DÖNEM: 23 CİLT: 20 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
103üncü
Birleşim
13 Mayıs 2008 Salı
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Hükûmetin uyguladığı
tarım politikalarına ve fındık üreticilerinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, cevaplanmayan soru önergelerine ilişkin
gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
3.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, sanayi üretiminin artırılmasına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı
IV.-
ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- (11/2) esas
numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun
13/5/2008 Salı günkü birleşiminde yapılmasına; gündemdeki
sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel
Kurulun 13/5/2008 Salı ve 14/5/2008 Çarşamba günkü
birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının
görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine;
Sayıştay üyelikleri için yapılacak seçimlerin, Genel Kurulun
20/5/2008 Salı günkü birleşiminde yapılmasına; 220 ve 224
sıra sayılı Kanun Tasarılarının İç Tüzükün
91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
V.-
GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadolun, 1
Mayıs kutlamalarının Taksimde yapılmasını
engelleyerek toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını ihlal
ettiği, güvenlik güçlerini orantısız güç kullanmaya teşvik
ettiği, bu tutumuyla toplumsal barışı tehlikeye atarak
şiddet görüntülerinin ortaya çıkmasına neden olduğu
iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/2)
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kocaeli
Milletvekili M. Cevdet Selvinin, Kocaeli Milletvekili Nihat Ergünün, 1996
yılında yapmış olduğu bir konuşmayı
çarpıttığı gerekçesiyle konuşması
2.- İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadolun, Kocaeli Milletvekili Nihat Ergünün,
konuşmasında partisine sataşması nedeniyle
konuşması
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye Radyo
ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/541) (S.
Sayısı: 219)
2.- İş
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı; Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 2
milletvekili ile Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başakın
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/570,
2/227, 2/228) (S. Sayısı: 224)
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, TRT Hatay Radyosunun
kapatılmasına,
- Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemirin, TRTdeki atamalara ve bazı
programlara,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Mehmet Aydının cevabı
(7/2513, 2572)
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Urasın, F tipi hapishanelerde mahkûmların
sohbet etmesine imkân sağlayan genelgenin uygulanmadığı
iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/2663)
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, bir gazetecinin gözaltına
alınmasına ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı
(7/2677)
4.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, bir tiyatro oyunu ile ilgili bazı iddialara
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın
cevabı (7/2687)
5.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Gümüşhane, Bayburt, Kastamonu, Bolu,
Erzurum, Bitlis, Kırşehir, Düzce, Yozgat, Karaman, Kilis, Karabük ve
Çankırıdaki yatırımlara ilişkin soruları ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı (7/2737,
2738, 2741, 2742, 2743, 2866, 2951, 2952, 2953, 2954, 2955, 2956, 2957)
6.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlunun, II. Ulusal Sağlık
Kurultayına sağlanan desteğe ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/2790)
7.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, gazilerin hayat
şartlarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönülün cevabı (7/2811)
8.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, medya, spor ve gösteri alanlarındaki
kayıt dışı istihdama ve sendikalaşmaya ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/2864)
9.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, A Millî Futbol
Takımının forma renklerine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Murat Başesgioğlunun cevabı (7/2865)
10.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, kayıt dışı istihdama
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/2898)
11.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, İşsizlik Sigortası Fonuna
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/2899)
12.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Urasın, Kaz Dağları ve
çevresinin korunmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/2926)
13.- Muğla Milletvekili
Fevzi Topuzun, turizm yatırımı amacıyla tahsis edilen kamu
arazilerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günayın cevabı (7/2927)
14.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, Türkiye İş Kurumuna
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/2993)
15.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlının, emekli olamayan belediye
başkanlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/2994)
16.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, SPK Başkanı
hakkındaki iddialara ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Nazım Ekrenin cevabı (7/3018)
17.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Piraziz ve Bulancak ilçelerine spor tesisleri
yapılmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat
Başesgioğlunun cevabı (7/3083)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.05te açılarak dört oturum yaptı.
Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, artan gıda fiyatları ve
yoksulluğa ilişkin gündem dışı konuşmasına,
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu cevap verdi.
Denizli
Milletvekili Mithat Ekici, Denizli Devlet Hastanesinde bir hastaya
bakılmamasına,
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Deniz Gezmiş ve
arkadaşlarının ölüm yıl dönümleri ile Türkiyede demokrasi
ve hukukun gelişim sürecine,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan, daha önce yaptığı bir
konuşmanın yanlış anlaşıldığı
iddiasıyla açıklamada bulundu.
Hatay
Milletvekili Gökhan Durgunun (3/114) (S. Sayısı: 151),
Kocaeli Milletvekilleri
Nihat Ergün ve Osman Pepenin (3/115) (S. Sayısı: 152),
Yasama
dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkereleri ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları, Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 21
milletvekilinin, ülkemizde yaşayan Ahıska Türklerinin sorunları
ile anavatana dönmek isteyenlerin karşılaştıkları
problemlerin (10/182),
Van Milletvekili
Özdal Üçer ve 19 milletvekilinin, Van ilinde tarım ve
hayvancılıkta yaşanan sorunların (10/183),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan, Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü
Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/480) (S.
Sayısı: 94) görüşmeleri tamamlanarak maddeleri kabul edildi.
Adı geçen
tasarının çerçeve 3üncü maddesinin, İç Tüzükün 89uncu maddesi
gereğince yeniden görüşülmesine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanının isteminin, Danışma Kurulunun görüşü
alındıktan sonra, Genel Kurulca kabulü üzerine, yeniden
görüşülmesini müteakip kabul edildiği açıklandı.
Adı geçen
tasarının, görüşmeleri bu suretle tamamlanarak kabul edilip
kanunlaştığı açıklandı.
2nci
sırasında bulunan, Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının (1/541) (S. Sayısı: 219)
görüşmelerine başlanılarak tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlandı, maddelerine geçilmesi kabul edildi.
Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay, Samsun Milletvekili Suat
Kılıçın,
Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Ankara Milletvekili Hakkı Suha
Okayın,
Konuşmalarında
partilerine sataştıkları iddiasıyla birer konuşma
yaptılar.
Birleşime
verilen aradan sonra ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından, 13 Mayıs 2008 Salı günü saat 15.00te
toplanmak üzere birleşime 22.27de son verildi.
Eyyüp Cenap GÜLPINAR
Başkan
Vekili
Harun TÜFEKCİ Murat
ÖZKAN
Konya Giresun
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Fatoş GÜRKAN
Adana
Kâtip
Üye
No.: 144
II.- GELEN KÂĞITLAR
12 Mayıs 2008 Pazartesi
Cumhurbaşkanınca Geri Gönderilen Kanun
1.- 1.5.2008
Tarihli ve 5760 Sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali
Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü
Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/583) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7.5.2008)
Tasarılar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Yemen Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Sağlık Alanında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı (1/578) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.4.2008)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Sağlık
Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/579) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 1.5.2008)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Yemen Cumhuriyeti Arasında Denizcilik
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/580) (Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1.5.2008)
4.- Türk-Arap
İşbirliği Forumu Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/581) (Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 1.5.2008)
5.-
Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
Tasarısı (1/582) (Adalet ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
1.5.2008)
Teklif
1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Kemal Anadolun;
Çiftçilerin T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi
Kooperatiflerine Olan Tarımsal Kredi Borçlarının Ertelenmesine
Dair Kanun Teklifi (2/237) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.4.2008)
Tezkereler
1.- Bartın
Milletvekili Ayla Akat Atanın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/420) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8.5.2008)
2.- Mardin
Milletvekili Emine Aynanın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/421) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.5.2008)
3.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/422) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.5.2008)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, bir holdingin kredi kullanımına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/673)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
2.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, sulama birliklerinin elektrik
borçlarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/674)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
3.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, arı yetiştiricilerinin
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/675) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
4.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, elma üreticilerinin kayıt
usulüne ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/676) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
5.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, süt inekçiliğinin
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/677) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
6.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, muz fiyatlarındaki
artışa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/678) (Başkanlığa geliş tarihi:
24/4/2008)
7.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Serik İlçesinde orman alanında taş
ocağı kurulacağı iddiasına ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/679)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
8.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Sabah-ATV ihale bedelinin
finansmanına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) sözlü soru önergesi (6/680)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
9.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, Ermenistanda resmi törende Türk
Bayrağına yapılan saldırıya ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/681) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25/4/2008)
10.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, okulların güvenliğine
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/682)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/4/2008)
11.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, bir ders kitabında
Ağrı Dağının farklı bir adla yer
aldığı iddiasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/683) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25/4/2008)
12.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, tekstil ve hazır giyim
sektöründeki sıkıntılara ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından sözlü soru önergesi (6/684) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25/4/2008)
13.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, İşsizlik Sigortası
Fonunun kullanımına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/685) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25/4/2008)
14.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, bir gruba iki kamu bankasından
verilen krediye ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) sözlü soru önergesi (6/686)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/4/2008)
15.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ardahan İlinin içme suyu sorunlarına
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/687)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/4/2008)
16.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, kayısı üreticilerinin
zararının tarım sigortasından
karşılanmamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/688) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/4/2008)
17.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, hidrojen enerjisine ve bor teknolojilerine
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi
(6/689) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/4/2008)
18.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, Ermenistanda düzenlenen törende Türk
Bayrağına yapılan saldırıya ilişkin
Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/690)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/4/2008)
19.- Karaman Milletvekili
Hasan Çalışın, Kuzey Irak yönetimiyle ilişkiler
konusundaki iddialara ilişkin Dışişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/691) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/4/2008)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, çiftçilerin elektrik borçlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3289)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
2.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, Vakıflar Kanunu uyarınca
taşınmaz edinimine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/3290) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
3.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçalın, Zonguldak İl Özel İdaresinin bir
birimine personel alımına ve unvan değişikliklerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3291)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
4.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, Sabah-ATV ihale bedelinin
finansmanına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/3292) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
5.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, kiraz üreticilerinin sorunlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3293)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
6.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın,
Başbakanlığa ait uçak ve helikopterlerin kullanımına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3294)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
7.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Sabah-ATV ihalesinin finansmanına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3295)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
8.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, mayın ve bomba tuzaklarında şehit
ve malul olan güvenlik görevlilerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3296) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/4/2008)
9.- Hatay
Milletvekili Gökhan Durgunun, 23 Nisan kutlamalarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3297)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/4/2008)
10.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, bazı F tipi
cezaevlerinde yapıldığı iddia edilen uygulamalara
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/3298)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/4/2008)
11.- Kocaeli
Milletvekili Muzaffer Baştopçunun, zamanaşımına
uğrayan bazı davalara ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3299) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/4/2008)
12. -Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Çağlayan Göleti projesine ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/3300)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
13.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, orkinos balığı çiftliklerine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3301) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
14.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, balık çiftliği üretim alanlarına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3302) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
15.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, Ankara Radyosundaki yöneticilere
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru
önergesi (7/3303) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
16.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, TRTde yayınlanan bir programa
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru
önergesi (7/3304) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
17.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, bir belgeselin TRTde
yayınlanmasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet
Aydın) yazılı soru önergesi (7/3305) (Başkanlığa
geliş tarihi: 24/4/2008)
18.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, Siirtte görev yapan bir
subay hakkındaki iddialara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3306) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/4/2008)
19.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, bazı belediye
başkanlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3307) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/4/2008)
20.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, teknik hizmetler sınıfına
alınmayan arkeologlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3308) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/4/2008)
21.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelikin, Siirtte inanç turizminin geliştirilmesine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3309) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/4/2008)
22.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin, sokakta yaşayan ve eğitim
alamayan çocuklara ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3310) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/4/2008)
23.- Bursa
Milletvekili Onur Öymenin, bazı okullarda dini içerikli film
seyrettirildiği iddialarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3311)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
24.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Gümüşhane İl Milli Eğitim
Müdürlüğüne yapılan görevlendirmeye ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3312)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
25.-
İstanbul Milletvekili Hüseyin Mertin, Anadolu liselerine öğretmen
atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3313) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/4/2008)
26.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Anamurun bir köyünde
hayvancılık desteği uygulamasından doğan mağduriyete
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3314) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
27.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, çiftçilerin kredi
kullanımındaki tapu ipoteğine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3315)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
28.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, kiraz üreticilerinin desteklenmesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3316) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
29.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, hayvancılıktaki bazı
sorunlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3317) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/4/2008)
30.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, üst düzey yönetici atamalarına, bina
tadilatına ve bazı taşınmazlara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3318)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
31.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, bölünmüş yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3319) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/4/2008)
32.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
Karadeniz Bölgesindeki kanser vakalarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3320) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/4/2008)
33.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, Katara yapılan resmi
ziyaretlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/3321) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/4/2008)
34.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsalın, Gümüşhacıköy İlçesindeki
yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/3322) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/4/2008)
35.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, çevreyle ilgili bir konuda idari
yargıya başvuran bir öğretmenin görev yerinin
değiştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/3323) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/4/2008)
36.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, Mersin Limanında bekletilen atık dolu
konteynırlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/3324) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
37.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, bazı
ihalelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3325)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/4/2008)
38.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin, Devlet kurumlarınca
bastırılan tanıtım ve davetiye kartlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3326)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/4/2008)
39.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, sosyal yardımlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3327)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/4/2008)
40.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Sabah-ATV ihalesini alan şirkete ve
sağladığı krediye ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3328) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/4/2008)
41.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Cumhurbaşkanının şehit
ailelerine yaptığı bağışlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3329)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/4/2008)
42.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, bir arazi ihalesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3330) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/4/2008)
43.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Seyhan Belediyesine yapılan ödeme ve
kesintilere ilişkin Bayındırlık ve İskan
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3331)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
44.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingölün, Bingölde deprem sonrası verilen kredilerin
geri ödemelerinde yaşanan zorluklara ilişkin
Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3332) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
45.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, yabancılara satılan
gayrimenkullere ilişkin Bayındırlık ve İskan
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3333)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/4/2008)
46.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, yabancılara satılan
arazilere ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3334) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/4/2008)
47.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, mevsimlik işçilerin sosyal güvenliklerine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3335) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/4/2008)
48.- Giresun
Milletvekili Eşref Karaibrahimin, BAĞ-KURdan emekli olmak
isteyenlerin yaşadığı bazı sorunlara ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3336) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/4/2008)
49.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, GAPın finansmanında
İşsizlik Fonunun kullanılacağı iddiasına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/3337)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/4/2008)
50.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, bir ihale bedelinin finansmanına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım
Ekren) yazılı soru önergesi (7/3338) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/4/2008)
51.- İzmir
Milletvekili Abdürrezzak Ertenin, TRT yöneticilerine ve yeni alınan
personele ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın)
yazılı soru önergesi (7/3339) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/4/2008)
52.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, TRTdeki personel
istihdamına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın)
yazılı soru önergesi (7/3340) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/4/2008)
53.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, TRT programlarına ve personeline
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru
önergesi (7/3341) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/4/2008)
54.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, kaçak ve
kayıp elektrik kullanımına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3342) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/4/2008)
55.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelikin, Siirtteki bir termik santralin çevreye
etkilerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3343) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/4/2008)
56.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelikin, Siirtte işletilen bir maden
ocağına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3344) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/4/2008)
57.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, Atatürk Hava Limanı yoluna ve
bir arazinin kullanımına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3345)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/4/2008)
58.- Giresun
Milletvekili Eşref Karaibrahimin, belediyelerin lale dikimine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3346) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/4/2008)
59.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, 1 Mayıs 1977 Taksim
olaylarının aydınlatılmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3347)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
60.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhanın, alkometre ve hız ölçüm aletlerinin
kalibrasyon belgelerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3348) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/4/2008)
61.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
Silivrideki bir okul arsasının plan değişikliğine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3349) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
62.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Samsun Büyükşehir Belediyesinin yönetim ve
danışman kadrolarında çalışan kişilere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3350) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
63.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Konya Büyükşehir Belediyesinin yönetim ve
danışman kadrolarında çalışan kişilere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3351) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
64.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Sakarya Büyükşehir Belediyesinin yönetim ve
danışman kadrolarında çalışan kişilere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3352) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
65.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Kayseri Büyükşehir Belediyesinin yönetim ve
danışman kadrolarında çalışan kişilere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3353) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
66.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin
yönetim ve danışman kadrolarında çalışan kişilere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3354) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
67.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adana Büyükşehir Belediyesinin yönetim ve
danışman kadrolarında çalışan kişilere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3355) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
68.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Ankara Büyükşehir Belediyesinin yönetim ve
danışman kadrolarında çalışan kişilere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3356) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
69.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Antalya Büyükşehir Belediyesinin yönetim ve
danışman kadrolarında çalışan kişilere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3357) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
70.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Bursa Büyükşehir Belediyesinin yönetim ve
danışman kadrolarında çalışan kişilere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3358) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
71.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin yönetim
ve danışman kadrolarında çalışan kişilere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3359) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
72.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Erzurum Büyükşehir Belediyesinin yönetim ve
danışman kadrolarında çalışan kişilere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3360) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
73.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, bazı büyükşehir belediyelerinin lale
dikimine ve Antalya Büyükşehir Belediyesinin ithal palmiye ağacı
alımına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3361) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/4/2008)
74.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, belediyelerin verdiği burslara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3362) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/4/2008)
75.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelikin, Siirtteki kültür varlıklarına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3363) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/4/2008)
76.-
İstanbul Milletvekili Hüseyin Mertin, Çinde Hereke
halılarının taklidinin yapılıp aynı isimle
satıldığı iddiasına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3364)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/4/2008)
77.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, Burdurdaki kazı
çalışmalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3365) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/4/2008)
78.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Ankara Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdür Yardımcısına yapılan ek ödemelere ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/3366)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/4/2008)
79.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Düzcenin doğal ve turistik
zenginliklerinin tanıtımına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3367)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
80.-
İstanbul Milletvekili Hüseyin Mertin, vekaleten ve geçici görevlendirilen
idarecilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/3368) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/4/2008)
81.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Düzcenin eğitim kurumlarının
yeniden düzenlenmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3369) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/4/2008)
82.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, sınav ve kılavuz ücretlerine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3370) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
83.-
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmezin, Seyitgazi İlçesinde
öğrenci taşımacılığı yapan esnafın hak
edişlerinin ödenmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3371) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/4/2008)
84.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, bir lise müdürünün görevden
alınmasına ve yerine yapılan atamaya ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3372)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
85.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, eğitim kurumlarına yönetici
atamalarında yargı kararlarının uygulanmasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3373) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
86.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
eczanelerin alacaklarının geç ödenmesine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3374)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/4/2008)
87.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, aile hekimliği uygulamalarında yaşanan
sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3375) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/4/2008)
88.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçükün, tarım ürünleri fiyatlarındaki
artışa ve hayvancılığın desteklenmesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3376) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/4/2008)
89.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Düzcede tarım ve
hayvancılığın desteklenmesine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3377)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
90.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Tarım Sigortaları Kanunu
uygulamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3378) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/4/2008)
91.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, tahıl ürünlerinin
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3379) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/4/2008)
92.-
İstanbul Milletvekili Hasana Macitin, Bursa ve Balıkesirde mera
kapsamından çıkartılan alanlara ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3380)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/4/2008)
93.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, kamyonlarda yolcu taşınmasına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3381) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/4/2008)
94.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barışın, Ankara-İstanbul
hızlı tren projesi konusunda sunulan bir bildiriye ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3382)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/4/2008)
95.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, Bartın-Amasra
ayrımı Arıt-Aydınlar yoluna ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3383)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/4/2008)
96.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, karayolu
taşımacılığında tonaj kontrolüne ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3384)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/4/2008)
97.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, Van Gölündeki kirliliğe ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/3385)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/4/2008)
98.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, bazı olaylardan mağdur olan SHÇEK
korumasındaki çocuk ve gençlere ilişkin Devlet Bakanından (Nimet
Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/3386) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/4/2008)
99.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, KOSGEBin KOBİlere
kullandırdığı desteğe ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3387)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/4/2008)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru
Önergeleri
1.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvinin, müteahhitlerin ve işletmelerin kamudan
alacaklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2659)
2.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, erişimi
engellenen internet sitelerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/2661)
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, gazilere ödenen şeref
aylığına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2665)
4.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürekin, İstanbul Sağlık
İşleri İl Müdürlüğü personelinin kurduğu derneğin
özel sağlık kuruluşlarından bağış
topladığı iddiasına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2666)
5.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, Adana Büyükşehir Belediyesinin ithal
ettiği palmiye ağaçlarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2674)
6.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, İstanbul Büyükşehir Belediyesine ait bir
firmanın ihalelerine ve faaliyetleriyle ilgili bazı iddialara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2675)
7.- Ankara
Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeşin, bir soruşturmaya
Ergenekon adının verilmesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2676)
8.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürünün
oğlunun okullara güvenlik kamerası takan bir şirketin
ortağı olduğu iddiasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2678)
9.- Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih Atayın, Boluda yapılan bir konferansa
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2679)
10.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Bolu İl Milli Eğitim Müdürlüğü
yöneticilerinin bir konferansa katılmasına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2680)
11.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin ihale verdiği firmaların çalışmalarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2692)
No.: 145
13 Mayıs 2008 Salı
Teklifler
1.- Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlunun; Hakimler ve Savcılar
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/238) (Adalet
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.5.2008)
2.- Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın; Hakimler ve Savcılar Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/239) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.5.2008)
Tezkereler
1.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/423) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9.5.2008)
2.- Mardin
Milletvekili Emine Aynanın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/424)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.5.2008)
3.- Adana
Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fıratın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/425) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9.5.2008)
13 Mayıs 2008 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN : Köksal TOPTAN
KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı),
Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103üncü Birleşimini açıyorum.
Çoğunluğumuz
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Konuşma
süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap
verebilir.
Gündem
dışı ilk söz, fındık üreticilerinin
alacaklarının iki yıldır ödenmemesi hakkında söz
isteyen Giresun Milletvekili Murat Özkanda.
Sayın Özkan,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Giresun Milletvekili Murat Özkanın, Hükûmetin
uyguladığı tarım politikalarına ve fındık
üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
MURAT ÖZKAN
(Giresun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
fındık üreticilerinin sorunları hakkında gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlarım.
Sözlerime
başlamadan önce, Çin Halk Cumhuriyetinde yaşanan deprem felaketi
nedeniyle Çin halkının acılarını
paylaştığımı
Ayrıca Engelliler Haftası
nedeniyle tüm engelli vatandaşlarımızın daha iyi bir
yaşam ve daha iyi bir ortama kavuşmaları için, sosyal devletin
gereği olan, devletin üzerine düşen sorumluluğu da yerine
getirmesini temenni ederek başlamak istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, dünya ülkeleri içerisinde tarımsal açıdan kendi
kendine yetebilen yedi ülkeden biri olan Türkiye Cumhuriyeti, AKP Hükûmetinin
uyguladığı politikalar nedeniyle bu özelliğini
kaybetmiştir. Halkımızın temel besin kaynağı olan
buğday dahi bu dönemde ithal edilir hâle gelmiştir. Yıllardır
temel ihraç ürünümüz olan fındık ise toplumun sırtına
yüklenen bir kambur gibi gösterilmiş, fiyatı gitgide düşürülerek
üretici maliyetini karşılayamaz hâle gelmiştir.
FİSKOBİRLİK
üreticiden aldığı fındığın bedelini hâlâ
ödememiştir. Üreticinin 80 milyon YTL alacağının yasal
faizleriyle birlikte behemehâl ödenmesi gerekmektedir.
Son dönemde
Türkiyede uygulanan tarım politikalarını ülkeyi dışa
bağımlı hâle getirme çabalarının bir sonucu olarak
değerlendirmek gerekir. Uygun ithal koşulları, üretmeme
karşılığı verilen destekler bu tezimizin en önemli
dayanağıdır.
BAŞKAN
Sayın Özkan, bir dakikanızı rica edeyim.
Değerli
arkadaşlarım, salondan uğultu geliyor. Siz de izleyemiyorsunuz,
biz de izleyemiyoruz, hatip de konsantre olamıyor. Lütfen dinleyelim arkadaşımızı.
Buyurun
Sayın Özkan.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bu politikalar
sonucunda, dünyada yaşanan gıda krizi ülkemizi de hemen etkisi
altına almıştır. Fiyat artışlarından
dolayı yaşanan gıda krizinin bu politikaların sürmesi
nedeniyle daha da uzun süre devam edeceği bilinen bir gerçektir. Bunun
yanında, ülkemizde yakın zamanda fındıkta da önemli bir
kriz beklenmektedir. Sayın milletvekilleri, bu kriz, fiyat
artışlarından değil, fındık fiyatının
düşük olmasından dolayı yaşanacaktır.
Karadeniz
Bölgesinde birçok yurttaşımızın tek geçim
kaynağı olan fındık en kötü zamanlarda bile 1 milyar
dolarlık ihracat geliri sağlayan bir üründür. Dolayısıyla,
fındıkta yaşanacak krizin sadece Karadenizliyi değil ülke
ekonomisini de olumsuz etkileyeceği açıktır.
Türkiye dünya
fındık üretiminin yüzde 80ine yakınını
sağlamasına rağmen fiyatları birkaç alıcı
belirlemektedir. Piyasanın çok az sayıda alıcı ve
satıcı tarafından kontrol edilmesi, borsa sisteminin
çalışmaması fındıkta spekülatif hareketleri
kolaylaştırmıştır. Hükûmetin yanlış
politikaları da bu spekülatörlerin ekmeğine yağ sürmekte,
özellikle arz fazlasının olduğu yıllarda fiyatları
istedikleri gibi oynatmaktadırlar. Bu spekülatörler 2008 yılı
fındığını şimdiden 3 yeni Türk lirası 12
kuruşa Avrupalı alıcılara alivre satış
yapmış durumdalar. 3 lira 12 kuruşa söz verilen
fındığın pazarda alacağı fiyat en fazla 2 lira 80
kuruş olacaktır.
Sayın
milletvekilleri, yeni sezona dört ay kala alivreciler 2008
fındığının söz verdikleri fiyattan satılması
için yoğun çaba gösteriyorlar. Hükûmetin iki yıldır
fındık alımı için görevlendirdiği Toprak Mahsulleri
Ofisinin elinde bulunan 320 bin tonu aşkın
fındığın satılacağı haberi ve 2008
yılı rekoltesinin yüksek olacağına dair yapılan
açıklamalar spekülatörlerin işini kolaylaştırmakta ve kendi
çıkarları yönünde politikaları rahatlıkla tespit
etmektedirler.
Sayın
milletvekilleri, devlet, fındık alımında arz fazlası
olduğu yıllarda piyasa fiyatını istenen düzeyde yükseltmek
için fazla ürünü alır, bu ürünü rekoltenin düşük olduğu
zamanlarda satarak zararını gidermeye çalışır.
Rekoltenin yüksek beklendiği yıllarda ise fındığı
satmaz. Daha önceki FİSKOBİRLİK seçimlerinde istediği liste
kazanamayan Başbakan fındık alımlarında Toprak
Mahsulleri Ofisini görevlendirmiştir. Başbakanın bu tercihi
sonucunda devlet hazinesine ödettiği görev zararı, fındık
alımına ödenen ve stok maliyetleri ve alış maliyetleriyle
birlikte 2 milyar YTLyi bulmuştur. Oysa FİSKOBİRLİKle
kavga etmeyip bu problemi 150 milyon YTLlik bir kredi kullanmak suretiyle
çözmesi mümkündü. İki yılda Hazineye ödetilen görev zararı
tarihî bir rakamdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özkan, bir dakika verdim, bitirin lütfen.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Teşekkür ediyorum Başkanım.
19uncu
yüzyıldan beri fındık ihraç eden Türkiye böyle bir görev
zararıyla maalesef karşılaşmamıştı.
Sayın
milletvekilleri, gördüğünüz gibi keskin sirke sadece küpüne zarar
vermiyor, ülkeye de ciddi zararlar veriyor. Sayın Bakana ve Hükûmete
sesleniyorum: 2008 yılında fındığı kimin
alacağı ve fiyat politikasının ne olacağını
lütfen ilan ediniz. Gıda fiyatlarının yükseldiği bu dönemde
fındık fiyatlarının artması gerekirken ürünün pazara
inmesine dört ay kala, önceden satış yapan spekülatörlerin fiyatları
düşürmek adına kurguladıkları oyunu bozmak Hükûmetin en
önemli görevidir. Aksi takdirde, spekülatörlerin ekmeğine yağ
sürersiniz, fındık üreticisine de krizden öte felaket
yaşatırsınız.
Sözlerime son
verirken hepinizi tekrar saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.
Gündem
dışı ikinci söz, cevaplandırılmayan soru önergeleri
hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Ahmet Ersine aittir.
Sayın Ersin,
buyurun lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersinin, cevaplanmayan
soru önergelerine ilişkin gündem dışı konuşması
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı
AHMET ERSİN
(İzmir) Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Milletvekillerinin
Anayasadan ve İç Tüzükten kaynaklanan soru önergeleriyle denetleme
haklarının kısıtlanmasıyla ilgili gündem
dışı söz aldım. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasanın 98inci maddesi ve İç Tüzükün
96, 97, 98, 99 ve 100üncü maddeleri, milletvekillerinin birey olarak sözlü ve
yazılı soru önergeleriyle bilgi edinme, hükûmetin icraatları
hakkında bilgi edinme ve denetleme haklarını düzenliyor ve
milletvekillerinin birey olarak denetim haklarını kullanabildikleri
en önemli araç, sözlü ve yazılı soru önergeleri. Ancak, bu sözlü ve
yazılı soru önergelerinin cevaplandırılmasıyla ilgili
yani milletvekillerinin bu aracı kullanarak denetim yapma haklarıyla,
yetkileriyle ilgili ciddi sorunlar var. Yani eğer bir iktidar,
milletvekillerinin bu haklarını kullanabilmelerinin önünde ciddi bir
engel olarak duruyorsa, verilen soru önergelerini yanıtlamıyorsa ya
da eksik yanıtlıyorsa, hatta sorunların üzerini örtecek biçimde
yanlış bilgiler veriyorsa orada ciddi bir sorun var demektir.
Üzülerek
belirtmek gerekir ki, AKPnin bu konudaki karnesi son derecede
zayıftır değerli arkadaşlarım. Milletvekillerinin
Anayasa ve İç Tüzükten kaynaklanan hak ve yetkilerine saygılı
olduğu ve dolayısıyla da Meclise hak ettiği
saygıyı gösterdiği söylenemez. Milletvekillerinin birey olarak
sahip oldukları en önemli denetleme araçlarından biri olan soru
önergeleri, Sayın Başbakan ve bakanlar tarafından, İç
Tüzükte belirtilen sürede cevaplandırılmamakta hatta hiç cevap
verilmemektedir.
Nitekim 23üncü
Dönemde 9 Mayıs 2008 tarihi itibarıyla 3.421 yazılı soru
önergesinden 1.225i cevaplandırılmamıştır.
Geçtiğimiz 9 Mayıs tarihi itibarıyla söylüyorum: 3.421
yazılı soru önergesinden 1.225i
cevaplandırılmamıştır. Keza yine AKP Hükûmetlerinin
iş başında olduğu 22nci Dönemde ise bütün dönem boyunca
22.994 yazılı soru önergesinden 7.585i cevaplandırılmamış
ve 2.590 sözlü soru önergesinden de 1.177si cevaplandırılmayarak
kadük olmuştur. Değerli arkadaşlarım, bu durum AKP
Hükûmetlerinin maalesef Meclise bakışını ve Meclisi
önemsemediğini, denetimden kaçtığını göstermektedir.
Değerli
dostlarım, özellikle yolsuzluklar, partizanlık ve
kayırmacılığın yoğun olduğu bu dönemde bu
konulara ilişkin soru önergeleri ya hiç cevaplandırılmamakta ya
da ilgisiz cevaplar verilmektedir. Bununla ilgili birçok örnek var elimde,
bunları bir başka gün değerlendireceğim. Ama uzun süreden beri
takip ettiğim bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Abdullah Gülün ve eşi
hanımefendinin dışişleri konutunda
yaptırdıkları tadilat ve yenilemelerin maliyetini altı
buçuk aydan beri verdiğim dört soru önergesine rağmen öğrenmek
mümkün olmamıştır. Bilindiği gibi, Sayın Gül
Dışişleri Bakanı olduktan sonra eşi
hanımefendiyle birlikte dışişleri konutu ve eklentilerinde
kapsamlı bir tadilat yaptılar, yeni eşyalar aldılar.
Bunların maliyetleri, yapılan harcamalar ve yenisiyle
değiştirilen eşyalarla ilgili bana gelen bazı bilgiler ve
iddialar var. Bunların soru önergelerimde de sözünü ettim ama sonuç
alamıyorum.
Bu iddialar ve
bilgilerden bazıları şöyle: Tadilat ve eşya
alımlarıyla ilgili yapılan toplam harcamaların 18 milyon
YTL olduğu, bunun üçte 2sine yakın bölümünün Kayserideki
kişilere ve şirketlere ödendiği ve 900 bin YTLlik
harcamanın belgesinin olmadığı ve yenisiyle
değiştirilen mobilya, mutfak eşyaları ve diğer
malzemelerin Deniz Feneri Derneğine
bağışlandığına ilişkin iddialar var.
Bunların
doğru olup olmadığını tespit etmek ve bir
karşılaştırma yapmak için aynı konuyu ve aynı
soruları içeren 7 Kasım 2007, 29 Kasım 2007 ve 18 Ocak 2008
tarihlerinde üç adet yazılı soru önergesi verdim. Verilen
cevapların hiçbirisi önergelerimin karşılığı
olmamıştır. Sorularımı cevaplamak yerine
Dışişleri Bakanlığı konutunun önemi
anlatılmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ersin, bir dakika ek süre veriyorum, bitirin lütfen.
AHMET ERSİN
(Devamla) Son olarak, 13 Mart 2008 tarihinde aynı konuyu ve aynı
soruları içeren verdiğim soru önergesi aradan iki ay geçmesine
rağmen bugüne kadar cevaplandırılmamıştır.
Değerli
milletvekilleri, eğer özellikle yolsuzluk ve partizanlık ve
kayırmacılığın konu alındığı soru
önergeleri ısrarla cevaplandırılmıyor veya ısrarla
ilgisiz cevap veriliyorsa, işin içinde bir kaşkariko olduğu
izlenimi doğar. Yazılı ve sözlü soru önergelerinin
cevaplandırılmaması, hem milletvekillerinin anayasal
haklarının kısıtlanmasının ve hatta yok
edilmesinin ve hem de İktidarın denetimden
kaçtığının işaretidir. Dolayısıyla
Sayın Başbakanın ve bakanların Meclise saygılı
olmaları gerekir. Milletvekilleri oy makinesi ve Meclis de hükûmet
uygulamalarının tasdik yeri değildir.
Değerli
arkadaşlarım, beni dinlediğiniz için hepinize saygılar sunuyorum
ve bu sorun aslında hepimizin sorunuydu ama sizleri pek fazla
ilgilendirmediğini sanıyorum.
Çok teşekkür
ederim beni dinlediğiniz için. Sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ersin.
Gündem
dışı konuşmaya Hükûmet adına Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek
Buyurun
Sayın Çiçek. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Ersinin gündeme getirdiği konuyla ilgili olarak bazı hususlarda yüce
heyetinize bilgi vermek üzere bulunuyorum.
Hiç şüphesiz
Meclisin en önemli iki görevi var: Bunlardan bir tanesi yasa yapmak, ikincisi
de denetim yapmaktır. Dolayısıyla bu Meclis bugüne kadar bu iki
görevi de Anayasa ve İç Tüzük çerçevesinde yerine getirmeye
çalışmıştır. Dolayısıyla, hiçbir cumhuriyet
hükûmeti düşünülemez ki, bu yüce çatıyı ve bu müesseseyi
önemsememiş olsun. Hepimizin önemsediği, cumhuriyetin en temel
kurumudur ve rejimin ve demokrasinin de kalbidir. Dolayısıyla, ne
bizim Hükûmetimiz ne de bizden evvelki bir hükûmetin bu kuruma
saygısızlık etmesi, sorulan sorulara cevap vermemesi diye bir
husus düşünülemez.
Biz de bu
sorumluluk duygusu içerisinde Anayasanın 98 ve İç Tüzükün 96 ve
müteakip maddelerinde belirtilen denetim yollarından hangisi gündeme
geliyorsa bununla ilgili devletin bilgisini, yaptığımız
işlerle ilgili konuları sizlere aktarmaya çalıştık ve
çalışıyoruz. Bu konuda haksızlık yapılıyor.
Nitekim, biraz sonra da bir başka denetim yolu olan gensoru müessesini
işletiyoruz. Burada konuyla ilgili ne varsa, herkes gelecek, burada
düşüncelerini söyleyecek, kamuoyu da buradan bilgi sahibi olacaktır.
Ancak, bizim
Hükûmetimizin öncekilerden bir farkı var. 18 Kasım 2002de 58inci AK
Parti Hükûmetini kurduğumuz zaman ilk
çıkardığımız yasalardan bir tanesi Bilgi Edinme
Hakkı Kanunudur. Biz sadece Meclise bilgi vermek değil, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarının hepsinin devlet faaliyetleri
konusunda bilgi sahibi olmasını teminen bilgi edinmeyi bir hak olarak
telakki ettik, bilgi verecek kişilerin de bir lütufta, bir ihsanda
değil, Anayasadan ve yasalardan doğan bir görevi yerine getirmek
mecburiyetinde olduğu noktasından hareketle tüm
vatandaşlarımızın hangi konuları istiyorsa -istisnalar
dışında- bilgi edinmesine imkân sağlayacak düzenlemeleri
getirdik. Bununla ilgili üst kurul kuruldu. Ola ki bürokraside bazı
yanlışlıklar olabilir, yanlış anlamalar olabilir,
vatandaşın bu konudaki soruları cevapsız kalmasın diye
itiraz hakkını da getirdik ve inanıyorum ki, bu Yasa
yürürlüğe girdiğinden bu tarafa neredeyse milyonlara varan insanlar,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları devlet faaliyetleriyle ilgili soru
soruyorlar, ilgili kurumlardan da bilgi alıyorlar.
Şimdi,
tabiatıyla bilgi edinmek yazılı ve sözlü soru şeklinde
burada gündeme geldiği için bu soruların da İç Tüzükteki
çerçeve içerisinde sorulması lazım, o sınırlar dâhilinde
olması lazım.
Ben daha evvel
bazı sözlü sorulara verdiğim cevapta, bize, Hükûmete sorulan
bazı soruların İç Tüzük hükümlerine
uymadığını ifade etmeye çalıştım, bu konuda
ısrar ediyorum. Mesela ne gibi? Kişilik ve özel yaşama
ilişkin sorular sorulamaz. diyor İç Tüzükün 96ncı maddesinde.
Gelen soruların bir kısmı doğrudan doğruya kişilik
haklarıyla ilgilidir, özel hayatla ilgilidir. Bu sorular
cevaplandırılamaz.
İkincisi:
Başka kaynaktan kolayca öğrenilmesi mümkün olan sorular da sorulamaz
çünkü bu bir israftır, zaman israfıdır. Filanca köyün, filanca
ilin, filanca ilçesinin falanca köyünün yolu ne zaman yapılacak?
Başbakandan soru önergesi. Şimdi, bu bilgi Başbakandan
başka yerden sorulamaz mı? Pekâlâ o ilin valisinden sorulabilir,
kaymakamından sorulabilir, ilgili müdüründen de sorulabilir. Bu bilgiyi
öğrenme imkânı varken
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) Milletvekiline ne soracağını
öğretmeyin!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) -
üstelik, bakın
sadece buna ilaveten, sadece vatandaş olarak bile Bilgi Edinme Hakkı
Yasası gelmişken, bunun gereğini yapmayanlarla ilgili de cezai
hükümler söz konusu olduğu hâlde, İç Tüzükün 97nci maddesine
aykırı olarak da sözlü sorular ya da yazılı sorular gündeme
gelebilmektedir. Bunların da önemli bir kısmı İç Tüzükün
bu hükmüne aykırıdır.
Üçüncüsü: Gelen
soruların önemli bir kısmı kişisel kanaat öğrenmeye
yönelik sorulardır. Falanca konuda ne düşünüyorsunuz? Şimdi,
bu bir denetim mekanizması
değil ki, kişi o konuyu zaten söylüyorsa
Siyaset adamıyız,
birçok yerde hepimiz konuşuyoruz, burada gündeme getiriyoruz.
Dolayısıyla...
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, ders vermeyin!
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar, lütfen
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) -
bunlar İç
Tüzük hükümlerine aykırı olarak sorulan sorular olmasına
rağmen, biz Meclise olan saygımızdan, soruyu soran değerli
milletvekilimizin kendisine, şahsına saygımızdan bunlara da
cevap vermeye çalışıyoruz.
Şimdi, biz
cevap veriyoruz da eğer soruyu soran kafasında bir şey tutuyor
illa da ona uygun cevap istiyorsa o ayrı bir şeydir. Biz kimsenin
kafasından ne geçtiğini bilemeyiz, bu soruyu ne maksatla
sorduğunu bilemeyiz. Metinde ne varsa onu cevaplamaya
çalışıyoruz. Kaldı ki burada biraz evvel dile getirilen
hususların önemli bir kısmı uygulamayla da örtüşmüyor.
Şimdi birkaç rakam vereceğim, ondan sonra siz kendi
vicdanınızda bu değerlendirmeyi yaparsınız.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Sayın Bakan
BAŞKAN
Lütfen dinler misiniz.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Bakınız,
18inci Dönem, üç yıl on ay süren bir yasama faaliyeti içerisinde 2.202
yazılı soru sorulmuş, 18inci Dönemde -üç yıl on ay-
yaklaşık dört yıllık süre içerisinde sorulan
yazılı soru sayısı 2.202, cevaplandırılan
1.356dır.
