DÖNEM: 23 CİLT: 3 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
11inci
Birleşim
24 Ekim 2007 Çarşamba
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Tunceli Milletvekili
Kamer Gençin, referandum ve sonuçlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Mersin Milletvekili
Vahap Seçerin, 2008 yılının Vatikan tarafından
Saint Paul Yılı ilan edilmesinin Mersin turizmine etkilerine
ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
3.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuşun, hekim ve sağlık personeli
ihtiyacı, dağılımı ve özlük haklarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı
IV.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Tunceli Milletvekili
Kamer Gençin, Sağlık Bakanı Recep Akdağın,
konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuşun, Sağlık Bakanı Recep
Akdağın, konuşmasında, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURU
A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 35 milletvekilinin, belediyelere
sağlanan mali kaynaklar konusundaki farklı uygulamaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıy
2.- Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş ve 35 milletvekilinin, okullardaki şiddet
olaylarının ve madde bağımlılığı
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıy
B)
GENEL GÖRÜŞME ÖNERGELERİ
1.- Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, ABD Temsilciler Meclisindeki sözde Ermeni
soykırımıyla ilgili karar tasarısı ile Ermeni
iddialarını inkârın suç sayılması ve Avrupada
faaliyet gösteren Türkler üzerinde baskı kurulma çabaları
konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi
(8/2)
C)
TEZKERELER
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı
Murat Mercanın, Cezayir Parlamentosu Dışişleri,
İşbirliği ve Göç Komisyonu
Başkanının davetine icabetle, Cezayire resmî
ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/202)
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Fas Krallığı Hükümeti Arasında Bitki
Karantina ve Bitki Koruma Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/305) (S. Sayısı: 10)
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Fas Krallığı Hükümeti Arasında
Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/307) (S. Sayısı:
11)
3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında
Güvenlik, Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerle Mücadele Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/308) (S. Sayısı: 12)
VII.-
OYLAMALAR
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Fas Krallığı Hükümeti Arasında Bitki
Karantina ve Bitki Koruma Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Fas Krallığı Hükümeti Arasında
Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının
oylaması
VIII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Van Milletvekili
Özdal Üçerin, Vanda sel ve su baskınlarından meydana gelen
zararlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Faruk Nafız Özakın cevabı (7/63)
2.- Samsun Milletvekili
Osman Çakırın, Samsundaki işsiz sayısına
ve geçici işçi alımlarındaki kriterlere ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/124)
3.- Konya Milletvekili
Atil
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00te açılarak iki oturum yaptı.
Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Meral Akşener, Başkan
Vekili seçilmesi dolayısıyla bir teşekkür konuşması
yaptı.
Kırklareli
Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçamın,
Bursa
Milletvekili Onur Öymenin,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın,
Son günlerde
yaşanan terör olaylarına ilişkin gündem dışı
konuşmalarına, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi.
Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, Kırklareli ili
Vize ilçesindeki bir araziyle ilgili iddiaların ve bu arazi üzerinde kurulması
planlanan çimento fabrikasının çevre üzerindeki muhtemel etkilerinin
(10/12),
İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 19 milletvekilinin, İzmir ili başta olmak
üzere Ege Bölgesinde su kaynakları yönetiminde yaşanan
sorunların (10/13),
Bursa Milletvekili
Kemal Demirel ve 33 milletvekilinin, İznik Gölündeki çevre
sorunlarının (10/14),
İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 milletvekilinin, Gediz Nehrindeki
kirliliğin (10/15),
Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 27 milletvekilinin, Uluabat Gölündeki çevre
sorunlarının (10/16),
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin, Mavi Tünel Projesinin
Silifke Ovası ve Göksu Deltasına muhtemel etkilerinin (10/17),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki ön görüşmelerinin sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Gülerin İrana yaptığı
resmî ziyarete Ankara Milletvekili Faruk Kocanın da iştirak
etmesinin uygun görüldüğüne,
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğanın Amerika Birleşik Devletlerine
yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen
milletvekillerine,
İlişkin
Başbakanlık tezkereleri kabul edildi.
Genel Kurulun 9
Ekim 2007 tarihli 5inci Birleşiminde, 23 Ekim 2007 tarihinde
görüşülmesi kararlaştırılan küresel ısınma ve su
kaynaklarına ilişkin (10/1), (10/4), (10/5), (10/7), (10/9), (10/10)
ve (10/11) esas numaralı Meclis araştırması önergeleri ile
aynı konudaki (10/13), (10/14), (10/15), (10/16) ve (10/17) esas
numaralı Meclis araştırması önergelerinin birlikte
görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış ve 29 milletvekilinin, Trakyadaki su
kaynaklarının korunması ve su kıtlığına
karşı (10/1),
Antalya
Milletvekili Tayfur Süner ve 21 milletvekilinin, küresel
ısınmanın ülkemize etkilerinin araştırılarak
(10/4),
Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 milletvekilinin, Çıldır Gölünde
meydana gelen kirliliğin sebepleri ve çözümlerinin
araştırılarak (10/5),
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, su
kaynaklarının kullanımı ve korunması ile Ankarada
yaşanan su sorununun araştırılarak (10/7),
Konya
Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 milletvekilinin, Beyşehir Gölünün su
seviyesi ve ekolojik dengesiyle ilgili sorunların
araştırılarak (10/9),
Uşak
Milletvekili Nuri Uslu ve 20 milletvekilinin, küresel ısınma ve iklim
değişikliği sorunlarının araştırılarak
(10/10),
Kırklareli
Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 milletvekilinin, küresel
ısınma ve küresel ısınmanın neden olduğu su
sorununun araştırılarak (10/11),
İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 19 milletvekilinin, İzmir ili başta olmak
üzere Ege Bölgesinde su kaynakları yönetiminde yaşanan
sorunların araştırılarak (10/13),
Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 33 milletvekilinin, İznik Gölündeki çevre
sorunlarının araştırılarak (10/14),
İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 milletvekilinin, Gediz Nehrindeki
kirliliğin araştırılarak (10/15),
Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 27 milletvekilinin, Uluabat Gölündeki çevre
sorunlarının araştırılarak (10/16),
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin, Mavi Tünel Projesinin
Silifke Ovası ve Göksu Deltasına muhtemel etkilerinin
araştırılarak (10/17),
Alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergelerinin, birlikte yapılan ön
görüşmelerinden sonra, kabul edildiği açıklandı,
Kurulacak
komisyonun:
16 üyeden
teşekkül etmesi,
Çalışma
süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi
tarihinden başlamak üzere, üç ay olması,
Gerektiğinde
Ankara dışında da çalışması,
Kabul edildi.
24 Ekim 2007
Çarşamba günü saat 15.00te toplanmak üzere, birleşime 20.29da son
verildi.
Meral AKŞENER
Başkan
Vekili
Canan
CANDEMİR ÇELİK Harun
TÜFEKCİ
Bursa Konya
Kâtip Üye
Kâtip
Üye
No.: 17
II. - GELEN KÂĞITLAR
24 Ekim 2007 Çarşamba
Genel Görüşme Önergesi
1.- Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri; İzmir
Milletvekili Oktay VURAL ve Mersin Milletvekili Mehmet ŞANDIRın ABD
Temsilciler Meclisindeki sözde Ermeni soykırımıyla ilgili karar
tasarısı ile Ermeni iddialarını inkarın suç
sayılması ve Avrupada faaliyet gösteren Türkler üzerinde baskı
kurulma çabaları konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
102 ve 103 üncü maddeleri
uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi
(8/2) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/10/2007)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt ASLANOĞLU ve 35 Milletvekilinin, belediyelere
sağlanan mali kaynaklar konusundaki farklı uygulamaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/18)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/10/2007)
2.- Ankara
Milletvekili Yılmaz ATEŞ ve 35 Milletvekilinin, okullardaki
şiddet olaylarının ve madde
bağımlılığı sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/19) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18/10/2007)
24
Ekim 2007 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, referandum ve sonuçlarıyla ilgili söz isteyen Tunceli
Milletvekili Kamer Gençe aittir.
Buyurun Sayın
Genç.
III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.-
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, referandum ve sonuçlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, süremi yeniden başlatın efendim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın Başkan Vekilimizi candan, gönülden
tebrik ediyorum.
Ülkemizde bazı
güçler ve kişiler Türk kadınını kara çarşaf
içine sokmaya çalışırken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
iki tane saygıdeğer muhalefet partisinin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekilliğine iki tane güzide hanımefendiyi
aday göstermesi ve bu adayların da Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından seçilmesi bize gurur vermiştir, onurlandırmıştır.
Diyorum ki, o hanımefendilerin gerek adalet duyguları gerek
analık duyguları gereği kürsüde gösterecekleri adil
yönetim, Türkiye Büyük Millet Meclisine daha kişilikli bir durum
kazandıracaktır. Ben, Türkiyedeki hanımlara da sesleniyorum:
İşte bu modern hanımları kendinize örnek
alın. Saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce, Hakkâride
şehit edilen 12 erimize Allahtan rahmet diliyorum. Acılarımızı
en derin şekilde evlat acımız kadar içimizde duyuyoruz.
Bu acıların artık son bulmasını istiyoruz. Ancak
bu acılar niye meydana geldi? Geçmişi iyi tahlil etmek lazım.
2002 seçimlerinde
daha Tayip Erdoğan milletvekili değilken Washingtona
davet ediliyor, Beyaz Saraya halılar seriliyor, getiriliyor
diyor ki: Biz kuzeyden Iraka gideceğiz. Kolay, hemen göndereceğiz
sizi. diyor. Arkasından Amerikalılar geliyor, kendisine
kanıyor, on binlerce Amerikan askeri geliyor, güney Anadoluda
yerler kiralanıyor, 60 bin Amerikan askeri geliyor denizlerde
bekliyor. Ondan sonra bir tezkere geliyor buraya
Ben, tezkere kabul
edilsin-edilmesin demiyorum. Millî Eğitim Bakanı tezkereyi
Hükûmet adına imzalıyor, geliyor, Genel Kurul da reddediyor.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, Amerika gibi büyük bir devlete ikiyüzlülük yaparsanız,
onlar da sizin burnunuzu yere sürer. Gücünüz yok. Güçlü olmanız
lazım. Gücünüz olmadığı zaman, yere sürer.
İşte, bakın, bugün şimdi öyle bir duruma düşmüşsünüz
ki, onların bakanları, başbakanları her vesileyle
diyor ki: Türkiye bizim burnumuzu yere sürdü, biz de onu sürüyoruz.
ve siz de gitmişsiniz ondan medet bekliyorsunuz.
Bana göre, Tayyip
Erdoğan ve Hükûmeti başta kaldığı sürece bu terör
olayları bitmez. Çünkü, Amerika gibi bir devletle siz oyun oynayamazsınız;
gücünüz yok arkadaşlar. Hamas gibi dünya devletleri tarafından
terör örgütü kabul edilmiş bir adamı getirip kabul edemezsiniz.
CEVDET ERDÖL
(Trabzon) Hangi Mecliste konuştuğunu zannediyorsun. Biz
güçlü bir devletiz.
KAMER GENÇ (Devamla)
- İşte, buraya getirip kabul ettiğiniz zaman, o zaman
bu memleketin başına da bu belalar gelir ve bunun sorumlusu
sizsiniz. Bundan sonra da bu memlekette meydana gelecek şehitlerin
de sorumlusu siz olacaksınız. Bunu bilesiniz. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
Yalnız,
şurada bir şeyi daha vurgulamak istiyorum sevgili halkımız.
Bakın, dış güçler, birtakım insanlar Türkiyede
insanlarımızı birbirine vurdurmak istiyorlar. Lütfen,
bu oyunlara gelmeyiniz. Tabii süremiz de çok az olduğu için bu
konuları da söylemek istemiyorum. Bu acılarımıza
yeni yeni acılar katmayınız.
Sayın milletvekilleri,
bir referandum yapıldı. O referandumla ilgili olarak burada
bir Anayasa değişikliğini yaptınız. Bir defa,
bu Anayasa değişikliğinde, halkoyuna sunulan Anayasa
değişikliği teklifinizde, 272 milletvekilinin yaptığı
teklifte çerçeve 6ncı madde yok.
AHMET YENİ
(Samsun) Sonuca bak sen.
KAMER GENÇ (Devamla)
Ya efendim, aklı erenler bilir. Gerçi, sizin içinizde Anayasaya
aklı eren anayasa profesörü de yok da
(CHP ve MHP sıralarından
alkışlar) Ben onlarla zaten konuşacağım.
Şimdi, çerçeve 6ncı madde teklif edilmediği hâlde bu
Anayasa Komisyonu tutuyor bu çerçeve 6ncı maddeyi oyluyor.
Bu olmaz!
AHMET YENİ
(Samsun) Yüzde 70
KAMER GENÇ (Devamla)
- İkincisi, burada Meclis müzakeresini bilenler bilirler.
Şimdi, bakın, çerçeve 6ncı maddeyle, geçici 18inci
madde getiriliyor ve geçici 19uncu madde getiriliyor. Böyle,
İç Tüzüke göre, bu tip maddelerin müzakeresi, önce geçici
18inci madde müzakere edilecek, arkasından geçici 19uncu
madde müzakere edilecek, arkasından da çerçeve 6ncı madde
ile beraber 18 ve 19uncu maddeler birlikte müzakere edilip oylanacak.
Siz bu çerçeve 6ncı maddenin 18 ve 19uncu maddeyle beraber oylamasını
yapmadınız, bir eksik oylama yaptınız. Ben,
şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisine müracaat edeceğim,
çıksın bakalım altından. Çünkü, AKPli Meclis
başkan vekilleri ne tüzük dinliyor ne Anayasayı dinliyor
ne de milletvekillerini dinliyor. Bakalım o şeyin içinden
nasıl çıkacaklar, bir.
AHMET YENİ
(Samsun) Kabul etti, yüzde 70. Millet dinledi!
KAMER GENÇ (Devamla)
İkincisi, bakınız referanduma sunulan tasarının
7nci maddesinde der ki: Bu kanun tasarısı tüm maddelerle
oylanır. Ve o tüm maddelerle oylandı sayılır. Ne
ise, onu da kabul edelim. Haydi, diyelim ki, o şekilde. Tabii, bence,
çok açık seçik bir referandum hatası vardır, bunu da kabul
edelim. Bunun dışında, farz edelim kabul edildi
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla)
Sayın Başkan, iki dakika söz efendim. İki üç dakikanızı
alır. Çünkü, burada ciddi şeyler söylüyoruz.
BAŞKAN
Bir dakika süreniz var. Tamamlayın lütfen.
KAMER GENÇ (Devamla)
Şimdi bakın, sayın milletvekilleri, burada farz edelim
ki, sizin dediğinizi kabul edelim. Şimdi, yürürlüğe
giren Anayasa metnine göre, Cumhurbaşkanının halk tarafından
seçilmesi gerekmiyor mu? Gerekiyor değil mi?
AHMET YENİ
(Samsun) Yüzde 70i söyle, yüzde 70i.
KAMER GENÇ (Devamla)
Bir dakika efendim, bir dakika. Aklı erenler beni anlarlar.
AHMET YENİ
(Samsun) Yüzde 70i
KAMER GENÇ (Devamla)
Şimdi, efendim, halk tarafından seçilmesi Anayasada yazılıyken,
Meclisin seçtiği Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanlığı
yapamaz. En temel bir hukuk kuralıdır bu. Bunu yapabilmesi
için, Anayasaya geçici bir madde konulması lazım. Konulmadı
bu. Geçici madde konulmadığı için, Abdullah Gülün,
referandum sonuçları ilan edildikten sonra istifa etmesi lazım.
İstifa etmediği zaman
19 milletvekili arkadaşım
bana Cumhurbaşkanlığı adayı için imza verirlerse,
önce Meclis Başkanına müracaat edeceğim -altmış
gündür biliyorsunuz, yani o geçici 19uncu maddeyi de kabul etmezseniz-
Cumhurbaşkanlığı makamı Anayasa gereğince
boşalmıştır. Bakın, bunu, Anayasa hukukunu
bilenler, tekniğini bilenler vardır. Etmediği zaman,
Yüksek Seçim Kuruluna başvuracağım, diyeceğim
ki
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla)
Efendim, saygılarımı sunacağım.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla)
Bir dakika Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür
ederim, sağ olun. Sağ olun, çok teşekkür ederim. Sağ
olun. Sağ olun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla)
Bir dakikanızı rica ediyorum.
AHMET YENİ
(Samsun) Yüzde 70.
KAMER GENÇ (Devamla)
Şimdi, Yüksek Seçim Kurulu bunu yapmak zorundadır.
BAŞKAN Teşekkür
edecektiniz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla)
Efendim, ama bir dakika Sayın Başkanım, bir dakikanızı
rica ediyorum. Şimdi
(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Ama öyle olmaz, öyle olmaz.
KAMER GENÇ (Devamla)
Efendim, konuşmalarımdan bu kadar korkmayın, size
ciddi şeyler öğretiyorum.
MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) Konuşmanın içi boş.
KAMER GENÇ (Devamla)
- Ben bu ciddi şeyleri
İyi dinlerseniz, siz de yarın
öbür gün Parlamentoda söz sahibi olursunuz.
Yüksek Seçim Kurulu,
benim şeylerimi göz önünde tutmak zorundadır.
Abdullah Gül,
referandum sonuçları ilan edildikten sonra Cumhurbaşkanı
makamında oturamaz.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Genç.
Türkiye, milletiyle,
devletiyle, tarihiyle çok güçlü bir ülkedir. Herhâlde, dünya devletleri
arasında Türkiyenin burnunu sürtecek bir devlet olmaması
gerektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Teşekkür
ederim.
Hükûmet cevap
vermek ister mi?
Gündem dışı
ikinci söz, Vatikan tarafından ilan edilen 2008 Saint Paul
Yılının Mersin turizmine katkıları hakkında
söz isteyen Mersin Milletvekili Vahap Seçere aittir.
Buyurun Sayın
Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
2.-
Mersin Milletvekili Vahap Seçerin, 2008 yılının Vatikan
tarafından Saint Paul Yılı ilan edilmesinin Mersin
turizmine etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması
ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
VAHAP SEÇER
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vatikan
tarafından 2008 yılının Saint Paul Yılı
ilan edilmesinden dolayı bu durumun Mersin turizmine katkılarıyla
ilgili söz almış bulunmaktayım.
Öncelikle Sayın
Başkanımın yeni görevini kutluyor, başarılar
diliyorum.
Ayrıca,
son günlerde artan terör olaylarından dolayı kaybettiğimiz,
şehit verdiğimiz Mehmetçiklerimizi buradan rahmetle
anıyorum, kederli ailelerine ve Türk ulusuna başsağlığı
diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, Mersin ili, Akdenizin incisi, 320 kilometre sahil
şeridiyle, dağıyla, ormanıyla bir turizm cenneti,
ama maalesef, bugüne kadar hükûmetler Mersin iline yeterli ilgi ve
alakayı gösterememişler, hep Mersin ili atıl vaziyette
bırakılmış, bu alan mümbit topraklar üzerinde olduğu
için, hep bir zengin kent, zengin il olarak düşünüldüğü için,
birçok ilimize teşvikler layık görülürken, benim ilim Mersine,
maalesef, teşvik layık görülememiştir.
2008 yılının
Vatikan tarafından Saint Paul Yılı ilan edilmesi, benim
ilim ve ilçesi Tarsus için bir fırsattır. Nitekim, Saint Paul
1inci yüzyılda Tarsusta doğmuş ve orada yaşamış;
evi hâlâ orada bulunan ve kendisinin yaptığı düşünülen
kilisenin bulunduğu Tarsusta birçok yabancı ziyaretçiyi
ağırlamaktayız; ancak mevcut altyapı, bu hac ziyaretinde
bulunan turistleri orada ağırlamaya ve konuk etmeye yetersizdir.
2008 yılının
Saint Paul Yılı ilan edilmesi 2007 Temmuz aylarına rastlıyor.
Dolayısıyla, süremiz oldukça kısa. 2008e şurada
altı ay gibi, beş ay gibi bir süremiz kaldı. Bu anlamda,
ilgili bakanlığımız olan Kültür ve Turizm Bakanlığına
çokça iş düşmektedir. Burada çok ivedi çalışmalara
ihtiyacımız var. Çok ivedi bir çalışma grubu
oluşturmasını Sayın Kültür ve Turizm Bakanından,
burada, huzurlarınızda hassaten rica ediyorum. Oraya bir
ekip göndermeli, ivedi olarak neler yapılması gerektiği
tespit edilmeli ve bu konuda çalışmalar yapılmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, Mersin ili, dolayısıy
Değerli
milletvekilleri, bölgemizin demografik anlamda çok değişik
etnik grupların yaşadığı bir bölge olduğunu
hepiniz biliyorsunuz. Dolayısıyla, bugün gündemimizde
olan terörü önleme anlamında da
Mersinde, biliyorsunuz
ki, işsizliğin had safhada olduğu, insanların sokaklarda
aç gezdiği ve işsizlik belasının, işsizlik
hastalığının toplumun damarına girip orada
yuvalanıp, maalesef ve maalesef, çok değişik sonuçlara
neden olduğu, bunların başında
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
VAHAP SEÇER (Devamla)
-
sokak terörü, asayiş bozukluğu, genç insanların terör
odaklarına kayması, organize suç örgütlerine kayması
ve sokak anarşisi yaratma anlamında bölgemizdeki işsizliği
önemsiyoruz.
Bundan dolayı, 2008 yılının
inanç turizmi anlamında ve istihdam kaynağı yaratıcı
bir unsur olması anlamında Kültür ve Turizm Bakanlığı
tarafından dikkate alınmasını ve gereğinin
yapılmasını huzurlarınızda rica ediyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Seçer.
Şimdi, gündem
dışı konuşmaya, Kültür ve Turizm Bakanı Sayın
Ertuğrul Günay cevap verecektir.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; bu hafta Meclisimizi yöneten Sayın
Başkana ben de başarı dileklerimi ifade ederek sözlerime
başlamak istiyorum. Bu hafta ve geçen hafta, hanımefendi
arkadaşlarımızın Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyesi olarak Meclisimizi yönetmeleri ve bu dönem, bu seçimlerden
sonraki dönemde, bayan üyelerimizin Mecliste sayısının
yeterli olmasa bile önceki dönemlere kıyasla artmış
olması, ülkemizdeki demokratik gelişme açısından,
kuşkusuz son derece sevindirici bir adımdır. Arkadaşlarıma
yürekten başarılar dileyerek -onların Meclis Başkanlık
Divanında da ağırlıkla temsil edilmelerini sevinçle
karşılıyorum- sözlerime başlamak istiyorum.
Yine, sözlerimin
başında, birkaç gün önce yitirdiğimiz evlatlarımız
için sabır dileklerimizi bütün milletimize, kendilerine rahmet
dileklerimizi ifade etmek istiyorum.
Gerçekten, bir
süreden beri Türkiye bir tuzağın içine çekilmeye çalışılıyor.
Buna karşı galiba yapacağımız birinci görev,
hepimizin ihtiyacı olan birinci görev, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin şahsında, bir millet olarak, bir devlet olarak,
bir vatan olarak birlikte davranmaktır. Terörün aramızdaki
birliği, bütünlüğü bozmasına hiçbir biçimde göz yummayacağımızı,
Türkiye Büyük Millet Meclisi zemini olmak üzere, her alanda, her
platformda duyurmaya, dünyaya karşı bu alanda yekvücut olduğumuzu,
bir millet olduğumuzu, bir devlet olduğumuzu, bir bayrak
altında bir vatan üstünde aynı kaderi paylaştığımızı
inançla, kararlılıkla herkese duyurmak konusunda bir duruş
içinde olmamız gerektiğini ifade etmek istiyorum. Bu çerçevede,
biraz önce burada söylenmiş bulunan sözleri de talihsizlikle
karşıladığımı belirtmek istiyorum.
Türkiye Cumhuriyeti
devleti, adı söylenen devletler tarihte yokken var olan, cihana
hükmetmiş bir geleneğin devamıdır. Türkiye Cumhuriyeti
devleti, dünyanın önemli, saygın -hem kendi coğrafyasında
hem bütün dünyada saygın, önemli- bir devletinin adıdır.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Filan devletle
mücadele edemezsiniz. sözü, bu çatı altında, Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyesi olmanın idrakini taşıyan hiçbir
üyeye yakışmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu çatı altında bunun söylenmesini bir bahtsızlık
olarak niteliyorum. Bu sözleri söyleyen bir arkadaşımızın,
ulusal duyarlılıklarının yüksek olduğuna
inandığım bazı arkadaşlarım tarafından
alkışlanmasını da bir talihsizlik olarak, üzüntüyle
karşıladığımı izninizle belirtmek istiyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sen akıl vermek durumunda değilsin Sayın Bakan.
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
hepimiz aynı kaderi paylaşıyoruz, hepimiz aynı
milletin evlatlarıyız.
Dün, Başbakan
Yardımcısı Değerli Arkadaşımız,
Hükûmetimizin de milletimizin de Meclisimizin de bir kararlılık
içinde olduğunu ve bu alanda atılması gereken her türlü
adımı konunun uzmanlarının bilgisi ve talebi çerçevesinde
atma konusunda ne Meclisin ne Hükûmetin en küçük bir duraksama içinde
olmadığını, burada herkesin anlayabileceği
bir açıklıkla ifade etti. Sözün gerisi, sözün tamamı,
akıllı insanlara ancak bu kadar söylenebilir.
