DÖNEM: 23 CİLT: 22 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
117nci
Birleşim
12 Haziran 2008 Perşembe
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Ordu
Milletvekili Rahmi Günerin, 2008 yılı hasat dönemine ve
fındık üreticilerinin beklentilerine ilişkin gündem
dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
2.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, İşkenceye
Karşı Mücadele Haftasına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı
3.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlının, Adanadaki karpuz ve buğday
üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin
gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Toprak Mahsulleri Ofisinin fındık
alım satım politikasına ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Genel Görüşme Önergeleri
1.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 20 milletvekilinin, kuraklık
nedeniyle üreticilerin yaşadıkları sorunlar konusunda genel
görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/5)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, Mersin ilinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/214)
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Tapu
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı:
223)
2.-
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/591) (S. Sayısı: 238)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Konya
Milletvekili Faruk Balın, Tokat Milletvekili Osman Demirin, daha önce
yapmış olduğu konuşmada geçen sözlerini
çarpıttığı gerekçesiyle konuşması
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, yerli işletim sistemi
kullanımının teşvikine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı Mehmet Aydının cevabı (7/2983)
2.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, Suriye sınırındaki
mayınların temizlenmesinin TSKya verilmemesine ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/3408)
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, özelleştirme gelirlerine ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/3409)
4.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, bazı kamu harcamalarının
kaydına ve akaryakıttan tahsil edilen vergilere ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/3450)
5.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncünün, Türk Telekomun halka arz edilen hisselerine
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın
cevabı (7/3451)
6.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, özel iletişim vergisi gelirlerine
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın
cevabı (7/3452)
7.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Türk Telekom hisselerinin
satışına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtanın cevabı (7/3509)
8.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, Türk Telekom hisselerinin halka arzına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın
cevabı (7/3577)
9.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Türk Telekom hisselerinin satışına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın
cevabı (7/3608)
10.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptanın, bir ödül çerçevesindeki bazı iddialara
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın
cevabı (7/3610)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.00te açılarak dört oturum yaptı.
Antalya
Milletvekili Osman Kaptanın, yaş sebze ve meyve üreticilerinin
sorunlarına ve alınması gereken önlemlere,
Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, Karamanda görülen
kuraklığa bağlı olarak hububat üretiminde ortaya çıkan
zarara ve çiftçilerin sorunlarına,
İlişkin
gündem dışı konuşmalarına Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi, yeni kurulan üniversitelerin sorunlarına
ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun (6/693) ve (6/694) esas numaralı sözlü
sorularını geri aldığına ilişkin önergesi okundu;
soruların geri verildiği bildirildi.
Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 39 milletvekilinin, medyadaki cinsiyetçi
anlayış ve uygulamaların (10/213),
İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 39 milletvekilinin, sağlık hizmeti
alımında yaşanan bazı sorunların (10/212),
İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 39 milletvekilinin, doktorların ve
diğer sağlık personelinin güvenlik sorunlarının
(10/211),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan, Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının (1/541) (S. Sayısı: 219) görüşmeleri
tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra;
2nci
sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Hasan Kemal
Yardımcı ve 4 Milletvekilinin, Askerlik Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, 1111 sayılı
Askerlik Kanununun 35 inci Maddesinin (E) Bendinin Değiştirilmesi
Hakkındaki Kanun Teklifinin (2/257, 2/252) (S. Sayısı: 240),
8inci
sırasında bulunan, Askerlik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/503) (S.
Sayısı: 128),
9uncu
sırasında bulunan, Çavuş ve Uzman Çavuş Kanununun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının (1/508) (S. Sayısı: 129),
10uncu
sırasında bulunan, Harp Akademileri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/511) (S.
Sayısı: 130),
Yapılan
görüşmelerden sonra;
Kabul edilip
kanunlaştıkları açıklandı.
3üncü
sırasında bulunan, Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/568) (S.
Sayısı: 223) görüşmelerine başlanılarak tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlandı, maddelerine geçilmesi kabul edildi;
verilen aradan sonra,
4üncü
sırasında bulunan, Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/591) (S.
Sayısı: 238),
5inci
sırasında bulunan, Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/478) (S. Sayısı: 93),
6ncı
sırasında bulunan, Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11
Milletvekilinin, 2009 Yılında İstanbul Şehrinde
Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma
Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi
(2/182) (S. Sayısı: 214),
7nci
sırasında bulunan, Türk Vatandaşlığı Kanunu
Tasarısı (1/458) (S. Sayısı: 90),
11inci
sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Veterinerlik Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/296) (S. Sayısı:
69),
12nci
sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/278) (S. Sayısı: 19),
İlgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
12 Haziran 2008
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00te toplanmak
üzere birleşime 19.32de son verildi.
|
|
|
Şükran Güldal MUMCU |
|
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Canan CANDEMİR ÇELİK |
|
|
Konya |
|
Bursa |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 166
II.- GELEN KÂĞITLAR
12 Haziran 2008 Perşembe
Raporlar
1.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/167) (S. Sayısı: 203) (Dağıtma tarihi: 12.6.2008)
(GÜNDEME)
2.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/168) (S. Sayısı: 204)
(Dağıtma tarihi: 12.6.2008) (GÜNDEME)
3.-
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binicinin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/188) (S. Sayısı: 205)
(Dağıtma tarihi: 12.6.2008) (GÜNDEME)
4.- Antalya
Milletvekili Deniz Baykalın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/189) (S. Sayısı: 206) (Dağıtma tarihi: 12.6.2008)
(GÜNDEME)
5.- Hakkari
Milletvekili Hamit Geylaninin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/209) (S. Sayısı: 207) (Dağıtma tarihi: 12.6.2008)
(GÜNDEME)
6.- Hatay
Milletvekili Gökhan Durgunun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/215) (S.
Sayısı: 208) (Dağıtma tarihi: 12.6.2008) (GÜNDEME)
7.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/217) (S. Sayısı: 209)
(Dağıtma tarihi: 12.6.2008) (GÜNDEME)
8.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türkün Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/219) (S. Sayısı: 210) (Dağıtma tarihi: 12.6.2008)
(GÜNDEME)
9.- Hakkari
Milletvekili Hamit Geylaninin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/220) (S. Sayısı: 211) (Dağıtma tarihi: 12.6.2008)
(GÜNDEME)
10.- Hatay
Milletvekili Gökhan Durgunun Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/221) (S. Sayısı: 212) (Dağıtma tarihi: 12.6.2008)
(GÜNDEME)
11.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/234) (S. Sayısı: 213)
(Dağıtma tarihi: 12.6.2008) (GÜNDEME)
Genel Görüşme Önergesi
1.- Malatya Ferit
Mevlüt Aslanoğlu ve 20 Milletvekilinin, kuraklık nedeniyle
üreticilerin yaşadıkları sorunlar konusunda Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel
görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/5)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03.06.2008)
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 Milletvekilinin, Mersin İlinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/214) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.06.2008)
12 Haziran 2008 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN : Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 117nci Birleşimini açıyorum.
III.-Y O K L A M A
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama süresi üç dakikadır.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.16
BAŞKAN : Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 117nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.-Y O K L A M A
BAŞKAN Yapılan ilk yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi, elektronik cihazla
yeniden yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, 2008 yılı hasat
dönemi ve fındık üreticilerinin beklentileri hakkında söz
isteyen Ordu Milletvekili Rahmi Günere aittir.
Buyurun Sayın Güner. (CHP sıralarından
alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Ordu Milletvekili Rahmi
Günerin, 2008 yılı hasat dönemine ve fındık üreticilerinin
beklentilerine ilişkin gündem dışı konuşması ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
RAHMİ GÜNER (Ordu) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir aydır Karadeniz
Bölgesinde geziyorum. Karadeniz Bölgesinin tek geçim kaynağı olan
fındıkla ilgili gelişmeler konusunda görüşlerimi arz
edeceğim.
Değerli arkadaşlarım, fındık, Karadeniz
Bölgesinin tek geçim kaynağıdır; Karadeniz Bölgesinin
arıdır, namusudur, şerefidir.
Değerli arkadaşlarım, fakat, AKP Hükûmeti iktidara
geldikten sonra fındık üzerine çok ağır uygulamalar
yapılmış, fındık üreticisinin alın teri,
emeği hiçbir zaman verilmemiştir. Hükûmet üreticiye sahip
çıkmamıştır. Yine, üreticinin tek kuruluşu olan
FİSKOBİRLİK Hükûmet tarafından desteklenmemiş ve
FİSKOBİRLİKin faaliyet sahası,
FİSKOBİRLİKin alımları önlenmiş ve Toprak
Mahsulleri Ofisi gündeme gelmiştir. Toprak Mahsulleri Ofisi hiçbir zaman üreticinin
bir kuruluşu değildir, fındık üreticisiyle hiçbir ilgisi
yoktur. Öyle olmasına rağmen Toprak Mahsulleri Ofisi fındık
alımlarında öne çıkarılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, üretici, hiçbir zaman
alın terini almamıştır ancak 2005, 2006
yıllarında üreticinin gerçek alın teri verilmiş, devlet
fındıktan 2 milyar dolar kâr etmiştir ve girdi
sağlanmıştır. Fakat TMO devreye girdikten sonra
fındık üzerinde öyle oyunlar oynanmış ki fındıktan
Türkiyeye girdi 800-900 milyon dolar civarında olmuştur. Bu 1 milyar
küsurun nereye gittiği, kimlerin kasasına gittiği de belli
değildir. Şimdi, yine fındık hasadına elli
altmış gün kalmasına rağmen, fındık üreticisinin
üretmiş olduğu fındığın, alın terinin en iyi
şekilde değerlendirilmesi için hiçbir faaliyette bulunulmamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, daha fındık
rekoltesinin tespit zamanı olmamasına rağmen -fındık
fiyatını, yani 2008 yılı fındığını
daha düşük, daha az miktarda bir parayla üreticiden almak için- 800-900
milyon kilo civarında fındık ürününün olacağı tespiti
ileri sürülmüştür; bu, gerçekle bağdaşmamaktadır. Rekolteyi
çok gösterip talebi az göstermek suretiyle fındık fiyatlarında
büyük oyun oynanmıştır. Kaldı ki Toprak Mahsulleri Ofisi
hiçbir zaman fındık satmayacağını taahhüt etmesine
rağmen 2005, 2006, 2007 yıllarının
fındığını piyasaya sürmüştür. Avrupada
fındığın satımı bu şekilde
yapılınca, 2008 yılı fındık rekoltesinin 2,5
milyon, 3 milyon civarında olacağı tespiti ileri sürülmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu, Ordu Ticaret Borsası
Başkanlığı, Ünye Ticaret Odası
Başkanlığı, Fatsa Ticaret Odası
Başkanlığı, ziraat odası, esnaf odaları,
muhtarlar ve Ordu Ziraat Mühendisleri Odası tarafından büyük bir
endişe ve sıkıntı olarak rapor hâlinde
bildirilmiştir.
Fındık maliyet fiyatları yükselmiş, gübre
fiyatları yüzde 150 olmuş, ilaç fiyatları yükselmiş,
işçi ücretleri yükselmiş, akaryakıt fiyatları
yükselmiş, maliyet 4-5 milyon civarındadır.
Değerli arkadaşlarım, 2008 yılı
fındığının da üreticiden ancak 2,5-3 milyon liraya
alınacağı bu kuruluş tarafından açık ve net
olarak belirtilmiştir. Biz, devletin ve Hükûmetin müdahale fiyatı
olarak üreticinin yanında olmasını istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
RAHMİ GÜNER (Devamla) Eğer gerçek değeri
verilirse, fındığın 2,5 milyar doların üzerinde gelir
getireceği görüşündeyiz.
Değerli arkadaşlarım, hiçbir maliyeti, masrafı
olmadan bu şekilde gelir getiren fındık için üreticiye neden
300, 400, 500 trilyon gibi bir parayla destek verilmiyor?
Değerli arkadaşlarım, açıkça şunu
söylemek istiyorum: Eğer durum bu şekilde devam ederse üretici,
toprağında köle olarak kullanılacaktır, köle durumuna
düşecektir. Bunu önlemek Hükûmetin elindedir. Üreticinin alın terini
verin. Üreticinin alın terini verirseniz esnaf da kurtulur, Karadeniz
Bölgesindeki 8 milyon civarındaki vatandaş da kurtulur.
Göç başlamıştır, Karadeniz
boşalmaktadır. Tek geçim kaynağı fındıktır.
İnşallah, bu anlattığım konular Sayın Hükûmet
tarafından ve Parlamento tarafından gündeme alınır ve bir
çözüm getirilir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Güner.
Gündem dışı ikinci söz, Uluslararası
İşkenceye Karşı Mücadele Haftası münasebetiyle söz
isteyen Diyarbakır Milletvekili Akın Birdala aittir.
Buyurun Sayın Birdal. (DTP sıralarından
alkışlar)
2.- Diyarbakır Milletvekili
Akın Birdalın, İşkenceye Karşı Mücadele
Haftasına ilişkin gündem dışı konuşması ve
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görülüyor
ki, gerçekten, örneğin Sayın Başbakan İşkenceye
tolerans sıfır demişti. AKP üyesi arkadaşlar, gerçekten bu
işkence toleransı sıfır mı değil mi hiç merak da
etmiyorlar, ne sayın Hükûmet üyeleri var ne de sayın milletvekilleri
var. Ben, Birleşmiş Milletlerce kabul edilen 26 Haziran
İşkence Görenlerle Dayanışma Günü için Demokratik Toplum
Partisi adına söz almış bulunuyorum, saygıyla
selamlarım.
Hükûmet, ister bu söylediklerinin arkasında olsun ister
olmasın, biz, insanlık onurunun ve öznesi herkes olan hak ve
özgürlüklerin herkesçe kullanılmasının takipçisi
olacağız, çünkü bu demokrasinin bir gereğidir, yalnızca insan
hakları ya da hukuk sorunu değildir. O nedenle, gerçekten,
sırası geldiği zaman hukuk akla gelmemeli, sırası
geldiği zaman demokrasi akla gelmemeli ve sırası geldiği
zaman barış akla gelmemeli. Bu, bir canlı organizmadır.
Gerçekten, soluk alıp verdiğimiz hava gibi, yediğimiz ekmek gibi
insanlığın olmazsa olmazlarıdır demokrasi,
barış ve insan hakları.
Biliyorsunuz, işkence insanlığa karşı bir
suçtur ama ne yazık ki, bu suç hâlâ işlenmektedir. Ki bu suç, gerek
Anayasamızın 17nci maddesinde gerekse Türk Ceza Yasamızın
94, 95 ve 96ncı maddelerinde, İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesinin 5inci maddesinde, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 3üncü maddesinde işkence
yasaklanmıştır ve Türkiye, işkenceye karşı bu
ulusal ve ulusal üstü belgelerle birlikte yine işkenceye karşı
iki önemli sözleşmeyi imzalamış ve onaylamıştır.
Birincisi, İşkenceye Karşı Avrupa Sözleşmesi, ikincisi
de Birleşmiş Milletlerce kabul edilen İşkence ve Diğer
Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Aşağılayıcı
Muamele ve Cezaya Karşı Sözleşme.
Şimdi, bu sözleşmelere karşı, ne yazık
ki, işkence sistematik olarak sürmektedir. Bakın, bugün, gazetelerde
hepinizin dikkatini çekmiştir. İnsan Hakları Derneğimizin
dün yaptığı bir acil eylem çağrısından biz de
bilgi sahibi olduk ve bugün de bütün gazetelerde vicdani retçi Mehmet
Balın nasıl işkenceye tabi tutulduğu gözaltında ve
nasıl bir kötü muameleye maruz bırakıldığı
görülüyor. Daha dün Nevrozda, dün 1 Mayısta ve bugün de vicdani retçi
Mehmet Balın uğradığı durum
Şimdi, vicdani ret bir insan hakkıdır. Önümüzdeki
günlerde bu hakkın, gerçekten, Avrupa Birliği hukukuna
bağlı olarak da bir hak olduğunu gündeme getireceğiz. Ama
şimdi, dün olduğu için Mehmet Balın
uğradığı bu durum, burada bunu göz ardı edemeyiz. Oysa
Osman Murat Ülke -Mehmet, biliyorsunuz, vicdani retçi- Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine başvurmuştu ve dostane çözüm bulundu. Millî
Savunma Bakanı da ve Türkiye Cumhuriyeti devleti de, 2007 Ekim ayına
kadar vicdani reddin insan hakkı olarak kabul edileceğine dair
çalışmalar yapıldığını söylediler. 2007
geçti. Peki, ne oluyor şimdi uluslararası platformlarda Türkiye
Cumhuriyeti devleti adına verilen söz? Bunun
karşılığı yok.
Türkiye İnsan Hakları Vakfımız 1990
yılında, işkence görenlerin tedavisi ve rehabilitasyonu için
kurulmuş bir örgüttür, vakıftır. Onun rakamlarını
zaman darlığı nedeniyle ne yazık ki verme
olanağım yok, ama burada dikkatinizi bir şeye çekmek istiyorum:
Şimdi, bu Birleşmiş Milletler İşkenceye
Karşı Uluslararası Sözleşmenin bir sözleşme
protokolü, ek protokolü var. Şimdi, bu protokol uyarınca,
işkenceyi yapıldıktan sonra değil, işkencenin
önlenmesini sağlayıcı seçmeli bir protokol, ulusal ve
uluslararası komite tarafından, işkence
yapılacağı varsayılan yerlere gidip daha önceden, gerçekten
işkencenin nasıl önlenebileceğine dair bir izleme kuruludur. Ne
yazık ki bu protokol daha önce
Türkiye tarafından 14 Eylül 2005
yılında bu protokol, seçmeli protokol imzalanmıştır
ama ne yazık ki, üç yıl geçmiş olmasına karşın,
bu protokol hâlâ onaylanmamıştır.
Ben, gerçekten, Parlamentoda, bu, insanlığa
karşı işlenen işkence suçunun hiçbir sayın
milletvekili tarafından kabul göreceğini,
onaylanacağını düşünemem.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
AKIN BİRDAL (Devamla) Teşekkürler Sayın
Başkan.
O nedenle, hep birlikte, önleyici bu protokolü de Türkiye Büyük
Millet Meclisince onaylayalım.
Ayrıca, başka bir şeye daha dikkatinizi çekmek
istiyorum: Çalışma yaşamı, sistematik işkenceye,
zulme, baskıya ve ölüme dönüşen Tuzla grevleri, Tuzladaki yaşam
koşulları. İnsan Hakları Komisyonumuzun
yaptığı çalışmadan hiçbir sonuç elde edilemedi,
önleyici hiçbir yaptırım olmadı. Meclisimizin
araştırma komisyonu da bu yolda daha hiçbir adım atamadı,
ne yazık ki, ölümler sürmektedir. Limter-İş Sendikası,
çalışanların haklarını ve özgürlüklerini koruyucu ve
buradaki gerçekten sistematik, yaşam hakkını yok eden duruma
dikkat çekmek için 16sında da greve gidiyorlar ve bu grev hepimiz için
umarım uyarıcı olur ve Tuzladaki cinayetler de son bulur.
Bu umutla, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Sayın Başkan, izin verirseniz, ben de Hükûmet adına bir
değerlendirme yapmak istiyorum gündem dışı konuşmaya.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Şahin. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinize saygılar sunuyorum.
Sayın Birdalın gündem dışı
yapmış olduğu konuşmayla ilgili, ben de Hükûmet adına,
düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın Birdalın da ifade ettiği gibi, gerçekten,
işkence, kötü muamele bir insanlık suçudur. Özellikle geçtiğimiz
yüzyıl iki dünya savaşı yaşamış olan
insanlık, Birleşmiş Milletleri kurduğunda, 10 Aralık
1948 yılında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini kabul
ettiğinde, üzerinde durduğu en önemli hususlardan bir tanesi de
5inci maddesinde düzenlenmişti. 5inci madde aynen şu
şekildedir: Hiç kimse işkenceye maruz bırakılmamalı,
kimseye zalimce, insanlık dışı ve aşağılayıcı
muamele edilmemelidir. Başta İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi
olmak üzere uluslararası hemen hemen birçok sözleşmeye taraf
olmuş olan Türkiye, bu konuda Avrupa Konseyi tarafından kabul
edilmiş olan İşkencenin ve İnsanlık
Dışı veya Aşağılayıcı
Davranışların veya Cezalandırmaların Önlenmesine
Yönelik Avrupa Sözleşmesini de kabul etmiştir. Ayrıca, iç
hukukumuza da altına imza koyduğu uluslararası
sözleşmelerdeki bu hükümleri taşıyarak uygulama konusunda da
kararlılığını büyük bir açıklıkla ortaya
koymuştur. Anayasamızın 17nci maddesi Kimseye işkence ve
eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir
cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz. demektedir.
Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi
geçtiğimiz Parlamento döneminde Türk Ceza Kanunu yeniden düzenlendi ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinden yeni Ceza Kanunu geçerek 1 Haziran 2005
tarihinden itibaren uygulamaya geçildi. Bunları şunun için
söylüyorum: İşkenceye karşı önlem konusunda Türk Ceza
Kanunuyla nelerin getirildiğini birkaç cümleyle sizlerle paylaşmak
için bunları söylüyorum. Biraz önce Sayın Birdal da kısmen Ceza
Kanununun ilgili maddelerine atıfta bulundu. Türk Ceza Kanununun 94, 95
ve 96ncı maddelerinde ayrıntılı olarak işkence ve
kötü muamele suçları düzenlendi. Bu suçlardan mahkûm olunması hâlinde
Türk Ceza Kanununun 53üncü maddesine göre ilgili kamu görevlisinin, sürekli,
süreli veya geçici olarak görevinden yoksun bırakılmasına
yargılamayı yapan mahkemece karar verilebileceği hükme
bağlandı.
Bilindiği gibi kamu görevlilerinin yargılanabilmeleri
için -görevi esnasında ve görevi nedeniyle bir suç işlediğinde-
izin şartı vardır ama 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren
yürürlüğe giren yeni Ceza Kanunuyla, bir kamu görevlisi, bir güvenlik
görevlisi eğer işkence suçu işlemişse bunun için izin
şartı aranmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve bizim
hükûmetlerimizin işkenceye karşı almış olduğu bu
tedbirlerin bir tanesini sizlere ifade ediyorum.
Ayrıca, demin ifade ettiğim Türk Ceza
Yasasının 94üncü maddesi çok açık bir şekilde Bir
kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel
veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade
yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak
davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç
yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
şeklinde daha da ağırlaştırıcı bir düzenleme
getirmiştir.
Yine demin ifade ettiğim, işkence yaptığı
iddia edilen kamu görevlileriyle ilgili izin prosedürünü devre
dışı bırakan bir düzenleme de 4483 sayılı
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Yasada ortaya konmuş ve yürürlüğe girmiştir.
Ayrıca, değerli arkadaşlarım, yine 1 Haziran
2005 tarihinde yürürlüğe giren, Yakalama, Gözaltına Alma ve
İfade Alma Yönetmeliğinin Sağlık kontrolü kenar
başlıklı 9uncu maddesiyle, yakalanan kişinin göz
altına alınacak olması veya zor kullanılarak yakalanması
hâllerinde hekim kontrolünden geçirilerek yakalanma anındaki
sağlık durumunun belirlenmesi çok açık şekilde ifade
edilmek suretiyle işkenceye karşı önlem amaçlı bu
düzenlemeler yapılmıştır.
Ayrıca, değerli arkadaşlarım, 2001
yılında 4681 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve
Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu çıktı ve ceza infaz
kurumlarında yasalara aykırı eğer birtakım muameleler
olursa oradaki tutuklu ve hükümlüler bunları hangi şekilde ilgililere
duyuracaklar, eğer orada, demin ifade ettiğim işkence ve kötü
muameleye maruz kalırlarsa bunlarla nasıl mücadele edilecek
İşte, bu önlemler babında, bu Kanunla ceza infaz kurumları
ve tutukevleri izleme kurulları kuruldu.
Biz, aşağı yukarı bir sene olmadı, bundan
altı veya yedi ay kadar önce bu Kanunda da burada değişiklik
yaptık hep birlikte. Bilindiği gibi, bu kurulların görev
yapmasıyla ilgili uygulamadan kaynaklanan -yeni olduğu için-
bazı sorunları giderici değişiklikler yaptık. Bu
kurulların raporları Adalet Bakanlığına gönderilirdi.
Biz, daha ciddi bir denetim olsun ve bu denetimde Parlamento ayağı da
bulunsun diye, bu kurulların raporlarının aynı zamanda
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonuna da
gönderilmesini yasayla düzenledik. Böylece, gerçekten, kötü muamele,
işkence konusunda yasal olarak tedbirlerimizi aldık. Tabii ki yasa
yapmak önemli ama ondan çok daha önemlisi, takdir edersiniz ki bu yasaları
başarıyla uygulayabilmektir.
Hemen şunu ifade edeyim: Türkiye, 2003 yılına
kadar, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin Sistematik işkence
uygulayan ülkeler listesindeydi ama o tarihten sonra, 2003 yılından
sonra Türkiye, artık bu listeden çıktı yani dünyada sistematik
şekilde işkence uygulayan ülkeler listesinde Türkiye yok çok
şükür. Alınmış olan bu tedbirlerin de tabii ki bunda önemli
payı vardır. Ama biraz önce Sayın Birdal bazı örnekler
verdi. Yüzde 100 -sıfır tolerans tabirini de kullandı
Sayın Birdal- bunu Türkiye önlemiş midir diyebilir misiniz? diye
bana bir soru sorabilirsiniz. Yüzde 100 önlendiğini burada iddia edemem.
Çok büyük bir ülkeyiz, kurumlarımız var ve bize intikal etmemiş,
yetkili mercilere intikal etmemiş, edememiş eğer birtakım
durumlar varsa, tabii ki, bunların yetkililere bildirilmesi hâlinde
şiddetle üzerine gidileceğini herhâlde takdir edersiniz.
Bir isimden bahsetti Sayın Birdal, Mehmet Bal diye bir
kişinin işkenceye maruz kaldığını ifade etti.
Tabii, bu beyanını biz bir ihbar kabul ederiz. Ben, hemen ilgili
arkadaşlarımı bu konuda uyaracağım, nerede kötü
muameleye maruz kalmış
Düşüncesi ne olursa olsun,
işlediği iddia edilen suç ne olursa olsun hiç kimse kötü muameleye
maruz kalamaz, kalmamalıdır. Demin söylediğim, altına imza
koyduğumuz uluslararası anlaşmalar, iç hukukumuz bütün
bunları yasaklamaktadır. Bunlarla ilgili, ayrıca, cezalar da
artırılmıştır. Bu tür durumlarla
karşılaşıldığı takdirde, mutlaka yetkili
merciler üzerlerine düşeni en kısa sürede yerine getirmeliler ve
yasaları harfiyen uygulamak mecburiyetindedirler. O bakımdan,
Sayın Birdalın biraz önce ifade ettiği bu özel konuyla ilgili
-basına da intikal ettiğini ifade etti- ben henüz inceleme
imkânı bulamadım. Bu konuyla ilgileneceğimi ifade etmek
istiyorum.
Ayrıca, Sayın Birdal bir protokolün
imzalandığını, ama sürecin Türkiye açısından
henüz tamamlanmadığını ifade ettiler. Ek ihtiyari protokolün
14 Eylül 2005 tarihinde imzalanmasına rağmen, henüz onaylamanın
gerçekleşmediğini ifade ettiler. Bu konu, daha çok, sanıyorum,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunu ilgilendirir
ve Dışişleri Bakanlığımızı
ilgilendirir. Bununla ilgili, Dışişleri
Bakanlığımızla ve Dışişleri Komisyonuyla da
temasa geçmek suretiyle onaylama sürecinin hangi aşamada olduğunu da
takip ederek ilgili milletvekili arkadaşımıza ve gerekirse
muhterem Genel Kurula bilgi verme hakkımı mahfuz tutuyorum.
Bir gündem dışı konuşma üzerine, Türkiye'nin
gerçekten üstünde ciddiyetle durduğu, bu konuda yasal önlemler
aldığı ve uygulamada da başarılı olmak için
gerçekten ciddi bir çalışma yaptığı konuda
düşüncelerimi sizlerle paylaşma imkânı buldum.
Hepinize yeniden saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.
Gündem dışı üçüncü söz, Adana ilindeki karpuz ve
buğday üreticilerinin sorunlarıyla ilgili söz isteyen Adana
Milletvekili Muharrem Varlıya aittir.
Buyurunuz Sayın Varlı. (MHP sıralarından
alkışlar)
3.- Adana Milletvekili Muharrem
Varlının, Adanadaki karpuz ve buğday üreticilerinin
sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündem
dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
MUHARREM VARLI (Adana) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buğday
ve karpuz üreticilerinin problemleri hakkında gündem dışı
söz istedim. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, dün millî
takımımızın İsviçreye karşı almış
olduğu galibiyeti gönülden kutluyorum. İnşallah bundan sonraki
maçlarda da bu sevinci Türk milletine yaşatırlar ümidiyle sözlerime
devam ediyorum.
Değerli milletvekilleri, buğday çok stratejik bir
üründür, diğer ürünlere benzemez. Diğer ürünlerin yokluğu belki
insanlarımızı çok fazla etkilemez ama buğday
insanlığın gereği bir üründür. Savaşta ve
barışta insanlığa lazım olan bir üründür. Onun için
çok stratejik bir üründür. Eğer buğdayınız yok ise evinizde
ekmeğiniz, bulgurunuz, dövmeniz yok demektir. Bunlar da
sofralarımızın temel gıdalarıdır.
Ülkemizin buğday ihtiyacı 20 milyon ton
civarındadır. Bu yılki beklenen rekolte ise 14-15 milyon ton
civarında olacaktır. Yani 5 milyon ton yine buğday
açığı oluşacak ülkemizde. Tabii bunların birçok sebebi
var. İşte, Sayın Bakan burada, buğdayla ilgili rekolte
düşüklüğünü kuraklığa bağlayabilir veya başka
sebeplere bağlayabilir ama esas sebep, çiftçi, buğday ektiği
zaman elde ettiği üründen para kazanamıyor değerli
hemşehrilerim, değerli milletvekili arkadaşlarım. Çünkü,
mazot, gübre, kimyasal ilaçlar ve tohumlar o kadar pahalı ki, çiftçi
bunları karşılamakla meşgulken, elde ettiği ürünü de
pazarda yeterince bir fiyat bulup satamayınca buğday ekiminden
vazgeçiyor, terk ediyor. Kendi bölgemden çok iyi biliyorum, geçen yıl,
evvelki yıl 3 bin dönüm, 2 bin dönüm,
bin dönüm eken çiftçilerimizin birçoğu yüzde 50sini terk
etmiştir buğday ekiminin. Buğday mutlaka desteklenmeli, buğday
çiftçisi mutlaka desteklenmeli, buğday ekim alanları mutlaka
genişletilmelidir.
Yine, buğday fiyatları hasat
başladığı günden sonra 600 bin lira, 620 bin lira
civarında serbest piyasada değer bulurken, gün geçtikçe fiyat
düşmeye devam etmektedir. Hükûmet TMOyu mutlaka devreye sokmalıdır,
yoksa fiyat düşüşünü engellemek mümkün değildir. Serbest
piyasayla rekabet edecek şartlarda TMOyu devreye sokmalı ve
alım gerçekleştirmelidir. Yakın zamanda hep birlikte
yaşadık, bir hububat sıkıntısı ülkede meydana
geldi. İşte, bunu spekülatörlere bağladılar. Ama şu
anda Ofiste savaş hâlinde kullanılacak buğday bile yok. Onun
için Ofis mutlaka devreye sokulmalı ve hem çiftçinin hakkı hem de
tüketicinin hakkı korunmalıdır. Eğer bu yapılmaz ise
yarın bir gün yine spekülatörlere bağlarız işi ve
kışın ortasında insanlarımız evlerine ekmek götüremeyecek
hâle gelirler.
Değerli milletvekilleri, TMO tarihinde ilk defa hasat
döneminde ithalat gerçekleştirdi. Böyle bir uygulama olur mu? Karadeniz
limanlarına gidin, şu anda buğdayın tonu 450 dolar. Tam
hasat dönemi. Çukurova bitti, Hatay, Maraş, Adıyaman bölgesi
başlıyor, yakında İç Anadolu Bölgesi başlayacak, ama
limanlarımız buğdayla dolmuş. Böyle yanlış bir
uygulama olmaz. Siz çiftçiye Üretmeyin, biz ithal edelim. mi diyorsunuz? Çiftçiyi
üretimden vazgeçirtmeye mi çalışıyorsunuz? İlk defa tarihinde
buğday üreticisi para kazanacaktı dünyadaki kuraklıktan
dolayı, dünyadaki buğday azlığından dolayı; onu
da siz böylece engellemiş oldunuz.
Değerli milletvekilleri, yine, karpuz, bizim bölgede oldukça
çok yetiştirilen bir meyvedir ve yaz gününde de insanlarımızın
severek yediği bir meyvedir. Ama ne yazık ki şu anda karpuz da
tarlada kaldı. Karpuz üreticileri bas bas bağırıyor:
Ürünümüzü satamıyoruz; traktörümüzü, evimizi, tarlamızı satsak
da bu masrafı karşılayamayız. diyorlar. Çünkü tarlada
kaldı, satamıyorlar. Sebep, işte, Rusyaya yapılan yaş
sebze, meyve ihracatının durması, Rusyanın bizden
almaması. Bugün bununla ilgili basın toplantısı da
yaptık, grup başkan vekilimiz ve milletvekili
arkadaşlarımızla birlikte.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MUHARREM VARLI (Devamla) İşte, sebep nedir? Sebep,
kimyasal atık. Bugün Almanyanın, İtalyanın
laboratuvarlarının vermiş olduğu raporu bütün dünya kabul
ediyor. Biz niye böyle bir laboratuvar kurmuyoruz, bütün dünyanın kabul edeceği? Ondan
sonra da çiftçinin elinde, tarlasında kalıyor. Gözyaşları,
dert, sıkıntı
İşte, ihracattan bahsediyorsunuz
çıktığınız zaman buraya Hükûmet sözcüleri. Avrupada
futbol şampiyonası var. Milyonlarca insan Avrupada. Niye karpuz
ihraç etmiyorsunuz Avrupaya o zaman? Hadi yapın da, görelim de biz de
alkışlayalım sizi. İşte, şimdi bunları çok
iyi hesap etmemiz lazım. Rusyayla ne yapıp yapıp yeniden
ihracat anlaşmasını yapmalı ve karpuz üreticimizi, domates
üreticimizi korumak, kollamak zorundayız. Bunlar bizim
insanlarımız.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Varlı.
Gündem dışı konuşmaya cevap vermek üzere Çevre
ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu.
Buyurunuz Sayın Eroğlu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi
hürmetle selamlıyorum efendim.
Ben, özellikle Ordu Milletvekili Sayın Rahmi Güner
Beyefendinin fındık üreticilerinin meseleleri hakkındaki
yaptığı konuşmaya cevap vermek, aynı zamanda, Adana
Milletvekili Muharrem Varlı Beyefendinin de Adananın buğday ve
karpuzla ilgili sorunlarına cevap vermek üzere söz almış
bulunuyorum.
Önce fındıktan başlayayım müsaade ederseniz.
Bir kere şunu açıkça belirtmemde fayda var: Fındık
üreticileri en iyi dönemlerini Hükûmetimizin döneminde
yaşamışlardır. Tabii ki, iyinin daha iyisi mutlaka
vardır fakat elbette, piyasa şartları, ülkemizin ekonomik
durumunu dikkate alarak bir denge gözetmemiz gerekiyor. Bu denge dikkate
alınarak, fındık üreticilerinin mağdur edilmemesi için
gereken her şey yapılmıştır, yapılmaya da devam
edilecektir.
RAHMİ GÜNER (Ordu) Sayın Bakan, Karadenize bir git de
gör durumu.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Esasen
şunu da ifade edeyim: Tabii, fındık gerçekten çok önemli bir
ürün. Esasen, bunun faydalarını burada zikretmeye gerek yok. Ben
sadece çevre açısından ele aldığım zaman, bilhassa çok
dik, eğimli alanlarda erozyonu önlemesi açısından da fevkalade
çevreci olarak görüyorum fındığı. O bakımdan,
teşvik edilmesi, desteklenmesini de bir Çevre ve Orman Bakanı olarak,
bir de o açıdan da desteklediğimi ifade etmek istiyorum. Ama müsaade
ederseniz ben, fındıkla ilgili, ne kadar üretiliyor, Hükûmetimiz ne
yaptı, onları kısaca özetleyeyim müsaade ederseniz.
Efendim, bir kere, dünyada her yıl ortalama 800 ilâ 850 bin
ton kabuklu fındık üretimi yapılmakta. 2008 yılı
içinde bunun 1 milyon ton civarında olacağı tahmin edilmektedir.
Dünyada ise fındık tüketiminin, yapılan istatistiklere göre 700
ilâ 750 bin ton civarında olduğu tahmin edilmektedir. Ülkemizde ise
yılda yaklaşık 642 bin hektar alanda, gene takriben 600 bin ton
fındık üretimi gerçekleştirilmektedir. 2008 yılı için
800 bin ton fındık üretiminin yapılacağı tahmin
edilmektedir.
RAHMİ GÜNER (Ordu) - Daha zamanına çok var Sayın
Bakan, çok erken bir tespit bu.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Yani tahmin
bu.
Bildiğiniz gibi dünyadaki fındık üretiminin büyük
bir kısmı da -burada diğer Ordu milletvekillerimiz de var-
Türkiyede gerçekleşmektedir. Esasen dünya üretiminin büyük bölümünü
elinde bulunduran Türkiye aynı oranda da ticaretini yapmaktadır.
Dünya fındık ihracatının son yıllardaki
gelişmelerle birlikte yaklaşık yüzde 75ini Türkiye yapmaktadır,
gerçekleştirmektedir. Fındıkta geçen yıl 100 ile 150 bin
tonluk bir arz fazlası ortaya çıkmıştır bilindiği
üzere. Bu miktar ise genellikle ihraç edilemediğinden, bu kadar miktar,
ülkemizde kalmaktadır. 2008 yılında ise bunun biraz daha artarak
250 ile 300 bin ton arz fazlası olacağını tahmin ediyoruz.