Şimdi
geliyoruz bugüne, 23üncü Döneme. Şurada dokuz ay olmuş.
H. TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) Sözlü soru?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Hepsini
cevaplayacağım müsaade ederseniz.
Dokuz aylık
dönemde 3.241 soru sorulmuş, 1.544 tanesi
cevaplandırılmış.
Sayın Ersin
ise bize, 23üncü Dönem olarak, 18/10/2007de, 23/10/2007de, 5/11/2007de,
19/11/2007de, 21/11/2007de, 27/11/2007, 3/12/2007, 10/12/2007de 8, 2008de
ise 17/4/2008de 2 tane, 1/5/2008de de 1 tane olmak üzere 11 tane soru
sormuş, 11inin de cevabı verilmiş.
AHMET ERSİN
(İzmir) Hayır, hayır!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Verilmiş,
verilmiş, evet.
AHMET ERSİN
(İzmir) Hayır!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Bunları tekrar
konuşuruz.
AHMET ERSİN
(İzmir) Yanılıyorsunuz Sayın Bakan!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) İkincisi: Sözlü
soru olarak 18inci Dönem -üç yıl on ay- 1.255 soru sorulmuş, 98i
cevaplandırılmış.
AHMET ERSİN
(İzmir) Yanılıyorsunuz!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) 19uncu Dönemde
-dört yıl iki ay Parlamento çalışması var- 1.824, dört
yıl iki aylık dönem içerisinde verilen cevap 276.
20nci Dönemde
1.261 soru. Üç yıl üç ay süren bir yasama dönemi, sorulan soru
sayısı 1.261.
Vakit kaybetmek
istemiyorum
Dokuz aylık
dönemde 698 sözlü soru sorulmuş, bunun 329u da
cevaplandırılmıştır.
Dolayısıyla,
bizim veremeyecek bir hesabımız yok. Söyleyecek sözümüz varsa gelir
sizlerle burada paylaşırız, devletin bilgisini de Anayasa ve
İç Tüzük çerçevesinde, tabiatıyla, en evvel size veririz, size
vermeliyiz, bu noktada kimsenin bir tereddüdü olmasın. Biz, bu müesseseyi
hep beraber önemsiyoruz, önemsemeliyiz, en evvel de bilgi verilecek makam ve
kurum olarak da burayı görüyoruz, Hükûmet olarak bu düşünceyle
hareket ediyoruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çiçek.
Gündem
dışı
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, efendim, şimdi, Sayın Bakan
BAŞKAN
Sayın Genç, bir dakika, lütfen.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Başkanım, bir şeyi arz edebilir miyim?
BAŞKAN
Hayır, bir dakika, gündem dışı konuşmaları
bitirelim.
Bir dakika
lütfen.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, şu konuşmaya karşı söylüyorum.
BAŞKAN
Sayın Genç, böyle bir usul olur mu?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Şimdi, Hükûmet konuşma yaptı
BAŞKAN
Sayın Bakan Sayın Ersinin gündem dışı
konuşmasına cevap verdi, bu madde bitti.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, cevap vermiyor, sizin yetkinizi aşıyor.
BAŞKAN
Şimdi, gündem dışı üçüncü söz, sanayi üretiminin
artırılması hakkında söz isteyen, Denizli Milletvekili
Sayın Hasan Erçelebiye aittir.
AHMET ERSİN
(İzmir) Sayın Bakanın benimle ilgili söyledikleri doğru
değil!
BAŞKAN
Doğru değil
Kendine göre doğruyu söyledi, Sayın Ersin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Meclis Başkanı görevini yapmıyor diyor!
BAŞKAN
Yapıyor, yapıyor! Yapmaz mı Meclis Başkanı görevini.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) Böyle bir yanıt anlayışı
olabilir mi? İstediğini yanıtla, istediğini yanıtlama,
üçte 1ini yanıtla!
BAŞKAN
Sayın Erçelebi, buyurun efendim.
3.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebinin, sanayi
üretiminin artırılmasına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı
HASAN
ERÇELEBİ (Denizli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi Demokratik Sol Parti ve şahsım adına
saygıyla selamlıyorum.
Ülkemiz son
altı yılda iyi yönetilemiyor. Tarımımız yok edildi,
şimdi de sanayimizden, ulusal sanayimizden, Anadolu Kaplanlarından,
Anadolu Aslanlarından haberler iyi gelmiyor.
Bursada, büyük
bir tekstil fabrikası 780 işçisine dört ay önce ücretsiz izin
vermiş. Burada çalışan işçi Kemal Atasoy, kredi
kartındaki borcunu ödeyemediği için intihar etmiş.
Denizlide,
tekstilin amiral gemisi olan bir fabrikamıza ortağı olan banka
el koymuş. Oysa, Denizli, 2007de 2,5 milyar dolar ihracat
yapmıştı. Demire yapılan son aşırı zamlardan
sonra sanayi üretemez hâle geldi, işçiler ortada kaldı.
Makroekonomiye
bakınca, ithalat ihracatı neredeyse ikiye katladı. Cari
açık rekor kırdı. Enflasyon hedefleri altüst oldu. Büyüme yüzde
3,5 düzeyine düştü. Oysa, Türkiye'nin sorunlarını çözebilmesi,
istihdam sağlayıp refah yaratabilmesi için yüzde 7nin üzerinde
büyümesi gerekiyor. Son dört ayda 16 bin şirket kapandı. Her kesimden
şikâyetler yükseliyor. Bütün KOBİler arsa fiyatına
İngilteredeki fonlar eliyle yok fiyatına alınıp borsadaki
değeri biraz yükseltilip satılıyor. Bunun sonucunda
şirketler sahipsizleşiyor ve aynı zamanda
yabancılaşıyor. Özelleştirme adı altında tüm
şirketler yabancılaştırılıyor. Sonra da üretimden
uzaklaştırılıyorlar. Otomotiv ve dayanıklı
tüketim malları dışında, ayakta kalabilen, kâr eden
kuruluş hemen hemen kalmadı. Hatta bunların yan sanayisi bile
bitti, çünkü, parçalar Çinden geliyor.
Büyümeyi
engelleyen en önemli hususlardan birisi, YTL faiz oranlarıdır. Yani,
faizler yatırım yapmak için çok fazladır. Bundan, özellikle
KOBİler olumsuz etkilenmektedirler. Düşük kur-yüksek faiz tam
anlamıyla bir tuzaktır, ne kurumuz doğru ne de faizimiz.
Uygulanan para, kur politikası, üretimi, ihracatı cezalandırmaktan,
ithalatı özendirmekten başka hiçbir işe yaramıyor.
Hükûmet, her
olumsuzluğu küresel ısınmaya, petrol fiyatlarına, dünyadaki
ekonomik dalgalanmaya ya da Merkez Bankasına bağlıyor; hiç
kendine pay çıkarmıyor. Ulusal sanayimizin avucumuzun içinden
kayıp gitmesine, birer birer yok olmasına, el
değiştirmesine seyirci kalıyor. Biz ne yapabiliriz diye hiç
düşünmüyor. Suni gündemle ülkeyi geriyor. Oysa, ülkenin gerilmeye
değil gelişmeye ihtiyacı var. Olup biten bütün olumsuzluklardan
AKP Hükûmeti sorumludur. Bir türlü gerçek gündem olan ekonomiye seçimlerden bu
yana gelemedi hâlâ.
Enerji hâlâ
sanayide en önemli girdidir. Bir ay önce yapılan sanayi
kullanımındaki yüzde 15lik elektrik zamları yetmiyormuş
gibi şimdi de haziranda yeni bir elektrik zammının hazırlığı
yapılıyor. Bu, Türk sanayisini üretimsizliğe iter. Biz
vatandaş olarak, bulunduğumuz mekânlarda birkaç ampulü
söndürebiliriz, buna aklımız ve gücümüz yeter ancak sanayide elektrik
tasarrufu olmaz. Böyle bir şey düşünülürse bu, üretimin azalması
demektir. Bu, sanayinin şalterinin indirilmesi demektir. Sakın ha,
sanayide kullanılan elektriğe zam yapmayınız. Enerji
sektörüne yatırım yapınız.
Ulusal sanayinin
ayakta kalması için acele ve radikal teşvikler gereklidir. Bu
teşvikler sektörel olmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Erçelebi, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen bitirin.
HASAN
ERÇELEBİ (Devamla) Peki Başkanım, çok teşekkür ederim.
Bu sektörlerin
başında, katma değeri fazla olan, milyonlarca
insanımızın ekmek yediği tekstil ve konfeksiyon sanayisi
gelmektedir. Hükûmet tekstili gözden çıkarmamalıdır.
Teşvikler yapılırken asgari ücret asla bölgesel
olmamalıdır. Hükûmetin beceriksizliğinin faturası çalışanlara,
işçilere çıkarılmamalıdır. İşverenin
üzerindeki prim yükü mutlaka azaltılmalıdır. Doğu ve
Güneydoğuya özel sektör gitmiyorsa mutlaka devlet yatırımlarla
gitmelidir. Doğu ve Güneydoğu halkı yoksulluk, kadercilik ve
terör kıskacından mutlaka kurtarılmalıdır. Sanayide
üretim ve verimliliği artırmak için, gerekli nitelikli elemanı
yetiştirecek mesleki teknik ortaöğretime ve yükseköğretime önem
verilmelidir. Mesleki teknik eğitim sanayi kuruluş ve
kurumlarıyla beraber planlanmalı ve programlanmalıdır.
Sanayi envanteri mutlaka çıkarılmalıdır. İstihdam
dostu, alın terini öne çıkaran yatırım politikaları
geliştirilmelidir.
Hepinize
saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Erçelebi.
Gündem
dışı konuşmaya Devlet Bakanı Sayın Mehmet
Şimşek cevap verecektir.
Buyurunuz
efendim. (AKP sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Erçelebi, tabii, Türkiye için öylesine kötümser bir resim çizdi ki, son
beş altı yıldır -doğrusu- olup bitenleri herhâlde
takip etmekte zorlanılıyor.
Şimdi,
arkadaşlar önce tarımdan başladılar. Tarımda ihracat
4,1 milyar dolardan neredeyse 10 milyar dolara çıkmış.
Tarım sektörünün gayrisafi millî hasılası, çok büyük bir
kuraklığa rağmen, geçen sene, 23 milyar dolardan 50,6 milyar
dolara çıkmış. Yine, tarımsal sektörde fert
başına hasıla neredeyse bin dolardan 2.500 dolara
çıkmış.
Şimdi,
enflasyonda son otuz beş - kırk yılın hâlâ en düşük
düzeyindeyiz. Hedefin ötesindeyiz ve enflasyondaki değişimin yüzde
65i enerji ve gıdadan kaynaklanıyor. Yani, burada, Merkez
Bankasında, iktidarda kim olursa olsun bu türden dışsal
şoklara karşı pek fazla da yapılacak bir şey yok.
Yine, cari
açık konusunu gündeme getirdiler. Sadece ve sadece petrole ve doğal
gaza verilen, daha doğrusu ithal faturası 37-38 milyar dolar
civarındadır, cari açık da 40 milyar dolar
civarındadır. Dolayısıyla, yani, resmi daha iyi bir
şekilde ortaya koymakta fayda vardır.
Faiz
oranlarından bahsettiler. Faiz oranları bugün yüzde 20, reel faiz
oranları da aşağı yukarı yüzde 10 civarında.
Peki, bundan beş yıl önce ne düzeydeydi, merak ediyorlar mı
acaba? Yüzde 30 civarında bir reel faiz vardı, yüzde 60-70
civarında da nominal faiz vardı. Son beş altı
yıldır ihracat artış hızı yüzde 15in üzerinde,
hem de reel olarak.
Biz aslında
birçok adım attık bu sorunların çözümü için. Bakın, biz son
birkaç aydır neler yaptık? Her şeyden önce enerji piyasası
reformuyla başladık. Enerjide, özellikle Türkiye'nin kaynaklarını
daha iyi kullanacak ve Türkiyeyi dışa
bağımlılıktan kurtaracak bir sürü adım attık.
Elimizdeki aşağı yukarı bütün hidroelektrik santral
projelerini özel sektöre devrettik. Neden? Çünkü, özel sektör çok daha
hızlı bir şekilde bu projeleri bitiriyor.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Daha da pahalı satıyor!
DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Başka ne yaptık? Yine rüzgâr
enerjisini, aşağı yukarı Türkiyede olmayan bir şeyi,
biz şu anda çok hızlı bir şekilde Türkiyeye
kazandırmaya çalışıyoruz ve ilk rüzgâr enerjisi üretim
hatları da devreye girmiş durumdadır.
Nükleer enerji
için yüce Meclisimiz bir yasayı kabul etti ve eylül ayında biz oturup
ilk ihaleyi yapacağız. Yani dolayısıyla biz Türkiyedeki
enerji kaynaklarını ne yapıyoruz? Çeşitlendiriyoruz, çünkü
rekabet gücü açısından bu çok önemlidir.
Enerjide tabii ki
fiyatların da rasyonel olarak belirlenmesi lazım. Takdir edersiniz ki
petrol ve doğal gaz fiyatları son beş altı yıldır
4-5 kat arttı. Tabii ki geçmişin getirdiği özellikle doğal
gaz çevrim santralleriyle üretilen elektrik üretimini de dikkate
alırsanız bu son yaptığımız fiyat düzenlemesi çok
da abartılacak bir şey değildir. Çok merak ediyorsanız
Eurostatın web sitesine girin ve Türkiyedeki elektrik
fiyatlarını, sanayideki, meskendeki elektrik fiyatlarını
Avrupa ülkeleriyle karşılaştırın. Birçok Avrupa
ülkesinin bazen yarısı, bazen üçte 1idir. Dolayısıyla, o
rakamlara bakmanızda fayda görüyorum. Yani, Eurostatın web sitesi de
orada. Ben bu konuşmayı bilmediğim için rakamları
yanımda değil, ama gidin bakın.
Yine enerjide,
özellikle sektörde serbestleşme ve rekabeti artırmak için
özelleştirme de yapıyoruz. Çünkü doğru olan da budur.
Teşvik
sisteminden bahsettiler. Teşvik sistemini zaten biz gözden geçiriyoruz.
Mevcut teşvik sistemi birçok yerde epey başarılı olmuş
-Düzcede, Kahramanmaraşta, Afyonda ve benzeri birçok ilimizde- ama biz
teşvik sisteminde daha esnek bir yapıya geçeceğiz. Bunu da zaten
açıkladık. Ne yapacağız? Hem bölgesel bazda hem sektörel
bazda hem de proje bazında teşvik sistemini geliştireceğiz.
İlk defa, Türkiye'de, sanayi envanterini yapıyoruz.
Dolayısıyla, bunları zaten takip ediyorlarsa bizim bunları
yaptığımız ortada.
Sanayide
verimlilikten bahsettiler. Son beş altı yıldır Türkiye'deki
sanayi, yani imalat sanayisindeki kısmi verimlilik yüzde 40 civarında
artmış. Cumhuriyet tarihinde öyle bir dönem yok. İlk defa
Türkiye ekonomisi altı yıl üst üste büyümüştür arkadaşlar,
ilk defa ve yüzde 6,7lik bir büyüme söz konusu.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Hormonlu! Hormonlu!
DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Hormonlu büyüme yok.
Cumhuriyet
tarihinde böylesine uzun bir süre için bu kadar yüksek düzeyde bir büyüme
dönemi yoktur. Bu dönemi başka türlü tarif etmek için, bilemiyorum
Yine, eğitim
reformunda çok önemli adımlar atıldı. İstihdam paketi bu
hafta Meclisimizde. Ne getiriyor? Sanayide rekabet gücünü artırmayı
öngörüyor. Nedir peki? Biz diyoruz ki: Sanayicinin üstündeki, işverenin
üzerindeki hem idari yükleri hem mali yükleri aşağı
çekeceğiz. Başka ne yapacağız? Sektörlerde kalifiye eleman
açığını gidereceğiz. Buyurun, yakında gelecek.
Sosyal güvenlik
reformunu yaptık. Uzun dönemde istikrarın sürdürülmesi için
eğitime, araştırma-geliştirmeye, altyapıya daha fazla
imkân olması için mutlaka Türkiye'nin bu reformu yapması gerekiyordu,
yaptık.
Yine,
araştırma-geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesi konusunda biz
bir kanun geçirdik, yakında da uygulamaya fiilen girmiş olacak. Ne
getiriyor bu? Türkiye'de ARGE yapanlara, belli ölçekte ARGE yapanlara yüzde
90a kadar bütün vergilerde muafiyet getiriyor. Niye getiriyoruz biz bunu?
Dünyadaki en iyi uygulamalar öyle de onun için. Eğer biz, katma
değeri yüksek ürünlere, kâr marjı yüksek ürünlere geçeceksek, tabii
ki bizim onun altyapısını hazırlamamız lazım.
Sanayi üretimini
artırmak için tabii ki mikro ve makro düzeyde yapılacak daha birçok
reform var ama birçok reformda da çok önemli mesafeler katedildi. Bakın,
yapacaklarımızdan bahsetmiyorum, yaptıklarımıza
bakarsanız, enerji piyasası reformundan iş gücü piyasası
reformuna kadar, sosyal güvenlik reformundan
araştırma-geliştirme reformuna kadar, yap-işlet-devret
modelinin genişletilmesine kadar birçok konuda adım
atılmıştır.
Tabii ki
bazı sektörlerde, bazı iş kollarında birtakım
sıkıntılar var. Bu sıkıntıların bazı
boyutları tabii ki dünya ekonomik dinamiklerindeki gelişmelerle
ilişkili, bir kısmı da buradaki gelişmelerle ilişkili.
Biz,
sanayicimizin, katma değeri yüksek, marka değeri olan ürünlere
geçmesini tabii ki teşvik ediyoruz ve bunun için de ARGE
Yasasını getirdik. Tabii ki siz, hâlâ, yani Bengladeşte
Bengladeşin ürettiği ürünlerle rekabet etmeye kalkarsanız
edemezseniz çünkü biz ücretler üzerinde rekabet edemeyiz, zaten etmek de
istemiyoruz. Biz, Avrupa Birliği sürecini yaşayan ve Avrupa
Birliği ile farkı sürekli kapatmaya çalışan bir ülkeyiz.
Dolayısıyla bizde reel ücretler de orta, uzun dönemde
artacaktır.
Bizim böyle
yüksek faiz, düşük kur politikamız da söz konusu değildir.
Kuru piyasa belirliyor ve yeni olan bir olay da değil, 2001den beri de
budur, Türkiye için de doğrusu olan budur.
Faiz de tabii ki
enflasyonla mücadele için Merkez Bankası tarafından belirlenmektedir.
Başka türlü de
Zaten, her iki değişkeni, hem uluslararası
para fon akışlarını serbest bırakacaksınız
hem aynı zamanda faizi, kuru kontrol etmeye
çalışacaksınız; bunlar demode görüşler, yok öyle bir
şey. Yani imkânsız üçlü diye bir konsept var ekonomide. Gidin
bakın, dünyada hangi ülke, aynı anda, yani sermaye giriş
çıkışlarınız serbest olacak, siz
kalkacaksınız aynı anda hem faizi hem kuru kontrol edeceksiniz!
90lı yıllarda bu denendi ama takdir edersiniz ki, son derece
başarısız bir deneyimdi. Onun için biz Türkiyede doğru
olanları yapmaya devam ediyoruz. Enflasyonu düşürme
kararlılığı devam ediyor. Petrol ve gıda şoku
sonsuza kadar sürmez. Orta dönemde enflasyon tekrar aşağı
doğru inecektir.
Yine, cari açıkla
ilişkili olarak, bizim özellikle enerji piyasası reformu, ülkenin
rekabet gücünü artırmak için iş gücü piyasası reformu, ARGE
reformu, bütün bunlar orta ve uzun dönemde cari açığı çok ciddi
bir şekilde aşağı çekecek gelişmelerdir.
Şunu da
takdir etmeniz lazım: Bugün Türkiye eğer 120 doların üzerinde
bir petrolle yoluna devam ediyorsa bu büyük bir başarıdır.
Türkiye nüfusunun yüzde 26sı on dört yaşın
altındadır. Nüfusun üçte 2si otuz-otuz beşin
altındadır. Tasarruf oranları düşüktür. Bu yeni bir olay
değildir ve maalesef, geçmişte sosyal güvenlik sistemi iflas
noktasına götürülecek kadar kötüleştirilmiştir. Bunun da
sorumlusu biz değiliz. Tam aksine, Türkiyenin kırk elli
yıllık perspektifle altyapısını nasıl düzeltiriz,
sosyal güvenlik sistemi gibi çok önemli reformları popülist olmasa da
nasıl yaparız, onunla uğraşıyoruz.
Bakın,
1950li yıllarda emeklilik yaşı elli beş. 1970li
yıllarda, bakıyorsunuz, 24 aktif çalışan 1 emekliyi
destekliyor. Geldiğimiz nokta: Sistem iflas etmiş. Bunda bizim
sorumluluğumuz yok. Tam aksine, bunu düzeltiyoruz. Bugün OECDde 30 tane
ülke var. O 30 ülkenin 4 tanesinde 2007 yılı itibarıyla
emeklilik yaşı 65-67; 21inde 65; 4ünde 60-65. Sadece Türkiyede
44-48. Bu sistemi bu hâle getirenler baksınlar.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayır Sayın Bakan, istirham
ederim, yasa 99da çıktı, yapmayın yani.
BAŞKAN
Sayın Kılıçdaroğlu
DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Arkadaşlar, bu sene
itibarıyla erkekler kırk sekiz yaşında emekli
olabiliyorlar.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Haftada çalışma saatleri kaç saat, bir de onu söyle
bana.
BAŞKAN
Sayın Mengü
DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Çalışma saati ülkeden ülkeye
değişiyor.
BAŞKAN
Lütfen arkadaşlar
DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Ben İngilteredeyken on altı
saat, on sekiz saat çalıştığım günler oldu, çok rahat
bir şekilde.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sizden iyi kim bilecek! Sizden iyi kim bilir!
DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Türkiyede çok güzel şeyler
oluyor. Türkiyede, çok ciddi bir ekonomik, sosyal ve siyasal bir
transformasyon var ve bununla övünmeniz lazım. Bununla övünmeniz
lazım.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Hay hay efendim!
DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Cumhuriyet tarihindeki en güzel dönemi
yaşamış Türkiye. Büyümede böyledir, enflasyonda böyledir ve
reformlarda da böyledir. İstihdam da yaratmışız.
Bakın, biz iktidara geldiğimiz zaman, aile içi ücretsiz işçiler,
yani yevmiye almayan işçiler toplam işçilerin yüzde 21ini
oluşturuyordu, şu anda yüzde 14üne düşmüş durumda. (CHP ve
MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sevgili arkadaşlarım
DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Yani, iş gücü piyasasında da
kalite artmıştır.
BAŞKAN
Sayın Bakan
Sayın Bakan, bir dakika
Değerli
arkadaşlarım, İç Tüzükümüz, beş dakikalık bir gündem
dışı konuşmaya, hükûmet adına yirmi dakikalık,
bana göre de fevkalade uzun bir cevap hakkı süresi verdi.
Arkadaşlarımızla yaptığımız
görüşmelerde bu İç Tüzük hükmünün değiştirilmesi lazım
geldiğini ben de dile getirdim, ama bu İç Tüzük değişene
kadar hükûmet
GÜROL ERGİN
(Muğla) Cevap hakkı palavra hakkı değil ki!
BAŞKAN
Hocam
Şimdi, yani bir hocam konuşuyor bir hocam itiraz ediyorsa,
olmuyor. Lütfen, Sayın Bakanı dinleyelim, söylediklerini
beğenirsiniz, beğenmezsiniz ama o, İç Tüzükün kendisine
vermiş olduğu hakkı kullanarak yirmi dakikayı doldurmak
istiyor.
Buyurun
Sayın Bakan.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakanın konuşmasında soruya
cevabın ne alakası var?
BAŞKAN -
Lütfen arkadaşlar
DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Evet, Türkiyedeki başarıları
söylemekle kimseyi daha fazla sıkmak istemiyorum, ama, Türkiye çok
başarılı bir dönem geçirmiştir ve
yapacağımız bu reformlarla Türkiyenin geleceği de çok
parlaktır.
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Sen bu konuşmayı halkın önünde yap, bak ne
diyecekler sana!
DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Çok teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Danışma
Kurulunun bir önerisi var, okutup oylarınıza sunacağım.
IV.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- (11/2) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin
Genel Kurulun 13/5/2008 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına; gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 13/5/2008 Salı ve 14/5/2008
Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim
konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine; Sayıştay üyelikleri için yapılacak seçimlerin,
Genel Kurulun 20/5/2008 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına; 220 ve 224 sıra sayılı Kanun
Tasarılarının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi
No:34 Tarihi:
13.5.2008
8.5.2008
tarihinde dağıtılan ve Genel Kurulun aynı tarihli 101 inci
Birleşiminde okunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
hakkındaki (11/2) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmında yer alması,
Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun
13.5.2008 Salı günkü Birleşiminde yapılması, Gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmının 70, 59 ve 66 ncı
sıralarında yer alan 224, 133 ve 220 sıra sayılı kanun
tasarılarının bu kısmın 2, 3 ve 4 üncü
sıralarına alınması ve diğer kanun tasarı ve
tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi, Genel
Kurulun 13.5.2008 Salı ve 14.5.2008 Çarşamba günkü
Birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının
görüşülmeyerek Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesi, Genel Kurulun 13.5.2008 Salı günkü
Birleşiminde 15:00 21:00; 14.5.2008 Çarşamba ve 15.5.2008 Perşembe
günkü Birleşimlerinde ise 13:00 21:00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesi, Sayıştay üyelikleri
için yapılacak seçimlerin, Genel Kurulun 20.5.2008 Salı günkü
Birleşiminde yapılması, 220 sıra sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve 224 sıra sayılı İş Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının İç Tüzüğün 91 inci maddesine göre
temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki
şekliyle olmasının Genel Kurulun onayına sunulması
Danışma Kurulunca önerilmiştir.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Nihat Ergün Hakkı
Suha Okay
Adalet ve Kalkınma
Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili
Mehmet
Şandır Selahattin
Demirtaş
Milliyetçi Hareket Partisi Demokratik
Toplum Partisi
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili
220 SIRA SAYILI AMME ALACAKLARININ
TAHSİL USULÜ HAKKINDA
KANUNDA VE BAZI KANUNLARDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA
KANUN TASARISI (1/514)
BÖLÜMLER BÖLÜM
MADDELERİ BÖLÜMDEKİ
MADDE SAYISI
1 İNCİ BÖLÜM 1
ila 13 üncü maddeler 30
MADDE 8- (a ve b bentleri 1 madde; Geçici Madde 72, 73 ve 74 1er
madde olmak üzere toplam 4 madde)
MADDE 9- (a, b, c, ç ve d bentleri olmak üzere toplam 5 madde)
MADDE 11- (a, b, c ve ç bentleri 1er; d, e ve f bentleri 1 madde
olmak üzere toplam 5 madde)
MADDE 12- (a ve b bentleri 1; c, ç ve e bentleri 1er ve Geçici
Madde 25 ve 26 olmak üzere toplam 6 madde)
MADDE 13- (1 ve 2 nolu fıkralar olmak üzere toplam 2 madde)
2 NCİ BÖLÜM 14
ila 26 ncı maddeler 30
MADDE 18 (a bendi ile Ek Madde 15 olmak üzere toplam 2 madde)
MADDE 19- (a, b, c, ç, d, e ve f bentleri olmak üzere toplam 7
madde)
MADDE 20- (Çerçeve 20 ve Geçici Madde 2 olmak üzere toplam 2
madde)
MADDE 21- (Geçici Madde 26 ve 27 olmak üzere toplam 2 madde)
MADDE 23- (a, b ve c bentleri olmak üzere toplam 3 madde)
MADDE 24- (a ve b bentler 1 madde; Geçici Madde 3 olmak üzere toplam
2 madde
GEÇİCİ MADDE 1, 2, 3, 4 ve 5 olmak üzere toplam 5 madde)
TOPLAM
MADDE
SAYISI 60
224 SIRA SAYILI İŞ
KANUNU VE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI
(1/570)
BÖLÜMLER BÖLÜM MADDELERİ BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI
1 İNCİ BÖLÜM 1 ila 20 20
2 NCİ BÖLÜM 21
ila 35 15
TOPLAM
MADDE SAYISI 35
BAŞKAN Danışma Kurulu önerisinin lehinde ve
aleyhinde ikişer sayın üyeye söz vereceğim.
Lehinde, Sayın Hasan Erçelebi, Denizli Milletvekili
HASAN ERÇELEBİ (Denizli) Vazgeçiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Peki.
Aleyhte, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, buyurun
efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Geçen hafta Hakkâri sınırında karakolumuza vaki
saldırı sonucunda hayatını kaybeden Mehmetçiklerin
ailelerine başsağlığı diliyorum, kendilerine rahmet
diliyorum.
Değerli milletvekilleri, gerçekten çok büyük
ıstırap ve acı çekiyoruz. Bu memleketin insanları niye
birbirini öldürüyor? Ne için birbirini öldürüyor? İnsanların
dünyadaki olaylardan ders almaları lazım. Bir Amerikanın
Irakta, Irakı işgal nedeniyle uyguladığı
insanlık dışı eylemleri insanların göz önünde
tutması lazım. Belli bir yabancı güce dayanarak veya
yabancı bir gücün gücüne dayanarak kendi memleketinde birtakım
sıkıntılar yaratmak bence çok isabetli bir davranış
biçimi değildir. Yani, eğer Amerika, Irakta, orayı işgal
ederken uyguladığı muamele neyse Türkiyenin herhangi bir
bölgesine geldiği zaman da yine uygulayacağı işlemler
budur. Türkiyede silahlı eylemler için bir neden yoktur.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede demokraside eksiklik
olabilir, ancak silahlı eylemin olduğu hiçbir yerde demokrasi
uygulanmaz. Onun için ben herkese çağrıda bulunuyorum: Şu Türkiye
Cumhuriyeti devletinin bütünlüğünü korumak hepimizin namus ve şeref
borcudur. Burada insanlarımızı birbirine düşürmenin de bir
anlamı yoktur. Bu emperyalist güçlerin bütün hedefleri Türkiyeyi
parçalamaktır, Türkiyeyi bölmektir ve dolayısıyla Türkiyenin
maddi gücünü zayıflatmaktır. Bunu herkesin iyi kavraması
lazım. Çünkü bugün silah alıp da dağa çıkan o gençlere
özellikle şunu hatırlatmak istiyorum: Silah alıp da dağa
çıktığınız takdirde ne kendinize ne ailenize ne de
bölgenize bir hizmet edeceğinize inanmayın. Biz bu memlekette
(AK
Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, ben bunu alkışlanmak için
söylemiyorum. Bu benim vicdani bir borcumdur, bunu söylüyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) İçlerinden geldiği
için alkışlıyorlar.
KAMER GENÇ (Devamla) Hayır, neyse, yani şey ediyorum.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) Doğruyu söylüyorsun.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) Ara sıra doğru
konuşuyorsun.
KAMER GENÇ (Devamla) Hayır, ben her zaman doğru
yapıyorum da siz anlamıyorsunuz. Neyse
Şimdi, gerçekten, çok büyük bir vicdan azabını
çekiyorum. Yani, bu memlekette insanlar, yirmi yaşındaki, yirmi iki
yaşındaki çocuğunu bu memleketin savunması için
gönderiyorlar. Bunların öldürülmesi için hangi vicdana sığınıyorlar
bu insanlarımız? Çünkü hepimiz kardeşiz. Dolayısıyla,
bu memlekette artık bu gibi olayların
sona ermesi için herkesin kendisine düşen görevi yapması
lazım. Aksi takdirde, emperyalist güçlerin oyuncağı oluyoruz ve
ne kendimize ne memleketimize bir faydamız yok. Türkiye Cumhuriyeti
devletinin birlik ve bütünlüğü korunduğu zaman, dağlarında
silahlı eylemler olmadığı zaman, ben inanıyorum ki
Türkiyeyi yöneten insanlar da Türkiyeyi dürüst yönetmek zorunda
kalacaklardır. Burada artık soygun da olmayacak, birtakım
Çünkü, artık, dikkatler oralara gitmeyecek ve dürüst bir yönetimin bu
ülkede uygulanması için herkes kendine düşen görevi yapacaktır.
Şimdi, değerli milletvekilleri, biraz önce sorularla
ilgili, Başbakan Yardımcısı çıktı, burada
birtakım konuşmalar yaptı. Şimdi, Meclis
Başkanının, bana göre, kendisine cevap vermesi lazım. Yani,
sorulmayacak sorular İç Tüzükte belirtilmiş. Bunları da
-sorulmayacak soruları- eğer Meclis Başkanı o ön
incelemeden geçirmişse demek ki bunlar sorulacak sorulardır.
Ayrıca, maalesef, Hükûmet, bizim sorduğumuz sorulara
cevap vermiyor. Çok ciddi ciddi sorular soruyoruz. Mesela, bir Kütahya
Şeker Fabrikasıyla ilgili 3 defa soru önergesi verdim. Yani, Kütahya
Şeker Fabrikasını alan AKPli bir milletvekili. Ama bir sene
sonra gidiyorlar, Kütahya Şeker Fabrikasına ait olmayan 112 dönümlük
bir araziyi, Türkiye Şeker Fabrikasına ait olan bir araziyi, tapuda
tapu memuru bir çizik çiziyor, Kütahya Şeker Fabrikasına getiriyor.
Böyle bir şey olur mu? Bunu söylüyoruz. Bunun gibi daha yüzlerce mesele
var.
Şimdi, sorunun sorulmasının amacı, Bu
memlekette siyasi iktidarın yaptığı suistimaller var
mıdır yok mudur? Siyasi iktidar çıkıp da burada bunlara
doğru cevap vermek zorundadır. Hep demagoji yapıyorlar,
olayları hep başka taraflara çekiyorlar. Bu olmaz sayın
milletvekilleri!
Bakın, bu memleket, ancak dürüst bir yönetimle
sağlıklı bir ekonomiye kavuşabilir, sağlıklı
bir yönetime kavuşabilir. Şimdi, siz, çıkıyorsunuz
kürsülerde yalan yanlış bilgiler veriyorsunuz. Yani, bunu her
vesileyle söyledik. Şimdi, mesela bu 750 milyon dolar nasıl
verilmiş? Hangi teminat karşılığında
verilmiş? Katardan, o 350 milyon dolar alınırken kimlere ne
avantajlar verilmiş? Türkiye'nin hangi malları bunun
karşılığında verilmiş? Bunların
açıklanması lazım.
Yani, bakın, sayın milletvekilleri, 2002 seçimlerinden
önce, 2000de, biliyorsunuz o Anayasa kitapçığı
atıldığı zaman, o gün Merkez Bankasından birileri 5
milyar 200 milyon dolar çektiler ve ben bunu defalarca dile getirdim, o 5
milyar 200 milyon dolara cevap verilmediği için o günkü iktidarların
maalesef hepsi baraj altında kaldı. Ben bu 750 milyon dolar konusunda
da sizin baraj altında kalacağınıza inanıyorum. Çünkü,
o kadar vahim, o kadar büyük bir suistimal ki
Yani, düşünebiliyor
musunuz, devlet bankalarından, gideceksiniz 750 milyon dolar para
çekeceksiniz, kendi akrabalarınız için! Hangi güç size bu yetkiyi
veriyor? Dolayısıyla, bu, böyle olmaz değerli milletvekilleri.
Sonra, işte, gazetelerde yazıyor, AKPli hanım
milletvekillerinin eşleri en güzel mevkilere gelmiş. Ya, şimdi,
bakın, sayın milletvekilleri, bu, dürüst yönetim ilkesiyle
bağdaşmayan bir şey. Yani, şimdi, memlekette
Başbakanlığı siz yapacaksınız, en büyük makamlara
siz geleceksiniz, milletvekilliğine siz geleceksiniz, en büyük
makamları siz kendinize alacaksınız; peki, bu vatandaş
toprak mı yiyecek, ne yiyecek bu vatandaş, onu söyleyin. Müsaade edin
de bu ihaleleri biraz da fakir fukara alsın, ihtiyacı olanlar
alsın, bazı makamları da layık olan insanlar alsın.
Böyle olunca, bunu hep kendine Rabbena hep bana derseniz bu iş olmaz.
Şimdi, tabii, gensoru üzerinde konuşma
imkânımız da olmadığı için, gensoruyla ilgili bir
konuyla ilgili düşüncelerimi de belirtmek istiyorum.
Bakın, sayın milletvekilleri, şimdi, Türkiyede
aslında, maalesef, ne iktidar iktidarlığını biliyor ne
de çok defa vatandaş vatandaşlığını biliyor. Ben,
mesela sendikaların Hükûmetin aldığı karara Orada ben
miting yaptırmam demesine rağmen Taksimde miting yaparım
düşüncesini hatalı buluyorum. Çünkü, Türkiye de bir hukuk devleti,
yani herkes
Bakın, ben bu işleri bilen birisiyim. Türkiye bir hukuk
devletidir. Arkadaş, sen Taksim Meydanında miting yapmayı
engelleyen Hükûmetin işlemine karşı git idare mahkemesinde dava
aç ve ona göre eğer idare mahkemesi karar verirse sen gider orada şey
edersin. Ama, idare mahkemesinde karar vermeden devletin valisinin verdiği
bir kararı siz güç kullanarak oraya çıkmaya kalkarsanız o zaman
sıkıntıyı siz çekersiniz. Yani, kanunlara, hukuka herkesin,
her vatandaşın riayet etmesi lazım. Burada sendikaların
hatası var. Ama, Hükûmetin hatası onlardan daha büyük. Şimdi,
Hükûmet, basiretli bir Hükûmet olsaydı gidip de DİSKin
kapısında işçileri o tazyikli suya tutmazdı. Taksim
Meydanına, o meydana girişe belirli bir barikatlar kurardı,
vatandaşlar oraya girmezdi ve o kadar vahşice o vatandaşlara
karşı bir işlem yapılmazdı. Ben polisimizin o kadar
kötü davranacağına inanmıyorum. Korkuyorum ki, bazı
militanlar polisin içine karıştırıldı. Yani,
Talibanlar malibanlar inşallah
karıştırılmamıştır. Çünkü, yani ben Türk
polisinin kendi vatandaşına karşı böyle bir, gerçekten
ağır, saldırgan, karşısındaki insana
saldıran bir psikolojiyle hareket edeceğini zannetmiyorum. Polis
tabii ki iktidar kendisine ne görev verirse onu yapmak zorundadır. Onun
için, bence bu gensorunun baş sorumlusu Başbakandır ve
İçişleri Bakanıdır.
Değerli milletvekilleri, Türkiyenin manzarasını
Yani, o görüntüler Türkiyeyi o kadar çağ dışı, o kadar
büyük bir işkence yapan bir ülke hâline soktu ki
Yani, şimdi, ne
yaparsak hoş görülür diyorsunuz. Ben şimdi bu AKPlilerden soruyorum:
Acaba, hangi ağır suç sizin bakanlarınızın,
Başbakanınızın istifasını gerektiriyor? Bunu bir
söyleyin ya. Mesela, şimdi, 750 milyon krediyi alıyor bankadan, kendi
damadının şirketine veriyor; oh ne kadar güzel! Hiç kimse
aldırmıyor. Şimdi, polisi vatandaşın üzerine
saldırıyor, en temel hakkı olan, hakkı kullanmaya
çalışan emekçinin üzerine salıyor ve o kadar büyük
Hastaneye
gaz bombası atılıyor; burada kimse suçlu değil!.. Kim burada
suçlu? Yani, burada siyasi sorumluluk var değerli milletvekilleri. Siyasi
sorumluluğu, artık, siz o kadar bu konularda pişkin
davranıyorsunuz ki, yahu, hiçbir şeyi üzerinize almıyorsunuz ama
o kadar çok ayıplarınız var ki, yani Ankara alanını
kaplayan bir yorgan yapılsa, vallahi sizin
ayıplarınızı örtemez. Yani bu kadar çok büyük
ayıplarınız var.
Şimdi, bu kadar büyük ayıplara rağmen, siz hâlâ,
hiçbir şey olmamış gibi, bu memlekette eğer hakikaten
görevinize devam ederseniz, bu işin sonu hiçbir zaman selamet
değildir. Türkiye çok ciddi sıkıntılar içindedir.
Sokağa çıktığımızda herkes hayatından
endişeli. Türkiye Cumhuriyeti devletinin sağlıklı
yönetilmediği, bugünkü iktidarın bu devlete bakış
açısının çok da hayırlı olmadığı, bir
devletin
Yani, sizin eski Meclis Başkanınız çıkıyor
diyor ki, Bülent Arınç: Osmanlı yumruğunu diyor vururuz
diyor. Yahu, sen bir defa... Osmanlı diye bir millet yok ya. Niye yani?
Türk yumruğu niye demiyorsun da, Osmanlı yumruğu
Demek ki, siz
daha Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlığını
benimsememişsiniz, gözünüz Osmanlılıkta. Bunlar hepsi, zaten
kendi konuşmalarınızla ortaya koyduğunuz durumdur.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bu memleket bizim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Genç, bir dakika ek süre verdim, lütfen
bitirin.
KAMER GENÇ (Devamla) Bu memlekette herkesin artık
şapkasını önüne koyup düşünmesi lazım. Türkiye çok
ciddi ekonomik sıkıntı içinde. Bakın işte.
