DÖNEM: 23 CİLT: 23 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
119uncu
Birleşim
18 Haziran 2008 Çarşamba
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokat ilinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
2.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, yerel basının
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Alaattin Büyükkayanın, çevre bilincinin
geliştirilmesinde bisiklet ve bisiklet yolları yapımına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptanın, Azerbaycan Millî
Meclisi Başkanı Oktay Asadovun resmî davetine icabet edecek olan
Parlamento heyetini oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen
isimlere ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/472)
2.- (10/3, 8, 12,
28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119,
145, 146) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici
Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan
vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi (3/471)
B) Önergeler
1.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın (6/668) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/63)
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 34 milletvekilinin, Ankaraya
verilen Kızılırmak suyuyla ilgili iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/218)
2.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer ve 33 milletvekilinin, Bursa Karacabey sahillerinden
kaçak kum çekilmesinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/219)
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 34 milletvekilinin, İstanbuldaki su
havzalarının durumunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/220)
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Tapu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı: 223)
2.-
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/591) (S. Sayısı: 238)
3.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S.
Sayısı: 93)
4.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün
ve 16 Milletvekilinin, İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel
Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (2/241) (S. Sayısı: 248)
VII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir
Milletvekili Harun Öztürkün, Pina Yarımadasındaki yangına ve
deniz dolgusuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/3231)
2.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçının, belediyelere yapılan
yardımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/3483)
3.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlunun, Kayseride muhtemel su
krizine karşı önlem alınmasına ve bir barajın
faaliyete geçmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/3484)
4.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlunun, Kayserideki bazı
sulama projelerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/3485)
5.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Muş ilindeki yatırımlara,
Siirt ilindeki
yatırımlara,
Diyarbakır
ilindeki yatırımlara,
İlişkin
soruları ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın
cevabı (7/3512, 3513, 3514)
6.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğünün
harcamalarına ve müşavirlere ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/3549)
7.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcının, belediyelerin su kullanım
hakkı ihalelerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/3555)
8.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, küresel ısınmaya karşı
alınacak önlemlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı (7/3556)
9.-
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcının, çimento
fabrikalarının çevreye etkisine ve Gönende yapılacak çimento
fabrikasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/3592)
10.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, tahsis edilen orman alanları
karşılığında yapılan ağaçlandırmalara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/3593)
11.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Antalyaya yangın söndürme uçağı
gönderilmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/3651)
12.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Ankara-Gölbaşındaki bazı
hazine arazilerinin satışına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/3669)
13.- Erzurum
Milletvekili Zeki Ertugayın, 2011 Dünya Üniversitelerarası
Kış Oyunları hazırlıklarına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlunun cevabı (7/3699)
14.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Kütahya-Simavda yapılacak TOKİ
Projesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/3706)
15.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, özürlülerin istihdamına ve eğitim
kurumlarına,
Özürlülerle
ilgili bazı hususlara,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçunun cevabı (7/3753,
3754)
16.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın,
bağış ve promosyon kabulüne ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/3814)
17.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın,
bağış ve promosyon kabulüne ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Nimet Çubukçunun cevabı (7/3820)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00te açılarak dört oturum yaptı.
Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzünün, konut edindirme yardımı ödemelerine
ilişkin gündem dışı konuşmasına Sanayi ve Ticaret
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan cevap verdi.
Trabzon
Milletvekili Safiye Seymenoğlu, 17 Haziran Dünya Çölleşmeyle Mücadele
Gününe,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Van ilinin sorunlarına ve
çölleşmeye karşı alınması gereken önlemlere,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun (3/167) (S. Sayısı: 203),
İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun (3/168) (S.
Sayısı: 204),
Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binicinin (3/188) (S. Sayısı: 205),
Antalya
Milletvekili Deniz Baykalın (3/189) (S. Sayısı: 206),
Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylaninin (3/209) (S. Sayısı: 207),
Hatay
Milletvekili Gökhan Durgunun (3/215) (S. Sayısı: 208),
Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin (3/217) (S. Sayısı: 209),
Mardin
Milletvekili Ahmet Türkün (3/219) (S. Sayısı: 210),
Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylaninin (3/220) (S. Sayısı: 211),
Hatay
Milletvekili Gökhan Durgunun (3/221) (S. Sayısı: 212),
Niğde
Milletvekili Mümin İnanın (3/234) (S. Sayısı: 213),
Yasama
dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkereleri ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları;
Tunus Parlamentosu
Başkanı Fouad Mebazaa ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret
etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi,
Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun (6/706) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; önergenin
geri verildiği bildirildi.
Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20 milletvekilinin, gıda ürünleri
üretiminde insan sağlığını etkileyen
uygulamaların (10/215),
Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz ve 28 milletvekilinin, taş ocaklarının
çevreye etkilerinin (10/216),
Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş ve 36 milletvekilinin, Ankaraya verilen
Kızılırmak suyu ile ilgili iddiaların (10/217),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonunun, Komisyonun Türkiye Büyük Millet
Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesi talebinin
uygun görüldüğüne,
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptanın, Ukrayna Parlamento
Başkanı Arseniy Yatsenyukun davetine icabet etmek üzere, beraberinde
bir parlamento heyetiyle Ukraynaya resmî ziyarette bulunmasına,
İlişkin
Başkanlık tezkereleri kabul edildi.
Genel Kurulun
17/6/2008 Salı günkü birleşiminde (10/204) sıra sayılı
Meclis araştırması önergesinin görüşülmesine,
görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Genel Kurulun
17/6/2008 Salı günkü birleşiminde 1 saat sözlü sorulardan sonra
diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 18 Haziran 2008
Çarşamba günkü birleşiminde ise sözlü soruların
görüşülmemesine; gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan
248, 247, 241, 249, 231 ve 27 sıra sayılı kanun teklifi ve geri
gönderme tezkeresi ile tasarılarının bu kısmın 4, 5,
6, 7, 8 ve 9uncu sıralarına alınmasına ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine;
çalışma saatlerinin 17/6/2008 Salı günü 15.0021.00, 18/6/2008
Çarşamba ve 19/6/2008 Perşembe günleri 13.00-20.00 saatleri
arasında olmasına; 249 sıra sayılı Elektrik
Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, İç Tüzükün
91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin AK
Parti Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Amasya İline Bağlı
Ezinepazar Adlı İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin
(2/169) İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden
sonra kabul edilmedi.
Ülkemizde
yaşanan çevre sorunlarının araştırılarak
sürdürülebilir çevre politikası için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan (10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56,
59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146) esas numaralı
Meclis Araştırma Komisyonu üyeliklerine, siyasi parti
gruplarınca gösterilen adaylar seçildi.
Başkanlıkça,
komisyonun, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak
üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.
Gündemin Sözlü
Sorular kısmının:
1inci sırasında bulunan
(6/239),
3üncü (6/246),
4üncü (6/247),
5inci (6/255),
6ncı (6/266),
Esas
numaralı sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,
ertelendi;
2 ve 95inci
sıralarında bulunan Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüzün
(6/244), (6/431),
13üncü
sırasında bulunan Antalya Milletvekili Tayfur Sünerin (6/290),
169 ve 277nci
sıralarında bulunan Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif
Paksoyun (6/521), (6/644),
206ncı
sırasında bulunan Niğde Milletvekili Mümin İnanın
(6/564),
Esas
numaralı sorularına Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Hayati Yazıcı cevap verdi; Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz de cevaplara karşı görüşlerini
açıkladı;
7nci
sırasında bulunan Muğla Milletvekili Metin Ergunun (6/270),
14üncü
sırasında bulunan Antalya Milletvekili Tayfur Sünerin (6/291),
31, 32, 87, 117,
119 ve 315inci sıralarında bulunan Karaman Milletvekili Hasan
Çalışın (6/332), (6/336), (6/422), (6/456), (6/458), (6/684),
45, 46 ve
151inci sıralarında bulunan Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemirin
(6/375), (6/376), (6/500),
62nci
sırasında bulunan Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlunun (6/395),
134üncü
sırasında bulunan Kütahya Milletvekili Alim Işıkın
(6/477),
296ncı
sırasında bulunan Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrulun
(6/665),
356ncı
sırasında bulunan Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun
(6/727),
360 ve 374üncü
sıralarında bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun
(6/731), (6/745),
371inci
sırasında bulunan Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun
(6/742),
Esas
numaralı sorularına Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayan cevap verdi; Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Aksaray Milletvekili Osman
Ertuğrul ve Kütahya Milletvekili Alim Işık da cevaplara
karşı görüşlerini açıkladılar.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/568) (S.
Sayısı: 223) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddeye
ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden ertelendi.
2nci
sırasında bulunan Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/591) (S.
Sayısı: 238) görüşmelerine devam edilerek 1inci maddesi kabul
edildi.
18 Haziran 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00te toplanmak
üzere birleşime 20.58de son verildi.
Meral AKŞENER
Başkan
Vekili
Fatoş
GÜRKAN Yusuf
COŞKUN
Adana Bingöl
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Canan CANDEMİR ÇELİK
Bursa
Kâtip
Üye
No.: 170
II.- GELEN KÂĞITLAR
18 Haziran 2008 Çarşamba
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 34 Milletvekilinin, Ankaraya
verilen Kızılırmak suyuyla ilgili iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/218) (Başkanlığa geliş
tarihi:12.06.2008)
2.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer ve 33 Milletvekilinin, Bursa Karacabey sahillerinden
kaçak kum çekilmesinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/219)
(Başkanlığa geliş tarihi:12.06.2008)
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 34 Milletvekilinin, İstanbuldaki su
havzalarının durumunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/220) (Başkanlığa geliş
tarihi:12.06.2008)
18 Haziran 2008 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.02
BAŞKAN : Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119uncu
Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme
giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden
yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise
yoklama pusulalarını görevli personel
aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Tokat ilinin göç vermesi ve
Tokat ilinin sorunları hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili
Sayın Reşat Doğruya aittir.
Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, Tokat ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
REŞAT DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Tokat ilinin sorunları hakkında gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum.
Tokat, altı bin yıllık mazisi boyunca birçok
medeniyete ev sahipliği yapmış olup tarihî, kültürel, turizm ve
tarımsal potansiyeli yüksek olan bir ilimizdir. Tarımda son
yıllarda büyük atılımlar yapmıştır. Tokat ili son
yıllarda önemli oranda da göç vermiş durumdadır. İnsanlar,
başta işsizlik olmak üzere, çeşitli sebeplerden buradan
ayrılmaktadır. Bazı köyler neredeyse tamamen
boşalmış, kırk altı tane belediye olan kasaba,
nüfuslarındaki düşüşten dolayı Hükûmet tarafından
kapatılmıştır. Belediyelerin kapatılma kararı
nüfus kaybeden ilimizi daha da zor duruma getirecektir. Kapatma kararı iptal
edilmelidir.
İşsizliğin yüksek olduğu ilimizde, son
günlerde tekstil fabrikaları da kapanmaktadır. Tokat merkez
başta olmak üzere, Erbaa, Turhal gibi tekstil sektöründe çalışan
insanlar işsiz kalmıştır.
Son günlerde sigara fabrikasının özelleştirilerek
satılmış olmasının ilimiz ekonomisine önemli oranda
olumsuz etkileri olacaktır. Yaklaşık olarak yıllık
60-70 milyon YTL civarında bir miktar, Tokat ekonomi piyasasına
giremeyecektir. Bu konuda Fabrika kapatılmayacak, 250 kişi ile
üretime devam edecek. dense bile, bunun sadece tepkileri azaltma adına
yapılmış bir hamle olduğu herkes tarafından iyi
bilinmektedir. Tokat Sigara Fabrikasının özelleştirilmiş
olması, ülke ekonomisiyle beraber ilimiz için de çok büyük
kayıptır. Önümüzdeki günlerde gelmesi beklenen Turhal Şeker
Fabrikasının bari özelleştirilmeden çıkarılması
gerekmektedir.
Tokat merkez başta olmak üzere, Turhal, Zile, Niksar, Erbaa
Organize Sanayi Bölgelerinin eksiklikleri tamamlanarak
yatırımcılara açılmalıdır. Organize sanayi
bölgelerindeki boş parseller için yatırımcıların
teşvik edilmesi gerekmektedir. Daha önceleri kanunlaşmış
olan teşvik yasaları, yatırımları özendirecek
şekilde sektörel temelde değiştirilmelidir. Bu kanundan
faydalanmış olarak kayda değer bir yatırım şu ana
kadar yapılmamıştır. İş adamları ve esnaflar
çok zor durumdadır. Bu insanlarımıza sahip çıkmak
mecburiyetindeyiz.
İlimiz, Niksar ilçesi başta olmak üzere tarihî
güzellikleri olan turizm bölgesidir. Tokat ilinin her tarafında turizm
teşvik edilmeli, özellikle yayla turizmine destek
sağlanmalıdır. Sulusaraydaki Sebastapolis antik kenti ile
Ballıca Mağarasının daha iyi tanıtımı
yapılarak turizm potansiyeli artırılabilir. Ballıca
Mağaraları eşi benzeri olmayan dünya harikası yerlerdir.
Tokat, ayrıca, şifalı özellikleri çok yüksek olan
bir kaplıca kentidir. Özellikle Reşadiye ve Sulusaray
Kaplıcaları eşi benzeri bulunmaz kaynaklardır. Geçit
bölgesi olması münasebetiyle ilimizde ulaşım
altyapısında ciddi sıkıntılar vardır. Tokat çevre
yolunun bitirilmesi ertelenmektedir. Bu yol çok geç kalmış bir
yatırımdır. Çevre yolu şehir içi trafiğin
rahatlaması için acilen bitirilmelidir. Ankaraya ulaşımda
kolaylık sağlayacak olan Zile-Alaca yolu Karadeniz Bölgesini İç
Anadoluya bağlayacak olan Ünye-Niksar-Akkuş yolları kısa
zamanda bitirilmelidir. Karadenizi İç Adanoluya kısa yoldan
bağlayacak olan Ordu ili ile bağlantılara destek verilmelidir.
Bunun yanında, Tokat-Turhal Demir Yolu Projesi de hayata geçirilmelidir.
Tokat ilinin her tarafındaki köy yollarında ciddi bozulmalar olup,
asfalt yapılması gereken yollar bulunmaktadır. Bu yönlü olarak
da KÖYDESe destek olunarak il özel idaresi desteklenmelidir.
Küresel iklim değişiklikleri nedeniyle yükselen
sıcaklıklar karşısında sulama yatırımlarının
önemi artmış iken AKP İktidarıyla birlikte sulama
amaçlı olarak yapılan Alpu Barajının yapımı
durdurulmuş, diğer sulama projeleri ise istenen hızda devam
etmemektedir. Sulama amaçlı projeler desteklenmelidir. Avlunlar ve Çevreli
göletleri mutlaka yapılmalıdır.
Ekonomisi ağırlıklı olarak tarıma
dayalı olan ilimizde, çiftçilerimizin elektrik borcu nedeniyle sulama
kanallarından su akmamaktadır. Erbaa ilçesinde sağ ve sol sahil
sulama kanallarına su veren pompalar çalışmamaktadır.
Yapıldığından bu yana, kırk beş yıldır
ilk defa, sol sahil sulama kanallarından haziran ayında su
akmamıştır. Entansif tarımın
yapıldığı Erbaa ilçesinde çiftçilerimizi zor günler
beklemektedir. Kelkit akar, çaresiz çiftçi bakar, mahsul yanar. duruma
gelinmek üzeredir. Çiftçilerimiz adına Başbakana sesleniyoruz, su
olmasına rağmen elektrik borcundan dolayı kapatılan
kanalların borçlar ertelenerek açılması için talimat
verilmesini... Bu konu çok acilen çözülmelidir; çözülmezse, çok geç
kalınmış olunur. Erbaa ve Niksar Ovalarına su sağlayan
Kelkit üzerinde yapılması düşünülen Erbaa HES Projesi ile ilgili
olarak halkımızın endişeleri giderilmeli, doğal ortam
korunmalı, su kaynağı kurutulmamalıdır.
Çiftçilerimizin geçmiş yıldan alacağı olan doğrudan
gelir desteği ödemelerinin zaman kaybedilmeden yapılması
çiftçilerimize nefes aldıracaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ekliyorum Sayın Doğru. Lütfen
tamamlayın.
REŞAT DOĞRU (Devamla) Çiftçiler, ürünlerinin para
etmemesi ve geçmiş borçlarından dolayı Ziraat Bankası ve
tarım krediye borçlarını ödeyememektedir. Borçlardan dolayı
evlere icra gelmekte, insanlar hapse girmektedir. Borçların faizleri
çiftçiye destek amaçlı silinmeli, anapara yeniden taksitlendirilmelidir.
İlimizdeki GOP Üniversitesinin önemli problemleri
vardır. Kadro problemleri yanında üniversite hastanesinin
yapılmasında aksamalar mevcuttur. Güzel sanatlar fakültesi, Millî
Eğitim Bakanını TBMM kürsüsünden söz vermiş olmasına rağmen,
hâlen açılmamıştır. Kanun teklifimiz olan, Mühendislik ve
Mimarlık Fakültesinin de altyapısı mevcuttur. Bu okul,
bölgemizin kalkınmasına çok büyük katkı sağlayacaktır.
Tokatta sağlıkla ilgili yatırımlar da
desteklenmelidir. Yapımı devam eden Tokat Devlet Hastanesi
zamanında bitirilmeli, ayrıca Erbaa ve Niksardaki ek binalara destek
olunmalı ve yapımı sağlanmalıdır. MR ve tomografi
cihazları gibi tıbbi aletler hastanelerimize
kazandırılmalıdır. Birçok ilçe hastanemizde, başta uzman
doktorlar olmak üzere çok miktarda doktor ve diğer sağlık personeli
eksikliği vardır; bunlar acilen tamamlanmalıdır.
Tokat ilinin sorunlarının
araştırılması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
REŞAT DOĞRU (Devamla) Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Doğru.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Daha
sonra cevap vereceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN Tamam.
Gündem dışı ikinci söz, yerel basının
sorunları hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın Ferit
Mevlüt Aslanoğluna aittir.
Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
2.- Malatya Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlunun, yerel basının sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede yerelde yayın yapan
yaklaşık 1.300 gazete vardır. Bunların günlük
tirajları 250 ile 15 bin arasındadır.
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonumuzun bir yasa tasarısında aldığı bir
kararla, Devlet İhale Kanununda değişiklik yaparak, bu
gazetelerin kapatılması artık gün meselesidir.
Değerli milletvekilleri, tasarının
yasalaşmasıyla birlikte, kamu yatırımındaki basın
ilanlarının yerel gazetelerde ilan edilme zorunluluğu ortadan
kalkacak ve yerel gazetelerin en önemli kaynağı olan Basın
İlan Kurumu aracılığıyla yaptıkları, bu
ilanlardan aldıkları gelirleri kaybedeceklerdir. Yaklaşık
1.300 gazetenin kapanması an meselesidir. Mevcut yasada yapılmak
istenen değişiklikler, Anadolunun en ücra köşelerinde
yayın yapan, halkın haber alma özgürlüğünü yerine getiren yerel
basının yok olmasına neden olacak, işsizlik had safhaya
ulaşacaktır ve yerel basın yok oldukça tekelleşme
hızlanacak, halkın haber alma özgürlüğü ortadan kalkacak ve
ihalelerin şeffaflığı tartışılır hâle
gelecektir.
Değerli milletvekilleri, yerel basın, Basın
İlan Kurumundan aldığı ilanlarla ayakta kalmaktadır.
Bu geliri kaybetmesi hâlinde yerel basının birçoğunun kapanmak
zorunda kalacağını bir kez daha dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Böylece çok seslilik ortadan kalkacak ve Türk demokrasisi zarar görecektir.
Yapılan düzenleme basın özgürlüğüne vurulan bir darbedir. Çünkü,
yerel basının ürettiği gazete sayısı ve okunurluk
oranı yaygın basının üzerindedir. Bu uygulamayla yerel basının
yok edilmesiyle ve yerel basının kapatılmasıyla haber
özgürlüğüne de bir darbe vurulmuş olacaktır.
Değerli milletvekilleri, hepimizin ilinde çok zor
koşullarla yayın yapan ve o ilin, o bölgenin haberlerinin şeffaf
bir şekilde yayınlanmasını hedef alan yerel basında
ekonomik özgürlükler yok olduğu zaman, onurlu, şerefli, haysiyetli
yayın yapan bu kuruluşlar artık kendilerini kapatacak, bunun
yerine, sahte haberler üreten birtakım kişilerin menfaat
karşılığı oluşturacağı, asparagas
haberlerle çalışan birtakım gazeteler ortaya
çıkacaktır. Yani, şeffaf gazetecilik, şeffaf yerel
basın, onurlu, şerefli yerel basın tamamen ortadan
kalkacaktır.
Değerli milletvekilleri, yaklaşık okur
sayısı -demin de söyledim- 250 ile 15 bin arasındadır bir
yerel gazetenin. Yerel gazetelerin gelir kaynakları, gazete
satışlarının yanında reklamlardır ama en büyük
gelir kaynağı Basın İlan Kurumundan aldıkları
resmî ilanlardır. Basın İlan Kurumu gelirleri, o ilde yayın
yapan -altını çiziyorum, günlük yayın yapan- o ilde günlük
yayın yapan kaç gazete varsa, vilayette oluşturulan basın
merkezi kanalıyla objektif paylaştırılmaktadır.
Kimsenin hakkını kimse yememektedir, herkes hakkına razı
olmaktadır. Yani, bugün yerel gazetelerin bir şekilde ayakta
kalmalarının yegâne nedeni budur arkadaşlar.
Biliyorsunuz, geçen dönem de aynı bir şekilde yine yerel
basın susturulmak istendi. Fakat
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Çözdük onu Sayın
Aslanoğlu, onda bir problem yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Pardon
Geldim, dur
Burada, hiç unutmam, bir gece yarısı saat üç veya
dörttü. Tüm arkadaşlar -o zaman iki grup vardı- komisyon üyeleriyle,
iktidar partisinin ve CHPnin milletvekilleri o gün, gidip, yerel
basının susturulamayacağını, milletvekilleri
iradesiyle hep beraber komisyona geldik, yeni bir önerge verdik ve o gün bunu
burada çözmüştük.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Bu da çözüldü, problem
yok şu anda.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Evet, burada çözdük.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Bu da çözülür,
sıkıntı yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Evet.
Şimdi, Sayın Grup Başkan Vekili diyor ki
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sorun yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Sorun yok diyor,
bunu bir teminat olarak alıyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Kesinlikle.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Yani, yerel
basın susturulmayacak diyorsunuz
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Gelirleri azalmayacak.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Gelirleri
azalmayacak. O zaman ben de, bu sözü veriyorsanız
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Bunu ilan
edebilirsiniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)
tüm yerel basın
adına, kaybedilen bir şeyi tekrar yarattığınız
için mi acaba teşekkür edeyim!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Hayır,
hayır, olmadı ama daha!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Kaybettiniz. Şu,
yukarıdaki, Bayındırlık Komisyonundaki tasarıyı
bir okuyun.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Hepsini okudum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Ben,
duyarlılığınıza ve o Komisyonda gerek Milliyetçi
Hareket Partili gerek CHPli milletvekillerimin itiraz ettiği
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Toparlıyorum.
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın
lütfen.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)
benim milletvekili
arkadaşlarımın bu konuya parmağını basarak
muhalefet şerhi verdikleri bir şeyi eğer geri alacaksanız,
bu kanun da o zaman burada görüşülürken herhâlde emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum ve bu konuda duyarlılık gösteren Milliyetçi
Hareket Partili ve CHPli Komisyon üyelerine de teşekkür ediyorum,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Gündem dışı üçüncü söz, çevre bilincinin
gelişmesinde bisiklet ve bisiklet yolları yapımı konusunda
söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Alaattin Büyükkayaya aittir.
Buyurun Sayın Büyükkaya. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
3.- İstanbul Milletvekili
Alaattin Büyükkayanın, çevre bilincinin geliştirilmesinde bisiklet
ve bisiklet yolları yapımına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çevre bilincinin gelişmesinde bisiklet ve
bisiklet yolları yapımı konusunda gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla,
hürmetle selamlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, hepimiz bu
dünyada yaşıyoruz. Canımız gibi, başka bir
dünyamız da maalesef yok. Canımızı korumak ne kadar
kutsalsa, yaşadığımız dünyayı korumak da o kadar
kutsal ve vazgeçilmez.
O hâlde, çevremize ve dünyamıza sahip çıkmak
zorundayız. Maalesef, bugüne kadar dünyamızı ve çevremizi çok
hor kullandık. Çevremizi kirlettik, şimdi, kendi
yaptıklarımızın cezasını çekiyoruz.
Dünyamızda bu kirlilik sonucunda oluşan 2-3 derecelik
ısınma, kuraklığı, açlığı,
yoksulluğu, bozulan hayat şartlarını ve
sağlığımızı kaybetmekle karşı
karşıya bizleri bıraktı.
Tehlike artık kapımızda. Dünya da telaş
içinde. Bu yanlışın neresinden dönmeliyiz ve dönmek de
zorundayız. Buna da mecburuz, çünkü, başka bir dünyamız yok.
Peki, bütün bu gelişmelere biz seyirci mi
kalacağız? Yapacağımız elbette ki çok şey var.
Artık, hayatımızı, yaşam tarzımızı,
sanayimizi, üretimimizi, kısaca hayatın tüm safhalarını
çevreye duyarlı, onu kirletmeden kullanan bir anlayışla
planlamak zorundayız. İşte, bu noktada, ben, sizlere, günlük
hayatımız açısından, hem kesemize hem
sağlığımıza hem de çevremize faydalı bir araçtan
bahsetmek istiyorum, bisiklet.
Bisiklet, acaba, sadece çocuklarımız için bir oyun
aracı mı, yoksa, insanlığın vazgeçilmez ulaşım
araçlarından biri mi? Önce bu sorunun doğru bir
cevaplandırılması gerekiyor gerçekten. Evet, bisiklet,
aslında, hem çevre, sağlık, tasarruf, spor, ulaşım ve
trafik eğitimi, eğlence ve turizm yolları açısından
ele alınmaya muhtaç bir araç. Günümüzde bisiklet o kadar önemli hâle geldi
ki, özellikle büyük şehirlerde, metropollerde artık, bisiklet,
inanılmaz bir şekilde teşvik ediliyor, çünkü dayanılmaz
trafik sıkışıklığı ve petrol fiyatları
bütün belediyeleri bu yönde tedbir almaya yöneltiyor. 1997 yılından
bu yana 22 Eylül tarihi Otomobilsiz Kent Günü olarak ilan edildi ve dünyada bu
şekilde kutlanılıyor ve halkın bu yöndeki desteği de
yüzde 98. AB ülkelerinde bisikletin topluma sağladığı on
iki fayda dikkate alınarak 0,50 euroluk teşvik primi ödeniyor bisikletle
işe gidip gelenlere. AB ülkeleri, başta Belçika ve İngiltere
olmak üzere, bisikletle ilgili bütün araçlara herhangi bir vergi koymuyor. 2007
yılında ciddi metro ağına sahip olmakla birlikte, New York
450 kilometre bisiklet yolu yaptı. AB ülkelerinden İsveçte bugün
Ericsson personelinin yüzde 70i bisikletle gidip geliyor işe ve
ayrıca Avrupada birçok pilot bölgede Haydi okula bisikletle
kampanyaları düzenlenerek obezitenin önüne geçilmeye
çalışılıyor. Kanada Hükûmeti, gene, bisikleti ayrı bir
şekilde teşvik ediyor ve mesela Pariste iki yıldan beri 20.600
bisiklet belirli noktalarda stoklanarak ücretsiz olarak halkın
kullanımına sunulmuş durumda.
Evet, Amerika ve Avrupa Birliği ülkeleri ise 2029
yılına kadar üstü kapalı bisiklet yolları ve havada tüp
bisiklet yolları planlamaktadırlar. Dünya Sağlık Örgütü ise
sağlıklı kent sertifikası için bisiklet
yollarını şart koşmaktadır ve bütün bunlar olurken,
ayrıca, Avrupa ülkeleri toplu ulaşım araçlarına bisiklet
konabilecek aparatlar monte etmektedir.
