DÖNEM: 23 CİLT: 21 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
108inci
Birleşim
22 Mayıs 2008 Perşembe
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMA
IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigenin, Tuzla tersanelerinde son günlerde artan
işçi ölümlerine ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı
2.- Samsun
Milletvekili Ahmet Yeninin, 19 Mayıs Atatürkü Anma ve Gençlik ve Spor
Bayramı ve 19 Mayıs şehri Samsundaki gelişmelere
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoyun, 18 Mayıs Kırım Türkleri
sürgününün 64üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 19 milletvekilinin, Tarım
Sigortaları Kanununun uygulanmasındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/188)
2.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz ve 29 milletvekilinin, kıyıların
korunması ve kullanılmasında yaşanan sorunların
araştırılarak sürdürülebilir kıyı yönetimi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/189)
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 34 milletvekilinin, mevsimlik tarım
işçiliği nedeniyle eğitim alamayan çocukların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/190)
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptanın, Yunanistan Meclis
Başkanı-Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter
Asamblesi (KEİPA) Dönem Başkanı Dimitrios G. Sioufasın
davetine icabet etmek üzere, 8-10 Haziran 2008 tarihlerinde, KEİPA Genel
Kurulu çerçevesinde Atinada düzenlenecek KEİPA Üye Ülkeleri Parlamento
Başkanları Zirvesine katılmak üzere Yunanistana gitmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/438)
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye Radyo
ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/541) (S.
Sayısı: 219)
2.- Müşterek
Taarruz Uçağının Üretimi, Desteklenmesi ve Sürekli
İyileştirilmesine İlişkin Mutabakat Muhtırası ve
Buna Dair Mali Yönetim Esasları Dokümanının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/533) (S.
Sayısı: 133)
3.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve
Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının
Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kanunu
ile Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tunceli Milletvekili
Kamer Gençin; Yalova Milletvekili Muharrem İncenin; Ardahan Milletvekili
Ensar Ögüt ve 29 milletvekilinin; Bayburt Milletvekilleri Fetani Battal ve Ülkü
Güneyin; Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun; Ardahan Milletvekili
Saffet Kayanın; Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkayanın; Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün;
İstanbul Milletvekili Şinasi Öktemin; Adıyaman Milletvekili
Şevket Kösenin; Gümüşhane Milletvekilleri Yahya Doğan ve
Kemalettin Aydının; Şırnak Milletvekili Abdullah Veli
Seydanın; Yalova Milletvekili İlhan Evcinin; Hakkari
Milletvekilleri Rüstem Zeydan ve Abdulmuttalip Özbekin; Iğdır
Milletvekili Ali Günerin; İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlunun; Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/560, 1/540, 1/577, 2/7, 2/11, 2/24, 2/160, 2/179,
2/180, 2/205, 2/207, 2/208, 2/209, 2/214, 2/216, 2/218, 2/219, 2/220, 2/221,
2/222, 2/230) (S. Sayısı: 226)
4.- Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı Tezkereleri (1/514) (S. Sayısı: 220)
VII.-
OYLAMALAR
1.- Müşterek
Taarruz Uçağının Üretimi, Desteklenmesi ve Sürekli
İyileştirilmesine İlişkin Mutabakat Muhtırası ve
Buna Dair Mali Yönetim Esasları Dokümanının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısının oylaması
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, TCKnın 301inci maddesine göre
yapılan yargılamalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/2447)
2.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, motorlu araç sayısına ve
akaryakıt satışlarına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmenin cevabı (7/2818) Ek cevap
3.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, personel sayılarına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalayın
cevabı (7/2924)
4.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, personel sayılarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmenin cevabı
(7/2973)
5.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, sınır
ticaretinin geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Kürşad Tüzmenin cevabı (7/3084)
6.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, Maliye Bakanının oğlu ile ilgili
bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/3094)
7.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, açtığı ve
hakkında açılan tazminat ve ceza davalarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin
cevabı (7/3095)
8.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Maliye Bakanının oğlu
hakkında basında çıkan bir iddiaya ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçekin cevabı (7/3098)
9.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, Marmariste açılacak manganez madeninin
etkilerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/3107)
10.- Samsun
Milletvekili Osman Çakırın, SPK Başkanının makam
aracı kullanımına,
SPK
Başkanı hakkındaki bazı iddialara,
SPK Hukuk
İşleri Daire Başkanlığına yapılan atamaya,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Nazım Ekrenin cevabı (7/3108, 3109, 3110)
11.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçükün, Biga Ovasındaki sulama
inşaatlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/3167)
12.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, Antalyada inşaatı biten bir yüzme
havuzunun yıkılmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Murat Başesgioğlunun cevabı (7/3171)
13.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, bir dere yatağından kum
çıkarılmasının etkilerine ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/3221)
14.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın,
Başbakanlığa ait uçak ve helikopterlerin kullanımına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/3294)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.00te açılarak on oturum yaptı.
Bursa
Milletvekili Ali Koyuncu, Dünya Süt Gününe,
Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı, Trakya köylüsünün durumuna,
Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür, tütün üreticilerinin sorunlarına,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Erzurum
Milletvekili Zeki Ertugay, gündem dışı konuşmaların
yapıldığı oturumlarda ilgili bakanların bilgilendirmek
üzere Genel Kurulda bulunması gerektiğine ilişkin bir
konuşma yaptı.
Hatay
Milletvekili Sadullah Ergin, Tarım ve Köyişleri Bakanının
Antalyada uluslararası bir toplantıda olması nedeniyle bugünkü
konuşmalara cevap veremediğini, konuşmaları,
bakanlığıyla ilgili yarınki gündem dışı
konuşmalarla birlikte cevaplayacağını açıkladı.
Trabzon
Milletvekili Asım Aykanın (3/121) (S. Sayısı: 158),
Mersin
Milletvekili Ali Erin (3/122) (S. Sayısı: 159),
İstanbul
Milletvekili İdris Naim Şahinin (3/123) (S. Sayısı: 160),
İstanbul
Milletvekili Mehmet Sekmenin (3/124) (S. Sayısı: 161),
Şanlıurfa
Milletvekili Müfit Yetkinin (3/125) (S. Sayısı: 162),
Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepenin (3/126) (S. Sayısı: 163),
İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğanın (3/127) (S. Sayısı:
164),
Eskişehir
Milletvekili Kemal Unakıtanın (3/128) (S. Sayısı: 165),
Konya
Milletvekili Atilla Kartın (3/129) (S. Sayısı: 166),
Burdur
Milletvekili Bayram Özçelikin (3/130) (S. Sayısı: 167),
Yasama
dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkereleri ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları;
Fransız
Senatosu Avrupa Birliği Komisyonundan bir heyet ile
Cezayir Ulusal
Halk Meclisi Başkanı Abdelaziz Ziari ve beraberindeki heyetin
Ülkemizi ziyaret
etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkereleri,
Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Avrupa
Yatırım Bankasının Türkiyede Temsilcilik Açmasına
Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avrupa Yatırım Bankası
Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının geri gönderilmesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; Dışişleri
Komisyonunda bulunan tasarının Hükûmete geri verildiği
açıklandı.
Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın (6/626) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü
sorunun geri verildiği bildirildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan, Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/541) (S. Sayısı: 219),
2nci
sırasında bulunan, Müşterek Taarruz Uçağının
Üretimi, Desteklenmesi ve Sürekli İyileştirilmesine İlişkin
Mutabakat Muhtırası ve Buna Dair Mali Yönetim Esasları
Dokümanının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı (1/533) (S. Sayısı: 133),
3üncü
sırasına alınan, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli
Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; Yükseköğretim Kanunu ile Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tunceli Milletvekili
Kamer Gençin, Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, Ardahan Milletvekili
Ensar Ögüt ve 29 Milletvekilinin, Bayburt Milletvekilleri Fetani Battal ve Ülkü
Güneyin, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun, Ardahan Milletvekili Saffet
Kayanın, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkayanın, Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün,
İstanbul Milletvekili Şinasi Öktemin, Adıyaman Milletvekili
Şevket Kösenin, Gümüşhane Milletvekilleri Yahya Doğan ve
Kemalettin Aydının, Şırnak Milletvekili Abdullah Veli
Seydanın, Yalova Milletvekili İlhan Evcinin, Hakkâri
Milletvekilleri Rüstem Zeydan ve Abdulmuttalip Özbekin, Iğdır
Milletvekili Ali Günerin, İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlunun, Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri (1/560, 1/540,
1/577, 2/7, 2/11, 2/24, 2/160, 2/179, 2/180, 2/205, 2/207, 2/208, 2/209, 2/214,
2/216, 2/218, 2/219, 2/220, 2/221, 2/222, 2/230) (S. Sayısı: 226)
görüşmelerine başlanarak çerçeve 1inci maddeye bağlı ek
104üncü maddesine kadar kabul edildi. Birleşime verilen aradan sonra,
İlgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından
ertelendi.
Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçli, bir önceki oturumda başlanmış
bir kanun tasarısının görüşmelerine, birleşime verilen
aradan sonra devam edilmek üzere tekrar başlanırken Hükûmetin yerinde
olmaması hâlinde, tasarının görüşmelerinin bir sonraki
birleşime ertelenmesi gerektiği iddiasıyla bir konuşma
yaptı.
Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekili Saffet Kayanın
konuşmasında şahsına sataştığı
iddiasıyla bir konuşma yaptı.
22 Mayıs
2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00te
toplanmak üzere birleşime 01.22de son verildi.
|
|
|
Meral
AKŞENER |
|
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
Fatoş
GÜRKAN |
|
Canan
CANDEMİR ÇELİK |
|
|
Adana |
|
Bursa |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Yusuf
COŞKUN |
|
Harun
TÜFEKCİ |
|
|
Bingöl |
|
Konya |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 151
II.- GELEN KÂĞITLAR
22 Mayıs 2008 Perşembe
Tasarılar
1.- Ceza
İnfaz Kurumları Dış Güvenlik Hizmetleri Kanunu
Tasarısı (1/585) (İçişleri; Plan ve Bütçe; Avrupa
Birliği Uyum ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 6.5.2008)
2.- Millî
Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/586) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8.5.2008)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Arasında
Akdedilen 27 Nisan 1988 Tarihli Konsolosluk Sözleşmesinin Bazı
Maddelerinin Tadiline İlişkin Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya
Federasyonu Arasında Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/587)
(Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8.5.2008)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük
Konularında İşbirliği ve Karşılıklı
Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/588) (Plan ve Bütçe ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 8.5.2008)
5.- Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/589)
(Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Millî
Eğitim, Kültür Gençlik ve Spor; Adalet ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.5.2008)
6.- Gelir
İdaresi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Maliye Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/590) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8.5.2008)
Teklifler
1.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin; 4857 Sayılı İş Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/242)
(Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.5.2008)
2.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin; 02.05.1972 Tarihli ve 1586
Sayılı Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnanın
Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine Dair Kanunun Yürürlükten
Kaldırılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/243) (Adalet
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.5.2008)
3.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 7 Milletvekilinin; Büyükşehir Belediyesi
Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/244)
(İçişleri; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8.5.2008)
4.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakır ve 19 Milletvekilinin; Ergene ve Meriç
Havzası Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünün
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi (2/245) (Çevre;
İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8.5.2008)
5.-
Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali ile Bursa Milletvekili Mehmet Altan
Karapaşaoğlunun; Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/246) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler;
Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.5.2008)
6.- İzmir
Milletvekili Nükhet Hotar Gökselin; Serbest Bölgeler Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/247) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.5.2008)
7.- Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlunun; Elektrik
Dağıtımının İl Bazında Halka Arz Edilerek
Özelleştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/248) (Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.5.2008)
8.- Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlunun; Elektrik Üretim
Santrallerinin Özelleştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/249)
(Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.5.2008)
Tezkere
1.- Van Milletvekili
Fatma Kurtulanın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/434) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.5.2008)
Raporlar
1.- Bursa
Milletvekili Mehmet Emin Tutan ve Giresun Milletvekili Ali Temürün Yasama
Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporları (3/131) (S. Sayısı:
168) (Dağıtma tarihi: 22.5.2008) (GÜNDEME)
2.- İstanbul
Milletvekilleri Recep Tayyip Erdoğan, İdris Naim Şahin, Sivas
Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın ve Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslanın Yasama Dokunulmazlıklarının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporları (3/132) (S. Sayısı: 169) (Dağıtma tarihi:
22.5.2008) (GÜNDEME)
3.- Konya
Milletvekili Özkan Öksüzün Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/133) (S. Sayısı: 170) (Dağıtma tarihi: 22.5.2008)
(GÜNDEME)
4.- Kütahya
Milletvekili Hüsnü Ordunun Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/134) (S. Sayısı: 171) (Dağıtma tarihi: 22.5.2008)
(GÜNDEME)
5.-
Şanlıurfa Milletvekili Abdurrahman Müfit Yetkinin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/135) (S. Sayısı: 172)
(Dağıtma tarihi: 22.5.2008) (GÜNDEME)
6.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/573) (S. Sayısı: 232) (Dağıtma tarihi:
22.5.2008) (GÜNDEME)
7.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu ile Ukrayna Devlet Nükleer Düzenleme Komitesi Arasında
Nükleer Düzenleme Konularında Teknik İşbirliği ve Bilgi
Değişimi Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/356) (S. Sayısı: 233) (Dağıtma tarihi:
22.5.2008) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 19 Milletvekilinin, Tarım
Sigortaları Kanununun uygulanmasındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/188) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16/05/2008)
2.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz ve 29 Milletvekilinin, Kıyıların
korunması ve kullanılmasında yaşanan sorunların
araştırılarak sürdürülebilir kıyı yönetimi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/189)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/05/2008)
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 34 Milletvekilinin, mevsimlik tarım
işçiliği nedeniyle eğitim alamayan çocukların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/190) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16/05/2008)
22 Mayıs 2008 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.04
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 108inci
Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin
salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna
rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündem
dışı ilk söz, İstanbul Tuzla Tersanelerinde son günlerde
artan işçi ölümleriyle ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili
Sayın Mehmet Sevigene aittir.
Buyurun
Sayın Sevigen. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, Tuzla
tersanelerinde son günlerde artan işçi ölümlerine ilişkin gündem
dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bugün gündem dışı
konuşma veren Sayın Başkana çok teşekkür ederek sözlerime
başlamak istiyorum.
Türkiyede son
günlerde çok garip şeyler oluyor. Biliyorsunuz, içinde duruyorsunuz,
yaşıyorsunuz, izliyorsunuz. Bu 1 Mayısta
AHMET ERSİN
(İzmir) Sayın Başkan, salonda çok gürültü var.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Susarlar herhâlde canım!
BAŞKAN
Sayın Sevigen, bir saniye.
Sayın
milletvekilleri, Hatibi dinlememiz hepimiz için iyi olacak. Dinlemek
istemeyenler dışarıda sohbetlerine devam edebilir.
Buyurun
Sayın Sevigen.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Sağ olun Başkanım, çok teşekkür
ediyorum, eksik olmayın.
Biliyorsunuz,
sevgili arkadaşlarım, Türkiyede gerçekten işçi konusunda,
Adalet ve Kalkınma Partisinin, Hükûmetinin, milletvekillerinin,
Parlamentonun tutumu belli. 1 Mayıs olaylarında çok ciddi şiddet
kullanıldı. Polisi suçladılar ama bu polisi suçlamak iş
değildi. Amaç, siyasi iktidarın polise verdiği talimattan
kaynaklanıyordu. Siyasi iktidar polise talimat verdiği zaman polis
onu uyguluyordu. Arkadaşlarımız burada feryat ederek
anlattılar o konuyu. Ama hepsi bu Parlamentonun, bu çatının
altında kaldı, bir yaptırım gücü olmadı. Ama Avrupa
Parlamenterler Bildirgesinde gerçekten Türkiyede 1 Mayıs
olaylarında insan haklarına karşı gelindiği ve polisin
aşırı güç kullandığı ortaya çıktı.
Aslında o
kızın suratına vurulan tekme, sevgili arkadaşlarım,
samimi olarak söylüyorum, o polisin ayakları filan değildi;
gazetecinin kolunu kıran o cop o polisin copu değildi. O
İçişleri Bakanı burada olsaydı İçişleri
Bakanınındı, o tekme de Sayın Başbakanındı.
Eğer İçişleri Bakanı ve Sayın Başbakan talimat
vermese o polis o kadar zorluğu sağlar mıydı? Yürümekten
başka bir düşüncesi olmayan, sadece hakkını arayan, 1
Mayıs bayram olsun, 1 Mayısta haklarımızı
savunalım. diyen işçilere karşı yapılan zulüm
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Gensoruda konuşuldu bunlar.
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) - Konuşuldu, ama işte bu da işçi olduğu için
Onun
arkasından -sevgili arkadaşlarım, burada günlerdir
konuşuyoruz- Meclis araştırması verdi Cumhuriyet Halk
Partili arkadaşlarım, gündem dışı konuştular, ben
konuştum, soruşturma önergeleri verdik. Bunlar muhalefet
partilerinden geldi. Bir tek Allahın kulu Adalet ve Kalkınma
Partisinin milletvekili, tek bir milletvekili
Milletvekili o kadar çok önemli
ki. Bu dönem milletvekillerinin üzerinde cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman
olmayan bir baskı var. Nedendir bilemiyorum, tam bir esaret altına
alınmış iktidar partisi milletvekilleri. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Bizde yok, sizde varsa bilmiyoruz.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Sizde var. Esaret altına alınmış.
Ya, bir başkaldırı
Bu kadar insan ölüyor, bu kadar insan burada
katlediliyor, Tuzlada bu kadar katliam oluyor, niye bir Allahın kulu
çıkıp da Arkadaşlar, yanlış yapıyorsunuz. diye
kendi Hükûmetine söylemez? Milletvekilliği böyle midir? Yalnız
muhalefet partileri mi Türkiyede olan olayları denetlemekle sorumludur
sevgili arkadaşlarım?
Ya, bunun
adı milletvekili, milletin vekili! Devletin her şeyi var sevgili
arkadaşlarım. Devletin her şeyi var ama milletin başka bir
şeyi yok. Sen işine bakarsın tabii, senin işin başka
türlü olabilir! Ama bizim işimiz bunları gündeme getirmek. Herkesin
kendine göre bir işi var, doğru söylüyorsunuz!
Sevgili
arkadaşlarım, Tuzla ölüm tarlaları olmaya devam ediyor; insanlar
ölüyor, katlediliyor, işçiler ölüyor, önlem alınmadan
Cumhuriyet
Halk Partisi olarak yine soru önergeleri, Meclis araştırmaları,
gündem dışı konuşmalarla ne kadar gündeme getirsek de
hiçbir şey yok ortada.
İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu diye bir komisyonumuz var. Sevgili
arkadaşlarım, Sayın Zafer Üskül Başkanım burada
mı? Burada olsa
Ne işe yarar bu İnsan Hakları komisyonu?
Alt komisyon kurmuşsunuz, arkadaşlarım burada. Gerçekten bu
İnsan Hakları Komisyonu ne işe yarıyor sevgili
arkadaşlarım? Şimdiye kadar Parlamentoda konuşmaktan
başka yaptığı bir şey var mı? (CHP
sıralarından alkışlar) Bir uygulaması var mı? Alt
komisyon kuruyorlar, Tuzlaya gitmişler. Bakın, Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu kurmuşlar.
Cevdet Başkanım burada mı? Çok severim kendisini. Allah
aşkına, turistik seyahat yapmaktan başka ne işe
yarıyor onlar?
Sevgili
arkadaşlarım, bilin diye söylüyorum, siz de feryat edin diye
söylüyorum, siz de başkaldırın diye söylüyorum. Bir gün de
başkaldırın, insanlar ölmesin ya ne olur! Bir gün de meydan
okuyun! (CHP sıralarından alkışlar) Her gün suspus oturacak
mısınız sevgili arkadaşlarım? Bizim sayısal
gücümüz yetmiyor, yetseydi başka şeyler yapacağız. Bu,
parmak gücü, kaldırın milletvekili olarak, bir gün meydan okuyun
şu Bakana, gidin Başbakana, deyin ki sayın kardeşim: Bu
Çalışma Bakanı bütün konuşmalarda burada yok. Nerededir bu
Çalışma Bakanı sevgili arkadaşlarım, ne iş yapar?
ALİ KOYUNCU
(Bursa) Kanun çıkarıyor.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Ne iş yapar? Burada yapacak, onun işi
burası sevgili arkadaşlarım. Onun işi burası,
insanların ölümü
Ne diyor? Devlet bitti. Çalışma
Bakanının sözleri var burada sevgili arkadaşlarım, diyor
ki: Devlet bitti, ben bu işi beceremiyorum artık. Beceremiyorsan
oturma orada kardeşim, istifa et! İstifa edecek! İstifa
mekanizması diye bir şey var sevgili arkadaşlarım. (CHP
sıralarından alkışlar) İşini yapamayan,
işçisine sahip çıkmayan, insanına sahip çıkmayan bakana,
siyaset adamına o koltukta oturmak haramdır hangi güçle gelirse
gelsin. (CHP sıralarından alkışlar) Samimi olarak
söylüyorum. Oturamazsınız. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
İstediğiniz
kadar bağırın, istediğiniz kadar oturun
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Sevigen, bir dakika ek süre veriyorum.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla)
ama yukarıda Allah var. Kamu vicdanında,
insan vicdanında, eğer insanlarınıza sahip
çıkmıyorsanız, insanlarınızı
koruyamıyorsanız, insanlarınızı koruyamadığınızı
ilan ediyorsanız, bunu feryat ederek bağırıyorsanız
basına, medyaya Ben bu işi beceremiyorum, bu iş Bakanlar
Kurulunun, dört beş tane bakan bir araya gelip bunu çözeriz.
diyorsanız, bu kadar acz içinde bırakıyorsanız devleti,
istifa edin! İstifa edin kardeşim! Zorla tutmuyor ki kimse sizi!
Sevgili
arkadaşlarım, bakın, İzzet Güder diye bir arkadaş
ölmüş orada biliyorsunuz. İzzet Güder genç bir çocuk, yetim
kaldı çocukları. Aradım bugün sabahleyin dedim ki: Sizi Hükûmet
tarafından birisi aradı mı Allah aşkına, bir baş
sağlığı diledi mi? O bölgenin milletvekili var
-Kahramanmaraş- Belediye Başkanı var, Adalet ve Kalkınma
Partisi bakanları var. Kimse dilememiş sevgili
arkadaşlarım. Yine Süleyman Çalışkan diye Murat
Çalışkanın babasını aradım. Köyde duruyor. Dedim
ki Süleyman Çalışkana
MEHMET TUNÇAK
(Bursa) Yanlış bilgi var, yanlış.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Yalan söyleyen namerttir! Yanlış söyleyen
namerttir! Yanlış bilgi değil, bugün kendim konuştum
sevgili arkadaşlarım.
Bunlar çocuk
oyuncağı değil, bakın, insan hayatı. Bana söz
atacağınıza gidip kendi bakanlarınızın
kulaklarını çekin, siz milletvekilisiniz. Milletvekili
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Sevigen.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) - Devletin her şeyi var, valisi var, kaymakamı
var, polisi var ama vatandaşın sadece vekili var, vekili! O vekil de
hayırsız vekil çıkarsa ne yapsınlar sevgili
arkadaşlarım? Onun için vekilden başka
Sayın
Başkanım
BAŞKAN Bir
dakika verdim ben size, o heyecan içinde fark etmediniz.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Ama Başkanım, beş dakika konuşamadı ki
BAŞKAN
Teşekkür ederim, sağ olun.
OSMAN KAPTAN
(Antalya) Laf attılar Sayın Başkan
GÜROL ERGİN
(Muğla) Bir dakika susturdunuz, olmadı.
BAŞKAN
Yapmayın
Teşekkür
ederim Sayın Sevigen, sağ olun.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Ben teşekkür edebilir miyim?
BAŞKAN
Usulümüz yok.
Teşekkür
ederim, sağ olun.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Çok teşekkür ederim, eksik olmayın. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Hükûmet adına Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu.
Buyurun
Sayın Eroğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum efendim.
Ben özellikle
tersanelerin durumu nedir, şu ana kadar ne gibi tedbirler
alındı, onlarla ilgili kısa bir bilgi sizlere arz edeceğim.
Evvela, iş kazalarında vefat eden işçilerimize Allahtan rahmet
diliyorum. Yakınlarına da, kederli ailelerine de
başsağlığı diliyorum. Bir daha böyle üzücü hadiselerin
olmamasını da gönülden temenni ediyoruz. Hep birlikte bu meselelere
el atıp, çözmemiz lazım.
Bildiğiniz
gibi, tersanecilik son yıllarda ülkemizde büyük bir gelişme gösterdi,
bunu kabul etmek lazım. Türkiyede ilk defa bu faaliyetler 1940lı
yıllarda -biliyorsunuz özel sektör çalışmaları- Haliçte başladı,
Haliç Tersanesinde. 1960lı yılların ortalarında ise Haliç
ve İstanbul Boğazındaki tersaneler ticari maksatlı
inşa ve onarım işlerini epeyce ilerlettiler. 1969 tarihinde
Tuzla yakınlarındaki Aydınlı Limanı, Bakanlar Kurulu
kararı ile özel sektör için gemi inşa sanayi bölgesine
dönüştürüldü. Bakın, yıl 1969
Karar da bölgenin altyapı
çalışmalarını devletin üstlenmesi ve buradaki
müteşebbislere devri öngörülüyordu; Bakanlar Kurulu kararına
bakarsanız bunu göreceksiniz. Tahsis işlemlerine 1977
yılında başlanmıştır bu tersanelerin. Özel sektör
işletmeleri de Haliçten bölgeye taşınmaya başlandı ve
1987 yılında kamu sektörü tersanelerine de aynı bölgede yer
verilmesi kararlaştırıldı. Gerekçe şuydu biliyorsunuz:
Gerekçe, Haliçin yeniden düzenlenmesi çalışmaları idi.
Biliyorsunuz, hakikaten ben de İSKİ Genel Müdürlüğü
yaptığım için biliyorum- kirlenme yüzünden Haliç berbat duruma
gelmişti. Dolayısıyla, Hükûmet Haliçi kurtarmak için, o zaman,
önce özel sektöre, daha sonra kamuya ait tersanelerin bu bölgeden daha uygun
bir alana, Tuzlaya taşınmalarını
kararlaştırdı. Bana göre de, bu, o zaman için çok isabetli oldu.
1997
yılında, Bakanlar Kurulu kararı ile bölgenin Denizcilik
Müsteşarlığına devri kararlaştırıldı ve
aynı yıl gerçekleştirildi bu devir işlemleri.
Bölgede bir
hastane bulunuyor; Gemi İnşa Sanayici Birliğine ait -Tuzla
Tersanesine ait- Tuzla Hastanesi.
Şimdi,
şu ana kadar bölgede hâlen 43 firma faaliyet göstermekte ama dikkat edin
burası çok önemli: 2002 yılı öncesinde bu firma sayısı
36 idi, şu anda 43e çıktı. Şubat 2008 itibarıyla 563
alt işveren bulunuyordu, bugün 480 civarında bulunuyor ve her gün de
rakam artan bir hızla değişmekte.
2002 öncesinde
işverenlik, alt işverenlik neredeyse hiç yoktu. Tuzlada bugün 20 bin
civarında kayıtlı işçi istihdam edilmektedir. Yani
neredeyse bir şehir. Bu rakam 2002 öncesinde ancak 4 bin ile 5 bin
civarındaydı. Yani 2002den 2008e kadar oradaki işçi
sayısı 4 binden 20 bine çıkmıştır. Yani 5 kat
artmıştır.
Bugün her firma
en az 10 mühendis istihdam ediyor. 2002den önce bu rakam bölge genelinde
toplam 10 kişiydi. Yani 2002 yılı öncesinde bölgede sadece 10
tane gemi inşa mühendisi varken bugün her firma neredeyse 10 tane gemi
inşa mühendisi istihdam etmektedir. Tersanecilik faaliyeti gösterilen en
düşük alan
Ülkemiz
tersaneleri 2002 yılında dünya sıralamasında 23üncü
sırada idi, 2007 yılında ise bakın, 23üncü sıradan
5inci sıraya yükseldik.
D. ALİ
TORLAK (İstanbul) Tonajda mı sırada mı Sayın
Bakanım?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Sıralama, hem tonaj itibarıyla
hem de
D. ALİ
TORLAK (İstanbul) Yok yok tonaj değil Sayın Bakanım,
doğru bilgi değil.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bakın, sadece 2007 yılında
220 gemi siparişi alındı, 2004 yılında 585 milyon
dolar, 2005 yılında 1 milyar 250 milyon dolar, 2006 yılında
1 milyar 435 milyon dolar
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Bakanım, ölümlere gelin
ölümlere, onlara bir şey yok. Bir tereddüt yok orada.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla)
2007 yılında da 1 milyar 817 milyon
dolar ihracat yapıldı. Diğer sektörlere nazaran yan sanayiyle
birlikte 1e 6 oranda emek yoğun istihdam sağlanmaktadır.
Tersanelerin çoğu 2012 yılına kadar siparişlerini
kapatmış durumdadır. Bunlara ait sorunların, bazı
problemlerin olduğu zaten iş kazalarında da bellidir. Mühim olan
zaten, biz bu sorunları tespit ederek bunlara karşı nasıl
tedbir alınıyor, alınmaya devam ediliyor, bunu gündeme
getirmemiz lazım.
Peki, bu
sorunların temelinde neler var? Bakın, yoğun çalışma
saatleri, birinci faktör bu. İkinci faktör: İş güvenliği ve
iş sağlığı tedbirlerinin yeterli
olmayışı. Üçüncü faktör: Riskli işlerin taşeronlara
yaptırılması. Dördüncü faktör: Çalışma
alanlarının yetersizliği. Yani fiziki bir darlık da var
orada. Bir diğer husus da maalesef, kayıt
dışılık. Taşeron örgütlenmesindeki problemler,
mevzuattaki eksiklikler, çalışan işçilerin mesleki
eğitimlerinin yetersizliği bu kazaların sebepleri arasında
sayılabilir.
Peki, Hükûmetimiz
ne yaptı? Bakın, Hükûmetimizce 01/09/2006 ile 31/01/2007 tarihleri
arasında, iş sağlığı ve iş güvenliği
yönünden 56 iş yeri teftiş programına alınmış
olup bunlardan 51 tersanede teftiş yapıldı, 5 iş yerinde de
faaliyet olmadığı için oraya teftiş yapılmasına
gerek olmadı. Buralarda toplam 16.173 işçiye ulaşıldı.
99uncu maddede 1.061 noksanlık ve mevzuata aykırılık
tespit edildi teftişler neticesinde.
Peki, daha sonra
13/9/2007 ile 24/9/2007 tarihleri arasında, gene iş
sağlığı ve iş güvenliği açısından yeni
teftişler yapıldı. Bu teftişler kapsamında 43 iş
yeri teftiş kapsamına alındı. 5.320 asıl işveren
işçisi ile 8.811 alt işveren işçisi yani toplam 14.131
işçiye ulaşıldı. 2 iş yerinde, iş
sağlığı ve iş güvenliği mevzuatına
aykırı hususa rastlanmadı, sadece 2 tanesinde; 41 iş
yerinde toplam 588 noksanlık ve mevzuata aykırılık tespit
edildi ve bunun neticesinde, yaklaşık olarak 196.054 YTL idari para
cezası uygulandı.
Peki, bu tür
çalışmalara, yani 9/11/2007 ile 14/11/2007 tarihleri arasında,
biliyorsunuz ön çalışma, işin yürütülmesi yönünden bir
teftiş yapıldı, buna 10 tane müfettiş katıldı, 44
asıl işverenlik incelendi. 44 asıl işverenlikte toplam
3.886 işçinin ve bunlara bağlı 567 bağlı
işverenlikte ise 18.042 işçinin çalıştığı
tespit edildi.
Daha sonra bu
çalışmalar devam etti, 15/11/2007 ile 15 Şubat 2008 tarihleri
arasında tekrar, işin yürütümü yönünden birinci dönem teftişler
yapıldı. Burada da 10 müfettiş katıldı ve çok
sayıda iş yeri kontrol edildi. Bu teftişlerde bakın, 74
iş yeriyle ilgili olarak toplam 1.964.977 YTL idari para cezası
uygulandı. Yani, gerçekten Hükûmetimiz, bu konuda gerekli cezaları
Ayrıca, cezalar, İş Kanununun 3üncü maddesine, 28, 32, 37, 41,
44, 46, 47, 53, 56, 60, 63, 69, 76ncı maddelerine tamamen uygun olarak
verildi. Ayrıca 163 iş yerinin müfettişler tarafından
takibe alınması istendi. 25 iş yeriyle ilgili olarak özellikle
bildirimlerde bulunduğu ilgili kurumlara, 14 iş yeriyle ilgili olarak
vergi dairelerine bildirim yapıldı. 28 iş yerinde eksik prim gün
sayıları tamamlatıldı. 70 özürlü işçi, 30 eski hükümlü
işçi olmak üzere toplam 100 işçinin de işe
başlatılması sağlandı. Bir de 3 yabancı uyruklu
işçi çalıştırdıkları için 3 iş yerine 12.980
YTL idari para cezası, 3 yabancı işçiye de gene idari para
cezası uygulandı. Ayrıca 20 Şubat 2008 tarihinde yeniden
denetimler yapılmıştır. Bu denetimlerde 47 tersanede
denetim yapılmış, bunlardan 19u hakkında kısmi
durdurma kararı verilmiştir. 10 iş yerine
noksanlıkların giderilmesi için süre tanınmış, 4
iş yerine de süre verilmeksizin tebligat yapılmış, 4
iş yerinde de noksanlık tespit edilememiştir.
Şimdi, ölüm
nedenlerine gelince, kısaca bunları ben özetleyeyim. Maalesef ölüm
olması bizim hakikaten yüreğimizi dağlıyor. Bir kere
bunların sebeplerini, noksanlıkları saymak istiyorum: Risk
değerlendirmesi yapılmaması, iş yerlerinde eğitim
planı, programı yapılmaması ve yıllık eğitim
programının uygulanmaması, meslek hastalığına yol
açabilecek olan iş yerinde çalışan işçilerin
sağlık kontrolünün yapılmaması, iş yerlerinde
yangın ekibi kurulmaması ve yangın tahliye
tatbikatının yapılmaması, kaldırma
araçlarının periyodik kontrollerinin yaptırılmaması,
elektrik tesisatının ve topraklama tesisatının kontrolünün
yaptırılmaması, seyyar elektrik kablolarının
dış etkenlere karşı korunmaması, elektrik panolarının
zeminlerindeki yalıtkan malzemeyle kaplama işleminin
gerçekleşmemesi, kompresörlerin periyodik kontrollerinin
yapılmaması, ayrıca kişisel koruyucu donanımların
kullanılmaması -yani baret gibi birtakım koruyucu malzeme
işçiler tarafından kullanılmıyor veya
kullandırtılmıyor- patlayıcı ortam
oluşturulabilecek alanların
sınıflandırılmaması, patlayıcı ortamlarla
ilgili risk değerlendirmesinin yapılmaması, patlamadan koruma
dokümanı hazırlanmaması, gaz tüplerinin taşınması
ve depolanmasında güvenlik tedbirlerinin alınmaması. Yani,
sebepler müfettişler tarafından teker teker tespit edilmiştir.
Buna göre,
Tersanelerde İş Sağlığı ve İş
Güvenliğinin Geliştirilmesi İşbirliği Protokolü
hazırlanmış, protokol İş Sağlığı
ve İş Güvenliği Genel Müdürlüğü, ÇASGEM, GİSBİR,
Dok Gemi-İş Sendikası arasında 25 Şubat 2008 tarihinde
imzalanmıştır. İki yıl yürürlükte kalacak olan
protokol kapsamında -bakın bu protokol çok önemli- iş yerlerinde
önleme politikalarının geliştirilmesi, işçi
sağlığı ve iş güvenliği kontrolünün sıklaştırılması,
kültürünün oluşturulması, iş yerlerinde kalıcı ve
sistematik iyileşme sağlanması, ilgili taraflara rehberlik
edilmesi, iş sağlığı ve güvenliği yönünden yeni
yaklaşımların etkin kılınması maksadıyla
iş yerlerinde yapılacak ölçüm ve analizler ile diğer
araştırmaların gerçekleştirilmesi, ayrıca CE belgeli
kişisel koruyucu donanımların kullanımının
izlenmesi ve yaygınlaştırılması, işçi
sağlığıyla ilgili eğitimleri konularında
çalışmalar yapılması hedeflenmiş, bu çerçevede 95 alt
işveren, 69 işveren, 102 iş güvenliği uzmanı, 368
mühendise eğitim verilmiştir. Haziran sonuna kadar ise işçi
sağlığı ve güvenliği konularında 600 mühendis
eğitilmiş olacaktır. 15 tersanede, solunabilir toz, gaz,
gürültü, titreşim ve ağır metal ölçümleri olmak üzere yine Çevre
ve Orman Bakanlığı tarafından 418 ölçüm
yapılmıştır, kişisel koruyucuların standartlara
uygunluğu konusunda da nisan sonu itibarıyla 15 tersanede incelemede
bulunulmuştur.
Şimdi, tabii
ki son istihdam paketiyle birtakım yenilikler de getirilmiştir biliyorsunuz.
Bunlardan en önemlilerini müsaadenizle sıralamak istiyorum.
Asıl
işveren ve alt işveren arasında yazılı sözleşme
yapma yükümlülüğü getirildi biliyorsunuz. Bu gerçekten çok önemlidir. Yani
hem inşaat işlerinde hem de tersane işlerinde bunun çok önemli
olduğunu ifade etmek istiyorum ve bu konuda yüce Meclise teşekkür
ediyorum. Önemli bir adım atılmıştır.
Ayrıca,
ağır ve tehlikeli işlerde çalışacaklar için mesleki
eğitim alınması zorunluluğu getirilmiştir,
biliyorsunuz. Ayrıca, uygulanacak para cezalarıyla ilgili yeni
birtakım yaptırımlar ve düzenlemeler getirildi. Bir de işçi
sağlığı, iş güvenliği alanında eğitim
verecek ve ölçüm yapacak kurum ve kuruluşların belirlenmesi ve
yetkilendirilmesi konusunda birtakım düzenlemeler gerçekleştirildi.
Şimdi, bir
de hatırlarsanız bu konuda son zamanlarda
bakanlıklarımız ve mülki idare tarafından ciddi denetimler
yapılmakta ve 21 Mayısta yedi gerekçeyle Selah Tersanesi
hakkında kapatma kararı verildi. 6 Mart 2008 tarihinde teftiş
neticesinde tespit edilen noksanlıklar giderilmiş, 15 Mayıs 2008
tarihinde iş sağlığı ve iş güvenliği
açısından yapılan denetimler neticesinde yedi tane
noksanlık belirlenmiş. Bunların tabii detayına girmek
istemiyorum. Özellikle şunu vurgulamak istiyorum: Tabii ki bütün hepimiz
herhangi bir müessif kazanın olmasını istemeyiz ve bu kazalar da
bizi fevkalade üzmektedir. Dolayısıyla Hükûmetimiz de, Tuzla
tersanelerine gerçekten denetimleri sıklaştırmak suretiyle ciddi
kontrollar yapmaktadır. Dileğimiz, bundan sonra bu kazaların
olmamasıdır. Hükûmet olarak bütün bakanlıklar, ilgili birimler
hatta sendikalarla ve işveren temsilcileriyle bir araya gelerek bu konuda,
müessif kazaların önlenmesi için gerekli çalışmalar
yapılmaktadır. İnşallah bu çalışmaları da
hep birlikte, titizlikle takip edeceğiz.
Bundan sonra
herhangi bir kaza olmamasını dileyerek, hepinizi saygıyla
selamlıyorum efendim. Teşekkür ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Eroğlu.
Gündem
dışı ikinci söz, 19 Mayıs Atatürkü Anma
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Sayın Başkanım, bir soru
sorabilir miyim Sayın Bakana? Özür dilerim
Giremedim sisteme,
arızalı.
BAŞKAN
Sisteme gireceksiniz...
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Sayın Bakana bir soru
BAŞKAN -
pek kısa söz talebiniz olacak...
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sisteme giremedi efendim.
BAŞKAN
İşte, girin ama, girin
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Giremedik efendim.
BAŞKAN- Bu
arada girin, ondan sonra söz vereceğim.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Giremediğimiz için
BAŞKAN
Yardım alın.
Gündem
dışı ikinci söz, 19 Mayıs Atatürkü Anma ve Gençlik ve Spor
Bayramı münasebetiyle söz isteyen Samsun Milletvekili Sayın Ahmet
Yeniye aittir.
Buyurun
Sayın Yeni. (AK Parti sıralarından alkışlar)
2.- Samsun Milletvekili Ahmet Yeninin, 19 Mayıs
Atatürkü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı ve 19 Mayıs şehri
Samsundaki gelişmelere ilişkin gündem dışı
konuşması
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç gün
önce kutladığımız 19 Mayıs Atatürkü Anma ve Gençlik
ve Spor Bayramı ve 19 Mayıs şehri Samsunumuzdaki
gelişmeler üzerine gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce, şahsım ve 19
Mayıs ismiyle bütünleşen Samsun şehri adına hepinizi en
kalbî duygularımla selamlıyorum.
Öncelikle sizlere
19 Mayıs Atatürkü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramının millî
bayram olarak kabulü ve resmiyeti hakkında kısaca bilgi vererek
sözlerime devam etmek istiyorum: Mustafa Kemal Atatürkün ulusal
bağımsızlık meşalesini yakmak amacıyla Samsuna
çıkışı ilk defa 1924 yılında kutlanmıştır.
Mustafa Kemal Atatürkün daha sonraki söylemlerinde cumhuriyetin Türk
gençliğine emanet ve armağan edildiği konusu dikkate
alınarak, 1938 yılından itibaren millî gün kapsamında
Gençlik ve Spor Bayramı olarak tüm yurt sathında kutlanmaya
başlanmıştır.
Malumunuz
olduğu üzere, bu kutlu günün 89uncu yıl dönümünü geçtiğimiz
pazartesi günü yine büyük bir coşkuyla, gönüllerimizde hissettiğimiz
en derin sevinç ve heyecanla kutladık. Bu kutlama ve yapılan
gösterilerin yanı sıra, aynı gün Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Parlamentosunun değerli milletvekilleri ile Türkiye
Cumhuriyeti Parlamentosu milletvekillerimizden müteşekkil futbol
takımları, Samsun 19 Mayıs Stadyumunda güzel bir
karşılaşma yaparak günün anlam ve önemine yakışan
örnek bir müsabaka sergilemişlerdir. Bu vesileyle yine değerli
milletvekillerimize, yavru vatandan gelen konuk milletvekillerimize tekrar
huzurlarınızda teşekkür ediyor, selam ve
saygılarımı sunuyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 19 Mayıs günü, ulusal
kurtuluş mücadelemizin Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
milletimizi esaretten kurtarmak gayesiyle, paramparça edilmiş ulusal
direniş ruhunu yeniden teşkilatlandırıp hürriyetine
kavuşturmak gayesiyle Samsuna çıkışının yıl
dönümü olan önemli bir tarihtir. 19 Mayıs, Millî Mücadelenin
başlangıç tarihi olmasının yanı sıra Ulu Önderin
kendi ifadeleriyle doğum tarihi olması hasebiyle de Samsun ve
Samsunlular için ayrı bir anlam taşımaktadır. Bu tarihî
geçmişinin yanı sıra millî ve manevi değerleriyle birlikte
yaşatılan 19 Mayıs şehri Samsunumuz bugün son derece
modern, her yönüyle gelişmiş bir şehir hâline gelmiştir.
Samsun her geçen
gün artan sanayi ve ticaret hacmiyle yeni yatırımcıların ve
birçok girişimcilerin gözdesi durumuna gelmiştir.
2007
yılında yapılan nüfus sayımına göre nüfusumuz eskiye
nazaran daha da artarak 1 milyon 228 bin 959 kişiye
ulaşmıştır. Şunu ifade etmeliyim ki: Nüfusumuzun
çoğunluğunu oluşturan gençlerimize
yaptığımız yatırımların en büyüğü
eğitim, gençlik ve spor üzerine yaptığımız
yatırımlarımızdır. Beş altı yıla
yakın zaman içinde sadece Samsuna bin yedi yüz altmış iki
derslik kazandırılmıştır.
Sağlık
hizmetlerinde yaptığımız yeni reformların
getirdiği rahatlama neticesinde sağlık kenti olan Samsunda
başta üniversitemiz olmak üzere diğer kamu ve özel hastanelerimiz
herkese kapısını açmıştır. İlimizde kamunun
bölgesel hastanelerinin yanı sıra birçok yeni özel hastaneler de
açılarak sağlık sektöründeki ihtiyaca karşı hizmetler
verilmektedir. Bunlardan bir kısmının inşaat ve yapım
çalışmaları devam etmektedir. Sadece Toplu Konut İdaresince
biri dört yüz yataklı eğitim ve araştırma hastanesi, bir
diğeri iki yüz yataklı olmak üzere iki hastanemizin yapım
çalışmaları da devam etmektedir.
Liman kenti
Samsunumuzda tersanecilik ve gemi inşa sanayisi, Merkez ve Terme
ilçelerimizde olmak üzere iki inşaat hâlinde devam eden yeni
yatırımlarımızdır. Bu büyük tersaneler gelecekte
Samsunumuzun en önemli ekonomik ve ticari değerleri olacaktır.
Merkezde mendirek inşaatının temelleri
atılmıştır. Bu tersanelerimizde kısmen üretim
çalışmalarına başlanmış ve belirli ölçülerde de
istihdam sağlanmıştır. Yeni tersaneler için yer
arayışlarımız devam etmektedir.
Samsunumuzun iki
büyük ovası Bafra ve Çarşamba Ovalarının sulama projeleri
de devam etmektedir. Ancak GAPa ayrılan imkânlar gibi, bu
ovalarımıza da yeni kaynaklar aktarılmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şehrimizde yeni beş
yıldızlı otelin temellerini geçtiğimiz günlerde Samsunlu
hemşehrilerimiz ile birlikte attık.
Yine,
fuarcılık kenti Samsunumuzda uluslararası
ihtisaslaşmış fuar alanı ve kongre merkezi ihtiyacına
daha kapsamlı olarak cevap verecek proje çalışmaları devam
etmektedir. Yer tahsisi yapılmıştır ve ayrıca iki
çimento fabrikasına yer tahsisi için bir taraftan
çalışmalarımız devam etmektedir.
Kentsel
dönüşüm kapsamında toplu konut inşaatları yerel
yönetimlerimizle birlikte yapımı devam eden ve Samsunda herkesin
gözü önünde olan bu hizmeti de ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum Sayın Yeni, tamamlayın lütfen.
AHMET YENİ
(Devamla) Teşekkür ederim Başkan.
Bugüne kadar
Samsunda 5.692 konut, 4 ilköğretim okulu, 5 lise, 2 hastane, 5 ticaret
merkezi, 3 cami ve 1 otel inşaatı yapılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dönemimizde şehir merkezi
denizle buluşturulmuş, limanın özelleştirilmesindeki rakam
yine Samsunun önemini bir daha ortaya koymuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Samsun, artık her yönüyle daha
da gelişen, daha da büyüyen bir liman kenti olmuştur, ticaretin,
turizmin, sağlığın, tarımın Karadenizdeki göz
bebeği durumundadır.
Geleceğimiz
olan gençlerimize bu şehri en güzel bir şekilde bırakmak,
onların daha modern, daha çağdaş, daha gelişmiş bir
ortamda hayatlarını sürdürebilmeleri, bu ülkede özgürce demokrasi
içinde hep birlikte yaşayacakları yarınların temini için
çalışmalarımızı yapmaktayız.
Bu duygu ve
düşüncelerle tekrar yüce milletimizin ve 19 Mayıs kenti Samsunlu
hemşehrilerimin Atatürkü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramını
tebrik ediyor, selam ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yeni.
Sayın
Sevigen, buyurun.
Bir dakikalık
süreniz var.
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, Tuzla
tersanelerinde son günlerde artan işçi ölümlerine ilişkin gündem
dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (Devam)
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın
Bakanım biraz önce konuşmasında Tuzla tersanelerinin, işte,
Haliçten gelirken gerçekten küçük tonajlı gemiler için
yapılmıştı orası fakat oralar ikiye bölünerek büyük
rant elde ettiler. Bunu denetleme imkânı Hükûmetteydi, Hükûmet bunu denetleyemedi.