Bunun hepimiz
sorumluluk içinde farkında olmalıyız ve tartışmalarımız
katiyen millet olarak bir zaaf içinde, hele Meclis olarak herhangi
bir zaaf içinde, millet ve Meclis olarak en küçük bir düşünce ayrımı
içinde olduğumuz konusunda bir kanaatin uyanmasına katiyen
vesile olmamalıdır.
OKTAY VURAL
(İzmir) Siz oluyorsunuz!
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) Ben, bütün Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyelerinin, hiçbir ayrım gözetmeden bütün Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyelerinin bu duyarlılığı paylaşacağına
inancımı bu kürsüden yüksek sesle sizinle paylaşmak,
hatırlatmak, ifade etmek istiyorum.
MUHARREM VARLI
(Adana) Meclis zaafı değil, Başbakan zaafı!
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
şimdi, söz almama vesile olan çok değerli kardeşim Sayın
Vahap Seçerin söylediklerine gelmek istiyorum.
Elbette, turizm
ve kültür konularında konuşurken keşke böyle bir
acılı başlangıç yapma, bir sıkıntılı
başlangıç yapma ihtiyacımız olmasaydı. Gerçekten,
bu alan, kültür ve turizm alanı, ülkemizin ekonomik gelişmesi
için de, sosyal gelişmesi için de son derece önemli. Bugün
ulaştığımız rakamlar, benden önce görev yapmış
bulunan bakan arkadaşlarımızın, bürokratlarımızın,
Meclisimizin, Hükûmetimizin gayretleriyle bu yılın sonunda
ulaştığımız rakamlar gerçekten sevindirici.
Bu yıl Türkiyeyi, bütün bu bizi tuzağa çekme çabalarına
rağmen 20 milyonun üzerinde bir ziyaretçi ziyaret ediyor ve Türkiye
buradan çok ciddi bir gelir, 20 milyar doların üzerinde bir gelir
inşallah elde edecek. Bunların Türkiye için yeterli olmadığını
düşünüyorum. Bu sayının, bu Türkiyenin tamamına
gelen sayının İstanbula sadece gelebileceğine,
bu sayının tamamının sadece Ege Bölgesine gelebileceğine,
bu sayının tamamının Türkiyenin herhangi bir
başka coğrafyasına gelebileceğine inanıyorum.
Önümüzdeki dönemde kültür alanında, sağlık alanında,
termal alanında, deniz, kum ve güneşe ilave olarak yeni yatırımlarla,
yeni açılımlar
Değerli arkadaşımın
söylediği Saint Paul Yılı bizim de bilgimiz çerçevesinde
ve kuşkusuz, bizimle ilgili önemli bir gelişme. Saint Paul,
biliyorsunuz, Hristiyanlığın Katolik ekolünün teorisyeni,
bir anlamda kurucusu, bizim topraklarımızda doğduğu
bilinen bir aziz ve önceki yıllarda, 2008 yılının 2
bininci doğum yılına geldiği konusunda bir
açıklamay
Kuşkusuz,
bütün önerilere açığız. Bu konuda yapılması
gereken bütün önerileri, bütün siyasi partilerden arkadaşlarımız
bizlere söylerler, biz de onları can kulağıyla dinleriz
ve gerçekleştirmeye çalışırız. Bu yıl Türkiyenin
bu tanıtım sürecinden yararlanması konusunda gereken
duyarlılığı göstereceğiz.
Tarsusun
dışında, Silifkede, şu anda atıl vaziyette
duran, özelleştirme kapsamındaki SEKA arazisinin turizme
kazandırılması konusunda bir çabamız var ayrıca.
Ben de kabul ediyorum ki, Akdeniz turizmden -Antalya dışında-
hak ettiği payı henüz almamış durumdadır. Antalyada
önemli bir yığılma vardır. Artık, Antalyada
kaliteyi yükseltmeye çalışmamız gerekiyor. Ama öteki
yörelerde yatırımı geliştirmeye çalışıyoruz
ve Mersin bunların arasında elbette önceliklidir. Ama, bu
vesileyle söylemem gerekiyor ki, Türkiyede geçmiş yıllarda
turizmle ismi anılmaya başlanmış bulunan birçok
yöre, Ege Bölgesi özellikle, şu anda geride bir noktada, yani
şu anda, hak ettiği potansiyelin altında bir yerde.
Biz Türkiyede
bilinen bölgelerin dışında yeni alanları ve turizm
konusunda, kültür konusunda, sağlık turizmi konusunda,
termal konusunda potansiyel taşıyan yeni alanları
özenle sahiplenmek, bu konuda projeler geliştirmek, araştırmalar
yapmak ve hem kendi insanımızın hem dünyanın ziyaretine
açabilmek için ve Türkiyenin tanınmasına, olumlu tanınmasına
ve bu olumlu tanınmadan hem saygınlık açısından
hem ekonomik gelir açısından yarar elde etmesine bütün gücümüzle
çalışıyoruz. Bunları sizlerle paylaşmak istedim.
Turizm, elbette
sadece bir ekonomik gelir kaynağı değil, hepiniz biliyorsunuz,
aynı zamanda sosyal yaşamı önemli biçimde etkiliyor
ve değiştiriyor. Turizm -değerli arkadaşım
Sayın Seçer söyledi, çok paylaşıyorum ve çok teşekkür
ediyorum tespitine- istihdam açısından son derece önemli.
Turizm çok yoğun biçimde istihdam yaratılmasına sebep
olan bir sektör ve bugün de Türkiyede 1,5 milyonun üzerinde insan
çalışmalarında turizm alanında çalışıyor.
Eğer, dediğimiz
biçimde yayabilirsek, Türkiyenin doğusundan batısına,
kuzeyinden güneyine doğal varlıklarını, tarihsel
varlıklarını, kültürel varlıklarını ortaya
çıkarabilirsek Türkiyenin ve on iki aya, dört mevsime ve bütün
Türkiyeye yayılan bir potansiyeli ayağa kaldırabilirsek,
bu, sadece ekonomik gelir elde etmemize -döviz açısından-
değil, büyük bir istihdam kapasitesi yaratılmasına
ve aynı zamanda turizmle ilgilenen bölgelerde sosyal yaşamın
çağdaş standartlara yükselmesi konusunda önemli bir değişimin
gerçekleşmesine de yol açacaktır. Bütün bunların bilinci
içinde çalışıyoruz. Bunları dile getirmeme
fırsat verdiği için değerli arkadaşımıza
çok teşekkür ediyorum.
Hepinizi, Sayın
Başkan sizi ve değerli Meclis üyelerini, Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyelerini saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan, söz istiyorum, bir sataşma
var. Yanlış anlama var, düzeltmek istiyorum. Bir yanlış
anlaşılmayı düzeltmek istiyorum. Söz istiyorum.
BAŞKAN
Hangi konuda sataşma var?
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Efendim, alkışlanan
Burada Genel Kurula hitap
eden bir sözcü, beş dakika içerisinde çeşitli safahatlarda,
çeşitli düşüncelerini dile getirebilir. Bu çeşitli
safahatlardaki çeşitli düşünceler doğrulardan ve
yanlışlardan teşekkül edebilir. Dolayısıyla,
bu safahat içerisinde alkışlanan bir safahat doğru,
alkışlanmayan bir safahat yanlış olabilir. Dolayısıyla,
Kamer Beyin söylediklerinde, AKP Hükûmetini terörden sorumlu tuttuğu
ve AKPnin gitmeden terör olaylarının bitmeyeceği safahatı
doğrudur.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan, böyle bir usul yok!
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Genel Kuruldaki arkadaşlar ve ben dâhil olmak üzere
burayı alkışlamışızdır. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Uzunırmak. Meramınız anlaşıldı.
Teşekkür ederim.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Bir kültür insanının bu şekildeki istismarını
kınıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Uzunırmak.
Gündem dışı
üçüncü söz, Türkiyenin hekim ve sağlık personeli ihtiyacı
dağılımı ve özlük hakları konusunda söz isteyen
Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuşa aittir.
Buyurun Sayın
Durmuş. (MHP sıralarından alkışlar)
3.-
Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuşun, hekim ve
sağlık personeli ihtiyacı, dağılımı
ve özlük haklarına ilişkin gündem dışı konuşması
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkanım, yeni görevinizde başarılar diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyenin gerçek gündemi bugün benim konuştuklarım
değildir tabii. Ancak, üç hafta evvel söz aldığım
için bu konuyu konuşacağız.
Türk milletinin
başı sağ olsun. Dileğim, ulusal duyarlılığı
olduğu söylenen Hükûmetimizin, kaçırılan askerlerini
Zahoda, Erbilde, Süleymaniyede, Barzaninin evinde araması,
bulması ve Barzaniyle birlikte derdest ederek Türkiyeye getirmesidir.
Değerli
milletvekilleri, sağlık sisteminin koruyucu sistem altında
hizmet veren kurumlarına baktığımız zaman:
11.000 sağlık evimiz bulunuyor. Çoğu kapalı, ebesi
yoktur. Hükûmetimiz tarafından 2008 yılı için 6.400
sağlık ocağı planlanıyor, şu anki rakamlar
5.800de. Bunların da çoğu kapalı ama. 230 ana çocuk
sağlığı merkezi. Rakamlar üç aşağı
beş yukarı değişebilir, çünkü Hükûmetimizin dileği
bu. 1.260 acil yardım istasyonunu ve birkaç ilde başlatılan
pilot aile hekimliğini sayabiliriz.
2008de öngörülen
kurumların sayılarına bakarsak: 15.000 muayene odası
olduğu söyleniyor. Her odaya 1 hekim versek 15.000 pratisyen hekim
eder.
112 acil sistemde,
1.260 acil yardım istasyonunda 2.500 pratisyen hekim çalıştırsak,
iş yeri hekimliğinde 2.500 pratisyen hekim çalıştırsak,
araştırma görevlisi olarak 7.500 hekimimiz hâlen çalışıyor
olsa, toplam 27.500 pratisyen hekim eder.
Değerli
milletvekilleri, tedavi edici hizmetlerde, elli yedi üniversite
hastanesinde on beş dalda -standardı 5 uzman hekimdir ama-
11 uzman hekim çalıştırdığımızı
varsayıyorum, benim hesabıma göre 5.000 öğretim elemanı
eder.
Yeni üniversitelerde
bu sayı 5i geçmiyor. Çoğu zaman profesör bulunamıyor.
Otuz yedi
eğitim hastanesinde on beş dalda 6şar uzman hekim çalıştırsak
3.500 öğretim elemanı eder. Bugün bu standart da 1 şef, 2
şef muavini, 2 başasistandan ibaret 5 kişidir.
İki yüz büyük
hastanede -yok ya- on beş dalın her birinde 4 uzman çalıştırsak
12.000 uzman hekim eder. Orta büyüklükteki beş yüz hastanede on
beş dalda 2 hekim çalıştırsak 15.000 uzman eder.
Beş yüz küçük
hastanede -bunların çoğunun standart, devamlı çalışan,
tam gün çalışan hekimi yoktur- 6 uzmanı tam gün çalıştırsak,
3.000 hekim eder.
Yukarıda
saydıklarımızı toplarsak, 38.500 uzman hekim, buna
muayenehanede çalışan 23 bin hekimi de ilave edelim, onlar
da part-time değil de tam gün çalışıyor olsun, 61.500
hekim eder. Koruyucu hizmetteki 27.500ü ilave ettiğimizde değerli
milletvekilleri, 89 bin hekim aktif çalışıyor olacaktır.
Yetmedi, buna 1.370 özel poliklinikte, sekiz dalda tam gün çalışan
hekim
Orada çoğu zaman part-time çalışır. 10.960 o
eder. 341 özel dal merkezinde, sekiz dalda da tam gün uzman çalıştırsak,
2.728 eder, 306 dal merkezinde 612 uzman, 1.600 özel laboratuvarda
2.400 uzman çalıştırsak -ki, bu rakamlar abartılı,
benim rakamlarım- 17 bini o eder. Toplam 89 bin hekime ilave edildiğinde
106.064 hekim eder, bütün bunları tam gün çalışıyor
kabul edersek.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 9.831 kurumun ve 23 bin muayene hekiminin tamamı
Tam gün muayenehanede çalışmıyor bugün için tabii.
Biz, bu rakamları çoğaltarak yuvarladık. Gerçek ihtiyaç,
benim söylediğim norm kadrolar esas alınırsa, 10 bin daha
küçüktür.
Saygıdeğer
milletvekilleri, şu anda, Türkiyede 117 bin hekim var ve 106
bin hekimi ben yerleştirebildim, burada ilan ettim, norm kadroda.
Yani, 11 bin hekim fazlamız var. Bu sayı 2008de 16 bin fazla olacak.
Sağlıkta
gizli işsizliği sağlayarak geri ödeme kurumlarının
yükünü daha fazla artırırsak, 17 milyar dolar sosyal güvenlik
açığı 25 milyar dolara çıkacaktır. Galiba babalarımızdan
biraz etkileniyoruz
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Durmuş, bir dakika süre veriyorum.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) İki dakika istirham edebilir miyim?
BAŞKAN
Bir dakika süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) 100 bin yeni hekim, bir zamanların 100 bin tankını
hatırlatıyor. Ülkemizde 667 kişiye 1 hekim düşmektedir
saygıdeğer milletvekilleri. Bu yanlışlıklar
devam ediyor.
Mecburi Hizmet
Yasası iki yıl ertelenen bir yasaydı değerli milletvekilleri.
2002 yılında uzman hekim atayamaz olduk. Bütün kadrolarımız
doldu. Sadece bu, Türkiyedeki hekim sayısının o gün
için bile yeterli olduğunu gösteriyor ve biz onun için mecburi
hizmeti yeniden başlattık. Bugün, siz 100 bin hekimi nereye
alacaksınız? Hemşire açığımız var,
ebe açığımız var; bununla ilgili meslek liseleri
ve okullar Sağlık Bakanlığına bağlıyken,
Bakanımız, bunları istemeyen Millî Eğitime zorla
devretti ve hemşire sınıfları açılmadı,
ebe sınıfları açılmadı. Siz, size bağlı
olan kurumlarda gerçek sağlık personeli ihtiyacını
gidermiyorsunuz, YÖK bize kontenjan açmıyor, 100 bin hekime
ihtiyacımız var diyorsunuz. Bunlar sanal rakamlardır.
Bunlar beceriksizliğin yükünün başkasına atılmasıdır
saygıdeğer arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Durmuş.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Sayın Başkanım, bir başka gün inşallah
tekrar gündemle ilgili söz alırız. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Durmuş, sağ olun.
Gündem dışı
konuşmaya Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
cevap verecektir.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) Saygıdeğer Başkanım,
yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. Kırıkkale Milletvekilimiz Sayın
Osman Durmuşun Türkiyedeki sağlık personelinin
durumu ve ihtiyaçlar üzerine yapmış olduğu gündem
dışı konuşmaya cevap vermek üzere huzurlarınızdayım.
Değerli arkadaşlarım,
konuşmamın başında özellikle şunu ifade etmek
isterim ki, birtakım kurumlar üzerinden veya birtakım
sağlık kuruluşları üzerinden teorik hesaplamalar
yapmak, sizin de anlamakta çok zorluk çektiğiniz, benim bile anlamakta
zorluk çektiğim, vatandaşınsa hiç anlamadığı
rakamları ortaya koymak, rakamlarla oynamak aslında hiçbir
derde derman olmaz. Çünkü, Türkiyede hekim ihtiyacını
belirleyen ana ölçü vatandaşımızdır. Türkiye Cumhuriyetinde
yaşayan insanların sayısıdır ve Türkiye Cumhuriyetinde
yaşayan vatandaşlarımızın bölgelerdeki ihtiyaçlarıdır.
Kuşkusuz ki, gerektiğinde yeni sağlık kuruluşları
da açılır, sağlık kuruluşlarının kapasiteleri
de artırılır. Zaten yaptığımız odur.
Bir taraftan Sağlık Bakanlığına bağlı
kuruluşlar, öbür taraftan üniversitelere bağlı kuruluşlar,
öbür taraftan özel sağlık kuruluşları yeni binalar
yaparlar, yeni kapasite oluştururlar. Ama, bütün bunların
ötesinde sağlık hizmetini birinci derecede hekimle vermek
zorundasınız.
Ben aslında
Sayın Bakanın konuşmasını gerçekten kendisi
adına bir talihsizlik olarak düşünüyorum. Niçin?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Bravo!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) Çünkü, Sayın Bakan bir Meclis döneminin
başlangıcında böyle bir konuşma yapmakla aslında
kendisini bağlamış oluyor. Benim selefim olan Sayın
Osman Durmuş kendisini bu tartışmaların içerisinde
şu şekilde bağlamış oluyor. Ben şöyle anladım,
sizler de öyle anladınız anladığım kadarıyla.
Sayın Osman Durmuş Türkiyede hekim sayısının
yeterli olduğunu söylüyor, hatta fazla olduğunu söylüyor.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Evet.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) Şimdi, bu çok büyük bir yanlış.
Süreç içerisinde bu yanlışını, ben inanıyorum
ki, Sayın Durmuş kendisi de fark edecek. Umarım ki, tutanaklara
ifadelerinin geçmiş olması dolayısıyla, yarın
yanlışını ifade etmekten, yanlışını
söylemekten, itiraf etmekten kaçınmaz. Çünkü, bunun yanlış
olduğu çok açık. Aslında birtakım rakamlar için Sayın
Bakan bize müracaat etseydi, bana gelseydi, gerçekleri çok daha
iyi görür ve böyle bir konuşmayı yapmazdı.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, şimdi biraz önce de söyledim,
hekim ihtiyacını ve sağlık personeli ihtiyacını
belirleyen ana faktör bu ülkede verilen sağlık hizmetidir,
verilmesi gereken sağlık hizmetidir. Hesap ettiğimiz
zaman, 2006 ve 2007 rakamlarıyla, bir hekimin üzerine düşen
iş yükü Türkiyede çok ciddi boyutlara ulaşmış durumdadır.
Hekimler, daha önceki yıllara kıyasla, onları çok daha
düzgün bir biçimde, ülke içinde -hükûmetlerimiz döneminde- dağıtmış
olduğumuz hâlde, dengeli dağıtımı büyük ölçüde
sağladığımız hâlde, ülkenin her yöresinde büyük
iş yükü altındadırlar. Aslında Türkiyede hekim
sayısının yetersiz olması, sadece vatandaşlarımızı
değil, hekimlerimizi ve sağlık çalışanlarımızı
da zor duruma sokuyor. Bir hekimin karşısına günde 40
tane, 50 tane, 70 tane hasta çıktığında, düşünün,
bu ihtiyacı ne kadar karşılayabilecektir bu hekim?
Onun için, gerçekten, artık, Türkiyede bizim kronik muhalifimiz
olan birçok kurumun bile hekim sayılarını tartışmaktan
vazgeçtiği bir dönemde, Sayın Osman Durmuşun bu konuşmayı
yapması kendisi için büyük bir talihsizlik oldu.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa bölgesinde
52 ülke var; 53 ülke oldu, Sırbistan
Bakın, ben
size başka birtakım rakamlar vereyim: İstanbulumuzun
nüfusu 11 milyondur. İstanbulun
Hani İstanbulda doktor
fazlalığı var, Ankarada doktor fazlalığı
var diye konuşuluyor, biz doktor sayısının eksikliğinden
bahsettiğimizde dengesiz dağılım var, bu, bunun
için böyledir deniyor da, yani yetersiz kalıyor deniyor da
onun için İstanbulu örnek veriyorum; bir de Ankarayı ve
İzmiri örnek vereceğim. Bakınız, İstanbulumuzun
nüfusuna yakın nüfuslar, Belçika, Yunanistan, Küba gibi ülkelerin
nüfuslarıdır. Bu ülkelerde hekim sayılarını
size söyleyeyim: Mesela, Belçikada 46 bin hekim var, Yunanistanda
47 bin hekim var, Kübada 66 bin hekim var, İstanbulumuzda 20
bin hekim var. Peki, İzmire bakalım: Ermenistan ve Uruguayla
nüfus olarak kıyaslamak mümkün İzmir ilimizi. 3 milyon civarında
bu ülkelerin nüfusları var. Bu ülkelerdeki hekim sayıları
10 bin-12 bin iken İzmirdeki hekim sayımız 8 bin civarındadır,
Türkiyede hekimin en çok olduğu şehir olmasına
rağmen. Ankarayla kıyaslayalım: Gürcistanda, Türkmenistanda
-nüfusları Ankarayla benziyor- 20şer bin hekim var, Ankaramızda
14 bin tane hekim var ki, Ankara Türkiyede doktorun en çok olduğu
şehirdir, yıllar boyunca bürokrasinin burada yerleşmiş
olması dolayısıyla, eş durumu tayinlerinden dolayı
gelen değerli meslektaşlarımız dolayısıyla.
Değerli arkadaşlarım,
bütün bu gerçekler ortadayken, hâlâ Türkiyede kalkıp hekim sayısının
yeterli olduğundan, fazla olduğundan bahsetmek, gerçekten,
ülkenin hakikatlerini bilmemekten kaynaklanıyor. Bunu biraz
da tabii karşılıyorum. Bilgi noksanlığı,
bilgi eksikliği olunca, bu kabil hatalara düşmek mümkün
oluyor.
Şimdi,
eğer, meseleyi şöyle görürseniz, bundan beş yıl öncenin sağlık hizmetlerini sunma mantığıyla
görürseniz, bu anlayışı tabii karşılayabilirsiniz:
Neydi o mantık değerli arkadaşlarım? Siz, sigortalı
işçilerin karşısına duvarlar örersiniz, vatandaşların
karşısına Berlin duvarları gibi duvarlar örersiniz,
onların sağlık hizmetine ulaşmasını engellersiniz.
Vatandaş hastane kapılarında, hastane eşiklerinde
geceler, randevu alamaz, hizmet alamaz. Ezkaza o kadar kalabalığın
içinde bir fırsat bulup da bir şekilde bir reçete almışsa,
ilacını almak için bu sefer saatlerce bekleşir. Böyle
bir mantıkla sağlık hizmeti sunarsanız, o zaman size
doktor sayısı da fazla gelir, hemşire sayısı
da fazla gelebilir, sağlık personeli sayısı da
fazla gelebilir, hatta hastane sayısı bile fazla gelebilir,
yatak sayısı bile fazla gelebilir! (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, aslında, Sayın Osman Durmuş Türkiyenin
nereden nereye geldiğini sağlıkta iyi takip etmeliydi.
Bunun için, Türkiye Sağlıkta Dönüşüm Programının
Türkiyeyi nereden nereye getirdiğiyle ilgili bir kitap yayınladık.
Bunu Sayın Osman Durmuşa da gönderdik. Şimdi, ben bir
tane daha göndereceğim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Koleradan bahsetmiyorsunuz, tifodan, dizanteriden
bahsetmiyorsunuz; saklıyorsunuz, sansür uyguluyorsunuz Sayın
Bakan! Basına sansür uyguluyorsunuz!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) Bu kitabı iyi değerlendirdiğimiz
zaman şunu göreceğiz: Türkiyede sağlık hizmetlerinin
niceliği ve niteliği
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Ankarada kolera var, sansür uyguluyorsunuz.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) Bakın Sayın Durmuş, Ankarada
kolera var. dediğiniz zaman
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) - Amipli dizanteri var; hastanede kayıt
yaptırmıyorsunuz.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) -
sizin doğru konuşmadığınızı
ve aslında
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) 2005te 500 kişi
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) Bakın, aslında, Hıfzıssıhha
Kanunumuza göre de, bir milletvekili olmanıza rağmen o
Kanunu da iyi bilmediğinizi ve böyle açıklamalar yapmanın
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Yani, söylememem lazım, değil mi!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) -
uluorta böyle açıklamalar yapmanın
yakışmadığını bilmeniz gerekir. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) - Ama, size yalan yakışmıyor ya da
yakışıyor!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
şimdi, aslında, Sayın Durmuşun ruh hâlini ben iyi
anlıyorum. Biz 2002de iktidara geldiğimiz zaman, Türkiyede
tifo ve dizanteri sayısı -istatistiklerle konuşuyorum-
bildirilmiş tifo ve dizanteri sayısı 52 bindi. Bu sene
beklediğimiz sayı 8 bindir. Ama, biz bu sayıyı çok
yüksek buluyoruz. Bunun için belediyelerimizle çalışıyoruz,
il özel idarelerimiz çalışıyor, köylerimizde hem
sağlıklı içme suyu elde etmek için hem kanalizasyonları
mükemmel hâle getirmek için gayret ediyoruz. Çünkü, biz, Türkiye Cumhuriyetine
bu 8 bin sayısının da uygun olmadığını,
8 bin sayısının da yakışmadığını
biliyoruz. Ama, 52 binlerden 8 binlere indirdik.
Değerli arkadaşlarım,
biz 2002de yönetimi devraldığımızda, Sayın
Durmuştan yönetimi devraldığımızda Türkiyede
sıtma sayısı 10 bin rakamıyla ifade ediliyordu.