Peki dünyada bunlar olurken biz ne yapıyoruz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum.
Buyurun.
ALATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
Biz elimizi kolumuzu bağlı mı
bırakmalıyız? Hayır. Önce, bisiklet için bisiklet
yollarını yapmalıyız. Buradan bütün belediyelerimize, yol
yapımından sorumlu olanlara ve şehir planlamacılarına
seslenmek istiyorum: Eğer kesemizi, bisikleti düşünüyorsanız,
bisiklete inanıyorsanız bisiklet yolları yapınız.
Sadece, sağlı sollu bir metrelik yollar insanın hem kesesi için
hem sağlığı için hem de çevreye duyarlı bir insan
nesli için yeterli olacaktır. Onun için, bunu mutlaka yapmaya ve dünyada
yapılanlara göz atmaya ihtiyacımız var.
Ayrıca, bir noktayı unutmadan söylemeliyim: Avrupa
Birliği, alternatif turizm açısından 65.375 kilometrelik bir
turizm ağı oluşturmakta bisiklet yoluyla. Bu ağa da mutlaka
bağlanmalıyız turizmimizin gelişmesi için.
Evet, hep birlikte, sevgiye dayalı, çevreye saygılı
bisikletli bir hayata ve sağlıklı bir geleceğe merhaba
diyelim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Büyükkaya.
Hükûmet adına Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel
Eroğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Çok
değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi en
derin saygılarımla selamlıyorum efendim.
Özellikle, konuşma yapan çok değerli milletvekillerimiz
Reşat Doğru Beyefendiye, Mevlüt Aslanoğluna ve Alaattin
Büyükkayaya da ayrıca konuşmalarından dolayı teşekkür
ediyorum.
Ben, hem Tokat ile alakalı kısa bir malumat arz
edeceğim hem de bisikletle alakalı çok güzel görüşlerinden
dolayı Alaattin Beyin konuşmalarına bazı ilaveler yaparak onu
cevaplandırmak istiyorum müsaadenizle.
Efendim, evvela, Tokat, hakikaten önemli bir şehrimiz. Esasen
Reşat Beyin konuşmasını da ben dikkatle dinledim ancak,
biz, Bakanlığımızla ilgili burada önemli
yatırımlar yaptık, yapıyoruz. Özellikle DSİ olarak, biliyorsunuz,
merkez Kızık Barajı ve sulamasını bitirmiştik
Sayın Vekilim. Ayrıca, Bedirkale Barajı ve sulaması bitti
zamanımızda. Ayrıca, Tokat Artova Dutluca sulamasını
tamamladık. Bunun dışında, Tokat Pazar
Bağlarbaşı taşkın koruma tesisi tamamlandı ancak
şu anda Tokatta yapılacak daha çok şey var, onu biliyorum.
Bilhassa Tokatlıların talep ettiği Güzelce Barajı
vardı. Bu iz olarak bekliyordu, yani 1 lira bedelle. Ancak 2007
yılında, gelen talepler üzerine -hakikaten
vatandaşlarımızın da ihtiyacı var- Güzelce
Barajını iz ödenekten kurtardık ve şu anda
çalışmalar devam ediyor. Onu hızlandıracağız, bu
müjdeyi vermek istiyorum.
Bunun dışında, bildiğiniz gibi, Süreyyeyabey
Barajı her ne kadar sadece Niksarı, Tokatı ilgilendirmiyorsa
da, o bölgedeki Yozgat dâhil pek çok şehrimizi ilgilendiriyor. O
bakımdan Süreyyabey Barajına da hız verdik. Tokat da bundan en
büyük ölçüde nasibini alacaktır.
Bunun dışında, bildiğiniz gibi Niksarda
Çanakçı Deresinin ıslahı acildi, bunu tamamlıyoruz. Erbaa
ilçe merkezindeki İmbat Deresini de bu sene bitirmek için talimat verdim.
Ben, özellikle Tokata yapılan güzel çalışmalar olarak bu
bilgileri vermek için söz aldım.
Bunun dışında da, Sayın Vekilim, diğer
hususlarda, Bakanlığımla ilgili gerek çevre koruma gerekse
DSİnin ilave yatırımları ve ağaçlandırma
konusunda, erozyon kontrolü konusunda da, konuşmalarınızı
dikkate alarak, gereğini yapacağız. Hatta yakın bir zamanda
da Tokata giderek eksikleri yerinde göreceğiz. Onu özellikle belirteyim.
Bunun dışında, Alaattin Büyükkaya Beyefendiye de
teşekkür ediyorum. Hakikaten bisiklet yollarının mutlaka
teşvik edilmesi gerekir. Ben de görüşüne aynen katılıyorum.
Esasen, bütün dünyayı tehdit eden küresel ısınmaya
karşı alınabilecek en önemli tedbirlerden birisi de bisiklet
kullanılmasının teşvik edilmesidir. Dolayısıyla,
bu konu son zamanlarda ülkemizde de gündemde yerini almaya
başlamıştır. Gelişmiş ülkeler, öncelikle
sağlıklı bir ulaşım aracı için, daha sonra da
küresel ısınmaya karşı ve hava kalitesinin özellikle daha
da iyileştirilmesi ve kirlenmenin önlenmesine karşı olarak ve
ekonomik katkısından dolayı bisiklet kullanımını
yaygınlaştırmaya başlamışlardır. Hatta
İngilterede, Londrada, hatta Paris gibi büyükşehirlerde,
bildiğiniz gibi, teşvik edilmektedir. Bilhassa Hollanda, Pariste ve
Londrada özel bisiklet yolları vardır. Bilhassa egzoz ve gürültü
kirliliğinin önlenmesinin yanında sağlıklı bir
ulaşım tarzını da beraberinde getiren bisiklet hem
şehir içi araç trafiğini azaltacak hem de otopark, yeni yollar gibi
pahalı yatırımlar yerine daha basit ve ucuz
yatırımları beraberinde getirecektir.
Gelişmiş ülkelerde sağlıklı
ulaşım ve temiz çevre için kullanılan bisiklet, geri
kalmış ülkelerde ekonomik yetersizlikler için
kullanılmaktadır maalesef. Şehir içinde bisiklet yolları
için ayrılmış uygun alanlar yapılıp güvenliği
sağlanırsa trafik kazalarının da önüne geçilmiş
olacaktır.
Trafikte bisiklet kullananlara saygı gösterilmesi, toplumun
bu konudaki duyarlılığının artırılması
da sağlanmalıdır. Çünkü bisikletle gidiyor diye bisiklet süren
kişiye bazen saygı gösterilmiyor. Yani bisikletli ulaşım
tarzının teşvik edilmesi için sivil toplum
kuruluşları, karar vericiler, mahallî idareciler hep birlikte
çalışmak durumundadırlar. Biz de Çevre ve Orman
Bakanlığı olarak bu konuda gereken her türlü teşviki
vereceğiz.
Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, sanayi hariç
kent merkezlerindeki hava kirlenmesinin ana unsuru yüzde 70 oran ile motorlu
taşıtlardır. Kentlerde hava kirlenmesinin önlenmesi, toplum
sağlığının artırılması için bisiklet
önemli bir çıkış noktasıdır bana göre. Ekonomik
faydalar ise neredeyse milyar dolarlarla ifade edilmektedir. Bilhassa son
zamanlarda, biliyorsunuz, petrolün varili neredeyse 150 dolara kadar
yükselmektedir. Hâlbuki 2002 yılında 20 dolar seviyesindeydi.
Dolayısıyla mutlaka bisiklet kullanımının
yaygınlaştırılması şarttır.
Bir de şunu özetle vurgulamak istiyorum: İnsan için -şehirlere
baktığımız zaman- ulaşım ihtiyaçlarının
yüzde 50sinin kısa mesafelerde, yani 3 ile 5 kilometre arasında
gerçekleşmektedir. Dolayısıyla kısa mesafelerde, yani 3-5
kilometre mesafedeki insanın şehirdeki ihtiyacının yüzde
50si karşılanmaktadır. Bisiklet kullanımı gerçekten
uygun bir araç olarak göze çarpmaktadır.
Avrupa Birliği tarafından, ulaşımda yüzde
25lik payın bisiklete yönlendirilmesi hedeflenmektedir. Şu anda
Avrupa Birliği yüzde 25 dörtte 1 yani- bisiklet kullanımı
hedefliyor. Biz de bisiklete sahip çıkarak, hem çevreyi hem de toplum
sağlığını hem de ekonomimizi korumayı hedef
ediyoruz.
Bisiklet, aynı zamanda deprem sonrası da halkın ve
görevlilerin kullanabileceği yegâne araç. Ben bilhassa 1999 depremini
yaşadım, orada bir grup başkanıydım; su, elektrik,
altyapı grup başkanıydım. O zamanki sıkıntı,
yolların kapanması, ulaşım imkânlarının
zorluğunu yaşadık. Dolayısıyla, bisikletle bazı yerlere
ulaşmak kolay oldu. Onu da özellikle belirteyim. Dolayısıyla
bisiklet yollarının ayrılması şarttır.
Bakanlığımızın faaliyetlerine gelince:
1997 yılından bu yana, her yıl 22 Eylül tarihinde bütün dünyada
ve ülkemizde kutlanan Car Free Day -yani otomobilsiz günler diyelim-
faaliyetine biz destek veriyoruz. Bütün illerimizde sivil toplum kuruluşlarıyla
birlikte yapılan çeşitli çalışmalarla, o gün, yani 22 Eylül
günlerinde ve haftasında kutlamalar yapılmakta. Ayrıca,
Birleşmiş Milletler Çevre Programı kapsamında 1972
yılından beri bütün dünyada kullanılan 5 Haziran Dünya Çevre
Günündeki bu yılki mesaj Alışkanlıklarınızdan
vazgeçin. Karbon azaltımına doğru. şeklinde bir tema
işlenmiştir. Bu kapsamda, tabii, bilindiği üzere, 5 Haziran
Dünya Çevre Günü ve haftası kutlama şenliklerinde İstanbulda,
Değerli Milletvekilimizin de katıldığı çok güzel bir faaliyet
gerçekleştirilmiştir. Bilhassa, 3 bin kadar bir bisikletçi grubu
Taksimden başlayarak, ta Hareme kadar, Boğaz Köprüsünden geçerek,
böyle bir faaliyete katılmışlardır. Burada
vatandaşların, özellikle kısa mesafelerde, 3-5 kilometre
mesafelerde motorlu araçlar yerine bisikleti kullanması
vurgulanmış, ayrıca, belediyelerimizin bilhassa bisiklet
yolları -fazla değil, 1 metrelik yol- ayırması ve bunun
yaygınlaştırılmasının teşvik edilmesi
kararlaştırılmıştır. Hatta ben orada ilan ettim,
Türkiyede bisiklet yolları ve bisikletle ilgili sistemi kuran ilk üç
belediyeye Çevre ve Orman
Bakanlığı olarak maddi destek vereceğimizi de ifade ettim
sayın milletvekillerimiz. Hakikaten bu önemlidir. Ben, Paris ve
Londrayı incelediğim zaman gerçekten takdir ettim, şöyle ki:
Belli bisikletler var, bisikletin muhafaza edildiği alanlar var. Bu
alanlarda vatandaş kredi kartı gibi kartla bisiklet alıyor,
istediği yere kadar gidiyor, böylece orada bisikleti bırakıyor.
Bunu aylık kullanırsa çok cüzi bir miktarda
Hatta belli, bir iki
saat içinde kullanırsa para dahi ödemiyor. Yani böyle muhteşem bir
sistem kurmuşlar. Böylece metrodan veyahut da toplu taşım
aracından inen vatandaş evine kadar giderken, rahatlıkla
bisiklet yollarından çok kısa bir sürede gidebiliyor hem de o gün bir
antrenman yani idman yaptığı için de sağlık
açısından da gerçekten faydalı oluyor.
Bu bakımdan, özellikle belediyelerimizden bu konuda gerçekten
çalışma yapmalarını ve önce bu bisiklet yolları ve
sistemi kuran ilk üç belediyeye de
Bakanlığımızın maddi destekte, katkıda
bulunacağını ifade ediyorum.
Ben böylece, hepinize sağlıklı bir
ulaşım, sağlıklı bir hayat diliyorum. En derin
saygılarımı sunuyorum efendim, sağ olun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Köksal Toptanın, Azerbaycan Millî Meclisi
Başkanı Oktay Asadovun resmî davetine icabet edecek olan Parlamento
heyetini oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen
isimlere ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/472)
17
Haziran 2008
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal
Toptanın, Azerbaycan Milli Meclisi Başkanı Oktay Asadovun
davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle, Azerbaycana resmî
ziyarette bulunması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı
Kanunun 6. Maddesi uyarınca, Genel Kurulun 27 Mayıs 2008
tarihindeki 105. Birleşiminde kabul edilmiştir.
Anılan Kanunun 2. Maddesi uyarınca, Heyetimizi
oluşturmak üzere Siyasi Parti Gruplarınca bildirilen isimler Genel
Kurulun bilgilerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Adı Soyadı Seçim
İli
Ensar Öğüt Ardahan
Güldal Akşit İstanbul
Atila Kaya İstanbul
Kerim Özkul Konya
Dilek Yüksel Tokat
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge
vardır, okutuyorum:
B) ÖNERGELER
1.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın
(6/668) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi (4/63)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin sözlü sorular kısmının 299 uncu
sırasında yer alan (6/668) esas numaralı sözlü soru önergemi
geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
İsmet
Büyükataman
Bursa
BAŞKAN Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Ülkemizde Yaşanan Çevre Sorunlarının
Araştırılarak Sürdürülebilir Çevre Politikası İçin
Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü
ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
A) Tezkereler (Devam)
2.- (10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38,
42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146) esas
numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici
Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan
vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi (3/471)
17.06.2008
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz, Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Katip
üyelerini seçmek üzere 17.06.2008 günü saat 18:30da B Blok 2. Kat 4.
Bankodaki Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 16 Üye ile
toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı
sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.
Recep
Yıldırım
Sakarya
Komisyon
Geçici Başkanı
Adı
ve Soyadı Seçim
Bölgesi Aldığı
Oy
Başkan :
Nuri Uslu Uşak 9
Başkanvekili : Recep Yıldırım Sakarya 8
Sözcü : Kayhan Türkmenoğlu Van 8
Katip : Birnur Şahinoğlu Samsun 7
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat ve 34 milletvekilinin, Ankaraya verilen
Kızılırmak suyuyla ilgili iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/218)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından Kesikköprü'den
getirilen Kızılırmak suyunun, içme suyu olarak kalitesi,
içeriğindeki maddelerin insan sağlığı
açısından zararlı olduğu yönünden yoğun
tartışmalara yol açmaktadır. Anayasanın 98 inci, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
1) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
2) Selçuk Ayhan (İzmir)
3) Nesrin Baytok (Ankara)
4) Mehmet Ali Susam (İzmir)
5) Canan Arıtman (İzmir)
6) Bayram Ali Meral (İstanbul)
7) Tekin Bingöl (Ankara)
8) Ahmet Küçük (Çanakkale)
9) Orhan Ziya Diren (Tokat)
10) Oğuz Oyan (İzmir)
11) Zekeriya Akıncı (Ankara)
12) Tacidar Seyhan (Adana)
13) Sacid Yıldız (İstanbul)
14) Ali Oksal (Mersin)
15) Atila Emek (Antalya)
16) Turgut Dibek (Kırklareli)
17) Metin Arifağaoğlu (Artvin)
18) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
19) Fatma Nur Serter (İstanbul)
20) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
21) Bülent Baratalı (İzmir)
22) Rasim Çakır (Edirne)
23) Ahmet Ersin (İzmir)
24) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
25) Necla Arat (İstanbul)
26) Akif Ekici (Gaziantep)
27) Ali Koçal (Zonguldak)
28) Abdullah Özer (Bursa)
29) Şevket Köse (Adıyaman)
30) Vahap Seçer (Mersin)
31) Abdulaziz Yazar (Hatay)
32) Atilla Kart (Konya)
33) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
34) Gökhan Durgun (Hatay)
35) Gürol Ergin (Muğla)
Gerekçe: Küresel ısınmanın çevre ve doğada
ortaya çıkan zararlı sonuçlarından birisi de içilebilir su
kaynaklarının azalmasıdır. Yıllık
yağış miktarının azalmasıyla ortaya çıkan
kuraklık tehlikesi şehirlerin içme suyu tedariki sorununu da ortaya
çıkarmıştır. Barajlarda biriken yağmur
sularının azalmasıyla birlikte bütün büyük şehirlerimizde
olduğu gibi, Başkent Ankara'mızın da içme suyu sorunu ciddi
ve ivedi çözüm bekleyen bir hal almıştır. Bu sorunun giderilmesi
amacıyla Kızılırmak suyunun Ankara'ya getirilmesi
çalışmaları başlatılmış ve uzun
çalışmalar sonunda şehir şebekesine "gizlice" su
verilmeye başlanmıştır.
Kızılırmak suyunun Ankara'ya getirilme
çalışmalarının başlangıcından günümüze,
Belediye Başkanı Sayın Melih Gökçek ve Ankara halkı
arasında yoğun tartışmalar yaşanmaktadır. Ankara
halkı tartışmalarını sivil toplum örgütleri
aracılığıyla yürütmektedir. Belediye ve STÖ'ler
karşılıklı raporlar sunarak "suyun içilebilir mi,
içilemez mi olduğu" hakkındaki görüşlerini
açıklamışlardır.
Konu "insan sağlığı" olduğu
için, içme suyunun kısa veya uzun vadede ortaya çıkarabileceği
sorunlar, görmezden gelinemez bir durum olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Önceki yıllarda DSİ tarafından
"Bolu-Gerede'den getirilecek suyun daha sağlıklı
olacağına ilişkin" o zamanki genel müdür şimdiki Çevre
Bakanı Sayın Veysel Eroğlu'nun görüşü, Sayın Melih
Gökçek tarafından kabul görmemiş, maliyet hesapları
düşünülerek, suyun DSİ tarafından getirilmesi istenmiştir.
Bu tartışmalardan sonra, geçen yıl (2007'de) yaşanan
kuraklık sonucu, Ankara günlerce susuz kalmış, basına
yansıyan rakamlara göre, 700 milyon dolar civarı bir maliyetle,
Kızılırmak suyunu getirme çalışmalarına
"Ciddi bir araştırma yapılmadan"
başlanmıştır.
Bolu-Gerede suyunun getirilmesinin maliyeti ve şimdi
uygulanan çözümün hangi ihale yöntemiyle yapıldığı
muğlaktır. Hangi şirketlere hangi usulle ihale edilmişse
kamuoyuna açıklanmalıdır.
Kızılırmak suyu, Ankara'ya Kesikköprü'den
getirilmektedir. Buraya kadar, Sivas, Kayseri, Kırşehir ve
Nevşehir üzerinden gelmekte ve bu şehirlerin bütün
atıklarını da taşımaktadır. Ayrıca yolu
üzerindeki fabrika atıkları ve tarlalarda kullanılan zirai
ilaçların karışımıyla iyice kirlenmektedir.
Kızılırmak nehri ve onu besleyen su havzasında yüzeyleyen
kaya birimlerinin içerdiği mineraller, suyun kirlenmesinde etken bir rol
oynamaktadır.
Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve
meseleye siyasi bir gözlükle bakan kurumlar dışındaki bütün
araştırma raporları, bu suyun içilmesinin tehlikeli
sonuçlarına işaret etmektedir. Kızılırmak suyunun
içeriğinde bulunan, sülfür, sülfat, kadmiyum ve arsenik etkisinin mevcut
arıtma sistemleriyle içme suyu haline getirilmesinin mümkün
olmadığı ifade edilmesine rağmen aynı su
"harmanlama" yöntemiyle şehir şebekesine verilmiştir.
Ankara Ticaret Odası, Jeoloji Mühendisleri Odası, Tabip
Odaları ve Tıp Kurumu gibi, Tüketici Hakları Derneği gibi
ciddi Sivil Toplum örgütlerimizin yaptırmış olduğu tahlil
ve raporlar dikkate alınmadan Kızılırmak suyu Ankara
halkına üstelik "gizlice" içirilmiştir.
Ankara'nın günlük su ihtiyacı açıklanan rakamlara
göre 800 bin m3'tür.
Kızılırmak'tan günde 750 bin m3 su getirilmesi
planlanmaktadır. Yaz aylarında barajlardaki su seviyesi iyice
düştüğü takdirde "belediye tarafından açıklanan
rakamlara" göre şimdi 1/6 düzeyinde yapılan harmanlama o zaman
nasıl yapılacaktır. Kızılırmak suyunun debisi yaz
aylarında bu seviyede su çekilmesini karşılayabilecek midir?
Kesikköprü'den sonra devam eden Kızılırmak havzasında su
sorunu ortaya çıkmayacak mıdır? Susuzluğun
yaratacağı çevre sorunlarına ilişkin herhangi bir önlem
alınmış mıdır?
Başkent Ankara'da yaşayan dört milyon
vatandaşımızı ilgilendiren içme suyu sorunu, getirilen
suyun kalitesi nedeniyle tartışmalara neden olmaktadır.
İnsan sağlığı hiçbir siyasete alet edilemeyecek kadar
önemlidir. Bu nedenle bu sorunun Yüce Meclisimiz tarafından
oluşturulacak bir komisyon tarafından incelenmesini Anayasanın
98, İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince arz ve teklif
ederiz.
2.- Bursa Milletvekili Abdullah
Özer ve 33 milletvekilinin, Bursa Karacabey sahillerinden kaçak kum çekilmesinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/219)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bursa İli Karacabey ilçesi'ne bağlı Boğaz
sahillerinde İstanbul'dan kaçak olarak gelen kosterler vasıtası
ile deniz içinden her gece kum çekildiği tespit edilmiştir. Kaçak kum
çeken kosterler, İmralı adasının özel kullanımına
kadar Gemlik Körfezi' nin değişik yerlerinde de boy göstermekteydi.
Armutlu, Fıstıklı ve Narlı sahillerinde ikamet eden
vatandaşlarımızdan da geçmiş dönemde bu doğrultuda
şikâyetler gelmiştir. Karacabey ilçesi sahillerinden kaçak kum
kosterleri tarafından düzenli çekilen kumlar bölgedeki doğal
yapının bozulmasına neden olmaktadır. Nilüfer deresinin
denize döküldüğü yer olan bölge, çamurdan bataklığa
dönüşmüş durumdadır. Denizden kaçak yollar ile kum
çekildiği için mevcut alanda delta oluşmuş durumdadır.
Bölgede denizin 400 metre içeri girdiği tespit edilmiştir.
Geçmiş yıllarda bölgede yapılan deniz fenerinin şu
sıralarda sular altında kalışı doğal dengenin
tahribatı anlamında önemli bir göstergedir. Karacabey boğazında
çok önemli iki doğal dalyan bulunmaktadır. Yılan
balıklarının Güney Amerika ile karşılıklı
gidiş gelişlerinde, üreyebilmeleri için mevcut bölge, son alan
olması dolayısı ile önemli bir merkez konumundadır. denizle
dalyan arasında kaçak kum çekme işlemi öncesinde 150-200 metrelik bir
kara girişi varken, bugün aradaki mesafe 1 metreye kadar düşmüş
bulunmaktadır. Karacabey Boğazında kaçak kum çekme
işleminin devam etmesi durumunda mevcut dalyanlar denizle
kavuşacaklar ve tüm özellikleri ortadan kalkacaktır. Böyle bir
durumun cereyan etmesi dünyanın en önemli balıklarından biri olan
yılan balığının üreme sahasını ortadan
kaldıracağı gibi diğer balık türlerinin de yumurta
bırakabileceği dalyan bulunmayacaktır. Bu duruma en açık
örneği bölgede geçimini balıkçılık yaparak sağlayan
vatandaşlar vermektedir. Daha önce bu bölgeden kalkan
balığı çeken balıkçıların ağlarına 1.5
aydır hiç balık vurmadığı bilgisi tehlikenin
boyutlarını gözler önüne sermektedir. Öte yandan Karacabey
Boğazından kaçak yollarla her gece düzenli olarak
çıkartılan kumların inşaatlarda kullanılması
olası bir deprem durumunda çok büyük tehlikelere yol açacaktır. Deniz
kumlarının çok iyi yıkanması koşulu ile
inşaatlarda kullanımının serbest olduğu malumdur.
Ancak kaçak yollardan denizden kum çeken ve bölgedeki doğal dengenin
bozulmasına aldırış etmeyen art niyetli kişilerin
maliyet unsurunu göz önünde bulundurarak deniz kumunu yıkama
işleminde de aynı art niyeti göstermesi kuvvet ile muhtemeldir.
Karacabey Boğazında İstanbul'dan her gece düzenli olarak gelip
kaçak kum çekme işlemi gerçekleştiren kosterler ve bağlı
bulunduğu firmalar ile ilgili olarak kanuni işlem
başlatılması, ilgililere cezai yaptırım
uygulanması ve bölgeden kaçak kum alımının önlenmesi için
Anayasanın 98 inci İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisince Meclis Araştırması
istiyoruz. 04/06/2008
Saygılarımızla
1) Abdullah Özer (Bursa)
2) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
3) Bayram Ali Meral (İstanbul)
4) Oğuz Oyan (İzmir)
5) Canan Arıtman (İzmir)
6) Ali Oksal (Mersin)
7) Tekin Bingöl (Ankara)
8) Ahmet Küçük (Çanakkale)
9) Tacidar Seyhan (Adana)
10) Selçuk Ayhan (İzmir)
11) Sacid Yıldız (İstanbul)
12) Orhan Ziya Diren (Tokat)
13) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
14) Atila Emek (Antalya)
15) Turgut Dibek (Kırklareli)
16) Nesrin Baytok (Ankara)
17) Metin Arifağaoğlu (Artvin)
18) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
19) Ahmet Ersin (İzmir)
20) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
21) Mehmet Ali Susam (İzmir)
22) Fatma Nur Serter (İstanbul)
23) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
24) Bülent Baratalı (İzmir)
25) Rasim Çakır (Edirne)
26) Necla Arat (İstanbul)
27) Akif Ekici (Gaziantep)
28) Ali Koçal (Zonguldak)
29) Zekeriya Akıncı (Ankara)
30) Vahap Seçer (Mersin)
31) Abdulaziz Yazar (Hatay)
32) Atilla Kart (Konya)
33) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
34) Gürol Ergin (Muğla)
3.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal ve 34 milletvekilinin, İstanbuldaki su
havzalarının durumunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/220)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İklim değişiklikleri ve küresel ısınma
nedeniyle ortaya çıkan kuraklık hayatı tehdit eder boyutlara
gelmiştir. Kuraklık yaşam kalitesi ve insan
sağlığı açısından son derece önemli bir konudur.
Çünkü su yaşamın kaynağıdır. Suyun korunması ve
sağlıklı kullanımı için gereken tedbirlerin ivedilikle
alınması gerekmektedir. Suyun toplandığı su
havzaları bu noktada daha da önem kazanmaktadır. İstanbul'daki
su havzaları yapılaşma nedeniyle tehdit altındadır.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İSKİ su
havzalarını koruma konusunda yetersiz kalmaktadır.
İstanbul'un içme suyu kaynaklarını kirlenmeye karşı
koruyacak önlemleri almakla sorumlu olan İSKİ tarafından
hazırlanan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisince kabul
edilen İçme Suyu Havzaları Koruma ve Kontrol Yönetmeliği su
havzalarını koruma açısından eksik ve yanlış
düzenlemeler içermektedir.
Söz konusu yönetmelikle yapılaşmanın önünün
kesilmesi gerekirken aksine yapılaşmanın önü
açılmış, mutlak koruma alanlarına konut
yapılmasına izin verilmiştir. Sivil toplum
kuruluşlarının, odaların yönetmelikle ilgili olarak
açtığı davalar sonucunda verilen yargı kararları
önemsenmemiş, yeni yönetmelikler hazırlanmıştır.