Bu yüzden, Toprak Mahsulleri Ofisinin mevcut stokları da dikkate
alındığında, bu stoklarla birlikte bu seneki arzı,
ihracat fazlası diyeyim, yaklaşık 550 ile 600 bin tona
ulaşacağı öngörülmektedir.
Şimdi, bilindiği üzere 2006-2007 sezonunda rekolte
beklentisinin yüksek olması ve FİSKOBİRLİKin içinde bulunduğu mali
sıkıntılar sebebiyle fındık alımı yapma
imkânına sahip olmaması dikkate alınarak üreticilerin
mağdur olmaması açısından bildiğiniz gibi Bakanlar
Kurulu kararı ile Toprak Mahsulleri Ofisi fındık
alımıyla görevlendirilmiştir. Bakın, ne kadar
alındı fındık: Toprak Mahsulleri Ofisi fındık
alımlarını 31 Ağustos 2006 tarih ve 26275 sayılı
Resmî Gazetede yayımlanan 2006/10865 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararına istinaden gerçekleştirmektedir. Toprak Mahsulleri Ofisi
2006-2007 alım sezonunda 59.388 üreticiden bakın, neredeyse 60 bine
yakın- toplam 162.489 ton ürün satın almış, bunun
karşılığında 585 milyon YTL yani 585 trilyon ödeme
yapmıştır. Giresun kalite fındık fiyatı 4
YTL/kilogram yani kilogram başına 4 YTL verilmiştir.
Peki, 2007-2008 sezonunda ise toplam 44.858 üreticiden 95.450 ton
ürün alınmış, karşılığında 464 milyon
YTL ödenmiştir. Burada da Giresun kalite fındık fiyatı
olarak 5,15 YTL/kilogram olarak dikkate alınmıştır.
Şimdi, biraz da FİSKOBİRLİKten, yapılan
alımlardan kısaca bilgi vermek istiyorum: FİSKOBİRLİK,
üyesi olan üreticilere borçlarını ödemesini teminen Bakanlar Kurulu
gene 31/10/2007 tarih ve 2007/12757 sayılı Kararı ile 2007
yılında FİSKOBİRLİKten -bakın- 67.373 ton
RAHMİ GÜNER (Ordu) Sayın Bakan, 2006
yılının borcu daha hâlâ ödenmedi.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Müsaade edin
Sayın Vekilim.
fındık alınmış,
karşılığında 247 milyon YTL yani 247 trilyon ödeme
yapılmıştır. FİSKOBİRLİKten satın
alınan ürünlerin 40.742 tonu 2005 yılı mahsulü, geri kalan
26.631 tonu ise 2006 mahsulüdür. Bakın, eski mahsuller.
Şimdi, genel alım ve ödeme durumuna
baktığımızda toplam olarak 325.488 ton
alınmış olup bunun 258 bin tonu üreticiden doğrudan, 67 bin
tonu ise FİSKOBİRLİKten alınmış. Toplam ödemeye
baktığımız zaman sayın milletvekillerimiz, bakın,
Hükûmetimiz toplam olarak 1 milyar 296 milyon YTL ödemiş yani 1 katrilyon
296 trilyon ödemiş. Üretici için, üreticiye ödenen miktar ise 1 milyar 49
milyon YTL yani yaklaşık 1 katrilyonu aşıyor.
FİSKOBİRLİKe ise 247 milyon YTL ödemiştir. Alımlar,
tabii, varlığa dayalı kredi yöntemiyle, Toprak Mahsulleri Ofisi
tarafından sağlanan kredilerle finanse edilmiştir.
Şimdi, Sayın Vekilim bir de TMOnun fındık
satışlarından bahsetti.
RAHMİ GÜNER (Ordu) Şu anda 3,600-3,5 fiyat.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Onun
gerekçesini
Bakın, onunla da ilgili bilgi ben müsaadenizle sizlere
sunayım, arz edeyim: Şimdi, yapılan bütün bu alımlar
neticesinde toplam 324 bin ton stok oluşmuştur sayın vekiller,
324 bin ton ve stokların öncelikle ihaleli satış yöntemiyle
değerlendirilmesi planlanmıştır. Bu maksatla ihaleli
satışlar gerçekleştirilmiş.
MURAT ÖZKAN (Giresun) Yanlış bilgiler veriyorsunuz
Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bakın, 2
Nisan 2008 ve 13 Mayıs 2008 tarihlerinde 2 kez fındık
satış ihalesine çıkılmıştır. İki
ihalede toplam ancak, bakın, 45 bin ton ürün satışa
sunulmuş, gelen teklif ise 10.938 tonla sınırlı
kalmış ve gelen en yüksek teklif de 3,80 YTL/kg olmuştur. Yani
buradan zarar edilmektedir.
MURAT ÖZKAN (Giresun) Sayın Bakan, sizi yanlış
yönlendirmişler. Doğrusunu istiyorsanız, ben size söyleyeyim.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Hayır
efendim. Bilgiler böyle. Bu çok net yani. TMOdan aldığımız
bilgiler bu, şu anda.
MURAT ÖZKAN (Giresun) Yanlış
almışsınız. Bilgi doğru değil.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Verilen
teklifler
Doğru değilse tahkik ederiz. TMOdan şu anda gelen
resmî bilgiler. Yani sizdeki bilgiler daha doğruysa verin, onu tahkik
edelim. Ona da açığız.
MURAT ÖZKAN (Giresun) Bir Türkiye Cumhuriyeti bakanını
düzeltmeye çalışıyoruz. Gönlümüz razı olmuyor.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Önümüzdeki
sezona ilişkin rekolte beklentisinin 800 bin ton gibi yüksek seviyede
olması, özellikle Toprak Mahsulleri Ofisinin stoklarında 323 bin ton
kabuklu fındık bulunması ve yeni alımla birlikte
oluşacak tahminî devir stokunun 550 ile 600 bin tona
ulaşacağının öngörülmesi dikkate alınarak ikinci bir
ihale sonucunda 670 bin ton fındık satışı
gerçekleştirilmiş. Bununla ilgili satış bilgileri var,
onların detayına girmek istemiyorum.
Özellikle şunu belirtmek istiyorum: 2008-2009 kampanya dönemi
hazırlıklarına devam ediyor. Bu dönem için hem üreticileri
mağdur etmeyecek hem de ülkemiz için önemli ihraç kalemi olan
fındığın badem ve fıstık gibi ikame ürünler
karşısında rekabet edebilmesini temin edecek tedbirleri de içine
alan bir destekleme modeli üzerinde çalışılmaktadır. Onu
özellikle belirteyim.
MURAT ÖZKAN (Giresun) Sayın Bakanım,
fındıkla ilginiz nedir sizin Bakanlığın?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Şu anda
özetle tabii söylenecek çok şey var ama- şunu ifade edeyim:
Hükûmetimiz, fındık üreticilerinin mağdur olmaması için,
eldeki imkânlar çerçevesinde, yapılması gereken her şeyi
yapmıştır, yapmaya devam edecektir sayın vekillerim.
RAHMİ GÜNER (Ordu) Sayın Bakanım, ihraç durumuna
göre şu anda bütün kuruluşlar, ihracatçılar, borsacılar
2008 yılının 3 milyon lirayı geçmeyeceğini söylüyorlar
efendim...
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Evet,
Sayın Vekilim, onu
RAHMİ GÜNER (Ordu)
eğer müdahale edilmezse.
BAŞKAN Lütfen
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Onu
değerlendiriyoruz Sayın Vekilim. Zaten onu açıklamak için söz
aldım.
BAŞKAN Karşılıklı
konuşmayınız lütfen.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bir de
müsaade ederseniz, Adana Milletvekili Sayın Muharrem Varlıyla
ilgili, Adanadaki buğday ve karpuz üreticilerinin problemleri üzerine
birtakım bilgiler arz etmek istiyorum.
Şimdi, özellikle efendim, tabii ki 2005 yılındaki
buğday üretimine bakarsak -bütün ülke için söylüyorum, elimde rakamlar
var- 2005 yılında ülkemizde 21,5 milyon ton buğday
üretilmiş; 2006ya gelince bu biraz azalmış, 20 milyon ton;
2007de ise 17,3 milyon ton. Yani, genelde tabii ki bunun kuraklıkla
alakası var. Yani 2006 ile 2007ye baktığımız zaman
yaklaşık olarak 2,7 milyon tonluk bir eksiklik var. Bunu kabul
ediyoruz. Keza, siz Avrupadan bahsetmediniz ama Avrupada da aynı
şekilde bir miktar azalma var. Geçmiş yıllarda, 2005 ve 2006
yılında 9,5 milyon tonluk bir arpa istihsali, üretimi söz konusuyken
2007 yılında bu 7,3 milyon tona inmiştir.
Şimdi, tabii ki bunda, 2006 ve 2007 yıllarında
ülkemizde yaşanan ülke genelindeki kuraklığın etkisi büyük
olmuştur. Bunu kabul etmek lazım. Ancak, şunu, özellikle buraya
gelmeden önce, Çukurova bölgesindeki hububat üretimi açısından bir
eksiklik var mı diye özenle bu bilgileri aldım.
Esasen şunu ifade edeyim: Bildiğiniz gibi her ne kadar
bazı bölgelerde bir kuraklık yaşanmasına rağmen
Çukurova bölgesinde suya ihtiyaç olan zamanlarda hakikaten yağmur
yağmış. Mesela, biz ekim ayında acaba çimlenme problemi
olur mu diye beklerken, bildiğiniz gibi 14-15 ekimde yağmurlar
yağmış ve arkasından da belki barajları dolduracak
kadar değil ama ihtiyacı karşılayacak kadar zaman zaman
yağmur yağmış. Özellikle güzlük hububat ekimlerinde iklim
şartlarının elverişli olması buğday ve
arpanın gelişimini olumlu etkilenmiştir Adanada. Alınan
yağışlar bitkiye faydalı olmuş,
kuraklığın Adana bölgesinde çok fazla bir etkisi
olmamıştır.
Bakın, bu rakamları veriyorum şu anda Sayın
Vekilim: 2006 yılında Çukurovada 855 bin ton olan buğday
üretimi, 2007 yılında yüzde 5,6 artışla 903 bin tona
ulaşmıştır, yani Adanada artış var.
2006-2007 döneminde dekar başına verim
Çukurova bölgesinde hasadın erken başlaması,
diğer bölgelerimizde bulunan alıcıların bu bölgede üretilen
hububat ürünlerine olan talebinin fazla olması ve Ofis
fiyatlarının üzerinde fiyat vermesi sebebiyle son iki yılda
gerçekleşen Toprak Mahsulleri Ofisi hububat alımları diğer
yıllara göre düşük seyretmiştir. Elbette piyasada alım
fiyatı daha fazlayken piyasaya verecektir, bu gayet tabiidir.
2008-2009 döneminde Toprak Mahsulleri Ofisi müdahale alım
fiyatları açıklanıncaya kadar yani 21/5/2008 tarihinden itibaren
taahhütnameyle alımlara başlanmış olup Çukurova bölgesinde
bugüne kadar 827 bin ton buğday alımı
gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda Toprak Mahsulleri Ofisine ürün
bırakan üreticiler, müdahale alım fiyatlarının
açıklanmasını müteakip, bakın, talepleri hâlinde ürünlerini
Ofise peşin satabilecekleri gibi, bırakabilecek veyahut da geri
alabileceklerdir. Yani böyle bir imkân sağlanmıştır.
Dışarıda fiyat daha fazla ise Ofise
bıraktığı buğdayını alarak piyasada satma
imkânı vardır. Hükûmetimiz böyle bir esneklik
tanımıştır.
Sayın Vekilim, esasen şunu da ifade edeyim: Tarım
sektöründe ülke çapında, biliyorsunuz, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı büyük destekler veriyor. Buna da devam edeceğiz.
Bu kapsamda sadece Adana ilinde verilen tarımsal desteklere bakarsak 2002 yılına
göre 56,9 milyon YTL olan destekler 2007 yılında 237 milyon YTLye
ulaşmıştır. Yine, 2003-2008 yılları arasında
Adanaya toplam 719 milyon YTL tarımsal destek verilmiştir. 2008 yılı
Mayıs ayı sonu itibarıyla da şu ana kadar destek
miktarları yaklaşık olarak 65 milyon YTLdir.
Özellikle şunu da belirtmemde fayda var: Ben daha geçenlerde
Adanada idim. Hatta Adanaya gittiğimizde Bakanlığıma
bağlı bütün birimleri toplayarak orada koordinasyon
toplantısı gerçekleştirdik. Tabii Adanada sulamanın çok önemli
olduğunu biliyorum. Bilhassa Aşağı Seyhan Ovası
sulaması, bildiğiniz gibi Kılıçlı Göletinin
bitirilmesi ve bu konuda Kılıçlı Göleti sulaması, hatta
bunun borulu sulamaya çevrilmesi.
Ayrıca, biliyorsunuz, Adana için çok önemli olan 75 bin
hektarlık İmamoğlu sulaması. Bu konuda, hakikaten, zaten
bildiğiniz gibi, bu GAP, KOP bölgesel sulamalarla ilgili
Başbakanın açıkladığı muhteva içinde Çukurova
bölgesi de var. Bu maksatla Aşağı Seyhan Ovası
sulamasına ve drenajına büyük destek vereceğiz. Ayrıca,
Yedigözeyle ilgili baraj inşaatı başladı, biliyorsunuz.
Bununla ilgili sulama projelerinin bir an önce tamamlanması, baraj
inşaatına paralel olarak da sulamalarının
yapılması için gerekli talimatı verdim. Burada Adana için
gerekli titizliği gösteriyoruz, onu özellikle belirteyim.
Bir de karpuzdan bahsedeyim müsaade ederseniz. Karpuz, esasen
gerçekten benim de çok sevdiğim bir ürün. Hakikaten karpuzun o kadar çok
büyük faydaları var ki tesadüfen dün akşam bana elektronik postayla
karpuzun faydalarına dair bir -bugün böyle bir konuşma
yapacağımı bilmiyordum- elektronik posta aldım. Arzu eden
olursa, çok muhteşem bir bilgi, dolayısıyla, isterlerse bunu da
sayın vekillerime yönlendireceğim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Bütün vekillere gönderin
Sayın Bakanım.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Tabii bu konuda, hakikaten, sizin
dediğiniz gibi, başlangıçta karpuz fiyatları yüksekti. Yani
dekar başına, verilen bilgilere göre, 2.000 YTLden
başlıyordu ama son zamanlarda bilhassa bu yağışlar,
mevsimdeki değişiklikler vesaire dolayısıyla karpuzla
ilgili fiyatların düştüğü bir gerçek, onu biliyoruz. Hatta dekar
başına, son aldığım bilgilere göre -Adanadaydım-
500 YTLye kadar düşmüş. Tabii bu konuyla birlikte, biz karpuz
üreticilerinin de mağdur olmasını istemiyoruz ama Hükûmetimizin
böyle bunu alarak bir şekilde ticaret yapması diye bir durum söz
konusu değil.
MUHARREM VARLI (Adana) İhracat?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Ancak ben
de size aynen iştirak ediyorum, bu karpuzun mutlaka ihracatını
kolaylaştırıcı birtakım tedbirler almak lazım. O
konuda da Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanına da bilhassa
pazartesi günü Bakanlar Kurulunda bilgi sunacağım. Birlikte, hep
beraber yüce Meclis, bu konuda ne yapılabilecekse tanıtalım;
karpuz önemli. Üstelik Türkiyede ilk çıkan karpuz da Adana karpuzudur.
Yani her yerde Adana, Adana diye satılır. Gerçekten lezzetli bir
karpuz.
Bir de şunu söyleyeyim: Nisan ayından itibaren
Hükûmetimiz ithalatı da önlemiştir. Onun da büyük faydası var
ama mutlaka bunun Türkiyede kullanımının
yaygınlaştırılması ve aynı zamanda yurt dışına
ihracatıyla ilgili birtakım düzenlemelerin acilen alınması
gerekir. Bu konuyu ben Bakanlar Kuruluna götüreceğim. Sizlerin de bu
konuda tavsiyeleri varsa lütfen onları yazılı olarak verin.
Maksadımız vatandaşımıza her bakımdan
yardımcı olmaktır.
Sürem dolduğu için ben burada sözlerimi noktalıyorum.
Hepinizi hürmetle selamlıyorum. Ayrıca, çiftçilerimize de bereket
diliyorum efendim.
Saygılarımı sunarım efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.
MURAT ÖZKAN (Giresun) Sayın Başkan, bir açıklama
yapmak istiyorum Sayın Bakanla ilgili olarak, yerimden.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Yazılı olarak cevaplayayım.
BAŞKAN Sayın Özkan, Sayın Bakan yazılı
olarak cevaplayacağını söyledi.
MURAT ÖZKAN (Giresun) Soru sormadım ben Bakana. Bir
açıklama yapmak istiyorum sadece.
BAŞKAN Buyurunuz, çok kısa.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Giresun Milletvekili Murat
Özkanın, Toprak Mahsulleri Ofisinin fındık alım satım
politikasına ilişkin açıklaması
MURAT ÖZKAN (Giresun) Evet, bir dakikayı alacak.
Efendim, benim sözlerim Sayın Bakana yönelik değil,
kendisini tenzih ederim. Bakan Bey, görevi itibarıyla fındıkla
ilgili bir kurumun başında değil. Aynı zamanda,
fındık tarımı yapmadığı için de konuyla
ilgili bilgisi yoktur. Sadece Sayın Bakan kendisine verilenleri okuyor.
Üzüntüm, bir Türkiye Cumhuriyeti bakanının yanlış ve yalan
beyanda bulundurulmasıdır.
Bakın şöyle söyleyeyim: Destekleme alımları
arz fazla olduğu zamanlar yapılır. Niçin? Piyasadaki fazla ürünü
alıp piyasa fiyatlarını yükseltmek için. Ne zaman
satılır? Piyasada ürün arzı düşük olduğu
yıllarda, yani hasadın kıt olduğu dönemlerde de piyasaya
sürülür. Görev, regüle etmektir. Toprak Mahsulleri Ofisinin 4 Aralık 2007
tarihindeki açıklamasında Asla satış yapılmayacaktır.
Piyasada 2008 yılı ürünü fazladır. beyanı vardır. Bu
beyan karşılığında, sezonun kapandığı
dönemde, piyasanın kapandığı dönemde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT ÖZKAN (Giresun) Bitirmek üzereyim, bir cümlem var. Lütfen
BAŞKAN Yeniden girmeniz lazım, bir dakikaydı
süreniz.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Fındıkla ilgili konuşuyor herhâlde Sayın Özkan.
BAŞKAN Evet.
Buyurun.
MURAT ÖZKAN (Giresun) Piyasanın kapandığı
dönemde Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürünün Satmayacağız.
sözüne karşılık, resmî basın açıklamasına
karşılık, aradan iki buçuk ay geçer geçmez piyasaya ürün arz
etmesi, hem de maliyetinin altında, maliyetinin yarısında ürün
arz etmesi sadece alivreci satış yapan üç beş
ihracatçının işine gelmiştir. Fiyatları düşürme
çabalarına alet edilmişlerdir. Fındıktan geçinen 8 milyon
insanı resmen Avrupadaki üç beş alıcıya ve Türkiyedeki
insanlara ezdirme ve fiyatı düşük tutturma politikasının
bir sonucudur.
Sayın Bakan fındık konusunda açıklama
yaptı, alanı değil ama ilgilenirse çok memnun olurum ve istirham
ediyorum: Toprak Mahsulleri Ofisinin Fındık satmayacağız.
açıklamasından iki buçuk ay sonra fındık sattıran
faktör, etki, sebep nedir? Arasın Sayın Genel Müdürü ve bunu sorsun.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Özkan.
MUHARREM VARLI (Adana) Sayın Başkan
BAŞKAN Evet, buyurun, çok kısa lütfen.
MUHARREM VARLI (Adana) Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Tabii Sayın Bakanımın ilgi alanı farklı,
kendi alanında başarılı. Tebrik ediyorum, benim Sayın
Bakanıma bir sözüm yok da karpuzla ilgili bir şeye daha dikkat
edilmesi lazım, Hükûmette eğer gündeme getirecekseniz. Kabaktan
aşı şitille karpuz ekimi yaptırılıyor. Onu da ne
yazık ki tüketici fazlaca tercih etmiyor. Bir de İstanbul, Ankara,
İzmir gibi büyük şehirlerde karpuz sergenleri yasaklanmış.
Onun da çok büyük etkisi var karpuz üreticilerinin sıkıntısında.
Bir de benim buğday üretimiyle ilgili sözüm Adana ve Çukurova
için değildi. Bu yıl, Allaha çok şükür, verim çok iyi oldu,
fiyatlar da normal seyrinde gidiyor ancak Ofisin mutlaka devreye girmesi
lazım, gün geçtikçe fiyat düşüyor. Ofis serbest piyasayla rekabet ederek
ürün almalı, yani Taban fiyatımız şudur. deyip de
piyasayı düşürmemeli, serbest piyasayla rekabet ederek ürün
almalı ki hem üreticinin hem de tüketicinin haklarını
korumalı.
Çok teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Varlı.
Gündeme geçiyoruz sayın milletvekilleri.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Genel görüşme açılmasına ilişkin bir önerge
vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) Genel
Görüşme Önergeleri
1.- Malatya Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlu ve 20 milletvekilinin, kuraklık nedeniyle
üreticilerin yaşadıkları sorunlar konusunda genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/5)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin içinde bulunduğu iklim koşulları
nedeniyle yağmur ve kar yağışlarının yeterince
olmaması, oluşan yağışların mevsimsel olarak
dengeli yağmaması su kaynaklarında aşırı derecede
eksilmelere yol açmış, özellikle tarımsal ürünlerde, oldukça
önemli rekolte düşüşü oluşmuş ve oluşmaktadır.
Ülkemizde, özellikle kırsal kesimlerde yaşanan
kuraklık nedeniyle, birçok tarım ürünü yeşermemiş,
oluşan sıcaklardan kavrulmuştur. Yine meyve
ağaçlarında, çiçek dönemi içerisinde çiçeklerini veya çiçek
sonrası oluşan ham meyveleri dökülmüştür. Ülkemizin çok büyük kısmında
oluşan bu tabii afet nedeniyle üreticilerimiz çok güç durumlarda
kalmış, elektrik, gübre, mazot ve işçilik borçlarını
ödeyemez duruma düşmüşlerdir. Ayrıca, çiftçilerimizden
alacaklarını tahsil edemeyen gübre, ilaç, akaryakıt
satıcıları da yine çok önemli sorunlar yaşamaktadır.
Ülkemizde yaşanan bu sorunlara karşı, ürünlerini
sigorta eden üreticilere "TARSİM" tarafından olumsuz
yanıt verilmektedir. Yaşanan mevsimsel sorunlar açık ve net
görülmesine rağmen, oluşan bu tabii afetlerin sigorta kapsamı
içerisinde olmadığı belirtilmektedir.
Ülkemizin içerisinde bulunduğu bu koşulların
irdelenmesi, üreticilerin sorunlarına çözüm bulmak, kuraklık riskine
karşı alınacak önlemlerin açık ve net olarak belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98. İçtüzüğün 102. ve 103. Maddeleri
uyarınca Genel Görüşme açılmasını arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
1) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
2) Muharrem İnce (Yalova)
3) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
4) Bülent Baratalı (İzmir)
5) Faik Öztrak (Tekirdağ)
6) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
7) Ali Koçal (Zonguldak)
8) Metin Arifağaoğlu (Artvin)
9) Ali Oksal (Mersin)
10) Bayram Ali Meral (İstanbul)
11) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
12) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
13) Abdullah Özer (Bursa)
14) Yaşar Tüzün (Bilecik)
15) Ahmet Küçük (Çanakkale)
16) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
17) Atila Emek (Antalya)
18) Oğuz Oyan (İzmir)
19) Eşref Erdem (Ankara)
20) Derviş Günday (Çorum)
21) Orhan Ziya Diren (Tokat)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve genel görüşme
açılıp açılmaması konusundaki görüşme,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve 22 milletvekilinin, Mersin ilinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/214)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Mersin ilinin genel sorunlarını araştırarak,
alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98.
ve İç Tüzüğün 104. ve 105. inci maddeleri gereğince bir meclis
araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Akif Akkuş (Mersin)
3) Behiç Çelik (Mersin)
4) Münir Kutluata (Sakarya)
5) Mustafa Cihan Paçacı (Ankara)
6) Kadir Ural (Mersin)
7) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
8) İzzettin Yılmaz (Hatay)
9) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
10) Hüseyin Yıldız (Antalya)
11) Gürcan Dağdaş (Kars)
12) Bekir Aksoy (Ankara)
13) Zeki Ertugay (Erzurum)
14) Alim Işık (Kütahya)
15) Ahmet Orhan (Manisa)
16) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)
17) Cemaleddin Uslu (Edirne)
18) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
19) Mümin İnan (Niğde)
20) Yılmaz Tankut (Adana)
21) Mehmet Günal (Antalya)
22) Recep Taner (Aydın)
23) Erkan Akçay (Manisa)
Gerekçe:
Mersin ili, 1.595.938 kişilik nüfusu, stratejik konumu,
doğal güzellikleri ve tarihî değerleri ile dünya ölçeğinde öneme
sahip yerleşim yeri olarak geçmişi M.Ö. lere dayanan büyük
şehirlerimizden biridir.
Yüzölçümü 15.952 km2, kara sınırı
Mersin ili arazi yapısı tarımsal çeşitlilik
sunan, özellikle meyve üretiminde ülke ekonomisine önemli katkısı
olan illerimizden biridir. Türkiye narenciye üretiminin % 25'ini, sebze
üretiminin % 6'sını, meyve üretiminin % 9'unu toplamda ise Türkiye
tarım ürünlerinin % 3'ünü Mersin sağlamaktadır.
Mersin ili
2008 yılının Ocak-Şubat aylarında, ilimiz
deniz sınır kapılarından giriş yapan ziyaretçilerin
sayısı geçen yılın aynı dönemine göre % 19,
çıkış yapan ziyaretçilerin sayısı ise % 33
oranında azalmıştır. 2008 yılının Şubat
ayında tesislerdeki ortalama doluluk oranı önceki yılın
aynı ayına göre 5,6 puan azalış göstererek % 41,1
seviyesine gerilemiştir.
1995-2000 yılları arasında toplam 117 bin 894
kişi farklı bölgelerden göç ederek Mersin'e yerleşmiştir.
Mersin ili nüfusunun % 68'ini Mersin doğumlular oluşturuyordu. Buna
karşılık 2000 yılı nüfus sayımı sonuçları
1980 yılına göre % 142,4 arttığını gösteriyor.
Araştırmalar Mersin'e göçle gelenlerin % 85'inin yaşanan
ekonomik zorluklar ve terör nedeniyle göç ettiğini göstermektedir. Nüfusun
% 48'i, özellikle gelir düzeyi düşük illerden göçle gelenlerden
oluşmaktadır. Göçün en yoğun yaşandığı
Mersin merkezde, mevcut 66 mahallenin 34'ü, Tarsus'ta ise, 45 mahallenin 12'si
göçle gelenlerden oluşmuştur. Yoğun göç sonucu; işsizlik,
çarpık kentleşme, eğitim ve sağlık hizmetlerinde
yetersizlik ve aile bütünlüğünün bozulması gibi sosyal sorunlarla
birlikte, göçle gelen nüfusun büyük bölümünün eğitim düzeyinin
düşüklüğü ve vasıfsız iş gücü durumunda olması
kentle uyumlarını zorlaştırmış, bunun sonucunda
kutuplaşmalar yaşanmıştır. İzlenen
yanlış politikalar karşısında bugün Mersin bir göç
kenti haline gelmiştir. Kente gelen göçle birlikte asayiş olaylarında
da hızlı bir yükseliş meydana geldiği görülmektedir.
Kentteki işsizlik %16,2 ile Türkiye'deki şehirler
arasındaki en yüksek seviyeye ulaşmıştır.
2008 yılının ilk iki ayında Türkiye
İş Kurumu Mersin İl Müdürlüğüne yapılan iş
başvurularının sayısı 2007 yılına göre %68
oranında artarak 4.257 kişiye yükselmiştir.
Mersin ilinden komşu illere ulaşım artık
tahammül sınırlarını zorlar hale gelmiş, her yıl
insanlarımız standartlara uygun olmayan bu yollarda ölümlü ya da
hasarlı kazalarla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Mersin'in tarım, ticaret, sanayi veya turizm kenti mi
olduğuna karar verilemiyor. Her sektör kendi talebini dile getiriyor.
Mersin'in lokomotif sektörünü tespit ederek bir makro plan çerçevesinde
Mersinlilere sunmanın zamanı gelmiş geçmektedir.
Mersin, Tarsus'tan Anamur'a kadar Akdeniz'in sıcak
kumsalları ile Toros Dağlarının serin yaylaları
arasında bir dünya cenneti olan ilimizin sorunlarından
arındırılması adına gereken hukuki ve idari
tedbirlerin belirlenmesi için Anayasamızın 98 ve İç Tüzüğün
104. ve 105. inci maddeleri gereğince bir meclis araştırma
komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, şimdi gündemin Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Tapu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı:223) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
1inci maddeyi okutuyorum:
TAPU KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 22/12/1934 tarihli ve 2644 sayılı Tapu
Kanununun 35 inci maddesinin yedinci ve sekizinci fıkraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı
ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel
kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin; sulama, enerji,
tarım, maden, sit, inanç ve kültürel özellikleri nedeniyle korunması
gereken alanlar, özel koruma alanları ile flora ve fauna özelliği
nedeniyle korunması gereken hassas alanlarda ve stratejik yerlerde kamu
yararı ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz ve
sınırlı aynî hak edinemeyecekleri alanları, ilgili kamu
kurum ve kuruluşlarının tescile esas koordinatlı harita ve
planları içeren teklifi üzerine belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.
Yabancı uyruklu gerçek kişiler merkez ilçe ve ilçeler bazında,
uygulama imar planı ve mevzi imar plan sınırları içerisinde
kalan toplam alanların yüzölçümünün yüzde onuna kadar kısmında
taşınmaz ile bağımsız ve sürekli nitelikte
sınırlı aynî hak edinebilirler. Bakanlar Kurulu, merkez ilçe ve
ilçelerin altyapı, ekonomi, enerji, çevre, kültür, tarım ve güvenlik
açısından önemlerini dikkate alarak, bu orandan fazla olmamak
kaydıyla farklı oran belirmeye yetkilidir. Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlık bünyesinde, ilgili
idare temsilcilerinden oluşan komisyon tarafından, bu madde
uyarınca Bakanlar Kuruluna verilen yetkiler dâhilinde çalışmalar
yapılmak suretiyle kamu kurum ve kuruluşlarının bu
kapsamdaki teklifleri incelenip değerlendirilerek Bakanlar Kuruluna
sunulur. Valiliklerce, merkez ilçe ve ilçelerin uygulama imar planı ve mevzi
imar plan sınırları içerisinde kalan toplam alanların
yüzölçümünde meydana gelen değişiklikler takip eden yılın
Ocak ayı sonuna kadar komisyona bildirilir.
Askerî yasak bölgeler, askerî güvenlik bölgeleri ile stratejik
bölgelere ve değişiklik kararlarına ait harita ve koordinat
değerleri Millî Savunma Bakanlığınca, özel güvenlik
bölgeleri ve değişiklik
kararlarına ait harita ve koordinat değerleri ise
İçişleri Bakanlığınca geciktirilmeksizin Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu
Bakanlığa verilir.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz Muğla Milletvekili Fevzi Topuza ait.
Buyurunuz Sayın Topuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FEVZİ TOPUZ (Muğla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 223 sıra
sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 1inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım.
(x) 223 S. Sayılı Basmayazı 11/6/2008
tarihli 116ncı Birleşim Tutanağına eklidir.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede yabancılara
taşınmaz satışının kapsamını
genişletme konusunda 1984, 1986 ve 2003 yıllarında üç kez
düzenleme yapılmış ancak bu düzenlemeler kısa erimli
ticari çıkarlar uğruna ulusal güvenliğin tehlikeye
atılamayacağı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin söz konusu 1985 tarihli
kararında ülkede yabancının arazi ve emlak edinmesinin salt bir
mülkiyet sorunu gibi değerlendirilemeyeceği; toprağın
devletin vazgeçilmesi olanaksız temel unsuru, egemenliğin ve
bağımsızlığın simgesi olduğu; toprak ile
alakalı konuda insan haklarına saygılı, ölçülü, adil bir
sınırlama, devlet için bir nefsi müdafaa tedbiri niteliğinde
olduğu; böyle bir tedbirden vazgeçmenin çoğu kez olası
olmadığı hatırlatılmıştır. Anayasa
Mahkemesinin söz konusu kararına karşın 59uncu AKP Hükûmetince
29/12/2005 tarihinde Tapu Kanununun 35inci maddesi yeniden düzenlenmiş
ancak bu düzenlemede Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının gereklerine
uyulmamıştır.
Tapu Yasasında 29/12/2005 tarihli 5444 sayılı
Yasayla yapılan değişiklikle Yasanın 35inci maddesinin
birinci fıkrasında Yabancı gerçek kişilerin Türkiyede
ancak iş yeri ve mesken olarak kullanmak üzere uygulamada imar planı ve
mevzi imar planı içinde bu amaçlarla ayrılıp tescil edilen
taşınmazları edinebilecekleri öngörülür iken maddenin ikinci
fıkrasında birinci fıkrada yer alan kanuni
sınırlamalar, ticari şirketler yönünden sınırlama
getirilmemiştir. AKP Hükûmetince hazırlanan bu Yasayı ulusal
güvenliğe ve ulusal çıkarlara uygun bulmayan Anayasa Mahkemesi
11/4/2007 tarihinde Yasanın bazı maddelerinin yürürlüğünün
durdurulmasına karar vermiştir.
Değerli milletvekilleri, beş yılda 1 milyon mülk
satışı iddiasıyla hareket eden AKP Hükûmeti,
yabancılara satışı öngören bu yasa tasarısında da
Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarını göz ardı etmiştir.
Söz konusu değişiklikle 2644 sayılı Tapu Kanununun 35inci
maddesinin yedinci ve sekizinci fıkralarını yeniden
düzenlemiştir. 5444 sayılı Kanunla değişik Tapu
Kanununun 35inci maddesinin yedinci fıkrasıyla getirilen
düzenlemede kullanılan bazı kavramların tanımı
yapılmamıştır. Bunlardan stratejik yer ve özel koruma
alanları ile hangi tür alanların kastedildiğinin
açıklanması gereklidir. Stratejik yer kavramı askerî yasak ve
güvenlik bölgesi kavramından ayrı gibi görülmektedir. Zira kanunda
ayrıca askerî yasak ve güvenlik bölgesi kavramı
kullanılmıştır. Özel koruma alanı kavramı ile
5419 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununun
20/a maddesinde geçen özel güvenlik bölgesinin kastedilip kastedilmediği
tam olarak anlaşılmamaktadır.
Tasarıda
sulama, enerji, tarım, maden, sit, inanç ve
kültürel özellikleri nedeniyle korunması gereken alanlar, özel koruma
alanları ile flora ve fauna özelliği nedeniyle korunması gereken
hassas alanlarda ve stratejik yerlerde kamu yararı ve ülke güvenliği
bakımından taşınmaz ve sınırlı aynî hak
edinemeyecekleri alanları, ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarının tescile esas koordinatlı harita ve
planları içeren teklifi üzerine belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.
denilmektedir. Ancak bu alanların birçoğunun sınırları
belli olmadığı gibi koordinatları da mevcut değildir.
Örneğin, doğal sit, su havzaları, tarım alanları, flora
ve fauna özelliği nedeniyle korunması gereken birçok özel koruma
alanlarının sınırları sayısal bir değere
sahip değildir. Söz konusu alanların valiliklerce yapılan
stratejik il planlarında belirtilmesi gerekmektedir. Ancak bu tür
bilgilere Bayındırlık ve İskân
Bakanlığının sahip olmadığı,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 27
Şubat 2008 tarihli yazılarıyla belgelenmiştir.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın
yazısında bu bilgilerin İçişleri
Bakanlığından alınması gerektiğini ifade etmesi
üzerine 5444 sayılı Tapu Kanununun 35inci maddesinin yedinci
fıkrasında ayrıntılı olarak belirtilen yabancı
uyruklu gerçek kişiler ile yabancı tüzel kişiliğe sahip
ticaret şirketlerinin; sulama, enerji, tarım, maden, sit, inanç ve
kültürel özellikleri nedeniyle korunması gereken alanlar, özel koruma
alanları ile flora ve fauna özelliği nedeniyle korunması gereken
hassas alanlarda ve stratejik yerlerde kamu yararı ve ülke güvenliği
bakımından taşınmaz ve sınırlı ayni hak
edinemeyecekleri alanların valiliklerce yapılan stratejik il
planlarında belirlenip belirlenmediğine ilişkin
İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalaya yönelttiğim
soru önergem de yanıtlanmamıştır.
Yeniden düzenlenen 35inci maddenin yedinci
fıkrasının ikinci cümlesinde Yabancı uyruklu gerçek
kişiler merkez ilçe ve ilçeler bazında, uygulama imar planı ve
mevzi imar plan sınırları içerisinde kalan toplam alanların
yüzölçümünün yüzde onuna kadar kısmında taşınmaz ile
bağımsız ve sürekli nitelikte sınırlı aynî hak
edinebilirler. denilmektedir.