2006daki sıtma vakamız 700 küsurdur, 2007deki sıtma vaka
sayımız muhtemelen 300ler civarında olacaktır.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Verem ne kadar, verem? Veremi söyle!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) Değerli arkadaşlarım, bakınız,
Türkiyede, görevi devraldığımız zaman, 15 binler
civarında, yılda, kızamıklı çocuğumuz
vardı, Sayın Osman Durmuştan devraldığımız
zaman
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) O bizim projemiz, şimdi sahipleniyorsunuz.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla)
ve bu kızamıklı çocuk sayıları,
iki-üç yılda bir 25-30 bine yükselirdi. Geçtiğimiz yıl,
Türkiyede, kızamıklı çocuk sayısı 34 tane
oldu; yanlış anlamayın, 34 bin değil, 34. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Yıllarca,
bu ülkede, SSKlı işçisine Sen, devletin hastanesine gidemezsin,
üniversitenin hastanesine gidemezsin. diyen, memuruna da -yanında
bir SSK hastanesi olduğu hâlde- Sen, bu SSK hastanesine gidemezsin.
diyen, zihniyetler demek istemiyorum, çünkü o günkü zihniyetler
de aslında bunu doğru bulmuyordu, ama Sayın Bakan, yine
talihsiz bir kelime kullandı bitirirken konuşmasını,
beceriksizlik diye, ama zihniyeti veya arzusu ne olursa olsun, o
günkü beceriksiz yönetimler vatandaşı böylesine mahkûm
etmiş durumdaydı. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, 22 Temmuzda İstanbulda
seçim çalışmaları yaparken bir vatandaşımız
yanıma geldi ve çok enteresan bir örnek verdi, dedi ki: Sayın
Bakanım, benim babam göğüs hastasıydı -biraz önce
veremden de laf atarak bahsetti orada Sayın Durmuş- benim babam
verem hastasıydı ve biz Yedikuleye yakın bir yerde
oturuyoruz İstanbulda ve babam sigortalıydı. Hizmet
alabilmek için bana, Anadolu yakasında, Kartalda, Süreyyapaşaya
gitmem söyleniyordu, her seferinde babamı alıp Süreyyapaşaya
götürüyordum. Bizim bir dostumuzun, bir yakınımızın
da evi Süreyyapaşaya yakındı, Kartaldaydı,
ama o da devlet memuru emeklisiydi, o da hizmet almak için Yedikuleye
gelmek zorundaydı.
Bakın, bugün,
Türkiye Cumhuriyetinin onurlu vatandaşları
Hep bu Meclis
kürsüsünden, onurlu bir ülke olmaktan, onurlu vatandaşlar olmaktan
bahsediliyor ya zaman zaman, işte, onurlu vatandaş böyle
olunur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bugün,
Türkiye Cumhuriyetinin onurlu vatandaşları, Türkiyedeki
bütün sağlık kuruluşlarından rahatça faydalanabiliyorlar.
İlaçlarını -bunu hayal bile edememişti daha önceki
iktidarlar- hastaneden reçetesini aldıktan sonra, hiçbir bürokratik
engele takılmadan, arzu ettiği eczaneye giderek
alıp evine dönebiliyorlar. Bunlar kolay olmadı tabii, bunlar
beş yıllık uzun bir çabanın sonucunda gerçekleşti,
bunlar bir zihniyet dönüşümünün sonucunda gerçekleşti değerli
arkadaşlarım. Bütün bunlar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
kurumlarıyla kararlı bir biçimde, ben, bu dönüşümü
gerçekleştireceğim, gücüm buna yeter; benim milletim, böylesine
bir zillete mahkûm değildir; benim milletim, hastane kapılarında
sıkıntı çekmeye mahkûm değildir şeklinde bir
zihniyet dönüşmesiyle bütün bunlar gerçekleşti, ama ben,
daha önce de ifade ettim, şimdi bir kere daha ifade etme ihtiyacını
duyuyorum; ben, bugün, değerli konuşmasıyla burada
katkı vermeye çalışan Sayın Durmuşa da
sağlıkla ilgili olsun olmasın bütün diğer milletvekili
arkadaşlarıma da partimiz dışındaki diğer,
grubu bulunan, Mecliste grubu bulunan partilere de ve diğer
milletvekili arkadaşlarıma da şu hususta bir çağrıda
bulunarak yardımlarını istiyorum: Artık, Türkiyede
doktor sayısı az mıdır, çok mudur, bunu tartışmanın
hakikaten yeri yok. Doktor sayısının az olduğunu
çok çok iyi biliyoruz. O hâlde, bunu nasıl artıracağız,
bunun tartışmasını yapalım; bunu nasıl
başarırız, bunun tartışmasını yapalım.
Sayın Durmuş
Siz, doktor sayısını artırmak istiyorsunuz. Ee,
niye? Çünkü, siz, ucuz iş gücü temin etmek istiyorsunuz. dedi.
Bu tespit o kadar yanlış ki değerli milletvekili arkadaşlarım.
Bakınız, biz göreve geldiğimiz zaman, yine 2002 yılında
bir uzman hekimin aylık maaşı vardı, kamuda çalışan
bir uzman hekimin. Şimdi de uzman hekimler aylık maaş
alıyorlar. Bu maaşların alım gücü itibarıyla
birbirinin aynısı olduğunu söyleyebiliriz, enflasyonla
orantılı biçimde bunlar arttı. O zaman da ek ödeme vardı,
şimdi de biz doktorlarımıza ve diğer sağlık
çalışanlarımıza ek ödeme veriyoruz.
2002 yılında
uzman hekimlere verilen ek ödemeleri bugünle kıyasladığımız
zaman, bugünün alım gücüyle aşağı yukarı
650-700 liralık bir ek ödeme ödendiğini görüyoruz. Bakın,
2007 ortalamalarını söylüyorum: Uzman hekimlerimizin
ek ödeme ortalamaları aylık 4.100 lira olmuştur bu sene,
2007 yılında. Analarının ak sütü gibi de helal olsun,
çünkü yaptıkları iş önemli bir iştir. Onların
emeklerinin karşılığını kendilerine
ödemeliyiz. Gücümüz olursa daha fazlasını da vermek istiyoruz.
Bugün, kamuda
tam gün çalışan bir uzman hekim, maaşı ve ek ödemeleriyle
-işte, ortalamasını söylüyorum- 5.500 lira civarında
bir kazanca sahiptir. Oysa bunun 2002deki karşılığı
-1.400ün üzerine 700ü eklerseniz, 650yi eklerseniz- 2.000 lira,
2.100 lira civarında bir rakamdır. Kim hekimin iş gücünü
ucuz kullanıyormuş, bu rakamlar herhâlde çok belirgin bir biçimde
gösteriyor! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ha, ama, o zaman
başka bir sistem vardı. O zaman sistem şuydu: Bakınız,
yine rakamlarla konuşuyorum. Göreve başladığımız
zaman hekimlerin yüzde 11i tam zamanlı çalışıyordu,
bugün kamuda çalışan hekimlerin yüzde 63ü tam zamanlı
çalışıyor. Ne demektir bu yarı zamanlı çalışma?
Hekimin muayenehanesi var demektir.
Değerli
milletvekillerim, ben size soruyorum: Bu muayenehanecilik sistemi
yıllar boyunca -bu sadece Sayın Durmuşun dönemine
de münhasır değildi- on yıllar boyunca, yarım
asır boyunca nasıl çalıştı bu ülkede? Bu
işle ilgili trajedileri, hep, biz milletimizle birlikte yaşamadık
mı? İster sektörün içinde olalım ister olmayalım,
kendimiz için yaşadık, anamız için yaşadık, bacımız
için yaşadık, kız kardeşimiz için yaşadık,
çocuğumuz için yaşadık. Ne yapılıyordu bize?
İşte, biraz önce anlattığım o eski hastanecilik
mantığında, siz hastanenin kapısına gidiyordunuz
ve önemli bir işiniz varsa mutlaka muayenehanelere yönlendiriliyordunuz.
Önemli bir hastalığınız var, hastaneye yatmanız
gerekiyorsa, ameliyat olmanız gerekiyorsa, gideceksiniz,
muayenehanede o parayı vereceksiniz ve ondan sonra hizmet
alacaksınız. Sistem böyle çalışıyordu. O zaman
devlet, kamu şöyle bir mantıkla yürüyordu
KAMER GENÇ (Tunceli)
Doktorlar muayenehanesine gitmeden ameliyat etmiyorlar Sayın
Bakan.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) Sayın Kamer Genç, senin dünyadan haberin
yok!
KAMER GENÇ (Tunceli)
Senin yok dünyadan haberin!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) Tunceliden hiç haberin yok! (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Bak, niye yok,
ben sana söyleyeyim
KAMER GENÇ (Tunceli)
Benim ilimde, ilçemde kaç doktor var, söyle!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) Bak, niye olmadığını
ben söyleyeyim sana
KAMER GENÇ (Tunceli)
Benim ilçemde doktor yok.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) Sen şimdi Tunceliye git, Tuncelide
tam gün çalışan doktorların yüzdesine bir bak, o zaman
göreceksin bunu.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Gel gidelim, görüşelim.
BAŞKAN Sayın
Genç, lütfen
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) Bugün Tuncelide tam gün çalışan
doktorların yüzdesine bakarsan görürsün. Ama, bu seni rahatsız
ediyor, ben biliyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Hayır, ben rahatsız olmuyorum.
BAŞKAN Sayın
Bakan, Genel Kurula hitap edin lütfen.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) Çünkü, milletin beş yıl boyunca
sağlık hizmetleri konusunda alabilmeye başladığı
hizmetler, kuşkusuz, muhalefet yapanları rahatsız
edebilir. Ama, ben bunu her zaman söyledim.
Değerli
milletvekilleri, bunu her zaman söyledim. Bakın, Sağlıkta
Dönüşüm Programı Türkiye Cumhuriyetinin iftihar edeceği
bir programdır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Üniversite hastaneleri kan ağlıyor.
Üniversite hastaneleri kapanacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
Bir dakika süreniz var Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) Sayın Başkanım, tamamlıyorum.
Bu sadece 58inci,
59uncu Cumhuriyet Hükûmetlerinin Sağlık Bakanı Recep
Akdağın veya bu hükûmetlerin iftihar edeceği bir başarı
değildir. Bu başarıya hep birlikte sahip çıkmamız
lazım. Eksiklerimiz yok mu? Var. Yapacak işlerimiz yok mu?
Var. Bugünkü konuya dönüyorum, Sayın Durmuşun ifadelerine
dönüyorum, bu eksiklerden en önemlisi Türkiyede hekim sayısıdır.
Doğru, hemşire sayısında da eksiklik var. Bakın,
bu eksikliği nasıl hissettik: Yine göreve geldiğimizde,
her gittiğimiz şehirde hemşireler önümüzü keserdi Bize
iş verin. diye. Bir önceki iktidar döneminde, 57nci Hükûmet döneminde
toplamda 39 bin personel istihdam edilmişken, biz 100 bin personel
istihdam ettik.
Saygıdeğer
milletvekilleri, öyle ümit ediyorum ki, çeşitli vesilelerle
Sağlıkta Dönüşüm Programını ve insan kaynaklarıyla
ilgili planlamalarımızı yine görüşme imkânımız
olacak.
Ben, bu vesileyle
hepinizi saygılarımla selamlıyor, sağlıklar
diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Şimdi, gündeme
geçiyoruz
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sataşmadan söz istiyorum, Senin aklın ermiyor. dedi bana.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Başkanım, kişiliğime
sataşma var, bir dakika süreyle söz istiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Söz istiyorum Sayın Başkan.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Kişilik haklarıma sataşma var.
Ben, Sayın Bakana isim vererek sataşmadım, Sayın
Bakanın ruh hâlini konuşmadım. Ben, muhalefet olarak,
Türkiye gerçeklerini söyledim. Sayın Bakan kişiliğime
saldırıyor, ruh hâlimi konuşuyor, benim söylediklerime
cevap vermiyor, başka şeyler söylüyor ve benim ruh hâlimin
ne olduğunu
Kürsüden söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Meramınızı
anlattınız Sayın Durmuş.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Anlatamadım efendim, lütfen
BAŞKAN Teşekkür
ederim, hepimiz dinledik. (AK Parti sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sataşmasına cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN
Sağ olun, teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, sataşma var. Senin aklın ermiyor.
dedi. Söz istiyorum.
BAŞKAN Yerinizden,
bir dakikalık bir süre veriyorum.
IV.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Sağlık Bakanı Recep
Akdağın, konuşmasında, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Efendim, tabii,
sağlık hizmetlerinde büyük şehirlerde ciddi birtakım
iyileştirmeler var, bunu inkâr etmek mümkün değil. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Tamam, arkadaşlar
Ama, ben, Sayın Sağlık Bakanına teklif ediyorum. Gelin
gidelim Tunceli iline. Bakın, Tunceli ilinde bir ilçede tek doktor
var, bazen olmuyor. Vatandaş tansiyon hapını alamıyor,
tansiyon hapını
Yüksek tansiyonlu, tansiyon hapını
alamıyor.
Hastanelerde
mütehassıs doktorlarımız eksik. Birçok ilçedeki hastanelerde
mütehassıs doktor eksik. İlçelerimizde, nahiyelerimizde
Mesela bir Ovacıkın bir Yeşilyazı nahiyesi var,
300 tane bölge yatılı okulu öğrencisi var; nahiye merkezi,
bir doktor yok, bir hemşire yok. Pertekin Pınarlar Nahiyesinde
yine öyle; bir doktor yok, bir hemşire yok. Tuncelinin birçok
nahiyesinde bir tek doktor ve hemşire yok.
Şimdi, tamam,
büyük şehirlerde siz iyi hizmetler yapabilirsiniz. Ben, o
sağlık reformu kanun tasarısına da karşı
değilim. Bütün vatandaşların hastanelere gitmesini
ben de gönülden alkışlıyorum, ama, bütün gücünüzü büyük
vilayetlere vermeyin.
Ayrıca,
Tuncelinin konumu itibarıyla her an için çok ciddi yaralanmalar
oluyor. Burada devletin güvenlik görevlileri var. Bu yaralanmalar
sonucunda insanlarımızın, gençlerimizin kan kaybından
ölmemesi için o hastanelerimize ciddi alet edevat ve doktor vermemiz
lazım. Bizim söylediğimiz bu. Yoksa ki biz ezbere konuşmuyoruz.
Sayın Bakan,
şimdi yeni 11 tane doktor atadınız, bunun 6sı gitti,
5i gitmedi, ama, ilçeler doktorsuz kaldı! Yine, mütehassıs
doktorlarımız yok. Söyleyin kaç tane varsa.
İlçelerimizde
sağlık ocaklarını hastane statüsüne çevirdiniz,
doktor göndermediniz, mütehassıs doktor göndermediniz.
İlçelerimizin bazılarında zaman zaman güvenlik nedeniyle
-Hozatı öyle, Pülümürü öyle, Nazımiyesi öyle, Ovacıkı
öyle- insanlar şehre gelmiyor. Orada ani hastalara doktor gidemiyor.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Ben de teşekkür ederim efendim.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) Tunceli özeliyle ilgili bir cümle, yerimden
ifade etmek istiyorum, sayıyla ilgili
BAŞKAN Önce
Sayın Bakan cevap versin, sonra Sayın Durmuşa söz vereceğim.
Bir cümle Sayın
Bakan...
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) Sayın Başkanım, çok kısa
konuşacağım. Söz verdiğiniz için de teşekkür
ederim.
Şimdi, Sayın
Kamer Genç
BAŞKAN Sataşmaya
mahal vermeden Sayın Bakan. Bir cümle
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) Hiç sataşmaya mahal vermem efendim.
Tunceli özelinden
bahsetti. Ben de Tunceli özeliyle ilgili bir rakam vereceğim.
2002de görevi devraldığımızda Tuncelide bulunan
uzman sayısının 3 misli uzman var şu anda Tuncelide.
Zannediyorum bu rakam Sayın Kamer Gençe cevap vermek için yeterli.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) Tam 3 misli uzman var. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Olur mu efendim?
BAŞKAN
Şimdi, İç Tüzükün 69uncu maddesine göre yerinden Sayın
Osman Durmuşa söz veriyorum.
Buyurun Sayın
Durmuş.
2.-
Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuşun, Sağlık
Bakanı Recep Akdağın, konuşmasında,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Başkanım, Bakanlık makamındakiler,
muhalefet adına konuşanların ruh halini kürsüde konuşacaklarsa
yazık, Türkiyeye yazık. Göreve geldiğinde Odamda
böcek var. deyip, Bakanlığın tüm kilitlerini değiştiren
adamın -ismini vermeden- bir gün olsun ruh halini konuşmadım
ben.
Değerli
Başkanım, Türkiyede ebe açığı var. Bakan,
ebe, hemşire sınıflarını açmadı. Türkiyede
sağlık ocakları kapalı, kümes olarak kullanılıyor.
Kırıkkalenin Sulakyurt ilçesinde birçok sağlık
ocağım kapalı. Sulakyurtta bir tek uzman hekim var.
Keskinde 8 uzman vardı.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Burada 2 tane Keskinli Milletvekili var.
Şu anda bir tek uzman hekim var. Türkiyede yeterli hekim var.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Durmuş.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Hekimler Bakana güvenmiyor. Mecburi hizmeti
kaldırdı, geri getiren Bakan hekim gönderemiyor.
Ruh halinizi
size emanet ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Durmuş.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sağ olun.
BAŞKAN
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin iki önerge vardır, okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURU
A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 35 milletvekilinin,
belediyelere sağlanan mali kaynaklar konusundaki farklı
uygulamaların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıy
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Büyükşehir,
il, ilçe ve belde belediyelerimizin hizmet alanları, hizmet
götürdüğü kişi sayısı, alt ve üst yapı ihtiyaçlarının
karşılanması yönünde çok farklı özelliklerle karşı
karşıya olduğumuz bir gerçektir. Belediyelerimize
İller Bankası kanalıyla aktarılan ödeneklerde nüfus
başına uygulanan kriter önemli haksızlıklar ve
farklılıklar yaratmaktadır. Mevcut Büyükşehirlerden
çok daha fazla kişiye hizmet götüren bazı il belediyelerimiz
mağdur edilmektedir. Yine alt yapı hizmetlerini tamamlamak
için gerekli ödenekleri bulamamaktadırlar. İl, ilçe ve
Belde Belediyeleri bu sorunları mevcut uygulama ile gidermek
olanağından yoksun bırakılmaktadır. Bu nedenle
mevcut uygulamaların gözden geçirilerek hizmette eşitlik
sağlanması açısından Anayasanın 98. Maddesi
ile İç Tüzüğün 104. ve 105. Maddeleri uyarınca bir Meclis
Araştırması açılmasını arz ederim.
1) Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (Malatya)
2) Ensar
Öğüt (Ardahan)
3) Gürol Ergin (Muğla)
4) Erol Tınastepe (Erzincan)
5) Bilgin Paçarız
(Edirne)
6) Ali Rıza
Öztürk (Mersin)
7) Şevket
Köse (Adıyaman)
8) Mehmet Ali Özpolat
(İstanbul)
9) Yaşar Tüzün (Bilecik)
10) Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
11) Tayfur Süner
(Antalya)
12) İsa
Gök (Mersin)
13) Halil Ünlütepe
(Afyonkarahisar)
14) Abdulaziz
Yazar (Hatay)
15) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
16) Tekin Bingöl
(Ankara)
17) Bülent Baratalı
(İzmir)
18) Mehmet
Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
19) Bihlun Tamaylıgil
(İstanbul)
20) Çetin Soysal (İstanbul)
21) Fuat Çay (Hatay)
22) Hulusi Güvel
(Adana)
23) Turgut Dibek (Kırklareli)
24) Ali Arslan (Muğla)
25) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak)
26) Ali Koçal (Zonguldak)
27) Nevin Gaye
Erbatur (Adana)
28) Vahap Seçer
(Mersin)
29) Durdu Özbolat
(Kahramanmaraş)
30) Nesrin Baytok (Ankara)
31) Fehmi Murat
Sönmez (Eskişehir)
32) Fevzi Topuz
(Muğla)
33) Ali Oksal (Mersin)
34) Nec
35) Abdurrezzak
Erten (İzmir)
36) Mehmet Ali
Susam (İzmir)
Gerekçe:
Ülkemizde mevcut
Büyükşehir Belediyeleri, İl ilçe ve Belde Belediyelerinin
gelirleri ile bu Belediyelerimizin hizmet götürdüğü alanlar
ve mevcut ihtiyaçlarının öncelikleri nedeniyle farklı
gelirlere sahip Belediyeler oranında objektif kıstas olmadığı,
mevcut Büyük Şehir Belediyelerinin hizmet götürdüğü alan
ve mevcut nüfusunun üstünde olan nüfusa sahip bazı il Belediyelerinin
Büyükşehir Belediyelerinin sağladığı gelirlerden
yoksun bırakılmaktadır. Mevcut Büyükşehir Belediyelerinden
çok daha fazla kişiye hizmet veren İl Belediyelerimiz
adına önemli haksızlıklar yaratılmaktadır.
Ayrıca, alt yapı ve üst yapı hizmetlerini tamamlamış
İl, ilçe ve Belde Belediyeleri ile bu hizmetleri tamamlanmamış
Belediyeler arasında önemli sorunlar oluşmaktadır.
Halkımıza hizmet götüren Belediyelerle ilgili, mevcut
uygulamanın gözden geçirilmesi ve hizmetle eşitlik
sağlanması gerekmektedir.
2.-
Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 35 milletvekilinin,
okullardaki şiddet olaylarının ve madde bağımlılığı
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıy
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Eğitim, çocuklarımızın,
gençlerimizin ve geleceğimizin teminatıdır. Çocuklarımızın
ve gençlerimizin sağlıklı ve güvenli ortamlarda
eğitim alması devletin görevi olduğu kadar, bireylerin
de yerine getirmesi gereken bir sorumluluktur. Okullarımızda
yaşanan şiddet olaylarının ve madde bağımlılığı
gibi ciddi tehlikelerin nedenlerinin araştırılması,
bu olayların önlenmesi için gereken önlemlerin alınması,
bu konuda doğru eğitim politikalarının oluşturulması
amacıyla, Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Yılmaz
Ateş (Ankara)
2) Şevket
Köse (Adıyaman)
3) Ensar
Öğüt (Ardahan)
4) Kemal Demirel
(Bursa)
5) Hulusi Güvel (Adana)
6) Yaşar Tüzün
(Bilecik)
7) Mehmet Ali Özpolat
(İstanbul)
8) Ali Rıza
Öztürk (Mersin )
9) Tayfur Süner
(Antalya )
10) İsa Gök (Mersin)
11) Halil Ünlütepe
(Afyonkarahisar)
12) Bülent Baratalı
(İzmir)
13) Abdulaziz
Yazar (Hatay)
14) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
15) Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
16) Mehmet
Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
17) Erol Tınastepe
(Erzincan)
18) Bihlun Tamaylıgil
(İstanbul)
19) Tekin Bingöl
(Ankara)
20) Çetin Soysal
(İstanbul)
21) Fuat Çay (Hatay)
22) Turgut Dibek
(Kırklareli)
23) Bilgin Paçarız (Edirne)
24) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak)
25) Ali Koçal (Zonguldak)
26) Nevin Gaye
Erbatur (Adana)
27) Vahap Seçer
(Mersin)
28) Durdu Özbolat
(Kahramanmaraş)
29) Nesrin Baytok
(Ankara)
30) Fehmi Murat
Sönmez (Eskişehir)
31) Gürol Ergin
(Muğla)
32) Fevzi Topuz
(Muğla)
33) Ali Oksal (Mersin)
34) Nec
35) Abdurrezzak
Erten (İzmir)
36) Mehmet Ali
Susam (İzmir)
Gerekçe
Okullarımızda
yaşanan şiddet olayları ve madde bağımlılığı
her geçen yıl biraz daha artmaktadır. Daha küçük yaşta
ve daha fazla öğrenci madde bağımlısı durumuna
düşmektedir
Okullarda ve
okul önlerinde yaşanan bu olaylar öğretmenleri, velileri
ve öğrencileri derinden etkilemektedir. Bu durum, eğitim
ve öğretimin sağlıklı bir şekilde yürütülmesini
engellemekte, gençlerimizi ve ülkemizin geleceğini tehdit
etmektedir.
Okullarımızda
meydana gelen şiddet olayları ve madde bağımlılığındaki
artışının pek çok nedeni bulunmaktadır. Gelir
dağılımındaki adaletsizlik, yoksullaşma,
göç nedeniyle başta büyük kentler olmak üzere çeşitli yerleşim
birimlerinde oluşan kontrolsüz yapılaşma bunların
nedenlerinden bazılarıdır. Bununla beraber mafya
benzeri grupların sayısındaki artış, işsizlik,
gelecek kaygısı, kültürel yozlaşma ve yabancılaşma;
yazılı basının ve görsel medyanın şiddet
unsurları içeren programları diğer sebepler olarak
gösterilebilir.