İstanbul'un Avrupa Yakası'nda Sazlıdere ile
Alibeyköy su havzalarının, Anadolu'da ise Ömerli ile Elmalı su
havzalarının kaçak ve aşırı yapılaşma
nedeniyle tehdit altında olduğu görülmektedir. Şehir
plancılığını ve bilimsel planlama ilkelerini hiçe
sayarak ranta ve yandaşlara çıkar sağlayıcı yapılaşmalara
ağırlık veren bir zihniyetle yapılan planlara göz
yumulması mümkün değildir. İstanbul'un şu andaki durumu bu
anlayışla yapılan çarpık yapılaşmanın
sonucudur.
Basına yansıyan haberlere göre İSKİ,
İstanbul'un içme suyu kaynaklarını korumak için hazırlanan
Havza Yönetmeliğini dikkate almadan imar planı yapan 20 belediye
hakkında bugüne kadar 68'i imar planı iptali, 141'i ruhsat iptali
olmak üzere toplam 209 dava açmıştır.
İçme Suyu Havzaları Koruma ve Kontrol
Yönetmeliği'nin 5.maddesinin a bendinde: "İçme ve kullanma suyu
kaynakları içinde ve havzasında suların kirlenmesine sebep
olacak faaliyetler yapılamaz. Su veriminin azalmasına, rejimin
bozulmasına neden olabilecek hiçbir faaliyette bulunamaz."
Yine 5. maddenin b bendinde "imar planlarının hazırlanması
ve revize edilmesi için İSKİ'nin görüşünün alınması
şarttır." denilmektedir.
Uygulamalar yönetmeliğin önemsenmediğini,
İSKİ'nin görüşlerinin yapılan plan tadillerinde etkili
olmadığını göstermektedir. Birkaç örnek vermek gerekirse:
Çekmeköy 56 ada, 4 parsel 95 dönüm İSKİ'nin su toplama
havzası İSKİ'nin olumsuz görüşüne rağmen konut
alanı olmuştur.
Elmalı Barajı
Havza sınırları içinde yeşil alan
azaldığı için Park Bahçeler Müdürlüğü'nün olumsuz
görüşü mevcut, Ulaşım Planlama Müdürlüğü'nün olumsuz
görüşü var ayrıca İSKİ Genel Müdürlüğü itirazında
"yapılan plan değişikliğinde kişilere özgü parsel
ayrıcalığı tanınmıştır. Bu durum
İmar Kanununa aykırıdır" demektedir.
Ömerli Su Toplama Havzasında, Samandıra Belediye
Binası ihalesini Büyükşehir Belediyesi açmıştır.
İnşaat başlamış hatta kabası bitmiştir.
İSKİ yasal yollara başvurmuş ve binayı
mühürletmiştir. Belediyeye bağlı bir hizmet binası,
belediyeye bağlı bir başka kurum olan İSKİ
tarafından mühürlenmiştir.
Sayılan örnekler İstanbul'daki su havzalarının
durumunu ortaya koymaktadır.
Her alanda olduğu gibi bu alanda da bilimsel
çalışmalara önem verilmesi, konusunda uzman kişi ve
kuruluşlar!a birlikte çalışmalar yapılması
gerekmektedir.
Su havzalarının korunması için
yapılaşmanın önüne geçilmelidir.
Su kaynakları etkin ve verimli bir şekilde
kullanılmalıdır.
Mevcut su kaynaklarının kirlenmesini engelleyecek yasa
ve yönetmeliklerin yapılması ve bunların doğru bir
şekilde uygulanması gerekmektedir.
İstanbul'daki su havzalarının durumu ve su havzaları
ile ilgili olarak alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla,
Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz. 03.06.2008
1) Çetin Soysal (İstanbul)
2) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
3) Mehmet Ali Susam (İzmir)
4) Nesrin Baytok (Ankara)
5) Canan Arıtman (İzmir)
6) Ali Oksal (Mersin)
7) Tekin Bingöl (Ankara)
8) Ahmet Küçük (Çanakkale)
9) Necla Arat (İstanbul)
10) Selçuk Ayhan (İzmir)
11) Abdullah Özer (Bursa)
12) Tacidar Seyhan (Adana)
13) Sacid Yıldız (İstanbul)
14) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
15) Orhan Ziya Diren (Tokat)
16) Atila Emek (Antalya)
17) Turgut Dibek (Kırklareli)
18) Metin Arifağaoğlu (Artvin)
19) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
20) Ahmet Ersin (İzmir)
21) Fatma Nur Serter (İstanbul)
22) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
23) Bülent Baratalı (İzmir)
24) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
25) Rasim Çakır (Edirne)
26) Akif Ekici (Gaziantep)
27) Ali Koçal (Zonguldak)
28) Bayram Ali Meral (İstanbul)
29) Zekeriya Akıncı (Ankara)
30) Vahap Seçer (Mersin)
31) Abdulaziz Yazar (Hatay)
32) Atilla Kart (Konya)
33) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
34) Gökhan Durgun (Hatay)
35) Gürol Ergin (Muğla)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Alının karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile
diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Tapu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı: 223)
BAŞKAN 1inci sırada yer alan, Tapu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının komisyona geri verilen maddesiyle ilgili komisyon
raporu Başkanlığımıza henüz verilmediğinden tasarının
görüşmeleri ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/591) (S.
Sayısı: 238) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 13
üncü maddesinin (a) fıkrasının birinci paragrafı
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Devlet üniversitelerinde rektör, profesör akademik unvanına
sahip kişiler arasından görevdeki rektörün çağrısı ile
toplanacak üniversite öğretim üyeleri tarafından seçilecek adaylar
arasından Cumhurbaşkanınca atanır. Rektörün görev süresi 4
yıldır. Süresi sona erenler aynı yöntemle yeniden atanabilirler.
Ancak iki dönemden fazla rektörlük yapılamaz. Rektör, üniversite veya
yüksek teknoloji enstitüsü tüzel kişiliğini temsil eder. Rektör
adayı seçimleri gizli oyla yapılır. Oy veren her öğretim
üyesi oy pusulasına yalnız bir isim yazabilir. Birinci toplantıda
öğretim üyelerinin en az yarısının hazır bulunması
şarttır. Bu sağlanamadığı takdirde toplantı
48 saat ertelenir ve nisap aranmaksızın seçime geçilir. Bu
toplantıda en çok oy alan altı kişi aday olarak seçilmiş
sayılır. Yükseköğretim Genel Kurulunun bu adaylar arasından
seçeceği üç kişi Cumhurbaşkanlığına sunulur.
Cumhurbaşkanı, bunlar arasından birini seçer ve rektör olarak
atar. Yeni kurulan üniversitelere rektör adayı olarak başvuran
profesörler arasından Yükseköğretim Genel Kurulunun seçeceği üç
aday Cumhurbaşkanlığına sunulur. Cumhurbaşkanı,
bunlar arasından birini seçer ve rektör olarak atar. Vakıflarca
kurulan üniversitelerde rektör adaylarının seçimi ve rektörün
atanması ilgili mütevelli heyet tarafından yapılır.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Ahmet Duran Bulut, Balıkesir
Milletvekili.
Buyurun Sayın Bulut. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 238 sıra sayılı
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 2nci maddesinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce milletimizi
ve muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçtiğimiz hafta Türk dünyası 3 değerli
şahsiyeti kaybetti: Değerli bestekâr Avni Anıl, Türkiyem
şiirinin yazarı Dilaver Cebeci ve Kırgız
kardeşlerimizin içinden çıkan büyük usta, büyük edebiyatçı
Cengiz Aytmatov. Türk kültürüne, sanatına katkılarından
dolayı bu değerli şahsiyetlere Allahtan rahmet, Türk
dünyasına başsağlığı diliyorum.
Bu vesileyle, yine geçtiğimiz hafta çok ihtiyacımız
olan, birlik ve beraberliğimizin pekişmesine vesile olan, bir zafere
damga vurmuş olan Türk Millî Futbol Takımının
başarısından dolayı değerli
futbolcularımızı, yöneticilerini tebrik ediyor, bundan sonraki
maçlarında da başarılar diliyoruz.
Getirilen 238 sıra sayılı Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2nci maddesinde belirtilen üniversitelerin rektör
seçimindeki usul ve esaslar noktasında bir teklifimi arz etmek istiyorum.
Rektör, sadece atananların değil, hizmet verenlerin değil,
aynı zamanda hizmet alanların da rektörüdür. Öğretim
görevlilerinin oylarıyla teklif edilen rektör adaylarının,
binlerce öğrencinin oylarıyla seçilen öğrenci konseyi
başkanlarının da burada tercihlerini belirtmesi gerektiğini
ifade ediyorum. Rektör adayı seçiminde yıllardır görmekteyiz ki
neredeyse bir siyasi arenaya döndürülerek, adayların etrafında
gruplaşarak daha sonra siyasi otoritenin tercihleriyle belirlenen, atanan
rektörlerin daha sonra kendisine oy veren, kendisine yandaş olan
öğretim görevlilerini kayırma gibi
davranışlarının eğitimdeki
saygınlığı zedelediğini, kendilerinin
tarafsızlığını zedelediğini maalesef görmekteyiz.
Yine, yeni kurulan üniversitelerde müracaat eden profesörlerden üç
tanesinin YÖK tarafından tespit ve teklif edileceği 2nci maddede
belirtilmektedir. Burada kıstasın, temsil
ağırlığı olan, bilimsel yeterliliği olan, o
görevi en iyi şekilde yapacak ve tüm üniversiteyi kucaklayacak
hassasiyetle değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer yandan vakıf
üniversitelerinin rektörlerinin atanması mütevelli heyete
bırakılmış, diğer üniversitelerle entegre
noktasında bir değerlendirmede bulunulmamıştır.
Değerli milletvekilleri, üniversitelerde kendilerine hizmet
verdiğimiz öğrencilerimizin çok büyük sorunları
bulunmaktadır. Bu gençlerimizin barınma, kredi, burs
noktasındaki çok büyük sorunlarının giderilmesi için ciddi bir
çalışma yapılması gerekmektedir. 2008-2009 öğretim
döneminde üniversite kontenjanları 42 bin
artırıldığı hâlde bu sene yine 1 milyonun üzerinde
gencimiz üniversiteye girememiş bulunmaktadır. Bir ülkenin beyin
gücünü oluşturacak nesillerin eşit ve adil şartlarda
yetiştirilmesi ve bilimsel rekabet ortamında en iyilerinin seçilmesi doğru
ve makul olan bir yaklaşımdır, buna itirazımız yok.
Ancak yıllardan beri üç saatlik bir sınav sonucunda gençlerin
kaderlerinin o sınava bağlı kalması gençler adına,
geleceğimiz adına büyük bir talihsizliktir. Bunu Sayın Başbakan
geçtiğimiz günlerde garabet olarak ifade etmektedir. Altı
yıldır ülkeyi yönettiğini unutan, daha şimdiden erken
muhalefete alışmaya çalışan Sayın Başbakana
günaydın demekten başka bir şey gelmiyor. Altı senedir bu
konunun çözümü için bir tek adım atmayan Sayın Bakanına bunu
sormalı, bunun sebebini kendi uygulamalarında
araştırmalıdırlar. Dershane destekli eğitimden
dershane temelli bir eğitime kayışın nedeni mevcut
eğitim sistemimizdir.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi
görüş ve düşüncelerini, eleştirilerini ifade ederken bütün
eleştirilere bir teklif getirmiştir. Ancak, iktidar, her nedense,
öyle bir yaklaşım sergilemektedir ki, Kendileri öneri getirmiyorlar,
eleştiriyorlar. demektedirler. Hayır, her eleştirimizin
arkasından biz çözüm reçetesini de getirdiğimiz hâlde iktidar bunu
değerlendirmemekte ısrar etmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi,
yükseköğrenim öğrenci kazandırma ve yetiştirme konusunu,
yalnızca bir sınav ve dershane sorunu olarak değil,
başlı başına bir ülkenin kalkınma dinamiği ve
insan kazanma sistemi olarak yorumlamaktadır. Dershanelerin özel okullara
dönüşmesinin teşvik edilmesini, üniversitelere giriş
sınavının kaldırılmasını ve
ortaöğretimin sınavsız üniversite sistemine geçişi
sağlayan bir yapıya kavuşturulmasını öngören
kapsamlı reform yapılmalıdır.
Bunun için, değerli milletvekilleri, sınav sistemleri
örgün eğitim programlarına paralel hâle getirilmelidir. Dershanelerin
ilk ve ortaöğretim kurumlarının işlevlerini üstlenmesi
önlenmelidir. Vatandaşların bu yöndeki mağduriyetleri
giderilmelidir. Çocuğunu özel dershaneye göndermeyen, çocuğuna
üniversiteyi kazandıramıyor. Bu, fırsat eşitliği
denilen ilkeyi çiğniyor. Dershanelerin özel okullara dönüşmesini
teşvik etmelidir.
Ortaöğretim program türünü esas alan, yatay ve dikey
geçişlere imkân veren, çağdaş bir rehberlik yönlendirme
hizmetiyle sınavsız üniversite sistemine etkin geçiş
sağlayan yapı mutlaka kurulmalıdır. Bunun için yüce
Parlamento gerekirse partilerden oluşan bir komisyon kurarak,
sınavsız üniversiteye öğrencilerin girmesindeki usul ve esaslar
belirlenebilir. Artık öğrencilerin sırtından birkaç post
çıkarmaya çalışan bu çıkar çevrelerinin gençlerin
üzerindeki elleri çekilmiş ve bundaki fırsat eşitliği yüce
Parlamentonun adaletiyle sağlanmış olur.
Üniversiteye giriş sınavları
kaldırılmalı, bunun yerine ilköğretim ve
ortaöğretimdeki etkili bir yönlendirmeyle uygulanacak müfredat ile
ortaöğretim başarısını ve ortaöğretim sonunda
yapılacak olgunlaşma sınavını esas alan, fırsat
eşitliğini gözeten üniversiteye geçiş sistemi uygulamaya
konmalıdır.
Huzurunuzda, sınava giren bütün gençlerimize
başarılar diliyor, sonuçları kendileri ve aileleri başta
olmak üzere aziz milletimizin geleceğinde hayırlı
çalışmalar yapmalarına vesile olur diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın
lütfen.
AHMET DURAN BULUT (Devamla) Aziz milletvekilleri, Millî
Eğitim Bakanlığı, yükseköğretim kurumları,
ortaöğretim kurumları maddi sıkıntılar
içerisindedirler. Genelgeler der ki okul müdürlerine: Öğrenci
velilerinden para almayın. Ancak okul ihtiyaçlarını
Bakanlığın verdiği ödeneklerle karşılayamazlar.
Okul müdürleri bu konuda çok zor durumdadırlar.
Bu vesileyle, Balıkesir Burhaniye ilçesinde öğrencilere
bu noktada yaklaşımda bulunan bir ilköğretim müdürü basın
tarafından hırpalanmaya çalışılmaktadır. Bunun
sebebi sistemdir, bunun sebebi okullarımıza bu yardımları
adaletli bir şekilde yansıtmayan yönetimdir.
Tasarının hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bulut.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Sayın Ali Rıza Öztürk.
Buyurun Sayın Öztürk.
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve
şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce böylesine yasaların
çıktığı bir ortamda Meclis Genel Kurulunun bu kadar
boş olmasından da son derece üzüntü duyduğumu ifade etmek
istiyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, bu
tasarıyı muhalefet mi getiriyor? İktidar yok.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, sevgili milletvekilleri; getirilen tasarının
2nci maddesiyle, yeni kurulan üniversitelere rektör atanmasına
ilişkin hususlar düzenlenmiştir. Önceki Yasada bulunan boşluk
nedeniyle böyle bir düzenleme getirilmiştir.
Bu düzenlemeye göre, yeni kurulan üniversitelerde rektör olmak
isteyen kişiler YÖK Genel Kuruluna başvuracak, YÖK bunların
arasından 3 kişiyi seçecek ve Cumhurbaşkanı bunlardan
birisini rektör olarak atayacaktır. Bu düzenleme mevcut siyasi iktidara
YÖK Başkanı eliyle kendi yandaşlarını rektör olarak
atama olanağı vermekte ise de umut ediyorum ve diliyorum ki, siyasi
iktidar sağduyulu davranarak bu yola gitmeyecek, üniversiteleri ve
ülkemizi düşünerek objektif kriterlerle davranarak hak edenleri rektör
olarak atayacaktır diye düşünüyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu yasaya genel olarak destek
veriyoruz. En önemli destek verme nedenimiz de üniversitelerdeki kadro
sıkıntılarının giderilmesidir.
Değerli milletvekilleri, üniversiteler bilgi ve teknolojinin
üretildiği kaynaklardır. Üniversiteler toplumun her yönden
kalkınması için insan unsuruna yapılan
yatırımların yoğunlaştığı ve
kaymaklaştığı alanlardır. Üniversitelerin toplumun güç
kaynağı olan aydınların yetiştirilmesindeki önemi ve
konumu tartışılamaz.
Üniversitelerimizin pek çok sorunu vardır. Bugüne kadar bu
ülkeye gelen siyasi iktidarların tümü -hiçbir ayrım gözetmeksizin
söylüyorum- üniversitelerin temel sorunlarıyla ilgilenmek yerine,
üniversiteyi yönetenlerin iktidarını pekiştirmeye yönelik
düzenlemelere daha çok başvurmuşlardır.
Üniversitelerin bugün sorunlarını kronik hâle getiren ve
üniversitelerin toplumun öncüsü rolü olmasını engelleyen en önemli
olarak gördüğüm dört sorunu sizlerle paylaşmak istiyorum: Üniversite
özerkliğinin aşırı kısıtlanmış
olması, üniversite özerkliğine yaraşır bir idari denetim
sisteminin olmayışı, üniversitelerin öğretim üyesi
açığı, üniversitelerin halkla ilişkilerindeki kopukluk.
Üniversitelerin özerkliği demek, üniversitelerin bilimsel
çalışmalarını ve üniversite yükseköğretimini kendi
organları eliyle serbestçe düzenleme ve yürütme yetkisine sahip
olmaları demektir. Tarihte baskıcı rejimlerin hâkim olduğu
dönemlerde Ülke kiminse üniversite de onlarındır.
anlayışı egemen olmuşsa da, bu anlayışa
rağmen üniversite özerkliklerinin gelişimi engellenememiştir.
Üniversiteler yüklendikleri teknik, sanatsal, bilimsel ve kültürel
kamu hizmetlerini en iyi bir şekilde yapabilmeleri için
yapılarıyla, işleyişleriyle, organlarıyla,
programlarıyla, çalışmalarıyla, tümüyle özerk bir
yapıya sahip olmaları gerekir. Üniversitelerin özerkliği, tabir
yerindeyse üç ayaklı bir masaya benzer. Bu ayaklardan birisi olmazsa masa
nasıl yıkılırsa, üniversite özerkliği de tam üç ayak
üzerine oturmuştur.
Üniversite özerkliği denildiği zaman, üniversite
öğretim üyelerinin ve üniversitelerin kurumsal olarak bilimsel ve akademik
özgürlükleri, idari özgürlükleri ve mali özerkliktir.
Bilimsel özerkliğin temelini bilimsel araştırma ve
yayma özgürlüğü oluşturur. Kişilerin sırf birey olarak
sahip oldukları bilimsel araştırma ve yayma özgürlüğü
Anayasamızın 27nci maddesinde hüküm altına
alınmış iken üniversitelerin akademik tüzel kişiliğe
sahip olarak bilimsel özerklikleri Anayasamızın 130uncu maddesiyle
hüküm altına alınmıştır. Kişilerin sadece birey
olarak sanat ve bilimsel araştırmaları yapma ve yayma
özgürlükleri var. Öte yandan üniversitelerin de sanat özgürlüğüne,
bilimsel araştırma yapma ve araştırmaların
sonuçlarını yayma özgürlüğüne zaten sahip olmaları tartışmasızdır.
Anayasa Mahkememizin içtihatlarına göre bilimsel özerklik
üniversitenin kuruluşundan işleyişine kadar uzanan, bilimin
gerektirdiği özgürlük ortamının tüm
çalışmalarımızda, üniversite çalışmalarında
bir yaşam tarzı olarak, bir yaşam biçimi olarak
sağlanması demektir.
Üniversitelerin bilimsel özerkliği öğretim üyelerinin
serbestçe bilimsel araştırma yapmaları, öğretim üyelerinin
ve organlarının fakülte dışındaki kimseler
tarafından değil tamamen kendi organları eliyle belirlenmeleri,
programları, alacak öğrenci sayıları, ders saatleri,
kaliteler, açılacak fakültelerin tamamen kendi organları eliyle
belirlenmeleri ve denetimin de öz denetim ve otokontrol sistemiyle
yapılması ilkesine dayanır.
Devlet idaresindeki kademelenme şeklindeki idare şekli düşünce
üretimine, özgür düşünce ve özgür çalışmaya engeldir. 2547
sayılı YÖK Kanununun öngördüğü kurumlaşma biçimi merkezî
bir anlayışa dayanmaktadır ve şimdiki YÖK Yasası
sadece yöneticilere her şeyi yapma hakkını vermekte,
öğretim üyelerinin, özellikle de sosyal bilimler alanında
çalışan öğretim üyelerinin akademik özgürlüklerini son derece
kısıtlamaktadır.
İdari özgürlük ise üniversitelerin kendi üyelerinin
demokratik usulle oluşturdukları organlar eliyle yönetilmesi ve
denetlenmesidir, üniversite organlarının, öğretim üyeleri ve
yardımcılarının üniversite dışındaki
makamlar tarafından hiçbir şekilde görevlerinden
alınamaması demektir. İdari özerklik üniversite binalarına,
üniversite kampüslerine tanınmış bir özerklik değildir.
İdari özerklik üniversite organlarına ve öğretim üyelerine
tanınmış bir haktır.
12 Eylül öncesi üniversitelerin idari özerkliği üniversite
binaları ve kampüsleri içinde bir dokunulmazlık ve serbestlik olarak
algılandığından, buna tepki olarak üniversitelerin idari
özerkliği kaldırılmış, üniversiteler üzerinde devletin
yetki ve denetimini artıracak biçimde düzenlemeler
yapılmıştır. Yürütme organı üniversitelere el
atıp bunları yönlendirir ve yönetir olmuştur.
1982 Anayasası ve YÖK Kanunu üniversitelerin idari
özerkliğini kaldırmıştır. Üniversitelerin bugün idari
özerklikleri yoktur. İdari özerkliklerinin olmamasının en büyük
sakıncası karar ve yürütme organlarının kendilerini
atayanlara bağımlı olarak çalışmak zorunda
bırakılmalarıdır. Kurum içi idari denetimin özellikle
organik denetimin olmamasıdır. Bilimsel araştırma ve
uygulama ihtiyaçlara göre değil, merkezî idarenin
uyguladığı politika yönünden kararlar alınıp
uygulanmasıdır.
Üniversitelerin en önemli eksikliklerinden birisi de mali özerklik
açısından yaşanan sıkıntılardır. Mali
özerklik, üniversitelerin kendi kaynaklarından serbestçe yararlanarak,
kendi harcamalarını yönetme yetkisine sahip olmaları demektir.
Mali özerklik, kendi bütçesini hazırlama, kendi mali
kaynaklarını oluşturma ve kendi mali kaynaklarını
kullanma demektir. Bu açılardan baktığımızda
üniversitelerin bütçeleri özerk değildir, katma bütçedir. Üniversitelere
kendi kaynaklarını kendisinin oluşturma imkânı tam
anlamıyla verilmemiştir. Mali özerkliğin unsurlarından veya
yansımalarından birisi de ilgili kurumun kendi mali
kaynaklarını serbestçe kullanabilmesidir.
Üniversitelerin bütçelerinin özerk olmaması ve
kaynaklarının büyük bir kısmını
oluşturamaması, kaynak kullanımını da doğal
olarak olumsuz etkilemektedir.
Üniversite özerkliğine yaraşır bir idari denetim
sisteminin olmayışı da bugün çözülmesi gereken en önemli
sorunlardan birisidir. Üniversitelerin kamusal ve yargısal denetiminin yanında dış idari
denetim ile iç idari denetim, yani organik denetimin de bulunması
gerekmektedir. Üniversitelerin organik denetiminin fakültelerin fakülte yönetim
kurulu, üniversite bazında senato, enstitü bazında ise enstitü kurulu
tarafından yapılması gerekir. Bugün organik denetimin
yapılmamış olması toplumun her kesiminde özlenen demokratik
yönetimin üniversitelerde sağlanmamış olmasını
getirmektedir.
Diğer bir sorun ise üniversitelerde öğretim üyesi
açığı sorunudur. Bugün üniversitelerimizin en temel
sorunlarından bir tanesi öğretim üyesi açığıdır.
Üniversitelerimizde Anadolunun ücra köşelerinde çalışan
öğretim üyelerimiz çağdaş bilime, bilim çağına insan
yetiştirmeyi bütün zorluklara rağmen yapmaya
çalışmaktadırlar.
12 Eylül döneminde akademilerin ve eğitim enstitülerinin
kimisi fakülte yapılmış, kimisi ise yüksekokul ve üniversite
durumuna getirilmiştir. Böylece üniversite, fakülte sayısı
görünürde yükselmiştir. Bugün 94 tane devlet, 33 tane vakıf olmak
üzere toplam 127 tane üniversite vardır. Her ile bir üniversite
anlayışıyla hareket edilerek üniversite sayısı 127ye
çıkarılmıştır. Buna karşı değiliz,
ancak üniversitelerin fiziki koşulları ve öğretim üyeleri
sorunları çözülememiştir. Üniversitelerin büyük bir bölümünde bir
fakülteye bir profesör bile düşmemektedir, hatta yeni kurulan
üniversitelerimizin çoğunda profesör yoktur. Hâlbuki, gelişmekte olan
üniversitelerimizin çoğunda gençlerimiz okumaktadır. Bu
gelişmekte olan üniversiteler araç ve gereçlerden yoksundur, araç ve gereç
yoksunluğu nedeniyle bilimsel çalışmalara, bilimsel
araştırmalara yeteri kadar destek verilememektedir, bu da bilgi
çağında
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın
lütfen.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Bu durum, bilgi
çağını yakalamada gelişmiş üniversite öğrencisi
ile gelişmekte olan üniversite öğrencisi arasında fırsat
eşitsizliği yaratmaktadır. Hâlbuki, 2547 sayılı
Kanunun 5inci maddesinin (e) bendi yükseköğrenimde fırsat
eşitliğini sağlayacak önlemlerin alınmasını
emretmektedir. Gelişmiş üniversite, öğretim elemanlarını
bilimsel araştırma konularında sunduğu imkânlarla
cezbediyor. Oysa gelişmekte olan üniversiteler bu imkânlardan yoksundur.
Kadroyla ilgili görüşlerimi ve üniversitelerin bu konuda
çektikleri sıkıntıları daha geniş anlatmak üzere
4üncü maddede tekrar bu görüşlerimi sunacağım. Şimdilik
yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Amasya
Milletvekili Sayın Avni Erdemire ait.
Buyurun Sayın Erdemir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AVNİ ERDEMİR (Amasya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yükseköğretim Kanununda değişiklik öngören 238
sıra sayılı Kanun Tasarısının 2nci maddesiyle
ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, üniversitenin görevi bilgi
üretmek, bilgiyi öğretmek ve üretilen bilgiyi kamuoyuyla paylaşarak
bilginin ülke kalkınması ve gelişmesi için
kullanılmasını sağlamaktır. Bu yönüyle üniversiteler,
ülkenin bilime, teknolojiye, özgürlüğe, hür düşünceye ve
gelişmeye açılan kapılarıdır. İşte bunu
bilen İktidarımız, bütçeden en büyük payı eğitime
ayırmış, üniversitede öğrenim gören öğrenci
sayısını artırmak ve üniversitedeki, üniversite
kapısındaki yığılmayı engellemek için politikalar
geliştirmiştir. Bu amaçla, önce 15 ilimizde daha sonra 17 ilimizde
toplam 32 devlet üniversitesi kurulmuştur. Bu yıl da üniversitesi
olmayan 9 ilimizde üniversite kurarak toplam 41 ilimizi üniversiteyle
buluşturmuş olduk. Bu, şunu gösteriyor: 81 ilimizin 41i AK
Parti İktidarında üniversiteye kavuşmuştur. Bu dönemde, 8
adet de özel üniversite kurulmuş olup, AK Parti İktidarında,
2008 yılı itibarıyla, toplam 49 üniversite
açılmış olacaktır.