Görüleceği üzere, yabancı gerçek kişiler için
getirilen uygulama imar planı, mevzi imar plan sınırları
içerisinde kalan toplam alanların yüzölçümünün yüzde 10u koşulu da
yabancı ticaret şirketlerini kapsamamaktadır. Tasarıyı
hazırlayanların ülke topraklarının pazarlanması
konusunda yabancı ticaret şirketlerine miktar sınırlaması
getirmemesiyle, kimi yabancı şirketlere dilediği kadar arsa ve
arazi edinebilmesinin yolu açılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, tasarıda yer alan yüzde 10
konusunu kendi bölgemden bir örnekle açıklamak istiyorum. Muğla
merkez ilçenin imar planı alanı 3.965 hektardır, yani 39.600
dönümdür. Buranın imar planının sadece
Yasa henüz Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanmadan, ülkemizle
karşılıklılık ilişkisi olmayan bazı Arap
ülke şeyhlerinin Ege kıyılarımızda özellikle Bodrum
koylarında şimdiden arazi aramaya başlamaları boşuna
değildir.
2 Nisan 2008 günü TOKİ ile Kuveyt Yatırım
İdaresi arasında Türkiyede Arazi Geliştirme Projesi
kapsamında stratejik ortaklığı öngören mutabakat
muhtırası imzalanmıştır. İstanbulda
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ile Kuveyt Emiri El Sabahın
huzurunda imzalanan bu anlaşmadan bir gün sonra, 3 Nisan 2008 tarihinde
Kuveyt Emirinin Bodrum kıyılarında ve koylarında 60 ila 300
dönüm arasında arazi araması dikkat çekicidir.
21 Nisan 2008 tarihinde Anadolu Ajansında Maliye
Bakanlığı Millî Emlak Genel Müdürlüğünün
hazırladığı rapora yer verilmiş ve Türkiye
Gayrimenkul Zengini: Devletin 2 Milyon Taşınmazı Var
başlığıyla kamuoyuna duyurulmuştur. Türkiye'nin
gayrimenkul zengini ilan edildiği raporda söz konusu kamu
mallarının büyük bir bölümünün mera, yaylak, kışlak, harman
yeri, panayır yeri gibi kamunun yararlanmasına tahsis edilen orta
malları, su ve su ürünleri alanları, maden alanları, tarihî ve
kültürel alanlar, orman ve kıyılardan oluştuğu
görülmektedir. Anlaşılan AKP Hükûmeti ülkemizde toprağa,
ulusumuza ve ulusal değerlere ait ne varsa satıp savmak istemektedir.
Türkiye Gayrimenkul Zengini ve Devletin 2 Milyon Taşınmazı Var
başlığıyla kamuoyuna yapılan açıklamadan bir gün
sonra, 22 Nisan 2008 tarihinde yabancılara mülk
satışını öngören bu yasa tasarısının gelmesi
düşündürücüdür.
Türk yabancılar hukukunun temel ilkelerinden ve en önde
geleni karşılıklılıktır. Anayasanın
başlangıç kısmının ikinci paragrafında yer
alan Dünya milletleri ailesinin
eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak deyimi de
yabancılar hukukunda karşılıklılık ilkesinin
uygulanmasını gerekli kılmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
FEVZİ TOPUZ (Devamla) Değerli milletvekilleri, ülkemiz
topraklarının korunması, gerekli hassas alanlara ve kamu
yararı ve ülke güvenliği bakımından stratejik yerlere ait
haritalar yapılmadan, arazi yönetimi planları oluşturulmadan,
taşınmaz bilgi sistemi kurulmadan, bu bölgelerle ilgili tespitler
yapılmadan satış yapılmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, tasarı, Anayasa Mahkemesi
kararları doğrultusunda düzenlemeler yapmak yerine, yabancılara
taşınmaz satışı konusunda bütçe
açıklarını kapatmak gibi dar anlamda bir finansman sorununun
çözümüne indirgenmemelidir.
Ülke topraklarımızın satışı
konusunda benzeri sorunlar yaşamış olan bir Afrikalı
şefin sözleriyle konuşmamı tamamlamak istiyorum: Beyazlar
Afrikaya geldiklerinde bizim topraklarımız, onların
İncilleri vardı. Bize gözlerimizi kapatarak dua etmeyi
öğrettiler. Uyandığımızda gördük ki onların
toprakları, bizim İncillerimiz vardı. Bunu, aynı şeyi
yaşamamak üzere, bu kararı alırken ve mallarımızı
satarken dikkatli olmamız gerekiyor.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi, yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Topuz.
1inci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Mersin Milletvekili Behiç Çelik konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Çelik.
MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 223 sıra sayılı
Tasarı hakkında konuşma yapmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle bu tasarı ne getiriyor, ona bakmak gerekiyor. Bu
tasarı aslında 2005 tarihli 5444 sayılı Kanunla, 2644
sayılı Tapu Kanununun 35inci maddesini düzenlemekte. Fakat bu,
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilince, Hükûmet, bir yıl
geçtikten sonra yabancıya toprak peşkeşini tekrar yüce Meclisin
gündemine getirmektedir.
1inci maddeyle ilgili hatipler birçok ifadelerde bulundular.
1inci madde ölçüt getiriyor ve sınırları belirleme yetkisini
Bakanlar Kuruluna tevdi ediyor, yabancı gerçek kişilerin uygulama ve
mevzi imar planı kapsamında toplam yüz ölçümünün yüzde 10una kadar
alanda taşınmaz edinebilmesini düzenliyor ve bunu da, farklı
oranlar belirleyebilmeyi Bakanlar Kuruluna terk ediyor ve diğer
haritalarla ilgili özel düzenlemeler var ve enteresan olan, askerî yasak
bölgeler, askerî güvenlik bölgeleri ile anlamı ne olduğu hâlâ belli
olmayan stratejik bölgelere ve değişiklik kararlarına ait
haritalarla ilgili düzenlemeler var.
Tasarının içeriği böyle, ama sayın
milletvekilleri, böyle bir tasarı olamaz. Dili bozuk, özü bozuk.
Lafzı ve ruhu ile mütenasip değil. AKPnin yüce Meclise her
getirdiği metin milletimizin ortak özlemine, ortak ihtiyaçlarına
hizmet etmiyor. Bazı metinler İngilizce orijinalinden tercüme,
bazıları malum egemenlerin direktifleriyle hazırlanan belgeler,
bazıları da AKP korku diktatörlüğüne giden yola taş
döşeyen belgeler. Genel Kurula her getirilen metin Türkiyemizin
geleceğine ipotek koymakta, gittikçe vahimleşen sömürgeleşme ve
ayrışma zemini hazırlamaktadır. Elbette bunun hesabı
sorulacaktır. Vakıflar Kanunu çıkarılıyor, 301inci
madde düzenleniyor, hemen 22 Temmuz seçimlerinden sonra yeni anayasa
tartışmaları açılıyor, alabildiğine inanç
hortumculuğu yapılıyor, yolsuzluk ve talan had safhada ve
baş örtüsü istismarı yapılıyor, kendi devletini suçlayan
bakanlarla Türkiye Cumhuriyeti karşı karşıya kalıyor.
Böyle bir ortamda yine geliyor ve küresel sermayenin ve güç
odaklarının önünü açmak için, yabancılara
topraklarımızı peşkeş çekmek için böyle bir yasa ne
yazık ki iktidar tarafından tasarı hâline getirilip yüce
Meclisin önüne sunuluyor. Onun için bilumum Türklük düşmanlarının
Türkiye'nin her yanını istila etmesine, istila iradesine ortak
olmanız millî ve manevi değerlerinize, vicdanınıza da
sizlerin yabancılaştığını göstermektedir.
Bu tasarı karşılıklılık ilkesi
düşünülmeden hazırlanmıştır. Bu tasarı
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Karşılıklılık
var.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla)
Karşılıklılık ilkesi yok.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Var var.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Var ama başka anlamda, onu
izah edeceğim daha sonra.
Köy Kanunu, Doğrudan Yabancı Yatırımlar
Kanunu, Turizmi Teşvik Kanunu gibi kanunlarda yapılan düzenlemelerle
aslında karşılıklılık ilkesi ortadan
kaldırılmış, kanunda zaten yabancıların mal
edinimiyle ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Ve ne kadar,
yabancıların Türkiye'de gayrimenkul edindiklerine dair bir envanter
çalışması da söz konusu değildir. Varsa da bu
sağlıklı değil. Ayrıca hâlâ kadastral bilgi sistemi
kurulmamıştır. O nedenle bu yasanın, bu tasarının
geri çekilip eksikleri giderildikten sonra getirilmesinde yarar var.
Burada bir hususu özellikle vurgulamak istiyoruz.
Yabancıların Türkiye'de mal edinimi ayrı bir konudur. Bunun
yasal dayanaklarını mütekabiliyet esası gözetilerek düzenlemek
mümkündür ama bunu sistematik olarak devletin takip etmesi ve
bağımsızlık ve egemenliğimize asla zarar vermemesi
öncelikle ele alınması gereken bir husustur.
Şimdi, düşününüz -size bir hususu belirtmek istiyorum-
borsanın yüzde 70ten fazlası yabancıların eline
geçmişken ve zilyetlik kurumu, Anadolunun hâlâ kadastrosu
tamamlanmadığı için, alabildiğine Türkiye'nin genelinde
uygulanırken, yabancılar adına yerli
vatandaşlarımızın satın aldıkları mülkler
söz konusu iken ve yabancı bankalara ipotekli geniş araziler söz
konusu iken, böyle bir ortamda, siz, Türkiye'nin ne kadarının acaba
yabancıların eline geçtiğini düşünüyorsunuz? Bu konuda bir
hazırlığınız var mı İktidar olarak? Böyle
bir çalışmanız var mı? Borsanın yüzde 72sinin
yabancıların eline geçmiş olması demek, şirketler
eliyle, Türkiyede geniş alanların, tesislerin ele geçirildiğini
göstermiyor mu?
Burada, Tapu Kadastroda çalışmış üst düzey bir
bürokratın söyledikleri çok enteresan, diyor ki bu bürokrat: Bütün bu
yapılanlar anayasal suç niteliği taşımaktadır.
Ülkemizin anahtar teslimi satışı ve tasfiyesi inatla sürdürülmek
isteniyor yani 80 bin kilometrekarelik bir toprak parçası, hem de imar
planlı olarak yabancıların eline geçmiş olacak ki, bu
miktar, Türkiye yüz ölçümünü ham olarak düşündüğümüzde onun
miktarıdır. diyor. Bütün zenginlikler, ormanlar, madenler,
fabrikalar, tersaneler, bankalar, ne varsa, arazisi, tesisi, malzemesi ve
çalışanlarıyla yabancılara devrediliyor. Satılan
yerlerin tespiti yerine kalanların tespiti artık daha kolay
yapılır hâle geldi. diyor.
Şimdi borsaya dönersek, borsa kanalıyla yabancı
şirketler geniş yerler alıyor. Zilyetlik kurumu var. Türkiye
üzerinde hesaplar var. Dün, AKPnin sayın hatiplerinin
konuşmasında, burada, özellikle Mülk satışıyla
egemenlik ilişkisi arasında bir ilişki kurmayalım. diye
ifade ettiler. Fakat Türkiye -verdikleri örnekteki gibi- bir Dubai değil
arkadaşlar, saygıdeğer milletvekilleri, Dubai değil
burası; burası İspanya da değil, İrlanda, İzlanda
da değil, İngiltere de değil, burası Türkiye. Burası,
her karış toprağı şehit kanıyla
sulanmış ve emperyalizmin özellikle sürekli olarak takip ettiği
bir kutsal vatan parçası. Atatürkün kurduğu bu cumhuriyet yoktan var
edilmiş bir cumhuriyet ve devlet öylesine kutlu bir devlet. Bu devletin,
bu vatanın topraklarını Vatan sevgisi imandandır.
ilkesince en iyi şekilde korumak, kollamak ve bu konuda fevkalade
şuurlu olmak hepimizin en asli görevidir diye düşünüyorum. AKPnin bu
aymazlığını burada şiddetle kınıyorum.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) Biz de bu düşüncenizden
dolayı sizi kınıyoruz.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiyeyi satış projesinin bir diğer
ayağı olan bu tasarı yüce Meclisten geçmesin. AB istemiş,
Batı istemiş, onların Türkiye şubesi istemiş olabilir.
Lütfen Türkiyeyi parselleyip satmayın. Toprak ve mülk satarak açık
kapatılmaz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Siz de sattınız.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Size Oğuz Kağan
Destanını hatırlatmak isterim. Toprak demek vatan demektir,
vatan sevgisi de imandandır. Bakınız, Osmanlı, Balkanlarda,
Orta Doğuda, Anadoluda imtiyazlar ve mülkiyet satışıyla
topraklarını elden çıkarırken Toprak bir yere mi gidiyor,
işte orada duruyor. diyorlardı. Malumunuz Balkanlar da, Orta
Doğu da elimizden çıktı ve İstiklal Harbiyle ancak geri
alabildik. O zaman Maliye Nazırı Cavit de satıcıydı.
Fakat 60ıncı Hükûmetin Maliye Bakanı Unakıtan da
Yabancıya toprak satılmışsa ne oldu, adamlar ceplerine
koyup da götürdüler mi? Bak, olduğu yerde duruyor. diyebiliyor.
Yüzyıl önce de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Tamam, Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Aynı sözleri bugüne uyarladığımızda
Unakıtanın da gaflet uykusundan uyanmasını beklemek
hakkımızdır diye düşünüyorum.
Karşılıklılık ilkesi düşünülerek sadece
devletimizce meşru kabul edilecek bir amaçla yabancılara
taşınmaz veya sınırlı ayni hak devri mümkün olabilmeli.
Bu amacın çiğnenmesi hâlinde uygulanacak tasarruflar baştan
tespit edilerek gereği yapılmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu zilleti asla kabul etmiyoruz.
Eğer bu tasarı yasalaşırsa 72 milyon size her iki cihanda
da hesap soracaktır, biz de hesap soracağız. Vatan
toprağını peşkeş çekenleri büyük bir azap
beklemektedir.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Çelik.
Madde üzerinde, şahsı adına Tokat Milletvekili
Osman Demir.
Buyurunuz Sayın Demir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
OSMAN DEMİR (Tokat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlamadan yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. 223 sıra sayılı Tapu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
1inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Yabancı gerçek kişilerin
karşılıklılık ilkesine göre ülkemizde
taşınmaz edinimleri Lozan Anlaşmasına kadar
dayanmaktadır. İlk yasal düzenleme de 1934 yılında 2644
sayılı Tapu Kanunuyla yapılmıştır. Bu
düzenlemeyle, yabancıların 30 hektara kadar toprak almasının
yolu açılmıştır. Daha sonra ikinci düzenleme, 29/12/2005
tarih ve 5444 sayılı Kanunla yapılmıştır. Bu
Kanun ile
Şimdi yaptığımız düzenleme, aslında
Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bu kısımları
olgunlaştırmak ve doldurmaya yönelik düzenlemedir. O zaman, ne
yapıyoruz 1inci maddeyle, buna bir bakmamız gerekiyor.
1inci maddede, yabancı uyruklu gerçek kişilerin, merkez
ilçe de dâhil ilçelerin uygulama imar planı ve mevzi imar planı
sınırları içinde kalan toplam alanın yüzde 10una kadar
taşınmaz mal alabileceğini düzenliyoruz. Birincisi budur.
İkincisi, altyapı, ekonomi, enerji, çevre, kültür,
tarım ve güvenlik açısından stratejik öneme sahip merkez ilçe ve
ilçelerde satılabilir alanı, bu saydığımız imar
alanı ve mevzi imar alanının yüzde 10unun da altına
indiriyoruz. Bu yetkiyi de Bakanlar Kuruluna veriyoruz. Dolayısıyla,
Anayasa Mahkemesinin arzu ettiği tarzda sınırlandırmayı
getirmiş oluyoruz.
Üçüncü olarak, tabii, yıldan yıla imar alanları
değiştiği için, bu değişimlerin, takip eden
yılın ocak ayına kadar ilgili birim amirlerinden oluşan
komisyona bildirilmesini öngörüyoruz. Yine, stratejik alanın nereler olduğunun
da aynı şekilde Tapu Kadastronun bağlı olduğu
Bakanlığa bildirilmesini öngörüyoruz.
Gördüğünüz gibi, Anayasa Mahkemesinin arzusu
doğrultusunda gerekli düzeltmeler bu şekilde yapılmış
oluyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir
Sayın Milletvekili dünkü konuşmasında, Yahudilerin II.
Abdülhamid Hana gelerek Filistinde kendilerinin devlet kurması
amacıyla Osmanlı borçlarının ödenmesine
karşılık bir arazi verilmesini talep ettiklerini, Abdülhamid
Hanın da kanla alınan toprağın parayla satılamayacağını
kendilerine ifade ettiklerini söylemiştir. Ancak, Sayın Milletvekilinin
konu ettiği toprak satışıyla bugün bizim
düzenlediğimiz toprak satışı arasında uzaktan
yakından bir alaka yoktur.
FARUK BAL (Konya) Var, var.
OSMAN DEMİR (Devamla) Bunu şu şekilde
açıklamak isterim: Birincisi, yabancılara mülk
satışını biz bugün ilk defa düzenlemiyoruz. Eğer buna
siz Aynıdır. diyorsanız, Atatürkün
sağlığında yapılan düzenlemenin de aynı
olduğunu iddia etmiş olursunuz; bu, kabul edilebilir bir davranış
tarzı değildir.
İkincisi: Yine, geçmişte böyle bir düzenleme yapmamış
olsak dahi, zamanla şartlar değiştiğinden dolayı,
böyle bir düzenlemenin yapılmasında bir mahzur yoktur. Çünkü
yabancılar bizim ülkemizde nasıl taşınmaz satın
alıyorlarsa, biz de yabancıların ülkesinde taşınmaz
satın alıyoruz. Aksi hâlde Biz satın alalım,
yabancılar bizim ülkemizde satın almasın. demenin tutarlı
bir mantıki açıklaması olmamalıdır. Kaldı ki 2007
yılı sonuna kadar yabancıların bizim ülkemizde satın
aldıkları alan 36 milyon metrekaredir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
OSMAN DEMİR (Devamla) Oysa, Türk
vatandaşlarının sadece Avrupada satın aldıkları
alan 48 milyon metrekaredir.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Onlar çifte vatandaş.
OSMAN DEMİR (Devamla) Dolayısıyla, İkinci
Abdülhamid Han örneğindeki toprak satışıyla bugün
yasalaştırmaya çalıştığımız toprak
satışını bire bir örtüşüyor görmek doğru
değildir.
Bizim ülkemize gelen yabancılar bizim ülkemizde toprak
satın alabiliyor ve yerleşebiliyorlarsa, bu, bizim ülkemizin güvenilir
olduğunu, istikrarlı olduğunu gösterir. Kaldı ki
düşünün, bir yabancı ülkede toprak aldınız, üzerine bina
yaptınız ve oturuyorsunuz, kendinizi kendi ülkemizdeki kadar güvenli
hissedebilir misiniz? Demek ki yabancılar da bizim ülkemizde toprak
aldıklarında bizim öz vatandaşlarımıza göre daha
zayıf konumdadırlar. Bunlar güvenle toprak satın alabiliyor ve
üzerinde oturabiliyorlarsa, bu, bizim ülkemizin büyüklüğünü, güçlü
olduğunu, güvenilir olduğunu gösterir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle
ben, çıkarmakta olduğumuz kanunun ülkemize hayırlı
olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Size hayırlı olsun!
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Demir.
1inci madde üzerine şahsı adına Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunç konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Tunç. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 1inci maddesi hakkında şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Tapu Kanununun 35inci maddesinin yedinci fıkrasına
eklenen Yabancı uyruklu gerçek kişilerin il bazında
edinebilecekleri taşınmazların, illere ve il yüzölçümüne göre
binde beşi geçmemek üzere oranını tespite Bakanlar Kurulu
yetkilidir. şeklindeki fıkranın Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilmesi üzerine Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesinde
belirtilen Bakanlar Kuruluna verilecek yetkinin çerçevesi bu tasarıyla net
bir şekilde belirlenmiştir.
Tasarıyla Yabancı uyruklu gerçek kişilerin ilçe ve
merkez ilçe bazında, ilçelerin uygulama imar planı ve mevzi imar plan
sınırları içerisinde kalan toplam alanların yüzölçümünün
yüzde onuna kadar kısmında taşınmaz edinebileceği
hükmü getirilerek Anayasa Mahkemesinin iptal kararında belirtilen
gerekçeye uygun sınırlar çizilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bugün görüşmekte olduğumuz
tasarı Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bir fıkranın iptal
gerekçesi doğrultusunda yeniden düzenlenmesinden ibaret olmasına
rağmen, muhalefete mensup bazı milletvekillerinin, yine
tasarının görüşmelerini fırsat bilerek, kamuoyuna
yanlış bilgiler aktararak iktidar partisini ve Hükûmeti yıpratma
çabası içerisinde olduklarını görüyoruz. Mevzuatımızda
1934 yılından bu yana yabancılar ülkemizde zaten
taşınmaz edinebiliyorlar. Yabancıların taşınmaz
edinimini düzenleyen Tapu Kanununun 35inci maddesi 1934 yılında
yazılırken AK Parti yoktu. CHPli, DSPli ve MHPli iktidarlar
döneminde bu ülkede 12 milyon metrekare taşınmaz yabancılara
satıldı.
FARUK BAL (Konya) Yalan!
YILMAZ TUNÇ (Devamla) AK Parti İktidarında önceki
iktidarlar döneminden daha fazla taşınmaz
satışının sebebi, önceki iktidarların
taşınmazları satmak istememesi ya da burada ifade ettikleri gibi
Vatan toprakları kutsaldır. anlayışından
kaynaklanmıyordu. Eğer öyle olsaydı MHP ve CHP döneminde kutsal
toprakların 12 milyon metrekaresi satılır mıydı?
FARUK BAL (Konya) Rakam yalan!
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Geleceğe güvenin
olmadığı, istikrarın olmadığı, demokrasisi
zayıf, ekonomisi çökmüş, krizlerle boğuşan, bankaları
hortumlanan bir ülkede siz olsanız taşınmaz mal alır
mısınız? İşte, AK Parti İktidarında
satışların artmasının nedeni, ülkemizin
istikrarlı bir şekilde büyümesi, turizmde ve sanayide
kalkınması, yabancı yatırımcı için güvenli bir
liman olmasından kaynaklanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu kürsüden, denetimsiz bir
şekilde, hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın
yabancıların mülk edinebildiği şeklinde ifadeler
kullanıldı. Konuları bu şekilde çarpıtarak milletimize
aktardıkça inandırıcılığınızı
kaybediyorsunuz.
Yabancılara taşınmaz satışıyla
ilgili millî devlet, üniter yapı, karşılıklılık
ilkeleri gibi sınırlamaları bu kanuna koyalım diyen
tecrübeli milletvekillerimizi dinlerken hayretler içinde kalıyoruz. Tapu
Kanununun 35inci maddesinin daha birinci cümlesinde
karşılıklılık ilkesi belirtiliyor. Bir ülkede
vatandaşımıza taşınmaz edinme hakkı
tanınıyorsa, ülkemizde de aynı haklar tanınmakta. Türk
vatandaşlarına bu hakkı tanımayan ülkelere bu hak
tanınmamaktadır. Yabancı bir kişinin ülke genelinde
edinebileceği taşınmaz miktarının toplamının
2,5 hektarı geçemeyeceği 35inci maddenin birinci
fıkrasında mevcuttur.
Satışları, iş yeri ve mesken olarak
sınırlandıralım diyen hukukçu milletvekillerimizi duyunca
onlar adına üzülmemek elde değil.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Kendi adına üzül!
YILMAZ TUNÇ (Devamla) İş yeri ve mesken olarak
kullanma şartı zaten kanunda var.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Bu konuşmayı
yaptığın için kendi adına üzül!
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Yabancı gerçek ve tüzel kişiler,
sulama, enerji, tarım, maden, sit, inanç ve kültürel özellikleri nedeniyle
korunması gereken alanlar, özel koruma alanları ve stratejik yerlerde
kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz
edinememektedirler. Sanki tüm bu sınırlamalar yokmuş gibi, bu
kürsüden gerçekleri saptırarak iktidarı bu şekilde
yıpratacağınızı ve milletimizin size
inanacağını mı zannediyorsunuz? Yabancı ülkelerde 4
milyon vatandaşımız var ve yüz binlerce
vatandaşımız yabancı ülkelerde taşınmaz mal edinebiliyorlar.
Yoksa siz, Türk vatandaşlarının yabancı ülkelerde
taşınmaz edinmesine de mi karşı çıkıyorsunuz?
Değerli milletvekilleri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Anayasa Mahkemesinden
kaç kez döndü Sayın Milletvekili?
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Değerli milletvekilleri, son olarak
şunu ifade etmek istiyorum: Tapusu yabancıda da olsa satılan
taşınmaz Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindedir.
Tapusu yabancıda da olsa, yabancı sermayeye ait bir fabrikada Türk
vatandaşları çalışmaktadır. Yabancı
şirketler Türk şirketleriyle ortaklıklar kurmaktadır,
ülkemize katma değer sağlamaktadır. Lütfen mülkiyet hakkı
ile devletin egemenlik hakkını birbirine
karıştırmayalım. Gerçeklerle hiçbir ilgisi olmayan, Vatan
toprakları satılıyor. propagandasının seçimlerde
tutmadığını, vatandaşlarımızın bu tür
sloganlara itibar etmediğini artık görmüş olmanız gerekir.
Tasarının yasalaşması ve ülkemize
hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Tunç.
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkanım, Sayın
Hatip, dün benim yaptığım konuşmayı referans
göstererek gerçek dışı bilgiler ileri sürmüştür.
Açıklamak üzere, lütfen, söz talep ediyorum.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Öyle bir isim vermedi ki.
BAŞKAN İsmen size bir şey söylemedi ama.
FARUK BAL (Konya) İsmen söylemedi efendim. Dün Abdülhamid
Sultanın, Hakanın ismini ben kullandım, Filistin
topraklarını ben ifade ettim.
BAŞKAN Evet, yerinizden lütfen söz isterseniz
FARUK BAL (Konya) Lütfen orada konuşayım Sayın
Başkan.
BAŞKAN Tamam, buyurun, kürsüye geliniz.
İki dakika süre veriyorum.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili Faruk
Balın, Tokat Milletvekili Osman Demirin, daha önce yapmış
olduğu konuşmada geçen sözlerini çarpıttığı
gerekçesiyle konuşması
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, çok teşekkür
ediyorum.
Aslında bugün sesim nedeniyle konuşma düşüncesinde
değildim, ancak Sayın Milletvekili biraz önce gerçek
dışı beyanlarda bulununca, bunları açıklamak üzere
huzurunuzdayım.
Bir, bu Tapu Kanununda yapılan değişiklik iki
temel kavramı birbirinden ayırıyor; biri gerçek kişiler,
diğeri ticaret şirketleri. Gerçek kişilerle ilgili
dediğiniz doğru ancak ticaret şirketleriyle gösterin bana burada
mütekabiliyet ilkesini. Yok.
Değerli arkadaşlarım, gerçek kişilerin
almış olduğu iş yerleriyle ve binalarla, meskenlerle ilgili
kimsenin itirazı yok. Buraya çıkan herkes itirazsız bir konuyu
anlatıyor ve milleti kandırıyor. İtirazımız,
mesken ve iş yeri dışındaki ticaret şirketlerinin,
mütekabiliyet ilkesine uymadan, sınırsız bir şekilde
gayrimenkul edinmesinin önündeki engeli kaldırmaktır. Bizim derdimiz
budur. Bu toprak elbet vatandır. Kim diyor bunu mülkiyet hakkıyla
karıştırmasın diye?
Size ben okuyayım, dinleyin, başka hikâyeler
okuyayım, bunlar tarihî hikâyeler: Abdülhamid Han satmadı o
toprağı, Filistin toprağını. Ancak Abdullah
Paşanın orduları Filistinden çekildikten sonra, oranın
yerel halkı, çil çil dolar karşısında, bu toprakları
sattı ve kurulan devlet, o satılan mülkiyet hukuku üzerine kuruldu.
Bunu öğrenin, öğrenin bunu.
Değerli arkadaşlarım, ben, elbette ki ülkemi ve
milletimin hukukunu korumak zorundayım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bal, süreniz doldu, lütfen
FARUK BAL (Devamla) Sayın Başkanım, bir cümle
okuyup bitireceğim.
BAŞKAN - Tamam.
FARUK BAL (Devamla) Bakın, size, Kenyanın Kurucu
Devlet Başkanının, belki kıssadan hisse alınabilecek
bir beyanını okuyorum: Batılılar geldiklerinde ellerinde
İncil, bizim elimizde de topraklarımız vardı. Bize,
gözlerimizi kapayarak dua etmemizi öğrettiler. Gözümüzü
açtığımızda, bizim elimizde İncil, onların elinde
topraklar vardı. O topraklar bizim. Gözünüzü açın güzel
kardeşlerim. Bu topraklar bizim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bal.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri(Devam)
1.- Tapu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı: 223) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz 1inci
madde üzerinde.
Bir tek soru görünüyor burada, Sayın Sünerin.
Buyurunuz Sayın Süner.
TAYFUR SÜNER (Antalya) Sayın Başkanım, Sayın
Bakanıma sormak istiyorum: Daha önceki düzenlemelerin
sakıncaları giderilmeden alelacele hazırlanan
taşınmazlarımız konusunda gerekli bilgi envanteri oluşturulmadan,
yerleşim yeri esasına göre değil, imar planı ve mevzi imar
planı üzerinden yüzde belirlemek suretiyle yapılan düzenleme
Anayasamızın temel ilkelerine aykırı değil midir? Bu
durum, konut ve ticari alanlarımızın büyük bir bölümünün
yabancıların eline geçmesi gibi ciddi sakıncaları içermekte
değil midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Süner.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Sayın Sünerin sorusuna kısaca cevap vermek istiyorum.
Kürsüde de söz alan milletvekili
arkadaşlarımızın da ifade ettikleri gibi, şu anda,
Tapu Kanununda yapılan değişiklik, anayasal denetimin
sonucunda, bu denetim sonucu iptal edilen hükümlerin yerine, anayasal denetimde
ortaya konan yeni yaklaşıma paralel bir düzenlemedir.
Dolayısıyla, yapılan işlem, Anayasa Mahkemesinin
denetiminden geçmiş ve burada ortaya konan görüş ve
değerlendirmelere göre yeniden düzenlenmiştir. O bakımdan,
Anayasaya uygunluğu konusunda herhangi bir tereddüdün olmaması
gerektiği kanaatindeyim.
Biraz önce kürsüde kendilerini dinlediğimiz
arkadaşlarımız da açıkça ifade ettiler.
Yabancıların, özellikle yabancı gerçek kişilerin ülkemizde
mülk edinmeleriyle ilgili konu yeni başlamamıştır, ta
1934lerde başlamıştır ve hatta o zaman bir gerçek
kişi Türkiyede 300 dönüme kadar mülk edinme imkânına sahipti,
şimdi sadece 25 dönüme kadar mülk edinebiliyor.
Şimdi, söz alan arkadaşlarımız, biraz önce
muhalefete mensup arkadaşlarımızdan bir değerli
arkadaşımız Vatan topraklarını satanları büyük
bir azap beklemektedir. diye bir ifade kullandılar. Tabii, yerimde
otururken son derece üzüldüm. Şimdi, o zaman, 1934 yılında
başlayan bu uygulamayı yapanlar şu anda büyük bir azap
içerisindeler mi? Böyle bir şey söyleyebilir misiniz? O sırada
Cumhurbaşkanlığı makamında Gazi Mustafa Kemal Atatürk
oturuyor, Başbakan rahmetli İsmet İnönü. Yani bunlar, vatan
topraklarını satan, büyük bir azap içerisinde olan kimseler midir?
Böyle mi değerlendireceğiz? Bu ne kadar talihsiz bir beyandır.
Vatanı kurtaranları siz o cümlelerinizle vatan satan insanlar gibi
nitelemiş olmuyor musunuz?
Değerli arkadaşlar, kürsüyü kullanırken lütfen
ağzımızdan çıkanları kulaklarımız duysun.
Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Madde üzerinde üç önerge vardır, sırasıyla
okutuyorum:
T. B. M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı yasa
tasarısının 1. maddesinin 2. cümlesinde geçen (kalan toplam
alanların) ifadesinin (kalan toplam imar alanlarının) biçiminde
değiştirilmesini arz ederim.
|
|
|
|
Kamer Genç |
|
|
|
|
Tunceli |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesinde yer alan 2644 sayılı
Tapu Kanununun 35inci maddesinin 7nci fıkrasının ikinci
cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
|
Faruk Bal |
Behiç Çelik |
Ali Torlak |
|
|
Konya |
Mersin |
İstanbul |
|
|
Hasan Özdemir |
Ahmet Duran
Bulut |
Akif Akkuş |
|
|
Gaziantep |
Balıkesir |
Mersin |
Yabancı uyruklu gerçek kişiler merkez ilçe ve ilçeler
bazında, Tapu Siciline tescil edilmiş alanların yüzölçümünün
binde 5ine kadar kısmında mesken ve işyeri olarak
kullanılmak üzere taşınmaz edinebilirler.
BAŞKAN Şimdi, sayın milletvekilleri, son önergeyi
okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesinde yer alan 2644 sayılı
Tapu Kanununun 35inci maddesinin 8inci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
|
Faruk Bal |
Recep Taner |
Behiç Çelik |
|
|
Konya |
Aydın |
Mersin |
|
|
Ali Torlak |
Hasan Özdemir |
|
|
|
İstanbul |
Gaziantep |
|
Askeri yasak bölgeler, Askeri güvenlik bölgeleri ile stratejik
bölgeler ve değişiklik kararlarına ait harita ve koordinat
değerlerine ait bilgiler ile belge suretleri Millî Savunma
Bakanlığınca, özel güvenlik bölgeleri ve değişiklik
kararlarına ait bilgi ve belge suretleri İçişleri
Bakanlığınca talep edilmesi halinde geciktirilmeksizin Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu
bakanlığa gönderilir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ
(Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
FARUK BAL (Konya) Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bal.
FARUK BAL (Konya) Değerli arkadaşlarım, bu
önerge
Birtakım sınırlamalar getirilen sekizinci fıkrada
ifade edilen askerî yasak bölgeler, askerî güvenlik bölgeleri, stratejik
bölgeler ve bunların değiştirilmesine ilişkin kararlar ile
bu bölgelerin koordinatlarını içeren devletin gizli bilgileriyle
ilgili haritalardır. Bu haritaların elbette ki tanzim eden makamda
muhafaza edilmesi tanzim ediliş sebebine uygun bir davranış
olur. Tanzim eden makam eğer bunları gizlilik dereceli görüyor ise o
gizlilik derecesine de riayet etmek gibi kuralları kendi içerisinde
gerçekleştirebilir.
Kanun tasarısı, bu belgelerin, haritaların,
stratejik değeri haiz olan bilgilerin olduğu gibi Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakanlığa
naklini öngörmektedir. Burada aynı nitelikte, aynı gizlilik
derecesinde muhafaza edilip edilmeyeceği konusunda bir tereddüt
vardır. Bu tereddüdün izalesi için, Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğünün talebi üzerine, bu kanun ile Millî Savunma
Bakanlığının ve İçişleri Bakanlığının
derhâl ve gecikmeksizin izin verme, belge verme, bilgi verme imkânını
eğer sağlayabilirsek maksat hasıl olmuştur
düşüncesiyle bu önergeyi verdik. Yüce kurulun vicdanlı bir
muhakemeyle değerlendirmesini yaparak destek vereceğine
inanıyoruz.
Diğer taraftan, değerli arkadaşlarım, biraz
önce AKP milletvekili arkadaşımız
çıktığında, kürsüden, doğru olmayan bilgi verdi. Cevap
vermek için zaman yetmediği için, kalan süreyi onunla ilgili
değerlendireceğim.
Yanlış hatırlamıyorsam, Milliyetçi Hareket
Partisinin iktidarda olduğu sürede 12 milyon metrekare gibi, benim
aklımda kalan rakam
YILMAZ TUNÇ (Bartın) 1934 yılından 2002
yılına kadar
FARUK BAL (Devamla) Milliyetçi Hareket Partisinin ifadesini
kullanarak
YILMAZ TUNÇ (Bartın) CHPli, MHPli, DSPli, hepsini saydım.
FARUK BAL (Devamla) Evet, o zamandan 12 milyon gibi benim
aklımda kalmıştır. Eğer bu rakamı telaffuz
etmişse Sayın Milletvekili, bu rakam doğru değildir. Bu
rakamı ben size şimdi yıl yıl ifade ediyorum: 1999
yılında 2 milyon 244 milyon metrekare, 2000 yılında 2
milyon 743 bin metrekare, 2001 yılında 1 milyon 32 bin metrekare,
2002 yılında 1 milyon 732 bin metrekare; toplam 7 milyon 731 bin
metrekare dört yıl içerisinde satılmıştır. Bu
satışların tamamı meriyette bulunan Tapu Kanununun
yürürlüğündeki binde 5lik sınırlar dâhilî içerisinde
gerçekleştirilmiştir. Birinci gerçek budur.
İkinci gerçek: Bu rakam MHPnin koalisyon ortağı
olarak iktidarda bulunduğu dört yılı kapsayan rakamdır.
Oysa, MHP, 99 yılında güvenoyu aldığı tarih
itibarıyla bir beş aylık zaman geçmişti. 2002
yılında kasım ayında seçime gidildiğinde, yedi
aylık demek ki, iktidarda bulunmadığı dönemdeki
satışları da kapsamaktadır. Burada bilgileri doğru
vermemiz lazım. AKP döneminde ise, bir, iki, üç, dört, beş yıl
içerisinde, bu rakamın tam 3 katı, 21 milyon 684 bin 239 metrekarelik
bir satış gerçekleştirilmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu satışların hepsini
vatan toprağının satışı şeklinde
anlamıyoruz elbette. Biz de vatanın ne olduğunu biliyoruz, biz
de toprağın ne olduğunu biliyoruz. Şunu da biliyoruz: Bu
toprakların vatanlaşması, toprağın kara
bağrına verdiğimiz şehitlerle mümkün olmuştur.
İşte burada onun hukukunu koruyoruz. Onun hukukunu koruduğumuz
için hassasiyetimizi ortaya koyuyoruz.