Bakmayın, sizin bakanlar çıkıyor burada demagoji yapıyor,
Efendim Türkiye çok iyi durumda. Yahu, bu memlekette işsizlik o kadar
alabildiğine ilerlemiş ki. Şimdi siz, paketlerle, birtakım
insanları, günlerini gün etmeye çalışıyorsunuz. Yarına
bu paketleri verecek para da bulamazsınız. Evet, devletin büyük
kaynaklarını kendi yandaşlarınıza çok ucuz fiyatlarla
verdiniz. Yani, keşke bize burada ispat hakkını getirseniz. Size
bir şey tavsiye ediyorum: Gelin, bir suistimalleri araştırma
komisyonu kuralım, ben de o komisyonun içine gireyim. Bak, ben
maliyeciyim, bakın ben size neler çıkarırım; bakın, ne
suistimaller çıkarırım ama siz diyorsunuz ki, biz örtbas
ediyoruz.
Siz, geçen gün, Grup Başkan Vekiliniz dedi ki: Biz, efendim,
2002 seçimlerine girdik. Bir araştırma komisyonu kurdunuz. Peki,
araştırma komisyonu kurdunuz da ne yaptınız? En büyük
suçları zaman aşımına uğrattınız. Doğru
dürüst bir çalışma yapmadınız ki. En büyük
hırsızların suçlarını affettiniz. İşte
gelin, gidelim, araştıralım bunları.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
Değerli arkadaşlarım, Danışma Kurulu
önerisi lehinde Sayın Mustafa Elitaş, Kayseri Milletvekili.
Buyurunuz efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve hürmetle
selamlıyorum. Danışma Kurulu, nasıl
çalışacağı, nasıl düzenleneceği ve nasıl
oluşacağı İç Tüzükümüzün 19uncu maddesinde
belirlenmiş. Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen siyasi parti
gruplarının grup başkanları, grup başkan vekilleri
veya onların göstereceği bir milletvekili vasıtasıyla
Meclis Başkanlığı tarafından toplantıya çağrılan
kurul. Bu kurulun ittifak hâlinde, mutabık bir şekilde karar
alması sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin o gün ve sonraki günlerde
nasıl çalışacağıyla ilgili karar veriliyor.
Arkasından Danışma Kurulunun hangi konularda yetkili
olduğuyla ilgili baktığımızda Genel Kurul
Çalışmaları diye İç Tüzükümüzün 49uncu maddesinin
Gündem başlıklı kısmıyla 50nci maddesindeki Özel
gündem diye ifade ettiğimiz kısımlardan Danışma
Kurulunun görüşleri Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
bildiriliyor.
Esasen, Danışma Kurulu Parlamentoda grubu bulunan siyasi
partilerin ittifak hâlinde aldıkları bir karar olduğu
doğrultuda Genel Kurulun bunu görüşmesiz oylaması gerekiyor.
Fakat uzun yıllardır uygulanan gelenek çerçevesinde, bir manada
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının içtihat
hâline getirdiği yönündeki değerlendirme, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yapılan Danışma Kurulu önergelerinin,
Danışma Kurulu görüşlerinin
Önergede değil aslında
19uncu maddede Danışma Kurulunun aldığı karar
Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirilir. diyor ve bu bildirime, başka
maddelere yapılan atıflar çerçevesinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, Danışma Kurulunun getirdiği her şey diğer
önergelerle eş değer hâle getirilip, bu konuda lehte ve aleyhte
konuşma imkânı veriliyor. Hâlbuki 19uncu maddeyi iyi bir
şekilde, daha da Türkiye Büyük Millet Meclisinin verimli bir şekilde
çalışmasını arzu eden İç Tüzük yapıcı, kanun
koyucunun düşüncesini dikkate aldığımızda, 19uncu
madde Danışma Kurulunun uzlaşamaması hâlinde siyasi parti
gruplarının veya diğer milletvekillerinin, grubu olmayan temsilci
milletvekillerinin, bir siyasi partinin grubu önerisi hakkında lehinde
veya aleyhinde görüş verme imkânı ortaya çıkıyor.
Danışma Kurulunda herhangi bir siyasi parti grubu
Şu anda, Parlamentoda dört tane siyasi partimiz var. Dört siyasi parti
grubundan bir tanesi toplantıya katılmazsa veya o toplantıdaki
konuşulan mevzulara katılmadığı sürece, oy
birliği sağlanamadığı sürece Danışma Kurulu
toplanamamış, karar verememiş sayılıyor fakat benim
kanaatimce, 19uncu madde, 49 ve 50nci maddeler, Başkanlık
Divanı tarafından yeniden görüşülüp yorumlandığı
takdirde, öyle inanıyorum ki, bu konuda yeni bir içtihat düzenleme
imkânı verecek ve Parlamentonun ittifak hâlinde karar
aldığı konularda, ümit ediyorum, daha hızlı bir
şekilde çalışması, İç Tüzük yapıcılar, kanun
koyucuların niyetlerine daha uygun bir düzenleme olacaktır diye
düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, biraz sonra görüşmeye
başlayacağımız istihdam paketi, gerçekten Türkiye için çok
önemli düzenlemeler getiriyor. Bugüne kadar hem işçi
çalıştırmak gerçekten çok zordu, istihdam edenler
tarafından baktığımızda
sıkıntıları beraberinde getiriyordu hem de istihdam
edilenler, çalışanlar yönünden çeşitli problemleri de
beraberinde getiriyordu. Bir tarafta işverenlerle çalışmak
isteyenlerin İş Kanunlarından ortaya çıkan
sakıncaları dolayısıyla çalışan
çalıştığından zevk almıyor,
çalıştıran da çalıştırdığı
kişinin kendi ekonomik konjonktürel durumları içerisinde ortaya
çıkan problemler göz önüne aldığında onlarla
sıkıntılar ortaya çıktığını
düşünüyordu. Bununla ilgili önemli düzenlemeler yapılacak biraz
sonraki yapacağımız görüşmelerde.
Yine 2nci sırada yer alan, taarruz uçaklarının
Türkiyede yapılmasına ilişkin kanun tasarısı, bir ana
madde, yürürlük ve yürütmeyle beraber 3 madde. İş Kanunu toplam 35
madde, iki bölüm hâlinde konuşulacak. Daha sonra, Amme
Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı toplam 57 madde; bu da iki bölüm hâlinde konuşulacak.
Bu görüşeceğimiz yasalar, ümit ediyorum, ülkemiz için çok önemli
konulara temas edecektir diye düşünüyorum. Muhakkak ki muhalefet
milletvekili arkadaşlarımızın yapacağı
konuşmalarla, katkılarla da bu yasaların
vatandaşlarımız tarafından, ilgililer tarafından daha
iyi anlaşılmasına imkân verecektir diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün 103üncü Birleşimimizi
yapıyoruz. Yanlış hatırlamıyorsam, ikinci yasama
yılında 94üncü veya 95inci birleşimimizi yapıyoruz. Bu
çerçevede siyasi parti grupları, grup başkan vekilleri kendi
aralarında yaptıkları toplantılar çerçevesinde, büyük bir
çoğunluğunu, yüzde 60, yüzde 70e yakın bir bölümünü
Danışma Kurulu önerisi hâlinde getirip değerli
milletvekillerimizin bilgilerine sundular ve o çerçevede Türk milletinin ihtiyacı
olan yasaları düzenlemek için elimizden gelen gayreti gösterdik.
Bugün de Danışma Kurulu, Parlamentoda temsil edilen
bütün siyasi parti grup başkan vekillerinin ve Meclis
Başkanlığımızın başkanlığında
toplanan Danışma Kurulu, bugün de ittifakla bir karar alarak, biraz
önce okutulan önerge doğrultusunda bu haftanın çalışma
programını inşallah sizlerin de oylarıyla devam
ettireceğiz. Bugün çalışma saatimiz 15.00-21.00, yarın
13.00-21.00, perşembe günü 13.00-21.00 şeklinde devam edecek, bu
haftayı da tamamlamış olacağız.
Değerli arkadaşlar, buraya
çıkıldığı takdirde, bu kürsü milletin kürsüsü. Yasalar
komisyonlarda enine boyuna inceleniyor, bürokratlar, konuyla ilgili uzman
milletvekilleri tarafından didik didik edilip milletin refahına,
milletin menfaatine olacak şekilde yapılmaya
çalışılıyor. Hatta bazı yasalar, daha da önem
atfedildiğinden dolayı, bir alt komisyonda daha dar çerçevede ve daha
özgün bir şekilde araştırılarak getiriliyor.
Bu meyanda muhalefetin tabii ki her yasaya
katılmasını, her yasaya destek vermesini beklemek mümkün
değil. Çünkü, onların görüşleri farklı bir şekilde
olabilir veya iktidarın aldığı sorumluluğu kendi
üzerinde taşımama gayreti içerisinde, o sorumluluğu
paylaşmama amacıyla burada o yasayla ilgili çekincelerini dile
getirebilirler. İşte bu kürsü, Türk milletinin menfaatine olduğu
düşünülen -iktidar partisi grubu tarafından- milletvekillerinin
getirdiği kanun tekliflerini veya iktidarın getirdiği kanun
tasarılarını, millete ne getiriyor ne götürüyor diye, milletle
ve milletvekilleriyle, milletin temsilcileri olan bizlerle paylaşabilmek
için kullanılması gereken bir kürsü.
Burada muhalefet, yapılan yasanın eksiğini
şöyle olursa daha iyi olur diye ifade ederek iktidara en azından yol
açıcı tarzda konuşma yapacak, muhalefet de
yaptığı yasayla ilgili
(CHP sıralarından gürültüler)
ABDULLAH ÖZER (Bursa) Hiçbirini dikkate almıyorsunuzki!
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) Dikkate
aldığınız bir tane şey söyler misiniz?
BAŞKAN Lütfen arkadaşlar
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Size bir tane örnek vereyim:
Grup Başkan Vekiliniz Hakkı Suha Beyin de imzası olan bir
şey vardı. Geçen hafta
(CHP sıralarından gürültüler)
ABDULLAH ÖZER (Bursa) Bir tane örnek!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bakın, bir tane örnek
diyorsunuz, on tane örnek derseniz on tane de örnek veririm, bir tane diye
sordunuz. Ne sorduğunuza iyi dikkat edin!
Hakkı Suha Beyin ve bütün grup başkan vekillerinin
imzaladığı bir örnek vardı.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) Öneri filan
aldığınız yok.
BAŞKAN Karşılıklı konuşmayın
arkadaşlar.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Tekriri müzakere kararı
aldık. Sayın Akif Hamzaçebinin verdiği bir önergeyle,
farklı bir şekilde değerlendirildiğinden dolayı bütün
siyasi partilerin grup başkan vekilleriyle yaptığımız
imza çerçevesinde düzelttik. Bir tane örnek yeter mi? Tarih istiyorsanız
daha da vereyim
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Yanlış yaptık.
BAŞKAN Lütfen, Genel Kurula hitap edin Sayın
Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Yanlış
yaptık. diye oradan bir arkadaşımız söylüyor ama
Hamzaçebinin yaptığı doğru bir önerge idi Sayın
Özyürek. Onun yaptığını biz doğru önerge olarak
gördük, onun düzeltmesini yaptık.
ABDULLAH ÖZER (Bursa) Yüzlerce örneği var bizde ama kabul
etmiyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Şimdi, değerli
arkadaşlar, muhalefetin de iktidara tahammül etmek mecburiyeti
vardır. İktidarın nasıl ki muhalefetin söylediklerine
ABDULLAH ÖZER (Bursa) İktidar da muhalefete tahammül
göstermek zorunda.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Değerli grup başkan
vekilleri buraya çıkıp diyorlar ki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Elitaş, buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) İktidar olarak tahammül
göstermek zorundasınız. diyorlar. Doğru, ama şuradan
dikkat ediyorum: İktidar partisi milletvekilleri kırıcı
olmamak için elinden gelen gayretleri gösteriyorlar, fakat şöyle biraz
zülfüyâra dokunduğumuz zaman birden bire zıplıyorlar.
Değerli arkadaşlar, adil olalım, adaletli davranalım.
Bizim burada yapmamız gereken
Bakın çok önemli bir şey
söylüyorum
ABDULLAH ÖZER (Bursa) Söylediklerinizin hiç birisi önemli
değil, biz her birini biliyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Biraz sonra
konuşacağımız istihdam paketi bu
vatandaşlarımıza, çalışan ve
çalıştıranlara ne gibi fayda sağlayacak, sizin
görüşünüzle de ne gibi eksiklikler var, onları ifade etmeye
çalışalım, onları düzeltmeye çalışalım,
onları anlatmaya çalışalım. (CHP sıralarından
gürültüler)
ABDULLAH ÖZER (Bursa) Hep sizin söyledikleriniz doğru
değil mi!
BAŞKAN Lütfen, rica ediyorum arkadaşlar.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bu kürsüyü kullananlar,
açıkçası birilerini çok ağır şekilde itham ediyorlar.
Kimine ayıplı diyorlar, Ayıplarınızı eğer
örtersek şunlar bunlar yetmez, Ankaranın üzerine yorgan hâline
getirsek, örtmez. diye ifade ediyorlar. Ama, şunu açık ve net
söylüyorum: Şuradaki 340 milletvekilinin elhamdülillah bizim
bildiğimiz hiçbir ayıbı yok, ama senin Türkiye medyalarına
düşmüş, başkalarının namusu ve şerefiyle oynama
ayıbı sana herhâlde yeter diyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Elitaş, teşekkür ediyorum.
Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde Eskişehir
Milletvekili Sayın Tayfun İçli.
Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
şahsım ve Demokratik Sol Parti adına saygıyla
selamlıyorum.
Yine bir salı günü, yine bir Danışma Kurulu
önerisi, yine ben karşınızdayım.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Ahmet Ersin
arkadaşım, gündem dışı konuşmalarda, Hükûmetin
sorulara yanıt vermediğini, Hükûmetin Anayasa gereği olan
denetleme hakkından kaçtığını ifade etmişti.
Sayın Bakan, Sayın Çiçek, konuşmasında, Anayasa gereği
olarak diğer denetleme konularının Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görüşüldüğünü ifade ederek birtakım açıklamalar
yaptı. Doğrusu Sayın Bakanın açıklamalarını
yadırgadım. Çünkü diğer denetleme konuları, gensoru gibi diğer konular Anayasamızda ve
İç Tüzükte mutlaka ele alınması gereken ve hangi sürede ele
alınması gerektiği yazılı olan konulardır, ama
sözlü sorular 22 Temmuzdan bu yana kesinlikle Hükûmet tarafından
yanıtlanmıyor. Her salı günü sözlü sorular konusundaki denetleme
ya Danışma Kurulu önerisiyle ya da AKP Grubu önerisiyle ortadan
kaldırılıyor. Bir kere bunu çok net olarak ifade etmek
lazım. Anayasa gereği olarak yapılması gereken Hükûmetin
görevi hiçbir şekilde bertaraf edilemez. Sayın Bakan, Sayın
Çiçek konuşmasında hep yazılı sorularla ilgili rakamlar
verdi, ama özellikle 22nci Dönem ve 23üncü Dönemde sayın
milletvekillerinin verdiği sözlü sorularla ilgili rakamları vermekten
imtina etti. Bu konuyu geçiyorum, birinci konu buydu.
Değerli arkadaşlarım, bundan önceki
Danışma Kurulu önerilerinde muhalefet partilerinin, AKP ile
mutabık kalarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma
usullerini belirlemesini eleştirmiş ve zalimin elini sıkan
zulmüne ortak olur demiştim. Bu benim görüşüme çok değerli grup
başkan vekilleri, muhalefet grup başkan vekilleri tabii üzüldüler.
Ama, değerli arkadaşlar, bugün yine önümüze getirilen
Danışma Kurulu önerisinde ülkenin yararıyla ilgili, Türkiyenin
gündemiyle ilgili konuların bulunmadığını, yine
AKPnin bir dayatma şeklinde Türkiyenin gündemine getirmek istedikleri
konuları görüyorum.
Türkiyenin gündemi nedir? Türkiyenin gündemi, değerli
arkadaşlarım, açlık ve yoksulluktur. Türkiye ciddi bir ekonomik
krizle karşı karşıyadır, hatta yaşamaktadır.
Biraz evvel Sayın Bakan Şimşek, bazı arkadaşların
söz atması üzerine Ben İngilteredeyken
diye birtakım rakamlar
vererek konuşmasını sürdürdü. İngiliz vatandaşı
olan hazine bakanımızın hâlâ aklının İngilterede
olması doğrusu beni burada üzdü. Verdiği rakamlar doğru
rakamlar değil. Tabii bu arada Sayın Bakanın Kraliçesi,
Sayın İngiltere Kraliçesi ülkemizde. Bu vesileyle hoş geldiniz
diyorum Sayın İngiltere Kraliçesine ama, hazineden sorumlu,
ekonomiden sorumlu Sayın Bakanın biraz evvel yapmış
olduğu konuşmayı yadırgadığım gibi,
vermiş bulunduğu rakamların da ne kadar gerçeği
yansıtmadığını bu arada ifade etmek istiyorum ve
Türkiyenin gerçek gündeminin ne olması gerektiğini bu vesileyle size
bildirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın
dediği gibi enflasyon düşmüyor. Ankara Ticaret Odasının
verilerine göre gerçek enflasyon yüzde 50, 49,3. Bakın, kırmızı
mercimek yüzde 261 artmış, kereviz yüzde 257 artmış, limon
yüzde 180 artmış, dolmalık biber yüzde 147 artmış,
pirinç yüzde 141 artmış, makarna yüzde 135 artmış.
Sayıyorum, bunlar hep yüzde 100lerin üzerinde. Peki, artmayan ne, eksi
olan ne? Epilasyon cihazı, eksi. Epilasyon cihazı ile pirinci
ortalama yapmışlar, ondan sonra da enflasyon rakamı yüzde 10un
altında diye Türk halkına yutturmaya çalışıyorlar.
Bilemem, cinsel tercihleri farklı olan insanlar şüphesiz vardır,
onlara saygı gösteririm, ama Türkiyede kimlerin epilasyon cihazı
kullandığını herkes çok iyi biliyor. Çocuk bezi, eksi
enflasyonda. Bu enflasyon rakamlarının içine çocuk bezini
katmışlar ve Türk halkına enflasyon düşüyor diye yutturmaya
kalkıyorlar, aynı zamanda İngiliz vatandaşı olan hazineden
sorumlu Bakanımız. Bakın, sadece o değil, ilaçlarda yüzde
80 artış var, mazot yüzde 130 artmış, elektrik yüzde 27
artmış. Bunlar gerçek veriler. Şimdi, Türkiyenin gerçek gündemi
buyken elinde rakam olmadan bir bakanın farklı
konuşmasını yadırgıyorum.
Yine gazetede bir haber: Canlı hayvan ithalatında yüzde
672lik bir artış. Hayvancılık yapamayan,
hayvancılığı, tarımı bitmiş bir ülkenin
canlı hayvan ithalatındaki rakamı size söylüyorum. Yine
hububatla ilgili, Türkiyedeki ithalat artışı yüzde 169; yüzde
170 hububat ithalatında artış var, geçiyorum. Yine bir gazete
haberi: Pazarcı satamıyor, vatandaş alamıyor. En ucuz
gıda maddesinin bulunduğu pazarlarda pazarcı esnaf kan
ağlıyor, ürün satamıyor vatandaş alamadığı
için. Sayın Bakan bundan habersiz, İngilteredeki olayları takip
ediyor.
BAŞKAN Sayın İçli, Danışma Kurulu
önerisine ne zaman geleceksiniz?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Geliyorum.
Türkiyenin gerçek gündeminin bu olduğunu, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bu konuları konuşması gerektiğini, yoksa
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Türkiyenin gündemi olmayan konuları
görüşmesinin ülke yararına olmadığını ifade etmek
istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurun.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Geliyorum.
2002den rakam verdi ülke buralara geliyor diye. Bakın, 1923
ile 2002 tarihleri arasında, yetmiş dokuz yılda, Türkiyenin
cari işlemler açığı 50 milyar dolar, 2002 ile 2007
arasında, AKP İktidarında, beş yılda 118 milyar dolar
cari işlemler açığı. Bunu kim veriyor biliyor musunuz?
Sayın Bakanın, Hazine, TÜİK ve Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankasının verileri: İç borç 2002 ile 2007 arasında yüzde
70 artmış; 2002ye kadar 149 milyar dolar olan iç borç, 2007
yılında 255 milyar dolar olmuş. Bakın, dış borç
yüzde 83 artmış ve 2007 yılında Türkiye'nin üçüncü
çeyrekteki dış borcu 238 milyar olmuş. Bakın, toplam borç
2002 yılında 221 milyarmış, 2007de toplam borç 500 milyar
dolar; 300 milyar dolar artmış! Ve bir şey daha
söyleyeceğim: Eskiden kamu borcu varmış, özel sektör borcu
varmış ama özel sektör borcu ne olmuş biliyor musunuz? Özel
sektör borçlandırılmış, yüzde 235 özel sektör borcu var ama
başka ilginç bir olay var, vatandaş
borçlandırılmış kredi kartıyla. Kredi kartı
2002den bu yana yüzde 542 kredi kart borçlarından dolayı
artmış. Devlet borçlu değil, kamu borçlu değil ama
sokaktaki Ayşe, Fatma, Mehmet borçlu ve Mehmet borçlu için
2002-2007
seçimlerinde Aman siyasi istikrar bozulursa ekonomik istikrar bozulur.
korkusuyla, vatandaş, o korkuyla, Türkiye'nin gerçek gündemi, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gerçek gündeminde olduğu gibi pusulayı
saptırmış.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin gerçek gündemi
şüphesiz düşünce özgürlüğü ile ilgili, 301le ilgili Türk Ceza
Yasasındaki değişiklik olabilir, çünkü getirildi. Ama son
dönemlerde Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilen yasalara
baktığınız zaman, Sayın Maliye Bakanının
Babalar gibi satarım. dediği gibi hep
kaynaklarımızın satılmasıyla ilgili yasalar geliyor.
Ormanlarımız satılıyor, işte turizmle ilgili
ormanlarda birtakım yatırımlar yapılması gündeme
geliyor. Vatandaşın yıllardır vergileri ile
oluşturulan birçok kamu tesisleri yüzde 80, yüzde 90 yap-işlet-devret
adı altında bir şekilde kamunun elinden çıkıyor.
Türkiye'nin yüz akı olan kuruluşlar, Erdemir gibi birçok kâr eden
kuruluş yine babalar gibi satılıyor. Yine bu önümüze gelecek
olayda, 2002 yılında işsizlik sigortası
çıkartmıştık, çalışanların hakkını
korumak için yasa çıkartmıştık. Oradaki fonun işçiler
tarafından değil de birileri tarafından başka amaçlarla
-devletin amacı olabilir- kullanılmasına ilişkin
düzenlemeler Türkiye Büyük Millet Meclisine getiriliyor.
Değerli arkadaşlarım, vatandaş kan
ağlarken, çarşı yanarken, mutfak yanarken, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemine kadrolaşmayla ilgili TRT Yasasını
getiriyorsunuz.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) Ekonomiden sınıfta
kaldın!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Hiç
Hiç
Bunlar, Sayın
Bakanın rakamları; bunlar, üfürük rakamlar değil. Sayın
Milletvekili, üfürük rakamlar değil, bunlar gerçek rakamlar; sizin
saklamak istediğiniz, Türkiye'nin gündeminden kaçırmak
istediğiniz rakamlar. İsterdim ki Sayın Bakan burada
olsaydı. İsterdim ki burada olsaydı ama Sayın Bakan, öyle,
elimde, yanımda rakamlarım yok, bilemiyorum değil, bunlar gerçek
rakamlar, onun için, buradaki haberler gazete haberleri, üfürük değil.
Bunlar Hazinenin, Merkez Bankasının rakamları, İstanbul
Ticaret Odasının yaptığı araştırmalar,
Ankara Ticaret Odasının yaptırdığı
araştırmalar. Siz sokakta gezmiyorsunuz, siz sırçalık
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) Yazar kasalar atılıyordu
sizin döneminizde.
BAŞKAN Bir dakika verdim, bitirin lütfen.
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) Biraz da Dervişten bahset.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Evet, ona geliyorum,
Dervişten bahsediyorum.
Şimdi, belirli yerlerde gözyaşları içerisinde
başınıza geleceklerle ilgili birtakım düşünceler ifade
ediyorsunuz. Bakın, 2002 yılında o havuzun kara deliklerini
kapatmakla ilgili çok önemli yasalar yaptık. Şimdi, diyorsunuz ki
topu taca atmak için: Dünyada kriz var. Beyler, 1999-2001 yılında
Uzak Doğu krizi vardı, Amerikada da kriz vardı, Rusya krizi
vardı ve Rusya moratoryum ilan etmişti unutmayın ve o
tarihlerde, o sıkıntılarda bu yüce Meclis birçok önemli yasa
çıkarttı ve bedelini de ödedi halk acı çektiği için,
bedelini de ödemek zorundaydı. Bizler bunu bilerek çok önemli yasalar
çıkarttık ama 2002de size altyapısı tamamlanmış,
kara delikleri kapatılmış bir ekonomi teslim ettik ama biraz
evvel
[AK Parti sıralarından alkışlar (!)]
Size 2002 yılında verilen rakamları veriyorum
bakın, 200 milyar dolar olan borcu 500 milyar dolara
çıkartmışsınız. Bir şey daha unuttum: Bu
özelleştirmelerden dolayı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) Yirmi iki bankayı batırarak,
bankaları batırarak!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla)
bankaları satımdan
dolayı aldığınız 40 milyar doları da bundan
düşmek suretiyle
AHMET YENİ (Samsun) Kaç banka batırdınız?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla)
mahsup etmek suretiyle 300
milyar dolara çıkardınız. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın İçli.
Sayın milletvekilleri, müzakerelerini
tamamladığımız Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Öneri kabul
edilmiştir.
Alınan karar gereğince, gündemin Özel Gündemde Yer
Alacak İşler kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda yer alan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri, Ankara Milletvekili Hakkı Suha
Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve
İzmir Milletvekili Kemal Anadol'un, 1 Mayıs kutlamalarının
Taksim'de yapılmasını engelleyerek toplantı ve gösteri
yürüyüşü hakkını ihlal ettiği, güvenlik güçlerini
orantısız güç kullanmaya teşvik ettiği, bu tutumuyla
toplumsal barışı tehlikeye atarak şiddet görüntülerinin ortaya
çıkmasına neden olduğu iddiasıyla Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan hakkında Anayasanın 99 uncu, İçtüzüğün
106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına
ilişkin (11/2) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere
başlıyoruz.
V.- GENSORU
A) Ön
Görüşmeler
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay,
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadolun, 1 Mayıs kutlamalarının
Taksimde yapılmasını engelleyerek toplantı ve gösteri
yürüyüşü hakkını ihlal ettiği, güvenlik güçlerini
orantısız güç kullanmaya teşvik ettiği, bu tutumuyla
toplumsal barışı tehlikeye atarak şiddet görüntülerinin
ortaya çıkmasına neden olduğu iddiasıyla Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/2)
BAŞKAN Hükûmet? Yerinde.
Önerge daha önce bastırılıp
dağıtıldığı ve Genel Kurulun 8/5/2008 tarihli
101inci Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 99uncu maddesine
göre bu görüşmede önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti
grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına
Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve
Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Önerge sahipleri adına Sayın Kemal Anadol.
Gruplar adına: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Sayın Cevdet Selvi, Kocaeli; DTP Grubu adına Sayın Selahattin
Demirtaş, Diyarbakır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) MHP Grubu adına Mehmet
Şandır.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Sayın Mehmet Şandır.
Sayın Anadol, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Başkan, yüce
Meclisin saygıdeğer üyeleri; Başbakan Sayın Recep Tayyip
Erdoğan hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği gensoru
önergesini izah etmek için huzurunuzdayım. Hepinize saygılar
sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, 1 Mayıs dünyanın tüm
ülkelerinde işçinin ve emeğiyle geçinen tüm
çalışanların bayramı olarak uzun yıllardır
kutlanmaktadır. Türkiyede de tüm baskılara karşın 1906dan
bu yana 1 Mayıs bayram olarak kutlanmış, 1935te Bahar
Bayramı olarak kabul edilmiş, 12 Eylül darbesinden sonra ise tümüyle
yasaklanmıştır.
Bu yasak 2008de Taksimde de devam etti. Lübnandan Parise,
Moskovadan New Yorka kadar yüz altmış beş ülkede 1 Mayıs
coşkuyla, şenlik havası içinde kutlanırken, Türkiyede
demokrasiye, insan haklarına, emekçilere indirilen darbe,
gözyaşı ve kan oldu. AKPnin demokrasi ve özgürlük
anlayışı tüm gerçeğiyle ortaya çıktı, maskesi düştü.
Ortaya elinde sopa, biber gazı ve gaz bombasıyla ceberut bir devlet
çıktı.
İşçiler ve sendikalar 1 Mayısı Taksim
Meydanında kutlamak istiyorlardı. Neden? Çünkü 1 Mayıs 77de
Taksim alanında büyük bir provokasyon olmuştu ve 37
yurttaşımız yaşamını yitirmişti.
İşçiler ve sendikalar 1 Mayısta onları anmak için Taksimde
bu bayramı kutlamak istiyorlardı, ısrarları bundandı.
Bu provokasyonda işçilerin günahı yoktu.
Bu nedenle sendikaların bu insani yaklaşımına
AKP duyarsızlık gösterdi, Başbakan anlamsız biçimde,
ısrarla karşı çıktı. Oysa sağda solda derin
devlet arayacağınıza, 1 Mayıs 1977ye eğilin, derin
devlet orada. Uğur Mumcunun 1 Mayıs 1977den hemen sonra
yazdığı önemli birkaç yazı hâlâ yanıt bulamadı.
Uğur Mumcunun sorduğu sorulara hâlâ yanıt verilemedi. Altı
aydır, dokuz aydır, bir senedir iddianamesi hazırlanamayan
hayalî derin devletle uğraşacağınıza 1 Mayıs
1977nin üstüne eğilseydiniz derin devleti orada bulurdunuz. Ama
işinize gelmiyor, ne çare!
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) Siz neredeydiniz?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Kim neredeydi?
BAŞKAN Lütfen
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Başbakan, 1 Mayısın
Taksimde kutlanmasına şiddetle karşı çıktı.
Neymiş efendim? İhbar almış, provokasyon olurmuş.
Şimdi soruyorum: Önümüzde 19
Mayıs Atatürkü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı var. Bütün
Türkiyede, sahalarda, stadyumlarda
gençler gösteri yaparak bu bayramı kutlayacaklar. İhbar
alırsa Sayın Başbakan, provokasyon olacak diye 19 Mayıs
törenlerini yasaklayacak mı? (AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) Ne alakası var?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Ne alakası mı var?
Provokasyon ihbarı alıyor, yasaklıyor. Ne farkı var
arkadaşlar?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) İzin verilen alanda
yapsaydı onlar da, Kazlıçeşmede yapsaydı!
BAŞKAN Lütfen
K. KEMAL ANADOL (Devamla) İhbar alsanız Cumhuriyet
Bayramını yasaklayacak mısınız? (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Peki sen nesin? Sen Başbakan değil misin? Sen hükûmet
değil misin? Önlemini al, provokasyona engel ol.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Yasak yere izin ver!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Provokasyona engel ol. Devlet
adamı olmanın, hükûmet
olmanın ciddiyeti burada.
AHMET YENİ (Samsun) Hiç müdafaa etmeyin, hiç!
BAŞKAN Lütfen, laf atmayın arkadaşlar.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Taksimde yılbaşı
kutlamaları serbest. Yabancı turistlere cinsel taciz de serbest.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Yok canım!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Bütün dünyaya yayılan televizyon
ekranlarındaki görüntülerden millet olarak utanç duyuyoruz, yüzümüz
kızarıyor.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Onlar
kovuşturulmadı mı?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Televizyonlarda var, utanmıyor
musunuz?
BAŞKAN Arkadaşlar, rica ediyorum, lütfen
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Onlar
kovuşturulmadı mı? Kovuşturulmadı mı?
BAŞKAN Lütfen laf atmayın. Rica ediyorum
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Taksim, magandalara açık,
işçilere yasak. Taksim, magandalara açık, işçilere kapalı.
(CHP sıralarından alkışlar)
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Onlar da mı maganda
olmak istiyor?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) 1 Mayıs 2008de Taksime
işçileri değil, hiç kimseyi sokmadınız. Bunun için de
emrinizdeki vali ve emniyet müdürünü maşa olarak kullandınız.
Yasaları paspas gibi çiğnediniz. Cenevre Konvansiyonunu bile ihlal
ettiniz. İstanbulun kara ve deniz ulaşımını
yasakladınız. İstanbulu İstanbullulara zehir ettiniz.
İstanbulu 1 Mayısta korku kentine çevirdiniz.
SAFFET KAYA (Ardahan) Vah vah (!)
BAŞKAN Sayın Kaya, lütfen
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
İstanbulu 1 Mayısta hayalet kent hâline getirdiniz. Mitingle
alakası olmayan, miting kenarında, aynı alanda yemek yiyen
müşterileri tokatladınız. Hastanenin acil servisine biber
gazı attınız. Kucağında çocuk Burası hastane.
diye bağıran yurttaşların feryadından
utanmadınız, onlardan özür dilemediniz. Taksimden çok uzaktaki
DİSK Genel Merkezine insanları zorla, copla soktunuz. Sonra da
içeriye gaz bombası attınız. Daha sonra da Mecliste DİSK
Genel Merkezine bomba atılmadı. diye yalan söylediniz bu kürsüden.
Bomba atıldığında içeride 9 parlamenter vardı. Biri
kalp hastasıydı, hayati tehlike geçirdi. (AK Parti
sıralarından Ne işi vardı? sesleri)
Ne işi mi var? Hep borsalarda, ihalelerde Star, ATV
dalaveresi mi çevirecek parlamenter? (CHP sıralarından
alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Şimdi, arkadaşlar, oturduğunuz yerden
laf atmayın.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Laf atan cevabını alır
Sayın Başkan. Benim süremi kısmayın lütfen.
BAŞKAN Sayın Anadol yanlış söylüyorsa biraz
sonra Sayın Bakan cevap verir. Siz niye oradan laf atıyorsunuz?
Buyurun Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Aynı şey Özgürlük ve
Demokrasi Partisi İstanbul İl Merkezinde oldu. İnsanları
zorla içeriye soktunuz, sonra biber gazı attınız. İçeride
kalp hastası, yaşlı insanlar vardı. Bunlar her an ölebilirdi.
Dua edin, bir kişi hayatını kaybetmedi, bir
yurttaşımız, bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı.
Bakınız, Türk Ceza Kanunu Madde 86 ne diyor: Kasten
başkasının vücuduna acı veren veya
sağlığının ya da algılama yeteneğinin
bozulmasına neden olan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis
cezasıyla cezalandırılır
Suçun kişinin yerine
getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenmesi hâlinde iki yıldan
beş yıla kadar hapis cezası hükmolunur. Bu suç işlendi 1
Mayıs 2008de.
Orantısız güç kullanımıyla ilgili Türk Ceza Kanununun
256ncı maddesi çok açık. Kasten yaralama suçuna ne ceza verilecekse
orantısız güç kullanana da aynı ceza hükmoluyor.
İşkence ve eziyeti yasaklayan 94 ve 96ncı
maddelerdeki suçu işlediniz. Hangi maddeyi sayayım? Türk Ceza
Kanununu paspas ettiniz.
Şimdi sormak lazım, Sayın Recep Tayyip
Erdoğan, sen sıkıyönetim komutanı mısın yoksa
demokratik bir ülkenin başbakanı mısın? Bir karar ver. (CHP
sıralarından alkışlar)
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Asayişi
sıkıyönetime bırakmayız.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Elhak Genel Başkanınız
birinci rolü çok iyi oynadı ve kendi kendini deşifre etti. 1
Mayısta bu kadar kan ve gözyaşından sonra dedi ki: Devlet
görevini yaptı. Deşifre etti kendi kendini. Bu ne demek biliyor
musunuz? Recep Tayyip Erdoğanın aklındaki, hayalindeki,
idealindeki devlet, 1 Mayıs 2008deki İstanbuldaki devlettir,
ceberut devlettir. (CHP sıralarından alkışlar)
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) O size yakışır, CHP
zihniyetine yakışır.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) CHP zihniyetinin yanına bile
yanaşamazsınız. (AK Parti sıralarından Uzak olsun,
uzak olsun. sesleri.)
BAŞKAN Karşılıklı konuşmayın
arkadaşlar. Rica ediyorum.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) Biz ondan uzağız zaten.
BAŞKAN Rica ediyorum
Sayın Bakanlar
K.KEMAL ANADOL (Devamla) 78e gelelim, 78e gelelim
Sayın Başbakanınız ya gerçekleri bilmiyor
AHMET YENİ (Samsun) Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanı.
K.KEMAL ANADOL (Devamla) Sayın Başbakan ya gerçekleri
bilmiyor veya gerçekleri çarpıtıyor. Diyor ki, AKP, sizin grubunuzda:
1977 sonrasında Sayın Ecevitin iktidar olduğu, Baykalın
da Enerji Bakanı olduğu iktidar döneminde, Taksim, meydan
mitinglerinin yasaklandığı meydan hâline gelmiştir.
Neresini düzelteyim? Hâlâ laf atıyorsunuz bana. Ondan öğrendiğiniz
yanlış bilgileri bana satmaya çalışıyorsunuz.
Cumhuriyet Halk Partisi 1 Mayıs 1978in olduğu dönem
iktidara geldi, kanlı 1 Mayıstan bir sene sonra. İçinde benim de
bulunduğum Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin, hatta şu anda
hasbelkader sizde bakanlık yapan o zamanki Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilinin, yirmi sekiz milletvekilinin katılımıyla,
olaysız, şenlik içinde 1 Mayıs 1978 Cumhuriyet Halk Partisi
iktidarında kutlandı. (CHP sıralarından alkışlar)
Ve şundan emin olun: Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında 1
Mayıs, Taksim alanında, yine olaysız, kavgasız, gürültüsüz,
şenlik içinde kutlanacak. Bundan hiç kuşkunuz olmasın.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Sıkıyönetimle
mi? Asayişi sıkıyönetimle mi sağlayacaksınız?
K.KEMAL ANADOL (Devamla) Şimdi arkadaşlar, 1979da
sıkıyönetim vardı, sıkıyönetim vardı 1979da.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Kim ilan etti?
K.KEMAL ANADOL (Devamla) Nasıl?
AGÂH KAFKAS (Çorum) Sıkıyönetimi ilan eden kimdi?
K.KEMAL ANADOL (Devamla) O zaman
BAŞKAN Rica ediyorum.
Sayın Anadol, karşılıklı
konuşmayın, lütfen, siz Genel Kurula hitap ediniz.
K.KEMAL ANADOL (Devamla) Şimdi arkadaşlar, bakın,
bu önergenin asıl amacı şu
BAŞKAN Lütfen dinleyin arkadaşlar.
K.KEMAL ANADOL (Devamla) Bir ülkenin yurttaşı önce
kendi polisine, güvenlik güçlerine inanacaktır. Onlar bizim
evlatlarımız. Sayın Tayyip Erdoğan öyle söylüyor;
doğrudur, evlatlarımız. Onun için canımızı,
ırzımızı, namusumuzu, o polisimize, güvenlik gücüne emanet
ediyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) Doğru.
K.KEMAL ANADOL (Devamla) Bir olay çıktığı
vakit, Fransadan polis ithal edecek değiliz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Anadol, bir dakika verdim.
K.KEMAL ANADOL (Devamla) Yunanistandan polis ithal edecek değiliz.
Ama şu manzarayı gören Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı,
şu vandalizme tanık olan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı,
terörle falan alakası olmayan, İşçi Bayramında
bayramını kutlamak isteyen şu işçinin hâli; şu biber
gazı atılan, kucağındaki çocuğun canını kurtarmak
için hastaneden kaçan anneyi gören hangi Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı
gönül rahatlığıyla bir karakola gidip müracaat edebilir
arkadaşlar?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Hepsi, hepsi!
K.KEMAL ANADOL (Devamla) Siz güvenlik güçlerine karşı
halkın güvenini sarstınız. En büyük suçunuz budur, en büyük
suçunuz budur, hukuk devletine en büyük zararınız budur. Ondan sonra
da bütün bu manzaralara karşı özür dilemek bir tarafa -Genel
Başkanımız defalarca çağrıda bulundu Özür dilesin
Başbakan. diye- Devlet görevini yaptı. diyebiliyorsunuz. Devlet
görevini yapmadı, saydım, Ceza Kanununu açıkça çiğnedi,
Ceza Kanununun dört beş maddesini ihlal etti.
Şimdi, Başbakana düşen istifa etmektir.
İçişleri Bakanına düşen istifa etmektir. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Son cümlemi söyleyeyim.
Siz burada gülebilirsiniz, alay edebilirsiniz ama 1 Mayıs
1977den sonra tarihe geçen 1 Mayıs 2008in sahibi olacaksınız.
Hayırlı olsun size! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Anadol.
Değerli arkadaşlarım, şimdi gruplar adına
görüşmelere başlıyoruz.
İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli
Milletvekili Sayın Cevdet Selvide. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Selvi, buyurun.