Değerli milletvekilleri, İktidarımız
döneminde, üniversite öğrencilerimizin bursları
artırılmış, öğrenci yurtlarında önemli
iyileştirmeler yapılmıştır. Bütün bu yapılanlar
yeterli mi? Elbette, yetmez. İlköğretim ve ortaöğretimde Haydi
kızlar okula. diyerek 250 bin kız evladımızı
eğitimle tanıştıran, 110 bin dersliği eğitime
kazandıran, 554 bin bilgisayarı öğrencilerimizin hizmetine
sunan, Her şey özürlüler için. diyerek özürlülere sahip çıkan
İktidarımız, inşallah, üniversite kapılarındaki
yığılmayı kaldırarak, ülkemizde yükseköğretim
görmek isteyen bütün yavrularımıza üniversite
kapılarını da açmış olacaktır. Açılan 41
üniversite bunun içindir, üniversitelerimizin öğretim elemanı
ihtiyacını karşılamak üzere yurt dışına
gönderilen öğrencilerimiz bunun içindir, kontenjanların
artırılması bunun içindir.
Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz 2nci
maddeyle üniversitelere rektör seçimi konusuna açıklık
getirilmiş ve yeni kurulan üniversitelere rektör seçimi konusundaki hukuki
boşluk ortadan kaldırılmıştır. Anayasa
Mahkemesinin YÖKün devre dışı bırakılmamasına
yönelik görüşü dikkate alınarak hazırlanmıştır.
Yeni düzenlemeye göre, yeni kurulan üniversitelere rektör olmak isteyen
profesörlerimiz Yükseköğretim Kuruluna başvuruyorlar.
Yükseköğretim Kurulu bu başvuruları değerlendirerek
belirlediği 3 ismi Sayın Cumhurbaşkanımıza sunuyor.
Cumhurbaşkanımız bu 3 isimden birini seçiyor ve rektör olarak
atıyor.
Değerli milletvekilleri, önümüzdeki dönem inşallah
üniversitelerimizin bilimsel başarılarının
konuşulduğu bir dönem olur. Yine inşallah, üniversitelerimizin
bütün sorunları teker teker çözüme kavuşur. Üniversite öğretim
elemanlarının özlük haklarında iyileştirmeler
yapılır, temsil tazminatlarındaki adaletsizlik ortadan
kaldırılır ve özellikle, herkesin üzerinde mutabık
kaldığı, yardımcı doçentlerin birinci dereceye inmesi
konusu 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununda
yapılacak değişiklikle çözüme kavuşur.
Yeni üniversitelerimizin ve yasamızın, üniversite
camiamıza, öğrencilerimize ve milletimize hayırlı
olması dileklerimle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Erdemir.
Şahısları adına ikinci söz Mersin Milletvekili
Sayın Ömer İnanda.
Buyurun Sayın İnan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
ÖMER İNAN (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 238 sıra sayılı Kanun Tasarısıyla
ilgili, şahsım adına görüşleri açıklamak üzere
huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2nci maddeyle 2547 sayılı Kanunun 13/a
fıkrasında bir değişiklik yapılıyor. Çünkü mevcut
Kanunda, yeni kurulan üniversitelerin rektörlerinin tayiniyle ilgili tam bir
açıklık yoktu, bu boşluk giderilmiş oluyor.
Mevcut Kanunda rektör seçimi, eski üniversiteler için şöyle:
Hatırlatmak için tekrar edeyim. Öğretim üyeleri 6 kişiyi rektör
adayı olarak belirleyip YÖKe gönderir. YÖK bunlardan 3ünü seçer,
Cumhurbaşkanına gönderir. Cumhurbaşkanı da bu 3ten 1ini
rektör olarak atar, usul budur eski üniversitelerde. Buna da biz seçim
diyoruz. Aslında bunun seçimle filan alakası yok. Şöyle
düşünün: Bir üniversitede 6 adaydan biri 400 oy almış olsun,
diğeri 200, üçüncüsü 100, sonraki 50, bir sonraki 5, bir tanesi de sadece
kendine oy vermiş olsun, 1 oy alsın. YÖK pekâlâ kendine oy veren bir
kişiyi listenin başına getirip Cumhurbaşkanına
gönderebilir, Cumhurbaşkanı da bunu rektör olarak atar. Buna seçim
demek mümkün müdür arkadaşlar? Bu, sakat bir iştir. Bunun behemehâl
düzeltilmesi lazım. Buraya çıkan herkes, iktidarıyla
muhalefetiyle bu YÖKün uygun bir yapılanmada
olmadığını söylüyor. O zaman bize ne oluyor? Bu Meclis ne
işe yarar? Niye değiştirmiyoruz oturup hep birlikte? Makulün
peşinde değil miyiz arkadaşlar?
Birçok saçmalıklar var. Rektördeki yetki bir bakanda dahi
yok. Bunları düşünmemiz lazım gelmez mi? Devletin verdiği
parayla üniversiteyi idare edecek ve layüsel bir şekilde hareket edecek,
bunların tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor. Oturup düşünmemiz
lazım, gerçek bir reform yapmamız lazım. Her birimiz
çıkıp YÖKten şikâyet ediyoruz. O zaman oturup düzeltelim.
İdari özerklik, mali özerklik, akademik özerklik; söylenip duruyor bunlar,
e, gelin yapalım. Bir defa tabiri düzeltelim. Akademik özerklik olmaz,
akademik özerklik kurumsaldır, aslı bilimsel özgürlüktür. Bilimsel
özgürlük, idari özerklik, mali özerklik, evet, gelin, bunları
görüşelim. İdari özerklikle mali özerklik zaten birbiriyle
bağlantılıdır, biri olmadan öbürü olmaz, bir işe
yaramaz. Bunu hangi üniversitelere nasıl vereceğiz hep birlikte karar
verelim arkadaşlar. Birbirimizi suçlamayalım. YÖKü planlama yapan
bir kuruluş, koordinasyon yapan bir kuruluş hâline getirelim,
başka bir şeye karışmasın. Yani, bir plan, program
dâhilinde hareket ediliyor mu? Şikâyet ediyoruz, diyoruz ki: Dershaneler
şöyle, böyle
Dershaneye mahkûm oldu çocuklar. Ee, düzeltelim. Müfredat
başka, sorular başka. Yani çocuk, lisede okurken hocasının
öğrettiği soruların dışında bambaşka
sorularla üniversite imtihanında karşılaşıyor.
Dershanecilik ayrı bir sektör olmuş. Bu normal midir arkadaşlar?
Bunları düzeltmemiz lazım. Bu da bize düşüyor. Oturup hep
birlikte, birbirimizi suçlamak yerine, karar vereceğiz. Öğrencileri
mağdur etmenin hiçbir manası yok.
Bir de bu özerklikleri düşünürken şunu da
düşünmemizde fayda var diyorum: Özel üniversiteleri de düşünelim.
Biliyorsunuz vakıf üniversiteleri, bu özel üniversiteyi kurmanın
hileişeriyesidir. Aslında, kendi aramızda konuşurken özel
üniversite diyoruz değil mi bunlara? Bilkente özel üniversite diyoruz
kendi aramızda konuşurken, aslında vakıf üniversitesi. Ee,
niye bu böyle? Özel üniversite kurulamaz Anayasaya göre, mümkün değil.
Oturup onu da değiştirmemiz lazım o zaman.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayın.
ÖMER İNAN (Devamla) Akademik özgürlük, mali özerklik, idari
özerklik diyorsak bunun Anayasada kaynağını bulması
lazım. Anayasaya göre mümkün değil, orada sadece bilimsel özgürlük
var. Ona da özgürlük demiyor da özerklik diyor. Akademik özerklik
dışında mali özerklik, idari özerklik Anayasaya göre mümkün
değil. O zaman, başta Anayasa olmak üzere bunu komple
değiştirmekte fayda mülahaza ediyorum. Birbirimizi suçlamadan oturup
konuşalım. Biz, oturup konuşabilecek insanlarız.
Sizlerin de bizlerin de bir araya gelip bunu komple çözmemizde
fayda var diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın İnan.
Şimdi, madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Öztürk
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak
istiyorum.
Birincisi: Bugüne kadar atanmayan dekan sayısı kaç
tanedir, neden atanmamıştır?
İkincisi:ÖSYMde biriken paraların miktarı nedir?
Bu paralar, bilindiği gibi, ÖSYMnin yaptığı sınavlara
girenlerin ödediği paralardır. Bunların başka bir alanda
kullanılmasında hukuki aykırılıklar olduğunu
düşünüyor musunuz?
Üçüncü sorum: Üniversite çevrelerinde, YÖKün Başkan
Vekilliğine doçent statüsünde bir kişi getirilmiştir. diye bir
iddia var. Bu kişinin İçişleri Bakanı Sayın Beşir
Atalayın telkinleriyle getirildiği şeklinde iddialar var. Bu
iddialar doğru mudur?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Yıldız
SACİD YILDIZ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: Sağlık
Bakanlığına bağlı eğitim ve araştırma
hastanelerinde şef ve şef yardımcısı olarak atanacak
hekimlerin jürilerinde görev yapacak üniversite profesörlerinin seçiminin ve
görevlendirilmenin doğrudan Sağlık Bakanlığınca
yapılmasına ilişkin Sayın YÖK Başkanı Profesör
Doktor Yusuf Ziya Özcan imzalı, nisan ayında üniversitelere
gönderilmiş bir yazı var. Bu, üniversitelerin özerkliğine
aykırı değil mi? Daha önce hükûmet veya bakanlıklar
tarafından üniversite öğretim üyeleri doğrudan bu şekilde
görevlendirilmiş midir yoksa ihtiyaç duyulan elemanı isteğe göre
üniversiteler mi görevlendirmiştir? Bu şekilde doğrudan
görevlendirmelerle yandaş jüri üyeleri mi oluşturulmak
istenmiştir?
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan,
üniversitelerde 1990 yılından bu yana bazı ebe, hemşire,
sağlık memuru, röntgen teknisyeni gibi ofis memurları temizlik
şirketi adı altında ihale edilerek kadrolu kişilerle
aynı iş yaptırılmaktadır. Sene 90, on sekiz yıl
geçmiş. Bu insanlar ne olacak? Bu insanlara, asgari ücretin altında,
on sekiz yıldır, aynı işi yapan diğer kadrolu
insanlarla aynı görevi yaptırıyorsunuz. Bunları kadroya
alacak mısınız? Bunların geçen on sekiz yılı ne
olacak? Artık yaş hadleri doldu, otuz yaşını geçtiler.
Artık bunları hiç kimse almıyor. Ama görevlerini en iyi
şekilde yapıyorlar. Bu insanlar ne olacak?
BAŞKAN Sayın Tankut, buyurun.
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, Sayın Başbakan tarafından
geçtiğimiz günlerde üniversite sınavları ve bu sınavlara
hazırlık amacıyla faaliyet gösteren dershaneler
eleştirilmiş ve garabet örneği şeklinde tanımlamalar
yapılmış idi.
Millî Eğitim Bakanı olarak Sayın
Başbakanın bu tanımlamalarına katılıyor musunuz?
Şayet katılıyorsanız, öğrenci seçme sınav sistemi
ve dershanelerle ilgili bu garabet tanımlamasını ortadan
kaldırmak için altı yıldan beri Bakanlık olarak hangi
çalışmaları yaptınız? Önümüzdeki dönem ve
yıllarda öğrenci seçme sınav sistemini kaldırmayı
düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız, hazırlık
dershaneleri ve diğer konularda hangi planlamaları
yapmaktasınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle
Sayın Öztürkün sorusuna cevap veriyorum.
Şu anda Yükseköğretim Kurulu tarafından
ataması yapılmamış olan 24 dekan var. Bu teklif
edildiği hâlde atanamayan dekanlar, şu anda seçim süreci yaşayan
üniversitelerdeki ve asaleten rektörü olmayan üniversitelerdeki
dekanlardır. Niçin? Diyelim ki siz Siirtte henüz rektör ataması
yapmamışsınız, Batmana rektör ataması
yapmamışsınız, bu kanun çıktıktan sonra oraya bir
atama yapılacak. Oraya atanan rektör kendi çalışacağı
kişiyi kendisi belirleme hakkına sahip olmalıdır, teklif
etme hakkına sahip olmalıdır. Etik olan da budur.
Ayrıca, şu anda, diyelim ki bugün veya yarın,
mesela Gazi Üniversitesinde rektör seçimi yapılıyor. Yeni seçilen
rektörün dekanı teklif etmesi aslında daha uygundur, daha akademiktir,
daha etiktir. Bundan dolayı Yükseköğretim Kurulunun beklettiği
24 dekan teklifi vardır. Bunların ataması
yapılmamıştır, sebep budur. Bir taraftan da dediğim
gibi, asaleten rektörü olmayan üniversiteler. Rektörü atanınca teklifler
yapılacak ve gerekli atamalar da yapılacaktır.
Sayın Yıldızın Sağlık
Bakanlığının şef ve şef
yardımcılarının sınavını yapmak üzere
üniversitelerden öğretim üyesi doğrudan görevlendirmesiyle ilgili
sorusuna da şunu söyleyeyim: Değerli arkadaşlar, devlet bir
bütündür. Biz, Millî Eğitim Bakanlığı olarak zaman zaman
Ankara Üniversitesine, Gazi Üniversitesine, Marmara Üniversitesine,
İstanbul Üniversitesine herhangi bir konuda bilgisinden, birikiminden
yararlanmak üzere görevlendirme talebinde bulunuyoruz. Daha önce YÖKe
yazıyoruz, böyle böyle bir talebimiz var diye. Üniversitelere de böyle bir
yasak getirilmiş falan değil. Onlar görevlendirildiği zaman,
Sağlık Bakanlığı onları jüri üyesi olarak tayin
ediyor. Onlar bu ülkenin üniversiteleridir.
SACİD YILDIZ (İstanbul) Efendim, doğrudan
Sağlık Bakanı isimleri kendisi görevlendiriyor. Böyle bir usul
yok.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Efendim, siz
Ankara Üniversitesine, ben sınav
yapacağım, sen üç tane adam bana gönder şeklinde bir şey
söylemez.
SACİD YILDIZ (İstanbul) Hayır.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Bakın, şunu söyleyeyim: Mesela profesör
atayacaksınız. Siz rektörsünüz. Siz, profesör atamasında jüri
üyesi olacak, eserlere rapor yazacak profesörleri kendiniz belirliyorsunuz.
Sağlık Bakanı, profesör unvanlı bir bakan. Profesör
unvanlı bir bakan olmasa bile bir bakanın isim belirlemesi ve isim
istemesinde ne mahzur olabilir?
SACİD YILDIZ (İstanbul) Öyle bir usul
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Yani, en azından ben böyle düşünüyorum. Siz soru sordunuz,
cevabınızı veriyorum.
SACİD YILDIZ (İstanbul) Efendim, üniversitelerin
kendileri belirlemesi lazım bunu eşitlik açısından.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Değerli arkadaşlar, Sayın Aslanoğlunun sorusuna
gelince:
Bildiğiniz gibi, üniversitelerimizde, özellikle tıp
fakültelerinde çalıştırılan, diyelim ki hemşire,
diyetisyen, sağlık memuru olup da kadrolu çalışmayanlar
vardır. Bildiğiniz gibi, biz, 230 bin kişiyi kadrolu
yaptığımız zaman, aynı zamanda bir karar aldık,
üniversitelerde bu tür çalışan personelin çoğunu 4/B
kapsamına aldık. 4/B kapsamına alınınca,
bildiğiniz gibi, bu firmaların sağlık elemanı olma
görüntüsünden ve statüsünden onlar kurtulmuş oldular büyük çapta ama
üniversitelerde hâlâ böyle birileri varsa -Sağlık
Bakanlığı ve üniversiteler, biliyorsunuz, bu elemanları
Devlet Personel Başkanlığı aracılığıyla
alıyorlar- Türkiyede çok sayıda hemşireye ihtiyaç var ve çok sayıda
da kadro tahsis edildi, KPSSye müracaat ederler, yeterli puanı
alırlarsa oralara kadrolu olarak da atanabilirler ama hepsinin
sınavsız bir şekilde oraya aktarılması söz konusu
değildir.
Sayın Tankutun sorusuna cevap veriyorum:
Değerli arkadaşlar, bakın, üniversite sistemi,
dershanelerin varlığı, Sayın
Başbakanımızın İzmirde yaptığı
garabet benzetmesi kesinlikle doğrudur. Altı yıldır biz
iktidardayız, bunu niçin düzeltmedik? Bildiğiniz gibi, üniversiteye
girişi düzenleme yetkisi, 2547 sayılı Kanunun 45inci
maddesiyle YÖKe verilmiştir. Geçmişte biz bununla ilgili kanuni
düzenleme getirdik, buradan geçti, Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine
götürdü, Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesine götürdü ve geri
döndü.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Demek ki Anayasaya
aykırıymış Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Siz, o zaman, bakın
Anayasaya aykırıymış.
diyorsunuz, bir taraftan da bunun düzeltilmesini istiyorsunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Ama uygun yapmak lazım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Neyse. Onu tartışmıyorum. Sonuçta bunun
değişmesi gerekiyor. Şu anda Yükseköğretim Kurulu ile Millî
Eğitim Bakanlığı görüşüyoruz. Bu sistemi, ilkokuldan
başlamak üzere senkronize bir şekilde çocuklarımızı bu
sınav baskısından kurtaracak, aynı zamanda üniversiteye
girişi gelişmiş batı ülkelerindeki standartlara
yaklaştıracak en azından bir sistem üzerinde
çalışıyoruz.
Dershanelere gelince de -ben hep söyledim- dershaneler,
değerli arkadaşlar, bir sebep değil, bir sonuçtur. Bu sonucu
ortaya çıkan sebepler var olduğu sürece de bu dershaneler
olacaktır. Bu sebepleri ortadan kaldıracak adımları
eğer atarsak ki atmak niyetindeyiz, bununla ilgili
çalışıyoruz- bu mesele rayına oturacaktır.
Arz ederim Sayın Başkan.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Bakanım, iki tane
daha sorum vardı. Birincisi, ÖSYMnin paralarını
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Daha sonraki şeyde sorunuza cevap vereceğim.
BAŞKAN - Madde üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri
önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
238 sıra sayılı kanun tasarısının 2.
maddesinin birinci cümlesinden sonra Rektör adayı seçimlerinde
öğretim üyeleri ile birlikte üniversite öğrenci konseyi
başkanı da oy kullanır cümlesinin eklenmesini arz ederim.
17.06.2008
Oktay Vural Ahmet Duran Bulut Osman Durmuş
İzmir Balıkesir Kırıkkale
Prof. Dr. Alim
Işık Necati
Özensoy Süleyman L.
Yunusoğlu
Kütahya Bursa Trabzon
BAŞKAN Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi
okutup, işleme alacağım.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 238 sıra Sayılı Yüksek
Öğretim Kanununda Değişiklik yapılmasına dair kanunun
2 maddesinin 2 fıkrasının sonuna Üniversitelerde Rektör
adayı olmak üzere başvuran profesörlerde aranacak nitelikler Yüksek
Öğretim Genel Kurulunca tespit ve ilan edilir. ibaresinin eklenmesini arz
ederiz.
Oktay Vural Prof. Dr. Osman Çakır Mehmet Şandır
İzmir Samsun Mersin
Prof. Dr. Alim
Işık Prof. Dr.
Abdülkadir Akcan Yılmaz
Tankut
Kütahya Afyonkarahisar Adana
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Sayın Başkanım, katılamıyoruz. Ben, niçin
katılmadığımızı bir iki cümleyle ifade edeyim.
Sadece muhalefetten gelen bir önerge olduğu için reddetmek gibi bir
tavır içerisinde değiliz.
Bildiğiniz gibi üniversitelerde rektörlük seçimlerinde,
rektör seçiminde öğretim üyelerinin dışında diğer
öğretim görevlileri, araştırma görevlileri, okutmanlar,
çeviriciler, diğer uzmanlar da oy kullanmıyorlar. Bütün bu kitlenin
oy kullanmadığı bir durumda öğrenci temsilcilerinin oy
kullanmasını eğer buraya getirirsek
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, bu önerge o değil ama Sayın
Bakanım. Şimdi görüş-tüğümüz önerge
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) İkinci önerge,
sonraki önerge.
OKTAY VURAL (İzmir) -
ikinci önerge.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Hangisinden bahsediyoruz Sayın Başkan?
OKTAY VURAL (İzmir) Kriterlerle ilgili. Rektörlüğe
atanacaklara
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Rektör
adaylarının nitelikleriyle ilgili. Yani Bir yıllık
profesör rektör olmasın anlamına gelen nitelikleri ifade eden
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Anladım. Hayır, buna da katılmıyoruz. Çünkü zaten
kanunda diyor ki: Profesör unvanlı. Profesör unvanlı olduktan
sonra
Şimdi, YÖK, Yükseköğretim Kurulu şöyle bir şey
yapsa: Efendim, beş yıllık profesör olsun
BAŞKAN Evet, katılmıyorsunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)
Katılmıyoruz. Doğru değil.
BAŞKAN Gerekçeyi mi okutalım, konuşacak
mısınız?
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Çakır konuşacak.
BAŞKAN Samsun Milletvekili Sayın Osman Çakır.
Buyurun Sayın Çakır.
OSMAN ÇAKIR (Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çağdaş üniversite, günün ihtiyaçlarına en uygun biçimde ve en
yüksek seviyede cevap verebilen bir üniversitedir; amacı, yasası,
yapısı, yönetimi, işleyişi, üretimi, denetimi ve
müntesipleri içinde yaşadığımız zamana uygun olan
üniversitedir; dünyadaki çok başarılı benzer kurumlarla
yarış yapabilen, bu yarışı başarıyla
sürdürebilen üniversitedir. Çağdaş üniversite, bu hâliyle statik
değil, dinamik bir yapıya sahiptir. Bilim, teknik ilerledikçe,
sosyal, fiziki çevre değiştikçe üniversitenin yapısı da
değişmektedir. Önemli olan değişimi ve eğilimleri
yakından izleyebilmek, çağdaş üniversitenin, eleştirel
düşüncenin geliştiği, serbestçe
tartışıldığı, sorgulandığı bir
kültür ortamını gerçekleştirmektir. Toplumun yüksek
değerlerinin yüceltilmesinde, haksızlık ve yolsuzlukların
azaltılmasında, temiz, sağlıklı ve huzurlu bir
toplumun oluşturulmasında üniversiteye çok önemli görevler
düşmektedir.
Üniversite öğrencilerine ve öğretim elemanlarına,
yarışma kültürünün yanında iş birliği ruhu da
kazandırmalıdır. Üniversitenin, millî kültürün
araştırılması, geliştirilmesi,
yaygınlaştırılması gibi bir görevi de vardır.
Değerli milletvekilleri, birinci sınıf bir
üniversite gerçekleştirmek ve uluslararası üne sahip mükemmeliyet
merkezlerini kurmak zorundayız. Bu sayede çok sayıda yabancı
öğrenci ve bilim insanını cezbedebiliriz.
Çağdaş bir yasa yanında iyi bir sevk ve idare
sistemi ve iyi yöneticiler olması gerekir. Rektör ve diğer
yöneticileri sadece birinci sınıf üniversite hedefine
kilitlenmiş insanlar arasından seçmeliyiz, çünkü çağdaş
üniversite bunu gerektirmektedir.
Sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel kalkınmayı
gerçekleştirebilmek, iç ve dış sorunları çözebilmek, millî
güvenliği sağlamak hatta ve hatta aziz cumhuriyeti ve
bağımsızlığımızı koruyabilmek ve
nihayet geçmişte olduğu gibi gelecekte de büyük, güçlü, huzurlu,
huzur dağıtan, dosta güven, düşmana korku veren bir millet ve
bir devlet olabilmek için birinci sınıf çağdaş
üniversitelere ihtiyacımız vardır. Bu nedenle bu üniversiteleri
idare edecek olan rektörlerin tarafsız, doğru, dürüst, adil,
çalışkan, becerikli ve yetenekli yöneticiler arasından seçilmesi
şarttır.
Üniversite akademik yöneticileri, bilhassa rektörlükleri belli
ölçülerde değerlendiren mekanizmalar yoktur. Başarılı bir
rektör adil olmalıdır, uzak görüşlü olmalıdır, güçlü
olmalıdır, dikkatli olmalıdır; gerektiğinde risk
almaktan korkmamalıdır, dengeli ve hakça paylaşıma riayet
edebilmelidir; yaratıcılığı, zıt fikirler
üretmeyi, muhalif görüşleri de dile getirmeyi desteklemeli, övmeli hatta
cesaretlendirmelidir. Başarılı rektör, kendisinin güçlü,
diğerlerinin zayıf ve cılız kalmasında değil,
aksine, tüm üniversite çalışanlarının her bakımdan
güçlü olmasına gayret eden bir rektör olmalıdır; akılla,
plan ve projeyle hareketlerini sınırlandırmalı, his ve
heyecanlarının esiri olmamalı, üniversitenin belli bir kesiminin
değil bütün milletin malı olduğunu, toplumla bütünleşmesi
ve toplumun sağlıklı her kesimini orada temsil etmesi gerektiğini
bilen biri olmalıdır. Örnek, başarılı bir rektör, çevrenin,
bölgenin, insanlığın sorunlarını duymazlıktan
gelmemeli, Türk milletinin millî önceliklerini daima hesaba
katmalıdır; uzak görüşlü, çoğu zaman genel eğilimlere
uymayan eleştirileri yapanları da korumalıdır; kendi
düşünceleriyle çatışsa bile yaratıcı düşüncelerin
sahiplerini cesaretlendiren biri olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, şimdi, bu çerçevede, her
aklına esenin rektör adayı olabildiği ve alabildiğine
gerçekleştirilmesi güç ve asla mümkün olmayan vaatlerle üniversite
öğretim üyelerinin belli kesimlerine popülist yaklaşımlarla
yaklaşarak, vaatlerde bulunarak oy topladığı bir süreçte ve
sadece bu rektör adaylarının içerisinden Yükseköğretim Kurulunun
seçme yapma ve Cumhurbaşkanın da atama yapma zorunluluğu
bulunduğu bir sistemde biz bu kriterleri nasıl
gerçekleştireceğiz?
Değerli milletvekilleri, bugün görüştüğümüz bu yasa
maddesine göre de yeni kurulan üniversitelere başvuran, rektör olmak için
başvuracak olan 3 aday arasından Yükseköğretim Kurulunun
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çakır, bir dakika ek süre veriyorum,
tamamlayın lütfen.
OSMAN ÇAKIR (Devamla) Tamamlıyorum.
Cumhurbaşkanına göndereceği 3 aday hangi
kriterlere göre seçilecektir? Bu kriterlerin önceden belirlenmesinde, ilan
edilmesinde hem Yükseköğretim Kurulunun yaptığı seçmenin
değerlendirilmesi ve objektifliği açısından hem de
Sayın Cumhurbaşkanının yapacağı atama
açısından da fevkalade tartışılmaz, denetlenebilir bir
yapı ortaya çıkacaktır.
Bu nedenle, rektör adaylarının hangi niteliklere sahip
olması gerektiği konusundaki bir çalışmanın
Yükseköğretim Kurulunca yapıldıktan sonra bütün rektör olmak
isteyen adaylara duyurularak bu seçimlerin ve atama kriterlerinin bunlara göre
yapılmasında büyük bir fayda mülahaza ediyoruz.
Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çakır.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
238 sıra sayılı kanun tasarısının 2.
maddesinin birinci cümlesinden sonra Rektör adayı seçimlerinde
öğretim üyeleri ile birlikte üniversite öğrenci konseyi
başkanı da oy kullanır cümlesinin eklenmesini arz ederim.