Şimdi
Sayın Bakanın talimatıyla Tuzlada tamamen ev
atıklarıyla deniz dolduruluyor ve bu denize yeni tersaneler
yapılıyor. Sayın Bakan bu izni verdi mi, vermedi mi; onu merak
ediyorum. Yani, Çevre Bakanının kontrolünde Tuzla tersanelerinin hemen
bitişiğinde deniz 300
Yani, on beş-yirmi tane tersane daha
sığacak şekilde Çalışma
Bakanlığının gözleri önünde dolduruluyor ve yeni
tersaneler, yeni ölüm tarlaları yapılıyor. Sayın
Bakanın bu konuda bilgisi var mı, bu izni kendisi mi verdi; onu merak
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gündem
dışı üçüncü söz 18 Mayıs Kırım Türkleri
sürgününün 64üncü yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Bursa Milletvekili
Sayın Necati Özensoya aittir.
Buyurun
Sayın Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Bursa Milletvekili Necati Özensoyun, 18 Mayıs
Kırım Türkleri sürgününün 64üncü yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
18 Mayıs
1944 Kırım Türklerinin, insanlığın ve Türk
dünyasının kara günüdür.
Anadoludan
sadece
Kırım
Türkleri dünyadaki Türk halkları içinde, kültür, dil ve tarih
itibarıyla Türkiye Türklerine en yakın olan halktır.
Türk
halkları Kırıma Anadoludan yüzyıllar önce, daha dördüncü
yüzyıldan itibaren yerleşmeye başlamışlardır.
Hazar
İmparatorluğu zamanında dünyanın en güçlü devleti olan
Altınordu İmparatorluğu ve nihayet Kırım
Hanlığı Kırımda hâkimiyet sürmüş Türk
devletleridir.
Kırım
Hanlığı 1783te Rusya İmparatorluğu tarafından
yıkıldı ve Kırım Türk Tatarlarının
vatanı Kırım Rus işgaline uğradı.
Kırımı Kırım Türklerinden temizlemeye yönelik
sistematik baskı ve zulümlerin neticesinde 19uncu yüzyıl boyunca
milyonlarca Kırım Türkü kitleler hâlinde kardeş ve soydaş
Türkiyeye, Kırım Türk Tatarlarının tabiriyle ak
topraklara göçe mecbur kaldı. Her şeye rağmen 20nci
yüzyıl başlarında bütün Türk dünyasını etkileyen millî
uyanışı başlatan ve Aralık 1917de Türk ve İslam
dünyaları tarihinde ilk cumhuriyeti, hem de gerçek demokratik bir
parlamentoyu kuran Kırım Türkleri bunun bedelini işgali
altına girdikleri Sovyet hâkimiyeti altında tarifsiz zulüm ve
kıyımlara maruz kalarak ödediler. Bundan altmış dört
yıl önce 18 Mayıs 1944te dünya tarihi eşine az rastlanır
soykırımlarından birini yaşadı. Kırım
Tatarlarının evine zorla giren Sovyet askerleri onlara on dakika
içinde evlerini terk etmelerini emrettiler. Kadın-erkek,
genç-yaşlı demeden bütün Kırım Türkleri hayvan
vagonlarına tıkılarak kapılarını da üzerlerinden
kilitlediler. Genç erkekleri cephede savaşırken çoğu
yaşlı, kadın, erkek ve çocuklardan oluşan Kırım
Türkleri ne olduğunu bile anlayamadan ölüme gönderildiler.
Kırımda tek bir Kırım Türk Tatarı dahi
bırakılmadı. Arbat isimli köyde unutulan ve sürgün
vagonlarına bindirilmeyen Kırım Türkleri bir gemiye bindirilerek
Karadeniz açıklarında batırıldı ve onlar da bu
şekilde imha edildi. Sürgün, bir halkın bir yerden başka yere
manasına gelmiyordu. Aksine, Kırım Türk Tatarlarının
toptan yok edilmesi amaçlanmıştı. Onun için de bu sürgün fiili,
her birinde oturacak yer dahi kalmayacak şekilde 300ü aşkın insanın
doldurulduğu her bir vagonu içinde, asgari yirmi-yirmi beş gün hemen
hiç kapıları açılmaksızın, hiç yemek, su
verilmeksizin, cesetler dahi boşaltılmaksızın
gerçekleştirilmişti. Analar ölü çocukları kucaklarında
günlerce yolculuk yaptılar. Bu talihsiz Türk halkı Orta Asyadaki
sürgün yerine vardığında nüfusunun yaklaşık
yarısını feci şekilde kaybetmiş durumdaydı.
Sağ kalanlar da uzun yıllar bomboş Orta Asya çöllerinde,
Sibiryada pek çoğunun galip çıkamadığı bir hayatta
kalma mücadelesine girdiler. Kamp yaşamı sürdüren Kırım
Türk Tatarlarının bulundukları yerden 3-
18 Mayıs
1944 sürgünü, ortaya çıkan belgelerin ortaya koyduğu şekilde
doğrudan Türkiyeyle alakalıydı. O dönemde Türkiyeyle bir
savaşı kaçınılmaz gören Stalin, Türkiyeye
bağlılığı bilinen etnik unsurları Türkiye
sınırları civarından boşaltmayı ve düpedüz yok
etmeyi amaçlamıştı. Yani bu insanlar yalnızca Türk soyundan
olmaları ve Türkiyeye duydukları büyük bağlılık itibarıyla
yok edilmek istenmişlerdi. Çeçenler, Karaçaylar gibi kardeş
halklarımız da bu soykırıma dâhil edildiler. Sürgünlerin
değil Kırıma dönmeleri onlara vatanlarını
hatırlatacak her türlü işaret dahi kesinlikle yasaktı.
Kırım Türkleri tarihte hiç var olmamışlarcasına
kitaplardan onlara dair her şey çıkartıldı.
Kırımda Türkler ait hemen hemen her eser ve bin beş yüz
civarında cami yol edildi. Kırım Türk Tatarlarının
evleri, tarlaları, Sibiryadan getirilen Ruslara
dağıtıldı. Kırıma dönme teşebbüsünde
bulunan sayısız Kırım Türkü Sovyet döneminde çok
ağır hapis cezalarına ve işkencelere maruz kaldılar.
Kırım
Türkleri tamamen tek başlarına büyük bedeller ödeyerek Sovyet
devletine karşı sürdürdükleri inanılmaz bir mücadeleyle elli
yıl sonra da olsa kısmen Kırıma dönmeyi
başardılar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özensoy, bir dakikalık ek süre veriyorum, tamamlayın
lütfen.
NECATİ
ÖZENSOY (Devamla) Hâlen Kırıma dönebilmiş bulunan
yaklaşık 300 bin Kırım Türkü, Türk Tatarı yok
edilmek istenen varlıklarını ve kültürlerini vatanlarında
tekrar kurabilmek için Mustafa Cemiloğlu liderliğinde olağanüstü
bir mücadele vermektedirler.
Bu büyük sürgün
ve soykırımın üzerinden altmış dört yıl
geçmiş olmasına rağmen yaralar sarılamamış;
vatanına dönen Kırım Türkleri başta oturacak ev,
yaşamını idame ettirecek iş bulamamaktadırlar.
Vatanında yaşamını devam ettiren Kırım Türk
Tatarları ana dilleriyle eğitim alamamakta, dinî ve kültürel bir
asimilasyon politikasıyla mücadele etmektedirler. Türk dünyasını
aydınlatan dilde, fikirde, işte birlik düsturunun sahibi İsmail
Gaspıralının yurdu Kırım, var olma mücadelesine devam
etmekte ve hepimizin desteklerini beklemektedir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özensoy.
Gündeme
geçiyoruz.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır,
önergeleri okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 19
milletvekilinin, Tarım Sigortaları Kanununun uygulanmasındaki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/188)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Son yıllarda
izlenen siyaset, tarımda ciddi kaygılara neden olmaktadır.
Beraberinde yine ciddi sorunlar getiren uygulamalardan biri de Tarım
Sigortaları Kanunu olmuştur. Bu kanunla birlikte, üretim
potansiyelinden ötürü "Tarımın Başkenti" olarak
haklı bir ünvanı elinde bulunduran Çukurova' da geçtiğimiz
aylarda yaşanan don afetinden zarar gören binlerce üretici, ürünlerini
sigorta ettirmediği/ettiremediğinden dolayı mağdur
olmuşlardır. Bu gerçek ülkemiz genelinde de farklı
değildir.
Bu nedenle,
Tarım Sigortaları Kanunu'nun üreticilerimizi nasıl
etkilediği, üreticilerin neden sigorta ettirmediği yada sigorta
ettiremediğinin yerinde incelenmesi, ülkemiz genelinde gelecekte daha
büyük mağduriyet ve sorunların önlenmesi için alınacak
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Yılmaz Tankut (Adana)
2) Muharrem Varlı (Adana)
3) Recai Yıldırım (Adana)
4) Kürşat Atılgan (Adana)
5) Beytullah Asil (Eskişehir)
6) Münir Kutluata (Sakarya)
7) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
8) D. Ali Torlak (İstanbul)
9) Alim Işık (Kütahya)
10) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
11) Akif Akkuş (Mersin)
12) Bekir Aksoy (Ankara)
13) Hasan Çalış (Karaman)
14) Ahmet Orhan (Manisa)
15) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
16) Mithat Melen (İstanbul)
17) Kadir Ural (Mersin)
18) Mustafa Enöz (Manisa)
19) Osman Durmuş (Kırıkkale)
20) Gürcan Dağdaş (Kars)
Gerekçe:
14/06/2005 tarih
ve 5363 sayılı Tarım Sigortaları Kanunu'nun
çıkarılmasını takiben çiftçilerimizin yetiştirmiş
oldukları bitkisel ve hayvansal ürünlerini çeşitli riskler ve afetlere
karşı korumak amacıyla kısa adı (TARSİM) olan
Tarım Sigortaları Havuzu oluşturulmuştur. 2008
yılında da ürünlerini sigortalatmak isteyen çiftçilere yönelik olarak
30/12/2007 tarih ve 2007/13010 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile
"Sigorta Priminin yüzde 50'si oranında Prim Desteği,"
Tarım Sigortaları Havuzuna bütçenin ilgili tertibinden
aktarılarak karşılanması kabul edilmiştir. Buna göre
Devlet Destekli Tarım Sigortası yaptırmayan üreticilerin,
doğal afetlerden uğradıkları zararların
karşılanması mümkün olmamaktadır.
Bu arada,
TARSİM'in teminat kapsamının da, aslında afet olarak kabul
edilmesi gereken pek çok şartı içermediği, bu yüzden de yine
çiftçilerin mağdur olduğu, basında çıkan haberlerle
yaşanan vakıa olarak bilinmektedir. Bu durum, TARSİM'in internet
sitesinde "Yaş meyveler için don riski ve yaş meyve, sebze ve
çiçekler için doludan kaynaklanan kalite kaybı ancak ana teminat paketine
ilave olarak sigorta ettiren tarafından istenirse sigorta edilir. Sadece
don riskine karşı sigorta yapılamaz" şeklinde
açıkça bildirilmektedir. Yani çiftçilerin en büyük korkulu rüyası don
olayı, afet olarak kabul edilmemektedir.
Yukarıda
belirtilen kanun ve beraberindeki uygulamaların ülkemiz tarımına
olumlu bir katkı yapmadığı
anlaşılmıştır. Ülkemiz gerçeklerinden uzak
politikalarla şekillendirildiği bilinen bu yasa sonrasında
üreticilerimizin sigorta sistemine girmediği görülmüştür.
Geçtiğimiz Ocak ayı ortalarında Adana'nın Kozan ilçesi
başta olmak üzere diğer ilçelerde yaşanan don afeti
üreticilerimizi perişan etmiştir. Kozan İlçe Tarım
Müdürlüğü'nün açıklamasına göre, 9.272 üreticiden sadece 20'si
özel sigorta yaptırmıştır. Bu durum ülke genelinde de
farklı değildir. Nitekim; TARSİM Genel Müdürü Bülent
Bora'nın geçtiğimiz Mart ayında yaptığı
açıklama da yaşanan vahameti doğrulamaktadır. Bülent Bora,
ağırlığı meyvecilik olmak üzere kesilen poliçe
sayısının bu yıl 13.000 adede yükseldiğini belirtiyor
ve bunu sevinçle karşıladıklarını bildiriyor.
İşte Hükümetin, 'çare' olarak çıkardığı
Tarım Sigortaları Kanununun sonucunu açıklayan bu
değerler, kanunun üreticiler tarafından benimsenmediğinin
delilidir.
Özellikle içinde
bulunduğumuz süreçte dünyadaki gıda ihtiyacının önemi,
dolayısıyla tarımın vazgeçilemez bir sektör olduğu
daha iyi anlaşılmıştır. İnsanlığın
yaşayabilmesi, nesIinin devam edebilmesi için gerekli olan gıda
ihtiyacının karşılanmasında tarımdan başka
bir alternatif henüz yoktur. Böylesine önemi bilinen tarımda ülkemiz ise
dünyada çok önemli bir konuma sahiptir. Bir çok ülkenin toprağından
daha geniş verimli alanları ile çok ciddi üretim potansiyeli bulunan
ülkemizde tarımsal sanayi ile birlikte bu alanda nüfusumuzun büyük bir
kısmı istihdam edilmektedir. Ayrıca gayri safi milli
hasılada da önemli bir yer işgal eden tarımın
ihracatımıza katkısı da küçümsenecek boyutta değildir.
Dolayısıyla
hükümetlerin tarıma yönelik siyasetleri, uygulamaları her
bakımdan önem arz etmektedir. Hükümetlerin alacağı kararlar,
çıkardığı/çıkaracağı yasalar; tarımdan
daha çok verim alınması, kendi kendimize yeten ülke olunması, bu
alanda çalışanların kişi başına düşen
gelirinin artırılması, köyden kente göçün azaltılması,
ihracatın hız kazanması gibi unsurları doğrudan
etkilemektedir.
Sonuç olarak,
ülkemizin en önemli sektörünün geleceğe daha iyi hazırlanması,
küresel rekabet şartlarının artırılması
bağlamında, Tarım Sigortaları Kanunu ve buna
bağlı çıkartılan TARSİM uygulamasının
tarafların dinlenmesi, sisteme neden girilmediğinin yerinde (Kozan ve
diğer Adana ilçeleri) görülüp incelenmesi, var olan sorunların
tespiti, alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını talep ediyoruz.
2.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz ve 29
milletvekilinin, kıyıların korunması ve
kullanılmasında yaşanan sorunların
araştırılarak sürdürülebilir kıyı yönetimi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/189)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Son
yıllarda, kıyı alanlarımızın, kıyı
özellikleri gözetilmeden, farklı kullanımlara konu edildiği,
kıyıdaki doğal yapıyı bozan plansız, izinsiz
dolgu yapımının ciddi tahribatlara neden olduğu ve yasal
düzenlemelerle getirilen sınırlamaların
aşıldığı, kıyılarımızın ekolojik
bir yıkımla karşı karşıya bulunduğu
bilinmektedir.
Taşıdığı
değerler nedeniyle, bilimsel, kültürel ve ekonomik olarak büyük değer
taşıyan kıyılarımızın korunması ve
gelecek kuşaklarında yararlanmasına sunulması için
Anayasanın 98., içtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince
Meclis Araştırılması açılmasını arz ve
teklif ederiz.
1) Fevzi Topuz (Muğla)
2) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
3) Selçuk Ayhan (İzmir)
4) İsa Gök (Mersin)
5) Ahmet Ersin (İzmir)
6) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
7) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
8) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
9) Osman Kaptan (Antalya)
10) Tekin Bingöl (Ankara)
11) Nesrin Baytok (Ankara)
12) Gürol Ergin (Muğla)
13) Abdülaziz Yazar (Hatay)
14) Sacid Yıldız (İstanbul)
15) Bülent Baratalı (İzmir)
16) Tacidar Seyhan (Adana)
17) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
18) Ali Koçal (Zonguldak)
19) Vahap Seçer (Mersin)
20) Hüsnü Çöllü (Antalya)
21) Mehmet Ali Susam (İzmir)
22) Ensar Öğüt (Ardahan)
23) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
24) M. Akif Hamzaçebi (Trabzon)
25) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
26) Fatma Nur Serter (İstanbul)
27) Algan Hacaloğlu (İstanbul)
28) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
29) Atilla Kart (Konya)
30) Nevingaye Erbatur (Adana)
Gerekçe:
Kıyılarımız,
biyolojik, arkeolojik, jeolojik, jeomorfoIojik ve turizm özellikleri nedeniyle
taşıdıkları değerler açısından bilimsel,
kültürel ve ekonomik anlamda çok önemli alanlardır.
3621
sayılı Kıyı Yasasının 7. maddesine göre,
"doldurma ve kurutma yoluyla arazi kazanma", kamu yararının
gerektirdiği hallerde, uygulama imar planı kararı ile deniz, göl
ve akarsularda ekolojik özellikler dikkate alınarak doldurma ve kurutma
suretiyle mümkün olabilmektedir.
Ancak, büyük bir
ekonomik girdi yaratan kıyı alanlarımızın
kıyı özellikleri gözetilmeden bilinçsizce kullanılması
kıyılarda ciddi bir şekilde tahribata neden olmaktadır. Sayıştay
Başkanlığının "Kıyıların
Kullanımının Planlanması ve Denetimi"
başlıklı 03.10.2006 tarihli raporu da bu tespitleri
doğrulamıştır.
Sayıştay
Başkanlığının söz konusu raporunda;
Kıyı
alanlarının planlanmasında koruma-kullanma dengesinin
sağlanamadığı, kullanma amacının öne
çıktığı (42. paragraf),
Kıyılarımızda
en fazla karşılaşılan ihlal şekilleri iskele,
güneşlenme terasları veya diğer amaçlarla kıyıda
doğal yapıyı bozan plansız, izinsiz dolgu yapımı
ile yasal düzenlemelerle getirilen sınırlamaların
aşıldığı (78 paragraf),
Kıyıların
kullanımı konusunda oluşturulan esas ve usullerin kamu
kurumları için de bağlayıcı olmasına karşın
yerinde yapılan denetimlerde kıyıların usulsüz
kullanımının özel kişi ve işletmelerle
sınırlı olmadığı, kamu kurumlarının da
kıyı mevzuatına aykırı, kıyının
doğal yapısını bozan eylemlerde bulunduklarının
görüldüğü ve yerinde yapılan denetimlerde, kamu
kurumlarının Kıyı Kanunu'na aykırı yapılar
inşa ettikleri, izinsiz ve plansız dolgu yaptıkları,
kıyıya ve kıyıdan geçişi engelledikleri,
kıyıların doğal yapısını bozucu ve kirletici
eylemlerde bulundukları tespit edilmiştir. (91 paragraf)
denilmiştir.
Kıyıların
korunması, kıyılardaki yanlış kullanımların
önlenmesi, yasal düzenlemelerden kaynaklandığı düşünülen
kimi olumsuzlukların sorgulanması bağlamında
aşağıdaki soruların yanıtlanması gerekmektedir.
Şöyle ki;
1- Plansız,
izinsiz ve gerekli araştırmaları tamamlanmadan yapılan
dolgu alanlarının yapıldığı bölgeler ve dolgu ile
elde edilen alanların hektar olarak büyüklükleri,
2- "Kamu
yararı" gerekçesiyle doldurulan kıyı hangi ölçütlerin esas
alındığı,
3- İlgili
Bakanlıkların uygun görüşü ile doldurulan kıyı
alanları,
4-
Kıyılara zarar verici ve kıyıların doğal
yapısını bozucu eylemlerin Bayındırlık ve
İskan Bakanlığınca nasıl izlenmekte olduğu ve bu
eylemlere karşı yürütülen önlemlerin yeterliliği,
5- İzinsiz
ve plansız dolgu yaptığı yasal ve idari kararla ortaya
çıkan kişi, kurum yada firmalara verilen cezaların
uygulanıp uygulanmadığı, cezai işlemlerin,
kıyıların eski haline getirilip getirilmediği,
6- Doldurma ve
kurutma işleminin gerçekleştirilmesi aşamalarında, ekolojik
dengenin korunması, denizlerle çevresindeki canlı hayatın
olumsuz etkilenmemesi için esas alınan ölçütler,
7- Kamu
kurumlarınca plansız ve izinsiz gerçekleştirdikleri dolgu
alanlarının yeri ve hektar olarak büyüklükleri ve kıyıda
dolgu yapan söz konusu kamu kurum ve kuruluşlar,
8- Maliye
Bakanlığının Milli Emlak Genel Tebliği ile irtifak
hakkı tesisi ve kullanma izni verdiği "Kıyı Kenar
Çizgisinin Deniz Yönünde (Kıyıda) Bulunan Devletin Hüküm ve Tasarrufu
Altındaki Yerler ile Deniz, Göl ve Akarsularda Doldurma veya Kurutma
Yoluyla Elde Edilen/Edilecek Alanlar"ın bulunduğu yerlerin
tahsis ve kira amacına uygun kullanılıp
kullanılmadığı gibi soruların ve alınacak
önlemlerin, yukarıda belirtilen gerekçelerle Yüce Meclisimizde ele
alınması ve incelenmesi önem arz etmektedir.
3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 34 milletvekilinin,
mevsimlik tarım işçiliği nedeniyle eğitim alamayan
çocukların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/190)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde
mevsimlik tarım işçilerinin çalışma ve yaşama
koşullarının ağırlığı bilinmektedir. Ancak
mevsimlik tarım işçilerimiz arasında en çok zararı
ilköğretim çağındaki çocuklar görmektedir. Tarım
sektöründe, mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan
yurttaşlarımızın çocukları, özellikle eğitime
başlama ve eğitimlerini sürdürme anlamında ciddi sorunlarla
karşılaşmaktadırlar.
Eğitim
öğretim yılı sona ermeden başlayan ve okullar
açıldıktan sonra bir ay daha süren mevsimlik tarım
işçiliği sezonu nedeniyle bu öğrenciler uyum, kavrama ve
konsantrasyon sorunları yaşamaktadırlar.
Özellikle
ekonomik yönden geri, geleneksel değerlerin hâkim olduğu kırsal
bölgelerde sosyal, ekonomik ve eğitsel sorunlar nedeniyle mevsimlik
tarım işçisi olarak çalışan
yurttaşlarımızın çocukları eğitim hakkından
tam olarak yararlanamamaktadırlar.
Bu nedenle
mevsimlik tarım işçiliği sebebiyle eğitimlerine ara vermek
zorunda kalan ilköğretim öğrencileri ile ilgili sorunların ve
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98inci, İç Tüzüğün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ederiz. 09.05.2008
1) Hulusi Güvel (Adana)
2) Tekin Bingöl (Ankara)
3) Birgen Keleş (İstanbul)
4) İsa Gök (Mersin)
5) Ahmet Küçük (Çanakkale)
6) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
7) Fevzi Topuz (Muğla)
8) Ahmet Ersin (İzmir)
9) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
10) Tacidar Seyhan (Adana)
11) Osman Coşkunoğlu (Uşak)
12) Rasim Çakır (Edirne)
13) Sacid Yıldız (İstanbul)
14) Algan Hacaloğlu (İstanbul)
15) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
16) Selçuk Ayhan (İzmir)
17) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
18) Osman Kaptan (Antalya)
19) Nesrin Baytok (Ankara)
20) Gürol Ergin (Muğla)
21) Abdülaziz Yazar (Hatay)
22) Bülent Baratalı (İzmir)
23) Vahap Seçer (Mersin)
24) Hüsnü Çöllü (Antalya)
25) Mehmet Ali Susam (İzmir)
26) Ensar Öğüt (Ardahan)
27) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
28) M. Akif Hamzaçebi (Trabzon)
29) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
30) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
31) Fatma Nur Serter (İstanbul)
32) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
33) Atilla Kart (Konya)
34) Ali Koçal (Zonguldak)
35) Nevingaye Erbatur (Adana)
Gerekçe:
Anayasamızın
42'nci maddesinde "Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından
yoksun bırakılamaz" ve "İlköğretim, kız ve
erkek bütün vatandaşlar için zorunludur" denilerek Devlete
eğitim ve öğretim alanında görev ve sorumluluk yüklenmiş,
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 7'nci maddesinde
"ilköğretim görmek her Türk vatandaşının
hakkıdır" ve 222 sayılı ilköğretim ve Eğitim
Kanununun 4'üncü maddesinde "Türk vatandaşı kız ve erkek
çocuklar ilköğrenimlerini resmi veya özel Türk ilköğretim
okullarında yapmakla mükelleftir" denilerek eğitimin bir hak ve
ödev olduğu vurgulanmıştır.
Adrese
dayalı nüfus kayıt sistemi nüfus sayımı 2007 verilerine
göre ilköğretim çağında bulunan çocuklarımızın
sayısı 12 milyon 850 bindir. Milli Eğitim
Bakanlığı 2007-2008 istatistiklerine göre bu
çocuklarımızdan 10 milyon 870 bini ilköğretim kurumlarında
eğitim görebilmektedir. ilköğretim çağındaki 2 milyona
yakın sayıdaki çocuğumuz çeşitli nedenlerle eğitim
hakkından yararlanamamaktadır.
Mevsimlik
tarım işçiliği, ilköğretim çağındaki
çocukların eğitime devamını etkileyen en önemli
faktörlerden birisini oluşturmaktadır.
Tüm dünyada
olduğu gibi ülkemizde de tarım sektörü, çocuk işçiliğinin
en fazla olduğu sektör konumundadır. Mevsimlik tarım
işçiliği, özellikle yoksulluğun fazla olduğu Güneydoğu
Anadolu bölgemizde yoğunlaşmakta ve en çok ilköğretim
çağındaki kız çocukları etkilemektedir.
Ülkemizde meslek
grupları arasında eğitim görmemiş işçilerin en
yoğun görüldüğü grubu mevsimlik tarım işçileri
oluşturmaktadır. Bu işçilerin yüzde 65'i eğitimsizdir.
Eğitimin bu meslek grubunda çalışan
yurttaşlarımızın çocuklarına yeterince
ulaştırılamaması nedeniyle, bu durum kuşaklar boyu
devam etmektedir.
Her yıl
eğitim öğretim yılı sona ermeden başlayan ve okullar
açıldıktan sonra bir ay daha süren mevsimlik tarım
işçiliği sezonu öğrenciler açısından uyum, kavrama ve
konsantrasyon, öğretmenler açısından müfredatın hayata
geçirilmesi ve müfredatı yetiştirme bakımından sorunlara
neden olmaktadır.
Altında
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin imzası bulunan BM Çocuk Hakları
Sözleşmesi'nin 32. maddesi "çocuğun ekonomik sömürüye
karşı korunmasını, riskli ya da eğitimini
engelleyecek, sağlığına veya bedensel, akılsal,
ruhsal, ahlaksal, toplumsal gelişimine zarar verecek işlerde
çalıştırılmayacağına" vurgu
yapmaktadır. Yine Uluslararası Çalışma örgütüyle
imzaladığımız "En Kötü Biçimlerdeki Çocuk
işçiliği Sözleşmesi" hükümleri, hükümetleri "çocuk
işçiliğini önlemek ve bunun için gerekli önlemleri almak; çocukların
en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliğinden
uzaklaştırılmaları için ücretsiz temel eğitim ve
mümkün ve uygun olduğu takdirde mesleki eğitim sağlamakla"
yükümlü kılmaktadır.
Mevsimlik
tarım işçiliği sezonunda tarım işçisi aileler,
çocuklarını da beraber çalışma bölgelerine
götürdüklerinden, çocuklarının eğitim görme şansları
azalmaktadır. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığınca
yapılan çalışmalarda sorunun boyutları karşısında
tatmin edici sonuçlara ulaşıldığını söylemek
güçtür.
Sorunu
yalnızca eğitim boyutuyla ele almak yeterli olmamaktadır.
Eğitimin yanı sıra olumsuz sosyal ve kültürel algılar,
bölgesel eşitsizlikler, gelir dağılımındaki bozukluk,
gelir düzeyinin düşüklüğü gibi nedenler de sorunun kapsamını
genişletmektedir. Çocuklarımızın yoksulluk ve olumsuz
geleneksel yaklaşımlar nedeni ile eğitim hakkından yoksun
kalmaları, yoksulluğu kuşaktan kuşağa aktarmakta ve
çözümsüz kılmaktadır.
Bu nedenlerle
soruna ekonomik, sosyal ve eğitsel açıdan yaklaşacak ve bütüncül
çözümler üretecek destek politikalarının saptanmasına gereksinim
duyulmaktadır. Sorunun çözümünde, Yüce Meclisimiz başta olmak üzere,
Milli Eğitim Bakanlığı, sivil toplum örgütleri,
uluslararası kuruluşlar, üniversiteler ve ilgili kurumların işbirliği
yapması gerekmektedir.
Yukarıda
anılan nedenlerle mevsimlik tarım işçiliği sebebiyle
eğitimlerine ara vermek zorunda kalan ilköğretim öğrencileri ile
ilgili sorunların ve alınacak önlemlerin Yüce Meclisimizce
saptanması amacıyla bir Meclis Araştırması
açılmasının yerinde olacağı düşüncesindeyiz.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal
Toptanın, Yunanistan Meclis Başkanı-Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA) Dönem
Başkanı Dimitrios G. Sioufasın davetine icabet etmek üzere,
8-10 Haziran 2008 tarihlerinde, KEİPA Genel Kurulu çerçevesinde Atinada
düzenlenecek KEİPA Üye Ülkeleri Parlamento Başkanları
Zirvesine katılmak üzere Yunanistana gitmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/438)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptanın, Yunanistan Meclis
Başkanı-Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter
Asamblesi (KEİPA) Dönem Başkanı Dimitrios G. Sioufasın
davetine icabet etmek üzere, 8-10 Haziran 2008 tarihlerinde, KEİPA Genel
Kurulu çerçevesinde Atinada düzenlenecek KEİPA Üye Ülkeleri Parlamento
Başkanları Zirvesine katılmak üzere Yunanistana gitmesi hususu
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 9. Maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
ENGİN ALTAY
(Sinop) Sayın Başkan, karar yeter sayısının
aranmasını istiyorum.
BAŞKAN
Arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.04
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.13
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 108inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının tezkeresinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
1'inci
sırada yer alan, Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/541) (S. Sayısı: 219)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada
yer alan, Müşterek Taarruz Uçağının Üretimi, Desteklenmesi
ve Sürekli İyileştirilmesine İlişkin Mutabakat
Muhtırası ve Buna Dair Mali Yönetim Esasları
Dokümanının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2.- Müşterek Taarruz Uçağının Üretimi,
Desteklenmesi ve Sürekli İyileştirilmesine İlişkin
Mutabakat Muhtırası ve Buna Dair Mali Yönetim Esasları
Dokümanının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/533)
(S. Sayısı: 133) (x)
BAŞKAN -
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Daha önce
tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
konuşma yapılmıştı.
Şimdi söz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Şükrü Elekdağa aittir.
Buyurun
Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)
(x)
133 S. Sayılı Basmayazı 15/5/2008 tarihli 105inci Birleşim
Tutanağına eklidir.
CHP GRUBU ADINA
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Müşterek Taarruz Uçağının Üretimi,
Desteklenmesi ve Sürekli İyileştirilmesine İlişkin
Mutabakat Muhtırası ve Buna Dair Mali Yönetim Esasları
Dokümanının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini açıklamak amacıyla söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, onayınıza sunulan bu yasayla Türk Hava
Kuvvetlerinin envanterinde bulunan ve 2010 yılından itibaren
teknolojik ömürlerini dolduracak olan F-4 ve F-16 Blok-30 uçaklarının
yerlerine ikame edilecek olan Joint Strike Fighter veya F-35 diye anılan,
adlandırılan uçaklarının tedariki öngörülüyor.
Yüksek teknolojik
özelliklere sahip olan bu uçak, Amerikanın liderliğinde kurulan
Müşterek Taarruz Uçağı Programı ortaklığı
çerçevesinde imal edilecektir. Bu ortaklığa hâlen, Amerikaya
ilaveten İngiltere, Avustralya, Kanada, Danimarka, İtalya, Hollanda,
Norveç ve Türkiye katılmış bulunmaktadırlar.
250 milyar
dolarlık bütçesi ile dünyanın en büyük savunma sanayi projesi olan bu
proje bağlamında 2.443ü Amerika tarafından alınacak olan
3.173 adet F-35 uçağı üretilecektir. F-35lerden Türkiyenin 100 adet
satın alması ve bu amaçla 10 milyar 700 milyon dolar ödemesi
planlanmaktadır. Türkiye, bu projenin ilk aşaması olan sistem
geliştirme evresine 2002 yılında katılmış ve 40
milyar dolara ulaşan sistem geliştirme masrafları için 175
milyon dolar ödemiştir. İkinci aşama olan üretim, destek ve
sürekli iyileştirme evresine katılmak amacıyla gerekli mutabakat
belgesi 25 Ocak 2007 tarihinde imzalanmıştır.
Sizlere sunulan
bu kanun tasarısının kabul edilmesiyle, değerli
arkadaşlarım, Türkiye, hukuken ortaklığın üretim
aşamasına da dâhil olacaktır.
Uçakların
yapımcısı olan Lockheed Martin şirketi seri imalata 2010
yılında geçecektir. Türkiye tarafından siparişin 2010
yılında yapılması planlanmış olup ilk teslimatın
Türkiyeye 2014 yılında gerçekleştirilmesi bekleniyor.
Değerli
arkadaşlarım, uzman havacılık kuruluşları,
beşinci nesil uçak olarak niteledikleri F-35 ile savaş
uçağı teknolojisinin zirve noktasına
ulaştığı görüşünde birleşiyorlar. Tek motorlu
olan F-35, hem avcı hem de bombardıman uçağı görevlerini
yapabiliyor. Ayrıca, görünmezlik teknolojisine sahip olması bu
uçağa büyük bir üstünlük sağlıyor. Zira, hedefini çok uzak
mesafeden görebilen F-35, görünmezlik teknolojisine sahip olması nedeniyle
hasım uçak tarafından geç fark ediliyor. Bu durumda da First see
first kill. yani İlk gören ilk vurur. prensibi F-35 lehine
işliyor.
Değerli
arkadaşlarım, F-35 dışında Türkiyeye başka uçak
projesi teklifleri de yapılmıştır. Örneğin, Avrupa
Birliği üye ülkelerinin projesi olarak adlandırılan Eurofighter
bunlardan biridir. İtalya, İngiltere, Almanya ve
İspanyanın ortak projesi olan Eurofighterin beşinci
ortağı olması yolunda Türkiye nezdinde yoğun girişimler
yapılmıştır ancak Türk makamları, gerekli incelemeleri
yaptıktan sonra müşterek savaş uçağı yani F-35
Projesine yönelik seçimlerini değiştirmemişlerdir.
Savunma Sanayi
Müsteşarlığından edindiğim bilgilere göre, bu
kararın alınmasına Eurofighterin operasyonel bakımdan
yeterli görülmemesi, görünmezlik teknolojisine sahip olmaması, daha
pahalı olması ve yerli sanayiye yeterli kazanım
sağlayamaması gibi nedenler yol açmıştır.
Bu, bizi yerli
sanayiye katkı konusuna getiriyor değerli arkadaşlarım.
F-35 Projesi, başta TAI olmak üzere TEI, Kalekalıp, MİKES ve Alfa
Havacılık gibi Türk şirketlerine 5,5 milyar dolarlık bir
iş sağlıyor.
Belirttiğim
bütün bu hususlar F-35 Projesinin olumlu bir şekilde
değerlendirilmesini gerektiren nedenlerdir.
Değerli
arkadaşlarım, Türk Silahlı Kuvvetlerinin güçlü ve
çağdaş olması ve teknolojinin sağladığı en
etkili silahlarla donatılması, ülkemizin bulunduğu jeopolitik
bölgenin ve karşılaştığı tehditlerin bir
icabıdır.
Biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak Türkiye'nin bu konumunu tam bir gerçekçilikle
değerlendiriyor ve ordumuzun değindiğim imkân ve kabiliyetlerini
idame edebilmesi için gerekli kaynakların sağlanması
zorunluluğunu müdrik bulunuyoruz.
Envanterinde
bulunan silah sistemleri ve personelin yüksek disiplin, eğitim ve
yeteneğiyle, Türk Hava Kuvvetleri bölgesinde modern ve üstün bir
caydırıcı güç niteliğine sahiptir. Hava Kuvvetlerimizin bu
üstün caydırıcı niteliğinin sürdürülebilmesi için
çağın en yüksek teknolojisiyle üretilmiş uçaklarla
donatılmasının, ulusal çıkarlarımız ve bölge
barış ve istikrarı açısından zorunlu olduğu
kanısındayız.
Değerli
arkadaşlarım, konuşmamın, bu açıklamalarım, bu
görüşler ışığında değerlendirilmesini
bilhassa rica ediyorum sizlerden.
Yukarıda
verdiğim bilgiler ışığında değerlendirmemiz,
tabiatıyla, F-35lerin Türk Hava Kuvvetlerine kazandırılmasının,
Türkiye'nin caydırıcı gücüne ciddi bir katkı
yapacağı yolundadır.
Ancak
değerli arkadaşlarım, Türkiye, bu uçakları etkin bir
şekilde kullanımda çok ciddi bir sorunla karşı
karşıya bulunuyor. Sorun, Amerikanın uçaklara ilişkin
yazılım kodlarını Türkiyeye vermemesinden
kaynaklanıyor. Sorunu açık olarak ortaya koyabilmek
açısından yazılım kodlarının ne olduğu
hususunda çok kısa bilgi arz edeyim sizlere.
Değerli
arkadaşlarım, savaş uçaklarını düşmanın
radarlarına ve silahlarına karşı koruyan sistem, bu
uçakların sahip oldukları elektronik karşı önlem sistemleri
veya elektronik harp sistemleridir. Yazılım kodları da bu
sistemlerin en önemli bir parçasını, tabiri caizse, beynini ve
reflekslerini oluşturuyor. Uygun yazılım kodlarıyla
donatılmadan, bir savaş uçağının düşman
füzelerini zamanında teşhis etmesi ve buna karşı
anında önlem alması mümkün değildir.
Bu konuda size
somut bir örnek vereceğim. Bu, İngilterenin Falkland
Savaşında karşılaştığı durumdur.
Falkland Savaşının başında Arjantin tarafı
füzeleriyle İngiliz uçaklarını peş peşe
düşürüyordu. Savaş boyunca İngilizler otuz dört uçak
kaybettiler. İngilizlerin uçak zayiatının nedeni şuydu:
İngiliz avcı uçaklarının radar ikaz almaçları sadece
Sovyet bloku ülkelerinin füzelerini düşman olarak algılıyordu.
İngiliz uçaklarının yazılım kodları da buna göre
ayarlanmıştı. Arjantinlilerin elinde ise Batıda imal
edilmiş füzeler vardı. İngiliz uçaklarının elektronik
harp sistemleri, yazılım kodları nedeniyle, Arjantin füzelerini
dost olarak teşhis ediyor ve bundan dolayı tedbir alamıyor ve
vurulup düşüyorlardı peş peşe.
Sayın
milletvekilleri, şu hususu zihninize silinmeyecek şekilde
nakşediniz: Falkland Savaşı başında İngiliz
uçaklarının uçan birer tabuttan başka bir şey
olmaması, bu uçakların misyonlarına uygun yazılım
kodlarıyla donatılmamış olmalarından ileri
gelmiştir. Misyonlarına uygun yazılım kodlarıyla
donatılmamış olan en modern, en yüksek performanslı uçaklar
dahi ses süratinin üstünde uçan birer soba borusundan başka bir şey
değildir.
İşte
değerli arkadaşlarım, sözünü ettiğim bu yazılım
kodları nedeniyle Türkiye, NATO müttefiki Amerikayla dört kez çok ciddi
sorunlar yaşamıştır. Dört kez Amerika Türkiyeye
yazılım kodlarını vermemiştir. Bu sorunlardan
birincisi 1986da F-16 uçaklarının tedarik programı
sırasında ortaya çıkmıştır. Amerika standart
yazılımın değiştirilmesine karşı
çıkmış ve Türkiye'nin bu uçakların dost-düşman
tanıma sisteminde değişiklik yapmasını
engellemiştir. Oysa Türkiye'nin ulusal çıkarları bu
değişimi mutlak suretle gerektiriyordu. Zira, Egede siyasi gerilimin
şiddetli olduğu dönemlerde Türk uçakları sürekli olarak Yunan
uçaklarını dost uçak olarak algılıyor ve bu durum da ciddi
risklere yol açıyordu.
Değerli
arkadaşlarım, ben görevlerim nedeniyle bu sorunu yakından
izlemek imkânına sahip oldum. Türk tarafı hep Amerikanın bu
politikasının bir süre sonra değişeceği hayaliyle
yaşadı. Fakat, 1986dan bu yana yirmi iki yıl geçmiş
olmasına rağmen Amerika politikası değişmedi ve
Türkiye de bu sorunu halledemedi.
Şimdi
teknolojik ömürleri bakın altını çiziyorum- teknolojik ömürleri
kısalmaya başlayan üçüncü nesil F-16lara Mikes firması
tarafından BAE Systems North America lisansı ile Türkiyenin
operasyonel ihtiyaçlarına göre üretilen ve millî sistem denilen Spews II
Plus elektronik harp sistemini monte etmek umutları doğmuştur.
Ama dikkat ediniz, bu umut hangi uçaklar için doğuyor? Üçüncü nesil
kategorisindeki F-16lar için.
Şimdi ikinci
olarak saldırı helikopterleri ihalesinde de aynı sorunla
karşılaştık. Amerika şirketi Bell Textron,
helikopterlerin görev bilgisayarının yazılımının
ortaklaşa yapılmasına yanaşmadı. Bunun üzerine Türkiye
Bell helikopterlerinin alınmasından vazgeçti.
Bu alandaki
üçüncü sorun, Türkiyenin Barış Kartalı Projesi olarak
tanımlanan proje uyarınca Amerikan Boeing şirketinden
aldığı dört havadan erken uyarı ve kontrol uçağı
dolayısıyla çıkmıştır. Bu uçaklara AWACS
deniliyor bildiğiniz gibi. Bu uçakların görevi yirmi dört saat havada
uçarak
Son olarak,
kısa süre önce Amerikadan aldığımız 30 adet F-16
Block 50 uçağının tedarikinde de ciddi sorunlarla karşılaştık.
Lockheed Martin Firması bu uçakları Türkiyeye standart elektronik
harp sistemiyle teslim etti, kaynak kodlarını vermedi. Bu kodlar
değiştirilemedi ama bu uçaklar satın alınmış
oldu.
Değerli
arkadaşlarım, bu ifadelerimin gerçekleri bire bir yansıttığı
hususunda iddialıyım. Söylediklerimde herhangi bir teknik hata veya
eksiklik varsa, Sayın Savunma Bakanımızdan gerekli düzeltmeyi
derhal, burada, bu kürsüden yapmalarını istirham ediyorum.
Konuşmamın
bu noktaya kadar olan kısmında, Türkiyenin Amerikadan tedarik
ettiği uçakların yazılım kodlarını sağlamak
hususunda karşılaştığı sorunları izah ettim
ve bu sorunların maalesef aşılamadığını da
vurguladım. Şimdi, aynı sorunlarla, değerli arkadaşlarım,
Ortak Taarruz Uçağı Projesi bağlamında, yani F-35
uçaklarının tedariki nedeniyle karşılaşmış
bulunuyoruz. Lockheed Martin firması uçağın beyni olan
yazılım kodlarını vermiyor. Tabii, bu konuda esas yetkili
Pentagon, Lockheed Martin firması da talimatını Pentagondan
alıyor.
Bu konu,
değerli arkadaşlarım, bundan bir ay önce
Dışişleri Komisyonunda gündeme geldi. Orada, değerli
arkadaşım Onur Öymen Bakanımıza şu suali sordu, dedi
ki: Acaba yazılım kodlarını elde edebildiniz mi?
Sayın Bakanın cevabı Hayır, elimizden geleni
yapıyoruz, almaya çalışacağız. şeklinde oldu.
Sayın Bakan iki sene önce de yine, bir gazeteye vermiş olduğu
beyanatında aynı şeyleri söylemişti.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, şu hususu tekrar belirtiyorum: Görev
misyonuna -bakınız, görev misyonuna- uygun yazılım
kodları olmayan bir savaş uçağı, uçan bir soba borusundan
farksızdır. Aynen Falklanda düşen İngiliz uçakları
gibi. Şimdi, tabiatıyla, bu durumda nasıl oluyor da Savunma
Bakanlığımız gerekli yazılım kodlarıyla
donatılacağı garantisini sağlamadan, yaklaşık 11
milyar doları gözden çıkararak F-35 Projesine katılıyor?
Bu soruyu sormak hakkımız değerli arkadaşlarım.
Şimdi,
bakınız
Denilebilir ki: Bunlar hava kuvvetlerinin envanterine
muhakkak kazandırılması gereken yüksek kabiliyetli uçaklar.
Denilebilir ki: Ortak üretim projesine baştan iştirak
edilmediği takdirde bu uçakları satın alma fırsatı
kaçırılacaktı. Denilebilir ki: Yazılım kodları
sorununu ileride hallederiz diye düşündük ve hesaplı bir riski göze
aldık. Ancak değerli arkadaşlarım, bu konuda bu tür bir
akıl yürütme imkânı yok. Çünkü izah ettiğim gibi F-16,
Bell-Tekstron, AWACS ve nihayet F-16 Blok 50 deneyimlerinin düş
kırıcı sonuçları hâlâ zihnimizde tazeliklerini muhafaza
ediyor. Evet, bunlar olmasa belki bu projeye hesaplı bir riski göze alarak
girdik diyebilirdik fakat saydığım bu dört olayda da
Amerikanın Türkiyeye yaptığı muamele ortadayken hâlâ bu
olaylardan hiçbir ders almamakta ısrar etmemiz ve aynı hatayı
beşinci defa tekrarlamamız basiretli ve akılcı bir
yaklaşım mı, bunu sizlerin takdirine arz ediyorum.
Şimdi,
eminim Savunma Bakanımız bu kürsüye gelerek Amerikanın
diğer ortaklara da aynı şekilde muamele ettiğini
söyleyecektir. Değerli arkadaşlarım, bu geçerli bir mazeret
değildir. Çünkü bu işlerin nasıl yürütüldüğünü ben uzun
tecrübem nedeniyle çok iyi biliyorum. Böyle durumlarda her bir ortakla
ayrı, gizli mutabakatlar yapılır ve bu gelişmeden
Türkiyenin ruhu bile haberdar olmaz ve hiçbir namuslu insan da gelip bu kürsüden
bunun böyle olmadığını söyleyemez değerli
arkadaşlarım.
Şimdi, F-35
Projesine tekrar dönüyorum. Görüleceği üzere değerli
arkadaşlarım, bu konuda Türkiye için, en isabetli yolu seçmek için
bir hayli geç kalmış durumdayız. Sayın Savunma Bakanı
işlerin bu raddeye gelmesine imkân vermeyecekti. İki yıl önce
sorun ortaya çıktığı zaman -çünkü o zaman ortaya
çıktı sorun- ağırlığını koyacak ve
yazılım-donanımı hakkında garanti almadan ileriye bir
adım daha atmayacaktı.
Şu anda
Türkiye projeye fazla angaje olmuş ve hareket serbestîsini kaybetmiş
durumda gözüküyor. Ancak Türkiye kendi stratejik misyonlarına uygun hâle
getirmek için yazılım kodlarını alamayacaksa ve bunun bir
sonucu olarak elektronik harp sistemi ve uçak teknolojisinin kendisine
sağladığı diğer donanımdan yeterli düzeyde yararlanamayacaksa,
o zaman, her şeye rağmen durumu yeniden değerlendirmekte yarar
vardır.
Bu durumda, bu
yasa tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz
durumumuzu açıklamadan önce Sayın Bakanımızın,
Sayın Savunma Bakanımızın kürsüye gelerek şu iki soruyu
çok açık bir şekilde yanıtlamasını rica ediyoruz:
1) Türkiye F-35
uçaklarının etkin bir şekilde kullanımı için, kendi
operasyonel ihtiyaçlarına uydurmak amacıyla yazılım
kodlarını elde edebilecek midir? Sayın Bakan, bu hususu, Hükûmet
ve kendi adına garanti ediyor mu?
2) Türkiye
operasyonel ihtiyaçlarını karşılayacak yazılım
kodlarını elde edemeyecekse o zaman F-35 uçaklarının millî
stratejik misyonların gerçekleştirilmesinde etkinliği ne
olacaktır?