Sorunu çözmek,
günü birlik müdahalelerle değil, uzun vadeli eğitim politikalarıyla
mümkündür. Sosyal devletin zayıflatılması, eğitim
bir meta haline getirilmesi, milli gelirden eğitime ayrılan
payın yetersizliği gibi nedenler sorunun giderek yaygınlaşmasına
ve içinden çıkılmaz bir boyuta sürüklenmesine neden olmaktadır.
Yeni bir öğretim
yılına girerken okullarımızda ortaya çıkacak
şiddet olaylarının nedenlerinin araştırılması,
bu olayların önlenmesi için gereken önlemlerin alınması,
konuyla ilgili olarak doğru eğitim politikaların
oluşturulması ülkemizin geleceği açısından
yaşamsal önemdedir.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Bir genel görüşme
önergesi vardır, okutuyorum:
B)
GENEL GÖRÜŞME ÖNERGELERİ
1.-
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, ABD Temsilciler Meclisindeki sözde Ermeni
soykırımıyla ilgili karar tasarısı ile Ermeni
iddialarını inkârın suç sayılması ve Avrupada
faaliyet gösteren Türkler üzerinde baskı kurulma çabaları
konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi
(8/2)
16/10/2007
TBMM Başkanlığına
Tarihimizin
1915-1923 tarihleri arasındaki dönemini ve bu dönemdeki Osmanlı
Yönetimi ile Türkiye Cumhuriyetini ve milletini ağır itham
altında bırakan 30 Ocak 2007 tarihli Ermeni soykırımı
konusundaki 106 sayılı karar Tasarısının
ABD Temsilciler Meclisi Dış ilişkiler Komitesinde 10
Ekim 2007 tarihinde kabul edilmesi konusunun ve son yıllarda
sözde Ermeni soykırımını inkârın "suç sayılması"
ve Avrupa'da siyaset, sanat, kültür, ekonomi ve hatta spor alanlarında
faaliyet gösteren Türklerin üzerinde baskı kurulma çabalarının
TBMM Genel Kurulu tarafından değerlendirilmesi amacıy
Mehmet
Şandır Oktay
Vural
Mersin İzmir
MHP Grup Başkanvekili MHP Grup
Başkanvekili
Gerekçe:
Bilindiği
üzere sözde Ermeni soykırımını tanıyan ülkeler;
Almanya, Arjantin, Belçika, Fransa, Hollanda, İsviçre, İtalya,
Kanada, Kıbrıs Rum Kesimi, Litvanya, Lübnan, Polonya, Rusya,
Slovakya, Şili, Uruguay, Vatikan, Venezuela ve Yunanistan'dır.
Ermeni sorunu
sürekli olarak gündemde tutularak Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti
zor duruma düşürülmeye çalışılmaktadır. Ermeni
lobileri son yıllarda, sözde Ermeni soykırımının
tanınması yanında sözde Ermeni soykırımını
inkârın "suç sayılması" için uğraş vermektedir.
"Ermeni soykırımı olmamıştır"
fikir ve ifade hürriyeti tüm insanlığın elinden
alınmaya çalışılmaktadır. Bu çabalar özellikle
son iki yıldır yoğunluk kazanmıştır.
Ermenistan Parlamentosu
4 Ekim 2006 tarihinde çıkardığı bir yasay
Fransız Meclisi
2001 yılında kabul ettiği bir kanunla sözde Ermeni soykırımını
tanımış iken 12 Ekim
2006 tarihinde de sözde Ermeni soykırımının
inkârını cezalandıracak olan yasa tasarısını
kabul edip senatoya göndermiştir.
21 Aralık
2004 tarihinde Hollanda Meclisi Türkiye'den sözde Ermeni soykırımının
tanınmasını talep eden bir yasa tasarısını
kabul etmiş ve 2006 yılı Haziran ayında da soykırımın
inkârının suç sayılmasına yönelik bir yasa tasarısını
Hollanda Meclisi'ne sunmuştur.
Avrupa Parlamentosu
18 Haziran 1987 kararıyla sözde Ermeni soykırımını
tanımıştı. AP, AB Dışişleri Komisyonunun
4 Eylül 2006 Pazartesi tarihinde kabul ettiği raporda Türkiye'nin
sözde Ermeni soykırımını kabul etmesini yeniden
istemiştir. AP'nin Yunan parlamenterlerinin baskısıyla,
Türkiye'nin Süryanilere ve Pontus Rumlarına da soykırım
uyguladığı yönünde ifadeler rapora dahil edilmiştir.
Yasa ve parlamento
kararları yanında, Avrupa'da siyaset, sanat, kültür, ekonomi
ve hatta spor alanlarında faaliyet gösteren Türklerin üzerinde
baskı kurulmaya başlanmıştır. Belçika ve Hollanda'da
"Ya Ermeni soykırımını tanıyın, ya
da istifa edin" şeklindeki baskılarda bulunarak milletvekili
adaylarının istifaları sağlanmıştır.
Avrupa'da özellikle Fransa'da sanat dünyasında sivrilmiş
Türkler baskı altına alınma çabaları hız kazanmıştır.
ABD'de ise, Temsilciler
Meclisi ve Senato'ya şimdiye kadar birçok kez "Ermeni Soykırımının
tanınması için çeşitli tasarılar sunulmuş,
bunun yanı sıra dönemin ABD Başkanlarından, özellikle 24 Nisan mesajlarında,
"soykırım sözcüğünü kullanmaları talep edilmiştir.
ABD'de 2007 yılından itibaren sözde Ermeni soykırımı
çabaları yoğunluk kazanmıştır.
ABD'de bir Yahudi
Sivil Toplum kuruluşu olan ADL (Karalamacılığa
Karşı Lig - Anti-Defamation League) Başkanı Abraham
Foxman 22 Ağustos 2007 tarihinde bir açıklama yaparak 1915
yılında Doğu Anadolu'da meydana gelen olayları yeniden
değerlendirdiklerini ve bu olayları soykırım olarak
kabul ettiklerini buna karşın ABD Kongresindeki Ermeni
'soykırım' iddialarının tanınmasını
desteklemediklerini belirtmiştir. Bu gelişmenin ardından
ABD'de Yahudi lobisinin önemli kuruluşlarından olan Amerika
Yahudi Komitesi (American Jewish Committee) de 1915 olaylarını
soykırım olarak kabul ettiklerini açıklamıştır.
30 Ocak 2007 tarihinde
Ermeni soykırımı konusundaki 106 sayılı karar
tasarısı ABD Temsilciler Meclisine verilmiştir. Bu
tasarının görüşülmesinde Türkiyenin ortaya koyacağı
tepkinin geçici olduğunun anlaşıldığı
ifade edilerek, bu konuda zafiyet içinde olmamız bir koz olarak
kullanılmıştır. Bu karar tasarısının
kabulünün ardından bir eylem planı harekete geçirilmiş
de değildir.
Genel Görüşme
talebimizin gerekçesini de, son yıllarda sözde Ermeni soykırımını
inkârın suç sayılması ve Avrupada siyaset, sanat,
kültür, ekonomi ve hatta spor alanlarında faaliyet gösteren
Türklerin üzerinde baskı kurulma çabaları ile 30 Ocak 2007
tarihli Ermeni soykırımı konusundaki 106 sayılı
Karar Tasarısının ABD Temsilciler Meclisi
Dış İlişkiler Komitesinde 10 Ekim 2007 tarihinde
kabul edilmesinin ve bu konuda yapılacak girişimlerin
TBMM Genel Kurulu tarafından değerlendirilmesi oluşturmaktadır.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemdeki
yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması
konusundaki ön görüşme sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
C)
TEZKERELER
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu
Başkanı Murat Mercanın, Cezayir Parlamentosu
Dışişleri, İşbirliği ve Göç Komisyonu Başkanının davetine icabetle,
Cezayire resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/202)
23.10.2007
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
TBMM Dışişleri
Komisyonu Başkanı Murat Mercan, Cezayirde gerçekleştirilecek
olan Parlamenter Diplomasi: Barış-Demokrasi-İşbirliği
konulu toplantıya Cezayir Parlamentosu Dışişleri,
İşbirliği ve Göç Komisyonu Başkanı tarafından
ismen davet edilmiştir.
Söz konusu davete
icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki
3620 Sayılı Kanunun 9uncu Maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Köksal
TOPTAN
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Fas Krallığı
Hükûmeti Arasında Bitki, Karantina ve Bitki Koruma Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fas Krallığı Hükümeti
Arasında Bitki Karantina ve Bitki Koruma Alanında
İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/305) (S. Sayısı: 10) (x)
BAŞKAN Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu
10 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteyen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Fevzi Şanverdi, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın
Şanverdi. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle Hakkâri Dağlıca
bölgesinde hain ve menfur bir saldırı sonucu şehit düşen
askerlerimize Allahtan rahmet, milletimize ve kederli ailelerine
sabır ve başsağlığı diliyorum.
Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Fas Krallığı Hükümeti Arasında Bitki
Karantina ve Bitki Koruma Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
hakkında şahsım ve grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
1998 yılında
hazırlanan Afrikaya Açılım Eylem Planı doğrultusunda
2005 yılı Afrika Yılı ilan edilmiştir. Bu çerçevede,
Afrika ülkelerine açılım için köprü vazifesi gördüğüne
inanılan Fas ile ticari ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine
öncelik verilmektedir.
Türkiye ile Fas
arasında siyasi bir sorun bulunmamaktadır. İki ülke
arasında çeşitli konularda
32 anlaşma mevcuttur, 10 anlaşmanın müzakeresi
de sürmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Fas Krallığı Hükümeti Arasında Bitki
Koruma ve Karantina Alanında İşbirliği Anlaşması,
Sayın Başbakanımızın Fası ziyaretinde
30 Mart 2005 tarihinde imzalanmıştır.
Bu tür iş
birliği çalışmaları kapsamında pek çok ülkeyle
ikili ilişkiler kurularak teknoloji transfer edilebilmekte,
deneyimlerin paylaşılmasıyla teknik sorunların
çözüm yolları bulunabilmekte, yeni bilgiler elde edilmekte,
teknik elemanlar başka ülkedeki meslektaşlarının
teknik vizyonlarını anlamakta, kendi teknik vizyonlarını
genişletmekte ve ülkeler arasındaki dostluk ilişkilerini
güçlendirmektedir.
Karantina ve
bitki koruma alanındaki iş birliği anlaşmasıyla
zararlıların, hastalıkların ve yabancı tohumların
giriş ve yayılışına karşı her iki ülkenin
topraklarında karşılıklı korumanın
sağlanması hedeflenmektedir. Mezkûr anlaşma çerçevesinde
karantina ve tarımsal ürünler ve orman koruması alanındaki
ikili iş birliğinin de derinleştirilmesi amaçlanmıştır.
Söz konusu anlaşma
sayesinde, her iki ülke arasında dikim materyalleri, tarımsal
bitkiler ve bitki ürünlerinin mübadelesi ve ticaretinin geliştirilmesinin
yanı sıra da bitki hastalıkları ve yabancı tohumların
neden olduğu hasat kayıplarının azaltılabileceği
de öngörülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, anlaşmanın onaylanmasıy
Anlaşmanın
memleketimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Şanverdi.
Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın
Şenol Bal.
Buyurun Sayın
Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ŞENOL BAL (İzmir) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
30 Mart 2005 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Fas Krallığı
Hükümeti Arasında Bitki Karantina ve Bitki Koruma Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında
görüş sunmak üzere, Milliyetçi Hareket Partisi adına söz
almış bulunmaktayım.
Sayın milletvekilleri,
tarımsal ürün yetiştiriciliği yönünden dünyada kendine
yeter birkaç ülkeden biri olduğumuzla övünürken, bugün, çeşitliliği
ve miktarı giderek artan ithal ürünlerin pazarımızı
işgaliyle karşı karşıyayız. Türk tarımının
ana ürünleri sayılan buğday, tütün, şeker pancarı,
pamuk ve zeytinde üretim alarm verirken, ithalatın patlaması
sadece çiftçilerin değil, hepimizin, yani ülkemizin meselesidir.
Sadece 2006 yılında tam olarak 405 bin çiftçi tarımı
bırakarak, tarlasına kilit vurmuştur. Son iki yılda
1,5 milyon kişi tarımı bırakmıştır.
Yardım paketlerine muhtaçlar kervanına katıldıklarını
zannediyoruz.
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) Fas!.. Fas!..
ŞENOL BAL
(Devamla) - Türkiye, dışarıdan
ithal ettiği ürünlere yılda tam olarak 7,5 milyar dolar ödemekte
ve bu ödemenin sadece 1 milyar doları pamuk için gerçekleşmektedir.
Bunlar, sizin verileriniz. Tohum, mazot, tarım ilacı ve gübrenin
pahalı olması ürün sahiplerini zarar ettirmektedir ve
son beş yılda tarımın istihdamdaki payı yüzde
34ten yüzde 27ye düşmüştür. 2006 yılında tarım
ürünleri ithalatı önceki yıllara göre yüzde 11 artmış,
ihracattaki artış ise yüzde 3,2dir. İstatistiklere göre
tarım, 2006 yılında yüzde 1,2 oranında küçülmüştür.
Yani, tarımda destekleme politikaları desteklemeyi değil,
desteklerin ortadan kaldırılmasını hedeflemektedir.
İşte, İzmirde, ki, tarımın en önde olan bölgelerinden
birisi olan Ege ve İzmir bölgesinde çiftçiler kan ağlamaktadır.
Dünya Bankası,
Dünya Ticaret Örgütü, AB ve ABDnin uluslararası politikalarıyla
biçimlenen tarım politikamız, çiftçilerimizi ve yüzde
30 dolayında topraksız kırsal nüfusu etkilemekte ve
insanlarımızı yoksulluğa, işsizliğe,
kente göçe ve kayıt dışı çalışmaya zorlamaktadır,
tabii bulurlarsa.
Sayın milletvekilleri,
son yıllarda yoğun girdi ve teknoloji kullanımının
bulunduğu tarımsal üretimde yaşanan ve sağlığı
olumsuz etkileyen sorunlar nedeniyle gelişmiş ülkeler,
çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığına zarar vermeyen
bir üretim modeli arayışına girmişlerdir. Bu çerçevede,
çevre ve canlılara dost, güvenli bir şekilde üretilen ürünlere
talep artmaya başlamıştır. Bu talebe uygun olarak
tüketicileri korumak, çevre kirliliğini önlemek, bitki ve
havyan sağlığını gözeterek gıda güvenliğini
sağlamak amacıyla mevzuat ve politika çalışmaları
yoğunlaşmıştır.
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) Sayın Başkan, başka bir şey
ŞENOL BAL
(Devamla) Konudan bahsediyorum Sayın Milletvekili.
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) Hangi konudan?
ŞENOL BAL
(Devamla) Tarımsal ürün dış ticaretinin en büyük risklerinden
birisi, alışveriş yapan ülkelerin birbirlerine bitki
hastalık etmenleri, ki bunlar mantar, bakteri, virüs ve bitki
zararlıları; böcek, akar, nematod ve yabancı ot tohumları
bulaştırmasıdır. Bilindiği üzere, bu tür bitki
hastalık ve zararlıları, tüm dünyada her yıl önemli
ürün kayıplarına yol açmaktadır. Bir bilim adamının
söylemiş olduğu gibi İnsanlar ektiklerini değil,
ancak hastalık ve zararlılardan geri kalanı hasat etmektedirler.
Türkiye, her
olumsuzluğa rağmen bir tarım ülkesidir ve bu sebepten
dolayı ülkemize yeni, bitki hastalık ve zararlılarının
bulaşması önemlidir. Geçmiş yıllarda ülkemize mesela,
patates ve narenciye gibi bazı ürünlerde yeni hastalık ve
zararlılar girmiştir. Türkiye her ne kadar coğrafi ve
tarihî konumu itibarıyla daima insan, bitki ve hayvan hareketlerinin
geçiş yeri olmuşsa da dünyada hâlen ülkemize bulaşmamış
pek çok hastalık ve zararlılar bulunmaktadır. Bu sebeple
gerek tarımsal üretimimizi gerek tarım arazilerimizi
hem miktar hem de kalite olarak koruyabilmek ve bu uğurda maruz
kalacağımız ekonomik kayıpları en aza indirmek
asıl hedef olmalıdır.
Diğer taraftan,
ülkemizden tarım ürünleri satın alan başka ülkeler ise
benzer kaygılarla kendi ülkelerini korumak istemektedir.
Geçtiğimiz yıllarda -ki komşu ülke, hepiniz hatırlayın-
Rusyaya yapılan domates ihracatında karşılaşılan
durumu üzülerek hatırlatmak istiyorum. Türkiye aynı zamanda
önemli bir ticaret ve transit ülkesidir. Her yıl önemli miktarda
tarımsal ürün, ülkemizden transit geçmektedir. Bu itibarla, tarımsal
üretime ve tarım ürünlerine zarar veren hastalık ve zararlıların
olumsuz etkisinin en aza indirilmesi ve hatta mümkünse ortadan kaldırılması
gayesiyle, ülkeler arasında, Uluslararası Bitki Koruma
Sözleşmesi uygulanmaktadır. Ancak buna ek olarak, ülkemiz
ile ticaret yapan bazı ülkeler arasında bitki karantina
ve koruma anlaşmalarının yapılmasını
olumlu ve gerekli bir adım olarak görüyoruz ve aynı zamanda,
yakın ve uzak tüm önemli ticaret ortaklarımızla da bu
anlaşmanın yapılmasını gerekli görüyoruz.
Bu bağlamda, geçmişte patates örneğinde olduğu
gibi, ülkemize yeni bitki hastalıklarının sokulması
ve domates örneğinde olduğu gibi Hastalık ve zararlılara
konukçuluk ediyor. gerekçesiyle, alıcı ülkeler tarafından
tarımsal ürünlerimizin geri gönderilmesi durumlarının
tekrarlanmasını da istemiyoruz.
Evet, Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bitki ve bitkisel ürünlerin
zararlı organizmalardan korunması ticareti, nakledilmesi
ve transit geçişleriyle ilgili dış ve iç karantina tedbirlerini,
bitki koruma ürünleri ile alet ve makinelerinin üretimi, imali, ihracı,
ruhsatlandırılması, satışı ve denetimine
yönelik olarak yapılan her türlü uygulama ve araştırmaların
düzenlenmesini amaçlayan ve Avrupa Birliği müktesebatına
uyum programları çerçevesinde çıkarılması öngörülen
bitki sağlığı kanunu, maalesef, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı tarafından sürüncemede bırakılmıştır.
Ne zaman kanun hâline geleceği de belli değildir. Türkiye,
tohum ve bitki üretme materyalleri, bitki sağlığı,
bitki koruması ve zirai karantina konularındaki yasalarında
gerekli düzenlemeleri de maalesef yapamamıştır.
Bitki karantina
ve korumasında dikkat çekmek istediğimiz bir başka konu,
yapılan anlaşma ve sözleşmeleri uygulamaya geçirecek
teknik kapasitenin ve mali desteğin sağlanmasıdır.
Bu kabil taahhütlerimizi yerine getirebilmenin en birinci
şartı yeterli altyapı, laboratuvar, sarf malzemesi
ve iyi eğitilmiş personelin gümrük kapılarında,
üretim ve depolama alanlarında hazır bulundurulmasıdır.
Bu itibarla, Bakanlığımızın ülkemizdeki bitki
karantina ve koruma çalışmalarını yürütecek kuruluş
ve personeli geliştirmek için gerekli hassasiyeti göstermesi
ve personel eğitimine önem vermesi mutlaka gereklidir.
Çok önemli bir
konu üzerinde daha durmak istiyorum. Dünya, genetiği değiştirilmiş
organizmaların etkilerini tartışırken Türkiyenin
ulusal biyogüvenlik yasası olmadığı için GDOlu
ürünlerin ithalat denetimi bile yapılamamaktadır. Bu denetimsizlik
yüzünden uzun yıllardan beri Türkiyeye genetiği değiştirilmiş
organizmalar ürün olarak girmektedir. Tohumculuk Yasası da
-geçen yıllarda çıkan- bu genetiği değiştirilmiş
organizmaların bu ülkeye girmesini kolaylaştırmıştır.
Şimdiden ülkemizde sadece mısır, soya, koza ve pamukta
yılda 2 milyon ton civarında GDOlu ürün yem, bebek maması,
yağ ve tatlılara kadar 800den fazla çeşit olarak soframıza
girmiştir. Bunların GDOlu olduğu resmî olarak
açıklanmasa da ihracatçı ülkelere bakmak yeterlidir. Türkiyenin
tarımı, biyoçeşitliliği ve sağlığı
ciddi bir tehdit altındadır.
Sayın milletvekilleri,
Fas Krallığı gerek üretim gerek ticaret anlamında
tarımsal üretime bağımlı bir ülke konumundadır.
Tarım sektörü, özellikle iş gücü anlamında ekonominin
kilit gücü olmaya da devam etmektedir. Fasın en büyük tarımsal
ticari partneri Avrupa Birliği ülkeleridir. Türkiyenin aksine,
Fas tarımsal sektörüne büyük yatırım yapmaktadır.
Tarım gelirleri 2010 yılına dek tüm vergilerden istisna
tutulmakta, ucuz kredi temini, tarım araç ve gereçleri konusunda
belli sübvansiyonlar sağlanmaktadır. 2020 yılını
hedefleyen çok geniş kapsamlı bir kırsal kalkınma
stratejisi uygulamaya konulmuştur. Türkiye ile Fas arasında
yapılan dış ticaret, tarımsal ürünlerde değil
sanayi ürünleri ve sanayi yan ürünleri konusundadır.
İki ülke
arasında tarımsal ürünlerin ithal ve ihracı bugün için
kayda değer olmasa da gelecekte olabilirlik ihtimali ile Fas
Krallığı Hükûmeti ile Hükûmetimiz arasında yapılması
öngörülen bu anlaşma taslağını destekliyoruz.
Sayın milletvekilleri,
bir konuya daha dikkatinizi çekerek sözlerimi bitirmek istiyorum.
Uluslararası anlaşmalarda Türkçemizin doğru kullanılmadığını
görmek de üzüntü verici. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti adına o
dönemin Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü
tarafından imzalanan bu Anlaşmanın 3üncü maddesi
aynen şöyle: Âkit Taraflar, tarafların topraklarına/topraklarından
malların ihracatı, reexportu ve transitinin, ithalatçı
ülkenin veya transit ülkenin yasal kanunlarına -altını
çiziyorum, yasal kanunlarına- uygun olarak yapılmasını
sağlayacaktır. Bu metin İngilizce ve Arapçaya çevrilirken
yasal kanunları deyiminin nasıl çevrildiğini merak
ediyor ve takdirlerinize sunuyorum.
Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bal.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan .
BAŞKAN
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
KAMER GENÇ (Tunceli)
Yok Sayın Başkan, yok.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Karar yeter sayısı yok.
(AK Parti
sıralarından Var, var sesleri)
KAMER GENÇ (Tunceli)
Ben saydım, 98 kişi var.
BAŞKAN Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
1inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE FAS KRALLIĞI HÜKÜMETİ
ARASINDA BİTKİ KARANTİNA VE BİTKİ KORUMA ALANINDA
İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 30
Mart 2005 tarihinde Rabatta imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Fas Krallığı Hükümeti Arasında Bitki Karantina
ve Bitki Koruma Alanında İşbirliği Anlaşmasının
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
1inci madde üzerinde söz istemi? Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Söz istemi? Yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Söz istemi? Yok.
3üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen
üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana
vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin
ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını,
yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fas Krallığı Hükümeti
Arasında Bitki Karantina ve Bitki Koruma Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 263
Kabul : 260
Ret : 3 (x)
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olsun.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.43
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.59
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Şimdi,
2nci sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fas Krallığı
Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine
Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
2.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fas Krallığı Hükümeti
Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine
Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/307) (S. Sayısı:
11) (x)
BAŞKAN - Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu
11 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteyen Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Mehmet Çerçi, Manisa Milletvekili; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Osman Durmuş, Kırıkkale Milletvekili;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Enis Tütüncü, Tekirdağ
Milletvekili.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Mehmet Çerçi, Manisa Milletvekili, söz
sırası sizde.
Buyurun Sayın
Çerçi.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET ÇERÇİ (Manisa) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlayarak
sözlerime başlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Fas Krallığı Hükümeti Arasında
Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde AK Parti Grubu adına düşüncelerimi dile getirmek
için söz aldım.
Ben de, her
şeyden önce yakın zamanda yaşadığımız
güneydoğuda terör olaylarına maruz kalan ve şehit olan
askerlerimize Allahtan rahmet diliyorum, yaralılarımıza,
gazilerimize de acil şifalar diliyorum ve millet olarak birlik
ve bütünlük içerisinde terörün üstesinden geleceğimizi dile
getirerek milletimize geçmiş olsun diyorum.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; üzerinde konuştuğumuz
Anlaşma 30 Mart 2005 tarihinde Fasın Başşehri Rabatta
Fas Hükûmeti adına yetkili olan Sağlık Bakanı ile
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti adına dönemin Sanayi ve Ticaret
Bakanı Sayın Ali Coşkun tarafından imzalanmış
ve geçtiğimiz dönemde komisyonlardan geçen ancak Genel Kurulda
gündeme gelemeyen Anlaşma tekrar bu dönemde ilgili komisyonlardan
geçerek Meclis Genel Kurulunun gündemine gelmiştir.