17.06.2008
Oktay
Vural (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş)
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Alim Işık
BAŞKAN Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 238 sıra
sayılı Yasa Tasarısının 2nci maddesinde biraz önce
okunan değişiklik talebi hakkında söz almış
bulunmaktayım. Öncelikle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Önergemiz, üniversitelerimizde rektör adaylarının
belirlenmesinde oy kullanma hakkına sahip olan öğretim üyelerine ek
olarak, üniversitemizin önemli bir bölümünün temsilcisi olarak gördüğümüz
ve son yıllarda üniversite yönetimine çok önemli katkılar
sağlayan öğrenci temsilcileri arasından seçilmiş
öğrenci konseyi başkanlarının da bu aday adayı
belirleme seçimlerinde oy kullanmasıyla ilgilidir.
İçinizde üniversiteden gelmiş çok değerli
öğretim üyeleri bulunmakta. Ben de onlardan birisiyim hasbelkader. Sizler
de çok iyi biliyorsunuz ki üniversite yönetiminin önemli bir uğraş
alanı öğrenci problemlerinin çözümü ve onların eğitim
öğretim kalitelerinin artırılması konularıdır.
Dolayısıyla, bu konuların zamanında çözüme
kavuşturulabilmesi ve üniversitedeki eğitim öğretim kalitesinin
daha da artırılması karşılıklı
ilişkilerle mümkün olabilmekte. İşte, üniversite
öğrencilerimizin binlerce öğrenci arasından kendi bölüm
temsilcileri, fakülte temsilcileri ve fakülte temsilcilerinin de kendi
aralarından demokratik usullerle belirlemiş oldukları ve her
üniversitede 1 kişi olan üniversite konsey başkanının da bu
seçimlerde oy kullanmasının belki nicelik olarak çok bir anlamı olmayacak. Yüzlerce
öğretim üyesinin oyu arasında bir oyun değeri çok önemli
olmayabilir ancak manevi değeri oldukça önemlidir. Yani
öğrencilerimiz üniversite yönetimlerinde kendilerinin de temsil
edilmesinin manevi hazzını tadacaklar ve o üniversitedeki
barış ortamına katkıları daha da büyük olacaktır.
Elbette ki üniversitelerimizde sadece öğrencilerimiz ve oy
kullanma yetkisine sahip olan öğretim üyelerimiz yok. Bunların
dışında, profesör, doçent ve yardımcı doçent
unvanlı öğretim üyelerinin dışında diğer
öğretim elemanları ve önemli bir kesimi oluşturan idari personel
de var. Keşke, imkân olsa da yapılabilecek çok küçük bir
değişiklikle bunların temsilcilerinin de o aday belirlemelerinde
oy kullanmalarını sağlayabilsek!
Eğer Meclisimiz önümüzdeki günlerde ele alacağı bu
köklü değişiklikle bu eksikliği de giderirse ben inanıyorum
ki üniversitelerimizde daha rahat bir çalışma ortamına
katkı yapmış oluruz. Yani, öğretim elemanlarının
sadece öğretim üyeleri değil diğer kalanlarının da,
yani araştırma görevlileri, okutman, uzman, çevirici gibi bölümlerin
de birer temsilcisinin, akademik personel dışında
çalışan idari ve teknik personelin temsilci ya da temsilcilerinin de
-üniversite genel sekreterleri ve benzeri olabilir- mutlaka, bu rektör adayını
belirlemede bir şekilde, sembolik de olsa oy kullanmalarının
sağlanması üniversitelerdeki demokratik havayı daha da
iyileştirecek ve gelecekte problemlerin çözümü konusunda daha olumlu
katkı sağlayacaktır.
İşte, devlet üniversitelerimizde hizmet alan konumda
olan öğrencilerimizin bir temsilcisinin bu seçimlerde oy
kullanmasını bu açıdan önemsiyoruz. Bu önergemiz de umarım
sizlerin de oylarıyla kabul edilecek ve hiç olmazsa öğrenciler
açısından bir adım bu vesileyle atılmış
olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle önergemize destek olmanızı
temenni ediyor, diğer çalışanlarımızın da ilk
değişiklikte bu haklarının verilmesi umuduyla hepinize
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Işık.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
On dakika birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.53
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.10
BAŞKAN : Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Yusuf Coşkun (Bingöl), Fatoş GÜRKAN
(Adana)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 119uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
238 sıra sayılı Tasarının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 2547 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin (c)
fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden
düzenlenmiştir.
c) Üniversiteler, yardımcı doçentlik kadrosuna atama
için bu maddede aranan asgari koşulların yanında, Yükseköğretim
Kurulunun onayını almak suretiyle, münhasıran bilimsel kaliteyi
artırmak amacına yönelik olarak, bilim disiplinleri arasındaki
farklılıkları da göz önünde bulundurarak, objektif ve
denetlenebilir nitelikte ek koşullar belirleyebilirler.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde gruplar adına ilk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Necla Aratta.
Buyurun Sayın Arat. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NECLA ARAT (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 238 sayılı Kanun
Tasarısı üzerinde konuşmak üzere CHP Grubu adına söz
almış bulunuyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Yükseköğretim Kanununda
değişiklik yapılmasına ilişkin 238 sayılı
Kanun Tasarısı, yeni kurulan devlet üniversitelerinde, 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununun rektör atanmasına
ilişkin mevzuatında değişiklik yaparak,
Cumhurbaşkanının üniversite rektörlerini seçmedeki görev ve
yetkilerini daha belirgin kılmaktadır. Bu tasarı, rektör
adayı olarak başvuran profesörler arasından YÖK Genel Kurulunun
üç aday seçip Cumhurbaşkanına sunacağını,
Cumhurbaşkanının da bu üç adaydan birini rektör
atayacağını öngörmektedir.
Tasarıda ayrıca, profesörlüğe atanmayla ilgili
esaslar da yeniden düzenlenmiştir. Yapılan düzenlemede, doçentlikle
ilgili değişikliklere de yer verilmiştir. Doçentlik
kadrolarındaki tam zamanlı ve yarı zamanlı statü
ayrımı kaldırılmış, sınav jürisinin
oluşma ve görevleriyle ilgili esaslar yeniden düzenlenmiştir.
Tasarı, yardımcı doçentlik kadrosuna atanabilmek için 2547 sayılı
YÖK Kanununun 23üncü maddesindeki asgari şartlara bilimsel kaliteyi arttırmak
amacıyla objektif ve denetlenebilir ek koşullar getirmektedir.
Tasarının getirdiği bir başka yenilik,
öğretim üyelerinin emeklilik yaşının yeni kurulan devlet
üniversitelerinde görev almak koşulu ile 31 Aralık 2013 tarihine
kadar yetmiş iki yaşın doldurulduğu tarih olarak
belirlenmesidir.
Bu tasarıda ayrıca vakıflarca kurulması
öngörülen meslek yüksekokullarının yeni bir anlayış
çerçevesinde biçimlendirilip mesleklerle ilgili kurumların
oluşmasının, ayrıca iş dünyası ve endüstriyel
kuruluşlarla meslek yüksekokulları arasında bağ
kurulmasının ve ekonominin ihtiyaç duyduğu alanlarda sanayiye,
tarım ve ticaret piyasasına yüksek nitelikli iş gücü
yetiştirilmesinin yararlı olacağını düşünüyoruz.
Sayın milletvekilleri, ülkemizde üniversite
sayısının arttırılmasının olumlu bir
gelişme olarak sayılabilmesi için rasyonel bir planlamanın
yapılmasını, altyapının öncelikle sağlanmasının
yanı sıra eğitimin niteliğinin yükseltilmesinin zorunlu ön
koşul olarak görülmesini öneriyoruz. Bu bağlamda nüfusa odaklı
üniversitelerin kurulmamasını, bu konuda Hükûmetimizin gerekli
duyarlılığı göstermesini bekliyoruz. Yeni kurulan
üniversiteler bölgelerinin gereksinmelerine uygun bir vizyona sahip olmalıdırlar,
mutlaka yeterli kadroları ve bütçeleri bulunmalıdır, çünkü
öğretim üyesiz, kütüphanesiz, binasız, yurt imkânları, sportif
ve kültürel tesisleri sağlanmayan kurumlara üniversite denilemez.
Tasarıya bir önergeyle eklenen, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme
Merkezi gelirlerinden kullanılmadığı için finansman
fazlası olarak duran gelirin YÖK tarafından yükseköğretim
kurumlarının bilimsel araştırma ve projelerine, yurt içinde
ve dışında öğretim elemanı yetiştirme ve
değişim programlarının desteklenmesine yönlendirilmesinin
de yine rasyonel ve denetlenebilir bir planlama çerçevesinde
yapılmasının uygun olacağını, bu miktarın
bir bölümünün yurtlar yapımına yönlendirilmesinin rasyonel
sayılabileceğini ifade ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak biz bu
tasarının öğretim üyeliğine yükseltme ve akademik atamalara
ilişkin olarak getirdiği yenilikleri desteklemekteyiz. Yani ana
muhalefet partisi olarak Cumhuriyet Halk
Partisi bazı milletvekilleri-mizin suçlayıcı bir tutumla
eleştirdikleri gibi tüm yasaları Anayasa Mahkemesine götürmüyor,
yalnızca yanlış ve hukuka aykırı olarak
düzenlenenleri, Anayasamıza aykırı olanları yüce
yargının denetimine sunuyor çünkü bu, onun hem yasal hakkı hem
de görevi.
Sayın milletvekilleri, 20nci yüzyılın en önemli
hukukçu ve siyaset bilimcilerinden biri Tüm siyaset ve yasamaya ilişkin
kurallar adalet ilkelerinden kaynaklanan sınırlamalar içinde yer
almalıdır. diyordu. Yani adalet ilkelerinden kaynaklanan anayasal
bir sınırlama yasama hakkının gasbı ya da devredilmesi
anlamına gelmiyor çünkü bir toplumsal sözleşme olan Anayasa millî
iradenin ta kendisi. Yasama, yürütme ve yargı bu iradenin eş
değerdeki temsilcileri. Anayasa mahkemeleri ise yüce yargı
kurumları olarak en yüksek denetleme organları arasında yer
alıyorlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin
bildiği gibi üniversiteler bir ülkenin temel gereksinmesi olan
çağdaş eğitimli, aydınlık beyinleri
yetiştirmelidirler. Bilim ve teknoloji ancak bu sayede gerçekleştirilebilir,
üretilebilir. Geleceğin yöneticileri, geleceğin bilim insanları,
iş adamları, sanatçıları, üniversitelerde gördükleri
öğrenimle son biçimlenmelerini tamamlarlar ama bu biçimlenmenin alt
basamaklarında da sağlam bir zeminin bulunması gerekir yani tohumu
attığımız toprağın zengin ve bereketli,
sağlam bir toprak olması gerekir. Eğer ilk ve ortaöğretim
aşamalarında sorunlar ve yetersizlikler varsa, bu durum
üniversitelerin gerçek işlevini ve hedeflerini çok kötü etkiler. Bu
nedenle, üniversitelerimize yaptığımız ve
yapacağımız yatırımların boşa gitmemesi için
eğitim sistemimizi bir bütün olarak ele alıp, örneğin Millî
Eğitim Bakanlığındaki olumsuzlukları ve bunların
sisteme yansımasını engellememiz gerekir.
Sayın milletvekilleri, şimdi öyle bir ilk ve ortaöğretim
formasyonu düşünün ki, kimi kız öğrencilere hepiniz
geçtiğimiz haftalarda tanık oldunuz- İstiklal
Savaşımızın halk tarafından İslami
değerleri savunmak için yapıldığını ve bu
savaşın bir Müslüman kadının örtüsüne saldıran
Fransız askerleri yüzünden çıktığını söyletiyor.
İşin daha da vahimi, eğer Türkiye Cumhuriyeti İngiliz
mandası olsaydı Müslüman kadınların daha geniş
hakları olacağına inandırılmış bu genç
kızımız. Bu olay, küçük yaşlardan itibaren alınan
çarpık bir eğitimin ne denli sapkın bir bilinç
oluşturduğuna çarpıcı bir örnektir ve ne yazık ki tek
örnek de değildir. Her zaman öne sürüldüğü gibi, bu bireyseldir, bu
bir küçük ayrıntıdır denemez.
Sayın milletvekilleri, bu örnek, çağdaş eğitim
sistemini din hocalarına, ağırlıklı dinsel eğitime
ve yasa dışı Kuran kurslarına
bıraktığımız zaman ne trajik sonuçlarla
karşılaşacağımızın göstergesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 9
Aralık 2007 tarihinde bütçe kanun tasarısı
tartışılırken grubumuz adına yaptığım
konuşmanın sonunda özellikle AKP milletvekillerine hitaben, Türban
bunalımının çözümlenmesi ilk ve ortaöğretime ve kamu
kesimine de sıçramaması isteniyorsa, Kuran kurslarında, tarikat
yurtlarında, imam hatip okullarında küçük yaşlarda
başlatılan ve özellikle kız öğrenciler ve kadınlar
arasında yaygınlaştırılan baskıcı bilinç
kirletilmesine son verecek önlemler ivedi olarak alınmalıdır.
Lütfen, AKPli milletvekilleri, pandoranın kutusunun açılmasına
izin vermeyin. İçinden çıkacak olanlar İktidarınıza da
mal olabilir. demiştim. Ne yazık ki pandoranın kutusunu
açtınız, sonuçlarını hep birlikte izleyeceğiz.
238 sayılı Yasa Tasarımızın olumlu
gelişmeler sağlamasını diliyor, yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Arat.
HÜSNÜ TUNA (Konya) O söylediğin bayan, polis
coplarıyla çocuğunu düşürdü. Evet, polis coplarıyla
çocuğunu düşüren bir bayandan birilerini sevmesini bekleyemezsiniz.
Önce o çocuk düşüren
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Söz al da konuş!
BAŞKAN Sayın Milletvekili
Sayın Milletvekili,
lütfen
HÜSNÜ TUNA (Konya) Sözlerinize dikkat etmeniz lazım.
İmam hatip okullarında binlerce öğrenci
BAŞKAN Sayın Milletvekili
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Ya, söz aldınız da
konuşmadınız mı?
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Öyle konuşmayla anlaşılmıyor
ne söylediğin, çık da anlatsana ne anlatacaksan!
HÜSNÜ TUNA (Konya) Anlatırım orada.
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Çık, hadi anlat.
HÜSNÜ TUNA (Konya) Anlatırım söz verirse.
BAŞKAN Sayın Milletvekili, böyle bir usulümüz yok.
NECLA ARAT (İstanbul) Böyle bir usul yok.
BAŞKAN Gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık.
Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle hepinize
saygılarımı sunuyorum. Görüşülmekte olana 238 sıra
sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3üncü maddesi
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Grubum ve şahsım adına hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarının bu maddesi, 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununun Yardımcı
doçentliğe atama başlıklı 23üncü maddesinin (c)
fıkrasının yeniden düzenlenmesini amaçlayan bir maddedir.
Bu düzenleme, son yıllarda üniversitelerimizin
yardımcı doçent kadrolarına yeni atanacak ya da bu kadrolarda
görev yapmakta iken sözleşmeleri dolması nedeniyle sözleşmeleri
uzatılacak olan öğretim elemanlarının aynı kadroya
yeniden atanması sırasında bazı ölçütleri uygulayabilmenin
önünü açan bir değişikliktir.
Aslında üniversitelerimiz son yıllarda bu bilimsel
ölçütleri uygulayagelmişlerdi. Fakat, hepinizin bildiği gibi,
Danıştayın bu ölçütleri iptal etmesi nedeniyle ortaya çıkan
bir boşluğun yasal zemini bu vesileyle giderilmiş olacak. Bu
açıdan maddenin yararlı bir madde olduğuna -şahsi kanaatim-
grubum adına ben de inanıyorum.
Böylece, yardımcı doçent kadrolarına başvuran
ve asgari yasal şartları sağlamış olan birden fazla
aday arasından seçim bilimsel ölçütlere dayandırılarak daha
kolay yapılabilecek ve aynı kadroda çalışanların görev
sürelerinin uzatılmasında subjektif ölçütler yerine objektif
ölçütlere dayandırılarak seçim yapılabilecektir. Bu sayede
üniversitelerimizin ulusal ve uluslararası bilimsel
çalışmalarının kalitesi de yükseltilmiş
olacaktır. Düzenlemeyle, daha önce üniversitelerimizce
hazırlanıp uygulandığı hâlde, biraz önce de
belirttiğim gibi, Danıştay tarafından iptal edilme sonucu
oluşan boşluk da giderilmiş olacaktır.
Değerli milletvekilleri, bugün 94ü devlet, 32si de
vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 126 adet üniversitemizde görev yapan
öğretim elemanları arasında çok önemli bir sayıya ve yere
sahip olan yardımcı doçent unvanlı öğretim üyeleri hâlen
profesör, doçent ve yardımcı doçent unvanına sahip
yaklaşık 36 bin dolayındaki öğretim üyesinin hemen hemen
yarısını oluşturmakta, 17 bin civarında bir
sayıları var. Sayın YÖK Başkanımız son
sayıları belki bir vesileyle hepimize açıklayabilir.
İşte, yaklaşık yarıya yakın orandaki
öğretim üyelerinin zaman zaman hepsinin muhatap olduğu bir problemin
çözümünü amaçlayan bu madde, yerinde bir değişiklik maddesidir.
2547 sayılı YÖK Kanununun 23üncü maddesine göre hâlen
bir üniversite biriminde açık bulunan yardımcı doçentlik kadrosuna
atamada şu şartlar aranmaktadır: Bunlardan birincisi, doktora
veya tıpta uzmanlık unvanını veya Üniversitelerarası
Kurulun önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca tespit edilecek belli
sanat dallarının birinde yeterlilik kazanmış olmak, yani
lisans eğitiminin üzerine yüksek lisans ve doktora düzeyindeki
eğitimini başarmış olmak. Birinci şart bu.
İkincisi de: Fakülte, enstitü veya yüksekokul yönetim
kurullarınca, biri o dilin öğretim üyesi olmak üzere seçilecek üç
kişilik bir jüri tarafından, sınava girenin kendi bilim
alanında Türkçeden yabancı dile, yabancı dilden Türkçeye yüz
elli-iki yüz kelime arasındaki bir metni, çeviriyi kapsayan yabancı
dil sınavını başarmak. Yardımcı doçentliğe
atanmanın asgari şartları bunlar.
İşte, bu şartları haiz birden fazla aday
arasından seçimi kolaylaştırmak veya bu şartları bir
defa sağlamış, ama ondan sonra yeni araştırmalar ve
buna katkılar yapmış olanların bu kadroda
devamını sağlamak için yasal eksiklik, (c)
fıkrasındaki bu değişiklik önerisiyle tasarı eğer
yasalaşırsa giderilmiş olacaktır.
Bu iki şarta ek olarak bu tasarıyla Kanuna eklenecek
(c) fıkrasına göre üniversitelerimiz senatolarınca belirlenip,
Yükseköğretim Kurulunun da onayı alındıktan sonra
yürürlüğe girecek bilimsel ölçütlere dayalı seçme kriterleri bu vesileyle
uygulama şansını bulmuş olacaktır.
Ancak, belirlenecek olan bu bilimsel ölçütlerin
üniversitelerimizin bulunduğu yöre koşulları ve sahip
oldukları gerek bilimsel gerekse fiziksel imkânlar da göz önünde
bulundurularak belirlen-melidir. Aksi takdirde şartları daha iyi olan
gelişmiş bir üniversitenin kriterleri, yeni kurulmuş ya da
fiziksel imkânları o denli gelişmemiş olan üniversitelerimizde
aynen uygulanmaya kalkılacak olursa, bugün yaşanan sorunlara ilave
yeni sorunlar da gündeme gelmiş olacaktır. Üniversitelerimizin bunu
dikkatle değerlendireceğine inancım tamdır.
Değerli milletvekilleri, üniversitelerimizin ve buralarda
görev yapan tüm çalışanlarımızın önemli
sorunlarının olduğu hepimizin malumudur. Örneğin,
çalışanların maaşlarının ve üniversitelerdeki ek
ders ücretlerinin düşüklüğü, öğretim elemanı veya
öğretim üyesi başına düşen öğrenci
sayısının olması gerekenin çok üzerinde olması, yani
öğretim üyesi sayısının oldukça yetersiz olması,
öğretim üyesi eksikliğinin giderilmesinde ana basamaklardan birisi
olan araştırma görevlisi kadrolarının oldukça yetersiz
oluşu, ders programlarının, sanayi başta olmak üzere, özel
sektör isteklerine ve gelişen dünya şartlarına göre hızla
yenilenememesi gibi genel sorunlar, bunların bazılarıdır.
Söz aldığım madde yardımcı doçentlerle
ilgili bir madde olması nedeniyle, yardımcı doçentlerin bugün
karşı karşıya kaldığı bazı
sorunları bu vesileyle biraz daha detayda sizlerin bilgilerine sunmak ve
aklıma gelen çözüm önerilerini de beraberinde tartışmak istiyorum:
Bunlardan birincisi, yasada on iki yılla
sınırlandırılmış olan çalışma süresi
mutlaka en kısa sürede kaldırılmalıdır. Her ne kadar
hukuki açıdan bu aşılmış gibi olsa da, on ikinci
yılını doldurmak üzere olan birçok yardımcı doçentin
psikolojik olarak bu havaya girmesi ve bundan olumsuz etkilenmesi ciddi anlamda
enerji kaybına yol açmakta ve her bu duruma düşen yardımcı
doçentin kişisel başvurusuyla hukuken bunun
aşılabilmiş olması da birçok kayba yol açmaktadır.
İkincisi; yardımcı doçentler de doçent ve
profesörler gibi daimî kadrolarda görev yapma imkânına
kavuşturulmalıdır. Şu anda mevcut sistemde
yardımcı doçentlerimiz iki ya da üçer yıllık süreyle
sözleşmeli olarak görev yapmakta ve her sözleşme döneminin sonunda
yeniden sanki bu kadroya başvuruyormuşçasına dosya
hazırlayarak sözleşmesi yenilenmektedir. Yine, bu
sıkıntının da mutlaka yardımcı doçentlerimizin
üzerinden alınması gerekiyor.
Şunu sizler de en az benim kadar biliyorsunuz: Hiçbir
yardımcı doçent o kadroda emekli oluncaya kadar yardımcı doçent
olmayı ve kalmayı istemiyor. Doğal olarak bunların da
doçent ve profesör unvanlarına kavuşmayı en az bizler kadar
istediklerinden hepimiz eminiz. O açıdan, mutlaka bunların bu ara
dönemlerdeki sözleşme problemi giderilmelidir.
Yine, bu kadroda görev yapan ve emeklilik hakkını
kazanmış olan öğretim üyelerinin 4200 katsayıyla 1inci
derecenin son kademesine kadar inmeleri ve buradan emekli olmaları
sağlanmalıdır. Şu anda, bildiğiniz gibi, yardımcı
doçent unvanlı öğretim üyelerimiz 3üncü derecenin altına
inememekte ve isteyerek ya da istemeyerek, emekliliği gelmiş olan
insanlarımız buradan emekli olabilmekte. Hâlbuki bunların
yetiştirdiği lisans mezunları 1inci dereceye kadar inebilirken
ya da öğretim görevlilerimiz 1inci dereceden emekli olma imkânına
sahipken, yardımcı doçentler bundan yararlanamamakta. Benden önceki
değerli hatiplerden birisi de bu konuyu dile getirdi. Umarım bundan
sonraki ilk personel yasasıyla ilgili değişiklikle bu teknik
problem çözülür.
Doçentliğe başvuru koşullarını yerine getirenlerin,
eserlerin incelenmesi aşamasında başarılı
olmaları hâlinde sözlü sınava gerek kalmaksızın bunlara
doçent unvanının verilmesinin önü açılmalıdır. Birçok
yardımcı doçent sözlü sınavlarda subjektif olarak
değerlendirilebilecek birçok konuyla muhatap olmakta. Bence bunların,
artık bu yaşa gelmiş olanların bu sıkıntıdan
kurtarılmasının zamanı gelmiştir diye
düşünüyorum.
Bir diğer konu: En büyük sıkıntı olan
yabancı dil sınavından en az 65 puan alma zorunluluğu,
doktora yeterlik sınavında son düzenlemeyle getirilen 50 puan alma
sınırına çekilerek yeniden enerjilerinin yabancı dille
harcanmasının önüne geçilmelidir.
Bunun dışında, 50nin üzerinde yüksek yabancı
dil notu almış olanların doçentlik sınavlarında
ayrıca ödüllendirilerek ilave puan alması sağlanıp
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum. Lütfen
tamamlayın.
ALİM IŞIK (Devamla) 50nin üzerinde yabancı dil
puanı almış olanlara doçentlik sınavlarında
ayrıca ödüllendirilerek ilave puan alma imkânı tanınmalı,
böylece aradaki adaletsizlik de aşılmalıdır.
Yardımcı doçentlerin de içinde bulunduğu
öğretim üyelerimizin şu anda en büyük sıkıntısı
olan özlük hakları ve maaş konusunun acilen çözülmesini tekrar
hatırlatıyor, bu yasa değişikliğinin ülkemize ve
üniversitemiz camiasına hayırlı olması temennisiyle
hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Işık.
Şahıslar adına ilk söz, Kocaeli Milletvekili
Sayın Fikri Işıkta.
Buyurun Sayın Işık. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 238 sıra sayılı Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dünyanın geldiği bu
noktada Türkiyenin önünde yapması gereken bir tercih var, iki ana yol
var, bunlardan birini tercih edecek; ya Batının ürettiği,
yüksek teknolojiye dayanan, katma değeri yüksek ürünler üretecek ve en
azından asgari ücretten başlayan halkın refah ve gelir
seviyesini yükseltecek bir yolu takip edecek ya da bugünkü, geleneksel,
Asyanın ürettiği, katma değeri yüksek olmayan, el emeğine
dayalı ürünlerin üretimine devam edecek. AK Parti İktidarıyla beraber
bu temel tercih yapılmıştır. Türkiye, Avrupayla rekabet
edecek, gelişmiş dünyayla rekabet edecek, katma değeri yüksek
ürünler üretecek, bununla ilgili her türlü altyapıyı oluşturacak
bir politikayı benimsemiştir, uygulamaya koymuştur. Bugün
görüştüğümüz kanun, bu temel stratejinin bir parçasıdır.
Değerli arkadaşlar, bu hedefe ulaşmak için
üniversitelerimiz olmazsa olmazdır. Zira,
araştırma-geliştirme faaliyetleri, bizim kanunlarımıza
göre, TÜBİTAKla beraber üniversitelere verilmiştir. Üniversitelerin,
bulundukları bölgenin lokal sorunlarıyla birlikte, ülkenin içerisinde
bulunduğu bilimsel ve teknolojik sorunların çözümüne yönelik
adım atmaları durumunda, üniversitelerin ülke ekonomisine
sağlayacağı kaynak tahminlerin çok üzerinde olacaktır. Bu
noktada, üniversitelerimizin temel fonksiyonlarından biri, ihtiyaç duyulan
nitelikli insan gücünü yetiştirmektir ve bunun bütün yurt sathına
yayılmasıdır. Son üniversitelerin kurulmasıyla birlikte
artık üniversitesi olmayan ilimiz kalmamıştır.
Dolayısıyla, üniversite eğitimine ulaşmak düne göre daha
kolaydır, daha mümkün hâle gelmiştir.
