaktadır. Doğrusu buraya yaz aylarında 200-250 bin nüfus gelmekte
ve gerek Keşanın gerek Enezin o az şartlarında, az
imkânlarıyla orada kalan insanlara hizmet üretilmeye
çalışılmaktadır. Dolayısıyla şu anlamda
ifade ediyorum: Turizm bölgesi olarak ilan edilmesi sebebiyle buranın
öneminin biraz daha artırılması ve buraya birtakım yatırımların
yönlendirilmesi lazım.
Bölgede Devlet Su
İşlerinin ve Köy Hizmetlerinin iki adet turizm anlamıyla tesisi
vardı, kamp şeklinde. Oraları da, ikisi de maalesef biri elden
çıkarıldı, birisi de bakımsızlıktan bugün harap hâlde.
Dolayısıyla
turizm diyorsak, turizm olarak buranın biraz daha geliştirilmesi
lazım çünkü Saros Körfezi gerçekten çok önemli bir yer. 144 çeşit
balık yetiştiriliyor Saros Körfezinde, 78 tür deniz bitkisi, 34 tür
sünger yetişiyor. Dolayısıyla, buranın bu özelliklerinin
yaşatılması lazım. Ama bilinçsiz avcılık
-özellikle balıkçılık yönüyle- korkarım burayı bir gün
bitirecek.
Yine burada su
altı sporculuğu, rüzgâr sörfü yapılıyor. Ve kendi kendini
yenileyen üç denizden bir tanesi Saroz Körfezi. Bu anlamda çok dikkat edilmesi
lazım. Ben Sayın Bakanıma sual olarak da bunu yönelttim.
Bakış açısı itibarıyla tekrar teşekkür ediyorum
gerçekten. Burası acaba bir dünya cazibe merkezi olarak
geliştirilebilir mi? Yani burası ticari ölçekte, büyük ölçekte
balıkçılığa, avcılığa yasaklanarak sadece
olta balıkçılığı ve amatör balıkçılık
olarak geliştirilebilirse, inanın bir cazibe merkezi olarak çok
dikkat çekecektir ve belki de dünyanın dört bir tarafından insanlar
buraya gelecektir. Bu, spor yönüyle de mutlaka buradaki ticari imkânlar da
gelişecektir. O anlamda belki de Sarosun Türkiyede ama dünya üzerinde de
bir önemli merkez olmasını da sağlamış
olacağız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Uslu.
CEMALEDDİN
USLU (Devamla) Değerli milletvekilleri, bu süre içerisinde Saros
Körfezinin önemini size biraz aktarmaya çalıştım. Çünkü Saros,
dediğim gibi, Edirne için çok önemli bir yer. Çünkü Edirnenin yüzde 40
tarım nüfusu, tarımla geçinen insan nüfusu, diğer sektörleri de
buna kattığımızda yaklaşık yüzde 60ı, yüzde
70i tarımla geçiniyor. Edirne merkezinde belki kültür ve turizm, tarih ve
kültür şehri olan Edirnenin de özelliğini ortaya koymamız
mümkün. Ama bunun yanında, dediğim gibi, Saros Körfezinin de bu
özelliğini bir kez daha bilgilerinize sunuyorum.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Uslu.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemine başlıyoruz.
Sayın
Sipahi, buyurun.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
biraz önceki, Çeşme Kruvaziye Liman Projesiyle ilgili sorumu yineliyorum.
Bir konu daha
belirtmek istiyorum. Malumunuz, Bakırçay üzerine bir Yortanlı
Barajı inşaatı yapıldı. Allianoi kenti diye bir kent
üzerine bu baraj inşaatıyla ilgili sorunlar çıktı.
Geçenlerde, Sayın Çevre ve Orman Bakanımız o bölgede
yaptığı açıklamada Tetkik ettik, tarihte Allianoi diye bir
kent yoktu. dedi. Yani bu Allianoi kenti-Yortanlı Barajı
arasındaki ikilemin sonucu ne olacak? Bölge halkı da merakla
bekliyor, gerçekten büyük bir su problemi var bölgede malumunuz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Sipahi.
Sayın
Özçelik
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, Siirt ilimiz Türkiye'nin ihmal edilmiş kentlerinden biri.
Kentimizde sanayi yatırımı hiç yok, çok güçlü
hayvancılık potansiyeli de yayla yasağı nedeniyle bitme
noktasında, Siirt de fert başına düşen millî gelir
açısından ve işsizlik açısından en geri
kalmış Afrika ülkeleri düzeyinde.
Yalnız,
kentimiz, cami ve türbeleriyle çok yüksek bir inanç turizmi potansiyeli
taşımaktadır, ne yazık ki bu alanda da devletin herhangi
bir yatırımı yok. Bakanlığınız döneminde
Veysel Karani Hazretleri Türbesinin bulunduğu ziyaret beldesi ve Tillo
diye bilinen Aydınlar ilçesi, her yıl on binlerce yerli, yabancı
ziyaretçilerin uğrak yeridir, ancak her iki beldemizde de ziyaretçilerin
konaklayabilecekleri bir mekân bile yok.
Siirt kentimizde
turizm yatırımlarını ve turizmi teşvik edici önlemler
almayı düşünüyor musunuz? Daha doğrusu istiyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özçelik.
Sayın Bulut,
buyurun.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Bakanım, Balıkesir ili merkezinde
yapımına çok önce başlanmış, aynı şekilde
Bandırma ilçesinde yapımına çok önceden başlanmış
hâlâ inşaatı durmuş vaziyette bulunan kütüphane binaları
vardır. Bandırmada, çevresinde koruma tedbirinin de
alınmadığı kuyuların bulunduğu, çivili
tahtaların bulunduğu, çocukların oynadığı bir
ortamda bu inşaatların bir an önce bitirilmesi konusunda gereken
tedbirin alınmasını düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Doğru, buyurun.
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tokat ili
Sulusaray ilçesi tarihî eser kalıntıları üzerine
yerleştirilmiş bulunan bir ilçedir. Tarihî eserlerden dolayı sit
alanı olarak da geçmektedir, insanlar burada evlerine tamir
yapamıyorlar, dükkânlarını tamir yapamıyorlar. Buralarla
ilgili bir çalışma var mıdır veyahut da ne zaman
çalışma yapılacaktır?
Ayrıca,
Erbaa-Horoztepe mevkisinde de aynı şekilde bir görüntü arz ediliyor.
Bu noktalarda da Horoztepe mevkisi de kapalı bir durumdadır.
Burası ne zaman hizmete açılacaktır?
Bu noktada bilgi
almak istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Doğru.
Sayın
Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, Türkiye'nin en uzun sahillerinden birisine sahip olan
Adananın Karataş ilçesi, güneşi, kumu, denizi ve diğer
turizm alanlarıyla turizm açısından en önemli yatırım
bölgelerimizden bir tanesidir. Özellikle yerli turistler yazın çok
yoğun ilgi göstermekte ve nüfusu da yüz binleri aşmaktadır. Bundan dolayı, Karataş ilçemiz, ne
yazık ki, âdeta işlenmemiş bir inci hüviyetindedir. Çünkü,
Karataşın duble yol yapımının bitirilmesi için ek ödenek
gerekmektedir.
Yine,
Karataşın merkezinde açılan kanalizasyon sisteminin
ıslahı için de ödenek gerekmektedir.
Yine, kentin
batı yakasında ise yüzlerce dönüm sahil kısmı ve çevresi
caretta carettaların yumurta bıraktığı gerekçesiyle,
haklı olarak, doğal koruma alanı olarak ilan edilmiştir ve
yine aynı bölge de sit alanı olarak ilan edilen yasaklı bir
bölge konumundadır.
Doğu
sahillerinin bir kısmı ise askerî çıkarma bölgesi
olmasından dolayı halkın kullanımına ve
yatırımına kapalıdır.
Yerli ve yabancı
yatırımcı için cezbedici özelliklere sahip olan Karataş
ilçemiz, az önce özetlediğim bu nedenlerden dolayı, gereken turistik
yatırımları ne yazık ki alamamaktadır. Bu durum
bölgenin bakir ve atıl kalmasına, sosyal, kültürel ve ekonomik yönden
de geri kalmasına sebep olmaktadır.
Bu çerçevede
sormak istiyorum:
1)
Karataşın az önce ifade etmeye çalıştığım
özelliklerinden ve geleceğe dönük
cazip yatırım imkânlarından haberiniz var mıdır?
2) Haberiniz var
ise, yıllardan beri bizzat yaşanan bunca sorunu çözmek için neler
yapmayı, ne gibi çözümler üretmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Nalcı, buyurun.
KEMALETTİN
NALCI (Tekirdağ) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Bakanıma, Tekirdağla ilgili bir soru yöneltmek istiyorum.
Tekirdağ,
bilindiği gibi, İstanbul gibi büyük bir metropolün hemen
yakınında hem turizme hem sanayiye cevap veren bir yerleşim
yeridir. Fakat, iç turizme yönelik bir turizm olduğu için, daha
doğrusu yazlık turizmine yönelik, buralarda, Tekirdağ bölgesinde
turizmi teşvik edecek çalışmalar var mı? Varsa ne zaman bu
işlemlere başlanacak?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Nalcı.
Sayın
Bakanım, soru sorma işlemi tamam, cevap verebilirsiniz.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlarım; önce,
arkadaşlarımızın turizmi çeşitlendirme konusunda, her
birisi kendi yöresindeki potansiyeli öne çıkarma konusunda bir gayret
sergilediğini görüyorum, bundan mutluluğumu ifade etmek istiyorum.
Bizim de esas amacımız zaten, Türkiyede bu deniz, kum, güneş
üçgeninin dışında çok büyük bir potansiyelin olduğunun
kendi insanımıza ve dünyaya duyurulmaya
çalışılmasıdır.
Sayın Tankut
Bunlardan haberiniz var mı? dedi. Aşağı yukarı
saydığınız her şeyden haberim var fakat bir
eksiğimiz var: Yeterince bunları karşılayacak ve kısa
vadede çözümleyecek paramız yok, onu üretmeye çalışıyoruz.
Yani bu potansiyeli geliştirmeye, yeni alanlar geliştirmeye, yeni
konaklama tesisleri açmaya, Türkiyeye daha çok insan ve daha yüksek gelirli
insan getirmeye ve böylece elde ettiğimiz geliri tekrar bu alana
dönüştürmeye çalışıyoruz.
Arkadaşlarımız
konuşmalarında söylediler. Türkiyeye gelen sayısına
oranlı biçimde -baştan itibaren bu yakınma var, ben de
paylaşıyorum- yüksek gelir elde etmiyoruz. Çünkü en ucuz turizm,
deniz, kum, güneş turizmi. Bu saydığınız alanlara
girdiğimiz zaman, yani kruvaziyer turizmi Çeşmede. Çeşme, deniz
turizminden yararlanmaya başladı ama kruvaziyer limanı diyeceğimiz
bir liman yok. İzmirde yok, Çeşmede yok. Bu, planlarımızdan,
arayışlarımızdan birisi. İstanbul aynı
sıkıntıyı yaşıyor, Çanakkale aynı
sıkıntıyı yaşıyor. Bizim 2023 strateji belgemizde
ve 2007-2013 eylem planımızda çeşitli yat limanları ve
kruvaziyer limanları öngörüyoruz. Çünkü bu alanlarda gelen turistler
tıpkı termalde gelenler gibi, tıpkı golfe gelenler gibi,
tıpkı kayağa gelenler gibi deniz kıyısına
gelenlerden daha yüksek gelir bırakıyorlar. Yani biz, ülkemizin
değerlerinin, ülkemizin imkânlarının daha yüksek gelir
grupları tarafından tanınması -pazarlamak tabirinden
sakınmaya çalışıyorum- bilinmesi, faydalanması ve
böylece Türkiyenin de yüksek gelir elde etmesi niyet ve gayretindeyiz.
Sayın
Özçelik arkadaşım Siirt ile ilgili söyledi. Ben, Doğunun ve
Güneydoğunun, değerli arkadaşlarım, ciddi bir turizm
potansiyeli olduğuna gerçekten çok inanıyorum. İlk
gittiğim, göreve başlar başlamaz yirmi dört saat içinde
gittiğim ilk Tarihî Kentler Birliği Toplantısı Urfada
yapılıyordu -ben henüz görevi devralmamın üzerinden yirmi dört
saati doldurmamıştım- o vesileyle o konuyu konuşmaya
başladık ve o gün bugün ilgim sürüyor. Mardinin, Urfanın,
Zeugmanın, Gaziantepin -demin arkadaşlarım söylediler-
yukarıya giderek Vanın, Siirtin, Bitlisin, Hakkârinin, Berçelan
Yaylasının, bütün bu alanların gerçekten bu coğrafyaya
barış gelmesi şartı altında, bu coğrafyada
güvenliğin sağlanması, bu coğrafyada birbiriyle
dayanışma içinde, birbiriyle kardeşlik içinde yaşayabilecek
insanların o ortamı hissetmeleri şartı altında iç
turizmin de dış turizmin de büyük bir potansiyel olarak, bir
kalkınma potansiyeli olarak var olduğuna inanıyorum. Bu temel
şartımızdır. Çünkü kolay ulaşım istiyor turist,
güvenli dolaşım istiyor. Kolay ulaşım, doğrudan ulaşım
ve güvenli dolaşım olmadığı zaman siz hangi türbeyi,
hangi ören yerini, hangi dağ başını, hangi güzellikte
donatmaya çalışırsanız çalışın, o geri
dönüşü, ekonomik olarak geri dönüşü biraz uzun vadeli bir
yatırıma giriyor ki turizm sektöründe yatırımı biz
yapmıyoruz esas itibarıyla, biz yol gösteriyoruz, biz kolaylık
sağlıyoruz ve özel sektör yapıyor.
Şimdi, bu
sayılan yörelerde bir konaklama tesisimiz yok, dedi arkadaşım.
Konaklama tesisini artık devlet yapmıyor. Devlet, konaklama tesisi
yapılacak kolaylıklar sağlamaya çalışıyor, oraya
özel sektör yapıyor. Özel sektör de güven arıyor ve geriye
dönüşü biraz hızlı olan alanlar arıyor. Bunlar hepinizin
bildiği noktalar ama tekrar dikkatinize paylaşmak istiyorum.
Balıkesirle
ilgili, müzede bir çalışmamız var. Ben Balıkesir Müzesinin
önemini biliyorum. Balıkesirin Kuvayımilliye tarihindeki önemini çok
iyi biliyorum ama biraz eksik ve biraz ağır gidiyor, bunları
biliyorum. Balıkesir Kütüphanesiyle ilgili iyi şeyler duydum
yakında, bilgilerimi kontrol edeceğim çünkü sizin söylediğinizle
farklı.
Genel olarak
inşaatlarla ilgili şöyle bir sorunumuz var: Türkiyede gerek
kütüphane gerek kültür merkezi
Arkadaşlarım, geçmiş
yıllarda maalesef biraz plansız bir hizmet
dağıtımı olmuş. Yani ihtiyacı olmayan
Ben,
şimdi, geçen haftalarda gittiğim bir ilde 1.500ün altına nüfusu
düşmüş bulunan bir ilçede kültür merkezi bitmiş, o kültür
merkezinin oradaki o hâlini kullanma potansiyeli, taşıma potansiyeli
yok. Hükûmet binasını ve belediyeyi planlıyoruz şimdi, onun
içine ikisi birlikte girer mi, sığar mı diye. Ama öbür tarafta,
yanı başında il merkezinin de kültür merkezi yok. Şimdi,
bir öncelik sıralaması yapıyoruz arkadaşlarımızla
-ki, her türlü yatırımla ilgili- en bitme noktasına yaklaşmış
olanlar ve en acil ihtiyaçtan aşağıya kaynakları
sırayla ve dikkatlice kullanmaya çalışıyoruz.
Öteki birkaç
soruya
Galiba, aşağı yukarı yetti.
Çok teşekkür
ederim, sağ olun.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakanım.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde önerge yok.
5inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
6ncı
maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- 2634
sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ
MADDE 9- 24/11/2007 tarihinden önce, ön izin ve kesin tahsis
aşamasındaki orman sayılan yerlere ilişkin verilen
izinlerden ilgilisinin otuz gün içerisinde talepte bulunması halinde bu
Kanun hükümlerine uygunluğu tespit edilen tahsislere
kaldığı yerden devam edilir.
Birinci
fıkrada belirtilen tarihten önce Çevre ve Orman
Bakanlığınca 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre
verilen ön izinlere ait dosyalar bu madde kapsamında değerlendirilmek
üzere Bakanlığa devredilir.
BAŞKAN
Madde üzerinde, grupları adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Vahap Seçer.
Buyurun
Sayın Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
VAHAP SEÇER (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Turizmi Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 6ncı maddesi hakkında, grubum
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Turizm Bakanımız Sayın Ertuğrul
Günay, 2008 turizm sezonunu Mersinde açtı. Demek ki Mersin turizmde
önemli bir bölgemiz ve Sayın Bakan da bölgemizi önemsiyor. Ben, bu konuda,
ilk milletvekili olduğumda, ilk sözü, gündem dışı sözü bu
konuyla ilgili almıştım, inanç turizmiyle ilgili
almıştım. Bölgemle ilgili birtakım görüş ve
düşüncelerimi buradan paylaşmıştım. Üzerinden yedi ay
geçti bu bilgi aktarımımın, görüşlerimi aktarmamın.
Ama bakıyorum, özellikle bölgemde 2008 Saint Paul Yılı ilan
edilmişti, onu o konuşmamda aktarmıştım. Üzerinden
yedi ay geçti ama açıkçası istediğimiz, arzu ettiğimiz bir
çalışma gerçekleştirilemedi.
Mersin ili,
hepinizin de bildiği gibi, turizme çok uygun coğrafi, tarihsel,
kültürel, doğal özelliklere sahip bir bölgemiz. Bunu burada sürekli tekrar
etmenin bir anlamı yok. Bunu Sayın Bakan da biliyor.
Dolayısıyla 2008 yılındaki bu etkinliklerin, haziran
ayında başlayacak olan inanç turizmine yönelik etkinliklerin daha iyi
geçmesi, gelen konuklarımızın daha iyi ortamlarda
ağırlanması, ülkemize turizm geliri anlamında daha çok
katkı yapması için oraya ivedilikle yatırımlar
yapılması gerekiyordu. Buradan, kürsüden Sayın Bakandan rica etmiştim
ama üzülerek söylüyorum, o günden bugüne istenilen aşamaya gelememiş
durumdayız. Diliyorum
Bu saatten sonra zaman daralmasına rağmen
yine buradan Sayın Bakanı uyarıyorum: Bu konuda lütfen ilgili
olun, bu konuda hassas olun ve bölgeme gerekli yatırımların yapılması
konusunda talimatlar veriniz diye buradan uyarıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, tabii ki bir yandan turizmin öneminden bahsederken, bir
yandan turizmin gelişmesine, kalkınmasına yönelik burada yasalar
yaparken güzide turizm bölgelerini de birtakım
aldığımız yanlış kararlarla, yanlış
uygulamalarla turizm yapılamaz hâle getiriyoruz. Yine Mersin ilinden
örnekler vereceğim. Sayın Bakanın bu konuda bilgisi var.
Mersinde meslek odaları, sivil toplum örgütleri bu konu için Sayın
Bakanı ziyaret ettiler. Orada bir balık çiftlikleri sorunu var. Orada
on üç adet balık çiftlikleri kurulmasına yönelik tahsisler
yapıldı ve o güzelim sahilde, güzelim turizm kenti Mersin
sahillerinde bu balık çiftliklerinin ileride ciddi tahribatlara yol
açacağını, çevre kirliliği anlamında önemli
tahribatlara yol açacağını ben düşünüyorum. Bu konuda
kendisinin tekrar buradan ilgisini rica ediyorum.
Yine Mersin
ilinde nükleer santral konusu var. Tabii ki bu projeyi ortadan kaldırmaya
veya feshetmeye gücü yeter mi yetmez mi bilemiyorum ama bunu da turizmi
baltalayacak bir çalışma olarak ben değerlendiriyorum.
Ayrıca,
Tarsusta kurulacak olan kimyasal katı atık bertaraf tesislerini de
yine ileriki dönemlerde turizm kenti Mersin ilinin turizmine balta vuracak
birtakım projeler olarak ben burada addediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, kanun tasarısının 6ncı maddesiyle
2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununa geçici madde ekliyoruz.
Eklenen geçici maddeyle, Anayasa Mahkemesinin aldığı iptal
kararından sonra Resmî Gazetede gerekçesini yayınladığı
tarih olan 24 Kasım 2007 tarihinden önce turizm tahsisi almış,
ön izin almış, Turizm Bakanlığından
aldığım bilgiye göre toplam elli sekiz adet tahsisin bu yasa
maddesiyle yatırıma devam etmesinin yolu açılıyor, tabii ki
bu yasa hükümlerine uyması şartıyla, kaydıyla.
Değerli
arkadaşlarım, bu yasa değişikliğini tekrar yüce
Meclise getirme amacımız
Daha önce Anayasa Mahkemesinin 2634
sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 8inci maddesinin bazı
bölümlerinde iptal kararından sonra böyle bir yasa
değişikliğine ihtiyaç hasıl olduğu ortaya
çıktı ve bu yasa değişikliği tasarısı ilk
olarak mensubu bulunduğum Tarım, Orman Komisyonuna geldi.
Açıkçası, ben orada görüşlerimi açıklarken bu yasa
tasarısına karşı olmadığımı dile
getirdim, burada da dürüstçe ifade etmek istiyorum, çünkü ben de turizmi
önemsiyorum. Niçin önemsiyorum turizmi? Türkiye'de ciddi bir istihdam
sıkıntısı yaşanıyor. İşsizlik
oranı resmî rakamlara göre yüzde 10 ama gerçekte,
baktığınız zaman bu rakamlar yüzde 20 civarlarına
kadar yükseliyor. Hâl böyle olunca Türkiye'nin yatırım yapması
gerekiyor, Türkiye'nin istihdam alanları açması gerekiyor. Bunu
nasıl yapacağız? Sanayi devrimini
ıskalamışız, bilişim devrimini
ıskalamışız. Elbette ki mevcut Türkiye
koşullarında imkânımız olan, coğrafi anlamda büyük
imkânlar sağlayan, tarihî anlamda büyük imkânlar sağlayan, kültürel
anlamda büyük imkânlar sağlayan turizm konusunda
yatırımların bugün için hem hızı anlamında hem
ivedilikle yapılabilecek en kolay yatırımlar olması
anlamında desteklediğim bir yatırım türü. Tabii ki burada
asıl sorun
Sayın Uslu az önce söyledi: Muhalefet milletvekilleri,
aslında, çıkıyorlar kürsüye Biz turizm
yatırımlarına karşı değiliz. diyorlar ama
dönüyorlar muhalefet ediyorlar, muhalefet olduklarını iddia
ediyorlar. Ben burada Sayın Usluyu rahatlatma anlamında
Evet, biz
Türkiye'de yatırımlara karşı değiliz, turizm
yatırımına karşı değiliz ama Türkiye'nin bu
konuda şeceresi bozuk, siyasetçilerin, yürütmenin,
Bakanlığın şeceresi bozuk. Nedir? Doğal katliamlara
göz yumduk, yandaşlarımıza birtakım tahsisleri
peşkeş çektik, yani tüyü bitmemiş yetimin hakkını
götürdük ona buna yedirdik. Burada sıkıntılar var. Bizim
endişemiz, bizim korkumuz, yine böyle bir anlayışın
süregitmesi. Hepimizin ortak sıkıntısı nedir? Tüm
siyasetçilerin, gerçekten halkını düşünen, dürüst davranan bütün
siyasetçilerin ortak şikâyeti nedir Türkiye'de? Türkiye'de olan
yolsuzluklardır. Hani hortumlar diyoruz ya, 2 inçlik hortumları
kesiyoruz, 5 inçlik hortumlar bağlıyoruz. Sıkıntı
burada. Bunları ortadan kaldırmanın yollarını
arıyoruz. Tabii, bunlar iyi dileklerle de olmuyor, yasalarla
yapılması gerekiyor, yasalarda açık kapıların
bırakılmaması gerekiyor. Anayasa Mahkemesi bunu niye bozdu?
Diyor ki: Sen çerçeveyi çizememişsin. Hangi alanları, hangi
şartlarda turizme tahsis edeceksin, bunu ortaya çıkar, bunu ana
hatlarıyla belirle. Sen, yasamanın yetkisini yürütmeye veremezsin.
İki dudağının arasında Sayın Bakanın, onun
asaletine bağlı, onun basiretine bağlı. Kimlere, hangi
şartlarda, nasıl tahsis verecek?
Elbette ki, tabii
ki mevcut Bakanımıza karşı yöneltilmiş bir suçlama
değil, ben bu değerlendirmeleri genel anlamda yapıyorum. Onun
için, elbette, Sayın Uslu, yatırımlara karşı
değiliz ama ülkemizde gerçekleştirilen bu anlamdaki talanlara
karşıyız, soygunlara karşıyız, istismara
kesinlikle ve kesinlikle karşıyız. Bakın, birkaç örnek
vermek istiyorum. Son günlerde Pina Yarımadasında izinsiz dolgu
yapıldı iskele yapma amacıyla. Sayın Bakanımın da
bilgisi vardır bu konuda. Bakıyorsunuz, basından takip ediyoruz,
ufak tefek cezalarla bu geçiştiriliyor ve ilginç olan, bu firmaya turizm
katkı ödülü veriliyor. Sizin de bilginiz var, sizi de hayrete düşürdü
bu haber. Biz bunları anlayamıyoruz.
Sultanahmette
Four Seasons Oteli, onu da biliyorsunuz, tarihi eser üzerine ek inşaat
yapılıyor. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği bu konuda
dava açıyor, nazım imar planı değişikliğiyle
ilgili dava açıyor, Danıştay 6. Dairesi bunu durduruyor,
yürütmeyi durduruyor ama bakıyorsunuz, inşaat devam ediyor.
Sayın Bakanın açıklaması: Bilgim var. Büyükşehir
Belediye Başkanına ve Eminönü Belediye Başkanına talimat
verdim, bu konuyla ilgilenecekler. diyor. Şimdi, burada, kurumlar
arasında bir iletişim bozukluğu var, bir uyum bozukluğu
var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Seçer, devam edin.
VAHAP SEÇER
(Devamla) Yani bir tarafta, af buyurun, değerli yöneticilerimiz,
değerli idarecilerimiz, değerli bakanlarımız var ama
diğer tarafta bu işi suiistimal eden, bu işi görmemezlikten
gelen, bazı nedenlerden görmemezlikten gelen kurumlarımız da
var, belediyelerimiz de var. Bu kurumlar arasındaki uyumu da,
iletişimi de iyi sağlamamız gerekiyor. Yani basın olmasa
Türkiyedeki doğal, tarihi, turizm anlamındaki katliamları,
suistimalleri duymayacağız, görmeyeceğiz. Onun için Sayın
Bakandan yine rica ediyorum -yeni işbaşına gelmiş bir
Bakandır- bundan sonraki çalışmalarınızda, lütfen, bu
konuya önem verin, bu konuyu dikkate alın. Bir komisyon kurun, bir tim
kurun ve gerçekten ülkemizin doğal zenginliklerini, tarihî güzelliklerini
para uğruna, rant uğruna katleden bu insanların tepesine sizler
çökün lütfen.
Değerli
arkadaşlarım, bu yasa tasarısı belli ki yüce Genel Kuruldan
geçecek. Diliyorum Anayasa Mahkemesi bunu bozmaz, yasalara uygun bulur ve
ülkemizin turizminin geleceği anlamında büyük katkılar sunar.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Seçer.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu.
Buyurun
Sayın Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 217 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 6ncı maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulumuzu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, madde, esasen, tüm tasarının içinde Anayasa
Mahkemesinin iptal gerekçesini tek karşılayan madde olarak
karşımıza çıkmaktadır. Şöyle ki: 24 Kasım
2007 tarihinden önce, ön izin ve kesin tahsis aşamasındaki orman
sayılan yerlere ilişkin verilen izinlerden ilgilisinin otuz gün
içerisinde talepte bulunması hâlinde bu Kanun hükümlerine uygunluğu
tespit edilen tahsislere kaldığı yerden devam edilir.
denmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu madde kapsamına giren 66 adet parsel
bulunmaktadır ve tasarı kanunlaşıp yürürlük kazanırsa
66 adet parselden 11 adedi kış ve termal turizmi alanında
kalması nedeniyle tahsis işlemi kaldığı yerden devam
edecektir. Geriye kalan 55 adet parsel veya yatırım
Bakanlığımız tarafından tekrar incelenecek ve bir
karara bağlanacaktır.
Komisyon
çalışmalarında Sayın Bakanın vermiş olduğu
bilgiye göre, bu parseller hakkında etraflarındaki alan
büyüklüğü, altyapı yeterliliği ve arazinin topoğrafik
yapısı gibi kriterler çerçevesinde uygun hazine arazisi olup olmadığına
ilişkin mülkiyet araştırmaları da yapılacaktır.
Tabii, bizlerin dileği ve beklentisi, bu kriterlerin tamamının
ciddi bir biçimde gerçekleştirilmesidir. Bu altmış altı
parsel dışında, Çevre ve Orman Bakanlığı
tarafından ön izin verilen ve yine bu tasarıdan etkilenecek olan
turizm nitelikli on iki parsel daha bulunmaktaydı. Bu parsellerin de
durumu yine komisyonda görüşülerek mağduriyetlerin giderilmesi
bakımından verilen önerge doğrultusunda bu tasarının
kapsamına alınmıştır.
Şimdi
değerli milletvekilleri, geçtiğimiz yıllar içerisinde
gerçekleştirilen bütün turizm şûralarında da dile
getirildiği gibi küreselleşme, turizm sektöründe yeni tanım,
kural ve uygulamalara da neden olmaktadır. Turizmi değiştiren ve
etkileyen bu yoğun etkilere baktığımız zaman,
artık turist tipi değişmekte, talep çeşitlenmekte, tarih,
sanat, doğa gibi birtakım özel alanlara yaşlılar veya
engelliler gibi özel ihtiyaçlı gruplara da kapsam genişletilmektedir.
Turizmin işleyişinde artık bir ortak mevzuat birliğine
gidilmektedir.
Ticari
yapılanmada çok ulusluluk hâkim olmakta, yerel, bölgesel ve
uluslararası iş birlikleri de her geçen gün artmaktadır. Birlik
içinde, uluslararası entegrasyon içinde çeşitlilik de hâkim olmakta
ve ülkeler turizm açısından birbirlerine ihtiyaç duymaktadırlar.
Etkin turizm işletmeciliğinde alt yapı, teknoloji ve insan gücü
eş güdümünün gerekliliği de artık
anlaşılmıştır.
Turizm
etiği diye bir kavram vardır ve bu kavram, sadece ulusal değil,
uluslararası değerlerle de bağlantılı hâle
getirilmiştir.
İşte,
bütün bu kriterler çerçevesinde ülkemizdeki duruma çok yakından bir
bakarsak, ülkemiz, turizm gelirlerinden yeterli pay alamamaktadır. Bunun
için, hem uluslararası oluşumlara hem yan organizasyonlara daha aktif
olarak katılımın sağlanması gerekmektedir. Biraz önce
belirttiğim değişen turist profiline uygun olarak turizmin
geliştirilip çeşitlendirilmesi ve bütün yıla yayılması
gerekmektedir. Dünya Turizm Örgütü ve diğer uluslararası turizm
kuruluşları ile hem iş birliğinin geliştirilmesi hem
de gelişen turizm politikalarının gündeme
taşınması ve ülkemiz mevzuatı içinde de
değerlendirilmesi gerekmektedir. Biz etrafımıza
baktığımız zaman, maalesef bölgesel ve
komşularımızla yeterince iş birliğine gidemiyoruz.
Bunun sağlanabilmesi için Bakanlık, bölgesel kalkınma ve
dayanışma içinde komşu ülkelerle iş birliğini de
artırmalıdır. Yerel zenginliklerin ve kaynakların ortaya
çıkarılmasında -hep söylediğimiz ve teşvik
ettiğimiz- vakıf, dernek, birliklerin daha çok
katılımının sağlanması gerekmektedir.
İşte bu uygulanacak politikalar, bir yandan çevre, bir yandan kültür
ve turizm sektörüyle iş birliği içinde olmalı ve bütün
bunların ortaklaşa çalışmasıyla da hayata
geçirilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, turizm, toplumsal kalkınmanın itici gücüdür ve hem
istihdam yaratma kapasitesinde hem de etkin olarak kullanılması
yönünde baktığımız zaman, özellikle kadın ve genç
işsizliğin önlenmesinde bu sektörün gelişme potansiyelinden
yeterince faydalanamıyoruz. Bunun üzerinde de dikkatlice durup
çalışmamız gerekmektedir.
Bir diğer
konu, ülke çapından yerele nasıl politikalarımızı ve icraatımızı
indirgememiz gerektiği. Yerelde yaşayan insanlarımızın
mutlaka ama mutlaka turizm yönetimine katkısı sağlanmak zorunda.
Planlama ve uygulama aşamasındaki katılım ile gelir
artırıcı tedbirlerin de alınmasında o zaman etkinlik
sağlanabilir.
Turizm artık
teknolojiyle yapılıyor. Teknolojik girdiler yoğun bir
şekilde kullanılıyor ve insan kaynağı ile teknolojinin
bir arada koordinasyonuna da ihtiyaç bulunuyor. Özellikle bu sektörde
çalışan insanlarımızın hem mevzuatta ve hem de yeni
teknolojiler kullanımı konusunda sürekli eğitilmesi gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, tabii ki her sektörde olduğu gibi turizm alanında da
bu biraz önce söylediğim yeni teknoloji diye
adlandırabileceğimiz gelişmeleri dikkatlice gözlemlemeliyiz.
Başarıyı da tabii ki elde edebilmemiz için bu teknolojilerin
takibinde ve kullanımında etkin olarak bulunmalıyız.
Konaklama tesislerinin pazarlaması, örneğin, bu iş için en çok
kullanılabilecek bir alan.
Ülkemizde de
henüz daha, yaygın şekilde kullanılmayan ve genel olarak bütün sistemlerin
daha aktif tanıtımında ve satışında
kullanılabilen küresel dağıtım sistemi dediğimiz
sistem ülkemizde de yaygın bir şekilde kullanılabilinir diye
düşünüyoruz. Tabii bu amaçla işletmeler bir araya getirilebilinir,
kullanım konusunda teşvik verilebilinir ve bu alana da
yayılınması sağlanabilir. Hem yerel hem ülke çapında
-tabii ki uluslararasını da katarsak işin içine- görsel ve
işitsel medyanın da bizim tanıtımımızda kullanılmasında
ve geliştirilmesinde fayda vardır diye düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri,
bu yönüyle baktığımız zaman, Türkiyenin hem doğal
kaynakları, tarihî dokusu, kültür ve tabiat varlıklarıyla önemli
bir turizm potansiyeline sahibiz. Bu potansiyelimizin daha çok ortaya
çıkarılması ve değerlendirilmesi ve daha yüksek gelirli ve
verimli bir sektör hâline getirilmesi mümkün.
İşte
yukarıda biraz önce belirtmeye çalıştığım bu
politikaları yapabilmemiz için projeli yaklaşım esasına
dönmemiz gerekmekte. Her sorun, belli bir proje büyüklüğünde, kamu ve özel
sektör ile sivil toplum örgütlerine açık, katılımcı ve
yarışmacı bir yapı içerisinde ele alınabilinir.
Arkeolojik ve doğal sit, rekreasyon alanları, seçkin peyzaj
merkezlerinin korunması, geliştirilmesi gibi alanlarda bilişim
ve geometrik teknolojilerden yararlanabiliriz.
Şimdi geliyoruz
en önemli konuya. Bu projeleri yapacağız ama finansman
ihtiyacımızı nasıl temin edeceğiz? Tabii ki
Bakanlığımızın ve sektörün kaynaklarının
yanı sıra Birleşmiş Milletler, Dünya Çevre Örgütü, Avrupa
Birliği veya Dünya Turizm Örgütü gibi benzeri kuruluşlar ve fonlardan
da faydalanmak mümkün. Bunları yaparken orijinal proje olması
bakımından -akla ilk gelebilecekler- kültür ve tabiat
varlıklarının özgün ortamlarda sergilenmesine yönelik tematik
sergiler dediğimiz sergileri hemen ilk akla gelip uygulayabileceğimiz
projeler olarak söyleyebiliriz.
Yine, bazı
sanat ve kültür varlıklarımızın hem sanal ortamda hem
gerçek ortamda canlandırılmasını -ki bu, animasyon ve
simülasyon diye tabir ediliyor- daha yaygın hâle getirmemiz mümkün.
Değerli
milletvekilleri, İnternet de artık bu çağda çok sık
kullanılıyor ve İnternetin hızlı ve kolayca
erişimini sağlayacak, kurumsal, dikey turizm portallarını
da devreye sokmamız mümkün. Bunların bir kısmı
hâlihazırda bazı üniversitelerimizde kullanılabiliniyor. Biz de
eğer bu üniversitelere biraz daha destek ve teşvik verirsek bütün
sektöre yaymamız mümkün olabilecek.
Sayın
milletvekilleri, görüleceği üzere turizmin gelişmesi,
uluslararası pastadan daha fazla pay alınabilmesi için önümüzde daha
yapılacak çok ama çok işler var. Gerek benim burada
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Tanrıkulu.
AHMET KENAN
TANRIKULU (Devamla) -
bir kısmını dile getirdiğim, bir
kısmını da sektörün sürekli her ortamda belirttiği bütün
sorunlara yapıcı bir şekilde çözüm bulmak zorundayız.
Bizler ne kadar çok çözüm üretirsek ve bunu hayata geçirebilirsek
inanıyorum ki hep bir adım önde olabileceğiz. Esasen, bütün
turizmcilerimizin isteği ve yaklaşımı da budur. Ülkemizin turizmin
her çeşidinde büyük bir potansiyeli vardır ve bu potansiyele sahip
olamayan diğer ülkeler sahip olmak için çok ciddi uğraşlar da
vermektedirler. Bizler de bunun için, mevcut potansiyeli ortaya çıkartmak
için eli kolu bağlı durmamamız gerekir diye düşünüyorum.
Biz, turizmi
uluslararası alanda daha ileri seviyelere taşıyacak her türlü
çalışmaya, bundan sonra gelebilecek olan bütün çalışmalara
doğru ve yerinde olmak şartıyla sonuna kadar katkı sunmaya
hazırız değerli milletvekilleri.
Bu duygu ve
düşüncelerle tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tanrıkulu.
Şahısları
adına ilk söz Tokat Milletvekili Osman Demire aittir.
Buyurun
Sayın Demir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
OSMAN DEMİR
(Tokat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizmi
Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tarihî tecrübeler, dış dünyaya kapalı ülkelerin
geri kaldıklarını, dış dünyaya açık ülkelerin ise
geliştiklerini göstermiştir. Dış dünyaya açıklık
ve kapalılığın bir göstergesi de turizm hareketleridir.
Turizm hareketleri, bildiğiniz gibi, sadece bir insan
giriş-çıkışı değildir, bir ekonomik kaynak
giriş-çıkışıdır, aynı zamanda kültür ve
çeşitlilik giriş-çıkışıdır. Bu anlamda
baktığımızda, Türkiye'nin 2006 yılı turizm
gelirlerinin gayrisafi millî hasılaya oranı önceki seri millî gelire
göre yüzde 4,2, yeni seri millî gelire göre yüzde 3,2dir.
Turizm
gelirlerimizi ihracata oranladığımızda yaklaşık
yüzde 34tür. Yani ihracat gelirlerimizin yüzde 34ü kadar turizm gelirimiz
vardır.
Turizm
gelirlerimizi ithalata oranladığımızda bunun payı da
yüzde 12,1dir. Bu da şu anlama gelmektedir: İthal ettiğimiz
malların parasal değer olarak yüzde 12,1ini turizm gelirleriyle finanse
ediyoruz demektir.
Bilindiği
gibi, ödemeler bilançosunun çok önemli iki kalemi vardır: Birisi cari
işlemler dengesi, diğeri de finansman dengesidir. Türkiyede,
maalesef, uzun yıllardır cari işlemler dengesi açık
vermektedir. Bu açık finansman dengesindeki fazlayla
kapatılmaktadır. Cari işlemler dengesindeki
açığın en önemli sebebi dış ticaretten kaynaklanan
açıktır. Bu açık, cari işlemler dengesi bütün olarak ele
alındığında düşmektedir. Bu düşüşün en
önemli sebebi de hizmet dengesindeki fazladır. Bu hizmet dengesindeki
fazla, turizm gelirlerinden kaynaklanmaktadır.
2006
yılında Türkiye'nin turizm geliri 16,9 milyar dolardır, turizm
giderimiz ise 2,7 milyar dolardır. Bunları
karşılaştırdığımızda, turizm
hizmetlerinden 14,2 milyar dolar gelir fazlamız vardır. Bu,
sevindirici bir faktördür. Türkiye'nin yükselmekte olan bir ekonomiye sahip
olduğunu dikkate alırsak -yükselen ekonomiler içerisinde yer
alıyoruz bilindiği gibi- dövize ihtiyacımızın ne kadar
önemli olduğunu çok iyi anlarız.
Şimdi,
dünyadaki yerimiz nedir, bir de ona bakalım: Dünya Turizm Organizasyonunun
2006 yılı raporuna göre uluslararasında hareket eden turist
sayısı 846 milyondur. Türkiyeye gelen yabancı sayısı
ise 19,8 milyondur. Türkiye'nin dünyadaki payı yüzde 2,3tür. Fransaya
baktığımızda bu oran yüzde 9,3tür.
Parasal
değer olarak bir karşılaştırma yapacak olursak: Yine
2006 yılında dünyanın toplam turizm geliri 733 milyar
dolardır, Türkiye'nin payı ise 16,9 milyar dolardır. Yüzdeye
vurduğumuzda bu da yüzde 2,3e karşılık gelmektedir.