AKPnin beş yıllık iktidar süreci içerisinde 3
katlık bir artışın olması, aynı zamanda defalarca
Tapu Kanununun bu sınırlamalarını genişletmek üzere
Meclise müracaat etmesi ve her defasında konunun Anayasa Mahkemesinden
dönmüş olması dikkatimizden kaçmıyor.
Şimdi son bir değişiklik önergesi var. Umarız
o değişiklik önergesinden vazgeçilir. Aksi takdirde şu anda
mevcut olan sınırlar bile, kısıtlamalar bile
sınırsız ve kısıtlamasız bir noktaya doğru
götürülmek istenmektedir. Biz bunu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
FARUK BAL (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
Sayın Milletvekilinin ifade ettiği, dünkü
konuşmamızda Vatan toprağıdır. dedik; doğrudur.
Vatan toprağı olarak devletin hükümranlık hakkıyla
ilgilidir toprak satışı. dedik; doğrudur, ısrar
ediyoruz. Bunların hepsini ta kapitülasyonlara kadar götürerek, iyi
niyetle verilmiş olan kapitülasyonların, Ümit Burnunun
keşfinden sonra doğudaki zenginliğin ekonomik olarak
Osmanlı topraklarında kalması amacıyla verilmiş olan
kapitülasyonların, giderek borçlanma nedeniyle Osmanlı
İmparatorluğunun çöküş döneminde ne kadar zararlı hâle
geldiğini ifade etmiştik. Arkadaşımız o ifadeden
eğer birazcık hisse çıkarabilecek durumda olsa bugünkü Filistin
topraklarının satışı ile kurulan devletin ve
diğer toprak satışlarıyla gelen risklerin ne anlama
geldiğini algılayabilecek nitelikte olacaktır.
Bu düşüncelerle bütün heyeti saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1nci maddesinde yer alan 2644 sayılı Tapu
Kanununun 35nci maddesinin 7nci fıkrasının ikinci cümlesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Faruk Bal (Konya) ve
arkadaşları
Yabancı uyruklu gerçek kişiler merkez ilçe ve ilçeler
bazında, Tapu Siciline tescil edilmiş alanların yüzölçümünün
binde 5 ine kadar kısmında mesken ve işyeri olarak
kullanılmak üzere taşınmaz edinebilirler.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ
(Kastamonu) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılamıyoruz efendim.
FARUK BAL (Konya) Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bal. (MHP
sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önceki önergemizin ne kadar makul ve masum bir dileği
dile getirdiğini, yüce Meclisin takdirine sunduğunu hep birlikte
izlemiştik, ben de gerekçesini anlatmıştım. Ancak
anlaşılıyor ki parmak demokrasisi olarak
nitelendirdiğimiz çoğunluğun üstünlüğü çoğunluğun
her zaman haklı olduğunu göstermiyor.
Şimdi, bu önerge de yine biz doğru olanı ifade edeceğiz
ve bu doğru olanın Anayasa Mahkemesinin almış olduğu
karar ile nasıl arkadan dolanılarak daha farklı bir zemine
çekilmek istendiğini hissettiğimiz için bu önergeyi vermiş
bulunuyoruz. Yapılacak olan yanlışlığın tekrar
Anayasa Mahkemesinden dönme ihtimali vardır. Dolayısıyla, orada
bir düzeltmeye ihtiyaç hasıl olmadan burada düzeltme imkânı
vardır. Eğer parmak demokrasisi olarak nitelenen çoğunluk
hükümranlığını bir kenara bırakıp, milletin sesi
olarak buraya gelen milletvekilleri kendi vicdanlarını dinleyebilecek
durumda olursa böyle bir riski bertaraf edebiliriz.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi bu maddeyi
bozarken Anayasada yasayla düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme
organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme
yetkisinin verilmesi olanaklı değildir. Yürütmenin düzenleme yetkisi
yasayla sınırlandırılmıştır.
Tamamlayıcı bir yetkidir. diyor ve Bakanlar Kuruluna verilen
yetkinin belirli bir sınır ihtiva etmemiş olması nedeniyle,
toprak satışı gibi çok önemli bir konuda sınırsız
bir yetkinin Anayasaya aykırı olduğunu ifade ediyor.
Şimdi, Anayasaya uydurduk, Anayasa Mahkemesinin bozma
kararının gerekçesine göre bu kanunu hazırladık. denilerek
yüce Meclise sunulan tasarıya baktığımızda, bu
tasarı, ağırlıklı olarak imar planı ve mevzi imar
planı çizilen yerlerde gayrimenkullerin yabancılara
satışına ilişkin düzenlemesinde, Bakanlar Kurulunun da
altında, yerel yönetimlere bu yetkiyi verdiğini anlamaktayız.
Değerli arkadaşlarım, yerel yönetimlerde özellikle
mevzi imar planı çizilmesiyle ilgili ben bir araştırma
yaptım. Burada o araştırmanın neticesini de değerli
milletvekilleriyle paylaşmak istiyorum. Mevzi imar planı
yaptırmak için belirli miktardaki bir tarlayı temin ettiğiniz ve
o tarla da eğer imarlaşma şartlarına uygun ise yapacağınız
tek iş vardır, parasını bastırıp bunun bir
serbest mühendise imar planını çıkartmaktır. Bu imar
planıyla belediye meclisine müracaat ediyorsunuz ve belediye meclisi de
size imar yetkisini veriyor. Böyle bir prosedürden geçen, belediye meclisinin takdirine
tabi olmuş mevzi imar planı ve imar planıyla ilgili alanlarda
yabancılara verilecek olan, satılacak olan gayrimenkulleri yüzde 10
ile sınırlamak, sınırsız bir sınırlama
yapmak anlamına gelmektedir. Şu açıdan: Özellikle göl ve akarsu
havzalarında zaten imar planı belirli sınırlar dâhilinde
verilmektedir. Örneğin yüzde 5i geçmeyen bir imarlaşma verilmektedir
veya yüzde 10u geçmeyen. En basitinden, değerli milletvekilleri bilirler
ki, Gölbaşı civarındaki arazilerin, arsaların üzerine ancak
yüzde 10luk bir inşaat yapabiliyorsunuz. Şimdi, yüzde 10luk bir
inşaat dediğimiz zaman 10 dönümlük bir arazinin üzerine 1.000
metrekarelik bir inşaatı, yani, bu kanunla getirilen
sınırlamaya tabi olduğunu hesaplarsak, mevzi imar planı
yapıldığı takdirde tamamını yabancılar
edinebileceklerdir, gayrimenkul edinebileceklerdir bu şekilde. Bu,
doğru olmayan, haklı olmayan ve Anayasa Mahkemesinin
kararını da arkadan dolanan bir mantıktır. Yanlış
bir mantıktır. Tekrar bunun Mahkemeden dönmemesi için, burada,
değerli milletvekillerinin oylarıyla, düşünceleriyle
düzeltilmesi ve yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Aksi hâlde, güney
belediyelerimizde gördüğümüz gibi, değerli arkadaşlarım,
imar planı ve mevzi imar planlarının belirli havzalarda, yüzde
10u geçmeyecek yerlerde tamamen yabancılardan müteşekkil kolonilerin
tesis edileceği toprak parçaları oluşacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
FARUK BAL (Devamla) Teşekkür ederim Başkanım.
Bu toprak parçalarında, değerli arkadaşlarım,
güney ilçelerimizden birisinde olduğu gibi, elektrik ve su faturaları
Türkçe ve İngilizce olarak gönderilmektedir. Devletin hükümranlık
anlayışı ile toprak satışını
ilişkilendiremeyen değerli milletvekillerinin takdirine bu bilgileri
sunuyorum.
Diğer taraftan, bu, sadece güney sahillerimizle ilgili
değildir. Malum, bu Meclis ikiz yasaları da kabul etmiştir.
Netice itibarıyla, güneydoğuda oluşabilecek, gelişebilecek
riskler ve GAP projesinin nerelere doğru sürüklenebileceğini de
değerli milletvekillerinin yüksek takdirine, parmak demokrasisinin bu defa
hâkim olmaması dileğiyle sunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Bakacağım efendim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur efendim.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.27
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.42
BAŞKAN : Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 117nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
223 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 1inci maddesi üzerine verilen Konya
Milletvekili Faruk Bal ve arkadaşlarının önergesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
vardır, kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı yasa
tasarısının 1. maddesinin 2. cümlesinde geçen (kalan toplam
alanların) ifadesinin (kalan toplam imar alanlarının) biçiminde
değiştirilmesini arz ederim.
|
|
|
|
Kamer Genç |
|
|
|
|
Tunceli |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ
(Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Genç, buyurunuz efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 223 sıra sayılı Yasa
Tasarısının 1inci maddesinin ikinci fıkrasında
verdiğim bir önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, önergemizin mahiyeti şu:
Yabancı uyruklu gerçek kişiler merkez ilçe ve ilçeler bazında,
uygulama imar planı ve mevzi imar planı sınırları
içerisinde kalan toplam alanların yüzde onuna kadar demişiz. Toplam imar
alanının diyoruz yani imar alanının diye belirtmemizden
maksat aynı belediye sınırları, merkez ilçe ve ilçe
sınırları içinde, o sınırlar içinde olup da imar
görmemiş alanlarda -kanunun yazılış biçiminde
alanların da- yüzde 10u dersek
Mesela, öyle bir ilçe düşünebilirsiniz ki o ilçe
sınırları içinde 10 bin metrekarelik bir yüz ölçümü var farz
edelim. Onun yüz ölçümünün ancak bin metrekarelik alanında imar planı
yapılmıştır. Biz diyoruz ki Bin metrekarenin yüzde 10u
şeklinde bir değişiklik getirirsek yabancılar imar alanlarının
hepsini satın almazlar, hiç olmazsa imara açılan alanların belli
bir kısmını alırlar.
Aslında, değerli milletvekilleri, tabii bir ülkenin
toprakları en kıymetli varlıklardır. Topraklar can ve kan
verilerek alınan vatan parçasıdır. Bu vatan parçasının
üzerinde işlem yaparken, tasarrufta bulunurken çok hassas davranmamız
lazım. Osmanlı Devleti gibi bir devlet örneği var
karşımızda. Acaba bu Osmanlı Devletinde hangi oyunlarla
Türkiyede belli coğrafi parçaların kimlerin eline geçtiği
bilinen gerçeklerdir. Bunun için, bu alanların geçmişten ders
alınarak iyi korunması lazım.
Yine, mesela Batı Trakyada, oradaki Türklerin ellerindeki
arazilerin hangi şartlarla büyük bir kesiminin
alındığı bilinmektedir.
Ayrıca, Türkiye üzerinde tabii çok büyük oyunlar
oynanmaktadır. Bizim amacımız, vatan toprağının
kolay kolay yabancılara verilmemesi, verilirse de satılırsa da
çok belirgin, zor şartlarla satılması gerekir. Bunu herkesin
kavraması lazım ama para her şey değildir. Maalesef
iktidarların büyük bir kısmı para uğruna her şeyi göze
alıyorlar. Paralar çabuk gidebilir, çabuk harcanabilir ama o topraklar kolay kolay bir daha elde
edilmez. Bu kanunu çıkarırken de çok hassas davranmamız gerekir.
Bugün büroma arkadaşlar geldi Ispartadan. Sümer Halıda
çalışan 20 tane işçi. Bunların hepsi de Tuncelili
aşağı yukarı. Sümer Halı kapanmadığı
hâlde bu işçilerin, tutmuşlar, Fabrikayı özelleştirme
kapsamına aldık. diye görevlerine son vermişler ve işten
atmışlar.
Yani işte AKPlilere söylediğimiz zaman diyorlar ki:
Biz ayrımcılık yapmıyoruz. İşte, söylüyorum
size: Ispartada Sümer Halı İplik Fabrikası hâlâ faaliyette. Bu
fabrikanın işçileri
Eskiden Pertekte Sümer Halının bir
fabrikası vardı, maalesef orası özelleştirildi, fabrika
kapatıldı, binası askerî birliklere verildi ve onlardan
aşağı yukarı 45 kişi Ispartaya gönderildi. Ama bu
fabrika hâlâ faaliyette!
Arkadaşların bana anlattıklarına göre 1 kilo
ipliği o işçiler 1 liraya mal ediyor, fakat bunların görevine
son verilince de dışarıdan alıyorlar, 1 kilo ipliği 7
liraya alıyorlar ve fabrika 7 trilyon zarara uğratılıyor! Bir
genel müdür burada, istedikleri kadar keyfî işlemleri yapıyorlar.
Tabii, bunu, AKPli arkadaşlar, milletvekilleri de
biliyorlar. Bize intikal ettirdiklerine göre, dediler ki: Biz bunu
çözeceğiz, bu arkadaşları mağdur etmeyiz. Ama son anda
işte getirilmediler, dışarıya atıyorlar. Yani o
kırk, kırk iki yaşında insanları, çoluk çocuğunu
aç bırakarak, sefalet içinde bırakarak, sırf bunların
doğum yerinden dolayı cezalandırma politikalarının ne
kadar vahşet bir politika olduğunu artık herkesin bilmesi lazım.
Burada kendi ilgililerini özellikle ikaz ediyorum.
Hele burada yöneticilerin çok büyük bir keyfîlikleri var.
Düşünebiliyor musunuz en kıymetli halıları
lağımlara atıyorlarmış, öyle
kaçırıyorlarmış! Müfettişler gidiyorlarmış, diyorlarmış
ki: Efendim, burada halılar lağımdan gidebilir. Ve 7 trilyon,
fabrikayı zarara uğratıyorlar! Yani Türkiye böyle yönetiliyor.
Bu kadar, o bürokratların keyfîliği üzerinde yönetiliyor. Tabii,
teftiş de olmayınca veya giden teftiş elemanları da
onları koruduğu için, maalesef insanlarımız, mahzun
insanlarımız, suçsuz insanlarımız bu derece
haksızlığa, hukuksuzluğa uğruyorlar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla)
ama bu zulmün sonunda, herhâlde bu zulüm
yapanların çok büyük acı çekerek bunları çekeceğine
inanıyorum.
Ben ilgililere, tabii, buradan, bunu da özellikle belirtmek de
istiyorum. Lütfen şu memlekette artık bölücülük, özellikle siyasi
iktidar bölücülük ve ayrımcılık yapmasın. Bölgeye göre,
inanca göre, insanlarımızı kırk yaşında,
kırk iki yaşında ailesiyle, çoluk ve çocuğuyla aç
bırakarak, sokağa atarak bu memlekete huzur gelir mi, barış
gelir mi değerli milletvekilleri? Bunu özellikle ilgililere şey
ediyorum.
Benim önergem, burada imar kelimesini ilave edersek daha
sınırlayıcı ve belirleyici olur. Ama, tabii bizden
geldiği için o önergeyi reddediyorsunuz. Ama hiç olmazsa, ileride bu
tutanakları inceleyenler, bu kanunun hiç olmazsa ülke gerçeklerine,
yararına uygun bir şekilde çıkması için
tarafımızdan gerekli gayretin sarf edildiğini tarih yazsın
diye yazıyorum.
Saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yine karar yeter sayısı istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter
sayısı arıyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
1inci madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir
önerge vardır.
Bildiğiniz üzere, görüşülmekte olan tasarı veya
teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya
teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla
katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açılacağı İç Tüzükün 87nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle önergeyi okutup Komisyona
soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, yani 13 üyesiyle
katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması
hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 223 Sıra Sayılı Tapu
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısına çerçeve 1 inci maddeden sonra gelmek üzere
aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer madde numaralarının
buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Mustafa
Elitaş |
Ali
Bayramoğlu |
Osman Demir |
|
|
Kayseri |
Rize |
Tokat |
|
|
Nurettin Akman |
Abdülhadi Kahya |
|
|
|
Çankırı |
Hatay |
|
Madde 2- 22/12/1934 tarihli ve 2644 sayılı Tapu
Kanununun 36 ncı maddesi aşağıdaki şekilde yeniden
düzenlenmiştir.
"Madde 36: Yabancı yatırımcıların
Türkiyede kurdukları veya iştirak ettikleri tüzel kişiliğe
sahip şirketler, ana sözleşmelerinde belirtilen faaliyet
konularını yürütmek üzere, taşınmaz mülkiyeti veya
sınırlı ayni hak edinebilir ve kullanabilirler. Bu şekilde
edinilen taşınmazların bir başka yabancı sermayeli
şirkete devrinde ve taşınmaz maliki yerli sermayeli bir
şirketin hisse devri yoluyla yabancı sermayeli hale gelmesi halinde
de aynı esas geçerlidir.
Bu şirketlerin 18/12/1981 tarihli ve 2565 sayılı Askeri
Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda belirtilen askeri yasak
bölgeler, güvenlik bölgeleri ve aynı Kanunun 28 inci maddesi çerçevesinde
belirlenen stratejik bölgelerdeki edinimleri, taşınmazın
bulunduğu yerdeki valiliğin iznine tabidir. İzin talebi, valilik
bünyesinde ilgili idare temsilcilerinin katılımıyla oluşan
komisyonda, edinimin ülke güvenliği ve faaliyet konusuna uygunluğu
değerlendirilerek karara bağlanır.
Bu madde hükümlerine aykırı edinildiği veya
kullanıldığı tespit edilen taşınmazlar ve
sınırlı aynî haklar, Maliye Bakanlığınca
verilecek süre içerisinde maliki tarafından tasfiye edilmediği
takdirde tasfiye edilerek bedele çevrilir ve bedeli hak sahibine ödenir.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin esas ve usuller,
ilgili bakanlıkların görüşlerinin alınmasını
müteakip Hazine Müsteşarlığı, İçişleri
Bakanlığı ve Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir.
Türkiye'de taşınmaz rehni tesisinde, hisseleri menkul
kıymet borsalarında işlem gören şirketlerin ediniminde ve
kanuni miras yoluyla gerçekleşen intikallerde bu maddede yer alan
kayıt ve sınırlamalar aranmaz.
BAŞKAN Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılıyor mu?
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkanım, efendim,
yani biz bu önergeyi anlamadık. Bu, acaba yabancı şirketlerin
buradaki uzantıları, yabancı şirketler eliyle Türkiye
topraklarını mı satmak istiyorlar? (AK Parti
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Görüşme
açacağız Sayın Başkan şimdi, görüşme
açılacak, orada konuşsun.
BAŞKAN Sayın Genç
Sayın Genç
HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) Terbiyeli konuş! Terbiyeli
konuş ya!
KAMER GENÇ (Tunceli) Bu topraklar böyle satılmaz ki!
BAŞKAN - Sayın
Genç, böyle bir usul yok, biliyorsunuz.
ASIM AYKAN (Trabzon) Sayın Başkan, müdahale edin.
HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) Biraz önce kürsüye gelmiş
burada mezhepçilik yapıyorsun, şimdi de vatan satılıyor
diyorsun!
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan böyle bir usul var
mı? Yabancı şirket ortaklıkları
(Gürültüler)
HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) Sayın Başkan, usul ne ise,
bu arkadaş Meclise yakışır şekilde davransın.
BAŞKAN - Sayın
Genç, böyle bir usul yok, madde ihdası olduğu zaman gelir
konuşursunuz. (Gürültüler)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, yabancı
şirket ortaklığıyla toprakları satıyorlar!
BAŞKAN - Sayın
Genç, böyle bir usul yok, önerge madde olarak açıldığı
zaman siz gelir görüşünüzü bildirirsiniz.
Şimdi, Sayın Komisyon önergeye salt çoğunlukla
katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ
(Kastamonu) Başkanım, salt çoğunluğumuz vardır ve
önergeye katılıyoruz efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) Kaç milletvekili var efendim?
Sayalım efendim, bürokratlar da var.
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ
(Kastamonu) 14.
BAŞKAN - Sayın
Komisyon üyelerimiz
Sayınız lütfen.
Şimdi, Komisyon önergeye
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım, tabii
önerge bir ek madde; önemli anlaşılan. Sayın Bakan bu önergenin
amacıyla ilgili, hedefiyle ilgili biraz daha ayrıntılı bir
açıklama yaparsa, biz de
(AK Parti sıralarından gürültüler)
HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) Önerge sahibi açıklar!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Vereceğiz efendim,
görüşme açılınca vereceğiz.
BAŞKAN Şimdi, Sayın Vural, bu, madde olarak ihdas
edileceği için
OKTAY VURAL (İzmir) Görüşmeye açılmak üzere
Komisyon raporunda yok, bilgi istiyoruz Komisyondan ve Bakandan.
BAŞKAN - Madde
üzerinde görüşme açılacak, o zaman izah ederler herhâlde.
OKTAY VURAL (İzmir) Tamam, görüşme sırasında
Sayın Bakan, bu konuda, neden arzu edildiğini, ne sonuçlar
doğuracağı konusunda bilgilendirsin, biz de görüşlerimizi
ortaya koyalım.
BAŞKAN - Madde
üzerinde görüşlerini bildirirler herhâlde efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
Komisyona soracaksınız, görüşmeye
açtığınızda bu olur.
KAMER GENÇ (Tunceli) Açıklasın efendim, gerekçesi
nedir?
OKTAY VURAL (İzmir) Biz Sayın Bakandan bilgi
istiyoruz, yani bir bilgi istemeye itiraz etmenin anlamı nedir
bilemiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Görüşme açılmadan
ne bilgisi verecek Sayın Bakan size?
BAŞKAN - Biz bilgiye
itiraz etmiyoruz Sayın Vural, zaten madde görüşmeye açılacak, o
zaman izah ederler diyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
komisyonlarda görüşülen metin, Genel Kurulda görüşülmeden önce bütün
milletvekillerine dağıtılıyor. Bu önergenin de görüşme
açılmadan önce bütün milletvekillerine dağıtılması
lazım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Yeni bir iç tüzük ihdas
ediyorsunuz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayır efendim, olur
mu, İç Tüzük zaten öyle. Yani, şunu bütün milletvekillerine
dağıtacaksınız, yeni bir madde geliyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Hayır İç Tüzükte
dağıtılır demiyor, dağıtımla ilgili böyle
bir şey yok.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Şart değil ki
olması, iki dakikalık iş zaten!
BAŞKAN Şimdi önerge
dağıtılmış efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım, tabii,
bakın burada 2565
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Sayın Başkan,
hiçbir parlamenterin bu önerge üzerinde bilgisi yoktur.
BAŞKAN Şimdi, sayın grup başkan vekilleri,
Komisyon önergeye
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Sayın Başkan,
parlamenterlerin asli görevi, bildikleri konuda düşünceleri
açıklamaktır. Hiçbir parlamenterin bu önerge üzerinde bilgisi yoktur.
Lütfen ara verin, bu önerge dağıtılsın. Makul bir süre
verilsin
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
Tüzükte olmayan bir şeyler ifade ediyorlar sayın milletvekilleri.
Burada herkes İç Tüzük yapar oldu!
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Hayır, ihdas
değil. Sayın Başkan, parlamenterin asli görevidir bu. Bunu
Başkanlık Divanı olarak sağlamak zorundasınız
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, yeni usuller ihdas
etmeyelim lütfen. İç Tüzük son derece açık ve net.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Sayın Başkan,
ihdas etmiyorum. Sayın Başkan, Genel Kurula bilmediğimiz bir
konuyu niçin sunuyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Ünlütepe, önergeyi
dağıttıklarını söylüyorlar gruplara.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Sayın Başkan,
gelmedi diyoruz biz de.
BAŞKAN Ve de okuttuk efendim.
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış
olduğundan, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, Hükûmete sormadınız!
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Yahu müsaade etmediniz ki!
BAŞKAN Siyasi parti grupları adına söz isteyen?
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Hükûmet bu önergeye
katıldığını gerekçeli açıklasın, neden
katıldığını açıklasın efendim, Parlamentoya
bir açıklama yapsın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
Komisyona sormanız kâfi efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) 87nci madde Komisyona ve Hükûmete diyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Genç, Sadece
komisyona sorar. diyor.
BAŞKAN Siyasi parti grupları adına Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Bal.
Buyurunuz efendim.
Yeni madde olarak
On dakika süreniz vardır. (Gürültüler)
KAMER GENÇ (Tunceli) Ben de kişisel söz istiyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Lütfen konuşmacıyı dinleyelim.
Buyurunuz Sayın Bal.
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Daha önce yapmış olduğumuz konuşmalarda Adalet
ve Kalkınma Partisine mensup milletvekillerinin bizim
konuşmalarımızı anlamamakta ısrar etmelerinin sebebini
ben anlayamamıştım. Ancak bizim konuşmalarımızı
anlayamamış olan arkadaşlarımızın, şu
önümüzdeki, komisyonlarda görüşülmeyen, Hükûmet tasarısı
içerisinde bulunmayan, yeni bir madde ihdasıyla ilgili önergeyi dikkatlice
okumaları herhâlde kendileri için faydalı olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, biz diyorduk ki, yabancılara
satılacak olan mülkler vatan toprağıdır, bu
toprakların satışında devletin ve milletin yüksek
menfaatleri korunmalıdır, bunun için mütekabiliyet ilkesi
aranmalıdır, bunun için mesken ve iş yeri
dışındaki alanlar yabancılara açılmamalıdır
ve bu çerçeve içerisinde de ülkenin gelecek nesillere
bırakacağımız bu topraklar üzerindeki hukuku yüce Meclis
tarafından korunsun. Bunu yüce Meclisten talep etmemizin en büyük
haklı nedeni, bu Meclis, bu topraklar üzerinde bu devleti kurmuş olan
gazi bir Meclistir. Bu Meclis, bu topraklar üzerinde bu devleti kurmuş
gazi bir Meclis olarak bu devletin hükümranlık haklarını da
korumakla mükellef bir Meclistir. O zaman hepimizin, bu Meclisin birer üyesi
olarak bu sorumluluğumuzun idraki içerisinde bulunmamız gerekmektedir.
Şimdi, size, alelacele gündeme getirilen ve
İnanıyorum ki burada bulunan -şu anda sanıyorum 70-80
milletvekili vardır yüce Mecliste- 70-80 milletvekilinin 10 tanesi bunu
okumamıştır, 10 tanesi gerekçesini dahi
okumamıştır. Gerekçesini dahi okumadığınız,
metninin dahi ne olduğunu bilmediğiniz bir tasarıyı kanun
hâline getireceksiniz. Ne adına? Türk milleti adına karar
alacaksınız.
Değerli arkadaşlarım, gerekçenin son
paragrafını ben size okuyayım, ne kadar vahim bir şey
içerisinde olduğunuzu anlayın ya da ne kadar vahim üslup içerisinde
AKP milletvekilleri tarafından gerçeğin gizlenmediğini
anlayın. Bakın diyor ki gerekçenin son paragrafında: Sermayenin
serbest dolaşımının önüne gerekmedikçe hukuki engeller
konulmamalıdır. İşte bütün ikrar buradadır. Zaten bu
tasarının, Anayasa Mahkemesince, kanunlaşmasının önüne
geçilmesinin sebebi de budur. Küreselleşmenin getirdiği bir rüzgâr
ile küresel güçlerin Türkiye üzerindeki hesaplarının önüne geçilebilmesi
için millî bir direnç noktası oradaydı, orası kırıldı.
Siz şimdi bunu genişleterek getirmek istiyorsunuz, siz şimdi
bunu anlaşılmaz bir kelime kargaşası içerisinde
sunuyorsunuz.
Bakın, bu kanunun son paragrafındaki ifadelerle
başa doğru yürüyelim. Diyorsunuz ki: Türkiyede taşınmaz
rehni tesisinde, hisseleri menkul kıymet borsalarında işlem
gören şirketlerin ediniminde ve kanuni miras yoluyla gerçekleşen
intikallerde bu maddede yer alan
Tekrar ifade ediyorum, ey milletvekili uyan!
Uyanının lütfen!
bu maddede yer alan kayıt ve
sınırlamalar aranmaz. Bu maddede zaten kayıt ve kısıt
yok arkadaşlar! Var. diyen babayiğit gelsin, göstersin! Kayıt
ve kısıt 1inci maddedeki şirketin ana sözleşmesinden
ibarettir. Ana sözleşmeyi de ben bir şirket kuracaksam istediğim
şekilde tesis ederim, kurduğum şirketin ana sözleşmesini
istediğim şekilde değiştiririm. Bu, bir ülkede gayrimenkul
edinmek için kayıt ve kısıt olarak algılanıyorsa
aferin demek lazım. Yüce Meclis -gencecik bedenlerini kara toprağa
vererek- Bu vatan kimindir? diyen Orhan Şaikin, ifadesiyle
sahiplendirdiği şehitlerin hakkını burada korumayacak
mı? Yabancının kuracağı şirketin ana
sözleşmesini bu kanun içerisinde kayıt ve kısıt olarak
mı anlayacaksınız? Bu nasıl bir millî irade olacak? Bu
nasıl gazi Meclisin iradesi olacak arkadaşlar?
OKTAY VURAL (İzmir) -
Böyle bir şey olur mu yahu? Şirket sözleşmesine
bağlı kanun yapıyoruz.
FARUK BAL (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, yabancı bir şirketin
sözleşmesine bir toprağın mülkiyetini nasıl terk
edebilirsiniz? Yabancı bir şirketin iradesiyle bu toprakların
yabancılaştırılmasına ilişkin, mülkiyeti
anlamında, nasıl kanunu teslim edebilirsiniz, kanuni
kısıtlamayı?
Değerli arkadaşlarım, birinci fıkradaki hükme
devam ediyoruz: Yabancı sermayeli hale gelmesi halinde de şirketin
-daha sonradan- aynı esaslar geçerlidir. diyor. Aynı esas
dediğin esas ne kardeşim? Sayın Bakan, bir çık da anlat
gözünü seveyim! Niçin Sayın Bakan bu konuda bilgi vermiyor yüce Meclise?
Milletvekillerinin haberi yok bu işten. Var mı kardeşim
haberiniz? Yok kardeşim. Bu ülke bu kadar pespaye bir ülke değil.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Biri anlatsın bunu
arkadaşlar.
Sayın Bakan, bu önergeyi birisi anlatsın; imza
sahiplerinden biri çıksın, anlatsın.
ATİLA EMEK (Antalya) Öyle şey olur mu Sayın
Bakan? Tasarıya niye koymadınız da buraya getiriyorsunuz?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yani ne getiriyor?
FARUK BAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım
OKTAY VURAL (İzmir) Kim hazırlamışsa
çıksın, anlatsın burada.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Hangi bürokrat?
FARUK BAL (Devamla) Değerli arkadaşlarım
BAŞKAN Lütfen, konuşmacıyı dinleyelim.
Lütfen
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Böyle şey mi olur? Gözümüzün
içine baka baka
FARUK BAL (Devamla) Değerli arkadaşlarım, müsaade
edin
BAŞKAN Lütfen, sakin olun. Konuşmacıyı
dinleyelim.
Buyurunuz efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Kardeşim Hükûmetten daha
mı akıllısınız siz yani?
FARUK BAL (Devamla) Değerli arkadaşlarım
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Arkadaşlar, neyi
tartışıyorsunuz siz?
OKTAY VURAL (İzmir) Kolay mı bu işler, hemen
oldubitti yapmak yani?
FARUK BAL (Devamla) Sayın Başkan, benim konuşma
süreme ilave edeceksiniz herhâlde?
BAŞKAN Sayın grup başkan vekilleri, konuşmacıyı
dinleyelim. Lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Arkadaşımız
anlatsın bir, Hükûmetten de
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Çıkın anlatın
arkadaş, nedir bu hadisenin aslı?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen, Sayın
Konuşmacıyı dinleyelim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Her defasında böyle bir kanun
tasarısı getiriyorsunuz, komisyonda değiştiriyorsunuz,
Genel Kurulda değiştiriyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Şandır
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Şandır,
Sayın Balın sözüne engel olmayın, konuşuyor; ona itimat
etmiyor musunuz?
BAŞKAN Sayın Şandır, Sayın Bal
konuşsun
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Balı dinleyen mi
var?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Dinliyoruz. Siz dinlemiyorsanız
bilmiyoruz ama biz dinliyoruz; dikkatle dinliyoruz Sayın Balı.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Allah aşkına ya! Böyle
şey mi olur ya!
BAŞKAN Lütfen
Lütfen, sakin olunuz.
Sayın Bal, buyurunuz efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bunu biri anlatsın ya!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Hayır, Sayın
Balı siz dinlemiyorsanız biz dinliyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Öyle şey mi olur ya?
FARUK BAL (Devamla) Sayın Başkanım, lütfen,
kesilen bölümü konuşma süreme eklerseniz memnun olurum efendim.
BAŞKAN Merak etmeyin.
Buyurunuz.
FARUK BAL (Devamla) Değerli arkadaşlarım, ikinci
fıkraya geliyoruz. Sayın Bakan, yanınızda hukukçu
arkadaşlarımız var, Komisyonun değerli üyeleri var,
milletvekilleri var.
Bakınız, üçüncü fıkrada ne diyor değerli
arkadaşlarım: Askerî bölgelerle ilgili yabancıların mülk
edinmesi izni valiliğe bırakılıyor. Bakanlar Kurulu niye
var arkadaşlar bu ülkede? Millî Savunma Bakanlığı niye var
bu ülkede? Ülkenin iç ve dış güvenliğini tesis edecek kurum ve
kuruluşlar niye var arkadaşlar?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ayrıca, bir başka kanun
var yahu!
FARUK BAL (Devamla) - Ülkenin her vilayetindeki, vilayet
nezdindeki birimler millî güvenliğin, iç ve dış güvenliğin
ne anlama geldiğini, nasıl korunacağını tam, kâmil
olarak bilebilir mi?
Değerli arkadaşlar, lütfen aklınızı
başınıza toplayın. Şimdi, üçüncü fıkrasında
bir başka husus Bu madde hükümlerine aykırı olursa
Bu madde
hükümlerinde bir aykırılık yok ki.
Aykırılığı olursa neymiş? Şimdi,
çıkacak bir AKPli, size: Ceremesi var bunun bak o maddede geri
alıyoruz haa. diyecek. Bu, tam saçma bir madde arkadaşlar.
Saçmalığını ben size anlatıyorum: Bu madde
hükümlerine aykırı edinildiği... Nasıl aykırı
edinecek? Yani şirketin ana sözleşmesindeki kurallara
aykırı olursa bu maddeye aykırı hâle gelecek.
Arkadaşlar, böyle saçma bir şey olabilir mi? Böyle
işe, değerli arkadaşlarım, hukukta bu gibi yasa
tekliflerine bir ad verilir, bu tanımın adı: Evrakı
müsbitei şartı iadeye tabi evrak. Biraz Türkçeleştirerek
anlatayım: Dikkate alınmadan bir köşeye atılacak evrak
demektir. İşte, bu kanun bu muameleye tabi tutulmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, lütfen parti disiplinini bir
kenara bırakın. Bu vatan hepimizin. Bu vatanı korumayı
sadece Milliyetçi Hareket Partisinin omuzlarının üzerine yükleyip
kendiniz bir tarafta durmayın. Çünkü bu vatanın hepsi
(AK Parti
sıralarından Yok öyle bir şey sesleri) Bir gemideyiz, biz
batarsak siz de batacaksınız, siz de batacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) Yok öyle bir şey. Siz
kendi görevinizi yapın.
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
FARUK BAL (Devamla) - Şimdi, değerli
arkadaşlarım, size bir hikâyeyle
(AK Parti sıralarından
gürültüler)
Dinleyin beni.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Maddeye dönelim, maddeye!
FARUK BAL (Devamla) - Maddeyi anlattım ben size.
Size örnek verdim, anlamadınız; tarihten örnek verdim,
anlamadınız; Düyun-u Umumiyeden örnek verdim, anlamadınız;
kapitülasyonları anlattım, anlamadınız; Ümit Burnunun
keşfinden sonraki hikâyeyi anlattım, anlamadınız; 17nci,
18inci yüzyıldaki Osmanlının toprak
satışının nasıl dayatmalarla bir hâle geldiğini
anlattım, anlamadınız. Şimdi, bir hikâye anlatıyorum, onu
umarım anlarsınız.
Doğu illerimizden bir vilayetimizin bir seyahat şirketi,
otobüsü doldurmuş geliyor bu tarafa doğru. 60lı yıllardaki
bir seyahat şirketi bu, ismini vermiyorum. Gelirken, virajlı
yollardan inilirken, şoför basmış frene, fren tutmuyor;
debriyaj, debriyaj tutmuyor; el freni, el freni tutmuyor. Şoför, muavinini
çağırır yanına Şu arabanın içine sen bin, bu
arabayı dağlardan aşağıya indir. der, kendisi atlar.
Muavin bakar, el frenini çekecek, tutmuyor; frene basıyor, tutmuyor; gaz,
hiçbirisi çare değil. Dönüyor arkaya Ey yolcular, filanca şirket
size hayırlı yolculuklar diler. diyor ve atlıyor.
Değerli arkadaşlarım, bu otobüsün gideceği yer
uçurumdur. Türkiyeyi böyle bir temenniyle uçuruma atmayın. Pek çok konuda
denediniz, yaptınız. Teslimiyetin sınırı yoktur,
işte, burada toprak satışında tam teslim oluyorsunuz.
Lütfen, lütfen, bu toprakların AKPnin malı olduğu, o malı
satar bir anlayışla satmayın. Artık,
babalığın anlamı yok! Babalar gibi satıyorsunuz her
şeyi ama hiç olmazsa ecdat yadigârı toprakları satmayın.
Hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım, bu
maddenin içerisinde, 2565 sayılı askerî bölgelerle ilgili Kanunda bir
maddenin değiştirilmesi de vardır. Bu -bir başka kanunda da
değişiklik yapan ve- Genelkurmay
Başkanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca
yabancıların mülk edinip edinmemesine karar verileceğine dair
bir maddeyi de değiştiriyor. Bu bakımdan, bu açıdan da bu
maddenin, bu tapu kanununda geçerek değiştirilmesi mümkün değil.
ATİLA EMEK (Antalya) Öyle bir görüşmenin
yapılması mümkün değil.