CHP GRUBU ADINA M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; İstanbulda 1
Mayıs kutlamalarının Taksimde yapılmasını
engelleyerek toplantı ve gösteri özgürlüğünü ihlal eden,
açıklamalarıyla güvenlik güçlerini orantısız kuvvet
kullanmasına teşvik eden ve bu tutumu ile toplumsal
barışı tehlikeye atarak çatışmalı bir süreç
başlatan Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında gensoru
açılmasıyla ilgili önerge üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, herkesin bildiği gibi, 1
Mayıs, bundan yüz on sekiz yıl önce, bir asrı aşkın
süre önce, Amerikada sekiz saatlik iş gününü sağlayabilmek için
verilen birlikte bir hak mücadelesi sonucunda ortaya çıkmıştır.
1889 yılında da Pariste, bir işçi temsilcisinin önerisiyle,
bütün dünyada bu, emek, dayanışma ve mücadele günü olarak
kutlanır hâle gelmiştir ve o mücadelede 7 işçi ölmüştür, öldürülmüştür
ve o yıldan bu yana, hangi sistem ve rejim ve dünya coğrafyasının
neresinde olursa olsun tüm ülkeler bunu kutlama ihtiyacını
hissetmiştir; o karanlık günleri, o acı günleri, o
çatışma ve kavgayı azaltmak, toplumu daha da bir arada tutmak
gayretini göstermişlerdir. Pek çok ülkede de 1 Mayıs, tüm o
insanların, o topluluğun hepsinin memnuniyetle
karşıladığı dayanışma, birlik günü ve
bayramı olarak kutlanır.
İşte, Türkiyede, her türlü söze, her zaman
demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından ve özellikle uzlaşmadan
bahsedilmesine rağmen, başka ülkelerin mutluluk içinde, hoşgörü
içinde birliği sağlayacak şekilde kutladığı 1
Mayıslar ve özellikle hiç bugüne uymamış 2008 1
Mayısı, acı, huzursuzluk, kuşku günü olarak ortaya
çıkmıştır.
Aslında, 1977 yılında 1 Mayısta, 500 bini
aşkın emekçi, sivil toplum örgütü, sendikalar
katılmış. Orada hiçbir emekçinin, toplanan işçilerin ve
örgütlerinin ve kuruluşlarının bir tek sürtüşmesi ve
çatışması olmamıştır. Orada, tüm dünyada
olduğu gibi, o günü birlik beraberlik, bir bayram havası, emeğin
önemini ortaya koyabilmek
Elbette, sorunlarını demokratik çerçeve
içerisinde anlatma gayretine çalışan insanların üzerine
ateş edilerek, panzerler önünü keserek, beyaz bir Renault arabadan
ateş edip etrafından dolaşarak öldürülmüştür. O,
kanlı, Türkiye tarihinde, işçi sınıfı tarihinde utanç
verici kara bir leke olarak hâlâ durmaktadır. İşte bu
olumsuzluğu giderebilmek için, nasıl 7 işçi Amerikada
öldüğü zaman o meydan ve o 1 Mayıs önem
taşımışsa, hiç suçu olmayan, namusluca çalışıp
insan gibi yaşamak, ülkesine, milletine sahip çıkmaktan başka
değişik görüş ve düşüncesi olmayan ve haksız yere
öldürülen insanların öldürüldüğü alanda bir çiçek atmak, okuyan
duasını okumak, onu anmak hakkının neden verilmediğini
anlamak mümkün değil.
Gösteri ve toplantı temel insan hakları çerçevesi
içerisindedir ve ne yazık ki o 2008 1 Mayısının umut veren
bir kısmı vardır çünkü 1 Mayıstan önce AKPli bir
milletvekili arkadaşımız 1 Mayısın tatil olması
için kanun teklifi vermiştir, bizim partimizde de
arkadaşlarımız kanun teklifi vermiştir. Bunlar
birleşsin, tüm dünyada olduğu gibi Türkiyede de bu bayram
kutlansın, o 1 Mayıs sendromu, o, ülkedeki huzursuzluk yaratan olay
kalksın. denmiştir ve ne yazık ki işçiler,
sendikaları ve konfederasyonu umutlanmışlardır. Çünkü
altı yıldan beri uzlaşma, demokrasi, özgürlük sözlerini
ağzından bırakmayan Başbakan buna, hiç olmazsa, altı
yıldır işçi sınıfının, emekçilerin
yararına ve çıkarına hiçbir şey yapmadığı,
özgürlükleri ve haklarını kullandırmadığını
bildikleri için, şu altı yıl sonra, belki böyle bir jest yapar umuduna
sahip olmuşlardır.
Neden Taksim? dendiğinde
Elbette Taksimin özelliği
vardır. Bunu kavrayamamak ya cehaleti ya art niyeti ortaya
çıkarır. Elbette, 1 Mayıs Taksimde önemlidir ve bu umutla
bekleyen işçilere, Bakanlar Kurulu toplanmış -dağ fare doğurmuştur-
bilinen, yüz asrı geçmiş olayı tekrar söylemiştir. Ama ne
yazık ki akla, zekâya hakaret niteliği taşıyan gerekçelerle
önlenmeye kalkılmıştır. 2 katrilyona mal olur. demiştir.
Bunun doğru olmadığı ertesi gün söylenmiştir.
Efendim, çalışmaya ihtiyacımız var. denmiştir ve
provokasyon baskısıyla halk ve işçiler korkutulmaya
çalışılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, işçi
sağlığı, iş güvenliği, iş kazaları
nedeniyle ve meslek hastalıkları nedeniyle yılda 20 katrilyon
kaybeden, o canından olan işçileri, ekonomiye bu yönden, 20 katrilyon
zarar verirken dikkate almayan Başbakan, 2 katrilyonun -israf içinde
yaşayan AKP ve Başbakan- hesabını sormaya
kalkmıştır. Çalışmak lazım. demiştir. Son
ILO raporunda, Türkiyede haftalık çalışma süresi elli iki buçuk
saat olarak en fazla çalışan ülkelerin ön
sırasındadır. Bunun bir mantığı yoktur.
Provokasyon olacak
İnanmak mümkün değildir. Valiye, Emniyet
Müdürüne açıkça baskı yaparak o provokasyonun arkasına
sığınıp korkusundan oraya işçileri,
haklarını gasbettiği emekçileri toplamaktan korktuğu için o
baskıyı sürdürmüştür ve bu 1 Mayıs Türkiye için son derece
önemli olmuştur.
Yıllardan beri her olanağı elinde bulunduran,
Meclis çoğunluğuna sahip olan bir iktidarın kendine oy verenlere
hakaret etmesine, aç bırakmasına rağmen, hâlâ umutla Belki
olumlu bir noktaya ulaşır. diye sabırla beklemelerine
rağmen, ne yazık ki o sonuç alınamamıştır. Bu 1
Mayısın Türkiyedeki gerginliği giderebilmesi için tüm
sendikalar, oraya katılmak isteyen konfederasyon ve sendikalar tarafından
her türlü uzlaşma arayışına girilmiştir.
Cumhurbaşkanıyla dahi konuşanlar olmuştur, olumlu
karşıladığını söylemişlerdir. Sayın
Başbakanla görüşmüşlerdir. Çalışma Bakanıyla,
yok
İçişleri Bakanını bulmak mümkün değildi.
Başbakanla da görüştüklerini söylemişlerdir. Ama bir
saatliğine denmesine rağmen, Provokasyon olacak, İstanbul
halkına eziyet olur, burada İstanbullular perişan olur.
demişlerdir. Mantığı olmadı, fakat haklı çıkmışlardır.
Çünkü provokasyon olmuştur. Bu provokasyonu Tayyip Erdoğan kendi
korkusu nedeniyle gerçekleştirmiştir. Nasıl
gerçekleştirmiştir? Kamu görevi yapan, yurttaşının
güvenliğini sağlayan insanları tahrik etmiş,
İstanbulu felç etmiş, bütün araçlar durdurulmuş. Sözde, orada 1
Mayıs olsaydı bunun gibi, bunun kadar ağır olması
mümkün değildi.
İki: Bir Başbakan Provokasyon olacak. diye kamuoyuna
emniyet yetkilileriyle, bakanlarıyla açık seçik söylüyorsa bunun bir
zafiyet olduğunu, bunun bir provokasyonu önleyemeyecek emniyet güçlerine
sahip olunduğunu anlamaması mı gerekir? Provokasyon varsa,
istihbar edilmişse önlemleri de elbet alınmalıdır,
alınacaktır ve Türk polisi, öyle ufak tefek provokasyona pabuç
bırakmaz ama başında onu yönetecek yetkili, halkı ve polisi
şartlandıracak, devlet sorumluluğu olan bir başbakanı
olması lazım. Her olayda gerginlik, her olayda bir yarış,
devletin güçleriyle sendikaları
Kendini taraf olarak görüp
sendikaları mahkûm etmeye, baskı altına almaya
kalkmıştır, bütün iyi niyetli olmalarına rağmen.
Uzlaşma istedikleri ve bu 1 Mayısların Türkiyede de diğer
ülkeler gibi hoşgörüyle, acının kapandığı bir
noktaya gelmesi için bir saatlik demişlerdir. Üç koldan değil, tek
koldan gidelim. Provokatif birtakım hareketler varsa bizim de sorumluluğumuz var, bunu
önleriz. Tek pankartla gidelim. Hayır çünkü orada bir güç gösterisi
yapılacaktır. Fakat en önemli nokta şudur: Bunlar
yaşanmış geçilmiştir. İyi ki milletvekillerimiz
ordaymış. Her ne kadar Valiyi arasalar da bulamamışlar.
Çünkü görüşme ihtiyacı kalmamıştır.
Yakaladığını dövecek, gazeteciyse kolunu kıracak,
kenarda oturmuş bir kızsa tekme atıp geçecek ve orada...
Hepinizin dikkatini çekmek istiyorum, bu güvenlik güçleri bize, bu Türkiye'ye
lazım. Güvenlik güçlerinin de -Sayın Başbakan gibi- toplumda
güvensiz bir noktaya düştüğü zaman bu insanlar kime güvenecek? Ne
hakkı var, toplumdan kaçmış, kenarda oturan birisine
Değerli arkadaşlarım, Avrupa'da da bunlar oluyor.
Dünyanın her yerinde olan bizde de olacak. demek yeterli değil.
Avrupa'da hayvanları eğitiyorlar, atları eğitiyorlar; tekme
atmıyor o toplumdaki insanlara, yan yan kenara itiyor. Atlar tekme
atmıyor. Amaç o toplumu dağıtmak, işkence etmek değil.
Ama orada, dağılmış, çaresiz birisine tekme atacak, bu
asırda, insan haklarından bahseden, Avrupa Birliğine
gireceğini söyleyen AKPliler de alkışlayacak
Bu, siyasetin
ötesinde. Bu, bir ülke yönetimindeki vicdan meselesidir, demokrasiyi özümsemek,
kavramak meselesidir. Bu, özgürlüklere yaklaşım meselesidir. Ama bu 1
Mayıs neleri göstermiştir? Bu 1 Mayıs Tayyip
Erdoğanın ve AKPnin demokrasiyi kendine göre yorumlayıp kendi
çıkarına kullandığını göstermiştir.
Bu 1 Mayıs, özgürlükleri, kendi ideolojisi, kendi siyasi
anlayışına yakın olanlara
kullandırdığı, karşı olanlara kesinlikle bu
imkânı tanımadığını göstermiştir. İnsan
hakları, kendinden yana olanlara ekonomik, maddi, manevi, fiziki insan
haklarının korunması kendi camiasına aittir, bu
görülmüştür.
Hangi özgürlük vardır Türkiyede? En ilginç yanı, bir
devlet adamı olması gereken Başbakanın, o oy
aldığı insanlara, tahammül edilemeyecek hakaretleridir.
Sendikacılara, sosyal sigortalar ve genel sağlık
sigortasında o kazanılmış haklar haksız yere
alabildiğine yok edilirken, çıkmış Sendikacılar
namuslu davranmıyor, yalan söylüyorlar. demiştir oy veren insanlara.
Ertesi gün, sendikalar -elbet siyasi partiler de- medya çarşaf çarşaf
yalanını yazmış; hâlâ daha insanları
şaşkına uğratan -bana göre biraz da yüzsüzce- yalan
söylediğini binlerce, milyonlarca insan haykırırken, gayet
rahat, o da başkalarını suçlayarak vakit geçirmeye
çalışmıştır. Bu mudur? Telefonlardan bıktık.
Tayyip, Sayın Başbakan olduğu için bizi çok üzüyor, Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanı olduğu için üzüyor. Canı
sıkılan telefonu açıp Pinokyo Başbakan diyor. Bunu biz
hak etmedik, Türkiye Cumhuriyeti hak etmedi.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Başbakan da hak
etmedi.
M. CEVDET SELVİ (Devamla) Yalan söylemeseydi hak etmezdi.
İki: Arkadaşlarım, 1 Mayısla uyum
sağlamaya çalışan uzlaşma, uzlaşma dediği için
yanılan, her türlü olumlu yaklaşımı gösteren sendikalara
Namussuzca
affedersiniz, Namuslu davranmıyorlar. dedi, Yalan
söylüyorlar. dedi. Yalan söyledikleri herhangi bir şey yoktu. Neden
herkesi namussuzlukla suçladığı dikkat gerektirir. Neden kendi
söylediği yalanına, ısrarla üstüne üstüne, insanların
gözüne baka baka devam edip ısrar etmesini anlamak mümkündür. Çünkü
geleceği muhalefetten daha iyi görmektedir. Çünkü o demokratik haklar
kullanılır ise çiftçisinden işçisine kadar, memurundan
emeklisine kadar, perişan olmuş esnafına kadar tüm emeğiyle
geçinenler elbet toplanacak, altı yılın sabrını,
altı yılın fedakârlığını soracak. O korkudan
polisi kullanmıştır. Valiye suç işletmiştir,
yasalarımıza göre ve hastaneye bomba atılmış
Balık baştan kokar. Hastaneye biber gazı
Küçücük çocuk
Ne
istediniz? Orada da, belinden düşmüş. Yukarıda o kadar büyük
yalanlar, daha doğrusu, yanlış, saptırma, kamufle,
açık seçik gerçek dışı sözler söylenirse, hele onların
arkasında Vur bunlara, korkut bunları bir daha toplanamasın,
bize şikâyet gelmesin. diye baskı yapılırsa o memurlar da
elbet yalan söyler. Televizyonlar hepsini gösterdi ve burada nasıl devlet
kademelerinde örgütlenmiş, orayı kuşatmış ve
kuşattıkça baskılarını arttırmışsa,
işine gelmeyen düşünür ve yazarları işinden
attırıp hoşuna gitmeyenleri sabaha karşı içeriye
aldırma alışkanlığını sürdürmüşse 1
Mayısta da aynı şeyi yapmıştır.
Bakın, bundan sonra, dikkat edin, Türkiyede şu olaydan
sonra hiçbir vatandaş huzurlu olamaz. Neden olamaz? Yani sizin, bir
iktidar oldunuz diye, halkın parasıyla halkın güvenliğini
sağlamak durumunda olanları benim işime gelmiyor diye
diğerlerine saldırmaya hakkınız var mı? Bunlar kamu
görevlisi değil mi? Tayyip Erdoğanın tayfası ve
takımı mı?
Niye söyledim bunları? O polisi tanımak mümkün
değildi. Yüzlerinde maske, ne miğferlerinde ne kollarında, polis
olduğunu kanıtlayacak, iyi bir şey yapmışsa taltif
edilecek, kötü bir şey yapmışsa suçunun cezası verilecek
polisi bulmak mümkün değildir. Yarın öbür gün, birbirini
tanımayan polis, vatandaşını tanımayan, mutlak onu
hırsla, kinle yaralamaya, hatta öldürmeye dönük
saldırıların içerisine başkaları girerse ne olur?
Sayın Başbakan, işçileri böldü bu olayla. Gelin, benim
dediğim gibi, benden yana olanlar burada miting yapsın. Son derece
sağlıklı olan Sıhhiyede bile rahat verilmedi, orada
cümbüş yapıldı ve AKPli milletvekilleri, grup başkan
vekilleri orada ve 1 Mayıs bu değildi, ayrımsız herkesin
bir araya gelmesiydi. Her yerde olduğu gibi, işçiyi, sendikayı
da böldü, bölmek için gayret sarf etti.
Değerli arkadaşlarım, bu iş artık
dikiş tutmaz. Korku dağları sarmış. O, demokrasiyi ve
diğer konuları kendi çıkarına göre bu toplumda yeni
huzursuzluk, yeni çatışmalar yaratacak sorumsuzluğu daha da
sürecektir. Türkiyeyi dolaştı, halkı tahrik etmeye
çalıştı. Söylediği neydi? Söylediği, şu kritik
noktada: Üç çocuk yapın
Kabahat CHPde. Yahu, Türkiye batıyor
Allahtan korkun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Selvi, bir dakika verdim.
M. CEVDET SELVİ (Devamla) Hemen bitiriyorum.
Repertuvarında hiçbir şeyi yok, kendi bir malzemesi yok,
Avrupa Birliğinin komiserleriyle girmiş kol kola, onlar da
papağan gibi, iş yaptıklarını sanıyorlar.
Sağır Sultan duydu. demiş. Avrupada da hep bu deyim
kullanılır, -atasözüyse- bu atasözü kullanılır ya.
Yazık ettiniz adamlara. Onların da kapasitesi belliymiş!
Türkiyeyi mi almak istiyorlar veya almayacaklar ama Türkiyeyi mi baz
alıyorlar, AKPyi ve onların yakınlarını mı oraya
eş, dost, ahbap diye almak istiyorlar, anlamak mümkün değildir.
Değerli dostlarım, Türkiyenin geleceği için,
insanların mutluluğu için, şöyle veya böyle elinize imkân geçti
diye bu ülkenin sahiplerini, bu ülkenin geleceğini düşünenleri
totaliter bir rejime sürüklemeye hakkınız yok. Faşizan bir
yaklaşımla, keyfî bir tutumla Türkiyeyi birbirine sokmaya
hakkınız yok, başarılı olma şansınız da
yok.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Selvi.
M. CEVDET SELVİ (Devamla) Şöyle bir
vicdanınızla düşünün, yağmaları düşünün, polisin
saldırılarını düşünün. Elinde sopalar
Sen
çıkacaksın demokrasi, özgürlükten bahsedeceksin. Bu neyin denemesiydi?
BAŞKAN Sayın Selvi
Sayın Selvi
M. CEVDET SELVİ (Devamla) Elimde belgeler var,
çıkarmak istemiyorum: AKP kendi ordusunu kuruyor. (AK Parti
sıralarından Allah Allah sesleri, gürültüler)
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) Bu memleketin ordusu belli.
M. CEVDET SELVİ (Devamla) Ne var? Gayet tabii
BAŞKAN Sayın Selvi, süreniz geçti. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Bir dakika arkadaşlar
Bir dakika arkadaşlar
Sayın Selvi
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) Yüzde 20 barajı sizde var!
BAŞKAN Arkadaşlar
M. CEVDET SELVİ (Devamla) Daha var da göstermiyorum.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
Lütfen arkadaşlar
M. CEVDET SELVİ (Devamla) Daha var da göstermiyorum.
BAŞKAN Sayın Selvi
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) Yüzde 20 barajından bahset.
M. CEVDET SELVİ (Devamla) Şu davranış ve
tutumlar bir totaliter rejime gidişi, gidiş kaygısını
tüm düşünenlere
BAŞKAN Sayın Selvi
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
düşündürüyor. Bu imajı
verdiniz. Dünyaya da rezil ettiniz.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) Parti içi demokrasiden bahset!
M. CEVDET SELVİ (Devamla) Ne demokrasisi? Senin demokrasin
bu! (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Selvi
M. CEVDET SELVİ (Devamla) Demokrasi size daha çok uzak!
BAŞKAN Buyurun Sayın Selvi. (AK Parti
sıralarından Süresini çok aştı. sesleri)
Bir dakika arkadaşlar, ben yönetiyorum.
Sayın Selvi, benim müsamahamı suistimal ettiniz,
üzülerek ifade edeyim. Süreniz çok geçti, buyurun lütfen.
Çok teşekkür ederim.
M. CEVDET SELVİ (Devamla) Başkanım, özür dilerim.
Arkadaşların müdahaleleri oldu, cevap vermek zorunda
kaldım, onu ona sayarsınız.
BAŞKAN Onları dikkate aldım efendim.
Çok teşekkür ediyorum Sayın Selvi. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, söz sırası
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Sayın Selahattin Demirtaş,
Diyarbakır
Buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA SELAHATTİN DEMİRTAŞ
(Diyarbakır) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Başbakan hakkında verilmiş olan gensoru üzerinde Demokratik
Toplum Partisinin görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi en içten duygularımla,
sevgiyle, saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisinin, 1
Mayıs 2008de İstanbulda yaşanan olaylarla ilgili olarak
Sayın Başbakanın sorumlu olduğuna dair gensoru önergesini
aslında içeriği itibarıyla desteklemek üzere bir konuşma
yapmayı planlamaktayım. Ama müsaadenizle, temel görevi yasama faaliyeti
olan ve kanun yapıcı olan bu Mecliste neredeyse her vesileyle hak ve
özgürlükleri, insan haklarını tartışmak durumundayız.
Şimdi, bazı toplumlarda, örneğin, Avrupa
ülkelerinde yüzyıllardır süren bir demokrasi yürüyüşü var. Buna
bağlı olarak, bu uğurda emek harcamış, bedel
ödemiş halklar da, toplumlar da bu bedelle, emekle yarattıkları
haklara ve özgürlüklere sahip çıkarak, bunları bir kültür hâline
getirmişlerdir. Bizim ülkemizde de temel hak ve özgürlüklerle ilgili,
Anayasa başta olmak üzere, uluslararası sözleşmelerle, yasalarla
hak ve özgürlükler şu veya bu şekilde korunmuştur. Ama
değerli arkadaşlar, üzüntüyle ifade etmek istiyorum ki, ülkeyi
yönetenlerden başlamak üzere, belki de Türkiye Büyük Millet Meclisinden
başlamak üzere, topluma kadar, neredeyse bütün kesimlerde temel hak ve
özgürlüklerin bir kültür meselesi olarak algılanması ya da
algılanmaması problemi vardır Türkiyede. Bu mesele, yasalarla
ilgili ya da uygulamayla ilgili bir problem değildir.
Bakınız değerli arkadaşlar, sokağa
tükürmek, belki Kabahatler Yasası gereğince yaptırıma tabi
tutulan bir suçtur fakat biz, sokağa tüküren bir insanla
karşılaştığımızda aklımıza ilk
olarak Kabahatler Kanunu gelmez; bir kültüre, bir davranışa
aykırı bir fiil gerçekleşmiştir orada, ondan
rahatsızlık duyarız. Kimse, orada Kabahatler Kanununa zihninden
atıf yaparak Bu vatandaş burada Kabahatler Kanununu ihlal etti.
diye düşünmez.
Temel hak ve özgürlükler de değerli arkadaşlar,
böyledir. Bir kültür hâline gelmedikçe, herkes -yönetenlerden sokaktaki yurttaşa
kadar- gönülden buna inanmadıkça ülkemizde nice nice böyle olaylı 1
Mayıslar, olaylı nevrozlar yaşanmaya devam edecek maalesef.
İşkenceye sıfır tolerans. diyebilirsiniz, bu konuda
iddialı, ısrarcı da olabilirsiniz ama hak ve özgürlükleri
içselleştirmemiş, bunu bir kültür hâline getirmemişseniz
önleyemezsiniz. Bu, bu kadar basittir değerli arkadaşlar. 1
Mayısı tartışacaksak, Taksim olaylarını
tartışacaksak bu kültürel yoksunluktan ve yoksulluktan
bağımsız asla tartışamayız. Yoksa,
Anayasamızın 34üncü maddesi, herkes için toplantı, gösteri
hakkını izin almaksızın bir hak olarak düzenlemiştir;
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de bunu güvence altına
almıştır; Anayasamızın 90ıncı maddesi de
uluslararası sözleşmelere atıfta bulunarak sözleşmeyi iç hukuk
hâline getirmiştir. Dolayısıyla, hiyerarşik norm
açısından en üst düzeyde korunan temel hak ve özgürlüklere sahibiz.
Buna rağmen neden Taksim yaşanıyor, 1 Mayıs
yaşanıyor? Neden nevrozda bu olaylar yaşanıyor?
İşte bu, kültür meselesidir değerli arkadaşlar.
Şimdi, Anayasanın 34üncü maddesi bir düzeltme
ihtiyacı hissediyor mu? Açık bir şekilde düzenlenmiş:
İzin almaksızın, herkes, toplantı, gösteriyi düzenleme
hakkına sahiptir.
Bakınız, İzin almaksızın.
Vatandaş, devletten izin almak zorunda değildir, Anayasa madde 34;
bildirim yapar sadece, sadece bildirim yapar, Ben, şurada toplantı
ve gösteri yapmak istiyorum. der.
Devlet ne yapar? Kamudan aldığı yetkiyi kullanarak Ben burada,
işte, yine yasanın bana verdiği yetki gereğince bunu
yasaklayabilirim, erteleyebilirim. diyebilir.
Dolayısıyla değerli arkadaşlar,
kavramların kullanılması dahi hak ve özgürlüklerin
içselleştirilip içselleştirilmediğiyle çok doğrudan
bağlantılıdır.
Bakın, Sayın Başbakan, AKP Grubunda 1 Mayısla
ilgili yaptığı toplantıda izinsiz gösteriden söz ediyor.
İzinsiz gösteri diye bir şey yoktur değerli arkadaşlar,
yasalarımıza göre böyle bir şey yoktur. Kanuna aykırı
olabilir, ama izinsiz yoktur. Bu hangi zihniyetin tezahürüdür? Ben devletim,
yürütmeyim, idareyim, bunun başı olarak da izin verme erkinin
sahibiyim. Siz izinsiz gösteri yaparsanız devlet de üstüne düşeni
yapar, görevini yapar. diyor. Oysa izin verme yetkisi Başbakanda da
değildir, İçişleri Bakanında da valide de değildir
değerli arkadaşlar. Ama devletin bu gücünü, kudretini elinde
bulunduran herkes, topluma karşı böyle bir üstten bakma, toplumdan
daha fazla hak ve özgürlüklere sahip olma veya bunları kullanma,
örgütleme, bunlara izin verme konusunda bir irade sahibi olduğunu
düşündükleri için, kavramları kullanırken dahi içi
dışına yansımış olur.
Dolayısıyla arkadaşlar, 1 Mayısı,
eğer bu gensoru vesilesiyle bugün burada tartışacaksak, ki ne
güzeldir ki Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği bir gensoru önergesidir
SIRRI SAKIK (Muş) Kendileri de dinlemiyor.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) Şimdi, elbette
ki 1 Mayısta yaşananların bütün siyasi sorumluluğu,
Sayın Başbakan başta olmak üzere Hükûmettedir, siyasi
sorumluluğunun hesabını elbette ki vermelidir, ama Taksimdeki 1
Mayısa gelmeden, değerli arkadaşlar, 1 Mayıstan kırk
gün önceki nevroz olaylarına bakmanız gerekir. 1 Mayısı
arayacaksanız Niye orada bunlar yaşandı? diye
soracaksanız nevroza bakmamız gerekir.
Gensoru Cumhuriyet Halk Partisinin, memnuniyet verici değerli
arkadaşlar. Ancak işte, bu 1 Mayıstan kırk gün önce,
Nevroz bayramındaki gösterilerde polis aşırı güç
kullandı, yetkisini aştı, orada 4 yurttaşımız
öldü, yüzlerce yaralı var. diyen DTPli milletvekili arkadaşlarıma
sataşan da yine maalesef ki bir Cumhuriyet Halk Partili vekil
arkadaşımdı.
Dolayısıyla değerli arkadaşlarım, 1
Mayısa, 1 Mayısa nasıl geldiğimize bakacaksak nevrozdan
başlamamız gerekir. Orada yaşananlar, değerli
arkadaşlar
Ki, DTPli milletvekilleri olarak biz, bunların
birçoğunun tanığıydık. Bilemiyorum, aranızda kaç
kişi gaz bombasının o etkisine maruz kaldı? Umarım,
maruz kalmamıştır ama denemek isteyen varsa Sayın
İçişleri Bakanı temin edebilir Emniyet Genel Müdürlüğünden,
deneyebilirsiniz değerli arkadaşlar! Hani, denerken dikkatli olun,
yanınızda çocuklarınız, eşiniz olmasın, ama bu
daha acı bir tablo yaratıyor, çünkü orada çocuklar ve kadınlar
da vardı. Anlayabilmek için o işkenceyi, değerli
arkadaşlarım, ille de buna maruz kalmak gerekmiyor, ille de bu
haksızlıklara maruz kalmak gerekmiyor. Bizler, o hukuk
dışı, o aşırı güç kullanmayı da aşan,
işkenceye varan uygulamaları dile getirdiğimizde burada sessiz
kalanlar, 1 Mayıstaki Taksim olaylarının sorumlusudur
değerli arkadaşlar. (DTP sıralarından alkışlar)
Şimdi, hiçbir hak ve özgürlük, bir diğerinden veya
diğerlerinden bağımsız ele alınıp
değerlendirilemez. Toplantı, gösteri hakkı, ifade
özgürlüğünden, düşünce özgürlüğünden bağımsız
değerlendirilemez, örgütlenme özgürlüğünden bağımsız
değerlendirilemez, din vicdan özgürlüğünden, yeri geldiğinde
değerli arkadaşlar, bağımsız değerlendirilemez.
Bütün hak ve özgürlüklerin anası ifade özgürlüğüdür. İnsanlar
düşüncelerini değişik şekillerde, değişik
araçları kullanarak dile getirirler, getirme hakkına sahiptirler. Bu
hak, doğmakla kazanılır değerli arkadaşlar. Anayasada
düzenlendiği için bu hak vatandaşın hakkı değildir,
insan olmakla kazanılır. Bu nedenle temel hak ve özgürlükler insan
hakkıdır ve eğer siz toplantı, gösteri yapmayı
yasaklarsanız ifade özgürlüğü yasaklanmış demektir,
örgütlenme özgürlüğü yasaklanmış demektir. Sadece o hak ve
özgürlüğü kullananlar değil, değerli arkadaşlar, önümüzdeki
günlerde, önümüzdeki yıllarda kullanmayı düşünenler
açısından da bir baskı yaratılmıştır. Bütün
topluma şu mesaj verilmiştir: Ya benim gibi düşünür, benim gibi
slogan atar, benim istediğim meydanda kutlarsın ya da bunlara maruz
kalırsın. Bu mesaj tüm topluma verilmiştir. Zaten insan
hakları ihlallerinin en büyük özelliği budur. İşkence
yaptığınız zaman, sadece işkence yapanla
sınırlı kalmaz ihlalin etkisi, bütün toplum etkilenir, bütün
toplum başına bir gün bunların gelebileceğini
düşünerek, adım atarken daha dikkatli olur, tırnak içerisinde,
iktidarı kızdırmamaya çalışır.
Dolayısıyla, 1 Mayıs Taksim olayları toplumu sindirmenin,
baskı altına almanın bir başka yöntemi, bir başka
basamağıdır.
Neden Taksim? sorusu çok değerlendirildi arkadaşlar.
Bunun cevabını sendikalar vermek zorunda değildir. Neden
Taksime izin verilmiyor? sorusunun cevabını idare vermek
zorundadır. Çünkü idare, hak ve özgürlüklerle ilgili bu kadar genel düzenleyici
işlem yapma yetkisine sahip değildir. 1977den bu yana, kesintisiz
olarak, bir meydanı genel bir kararla, genel bir idari işlemle miting
yapmaya, gösteri yapmaya kapatmak idarenin yetkisi değildir. Yasaya uygun
olabilir, hukuka uygun değildir. Burada cevabı verilmesi gereken
şey Neden Taksimde ısrar? sorusu değildir. Neden Taksimde
yasak ısrarı vardır? sorusuna cevap verilmek zorundadır.
Çünkü hak ve özgürlükler düzenlenirken, bir özgürlük en iyi nasıl
kullanılır buna göre düzenleme yapılır. Özgürlük, hak
kuraldır; kısıtlama, istisna olmak zorundadır. Eğer
hukukun üstünlüğüne inanılıyorsa bu böyledir. Aksi durumda zaten
ülkemizde olan uygulamalar hukukun üstünlüğünün geçerli olmadığını
da, kanun devleti, polis devleti yeri geldiğinde bu yöntemlerin
rahatlıkla kullanılabildiğini görmek mümkün, değerli
arkadaşlar.
Toplantı, gösteri, sadece o meydanda toplanan insanların
birbirini etkilemesi, örgütlemesi, fikirlerini birbirine aktarmasıyla
ilgili bir özgürlük değildir. Aynı zamanda, o toplantı,
gösteriye katılmayan, katılmayı düşünmeyen kişilere
yönelik mesaj verme hakları da vardır o insanların. Bu nedenle,
toplantı, gösteri hakkı kullanılırken kamuoyuna en güçlü
mesajların verilebileceği meydanlar ve alanlar, bu hak ve
özgürlüğün en geniş şekilde kullanılması için kamu
tarafından tahsis edilmek zorundadır. Bu bir lütuf değildir
değerli arkadaşlar. Bu nedenle, Kadıköy yerine,
Kazlıçeşme yerine, bilmem neresi yerine, bilmem hangi şehir dışı
yerine kentin meydanında sesini duyurmak toplantı, gösteri
yapanların hakkıdır, özgürlüğüdür.
Şimdi, buna karşı gösterilen gerekçe provokasyon
olabilirdi. Neyse ki, Allah korusun, provokasyon olmadı(!) Olsaydı ne
olurdu? Allah korusun, polis müdahale ederdi, gaz bombası
kullanırdı(!) Olsaydı, Allah korusun, gaz bombası hastaneye
falan düşerdi(!) Neyse ki provokasyon olmadı, değerli
arkadaşlar(!) Ya provokasyon olsaydı, DİSK Genel Merkezine gaz
bombası falan atılsaydı; Allah korusun, olmadı(!) ÖDP Genel
Merkezi basılmadı(!) Kadınlar, çocuklar sokakta dövülmedi(!)
Polis zaten aşırı güç de kullanmadı(!) Neyse ki provokasyon
olmadı(!) Sağ olsun, İçişleri
Bakanlığımız bu konuda aldığı istihbarat
gereği önlemlerini aldı(!) (DTP sıralarından
alkışlar) İstanbul Valimiz de, İstanbul Emniyet Müdürümüz
de bu provokasyonları önlemiş oldular(!) Sayın Emniyet Müdürü
Taksim Meydanına çıkıp ortalığın güllük
gülistanlık olduğunu görünce İşte, ne kadar
haklıymışız, bakın (!)
Ne gerekçe gösterildi değerli arkadaşlar sonradan
yapılan açıklamalarda? İşte, molotoflu gençler gelmiş,
taş atan gençler gelmiş, sapan atan gençler gelmiş. Bakın,
günler öncesinden, Sayın Başbakan başta olmak üzere,
İçişleri Bakanı, Emniyet Müdürü, Vali, neredeyse bu gruplara,
yani niyeti orada şiddet uygulamak olan, molotof atmak olan, taş
atmak olan gruplara neredeyse özel davetiye
çıkardılar. Hodri meydan. dediler. Biz 1 Mayısa izin
vermeyeceğiz Taksimde, gelebiliyorsanız gelin. dediler. Çok büyük
güvenlik önlemleri alacağız, size adım
attırmayacağız. dediler. Yapabiliyorsanız buyurun.
dediler. Yani neredeyse, o insanlar gelip orada taş atsın, bazı
gruplar gelip molotof atsın diye özel bir çaba gösterildi.
Peki, izinli miting yapılsaydı Taksimde; Toplantı
Gösteri Yürüyüşleri Yasası gereğince önlemler alınsa, alana
gireceklerin üstü aransa, öyle girseler, o kadar taş, o kadar
molotofkokteyli, o kadar sapan girebilir miydi değerli arkadaşlar?
Dolayısıyla, eğer orada o olaylar yaşanmışsa,
bunun sorumlusu da Validir, Emniyet Müdürüdür, Başbakandır,
İçişleri Bakanıdır.
Gözden kaçan bir başka husus değerli arkadaşlar,
güç kullanmadaki orantı meselesi. Sayın Anadol Türk Ceza Kanunundan
bazı maddelerin ihlaliyle ilgili tespitler yaptı. Bana göre, Türk
Ceza Kanununun işkenceyi düzenleyen maddesi orada ihlal edilmiştir.
Orada aşırı güç kullanma, tıpkı nevroz
olaylarında olduğu gibi aşırı güç kullanma söz konusu
değil değerli arkadaşlar, orantısız güç kullanma söz
konusu değil. Nasıl tanımlıyor bunu yasa veya güvenlik
görevlilerine eğitim verilirken nasıl anlatıyor üniversite
hocalarımız? Karşınızdaki grup gösteri yaparken
şiddet kullanmaya başlar veya kanunsuz gösteriye dönüşür,
onların ilk aşamada kullandığı şiddete
orantılı dozda ilk müdahale yapılır. Eğer
karşı grup bu konuda ısrarcıysa, şiddet
kullanmayı tırmandırıyor, daha güçlü şiddet
kullanıyor ve araçları kullanıyorsa, bununla orantılı
olarak polisin, güvenlik güçlerinin müdahalesi devam eder, vesaire vesaire.
Eğer bunu aşarsanız orantısız güç olur.
Şimdi, nevrozda yaşanan ne değerli
arkadaşlar? 4 sivil yurttaş ölmüş polis mermisiyle. Mayısta
yaşananlar ne? Orada DİSK Genel Merkezinde, göstericilerden,
nasıl bir şiddet kullanılmış ki buna karşı
kullanılan şiddet orantısız olmuş? ÖDP Genel
Merkezinden ya da oraya giden 9 milletvekili arkadaşımızdan
polise karşı nasıl bir şiddet kullanılmış ki
polisin buna karşı kullandığı şiddet
orantısız olmuş? Ortada orantısız şiddet diye
bir durum yok değerli arkadaşlar. Özellikle bu belirttiğim
noktalarda güvenlik güçleri işkence uygulaması
yapmıştır sokaklarda, bunun tanımı budur.
Bir başka sığınılan nokta: Emniyet
teşkilatımıza kimse laf söylemesin. Sayın
Başbakanın da beyanları var burada. Şimdi, işkenceyi
örtmekle mi, örtbas etmekle mi emniyet teşkilatına zarar vermiş
oluyorsunuz yoksa kendini emniyet teşkilatı mensubu sanan bazı
şiddete meyilli güvenlik görevlilerini ya da işkenceye meyilli
güvenlik görevlilerini cezalandırdığınızda mı
emniyet teşkilatını korumuş oluyorsunuz? Totaliter iktidar
anlayışında en büyük savunma mekanizması budur.
Eleştiri yaparsınız, güvenlik güçlerine karşı, aman
kimse emniyet teşkilatımızı zan altında koymasın,
kimse emniyet teşkilatımızı yıpratacak beyanlarda
bulunmasın, hep birlikte görmezden gelelim, örtelim bu işleri. Sonra
da gidersiniz Ergenekonla uğraşırsınız,
Şemdinliyle uğraşırsızın. Örte örte, bir
bakarsınız dağ gibi büyümüş Halının altına
sığmıyor artık pislik. dersiniz bir gün.
Değerli arkadaşlar, aslında konuşmamın
başında da ifade ettiğim gibi, burası bir yasama
organı. Yaptığımız yasaların büyük bir
kısmı da, şu veya bu şekilde, doğrudan ya da
dolaylı temel hak ve özgürlüklerle ilgili, ilintilidir.
Dolayısıyla, ben inanıyorum ki, her yasa vesilesiyle
aslında bizler hak ve özgürlüklerin ne anlama geldiğini, kimler için
ne kadar yararlı, ne kadar faydalı olduğunu burada
tartıştıkça bu kültür hem Meclisimizde oluşacak hem giderek
topluma yayılan bir kültüre dönüşecek. Aksi takdirde, sırf
burada yasa yapmakla ya da uygulamayı bürokratlara bırakmakla insan
hakları sorunlarını çözmek değerli arkadaşlar mümkün
değildir.
Son bir hatırlatmayla konuşmamı sonlandırmak
istiyorum değerli arkadaşlar. Bakın, nevrozda yapılan
kutlamalarda insanlar şiddet kullanmıyordu polis müdahalesi
başladığında, halay çekiyorlardı. 1 Mayısta
yapılan müdahalede DİSKin önünde, ÖDPnin önünde, Şişlide
yapılan müdahalede insanlar şiddet kullanmıyordu müdahale
başladığında. Orada bir yönetim zafiyeti, basiretsizlik
vardır. Müdahaleyle birlikte marjinal gruplar veya diğer
grupların şiddeti sokaklara çekilmiştir. Orada bir yönetim
zafiyeti var. Bunun hesabı sorumluları tarafından verilmelidir.
Hükûmete, iktidara düşen bunun hesabını sormaktır; yoksa,
değerli arkadaşlar, Sakaryada altı saate
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Demirtaş, bir dakika ek süre verdim.
Buyurun lütfen.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) -
yakın bir süre
yüzlerce DTPlinin ki, aralarında milletvekili arkadaşımız
da vardı- çocukların, kadınların bulunduğu bir
düğün salonunu sarmış ırkçı gruplara karşı
altı saat tahammül göstereceksiniz
Ki, onlar şiddet uyguluyordu o
esnada, camlar kırılıyordu, küfürler atılıyordu, içeri
girilmek isteniyordu, kalp krizi geçiren insanları almaya gelen
ambulanslara izin verilmiyordu ama tam altı saat değerli
arkadaşlar, oranın Sayın Valisi, Emniyet Müdürü, ricayla, Haklısınız
ama yapmayın. Tamam, biz hallederiz. diyerek tam altı saat orada
gece vakti toplantı ve gösteri yaptırmıştır.