Fransanın payı yüzde 11,7dir, Türkiye'nin payı yüzde 2,3,
Fransanınki 11,7. Fransa, Türkiyeden daha fazla cazibesi olan, daha
fazla coğrafi güzelliği olan, daha fazla tarihî birikimi olan bir yer
olarak söylenebilir mi Türkiyemizle
karşılaştırdığımızda? Hayır,
söylenemez. O zaman, yapmamız gerekenler var, bu alanda
yapılması gerekenler var demektir. İşte, bu
açığı kapatmak amacıyla Turizmi Teşvik Kanununda bir
değişiklik yapılmaktadır. Amacımız, kesinlikle
orman arazilerimizi talan etmek değildir, turizmden gelir
sağlayacağız diye doğal kaynaklarımızı talan
etmek, har vurup harman savurmak değildir. Hiçbir milletvekili,
aklının ucundan bile bunu geçirmez. Nitekim, bu kanun
tasarısı, bilindiği gibi, önce Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonunda, daha sonra
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Demir.
OSMAN DEMİR
(Devamla)
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonunda görüşülmüştür, buralarda ciddi katkılar
sağlanmıştır. Şimdi, sadece katkılar
sağlanmakla kalmamış, ormanlarımızı koruyucu,
hatta geliştirici önlemler alınmıştır. Bunlara bir
bakalım: Üç tane koruyucu ciddi önlemimiz vardır, bunlardan biri:
Nerede bir turizm yatırımı yapılacaksa ve bu turizm
yatırımının yapılacağı yer orman arazisinden
alınacaksa, bu, o ilin orman arazileri toplamının -bu verilecek
alan, tahsis edilecek alan- yüzde yarımını geçemez, daha
azı tabii ki olabilir. Birinci koruyucu önlem budur.
İkinci
koruyucu önlem: Tahsis edilen alanın ancak yüzde 30una inşaat
verilebilmektedir. Bin metrekare bir alan veriliyorsa, 300 metrekaresine tek
katlı inşaat yapılacaksa inşaat yapılabilmektedir, iki
katlı inşaat yapılacaksa 150 metrekaresine inşaat
yapılabilmektedir, üç katlı olacaksa 100 metrekaresine inşaat
yapılabilecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Demir.
OSMAN DEMİR
(Devamla) Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Şahısları adına ikinci söz, Balıkesir Milletvekili
Ahmet Duran Buluta ait.
Buyurun Sayın
Bulut. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 217
sıra sayılı Kanun Tasarısının 6ncı maddesi
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye 7.333
kilometre sahil şeridiyle dünyanın en büyük sahil uzunluğuna
sahip ülkelerden biri olarak, Van Gölünün kenarında -Adilcevazda-
ağustosta yüzerken Bitlisin Didebanında üşüdüğünüz,
Süphan Dağında kar gördüğünüz, Çanakkalenin sahillerinde Truva
tarihini yaşadığınız, Balıkesirin
Ayvalıkında, Gönenin kaplıcalarında turizmin bütün
kaynaklarını Anadolunun her tarafında en zengin
kaynaklarıyla yaşadığımız bir ülke. Sadece tarih
değil, sadece deniz, güneş, kum değil, sadece doğa da
değil. Bütün bunların hepsini bir arada tutan bu zengin ülkenin bu
zengin kaynaklarının farkına varmayan, bunu hoyratça kullanan,
gelişigüzel, düşünülmeden çıkarılan yasalarla har vurup
harman savuran, her yeni Mecliste eskileri değiştirilerek çıkara
dönük, menfaate dönük, doğayı katletmeye dönük çalışmalar
yapılmaktadır. Bu konular uzmanlar tarafından
değerlendirilerek sonuçlandırılması gereken ve böylelikle
Genel Kurula kadar getirilip yüce Meclisin takdirine sunulması gereken çok
önemli konular olduğu hâlde, orman gibi dünyanın çok hassas
olduğu, diğer ülkelerde bir ağacın bile kesilmesine asla,
hiçbir amaçla izin verilmediği bu ortamda turizm amaçlı, maden
amaçlı, taş ocağı amaçlı
Önüne gelen bunlara ruhsat
veriyor.
Balıkesirin
Havran ilçesinde taş ocağı kurmuş vatandaş. Her taraf
bembeyaz, zeytin ağaçları, evlerin çatıları
İnsanlar
çamaşırlarını asarlar, ertesi gün plaka hâline gelmiş
çamaşırlar. Akciğer kanserinin had safhada olduğu, insanların
tedirgin olduğu, rahatsız olduğu
Konuyu gündeme
getirdiğimiz hâlde, zeytin ağaçlarının içerisinde, Zeytin
Kanununa rağmen bunlara ruhsat veren yetkililer kim? Bunlara müdahale
etmeyen kaymakam, vali ne yapıyor? Cumhuriyet savcıları bu
konuda ne diyor?
Zeytin
ağaçları arasında altın arama izni veriliyor. Zeytin
ağaçları, 3 bin ağaç kesiliyor, alan olduğu gibi tahrip
ediliyor. Ne için? Çıkan altının yüzde 2si devlete, yüzde 98i
şirkete. Böyle bir yasa olur mu değerli vekiller? Yer altı
kaynağımız, zenginliğimiz, evet altınımız
değerlensin, 5 milyar dolar biz Almanyaya her sene para ödemeyelim. Ama
çıkan altın bu milletin olsun. Kim bu şirketler?
Yağmalanıyoruz. Önüne gelene ülkede şimdi ruhsatlar veriliyor,
altın aramalarla, diğer maden aramalarla ilgili. Turizm merkezlerini
perişan ediyorlar. Balıkesir bu anlamda çok rahatsız bir il.
Şimdi, Gönen, bildiğiniz gibi, kaplıca
cenneti olan bir yer. Birçoğumuz, yaşlılarımız,
gençlerimiz oraya giderek bu kaplıcalardan faydalanmıştır.
Binlerce insanımız oraya gelmekte, bu sağlık turizminden
faydalanmaya çalışmakta. Yine bir kurul, bir bakanlık, çimento
fabrikası için oraya ruhsat vermiş. Şimdi, çimento
fabrikasının tozu, dumanı Gönene yağacak. Sayın
Bakanım, bu konularda bakanlıklar arası bir komisyon kurulsun.
Bir bakanlık kendi çıkarına, kendi konusuna uygun konularda
yetki verebilir, ama diğer bakanlığın alanına
girdiğinde, diğer konuda o bölgeye zarar vereceğini
düşünerek bu komisyonlar marifetiyle bunlara onay verilmeli.
Bayındırlık Bakanlığı onay veriyor, mahkemeye
şikâyet ediliyor, mahkeme iptal ediyor, Çevre Bakanlığından
gidip onay alıyor. Çevre Bakanlığının onayı
tekrar mahkemeye veriliyor, aylarca sürüyor. Ama tesis orada yağmalamaya,
orayı batırmaya devam ediyor. O iptal oluyor, ondan sonra belediye
buna ruhsat veriyor. Yani, böyle, birinin yaptığını biri
bozan ama bir türlü, sahipsiz
Bize emanet edilmiş, gelecek nesillere
sağlam teslim etmek zorunda ve sorumluluğunda olduğumuz bu
doğayı koruma noktasında üzerimize düşen görevi
yapmıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bulut.
AHMET DURAN BULUT
(Devamla) Yine Balıkesir bir turizm
Sadece Balıkesir değil,
ülkemizin hemen hemen her yerinde turizm ülkemizin dışarıya
açılan penceresi. Arkaik Çağdan kalma tarihî zenginliklerimizi,
kültürel, folklorik zenginliklerimizi, Türkiyeye gelen herkesin
şaşırdığı, heyecanlandığı bu
kaynakları dünyaya tanıtma noktasında Körfez
Havaalanının mutlaka ulaşıma açılması gerekiyor
benim ilimde. Benim ilimde, Ayvacık-Küçükkuyu yolunun bir an önce
yapılması, İstanbul-Edremit hattının süresinin
kısaltılması gerekiyor. Çanakkale asma köprüsünün mutlaka hayata
geçirilmesi, Avrupanın İzmire, Egeye
ulaşımının, Türkiyeye ulaşımının
kolaylaştırılması gerekiyor. Ormanların turizm amaçlı,
ormanların maden amaçlı, ormanların şu bu amaçlı
tahsisine hepimiz karşı çıkmak durumundayız.
Ormanlar bizim
değil, ormanlar bu milletin. Milletin temsilcileri olarak mutlaka bunlara
sahip çıkmamız gerektiğini belirtiyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bulut.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde soru işlemine başlayacağız.
Yalnız çok fazla soru sormak isteyen arkadaşımız
olduğu için arkadaşlarımıza birer dakika süre vereceğim.
Buyurun
Sayın Ertemür.
ALİ RIZA
ERTEMÜR (Denizli) Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Bakana sormak istediğim
iki sorum var.
Sayın
Bakanım, biliyorsunuz, Pamukkale dünya kültür mirası olarak
insanlığın hizmetine sunulmuştur. Ama, ne yazık ki,
bugün Pamukkale ciddi anlamda sıkıntılı bir süreç
yaşıyor. Özellikle girişindeki Kocaçukur tabir edilen bir proje
vardı özel idare tarafından ve Bakanlığınız
tarafından yapılan ve ne yazık ki trilyonlar harcanan bu proje,
bugün buranın bataklık ve mezbelelik bir hâl
aldığını gördük. Çok ciddi paralar harcanarak bu proje
yapılmak istenmekteydi, ama ne yazık ki yarım kaldı.
Biliyorsunuz, bu proje kamuoyunda da valimizi görevden
aldırmıştı bu projeyle ilgili ve aynı zamanda da
Karahayıt beldemizde uzun zamandan beri söz edilen termal kaplıca
sağlık projesi
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ertemür.
Sayın
Doğru
Yok.
Sayın
Torlak
D. ALİ
TORLAK (İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbulun bu döneminde
gelecek turistin sadece kara yolu ve hava yoluyla geleceği düşüncesi
hâkim. Ancak, bu dönemde yat, gemi ve muhtelif deniz araçlarıyla gelecek
bir büyük potansiyel de olacağı göz ardı edilmemelidir. Gelecek
tüm deniz araçlarının bağlama yeri, çekek yeri ve
marinaların yeterli olmayacağı da kesindir. Bu sebeple,
İstanbulda bağlama yerleri, çekek yerleri ve marinalarla ilgili sayıların
yükseltilmesi için Bakanlığınız ve Ulaştırma
Bakanlığı arasında ivedi olarak bir planlamanız var
mıdır? Varsa bu bölgeler nerelerdir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Öztürk
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Bakanım, İstanbuldaki Four Seasons
Oteli, idare mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı vermesine rağmen
devam edilecek mi? Birinci sorum bu.
İkinci
sorum: Bu, Silifke-Aydıncık bölgesindeki balık çiftliklerinin
turizmi engellediğini düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız, ne
gibi tedbirler almayı düşünüyorsunuz?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öztürk.
Sayın
Çöllü...
HÜSNÜ ÇÖLLÜ
(Antalya) Kaş-İnceboğazdaki 44-45 parsellerde bulunan 180
dönümlük alanın sit kararının kaldırılmasıyla
ilgili bir başvuru yapıldığı duyumunu aldık.
Böyle bir başvuru var mıdır? Varsa, başvuruyu yapan kimdir?
Bu alanda kimler ne yapmak istemektedir? Bir proje var mıdır? Hangi
gerekçeyle bu talep gündeme gelmiştir? Ne karar verilmiştir?
İkinci
sorum: Antalyada geçen turizm döneminde elektrik kesintileri nedeniyle ciddi
sorunlar yaşanmıştı. Turizmi olumsuz etkileyen böyle
kesintilerin yaşanmaması için bu sene ne gibi çalışmalar
yapılmıştır?
Üçüncüsü de,
Bodrumda dalış turizmine hizmet veren çok önemli bir turizmin
ayağı söz konusudur. Dalış turizminde olmazsa olmazı
basınç odalarıdır. Bodrumdaki basınç odasına hizmet
veren sağlık birimleri, doktorlar başka yerlere
atanmış, yerine yeni doktorlar getirilmemiştir. Bu konuda bir
girişim yapıp, kaybolan, performans kaybeden Bodrum dalış
turizmine katkı sağlamayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın Emek
ATİLA EMEK
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
seçim bölgem Antalyada hafta sonu turizm işletmecileriyle
yaptığım görüşmelerde Manavgattan başlayarak Antalya,
Kemer, bütün bölgelerde, ecri misil ödenen şezlong ve şemsiye konulan
yerlerle ilgili olarak cezai kovuşturmalar başladığı,
on iki tane davanın sonuçlanıp mahkûm olduğu, sektör
temsilcilerinin çok kaygı içinde, diğer seri davaların gelmekte
olduğu durumunu gördüm, paylaştık. Bu konuda Bakanlık
olarak ne düşünüyorsunuz, nasıl bir çözüm önerisi
yapacaksınız?
Teşekkür
ederim
BAŞKAN
Sayın Varlı...
MUHARREM VARLI
(Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, Adana ili Kozan ilçesine bağlı Dilekkaya köyü Anavarza
Kalesinin sit alanı içerisinde bulunmaktadır. Bu köylüler, sit
alanı ilan edildiği için, kendi avlularına, kendi evlerine dahi
bir şey yapmakta sıkıntı yaşamaktadırlar. Bu
köylülerimizin mağduriyetini gidermek için bir iyileştirme
yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Buldan, buyurun.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
güvenlik gerekçesiyle yakılan ormanlarımızın, yine maden
arama gerekçesiyle tahrip edilen ormanlarımızın olduğunu
biliyoruz. Gerekçesi ne olursa olsun ormanlarımızın
yakılmasına karşıyız. Ormanların korunması
konusunda her türlü tedbirin alınması gerektiğini
düşünüyoruz. Bu nedenle, güvenlik gerekçesiyle ve maden arama gerekçesiyle
kesilen ve tahrip edilen ormanlarımızın yerine, yani boş
kalan o alanlar yerine
O alanları nasıl değerlendirmeyi
düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Uslu, buyurun.
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, kısa bir sorum var yine. Hazinenin mülkiyetinde olup da
çeşitli turizm faaliyetleriyle değerlendirilebilecek yerlerin bir
tasnifi yapılmış mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Uslu.
Sayın Bulut,
buyurun efendim.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Bakanım, turistik tesislerin önlerinde
demirden iskele yapılması yasaktır. Dolayısıyla, deniz
kenarında, tesislerin önünde demir iskele yapmış olanlar büyük
cezalar ödeyerek bu iskeleleri kestirmekte, kaldırmaktadırlar. Bu
konuda ancak ahşap iskeleye izin verilmektedir. Ahşap iskele göllerde
ancak dayanabilir. Denizde ahşap iskele olmaz. Bu konuda karar veren kurum
-zannediyorum- yetkilileri göl kenarında yetişmiş insanlardan
oluşacak ki, denizin deliliğine, dalgasına ona dayanacak iskele
çeşidi konusunda yeterli bilgiye sahip değiller. Sayın
Bakanım, sahillerimizde turizmin canlanması için, turistlere iyi
hizmet verilmesi için demir konstrüksiyonlu, izinli iskeleler
yapılması konusunda Bayındırlık Bakanlığı
ile bir diyaloğa geçilirse, bu düzenleme yapılırsa iyi olur diye
düşünüyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Özdemir, buyurun efendim.
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Bakanım, 1980li yıllardan
itibaren ülkemizde turizm sektörü verilen teşvikler sayesinde
gelişmiştir. Bu teşviklerin büyük bölümünün sahil kent kesimine
verildiği malumlarıdır. Bölgede kültür turizminin
geliştirilmesi için turizm yatırımları ve kültür
yatırımları için teşvik yasası
çıkarılmalıdır. Bu, yalnızca ilimizde değil,
bölgemizde işsizlik sorununu da ortadan kaldıracak ve sosyal sorunlara
çare olacaktır. Gaziantep ve Hatay, Şanlıurfa, Adıyaman,
Mardin, Antalya, Antakya illerinde sağlanacak koordinasyon
Bölgenin
kalkınması turizmle olabilir. Bu bölgenin en önemli sorunu da
işsizliktir. Bu bölgeye teşvik vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Son soru,
Sayın Hıdır, buyurun efendim.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Sayın Bakanım, özellikle Bodrum Devlet
Hastanesinde basınç odasının bulunduğunu söylemek isterim
kendi bölgem olması sebebiyle ancak oradan herhangi bir şekilde deniz
altı su hastalıkları, vurgun uzmanı doktor doğuya
tayin edilmemiştir. Bu, sadece vurgun yiyen bir hastanın ortaya
attığı asparagas haberden ibarettir. Bunu biliyor muydunuz?
Arz ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Bakanım, cevap hakkı sizde.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Teşekkür ederim.
Bir dakika
kırk iki saniyede mi cevap vereceğim?
BAŞKAN
Hayır efendim, çok sual olduğu için süre tanıyacağım
size.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Peki, çok teşekkür
ederim.
Pamukkalede
ciddi çalışmalar yaptık bu geçen dönemde. İlk
arkadaşımdan başlayarak söylüyorum. Özel idareyle Bakanlık
arasında yeni bir anlaşma yaptık ve Denizli kamuoyuna da
yansıdı, umarım siz de görmüş ve duymuşsunuzdur. Ciddi
bir gelir kaynağı üretmeye çalıştık.
Pamukkale, UNESCO
dünya mirası listesinde en başta gelen yerlerden birisi. Çevreyi
bütünüyle koruma altına aldık. Bir tel çit yapıldı.
Kocaçukurda, Karahayıtta, bütün öteki alanlarda iyileştirme
çalışmalarını ben yakından takip ediyorum. Bu
ALİ RIZA
ERTEMÜR (Denizli) Kurbağalar yüzüyor şimdi.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Kurbağa yüzüyor
ama, şimdi, mesela -ben o tabirleri kullanmak istemiyorum- çevreden
eskiden giren birtakım daha büyükbaş yaratıklar girmiyor. Bu
yıl içinde, bu yaz içinde iyileştirmeler olduğunu hep beraber
göreceğiz.
Şunu bu
vesileyle söylemek istiyorum: Dünya Mirasları Listesinde dokuz yerimiz
var, on sekiz de aday yerimiz var. Hem bu aday yerlerin sayısını
çoğaltmak hem miras listesine daha çok yeri dâhil etmek amacında
olduğumuzu söylemiştim. Şimdi, Maliye
Bakanlığıyla temas hâlinde, eğer
arkadaşlarımız da, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri de
yardım ederse, bu konuyla ilgili, sadece bu konuyla ilgili bir özel fon
yaratmaya, bir özel kaynak yaratmaya çalışacağız. Maalesef,
bu büyük arazili ören yerlerimiz -Hattuşaş buna benzer, Nemrut buna
benzer- çevre koruması son derece zayıf, her türlü
yaratığın girebileceği, çıkabileceği, ziyaretçi
trafiğinin bile düzenlenmediği alanlardı bunlar. Çok ciddi önlem
almamız gerekiyor. Pamukkale bunların başında geliyor.
Meraklanmayın, beraberce iyileşmeyi göreceğiz.
2010la ilgili,
Sayın Torlak arkadaşım, İstanbulda
Çok
katılıyorum. Tabii, İstanbul bu yıl 6,5 milyon
civarında ziyaretçi aldı. 2010da 10 milyona çıkması gibi
bir projemiz var ama ben bunun yetersiz olduğunu her vesileyle söylüyorum.
Yani, İstanbul gibi bir tarih ve doğa özelliği taşıyan
kentin taşıyacağı rakam 6,5 da değildir, bence 10 da
değildir, çok daha yukarısıdır. Bunu Romaya bakarak
söylüyorum, Parise bakarak söylüyorum, Praga bakarak söylüyorum, çok daha
fazlasıdır ve bununla ilgili hava ulaşımı
imkânlarını çoğaltmanın yanı sıra, tabii deniz
ulaşımı imkânlarını
İstanbula, çünkü kara
ulaşımı nihayet sınırlıdır. Yani İstanbul
gibi bir coğrafyaya gelebilecek yeni yollardan çok yeni deniz
yolları, belki yeni hava yolları imkânı çoğaltmak
gerekiyor. Bizim İstanbulla ilgili, Galata Kruvaziyer Limanı,
İstanbul Haydarpaşa Kruvaziyer Limanı, İstanbul Ataköy
Kruvaziyer Limanı, Zeytinburnu Kruvaziyer Limanı ve çok daha
farklı yat limanı projelerimiz var ve bunlar üzerinde
çalışıyoruz. Çok önemli bir uyarıdır. Teşekkür
ederim.
Four Seasonsla
ilgili bir arkadaşım sordu. Değerli arkadaşlarım,
gerek Four Seasonsla gerek bütün öteki alanlarla gerek başka
işleyişlerimizle
Biz yasalara, bu yargı kararlarına
fevkalade saygılıyız. Ben bu yargı kararı çıkar
çıkmaz arkadaşlarımı uyardım, yargı kararının
gerekleri yerine getirilecek. Bunu orada çalışan firma temsilcilerine
de söyledim, ilgili yerel yönetim birimlerine de söyledim. Bizden yargı
kararını savsaklama gibi bir davranışa göz yummayı
kimse beklemesin. Ama şunu da söyleyeyim: Bir yargı kararı var.
Bu konu artık yargıya intikal etmiş. Yargının
gösterdiği çerçevede yürüyeceğiz.
Ben daha önce bu
konudaki görüşümü açıklıkla söyledim. Orada 17 dönüm arazinin
üzerinde 15 dönüm bir arkeolojik park üretiliyor. Bunu Türkiyenin arkeoloji
konusundaki önemli bilim insanları önemsediler, 2010da dünyaya
sunabileceğimiz yeni bir alan olduğunu söylediler. Ama sekiz ayak
üzerinde de bir eklenti otel yükseliyor. Sekiz ayak üzerinde eklenti otel
yapılabilir. O yoğunlukta olur mu ve o yükseklikte olur mu? Bugün
benim önüme gelse ben o yoğunluğa ve o yüksekliğe izin vermem.
Ama başlamış, on yıldan beri gelen bir süreç var ve hukuk
devleti içinde, biz, artık, şimdi, taraflar arasında
yargının vereceği kararı uygulama noktasındayız.
Balık
çiftlikleri konusunda daha önce Vahap Bey arkadaşım da söyledi,
Mersinde
Türkiyede, tabii, biz, bu koruma-kullanma dengesini bir yandan
ormanlarda bir yandan da işte üretim-verimlilik dengesini, oradan üstün
kamu yararı kavramına bir yol çizerek beraberce değerlendirmek
ve üretmek zorundayız.
Şimdi,
balık çiftlikleri konusunda bir üretim, oradan işte iç piyasada ve dış
piyasada bir tüketim hassasiyeti talebi var, bir yandan da bizim, özellikle
turizm alanlarını, kıyılarımızı, turizmde
geliştirmeyi amaçladığımız bölgelerimizi -ki, Ege,
Mersin bu açıdan özellik taşıyor- koruma hassasiyetimiz var. Ben
bu konudaki dikkatimi, duyarlılığımı Turizm
Haftası açılışında hem yüksek sesle Mersinde söyledim
hem araziyi yukarıdan gözlemeye çalıştım.
Mersinde
baştan sekiz yer planlanmıştı. Dört tanesi baştan
karşı koyuşumuzla gündemden düşürüldü. Dört yere
indirgenmişti. Dört yerin üçüne itiraz ettik. Bir tanesi de
sınırları yeniden düzenlenmek kaydıyla olabilir gözüküyor
şu anda bize. Bizim Bakanlığımızın görüşü
budur. Bu çerçevede dikkatimizi ve takibimizi sürdüreceğiz.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, yeterli süreyi verdim galiba.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Öyle mi?
Arkadaşlarımızın soruları kaldı, benim yüzümden
değil. Yani teker teker sorulara yanıt vermeye
çalıştım ama.
ATİLA EMEK
(Antalya) Antalya önemli Sayın Bakan, Antalyanın durumu son derece
önemli. Sektör sıkıntıda. Lütfederseniz cevabını
bekliyoruz.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Ha Anatalyada, onu
hemen söyleyeyim: Kaştaki meseleyi inceleyeceğim, bilmiyorum.
Antalyada, -bunu bir arkadaşım daha kürsüye getirdi- Adalet Bakanlığıyla
temas içindeyiz. Şimdi, son Ceza Yasası düzenlemesinde bu tür
işler kabahatten cezaya dönüştüğü için, maalesef mahkemeler
oldukça ağır cezalar uyguluyorlar. Bu bilgileri tamamen aldım.
Adalet Bakanlığımızla sanıyorum bir maddeden ibaret
bir düzenleme getireceğiz yakında. Daha doğrusu, Adalet
Bakanlığı getirecek, biz yakından takip edeceğiz ve bu
mağduriyetin ortadan kalkmasını sağlayacağız.
Konuyu biliyorum.
HÜSNÜ ÇÖLLÜ
(Antalya) Enerji kısıtlamalarıyla ilgili?..
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Enerji
kısıtlamalarıyla ilgili konu Sayın Başbakanın
yakın takibinde, bizim dışımızda ve Enerji
Bakanımız bu yaz böyle bir sorun yaşanmaması için her türlü
tedbiri aldıklarını söyledi. Bu bilgiyi sizinle
paylaşıyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkürler Sayın Bakan.
Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 217 sıra sayılı
Kanun Tasarısına çerçeve 6ncı maddesiyle eklenen geçici
madde 9daki otuz gün şeklindeki ibarenin doksan gün olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Mehmet
Şandır Hüseyin
Yıldız Abdülkadir
Akcan
Mersin Antalya Afyonkarahisar
Metin
Ergun M. Akif Paksoy Rıdvan Yalçın
Muğla Kahramanmaraş Ordu
Erkan
Akçay
Manisa
BAŞKAN -
Komisyon katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA
DEMİR (Samsun) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
- Hükûmet katılıyor mu?
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Efendim otuz gün
burada karar verme süresi değil, talepte bulunma süresi. savsaklama
olmaması için bu sürenin uzatılmasını doğru bulmuyor
ve önergeye katılmıyoruz.
Teşekkür
ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN
- Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Söz konusu süre,
Kanunla varılmak istenen amaç göz önüne alındığında
yetersiz kalmaktadır.
BAŞKAN -
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
6ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
6ncı madde kabul edilmiştir.
7nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 7- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
- Gruplar adına, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan.
Buyurun
Sayın Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının 7nci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Bu yasa
tasarısı hazırlanırken ne yazık ki yerel
yönetimlerden, turizm bölgelerinde yaşayan halktan, sivil toplum
örgütlerinden görüş alınmamıştır. Her yasada bunu
yapıyoruz. Yine, Ulaştırma Bakanlığının bir
tasarısında, taşımacılarla ilgili, kara
taşımacılığıyla ilgili yasada da şoförlerden
bir destek almadık. Bugün Ankarada Şaşmazda yaklaşık
5-6 bin şoför esnafımız kontak anahtarlarını ellerine
almışlar aynen şunu yapıyorlar: Kontak
anahtarlarını bizlere gösteriyor 5-6 bin insan. Bu kontak
anahtarlarını akşamleyin televizyonlarda görmeyeceksiniz ama
dalda kalan bir kediyi haftalar boyunca izleyeceksiniz. dedi o 7 bin
şoför esnafı. Ruhsatlarını bize teslim ettiler. Sayın
Grup Başkan Vekilimiz Hakkı Suha Okay, Sayın Mevlüt
Coşkuner, Sayın Atila Emek, Sayın Sacid Yıldız,
Sayın Nesrin Baytok ve bendeniz o şoförlerimizin feryadını
dinledik. 10 numara yağ yakıyoruz, 10 numara yağ. diyor
şoför esnafı. Aracımıza mazot alamıyoruz. Eskiden
derdik: Nazar etme ne olur, çalış senin de olur.
Çalışamıyoruz, nazara geldik. Yol Fordun, kuzu kurdun
diyorduk; söylemiyoruz, Ford da sizin olsun yol da sizin olsun.
Çalışmak istiyoruz, çalışamıyoruz, iş
bulamıyoruz. Ton başına kilometre, taksimetre gibi bir fiyat
oluştursun Sayın Bakanlık, biz çalışmaya
hazırız.
Hepsinin -gidin
görün o 5-6 bin şoför esnafını- gerçekten saçları
sakallarına karışmış, bir haftadır aç susuz
Şaşmazda kamyonlarıyla beraber bekliyorlar. Meclisten gelecek
bir söze... Sivil toplum örgütü. Bizden bekledikleri sadece bu tonaj. K1, K2
belgelerinden vazgeçtik. Onları aldık, bir işe yaramıyor.
Biz onlara kazık 1, kazık 2 dedik, kömür 1, kömür 2 dedik ama bu
sesimiz Mecliste duyulmuyor. Onların sesini siz Meclisteki değerli
milletvekilleriyle paylaşmak istiyorum. Gerçekten aranızdan bir heyet
oluşturun, gidin. O insanların etrafını polis
çevirmiş. Burdurdan, Uşaktan, Yozgattan, Sivastan, Hakkâriden,
Diyarbakırdan, Yalovadan, Türkiyemizin bütün coğrafyasından
6-7 bin şoför esnafı orada sorunlarına cevap bekliyor.
Açmazdayız. diyorlar. Yine onlar Ömür biter yol bitmez diyorduk, ömrümüz
de bitti, yolumuz da bitti, çalışma ortamı kalmadı; ne olur
bizim sesimize kulak verin. diye feryat ediyorlar. Meclisin değerli
milletvekillerinden o şoför esnafının sesine kulak vermelerini
istiyorum.
Bana telefonlar
geliyor. Geçenlerde, Antalyanın Küçükköy beldesinden Murat Çağlayan
diye bir vatandaşımız aradı Aracıma 11 milyar ceza
kesildi. Ben vergiyi ödeyemedim, mazot parası yok cebimde, bir 5 milyar
küsur kesildi, arkasından bir 5 milyar küsur kesildi, 11 milyar. diyor.
Burdurda Hacılardan K1 belgesini alamayan bir vatandaşımıza
-bir gün sonra K1 belgesini alıyor- 5 milyar 775 milyon lira ceza
kesiliyor. Milletvekili olarak bir radar cezası dahi vermek bizlerin
gücüne gidiyor. 160 milyon lira, 200 milyon lira -yerine göre, hızına
göre- hepimizin gücüne gidiyor bu cezalar. O insanın, kamyonuna mazot
bulamayan insanın, çocuklarının nafakası için gece gündüz
isimsiz kahraman olarak çalışan o şoför kardeşimizin, o
isimsiz kahramanların, hız kesenlerin bu feryadına lütfen kulak
verin. Gerçekten çok açmazdalar. Gece gündüz çalışıyoruz,
evimize ekmek götüremiyoruz; bu cezalar nedir? diyorlar. Jandarmadan
kaçıyoruz, devletin jandarmasından kaçıyoruz, polisinden
kaçıyoruz, yollarımızı değiştiriyoruz. diyorlar.
Gelin, Antalya coğrafyasından Isparta Dinar yol
kavşağına, bütün kamyonların Dinar
kavşağından Çaya döndüğünü görürsünüz. Burdura gelin,
yine Antalya kavşağından gelen insanlarımızın
şehir içine girişlerini görürsünüz. Nedir? Çünkü kavşak
noktalarında polis bekliyor, maliye bekliyor, jandarma bekliyor. Ceza
vermekten usandık diyor. Yetmiş beş yaşında Susuz
Köyünde bir şoförümüz Dilim varmıyor söylemeye, 200 milyon lirayla
Ankaraya varıyorum, ruhsatın arasında parayla, küçük küçük
paralarla ilime dönüyorum, bu benim gücüme gidiyor. Yetmiş beş
yaşında ben direksiyon sallıyorum, ama ne olursunuz bu
feryadımızı dile getirin. diyor. Turizm yasasında
bunları dile getiriyorum. Bu da bir iç turizm. Bu insanlar isimsiz
kahramanlar. Çalışmak istiyorlar ama alın terleri gerçekten o
direksiyonun simidinde kalıyor. Lütfen ona hep beraber kulak verelim,
onların feryadını gidelim Şaşmazda bir dinleyelim.
Tasarıda,
orman sayılan yerlerin işletmeye açılmak üzere Kültür ve Turizm
Bakanlığına tahsisi ile Muğla, Antalya, Aydın
bölgelerimizde bulunan koylarda, mavi yolculukların önemli noktalarında,
orman içi yürüyüş bölgelerinin en güzel köşelerinde betonlaşma
girişimlerinin arka arkaya geleceği açıktır değerli
arkadaşlarım. Tasarı, sağlık, termal, golf,
kış, deniz, spor ve benzeri her türlü turizm girişimcisinin
isteğine uygun, geniş hâliyle istenilen her orman alanını
tesisleşmeye açma hakkını vermektedir. Mavi yolculuğun en
güzel limanlarına ve koylarına, yani o güzelliğin ortasına
dev bir tesis yerleştirilebilecek, o tablonun en güzel rengi olan
yeşil ağaçlar o tesisler için yok edilecek. Doğal örtünün yok
edilmesi gibi geri dönülmez bir adımı telafi için, tasarıya 3
katı kadar alanın ağaçlandırma bedeli ve
ağaçlandırılan bu alanın üç yıllık bakım
bedeli gibi bir ibarenin eklenmesine karşı söylenecek söz
bulamıyoruz. Önergemizde Canı camız kaymağı isteyen
cebinde dombayı taşır. sözünü hatırlatarak bunu beş
yıla çıkaralım dedik, ama ne yazık ki AKPnin
oylarıyla önergemiz kabul edilmedi. Zararın neresinden dönersen kâr
anlayışıyla yaklaştık, ama bu zarar
Yaş kesen
baş keser, yapmayalım. dedik, ama bu önergemiz ne yazık ki
Komisyonda reddedildi.
Yüz yıldan
bugüne gelen çam ağaçlarımızın yerine, benzer yasalar
nedeniyle geleceğinden emin olamayacağımız küçük fidanlar
dikilmesinin öngörülmesi de bu hazin tabloyu tamamlamaktadır. Bu anlamda,
bu tasarı ile yüz yıllık ağaçların kesilmesine neden
olanlar bunun hesabını ve vicdani muhasebesini önce kendi
çocuklarına ve torunlarına karşı vereceklerdir. Tüm dünya
çok iyi bilmelidir ki Marmaris, Datça, Fethiye, Göcek, Gökova, Bodrum, Ortaca,
Dalaman, Alanya, Antalya, Manavgat, Sarıgerme, Demre çam
ağaçlarıyla, mavi yolculuk koylarıyla bugüne gelmiştir.
Gelecekte bu cennet köşelerde ortaya çıkacak beton
yığınları turizm kalitemizi bu bakımdan
aşağıya çekecektir. Tasarının yasalaşması
durumunda orman alanlarındaki tahsislere yönelik
sınırlayıcı yapı son derece kolaylaşacak ve
tabiri caizse ormanlara gözünü diken yerli ve yabancı
yatırımcılar sıraya girecektir. Bu durum belki bugün
devletimizin kasasına sıcak para girişini sağlayacak ancak
bölgemizin ve ülkemizin doğal değerlerini büyük bir hızla
kaybetmesine neden olacaktır. Böylesine önemli alanlar yalnızca üç
bakanlığın kararıyla ve Kamu İhale Yasasıyla,
Orman Yasası dışında tutularak tesisleşmeye
açılmak istenmektedir ancak yıllardır yaşamını
buralarda sürdüren bölge köylüleri için kümese, eve, koyun damına hiçbir
şekilde yapılaşma izni verilmemiştir. Konu bu yönüyle de
eşitlik ilkelerine aykırı görülmekte olup gelecekte herkes için
bu iznin verilmesi gibi bir durum ortaya çıkarma ihtimalini de akla
getirmek zorundayız.
Alternatif turizm
projelerine ve turizm çeşitliliğine ihtiyaç duyulması
anlaşılabilir olmasına rağmen, özellikle Antalya bölgesinde
700 bin yatak kapasitesine ulaşmış binlerce tesisin yabancı
turiste neredeyse bedava sunulur hâlde bulunuyor olması
unutulmamalıdır. Bugün Türkiye genelinde tesis anlamında
arz-talep dengesinde çok net bir arz fazlası mevcuttur.
Eğer turizm
teşvik edilmek isteniyorsa öncelikle mevcut tesislerin kalitesinin
artırılması için teşvik uygulamaları, küçük işletmelerin
butik tarza dönüşümünün
gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Çok yerlerde
turizm beldelerimize göz dikildi. Antalya sınırlarındaki
Neopolis antik kenti, alageyik üretme çiftlikleri ve kentin tek kış
turizm merkezi olan Saklıkentin hemen yanı başında Doyuran
beldesinde dokuz taş ocağı için ruhsat verilmesi buna örnek
gösterilebilir. Doyuran halkı, Antalya ayağa kalktı,
milletvekillerimiz Sayın Atila Emek, o dönemdeki Tuncay Ercenk, Nail
Kamacı, Feridun Baloğlu o bölgede o insanların feryadına
ses verdi, kulak verdi, gördü. Her ne kadar Sayın Başbakan
Görmüyorlar, duymuyorlar, konuşmuyorlar dese de, gittiler o bölgedeki
halkla gören göz oldu, duyan kulak oldu, konuşan dil oldu ama ne
yazık ki bu görmelerimizi, bu duymalarımızı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla)
bu konuşmalarımızı Hükûmet
yetkilileri ne yazık ki görmedi çünkü biz görüyoruz değerli
arkadaşlarım. Biz çiftçinin, köylünün, esnafın, turizm
beldelerinin gezeniyiz.
Turizmi sadece
Antalya coğrafyası, Muğla coğrafyası, İzmir
coğrafyası olarak değerlendirmemiz de çok yanlış.
Türkiye bir mozaik, tarihe ev sahipliği yapıyor, Selçukluya,
Lidyaya, Frigyaya, Fenikelilere ev sahipliği yapıyor Türkiye'miz.
Gidin Karsta Ani Harabeleri, Edirneye gidin Selçuklular, o güzelim sanat
eserleri, İstanbulumuz, Burdurumuz, Kybramız, Burdur antik
kentimiz, Burdur Müzemiz, Susuz Kervansarayımız. Burdurun öyle
güzellikleri var ki bunu Antalya turizmiyle hâlâ buluşturamadık.
Bunları araştırmamız gerekiyor. O tur operatörleri
Sayın Bakanımız gitmiş
Çektikleri zaman, Antalyadan
çıkıyor Muğlaya veyahut da Pamukkaleye ama bu tur
operatörlerini organize edip, o Sagalassosumuzu, dünyanın en büyük
tiyatrosuna sahip Sagalassosumuzu bir görmelerini ben buradan yürekten
istiyorum. Gerçekten dünyada eşi benzeri yok, Efesin 3 misli bir
Sagalassosumuz var.
O şoförlerin
feryadına hep beraber bir kulak verelim değerli
arkadaşlarım.
Bu duygularla
tümünüze saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Özkan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Münir Kutluata.
Buyurun
Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Turizmi Teşvik Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7nci maddesi ile
ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini belirtmek üzere
söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Bu yürürlük
maddesinde söz almak niyetinde değildim ancak iktidar mensubu bir iki
arkadaşımın ifadesinden sonra söz alma mecburiyeti hissettim.
Bir arkadaşımız Milliyetçi Hareket Partisi sıralarına
dönerek Turizmden yana diyorsunuz ama muhalefet ediyorsunuz. dedi. Bu,
turizmden yana olmak ne demek, onun üzerinde biraz durmak istiyorum.
Bir başka
arkadaşımız, turizm gelirlerinin, ihracat gelirlerinin yüzde
34üne tekabül ettiğini, ihracatın yüzde 34ü kadar da turizm geliri
elde edildiğini söyledi. Bunu, tahmin ediyorum, bir övünç vesilesi olarak
ifade etti. Esasen, bu tür oranlamalar ve ifadeler,
ihracatımızın durumunu ele verir, Türk sanayisinin durumunu ele
verir, bunlar övünülecek şeyler değildir, demek ki
ihracatımız yetersizdir. Bu arkadaşımızın,
ayrıca, turizm gelirlerinin, ithalattaki farkın ne kadarını
karşılamaya gittiğini ve geriye 50 milyar dolarlık bir cari
açık tortusunun kaldığını bilmesini istiyorum.
Dolayısıyla, Türkiyenin ekonomik yetersizliklerine turizmi çaredir
diye göstermek, başından beri başvurulan bir yoldur, hiç de
sağlıklı bir yol değildir. Onun için, ben, turizm
konusunda, turizme destek olmak, turizmden yana olmak ne demek, onun üzerinde
durmak istiyorum.
Efendim,
hepinizin bildiği gibi, turizm bir üst tüketim türüdür. Belirli
harcamalardan ve ihtiyaçların giderilmesinden sonra insanların
başvurabildiği bir tüketim türüdür. O hâlde, bir yönetim, turizm
deyince önce kendi insanlarının, kendi yurttaşlarının
turizme katılıp katılamadığıyla yakından
ilgili olmak mecburiyetindedir. Eğer böyle bir hesap varsa, o ülkede
turizm doğal seyri içerisinde gelişir, yabancıya has
yatırımlar, yabancıya yönelik yatırımlar,
yabancıya yönelik hazırlıklar olmaz. Almanya, Türkiyeden gelen
Türkleri iyi ağırlamak için, İngiltere, Fransa, Çin, Hindistan
hatta, Amerika, hiçbir tanesi, dışarıdan gelen turistleri iyi
ağırlamak için özel harcamalar yapmıyorlar, gayretler içinde
değiller çünkü genel gelişmişlik seviyeleri bu turizme hizmet
verecek durumdadır. Dolayısıyla, fakir ülkelerin, turizmden
gelir elde edeceğim diye, turizmin ruhunu kavramadan, birtakım
devamlı tedbirler alıyor olması, sonuçta o ülkeye yarar
sağlamıyor. Turist gelsin diye yol yatırımı
yapacaksanız, bu, turizmin bir maliyetidir. Turist gelecek diye elektrik
götürmek zorunda iseniz, elektriğinizi götürememişseniz, bu,
turizmden gelir elde etmek demek değil, bir maliyettir. Bunun için
havaalanı, bunun için eğitim, bunun için personel
Bunların
hepsi maliyettir. O hâlde genel olarak ülkenin gelişmişlik
seviyesiyle ilgili değerlendirmeleri sağlıklı yapmak
lazım. Bir ülkenin dünyadaki siyasi varlığı ve
etkinliği, iktisadi varlığı ve etkinliği yetersiz ise
o ülkeye gelen turistlerin ancak Türkiyenin yaptığı gibi ucuz
dinlenme turizmi vesaire alanlarda, bu gibi alanlarda özel avantajlar sağlamasıyla
ilgilidir. Hepimiz biliyoruz ki, Türkiyenin teşviklerle
sağladığı bu büyük, ciddi yatırımlar, gelen
turistler açısından fevkalade ucuz birtakım arz anlamına
gelmektedir. Yani, bir başka ifadeyle,
ağırladığımız turistlerin çoğu kendi
ülkelerinde bu tür otellerin kapısından geçecek durumda
değildir. O hâlde turizm politikalarımızı gözden geçirmek
gibi bir mecburiyetimiz var.