OKTAY VURAL (İzmir) O kanunun o maddesi burada, 28inci
madde burada. 28inci maddeyi değiştiren bir kanun değil ki! Biz
tapu kanununa koyuyoruz. Böyle bir şey olmaz!
ATİLA EMEK (Antalya) Olmaz böyle bir şey ya!
OKTAY VURAL (İzmir) Olmaz efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) 87nci maddeye aykırı efendim
önerge.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, on beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 16.12
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.40
BAŞKAN : Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 117nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
223 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ
(Kastamonu) Sayın Başkanım, bir talebimiz var efendim.
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ
(Kastamonu) Sayın Başkanım, tasarıya 2nci madde olarak
ilave edilmesi istenen ve Tapu Kanununun 36ncı maddesinde
değişiklik yapan, daha doğrusu 36ncı maddeyi yeniden düzenleyen
maddeyi -ihdas edilmek üzere verilen maddeyi- bir defalık, İç
Tüzükün 88inci maddesi gereğince Komisyona geri alıyoruz. Bu
talebimizin kabulünü arz ediyoruz efendim.
BAŞKAN Peki efendim.
İç Tüzükün 88inci maddesi uyarınca ihdas edilmek
istenen yeni 2nci madde Komisyona geri verilmiştir.
Şimdi, tasarının diğer maddelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Mevcut 2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 2644 sayılı Kanuna aşağıdaki
geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 3- İlgili kurum ve kuruluşlar,
bu Kanunun 35 inci maddesinin yedinci fıkrası uyarınca, yabancı
uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin
kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliği sahip ticaret
şirketlerinin taşınmaz ve sınırlı ayni hak
edinemeyecekleri alanların yüzölçümlerini ve valilikler bu fıkrada
belirtilen ilçelerin uygulama imar planı ve mevzi imar plan
sınırları içerisinde kalan toplam alanların yüzölçümlerini
bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren en geç üç ay içinde komisyona
bildirilir.
Yabancı uyruklu gerçek kişilerin merkez ilçe ve ilçeler
bazında edinebilecekleri taşınmazlar ile bağımsız
ve sürekli nitelikte ayni hakların miktarı tespit edilinceye kadar
geçecek süre içinde, yabancı uyruklu gerçek kişiler bu Kanunun 35
inci maddesi hükümlerine göre taşınmaz ve sınırlı ayni
hakları edinebilirler.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde gruplar adına ilk söz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürke aittir.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Sayın Atila Emek konuşacak
efendim.
BAŞKAN Sayın Atila Emek, buyurunuz efendim.
CHP GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2nci maddesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Konuşmama başlarken grubum adına yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Sayın milletvekilleri, tasarının 2nci maddesiyle
2644 sayılı Tapu Kanununa geçici 3üncü madde eklenmesi
istenmektedir. Yabancılara mülk satışını düzenleyen ve
Tapu Kanununun 35inci maddesinde değişiklik yapan, Anayasa
Mahkemesinin iptal kararlarına konu olan hususlarda ve kamuoyunda
tartışılan konularda tasarının 2nci maddesiyle ilgili
Cumhuriyet Halk Partisinin tutum, görüş ve değerlendirmelerini
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKPnin
iktidarları döneminde yabancılara mülk satışı ile
ilgili üçüncü tasarı yüce Parlamentonun gündeminde şu anda
görüşülmektedir. Şimdi üçüncü tasarıyı görüşüyoruz ama
ne acıdır ki bugün, biraz önce Komisyonun geri çektiği bir
durum, Mecliste bir oldubitti yaratılmak istenmiştir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Öyle şey olur mu! Ne
oldubittisi!
ATİLA EMEK (Devamla) Bunu açıkça milletimize ifade
ediyorum. Böylesi bir durumun bedelini millet ödemektedir, siz de
yanlış yapmaya devam ediyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Ne oldubittisi!
Konuştuk, anlaştık, yeniden incelenecek.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Oldubitti yapsak geçerdi.
ATİLA EMEK (Devamla) 3 Temmuz 2003 tarihli ve 4916
sayılı Tapu Kanununun 35inci maddesini değiştiren ve
yabancılara mülk satışını düzenleyen yasa
tasarısında, kişi başına
AKP İktidarı, 29 Aralık 2005 tarih ve 5444
sayılı Yasa ile yabancılara mülk satışını
yeniden düzenlemiştir. Bu düzenlemeye göre, kişi başına
Yüksek Mahkeme, iptal kararlarının sonunda, mahkeme
kararına uygun düzenleme yapılması için üç aylık süre
tanımıştır. Ancak AKP İktidarı, bu süre içinde
karara uygun yeni bir düzenlemeyi getirmemiş, bu nedenle uygulamada
boşluk doğmuş ve iptal kararlarına konu
olmadığı hâlde daire satışları da bu durumdan
olumsuz etkilenmiştir. Buna bağlı olarak piyasa ve inşaat
sektörü büyük zarara uğramıştır. Her bölgede olduğu
gibi seçim bölgem Antalya ve ilçelerinde de bu sıkıntı
yaşanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasal
düzenlemeler sırasında Cumhuriyet Halk Partisi olarak, gerek komisyon
çalışmalarında gerekse Genel Kurul görüşmelerinde, bugün
olduğu gibi, ülkemiz inşaat sektörüne canlılık
kazandıran Çanakkale ilimizden Hatay ilimize kadar uzanan sahil
şeridinde ve ülkenin başka yörelerinde yap-sat şeklinde
satışa sunulan mesken ve iş yeri cinsinden
taşınmazların satışıyla ilgili mütekabiliyet,
karşılık kuralına göre yabancıların Türkiyede
mülk edinmelerine, tıpkı Türklerin yabancı ülkelerde mal
edindiği gibi yabancıların da ülkemizde mülk sahibi
olmalarına destek verdik, destek vermeye de devam ediyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak karşı
çıktığımız husus: Bakanlar Kurulunu,
sınırsız miktarda -300 dönüm veya 25 dönüm de olsa- yabancı
kişilere vatan topraklarının satışı konusunda
yetkili kılması uygun değildir.
Sayın milletvekilleri, AKP iktidarları
sırasında üçüncüsünü görüştüğümüz yabancılara mülk
satışıyla ilgili bu tasarıda -yasa yapma tekniğine uygun
olmadığı gibi- yapılan düzenlemeler Anayasa Mahkemesinin
iptal kararlarına rağmen sakıncaları ortadan
kaldırmamıştır.
Tasarının 2nci maddesiyle 2644 sayılı Tapu
Kanununa eklenmesi düşünülen geçici 3üncü maddeyle getirilen düzenleme
Anayasa Mahkemesinin kararındaki gerekçesinde belirtilen hususlara uygun
değildir.
Tasarı ile yabancı uyruklu gerçek kişilerin ilçe ve
merkez ilçe bazında ilçelerin uygulama imar planı ve mevzi imar
planı sınırları içerisinde kalan toplam alanların yüz
ölçümünün yüzde 10u kadar olan kısmında taşınmaz ile
bağımsız ve sürekli nitelikte sınırlı ayni hak
edinecekleri ve oranların farklı olarak verilmesi için Bakanlar
Kurulunun yetkili olduğuna yönelik bir düzenleme getirmektedir. Ancak bu
düzenleme Anayasa Mahkemesinin iptal kararındaki sakıncaları
ortadan kaldırmamıştır. İmar planı ve mevzi imar
planı içinde kalan alanların yüzde 10u çoğu yerlerde neredeyse
konut ve ticaret alanı olarak görülen kısımların tümüne ve
büyük bir bölümüne tekabül etmektedir. Bu durum egemenlik ilkesiyle
bağdaşmayacak bir şekilde topraklarımızın büyük
bir bölümünün yabancıların eline geçmesine neden olabilecektir.
Mevzi imar planı veya imar planının belli bir
yüzdesi üzerinden olan oran belirlemek doğru değildir. Ancak
yerleşim alanı yani konut ve iş yeri alanları üzerinden
belli bir oranın belirlenmesi hâlinde yukarıda bahsettiğimiz
sakıncaları ortadan kaldıran ve dolayısıyla Anayasa
Mahkemesinin kararına uygun olan düzenleme yapılmış olur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önceki iki
tasarıda olduğu gibi bu tasarı da aceleye getirilmiş, kanun
yapma tekniğine uygun olmayan, her şeyin birbirine
karıştığı, sorun çözmekten öte yeni
sıkıntılara ve vatan topraklarının kaybına neden
olacaktır. Getirdiğiniz önergede hemen şimdi devreye sokmak istediğiniz
de bunun daha beter acı bir örneğidir.
Altyapısı oluşturulmadan, ilgili kurum ve
kuruluşların görüşleri alınmadan, toplumun beklentileri ve
hassasiyetleri gözetilmeden sadece AKP anlayışı ve beklentileri
doğrultusunda ve birilerinin de telkin ve talepleri doğrultusunda
yapılan düzenlemelerin ülke ve millet yararına
olmadığı açıkça görülmektedir. Önceki iki tasarı bunun
açık örneğidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP olarak
yaptığınız yanlışların bedelini millete
ödettiriyor, sorumluluğunu da Cumhuriyet Halk Partisine yüklemeye
çalışıyorsunuz. Yabancılara mülk satışıyla
ilgili yaptığınız yanlışlardan bir türlü
kendinizi kurtaramadınız. Şimdi bizim çabamızla,
muhalefetin çabasıyla büyük bir yanlıştan da dönmüş
oldunuz. Konuyu istismar etmekten ve Cumhuriyet Halk Partisini suçlamaktan da
geri kalmıyorsunuz. Bunun en son örneği, Maliye Bakanını,
Antalyada katıldığı bir toplantıda, yabancılara
mülk satışıyla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisini ve Sayın
Genel Başkanını iş adamlarına şikâyet ederken
görüyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığı uyarılara
uysaydınız, vatan topraklarının sınırsız
satışı gibi bir yanlışa sürüklenmez, daire
satışları konusunda da sıkıntı
yaratmazdınız. Maliye Bakanına da dünyada emsali görülmemiş
biçimde siyaset öncesi yaptıklarıyla ilgili cezai kovuşturmalara
konu olan eylemlerinden dolayı AKP çoğunluğunun kararıyla 4
defa bu yüce Meclisten af kanunu çıkarmazdınız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi olarak yabancılara yasal ve hukuki çerçevede daire, mesken ve
iş yeri satışlarına karşı
olmadığımızı ancak vatan topraklarının
satışına karşı olduğumuzu ve bu konudaki
hassasiyetimizin devam ettiğini ifade eder, yüce Meclise sevgiler,
saygılar sunarım.
Teşekkür ederim Başkanım.(CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Emek.
2nci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu.
Buyurunuz Sayın Serdaroğlu. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2nci maddesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Sizleri en
iyi dileklerimle selamlıyorum.
Tasarının gerekçesinde Anayasa Mahkemesinin iptal
kararı doğrultusunda değişiklikler
yapıldığı ifade edilse de bu düzenleme
sakıncaları ortadan kaldırmamaktadır. İmar planı
ve mevzi imar planı üzerinden yüzde belirlemek üzere yapılan
düzenleme son derece hatalıdır, çünkü bu planlar içerisinde yer alan
taşınmazların tamamı konut ve iş yeri, yani
yerleşim alanı değildir. Hele hele kesinlikle tasvip
etmediğimiz bu yasanın altyapı çalışmaları
tamamlanmadan, bilgi envanteri oluşturulmadan, ülke güvenliği
bakımından stratejik yerlere ait haritalar yapılmadan, arazi
yönetim planları oluşturulmadan, AKPnin, çoğunluğuna
güvenerek bu tasarının yasalaşması son derece
yanlıştır.
Anlaşılan, Hükûmetimiz ekonomiyi içine düştüğü
zor durumdan kurtarmak için ülke değerlerini satıp savmaktan
başka bir plan ve program üretemiyor. Hükûmet, devasa boyutlara
yükselttiği ekonomik sorunlara çare için ülkemizin arkeolojik, kültürel,
turistik konut ve ticari alanlarının yabancıların eline
geçmesine imkân tanıyıp günü kurtarmaya çalışırken
geleceğimiz için ciddi sıkıntılar doğuracak işler
peşindedir.
Değerli milletvekilleri, toprak, Anadolu insanı için
candır, kandır, evlattır; hayatın olmaz ise olmazı,
geçim kaynağıdır. Anadolu insanı çok çaresiz
kalmadıkça, bıçak kemiğe dayanmadıkça tarlasını
ve toprağını satmaz. Şimdi soruyorum: Devletimizin ve
ülkemizin varlığını koruyup sürdürebilmesi için son çare
olarak toprak satma noktasına mı gelinmiştir? Para sağlamak
için topraklarımızın satışından medet umar hâle
gelinmişse bu Hükûmetin
başarısızlığının en belirgin bir göstergesidir.
İnsanlık tarihi boyunca bütün savaşlar toprağı korumak
için yapılmıştır. Ülke toprağı namustur,
şehit kanıdır; ecdadın kanıyla, canıyla bizlere
emanetidir. Emanete ihanet etmenin bedeli ise çok ağırdır.
Değerli milletvekilleri, iktidar, yabancılara mülk
satışı konusunda anlaşılmaz bir telaş içinde,
gereken düzenleme ve altyapıyı oluşturmadan, tabiri caizse
yangından mal kaçırırcasına bina ve arazi satma
çabasındadır. Tasarının 2nci maddesi, ilgili kurum ve
kuruluşlarca yabancıların taşınmaz ve sınırlı
ayni hak edinemeyecekleri alanların yüz ölçümlerini, ilçelerin uygulama
imar planı ve mevzi imar planı sınırları içerisinde
kalan toplam alanların yüz ölçümlerinin kanunun yürürlük tarihinden
itibaren üç ay içinde valiliklerce komisyonlara bildirilmesini hükme
bağlamaktadır. Yani önceden belirlenmesi gereken kriterler ve bu
kriterlere göre çıkarılması gereken yasa, ne hikmetse, önce
çıkarılıp sonra düzenleme yapılmasını
içermektedir.
Değerli milletvekilleri, 2002-2007 yılları
arasında, beş yıllık AKP İktidarı döneminde 48
bin yabancıya 25 milyon metrekare alan ile 40 bin taşınmaz mal
satılmıştır. Bu rakamlar Sayın Maliye
Bakanının resmî açıklamalarıdır. En çok
taşınmazın satıldığı iller arasında
Antalya, İstanbul, Muğla, Aydın, Hatay ve İzmir dikkati
çekmektedir.
Eskiden turizm bölgelerimize gelen ve tatil anısı olarak
fotoğraf çeken turistlerin yerine, şimdilerde satılık
arazilerin ve gayrimenkullerin fotoğraflarını çeken
girişimci turistler yer almıştır. Yabancılara
yapılan mülk satışının yanı sıra son dönemlerde
yabancı girişimcilerin emlak ve inşaat sektörüne el
attıklarını da görmekteyiz. Yabancılar aldıkları
arazilere kendileri inşaat yapıyor, emlak büroları açarak da
satışlarını gerçekleştiriyorlar. Ayrıca toplu
hâlde yaşam alanları kurmaya çalıştıkları da göz
ardı edilmemesi gereken son derece tehlikeli bir gelişmedir.
Yakın geçmişte Orta Doğuda toprak satın alınarak
kurulan bir devlet örneği olduğu da yüce Meclisimizce
unutulmamalıdır.
Bu arada, vatandaşlarımıza ucuz ve toplu konut
üretmek üzere kurulan TOKİnin yabancılara toplu konut yapıp
satmayı planlaması ise fevkalade anlamlı, fevkalade dikkat
çekicidir değerli milletvekilleri. Devletin resmî rakamlarına göre
2007 yılında yabancılara 2 milyar 952 milyon dolarlık net
gayrimenkul satışı yapılmıştır ve bunun
adı Türkiyeye yabancı sermaye girdi. oluyor ve Hükûmet bunu övünç
kaynağı olarak kullanıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa
Birliğinin dayatmaları sonucu yabancılara mülk ve toprak edinme
hakkı tanınırken yabancı ülkelerde mülk
satışlarına süre kısıtlamaları getirilmektedir.
Stratejik öneme sahip alanların satışı konusunda ise
tavırları net ve kesindir. Örneğin, Rusya Federasyonunda
yabancıların satın almak istedikleri taşınmazın
büyüklüğüyle ilgili sınırlama bulunurken yabancı uyruklu
gerçek kişiler ile yabancı ticaret şirketlerine ulusal
sınırlara bitişik
yerlerde ve tarım arazilerinde mülk edinme hakkı
tanınmamaktadır. İspanya ve Avusturyada sadece AB üyesi
ülkelerin vatandaşlarına mülk edinme hakkı verilirken Estonyada
yabancı tüzel kişilere mülk satışı resmî izne tabidir.
Danimarkada ise yabancıların mülk edinebilmesi için beş
yıllık ikamet zorunluluğu bulunmaktadır. Avrupa
Birliği üyesi ülkeler Türkiyede yabancıya toprak
satışına sıcak bakarken, kendileri birliğe üye olmayan
ülke vatandaşlarına toprak satışı
yapmamaktadırlar. Fransızların bu soruna bulduğu çözüm ise
yabancılara mülk satışında yüksek oranda vergi
almalarıdır. İsrailde yabancılara toprak
satışı kesinlikle yasaktır. Yunanistan, adalarda ve
sınıra yakın yerlerde mülk ve toprak
satışını yasaklamıştır. Türkiyede ise
sınırlara yakın yerlerin satılmasına engel
olunması bir yana, satışa çıkarılan yerler yoğun
olarak kıyı ve sınır bölgelerindedir.
Değerli milletvekilleri, sözlerimi Sayın Süheyl Ünverin
İstanbul Risaleleri adlı eserinden bir alıntı ile
bitirmek istiyorum. Dikkatinize sunacağım bu eser, 1995
yılında Sayın Başbakan Erdoğanın İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde İstanbul
Büyükşehir Belediyesi tarafından yayınlanmıştır.
İstanbul Risaleleri adlı eserde şöyle deniliyor:
Fatih İstanbul'u alıp Ayasofya önüne geldiği zaman derinden bir
inilti sesi duyar. Sesin geldiği tarafa bir adamını gönderir.
Hâli perişan olarak huzura getirilen keşişe neden
hapsedildiğini sorar. Keşiş ise, kuşatma
sırasında Bizans İmparatoru Konstantinin kendisini
çağırıp, İstanbul'u Türklerin alıp
almayacağını bildirmesi için remil atmasını -yani fal
bakmasını- istediğini söyler. Remil atan keşiş
İstanbul'un Türklerin eline geçeceğini bildirmesi üzerine Konstantin'in
ona kızarak zindana attığını söyler.
Bunun üzerine Fatih de keşişten İstanbul'un
Türklerin elinden çıkıp çıkmayacağına dair remil
atmasını ister ve eğer doğruyu söylerse
mükâfatlandıracağını bildirir.
Keşiş remil atar ve şöyle der: İstanbul Türklerin
elinden harp ve darp ile çıkmayacak, ancak öyle bir zaman gelecek ki,
elinizdeki emlak ve arazi satılacak, bu suretle İstanbul Türk
malı olmaktan çıkacak. Bu sözler üzerine Fatih ellerini havaya
kaldırarak Fethettiğim yerleri ecnebilere satanlar Allahın
gazabına uğrasın. der. (MHP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bu 23üncü Dönemde iktidarın
yaptığı yanlışları gördükçe, apar topar, ülke
menfaatlerini düşünmeden çıkarılan yasaları gördükçe
gelecek ile olan kuşkularım artmaktadır. Vakıflar
Yasası, 301 ile Türklüğe hakaret yasası, TRTde farklı
dillerden yayın yapılarak devlet eliyle kendi bölücülüğümüzü
kendimizin yapar hâle gelmesi, vatan topraklarının
satılması ve daha neleri neleri
Bu duygu ve düşüncelerle bu hayırsız ve bedduaya
mazhar yasanın çıkmamasını diler, Allah yanlış
yapanları ıslah etsin. der ve Büyük Türk milletinin yâr ve
yardımcısı olsun. der, hepinize saygılar sunarım.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Serdaroğlu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, madde
üzerinde AK Parti Grubu adına söz almak istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Elitaş. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
223 sıra sayılı, Tapu Kanununda
değişiklik yapılan kanun üzerinde görüşmelerimize devam
ediyoruz. Değerli milletvekillerimizin yaptıkları katkılar,
eleştiriler, ilave ettikleri, gerçekten bugün yapılan kanun
konuşmalarına baktığımızda esas itibarıyla
eğer siyaset yapmazlarsa, politika yapmazlarsa çok teknik bilgilendirme
yaptıklarını görüyoruz ve yapılan kanundan hem değerli
milletvekillerimizin hem de kamuoyunun çok büyük fayda sağladığı
kanaatindeyim. İktidar tarafındaki arkadaşlarımız yapılan
kanunun doğruluğu çerçevesinde, diğer
arkadaşlarımız da yapılan kanunun şu eksiklikleri var
diye ifade ederken açıkçası hamaset yapmadıkları çerçevede
bazı şeylerin daha iyi anlaşılır noktaya
geldiğini görüyorum.
Biraz önce benim verdiğim bir önergeyle, 2nci madde ilave
edilmesi konusunda, muhalefet partisinden değerli milletvekili
arkadaşlarımızın bu konuda ortaya koydukları tepkileri
değerlendirip en azından hem milletimizin rahatlaması hem
değerli milletvekillerinin bu konuda daha etkin fikir sahibi olabilmeleri
amacıyla, Komisyona bu maddenin geri çekilmesini arzu ettik.
Bizim bu 2nci maddedeki niyetimiz, Anayasa Mahkemesince,
yabancılara gayrimenkul satışıyla ilgili yapılan
kanunun 3üncü maddesindeki düzenlemenin iptal edilmesiyle alakalı bir
durum. Anayasa Mahkemesi iptal gerekçesinde ifade ediyor, diyor ki:
Yabancı uyruklular tarafından kurulmuş Türk şirketlerinin
Türkiyede herhangi bir şekilde gayrimenkul edinimleri
sınırsız bir şekilde ortaya
çıkarıldığından dolayı, bunun sınırlarının
tayin edilmesi gerekir.
Anayasa Mahkemesi, yabancılara, yabancıların ortak
olduğu, Türk hukukuna göre, Türk Ticaret Kanunu ilkelerine göre,
kurallarına göre kurulmuş şirketlerle ilgili herhangi bir
çekincesini veya sakıncasını ortaya koymuyor. Bunun,
sınırsız olarak ortaya çıktığından
dolayı, Türk şirketi de olsa, yabancılar ortaksa, bunlara bir
sınırlama getirilmesi lazım diyor. Yine, Anayasa Mahkemesinin
itiraz gerekçeleri içerisinde Şirket konusu içerisinde bulunmayan bir
şekilde faaliyette bulunan yabancılar tarafından kurulmuş
Türk şirketlerinin, şirket konusunu ana sözleşmelerinde
yazmaları şartının aranması gerekir. diyor.
Aslında, herhâlde daha önceki süreçlerde, bununla ilgili yasal düzenleme
çerçevesinde iktisap etmiş, gayrimenkul edinimlerini
sağlamış, şirketlerini faaliyete geçirmiş
şirketlerle ilgili, ana sözleşme değişikliğinin
geçmişe dönük olmayacağı varsayımıyla bu düzenleme
yapılmaya gidilmiş. Niye? Tamamen samimi bir niyet var, tamamen
halisane bir niyet var.
Bir de, değerli milletvekilleri, askerî yasak bölgelerle
ilgili, bu kanun teklifinin, benim imzamın olduğu, ek madde ilavesi
verdiğimiz kanun teklifinin, 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler
Kanunuyla ilgili bir düzenleme yapıyoruz.
Şimdi, bu 2565 sayılı Kanunun 28inci maddesi
askerî yasak bölgelere yakın yerlerdeki satışlarla ilgili
herhangi bir sınırlama getirmemiş. Bakınız, 2565
sayılı Kanunun 28inci maddesini okuyorum: Genelkurmay
Başkanlığının teklifi üzerine askeri yasak bölgelere
yakınlığı veya diğer stratejik nedenlerle tespit
edilecek bölgelerde yabancıların taşınmaz mal
edinemeyeceklerine ve izin alınmadıkça kiralayamayacaklarına,
Bakanlar Kurulunca karar verilebilir. Genelkurmay teklif edecek. Askerî
stratejik bölgeleri Genelkurmay teklif edecek, Bakanlar Kurulu da buna karar
verebilecek. Şu anda 28inci maddede herhangi bir sınırlama söz
konusu değil. Bizim buradaki
HARUN ÖZTÜK (İzmir) Var, var, var!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Harun Bey, önceki maddeleri
de okuyacağım, müsaade edin.
HARUN ÖZTÜK (İzmir) Mücavir alanda Bakanlar Kurulu yetkisi
var.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Harun Bey, müsaade edin.
Bakın ben madde içeriğini okuyorum. Sayın Öztürk, bakın,
kara askerî yasak bölgeleri, Kanunun 5inci maddesi, birinci derecede kara
askerî yasak bölgeleri, Kanunda nasıl olacağı
sayılmış, diyor ki:
Yurt savunması bakımından hayati önem
taşıyan askeri tesis ve bölgelerin, çevre duvarı, tel örgü veya
benzeri engel veya işaretlerle belirlenen dış
sınırlarının en az yüz, en fazla dörtyüz metre
uzağından alınan noktaların birleştirilmesi suretiyle
meydana gelen alanlarda,
Kara sınır hattı boyunca ve lüzum görülen
kıyılarda otuz ila altıyüz metre derinlikteki sahalarda,
Tesis edilir.
Ancak, Genelkurmay Başkanlığı, bu
sahaların genişletilmesiyle ilgili bir düşüncesi ortaya
çıktığında Bakanlar Kurulundan bu konuda genişletmekle
ilgili talepte bulunabilir. Kim yetkili? Bakanlar Kurulu yetkili. Kim
isteyecek? Genelkurmay Başkanlığı isteyecek.
İşte, burada 28inci madde, değerli arkadaşlar
bakınız,
Bakanlar Kurulunca karar verilebilir. diyor, verilir diye
bir hüküm yok. Bizim buradaki amacımız, niyetimiz, 28inci maddedeki,
tamamen sınırsız bir şekilde, 28inci maddede sayılan
askerî yasak bölgeler ve stratejik önemi haiz olduğu ifade edilen
bölgelerde, kanunlar gereğince mahkemeye müracaat eden bir şirketin
bu sınırsızlıktan faydalanmamak ve bunun önündeki engeli
ortaya koyabilmek ve Anayasa Mahkemesinin iade gerekçesini
gerçekleştirebilmek amacıyla Bakanlar Kurulunca bakın, tekrar
altını çiziyorum bu 28inci maddenin- bu bölgelerde, Genelkurmay
Başkanlığının isteyip veya istememesi
Çünkü, isteyip
istememesi diye bir durum söz konusu değil. Bu bölgelerde herhangi bir
şekilde yatırım yapan yabancı uyruklular tarafından
kurulmuş Türk şirketlerinin burada mal edinimlerinin ortaya
çıkması durumunda, Bakanlar Kurulu izin vermek zorunda. Önce,
Bakanlar Kurulu Bu stratejik bölgelerde izin verdim. diyor. İzin
vermediği bölgelerde zaten herhangi bir kişinin, yabancı uyruklu
şirketin veya kişilerin mal edinmeleri mümkün değil. İzin
verdi Bakanlar Kurulu, o yolu açtı. Arkasından, izin verilen
bölgelerde ildeki yetkili kurullar
Kimler bunlar? Yazmışız:
Valilik
OKTAY VURAL (İzmir) Zabıta
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Lütfen Sayın
Başkanım, lütfen Sayın Başkan
OKTAY VURAL (İzmir) İdari şeyler
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Lütfen Sayın
Başkan
Bakın, hakikaten inanarak bunu ifade etmeye
çalışıyorum. Sayın Balın ifadelerini, gerçi
Sayın Şandır durdurun diye ifade etti ama biz Sayın
Balı ilgiyle dinledik. İnanarak söylüyorum, Sayın Balın
da burada muhakkak ki bu çekincelerini inanarak söylediğini ifade
ediyorum.
Bakınız, burada, bu valilik bünyesinde ilgili idare
temsilcilerinin katılımıyla oluşan komisyonda, edinim, ülke
güvenliği ve faaliyet konusu uygunluğu değerlendirilerek karara
bağlanır. Şimdi, 28inci maddeye göre, öncelikle Bakanlar
Kurulu, o bölgelerde yabancı uyruklular tarafından kurulmuş Türk
şirketlerine bir izin verme konusunda bölgeyi izne açacak, izne
açtıktan sonra vali başkanlığında
Neresi? İzmir.
Neresi? Konya. Neresi? Kayseri. Bu bölgelerde izne açılan bölgeler varsa,
bu bölgelerde vali başkanlığında ilgili kurum ve
kuruluşlarla birlikte izin verilip verilmeyeceği konusunda valilik
yetkili kılınmış, ama önce Bakanlar Kuruluna bu yetki
verilmiş.
Değerli arkadaşlar, belki maddenin düzenlenmesinde
teknik olarak bazı farklılıklar, bazı yanlış anlamalara
meydan verecek problemler çıkabilir. Bunu Komisyonda değerli
üyelerimiz, değerli arkadaşlarımız
tartışabilirler, bakabilirler, değerlendirirler. Muhtemelen,
Adalet Komisyonumuz herhâlde önümüzdeki hafta bu görüşmelerini
tamamlayacak. Hem muhalefetten milletvekilleri hem değerli
milletvekillerimiz hem de ilgili bürokrasi ve ilgili
Bakanlığımız bu konuda gerekli tartışmaları
yaparlar.
Biz, açık yüreklilikle AK Parti Grubu olarak şunu
diyoruz: Yaptığımızın tamamen şu andaki
anlattıklarımız çerçevesinde olmasını arzu ediyoruz.
Bu kanun metni nasıl düzenlendi? Bu kanun metni İçişleri
Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığının
bağlı bulunduğu Bakanlık ve askerî yetkililerle birlikte
düzenlendi. Onlardan alınan görüş çerçevesinde bu kanun metni
düzenlendi. Samimiyetle, iyi niyetle getirilmiş bir düzenlemedir.
İnşallah, değerli milletvekillerimizin Komisyonda verecekleri
katkılarla birlikte, madde metninde maddi hata varsa, madde metninde
ortaya çıkacak maddi hatalar ve farklı anlamalara meydan verecek
kelimelerle ilgili, cümlelerle ilgili düzenlemelerde katkı
yapacaklarını ve ülkemize önemli bir maddeyi de tekrar ihdas
edeceğimizi ümit ediyor, değerli milletvekillerine
saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Elitaş.
2nci madde üzerine şahsı adına Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın.
Buyurunuz Sayın Aydın. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan, değerli
üyeler; 223 sıra sayılı Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2nci maddesi
üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan 2nci
maddeyle 2644 sayılı Tapu Kanununa geçici bir madde eklenmiş
durumdadır. Bu maddeyle, Kanunun 35inci maddesinin yedinci
fıkrası, yabancı uyruklu olan gerçek kişiler ve
yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel
kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin taşınmaz ve
sınırlı ayni hak edinemeyecekleri alanların yüzölçümleri
ile bu yüz ölçümlerle ilgili kurum ve kuruluşlarca ve valiliklerce
maddenin yürürlük tarihinden itibaren en geç üç ay içerisinde komisyona
bildireceklerine dair bir fıkra hükmüdür, madde hükmüdür. Ve bu süre
tespit edilinceye kadar da geçecek süre içerisinde yabancı uyruklu gerçek
kişiler, bu Kanunun 35inci maddesi hükümlerine göre merkez ilçe ve
ilçeler bazında taşınmaz ve sınırlı ayni haklar
edinebilirler. Burada tekrar yenilemekte ve hatırlatma fayda gördüğüm
birkaç hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 1934 yılından AK Parti
İktidarına kadar, yani bu süreye kadar geçen süre içerisinde
Türkiyede, özellikle 2005e kadar 30 hektara kadar yabancı kişilere
toprak zaten satılabiliyordu -bunu biz getirmedik- 30 hektardan daha fazla
olan alanlar için de Bakanlar Kurulu kararıyla satış
gerçekleştirilebiliyordu. Hatta bu 30 hektara kadar olan serbest
satışı -AK Parti İktidarıyla birlikte- 2,5 hektara
yine bizler düşürdük. Bunun da göz ardı edilmeden ayrıca dikkat
edilmesi gerektiği kanaatindeyim ki hassasiyetimizi anlamanız
açısından bunu ifade ediyorum.
Yine, bu satın almalar mütekabiliyet esasına göre
gerçekleştirilmektedir yani karşılıklı, onlardan biz
nasıl alıyorsak, aynı şekilde satışla
alakalı
Diğer ülkelerde vatandaşlarımıza
taşınmaz mal edinme hakkı tanınıyorsa, ülkemizde de
aynı haklar tanınmaktadır. Bu durum, her ülkede
büyükelçiliklerimizce de takip edilmekte ve Dışişleri
Bakanlığına bildirilmektedir.
Değerli arkadaşlar, sadece konut ve iş yeri
olabilen, planlı, programlı alanlarda yapılan
satışlarda kati surette tarım alanları, köyler
bulunmadığı gibi askerî güvenlik bölgeleri ve stratejik
bölgelerin satışı da mümkün görülmemektedir, yani planı
olmayan bir durum söz konusu değildir.
Burada daha önce de tekrar tekrar bahsedildi ve bu kürsüden çok
konuşuldu. Yapılan tüm bu satışlar, miktarları,
alanları, yüz ölçümleri, nerede olduğu, hepsi kayıtlı ve
resmî belgelerde mevcuttur. Benim de bölgem olan GAP bölgesinde
İsraillilere ve Yunanlılara satışlar
yapıldığı söylendi maalesef. Ama bu gerçek
dışıdır. Bu bölgede İsraillilere ve Yunanlılara
tek bir satışın yapılmadığı gayet
açıktır. Diğer bölgedeki satışlar da hakeza böyle.
Peki, yabancılara satışlar bu dönemde mi
başladı, yeni mi başladı? Hayır. Bunlar cumhuriyetten
önce de belki vardı ama yasal düzenleme olarak Atatürk döneminde 1934
tarihli ve 2644 sayılı Tapu Kanunu ile karşılıklı
olmak ve yasal sınırlamalara uymak kaydıyla yabancı gerçek
kişiler mal satın alabiliyor ve miras yoluyla 30 hektara kadar mülk
edinebiliyordu. Az önce de ifade ettiğim gibi, yine bu 30 hektarı biz
2,5 hektara düşürmüş bulunuyoruz. Yani, anlaşılan yetmiş
dört yıldan beri yabancılara mülk satışı var ve AK
Parti döneminde yapılan satışlar bu yetmiş dört
yıllık ortalamanın dahi altındadır ve yine kaldı
ki bu hektar sınırlamasını da getirmiş bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlar, nihayetinde, ülkemizin,
vatanımızın, topraklarımızın menfaatini koruma
hususunda en az muhalefetteki arkadaşlarımız kadar bizim de
hassasiyetimiz en ciddi şekilde devam etmektedir ve edecektir. Bundan hiç
kimsenin şüphesi olmasın. Halkımız da bunu en iyi
şekilde bilmektedir. Lütfen bu kürsüden halkımızı
yanlış yönlendirmeyelim. Hamasetten vazgeçerek,
istismarcılık da yapmayalım.
Değerli milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle, 223
sıra sayılı Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının ülkemize ve
milletimize hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.
Şahsı adına ikinci söz Van Milletvekili Gülşen
Orhana ait.
Buyurunuz Sayın Orhan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
GÜLŞEN ORHAN (Van) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 223 sıra sayılı Tapu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2nci maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yabancılara taşınmaz satışının
tarihi 1868 yılına kadar gitmektedir. 1914te bu uygulama
kaldırılmıştır. Ancak, Lozan Anlaşmasıyla
mütekabiliyet esası çerçevesinde taşınmaz edinme hakkı
yeniden kabul edilmiştir. Bugünkü anlamda yasal düzenleme de 1934
yılında 2644 sayılı Tapu Kanunuyla
yapılmıştır. Ardından değişik tarihlerde
yeni yasal düzenlemeler olagelmiştir.
Değerli arkadaşlar, işaret ettiğim gibi, yüz
yılı aşkın süredir yabancılara taşınmaz ya
da mülk satışı gerçekleşmektedir. Bu uygulama ilk defa
bizim iktidarımız döneminde gündeme gelmiş değildir.
Geçmişte bu satışlar az da bugün çoğaldıysa, bunun
ardında komşularımıza ve dünyaya
kapılarımızı kapatacak art niyetler mi aramamız
gerekiyor? Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürkün bize
bıraktığı Yurtta sulh, cihanda sulh
anlayışını dünyayla aramızda duvarlar örerek mi
gerçekleştireceğiz?
Değerli milletvekilleri, ülkemizi geçmişin, yüz yıl
öncesinin şartlarına hapsederek dünyayla rekabet edecek seviyeye,
güce eriştiremeyiz. Bizim yurttaşlarımız da yurt
dışında gayrimenkul ediniyorlar, tesisler kuruyorlar, peki bu
nasıl oluyor? Bugün her açıdan rekabet hâlinde olan dünya ülkeleri
arasında güçlü bir konuma sahip olabilmek için elimizdeki tüm
fırsatları değerlendirmek durumundayız. Yurdumuza büyük bir
girdi sağlayacağı inkâr edilemeyecek olan yabancı sermayeyi
göz ardı edemeyiz. Bu insanların ülkemize gelip yatırım
yapmaları, piyasaları hareketlendirmeleri, yeni projeler üretmeleri
bizi artık ürkütmemelidir.