Evet, biz,
Sayın Bakandan bu iki soruya net ve kesin yanıtlar bekliyoruz.
Vereceği yanıtlara göre de oyumuzu belirleyeceğiz.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Elekdağ.
Gruplar
adına üçüncü söz Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Çankırı Milletvekili Sayın Nurettin Akmanda.
Buyurun
Sayın Akman. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA NURETTİN AKMAN (Çankırı) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 133 sıra sayılı Müşterek
Taarruz Uçağının Üretimi, Desteklenmesi ve Sürekli
İyileştirilmesine İlişkin Mutabakat Muhtırası ve
Buna Dair Yönetim Esasları Dokümanının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak
Adalet ve Kalkınma Parti Grubumuz adına görüşlerimi
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Dün gece saat
ikilere kadar bu yüce Meclis, ülkemize dokuz il, iki vakıf üniversitesi
kazandırma noktasında mesai yaptı ve inşallah, temenni
ediyorum bu yasa, bu yasadan sonra kanunlaşacak. Bu anlamda çok güzel
icraatlar yapılıyor.
Türk Silahlı
Kuvvetlerimizi bölgesinde ve dünyada güçlü kılacak, âdeta dosta güven,
düşmana korku salacak bir proje Müşterek Taarruz Uçağı,
diğer adıyla F-35 Projesi. Gerek mali boyutu gerekse teknolojisi
bakımından Türkiyenin gelmiş geçmiş en büyük ve en önemli
askerî projesi. Bu projeyle Türkiyenin F-16 uçaklarından sonraki ana
muharebe uçağı ihtiyacının karşılanması
öngörülmektedir. Bilindiği gibi F-16 uçakları, 1984-1998
yılları arasında Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine
girmiş, her ne kadar ciddi bir modernizasyon programına tabi
tutulacak olsalar da bu uçakların kullanım ömürleri dolmakta ve
teknolojileri eskimektedir. Bir diğer adıyla yeni nesil savaş
uçağı projesinin Türkiyeye maliyeti yaklaşık olarak 10,7
yani 11 milyar dolar civarında olacaktır. Bu uçaklar dünyanın en
ileri teknolojisine sahip uçaklar olarak tasarlanmaktadır. Radarlara
karşı görünmezlik özelliğine sahip olup bu özellik en önemli
vasfını teşkil etmektedir. İngiltere, İtalya,
Avrupanın ortak savaş uçağı olarak
nitelendirebileceğimiz Eurofighter Programına dahil iki büyük ülke
olmalarına rağmen, Eurofightera ilaveten, Amerika Birleşik
Devletlerinin öncülüğünde başlatılan bu programa, yani
Müşterek Taarruz Uçağı Programına birinci seviyede
katılım sağlamışlardır. Çünkü F-35 uçakları
geleceğin savaş uçaklarıdır. Bu uçaklar ile ülkemiz
Silahlı Kuvvetlerinin, hareket etkinliğini ve
caydırıcılığını önemli ölüde
artıracağı da muhakkaktır.
Bu uçakların
özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: İnsan tarafından
kullanılan en son savaş uçağı olarak tanımlanmaktadır.
Sahip olduğu uzun erimli radarı, hassas
algılayıcıları, etkin elektronik harp sistemi, radarlara
düşük görünürlük özelliğiyle üstün bir havadan-havaya, havadan-yere
hareket kabiliyeti sağlayan gelişmiş teknolojik bir platformdur.
Uçak, hareket hâlindeyken taktik bilgileri elde edebiliyor, çözümleyebiliyor ve
amaca yönelik olarak kullanabiliyor. Önümüzdeki kırk yıl boyunca
göklere hâkim olması düşünülen F-35 savaş uçakları,
radarlara yakalanmayan gövdeleri, manevra yetenekleri ve hedefi affetmeyen
donanımlarıyla tam bir teknoloji harikası olarak
vasıflandırılmaktadır.
Bu uçakların
üç modeli olacaktır: Klasik kalkış ve iniş modeli, uçak
gemisi modeli, kısa kalkış ve dikine iniş modelidir.
Müşterek
taarruz uçağı projesine Türkiyeyle birlikte toplam dokuz ülke
katılmıştır. Bu ülkeler, Amerika Birleşik Devletleri,
Kanada, Avustralya, İngiltere, İtalya, Hollanda, Norveç ve
Danimarkadır. Singapur, İsrail ve İspanya projeye ilgi duyan
diğer ülkelerdir.
Bütçesi
yaklaşık 250-300 milyar dolar olarak tasarlanmaktadır. Projede
üç farklı konfigürasyonda yaklaşık 3 bin adet uçak üretilmesi
öngörülmektedir. Türkiyenin 100 adet uçakla katılacağı
programda 16 adet de ilave opsiyon söz konusudur. Bir uçağın maliyeti
tahminen 70-75 milyon dolardır.
Proje üç ana
fazdan oluşmaktadır: Sistem geliştirme ve gösterim fazı,
düşük yoğunluklu üretim fazı, seri üretim fazıdır.
Ülkemiz projeye
1999 yılında imzaladığı 6 milyon dolarlık bir
mutabakat muhtırasıyla dâhil olmuş, daha sonra 175 milyon
dolarla projenin birinci fazına yani tasarım aşamasına 2002
yılında üçüncü seviyeden resmen katılmıştır.
Bugün burada onaylayacağımız mutabakat muhtırası, mali
sözleşme ve ekleri ise Türkiyenin projenin yaklaşık 800 milyon
dolarlık kısmına yani ikinci fazına
katılımına ilişkindir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin alacağı
uçakların siparişleri 2010 yılından sonra verilecek ve
uçaklar 2014 yılından itibaren Hava Kuvvetleri
Komutanlığımızın envanterine girmeye
başlayacaktır. Projede ilk teslimat 2009 yılı
sonlarında Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetlerine
yapılacak olup 2020li yıllara kadar dokuz ülke için toplam üç binden
fazla uçak üretilmesi planlanmaktadır. Ortaklık
dışındaki müşteri ülkelere satışlarla birlikte bu
rakamın beş bine ulaşabileceği tahmin edilmektedir.
Uçaklarla
alakalı, bilhassa yazılım kaynak kodlarına vâkıf
olunup olunmayacağı konusunda ve bazı hususlarda tereddüt
bulunmaktadır. Ben bu konuları şöyle izah etmek istiyorum:
Evet,
yazılım kaynak kodlarına vâkıf olunup
olunmayacağı: Bu uçak görev teçhizatı, silah, mühimmat gibi yeni
bir sistem veya millî bir yeteneğin kazandırılabilmesi için
uçağın beyni durumundaki merkezî görev bilgisayarında
çalışan, yazılıma ve bu yazılama ait kaynak
kodlarına gereksinim duyulmaktadır. Adı geçen merkezî görev
bilgisayar yazılımı ve kaynak kodları şu an Türkiye
de dâhil- hiçbir ülkeye açılmamaktadır. Ancak Amerika Birleşik
Devletleriyle bu konuda yapılan görüşmelerde ve resmî belgelerde, Türkiyenin,
uçağın yazılım kaynak kodlarına sahip olmak
istediği açık olarak belirtilmiştir. Bu
ihtiyacımızın karşılanması için pazarlıklar
hâlen devam etmektedir. Özellikle kesin uçak siparişlerini
vereceğimiz 2010 yılına kadar bu talep gündemde tutulacaktır.
Amerika
Birleşik Devletleriyle yapılan görüşmeler sonucunda
yazılım kaynak kodlarına sahip oluncaya kadar harekat
etkinliğinin olumsuz etkilenmesini olabildiğince önlemek üzere millî
yeteneklerin uçağın Lockheed Martin firmasınca entegrasyonunu
garanti altına almıştır.
Silah
sistemlerinin tedariki ne şekilde olacaktır? Müşterek taarruz
uçağı hâlen mevcut ve gelecekte geliştirilecek silah ve
mühimmatı kullanabilecek şekilde tasarlanmaktadır. Proje
kapsamında yeni bir silah veya mühimmat geliştirilmesi söz konusu
değildir. Hâlen Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından
diğer platformlarda kullanılan ve gelecekte kullanılabilecek
silah ve mühimmatların F-35 uçakları tarafından da
atılabilmesi mümkün olacaktır.
Şu an için
Hava Kuvvetlerimiz tarafından F-35 uçağında kullanımı
planlanan silah ve mühimmatla ilgili Amerika Birleşik Devletleri
tarafından getirilen herhangi bir kısıtlama
bulunmamaktadır.
Diğer
taraftan, yerli sanayi kuruluşları tarafından özgün olarak
geliştirilmekte olan bazı silah ve mühimmatların da F-35
uçakları tarafından kullanılabilmesi için gerekli tasarım
değişikliği ve entegrasyon faaliyetleri Savunma Sanayi
Müsteşarlığımız koordinasyonunca
başlatılmıştır. Bu amaçla Amerika Birleşik
Devletleri Hükûmeti ve Lockheed Martin firması nezdinde girişimlerde
bulunulmaktadır.
F-35
uçaklarının lojistiğinin pahalı olduğu ifade
edilmiştir. Müşterek Taarruz Uçağı Projesinde, tüm dünya
üzerinde uçacak olan F-35 uçaklarının lojistik desteği Lockheed
Martin firması tarafından kullanılmakta olan küresel destek
sistemi çerçevesinde tek kanaldan yürütülecektir. Bu sistem F-35 sahibi
ülkelerdeki lojistik yeteneklerin en maliyet etkin olanlarından bir ikmal
zinciri vasıtasıyla faydalanılmasını öngörmektedir.
Amaç, kaynakların en verimli şekilde kullanılması sayesinde
idame, işletme maliyetlerini düşürmektir.
Küresel destek
sisteminin Amerikan firması tarafından kontrol ediliyor
olmasının getirdiği riskler Savunma Sanayii
Müsteşarlığımız ve Hava Kuvvetleri
Komutanlığı tarafından incelenmiş ve gerekli önlemlerin
alınmasına yönelik çalışmalar
başlatılmıştır. Alınacak önlemlerden birisi, Hava
Kuvvetlerimizin olası bir operasyon veya kriz durumunda uçakların
işletme ve idamesini belli bir süre boyunca, küresel destek sistemine
bağlı olmadan, kendi kendine yapabilmesine olanak sağlayacak
miktarda savaş yeteneklerinin alınması ve üslerde hazır
bulundurulması olacaktır.
Buna ilave
olarak, Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından
Türkiyedeki sivil ve askerî kuruluşların F-35 lojistik destek
faaliyetlerine dâhil olmasına yönelik bir strateji
oluşturulmaktadır. Bunlardan birincisi, Türkiyedeki savunma sanayisi
ve askerî tesislerin sahibi olduğu yeteneklerin en az yatırımla
küresel destek sistemine dâhil olmasının ve sadece kendi uçaklarımıza
değil, diğer F-35 kullanıcısı ülkelere de maliyet
etkin çözümler üretebilecek şekilde bakım, onarım hizmeti
vermesinin sağlanmasıdır. Bu sayede, bu alanlarda Amerika
Birleşik Devletleri ve diğer ülkelere karşılıklı
bağımlılık yaratılacak ve risk
azaltılacaktır.
Stratejinin
ikinci hedefi ise: Stratejik veya teknolojik açıdan kritik görülen
bazı yeteneklerin, ilave yatırımlar yapılmak pahasına,
Türkiyeye kazandırılmasıdır.
Yerli sanayiyle
alakalı birazdan arz edeceğim.
İkili
iş birliği noktasında, Türkiye gerek hâlihazır sahip
olduğu askerî yetenek ve sanayi altyapısı gerekse tedarik etmeyi
planladığı F-35 sayısı bakımından
müşterek taarruz uçağı projesi için bölgede önemli bir oyuncu
konumundadır. Bu potansiyeliyle, bir taraftan
karşılıklı askerî ve ekonomik kazanımlara
dönüştürmek, diğer taraftan da projede Amerika Birleşik
Devletleriyle ilişkileri dengeleyerek bir pazarlık gücü elde
edebilmek amacıyla Avrupadaki diğer F-35 kullanıcısı
ülkelerle ikili ve çok taraflı iş birliğine yönelik
çalışmalara önem verilmektedir. Bu doğrultuda, İtalya,
Hollanda ve Norveçin de içinde yer aldığı Avrupa Bölgesel
İşbirliği girişimi başlatılmıştır.
Bu girişim, adı geçen ülkelerin sanayilerinin bölgede
konuşlanacak uçakların lojistik olarak desteklenmesinde iş
birliği yapılmasını öngörmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Savunma Sanayii İcra
Komitesince, Türk firmalarının projeden daha fazla iş
alabilmelerine imkân sağlamak amacıyla toplam 325 milyon
dolarlık, uzun vadeli, faizsiz bir kredi mekanizması
oluşturulmuştur ve bugüne kadar bu kredinin yaklaşık 70
milyon doları firmalarımız tarafından
kullanılmıştır. Türk firmalarının gelecek on
beş-yirmi yıllık bir zaman dilimi içinde, günü fiyatlarıyla
bu projeden yaklaşık olarak 5,5 milyar dolar civarında iş
payı alması öngörülmektedir. Bu, ilk bakışta iyi bir rakam
olarak görülse de bunun içindeki yüzde 50yi aşan malzeme bedeli
ağırlıklı yük dışı kısmı
çıkardığımızda net rakam 2,5 milyar dolara
düşmektedir. Bu işi yapmak için de TAI bünyesinde yaklaşık
olarak 150 milyon dolarlık bir ilave yatırıma ihtiyaç
duyulmaktadır. Diğer taraftan, Savunma Sanayii İcra Komitesinin
toplam 325 milyon dolarlık çok uzun vadeli, faizsiz kredi desteği
konusunda, Millî Savunma Bakanımızın Amerika Birleşik
Devletleri eski Millî Savunma Bakanı Mr. Rumsfeldle görüşerek bu
projeden iş payı alınması yönündeki gayretlerini takdirle
karşıladığımı belirtmek istiyorum.
Devletimizin
maddi ve manevi büyük desteğini alan, medarıiftiharımız TAI
ve ASELSAN gibi büyük firmalarımızın bu projeden iş
payı alınması noktasında yeterli gayreti göstermelerini
bekliyoruz. Ancak kırk-elli yıl gibi bir zaman dilimi içerisinde
ortaya çıkan böylesi bir fırsatı büyük şirketlerimizin
mutlaka, çok iyi bir şekilde değerlendirmeleri gerekir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekillerim; bu vesileyle Türk savunma sanayisi
ile ilgili olarak düşüncelerimi ve temennilerimi de ifade etmek istiyorum.
2003 yılından bugüne, son beş yılda
aldığımız tedbirlerle ve akıllıca kurulan proje
modelleriyle artık kendi tasarımlarını yapan bir savunma
sanayimiz bulunmaktadır. Cumhuriyet tarihimizde ilk defa
tankımızı, savaş gemimizi, insansız
uçağımızı, elektronik harp sistemlerimizi kendi
firmalarımız tasarlıyor, üretimlerini kendi
firmalarımız gerçekleştiriyor ve gerçekleştirecek. Savunma
sanayimizin cirosu ilk defa 2 milyar doları, ihracatı ise yine ilk
defa 400 milyon doları geçmiş bulunmaktadır. Bu noktaya
gelinmesinde emeği geçen Türk Silahlı Kuvvetleri ve Millî Savunma
Bakanlığı personelimizi tebrik ediyorum. Bu vesileyle, özel
sektör firmalarının savunma sanayisinde daha fazla iş
almalarına yönelik yeni tedbirler alınmasını temenni
ediyorum.
Makina ve Kimya
Endüstrisi Kurumunun ve fabrikalarının hukuki statüsünün yeniden
düzenlenmesine yönelik çalışmaların en kısa zamanda
tamamlanmasını diliyorum.
Seçim bölgem olan
Çankırıda 1977 yılında başlayıp 1986
yılında bitirilen, çok büyük emek ve mali kaynak
kullanımıyla üretime açılan Makina ve Kimya Endüstrisi
Çankırı Silah Fabrikası (ÇAN-SAN) altı yedi yıl öncesi
âdeta kapanma noktasına gelmişti. Bütün gayretlerle yerli üretim
gerçekleştirmek suretiyle -yine Değerli Bakanımıza
şükranlarımı sunuyorum- geçtiğimiz günlerde de 50 teknik
personelle takviye edilmek suretiyle bugün 400 işçinin
çalıştığı bir fabrika hâline gelmiş, yüzde 50
kapasiteyle ayakta durmaya çalışmaktadır. Diliyor ve arzu
ediyoruz ki yapılacak mevzuat değişikliği sonucu
Çankırıdaki Silah Fabrikasının ve Makina ve Kimya
Endüstrisinin diğer fabrikalarının da bu tür iş
alımlarından istifade ettirilmesi suretiyle ve bu fabrikaların
kapasitesinin yüzde 100e çıkarılması suretiyle, örneğin
Çankırımız da bu anlamda istifade edecek, iş hayatı
çok önemli ölçüde etkilenmiş olacaktır.
Hiç
şüphesiz, güçlü bir savunma sanayisinin altyapısı önemli bir
millî güç unsurudur. Güçlü bir savunma sanayisi modern askeri teçhizat
demektir. Modern askeri teçhizat da güçlü ordu demektir. Türkiyede ileri
teknolojiyi haiz bir savunma sanayisi altyapısıyla birlikte, modern
askeri teçhizatla donatılmış güçlü bir ordu
oluşturulması yönündeki emek ve gayretleriyle,
başarılı çalışmalarından dolayı başta
Sayın Başbakanımız, Millî Savunma Bakanımız,
Hükûmetimiz, Genelkurmayımız, Genelkurmay Başkanımız
ve Hava Kuvvetleri Komutanımız olmak üzere emeği geçen herkesi
tebrik ediyor, şükranlarımı sunuyorum.
Katkılarınızdan
dolayı da sizlere teşekkür ediyor, bu projenin ülkemize, milletimize,
silahlı kuvvetlerimize ve hava kuvvetlerimize hayırlı
olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akman.
Gruplar
adına üçüncü söz Demokratik Toplum Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Sebahat Tuncele aittir.
Buyurun
Sayın Tuncel. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 133 sıra sayılı Müşterek Taarruz
Uçağının Üretimi, Desteklenmesi ve Sürekli
İyileştirilmesine İlişkin Mutabakat Muhtırası ve
Buna Dair Mali Yönetim Esasları Dokümanının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı üzerine görüş belirtmek üzere, Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Neoliberal
politikaların dünya çapında uygulanması, emekçi
sınıfların ve genel olarak hem gelişmekte olan hem de
gelişmiş ülkelerdeki halkların durumunu kötüleştirmektedir.
Kapitalist yeniden yapılanmanın ve neoliberal politikaların
desteklenmesinin açığa çıkardığı durum, esnek
istihdamın yaygınlaştırılıp toplu
sözleşmelerin feshi, özelleştirmeler, yoksulluk, işsizlik,
açlık ve sefaletin artmasının nedeni olmaktadır.
Kapitalizm, günümüzde toplumsal sorunların çözümünü geliştirmekten
çok uzaktır. Aksine, çatışma ve çelişkilerin
derinleşmesinin temel nedeni olarak karşımızda
durmaktadır. Bu nedenle, çağımızda toplumsal problemler ve
gerginlikler artmakta, hoşnutsuzluklar büyümektedir. Sorunların kaynağında,
çağımızın gereği olan ekonomik, sosyal ve siyasal
hakları birlikte içeren bir demokrasi algısı ve evrensel insan
haklarının, yerleşik hâle getirmek yerine, devletler arası
ilişkilerin giderek militarize olan yapısına tabi
kılınması yatmaktadır.
Küresel ölçekte
yaşanan ve dünya halklarını tehdit eden açlık, yoksulluk ve
işsizlik gibi sorunların kaynağında, temel olarak ciddi
biçimde yükselen askerî harcamalar yatmaktadır. Askerî bütçelerde kısıtlamalara
gidilerek kaynakların sosyal güvenlik, eğitim ve insanca yaşam
standartlarının sağlanmasına ayrılmaması da bu
sorunları derinleştirmektedir. 21inci yüzyılda dünya
halkları, askerî tehditler ve savaşlardan uzak, Birleşmiş
Milletler sözleşmesinin öngördüğü ilkelere dayanan bir
barış ve adalet düzeni içinde yaşamak yerine emperyal
politikaların giderek saldırganlaşmasıyla karşı
karşıyadır. Uluslararası müdahale adı altında
dünyanın birçok yerinde uluslararası hukuk ve Birleşmiş
Milletler sözleşmesi ihlal edilmektedir. Yine güvenlik stratejileri
adı altında son dönemde Avrupa ve Kuzey Amerika halklarının
demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlanmakta, baskı devleti
uygulamaları demokratik hak ve özgürlüklere yönelmektedir. Halklar
çeşitli müdahalelerle militaristleştirilmekte, birbirine âdeta
düşman hâle getirilmektedir. Burada ilginç olan nokta, tüm bu
uygulamaların istikrar ve dünya barışının
korunması söylemi altında gerçekleştirilmesidir.
Değerli
arkadaşlar, burada dünya halklarına ne barış ne de özgürlük
çıkar. Silahların barış ve kardeşliği
getirdiği, dünyanın neresinde görülmüştür?
Caydırıcılık doktrini ve silahlı güç tehdidinin ise
karşılıklı güvensizliğe dayalı bir detant
yarattığı bilinse de bu dönem sürdürülebilir
olmamıştır. Oysaki çatışmanın, savaşın
olduğu yerde kara paranın, silah ticaretinin de olduğunu, bütün
çatışmalarda kazançlı çıkanların uluslar üstü
şirketler ve onların güvencesi ülkeler olduğunu biliyoruz.
Kaybedenler ise Somalide açlık ve salgın hastalık yüzünden ölen
yüz binler, Yugoslavyada bombalanan hastaneler ve göç konvoylarında can
veren insanlar, tank ateşi altında yaşamını yitiren
henüz on beşinde Filistinli gençler yani yoksul ve ezilen halklar
olmuştur. Her ölen insandan, her atılan kurşundan ve gaz
bombasından dünya halkları değil, dev silah şirketleri ve
onların aracıları kârlı çıkmıştır.
Gündemimizde
bulunan kanun tasarısının gerekçesinde, Türkiyenin 2010lu
yıllardan itibaren teknolojik ve ekonomik ömürleri dolacak olan
envanterdeki F-4 ve F-16 Block 30 uçaklarının yerini almak üzere
vurucu gücü ve kuvvet korunumu yüksek yeni nesil bir savaş
uçağının tedarik edilmesine ihtiyaç duyulduğu
belirtilmektedir.
Bilindiği
üzere, JSF olarak da anılan müşterek taarruz uçağının
üretimi 250 milyarlık bütçesiyle dünyanın en büyük savunma sanayisi
projesi olarak önümüzde durmakta ve ülkemizde projenin tasarım ve
gelişim maliyeti kapsamında şimdiye kadar 175 milyon dolarlık
harcama yapılmış bulunmaktadır. Söz konusu proje
çerçevesinde her birinin maliyeti tahminen 70-75 milyon dolar olmak üzere yüz
adet savaş uçağı alınacağı ifade edilmektedir.
Bir önceki
hükûmet döneminde projeye katılımın yararları
anlatırken şöyle belirtilmiştir: Önümüzdeki elli yıl
boyunca güvenlik ve savunma politikalarına yön vermeye ve buna
bağlı olarak dünyadaki askerî stratejileri şekillendirmeye aday
gelişmiş ülkelerden oluşan bir ortaklığın tam
üyesi olmak, alınacak kararlarda Türkiyeye de söz hakkı
sağlayacaktır.
Bahsi geçen
ortaklık uygulamalarının Irak, Afganistan, Filistin gibi
coğrafyalarda görüldüğü düşünüldüğünde, bu anlaşmaya
imza konulmasının ülkemizi nereye doğru götüreceği daha
açık görülmektedir. Bu konuda dikkat çekici bir nokta ise ABDnin
satacağı uçaklarda yazılım değiştirme hakkı
vermemesi ve uçakların tüm fonksiyonlarının çok gelişkin ve
sadece Amerika Birleşik Devletleri tarafından programlanan bir
yazılım tarafından denetlenecek olmasıdır. Bu
uçakların sadece NATO amaçları için kullanılabilmesini
dayatacaktır. Bu amaçların değişik ülkelerin halkları
arasında kardeşlik ve barış duygularını tesis
etme ve sürdürmeye yönelik bir işlev görmediğini ise tarih bize
kanıtlamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Politika Kurumu Silah Ticareti
Kaynak Merkezinde üst düzey araştırma görevlisi olan Frida Berrigan,
makalesinde silah şirketlerini uyuşturucu satıcılarına
benzetmekte ve aynı uyuşturucu satıcıları gibi silah
şirketlerinin de önce ihtiyacı yarattığını ve
daha sonra da kendi yarattığı ihtiyacı
karşıladığını belirtmektedir.
Bu proje de ABD
silah sanayisinin pazarlama başarısı olarak okunmak
durumundadır. Aslında hiç de ihtiyaç duyulmayan bu silahların
satın alınması, emperyal Amerikan projesine katılmanın
yollarından biri anlamına gelmektedir.
Amerikan Kongresi
tarafından 2006 yılı içinde yapılan bir
araştırmaya göre Amerika Birleşik Devletleri gelişmekte
olan ülkeleri silaha boğan bir numaralı ülke konumundadır.
Raporda Amerikanın en belirgin politikalarından birinin, birinci
sıradaki bu yerini korumak olduğu da belirtilmiştir. Rapora göre
ABD 2006 yılında gelişmekte olan ülkelere -dünya silah
ticaretinin yüzde 35,5ine denk düşen- toplam 10,3 milyar dolarlık
silah satışı yapmış bulunuyor.
Dikkat çekici bir
diğer nokta da ABDnin bu satışları Orta Doğu ve
Afrikada, demokrasi ve insan hakları konusundaki gelişmelerin büyük
tartışma konusu olduğu ülkelere demokrasiyi yayma amacı
altında yapıyor olmasıdır ve ne yazık ki bu silahlanma
yarışında ülkemiz dünya genelinde ilk onda yer almaktadır.
Uçakların
yapımını üstlenen silah şirketi ise yolsuzluk ve
rüşvet skandalları ayyuka çıkmış bir şirket
durumundadır. Bu durumun kamuoyunca bilinmesinde yarar olduğunu
düşünmekteyiz. Türkiye'nin almayı taahhüt ettiği F-35 savaş
uçakları da Amerikan Lockheed Martin firması tarafından
üretilecektir. Bu şirketin daha önce çok sayıda yönetici ve bürokrata
rüşvet verdiği ortaya çıkmış, NATO üyesi bütün ülkeler
hatta Japonya bile bu rüşvet iddialarının içinde yer
almıştır. Türkiyede üst düzey bir askerî yetkilinin Lockheed
Martinden 23 milyon dolar rüşvet aldığı ortaya
çıkmış, konuyla ilgili olarak Time dergisi En Zengin General
manşetini atmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere gelişmiş demokrasilerde silah
alımları konusunda yasama organı bir denetim mekanizması
olarak işlev görür. Silah alımları gündeme geldiğinde
parlamentonun ilgili komisyonlarında hem maliyet hem de hangi tehdit
algılanmasına dayanarak bu silahların alınacağı
göz önünde tutularak uzun uzadıya tartışmalar yapılır.
Yani parlamentonun iradesi ve kamuoyu baskısı alınacak karar
üstünde başat etkide bulunur.
Projeye
katkıda bulunan ülkelerde -örnek olması açısından- Hollanda
ve İngiltere Parlamentolarında alımların gerekli olup
olmadığı, gerekliyse neden gerekli olduğu ve projenin
maliyeti konularında yoğun tartışmalar
yaşanmıştır. Ancak bu konu bizim ülkemizde yeterince
tartışılmamış ve kamuoyu da
bilgilendirilmemiştir. Projenin maliyeti şimdiden 275 milyar
doların üstüne yükselmiş durumda, ki bu miktar projenin ilk
geliştirilmeye başladığı 2001 yılındaki rakamdan
75 milyar dolar daha yüksektir. Uçağın kullanıma girme tarihi de
öngörülenin ilerisine atılmış durumda.
Bu
gelişmeler nedeniyle birçok ülke parlamentosu projeden çekilmeyi
tartışmıştır. Oysa ülkemizin de dâhil olduğu F-35
alımları projesi ilgili komisyonlarda prosedür gereği onay
aldıktan sonra Meclisimizin, yine otomatikman onaylanması için, Genel
Kuruluna sunulmuştur. Bu gelişmelerde Türkiyede demokrasinin geri
dönülmez biçimde yerleşiklik kazanmamış olmasının
payı büyüktür.
Seçilmiş
temsilcilerin yer aldığı yasama organının iradesinin
belirleyici olduğu, kamuoyu baskısına tabi ve gönüllülük
ilkelerine dayalı sosyal ve politik sorunların diyalog ve müzakere
yoluyla çözümünü esas alan gelişkin bir demokrasi
anlayışıyla gerek incelmiş gerekse kaba biçimleriyle
militarist eğilimlerin tamamen çeliştiği bir gerçektir.
Ne yazık ki
ülkemizde sosyal ve politik sorunların askeri güç kullanımıyla
çözülebileceğine dair bakış açısı, siyasal
kültürümüzden toplumsal yaşama kadar birçok alana sirayet etmiş, diyalog
ve tartışma ortamını yok etmiş, toplumun
vicdanını ve kardeşlik duygularını
yaralamış, sosyal politikaların geliştirilmesi için
harcanabilecek milyarlarca YTLyi savaş uçaklarının
yaptığı sortiler ve attıkları bombalar için
harcamıştır ve harcamaya devam etmektedir.
Ülkemizin
militarizasyonu kadar önemli bir sorunu da ülkemizdeki yabancı üslerin
varlığıdır. Türkiye de dâhil olmak üzere Orta
Doğudaki yabancı üsterin varlığı bölgede yaşayan
tüm halklar için bir tehdit kaynağıdır. Avrupada ABD ve NATO üsleri
de Orta Doğu halkları için savaş anlamına gelmektedir. Bu
üslerden bugün savaş ve yıkım çıkmaktadır. Bu üsler,
bulundukları ülkelerde çevre felaketlerine, toplumların
haklarının kısıtlanmasına neden olmakta ve bölgenin
ekonomik olarak gelişmesini engellemektedir.
Türkiye kamuoyuna
da yansımış olduğu üzere, ABDde yayımlanan The Atomic
Scientists dergisi 2005 yılında ABDnin soğuk savaş
sonrasında hâlâ Avrupa topraklarında bulundurduğu atom
bombalarının dökümünü yayınlamıştır. Bu
araştırmaya göre Almanya, Belçika, İtalya, Hollanda ve
İngilterede 390 ve İncirlik Hava Üssünde 90 adet B-61 tipi atom
bombası bulunmaktadır. Dergide ayrıca, İncirlikteki
bombaların 40ının kullanımının ABD tarafından
Türkiyeye bırakıldığı
yazılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede ve dünyada
barış için mücadele edenler 1960lardan beri bu bombaların
varlığını duyurmaya ve imhalarını sağlamaya
çalışmaktadırlar. Şimdi, artık, bombaların
varlığı açık bilgi hâline gelmiştir. Haberde
belirtildiği üzere, bu bombalardan 50 tanesi de ABDnin
kullanımı altındadır ve bunların
kullanılması Türkiye'nin kararına bağlı değildir.
22nci Dönem Millî Savunma Bakanına verilen soru önergesinin birinde
ABDnin İncirlik Üssünde nükleer silah bulundurduğu yönündeki
iddiaların yanıtlanması istemi gizlilik gerekçesiyle geri
çevrilmiştir. Bu atom bombalarının ülkemizdeki
varlığı gerek Türkiye gerekse Orta Doğu halkları
üzerinde büyük bir tehdit yaratmaktadır. Bu bombaların derhâl
sökülmesi ve imha edilmesi gerekirken ülkemiz yeni savaş aletlerinin,
insan öldürme makinelerinin alınması için yeni anlaşmalara imza
atmaktadır. Bu anlaşmanın altına imzasını
koymuş bulunan ülkemiz, aynı zamanda Birleşmiş Milletler İnsani
Gelişim Endeksinde Lübnan, Kolombiya, Garandadan sonra doksan dördüncü
sırada, üyesi olmak üzere müzakere sürdürdüğü Avrupa Birliğine
üye ülkelerin de gerisinde yer almaktadır.
Biz burada büyük
bir bütçeyle taarruz uçağı alımını
tartışırken tersanelerde, maden ocaklarında, kamyon
kasalarında emekçi yurttaşlar canlarından olmaya devam etmekte,
insanlar düzenli iş bulamadığı için günlerce evine ekmek
götürememektedir. Bu ülkenin yurttaşları parası kadar
sağlık hizmeti, parası kadar eğitim almakta, bebek ölümleri
binde 26 civarında seyretmektedir; ki bu oran yurttaşlarına
eşit, parasız ve kaliteli sağlık hizmeti sağlayan ada
ülkesi Kübada binde 5,3 civarındadır. Türkiyede ise sosyal güvenlik
kavramı bütçede kara delik anlayışı çerçevesinde
değerlendirilmektedir. Zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarına
rağmen, insanlarına nitelikli iş ve aş bulma
olanağından mahrum bırakılmış, tarımda ve
sanayide tamamen dışarıya bağımlı hâle
getirilmiş ülkemiz için yurttaşlarının eğitimi,
sağlığı ve gelişimi için harcayacağı her bir
kuruş çok değerlidir. Oysa hangi tehdit algısına göre alındığı
bilinmeyen ve bölgesel ve küresel barış politikalarına hizmet
etmesi mümkün olmayan bu savaş uçaklarının alımı
ülkemiz için büyük mali yük anlamına gelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin Sağlık Bakanlığı
bütçesinin 10 milyar 828 milyon 70 bin YTL, Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesinin 22 milyar 915 milyon 565 bin YTL
olduğu düşünülürse uçakların alımının
yaratacağı ekonomik yük daha iyi anlaşılır. Türk Hava
Kuvvetleri hâlihazırda zaten 216 adet savaş uçağına
sahiptir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçları çerçevesinde ise son
yirmi yılda maliyeti 15 milyar doların üstünde modernizasyon ve
tedarik faaliyetleri yürütülmüştür. Yeni nesil F-35 savaş
uçaklarından da 100 adet alınması planlanıyor. Bu da
gelecek on beş yılda 10,7 milyar dolarlık bir satış
anlaşması anlamına gelmektedir.
Silah
alımları konusunda gündeme fazla getirilmeyen ancak çok büyük önem
taşıyan bir diğer konu da yaratılan çevre
kirliliğidir. Uçakların kalkış inişleri
sırasında ve uçuş süreleri boyunca çok büyük miktarda ürettiği
karbondioksit ve yaydığı elektromanyetik dalgaların insan
sağlığı ve çevre üstündeki ciddi tehlikeler arz ettiği
araştırmalarda belirtilmiştir.
Sonuç olarak
şunu belirtmek isterim: Savaş, her toplum için
kaçınılması gereken büyük bir kötülüktür. İktisadi ve
doğal kaynaklarımızı toplumsal gelişim ve
sağlıklı nesiller yetiştirmek için kullanmak yerine askerî
harcamaların hizmetine sunmanın bedeli insanlarımızın
sağlığı ve geleceğini tehlikeye atmak olacaktır
ve bu bedel, hiçbir siyasi iktidar için altından kalkılabilir
değildir.
Sonuç olarak
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tuncel.
Hükûmet
adına, Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül.
Buyurun
Sayın Gönül. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hava Kuvvetlerimizin, önümüzdeki elli yıl
boyunca muharip gücünün bel kemiğini oluşturacak olan Müşterek
Taarruz Uçağı Projesinde üretim ve lojistik destek evresine ilişkin
uluslararası mutabakat muhtırasının yüce Meclisimiz
tarafından onaylanması vesilesiyle sizlere şahsım ve
Bakanlığım adına saygılarımı sunarak
konuşmama başlamak istiyorum.
Biraz evvel bu
konuda görüşlerini bildiren arkadaşlarımız çok değerli
ifadelerde bulundular, onlara da teşekkür ediyorum. Esasen, Türkiye Büyük
Millet Meclisi bütün getirdiğimiz konularda, savunma sanayisi olsun,
savunmamızın geneli olsun hep destek vermiştir. Bundan
dolayı da şükranlarımı sunuyorum.
Üstün teknolojik
yetenekleri ile ülkemiz savunmasına uzun yıllar hizmet edecek olan
Joint Strike Fighter uçaklarının üretimine ilişkin
oluşturulan dokuz ülkeli uluslararası konsorsiyuma iştirakimiz,
ülkemizi bugün itibarıyla tüm dünyada geliştirilmekte olan en modern
savaş uçağının asli ortak ülkelerinden birisi konumuna
getirmektedir.
Bu
anlaşmanın özellikle 2003 yılından sonraki müzakere
safhasında ilk defa Türk savunma sanayisinin projeye
katılımı son derece öncelikli bir hedef olarak ele
alınmış ve proje ömrü süresince yine ilk defa toplam 5,5 milyar
dolar tutarında sanayimizin iş payı alması temin
edilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, bulunduğu
coğrafya itibarıyla her türlü tehdide karşı modern ve güçlü
bir silahlı kuvvetlere sahip olma ve bu kuvveti kendi kaynaklarıyla
idame ettirme mecburiyetindedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyon
ihtiyaçlarına baktığımızda yıllık ortalama
3-4 milyar dolarlık bir kaynağı savunma sanayi ürünlerimize harcamamız
gerektiği, bölgesinde ve dünyada Türkiyenin bu alanda önemli bir ölçüde
yatırım yapmaya devam edecek birkaç ülke arasında olduğunu
görmekteyiz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyon
ihtiyaçlarını öncelikli olarak Türk Savunma Sanayii tarafından
tasarlanan ve geliştirilen ürünlerle sağlamayı
hedeflediğimiz hepinizin malumudur. Memnuniyetle ifade etmeliyim ki bu
hedef son yıllarda güçlü bir şekilde fiiliyata geçirilmiş olup
başkanlığını Sayın
Başbakanımızın yaptığı Savunma Sanayii
İcra Komitesinin aldığı kararlar neticesinde 2004
yılından bu yana ilk defa toplam bedeli 3 milyar doları
aşan Yurt İçi Geliştirme Projesi Türk savunma sanayi
şirketleriyle başlatılmıştır.
Yerli imkân ile
tasarım ve geliştirme faaliyetlerinin maliyete etkin
olmadığı durumlarda projelerimizi uluslararası iş
birliğiyle gerçekleştirme yoluna gitmekteyiz. Nitekim, özellikle Hava
Kuvvetlerimizin ihtiyacı olan ulaştırma ve savaş
uçakları tedarikinde de bu yöntem uygulanmaktadır. Türk Savunma
Sanayii A-400M ve F-35 projelerindeki performansı ile uluslararası
projelerde önemli roller alabileceğini göstermiştir. Hazır
alım çözümlerini ise son alternatif olarak ve mutlaka yerli katkı ve
offset şartlarıyla başvurulmaktadır. Alınan offset
taahhütleri son dönemde çıkarttığımız bir düzenlemeyle
tamamen Savunma Sanayiine odaklanarak uzun vadeli, nitelikli bir iş hacmi
sağlanması hedeflenmiştir.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bu kapsamda 2004
yılından itibaren savunma sanayimiz için geliştirilen ve
uygulanan politikalar sayesinde ülkemiz sanayisi, KOBİleri,
araştırma kurumları, üniversiteleri ve bütün yeteneklerinin
değerlendirildiği Türk Silahlı Kuvvetleri ile her
aşamasında yakın iş birliği içerisinde yürütülen bu
projeler sayesindedir ki önümüzdeki yıllarda başarıyla
tamamlanacak projeler gerçekleştirilmektedir. Bundan sadece beş
yıl önce 800 milyon dolar seviyesinde olan savunma sanayisi sektörümüzün
cirosu, 2007 yılı itibarıyla tarihinde ilk kez olarak 2 milyar
doları aşmış, ihracatı ise 420 milyon dolar seviyesine
yükselmiştir.
Sektör
performansının en önemli göstergesi olarak kabul edilen Türk
Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarının yurt içinde
karşılanma oranı 2003 yılında yüzde 25 seviyesinde
iken 2007 yılı itibarıyla yüzde 41,6 olarak
gerçekleşmiş olup ulaşılan bu seviye 2011 yılında
yüzde 50 olarak belirlediğimiz hedefe ulaşılacağı yönündeki
inancımızı teyit etmektedir.
Sektör
portföyündeki özgün ürünlerin artışıyla birlikte ihracat
alanında da şirketlerimizce çok ciddi başarılara imza
atılmaya başlanmış olup ilk defa Türk savunma sanayisi
uluslararası seviyede tanınır bir sektör konumuna gelmiş
bulunmaktadır.
Bu önemli
projelerden bazılarından örnek verecek olursak: ATAK Helikopteri
Projesinin ihale ve değerlendirme faaliyetleri tamamlanarak Eylül 2007
tarihinde sözleşmeler imzalanmıştır ve bu helikopterdeki
muhatabımız firma bir Türk firması olan TUSAŞtır.
Türkiyenin ilk
millî tankının geliştirilmesi amacıyla başlatılan
Millî Tank Projesi ana yüklenici olarak seçilmiş olan OTOKAR
etrafında ASELSAN ve MKE-ROKETSAN tarafından üretilecektir.
Corvet
sınıfında bir savaş gemisinin Türkiye sanayisinde
şirketlerimizin geniş katılımıyla ilk defa millî bir
gemi başlanmıştır ve eylül ayında İstanbulda
denize indirilecektir. Geminin komuta kontrol sistemi ASELSAN ve HAVELSAN tarafından
gerçekleştirilmektedir.
Yirmi dört saat
havada kalabilen büyük tip insansız hava aracının TAIde
tasarımı başlamış olup ilk uçuşunun 2009
yılında gerçekleşmesi beklenmektedir.
Orta, uzun vadeli
menzil modern tanksavar füzelerin geliştirilmesi için ROKETSAN
tarafından başlatılan proje başarıyla devam etmektedir.
Geniş nehir
açıklarını geçebilmek maksadıyla başlatılan
Seyyar Yüzücü Hücum Köprüsü Projesi Türkiyede ilk defa yerli olarak
yapılacaktır.
Jet
uçağına yakın, akrobasi özelliği olan
geliştirilmiş çift pilotlu eğitim uçağı projeleri
TAIde tamamlanmış, uçağın hâlen rüzgâr tüneli testleri
devam etmektedir. Türk havacılığının önderlerinden
merhum Vecihi Hürkuş anısına Hürkuş adı verilen bu
uçağın da ilk uçuşunu 2010 yılında
gerçekleştirmesi ve 2012 yılında nihai teslimata hazır
gelmesi planlanmıştır. Bu uçak, 1940lı yıllarda
kesintiye uğrayan ülkemiz havacılık sanayisinin tekrar kendi
ürünleriyle yeniden doğuşu olacaktır.
Diğer
taraftan, ilk defa hava platformlarımız için millî görev
bilgisayarı ve yazılımının geliştirilmesini
öngören ARGE 2004 Projesi kapsamında, ASELSAN, TAI, TÜBİTAK-MAM
tarafından bir kobra taarruz helikopterinde aviyonik ve silah sistemleri
entegrasyonu başarıyla tamamlanmış ve atış
testleri 2007 yılında gerçekleştirilmiştir.
Gene ilk defa,
uzun menzilli Fırtına ve Panter Obüsü askerî
fabrikalarımız, MKEK iş birliğiyle seri üretimine
alınarak, Kara Kuvvetleri Komutanlığı envanterine
sokulmuştur.
Gene ilk defa,
GENESİS Projesi kapsamında savaş gemilerimiz için ilk millî
komuta kontrol sisteminin HAVELSAN tarafından iki gemimize entegrasyonu
tamamlanmıştır.
Türk sanayi ürünü
ilk insansız hava aracı, 2007 yılı Aralık ayında
Hava Kuvvetleri Komutanlığına teslim edilmiş olup hâlen
kullanılmaktadır.
Eskişehirde
yerleşik TEI firmamız tarafından tasarlanan turbojet motorunun
insansız bir uçak ile uçuş testleri gerçekleştirilmiş,
böylece Türkiyede ilk defa bir jet motoru üretilmiş olmaktadır.
ASELSAN
tarafından geliştirilen atış kontrol sistemleriyle
modernize edilen 95 Leopar Tankı Kara Kuvvetleri
Komutanlığına teslim edilmiştir.
Özel sektör
tersanelerinde tasarlanan ve inşa edilen ilk muharip askerî gemiler olan
yeni tip 16 karakol botu ve 4 adet arama kurtarma gemisinin kaynakları
Sayın Başbakanımız tarafından 3 Mayıs tarihinde
yapılmıştır
Ayrıca, 217
F-16 uçağımızın TAIde modernizasyon
çalışmaları başlanmış olup devam etmektedir.
İlk millî
gözlem uydumuzun tasarımına TAI ve TÜBİTAK iş
birliğiyle başlanmış bulunmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kara Kuvvetlerimizin genel olarak
araçları, elektronik bilişim sektöründeki projelerin büyük
çoğunluğu artık yurt içinde yapılmaktadır. Bunun en
güzel örneği, Türkiyede ilk defa yapılan uzun menzilli Kasırga
Roketleri, ilk defa projelendirilen piyade tüfekleri, makineli tüfekler ve
bombaatarlardır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime Müşterek Taarruz
Uçağı Projesiyle ilgili hususlara değinerek devam etmek
istiyorum. Sayın konuşmacılar benden evvel bu uçağın
tipleri, kabiliyetleri konusunda gerekli bilgileri verdiler, ben o
ayrıntıya girmek istemiyorum.
Hava Kuvvetleri
Komutanlığımızın hâlen ana vurucu gücünü
oluşturan ve en son gerçekleştirilen sınır ötesi
harekâtında da terör hedeflerini isabetle vurarak birliklerimizin
başarısına önemli katkı sağlayan F-4 ve F-16
uçaklarının bir kısmı 2010lu yıllardan itibaren
teknolojik ve ekonomik ömürlerini doldurmaya başlayacaklardır.
Silahlı
kuvvetlerimizin hava etkinliğinde bir zafiyete yol açmamak ve bölgemizdeki
kuvvetler dengesini korumak üzere yeni nesil gelişmiş bir savaş
uçağının seçimine yönelik çalışmalar 1990lı
yılların sonunda başlamıştır. Bu doğrultuda
alınan stratejik bir kararla, Amerika Birleşik Devletleri ve
İngilterenin öncülüğünde yürütülen ve sonrasında İtalya,
Hollanda, Danimarka, Norveç, Kanada ve Avustralyanın yer
aldığı Müşterek Taarruz Uçağı Programının
Kavram Gösterim Evresine 1999 yılında katılım
sağlanmıştır. Ardından başlayan ve
uçağın temel tasarım mühendislik işlerini içeren Sistem
Geliştirme Evresinde, 11 Temmuz 2002 yılında imzalanan ve 28
Ekim 2005 tarih ve 5425 sayılı Kanun
25 Ocak 2007
tarihinde imzalanmış olan Mutabakat Muhtırası ve Mali
Yönetim Esasları Dokümanı, ülkeler arasında son üç
yıldır devam eden kapsamlı görüşmeler sonucu ortaya
çıkmıştır. Amerika Birleşik Devletlerinin en büyük
ortak olarak yer aldığı bu görüşmelerde diğer
ülkelerle birlikte Türkiyenin ihtiyaçlarını da mümkün olduğunca
tatmin edici şekilde karşılayacak bir anlaşmaya imza
atılmış olduğunu ifade etmek isterim.
Projenin üretim
evresinde yer alacak bu dokuz ülke arasına girmenin, gerek harekât
etkinliği gerekse savunma sanayisi iş birliği alanında
Türkiyeye çok önemli avantaj ve ayrıcalıklar getireceği
değerlendirilmektedir. F-35 uçağının sahip
olacağı üstün teknoloji ve gelişmeler ve gelişmiş
yetenekler sayesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin hareket etkinliği ve
caydırıcılığı önemli ölçüde artacak ve bugün
olduğu gibi, 2010lu yıllardan sonra da bölge barışı
için bir istikrar unsuru olmaya, Türkiye, devam edecektir.
Diğer
taraftan, proje kapsamında yerli sanayimizin en yüksek oranda iş
alabilmesi, alınan bu işlerle birlikte teknoloji ve yetenek
kazanımı ve ödenecek paranın olabildiğince büyük
kısmının ülkemize geri dönüşünün sağlanmasına
yönelik faaliyetler de projeye ilk katılım
sağladığımız tarihten bu yana artarak devam
etmektedir.