Bu fakir millete
turizm çok yüksek maliyetlerle sunulmuştur. Önce, kamu kampları
denilmiş, yatırımlar yapılmış, iç turizmin
gelişmesine hiçbir katkı sağlamamış, geliri olan
insanlarımızı oralara yönlendirmişiz. Sonra, yazlık
konutlar demişiz, sahillerimizi yağma etmişiz, yine turizme deva
olmamış. Sonra, turistler için yıldızlı oteller
demişiz, bu yatırımları da yapmışız. Böyle
üçlü bir yatırımla Türkiyeye bu işin bir maliyeti vardır.
Onun için,
şimdi çıkarmakta olduğumuz, görüşmekte olduğumuz bu
tasarı daha önceki Yasanın
-Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen- Türkiyede ormanlarla ilgili
hususunu düzenleme amacı taşıyor. Ama, ormanların tahsisine
gelinceye kadar bu belki bir gereklilik olabilir, burada eğer millî
hassasiyetler muhafaza edilebilecekse gerekiyor olabilir, ama buna gelinceye
kadar turizmle ilgili yapacağımız çok işler vardır.
Turizm
Bakanlığımızın derdi, sıkıntısı,
yabancı turistlerin iyi ağırlanarak sadece turizm geliri
nasıl elde edilir olmamalıdır. Alman Hükûmetinin turizmle ilgili
sıkıntısı, Alman vatandaşlarının dünyada iyi
turizme katılabilmesidir. Türkiyede bir Alman turistin ayağına
taş takılsa, bu, Almanyayı turizm gelirinden çok fazla
ilgilendirmektedir. O hâlde, Türk vatandaşlarının hemen hemen
adını bildiği hiçbir ülkeye vizesiz gidemiyor olması hem
Turizm Bakanlığımızın takip etmesi gereken bir konu
olmalı hem Dışişleri
Bakanlığımızın bir ihmali olarak
değerlendirilmelidir. Onun için turizmi kendi ülkesine, kendi
insanına layık görmeyen hiçbir ülkenin turizmde
sağlıklı mesafe aldığı görülmemiştir. Daima
turizm bu ülkelerin üzerine bir maliyet olarak yüklenir. O yüzden,
Bakanlığımızın diğer taraftan iç turizm
dediğimiz konuyla ayrıca yakından ilgilenmesinde büyük yarar var
diye düşünüyorum. Çünkü, kendi insanlarımızın seyahat etme,
dinlenme şansı maalesef bu üçlü maliyet sistemi içerisinde pek
geliştirilememiştir. Dikkat ederseniz, her iki üç günlük tatil boşluğunda,
bayram aralığında Türkiye bir uçtan bir uca seyahate
kalkışır. 1.500 kilometrelik mesafeleri insanlarımız
sırf bir ziyaret maksadıyla, ziyareti bahane ederek seyahat yaparlar.
Bu ne demektir? Bu, insanlarımızın içeride seyahat etmesi için
gerekli altyapının oluşamadığı, herkesin aile ziyaretleriyle,
kayınvalide ziyaretleriyle turizm ihtiyacını gidermeye
çalıştığı anlamına gelmektedir.
Burada konu iç
turizme gelmişken, Bakanlığın, dış turizme
verdiği desteklerin çok azıyla
Türkiyede iç turizmi geliştirebileceğini biliyoruz. Bu konuda tedbir
almasında büyük yarar olduğunu ifade etmek istiyorum. Konu buraya
gelmişken -bütün illerimizle ilgili aynı şeydir ama- kendi
bölgemle bir örnek vermek istiyorum: Daha önce Plan ve Bütçe Komisyonunda
Sayın Bakanın dikkatine sunduğumuz bir hususu, Genel Kurul
önünde de, milletimizin önünde de tekrar etmek istiyorum: Karadenizin
tamamı hemen hemen dağlık olduğu için Sakaryada, Akçakoca
sınırından Kandıra sınırına kadar yani
Sakaryadaki Kocaali, Karasu ve Kaynarca ilçelerini içine alan çok geniş,
genişliği itibarıyla çok geniş, uzunluğu
itibarıyla da 40-50 kilometreye yakın muazzam bir sahil şeridi
vardır. Bu bölge Marmara iklimine sahiptir ancak Karadeniz tabiatına
sahiptir. Dolayısıyla, Ankara, İstanbul gibi ve Bursaya
varıncaya kadar, Eskişehire
varıncaya kadar Türkiye nüfusunun yüzde 30una yakın bir
kısmını kendisine hinterlant olarak alabilecek bu bölgede hiç
değilse iç turizm örneği olarak bazı gelişmelerin önü
açılmalı ve turizmi teşvik bölgesine bu bölgemiz mutlaka
katılmalıdır.
Biz bunu beklerken
bu bölgeye kömüre dayalı santrallerin yapılma
hazırlıkları olduğunu duyuyor ve görüyoruz. Bunun Türkiye
çapında güzel bir örnek olacağını da düşünüyoruz çünkü
iç turizm olmadan, kendi insanlarınız seyahat etmeden, kendi
insanlarınızı ağırlamaya yönelik
yatırımları sağlamadan dış turizmle ilgili,
dinlenme turizmi dışındaki altyapıyı
oluşturamıyorsunuz. Dinlenme turizmi sahillerde birtakım
yıldızlı otellerde turistleri ağırlamakla halloluyor
ama geliri fevkalade düşük bir turizm türüdür. Ama ilgi turizmi
dediğimiz, kültür turizmi de içinde olmak üzere insanların bazı
ülkeleri, bir ülkeyi ve o ülkedeki insanların
yaşayışını, kültürünü merakından kaynaklanan
turizm türünde kendi insanınızın turizme katılmış
olması ve o turizmle ilgili yapının oluşmuş olması
fevkalade büyük bir hazırlık demektir. Bu bakımdan, turizmi
teşvik bölgelerini gözden geçirirken doğrudan doğruya, ne kadar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kutluata.
MÜNİR
KUTLUATA (Devamla) -
hangi oranda yabancı turiste hizmet verir
anlayışından ziyade turizmi bir bütün olarak almak ve iç ve
dış turizme birden hizmetini esas almak gerekiyor. İç turizme
yapılan yatırımların Türkiyede hem turizmin çeşitlenmesi
hem turizm gelirlerinin artması, pahalı turizme doğru kayma
bakımından da mükemmel bir altyapı
oluşturacağını bilmeliyiz. Buna göre hareket etmek gerekir
diye düşünüyorum.
Bu
düşüncelerle, Türkiyede turizm yaklaşımımızın
sadece döviz getiren bir saha olmadığını, döviz getirme
işinin turizm şirketlerimizin eliyle yürütülmesi gerektiği ve
onların desteklenmesi icap ettiğini bilmemiz, o anlamda adımlar
atmamız, kamu olarak, devlet olarak, hükûmet olarak, kamu yönetimi olarak
turizmi Türk milletine, Türk halkına layık bir tüketim alanı
olarak görüp, düzenlemelerimizi buna göre yapmalıyız. Böyle yaparsak
daha iyi sonuç alacağız kanaatindeyim.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kutluata.
Şahısları
adına ilk söz, Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğluna aittir.
Buyurun
Sayın Türkmenoğlu
Sayın Türkmenoğlu yok herhâlde.
İkinci söz,
Uşak Milletvekili Sayın Nuri Usluya aittir.
Buyurun
Sayın Uslu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
NURİ USLU
(Uşak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Turizmi Teşvik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla
ilgili olarak tekrar söz almış bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii, söz konusu ormanlar olduğu zaman muhalefetiyle
iktidarıyla bütün milletvekili arkadaşlarımız bu konuda
hassasiyet göstermektedir. Doğrudur, gerçekten ormanlar bir ülkenin
geleceği için son derece önemlidir. Hatta ormanlar
insanlığın ortak geleceğinde de çok önemlidir. Onun için,
var olan ormanlarımızı, mevcut ormanlarımızı
mutlaka korumalıyız, geliştirmeliyiz ve
yaygınlaştırmalıyız.
Küresel
ısınmanın son derece önemli olduğu günümüzde, etkilerinin
bir bir görülmeye başladığı dünyamızda
ormanlarımızın değeri bir o kadar daha
artmıştır.
Şimdi biz
özellikle orman teşkilatı olarak, bizim orman
teşkilatımız ormanlarımıza, milletimiz de aynı
şekilde ormanlarımıza atalarımızın bir
mirası değil, atalarımızın emaneti olarak
bakmaktadır. Emanetin ne anlama geldiğini Türk milleti çok ama çok
iyi bilmektedir.
Yalnız bizim
ülkemizde yanlış gelen bazı şeyler vardır; özellikle
ormancılıkla, ormanla ilgili olarak da şöyledir: Birincisi,
orman politikası kesinlikle insanı göz ardı ederek sadece ve
sadece ormanların üzerine kurulmuştur. İkincisi, dünyanın
hiçbir yerinde olmayan ama bizim ülkemizde uygulanan, ormanın biyolojik
tanımı yoktur, ormanın hukuki tanımı vardır.
İş böyle olunca, bazen orman olmayan yerlere de biz hukuk
tanımı içerisinde orman demekteyiz.
İşte,
bu tür maden alanları, turizm alanları veya buna benzer faaliyetler
için orman alanlarından yapılan tahsislerde, bazen hiç orman
olmadığı hâlde biz orayı kiralayan kişilerden
ağaçlandırma bedeli, kira bedeli alırız. Bir madenci
arkadaşımızın bana şöyle söylediğini
hatırlıyorum: Siz orman teşkilatı olarak hiç orman
olmayan, geçmişte de olmayan kayalıklardan bile
ağaçlandırma bedeli aldınız, ormandan kiralama bedeli
aldınız. dediğini hatırlıyorum.
Kısacası
ormanlarımız gerçekten çok önemli, mutlaka korumalıyız. Ama
bu tarafta insanımız aş, iş, ekmek beklemektedir.
Yenilenebilir olan orman kaynaklarımızı koruma, kullanma dengesi
içerisinde mutlaka milletimizin istifadesine sunmalıyız.
Şimdi,
bakın, sanki bazıları ormanların dostu, bazıları
da ormanların düşmanı. Ormanlar yok olsun, azalsın, böyle
bir mantığı anlamak mümkün değil. Şunu samimiyetimle
söyleyebilirim ki: Herkesin ama herkesin ormanlarımızı korumada,
ormanlarımızın çoğaltılmasında hemfikir
olduğuna ben inanıyorum.
Şimdi,
bakınız, 2006 yılına kadar, ta 1990lı yıllarda
yazılmış olan Ağaçlandırma Seferberlik Kanunu diye bir
kanun vardı. Bu Kanunda tüm kurum ve kuruluşlara görev
verilmişti, ağaçlandırma ve rehabilitasyon yapmak üzere,
erozyonla kontrol yapmak üzere ancak 1990 yıllarından 2006
yılına gelene kadar bu görevi hiçbir kurum
yapmamıştır. 2006 yılında Sayın Çevre ve Orman
Bakanımızın da teşvikiyle, Sayın
Başbakanımızın teşvikiyle Ağaçlandırma
Seferberlik Kanunu tekrar aktif hâle getirilmiş, 2006 ve 2007
yılından itibaren başlamak suretiyle tüm kurum ve
kuruluşlara ağaçlandırma, erozyonla kontrol yapma ve
rehabilitasyon yapma görevi getirilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Yoldan geçerken tabelaları okumuyor musunuz?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Uslu.
NURİ USLU
(Devamla) Ayrıca, burada bazı söz alan
arkadaşlarımızın yanlış bilgilerini de
doğrultmak üzere de şunu söylemek istiyorum: Bir kere orman
yangınları
Biliyorsunuz, ülkemiz Akdeniz çanağında bir
ülkedir, orman yangınlarından kaçınmamız mümkün
değildir çünkü sıcaklık ve yanındaki ağaç türü de
kızılçam ağacı olursa burada orman yangını olma
ihtimali yüksektir. Ama orman teşkilatı, orman
yangınlarıyla çok ciddi bir şekilde mücadele etmektedir ve en
önemlisi de bu orman yangınlarından sonra yanan alanlar derhâl
ağaçlandırılır. Bazı arkadaşlarımız
bunun ağaçlandırılmadığını zannediyor ama
yılı içerisinde derhâl ağaçlandırılır. Bu bir
Anayasa kuralıdır.
Aynı
zamanda, madenler için yapılan tahsislerde, maden üretimi bittikten sonra
rehabilite edilir ve ağaçlandırılarak tekrar iade edilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Uslu, teşekkür ederim.
NURİ USLU
(Devamla) Ben sözlerimi toparlıyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Madde üzerinde soru-cevap işlemine başlıyoruz.
İlk soru,
Sayın Ertemür, buyurun efendim.
ALİ RIZA
ERTEMÜR (Denizli) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, Denizli ilimiz, ne yazık ki, bugüne kadar çıkan hiçbir
teşvik yasasından yararlanamamıştır. Özellikle tekstil
teşvikinden yararlanamamıştır, tarımsal teşvikten
yararlanamamıştır ve son olarak da KOBİlere
kullandırılacak faizsiz kredi teşvikinden de
yararlanamamıştır. Acaba bu Turizmi Teşvik Yasasından
nasıl faydalanacaktır Denizli ilimiz diye sormak isterim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ertemür.
Sayın
Nalcı, buyurun.
KEMALETTİN
NALCI (Tekirdağ) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, Tekirdağ -demin de sormuştum- turizmde yeterli
yatırımı ve teşviki bulamıyor. Hatta yok denecek kadar
az. İstanbul gibi büyük bir metropolün yanında bulunan
Tekirdağla ilgili turizmi geliştirmeye yönelik bir çalışmanız var mı?
Varsa, bunları duymak istiyoruz.
İkinci sorum
da: Turizmle birlikte bazı problemler gündeme gelmekte. Bu, geçen sene
Antalyada yaşandı. Enerjiyi verebilmek için çevre illerde
ikişer saat ile dörder saat arasında kesintiler yapıldı ve
su problemini de birlikte getiriyor. Bu teşvikler yapılırken
acaba bunlarla ilgili yatırımlar da dikkate alınıyor mu?
Alınıyorsa, bunlar nelerdir?
Teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Nalcı.
Sayın
Yunusoğlu, buyurun.
SÜLEYMAN
LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın
Bakanım, Doğu Karadeniz Bölgemizde, Artvin, Rize, Trabzon, Giresun ve
Ordu gibi sahile kıyısı olan şehirlerimizin yanında,
iç kesimlerde bulunan Bayburt, Gümüşhane, Tokat, Amasya gibi ortak
yaylaları olan ve yayla turizminin önemli bir potansiyel teşkil
ettiğini biliyoruz. Bunun yanında, Trabzon ilimiz, tarih, kültür,
ilim ve spor kentidir eski çağlardan beri. Dolayısıyla, bu
bölgemizin bu özelliklerini değerlendirmek suretiyle burada
yatırım programlarınız var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yunusoğlu.
Sayın Çöllü.
HÜSNÜ ÇÖLLÜ
(Antalya) Sayın Bakanım, Akdeniz çanağında
yaklaşık 400-500 bin yatın dolaştığı
bilinmektedir, Türkiye'nin yat bağlama kapasitesinin ise 19 bin
civarında olduğu rakamlarla mevcuttur. Malumunuz, marina
yatırımları aşamasında izlenen yol ve izin süresi iki
üç yıla yayılmaktadır neredeyse. Bu sürenin
kısaltılması için, daha önce sektör tarafınca Yuvarlak
Masa adı altında verilen bir model önerilmişti ve Sayın
Müsteşarımız da bunu başarıyla takip edip, destek
vermişti, ama bu dönemde bu konuyla ilgili bir çalışma var
mı? Marina yatırımlarının
hızlandırılması destekleniyor mu?
Bir diğer
sorum da, Sayın Müsteşarımızın da yakından
bildiği Manavgat çekek yeri, marinası ve yat yapım yeriyle
ilgili bir çalışma ne durumdadır? O konuda son gelişmeyi
öğrenmek istiyorum. Her ne kadar Denizcilik Müsteşarlığı
takip etse de sizin desteğiniz ve baskınız önemli.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çöllü.
Sayın
Bakanım, sorular tamam.
Buyurun.
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Yine Denizliden
başlayacağız. Denizliyi gerçekten turizm açısından
biz çok gelişebilir bölgelerden birisi sayıyoruz. Yani Türkiye'de
turizmin çeşitlendirilmesi açısından ören yerleri var, kültür
turizmi açısından son derece önemli; termal kaynakları var,
sağlık turizmi açısından son derece önemli ve bu alanda,
örneğin Sarayköy çevresinde zaten çok önemli ve Türkiye
dışına ismi taşmaya başlayan yatırımlar var.
Biliyorsunuz,
artık eskiden olduğu gibi doğrudan doğruya devlet konaklama
tesisi yapmıyor; devlet tahsis yapıyor, tahsiste kolaylık
sağlamaya çalışıyor, çeşitli özendirme önlemleri
alıyor ve katkı payı alıyor. O katkı payları,
geçmiş yıllarda tahsisin yapıldığı alanda
altyapıdan farklı biçimlerde kullanılmış, yani
başka yerler için de kullanılmış, buna dikkat etmeye
çalışacağız bu dönemde. Nereden katkı payı daha
çok elde edilmişse, oranın altyapı sorununun öncelikle
bitmiş olması bir kere doğal bir görev, doğal bir borç o
katkıları aldığımız yere göre. Bunu sadece
Denizli için söylemiyorum, öteki yerler için de söylüyorum, Antalya enerji
bağlamında da söylüyorum. Bunlara biraz daha özen göstermeye
çalışacağız.
Denizliyle
ilgili ben çok umutluyum. Denizli, Afyon, Türkiyede sağlık turizmi,
termal turizmi, Frig Vadisi bağlantısı çerçevesinde bakarsak,
kültür turizmi açısından son derece önemli ve gelişecek alanlar.
Herkes Türkiyede Efesi biliyor artık, Türkiyede değil dünyada.
Efes, coğrafyadan bağımsız bir marka yöre hâline geldi.
Denizli sınırları içinde Afrodisyas var, aynı çapta
önemlidir. Antalyada, bugün ancak meraklılarının bildiği
Perge var, Efes kadar önemlidir. Bunları da önümüzdeki süreçte
insanımızın bilgisine ve dünyanın tanımasına
sunmaya çalışacağız.
Tekirdağa
ben birkaç gün önce gittim, hızlı bir gezi yaptım. Çorluda bir
kültür ve gençlik merkezi temeli attık, yakın bir gelecekte, çok uzun
olmayan bir gelecekte bitirebileceğimizi umuyorum
Tekirdağ,
tabii, özellikle Çorlu-Çerkezköy çerçevesinden baktığımız
zaman, İstanbul yakın yeni bir sanayi kenti olarak gelişiyor ve
tabii, yeni bir sanayi kenti olarak gelişen yöreyi kendi kaderine
bırakırsanız, gecekondulaşmaya terk etmiş olursunuz.
Böyle olmasın istiyoruz. Yani, sanayi de planlansın bir yandan, sanayi
olan yörede aynı zamanda kültür merkezleri, spor merkezleri olsun ve hiç
olmazsa oraya göçüp gelen insanlar sosyal yaşama entegre olsunlar
istiyoruz. Çorludaki kültür merkezi bu amaçla
başlattığımız girişimlerden birisi.
Tekirdağ
merkezde, yıllar önce, 90lı yılların başında
başlamış, perde betonuyla kocaman bir çukur hâlinde duran bir
kültür merkezi var; onun tamamlanması konusunda yeni projeler üretmeye
çalışıyoruz. Demin de söyledim, önceki soruda, bu maddi
kaynaklarla bütün başlamış olan kültür merkezlerini, ne
yazık ki, bitirmek mümkün değil, ama, bir
KEMALETTİN
NALCI (Tekirdağ) Turizmle ilgili
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) İşte, bu kültürle
ilgili bir gelişme olmadan turizmle ilgili durduk yerde gelişme
olmuyor, bunları birlikte düşünmeye çalışıyoruz.
Trakyada, tabii,
turizmin gelişmesi için İstanbulun biraz daha çekim merkezi hâline
gelmesi, İstanbul-Edirne ekseninde, İstanbul-Çanakkale ekseninde yeni
ulaşım açılımlarının yapılabilmesi ve
böylece İstanbula gelenlerin çevreyi de görebilecekleri, çevrede
görebilecekleri cazibe merkezleri yaratılması gerekiyor. Yani
Şu alanda derhâl turizmde çok çekici bir merkez hâline getiririz
Tekirdağı dersem biraz iddialı ve biraz abartılı söz
olur. Ben, yapabileceklerimiz konusunda söz vermeyi söz vermemeye tercih
ediyorum, o gerçekçilikte söylemeye çalışıyorum.
Doğu
Karadeniz ile ilgili var çalışmalarımız, bu strateji
belgesinde de var. Yayla turizmi, Türkiyede turizmin, özellikle iç turizmin
tabii -gerçekçi bakmak lazım- çekim merkezlerinden birisi hâline
getirilebilir. Bizim bir yandan, ülkeye dışarıdan turist gelsin
diye uğraşırken, bir yandan, Türkiyede iç turizmi de
geliştirmek ve bizim insanımızın da Türkiyenin
doğasını, tarihini tanımasına yardımcı
olmak, fırsat vermek gibi bir amacımız var. Bu çerçevede başlamış
çalışmalar var. Bunları, sadece Bayburt, Gümüşhane
değil, Samsunun güneyinden başlayıp, belki Artvine
çıkacak olan bir güzergâhta böyle bir çalışmamız var; bunu
sürdüreceğiz.
Yat
limanları konusunda Sayın Çöllü sordu, gerçekten Türkiyenin
eksiği var. Balıkçı barınaklarını yat
limanlarına en azından dönüştürmek konusunda bir gayretimiz var.
Ayrıca, yeni yat limanları yapmak konusunda bir
çalışmamız var. İstanbuldan başlayarak ayrıca,
kruvaziyer turizmi de geliştirme konusunda
çalışmalarımız var.
Somut olarak
sorduğunuz bir konuyu somut olarak yanıtlamak istiyorum. Manavgattaki
çekek yeri bu yasayı bekliyor. Kısmen ormanla ilintili olduğu
için, bu yasa çıkar ve kesinleşirse, Manavgattaki çekek yerinin bir
limana dönüştürülmesi, yat limanına dönüştürülmesi mümkün
olacak.
Tekrar
teşekkür ederim Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakanım.
7nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
III.- YOKLAMA
(MHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL
(İzmir) Toplantı yeter sayısının
aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN
Efendim
NİHAT ERGÜN
(Kocaeli) Sayın Başkan, oylamaya geçtiniz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Geçmedi efendim.
BAŞKAN
Sayın Oktay Vural, Sayın Nalcı, Sayın Çirkin, Sayın
Varlı, Sayın Tankut, Sayın Paksoy, Sayın Özdemir,
Sayın Sipahi, Sayın Uslu, Sayın Enöz, Sayın Kalaycı,
Sayın Torlak, Sayın Asil, Sayın Işık, Sayın
Akkuş, Sayın Yunusoğlu, Sayın Taner, Sayın Doğru,
Sayın Ergun, Sayın Ayhan.
Sayın
milletvekilleri, yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayımız vardır.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.- Turizmi Teşvik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu Raporları(1/551) (S. Sayısı: 217) (Devam)
BAŞKAN -
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
8inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 8- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk.
Sayın
Öztürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan yasa tasarısıyla ilgili, 8inci maddede,
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Turizm, hep
bacasız sanayi denilir. Özellikle, sanayinin gelişmediği, geri
kalmış ülkelerde turizm potansiyeli var ise o turizm potansiyelini
ayaklandırmak, harekete geçirmek ve onu bir döviz girdisi hâline
çevirebilmek herkesin temel görevidir diye düşünüyoruz.
Benim bölgem
Mersinde, bu dönem, Sayın Bakanımız geldiler, turizm sezonunu
Mersinde açtılar. Dolayısıyla turizm denilince akla sadece
Bodrum, Marmaris, Antalya, Alanya değil, artık, Mersinin de turizm
denilince akla gelebileceği hususu dikkate çekilmiş oldu. O nedenle
de kendilerine teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım Mersinin temel sorunu işsizliktir.
İşsizlik, Türkiye ortalamasının Mersinde 2
katıdır. Burada devletin işsizliği çözmesi artık hayal
olmaktan çıkmıştır. İşsizlik sorununun çözümünde,
özellikle Mersinde özel sektöre önemli görevler düşmektedir. Mersin, bu
konuda yapılacak yatırımları tespit etmiş, dört temel
sektörde 21inci yüzyıla taşıyacağını tespit
etmiştir. Bunlar: Turizm, tarımsal üretim, tarıma dayalı
ticaret ve bunların uzantısı olarak lojistik hizmetlerin
geliştirilmesi ve kayda alınmasıdır.
Turizm, Mersin
için hayati ve öncelikli bir önem taşımaktadır. Öncellikli
olmasının nedeni turizm açısından yeterli doğal bir
potansiyele olmasıdır. Zira, turizm diğer sektörlerden
farklı olarak emek yoğun bir sektördür ve ayrıca turizmde ara
malı ithalatı yoktur. Elde edilen dövizler doğrudan gelir olarak
kaydedilmektedir, dışarıya döviz çıktısı söz
konusu değildir. O nedenle turizm önemli ve turizm bizim bölgemiz için o
nedenle daha çok önemlidir. Turizm alanı olarak işaretlenen yerlerin
mülkiyet durumları araştırılarak bir an önce çözülmeli,
kamu mülkiyetinin fazla olduğu yerler de turizm merkez alanı ilan
edilmelidir. Turizm amaçlı işaretlenen yerlerde de kirletici
tesislerin kurulmasına izin verilmemelidir. Çünkü ya turizm ya sanayi.
Şimdi, bunların ikisi birbiriyle çatışan kavramlardır.
Eğer bir bölgede turizmi geliştirme amaçlanmışsa,
hedeflenmişse, oradaki yatırımlar turizme yönelecekse o zaman
turizmi engelleyecek olan yatırımların da bulunmaması
gerekiyor.
Bizim bölgemizde
özellikle inanç turizmi potansiyeli vardır. Turizm sektörünün en büyük
potansiyellerinden birisi inanç turizmi geliştirilmelidir. Tarsusta Saint
Paul Kilisesi ve Paulus Kuyusu, Hazreti Danyal Mezarı, Yedi Uyurlar gibi
kültürel değerler vardır. Bunlar, bu üç dinin mensubunun buluştuğu,
kesiştiği yerlerdir. Yine Hristiyanlık inancının
beş azizesinden birisi olan Azize Ayatekla Kilisesi Silifkede
bulunmaktadır. Kilisede Azize Ayateklanın mezarı ve yaşam
alanı vardır, burayı önemli kılmaktadır. İnanç
turizminin gelişmesi için Ortodoks inancına sahip ülkelerden
başta Rusya ve Balkan ülkelerinden yoğun talepler bulunmaktadır.
Bu taleplerin fiilî hayata geçmesi için buranın düzenlenmesi
gerekmektedir.
Mersin ve
bölgesi, inanç turizmi açısından çok öncü bir rol üstlenmektedir
bölgede. Yine Doğu Akdenizin önemli bir merkezi olan Saint Pierre
Kilisesi, kuzeyde iki buçuk saat mesafede olan Kapadokya kiliseleri, inanç
merkezleri birleştirilerek entegre bir şekilde inanç turizminin
Mersin merkezli geliştirilmesi önemli bir sektör işlevini yerine
getirecektir.
Yaklaşık
2,5 milyar Hristiyan için önemli olan hac merkezi olan bölgemiz, inanç turizmi
açısından hazır bir potansiyel bulundurmaktadır. Bunun
aktif hâle getirilmesi için Silifkede bulunan Ayatekla Kilisesinde ibadet
edilebilmesi için restore edilmesi, yine Saint Paul Kilisesinin ibadete
açılması gerekmektedir. Bu hâliyle bekçi nezaretinde sabah sekiz,
akşam beş mesaisiyle turistlerin gelmesini beklemek mümkün
değildir. İbadet merkezinin dışında gezmek fazla bir
şey kazandırmamaktadır. İnancın yaşanması gerekiyor.
Bu merkezde inanç yaşandığı takdirde, sürekliliği ve
potansiyeli yüksek olacaktır.
Rusyadaki
Sinerji Vakfı, devlet destekli bir vakıftır. Bu vakıf,
Mersin bölgesiyle yakından ilgilenmekte, kendi iddiasıyla ve
tespitleriyle beş yıl içerisinde yaklaşık 5 milyon
kişiyi inanç turizmi merkezi olarak bu bölgeye yönlendirebileceğini
söylemektedir. Türkiye toplamında 20 milyona varmayan turizm hareketinde
bu rakamın çok ciddi olduğu gözlerden kaçmamalıdır.
Yine Mersin
bölgesi, kongre turizmi açısından önemli bölgelerden birisidir.
Bakanlığın tespit ettiği yedi kongre merkezinden birisi
Mersindir. Ancak bunun gelişmesi için, Mersin merkezde daha önce Akdeniz
Kültürleri Araştırma Merkezi olarak ilan edilen Nuhun Gemisi
olarak bilinen üniversite sahası içinde 100 dönüm kendi arazisiyle
atıl bulunmaktadır. Mersin merkezde 100 dönem arazi ciddi bir
varlıktır. Bu varlığın ele alınıp projesinin
revize edilerek modern bir kongre turizm merkezi yaratılması
Mersinin geleceği açısından önemlidir. Zira, kongre turizminin
kişi başına bıraktığı para miktarı
tatil amaçlı turizm miktarının 3-4 katı daha yüksektedir.
Silifke-Erdemli-Mersin
arasındaki kara yolu hemen hemen denize sıfırdır.
Dolayısıyla, bu arazilerin parçalanmasına neden olmaktadır.
Bu Erdemli-Silifke arasındaki kara yolu en az 2,5 kilometre kuzeye
kaydırılarak burada turizme yatırım alanları
yaratılmalıdır.
Yine
Kapızlıda birtakım kamu tesisleri olmasına rağmen
bunlar atıl vaziyette bulunmakta. Buradaki kamu tesisleri, hatta yasa
dışılıkları bile söz konusu, tartışmalar
bulunmaktadır haklarında. Bu nedenle Kapızlı bölgesinde
ciddi bir potansiyel harekete geçirilmelidir.
Kumkuyu-Akyar-Narlıkuyu
bölgesi, Taşucu-Boğsak bölgesi, yine batısında yer alan
altı adet turizm geliştirme bölgesi ilan edilmiş bu arazilerde
plan çalışmaları başlatılmamış, tahsis daha
henüz yapılmamıştır. Sayın Bakanımız bu
bölgede incelemelerde bulundu. Bu bölgeler hâlen atıl vaziyette
bekletilmektedir.
Yine,
Anamur-Bozyazı-Aydıncık bölgesi kendi içinde apayrı bir
havza olarak turizm bakımından değerlendirilmeli, Tekmen-Tekeli
bölgesinde yine sahile sıfır giden kara yolunun dağın
eteklerine çekilmek suretiyle bu bölgenin de turizme
kazandırılması gerekmektedir.
Mersinde sivil
toplum kuruluşlarının yaptığı çalışmaya
göre Anamur-Bozyazı-Aydıncık hatta Gülnar sahilleri
birleştirildiği zaman 150 bin yatak sayısına
ulaşılan ciddi bir kapasite yaratmak mümkündür. Sanayinin
girmediği, tahrip edilmeyen bu alanın turizme kazandırılması
bölgeyi ihya edeceği gibi Türkiye ekonomisine de çok ciddi katkılarda
bulunacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu turizmin özellikle Mersinin
batısındaki bakir alanlarda ayaklandırılabilmesi için,
turizmin orada canlandırılması için ve atıl vaziyette
bulunan turizm potansiyelinin ekonomiye katkısının
sağlanabilmesi için turizmi engelleyen, turizmi köstekleyen
yatırımlardan vazgeçilmesi lazımdır. Mersin ve Anamura
kadar olan bölge bakir bir bölge olmasına rağmen, burada turizm çok
ciddi potansiyel taşımasına rağmen, iddialar da burada turizmin
geliştirileceği yönünde olmasına rağmen, iktidar partisinin
de iddiaları bu yönde olmasına rağmen burada turizmi engelleyen
yatırımlar yapılmaktadır. Örneğin, nükleer santral
için yer seçimi, bu yerlerin en güzel yeri olan Akkuyuda girişimlere
başlanmıştır, yine balık çiftlikleri buraya
getirilmeye çalışılmaktadır.
Nükleer santralin
zararlı veya faydalı olduğu hususlarının
tartışmasını bir kenara bırakırsak, nükleer
kelimesini duyan hiçbir turizmcinin o bölgeye yatırım
yapmayacağı bilinen bir gerçektir. Bu yetmezmiş gibi,
Bodrumdaki, Milastaki balık çiftliklerinin, oradaki denizi kirlettikleri
nedeniyle, bizim bölgeye getirilmiş olmasını da ben,
doğrusu, turizme yaraşan bir davranış biçimi olmadığını
düşünüyorum. O nedenle, eğer, gerçekten Mersin ve ilçelerinin,
özellikle Mersinin batısındaki bölgenin deniz turizmine, yaz
turizmine kazandırılması isteniliyor ise, turizmi baltalayacak,
turizmi sakatlayacak tüm girişimlerden vazgeçilmelidir, nükleer santral
girişimi durdurulmalıdır, balık çiftliklerine izin
verilmemelidir.
Şimdi,
memnuniyetle duyduğum kadarıyla, Sayın Bakan, diğerlerinden
vazgeçildiğini, üç balık çiftliğine de izin verilmediğini,
bir balık çiftliğinin kaldığını söylüyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Öztürk.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Biz, orada oturan -hangi siyasi görüşten olursak
olalım, ister AKPli, ister CHPli, ister MHPli, ister DTPli
olalım- o bölgenin insanları olarak, bölgemizde nükleer santral
istemiyoruz, bölgemizde balık çiftlikleri istemiyoruz. Biz, kumumuza,
havamıza, kurdumuza, çıyanımıza, yılanımıza,
ormanımıza ve ağaçlarımıza sahip çıkmak
istiyoruz; biz, sağlığımıza sahip çıkmak
istiyoruz, yaşamımıza sahip çıkmak istiyoruz. O nedenle
bölgemizde nükleer santral kurulmasına da karşıyız,
balık çiftliklerine de karşıyız. Bu anlamda hepimiz
birleşerek yasal yollarla yapılması gereken ne varsa onu
yapacağız.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öztürk.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oktay Vural.
Sayın Vural,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok değerli
milletvekili arkadaşlarım, bu son madde çerçevesinde, bugüne kadar
yapılan görüşmeler ışığında, Milliyetçi
Hareket Partisinin görüş ve düşüncelerini özetlemek istiyorum.
Esas
itibarıyla bu kanunun amacı ormanları turizme tahsis etmektir.
Dolayısıyla, gerekçenin tamamında, aslında, turizmin ne
kadar çok fazla gelir getirdiğini, ihracat için ne kadar önemli
olduğunu ifade etmek isteyen, bir bakıma özel faydalarını
ön plana getiren bir perspektifle meseleye bakılmıştır.
Ancak, aslında, özel fayda yarattığınız yer kamusal fayda
üreten, sosyal fayda üreten bir orman alanıdır.
Dolayısıyla, bu bakımdan ormanların toplumun malı
olduğunu ve sosyal fayda ürettiğini düşünürsek, bu alanlar
içerisinde özel fayda oluşturan yerleri oluşturmak ormanın
yapısal durumu ve Anayasadaki konumuyla bağdaşacak bir husus
değildir. Bu denge sağlanmış değildir en aşağısından,
çünkü Orman Kanununun 17nci maddesine göre, kamu yararı ve zaruret
bulundukça orman yerlerinden tahsisat yapılması konusu içerisinde
turizm alanı yoktur.
Şimdi, kamu
yararı olduğu zaman ormandan tahsisat yapılması mümkünse,
dolayısıyla, kamu yararının olmadığı bir
yerde de orman tahsisatının yapılamayacağını
öngörmektedir. Çünkü Orman Kanununda, açıkçası, sadece savunma,
ulaşım, enerji, haberleşme, su, atık su, petrol, doğal
gaz, altyapı, katı atık bertaraf tesisleri, sanatoryum, baraj,
gölet gibi devlete ait sağlık, eğitim, spor tesisleri için ancak
gerçek ve tüzel kişilere tahsisat yapılacağı ifade
edilmektedir. Dolayısıyla, daha önce grubumuza hitaben bir
konuşma yapan bir değerli milletvekili Çok sınırlamalar
var, kamu yararı var, zaruret oldukça olacaktır. diye
sınırlamalar olduğunu ifade etmişti. Zinhar böyle bir
şey söz konusu değil. Kamu yararı diye bir şey olabilir mi?
Bir golf sahasının oluşturulmasında hangi kamusal
yararı öngörebiliriz? Dolayısıyla kamu yararı olmayan bir
tahsiste sınırlamanın kamu yararıyla olduğu
iddiası havada bir iddiadır. İşte, Orman Kanunu burada. Bu
Orman Kanununda turizm amaçlı herhangi bir tahsisat
yapılamayacağı öngörülmüşken, bir başka kanunda -Orman
Kanunu özel kanundur- orman alanlarını turizme tahsis etmeyi
doğrusu kabul etmiş olmaktayız.
Şimdi, bu
kanun yapılmıştır.
Bakın,
Başbakanın hazırladığı düzenleyici etki analizi
yapılması
Mevzuat Hazırlama Yönetmeliğine göre düzenleyici
etki analizi yapılması lazım. Şimdi soruyorum: Bunun
düzenleyici etki analizi yapıldı mı? Nerede, hangi turizme
ormanı tahsis etmenizle sağlanacak yararla, ormandan
ayırdığınız yerin topluma oluşturacağı
sosyal maliyetinin yararları konusunda bir değerlendirme
yaptınız mı? Yok. Bir düzenleyici etki analizi bile
yapılmamış. Biz burada kamusal faydalar için
oluşturulmuş orman düzenini, orman rejimini birtakım kimselerin
golf oynaması için, onların özel faydaları için tahsis ediyoruz.
Bu, gerçekten ormanla ilgili düzenlemelerin açıkçası
anlaşılamadığını ortaya koyuyor.
Bakınız,
Sayıştayın hazırladığı ormanların
korunması hakkında Sayıştay raporu var. Bu
Sayıştay raporunda Ormandan yapılan tahsisler az ya da çok
orman alanlarını azaltmıştır. diyor.
Dolayısıyla burada hem kamu yararı hem de zaruretle ilgili
kısıtlamaların yapılmasının gerektiğini
ifade etmekle beraber, açıkçası burada şunu da ifade etmektedir:
Bakınız, orman alanlarına değişik yatırım ve
tesisler için izin verilmesi, az ya da çok ormansızlaştırmaya
yol açmaktadır. Bu bir tespittir.
Şimdi, bu
sonuçları doğurmuş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetim yapan bir organ Yaptığınız tahsislerle
ormansızlaştırmanın önünü açıyorsunuz. diye ifade
ediyor. Bu kamu yararına ve zaruret olundukça hükmünün olduğu
tahsislerle ilgili olarak. Peki
diğerleriyle ilgili: Kamu
yararının açıkçası olmadığı yerlerde bu izin
taleplerinin değerlendirilmesinde yapılacak
yatırımların orman alanında gerçekleşme
zorunluluğunu tespite yönelik bir sistem yoktur. diyor. Var mı? Yok
burada. Bu yatırımların orman dışında
gerçekleşip gerçekleşmeyeceği
Kanuna böyle bir hüküm koyduk
mu? Ey Turizm Bakanı, orman alanı dışında
gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini tespit edeceksin, ondan sonra
bununla ilgili adım atacaksın. Bununla ilgili de bir
sınırlama yok. Bu yatırımların orman
dışında
Ayrıca talep edilen alanın gerçek ihtiyaç
miktarına uygunluğu, orman dışında yeterli alan olup
olmadığı hususlarının gerektiğinde diğer
kurumlarla istişare ve koordinasyonlarla tespit edilmesi ya da talep
sahibi tarafından bu hususun kanıtlanması istenmesi, kamu
yararı kavramının ormanların orman olarak
kalmasını sağlayacağı yararla
karşılaştırılabilecek şekilde
tanımlanması yoruma ve tartışmaya yer bırakmayacak
ölçü ve kriterlere bağlanması gerekmektedir. diyor, Bizim
adımıza denetim yapanlar diyor. Şimdi, peki, burada böyle bir
kriter var mı? Yok. Sayın Bakan diyor ki Komisyon raporunda, Hükûmeti
temsilen yapılan açıklamalarda: Birinci temel sınırın
uygun hazine arazisi bulunmaması hâli olduğu
Neye uygun hazine
arazisi? Nasıl tespit ettiniz? Bugüne kadar hazine arazilerinin neye uygun
olup olmadığına ilişkin bir tespit mi yaptınız?