Türkiyede yabancıların ilgi gösterdiği en önemli
bölgeler kıyılarımızdır. Bir turizm cenneti olan
ülkemizin bu illerinde mülk edinen bu insanların amaçlarında bir art
niyet aramak ne derece doğrudur? Özellikle Ege ve Akdeniz Bölgelerine
yönelik bu talep, bölge insanımızın yüzünü güldürmüş ve
ekonomik açıdan çok ciddi hareketliliğe imkân
tanımıştır. İkinci sıradaysa birkaç büyük ilimiz
geliyor ki, buralarda da ekonomik hareketlilikten başka bir sonuç
çıkmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu konunun sıklıkla
tartışılması, il tapu ve kadastro müdürlüklerini
araştırmalar yapmaya sevk etmiştir. Neticede
yabancıların edindikleri taşınmazların nitelikleri ve
boyutları hakkında elde edilen verilerin hiçbir endişeye yer
vermediğini ve güvenlik açısından da herhangi bir sorun
teşkil etmediğini ortaya koymuştur.
Bir asırdan beridir uygulanmakta olan, bugün ise
mütekabiliyet esası göz önünde bulundurularak ve kanuni
sınırlamalar çerçevesinde gerçekleştirilen uygulamanın yine
de belli bir büyüklüğü geçmeyeceğini, bunun yasayla
sınırlandırıldığını da hatırlatmak
istiyorum.
Düzenlemeyle Anayasa Mahkemesinin kararından sonra ortaya
çıkan belirsizlik giderilmektedir. Geçici 2nci madde yabancı gerçek
kişiler ile tüzel kişiliğe sahip yabancı ticaret
şirketlerinin taşınmaz ve sınırlı ayni hak
edinemeyecekleri alanların yüz ölçümlerini ilçelerin imar planları
itibarıyla valiliklerin belirleyeceğini de öngörmektedir.
Değerli milletvekilleri, evet, ülkemiz stratejik bir
coğrafyadadır ancak Türkiye bugün bunu bir avantaj olarak kendi
lehinde kullanabilecek beyne de güce de sahiptir.
Tasarının hazırlanmasında emeği
geçenleri, eleştirileriyle katkıda bulunan iktidar ve muhalefet
milletvekillerini kutlar, tekrar saygılar sunarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Orhan.
Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın Kaptan, Sayın Öztürk, Sayın Sipahi ve
Sayın Genç
Buyurunuz Sayın Kaptan.
OSMAN KAPTAN (Antalya) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanım, sizi görünce Antalya ile ilgili
sorayım dedim, yani domatesle ilgili sorayım dedim. Çünkü ben
sorularımı ilgili bakana hazırlamıştım.
Birincisi, Sayın Bakanım, çiftçilerimizin elindeki
araziyi alıp yabancılara satacağımıza, çiftçimizin
elinde kalan domatesi Rusyaya satmayı niye sağlamıyoruz?
İkinci soru: Daireler ve Hatay ilindeki durum
dışında cumhuriyet tarihi boyunca 2002 Kasımına kadar
yabancılara kaç dönüm arazi satılmıştır? 2002
Kasımından sonra, yani İktidarınız döneminde
yabancılara kaç dönüm arazi satılmıştır?
Üçüncü ve son sorum: Yabancılara
sattığınız bankalara çiftçilerimizin ipotekli arazi
miktarının 165 bin dönümü geçtiği basında
yazılmaktadır. Bu 165 bin dönüm arazi ileride borçlarını
ödeyemeyen çiftçilerimizin elinden alınıp yabancı
bankaların malı olacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Kaptan.
Sayın Öztürk
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakanın, biraz önce Sayın Elitaşın
Genel Kurula eksik bilgi vermesi nedeniyle ilgili madde hükmünü bir kez daha
değerlendirmesi ve Genel Kurulun doğru bilgilendirilmesi için söz
aldım.
Bir kere, askerî yasak bölgeler, mutlak surette yabancılara
satışı yasak olan bölgelerdir. Dolayısıyla, mevcut
Kanunda, Elitaşın sözünü ettiği Kanunda Bakanlar Kuruluna
verilen yetki, askerî yasak bölgelere mücavir sahalarla ilgili verilen bir
yetkidir. Dolayısıyla burada biraz önce verilen ve geri çekilen
önergede, askerî bölgeler de dâhil, valilerin izniyle yabancılara
satış iznine imkân getiren bir düzenleme
yapılmıştır. Konuyu düzeltir ve Genel Kurulun bilgilerine
arz ederim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Sayın Sipahi
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, ben bir konuyu bilgilerinize sunmak
istiyorum. Biraz önce bu 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler Kanunu ile
bu yasa tasarısı arasında bir bağlantı kurulmaya
çalışıldı.
Önce, birinci yasak, özellikle kara yasak bölgeleri için: Buralara
yabancıların girmesi kesinlikle yasaktır. Mümkünse
kamulaştırılır. Türk vatandaşlarının girmesi
ise sadece gündüz saatlerine inhisar etmek üzere izne tabidir.
Gelelim ikinci yasak bölgelere: Bunlar 5 kilometreye kadar
uzanır. Ben, bırakın yabancılara satmayı, bununla
ilgili
Hatırlarsanız sizin de bulunduğunuz bir toplantıda
-27-28 Şubattı zannediyorum- burayla ilgili bir fotoğraf
çekilmesi konusunda Hükûmetinizin getirdiği bir tasarıyı
oylamıştık, onu aynen okuyorum, ikinci askerî yasak bölgeler
için: Bölge içindeki askerî tesislerin ve bölgeden birinci derece kara askeri
yasak bölgenin dürbünle gözetlenmesi, bölgenin fotoğraf ve filminin
çekilmesi, harita, resim ve krokisinin yapılması, not
alınması veya harita uygulaması gibi faaliyetlerde
bulunulması ve bölgenin savunma ve güvenlik tedbirlerini aksatacak,
bozacak ve açıklayacak cihazlar kullanılması, bu amaçla
görevlendirilmiş olanlar ile Genelkurmay Başkanlığı
tarafından izin verilmiş olanlar hariç, yasaktır. Yani,
fotoğraf çekmeyi yasaklıyoruz ve bu bölgeyi şimdi satmaya
çalışıyoruz. Bu tenakuzu takdirlerinize sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Sipahi.
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Bu maddenin son fıkrasında diyor ki:
valilikler bu fıkrada
belirtilen ilçelerin uygulama imar planı ve mevzi imar planı
sınırları içerisinde kalan toplam alanların yüzölçümlerini
bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren en geç üç ay içinde komisyona
bildirir. Bu komisyona bildirme tarihine kadar, yani, bu üç ay içinde,
yabancı uyruklu kişiler yine taşınmaz almaya devam
edecekler. Peki, bu üç ay içinde taşınmaz almaya devam ederlerken,
valiliklerce bildirilen alan, yani yüzde 10u aşarsa, bu fazla
alınan, yabancıların fazla aldıkları şey
nasıl bir işleme tabi tutulacak? Bunlar iptal mi edilecek?
Tapuları mı iptal edilecek? Yoksa kazanılmış hak
olarak bunların üzerine tescil mi edilecek?
Biraz önce Mustafa Elitaş, tabii, verdiği önergeyi,
suçluların telaşı içinde, yanlış izah etti. Keşke
bizim de imkânımız olsaydı da o Mustafa Elitaşın
verdiği önergenin Türkiyeye ne kadar sıkıntılar
getirdiğini belirtebilseydik. Zamanımız da
olmadığı için kendisine şey etmedik, ama biraz
suçluların telaşı içinde çıktı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
Sayın Barış
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) Teşekkürler Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanım, Dışişleri
Bakanımız Ali Babacan katıldığı bir TV
programında Dış açık büyüyor, cari
açığımız büyüyor, bu konuda ne düşünüyorsunuz? sorusuna
Yabancılara Mülk Satışı Kanunu yakında
çıkacaktır, buradan gelecek parayla biz bu açığı
kapatacağız. demiştir. Bu doğru mudur? Doğru ise siz
buna katılıyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Barış.
Sayın Ekmen
MEHMET EMİN EKMEN (Batman) Sayın Bakanım, yasaya
ilişkin değerlendirme yapan bir arkadaşımız
İstanbul Risaleleri isimli bir kitaptan anekdot alarak, Fatih Sultan
Mehmet zamanında bir keşişin yapmış olduğu bir
kehanet ve buna karşı Fatih Sultan Mehmetin bir bedduasını
dile getirerek yasaya karşı olduğunu dile getirdi.
Ben şu hususu merak ediyorum: Hükûmetiniz yapmış
olduğu yasama çalışmalarının hazırlık
aşamalarında başta Nostradamus olmak üzere farklı
kâhinlerin günümüze ilişkin kehanetlerini incelemekte midir? Bu yasada bu
noktada bir sıkıntı bulunmakta mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Ekmen.
Buyurunuz Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) Fatihin bedduasını gidip
Nostradamusa şey yapıyor ya! Bu mukayese bile haksızlık
ecdadımıza ya! Böyle bir mukayese olur mu ya! Yani Fatihin
bedduasını şey yapıyoruz, bu kalkıp bize
Nostradamusu
Böyle bir şey olur mu ya! Ecdadınıza bari sahip
çıkın!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Kaptan,
değerli Antalya Milletvekili arkadaşımız, benim de kendisi
gibi Antalya Milletvekili olmam dolayısıyla, pek görev alanıma
girmemekle birlikte domates ihracatıyla ilgili bir soru bana yönelttiler.
Kendileri buyurdular ki Çiftçilerimizin elindeki arazileri yabancılara
satacağınıza domateslerini Rusyaya satsanız daha iyi olmaz
mı? dediler.
Sayın Kaptan, bir defa, tarım alanlarının
satışı mümkün değil biliyorsunuz. Yani Tapu Kanununda
tarım alanlarının yabancılara satışı
yasaktır. Önce bunu belirteyim.
Tabii, domates satışlarıyla ilgili,
ihracatıyla ilgili bir sorun yaşanıyor. Geçtiğimiz
yıllarda da yaşanmıştı başka ürünlerle ilgili,
özelikle Rusya açısından. Sanıyorum kontrol belgeleriyle ilgili
bir sorun yaşanıyor. Daha önce olduğu gibi Tarım ve Köyişleri
Bakanlığımız Rusyadaki muadilleriyle bu konuyu kısa
sürede görüşecek, çözeceklerine inanıyorum. Çünkü konu bizden
kaynaklanmıyor, bu ihracatı yaptığımız ülkelerin
tutumundan biraz da kaynaklanıyor. Bunun sebepleri kısa sürede temin
edilerek, bulunarak bu sorunu geride bırakacağımıza
inanıyorum.
Sayın Öztürk ve Sayın Sipahi bana soru sormadılar.
Özellikle Sayın Öztürk, komisyona geri çekilen önergeyle ilgili Sayın
Elitaşın açıklamalarına yönelik mukabil açıklamalarda
bulundular. O nedenle, kendilerine benim söyleyeceğim herhangi bir
şey yok.
Sayın Sipahi de aşağı yukarı, bir konuyla
ilgili, askerî bölgelerle ilgili -kendisi de emekli bir asker olması
dolayısıyla- görüşlerini bizimle paylaştılar. O
nedenle onun söylediklerine de bir ilavem olmayacak.
Sayın Gençin bir değerlendirmesi oldu. Üç ay
içerisinde komisyona bildirilecek ancak üç ay içerisinde almaya devam edilecek,
en azından, mülk alımı uygulanmaya devam edilecek. Acaba buradan
bir sorun çıkmaz mı? dediler.
Tapu Kadastro Genel Müdürümüzün bu konuyla ilgili
değerlendirmesini, benim de katıldığım
değerlendirmesini sizlerle paylaşmak istiyorum: Üç ay içerisinde
valilikler tarafından bildirilene kadar yüzde 10 üzerinden
satışlar devam edecek. Şu an için bu orana yaklaşan bir
ilçemiz bulunmamaktadır.
Sayın Barış, Sayın Babacanın
söylediğini iddia ettiği bir cümleye katılıp
katılmadığımı bana sordu. Sayın Babacanın,
hangi amaçla hangi cümleyi kullandığı konusunda bir malumat
sahibi değilim, kendisiyle de görüşmüş değilim. O nedenle,
bu konuda bir değerlendirme yapamayacağım.
Sayın Başkanım,
arkadaşlarımızın değerlendirmeleriyle ilgili
cevaplarım bu.
Sayın Kaptanın başka soruları da oldu. Ancak
bunların tamamını tespit edemedim Sayın Kaptan.
Cevaplandıramadığım sorularınıza yazılı
cevap vereceğim çünkü çok hızlı konuştunuz, tespit
edemedim. Domatesin dışında üç tane sorunuz daha oldu, onlara
yazılı cevap vereceğim efendim.
OSMAN KAPTAN (Antalya) Tekrar sorayım Sayın Bakan.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Onlara
yazılı cevap vereceğim.
Çok teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
2nci madde üzerinde önerge yok.
2nci maddeyi oylarınıza
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Peki, karar yeter sayısı
arayacağım.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.36
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.50
BAŞKAN : Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 117nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
223 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
2nci maddenin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi maddeyi yeniden oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
2nci madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3 Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN 3üncü madde üzerine, gruplar adına, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe söz
istemiştir.
Buyurunuz Sayın Ünlütepe.
CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, saygıdeğer üyeler; bugün, Tapu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair -223 sıra
sayılı- Kanun Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz önce, Tapu Yasasına bir
madde ilave edilmesi konusunda bir önerge verilmişti. Bu önergeyle ilgili
biraz önce önerge sahipleri adına konuşan Sayın Elitaş,
bunu Genel Kurulda izah etme ihtiyacı duydu. Hâlbuki, bu yasa, bu kanun
teklifi geri çekilmişti. Benim düşünceme göre bu bir suçüstü yakalanmaydı.
Zaten Sayın Elitaş hukukçu değil. Adalet Komisyonundaki
değerli üyeler yaptıkları hatanın farkına vararak
verilen arada bu kanun maddesini geri çekme ihtiyacı
duymuşlardır. Sayın Elitaş da biraz önce
yaptığı konuşmada bunu açıklama ihtiyacı
duymuştur. Sayın Elitaş, Komisyona gelir, bu kanun teklifini
savunur, dilerim bizi ikna eder ama bu bir suçüstü yakalanmadır ve bundan
da kaçış yoktur. Niçin bunu söyleme ihtiyacı duydum? Sayın
Elitaş eğer öyle bir açıklama yapma ihtiyacı
duymasaydı, komisyonda bu konudaki düşüncelerimizi
paylaşacaktık.
Değerli arkadaşlar, Tapu Kanunundaki bu madde
üzerindeki değişiklik 1980li yıllardan beri Türkiye'nin
gündemindedir. Önce Özalla başladı yabancılara mülk
satışı. Yabancıların parası gelsin,
yatırımlara dönelim, ülke cennete dönüşecektir. gibi
birtakım açıklamaları gördük. Sevda Tepesi çıktı
ortaya, İstanbulun boğazındaki en güzel yerlerin parası
olanlara satılması Türkiye'nin gündemine getirildi. O dönemde
çıkan yasayla ilgili, değerli milletvekilleri tarafından,
Anayasa Mahkemesinde dava açıldı ve açılan davanın
sonucunda Anayasa Mahkemesi, hepinizin de bildiği gibi, şöyle bir
kararı alma ihtiyacı duydu: Toprak, devletin vazgeçilmesi
olanaksız temel unsuru, egemenlik ve
bağımsızlığın simgesidir. Bu, 80li
yıllardan beri, 85 yılında verilen Anayasa Mahkemesinin bu
kararına rağmen, devam eden Toprak Kanununda bir
değişikliği yaratmaya yönelik çalışmalar hep devam
etmiştir. Bu çalışmalar bir yerde devam edebilir, buna ben
saygı duyarım ama niçin Anayasa Mahkemesinin uyardığı
doğrultuda yeni bir yasa yapmayı, bu konuda bir düzenleme
yapmayı yüce Meclis düşünmedi? Bu bir iddialaşma: Benim
düşündüğüm doğrultuda olacak. Sizin düşündüğünüz doğrultuda
olmaz. Erkler ayrılığı sisteminde yasamanın
düşündüğü doğrultudaki işlemler yargı denetimine
tabidir. Yargı denetiminden sonraki olan aksaklıklara göre yeni bir
yasal düzenlemeye gidebiliriz.
Bir düşünür şöyle diyor: Yargının
küçümsendiği yerde diktatörlük kapıdadır.
Katılırsınız ama katılmazsınız, yargı
önemli bir faktör, kararı beğeniriz veya beğenmeyiz.
Bunun akabinde, değerli Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidara geldikten sonra, 2003 yılından itibaren, yeniden toprak
satışını düzenleyecek olan Tapu Kanununun 35inci
maddesinde değişikliklere gitti. O dönemde, 22nci Dönemde de
Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri olarak bizler, AKP milletvekillerinin
aklına koyduğu ve hukuksal gerekçeden yoksun düşüncelerini
çoğunluğun iradesine dayalı olarak sonuçlandırma
çabalarına Cumhuriyet Halk Partisi olarak direnç gösterdik ve bunda da
başarı sağladığımız yadsınamaz bir
gerçektir. Bu konudaki çalışmalarımızı komisyonlarda
yürüttük, Genel Kurul çalışmalarında yaptık. Hukuken
korunması mümkün olmayan ve ülke gerçekleriyle bağdaşmayan
görüşlere karşı itirazlarımız, iktidar partisi
üyelerinin çoğunluk içgüdüsüyle dikkate alınmamıştır.
Saygıdeğer arkadaşlarım, 2003
yılında yapılan yasa değişikliği, sizin de
bildiğiniz gibi, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Ama 2005
yılında Anayasa Mahkemesinin gösterdiği kriterlere gene riayet
etmeden Ben güçlüyüm, benim dediğim olacaktır
çoğunluğun
diktatörlüğüne yol açacak, hukuk kurallarını çiğneyecek o
tür davranışlar 2005te de gündeme gelmiştir. Peki, 2003
yılında ve 2005 yılında hazırlanan yasa
tasarılarında uyarılara dikkat edildi mi, yeterli
çalışmalar yapıldı mı? Bakın arkadaşlar,
2005 yılındaki yasa 2007 yılında iptal oldu. Birincisi
şu: Bu fıkrada belirtilen koşullarla yüz ölçümü
miktarını otuz hektara kadar artırmaya Bakanlar Kurulu
yetkilidir. hükmü. Bu iptal oldu. Şimdi yeni dönemde getirilmemesi
doğru bir iştir. Bu nedenle kutluyorum. Ama, Anayasa Mahkemesinin
orada bir ikazı var. Anayasanın 7nci maddesi Yasama yetkisi
devredilemez. diyor. Yasamanın yürütmeye devri yönündeki uzun o dönemdeki
ikazlarımız değerli çoğunluk iradesi tarafından ilgi
görmemişti. Eğer o gün o uyarılarımız hukuk
bazında ilgi görseydi, bugün tekrar bu kanunu belki görüşme
ihtiyacı duymayacaktık. Hızlı çalışmak yararlıdır
ama hukukun içinde kalarak. Eğer onu iyi frenleyemezseniz, arabayı
duvara toslarsınız. 2003 yılından beri bu yasayla ilgili
çalışmalarımızı yürütüyoruz. Bunun müsebbibi,
çoğunluğa sahip olan Adalet ve Kalkınma Partisidir.
Örneğin
Peki, bu yasada bu tür değişikliklere
riayet edildi mi? Adalet ve Kalkınma Partisinin zaman zaman
Örneğin,
bakın, 2005 yılında çıkan yasayla ilgili bir konudaki
düşüncemi sizinle paylaşacağım. Komisyon
zabıtlarından okuyorum, Millî Savunma Bakanlığı
temsilcisi söylüyor: Yunanistanın, Avrupa Birliğine üye olduktan
sonra Adalet Divanının kararları üzerine yabancılara
taşınmaz satışının önünü
açtığını kaydeden Millî Savunma Bakanlığı
temsilcisi adalarda hâlâ sınırlamaların olduğunu ileri
sürdü. Yabancı ortaklı Türk şirketlerin taşınmaz
alımında sınır olmadığını kaydeden
Millî Savunma Bakanlığı temsilcisi, ülke güvenliği
açısından bu şirketlerin ortaklık yapısının
ve nerelerde taşınmaz aldıklarının önemli
olduğuna dikkat çekti. Millî Savunma Bakanlığının
uyarılarına dahi o dönemde çoğunluk iradesiyle komisyonda dikkat
edilmedi, Parlamentoda dikkat edilmedi.
Peki, bugün dikkat edildi mi önerdiğimiz bu yasa
tasarısında? Hayır arkadaşlar. Örneğin, bununla
ilgili, sivil toplum örgütlerinden harita ve kadastro mühendislerinin bir
raporu var. Aynen şu: İmar planı sınırı
içerisinde kalan alan üzerinde yüzde 10 satış uygulaması
yapılması hâlinde, bu oranın konut ve ticaret alanları
üzerinden yüzde 30-40 düzeyine denk geleceği belirtiliyor.
Peki, sivilleşmede, demokratikleşmede
çoğulculuğa uyum sağlamak sizin öne
aldığınız konulardan birisiydi fakat sizin düşüncelerinizle
farklı çıkıyorsa sivil toplum örgütlerinin düşüncesi, hiç
dikkate almaya gerek yok. Bu tür bir uygulama size puan kazandırmaz. Peki
bununla ilgili bu yasal düzenlemede hakikaten ciddi şeyler
yapıldı mı? Bana göre eksiklikler fazla. Nedir bunlardan bir
tanesi? Sayın Bakana sorduk: Bu yüzde 10a düşürdüğünüzde nedir
bu iller bazındaki tahminî rakamlar? Sayın Bakan Genel Müdürün
verdiği rakamları okudu Yalnız bunlar tahminî rakamlar. diyor.
Değerli milletvekilleri, sizler milletin adına iş
gören kişilersiniz. Tahminî birtakım varsayımlara göre burada
kanun yaparsanız bu kanun tasarısı gene yukarıdan geri
döner. Bir altyapısı
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü o tahminî
raporları kesin rapora dönüştürecektir ve daha sonra da Sayın
Bakanlık komisyonda olsun, Mecliste olsun bu yasanın arkasında
olacaktır. Tahminî raporlara göre hazırlayacaksınız ve
ondan sonra Ee, iptal ediliyor. Ha, oradaki düşündüğünüz şu:
Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümüyor bu sırada ben
satabildiğim kadar satarım. Satarsınız ama hukuku aksatarak
tamamladığınız şeyler size meşruiyet
tanımaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Tamamlıyorum Sayın
Başkanım.
Bir şeyi okuyarak huzurunuzdan ayrılacağım.
Zaman zaman, değerli arkadaşlarımız, işte, yurt
dışında karşılıklılık ilkesi
olduğunu söylediler. Gerçi benim hemşehrim, Sayın Bakanım
burada ama o bilemeyecektir. Bir şeyi soruyorum: Yunanistanda Türklere ne
kadar, kaç kişiye ne kadar mülk
satılmıştır? Bunun rakamını verebilecek misiniz?
Yok, veremezsiniz. Niçin veremezsiniz? Geçen dönem ilgili bakana
sorduğumda aldığım yanıt şuydu: Efendim,
Avrupada istatistik tutmuyorlar. Peki, benden önce burada konuşan değerli
milletvekilleri devletin birimlerinin verdiği rakamlara göre mi
konuştu? Hayır. Bir vakfın verdiği rakamları Türkiye
Büyük Millet Meclisinde kanıt olarak gösterdi. Bu Meclis öncelikle
bakanlığın, devletin verdiği verilere göre bir yasa
yapmaya
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla)
ortam doğurursa o zaman çok
şeylerin hakkından geliriz diye düşünüyorum.
Bu duygularla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ünlütepe.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Ben teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Madde üzerinde şahsı adına Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu
Düzce Milletvekili Metin Kaşıkoğlu
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Konuşmayacak.
BAŞKAN Peki.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
3üncü madde kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN 4üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili
Rahmi Güner konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Güner. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RAHMİ GÜNER (Ordu) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Tapu Kanununun 35inci maddesi üzerindeki
değişim üzerine grubum adına söz almış
bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlarım, siyasi partilere mensup
birçok arkadaş bu kanunun kapsamından, teklifin kapsamından
rahatsızlıklarını ve Türkiyede nasıl sorunlar
yaratacağını değişik görüşlerle
açıkladılar.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye üzerinde büyük
oyunlar oynanmaktadır. Zaman zaman, yabancı ülkeler tarafından
Türkiyenin Misakımillî hudutlarının nasıl
parçalanmış, nasıl başkaları tarafından
verilmiş, Sevr Anlaşmasının belirttiği haritalarla
gündeme geldiğini görmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım, bundan dört beş ay önce
bir kanun geçti, Vakıflar Yasası. Azınlık
vakıflarına büyük hak tanıyan ve Lozanda bunların
hakları, bu durumlar hâlledilmesine rağmen, Lozan
Anlaşmasının delinmek suretiyle bu azınlık
vakıflarının, Anadoludaki eski kiliseleri, ruhban
okullarının ve bazı taşınmazların iadesi yönünde
bir kanundu.
Değerli arkadaşlarım, hem Avrupa Birliği hem
Yunanistan Başbakanı, Yunanistan Dışişleri
Bakanı, zaman zaman, bu taşınmazların, bu mülklerin ne
zaman iade edileceğine dair sorular sormakta. Daha bundan on
beş-yirmi gün önce Sayın Dışişleri
Bakanımıza, Yunanistan Dışişleri Bakanı bu konuda
soru tevcih etmişti ve şunu belirtmek istiyorum: Bu, Anadoludaki
yabancıların yerleşimleri için açılmış bir yoldu.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, ikinci bir konu
da, Tapu Kanununun 35inci maddesi değişimi olarak gündeme
gelmiş bulunmaktadır. Şimdi, kendi yöremizde ve birçok yerlerde
yapmış olduğumuz araştırmalarda, Türkiyede faaliyet
gösteren, Türkiyede yerli bankaların tamamen yerini alan yabancı
bankalar bulunmaktadır. Üreticiye, esnafa kredi sağlayan bu bankalar,
taşınmazları da ipotek olarak almaktadırlar.
Şimdi, bugün bir kanun teklifi sunuldu ve geri
alındı. Değerli arkadaşlarım, bu kanunu inşallah
komisyonda görüşeceğiz. Şimdi, bu Vakıflar Yasasından
sonra gelen Tapu Kanununun 35inci maddesi ve bu yabancı şirketlerin
Türkiyede, gerçek ve tüzel kişilerin nasıl mal alacakları,
nasıl gayrimenkul, taşınmaz edineceklerine dair bir yol
açılmış bulunmaktadır. Üreticiye, esnafa
dağıtılan bu paraların, esnaf ve üretici tarafından
ödenmesine imkân yoktur. Elbette ipotek verilen taşınmazların o
şirket tarafından, bankalar tarafından mülkiyeti üzerine
alınacaktır.
Şimdi, şunu belirtmek istiyorum: Mütekabiliyet sistemi
olduğu ileri sürülüyor. Benim bölgemde kesinlikle şu ana kadar
yabancı bir mülk alımı olmadı, fakat bu kanun
çıktıktan sonra olmayacak diye de bir durum yok, tamamen
açılım durumu gelecektir.
Değerli arkadaşlarım, mütekabiliyet sistemi
söyleniyor. Hangi vatandaşımız, Türk vatandaşı gidip
de Yunanistanda mülk alabilecek? Var mı? Ben
araştırmalarımızda görmedim. Yalnız, Yunanlıların,
Ege, Marmara Bölgelerinde mülk aldığı tespit edilmiş. Bu,
istatistiklerde belli. Yalnız şunu söylüyorum: En hassas bölge olarak
üzerinde durdukları Karadeniz Bölgesidir. Artık bundan sonra
Karadeniz Bölgesinde bu şekilde mülk alımlarına
başlayacaklardır. Kim düşünürdü ki, bundan on sene, on beş
sene önce, Karadenizdeki benim ilimde, birçok illerde, İngiliz
bankaları, Fransız bankaları, Yunan bankaları, Finansbank
ve Denizbankın kesinlikle iş yapacağı şeklinde bir
görüş olur muydu, bir görüş belirtilir miydi değerli
arkadaşlarım? Şu anda bu bankalar, bütün kredi mekanizmalarını,
üreticilere kredi vermeleri eline almış bulunmaktadırlar.
Şimdi, Türkiye çok hassas bir bölge. Tamamen
küreselleşen ekonominin baskısı altında kalmış;
ekonomi gittikçe bozulmakta, halk topraklarından göç etmeye
başlamış; benim bölgemde, Karadeniz Bölgesinde kendi ilimde 200
bine yakın göç yapılmıştır. Değerli
arkadaşlarım, bu göç dört beş sene içinde yapıldı.
Tesis yok, yatırım yok. Yabancı bankalar yatırıma teşvik
vermiyorlar, verdikleri para tamamen faize dayalı paralar, faiz
karşılığı verilen paralar ve bu şekilde mülk
edinmek suretiyle belki bölgelerimizde tamamen ekonomiye de hâkim olacaklar,
gayrimenkullerde ağırlık kazanacaklar.
Şimdi, kanun tasarısında Uygulama imar planı
ve mevzi imar planı dâhilindeki taşınmazların yüzde 10u.
diyor değerli arkadaşlarım. Bu, çok büyük bir rakam. Hesap
ettiğimiz zaman
Yine bir kaynaktan edindiğim bilgiye göre
Türkiyede, Türk topraklarında yabancıların bu şekilde
elde edecekleri gayrimenkuller 80 bin kilometrekare. deniyor.
Değerli arkadaşlarım, yabancı ülkelere
bakıldığı zaman, İspanya, Danimarka, İsveç,
İsviçre, Rusya, Ukrayna, Slovenya gibi ülkelerde bizim kadar cömert
davranma, bizim kadar yabancılara şartsız ve hiçbir mükellefiyet
yüklemeden toprak verme durumu, toprak mülkiyeti tanıma durumu yok.
Burada konuşmacı arkadaşımız bir konuyu
belirtti İngilterede de aynı şekilde gayrimenkul verildiği
şeklinde. Yalnız, İngilterede taşınmazlarda mülkiyet
kraliçenindir, krallığındır, ancak kullanım hakkı
verilir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiyede bu durumlar varken
bizim
Açıkça bir konuyu daha söylemek istiyorum: Dün burada bir
arkadaşımız Türkiyenin ikinci adamı, Ulusal Kurtuluş
Savaşının batı cephesi komutanı, büyüğümüz
İsmet Paşaya laf attı.
Şunu açıkça söylemek istiyorum: Bu vatanperver ve kahraman
kişilere karşı bu lafı hiçbir zaman hazmedemedim. Çünkü,
ben o kişinin genel başkanlığında bu siyasi partide
görev yaptım.
Değerli arkadaşlarım, 1950-1960
yıllarındaki bir iktidar döneminde Türkiyenin bazı
kaynakları Amerikaya peşkeş çekilirken, Amerikaya ikili
anlaşmalarla verilirken çok değerli bu büyüğümüz bir laf
söylemiştir. Bunu burada bilenler vardır. Bu kürsüden şunu
haykırmıştır: Amasyanın elma bahçelerini Amerikaya
ipotek etmeyin. demiştir değerli arkadaşlarım.
İşte, bakın, o büyüğümüzün ne kadar
vatanperver ne kadar bu toprakları, bu insanları sevdiğinin
açıkça bir sözüdür. Arşivden arayıp bulabilirsiniz. Ve açık
olarak söylemiştir: Amasyanın elma bahçelerini yabancılara, Amerikaya
peşkeş çekmeyin, teminat vermeyin. demiştir.
Değerli arkadaşlarım, biz Türk milleti olarak kendi
topraklarımıza, kendi kültürümüze ve bu topraklar üzerindeki
medeniyete o kadar bağlıyız ki, bizi
Biz, ne Amerika
Birleşik Devletlerinin ne Avrupa emperyalizminin çizdiği hudutlarda
biz toprak sahibiyiz. Biz bu toprağın hudutlarını
kanımızla çizdik. Çok şehit verdik, sadece benim ilimden
söylüyorum, Duatepede anıtları var; benim büyüklerim, Türkiyede bu
toprakları korumak için gemilerle, sandallarla silah
taşımış, Kuvayımilliyeye getirmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz:
RAHMİ GÜNER (Devamla) - Biz, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu
bir siyasi partinin üyesi olarak, topraklarımızın bu
şekilde yabancılara hiçbir karşılığı olmadan
verilmesini
Sadece Medeniyet getirecek bize, bize uygarlık getirecek.
diye dün söyleyen bir sözcünün sözünün de yerinde
olmadığını söylüyorum. Medeniyet de kültür de bizdedir. O
gelen kişiler kültürü ve medeniyeti bizde öğrenmektedirler.
Değerli arkadaşlarım, Meclisin bu şekildeki
bir kanunu çıkarmasının vebalini,
sıkıntısını belki ileride çok çekeceğiz. Ben
Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü olarak böyle bir kanunun burada
görüşülmesinden gerçekten rahatsız oldum. İnşallah
hayırlı olur. Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
Sağ olun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Güner.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Sayın Başkan, rakamlarda bir düzeltme yapabilir miyim?
BAŞKAN Tabii, buyurunuz.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Sayın Milletvekili özellikle 80 bin kilometrekareden bahsetti ama şu
anda bir hesap yaptık. Biliyorsunuz Türkiyenin yüz ölçümü takriben 780
bin kilometrekare; bunun yüzde 3ü imarlı, yüzde 3ünü
çarptığımız zaman 23.400 kilometrekare yapıyor. Bunun
da yüzde 10u ancak, hepsi satılırsa o da yüzde 10u, o da 2.340
kilometrekare yapıyor ki, bu rakamları düzeltmek maksadıyla söz
aldım. Teşekkür ediyorum. Şu ana kadar da satılan zaten 39
kilometrekaredir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen 2 kişi
de konuşmak istemiyorlar.
Şimdi, soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın Barış ve Sayın Genç soru işlemine
girmişler.
Buyurunuz sayın Barış.
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, Trakyayı iyi biliyorsunuz,
Trakyanın topraklarını da çok iyi bilirsiniz. Son yıllarda
birçok Türk bankası yabancı bankaların eline geçmiş
durumda. En azından çoğunluk hisseleri yabancı bankalarda ve bu
bankalar -isimlerini zikretmek istemiyorum- Trakya çiftçisine çok uygun
koşullarda, çok özel koşullarda ve istemeden kredi açar durumdalar.
Bilmem, bunu biliyor musunuz? Eğer bu doğruysa, bu bankalar tarlaları
ipotek ederek bu kredileri veriyor, acaba ipotek edilen arazi miktarı ne
kadardır?
Sayın Bakanım, ikinci bir sorum şuydu: Bu yasa
çıktığı zaman -veya çıkarsa tabii- yabancılara
satılacak olan bu gayrimenkullerden, bu mülk satışlarından
ülkemizin elde edeceği geliri ne kadar tahmin ediyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Barış.
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Biraz önce 2nci maddeyle ilgili sorduğum soruda tabii
Hükûmet sırasında oturan zat pek konuyu kavramadı. Tabii, Dam
üstünde saksağan, vur beline kazmayı biçiminde bir yanıt verdi.
Benim sorum çok açık. 2nci maddede diyor ki: Bu Kanun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren valiler o il içinde satılacak imar
alanı içine girecek arazilerin yüz ölçümünü üç ay içinde komisyona
bildirecek. Sorum şu: Eğer vali bu üç ay içinde bunu bildirmezse
müeyyidesi nedir?
İki: Bu üç aya kadar süre içinde -veya daha sonra bildirdi-
yabancı uyruklu gerçek kişiler burada taşınmaz
aldılar. Bu aldıkları taşınmazlar yüzde 10u
aştı. Peki, ne olacak yani geç bildirmekten dolayı? Veyahut da
yani üç ay içinde de bildirmeyebilir. Çünkü bazı art niyetli
davranışlar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bir dakika
BAŞKAN Tamam, sorunuzu tamamlayın.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bu üç ay içinde aldı
Yüzde 20
aldılar yabancılar o imar alanı içinde kalan alanlarda. Bu
fazlasını iptal mi edeceksiniz? Çünkü, Türkiyede
İşte
görüyoruz, burada korsan önergeler veriliyor, hep böyle, ülke
topraklarının yabancılara peşkeş çekilmesi için
birtakım şirketlerle anlaşılıyor.
Yani burada açık, net cevap almak istiyorum Sayın Bakan.
Birincisi, vali üç ay içinde bildirecek mi? Bildirecek kanuna göre.
Bildirmediği zaman müeyyidesi ne olacak? Ayrıca, bu üç ay içinde
yüzde 10unu aşan gayrimenkul alındığı takdirde siz bu
yabancılara ne gibi işlem yapacaksınız? Onu öğrenmek
istiyorum.
Saygılar sunuyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Barışın sorularına şu anda
cevap vermek mümkün değil, bilgileri almamız lazım,
dolayısıyla buna yazılı olarak cevap vereceğiz.
Kanun çıktığı zaman yabancılara
satılacak gayrimenkullerle ilgili bir soru daha sormuştu.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, açık,
anlaşılıyor, yani net konuşun da biz de duyalım.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Sayın Barışın sorduğu sual birtakım bilgilerin
ilgili bankalardan alınmasına dairdir, o bakımdan o konuya
yazılı olarak cevap vereceğiz.
İkinci husus da, Sayın Genç sordu
Evvela, kendisi
Hükûmet sırasında oturan zat şeklinde hitap etti. Ben bunu
doğrusu kendisine yakıştıramadım yani.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır, sizi kastetmedim, sizden
öncekine dedim.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Ama
olsun yani, neticede o da sayın bir bakanımızdır. Ben kendi
üzerime alınmadım.
KAMER GENÇ (Tunceli) Neyse.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Sayın Genç, özellikle şunu belirteyim ben, sizin sualinize net olarak
cevap veriyorum.
Tapu, Kadastro Genel Müdürlüğünde günbegün bu yapılan
satışların kaydı tutuluyor. Yüzde 10
sınırına geldiği zaman, zaten bu konuda sadece valilikler
değil, Tapu-Kadastro da tedbir alıyor, herhangi bir şekilde
yüzde 10 sınırı aşılmayacak şekilde gerekli
tedbirler alınıyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) O zaman geçici 2nci maddeye ne gerek var?
Yani üç ay içinde bildirir demenin ne anlamı var?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Hatta
efendim
KAMER GENÇ (Tunceli) Siz kanunun anlamını biliyor
musunuz?