JSF Projesinde
baştan itibaren ülkemiz için ortaya konan sanayi katılımı
hedefi proje maliyetinin en az yüzde 50si oranında, şeklinde
belirlenmiştir. Türk savunma sanayi için önümüzdeki yirmi beş
yıllık dönemde öngörülen sanayi katılımının
yaklaşık 5,5 milyar ABD dolarına
ulaştığını konuşmamın başında
ifade etmiştim. Bu rakamın büyük bir kısmını, toplam 3
milyar dolara yakın parasal hacmiyle uçakların orta gövdesinin
üretimini ikinci kaynak olarak gerçekleştirecek olan (TUSAŞ) Türk
Havacılık ve Uzay Sanayii Firmasının iş payı
oluşturmaktadır. TUSAŞ dâhil yedi firmamızın projeden
iş payı alması kesinleşmiş olup yeni iş
birliği fırsatları için de çalışmalar yoğun
olarak sürdürülmektedir. Özellikle elektronik ve yazılım gibi
alanlarda sanayi katılımımızı artırmak öncelikli
hedeflerimiz arasında bulunmaktadır.
Son olarak,
projeyle ilgili daha önceki görüşmelerde özellikle uçakların
bağımsız hareket yapabilmesine yönelik olarak gündeme getirilen
bazı endişelere kısaca cevap vermeye
çalışacağım.
Gündeme gelen
konuların başında uçağın bilgisayar
yazılımına erişim gelmektedir. Bilindiği gibi, uçağın
gövde teçhizatı silah, mühimmat gibi yeni bir sistem veya millî bir
yeteneğin kazandırılabilmesi için uçağın beyni
durumundaki merkezî görev bilgisayarında çalışan
yazılıma ve bu yazılıma ait kaynak kodlarına ihtiyaç
duyulmaktadır. Adı geçen merkezî görev bilgisayar
yazılımı ve kaynak kodları şu anda ABDnin gizlilik
politikaları gereği Türkiye de dâhil hiçbir ülkeye
açılmamaktadır. Ancak, ABD ile bu konuda yapılan
görüşmelerde ve resmî belgelerde Türkiyenin uçağın
yazılım kaynak kodlarına sahip olmak istediği açık
olarak belirtilmiştir. Bu ihtiyacımızın
karşılanması için görüşmeler hâlen devam etmektedir.
Özellikle kesin uçak siparişi vereceğimiz 2010 yılına kadar
bu talep gündemde tutulacaktır.
Silahlar
konusunda durum da şöyledir: Müşterek taarruz uçağı, hâlen
mevcut ve gelecekte geliştirilecek silah ve mühimmattı kullanabilecek
şekilde tasarlanmaktadır. Şu an için Hava Kuvvetlerimiz
tarafından F-35 uçağında kullanımı planlanan silah ve
mühimmatla ilgili ABD tarafından getirilen herhangi bir kısıtlama
bulunmamaktadır.
Diğer
taraftan, yerli sanayi kuruluşları tarafından özgün olarak
geliştirilmekte olan bazı silah ve mühimmatların F-35
uçakları tarafından kullanılabilmesi için gerekli tasarım
değişikliği ve entegrasyon faaliyetlerine Savunma Sanayii Müsteşarlığı
koordinasyonunda başlanmıştır. Bu amaçla ABD Hükûmeti ve
Lockheed Martin firması nezdinde görüşmelerimiz devam etmektedir.
Müşterek Taarruz Uçağı Projesiyle tüm dünya üzerinde uçacak
F-35 uçaklarının lojistik desteği, Lockheed Martin firması
tarafından kurgulanmakta olan küresel destek sistemi çerçevesinde tek
kanaldan yürütülecektir. Bu sistem, F-35 sahibi ülkelerdeki lojistik
yeteneklerden bir ikmal zinciri yapısıyla
faydalanılmasını öngörmektedir. Amaç, kaynakların en
verimli şekilde kullanılması sayesinde idame, işletme
maliyetini düşürmektir. Küresel destek sistemine Türkiyedeki sivil ve
askerî kuruluşlar bünyesindeki yeteneklerin de dâhil edilmesi, hem
dışa bağımlılığın azaltılmasını
hem de Türk sanayisinde geri dönüşün artırılmasıyla mümkün
olacaktır.
Sayın
Başkan, müsaadenizle, konuşmalar sırasında ileri sürülen
bazı fikirlere temas etmek istiyorum. Geçen toplantıda MHP
Milletvekili Sayın Kürşat Atılgan tarafından Bu proje SHP
ve OYTEPte yer almıyor mu? diye bir soru soruldu. SHP ve OYTEPte de yer
alıyor. 10 milyar 413 milyon dolar hazineden onaylı, 600 milyon dolar
da Savunma Sanayii Fonundan olmak üzere parası da planlanmış
bulunmaktadır. Bu para, esas itibarıyla, on yıl içerisinde
ödenecektir, yani hemen, sipariş yapıldığında ödenecek
değildir.
Sayın
Elekdağın bazı soruları var. Önce, Eurofighterla ilgili
verdiği bilgiler doğru. Bir şey daha ilave etmek istiyorum buna:
Eurofighter almamamızın sebeplerinden biri de European Defense
Agencye bizi üye yapmamalarıdır. Bunu, çok açıkça söyledik
kendilerine. Burası, bildiğiniz gibi, bizim A-400M büyük
uçakları vaktiyle beraber ürettiğimiz müşterek bir
çalışmanın yeni hüviyetidir. Burada yeni projeler
geliştirilmektedir Avrupa Birliği tarafından. Buraya üye
olmadığımız sürece, ne Eurofighter ne Eurocopter
almayacağımızı açıkça kendilerine söyledik, ki bize
muhalefet eden bir Avrupa üyesi ülkesinin durumunu da kendileri tezekkür
etsinler.
Yazılımla
ilgili AWACSta herhangi bir operasyonel kısıtlama yoktur. Projede
bir gecikme olmuştur ama bundan bağımsız bir gecikmedir.
Yine F-16
projelerinde yazılım konularında eskiden accessi
sağlanmıştı, şimdikisinde de gene access derecesi
müzakere edilmektedir.
Netice
itibarıyla, bu uçakların kullanım yeri, hareket mahalli, silah
kullanımı konusunda, yazılımda herhangi bir
sınırlama olmamaktadır ancak şunu ifade etmeliyim: Hep
yazılım diyoruz ama biz, görev bilgisayarını ancak geçen
sene yapabildik, geçen sene test edebildik ve Sayın Elekdağın
da ifade ettiği gibi bunu elde edebildiğimiz için, ATAK
helikopterlerinde yerli görev bilgisayarı kullanacağız.
dediğimiz için, Bell ve Boeing şirketleri ATAK helikopteri
ihalelerine giremediler, o da kendi kararlarından değil Kongre
kararlarından dolayı.
Bu sebeple, millî
görev bilgisayarı ile ancak ulaşılmış bir teknolojik
seviyede yazılım meselesini zaman içerisinde çözmenin daha uygun
olacağını düşünüyoruz, çünkü aynı tecrübeyi biz,
F-16larda da yaşamıştık. F-16ların da başlangıcında
yazılımla ilgili -access- erişim verilmemişti. Ama bugün
elimizdeki F-16lara erişimimiz tamdır. İleride bunun da
hallolacağını düşünüyoruz. Bunun mücadelesi elbette
verilecektir. Yoksa, burada, Sayın Elekdağdan, Sayın Akmandan
ve Sayın Atılgandan farklı düşünmüyoruz. Bu erişimin
mutlaka en iyi şekilde
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakan, bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Devamla) Peki, teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şunu
komisyonlarda da arz etmiştim, şimdi de vurgulamak istiyorum: Bu, en
ileri teknolojinin uygulanacağı bir uçaktır. Bu teknolojinin
içinde olmak bile büyük mazhariyettir. Bu teknolojinin içinde
olabildiğimiz kadar olmamız gerekir. Bildiğiniz gibi, askerî
teknolojiler en ileri teknolojilerdir, burada yerleştikten sonra sivile
intikal eder.
Buna
erişememiş ülkeler, ki dokuz ülkeden biri olmak
Doğrusu bunun
kararı bizden önce verilmiş. Zaten bu kanun da yeni
çıkmıyor. Biraz evvel arz ettiğim gibi, 2005 yılında
sizler uygun görmüşsünüz ve bize devam demişsiniz.
Ben bu mücadelede
hep beraber, muhalefetiyle iktidarıyla, millî menfaatlerimizin
gereğinin yapılacağına inanıyor, vereceğiniz
destekten dolayı şimdiden teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Şahıslar
adına ilk söz Van Milletvekili Sayın Gülşen Orhana aittir.
Sayın Orhan
Yok.
İkinci söz
talebi, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Emin Tutan
Yok.
Kanun
tasarısı üzerinde soru-cevap faslına geçiyoruz.
Sayın
İnan
MÜMİN
İNAN (Niğde) Sayın Başkanım, sizlerin
aracılığıyla Sayın Bakanıma sormak istiyorum.
Kanunun,
öncelikle milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını
temenni ederken, Niğde Borda, Türk Silahlı Kuvvetleri için
yıllardan beri değişik silah ve malzemeler üreten Bor Silah
Fabrikasının kapatılacağına dair yaygın bir
söylenti var. Bu konuda gerçekten böyle bir çalışma var mı?
Eğer varsa sebeplerini, yoksa da Sayın Bakanımdan böyle bir
cevabı bekliyorum.
Teşekkür
ediyorum efendim.
BAŞKAN
Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım az önce yazılım konusundaki bir suale cevap verirken,
Erişim, yani accesslerine bir sınırlama yok
Yani, bunu demek
isterken, yazılım kaynak kodları açık bir şekilde mi
sizlere verilmektedir?
Diğer bir
sualim de, bu yazılımları geliştirirken, kodlama yaparken
hangi işletim sistemini kullanmaktasınız? Yani, güncel olan
Windows veya değişik versiyonlarını mı
kullanıyorsunuz? Yoksa, Alman Savunma Bakanlığının
izin vermediği gibi, kendimize has bir işletim sistemi,
değişik bir platform kullanıyor musunuz güvenlik
açısından? Bunları öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Sipahi
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) Sayın Bakanım, ben iki konuda soru
yönelteceğim size.
Bir tanesi, daha
önce bir yazılı soru önergesi iletmiştim, yazılı
cevabı gelmişti ancak aradan aylar geçti ve pek tatmin edici de
değildi. Bu M-60 A1 tank modernizasyonunun son durumu nedir? Çoktan
envantere girmiş olması gerekirdi M-60 A1 Modernizasyon Projesinin
efendim.
İkinci konu
da: Bu insansız hava araçlarında, malum, birkaç sistem
İsrailden kiralanmıştı, yeni bir kiralama cihetine
gidildiği basında yer aldı. Ancak kiralama ücretinin çok yüksek
olduğu ve neredeyse satın alınma fiyatına denk
geldiği, buna karşılık 2009a kadar bunu Türkiyeye
veremeyecek olan İsrail firmasının yarı fiyata Hindistana
sattığına dair gene bir basın bilgisi var.
Bu iki konuda
bilgi istirham edeceğim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Elekdağ
ŞÜKRÜ MUSTAFA
ELEKDAĞ (İstanbul) Efendim, teşekkür ediyorum.
Efendim, ben
Sayın Bakana çok teşekkür ediyorum yapmış olduğu
ayrıntılı konuşma dolayısıyla. Birçok hususa da
açıklık getirdi. Fakat Sayın Bakan, maalesef,
sorularımıza tam açık cevaplar vermedi. Çünkü biz kendilerinden
şu hususları açıklamasını istirham ettik: Türkiye,
F-35 uçaklarını kendi operasyonel ihtiyaçlarına uydurabilmek
için, F-35lerin yazılım kodlarını elde edebilecek mi? Elde
edebilecek mi? Bu son derece önemli bir konu, bu millî bir konu efendim.
İkincisi de
eğer Türkiye bu kodları elde edemeyecekse o zaman Türkiye millî
stratejik misyonlarını gerçekleştirmesinde F-35lerin
etkinliği ne olacaktır? Yani, bu, acaba İngiliz
uçaklarının Falklandda yapmış oldukları görev
durumunda bir görev mi olacaktır? Devamlı olarak tehlikelerle
karşı karşıya kalan ve misyonunu gerçekleştirmeyen.
Sorun şudur
değerli arkadaşlarım: Her uçağın üzerinde bir standart
yazılım vardır, bir standart kaynak kodu vardır. Mesele,
bunun dışında görev misyonuna uygun yazılım koduna
sahip olmaktır. Siz eğer görev misyonuna uygun yazılım
koduna sahip olamazsanız, o uçak -biraz önce izah ettiğim gibi-
tamamen iki ses hızının üstünde uçan yüksek performanslı
bir soba borusu olacaktır, mesele bu, mesele bu. Biz bu konuları daha
önce yaşadık. Bu konuları burada
Tabiatıyla hepimiz
burada, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Türk Hava Kuvvetlerinin özellikle, en
modern imkânlarla mücehhez olmasını istiyoruz. Çünkü, modern
stratejide, modern dünyada, bilhassa hava kuvvetlerinin son derece büyük
kıvraklığa, elastikiyete sahip olması dolayısıyla
millî görevlerin, millî stratejilerin uygulanmasında çok büyük bir
fonksiyonu olduğunu biliyoruz. Bunu istiyoruz, bunu arzu ediyoruz. Ama 11
milyarı buraya biz bağlıyoruz. Evet, görüyorum, aynı
zamanda Türkiyedeki birçok millî kuruluşumuz da bundan sipariş
alacak. Bundan mutluyuz. Fakat onun dışında bu uçaklar acaba
millî stratejik görevleri yapmak için gerekli imkâna sahip olabilecekler mi? Bu
imkâna sahip olmaları için kaynak kodlarını elde etmemiz
lazım. Bu kodları Amerika vermiyor. Bunu 1 kere değil, 4 kere
gördük, 1 kere görsek anlarım. F-16larda gördük, savaş
helikopterlerinde gördük, onun arkasından diğer, aynı zamanda
şu veya bu şekilde Boeinglerin, AWACSların elde edilmesinde de
benzer sorunlarla karşılaştık ve en son, unutmayalım
en son F-16 Blok-50lerin alınmasında gördük. F-16 Blok-50lerin
alınmasında kaynak kodlarına sahip olmak için Millî Savunma
Bakanlığı ve aynı zamanda özellikle -bunu çok yakından
biliyorum, söyleyebilirim- Savunma Sanayii
Müsteşarlığımız çok büyük bir direnç gösterdi. Fakat,
maalesef en sonunda alınmak durumunda kaldı. Şimdi bütün
bunları biliyoruz. Bütün bunları bildiğimize göre ve bütün
bunlar bizim zihnimizde taze olduğuna göre, bunu kabul etmeden önce,
Sayın Bakanımızın bu arz etmiş olduğum,
sormuş olduğum iki soruyu muhakkak yanıtlaması lazım.
Bunu yanıtlamadan biz vicdan huzuruyla buna evet diyemeyiz.
Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım, sizden ilave izahat bekliyoruz.
BAŞKAN
Sayın Bakanım
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Önce Niğde
Bordaki fabrikanın kapatılması keyfiyeti... Doğrusu
silahlı kuvvetler daha önce kendi ihtiyacını kendi
fabrikalarından karşılıyordu. Şimdi, özel sektörün
teknolojik gelişmesi ve kalite itibarıyla silahlı kuvvetlerin
ihtiyacını karşılayacak seviyeye yükselmesi sebebiyle,
artık, pek çok malzeme özel sektöre ihale yoluyla yaptırılmakta,
daha etkin ve verimli bir yol seçilmektedir. Bu sebeple fabrikalar
arasında verimlilik, etkinlik ve ekonomi konusunda araştırmalar
yapılmış ve bu arada Niğde Bor fabrikası da üç sene
evvel bahsedildiği şekilde bir akıbete götürülmesi
düşünülmüştür. Ancak bunun sosyal bir hadise hâline gelmemesi için
zamana yayılması ve o şekilde çözülmesi
kararlaştırılmıştır.
Kaynak
kodları
Sayın Tankut ile Sayın Elekdağ beraber şey
yapıyorlar. Önce, müsaade ederseniz, Sayın Sipahinin sorusuna cevap
vereyim. M-60 modernizasyonları devam etmektedir. Bildiğiniz gibi ilk
prototip İsrailde yapıldı. İsrailde yapılan bu
prototipin denemeleri önce İsrailde yapıldı. Sonra Türkiyenin
en sert şartlarında denendikten sonra üretime geçildi. Üretim
Kayseride, ayrıca Makine Kimyada, ayrıca Sakaryada ayrı
ayrı bölümler hâlinde yapılmaktadır. Son
baktığımda yirmi sekiz tank teslim edilmişti.
Tankların modernizasyonu ve teslimi devam etmektedir silahlı
kuvvetlere.
Sayın
Tankutun ve Sayın Elekdağın kod konusundaki sorusuna
müşterek cevap vereyim. Her şeyden evvel, buradaki kullanılan kodlar,
buradaki bilgisayar sistemleri piyasadaki bilgisayar sistemleri değildir.
Özel bir program ve özel bir bilgisayar sistemi uygulanmaktadır.
Ayrıca, burada muhatabımız her ne kadar Lockheed Martin
firması olsa da, asıl yetki Kongrededir. Firmaları bağlayan
kuralları Kongre koymaktadır. Nitekim, F-16larla ilgili belli bir
yere getirdiğimiz mücadelede de Sayın Rumsfeldin
yardımını almakla ulaşabildiğimiz bir mücadele
olmuştur. Yoksa, firmanın bizim taleplerimizi yerine getirmesi mümkün
değildi.
Şimdi, Sayın
Elekdağın iki sorusuna net cevap vereyim: Şu anda müzakereler
devam ediyor, 2010a kadar da devam edecektir. Burada bir mücadele vardır.
Ne kadar teknoloji transfer edebilirsek, o kadar teknolojiyi transfer etmenin
yolunda olacağız. Bunu hem özel sektörümüze mal etmek için hem kendi
vakıf fabrikalarımıza mal etmek için hem de askerî
kazanımlarımız için... Ancak şurası muhakkak ki, görev
misyonu dediğiniz zaman, NATO ülkeleriyle bir çatışma hâlini hep
öne getiriyorsunuz. Bunun dışında savunma endişelerimiz yok
mu bizim? Bu savunma endişelerimizin tamamını
karşılayacak bir görev misyonu bu uçakların
bilgisayarlarına yüklenmiştir. Yani özel olarak düzenlenmiş bir
bilgisayarda Türkiyenin ihtiyaçlarını karşılayacak her
türlü misyon, her türlü görev, bu uçaklara verilebilecek seviyededir. Sizin
bahsettiğiniz, NATO uçaklarını elbette dost uçağı
olarak algılayacaktır. Bu bilgisayar böyle programlanmaktadır.
Bundan da tabii bir şey yoktur çünkü nasıl benim uçağım
Amerikan uçağını dost kabul ediyorsa, Amerikan uçağı
da benim uçağımı dost kabul edecektir. Binaenaleyh, millî görev
misyonlarımız itibarıyla herhangi bir endişeye mahal
yoktur.
Arz ederim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) O zaman anlaşmayı sonra yapalım
Sayın Bakanım, şimdi niye anlaşma yapıyoruz?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Elekdağ.
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) Efendim, Sayın Bakana tekrar
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
tabiatıyla dünya değişiyor ve bugün, Türk Hava Kuvvetlerinin ve
Türk Silahlı Kuvvetlerinin misyonu sadece NATO misyonlarından ibaret
değildir. NATO misyonları Türk Silahlı Kuvvetlerinin
misyonlarının bir parçasıdır. Biz, şimdi, bugünkü
dünyada, Orta Doğuya bakışımızda, bu dünya çevresine
bakışımızda Türkiyenin görüşleri Amerikan
stratejisiyle tam anlamıyla üst üste örtüşmemektedir. Bunlar çok
değişik hususlardır. Bunları yakın zamanda da gördük.
Yani o bakımdan Türkiyenin çok değişik misyonları
vardır. Ona göre Türkiyenin uçaklarındaki görev meselesi de, görev
tanımı meselesi de ona göre ayarlanmak durumundadır. Eğer,
biz sadece Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevlerini NATO çerçevesinde
bırakırsak millî stratejimizi uygulayamayız Sayın
Bakanım. Uygulayamayız, yerine getiremeyiz. Türkiye bugün yepyeni
tehditlerle karşı karşıyadır. Binaenaleyh Türkiyenin
bu yeni tehditlere karşı stratejileri ve görev misyonları ortaya
çıkarılmıştır, bunlar yapılmıştır,
bunlar vardır, Genelkurmay Başkanlığınca ve Millî
Savunma Bakanlığınca yapılmıştır. Fakat bu
sistemler, bize verilen standart sistemler bu görevlerin yapılmasına
imkân vermiyor Sayın Bakanım, mesele budur.
Ben, şimdi,
birtakım ülkelerin adlarını açıkça burada
zikretmeyeceğim ve söylemeyeceğim tabiatıyla. Bunun o kadar
isabetli olmadığı kanısındayım. Fakat
zatıaliniz, yanınızdaki arkadaşlarınız ve bütün
askerlerimiz ne demek istediğimi çok iyi biliyorlar. Bize verilen standart
misyonlarına ve uçaklarımız sadece bu standart misyonlara göre
hazırlanmış olan kaynak kodlarla görevlerini yapamazlar
Sayın Bakanım, mesele budur.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Elekdağın da ifade ettiği gibi, bu kaynak kodları,
Sayın Bakanım, bize diğer ülkeler tarafından hazır
olarak sunulup, o kaynak kodlarına sadece, birtakım, kendimize has
değişikliklerin yapılması amacıyla mı verilmektedir
yoksa bu kaynak kodlarından elde ettiğimiz ara yüzler, programlar
tamamen kendimize ait, kendimizin mühendisleri tarafından mı
geliştirilmektedir bunu öğrenmek istiyorum.
Bir de bu kaynak
kodlarından elde edilen ara yüzlerin hangi işletim sisteminde
çalıştığını soruyorum yani bize sağlanan
yabancı işletim sistemleri üzerinde mi çalışıyor yoksa
uluslararası, herkesin, açık kaynak kodunu geliştirdiği bir
işletim sistemi üzerinde mi yoksa kapalı işletim sistemleri
üzerinde mi çalışmaktadır veya TÜBİTAKla bu konuda
herhangi bir iş birliğine girilmiş midir? Sadece savunma
uçakları için de sormuyorum.
Yine,
Bakanlığınız bünyesinde diğer
yazılımların çalıştığı işletim
sistemlerini de merak ediyoruz. Bugün TÜBİTAK Pardus isimli bir
işletim sistemi geliştirdiğini ifade ediyor. Acaba Bakanlık
olarak bundan istifade etmeyi de düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakan
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Herhâlde
Sayın Elekdağla bir anlaşmazlığımız oldu.
Belki ifademde yanlış anlaşma çıktı. Bu uçaklar
yalnız NATO misyonlarında kullanılacak falan demedim. Böyle bir
şey yok. Elbette millî misyonlarda kullanılacak. Elbette bunun
kararını Türkiye Büyük Millet Meclisi verecek, Hükûmet uygulayacak.
Şimdi, kesin
olan şudur: Harekât sahamızda tahdit yoktur. Kullanılacak
silahlarda bir tahdit yoktur. Ha, ama, siz diyorsanız ki, bilgisayarı
değiştirelim de Amerikan uçaklarını da düşman olarak
tanısın. Bu imkân şu anda elimizde yoktur. Bunu söylemek
istiyorum.
Şimdi, bu
uçakların alımıyla ilgili karar 1990larda verilmiş.
Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi 28 Ekim 2005 tarihinde de 5425
sayılı Kararla bir başka evreye getirmiş. Şimdi
yeniden bir başka evrenin kararı veriliyor. Sipariş 2010da
yapılacak. O zaman kim bilir hangi hükûmet olacak, hangi bakan olacak ve o
zaman da o karar o şekilde verilecek. Binaenaleyh, bir
arkadaşımız, sayın arkadaşımız dedi ki: O
hâlde 2010a kadar kanunu çıkartmayalım. O zaman bu evreyi
kaybederiz ve bu projenin dışında kalırız. Bu projenin
dışında kalmamız sorumluluğunu ben taşıyamam
ama sizler nasıl takdir ederseniz.
İşletimle
ilgili, ben, size daha teknik bilgileri yazılı olarak vereyim çünkü
burada, gerçekten, source codelar, yazılım yüzeyleri
Şimdi,
mesela bizim Bakanlıkta da Pardus uygulanıyor ama ben size
yanlış bir şey ifade etmiş olmayayım, yazılı
olarak size daha teferruatlı bilgiyi verelim. Bunu
Zaten source codela
işletim sistemi arasında çok bir şey yok. O ayrı bir
şey, bu ayrı bir şey.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
MÜŞTEREK
TAARRUZ UÇAĞININ ÜRETİMİ, DESTEKLENMESİ VE SÜREKLİ
İYİLEŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN
MUTABAKAT MUHTIRASI VE BUNA DAİR MALİ YÖNETİM ESASLARI
DOKÜMANININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA
KANUN TASARISI
MADDE 1- (1)
Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, İtalya, Hollanda,
Kanada, Avustralya, Norveç ve Danimarkanın katılımıyla
sürdürülmekte olan Müşterek Taarruz Uçağı Programı
çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti adına 25 Ocak 2007 tarihinde imzalanan
Müşterek Taarruz Uçağının Üretimi, Desteklenmesi ve
Sürekli İyileştirilmesine İlişkin Mutabakat
Muhtırası ve buna dair Mali Yönetim Esasları
Dokümanının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
Madde üzerinde gruplar adına söz talepleri vardır.
İlk söz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Onur Öymene
aittir.
Buyurun
Sayın Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ONUR ÖYMEN (Bursa) Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar;
gündemimizde olan F-35 uçaklarının alımı projesiyle ilgili
olarak şimdiye kadar yapılan görüşmeleri, Sayın
Bakanın verdiği bilgileri dikkatle dinledik. İtiraf etmem
gerekir ki aklımızdaki bütün soruların cevabını
alabilmiş değiliz. Ülkemize yaklaşık 11 milyar dolara mal
olacak olan, ondan da önemlisi ülkemizin güvenliğini çok yakından
ilgilendiren bir konuda yüce Meclisin karar verirken aklında
cevaplanmamış hiçbir sorunun kalmaması gerekiyor.
Şimdi,
1inci maddeden bahsediyoruz. 1inci madde ne diyor? Türkiye, Amerika
Birleşik Devletleri, İngiltere, İtalya, Hollanda, Kanada,
Avustralya, Norveç ve Danimarkanın katılımıyla yürütülen
bir proje. Hangi ülkeler yok bu projede? Almanya yok. Acaba niçin yok? Fransa
yok. Niçin Fransa yok bu projede? Yunanistan yok. Niçin Yunanistan yok?
İspanya yok. Niçin İspanya yok? Bu soruların cevabını
biz öğrenmek istiyoruz.
Efendim, dünyanın
en iyi uçağı budur. denildiği zaman, acaba bu
saydığım ülkeler dünyanın en iyi uçağını
alma yoluna niçin gitmiyorlar? Bu soruyu bizim kendi kendimize iyi
sormamız lazım. Bizim batımızda üç tane komşumuz var;
Yunanistan, Bulgaristan, Romanya. Bu üç komşumuzdan hiçbiri bu
uçağı alma noktasında değil bizdeki bilgiye göre.
Yunanistanın, tam tersine, Avrupa Birliği çerçevesinde
geliştirilen Eurofighter uçağından altmış tane almaya
niyetli olduğunu biliyoruz. Aynı şekilde Bulgaristanın ve
Romanyanın da o uçaklardan almaya niyetli olduğunu biliyoruz.
NATOdan
bahsedildi. Gayet tabii ki NATO Türkiye için çok önemlidir. Ama, NATO
müttefiklerimizden bizim komşumuz olanlar arasında Türkiyeden
başka bu uçağa sahip olacak kimse olmayacak. Acaba neden?
Şimdi yazılım
konusundan bahsedildi. Komisyonda da görüşmüştük, biraz önce
Sayın Elekdağ da açıkladı bu konudaki
duyarlılığımızı. Değerli arkadaşlar, bu
o kadar önemli bir konudur ki, İngiltere sırf yazılım
konusunda istediğini alamadığı için 2006
yılının Aralık ayında bu projeden çekilmeye karar
vermiştir. İngiltere Savunma Bakanı Drayson bu konudaki
İngilterenin hassasiyetini kamuoyuna açıklamıştır o
tarihte. Sonra ne oldu? Sonra şu oldu: Bizzat Başkan Bush ile o
zamanki İngiltere Başbakanı Tony Blair buluştular,
konuştular ve anlaşmaya vardılar. İngilterenin devam
etmesi bu şekilde oldu. Ama bununla yetinmiyor İngiltere.
İngiltere bütün kaderini bu projeye bağlamıyor, aynı
zamanda Eurofightera da giriyor, Eurofighter uçaklarını da
alıyor. Orada, bizim anlayışımıza göre, İngiltere
istediği bütün yazılımları elde edebilecektir Avrupa
projesinde. İtalya? İtalya da öyle. İtalya da hem Amerikadan bu
uçakları alacak, aynı zamanda da Eurofighter sistemine girecek.
Şimdi, biz
niye Eurofighter sistemine girmiyoruz? Veya en azından bu uçakları
alacaksak, niye bir de ayrıca bütün yazılım olanaklarına
sahip olacak Eurofighter uçaklarından da ihtiyacımızın bir
bölümünü karşılamıyoruz? Sayın Bakanın buna
verdiği bir tek izahat var: Bizi Avrupa Silahlanma Ajansına
sokmuyorlar da onun için. Doğru cevap şuydu: Biz Avrupa Silahlanma
Ajansına üyeydik. Bizi oradan çıkarttılar, onun için. demek
istiyor. Niçin çıkarttılar? Soru budur. Ne zaman
çıkarttılar? Üzülerek söylüyorum bu Hükûmet zamanında. Çünkü
daha önce Avrupa Silahlanma Ajansı Batı Avrupa Birliğine
bağlıydı ve Batı Avrupa Birliğine bağlı
olduğu dönemde Türkiye bu ajansın içindeydi, bütün faaliyetlerine
katılıyordu. Ama, bu ajans, Avrupa Birliğine devredildiği
anda, biz bu sıkıntıyla karşılaşmamak için tam üç
yıl mücadele ettik. Üç yıl mücadele ettik ve 1999 Washington
Zirvesinde hüküm koydurduk Türkiyenin bu konudaki hakları Batı
Avrupa Birliğinde elde ettiği hakların üzerine bina
edilecektir. diye yani daha aşağı olmayacak, daha yukarı
olacak. Ne yazık ki bu üç yıllık mücadeleden sonra
vardığımız uzlaşmanın sonuçlarından biri de
Türkiyenin Avrupa Silahlanma Ajansından çıkartılması oldu.
Bunu biz de büyük bir üzüntüyle karşılıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bu çok önemlidir. Türkiye dünyanın en büyük askerî
güçlerinden biridir, NATOnun ikinci en büyük askerî gücüdür. Bir askerî güce
sahip olmak, sadece silah sistemlerine sahip olmak demek değildir. O
silahları kullanma hakkına da sahip olacaksınız.
Geçmişte bizim çok acı tecrübelerimiz var. Bunu biliyorsunuz, bir
kere daha hatırlatmak istemiyorum, sadece kısaca değineyim.
Biz
Kıbrıs Harekatını yaptığımız için
Amerikan Kongresi bize askerî ambargo uyguladı.
Aldığımız, parasını ödediğimiz
silahların yedek parçasını vermediler. Bizim uçabilen
uçaklarımız fırlatma iskemlesi olmadan uçtu.
Uçaklarımız düştü, pilotlarımız kurtulamadı,
şehit verdik biz bu yüzden. Niçin? Çünkü, Türkiyeye baskı olsun diye
askerî ambargo uyguluyor, bize elimizdeki silahları
kullandırmıyor.
Almanyadan
bazı askerî teçhizat aldık, zırhlı personel taşıyıcıları
filan. Türkiye Güneydoğuda bunları PKKya karşı, teröre
karşı kullanıyor diye, bir NATO müttefikimiz olan Almanya
Türkiyeye ambargo uyguladı. İnanılır şey değil.
Üç kere uyguladı 1990lı yılların başında. Niçin?
Diyorlar ki: Biz size bir silah verirsek, onu sadece bizim istediğimiz
amaçla kullanabilirsiniz, başka hiçbir amaçla kullanamazsınız.
Yaptığınız icraat, askerî harekât bizim menfaatimize
uymuyorsa, bizim direktifimize uymuyorsa, o zaman bu silah sistemlerini
uygulamanıza izin vermeyiz. Bu işin doğrusu budur, açıkça
ifade etmemiz gereken husus budur. Efendim, NATO ülkelerine karşı
gayet tabii ki böyle tedbir alamayız. buyuruyor Sayın Bakan.
Kendisine şunu hatırlatmak isterim: Geçmiş dönemde, yakın
geçmişimizde Türkiye sadece bir ülkeyle gerçek bir askerî
çatışma riskiyle karşı karşıya gelmiştir.
Maalesef o ülke bir NATO ülkesidir. Türkiye sadece bir ülkeyle hava
kuvvetlerinde çok ciddi gerginlikler yaşamıştır, dog
fight denilen durumları yaşamıştır, o ülke bir NATO
ülkesidir. O bakımdan, böyle, NATO ülkeleriyle ilgili ileride de hiçbir
sorunumuz olmaz diye içimiz rahat edemez.
Değerli
arkadaşlarım, bu konuları zannediyorum ki daha fazla
konuşmamız gerekecek. Efendim, biz bir kere burada karar verdik veya
vaktiyle karar vermiştik, artık hiçbir hareket imkânımız
yoktur. demek yanlış. Bakıyoruz, gerek F-35 Projesinde olsun
gerek Eurofighter Projesinde olsun, bu projelere katılan ülkeler zaman
içinde tutumlarını değiştirebiliyorlar; projeden
çıkıyor, almayı taahhüt ettiği uçak sayısını
azaltıyor veya katılım biçimini değiştiriyor vesaire
vesaire. Şimdi, bizim o bakımdan hareket marjımızı
açık tutmamız lazım.
Bu proje bu
Hükûmetin ömrünü aşacak bir projedir. O bakımdan, gelecek
hükûmetleri, gelecek dönemleri, gelecek kuşakları bağlayıcı
kararlar alırken çok dikkatli olmak zorundayız. Bu yazılım
o kadar önemlidir ki değerli arkadaşlarım, bir F-35
uçağında tam 15 milyon kodlu bağlantı vardır. Bu kadar
hassastır. Şimdi, siz elinizdeki uçakları millî
çıkarlarınızın, millî hedeflerinizin gerektirdiği
doğrultuda kullanamayacaksanız, sınırlamalar gelecekse, bu
sizin caydırıcılığınızı etkiler. Yani
başkaları size, ne yapacak, siz ne kadar yapacaksınız,
nerede yapacaksınız söyleyecekler, siz de ona göre hareket
edeceksiniz, bunun için de 11 milyar dolar harcayacaksınız.
İşte burada dikkatli olmak lazım, iyi düşünmek lazım.
Bizim Hükûmete tavsiyemiz şudur: Lütfen, bu konuyu en üst düzeyde, bizzat
Başbakan düzeyinde Amerika Başkanıyla görüşünüz -aynen
İngilterenin yaptığı gibi- ve çözüme bağlayınız.
Ben size şunu soruyorum: Öyle bir izlenim aldım ki Sayın
Bakanın konuşmasından burada, sanki, efendim, Amerika bütün
ülkelere bu konuda eşit davranıyor. Öyle mi? Bir kere daha soruyorum:
Öyle mi? Yani, şu anda, yazılım konusunda Amerika bütün ülkelere
eşit davranıyor mu, davranmıyor mu? Ve size açıkça
söylüyorum, Sayın Bakan çıksın burada desin ki Amerika
İngiltereye verdiği yazılım haklarını aynen
Türkiyeye vermeyi kabul etmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olumlu
oy verecektir. Bunu söyleyebiliyor musunuz? (CHP sıralarından
alkışlar) Eğer bunu söyleyemiyorsak, o zaman ihtiyatlı
olmakta hakkımız var. Lütfen, en azından, hiçbir şey
yapamıyorsak, İngilterenin aldığı hakları
kullanalım, biz de o haklara sahip olalım.
Değerli
arkadaşlar, konuştuğumuz konu çok ciddi bir konudur, yani böyle
geçiştirilecek teknik bir konudan ibaret değildir, çok ciddi bir
konudur. Onun için, benim Hükûmetten özel olarak ricam, bu konuyu mümkün
olduğu kadar en üst düzeye çıkartmasıdır ve bizzat Amerika
Başkanıyla
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum Sayın Öymen.
Buyurun.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
bizzat Amerika
Başkanıyla konuştuktan sonra bu Meclise gelerek
Arkadaşlar, biz de İngilterenin sağladığını
aynen sağladık. diyebilmesidir.
Bunu
yaparsanız, gönül huzuruyla, bizim tam desteğimizi
alacaksınız; ha bunu yapamazsanız, Türkiye ikinci
sınıf bir devlet muamelesi görürse, o zaman kusura bakmayın,
tarihî sorumluluğunuzla sizi karşı karşıya bırakacağız.
İnşallah gelecek kuşaklar bu zabıtları okudukları
zaman, keşke daha dikkatli olsaydı o zaman Türk Parlamentosu
demezler.
Çok teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öymen.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Hamit
Homriş.
Buyurun
Sayın Homriş. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
H. HAMİT HOMRİŞ (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Müşterek Taarruz Uçağının Üretimi,
Desteklenmesi ve Sürekli İyileştirilmesine İlişkin
Mutabakat Muhtırası ve Buna Dair Mali Yönetim Esasları
Dokümanının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısının 1inci maddesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Birkaç gün önce
milletçe kutladığımız, millî
bağımsızlık mücadelemizin kilometre taşlarından
olan 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramını bir kere daha
kutluyorum. Bu vesile ile de seksen dokuz sene sonra gelinen nokta ile ilgili
bazı görüşlerimi birkaç cümleyle yüce heyetinize arz etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin millî ve manevi değerleri etrafında
süregelen tartışma ve polemiklerin son günlerde yeni boyutlar ve
yoğunluk kazanmasını aziz milletimiz ibretle izlemektedir. Bu
tartışmalara Avrupa Birliğinin de fiilen müdahil olması ve
Brüksel müfettişlerinin Türkiye Cumhuriyetinin temelleri hakkında
ulu orta beyanlarda bulunmaları, gerilim yüklü ortamı daha da
ağırlaştırmıştır.
Türkiye'nin millî
kimliğinin kapsayıcı olmadığı gerekçesiyle yeniden
tanımlanmasını isteyen, millî devlet niteliğini ve üniter
siyasi yapısını çağın gerçeklerine uygun
olmadığı bahanesiyle sorgulayan Avrupa Birliği,
Cumhuriyetin değerlerini ve Türk demokrasisini tartışmaya
açmıştır.
Türk toplumunu
liberal demokrat güçler, Müslüman demokratlar, aşırı laikler,
otoriter milliyetçiler gibi karşıt gruplara bölen ABnin müstemleke
valileri gibi davranan görevlilerine, bu kürsüden, mensubu olmaktan büyük
şeref duyduğum Gazi unvanlı Türkiye Büyük Millet Meclisinden,
İstiklal Madalyalı Türkiye Büyük Millet Meclisinden sesleniyorum. Bu
asil milletin sabrını daha fazla zorlamamalarını ve çizmeyi
aşmamalarını kendilerine tavsiye ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, günümüzün harekât ortamında hava ve uzay gücüne duyulan
ihtiyaç ve bu gücün önemi göz ardı edilemeyecek boyuttadır. Bu
ortamda, hava ve uzay gücü harekâtın asli unsuru ve belirleyicisi hâlini
almıştır. Hava ve uzay gücünün harekât ortamında icra
ettiği önemli fonksiyonlar ve sahip olduğu yetenekler geleceğin
harekât ortamında da bu gücün vazgeçilmez olduğunu ortaya
koymaktadır.
Geleceğin
harekât ortamı asimetrik bir ortam olacaktır. Sadece konvansiyonel
yeteneklerle donatılmış hava kuvvetleri ise bu ortamda yetersiz
kalacaktır. Bu nedenle, hava kuvvetleri asimetrik savaşta etki
sağlayacak hava ve uzay gücü teknoloji ve yeteneklerine sahip olmalı
ya da sahip olduğu konvansiyonel imkânları asimetrik sonuçlar elde
edecek şekilde yeni yöntemler geliştirilmelidir. Bu amaçla
barış, kriz, savaş ve savaş sonrası istikrar
yelpazesinin tamamında ortaya çıkabilecek tüm sorunlara çözüm
üretebilecek teknoloji ve yeteneklere yatırım
yapılmalıdır.
Hava kuvvetleri
ulusal çıkarların gerektiği her yerde bu çıkarları
koruyabilecek ve havadan çözümler üretebilecek nitelik ve yapıda
olmalıdır.
Günümüzün ve
geleceğin harekât ortamında silahlı kuvvetlerin barış
zamanında savaş dışı askerî harekât faaliyetlerinde
kullanımı giderek artacaktır. Her ne kadar bu faaliyetlerin
çokluğu uzay ve hava gücünün asıl fonksiyonlarını yerine
getirmesine engel olsa da hava kuvvetleri bu faaliyetlerde etkinlikle rol
alarak sivil ihtiyaçlara çözümler üretebilmeli, asli vizyonu olan savaşma
gücünü yitirmeyecek şekilde bu görevlere azami seviyede katılım
sağlanmalıdır. Hava ve uzay gücünün yetenekleri çok geniş
olup iç güvenlik, sınır güvenliği,
kaçakçılığın ve insan ticaretinin önlenmesi,
haberleşme, haritacılık, hava durumu gibi günlük hayatın
birçok alanında kullanılabilir. Mevcut konvansiyonel yetenekler
kolaylıkla modifiye edilerek çift yönlü olarak bu amaçlarla hizmet edecek
şekle dönüştürülebilir. Topyekûn savaşların giderek
azaldığı günümüzde, barış zamanında hava
kuvvetlerinin gerekliliğini kanıtlamasının yegâne
vasıtası bu tür faaliyetlerdir. Aksi takdirde, ne zaman
olacağı belli olmayan ya da hiç olmayacağı düşünülen
konvansiyonel bir savaşa karşı son derece pahalı olan hava
ve uzay gücünü idame ettirmenin varlığı sorgulanabilir hâle
gelecektir.
Değerli
milletvekilleri, Türk Hava Kuvvetleri, 1980li yıllarda envanterine
aldığı F-16 uçaklarıyla modern bir hava kuvveti
özelliği kazanmıştır. Hava kuvvetlerimiz, bugün sahip
olduğu silah sistemleri ve eğitilmiş personeliyle son derece
modern ve operasyonel bir hava kuvvetidir. Dünyada üç beş hava kuvveti
içine giren, Türk milletinin en temel kuvvetlerinden birisidir. Şu anda
hava kuvvetlerinin bel kemiğini oluşturan F-16lar ve onların
teknolojisi 2010lardan sonra yavaş yavaş eskimiş bir teknoloji
olacaktır. Eğer hava kuvvetlerini yeni nesil hava araç ve
silahlarıyla modernize etmezsek caydırıcı olma
özelliğini ve modern hava kuvvetleri olma özelliğini kaybedecektir.
İşte
bugün görüştüğümüz bu konunun söz konusu ettiği müşterek
taarruz uçağı, yeni nesil bir uçak ve bu alanda kullanılan en
son ve en modern av bombardıman uçağıdır.
Projede, Amerika
için 2.443, İngiltere için 138, İtalya için 131, Hollanda için 85,
Türkiye için 100, Kanada için 80, Avustralya için 100, Norveç için 48,
Danimarka için 40 olmak üzere toplam 3.173 uçak üretilmesi öngörülmüştür.
Türk
firmaları içinde projeden en fazla iş payı alan firmalardan
bazıları, TAI firması, Kale Kalıp, AYESAŞ ve Alp
Havacılıktır. Ancak, bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum:
Bugüne kadar alınan iş payının detaylarına
bakıldığında ve diğer katılımcı
ülkelerin aldıkları iş payları ile mukayese
edildiğinde, en fazla uçak alan 4üncü ülke olmasına rağmen
projeden Türkiyenin aldığı iş payı çok düşüktür.
Türkiyenin bu kaybının mutlaka giderilmesinin sağlanması
gerekmektedir.
Ayrıca,
demin bu konuda Sayın Bakan da bilgi sundu, değerli milletvekilleri
de bu konuda sorular sordular. Biz de bu alınacak uçakların
yazılım programları ve IFF dediğimiz dost düşman
tanıma sistemleri konusundaki endişelerin giderilmesinden
yanayız. Dünyanın önde gelen hava kuvvetleriyle eş zamanda
envantere girecek bu uçaklar Türk Hava Kuvvetlerinin operasyonel
kalmasını ve modern bir hava kuvveti olarak devam etmesini
sağlayacaktır. Bu konunun milletimize ve kahraman Türk Hava
Kuvvetlerine hayırlı olması dileğimle yüce heyetinize
saygılar sunuyorum efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Homriş.
Gruplar
adına üçüncü söz, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına
Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldana aittir.
Buyurun
Sayın Buldan. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
PERVİN BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 133 sıra sayılı Müşterek Taarruz
Uçağının Üretimi, Desteklenmesi ve Sürekli
İyileştirilmesine İlişkin Mutabakat Muhtırası ve
Buna Dair Mali Yönetim Esasları Dokümanının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısının 1inci maddesi hakkında konuşmak üzere
grubum Demokratik Toplum Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Konuşmama başlarken hepinizi saygıyla
selamlarım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; müşterek avcı
bombardıman uçağı olarak da bilinen, en zengin ülkelerden sayılan
dokuz ülkenin katıldığı ve öncülüğünü Amerika
Birleşik Devletlerinin yürüttüğü ve Türkiyenin de
katıldığı mutabakatın onaylanmasına dair kanun
tasarısını görüşmekteyiz. Müşterek Taarruz
Uçağı Projesi 250 milyar dolarla dünya savunma tarihinin en büyük
sözleşmesi olarak biliniyor.
Değerli
milletvekilleri, bahse konu olan F-35 uçaklarının ülkemiz
tarafından siparişinin 2010 yılında
yapılacağı ve ilk teslimatın 2013 yılında
yapılması öngörülmektedir. Projenin ülkemize toplam maliyetinin ise
10,7 milyar dolar olacağı Dışişleri Komisyonu
tarafından beyan edilmiştir. Ülkemiz için çok ciddi bir rakamı
ifade eden projenin onaylanmasının gerekçesi, F-16ların yerine
yeni nesil savaş uçağı olarak bilinen F-35lerin devreye
sokulması olarak gösterilmektedir.
Sormak lazım
ve oturup düşünmek lazım: Özellikle son otuz yıldır
ülkemizde yaşanan binlerce gencimizin kanıyla ve ülke ekonomisinin
önemli oranda bir bütçesiyle bedellenen çatışmaların çözümü için
acilen projeler üretmek gerekirken savaş araçlarının projelerine
bu kadar büyük bir bütçeyi ayırmak ne anlam ifade ediyor ve ülkemize,
insanlarımıza bu proje ne kazandıracak? Soğumasına hiç
ara verilmeksizin yaşadığımız acılar bu kadar
derinleşirken ve hemen her hafta, her gün ülkemizin medeniyetler
beşiği olan topraklarına gencecik bedenler düşerken biz
hâlâ savaş araçlarının projelerine neden katılma
gereği duyuyoruz?
F-16lar
miadını doldurdu, sıra F-35lerde. diyor Sayın Millî
Savunma Bakanı. Zamanında F-16ları da büyük bütçelerle
aldınız ve F-16ların her harekâtına, her bombasına
sayısız ekonomik kaynak ayırdınız. Şimdi
şunu sormak istiyorum: Peki, neyi başardınız? F-16larla
ülkemize huzur mu getirdiniz? Binlerce gencimizin ölmesini mi engellediniz?