Yok.
İkincisi de:
İldeki orman varlığının belli bir oranını
geçmemesi. Değerli arkadaşlarım, bunlar sınırlamalar
değildir. Maalesef, bu sınırlamalar, aynı zamanda, konular
itibarıyla da ortaya konmuştur. Sınırlama getirdik. diye
ifade etmektedirler ama maalesef, burada, sağlık turizmi var,
kış turizmi var, ekoturizmi var, golf turizmi var, yat turizmi var,
kıyılar var, uluslararası yarışmaların
yapılacağı yerler var. Sınırlama yok. Aslında
turizme ayrılacak her türlü alan tanımlanmış ve
bunların da kısıtlama olduğu söyleniyor. Ne
kısıtlanmış? Kısıtlanan ne var burada?
Kısıtlama yok. Aksine, genişletici bir tanımla, bu amaçlara
uygun her yerin orman olarak tahsis edilebileceğini ifade etmektedirler.
Maalesef, zaman zaman, daha önce de konuşma yapanlar dedi ki: Efendim,
hukuken tanımlanmış yerler var ama bunlar orman değil, biz
buraları vereceğiz. Buraları verecekseniz, Orman Kanununda
var, orman sayılmayan yerlerle ilgili gerek tarıma gerek orada
yaşayanlara ayrılacak yerlerle ilgili hükümler var, buraya koyun
turizmi. Makilikle ilgili, fundalıkla ilgili hükümler var Bunlar, orman
rejimi içinde olmasına rağmen orman sayılmayan yerler içerisinde
orman alanının dışına bırakılırlar.
diyorlar. Eğer istiyorsanız koyun, Turizm amaçlı olarak tahsis
edilebilir. diye koyun. Koymuyorsunuz.
Dolayısıyla
bu kanun tamamen ormanları turistlerin ihtiyaçlarına, onların
özel zevklerine tahsis etmeye yöneliktir. Bunu çok dikkatli değerlendirmemiz
lazım. Neden? Bakın, bugün Küresel ısınma adı
altında görüyorsunuz neler oluyor. Peki, size soruyorum: Bugün dünyadaki
gıda fiyatlarının artmasıyla ilgili biyofiberlerin
çıkmasında orman alanlarının enerji alanlarına, enerji
ormanlarına dönüştürülmesinin etkisi yok mudur? Dolayısıyla
ormanlar bizim değerimizdir, varlığımızdır ve bu,
Türkiyenin değeridir. Antalyadaki, Zonguldaktaki, İstanbuldaki
ormanlar üzerinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hepsinin
hakkı vardır. Dolayısıyla, böyle herkesin hakkı
olduğu bir konuyla ilgili sırf turistlerin ihtiyaç ve zevklerine göre
tahsis yapılması, bu kamusal menfaatin göz ardı edilerek bir
tahsisin yapılması doğru değildir. Çünkü bu verdiğiniz,
bu çıkarttığınız kanunda kamu yararı da yoktur,
zaruret de yoktur. Kamu yararının olmadığı bir yerde
de ormanın tahsis edilmesi doğru değildir.
Bu bakımdan,
bunlarla ilgili eleştirilerimizi arkadaşlarımız belirtti.
Zaman zaman, maalesef, kesilen ormanlık yerlerle ilgili Ağaç
dikilecek. dendi. Ormandan kesilen ağaçla dikilen ağaçları
telafi edebilecek bir zihniyet, doğrusu orman kavramını iyi
kavramamış demektir. Orman hepimizindir. Bu bakımdan,
ormanları koruyacak tedbirlere öncelik vermemiz gerekmektedir.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu konudaki görüşlerimizi gerek
sorularımızla gerekse arkadaşlarımız grup adına
ve şahsı adına yaptığı konuşmalarla dile
getirdiler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL
(Devamla) Gerçekten bu yasa, Anayasanın da öngördüğü,
ormanların korunmasını sağlayabilecek hukuki
sınırlamaları sağlamış bir yasa değildir. Bu
bakımdan, bu ormanlarla ilgili
Turistler gelecek diye
Ormanlarımızı verelim, istenilen her şeyi verelim, her
şeyi para için yapalım. diyenler yarın, öbür gün Türkiyede
kumar turizminin de önünü açmak isteyenlerdir. Onun için -para her şey
değildir- Türkiye'nin değerli varlıklarını, bizden
gelen emanetleri geleceğe de emanet olarak bırakmak için bu kanunun,
açıkçası, yeterli bir şekilde, Anayasamızın uygun
gördüğü şekilde düzenleme içermediğini düşünüyoruz.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu kanunla ilgili muhalefet şerhimizi komisyonda
belirttik. Bu muhalefet şerhimiz doğrultusunda ret oyu
kullanacağımızı ifade ediyor, hepinize
saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Vural.
Şahsı
adına Malatya Milletvekili Sayın Öznur Çalık.
Buyurun
Sayın Çalık. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 217 sıra sayılı Turizmi Teşvik
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 8inci maddesi üzerine şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, üç
yanı denizlerle çevrili, Asya ve Avrupa arasında köprü olan,
kültürel, tarihî ve doğal güzelliklere sahip ülkemizin en önemli
sektörlerinden biri turizmdir. Bu yasa tasarısıyla sektörün gelişmesine
olanak tanınacak, ülkemizin turizm sektörünün uluslararası rekabetin
gerektirdiği açılımları sağlaması ve ulusal
turizmin gelişmesi temin edilecektir.
Hükûmetimiz, her
alanda olduğu gibi turizm sektörüyle ilgili olarak da Avrupa
Birliğine uyum süreci çerçevesinde yeni yasal düzenlemelerle uyumun
teminini sağlamayı ve uygulamada karşılaşılan
güçlüklerin çözümlenmesini hedeflemektedir.
Turizm denince,
sadece deniz turizmi olarak düşünmeyip daha geniş bir çerçeveden
bakmamız gerekmektedir. Ülkemizde sağlık turizmi, doğa
turizmi, kış turizmi, kültür turizmi gibi çok çeşitli alanlarda
faaliyet imkânlarının yaratılarak sektörümüzün gelirlerini
çeşitlendirmek gerektiği kanaatindeyim.
Ülkemizin
yalnız yaz aylarında elde ettiği turizm gelirini yılın
on iki ayına yaymak en önemli hedeflerimizdendir.
Bu
düşüncelerle, sektörün ihtiyaçları doğrultusunda,
tesisleşme ve fiziki altyapının oluşturulması önemli
bir başlık olarak gündeme gelmektedir. Bu yeni tasarıyla, turizm
amaçlı tahsisi gerçekleştirilen orman sayılan yerlere
ilişkin, turizm sektörünün özellik ve ihtiyaçları da dikkate
alınarak sınırlamalar getirilmektedir.
Bu çerçevede,
kamu yararının zorunlu kıldığı hâllerde, Orman
Kanununa göre orman sayılan yerlerin tahsisinde, orman ağaç
varlığında olabilecek azalmaya karşı kesilenden fazla
ağaç dikimi, ormanın gençleştirilmesi, yatırımla
sağlanacak istihdam ve elde edilecek turizm gelirlerinden kaynaklanan
üstün kamu yararının varlığı şartıyla
turizm yatırımları için izin verilmesi öngörülmektedir.
Bu yeni yasayla
getirilen bir diğer düzenleme ise dünyada ve ülkemizde değişen
ve gelişen turizm sektörünün temel dinamiklerini belirleyen ana
esasların ve genel işleyiş içerisindeki sektörel aktörlerin
turizmde söz sahibi olmaları ve katılımcı, belirleyici
nitelik kazanmaları hususu dikkate alındığında
uzmanlığın ön planda olması önemli hâle gelmiştir.
Bu bağlamda,
tesislerimizde, Bakanlıkça yapılan denetimlerde teknik veya belli bir
uzmanlık gerektiren konular ortaya çıkması hâlinde, bu
hususlarda tespitlerin, Bakanlıkça gerekli görülmesi hâlinde konusunda
uzman kişilerce yapılması amaçlanmıştır. Turizm
sektöründe kaydedilecek ilerlemeler, ülkemizde istihdam konusunda
yaşanılan sıkıntılar noktasında da olumlu
faydalar sağlayacaktır. Sektöre yönelik gerçekleştirilecek
yatırımlar ve turizmimizin çeşitlendirilmesiyle birçok gencimize
yeni iş imkânları sunmuş olacağız. Bu vesileyle,
gençlerimize yeni istihdam sahaları yaratmış olacağız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yılda 20 milyonu
aşkın turist ülkemizi ziyaret etmekte ve yaklaşık 18 milyar
dolar gelir sağlandığı düşünülmekte. Turizm sektörünün
ekonomimizde ne derece önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir ki
ülkemiz bir turizm cennetidir. Yeni düzenlemeler ve
çalışmalarımızla bu rakamları daha üst seviyelere
taşıyabilmek ve dünya turizm piyasasında ülkemizi, hizmetleri,
tesisleri, fırsatlarıyla, bir marka yapmak yönünde
yaptığımız çalışmaları tüm hızıyla
sürdürme amacındayız.
Bu duygu ve
düşüncelerle, yasanın ülkemize hayırlı olmasını
diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çalık.
Hükûmet
adına Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay.
Buyurun
Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
KÜLTÜR VE
TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; esas itibarıyla bir
teşekkür anlamında söz aldım çünkü maddenin oylaması biter
bitmez önemli bir toplantıya yetişmek için aranızdan
ayrılmak zorundayım. Herkese, verdiğiniz mesaiden ötürü
içtenlikle teşekkür etmek istiyorum. Elbette, böyle bir yasanın
görüşülmesi sırasında olumlu katkılar olduğu gibi,
kaygılar, duraksamalar, sorgulamalar da olacaktır. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin denetim görevinin, yasa yapma görevinin tabii sonuçları
bunlar.
Değerli
arkadaşlarım, sekiz maddelik bir çalışma, 1inci ve 2nci
maddelerini önceki günlerde, 3üncü maddeden itibaren de tümünü bugün
görüştük.
Esas
itibarıyla, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı çerçevesinde belirli
bir süre içinde çıkarmamız gereken bir yasal düzenleme
yapıyoruz. Anayasa Mahkemesinin geçen yıl içinde vermiş
olduğu ve bizi önemli biçimde turizm yatırımlarını
durdurmak zorunda bırakan bu iptal kararı olmasaydı, bu kadar
ivedi bir düzenleme getirmek ihtiyacıyla karşı karşıya
kalmayacaktık. Biz bu düzenlemeyi yaparken, defaatle ifade ettim, hem
maddenin iptalinin gerekçesini dikkatlice, Mahkemenin önceki
kararlarını ve konuyla ilgili bütün tarafları bir mantık
çerçevesi içinde bir araya getirmeye ve yeni bir hukuk engeline
takılmayacak bir düzenleme yapmaya önemli biçimde özen gösterdik.
Arkadaşlarımız
eleştiriler yönelttiler. Bunların içinde yapılabilecek
olanlardan -her türlü tartışmaya açık bir düzenleme, her türlü
olumlu gelişmeye açık bir düzenleme yapmak amacıyla yola çıktığımız
için- komisyonlarda ve Genel Kurulda yararlanmaya çalıştık.
Komisyonlara gelen metinde daha önce ağaç kesme deyimi vardı,
şimdi ağaç kesme deyimi yok. Ağaç kesilmeksizin ya da üzerinde
ağaç olmayan bir alanın tahsis edilmesi hâlinde bile, tahsis edilen
alanın 3 katında ağaç dikilmesini ve üç yıllık
bakımını komisyonların katkısıyla ve muhalefetin
katkısıyla bu maddeye şu anda dercettik. Buna vesile olan
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Yine Genel
Kurulda yüzde 1in fazla olabileceği
Şu anda en fazla turizm
yatırımı olan yerlerde bile bindelerle ifade edilen bir orman
kullanım alanının olduğu, o yüzden bunun çok da üstüne
çıkmamak gerektiği, çıkmamanın, şu an için bu
konjonktürde, önümüzdeki beş yılda, on yılda, on beş
yılda yetebileceği ifade edildi. Bunu da binde 5e çektik. Yani
olumlu katkılardan, yapılabilir önerilerden yararlanmaya
çalıştık.
Arkadaşlarımız,
maddenin sonuna gelmişken tekrar başa dönmek yerine, eğer o
maddelerde yapılabilir başka öneriler sunmuş olsalardı,
herhâlde hepimiz bundan yararlanmaya çalışırdık ama hep
birlikte burada, olumlu bir çerçevede bir yasal düzenleme
yaptığımızı zannediyorum.
Hangi
sınırlar getirdiğimize tekrar dönmek istemiyorum. Biz, ciddi
biçimde yapılabilecek sınırları getirdik. Konuyu hâlâ
ısrarla dillendirmeye çalışan arkadaşlarıma Anayasa
Mahkemesi kararını da dikkatle okumalarını tavsiye ederim.
Anayasa Mahkemesi, kararında, turizm amacıyla ormanların tahsis
edilebileceğini söylüyor. Böylece, turizm amacının da bir kamu
yararı olabileceğini söylüyor.
Elbette
değerli arkadaşlarım, ormanların, var olduğu
biçimiyle, hiç dokunulmaksızın korunmasında kamu yararı
vardır. Ama siz, orman arazisi içinden bir bölümünü, daha fazla gelir elde
edebileceğiniz bir biçimde, daha fazla istihdam
sağlayabileceğiniz bir biçimde, ekonomik gelişme ve toplumsal
dönüşüm yaratabileceğiniz bir biçimde bir başka kullanımda
değerlendirirseniz burada da üstün
kamu yararı vardır. Yani kamu yararları arasında bir
niteleme, kamu yararları arasında bir ölçümleme hangisinin üstün kamu
yararı olduğunu ortaya çıkarır.
Şunu
işaret etmek istiyorum son olarak: Biz burada, Anayasa Mahkemesine
takılmayacak, Anayasa Mahkemesinin yeniden sorgulamayacağı ve
iptal etmeyeceği dikkatli bir yasal düzenleme yapmaya
çalışıyoruz. Biz bu yasal düzenlemeleri, bu yasal kriterleri, bu
yasal ölçütleri getirirken, eğer idare bunlara uymazsa,
Bakanlığımız bunlara uymazsa, uygulamada bunlara, yeterince
hazine arazisi olup olmadığı sorgulanmadan, yeterince oradaki
limitlere uyulup uyulmadığı sorgulanmadan, yeterince o bölgenin
iklim koşullarının, coğrafi şartlarının, o
turizm için zorunlu, zaruri, gerekli ve müstesna alan olup
olmadığı sorgulanmadan tahsis yapılırsa bu, Anayasa
Mahkemesinin önüne gitmeden başka bir hukuk mekanizmasının önüne
daha gidecek, Danıştayın önüne gidecek. Çünkü idarenin,
biliyorsunuz ki, her türlü eylem ve işlemi yargı denetimi
altındadır. O yüzden, biz burada Anayasa Mahkemesinin iptal
kararı çerçevesinde dikkatli bir yasal düzenleme yapıyoruz ama
uygulama yargı denetiminin altına mutlaka, yine tabi olacaktır.
O yüzden, arkadaşlarımın
bir kaygı içinde, bir endişe içinde olmamaları gerektiğini
düşünüyorum ve bu kanaatimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, hepimizin bildiği bir güzel söz var bizim
kültürümüzün, bizim tarihimizin bize miras bıraktığı:
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Hepimizin yapmaya
çalıştığı
Biz, durduk yerde ülkemizin güzelliklerini,
ülkemizin tarihini, ülkemizin coğrafyasını yabancıya açmak,
Gelsinler, bundan yararlansınlar, bizim insanlarımız buradan yararlanmıyor,
yararlanmayı bilmiyor. anlayışı içinde yabancıya
açmak gayreti içinde değiliz, böyle bir şey yok.
İnsanımız sonuçta yararlansın. Burada
yapacağımız olan yatırımdan, burada
yapacağımız hizmetten, burada sergilediğimiz gayretten,
sonuçta dönsün, bizim insanımız ve bizim insanımızla
birlikte elbette dünya insanı yararlansın derdindeyiz. O yüzden,
ormanı elbette korumak, yeşili elbette korumak, kıyıyı
elbette korumak temel derdimizdir. Ama burada insanımızın daha
fazla yararlanabileceği yatırımlar yapmak, üretim alanları
yapmak, istihdam alanları çoğaltmak da temel gayretlerimizden, yine
önemli gayretlerimizden birisidir ki burada işte bizim anlatmaya
çalıştığımız üstün kamu yararı
mantığı yatıyor.
Değerli
arkadaşlarım, son maddeye geldik, işte, kimin yürüteceği
galiba bu Yasayı. Bu çerçevede hem mesaisi için
arkadaşlarımın, birkaç günden bu yana süren mesai için
teşekkürlerimi ifade etmek istedim hem de yasa konusunda hâlâ içtenlikli
bir kaygı duyan arkadaşlarım varsa muhalefet partilerinde, o
arkadaşlarımın kaygılarını giderecek içtenlikli
görüşlerimi ifade etmek istedim. Yeniden hepinize verdiğiniz mesaiden
ötürü şükranlarımı sunuyorum.
Sizi, Sayın
Başkanı ve bütün arkadaşlarımı saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
Şahsı
adına ikinci söz, Antalya Milletvekili Sayın Sadık Badaka
aittir.
Sayın Badak,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SADIK BADAK
(Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu
üzerinde şahsım adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle ifade
etmemiz gerekir ki turizm sektörü böyle bir teşviki hak ediyor. Turizm
sektörü bundan önceki teşviklerde de üzerine düşen görevi yerine
getirmiştir ve ülkemizde bugün övünçle bahsettiğimiz turizm
sektörünün bugünkü çizgisini Turizm Bakanlığıyla beraber meydana
getirmiştir. Bu bakımdan, bu kanunun da ülkemizde turizm sektörünün
yeni bir merhale kazanması açısından önemli bir teşvik
teşkil edeceği kanaatindeyim. Bunu, sadece otelciler olarak
değil, sadece işletmeler olarak değil, acentelerin ve
ulaşım sektörünün de burada meydana getirdiği gelişmeyi ve
turizme sağladığı faydayı övgüyle kaydetmemiz icap
eder.
Bizim ülkemizde
dinlenme turizmi özellikle çok önemlidir. Bu teşvik kanunu, dinlenme
turizmi dışındaki turizm alanlarını teşvik edecek
temelde bir kanun; sağlık turizmi, termal turizmi, kış,
yayla turizmi, golf, kruvazör, spor gibi turizm dallarını; turizmi on
iki aya yaymayı özellikle ön plana alan, turizm segmentlerini teşvik
etmekte olan bir kanundur. Bu bakımdan da zamanlaması
açısından da son derece önemlidir çünkü dinlenme turizmiyle
alakalı yatırımlarını Türkiye fevkalade bir
şekilde dünya standartlarına getirmiştir.
Dinlenme turizmi
sanki iyi bir şey değilmiş gibi, zaman zaman değerli
konuşmacılar ifade ettiler. Turizm sektörüyle çok uzun yıllardan
bu yana iç içe çalışmış bir arkadaşınız
olarak bu konuda birkaç hususu ifade etmek isterim. Bizim ülkemiz gibi Akdenizde
kıyısı bulunan ülkeler prensip itibarıyla dinlenme turizmine
hitap eden ülkelerdir çünkü Akdeniz ve Akdeniz kıyıları,
özellikle endüstrileşmiş ülkelerin insanlarına dinlenme turizmi
sunan, öncelikle dinlenme turizmi sunan ülkelerdir. Sadece Türkiye
kıyıları değil, bizden önce, 1960lı yıllarda
dinlenme turizmi sunan İtalya, Fransa ve daha sonra sektöre giren
Yunanistan ve İspanya ve arkasından sektöre giren yine mağrip
ülkeleri de dinlenme turizmi sunar; keza, Mısır da dinlenme turizmi
sunar çünkü bize turist gönderen ülkeler, özellikle İkinci Dünya
Savaşından sonra Almanyada başlayan endüstri hareketini
takiben, işçilerinin dinlenebilmesi için İtalya
kıyılarında özellikle dinlenme turizmini teşvik
etmişlerdir. Daha sonra bu, diğer, Akdenizde kıyısı
bulunan ülkelere ve daha sonra ülkemize, 1980li yıllarda özellikle,
gelmiştir. Hem Turizm Bakanlığının hem sektörün üstün
gayretleriyle, bugün ülkemiz bu sektörde dünyanın ilk on ülkesi
arasına girmiş bulunuyor.
Değerli
arkadaşlar, bugün görüşülmekte olan kanunun tamamlanmasını
müteakip, ülkemizde bu segment turizminin gelişmesi sağlanacak ve
böylece ülkemizde turizm on iki aya yayılmış olacaktır. Bu
on iki aya yayılma konusunda ve ayrıca İstanbul ve Antalyaya
çoğunlukla gelen turizmden İç Anadolunun daha fazla istifade
edebilmesi bakımından iki temel altyapıya ihtiyaç olduğu
kanaatindeyim:
Bunlardan birisi
ulaşımdır. Burada ifade edildi, özellikle Ak Parti
iktidarlarının gündeme getirdiği ve uygulamaya koyduğu
duble yollar hem İstanbuldan Ankaraya, İç Anadoluya turistin
günlük paket turlarla gelmesini sağlayacak hem Antalya
kıyılarından, Ege kıyılarından İç
Anadoluya, turizmin, günlük paket turlarla, iki günlük paket turlarla
geçmesini sağlayacaktır.
Ayrıca, yine
58inci ve 59uncu Hükûmetin geliştirdiği ve 60ıncı
Hükûmetin de desteklediği hızlı trenlerin, Edirneden Ankaraya,
Ankaradan güney aksıyla şu anda fizibilitesi yapılmakta olan
Antalyaya ulaştırılması; keza, ümit ediyorum, daha sonra
yine Manavgat üzerinden Konyaya ulaştırılmasıyla 2015li
yıllarda İstanbul ve Antalyaya gelecek turistlerin paket turlarla
Konya, Göreme ve Ankaraya, cumhuriyetimizin başkenti Ankaraya
getirilmesi suretiyle burada iki günlük, üç günlük harcamalarla İç
Anadoluya milyar dolarlara varan turizm gelirlerinin aktarılması
sağlanabilecektir kanaatindeyim.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
SADIK BADAK
(Devamla) - Bu bakımdan Hükûmetimizin yapmakta olduğu bu
ulaşım yatırımlarının turizmin Anadoluya
yayılması açısından çok önem teşkil ettiği
kanaatindeyim.
İkinci
husus, özellikle kültür turizmi ve kongre-fuar turizmini desteklemesi
açısından ören yerlerinin turizme kazandırılması çok
önem arz ediyor. Ören yerleri, restorasyona tabi olan, devam eden ve
sırada bekleyen ören yerleri
Maalesef ödenek yokluğu sebebiyle çok
uzun yıllar, kırk yıldır, elli yıldır
restorasyonu devam eden ören yerleri bulunuyor. Bunların yeni bir
anlayışla, yap-işlet-devret modeliyle kısa sürede modern
bir şekilde turizmin hizmetine sunulması gerektiği kanaatindeyim.
Bakanlığımızın bu konuda, ümit ederim, önümüzdeki
dönemde bir tasarrufu olacaktır.
Netice
itibarıyla, bu kanunun ülkemize, sektöre, turizm sektörüne faydalı
olacağı düşüncesiyle kanunu desteklediğimizi ifade eder,
oyumun pozitif, olumlu yönde olacağını ifade eder, hepinizi
saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Badak.
Soru-cevap
işlemine başlıyoruz.
Sayın
Nalcı, buyurun efendim.
KEMALETTİN
NALCI (Tekirdağ) Teşekkürler Sayın Başkanım.
Gerçi Sayın
Bakanımız çıktı, ben bu soruya yazılı olarak
cevap isteyeceğim. Şimdi, ben demin belirtmiştim fakat
Sayın Bakanımız da söyledi. Biz hangi yatırımlar
yapılacak diye sormadık. Siz de biliyorsunuz ki İstanbul,
şu anda, Tekirdağ ve Trakyanın tümünü TRAKAP adı
altında İMPye, yani İstanbul Metropolitana bir plan
yaptırmakta. Bu plan çalışmaları yapılırken
Tekirdağın sahil kesimlerinde turizm planlanıyor mu? Yoksa hep,
işte yaşadığımız gibi, İstanbulun arka
çöplüğü, arka bahçesi olarak sadece sanayi mi planlanıyor? Bizim
isteğimiz bu planlara dikkat edilmesi ve Tekirdağı da aynı
zamanda bir turizm şehri hâline getirmektir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Nalcı.
Sayın
Barış, buyurun.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, Kırklareli doğası itibarıyla tarım,
hizmet ve turizm sektörlerinin gelişmesine uygun bir kent. Kentimizde
İğneada ve Kıyıköy gibi beldelerimiz, altın gibi kumu,
denizi, güneşi ve ormanlarıyla cennetten birer köşe. Ancak,
hemen yukarıda Bulgaristanın Varna kenti her yıl milyonlarca
turist ağırlarken ve milyonlarca dolar gelir elde ederken, bizim
beldelerimiz turizm açısından atıl bir durumda, ancak günübirlik
yerli turizmine hizmet vermektedir. İlimize nükleer santral ve çimento
fabrikaları yerine turizmi teşvik yatırımları
yapılmasını düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Barış.
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim,
maalesef, iktidar partisi, yürütme ve yürürlük maddeleri üzerinde dahi bütün
sözleri alarak diğer milletvekillerinin konuşmalarını engelliyorlar.
Kendilerini tebrik ederim, bu geleneklerine devam etsinler, bakalım kim
pişman olacak?
Sayın
Başkan, Sayın Bakana sormak istiyorum: Türkiyenin en büyük millî
parkı Munzur Vadisinde bulunmaktadır. Bu millî parkla ilgili olarak
şimdiye kadar herhangi bir yatırım
yapılmamıştır. Bu konuda herhangi bir yatırım
yapmayı düşünüyorlar mı?
İkinci sorum
şu: Şimdi 6ncı maddeye bağlı geçici 9uncu maddede
diyor ki: 24/11/2007 tarihinden önce, ön izin ve kesin tahsis
aşamasındaki orman sayılan yerlere ilişkin verilen
izinlerden ilgilisinin otuz gün içerisinde talepte bulunması halinde bu
Kanun hükümlerine uygunluğu tespit edilen tahsislere
kaldığı yerden devam edilir."
2nci maddenin
ikinci fıkrasının (c) bendinde de diyor ki: Turizm
yatırımı için tahsis edilen orman alanının üç
katı kadar alanın ağaçlandırma bedeli ve
ağaçlandırılan bu alanın üç yıllık bakım
bedeli ilgiliden alınır.
Şimdi, bu
fıkraya göre eğer eskiye göre tahsis edilen bu yerler geçici 9uncu
maddeye göre de devam ettirilirse bu bedeller kendilerinden alınacak
mı alınmayacak mı? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ederim efendim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Genç.
Sayın Dibek
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Başkanım teşekkür ediyorum.
Ben de Sayın
Bakanıma şunu sormak istiyorum; gerçi, Turizm Bakanımız
ayrıldı ama bürokrat arkadaşlarımız oradalar:
Kırklareli İğneada beldesinde bundan on beş yıl önce
inşaatına başlanan dört yıldız üzerinden iki yüz otuz
beş yataklı, yüz on odalı bir otel inşaatı var
Bakanlığın da teşvikiyle başlamış olan. On beş
yıl önce başlamış, kaba inşaatı
yapılmış, hâlâ orada duruyor ve öyle, on beş
yıldır duran bir inşaat. Bunu Turizm Bakanlığı
acaba hiç çalışmasına aldı mı? Yani bu inşaatla
ilgili -çünkü Bakanlığın teşviki de var- bir
çalışma düşünüyor mu, yapıldı mı? Bununla ilgili
bilgi almak istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Dibek.
Sayın
Bakanım, cevap verecek misiniz?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkanım,
cevap vermek istiyorum, saygılarımı sunuyorum.
Tekirdağ ve Trakyadaki
diğer vilayetlerimizle ilgili, biliyorsunuz 1/100.000lik çevre düzeni
planları yapılıyor, ama, bu planlar bitmedi. Yani
İstanbulun çöplüğü şeklinde düşünmek fevkalade
yanlış. Orayı biz gerek turizm açısından gerek
diğer alanlar açısından değerlendiriyoruz.
Çalışmaları da bizzat Çevre ve Orman
Bakanlığının bürokratları ve bendeniz takip ediyorum,
öyle bir anlayışımız yok. Bilhassa Tekirdağda olsun,
Edirneye ait birtakım diğer alanlar olsun ve Kırklarelindeki
bazı önemli yerleri turizm alanı olarak düşünüyoruz, yani
planları o şekilde işleyeceğiz ve bunları dikkatlice
takip ediyoruz.
İğneada
Kıyıköy ile ilgili olarak ben de Sayın Milletvekilimize
katılıyorum. Hakikaten burası, tarım ve hizmet sektörü
yanında turizm açısından da gelişmeye müsait. Hemen az
ötede Bulgaristanın Varna kentinde büyük bir turizm potansiyeli var. İğneada da âdeta tabiat
harikası bir yer, orada ben çok çalıştığım için
biliyorum. Burayı da değerlendirmek lazım. Çevre düzeni
planlarına bunu mutlaka koyacağız. Onu özellikle belirteyim.
Munzur Vadisiyle
ilgili çalışmalar devam ediyor. Burada yatırımlar elbette
yapılacaktır, Sayın Gençe söylüyorum. Ayrıca, geçmiş
dönemde tahsis edilmiş olup da uygunluğu belirlenenlerden de bu bedeller
alınacaktır. Onu da burada belirtmek isterim.
Şu anda
İğneadada 235 yataklı bir otelin durumu hakkında bilgi
istendi, ama müsaade ederseniz biz onu çok daha detaylı bir şekilde
yazılı olarak verelim.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
217 sıra
sayılı Tasarının 8 inci maddesinde yer alan Bakanlar
Kurulu ibaresinin Kültür ve Turizm Bakanı olarak
değiştirilmesini arz ederiz.
M. Akif
Hamzaçebi Tansel
Barış Ali
Rıza Öztürk
Trabzon Kırklareli Mersin
Turgut
Dibek Esfender
Korkmaz
Kırklareli İstanbul
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA
DEMİR (Samsun) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının bu son maddesi üzerindeki önerge
hakkında söz aldım. Önergeyle ilgili olarak konuşurken, hangi
tasarıyı kabul ettiğimiz konusunda sizlere çok kısa bilgi
vermek istiyorum. Bu bilgiyi Sayın Bakanın açıklamaları
çerçevesinde sizlerin dikkatine sunuyorum.
Tasarının
hazırlanma gerekçesi, ormanların turizm yatırımlarına
tahsisini düzenleyen Turizmi Teşvik Kanununun ilgili maddelerinin Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edilmesiydi. Anayasa Mahkemesi bu iptali
yaparken şu gerekçeyi ortaya koymuştur: Turizm
yatırımlarında bir kamu yararı vardır, bunda hiç
tereddüt yok. Benim kanaatime göre de turizm yatırımlarında bir
kamu yararı vardır; istihdam yaratacaktır, ekonomiye döviz
kazandıracaktır, bunlar saymakla bitmez. Ancak Anayasanın
169uncu maddesinin ormanları koruma konusunda devlete vermiş
olduğu görevi dikkate aldığımızda, buradaki kamusal
yararın biraz önce sözünü ettiğim diğer kamu yararından
daha üstün olduğu ortaya çıkar. Üstün kamu yararı budur.
Sayın Bakan üstün kamu yararını açıklarken işin bu
kısmına değinmedi. Dolayısıyla ormanlarda
yapılacak turizm yatırımlarının, ancak
kaçınılmaz ve zorunluluk hâllerine münhasır olması gerekir.
Anayasa Mahkemesi böyle diyor.
Tasarıya
baktığımızda, tasarı turizm
yatırımlarının bütün çeşitleri için ormanları
tahsis eder hâle gelmiştir, bu yanlış değerli
arkadaşlar. Bu düzenleme Anayasanın ortaya koyduğu iptal
gerekçesine uygun değil. Ben şu soruyu sormuştum, bir kez daha
soruyorum: Eskiden yapılması mümkün olduğu hâlde, bu
tasarının yasalaşmasından itibaren yapılması
mümkün olmayan turizm yatırımı var mıdır?
Cevabını veriyorum: Yoktur. Tasarının 2nci maddesi, turizm
yatırımlarının bütün türleri için ormanların tahsisini
imkân dâhiline sokmuştur. Değerli arkadaşlar, bu, doğru
değil, Anayasaya da uygun değil.
Tasarının
genel gerekçesine göz atmanızı rica ediyorum. Tasarının
genel gerekçesinde ormanları koruma adına tek bir cümle, tek bir
ifade yoktur. Yani ormanları turizme tahsis edeceğiz, ama bu tahsisi
ormanları koruma ilkesi çerçevesinde yapacağız anlamında
hiçbir ibare yoktur, hiçbir cümle yoktur. Bakın, tasarının genel
gerekçesinde, ormanların turizm yatırımlarına
açılması bireyin seyahat özgürlüğüyle bile
ilişkilendirilebilmiştir. Yani ormanları yatırıma
açacağız ki, birey, vatandaş, ormanın en ücra
köşelerine kadar gidebilsin. Seyahat özgürlüğünü bile bununla
ilişkilendiren bir anlayışın bu tasarıyla
ormanları koruduğunu söylemek mümkün değildir.
Tasarıyla
ormanların ancak yüzde 1ine ilişkin bölümünün turizm
yatırımlarına tahsisi mümkündü. Sanıyorum bu oran binde 5e
indirildi. Aranılan bu değildir. Binde 5 çerçevesinde yapılacak
olan yatırımlar ancak kaçınılmaz ve zorunlu
yatırımlar olmalıdır. Kış turizmini buna örnek
verebiliriz. Ama, tasarının (f) bendindeki kıyıların
ve ormanın doğal güzelliği nedeniyle turizm
yatırımı yapılmasına kolaylık sağlayan
şeklindeki maddesini, hükmünü dikkate aldığımızda,
yapılamayacak hiçbir turizm yatırımı yoktur ormanlarda.
Ormanları
koruma kaygısı bu tasarıda yoktur, problem buradadır.
Doğru olan, bu kaygıyla, turizm yatırımını
birleştiren, bu ikisinin dengesini kuran bir anlayıştır.
Bunun için tasarıda ciddi ölçüde revizyon gerekmektedir,
tasarının baştan aşağı değişmesi
gerekmektedir. Yanlış bir tasarı görüşüyoruz.
Yanlış bir tasarıyı kabul ediyoruz daha doğrusu.
Binde 5lik
sınır -ona tekrar gelmek istiyorum- bir ölçü değildir. Bugün
binde 5tir, yarın bir başka hükûmet yüzde 1 yapar, başkası
yüzde 2 yapar. Bu doğru değil değerli arkadaşlar.
Hükûmetlerin esnekliğine, anlayışına
bırakılmış olan bir sınırla ormanları
korumak mümkün değil. Ormanları korumak, Anayasanın 169uncu
maddesinde çerçevesi belirlenmiş bir husustur. Bunu, bu
anlayışı olduğu gibi bu tasarıya yansıtmak
gerekirdi, maalesef bu mümkün olmamıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Bunları ifade etmek için söz aldım, beni
dinlediniz.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
8inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümünü oylamadan önce, oyunun rengini belirtmek üzere, lehte, Uşak
Milletvekili Sayın Nuri Uslu.
Buyurun
Sayın Uslu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
NURİ USLU
(Uşak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizmi
Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında lehte söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçeleri içerisinde
sayılan, özellikle ormanlar üstün kamu yararı
taşımaktadır çerçevesinde ormanların turizm alan ve
merkezleri ilan edilerek tahsis edilmesine mutlaka kriterler ve
sınırlamalar getirilmelidir denilmektedir. Bu kanun tasarısı
ile son derece sınırlamalar ve kriterler getirilmiştir. Bir
kere, en önemlisi, turizm tesisi yapacağınız bir yerde, orman
alanının etrafında eğer hazine arazisi varsa ormandan bu
tahsisi yapamazsınız.
Üstün kamu
yararı -bunu birkaç kez konuştuk- gerçekten, evet, ormanlar üstün
kamu yararı taşımaktadır. Şimdi ben şu tarafa
dönüyorum, evet, turizm de üstün kamu yararı taşımaktadır,
tarım da üstün kamu yararı taşımaktadır, sanayi de
üstün kamu yararı taşımaktadır. Lütfen, bunları tek
terazide tartmayalım, her birinin ayrı bir
ağırlığı, ayrı bir değeri vardır.
Bunları ayrı ayrı değerlendirmek mecburiyetindeyiz.
Milletimizin ekonomisine katkı yapacak ne kadar kaynağımız,
değerimiz varsa bunları değerlendirmek mecburiyetindeyiz.
Sonra, bir kere
orman alanlarının binde 5i tahsis edilecek diye bir şey yok.
Bir ilin toplam orman alanının ancak binde 5ine kadar tahsis
yapılabilir, bu da, bu söylediğim kriterler yerine getirilerek. Onun
için, bu kanun tasarısı ile Anayasanın iptal kararında ne
söylenmesi, ne tür kriterler getirilmesi gerekiyorsa konulmuştur.
Bir diğer
husus, bu kanun tasarısı ile geleneksel turizm, artık faaliyet
çeşitliliği, kapsam, içerik olarak yeni bir çehreye
kavuşmaktadır. Turizm, dünya ülkelerinde olduğu gibi
çağdaş bir konuma getirilmektedir. Artık eskide olduğu gibi
deniz, kum, tesis turizmi bitmiştir günümüzün dünyasında. Bundan
sonra biz ekolojiyi, doğayı, tarihi, kültürü, topoğrafyayı
ve buna benzer çok değerli kaynakları yan yana getirerek turizmimizi
bezemek, turizmimizi zenginleştirmek mecburiyetindeyiz. Bunları
yapmazsak turizmi geliştiremeyiz.
Değerli
milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla çok önemli bir konu daha
gündeme gelmektedir, o da şu: Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği
dönemde, yani 2007nin Mayıs ayında, orman alanlarından turizm
için, turizm alan ve merkezi için tahsis edilmiş bir sürü alan, yüzlerce
müteşebbis buralarda projelerini çizdirdiler, ön izin aldılar, devlet
bunlara izin verdi, altyapılarını yaptılar ama Anayasa
Mahkemesi ön izin safhasında iptal ettiği için buralarda şimdi
yüzlerce yatırım yapmış insanlarımız bunu
beklemektedir. Devletimize olan güveni daima korumalıyız. Biz bu
tasarıyla o güveni de tekrar sağlamış olacağız.
Hatta, bu arada, benim ilim olan Uşak Banazdaki termal kaynaklar turizm
merkezi olarak yeniden değerlendirileceği için Uşaklılar bu
konuda bu tasarıyı beklemektedir. Bunun yanında Mersinde,
Antalyada, Muğlada ve buna benzer diğer illerimizde de bu
tasarıyı bekleyenler çoktur.
Değerli
milletvekilleri, bu kanun tasarısının milletimize, memleketimize
hayırlı olmasını diliyor, lehte oy kullanacağımı
saygıyla arz ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Uslu.
Oyunun rengini
belirtmek üzere, aleyhte Sayın Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Buyurun
Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizmi
Teşvik Kanununun müzakerelerinin sonuna geldik. Oyumun rengini belirtmek
üzere aleyhte söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, tabii Plan
ve Bütçe Komisyonunda Tuncelide üniversite kurulması teklifim de
vardı, Hükûmetin de teklifi vardı, kabul ettiniz; Hükûmete
teşekkür ettim. Yeter ki, siz memlekete, millete faydalı şeyler
getirin, size teşekkür etmek bizim borcumuz. Daha da teşekkür etmemi
istiyorsanız Pertekte çok önemli bir köprü var, onu da yapın, size
iki üç defa daha teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından Onu da
yaparız. sesleri)
Değerli
milletvekilleri, şimdi, bakın, biraz önce burada konuşan
arkadaşımız diyor ki: Bu kanunu bekleyen çok insan var. Yani
anlaşılıyor ki çok hatıra binaen birtakım insanlara
orman arazileri tahsis edilmiş, bu kanunla da kılıf
getiriyorsunuz, bu tamamen odur. Şimdi biliyorsunuz, geçmiş bir
turizm bakanınız dedi ki: Efendim, bu orman arazilerini Hasan
değil basan alır. Şimdi, getirilen bu kanunla siz basanı
kaldırdınız, Hasanlara ve Hanslara tahsis ettiniz.
Şimdi,
bakın neden? Şimdi, bu kanunun 2nci maddesinin sonunda diyorsunuz
ki: Bu şekilde yapılan tahsisler 2886 sayılı İhale
Kanununa tabi olmayacak, 6831 sayılı Orman Kanununa da tabi
olmayacak. Ya neye tabii olacak? Bakanın, siyasi iktidarın takdirine
göre belirlenecek. Ya, ben bu iktidarın neyine güveneyim? Şimdi,
eğer gidip de kendi emrindeki bir bankadan kendi damadına 750 milyon
dolar tahsis eden bir hükûmet
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Sinop) Kim kime tahsis etmiş?
İSMAİL
BİLEN (Manisa) Tasarıya gel, tasarıya.
KAMER GENÇ
(Devamla)
devletin en kıymetli mallarını getirip
yandaşlarına veren, İstanbulun en güzel arazilerini kendi
milletvekillerine tek ihaleyle veren bir siyasi iktidar ve bu düşünceye,
ülkeye bu gözle bakan, sorumluluk duygusu bu kadar zayıf olan bir
iktidarın takdirine nasıl bırakacağım.