BAŞKAN Sayın Genç, sorularınıza cevap
veriyor Bakan.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yanlış bilgi veriyor Sayın
Başkan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Yok,
değil efendim, bilgi doğru; şöyle: Yüzde 10a
yaklaştığı zaman işlem tamamen durdurulacak. Yani
biliyorsunuz, belli bir rakama ulaşınca ona göre tahkik edilip
aşmaması için Tapu-Kadastro tarafından da bu konuda -ön tedbir
olarak- gerekli işlemler yapılacak.
Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
İki soru daha var.
Sayın Dibek, buyurunuz.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ederim
Başkanım.
Sayın Bakanım, ben de bir soru sormak istiyorum.
Tasarıda Yabancı uyruklu gerçek kişilerin merkez
ilçe ve ilçeler bazında edinebilecekleri taşınmazlar ile
bağımsız ve sürekli nitelikte ayni hakların miktarı
tespit edilinceye kadar geçecek süre içinde, yabancı uyruklu gerçek
kişiler bu Kanunun 35 inci maddesi hükümlerine göre taşınmaz ve
sınırlı ayni hakları edinebilirler. hükmü var.
Ben şunu sormak istiyorum size: Yani bu düzenleme Anayasa
Mahkemesinin iptal kararına açıkça aykırılık
oluşturmuyor mu? Bilmiyorum anlaşılabildi mi?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Konuyu
biraz daha açabilir misiniz bir zahmet?
TURGUT DİBEK (Kırklareli) - Tasarıda: Yabancı
uyruklu gerçek kişilerin merkez ilçe ve ilçeler bazında
edinebilecekleri taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli
nitelikteki ayni hakların miktarı tespit edilinceye kadar geçecek
süre içinde, yabancı uyruklu gerçek kişiler bu Kanunun 35 inci
maddesi hükümlerine göre taşınmaz ve sınırlı ayni
hakları edinebilirler. diyor. Anayasa Mahkemesinin iptal kararına
aykırılık oluşturmuyor mu bu hüküm?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.
Sayın Ekici...
Son sual...
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan sorulan sorulara bir türlü net cevap vermiyor.
Anlaşılmasın ister gibi cevaplar veriyor. Ben farklı bir
soru soracağım: Seksen beş yıllık cumhuriyet tarihi
döneminde Anadolu insanının kanı, canı pahasına
oluşan birikimlerini, yatırımlarını özelleştirme
adı altında peşkeş çektiniz Sayın Bakan. Şimdi de
verimli Anadolu arazilerini mi satmayı hedefliyorsunuz? Kentlerimizde
konut, yazlık daire, villa veya büro, ofis, iş yeri gibi
satış olabilir ama Anadolunun verimli arazilerini satmak vatana
ihanetle eş anlama gelmez mi? Siz aynı düşüncede misiniz?
İkincisi, biraz önce oranla ilgili bilgi verdiniz.
Verdiğiniz bilgi sadece imarlı bölgelerle ilgili yüzde 10du.
Tarım arazilerinde de bir oran var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ekici.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Evet
efendim, özellikle şunu ifade edeyim: Sayın Ekici, tarım
alanlarıyla ilgili satış zaten yasak, bu belirtilen imarlı
alanlardaki satış. Tarım alanlarının
satışı diye bir şey söz konusu değil.
Bir de Sayın Dibeke cevap vermek istiyorum: Anayasa
Mahkemesi ile bir çelişki teşkil etmiyor yani o konuda
sınırlamayı özellikle Hükûmetimiz getiriyor, imarı olan
yerlerin yüzde 10uyla sınırlamayı özellikle Hükûmetimiz getirmiş.
Anayasanın iptal kararıyla bir çelişkisi de yoktur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Sayın Bakanım, bu
arada, bilgi gelinceye kadar satış devam ediyor. Bu oran
aşılırsa ne olacak? Yüzde 10 aşılırsa ne olacak?
Onu merak ediyorum. Bu bilgi gelene kadar ne olacak, devam ediyor çünkü? Bu
yüzde 15 olursa ne olacak?
BAŞKAN Soru-cevap süremiz sona ermiştir.
Sayın milletvekilleri, 4üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Daha önce oylamaya geçtik.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.25
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 18.41
BAŞKAN : Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 117nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
223 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Şimdi, 2nci sırada yer alan, Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
2.- Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/591) (S.
Sayısı: 238)(x)
BAŞKAN Komisyon?
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 238 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Akif Akkuş söz istemiştir.
Sayın Akkuş, buyurunuz. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 238 sıra sayılı
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, gelişmiş bir ülkede
yükseköğretim en önemli vazgeçilmez unsurların başında
gelmektedir. Üniversiteler, yeni nesilleri, genç nüfusu, çağdaş
uygarlığın yapıcı, yaratıcı ve seçkin
ortakları hâline getirmede en önemli kurumlarımızdandır.
Türk devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olarak refah ve
mutluluğunu artırmak amacıyla ekonomik, sosyal ve kültürel
kalkınmasına katkıda bulunan ve hızlandıran programlar
bu kurumlarda gerçeğe dönüştürülecektir. Üniversitelerimiz, yüksek
düzeyde bilimsel çalışma ve araştırmaların yapılması,
bilgi ve teknolojinin üretilmesi, evrensel ve çağdaş gelişmeye
katkıda bulunması bakımından da büyük bir öneme sahiptir.
Elbette, böyle bir kurum dinamik bir yapıda olmalı ve daima
değişim ve gelişmelere açık olmalıdır. Bunun bir
sonucu olarak da gerek akademik gerek idari ve gerekse özlük hakları
bakımından teknolojik ve bilimsel gelişmelere meydan
verilmelidir. Bu tasarı ile daha çok, yeni açılmış olan
üniversitelerin kadro temini başta olmak üzere birtakım ilave
yenilikler getirilmektedir.
Değerli milletvekilleri, 2547 sayılı Kanun
hükümlerine göre üniversitelerimize idareciler ve akademik personel
atanmaktadır. Kanunun 13üncü maddesi (a) fıkrasına göre
seçilmesi gereken rektörler bu uygulama ile yeni üniversiteler için
değiştirilmekte ve YÖK Yönetim Kuruluna müracaat edenler arasından
3 kişi belirlenip Cumhurbaşkanına takdim edilmekte ve bu 3
adaydan 1i rektör olarak Cumhurbaşkanı tarafından
atanmaktadır.
(x)
238 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Bu tasarı ile o üniversitede çalışmakta olan
öğretim üyelerinin inisiyatifi dikkate alınmamaktadır. Buna
gerekçe olarak da yeterli öğretim üyesinin bulunmaması hâlinde
denmektedir. Ancak, yeterli olmayan veya yeterli olan öğretim üyesi
sayısı belirtilmemektedir. Yani muğlak bir ifade olarak
karşımıza çıkmakta, bu 30 mu olacak, 40 mı olacak, 10
mu olacak,
Aslında bütün üniversitelerde rektör atamasının
yeni bir anlayışa ihtiyacı bulunduğu da bir gerçektir.
Çünkü rektör seçimleri üniversite öğretim üyeleri arasında bazı
tatsızlıklara ve husumetlere sebep olabilmektedir. Tabii, şu
denilebilir: Bu ilim, irfan yuvasında niçin insanlar seçimi ele alarak
birtakım husumetler ortaya koysunlar, birtakım husumetler
çıksın, diye düşünebilirsiniz, ama maalesef bu bir gerçek. Çünkü
ben bunları üniversitede defaatle yaşamış olan birisiyim.
Bakıyoruz, şöyle bir, bunu örnekleyecek olursak: Rektör
adayı sizden oy istiyor. Farklı bir adaya angaje olduğunu
anladığı kişiye, rektör atandıktan sonra despotça
tavırlar içerisine girebiliyor. Hatta o kişiye, doktorasını
bitirmiş, asistanlarına gerekli şartları sağladığı
hâlde, yardımcı doçent kadrosu bile vermiyor. Yani, bırakın
kendisine oy vermeyen öğretim üyesini, onun yanında
çalışan, yetiştirdiği, doktora
yaptırttığı, öğretim üyesi olmaya hak
kazanmış, şartları yerine getirmiş kişilere bile
bu kadroyu vermekten imtina ediyor. Bunun birçok örnekleri bulunmaktadır.
Ancak, atanacak rektör adayları mutlaka o üniversiteyle
ilintili olmalıdır. Yani, diyoruz ki, burada sayı yeterli
değil. Ancak, yeni açılan üniversitelere, mesela Ağrı
Üniversitesine Antalyada çalışan bir kişi müracaat ediyor,
Balıkesirde çalışan birisi, Edirnede çalışan,
İstanbulda çalışan birileri müracaat ediyor ve bunların
içerisinden birisi rektör oluyor. Belki de o güne kadar orayı hiç görmemiş,
oraya hiç emek vermemiş birisi olabiliyor. Bu yüzden, diyorum ki, bunun da
düzeltilmesi faydalı olacaktır ve o kişinin o üniversiteyle bir
şekilde ilintili olması gerekir. Yani, orada daha önce hocalık
yapmış olabilir, o bölgenin insanı olabilir, o bölgede yaşamış
olabilir. Bunların dikkate alınması gerekir diye
düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, üniversiteye giriş
imtihanları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından
yapılmaktadır. Bu vesileyle, önümüzdeki pazar günü yapılacak
olan üniversite imtihanına girecek olan öğrencilerimize
başarılar diliyorum, hepsi inşallah istediklerine
kavuşurlar diye düşünüyorum.
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi bu imtihanlar ve
başka kurumlar için verdiği imtihan hizmetleri
karşılığı aldığı paraların
tamamını kullanamıyor ve yıldan yıla bir miktar para
birikmesi söz konusu oluyor. Bu yasa tasarısıyla, önceki yıldan
devreden finansman fazlasının yüzde 25i her yıl şubat
ayı sonuna kadar Yükseköğretim Kurulu hesabına aktarılmak
isteniyor. Ödenek kaydedilen tutarlar, bilimsel araştırma projeleri
ile yurt dışı ve yurt içi öğretim elemanı ve
öğrenci değişim programlarının desteklenmesi,
öğretim üyesi ve araştırmacı yetiştirilmesiyle,
Yükseköğretim Kurulunun fiziki ve beşerî altyapısının
güçlendirilmesi amacıyla kullanılır hâle getirilmektedir. Ancak
bu gelirin münhasıran yükseköğretim kurumlarının bilimsel
araştırma projelerine ayrılması çok daha uygun
olacaktır. Çünkü ülkemize binadan çok bilimsel çalışma
sonuçları gereklidir. Ülkemizin bu şekilde çağdaş medeniyet
içerisinde daha önemli bir yere sahip olması söz konusu olabilecektir
diyorum.
Sayın milletvekilleri, üniversitelerimizde yarının
doçent kadrosunda çalışmakta olan akademik personel, onların
bilimsel aktivitesini düşüren birçok sıkıntıyla
karşı karşıyadır. Yardımcı doçentlerin, 2547
sayılı Kanunun çıkması ve üniversite
sayısının birdenbire artmasıyla yeni üniversitelerimizde
eğitim ve öğretimin sürdürülmesinde birinci dereceden
katkıları olmuş ve olmaktadır.
Şöyle düşünelim: Türkiyede birkaç tane üniversite
varken birdenbire üniversite sayısı on dokuza çıktı, ancak
bu üniversitelerde ders verecek öğretim üyesi bulunamadı. Bunun için
2547 sayılı Kanunun hemen akabinde yardımcı doçentlik
kadroları ihdas edildi. O güne kadar yardımcı doçentlik
müessesesi bulunmamaktaydı. Doktorasını bitiren dört sene
beklerdi ve o dört senenin sonunda doçentlik başvurusunda bulunur idi. Ama
bu yükü hafifletebilmek, bu yükün üstesinden gelmek üzere üniversitelerimiz
için demek ki böyle bir kadro ihdas edildi ve bu kadro bugün hâlâ
varlığını sürdürmekte. Tabii ki yeni üniversiteler
açıldıkça bunların sayısı da günbegün artacak ve
bunlar hâlâ üniversitelerde bir görev üstlenmekte, bihakkın işlerini
yapmaktadır. İnanıyorum ki, yeni açılan üniversitelerimizin
akademik kadroları da yardımcı doçentler tarafından
karşılanacaktır. Bu yüzden, bu akademik kadrolarda
bulunanların sıkıntılarının giderilmesi
kaçınılmaz hâle gelmiştir. Gerçekten çok büyük
sıkıntı içerisindeler.
1998 yılında çıkan bir af yasasına eklenen
maddeyle yardımcı doçentlerin en çok on iki yıla kadar
çalışabilecekleri kısıtlaması
kaldırılmış ve bugün yirmi yıldan beri
yardımcı doçent olarak çalışanlar bulunmaktadır.
Tabii, bizim şimdi aklımıza bu on iki yıl içerisinde
yardımcı doçent, niçin doçent olamadı diye bir soru gelebilir.
Tabii bunun da çeşitli sıkıntıları var. Özellikle bu
arkadaşlarımızdan bu şekilde, on iki yılını
doldurup yirmi yıla kadar veya daha fazla yıla kadar
yardımcı doçent olarak kalan arkadaşlarımızın
birçoğu bu kadroya ileri yaşlarda geçti. Yani, bunlar liselerimizde
yahut eğitim enstitülerinde hocalık yaptılar, öğretmenlik
yaptılar, sonraki dönemde YÖK Yasasının çıkmasıyla da
bulundukları yerde bunlar öğretim görevlisi oldular. Sonra
birtakım kolaylıklar sağlandı. Bu kolaylıklar
sonucunda yardımcı doçent kadrosunu aldılar ama bunlar ileri
yaşta bu işe başladıkları için gerek yayın yapma
-hepsine demiyorum tabii, bunların bir kısmı- gerekse dil
açısından büyük sıkıntılarla
karşılaştılar ve bunu, bu aşamayı bir türlü
aşamadılar.
Ayrıca bu arkadaşlarımız yoğun bir ders
yükü altındadırlar. Şimdi, yeni üniversiteler kurduk. Bu
üniversitelerimizde, itimat edin, bu yardımcı doçentler yahut orada
görev alacak hocalar haftada kırk saate kadar derse gireceklerdir. Çünkü,
ben Selçuk Üniversitesine geldiğim zaman yardımcı doçenttim ve
haftada otuz dokuz saat derse girerdim. Diyeceksiniz ki, bu çok fazla
değil mi, nasıl yapıyordunuz? İşte, büyük gayretlerle
bunu yapmaya çalışıyor idik.
CAHİT BAĞCI (Çorum) Elli saat giriyorduk.
AKİF AKKUŞ (Devamla) Mesela, doğrudur.
Dolayısıyla, bu arkadaşlarımız hakikaten
yoğun bir ders yükü altında bulunuyorlar.
1998de çıkan Af Kanunuyla kaldırılan on iki
yıllık süre maalesef bazı üniversitelerde hâlâ uygulanmakta ve
on iki yılı dolan yardımcı doçentin görevinin sona
erdiği belirtilmektedir. Bu aksaklık ancak mahkemeler tarafından
çözülmekte ve hakları iade edilmektedir. Bu yüzden bu on iki
yıllık sürenin mutlaka kaldırılması ve buna
bağlı olarak da bir diğer sıkıntı olan
yardımcı doçentlerin 3üncü dereceden aşağı
inememeleri yeniden düzenlenmelidir. Malumunuz, 657 sayılı Kanuna
tabi memurlar 1inci derecenin 4üncü kademesine kadar inebilmekte ve bir hak
kaybı, hak gaspı söz konusu olmamaktadır. Ama yardımcı
doçente bakıyorsunuz, aşağı yukarı on senedir 3üncü
derecenin 4üncü kademesinde görev yapıyor. Dolayısıyla, bunun
önlenmesi gerekiyor. Bu şekilde, 1inci derecenin 4üncü kademesine kadar
inebilmelerinin sağlanması bu hak gaspını önleyecektir diye
belirtiyorum.
Doçentlik sınavlarının yılda birden ikiye
çıkartılması uygun bir karar olacaktır. Ancak
doçentliğe başvuru şartları arasında yer alan
yabancı dil başarı notunun 5 puan kadar aşağı
çekilmesi daha uygun olurdu, daha uygun olabilir diyorum.
Ayrıca 4üncü maddeyle getirilen doçentlik yabancı dil
imtihanına açıklık getiren b/(3) bendinde Bu sınavın,
adayın bilim dalı ile ilgili olması şartı aranmaz.
denilmektedir. Yani -atıyorum- bir coğrafyacı imtihana
girdiğinde karşısına tıptan bir konu çıkabilir. O
konuyu bir tıp adamının bile kolayca anlayıp kavraması
zor iken bir coğrafyacının bunu anlaması hiç mümkün olmaz.
Dolayısıyla, bu bir sıkıntı olarak, dilin
başarısızlığında,
başarılamamasında bir sıkıntı olarak
karşımızda durmaktadır. Zorluk derecesi yüksek olan bu
imtihanların imtihanlara gireceklerin tercihine göre fen, sosyal ve
sağlık bilimleri alanında ağırlıklı
olması daha uygun olacaktır.
Öte yandan Yardımcı doçent, doçent ve profesörlük
atamalarında üniversiteler bilimsel kaliteyi artırmak maksadıyla
ek koşullar belirleyebilirler. diyerek üniversiteler arasında atama
farklılıklarının doğmasına ve bu ek koşullar
bazı olumsuzlukların meydana gelmesine de sebep olabilecek.
Şöyle düşünün şimdi: Bu ek koşulu üniversite koyduğu
için (A) üniversitesi farklı birtakım koşullar, (B) üniversitesi
farklı birtakım koşullar koyacak, bu da üniversiteler
arasında farklılıkların doğmasına sebep
olacaktır diye belirtiyorum. Bu yüzden kriterlerin ortak ve uygulanabilir
olmasında fayda mülahaza edilmektedir.
Ancak, profesörlük atamaları herhangi bir imtihan
içermemektedir, dolayısıyla profesörlük atamasında kişinin
uygun olup olmadığı, belirlenen bir jürinin raporuna istinaden
tayin edilmektedir. Bu yüzden Yardımcı doçent ve doçentlerde
objektif ve denetlenebilir nitelikte ek koşullar belirleyebilir. ibaresi
askıda kalmaktadır profesörler için.
Bunun yanında, bir üniversitede yıllarca profesörlük
kadrosunda bulunmuş birisinin başka bir üniversiteye geçmek istemesi
durumunda, madde 6 ile değiştirilen 2547 sayılı Kanunun
26ncı maddesi (a) ve (b) bentlerinde belirtilen şartların
tekrar istenmesi kırtasiyeciliği artıracaktır diyorum.
Çünkü bu (a) ve (b) bentlerindeki şartları yerine getirerek birisi
profesör oldu, yıllarca orada çalıştı ama daha sonra
şartlar değişti -atıyorum- Konyadan Ankaraya gelmek
istiyor, aynı şartlar yeniden isteniyor. Bu bakımdan bu bir
kırtasiyecilik diye belirtiyorum. Bu yüzden bir profesörün başka bir
yere atanmak istenmesi hâlinde Kadrosu ile ilgili bilim alanında
çalışmış olmak ve üniversite yönetim kurulunun
alacağı kararla rektör tarafından atanması. ibaresi daha
uygun olur diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla, bir
üniversiteye bağlı olmaksızın vakıfların meslek
yüksekokulu kurabilmesine imkân tanınmaktadır. Bunların
kuruluşuna gerekçe olarak da Meslek ve teknik eğitim bölgesinde
gereksinim duyulması esastır. denilmektedir. Bu ihtiyacı kim
belirleyecek? Yani, burada ihtiyaç var
Diyelim ki piyasadan bu insanlara
Burada bir meslek yüksekokulu kurun ve bu meslek yüksekokulunda bize adam
yetiştirin. mi diyecekler? Yani, Türkiye'nin başka yerinde yetişen
meslek yüksekokulları mezunlarını beğenmeyerek böyle bir
istekte mi bulunacaklar, bunu bilemiyorum tabii. Bugün ihtiyaç olabilir,
yarın olmazsa bu okul kapatılacak mı? Yani şöyle
düşünelim: Bir yerde bir sanayi bölgesi var, o sanayi bölgesinin
bulunduğu yerde böyle bir okul açıldı, birkaç sene mezun verdi,
onlar da çalıştı, falan filan. Sonra, çevresel şartlar
bakımından o sanayi bölgesi oradan kalktı, okulu götürecekler mi
yahut da kapanacak mı? Bu da muallak bir şekildedir.
Yasa tasarısına eklenen geçici maddeyle,
altmış yedi olan emeklilik yaş sınırı, yeni
üniversitelerde uygulanmak üzere, yetmiş ikiye
çıkartılmaktadır. Ömrünün son yıllarını tamamlamakta
olan bu akademik kadronun evinden, ailesinden uzaklaşması
anlamını da taşıyan bu karar bütün üniversitelerde
uygulanmalı, çalışmak isteyen yaşlı
hocalarımızın evi ve ailesiyle birlikte yaşaması
sağlanmalıdır diyorum. Yani, bunlar buradan uzaklaştırılmasın.
Değerli milletvekilleri, üniversitelerimizde öğretim üye
ve yardımcılarının önemli sorunlarından birisi de
onların özlük hakları ve ders ücretlerinin
artırılmasıdır. Bugün, bir profesörün ders ücreti 10 YTL,
bir doçentin 8,5 YTL, bir yardımcı doçentin 7 YTL, bir öğretim
görevlisinin de 6 YTLdir. Bunların acilen en az 4 katına
çıkarılması, bir çoğu yoksulluk sınırı
altında yaşayan öğretim üye ve
yardımcılarını rahatlatacaktır diyorum.
Ayrıca, prof ve doçent maaşlarında 2000
yılında yapılmış olan iyileştirmenin,
yardımcı doçent, öğretim görevlisi ve araştırma
görevlilerine de uygulanması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
Buyurunuz.
AKİF AKKUŞ (Devamla) -
kaçınılmaz bir
ihtiyaçtır.
Değerli milletvekilleri, üniversitelerimize sahip
çıkalım, bilim ipini bırakmayalım. Ülkenin kalkınması,
insanlarımızın ruh ve beden sağlığının
temin edilmesi, karnının tok, sırtının pek olması
için mutlaka ilim ipini her zaman elimizde bulundurmamız gerektiğini
belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Akkuş.
Tasarının tümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Yalova Milletvekili Muharrem İnce.
Buyurunuz Sayın İnce. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, evvelsi gün burada bir
tartışma olmuştu. Tartışmaya yeniden dönecek
değilim fakat söz konusu yazarın bugünkü bir marifetini sizinle
paylaşmış olayım.
Değerli arkadaşlar, ben, bu kürsüden, cumhuriyetimizin
İkinci Cumhurbaşkanı rahmetli İnönüye Millet
düşmanı diyen bir köşe yazarından söz etmiştim, sonra
bir tartışmalar silsilesi devam etmişti. Bugün Nevşehirden
bir vatandaşımız, bu köşe yazarına, Yeni Şafak
gazetesi Köşe Yazarı Tamer Korkmaza bir e-mail atmış. Sayın
Korkmaz, sıcak koltuğunuzda, devletin kanalından, gerçek vatan
sevdalılarına laf atıyorsunuz. diye onu kınayan bir e-mail
atmış. Hiçbir hakaret yok, elimde bunlar. Sayın yazarın,
yani sizlerin desteklediği yazarın o vatandaşa gönderdiği
cevabın bir paragrafını okuyorum: Bu gerçekleri yazmama
rağmen bana iftira eden CHPli vekiller şerefsizdirler. Yarın
suç duyurusunda bulunuyorum, mahkemeye gidiyorum, o ayrı mesele. Ben
sadece şunu söylemek istiyorum size: AKPden bir milletvekili şu
kürsüye gelip bir köşe yazarından söz etseydi, o köşe
yazarı da şöyle yazsaydı,
işte Bütün AKPli vekiller şerefsizdir. diye bir yazı
yazsaydı, size samimiyetimle söylüyorum, asla o köşe
yazarının yanında olmazdım, sizin yanınızda
olurdum. (CHP sıralarından alkışlar)
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) Öyle yazmışsa biz de onun
yanında değiliz.
MUHARREM İNCE (Devamla) Evet.
Ben bu köşe yazarına hep birlikte bu Büyük Millet
Meclisinin ders vermesini istiyorum. İnanın, bunu samimiyetimle
söylüyorum, eğer bir gün bir köşe yazarı AKPli vekiller
Burada bize CHPli vekiller şerefsizdir. dediği gibi, bir gün bir
köşe yazarı böyle bir yazı yazarsa, emin
olmalısınız ki, ben sizin yanınızdayım.
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) Muharrem Bey, yalnız e-mailden
bakarak söylüyorsunuz.
MUHARREM İNCE (Devamla) Konuşmayı sonra
yaparız Sayın Bakanım. Yarın suç duyurusunda
bulunacağız. Bunu sizin bilgilerinize sunuyorum. Bunu siz tasvip
ediyorsanız, bunu destekliyorsanız diyecek bir şeyim yok. Ama,
bu, Meclisin onurudur, bu Büyük Millet Meclisinde hiçbir tane şerefsiz
milletvekili yoktur.
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) Elbette.
MUHARREM İNCE (Devamla) Buna haddini bildireceğiz,
bize yardımcı olmanızı istiyorum.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Kendin hallet kardeşim!
MUHARREM İNCE (Devamla) İşte, destekçisi
çıktı, Kendin hallet. diyor.
Yarın sana da birisi böyle şerefsiz derse ben sana
yardımcı olacağım, merak etme; ben sana yardımcı
olacağım! Gerçi, sana kimse bir şey demez zaten. Bir şey yaptığın yok ki,
altı senedir yatıyorsun burada! (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın İnce, konunuza geliniz lütfen.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Bak, devamını oku,
devamını oku.
MUHARREM İNCE (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, gelelim tasarıya. Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla
ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamadan önce ÖSSye
girecek olan bütün öğrencilerimize Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına yürekten, içten başarılar diliyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi, tasarının
gerekçesine baktığımızda -biliyorsunuz, kanunlar
gerekçeleriyle bir bütündür- aynen şöyle yazıyor. Genel gerekçesinin
birinci paragrafını aynen okuyorum: Yani, devlet üniversitelerinin
kuruluşuna dair 5467 sayılı Kanunun, kurulan yeni
üniversitelerde kurucu rektörün atanmasına ilişkin usul hükümlerinin
Anayasaya uygunluk sorunu nedeniyle
Bakınız
Anayasaya uygunluk
sorunu nedeniyle yeni kurulan devlet üniversitelerine rektör atanmasına
ilişkin usulün kalıcı bir şekilde düzenlenmesi
ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Yani diyor ki
tasarının genel gerekçesi, Anayasaya uygunlukla ilgili bir sorun
var. Evet, doğru söylüyor. Peki, bu duruma nasıl geldik buna
bakacağız. 22nci Dönemden bu yana kaç kez görüşüldü bu? Dört
kez. Bu kaçıncı? Beş. İki kez Anayasa Mahkemesi iptal
etmiş, iki kez Cumhurbaşkanı veto etmiş. Şu süreci hep
birlikte, kayıtlara düzgün bir şekilde geçsin diye sizlerle
paylaşmak istiyorum:
İlk yeni kurulan üniversitelere rektör ataması geçen
dönemde geldi 30/12/2005 tarihinde. Diyor ki bu tasarıda: Kurulan
üniversitelerin kurucu rektörleri iki yıl için -2005tekini söylüyorum-
Millî Eğitim Bakanı ve Başbakanın önereceği üç isim
arasından Cumhurbaşkanınca atanır diyor. Millî Eğitim
Bakanı ve Başbakan önerecek, bunların arasından
Cumhurbaşkanı da bu üç isimden birini atayacak. Sayın
Cumhurbaşkanı bunu veto etti. Hani sürekli eleştirdiğiniz
Cumhurbaşkanı! Hani rektör seçimlerinde ikinci sırada oy
aldı diye şunu nasıl atarsın diye eleştirdiğiniz
Cumhurbaşkanı! Sonra Eskişehire, Sayın Abdullah Gül,
Sayın Cumhurbaşkanı da ikinci sıradakini atayınca hiç
ses çıkarmıyorsunuz ya, o Cumhurbaşkanı! Geçmişte hep
eleştirdiniz
Mesela bir başka konu: YÖK Başkanı nerede diye
hep hesap sorardınız burada altı senedir. YÖK Başkanı
yine yok! Geçenlerde komisyonda Sayın Bakana sordum, YÖK
Başkanı nerede? dedim. Bu, YÖKü ilgilendiren bir tasarı
değil, onun için burada yok. Bak göreceksin, YÖKle ilgili bir konu
geldiğinde Genel Kurula gelmezse o zaman hesabını veririm.
demişti ama YÖK Başkanı gene yok!
Cumhurbaşkanı veto edince, aynı hükmü,
noktasına, virgülüne dokunmadan 1/3/2006 tarihinde yeniden getirdiniz.
Bunu da Anayasa Mahkemesi kurucu rektör adaylarının seçiminde
Yükseköğretim Kurulunu devre dışı
bıraktığı için iptal etti biliyorsunuz.
Sonra ne oldu? 15/11/2006 tarihinde bir tasarıyla geldiniz.
Bunda da şöyle dediniz: "Bu Kanunla kurulan üniversitelerin kurucu
rektörleri, iki yıllığına Yükseköğretim Genel Kurulu
tarafından, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir
ay içinde üye tam sayısının 3/4 çoğunluğuyla
Yani
hem bir ay içerisinde hem 3/4 çoğunlukla! Bu, şu demek, YÖKe, sen
seçeme demek.
Bakın, Türkiyede hiçbir kimse 3/4 çoğunlukla seçilmez.
3/4 mü daha büyük bir çoğunluktur, 2/3 mü? Eğer matematik biliyorsak,
ki hepimiz biliyoruz, Cumhurbaşkanının seçiminde bile 2/3
çoğunluğun olmayacağını öne sürüyorsunuz, ama rektör
atamasında 3/4 çoğunluk dediniz. Yani 21 üyeli YÖKte, YÖKün bir ay
içerisinde dörtte 3 çoğunluk bulma şansı yok. Böyle bir şey
yok. Türkiyede hiç kimse
Bakın, size şunu söyleyeyim: Hükûmet kaçla kuruluyor?
550nin yarısının 1 fazlası. 276yla. Eğer YÖKte
rektör adayı atamasındaki 3/4 çoğunluk şartı olsa,
hükûmet kuramıyorsunuz siz; 415 civarında milletvekili lazım o
zaman. Böyle bir şey olamaz. YÖKte bunu getirdiniz. Yani diyor ki
Yani
bu bir Ali Cengiz oyunu. Hukukla kanunla hiç alakası yok bunun.
Sıradan, zeki bir ilkokul beşinci sınıf öğrencisi bile
bunu anlayabilir. 3/4 çoğunlukla bir ay içinde seçecek, seçemezse, Millî
Eğitim Bakanı bildirir diyor. Yani amaç, geçmişte YÖKü baypas
etmek burada. Sonra diyor ki
Ardından, bir kanun teklifi
hazırlandı. Kanun teklifinde
Çok güldüğümüz bir kanun
teklifiydi bu, şurada çok güldük. O zamanki Komisyon
Başkanımız, kulakları çınlasın, Sayın Tayyar
Altıkulaçtı ve yanılmıyorsam kanun teklifi de ona aitti.
Çok takdir ettiğim, Komisyonumuzu çok demokratça yöneten Sayın
Altıkulaça aitti yanılmıyorsam. Şöyle diyordu onda da:
Rektörlerin, iki yıllığına, Millî Eğitim
Bakanlığınca belirlenen 4 profesör adaydan YÖKün on beş
gün içinde Cumhurbaşkanına sunduğu 2 aday arasından
Cumhurbaşkanı atayacak. Yani, Millî Eğitim
Bakanlığı YÖKe öneriyor. Dedim ki ben şu kürsüden,
şuradan: Ne yapıyorsunuz, yani -tutanaklarda vardır bu- YÖK,
Millî Eğitim Bakanlığının üstünde bir kurum mu da
Millî Eğitim Bakanlığı YÖKe öneriyor? Hemen bir önerge
verildi geçen dönemde. O önergede de bu sefer, YÖK, Millî Eğitim
Bakanlığına önerdi
Çocuk oyuncağı gibi! Bütün bunlar
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Aceleye gelmiş!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Yanlışım varsa,
Sayın Bakan gelsin buraya, Muharrem İnce bunları
çarptırarak anlatıyor desin, diyebilirse. Yani, aynen böyle oldu
bakınız; tarihi tarihine söylüyorum bunları.
Değerli arkadaşlarım, yine bu 3/4 çoğunluk
olayı burada da vardı ve sonra ne oldu? Bu düzenlemeden sonra,
Cumhurbaşkanı tarafından yasanın
YÖK Genel Kurulunun
kurucu rektör adayı seçimini sonuçlandırmasının neredeyse
imkânsız hâle geldiği gerekçesiyle bunu veto etti, yani Böyle bir
şey olamaz. dedi Sayın Cumhurbaşkanı ki çok doğru söyledi.
Dörtte 3 çoğunluk
Değerli arkadaşlar, yine, AKP, oy çoğunluğuna
dayanarak, bunların hiçbirisini, veto gerekçelerini, Cumhuriyet Halk
Partisinin eleştirilerini, Anayasa Mahkemesinin kararlarını,
hiçbirini dikkate almadan tasarıyı aynen kabul etti, kabul ediş tarihi
11/1/2007. Bu düzenleme de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.
İşte, bugün, Bakanlar Kurulunun Anayasaya uygunluk sorunu var
dediği tasarı budur, bunun macerası budur. Bakın,
arkadaşlar, beşinciye görüşüyoruz bunu. Bugün yaptığınız
doğru ise, tam 2005ten bu yana üç buçuk yıldır ne diye bu
Meclisi uğraştırıyorsunuz?
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) Siz
uğraştırıyorsunuz.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Niye Cumhuriyet Halk Partisinin
eleştirilerini dinlemediniz Sayın Ahmet Necdet Sezerin
eleştirilerini dinlemediniz Anayasa Mahkemesinin eleştirilerini
dinlemediniz? Bugün geldiğiniz nokta bu.
Değerli arkadaşlarım, bugün, hukuken çözülüyor
konu. Nasıl çözülüyor biliyor musunuz? Şundan çözülüyor: YÖK bizde,
Cumhurbaşkanlığı da bizde, onun için fark etmiyor
artık. İşte mantık bu. Mantık bu. Başka hiçbir
açıklaması yok bunun. Yani, tam üç buçuk yıldır, dört
yıldır sürüncemede bırakarak, yok 3/4 çoğunluk yok, YÖK
Millî Eğitime bildirdi, Millî Eğitim YÖKe bildirdi
Şimdi
korkunuz kalmamış artık. Diyorsunuz ki: Cumhurbaşkanı
bizden zaten, ne göndersek imzalıyor. Hatta, daha komisyondayken
inceliyormuş, gece üçte gelip, üçü on geçe imzalıyor. Böyle bir
durum. YÖK Başkanı zaten sesini çıkaramıyor. Maliye
Bakanı diyor açık mikrofondan: İsterse sesini çıkarsın.
Bunları dinliyoruz biz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, işte, artık,
Millî Eğitim Bakanına da gerek kalmadı. Israrla rektör
atamasında Millî Eğitim Bakanını devreye
sokmalarının nedeni şuydu: İstediğimiz doğrultuda
rektör atamak için Millî Eğitim Bakanı devreye sokuluyordu.
Şimdi niye bu durum yok? Nasıl olsa YÖK Başkanı ne
söylersen onu yapıyor. Emir eri pozisyonuna gelmiş, her söyleneni
yapan
Neden bu pozisyona gelmiş? Çok basit arkadaşlar, çok basit.
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) YÖK Başkanı nereden geldi
Allah aşkına?
MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Yusuf Ziya Özcan
Şu andaki YÖK Başkanından önceki Başkan on beş
yıldır bu makam otomobiline biniyorum, bunu değiştirin,
yolda kalıyorum. dediğinde Para yok. denildi. Kendi
adamınız Yusuf Ziya Özcan YÖK Başkanı olunca ilk iş ne
yaptınız biliyor musunuz! Belki haberiniz yok
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Araba aldınız.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Aylık 10 bin avroya araba
kiraladılar.(CHP sıralarından Yaa sesleri) Evet, maaşa
zam. Nasıl olsa bizim adam geldi.
Bakın, TÜBİTAK Başkanını görevden
alınca, istediğiniz gibi bir TÜBİTAK Başkanı getirince
hemen 1,5 milyar lira lojman parası, makam otomobili, tadilat-tamirat
paraları gırla gidiyor, uçuşuyor havada! Futbol Federasyonunu
ele geçirdik, yap istediğini; YÖKü ele geçirdik, yap istediğini;
TÜBİTAKı ele geçirdik, yap istediğini ve getirdiklerinize de ne
yazık ki güzel bir otomobil, maaşa üç beş kuruş zam, ondan
sonra istediklerini yapıyor. Nasıl bir devlet geleneği
oluşmuş, nasıl bir devlet geleneği oluşuyor, doğrusu
bunlara çok üzülüyorum ben. Gerçekten üzülüyorum yani. Yürüyerek gitsin,
belediye otobüsüyle gitsin. 10 bin avroya araba kiralayacağız,
iktidarın her söylediğini yapan YÖK Başkanına ve bir bilim
adamı ve üniversiteler arası koordinasyonu sağlayacak,
üniversiteleri bir anlamda düzenleyecek, yönetecek, onların eş
güdümünü sağlayacak birisi. Doğrusu bunlara üzülmemek mümkün
değil.
Yine bir başka konu arkadaşlar: ÖSYMde birikmiş
büyük miktarda para var, doğru. Tasarının 1inci maddesiyle
diyorsunuz ki
ÖSYMnin önceki yıldan devreden finansman
fazlasının yüzde 25ine el koyuyorsunuz. Hiç itirazım yok.