Tabii, biz, ülke
olarak, sağlık alanında son birkaç yılda çok ciddi
ilerlemeler kaydettik ve bu gelişmeler muvacehesinde, bilgi
birikimimiz, tecrübemiz, sağlık yönetimi, sağlık
finansmanı ve diğer teknik konularda Türkiyenin, Türkiyedeki
uzmanlarımızın, hekimlerimizin, sağlık yöneticilerinin
ve Sağlık Bakanlığının gerçekten önemli
birikimleri oldu, önemli gelişmeler yaşadık.
Netice itibarıyla,
sağlık, bugün, günümüzde sınır tanımayan bir
olgu. Özellikle globalleşme çağında, İnternet ve
erişim çağında, dünyanın âdeta bir köye döndüğü,
uluslararası trafiğin çok yoğunlaştığı
bu ortamda, sağlık alanındaki problemler de artık
sınır tanımıyor ve hiçbir ülke sağlık alanında
kendini artık güvende hissetmiyor. Onun için, bugün, pek çok sektörde,
pek çok alanda olduğu gibi, özellikle de sağlık alanında
çok ciddi bir uluslararası iş birliğine ihtiyaç bulunmaktadır.
Bu çerçevede, bizim de Hükûmetimiz, başta yakın komşularımız
olmak üzere, çok çeşitli ülkelerle, dünyanın pek çok ülkesiyle
sağlık alanında iş birliğine gitmekte ve
iş birliği anlaşmaları imzalamaktadır. Bu
anlaşma muvacehesinde, özellikle bilgi birikiminin paylaşılması,
deneyimlerin aktarılması, uzmanlık ve uzmanlıkla
ilgili çeşitli alanlarda komisyonların ve eleman değişiminin
sağlanması, teknik iş birliği, bilgi iş birliği
gibi konuları ihtiva eden çeşitli anlaşmalar imzalanmaktadır.
Fasla da bu anlaşmanın imzalanmış olması,
tabii ki bizim adımıza, ülkemiz adına memnuniyet vericidir.
Bu Anlaşma,
inşallah Meclis Genel Kurulunun da onayından sonra hayat
bulduktan, yürürlüğe girdikten itibaren, Fas ile Türkiye arasında
karşılıklı teati edilerek yürürlüğe girecek
ve faydalı olacak diye düşünüyoruz.
Ben, bu Anlaşmanın
her iki ülkeye de hem teknik açıdan hem bilgi açısından
hem de hastalıkların kontrolü ve önlenmesi açısından
faydalı olmasını temenni ediyorum, faydalı olacağına
inanıyorum ve şimdiden hayırlı olsun diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Çerçi.
Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili
Sayın Osman Durmuş; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi Meclis Grubu adına, Türkiye Cumhuriyeti ile Fas Krallığı
Hükûmeti Arasında Sağlık İşbirliği Anlaşmasının Türkiye Büyük
Millet Meclisinde onaylanması ile ilgili kanun vesilesiyle
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Hakkâride askerimize
saldıran bölücü terör örgütünü, iş birlikçilerini, hamilerini
şiddetle ve nefretle kınıyorum. Yaralılarımıza
acil şifa ve Türk milletine başsağlığı diliyorum.
Hükûmetin teröre ve Kuzey Iraka yönelik atacağı tutarlı
ve cesur adımlarda yanında olacağımızı
da bir defa daha ifade ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye-Fas ilişkileri, Osmanlı-Fas ilişkileri III.
Murat döneminde başlamış. O zaman Fasta yaşayan
kişiler İspanyol saldırılarından kendilerini
korumak için Osmanlıya müracaat ediyorlar ve o zaman Cezayir
Beylerbeyi Ramazan Paşaya görev veriliyor. Oradaki,
İspanyollar, Fransızlar, Portekizliler kovalanarak Osmanlıya,
bir, dolaylı olarak, bir bağlantı temin ediliyor. Bu
bağlantı, 1830a kadar bir şekilde Cezayir Beylerbeyliği
vasıtasıyla yürütülen bir bağlantıdır. Daha
sonra, Fransızlarla daha yakın bir ilişkiye geçiyorlar.
1906da tekrar Osmanlıyla ilişkiye giren bir Kuzey Afrika
ülkesi.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti, uzun bir tarihî geçmişi
ve diplomatik geleneğiyle dünyaya yön veren yüce bir milletin
saygın devletidir. Geçmişten gelen gelenekleri ve görgüsüyle
dünyaya örnek olan Türk devletinin de bir seçiciliği ve tercih
sıralaması vardır. Devleti olan her topluluğun
diplomatlarıyla görüşülebilir -aramızda bu konuda
birçok uzman var tabii- ancak her ülkeyle uygulanma kabiliyeti
tartışmalı ve faydası da olmayacak anlaşmalar
yaparsanız ciddiyetinizi ve devletin büyüklüğünü tartışılır
hâle getirirsiniz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 1990lı yıllarda bazı ülkeler ve Türk
cumhuriyetleriyle sağlık iş birliği anlaşmaları
söylendiği hâlde, arşivde belgeleri bulunamamış
veya pelür kâğıdına daktilo edilmiş ikili anlaşma
formatında olmayan raporlara rastlanmıştır.
Sağlık Bakanlığı, matbu ikili anlaşma föyleriyle
taraf ülkenin dilinde, Türkçe ve İngilizce ikişer nüsha olarak
Dışişleri diplomatlarımızın iş birliğiyle
imzalanan anlaşmalar, tarafımızdan örnek olması
için bir kitap hâline getirilmiştir. O günün Dışişleri
Müsteşarı Sayın Loğoğluna da bu redakte ettirilmiştir
ve sonra kitap olarak bastırılmıştır.
Günümüze gelince,
AKP hükûmetleri, iki nüshası İngilizce veya iki nüshası
Fransızca olan anlaşmalar imzalıyor. Millî dilleriyle
anlaşma yapamayan topluluklarla anlaşma yapmak Türkiyeye
ne kazandırır sizin bilgilerinize sunuyorum. Kayıt
dışı anlaşmaların sık rastlandığı
bu dönemde, alışılmış dış siyasetimizle
tezada düşülmemesi dileğimizdir.
Sayın milletvekilleri,
Kuzey Afrika ülkeleri, çağlar boyu birlikte yaşadığımız,
ortak tarihî beraberliğimiz olan medeniyetlerdir. Fas Krallığı
da bu ülkelerden biridir. Mısır, Tunus, Cezayirle
sağlık işbirliği anlaşmasını ben imzalamıştım.
Fas Krallığıyla imzalanan bu Anlaşmayla bir bütünlük
sağlandığını düşünüyorum. Türkiyenin,
Kuzey Afrika ülkeleriyle, gerek ticari gerekse sağlık
alanında yapacağı çok şey vardır. Sağlık
turizmi çerçevesinde ülkemizde tedavi imkânına kavuşacak,
ülkemizin gelişmiş sağlık teknolojisi ve hekim
kadrosunun yüksek becerisiyle ülkelerine sağlıklı
ve mutlu döneceklerine inancım tamdır. Her ne kadar
İspanya ve Fransa yakınlarındaysa da, burada, Türkiye,
kendine düşen payı almalıdır.
Ülkemizi turist
olarak ziyaret eden kişilerin hastalanması hâlinde, turizm
sağlığı çerçevesinde de sosyal güvenlik kartlarının
geçerli kılınmasıyla verimli hizmet üretilebilir.
Değerli
milletvekilleri, parlamenter sistemde, muhalefetin, Meclis kürsüsünden
Türkiye gerçeklerini ya da kendilerine göre gerçeklerini ifade
edebilme hakları vardır. Ama üzülerek ifade edeyim ki, burada
çok makul çizgilerde ifade edilen görüşlere bile tahammül kalmamıştır.
Beş dakikalık bir gündem dışı konuşmada
gerçek rakamlar ifade edilmiyor.
Özellikle AKP
Grubuna da bir şeyi ifade etmek istiyorum: Sizlere de doğrular
söylenmiyor. Çünkü siz, devleti yöneten bir grupsunuz, Hükûmetsiniz;
sizlerin de doğruyu bilme hakkınız var.
Değerli
milletvekilleri, 22nci Dönemde, bir soru önergesiyle, Türkiyedeki
hastanelerin maliyetleri soruluyor. Kırıkkale Yüksek
İhtisas Hastanesinin maliyet hesabı 18 trilyondur, KDVsiyle 21 trilyondur. Ancak CHP milletvekiline
verilen cevap 26 trilyondur.
Değerli
milletvekilleri
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, gündeme dönmesini
söyler misiniz.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Sağlık konuşuyoruz efendim, sağlık
konusu bu.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Fasla ilgili sağlık konuşuyoruz
değil mi? Sayın Bakan da yok burada, cevap veremez.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Ben bir şey söyleyeyim, burada olması uygundu.
Bir dahaki konuşmada yirmi değil kırk dakika daha cevap
veririm.
BAŞKAN Sayın
Durmuş, Genel Kurula hitap edin.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Ediyorum efendim.
Sayın milletvekilleri,
Bağcılarda bir hastane yolsuzluk var diye iki yıl erteleniyor.
Sayın Kıyıklı buradaydı
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) Anlaşmayla ne alakası var bunun?
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Efendim, burada beş dakika konuşmaya tahammül
edemiyorsunuz. Bizim tüm konuşacağımız yirmi dakikadır,
müsaade edin. Müsaade edin
Yanlış bir şey söylersem
çıkın düzeltin.
İki
yıl, yolsuzluk var diye erteleniyor. Sonra, burada, devlet zarara
uğratılacak, 34 trilyona ihale edilen hastane, doğru
ihale edilmiştir, paket hastanedir, eskalasyon yoktur, fiyat
artışı yoktur, bir an önce bitirilmesi lazım diye
Ben değil, Maliye hukukçuları söylüyor. Sonunda hastane
bitirildi.
Değerli
milletvekilleri, seçim zamanı yolsuzluk, diye beyan edilen
Bağcılar Hastanesi, bizim dönüşüm programımızın
örnek hastanesidir, diye gösterildi. Bakanlar
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, bunun Fas Krallığıyla
ne alakası var?
BAŞKAN Konuya
gelin lütfen Sayın Durmuş.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Geliyorum efendim, geliyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, eleştirilere bir itirazımız yok, ancak bunu
gündem dışı konuşmalarda söylesin.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Bakanlar doğruları konuşmalı.
BAŞKAN Sayın
Durmuş
Sayın Durmuş
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Sayın Grup Başkan Vekilleri, muhalefet olarak
gündem dışı beş dakika konuşma hakkımız
var. Bu beş dakika konuşma hakkımızın arkasında
verdiğiniz cevaplarda rakamlar sanal ise, doğru değilse
burada konuşma imkânı verirsiniz. Bakın, sizin
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) Faslıların ne suçu var burada?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen hatibe müdahale etmeyin. Uyarmak gerektiğinde
ben uyarıyorum.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Sayın milletvekilleri, siz burada konuşma hakkını
gasbederseniz ya da yalanları söylerseniz, birileri konuşma
için maddelerde de söz hakkı alır. Ben orada almadım.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan kayıtlardan
çıkarılmasını istiyorum. Yalan söylemekle itham
ediyor, hakaret ediyor Sayın
Başkanım.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - İzin verin, izin verin efendim, izin verin.
BAŞKAN Sayın
Durmuş
Sayın Durmuş
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Sözümü bitiriyorum,
tahammüllü olun efendim. Basına sansür uyguluyorsunuz, televizyona
sansür uyguluyorsunuz.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Yalan söylüyor diye
Hükûmetimize hakaret
ediyor Sayın Başkanım.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Radyoya sansür uyguluyorsunuz. Meclis kürsüsüne sansür
uygulayamazsınız. Oturun yerinize! (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Durmuş
.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Biz burada görüşlerimizi ifade edeceğiz, Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Lütfen ana konuya gelin.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, görüşümüze göre
(AK Parti sıralarından gürültüler) Sakin olun, rahat olun.
İSMAİL
ÖZGÜN (Balıkesir) Beyefendi, Grup Başkan Vekili.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Öyle mi efendim?
İSMAİL
ÖZGÜN (Balıkesir) Evet.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Ayakta kalmasın diye söylemiştim, özür diliyorum.
Görüşümüze
göre, tıp fakültesi, eczacılık fakültesi, diş hekimliği
fakülteleri, sağlık yüksekokulları alanlarında
üniversitelerimizde belli kontenjanlar dâhilinde, bakın, görüş
istiyorlar görüş veriyoruz. Lisans ve yüksek lisans eğitimi
verilebilir. Burada eğitimi alan Fas Krallığının
sağlıkçıları sağlık kurumlarımızın
kadrolarını, gelişme çizgilerini görebilirler ve
aynı zamanda tıbbi hastane ürünleri hakkında fikir sahibi
olabilirler. Türkiye ilaç vademakumundaki ilaç listemizi görebilirler
ve kalemleriyle, burada eğitim aldıkları için, bu ilaçları
yazabilirler. Bu gelişmeler iki ülke arasındaki ticari
ve her konuda iş birliği ve gelişmeye öncülük edebilir.
O bakımdan, bu Anlaşmanın, karşılıklılık
prensibinden vazgeçmemek kaydıyla, hep bir adım önde olmamak
kaydıyla her iki ülke ilişkilerinde gelişme sağlamasını
temenni ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, bazı ürünler var ki, Dünya Sağlık Örgütü,
FDA, EMEA gibi, ülkelerden olur almadan, biz ülkemizde kullanmıyorduk,
onlara ruhsat vermiyorduk. Şimdi, bazı ülkeler bu sağlık
işbirliği anlaşması vesilesiyle Türkiyede
kullanılamayacak nitelikteki ürünlerini, sağlık
ürünlerini Türkiyeye pazarlamak istiyorlar, aşı pazarlamak
istiyorlar ve baskı kuruluyor anlaşmamız var
alın deniyor. Hâlbuki, siz standartlarını koyarsanız
FDAnın, EMEAnın kabul etmediği standartlarda ürünleri
almayız derseniz, hep bir adım önde olmazsanız yanlış
yapmazsınız ya da Dışişleri diplomatlarıyla
birlikte bu Anlaşmayı imzalarsanız iki ülke arasındaki
başka konulardaki ilişkileri de bildiği için yanlış
yapmazsınız. O bakımdan, bu Anlaşma konusunda Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak olumlu düşünüyoruz, ama bir, kendi
diliyle anlaşma yapamayan ülkelerle ya da topluluklarla anlaşmanın
da yaygın hâle getirilmemesini diliyoruz.
Saygılarımı
sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Durmuş.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkan,
bir hususu açıklayayım müsaade ederseniz.
BAŞKAN
Hükûmet adına Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu söz aldı.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkanım,
çok değerli milletvekillerim; bu tür anlaşmalar yapılırken,
özellikle zaten Dışişleri Bakanlığı yetkilileri
de bulunuyor, mutlaka Türkçesi de imzalanıyor. Hatta, bu Anlaşmaya
bizzat ben de baktım, Türkçe metin de imzalanmış. Onu
özellikle vurgulamak için söyledim, takdirlerinize sunulur.
Ancak burada
şunu ifade edeyim: Tabii, bu şekilde, Türkçeyle alakalı
hassasiyetten dolayı da teşekkür ediyorum. Tabii ki, Türkçemizi
her yerde doğru şekilde kullanmamız gerektiği kanaatindeyim.
Bundan sonra Dışişleri Bakanlığı bu konuda
daha hassas davranacak.
Teşekkür
ediyorum efendim, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Üçüncü söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncünün.
Buyurun Sayın
Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, öncelikle, size başarılar diliyorum. Kadınların,
hem Parlamentoda hem tüm toplum kulvarlarında olabildiğince
daha fazla katılmaları, çağdaş Türkiye açısından
yaşamsal önemdedir. Öyle sanıyorum, Türk kadınına
yaraşır bir şekilde onurlu ve başarılı bir
performans göstereceksiniz.
Ve yine, sözlerime
başlarken, terörün her türlüsünü tekrar şiddetle lanetliyorum,
kınıyorum ve şehitlerimize yüce Tanrıdan rahmet,
yakınlarına ve milletimize başsağlığı
diliyorum. Kayıp evlatlarımızı da bir an önce kucaklamak
düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Evet, Türkiye
Cumhuriyet Hükümeti ile Fas Krallığı Hükümeti Arasında
Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının amacı
sağlık alanında Fas Krallığıyla iş
birliği. Peki, ne öngörülüyor? Nasıl bir iş birliği
öngörülüyor? İnceleyebildiğimiz kadarıyla, bu kanun
tasarısı iki yönde, iki alanda bir düzenleme öngörüyor
iş birliği açısından. Birinci kulvar, sağlık
ve tıp bilimleri alanında -ki, iki alanda düzenleme var- bilgi
alışverişinde bulunmak ve sağlık ve tıp bilimleri
alanında heyet ve sağlık personeli değişimi
yapmak ve ikinci kulvar ise, sağlık ve tıp bilimleri alanında
ortak çalışma komiteleri oluşturmak. Daha önceki dönemdeki
bir anlaşmanın şimdi yasalaştırılma sürecini
noktalamak üzereyiz.
Bu iş birliğine
ışık tutması açısından ve Türkiyenin bu
iş birliğine en fazla, en sağlıklı biçimde katkı
yapması açısından, izin verirseniz, Fasın
sağlık sorunlarıyla ilgili ve Türkiyenin sağlık
sorunlarıyla ilgili karşılaştırmalı
bir analizi dikkatlerinize sunmak istiyorum ve bu analiz sonucunda
kendiliğinden ortaya çıkacaktır ki, Türkiye Fas Krallığına
sağlık açısından, özelleştirme projesindeki
deneyimleriyle çok ciddi katkıda bulunabilir.
Bakınız,
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fas sağlık
sisteminde en önemli sorun, vatandaşlarının büyük bölümünün
sağlık hizmetlerine yeterince erişememesidir. Türkiyede
de benzer bir sorun var. 2005 yılı sonuçlarına göre, 30
milyon 500 bin nüfusa sahip Fas insanının önemli bölümü yeterli
bir şekilde sağlık hizmetine ulaşamıyor. Ayrıca,
sağlık hizmetlerine az sayıda ulaşanların da
eşit ve kaliteli sağlık hizmeti almaları konusunda
çok ciddi darboğazlar yaşanıyor Fasta.
Anne ve çocuk
ölüm oranları oldukça yüksek seyretmekte Fasta. Salgın
hastalıklar söz konusu, yılda otuz bin tüberküloz vakası
görülüyor hâlâ şu anda Fasta. Anne ve çocuk sağlığı
problemleri özellikle kırsal kesimde ve geri kalmış yörelerde
önemini sürdürüyor.
Nüfusun yüzde
30u, Fasta, herhangi bir sağlık merkezine 10 kilometre
uzakta ikamet etmek durumunda. Yani, sağlık altyapısı
hem yetersiz hem de yurt düzeyinde dağılımı son derece
dengesiz. Tabii ki, bu arada, biraz sonra sağlık göstergeleriyle
ilgili ifadelerimde de görüleceği gibi, sağlık insan
gücü potansiyeli son derece yetersiz ve ekipmanlarda da ciddi eksiklikler
var.
Sağlık
sisteminin finansmanı için Fasta bütçeden ayrılan pay
yüzde 5. Aslında, gayrisafi millî hasılaya oranı itibarıyla
da sağlık sistemine baktığımızda, yüzde
5 civarında bir payın ayrıldığı gözüküyor.
Bu, ilk anda küçümsenmeyecek bir oran, ancak son derece yetersiz kalıyor.
Sağlık alanında nüfusun sadece yüzde 15i sağlık
sigortası kapsamında bulunuyor, yani sağlık sigortasına
girmiş. Zorunlu sağlık sigortası kanunu yeni kabul
edilmiş ve bu kanun da çok büyük finansman darboğazıyla
karşı karşıya. Bu kanunla, kamu ve özel sektördeki
bütün çalışanlar sağlık sigortasının, zorunlu
sağlık sigortasının kapsamına alınmış.
Şimdi, bu
çerçevede Türkiyedeki sorunlara, sağlık sisteminin sorunlarına
kısaca göz atalım ki, bu sağlık konusundaki iş
birliği hangi alanlarda kesişecek ve hangi alanlarda iki
ülke birbirine yardımda bulunacak, kendiliğinden çıkacak.
Son zamanlarda
sağlık alanında iddialı bazı çabalarda bulunulmasına
rağmen, henüz fiziki altyapı, sağlık fiziki altyapısı
ve sağlık personelinde önemli yetersizliklerle karşı
karşıyayız Türkiye olarak. Daha da ötede, hem sağlık
altyapısı hem de sağlık personeli, hekim ve yardımcı
sağlık personeli itibarıy
Bu arada, üçüncü
olarak, ne yazık ki, Türkiyede 1963 yılından bu yana
çok ciddi bir şekilde yürütülmeye çalıştırılan
sosyalizasyon projesine rağmen, hâlâ koruyucu sağlık
hizmetlerinin yeteri düzeye ulaşmamış olduğunu
üzülerek tespit ediyoruz.
Bu çerçevede,
bir başka sorun alanı, tüm çabalara karşın, sağlıktaki
dönüşüm projesinin bütün iddialarına karşın Türkiyedeki
sağlık sisteminde etkili bir sevk zinciri hâlâ oluşturulamamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık personeli
sayılarında iyileşme olmakla birlikte
Katılıyorum
Sayın Sağlık Bakanına, keşke burada olmuş
olsaydı, Sayın Sağlık Bakanının gerçekten,
bu Anlaşmada burada olmasını istiyordum. Öyle sanıyorum
ki, bundan sonra, böylesine önemli konularda Sayın Bakanımız
yerinde, koltuğunda bulunacaktır. Çünkü belirli ölçüde
bazı iddiaları da ben burada seslendiriyorum. Bu çerçevede,
Hükûmetin bizim iddialarımıza doyurucu yanıtları
vermesinin de yaşamsal önemde olduğunu takdirlerinize
sunuyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; temel sağlık göstergelerine
baktığımızda, örneğin bebek ölüm hızının
2006 yılında yaklaşık binde 23 olacağı tahmin
edildi, bebek ölüm hızı eskiye oranla düşürüldü. Biraz
sonra Fasla karşılaştıracağım ve Avrupa
Birliğiyle karşılaştıracağım. Bebek
ölüm hızında bölgeler arasında farklılıklar
var. Aynı zamanda kent ve kır kesimleri arasında büyük
farklılıklar var. Örneğin, bebek ölüm hızı
kırsal alanda binde 39 -çok yüksek- kentsel alanda 23. Bu, 2004
yılı rakamıdır. Ama, toplamı, az önce ifade ettiğim
gibi, yaklaşık 23 olarak tahmin ediliyor.
Bir diğer
sıkıntımız, ülkemizde anne ölüm oranları yüksek,
hâlâ yüksek. 100 bin canlı doğumda yaklaşık 30 anne
doğumda vefat ediyor. Bu oran kent merkezlerinde yaklaşık
21 iken, kırsal alanda 40ın üzerinde. Bölgeler arasında
da belirgin farklılıklar var anne ölümleri açısından.
En düşük oran Batı Anadoluda -ki, yine, Avrupa Birliği
ülkelerinin 1 katı neredeyse- 7. Ama Doğu Karadeniz ve Kuzeydoğu
Anadoluda yürekler acısı bir manzarayla karşılaşıyoruz,
68; yani, doğum yapan 100 bin anneden 68i o yörelerimizde doğumda
vefat ediyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu genel karşılaştırmadan
ya da analizden sonra, izin verirseniz, burada, temel sağlık
göstergelerindeki bazı gelişmeleri Fas Krallığı
ve Türkiye Cumhuriyeti devleti açısından yapalım.
2005 yılı rakamlarını aldık. Bizde 2006 da var,
ama Fas Krallığında ancak 2005 rakamlarını
bulabildiğimiz için karşılaştırıyoruz.
Hekim başına
düşen nüfus: Türkiyede 1 hekime 715 nüfus düşüyor, Fas
Krallığında 1.907. Bu hekim sayısına diş
hekimlerini de katarsak hekim başına 1.580 nüfus düşüyor.
Yani, Türkiyeden çok daha düşük düzeyde bir hekim potansiyeline
sahip olduğu ortaya çıkıyor. Bizde hekim başına
düşen nüfus 715, ama Avrupa Birliğinde 315. 715-315, demek ki
1 kat daha iyi durumda Avrupa Birliği ortalaması bize göre.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yine 2005 yılı
itibarıyla hemşire başına düşen nüfusa baktığımızda
bizde hemşire başına 850 kişi düşüyor, Fasta
1.253 kişi düşüyor, Avrupa Birliğinde 143 kişi. Yani, buradan
şu acı gerçek ortaya çıkıyor: Bizde hemşire
başta olmak üzere yardımcı sağlık personelinde
hekimlere göre çok daha fazla bir açık var, çok daha fazla eksik
var. Türkiyenin bir an önce yardımcı sağlık hizmetlerine
bir seferberlikle yatırım yapması gerekiyor.