Bakın,
değerli milletvekilleri, kanunlar yapılırken yasama yetkisini
kullanan kişiler, o memleketin objektif, dürüst, namuslu yönetilmesi için
kanun çıkarır. Yoksa menfaat şebekelerinin rahatlıkla
menfaatleneceği, ülkeyi satabileceği, ülkenin en büyük
kaynaklarını kendi kişisel yararları için
yandaşlarına tahsis edeceği bir sistemle kanun çıkmaz. Niye
2886 sayılı Kanundan istisna ediyorsunuz, niye 6831 sayılı
Orman Kanunundan istisna ediyorsunuz? Demek ki siz bu kanunlardaki
objektifliğe dahi karşısınız.
Değerli
milletvekilleri, bunlar bu memlekete hayır getirecek kanunlar değil.
Bakın, Anayasa Mahkemesinin kararı var Üstün kamu yararı ve
zorunluluk bulunması hâlinde
Sizin getirdiğiniz şeyde üstün
kamu yararıyla zorunluluk hâlini bağdaştıran maddeler yok.
Şimdi, Manavgattaki o ormanı getirip de üstüne kendi
yandaşlarınıza turizm tesisi yaptığınız zaman
-o orman dünyanın hazinesi- onu yok ettiğiniz zaman, ondan daha
üstün, ondan daha güzel bir servet yok edilemez, o ormanların
değerleri parayla ölçülemez.
Dolayısıyla,
değerli milletvekilleri, bu kanun, baştan sonuna kadar tamamen,
yandaşlara devletin en kıymetli arazilerini tahsis etmek için
hazırlanan bir tuzak.
Şimdi,
4üncü maddede diyor ki: Bakanlık gerekli gördüğü hâllerde, ilan
edeceği pilot bölgelerdeki turizm işletmesi belgesi olmayan konaklama
tesislerine bir süre verecek, ondan sonra, bu konaklama tesislerini, turizm
işletmesi belgelerini almadığı takdirde kapatacak. Böyle
bir şey olur mu? Yani, şimdi, bu tamamen nedir biliyor musunuz? Sizin
Melih Gökçek veyahut da birtakım belediye başkanları -kendi
belediye sahaları olan yerler de var- birçok yerde, bakacaklar, çok güzel,
kıymetli mülkler varsa
Kim bu? Bakanlık gerekli gördüğü
hâllerde. Hangi hâllerde gerekli görecek? Yani Bakan, siyasi bir kişi,
gidecek bakacak, siyasi rakibinin bir yerde, hakikaten çok değerli bir
mülkü var, orada pilot bölge ilan edecek. Kardeşim, şu kadar süre
içinde, üç ay, beş ay süre içinde buraya turizm işletmesi
alınabilecek bir nitelikte bir imar yap diyecek, yapmadığı
zaman gidip kapatacak. Bu, dünyanın neresinde görülmüş ya! Yani
birtakım yerlerde, birinci sınıf tesis de olabilir, ama daha az,
düşük gelirli insanların da gidip orada yararlanabileceği
turistik tesis de olabilir. Niye o düşük gelirli insanların
yararlanabileceği tesisleri orada yok ediyorsunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Devamla) Yani bunlar dahi hepsi, Bakanın, bürokratın şahsi
takdirine bırakılan her icraat, o ülkenin, o memleketin
başına bir felaket getirir. Onu herkesin bilmesi lazım
değerli milletvekilleri.
Sonra, işte,
tarifeler verirken, belgeli işletmeler uygulamaları
yapılırken, maalesef, bugünkü iktidar, birçok yerde, özellikle
belediyelerde, İstanbulda turistik belgeleri iptal ediyor, sırf
oranın içki ruhsatlarını iptal etmek için. Yani böyle bir
uygulama oluyor
Yüzlerce ben size misal veririm. Bu konuda
Danıştayda bir sürü davalar var.
Şimdi,
arkadaşlar, ya Türkiye Cumhuriyeti devletinin çağdaş
yapısına uygun bir işletme esasını esas
alacaksınız veyahut da sizin kendi düşüncenize göre, işte,
içki yasaktır, şu yasaktır, bu yasaktır, bu
düşüncelerle işlem tesis edeceksiniz. Yani bunlar hep keyfî
şeyler. Kanunlar getirilirken objektif ilkeler konulacak. Objektif ilkeler
konulmadan, tamamen bürokratların şahsi takdirleri kapsamında
yapılan işlemler aykırıdır.
Ben kanunun
aleyhinde oy vereceğim.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Genç.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Hayırlı olsun.
Birleşime
bir saat ara veriyorum.
Kapanma saati : 18.51
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.57
BAŞKAN : Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2nci sırada
yer alan, Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret
Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet
Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
2.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü
Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/480) (S. Sayısı: 94) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet buradalar.
Komisyon raporu
94 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon
Milletvekili Akif Hamzaçebi.
Buyurun
Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım.
Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarı, 8
Haziran 1994 tarihli ve 3996 sayılı Bazı Yatırım ve
Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde
Yaptırılmasına İlişkin Kanunda değişiklik
öngörmektedir. Dokuz maddeden oluşan tasarı, bir maddesiyle de Devlet
Su İşleri Teşkilat Kanununun bir maddesinde
değişiklik yapılmasını öngörmektedir.
Yap-işlet-devret
modeline ilişkin olarak yapılması planlanan
değişiklikleri iki grupta toplayabiliriz: Birinci grup
değişiklikler, yap-işlet-devretin kapsamına ilişkin,
yani bu kapsamda yapılabilecek yatırımlara ilişkin
değişikliklerdir. Bu da iki şekilde yapılmaktadır:
Yürürlükte olan Yasaya göre hâlen köprü, tünel, baraj, içme suyu, kullanma
suyu, sulama suyu, sivil kullanıma yönelik deniz limanları, hava
limanları gibi altyapı yatırımları
yap-işlet-devret modeli çerçevesinde yaptırılabilirken,
tasarıyla bu kapsam genişletilmekte ve bunlara ilave olarak,
trafiği yoğun kara yolu, gar kompleksi, lojistik merkezi, kruvaziyer
limanı, sınır kapıları gibi
yatırımların da bu kapsamda yapılması öngörülmektedir.
(x)
94 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Yine, kapsamda
yapılan bir diğer değişiklik de şudur: Biraz önce
saymış olduğum yatırımların yap-işlet-devret
modeli çerçevesinde yapılabilmesinin temel şartı, bu
yatırımların ileri teknolojiyi ve yüksek maddi kaynağı
birlikte gerektirmesidir. Yani bir yatırım hem ileri teknoloji
gerektirecek hem de yüksek maddi kaynak gerektirecek ki yap-işlet-devret
modeliyle yapılabilsin. Tasarıyla bu noktada da bir
değişiklik yapılmakta ve bir yatırım yüksek maddi
kaynak gerektirdiği hâlde ileri teknoloji gerektirmese bile
yap-işlet-devret modeliyle yapılabilecektir veya ileri teknoloji
gerektirmekle birlikte yüksek maddi kaynak gerektirmese dâhi o da
yap-işlet-devret modeli çerçevesinde yapılabilecektir.
Asıl önemli
değişiklik, yap-işlet-devret modelinde yapılan
değişikliktir. Yürürlükteki Yasaya göre yap-işlet-devret modeli
çerçevesinde gerçekleştirilecek yatırımlarda,
yatırımı gerçekleştirmek amacıyla devlet bütçesinden
herhangi bir ödeme yapılmazken, tasarıyla öngörülen modele göre -ki
katkı payına dayalı bir modeldir bu- gerçekleştirilecek
yatırımlarda ödemeler devlet bütçesinden yatırımcıya
yapılacaktır. Yap-işlet-devret modelinde tesisin,
yatırım sonucu ortaya çıkan tesisin kullanımı hâlinde
kullanıcılar tarafından bir ödeme yapılırken,
tasarının öngördüğü katkı payına dayalı modelde
ödeme devlet bütçesinden yatırımcıya yapılacaktır. Bu
çok önemli bir değişikliktir ve asıl bunun üzerinde durmak
gerekir. Ben de zamanın izin verdiği ölçüde bu konu üzerinde durmak
istiyorum.
Yap-işlet-devret
modeli, altyapı yatırımlarının
gerçekleştirilmesinde kullanılan önemli bir proje finansman
modelidir. Modelin gelişmiş ülkelerde de uygulama alanı vardır
ancak daha çok kaynak sıkıntısı çeken, az
gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde uygulanmaktadır.
1980 sonrası küreselleşme sürecinin dünyada hızlanmasıyla
birlikte ortaya çıkan bir modeldir. Modelin en önemli özelliği,
birçok özelliği vardır ama en önemli özelliği
yatırımların finansmanının özel sektör tarafından
gerçekleştirilmesidir. Yap-işlet-devret modeli, kamunun görev
alanına giren bir yatırım veya hizmetin, yatırım ve işletme
döneminde yapılacak harcamaları üstlenen yatırımcılar
tarafından, yatırım sonucu ortaya çıkan tesisin önceden
belirlenmiş olan süre ve tarifeler üzerinden işletilmesidir,
yap-işlet-devret modelinin esası budur. Kamu-özel sektör iş birliğinin önemli bir
alanıdır. Bu alanda yap-işlet modeli, işletme hakkı
devri gibi başka modeller de olmakla birlikte en belirgin örneği
yap-işlet-devret modelidir, kamu-özel sektör iş birliğinin.
Türkiyede bu
modelin ilk ciddi örneklerini 80li yıllarda görmeye başlıyoruz.
80li yıllarda, 1984 yılında çıkarılan 3096
sayılı Kanunla enerji sektöründe yap-işlet-devret modeli
uygulanmaya başlamıştır. Yine, 1987 yılında
çıkarılmış olan bir başka yasayla da otoyollar ve bu
yollar üzerindeki tesislerin yap-işlet-devret modeliyle yapılması
olanağı bizim sistemimize girmiştir. Enerji sektöründe yap-işlet
uygulamasını ise 1987 yılında çıkan 4283
sayılı Yasayla görüyoruz.
Bütün bu
saydığım düzenlemeleri bir şemsiye altında, bir
çatı altında toplayan ilk kapsamlı düzenleme ise 94
yılında çıkarılmış olan, bu tasarının
değişiklik öngördüğü, 3996 sayılı Yap-İşlet-Devret
Kanunu olarak isimlendirebileceğimiz kanundur. Bu Kanunun, yani
Yap-İşlet-Devret Kanununun genel gerekçesine
baktığımızda modelin Türkiyeye getirilmesinin temel
nedeninin kamunun çekmiş olduğu kaynak sıkıntısı
olduğu anlaşılacaktır. Kamu kaynaklarının
yetersizliği, kamu hizmetlerinin çokluğu karşısında
kıt kaynaklarla bu hizmetlerin gerçekleştirilmesi mümkün
olamayacağından özel sektörün finansmanını
sağlaması suretiyle böyle bir modelin ülkemize intikal etmesi o zaman
uygun görülmüş ve 3996 sayılı Yasa kabul edilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz bu tasarıyla getirilmek
istenen katkı payına dayalı modelin, biraz önce
tanımını yaptığım ve Kanunun genel gerekçesinden
getirilme gerekçesini ifade ettiğim yap-işlet-devret modeliyle bir
ilgisi bulunmamaktadır. Bunun yap-işlet-devret modelinin bir türevi,
bir ikincil yöntemi olması, bu modelin gelişmiş ülkelerde
uygulama alanı bulmuş olması bu söylediğim gerçeği
değiştirmeyecektir.
Tasarının
ana düşüncesi, yatırımların, Hükûmetin planlamış
olduğu bir kısım kamu yatırımlarının özel
sektör eliyle gerçekleştirilmesi ve özel sektörün
gerçekleştireceği bu yatırımların bedelinin taksitler
hâlinde yatırımcıya devlet bütçesinden ödenmesidir.
Tasarıdaki bütün maddeler bunun etrafında şekillendirilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, kamu maliyesinde 2006 yılından bu yana ciddi bir
bozulma yaşıyoruz. Biraz sonra bunun rakamlarına gireceğim.
Kamu maliyesinde ciddi bir bozulmayı yaşarken, gelirlerimizin
gayrisafi millî hasılaya, gayrisafi yurt içi hasılaya oranı bu
düzey sürekli olarak aşağı giderken, harcamalar giderek artarken
böyle bir modeli bir ilave finansman olanağı olarak Türkiye Büyük
Millet Meclisine getirmeyi doğru bulmuyorum. Bu model, azalan gelirler, artan
harcamalar karşısında, bozulan mali disiplin
karşısında Hükûmetin kısa dönemde birtakım
yatırımları gerçekleştirme arzusundan başka bir
şey değildir. Bu arzu, gelecek yılların bütçelerini
baskı altına alacak niteliktedir. Gelecek yıllardaki
hükûmetlerin veya bu Hükûmetin gelecek yıllardaki bütçelerini baskı
altına alacak, kısa dönemli birtakım hedefleri olan bir
tasarıdır.
Tasarı
şunu öngörüyor: Tasarı katkı payı adı altında
yatırımcıya yapılacak bir ödemeden söz ediyor. Yani bir
yatırımcı
Tabii ki arkasında bir finansman kuruluş
var. Bu finansman kuruluşu arkasına almış olan veya onunla
beraber hareket eden yatırımcı, ihale konusu olan kamu
yatırımını, örneğin trafiği yoğun bir kara
yolunun yapımını üstlenecek, o yolun işletme dönemi de
dâhil olmak üzere o dönemdeki işletme ve bakım masraflarını
da üstlenecek, tüm bu dönemdeki yatırımcının üstlenmiş
olduğu harcamalar, yani gerek yatırım harcamaları gerek
işletme ve bakım harcamaları, her yıl bütçesine katkı
payı adı altında konulacak bir ödenekle
yatırımcıya ödenecektir. Taksitler hâlinde ödemedir.
Katkı
payı, ilk bakışta hazinenin bu yatırım nedeniyle
katlanacağı yükü azaltacakmış gibi bir izlenim veriyorsa
da-kavram böyle bir izlenimi almaya uygun, gerçekte böyle bir şey yok-
yatırımın tamamı bütçeden karşılanmaktadır.
Ve buna ilişkin olarak tasarıda yer alan sınırlara
baktığımızda, bu sınırların gerçekten
bütçeleri ne kadar baskı altına alacak nitelikte sınırlar
olduğu gözükecektir.
Tasarıya
göre, katkı payına dayalı yap-işlet-devret modeli
uyarınca yapılacak yatırımların tutarı, o
yılki yatırım bütçesinin yüzde 50sini geçemeyecektir. 2008
yılı yatırım bütçesinin büyüklüğü 11,8 milyar YTLdir.
12 milyar YTL dersek, yani 2008 yılında Hükûmet 6 milyar YTLlik bir
yatırımı bu yolla yapabilecektir.
Yapsın tabii
ki, yapsın diyebiliriz, ama her yıl yatırım bütçesinin
yüzde 50si oranında bir ödeneği bu şekilde
kullandığını düşünürseniz, Hükûmetin bütçenin
diğer kalemlerine, cari harcamalara, sosyal harcamalara, tarımsal desteklemeye
ayıracağı kaynağın ne kadar küçüleceğini tahmin
edersiniz.
Yine, katkı
payı olarak bütçeden yapılacak, yatırımcıya
yapılacak taksitler hâlindeki ödemenin tutarı da yatırım
bütçesinin yüzde 20sini geçemeyecektir. Bunlar çok ciddi, yüksek
oranlardır ve bu oranların 1 katına kadar, 2 katına
yükseltilmesi konusunda tasarı Bakanlar Kuruluna ayrıca yetki
vermektedir değerli arkadaşlar, bunu doğru bulmuyorum.
Biraz önce kamu
maliyesinde ciddi bir bozulma sürecinden söz ettim. Şöyle olmuş
olsaydı bu modeli daha anlayışla karşılayabilirdik:
Hükûmet, gelecek yıllara ilişkin olarak yapmış olduğu
projeksiyonda, işte, birkaç gün önce açıklamış olduğu
orta vadeli mali çerçevede gelecek yıllarda devletin gelirlerinin
artacağını bize söylemiş olsaydı, bunu belki
farklı bir şekilde ele alabilirdik. İleride bütçenin gelirleri artacaktır,
artan gelirler nedeniyle, ileride bütçeden, bu kalemde, yani, katkı
payına dayalı olarak yapacağı ödemelerin yükü o artan
gelirlerle karşılanabilecektir. Böyle bir model yok.
Şimdi, kamu
maliyesi nasıl bozuldu, nasıl bozuluyor, bunu size rakamlarıyla
vermek istiyorum:
Kamu
maliyesindeki bozulma, gerçekte 2006 yılında
başlamıştır, 2007 seçim yılında değil. Bu
konuda Hükûmetin en iyi yılı 2005 yılıdır. Bakın,
merkezî yönetim bütçe gelirlerinin toplamının gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı 2005 yılında yüzde 23,5tir; 2007
yılında bu oran yüzde 22ye inmektedir, gayrisafi yurt içi
hasılanın 1,5 puan altındadır. 2007 yılı
gayrisafi yurt içi hasılasıyla bu rakam 12,8 milyar YTLdir. Yani,
Hükûmet 2007 yılında 2005teki gibi gelir toplayabilmiş olsaydı,
elinde 12,8 milyar YTL daha fazla geliri olacaktı. 2007 yılı
oranı yüzde 22dir. Hükûmetin sürekli eleştirdiği Benden önceki
tablo çok kötüydü, bir felaket, bir enkaz devraldım. gerekçesiyle ortaya
koyduğu 2002 yılı oranı yüzde 22,7dir. Bakın, 2007 yılı
gelirlerinin 2002ye oranı tam 0,7 puan daha
aşağıdadır. Bunun anlamı, Hükûmet,
aşağı yukarı bu konuda 6 milyar YTL 2002 yılından
daha az gelir toplamıştır değerli arkadaşlar.
Sayın
bakanlarımız bir iki gün önce orta vadeli mali çerçeve
açıkladılar. Orta vadeli mali çerçeveye
baktığımızda, durum, aslında söylendiği gibi
değil, savunulduğu gibi değil. Orta vadeli mali çerçeve, 2008
ila 2012 yıllarını kapsamaktadır. Bu çerçeveyle, açıklanan
bu çerçeveyle Hükûmet, daha önce açıklamış olduğu 2008-2012
yıllarını kapsayan orta vadeli program ve orta vadeli mali
planı rafa kaldırmıştır.
Rakamlarını
vermek istiyorum size, orta vadeli mali çerçevenin rakamlarını vermek
istiyorum: Bu çerçeveye göre, 2006 yılının program
tanımlı geliri -bazı gelirleri program tanımında
dikkate almıyoruz- program tanımlı gelir 2006 yılında
gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak yüzde 21,5tir. Bu oran 2008
yılında 20,4e düşüyor, 2012 yılında yüzde 20ye
düşüyor. Yani, 2006 yılından, Hükûmetin mali disiplininin
bozulduğunu ifade ettiğim 2006 yılından 2012
yılında 1,5 puan daha az gelir toplayacak. 1,5 puan daha az gelir
demek, 2007 yılı gayrisafi yurt içi hasılasını dikkate
alırsak, aşağı yukarı 12,8 milyar YTL demektir.
Hükûmet, bozulan mali disiplin karşısında geliri artırarak
yatırımlarını bu şekilde artırma yolunu tercih
etmek yerine, kısa vadeli bir önleme başvuruyor; özel sektör
yapsın, biz ona taksitle bütçelerden ödeme yapalım.
Değerli
arkadaşlar, harcamaya baktığımızda orta vadeli mali
çerçevede, harcamalar aynı şekildedir. Harcamalar artıyor. 2006
yılının harcama oranı, gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı yüzde 17,4tür. 2012de yüzde 18,3e çıkıyor. Harcama
artsın, Türkiyenin bu kadar küçük bütçelerle yönetilmesi mümkün
değildir. Ama gelir tarafını olduğu gibi kabul edip, veri
kabul edip o konuda hiçbir önlem almaksızın harcamaları
birtakım popülist yöntemlerle artırmaya kalkarsanız, bunun sonu
felaket olur, bunun sonu enflasyon olur.
Şimdi,
bugüne kadar faiz dışı fazlanın nimetlerinden, faziletinden
söz eden Hükûmetimiz, ekonomiden sorumlu bakanlarımız bugün faiz
dışı fazlayı bize bir kötülüğün unsuru olarak
tanıtıyorlar. Faiz dışı fazla önemli değildir
diyor. E, bugüne kadar neden önemliydi o zaman? Neden önemliydi?
Değerli
arkadaşlar, büyüme düşüyor, enflasyon artıyor, iç borçlanma
faizi yüzde 20nin üzerinde. 2006nın Mayıs başında iç
borçlanma faizi yüzde 14ün altındaydı değerli arkadaşlar.
Bunun bu mortgage kriziyle de ilgisi yok. Mortgage kriziyle, Amerikan
piyasasındaki krizle bunun bir kısmını izah edersiniz,
tamamını izah edemezsiniz.
Mali disiplin
2006dan bu yana bozuluyor değerli arkadaşlar. Hâlâ 2006nın
faiz oranlarının yakınında değiliz, onun
yaklaşık yüzde 50 oranında üzerindeyiz. Eskiden iyi vergi
topladığımızı düşünüyorduk. Öyleydi, evet,
gerçekten gayrisafi yurt içi hasıla rakamları, millî gelir
rakamları bize öyle gösteriyordu. Yeni millî gelir hesabı birçok
şeyi doğru görmemizi sağladı. Hükûmet bunun sadece,
kişi başına düşen gelir yönüyle ilgilendi, oradaki
artışı öne çıkardı. Başka öne
çıkarmamız gereken şeyler var değerli
arkadaşlarım.
Yurt içi
tasarruflar düşüyor. Yurt içi tasarruflar, 1987 yılından bugüne
kadar en düşük düzeyindeyiz, son 2006, 2007, 2008 rakamları -2008
program rakamı 17,6dır- 87 yılından bu yana en düşük
rakamdır değerli arkadaşlar. Beğenilmeyen 2002
yılının yurt içi tasarruflarının gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı 19,2dir, bugünün 2 puan üzerindedir.
Sabit sermaye
yatırımlarında durum farklı değil. 1987-2007 arasını
alıyorum, yirmi yıllık dönemi alıyorum. 87yi alma nedenim,
87 yılında millî gelir hesaplama yöntemi değişmişti.
Daha eskiye gidersem durum yine değişmeyecek. Bakın, sabit sermaye
yatırımlarına bakıyorum, sabit sermaye
yatırımlarında 2007 yılı için yüzde 21,7lik bir oran
gerçekleşmiş, 2008 yılı için aynı oran
öngörülmüş. 2002 bu konuda daha yüksek değil ama 2000 yılı
rakamı yüzde 22,8dir. Yani 1987 ila 2000 dönemini alırsak, 2006,
2007, 2008 yılları, Hükûmetin en iyi olduğunu söylediği
yıllar, geriye doğru gittiğimiz bütün yılların
gerisindedir.
Peki, gelire
geliyorum, biraz önce söyledim, onu en sona bıraktım. İyi vergi
topladığımızı zannediyorduk. Hayır, şimdi,
bizim vergi yükümüz toplam vergi gelirlerimizin gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı, yeni millî gelir hesabıyla yüzde 17,8e
düştü. Hükûmet orta vadeli mali planda bu konuda bir iyileştirme
öngörmüyor, bir artışa gitmiyor. Uluslararası ortalamalar:
Avrupa Birliği ortalamaları yüzde 26-27dir, OECD ortalaması
yine bu düzeylerdedir, 25-26dır değerli arkadaşlar. Kayıt
dışı ekonomi için hiçbir önlem almayacaksınız, gelir
tarafında bir iyileştirme düşünmeyeceksiniz, gelir
tarafında azalma planlayacaksınız, öte taraftan da bu modeli,
katkı payına dayalı modeli, ilave bir imkân olarak burada
kamuoyuna sunacaksınız. Bu doğru değil değerli
arkadaşlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Evet, aşağı yukarı
konuşmamı tamamlamıştım Sayın Başkan.
Tasarının,
ülke şartlarına uygun, ihtiyacımız olan bir tasarı
olduğu kanaatinde değilim. Problem, Hükûmetin bütçe
anlayışındadır, Hükûmetin mali disiplin
anlayışındadır. Bu bütçelerle, bu mali disiplin
anlayışıyla ekonominin yönetilme şansı yoktur.
Enflasyon artarken, faizler yüzde 20nin üzerine çıkmışken,
büyüme düşmüşken, orta vadeli mali çerçeve adı altında
mali disiplini bir kenara atıp enflasyonu indirmenin sorumluluğunu
sadece Merkez Bankasına bırakırsanız, Merkez
Bankasının ortalığı toplaması, etrafa çekidüzen
vermesi, ülkeye çekidüzen vermesi mümkün değildir.
Sözlerimi burada
bitiriyorum. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Münir Kutluata.
Buyurun
Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 94 sıra sayılı Bazı Yatırım ve
Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde
Yaptırılması Hakkında Kanun ve Devlet Su İşleri
Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
vesilesiyle Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, görüştüğümüz yasa tasarısı, 08/06/1994te
yürürlüğe giren yap-işlet-devret modeli uygulamasıyla ilgili
kanunda bazı düzenlemeler yapma amacı taşımaktadır.
Aynı şekilde, yap-işlet-devret modelinin sulama
altyapısında da kullanılabilmesi amacıyla 1953 tarihli
Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Kanununda da bazı
düzenlemeler öngörmektedir. Bu yasa tasarısı ile on dört
yıldır uygulanmakta olan bir yatırım ve finansman modelinde
kapsam genişletilmesine gidilmektedir. Getirilen yeni ödeme şekliyle,
esasen farklı uygulama türleri olan yap-işlet-devret modelinden bir
tür borçlanma metodu olarak da yararlanmaya
çalışılacağı anlaşılmaktadır.
Yap-işlet-devret
modelinin tarihçesi 17nci yüzyıla kadar gitmektedir. Bu model,
çeşitli safhalardan geçtikten sonra 20nci yüzyılın son
çeyreğinde önemli bir uygulama ortamı bulmuş ve günümüze kadar
gelmiştir. Yap-işlet-devret modeli, 17nci yüzyılda Fransada
kanal ve köprülerin gerek merkezî yönetim gerek yerel yönetimler eliyle özel
şirketlere yaptırılması, bu yatırımların
özel şirketler tarafından belirli bir imtiyaz süresinde
işletildikten sonra kamuya devredilmesiyle ortaya
çıkmıştır. Bu uygulamalar daha sonra çeşitli ülkelerde
farklı şekillerde daha anlamlı hâle gelerek devam etmiş,
Osmanlı İmparatorluğunda, İngilterede, Almanyada
uygulanarak devam edegelmiştir. Daha sonra 20nci yüzyılda
yaşanan iki dünya savaşında altyapının büyük oranda
tahrip edilmesi ve yeni yatırım ihtiyaçlarının ortaya
çıkması sonucu, özel sektörün de bu dönemde ciddi zararlar
görmesinden ötürü ortaya çıkan ihtiyaçların özel sektörün kâr
hırsıyla karşılanamayacağı
anlaşılmış ve devletçi politikalar devreye girmiş,
yatırımlarda devlet unsuru ön plana çıkmış ve
yatırımlarda devletin rolünü artıran iktisat politikaları
büyük önem kazanmaya başlamıştır. Daha sonra, tekrar 1929
dünya ekonomik krizi ile birlikte sadece altyapı
yatırımlarının değil, ciddi işletmelerin ve büyük
işletmelerin yatırımlarının da yine devlet eliyle
yapılmasının arkasından tekrar bir yap-işlet-devret
döneminin geldiğini görüyoruz. Özellikle iki kutuplu dünyada, kapitalist
blok, Batı Bloku yap-işlet-devret ve özel sektör
yatırımlarından büyük oranda yararlanırken, sosyalist blok
bu uygulamanın dışında kalmış, ama sosyalist
blokun çöküşünden sonra bu uygulama bloklar arası ilgi görmeye
başlamış, bu ülkelerde de yatırım alanı
bulmuştur.
Geçmişi bu
kadar eskilere giden yap-işlet-devret modelinin önemli bir finansman
modeli olarak sağladığı avantajlardan kısaca söz
etmekte büyük yarar vardır. Bu sistemin en önemli özelliği, kamu yatırımları
ile ilgili finansman sorununa çözüm getirmesi olarak kabul ediliyor.
Yatırım aşamasında da, işletme safhasında da daha
ileri teknoloji uygulanmasını mümkün kılmasıdır bu
metodun özelliklerinden bir tanesi. Bir başka özelliği, sadece yeni
yatırımlarda değil, tamamlanamamış
yatırımlarda ve yenileme yatırımlarında da
başvurulan bir metot olmasıdır. Bir başka ve en önemli
özelliği, yap-işlet-devret modeline göre getirilen kredilerin anapara
ve faizleri için hazinenin taahhüdünün söz konusu olmaması ve borç
stokunun artmamasıdır. Ancak, burada ciddi bir parantez açalım:
Bu tasarıyla getirilen katkı payı uygulamasının
yap-işlet-devret modelinin borç yükünü artırmama özelliğini
büyük oranda zedelediğini görüyoruz.
Dezavantajlarına
gelince: Doğrudan devlet yatırımlarına göre en önemli
olumsuzluğu, güçsüz siyasi iktidarlar elinde daha maliyetli hâle gelmesi,
imtiyazlarda sınırların zorlanması gibi hususlardır.
Diğer taraftan, bazı yerel yönetimler aracılığıyla
istismarı mümkün olmaktadır. Yap-işlet-devret modelinin 20nci
yüzyılın son çeyreğinden sonra geniş ilgi görmesi ve bu
ilginin hâlâ devam ediyor olmasına
sebep olan temel gelişmelere de kısaca temas etmekte yarar var. Bu
temel gelişmeleri başlıca iki başlık altında, iki
noktada toplayabiliriz. Bunlardan bir tanesi kamunun borçlanma imkânları
aleyhine ortaya çıkan gelişmeler, diğeri özel sektörün borç
verebilme ve para kullandırma imkânlarında ortaya çıkan olumlu
gelişmeler olarak bunu alabiliriz. Gerçekten, kamunun borçlanması
konusunda özellikle ülkeler arası, devletten devlete açılan
kredilerde büyük daralmalar görülmüş ve bu anlamda zorluklar ortaya
çıkmıştır. Diğer taraftan, özel kesimin elinde,
uluslararası sermayenin elinde çeşitli sebeplerden, bilinen
sebeplerden ötürü büyük fonlar birikmiştir. Dolayısıyla, bir
tarafın aleyhine diğer tarafın lehine olan bu gelişmeler
yap-işlet-devret modelinin işlerliğini
artırmıştır. Özel kesimde, özellikle Batılı büyük
taahhüt şirketlerinin kendi ülkelerindeki iş imkânlarının
daralması sonucu, hükûmetlerini diğer ülkelerde kendilerine yeni
iş ve kâr alanı açmaya zorlaması sonucu özel kesimin önü büyük
oranda açılmıştır.
Şimdi,
yap-işlet-devret modelinin ülkemizdeki geçmişine kısaca bakmakta
yarar görüyorum. 19uncu yüzyılda ve 20inci yüzyılın
başlarında Osmanlı İmparatorluğundaki
uygulamaları bir kenara bırakacak olursak günümüzdeki anlamıyla
yap-işlet-devret modelinin fikrî zemininin 1980lerde oluştuğunu
görüyoruz. 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarının ardı sıra
yaygınlık kazanan dışa
dönük politikalarla oluşturulan ortam içinde özelleştirme
tartışmalarıyla birlikte yap-işlet-devret sisteminin de
tartışma zemini bulduğunu görüyoruz.
Türkiye, idare
hukukunun imtiyaz sözleşmelerinin günümüze uyarlanmış bir
uzantısı olan ve yalnızca ülkemizde değil dünyanın çeşitli
ülkelerinde de ortaya çıkan yap-işlet-devret modeli ile bu
yıllarda tanışmıştır. Önce enerji sektöründe,
daha sonra diğer sektörlerde de yasal bir düzenlemeye konu olan
yap-işlet-devret, daha sonra Anayasada yapılan bir
değişiklik sonucu idare hukuku alanı dışına da
taşarak bir özel hukuk sözleşmesi hâline dönüştürülmüştür.
Bu alanda ilk
adım 19 Aralık 1984 tarih ve 3096 sayılı Türkiye Elektrik
Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi,
İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi
Hakkında Kanununun çıkarılmasıdır. İkinci
düzenleme 1988 yılında gelmiştir. 28 Mayıs 1988 tarih ve
3465 sayılı Kanun yapılmış veya yapılacak
otoyollar üzerindeki yolculukla ilgili hizmet tesislerinin yapımı,
bakımı ve işletilmesinin özel hukuk hususlarına tabi sermaye
şirketlerine verilmesi düzenlemesidir. 8 Haziran 1994 tarihinde de 3996
sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Özel Sermaye Şirketlerine
Yaptırılmasına İlişkin Yasa yürürlüğe
girmiştir. Bu Yasanın üstünden, biraz önce de belirttiğim gibi,
on dört yıl geçtikten sonra bugün görüşmekte olduğumuz düzenleme
gündeme gelmiş bulunuyor.
İlgili
Yasanın 1inci maddesi, yap-işlet-devret modelinin bilinen bir
sistem olduğunu kabulden hareketle herhangi bir tarif vermeden Bu Kanunun
amacı, kamu kurum ve kuruluşlarınca ifa edilen, ileri teknoloji ve yüksek maddi
kaynak gerektiren bazı yatırım ve hizmetlerin,
yap-işlet-devret modeli çerçevesinde yaptırılmasını
sağlamaktır. diyerek Kanunun amacını belirtmektedir. Bu
tasarıyla getirilen kapsam genişletme, yeni ödeme türleri ve maliyet
anlayışı, tahsilat metotları gibi farklılıklara
girmeden önce kalkınma anlayışı ve kamu sorumluluğuyla
yap-işlet-devret modelinin telifi konusunda birkaç söz etmekte yarar
görüyorum. Bunun için yap-işlet-devret modelinden ne
anlaşılması gerektiğinden başlamak yerinde olur diye
düşünürüm.
Yap-işlet-devret
modeli, bilindiği gibi, kamunun sorumluluğunda olan hizmetlerin
sağlanabilmesi için yine kamunun sorumluluğu olan
yatırımların gerçekleştirilmesinde özel sektörle
işbirliği anlamı taşıyan farklı uygulama türleri
olan bir modeldir. Başlıca özelliği bir finansman modeli
oluşudur.
Esas
mantığı kendi sorumluluğunda olmakla birlikte, çeşitli
sebeplerden kamunun henüz gerçekleştiremeyeceği bazı
yatırımları özel sektör işbirliğiyle
gerçekleştirmesidir. Bu sayede ülkenin ve toplumun
ihtiyaçlarının karşılanması, yeni gelişme
alanlarının önünün açılmasıdır. Yap-işlet-devret
modelinde aslolan kamunun maksadıyla yatırım gücüne sahip özel
sektör veya yabancı sermayenin beklentisinin bir ölçüde dengelenmesidir.
Burada önemli olan, kamunun hangi görevlerinin bu model ile
gerçekleştirileceğine isabetli karar vermesidir.
Yap-işlet-devret modelinin uygulanmasının amacı yeni
faaliyet ve kâr alanları arayan sermaye sahiplerine garantili ve sürekli
kâr alanı açmak olmamalıdır. İfade ettiğim birinci
hususun gerçekleşmesi hâlinde kamusal yarar, iktisadi gelişme,
toplumsal refah gibi sonuçlar söz konusudur. İkinci hususta ise, kamunun
ve toplumun üzerine yüklenmiş yeni yükler söz konusudur. Biri millî gelire
sürekli ilave, diğeri millî gelirden sürekli kaçak ve
sızıntı demektir. Bu ayrımın farkında olmak
kaydıyla yap-işlet-devret modelinden faydalanmak gerektiğini
ifade etmek istiyorum.
Genel gerekçede
belirtildiği üzere, bu şekilde sağlanan bir kamu-özel sektör
işbirliğiyle inşaat ve talep riski gibi risklerin
bölüşülmüş olacağı düşünülmektedir.
Yap-işlet-devret modeliyle yatırım yapan şirketlerin yatırımı
zamanında ve kaliteli bir şekilde bitirecekleri kabul edilmektedir. Bu
modelde şirketlerin yatırım sonucu ortaya çıkan ürünleri
kullanıcılara doğrudan satmaları, talep
azlığından doğan olumsuzlukların şirkete
intikaliyle risk paylaşılmış olmaktadır. Bu durumda
şirketin yatırımı bir an önce bitirip riski azaltmak
isteyeceği kabul edilmektedir.
Bu açıdan
üzerine vurgu yapılan bir başka nokta, bazı yatırımlar
sonucu üretilen mal ve hizmetler için kullanıcıların
ücretlendirilmesinin zor olduğu hâllere dairdir. Bu durumda, riskin
paylaşımı için yaygın olarak kullanılan yöntemlerden
birisi, devletin mal ve hizmeti genel uygulamalara paralel olarak
kullanıcılara ücretsiz sunması, ancak bu mal ve hizmeti kendisi
satın alırken görevlendirilen şirkete belirli dilimler içinde ve
ortaya çıkan talep ve kullanım miktarlarına göre ödeme yapmasıdır.
Bu yöntemin en önemli avantajı, fiilî kullanıcıların
ücretlendirilememesine rağmen, görevlendirilen şirketin
yatırımı en kısa zamanda ve en yüksek kaliteyle
tamamlaması ve kaliteyi sürdürmesi için gerekli saikleri içinde
bulundurmasıdır.
Bu itibarla,
getirilen düzenleme ile katkı payı uygulamasına 3996
sayılı Kanunda açıkça yer verilmekte ve yapılması
büyük önem arz eden ve ücretlendirilmesi fiilen mümkün olmayan bazı
işler için bu yöntemin uygulanması büyük yararlar
sağlayacağından, 3996 sayılı Kanunun kapsam
maddesine, trafiği yoğun kara yolu, gar kompleksi, lojistik merkezi,
kruvaziyer liman ve entegre tesisleri ile sınır kapıları
dâhil edildiği ifade edilmektedir.
Ayrıca
tasarıyla, yap-işlet-devret görevlendirmeleri kapsamında
katkı payı ve diğer uygulamalar çerçevesinde gelecekte idarece
ödeme yapılması öngörülen miktarlar
karşılığı ödeneğin ilgili idare bütçelerine
konulması ve yap-işlet-devret sözleşmelerinde idarece yapılacak
ödemelerde gecikmelere uygulanacak gecikme faizine ilişkin hükümlere de
yer verilmektedir. Yani, burada, hem katkı payı konusuna vurgu
yapılmakta hem de bu katkı paylarının ödenmesinde bir
gecikme olursa gecikme faiziyle konu garanti altına alınmaya
çalışılmaktadır.
Bu tasarı
ile 3996 sayılı yap-işlet-devlet modeliyle ilgili Yasanın
ilk altı maddesi ve 8inci maddelerinde bu değişiklikler,
yukarıda saydığım değişiklikler ve ilaveler
yapılmakta, 7nci maddesiyle de 6200 sayılı Devlet Su
İşleri Kanununun 24üncü maddesine yap-işlet-devret modelinin
Devlet Su İşleri faaliyet alanında nasıl
işletileceğine dair ciddi bir ilave yapılmaktadır.
Bu tasarıyla
bir yandan yap-işlet-devret modelinin uygulanabileceği alanları
genişletmekte, diğer yandan genel bütçe
yatırımlarının tamamına eşit bir
yatırıma izin verileceği hükme bağlanmaktadır. Bir
yılda sözleşmeye bağlanacak yap-işlet-devret
yatırımlarının merkezî bütçe sermaye giderleri
toplamının yüzde 50sini geçemeyeceği vurgulanmakta,
arkasından ancak denilerek Bakanlar Kurulu kararıyla 2 katına
çıkarılabileceği vurgulanmaktadır. Yani bütçeyle getirilen
yatırım miktarının tamamına eş
yatırımların yap-işlet-devret modeliyle
yaptırılmasına imkân sağlanmaktadır bu
değişiklikle.
Bu
tasarının 1inci maddesinde 3996 sayılı Yasanın
1inci maddesinde yer alan ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynak
ibaresindeki ve kelimesinin her iki şartın bir arada aranması
gerektiğine dair bir anlam taşıması dolayısıyla
hükûmet tasarısında olmasına rağmen Plan ve Bütçe Komisyonu
tarafından ve yerine veya denilmiştir. Bu şekilde ileri
teknoloji ve yüksek maddi kaynak ihtiyacının bir arada olması
hâlinde değil, ikisinden sadece birisi için de yap-işlet-devret
modelinin kullanılmasına imkân verilmiş olmaktadır.
Hükûmetten gelen
tasarının 6ncı, Plan ve Bütçe Komisyonu metninin 7nci
maddesinde Sulama tesisleri yapımı ile ödenen katkı
paylarının tahsilinde sulama birliklerinin
oluşturulamadığı yerlerde sulamadan istifade eden
çiftçilerin borçlarının muhtarlıklarda ilanının ardından
başka bir ihtara lüzum olmaksızın görevli şirket
tarafından genel hükümlere göre tahsil edilir. denilmekte ve çiftçiye
yeni icra yolları açılmış olmaktadır.
Küçük çiftçi
borçlarının yatırımcı şirket açısından
bu kadar detaylı şekilde garanti altına alınmasıyla
katkı payı olarak Hükûmetin getirdiği uygulamanın
açıkladığı mantığının
çeliştiğini görüyoruz. Gerçekten katkı payı diye bir
uygulama getirilmesinin altındaki mantık, parayla ölçülemeyecek veya
fiyatlandırılamayacak hizmetlerin ilgililerine sunulmasının
karşılığı olarak ifade edilmişti. Burada küçük
çiftçinin, teşkilatlanamayan çiftçinin borçlarının tahsili
konusunda şirketler lehine fevkalade önemli ve sıkı tedbirlerin
alındığını görüyoruz.