Değerli arkadaşlar, bir sanayi kentinin milletvekili
olarak, sık sık yaşadığımız, sanayinin zaman
zaman sıkıntıya düştüğü konularda, bu sorunların
çözümü için üniversitenin sanayinin imdadına yetişmesi
noktasında gerçekten birtakım sıkıntıları
yaşamış bir ilin milletvekiliyim. Eğer üniversite-sanayi
iş birliği yeteri derecede sağlanırsa bundan Türkiyenin
çok ciddi kazançlı çıkacağı muhakkaktır. Bu noktada bu
kanun üç tane temel düzenleme getiriyor. Bir tanesi, hem ARGE faaliyetlerini
düzenlemeye yönelik ÖSYM bütçesinde oluşan fazla kaynaktan bir
kısmını bu bütçeye aktarma imkânı getiriyor ki bu şu
anda yüzde 25 olarak geldi, inşallah önümüzdeki süreçte artabilir. Bu,
aynı zamanda, yeni üniversitelerin de özellikle ihtiyaç duyacağı
insan kaynağının yetiştirilmesinde, bilim
insanının yetiştirilmesinde, üniversitelerimize eğitim
elemanının yetiştirilmesi noktasında ilave bir kaynak
getiriyor. İkinci getirdiği önemli yenilik, yeni kurulan
üniversitelere atanacak kurucu rektörlerin seçilme ve atanma sürecini yeniden
düzenliyor, Anayasa Mahkemesinin iptal kararına uyularak yeni bir
düzenleme getiriliyor. Burada da, bugüne kadar diğer üniversitelerde
getirilen kriterler aynen korunuyor ama burada bir ilave madde daha, özellikle
3üncü maddede yardımcı doçent kadrosu için üniversitelerin
ihtiyaçlarına, gelişmişlik düzeylerine ve bilimler
arasındaki, disiplinler arasındaki ihtiyaca göre ilave koşullar
getirme imkânı sağlıyor.
Değerli arkadaşlar, bu ilave koşulların
getirilmesi birtakım kriterlere bağlanmış. Öncelikle,
bilimsel araştırmaya yönelik olacak. İki, kriterlerin mutlaka
objektif olması sağlanacak. Üç, bu kriterlerin keyfîliğe meydan
vermemek açısından da Yükseköğretim Kurulunun onayına
sunulması noktasını bu 3üncü madde düzenlemiş oluyor.
Burada daha çok, üniversitelerin özerkliğine yönelik
atılmış bir ilave adım olarak da bu 3üncü maddeyi
değerlendirebiliriz diyorum.
Ben, diğer bütün parti gruplarımızın da
katıldığını gördüğüm bu kanunun ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Işık.
Şahıslar adına ikinci söz, Antalya Milletvekili
Sayın Abdurrahman Arıcıya aittir.
Buyurun Sayın Arıcı. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3üncü maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle Millî Takımımızın
başarısını kutluyor, cuma günkü müsabakada Meclis Futbol
Takımı olarak başarılar diliyoruz.
Üniversiteler yenilikçi ve eleştirel bir bakış
açısı ile bilgi üreten, bu bilgiyi yayan ve kaliteli insan gücü
yetiştiren kurumlardır. Üniversiteler toplumun ihtiyaçlarına
cevap vermek için çalışır, değerlerimizi koruyup
yaşatır, ürettiği bilimsel bilgi, teknoloji ve nitelikli insan
gücüyle toplumun geleceğini doğrudan etkiler.
Ülkemizdeki üniversite sistemi, bilgi ekonomisinin
gerektirdiği kaliteli insan gücünün yetiştirilmesi, sosyal
yapının güçlendirilmesi, eleştirel düşünce ve evrensel
demokratik değerlerin yaygınlaştırılması gibi
alanlarda toplumsal beklentileri karşılayabilmek için bir dizi
yeniliğe ihtiyaç duymaktadır.
Hükûmetimizin çabaları, siz değerli milletvekillerimizin
katkılarıyla Türkiyede üniversitesi olmayan il kalmamıştır.
Üniversitelerimizin sayılarının artması sonucu öğretim
üyesi açığının arttığı da bir gerçektir. Bu
açığın kapanması amacıyla Hükûmetimiz, Yükseköğretim
Kurulu ve üniversitelerimizin çalışmaları bu konuda devam
etmektedir. Üniversitelerimizin uluslararası standartlara
kavuşması ve öğretim üyesi açığının
kapatılması için uygulamakta olduğumuz yurt içi ve yurt
dışında öğretim üyesi ve bilim insanı yetiştirme
ve değişim programlarının hacmi ve çeşitliliği
artırılarak devam etmektedir. 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununun Yardımcı Doçentliğe atama başlıklı
23üncü maddesinin (a) fıkrası Bir üniversite biriminde açık
bulunan yardımcı doçentlik, isteklilerin başvurması için
rektörlükçe ilan edilir. Fakültelerde ve fakültelere bağlı
kuruluşlarda dekan, rektörlüğe bağlı enstitü ve
yüksekokullarda müdürler; biri o birimin yöneticisi, biri de o üniversite
dışından olmak üzere üç profesör veya doçent tespit ederek
bunlardan adayların her biri hakkında yazılı mütalaa
isterler. Dekan veya ilgili müdür kendi yönetim kurullarının
görüşünü de aldıktan sonra önerilerini rektöre sunar. Atama, rektör
tarafından yapılır. şeklindedir.
Yardımcı doçentlik atanmasında ise doktora veya
tıpta uzmanlık unvanını veya Üniversitelerarası
Kurulun önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca tespit edilecek belli
sanat dallarının birinde yeterlik kazanmış olmak ve
fakülte, enstitü veya yüksekokul yönetim kurullarınca, biri o dilin
öğretim üyesi olmak üzere seçilecek üç kişilik bir jüri tarafından,
sınava girenin kendi bilim alanında Türkçeden yabancı dile,
yabancı dilden Türkçeye yüz elli-iki yüz kelimelik bir çeviriyi kapsayan
yabancı dil sınavını başarmak şartları
aranmaktadır. Bu madde ile de üniversitelerin yardımcı doçent
kadrolarına atama için mevcut Kanunda aranan asgari şartların
yanında Yükseköğretim Kurulunun onayını almak suretiyle
münhasıran bilimsel kaliteyi artırmak amacına yönelik olarak
bilim disiplinleri arasındaki farkları da göz önünde bulundurarak
objektif ve denetlenebilir ek koşullar belirleyeceği hükme
bağlanmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bildiğiniz gibi üniversitelerimiz idari, mali ve akademik
çalışmalarında özerk olan kurumlarımızdır.
Yardımcı doçent kadrolarına atamada üniversitelerin bilim
disiplinleri arasındaki farklılıkları da dikkate alarak
objektif ve denetlenebilir yeni koşullar belirleyebilmesine imkân
tanıyan bu madde, üniversite özerkliği için atılan yeni ve
önemli bir adımdır.
Üniversitelerimiz bilim üreten kurumlar olarak ülkemizin
kalkınmasında, gelişmesinde önemli rol oynayacak
kurumlarımızdır. Üniversitesi olmayan il kalmaması
Hükûmetimizin bir başarısıdır. Bu
başarıların özellikle yeni kurulan üniversitelerimizin fiziki
mekânlarının yapılmasında ve akademik kadro
sıkıntısının çözülmesinde de devam edeceğine
inanıyorum.
Katkılarınızdan dolayı tüm milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür eder, yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Arıcı.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Atılgan
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Sayın Başkan, teşekkür
ederim.
Aracılığınızla Sayın Bakana
bazı bilgiler vereceğim, bazı rakamlar vereceğim. Bunun
bizdeki karşılığı nedir, onu soruyorum.
Avrupada yükseköğretim gideri öğrenci başına
10.191 dolar, Amerikada 22.476 dolar. Avrupanın yükseköğretime
ayırdığı bütçe gayrisafi millî hasılasının 1,3ü, Amerikada
2,9u. Avrupada çalışan nüfusun yüzde 24ü yükseköğretimli,
Amerikada yüzde 39u yükseköğretimli. Dünyanın ilk 20 üniversitesi içinde
Avrupada sadece Oxford ve Cambridge var, bizde ise 500de bile yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Altay
ENGİN ALTAY (Sinop) Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakana iki soru
sormak istiyorum.
Birincisi: Bakanlığınızca
hazırlandığını bildiğim Sinop Üniversitesi Turizm
İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulunun kararnamesini
Bakanlar Kuruluna göndermeyi düşünüyor musunuz ya da gönderdiniz mi? Sinop
burada sizden bir müjde bekliyor.
İkincisi de: Görüştüğümüz kanunun dün
görüşülen 1inci maddesinde, ÖSYM merkezinin önceki yıllardan
devreden finansman fazlasının yüzde 25i Yükseköğretim Kuruluna
aktarılacak. Ancak, biz bunu Komisyonda görüşürken, yanlış
hatırlamıyorsam, bu paranın yeni üniversiteler için
harcanacağı konuşulmuş idi. Yalnız, kanunda bu
şekilde yazılmamış. Bu konuda bir redaksiyon yapmayı
düşünür müsünüz? Bu paranın yeni üniversitelere harcanması
konusunda bir tasarrufunuz olur mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Öztürk
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum:
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama
Hastanesinin 2000 yılında ihalesi yapılmış, temeli
atılmıştır. Şu anda hastanenin ve tıp
fakültesinin inşaatının tamamlanması için 60 trilyona
ihtiyaç vardır. Ödenek yıllık 15 trilyondur. Bu şekilde
dört yıl daha bu işin süreceği düşünülmektedir. Bunun
hızlandırılması ve ödenek artırımı konusunda
acaba Bakanlığın yapacağı herhangi bir olay var mıdır?
Birinci sorum bu.
İkinci sorumu da deminden sormuştum, o sorulara
yanıt alamamıştım. Birincisi ÖSYMde biriken paralar,
ikincisi ise YÖK başkan vekilliğine atanan doçentle ilgili soru
sormuştum, onlara yanıt alamamıştım.
BAŞKAN Sayın Paksoy
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, üniversitelerimizde görev yapan daire
başkanı ve genel sekreter yardımcıları, diğer
bakanlıklardaki muadillerinden daha düşük ücret almaktadır. Söz
konusu ücret adaletsizliğini ortadan kaldırmak için gerekli
çalışmayı ne zaman sonuçlandıracaksınız?
İki: Bazı üniversitelerimizin tıp fakülteleri
başta olmak üzere birçok fakültelerindeki akademik ve idari kadro
eksikliği ne zaman giderilecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Atılgan
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Sağ olun Sayın
Başkan.
Soruma devam ediyorum Sayın Bakanım: Şimdi,
Oxfordun bütçesi 1,25 milyar sterlin yani 2,5 milyar dolar civarında. Bu
bütçenin önümüzdeki on yıl içinde 2,45 milyar sterline çıkması
planlanıyor. Bizim durumumuz nedir? Mesela en büyük üniversitemiz olan
Orta Doğunun bütçesi nedir? Bu kanun, dünyadaki yükseköğretimi bu
perspektifte düşündüğümüz zaman, dünyayla rekabeti sağlamada ne
kadar yardımcı olacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Sayın
Atılganın sorusuna cevap veriyorum: Sayın Atılgan
Amerikadan, Avrupadan bazı örnekler verdi. Üniversitelerin bütçeleri ve
üniversite öğrencilerinin kişi başına yapmış
oldukları harcamalardan söz etti ve Türkiyeyle bunun bir mukayesesini ve
bizdeki rakamları istedi.
Değerli arkadaşlar, eğer Avrupa ülkeleriyle bu
mukayeseyi yaparsanız, doğru bir mukayese yapmış
olmayız. Şüphesiz ki bizim ulaşmak istediğimiz hedefler ve
rakamlar bunlardır. Kişi başına millî geliri 45 bin dolar
olan bir ülkede üniversitelerde öğrenci başına yapılan
harcamayla, şüphesiz ki, bizimkinin bir olmayacağı
açıktır. Ancak bir mukayese olması için ben de Sayın
Atılgana bir rakam vermek istiyorum: 2002 yılında Türkiyede
bir üniversite öğrencisi başına yapılan harcama 1.463 dolardı,
şimdi bu 3.800 dolara çıkmıştır. Bu iyi bir
gelişmedir. Türkiye'nin imkânları arttıkça, bütçesinin
ebadı büyüdükçe şüphesiz ki bunun üniversite öğretim üyelerine
de, öğrencilerine de yansıması söz konusudur. İyiye
doğru bir gidiş vardır, daha da iyi olacaktır diye ben
temenni ediyorum ve bu yöndeki gayret de devam ediyor.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Gayrisafi millî hasılaya
oranı nedir Sayın Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Sayın Altayın Sinopla ilgili, Turizm ve Otelcilik Okuluyla
ilgili sorusu var. Doğrusu şu anda bu hangi aşamadadır,
bunu ezbere bilmiyorum. Ama bize gelen bu tür ihtiyaçları biz derhâl
ilgili bakanlıklara, kuruluşlara sorarak, onlardan görüş
alıp Bakanlar Kuruluna iletiyoruz. Bununla da ilgileneceğim.
Öte yandan, ÖSYMnin hesabında biriken 300 trilyonluk
paranın yüzde 25inin sadece yeni üniversitelere aktarılması söz
konusu değil. Özellikle bilim adamı yetiştirme öncelikli mesele
olacak. Bilim adamı yetiştirilirken de şüphesiz ki yeni kurulan
üniversitelerin ihtiyaçları önceliklidir. Yani orada görüşülen buydu
Sayın Altay.
Sayın Öztürkün Mersin Uygulama ve Araştırma
Hastanesiyle ilgili sorusuna şunu söylüyorum: 60 trilyon
Yılda 15
trilyon ödeneği var, bu dört yılda biter. Şüphesiz ki, eğer
yatırım ödenekleri artarsa, ek bir kaynak bulunursa bunun dört
yılda değil iki yılda bitmesi bizim de temennimizdir. Böyle bir
kaynak olursa bunu vermek için biz de can atarız. Ama bugünkü
şartlarda tahsis edilmiş olan budur.
Öte yandan ÖSYMnin bu biriken parası şu anda 300 trilyon
Türk lirasıdır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Bakanım, Komisyon
raporlarında YTL olarak geçmiş, onun için sordum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) 300 trilyon TL değil YTL diye geçmiş... O zaman 300 milyon
diyeceksiniz siz buna. Yani, bugünkü YTL olarak
hesapladığınız zaman belki yanlışlık
yapılmıştır.
Ayrıca, doçent olan bir arkadaşın YÖK başkan
vekili olarak atanmasını soruyor Sayın Öztürk. Değerli
arkadaşlar, yasal olarak YÖK başkan vekilliğine getirilecek
kişinin bırakın profesör olması, akademisyen bile
olması gerekmez.
Şimdi, Sayın Doğramacıdan itibaren
hatırlamaya çalışın. Birçok, akademik unvanı olmayan,
Maliye Bakanlığından daha önce gitme, yani uzman olan,
çeşitli kuruluşlarda uzman olarak çalışmış olan
insanlar da YÖK başkan vekilliği yaptı. YÖK başkan
vekilliği yapabilmek için ille de profesör olma gibi bir şart yoktur,
YÖK üyesi olmak yeterlidir. Bu açıdan bunu
Efendim, orada bir doçent var,
biz de profesörüz, biz rektörüz, o bizim amirimiz konumundadır
Bu,
amir-memur ilişkisi değil. YÖK Başkanı profesör
unvanlı birisidir ama YÖK Başkanının altında bu
işlemleri yapacak olan YÖK başkan vekillerinin profesör olma
mecburiyeti yoktur değerli arkadaşlar.
Sayın Paksoy, daire başkanlarının -genel
sekreterde sanırım problem yok da- genel sekreter
yardımcılarının, özellikle diğer kurumlarla mukayese
edildiği zaman ücretlerinin düşük olduğunu söyledi.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Başbakanımız, özellikle personelden sorumlu olan
Bakanımıza ve Maliye Bakanına Bakanlar Kurulunda talimat verdi,
Bakanlar Kurulunun aldığı karar budur. Aynı işi
yapanların, aynı unvanı taşıyan insanların
aynı ücretleri alması, yoklukta eşitlik değil varlıkta
eşitlik konumuna gelmesi için bir çalışma yapılıyor.
Bu çarpıklık maalesef sadece orada değil. Devlet Su
İşlerinde çalışan mühendisle, diyelim ki Merkez
Bankasında çalışan mühendis arasında astronomik rakamlar
var veya devletin iki bakanlığı arasında ciddi
çelişkiler var. Bunların hepsinin düzeltilmesi yönünde bir
çalışma yapılıyor. Bir bütün olarak, ümit ediyorum ki
bunlar düzelir.
Sayın Başkanım, arz ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 2547 sayılı Kanunun 24 üncü maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
MADDE 24 a) Doçentlik sınavı, Üniversitelerarası
Kurulca yılda iki kere yapılır.
Aşağıdaki şartları haiz adaylar,
Üniversitelerarası Kurulun tespit edeceği tarihe kadar,
Üniversitelerarası Kurula gerekli belge ve yayınlar ile birlikte
başlıca bilim dalı ile uzmanlık ve araştırma
konularını da bildirerek başvururlar.
b) Doçentlik sınavına başvurabilmek için,
aşağıdaki şartlar aranır:
(1) Bir lisans diploması aldıktan sonra, doktora veya
tıpta uzmanlık unvanını veya Üniversitelerarası
Kurulun önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca tespit edilen belli sanat
dallarının birinde yeterlik kazanmış olmak.
(2) Üniversitelerarası Kurulun her bir bilim disiplininin
özelliklerini dikkate alarak belirteceği görüş çerçevesinde
Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikte
belirtilen şartları taşıyan özgün bilimsel yayın ve
çalışmalar yapmak.
(3) Yükseköğretim Kurulunun belirlediği kıstaslar
çerçevesinde yapılan merkezi yabancı dil sınavında
başarılı olmak. Bu sınavın, adayın bilim dalı
ile ilgili olması şartı aranmaz. Bilim alanı bir
yabancı dille ilgili olanlar bu sınavı başka bir
yabancı dilde vermek zorundadırlar.
c) Üniversitelerarası Kurul, adayın başvurduğu
bilim veya sanat dalından beş kişilik bir jüri ve bu jüri için
iki yedek üye tespit eder. İlgili bilim veya sanat dalında yeterli
öğretim üyesinin bulunmaması halinde, jüri üç üye ile teşkil
edilebilir.
Doçentlik sınav jürisinde yer alan asıl ve yedek üyeler,
adayın akademik çalışmalarının her birini
değerlendirerek hazırladıkları ayrıntılı ve
gerekçeli kişisel raporlarını Üniversitelerarası Kurula
gönderirler. Asıl üyelerin hukuken geçerli bir mazerete dayalı olarak
raporunu verememesi halinde, yedek üyelerin raporları, sırasına
göre değerlendirmeye esas alınır. Değerlendirmeye esas
alınan bu raporların birer örneği, eser incelemesi sonucuna
ilişkin bildirim yazısı ile birlikte adaya gönderilir.
Eser incelemesinde başarılı bulunan aday, doçentlik
sınav jürisi tarafından, sözlü sınava tabi tutulur. Jüri
üyeleri, yapılan sözlü sınavın denetlenebilirliğini
sağlamak için gerekli tedbirleri alır.
Sözlü sınavda başarılı olması halinde,
adaya ilgili bilim dalında doçentlik unvanı verilir.
Doçentlik sınavına ilişkin esas ve usuller,
Üniversitelerarası Kurulun görüşü alınmak suretiyle Yükseköğretim
Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk söz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili
Sayın Osman Durmuşta.
Buyurun Sayın Durmuş. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 238 sıra
sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, üniversiteler, Türk milletinin
ihtiyacı olan bilgi ve teknolojiyi sanayicilerimizle iş birliği
hâlinde üretip, kalkınmamızda temel dinamizmi sağlayacak
kuruluşlardır. Bu kuruluşlar, sadece yüksek bilgi ve
teknolojiyle donanmış meslek mensubu eleman yetiştirmek
göreviyle de sorumlu değildir. Aynı zamanda yüksek teknolojiyi, bilgiyi üretmekle de
sorumludurlar.
Siyasetçiler, üniversiteyi şehrimize gelen bir
yatırım, inşaat istihdamı sağlayan bir tesis veya
şehrimize yerleşen öğrenci nüfusunun getirisi olarak
düşünmektedirler. Üniversite, öğretim elemanları, bina ve bir
tabelayla ifade edilemez. Sosyal gelişme ve şehirleşme
gelişimine etkileri yadsınamaz.
Değerli milletvekilleri, bir öğretim üyesi doktoradan
sonra, on beş yıllık bir deneyimden sonra gerçek öğretim
üyesi hüviyetini kazanabilmektedir. Bu
da mesleğine özen gösteren ve saygısı olan kişiler
için geçerlidir.
Bugün Ankarada, İzmirde, İstanbulda rektörlük
seçimleri var. Bu seçimlerde rektörler, ikinci dönem seçilebilmek için, belli
bir kontenjan düşünmeden, ayrımı yapmadan önümüzdeki seçimde
kendisine oy verecek sayıda öğretim elemanı almaya
çalışmaktadırlar. Bu da klasik üniversitelerimizin
kadrolaşmasına ve hantallaşmasına sebep olmaktadır.
Özellikle rektör ikinci dönem seçilmedi, her dört yılda bir yenilendiyse
öğretim üyesi sayısı o oranda artmaktadır. O bakımdan,
her üniversiteye alınanın öğretim üyesi sıfatını
taşıması için asgari on beş yıllık bir süreye
ihtiyaç vardır.
Değerli milletvekilleri, Kırıkkale Üniversitesinin
on iki yıldır, on iki binası inşaat hâlindedir. Bu
binaların tamamlanması için gereken ödenek 16 milyon YTL gibi cüzi
bir paradır. Her yerde temel atıp sonra da o temelleri unutmak galiba
bir kısım siyasetçilerin gelenek hâline getirdiği
uygulamadır. Bu ülke kamyonlarla taşınan temel
betonlarını görmüştür. Kırıkkale Üniversitemizin on
iki yıldır yapımı sürmektedir. Üstüne on iki
yıldır kar yağmış, yağmur yağmış,
inşaatın tamamlanması hâlinde, zaten demirleri korozyona
uğramış veya betonla ayrışmış,
yıkılmaya hazır bina hâline gelecektir.
Değerli milletvekilleri, bir üniversiteye rektör atarken
senin benim yandaşım ayrımına girmeden, bu üniversite
için birikimi var mı, üniversitenin yatırımlarını
hızlandırabilecek mi, üniversitenin bürokrasiyle ilişkisini
düzenleyebilir mi, o üniversiteye eleman yetiştirebilecek mi; bütün
bunları değerlendirmek gerekir.
Kırıkkale Üniversitesi bir bakıma şanssız
bir üniversitedir. Üniversite rektörü olarak atanan Sayın Bakan Atalay
dinlemeye takılmıştır ve cemaat kadrolaşması
yaptığı devletin bütün mekanizmaları tarafından tespit
edilmiştir. Rektör görevden alınmış, kadroları tasfiye
edilmiş, ancak üniversite bina ve teknolojileri emsalleriyle mukayese
edildiğinde hâlâ gecekondu üniversitesi hüviyetindedir.
Sayın Bakan Çelik ve Sayın Ekrenle Kırıkkale
Üniversitesinin yarım kalan binalarının bitirilmesi için
görüşme yaptık. Hızlandırmada Kırıkkale
Üniversitesine gereken paranın verilebileceği söylenmiştir.
Bunun akıbeti sorulduğunda da Sayın Çelik Biz böyle bir söz
vermedik. diyebilmiştir.
Sayın milletvekilleri, sigara yasasını bu Mecliste
birlikte geçirdik. Vatandaşların talepleri eskiden siyasetçiler
tarafından sigara paketine yazılırdı, hiç değilse
sigara bitene kadar o talep orada kalırdı. Şimdi taleplerimizin
bir sigara paketi üzerindeki not kadar değeri yok, yok
sayılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, iki ayrı konuya daha
değinmek istiyorum. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun
7/l maddesi, 13/b maddesi ve 40/b maddesinde antidemokratik ifadeler yer
almaktadır. Bunlar, geçmişte, öğretim üyelerinin sürgün ve
kıyımında kullanılmıştır. Hukuk devleti
cezaya, ezaya ve şiddete dönüşmemelidir. Bir öğretim üyesi,
rektörün döner sermayeden pay almamasını söyleyince, profesör olan,
başhekim olan bu öğretim üyesi Görevinde yetersizliği
görülenler altı ay bir başka üniversitede denenir ya da görevine son
verilir. 7/I maddesine takılmış ve maalesef, Erciyes
Üniversitesinden bir profesörümüz, başhekimlik mevkisine gelmiş, ana
bilim dalı başkanı olmuş, o güne kadar yetersizliği
görülmeyen profesörümüz Pamukkale Üniversitesine daha önceki dönemlerde
altı ay sürülmüştür.
Dün, üniversitede konuşanlar sürgün ediliyordu, bugün
Ulaştırma Bakanı tüm vatandaşa konuşmamayı
tavsiye ediyor! Farklı ekol ve gruplarda maalesef bu sürgün devam
etmektedir. Biri konuştuğu için sürgün edilirken diğeri
Dinlenmek istemiyorsan konuşma kardeşim. diyor! Anayasa, İnsan
Hakları Beyannamesi yok sayılıyor. Bu durum suçtur, Hükûmet
düşürebilecek bir suçtur değerli milletvekilleri.
Diğer konuya gelince: Üniversitelerde öğretim
elemanlarının emekliliğe yansıyan ücret ve emekli
maaşları maalesef insanca yaşama düzeyinin çok
altındadır. Bu ülkede altmış beş yaşına kadar
bilim adına hizmet eden bu insanlarımızın maalesef,
pazarların dağılma saatinde alışverişe gitmeleri
ve yoksulluk sınırında yaşamaları hepimiz için
utanılacak bir durumdur. Buradan Maliye Bakanına ve Sosyal Güvenlik
Kurumuna istirham ediyorum: Ek ders ücretleri ve döner sermaye gelirleri
emekliliğe esas ücret gibi değerlendirilmelidir ve sosyal güvenlik
primi bu gelirlerden kesilmelidir. Yaşlılıkta öğretim
üyesini muhtaç duruma düşürmemek için bu bir zarurettir.
Değerli milletvekilleri, ehliyet ve liyakate önem veren, ilmî
düşünceyi her şeyin üstünde tutan bir üniversite istiyoruz. Bu
taleplerimizi fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir üniversite
gençliği ancak karşılayabilir.
Ülkemizin birlik ve beraberliği ve dirliği için, ülke
meseleleriyle ilgilenen, iyi eğitilmiş, iyi meslek sahibi gençlere
ihtiyaç vardır. Önce kendilerini ve ailelerini kurtarmaları
dileğimizdir. Bilgiden önce malumat sahibi olan nesillerle bu ülkenin
kalkınması mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, umuyor ve bekliyorum ki Atatürk ve
Türk milletini seven, bu millete mensup olmaktan gurur duyan bir nesil
yetiştiririz ve eğitim kurumlarımızı, dünyada bilgi
üreten, diğer medeni ülkelerle yarışabilen bir hâle
getirebiliriz.
Burada bir diğer konuya değinmek istiyorum. Harran
Üniversitemizde benim öğrencim olan ve tıpta uzmanlık
eğitimi alan bir kişi, daha birinci senesinde yardımcı
doçent olarak atanıyor ve orada bir doçent yok, bir profesör yok. Bu
üniversitemiz orada tıpta uzmanlık eğitimi veriyor.
Bakınız, Sağlık Bakanlığı
eğitim hastanelerinde, uzmanlıkta beş yıllık
kıdemini doldurmamış kişi şef muavini olamaz, on
yılını doldurmayan kişi şef olamaz. Şefi olmayan,
yani on yıllık deneyimi olmayan bir şef yoksa, orada
uzmanlık eğitimi verilemez.
İş üniversiteye gelince yeni mezun bir uzman hekime siz
uzmanlık eğitimi verdiriyorsunuz ama Sağlık
Bakanlığı hastanelerinde on yılını
doldurmamış, şeflik imtihanında başarıya
ulaşmamış kişiye eğitim verdirmiyorsunuz. Burada bir
standardı yakalayamayız. Üniversitelerimizin eğitim düzeyleri
arasında maalesef bir uçurum gelişiyor.