Bebek ölüm
hızlarına gelince: Az önce bizimkini söyledim -2005i
alıyorum- binde 24, binde 23 küsur. 2005te Fasta 36, ama Avrupa
Birliğinde 5. Yani, bizde 24, Avrupa Birliğinde 5. 4 kat, 5
kat daha kötü bir durumdayız Avrupa Birliğine göre bebek
ölüm oranlarında. Fas daha kötü.
Diğer göstergelere
değinmeyeyim izin verirseniz. Bu çerçevede ne yapılması
gerekiyor? Ne yapılması gerekiyor? Yani, Dışişleri
Bakanlığı yetkilerinin hazırladığı
bu İşbirliği Anlaşmasının yaşama
hangi konularda sağlıklı bir şekilde geçirilebileceği
düşüncelerini burada Hükûmetten duymak isterdik. Duyamadığımız
için böyle bir konuşmayı yapma gereğini hissediyoruz.
(AK Parti sıralarından Yeter
Yeter
sesleri)
Arkadaşlar
kusura bakmasınlar, Yeter
Yeter
diyorlar, ama bu yüce kürsüden,
bu iş birliğinin Türkiye açısından avantajını
da -izin verirseniz- mademki Hükûmet ortaya koymadı, biz ortaya
koyalım. Bu çerçevede lütfen sabırlı olunuz.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, Fas Krallığı, özellikle, 1978 yılında
Alma-Ata Deklarasyonuyla birlikte koruyucu sağlık hizmetlerine
yöneldi -1978 yılından sonra- ve temel sağlık hizmetlerinin
geliştirilmesine, sağlıkla ilgili sorunların
çözülmesine kaydırdı. Bu sebeple, koruyucu sağlık
hizmetleri kamusal öncelik hâline geldi, tedavi edici hizmetler,
hastaneler ikinci planda kaldı. Az önce de sağlık göstergeleriyle
ilgili konuşurken, zorunlu olarak böyle bir ihtiyacın ortada
olduğu da anlaşılmaktadır, ama şöyle bir
sıkıntıyla karşılaşılıyor: Hastaneler
ikinci planda kaldığı ve sağlık hizmetlerine
erişim yetersiz olduğu için, kamu sağlık personeli
ve sağlığın sosyal ve fiziksel altyapısı
yetersiz olduğu için, Fasta özel sağlık hizmetlerine
bir talep meydana geldi. Biz geçmiş dönemde bu filmi bizim ülkemizde
gördük: Özel sağlık yatırımları arttı ve
özel sağlık hizmetlerinde bir artış hızla ortaya
çıkıyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, Dünya
Sağlık Örgütünün 1978 yılındaki Alma-Ata Deklarasyonundan
sonra, Fas Krallığının uyguladığı
model, bizim 1963 yılında uyguladığımız
sosyalleştirme modelinin gerisinde bir modeldir. Yani, Türkiye,
1963 yılında ulusal sağlık sistemi modeli olarak
sosyalizasyon projesini, sosyalleştirme projesini kabul etmiştir.
Fasta şu anda uygulanmaya çalışılan modelden
çok daha ileri bir modeldir Türkiyede 1963te uygulamaya sokulan
bu sosyalleştirme modeli. Ama, ne yazık ki, başlangıçtaki
bir iki yıl dışında gelmiş geçmiş bütün cumhuriyet
hükûmetleri bu sosyalleştirme modelinin uygulanmaması
için büyük çaba içinde olmuşlardır ve Türkiye yıllardan
bu yana sağlığa ayırdığı büyük kaynaklara
rağmen, hâlâ az önce söylediğim sağlıkla ilgili sorunlarla
karşı karşıya bulunuyor ise, bu sıkıntılar,
bu sosyalleştirme projesinin Türkiyede engellenmiş olmasından
kaynaklanmaktadır. Yazık olmuştur. Şimdi, yok efendim,
sağlıkta, işte, dönüşüm projesi, yok aile hekimliği,
sağlık ocaklarını ortadan kaldır, birtakım
arayışlar
Ne olacağı belli değil. Göreceğiz,
alternatif maliyeti çok ağır bir modeli uyguluyoruz
sağlıkta.
Buradan
şuraya geliyorum. Toparlıyorum Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri: Biz, Türkiye olarak sosyalleştirmedeki deneyimlerimizi,
birikimlerimizi ve koruyucu hizmetlerdeki birikimimizi, hünerimizi
Fasa aktarabiliriz, Fasa bu çerçevede yardımda bulunabiliriz,
bu çerçevede Fasın hekimlerini eğitebiliriz, bu çerçevede
koruyucu hekimlik açısından, koruyucu sağlık hizmetleri
açısından, altyapının iyileştirilmesi
açısından Fasa büyük ölçüde katkıda bulunabiliriz
ve bu, bizim o dünyayla, Kuzey Afrika dünyasıyla da ekonomik,
toplumsal ve siyasal
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bir dakika ek süreniz var.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) -
ilişkilerimizi de daha sonraki dönemde değil,
hemen aynı dönemde çok ileri bir düzeye getirebilir diye düşünüyoruz.
Bu nedenle, bu
yasa tasarısına Cumhuriyet Halk Partisinin görüşü
olumludur. Hükûmete, böyle bir tasarıyı getirmiş olduğu
için teşekkür ediyorum. Bu yasa tasarısının her
iki ülkeye hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Hepinizi tekrar
sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Tütüncü.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE FAS KRALLIĞI HÜKÜMETİ
ARASINDA SAĞLIK ALANINDA İŞBİRLİĞİNE
DAİR ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA
KANUN TASARISI
MADDE 1.- 30 Mart 2005 tarihinde Rabatta imzalanan
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fas Krallığı Hükümeti
Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine
Dair Anlaşmanın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
1inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal söz istemiştir.
Buyurun Sayın
Ünsal. (CHP sıralarından alkışlar)
Söz süreniz on
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fas Krallığı Hükümeti
Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine
Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısının 1inci maddesi hakkında
söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Bu arada Sayın Meclis
Başkanımıza da görevinde hayırlar diliyorum, başarılar
diliyorum.
Tabii, sağlık
alanında ve sağlık konusunda söz almak çok güzel bir
şey ama, affınıza sığınarak, yeni bir milletvekili,
bu Meclise katılan, bu yüce çatıya yeni katılan bir arkadaşınız
olarak, tüm müzakerelerin geçmesinde söz alan arkadaşlarımızın
sözlerine başsağlığı dilekleriyle başlaması
bizleri çok çok üzüyor. Bu nedenle, Yüksekovada katledilen askerlerimize
Allahtan rahmet diliyorum, ailelerine sabır, metanet diliyorum,
yüce Türk milletine de başsağlığı diliyorum.
Sağlık konusu çok önemli, ama bu başsağlığı
dilekleri çoğaldı değerli arkadaşlarım. Dolayısıyla,
bu başsağlığı konusunda, bu dileklerimizin
artık bundan sonra konuşulmaması konusunda hepimizin
bir gayret göstermesi gerekiyor. Ben, son tezkere görüşmelerinde,
çok değerli Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkan
Vekili arkadaşımızın başsağlığı
dileğinden sonra yapmış olduğu, Türk milletinin
tarihinden vermiş olduğu iki tane kesiti, biraz da beni ilgilendirdiği,
duygulandırdığı için, bu örneği verdiği
için, bu konudan da maddeye geçmeden evvel kısaca söz etmek istiyorum.
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) O zaman gündem dışı söz al.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) Arkadaşlar, ben konuşayım, siz ondan sonra
gelin konuşun.
Değerli
sözcü İkinci Viyana Bozgunundan, bir de Sarıkamış
Bozgunundan bahsetti hatırladığım kadarıyla.
İkinci Viyana Bozgununun komutanı Merzifonlu Kara Mustafa
Paşa. Ben de Merzifonun on yıl Belediye Başkanlığını
yaptım, dolayısıyla, bu anlamda bilgilerim biraz fazla.
İkincisi de Sarıkamış Bozgunundan bahsetti. O Sarıkamışta,
Allahüekber Dağlarında şehit olan Hafız Ahmetin
de torunuyum, böyle de bir özelliğim var. Dolayısıyla,
özellikle Hükûmet sözcüsünün, Hükûmete bağlı AKP Grup sözcüsünün
bozgunlardan söz ederek tezkere lehinde konuşması, onların
ne derece kararlılık içerisinde olduğunu da ortaya
koydu. İsterdim ki ben, Niğboludan bahsetsin, Çaldırandan
bahsetsin, Birinci İnönüden, İkinci İnönüden, Sakaryadan
bahsetsin. (CHP sıralarından alkışlar) Daha da yakınlaşıyorum,
1974 yılındaki Kıbrıs Harekâtından bahsetsin.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan
YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) Uluslararası anlaşmayla ilgili konuş.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) Ama, bu kararlılık
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, İç Tüzükün
66ncı maddesini çalıştırır mısınız.
BAŞKAN Sayın
Ünsal, konunuza gelin lütfen.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) Sayın Başkanım, yani, bu zaman konuşmayacağız,
ne zaman konuşacağız?
BAŞKAN
İşte, şimdi konunuza gelin lütfen.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) Tamam efendim, maddeye geleceğim, izin verin, izin
verin.
Değerli arkadaşlarım
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Böyle çalışma olmaz Sayın
Başkan.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) Ne zaman konuşacağız?
YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) Tamam, konuşun da
BAŞKAN Hatibe,
hatibe
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) Hep beraber konuşalım. Bu, bizim, hepimizin
derdi.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) Bakın, bu, ulusal bir mesele. Biz, bu tezkereye
Evet. dedik, bu kadar da hakkımız olmasın mı? Sizin
getirdiğiniz tezkereye Evet. dedik biz.
BAŞKAN Sayın
Ünsal, konunuza gelin.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) Tamam efendim
Tamam Sayın Başkanım
BAŞKAN Hatibe
müdahale etmeyin lütfen.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) Şimdi, istiyoruz
Tabii ki, değerli arkadaşım,
Grup Başkan Vekilimiz İç Tüzükten bahsetti, ben de okuyarak
geldim.
BAŞKAN Genel
Kurula, lütfen, hitap edin.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) Haklısınız. Hep beraber bu konuyu paylaşmamız
gerekiyor. Şimdi, bu kararlılığı hep beraber
göstermemiz lazım. Bakın, Londraya gidildi, Bağdata
gidildi. Türkiye tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Londraya
giden Başbakan da var; rahmetli Ecevit, Ayşe tatile
çıksın. dedi, o gün Kıbrısa harekât yapıldı.
Bunlar çok önemli detaylar. Bir kararlılık gösterelim.
BAŞKAN Sayın
Ünsal, maddeye geçin lütfen.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) Tamam efendim, maddelere geçiyorum.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlarım, bir an evvel bu kararlılığı
hep beraber gösterelim. Göstermezsek, Türkiyede sağlık
konusunu, Fasla yaptığımız bu Anlaşmayı,
bu metni, müzakere imkânı bile bulamayacağız. Hep beraber
bulamayacağız. Sadece CHP Grubu, MHP Grubu, diğer gruplar
değil, hep beraber bulamayacağız. Dolayısıyla,
bunları biz konuşalım, paylaşalım hep beraber.
İkincisi,
değerli arkadaşlarımız, burada, Sayın
Sağlık Bakanımız bir konuyu ortaya koydu. Ben, tabii,
sağlık konusuna geleyim derhâl. 5,5 milyar lira, bugünkü parayla
ortalama 5 bin 500 YTL doktorlarımıza maaş verildiğini
-yani, o döner sermaye katkılarıyla birlikte, işte,
aldıkları ek ödeneklerle birlikte- söyledi. Ben, bu bayram
nedeniyle Amasya ve Merzifon devlet hastanelerini ziyaret ettim.
Bu ziyaretimde de doktorlar -tabii biz milletvekili olduğumuz
için- davet ettiler, oturduk, aldıkları ücretleri konuştuk
ve şunu söylediler, bakın, bu Sağlık Bakanımızın
atadığı başhekimin yanında söylediler: Bizlerin
aldığı paralar 5 bin 500 liralardan 6 milyar liralardan
söyleniyor, bu paralar alınmıyor; aldığımız
paralar 3 milyar 800 milyon lira, 4 milyar 400 milyon lira. dediler.
Bakın, şimdi telefonla öğrendim. On iki yıllık
dâhiliye mütehassısı
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, Sayın Bakan
ortalama rakamlardan bahsetti. Konuyla alakası yok.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Efendim, sağlıktan bahsediyor, sağlıkla
ilgili konuşuyor.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Hatip
Sayın Ünsal, lütfen
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, konuyla alakası
yok.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sayın Başkan, rahat konuşsun. Lütfen
BAŞKAN Sayın
Anadol, lütfen
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) - Sağlıkla ilgili efendim konuştukları.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Ortalama rakamlar
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) Ona geleceğim
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, lütfen,
66ncı maddeyi çalıştırın.
BAŞKAN Sayın
Canikli, lütfen
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Ortalama rakamlardan bahsetti.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) - Ona geleceğim
Bir saniye
BAŞKAN Sayın
Canikli
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) Sayın Başkanım, ona geleceğim
Şimdi, on
iki yıllık, 3 milyar 800 milyon lira alıyor, yirmi üç
yıllık genel cerrah da 4 milyar
300 milyon lira alıyor. O sizin dediğiniz rakamları,
Sağlık Bakanının dediği rakamları almıyor.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sağlık Bakanı gelsin, almıyor desin.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) Öyle, kuşe kâğıda sağlık programları
yazarak o işin sonu gelmez. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
Ünsal
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) Ben doktorların ücretinin az olduğunu veya
fazla olduğunu tartışmıyorum. Yalnız, bu kürsüden
bu işlerin doğru konuşulması gerektiğini
söylemek için buraya geldim. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
Ünsal
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) Bu arada, değerli arkadaşlarım
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) Ortalama rakamları söyledi
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) - Anladım, rahatsızlığınız
var.
Biz, Fas
Krallığıyla yaptığınız bu
1inci maddeye kabul oyu vereceğiz. İnşallah, bu Anlaşmamız
hem sağlık alanında ülkemize hem de Fasa, iki tarafa
da hayırlı, uğurlu olsun diyorum, sözlerimi tamamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Ünsal.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan, madde üzerinde Sayın Mehmet Şandır
Grubumuz adına görüş bildirecektir.
BAŞKAN
1inci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Mersin Milletvekili Sayın Şandır söz almıştır.
Buyurun Sayın
Şandır.
MHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 11 sıra sayılı kanunun
1inci maddesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Muhterem heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Aslında,
mutabakatımız geneli üzerinde kısa görüşmelerle,
maddeler üzerinde konuşmamak şeklindeydi ve bir prosedürü,
bir formaliteyi tamamlamaktı. Hükûmetler arasında imzalanan
bu uluslararası sözleşmelerin geçerlilik kazanabilmesi
için, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Hükûmet tarafından getirilen
bu tasarının oylanıp kanunlaştırılması
gerekiyordu. Biz, mutabakatımıza sadığız
ve iktidar partisinin grup başkan vekilleriyle, gerek Danışma
Kurulunda gerekse Genel Kurulda hatta komisyonlarda, uyumlu bir
şekilde, ülkemizin gündemindeki, bu, özellikle, formaliteyi
ilgilendiren bu türlü kanun tasarılarının hızla
geçmesini arzu ediyoruz, katkı veriyoruz. Ancak, değerli
milletvekilleri, yeni bir dönemin başındayız, milletimiz,
kendince haklı birtakım beklentilerin içerisinde, sorunlara
çözüm üretilmesini, öncelikle Hükûmetten ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinden yani seçip gönderdiği siz değerli milletvekillerinden
beklemektedir. Bunu ancak burada, bu Genel Kurulda, bu kutsal çatı
altında, birbirine saygılı, kurallara uygun, birlikte
bir çalışmayla gerçekleştirebileceğimiz gayet
tabii, hatta bir zorunlu durumdur. Ancak, çok da kısa bir dönem
oldu, birlikte, zannediyorum birkaç haftadır oturum yapıyoruz
ama her defasında bir şey dikkatimizi çekmeye başladı.
Bunu dikkatinize sunmak için söz aldım, maddeyle ilgili bir
şey söylemeyeceğim, kısaca da arz edip kürsüden ayrılacağım.
İç Tüzük
önümüzde, sayın grup sözcümüz, Meclis Başkan Vekilinin inisiyatifinde,
yetkisinde olan bir İç Tüzük maddesine, bana göre aykırı
bir davranış içerisinde, hatibin konuşmasına müdahale
edip Meclis Başkan Vekilinin inisiyatifine müdahale ediyor.
Sayın Bakan, buradan, çıkıyor
Olmaması gerekir,
yanlış da söz söylenebilir, hatalı da söz söylenebilir
ama iktidar olmak sorumluluğunda, hoşgörüsünde
Bakınız,
gündem dışı beş dakika konuşuyoruz, Sayın
Bakan yirmi dakika cevap veriyor. Burada, muhalefet partisi milletvekilleri,
zaten çok kısıtlı zaman aralıklarında söyleyebileceklerini
söylemeye çalışıyorlar. Söylerken eksik veya yanlış
anlamalara hoşgörüyle bakılması gerekirken, Sayın
Bakan, tahrik eden, söylenmemesi gereken, psikolojiyi, şahsiyeti
dillendiren konuşmalar yapıyor. Bir sayın bakan,
kınama uyarısında bulunuyor.
Sayın milletvekillerinin
neyi takdir edip alkışlayacağı, neye itiraz edeceği
Oturduğunuz yerlerden müdahale etmelerinize saygı duymak
gerekir ama bir sayın milletvekilinin neyi alkışlayacağını,
neyi alkışlamayacağını, bir sayın bakan,
buradan, kınama derecesinde teraziye koyup tartıp ifade
ederse bu faydalı değil. Yani ne yapalım? Muhalefet
sıralarında oturan insanların görevi, bu millet
adına ülkeyi yönetmek yetki ve sorumluluğunda olan, bunun
için seçilen AKP İktidarını veya siyasi iktidarı
millet adına sorgulamak. Tabii ki iyileri yapacaksınız,
tabii ki güzelleri yapacaksınız. Daha iyisinin yapılmasını
istemek, hem milletin hakkı hem onların sözcüleri durumunda
olan muhalefet partisi milletvekillerinin hakkı.
Bu sebeple, sayın
grup sözcülerinin, grup başkan vekillerinin, sayın milletvekillerimizin
hoşgörüyle davranarak, burada, muhalefet partilerine, muhalefet
partilerinin milletvekillerine laf atmalarını, Meclis
yönetimine müdahale etmelerini doğru bulmuyorum, kendileri
açısından da faydalı bulmuyorum. Burayı bir tartışma
alanı hâline getirirsek bundan en çok iktidar partisi zarar görür.
Çünkü iktidar, bu ülkeyi yönetmek sorumlusu, tüm olumsuzlukların
sorumlusu olarak kendini görmek durumunda.
Bu sebeple, ben,
bugün, Sayın eski Sağlık Bakanımıza yapılan
müdahaleyi, gerçekten, çok haksız, sevimsiz, doğru bulmadım.
Hem Sayın Bakanın hem Sayın Grup Başkan Vekilinin
bu müdahalesini doğru bulmuyorum. İç Tüzük hepimizin önünde.
Hatibe, burada konuşan hatibe, yalnız Meclis Başkan
Vekili müdahale edebilir, sözünü kesebilir, salondan çıkartabilir.
Meclis Başkan Vekiline müdahale etmek doğru olmamıştır.
Temennim şudur, suhuletle, sükûnet içerisinde ama özellikle
hoşgörü içerisinde birbirimize saygılı, eksiğimizi,
yanlışımızı tamamlayarak bu millete hizmet
etmek mecburiyetindeyiz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz
bu kanunların ülkemize hayırlı olduğunu, müspet
oy vereceğimizi her defasında söylüyoruz, ama burada konuşan
her Milliyetçi Hareket Partili milletvekiline eğer iktidar
partisi sıralarından laf atılırsa
Konuşma
yirmi dakika, kendi takdiridir, yirmi bir dakika konuşabilir.
Buna müdahale edilirse bu doğru olmaz, bu haklı değil,
bu sizin başarınız açısından, sizin açınızdan
faydalı olmaz.
Bu temennilerimi
ifade etmek için söz aldım. Ümit ediyorum ki, bundan sonra, her birimiz
açısından
Ben, milletvekillerinin, oturduğu sıralardan
hatibe söz atmalarını çok olağan buluyorum, ölçüsü
içerisinde, onu olağan buluyorum. Ama, tahrik edici, suçlayıcı,
kınayıcı
Bir Sayın Bakanın Aldığınız
oy kadar konuşun. demesi veya her defasında 22nci Dönemi
ortaya koyarak onunla kendilerini mukayese edip Biz bugün sizden
daha iyiyiz. demesi, bunlar doğru şeyler değil, bunlar
haklı değil. Eğer bir mukayese, bir muhasebe, bir karşılaştırma
yapılacaksa biz burayı, bu kürsüyü her defasında gelip
AKP İktidarının sorgulamasına, mahkeme mizanına
çeviririz. Bu doğru değil, bu hoş değil, bu size faydalı
değil. Ülkemiz, milletimiz bizden bunu istemiyor, çözüm istiyor.
Çok formalite kanunları görüşüyoruz burada, İç Tüzük
ve Anayasa gereği görüşüyoruz. Yoksa çok da önemli değil.
Bunun için, bu hususları sizin dikkatinize sunmak üzere söz aldım.
Ben hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Şandır.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, madde üzerinde
AK Parti Grubu adına Nurettin Canikli olarak söz istiyorum.
BAŞKAN
Üçüncü söz Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Nurettin
Canikli, Giresun Milletvekili.
Buyurun Sayın
Canikli. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önce şunu
çok net olarak ifade etmek istiyorum: Biraz önce Sayın Şandırın
burada tahrik etmeden, teenniyle ve bir uyum içerisinde bu çalışmaları
yapmamız gerektiği şeklindeki temennisine yüzde yüz
katılıyorum. Aksi bir görüşümüz olamaz zaten. Ancak,
yani, burada tahrikler olmadığı sürece de, biz iktidar
partisi olarak, kesinlikle, hatta, zaman zaman İç Tüzükün
66ncı maddesi ihlal edilerek dahi, konunun dışına
çıkılsa bile, bir tahrik, çok aşırı bir yanlış
yönlendirme olmadığı takdirde kesinlikle müdahale
etmiyoruz, bugüne kadar da etmedik. Ancak, eğer bir konuşmacı
-hangi partiye, kime mensup olursa olsun, ister muhalefete ister
iktidara- Bakanınız yalan söylüyor. dediği anda,
değerli arkadaşlar, buna müdahale etmemek mümkün değil
ve biz o zaman müdahale ettik.
Bakın, biraz
önce Sayın Tütüncü görüştü, konuştu. O da eleştirdi.
Doğaldır; muhalefet eleştirecek, muhalefet bardağın
kesinlikle boş tarafını görecek, dolu tarafını
görmesine gerek yok, istemiyoruz. Görevidir, ona hiçbir itirazımız
yok. Eleştirecek, eleştirecek, eleştirecek
Hiçbir
itirazımız yok. Ona saygı duyuyoruz. Ama, tek beklentimiz,
samimi olarak tek beklentimiz, bir anlayış içerisinde, hakaret
etmeden, tahrik etmeden, bir arkadaşımız geliyor, gruba
Sizin Bakanınız doğruları söylemiyor. diyor.
Sayın Şandır, buna tepki göstermemek mümkün mü Allah
aşkına? Yoksa, dese ki: Ya, o rakamlar öyle değil, bu
rakamlar böyledir. Siz eksik yaptınız, yanlış yaptınız.
Şundan dolayı
Buna en ufak bir müdahalemiz olamaz ama saygı
duyarız, öneriniz olursa da müteşekkir oluruz. Bu ülke hepimizin
ve hepimiz de samimiyetle, iyi niyetle çalışıyoruz.
Yöntemlerimiz farklı olabilir, düşüncelerimiz farklı
olabilir. Zaten bu da işin doğasında var. Ama, istiyoruz
ki
OKTAY VURAL
(İzmir) Sizin bakanınız yapıyor.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Bizden tahrik kesinlikle gelmez. Geldiği
zaman da zaten siz gereğini yapıyorsunuz. Dolayısıyla,
bizim burada muhalefetin ne eleştirisine ne de konuşmasına
müdahale etmek ya da hoşgörmemek gibi bir hakkımız olamaz,
böyle bir anlayışımız, böyle bir tavrımız,
beklentimiz olamaz.
İkinci konu
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Kendi bakanlarınıza da söyleyin lütfen.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Bu, tabii, herkes için geçerli, ama konumuzla
ilgili olduğu için, biraz önceki -isim zikretmek istemiyorum-
sayın konuşmacının bu ifadeleri üzerine ben doğal
olarak, o müdahaleyi zorunlu olarak yapmak durumunda kaldım.
Yani, çıkacak buradan bir konuşmacı, haksız olarak
ayrıca, Sayın Bakanımıza ya da bir başka arkadaşımıza,
fark etmez, Siz yalan konuşuyorsunuz. diyecek
HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) Yalan söylüyor demedik.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Sizin için demiyorum efendim, sizin
için demiyorum. Sizinle ilgisi yok. Hayır, hayır, sizinle
ilgisi yok.