Yap-işlet-devret
uygulamalarının genişletilmesi, katkı payı
uygulamasının getirilmesi hususu, Hükûmetin yatırımlar
konusundaki anlayışıyla bir arada değerlendirilmesi gereken
bir husustur. Elden çıkarılan kamu yatırımlarından
yani daraltılan kamu yatırım stoklarından sağlanan
fonların yeni yatırımlara tahsis edilmediğini biliyoruz.
Yani yeni yatırımlar için yeni kaynaklar gerekmektedir. Bu da yeni
borçlanma ve yeni borç yükü demektir. Hâlbuki kamu
yatırımlarının finansmanında eğer bazı
altyapı yatırımlarını elden
çıkarıyorsanız, bunların harcanacağı
kaynakların belli olması ve bunun da öncelikle yeni
yatırımlar olması gerekirdi, bunun gözden uzak tutulmaması
gerekiyordu. Ama burada uygulamaya baktığımız zaman, bu
getirilen katkı payıyla yeni borçlanma yollarının
açıldığını görüyoruz.
Bu
anlayış çerçevesinde katkı payı uygulamasıyla
yap-işlet-devret modelinin kamu borçlarını artırmama
özelliği tersine dönmüş olmakta, yeniden kamu borç stokunun
artırılması kapısı açılmaktadır. Hâlbuki
daha önceki sözlerimin içerisinde ifade etmiştim ki bu modelin en önemli
üstünlüğü, kamu borç stokuna yeni ilaveler getirmemesiydi. Belirli bir dönemin
sonunda yapılan yatırımlar devret adı altında kamuya
devredileceği için stokların artırılması esastı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kutluata.
MÜNİR
KUTLUATA (Devamla) - Ama burada borç özelliği ön plana çıkıyor,
bunu görüyoruz.
Şimdi, bu
katkı payının bütün altyapı stoklarını elden
çıkardığımız ve kalanları da çıkarmaya
niyetli olduğumuz için diyemeyiz ki katkı payı bu
yatırımların gelirleriyle ödenecek. Böyle bir
imkânımız da yok. O hâlde, yeni adlar altında, yeni yöntemlerle
yeni bir borçlanma metodu getirildiğini görüyoruz.
Yine, sözlerimin
bir yerinde ifade etmiştim, bu sistemin en büyük zaafının iyi
uygulanmaması hâlinde kamu yararından ziyade kamu zararı
sağlaması olduğunu ifade etmiştim. Bu anlamda, bu kanun
değişikliğinden sonra, Hükûmetin, hiç değilse uygulama
alanında büyük titizlik göstereceği ümidiyle hepinizi saygılarla
selamlıyorum efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kutluata.
AK Parti Grubu
adına Sivas Milletvekili Mustafa Açıkalın.
Sayın
Açıkalın, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli
Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla
alakalı olarak AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Temel yasa, 3996
sayılı Yasa 1994 yılında çıkarılmış.
Ancak ülkemiz yap-işlet-devret modeliyle 1980li yıllarda
tanışmıştır. İlk defa bu yıllarda
yap-işlet-devret modeli, bir finansman modeli ve yatırım modeli
olarak, yatırımların proje finansmanı olarak gündeme
gelmiştir ve ilk defa yine 1984 yılında bu model enerji
sektörüne uygulanmak üzere bir kanun ile düzenlenmiştir. Bu arada, yine
enerji sektörüyle alakalı yapılmış yap-işlet ve
otoyolların finansmanıyla alakalı düzenlemeleri bir tarafa
bırakırsak ilk defa derleyici düzenleme bu 3996 sayılı
Kanunla 1994 yılında gerçekleştirilmiştir.
Yap-işlet-devret modeline özellikle az gelişmiş ülkeler neden
başvurmaktadırlar? Birinci olarak, yap-işlet-devret modeline,
özellikle ağır ve büyük ölçüde finansman gerektiren altyapı
yatırımlarının gerektirdiği kaynak yetersizliği
sebebiyle müracaat edilmektedir. Aynı şekilde, altyapı
yatırımlarının ölçek büyüklüğü zaman içerisinde
artmıştır ve bunlar, yine zaman içerisinde, ileri teknoloji ve
yoğun sermaye birikimi gerektiren yatırımlar hâline dönüşmüştür.
Uygulamalara
baktığımızda hem merkezî idare hem de mahallî idareler
yap-işlet-devret modelini kullanmaktadırlar.
Yap-işlet-devret
modeli, mevcut tesislerin, teknolojilerin yenilenmesi ihtiyacı veya
yarım kalmış yatırımların tamamlanması
gereği olarak da müracaat edilen bir modeldir. Bu modelde kamu, birkaç
şekilde, yap-işlet-devret modelini gerçekleştiren şirketle
ticari ilişkiye girebilmektedir. Bunlardan bir tanesi, bu şirkete
ortak olabilmektedir. İkinci olarak, bu şirketin
yatırımı gerçekleştirmek için ihtiyaç duyduğu krediyi
temin etmektedir doğrudan doğruya veya bu şirketin kendi
kaynaklarıyla temin edeceği krediye garanti vermektedir.
Yine aynı
şekilde, yap-işlet-devret modeli çerçevesindeki kuruluşlar
konsorsiyum olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira,
yapacakları işlerde bir imal ve inşa faaliyeti vardır.
Aynı şekilde, yatırım tamamlandıktan sonra
işletilmesinin gereği ortaya çıkmaktadır, sonuçta da bu
yatırımın bir finansman ihtiyacı vardır. Bütün bu
faaliyetler ayrı şirketler tarafından gerçekleştirilip bir
konsorsiyum çatısı altında yerine getirilebilmektedir. Aynı
şekilde, bu konsorsiyuma yerli ortaklar da zaman zaman iştirak
etmektedir.
Yap-işlet-devret
modelini, sadece gelişmekte olan ülkelerin müracaat ettiği bir
finansman modeli olarak görmemek icap eder. Aynı şekilde, zaman
içerisinde, gelişmiş ülkeler de bu modelle birtakım projelerini,
altyapı yatırımlarını gerçekleştirmişlerdir.
Bunlardan geçmişteki en büyük örnekler, Sidneyde yapılan büyük liman
ve aynı şekilde İngiltere-Fransa arasını bağlayan
euro channelın inşaatıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce de ifade ettiğimiz
gibi, yap-işlet-devret bir finansman modelidir. Esas itibarıyla, bu
şekilde gerçekleştirilen mal ve hizmet bedelinin, hizmetten
yararlananlar tarafından veya idare tarafından satın
alınması suretiyle bu yatırımı gerçekleştiren
yerli ve yabancı şirketlere ödenmesidir.
Aynı
şekilde, yap-işlet-devret modeli, kanunumuzdaki tanımı
icabı olarak, kamu yatırımlarının veya bu
yap-işlet-devret kapsamına giren yatırımların kamu
tarafından yapılmasına ilişkin bir istisnadır. Bu
istisna, aynı zamanda, kamu iktisadi teşebbüsleri
bakımından gerçekleştirilecek yatırımlar
bakımından da geçerlidir. Bu istisna, aynı zamanda, kamu
yatırımlarının hukuki ve fiilî bir tekel olmasına da
bir istisnadır. Zira, bilindiği üzere, tekel ancak monopol kamu
hizmetlerinde kamu adına kurulabildiğine göre, yap-işlet-devret
modeli, bu anlamda da tekellerin ortadan kaldırılması -konu olan
yatırımlar bakımından- ve bu yatırımların,
bu yatırım alanlarının rekabete açılması
anlamına gelmektedir.
Diğer bir anlamda
yap-işlet-devret modeli, aslında, müstakbel gelirleri dikkate alarak
ileride yapılacak yatırımların öne alınması ve bu
yatırımlara ilişkin katkı payı açısından
bakıldığı takdirde de ödemelerin ertelenmesi anlamına
gelmektedir.
Kanuna
ilişkin değişikliklere baktığımızda, ifade
edildiği üzere, birinci olarak kapsama ilişkin
değişiklikler yapılmaktadır, kapsam
genişletilmektedir, ikinci olarak da katkı payı adı
altında modele yeni bir enstrüman ilave edilmektedir.
Bizim 3996
sayılı Yasamız, genel olarak, yap-işlet-devret modeli
kapsamında yapılacak mal ve hizmet alanlarını
saymıştır. Zaman içerisinde ortaya çıkan zaruretler
herhangi bir değişiklik icap ettirdiği takdirde, bugün
görüştüğümüz tasarıda olduğu gibi, bunların yeniden
kanun değişikliği olarak önümüze getirilmesi icap etmektedir.
Aslında,
belki de özel sektör bakımından, yap-işlet-devret modeli
çerçevesinde yapılması fizibl bulunan bütün projelerin belli çerçeve
standartlar sayılmak suretiyle serbest bırakılması veya
sadece yapılamayacak, yani yap-işlet-devret modeli çerçevesinde
yapılamayacak yatırımların kanunla belirlenmesi, bunun
dışındaki bütün alanların yap-işlet-devret modeli
çerçevesindeki yatırımlara açık olması tarzında bir
düzenlemenin şahsi olarak daha doğru olacağı kanaatindeyim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıyla getirilmiş olan
değişikliklere baktığımızda, biraz önce de ifade
ettiğim üzere, yap-işlet-devret modeline ilişkin, kapsama
ilişkin değişiklikler getirilmektedir. Tasarının
1inci maddesinde ileri teknoloji ve yüksek kaynak birlikte aranırken
-yap-işlet-devret modeli çerçevesinde gerçekleştirilecek
yatırımlarda bu iki şartın birlikte mevcut olması
aranırken- bundan böyle yapılan bu değişiklikle, bu tür
yatırımların daha kolay yapılabilmesini temin etmek amacıyla
bu şartlardan sadece birinin mevcut olması -yani sadece ileri
teknoloji gerektirmesi o yatırımın veya sadece yüksek kaynak
gerektiriyor olması- bu yatırımın bu modelle yerine
getirilmesi için yeterli olacaktır.
Diğer bir
değişiklik: Otoyollara ilişkin daha önce yapılmış
bulunan düzenlemelere ilave olarak, artan kara yolu trafiği
karşısında trafiği yoğun kara yollarının da
bu modelle yapılması gerçekleştirilecektir.
Diğer bir
değişiklik: Esasen tasarının tamamına
baktığımızda, bu tasarıyla genişletilen kapsam
önemli ölçüde ulaştırma yatırımlarını
ilgilendirmektedir.
Diğer bir
değişiklik: Gar komplekslerinin ve lojistik merkezlerinin de
artık yap-işlet-devret modeliyle yapılabilmesidir. Bu ihtiyaç
nereden çıktı? diye baktığımızda, bilindiği
üzere, ilk defa ülkemizde hızlı tren -1980li yıllarda dünyada
ortaya çıkan ve birçok ülkede yaygın biçimde uygulanan
hızlı tren- uygulamasının Ankara-İstanbul
hattında yatırımları başlamış ve
Eskişehire olan istikamet tamamlanmış -ticari olarak
açılıma hazır hâle gelmiştir- Eskişehir-Ankara
arası devam etmektedir. Aynı şekilde, bu hızlı tren
doğuya doğru devam etmektedir. Ankara-Sivas arası ihalesi
yapılmıştır. Dolayısıyla, bu hızlı tren
uygulamasının gerektirdiği bir ihtiyaç olarak gar
komplekslerinin de yap-işlet-devret modeli çerçevesinde
yapılması icap etmektedir.
Diğer bir
kapsam genişletme işi lojistik merkezleridir. Maalesef, ülkemizde,
dünyadaki uygulamalarla mütenasip olmayacak bir
karşılaştırma rakamı olarak, demir yoluyla
taşımalar son derece azdır. Bütün dünyada taşımalar
ağırlıklı olarak demir yolu ve deniz yoluyla
yapılırken ülkemizde kara yolu ağırlıklıdır.
Lojistik merkezlerinin inşasının bu yük trafiğinin demir
yoluna aktarılmasında önemli bir hizmeti ve kolaylığı
yerine getireceğini düşünmekteyiz. Aslında, mevcut demir yolu
ağımız yolcu taşımasına ilişkin bir konfor
sağlamaması, süratli olmaması itibarıyla yolcu
taşımasına elverişli olmamakla birlikte, esasen yük taşımasına
uygun olabilir. Ancak demir yoluna ilişkin yükleme, boşaltma ve
lojistik merkezlerinin ihmal edilmiş olması dolayısıyla,
önemli ölçüde katkısı olması itibarıyla, yük
taşımacılığı, maalesef, demir yolu yerine
ülkemizde kara yoluyla yerine getirilmektedir.
Deniz yoluna
ilişkin olarak, yük ve yolcu limanları inşası, aynı
şekilde yat limanları inşası da yapılan
değişiklikle, kapsam genişletmesiyle yap-işlet-devret
modeli kapsamına alınmıştır.
Gerçekten de bir
önceki oturumda turizm yasası geçti bilindiği üzere. Cruise turizmi,
kruvaziyer turizm hem dünyanın en pahalı turistlerini taşıması
itibarıyla fevkalade önemli bir turizm enstrümanı olmasına
mukabil, ülkemizde turizmin diğer alanlardaki gelişmesine paralel
olarak kruvaziyer turizm maalesef gelişmemiştir. Elbette bunda cruise
limanlarının yetersiz olmasının da büyük etkisi vardır.
Özellikle İstanbul, kruvaziyer turizmi bakımından bu alanda
çalışan işletmeler için önemli bir destinasyon olmasına
mukabil, ancak yeterli ölçüde hizmet veren bir limana sahip olmaması
itibarıyla bu şansını kaybetmektedir. Bilindiği üzere,
burada İstanbulun tek Salıpazarı Limanı bulunmaktadır
yanaşma yeri olarak, kruvaziyer turizmine elverişli yanaşma
limanı olarak. Yine ileriye yönelik bir proje olarak Haydarpaşada
bir cruise liman yapılması söz konusudur. Ama, maalesef, bugüne kadar
bu projeler henüz hayatiyete geçirilmemiştir. Ancak, Hükûmetimiz,
bilindiği üzere, birinci projeyi ihale etmiş, bilinen sebeplerle
gerçekleşmemiş. Aynı şekilde, Haydarpaşa projesinin
inşasına ilişkin çalışmalar ve yine
Salıpazarı projesinin yenilenmesine, ihalesinin yenilenmesine
ilişkin çalışmalar devam etmektedir.
Diğer bir
olay limanlar bakımından, yat limanlarının
inşasıdır. Ülkemizde, maalesef, Akdeniz çanağında 1
milyon adet yat seyrederken sadece bunun 10 bin adedinin, 10 bin
civarındaki bir adedin ülkemizde yat limanı olarak barınma
imkânı bulunmaktadır. Oysa, bu alanda Türkiyenin rakibi sayılan
ülkelere baktığımızda, İtalya ve İspanyaya,
bunların her birinin 100 bin ve 200 bin adet civarında yat barınmasını
temin edecek kapasiteye sahip olduklarını görmekteyiz. Hatta,
İspanya bunu 2 katına çıkarmak için özel bir kanun
çıkarmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; esasen ülkemiz gemi inşası
yanında yat inşasında da önemli bir merhale kat etmiştir.
Rakipleriyle olan fiyat ve kalite açısından önemli bir avantaja
sahiptir. Yük gemilerinin inşasında yaşanan gelişmeye
paralel olarak önümüzdeki yıllarda yat inşasında da ülkemizin
önemli bir aşamaya geleceğini tahmin ediyoruz.
Diğer bir
düzenleme sınır kapılarıyla alakalı. Bilindiği
üzere, gerçekten de sınır gümrük kapıları ülkenin
girişi bakımından, imajı bakımından önemlidir.
Bunun tatbikatları yapılmıştır doğuda ve
batıda. TOBBla gerçekleştirilen işbirliği sayesinde birtakım
sınır kapıları yenilenmiştir.
Üzerinde durmak
istediğimiz diğer bir nokta, gerçekten bu Yasayla getirilen
katkı payıdır. Bilindiği üzere, yap-işlet-devret
modelinin ana esprisi, sadece kullananlardan alınan ücretlerle bu modele
konu yatırımın gerçekleştirilmesidir ancak birtakım
bazı altyapı yatırımlarının malî ve ticari
açıdan fizibl olmaması, bu yatırımların bu modelle
yapılması imkânını zorlaştırmakta, hatta
imkânsız kılmaktadır. İşte bu
imkânsızlığı ortadan kaldırmak ve kolaylaştırmak
amacıyla, tasarının 3üncü maddesiyle katkı payı
adı altında, hâlen mevcut tasarıda olan ücrete ilave olarak bir
değişiklik öngörülmüştür. Bu, yüzde 100 fizibl olmayan
yatırımlara kamu bütçesinden kaynak aktarılmasıdır. Bu
kaynak aktarma sınırsız değildir, elbette tasarıda
buna birtakım sınırlamalar getirilmiştir bilindiği
üzere. Birinci olarak, toplam bütçe sermaye giderleri açısından bir
sınırlama getirilmiştir. Bu şekilde, bu modelle
yapılacak sözleşmelerin yatırım toplamı, o yılki
bütçe sermaye giderlerinin yüzde 50sini geçemeyecektir. Bu yeterli
addedilmemiş, buna ilave olarak, ilgili yıl bütçe giderleri
bakımından da bir sınırlama getirilmiştir. O da yine
bütçe sermaye giderlerinin, ilgili yıl bütçesinin yüzde 20sini
geçemeyeceğidir. Bunu, hiçbir şekilde, herhangi bir borçlanmanın
alternatifi olarak göstermek kabil değildir. Esasen bütçe giderleri kendi
mantığı içerisinde belirli bir miktara ulaşmaktadır.
Bu yapılan, tamamen bütçenin giderlerinin sermaye giderleri
bakımından kompozisyonunun değişmesidir.
Aynı
şekilde, katkı payının ülkenin borçlanmasını veya
bütçe giderleri üzerine etki yapacağını iddia etmenin de
doğru olduğunu düşünmüyorum. Şu bakımdan
düşünmüyorum: Burada sadece katkı payı adı altında
bütçeye konan ödeneklere giderler açısından bakılmaktadır.
Oysa, katkı payı ödenmek suretiyle yap-işlet-devret modeliyle
gerçekleştirilen yatırımların sağlayacağı,
getireceği gelirler, sosyal faydalar ihmal edilmektedir.
Dolayısıyla, bu yatırımlar, işletme ömrü boyunca ciddi
ölçüde katkı sağlayacaktır. Biraz önce ifade ettiğim lojistik
merkezi açısından baktığımızda, bir lojistik
merkezinin katkı payıyla inşa edildiğini düşünsek
bile, elbette bunun katkı payı adı altında bütçeye
konulacak giderlere yükü olacaktır ama bu lojistik merkezlerinin
ulaşımın demir yoluna kaydırılması suretiyle ülke
ekonomisine kazandıracağı, kara yolundan demir yoluna kaydırılmak
suretiyle Türkiyenin petrol giderlerinin azaltılmasına
yapacağı katkılar, trafik kazalarına yapacağı
katkılar, araçların, demirbaşların yakıt giderlerine
yapacağı katkılar itibarıyla düşünüldüğünde,
esasen, katkı payı ödenmek suretiyle gerçekleştirilse dahi bu
yatırımların, ülke ekonomisine bu katkı payından proje
ömrü boyunca çok daha fazla gelir getireceğini ve katkı
yapacağını düşünüyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son yapılan
değişiklik, Devlet Su İşleri Kanununda, 6200
sayılı Devlet Su İşleri Kanununda yapılan
değişikliktir. Esasen Devlet Su İşleri, barajların
inşasında, hidrolik santrallerin inşasında bu modeli çok
başarılı bir şekilde ve etkin bir şekilde
uygulamıştır. Ülkemiz barajlarının inşa ömrü
yirmi ila otuz yıl arasında değişmektedir. Yani, genel
bütçeden ayırdığımız kaynaklarla biz hidrolik
santrallerin inşasını yirmi veya otuz yıl arasında
gerçekleştirmiş bulunmaktayız. Oysa özel sektör tarafından
bu barajlar üç ila beş yıl arasında gerçekleştirilmektedir
ve bu barajların kârlılığı da veya başa baş
seviyesine ulaşması da üç ila yedi yıl arasında
değişmektedir. Dolayısıyla bu modelle yapılacak bir
baraj yedi yıl sonra ülke ekonomisine ciddi ölçüde katkıda
bulunacaktır kendini amorti ettikten sonra.
Şu anda
Devlet Su İşleri 1.500 adet barajın bu model çerçevesinde,
hidrolik santrallerin, yap-işlet-devret modeli çerçevesinde, katkı
payını da almak suretiyle gerçekleştirmiştir.
Bilindiği üzere biz ancak hidrolik kaynaklarımızın yüzde
35ini kullanabilmekteyiz, mevcut hidrolik kaynaklarımızın. Yani
ülkemizin, cumhuriyetimizin kurulduğundan bugüne kadar
yapılmış bulunan hidrolik santraller mevcut potansiyelin yüzde
35ini kullanmaktadır. Aynı şekilde kömür kaynaklarımızın
de yüzde 37si kullanılmaktadır, bilinen kömür rezerv kaynaklarımızın.
Devlet Su İşlerinin bu bin beş yüz barajı bu model
çerçevesinde vermek suretiyle bütçe üzerinden 25 milyar dolar civarında
bir yükü kaldırdığı ifade edilmiştir, başka bir
ifadeyle hesaplanmıştır. Dolayısıyla, bu örnekleri
çoğaltmak mümkündür. Katkı payı ödense dahi bu modelin ülke
ekonomisine katkı sağlayacağını, bütçe üzerine yük
olmaktan ziyade -tabii işletme süresi boyunca düşünmek lazım-
önemli ölçüde katkı sağlayacağını ifade etmek
istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz ve Hükûmetimiz,
havaalanlarında önemli ölçüde bu modeli başarıyla
uygulamıştır. Bilindiği üzere, İstanbul ve yeni olarak
da -Sabiha Gökçen, Atatürk Havaalanından sonra- İzmir, Antalya,
Bodrum Havaalanlarında bu modelle, yap-işlet-devret modeliyle havaalanları
inşa edilmiştir. Bu kapsam genişletmesi, hava meydanları
yanında havaalanlarının da bu modelde inşasına imkân
vermektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Açıkalın.
MEHMET MUSTAFA
AÇIKALIN (Devamla) Teşekkür ederim.
Gerçekten de bu
havaalanlarının inşası ve sivil havacılığa
açılması sayesinde sekiz ila on yıl sonra ulaşılacak
sivil havacılık taşımalarına Türk havacılık
sektörü ulaşmış bulunmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının ülkemize ve
kurumlara hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Açıkalın.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici.
Buyurun
Sayın Binici. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Bazı Yatırım ve
Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde
Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri
Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında Demokratik Toplum Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İlk
aşamada, Türkiyede kamu altyapı yatırımlarının
nasıl finanse edildiğine bakalım: Klasik model ve öncelikle akla
gelen, kaynağın bütçeden karşılanmasıdır. Kamu
kuruluşları ihaleye çıkarken, iç parayı kendi bütçelerinin
yatırım kaleminden, dış parayı da dış kredi
verebilecek kaynaklara başvurarak temin etmektedir. Bu kredilerin geri
ödenmesi tümüyle hazinenin teminatı altındadır.
Sayın
milletvekilleri, devlet neden vergi alıyor? Sosyal devlet yapısı
gereği alınan vergiler, kamu hizmetleri çerçevesinde, bölgeler
arası adaletli bir şekilde hizmet amaçlı kullanılmak
durumundadır. Ama ne yazık ki, ülkemizde bir türlü sosyal devlet
anlayışı uygulanamadı. Çünkü sosyal devlet ilkesinden uzak
rantiyeci bir anlayıştan, sermaye çevresinin güdümünden
çıkamayan bu anlayıştan sağlıklı hizmet beklemek
doğru değildir.
94 sıra
sayılı Kanun Tasarısı, yap-işlet-devret modelinin
kapsamını genişletmeyi hedeflemektedir. Özellikle kanun
maddesinde fiyatlandırılamaz ve bölünemez hizmetler de bu kapsama
alınmaktadır. Bu genişleme kamu hizmeti
anlayışını zedeler niteliktedir.
Değerli
arkadaşlar, yukarıda bahsettiğim gibi, hazırlanan kanun
teklifinin sosyal devlet ilkesine aykırılığı
açıktır. Yine, açık söylemekte fayda görüyorum: Devlet
vatandaşına karşı adaletli olmak zorundadır.
1960
yılında bütçe giderlerinin 1/3ü yatırım harcamalarına
giderken, bu oran 2000 yılından sonra yüzde 3-4 düzeyine
inmiştir. Bu arada sadece kamu yatırımlarında değil
özel sektör yatırımlarında da düşüş olmuştur.
İç borçlanma gereksinimi nedeniyle özel sektörün kullanabileceği
kaynaklara el atılmıştır. Diğer taraftan reel faizin
çok yüksek olması, bu dönemde özel sektör için yatırım
yapmayı neredeyse cazip olmaktan çıkarmıştır.
Değerli
milletvekilleri, özellikle petrol fiyatlarında dünyada meydana gelen büyük
artışlar, özel finans kesiminin elinde çok büyük fonların
oluşmasına neden olmuştur.
Artık proje
finansmanı için gereksinim duyulan kredilerin temini için devlet kredisi
yerine özel finans kurumlarından arayışlara yönelmiştir.
Yine bu arada özel değerlendirme firmaları ülkelerin politik ve
ekonomik durumlarını da irdeleyerek ülkelerin kredi
açılabilirliğini, riskini değerlendirip bunları ilan etmeye
başlamışlardır, kredi notu gibi.
Bütün bu iç ve
dış gelişmeler sonucunda ve devam eden bu süreçte, Türkiyede
kamunun iç ve dış kaynak bulma olanakları ciddi şekilde
azalmaya başlamıştır. Bu durumda kamu altyapı
yatırımları, diğer yatırımlar için de geçerli
finansman temini için başka arayışlar, başka formüller
gündeme gelmeye başlamıştır. Tam da bu noktada
yap-işlet-devret modeli ortaya çıkmıştır. Projelerin
dış parayla yapılacak kısmı için kredi bulmak nispeten
kolay olsa da iç parayla yapılacak işler için kredi bulmak oldukça
zor olup bu kredinin dolayısıyla yatırım maliyetini
yükseltmeye başlamıştır.
Kamu altyapı
yatırımlarına bir de son yıllarda büyükşehir
belediyelerinin kent içi ulaşım, metro, tramvay, pis su arıtma,
çöp tesisleri gibi önemli kentsel yatırımlar da eklenince
dış kredi talep eden kuruluşların sayısı da
artmaya başlamıştır.
Yine, bu
altyapı yatırımlarına finansman bulma çabaları sonucu
yüzde 100 kredili işler dışında ve özellikle enerji
sektörüne yönelik başka bir model de gündeme gelmeye
başlamıştır, bu da hükûmetler arası ikili iş
birliği çerçevesinde karma ekonomik komisyonlarca ele alınan ve
anlaşmaya varılan projelerdir. Bu tür anlaşmalar Avusturya,
Kanada, İsrail gibi ülkelerle imzalanmıştır. Hidroelektrik
santral yapımına yönelik projelerdir. Bu tür anlaşmalar da
egemenliğimizi zedelemektedir.
Büyüme sürecinde
olan Türkiyede, altyapı yatırımları için daha fazla
kaynağa gereksinim duyulurken, Türkiye'nin yine bu süreçte içinde
bulunduğu ekonomik ve siyasi durumdaki pek de olumlu olarak
tanımlanamayacak gelişmeler sonucu kamu, bütçeden yatırım
için kaynak ayıramaz duruma gelmiştir; dış kredi bulma
konusunda ciddi açmazlar içine düşmüş, bulduğu kredilerin de bu
koşulların neticesi olarak maliyeti çok yükselmiştir.
Tüm bu
gelişmelere ilaveten ve belki de bunlardan daha da önemlisi, dünyada
esmeye başlamış olan liberalleşme, özelleştirme
rüzgârları ve bunun bir doğal neticesi olarak da bu
yatırımların finansmanı için gözlerin özel sektöre
çevrilmesi olmuştur.
Bu tür projelerin
özel sektör eliyle gerçekleştirilmesi ve işletilmesi sadece bir
finansman kaynağı bulma dışında bu kesimin
işletme, yönetim becerisinden yararlanma olanağını da
sağlayacağı düşünülmeye başlanmıştır.
Ancak bu düşünce ve çabalar bir ölçüde eskiye, geçen yüzyıla
dönüşü akla getirmeye başlamıştır. 19uncu yüzyılda
Batı ülkelerinde gözlenen hızlı sanayileşme ve bunun bir
uzantısı ve gereği olan büyük altyapı yatırım
talebi ve hızlı kentleşme, doğal olarak, demir yolu,
iletişim, haberleşme, tarımda sulama, kentlerde elektrik, gaz,
kent içi ulaşım, su şebekesi gibi altyapı yatırımlarının
ivedilikle ve yoğun biçimde gerçekleştirilmesini gerektirmiştir.
Ekonomiye devlet müdahaleciliği olmayan kapitalizmin, bu dönemde
bırakınız yapsınlar, bırakınız gitsinler
bu altyapı yatırımları özel sektör tarafından
yapılmış ve sonra işletilmiştir.
Diğer
ülkelerde iş arayışında olan bu firmalar da kendilerine
iş yaratabilmesi için hükûmetlerini çeşitli formülasyonlar için
sıkıştırmaya başlamışlardır.
Yap-işlet-devret, ikili ilişkiler çerçevesinde iş alma gibi
özellikleri...
İşte,
dünyada bu gelişmeye paralel, özellikle gelişmekte olan ülkelerde
altyapı yatırımlarının özel sektör eliyle
gerçekleştirilmesi için de yeni bir model olarak yap-işlet-devret
modeli ortaya atılmıştır. Geniş anlamda
yap-işlet-devret modeli, bir kamu altyapı yatırım veya
hizmetin finansmanının özel bir şirket tarafından
karşılanarak gerçekleştirilmesi ve kamu tarafından
belirlenen bir süre için işletilmesi ve yine bu süre içinde ürettiği
mal veya hizmeti tarafların karşılıklı
saptadıkları bir tarife uyarınca kamu kuruluşlarına
satması ve sürenin sonucunda işletmekte olduğu tesislerin
bakımı yapılmış, eksiksiz ve işler durumda ilgili
kamu kuruluşuna devredilmesi diye tanımlanabilir.
Aslında bu
modelin uygulanması bize çok yabancı değildir. Osmanlı
İmparatorluğunun son dönemlerinde yabancı şirketlerle
yapılmış olan çeşitli imtiyaz sözleşmeleri, bu modelle
büyük benzerlik göstermektedir. O dönemde yapılan sözleşmelerle,
örneğin İstanbulda tramvay, tünel işletmeleri, elektrik, gaz
idaresi, Haydarpaşa liman işletmesi ve İzmirde liman
işletmesi, Göztepe tramvay işletmesi gibi yabancı
şirketlere verilen imtiyazlardır.
Yap-işlet-devret
konusunda yirmi yılı aşkın bir süredir
yayımlanmış olan bu çeşit yasa ve yönetmelikler, zaman
zaman siyasi tartışma konusu olmuştur. Özel sektörün bu model
çerçevesinde gerçekleştirmek istediği yatırımlar ve bu
amaca yönelik olarak yapılan sözleşmelerin imtiyaz sözleşmesi
değil, özel hukuk hükümlerine bağlı sözleşmeler olduğu
söylenmiş ve bu husus yasa maddelerinde yer almışsa da
yapılan sözleşmelerin imtiyaz sözleşmesi olduğu
ortadadır.
Değerli
milletvekilleri, yasa tasarısının 6ncı maddesinde ise,
6200 sayılı Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü
Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanun gereğince DSİ
tarafından yapılması gereken sulama tesisleri de
yap-işlet-devret modeli kapsamına alınmaktadır.
Devlet Su
İşleriyle ilgili, kendi bölgem Şanlıurfada çarpık bir
uygulamayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Şanlıurfadaki çiftçiler arazilerini üç yöntemle
sulamaktadırlar.
1- Harran
Ovasında DSİ marifetiyle sulanan arazilerde dönüm başına
10 YTL ödemektedirler.
2- Baz-2 Projesi
kapsamındaki kapalı yöntemle yapılan sulama bedeli dönüm
başına 30 YTL ödenmektedir.
3- GAP Sulama
Projesinden faydalanamayan, ancak, kendi imkânlarıyla söz konusu
çiftçilerimiz, 100 ve 300 metre derin kuyular açıp pompa ve elektrik
tesislerini kendi olanaklarıyla kuran bu kesim, sulama elektrik bedeli
olarak dönüm başına 100 YTL ödemektedir. Ancak, bu üreticiler,
ürünlerini aynı bedelle pazarlayan bu kesim, elektrik borçlarını
ödeyemediği için binlerce tesis sahibi çiftçi icra ve hapis
cezalarıyla karşı karşıya kalmaktadır.
Zaten
bahsettiğim ciddi sorunları yaşayan tarım sektörünün yeni
bir yükle karşı karşıya kalacağı bir gerçektir.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Binici, teşekkür ederim.
Gruplar
adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahısları
adına ilk söz, Manisa Milletvekili Recai Berbere aittir.
Buyurun
Sayın Berber. (AK Parti sıralarından alkışlar)
RECAİ BERBER
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı
Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde
Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri
Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, esasen yap-işlet-devret modeli bizim sistemimize çok
önce, yirmi yıldan fazla bir zaman önce girmesine rağmen ilk
düzenleme, yasal düzenleme 1994 yılında yasasının, 3096
sayılı Yasanın çıkmasıyla şekillenmiştir ve
ondan sonra da daha çok spesifik alanlarda, yani özel sektörün hem finansman
sağlamada kolaylıkla girebileceği hem de getirilerinin ölçülüp
kendilerine ödenebileceği projeler finanse edilmiştir. Bunlar da
genelde enerji yatırımlarıdır. Ancak, dünyada özellikle son
yıllarda bunun adı kamu-özel sektör iş birliği; yani
Public Private Partnership diye bilinen ve çok geniş alanlara
yayılmış bir model olarak karşımıza
çıkıyor. Bu alanda da aslında genel bir kanaat var; yani kamu
borçlanmasını yapamayan veya kamu borçlanma riski olan
gelişmekte olan ülkeler daha çok bunu tercih ediyor gibi. Aslında bu,
böyle değil. Çünkü, bunun kapsamına giren, yani dünyada PPP modeli
diye bilinen ve bunun kapsamına giren alanlar her türlü kamusal mal ve
hizmetlerin özel sektör marifetiyle temin edilerek sunulması
uygulamasını içeriyor ve özellikle de son yıllarda otoyollar,
enerji, savunma, okullar, cezaevleri hatta her türlü altyapı hizmetleri,
ölçülebilen, getirisi ölçülebilen her türlü altyapı hizmetleri dünyada bu
şekilde finanse ediliyor. Ben size sadece 2006 ve 2007
yıllarında, yani gelişmiş ülkelerde, özellikle Avrupa
Birliği ülkelerinde bu dediğimiz kamu-özel sektör iş
birliği modeli, finansman modeli ile gerçekleştirilmiş olan yatırımlarından
rakamlar vereceğim:
2006
yılı itibarıyla İngilterede 63,7 milyar euro, dikkat edin
İtalyada 6,5 milyar euro, İspanyada 2,5 milyar euro, Fransada 2
milyar euroluk projeler bu şekilde finanse edilmiştir. Ayrıca
yine aynı şekilde 2007 yılında da bu rakamlara yakın
büyük yatırımlar hep kamu -
özel sektör iş birliği ile gerçekleştirilmiştir.
Aslında
burada kanunun genel mantalitesine, esprisine bakıldığında,
bütçeye yük getirdiği iddia ediliyor ama aslında bütçeye yük filan
getirilmiyor. Şunun için getirilmiyor: Biliyorsunuz devlet bütçesi -bir
işletme gibi düşünürsek- sadece gelir giderlerden ibaret yani bilanço
esasında defter tutmuyor devlet. Dolayısıyla yirmi yıl,
otuz yıl hatta bazıları elli yıl kullanılacak sabit
kıymet niteliğinde yatırım öngören projeleri, siz sadece
cari yıl gelirlerinizle finanse etmeye kalktığınız
zaman esas yükü o zaman gerçekleştirmiş oluyorsunuz. Çünkü bu
şekilde kamu-özel sektör iş birliği ile yapılan işler
zaten özel sektörün mal ve hizmet ürettiği alanlar değil, toplumun
kamudan beklediği mal ve hizmetler bunlar. Dolayısıyla kamunun
yapması gereken hizmetler ve siz burada bunun tamamını cari
yıl bütçesine koymak durumundasınız eğer yapmak
istiyorsanız. Nitekim tamamı bir cari yıl bütçesine sığmadığı
için, konamadığı için geçmişte özellikle barajların,
otoyolların ne kadar uzun sürdüğünü hep beraber biliyoruz.
Ayrılan cüzi ödeneklerle bu yatırımlar yıllarca, on
yıllarca hatta -burada Sayın Bakanımız Veysel Bey
DSİnin bazı projelerinde rakamlar verdiler- kırk yıldan
fazla süren yani ödenekleriyle yapılmaya kalkılırsa kırk
yıldan fazla süren baraj projeleri var bu ülkede. Buradaki israfın,
buradaki kıt kaynakların nasıl boşuna
kullanıldığının en açık delilidir.
Hâlbuki burada
yapılmak istenen nedir? Burada yapılmak istenen: Biz bunu kendi
imkânlarımızla, ödeneklerimizle, bütçe imkânlarımızla
kırk yılda yapacağımıza, iki yılda, üç
yılda, teknik imkânları neyse, finansmanı özel sektör
tarafından sağlanmış -kamu da değil dikkat edin- bir
projeyi finanse etmek suretiyle, yine bir kısmını özel sektörün
ödediği bir gelir getirisiyle, bir kısmının da kamunun
katkı payıyla ödenmek suretiyle, aslında, uzun yıllar
atıl duracak, yatırım hâlinde devam edecek pek çok projeyi, biz
bu şekilde, çok kısa sürede toplumun ve kamunun hizmetine sunmuş
oluyoruz.
Burada şu
söyleniyor: Yani, kamu artık finansman bulmakta zorlanıyor veya kamu
finansmanında limitler geldi, dolayısıyla
Arkadaşlar,
burada, sadece bir kamu finansmanı sorunu değildir bu. Çünkü, burada,
geçmişte, kamu finansmanına sınırlama
olmadığı zaman, özellikle yerel yönetimlerin bazı
projelerinin finansmanında hazine garantileriyle verilen borçların,
daha doğrusu imzalanan garantilerin daha sonra kamuya ne kadar yük
olduğunu da hep birlikte gördük. Özellikle, denetimsiz bir şekilde
hazine garantisiyle yapılan altyapı projelerinin tipik bir tanesi,
biliyorsunuz Yuvacık Barajıdır. Şu anda, ayda 20 milyon
dolar, hazinemiz bunun payını ödüyor. Ama neyini ödüyor?
Yapıldıktan sonra yerel yönetim tarafından ödenmeyen
taksitlerini ödüyor. Dolayısıyla, bütün bu geçmişte yaşanan
olumsuz örnekleri ortadan kaldıracak ve daha doğrusu dünyanın,
hem de gelişmiş ülkelerin çok başarılı bir
şekilde uyguladığı bu modeli şu anda Türkiye'nin
gündemine almamız ve kapsamını genişletmemiz, aslında
çok yerinde ve mutlaka yapılması gereken bir uygulama olarak
karşımızda duruyor ve aynı zamanda burada getirilmekte olan
katkı payı sistemiyle, aslında -geçmişte sadece-
yap-işlet-devret modelinin bir anlamda niteliği de
değiştiriliyor, sadece kapsam genişletilmiyor, nitelik
değişiyor. Çünkü gerçekten, bazı kamu hizmetlerinin
yatırımlarının, doğrudan doğruya özel sektör
tarafından ölçülerek yapılmasının imkânı olmayan
-biraz önce gelişmiş ülkelerde saydığım- mesela okulların,
en son, Macaristanda hatta cezaevlerinin bile yap-işlet-devret modeliyle,
daha doğrusu kamu-özel sektör iş birliğiyle
yapıldığının örnekleri var. Dolayısıyla
burada, aslında, aynı zamanda bir mantalite
değişikliği gerçekleştirilmiş oluyor.
Biliyorsunuz kamu
hizmetlerinin en çok şikâyet ettiğimiz konulardan bir tanesi de
kalitesi ve maliyet sorunu. Biraz önce söylediğim uzun yıllara
sirayet eden yapım çalışmalarının getirdiği
maliyetin yanı sıra bir de bizatihi kamu tarafından
yaptırılmasının sonucunda oluşan maliyetler var.
Hâlbuki burada, bizzat özel sektör tarafından proje yapılıp uygulanacağı
için, uygulama ve işletme aşamasında da tıpkı özel
sektörün elastikiyeti ve maliyetler üzerinde, buradan eğer kâr edecekse
maliyetleri daha da aşağıya çekmek için çalışacağından
dolayı, aslında ciddi anlamda kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına
hem de maliyetlerinin düşmesine yol açacak çok önemli bir
değişim olarak da karşımıza çıkıyor.
Dolayısıyla burada katkı paylarının getireceği
yükü belki de
Belki de değil, ben iddia ediyorum ki bugün katkı
paylarının sağlayacağı yük, kamu hizmetlerinin bu
şekilde yatırımlardan kaynaklanan; işletmenin işletme
sırasındaki maliyetlerinden, işletme maliyetlerinden kaynaklanan
düşüşlerle çoktan telafi edileceğini ve global anlamda
baktığımızda, kamuya, yani daha doğrusu topluma olan
maliyetinin eskisinden daha da aşağıya düşeceğini,
burada beklentiler açısından değil dünyadaki örnekleri
açısından da söyleyebiliriz diye düşünüyorum.