Ekonomik ve toplumsal yaşamda istikrarı mı
sağladınız? Umutlu bir gelecek mi inşa ettiniz? Ne
yaptınız, neyi sağladınız F-16larla? F-16lar,
acılardan başka, bol keseden harcanan paraların tüketilmesinden
başka, yıllardır çözülemeyen ve coğrafyamızı
ağıtlar diyarına çeviren -adına düşük yoğunluklu
savaş- savaşın da daha da derinleşmesinden başka ne
işe yaradı?
Şimdi,
kalkmışsınız, dâhil olmak istediğiniz bu savaş
araçları projesiyle yeni nesil savaş uçakları olan F-35leri
devreye sokmaya çalışıyorsunuz. Peki, bununla neyi vaat
ediyorsunuz? Bu projeden Türk şirketlerinin 5,5 milyar dolarlık
iş alacağını iddia ediyorsunuz. Evet, bazı kesimler bu
projelerden kârlı çıkabilir. Zaten Türkiye savunma sanayisi
ihalelerini dış politika enstrümanı olarak kullanan bir ülke
olarak bilinmektedir artık. Ancak proje bazı şirketlerin iş
almasına olanak sağlarken kamuya patlayan maliyetini hangi
kaynaklardan karşılamayı düşünüyorsunuz? 10,7 milyar dolar
gibi büyük bir maliyetten söz ediyorsunuz. Bunun yanı sıra üretim,
alım ve kullanım aşamasında artı maliyetlerin de
olacağı tahmin edilmesi zor olmayan bir gerçekliktir.
Değerli
milletvekilleri, Müşterek Taarruz Uçağı Projesine katılan
ülkelerin kişi başına düşen millî gelirlerine
baktığımızda Norveçin dünya sıralamasında 2nci
sırada ve Amerika Birleşik Devletlerinin de 5inci sırada yer
aldığını görmekteyiz. Yine Danimarkada bu oran 25.500
dolar, İngilterede 22.800 dolar, İtalyada 22.100 dolar, Hollandada
24.400 dolardır. Türkiyeye baktığımız zaman ise 2008
yılı için kişi başına düşen millî gelir 6.113
dolar olarak tahmin edilmektedir ve ülkemizde yaşanan büyük işsizlik
sorunuyla beraber millî gelirin milyonlarca yurttaşımızın
başına hiç düşmediği de çok açık bir gerçekliktir.
Ekonomik
bunalımların, işsizlik, yoksulluk sorunlarının
başat olduğu, tarım kaynaklarının hızla tükenmeye
başladığı, insan hakları ihlallerinin bolca
yaşandığı, köylünün kuraklık sorunu altında
ezildiği ve yıllardır özlemi duyulan barış
ortamının hâlâ sağlanamadığı ülkemizde savaş
uçakları projesinin ne kadar gerekli olduğu aklıselim
insanların rahatlıkla karar verebilecekleri bir durumdur.
Biz Demokratik
Toplum Partisi Grubu olarak bugün yine ısrarla, savaşa ve savaş
araçlarına yatırım yapılmasının ülkemize
kaybettirmekten başka hiçbir getirisinin olmayacağını
belirterek bütün yatırımlarımızın barış
projelerine yapılarak ülkemizin kazanacağına ve
aydınlık bir geleceğe kavuşacağına
inandığımızı ifade etmek istiyoruz.
Grubum adına
hepinizi tekrardan saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Buldan.
Sayın Bakan,
konuşma yapacak mısınız?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ
GÖNÜL (İzmir) Yerimden cevap verebilir miyim?
BAŞKAN
Şimdi soru-cevap kısmı var, o zaman verirsiniz. Konuşma
yapacak mısınız?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) Hayır.
BAŞKAN
Şimdi madde üzerinde soru-cevap faslına geçiyoruz.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, birbiriyle bağlantılı bir iki sorum var.
Bilindiği
gibi ülkemiz bor rezervi açısından dünyanın en zengin ülkesidir.
Bakanlığınızca bor araştırma enstitüsü veya
üniversitelerimizde bor rezervlerinden ya da türev ürünlerinden savunma
sanayisinde nasıl yararlanılabileceği konusunda herhangi bir
güdümlü araştırma projesi yürütülmekte midir? Eğer böyle bir
proje varsa ne aşamada olduğunu -sakıncası yoksa-
açıklayabilir misiniz?
Stratejik önemi
nedeniyle Kütahyada bulunan Eti Bor AŞ Borik Asit Üretim Tesislerinin
özelleştirileceği yönündeki haberler doğru mudur? Doğruysa
bu konuda Bakanlığınızın görüşü alınmış
mıdır? Alınmışsa görüşünüz nedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın İnan
MÜMİN
İNAN (Niğde) Sayın Başkanım,
aracılığınızla sormak istiyorum Sayın
Bakanıma.
Sayın
Bakanım, Niğde Bor Silah Fabrikasının
kapatılmasıyla ilgili cevabı Niğde ve Bordaki
hemşehrilerimiz duymuşlar ve son derece üzgün ve tedirginler.
Fabrikanın kapatılma kararını bir daha gözden geçirmenizi
diliyorlar. Eğer kesin olarak kapatılacaksa da binlerce metrekare
kapalı ve açık alanı olan, makine ve ekipmanlarıyla bu
fabrika ne olacaktır? Satılacak mıdır ya da Savunma
Bakanlığı tarafından herhangi bir yatırım
amaçlı kullanılacak mıdır? Sorumun birisi bu.
İkincisi de
bu büyük projede milletvekillerimizin ve diğer
konuşmacıların bahsettiği gibi ülkemizin bu projenin ana
ortaklarından olmadığı ve alım önceliği olan
üçüncü halkada yer aldığı doğru mudur?
Teşekkür
ediyorum efendim.
BAŞKAN
Sayın Vural
OKTAY VURAL
(İzmir) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Şimdi, bu
otonom, lojistik, küresel destekle ilgili hedeflerden biri de burada
belirtilmiş ve özellikle bu otonom, lojistik, küresel desteğe
ulaşılması hedefleniyor. Böylelikle bir küresel destekle ilgili
lojistik merkez oluşturulacak. Bu durumda bizim kendi ikmal merkezlerimiz
dışında küresel bir destek
Acaba bu küresel destek Türkiye'nin
ihtiyaçlarını karşılamazsa, karşılayamazsa bunun
bir yaptırımı var mıdır? Bunu önceden temin etmek,
garanti altına almak mümkün olabilecek mi? Bir bakıma dışa
bağımlılık bu sefer de işletme açısından da
dışa bağımlılığı oluşturmamakta
mıdır? Bu konuda özellikle sizden bilgi istirham ediyorum. Bu küresel
desteğin sağlanacağı, lojistik küresel desteğin
sağlanacağı yer neresi olacak, ABD mi olacak? Bu konuda bilgi
istirham ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakan...
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) Sayın
Başkanım, önce, müsaade ederseniz konuşmalarda bir husus geçti
Yunanistan, İspanya ve Fransayla ilgili. Yunanistan ve İspanya
Joiınt Strike Fighter Projesiyle yakından ilgilenmektedirler,
şu anda brifingler almaktadırlar. Yunanistan ise Eurofighter
kararı alma kararı almıştı ama sonradan vazgeçti.
Fransa ise yalnızca Mirage uçaklarını kullanmaktadır. Yani
Eurofighterla veya Joint Strike Fighterla herhangi bir şeyi yoktur.
Şimdi
diğer sorulara geçeyim. Bor rezervleri ve savunma sanayisiyle ilgili özel
projelerimiz var. Özellikle zırh konusunda -çok etkin bir koruma
yapıyor- bir özel proje çalışmaları yapılıyor ve
savunma sanayisi fonlarından da desteklenmektedir. Daha fazla bilgi arzu
edilirse özel olarak size takdim edebilirim.
Borik asit
tesislerinin özelleştirilmesi konusunda şu anda bir bilgim yok. Onu
size yazılı olarak bildireyim.
Sayın
İnanın Niğdedeki fabrikayla ilgili ben tam tersini söyledim
zannediyorum. Üç sene evvelki kapatılma kararı bugünlere kadar
ertelendi, yani bugünlere kadar geldi ve sosyal bir olay olmayacak şekilde
mesele çözülecektir dedim. Nihai karar alındıktan sonra, sizlerin de
görüşü alınmak suretiyle, Niğde milletvekillerimizin
görüşleri alınmak suretiyle en uygun şekilde kapalı alanın
ve arsanın değerlendirilmesinde el birliği yapacağımızdan
şüpheniz olmaması gerekir.
MÜMİN
İNAN (Niğde) Teşekkür ederim.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) Diğer husus: Hiç
tereddüt yok, Türkiye ana ortaklardan biridir, Joint Strike Fighterın ana
ortaklarından biridir. Herhangi bir teknoloji gizlenmesi yoktur, bütün
konularda beraberdir. Zaten en büyük avantaj da budur. Yani bu kanun bugün
buradan geçmezse yarın ana ortak olmaktan çıkılır ve
hazır alım noktasına gelinir. Burada, tabii, verilen mücadeleler
safha safha anlatılmıyor ama bilinmesi gerekir ki bir sanayi
olayında hiç kimse kimseye bir ikramda bulunmuyor, adım adım
mücadele etmek gerekiyor. Bu mücadeleye devam edilecektir.
Ben
yazılımla ilgili buradaki konuşmalarınızı bizim
mücadelemize verilmiş bir destek olarak görüyorum.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Doğrudur.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) Yarın da bunu biz
beynelmilel ortamlarda hassasiyet olarak ortaya koyacağız, gerek
iktidar olarak gerek muhalefet olarak Parlamentomuzun bir zorunluluğu,
vazgeçilmez isteği ve iradesi olarak ortaya koyacağız. Biz
bundan ancak güç alırız, tenkitlerinizden ancak güç alırız
çünkü beynelmilel ortamda buna ihtiyacımız var.
Küresel destek
konusunda: Mevcut askerî fabrika ve bakım merkezleri küresel desteğin
bir parçası olacaktır. Dışa bağlılıkta
bugünkü şartlar aynı şekilde devam edecektir ve bütün
kullanıcılara bu merkezden Türkiyedeki bütün uçaklara hizmet
verdiği gibi, ihtisası itibarıyla da diğer kullanıcılara
da hizmet verecektir. Zaten ana ortaklardan biri olmanın en büyük
avantajı budur.
Belki
konuşmamda gözden kaçtı. Orta parçayı Türkiye üretecektir. Bu,
Türkiye için de, dışarısı için de... Diğer parçalar
bakımından da üretilecek parçalar, Türkiyede üretilecek parçalar,
diyelim ki egzoz parçası Türkiyede üretilecektir. Çok ileri teknoloji
ister ve ihaleyle alınmıştır, bir şirketimiz ihaleyle
almıştır. Bu bütün uçaklarda kullanılacaktır,
yalnız Türkiyede yapılacaklarda değil bütün uçaklarda kullanılacaktır.
Bilgi olarak arz ediyorum.
Müsaade ederseniz
Sayın Başkanım, demin bir hususa cevap vermemişim. Bir
Sayın Milletvekilimiz UAVlerle ilgili bir soru sordu, cevabını
ihmal ettim. Müsaade ederseniz.
BAŞKAN
Buyurun.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) Bir UAV kiralanması
gene devam ediyor ama üç UAVyi de satın aldık ve üç UAVyi fevkalade
uygun fiyatlarla ve uygun şekilde satın aldık. İsrail
kaynaklıdır ve millî hizmetlerimize girmiş bulunmaktadır.
Arz ederim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Diğer
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun
25 Ocak 2007 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Madde üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Madde üzerinde söz yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Oylama için
beş dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin
teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen
beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy
kullandığını, oyun rengini ve kendisinin ad ve soyadı
ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama
için öngörülen beş dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN -
Müşterek Taarruz Uçağının Üretimi, Desteklenmesi ve Sürekli
İyileştirilmesine İlişkin Mutabakat Muhtırası ve
Buna Dair Mali Yönetim Esasları Dokümanının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının tümünün
açık oylama sonucunu açıklıyorum:
|
Kullanılan
oy sayısı |
: |
240 |
|
Kabul |
: |
207 |
|
Ret |
: |
11 |
|
Çekimser |
: |
22 (x) |
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.31
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa
eklidir.
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.48
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 108inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
3üncü
sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli
Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; Yükseköğretim Kanunu ile Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tunceli Milletvekili
Sayın Kamer Gençin; Yalova Milletvekili Sayın Muharrem
İncenin; Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Ögüt ve 29
Milletvekilinin; Bayburt Milletvekilleri Sayın Fetani Battal ve Sayın
Ülkü Güneyin; Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunçun; Ardahan
Milletvekili Sayın Saffet Kayanın; Bartın Milletvekili
Sayın Muhammet Rıza Yalçınkayanın; Ardahan Milletvekili
Sayın Ensar Öğütün; İstanbul Milletvekili Sayın Şinasi
Öktemin; Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Kösenin;
Gümüşhane Milletvekilleri Sayın Yahya Doğan ve Sayın
Kemalettin Aydının; Şırnak Milletvekili Sayın
Abdullah Veli Seydanın; Yalova Milletvekili Sayın İlhan
Evcinin; Hakkâri Milletvekilleri Sayın Rüstem Zeydan ve Sayın
Abdulmuttalip Özbekin; Iğdır Milletvekili Sayın Ali Günerin;
İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlunun;
Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli
Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı;
Yükseköğretim Kanunu ile Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin; Ardahan Milletvekili Ensar Ögüt ve 29
milletvekilinin; Bayburt Milletvekilleri Fetani Battal ve Ülkü Güneyin;
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun; Ardahan Milletvekili Saffet
Kayanın; Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkayanın; Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün;
İstanbul Milletvekili Şinasi Öktemin; Adıyaman Milletvekili
Şevket Kösenin; Gümüşhane Milletvekilleri Yahya Doğan ve
Kemalettin Aydının; Şırnak Milletvekili Abdullah Veli
Seydanın; Yalova Milletvekili İlhan Evcinin; Hakkari
Milletvekilleri Rüstem Zeydan ve Abdulmuttalip Özbekin; Iğdır
Milletvekili Ali Günerin; İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlunun; Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/560, 1/540, 1/577, 2/7, 2/11, 2/24, 2/160, 2/179,
2/180, 2/205, 2/207, 2/208, 2/209, 2/214, 2/216, 2/218, 2/219, 2/220, 2/221,
2/222, 2/230) (S. Sayısı: 226) (x)
(x)
226 S. Sayılı Basmayazı 21/5/2008 tarihli 107nci Birleşim
Tutanağına eklidir.
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
1inci maddeye
bağlı ek madde 104ü okutuyorum:
İstanbul
Kemerburgaz Üniversitesi
EK MADDE 104 -
İstanbulda Mehmet Altınbaş Eğitim ve Kültür Vakfı
tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf
yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere,
kamu tüzel kişiliğine sahip İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi
adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.
Bu Üniversite,
Rektörlüğe bağlı olarak;
a) Fen-Edebiyat
Fakültesinden,
b) Mühendislik ve
Mimarlık Fakültesinden,
c) İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesinden,
ç) Güzel Sanatlar
ve Tasarım Fakültesinden,
d) Tıp
Fakültesinden,
e)
Eczacılık Fakültesinden,
f) Hukuk
Fakültesinden,
g)
Uygulamalı Bilimler Fakültesinden,
ğ)
Yabancı Diller Yüksekokulundan,
h) Meslek
Yüksekokulundan (iki yıllık),
ı) Fen
Bilimleri Enstitüsünden,
i) Sosyal
Bilimler Enstitüsünden,
j)
Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,
oluşur.
BAŞKAN
Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Antalya Milletvekili Sayın Tayfur Sünere aittir.
Buyurun
Sayın Süner.
CHP GRUBU ADINA
TAYFUR SÜNER (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan ek 104üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ruslara
karşı gerek Çerkezlerle gerekse tek başlarına verdikleri
mücadele sonunda 1862-64 yılları arasında en kalabalık göç
ile Türkiye'nin de dâhil olduğu birçok ülkeye yayılan Abazaların
atalarının verdikleri mücadeleleri andıkları bu haftada,
tüm dünyadaki Abazalara ve gerekse Çerkezlere bundan sonraki
yaşamlarında mutluluklar diliyorum. Bu haftadaki etkinliklerini en
ulvi dileklerimle kutluyorum.
Üniversiteler bir
toplumun çağdaşlaşması ve aydınlanması sürecinde
en önemli öğretim kurumlarıdır. Bu kurumlara önem veren tüm
toplumlar pek çok alanda büyük başarılar elde etmiş ve sorunlarının
çözümünde daha akılcı davranmışlardır. Çünkü
üniversiteler bilgi üreten ve toplumun hizmetine sunan kurumlardır. Bu
bağlamda, yeni üniversitelerin kurulması büyük önem
taşımaktadır. Öte yandan, yeni bir üniversite açmak için
evrensel ölçütlerle belirlenen altyapı hazırlıklarını
tamamlamak, ekonomik kaynak, akademik ve idari personel planlamasını
gerçekleştirmek gerekmektedir. Bunlar yapılmadan üniversite
açılması, liseler düzeyinde öğrenim veren, niteliksiz,
diplomalı işsizler mezun eden üniversite sayısını
artırmak dışında hiçbir işe yaramayacaktır. AKP
Hükûmeti, bu yükümlülüğü şimdiye kadar yerine getirmek bir yana
eğitim ve yükseköğretimde var olan sorunları daha da içinden çıkılmaz
bir hâle getirmiştir; mevcut üniversitelerin ekonomik, akademik ve idari
sorunlarının çözümü için hiçbir adım
atmamışlardır.
Değerli
milletvekilleri, AKP Hükûmeti aracılığıyla uygulanan Dünya
Bankası ve IMF patentli reformlar hiç kuşkusuz 1980lerden bu yana
her hükûmet programında yer almış ve parça parça yaşama geçirilmiştir.
Süregelen
uygulamaların bu sonucu olarak üniversitelerimizin piyasalaşma süreci
de artık tamamlanmak üzeredir. Nitekim, yeni YÖK Başkanının
yükseköğretimin paralı olması önerisi Dünya Bankasının
paralı yükseköğretim projesine uygun bir öneridir.
Üniversiteler,
gelinen noktada artık bilgi kurumu değil iş kurumu olarak
işlev görmekte, piyasaların ve bu piyasalara egemen olan sermaye
bloklarının emrine göre yeniden biçimlendirilmektedir. Kuşkusuz
hiçbir toplumsal dönüşüm idealize edilmiş örnekleriyle sürmemektedir.
Bu dönüşüm, üniversite sistemimizin içinde, tarihin hiçbir
aşamasında olmadığı kadar
farklılıkların oluşmasına ve parçalanmasına yol
açmaktadır. Tıpkı toplumun diğer alanlarda olduğu gibi
üniversite sistemimiz parçalanmış, aynı yapının altında
varlıklarını sürdüren farklı kurumlara
dönüşmüştür.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede üniversite mezunları
arasındaki işsizlik oranı gittikçe yükselmektedir. Umut
kapısı olarak görülen üniversiteler, artık, gençlerin
hayatlarını karartan yerlere dönüşmektedir.
Bilimsellikten
gittikçe uzaklaşan, akademik ve ekonomik yetersizlikler içerisinde
eğitim veren birçok üniversitemiz bulunmaktadır. Yeni üniversite
açmak yerine, öncelikle, yeterli kaynağın kamu bütçesinden
ayrılarak mevcut üniversitelerin sorunlarının çözülmesi
gerekmektedir. Önemli olan, yeni üniversiteler kurmak değil, mevcut
üniversitelerin akademik ve bilimsel ölçütleriyle var olabilmesidir.
Devamlı yeni
üniversite açmak ancak bu arada öğretim görevlileri kadrolarını
artırmamak, öğretim üyesi başına düşen öğrenci
sayısını fazlalaştırmaya çanak tutmak demektir.
Ülkemizde bir öğretim görevlisine 30-35 öğrenci düşerken,
gelişmiş ülkelerde bu sayı 10-15 öğrenci arasında
değişmektedir. Bununla birlikte, yine öğretim görevlileri
haftada 25-30 saat ders vermek durumunda kalmaktadırlar ki bu, Avrupa
ortalamasının tam 5 kat üzerindedir.
Yükseköğretim
kurumlarımızda araştırma görevlisi ve personel ile
eğitim verecekleri binaların yetersizliği had safhadadır.
Bunun bir an önce düzeltilmesi gereği ortadayken, AKP Hükûmeti,
plansız şekilde yeni üniversite açarak bu yanlışı daha
da körüklemektedir. Üniversitelerdeki akademik ve idari personel
açıkları bir an önce tespit edilerek nitelikli eğitim hizmeti
verebilmek için gerekli akademik ve idari personel ihtiyacı mutlaka
karşılanmalıdır.
İşin
bir diğer boyutu da öğrenci yurtlarında yaşanan
sorunlardır. Üniversitelerimiz bünyesindeki öğrenci yurtları
kesinlikle talebi karşılayamamaktadır. Öğrencilerimiz bu
yüzden tarikat yurtlarının kucağına düşmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; iktidarınızda bütün
eğitim sistemini laçkalaştırdınız. Yine,
kafanızın arkasındaki düşüncelerinize göre bir ülke ve buna
bağlı olarak da bir eğitim sistemi getirilmek için çaba
gösterdiniz. Yükseköğretimdeki sorunların çözümü için daha düzenli ve
verimli bir yükseköğretim tarzı benimsenmelidir. Bunun için de acil
bir şekilde vakıf üniversitelerine yönlendirilen araştırma
fonlarının yeniden kamu üniversitelerine yönlendirilmesi mutlaka
sağlanmalıdır. Bunun yanında bilimsel
araştırmalar için ayrılan fonlar mutlaka
arttırılmalı, üniversitelerimizin her türlü teknik ve araç ve
gereç ihtiyacı giderilmelidir. Ülkemizde bulunan yüz on altı
üniversiteye tahsis edilen para Harward Üniversitesine ayrılan para kadar
değildir. Bu bütçelerle üniversitelerimizin dünyada ilk beş yüzün
arasına girmesi mümkün değildir.
Sayın Bakan,
ben size dünkü görüşmeler sırasında özellikle seçim bölgem olan
Antalya Akdeniz Üniversitesiyle ilgili üç soru sordum. Bu sorulara
verdiğiniz yanıtlarda bana İstanbul Üniversitesini örnek
gösterdiniz. Allah aşkına, Sayın Bakan, altı
yıldır oturmuş olduğunuz makam bu sorunları çözmek
için değil midir?
Biz Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak bu tasarıya karşı değiliz.
Ülkemizde yeni eğitim kurumlarının açılması hepimizi
sevindirecektir. Ancak, mevcut üniversitelerimizin personel ve
yatırım sorunlarına çözüm bulamamışken yeni
açılacak üniversitelerin tabela üniversitesi olmaması için ne şekilde
bir hassasiyet göstereceğinizi merakla bekliyoruz.
Altı
yıldır yapmış olduğunuz icraatlar ortadadır.
Gerek hayırseverlerin gerekse sivil toplum örgütlerinin ve özel
televizyonların girişimleri sonucunda yaptırılan
okulları bile kendiniz yapmış gibi övünmektesiniz. Umarım
bu üniversiteler de özverisi yüksek olan halkımıza güvenerek
açılmayacaktır. Bu üniversitelere başlayan gençler hayal
kırıklığına inşallah uğramazlar. Sadece dört
duvardan ibaret olan, hiçbir altyapısı olmayan eğitim
kurumlarından işe yaramayan diplomalar alarak hayata atılmazlar.
Yeterli ödenek
bulabilirdiniz. ARGE teşvikini dört beş tane firmaya
vereceğinize üniversitelere verirdiniz. Üniversiteler ARGE
teşvikiyle, aldığı fonlarla üniversitelerdeki bina
açıklarını rahatlıkla yaparlardı. İhracat ve
ithalatın belgelerini üniversiteler verirdi. Ortaöğretim
tabelalarını AB renklerine dönüştürdünüz. Onun
parasını üniversiteye ayırabilirdiniz.
Lale
bahçelerinize altı senedir sarf ettiğiniz çiçek paralarını
üniversiteye yatırabilirdiniz.
İstanbul
Kemerburgaz Üniversitesi adıyla yeni bir vakıf üniversitesinin
kurulmasının vatanımıza, milletimize hayırlı
olmasını dilerim.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Süner.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluata.
Buyurun
Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 226 sıra sayılı Yasa
Tasarısının ek 104üncü maddesi vesilesiyle Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Grubum ve
şahsım adına yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Kurulan dokuz
devlet üniversitesinin ve iki vakıf üniversitesinin, ülkemize ve
kuruldukları şehirlere hayırlar getirmesini diliyorum. Bu
tasarının kanunlaşmasıyla, bu on bir üniversitenin
açılmasıyla Türkiyedeki üniversite sayısı 127ye
çıkmış oluyor; bunun 33ü vakıf, 94ü devlet üniversitesi
olmak üzere.
Bu son dokuz
devlet üniversitesiyle, iller bazında üniversitelerin coğrafi
dağılımı diyebileceğimiz bir dağılım
tamamlanmış oluyor. Mademki bu yola gidildi, bunun
tamamlanmasında büyük fayda vardır. Böylece, bu yasayla coğrafi
dağılım tamamlanmış oluyor ama bizim eğitim
sistemimizin çok köklü problemleri olduğunu ve üniversitelerdeki
yetersizliklerin bu eğitimdeki problemleri çok daha
derinleştirdiğini bildiğimizi dikkate alırsak, bu
coğrafi tamamlanmadan sonra Hükûmetin, süratle üniversite eğitimini
sorunlarından kurtarmayı, üniversite eğitiminin problemlerini
çözmeyi ve bunun için ortaya ciddi bir plan koymasını bekliyoruz,
bunu arzu ediyoruz. Yani, üniversitelerimizdeki sayısal ve kalite
yetersizliği herkesin malumudur. Burada sayısal yetersizliğin
giderilmesine yönelik bazı adımların atılıyor
olması, kaliteyi dikkate almadığımız zaman kalitede
zaten şikâyetçi olduğumuz mevcut durumu çok daha gerilere götürme
ihtimali vardır. O bakımdan, coğrafi tamamlanmayı,
yayılmanın tamamlanmasını kutluyoruz ancak, derhâl,
üniversitelerin aslına, asli sorunlarına dönmeyi, üniversite anlayışının
ciddi şekilde yerleşmesine destek vermeyi bekliyoruz Hükûmetten.
Burada sık
sık duyduğumuz bir hususa işaret etmek istiyorum: Sayın
Bakan sık kullanıyor, yine, ilgililerin sık sık Çocuk
doğmadan büyümez. diye hazırlıksız üniversite açmanın
bir açıklaması var. Çocuk doğmadan büyümez, bu doğru, bunu
söylemeye bile gerek yok. Ama bilinmesi gereken, çocuğun
sağlıklı bir ortama doğmasıdır.
Sağlıklı ortama doğması meselesi, üniversite için
gerekli ortamın hazırlanmasıdır. Bunun da başında
öğretim üyesinin yetiştirilmesidir.
Şimdi, bu
işten duyduğumuz memnuniyeti ifade ediyoruz ama daha şık
olanını söylüyorum: Hükûmetten beklerdik ki Biz iktidara gelirken
şu sayıda üniversite açmayı planladık. İşte,
bugün önünüze getirdiğimiz bu tasarı bu planın bir
devamıdır. Açtığımız bu dokuz şehirde
çalışmak üzere şu sayıda öğretim üyesi
adayını genç öğretim üyesi hâline getirdik ve bunları bu
bölgelerde ikamete ve çalışmaya da tabii yollarla, teşvikle ikna
ettik. denilseydi alkışlanacak bir adım atılmış
olacaktı. Ama, olmaması gereken bir sahada, aslında, bir özrümüz
iken Göç yolda düzülür. lafını üniversitelerde de kullanmak çok
hoş bir şey değildir ama hiç yapmamaktan iyidir.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, üniversitelerimizin gerçekten kendi
sorunları bir yana, bu sorunları devam ettiği sürece çok büyük
sorunları olan topyekûn eğitim sistemimizi geriye götürdüğünü
hepimiz biliyoruz. Üniversitelerdeki yetersizlik ortaöğretim sistemimizi,
daha da gerilere giderek ilköğretim sistemimizi âdeta patolojik hâle
getirmiş, patolojik problemlerle karşı karşıya
bırakmıştır. Dünyanın hiçbir yerinde bir
ortaöğretim kurumunun, bir lisenin, bir gencin ayağına istikbali
bakımından bağ olduğunu görebileceğiniz bir yer var
mıdır? Nedir bu? Lise öğrencilerinin okullarından kaçmak
için çareler bularak kurslara gittiği sistemi kime, nasıl izah
edeceğiz?
Yine,
yetkililerin izahından ve istatistiklerden biliyoruz ki, üniversiteye
müracaat eden 1 milyon 700 bin civarındaki gencimizin ancak onda 1i,
kendi içine sinen değil, dört yıllık olduğu için makbul
sayılabilen üniversitelere girebilmektedir, yükseköğretim
kurumlarına girebilmektedir. Geriye kalan yüzde 90la ilgili
hesabımız nedir? Geriye kalan yüzde 90, ülkeyi yönetenler ve ülkeyle
ilgili endişe taşıyanlar için çok büyük bir problemdir. Ama bir
ayrı kesim için bu bir pazardır. Nitekim, bu pazar, dershane sistemi
içerisinde fevkalade güzel istismar edilmekte, değerlendirilmekte,
üniversiteyi kazanamadığını, yarıştan
koptuğunu itiraf edemeyen genç ve ebeveynleri dershaneye ümitsiz
şekilde para harcamakta ve birkaç yılın sonunda da hedefe ulaşamayınca
gence hayata atılmaya dair hiçbir özellik kazandırmamış
olmaktadır. Peki, bu sistem niye beslenir, niye desteklenir,
burasını çok bilemiyoruz. Dolayısıyla, işin özüne
gelinirse, yükseköğretim sistemimizi ve eğitim sistemimizi bu
çatı altında çok ciddi şekilde ele almak mecburiyetindeyiz.
Şimdi,
104üncü maddenin düzenlediği konu şudur: İstanbulda
Kemerburgaz Üniversitesi adı altında bir vakıf üniversitesi
kurulmasıdır. Bu vakıf üniversitemizin ve onun arkasından
105inci maddede ele alınacak olan vakıf üniversitemizin Türkiyeye
hayırlı olmasını diliyorum ve bu vakıf
üniversitelerimizin, vakıf üniversiteleriyle ilgili olarak şu anda
dile getireceğim tenkitlerin dışında kendilerini tutmaya
gayret edeceklerini ümit ediyorum.
Efendim,
vakıf üniversiteleri diye üniversite sistemimizdeki yetersizliğin
gerekçe yapılarak attığımız adımın
nasıl işlediğine bir bakalım: Üniversitelerimizde,
gerçekten, vakıf üniversitelerimizde, üniversiteyi üniversite
yapanın, üniversite eğitimine katkı yapmanın öğretim
üyesi olduğunu ifade edersek, vakıf üniversitelerimizin kamunun, kamu
üniversitelerinin öğretim üyeleriyle faaliyetlerini sürdürdüklerini
biliyoruz. Bu, fevkalade mahzurlu, fevkalade yanlış bir yoldur.
Eğer, sadece öğrencileri alıp bir yerlerden derse girecek
öğretim elemanları temin edip diploma vermek idiyse bu metot, bu
metodu devlet birtakım binalar kiralayarak niye yapamıyordu? Niçin
ayda 15-20 milyar lira para ödeterek, yani özel kesimin, vatandaşın
eğitime katkı olarak harcamaya razı olduğu paraları böyle
çarçur ettirmenin anlamı neydi? O hâlde, vakıf üniversitelerimizi
hangisi üniversite, hangisi yüksekokul fonksiyonu görüyor diye bir tasnife
tutmak mecburiyeti vardır. Bunu da Hükûmetin derhâl yapması
gerekiyor.
Şimdi, size
bu anlamda bir iki sarsıcı rakam vermek istiyorum: Efendim, 33e
çıktı vakıf üniversitelerimiz. Rakamlarını ele
geçirdiğim, öğretim üyesi rakamlarına şu bir gün içinde
ulaşabildiğim 28 vakıf üniversitesinden 100den fazla
öğretim üyesi olan sadece 9 tane var. 10 tanesinin öğretim üyesi
50den az. 50den az öğretim üyesi olan 10 vakıf üniversitesinin
toplam öğretim üyesi sayısı 264, öğrenci sayısı
22.900. Yani 264 öğretim üyesi. Ciddi bir üniversitede orta hâlli bir
fakülte kadar öğretim üyesi var ve orta hâlli bir üniversite kadar da
öğrenciyi eğitiyor ama gidin bakın ki velilerin, Oğlum
yarıştan, kızım yarıştan koptu. dedirtmemek
pahasına katlandıkları bir sistem devam ediyor. Dershane
sisteminin üzerine, lütfen, bunu ele almak mecburiyetindeyiz. Bu da Hükûmetin
sorumluluğundadır.
Şimdi,
süremin sonuna geldiğim için, üniversitemizin hizmet edeceği alanlar
konusunda, bilim üretmek konusunda, topluma önderlik konusunda, sanayiye
önderlik konusunda yapamadıklarının yanı sıra
kendisinden geride kalan, kendisini besleyen eğitim sistemine
karşı, nasıl, yetersizliklerinden ötürü sorunların...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum Sayın Kutluata.
Buyurun.
MÜNİR
KUTLUATA (Devamla)
sardığını kısaca ifade etmek
zorunda kaldım, uzun bir konudur.
Son olarak, kendi
seçim bölgemle ilgili bir hususa temas etmek istiyorum. Bu yasa
tasarısının içerisinde Sakarya Üniversitesinin bir
kısım, bir miktar kadro meselesinin hâlli de vardır. O
bakımdan, müteşekkirim ilim adına.
Diğer
taraftan, Hükûmetin dikkatine sunmak istediğim bir konu var. Sakaryada
Karasu ilçesinde Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne ait
3.700 dönümlük bir arazi bugüne kadar hiçbir şekilde verimli olarak
kullanılamadı, özel sektöre kiralandı, mahkeme iptal etti, üst
mahkemede görüşmeleri sürüyor. Buraya Sakarya Üniversitesi taliptir.
Sakarya Üniversitesi, şu andaki hâliyle de gelişmiş
sayılabilecek bir üniversitedir ve bulunduğu coğrafi konum
itibarıyla da gelişmeye fevkalade açık bir üniversitedir. O
bakımdan, bu arazinin eğitime ayrılması konusunda Hükûmetin
özel itinasını rica ediyorum.
Bu ricamı da
ekledikten sonra bu yasanın, bu üniversitelere, şehirlerimize,
bölgelerimize hayırlı olmasını tekrar diliyorum ve hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kutluata.
Hükûmet
adına Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik söz
istemişlerdir.
Buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dün akşam yapılan
müzakereler esnasında da dile getirildiği için -bugün de özellikle
Sayın Sünerin dile getirdiği bir mesele var- bu konuda yüce Meclisin
özellikle bilgilendirilmesi açısından huzurunuzdayım. Burada
birçok milletvekili arkadaşım Özellikle yurt ihtiyacı fazla.
dediler ve Kredi Yurtlar Kurumu yükseköğretimin yurt ihtiyacını
karşılayamamaktadır, yurtlarda çok ciddi
sıkıntılar vardır. dediler. Ben, bununla ilgili olarak
sizlere bazı rakamlar vermek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyede, örgün öğretime devam eden üniversite
öğrencisi sayısı 1,5 milyondur. Bildiğiniz gibi, açık
öğretim fakültelerine, açık öğretim programlarına devam
eden insanlar bir yaygın açık öğretim faaliyeti yapıyorlar.
1,5 milyon öğrencimiz örgün öğretim kurumlarına devam ediyorlar
ve bu 1,5 milyon öğrencimizin de yaklaşık yarısı kendi
anne babalarının oturduğu, kendilerinin oturduğu illerdeki
üniversitelere gidiyorlar. Yani potansiyel olarak yurda ihtiyaç hisseden
öğrenci sayımız 750 bin civarındadır. Peki, bu 750
binin hepsi yurtta mı kalmak istemektedir? Hayır, bütün bu
öğrenciler yurtta kalmak istememektedirler. Şu anda bizim 230 bin kişilik
yurt kapasitemiz vardır. Eğitim-öğretim yılının
başında özellikle birinci sınıfa gelen öğrenciler
ciddi anlamda yurt tercihinde bulunmaktadırlar. Eğitim-öğretim
yılının başında yurtlar yüzde 100, yüzde 110luk gibi kapasitelerle
çalışırken, dönem ortasına doğru, dönem sonuna
doğru üniversite yurtlarındaki doluluk oranı yüzde 70 ile 80
arasında değişmektedir. Dolayısıyla, iddia
edildiği gibi Türkiyede yükseköğretim öğrencilerinin çok
sayıda yurda ihtiyacı vardır, ama yurt yoktur. şeklindeki
iddia doğru bir iddia değildir.
Değerli
arkadaşlarım, bizim iktidarımız döneminde biz 53 devasa
yurt bitirdik, 53 adet yurt bitirdik ve faaliyete soktuk. Peki, bu 53 yurtla ne
kadar yatak kapasitesi kazandırıldı? Ranza sistemini
kaldırdığımız için, karyola sisteminde 27 bin kapasite
artırıldı. Eğer ranza sistemine devam etmiş
olsaydık bu, 54 bin kapasite olacaktı. Ama biz şu anda yeni
yaptığımız yurtlarda asgari üç yıldızlı otel
kalitesini getiriyoruz ve bir odada en fazla 4 kişi kalabilir, birçoğu
da banyosu, tuvaleti, vesair odanın içerisinde olan süit oda görünümündedir.
Yeni yurtlarımızın hemen hemen hepsi böyledir.
Şu anda 16
yurdumuzun inşaatı devam ediyor. Bunun asgarisi 500 kişilik
yurtlardır. 27 yurdumuzun da ihale aşamasındadır
işlemleri. Yani, bu 2008 yılı içerisinde böylelikle toplam 39
adet yurdumuz da inşa hâlinde olmuş olacak. Bu yurtlar da
bittiği zaman, yine ranza sisteminde değil karyola sisteminde, 25 bin
kişilik yine ek bir kontenjan, kapasite oluşmuş olacak.
Şimdi, hâl
böyleyken Efendim, yurt yapılmıyor, öğrenciler yurt
bulamadıkları için tarikat yurtlarına yöneliyorlar.
şeklindeki iddia, kesinlikle afaki bir iddiadır, doğru
değildir. Öğrenciler eğitim-öğretim yılının
başında yurda gelip kayıt yaptırmaktadır. Ama yurt
hayatı daha disiplinli bir hayattır. Daha sonra öğrenciler
evlere çıkmayı tercih etmektedir. Eve çıkmayı tercih eden
öğrenciyi de İlle de yurtta kalacaksınız. gibi bir
dayatmayla karşı karşıya bırakamazsınız.
Altını
çizmek istiyorum arkadaşlar, şu anda Türkiyedeki yurt
ihtiyacımız iddia edildiği gibi değildir.
Ancak, gelelim bu
yeni üniversitelerin kurulduğu illere; Dün akşam dokuz ildeki yurt
durumunu söyledim. Şırnakın dışında, bütün bu
illerimizde şu anda birer yurt vardır. Öğrenci
sayısının artmasıyla birlikte biz de yurt kapasitesini
artıracağız. Mevzi olarak, mahallî olarak bazı illerde
yurda ihtiyacımız olabilir ama yekûnda düşündüğünüz zaman
böyle büyük bir problemle karşı karşıya değiliz.
Bir şey daha
söyleyeyim Kredi ve Yurtlar Kurumuyla ilgili olarak. Kredi ve Yurtlar Kurumu
1962de kuruldu. 1962 ile 2002 yılı arasında toplam kırk
yılda Kredi ve Yurtlar Kurumunun geri dönüşümü, yani kredi
verdiği insanlardan geri aldığı kredi miktarı 27
trilyon Türk lirasıdır. Kırk yılda 27 trilyon Türk lirasıdır
ve ben günümüze uyarlanmış rakamlardan söz ediyorum. Peki, 2003 ile
2008 arasında geri dönüşüm ne kadar? 1 katrilyon Türk
lirasıdır arkadaşlar. Mesele işi ciddiye almaktır,
mesele işi takip etmektir, mesele ciddiyetle ve disiplin içerisinde bu
önemli kamu kurumunu işletmektir. Sizinle paylaşmak istediğim
birinci konu bu.
İkincisi,
değerli arkadaşlarım, 2003 yılının
başında Türkiyede üniversitelerimizde toplam 74 bin öğretim
elemanı vardı. Peki, 2008 yılının başında ne
kadar öğretim elemanı var? 96 bin öğretim elemanı var. Dün
Sayın Serter söylerken 98 bin dedi. 96 bin veya 98 bin. Bu arada, 22 bin
kişilik bir artış meydana gelmiş. Efendim, üniversite
sayısında yüzde 49luk bir artış meydana gelmiş.
Doğru. Bu yeni kurduğumuz üniversiteler -biraz önce hepiniz söylediniz-
daha yeni üniversitelerdir. Yine dün bir örnek verdim, sadece Çapa ve
Cerrahpaşa Tıp Fakültelerinde sadece profesör sayısı 820
kişidir arkadaşlar. Şimdi, siz, İstanbul Üniversitesi ile
şu anda Erzincanda kurduğumuz üniversiteyi veya Aksarayda kurduğumuz
üniversiteyi eğer öğretim elemanı sayısı itibarıyla,
bütçesi itibarıyla mukayese ederseniz yanlış bir mukayese
yapmış olursunuz.
Dün akşam
Sayın Kılıçdaroğlu dedi ki: Sayın Bakan diyor ki:
Fidan dikmezseniz büyümez. Ama fidana can suyu lazım. Dediniz
değil mi?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Evet.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) Doğru.
Ben de dedim ki: Bakın, kurduğumuz otuz iki üniversiteye tahsis
ettiğimiz bütçe 523 trilyon Türk lirasıdır 2008
yılında. 523 trilyon Türk lirası herhâlde can suyu olmaya yeter
Sayın Kılıçdaroğlu. Daha fazla olmalı mı? Elbette
daha fazla olmalı, elbette kamuya daha fazla bütçe ayrılmalı,
kamu üniversitelerine daha fazla bütçe ayrılmalı. Hepimizin gayreti
şüphesiz ki bu yönde olacaktır.
Yine Sayın
Süner dedi ki: Artık üniversiteler gençlerin hayatını karartan
yerler hâline gelmeye başladı. Niye karartan yerler hâline gelmeye
başladı? Ben Sayın Sünerin ne demek istediğini
anlıyorum. Efendim, üniversite öğrencileri üniversiteye kayıt
oluyorlar, okuyorlar, mezun oluyorlar, fakat iş bulamayınca
hayatları kararıyor. Eğer böyle bakarsanız, değerli
milletvekilleri, dünyanın hiçbir yerinde bir üniversiteden mezun olan
kişiye ertesi gün Gel seni kamuda istihdam edelim. demezler. Böyle bir
şey yok yeryüzünde. Siyasal bilgiler fakültesinden mezun olan binlerce genç
olabilir. Birisi müfettişlik yardımcılığı
sınavına girer, orayı kazanır. Birisi maliyenin
açtığı sınavı kazanır, oraya girer. Birisi
kaymakam olur. Birisi özel sektörde çalışır. Netice
itibarıyla biz gençlerimizi sadece iç piyasamıza ve Türkiyenin
şu andaki mevcut istihdamına göre de değil, biz aslında
gençlerimizi öyle yetiştirmeliyiz ki, bugün küresel bir rekabet var,
uluslararası şirketler var.
Bakın,
bununla ilgili bir örnek söyleyeyim ben size: Bankalar Birliğinin bir
toplantısına katıldım Sayın Başbakanla birlikte.
Orada, gelen yabancı bankacılar dediler ki: Biz Türkiyedeki
bankacılık uzmanlarına, finans uzmanlarına hayran
kaldık. Gerçekten bu konudaki kaliteniz bize parmak
ısırttı. dediler ve büyük çapta memnuniyetlerini dile
getirdiler. Burada tanıdıkları birçok, diyelim ki Fortisten
tutun HSBCye kadar banka ismi eğer ille de vermem gerekirse- bunlar
Türkiyede şube açan bankalardır ama burada istihdam ettikleri, bizim
Türkiyedeki üniversitelerden mezun olan, özellikle finansman konusunda
ihtisası olan insanlarla ilgili olarak büyük çapta memnuniyetlerini dile
getiriyorlar. Dolayısıyla, sadece iç piyasaya yönelik olarak Biz,
efendim, şunları mezun ettik, işte iş bulamadılar
Elbette, üniversite mezunu olup da işsiz olan gençlerin büyük bir
sıkıntıyla karşı karşıya
olduklarını biliyoruz. Onların doğuracağı bir
bunalımın olduğunu da biliyoruz, ama bir taraftan hepimiz
şunu söylemiyor muyuz değerli arkadaşlarım: Üniversite
kapısına yığılan 1 milyon 700 bin öğrenci var,
1,5 milyon ila 2 milyon öğrenci arasında insan üniversite
kapısında yığılıyor, bunlara üniversite
imkânı bulmamız lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakan, bir dakika ekliyorum, tamamlayın lütfen.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) Şimdi,
hem üniversite imkânı bulacaksınız ama üniversiteyi bitiren
herkese de -ille de kamuda çalışma gibi bir mecburiyet yoktur- böyle
bir imkânı da temin edemezsiniz.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, dünden beri, araştırma
fonlarının azaldığı söyleniyor. Türkiyenin ARGE
bütçesi 2000 yılında, değerli arkadaşlarım, 100 milyon
dolardı; 2007 yılı sonu itibarıyla -Türkiyenin kamu ARGE
bütçesinden söz ediyorum- 1,3 milyar dolardır. Sadece bizim,
Altıncı Çerçeve Program kapsamında 240 milyon avro, biz sadece
Altıncı Çerçeve Programa Türkiye ortak olsun diye katkı
payı vermişiz. Yedinci Çerçeve Programda bu 450 milyon avrodur.
Üniversitelerin araştırma fonlarına, bakın, 2002
yılında 74 trilyon aktarılmışken, 2008
yılında bu 358 trilyon Türk Lirasıdır. Hiçbir şey verilmedi,
artmadı şeklindeki iddialar kesinlikle doğru iddialar
değildir değerli arkadaşlarım.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Şahıslar
adına ilk söz, Eskişehir Milletvekili Sayın Beytullah Asile
aittir.
Sayın Asil
İkinci söz,
Gümüşhane Milletvekili Sayın Yahya Doğana aittir.
Sayın
Doğan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
YAHYA DOĞAN
(Gümüşhane) Sayın Başkan, mensubu olmaktan onur duyduğum
yüce Parlamentonun değerli üyeleri; 226 sıra sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunuyla ilgili ek
madde 104 üzerinde söz almış bulunuyorum. Konuşmama
başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kanaatimce, dün
ve bugün, yüce Parlamento Türkiyemizdeki bütün illeri üniversiteye
kavuşturarak tarihî bir görev ifa etmiştir.
Burada dikkatimi
çeken önemli bir gözlemimi de müsaadenizle zikredeceğim: Ben bu
Parlamento ile gurur duyuyorum. dedim zira İstiklal
Savaşını yapan ve millî çıkarlar söz konusu olduğu
zaman tek vücut olan Parlamentomuz, iktidarıyla muhalefetiyle birlikte
hareket etmişlerdir.
İllerimiz
içerisinde üniversitesi olmayan, Gümüşhane, Bayburt, Iğdır,
Ardahan, Tunceli, Hakkâri, Bartın, Yalova ve
Şırnakımızda da üniversitelerin kurulması kararı
çıkmıştı. Hayırlı uğurlu olsun, tebrik
ediyorum. Başta yüce Parlamentomuz olmak üzere emeği geçen,
katkısı olan herkese, Hükûmetimize, illerin mevcut ve eski
milletvekillerine ve konuya sahip çıkıp bizleri teşvik eden,
memlekete gittiğimiz zaman Hoca, üniversitemiz ne oldu, ne
yapıyorsunuz? diye sürekli bizi sıkıştıran
hemşehrilerimize de teşekkür ediyoruz; asıl katkı
onlarındır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üniversitelerimizin kuruluş
kanunlarının çıkması bizlere yeni birtakım görev ve
sorumluluklar yüklemektedir. Bildiğiniz gibi kanunun çıkmış
olması her şeyin bitmiş olması demek değildir, bir
anlamda işe daha yeni başlıyoruz. Bu üniversitelerin
bütçelerinin takibi, mali durumları, eğitim elemanlarının
kadroları ve fiziki altyapı yatırımlarının çok
yakinen takip edilmesi gerekmektedir. Hasbelkader içerisinden geldiğim ve
Cumhurbaşkanlığında görevdeyken de meşgul olduğum
için üniversitelerimizin sorunlarını biliyorum. Elbette ki yeni
kurulan üniversitelerimizin de bir hayli sorunları olacaktır. Hiç
mühim değil, Türk milleti bunları da aşacaktır. Nitekim
bugün konuşmam gerektiğini öğrenince, şöyle bir gözden
geçirdim, nereden nereye
Kayseride bir tıp fakültesi açılması
söz konusu oldu. Yanlış hatırlamıyorsam Gevher Nesibe
Tıp Fakültesi. Hacettepe bünyesinde kuruldu, daha sonra, bugün hâlini
görüyorsunuz. Birçok üniversiteye analık yapacak duruma gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, süre az, anlatacaklar çok. Ben kâğıda
bağlı kalmadan çok kısa olarak sizlere şunu söyleyeyim:
Üniversitelerimizin ciddi sorunları vardır ancak bu Parlamentoda
sanıyorum 100e yakın öğretim üyesi bulunmaktadır.