BAŞKAN Sayın
Canikli, lütfen, Genel Kurula hitap edin.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) Doğruyu söylemiyor dedik.
BAŞKAN Sayın
Ünsal.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Dolayısıyla, ikinci konuya
gelince: Bakın, bu komisyon çalışmalarında -siz
de tecrübelisiniz- herkes çok iyi bilir ki grup başkan vekilleri
Sayın Başkana müdahale değil, hatırlatma çerçevesinde
ve o anda özellikle tüzük dışında bir durum söz konusuysa,
tüzüğün ihlali söz konusuysa, öyle bir kanaat varsa, bu tüzüğün
ihlalinin ortadan kaldırılması çerçevesinde, sadece
bu çerçevede Sayın Başkana, tabii ki saygı içerisinde
ve makul bir üslup içerisinde bunu hatırlatmaktır, bizim
yaptığımız odur biraz önce. Sayın Başkana,
İç Tüzükün 66ncı maddesinin uygulanması, yani gündeme
gelmesi, konuya gelmesi
Çünkü, çok net olarak burada belirtilmiş,
kurallar konulmuş. Bu kurallara zaman zaman ihlallerin olabileceğini
kabul ediyorum, katılıyorum, anlayışla da karşılanması
gerektiğine de samimi olarak inanıyorum, ancak bu teamül
hâline gelirse, tahrik edici şekilde kullanılırsa, kötüye
kullanılırsa o zaman sizin de müdahale hakkınız
doğar, bizim de müdahale hakkımız doğar, daha
doğrusu bir hakkın yerine getirilmesini talep etme hakkımız
doğar ve biz de onu yapıyoruz Sayın Şandır,
başka bir şey yapmıyoruz. Ne yetkimizi aşıyoruz
ne de Sayın Başkanın buradaki yönetimine en ufak bir
müdahale aklımızın ucundan bile geçmez. Öyle bir hakkımızın
olmadığını biz biliyoruz. Öyle bir şey olamaz.
Bütün başkanlarımız için geçerli. Dolayısıyla,
olayları bu şekilde değerlendirmemiz gerekiyor.
Bu 22nci Dönem
konusunu aslında program görüşmelerinde bahsetmiştim.
22nci Dönem, bir dönemin bittiği dönem için değil, dönem olduğu
için değil, AK Partinin iktidara geldiği dönemin başlangıcı
olduğu için doğal olarak
Eğer dinamik bir tahlil, analiz
yapıyorsanız, rakamları iki dönem arasında karşılaştırıyorsanız,
doğal olarak bir aralık arasında bir değerlendirme
yapılması gerekiyor. En rasyonel aralık da nedir? O
partinin, o iktidarın iktidar olduğu tarih ile o andaki
tarih arasındaki gelişmeleri rakamlarla değerlendirmektir.
Biz 22nci Dönem ifadesini bu şekilde kullanıyoruz Sayın
Şandır, başka hiçbir amacımız yok. Gerektiği
zaman konuşulur burada, değerlendiririz. Teknik anlamda,
bilimsel anlamda çalışmalar, tartışmalar yapılırken
onları da konuşuruz ama
Yani burada kesinlikle bir art
niyet yok.
Doğal olarak
yani ne yapacak bir bakanımız ya da bizler bir değerlendirme
yaparken? 21inci Dönemi karşılaştıramayız,
çünkü biz iktidara 22nci Dönemden sonra geldik, yani 22nci Dönemin
bitiminde geldik daha doğrusu
Pardon, 21inci dönemin sonunda
geldik. Doğal olarak o tarihi, 2002 tarihini alacağız.
2002 tarihi, AK Partinin iktidara geldiği tarih olduğu
için alıyoruz. Tekrar söylüyorum, bir başka partinin bitiş
tarihi olduğu için ya da bir başka iktidarın, bir
başka hükûmetin bitiş tarihi olduğu için almıyorum.
Bunlar da samimi, kesin, net düşüncelerimizdir.
Biz de, bu Sayın
Şandırın söylediği mutabakata uyuyoruz, kesinlikle
maddeler üzerinde konuşmuyoruz ve bundan sonra da bu mutabakata
uyacağız.
Hayırlı
olmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Canikli.
Madde üzerinde
görüşmeler tamamlanmıştır.
1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Madde üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Madde üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3
dakika süre vereceğim.
Oylamayı
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fas Krallığı Hükümeti
Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine
Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısının açık oylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan
oy sayısı : 301
Kabul : 301 (x)
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.
3üncü sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı
Hükümeti Arasında Güvenlik, Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerle
Mücadele Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
3.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı
Hükümeti Arasında Güvenlik, Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerle
Mücadele Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/308) (S. Sayısı:
12) (xx)
BAŞKAN Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu
12 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Mehmet
Şahin, Malatya Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Hasan Özdemir, Gaziantep Milletvekili; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ahmet Ersin, İzmir Milletvekili, söz istemişlerdir.
İlk söz, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına Mehmet Şahin, Malatya
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Şahin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET ŞAHİN (Malatya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle
70 milyon vatandaşımızın yüreğini yakan menfur
terör saldırılarında şehit olan şehitlerimize
Allahtan rahmet, kederli ailelerine ve milletimize sabırlar
diliyor, taziyetlerimi arz ediyorum.
12 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı
Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
hakkında AK Parti Grubu adına görüşlerimizi arz etmek
için huzurunuzdayım.
Türkiye, malumları
olduğu üzere, bütün dünyada saygınlığını,
vazgeçilmezliğini artıran bir ülke olarak her geçen gün daha
çok önem kazanmaktadır. Bir tarafta Avrupa Birliğine tam
üyelik müzakerelerini yürütmekte, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyine geçici üyelik için aktif bir dış politika
sürdürmekte, komşu ülkelerle dostluk temelinde siyasi ve ekonomik
ilişkilerini, millî menfaatlerimizi en üst düzeyde tutarak
derinleştirmekte olan Türkiye, sadece kendi halkı için değil,
barış ve adalete hasret kalan, güvenlik sorunları yaşayan
komşularımız için de büyük bir önem arz etmektedir.
AK Parti
İktidarımızın 3 Kasım 2003 seçimlerinden bu
yana yürüttüğü çok boyutlu, aktif ve derinlikli dış politikamız,
bütün Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Orta Doğu,
İslam ülkeleri ve Orta Asya Türk cumhuriyetleri tarafından
da çok büyük bir alakayla ve dikkatle izlenmektedir. Başbakanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğanın liderliğinde büyük
bir dinamizm kazanan siyasi ve ekonomik ilişkilerimiz Türkiyeye
karşı tarihî ön yargıları kırmakta, rasyonel
bir zeminde millî çıkarlarımıza ve tarihî rolümüze uygun
bir diyalog ve iletişim zemini hazırlamaktadır. Bugün
iftiharla söyleyebiliyoruz ki hiçbir dünya ülkesini ihmal etmeden
bütün dünya devletleriyle ilişkilerimiz en saygın bir düzeye
çıkmıştır ve yine gururla ifade edebiliriz ki artık
Türkiyenin dünyayla ilişkileri eskiden olduğu gibi karşılıklı
ön yargılarla, hamasi sözlerle, dar çerçevedeki diplomatik
temaslarla, sembolik düzeydeki ziyaretlerle yürümüyor. Artık
Türkiye sadece kendisi için değil, bütün dünyanın barışı
için, özellikle Orta Doğunun barışı için bir anahtar
konumuna yükselmiştir ve dünyadaki
itibarı her geçen gün daha yükselmektedir. Bir yandan Avrupa
Birliğine tam üyelik sürecini yürüten, bir yandan medeniyetler
ittifakı projesiyle dünya barışının öncülüğünü
yapan, öte yandan bölgesel güvenlik sorunlarının barışçı
yollarla çözümü için kriz noktalarında aktif rol alan ve bir yandan
ekonomik ilişkilerini sağlam bir zeminde geliştiren
ülkemiz bugüne kadar hiç olmadığı düzeyde dünyanın
gündeminde yer almıştır. Elbette içeride büyümenin,
kalkınmanın, siyasi istikrarın ve güvenin dışarıya
yansıması sadece ekonomik kazanımlarda, sadece
dış ticaret hacmindeki gelişmelerde görülmüyor, Türkiyenin
sözünün ağırlığı bugün Amerikadan Suudi
Arabistana, Rusyadan Avrupa Birliği ülkelerine kadar artmıştır.
Bu, tartışılmayacak kadar açık ve net bir durumdur.
Bu noktada Türkiye, terörle mücadele dahil, bütün uluslararası
ilişkilerini aklıselimle, mantıkla ve öz güvenle derinleştirmek
zorundadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; küreselleşen dünyada
toplumlar birbirinin kaderiyle doğrudan ilgili hale gelmiştir.
Bugün insanlığın en temel kaygısı güvenlik sorunudur.
Şiddetsiz, savaşsız bir dünya için yeniden karşılıklı
güven zemininin oluşması elzemdir bütün dünyada. Bugünün
dünyasında artık, en gelişmiş ülkeler dahil hiçbir
ülke güvenlik konusunda tek başına gayret göstererek nihai
sonuç elde etme imkânına sahip değildir. Ülkelere yönelik
dahili ve harici tehditler ne yazık ki artık uluslararası
bir boyut kazanmıştır. Sorunlar hiçbir ülkenin, hiçbir
toplumun ve hiçbir topluluğun tek başına mücadele ederek
çözemeyeceği kadar girift bir hal almıştır.
Şunun altını
çizmek istiyorum: Biz, Türkiye olarak, başta komşularımız
olmak üzere, başta bölgemizdeki dost ve kardeş ülkeler olmak
üzere ilişkilerimizi çok boyutlu ve sağlıklı olarak
geliştirmenin, ilerletmenin çabası içindeyiz. Hiç şüphesiz,
bizim, komşularımızla sayılamayacak kadar çok
ortak noktamız ve kopmaz bağlarımız vardır.
Bir kere aynı kültürü, aynı kültürel mirası, müşterek
bir tarihi ve müşterek hatıraları ve ortak manevi değerleri
paylaşıyoruz. Ancak, bu ortaklıklarımızı
dünyadaki yeni gelişmeler çerçevesinde artırmak, çeşitlendirmek,
ilerletmek, geliştirmek gibi bir zorunluluğumuz da var. Güvenlik
konusunda dost ve kardeş Suudi Arabistanla ortak olarak gerçekleştireceğimiz
bu anlaşma son derece önemlidir. Bölgenin iki güçlü ülkesi olarak
çevremizde barışı, huzuru, istikrarı tesis etmek,
bölgemizi refaha kavuşturmak konusunda daha çok iş birliği
ve daha çok yardımlaşma içinde bulunmak zorundayız. Bu
noktada, özellikle bugün Batı dünyasında bir paranoya
hâlini almış olan İslami fobia yanlış algısıyla
mücadelede ortak olarak yapacağımız çok sayıda
girişimin var olduğunu da kabul etmek zorundayız. Barış,
adalet ve güvenlik için her iki ülkenin yapacağı iş birliği
inanıyorum ki mevcut yanlış anlamaları ortadan
kaldıracak, evrensel barışa ve adalet arayışlarına
büyük katkılar sağlayacaktır.
Yine, iki ülkenin
güvenlik konusunda atacağı ortak adımlar da bölgemizde
cereyan eden hadiselerin çözümü adına bölge huzuruna önemli
katkılar sağlayacaktır. Terörün her türlüsüne, insan
hayatına kasteden her türlü girişime, ülkelerin istikrarına
yönelen her türlü tehdide karşı kararlı ve birlikte
bir duruş sergilemek gibi bir sorumluluğumuz vardır.
Zaten yüce Meclisimizin iktidarıyla ve muhalefetiyle birlikte
son tezkereye verdiği destek de bunu apaçık göstermiştir.
Bu vesileyle, katkıda bulunan herkese teşekkürlerimi
bildirmek istiyorum.
Küreselleşmenin
küresel terörle birlikte anılır hâle geldiği bir dünyada
artık Bana dokunmayan yılan bin yaşasın. tarzı
bir yaklaşım içinde olmamız mümkün değildir. Keza,
komşularımızla ilişkilerimizde stratejik yerimiz
ve tarihî rolümüzle övünerek de ilişkilerimizi gerçek ihtiyaçlarımıza
cevap verecek düzeye getirmemiz mümkün değildir.
İnanıyorum
ki bölgesel güvenliğimiz için, insani değerleri yok etmek
isteyen ve esasında birbiriyle irtibatlı olan uyuşturucu
gibi, terör gibi belalarla mücadelede ülkemizin Suudi Arabistanla
imzalaması gereken Güvenlik İşbirliği Anlaşması
çok önem arz etmektedir.
Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; şuraya dikkatinizi
çekmek istiyorum: Türkiyenin 2002 yılında toplam
dış ticaret hacmi 100 milyar doları aşmazken, geçen
yıl dış ticaret hacmimiz 200 milyar dolar seviyesini
aşmıştır. 2002 yılında sadece 36 milyar dolar
olan ihracatımız, bu yıl on iki aylık dönemde 100
milyar dolar seviyesine ulaşmıştır.
Türkiye'nin ihracat
yaptığı, ithalat yaptığı ülkeler içinde
Suudi Arabistan da önemli bir yere sahiptir. Bakınız, sadece
2007nin Ocak-Ağustos döneminde Suudi Arabistana yaptığımız
ihracat, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 61 oranında
artış göstermiştir. Geçen yıl Ocak-Ağustos döneminde
610 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirmişken, bu
yıl aynı dönemde 1 milyar dolar seviyesine yaklaşmış
bulunmaktadır bu rakam. Suudi Arabistanla ortak dış
ticaretimiz, özellikle son beş yıl içinde kayda değer
bir artış göstermiş ve 2,5 milyar dolar seviyesine
ulaşmıştır.
Her ne kadar
dış ticaretimiz hızlı bir artış eğilimi
göstermiş olsa da bu ülkeyle olan imkân ve potansiyellerimiz
olarak bu miktarın 10 milyara, hatta 50 milyar dolara ulaşması
mümkündür ve bu hedef en kısa zamanda yakalanmalıdır.
İki ülkenin
ticarette gerçekleştireceği iş birliği bir taraftan
bölge ülkelerine örnek teşkil edecek, bir taraftan da bölgenin
istikrarına, huzuruna, güvenine, insanların maddi ve manevi
sağlığına önemli katkılar sağlayacaktır.
Biz, sadece iki
ülke arasındaki ilişkilerin değil, bölgedeki tüm ülkelerin
bu tür iş birliği içine girmelerini arzu ediyoruz. Zira,
bölgemizde barışa, istikrara, huzura giden yol iş birliğinden
geçmektedir.
Suudi Arabistan
ile ülkemiz arasındaki Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının
kabulünün gereğini dikkatlerinize arz eder, AK Parti Grubu
adına yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Şahin.
Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir.
Söz sırası
sizde, buyurun Sayın Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan
Krallığı Hükümeti Arasında Güvenlik, Uyuşturucu
ve Psikotrop Maddelerle Mücadele Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, bölücü terör örgütünün hunharca eylemleri
sonucunda şehit olan askerlerimize, polislerimize, vatandaşlarımıza,
köy korucularımıza Allahtan rahmet, yakınlarına
ve yüce milletimize başsağlığı, yaralılara
acil şifalar diliyorum ve bu hain saldırıları
şiddetle kınıyorum. Kaçırılan Mehmetçiklerimizin
yerleri acilen tespit edilerek silahlı bir operasyonla mutlaka
kurtarılmalıdır. Kaçıran teröristlere ve Barzaniye
gerekli dersi acilen verilmelidir.
Başkenti
Riyad olan Suudi Arabistan Krallığı, Arabistan Yarımadasının
en büyük ülkesidir. Resmî dili Arapça, para birimi Suudi Arabistan
Riyali olan ülkenin nüfusu 2006 rakamlarına göre 25,3 milyondur.
Ülkenin 2000 yılı verilerine göre millî geliri 349 milyar
dolar olup kişi başına millî geliri ise 13.794 dolardır.
En önemli kentleri Riyad, Cidde, Damman, Mekke ve Medinedir.
Yeryüzündeki
ispatlanmış petrol rezervlerinin yüzde 26sına sahip
olan ülkenin ekonomisinin büyük kısmı petrole dayalı
ve hac gelirleri de ülke ekonomisi için önemli bir gelir kaynağıdır.
2005 yılı verilerine göre 2 milyon hacı hac mevsiminde
kutsal şehirleri ziyaret etmiştir. En büyük petrol ihracatçısı
olan ülke, aynı zamanda OPECte lider konumunda bulunmaktadır
ve Suudi Arabistan Krallığı ülkemizle dost bir ülkedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben Suudi Arabistan Krallığı
ile yapılacak bu anlaşmayla ilgili uzun müddet Terörle Mücadele
Müdürlüğü ve uzun müddet narkotik büro amirlikleri yapan bir kamu
görevlisi olarak sizlere Türkiyedeki uyuşturucu ve dünyadaki
uyuşturucu konusunda geniş bir bilgi arz etmek istiyorum.
Ülkemiz, örgütlü
suç, uyuşturucu maddeler ve kara parayla mücadele konusunda
çeşitli uluslararası anlaşmalara taraf olmakta ve
bu konuda uluslararası kuruluşlarla iş birliği
yaparak ulusal boyutlarda ulaştığımız strateji
ve hareket politikalarını evrensel boyutlara ulaştırmaktadır.
Zira, bu konular artık ülke sorunu olmaktan çıkmış,
bölgesel ve uluslararası suç türlerine dönüşmüştür.
Uluslararası bağlantılı olan bu suçlarla mücadelenin
de yine uluslararası yapılması zorunlu olup çeşitli
ülkelerdeki farklı mücadelelerin koordinasyonu, mevzuatın
uyumu, karşılıklı bilgi ve teknoloji alışverişi,
ortak veri tabanından faydalanılması, suç örgütlerinin
faaliyetleri hakkında önceden bilgi edinilmesi gibi avantajlar
sağlanarak daha etkin bir mücadele yürütülmelidir.
Ülkemizdeki
ve uluslararası tecrübeler, organize suç ve bilhassa terör örgütlerinin
en büyük gelir kaynaklarının uyuşturucu madde ticaretinden
elde edildiği, bu paranın daha sonra çeşitli yöntemlerle
aklanarak yasal sisteme sokulduğu, bu örgütlerin her türlü yasa
dışı faaliyetlerinin finansmanı ve silah temini
için kullanıldığı görülmektedir.
Bu nedenle,
uyuşturucu madde ticareti ve kara para aklamayla mücadele
sadece sağlık ve mali sistemle ilgili olmayıp ülke güvenliğinin
sağlanmasıyla ilgili de son derece önemlidir.
Değerli
milletvekilleri, incelediğimiz zaman görüyoruz ki, son zamanlarda
şehirlerdeki kapkaç, hırsızlık, gasp gibi olayların
organize şekilde yapıldığını görüyoruz
ve organize şekilde yapılan bu
hareketlerin de büyük bir çapta PKK terör örgütünün faaliyetleri
olduğunu değerlendiriyoruz. Ve aynı zamanda, yine,
ülkemizde son zamanlarda uyuşturucu kullanımı
hızlanmış durumdadır. Uluslararası boyutta
birçok, kilolarca uyuşturucu yakalanmasına rağmen,
yurt içindeki küçük tüketimlerin
Mutlaka bunlarla ilgilenilmesinde
yarar vardır diye değerlendiriyorum. Yine bunlar da terör
örgütleri tarafından kullanılmaktadır.
Öte yandan, Milliyetçi
Hareket Partisinin terörle mücadele stratejisi, topyekûn mücadele
ve terörü destekleyen kaynakların kurutulmasına dayanmaktadır.
Bu nedenle, terörün en önemli mali kaynaklarından olan uyuşturucu
ticareti ve uyuşturucu kullanımının önlenmesi
çok büyük önem taşımaktadır.
Uyuşturucu
madde bağımlılığı diğer suçların
da kaynağını oluşturmaktadır. Uyuşturucu
temin etmek için gerekli parayı bulmak zorunda kalan gençlerimiz,
başka suçlara da itilmektedir. Uyuşturucu kullanımından
dolayı Türk toplumunun temeli olan aile kurumu dağılma
tehdidi altındadır. Ahlaki, manevi zaaflara yol açan
uyuşturucu madde, millî değerlerimizi erozyona uğratmaktadır.
Uyuşturucuya
başlamanın nedeni, genellikle insanların içinde bulunduğu
mutsuzluk hâli ve sorunlardan kurtulma ihtiyacıdır. Vatandaşımızın,
özellikle gençlerimizin sürekli gelecek kaygısı içinde
yaşatıldığı, sosyal ve toplumsal eşitsizliklerin
aşırı boyutta olduğu bu iktidar döneminde, okullardaki
derslerde verilen uyuşturucu karşıtı öğüt ve
el ilanlarıyla meselenin çözülemeyeceği ortadadır.
Sağlıklı bir toplumun temeli mutlu bir aile ve bireylerdir.
Vatandaşlarımızın
kömüre ve zahireye muhtaç bırakıldığı günümüz
koşullarında, bu şartlar ortadan kaldırılmadıkça,
uyuşturucu ve suç ile mücadelede başarı sağlanamayacağı
ortadadır. Bu nedenle, madde ve suçla mücadelenin temel
şartı, toplumsal refahın, belirli zümrelerin tekelinden
alınıp topluma yaygınlaştırılmasıdır.
Değerli
milletvekilleri, günümüzde iktidarın sokaktaki suç ile mücadelesinin
çok yetersiz olduğuna defalarca değindik. Tinercilerle,
kapkaççılarla baş edemeyen, dönemlerinde, başta bölücü
terör örgütü olmak üzere, hırsızlık, gasp ve şiddet
olayları dramatik olarak artan iktidarın, yurt içinde perakende
uyuşturucu dağılımında da başarı
sağlayamadığı ortadadır.
Geleceğimizin
biricik temeli olan gençlerimizin uyuşturucu belasından
uzak tutulması en acil görevlerimizden biridir. Çağımızda,
ulusal ve uluslararası bağlantılı, özellikle
uyuşturucu ve psikotrop maddeler ile mali suçlar ve silah kaçakçılığı
başta olmak üzere, yasa dışı haksız kazanç ve
yüksek menfaat sağlayan ve genelde teşekkül hâline getirmek
suretiyle işlenen organize suçlar, organize suç örgütlerinin
en büyük gelir kaynağı olmakla birlikte, toplumun barış
ve huzurunu bozmakta, kamu otoritesini ciddi şekilde bozmaktadır.
Türkiye, güvenlik,
uyuşturucu ve psikotrop maddeler ile mücadelesini, dört ayrı
operasyonel birim olan, polis, jandarma, sahil güvenlik ve gümrük muhafaza
marifetiyle yürütmektedir. Bu maddelerle çok daha iyi mücadele
yapabilmek için, bu operasyonel birimler arasında gerekli koordinasyon,
iş birliği ve bilgi değişiminin daha iyi olması
gerekir. Türkiye ulusal mücadele stratejisi, uyuşturucu kaynaklarının
ve talebinin azaltılması, tedavi ve rehabilitasyon,
uyuşturucuyla ilgili suçlar, ulusal ve uluslararası koordinasyon,
uluslararası iş birliği, bilgi toplama ve değerlendirme,
bilimsel araştırma ve geliştirme, proaktif metotlar
gibi unsurları bünyesinde taşımakta olup, başta
Emniyet Genel Müdürlüğü olmak üzere tüm ulusal kuruluşlarca
özenle uygulanmalıdır. Ülkemiz, uyuşturucuyla mücadelede
teknolojinin sağlamış olduğu teknik imkânlar, analiz
programları, kontrollü teslimat uygulamaları, gizli soruşturma
yöntemleri gibi polisiye teknik ve taktikleri sonuna kadar kullanmalı
ve yıllardan beri elindeki tüm kaynakları bu yönde harcamak
suretiyle tüm insanlık âleminin başına en büyük bela
olan uyuşturucu madde kaçakçılığına karşı
daha kararlı bir mücadele sürdürmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle ülkemiz gençliğini
zehirleyen, uyuşturucu kullanımına yönelen ülke içi
uyuşturucu şebekelerine karşı daha etkin bir mücadele
için başta Ankara ve İstanbul illerinde esrar ve kokain bürosu
ile sentetikler ve kontrole tabi kimyasal bürosu tesis edilme yoluna
gidilmiş ise de ülke içindeki iç tüketimle ilgili mücadele yeterli
görülmemektedir. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de
uyuşturucu kullanan gençlerimizin yaşları, maalesef,
ilköğretim seviyelerine kadar düşmüş durumdadır.
Uyuşturucunun toplu ticaretinin önlenmesi kadar ve hatta daha
fazla gençlerimizin uyuşturucuya alıştırılarak
birer bağımlı hâline getirilmesinin engellenmesi zorunludur.
Değerli
Başkan, sayın milletvekilleri; on yıla yakın narkotikte
çalışan bir insan olarak şunu gördüm: Uyuşturucuya
başlayan insanlardan doğru dürüst tedavi edilen, normal hayata
dönen hemen hemen hiçbirini görmedim. Onun için büyük bir tehdittir,
bununla iktidar-muhalefet hepimiz çok kararlı bir şekilde
mücadele etmemiz gerekiyor. Zira gençlerimizin ve toplumun korunması
için, iç piyasa ve perakende satışlarda, bir gram dahi olsa,
sıfır toleransla takip ve mücadele esas olmalıdır.