Eğitimde bir standardı yakalayabilmek için özellikle
-YÖK Başkanımız burada- biz şunu istedik: Tıpta
uzmanlık eğitimi alan kişiler en az altı aylık süreyle
üniversite hastanelerinde, üniversitede göreve başlayan uzmanlık
eğitimi öğrencileri de en az altı ay Sağlık
Bakanlığı hastanelerinde bir staj dönemi geçirmelidirler ve
bunların mezuniyet sınavlarında, uzmanlık
sınavlarında
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum. Tamamlayın
lütfen.
Buyurun.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) Teşekkür ediyorum Başkanım.
en az 2 öğretim üyesi üniversitede doçentlik
sınavında jüri olma niteliği olan profesörlerden
oluşmalıdır. Bugün, ana muhalefet partisinden bir
arkadaşım Sağlık Bakanlığı jürilere üniversitedeki
profesörü nasıl seçiyor? diye sordu. Biz, yükseköğretim kurumundan,
doçentlik sınavına giren profesörler arasından jüri seçiyorduk,
en az 2 tanesini; doçent seçmiyorduk. Hâlbuki, geçmiş dönemde tıpta
uzman olmayan doçent, profesörler ya da doçent standardında olan
kişiler bu jürilere sokulmuştur. Bu, yanlıştır.
Eğitimde bir standart birliği oluşturmak zorundayız. Yoksa,
biz, bu gelişmeye ayak uyduramayız, medeni gelişmenin çok
gerisinde kalırız.
Bu, sadece tıpta değil; mühendisliklerimizde staj
yoktur, stajlar kâğıt üzerindedir. Bu arkadaşlarımız,
bir yağlı tulum giyerek tezgâhların altına
eğilmiyorlar, sanayide çalışmıyorlar. Bu, bir
yetersizliktir.
Ben, burada, sözlerime son veriyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Durmuş.
Grupları adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürkte.
Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ve şahsım adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Demin, üniversitelerimizle ilgili konuları görüşürken
kadro açığında, öğretim üyesi kadro açığında
kalmıştık.
Şimdi görüşmekte olduğumuz madde, doçentlerin
atanmasına ilişkin bir madde. Demin de söyledim, bizim, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, bu yasa tasarısına karşı
olmadığımızı ben
ve benden önceki konuşmacı arkadaşlarımız
söyledi. Bu düzenleme de doğru bir düzenleme, yerinde bir düzenleme. Bunu
da biz destekliyoruz.
Ancak, tabii ki, demin de söyledim, bu düzenlemeleri yaparken,
üniversitelerin esas sorunlarını çözmek gerekiyor. En önemli
sorunlarından bir tanesi kadro açığıdır. Son dört
yılda üniversiteler ve fakülteler çoğalmasına rağmen,
aynı artış hızında kadro artışı
olmamıştır. Örneğin, devlet üniversiteleri son dört
yılda 53ten 94e çıkmış, üniversite sayısı yüzde
49 artmış, öğretim elemanı sayısı yüzde 12
artmış, araştırma görevlisi sayısı yine az
artmış; üniversitelerin fiziki koşulları ve barınma
sorunları çözülmemiş; öğretim elemanlarının
kadrolarına verilen atama izinleri her yıl
kısılmış, atama sayıları
azaltılmış; yeni açılan 32 üniversitede 128 prof. olmak
üzere toplam 4.042 atama yapılmış, oysa ihtiyaç 19.125.
Beş yıldan beri kadrolar
kısıtlanmış, öğretim üyesi yetiştirme
politikalarına büyük oranda zarar verilmiştir. Araştırma
görevlileri, bilindiği gibi, yarının öğretim üyesidirler,
öğretim üyesi adayıdırlar. Öğretim üyeliğinin
fidanlığıdırlar araştırma görevlileri. Oysa,
araştırma görevlilerine hiçbir önem verilmemiş, son dört
yılda devlet üniversitesi 53ten 94e çıkarken, açıktan atama
yapılacak araştırma görevlisi kadro sayısı 4.250den
1.410a düşürülmüştür. Öğretim üyeliği
cazipleştirilmesi gerekirken, akademik kadroların radikal
artışı yapılması gerekirken, bunlar hiç
yapılmamıştır.
Tıp fakültelerinin
durumu içler acısıdır. Beş yıldır
sürdürülen ücret politikaları nedeniyle profesörler veya doçent düzeyinde
200ü aşkın akademik personel üniversiteleri terk etmiş, devlet
hastanelerine veya özel hastanelere geçmiş.
Yine, üniversitelerde çalışan hemşireler performans
kriterlerinden yararlanamadığı için buralardan ayrılarak
Sağlık Bakanlığı hastanelerine veya özel hastanelere
gitmek zorunda kalmışlardır.
Bu kadro eksikliği, öğretim üyesi eksikliği ve
fiziki mekânların eksikliği diğer üniversiteleri olduğu
gibi benim seçim bölgemi de etkilemiştir. Mersinin Silifke ilçesinde bir
fakülte kurulmuş, Uygulamalı Teknoloji ve İşletmecilik
Fakültesi. Oradaki binalar o insanların özverileriyle kurulmuştur.
Kadınlarımız bileziklerini satmışlar, köylümüz
kapısındaki danayı, ineği satmış, herkes özveride
bulunarak bir yardım kampanyasıyla bu binanın inşaatı yapılmış
ve Mersin Üniversitesine teslim edilmiştir. İki tane bölüm
açılmış; İşletme Bilgi Yönetimi Bölümü ile Bilgisayar
Teknolojisi ve Bilişim Sistemleri Bölümü. Fakat işletme bilgi
işlemine geçen yıl 41 tane öğrenci alınmış,
bilgisayar teknolojisi ve bilişim sistemlerine ise iki yıldır
öğrenci alınamamaktadır. Nedeni, öğretim üyesinin bulunmamasıdır
değerli arkadaşlarım.
Yine, Mersin Üniversitesine bağlı Mut Meslek
Yüksekokulunda öğretim üyesi olmaması nedeniyle açılan bölümler
yeniden kapatılmak zorunda kalmıştır. Erdemli de yine
Silifkeye benzer; açılan fakültede ikinci sınıfa kadar öğrenci
alınmış ama ikinci sınıfta artık öğrenci
alımı durdurulmuştur. Bu, aynı zamanda öğrencilerin
psikolojisini de etkilemektedir değerli arkadaşlarım, çünkü
öğrenciler, demek ki, kendilerinin kötü üniversitede yetiştiğini
düşünmektedirler.
Bu sorunları çözmek gerekiyor. Üniversite sorununu bir bütün
olarak alıp özellikle akademik özgürlüklerini de düşünerek
altyapılarını ve öğretim üyeleri sorununu da çözerek
düşünmek gerekiyor. Yoksa, biz milletvekilleri ve siyasetçiler olarak
kendi seçmenlerimize şirin gözükmek adına her tarafta bir üniversite
kurmak veya fakülte açmanın sorunu çözmediği çok açıktır.
Değerli arkadaşlarım, Mersin Üniversitesi bizim
bölgemizde 1992 yılında kurulmuş bir üniversitedir ve Mersin
Üniversitesi çok kısa zamanda kendisini Türkiyedeki çok önemli
üniversitelerin arasına katmış bir üniversitedir. Orada
çalışan öğretim üyesi, profesöründen asistanından herkese
çok teşekkür ediyorum. Bugün gelinen noktada Mersin Üniversitesi
Türkiye'nin en iddialı üniversitelerinden birisi hâline gelmiştir ama
Mersin Üniversitesi yokluk ve yoksulluklar içerisinde, kıtlık
içerisinde fedakârca çalışmaktadır.
Mersin Üniversitesinin Tıp Fakültesi bugün, Türkiye'de ilk
yüzde 2,5 dilimi içerisinde öğrenci alan bir fakülte hâline gelmiştir
ancak buna rağmen Mersin Üniversitesinin demin sorumda da sorduğum
gibi çok ciddi bir sorunu vardır. Bu sorun, 2000 yılında Mersin
Üniversitesi Uygulama Hastanesinin ve Tıp Fakültesinin temeli
atılmış, ihalesi yapılmış, sekiz sene
geçmiş; sekiz sene içerisinde bu fakültenin inşaatı henüz
bitirilememiş, yetkililerin ifade ettiğine göre 60 trilyona daha
ihtiyaç var. Devletin ayırdığı ödenek her yıl 15
trilyon. Yıl sonunda ise ödenekler zaten kesiliyor. Bu 15 trilyonun
düzenli aktarıldığını varsaysak bile bu, dört yıl
daha sürecek demektir.
Mersinin merkez nüfusu 1 milyondur. Civarlarıyla birlikte
düşünüldüğünde çok büyük bir nüfusa hizmet ettiği çok
açıktır. Mersin Üniversitesi hastaneleri artık bugün, herkesin
kahrını ve yükünü çekmek durumunda kalmıştır. Burada,
inşaatların bitirilmesi konusunda başlangıçta dış
kredi destekleri imkânı aranmış ancak devlet dış kredi
desteklerine kefil olmadığı için bu
sağlanamamıştır. Eğer Hükûmetimiz, Sayın Bakan bu
konuya ciddi olarak eğilip dört yılda bitmesi gereken inşaata
yeterli ödeneği ayırıp -bir an önce ödenekler ayrılarak-
inşaat bitirildiği takdirde, içerisindeki araç-gereç ve tesisat
konusunda dış kredi desteğinin sağlanabileceği ifade
edilmektedir. Eğer bu olduğu takdirde, hem ülkemiz kazanacaktır
hem de Mersin yöresi kazanacaktır.
Bildiğimiz üzere, bugün, son zamanlarda yapılan
politikalardan birisi de fiziki mekân ve öğretim üyesi
açığına rağmen üniversite kontenjanlarının
sürekli, giderek artırılmasıdır. Bu üniversite
kontenjanları artırılmalıdır ama bunun da
altyapısı olarak, hem öğretim üyesi sorunu hem de fiziki mekân
çözümlenmelidir. Yine üniversitelerimizin ve Mersin Üniversitesinin araç ve
gereç sorunları vardır. Mersin Üniversitesinin diğer
üniversitelerde olduğu gibi, yine, öğretim üyesi açığı
sorunu vardır.
Bu araştırma görevlilerinin ve özellikle tıptaki bu
asistan doktorların durumları, aldıkları ücretler gerçekten
içler acısıdır, gerçekten çok komiktir. Bu, herkesin
vicdanını sızlatmaktadır. Bugün tıp fakültesinde olan
asistanlar 1 milyon 250 bin civarında, diğer fakültelerdeki
asistanlarsa 1 milyon civarında ücret almaktadırlar. Bunlara,
Hükûmetin, öncelikle çözüm bulması gerekiyor. İnsanları
aydınlatan, bilgi çağına yetiştiren üniversite öğretim
üyelerinin öncelikle ücretlerinin artırılarak bunların yoksulluk
sınırı altında yaşamalarından
kurtarılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, gerçekten bu YÖK
Yasasının üniversitelerin özgürleşmesinin önünde bir engel
olduğunu ben demin konuşmamda da ifade ettim. AKP milletvekili
arkadaşım, burada konuşan bir hocamız, değerli bir
hocamız Bunu getirin, hep beraber düzenleyelim. dedi. İktidar
partisi her konuda düzenlemeyi getiriyor, bu konudaki düzenlemeyi de getirmesi
gerekiyor. Üniversitelerin özgürleşmesini biz savunuyoruz. Üniversitelerin
akademik ve bilimsel özerkliğini tam anlamıyla savunuyoruz, bunun
gerçekleştirilmesini savunuyoruz. Laiklik olmadan bilim olmaz, akademik
özgürlük olmadan da bilim olmaz. Dolayısıyla YÖKle ilgili bütün
düzenlemelerin bu iki kıstas, iki ölçü göz önüne alınarak yeniden
düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum ben.
Üniversitelerimizin yine halkla
bağlantılarının güçlendirilmesi gerekiyor.
Üniversitelerimizin, tüketen insanlar yerine, üreten, yaratıcı olan
ve çevrelerindeki potansiyeli, atıl potansiyeli ayağa kaldıracak
kişiler yetiştirmesini ben umut ediyorum. İstihdam
artırıcı şeyleri devletten bekleyen kişiler yerine
gerçekten yaratıcı, bilgiyle donatılmış kişilerin
yetiştirilmesi gerekiyor.
Bakın, Mustafa Kemal Atatürk ne diyor: Efendiler!
Asırlardan beri milletimizi idare eden hükûmetlerin tamamı
eğitim isteğini ortaya koymuşlardır. Ancak bu
arzularına erişmek için Doğu ve Batıyı taklitten
kurtulamadıklarından, sonuç, milletin cehaletten kurtulamamasına
sebep olmuştur. Bu acı gerçek karşısında, bizim takibe
mecbur olduğumuz eğitim siyasetimizin esas çerçevesi şu
olmalıdır: Demiştim ki: Bu memleketin asıl sahibi ve
toplumsal varlığımızın asıl nedeni köylüdür.
İşte bu köylüdür ki bugüne kadar bilgi ışığından
yoksun bırakılmıştır. Bu nedenle bizim takip
edeceğimiz eğitim siyasetinin temeli, evvela mevcut cehaleti yok
etmektir. Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize görecekleri
tahsilin sınırı ne olursa olsun en evvel ve her şeyden
evvel Türkiye'nin bağımsızlığı ile kendi
benliğine ve millî geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele
etmek lüzumu öğretilmelidir. Atatürk, üniversite sorununu, eğitim
sorununu ülkenin genel bir sorunu olarak görmekte ve çözümünü de ulusal kültür
ve eğitim sorununun bir parçası olarak ele almaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Öztürk, bir dakika ekledim,
tamamlayın lütfen.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devam) Ben, bu vesileyle, Anadolunun en
ücra köşelerinde insanlarımızı bilgi çağına
yetiştirmeye çalışan, kıtlık ve yoksulluk içerisinde
her türlü özveriyi yapan asistanından profesörüne kadar tüm öğretim
üyelerine, tüm öğretmenlerimize saygı ve selamlarımı
sunuyorum. Bu vesileyle de yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Madde üzerinde şahısları adına ilk söz, Bingöl
Milletvekili Sayın Cevdet Yılmazda.
Buyurun Sayın Yılmaz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, 4üncü madde üzerinde kişisel olarak
aldığım söz hakkını, yeni üniversitelerle ilgili
birkaç noktayı vurgulayarak değerlendirmek istiyorum. Bu konuya tabii
çeşitli perspektiflerden yaklaşmak mümkün. Ben, biraz daha bölgesel
gelişme perspektifinden birkaç noktanın altını çizmek
istiyorum.
Yeni üniversitelerimiz, gerçekten uzun vadede ülkemizin
kalkınmasına, sosyoekonomik kalkınmasına önemli
katkılarda bulunacak kurumlar. Bu açıdan hepimizin el birliğiyle
desteklemesi gereken bir süreç. Bu vesileyle de yeni üniversitelerimizin, hem
ülkemize hem de yörelerine hayırlı, uğurlu olmasını
diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
başlangıç noktanız ne kadar mütevazı olursa olsun
hedeflerinizin büyük olması gerekir ve uzun vadeli olması gerekir. Bu
kapsamda, yeni üniversitelerimiz için belli bir merkezî koordinasyon içinde
mutlaka bir stratejik planlama yapılması gerektiğini vurgulamak
istiyorum. Mevcut üniversitelerimizde bu uygulamalar başladı, fakat
yeni üniversitelerde bunun altyapısı elbette farklı bir süreç
içinde kurgulanmak durumundadır. Bu stratejik planlamalarda da mutlaka
bölgesel gelişme perspektifinin dikkate alınması gerekir. Bizim
yeni kurulan üniversitelerin önemli bir kısmı, aslında nispeten
geri kalmış yörelerimizde. Bu, o yörelerimiz için de bir fırsat,
bu kurumlarımız bir fırsat oluşturuyor. Her zaman bizim
şikâyet ettiğimiz bir husus vardır: Geri kalmış
yörelerde nitelikli insan gücü bulmada sıkıntılar
olduğundan şikâyet ederiz. İşte bu üniversitelerimiz, kendi
içlerine kapalı yapılar olmazsa, içinde bulundukları yörenin
sosyal yaşamına, iktisadi yaşamına ciddi bir şekilde
bağlantılar kurarak gelişirlerse mutlaka çok önemli
katkıları olur diye düşünüyorum. Bu açıdan, bir taraftan
bölgesel gelişme stratejilerimizi oluştururken bir taraftan da
üniversitelerimiz için mutlaka bir stratejik planlama yapmalıyız ve
bu gelişmeyi bu planlama içinde sağlamalıyız diye
düşünüyorum. Burada da insan unsuru gerçekten son derece önemli. Mutlaka,
bu üniversitelerimizde sahiplenme oluşturacak, tam zamanlı olarak
mesai harcayacak rektörlerimizin bir an önce atanması gerekiyor ve bununla
paralel bir şekilde fiziki imkânların yanı sıra, mutlaka
öğretim elemanlarının sayısında bir artışa
gitmek gerekiyor ki bu yönde Hükûmetimizin gösterdiği çabalar gerçekten
takdire değer ve bunun sonuçlarını uzun vadede göreceğiz.
Ancak kısa vadeli olarak da mutlaka teknolojinin imkânlarını da
devreye sokarak, uzaktan eğitim imkânlarını da devreye sokarak
bu üniversitelerimizin bir an önce kurumsallaşması yönünde hep
birlikte çaba sarf etmemiz gerekir.
Burada yeni oluşacak bu yapılar içinde yerel potansiyeli
harekete geçirmek çok önemli, projecilik çok önemli. Akademisyenlerimizin,
artık, sadece dünyadaki gelişmeleri izlemeleri yetmez, kendi
yörelerinde mutlaka sivil toplum kuruluşlarıyla, iş
dünyasıyla, kamu kurumlarıyla el birliği içinde yerel
potansiyeli tespit etmeleri ve projelendirmeleri son derece önemli. Bu noktada
da, mutlaka, gelecek yıllarda hep birlikte gayret sarf etmeliyiz.
Son bir hususun da altını çizerek konuşmamı
tamamlamak istiyorum: Mevcut üniversitelerimiz var, yıllardır
kaynakları kullanan, belli bir noktaya gelmiş üniversitelerimiz.
Benim fikrim, bu üniversitelerimize karşı, yeni üniversitelerimize
bir pozitif ayrımcılık da uygulanması gerekir önümüzdeki
yıllarda kaynak tahsisinde. Bir yandan da eski üniversitelerimizin daha
çok kendi kaynağını üretir, kendi ayakları üzerinde durur
hâle gelmesinde büyük fayda görüyorum. Bu süreçleri eş zamanlı
götürebilirsek ve eski üniversitelerimizle yeni üniversiteler arasında köprüler
kurabilirsek, bunları eşleştirebilirsek, bir dayanışma
ruhu oluşturabilirsek çok daha sağlıklı, etkin, ülkenin
kalkınmasına, yörelerimizin kalkınmasına hizmet eder bir
üniversite sistemi oluştururuz diye düşünüyorum.
Bu vesileyle tekrar yeni üniversitelerimizin hayırlı,
uğurlu olmasını diliyor, başarılar diliyorum yeni
üniversitelerimize. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Şahısları adına ikinci söz Osmaniye
Milletvekili Sayın Mete Doğruerde.
Buyurun Sayın Doğruer. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
İBRAHİM METE DOĞRUER (Osmaniye) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
238 sıra sayılı Kanun Tasarısının 4üncü maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tasarıdaki 4üncü maddeyle 2547 sayılı Kanunun
doçentlik sınavı ve jürisiyle ilgili olan 24üncü maddesinde
değişiklik ve düzenleme yapılmıştır. Burada
doçentlik sınavında müracaat eden adaylarda aranan şartlar daha
yeknesak hâle getirilmeye çalışılmış, doçentlik
sınav jürisinin oluşturulması ve doçentlik sınav jürisinin
görevleriyle ilgili esaslar yeniden düzenlenmiştir.
Şimdi, bu 24üncü maddede yapılan
değişiklikler ana hatlarıyla şu şekilde özetlenebilir:
Önce, doçentlik sınavı -ki en önemli değişikliklerden bir
tanesi bu- Üniversitelerarası Kurulca yılda iki defa
yapılacaktır. Maddenin eski şeklinde, malumunuz olduğu
üzere, bu bir defa yapılıyordu. Şimdi bunun iki defa
yapılmasıyla doçent adaylarının gereksiz yere zaman
kaybetmeleri önlenmiş olacak.
İkincisi, bilimsel yayın ve çalışmalar
Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle
belirlenecek şartları haiz olacak. Böylece de bu bilimsel
çalışmalara bir yeknesaklık getirilmiş olacaktır.
Bir başka düzenleme sınav jürisiyle ilgilidir.
Üniversitelerarası Kurul adayın başvurduğu bilim veya sanat
dalından 5 asil veya 2 yedek üye tespit edecek. Burada ilgili bilim veya
sanat dalında yeterli öğretim üyesi bulunmadığı
takdirde bu jüri 3 üyeyle teşkil edilebilecektir. Bu jürideki asil ve
yedek üyeler, hazırladıkları gerekçeli kişisel
raporlarını Üniversitelerarası Kurula gönderecekler. Şimdi,
buradaki bir farklılık da, yedek üyelerin de kişisel
raporlarını Üniversitelerarası Kurula göndermelerinin
belirtilmesi. Daha önceki uygulamada genellikle birinci yedek üye kişisel
raporunu Üniversitelerarası Kurula gönderiyordu, ikinci yedek üye
genellikle göndermediği için, ikinci asıl üyenin herhangi bir sebeple
raporunu göndermemesi durumunda bir aksaklık ortaya çıkabiliyordu, bu
düzenlemeyle bu aksaklığın da önüne geçilmiş oluyor.
Burada önemli olan bir husus da, bu değerlendirmeye esas
alınan raporların birer nüshaları, eser inceleme sonucuna
ilişkin bildirim yazısıyla birlikte adaya gönderilecek. Evvelden
de bu adaya gönderilme durumu, sadece adayın talebi üzerine
gerçekleşiyordu. Malumunuz olduğu üzere, daha önceki dönemlerde
herhangi bir şekilde aday talep etse dahi bu raporun gönderilme durumu
olmuyordu. Yani, bu rapor gönderilmiyordu ama bir önceki durumda, aday talep
ettiği takdirde rapor ilgili adaya gönderiliyordu. Buradaki yeni
düzenlemede, raporun gönderilmesi otomatik bir şekle getiriliyor.
Konuşmamın başında da bahsettiğim gibi,
tasarıdaki en önemli iki değişiklik; birincisi, doçentlik
sınavının yılda iki defa yapılması,
dolayısıyla gereksiz beklemelerin önüne geçilmesi; ikincisi de,
şeffaflık adına, bu jüri üyelerinin hazırlamış
oldukları raporun adaylara otomatik olarak bildirilmesidir.
Bu düzenlemelerle, bu doçentlik sınavında, daha objektif,
daha kolay ve daha şeffaf bir yaklaşım tarzı sergilenerek,
bu çalışmaların, yani doçentlik sınavının daha
objektif bir şekilde yapılması amaçlanmıştır.
Tasarının hayırlı olması dileğiyle
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Doğruer.
Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Atılgan
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakandan cevabını alamadığım,
bence çok önemli gördüğüm bir hususu tekrar ediyorum: Üniversitelere
ayrılan bütçenin gayrisafi millî hasılaya oranı nedir?
İkinci bir sorum da: Kişisel araştırma
projelerine bu bütçe içinde ne kadar yer ayrılmaktadır?
BAŞKAN Sayın Öztürk
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak
istiyorum: Mersin Üniversitesi Silifke
Uygulamalı Teknoloji ve İşletmecilik Yüksekokulunun Bilgisayar
Teknolojisi ve Bilişim Sistemleri Bölümüne laboratuvarları
olmadığı için ve öğretim görevlileri
bulunmadığı için iki yıldır öğrenci
alınamamaktadır. Bu konuda yapılacak çalışmalar nedir?
Ne yapmayı düşünüyorlar? Önümüzdeki dönemde bu fakülte öğretime
açılacak mıdır?
BAŞKAN Sayın Serter
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, hepimizin bildiği gibi 2002
yılından beri dünyanın ilk 500 üniversitesi içerisine önce 2,
günümüzde de 5 Türk üniversitesi girmiş bulunmaktadır. Bu
gerçeğin çok açık bir şekilde bütün istatistiklerde yer
almasına karşın bugüne kadar ne Millî Eğitim Bakanı
olarak sizin ne de Sayın Başbakanın bu konuda sorulan sorulara
açık bir cevap vermemesinin sebebi nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Efendim, YÖK Başkanlığına atanan kişinin
şimdiye kadar hangi bilimsel incelemeleri ve eserleri vardır? Hangi
makaleleri vardır ve hangi yabancı dili biliyor? Bu konuda bilgi
edinmek istiyorum.
İkincisi, Muğla Üniversitesi Disiplin Kurulunca 40 tane
öğrencinin fakülte önünde yaptıkları YÖK protestosuyla ilgili
şöyle bir karar veriliyor: Basın açıklamasında,
Yükseköğretim Kurulu ve üniversitemize yazılı ve sözlü olarak
haksız saldırıda bulunulduğu ve bu bildiriyi okuyan
öğrencinin yanında, burada bulunanların da bu okunan bildiriyi
zımnen kabul ettiklerinden dolayı bir yarıyıl için
uzaklaştırma cezası veriliyor. Olay 12/11/2007 tarihinde oluyor,
disiplin cezası 20/5/2008 tarihinde veriliyor. Bu tarih üniversite
öğrencilerinin imtihana girme tarihidir. Yani böyle saçma bir şey
olur mu. Yani bir öğrenci çıkıyor bir bildiri okuyor -YÖKü
protesto bildirisi- orada bulunanlar da destek oluyor
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın Bakan,
Balıkesir ili küçükbaş ve büyükbaş hayvan
yetiştiriciliğinde batının en önemli illerindendir.
İlin veterinerlik fakültesine ihtiyacı olduğu hâlde
Balıkesir Üniversitesine veterinerlik fakültesi açılmasına ne
engel oluyor, niçin izin verilmiyor?
İkinci sorum: Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi
Ana Bilim Dalına bu sene öğrenci kabul edilecek midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakana sormak istiyorum: 1998 senesinden bu yana
çeşitli üniversitelerde, günümüz itibarıyla ise 5 üniversitede
eğitim vermekte olan moleküler biyoloji ve genetik bölümü şu ana
kadar yüzlerce mezun vermiştir ve her sene de ortalama 200 kadar mezun
vermektedir ancak bu meslek, maalesef, yasal olarak tanımlanmamıştır.
Bu yüzden de bu bölümlerden üniversite lisans diplomasıyla mezun olan
öğrencilerimiz çeşitli hak kayıplarına
uğramaktadır. Bu kayıplar arasında, devlette görevli olarak
çalışamama ve KPSS sınav sonucuna göre ilgili alanlara
yerleşememe gösterilebilir. Bunun neticesi olarak da geleceğin
mesleklerinden birisi olarak görülen ve stratejik önemi bulunan moleküler
biyologluk Türkiyede önemli bir kayba uğramakta ve beyin göçü ve
farklı alanlara, farklı mesleklere kayma olmaktadır. Millî
Eğitim Bakanı olarak bu durumdan haberdar mısınız?
Haberiniz var ise bu durumu düzeltmek ve bu sorunların önüne geçmek için
ve moleküler biyologluk mesleğinin yasal olarak devlet kurumlarında
tanınması için gereken yasal düzenlemelerle ilgili bir çalışmanız
var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Atılgan, üniversitelerimize ayrılan bütçenin
gayrisafi millî hasıla içerisindeki oranını soruyor.
Değerli milletvekilleri -1996 yılından
başlıyorum- 1996 yılında üniversitelere bütçeden
ayrılan pay gayrisafi millî hasılanın yüzde 0,62sidir; sonra,
bu, 1997de 0,67ye çıkmış, bugün yüzde 1,02dir, gayrisafi
millî hasılanın yüzde 1,02si oranına çıkmıştır.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) 2002 ile kıyaslıyorsunuz
da 2002de ne?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) 2002de de yüzde 0,90.