Resmî-gayriresmî, iktidar-muhalefet ayrım yapmadan öğretim üyesi
arkadaşlarım bir araya gelerek üniversitelerimizin sorunlarını
bir platformda tartışmamız, tutarlı çözüm önerileri üretmek
suretiyle Hükûmete, Parlamentoya getirmek durumundayız.
Bu arada, yeni
kurulan üniversitelerle bölgeler arası dengesizliğin de büyük ölçüde
ortadan kalkacağını, bu üniversitelerin halkla bütünleşerek
açıldıkları her yörede ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda
pozitif değişimlere yol açacağını biliyorum.
Yine, şunu
biliyorum ki, Anadolu halkı bu üniversitelerine sahip çıkacak,
onlarla bütünleşecektir.
Yeri
gelmişken bir hususa daha değinmek istiyorum. Devletler bütün
bunların
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Doğan, bir dakika ekliyorum; lütfen tamamlayın.
YAHYA DOĞAN
(Devamla) Sayın Başkanım, toparlıyorum.
Devletin
imkânları sınırlıdır. Biz hepsini devletten beklersek
gecikmeler olabilir. Bu sebeple, zaten halkımız büyük ölçüde destek
veriyor. Öyle göz yaşartıcı olaylarla
karşılaştık ki, adam ilkokulu zor bitirmiş köyünde,
ancak, çalışmış, üç beş kuruş kazanmış,
ben okuyamadım, memleketimin çocukları okusun deyip 24 derslikli bir
binayı yapıp üniversite kurulması amacıyla vilayete
bağışlıyor. Daha niceleri. Bunları saymak mümkündür.
Sizden
istirhamım, özellikle yeni kurulan üniversitelerin milletvekilleri,
illerin milletvekilleri, yörenizden çıkmış,
başarılı olmuş iş adamlarını bu konularda
ziyaret edin; kendiniz için, kendimiz için bir şey istemeyiz ama
üniversitelerimiz için, bir an önce faaliyete geçmelerini sağlamaya
katkıda bulunmalarını isteyiniz. Bunda hiçbir sakınca
görmüyorum.
Biraz önce
söylediğim gibi, anlatacak çok şey var, vakit bitti. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Doğan.
Şimdi,
soru-cevap faslına geçiyoruz.
Sayın
Ertugay
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, üniversitelerin yurt sathına yayılmasını
doğru bir karar olarak bulmakla birlikte, bu üniversitelerimiz için
başta fiziki altyapı, kaynak aktarımı yanında en
önemli mesele yeteri kadar nitelikte ve yeterli miktar ve sayıda
öğretim elemanı teminidir. Malumunuz, fen bilimleri enstitülerinde,
yüksek sosyal bilimleri enstitüsünde ve sağlık bilimleri enstitüsünde
doktora ve yüksek lisan yapan, binlerle ifade edilen çok sayıda
öğretim elemanı vardır ve bunların ilişkileri,
görevleri bittiği anda, doktora ve yüksek lisansları bittiği
anda üniversiteyle kesilmektedir. Bunlarla ilgili, yeni üniversitelerde
istihdamları ve kadroya alınması konusunda, yeni ve rasyonel
bütün bu kitleyi ekonomik olarak değerlendirecek, bu yeni kurulan
üniversiteleri de hizmete sunacak bir planlamayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, YÖK Başkanı tarafından, bu yıl üniversitelere
alınacak öğrenci kontenjanlarının yüzde 25 civarında
artırılacağı ifade edilmektedir. Bu doğru mudur?
Doğru ise YÖKe bağlı bütün fakülte ve yüksekokulların
mevcut kontenjanları mı yüzde 25 artırılacaktır yoksa
açık öğretim fakülteleri gibi bazı öğrenim
kurumlarının mı kontenjanı artırılacaktır?
Kontenjanlar yükseltilmeden bu yıl ÖSS sonucunda yükseköğretim
kurumlarına yerleştirilecek öğrenci sayısı net olarak
nedir? Kontenjan artırımı sonucunda bu sayı net olarak ne
olacaktır? Üniversitelerimizin mevcut altyapısı ve eğitim
öğretim kadrosu bu artışı karşılayabilecek
düzeyde midir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, üniversitelerimizde atama ve yükselme şartlarını
sağladıkları ve sınavlarını
başardıkları hâlde kadroların serbest
bırakılmaması nedeniyle birçok öğretim elemanının
atamaları gerçekleştirilememektedir. Örneğin, doçentlik
sınavını geçtiği hâlde doçent kadrosu bekleyen,
doktorasını bitirdiği hâlde yardımcı doçent kadrosuna
atanamayan, muvafakat işlemleri tamamlandığı hâlde yeni yerine
atanamayan çok sayıda öğretim elemanının mağduriyetine
ne zaman son verilebilecektir?
Bu konuda
Yükseköğretim Kurulunun üzerinde çalışma yaptığı
belirtilen personel planlaması çalışması ne zaman
sonuçlanacaktır? Bu konuda kadro mağdurlarına bir takvim
verebilir misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Akcan
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Sayın Başkanım
aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak
istiyorum:
Sayın
Bakanım, biraz önce kanun tasarısını görüşmek üzere
Meclis Genel Kurul Salonuna girerken Afyondan bir şikâyet geldi. Konu,
ilk ve ortaöğretimle ilgili. Cevap vermeyebilirsiniz ama verirseniz mutlu
olurum.
Öğretmen
eşleri serbest meslek sahibi olanlar, devlete borçlu olup olmamasına
bağlı olarak borcun yoktur kâğıdı getirmek suretiyle
senin eş durumunu varsayarız tarzında bir uygulamanın
genelgeyle gerçekleştiğini ifade eden bir itiraz hâlinde cevapla
karşılaşmaktalar. Yani, mimar serbest meslek sahibi, mühendis
serbest meslek sahibi, ekonomik şartları kötü, devlete BAĞ-KUR
borcu var. Bunun eş durumundan tayininin yapılması için
borçsuzluk kâğıdı isteniyor tarzında bir şikâyet
geldi. Tuhafıma gittiği için ben Sayın Bakanıma Genel
Kurulda ileteyim dedim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Akkuş...
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, Sayın Bakanım; Kredi
Yurtlar Kurumu yurtlarında kalan öğrencilerin yanında bir de
özel yurtlarda kalan öğrenciler bulunmaktadır. Özel yurtlarda kalan
öğrenci sayısı ne kadardır? Özel yurtlar ve Kredi Yurtlar
Kurumu yurtlarının tercihinde ne gibi etkenler rol oynamaktadır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Biraz önce
Sayın Bakan yurtlarla ilgili bir bilgi verdi. Şimdi, ben defalarca bu
kürsüde dile getirdim. Tuncelide şu anda hâlihazır öğrencilerin
kalacağı bir yurt yok. 500 kişilik bir yurt var, bu, Millî
Savunma Bakanlığı tarafından kullanılmaktadır.
Bir tek, Tuncelide yüksekokulun bir binası var.
Şimdi ben
öğrenmek istiyorum: Önümüzdeki öğretim yılında Tunceli
Üniversitesini kazanacak öğrenciler nerede kalacak? Bunu açık ve net
bize söylemesini istiyorum.
Ayrıca,
TOKİ, Tuncelide bir yurt binası yapmak istiyor mu?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Süner...
TAYFUR SÜNER
(Antalya) Sayın Başkan, Sayın Bakanıma sormak istiyorum:
Kaç özel öğrenci yurdundan hangi gerekçelerle şikayet geldi? Ne gibi
işlemler yaptınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakan
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Ertugayın sorusuna
cevap veriyorum: Sosyal bilimler veya fen bilimleri enstitülerinde
doktoralarını bitirdikten sonra birçok öğretim
elemanının, araştırma görevlisinin üniversiteyle
ilişkileri kesiliyor. Bunlar bu yeni üniversitelere geçebilir mi, bunlara
öncelik tanınabilir mi? şeklinde Sayın Ertuğayın bir
sorusu var. Zaten, dün müzakereleri başlattığımız
andan itibaren bütün milletvekili arkadaşlarımızın
söylediği bir şey var: Bu üniversiteler açıldı ama
öğretim elemanı nereden bulunacak? Şimdi, bu kadar çok üniversitenin
olduğu bir ülkede ve o üniversiteler de, malumunuz, ilan veriyorlar,
öğretim elemanı aramak üzere ilan veriyorlar. Ben, bütün bu
insanların bu manada çok ciddi şanslarının olduğunu
düşünüyorum ve üniversitelerin ilanlarına müracaat ettikleri zaman
yerleştirilebileceklerini düşünüyorum, yani bu konuda bir engel
olmadığını düşünüyorum.
Sayın
Tankut, kontenjanların artırılmasıyla ilgili Bu kontenjan
artırımı yüzde 25. YÖKün açıkladığı
kontenjan artırımı acaba açık öğretimle ilgili midir
yoksa mevcut üniversitelerin ve fakültelerin, yükseköğretim
kurumlarının kontenjanları mı artırılacak?
diyor.
Değerli
arkadaşlar, zaten açık öğretimin kontenjanı diye bir
şey olmaz. Açık öğretimde bir kontenjan sınırı
zaten çoğu zaman konmuyor. Yani, diyelim ki 300 bin diye bir rakam
belirlenir. Eğer müracaat eden öğrenci varsa bu 400 bine de
çıkar, 500 bine de çıkar. O yönde bir engel yok. Bu yüzde 25lik
kontenjan artırımı örgün yükseköğretim
kurumlarının kontenjanlarının artırımıyla
ilgilidir. Ama diyelim ki yeni bir vakıf üniversitesi veya devlet
üniversitesi kuruldu. Onun da durumu müsaitse, öğretim üyesi varsa, fiziki
altyapısını, teknolojik altyapısını
hazırlamışsa o da ayrıca öğrenci alabilir. O yüzde
25lik kontenjan artırımına dâhil değildir. Mevcut üniversitelerin
kontenjan artırımından söz edilmektedir; bu, doğrudur.
Sayın
Işıkın kadro mağduru olan öğretim üyeleriyle ilgili
bir sorusu var: Efendim, kadrolar, atamalar durdurulduğu için
atamaları yapılamayan, doçentlik sınavlarından geçmiş
olan, doçentlik hakkı elde eden ama atanamayan insanlar var. En barizi
budur. Bunların bir kısmı rektörlerin tercihine bağlı
olarak maalesef kadro alamıyorlar. Bunlardan bir kısmı da, son
olarak Danıştayın özellikle bu atamalara esas teşkil eden
yönetmeliği, Üniversitelerarası Kurul tarafından hazırlanan
yönetmeliği iptal etmesi sonucu atanamıyorlar. O boşluğu
doldurmak üzere şimdi biz -işte bugün Millî Eğitim Komisyonuna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığından havale edildi-
bir yasa tasarısı getiriyoruz. Üniversitelerde profesörlerin,
doçentlerin, yardımcı doçentlerin atanma esaslarını
düzenleyen bir kanun tasarısıdır. O tasarı Türkiye Büyük
Millet Meclisinden geçtikten sonra bu anlamda, ümit ediyorum ki, bir problem olmayacak.
Ancak, bu herkese anında kadro ilan edilecek anlamına gelmez.
Üniversite yönetiminin buradaki inisiyatifi de söz konusudur.
Sayın
Akcanın sorduğu soruya şöyle cevap vereyim: Değerli
arkadaşlar, burada garipsenecek bir şey yok. Diyelim ki
öğretmenimizin tayini Artvine çıkmış. Fakat Afyonda
eşinin özel sektörde iş yaptığını söylüyor. Ne
yapıyor: Mimarlık bürosu işletiyor. Fakat mimarlık bürosu
işleten, serbest çalıştığını söyleyen
BAĞ-KURlu, SSKlı insanlar eğer primini yatırmıyorsa
o ticari faaliyeti orada yaptığını nereden anlayacaksınız?
YILMAZ TANKUT
(Adana) Efendim, borçlanarak yapabilir. Olur mu öyle şey?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Olur böyle
şey.
Netice
itibarıyla, bütün bunlar, bakın, değerli arkadaşlar, birçok
insan eş durumundan tayin yaptırabilmek için kâğıt üzerinde
bu tür muameleleri yapıyor. İş gerçek midir, doğru mudur?
Bunun tespiti için sorulur bu.
Öte yandan, özel
yurtlarda hangi etkenlerden dolayı insanlar kalır? O yurtlarda kalan
insanlara sormak lazım Sayın Akkuş.
Tunceli yurduyla
ilgili olarak dün bir açıklama yaptım Sayın Genç. Millî Savunma
Bakanlığına diyeceğiz ki: Bizim yurdumuzu
boşaltın. Eğer kısa vadede boşaltamayacaklarsa biz
OKTAY VURAL
(İzmir) Bakan burada, söyleyin efendim.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Canım, netice
itibarıyla, Millî Savunma Bakanı, ayaküstü, oradaki
şartları incelemeden cevap mı verecek?
OKTAY VURAL
(İzmir) Söyleyeceğiz dediniz de.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Eğer
yapmazlarsa Sayın Genç, biz şüphesiz ki Tuncelili öğrencileri
sokakta bırakmayız, bunun tedbirini alırız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Söz yani!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Ne demek
şimdi? Yani
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır, söz yani! Tuncelide öğrenciler sokakta
kalmayacak.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Elbette
kalmayacak.
Bakın,
değerli arkadaşlar, birçok vilayette, Kredi Yurtlar Kurumunun kendi
yurdu yoksa ilçede veya il merkezinde, biz kiralama yoluyla da olsa o
ihtiyacı gideriyoruz.
Sayın
Sünerin Kaç özel öğrenci yurduyla ilgili, ne kadar şikâyet gelmiştir?
şeklinde bir sorusu var. Bu bir istatistiki bilgidir, yani bu
Dünyanın ortası neresidir? gibi bir soru, bunun cevabını
bulur size söyleriz.
Teşekkür
ederim arkadaşlar.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Ek madde 105i
okutuyorum:
İstanbul
Şehir Üniversitesi
EK MADDE 105-
İstanbulda Bilim ve Sanat Vakfı tarafından 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim
kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel
kişiliğine sahip İstanbul Şehir Üniversitesi adıyla
bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.
Bu Üniversite,
Rektörlüğe bağlı olarak;
a) Fen-Edebiyat
Fakültesinden,
b) İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesinden,
c) Mühendislik
Fakültesinden,
ç) İletişim
Fakültesinden,
d) Yabancı
Diller Yüksekokulundan,
e) Sosyal
Bilimler Enstitüsünden,
f) Fen Bilimleri
Enstitüsünden,
oluşur.
BAŞKAN
Madde üzerinde gruplar adına söz talebi vardır.
İlk söz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın
Hasan Çalışa aittir.
Buyurun
Sayın Çalış. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
HASAN ÇALIŞ (Karaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 226 sayılı
Tasarının 1inci maddesinin ek 105inci maddesi üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, ek 105inci madde, İstanbul Bilim Sanat
Vakfının, İstanbulda İstanbul Şehir Üniversitesi
adıyla bir üniversite kurmasıyla ilgilidir. Vakıfların,
iş adamlarının, yükseköğretime ve eğitime hizmet
vermesi çok önemlidir. Bu vesileyle, Bilim Sanat Vakfının kurucu ve
yöneticilerini ve destek verenleri kutluyorum, çünkü ülkemizin geleceğine,
kalkınmasına, genç beyinlerin ülkemize ve insanlığa
kazandırılmasına yatırım yapıyorlar.
Ülkemiz genç
nüfusu itibarıyla dünyanın pek çok ülkesinin normal nüfusundan fazla
bir potansiyele sahiptir. Bu gençlerimizin iyi eğitilmesi, ekonomiye,
bilime, sanayiye katkı sağlayacak genç beyinler hâline getirilmesi
çok önemlidir. Bu potansiyeli doğru kullanabilirsek, hem ülkemizin
kalkınmasına, mutluluğuna olumlu katkı sağlarız
hem de insanlığa hizmet etmiş oluruz, ayrıca milletler
ailesinin kalkınma yarışında ülkemizin öne
çıkmasına katkı sağlamış oluruz. Aksi durumda
ise, kalkınmamızın, ekonomimizin, sosyal, ekonomik ve kültürel
pek çok problemimizin kaynağı olacaktır bu potansiyel. Maalesef,
bugün, ülkemizin işsizliği, genç işsizliği ve üniversite
mezunu genç işsizliği her geçen gün önemli bir problemi hâline
gelmektedir. Yüksek eğitim ve öğretimin daha iyi iş, daha iyi
bir gelecek hâline gelmesini, gençlerimizin daha iyi bir hayat standardı
yakalama umudunu gerçekleştirmek öncelikle milleti temsilen seçilerek
buraya gelmiş olan bizlerin görevidir.
Değerli
arkadaşlar, bugün, dokuz ilimizde ve iki vakıf adına
kurulmuş olan üniversitelerle beraber on bir üniversite kuruluyor.
Bunları Milliyetçi Hareket Partisi olarak önemsiyoruz, destekliyoruz. Bu
vesileyle Türkiyede üniversiteye sahip olmayan il kalmamış
olacaktır ancak ben şahsen, memnuniyet ve endişeyi beraberce
yaşıyorum. Memnunum, çünkü bu üniversitelerin kurulmasını
bekleyen insanlarımız, hemşehrilerimiz, o bölgenin
milletvekilleri memnunlardır. Bu memnuniyeti görüyoruz, onların
memnuniyetini bizler de paylaşıyoruz.
Tabii ki kurulan
bu üniversiteler bölgenin, ülkenin kalkınmasına, ekonomik ve sosyal
problemlerin çözülmesine, genç beyinlerin önce ailesine, sonra topluma ve
insanlığa faydalı insanlar olarak katılmalarına önemli
katkılar sağlayacaktır.
1960
yılından beri, eski bir üniversitenin oluşturduğu
altyapı üzerine yeni üniversiteler kurulmuştur. Tabii ki eksikleriyle
kurulmuştur ve gelişmiştir ama yeni kurulan bu üniversitelerle
ilgili endişelerimiz var. Bazı üniversitelerimiz gerçekten
altyapısı itibarıyla gelişmeye, gerçekten çoluk
çocuğumuzu rahatlıkla teşvik edebileceğimiz bir üniversite
olmaya adaydır ama bazılarında ise kâğıt üzerinde bir
fakülte veya yüksekokul, kâğıt üzerinde bir üniversite kurulması
durumuyla karşı karşıyayız.
Değerli
arkadaşlar, bu kâğıt üzerinde kurmuş olduğumuz
üniversitelerin yarın hayata geçmesi dönemindeki problemler, bugün
üniversitenin kurulması nedeniyle bizlere alkış tutan
hemşehrilerimizin öncelikle hayal kırıklığına,
zaman içerisinde de öfkesine sebep olabilir. İşte bunu önlemek öncelikle
burada bulunan bizlerin görevidir değerli arkadaşlar.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Karamanda öyle
bir şey oluyor mu Hasan?
HASAN ÇALIŞ
(Devamla) - Bütçemizin durumuna bakıyorum, bütçemizin yatırıma
ayrılan payına bakıyorum ondan dolayı endişeleniyorum
değerli arkadaşlar. Yani bütçenin içerisinde faize
ayırdığımız, sosyal güvenlik açıklarına
ayırdığımız paya ve yatırımlara
ayırdığımız paya bakıyorum ondan
endişeleniyorum.
Üniversite mezunu
işsizlere, yetersiz altyapı ve yetersiz imkânlarla
donanımsız yetiştiği için, kendini, verilecek yeni
görevlere, yeni işlere hazır olmamak durumuyla karşı
karşıya gören yeni mezunları eklemenin endişesini
taşıyorum değerli arkadaşlar.
Üniversite
kurarken asgari ilmî kriterlerin etkili olması gerekirken sübjektif
kriterlerle ölü doğan, hasta doğan üniversitelerimiz olur mu diye
endişeleniyorum. Bunları da kayıtlara geçsin diye özelikle
söylüyorum değerli arkadaşlarım.
Maalesef,
ülkemizin bir Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı var. Bu
Müsteşarlığımızın on yıl, yirmi yıl,
otuz yıl, elli yıl ülkemizin geleceğiyle ilgili
yaptığı planlar ve programlara göre yapılması gereken
işleri maalesef Ben yaptım oldu metoduyla yapar hâle geldik. Bundan
dolayı endişeleniyorum.
Tabii ki her
ilimizde bir üniversite kurulması
Artık, bugün itibarıyla
kuruyoruz, bu tartışılmayacaktır ama yarın
bunların problemlerini tartışmaya devam edeceğiz
değerli arkadaşlar. Bugün itibarıyla mevcut üniversitelerimizin
hâlledilemediği için kronikleşen çözülememiş problemlerine
bakıyorum, bundan dolayı endişeleniyorum. Bugün
üniversitelerimizi teknik altyapı, fiziki altyapı, öğretim üyesi
sayı ve kalitesi, bilimsel kalite ve verimlilik, sosyal ve kültürel
altyapı, yetiştirilen öğrenci ve öğretim üyesinin
donanımı, uluslararası standartlara uygun kalitede eğitim,
öğretim, bilimsel araştırma ve yayınlar yönünden
kıyasladığımız zaman çok önemli farklılıklar
görmekteyiz. Bugün öyle üniversitelerimizde öyle fakülteler var ki gerçekten
bir fakültenin bir bölümündeki öğretim üyesi, Anadoludaki bir
üniversitenin tamamında olan öğretim üyesinden daha fazladır.
Bugün öyle üniversitelerimiz var, dünya çapında yayınlar yapabiliyor,
ilmî araştırmalar yapabiliyor ama öyle üniversitelerimiz var ki
şurada pek çoğumuz, çocuğumuzu gözü kapalı gönderemiyoruz değerli
arkadaşlar.
İşte,
bizlerin, hepimizin görevi, öncelikle bu üniversiteleri, hem kendi
çocuklarımızın hem de bizlere güvenerek oy vermiş
insanların, destek vermiş insanların, ümit etmiş
insanların çoluk çocuğunu gözü kapalı gönderebileceği Ben
buralara çocuğumu emanet edebilirim, buralara emanet ettiğim
çocuğum gelecekte hem kendisine hem de topluma faydalı insanlar
olur. ümidiyle rahatlıkla gidebileceği üniversite
standardını yakalamamız lazım. Ancak, yetmiş yıla
baktığımız zaman, bu konuda ne yazık ki iyi bir
notumuz yok, bundan dolayı endişeliyim değerli arkadaşlar.
Bugün,
iktidarı ile muhalefeti ile bu konuyu, gerçekten millî bir mesele olarak
ele alıp çözmemiz gereken önemli bir konu olarak görüyorum. Mesela yeni
kurulan, bir yıl içerisinde kurulan üniversitelerimizden birisi de
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesidir. Gerçekten bu üniversitemiz bir
yıl öncesinde kurulmuştur, ancak bu bir yıl öncesine gelene
kadar aşağı yukarı yirmi beş yıllık bir
mazisi vardır. Bugün, Sayın Bakanımın dün burada konuşmasında
da örnek verdiği hâle gelmesi için emek veren, çalışan isimli
isimsiz kahramanlar vardır. Gerçekten bu müessesenin bugünlere gelmesinde,
kurulmasında
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çalış, bir dakika ekliyorum, lütfen
konuşmanızı tamamlayınız.
HASAN ÇALIŞ
(Devamla) -
emeği geçen herkesi şahsım ve hemşehrilerim
adına kutluyorum, şükranlarımı, minnetlerimi arz ediyorum.
Aradan bir
yıl geçmiştir. Bir yıl içerisinde Karaman Valimiz,
milletvekillerimiz, vakıf yöneticilerimiz el birliğiyle bir
şeyler yapmaya çalışıyoruz. Ancak, almamız gereken
yola ve aldığımız yola bakıyoruz, arkadaşlar, ben
şahsen Niye bu kadar yavaş gidiyoruz? diyorum. Sayın
Bakanımın son gelişinde Hükûmetimiz adına verdiği
sözün ayak seslerini duyuyoruz, inşallah onun hayata geçtiğini de
görürüz. Kendilerine de teşekkür ediyorum hemşehrilerim adına.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) İhalesi
yapıldı, yapılıyor.
HASAN ÇALIŞ
(Devamla) İnşallah Sayın Bakanım, neticeyi görelim,
tekrar teşekkür edeceğiz.
Efendim, ben bu
vesileyle, yeni kurulan üniversitelerimizin hayırlı
olmasını diliyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu
üniversitelerimize olumlu oy vereceğimizi, destekleyeceğimizi beyan
ediyorum, saygılarımı arz ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Çalış.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Nur Serter.
Buyurun
Sayın Serter. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İstanbul
Şehir Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi
kurulmasına ilişkin ek 105inci maddeyle ilgili olarak Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, dün de burada ülkemizde yeni üniversitelere ne kadar büyük
ihtiyaç olduğu üzerinde uzun uzun konuştuk. Gerçekten vakıf
üniversiteleri de ülkemizin bir gerçeğidir ve vakıf üniversitelerine
de ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak, bilindiği gibi Türkiyede kâr elde
etme amacıyla, ticari amaçla üniversite kurulması
yasalarımıza göre yasaktır. Bu nedenle, kurulacak olan
vakıf üniversitelerinin ticari amaçla değil ama gerçekten vakıf
üniversitesi olarak faaliyet göstermelerinin üzerinde büyük bir özenle
durulması gerektiği düşüncesini taşıyoruz.
Geçmişteki uygulamalar, ne yazık ki, birçok vakıf üniversitesine
devletten yapılan arazi ve bina tahsisleri, devlet üniversitelerinden
buraya giden öğretim kadroları, yine devletten yıl içerisinde
aktarılan devlet yardımları -bütün üniversitelere olmamakla
birlikte- ve bir de öğrencilerden alınan katkı payları ya
da ücretler hep birlikte değerlendirildiğinde, bunların tam
olarak bir vakıf üniversitesi statüsü içerisinde faaliyet
göstermediğini ortaya koymaktadır.
Değerli
milletvekilleri, zaten, tabloya bir bakalım, bu vakıf üniversiteleri
nerelerde kurulmuş? İstanbulda, Ankarada, İzmirde,
zannediyorum bir tane de Çukurovada. Diğer taraflarda vakıf
üniversiteleri yok. Niye yok? Çünkü gelir düzeyi yüksek olan kentlerimizde bir
miktar kâr elde etme amacıyla çalışan üniversitelerdir büyük bir
çoğunluğu.
Şimdi, benim
Sayın Bakandan buradaki ricam, vakıf üniversitelerinin gerçek
vakıf üniversitesi olarak faaliyet göstermesi konusuna titizlik
göstermesidir. O zaman, sadece iki tane değil, onlarca vakıf
üniversitesinin kurulmasına daha gönülden bir destek verileceğine
inanıyorum.
Dün burada
kurulan devlet üniversiteleriyle ilgili konuşma yaptığım
sırada devlet üniversitelerinin çoğunun ilk kuruluş
aşamasında birer tabela üniversitesi olarak kurulduklarından ve
aradan on yıllar geçtikten sonra gerçekten bilimsel alanda ve eğitim
öğretim alanında nitelikli faaliyet gösterebilir durumda
olduklarından söz etmiştim. Ancak, Sayın Bakan daha sonra
yapmış olduğu konuşmada zaman zaman bana da atıf
yaparak bunların gerçekleri yansıtmadığını ifade
ettiler, bazı konularda en azından gerçekleri
yansıtmadığını.
Şimdi ben
Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan bu kurulan yeni
üniversiteler, bu dokuz üniversite, ondan önceki on yedi, ondan önceki on
beş sıfırdan mı kuruldular? Ben ne dedim? Dedim ki, bunlar
var olan devlet üniversitelerinin bazı fakülte ve
yüksekokullarının bir iki ilaveyle yeni üniversite tabelası
üzerine asılarak kurulmuş üniversitelerdir dedim. Yok mudur böyle bir
şey? Böyle kurulmadılar mı? Bir üniversiteden dört tane yeni üniversite
çıkmadı mı? Yalan mı bu? Yanlış mı? Sizin
kendi kaynaklarınız bunun bu şekilde olduğunu
doğruluyor.
Yine ben ne
dedim? Dedim ki, şu yasadaki 2nci maddeyi söyledim. Bu yeni kurulan
üniversitelere, içinden çıktığı üniversiteden bir
öğretim üyesi ve idari personel, hatta geçici personel kadrosu
aktarılıyor. Aktarılmıyorsa Sayın Bakan, bu 2nci
maddeyi niye oylatıyorsunuz burada? Burada yazılı işte
aktarıldığı. Bunu söyledim. Ben şunu söylemedim:
Bundan ibarettir aktarılan kadrolar demedim. Ama bu gerçeğin
altını çizdim. Bu kadrolar aktarılıyor. Bunlar uzaydan
gelmiyor Sayın Bakan. Bir üniversiteden alıyorsunuz
Zaten kadro
sıkıntısı çeken bir üniversitenin bir miktar kadrosunu
alıyorsunuz yeni üniversiteye aktarıyorsunuz; bunu söyledim.
Eğer yalansa, bu 2nci maddeyi lütfen iptal ettirin, boşu boşuna
burada oylamayalım. Bunun dışında, tabii ki yeni tahsis
yapacaksınız, tabii ki yeni kadro verilecek. Üç tane kadroyla bir
üniversitenin yaşaması mümkün müdür? Ama 2006dan beri kurulan
üniversitelerin rakamlarını ben size burada okudum. Bundaki
gecikmelerin, eğitime, öğretime maliyetinin altını çizmeye
çalıştım. Dolayısıyla, şapla şekeri
birbirine karıştıran ben değilim Sayın Bakan. Aman siz
karıştırmayın. Sizin
karıştırmanızın Türkiyeye maliyeti çok yüksektir
eğitim açısından. Siz, lütfen şapla şekeri
karıştırmayın. Cerrahpaşanın
rakamlarını, Çapanın rakamlarını da vermeyin. Çünkü
buradaki konuşmacıların hiçbir tanesi yeni kurulan
üniversitelerde, bir üniversitede, bir tıp fakültesinde 800 tane profesörün
olmasını veya öğretim üyesinin olmasını zaten
beklemiyor. Ben hiç beklemiyorum. Ben, Türkiyedeki eğitim gerçeğini
inanın en az sizin kadar biliyorum çünkü. Kurulan üniversitelerin tabela
üniversitesi ve gecekondu üniversitesi olmaması için bu üniversitelere
yapılacak kaynak tahsisinin ne derece önemli olduğunun altı
burada çizilmiştir; bütün konuşan milletvekilleri bunu özenle
çizmiştir ve bu son derece önemlidir.
Yeni kurulan
bunca üniversite varken, Sayın Bakan, bunca üniversite varken ve bu üniversitelerin
öğretim üyesi ihtiyacı en yüksek düzeyde iken, özellikle
araştırma görevlisi ihtiyacı bu kadar yüksek düzeyde iken
işte görüyoruz kaç tane kadro tahsis edildiğini. Siz, öğretim
elemanı kadrolarını toplayıp da bana toplam rakamı
lütfen vermeyin. Öğretim elemanı değil, esas olan öğretim
üyesidir. Bunu siz bir akademisyen olarak en az benim kadar biliyorsunuzdur.
Esas öğretim üyesidir. 3 tane profesör, 3 tane doçent veriyorsunuz, 1 tane
yardımcı doçent veriyorsunuz. Ne veriyorsunuz yani? Sanki binlerce
kadro tahsis etmişsiniz gibi
Öğretim elemanı veriyorsunuz,
işte, eğitim uzmanı veriyorsunuz, sonra bunların hepsini
sanki profesyonel kadrolar tahsis etmişsiniz gibi söylüyorsunuz.
Biz burada sizden
bir dilekte bulunduk, dedik ki, ne kadar çok genç akademisyenin
yetişmesine olanak sağlarsak hızlı bir şekilde, bu
üniversitelerimiz o kadar kolay, nitelikli eğitim veren konuma gelirler.
Bu dileğe karşı bunlar yokmuş gibi bir cevap üretmeyi,
açık söyleyeyim, bu ülkenin Millî Eğitim Bakanına
yakıştıramadım.
Sayın Bakan,
iş bu durumdayken bir YÖK Başkanı atadınız ve bu YÖK
Başkanı, üniversitelerde mevcut akademik atama ve yükseltilme
yönetmeliklerini bahane ederek üniversitelere yapılacak bütün akademik
atama ve yükseltmeleri durdurma kararı aldı. Ha, şimdi, yani
YÖKün kendi akademik atama kriterleri var zaten. Siz üniversitelerdeki
farklı kriterlerle ilgili yönetmelikleri iptal ettiğiniz için zaten
YÖKün var olan kriterlerine göre atamaları neden durduruyorsun diye YÖK
Başkanına bir zahmet edip sorsanız çok iyi olur. Aslında
biz bunların neden durdurulduğunu biliyoruz. Ama biz
söylediğimiz zaman siyaset yapıyor oluyoruz. Bunlar durduruldu çünkü
temmuz ayında yirmi iki üniversiteye yeni rektörler belirlenecek. Siz o
zaman kadroları serbest bırakacaksınız ki, yeni atanan
rektörler, sizin iradenize biat edecek nitelikteki rektörler o kadroları
istedikleri gibi doldursun diye. Olay son derece açık.
Biz burada
başka gerçekleri de biliyoruz. Örneğin biz burada İnönü
Üniversitesine niye kadro verilmediğini biliyoruz, Turgut Özal Tıp
Merkezine yıllardır niye kadro verilmediğini biliyoruz. Ben dün
burada rakamları verdim.
Bakın,
görün, temmuz ayından sonra siz bu kadroları vereceksiniz. Hep
birlikte burada bu kadroları nasıl verdiğinizi göreceğiz.
Siz kendi siyasi ideolojinize aykırı olduğunu
düşündüğünüz, siz Atatürkçü diye nitelendirdiğiniz rektörleri
cezalandırıyorsunuz. Ben bu cezaları çok yakından
biliyorum. Üstüne denetçi gönderirsiniz, sürekli denetçi gönderirsiniz, Maliye
müfettişlerini eksik etmezsiniz, kadro vermezsiniz, para vermezsiniz,
bütçelerini kısarsınız. Biz bunları gayet iyi biliyoruz ve
göreceğiz, burada hep birlikte göreceğiz, temmuz ayından sonra
bu kadroları yağmur gibi nasıl yağdıracağınızı
göreceğiz. Eğer temmuz ayına, yeni rektör atamalarına kadar
bu kadroları serbest bırakmazsanız, o zaman da bu konuda size
hesap sorma hakkını kendimizde göreceğiz.
Ben Sayın
Millî Eğitim Bakanından millî eğitimin, bütün Türkiye'nin, bütün
üniversitelerin bakanı olarak yeni kurmuş olduğu üniversitelerle
ilgili burada hızlı, kaliteli eğitime geçiş sürecini
olanaklı kılacak uygulamalara destek vermesini bekliyorum. Yoksa
burada çıkıp bizim iyi niyetle söylediklerimize karşı
siyasi bir üslup içerisinde Muhalefet söylüyorsa aman muhalefetin
söylediğine mutlaka karşı çıkayım.
anlayışı içinde şaplı şekerli demeçler vermesini
gerçekten garip karşılıyoruz.
Hepinizi
saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Serter.
Hükûmet
adına Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik.
Buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dünden beri
yaptığımız müzakereler esnasında gerek iktidar
kanadından gerekse muhalefet partilerine mensup
arkadaşlarımızdan burada birçok değerli milletvekilimiz bu
tasarıya katkı sundular, eleştirilerde bulundular, temennilerde,
tavsiyelerde, tekliflerde bulundular.
Sayın
Serter, bunlardan hiçbirisi bizi rahatsız etmedi. Zatıalinizin de
söylediği hiçbir şekilde bizi rahatsız etmedi. Ama muhalefetin
burada Hükûmeti eleştirme hakkı ne kadar tabii ise sizin
yaptığınız eleştirilere bizim de
karşılık vermemiz, bizim buna cevap vermemiz, toplumu
aydınlatmamız da o kadar bizim hakkımızdır. Müsaade
edin, bunu da yapalım.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Yapmayın demedik, gerçekçi olsun.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) Şimdi,
bakın biraz önce Sayın Serter Şu anda mevcut olan
üniversitelerden bunlar ayrılıyor, yeni üniversiteler oluyor. O
üniversitelerden de buraya kadro aktarıyorsunuz. diyor, Bu da 2nci
maddede yazılıdır. diyor.
Sayın
Serterin dediği şu değerli arkadaşlar -biraz sonra 2nci
madde okunacak- diyelim ki Ardahanda kurduğumuz üniversite bünyesinde
bulunan İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, şu anda Kars
Kafkas Üniversitesinin bünyesinde bulunuyor. Orada hizmetlisinden profesörüne
kadar eğer şu anda mevcut kadroda birileri varsa üniversite
kurulduğu zaman Ardahan Üniversitesinin personeli olacak. Bütün
taşınır taşınmaz malları, menkulleri,
gayrimenkulleri, fiziki binaları, vesair Ardahan Üniversitesine
bağlı olacak, söylenen şey budur. Ama Sayın Serter biz
bununla yetinmiyoruz ki. Dünden beri şunu söylüyorum
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Bunu söylüyoruz...
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) Bakın ama
ben başka bir şey söylüyorum. Sizin oluşturduğunuz
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Serter de onu söyledi.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Aynı şeyi söylüyoruz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) Müsaade edin.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Aynı şeyi söylüyoruz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) Sizin ne
söylediğinizi, ben ne söylediğimi biliyorum.
Sanki mevcut olan
fakülteler, bunlar sadece bir araya getiriliyor, üzerine bir tabela
asılıyor; bunlara ilave kadro verilmiyor, bunlara ilave bütçe verilmiyor,
bunlara başka hiçbir imkân tanınmıyormuş gibi eğer
böyle bir atmosfer oluşturursanız bu gerçeği yansıtmaz.
Arkadaşlar,
bakın, şu anda kurduğumuz kırk devlet üniversitesi için,
dün burada açıkladım, 76 bin yeni kadro ihdas ediyoruz, akademik ve
idari kadro ihdas ediyoruz. Şu anda mevcutların
dışında bu.
Eğer bugün,
Tunceli Üniversitesini kuruyorsak, Tunceli İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi, ki şu anda gayri faal. Bu dokuz, bakın bu dokuz ildeki
mevcut fakültelerin büyük bir çoğunluğu, sadece sanırım
Bayburttaki eğitim fakültesini istisna ederseniz, bunların yüzde
90ı gayri faaldir, ismen vardır fakat öğrencisi yoktur,
eğitim öğretim yapılmamaktadır.
Diyelim ki
Iğdırda Ziraat Fakültesi bizim dönemde açıldı ancak
şu anda faal bir fakülte değildir, faal hâle gelecektir. Ama
varsayın ki faaldir, varsayın ki öğretim üyesi vardır.
Onların dışında 76 bin yeni kadro ihdas ediyoruz
değerli arkadaşlar. Bir kere bunu tespit edelim.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Serbest bırakmıyorsunuz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi
gelelim serbest bırakmaya.
Biraz önce
Sayın Işık bana bir soru sordu, MHPden Kütahya Milletvekilimiz
dedi ki: Bunlar niye atanmıyor? Değerli arkadaşlar,
Üniversitelerarası Kurulun atamadaki kriterlerle ilgili yönetmeliği
Danıştay tarafından iptal edilmiştir. Danıştay
diyor ki: Burada sübjektiflikler vardır, her üniversite kendi
bildiği gibi atama yapmaktadır. Bunların asgari kriterlerinin
olması gerekiyor. Bununla ilgili de bir yasal düzenleme
yapılması gerektiği ifade ediliyor. Biz de bu yasal düzenlemeyi
yapıp getiriyoruz.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Yürürlükte mevcut yönetmelik Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) Şimdi,
gelelim işin bir diğer tarafına. Değerli arkadaşlar,
bakın son olarak kurduğumuz 17 üniversitede toplam 27 ünite var yani
fakülte ve enstitü olarak 27 tane fakülte ve enstitü vardır. Peki, biz bu
27 fakülte ve enstitüyü sadece bir araya getirerek bir üniversite hâline mi
getirdik? Hayır. 65 tane daha fakülte ve enstitü kurarak bu 17
üniversiteyi şekillendirdik.
Şu
eleştiriye katılırım veyahut da şu temenniye
katılırım: Şimdi, bunlar bugün kuruldular. Kanun kurmak
sadece üniversiteye başlangıç yapmaktır. Bunlar bir anda, bir
günde, üç günde, beş günde ideal üniversite, bizim arzuladığımız
üniversite elbette olmazlar. Ama değerli arkadaşlarım,
şöyle bakın olaya: Yalova Üniversitesini bugün kurarsanız
diyelim ki on sene sonra, on beş sene sonra
arzuladığınız bir Yalova Üniversitesiyle
karşılaşırsınız ama on beş yıl sonra
Yalova Üniversitesini kurarsanız bu otuz yıl sonra olacak demektir.
Bugüne kadar belki birçok kimsenin gözden kaçırdığı budur.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Biz de bunu söylüyoruz zaten, aynı şeyler.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) Netice
itibarıyla söylediğimiz şeyler farklı şeyler
değil. Ancak burada yapılan bir şey vardı değerli
arkadaşlar. Bazı milletvekili arkadaşlarım dediler ki:
Keşke Hükûmetimiz çıkıp burada şunu söyleseydi: Biz
iktidara gelmeden önce şu kadar üniversite kurmayı planladık,
bakın şunu
Arkadaşlar,
bakın bu yaptıklarımızın hiçbirisi plansız
değildir. Sayın Demirtaş -DTPden- dedi ki: Sayın Bakan
dedi ki geçen dönem: Eğer sadece seçmene selam olsaydı, sadece
tabela üniversitesi kuruyor olsaydık biz dokuz ile de üniversite kurardık.
Bugün dokuz ile üniversite kurduklarına göre tabela üniversitesi mi
kurulmuş oluyor?
Bakın, biz
önce on beş üniversiteyi kurduk, arkasından on yediyi getirdik, daha
sonra dokuzu getirdik. Hepsini bir günde getirebilir miydik? Getirirdik. Bütçe
imkânları çerçevesinde ve bunlara eğer kaynak tahsis edemeyeceksek,
bunların fiziki altyapılarını yapamayacaksak, bunlara
personel veremeyeceksek bu üniversiteleri kurmanın elbette bir anlamı
yok. Ama bakın biz bu sürece ne zaman başladık? 2004te
hazırlıklarına başladık, 2005te bir bölümünü kurduk,
2006nın sonunda bir bölümünü kurduk, şimdi de dokuz üniversite
kuruyoruz.
Gelelim
vakıf üniversitelerine: Bakın, sadece -Sayın Serter
haklıdır- İstanbulda, Ankarada, İzmirde vakıf
üniversiteleri toplanmışlardır. Sadece Tarsusta bir vakıf
üniversitesi vardır. Fakat şu anda bu da değişmektedir
değerli arkadaşlar. Bursadan birden fazla müracaat vardır,
Gaziantepten birden fazla müracaat vardır, Malatyadan çok kısa bir
süre sonra belki bütün hazırlıkları bitirilmiş olarak
önünüze bir vakıf üniversitesi gelecektir, Adanadan böyle bir talep
vardır, Konyadan, Kayseriden
Bakın, Kayserililer şu anda
üniversitenin, bu kurulacak vakıf üniversitesinin
altyapısını bile büyük çapta halletmişlerdir.
Sadece Ankara ve
İstanbula vakıf üniversitelerinin hapsolması, sadece Ankara ve
İzmire mahsus bir şeymiş gibi vakıf üniversitelerinin
kurulmasını ben de tasvip etmiyorum. Büyükşehir belediyesinin
bulunduğu metropol şehirlerimiz başta olmak üzere vakıf
üniversitelerinin bütün Türkiyeye yayılması bizim de arzumuzdur,
bizim de çabamız ve teşvikimiz bu yöndedir. Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, burada eleştiride bulunurken kesinlikle
bunları göz önünde bulunduralım.
Bir de Sayın
Sertere şunu söylemek istiyorum: Değerli milletvekili
arkadaşım, bakın, burada dünden beri müzakere
yapılıyor. Hepimiz birbirimizi çok anlayışla
karşılıyoruz ama sizin kadar böyle tansiyonu yükselten hiçbir
arkadaşımız olmadı.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Bir de siz varsınız.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) Şimdi,
ama ben, dikkat ederseniz siz bu gerginliği yarattıktan sonra ben
size cevap vermek üzere sadece çıkıyorum. Bunu unutmayın.
Teşekkür
ederim arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Şahıslar
adına ilk söz Malatya Milletvekili Sayın Öznur Çalıka aittir.
Buyurun
Sayın Çalık. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 226 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerine şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, üniversiteler çağın gereksinimlerine uygun olarak
genç neslimizin ağırlıkta olduğu toplumumuzun
yükseköğrenim ihtiyaçlarını karşılayan ve ülkemizin
sosyoekonomik kalkınmasında verdikleri eğitimle son derece
önemli yere sahip kurumlardır. Hızla küreselleşen, rekabetin
arttığı, özellikle teknoloji ve bilim alanındaki
yarışın giderek hararetlendiği dünyamızda toplumumuzu
bu yarışın içerisinde tutabilmek ancak yetişmiş insan
gücüyle mümkündür.
Ülkemizde
ortaöğretimdeki okullaşma oranında yaşanan artış
yükseköğrenime yönelik talebi de artırmaktadır. Bu konuda
üniversitelerimizde ikinci öğretime geçmek suretiyle ve açık
öğretim yöntemiyle geçici önlemler alınmışsa da yeterli
olunmamıştır. Üniversitelerimize yerleşebilmek için her
yıl 1,5 milyonun üzerinde evladımız sınavlara girmektedir,
başvuruda bulunmaktadır ancak mevcut kontenjanın talebi
karşılayamaması ve artışın devam etmesi sebebiyle
yeni üniversitelerin kurulması zorunlu hâle gelmiştir. Bu
düşünce doğrultusunda, Hükûmet olarak üniversite
sayısını hızla artırmak adına
çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz. 2006
yılında on beş, 2007 yılında on yedi üniversite
kurduk. Bu tasarıyla da dokuz yeni üniversitemizi yeniden Türkiyemize
kazandıracağız. Fakat, biraz evvel konuşan Sayın
Serter bilmeli ki, bu yeni kurulan kırk bir üniversitemiz de dâhil olmak
üzere, artık hiçbir üniversitemizde ikna odaları olmayacaktır
arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Seksen bir ilin
sekseninden milletvekili çıkarabilmiş bir siyasi parti olarak,
milletvekili çıkaramadığımız tek il olan Tunceli dâhil
olmak üzere Üniversitesiz şehir kalmayana kadar yola devam. dedik ve
bugün de sizlerin desteğiyle bu hedefimize ulaşmış
oluyoruz.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Şehir var, şehir var. Tarsus şehirdir.