Ayrıca, hiç
gereği yokken aslında, belki bu tip yeni bir başlangıç
olduğu için katkı paylarıyla ilgili olarak, bütçede bununla
ilgili olarak da bir sınırlama getirilmiştir. Bu
sınırlama sayesinde ve yapılacak olan fizibilitelerin aynı
zamanda daha fazla titizlikle üzerinde durulması açısından da
bütçeye bu katkı paylarının ödemeleriyle ilgili olarak da limit
getirilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, aslında yap-işlet-devret modeli olarak bizim
ülkemizde yaygınlaşmış olan bu modelin kamu-özel sektör
iş birliği şeklinde algılanması gerekir ve kamu-özel
sektör iş birliğinin dünyadaki uygulamaları ve bizdeki kapsam
genişlemesi ve nitelik değişimiyle beraber, aslında, belki
de bundan sonra kamu hizmeti niteliğinde olup da özel sektör marifetiyle,
eliyle yapılabilecek pek çok hizmetin artık on yıllar
sürmeyeceğini, çok kısa sürede bunların realize
olacağını düşünüyoruz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Berber.
RECAİ BERBER
(Devamla) Burada Devlet Su İşleriyle ilgili olarak kanunda
yapılacak değişiklikle ilgili açıkçası ben şunu
belirtmek istiyorum: Bugün barajları tamamlanmış, devlet
tarafından yüz milyonlarca dolar yatırım yapılmış
barajların sulama projelerine bütçeden ayrılacak ödeneklerle devam
ettiğimiz takdirde, inanın bir on yılda barajı bitmiş,
suyu bitmiş, her şeyi bitmiş, ama sulamada
kullanamadığınız atıl bir
yatırımınız söz konusu. Bu, aynı zamanda, özellikle
sulama projelerinde şimdiye kadar kamunun kaynaklarıyla
yapılmış ama atıl duran bu yatırımları bir
an önce toplumun ve yine kamunun hizmetine sunması açısından da çok
önem taşıyor.
Ben, her
şeyden önce, bu yasanın hazırlanmasında emeği geçen
herkese çok teşekkür ediyorum ve başarılı
sonuçlarını hep birlikte göreceğimizi diliyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. Sağ olun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Berber.
Hükûmet
adına, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu.
Buyurun
Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilen 94 sıra sayılı Kanun
Tasarısıyla, 8 Haziran 1994 tarihli ve 3996 sayılı
Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli
Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanunun kapsamı
genişletilmekte, kamu-özel sektör iş birliği modelleri
arasında yer alan katkı payı uygulaması getirilerek buna
paralel olarak Kanunun ilgili maddelerinde gerekli değişiklikler
yapılmaktadır.
Esasen, çok
değerli milletvekilleri yap-işlet-devretle ilgili tarihî
gelişimi çok güzel bir şekilde izah ettiler. Ben o kısma vaktinizi
almamak için girmek istemiyorum, çünkü bu neredeyse yüz-yüz elli yıldan
beri dünyada ve hatta Osmanlı Devleti zamanında uygulanan bir model.
Ayrıca
şunu özellikle belirtmek istiyorum: Bugün, katkı paylı
yap-işlet modeli, bütün dünyada, şu anda, son on yılda PPP
dediğimiz public-private partnership yani kamu-özel sektör iş
birliği adıyla kullanılmaktadır. Bunu da Sayın
Milletvekili Recai Berber çok güzel bir şekilde izah etti.
Ben şahsen
şunu da vurgulamak istiyorum konuya girmeden önce: Bakın, Doğu
Blokuyla ilgili, biliyorsunuz, yıkılmasından sonra Doğu
Blokunun Orta ve Doğu Avrupadaki bütün ülkeler
altyapılarını, su temini, kanalizasyon, arıtma ve
diğer yolları tamamen bu modelle, yap-işlet-devret ve kamu-özel
sektör iş birliği marifetiyle kısa zamanda
tamamlamışlardır. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.
Bir de diğer taraftan, bildiğiniz gibi,
6200 sayılı Devlet Su İşleri Kuruluş Kanununda
değişiklik yapılarak katkı payı
uygulamasının DSİ tarafından yürütülen projelerde
uygulanmasına ilişkin bir düzenleme de bu tasarıda
getirilmektedir.
Bilindiği
üzere, kamu-özel sektör iş birliği kapsamında
yatırımlara ilişkin inşaat ve talep riski gibi risklerin
kamu ve özel sektör arasında paylaşılması yoluna
gidilmektedir, yapılan budur. Bu suretle, yatırımı
gerçekleştirilen şirketlerin -değerli milletvekilleri,
bakın, çok önemli bu- yatırımı zamanında ve kaliteli
bir biçimde bitirilmesi sağlanacaktır bu şekilde. Yani ben,
yıllardan beri bir bürokrat olarak, gerek İSKİde gerek Devlet
Su İşlerinde Genel Müdürlük yapmış bir kişi olarak
söylüyorum: Bakın, Türkiye'deki asıl problem, geçmişte
sürüncemede kalan yatırımlar olmuştur. Bunu önlemeye
çalışıyoruz. Bakın, Devlet Su İşleri Genel Müdürü
olduğum zaman, 2003 yılında, Devlet Su İşlerinin o
tarihte, 2003 yılındaki bütçesi 2 katrilyon TL iken, o anda
yatırım programında, portföyde olan toplam yatırım
tutarı, ihale edilmiş tutar 52 katrilyondu ama daha sonra bunun bir
de keşif azaltılmak suretiyle görünmeyen kısmı,
olduğunu da belirledim, toplam 80 katrilyon hatta 82 katrilyondu. 82 bölü
2, 41 yıl eder, yani 41 yıllık yatırım yıllar
önce maalesef ihale edilmiş ve bu kucağımızda
bulunmuştu. Dolayısıyla bu, gerçekten yap-işlet-devret veya
katkı paylı yap-işlet-devret modeli veya kamu-özel sektör
ortaklığı yatırımların zamanında ve kaliteli
bir şekilde bitirilmesini sağlayacaktır.
Yap-işlet-devret
yönteminde riskler, genellikle görevlendirilen şirketin yatırım
sonucu ortaya çıkan mal ve hizmetleri kullanıcılara
doğrudan satmaları, böylece talebin az olmasının sonuçlarının
şirkete yansıtılması yoluyla
paylaşılmış olmaktadır. Bu şekilde şirket
yatırımını bir an önce tamamlayarak ve aynı zamanda
kendisi de işleteceği için -yap-işlet-devret olduğuna göre-
ve en kaliteli şekilde işletmeyi sağlayacak şekilde
kaliteyi de sağlamak suretiyle kullanımı artırmayı,
dolayısıyla gerek yatırımın yıllık maliyeti
açısından giderleri ve ayrıca işletme giderleri
Biliyorsunuz, yatırımın
yıllık maliyet cinsinden gider artı işletme
giderleri toplam giderleri teşkil etmektedir. Böylece, hem
yatırım giderlerinde hem de işletme giderlerinde önemli ölçüde
bir tasarruf sağlanacaktır.
Ancak bazı
yatırımlar sonucu üretilen mal ve hizmetler için
kullanıcıların ücretlendirilmesi zor olabilmektedir. Bunlar
sulama yatırımları, kara yolu yatırımları gibi.
Bu durumlarda riskin paylaşımı için yaygın olarak
kullanılan yöntemlerden birisi, devletin mal veya hizmeti genel
uygulamalara paralel olarak kullandırıcılara ücretsiz
sunması, ancak bu mal ve hizmeti kendisi satın alırken
görevlendirilen şirkete belirli dilimler için ve ortaya çıkan talep
ve kullanım miktarlarda geri ödeme yapmasıdır.
Bu yöntemin en
önemli avantajı faydası fiilî kullanıcıların
ücretlendirilmemesine rağmen görevlendirilen şirketin
yatırımı en kısa zamanda ve en yüksek kalitede
tamamlaması ve kaliteyi sürdürmesi için gerekli saikleri içinde
barındırmasıdır. Bu itibarla, yapılması büyük
önem arz eden ve ücretlendirilmesi fiilen mümkün olmayan bazı işler
için anılan yöntemin uygulanması büyük faydalar
sağlayacağından, 3996 sayılı Kanunun kapsam
maddesine, trafiği yoğun kara yolu, gar kompleksi, lojistik merkezi,
yük ve/veya yolcu ve yat limanları ile kompleksleri ve sınır
kapıları dahil edilmekte ve bu kapsamda olan havalimanları
ibaresi havaalanları ve limanları olarak değiştirilmektedir.
Yani yapılan şey sadece 3996daki kapsamın
genişletilmesinden ibarettir.
Ayrıca,
yatırım projelerinin yap-işlet-devret modeli kapsamında
yapılabilmesinde projelerin özellikleri itibarıyla ileri teknoloji ve
yüksek maddi kaynak unsurlarından sadece birine sahip olmasının
yeterli olması gayesiyle mevcut Kanunun ilgili maddelerinde gerekli
değişiklik yapılmaktadır. Yani, geçmişteki kanunda
ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynak varken, bu sefer, ileri teknoloji veya
yüksek maddi kaynak
Yani, ikisinden birisini sağladığı
takdirde yeterli olmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıyla katkı
payının tanımı yapılmak suretiyle uygulamanın
temel unsurları belirlenmektedir. Bu çerçevede, yap-işlet-devret
modeli kapsamında katkı payı uygulaması yöntemi, görevli
şirketin ürettiği mal veya hizmet bedelinin, mal veya hizmetten
yararlananlar tarafından tamamen veya kısmen ödenmesi idarece
öngörülmeyen veya mümkün olmayan yatırımlarda kullanılacaktır.
Bu yatırımlar sulama, yol gibi, az önce belirttiğim
yatırımlardır.
Tasarıyla,
yap-işlet-devret görevlendirmeleri kapsamında katkı payı
veya diğer uygulamalar çerçevesinde gelecekte idarece ödeme
yapılması öngörülen miktarlar karşılığında
ödeneğin ilgili idare bütçelerine konulması öngörülmektedir.
Ayrıca,
merkezî yönetim bütçesine dahil kamu idareleri tarafından katkı
payı uygulaması kapsamında bir yılda sözleşmeye
bağlanacak yatırımları ve yine bu kapsamda ilgili yıl
bütçelerinden ödenek katkı paylarına sınırlama getirilmek
suretiyle kamu maliyesi üzerinde zorlayıcı etkiler de
sınırlandırılmaktadır.
Diğer
taraftan, yap-işlet-devret sözleşmelerinde ödemelerde gecikme
olması halinde uygulanacak gecikme faizlerine ilişkin hükümlere de
yer verilmektedir. Böylece, ödemelerin gecikmesi sebebiyle görevli
şirketin uğrayabileceği zararların sözleşme hükümleri
çerçevesinde giderilmesine de imkân tanınmaktadır.
Bu
tasarının kanunlaşması sayesinde, ülkemiz
açısından ivedilikle gerçekleştirilmesi gereken bazı
yatırımların yap-işlet-devret modeli çerçevesinde bir an
önce başlatılması ve süratle tamamlanması ve ülke
ekonomisine kısa zamanda büyük katkı sağlaması
beklenmektedir.
Ben,
müsaadenizle, bu arada, Ulaştırma Bakanlığı
tarafından ve Çevre ve Orman Bakanlığı DSİ
tarafından bazı yap-işlet-devretle alakalı
çalışmalardan örnekler ve bunların faydalarından bahsetmek
istiyorum.
Bakın,
Ulaştırma Bakanlığı uhdesinde gerçekleştirilen
yap-işlet-devret kapsamındaki liman projeleri ve bunların
sağladığı faydaları kısaca özetleyeceğim.
Birinci husus:
100 milyon dolar tutarındaki yatırım kamu kaynağı
kullanılmadan sektöre kazandırılmıştır.
İkinci
husus: Bakın, burası çok önemli, projelerin, sektöre, yani ülkenin
ekonomisine kazandırılma hızı ortalama bir buçuk
yıldır. Yani, bir buçuk yılda işletmeye
almıştır.
Üçüncü husus:
Projelerin yatırım ve işletme dönemlerinde ortalama 3 bin
kişilik ek istihdam sağlanmıştır. Yani
yatırım süresi azalıyor, maliyet düşüyor ve aynı
zamanda ek bir istihdam sağlanıyor.
Bakın, bu
çerçevede tamamlananlardan birkaç örnek vermek istiyorum:
Turgutreis Yat
Limanı, Çanakkale Kepez Limanı, Güllük Gemi Yanaşma
İskelesi, Bodrum Yolcu İskelesi tamamlanan, bu
yap-işlet-devretle yapılan yatırımlardır.
Şu anda
inşaatı devam edenlere misal olarak da Didim Yat Limanını,
Alanya Yat Limanını, Antalya Kaş Yat Limanını
verebiliriz.
Yer teslim
safhasında olanlar da var. Bunlar da İzmir Sığacık Yat
Limanı, İzmir Çeşme Yat Limanı, Mersin Yat Limanı,
Datça Yat Limanı, Dalaman Yat Limanıdır.
Bunlar limanlara
misal olarak verdiğim husus. Bunun dışında bir de
Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde gene
gerçekleştirilen havaalanlarının ekonomiye
sağladığı yararlardan bahsetmek istiyorum.
Bu
havaalanlarının yap-işlet-devretle gerçekleşmesi neticesinde
1,5 milyar dolar tutarındaki yatırım kamu kaynağı
kullanılmadan sektöre kazandırılmıştır.
İkinci
husus: Burada da aynen limanlarda olduğu gibi projelerin sektöre
kazandırılma hızı, yani tamamlanma süresi ortalama bir
buçuk yıl olmuştur. Halbuki biz geçmişte biliyoruz, on beş
yılda bitmeyen, biliyorsunuz havaalanları vardı.
Üçüncüsü: Söz
konusu model kapsamında ileri teknolojiyi haiz, mimari görsellik yönünden
zengin, gerçekten estetik eserler ortaya konulmuştur.
Dördüncü husus
da: Projelerin yatırım ve işletme dönemlerinde ortalama 50 bin
kişilik ek istihdam sağlanmıştır. 50 bin kişi,
havaalanlarında
Beşinci
husus: Projelerin işletme dönemlerinde kamunun hiçbir işletme gideri
olmadığı için kamu büyük ölçüde tasarruf
sağlamıştır.
Altıncı
husus da: İşletme dönemlerinde tecrübe kazanan bu firmalar, bu
tecrübelerini bütün dünyaya yaymak suretiyle, diğer ülkelerdeki
havaalanlarının ihalelerine katılmışlar ve pek
çoklarını da Türk firmaları yahut müşterek, birlikte
kurdukları konsorsiyumlar marifetiyle kazanmışlardır.
Böylece, sektörde önemli ölçüde bir gelişme olmuştur.
Peki, bu sayede
kaç tane havaalanı gerçekleşti? Bakın, Atatürk Havaalanı
Dış Hatlar Terminali, Antalya Hava Limanı Birinci ve İkinci
Etap Dış Hatlar terminalleri, İzmir Dış Hatlar
Terminali, Dalaman Dış Hatlar Terminali, Esenboğa İç ve
Dış Hatlar Terminali, bunlar bu şekilde gerçekleşti.
Müsaade
ederseniz, bir de Devlet Su İşlerinden misal vereyim: Devlet Su
İşlerinde de
Biliyorsunuz, sular boşa akıyordu
geçmişte ve 2003 yılında, bana verilen bilgiye göre, yılda,
hidroelektrik enerji üretim potansiyeli aşağı yukarı 130
milyar kilovat saat idi, ancak bunun 30 milyar kilovat saatlik kısmı
ekonomiye kazandırılabilmişti, yani yaklaşık dörtte
1i, yüzde 25i; hâlbuki potansiyelin daha da büyük olduğunu
düşünürsek, beşte 1i diyebiliriz. Dolayısıyla, bu
çerçevede 2003 yılında yaptığımız bir
düzenlemeyle, Su Kullanım Hakkı Yönetmeliği çerçevesinde -ki
Haziran 2003 yılında yürürlüğe girmiştir- biz, bütün bu
boşa akan suları değerlendirmek maksadıyla, hidroelektrik
santralleri özel sektöre açtık şeffaf bir şekilde. Bir ay
süreyle de askıda kaldı ve müracaat edenler içinden tek ise
doğrudan EPDKya gönderdik, lisans almaları için; birden fazla ise,
üretimden hazineye kilovat saat başına en büyük katkı payı
verecek olan firmaya bu lisans verilmesi için, seçerek, onu EPDKya gönderdik.
Böylece, şu ana kadar aşağı yukarı 1.800 ila 1.900
civarında firma hidroelektrik santrale müracaat etmiştir, seçim
yapılmıştır. Bunlardan bir kısmı lisans
almıştır, bir kısmı proje yapmakta
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bu ilanları nereye astınız Sayın Bakan?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) -
bir kısmı da
inşaatını tamamlamış, üretime geçmiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) O su kullanma ilanlarını nereye astınız?
BAŞKAN
Sayın Genç, yerinizden müdahale etmeyin efendim.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bakın, böylece merkezî yönetim
bütçesindeki 25 milyar dolarlık bir yük ortadan
kaldırılmıştır. Bunlar, tamamen bu milletin
şirketi olan, vatandaşlarımızın kurdukları
şirketler marifetiyle, şeffaf bir şekilde, açık bir
şekilde tamamen verilmiştir, yapmaktadırlar.
Ancak sulamaya
gelince, değerli milletvekilleri, sulamalar konusunda, pek çok yerde su
hazır olmasına rağmen maalesef sulamalarda istenilen talep olmamıştır.
Şimdi, devletin ayırdığı merkezî yönetim bütçesi ile
daha önce söylediğim gibi çok sayıda ihale
yapıldığı için, kucağımızda büyük bir
yatırım portföyü olduğu için, bunların da kısa zamanda
tamamlanması mümkün değildir. Ancak bunu kısa zamanda tamamlamak
için işte, katkı paylı yap-işlet-devret modeli ortaya
getirilmiştir.
Bununla ne
yapılacaktır, bakın, onu ifade edeyim: Su hazır, her
şey hazır fakat sulama şebekesi yok. Şu anda bu ilan
edilecek, projeleri hazır ve şeffaf şekilde, en uygun teklifi
veren firmalara ihale edilmek suretiyle en uygun veren firmalara bunlar
verilecek. Yalnız, sözleşme imzalanırken diyelim ki sulama
birliği yüzde kaç ödeyecekse, yüzde 40 ödeyecekse onu belirleyecek, o
miktar, ödeyebileceği miktar kadar verecek. Geri kalanını da,
biliyorsunuz, merkezî yönetim bütçesinden yıllara göre ödeyeceğiz.
Böylece, belki on-on beş yılda bitmesi gereken projeler kısa
zamanda tamamlanacaktır.
Bakın, bunun
faydası ne? Şu anda diyelim ki 100 bin hektarlık bir alan ihale
edilmiş olsun. Şu anda bu alanla ilgili hesap ediyorsunuz, on
beş-yirmi yılda ayrılan ödeneklerle tamamlanması mümkün.
Ancak buradan -su mevcut, baraj mevcut- sulama yapılamadığı
için gerekli gelir alınamıyor. Demek ki biz bunu bir iki yıl
içinde tamamlasak sadece üretimden
Burada konunun uzmanı çok değerli
milletvekillerimiz var. Bildiğiniz gibi, sulanan alanla sulanmayan alan
arasında çok büyük bir gelir farkı var. Bazı bölgelerde 4 misli,
hatta bazı özel bölgelerde 14 misli bir gelir var. Biz dedik ki:
Yıllarca sulamayla uğraşacağımıza, bir firma
gelsin, bunu yapsın, vatandaşın bu üretimden
sağladığı ilave gelirle zaten, bir kısmıyla
Bedelin yüzde 50si ödeniyor. Geri kalan yüzde 50, yüzde 60 da devlet
tarafından ödenir. Böylece, bir an önce bu mümbit topraklar sulanarak çok
daha fazla ürün alınır. Meselenin özü budur.
Dolayısıyla,
ben şahsen, böyle bir kanunun çok faydalı olacağına
inanıyorum ve değerli milletvekillerimizin görüşlerini de
dikkatle dinledim, notlar aldım, o görüşlerden de istifade
edeceğiz.
Dolayısıyla,
ben, özellikle desteklerinizden dolayı şimdiden teşekkür
ediyorum, saygılarımı sunuyorum efendim, hayırlı
olmasını diliyorum.
Sağ olun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
Şahısları
adına ikinci söz Kayseri Milletvekili Sayın Taner Yıldıza
aittir.
Buyurun
Sayın Yıldız. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
TANER YILDIZ
(Kayseri) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Bazı
Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde
Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri
Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, öncelikle
belirtmemiz lazım ki niçin böyle bir kanun tasarısına ihtiyaç
hissedildi? Türkiye büyümeye karar verdi. 3 Kasım seçimlerinden sonra
Türkiye'nin bütçesine baktığınızda, büyümeye karar
verdiği nokta ile Türkiye'nin bütçesi arasında çok ciddi bir makas
vardı, çok ciddi bir açık vardı.
Şimdi,
burada ne yapmak lazım? Cebinize bakıyorsunuz, yatırım
yapmaya niyetlisiniz, kararlısınız ancak -özellikle 2003
yılının başındaki rakamlarla söylüyorum- 40 milyar
dolar civarında faiz ödemeniz var, 4 milyar dolar civarında
yatırıma ayırdığınız para var. Yani, toplam
11 birimin 1 tanesini yatırıma ayırıyorsunuz, 10 tanesini
faize ayırıyorsunuz. Aradan dört yıl geçti, yatırıma
16 milyar YTL ayırıyorsunuz, faize -bugünkü rakamlarla- 56 milyar YTL
ayırıyorsunuz. Oranda çok ciddi bir şekilde düşme var ama
istediğimiz rakamlar hâlâ yakalanabilmiş değil, yani
istediğimiz normalleşme tam sağlanabilmiş değil. Ama
bu yatırımları da yapmak zorundasınız. O zaman,
aslında bir kredilendirme modeli olan yap-işlet-devretin,
katkı payıyla beraber de güçlendirilerek, yeniden özel sektörle
beraber bir yatırım imkânının sağlanması
işidir bu yaptığımız iş.
Şimdi, kamu
ile özel sektörü yan yana gördüğünüz anda dikkat etmeniz gereken,
uygulamayla alakalı özellikle dikkatli olmanız gereken yerler var.
Çünkü bu sistem, özellikle kamunun arz edeceği imkânlarla özel sektörün
plase edilmesini beklediği paraların makul bir kâr oranında
paylaşılması, bölüşülmesiyle alakalı bir konudur.
Dikkat ederseniz, özellikle 3996 sayılı Kanun uygulamaya girdikten
sonra, aslında iyi bir model olmasına rağmen uygulamaya yönelik
bazı aksaklıklar doğdu, ya fahiş oranda özel sektörün kâr
etmesi sağlandı ya da kamu kendini kastı. Her ikisinin de
olması normal değil, doğru değil. Çünkü, bu işin
tarafları arasında bir sağlık problemi var. Yani size, özel
sektörün canlısı, dinamiği lazım, ölüsü ve hastalıklısı
değil. Çünkü bunu uygulayacak olan özel sektördür.
Bugün, Norveç
gibi, özellikle bütçesinde fazla veren ülkeler -gerek doğal gaz
kaynaklarından dolayı gerekse petrol kaynaklarının
fazlalığından dolayı bütçe fazlası veren ülkeler-
plase edilmeyi bekleyen yaklaşık 400 milyar dolarlar civarında
bir parayı yüzdürüyorlar, gezdiriyorlar. Üç tane bölge üzerinde karar
kıldılar; bir tanesi Körfez ülkeleri, bir tanesi Rusya ve bir tanesi
de Türkiye. Türkiye'nin bu imkânları iyi kullanması lazım. Bunun
için de, bu modelleri geliştirip, özel sektörün, özellikle
uluslararası sermayenin gelebileceği bir şekilde
yatırım yapmak lazım.
Bir temel gerçek
de şu: Hepinizin de bildiği gibi -bir milletvekili
arkadaşımız da bahsettiler- özellikle enerji sektöründeki sabit
sermaye yatırımları Türkiye'nin büyüme hızından daha
az büyüdüler. Bu ne demektir? Özellikle, enerji sektörü gibi,
ulaştırma sektörü gibi, bizim, yatırımları
hızlandırmamız gereken ve Türkiye büyüme hızının
en az 1,5 katı civarında büyümesini istediğimiz sektörlerin
sağlıklı bir şekilde büyümesini sağlamamız
lazım. Gerek kamu sahibi sermaye özel yatırımlarında
gerekse özel sektör sahibi sermaye yatırımlarında
istediğimiz oranlar, zaman zaman sektörlere göre yeterli oranlar
oluşmadı. O yüzden, geliştirdiğimiz bu modelle,
inşallah, Sayın Bakanımızın da bahsettiği
miktarları rahatlıkla yakalamış olacağız.
Değerli
arkadaşlar, şu anda, yaklaşık 40 bin megavat kurulu güç,
28-30 bin megavatlar civarında da puant gücü dikkate alırsak, aktif
gücü dikkate alırsak, şu anda 16 bin megavatlar civarındaki
gerçekleştirilecek olan sırf hidro kaynakların, gerek su
kullanım anlaşmaları yoluyla gerekse bu model yoluyla
yapılacak hidro kaynakların önemli bir güç olduğunun
farkına varırız. Yani neredeyse üçte 1leri civarında bir
gücü tekrar sisteme katmış olacağız. Bu son derece önemli.
Biz, önceki
tecrübelerden de yararlanarak, bu sistemin, iyi konmuş, iyi akıl
edilmiş bu sistemin uygulanmasının da üstesinden
geleceğimize inanıyorum. Çünkü, özellikle su kullanım
anlaşmalarıyla beraber, ister tekli başvurularda isterse çoklu
başvurularda elde edilen ve gelinen nokta son derece sevindiricidir.
Aynı
şekilde, yenilenebilir enerji kaynaklarından rüzgâr için de aynı
şeyi söyleyebiliriz. Yarın alt komisyonda, Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülecek ve inşallah, önümüzdeki iki hafta içerisinde Genel Kurula
indirilmesi planlanıyor. Orada da aynı şekliyle, rüzgâr
güçlerinin kazandırılması yöntemi var.
Şimdi,
geldiğimiz bu modelde, özellikle, tamamen fizibıl olan projelerin
uygulanmasında özel sektör tarafından da bir problem yok ama sosyal
fayda dediğimiz, dolaylı yollardan gelen ve direkt belki de
algılayamadığımız, fizibilitede
algılayamadığımız faydaların bu projeyle beraber
uygulanma imkânı var. Yani, sırf mali akış diyagramı
açısından o projeyi değerlendirdiğinizde, geri dönen
miktarların ve iç kârlılığın o projeyi
karşılamadığı görülebilir ama o projeyi yapmaktan
vazgeçmenizi gerektirmez. Bu çok önemli bir şeydir. Yani özellikle kamunun
karar vereceği bir yol düşünün, o yolun üzerinden geçen trafik
yeterli değildir, bu projeye de çok uygun görülmeyebilir ama siz o yolu
yapmak zorundasınız. Cebinize bakıyorsunuz, kamu kaynakları
sınırlı. O açıdan, yine özel sektör kanalıyla bunları
yapma imkânınız var.
Bizim, özellikle
Kayseride bir hidro kaynakta, Yamula HESte yaptığımız bir
uygulamada, yüzde 91 enerji, yüzde 9 da sulama paylı olan bir projede bunu
özellikle gördük. Şu anda geldiğimiz rakamlar
Bizim 1,8 katrilyon
lira civarında, o yüzde 9luk sulama payına yaklaşık 112
bin hektarlık bir yeri sulama imkânımız var. Ama buna devlet
kaynaklarından pay ayırmaya kalktığınızda,
yıllık 15-20 trilyon lirayı geçmeyen, 15-20 milyon YTLyi
geçmeyen rakamlar bu projenin belki de kırk yıl, belki elli
yılda gerçekleşmesini sağlayacak. Bu da son derece kötü bir
şey. Yani bizim zihnî büyüme hızımızı fiilî büyüme
hızımızdan daha küçük tutmamamız lazım. Bunun ancak bu
modelle uyarlanabileceğini biliyoruz. İşte yap-işlet-devret
projesini oraya getirdiğinizde hem oradan elde edilecek gelirlerin bu projeye
kanalize edilmesi açısından hem de katkı payının
konulması açısından bu projelerin bütçe disiplini içerisinde
uygulanma imkânları olabilecek.
Özellikle bir
konuyu daha belirtmek istiyorum: Havaalanlarında, Türkiyede özellikle
sivil havacılığın gelişmesiyle beraber, talepte
müthiş bir patlama oldu. Yüzde 400ler, 500ler civarında bir büyüme
oldu. Yüzde 400-500lerdeki büyümeyi karşılayabilecek sektör
büyümesinin şu anda devlet imkânlarıyla olmadığı
açık, hatta, ölçemediğiniz yolcu sayısının büyümesini
bile projede bulundurmak zorundasınız. Ölçemediğiniz diyorum.
Siz, oraya inemeyen bir yolcunun, gerek apron genişlemesinden dolayı
gerekse havaalanının darlığından dolayı gerekse
oradaki yer hizmetlerinden dolayı inemeyen yolcunun
sayısının ölçülmesi mümkün değildir. Biz bunu yine Kayseri
Havaalanında yaşadık. Şu anda yüzde 480ler civarında
bir büyüme var. Bunda hem sivil havacılığımızın
gelişmesinin hem de sektör büyümesinin önemli bir
katkısının olduğunu söylemek durumundayım. O yüzden,
bu modelin, katkı payıyla yap-işlet-devret modelinin prensipte
dünyada birçok ülkede uygulanan ve sıhhatli sonuçlar alınan,
özellikle plase edilmeyi bekleyen paraların sıhhatli bir şekilde
ülkelerde kanalize edilmesini sağlayan önemli bir modeldir. Bu modelin
Türkiyenin özellikle bundan sonraki, şimdiye kadar gördüğümüz yirmi
dört çeyreklik büyümesini tekrar hızlandıracak, yavaşlatmayacak
bir katkısının olduğunu açıklıkla söylemeliyiz ve
bu modelin geliştirilmesiyle alakalı da katkı koyanları
tebrik ediyorum ve saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Yıldız.
Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemine başlıyoruz.
Sayın
Öztürk, buyurun efendim.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle bu
tasarı yeni bir borçlanma modeli getirdiği için, aslında,
Hükûmeti temsilen -Genel Kurulda olduğunu da görüyorum- hazineden sorumlu
Sayın Devlet Bakanının yer almasının daha uygun
olacağını düşündüğümü ifade ediyorum.
Aracılığınızla
sormak istiyorum. Gelecekteki gelirlerimizi de ipotek altına alan
yap-işlet-devret tasarısının Hükûmet tarafından
gündeme getirilmesinde, bütçeden faiz dışı fazla vermemize
rağmen borçları 138,9 milyar dolar artırmış olmamız
etkili olmuş mudur? 222 milyar YTLlik 2008 bütçesinin 56 milyar YTLsini
faiz ödemelerine ayırmamız etkili olmuş mudur? Yolsuzluklarla
kaynakların çarçur edilmesi etkili olmuş mudur?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öztürk.
Sayın
Ağyüz...
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, bu yasa kamunun hizmet sunumunun özelleştirmesidir ve
özelleştirme sınırlarının genişletilmesidir.
Bakın, 2006 yılında Galataport ihalesi yapıldı.
Galataport ihalesi YİD kapsamı içerisinde yapılacak
işlerden olmadığı için iptal edildi. Şimdi bu yasa,
Galatoport ihalesinin ve verilen kişinin önünü açmak için
çıkarılan bir yasadır ama maalesef, ne siz, zatıaliniz ne
de İktidar Partisi Grubu bunu söyleme cesaretini gösteremiyor. Bugüne
kadar, bu kaynakları transfer etmeye çalışmak aklınıza
bugün mü geldi? Ayrıca, nerede görülmüş yabancı sermayenin
Türkiyeye gelip bu tür yatırımlar yaptığı?
Yabancı sermayenin daha geniş rant alanları varken, bunları
tıkamamışken, yabancı sermayeyi yatırıma
özendirmemişken, siz nasıl dünyada dolaşan paradan umut
beklersiniz? Bu çok yanlış bir gösterge.
Ayrıca, ne
hikmetse, para bulmada çok büyük araç olarak bu işleri
kullanıyorsunuz ama özelleştirme fizibilitesine bakıyoruz, en
son Telekomda, Telekomu özelleştirmeyle alan 20 milyar dolarla
devrediyor, siz halka arzı 12,5 milyar dolardan yapıyorsunuz. Bu
kadar kaynak israfı olmaz. Bunlar kapanmadan, bu yasalarla siz bu
yatırımları gerçekleştirmeniz mümkün değil.
Altı
yıldır tüm sulama kanallarını unuttunuz. Benim bölgemde
Kayacık Barajı mesela, 7 trilyon ödenekle başladı. Senede
500 milyar verirseniz bu proje biter mi? Öncelikle, yatırımları
yönlendirememenizin suçunu kendinizde aramanız lazım.
O nedenle, bu
yasa çözüm değildir, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesidir ve orman
arazilerinde olduğu gibi bir yağma yasasıdır.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Nalcı
KEMALETTİN
NALCI (Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanıma biraz önceki konuşmalarında yap-işlet-devret
modeliyle ilgili projelerin çok çabuk biteceğinden ve özel sektörün bu
katılımlarından, bir an önce işletmeye
alınacağından bahsetti. Yalnız, ben bundan on beş gün
önce de kendisiyle bir konuyu görüşmüştüm, burada dile getirmek
istiyorum.
Çorlunun
bildiğiniz gibi içme suyu, kanalizasyonu, arıtması ve Çorlu su
temini için DSİ tarafından tahsis edilen Kızılorman ve
Kömürköy Göletleri işini Çorlu Belediyesi 2005 yılında imtiyaz
hakkı sözleşmesiyle ihale etti fakat o tarih, bu tarihlerle bir türlü
bu işlere başlanamadı. En son, DSİ de, bu göletlerin, bu
iki göletin -ki Sayın Bakanımız da söyledi kırk bir
yılda tamamlanacak yatırımlar varken- DSİ tarafından
yapılması için karar çıktı. Bunun için ben şunu sormak
istiyorum: Acaba bu siyasi bir karar mıdır? Yani Belediyenin
Çünkü
aynı statüde olan başka yerlerin projeleri kabul edildi.
İkincisi,
eğer biz bu projeleri çıkartıyorsak bir an önce bunun çözümünü
düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Nalcı.
Sayın Taner
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakanım, görüşmekte olduğumuz
kanundaki yük ve/veya yolcu ve yat limanları ile kompleksleri
ibaresindeki kompleks ifadesinin içine neler girmektedir.
İki,
kıyılar devlet tasarrufu altında olduğuna göre bu
yapılacak komplekslerin yerleri bu kanunla Anayasa güvencesinden
çıkarılmış olmuyor mu?
Üç, köprü, baraj
ve otoyolların özelleştirilmesinden sonra bu kanunla trafiği
yoğun kara yollarını da paralı hâle mi getirmeyi
düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Taner.
Sayın
Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, yap-işlet-devret modelinin kapsamını
genişleten bu tasarı kanunlaştığı takdirde hangi
bölge ve vilayetlerimizin otoyol dışında kalan trafiği
yoğun kara yollarının yapımını ve
işletilmesini yerli ve yabancı şirketlere devretmeyi
amaçlamaktasınız. Bu bölge ve illerimizle ilgili herhangi bir
projeksiyonunuz veya tespitiniz var mıdır? Yine bu kapsamda hangi
vilayet ve bölgelerimizde kamuya ait hangi tesislerin, gar, liman, lojistik
merkezler ve enerji tesislerinin yap-işlet-devret modeliyle değerlendirilmesi
düşünülmektedir. Örnekleme yaparak isimlerini verebilir misiniz? Son
olarak da, Adanada projesi tamamlandığı hâlde bir türlü
bitirilemeyen Aşağı Seyhan Ovası Sulama Projesini bu
tasarı kapsamında tamamlamayı düşünebilir misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın Enöz
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
YİD
çerçevesine alınacak trafiği yoğun kara yollarının
kıstas ve kriterlerini nasıl belirlemeyi düşünüyorsunuz?
İkinci
sorum: DSİ tarafından yapılan sulama kanal ve kanaletlerinin de
aynı modelle yapılması ve sulama tesislerinin katkı
paylarının çiftçilerden alınması, zaten çok zor durumda
olan tarım sektörüne ve çiftçilerimize bir darbe olmayacak mı?
Üçüncü sorum:
Yap-işlet-devrette öncelikli sıranız var mı, varsa nelerdir
ve kaç yılda bitirilmesi planlanmaktadır?
Dört, 2003ten bu
yana, DSİ olarak, kaç kilometre sulama kanaleti
yapılmıştır ve Manisa ilinde yap-işlet-devret
modeliyle hangi projeleri hayata geçirmeyi planlıyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Enöz.
Sayın
Bayındır
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Başbakana bir soru
sormak istiyorum.
Şırnak
ili içinden geçen Cizre, Uludere, Beytüşşebap ilçelerini birbirine
bağlayan yol Karayollarına aittir. Sayın Başbakan,
Şırnak ilini ziyaret ettiğinde bu yolu
yaptıracağına dair halka söz veriyor. Buradan,
aracılığınızla, bu sözü Sayın Başbakana
hatırlatmak istiyorum ve halkımız, Sayın
Başbakanın verdiği sözü ne zaman yerine getireceğini merak
etmektedir.
Teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan
biraz önceki konuşmasında, bu yap-işlet-devret modelinin
Osmanlı zamanında da uygulanan bir sistem olduğunu ifade etti.
Bu sistemle Osmanlının ne hâle geldiğini bilmiyor musunuz? Siz,
Türkiyeyi Osmanlının çöküş zamanındaki Şirketi
Hayriye vapurları gibi tüm ekonomik değerleri yabancıların
elinde olan bir ülke hâline mi getirmek istiyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Akçay.
Sayın
Sakık
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, sizi selamlıyorum, teşekkür
ediyorum.
Ben, Sayın
Bakanıma sormak istiyorum: Muşta Alparslan-1 Barajıyla ilgili
kamulaştırılan arazilerin büyük bir bölümünün hâlen ödemesi
yapılmadı. Bu ne zaman yapılacak?
İnsanlarımızın büyük bir kısmı zaten mağdur.
Bir mağduriyet daha görmek istemiyoruz.
İkincisi,
daha birkaç gün önce Türk Tabipler Birliği Genel Başkanı
gözaltına alındı ve gece doktor kontrolüne götürüldü ve
kendisinden 25 lira katkı payı istendi. Bu nasıl bir sosyal
devlet? Hem gece geç saatlerde alıp götüreceksiniz ve zoraki doktora
götüreceksiniz, arkasından da 25 lira bir para talep edeceksiniz, bu
sosyal devletle bağdaşıyor mu?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Paksoy
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın
Bakanım, konuşmanızda 2003te yatırıma ayrılan
para 2 katrilyon, yatırıma alınan projelerin toplam bedeli 82
katrilyon. diye belirttiniz. 2003 yılından sonra genel
müdürlüğünüzün devam ettiği yıllarda tekrar yeni işler
programa aldınız mı? Yatırıma
aldığınız yeni işlerin uzun yıllar süreceğini,
ayrıca daha önce yatırım programına alınan
işlerin de bitme süresinin daha da uzayacağını
bildiğiniz hâlde böyle bir yola başvurmanız sizce uygun
olmuş mudur? Bu konudaki düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Aracılığınızla
Sayın Bakanımıza sormak istiyorum: Sayın Bakanım,
katkı paylı yap-işlet-devret modeli olarak
tanımlanabilecek yeni finansman modeline dayalı bu tasarı
yasalaşırsa, Bakanlığınızda bekleyen hangi
yatırımların bu modelle ihaleye
çıkarılmasını planlamaktasınız?
Bu bağlamda,
Kütahya ilinde yıllarca yapımına başlanamayan ya da
başlanıp da bitirilemeyen hangi baraj, gölet, pompaj tesisi ve/veya
sulama kanallarının bu modelle değerlendirilmesini
düşünüyorsunuz? Örneğin, Beşkarış ve Kureyşler
Barajlarını bu yolla kısa sürede bitirmemiz mümkün olabilecek
midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Özdemir
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum: AKP
İktidarları döneminde, 2007 yılında bitirileceği
söylenen Barak Ovası Sulama Projesi ödenek yetersizliğinden bir türlü
bitirilemiyor. Yeni -Gaziantep- seçim bölgemden geldim. Gaziantep büyük bir
kuraklık yaşıyor ve vatandaşımızın ekinleri
tamamen kurumuş durumda. Bu ova Nizip, Oğuzeli, Karkamış ve
Kilis bölgesini kapsıyor. Buralar sulandığında ikinci bir
Harran Ovası meydana geleceğini zatıaliniz de bilmektesiniz. Bu
bölgedeki çiftçilerimiz sizlerden sevinçli haber bekliyor.
Saygılar
sunuyorum, teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Efendim, bu su
kullanma, kiralama hakkıyla ilgili bir soru sormak istiyorum.
Özellikle Tunceli bölgesinde Munzur ve Tunceli
hudutları içindeki sularda kimler kullanma hakkını
kiralamıştır? Kaç liraya kiralamıştır ve hangi
esaslara göre kira bedeli tespit ediliyor? Onu öğrenmek istiyorum.
Ayrıca
Güneydoğuda bu kadar kuraklık varken, bu AKP İktidarı
orada biraz yağmur yağdırmayı düşünmüyor mu?
Saygılar
sunuyorum efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
Son soru,
Sayın Hıdır, buyurun.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Sayın Bakanım, yirmi yıl önce temeli
atılmışken ancak yüzde 10u tamamlanabilen Dalaman Akköprü
Barajı, Bayır Barajı ve Akgedik Barajı, DSİ Genel
Müdürlüğünüzde ve Bakanlığınız döneminde yüzde
90ı tamamlanmış şekliyle 2008 yılında hizmete
açılacaktır. Bu başarınızın sırrı
nedir?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Hıdır.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Vay be! Oraya bir baraj daha yapın.