Meslek hayatımda uzun yıllar sokakta uyuşturucuyla
bilfiil amansız mücadele etmekten masa başında bu operasyonları
planlamaya kadar görev yapmış biri olarak edindiğim
tecrübe; uyuşturucuya, daha doğrusu maddeye başlamamanın
önemli olduğu, kullanıp bırakmanın çok zor ve pahalı
bir süreç olduğu, en büyük tahribatı ise beyinde ve ruh
sağlığında meydana getirdiği. Bunun için mücadelenin
inanarak yapılması gerekmektedir. Başta büyük
şehirlerimiz ve sahil şehirlerimiz olmak üzere, extacy ve
captagon gibi sentetik uyuşturucular ile diğer uyuşturucu
ve psikotrop maddelerin okul çevrelerinde, tatil mekânlarında,
disko ve bar gibi eğlence yerlerinde perakende satışlarını
önleyici tedbirler daha da artırılarak, uyuşturucu
satıcılarının ve bağımlı oldukları
örgütlerin çökertilmesi için gerektiğinde diğer kurumlarla
ve uluslararası iş birliği yapılarak büyük bir
hassasiyetle çalışmalar yoğunlaştırılmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, dünya yasa dışı afyon üretiminin
yüzde 85lik kısmını karşılayan Afganistanda
2005 yılında 104 bin hektar alanda yasa dışı
haşhaş ekimi yapılıp 4.100 ton yasa dışı
afyon üretilirken, 2006 yılında 2005 yılına göre
yüzde 59luk bir artımla 165 bin hektar alanda yasa dışı
haşhaş ekimi yapılıp, yüzde 49luk bir artmayla,
6.100 ton yasa dışı afyon üretilmiştir. Uluslararası
raporlara baktığımız zaman, Afganistandan, afyonun
ham madde ve baz morfin ihracının yerine gittikçe artan bir
şekilde eroin sevkiyatının yapıldığı
görülmektedir. Bu ülkelerde eroin üretimi için gerekli kimyasalların
girişinde bir artış olduğu görülmektedir. Afganistan
kaynaklı afyon ve türevi uyuşturucu maddeler, İran,
Türkiye, Balkan ülkeleri üzerinden Tacikistan, Özbekistan, Kazakistan,
Rusya, Doğu Avrupa ana güzergâhı üzerinden Batı Avrupaya
ulaşmaktadır. Ayrıca, Pakistan üzerinden deniz yoluy
Türkiye'nin bulunduğu
coğrafyada meydana gelen uyuşturucu madde kaçakçılıkları
olaylarına baktığımızda, özellikle Afganistan
kaynaklı afyon ve türevi uyuşturucu maddeler doğudan
batıya, Batı ve Doğu Avrupa kaynaklı extacy ve captagon
gibi sentetik uyuşturucu maddelerin ve uyuşturucu üretiminde
kullanılan kimyasal maddelerin ise batıdan doğuya kaçakçılığı
yapılmaktadır. Afyon ve türevi uyuşturucu maddelerin
üretildiği Güneybatı Asyayla bu uyuşturucu maddelerin
tüketildiği Avrupa ülkeleri arasında kalan ülkemizde
yakalanan afyon ve türevi uyuşturucu maddelerin hemen hemen
hepsi Avrupa ülkelerine gitmektedir.
Şimdi, burada
Suudi Arabistan Krallığı ile yapılan bu anlaşmanın
Suudi Arabistan yönüyle ilgili şöyle bir önemi var: Genellikle
Suudi Arabistana captagon ve extacy gibi maddeler gitmektedir.
Bunlar kimyasal maddelerdir ve sentetik uyuşturuculardır.
Bu sentetik uyuşturucularla ilgili Suudi Arabistanda büyük
bir talep vardır ve bizim ülkemiz üzerinden de gittiği bilinmektedir.
Bu itibarla, uyuşturucu maddelere karşı talep olduğu
sürece uyuşturucu arzının olacağı da bilinmelidir.
Uluslararası
alanda ısrarla üzerinde durulan ve ülke olarak da uyuşturucuyla
mücadele stratejilerimiz arasında yer alan diğer bir unsur
da uluslararası iş birliğidir. Uluslararası
iş birliği faaliyetlerimiz, bilgi paylaşımı,
operasyonel iş birliği ve kontrollü teslimat uygulamaları
şeklinde gerçekleşmektedir. Uyuşturucu trafiğinin
tüm unsurlarıyla birlikte deşifre edilerek çökertilmesi
için, bütün ülkelerin ve uluslararası kuruluşların,
her türlü siyasi kaygıdan uzak bir şekilde suç organizasyonlarının
üzerine yoğunlaşması gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ayrıca, uyuşturucuyla mücadelede bir
an evvel yapılması gerekenler şunlardır diye değerlendirebilirim:
Gerek uyuşturucu
ticaretiyle ilgili mücadele gerekse kullanımına karşı
mücadelede toplum sağlığının korunmasını
sağlamak.
Eğitim ve
bilgilendirme kampanyaları yoluyla farkındalığı
artırmak.
Bağımlılık
yapan maddelerin kaçakçılığıyla mücadele için
daha etkin bir mücadele yürütmek.
Uyuşturucuyla
ilgili mücadelenin toplumca topyekûn ve yaygın bir şekilde
yapılmasını sağlamak.
Uyuşturucuyla
mücadeleye yönelik eylem ve etkinliklerin sonuçlarının
değerlendirilerek gerekli politika değişikliklerini
gerçekleştirmek.
Mücadele konusunda
uluslararası iş birliği yapmak.
Aileleri
uyuşturucu konusunda bilgilendirmek ve sorunlu olan ailelere
maddi ve manevi destek sağlamak.
İl bazında
uyuşturucuyla mücadele için eylem planları geliştirerek
uygulamalarını sağlamak.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu çerçevede Türkiye,
birçok uluslararası kuruluşa üye olurken dünyada pek çok
ülkeyle karşılıklı güvenlik ve iş birliği
anlaşmaları imzalamaktadır. Bu çerçevede Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı
Hükümeti Arasında Güvenlik, Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerle
Mücadele Alanında İşbirliği Anlaşmasının
her ülke için büyük faydalar sağlayacağı kanaatiyle,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, insanlığa karşı
işlenen bu tür suçlarla ortak mücadele etme iradesini desteklediğimizi
ve olumlu oy vereceğimizi bildirir, konuşmama son verirken
23üncü Yasama Döneminin devletimize ve milletimize hayırlı
olması temennisiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Özdemir.
Üçüncü söz, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ahmet Ersinin, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın
Ersin. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
AHMET ERSİN (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı
Hükümeti arasında, genel olarak güvenlik ve iş birliği
anlaşmasının onaylanmasına ilişkin kanun tasarısı
hakkında, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak
üzere söz aldım, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
uyuşturucu, bütün dünyanın olduğu gibi, Türkiyenin
de önemli hem de çok önemli bir sorunu. Bütün dünya ülkeleri illegal
yoldan üretilen uyuşturuculara karşı mücadele yürütürken,
elbette ki Türkiye de, bu mücadele içinde yerini almakta ve ülkemizde
üretilen ya da ülkemizden transit geçiş yapan bu uyuşturucu
kaçakçılığına karşı gerekli mücadeleyi
emniyet güçleri vasıtasıyla yürütmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
Birleşmiş Milletler tarafından piyasa fiyatları
göz önünde tutularak yapılan tahminlere göre, dünyada
uyuşturucu trafiğinden elde edilen ciro, üretim aşamasında
13 milyar dolar, toptan satış aşamasında 94 milyar
dolar ve perakende satış aşamasında 322 milyar dolar
olmak üzere toplam 429 milyar dolarlık bir seviyeye ulaşmıştır
ve bu miktar, dünyadaki 184 ülkeden 163ünün millî gelirinden de yüksektir.
Üstelik, kara para olarak adlandırılan bu gelirlerin kayıt
altına alınamadığı, vergilendirilemediği
ve dolayısıyla, bu kaynağın, yine uyuşturucu,
organize ve terör suçlarında kullanıldığı
bilinmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye, uyuşturucu trafiğinde, birkaç
yıl öncesine kadar sadece transit bir ülkeydi. Benden önce konuşan
değerli milletvekili biraz bahsetti, dünya afyon üretiminin
yüzde 80den fazlası, hatta yüzde 85 civarında üretimi sadece
Afganistanda vardır ve bir miktar da, geçtiğimiz günlerde
din adamlarının diktatörlüğe karşı yürüyüş
yaptığı, isyan ettiği Myanmarda da bir miktar afyon
üretimi vardır ve işte eroinin hammaddesi olan afyon yüzde
100e yakın bölümüyle Afganistan, Myanmar ve Vietnam gibi Güneydoğu
Asya ülkelerinde üretiliyor ve üretilen bu afyon maddesi, Türkiye
üzerinden, özellikle Balkan rotası diye tanımlanan
İran-Türkiye ve Balkanlardan Avrupaya ulaşan Balkan rotası
üzerinden geçen bir transit
Bu rota üzerinde bulunan önemli bir
transit ülke olarak Türkiye dünyada tanınıyordu ama birkaç
yıldan beri bu transit ülke olma özelliğinin yanında
şimdi artık Türkiye dünyanın önemli uyuşturucu
üreten ülkesi konumundadır. Yani şöyle bakarsak: Bir yandan
uyuşturucu kaçakçılığında hem transit ülke
olması hem de dünyanın önemli bir üretici ülkesi olması
nedeniyle Türkiyedeki gençlerimiz, çocuklarımız ve genel
olarak da vatandaşlarımız başka ülkelere göre
uyuşturucunun zararlarından çok daha fazla olumsuz etkileniyor.
Nitekim, 2005 yılında polis bölgesinde ve jandarma bölgesinde
ve gümrüklerde, sahil güvenlik alanlarında ele geçirilen
uyuşturucu miktarları: 13.750 kilogram esrar, 8.195 kilogram
eroin -2005 yılı miktarlarını veriyorum- 6 milyon
694 bin 923 adet captagon ve 1 milyon 748 bin 796 adet extacy yakalandı.
Son üç yılda, sadece polis bölgesinde, yani jandarma ve sahil
güvenlik bölgelerini çıkarıyorum, sadece polis bölgesinde,
2003 yılında 2.760 kilogram esrar ele geçirilmişken,
2005 yılında bu miktar 6.100 kilogram olmuştur.
Yine, 2003
yılında 3.546 kilogram eroin polis bölgesinde ele geçirilmişken,
bu miktar 2005 yılında 6.664 kilograma ulaşmıştır.
Keza, 2003
yılında ele geçirilen captagon miktarı 2 milyon 332
bin 81 adet iken -yani sadece polis bölgesini söylüyorum, sahil güvenlik
ve jandarma bölgesi hariç- 2005 yılında bu miktar 5 milyon
760 bin 819 adet olmuştur.
2003 yılında
ele geçirilen extacy miktarı 447.091 adet iken, 2005 yılında
bu miktar 1 milyon 282 bin 751 adede ulaşmıştır.
Değerli
milletvekilleri, görüldüğü gibi, 2003 ve 2005 sürecinde sadece
polis bölgesinde ele geçirilen uyuşturucu miktarında,
türlerine göre, yüzde 150 ile yüzde 300 oranında artış
var. Şimdi, arz-talep dengesi içinde bunu değerlendirecek
olursak, demek ki, ülkemizde uyuşturucu ticaretinin ve kaçakçılığının
çok geliştiğini, büyüdüğünü ve gençlerimizin ve çocuklarımızın
arasında bu uyuşturucu kullanımının son derecede
yaygın olduğunu ve yaygınlaştığını
söylemek mümkündür. Yani, uyuşturucu kullanımı,
uyuşturucu kaçakçılığı ve üretimi -illegal
üretimi- bir çığ gibi büyüyerek üstümüze geliyor ve devletin
gözü önünde bir çığ gibi büyüyerek üstümüze geliyor.
Uyuşturucuyu,
toplumu ve geleceği çürüten bir terör olarak ele almak zorundayız
değerli arkadaşlarım. Türkiye için El Kaide neyse,
Türkiye için PKK neyse, uyuşturucu da aynı ölçüde tehlikeli
bir gelişme içindedir ve aynı şekilde değerlendirilmesi
lazım. Yani uyuşturucuyla mücadelede sorumluluğu
emniyet güçlerinin üzerine yıkarak, sokak satıcılarını
etkisiz duruma getirerek ve kullanıcıları cezalandırarak
uyuşturucuyla mücadelede başarılı olmak mümkün
değildir. Sokak satıcısını, torbacı diye
tanımlanan bu sokak satıcılarından kaç tanesini
etkisiz hâle getirirseniz, ertesi günü aynı miktarda sokak satıcısı
o işin başındadır. Dolayısıyla, bu,
kısır bir döngüdür ve bu şekilde uyuşturucuyla mücadele
etmek mümkün değildir.
Devletin, bu
önemli soruna karşı, tüm kurumlarıyla bir mücadelenin
içine girmesi gerekir. Uyuşturucu kullanımının
yaygınlaşması sorunu, Millî Güvenlik Kurulu gündeminin
ilk sıralarında yer almalıdır değerli arkadaşlarım.
Çünkü uyuşturucu, sadece kullananın bedenine zarar vermekle
kalmıyor, başka suçların da tetikleyicisidir ve toplumu
için için çürüten bir maddedir.
Dolayısıyla,
toplumun geleceğini güvence altına almak, gençlerimizi,
çocuklarımızı güvence altına almak için devlet
tüm kurumlarıyla bu mücadelenin içine girmelidir derken,
işte bunu söylüyorum. PKK nasıl Millî Güvenlik Kurulunun
gündemindeyse, irtica, El Kaide nasıl Millî Güvenlik Kurulunun gündemindiyse, uyuşturucuyla mücadele
de Millî Güvenlik Kurulunun gündeminin ön sıralarında yer
almalıdır.
Değerli
milletvekilleri, son dönemlerde Yeşilayın uyuşturucuya
başlama yaşının 12ye indiğini saptayan raporu
ve uyuşturucunun okullardaki etkinliği konuşuluyor
ve tartışılıyor. Şimdi, gerek Birleşmiş
Milletlerin raporları gerekse bizim Emniyetimizin ortaya
koyduğu raporlar, gerçekten uyuşturucu kullanımının
ilköğretim sıralarına kadar indiğini gösteriyor.
Yani çocuklarımız ve gençlerimiz, uyuşturucu tacirlerinin,
kaçakçılarının bir numaralı hedefidir. Esasen,
uyuşturucu üreticileri, kaçakçıları, tacirleri,
bunların ilk hedefi gençler ve çocuklar. Yani, uyuşturucuya
karşı mücadele verirken, sözlerimin arasında da söylediğim
gibi, sokak satıcılarını yakalayarak onları
etkisiz hâle getirmek ya da kullananları etkisiz hâle getirmek
ki, bunlar, uyuşturucuya karşı verilecek mücadelede
bataklık içindeki sivrisinekler gibidir bu söylediklerim.
Çünkü, zaten, uyuşturucuyu satan sokak satıcıları
da, uyuşturucuyu kullananlar da, bunların da her biri
uyuşturucu kurbanıdırlar. Yani, sivrisineklerle
uğraşacağımıza bataklıkla uğraşmamız
gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
geçtiğimiz dönemde, tam üç buçuk yıl, bu Mecliste, bu
uyuşturucu konusunu şu yüce Meclisin gündeme alması
için, yüce Meclisin gündemine girebilmesi için, bu uyuşturucu
sorununun ve uyuşturucu kullanımının yaygınlaşmasının
getireceği tehdit ve tehlikeleri Meclisin gündemine sokabilmek
için, geçtiğimiz 22nci dönemde tam üç buçuk yıl mücadele
verdim. Şu kürsüden birçok kez konuyu gündeme getirdim. Basın
toplantıları yaptım. Türkiye Büyük Millet Meclisini
bu konuda harekete geçirebilmek için, İzmirde -seçim bölgem
olan- eşim ve üniversite öğrencisi olan 2 kızımla
birlikte imza kampanyası açtık, Türkiye Büyük Millet Meclisine
yönelik bir kampanyaydı. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
uyuşturucunun tehdit ve tehlikeleri hakkında dikkatini
çekmeye yönelik bir imza kampanyasıydı. Ve üç günde 49.085
imza topladık. Ve o dönem içinde, bazı uyuşturucu satıcıları
beni buldular, anlattılar, konuştuk. Ve öyle şeyler anlattılar
ki, yani, bir insan olarak, bir anne olarak, bir baba olarak, buna tahammül
etmek mümkün değil. Lise öğrencisi o genç kızların,
bir hap için, nasıl onurlarını ayaklar altına alabildiklerini
anlattılar. Ve bir insan olarak buna tahammül etmek mümkün değil.
Ama, ne yaptımsa, üç buçuk yıl boyunca şu Meclisin dikkatini
çekmek mümkün olmadı. Araştırdım, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, geçtiğimiz yıllarda, Van Gölü canavarını
araştırma komisyonu kurulmuş. Van Gölünde canavar
var mı, yok mu? Varsa, bu canavar nasıl bir şeydir? diye
tartışılmış bu Mecliste ve araştırma
komisyonu kurulmuş. Ama, uyuşturucu kullanımının
yaygınlaşmasının nedenleri, uyuşturucu kaçakçılığının
önlenmesiyle ilgili alınması gereken önlemler, bunları
konuşabilmek için, bunları gündeme alabilmek için Türkiye
Büyük Millet Meclisinde üç buçuk yılda verdiğim mücadeleden
hiçbir sonuç alamadım. Keza, 13 Ocak 2004 tarihinde bir araştırma
önergesi verdim, o araştırma önergesi de ele alınmadı.
Bu araştırma önergesi ele alınsın diye gitmediğim
kişi kalmadı. O dönemin Meclis Başkanının iki
kez makamına gittim. Sevgili Başkan, yardımcı ol,
bu araştırma önergesini öncelikli olarak ele alalım.
Hep söz verdi bana. Sayın Sağlık Bakanıyla görüştüm,
Sayın İçişleri Bakanıyla görüştüm ve Adalet
ve Kalkınma Partisinin o dönemdeki grup başkan vekilleriyle
konuştum. Âdeta herkese yalvardım. Herkes Çok haklısın,
çok önemli bir tehlike. diye söyledi ama kimse bu araştırma
önergesinin bir an önce ele alınması için yardımcı
olmadı ve neticede kadük oldu. Yine verdim. Uyuşturucu
kullanımının yaygınlaşması ve kaçakçılığının
önlenmesiyle ilgili yine bir araştırma önergesi verdim.
Bakalım bunun akıbeti ne olacak?
Keza, bir
şey daha söyleyeyim: Uyuşturucu kaçakçılarının
ve üreticilerinin hedefi çocuklarımız ve gençlerimiz.
Değerli arkadaşlarım,
bu uyuşturucu kullanımının yaygınlaşmasına
karşı, kaçakçılığına karşı -sözlerimin
arasında da söyledim- mücadele, polisiye mücadele yeterli
sonucu vermiyor. Emniyet güçlerimiz olağanüstü bir mücadele
gösteriyorlar uyuşturucu kaçakçılığına karşı
ama işte sonuç ortada. Görüyoruz sonucun ne olduğunu. Her
gün biraz daha genişliyor, biraz daha yaygınlaşıyor.
O nedenle, uyuşturucu kaçakçılarına ya da uyuşturucu
tacirlerine karşı verilecek en büyük mücadele, en önemli
mücadele pazarın daraltılmasıdır. Uyuşturucu
pazarının daraltılması verilebilecek en büyük
mücadeledir ve bu uyuşturucu tacirlerinin hedefi çocuklarımız
ve gençlerimiz olduğuna göre, işte çocuklarımızı
ve gençlerimizi bu uyuşturucu hakkında, uyuşturucunun
kendi bedenlerinde, ailelerinde ve toplumda ne tür sorunlar yarattığına
ilişkin, onların, çocuklarımızın ve gençlerimizin
özendirmeden eğitilmeleri, bilinçlendirilmeleri lazım.
Bunu sağlamak için, yine 22nci Dönemde kanun teklifi verdim.
İlköğretim okullarının 6, 7 ve 8inci sınıfları
ile lise ve dengi okullarda her yıl ekim ayının ilk haftasında
Millî Eğitim Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı,
Sağlık Bakanlığı ve kadın ve aileden sorumlu
devlet bakanlıklarının oluşturacakları mevzuat
dâhilinde ve bu bakanlıkların uzmanlarınca, işte
bu her yıl ekim ayının ilk haftasında çocukların
ve gençlerin, bu uyuşturucu konusunda onların özendirmeden
bilinçlendirilmeleri için, bunu sağlamak için bir kanun teklifi
verdim ve bu kanun teklifini Meclisin gündemine getirdim ve Adalet
ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri tarafından
reddedildi. Neden reddedildi onu da bilmiyorum. Yani, siyasi hiçbir
yanı olmayan, sadece insani yönüyle ele alınması gereken
bir kanun teklifiydi. Hepimizin çocuklarını ilgilendiren
bir kanun teklifiydi.
Siz değerli
milletvekilleri, çocuklarınızdan endişe etmiyor musunuz?
Yani çocuklarınızın bir gün bu belayla karşılaşmasını
elbette istemem, ama öyle insanların çocukları bu
uyuşturucu nedeniyle yaşamını yitirdi ki
-şöyle bir hafızalarınızı yoklayın- ve o
kadar gencimiz, o kadar çocuğumuz bu uyuşturucu bataklığına
saplandı ki, doğal olarak hepimiz Acaba bizim de başımıza
gelir mi? diye tedirginlik duyuyoruz, korkuyoruz ve artık
Devlet diyor ki, bütün suçu anne babalara yüklüyor: Çocuklarınızı
takip edin, çocuklarınızın arkadaşlarını
takip edin, çocuklarınızın kollarına bakın.
Evet, bunları, elbette, bütün anne babalar çocuklarını
takip etsinler. Ama, devlet olarak senin yapabileceğin başka
bir şey yok mu? Devlet olarak sen sadece sokakta uyuşturucu
satan adamı yakalamakla, onu etkisiz hâle getirmekle görevinin
bittiğini mi sanıyorsun? Peki, neden devlet olarak eğitim
sorununa, eğitim konusuna el atmıyorsun?
Bugün, çok duyarlı
bazı okul yöneticileri bireysel bazı girişimler yapıyorlar.
İşte, bazen bu konuyla ilgili etkinlikler, toplantılar
yapıyorlar. Ama, bu böyle olmamalı. Edirneden Hakkâriye
kadar, devletin bütün sınırları, bu üniter yapı
içindeki bütün okullar, bütün eğitim kurumları bu konuya
el atmalıdır.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, süreyi uzatmanız lazım, süremiz doluyor.
BAŞKAN Henüz
dolmadı Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Saat yedi efendim.
BAŞKAN Buradaki
saat yedi değil Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Benim saatim dakik efendim.
AHMET ERSİN
(Devamla) Yani, söylediğim şu: Devletimiz son derecede
güçlü, güçlü bir devlet. Ama, artık uyuşturucu konusunda
lütfen topu taca atmasın. Türkiyenin bu en önemli sorununu,
70 milyonu ilgilendiren bu önemli sorununu, bütün çocukları,
gençleri ilgilendiren bu önemli sorunu, bütün anne babaları
tehdit eden, tedirgin eden bu önemli sorunu artık devlet ele almalı
ve bir yandan polisiye mücadele, önlem sürdürülürken, diğer
yandan da çocukların ve gençlerin, yani uyuşturucu tacirlerinin
hedefi olan çocukların ve gençlerin bilinçlendirilmeleri ve
eğitilmeleri için
BAŞKAN Sayın
Hatip, bir süre sözünüzü keselim
Süreyi uzatmak
için
Bu kanun tasarısının görüşülmesinin tamamlanması,
1inci maddeye geçmeden evvelki süreç içerisinde sürenin uzatılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Evet, sözlerinize
devam edin Sayın Hatip. Bir dakika süre veriyorum, tamamlayın
lütfen.
AHMET ERSİN
(Devamla) Çok teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım,
bu konuda söylenecek çok şey var. Bu konuda saatlerce konuşulsa
anlatarak bitmeyecek bir sorun. Aklıma geldikçe gerçekten bir
baba olarak büyük üzüntü duyduğum bu sorunu ve o uyuşturucu
satıcısının o çocukların, genç kızların,
lise öğrencilerinin bir hap için onurlarından ne kadar büyük
fedakârlık yaptıklarını anlatan o sözleri karşısında
kendi çocuklarımın geleceğinden, Türkiyenin geleceğinden
endişe duymamak mümkün değil, insan olarak mümkün değil.
Lütfen, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin -23üncü Dönem Türkiye
Büyük Millet Meclisi- Türkiyenin ve dünyanın en önemli sorunu
olan bu uyuşturucu sorununda daha etkili önlemler alınmasına
katkı vermesini diliyorum.
Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Ersin.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Çalışma
süremiz dolmuştur.
Kanun tasarı
ve tekliflerini sırasıyla görüşmek üzere, 25 Ekim 2007
Perşembe günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.04