ÖZNUR ÇALIK
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu yeni kurulan dokuz üniversitemizin
yanında, kayısının başkenti Malatyamızda
faaliyet gösteren İnönü Üniversitesi 28 Ocak 1975 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kabul edilen kanunla kurulmuştur ve otuz üç
yıllık bir üniversitedir ve bugüne kadar çözülemeyen,
yaşanılan kadro sıkıntısı vardır. 11
araştırma merkezi, 10 meslek yüksekokulu, 2 yüksekokul, 8 fakülte ve
3 enstitüyle öğrenimine devam etmektedir. Orta Doğunun en büyük
hastanesi olan Turgut Özal Tıp Merkezi ve üniversitemizin diğer
bazı birimleri çok ciddi kadro sorunları
yaşamıştır. İnşallah, otuz üç yıldan beri
yaşanan bu kadro sorunları
Dün Sayın Bakanımızın
vermiş olduğu cevapla bütün Meclisimizin ve Malatya kamuoyumuzun da
öğrendiği gibi, 2008 yılında, inşallah,
Malatyamızın, üniversitemizin kadro sorunu da çözülmüş olacak
diğer üniversitelerimizle birlikte.
Sayın
Bakanımıza ve Hükûmetimize, bu vesileyle de şimdiden
teşekkürleri iletiyorum.
Yine
Malatyamızda, Sayın Bakanımızın ifade ettiği
gibi, vakıf üniversitemiz de inşallah, önümüzdeki yıllarda
faaliyete geçecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; daha çağdaş ve modern
eğitim imkânlarını toplumumuza kazandırabilmek için
cumhuriyet tarihinde Millî Eğitim bütçesini en yüksek seviyesine
ulaştırdık. Son dört yıl üst üste genel bütçeden en büyük
payı eğitime ayıran Hükûmetimizin, önümüzdeki dönemde de
eğitime yönelik hassasiyetini sürdüreceğine ve ilkleri başarmaya
devam edeceğine inancım sonsuzdur.
Bu duygu ve
düşüncelerle, kanunun milletimize, eğitim ve öğretim
camiamıza hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum ve
yüce Meclisimizden bundan sonra da kurulacak olan bütün üniversitelerimizde
çağdaş, laik, sosyal ve demokratik, sosyal hukuk devletine
yakışır üniversiteyi temsil eden hocalarımızla
Türkiyede temsil edilmeyi gönülden arzu ederek saygılarımı
sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çalık.
Şahısları
adına diğer söz Karaman Milletvekili Sayın Hasan
Çalışa aittir.
Buyurun
Sayın Çalış. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, burada, özellikle vakıf üniversitelerimize
bağlı tıp fakültelerimizde ve üniversitelerimizin tıp
fakültesi kurma anlayışıyla ilgili bir aksaklığı
özellikle dile getirmek, bir de sınavlarla ilgili benim görebildiğim
aksaklığı dillendirmek için söz aldım tekrar.
Şimdi, bir
üniversite kuruluyor. Üniversite kurulunca çevrede yoğun bir baskı
başlıyor, İllâ ki bir tıp fakültesi kuralım
Tıp fakültesi yöneticileri de Tıp fakültesini kurarız, bir
döner sermaye oluşur; bunun üzerinden üniversiteyi de fakülteye
taşıtırız. diye bir anlayış içerisinde
olabiliyor. Aslında, bir bakıma tıp fakültelerinin
yaygınlaşması önemli ama bu anlayış kendi kendine
yetemeyen, gelişimini tamamlamayan, hızlı gelişemeyen,
problemleriyle boğuşan tıp fakültelerini
yaygınlaştırıyor. Bu konuya dikkat çekmek istedim; bir.
Bir diğer
konu: Gerçekten vakıflarımız üniversite kurarak ülkemize güzel
hizmetler veriyorlar. Ama şimdi, düşünün ki bir vakıf bir
şehirde bir tıp fakültesi açıyor. Tıp fakültesi Türkiye
genelinde hastaneler zinciri kuruyor. Bu vakfımızın özel hastane
anlayışı içerisinde hastaneler zinciri kurmasının
bence hiçbir mahzuru yok ama tıp fakültesi eğitimi vermediği,
sadece özel hastanecilik yaptığı bir ortamda tıp
fakültesi ismi kullanılarak insanlarımızın güzel
duygularının, umutlarının, beklentilerinin istismar
edilmesine bir tedbir almamız gerekiyor, bir kural koymamız
gerekiyor; bir.
Bir diğer
husus değerli arkadaşlar, tıp fakültelerimizin
bazılarında, inanın, bir bölümde, Anadoludaki pek çok
üniversitemizin genelinde, tamamında bulunan öğretim üyesinden fazla
öğretim üyesi var. Bir tarafta öğretim üyelerimiz kendini
geliştirecek, öğrencilerine, asistanlarına, hastalarına
yetecek zamanı ayıramamakta -koşmaktan nefesi kesilirken- bir
tarafta da öğretim üyesi yığılmasından dolayı,
gerçekten bu öğretim üyesi yığılması bir
verimsizliğe, hizmet sunmada bir aksaklığa sebep olabilmektedir.
Değerli
arkadaşlar, bence bu konular öncelikle, tabii ki Sayın
Bakanımı, eğitimden sorumlu bakan olarak onu ilgilendiriyor ama
şurada bulunan bizlerin hepsini ilgilendiriyor. Bu konuda bu dönem bir
şeyler yapabilirsek yapalım çünkü yarına kaldıkça bu
problem büyüyerek devam edecektir. Tabii ki öğretim üyesi dağılımı
kangren olmuştur. Buna bir çözüm getirmek lazım. Türkiyedeki bütün
öğretim üyesi sayısının toplamından fazla öğretim
üyesi iki üç vilayetimizde toplanıyorsa bunu çözmemiz gerekiyor
değerli arkadaşlar, buna mutlaka el atmak gerekiyor. Bu, hem
insanlık adına borcumuz hem ülkemize borcumuz hem de buralara
çocuklarını gönderip eğitim veren maaş ödediğimiz
insanlara maaş öderken emeklerinin
karşılığını ne derece bu millete veriyorlar, ne
derece alabiliyoruz bunu tespit etmek lazım.
Bir diğer
husus: Vakıf hastanelerimizde, Sağlık Bakanlığı
ihtisas hastanelerinde ve üniversite hastanelerinde çalışan
sağlık görevlilerinin -asistan, doktor, doçent, öğretim üyesi
vesair- hayat standartları ve bunlara sağlanan sosyal ve ekonomik
şartlar birbirinden çok farklı. Bunları ortak bir noktaya
taşıma mecburiyetimiz var. Aynı sınavla giren bir doktor
asistan, ihtisas hastanesinde başlarsa aldığı ücret
farklı, vakıf hastanesinde başlarsa farklı, fakültede
başlarsa farklı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum Sayın Çalış, lütfen
tamamlayınız.
HASAN ÇALIŞ
(Devamla) Onun da ötesinde, 657 sayılı Yasaya tabi olarak
başlamışsa yani memur statüsünde başlamışsa,
başladığı günün öbür günü kendisi veya çocukları
hastalanırsa sağlık hizmeti alabilmektedir ama aynı arkadaşımız
tercihini başka türlü yaptı, bir vakıf hastanesinde
başladıysa göreve -sigortalı başlıyor- normal süresini
dolduramadan, insanlara hizmet verdiği hastanede kendisi hizmet
alamıyor. Bu bir tezattır; bu, gözden kaçmış önemli bir
açıktır. Bunu kapatmak gerekiyor değerli arkadaşlarım.
Tabii ki bir
diğer konu da çok tartıştığımız
sınavlar gibi, bu üniversitelerimizdeki sınav sistemi.
Üniversitelerimizdeki bütün sınavları artık birilerinin keyfine
bağlı olmaktan çıkarıp belli uluslararası standartlara
bağlamak gerekiyor. Bu da önemli bir konudur.
Bunları
tespit etmek için söz aldım. Tekrar saygılarımı arz
ediyorum, kurulan üniversitelerimizin hayırlı olmasını
diliyorum. (MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çalış.
Soru-cevap
faslına geçiyoruz.
Sayın
Kaptan
OSMAN KAPTAN
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
özel öğrenci yurtlarından tarikat yurdu olduğu gerekçesiyle kaç
yurt hakkında şikâyet gelmiştir? Bu gerekçeyle
kapattığınız öğrenci yurdu oldu mu?
İkinci soru:
Aynı konuda kaç yurt müdürü hakkında soruşturma
açılmıştır? Görevden aldığınız yurt
müdürü oldu mu?
Üçüncü ve son
soru: Sayın Bakan, yurt müdürlerini görevden almada değil de göreve
atamada tarikatların etkili olduğu yönünde kamuoyunda bir algılama
vardır, bu doğru mudur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Akcan
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum:
Sayın Bakanım, bildiğiniz gibi araştırma görevlileri
üniversitelerimizin en önemli, personelle ilgili altyapı
unsurlarındandır. Ancak tıp fakültelerinde araştırma
görevlisi istihdamından çok TUSla gelen elemanlar bu görevi ifa
etmektedirler. Tıp fakülteleri istihdam edilmek üzere TUStan eleman isterken
bunlara istedikleri kontenjanın yüzde 50den fazlası
kısılarak verilmektedir. Özellikle yeni gelişmekte olan, yeni
kurulmuş tıp fakültesi bulunan üniversitelerimizde eleman
ihtiyacının karşılanması bakımından bu
durumun YÖKün dikkatine çekilmesi hususunda bir düşünceniz olabilir mi?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN -
Sayın Uslu
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
İzninizle
seçim bölgemle alakalı kısa bir soru sormak istiyorum. Eğer
cevap alabilirsem bu vesile bölge halkının da merakı
giderilecektir.
Sayın
Bakanım, Trakya Üniversitesine bağlı olarak Edirne ili
Keşan ilçesinde Yusuf Çapraz uygulamalı bilimler yüksekokulu ile
sağlık yüksekokulu kurulma çalışmaları son
aşamaya getirilmiş ve Maliye Bakanlığının
onayının beklendiği ifade edilmektedir. Adı geçen
okulların önümüzdeki yıl eğitim öğretime açılması
mümkün olabilecek midir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN -
Sayın Akkuş
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, Sayın Bakan; üniversiteden
ilişiği kesilen ve af bekleyen öğrencilerle ilgili bir
araştırma yaptırdığınızı ve buna göre
affın gündeme gelip gelmeyeceğini belirtiyorsunuz. Üniversitede
öğretim görmekte olan öğrencilerin yurt tercihi hakkında bir
araştırmanızın bulunmaması oldukça
düşündürücüdür. Bir önceki soruda da öğrencilerin yurt tercihi
yanında ne kadar öğrencinin özel yurtlarda kaldığı
hakkında bilgi almak istemiştim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Aydoğan...
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Balıkesir
ilinde geçtiğimiz dönem kurulma kararı alınan tıp
fakültesinin, kurulma kararının ötesinde, ödenek, altyapı ve
kadro eksikliklerinin bir an önce giderilerek en kısa zamanda faaliyete
geçmesi Balıkesir halkı tarafından beklenmektedir.
Yine,
veterinerlik fakültesinin açılması yönünde alınan karara
rağmen DPT ve Maliye tarafından onay beklemektedir. Hayvancılıkta
ciddi öneme sahip olan Balıkesir ili merakla veterinerlik fakültesinin
açılmasını beklemektedir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Nalcı...
KEMALETTİN
NALCI (Tekirdağ) Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, bilindiği gibi
Trakya Üniversitesinden ayrıldıktan sonra mevcut binalara
kurulmuştur. Bilindiği gibi, bu bölge de deprem bölgesidir. Bu bütçe
görüşmelerinde, üniversite, depreme karşı güçlendirme için 2,5
milyon YTL, araştırma ve geliştirme faaliyetleri için de 1,5
milyon YTL talepte bulundu. Fakat bu talepleri, Milliyetçi Hareket Partisi ve
CHP milletvekilleri tarafından uygun görülmesine rağmen, ne
yazık ki AKP milletvekillerinin ret oylarıyla kabul edilmedi.
Şimdi, ben burada sormak istiyorum Sayın Bakanım: Sadece deprem
İstanbulda vuku bulmayacak ki istenmeyen bir olay. Acaba bu vuku
bulduğu zaman, herhangi bir olayda orada çıkacak zarardan kim sorumlu
olacak ve bunu vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakan...
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Kaptanın sorusuna
cevap veriyorum.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyede kamu yurtları, devlet yurtları ve özel
yurtlar vardır. Bizim yurtlarımızın içerisinde tarikat
yurdu diye bir kategori yok, dolayısıyla bunun üzerine bina
edilmiş sorulara da bu anlamda cevap vermemin çok anlamlı
olmadığını düşünüyorum.
Sayın
Akcanın, TUSla ilgili olarak YÖKün dikkatini çekip çekemeyeceğim
yönündeki sorusunu makul buluyorum ve TUSla ilgili kontenjanların
artırılması, özellikle yeni kurulan üniversitelerdeki tıp
fakültesine kapasiteleri oranında TUS için kontenjan verilmesi gündeme
getirilecektir.
Doğrusu,
Sayın Uslunun sorusunu atladım.
Sayın
Akkuş, bunu arkadaşlarım kaydettiler, yazılı olarak
cevap vereceğiz.
Sayın
Akkuşun Özel yurtları tercih eden öğrencilerin özellikle
tercih etmesinin gerçek sebebiyle ilgili bir araştırma var
mıdır? Elbette vardır. Özel öğretim yurtlarını
tercih eden öğrencilerin
Ama Hangi gerekçelerle tercih ediyorlar? diye
bir soru sordunuz. Herkesin gerekçesi farklıdır. Bunu
değişik kategorilerde ele alabilirsiniz.
Sayın
Aydoğanın, Balıkesirdeki özellikle tıp fakültesiyle
ilgili bir sorusu var. Değerli arkadaşlar, Balıkesire tıp
fakültesi bizim dönemimizde kurulmuştur, kadroları verilmiştir
ve Balıkesir Üniversitesi tıp fakültesi kuruluş
çalışmalarını sürdürmektedir. Yine, veteriner fakültesi
bizim dönemde kuruluş çalışmaları devam eden bir
fakültedir. Prosedür tamamlandığı zaman da bu kurulacaktır.
Tekirdağ
Üniversitesiyle ilgili olarak, efendim, deprem güçlendirmesi için daha fazla
bütçe talebinde bulunduğunu ifade etmektedir Değerli Milletvekilimiz.
Arkadaşlar, bu, hep usuldür, muhalefet
Tabii, netice itibarıyla
muhalefet, bu manada, bütçe oluşturma ve bütçeyi uygulama konusunda
sorumluluk makamında olmadığı için her zaman daha fazla,
daha fazlasını ister. Ama, eğer Türkiye'nin imkânlarıyla
sizin ihtiyaçlarınızı örtüştürmek gibi bir zaruret varsa
bunun hesabını, şüphesiz ki o bütçeyi getiren hükûmet yapmak
zorundadır. Sadece Tekirdağ Üniversitesinin değil bizim
ilköğretim okullarımızın, ortaöğretim
kurumlarımızın, Türkiye'deki birçok kamu kurumunun ve
vatandaşın evini de depreme karşı güçlendirme konusunda
sıkıntıları vardır. Bu
sıkıntıları, ümit ediyorum ki süreç içerisinde hep birlikte
gidereceğiz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır.
Malumları
olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun
komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın
ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun
salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir
madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzükün 87nci
maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup
Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması
hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
226 sıra
sayılı Kanun Tasarısına aşağıdaki ek
maddenin eklenmesini arz ederiz.
|
|
Kadir Ural |
Mehmet
Şandır |
Akif Akkuş |
|
|
Mersin |
Mersin |
Mersin |
|
|
Behiç Çelik |
|
Mustafa Enöz |
|
|
Mersin |
|
Manisa |
Ek madde 106.
Tarsusta Tarsus Üniversitesi adıyla bir üniversite kurulmuştur.
Bu üniversite;
a)
Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Fen-Edebiyat Fakültesi ve
Mühendislik Mimarlık Fakültesi ile, Mersin Üniversitesi Rektörlüğüne
bağlı iken adı ve bağlantısı
değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan
Tarsus Teknoloji Bilimleri Fakültesinden,
b)
Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Tarsus Meslek Yüksek
Okulundan,
c)
Rektörlüğe bağlı olarak kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü ile
Fen Bilimleri Enstitüsünden oluşur.
BAŞKAN
Komisyon salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Sayın
Başkan, salt çoğunluğumuz yoktur, bu nedenle
katılamıyoruz.
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış
olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Sayın
milletvekilleri, şimdi ek maddelerin bağlı olduğu çerçeve
madde 1i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.35
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.48
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 108inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
226 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet burada.
2nci maddeye
bağlı geçici madde 36yı okutuyorum:
MADDE 2- 2809
sayılı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler
eklenmiştir.
GEÇİCİ
MADDE 36- Bu Kanunla kurulan Ardahan Üniversitesi, Bartın Üniversitesi,
Bayburt Üniversitesi, Gümüşhane Üniversitesi, Hakkari Üniversitesi,
Iğdır Üniversitesi, Şırnak Üniversitesi, Tunceli
Üniversitesi ve Yalova Üniversitesine bağlanan yükseköğretim
kurumlarının teşkilatı, mevcut kadroları ve
pozisyonları ile birlikte personeli, bu kuruluşlarla ilgili yılı
bütçe ödenekleri, bütçedeki ödeneklerin tahakkuka bağlanma yetkisi, bina
ve tesisleri, her türlü araç ve gereci, malzeme, döşeme, demirbaş ve
taşıtları ile birlikte her türlü taşınır ve
taşınmaz malları başka bir işleme gerek kalmadan
bağlandıkları üniversitelere devredilmiş sayılır.
Bu Kanunla yeni
kurulan ve bağlantısı değiştirilen yükseköğretim
kurumlarında uygulamayla ilgili olarak ortaya çıkacak sorunlar
Yükseköğretim Kurulu kararıyla çözümlenir.
BAŞKAN
Madde üzerinde gruplar adına söz talepleri vardır.
İlk söz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili
Sayın Abdülkadir Akcanda.
Buyurun
Sayın Akcan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 226 sıra sayılı dokuz
ilde yeni üniversite ile İstanbulda iki vakıf üniversitesi
kurulması ve üniversiteye yeni kadro tahsisiyle ilgili kanun
tasarısının 2nci maddesinde yer alan geçici madde 36 üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şüphesiz en
doğru yatırım en isabetli yatırım ve en kârlı
yatırım insana yapılan yatırımdır. Bu
yatırımın en önemli altyapısı ise eğitimin
verildiği fiziki altyapı ile eğitimi veren öğretim
elemanlarıdır.
Tasarının,
üzerinde konuştuğumuz geçici 36ncı maddesi biraz önce Divan
Kâtibimiz tarafından okundu. Burada, hâlihazırda başka
üniversitelere bağlı olarak faaliyet gösteren fakülte ve
yüksekokulların taşınır ve taşınmaz malları,
bütçeleri, personeli ve var olan bütün kadrolarıyla,
taşıtları, yeni kurulacak üniversitelere -tasarımız
kanunlaşırsa- aktarılacaktır, özü budur.
Değerli
milletvekilleri, biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türkiyede
yükseköğretimin ülke genelinde
yaygınlaştırılması, mesleki eğitimin en üst
seviyede verildiği, yükseköğrenimde eğitimin etkinliğinin
artırılarak daha iyi yetişmiş meslek mensupları ile
ülke kalkınmasına ivme kazandırılmasından
yanayız. Söz konusu etkinliğinin sağlanabilmesi, açılan her
yükseköğretim kurumunda fiziki altyapı ile yeterli sayı ve
eğitilmişlik düzeyinde öğretim elemanı
sağlanmasıyla mümkündür.
Bu tasarıdan
önce, tasarıyla üniversite kurulan illerde, başka illerde kurulu olan
üniversitelere bağlı olarak kurulmuş fakülte ve çoğu
yüksekokul adı altında faaliyet gösteren bir yükseköğretim
kurumu mevcut idi. İşte, tasarının bu maddesiyle bu
kurumların yeni kurulan üniversitelere devri söz konusudur. Bu devirle
sağlanacak altyapıyla, kurulması amaçlanan üniversiteye, kurulma
ve gelişme startı verilecektir.
Peki, bu
altyapı yeterli midir? Bugün kuruluşu üzerinden on beş
yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, aşama
kaydedilmiş ama altyapı sorunu tamamen çözülememiş ve
halledilememiş pek çok üniversite vardır. Altyapı sorununun
çözümü demek, cafcaflı rektörlük binası yapmak demek değildir.
Altyapı sorununu çözmek demek, o eğitim kurumundan amaçlanan
eğitimin her öğrenci tarafından aynı düzeyde
algılanmasını sağlayacak, araştırma
faaliyetlerinin de sürdürülebileceği bir altyapı demektir.
Değerli
milletvekilleri, özellikle son cümleden olmak üzere, Türkiyedeki mevcut durumu
değerlendirirsek nelerle karşılaşıyoruz bir görelim:
Her şeyden önce, devri yapılan altyapı, çoğu, meslek
yüksekokullarına ait altyapıdır. Bu altyapı unsurları oluşum
aşamasında, genelde, bölgede sürdürülen herhangi bir yaygın
üretim faaliyetine paralel bir meslek yüksekokulu programı, onun
yanında bir veya iki kolay sürdürülebilir bir mesleğe ait eğitim
programı ve böylece, çoğu, iki veya üç programlı yüksekokul.
Bu
yüksekokulların pek çoğunda özellikle bir sınıf, bir tahta
bir veya birkaç öğretim görevlisiyle sürdürülmeye çalışılan
işletme, iktisat, muhasebe programları karşımıza
çıkmaktadır. Sonuçta, iki yıllık yüksekokul
programlarından mezun olmuş yüz binlerce meslek yüksekokulu mezunu,
bu mezunların öğrenciliği sırasında o meslek
yüksekokullarının bulunduğu il ve ilçe halkı memnun. Çünkü
halk, evini kiraya veriyor, esnaf alışverişten memnun, hatta
öyle ki üniversitelerin kapandığı mayıs sonu ile
açıldığı eylül ortaları arasındaki dönemde o
yerleşim birimlerinin sakinlerinin hepsi evlerinden cenaze
çıkmış gibi üzgün. Niçin? Geçim kaynakları birdenbire yok
olmuş; öğrenciler ise, bir an önce anne babalarının
yanına gitseler de şu külfeti ailelerinin sırtından atsalar
düşüncesi ve aceleciliği içerisindeler.
Sonuçta, mezun
olup gidenlerin durumu nedir, bir de onlara bakmak lazım. Ülkemizde
askerlik, askere alınanların eğitimine dayalı olarak
planlandığı hâlde, meslek yüksekokulu mezunları lise mezunu
muamelesi görür. Oysa bunlara Siz bir meslek mensubusunuz
Ellerinde mezun
olduğu üniversitenin rektörünün imzaladığı, meslek
erbabı olduğunu gösteren diplomalar bulunmaktadır. Onların
usta-çırak ilişkisi içerisinde eğitim alan kişilerin
emrinde çalışmalarına rıza gösteririz, bu sırada ne
yetki ne sorumluluk ne unvan vermeyiz ve birileri çıkar, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, bunların hak ve menfaatlerini düzenleyen kanun teklifi
verir. Ama iktidar tarafından verilmediği için, iktidara
bağlı milletvekillerinin komisyon başkanları bunları
bir türlü komisyonlarda ele alıp, bunların sorunlarına çözüm
getirmek istemezler. İşte, mezunların genel durumu da bu.
Değerli
milletvekilleri, mesleki eğitimin verildiği yükseköğretim
kurumları bakımından genel durum itibarıyla Türkiyede
iş ve eğitim durumuna bakıldığında bir taraftan
iş dünyasında nitelikli eleman ihtiyacı, öte yandan iş
bekleyen ancak beceri eğitiminden yoksun büyük bir genç nüfus
bulunmaktadır. Sanayi Bakanımız Sayın Zafer Çağlayan,
daha geçen hafta, Türkiyenin işsizlik sorununun analizini
yaptığımızda sanayinin ihtiyacını
karşılayacak nitelikte eğitim almış iş gücü
darlığının sorunun temelini teşkil ettiğini ifade
etmektedir.
Yükseköğretim
kurumlarının kuruluşla başlayıp, daha sonra da devam
eden fiziki altyapı sorunları temeldeki en önemli sorundur.
Kuruluş yerlerinin ve şartlarının olumsuzluğundan
başlamak üzere, teknolojik araç, gereç ve donanım eksikliği,
laboratuvar eksikliği, eğitim kalitesini en fazla olumsuz etkileyen
faktörlerdir. Her ne kadar Sayın Bakan iktidarları döneminde çok sayıda
yüksekokul açıldığını söylemekte ve bu sözle
söyledikleri gerçek ise de bir başka gerçek de hâlen kurulu olan yüzden
fazla meslek yüksekokulunun yanlış yer seçimi ve altyapı
eksikliklerinden dolayı hedeflenen faaliyete bir türlü geçememiş
olmasıdır.
Değerli
milletvekilleri, üniversiteler ve genelde yükseköğretim
kurumlarının en önemli altyapısı, eğitimin olmazsa
olmazı olan öğretim elemanlarıdır. Öğretim
elemanlarını öğretmenlerden ayıran en önemli özellik,
kendilerinin de eğitimle kazandıkları akademik
formasyonlardır. Bu özellikleri nedeniyle yükseköğretim
kurumlarındaki öğretim elemanları, eğitimin önemli bir
parçası olan öğretmenlerden ayrılırlar. Akademik formasyon
kişiye bilimsel araştırma yapma kabiliyeti kazandıran bir özelliktir.
Bu özellik sayesinde, üniversite öğretim elemanları, bir yandan
ülkenin sorunlarına çözüm getirmeyi amaçlayan bilimsel
araştırmalar gerçekleştiren, ülke kalkınması için
gereken bilgi ve teknoloji üretmeye çalışan ve bu arada üniversite
okuma hakkı kazanmış öğrencilere eğitim vermeye
çalışan insanlardır. İyi bir akademik formasyon
almış öğretim elemanı, biraz önce belirttiğim
görevlerin yanı sıra, üniversite-sanayi iş birliğinin önünü
açacak cesarete sahip insan da demektir.
Bütün bu
anlattıklarımı değerlendirirsek, bugün formasyon
almış akademik personel, maaşları, özlük hakları
yetersizliğinden dolayı her haftanın pazartesi günü dersle
başlamakta, kırk saat boyunca ders almakta ve gelir
açığını ek ders ücretiyle kapatmanın yolunu
aramaktadır. Çoğu zaman bu da yetmemekte, geceleri veya hafta
sonları sürdürülen ikinci öğretimle maaş
açığını, geçim sıkıntısını ortadan
kaldırmak için ciddi bir çaba sarf etmektedirler.
Değerli
milletvekilleri, bu çaba içerisinde bir öğretim üyesinin akademik
faaliyette bulunma şansı nedir? Bütün bu sıkıntılara
rağmen araştırma yapmak için değil, akademik formasyonun
gereğini yerine getirmek için değil, sadece kendisine unvan
kazandıracak bilimsel araştırma makalelerine sahip olabilmek
için üniversite öğretim üyeleri araştırma yapma ihtiyacını
görmekte ve kendi ihtiyaçlarına yönelik bu çalışmaları
sürdürme eğilimindedirler.
Değerli
milletvekilleri, bilimsel araştırmalar, ülkenin sorunlarına
çözüm getirmeyi amaçlayan araştırma faaliyetleri olarak
değerlendirilse mantıklıdır, uygundur,
anlaşılabilir veya değerlendirilebilir faaliyetler olarak
karşımıza çıkar. Hâliyle maaş yetersiz olunca ek ders
ücretinin peşine düşmüş öğretim üyesi, araştırma
yapmayan bir öğretim üyesi. Bu durumda sizin sağlamaya
çalıştığınız üniversite, olsa olsa, akademik
faaliyeti de dört dörtlük sürdüremediği için yükseköğretim kurumu
yerine yüksek lise kavramıyla, adıyla adlandırılacak bir
eğitim kurumu hâline dönüşür. Dileğimiz odur ki kurulmakta olan
veya bu tasarıyla kurulacak tüm Türkiyedeki üniversitelerin bir yüksek
lise formundan çıkartılarak yükseköğretim kurumu hâline
getirilmesidir. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak yüksek liseler yerine
yükseköğretim kurumlarının oluşturulmasında her türlü
katkıyı, en doğru yönlendirmeyi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Akcan, bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Devamla) En doğru yönlendirmeyi yapacağımızı
ifade ediyor, kanun tasarısının, Türk yükseköğretimine ve
Türk eğitimine hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akcan.
Sayın Bakan,
konuşacak mısınız?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Hayır.
BAŞKAN
Şahısları adına Manisa Milletvekili Sayın Ahmet Orhan
Yok.
Kırklareli
Milletvekili Sayın Gökhan Sarıçam
Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Geçici madde
37yi okutuyorum:
GEÇİCİ
MADDE 37- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte mevcut üniversitelerde
kayıtlı bulunan öğrencilere verilecek mezuniyet belgeleri ile
diplomalar, istekleri hâlinde fakülte veya yüksekokulların
bağlandığı yeni üniversitelerin adına
bakılmaksızın kayıt tarihlerinde bağlı bulundukları
üniversitelerin adıyla eski üniversitelerince verilir. Bu konuda
çıkacak ihtilafları sonuçlandırmaya Yükseköğretim Kurulu
yetkilidir.
BAŞKAN
Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili
Sayın Mustafa Enöz. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
226 sıra sayısıyla görüşmekte olduğumuz dokuz ilimize
daha üniversite kurulmasıyla ilgili kanunun 2nci maddesi ile 2809
sayılı Kanuna eklenen geçici 37nci maddesiyle ilgili söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, üniversiteler evrensel ölçekte insanlığa hizmet
vermekte olup, en üst düzeyde eğitim ve araştırma
kurumlarıdırlar. Üniversiteler her türlü sorunların en üst
düzeyde incelendiği, özgür ve demokratik ortamlarda bilginin
üretildiği, yayıldığı, gerçeğe
ulaşmanın değişik yöntemlerle
araştırıldığı, elde edilen bulguların
öğretim ve yayın yoluyla insanlara aktarıldığı
merkezlerdir. Bu bağlamda, üniversiteler insanın ve ülkenin
geleceğine paralel olarak sürekli bir arayış içerisinde olmak,
akademik ve kurumsal işleyiş anlamında zorunlu olan yenilenmeyi
gerçekleştirmek durumundadırlar.
Üniversitelerin,
bilimsel ve teknik geliştirme merkezleri olmanın ötesinde,
çevrelerini bilinçlendirme ve bu yönüyle, bulunduğu bölgenin bilinç ve
kültür düzeyini yükseltme sorumlulukları bulunmaktadır.
Üniversitelerin öncü gücü olan bilim, insanların görevi gereği
gözlemleyen, düşünen, araştıran, sorgulayan ve kuram
geliştirerek bilinmeyeni bilinir hâle getirip, bütün bunlardan faydalanarak
yaşamı kolaylaştırmak için gerekli yöntem ve teknikleri
geliştirmektedir.
Üniversitelerin
tarihsel misyonuna bakıldığında, bulunduğu
çağın önünü açması, sorunları doğru tespit etmesi ve
yaşamı kolaylaştırması için uygun modeller
oluşturmasıyla anılırlar. Bu yönüyle üniversiteler, en üst
düzeyde teknik imkânlarla donatılmış ve örgütlenmiş,
geleceğe yönelik planı ve projesi olan, vizyonu açık, maddi ve
manevi sorunu olmayan kurumlar olmak zorundadırlar.
Sayın
milletvekilleri, Batılı ülkelerde sanayi devrimine paralel olarak çok
sayıda yükseköğretim kurumunun tesis edilmesi sonucunda gelişen,
ekonomik kalkınma ve yükselen refah seviyesinin temeli olan bilim
üretiminin hızlanmasına karşın, ülkemiz bu değişime
ayak uyduramamış ve kalkınmış ülkelerdeki bilim
seviyesinin maalesef gerisine düşmüştür. Cumhuriyetin ilanıyla
birlikte, üniversitelerin Batılı ülkelerin ilerlemesinde
oynadığı rolün ve bu konuda dünyadaki gelişmelerin
yakından izlenmesi sonucunda, ülkemizde de üniversiteler
çağdaşlaşma ve kalkınmanın motor gücü olarak
görülmüştür. Anadoluya yayılmaya başlayan üniversitelerin
toplum üzerinde çok önemli ve olumlu etkiler bıraktığı
açık olarak gözlemlenmiştir.
İçinde
yaşadığımız yüzyılda, tüm dünyada daha verimli
işleyen bir bilim ve teknoloji sistemi, bilim ve teknolojiyi üreten ve
yöneten bir üniversite inşası için olağanüstü bir
araştırma ve çaba yaşanmaktadır. Ülkeler çağın
gerektirdiği en üstün nitelikli insan gücü yetiştirme, bilim ve teknoloji
üretme yarışı içerisindedirler. Ülkemiz ve üniversitelerimiz bu
çabadan uzak kalamaz. Günümüzün önde gelen ülkeleri, bilgiye sahip olan ve
kullanan bilgi toplumu aşamasından sonra, bilgi ve teknolojiyi üreten
ve yöneten, bilgi tabanlı toplum aşamasından söz etmektedirler.
Günümüzde teknoloji, küreselleşme ve rekabet dinamiklerinin etkisiyle,
üniversiteler büyük bir dönüşüm yaşamaktadırlar.
Sayın
milletvekilleri, bizim ülkemizde yükseköğretim çağındaki
insanımızın okullaşma oranı, açık öğretim
dâhil yüzde 25-30 aralığındadır. Bu oranın açık
öğretim dışında yüzde 20lerde olduğu söylenebilir.
Gelişmiş ülkelerde ise bu oran yüzde 40-50 civarındadır.
Ülkemizde üniversite çağındaki insanımızın ancak
beşte 1ine üniversite imkânı sağlayabilmekteyiz.
Bugün,
ülkemizdeki üniversitelere baktığımızda, kendisine
yakışır şekilde etkin, sorun çözen bir kurum olma yerine,
kendi kendisiyle uğraşan, maddi gücü olmayan, dünya görüşü
daraltılmış bir konumdadırlar. Dünyada gelişmiş
ülkelerde üniversiteler nüfusa göre orantılı olarak
geliştirilmiştir. Bu ülkelerde 500 bin kişiye bir üniversite
düşmektedir. Gelişmiş ülkelere yetişebilmemiz için bizim de
hedefimiz bu olmalıdır.
Tabii ki,
üniversitelerin kurulması belli bir altyapıyı da
gerektirmektedir. Bu altyapının oluşturulması için bütün
ilgili kurumlarımız üzerine düşen görevleri yerine
getirmelidirler.
Ülkemizdeki
üniversitelerin gelişmiş ülkelerdeki üniversitelere göre
başarı durumlarını göz önüne
aldığımızda, yeni kurulan üniversitelerimizin
altyapılarının daha çok desteklenmesi gerekmektedir. Aksi
takdirde, yeni kurulan üniversitelerimizin başarılı bir
üniversite olması çok daha uzun zaman alacaktır diye
düşünmekteyim. Bugün, üniversiteler çağın koşullarına
göre hareket eden dinamik unsurlar olmak yerine, mevcut statükoya
bağlı, yavaş hareket eden, hantal kurumlar hâline gelmişlerdir.
Sayın
milletvekilleri, üniversitelerimizde farklı düşüncelerin
tartışılmasına imkân tanınmamakta, gerek yöneticiler
ve gerekse yetkili makamlar tarafından farklı düşünmeye tahammül
gösterilmemektedir. Üniversitelerin en önemli özelliği yeni ve özgün
düşünceye değer vermesidir. Üniversitelerin vazgeçilmez gıda
kaynaklarından biri olan beyin fırtınası
anlayışının yaygınlaştırılması ile
üniversiteler gerçek bilim üretebilir ve öğretebilir merkezler hâline
gelebilirler.
Üniversitelerin
esas itici gücü olan nitelikli öğretim üyelerinin yetiştirilmesi ve
geleceğin kadrolarının inşası, üniversiteleri en çok
meşgul eden sorunların başında gelmektedir. Hâlen birçok
üniversitede öğretim elemanlarının atama ilkeleri
oluşturulmamıştır. Öğretim üyeleri, ekonomik yönden
yoksulluk sınırına getirilmiş, zamanın büyük
çoğunluğunu laboratuvar ve kütüphanede geçirmek yerine, geçinmek için
kısmen ek iş yapmaya zorlanmışlardır. Siyasi
tercihlerden dolayı yetenekli ve çok yönlü birçok kişiler bugün
üniversitelerin dışına itilmiştir. Toplumun en örgütlü ve
ilkeli kurumları olması beklenen üniversitelerin her konuda bir
çıtasının olması ve ilkeli davranması, kurumların
toplum nezdindeki saygınlığının korunması ile çok
büyük önem taşımaktadır. Gelişmiş üniversitelerin çıtalarını
yüksek tutarak kaliteyi de yükseltmeleri bir zorunluluktur.
Sayın
milletvekilleri, vakıf üniversiteleri, devletin kamu hizmeti yükünü
azaltmak amacıyla sistemimize dahil edilmişlerdir. Bu üniversiteler,
devlet üniversiteleri tarafından karşılanması giderek
zorlaşan yükseköğretim yükünü kısmen de olsa devletin üstünden
alarak paylaşmaktadır. Vakıf üniversitelerimiz,
yükseköğretim öğrencilerinin yaklaşık yüzde
6sını taşımaktadır. Açık öğretimle birlikte
düşünüldüğünde bu oran yüzde 4lere düşmektedir. Bu
bağlamda vakıf üniversitelerinin de çoğaltılması
gerektiği kanaatini taşımaktayım. Vakıf tüzel
kişiliği özel kesime ait, gönüllü ve yeterli kaynakların bu
alana transferini sağlama amacı üzerine bina edilmişlerdir. Bu
transferin sağlanmasında kamusal mali katkılar ve
kolaylıklar yoluyla özendirici düzenlemeler de yapılmaktadır.
Ancak, bu
düzenlemeler yapılırken toplumsal kaynakların toplumun
varlıklı kesimlerine aktarılması yoluyla sosyal dengeleri
bozucu, toplumsal vicdanı yaralayıcı yeterli bir mal
varlığı koymayarak üniversite kurmaya
kalkışacakların da önüne geçilmelidir. Vakıf
üniversitelerinin gerekli şartları yerine getirmesi ve kontrolün
elden bırakılmaması şartıyla desteklenmesi
gerektiği inancını taşımaktayız.
Sayın
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanunun 2nci maddesiyle 2809
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununa eklenen geçici 37nci maddesi olumlu bir maddedir. Bu maddeyle,
mevcut üniversitelerde kayıtlı bulunan öğrencilere verilecek
mezuniyet belgeleri ile diplomalar, öğrencilerin istekleri hâlinde,
fakülte veya yüksekokullarının bağlandığı yeni
üniversitelerin adına bakılmaksızın kayıt tarihlerinde
bağlı bulundukları üniversitelerin adıyla eski
üniversitelerince verilebilecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Enöz, bir dakikalık ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.
MUSTAFA ENÖZ
(Devamla) Teşekkür ederim.
Bu şekilde,
öğrencilerimiz istekleri hâlinde ilk girdikleri üniversite adıyla
diplomalarını alabileceklerdir. Bu bizce de doğru bir
uygulamadır.
Bu
düşüncelerle, yeni kurulacak olan devlet ve vakıf üniversitelerinin
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi Milliyetçi Hareket Partisi adına saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Enöz.
Şahısları
adına ilk söz Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydına
ait
Yok.
Aydın
Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak
Yok.
Soru-cevap
faslına geçiyoruz.
Sayın
Aydoğan
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Sayın Başkan,
Sayın Bakan,
biraz önce bir faksla bir liste aldım. Burada, bir ilçemizde 14
eğitimci arkadaşımıza ilçe millî eğitim müdürlüğü
tarafından teşekkür belgesi verildiği; bu teşekkür belgesi
alan 14 eğitimci arkadaşımığitimci
arkadaşımızın hepsinin bir sendikaya üye olduğu
Bu
bağlamda soru sormak istiyorum: Teşekkür alanların
tamamının aynı sendikaya üye olması tesadüf müdür? Atama
yönetmeliğine göre, teşekkür alanlar 3 puan kazanmaktadır.
Hizmet süresiyle çarpıldığında 3 puan almak için otuz
yıl çalışmak gerekmektedir. Dağıtılan belgelerden
teşekkür alan öğretmenin görev yaptığı müdürün bile
haberi yoktur. Bütün bunlar kadrolaşmanın altyapı
çalışmaları mıdır? Bu ilçede teşekkür almayı
hak eden başka sendika üyesi öğretmenler yok mudur? Bu tamamen
tesadüf müdür?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakan
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Aydoğanın
sözünü ettiği konuya muttali değilim, meseleyi bilmiyorum.
Dolayısıyla, bunun üzerine de bir yorum yapmam doğru olmaz.
Artı, bunun şu anda görüşülmekte olan yasa tasarısıyla
da hiç ilgisi yok. Dolayısıyla, eğer görüşülmekte olan
kanun tasarısı üzerine arkadaşlarımız soru sorarlarsa
bu çok daha makul olur.
Teşekkür
ederim.
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Sayın Bakan, liste burada, listeyi
verebilirim.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Tamam.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi çerçeve 2nci maddeyi, kabul edilen geçici 36 ve
geçici 37nci maddelerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir. Çerçeve 2nci madde,
bağlı geçici maddeleriyle birlikte kabul edilmiştir.
Şimdi 3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3-
10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol
Kanununa ekli (II) sayılı cetvelin A) Yükseköğretim Kurulu,
Üniversiteler ve Yüksek Teknoloji Enstitüleri bölümüne
aşağıdaki üniversiteler eklenmiştir.
88) Ardahan
Üniversitesi
89) Bartın
Üniversitesi
90) Bayburt
Üniversitesi
91)
Gümüşhane Üniversitesi
92) Hakkari
Üniversitesi
93)
Iğdır Üniversitesi
94)
Şırnak Üniversitesi
95) Tunceli
Üniversitesi
96) Yalova
Üniversitesi
BAŞKAN
Madde üzerinde gruplar adına söz talebi vardır.
İlk söz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
OKTAY VURAL
(İzmir) Yok efendim.
BAŞKAN Yok
mu, peki.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
4üncü maddeye
bağlı ek 10uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 2/9/1983
tarihli ve 78 sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye
aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.
EK MADDE 10-
Yeni kurulan üniversitelerde kullanılmak üzere ekli (I) sayılı
listede yer alan öğretim elemanlarına ait kadrolar ihdas edilerek bu
Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellere, ilgili üniversite
bölümleri olarak eklenmiştir.
BAŞKAN
Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili
Sayın Ahmet Orhan.
Buyurun
Sayın Orhan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
AHMET ORHAN (Manisa) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 226
sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli
Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 4üncü maddesine eklenen 10uncu madde üzerinde
grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, dünden bu yana uzun bir mesai içerisinde, özellikle devlet
üniversitelerinin kurulacak olduğu Ardahan, Bartın, Bayburt,
Gümüşhane, Hakkâri, Iğdır, Şırnak, Tunceli ve Yalova
illerimizde heyecanla beklenen dokuz üniversitenin kuruluşuna dair kanun
tasarısını görüşmekteyiz. Şüphesiz, değerli
vatandaşlarımız, bu üniversitelerin şehirlerinde temin
edeceği ekonomik ve sosyal hareketliliğin sevinci içerisindedir.
Onlar için, sayıları binlerle ifade edilecek genç nüfusun şehirlerine
temin edeceği katkı çok önemlidir. Bu, anlaşılabilir bir
gerçek olup yerindedir. Tüm bunlar bilinirken iktidar partisi temsilcileri
tarafından, muhalif görüşlerin yüce Meclisin kürsüsünden
seslendirilmesinden rahatsızlık zaman zaman ifade edilmektedir.
Takdir edersiniz ki muhalefetin öncelikli görevi, iyi
yapıldığına inandıklarını desteklerken
eksiklikleri veya yanlışlıkları ikaz etmektir. Başka
bir deyişle, bardağın boş tarafını göstermektir.
Bu görevi yaparken iktidarın uygun göreceği üslup ve şekilde
değil, milletten aldığı yetkiden güç alarak inandığı
üslupta yapmak tabii hakkıdır.
Doğrudur,
bir şeyi asgari, belirleyeceğiniz, imkânlarla kurup, tesis etmeden
geliştiremezsiniz. Tartışmamız esasen bu noktadadır.
Asgari bir üniversitede olması gereken akademik ve fiziksel imkânlar
olmadan mezun edeceğiniz, diploma vereceğiniz insanların
diplomalarının tanınmasını
sağlayamıyorsunuz. Onun için -Sayın Bakanın ifadesiyle-
özel sektörün ihtiyacını karşılamak, talebini yerine
getirmek üzere uzun bir eğitim sürecinden geçirdiğiniz
insanlarımızın diploması kabul görmüyorsa ortada ciddi bir
sorununuz var demektir. Maalesef, bu durum ülkemizde yaşanmaktadır.
Her gün gazetelerde yer alan ilanlarda üniversite ismi zikredilmek suretiyle
klasifikasyon ve sınırlamalar ortaya konmaktadır. Üniversitelerimizin
yurt içinde birbirine göre durumları büyük farklar göstermenin yanı
sıra, yayınlanan uluslararası üniversite gelişmişlik
tablolarında aldığı yerler de ortadadır. Bu durum,
üniversitelerimizin sayısından çok özelliklerini ciddi şekilde
gözden geçirmemiz gerektiği gerçeğini ortaya koymaktadır.
Sayın
milletvekilleri, 1981 üniversite reformundan önceki yıllarda Türk
yükseköğretim sistemi beş tür kurumdan oluşmaktaydı:
Üniversiteler, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı
akademiler, bir kısmı diğer bakanlıklara, çoğu Millî
Eğitim Bakanlığına bağlı meslek
yüksekokulları ile konservatuvarlar, Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı üç yıllık eğitim
enstitüleri, mektupla öğretim yapan YAYKUR. Yükseköğretim, 1981de
çıkarılan 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile
akademik, kurumsal ve idari yönden yeniden yapılanma sürecine
girmişti. Bu kanunla ülkemizdeki tüm yükseköğretim kurumları
Yükseköğretim Kurulu, yani YÖK çatısı altında
toplanmıştı.
Sayın
milletvekilleri, yeni üniversite açarken, üniversite açılacak kentin
gelişmişlik düzeyi olarak bir üniversiteyi besleyecek altyapıya
sahip olup olmadığı, oluşturulacak yeni yapıya
üniversite denip denmeyeceği irdelenmemektedir. Ülkemizde yeni bir
üniversite açarken çoğunlukla yapılan şudur: Başka üniversitelere
ait birimlerin bir bölümü yeni bir ad altında birleştirilmektedir.
Genelde, yeni olan, baştan yapılmış olan ne yeni bir kampüs
ne derslik ne laboratuvar ne spor ve toplantı salonları ne kütüphane
ne de benzeri eğitim-öğretim mekânları ne yurt ve lojman gibi
olanaklar ne ek kaynak ve en önemlisi idari ve akademik personel ne de
üniversiteye dönüştürülebilecek yeterli bilimsel birikim ve deneyimli
kadroları vardır. Şu anda binası, arazisi dahi olmayan
üniversiteler mevcuttur. Yeni açılan üniversiteler kâğıt üzerindeki
varlıklarını gerçekte maalesef gösterememektedir. Yasayla
verilen ad dışında yeni olan pek bir şey yoktur.
Değerli
milletvekilleri, hızlı nüfus artışı ve eğitime
artan istek doğrultusunda liseden mezun olan öğrenci sayısı
giderek artmaktadır. Son yıllarda lise mezunu sayısı
neredeyse yüzde 100 artış göstermiştir. Dünyada artık
kişi başına düşen dolardan çok, kişi başına
düşen ortalama eğitim süresine bakmakta ve zenginliklerini
hesaplamaktadırlar. Gerçi bu birimlerin ne kadar içini
doldurabildiğimiz de doğrusu tartışma konusudur. Bu meyanda
olaya baktığımızda, on yılda liseden mezun
olanların sayısı yüzde 100e yakın artarken üniversite
kontenjanlarındaki artış yüzde 20yi bile bulmamaktadır.
Son on yılda üniversite sayısı 3 katına çıktı.
Yeni üniversiteler açılırken, peki, o hâlde kontenjanlar neden
artmıyor? Asıl tartışılması ve üzerinde
durulması gereken başka bir husus da budur.
Bir başka
göstergeyse, üniversite sayısı hızla artarken öğrenci
başına düşen ödeneğin hızla erimesidir. Çünkü her yeni
üniversite açıldığında bu ödenekler daha çok dilimlere
bölünmektedir. Her ile en az bir üniversite kurulması hepimizin
isteğidir. Lakin bu üniversitelerin öğretim görevlileri ve
çalışanları bakımından yeterliliğinin
verdiği eğitim bakımından düzeyli üniversiteler olması
gerekir.