Hak ve özgürlük anlayışınızı
sorgulayacaksanız buralardan başlayın değerli
arkadaşlar. Eğer bunlar sorgulanmayacaksa, tek başına 1
Mayısın sorgulanması, inanın ki, bu Hükûmetin aklını
başına getirmeyecektir, hak ve özgürlükler problemi de bu ülkede
yaşanmaya devam edecektir. Bunlara rağmen, bu eleştirilerimize,
bu bakış açımıza rağmen
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) -
Cumhuriyet Halk Partisinin
Sayın Başbakan hakkında verdiği gensoruyu
destekleyeceğimizi ifade ederek hepinize saygılarımı
sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Demirtaş.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.30
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.46
BAŞKAN : Köksal TOPTAN
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 103üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmaması
hususundaki görüşmelere kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Hükûmet? Yerinde.
Şimdi, gruplar adına söz sırası Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Mehmet
Şandırda.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Şandır, süreniz yirmi dakika.
MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
sayın başkan vekillerinin, 1 Mayıs kutlamalarının
Taksimde yapılmasını engelleyerek toplantı ve gösteri
yürüyüşü hakkını ihlal ettiği, güvenlik güçlerini
orantısız güç kullanmaya teşvik ettiği, bu tutumuyla
toplumsal barışı tehlikeye atarak şiddet görüntülerinin
ortaya çıkmasına neden olduğu iddiasıyla Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan hakkında Anayasanın 99uncu, İç
Tüzükün 106ncı maddeleri uyarınca verilen gensoru önergesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Öncelikle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yıl
Emek ve Dayanışma Günü olarak kutlanacağı ifade edilen 1
Mayıs etkinlikleri kapsamında İstanbul, Ankara ve bazı
şehir merkezlerinde yaşananlar hiçbir şekilde hoş
olmamıştır, güzel olmamıştır. 1 Mayıs günü
televizyon ekranlarına yansıyan görüntüler asla kabul edilemez. Etnik
bölücü terör örgütü militanlarının ve bazı ideolojik sol
kuruluşların kötü niyetli ve haince tahrik eylemleri ve bunları
önlemek için görevlerini yapmaya çalışan emniyet güçlerinin ferdî
kapsamda aşırıya kaçan ve özensiz davranışları
sonuçta ülkemizi tüm dünyanın gözünde aşağılamış,
milletimizi utandırmıştır. Ne yazık ki, bu yıl
da, 1 Mayıs, emeğin ve emekçinin dayanışma günü, işçi
bayramı, bahar bayramı olmaktan çıkarılmış,
vatandaşa zulüm gününe dönüştürülmüştür. 2004 yılından
bu yana her bir 1 Mayısta yaşandığı gibi, maalesef bu
yıl da göz göre göre bayram olarak kutlanması gereken 1 Mayıs
günü insanımıza bir eziyet, ıstırap gününe
dönüştürülmüştür.
Yaşananlar kör inadın eseridir. Bazı sendika ve
sivil toplum kuruluşu yöneticilerinin feraset ve iyi niyetten yoksun
yaklaşımları karşısında Hükûmetin
aldığı tedbir ve ortaya koyduğu tavır, maalesef
gereksiz bir güç gösterisine dönüşmüştür. Olan halkımıza ve
ülkemize olmuştur. Sendikalar ve Hükûmet el birliğiyle 1
Mayısı vatandaşımıza zehir etmiştir. Birlikte
ülkemize haksızlık, milletimize saygısızlık
yapılmıştır, bir anlamda birlikte suç
işlenmiştir.
Değerli milletvekilleri, özellikle iktidar partisinin
değerli üyeleri, şimdi size soruyorum: Elinizi vicdanınıza
koyun ve düşünün. 1 Mayısta olanlardan memnun musunuz? Türkiyenin bu
görüntülerle dünyaya tanıtılmasını onaylıyor musunuz?
Eğer onaylamıyorsanız, neden bu hâle gelindiğini sizin
vicdanlarınıza, takdirlerinize sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, kısacası, 1 Mayısta
yaşananlar, Türkiyeye ve Türk milletine
yakışmamıştır. Sonuçta televizyon ekranlarına
yansıyan görüntülerden AKP yöneticileri de dâhil olmak üzere herkes
rahatsızlık duymuş ve olaylara tepki göstermiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak 1 Mayıs günü özellikle İstanbulda
yaşanan olayların sorumlusu olarak doğrudan AKP Hükûmetini
görmekteyiz ve suçlamaktayız. Hükûmet gerginliğin tarafı ve bir
anlamda tırmandırıcısı olmuş, muhtemeli
doğru öngörememiş, olayı önleyeceğim derken bizatihi
kendisi olayın bir parçası hâline gelmiştir. Kısacası,
Hükûmet krizi iyi yönetememiştir.
Değerli milletvekilleri, 1 Mayıs olaylarının
sorumlusu ve tarafları olarak asla işçiyi ve polisi göremeyiz,
göstermemeliyiz. Türk işçisi ve Türk polisi bu olayın faili
değil, gerçek mağdurlarıdır. Olaylardan sonra bazı
kesimlerin polisi ve işçiyi suçlaması haksızlıktır,
talihsizlik olmuştur. Özellikle iktidar
partisi sözcülerinin sendikalar üzerinden işçileri suçlaması
ve iktidarı suçluyorum derken de ana muhalefet partisinin, 1 Mayısta
yaşanan olaylardan dolayı emniyet güçlerini kurumsal olarak suçlar
bir görüntü oluşturmasını aynı şekilde
yanlış ve talihsiz bir sonuç olarak görmekteyiz ve
değerlendirmekteyiz.
Evet, İstanbul Şişlide, Kadıköyde, Taksim
çevresinde, Ankara Sıhhiye Meydanında ve daha birçok meydanda 1
Mayıs günü çok çirkin görüntüler oluşmuştur. Bölücü terör örgütü
militanları ve birtakım aşırı sol gruplar âdeta
devlete ve millete meydan okumuşlar, bir başkaldırı
provası yapmışlardır. Ellerinde eli kanlı katilin
posterleriyle etrafı yakıp yıkan ve vatandaşa zarar veren
militanların 1 Mayıs İşçi Bayramı ve işçilikle
hiçbir ilişkileri olamaz, olmadığı da zaten bilinen bir
husustur. Tedbir alınmamış olsaydı belki de bugün sonuçları
itibarıyla şu görüştüğümüz anı arıyor
olacaktık, başka şeyler konuşacaktık. Bugün burada
başka şeyler konuşmanın örneğini, 1977
yılının 1 Mayıs Taksim kutlamalarında yaşanan
vahşeti, 37 insanımızın hunharca katledilmesini unutan var
mı içimizde?
Çeşitli vesilelerle ileri sürülen provokasyon planları
ve bir kitlesel ayaklanma provası ihtimalleri her 1 Mayısta
olagelmiştir. Maalesef işçi sendikaları yöneticileri, bu
hainleri ve provokatörleri bir türlü bu gösterilerden uzak
tutamamışlar ve aralarından temizleyememişlerdir. Sendika yöneticileri
tarafından 1 Mayıs kutlamalarının ille de Taksim
Meydanında yapılması ısrarı yanlış
olmuştur. Bütün ikaz ve uyarılara rağmen, bu tür kötü
ihtimallere rağmen tertip komitesinin ikna olmayışı, bana
göre, hiç de masum ve haklı bir davranış değildir.
İşçilerin sendikal haklarını, İnadına Taksim
Meydanında olacak ısrarı kadar kararlı ve cüretli
savunamayan yöneticilerin iyi niyetleri ve en azından ferasetleri
sorgulanması gereken bir husustur.
Neden Taksim Meydanı? Bazı sendika yöneticilerine ve
tertip komitesinde olan bazı sivil toplum kuruluşlarına
soruyorum: 2007, 2006, 2005, 2004 ve 2003te ve daha önceki yıllarda 1
Mayıs kutlamalarını Taksim Meydanında mı
yaptınız? Emeğin, işçinin örgütlü gücünü göstermenin bir
başka yolu, bir başka meydanı yok mu? Hak aramak,
dayanışmayı geliştirmek ve geçmişte yaşanan bir
üzücü olayı yaşatmak için ille de yıkmayı ve
çatışmayı göze almak mı gerekiyordu? Kuralı bozmak,
karara karşı çıkmak, uzlaşmaya yanaşmamak bir sendikal
hak mıdır, yol mudur? Sendikal mücadelenin toplumsal sorumluluk
gibi bir hassasiyeti olması gerekmez mi? Ülkenin ve toplumun içinde
bulunduğu kritik süreç veya sıkıntılı istihbarat
bilgileri, bazı fedakârlıkların yapılması gibi bir
zarureti getirmez mi, getirmemeli miydi? Bugün, yaklaşık 11 milyon
üyesi bulunan ve 40 milyon seçmenin oyuyla var olan siyasi partiler en büyük
sivil toplum örgütleri olarak, yapacakları açık hava
toplantıları için, meydan mitingleri için ille de Taksim Meydanı
olacak diyorlar mı?
Birtakım çevreler, demokrasiyi ve temel hak ve özgürlükleri
dillerinden düşürmezken, hukuk kurallarının
bağlayıcılığını, hukukun üstünlüğünü ve
idarenin millet adına yapıldığını maalesef
bilerek unutuyorlar. Kamu düzenin korunmasının bir bireysel temel hak
ve özgürlük alanı olduğunu ve kamu düzeni olmazsa ne demokrasinin ne
de özgürlüklerin olmayacağını yine maalesef bilerek unutuyorlar.
Bilerek unutmak kurnazlığını yapan bu açıkgözlere
buradan soruyorum: Kamu düzeninin yıkılmasının işçiye
ne faydası olacaktır? İşçinin, emekçinin örgütlü gücü
olarak sendikaların ve sendika yöneticilerinin, işçi
haklarını ve geleceğini savunmak ve geliştirmek için
demokrasinin belirlediği ve hukukun devam ettirdiği bir kamu düzeni
gereksinimi yok mudur? Anarşi yaratmanın kime ne faydası
olacaktır? Millet adına karar ve tedbir almak yetki ve
sorumluluğunun demokrasi gereği siyasi iktidarda olduğunu
kabullenmek demokrat olmanın icabı değil midir? Sendika
yöneticileri ve sivil toplum kuruluşları başkanlarına son
söz olarak, sizleri, topluma, hukuka, millî iradeye ve Türk işçisine
saygılı olmaya davet ediyorum.
Değerli milletvekilleri, meselenin bir yönü, bu çirkin ve
bizi rahatsız eden görüntülerin oluşmasında doğrudan dahli
olan işçi sendikalarına ve bu organizasyonda bulunan sivil toplum
kuruluşlarına, ama esas sözümüz siyasi iktidara olacaktır.
Değerli milletvekilleri, 1 Mayısta yaşanan çirkin
olayların tabii sorumlusu AKP İktidarıdır çünkü Türkiyeyi
AKP İktidarı yönetmektedir. 1 Mayıs kutlamalarının
Taksim Meydanında yapılmaması için sendikaların ve sivil
toplum kuruluşlarının yöneticilerini ikna edememişlerdir.
Bunları tespit etmemiz gerekiyor. Doğru olduğunu iddia ettikleri
istihbarat bilgilerini ilgililerle yeterince paylaşamamışlar,
olayı sadece polisiye tedbirlerle önlemeye çalışmışlardır.
Geleceği doğru öngöremediler, muhtemel sonuçlara uygun tedbirleri
zamanında ve yeterince alamadılar; kısacası, krizi iyi
yönetememişlerdir. Sonuçta kendileri de rahatsızlık duydular ve
Bazı uygulama hataları oldu. diyerek, ne yazık ki Sayın
Valiyi ve İstanbul polisini suçlamak kolaycılığına ve
bana göre ucuz politikaya mecbur kalmışlardır.
Hükûmet tedbir alıyoruz diye İstanbulun birçok ana
yolunu ulaşıma kapatmış, 1 Mayıs günü şehri
yaşanmaz bir hâle dönüştürmüş, özellikle göstericilerin ilan
ettiği toplanma yerleri çevresindeki vatandaşlarımıza
hayatı zehir etmişlerdir. Emniyet güçlerine verdikleri talimat ve
görev tanımı ile polisi halkla karşı karşıya
getirmiş ve her defasında olduğu gibi maalesef istenmeyen
görüntüler yaşanmıştır. Alınan bütün tedbirlere
karşın yine de birkaç yüz militanın provokasyonu önlenememiştir.
Vatandaş tahrikçilere ve bu provokatörlere karşı yeterince
korunamamıştır. Dünyanın birçok ülkesinde 1 Mayıs
bayram olarak kutlanırken, maalesef bizim ülkemizde, 1 Mayısta
yaşananlardan televizyon ekranlarına yansıyanlar çirkinlik
örneği olarak tüm dünya televizyonlarında gösterilmiş, ülkemizin
imajı zarar görmüş, milletimiz
utandırılmıştır. Tüm bu söylediğim
hususların sorumlusu AKP İktidarıdır çünkü Türkiyeyi Türk
milleti adına AKP yönetmektedir.
Değerli milletvekilleri, geliniz, birlikte bir öz
eleştiri yapalım. Ne iktidarı ne iktidar grubunu suçlamak,
kastı hakaret Sayın Elitaşın ısrarla söylediği-
böyle bir kasıt taşımadan gelin, bir öz eleştiri
yapalım: Bakınız, dünyanın her tarafında bayram olarak
kutlanan ve bayram olması gereken bir günü bugün burada acı
cümlelerle tenkit ediyoruz, sorguluyoruz. Şimdi, niye böyle oldu diye bir
sorgulayalım. Ülkenin ve milletin gündemi 1 Mayıs mı
olmalıydı? Biz toplum olarak birlikte bir etkinliği olgunluk ve
coşkuyla kutlama becerisini neden gösteremiyoruz? Bir tehdit, bir
provokasyon karşısında neden böyle panikliyoruz? Bir olumsuzluk
ihtimali karşısında suhulet, sükûnet ve sağduyulu bir
dayanışma gösteremiyor, korkuların kuşatması altında
vur deyince gözünü neden çıkartıyoruz? Aramıza
karışan kötü niyetlilere karşı neden duyarlı
olamıyoruz? Neden dostlar birbirine güvenmiyor, kötüler iyilerden
korkmuyor? Sorumluluğu, ahlakı, uzlaşmayı,
paylaşmayı neden hayat hâline bir türlü getiremiyoruz? Halkımızın
canhıraş bir gayretle oluşturduğu ve AKPye emanet
ettiği istikrar ve iktidarı milletin huzuru ve mutluluğu için
neden kullanamıyoruz, buna neden saygı göstermiyoruz? Sevgi,
hoşgörü, huzur ve güven yerine neden gerginlik, ayrışma ve
çatışma bizzat ülkeyi yönetenler tarafından topluma sanki bir
politikaymış, bir hakmış gibi dayatılıyor?
Sayın milletvekilleri, bize ne oldu, ülkemizde neler oluyor,
nereye gidiyoruz? Annesini boğazlayan evlatlar, çocuğunu öldüren
anneler, torunu yaşındaki kız çocuklarına
sarkıntılık yapan dedeler, zulme dönüşen iktidar gücü,
sorumsuz sivil toplum! Nereye gidiyoruz? Allah aşkına, durup bunu bir
düşünmemiz, sorgulamamız gerekmiyor mu? Bir toplumsal cinnetin
eşiğinde miyiz? Anadoluda bir güzel söz var: Balık baştan
kokar, tuz kokarsa çare tükenir. diye. Gelin, açık yüreklilikle ve
cesaretle bu Anadolu nitelemesini muhalefetiyle iktidarıyla milletin
önünde yapmamız gerekiyor. Buna cesaret gösterin, yoksa ülkeye ve millete
yazık oluyor.
Adaletle kalkınmayı sağlayacağına söz
veren iktidar nerede? Sayın milletvekilleri, sayın iktidar grubu
milletvekilleri, adaletle ülkeyi kalkındıracağını bu
millete söz veren iktidar 1 Mayısta
neredeydi, 1 Mayısta yaşanan o çirkin olayların neresindeydi?
Gelinen noktanın sorumlusu kim? Açık yüreklilikle milletin önünde,
burada çıkıp bunu ifade edelim: Gelinen noktanın sorumlusu AKP
İktidarıdır.
İktidarınızda bir bayram gününü bile millete
zehrediyorsanız, 1 Mayıs görüntüleriyle dünyada ülkemizi rezil
ediyor, milletimizi utandırıyorsanız, üç tane
fırsatçıyı, tahrikçiyi önleyeceğiz derken hastane
koridorlarında doktor bekleyen hastalara bile biber gazı
sıkıyorsanız burada bir yanlışlık var.
OKTAY VURAL (İzmir) Acil servis
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Böyle bir sonuç
karşısında bana göre ancak şu söylenebilir: Ülke iyi
yönetilmiyor, hatta ülke maalesef yönetilmiyor.
Sayın milletvekilleri, AKP Hükûmetlerinin millet adına,
milletten aldığı yetkiyle Türkiyeyi yaklaşık
altı yıldan bu yana tek başına yönettiğini sizlere
tekrar hatırlatıyorum. Bunu önemsiyorum. Buna siz inanmazsanız,
buna siz sahip çıkmazsanız maalesef bu acı soruların
cevabı ortada kalır. Mazeretiniz yok. Millet size her türlü
desteği ve yetkiyi verdi. Altı yıldır
iktidardasınız. Millet adına, millet için yapılması gereken
ne varsa onu yapmak sorumlusu olan sizlersiniz. Şikâyete de hakkınız
yok. İstediğiniz kararı alabiliyor, istediğinizi
istediğiniz yere atayabiliyor, istediğiniz kanunu
çıkartıyor, isterseniz -olmadı- yeniden değiştiriyor,
hatta Anayasayı da değiştirebiliyorsunuz. Alınması
gereken tedbir neyse onu almak sorumlusu olan da sizsiniz. Geçmişi
suçlamaya -ki bunu çok yapıyorsunuz- geçmişte olanlarla avunmaya,
geçmişle bugünü mukayese ederek övünmeye hiç mi hiç hakkınız
yok. Çünkü bu millet sizi iyisini yapasınız diye iktidara taşıdı.
Geçmişin yanlışını, eksiğini kendinize gerekçe
göstermeye hakkınız olmasa gerek. Kaldı ki
sığındığınız 2002 Türkiyesi bugün
halkımız tarafından mumla aranır hâle geldi. Galiba sizler
iktidar olarak Türkiyeyi yönetmenin sorumlusu olduğunuzun hâlâ
farkında değilsiniz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak 1 Mayısın bir bayram
coşkusuyla kutlanmasını, bin yıllık
kardeşliğimize katkı vermesini temenni etmiştik. Sayın
Genel Başkanımız Doktor Devlet Bahçeli 29 Nisan 2008 günü grup
toplantısında Dileğimiz kutlamaların barış ve
huzur içinde gerçekleşmesi, gerilime neden olacak inat ve
dayatmaların son bulmasıdır. diye tarafları
uyarmıştı. Sendika ve sivil toplum kuruluşlarına, bir
çatışmaya neden olmadan, Taksim Meydanında toplantı
ısrarının günümüzün hassasiyeti de dikkate alınarak
önümüzdeki yıllara ertelenmesini ve 1 Mayısın Emek Günü, Emek
Bayramı olarak kutlanabilecek bir anlam kazandıran
ılımlı ortama çekilmesinde yarar olduğunu
canhıraş gayretle tüm taraflara ifade etmişti. Hükûmeti ise
muhtemel kışkırtmalara karşı tedbir almaya,
milyonlarca işçimizin bu günün anlamına uygun olarak bir bayram
ortamında coşkuyla kutlamalarını sağlamaya davet
etmişti.
Sayın milletvekilleri, hani 1 Mayıs Emek ve
Dayanışma Günü olacaktı? Hani bunun sözünü vermiştiniz? Hâlbuki,
Hükûmet ve sendikalar Taksime
gireriz. ve Giremezsiniz. ekseninde karşılıklı sert
açıklamalar yaparak tahriklere uygun bir ortamın doğmasına
yol açmışlardır. Milyonlarca
çalışanımızın bu günü kutlama talebinin polemik konusu
yapılması yanlış olmuştur, sonuçlarını hep
beraber gördük. Tabii ki bu arada birçok yanlış olmuştur.
Sayın Başbakanın, daha sonra sözünü tevil ettiği
Ayakların baş, başların ayak olduğu yerde kıyamet
kopar. sözü yanlış olmuştur. Keşke bu söz söylenmemiş
olsaydı, keşke bu sözün tevili 1 Mayıstan önce
yapılmış olsaydı!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Şandır, bir dakika ilave ettim.
Buyurunuz efendim.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Değerli milletvekilleri, 1
Mayısta İstanbulda ve Türkiyenin birçok yerinde yaşanan
hadiseler hepimize ders olmalıdır. Hepimiz bu olayların üzerinde
samimiyetle durup düşünmemiz lazım. Niye aşamıyoruz? Her
yılın 1 Mayısı bize kâbusa dönüşüyor. Burada asla
uygun görmediğimiz bazı münferit aşırılıklar
dışında, talimatları uygulayan emniyet güçlerimizi topyekûn
suçlamak ve töhmet altında bırakmak doğru bir yaklaşım
değildir, yapılmamalıdır.
Polisimiz için bazı gruplar tarafından söylenen
işkence suçu işlemeyi kabul etmiyorum. İşçilerimizi
suçlamak ve sendika hareketini kötülemek
de haksızlıktır. Bu noktada Hükûmet partisini de
uyarıyorum. Sendika yöneticilerini de kamu düzenine karşı daha
duyarlı olmaya davet ediyorum. Bu tür toplumsal olaylarda Hükûmetin daha
duyarlı olmasını uyarmak maksadıyla gensorunun kabulü
yönünde oy kullanacağımızı ifade ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Son bir cümle Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Gelecek 1 Mayısların
bayram olarak kutlanmasını temenni ediyor, konuşmamda ifade
ettiğim hususların dikkate alınacağını da ümit
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Kocaeli Milletvekili Sayın Nihat Ergünün. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Ergün, buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA NİHAT ERGÜN (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup
başkan vekillerinin imzasıyla verilen gensoru önergesi hakkında
grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, bilmem dikkatinizi çekti mi,
yaklaşık bir aydır 1 Mayısın Taksimde
yapılması etrafında konuşup duruyoruz, on beş gün 1
Mayıstan önce, on beş gün 1 Mayıstan sonra. Hâlbuki Türkiye'nin
ve dünyanın gerçek gündemi bu değil. Bu konuyla ilgili grup
toplantılarında konuşuldu, bu konuyla ilgili basın
toplantıları yapıldı, bu konuyla ilgili Parlamentoda gündem
dışı konuşmalar yapıldı ve bu gündem
dışı konuşmalara cevaplar verildi. Türkiye'nin ve gerçek
dünyanın gündemi ne yazık ki bu değil. Muhalif siyaset koskoca
bir ülkeyi bir ay boyunca böylesine bir gündemle meşgul etmek istiyorsa o
zaman bu muhalif siyasetin hâli pürmelalini başımızı iki
elimizin arasına alıp düşünmek gerekmez mi?
Önümüzdeki yılların bütün dünya için ağır
bunalım ve tehditleri içeren gelişmelerle dolu olacağı çok
açıktır. Küresel ısınmanın etkileri, gıda ve
enerjide yaşanan ve yaşanması muhtemel
sıkıntıların büyük bölgesel ve küresel
çatışmaları ve savaşları tetikleme
olasılığı büyüktür. Açıkçası, dünyanın
güvenliğini tehdit eden krizler kapıdadır. Siyasetin kalbi,
millî iradenin yegâne tecelligâhı ve temsilcisi olan Parlamentomuz,
asıl bu konulara odaklanmalı ve çözüm yolları
aramalıdır. Bütün dünya ekonomik bir türbülansın içinden geçiyor
ve ülkemiz de yükselen gıda, emtia ve enerji fiyatlarından
aşırı derecede etkilenmektedir. İşte bu nedenle
Türkiyemizin en küçük bir iç çekişmeye ve çatışmaya tahammülü
yoktur. Kıyasıya, kıran kırana bir politik rekabete
değil, aklımızı ve gücümüzü birleştirmeye
ihtiyacımız vardır.
Değerli arkadaşlar, biraz da bu nedenle 1
Mayısı bir ay boyunca konuşmak gerçekten can
sıkıcı olmuştur. Şimdi de Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına verilen bir gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmamasını konuşuyoruz. Her şeyden önce,
Başbakan hakkında gensoru verilmesi ciddi bir iş
olmalıdır, çünkü Meclis içi denetim yollarının son
merhalesidir. Başbakan hakkında gensoru vermek aslında
Başbakanın görevinin sona ermesini, Hükûmetin düşmesini talep
etmektir.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Aynen öyle.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Eğer böyleyse o zaman bu
işin ciddiye alınmış olması lazımdı,
şöyle, tek sayfa içerisinde, içi boş iddialarla bir gensoru verilmemiş
olması lazımdı. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Mademki bu gensoruyla Hükûmetin, İktidarın
meşruiyetini sorguluyorsunuz, mademki bu gensoruyla Türkiyeyi dikta
rejimine götüreceğini iddia ediyorsunuz, size başka bir yol
göstereyim: Siyasi Partiler Kanunu 100üncü maddesi çerçevesindeki
hakkınızı doğrudan doğruya kendiniz de
kullanabilirsiniz, hiç dolaylı yollara sapmaya gerek yok. Çünkü sizin
partimiz ve Hükûmet hakkındaki iddialarınızla, bu önergede veya
başka yerdeki iddialarınızla başka yerlerdeki iddialar
açıkça çok üst üste gelmektedir. O yüzden bu hakkınızı
kullanmanız belki çok daha doğru bir şey olurdu, daha ciddi bir
şey olurdu.
Sayın milletvekilleri, aslında bu verilen gensoru
önergesinde gerçekten birden fazla ironik durum var. İronik durum
şudur: Temel insan hakkı olan toplantı ve gösteri hakkı
engellenmiş. Peki, nasıl oldu da Türkiye'nin elli sekiz vilayetinde 1
Mayıs şenlik ve kardeşlik havasında kutlandı
engellendiyse? Ve hak ve özgürlükler ne zamandan beri yasal olmayan yollardan,
taşla, sopayla, molotofkokteyliyle saldırılar şeklinde ve
illegal örgütlerle birlikte kullanılıyor? Ve milletvekilleri ne
zamandan beri yasal olmayana öncülük ediyor arkadaşlar? (AK Parti
sıralarından alkışlar) Provokasyon olacağı
iddiaları inandırıcı değilmiş çünkü
Sıhhiyede de olay çıkmış. Ne olmuş Sıhhiyede?
Sıhhiye Meydanına girmek isteyen bir grup aranmak istememiş,
kimlik göstermek istememiş, üzerindeki taşın sopanın,
molotofkokteylinin ortaya çıkmasını istememiş ve polis de
buna müdahale etmiş. Ne yapsaydı polis? Gel, molotofkokteyliyle
topluluğun içine gir, sopayla taşla bu topluluğun içine gir de
provokasyon yap. mı deseydi, ne yapsaydı? (AK Parti
sıralarından alkışlar)
K.KEMAL ANADOL (İzmir) Molotofkokteyli mi vardı
DİSKte?
NİHAT ERGÜN (Devamla) - 165 ülkede bayram havasında
kutlanmış, dayanışma içinde kutlanmış,
İstanbul için korku günü olmuş, öyle mi?
K. KEMAL ANADOL(İzmir) Aynen
Aynen
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Şimdi sen bunu git de bir de
Taksim Meydanında iş yeri tahrip edilen adama sor? (AK Parti
sıralarından alkışlar)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Taksim Meydanında
kimse yok ki!
K.KEMAL ANADOL (İzmir) Taksim Meydanında kimse yok,
polisten başka kimse yok.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Şimdi sen Taksim Meydanına
git de orada sizi bir alkışlayıversinler o dükkânı tahrip
edilen insanlar, bir alkışlayıversinler sizi!
K.KEMAL ANADOL (İzmir) Onları siz tahrip ettirdiniz.
Kimse yok ki orada!
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
NİHAT ERGÜN (Devamla) Üstelik Türkiyeyi
165 ülkeyle bir
şeyi kıyaslayacaksanız Türkiyeyi kıyaslayın.
İstanbul Türkiyenin bir vilayetidir. Türkiyenin geride 58 tane
vilayetinde, dünyanın 165 ülkesinde olan kutlamalar gibi kutlamalar
yapılmıştır. İşte bunları görmek ve
Türkiyeyi bununla kıyaslamak lazımdır.
İstanbulda büyük bir provokasyon olmadı ise Taksimde
iddialara göre 100 bin veya 500 bin kişi toplanacağı için, her
türlü önlem alındığı için olmamıştır.
Eğer 100 bin kişinin, 500 bin kişinin içine bir provokatör grup
girmiş olsaydı, on binlerce insanın ani hareketinden, hiçbir
silah patlamasa bile kaç insanın hayatını kaybedeceğini,
kendi arkadaşlarının ayakları altında can verip
vermeyeceğini tahmin bile edemezdiniz. İşte 1977 1
Mayısı böyle bir olay oldu, böyle bir olay.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Her meydanda olur o.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hangi kurguyla
bahsediyorsunuz?
NİHAT ERGÜN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
İstanbulda kutlama yapmak isteyenler için Taksim Meydanının 1
kilometre, 2 kilometre ötesinde Çağlayan Meydanı vardı
değil mi? Orada siz toplantı yaptınız ne büyük
kalabalıklarla. Sizler nevruzu Kazlıçeşmede 100 bini
aşkın, belki 100 bine yakın insanla kutladınız.
Kazlıçeşme var biraz ötede. Niye orada kutlamadınız da
Taksimde ısrar ettiniz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Israrla anlamıyorsunuz.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
özgürlük-güvenlik dengesi, özgürlüklerin kullanımıyla ilgili
kuralları düzenlerken hassas bir dengedir. Eğer bir yerde İlle
burada kutlayacağız. ısrarı varsa ve siyaset de bu
ısrarı tahrik ediyorsa güvenlik kaygılarını
artıran bir durum var demektir. Güvenlik kaygıları
artmıştır ve güvenlik önlemleri de artmıştır.
İşte bu güvenlik önlemleri sebebiyledir ki 77de 1 Mayısta
Taksimde olan provokasyon olamamıştır. Bu nedenle Kadıköy
Meydanında olan provokasyon da olamamıştır, önlemler
alınmıştır.
MUSTAFA ÖZYÜREK(İstanbul) Kimse gidemedi ki.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Cop
kullanıldı, cop.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
eğer polisin göstericilere müdahalesinde bir hukuksuzluk ve gensoru
önergesinde iddiaları doğrulayan bir durum varsa İçişleri
Bakanlığının müfettişleri elbette gereken
araştırmayı ve soruşturmayı yapmalıdır ve
yapacaklardır.
Bireysel olarak hukukun üstüne çıkmaya çalışan
devlet görevlisi kimse mutlaka cezasını bulur ve
karşılığını alır ama bundan yola
çıkarak önergeyle, illegal örgütlere de müdahale önlemleri tek tip toplum
yaratma anlayışı gibi absürt bir iddiaya maruz kalmış,
bunlarla Hükûmetin meşruiyeti sorgulanmaya kalkışılmış,
Türkiye'nin bir dikta rejimine götürüldüğü iddia edilmiştir. Çok
yazık, çok!
ÖZDAL ÜÇER (Van) O zaman neden valiler görevden
alınmadı?
BAŞKAN Lütfen laf atmayın arkadaşlar.
NİHAT ERGÜN (Devamla) İddialarınız da
gösteriyor ki siz hakikaten hukuk çizgisinden iyice çıkmış,
iktidar mücadelesi için her yolu mübah gören bir anlayışa
saplanmışsınız. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Kendini tarif ediyorsun.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Bunlara Makyavelli bile
şaşar kalırdı.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Gerçekten
şaşıp kalıyorsun!
NİHAT ERGÜN (Devamla)
Sizin bu yaklaşımlarınıza Makyavelli bile
şaşar kalırdı. Ne diyelim? Allah ıslah etsin,
nasıl biliyorsa öyle yapsın.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) Allah sizi ıslah etsin.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Allah sizi ıslah
etsin. Elinde sopayla çocuğa
NİHAT ERGÜN (Devamla) Güya, grup başkan vekili
arkadaşlar AK Partiyi 12 Eylül faşizmini uygulamak ve onun ürünü
olmakla suçluyorlar bir basın toplantısında. 12 Eylülcülere
ceket iliklemeyi bırakın da 12 Eylül bir faşizm ise gelin 12
Eylül Anayasasını, yasalarını, 12 Eylül ve benzeri
işleri birlikte temizleyelim bu memleketten, gelin beraber yapalım
ama devamlı bunlardan kaçıyorsunuz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Generallerin
yasağını getirip
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu
Lütfen arkadaşlar, laf atmayın.
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
önümüzde iki tane önemli örnek var, kötü örnek. Bir 77nin 1 Mayısı,
bir de 96nın 1 Mayısı.
M. NURİ YAMAN (Muş) Nerdeydiniz altı
yıldır!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Araştıralım 77nin 1
Mayısını. Devlet provokasyonu o. Hadi! Derin devlet orada! Derin
devlet orada!
BAŞKAN Sayın Anadol
NİHAT ERGÜN (Devamla) 96nın 1 Mayısıyla
ilgili, 77yle ilgili ve 96yla ilgili çok şey söylendi. 96yla ilgili
söylenen bir iki hususa işaret etmek istiyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Derin devleti arayıp durma.
Orada, 1 Mayıs 77de!
BAŞKAN - Sayın Anadol
Rica ediyorum arkadaşlar, lütfen
NİHAT ERGÜN (Devamla) 96nın 1 Mayısı burada
müzakere edilmiş bir gündem dışıyla. Bakın bazı
çok değerli siyasetçilerimiz, milletvekili arkadaşlarımız
olaya şöyle bakmışlar, 3 kişinin ölümüyle,
yağmalamalarla, bir faciayla sonuçlanınca, diyor ki bir değerli
milletvekilimiz: Kadıköy Belediye Başkanı iki ay önce
yürüyüş güzergâhının uygun olmadığını,
Emniyet Müdürü aracılığıyla İstanbul Valiliğine
bildirdik. Dar olan sokaklardan polisin alanı kontrol edemeyeceğini
düşünerek mitingin Kadıköyde yapılmasının uygun
olmayacağı tavsiyesinde bulunduk. Bu uyarıya her nedense kulak
asılmıyor, dinlenilmiyor. Mitingin Kadıköyde
yapılmasına izin veriliyor. Aslında hata zinciri burada
başlıyor. diyor o değerli siyasetçimiz, Demek ki uygun olmayan
bir yerde mitinge izin vermek büyük bir hatadır.diyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)- Taksim başka, orası
başka. Ne alakası var!
NİHAT ERGÜN (Devamla) Sonra bu değerli siyasetçimiz
diyor ki: Bunu o günün emniyet teşkilatı -sözüm ona- kamuoyu
bunları görsün diye gevşek davranmış, pasif
davranmış polis, müdahale etmemiş ve kamuoyu bunları
görsün mantığıyla milyarlarca
liralık mal ve canın kaybına seyirci kalması, Valinin
deyimiyle, pasif davranması, derhâl görevden
uzaklaştırılması için yeter nedendir. İdare ve
güvenlik güçleri kendilerinin izin verdiği bu mitingin düzenli
yapılmasını, amacından
saptırılmamasını, toplantıya katılanların
güvenliğini sağlamakla yükümlüdürler. Ciddi demokratik bir ülkede
cana, mala kastedilirken futbol maçı izler gibi olayları seyre kalkan
polise kimse aferin demez, madalya da vermez. Efendi, görevini niçin
yapmadın? diye sorarlar adama. diyor o değerli siyasetçi
arkadaşımız. (AK Parti sıralarından Kim o? sesleri)
AHMET YENİ (Samsun) Kim o? Merak ettik.
NİHAT ERGÜN (Devamla) O değerli siyasetçimizin bir
önemli cümlesi daha var bu olayla ilgili: Günlerdir basında
yazılıp söyleniyor, Göstericiler, yürüyüşçüler başka
yöntemlerle de caydırılabilirdi, geriletilebilirdi. deniliyor.
Güvenlik güçlerinin olanakları, düzeni, becerisiyle övünülüyor. Peki,
acaba gaz veya sis bombası, tazyikli su, plastik mermi ve benzeri önleyici
yöntemlere niçin başvurulmadığını hiç
düşünmüyorlar mı? (AK Parti sıralarından
alkışlar)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Kimlere karşı
yalnız, kimlere karşı?
NİHAT ERGÜN (Devamla) Değerli arkadaşlar, o gün
gaz bombası kullanmak lazım, tazyikli su kullanmak lazım,
plastik mermi ve benzeri yeni yöntemleri kullanmak lazım, bugün
bunların hepsi yanlış.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Kimlere karşı
kullanıldığı çok önemli.
NİHAT ERGÜN (Devamla) O gün Niye kullanmıyorsunuz?
diyor, bugün Niye kullanıyorsunuz? diyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Ergün,
kimlere karşı?
NİHAT ERGÜN (Devamla) Kim bu? Kim? (AK Parti
sıralarından Kim? sesleri) Sayın Önder Sav, Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Sekreteri. (AK Parti sıralarından Ooo! sesleri,
alkışlar)
HASAN ÇALIŞ (Karaman) Sizin gibi o da
değişmiş Başkan!
NİHAT ERGÜN (Devamla) Şimdiki politika ne?
Şimdiki politika ne? Şimdiki politika şu: Polis bu tür
olaylarda gaz bombası kullanmasın. Ne oluyor, öksürük mü
yapıyor? (AK Parti sıralarından gülüşmeler)
Polis bu tür olaylarda tazyikli su kullanmasın. Ne oluyor?
Islatıyor mu, üşütüyor mu, ne oluyor?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Kimlere karşı
kullanıldığı çok önemli.
NİHAT ERGÜN (Devamla) İllegal örgütlere
karşı
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hah! Bravo!
K.KEMAL ANADOL (İzmir) Ya DİSK var, bu illegal örgüt
mü?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) DİSK illegal örgüt
mü?
NİHAT ERGÜN (Devamla)
polis plastik mermi, cop
kullanmasın. Ne oluyor? Acıtıyor.
K.KEMAL ANADOL (İzmir) Kardeşim, DİSK illegal
örgüt mü? O senin dediğin adamlar illegaldi.
BAŞKAN Sayın Anadol, rica ediyorum.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Peki, ne yapsın polis, ne
yapsın? Düdük mü çalsın? Bu olayları düdük çalarak mı
önlesin? Ne yapsın? (AK Parti sıralarından alkışlar)
K.KEMAL ANADOL (İzmir) Hadi canım sen de! Hastaneye el
bombası atıldı. Hastanede illegal mi vardı?
BAŞKAN Grup Başkan Vekili arkadaşlar
K. KEMAL ANADOL (Devamla) İllegal örgüt mü vardı
hastanede? Acil serviste illegal örgüt mü vardı?
NİHAT ERGÜN (Devamla) Onun
araştırmasını İçişleri Bakanlığı
yapacak.
BAŞKAN Sayın Anadol, rica ediyorum.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Değerli arkadaşlar, bir
değerli politikacımızın daha konuşması var, bir
değerli politikacımız: Birtakım illegal örgütlerin uzun
süreden beri 1 Mayıs eylemleri için hazırlık
yaptığı kendi yayın organlarında bile yer
almıştır. Eğer bunlar önceden istihbar edilememiş ise
bu bir gaflettir, eğer bu bilgileri doğru olduğu hâlde gerekli
önlemler alınmamışsa bu daha da rahatsız edicidir. diyor.
Demek ki istihbarat bilgilerine göre bazı önlemler almak
lazımmış. Maalesef ülkemizde 1 Mayısın
sancılı olduğu yakın tarihimizde de acı ve kanlı
1 Mayıslar yaşanmış olduğu hâlde gerekli önlemlerin
alınmadığından şikâyet ediyor Kadıköyde.
Alsaydınız, mademki istihbarat vardı. diyor
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Arada fark var çok çok!
İllegal örgüttü oradakiler. DİSK değil, işçi konfederasyonu
değil.
AHMET YENİ (Samsun) Dinle, dinle!
NİHAT ERGÜN (Devamla) Sonra Türkiyede işçi
konfederasyonları yasal prosedürleri yerine getirerek bugünleri kutlamak
durumundadırlar. diyor. Demek ki önemli yasal prosedürler. O siyasetçimiz
o gün öyle diyor, şimdi de diyor ki:Yasaların ne önemi var, hepimiz
oraya gideriz. diyor, herkesi tahrik ediyor. O gün yasalar önemli, şimdi
önemli değil. Aynı milletvekili: Devlet halkın can ve mal
güvenliğini sağlamakla görevli kardeşim. Mademki Kadıköyde
böyle bir şey olmuştur, bu zararlar tazmin edilmelidir. diyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Doğrudur ama devlet
sopayla gezmemeli.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Evet, devlet tam da Taksimde
halkın can ve mal güvenliğini sağlamıştır.
Bu değerli siyasetçimiz kim? Benden evvel konuşan Cevdet
Selvi. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu siyasetçimiz de
o zaman Cumhuriyet Halk Partili değil ama, o zaman DSPli ama şimdi
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı olan bir
siyasetçi arkadaşımız.