BAŞKAN
Sayın Bakanım sorular tamamlandı, cevap verebilirsiniz.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; ben de çok kısa olarak cevaplandırmaya
çalışayım.
Şimdi
efendim, Sayın Öztürk Borçlanma ile hazinenin gelecekteki gelirlerini
ipotek altına alıyorsunuz şeklinde söyledi. Bir kere şunu
ifade edeyim; Bakın, biz öyle o şekilde düşünmüyoruz. 2002
yılında borçların millî gelire nispeti yüzde 61,5 iken şu
anda yüzde 21,1e inmiştir.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) O oran borcun büyüklüğünü değiştirmez.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Oran
Oran
Tabii oran olacak.
Bütün dünyada mutlak borç dikkate alınmaz. Herkes biliyor, borçlanma
genellikle borç miktarının millî gelire oranıyla belirlenir,
kıstas budur.
İkinci
husus
OKTAY VURAL
(İzmir) Borç alan emir alır. demiştiniz.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Kaynak vardı da niye geldiniz!
BAŞKAN
Sayın Bakanı dinler misiniz lütfen
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Nalcı, bana da
kendisi sordu, zaten kendisine ben bilgiyi iletecektim ama burada kısaca
bilgi vereyim. Çorlu Belediyesi, içme suyu ihtiyacının 1053
sayılı Kanun çerçevesinde temini için DSİye müracaat
etmiştir. Bu konuda kanun gereği içme suyu ihtiyacının
DSİ tarafından giderilmesi için Bakanlar Kurulu kararı
alınmış, diğer yandan, daha sonraki bir tarihte Çorlu
Belediyesi, içme suyu için gerekli olan barajın kendileri tarafından
yapılması hususunda Danıştaydan imtiyaz sözleşmesine
gitmiştir. Bu aşamada içme suyu maksatlı barajın DSİ
tarafından yapılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu
kararının kaldırılması yönünde yeni bir Bakanlar
Kurulu kararından sonra, bu
tesislerin Çorlu Belediyesi tarafından yapılması hususunda bir
protokol yapılacaktır. Daha önce biliyorsunuz, mevzuat böyledir. Nasıl karar
alınmışsa geriye dönüşte aynı şekilde yapılması
gerekir. Bu konuda çalışmalar yapılıyor zaten, onu
gerçekleştireceğiz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ne zaman? Kararname sevk edileli üç sene oldu!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Şimdi, Sayın Taner
tarafından sorulan bir soru vardı. Yani, tabii bu konuda kendisine
yazılı olarak cevap verilecek. Şu anda kanun çıkıyor,
çıktıktan sonra bunların hangilerinin trafiği yoğun
olacak, bunların kriterleri var, bu kriterlere göre öncelik
sıralaması belirlenerek ona göre gerçekleştirilecek.
Şimdi,
Sayın Tankutun Hangi yollar yapılacak? şeklinde bir sorusu
vardı. Ayrıca Kamuya ait hangi tesislerin bu çerçevede
devredileceğini, Adanada Aşağı Seyhan Ovası sulamasının
bu çerçevede yapılıp yapılamayacağını. sordu. Az
önce hangi yolların olup olmayacağını
Zaten kanun
çıktıktan sonra bunların öncelik sıralaması belirlenip
ona göre karar verilecek. Henüz bu konuda bir tespit yapılmış
değil. Yalnız, Aşağı Seyhan, biliyorsunuz ihale
edildiği için bu başlamış bir proje, biz bunu merkezî
yönetim bütçesiyle bir ana önce tamamlamak istiyoruz. Yani ihale edildiği
için genellikle bu kanunu biz hiç başlamamış olan projelerde
uygulamak istiyoruz. Onu özellikle belirtmek isterim.
Şimdi,
tabii, Sayın Sakık tarafından, Alparslan-1 Barajının
istimlak ödemeleriyle ilgili bir soru soruldu. Bu konuda çalışmalar
yapılıyor. Şu anda ödemeler başladı.
İnşallah biz iki yıl içinde bu ödemeleri
tamamlayacağız. Ben bilhassa bunu kendim takip ediyorum ve Sayın
Maliye Bakanımızla da görüştük. Öncelikli olarak, yani şu
anda Alparslan-1, Obruk gibi barajların şu anda baraj
inşaatı bittiği için kamulaştırılması
birinci öncelikli olarak sıraya girmiştir. Kısa zamanda
bunları ödeyeceğiz.
Yer katkı
payını
Tabii, benim konumla ilgili değil. O, herhâlde
başka bir zaman sorulabilir.
Şimdi, bir
de, Sayın Milletvekilimiz tarafından, 2003 yılında Devlet
Su İşleri bütçesinin 2 katrilyon Türk lirası olduğu, ondan
sonra da herhangi bir şekilde yeni yatırımların programa
alınıp alınmadığı söylendi. Şimdi şöyle
ifade edeyim: Biz, 2003 yılında, bütün yatırımları
masaya yatırdık, bunların önceliklerini belirledik, hatta fiziki
gerçekleşmesi yüzde 85 olanları ve kısa zamanda faydaya
dönüşecek olanları öne aldık ve bunları kısa zamanda
bitirdik. Sonra, bunun fiziki gerçekleşmesini yüzde 70-65-50ye kadar
indirdik. Yeni yatırımları -çok acil olmadıkça,
taşkın vesaire gibi olmadıkça- almadığımız
gibi, mevcut yatırımları da öncelik sıralamasına
dizdik ve böylece kısa zamanda çok sayıda tesisi bitirerek hizmete
sunduk. Onu özellikle belirtmek istiyorum.
Şimdi,
Sayın Işık tarafından Bu konuda hangi yatırımlar
planlanıyor? deniliyor. Yani şu anda yatırımları
Genel olarak şunu söyleyebilirim: Bazı isimler verebilirim ama
genelde, barajı bitmiş, suyu hazır olanların
sulamasını öncelikli olarak yapacağız. Mesela Manyas
Barajı bitti, sulaması bekliyor veya İzmirde Ödemişteki
Beydağ Barajı bitti, Ödemiş Ovası gibi veya Suruç
Ovası gibi birtakım projeleri bitirdiniz, sulamayı,
yatırımlarını öncelikli olarak ele alacağız diye
düşünüyoruz.
Beşkarış
Barajı ve Kureyşler Barajından bahsettiniz.
Beşkarış Barajının, bu sene, ben Kütahyaya
gittiğimde, bitirilme talimatını verdim.
Bakın, bu
çok önce, yıllarca önce
Siz de biliyorsunuz, bu baraja özel bir önem
verdiğimi herkes biliyor. Kısa zamanda bitireceğiz. Hatta
Kureyşler Barajının projelerinin yapımı konusunda
gerekli talimatı da verdim, belki bunların sulamasını
yap-işlet kanunu çıkarsa, yüce Meclis uygun gördüğü takdirde,
ona göre yapabiliriz.
Sayın
Özdemirin sorusuna geleyim. Hakikaten ben de aynen görüşlerine,
Sayın Özdemirin, Sayın Milletvekilimizin görüşlerine
iştirak ediyorum, o bölgede sulama yatırımlarının bir
an önce bitmesi gerekir.
Yalnız bir
müjdeyi de belirtmemde fayda var. Gaziantep de GAP bölgesinde bildiğiniz
gibi. Dolayısıyla, Başbakanımız kesin olarak talimat
verdi, şu anda, önümüzdeki günlerde bir kanun tasarısıyla sadece
İşsizlik Fonundan, sadece devletin ödediğinden gerçekleşen
faiz miktarının bir kısmı tamamen GAP
yatırımları için harcanacak, böylece göreceksiniz GAPı
beş yıl içinde tamamlayacağız. Tabii, Gaziantep de bu
çerçevede olduğu için, hatta, bu yıl, muhtemelen DSİyle -netleşmedi
ama- 1 ila 1,5 milyar YTL kadar ilave bir para geleceğini ben ifade etmek
istiyorum. Bu maksatla dün bir toplantı yaptık, bütün
arkadaşlarımıza şu anda bütün yatırımları
hızlandırın, müteahhitlere talimat verin, ilave para gelecek,
yatırımlar hızlansın, ayrıca projesi olmayanların
da projesini bir an önce yapın diye talimat verdim; zaten
arkadaşlarım burada, talimatını da onlar biliyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) O zaman öbür illerimiz yandı!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Yok, hayır, öbür illere de
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Malatya yandı! Hep Afyona git, Kütahyaya git!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Malatya
Sayın
Gençin Munzurla ilgili birtakım sualleri vardı. Şimdi,
efendim, şöyle: Burada yap-işlet-devret, enerji
yatırımlarıyla ilgili yap-işlet benzeri
Yani şöyle:
Boşa akan suları değerlendirmek maksadıyla ilan ediyoruz,
Su Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği çerçevesinde
tahsis ediyoruz. Tek müracaat varsa bundan herhangi bir katkı payı
alınmıyor, ama birden fazla müracaat olursa, bu takdirde en yüksek
katkı payı, yani kilovat saat başına en yüksek katkı
payı veren firmayı EPDKya bildirmek suretiyle, onun inşaat
yapması söyleniyor. Bu konudaki listeyi size yazılı olarak
göndereyim ben.
Bir de Dalamanla
ilgili Akköprü, Bayır ve Akgedik Barajları, biliyorsunuz, bunlar
yirmi sene önce ihale edilmiş barajlardı, bekliyordu. Bunlarla ilgili
problemleri teker teker çözdük ve arka arkaya hem Akköprü hem Bayır hem de
Akgedik Barajlarını bitirdik; bitirmeye de devam ediyoruz diğer
barajları.
Herhâlde sualler
bitti. Sorulara cevap vermeye çalıştım.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Karar yeter sayısının aranmasını istiyorum.
BAŞKAN
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum
SIRRI SAKIK
(Muş) Karar yeter sayısı aranmasını istedi Kamer
Genç.
BAŞKAN
Karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, maddelere geçilmesi kabul edilmiştir. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
1inci maddeyi
okutuyorum:
BAZI
YATIRIM VE HİZMETLERİN YAP-İŞLET-DEVRET MODELİ
ÇERÇEVESİNDE YAPTIRILMASI HAKKINDA KANUN İLE DEVLET SU
İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ TEŞKİLAT VE
VAZİFELERİ HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 8/6/1994
tarihli ve 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanunun 1 inci maddesinde yer alan ileri teknoloji ve yüksek
maddi kaynak ibaresi ileri teknoloji veya yüksek maddi kaynak olarak
değiştirilmiştir.
BAŞKAN
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek.
Sayın Dibek,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ediyorum
Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü
Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1inci maddesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Öncelikle,
tüm Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu tasarıyla farklı bir modele dönüştürülen
yap-işlet-devret modelinde -ki, birazdan onu açacağız- iki temel
hususu biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak dikkate alıyoruz. Daha
doğrusu o iki hususu mutlaka arama gerektiğine inanıyoruz.
Bir tanesi
şu: Yani bu modele göre, yap-işlet-devret modeline göre
yapılacak olan yatırımın mutlaka devlete, topluma ve
yatırım yapana yararlı olması gerekir diyoruz. Yani,
diğer bir ifadeyle, yani bu yatırımın hem toplum hem de
yatırımcı açısından mutlaka kazan-kazan
şartlarını taşıması gerekir düşüncesindeyiz;
bu, birinci olması gereken husus.
Diğer bir
nokta da, yap-işlet-devret modeliyle ilgili olarak bulunması gereken
diğer bir noktada yapılacak olan yatırımda devletin ve
piyasanın işlerliğinin bu yatırımla bozulmaması
gerekir düşüncesindeyiz.
Tabii, az önce
konuşmacıları, Sayın Bakanı da dinledik, diğer
arkadaşlarımızı, iktidar partisi milletvekili
arkadaşlarımızı da dinledik. Tasarıyla gelen model, yani
o katkı payı ve devletin talep riskini üstlenen bu modeli
sakıncalar ifade etmiyor dedi arkadaşlarımız, hatta
Yararlı olacağını düşünüyoruz dediler. Ama ben, az
önce belirtmiş olduğum bu iki hususu bir örnekle sizlere vermek
istiyorum. Yani bu model yaşadığımız ve şu anda
da zaten kullanımda olan bir model olan Göcek Tüneli ile ilgili olarak
karşılaştırdığımızda değerli
arkadaşlar, yani Göcek Tüneli yatırımcı tarafından on
beş yıl işletme hakkıyla yapılmıştır
biliyorsunuz ve bu tüneli yapan firma da talep riskini yüklenmiştir. Yani
bu tasarının getirmiş olduğu hususun dışında
oradaki risk, yapan firma tarafından, o talep riski yüklenilmiştir.
Şimdi, bunu
bu modele uyguladığımızda, az önce belirtmiş
olduğum bu iki hususa uyguladığımızda,
açtığımızda bu konuyu şöyle değerlendirebiliriz
diye düşünüyorum: O araç sahipleri, dağı dolanarak oradan
dağı geçmek zorunda kalan araç sahipleri bu tünelden geçmek
suretiyle, uğrayacakları amortisman ve akaryakıt giderinden daha
az bir parayla o yolu geçecekler. Dolayısıyla ortaya bir zaman
tasarrufu çıkacak, toplum için bir yarar, ilave bir yük, bir maliyet söz
konusu olmayacak. Yani bahsetmiş olduğum az önceki modelde devlete,
topluma ve yatırım yapana yararlı olması gerekir bu
modelin. Burada, baktığımızda bu koşul var.
Tabii bunun
diğer açıdan, diğer ikinci modeli olan devletin ve
piyasanın işlerliğini bozmaması gerekir yap-işlet
modeliyle yapılacak olan yatırımın. Bu hususa da
baktığımızda yine bu riski firma üstlenmiş
olduğundan yani talep riskini firma üstlenmiş olduğundan
devletin ve piyasanın işlerliğinin
bozulmadığını da görüyoruz. Yani burada risk
yatırım yapan firmaya ait olacaktır, ne kadar çok araç geçerse
kârı o kadar çok olacaktır. Tabii, zarar da yine
yatırımcıya ait olacaktır. Bunu niye belirttim? Az önce
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim, yap-işlet-devret modeliyle ilgili
olarak bulunması gereken o iki husus, iki temel hususun burada bir
örneğini verdim.
Fakat, gelelim
tasarıya değerli arkadaşlar. Tasarıda, görüşmekte
olduğumuz tasarıda maalesef yap-işlet modelinin bir anlamda
sulandırılmış olduğunu görüyoruz. Yani burada,
tasarıda yer alan trafiğin yoğun kara yolu yapımında
talep riskini devletin üstlendiğini görüyoruz.
Şimdi, bunun
nasıl sakıncaları var onu da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Az önce belirtmiştim, yap-işlet-devret modelinde temel
yaklaşımın, mutlaka, yatırım yapanın riskini de
yüklenmesi olması gerektiğini yani piyasa ekonomisinin de temel
yaklaşımının bu olması gerektiğini
belirtmiştim. Hani bir deyim var Türkçede Kâr ve zarar kardeştir.
diye. Dolayısıyla bu model, ancak bu suretle, bize göre,
işlemeli diye düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, tasarıya göre, yani şu anda görüştüğümüz
tasarıya göre, trafiği yoğun kara yolunun yap-işlet-devret
yoluyla, bu şekilde yapılması hâlinde, talep riski tamamen
devlete ait olacaktır. Yani, burada devlet dediğimiz noktada, zaten
son olarak bunun halkımıza yani vatandaşımıza
yansıyacağını da belirtmek herhâlde doğru olur diye
düşünüyorum. Yani burada, tasarıda, geçen araç
sayısının tahmin yoluyla bulunacağı ve devletin her
araç başına da bir katkı payı ödeyeceği
anlaşılıyor.
Şimdi -az
önce belirtmiştim- konuşmacılar bunun yararlı bir model
olacağını, bu tasarıyla bu değişikliğin
yararlı bir model olacağını belirttiler ama bunun
zararları neler, biraz da bu konuda sizleri bilgilendirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, neyle karşılaşabiliriz? Yani özel
sektör, bu modelle bu işi üstlendiğinde, devletin bürokratına,
devlete baskı yapabilir mi? Yani, geçen araç sayısının daha
fazla tahmin edilmesi için bir baskıyla
karşılaşılabilir mi? Yani, bu durum birtakım yolsuzluk
ve istismarların meydana çıkmasına neden olur mu? Yani bunu bir
soru işareti olarak düşünmemiz gerekir diye düşünüyorum. Yani
burada, ekonomik ilişkilerde açık kapı bırakmak gibi bir
olayla karşı karşıya kalırız diye
düşünüyoruz.
Diğer
taraftan, yine bu modelle, bu hizmet, daha doğrusu bu işlem
yürüdüğünde, devletin geçen araç başına
yatırımcıya bir katkı payı ödemesinin
haksızlığa ve gelir dağılımında bir
bozulmaya neden olacağını da düşünüyoruz. Nasıl
olacaktır bu arkadaşlar? Yani, trafiği yoğun kara yolundan
geçen araçların geçiş ücretlerini kendileri değil de bir anlamda
halkın vergisiyle devlet, yani halk ödemiş olacak. Yani, şöyle bir
benzetme de yapabiliriz diye düşünüyorum: Yani, bir lüks arabanın
geçiş ücreti, katkı payı olarak asgari ücretle çalışan
bir işçinin ödediği KDVyle de verilecektir diye düşünebiliriz
değerli arkadaşlar.
Diğer bir
nokta, yine sakınca olarak karşımıza çıkabilecek olan
bir nokta şu olur diye düşünüyoruz: Kara yolunun devlete olan
maliyetinin çok daha yüksek olacağını düşünüyoruz.
Eğer bu kara yolunu devlet borçlanarak yapmış olsa bunun için
yalnızca faiz ödeyecek. Ancak özel sektör burada yapacağı
yatırımın fizibilitesine hem faiz hem de kâr koyacak.
Dolayısıyla yatırımın bugünkü değerini hesaplamak
için kullanılan iskonto oranı devletin borçlanma ve faizinden yüksek
olacaktır. Tabii, bu durum da karşımıza devletin daha
pahalıya ve gizli borçlanmasını ortaya çıkaracaktır.
Değerli
milletvekilleri, değerli arkadaşlar; muhtemeldir ki trafiği
yoğun kara yolunun yapılması ya yabancı sermayeye ya da
büyük olasılıkla son günlerde revaçta olan Kuveyt ve o istikametteki
başka bir Arap ülkesi sermayesine verilecektir. Yani Türkiye ve bizim gibi
ülkeler özelleştirme ve altyapı yatırımlarını
yaparken
Tabii, az önce milletvekili arkadaşımız da burada
rakamlar vermişti, Bunlar küresel sermayenin de iştahını
kabartıyor, onlar buraya gelmek istiyor. demişti. Ancak, şunu
unutmamak gerekir diye düşünüyoruz: Yani küreselleşme ideolojisi
bizim gibi ulusal politikaları olmayan ülkeler için bir tuzak diye
düşünüyoruz. Yani küreselleşme yalnızca spekülatif sermayenin
önünü açmıştır düşüncesindeyiz. Türkiye küreselleşme
sürecinde en zararlı çıkan ülkelerden biridir düşüncesindeyiz değerli
arkadaşlar. Yani biz cari açığımız kadar bir
miktarı ekonomik ilişki içinde olduğumuz ülkelere kaynak olarak
transfer ediyoruz, böyle de bir noktadayız. Yani buna da dikkat çekmek
istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, fiyatlamanın yapılmasının zor olduğu,
trafiği yoğun kara yolu gibi altyapı
yatırımlarının yerli veya yabancı sermayeye verilmesi
hem devletin hem de piyasanın yapısını bozacaktır.
Ayrıca devletin zayıflamasına da neden olacaktır
düşüncesindeyiz özellikle son yıllarda devletin ekonomideki yerinin
daraldığını ve optimal sınırların
altına indiğini de düşünürsek.
Bu konuda son
olarak şunları belirtmek isterim: Piyasa ekonomisine işlerlik
kazandırmak devleti ortadan kaldırmakla olmaz düşüncesindeyiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Dibek.
TURGUT DİBEK
(Devamla) Tersine, altyapıyı, doğal tekelleri, sosyal
faydası olan mal ve hizmet üretimini mutlaka devletin yapması
gerektiği düşüncesindeyiz. Bu takdirde, bu yaklaşımla
hareket edildiğinde özel yatırımların da önünün
açılacağını, ayrıca devletin güçlü olması
durumunda piyasa ekonomisinde rekabet şartlarının da daha güçlü
bir şekilde ortaya çıkacağını düşünüyoruz.
Özetle şunu
belirtmek istiyorum: Bu konuda temel sorun, devletin ekonomideki yerini optimal
düzeyde tutmaktır diye düşünüyoruz. Görüşülmekte olan
tasarı, yap-işlet-devret modelini maalesef sulandırarak devletin
ekonomideki yerini de çarpıtmaktadır düşüncesindeyiz.
Hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Dibek.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Tanrıkulu.
MHP GRUBU ADINA
AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 94 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın başında, Türkiyede kamu
altyapı yatırımlarının nasıl finanse
edildiğine çok kısaca değinmek istiyorum. Bu bağlamda, kamu
altyapı yatırımlarının finansmanında
başvurulan kaynaklara bakacak olursak öncelikle karşımıza
klasik model dediğimiz, hemen kaynakların bütçeden
karşılanması geliyor. Kamu kuruluşları ihaleye
çıkarken iç parayı kendi bütçelerinin yatırım kaleminden,
dış parayı da dış kredi verebilecek olan kaynaklara
başvurarak temin ediyorlar. Tabii, dış kredi temininde de
başvurulan başlıca kaynaklar, devletten devlete olan düşük
faizli, uzun vadeli soft loan dediğimiz krediler. Diğer sistemse
işte bizim burada üzerinde konuştuğumuz tasarıyla ilgili
olan yap-işlet-devret modeli.
Geniş
anlamda yap-işlet-devret modeline baktığımız zaman,
bir kamu altyapı yatırım veya hizmetinin, finansmanı özel
bir şirket tarafından karşılanarak gerçekleştirilmesi
olarak görüyoruz. Bunun kamu tarafından belirlenen bir süre için
işletilmesi söz konusu ve yine bu süre sonunda da ürettiği mal veya
hizmeti tarafların karşılıklı olarak tespit ettikleri
bir tarife uyarınca yine kamu kuruluşlarına satması ve
sürenin sonunda da işletmekte oldukları bu tesisleri,
bakımını yaparak, eksiksiz ve işler durumda kamu
kuruluşuna tekrar devretmeleridir.
Yap-işlet-devret
modelinin avantajları burada oldukça uzun bir şekilde
anlatıldı. Ben, bir parça, sizlere, şimdi, bu modelin
dezavantajlarını anlatarak görüşlerimi paylaşmak istiyorum:
Bunlardan ilk
akla gelen, ülkenin siyasi ve ekonomik istikrarına bu modelin gerçekten
çok duyarlı olması. Ülkedeki ekonomi politikasındaki
birtakım ani değişiklikler veya siyasi çalkantılar modelin
geleceğini ve doğru anlamda işletilmesini etkiliyor.
Modelin bir
diğer dezavantajı, yüksek maliyet unsurunu da beraberinde
getirebilmesi. Yine, ülkenin aldığı siyasi ve ekonomik risk
unsuruna göre bu maliyet artabiliyor veya azalabiliyor. Kamunun kendi
imkânlarıyla temin edeceği iç ve dış kaynaklarla
gerçekleştireceği yatırıma göre de bu model oldukça
pahalı olarak gerçekleşebilir. Bir diğer dezavantajı da
modelin, pahalı olması.
Hem
yatırım aşamasında, yani müteahhitlik hizmetleri
sırasında hem de işletme aşamasında işletici
olarak elde edilecek kârın en üst noktada oluşmasını
doğal olarak müteşebbisler isteyecekler. Bu kârın makul bir
düzeye çekilebilmesi de kamuda görüşmeleri yürütecek, bu anlamda bu
işleri yürütecek olan bürokratik ekibin maharetine ve becerisine
kalıyor.
Modelin bir
başka önemli dezavantajı, yatırım konusu olan tesis veya
tesislerin işletme süresi sonunda kamuya tekrar devredilecek olması.
Bu, bir yandan uzun bir süredir özelleştirmelerin teşvik
edildiği ekonomik ortamda bu uygulamalar özendirilirken, diğer yandan
da kamuya yeniden devirler nedeniyle yeni yeni kamu
kuruluşlarının tekrar ortaya çıkmasına sebebiyet
verebilecek. Öte yandan, altyapı tesislerinin finansmanı,
yapımı ve işletilmesi de yine beraberinde pek çok riski de
getirmekte.
Değerli
milletvekilleri, kamu-özel sektör ortaklığıyla yürütülen bu
projelerde gerekli finansman özel sektör tarafından temin
edildiğinden biraz önce söylediğim klasik finansman yöntemiyle
yapılan işlere oranla daha pahalıya mal olmakta ve proje
kapsamında üretilen malın birim fiyatına da aynen
yansıtılmaktadır. İşte bu nedenle bu projeleri
değerlendirirken ve projenin seçimi yapılırken öncelikle
fayda-maliyet analizlerinin doğru bir şekilde yapılması ve
bundan çıkacak sonuçların da iyi bir şekilde
karşılaştırılması gerekmektedir.
Tabii, yerinde
kullanıldığı takdirde, değerli milletvekilleri, bu
model, makroekonomik açıdan bazı pahalı
yatırımları da cezbedebilecek ve çeşitli teşvik
uygulamaları sonucunda da hem vergi kayıpları hem de
işletme döneminde yapılacak olan kâr transferleri yoluyla döviz
çıkışları ve kamu yatırımlarında da sonuç
itibarıyla yanlış tercihlerin oluşmasına sebebiyet
verebilecektir.
Bugün
görüşmekte olduğumuz bu tasarı, ileride, belki çok kısa bir
süre içerisinde, yukarıda belirttiğim bütün bu sorunları hem
daha derinleştirecek hem de kamu borç yükünün daha fazla artmasına
sebebiyet verebilecektir. Gerçi burada birtakım mukayeseler, rakamlar 2002
ile 2007 veya 2008 arasında yapılıyor ama bu rakamların
dayandığı baz yılları ve bu rakamların dolar, TL,
YTL arasında uçuşması tam mukayesenin de yapılmasına
imkân vermiyor. Her ne kadar komisyon çalışmalarında
tasarının yatırım projelerinin finansmanını
kolaylaştırma amacını taşıdığı
ifade edilse de genişletilen modelle devletin gizli
borçlanmasının da önü açılabilecektir. Bu da Hükûmetin
geçtiğimiz altı yıllık süreç içerisinde ekonomi
politikası açısından hangi pozisyonda olduğunun çok net ve
açık bir göstergesidir.
Kanun
tasarısı ile alelacele bir değişiklik yapılmaya
çalışıldığı da çok rahat
anlaşılıyor çünkü değişiklerin esasını
kapsayacak olan Devlet Planlama Teşkilatımızın
koordinasyonunda hazırlanan bir başka yasa tasarısı
taslağı var. Taslak diyorum çünkü DPTnin İnternet sitesinde bu
kamunun görüşlerine açılmış durumda, hatta ikinci kez
kamuoyu görüşüne başvuruluyor ama bu taslakla ilgili -bu tasarı
taslağıyla ilgili daha doğrusu- bir sonuç alınmadan bugün
karşımıza birkaç maddeden meydana gelen, alelacele
hazırlanmış bir tasarı getiriliyor ve biz bunun neden bu
kadar aceleyle getirildiğini doğrusu anlayamıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, tasarının 1inci maddesiyle 3996 sayılı
Kanunun 2nci maddesinde yani bu görüştüğümüz, şu anda
görüştüğümüz maddede kapsam genişletilmektedir. Ancak bu
genişletilme, daha önce sınırları belirtilmiş yani
değişiklikten önceki mevcut yap-işlet-devret modelinde ileri
teknoloji ve yüksek maddi kaynak gerektiren projelerde uygulanabilirken, teklif
edilen, getirilen bu tasarı ile ya ileri teknoloji gerektirecek yahut da
yüksek maddi kaynak olarak değiştirilmek istenmektedir.
Unutmayalım
ki bugüne kadar uygulanan yap-işlet-devret projelerinde genelde yerli
girişimcimiz, kendi sermayedarımız, yatırımın
inşaat bölümünü üstlenirken, yabancı yatırımcılar
ileri teknoloji, makine, teçhizat ve buna benzer montaj işlemlerini hep
yüklenmişlerdir. Yapılmak istenen bu değişiklikle, ileri
teknoloji gerektirmeyen projeleri de yüksek maddi kaynak getirdiği
gerekçesiyle uygulamaya çalışacağız ve zaten
sınırlı olan ve burada, biraz önce Sayın Bakanın da
itiraf ettiği bir yerde, kaynaklar bu şekilde verimli olmaktan
uzaklaşacak. Daha önce yüksek maddi kaynak gerektiren projelerin
yap-işlet-devret kapsamında yapılabilmesi için biliyorsunuz-
ileri teknoloji şartı vardı, oysa şimdi böyle bir şart
gerekli olmayacak çünkü maddede veya kelimesi ilginç bir yere getirilmiş
ya ileri teknoloji veya yüksek maddi kaynak gerektirecek deniyor.
Biz, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, maddenin, mevcut hâliyle, yani eski hâliyle
kalmasının doğru bir yaklaşım olduğunu
düşünüyoruz ve bu model uygulanırken, hem ileri teknoloji
şartı olmalı hem de yüksek maddi kaynak getirmeli. Mevcut durum
korunmadığı takdirde, mali disiplinin bozulma ihtimalini de
yüksek görüyoruz çünkü bu tasarının bir başka yönü, uygulanan
kamu finansman dengesini bozucu yönde uygulamalara sebebiyet vereceğidir.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce de belirttiğim gibi, bu konuda hazırlanan
geniş bir kanun tasarısı taslağı
sonuçlanmamıştır ve kamuoyunun görüşlerine
sunulmuştur. Gelecek görüş ve öneriler değerlendirilmeden
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Tanrıkulu.
AHMET KENAN
TANRIKULU (Devamla) -
böylece, hızlıca birkaç maddenin
değiştirilmesini içeren bu tasarının görüşülmesini de
ekonomik bulmuyoruz. Bu tasarıda garanti Hükûmet tarafından
veriliyor, para da devletten çıkacak. Böyle bir uygulama da bütçe
dışı fon uygulamasına yeniden işlerlik
kazandıracağı için kamuoyu tarafından da her zaman için sorguya
mazhar olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, gerekli risk analizlerinin ve değerlendirmelerinin
yapılması, özel sektöre devredeceği risklerle kamuda kalacak
risklerin belirlenmesi yönünde hem ilgili tarafların onayını
almış hem de çağdaş, bugünkü uygulamaları kapsayacak
düzenlemelerin en kısa sürede gerçekleştirilmesini grup olarak
temenni ediyor, tekrar hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tanrıkulu.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak.
Buyurun
Sayın Kışanak.
DTP GRUBU ADINA
GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 1inci
maddesiyle ilgili Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini dile getirmek
üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Doğrusu,
gecenin bu saatinde artık kimsenin yasa filan anlayacağı
kalmadı. Zaten bu şeffaflık ilkesinin ve açıklık
ilkesinin ne anlama geldiği de çok tartışmaya muhtaç bir kelime.
Böyle, burada kamu yararına, işte kaynaklarımız az,
kamu yatırımı yapmak istiyoruz, onun için özel sektörle iş
birliğine ihtiyacımız var filan gibi güzel şeyler
söyleniyor ve bütün toplum da bunu dinliyor. Şu anda bence
halkımız
Yani kimin yararına, nasıl bir iş yapılıyor
konusunun biraz daha açık ve net anlaşılabilmesi için ben
işi biraz karikatürize edeceğim. Doğrusu zaten bu saatte
kimsenin çok, böyle yasayı teknik olarak dinleyecek hâli de kalmadı.
Şimdi, bu
yasa tasarısıyla yapılmak istenen şey: Kamunun yapması
gereken bazı hizmetleri, üretmesi gereken bazı hizmetleri özel sektör
aracılığıyla ürettirmek ve halka ücret
karşılığı bunu kullandırtmaktır. Bunu
şuna benzetebiliriz: Biz bir sitede oturuyoruz. Bir apartman yönetimimiz
var. Aidat veriyoruz ki bizim ortak giderlerimizi karşılasın.
Ama sabah bir kalkıyoruz, asansöre bineceğiz, asansörün
kapısının önünde birisi, diyor ki: Sizin site yönetiminizin
parası yoktu, bu asansörü yaptıramadı, ben yaptım, onun
için sen bu asansöre parasız binemezsin, bana para vereceksin. Neyse, hadi
onu ödüyoruz. Aşağı iniyoruz, otoparktan aracımızı
alacağız, orada da birisi var, o da diyor ki: Yok, sizin site
yönetiminin kaynakları yoktu, bunu yap-işlet-devret modeliyle bize
yaptırdı, sen şimdi bir de bunun için para ödeyeceksin. Allah,
Allah! Orada çıkıyoruz, akşam beş dakika bahçede, kameriyede
oturacağız, birisi yine başımıza dikiliyor, diyor ki:
Sizin site yönetiminizin parası yoktu, bu kameriyeyi ben yaptım,
onun için sen burada oturmak için para ödeyeceksin.
Açıkçası,
gerçekten, vergilerimizi biz devlete niye ödüyoruz? Devlet, ortak gereksinimlerimizi
karşılasın diye, ihtiyacımız olan kamu
mallarını ve hizmetlerini üretsin diye, tıpkı sitemizde
ödediğimiz aidat gibi. Ama nasıl ki site yönetimi bunu çarçur eder,
birilerine peşkeş çeker, kötü harcar, iyi yönetemez, doğru
kullanamaz ve borç batağına girer de bize sunması gereken
hizmetleri de başkalarına yaptırıp geri bize parayla
satarsa şu anda bu yap-işlet-devret modeliyle ve
sınırlarının bu kadar genişletilmesiyle bizzat
yapılmak istenen de budur. Biz, vergimizi ödüyoruz, bu devlet de bize bu
kamu hizmetini üretmek zorunda.
Şimdi,
burada, sınırlar o kadar tanımsız ve genişletiliyor ki
yani tamamen hükûmetin yetkisi dâhilinde, istediği yere kadar çekebilecek.
Trafiğe yoğun kara yolu. Ne demek bu? Saatte 10 araç geçen mi, 1
araç geçen mi, 100 araç geçen mi? Hangi kara yolu? Hangi keyfiyet bunu neye
göre belirleyecek ve kime bunu yaptıracak; ben de o yoldan geçerken
vergimin dışında bir daha para ödeyeceğim? Ben vergi
ödüyorum oysa devlete.
Ayrıca, bir
de şu tarafı var: Bir de katkı payı verecek. Ben, devlete
verdiğim vergilerden ya da devletin borçlanarak edindiği
paraları bir özel firmaya verecek, o firma da o otoyolu yapacak, ben o
yoldan geçerken bir de oraya para ödeyeceğim! Şimdi, aynen bu
sınır, yani yap-işlet-devret modelinin, hem bu 1inci maddede
tanımlandığı gibi, kapsamının
ve/veya kelimesi
çok basit bir şeymiş gibi gözüküyor oysa ve kelimesi her ikisinin
de bulunduğu koşul anlamına geliyor, veya kelimesi, birinin
bulunduğu koşulu da ben yeterli görürüm
Üstelik de yüksek maddi
kaynak Ne demek yüksek maddi kaynak
Ne kadar? bin dolar mı? 5 bin dolar
mı? 1 milyon dolar mı? Hani, bu da keyfiyete kalmış bir
şey. Hükûmet diyecek ki Ben bunu yüksek maddi kaynak kapsamında
gördüm ve yap-işlet-devret modeli kapsamına aldım. Bu kadar
keyfiyete, hükümranlık hakkını kullananlara
sınırsız, sonsuz yetki veren, artık, yönetme erkinin
ötesinde bir hükümranlık hakkı anlamına gelecek kadar
sınırlarını genişleten, tanımsız hâle
getiren ve bizim vergilerimizle bize sunulması gereken kamu hizmetlerinin
geri dönüp bize parayla satılmasına meydan tanıyan, olanak
tanıyan bir yasa hâline getiriliyor.
Ayrıca,
bunun kapsamı bir başka maddede şu nedenle de
genişletiliyor:
ilgili yıl merkezi yönetim bütçesinin sermaye
giderleri toplamının yüzde ellisini geçemez. diyor. Ama
devamında diyor ki: Bakanlar Kurulu söz konusu oranları iki
katına kadar artırmaya
yetkilidir. Vallahi bunu anlamak için böyle
büyük iktisatçı olmaya gerek yok, yüzde 50nin 2 katı yüzde 100
demektir. Bu demek oluyor ki özel sektöre, bütün kamu hizmetlerinin
tamamını, o yıl yapılacak kamu
yatırımlarının tamamını ben yap-işlet-devret
modeli kapsamına alabilirim demektir. Bu kadar sınırsız
yetki tanıyan bir yasanın buradan kamu yararınaymış
gibi çıkartılmak istenmesi, gerçekten, olsa olsa Nasılsa
anlamazlar. şeyine getirilerek herhâlde yapılıyordur.
Oysa
halkımız şunu çok iyi anlayacaktır: Yıllardır
süründürülen GAP projesinin sulama kanallarıyla ilgili kısmı,
sulama projeleri, bu yasa kapsamında yap-işlet-devret modeliyle özel
sektöre yaptırılacaktır. Üstelik de Bu alan kârlı bir alan
olmadığı için hiçbir özel sektör buraya gelmiyor. Biz, burada
yüzde 100e kadar katkı payı vererek bunu ancak yaptırabiliriz.
denilecek, yapım maliyeti de kamu tarafından
karşılanacaktır ama o özel sektör ikinci gün köylünün
kapısına dayanacak Sen bunları ödemedin, ben seni icraya
veriyorum. diyecek. O zaman biz bu yasanın ne demek olduğunu
anlayacağız.
Bu nedenle, ben,
gecenin bu saatinde böyle karikatürize ederek anlatmaya
çalıştığım bu yasanın, hiç değilse
sınırlarının biraz daha daraltılması, hiç
değilse biraz daha net tanımlar getirilmesi, hiç değilse bir
yıl içerisindeki tüm kamu yatırımlarının sermaye
giderlerinin toplamını kapsayacak kadar genişletilmemesi, bunun
sınırının daraltılması, katkı payı
oranının tamamının
Burada Bir kısmının ya
da tamamının. diyor. Yani katkı payı da yapılacak o
projenin bütün yatırım maliyetlerini kapsayacak kadar geniş
olabilir. Hiç değilse bunların sınırlanması ve hiç
değilse bu sulama kanalları sonrasında köylünün ürününe el
konulmayacağına, tarlasına haciz gelmeyeceğine dair
güvencelerin konulması gerekir.
Şimdi, bu
yasaya baktığımız zaman, gerçekten, tıpkı site
yönetimimizin, bize Asansörü özel şirkete yaptırdım, para
vermeden binemezsin. dediği gibi, köylüye de Ben bu sulama
kanallarını özel şirkete yaptırdım, bu sene
kuraklık var, senin hasadın kötü, ödeyemedim diyemezsin, dersen
icra gelir kapına. diyecek kadar geniş ve tanımsız
yetkilerle donatılmış bir yasa.
Ayrıca, bu
yasada, daha önce kamu borçlarına ilişkin görmediğimiz bir
başka şey daha var: Gecikme faizi. Devlet, kendisinin yapması
gereken işi, ben vergi ödediğim hâlde yapmayacak, özel sektöre
yaptırtacak Özel sektör kârlıdır, bu alana gelmiyor. diye
katkı payı verme ihtiyacı duyacak, buna karar verecek ve o
katkı payını da zamanında ödeyemediği için dönüp o
şirkete faiz ödeyecek! Ama biz biliyoruz ki işçilerin, emekçilerin
içeride sosyal hakları var, ödenmiyor; emekli olunca, yirmi yıl
sonra, yirmi yıl önceki değeri neyse o kadarıyla veriliyor,
beş kuruş bile faiz ödenmiyor. Yirmi beş yıl bu memlekete
hizmet eden, kamuya çalışan ve içeride alacağı olan
emekçiye bir kuruş bile faiz verilmiyor ama kamu katkısıyla,
kamunun yapması gerektiği bir işi yaptırıyorsun özel
sektöre
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kışanak.
GÜLTAN
KIŞANAK (Devamla) -
ve Ben bu katkı payını ödemek için
gerekli parayı bulamadım, şimdi ödeyemedim, biraz gecikti,
artı, bunun üzerine de faiz ödeyeceğim ben sana. diyorsun.
Gerçekten, biz
gözümüzde, devleti, kamuyu bu kadar soyutlaştırır, bu kadar
anlaşılmaz kılar ve içinden çıkılamaz
hesaplarmış gibi sunmaya çalışırsak bu teker sürekli
böyle döner.
Devlet,
halkın parasıyla halka hizmet etmesi gereken bir kurumdur; yapması
gereken, ortak gereksinimlerimizi karşılamaktır. Bunun
karşılığında da vergi ödüyoruz. Eğer vergileri
artırmak istiyorsanız böyle dolaylı yollar bulup hizmetleri
yeniden bize satmayın; o zaman, açık açık vergileri
artırın. Bu, bu kadar açık ve nettir. Devlet de bu kadar soyut,
anlaşılmaz, tanımsız bir şey değildir, aynen bir
site yönetimi kadar yetkisi vardır. Biz onu seçiyoruz, kötü yönetiyorsa da
indirmemiz gerekiyor. Bence
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kışanak.
GÜLTAN
KIŞANAK (Devamla) Ben de teşekkür ediyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim efendim.
Sayın
milletvekilleri, çalışma süremiz dolmak üzeredir.
Kanun tasarı
ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 8 Mayıs 2008
Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 13.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 22.57