Bakın, şimdi ben size bir şey öneriyorum
yıllarca çocukları, gençleri üniversite sınavına
hazırlamış birisi olarak: Bu ülkede yurt kapasitemiz, devletin yurt
kapasitesi şu anda 207 bindir, yapılmakta olan yurdumuz da 8 bin
dolayındadır, yani 207 bin kapasitemiz var şu anda. Siz de
iktidar olsanız, biz de iktidar olsak olay bu. Şu anda
üniversitelerde okuyan çocuk sayımız da -küsuratları olabilir- 1
milyon 200 bin. Yani 1 milyon açığımız var. Bu çocuklar
üniversitelerde okurken fuhuş tüccarlarının eline düşüyor
mu? Düşüyor. Uyuşturucu kaçakçılarının eline
düşüyor mu? Düşüyor. Cumhuriyet düşmanlarının eline
düşüyor mu? Düşüyor. Beğenmediğimiz, tasvip etmediğimiz
tarikatların eline düşüyor mu? Düşüyor. Hadi, hep birlikte bir
önergeyle Türkiye Büyük Millet Meclisi bu ülkenin gençlerinin barınma
sorununu çözsün. Diyelim ki: ÖSYMnin önceki yıldan devreden finansman
fazlasının yüzde 25ini bir tek şey için kullansın, yurt
yapımı için kullansın. Var mısınız buna, var
mısınız buna? (CHP sıralarından alkışlar)
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) Katılıyoruz.
MUHARREM İNCE (Devamla) Hiç kimsenin ideolojik bir
saplantısı olmayacak, YÖK Başkanının inisiyatifine
bırakmayacağız. Bu rektör bizden, bizim gibi düşünüyor, o
üniversiteye verelim; bu rektör bizden değil, onu
cezalandıralım
Hiç fark etmesin.
Bakın, siz hükûmet olsanız ya da olmasanız,
başkası olsa ya da olmasa, kim olursa olsun, kanuna koyalım
bunu, kimse değiştiremesin. Kanuna koyalım bunu.
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) Oranı artıralım, kanuna
koyalım.
MUHARREM İNCE (Devamla) Bakın On yıl boyunca
sadece ve sadece yurt yapılır. diyelim.
Bir insanın en insani ihtiyaçlarından birisi, en
yaşamsal konusu barınma ihtiyacını çözemeyen bir
öğrencinin mühendislik, tıp, ilahiyat, fizik, kimya, matematik
öğrenmesini nasıl düşünebilirsiniz? Eğer bu ülkede 1 milyon
200 bin çocuğun 207 binine yurt bulmuşsak, 1 milyonuna yurt
bulamamışsak, işte, bu hepimizin ortak önergesiyle olsun, hiç kimse
bunu yıkamasın. Diyelim ki: On yıl boyunca
Bu böyle
yapılır. On yıl boyunca, kim iktidar olursa olsun, ÖSYMnin bir
önceki yıldan kalan finansman fazlasının yüzde 25i bu ülkede
yükseköğretimde yurt yapımı için harcanır. diyelim. Hadi,
var mısınız? Hadi, varsanız bunu yapalım.
Değerli arkadaşlarım, yurt yapalım
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) Biraz önce söyledim: Oranı
artıralım, kanuna koyalım. dedim. (CHP sıralarından
Hazırlayın önergeyi, tamam, katılalım. sesleri)
MUHARREM İNCE (Devamla) Değerli arkadaşlar,
bakın, ben sadece eleştiri getirmiyorum, öneri de getiriyorum.
Eğer elimizi vicdanımıza koyarsak, bu önerimin ne kadar
mantıklı ne kadar ülkenin geleceğini ilgilendiren
Ve bu ülkenin
çocukları, bu gerçekleştiği takdirde, karanlık güçlerin
eline geçmeyecek. Bundan daha sağlıklı ne olabilir? Bunun onuru,
gururu sizin olsun, sizin Hükûmetiniz döneminde yapılmış olsun,
biz size sadece destek olmuş olalım.
Değerli arkadaşlarım, yine, bu ülkenin devlet
hastaneleri ile üniversite hastaneleri arasındaki bir farkı
anlayabilmiş değilim. Tamam, bir miktar düşürüldü. Üniversite
hastanelerinin döner sermaye gelirlerinden kesilen hazine payı yüzde
15ti; yüzde 5 başladı herhâlde.
SACİD YILDIZ (İstanbul) Başladı.
MUHARREM İNCE (Devamla) Devlet hastanelerinde bu oran yüzde
1. Ben, bu aradaki yüzde 4lük farkı anlayabilmiş değilim. Bana
birileri bunu anlatsın, neden bu fark? Bu fark neden var, bunu
doğrusu anlayabilmiş değilim. Bu, üniversiteleri
cezalandırmak mı? Bunu gerçekten çözemiyorum. Bunu gerçekten iyi
bilen birisi, Millî Eğitim Bakanı mı YÖK Başkanı
mı Maliye Bakanı mı, kimse bu yetkili, lütfen, bunu bu milletin
Meclisinde anlatsın.
Değerli arkadaşlarım, yine üniversitelerde bir
vekâlet dönemidir gidiyor. Bakın, şu anda üniversitelerimizde 137 üst
düzey yönetici vekâleten görevini yürütüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bunlardan 70i dekan, 46sı
yüksekokul müdürü, 16sı enstitü müdürü, 3ü konservatuvar müdürü, 1i
rektör yardımcısı, 1i araştırma merkezi müdürü.
Neden biliyor musunuz? Rektör seçimlerine kadar bu atamalar
durdurulmuştur. diyor YÖK Başkanı. Böyle bir hakkı yok,
hiçbir yasadan böyle bir gücü alamaz. Yani Anayasa Mahkemesi kararına
rağmen, Danıştay kararına rağmen, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararına rağmen üniversitelere Bu
kararları görmezden gelin. diyen, hukuk tanımayan bir YÖK
Başkanı.
Ee, yardımcılarına, vekillerine bakıyoruz,
sanki İstanbul Belediye Meclisi! Sayın Başbakanın Belediye
Başkanlığı döneminde hukuk
danışmanlığını yapan, belediye şirketlerinin
yönetim kurulunda olan profesörlerimiz şu anda YÖK Başkan Vekili,
onlar bakıyor bu kadrolaşma işine.
Değerli arkadaşlar, bunlar, gerçekten, Türkiyeye
yakışmayan durumlar oluyor.
Yine bakıyoruz
Bakın, yine bir başka durum
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) Onlar da Türk vatandaşı
değil mi ya?
MUHARREM İNCE (Devamla) Bak ben sana bir Türk
vatandaşı örneği anlatayım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) O da bu ülkenin üniversitelerinde
eğitim almamış mı?
MUHARREM İNCE (Devamla) Sayın Başkan, bir
dakikanızı alayım, bir dakika
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın İnce, sürenizi
aştınız. Lütfen tamamlayınız ve
selamlayınız.
MUHARREM İNCE (Devamla) Bakın, size... Bakın,
işi ehline vermek lazım değil mi, işi ehline vermek lazım.
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) Sana mı soracağız?
MUHARREM İNCE (Devamla) Bu, dinî bir söylemdir aynı
zamanda. Bakın, koca Türkiyede Avrupa Bilimler Akademisine üye 3
kişi var. Biri, Namık Kemal Pak; biri, Celal Şengör; biri,
Erdoğan Şuhubi. Namık
Kemal Pak TÜBİTAK Başkanıyken anasından doğduğuna
pişman edildi. 3 üyesi var Avrupa Bilimler Akademisinde.
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) Muharrem Bey, bunları başta da
anlattın TÜBİTAK Kanununda.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Celal Şengör, seçilmiş
olmasına rağmen göreve başlatılmadı. Allahtan,
Erdoğan Şuhubi emekli olmuştu! Siz, Türkiye'nin en değerli
3 bilim adamına eziyet çektirdiniz burada. Şimdi diyorsunuz ki:
Bunların yetenekleri tartışılır. Ama benim
söylediğim kişilerin yetenekleri tartışılmaz. Dünya
çapında isimler bunlar. Dünya çapında isimleri kenara
bırakıyorsunuz, yetenekleri tartışılır
insanları yönetici yapıyorsunuz.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın İnce.
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) Sizin yöneticileriniz iyi, bizim
yöneticilerimiz kötü! Böyle bir şey olamaz ya!
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) Sen bir laf atma ya!
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
konuşmak isteyen var mı?
MUHARREM İNCE (Devamla) Bir kere de çık konuş ya!
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) Çıkarım da konuşurum
da
MUHARREM İNCE (Yalova) Bir kere de konuş!
BAŞKAN Sayın İnce
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) Sanki YÖK Başkanı
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın İnce
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkanım, ben
maddeler üzerindeki bir konuşmamı Sayın Milletvekiline
veriyorum. Gerçekten istiyorsa, buradan kendini anlatsın.
BAŞKAN Sayın İnce, lütfen yerinize geçer misiniz.
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) O, benim bileceğim iş,
senin bileceğin iş değil!
MUHARREM İNCE (Yalova) Sen ancak laf atarsın!
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) Ben sana soracak değilim oraya
çıkarken.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Oraya çıkmak için
yetenek lazım.
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
konuşmadan önce, Sayın Bakan kısa bir söz istemiştir.
Buyurunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan yasa tasarısı üzerinde Hükûmetimizin görüşlerini ifade
etmek ve biraz önce konuşan değerli sözcülerin bazı
eleştirilerine cevap vermek üzere huzurunuzdayım. Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, daha
önce, özellikle yeni kurulan üniversitelere rektör atanmasıyla ilgili
birkaç teşebbüs oldu. Sayın İnce bunları ifade etti burada.
Bunun bir kısmı Sayın Cumhurbaşkanından -dönemin
Cumhurbaşkanından- bir kısmı da Anayasa Mahkemesinden
döndü.
Bakın, yalnız, bir şeyin altını çizmek
istiyorum: Bildiğiniz gibi 1992de yirmi iki üniversite kuruldu; 1992de
kurulan yirmi iki üniversitenin rektörü Millî Eğitim Bakanının
ve Başbakanın teklifi ve Sayın Cumhurbaşkanının
onayıyla atandı. Arkasından, Galatasaray Üniversitesi kuruldu;
Millî Eğitim Bakanının ve Başbakanın önerisi ve Sayın
Cumhurbaşkanının onayıyla atandı. Sonra,
ardından, Eskişehirde Osmangazi Üniversitesi kuruldu; Millî
Eğitim Bakanı ve Başbakanın teklifi ve Sayın
Cumhurbaşkanının onayıyla atandı. Yani Türkiyede
bizden önce yirmi dört üniversitenin rektörlüğüne atamalar bu şekilde
yapıldı. Biz, aslında değişiklik falan yapmadık.
Biz, bu tasarıyı gönderdiğimiz zaman Sayın
Cumhurbaşkanı bunu Anayasa Mahkemesine götürdü; Anayasa Mahkemesi de
bunu, bir hukuk doçentine, bir raportöre gönderdi. Raportör, yüz
altmış yedi sayfa boyunca, Hükûmetin tasarısında Anayasaya
kesinlikle aykırılık bulunmadığına, Sayın
Cumhurbaşkanının yürürlüğün durdurulması ve kanunun
iptali yönündeki talebinin reddedilmesi gerektiğine dair -yüz
altmış yedi sayfa boyunca- kesinlikle tasarının lehinde
görüş bildirmesine rağmen, Anayasa Mahkemesi Anayasaya
aykırı buldu, oylamada oy çokluğuyla geri çevrildi.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin
kararları hepimizi bağlar. Bütün
mahkemelerin kararları bizi bağlar. Ama bu, mahkemelerin
verdiği kararların hepimiz tarafından doğru kabul
edileceği anlamına gelmez. Bizi bağlar, biz bunu uygularız
ama ona yönelik eleştiri hakkımız her zaman saklıdır.
Anayasa Mahkemesinin bunları iptal etmesi, bunların yanlış
olduğu, bizce yanlış olduğu anlamına gelmez. Raportörün
verdiği karar hukuktu, onun ortaya koyduğu görüşler hukuktu,
alınan karar siyasi bir karardı. Kimse kendini aldatmasın.
Gelelim, Sayın Cumhurbaşkanıyla ilgili olarak
Bakın, Sayın Ahmet Necdet Sezer bu ülkede yedi küsur yılı
aşan bir sürede Cumhurbaşkanlığı yaptı. Gerek
Hükûmet mensupları olarak gerekse iktidar kanadının
milletvekilleri olarak değerli arkadaşlarımız bu kürsüye
çıktığı zaman, Türkiye Cumhuriyeti devletine
Cumhurbaşkanlığı yapmış bir insandan söz ederken
kesinlikle şahsını tezyif eder manada, kesinlikle onu rencide
edecek şekilde asla bir üslup kullanmamıştır. Bu,
kesinlikle yapılmamıştır. Bütün tutanaklar ortadadır.
Sayın Cumhurbaşkanımız daha komisyondayken inceliyormuş,
önüne gelen her şeyi imzalıyormuş, her atamayı
imzalıyormuş şeklindeki yaklaşım
MUHARREM İNCE (Yalova) Yanlış mı?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Sayın Cumhurbaşkanının
imzalamadığı çok şey vardır arkadaşlar. Bir
iddiada bulunurken iddianızı ispatlayamazsanız müfteri
olursunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Bir sizin genel müdürü
imzalamadı, bir tanesini.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Netice itibarıyla, burada Sayın Cumhurbaşkanına
yönelik olarak bu üslubu kullanmak bir milletvekiline kesinlikle
yakışmaz.
Şimdi, bakın bir şey daha
Efendim, üniversitelerde
vekâlet dönemi başlamış! Burada akademisyen
arkadaşlarım var, rektörlük yapmış değerli
milletvekilleri var, bilirler; bir meslek yüksekokulunun müdürünün
atanması, bir yüksekokul müdürünün atanması, bir enstitü müdürünün
atanması kesinlikle YÖK ile ilgili bir olay değildir. Rektörler
kendisi tayin eder. Orada, yüksekokulda vekâlet varsa, enstitüde vekâlet varsa,
meslek yüksekokulunda vekâlet varsa
MUHARREM İNCE (Yalova) Rektörler Atama yapmayın.
dedi zaten. YÖK Yapmayın. dedi.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Yapmayın arkadaşlar. Yok böyle bir şey.
MUHARREM İNCE (Yalova) YÖK Yapmayın. dedi.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Yapmayın, böyle bir şey, yok böyle bir şey.
SACİD YILDIZ (İstanbul) Yeni rektör seçimine kadar
Yapmayın. dediler.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Şimdi, dekanların atamasına gelince: Diyelim ki
Siirt Üniversitesinin şu anda rektörü yok. Bir başka üniversitenin
rektörü üç üniversiteye, dört üniversiteye birden bakıyor. Bakın, biz
kanun çıkarıyoruz, bu üniversitelere rektör atanacak ve o atanan
rektörler, yeni rektörler o dekanlarla çalışacak. Şu anda
rektörü bulunmayan, asaleten rektörü atanmamış olan üniversitelerde dekan
atamalarının yapılmamasından daha tabi bir şey olamaz
ama bunun dışında da bir engelleme söz konusu değil.
Bir şey daha
Ben çok fazla vakitlerinizi
almayacağım, huzurunuzu işgal etmeyeceğim. Değerli
arkadaşımız dedi ki: Üniversitelerimizde 1 milyon 200 bin
öğrenci var. Bu doğru bir bilgi değil. Üniversitelerimizde 2
milyon 400 bin öğrenci var, 2 milyon 400 bin öğrenci var
üniversitelerde. Bunun, arkadaşlar, örgün öğretimde okuyan
kısmı 1,5 milyondur.
MUHARREM İNCE (Yalova) Beyefendi, yurttan yararlanması
gerekenleri söyledim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Müsaade edin.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Bakan, demagoji
yapmayın!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Müsaade edin. Müsaade edin.
MUHARREM İNCE (Yalova) O rakamları en az sizin kadar
ben de biliyorum. 207 bin yurt kapasitesi var dedim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Başkanım, müdahale eder misiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın İnce, burada
yirmi dakika konuştunuz. Sayın Bakanın sözünü
MUHARREM İNCE (Yalova) Ama yanlış bilgi söylüyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Değerli arkadaşlar
MUHARREM İNCE (Yalova) - Yurtta kalması gereken
BAŞKAN Sayın İnce, lütfen
MUHARREM İNCE (Yalova) - Kredi Yurtlar Kurumu Genel Müdürünü
aradım, sordum bugün, Ne kadar? dedim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) O da doğru değil, o da doğru değil, doğru
değil.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Elimde resmî sayılar var.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
lütfen müdahale edin.
BAŞKAN Sayın İnce, lütfen
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, 1,5 milyon
öğrencinin yaklaşık 800 bini kendi ailesinin oturduğu,
kendisinin ikamet ettiği ildeki bir üniversiteye gidiyor. Üniversite
öğrencisi kitlemizin çok büyük bir kısmı, biliyorsunuz, Ankara,
İstanbul ve İzmirdedir ve şu anda seksen bir vilayette
üniversite var. Yeni kurulan üniversiteleri bir tarafa bıraksanız
bile, kırk vilayette, çok eskiden kurulmuş, kökleşmiş,
müesses üniversiteler var. Dolayısıyla, 1,5 milyonun 800 bini kendi
ikamet ettiği ildeki bir üniversiteye gittiği için bunların yurt
ihtiyacı yok. Yurttan yararlanması gereken öğrenci
sayısı 700 bindir. Bizim 230 binlik bir kapasitemiz var ve şu
anda on altı ayrı yurdumuz inşa edilmektedir ki bunun asgarisi
500 kişilik yurtlardır. Yirmi
üçü ihale aşamasındadır. Yani, 2008 yılı içerisinde,
değerli arkadaşlarım, otuz dokuz yeni yurt
yapılacaktır, yapılmaktadır. Biz iktidara geldiğimizde
Kredi Yurtlar Kurumunun bütçesi 450 trilyondu, bugün Kredi Yurtlar Kurumunun
bütçesi 2 katrilyondur.
Tekrar söylüyorum: Türkiyede çok acil olarak 200 bin
kişilik, 300 bin kişilik, tekrar, yurda ihtiyaç yok ki. Bakın
değerli milletvekilleri, birçok yurdumuz yüzde 60-70 kapasiteyle
çalışıyor. Yurda ne zaman ihtiyaç oluyor biliyor musunuz?
Eğitim-öğretim yılının başında,
üniversiteler açıldığı zaman özellikle birinci
sınıfa kaydolan öğrenciler, çevreyi tanımadıkları
için, yabancılık çektikleri için onlar yurtlara çok büyük çapta
rağbet gösteriyorlar. Bizim, eğitim-öğretim
yılının başında yurtlardaki doluluk oranı yüzde
110a kadar çıkıyor. Fakat daha sonra, çevreyi tanıdıktan
sonra, Türkiyede de çok sayıda konut yapıldığı için
Diyelim ki, Elâzığ ilini ele alın: Elâzığda elle
tutulur kaloriferli bir dairenin kirası 400 YTLdir, bilemediniz 500
YTLdir. 3 arkadaş bir araya geliyorlar ev tutuyorlar ve eve
çıkıyorlar.
Şimdi, tekrar altını çiziyorum, büyük
şehirlerimizdeki birçok yurdumuz yüzde 70, yüzde 80, yüzde 65 kapasiteyle
çalışıyor. Şimdi, netice itibarıyla da, biz,
Türkiyenin neresinde yurda ihtiyaç varsa bu yurtları inşa etmek için
de seferber olmuş vaziyetteyiz. Bakın, son olarak dokuz üniversite
kurduk, dokuz devlet üniversitesi kuruldu dokuz vilayette. Şırnakta
yurdumuz yok, Tuncelide yurdumuz yok -ki Tuncelideki yurt da Millî Savunma
Bakanlığı tarafından kullanılıyor- onun
dışında bütün vilayetlerde yurdumuz var yeni kurulan iller dâhil
olmak üzere. Dolayısıyla Efendim, aman aman, barınma problemi
en büyük problemdir. Gelin, Hükûmet olarak; gelin, Meclis olarak bunu çözelim.
gibi bir sıkıntı söz konusu değil.
Bir şey daha değerli arkadaşlar: Kredi-Yurtlar
Kurumu 1962 yılında kurulmuş. 1962yle 2002 yılı
arasında Kredi-Yurtlar Kurumuna geri dönen kredi miktarı 27
trilyondur. Yani insanlar kredi almışlar, mezun olmuşlar,
üzerinden beş yıl, on yıl, yirmi yıl geçmiş, kimse
onları arayıp sormadığı için onlar da
aldıkları kredilerin geri ödemesini yapmamışlar.
Devlet ciddiyet ister, devlet yönetimi ciddiyet ister. Bakın,
1962-2002 arasındaki kırk yıllık süre içerisinde 27 trilyon
tahsilat yapılmışken 2003-2008 arasında yapılan
tahsilat -ben 27 trilyonu da eskale edilmiş rakamlar olarak söylüyorum- 1
katrilyon Türk lirasıdır değerli arkadaşlar, 1 katrilyon.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi, bunlar hesap
kitap işidir değerli arkadaşlarım.
Öte taraftan, bakın, YÖKe üye olarak atanan YÖK Başkan Vekilinin, Sayın Başbakanımızın
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken
danışmanı olan, profesör olduğu ifade ediliyor. Yani
şimdi, Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Veysel Eroğlu
Sayın Başbakanımız İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanıyken İSKİ Genel Müdürüydü. Bu, Sayın Veysel
Eroğluna bir nakisa mı getirir? Kendisi İstanbul Teknik
Üniversitesi gibi saygın bir üniversitenin öğretim üyesiydi ve bu
konunun uzmanı olan bir insandı.
Bakın, Sayın Milletvekilinin beğenmediği
arkadaşımız Profesör Doktor İzzet Özgenç şu anda da
burada oturuyor- kendisi bir hukuk profesörüdür. O önünüze gelen şu bin
küsur maddelik Ceza Kanununda en büyük pay kendisine aittir, en büyük emek
kendisine aittir; kendisi saygın bir hukukçudur, Gazi Üniversitesinde
hukuk profesörü.
Şimdi, Hükûmet birini YÖKe atadığı zaman
Ha,
profesör de olsa
Çünkü bu profesörlük unvanlarını, değerli
arkadaşlar, partiler vermiyor; CHP de vermiyor, MHP de vermiyor, AK Parti
de profesörlük unvanını vermiyor, profesörlük unvanı
üniversiteler tarafından
Üniversitelerarası Kurul tarafından
oluşturulan jüriler doçent yapar, daha sonra üniversiteleri
tarafından eserleri incelenir ve onlar profesörlük kadrolarına tayin
edilirler. Dolayısıyla, eğer bizim tasvip ettiğimiz bir
adamsa Şu profesör iyi profesördür. TÜBİTAKın
Başkanlığını yapan geçmişteki profesör dünya
çapında saygın bir profesördü, dünya çapında eserleri vardı
ama Profesör Doktor Nükhet Yetiş Hanımefendi eğer
TÜBİTAKın Başkanı olursa
Hayır, o tasvip
ettiğimiz birisi değildir. Arkadaşlar, esas partizanlık
budur.
Şimdi, kadrolaşmadan falan filan söz ediliyor.
Şimdi, son meydana gelen gelişmelerden sonra şöyle
sağımıza solumuza baktığımız zaman esas
kadrolaşmanın nerelerde olduğu ve kimler tarafından
yapıldığı çok iyi anlaşılır.
Dolayısıyla, liyakat esasına göre bu iş
yapılmaktadır.
Komisyonda da değerli CHPli arkadaşlar da MHPli
arkadaşlar da dediler ki: Bizim burada itiraz edeceğimiz bir
şey yoktur. Nitekim değerli muhalefet sözcüleri de zaten kanunun
özüne, esasına itiraz etmediler, Anayasaya uygunsuzluktan dolayı
dediler. Evet, Anayasa Mahkemesi böyle bir karar vermiştir. Bana göre, ben
şimdi de söylüyorum, Anayasa Mahkemesinin verdiği karar doğru bir
karar değildir ama biz mahkeme kararını uygulamak durumunda
olduğumuz için bunu uyguluyoruz. Benim mahkeme kararını
uygulamam başkadır, uygulamak durumunda olmam başkadır ama
o mahkeme kararına katılmam başka bir şeydir.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerine
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Yüksel
Özden konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Özden. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YÜKSEL ÖZDEN (Muğla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Üniversite konusunu bu kadar
tartıştığımız bir günde, ben, üniversiteyi
içlerinde en çok hisseden, bugünlerde üniversiteye girme aşkı, azmi,
gayretiyle çalışan, son günlerine gelen ve bu hafta sonu bir
yıllık, iki yıllık çalışmalarının,
anne-babalarının emeklerinin, hayallerinin, kendi
vizyonlarının gerçekleşmesi için ter dökecek olan
yaklaşık 1 milyon 700 bin gencimize başarılar dileyerek
başlamak istiyorum.
1 milyon 700 bin genç neden üniversiteli olmak istiyor? Neden
kendini feda edercesine bir üniversite programına yerleşmek istiyor?
Çünkü bugünkü dünyada prestij kazanmanın, itibar kazanmanın, güç elde
etmenin, toplumda mevki sahibi olmanın yegâne yolu, en önemli yolu özür
dilerim- ve bunun en büyük aracı üniversite eğitimidir ve bundan
dolayı bu kadar gencimiz üniversite için uğraşıyor ve biz
de burada üniversitelerimizin sayısını artırmak,
üniversitelerimizin daha iyi işlemesini sağlamak ve yurdumuzun her
yerinde üniversite hayali içinde olan öğrencilerimize, lise mezunu, lise
öğrencisi gençlerimize bu imkânı sunma çabasındayız.
Her ile üniversite açılması, şu veya bu
şekilde eleştirilebilir, eksik bulunabilir; önce şunları
tamamlayın, sonra bunları tamamlayın denebilir. Ama ben bir
eğitimci olarak, okuduğu şehirde her gün üniversitenin önünden
geçerken, okuluna giderken bir üniversite binasını gören,
tabelasını gören, üniversite öğrencisi gören lise
öğrencisinin, daha büyük bir azimle, gayretle ve şevkle üniversiteye
hazırlanacağını düşünüyorum ve bu doğrultuda,
biz, seksen bir ilimizde üniversite açılması işini
tamamladık. Ama bunu yaparken -çok iyi hatırlayın- burada
şunu konuştuk dendi ki haklı olarak: Bu kadar yere üniversite
açılıyor, kiminde bina var-yok, kiminde az-çok ama öğretim üyesi
eksiği had safhada. Yeterli öğretim üyesi sayısı
olmadığında buralarda üniversite açmanın anlamı ne?
Biz de bunu görmüyor, bilmiyor değildik ve şu ana kadar ÖSYM
bütçesinde birikmiş olan yaklaşık 300 trilyonluk parayı da
öncelikle ve özellikle, öğretim üyesi yetişmesi için, öğretim elemanlarının
yurt içi ve yurt dışı değişimi için kullanalım
diyoruz. Geçen hafta, daha önceki haftalarda bize Üniversite açıyorsunuz,
öğretim üyesini nerede bulacaksınız? diyenler, bu sefer
öğretim üyesi yetiştirmek için ayırdığımız
kaynağı, öncelikle ve özellikle orası için kullanalım
dediğimiz parayı Niye bir daha yapmıyorsunuz? diyorlar. Burada
ben şunu çıkarıyorum: Hangisini yapsak bir şeyler
söylenecek ama ben, özellikle neyi, niçin yaptığımızın
bir kez daha anlaşılmasını, bilinmesini istiyorum.
Üniversite derken biz, gençlerimizin düzleşen bir dünyada
rekabet edebilmesini düşünüyoruz. Düzleşen diyorum çünkü rekabet
anlamında mesafeler engel olmaktan çıktı bugün. Bilişim
teknolojilerinde ve İnternette elde edilen gelişmelerle, bugün
dünyanın neresinde olursanız olun dünyanın herhangi başka
bir yerinde bir şirkette çalışabilirsiniz ve bunun yolu da
üniversite eğitimidir. Biz üniversite eğitimimizin niteliğini
artırmazsak, yaygınlaştırmazsak bırakın kendi
gençlerimizin dünyanın başka yerlerinde büyük şirketlerde
çalışmasını, gençlerimiz kendi ülkemizde bile
çalışamayacak, iş bulamayacak hâle geleceklerdir. Bu vizyonla,
bu düşünceyle hareket ediyoruz.
Ayrıca, Türkiye, üniversite deneyimiyle, öğretim üyesi
potansiyeli ve öğretim üyesi yetiştirme imkânıyla bölgenin bir
eğitim merkezi olabilecek kapasiteye sahip bir ülkedir. Biz, yaklaşan
dönem içerisinde Türkiyedeki öğrencilerimizin eğitim
ihtiyacını karşıladığımız gibi,
Türkiyede her ilde bir üniversitenin olmasıyla, vakıf
üniversitelerinin sayısının artmasıyla üniversiteler
arasındaki rekabetin de artacağından dolayı dünya
çapında yeni üniversitelerimizin oluşacağına ve
bölgedeki
eğitim merkezi pozisyonuna da hızla ilerlemesini arzuluyoruz ve
ilerleyeceğine de inanıyoruz.
Bunu yaparken, ben, bugünkü kanun tasarısının
ayrıntılarına geçmeden önce bir hususu da paylaşmak
istiyorum. Vakıf üniversitelerimizin sayısı otuzu geçti.
Vakıf üniversiteleriyle ilgili bir değişikliği daha
yakın bir zamanda konuştuk ama bunlar
tartışılırken Türkiyede biz eğer yirmi beş- otuz
iki yaş grubu içindeki üniversite mezunu oranını şu an
sahip olduğumuz yüzde 12lerden yüzde 32ye çekeceksek bunlar yetmiyor
daha. Biz, bir yandan hızla devlet üniversiteleri açarken, niteliklerini
artırırken vakıf üniversitelerin açılmasını kolaylaştırır
ama aynı zamanda akreditasyonu etkin bir şekilde kullanırken,
ben inanıyorum ki, yakın bir zaman içerisinde özel üniversitelerin
kurulması da gündeme gelecektir.
Üniversite konusu konuşulurken sık sık gündeme
gelen bir başka konu da üniversite mezunlarının iş bulup
bulmadığı. Değerli milletvekilleri, üniversite bir meslek
okulu değildir. Üniversitelerde meslek yüksekokulları vardır ve
bir meslek okuluna insan hazırlaması önemlidir, gençlerimizi oraya
yetiştirmesi önemlidir ama daha da önemli olan: Biz, üniversitelerimizde
evrensel değerler kazanmış, girişken, üretken,
dünyanın sorunları hakkında bilgi sahibi, öneri sahibi, onlar
üzerine kafa yoran, geleceğin dünyasının şekillenmesinde
rol alacak gençlerin yetişmesini arzuluyoruz ve bundan dolayı da
üniversite dediğimizde de illa bir meslek mezunu olmaya bakmamak
gerekiyor.
Şimdi, bugünkü kanun tasarısıyla
yaptığımız birinci değişiklik, biraz önce
bahsettiğimiz gibi, ÖSYM bütçesinde biriken kaynağın öncelikle
ve özellikle üniversitelerin öğretim üyesi ihtiyacını
karşılamak için kullanılmasıdır. Diğer yanda,
yeni kurulan üniversitelerin ve kurulacak olan üniversitelerin rektörlerinin
atanması konusunda bir düzenleme var, onu konuştuk. Ama üzerinde çok
fazla değinilmeyen bir başka konu daha var: Üniversite içerisinde
rekabetin artması. Biraz önce de konuştuğumuz dünya ile rekabet
edebilen üniversitelerin ortaya çıkması için üniversitenin kendi
içerisinde kriterlerini belirlemesi ve öğretim üyelerinin
yarışması gerekiyor. Ama bunu yaparken seksen yıllık cumhuriyetin
başından itibaren görevde olan veya 1982ye geldiğimizde bizim
on dokuz üniversitemiz vardı. O on dokuz üniversiteyle geçen yıl
kurduğumuz on yedi üniversitedeki, ondan önceki on beş üniversitedeki
ve şimdi, geçen hafta kurduğumuz yine dokuz üniversitedeki yarışma
kriterlerinin aynı olmaması lazım. İmkânları
farklı, yetenekleri farklı, bir tarafta öğretim üyeleri tamamen
ders yüküyle uğraşırken, vakitlerinin çoğunu derse girerek
geçirirken diğer tarafta, üniversite öğretim üyeleri araştırmaya,
geliştirmeye, makale üzerinde çalışmaya biraz daha zaman
ayırabiliyor.
Bununla ilgili her üniversitenin kendisinin, kriterlerini
belirleyebilmesi lazım. Ancak böyle bir düzenleme daha önceki
yıllarda oldu, kanunla düzenlenmediği için iptal edildi. Şimdi
yaptığımız değişiklikle farklı
üniversitelerin kendi özgün koşullarına göre yardımcı
doçentliğe atanmada, doçentliğe atanmada, profesörlüğe
atanmadaki kriterlerini geliştirebilmesinin yolunu açıyoruz.
İşte, bölgenin eğitim merkezi olmamızı
sağlayacak; işte, dünyayla rekabet edebilmemizi, dünyayla
yarışabilmemizi sağlayacak olan üniversitenin önünü açmanın
oradaki rekabeti artırmanın, oradaki yarışmanın önünü
açmanın, geliştirmenin bir başka yolu.
Gene, bu tasarıda doçentlik sınavının
yılda iki kez açılması teklif ediliyor. Şimdi, öğretim
üyesi olarak daha öncekinde yılda bir defa bu şans vardı.
Şimdi, siz makalelerinizi hazırlıyorsunuz, onları
işte, çeşitli yayın organlarına gönderiyorsunuz ve
uluslararası yüksek nitelikteki birçok bilimsel yayındaki kabul
süresi, inceleme süresi aylar, yıllar sürüyor. İki yıl sonra, üç
yıl sonra makalenizin kabul edilip edilmediği, daha
yayınlanması değil, makalenizin kabul edilip edilmediğine
dair yazı geliyor ve bunu yaparken de siz şunu söyleyemiyorsunuz:
Bizim ülkemizde doçentlik sınavına girmenin bir tane tarihi var, o tarihe
kadar bana verin. İşte, o tarih, o yazının bizde,
öğretim üyelerinde olması lazım. O zamana kadar yetişmezse
benim doçentliğim bir yıl daha ertelenecek diyemiyorsunuz, demek de
ağrınıza gidiyor zaten. Nerede yaşıyorsunuz siz,
bunlar ne biçim kriterler, gibi sözlerle karşılaşıyoruz.
Şimdi yaptığımız ve Komisyonumuzda da büyük
mutabakatla, büyük bir uzlaşıyla, anlaşarak geçirdiğimiz bu
teklifte de yılda 2 kez doçentliğe yükselme, başvuru
almanın yolunu açmış oluyoruz.
Bir başka değişiklik teklifi: Şimdiye kadar
bir yerde bir meslek yüksekokulu açabilmek için
Ki hepimiz çok iyi biliyoruz,
bu ülkede şu an en çok ihtiyaç duyduğumuz insan gücü, ara insan
gücü dediğimiz -daha çok meslek yüksekokullarında iki
yıllık veya dört yıllık programlarda yetişen- belirli,
özgün bir mesleğe hazırlamaya yönelik programlardır. Mevcut
Kanunda bu yüksekokulların açılabilmesi, bir üniversiteye veya yüksek
teknoloji, ileri teknoloji enstitüsüne bağlı olmayı
gerektiriyor. Oysa siz bir vakıf olarak, eğitime gönül vermiş
bir kuruluş olarak ülkenin bu ihtiyacına cevap vermek istiyorsunuz,
bu ihtiyacı karşılamak istiyorsunuz; bölgeniz için, ülke için bu
ihtiyacı karşılamak istiyorsunuz. Şimdi
yaptığımız değişiklik teklifiyle bir vakıf
bir yüksekokul açabilecek. İlla bir fakültenin olması, o vakfın
yüksekokul açması için önce bir üniversite kurması gerekmiyor ve bunu
yaparken de kanundaki düzenleme, bölgenin ihtiyaçları doğrultusunda.
Tabii ki bölgenin ve ülkenin ihtiyaçları değişir, gelişir.
Yani buradaki kriterleri, belki
Biraz önce konuşan milletvekili
arkadaşım Bunları kim belirleyecek, nasıl belirleyecek,
bunlar değiştiğinde ne olacak? gibi hususları dile
getirdi. Şimdi, bu programları açtığımızda, tabii
ki ihtiyaçlar değişir, ihtiyaçlar değişirse biz de o
okullardaki programları değiştiririz. Yani ilgili vakıf,
ilgili kuruluş (A) programını kapatır (B)
programını açar. (A) programından mezun olanlar bölgede, ülkede
iş bulamıyorsa oraya gelen olmaz zaten. Yani burada şu derdi
taşımamız belki doğru ama o kadar dert etmemize gerek yok.
Çünkü bu programlar mezunları iş bulabildiği müddetçe açık
kalır, iş bulamadığında zaten kimse o programlara
başvurmaz ve onun için böyle bir endişeyi taşımaya gerek
olmadığını düşünüyorum.
Son olarak, Kanun tasarımızda teklif ettiğimiz bir
husus daha var, o da: Son, yeni kurduğumuz üniversitelerde ve bu sefer,
kabul edilirse bu tasarıyla kurulacak olan üniversitelerde görev alacak
olan üniversite öğretim üyelerinin emeklilik yaşını
yetmiş ikiye yükseltmektir.
Ben, bu tasarının hazırlanmasında emeği
geçen tüm ilgilileri, yetkilileri, ilgili birimleri canıgönülden
kutluyorum ve çıkacak olan bu kanunun, hazırlanan bu kanun
tasarısının, Türk üniversitelerinin bir adım daha ileriye
gitmesine katkıda bulunmasını ümit ediyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Özden.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde
şahıslar adına konuşma yok.
Soru-cevap yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, çalışma saatimiz
dolduğundan, sözlü soru önergeleriyle diğer denetim
konularını sırasıyla görüşmek için, 17 Haziran 2008
Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.57