Değerli arkadaşlar, sizin tutumunuz sadece bu olaylarla
ilgili de böyle değil, ikircikli bir tutumunuz var bütün bu olaylar
karşısında. 2006 Danıştay saldırısında
da böyleydi. Orada da bütün olayları nasıl bizim üstümüze
yıkmaya çalıştınız. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Merhum Adnan Menderesin 60 ihtilali sonrası
idamıyla ilgili tutumunuz da hâlâ ikirciklidir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bunu coşkuyla
karşılayanlar var.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Nereden çıktı bu ya?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
hiçbir hatip olayı saptıramaz, hakkı yoktur, yetkisi de yoktur.
(AK Parti sıralarından Dinle dinle! sesleri, gürültüler)
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu, bir
dakikanızı rica ediyorum.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Değeli arkadaşlar,
aslında Deniz Gezmiş olayıyla ilgili tutum da doğru tutum
olmamıştır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hatiplerin doğru
söyleme görevi vardır, gerçek dışı beyanda bulunamaz.
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen, rica
ediyorum.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Deniz Gezmiş idamı hak
edecek bir suç işlememiş olabilir ama Deniz Gezmiş bir millî
kahraman da değildir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Buradaki konuşmalarda neredeyse
millî kahraman ilan edildi.
Hasan Cemali okumanızı tavsiye ederim. (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Lütfen arkadaşlar
NİHAT ERGÜN (Devamla) İlhan Selçuk gibi, Doğan
Avcıoğlu gibi, Cemal Madanoğlu gibi kişilerin Deniz
Gezmiş gibi gençleri kendi devrim ve ihtilal hayalleri için nasıl
kullandıklarını çok açık bir şekilde yazmıyor mu?
Ama okumuyorsunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İşte, biraz da o gençlere bu yüzden, onları kullananlar yüzünden
yazık olmadı mı? Sonra, onların idamına burada parmak
kaldıranları siz Cumhurbaşkanı seçtiniz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Gazeteci İlhan Selçuk da sabaha karşı evinden
alınmayı hak etmemiş olabilir, yanlış bir uygulama da
yapılmış olabilir, ama gazeteci İlhan Selçuk sütten
çıkmış ak kaşık mı? (CHP sıralarından
evet sesleri, gürültüler)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
NİHAT ERGÜN (Devamla) Hâlâ bu yaşında
darbeciliğe fikir finansmanı sağlamanın neresi ak
kaşıklık? Olur mu böyle bir şey? (AK Parti
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
Parlamentoda bulunmayan bir kişinin Parlamentoda bir milletvekili
tarafından suçlanması doğru değildir. (CHP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Lütfen arkadaşlar
Arkadaşlar, rica
ediyorum.
Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen
NİHAT ERGÜN (Devamla) Sahi, bir sürü şey söylediniz,
siz söyleyince biz dinleyeceğiz, biz söyleyince siz dinlemeyeceksiniz.
Olmaz!
BAŞKAN Sayın Ergün, bir dakika
NİHAT ERGÜN (Devamla) Değerli arkadaşlar
BAŞKAN Sayın Ergün, bir dakikanızı rica
ediyorum.
Değerli arkadaşlarım
(CHP sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar, AK Parti sıralarından
alkışlar)
NİHAT ERGÜN (Devamla) Ama olmaz! Herkes
BAŞKAN Hadi bitirin bakalım! Tamam arkadaşlar...
Tamam
NİHAT ERGÜN (Devamla) Canım, benim söylediklerim
hoşunuza gitmeyebilir. Zaten hoşunuza
BAŞKAN Sayın Ergün
Sayın Ergün, bir
dakikanızı rica edeyim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Arkadaşlar, sevgili arkadaşlarım
Sayın Kılıçdaroğlu, müsaade eder misiniz
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Cevap verme hakkı olmayan
insanlara saldırıyor!
BAŞKAN Bir dakika efendim
Müsaade eder misiniz
Müsaade
eder misiniz
Şayet, Sayın Ergünün konuşmasında
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Sözlerinizin nereye
gittiğinin farkında değilsiniz!
BAŞKAN Rica ediyorum
Sayın Hacaloğlu, rica
ediyorum.
Şimdi, tecrübeli arkadaşlarımız
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Siyaset tarihini
bilmiyorsunuz, ağzınıza geleni söylüyorsunuz, böyle
milletvekilliği olmaz!
BAŞKAN Algan Bey, rica ediyorum.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Burada olmayan insanlara
saldırıyor!
BAŞKAN Arkadaşlar, bir sataşma iddiası varsa
onu Sayın Hatibin konuşmasından sonra değerlendirmeye
alırız ama Sayın Hatibin konuşmasının her
cümlesinde Burada yanlışlık var, siz yanlış
söylüyorsunuz, çarpıtıyorsunuz. diye müdahale etme hakkınız
yok. Kimsenin yok, benim de yok.
O nedenle, müsaade ederseniz, sayın konuşmacı
konuşmasını bitirsin, ondan sonra ben sizin taleplerinizi
alırım.
Lütfen oturun şimdi. Rica ediyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Lütfen oturun arkadaşım.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
sizin söylediklerinize aynen katılıyorum.
BAŞKAN - Bir dakika
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Ama, Parlamentoda
olmayan ve kendisini savunamayacak konumda olan bir kimseye
BAŞKAN - Tamam efendim, onların hepsini konuşuruz.
Lütfen, efendim.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından gürültüler)
Rica ediyorum arkadaşlar
Tamam, tamam.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Herkes haddini bilmeli
Parlamentoda.
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Ülkeyi parsel parsel
satıp konuşamazsınız burada böyle.
BAŞKAN - Arkadaşlar, rica ediyorum.
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Sat ülkeyi parsel parsel,
sonra konuş
BAŞKAN Lütfen
Sayın Ergün, buyurunuz efendim.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Değerli arkadaşlar, benim
sözlerim burada olmayan şahıslarla ilgili değil.
BAŞKAN Sayın Ergün, lütfen toparlayın.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Benim sözlerim siyasi partilerin
tutumuna ilişkin bir konudur. (CHP sıralarından gürültüler)
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Adam gibi konuş
burada!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, Grup
Başkan Vekilleri varken ne yapıyor bunlar?
BAŞKAN - Rica ediyorum
(CHP sıralarından
gürültüler)
Lütfen oturun
Lütfen oturun. Rica ediyorum. Rica ediyorum
arkadaşlar.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Sözlerimin sonuna geliyorum.
BAŞKAN Bir dakika
Sayın Ergün, toparlayın lütfen.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep)
Toparlayamazsın ki, dağıttın.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Sözlerimin sonuna geliyorum.
Değerli arkadaşlar, Hükûmet hakkında, Başbakan
hakkında gensoru veriyorsunuz. Bizi Türkiyeyi diktatörlüğe
götürmekle suçluyorsunuz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep)
Gensoru hakkında konuş.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Yani, birçok başka işlerle
suçluyorsunuz, ama, biz de bunlara cevap veriyoruz. Çok kişi konuştu.
Rica ederim. Öyle şey olmaz. (AK Parti sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
ALİ KOÇAL (Zonguldak) Sayın Başkan
BAŞKAN Lütfen
Sayın Koçal
Lütfen arkadaşlar
NİHAT ERGÜN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
işiyle, emeğiyle geçinen insan ile illegal örgüt
mensuplarını kimsenin birbiriyle karıştırmaya
hakkı yoktur. İşçilerimiz, elli sekiz vilayette Emek ve
Dayanışma Günü olarak 1 Mayısı huzur ve kardeşlik
içinde kutlamıştır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sen karıştırdın
ya!
ALİ KOÇAL (Zonguldak) Size lanet ettiler her yerde.
NİHAT ERGÜN (Devamla) AK Parti ve Hükûmetlerinin ise
işçi ve emek konusunda yaptıkları çok açıktır.
Başbakanımızın 29 Nisan tarihli konuşmasını
okumanızı size tavsiye ederim. O konuşmadan bölümler ben de
konuşmama almıştım, ancak, o kadar çok zamanımı
çaldınız ki, onlara fırsat kalmadı.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Çalmak size yakışır!
NİHAT ERGÜN (Devamla)
1 Mayısa bakışımızı da o konuşmada
son derece güzel bir şekilde özetlemiştik ve
yaptıklarımızı, yapacaklarımızı o
konuşmamızla çok veciz bir şekilde ortaya koymuştuk.
İşçi kardeşlerimiz, Türkiye toplumu, beş altı
yıldır AK Parti İktidarının işçiler için ne
yaptığını, emekçiler için ne yaptığını
çok yakından bilmektedir. Bundan sonra ne yapacağını da çok
yakından bilmektedir.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Emekçilere ayak
takımı dediniz, daha ne diyeceksiniz!
NİHAT ERGÜN (Devamla) İşte şimdi bu
gensorudan sonra -çok farklı tartışmalar yapıyoruz ama-
istihdam paketini konuşacağız. Yeni daha, yeni
İstihdam
paketini konuşacağız.
ABDULLAH ÖZER (Bursa) Sendikalı olduğu için
Susurlukta işten atılan işçileri işe aldırın!
NİHAT ERGÜN (Devamla) Yeni, yatırımlarla ilgili,
yatırım teşvikleriyle ilgili kanunları yeni konuştuk.
Bütün bunların
ABDULLAH ÖZER (Bursa) Madem işçilerin
yanındasınız, sendikalı olduğu için Susurlukta
işten atılan işçileri tekrar işe aldırın!
BAŞKAN Lütfen arkadaşlar, lütfen.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Böylesine bir yaklaşıma
yasa dışı ve popülist bir karşılık
verilmemeliydi. Gensoru gibi çok önemli bir denetim yolu bu kadar ucuza
harcanmamalıydı.
Tekrar ediyorum: Başbakana gensoru vermek, bir hükûmet
devirme girişimidir ve çok ciddi bir iştir. Tek sayfalık içi
boş iddialarla hükûmet düşürmek mümkün değildir, olsa olsa sizin
iddialarınız düşer. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bu boş iddiaları burada yüce Parlamentonun ve
yüce milletimizin vaktini çalmak için getirdiniz. Eminim bundan sonra bu
konularda daha dikkatli olursunuz. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar
Sayın Ergün, bitirin lütfen.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Değerli arkadaşlar, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubunun böylesine boş iddiaları destekleme
ve böylesine boş iddialarla Türkiyemizin gündemini meşgul etme
imkânı yoktur.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Çalmaktan başka bir
şey bilmiyor musunuz?
NİHAT ERGÜN (Devamla) Son olarak, Sayın
Şandırın söylemiş olduğu bir konuya işaret
edeceğim.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Çalmak, çalmak
NİHAT ERGÜN (Devamla) Sayın Şandır diyor ki:
Bu işlerde sorumlu Hükûmettir, ikna edemedi sendikaları.
Bazılarının ikna olmaya niyeti var mıydı Sayın
Şandır?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Edeceksiniz efendim!
NİHAT ERGÜN (Devamla) Görmek istemeyenden daha kör, duymak
istemeyenden daha sağır, anlamak istemeyenden daha
anlayışsız kim olabilir ki, kim? (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Çok kıymetli arkadaşlar, bir aydır 1
Mayısı konuştuk. Umarım bu son konuşma olur.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Daha çok
konuşacağız!
NİHAT ERGÜN (Devamla) Baştan da söyledim, Türkiyenin
1 Mayıstan, bir ay boyunca konuşacak daha önemli işleri var ve
gelin, şu hadiseden sonra o önemli işleri konuşalım ve
bütün milletimize hayır getirecek işlerin peşinde olalım.
Bu Parlamentonun işi budur, bu Parlamento bunu
yapmalıdır diyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Ergün.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Anadol, buyurun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Başkanım, ben
sadece merhum Menderesin idamından Cumhuriyet Halk Partisini sorumlu
tutan anlayışla ilgili, iddiayla ilgili
BAŞKAN O sizi söylemedi
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sadece
BAŞKAN - Sizi
söylemedi, hayır
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Cumhuriyet Halk Partisini söyledi,
beni değil.
BAŞKAN Hayır, hayır
Sizi söylemedi.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Tutanaklara bakın. Hayır
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) Cumhuriyet Halk Partisi sorumlu.
dedi.
BAŞKAN - Yani Cumhuriyet Halk Partisini söylemedi.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Ne söyledi peki? Adnan Menderesle
ilgili kimi kastetti? Kimi kastetti?
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisini kastetmedi.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sizin bu anlayışınız
dedi.
BAŞKAN En azından ben öyle anladım ama
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Tamam
BAŞKAN Zabıtları getireyim bakayım
Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Yanlış
Efendim, 2 dakika
izin verin. Olur mu?
BAŞKAN Ama, yani, sizi kastetmediğinden ben eminim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Ağır bir itham
altında kalıyoruz. Hayır
Ağır bir itham altında
kalıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisini sorumlu tuttu.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisini kastet
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayır efendim
BAŞKAN - Sayın Ergün
Sayın Ergün
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Olur mu böyle şey canım?
Ona niye soruyorsunuz?
BAŞKAN - Bir dakikanızı rica edeyim. Lütfen
Sizin
kastınız
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Hürriyet Partisini mi kastettiniz
yoksa?
BAŞKAN Hayır
Menderesin asılmasından
coşku duyanlar. diye siz Cumhuriyet Halk Partisini mi kastettiniz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Kimi kastetti? Söylesin.
NİHAT ERGÜN (Kocaeli) Efendim, Cumhuriyet Halk Partisinden
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Peki
Sayın Selvi
(CHP sıralarından gürültüler)
Bir dakikanızı rica edeyim.
Sayın Selvi, siz, Sayın Ergünün okuduğu sözlerin
size ait olmadığını mı söylüyorsunuz? Onun için mi söz
istiyorsunuz?
M. CEVDET SELVİ (Kocaeli)
Çarpıtılmıştır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Tutanaklardan istenebilir
Sayın Başkan.
M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) Tutanakları şimdi
getirin
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Tutanaklardan okudu
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurun
Lütfen üç dakikayı geçmeyin. (CHP
sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Başkan, benim
başvurum ne oldu?
BAŞKAN - Arkadaşlar, kendisi üç dakika rica etti, ben de
üç dakika verdim, yani siz niye itiraz ediyorsunuz ki?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) Sayın Anadolun söz hakkı
var.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Selvi.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) Yahu, konuşmamızdan niye
korkuyorsunuz arkadaşlar? Konuşalım bakalım.
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili M. Cevdet
Selvinin, Kocaeli Milletvekili Nihat Ergünün, 1996 yılında
yapmış olduğu bir konuşmayı çarpıttığı
gerekçesiyle konuşması
M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) Sayın Başkan, çok
teşekkür ederim.
Biraz önce Grup Başkan Vekili -iktidar partisinin-
değerli arkadaşım öylesine elmayla armudu birbiriyle
karıştırdı ki
(AK Parti sıralarından gürültüler)
1996 yılında
BAŞKAN Lütfen dinleyin arkadaşlar.
NİHAT ERGÜN (Kocaeli) Sen 96da elmaydın, şimdi
armut mu oldun? (AK Parti sıralarından gülüşmeler)
M. CEVDET SELVİ (Devamla) İşte sen!
Kadıköydeki 1 Mayısla ondan sonraki, hele bu son 1
Mayısı mukayese etmek kadar yanlışlık olamaz. Neden,
neden, neden? (AK Parti sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlarım, o günkü İktidar ve o gün
İstanbul Valisi, 1 Mayısta, bırakıp gezmeye gitti.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Marmarise gitti, Marmarise.
M. CEVDET SELVİ (Devamla) Marmarise gitti. Vali Muavini
oralarda bulunmadı, Emniyet Müdürü kaçtı ve sonuç olarak, orada
özellikle provokasyona zemin hazırlandı. Ama o günkü İktidar, bu
konuyla ilgili, o ışıkların kırıldığı,
o çimlerin çiğnendiği günde Meclis araştırması verildi
ve sorumlu davrandı. Bu yanlışlar olmasın diye Vali derhâl
görevinden alındı. Ayrıntılı bir biçimde Meclis
araştırmasında, bu ve benzeri olaylar tekrar yaşanıp
acı duyulmasın diye önlemler ortaya kondu ve Vali görevden
alındı. Orada
(AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) Şimdiki Vali görevindeydi.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen dinleyin.
M. CEVDET SELVİ (Devamla) Şimdiki Valiyi tabii ki
Sayın Başbakan teşvik edip hâlâ savunduğu için yerinde
kalıyor. O gün önlem alınmıştı.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) Başarılı
olmuştur!
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
M. CEVDET SELVİ (Devamla) Bakınız, o
araştırma komisyonunda, vali, sahte bir kâğıtla kendisinin
belirli bir saatte İstanbulda olduğunu söyledi. Araştırma
komisyonu İstanbulda olmadığını açık seçik
ortaya koydu, görevden alındı. Ama bizim şu yapılan 1
Mayıs, hata, eksik
Eğer uzlaşma sağlansaydı en ufak
bir şey olmayacaktı, dünyaya rezil olmayacaktık, Türkiyede bir
barış ve kardeşliğin açılımı olacaktı.
Bu fırsatı kaçırdığı için rahatsızız.
96 yılında, o Valiye, oradaki Emniyet Müdürüne, Vali Muavini de
bırakıp gittiği için ona, o günkü Hükûmet gereken
yaptırımı uygulamıştır, sizin gibi daha fazla
ileriye dönük teşvik etmemiştir.
Eğer merak eden varsa benim çizgimi,
tutarlılığımı, Meclis tutanaklarında
hazırdır. (AK Parti sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.
M. CEVDET SELVİ (Devamla) Hepsini beraber okuyun.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.
M. CEVDET SELVİ (Devamla) 1 Mayıs 96 ile 2008i
mukayese etmek mümkün değildir.
BAŞKAN Sayın Selvi, teşekkür ediyorum.
M. CEVDET SELVİ (Devamla) Eğer siz de valiyi görevden
alırsanız, Emniyet Müdürüne gereken cezayı verirseniz
BAŞKAN Sayın Selvi
Sayın Selvi
M. CEVDET SELVİ (Devamla)
size de ancak teşekkür
ederiz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Kurallara uymamak
alışkanlık hâline gelmiş.
BAŞKAN Sayın Selvi
M. CEVDET SELVİ (Devamla) - İstismara lüzum yoktur. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Selvi
AHMET TAN (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir dakika
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir dakikanızı rica edeyim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir dakika arkadaşlar
Bir dakika
arkadaşlar
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
Sayın Grup Başkan Vekili hiç yeri yokken
BAŞKAN - Bir dakika
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, bir
kelime buradan söyleyeyim
BAŞKAN Hayır, bir dakika
Hasip Bey, bir
dakikanızı rica edeyim.
Ahmet Bey, bir dakikanızı rica edeyim.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
hiç gereği yokken bu
gensoruyla, Deniz Gezmiş bir millî kahraman değildir. dedi. Deniz
Gezmiş bir devrimcidir, bir halk kahramanıdır. (Gürültüler)
BAŞKAN Sayın Kaplan
Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN (Şırnak) Siz, darbelerin
astığı insanlara bu Mecliste hakaret edemezsiniz!
BAŞKAN Sayın Kaplan, size söz vermedim ben.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Özür dilemek
zorundasınız!
BAŞKAN Size söz vermedim. Buyurun, buyurun lütfen
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
buna hakkı yok.
BAŞKAN Buyurun lütfen
HASİP KAPLAN (Şırnak) Kimse ölen bir insanın
arkasından hakaret edemez.
BAŞKAN Ee canım, yani siz söylediğiniz zaman
sizin hakkınız oluyor da başkası söylediği zaman niye
o hak olmuyor?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Ama hakaret edemezsiniz!
BAŞKAN - Rica ediyorum arkadaşlar, birbirinize tahammül
etmeyi bilin. Rica ediyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Anadol
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Evet
BAŞKAN Niçin? Tam net anlayabileceğim şekilde
söyler misiniz lütfen.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Efendim, çok net söylüyorum, Grup
Başkan Vekili arkadaşımın da itiraz edeceğini
sanmıyorum. Cumhuriyet Halk Partisini kastederek Siz bu tutumunuzla Adnan
Menderesin idamına da sebep oldunuz. Bu tutumunuzu
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) Millet biliyor, millet.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Tutumunuzla demedi.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Ne söyledi?
BAŞKAN Arkadaşlar, rica ediyorum
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Kimi söyledi?
BAŞKAN Sayın Anadol
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Hürriyet Partisini mi kastetti?
Hangi partiyi kastetti?
BAŞKAN Sayın Anadol, ben öyle anlamadım. Ama, bir
yanlış anlamaya meydan vermemek için, size iki dakika içerisinde bir
açıklama yapmak için söz veriyorum; buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- İzmir Milletvekili K.
Kemal Anadolun, Kocaeli Milletvekili Nihat Ergünün, konuşmasında
partisine sataşması nedeniyle konuşması
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sabrınızı suistimal
etmeyeceğim Sayın Başkan.
Şimdi evvela, bu tür güncel tartışmaların,
tarihin derinliklerine giderek, tarihi çarpıtmalarla
sulandırılmamasını diliyorum.
Doğum tarihine baktım Sayın Nihat Ergünün, 1962.
1962de, Menderes -merhum- idam
edildiğinde siz dünyaya yeni gelmiştiniz ve bir
yaşındaydınız.(AK Parti sıralarından gürültüler)
Şimdi, tarih bilir ki, merhum Menderesin oğlu
Sayın Aydın Menderes bilir ki, Menderesin idamını önlemek
için o zamanki Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı İsmet
İnönü kapı kapı dolaşmış, son ana kadar bu
idamı
(AK Parti sıralarından gürültüler)
Cehalet
Bağırmayın
BAŞKAN Lütfen arkadaşlar
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Cehalete bakın arkadaşlar
Tutanaklara geçsin bu gürültünüz, cehalet sesleri bunlar, cehalet. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Cehalet
BAŞKAN Arkadaşlar, rica ediyorum
Lütfen
arkadaşlar, rica ediyorum
Lütfen.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Bu tür tarihî gerçeklerden haberi
olmayan bir topluluğa hitap ettiğim için üzgünüm aynı zamanda.
(CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından
gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Başkan
BAŞKAN Siz Genel Kurula hitap ediyorsunuz Sayın
Anadol.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Cumhuriyet Halk Partisi, ne Adnan
Menderesin ne Deniz Gezmişin, hiçbir siyasi idamın yanında
olmamıştır ama biz, taa 60ların hesabını soruyor
bizden, vermeye hazırız. Biz sorduğumuz vakit, lütfen Biz
gömlek değiştirdik. mazeretine kapılıp
kıvırtmayın.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
AHMET TAN (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Tan
(Gürültüler)
AHMET TAN (İstanbul) Efendim, ben söz istemiyorum.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen, duyamıyorum.
AHMET TAN (İstanbul) Sayın Başkan, ben söz
istemiyorum. Eğer uygun görürseniz bir cümlenin tavzih edilmesini
istiyorum. Sayın AKP Grup Başkan Vekili, Sayın İlhan
Selçukla ilgili çok açık ve net olarak darbe teşvikçisi ifadesini
kullandı. Ben, bu biçimde itham ettiği Başyazarın
gazetesinde gazeteci olarak yirmi yıla yakın orada görev
yapmış bir kişi olarak onları da burada temsil etmek
durumundayım. O yüzden, Sayın Sözcünün İlhan Selçukla ilgili
kullandığı darbe
teşvikçisi ifadesini tavzih etmesini, geri almasını istiyorum.
BAŞKAN Zabıtlara geçti Sayın Tan. Teşekkür
ederim.
AHMET TAN (İstanbul) Geçti ama
(AK Parti
sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan, biraz evvel kendiniz ifade buyurdunuz,
Birbirimize tahammül etmeyi öğreneceğiz. dediniz.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tan.
AHMET TAN (İstanbul) - Türk basınının önemli
ve en kıdemli yazarlarından birisinin taburcu olduğu bir günde
kendisine Geçmiş olsun demek yerine böyle bir ifade
kullanmasını doğrusu ayıp karşılıyorum.
BAŞKAN Zabıtlara geçti Sayın Tan.
Teşekkür ederim Sayın Tan.
AHMET TAN (İstanbul) - Tavzih etmesi gerekir. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Tan, Sayın Selçukla ilgili Erken
saatte gözaltına alınması yanlış olabilir. dedi,
benim takip ettiğim kadarıyla.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Sayın Tanı
duyamıyoruz, söz verseniz de duysak Sayın Başkan. Kürsüye gelse
de duysak Sayın Başkan, biz anlayamıyoruz, ne söylüyor?
AHMET TAN (İstanbul) Hayır, bu Darbe teşvikçisi
sözü
Bu yargıya da müdahaledir.
BAŞKAN - Sizin sözleriniz zabıtlara geçti.
Teşekkür ediyorum Sayın Tan.
AHMET TAN (İstanbul) Peki, yalnız, bunun çirkin bir
bühtan olduğunu da söylemek isterim.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın Vural, siz de mi söz istiyorsunuz?
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan, önce dinleyin,
sonra
Sayın Grup Başkan Vekilimiz konuşurken
(Gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen dinleyin. Duyamıyorum konuşan
arkadaşları. Çok rica ediyorum. (Gürültüler)
Arkadaşlar, lütfen
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım,
Sayın Grup Başkan Vekilimiz konuştuğu zaman bir dakika otuz
altı saniye geçti Sabrımı istismar ettiniz. dediniz. Ama, dört
buçuk dakika geçti; sizin o sabrınızın aslında istismar
edilip edilmediği konusunda bir söze ihtiyaç vardı, onu
kullanmadınız. Şimdi kullanırsanız zannederim telafi
etmiş olursunuz.
BAŞKAN Hayır, hayır
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Başkanın sabrı
partilere göre değişiyor arkadaşlar.
BAŞKAN - Sayın Ergün konuşması gereken yirmi
bir dakikadan daha az konuştu. Biraz tartışmalar sebebiyle durdu
burada, ondan sonra da üç dört dakika da
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, lütfen mazeret
aramayınız.
BAŞKAN Hayır, hayır. Yok, yok. Ben
haksızlık yapmam arkadaşlar.
AHMET TAN (İstanbul) Efendim, o yirmi bir dakikanın
bir dakikasında o hakareti geri alması gerekirdi.
V.- GENSORU (Devam)
A) Ön
Görüşmeler
(Devam)
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay,
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadolun, 1 Mayıs kutlamalarının
Taksimde yapılmasını engelleyerek toplantı ve gösteri yürüyüşü
hakkını ihlal ettiği, güvenlik güçlerini orantısız güç
kullanmaya teşvik ettiği, bu tutumuyla toplumsal
barışı tehlikeye atarak şiddet görüntülerinin ortaya
çıkmasına neden olduğu iddiasıyla Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/2) (Devam)
BAŞKAN Bakanlar Kurulu adına Sayın Beşir
Atalay, İçişleri Bakanı.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi tarafından verilen gensoruya ilişkin olarak
Hükûmetimizin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Sözlerimin başında hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Ama önce 9 Mayıs 2008 tarihinde Hakkâri Şemdinli Aktütün
13üncü Jandarma Sınır Bölük Komutanlığına PKK terör
örgütü mensuplarınca yapılan saldırı sonucu şehit olan
6 vatan evladımızı rahmetle anıyor, ailelerine ve
halkımıza başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten,
bugün 13 Mayıs ve biz hâlen 1 Mayısı konuşuyoruz.
Aslında, 1 Mayısla ilgili, çok önceden de başlayarak ve
sonrasında da söylenmedik hiçbir söz kalmadı. Daha geçen salı
günü, ben, bizzat, bu yüce çatının altında, gündem
dışı konuşmalara cevap vermek üzere söz aldım, tam
yirmi beş dakika yüce Meclisimizi bilgilendirdim. Fakat, ısrarla bu
konu tekrar gensoru hâline getirildi. Aslında, şöyle
düşündüğümüzde -burada da ifade edildi- bir yönden de, bir
Başbakan için gensoru vermek, Mecliste çok ciddi bir iştir, çok
olağanüstü bir durumla ancak söz konusu olabilir. Yani, gensoruyu, bu
şekilde, üzerinde her şey konuşulduktan sonra, Mecliste, ilgili
bakanın, ilgili arkadaşların ve gruplar da üzerinde her türlü
bilgilendirme yapıldıktan sonra tekrar gensoruya dönüştürülmesi,
bir anlamda gensorunun itibarını da düşürmüştür diyebiliriz.
Aslında, bu gensoru, bir yönden bakıldığında, Hükûmete,
niye görevinizi iyi yaptınız yahut görevinizi yaptınız,
diye veriliyor.
Değerli arkadaşlar, ben, samimiyetle şunu
söylüyorum, bakın, bir İçişleri Bakanı olarak: Burada, 1977
yılının 1 Mayısı konuşuldu, 1996
yılının 1 Mayısı konuşuldu ve ben şükrediyorum,
ölülerin olduğu, canlar verilen, ağır yaralıların
olduğu, bütün mağazaların, iş yerlerinin tahrip
edildiği bir 1 Mayısın muhatabı olarak huzurunuzda
değilim. Doğrudur, arzu etmediğimiz, hepimizi üzen bazı
görüntüler olsa da, bir anlamda kimsenin burnunun kanamadığı,
can vermediğimiz, büyük yaralıların olmadığı 1
Mayıs üzerinde burada huzurunuzdayım, onun için de gerçekten kendimi
şanslı sayıyorum ve bununla da gurur duyuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Bravo, Türkiye gurur duyuyor
seninle(!)
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında,
1 Mayıs öncesine ilişkin, sonrasına ilişkin
araştırmalar da yapılıyor; bunların bir
kısmı adliyeye intikal etti, bir kısmı idari
soruşturmalar içinde devam ediyor. Yani bu
sonuçlandırılmış da değil.
Ama şunu da konuşmamın başında iki
cümleyle ifade etmek istiyorum izninizle: Zaman zaman konuşmalarda AK
Parti Hükûmeti için âdeta otoriterleşmeyi geliştiren, polis
devleti görüntüsü veren gibi suçlamalar da oluyor. Tabii bunu hiçbir aklı
başında vatandaşımız söyleyemez. AK Parti olarak biz,
Hükûmet olduğumuz günden bugüne, demokratikleşmeyi
derinleştirmek, bunu âdeta kültürümüz hâline getirmek, ifade özgürlüğünü
yaygınlaştırmak, toplantı ve gösteri yürüyüşünü
kolaylaştırmak için nice yasal düzenlemeler yaptık ve bu alanda
gerçekten çok önemli adımlar attık. AK Partiyi bunun aksi
şekilde suçlamak bir insafsızlık olur diye düşünüyorum.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) Dokunulmazlıklar ne oldu?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Ama şunu da biliyoruz: Toplumlar kamu düzeni içinde
yaşarlar. Güvenlik ve özgürlük hassas bir dengedir ve o düzeni
sağlaması için bu dengeyi iyi kurmanız gerekir. Ben bu
Bakanlığa geldiğim günden beri bunu ifade ediyorum. Güvenlik ve
özgürlük dengesi bizim en hassas konumuzdur ve güvenlik birimlerimizde de
eğitimimizde bunun üzerinde gerçekten çok duruyoruz ve bu yönde önemli
mesafe alındı ve daha da alacağız.
Ama ben bugünkü konuşmamda -tabii burada siyasi
boyutları olarak grup başkan vekillerimizin, değerli partilerin
temsilcilerinin konuşmaları oldu- süreci şöyle kısaca bir
özetlemek istiyorum müsaadenizle. Ne oldu 1 Mayıs öncesi? Biz ne
yaptık Hükûmet olarak? Sendikalarımız ne yaptı? Güvenlik
birimlerimiz ne yaptı? Bunların da hem yüce Meclis tarafından
hem vatandaşlarımız tarafından iyi bilinmesi gerekiyor.
Bir defa, Anayasamızda toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı temel haklardan birisidir. Biz de bunu
kolaylaştırmak için bugüne kadar her çabayı gösterdik. Ama bunun
kullanılması, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunu ve bu Kanunun çerçevesinde düzenlenen Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik ile
düzenlenmiştir değerli arkadaşlar. Bu Kanuna ve Yönetmelike
göre, il ve ilçelerde hangi meydan, yol ve açık yerlerde toplantı ve
gösteri yürüyüşü yapılacağı, toplanma ve dağılma
yerleri, izlenecek güzergâhlar mülki makamlarca mevzuatta yazılı
ilkeler çerçevesinde belirlenmekte ve önceden ilan edilmektedir.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) - Bakanlarınız sizi
dinlemiyor, sohbet ediyorlar.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak isteyenler bu esaslar
çerçevesinde talepte bulunmakta ve kendilerine bu alanlar tahsis edilmektedir.
Yasal çerçevede yapılan bütün toplantı ve gösteri yürüyüşleri
için bu prosedür yerleşmiştir, uygulanmaktadır ve hiçbir sorun
yoktur ve bu yolu izleyen herkes için ülke genelinde de hiçbir
sıkıntı yaşanmamaktadır.
Şunu da ifade edeyim: 2008 1 Mayıs kutlamalarıyla
ilgili ülkemizin hiçbir yerinde sorun yaşanmamıştır.
İstanbul bunun dışındadır. Ankarada küçük bir olay
yaşanmıştır. Onu da Grup Başkan Vekilimiz biraz
önce -özelliğini- ifade etti.
Ülkemizin her köşesinde 1 Mayıs âdeta şenlikle, şölenle
kutlanmıştır. Hiçbir yerde izin verilmeme, alan tahsis etmeme
diye bir olay olmamıştır. İstanbulda da izin istenseydi
alan tahsis edilecekti kendilerine, güvenlik tedbiri alınacaktı.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) İzin
değil Sayın Bakan, izin yok.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Biz, gerçekten, Hükûmet olarak, bu 1 Mayısın âdeta bayram
havasında kutlanması için elimizden geleni yapmaya
çalıştık bakın. Biraz önce ifade edildi,
Karşılıklı ikna edilinmedi., Görüşmeler
olmadı. gibi; o ayrıntıyı biraz vermek istiyorum. Bir
defa, Hükûmet olarak ne yaptık? Her şeyden, önce 1 Mayısın
coşku içinde kutlanması için, 12 Eylülden bugüne kadar ilk defa AK
Parti Hükûmeti bu meseleyi gündemine alıyor ve 1 Mayısı Emek ve
Dayanışma Günü olarak ilan ediyoruz. İlk defa 1 Mayıs
emek kavramıyla buluşmuştur bakın Türkiyede. Daha önce
de emek kavramı kullanılmamıştır, 1980e kadar
başka isimle, Bahar Bayramı olarak 1 Mayıs
kutlanmıştır ve Çalışma Bakanlığımızla
birlikte Türkiyede 1 Mayısın coşku içinde ve huzur içinde
kutlanması için her tedbir alınmıştır, valiliklerimize
genelgeler gönderilmiştir.
Türkiyede 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü, elli sekiz
ilimizde seksen dokuz yasal etkinlikle kutlanmıştır. Benim
elimde uzun bir liste var -bakın, 100 binin üzerinde insan
katılmıştır- burada Ankara başta olmak üzere Antalya,
Artvin, Balıkesir, Batman, Bitlis, bütün illerimizde birkaç bin
kişinin katıldığı toplantılarla 1 Mayıs
huzurla kutlanmıştır. Hiçbir yerde üzücü bir olay olmamıştır,
hiçbir yerde engelleme olmamıştır, hiçbir yerde tatsız bir
olay yaşanmamıştır.
Ve İstanbul
Şimdi, bakın, İstanbulun
yıllardır kullanılan miting alanları vardır:
Kadıköy İskele Meydanı, Şişli Çağlayan
Meydanı, Zeytinburnu Kazlıçeşme Meydanı ve Kartal
Meydanı. Bütün siyasi partiler, bütün sivil toplum kuruluşları
bu meydanları kullanır ve son nevruzda da DTP bu meydanı
kullanmıştır, Kazlıçeşmeyi. Ve İstanbulda 1
Mayıs, 93, 94, 97, 98, devam eden yıllar, 2004e kadar yine bu
sendikalarımız tarafından Çağlayan Meydanında
kutlanmıştır. 2006, 2005 ve 2007 yıllarında
Kadıköy Meydanında bu sendikalarımız 1 Mayısı
kutlamıştır ama bu sene İlla Taksim diye bir inat
Yani
Taksimi biliyorsunuz; Taksimin özelliğini biliyorsunuz, üzerinde değişik
konuşmalar, değerlendirmeler yapıldı. Ta 1978
yılından beri Taksim bu toplantılar için miting alanı
olarak kapatılmış, hiçbir toplantıya verilmemiş ama
bütün çabalara rağmen, Taksim üzerinde
Adeta 1 Mayıs Taksime
hapsedilmek istenmektedir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Bakan, 78de
kapatılmadı.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) 78de yapılmıştır, 78den sonra hiç
kullanılmamıştır. Onu ifade etmek istiyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Tamam, doğru.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bakın, biz, 1 Mayıs öncesi hangi
çalışmaları yürüttük? Bir defa, 1 Mayısın Taksimde
kutlanması ısrarının gündeme getirilmesi üzerine, biz üç
bakan ayrı ayrı sendika başkanlarıyla görüştük. Ben bu
üç konfederasyonun başkanını bizzat davet ettim,
İçişleri Bakanı olarak elimizdeki verileri, istihbarat
bilgilerini kendileriyle paylaştım, rica ettim Bize düşen neyse
yapalım ama gelin, bu sene 1 Mayısı farklı kutlayalım.
Ben bu riski alamam, biz bu riski alamayız. Taksimle ilgili bekleyenler
var, provokatörler var, elimizde veriler var, eski yılların o
acı hatıralarını canlandırmak isteyenler var, biz buna
fırsat vermek istemeyiz. dedim, ikna ekmek için elimizden geleni
yaptık. Bu görüşmeler Çalışma Bakanımız
tarafından da yapıldı. Hatta, iki gün önce bizzat
Başbakanımız bu üç konfederasyonun başkanını
kabul etti. Belki cumhuriyet tarihinde ilktir. Bir Başbakan Bu olaylar
olmasın, 1 Mayıs bahar havası içinde geçsin. diye bizzat
sendika başkanlarını davet ediyor ve ricada bulunuyor: Gelin,
İstanbulun hangi meydanını istiyorsanız orada
yapalım, biz de katılalım ama Taksimi riske etmeyelim. Biz
bunun hepsini yaptık ve 30 Nisan günü Çalışma
Bakanımızla birlikte basın toplantısı düzenledim.
Hükûmetin iki bakanı çıkıyor, geniş
katılımlı bir basın toplantısı yapıyor,
sadece 1 Mayısla ilgili.
Değerli arkadaşlar, bu konuda değerlendirmenize
bunu arz ediyorum. İki bakan diyor ki: Yapmayın, elimizde şu
bilgiler var, riskler var. Başka bir meydanda birlikte yapalım. Bu
sene 1 Mayısı, bakın, ilk defa Emek Günü koyduk ismini, gelin,
bunu değerlendirelim. Ama biliyorsunuz sonucunun ne olduğunu.
Şimdi, tabii, bütün bunları niçin
ayrıntısıyla veriyorum? Yani, düşünelim ve
değerlendirelim. Burada Hükûmet suçlanıyor yani Üzerine düşeni
yapmadı, 1 Mayısı iyi yönetemedi. gibi.
Bakın, ondan sonra, tabii, İstanbul Valisi
yazılı olarak da bunları kendilerine bildirdi. Onlar izin falan
istemediler ama yazılı olarak kendilerine bildirildi ve ondan sonra
da tedbirler aldık. Bütün bunlardan sonra tedbir almak hakkımız
değil mi? Kamu yönetiminin hakkı değil mi bütün bu
uyarılardan sonra?
HALUK İPEK (Ankara) Evet.
ASIM AYKAN (Trabzon) Görevi.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Ama, bunu tabii
Bakın, 96daki 1 Mayıstan sonraki konuşmalar biraz
önce zabıtlardan okundu. Tabii, duruma göre, konjonktüre göre
değerlendiriliyor.
Bakın, değerli arkadaşlar, eğer Hükûmet olarak
biz o tedbirleri almasaydık görevimizi ihmal etmiş olurduk ve bugün
farklı şeyleri konuşurduk. Biz o farklı şeyleri
konuşmuyoruz bugün. Ben görevimi yaptım, emniyet görevini yaptı.
Efendim, görev yaparken, hiçbirimizin hoşlanmadığı,
görmek istemediğimiz görüntüler oldu. Üzerindeyiz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Nedir o?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Bir defa, o ortamda her şeyin kontrolü gerektiği gibi
sağlanamayabiliyor ama görev yapanlar kamu görevlisidir, hata yapanların
üzerinde gerekli değerlendirmeler yapılır, müeyyideler
uygulanır ama vatandaşlarımız, büyük oranda zarar
almamıştır, biz onun tesellisi içerisindeyiz.
Şimdi, tabii, burada işçi sendikalarımızla
ilgili, değerli konuşmacılar sözleri içinde Başbakanımıza
bir iki ifade atfettiler. Yani namussuz falan gibi kelimeler geçti.
Bunları tabii, belki, şu anda tam şey yapamıyorum ama
Başbakanımızın sendikacılarla ilgili tek ifadesi
Dürüst davranmıyorsunuzdur, burada ifade edilen kavramlar değildir.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) Ne anlama geliyor?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) İkincisi, bu ayak-baş meselesi. Onu zaten
Başbakanlık bizzat açıkladı, kendisi açıkladı
Başbakanlık bununla ne kastedildiğini.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Biz onu gayet iyi
biliyoruz!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Sadece, otorite boşluğu olmasın, kaos olmasın,
otoritenin yürütülmesiyle ilgili, düzenin sağlanmasıyla ilgili öyle
bir anlam vererek bunun söylendiği ifade edildi. Bizim burada esasen 1
Mayısla ilgili endişemizin temeli işçilerimiz
olmamıştı. Değerli arkadaşlar, bakın,
sendikalarımız ve işçilerimiz olmamıştır. Şu
anda hakkında soruşturma yürütülen 158 kişinin çok büyük
kısmı işçi falan değildir.