Yeni üniversiteler
konusunda devlet kadar yerel yönetimler ve kent sakinlerinin de aynı
gayret içerisinde olması ve bu gayretin sosyolojik
altyapısının oluşturulması gerekmektedir. Bizden sonra
gelen kuşaklar, çocuklarımız, yani gençler bizden hesapçı
olacaklardır: Elimize tutuşturduğunuz diplomalar hiçbir
işe yaramıyor, neden bize bunu yaptınız? diyerek sizlere
sorular sorarlar.
Meclisten yasa
çıkarmakla üniversite kurulmuyor, kurulsa da devamı
getirilememektedir. Bu konuda çok örnek vardır. Şimdi bu listeye
dokuz üniversite daha eklenecek, ekleyelim. Temenni odur ki, onlarca değil
yüzlerce üniversitemiz olsun. İş veremedikten sonra üniversite açmak
insanların maalesef ihtiyaçlarını görmekten uzak kalıyor.
Her şehirde beş üniversite olsa ne olur?
Geçtiğimiz
günlerde yeni yayınlanan bir rapora göre on beş-yirmi dört yaş
arasında 11 milyon 271 bin genç nüfusumuz bulunmakta olup, bunun 3 milyon
425 bini çalışmakta, 3 milyon 425 bini öğrenciyken, 4 milyon 422
bin gencimiz ise ne okuyor ne de çalışıyor. Kısacası
boş geziyor. Erkeklerde boş gezen oranı yüzde 23, kızlarda
ise bu oran Haydi Kızlar Okula kampanyalarına rağmen yüzde
55e yükseliyor. Maalesef atıl gençlerin yüzde 72si kızlardan
oluşuyor.
Yukarıda
verdiğim rakamlar her yönüyle dikkat çekici olmakla beraber, kızlarımızın
durumu itibarıyla hepimizi kaygılandırması gereken
özellikler taşımaktadır.
Bir hususu da
dikkatlerinize sunmak isterim: Devletimiz gençlerine en üst düzeyde eğitim
verme mücadelesi verirken, olayın başka bir yönüne hassasiyet
göstermek durumundayız. O da, hepiniz kabul ederseniz ki, eski-yeni
üniversitelerin hepsinden mezun olan gençlerimize eğitimlerine uygun
iş yaratma sorumluluğumuzdur. Maalesef, bugün itibarıyla
gençlerimiz geleceğe dair ümit ve inançlarını kaybetmiş
durumdadır. Hükûmet bu üniversitelerin kuruluşlarını ilan
etse de yeni üniversitelerin ne yeterli akademik kadrosu var ne de fiziki
şartları iyileştirecek ödenekleri.
Yeni kurulan
üniversitelere ayrılan bütçe de ayrı bir tartışma
konusudur. Yeni üniversite kurarken, geri kalmış üniversitelere veya
fakültelere kaynak ayırmayı ihmal etmemek gerekmektedir.
Yurt
dışındaki yükseköğretim sistemlerine
baktığımızda üniversiteler belirli şehirlerde
toplanmıştır. Ülke içindeki dağılımı
dengelidir. Sürekli yeni üniversite de kurulmaz. Devletin
ayırdığı ödenekle var olan üniversiteler geliştirilir.
Böylelikle eğitim kalitesi de artış göstermektedir.
Üniversiteler asıl işleri olan eğitim ve araştırmayla
ilgilenir.
Bu fakülteler
isimce üniversite olsalar da altyapıları, öğretim üyeleri
yetersiz durumdadır. Temennim bir an önce tüm üniversitelerimizin
uluslararası normları yakalamasıdır. Devletin
üniversitelere ne kadar ödenek ayırdığı, ne kadar
öğretim üyesi kadrosu verdiği ortadadır. Bu açıdan ödenek
yetersizliği ve öğretim üyesi kadrosunun az verilişi bu
üniversitelerin gelişim sürecini maalesef uzatacaktır. Yetersizlik,
üniversite sayısından daha çok üniversitelerin
altyapılarındandır. Umarım yeni kurulan üniversiteler
işsiz üniversiteliler topluluğu oluşturmaktan ileriye gider.
Ülkemizde yıllardır
bu gerçeği düşünmeden kısa vadeli çözümlerle eğitim
sistemini düzeltmeye, daha doğrusu yeni bir yapılanmaya gitmeden,
yeni modeller geliştirmeden onarmaya çalışmaktayız.
Sonuçları ve altyapıları düşünülmeden kurulacak
üniversitelerin de geleceğe
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Orhan, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız.
AHMET ORHAN
(Devamla)
sorunsuz ışık tutabilmesi için daha fazla çaba
göstermek durumundayız.
Yeni
üniversiteler ve ihdas edilecek kadrolar ile ilgili görüşlerimi ifade
ederken başka bir hususu da dikkatlerinize sunmak isterim. Çeşitli
sebeplerle üniversitelerden ilişiği kesilmiş gençlere yeni bir
hak vermek suretiyle eğitimini tamamlama imkânı yaratmak yüce Meclise
çok yakışan bir karar olacaktır.
Bu vesile ile
hepinize saygılar sunuyor, yeni kurulan üniversitelerin yurdumuza
hayırlı olmasını temenni ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Orhan.
Ek 10uncu
maddeyi ekli listeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Ek 11inci
maddeyi okutuyorum:
EK MADDE 11-
Adıyaman Üniversitesi, Dumlupınar Üniversitesi, Hacettepe
Üniversitesi, Muğla Üniversitesi ve Sakarya Üniversitesinde yeni kurulan
birimlerde kullanılmak üzere, ekli (III) sayılı listede yer alan
öğretim elemanlarına ait kadrolar ihdas edilerek bu Kanun Hükmünde
Kararnameye bağlı cetvellere, ilgili üniversite bölümleri olarak
eklenmiştir."
BAŞKAN
Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işıkta.
Buyurun
Sayın Alim Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 226 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 4üncü maddesinin ek 11inci maddesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Sözlerimin başında, bugün Güneydoğuda
kaybettiğimiz 2 şehidimize Allahtan rahmet diliyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum.
Söz konusu ek
madde Adıyaman, Dumlupınar, Hacettepe, Muğla ve Sakarya
üniversitelerinde yeni kurulan birimlerde kullanılmak üzere ekli (III)
sayılı listede yer alan öğretim elemanlarına ait
kadroların ihdas edilmesini kapsamaktadır. Bu kapsamda,
sayıları ve kadro dereceleri unvanlara göre değişmekle
birlikte, profesör, doçent, yardımcı doçent, öğretim görevlisi,
okutman, araştırma görevlisi, uzman ve çevirici,
eğitim-öğretim planlamacısı kadrolarından oluşan,
222 adedi (I) sayılı, 140 adedi de (II) sayılı cetvelde yer
almak üzere her üniversiteye toplam 362şer adet akademik kadro
ihdası yapılmaktadır. Aynı üniversitelere
tasarının 5inci maddesi kapsamında 498er adet de
değişik unvanlarda olmak üzere yardımcı hizmetler personeli
kadrosu ihdası yapılmaktadır. Böylece adı geçen
üniversitelerimize toplam 860şar adet kadro verilmektedir.
Üniversitelerimize bu kadroların hayırlı olmasını
diliyorum. Bu kadroların çıkarılması ve yeni birimlerin
kurulması için çaba gösteren herkesi de huzurunuzda kutluyorum,
kendilerine teşekkür ediyorum.
1997-2007
yılları arasında on yıl süreyle, zevkle ve heyecanla hem
öğretim üyesi hem de rektörlük hariç her kademesinde idareci olarak görev
yaptığım Kütahya ili Dumlupınar Üniversitesinin de bu
üniversiteler arasında yer almasından Kütahya ilinin bir milletvekili
olarak ayrıca memnuniyetimi belirtmek istiyorum.
Sayın
Bakanımıza Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi
kurulması ve kadro planlaması konusunda 17/10/2007 tarihinde
yönelttiğim sözlü soru önergemi cevapladığı 15/1/2008
tarihli 49uncu Birleşimde kadrolar konusunda verdiği YÖK ile
Bakanlığımız arasında bir yazışma
yapılmıştır. Bu tespitler yapıldıktan sonra
kadroyla ilgili gerekli işlemler de yapılacaktır. sözünün bugün
yerine getiriliyor olmasından dolayı ayrıca teşekkür etmek
istiyorum.
Dumlupınar
Üniversitesine ihdas edilen bu kadroların öncelikle, yaklaşık on
yıllık bir mücadelenin sonunda nihayet 5 Aralık 2007 tarih ve
26721 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren
Bakanlar Kurulu kararı ile kurulmuş olan Dumlupınar Üniversitesi
Rektörlüğüne bağlı Tıp Fakültesi bünyesinde
kullanılması planlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, ilimizde 1992 yılında kurulmuş olan ve
adını şanlı tarihimizden alan Dumlupınar Üniversitesi
bünyesinde yaklaşık 30 bine yakın öğrencimiz
eğitim-öğretim hizmeti almaktadır. Gerek kendi
öğrencilerine, gerekse 230 bini il merkezinde olmak üzere 600 bine
yakın nüfusa sağlık hizmeti vermesi planlanan tıp fakültesi
ve hastanesinin bu kadrolarla can bulacağı ve kısa sürede hizmete
geçeceği en büyük temennimizdir. Çünkü, Kütahyada poliklinik hasta
müracaatı son beş yılda yaklaşık yüzde 25
oranında artarken hastanelerin yatak sayıları hemen hemen sabit
kalmış, pratisyen hekim, uzman hekim, tıbbi ekipman ve
yardımcı sağlık personeli sayısının
yetersizliği ön plana çıkmıştır. Bu yetersizlikler
halkın sağlık hizmetinden gereken ölçüde yararlanamamasına
ve tıbbi olanakları daha iyi olan, Eskişehir ili başta
olmak üzere, diğer çevre illere hasta sevkinin artmasına neden
olmaktadır. İl dışı hasta sevkleri de doğal
olarak gerek iş gücü gerekse zaman ve maddi kayıpları da
artırmaktadır.
Bu
sıkıntıların azaltılması ve başta kendi
personeli ve öğrencisi olmak üzere, halkımıza daha kaliteli
sağlık hizmeti sunulması amacıyla 2005 yılında
üniversite bünyesinde kurulan Sağlık Hizmetleri Eğitim
Araştırma ve Uygulama Merkezi Hastanesi, geçen birkaç
yıllık sürede hızla gelişerek bugün merkez kampüsü içinde,
yaklaşık
Dumlupınar
Üniversitesi Tıp Fakültesi, altı yüz yataklı bir hastane
planlamaktadır. Diğer yandan Üniversite, kendi kampüsünde jeotermal
enerji sondajı yaparak yeterli debi ve sıcaklıkta sıcak
suyunu çıkarmış ve bu sıcak suyun
kullanılacağı dört yüz yataklı fizik tedavi ve
rehabilitasyon hastanesi ile sosyal tesisleri inşaatını
başlatarak önemli bir yol kat etmiştir. Böyle bir imkâna sahip tek
devlet üniversitesi olan Dumlupınar Üniversitesinin diğer üniversitelerimize
de örnek olmasını diliyor, bu konuda özel çaba gösteren Sayın
Rektör Profesör Doktor Güner Önce başta olmak üzere, üniversitemizin tüm
çalışanlarına şükranlarımı sunuyorum.
Özellikle ilimiz
ve ülkemiz sağlık turizmine de önemli katkılar
sağlanacağı beklenen bu yatırımla birlikte tıp fakültesi
yatırımının kısa sürede tamamlanabilmesi için,
devletimizin ve hükûmetlerimizin termal su potansiyeline sahip yörelerimize
yatırım önceliği tanıması, ülke
kaynaklarının değerlendirilmesi açısından önem arz
etmektedir. Gelişme potansiyeli oldukça yüksek olan Dumlupınar
Üniversitesi için verilen ve öncelikle tıp fakültesinde kullanılacak
bu 862 adet kadro kısa ve orta vadeli kadro sorununun çözümünde önemli rol
oynayacaktır. Bu vesileyle, son dönemde üniversite yönetimi tarafından
hazırlık çalışmalarına başlanmış olan
diş hekimliği fakültesinin de kısa sürede kurulması
konusunda, hemşehrilerim adına, Sayın Bakanımızın
ayrıca desteğini talep ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, illerin gelişmişlik düzeylerinin belirlendiği
ve Türkiyedeki seksen bir ilin sosyal ve ekonomik göstergeler
açısından analiz edildiği 2005 yılına ait bir
makalede, sosyal değişkenler olarak sağlık göstergeleri,
eğitim göstergeleri, ilk ve ortaöğretim okullaşma oranı ele
alınmıştır. Bu araştırma sonuçlarına göre,
Kütahya ilinin, 10 bin kişiye düşen hekim, diş hekimi,
eczacı, hemşire ve hastane yatak sayısından oluşan
sağlık göstergeleri sıralamasında seksen bir il içinde
maalesef 59uncu sırada, eğitim göstergeleri sıralamasında
6ncı sırada, ilk ve ortaöğretim okullaşma oranı
sıralamasında ise 62nci sırada yer aldığı tespit
edilmiştir. Aynı araştırmada ilimiz, ekonomik
gelişmişlik göstergeleri açısından ise mali göstergelerde
49uncu, imalat göstergelerinde de 35inci sırada yer
almıştır. Diğer yandan, Devlet Planlama
Teşkilatının 16 Nisan 2008 tarihinde güncellenmiş
verilerine göre demografi, istihdam, eğitim, sağlık ve altyapı
değişkenlerinden oluşan sosyal göstergeler açısından yaptığı
sınıflandırmada da Kütahya ili 5 grup içinden 3üncü derece
gelişmiş iller grubunda yer almıştır. Bu
çalışmaya göre ilimiz merkez ilçesi, sosyoekonomik
gelişmişlik endeksi açısından on üç ilçemiz arasında
en gelişmiş ilçe konumunda olup ancak 57nci sırada yer
alabilmiştir. Bu bilimsel çalışma sonuçlarından da
görüleceği gibi, Kütahya ili sosyoekonomik göstergeler açısından
devletimizin ve hükûmetlerimizin öncelikle desteklemesi gereken iller
arasında yer almaktadır.
Değerli
milletvekilleri, üniversitelerimizin kendilerinden beklenen görevleri yerine
getirebilmeleri için elbette ki bugün karşı karşıya
bulunduğu çok önemli sorunlarından bazılarının acilen
çözümlenmesi gerekiyor. Bunlardan birkaçını sizlerin huzurunda
Sayın Bakanımıza iletmek istiyorum.
Üniversitelerde
çalışan akademik ve idari personelin özlük hakları en kısa
sürede mutlaka düzeltilmelidir. Şartlarını
sağladığı hâlde uzun süredir kadro ve atama bekleyen çok
sayıda öğretim elemanının mağduriyeti mutlaka
giderilmelidir. Performansa dayalı özlük hakkı iyileştirilmesi
mutlaka sağlanmalıdır. Yardımcı doçent
kadrolarında sözleşmeli olarak görev yapan öğretim üyelerinin
1inci dereceye kadar inebilmelerinin önü açılmalı ve mümkünse daimi
statüde çalışabilir hâle dönüştürülmeleri
sağlanmalıdır. Son beş yıldır neredeyse yok
denecek kadar az sayıda verilen araştırma görevlisi
kadroları mutlaka artırılmalıdır. Beyin göçünün önüne
de mutlaka geçilmelidir.
Sözlerimin
sonunda ülkemizin birçok üniversitesinde görev yapan başta tıp
fakültesi öğretim üyeleri hemşehrilerim olmak üzere, birçok
hemşehrimi Dumlupınar Üniversitesine davet ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Işık, bir dakikalık ek süre veriyorum.
Buyurun.
ALİM
IŞIK (Devamla) Bu vesileyle, bu kanunla kurulacak olan dokuz devlet, iki
de vakıf üniversitesinin başta kurulmuş olan illerimize ve
ülkemize hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce Meclisi tekrar
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Işık.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt
Aslanoğlu.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, yüce
Meclisin çok değerli üyeleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu çocuklar bizim çocuklarımız. Biz bu
üniversiteleri çocuklarımızın en iyi eğitimi alması
amacıyla kuruyoruz. Hepimizin çocuğu, hepimizin gözünün nuru ve
hepimiz de onlar için çalışıyoruz -ailemiz için,
çocuklarımız için, ülkemiz için- ve bu üniversitelerde yetişecek
çocuklarımızın en iyi eğitimi alması hepimizin
yüreğindeki bir özlemdir.
Tabii, dokuz
ilimize üniversite kuruyoruz. Bir kere dokuz ilimizin üniversitesinin ve iki
vakıf üniversitemizin Türk eğitimine, çocuklarımıza
başarılar getirmesini diliyorum ve tüm illerimize de bu dokuz ilimize
de yine başarı dileklerimi iletiliyorum.
Değerli
milletvekilleri, ancak, eğitim yasak savma değildir. Eğitim,
çocuklarımıza en iyi eğitimi vermekle koşullanmak gerekir.
Tabii, çocuk doğmadan ölmez, doğrudur ama doğduğu zaman en
iyi şekilde bakmalısın. Şimdi, soruyorum tekrar size: Hep
söyleyeceğim. Biz, çağdaş, bilimsel, literatürü takip edecek,
dünyayla entegre olacak çocukları yetiştirmezsek, bu
çocuklarımız üniversiteyi bitirmiş, ne işe yarar?
Değerli
milletvekilleri, geçen de söyledim, yine söylüyorum. Eğer, biz,
çocuklarımıza, ilkokuldan liseye kadar bir lisanı, liseden sonra
üniversitede mecburi hazırlıkla ikinci lisanı öğretmezsek,
biz çağdaş dünyayı, bilimsel dünyayı yakalayamayız.
Ben bunu her zaman söyleyeceğim arkadaşlar. Artık, literatürü
takip ederek, bilimsel dünyaya gitmenin bir tek yolu, burada gelip Biz
çağdaşız, biz çağdaş olacağız,
bilimselliği yakalayacağız. demekle olmaz. Bu çocuklara
bilimsellik literatürünü takip edecek lisan eğitimini vermezseniz, bu
çocuklarımızın hepsi yarın dünyayla entegre olamaz ve çok
az bir zümre
Bugün, Türkiyede, baktığınız zaman
Yabancı dille eğitim yapan demiyorum, eğitim yabancı dille
olmasın; biz, kendi kültürümüzü, kendi dilimizi en iyi konuşan
üniversiteler yaratmalıyız. Ama, biz, ilkokuldan liseye kadar,
üniversitede ise bu çocuklarımıza birer yabancı dil
öğretmek
Zor değil arkadaşlar. Benim çocuklarım aptal
değil. Dünyanın her tarafındaki çocuklar bunu öğreniyorsa,
ben de bunu öğretmenin bir yolunu bulmalıyım. Ama bugün için
demiyorum, dün de böyle, evvelsi gün de böyle. Millî Eğitim
Bakanlığı, bu konuda
Bugün yapmayalım, planlayalım,
on sene sonra yapalım. Ama bu çocuklarımızı dünyayla
entegre etmenin bir tek yolu vardır. Lisan bilmeyen bir toplum,
artık, bundan sonra bu dünyada bir yere gidemez arkadaşlar.
Eğer, dünyanın ticari pastasından pay almak istiyorsak,
dünyadaki oluşan ticari dengelerden ülkemize bir katkı sağlamak
istiyorsak bunu yapmak zorundayız, bu hepimizin görevi ve yine söylüyorum:
Gidin Amerikadaki hastanelere, hasta bakıcısına bakın,
doktoruna bakın, hemşiresine bakın, hepsi Hindistanlı.
Değerli
milletvekilleri, bu konunun öneminin bir kez daha altını çiziyorum,
bir kez daha yine burada söylüyorum. Yani Millî Eğitim
Bakanlığı suçludur. demiyorum. Çocuklarımın
adına yalvarıyorum. Dün de suçlu vardı, bugün de var. Yarın
geç olmasın. Gelin, bir yerinden başlamak üzere, bu yüce Meclis
-geçen dönem de aynısını söyledim- buna bir yerinden karar
versin arkadaşlar, on sene sonra başlayalım.
Değerli
milletvekilleri, bu konuyu bir kez daha, çocuklarımızın
adına, gelecek adına dikkatlerinize sunuyorum.
Tabii, bir başka konu -Sayın Millî
Eğitim Bakanım yok galiba, keşke olsaydı- yurtlar
konusudur. Değerli milletvekilleri, tabii, bu çocuklar hepimizin
çocukları. Ben tabii, hayretler içinde kaldım: Elli yedi yurt
yapıldı. dedi Sayın Bakanım. Böyle, yüreğim
Demek ki
Sayın Bakanım, sizin öz evlat illeriniz, üvey evlat illeriniz var.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Doğru, aynen katılıyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Şimdi, biz Malatya İnönü Üniversitesinde
arsayı vermemize rağmen Kredi Yurtlar Kurumuna yedi sene önce, elhak,
niye yapmıyorsun? Niye hakkımızı yiyorsun?
MEVLÜT
COŞKUNER (Isparta) Yapılan başka şeyler var, tarikat
yurtları
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Hangi ilin hakkı yeniyorsa o il size
hakkını helal etmez arkadaşlar!
MEVLÜT
COŞKUNER (Isparta) - Tarikat yurtlarından bahset, boş ver hak
hukuku.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Sivasta
Bakın işte oradan Sivas diyor
arkadaşlar.
Arkadaşlar,
Kredi Yurtlar Kurumu yurtları, toplumumuzun çağdaş, bilimsel ve
Türkiyedeki Türk insanını her zaman çağdaş tutan bir
Ama
tarikat yurtlarına bu insanları terk etmeyelim. Ama diyorum ki: Acaba
bu mu?
Yine söylüyorum:
Yine bazı arkadaşlarım burada teşekkür etti.
Arkadaşlar, hak yiyenin bir gün hakkını yerler. Ben burada yedi
yıldır, Malatya İnönü Üniversitesinin kadrosunu yedi
yıldır
Burada tutanaklar var. Ben devletime inanmak istiyorum, ben
Bakanıma inanmak istiyorum, ben iktidar partisinin grup başkan
vekiline inanmak istiyorum, Onlar doğru söyler. diye düşünmek
istiyorum. Ama
KEMALETTİN
AYDIN (Gümüşhane) Öyle, öyle.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Hayır, tutanaklar öyle demiyor, tutanaklar öyle
demiyor arkadaşlar.
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) Müsterih ol, müsterih ol!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Geçen dönem burada olan arkadaşlarım var.
Şimdi
bakıyorum, beş tane üniversitemize kadro geliyor burada. Helal olsun,
gelsin, kıskanmıyorum. Geçen dönemde Selçuk Üniversitesine ve
Eskişehir Osmangazi Üniversitesine son gün kadro getirildi.
Arkadaşlar
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) Helali hoş olsun!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Helal olsun. diyorum.
KEMALETTİN
AYDIN (Gümüşhane) Siyasi değil, siyasi değil onlar.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Nasıl siyasi değil? Bal gibi siyasi, bal
gibi siyasi! Siyasetin hasını yapıyorsunuz. Hayır
arkadaş, siyasetin hasını yapıyorsunuz.
Evet, yine söylüyorum,
benim İnönü Üniversitem kadro kanununu hak ettiği hâlde, bu
üniversitelerin bir gün kadro ihtiyacını ben duymadım burada.
Yedi yıldır bağırıyorum, vicdanınız yok mu
sizin? Bu Üniversitede, arkadaşlar, senede yüz otuz tane karaciğer
nakli yapılıyor. Gurur duymalısınız, Ben bu
Üniversiteye nasıl yardımcı olabilirim? demelisiniz. (CHP
sıralarından alkışlar) Ama sizde bu gurur yok, gurur
duymuyorsunuz. Kendi kendine o Üniversite yapmaya çalışıyor.
İki yüz elli yatak bitmiş. Ama bu Üniversite Türkiyede bir numara
oluyor karaciğer nakli konusunda. Azıcık vicdanınız
varsa, azıcık bu ülkeyi seviyorsanız
Dünyanın her
tarafından gelen insanlar orada ameliyat oluyor. Hakkımızı
yemeyin arkadaşlar.
BURHAN KAYATÜRK
(Ankara) Tüm üniversitelerde ameliyat oluyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Hayır arkadaşlar. Tüm üniversiteler
Burada Türkiyede spesifik.
BURHAN KAYATÜRK
(Ankara) Niye sadece Malatya Üniversitesi?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Kardeşim, sana da versin, sana da versin. Niye
hakkını istemiyorsun sen? Niye istemiyorsun hakkını?
BURHAN KAYATÜRK
(Ankara) Niye sadece Malatya Üniversitesi? Bütün üniversitelerde ameliyat
yapılıyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Oradan laf atma. Ben hakkımı istiyorum,
ben hakkımı istiyorum, hakkımı istiyorum. Sen de gel
buraya, sen de gel, sen de hakkını savun kardeşim!
BURHAN KAYATÜRK
(Ankara) Ayrımcılık yapmayın!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Değerli milletvekilleri
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Bakan geldi.
BURHAN KAYATÜRK
(Ankara) Bölücülük yapmayın!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Kardeşim, benim bağrım
yanmış altı yıldır. Ben eğer kendi ilimin bir
üniversitesini savunuyorsam, bu benim duyarlılığım, bu
benim milletvekili duyarlılığımdır. Sen bunu
yapmıyorsan, sen duyarsız bir insansın, tamam mı! (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
MUHARREM
SELAMOĞLU (Niğde) Sensin duyarsız insan!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Evet
İçimden gelerek, öfkemle, altı
yıldır burada ben yalvarıyorum, âdeta yalvarıyorum. Orada
otur oturduğun yerde!
MUHARREM
SELAMOĞLU (Niğde) - Orada bağırarak duyarlılık
yapılmaz tamam mı!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) - Otur oturduğun yerde! Benim ilimin
hakkını
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Otur oturduğun yerde, ağzını
açma!
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, Genel Kurula hitap edin lütfen. Sayın
Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Ayıptır ya!
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, Genel Kurula hitap edin.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) İlimin hakkını, üniversitemin
hakkını savunmak benim en temel görevim. Bu benim namus
anlayışım, sorumluluk anlayışım.
Hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından
Sayın Bakan geldi. sesleri)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Evet, böyle
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Tamam.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) - İşte böyle, insanı güldürürsün
Sayın Bakan, şov yapıyor dedirtirsin işte. Yazıklar
olsun!
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) Başkanım, doktor çağıralım.
BAŞKAN
Soru-cevap faslına geçiyoruz.
Sayın
Durmuş, soru sormak için sisteme girmişsiniz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Evet efendim.
BAŞKAN -
Buyurun.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum
efendim.
Sayın Bakan,
Kırıkkale Üniversitesiyle ilgili daha evvel Devlet Bakanıyla
birlikte söz verdiniz 16 trilyon lira için, inşaat ikmali için, birincisi
bu.
İkincisi de
diş fakültemiz için henüz binamız yok. Sağlık Meslek
Lisesine ait binanın yarısını bu amaçla kullanabilirsiniz.
Diş hekimliği fakültesi ve veteriner fakültesi için bir
hazırlığınız var mı, yok mu? Bunu öğrenmek
istiyorum efendim.
BAŞKAN
Sayın Bakan...
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın
Durmuşun söz verdiniz sözüne ben katılmıyorum. Ben hiçbir
dönem böyle bir söz verdiğimi hatırlamıyorum. Sayın
Durmuş, evet, Kırıkkale Üniversitesinin mevcut kampüsünün
tamamlanması için 16 trilyon bir paraya ihtiyacı olduğunu
söyledi. Bütçe çalışmalarının devam ettiği bir
sıradaydı. Takdir edersiniz ki bütçenin nasıl
hazırlandığı, kimlerin bu konuda müdahil olduğu, taraf
olduğu ortadadır. Yani, ben Bütçe imkânları çerçevesinde şüphesiz
ki bütün üniversitelere yardımcı olunması lazım,
yardımcı olunabilir. dedim.
Şimdi
bakın, değerli arkadaşlar, 60 trilyon bütçesi var
Kırıkkale Üniversitesinin. Kırıkkale Üniversitesi, kendi
emsali üniversiteler arasında, onunla birlikte kurulan üniversiteler
arasında, Ankaraya da yakın olması hasebiyle ciddi anlamda
gelişme sağlamış olan, gelişmesi hızlı olan
üniversitelerimizden birisidir. Bu ihtiyaç sadece Kırıkkale
Üniversitesine mahsus değildir Değerli Arkadaşım,
Milletvekilim. Dolayısıyla, dediğim gibi, bu 16 trilyon
Türkiyenin karşılayamayacağı bir kaynak değil. Bu
sene olmaz, seneye olur ama er geç bu olacaktır. Onun için çok fazla keder
etmenize gerek yok.
Teşekkür
ederim.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Bakan, Hükûmet söz verdi, o konuya
BAŞKAN
Sayın Paksoy...
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinde tıp
fakültesi 1996 yılında kuruldu. 1998 yılından beri kadro
bekliyor. Bu kadro hususunda dünkü görüşmemizde tamam demiştiniz
ama şimdi vazgeçildiğini öğrenmiş bulunmaktayım. Bu
konuda, kadrosunu ne zaman vermeyi düşünürsünüz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Bakan
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Sayın
Başkanım, Sayın Paksoya şunu söylemek isterim: Dün tamam
dedim, şimdi yine tamam diyorum. Sayın Mevlüt Aslanoğluna da
tamam dedim, yine tamam diyorum. Bunların hepsi yerine getirilecek
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Daha inanmıyorum Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Bir dakika
arkadaşlar, bir dakika müsaade edin.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) İnanmıyorum.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Bir şeye
inanmazsanız o gerçekleşmez Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) İnanmıyorum, hayır.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) İnanmamaya
devam ederseniz gerçekleşmez.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Yedi yıl, yedi yıl!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Şimdi,
değerli arkadaşlar, bakın 1996da kurulan bir tıp
fakültesinin hâlâ kadroları verilmedi. diyorsunuz. Benim size
söylediğim şey şudur. Dün yine sorulara verdiğim cevaplar
esnasında da bunu söyledim, AK Partili Kahramanmaraşlı
milletvekili arkadaşlarım da bunu dile getirdiler. Dedim ki:
Bakın, birçok üniversiteyle ilgili ortak bir çalışma yapıyoruz,
bunu getireceğiz dedik, biz Hükûmet olarak bu konuda söz veriyoruz,
getireceğiz dedik. Onun için kederlenmeyin, bunu yerine getireceğiz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Madde üzerinde
bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M.
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 226 Sıra Sayılı yasa tasarısının 4. maddesinin
ek: 11. maddesine İnönü Üniversitesinin eklenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
|
F. Nur Serter |
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Şevket
Köse |
|
|
İstanbul |
Malatya |
Adıyaman |
|
|
Kemal Demirel |
Tayfur Süner |
Hüsnü Çöllü |
|
|
Bursa |
Antalya |
Antalya |
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya)
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önergenin gerekçesini mi okutayım?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN
Buyurun.
Gerekçe:
Yıllardır
çözülmeyen Malatya İnönü Üniversitesi kadro sorununa çözüm bulmak.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Ek 11inci
maddeyi ekli listeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Çerçeve 4üncü
maddeyi kabul edilen ek maddeler ile birlikte oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Çerçeve 5inci
maddeye bağlı ek 9uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 5-
13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek maddeler
eklenmiştir.
EK MADDE 9- Yeni
kurulan üniversitelerde kullanılmak üzere ekli (II) sayılı
listede yer alan kadrolar ihdas edilerek bu Kanun Hükmünde Kararnameye
bağlı cetvellere, ilgili üniversite bölümleri olarak
eklenmiştir.
BAŞKAN Söz
talebi? Yok.
Önerge yok.
Ek madde 9u
ekleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Ek madde 10u
okutuyorum:
EK MADDE 10-
Adıyaman Üniversitesi, Dumlupınar Üniversitesi, Hacettepe
Üniversitesi, Muğla Üniversitesi ve Sakarya Üniversitesinde yeni kurulan
birimlerde kullanılmak üzere ekli (IV) sayılı listede yer alan
kadrolar ihdas edilerek bu Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı
cetvellere, ilgili üniversite bölümleri olarak eklenmiştir."
BAŞKAN
Gruplar adına söz? Yok.
Şahsı
adına Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 226
sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 5inci
maddesine bağlı ek 10uncu madde üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Söz konusu madde
Adıyaman, Dumlupınar, Hacettepe, Muğla ve Sakarya
Üniversitelerinin kadro ihdaslarıyla ilgilidir.
Değerli
arkadaşlar, tabii, dünden beri hakikaten çok hayırlı işler
yapıyoruz. Her ile üniversite sloganıyla yola çıktık ve
inşallah bu kanunun bitiminden itibaren Türkiyenin, her ilinde bir
üniversitesi olacak. Dolayısıyla, özellikle ülkemizde son
yıllarda ortaöğretimdeki okul sayısının yükselmesi
genç nüfusun büyük bir oranda yükseköğrenime olan talebinin
artışını da beraberinde getirmiş. Ortaöğretimde
verilen bu yoğun mezun sayısı ve üniversitelere olan talep
neticesinde yeni üniversitelerin kurulması kaçınılmaz bir hâl
almıştır. Aksi takdirde, Anayasada da açık bir
şekilde belirtildiği üzere, ülke genelinde üniversitelerin dengeli
bir şekilde dağılımı sağlanamazsa üniversite
kapılarındaki yığılmanın büyüyerek devam
etmesinin önüne de geçilemez.
Üniversiteler,
yapmış oldukları faaliyetler ve sağladıkları
katkılarla eğitim-öğretim, araştırma-geliştirme
ve toplum hizmetleriyle ülkemiz sosyoekonomisine, kültürel, teknolojik
gelişimine büyük katkılarda bulunmakta ve küreselleşen dünyada
özellikle her geçen gün artarak devam eden uluslararası alanda artan
rekabet ortamında rekabet gücü yüksek bilgi toplumunun yetişmesine
imkân sağlamaktadır.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; bizim üniversitemiz de, temsil ettiğimiz
bölgede, özellikle Adıyamanda henüz 17 Mart 2006 tarihinden bu yana
kurulmuş ve Adıyaman Üniversitesi adıyla hizmet vermektedir.
Kurulduğunda 3 fakültesi, 1 yüksekokulu, 4 meslek yüksekokuluyla
başlayan eğitim-öğretim hayatına bugün çok daha güçlü bir
şekilde devam etmektedir. Burada ifade etmeye
çalışacağım bir husus var ki o da şudur: Doğru,
belki eksiklikler olabilir, belki arzu edilen tüm fakülteler, yüksekokullar
olmamış olabilir, halen kadro sıkıntısı olabilir
ama bakın Adıyaman Üniversitesi bir yıl içerisinde, bir buçuk
yıl içerisinde ne kadar başarı göstermiş, bir örnek vermek
istiyorum. İktidarımızla birlikte kurulan Adıyaman
Üniversitesi yine tabela üniversitesi olmaktan iktidarımızla birlikte
kurtulmuştur. Zira bugün itibarıyla hâlihazırda 5 fakültemiz
var. İlaveten tıp fakültesi ile iktisadi ve idari bilimler fakültesi
kuruldu. Yüksekokul sayımız 7ye çıkarıldı. 2 enstitü,
1 konservatuarıyla ve 4.423 öğrenci kapasitesiyle çalışmakta
ki inşallah önümüzdeki yıl açılacak bölümlerle birlikte
öğrenci sayısı 5.500e çıkacaktır.
Yine,
fakültelerdeki bölüm sayısı 18den 35e, meslek
yüksekokullarındaki program sayısı ise 26dan 58e çıkan
üniversitemiz, 167 akademik ve 223 idari personeli ile de işleyişini
yürütmektedir. İşte bu kanunla, şu anda görüşmekte
olduğumuz kanunla da Adıyaman Üniversitesine 362 öğretim
elemanı ile 498 idari personel olmak üzere yeni kadrolar ihdas edilmiştir.
Buradan, tüm Adıyamanlı hemşehrilerim adına bir kez daha
Sayın Başbakanımız ve özellikle de Sayın Millî
Eğitim Bakanımız başta olmak üzere, Hükûmetimize
teşekkürü bir borç bilirim.
Değerli
arkadaşlar, yine Bakanlar Kurulunca 9/7/2007 tarihinde Adıyaman
Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı olarak kurulan Tıp
Fakültesi ve diğer akademik birimlerimiz için büyük güç sağlayacak
olan, yeni akademik ve idari kadroların tahsisi ile çok daha sağlam
ve ayakları üzerinde duran, önemli katkılar sağlayacak olan bir
Adıyaman Üniversitesinin oluşacağı da
kaçınılmazdır. Muhakkak ki idari, teknik personel, öğretim
görevlisi ile fiziki mekânlar açısından daha yapılacak çok
işimiz var ancak bu kısa sürede dahi çok önemli gelişmeler
sağlandı. Yeni kurulan fakülteler ve yüksekokullarla birlikte
Adıyaman Üniversitesi büyümeye devam edecektir ki inşallah
Hükûmetimizin yardımıyla Adıyaman Üniversitesi eksikliklerini
gidererek hak ettiği konuma çok daha kısa sürede gelecektir.
Değerli
milletvekilleri, kamu maliyesine fazla yük getirmeksizin üniversite bulunmayan
dokuz ilimizde de yeni üniversite kurulması, ülkemizin bilimsel, akademik,
kültürel, ekonomik hayatına büyük faydalar sağlayacaktır. Yine,
kurulu olan üniversitelerimizde de oluşturulacak olan yeni akademik ve
idari kadrolarla, daha da güçlü hâle gelmesi sağlanarak daha etkili,
verimli ve çağdaş bir yapıya dönüştürülecektir.
Bu duygu ve
düşüncelerle, yeni kurulacak olan dokuz üniversite ile yeni
kadroların ülkemize, bölgelerine hayırlı olmasını
diliyor, Başbakanımız başta olmak üzere Millî Eğitim
Bakanımıza, Komisyonumuza
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AHMET AYDIN
(Devamla) -
Türkiye Büyük Millet Meclisinin siz değerli üyelerine
teşekkür ediyor, çağdaş dünyada çok daha güçlü ve çok daha
aydın bir Türkiye inancıyla hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aydın.
Ek 10uncu
maddeyi ekli listeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Çerçeve 5inci
maddeyi kabul edilen ek maddeler ile birlikte oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1i
okutuyorum:
GEÇİCİ
MADDE 1- Aşağıdaki kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye eklenmiştir.
İHDAS
EDİLEN KADROLAR
(V) SAYILI CETVEL
|
|
Sınıfı |
Unvanı |
Derecesi |
Adedi |
|
|
|
GİH |
Memur |
9 |
2.000 |
|
Bu cetvelde yer
alan kadrolar, iki yıl içerisinde 190 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 9 uncu maddesinin son fıkrası dikkate
alınmaksızın Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığının
görüşleri üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile gerektiğinde
sınıf, unvan ve derece değişikliği yapılmak
suretiyle, yeni kurulan üniversitelerin ihtiyaçlarını karşılamak
üzere tahsis edilebilir. Bu şekilde tahsis edilecek kadroların
kullanımında uyulacak usul ve esaslar Bakanlar Kurulu kararı ile
tespit edilir. Bu süre içerisinde tahsis edilmeyen kadrolar başka bir
işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır.
BAŞKAN
Madde üzerinde söz talebi yok, soru var.
Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
yeni kurulan üniversitelerin ülkemize ve bilim hayatımıza
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Bu vesileyle,
kamuoyunda merak edilen bir hususu da soru olarak zatıalinize tevdi etmek
istiyorum: Yeni kurulan üniversitelerin bütçemize getirdiği ilave mali yük
ne kadardır? Bu ilave mali yükü Hükûmetiniz hangi kaynakla
karşılamayı düşünüyor?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakan
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi 2008
yılı bütçesi zaten, malum, çıkmıştır,
bağlanmıştır ancak bu tür zamanlarda, yani bütçe
bağlandıktan sonra bu tür müesseseler kurulduğu zaman Maliye
Bakanlığının yedek ödeneğinden bu müesseselerin acil
ihtiyaçları karşılanmaktadır. Bu dokuz üniversiteye de
buradan zaruri harcamaları için aktarımlar yapılacaktır.
Arz ederim
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 6yı
okutuyorum:
MADDE 6- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN -
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 7yi
okutuyorum:
MADDE 7- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Sayın
Başkanım, bir teşekkür konuşması yapmak istiyorum, üç
dakika.
BAŞKAN
Daha bitmedi.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Öyle mi? Peki.
BAŞKAN
Tasarının tümünü oylamaya geçmeden evvel, oyunun rengini belli etmek
üzere, lehinde, Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Gökalp Güney, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Bayburt) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
İki günden
beri yüce Parlamento dokuz il ve iki vakıf üniversitesinin kurulması
için yoğun bir çalışma yaptı. Bu çalışmada dokuz
ilimize, ki bunların çoğu küçük ve gelişmekte olan illerdir,
üniversiteleri çıkarıldı. Bu illerimiz dünden beri bayram
yapıyor. Bu illerimizin insanları son derece mutlu ve bugüne kadar
yapılamayan üniversitelerine kavuşmanın mutluluğunu,
gururunu yaşıyor. Ben, buradan, bu üniversiteler için kanun
tasarısını hazırlayan Hükûmetimize, Sayın
Başbakanımıza, ta işin bidayetinden itibaren, yani YÖK,
Plan-Bütçe Komisyonu ve Genel Kurulda getirilen kanuna sahip çıkan
değerli Millî Eğitim Bakanımıza şahsım ve bu
iller adına -kendi ilim Bayburt da dâhil olmak üzere- teşekkürü bir
borç biliyorum. İşte, bizim anlayışımız, bizim,
mensubu bulunduğum partimizin anlayışı verilen sözün en
kısa zamanda yerine getirilmesidir. Dün de burada söylemiştim,
takriben sekiz ay evvel bu söz bize Bayburtta Sayın
Başbakanımız tarafından verilmiş, bugün de realize
edilmiştir. Bundan dolayı büyük bir mutluluk duyuyorum, gurur
duyuyorum.
Arkadaşlar,
şimdi özellikle bu dokuz ilin milletvekili arkadaşlarıma
sesleniyorum: Asıl bundan sonra bize de iş düşüyor. Sadece
devletin olanaklarıyla bu iş çok uzun bir süre alır ve
alacaktır. Kıt imkânlarımızı artık bu dokuz üniversiteye
de böldüğümüz zaman bunların gelişmesi istenilen süratte
olmayabilir. Bu bakımdan bizim
Artık üniversite kurulmuştur,
vatandaşlarımız büyük bir şevk ve sevinç içindedirler. Buna
yardım etmek için telefonlar geliyor, talepler geliyor. Bunları çok
iyi organize ederek, bu üniversitelerin eksik altyapılarını
mutlaka ama mutlaka bizim gerçekleştirip mevcut, yani normal bütçemize
katkıda bulunmamız lazım ki bu üniversiteler süratle
gelişsin. Çünkü, üniversitenin altyapısı her zaman ve en çok
paraya ihtiyacı olan bir birimdir. Bu bakımdan bu illerin de bu
yardımları temin etmede bir seferberlik hâline girmeleri lazım.
Kendi ilim için, Bayburt için konuşuyorum, biz bunu
başlatmış durumdayız.
Hepiniz
yorgunsunuz, uzun süre çalıştık. Zaten fazla zamanınızı
da almayacağım. Tabii ben oyumun rengini ifade etmek için,
açıklamak için buraya geldim. Malumu ilan etmenin bir anlamı var
mı değerli arkadaşlarım? Tabii ki oyum müspettir.
Tekrar bu kanunun
illerimize, ülkemize hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum. Emeği geçen tüm yetkililere ve bu kanun için burada toplanan,
gelen tüm milletvekili arkadaşlarıma içten sevgilerimi,
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Güney.
Tasarının
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Ben de dokuz
ilimizde yaşayan tüm insanlara, evlatlarımıza,
çocuklarımıza, öğretim üyelerimize ve Türkiyemize
hayırlı olmasını diliyorum bu kanunun ve kurulan
üniversitelerin. (Alkışlar)
Sayın
Bakanın bir teşekkür konuşması var.
Buyurun.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben öncelikle
Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan iktidarıyla-muhalefetiyle
tüm siyasi partilerimize çok çok teşekkür ediyorum.
Dokuz ilimizde
üniversite yoktu. Dokuz ilimizde, bu kanun tasarısının sizler
tarafından kabul edilmesiyle birlikte üniversite kurulmuş oldu.
Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından bu kanun tasdik
edilip Resmî Gazetede yayınlandıktan sonra da bu prosedür
tamamlanmış olacaktır.
Cumhuriyetin
başında bir tek üniversitemiz vardı, malumunuz, İstanbul
Darülfünunu. Bugün itibarıyla 94ü devlet üniversitesi, 33ü vakıf
üniversitesi olmak üzere ülkemizde 127 üniversitemiz mevcuttur. Hepsinin
büyüklüğü, şüphesiz ki hepsinin imkânları, hepsinin
araştırma ve eğitim kabiliyeti aynı olmamakla birlikte ama
şu anda 127 üniversitemiz vardır ve yeni kurulan üniversitelerimizin
de bir taraftan devletimizin desteğiyle, kamu bütçesinden aktarılan
kaynaklarla, özel sektörümüzün, illerimizin, sivil toplum örgütlerimizin,
halkımızın destekleriyle, en kısa zamanda,
özlediğimiz, arzuladığımız üniversite seviyesine ve
kıvamına geleceğine kesinlikle inanıyorum. Bundan sonra da
şüphesiz ki Türkiyede üniversiteler kurulmaya devam edecektir. Vakıf
üniversitelerimizin de ülke sathına dengeli bir şekilde
yayılmasını sağlamak da şüphesiz ki bizim
görevimizdir. Üniversitelerin ülke sathına dengeli şekilde
yayılması, malumunuz, aslında bir Anayasa emridir,
Anayasanın amir hükmüdür ve sevindirici olan -biraz önceki
konuşmamda da söylemiştim- artık, Konyada, Adanada, Mersinde,
Malatyada, Gaziantepte, daha birçok ilimizde, Bursada vakıf
üniversiteleri kurulması için gerçekten ciddi ve önemli kaynaklar tahsis
ederek üniversite kurma teşebbüsünde bulunan insanlar vardır ve bu
üniversitelerin de kurulmasıyla birlikte hem üniversite
kapılarında yığılan, üniversite okumak isteyen
gençlerimize daha fazla imkân sağlanmış olacak hem de bu üniversiteler
bulundukları illeri, bulundukları yöreleri olumlu anlamda
etkileyeceklerdir, sosyokültürel ve sosyoekonomik açıdan
etkileyeceklerdir.
Değerli
arkadaşlarım, tekrar ifade etmek istiyorum: Her konuda olduğu
gibi bu konuda da bizlere, Türkiyede -kırk bir ilde üniversitemiz yoktu-
kırk bir ilde üniversite kurulmasında bize önderlik eden
Saygıdeğer Başbakanımıza, ana muhalefet partisine,
şüphesiz ki iktidar partisi -Hükûmet iktidar partisi içerisinden çıktığı
için tasarılar Hükûmet tarafından getirilir-
arkadaşlarımın komisyonlarda ve her aşamada çok ciddi
katkıları vardır ama olumlu katkılarıyla ve
destekleriyle bu üniversitelerimizin kurulmasında emeği olan
Cumhuriyet Halk Partisine, Milliyetçi Hareket Partisine, Demokratik Toplum
Partisine de, tüm milletvekili arkadaşlarıma huzurunuzda
teşekkür ediyorum.
Dün müzakerelere
başladığımız andan itibaren kararlı tutumu ve
dirayetli yönetimiyle gerçekten çok ahenkli bir müzakere ortamı
sağlayan Değerli Meclis Başkan Vekilimize de bu vesileyle
huzurunuzda çok teşekkür ediyorum.
Burada grubu
olmayan diğer siyasi partilere mensup olan değerli milletvekili
arkadaşlarımdan da katkısı olanlara ayrıca
teşekkür ediyorum. Hem dokuz devlet üniversitesinin hem Şehir
Üniversitesi ile Kemerburgaz Üniversitesinin, iki vakıf üniversitesinin
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.13
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.18
BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 108inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin 4üncü
sırasında yer alan, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
ve Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri
4.- Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ile
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri (1/514) (S.
Sayısı: 220)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla
görüşmek için, 27 Mayıs 2008 Salı günü saat 15.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.19