ÖZDAL ÜÇER (Van) İşsizlerin İşçi
Bayramını kutlama hakkı yok mu?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) O gün polise taş atanlar, molotofkokteyli atanlar, metali bile
delip geçen bilye atanlar, sapanla bilye atanlar işçilerimiz
değildir. Zaten biz de onlarla ilgili uyardık ve
MUHARREM İNCE (Yalova) O cop kullanan polisler kesin
CHPlidir (!)
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bakın, burada ben, tabii vakit sınırlı,
doğrusu bütün olaylarla ilgili tek tek açıklama yapmak isterim. Yani
hastaneyle ilgili, DİSK binasıyla ilgili, diğerleriyle ilgili
açıklama yapmak isterim. Hâlen de üzerinde çalışıyorlar, ön
rapor çıktı ama biz peşini bırakmayacağız. Burada
o açıklamaları yine zamanı gelince yaparım ama şimdi
burada, tabii, şunu tekrar ifade etmek istiyorum: Bakın, Taksim
inadı bu noktaya getirmiştir.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) Niye inat olarak düşünüyorsunuz?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) 78 yılından beri Taksim bu tür toplantılara
kapalıdır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) 79!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) 78 son, 79dan itibaren.
Bu kadar hükûmet gelip geçmiş. Bakın, o zaman 39uncu
Hükûmet işbaşında, bugün 60ıncı Hükûmet. Hiçbirisi bu
risklerden dolayı, Taksimin özelliğinden dolayı, Taksimin
İstanbulun kalbi, toplumsal hayatın merkezi olmasından
dolayı Taksimi mitinglere açmamıştır ve geçmiş
hükûmetlerin değerlendirmelerini biz de yaptık. Onların
değerlendirmelerinden de faydalandık arkadaşlar.
MUHARREM İNCE (Yalova) Yılbaşında
sarhoşlara açmıyor musunuz? (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Sayın İnce, lütfen
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bakın, hiçbir toplantıya açılmıyor.
Kendiliğinden, arızi oralarda kümelenmeler olabilir. Ama, izinli,
meydan tahsis edilerek hiçbir mitinge, hiçbir
toplantıya açılmıyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) Allahtan kork, Allahtan!
BAŞKAN Lütfen arkadaşlar
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Ben tabii şunu da ifade etmek istiyorum burada, polislerimizle
ilgili, sürem biterken: Polisler çocuklarımızdır, polisler
güvenliğimizdir. Her topluluğun içinde iyi yapanlar, doğru yapanlar,
yanlış yapanlar olabilir. Ama, polis, bizim tarihiyle de iftihar
ettiğimiz, giderek eğitimine büyük değer verdiğimiz,
giderek gerçekten insan hakları ve özgürlükler konusunda hassasiyetleri
daha da artan, artırmaya çalıştığımız bir
kurumumuz. Onun için, daima kurumlarımızı koruyalım.
İçinde yanlış yapanlar varsa onlara tabii gereken
yapılır. Ama, burada polisimiz çok büyük bir özveriyle
çalışmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakanım, bir dakika lütfen
Bir dakika verdim, lütfen bitirin.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Polisimize de öyle haksız yere yüklenmeyelim. Polisimizi
korumak da yüce Meclisin görevidir, bizim görevimizdir.
Ben şunu tekrar ifade ediyorum, tekrar konuşmamın
sonunda şunu ifade etmek istiyorum: Değerli arkadaşlar,
İstanbul gibi mega bir kentte belirlenmiş kurallara aykırı
olarak etkinlik düzenleyeceğini tüm ikazlara ve görüşmelere
rağmen kamuoyuna açıklayan ve bu yönde hazırlık yapan,
hatta teşebbüste bulunan kişi ve örgütlere karşı, tabii,
tedbirler uygulanmıştır. Gönlümüzün çok istemediği
görüntüler de olmuştur. Ama, bu müdahaleler sırasında
vatandaşlarımızın zarar görmemesi için azami gayret
gösterilmiştir, bundan sonra daha fazla gösterilecektir. Bu tür olaylarda
daha fazla gösterilecektir. Şunu çok iddialı olarak da söylüyorum:
Eğer gerekli tedbirler alınmasaydı çok daha vahim olaylar
olabilirdi, biz bugün burada çok daha farklı konuları konuşuyor
olabilirdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen bitirin Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Olabilirdik diyorum çünkü biz riske etmedik. Eğer, biz
tedbirleri almamış olsaydık işte asıl o zaman
görevimizi ihmal etmiş olurduk. Biz göz göre göre orada olabilecek daha
üzücü durumlara izin veremezdik. İşte, burada hakkında gensoru
önergesi verilen, Hükûmetimizin, 60ıncı Hükûmetin
Başbakanı bu hassasiyetleri gözetmiştir de onun için bizzat
Başbakan seviyesinde bu konuyla ilgilenmiştir. O, İstanbulu iyi
bilir Başbakanımız, İstanbulun Büyükşehir Belediye
Başkanlığını yapmıştır. İstanbulu
çok da sever. Onun için, İstanbulla ilgili bu hassasiyetle bizzat
ilgilenmiştir. Bunda da abartacak, bunda da yanlış hiçbir
şey yok.
BAŞKAN Lütfen bitirin Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Ben, bu vesileyle, tekrar, dinlediğiniz için hepinize
teşekkür ediyorum. İnşallah gelecek 1 Mayısları daha
güzel günlerde, daha bayram havasında birlikte kutlayalım diyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Taksimde kutlarız.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Taksimde kutlamak
dileğiyle.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Oktay Vural
Sayın Vural, söyleyeceğiniz bir şey var mı?
OKTAY VURAL (İzmir) Yok, hayır,
sabrınızın
BAŞKAN Haa, şimdi, yoksa, müsaade ederseniz ben
söyleyeyim: Biraz evvel Sayın Oktay Vural ayağa kalkarak beni
protesto etti ve dedi ki: AK Parti sözcüsüne büyük müsamaha gösterdiniz -ki
göstermedim- ancak Sayın Şandırın sözünü İyi niyetimi
suistimal ediyorsunuz. diye kestiniz. dedi. Şimdi zabıtları
çok kısa arz ediyorum: Sayın Şandır
konuşmasını sürdürürken (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
Zabıt okuyorum
Başkan Sayın Şandır, bir dakika ilave
ettim.
Buyurunuz efendim.
Sayın Şandır konuşmasına devam
etmiş. O bir dakika bitince:
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
Mehmet Şandır (Devamla) Son bir cümle Sayın
Başkanım
Başkan Buyurun.
Mehmet Şandır konuşmasını bitirmiş.
Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
Sayın Vural, bu dediğiniz nerede var burada?
OKTAY VURAL (İzmir) Şimdi,
kullanmadığınızı ifade ediyorsanız
BAŞKAN Efendim?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Kullanmadı, hayır
OKTAY VURAL (İzmir) İstismar ettinizi
kullanmadığınızı ifade ediyorsanız
BAŞKAN Sayın Vural, bakınız, siz, büyük bir
partinin
OKTAY VURAL (İzmir) Kullandınız efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Hayır, hayır
BAŞKAN Bir dakika efendim
Bir dakika
Bir dakika
OKTAY VURAL (İzmir) Biraz önce tutanağa da itiraz
ettim.
BAŞKAN Müsaade eder misiniz
Bakın, siz, büyük bir partinin Grup Başkan Vekilisiniz.
Siz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına böylesine önemli bir
oturumda bir şey söylerken çok dikkatli olmak zorundasınız. (AK
Parti sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Evet
BAŞKAN Bir dakika
Ben, o sözü, Sayın Cevdet Selviye kendi isteği üzerine
üç dakika
Kendi bana dedi; üç dakika dedi. Üç dakika söz verdim. Üç
dakikayı çok fazla aşınca, Sayın Selvi için söyledim. Siz,
Sayın Şandırla Sayın Selviyi
karıştırdınız.
OKTAY VURAL (İzmir) Hayır efendim.
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ)
Karıştırıyor, karıştırıyor...
BAŞKAN - Kendinizi gözden geçiriniz lütfen. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Kimi kiminle
karıştıracağımı bilecek kadar konuşma
biliyorum.
BAŞKAN Umarım
Umarım
OKTAY VURAL (İzmir) Siz bu konuşmayı
yaptınız. Sayın milletvekillerimiz de şahittir.
BAŞKAN Yani zabıtlar yalan mı yazıldı?
Yanlış mı yazıldı?
OKTAY VURAL (İzmir) Evet, zabıtlarda yer
almamıştır. Biraz önce de itiraz ettim.
BAŞKAN Hadi canım siz de!
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Sayın Başkan,
Hadi canım sen de! diyemezsiniz!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Sayın
milletvekilleri
OKTAY VURAL (İzmir) Dört buçuk dakika neye göre istismar
etmedi, izin verdiniz?
BAŞKAN Hayır, vermedim.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Sayın
Başkanım, Meclisi yönetiyorsunuz, Hadi canım sen de!
diyemezsiniz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Başbakan Sayın
Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki (11/2) esas numaralı gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım.
Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul
edenler
Etmeyenler
Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul
edilmemiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.12
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.24
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 103üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince sözlü soru önergeleriyle
diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye Radyo ve Televizyon
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/541) (S.
Sayısı: 219)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sıraya alınan, İş Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı; Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 2 Milletvekili ile
Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başakın Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
2.- İş Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı; Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 2 milletvekili
ile Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başakın
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/570, 2/227, 2/228) (S. Sayısı: 224) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 224 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu
tasarı, İç Tüzük'ün 91'inci maddesi kapsamında
görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
İlk konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü
(x) 224 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Sayın Başkan, bizden
sonrakini alın, Enis Bey yok.
BAŞKAN Sayın Tütüncü yok mu burada?
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Şu an yok.
BAŞKAN Sayın Demirtaş, Sayın Kaplan burada
mı?
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Evet.
BAŞKAN Demokratik Toplam Partisi Grubu adına
Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
Sayın Kaplan, buyurun efendim. (DTP sıralarından
alkışlar)
DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, yüce Mecliste salon düzeni bir sağlansın.
Bakıyorum, iktidar partisi Başbakanla beraber gitti, hiç kimse yok.
Çok önemli bir istihdam yasası sundular yüce Meclise.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Önemli olduğunu
sanıyorlar, aslında çok önemli değil!
HASİP KAPLAN (Devamla) - Ama bakıyorum bu istihdam
yasası olarak sunulan şeye, bir taraftan işsizlik, bir taraftan
sağlık, bir taraftan dört beş ayrı alanda ekleme bir araya
getirilmiş bir tasarı. Bu tasarı torba tasarı olarak
geliyor. Bu torba tasarı değil, bu bir çorba tasarısı ve bu
çorba tasarısı içinde gerçekten istihdam adına bir şey var
mı, yok mu; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına bu konuda söz
aldım ve bu konudaki görüşlerimizi açıklayacağım.
Çok ilginçtir, yasa tasarısı işsizlik sorununun
bugün Avrupa Birliği ülkeleri dâhil tüm ülkelerde bir sorun
olduğundan bahsediyor ve arkasından, istihdamı ve
verimliliği artırmak için, ekonomik ve sosyal kalkınmayı
sağlamak için böyle bir tasarının amaçlandığı
ifade ediliyor.
Ben bu tasarıyla ilgili maddelere geçmeden önce
gerekçelerinde sunulan üç önemli noktaya değinmek istiyorum. Bunlardan
birincisi işsizlik: Türkiyede ne yazık ki, İŞKURun resmî
rakamları gerçekleri yansıtmıyor ve Türkiyede yüzde 10u
katbekat aşan bir işsizlik oranı elbette var. Ancak bu yasa
tasarısı işsizliğe çözüm değil, işverene
kıyak nasıl sağlarım, işverene nasıl daha çok
kazandırırım, işçiden de nasıl daha fazla
alırım... Fakat bütün bunların içinde en çok zoruma gideni de
Özürlüler Haftasını kutladığımız bugünde özürlü
yurttaşlarımızı dahi, ne yazık ki, bu tasarı
kullanma cüretini göstermiştir. Özürlü
yurttaşlarımızın primlerini işveren yerine devlet ödesin
tasarısı. İlginçtir, bununla istihdam sağlanacak! 50
işçiden fazlasını çalıştıran iş yerlerinde
hükümlüleri çalıştırmayın. diyor bu tasarı. Önceki
yasada hükümlü çalıştırma vardı veya terör
olaylarından mağdur olan ailelerin
çalıştırılması vardı 50den fazla işçi
çalıştıran yerlerde. Şimdi, bu tasarı Bunu
çıkarın. diyor. Bu nasıl istihdam, bu nasıl topluma
kazandırma, anlamak mümkün değil.
Yine, bu tasarıda İstihdam sağlanacak. deniliyor
ama bu tasarının bence en belirgin özelliği, işverene
kıyağın kaymağı olan SSK primlerinin yüzde 5ini
kaldırma yasası. Peki, işverenlerin primini
kaldırdığınız zaman hangi istihdamı
sağlayacaksınız? İşverenlerin primini
kaldırdığınız zaman sadece işverenlerin
kârına kâr katmış olmuyor musunuz?
Bu yasa, aynı zamanda 18-29 yaş arası gençlerle
ilgili yine işverene bir kıyak yasası daha. Diyor ki: 18-29
yaş arası gençlerin çalışması için SSK işveren
primi beş yıl boyunca kademeli olarak İşsizlik
Sigortası Fonundan ödenecektir. Allah, Allah! İşverenlere ait
bir işsizlik sigortası olmadığına göre, sadece
işçilere ait bir işsizlik sigortası olduğuna göre, niye
işçinin primini, fonunu işverenlere peşkeş çekiyoruz,
adına da İstihdam Yasası diyoruz? Bu da garip bir olay.
Şimdi, bu garipliklerin üzerine ilginç bir şey daha
hemen eklemek istiyorum. Evet, en önemlisi, asıl işveren ile alt
işveren ilişkisi sözleşmeye bağlanırken bu
tasarıda Bu yönetmelikle düzenlenecek. deniyor. Yasayla düzenlenmesi
gereken bir konu yönetmelikle düzenlenmeye çalışılıyor. Bu
da yasama Meclisini bir baypas etme biçimi.
Üzülerek ifade edeyim ki, iş sağlığı ve
iş güvenliği konusunda 161 sayılı ILO Sözleşmesinin
5inci maddesi uyarınca sağlıkta eğitim,
sağlıkta önlem diye getirilen bu tasarıya
baktığımız zaman Tuzla Tersanesinde her gün ölen işçilerimizin
ölüm haberleri, ekrandaki haberleri gözlerimizin önüne geliyor. Tuzla
Tersanesindeki işçilerimizin güvenliğini sağlayamamış,
eğitimini sağlayamamış, sosyal güvencesini
sağlayamamış, sağlık güvencesini
sağlayamamış bir Hükûmet bu tasarının içine bunu da
katmış.
Sadece bu tasarıda ilgi çeken ve trajikomik olan en önemli noktaya
geçmek istiyorum. İşsizlik Fonunda biriken paraların bir
kısmı Güneydoğu Anadolu Bölgesinde GAP projesi kapsamında
istihdam için ayrılmak isteniyor. Evet, insan baktığı zaman
böylesi bir istihdamın yaratılmasını anlayabilir, geri
kalmış bir bölgede istihdamın yaratılması, iş
alanlarının açılması elbette ki doğru bir
anlayış. Ancak, buradaki yaklaşımı gördüğümüz
zaman Hükûmetin gerçek foyası ortaya çıkıyor. 60ıncı
Hükûmet Programında GAP projesine
yer vermeyen bir Hükûmet ne
yapıyor? Altıncı sene iktidar dönemini devirmiş, sulama
konusunda GAP projesinde 260.955 hektar yani bugüne kadar sulanabilmesi gereken
alanın yüzde 14ünü sulamış. Sulanması gereken alan ise ne
kadar biliyor muyuz? 1,82 milyon hektar. Bugün, Doğu ve Güneydoğuyu
vuran kuraklık, ekinler başak tutamadan kurudu, meralarda otlar
sarardı. Sadece ürün ve tohumunu alamadı ziraatçı,
tarımcı, çiftçi; hayvancı da hayvancılıkla geçinen de
hayvanlarını otlatacak bir mera bulamaz durumda.
Böyle iken, sadece İşsizlik Fonundan ayrılacak olan
1-1,5 milyar lirayla Hükûmet Doğu ve Güneydoğudaki hangi bölgesel
dengesizliği aşacak? Bu yasayla mı, İşsizlik Fonuna
muhtaç olmuş bir anlayışla mı, 1 milyon YTL ile mi? Avrupa
Birliğinin Kasım İlerleme Raporunda, önceki Katılım
Ortaklığı Belgelerinde, hepsinde bölgeler arası dengesizlik
Tarım başlıklı Avrupa Birliği müzakere süreci 1
numaralı başlık olmasına rağmen, AK Parti Hükûmeti,
Doğu ve Güneydoğunun kalkınmasına ilişkin, bölgesel
dengesizliğin giderilmesine ilişkin bir tek proje bugüne kadar ortaya
koyamamıştır.
Konuştuğu zaman Ben, bölgeye 8,5 katrilyon para
yatırdım. diyor. Biz, Bütçe Komisyonunda, burada, kürsüde defalarca
sorduk, 8,5 katrilyon lirayı nereye harcadınız? Şu an
Hükûmeti davet ediyorum: Doğu, Güneydoğuya 8,5 katrilyon lirayı
nereye harcadınız? Lütfen, kalem kalem bunun cevabını
veriniz. Ben on beş defadır soruyorum, sormaktan bıktım,
usandım ama cevabını alamadım. Her seferinde de her bakan
çıkıyor kürsüye, aynı şeyi söylüyor.
Eğer sizin hesabınızın içinde Hasankeyfi sular
altında bırakacak proje için tarihimizi, kültürümüzü
geleceğimizi, bin yıllık, yüz bin yıllık tarihimizi
sular altında bırakacak projelerde, Ilısu Projesine
aldığınız kredi kaynaklarını
sayıyorsanız yanlış yapıyorsunuz. Yabancılara
doğa, tarih, kültür, zenginlik ve ülkemizi peşkeş çeken bir
anlayışın, sermayeyle iş birliğinin bu ülkeyi felakete
götüreceğini herkes bilmelidir.
Neden bugün Tarkan Hasankeyfte Hasankeyf sular altında
kalmasın. diye gönüllü kuruluşlarla açıklamalar yapıyor?
Neden Sezen Aksu web sitelerinde Hasankeyf sular altında kalmasın.
diyor? Neden Almanyada kredi veren kuruluşların kafasında
Evet, bu Ilısu Barajı nedeniyle bölgede sosyal güvenceler
alınmamış, göç ve yerleşimlerin, yerinden edileceklerin,
orada yaşayan insanların hiçbir yasal güvencesi
sağlanmadığı için, şartları yerine
getirilmediği için, ben kredimi sorgulayacağım. noktasına
gelmişken 1 milyon YTL ile bölgeye istihdam sağlayacağım.
demek, bölge halkıyla, 70 milyon Türkiyeyle dalga geçmektir. Bu dalga
geçme anlayışını insan yaşamında, can ve mal
güvenliğinde, dört bin köyün yakılıp yıkılması
olayında, göç olayında, köye dönüş projelerinde, yayla
yasaklarında, çöken ekonomide, Habur Kapısının
kapatılmasında, açlıktan, işsizlikten, yoksulluktan
kıvranan bölgede İşsizlik Fonundan kaydırılacak 1
milyon YTLyle karşılamak mümkün değildir. Bu yasa
tasarısıyla bunun yapıldığı söyleniyorsa hiç
kimsenin kandırılamayacağını herkes bilmelidir.
Gerçekten, Doğu, Güneydoğuda bakıyoruz, GAP
projesi kapsamında hidroelektrik santral sistemi 20 milyar kilovat saat,
yani ülke payının yüzde 48,5u. Bize İşsizlik Fonundan
değil, bize işçilerin priminden değil, bize bölgenin
toprağından suyundan kazandığınız enerjiyi, o
enerjinin kazandırdığı paranın bir bölümünü
yatırın, bir bölümünü oranlayın, bir bölümünü bölgenin
kalkınmasına ayırın, o zaman samimiyetinizi test etmeyiz.
(DTP sıralarından alkışlar) Her yerde bu böyledir, her
ülkede böyledir.
Fıratın, Diclenin üzerine kuracaksınız
barajlarını. Tarihimizi, Hasankeyfimizi sular altında
bırakacaksınız. Yabancı şirketlere elektrik enerjisi
kısa rantlarını vereceksiniz, ondan sonra 1 milyon lirayla gelip
bölge vatandaşımızın gözlerini boyamaya
çalışacaksınız. Bu kadar da pişkinlik siyasette olmaz,
bu kadar da samimiyetsizlik olmaz.
Bu ülkenin Keban Barajı, Karakaya Barajı, Atatürk
Barajı eğer kurulduğu topraklar üzerinde elektrik veriyorsa,
eğer sulanacak 1,82 milyon hektar alan varsa önce oradan pay verirsiniz
bölgeye. Adil olan budur, doğru olan budur. Bu üretimin kârının
belli payını bölge kalkınmasına
ayırırsınız, özel kalkınma planı
yaparsınız, Devlet Planlama Teşkilatı da bunu beş, on,
on beş yıllık kısa orta vadelere döker ve ekonomisini
bölgenin kalkındırırsınız.
Hayvancılığın önünü açarsınız, yayla
yasaklarını kaldırırsınız. Eğer bölgenin
kalkınmasını isterseniz, yapmanız gereken çok daha önemli
şeyler var.
Bugün insanlarımız canlarını yitiriyor. Bugün
bölgede her gün uçaklar bombalıyor, her gün çatışma haberleri
geliyor. Barış için bir şeyler yaparsınız,
barış için cesaret gösterirsiniz. Barışın
sağlanması, ülkenin kalkınmasına, ekonomisine katbekat
fayda sağlar, katkı sağlar. Biliyor muyuz kaç uçak bombası,
kaç uçuş, kaç sorti, kaç milyar dolar dağlarını
bombaladı bu ülkenin kendi kendine? Bu dağların
bombalamalarına harcanan parayı toplayınız, bu parayı
bölgeye yatırınız, bölgenin kalkınmasını
sağlarsınız, yirmi bir tane Doğu, Güneydoğu
şehrine her birine ikişer fabrika da kurarsınız, üçer
üniversite de kurarsınız, bu üniversiteleri de doldurursunuz,
işsizliği de bitirirsiniz, üretimi de
artırırsınız, Türkiyede barışı da
kardeşliği de sağlarsınız. (DTP sıralarından
alkışlar) Gerçek politikalar, gerçek idealler bunlardır; gerisi,
yöre halkıyla dalga geçmektir, bölge halkıyla dalga geçmektir.
Eğer bunu öğrenmek istiyorsanız
Daha dün Mardinden geldim. Ben Mardinde liseyi okudum. Mardin
Kalesinden, o güzelim taş sanat evlerinden o güzelim alana,
Kızıltepe Ovasına, Nusaybin Ovasına bakınız,
Ceylanpınar Ovasına bakınız, Adıyaman Ovasına
bakınız, Siirtin oralara bakınız, Şırnaka
bakınız. Bu Mayıs ayında sapsarı kavrulan
toprakların, bu kuraklığın, bu doğal afetin
geleceğin faturasını görürsünüz, onun önlemini
alırsınız, onun önlemi için çaba gösterirsiniz çünkü bu
işsizlik, bu yoksulluk, bu göç dalgası yarın orayı vurmakla
kalmaz. Bu hepimizin, bütün ülkenin sorunu. Bunu 1 milyonluk İşsizlik
Fonuna bağlama hak ve hukuku yoktur bu Hükûmetin. Bu konuda çok ciddi
atılımların yapılması gerekiyor. Önümde rakamlar var.
Evet, 2008 yılı öncesi koalisyon hükûmetleri döneminde kurulan
İşsizlik ve Sigorta Fonunda biriken paralar var. 1999-2000den,
yani, AK Parti Hükûmetlerinden önce bu fon kurulmuş, bu fonda paralar
birikmiş ve bu para bugüne kadar gelmiş. Bunun 2 milyon 500 bin
civarında, 2,5 milyar liralık bir yatırım bölümünü Güneydoğu
Anadolu Projesi kapsamında yatırımlara ayırıyorsunuz.
Kardeşim, bu göz boyama olmaz. İşverenin primini
indir. Çalıştır, sigortasını devlet ödesin. Özürlünün
parasını işverenin yerine devlet ödesin. Devlet öderken, bu
hazine kimin parasıyla doluyor? Vatandaşın vergisiyle doluyor.
Bakın, şu rakamlara bakın: Türkiyede bütçemizin
gelir kaynağını, birinci sırada, dolaylı vergiler
oluşturuyor; ÖTV, KDV. Yani, gelir vergisinin yüzde 38,1i. Kurumlar
vergisi yüzde 14,5. İşverenin ödediği vergi çalışan işçinin,
emekçinin ödediği verginin dörtte 1i. Şimdi, bu, işverene
kıyak. Sermayeyle iş birliği -bu sermaye ki, yabancı
şirketlerle iş birliği içinde olan sermayedir Türkiyede, yüzde
70i- bunlara prim indirimi, bunlara çalışan indirimi, 500 kişi
çalışan koskoca fabrikalarda spor komplekslerini kaldırma
kıyağı
Bu kıyak karşılığında da
işçinin fonundan GAP projesine 1 milyon YTL, göz boyama,
karşılaştırma. Bu, hangi adalet duygusuna
İsmi
Adalet olan bir partinin, Hükûmetin adalet duygusu buysa, vay hâlimize, vay
geleceğimize!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaplan, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
HASİP KAPLAN (Devamla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biz, ülke ekonomisini yap-işlet-devret modelleriyle, daha
önce özelleştirmelerle -ki bitti
kaynak- şimdi yap - işlet devretle, biten bu kaynakla, bu fonlara
göz dikilerek değil, Türkiyenin gerçekten bütçesini doğru yerde, doğru
politikalarla, doğru zamanda harcayarak, hem Türkiyede kalkınmayı
sağlarız hem istihdamı sağlarız hem
işsizliği önleriz hem de Türkiye'nin geleceğine katkı
sunarız.
Böylesine göz boyayan, böylesine trajikomik, böylesine torba
değil çorba yasasına verecek tek oyumuz yoktur. Güneydoğuda GAP
projesinde yaşayan insanı da hiç kimse kandıramaz. AKP de bunu
bilsin, dünya da bunu bilsin. Bunu buradan ilan ediyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ
Milletvekili Sayın Enis Tütüncü.
Sayın Tütüncü, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, kamuoyunda istihdam paketi olarak
lanse edilen yasa tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi en iyi dileklerimle,
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Evet, aylardır reklamı yapılan bu paket nihayet
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine geldi. Tasarının
içeriğine girmeden önce Türkiyedeki işsizlik ve yoksulluk sorununun
son durumunu objektif bir şekilde, net bir şekilde irdelemek
gerekiyor.
Türkiye'nin bugün, kronikleşmiş, müzmin hâle gelmiş
en önemli sorunu işsizlik ve yoksulluktur. Bu sorunun AKP
İktidarları döneminde giderek büyüdüğüne ve sanki bir toplumsal
işkenceye, sanki bir toplumsal zulme dönüşmekte olduğuna
tanık oluyoruz.
Gerçekten, değerli milletvekilleri, kurşun
yarasından da ağırdır işsizlik. Önceleri pek
farkına varamazsınız ama zaman ilerledikçe sadece işsiz
kalanı değil tüm aile fertlerini dayanılması çok güç
acılara sokar.
Böylesine önemli bir sorunun AKP Hükûmetince hâlâ tüm
boyutlarıyla, ağırlığıyla görülememiş
olmasını büyük bir üzüntüyle ve aynı zamanda
şaşkınlıkla izliyoruz. Bakınız, Hükûmete göre
Türkiye'de işsizlik oranı yüzde 9lar, 10lar düzeyinde. Avrupa
Birliğinin bazı ekonomilerinde de işsizlik oranları
aynı düzeylerde. Bakınız bu sabah Avrupa Birliğinin
istatistik bürosu Eurostatın İnternetinden taze bilgiler indirdik:
Fransada şu anda işsizlik oranı yüzde 9,7, İtalyada
işsizlik şu anda yüzde 10,4, İspanyada işsizlik şu
anda yüzde 14, Belçikada işsizlik şu anda yüzde 9a yakın.
Değerli milletvekilleri, bu tablodan şu sonuç da
çıkarılabilir: Türkiye'de işsizlik oranı Avrupa
Birliğindeki ülkelerin işsizlik oranlarında ise bizim
işsizlik sorunu öyle iddia edildiği gibi can yakıcı,
önemli, ağır, bunalım yaratan bir sorun değil. Hatta bu
tabloya bakarak Türkiye'deki işsizlik sorununun abartıldığından
dahi söz edilebilir. Acaba gerçek nedir? Devlet Planlama Teşkilatı,
uzun zamandır, iş gücü piyasası tablolarına TÜİKin o
çok bildiğimiz yüzde 9lar, yüzde 10lar civarındaki işsizlik
sayılarına eksik istihdam edilenleri de ekliyor; böylece,
işsizlik ve eksik istihdam nedeniyle atıl kalan iş gücü
oranına ulaşıyor; yüzde 14ler dolayında gösteriyor, 2008
yılı başında. Devlet Planlama Teşkilatının
bu yaklaşımı, gerçeği yakalamanın olumlu bir
adımı olmuştur ancak yetersizdir. Gerçeği yakalamak için
buna mevsimlik çalışanlarla iş aramayıp ama her an
çalışmaya hazır olanları da eklemek gerekiyor. Buna göre,
2008 yılı başında fiilî işsizlik sayısı 5
milyon 600 bin kişidir yani yüzde 22,3. Buna karşılık,
Hükûmetin yani TÜİKin açıkladığı resmî işsizler
nedir? 2 milyon 436 bin. Yani gerçek işsizlik oranından yüzde 55 daha
az. Sayın Başbakanımızın, sayın
bakanlarımızın dünyasındaki işsizlik sayısı,
işsizlik oranı bu kadar.
Şimdi buradan soruyorum Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri: İşsizlerin sayısını veya
işsizlik oranını düşük göstermek Hükûmete ne sağlar,
Türkiyeye ne yarar sağlar? Belki başkalarının gözünü
boyayabiliriz, belki halkımızı kandırabiliriz ama bu
kandırmanın Türkiyeye çok büyük zararı ve çok büyük bir
maliyeti vardır. Nitekim, bu ağır maliyetin faturasını
şimdiden ödüyoruz. Nasıl ödüyoruz? Bakınız, açık bir
şekilde size sunayım, şöyle ödüyoruz: 70 milyonluk nüfustan 52
milyonu yoksulluk sınırının altında yaşamak
mecburiyetinde kalıyor, böyle ödüyoruz. Bu 52 milyon yoksul kişiden
10 milyon 800 bin kişiyi ise açlık sınırları
altında yaşamaya mahkûm ederek faturayı millete ödetiyoruz.
Hükûmet, sakın ola ki bu tablonun gerçeği
yansıtmadığını söylemeye kalkmasın, lütfen. Bu
tablonun nasıl gerçek olduğunun kanıtını size
sunayım, gerçek kanıtını size sunayım: Bu kanıt,
istihdam oranıdır. Türkiyede 2008 yılı başında 15
ve daha yukarı yaşlarda sivil nüfustaki her 100 kişiden 41
kişisi istihdam edilebiliyor, istihdam oranı yüzde 41. Yani her 100
kişiden çağ nüfusunda, çalışabilecek nüfusta her 100
kişiden 41 kişi iş ve güç sahibidir Türkiyede. Bu 41
kişiden 20 kişisi ise kaçak, yani kayıt dışı
çalışıyor. Kayıt dışı çalışma ne
anlama geliyor? Büyük bir olasılıkla, kayıt
dışında çalışanların ücret düzeyleri asgari ücret
düzeyinin altında.
Avrupa ülkelerine gelince, her 100 kişiden yaklaşık
70 kişisi iş ve güç sahibidir, çalışanlar arasında
kaçak, yani kayıt dışı istihdam oranıysa son derece
azdır.
Yineliyorum Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konunun özü, esası budur. İşsizlik ve yoksullukla ilgili
sorunumuzun özü, esası budur, yineliyorum. Türkiyede çalışma
çağındaki her 100 kişiden 41 kişisi iş ve aş
sahibi, bu 41 kişinin yarısına yakını kaçak
çalıştırılıyor, bunların önemli bölümü asgari
ücretin altında ücret alıyorlar; oysa, Avrupa Birliğinde
aynı durumdaki 100 kişiden 70 kişisi aş ve iş sahibi,
kaçak çalışan oranı son derece düşük, asgari ücretin
altında çalışanlar ise devede kulak. Ayrıca, Avrupa
Birliği ülkelerinde, hepimiz biliyoruz ki, asgari ücret düzeyleri
Türkiyeden katbekat farklı, yüksek.
Bakınız, bu konuda da, size, bu sabah Eurostattan
aldığımız taze bilgileri sunayım: Fransada asgari
ücret şu anda 1.218 euro, Belçikada 1.234 euro, İngilterede 1.269
euro, Hollandada 1.273 euro, böyle gidiyor. Bizde, şu andaki asgari
ücreti euroya çevirdiğimizde, 224 euro. Açıkça görülüyor ki, Avrupa
Birliği ülkelerindeki asgari ücret düzeyi Türkiyeden dört kat, beş
kat fazladır, ama ne yazık ki, Türkiyede, istihdamda olan, üretim
sürecinde olan nüfusun yaklaşık yarısı kaçak
çalıştırılmaktadır ve bunun da önemli bölümü asgari
ücretin oldukça altında çalışmak mecburiyetindedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bunlara
şunun için değiniyorum; sonuç olarak, işsizlik ve yoksullukla
ilgili, Türkiyede şöyle bir manzarayla karşılaşıyoruz
-Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; lütfen, yıllardan
bu yana anlatmaya çalışıyoruz, işsizlik ve yoksulluk
sorununu gerçek boyutlarıyla ele alalım- şöyle bir tabloyla
karşılaşıyoruz:
1) Türkiyede işsizlik, yoksulluk ve açlık sorununun
büyüklüğü, yaygınlığı hakkında AKPnin tespitleri
gerçeği kesinlikle yansıtmamaktadır.
2) İşsizlik, yoksulluk ve açlık Türkiyede iç içe
geçmiş, birbirini besleyerek büyüten bir sorunlar
yumağıdır. Bu yumağın çekirdeğinde işsizlik,
yatmaktadır. Bu nedenle, bu sorunlar yumağını, ancak ve
ancak, işsizlikle kapsamlı, ciddi bir mücadeleye girişmekle
çözebiliriz.
3) AKP iktidarları döneminde işsizlikle ciddi bir
mücadeleye girişilmemiştir.
AKP, çalışmanın veya insan onuruna ve
saygınlığına yaraşır bir yaşam düzeyine
ulaşmanın herkes için anayasal bir hak olduğunu neredeyse
unutturma çabasındadır. Çağdaş sosyal devlet
anlayışının kendine yüklediği sorumluluğun
bilincinde değil AKP, kafasına göre bir yol tutturmuş,
işsizlik ve yoksulluğu siyasi ranta, yani oya dönüştürme yolunda
yürüyor.
Sayın Başkan bana söyler misiniz lütfen, sayın
milletvekilleri şöyle bir düşünelim: Dünyanın hangi ülkesinde
bir hükûmet 8 milyon aileye kömür dağıtmasıyla, dünyanın
hangi ülkesinde bir hükûmet milyonlarca aileye gıda yapmış
olmasıyla övünür? Böyle bir ülkede, Türkiyede
Böyle bir ülkede -rica ediyorum, hep birlikte
düşünelim- işsizlikle, yoksullukla ilgili resmî istatistiklerin
hiçbir kıymeti harbiyesi olabilir mi? Hesaplama yönteminde
değişiklik yaparak, kâğıt üstünde millî geliri 9 bin dolara
çıkardınız, 10 bin dolara çıkardınız ne yazar;
çıkarsanız ne yazar işsizlik ve yoksullukla ilgili sorunun
çözülmesi açısından!
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarı,
bu hâliyle içi boş, dostlar alışverişte görsün kabilinden
hazırlanmış bir tasarı niteliğindedir. Aylardır
reklamı yapılan bu paketten biz Cumhuriyet Halk Partililer en
azından şunları beklerdik, şunları:
Birinci olarak: Türkiyede üretimi, istihdamı ve
ihracatı artıracak bir yatırım seferberliğinin ana
hatları -en azından ana hatları- bu tasarıda
olmalıydı. Ana hatlarla ne murat ediyoruz? Türkiyeyi dünya
pazarlarında kazananlar safına geçirecek bir yol haritasını
murat ediyoruz. Bu yol haritasında geleceğin dünyasında
güneşi yükselecek hangi sanayileri teşvik edebiliriz? Bu
bağlamda, bu sanayiler paralelinde altyapı
yatırımlarından hangilerine öncelik tanıyabiliriz?
İşte, böylesi konuların en azından ipuçları
verilmeliydi, ipuçları yer almalıydı bu sözüm ona istihdam
paketinde.
İkinci olarak: Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiyede en önemli sorunlardan biri olan kayıt
dışı ekonominin ve kayıt dışı
istihdamın en aza indirilmesi için hangi temel ilkeleri olmazsa olmaz
koşul olarak benimsemeliyiz, Türkiye benimsemelidir? Bunlar da yer
almalıydı en azından, ana hatlarıyla yer
almalıydı en azından bu sözüm ona istihdam paketinde.
Üçüncü olarak: Bu istihdam paketinde ne yer almalıydı:
Tarım ve hayvancılık nasıl ayağa
kaldırılır? Tarım ve hayvancılık çökmüş,
tarımda cumhuriyet tarihinin en büyük göçü başlamış. Tarımın
dışına sürülen yurttaşlarımız kentlerin
varoşlarında tırnaklarıyla yaşama tutunmaya çalışıyorlar.
Bu göçü kontrol edilebilir bir düzeyde tutmak için, acaba, tarımda ve
hayvancılıkta neler yapılabilir? İşte, istihdam
paketinde, bu bağlamda da bazı politika açılımları gerekiyor
idi, aksi hâlde, istihdam paketi dememeniz gerekirdi buna.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, tarımın, işsizlik ve yoksullukla
mücadelede birçok açıdan yaşamsal önemde olduğuna
inanıyoruz. Bu nedenle, izninizle, bu konuda biraz ayrıntıya
girmeyi zorunlu görüyorum. Çünkü hem ekonomik kalkınmanın
hızlandırılması hem de işsizlik ve yoksullukla
mücadele için Türkiye, tarım sektörünün bütün potansiyelinden, mutlaka ve
mutlaka, sonuna kadar yararlanmak zorundadır. Yıllardır, bu
gerçeği AKPye anlatmaya çalışıyoruz.
Bakınız, 2007de tarım üretiminde yüzde 7nin
üzerinde bir gerileme yaşandı. AKP olarak, tarımı, bir yük,
bir ayak bağı gibi algıladınız; tarıma destek
vermeyi çok sakıncalı bulan, tarımsal destekleri sürekli
azaltan, tarıma destek olacak kuruluşların tümünü kapatan ve satan
bir zihniyeti savundunuz. İşte, bu zihniyetin, bugün
yaşadığımız olumsuz tabloya neden olduğunu
üzülerek görüyoruz.
Çiftçinin kara gün dostu olan Toprak Mahsulleri Ofisi nerede?
Kuşa çevirdiniz Toprak Mahsulleri Ofisini. Toprak Mahsulleri Ofisi ajanslarını
kapattınız, depolarını, silolarını
kapattınız, ofislerini kapattınız, kantarlarını
kaldırdınız, memurlarını işten
çıkardınız, alım istasyonlarını
çalışamaz hâle getirdiniz, perişan ettiniz çiftçiyi.
Soruyorum: Et ve Balık Kurumu nerede? Süt Endüstrisi Kurumu
nerede? Bu kurumların, en azından, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesinde açlığı, yoksulluğu, işsizliği
önlemek açısından yaşatılması düşünülemez mi idi?
Ha, şimdi düşünüyoruz. İnşallah, düşünürsünüz, biz de
Cumhuriyet Halk Partisi olarak size elimizden gelen desteği veririz.
Tarımda istihdam yaratılması ve göçün kontrol
altına alınması için Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hayvancılık derhâl özel önem taşıyan bir
sektör hâline getirilmelidir. Çünkü hayvancılık tarımsal
istihdamda süreklilik yaratır, daha az emekle daha çok gelir
olanakları yaratır. Ayrıca, başta gıda olmak üzere,
gıda sanayisi olmak üzere, yem, tekstil, deri, konfeksiyon,
ayakkabıcılık gibi imalat sanayilerini ve bu imalat sanayilerinin
alt sektörlerini ateşler.
Bu arada, Türkiyede bir çarpıklığın görülmesi
ve düzeltilmesi gerekiyor, bu da bu istihdam paketiyle ilgili. Türkiyede
tarımın ağırlıklı olarak bitkisel üretime dayanan
bir üretim yapısı var, bitkisel üretime dayanıyor tarım.
Gerçekten bizim tarım sektöründe, toplam üretim değeri içinde
bitkisel üretimin ağırlığı yüzde 70, yüzde 75
dolayındadır; hayvansal üretimin ağırlığı
ise yüzde 25-30lar dolayındadır. Oysa Avrupada hayvansal üretimin
payı çok fazladır. Örneğin, hayvansal üretimin payı
Fransada yüzde 60larda, İngilterede yüzde 70lerde, Almanyada yüzde
75lerdedir. Bu nedenle Avrupalı, kişi başına yılda 72
kilogram et tüketiyor, bizim insanımız 24 kilogram eti ancak
tüketebiliyor. Bu nedenle Avrupalı yılda 101 kilogram süt içebiliyor
ama bizim insanımız ancak 18 kilogram süt içebiliyor. Türkiye'nin
Avrupayla yarışabilmesi için hem tarımsal üretimin
yapısını hayvancılık lehine değiştirmeliyiz
hem de beslenme kalıplarını tahıldan hayvansal besinlere
doğru kaydırmalıyız. İşsizlik ve yoksullukla
mücadele için yineliyorum, Türkiye tarım ve hayvancılıktaki
potansiyellerini mutlaka ve mutlaka sonuna kadar kullanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce de
söyledim, bu tasarı dostlar alışverişte görsün kabilinden
bir tasarıdır. Aylardır reklamını yapıyorsunuz
ama paketten beklenenler ne yazık ki çıkmamıştır. En
azından nelerin çıkması gerektiğini az önce, kısa da
olsa, satırbaşları itibarıyla sizlerle paylaşmaya
çalıştım.
Bu yasa tasarısının bir bölümüne olumlu oy
kullanacağız ama bir bölümüne olumlu oy kullanmamız mümkün
değil. Ama olumlu oy kullanmamıza rağmen bilelim ki Türkiyede
istihdam böyle bir paketle artmaz, artamaz, artırılamaz.
İşe alınan kadınlarda 18-29 yaş
arasındaki gençlerin SSK primleri beş yıl boyunca
İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanacak. Peki, bu
durumda otuzlu yaşlarda olanları kimler işe alacak? Bu durum
Anayasanın eşitlik ilkesine nasıl
sığdırılacak? Kadınlara nerede iş bulduk da
emzirme odası ve kreş sorun oldu? Özürlü çalıştırma
konusu esasen yasal bir zorunluluk hâline gelmişti. Öyle değil mi?
Esasen bir yasal zorunluluk hâline gelmişti. Bu konuda bir yenilik
getirmiyor tasarı. Ama eski hükümlü çalıştırma
yükümlülüğünü özel sektörden kaldırıyor, kamuya yüklüyor. Bu
düzenlemeyi bu hâliyle doğru bulmuyoruz. İşsizlik Sigortası
Fonu, halk deyimiyle, tırtıklanmaya başlanıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tütüncü, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
İşsizlik sigortasından alınacak kaynaklara faiz
ödemesi yok ve bu paranın geri ödemesi de yok. Bu doğru değil,
değerli milletvekilleri. Geçmiş dönemlerde SSK ve BAĞ-KURun
başına gelenler korkarız ki yakın gelecekte işsizlik
sigortasının başına gelebilecektir. Bu tasarıya, az
önce dediğim gibi, bir bölümüyle olumlu, bir bölümüyle olumsuz oy
vereceğiz.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, insanı bu evrende
yaratılmış en yüce varlık ve onun emeğini de en yüce
değer olarak görüyoruz ve çalışmanın erdemi
açısından Yunus Emrenin bir dörtlüğünü size anımsatarak
sözlerime son vermek istiyorum. Demiş ki Koca Yunus:
Çalış, kazan, ye, yedir,
Bir gönül ele geçir.
Yüz Kâbeden yeğrektir,
Bir gönül ziyareti.
Lütfen, bize daha kapsamlı, daha içerikli, daha doyurucu bir
istihdam paketi getiriniz.
Bu duygu ve düşüncelerle yine de bu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) Teşekkür ederim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili
Sayın Mustafa Kalaycı.
Sayın Kalaycı, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 224 sıra
sayılı İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına görüşlerimizi açıklamak üzere huzurlarınızda
bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yoksulluktan kurtulma ve toplumun
refah düzeyini yükseltmenin yolu öncelikle, istihdam yaratan sürdürülebilir
yüksek oranlı ekonomik büyümenin sağlanmasından geçmektedir.
Ülkemizde her geçen yıl azalmakla ve 2007 yılında şok bir
düşüş yaşanmakla birlikte ekonomimiz son beş yılda
ortalama yüzde 6,9 büyümüştür. Bu denli büyüyen bir ekonominin normal
şartlarda yılda yaklaşık 700 bin istihdam yaratması
beklenirken istihdam artışı çok düşük düzeylerde
kalmıştır. Nüfusumuzun ve dolayısıyla
çalışma çağındaki iş gücü sayısının her
yıl yaklaşık 1 milyon arttığı bir ortamda
beş yılda istihdam artışı yıllık ortalama
240 bindir. Bu durum istihdam yaratmayan bir büyüme
yaşadığımızı göstermektedir. Yüksek oranlı
ekonomik büyümeye ve imalat sanayisi verimlilik artışına
rağmen yeterli istihdam genişlemesi sağlanamamış; bir
yandan yoksullaşma artmakta, diğer yandan da iç talebinin yeterince
artırılamadığını ortaya koymaktadır. Çünkü
normal şartlarda verimlilik artışının orta ve uzun
vadede bir şekilde reel ücretlere yansıması, bunun da iç talebi
harekete geçirmesi ve talep artışıyla talebin
yapısında meydana gelecek değişmenin de büyüme etkisi
yaratması gerekmektedir.
Son beş yıllık dönemde iş gücüne katılma
oranı sürekli olarak düşmektedir. 2002 yılında yüzde 49,6
olan iş gücüne katılma oranı 2007 yılında yüzde 47,8e
gerilemiştir. 2003-2007 döneminde toplam iş gücü yıllık
ortalama yüzde 1 artarken, iş gücüne dâhil olmayan nüfus yıllık
ortalama 2,7 artmıştır. Bu durum, on beş ve daha
yukarı yaştaki istihdam çağındaki nüfusun artan oranda
iş gücü piyasasının dışında
kaldığını göstermektedir.
İş gücü piyasalarının herkese aynı
açıklıkta olmaması, bazı kesimlerin emeğini piyasaya
arz etmesinde ve bazılarının da iş gücü piyasasında
kalmasında diğer insanlara göre farklı biçimde zorluklar
yaşamasına yol açmaktadır. Ülkemizde bu sorunları daha çok
yaşayan genç işsizler, uzun süreli işsizler, kadınlar ve
özürlüler, iş gücü piyasasına katılma hususunda
dezavantajlı konuma gelmektedirler.
İş gücüne katılmayla eğitimlilik arasında
doğrusal bir ilişki olup 2007 yılı itibarıyla
okuryazar olmayanlarda iş gücüne katılma oranı yüzde 19,4; lise
ve alt eğitimlilerde yüzde 46,4; lise ve meslek lisesi mezunlarında
yüzde 56,7; yükseköğretimlilerde ise yüzde 78,6dır. İş gücü
piyasası dışında kalmayı tercih edenlerin yüzde
72,8ini kadınlar oluşturmaktadır. Bu kadınların yüzde
63,1i ev işleriyle meşguldür.
Kır-kent dağılımına
bakıldığında, iş gücüne dâhil olmayanların
çoğunluğunun kentlerde yaşadığı görülmektedir.
İş gücüne dâhil olmayanlardan iş aramayan ancak
çalışmaya hazır olduğunu ifade edenlerin sayısı
beş yılda yaklaşık 2 kat artarak 1,8 milyonu
aşmıştır. Bunların içinde yer alan iş bulma ümidi
olmayanların sayısında beş yılda 10 kat
artış olduğu görülmektedir. Çalışmaya hazır
olduğunu ifade eden bu kesimin yüzde 60tan fazlasını 15-29
yaş grubundaki genç ancak eğitim düzeyi düşük nüfus
oluşturmaktadır. İş gücü piyasasına girme ihtimali en
yüksek olan bu kesimin piyasaya girişiyle birlikte işsizlik
oranı da artma eğilimi gösterecektir.
Ekonomik nedenlerle haftada kırk saatten daha az süre
çalışıp mevcut işinde ya da ikinci bir işte daha fazla
süreyle çalışmayı arzu edenler ile çeşitli nedenlerle
mevcut işini değiştirmeyi düşünenlerin
oluşturduğu eksik istihdam, atıl iş gücü olarak
değerlendirilmekte olup potansiyel işsizler anlamına
gelmektedir. Bu çerçevede açık işsizler, eksik istihdam ve iş
aramayıp işbaşı yapmaya hazır olanlar birlikte
değerlendirilerek türetilen işsizlik tanımına göre, 2007
yılında işsiz sayısı 5,2 milyona, işsizlik
oranı da yüzde 20,3e ulaşmaktadır. Gelişmiş ülkelerle
kıyaslandığında, toplam istihdam içinde, ülkemizde ücretli,
yevmiyeli istihdamın payının düşük ve ücretsiz aile
işçisi payının yüksek olduğu görülmektedir.
Değerli milletvekilleri, AKP neredeyse üç yıldır
İstihdam paketi hazırlıyorum diyerek kamuoyunu sürekli
oyalamış ve bir beklenti içerisine sokmuştur; nihayet
görüşmekte olduğumuz tasarıyı gündeme getirmiştir. Ancak
tasarı, daha ilk bakışta, Hükûmetin, İşsizlik
Sigortası Fonunda birikmiş olan işçilere ait kaynağa göz
diktiğini göstermektedir. Tasarıya göre, işini kaybeden
işsizlere maaş ödemek için kurulan ve bugüne kadar 32 milyar YTLyi
aşan kaynak biriken İşsizlik Sigortası Fonu
işsizliğin çözümü için kaynak olacak. İstihdamın
artırılması için, İşsizlik Fonundan beş yıl
içinde her yıl en az 1,3 milyar YTL kaynak çekilerek bazı
yatırımlara aktarılacak. Yine, Özelleştirme Fonundan 3,5
miyar YTL aktarılacak. Hükûmet, bütçe disiplininden tamamen
uzaklaşmaktadır. Bütçe dengeleri bozulmaktadır. En önemli
reformlardan olan kamu mali yönetimi ve kontrol reformu çiğnenmektedir.
Yapılan işlem bütçe açığını daha da
artıracaktır. İşsizlik Sigortası Fonu, piyasaya göre
hazinece daha ucuz borçlanılarak kullanılmakta olup hazine
kullanılacak para kadar piyasaya daha yüksek faizle borçlanacaktır.
Bu tasarı tümüyle önümüzdeki seçimlere dönük bir düzenlemedir. Bazı
yatırımlara işçinin parasına el konularak kaynak
aktarılacaktır. Bu hükümler, bütçe ilkelerine ve Anayasaya
açıkça aykırı görülmektedir.
Tasarıda öngörülen diğer başlıca konular: Özel
sektör için yüzde 3, kamu için yüzde 4 olan özürlü çalıştırma
oranı çerçevesinde çalıştırılan özürlülere ait
işveren sigorta primi hissesi İşsizlik Sigortası Fonundan
karşılanacak; özel iş yerlerinde eski hükümlü
çalıştırma zorunluluğu kaldırılacak; terör
mağduru çalıştırma zorunluluğu sadece kamu
kurumlarında olacak; 500 veya daha fazla işçi
çalıştırılan iş yerinde spor tesisi açılması
zorunlu olmayacak; işveren kreş, emzirme odası açma
yükümlülüğü ile ortak sağlık ve güvenlik birimleri
kurulmasını hizmet alımı yoluyla yerine getirebilecek; on
sekiz yaşından büyük yirmi dokuz yaşından küçük olanlar ile
yaş şartı aranmaksızın kadınların
istihdamı hâlinde, borcu bulunmamak kaydıyla işveren
sigortası primi hissesi beş yıl boyunca kademeli bir
şekilde İşsizlik Sigortası Fonundan
karşılanacak; yine, işveren sigorta pirim hissesi hiçbir borcu
olmamak kaydıyla 5 puan düşürülerek hazinece karşılanacak.
Tasarıda bazı olumlu düzenlemeler öngörülmekte birlikte,
eksik ve yetersiz olup bazı alanlarda yeni sıkıntılara yol
açacaktır. Bu düzenleme sonucu yirmi sekiz yaşından büyüklerin
iş bulması imkânsız hâle gelecek ve
çalıştırılan erkeklerin yirmi sekiz yaşından
sonra işten çıkartılması söz konusu olabilecektir.
Şehitlerimizin ve çalışamayacak derecede malul
gazilerimizin eş, çocuk ve kardeşleri için zorunlu
çalıştırma özel sektör iş yerlerinde
kaldırılmaktadır.
Yine, topluma kazandırılması önem arz eden eski
hükümlülerin de özel sektör iş yerlerinde çalıştırılma
zorunluluğu kaldırılmaktadır.
Kamu istihdamındaki daralma dikkate
alındığında bunların işe yerleştirilme
haklarının yok edildiği görülmektedir. Özürlüler için öngörülen
düzenleme bu gruplar için de getirilmelidir.
Mevcut ekonomik şartlarda işverenlerin işlerini
borçla yürütebildiği dikkate alındığında prim
indiriminden yararlanmada zorlanılacağı açıktır.
Ayrıca, patronlara sağlanan prim indirimleri işçinin parası
olan İşsizlik Sigortası Fonundan
karşılanmaktadır. İşçilerin paraları patronlara
peşkeş çekilmektedir. Bu hükümler Anayasaya açıkça
aykırı görünmektedir.
Hükûmet, hazırladığı bu düzenlemeyle
yılda 700 bin istihdam sağlamayı hesaplıyor. Temennimiz
mutlaka ki sağlaması ancak görünen o ki, bu, seçim öncesi yeni bir
kandırmacadan başka bir anlam taşımamaktadır.
İşsizlikle ve yoksullukla mücadelenin en önemli yolu,
istihdam dostu ve aynı zamanda sürdürülebilir büyümenin tesisinden
geçmektedir. İstihdam dostu
sürdürülebilir büyümeyi sağlamada da yatırım ortamının
iyileştirilmesi ve müteşebbis sermayenin önündeki engellerin ortadan
kaldırılması gerekmektedir. Yatırım
ortamının iyileştirilmesi için enerji, arazi, hammadde ve
iş gücünün temininde ve maliyetinde avantajlar sağlanması ve
vergi indirim ve istisnalarının getirilmesi önem arz etmektedir.
AKP bu konuda birçok yanlışa imza
atmıştır. Yatırımlar için çok önemli bir teşvik
unsuru olan yatırım indirimi uygulamasını
kaldırmış, yine yeni yatırımlar için çok önemli bir
kaynak olarak kullanılan finansal kiralamanın bazı suistimaller
var diyerek önünü tıkamıştır. Hâlbuki kötü niyetli
kullanımın önlenmesi Hükûmetin görevidir. Yine Hükûmetin sanayi ve teşvik
politikası da yatırımların önünü açacak nitelikte
değildir. Yüksek ölçüde katma değer ve istihdam sağlayan
yatırım projelerine destek verilmeli, teşvik politikası,
bölgesel ve sektörel yatırımları destekleyecek hâle
dönüştürülmelidir.
İşsizlikle mücadelenin temel faktörlerinden biri olan
girişimcilik kapasitesinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi
Girişimcinin yatırım yapma, iş sahası açma, katma
değer, üretim, ihracat, gelir, vergi yaratma hususundaki her türlü
çabası desteklenmeli; iş, yatırım ve girişim
odaklı yaklaşım, istihdam stratejisinin esasını
oluşturmalıdır.
Değerli milletvekilleri, zamanında gerekli tedbir
alınmadığından Türk ekonomisinde alarm zilleri çalmaya
başlamış, yıllardır sürdürülen sanal
başarıların artık sonuna gelindiği ortaya
çıkmıştır. Yüksek faiz-düşük kur politikası
nedeniyle ülkemiz ithal mallar cennetine dönüşmüştür. Millî
sanayimiz, üreticimiz zor durumdadır. Rekabet gücü tükenme noktasına
gelmiştir. Piyasalar neredeyse durmuş vaziyettedir. Şiddetli bir
şekilde nakit sıkıntısı yaşanmaktadır.
Esnafımızın artık dayanacak gücü
kalmamıştır, birçok esnafımız iş yerini kapatmak
zorunda bırakılmıştır. Gençlerimiz işsizdir,
iş bulma umudunu kaybetmekte, bunalıma girmektedir. 2008
yılında yıllık yüzde 4 enflasyon hedeflenmesine
karşın daha yılın ilk dört ayında enflasyon yüzde 4,8 olmuştur.
Çalışanlar, emekliler, dar gelirliler enflasyona ezdirilmektedir.
Türkiyenin büyüme hızına büyük katkısı olan
inşaat sektörü darboğaza sürüklenmektedir. İmalattan
inşaata sayısız sektörün olmazsa olmazı demir-çelik
ürünlerinin önlenemez fiyat artışı devam etmektedir.
İnşaat demirinin fiyatı bir yılda yüzde 100ün üzerinde
artmıştır.
Vatandaşın enflasyonunda patlama
yaşanmaktadır. Mutfaklar tam anlamıyla yangın yerine
dönmüş, undan yağa, pirinçten buğdaya, peynirden ekmeğe,
bulgurdan kuru fasulyeye kadar temel gıda maddelerinde ortaya çıkan
fiyat artışları vatandaşlarımızı gerçek
anlamda krize sokmuştur. Buradan soruyorum: Fiyatı artınca
Pirinç yemeyin. diyenler, bulgur fiyatları da arttığına
göre, bundan sonra acaba neyi yemeyi vatandaşımıza önerecekler?
Ankara Ticaret Odasının Türkiye İstatistik Kurumu
verileri baz alınarak yapılan araştırmasına göre,
nüfusumuzun yüzde 15,4ünün açlık sınırının
altında, yüzde 74ünün de yoksulluk sınırının
altında gelirle geçinmeye çalıştığı
belirlenmiştir. Buna göre, Türkiyede açlık
sınırının altında bulunan nüfus 10,9 milyona,
yoksulluk sınırının altındaki nüfus 52,3 milyona
ulaşıyor. İşte, ülkemizi, vatandaşımızı
getirdiğiniz nokta bu.
Ülkemizde hem açlığın hem de yoksulluğun
boyutları istatistiklerle gizlenemeyecek kadar büyüktür. Hesaplama
sistemlerinde değişiklik yaparak kişi başına geliri
kâğıt üzerinde 9 bin doların üzerine çıkarmak ülkemizdeki
aç ve yoksul insan sayısını azaltmamaktadır.
Vatandaşlarımız en temel gıda ürünlerini bile alamaz
durumdadır. Vatandaşlarımızın büyük bir bölümü borçla
geçimini sürdürmeye çalışmaktadır. Merkez Bankası
verilerine göre, tüketici kredileri ve kredi kartları
borçlarının toplam büyüklüğü bu ay başı
itibarıyla 101 milyar YTLyi, yani 101 katrilyon lirayı
aşmış durumdadır. Tüketici kredi borçlarını
ödemeyenlerin sayısı 2007 yılında bir önceki yıla göre
yüzde 100 artmış, kara listeye giren ve yasal takibe alınan
kredi kartı sayısı 1 milyonu aşmıştır.
Türkiyedeki bankalar sanki bu ülkede yaşamıyor. Piyasada yaprak
kımıldamıyor, esnaf iş yapamamaktan kıvranıyor,
bankalar ise kâr patlaması yapıyor. Bu tabloda bir
yanlışlık yok mu arkadaşlar? AKPnin
uyguladığı ekonomi politikası, çalışana, üretene
değil, faizciye, rantiyeciye, tefeciye hizmet etmektedir.
Yanlış tarım politikaları sonucunda çok zor
şartlar altına giren Türk çiftçisi tarlasına gübre atamayacak
hâle gelmiştir. Sadece DAP gübresinin torbası iki üç ayda 35 YTLden
65-70 YTLye yükselmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu 2007 büyüme
rakamlarına göre tarım sektörü son kırk yılın küçülme
rekorunu kırmıştır. Mazot, gübre, enerji başta olmak
üzere bütün girdiler bir yılda yüzde 50 ila yüzde 100 arasında
artarken ürün fiyatları büyük ölçüde aynı kalmıştır.
Çiftçiler bu nedenle ciddi zarara uğramıştır. Tek
umutları desteklerle bu zararın azaltılmasıydı. Ancak,
geçtiğimiz ay yürürlüğe konulan kararnameyle, destekleri
artırmak bir yana, doğrudan gelir desteği yüzde 30 oranında
düşürülmüştür.
Çiftçilerimiz uygulanan yüksek faizlerle artan birikmiş
elektrik borçlarını ödeyememektedir, bu nedenle ekinlerini
sulayamamaktadır. Seçim bölgem Konyanın yanı sıra
Niğde, Aksaray, Nevşehir, Karaman, velhasıl birçok ilimizde
sulama kooperatiflerinin ve çiftçilerimizin feryatları yükseliyor, Ekinlerimiz
susuzluktan yanıyor. diyorlar, buna çözüm bekliyorlar. Yine kamyoncular
eylem yapıyor, İşimiz yok, paramız yok,
borçlarımızı ödeyemiyoruz. diyorlar, mazotta vergi indirimi
istiyorlar.
Hayvancılık sektöründe de ciddi
sıkıntılar yaşanmaktadır. Yem fiyatlarında ciddi
artışlar olmaktadır. Türkiyede mısırın tonu bir
yıl önce 300 YTL iken bugün 525-550 YTL oldu. Samanın tonu bir
yılda 90 YTLden 300 YTLye yükselmiştir. Geçen ay yürürlüğe
giren kararnameyle 2008 hayvancılık desteklerinde 2007ye göre büyük
düşüş öngörülmektedir. 2007de 1,3 milyar YTL olan
hayvancılık desteklerinin, yeni uygulamayla, 2008de 750-800 milyon
YTLye çekilmesi hedeflenmektedir. Hayvan başına ödemeye geçilmesiyle
daha önceki yıllarda üreticiye verilen süt teşvik primi, damızlık
düve, buzağı, suni tohumlama, soğutma tankı gibi birçok
destek kaldırılmıştır. Bu şartlarda
hayvancılık, besicilik yapılması mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, AKPnin güdümlü ekonomi
politikası iflas etmiştir. Hükûmet, bu gerçeği saklamak için ise
kapatma davasının arkasına gizlenmektedir. Uygulanan
yanlış politikalar neticesinde Türkiye ekonomisinin iç ve
dış dengeleri hızla bozulurken, enflasyon, işsizlik
yükselmiş, ekonomik büyüme 2001 yılından bu yana en düşük
seviyesine gerilemiştir. Cari işlemler açığı büyümeye
devam etmekte, Hükûmet mali disiplini dilinden düşürmezken yılın
ilk çeyreğinde bütçe 4,8 milyar YTL açık vermiştir. Üstelik,
yaşanan tüm bu olumsuz gelişmeler bir günde ortaya
çıkmış değildir. AKP Hükûmetinin vizyonsuzluğu,
ataleti ve beceriksizliği neticesinde, zaman içerisinde büyüyerek, Türk
milletinin önüne ödenecek yeni bir bedel olarak ortaya
çıkarılmıştır.
Türkiye ekonomisinin düzlüğe çıkarılması için
ülkeyi sıcak para, faiz ve borç batağından çıkartacak,
ülkemizi ithalat cenneti olmaktan kurtaracak, üretim, istihdam ve ihracat
odaklı, ülke menfaatlerini her şeyin üstünde görecek yeni bir
programa ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak AKP Hükûmetinde ne böyle bir program
hazırlayacak ne de uygulayabilecek güç ve kararlılık maalesef
bulunmamakta, Hükûmet çözümü, IMF ya da yabancı başkentlerde
aramaktadır.
AKP, Türk milletinin hassasiyetlerini suistimal ederek kendisine
siyasi gelecek kurmaya çalışmış, kabul etmek lazım ki
kısmen başarmıştır. Türkiyede sürekli
çatışma kültürünü hâkim kılmak, siyaseti boş
tartışmalara hapsetmek istemiştir. Gösterişe ve gerilim
politikasına dayalı bir siyasetle kendisini kutup başı
yapıp, oy verenleri partiye bağlı tutma gayreti içinde
olmuştur. Vatandaşın derdi hiç de umurunda değildir.
Vatandaşlarımız, sıkıntı içinde
hayatını sürdürmeye çalışmaktadır. Esnaf, çiftçi,
işsiz feryat ediyor; kamyoncu, müteahhit, tekstilci, sanayici feryat
ediyor. İşinize gelmediği için görmüyorsunuz, görmezlikten
geliyorsunuz. Türkiyeyi nasıl karanlık bir girdaba sürüklediğinizi,
ülkenin nasıl bir uçuruma sürüklendiğini unutuyor, unutturmaya
çalışıyorsunuz. Sizin uyanmanız için ne dünyada
yaşanan kriz yetiyor ne ekonomik göstergeler yetiyor ne de çiftçinin,
esnafın, üreticinin, işsizin feryadı yetiyor. Ülke bir sosyal felakete
doğru sürüklenirken, siyasi hayatınızı çatışma,
kutuplaşma, gerginlik yaratma üzerine bina ettiğiniz için bütün bu
feryatlara gözlerinizi, kulaklarınızı kapatmayı tercih
ediyorsunuz. Gözleriniz var ama esnafın, çiftçinin, işsizin,
üretenin, çalışanın, emeklinin hâlini görmüyor.
Kulaklarınız var ama vatandaşın sesini,
çığlığını duymuyor. Dilleriniz var ama gerçekleri
söylemiyor. AKP altı yıldır neyle meşgul?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kalaycı, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) Kendileriyle ilgili yolsuzluk
iddialarına af getirmekle, yandaşlarına ihale vermekle,
oğullarına, damatlarına iş sahası bulmakla,
şirketler kurmakla, kendi milletvekillerinin eşlerini, baldızlarını,
kardeşlerini üst düzey görevlere, müşavirliklere atamakla
meşgul.
Altı yıldır iktidardasınız ama bu
milletin dertlerine deva, sorunlarına çare bulamadınız.
Artık milletimizin yakasından düşme zamanınız
gelmiştir. Ne yapsanız kâr etmeyecek, mazlum, mağdur rolünü iyi
oynamanız da yetmeyecek. Milletimiz her şeyi görüyor ve tüm
sıkıntıları yaşıyor. Sizlere ilk seçimde hak
ettiğiniz dersi verecektir. Osmanlı atamızı
aşağılamayı serbest bırakan size Osmanlı
tokadını indirecektir. Cenabı Allah Türk milletinin yâr ve
yardımcısı olsun.
Tasarının, her şeye rağmen hayırlar
getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
AK Parti Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin
Tanrıverdi.
Sayın Tanrıverdi, buyurun efendim.
AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde grubumuz
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, işsizlik,
bugün Avrupa Birliğine üye ülkeler de dâhil olmak üzere,
gelişmiş ve gelişmekte olan hemen her ülkenin karşı
karşıya bulunduğu önemli sorunların başında
gelmektedir. Tüm dünyada yeteri kadar yeni ve yüksek gelirli iş yaratılamamaktadır.
İşsizlik, bir ülkede sadece üretim ve ekonomik kalkınmayı
olumsuz etkilememekte aynı zamanda sosyal problemler, sosyal
dışlanma ve yoksulluğu da beraberinde getirmektedir. Bu nedenle
istihdamı ve verimliliği artırmak ve böylelikle ekonomik ve
sosyal kalkınmayı gerçekleştirmek ülkemiz dâhil tüm dünya
ülkelerinin birinci hedefi hâline gelmiştir. İşsizliğin
önlenmesinin en temel çözüm yolu, hiç kuşkusuz istihdam kapasitesini
artıracak yatırımların çoğalması, yeni iş
alanlarının yaratılması, iş piyasasının
esnekleştirilmesi ve aktif istihdam politikalarının
uygulanmasıdır.
Her zaman yoksul ve dar gelirli toplumsal kesimlerin daha
yaşanabilir bir hayat sürdürebilmeleri için her türlü
kolaylığı sağlamakta kararlı olan partimiz ve
Hükûmetimiz gerekli çalışmaları başlatmış,
işsizliğin azaltılması, yeni istihdam alanlarının
açılması ve çalışma şartlarının
iyileştirilmesi amacıyla bu tasarıyı gündeme
getirmiştir. Bu tasarı gündeme
gelmiştir; bu tasarıya ilişkin değerli
arkadaşlarımız konuştular ancak tasarıdan habersiz
olduklarını konuşmalarından anladık.
Hükûmet Programımızda da yer alan ve ülkemizin en
öncelikli sorunu olan işsizlik konusunda önemli açılımlar
getiren, kamuoyunda da İstihdam Paketi olarak bilinen kanun
tasarısı, Bakanlar Kurulunun imzasını müteakip Türkiye
Büyük Millet Meclisine sevk edilmiş ve 2/5/2008 tarihinde de
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonunda görüşülerek kabul edilmiştir. Tasarıdaki ana hedef
değerli arkadaşlarım, iş gücü piyasasına ilişkin
düzenlemeler ile yatırım ve istihdamın önündeki engellerin
kaldırılması, işsizliğin azaltılması,
kayıtlılığın artırılması, idari ve mali
yüklerin azaltılması, istihdamın teşvik edilmesi, aktif
iş gücü programlarına ağırlık verilmesi, kayıt
dışı istihdamla etkin mücadele, iş
sağlığı ve güvenliğinin
yaygınlaştırılmasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüz
dünyasında bir ülke için iş ve yatırım yapmaya
elverişli ortam sağlamak hayati önem arz etmektedir. Bilinçli hareket
eden tüm ülkeler fabrika kurmak ve işletmek isteyen girişimcilere her
türlü kolaylığı sağlamaktadır. Bazı ülkelerde ise
işçi ve işveren kesimleri hükûmetle el ele vererek girişimciye
tüm hizmetleri temin etmektedir. Vergi sisteminin ve bürokrasinin büyümeyi
desteklemesi, bu amaçla basitleştirilip sanayi yüklerinin en aza
indirilmesi, katma değer ve istihdam yaratma fonksiyonunu en çok
hızlandıran faktörlerdir.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizdeki genç nüfusun
nitelikli, kalifiye olmadığı göz önüne alınırsa
işsizlik bizim için en öncelikli ve en temel sorundur. Yıllardan
beridir süregelen işsizliğin önlenmesi, istihdamın
artırılmasına yönelik birçok makale, araştırma,
inceleme, konferans, sempozyum yapılmış, raporlar, yazı
dizileri yazılmış, yayımlanmıştır. Ancak
buralarda dile getirilen önlem ve öneriler ne yazık ki gerek konjonktürün
el vermemesi gerekse geçmiş dönem siyasetçilerinin bu uyarılara kulak
asmaması sonucu hayata geçirilememiştir.
AK Parti olarak biz geçtiğimiz dönemde vergi indirimlerini el
verdiği ölçüde yaptık. İşverenlerimizin yükünü azaltmak,
istihdamın önünü açmak için bazı düzenlemeler gerçekleştirdik.
Ama, ülkemizdeki genç nüfusun yoğunluğu, küresel ekonominin
getirdiği olumsuzluklar, dünyadaki enerji ve petrol fiyatlarının
istikrarsızlığı gibi nedenlerle, geliştirdiğimiz
politikalar işsizliğin artmasını önlemekte
başarılı olsa da azaltılmasında istediğimiz
sonucu vermemiştir.
İş gücü piyasasının izlenmesinde temel veri
kaynağı olan Türkiye İstatistik Kurumunun
açıkladığı son istatistiklere göre, ülkemizde toplam
kayıtlı işsiz sayısı 2 milyon 567 bin kişi;
işsizlik oranı ise yüzde 9,9dur. İşsizliğin daha çok
kentlerde ve genç yaş grubunda, yani, 15-24 yaşları
arasında yoğunlaştığı görülmektedir. Genç nüfusta işsizlik oranı yüzde
21 seviyesine çıkmaktadır. Bu veriler, ülkemizde istihdamın ve
iş gücü piyasasının genel sorunlarına olduğu gibi,
çözüm önerilerinin ve yapılacak çalışmaların hangi
noktalara yöneleceğine de ışık tutmaktadır.
İş gücü piyasası temel göstergelerine bakacak
olursak, ülkemizde iş gücüne katılma oranı yüzde 47,8; istihdam
oranı yüzde 43,1; işsizlik oranı yüzde 9,9; kayıt
dışı çalışanların oranı yüzde 46,9
olmuştur.
Kısaca belirtmek gerekirse, ülkemizde işsizlik, nüfus
artışı, çalışma çağındaki nüfusun ve her
yıl bu nüfusa eklenen yüz binlerce gencimizin istihdamının
güçlüğü, istihdam yaratıcı iç ve dış kaynaklı
yatırımların azalması, küresel ekonominin getirdiği
sorunlar, geçiş ekonomisi olmaktan kaynaklanan sorunlar ve iş gücünün
niteliğinin görece düşük olması gibi nedenlerden
kaynaklanmaktadır.
Her yıl, çalışabilir nüfus 1 milyon kişi civarında artmakta ve 600 bin gencimiz
iş gücü piyasasına katılmakta ve iş aramaktadır.
Takdir edersiniz ki genç nüfusun bu kadar yoğun olarak iş gücüne
katıldığı başka bir ülke yoktur. Buna rağmen
Türkiye'de iş gücü piyasası rakamlarına
bakıldığında işsizliğin istenilen ölçüde olmasa
da önemli bir biçimde absorbe edildiği görülmektedir.
Uluslararası Çalışma Örgütü ILOnun Küresel
İstihdam Eğilimleri Raporuna göre değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz yılda da küresel düzeyde toplam
işsiz sayısı artmıştır. Resmî tahminlere göre
dünya genelinde işsizlik oranı yüzde 6, toplam işsiz
sayısı yaklaşık 190 milyon kişidir. Rapora göre, kredi
piyasasındaki çalkalanmalara ve yükselen petrol fiyatlarına
bağlı ekonomik sarsıntılar nedeniyle 2008 yılında
işsiz sayısında 5 milyon kişilik bir artış daha
olacağı tahmin edilmektedir. Bu sayıya düzenli ve yeterli
çalışmayanları da eklersek dünya genelinde 500 milyon
civarında insan ya hiç çalışmamakta ya da eksik
çalışmaktadır.
Dünyada çeşitli ülkelerdeki işsizlik oranlarına
bakacak olursak değerli arkadaşlarım: Almanyada yüzde 8,1;
Kanadada yüzde 6,3; Macaristanda 7,5; Romanyada 7,3; Portekizde 7,7;
Fransada yüzde 9,1; İtalyada 6,8; Polonyada yüzde 13,9; Hırvatistanda
yüzde 17; Yunanistanda yüzde 8,9dur.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu
yasa tasarısıyla 4857 sayılı İş Kanununda yer
alan yeni tanımlamalardan biri de asıl işveren-alt işveren
ilişkisidir. Uygulamada asıl işveren-alt işveren
ilişkisinin amacına aykırı olarak kullanılmasını
önlemek için alt işverenlik sözleşmesinin yazılı
yapılması zorunluluğu getirilmiş ve bölge müdürlüklerine
alt işverenliğin tescilinden sonra inceleme yetkisi verilmiştir.
Ayrıca, ağır ve tehlikeli işlerde işverene ve alt
işverene iş sağlığı ve güvenliği ile mesleki
eğitim almış işçileri çalıştırmak
yükümlülüğü getirilmiştir. Ortak sağlık ve güvenlik
birimlerinin kurulmasına yönelik talepler ve iş
sanğlığı ve güvenliği hizmeti vermek isteyen kişi
ve kuruluşların niteliklerinin daha kapsamlı olarak belirlenmesi
ihtiyacı, iş sağlığı ve güvenliği
profesyonellerinin iş yerlerinde üstlenecekleri önemli görevlerin
ifasında eğitim ihtiyaçları da göz önünde bulundurularak bu
alanın da kamu tarafından ayrıntılı olarak
düzenlenmesi amaçlanmıştır.
Çok sayıda kurum tarafından, benzer gerekçelerle,
iş yerlerinin kurulması aşamasında istenen ve bu nedenle
mükerrerliğe yol açan iş yeri kurma izni kaldırılarak
iş yerinin kuruluşu aşamasında yaşanan sorunlar
giderilmiştir. 50 veya daha fazla işçi çalıştıran
iş yerlerinde eski hükümlü çalıştırma zorunluluğu
kaldırılmıştır. Terör mağduru
çalıştırma yükümlülüğü, değerli
arkadaşlarım, sadece kamuya bırakılmıştır.
Özürlülere ait SSK işveren priminin hazinece karşılanması
öngörülmüştür. İşsizlik Sigortası Kanununun amacı,
İŞKURa kayıtlı tüm işsizlere yönelik aktif istihdam
faaliyetlerinin İşsizlik Sigortası Fonundan
karşılanmasına imkân sağlayacak şekilde yeniden
düzenlenmiştir. İşverenler üzerindeki mali yüklerin
hafifletilmesi ve dolayısıyla istihdamın
artırılması amacıyla SSK işveren hissesine isabet eden
5 puanlık prim tutarının hazine tarafından
karşılanması öngörülmüştür. Bu uygulama herkes
tarafından cesaretli bir adım olarak değerlendirilmekte ve
takdir edilmektedir.
İl istihdam kurullarının üyeleri ve görevleri
yeniden belirlenmiş ve bu kurullara yerel bazda iş gücü piyasası
araştırmaları yapmalarına imkân tanınmak suretiyle
daha etkin bir hâle getirilmiştir.
İŞKURa kayıtlı işsizlerden aktif iş
gücü programları çerçevesinde sunulan hizmetlerden yararlanabilmesi
amacıyla İşsizlik Sigortası Fonuundan kaynak
kullanılmasına imkân sağlanmıştır.
Ayrıca, gençlerin ve kadınların
istihdamını artırmak amacıyla, değerli
arkadaşlarım, mevcut istihdama ilave olarak işe alınan
kadınlar ile 18-29 yaş arası gençlere ait SSK işveren
priminin beş yıl boyunca kademeli olarak İşsizlik
Sigortası Fonundan karşılanması öngörülmüştür.
Diğer taraftan, kreş ve emzirme odası açma
yükümlülüğünün işverenler tarafından hizmet alımı ile
yerine getirilebilmesi hedeflenmiştir. 500 veya daha fazla işçi
çalıştırılan iş yerlerinde işverenler
tarafından spor tesisi kurma yükümlülüğü
kaldırılmıştır. Yani tasarıyla, değerli
arkadaşlarım, zorunlu istihdam yüklerinin hafifletilmesi, nitelikli
iş gücü ihtiyacının karşılanması, istihdamın
teşvik edilmesi, iş gücü maliyetlerinin düşürülmesi, kayıt
dışı istihdamın azaltılması hedeflenmiştir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
toplumumuzun en dinamik kesimi olan çalışma hayatını
yakından ilgilendiren birçok yasal düzenleme Hükûmetimiz döneminde
yapılmış, yönetmelikler yenilenmiş, iş ve
çalışma mevzuatımız dünyadaki teknolojik gelişme ve AB
standartlarını yakalayarak yeni ve çağdaş bir görünüme
kavuşmuştur. Bu yasal düzenlemelerden bir tanesi olan bu kanun
tasarısı, geçmişte yapılan uygulamaların tersine, yeni
sorunlar, yeni anlaşmazlıklar ve yeni imtiyazlar getirmek yerine,
büyük bir yarayı daha saracaktır.
Geçici işçi istihdamı, süreklilik arz etmeyen,
yılın belirli dönemlerini kapsayan, genellikle mevsimlik ve
arızi işler için öngörülmüş bir istihdam şekli olarak
literatürümüze girmişti. Ancak toplumsal bir yaraya dönüşen ve
işçilerin üzerine kâbus gibi çöken geçici işçilik sorunu da yine AK
Parti İktidarı tarafından, 219 bin çalışana, hiçbir
ayırım gözetilmeden, yani işe ne zaman girip girmediğine
bakılmadan kadroları verilerek çözülmüştür.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde istikrarın
sağlandığı ve tam bir güven ortamının
oluştuğu, ekonomik, mali göstergelerin düzeldiği dönemde
Türkiyenin tekrar siyasi istikrarsızlığa sürüklenmek istenmesi
üzücüdür. Çünkü istihdamın gelişmesi, artması ve
yatırımın istenilen seviyelerde gerçekleşebilmesinin en
temel zemini güven ve istikrarın kalıcı olmasına
bağlıdır.
Dünyadaki global ekonomik sarsıntılara rağmen,
Türkiye bu küresel çaptaki olumsuzluklardan en az şekilde etkilenmiştir.
AK Parti ve AK Parti Hükûmetleri, bütün olumsuzluklara, küresel çaptaki ve
yerel sarsıntılara rağmen, bunları, dar ve sabit gelirli
insanlarımıza, çalışanlarımıza yansıtmamak
için büyük çaba sarf etti ve etmekten de geri durmayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, sözlerimi bitirirken,
partimizin ve Hükûmetimizin öncelikli olarak ele aldığı
konulardan biri olan işsizliğin çözümüne yönelik olarak
hazırlanan istihdam paketinin işsiziyle, çalışanıyla,
işvereniyle tüm çalışma hayatımıza ve ülkemize
hayırlı olmasını diler, hepinize tekrar
saygılarımı sunarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıverdi.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
şahsı adına konuşacak olan bir
arkadaşımızın konuşması için yeterli süre yoktur.
Bunu da dikkate alarak, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 14 Mayıs 2008
Çarşamba günü saat 13.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.51