Bir de, zaman zaman bazı milletvekili
arkadaşlarımız Millî Eğitim Bakanlığı
bütçesi içerisinde üniversitelerin bütçesinden söz ediyorlar.
Değerli arkadaşlarım, bu hesabı
yaptığımız zaman, genellikle -biliyorsunuz biz bu kırk
bir üniversiteyi yeni kurduk- Millî Eğitim Bakanlığında
okul öncesi eğitimde okullaşma oranı yüzde 150
artmıştır. Okul öncesi eğitimle birlikte ilköğretim,
ortaöğretim yüzde 85-86lık bir okullaşma oranına
ulaşmıştır. Binlerce yeni okul
açılmıştır. Ayrıca, teknolojik altyapı, fiziki
altyapıyla ilgili ciddi kaynak artırımları
yapılmıştır. Aslında, burada küçülen
bakanlıkların bütçesi değil Millî Eğitim
Bakanlığındaki potansiyelin büyümesinden kaynaklanan bir
durumdur. Yoksa, bir ülkenin hükûmeti, ilköğretime, ortaöğretime,
meslek okullarına farklı bir muamele, üniversitelerine farklı
muamele etmez. Kaldı ki dediğim gibi, 2002yle de mukayese
ettiğiniz zaman 1996yla da mukayese ettiğiniz zaman, millî gelire
oranla da hesap yaptığınız zaman üniversitelere
ayrılan payda artış vardır, kişi başına
yapılan harcamada ciddi artış vardır.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) İzafi azalış
vardır Hocam. Şimdi gayrisafi millî hasıla yüzde 100
civarında arttı, üniversitenin bütçesinde yüzde 10 artış
yapıyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) O hesabı yapın Sayın Hocam.
Sayın Öztürk, Silifkedeki yüksekokula öğrenci
alınamadığını, öğretim elemanı
olmadığını söyledi.
Değerli arkadaşlarım, burada, dediğim gibi, bu
kanun çıktıktan sonra bu Yükseköğretim Kurulu tarafından
-malumunuz birçok şeyde atama yapılamıyor- bu saklı olan
kadroların kullanımına da müsaade edilecek.
Dolayısıyla, ümit ediyorum ki kurulmuş olan yüksekokullara da
öğretim elemanları verilecek ve böylelikle onlar öğretim üyelerini
de alacaklar.
Hastaneyle ilgili olarak siz daha önce bir soru sormuştunuz.
Bildiğiniz gibi Mersin Hastanesiyle ilgili olarak, son olarak 2886ya göre
ben bizatihi yüzde 60lık bir artış oranı verdim. Dört
yılda biteceğini ifade ettiniz. Aslında dört yılda bitmesi
de yine bizim arzuladığımız bir bitiş tarihi
değil ama arkadaşlar, geldiğimiz noktaya şükretmemiz
lazım. Bu büyüklükteki hastaneler yirmi yılda bitmiyordu, on beş
yılda bitmiyordu. Bunu göz ardı etmememiz gerekiyor.
Sayın Serterin 5 Türk üniversitesinin dünyanın en
başarılı 500 üniversitesi arasına girmesi ile ilgili bir
sorusu var. Buna rağmen, Sayın Başbakanın ve benim bugüne
kadar sorulan sorulara doyurucu bir cevap vermediğimizi ifade etti. Bugüne
kadar Sayın Bakan, böyle bir şey var mıdır yok mudur? Siz
bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? diye sayın milletvekillerinden
veya dışarıdaki insanlardan kimse bana böyle bir soru
sormamıştır.
FATMA NUR SERTER (İstanbul) Sayın Bakan, tersini
söylüyor Başbakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Efendim, bizim üniversitelerimizin dünyadaki ilk 500 arasına
girmesi, 5 üniversitemizin girmesi bizi sadece sevindirir, memnun eder. Biz de
buna katkısı olan herkesi tebrik ederiz. Bunun dışında
bir tavır söz konusu olamaz. Doğruya doğru eğriye
eğri diyeceğiz.
Öte yandan, Sayın Gençin Sayın YÖK
Başkanının bilimsel çalışmalarıyla ilgili olarak
bir sorusu vardı. Sayın Genç, Sayın YÖK
Başkanının -kendisi şimdi yanımda- çok sayıda
bilimsel makalesi var, bunların hepsini burada okuyacak değilim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ben öğrenmek istiyorum, bana gönderir
misiniz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Size, zatıalinize CVsini gönderecek, siz bunu lütfen alın,
bakın, değerlendirin.
KAMER GENÇ (Tunceli) Tamam, ben değerlendiririm, o
ayrı bir şey de, varsa
onları da öğrenelim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Muğla Üniversitesinde bir olay meydana geldiğini söylüyor
Sayın Genç. Bu olayda -zaten notlar alındı- eğer varsa bir
anormal durum arkadaşlarımız ilgilenecekler. Olayın meydana
geldiği tarihle soruşturmanın bittiği tarihin bir
olamayacağını da göz ardı etmememiz gerekiyor.
Sayın Bulutun Balıkesir Üniversitesi Veterinerlik
Fakültesi ile ilgili sorusu var. Bununla ilgili, biliyorsunuz, daha önce
Sayın İsmail Özgün ve diğer milletvekili arkadaşlarım
bana geldiler. Bununla ilgili prosedür başlatıldı. Maliye
Bakanlığına, Devlet Personel Başkanlığına ve
Devlet Planlama Teşkilatına görüş soruldu. Bu görüşler
geldikten sonra Bakanlar Kurulu kararı çıkarılacak ve
Balıkesir Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi kurulacaktır, bir engel
söz konusu değildir.
Tıp fakültesine öğrenci alınıp
alınmayacağı, Balıkesir Üniversitesinin altyapıyı
ve şartları hazırlayıp hazırlamamasına
bağlıdır. Eğer altyapı hazırlandığına
dair bir kanaat oluşursa ek kontenjandan da olsa kontenjan verilir. Bu
tamamen üniversitenin gayretlerine bağlı.
Moleküler biyoloji ve genetikle ilgili olarak, Sayın Tankut,
bugüne kadar dediğiniz problemin bana iletilmesi söz konusu değil,
böyle bir problemle karşılaşmadım. Bu,
Üniversitelerarası Kurulu ilgilendirir. Özellikle yükseköğretimde
meslek standartları ve denkliklerin kabulü, dünya çapında
bunların nereye oturduğuyla ilgili karar Üniversitelerarası
Kurula aittir. Eğer böyle bir problem varsa -bunu
arkadaşlarımız da not aldılar- sayın YÖK
temsilcilerimiz tarafından Üniversitelerarası Kurula bildirilecek.
Sayın Başkan, arz ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 238 Sıra Sayılı Yüksek
Öğretim Kanununda Değişiklik yapılmasına dair Kanun
Tasarısının 4. maddesinin (b) fıkrasının (3)
numaralı bendinin;
(3) Yükseköğretim Kurulunun belirlediği kıstaslar
çerçevesinde yapılan merkezi yabancı dil sınavında
başarılı olmak. Bu sınavın adayın bilim dalı
ile ilgili olması şarttır. Bilim alanı bir yabancı dil
ile ilgili olanlar bu sınavı başka bir yabancı dilde vermek
zorundadır. şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Dr. Oktay Vural Prof. Dr. Osman Çakır Prof. Dr. Alim Işık
İzmir Samsun Kütahya
Prof. Dr. Osman
Durmuş Ahmet Duran Bulut Recep Taner
Kırıkkale Balıkesir Aydın
Yılmaz
Tankut
Adana
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Çakır konuşacak.
BAŞKAN Samsun Milletvekili Sayın Osman Çakır,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
OSMAN ÇAKIR (Samsun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4üncü maddesiyle
ilgili söz almış bulunuyorum.
Bu tasarının 4üncü maddesinin (b)
fıkrasının 3üncü bendinde doçentlik sınavına
başvurmak için gerekli şartlar belirlenmiş. Bu şartlardan
bir tanesi: Yükseköğretim Kurulunun belirlediği kıstaslar
çerçevesinde yapılan merkezi yabancı dil sınavında
başarılı olmak. Bu sınavın, adayın bilim
dalı ile ilgili olması şartı aranmaz. Bilim alanı bir
yabancı dille ilgili olanlar bu sınavı başka bir
yabancı dilde vermek zorundadırlar.
Değerli milletvekilleri, şimdi belirli bir bilim
dalında doktorasını yapmış, yardımcı doçent
olmuş ve senelerce bu dalda bilimsel eser üretmiş olan öğretim
üyesi arkadaşlarımızın binlercesi Öğrenci Seçme ve
Yerleştirme Merkezinin açmış olduğu üniversite doçentlik
sınavında, yabancı dil sınavında yıllardan beri
başarılı olamadan beklemektedirler. Bilhassa Anadolu
üniversitelerinde çok sayıda yardımcı doçent bu sınavdan
dolayı, gerekli bütün bilimsel çalışmaları yerine
getirmelerine rağmen doçentlik sınavına müracaat etme
imkânı dahi bulamamaktadırlar. Düşünebiliyor musunuz, bir
ülkenin kendi dilinde değil de yabancı bir dilde, bütün üniversite
öğretim üyelerinin akademik kariyerlerinde yükselebilmesi için bir
başka ülkenin yabancı dilini gramerlerine varıncaya kadar çok
detaylı bir şekilde bilmesi gerekiyor. Yapılan sınavlarda
yurt dışında doktora yapmış, uzun süre bulunmuş
ve o ülkede hayatını idame ettirmiş olan kişiler dahi bu sınavda
başarısız olabilmektedir. Yani doçentlik sınavına
başvurabilmek için gerekli olan, öngörülen notu
karşılayamamaktadır.
Şimdi buradaki önerimiz, kişinin bilim alanı
dışında bir yabancı dil sınavına tabi
tutulması yerine bilim alanında bir sınava tabi
tutulmasıdır. Çünkü, kişi kimyacıysa, matematikçiyse,
fizikçiyse, eğer kimya alanında, matematik alanında, fizik
alanında veya tıp alanında yabancı dile hâkimse, eserlerini
yazabiliyorsa, bu alanda yazılmış makaleleri, eserleri,
kitapları okuyabiliyorsa neden doçentlik sınavına
başvuramasın, neden doçent olamasın? Türkçesini biliyorsa, bir
başka yabancı dilin detaylarına kadar, gramerine kadar bilme
zorunluluğu neden aransın? Bunun çok farklı olduğunu,
alandan alana dil bilgisindeki farklılıkların çok önemli
olduğunu burada belirtmek istiyorum.
Burada verdiğimiz önerge, sadece, yardımcı doçent
olup doçent olacak olanların doçentlik sınavına
başvurmaları için gerekli yabancı dil şartı neyse, bu
şartının kendi bilim alanlarında aranmasıdır.
Bu önergemize destek olacağınızı
düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çakır.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Maddede karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN Tamam, arayacağım.
4üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.44
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.49
BAŞKAN : Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Yusuf
COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 119uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
238 sıra sayılı Tasarının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
4üncü maddenin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.50
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.08
BAŞKAN : Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
119uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
238 sıra sayılı Tasarının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
4üncü maddenin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım
ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar
yeter sayısı vardır.
5inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- 2547 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin (a)
fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
a) Bir üniversite
biriminde açık bulunan doçentlik kadrosu, rektörlükçe, isteklilerin
başvurması için ilan edilir. Müracaat eden adayların
durumlarını incelemek üzere rektör tarafından varsa biri ilgili
birim yöneticisi, en az biri de o üniversite dışından olmak
üzere üç profesör tespit edilir. Bu profesörler, adaylar hakkında
ayrı ayrı mütalaalarını rektöre bildirirler. Rektör, bu
mütalaalara dayanarak, üniversite yönetim kurulunun görüşünü de
aldıktan sonra atamayı yapar.
c) Üniversiteler,
doçentlik kadrosuna atama için, Yükseköğretim Kurulunun onayını
almak suretiyle, münhasıran bilimsel kaliteyi artırmak amacına
yönelik olarak, bilim disiplinleri arasındaki farklılıkları
da göz önünde bulundurarak, objektif ve denetlenebilir nitelikte ek
koşullar belirleyebilirler.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın
Selçuk Ayhanda.
Buyurun Sayın Ayhan. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SELÇUK AYHAN (İzmir) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarının 5inci
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini aktarmak üzere söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri ve ekran başında
bizi izleyen yurttaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum, oturuma yeni katılan arkadaşlarıma da
hoş geldiniz diyorum.
Değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi yüce
Peygamberimiz Hazreti Muhammed İlim Çinde bile olsa arayın.
demiştir. Ülkemizin kuruluş ve kurtuluş önderi yüce Atatürk de
ulusumuza miras olarak bilim ve aklı bıraktığını
ifade etmiştir. Dünyanın gelişmiş ülkelerine
baktığımızda, bilimsel gelişmeleri yaratan ve kullanan
ülkelerin önde olduğunu görmekteyiz. Koca Osmanlı
İmparatorluğunun yıkılışında bile bilim ve
teknolojideki gelişmeleri yakından takip edememenin önemli bir etken
olduğunu hepimiz biliyoruz. Hâl böyleyken bizler, çocukluğumuzu,
bilim ve teknolojinin nimetlerini cavur icadı diye kullanmayı günah
sayan cahil ve yobaz zihniyetlerin içinden büyüyerek buralara geldik. Hâlâ
bazı ortamlarda, kasketle camiye girmenin cavur icadı olduğu
gerekçesiyle günah olduğunu söyleyen propagandaların
varlığını da üzüntüyle izliyoruz. Hindistan gibi bir ülke
bilgisayar yazılımcılığıyla tüm ticari
açığını kapatıp kâra geçerken Türkiyede bunların
tartışılması çok vahimdir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
üniversitelerimizin temel görevleri, alanında yetişmiş insan
yetiştirmenin yanında araştırma, geliştirme
faaliyetleriyle bilimsel gelişmede ülkemizi bir adım öne geçirmek ve
ülkemizin kalkınmasına, dolaylı olarak tüm
insanlığın gelişmesine, doğanın, çevrenin,
ekolojik sistemin korunmasına katkı yapmak, hatta önderlik
yapmaktır ve Türkiyede demokrasinin, kurulan, kimince oldukça
yaşlı kimince zamanını tamamlamış ama oldukça
genç olan cumhuriyetin demokratik kurumlarının korunmasını,
savunmasını yapmak ve onu geliştirmektir.
Ancak bizler, alaturka siyaset mantığı içinde, bu
doğrultuda çalışma yapmak yerine, sendikaları, meslek
örgütlerini, değişik devlet kurumlarını ele geçirme
mantığıyla üniversiteleri de rektörleriyle, dekanlarıyla
nasıl elimize geçiririz çabası içine giriyoruz.
Öncelikle, üniversitelerimizin bilimsel araştırma için
gerekli ekonomik ve teknolojik donanımı kazanması için neler
yapmalıyız sorununu masaya yatırmamız ve sorgulamamız
gerekir. Bu konuda üniversitelerimizin önünü açacak kaynak yaratımı
konusunda gerekli desteği oluşturmalı, bunun için gerekli
düzenlemeleri yapmalıyız.
Akademisyenlerin aldıkları maaş, üç
yıllık bir profesör için 3 bin YTL dolayında, bu rakam bir
araştırma görevlisi için de 1.250 YTL civarında. Akademisyenlik
özendirici bir alan olmaktan çıkmıştır bugün Türkiyede.
Özellikle araştırma görevlilerinin, doktora öğrencilerinin
durumu oldukça vahimdir. Başka alanlarda istihdam olanağı bulan
gençler araştırma görevlisi olmaktan kaçmaktadırlar.
Akademik çalışma ve araştırmada
araştırma görevlilerinin önemini üniversitelerden gelen milletvekili
arkadaşlarım çok iyi bilmektedirler. Bu gençlerin
çalışmaları, kısıtlı TÜBİTAK desteği ve
yetersiz döner sermaye desteğinin ötesinde kendi maaşlarını
harcayarak yapılabilmektedir, dolayısıyla yetersiz
kalmaktadır. Yardımcı doçent, doçent ve profesörler de benzer
sorunlarla karşı karşıyadır. İvedilikle
üniversitelerimizin ekonomik güçlenmesi sağlanmalı, öğretim
üyelerinin yaşam standardı yükseltilmelidir.
Mevcut durumda öğrencilerimiz bilimsel
çalışmanın uygulamayla desteklenemediği ortamlarda
eğitim görmekte, ne uygulamacı olarak ne de
araştırmacı ya da yönetici olarak iş yaşamına
girememektedirler. Elbette ki istihdam yaratıcı bir ekonomik
politikamız olmadığı için üniversite mezunu gençlerimizin
çoğu işsiz kalmaktadır. Ancak iş olanağı
bulanların bile karşısına çıkan kaç yıllık
deneyim aranması da gerekli eğitimi alamayan gencimizin
karşısına önemli bir sorun olarak çıkmaktadır. Bugün
yirmi dört-yirmi beş yaşlarına gelmiş ve hâlâ
babasının, annesinin eline bakan gençlerin psikolojisini,
onların ülke ekonomisine, üretime katılarak sağlayamadıkları
destekten dolayı kaybettiğimiz değerleri göz önüne alırsak,
çok vahim bir durumla karşı karşıya olduğumuzu
söylemekte yarar var.
Şimdi, biz tasarının 5inci maddesi ile
profesörlüğe atanacak doçentlerin koşullarını düzenliyoruz.
Ama, biliyorsunuz ki doçent olmak için de bir dizi koşul var. Bunlardan en
önemlisi SSCIlı yayın ya da hakemli dergilerde
yayınlanmış çalışmalar. Ancak, bazı bilim
dallarında Türkiyenin geri kalmışlığı nedeniyle
yapılması gereken çalışmalar hakemli dergileri hiç
ilgilendirmiyor, çünkü onlar o süreçleri çoktan aşmış. O zaman
yardımcı doçentlerimizin salt bu nedenle Türkiyede etnik, dinsel ya
da bölgesel ayrımcılığı bir şekilde gündeme
getiren çalışmalar yapmak zorunda kalması ya da bu alanlara
itilmesi gibi bir sonuçla karşı karşıya kalıyoruz. Bu
ne kadar doğrudur?
Bu çalışmalar hepimizin bildiği gibi Avrupada
büyük ilgi çekiyor. Hatta bu tip çalışmalar için özel fonlar bile
veriliyor. Bu konuda bilim dallarının özelliğine göre yeni bir
düzenleme yapmak zorunluluğu vardır. Yoksa bazı branşlarda
bir süre sonra profesör yapacak doçent bulamayacağımızı
şimdiden söylemeliyiz.
Üniversitelerde özgürlükçü, katılımcı,
paylaşımcı bir yönetim anlayışını egemen
kılmak zorundayız. Üniversitelerimizin bilimsel
çalışmaları üzerindeki değişik vesayetler
kaldırılmalı, devlet sadece denetim görevini yerine
getirmelidir.
Bugün bazı üniversitelerimizde rektörlük seçimleri var.
Uygulamaya bakıyoruz, öğretim üyelerinin oylarını alan
rektör adaylarının ilk denetimi YÖK tarafından
yapılıyor. YÖK bunları eliyor, Sayın
Cumhurbaşkanına gönderiyor. Sayın Cumhurbaşkanı da
YÖKün önerdiği kişilerin içinden bir tanesini rektör olarak
atıyor. Kendi üniversitelerinin öğretim üyelerinin kendi
oylarıyla yaptığı tercihlere güvenmeyen, saygı
göstermeyen, kuşku duyan bir anlayışın demokratik
olduğundan bahsedebilir miyiz?
Bir başka yanlış da şudur arkadaşlar:
Rektörlük seçimleri yapılıyor, araştırma görevlileri oy
kullanamıyor. Bu araştırma görevlilerinin içinde
yardımcı doçent olma hakkını kazandığı hâlde
kadro yetersizliği nedeniyle, kadro olmadığı için
yardımcı doçent sıfatını kazanamamış da
birçok araştırma görevlisi var. Aynı statüdeki iki kişiden
yardımcı doçent olabilen oy kullanıyor, olamayan oy
kullanamıyor. Bu, üniversite ortamında aynı koşullarda
birlikte çalışan insanların içinde bir ayrımcılık
değil midir? Bunun demokratik olmakla, demokrasiyle uzaktan yakından
bir ilgisi var mıdır?
Değerli arkadaşlarım, üniversite
öğrencileriyle, çalışanlarıyla, araştırma
görevlileriyle, yardımcı doçentten profesöre kadar tüm
akademisyenleriyle bir bütündür. Demokratik bir seçimle belli oranda, orada
okuyan öğrencilerin de, orada çalışan personelin de bir
şekilde oy kullanma ve tercih yapma hakkı olmalıdır.
Demokratik üniversiteden bahsederken bunları göz önüne almak durumundayız.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bugün
bu kanun tasarısı Meclisten geçecek, ancak yukarıda
belirttiğim aksaklıkları da göz önüne alarak demokratik,
katılımcı, dayanışmacı, özgür bilimsel
çalışmanın önünü açan yeni bir düzenlemeye gereksinim
olduğunu hepimizin bilmesi gerekir. Demokrasi sadece kılık
kıyafet, şekil açısından demokrasi aramak anlamına
gelmemelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum. Tamamlayınız
lütfen.
SELÇUK AYHAN (Devamla) Tüm bu duygularla, biraz önce
aktardığım eksik ve aksaklıkları da dikkate
alacağınızı umarak, beni dinlediğiniz için
teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
Gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluatada.
Buyurun Sayın Kutluata. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 5inci maddesi vesilesiyle Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
5inci madde, doçentliğe atamayla ilgili ek şartlar
arama imkânı veriyor üniversite yönetimine. Bu anlamda (c)
fıkrasıyla getirilen ekte bazı ilave özellikler
aranmasını, objektif, ölçülebilir kriterler olması
şartıyla imkân dâhiline sokuyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede üniversite meselesi,
üniversite sorunu, önemi ve çapı itibarıyla millî eğitim
sorununun da temelini teşkil etmektedir. Aksine, eğitimin,
özelliği itibarıyla en temel, en önemli konu sayılması
gerekirken, bizde üniversitedeki problemlerin uzun yıllara
yayılmış olması kendisinden önceki eğitim
kurumlarını ve dönemlerini de âdeta mefluç etmiş, felç
etmiş durumdadır. O yüzden, konunun neresi ne kadar düzeltilebilirse
bunu kâr sayıyoruz. Ancak bu düzenlemeler bir genel yaklaşım,
bir çerçeve anlayışı içerisinde olacak olsa mutlaka daha verimli
olacağına şüphe yoktur.
Şimdi, üniversite problemi dediğimiz zaman,
yükseköğretimdeki yetersizlik dediğimiz zaman, üniversiteden
eğer öğretim üyesinin kalitesini ve çalışma
şartlarını anlıyorsak meseleye iyi yaklaşıyoruz
demektir. Kısacası, üniversite demek, öğretim üyesi demektir;
öğretim üyesi demek, iyi seçilmiş, iyi yetişmesine imkân verilmiş
insanlar ve gençler demektir. Bu açıdan baktığımız
zaman, Türkiyedeki sistem, iyi öğretim üyesi adaylarını
üniversiteye kazandırmamıza yetmiyor. İyi adaylar üniversiteyi,
bilimsel çalışmayı arzu etseler bile, geçim şartları
itibarıyla burayı tercih eder durumda değildirler. Eğer bir
şekilde tercih ederlerse -bir sevdadan ötürü, bir ilgiden ötürü-
yetişme şartlarını altüst eden birtakım
gelişmelerle karşı karşıya kalmış bulunmaktadırlar.
Bu yetişme şartlarını altüst eden durumun
başında, hazırlık yapılmadan açılan
üniversitelerin öğretim elemanı ihtiyacı gelmektedir.
Hazırlıksız açılan üniversitelere veya vakıf
üniversitelerine kaptırılan öğretim üyelerinin yerine yenilerini
koyabilmek için, turfanda bir yetiştirme dönemi ortaya çıkıyor.
Bu yetmemiş gibi, bunun arkasından bir yardımcı doçentlik
dönemi var. Yardımcı doçentlik dönemi, doktorasını
yapmış gençlerin, derhâl, doçent gibi, öğretim üyeliğinin
ilk kademesine atanmasıyla ders verecek adam eksiğinin giderilmesine
matuf bir uygulamadır. Eğer öğretim üyesinin
azlığından ötürü bu yola gidiyorsanız, bu yol, bu gençlerin
yetişmesinin de önünü kesiyor. Dolayısıyla, acele
doktoraları yaptırılmış, acele öğretim kadrosuna
atanmış ders veren insanlar ortaya çıkıyor.
Dolayısıyla, dikkat ederseniz, şimdi, bu konular
tartışılırken öğretim üyesinden ziyade öğretim
elemanı tabiri daha fazla kullanılmaktadır. Öğretim
elemanı hem öğretim üyelerini hem de öğretim görevlilerini
kapsayan genel bir çerçeve ifadesidir, ancak gelişme sayısal yönde
olduğu için, öğretim üyesi yetiştirmek yerine öğretim
elemanı yetiştirmeye ağırlık verdiği için bu yola
doğru gidiyor Türkiye. Dolayısıyla üniversitedeki
yetersizliğimizin, Türkiye'nin yetersizliğinin hem sayısal
yetersizlik hem kalite yetersizliği olduğunu dikkate alırsak,
kaliteyle ilgili düzenlemeleri göz ardı ettiğimiz takdirde, sadece
sayısal yetersizlik üzerinde durduğumuz takdirde kaliteyi daha da
kötüye götürdüğümüzün farkında olmamız gerekiyor. Bu yüzden,
şimdi birkaç cümle ile yeni açılan üniversiteler konusuna bu vesile
ile temas etmek istiyorum.
Bu İktidarın döneminde 41 tane yeni üniversite
açılmıştır. Bu, sayısal olarak güzel bir gelişme
sayılabilir ancak 41 üniversiteyi açmayı planlamış olan bir
iktidarın, en azından ilave olarak 41 bin öğretim üyesi
adayını bir yerlerde yetiştirmeye başlamış
olduğunu görmeli idik ki, bu sayısal ve kaliteye yönelik
yetersizliğin iyi idrak edilmiş olduğunu anlayalım. Bu
yasalar tartışılırken, daha önce benzer konularda
diğer zeminlerdeki bütün tartışmalarımızda,
ilgililerle ve Sayın Bakanla olan görüşmelerimizde birtakım
rakamlar devamlı verildi. Şu anda üniversitelerde -yanlış
hatırlamı-yorsam- 32 bin doktora yapan elemanımızdan
bahsedildi. Ama mevcut üniversitelerin ihtiyacı için bu insanlar o
üniversitelerin kadrolarında kendilerini yetiştirmeye
çalışıyorlar. O hâlde, yeni kurulan üniversiteler için
hazırlıklar önceden yapılsaydı keyfiyeti kemiyete, kemiyeti
keyfiyete terk etme mecburiyetinde kalmamış olurduk.
Şimdi, bu konuda bir başka sıkıntılı
nokta, hem üniversitelerde öğretim üyesi yetersizliği hem de, daha
önce çeşitli vesilelerle ifade ettiğim gibi, sadece
yükseköğretim kurumu sıfatını almaya layık, bu arada
yüksekokul statüsünü geçememiş birtakım kurumların vakıf
üniversitesi adı altında üniversite sıfatıyla
çalışıyor olmaları, hiç öğretim üyesi
yetiştirmeden kamu üniversitelerinden öğretim üyesi transfer ederek
eğitim faaliyetlerini sürdürüyor ve üniversite sıfatını
kullanıyor olmalarıdır. Bu konuda, devamlı, bir düzenleme
ihtiyacını dile getiriyoruz. Burada da bir gelişmeyi
görebilmiş değiliz. Ancak konunun gerçekten köklü çözümünü arzu
ediyorsak mutlaka öğretim üyesi meselesine nasıl
yaklaştığımızı kamuya ilan etmeli ve bununla
ilgili tedbirleri almalıyız. Bugün, bu konuyla ilgili söylenecek çok
söz olmasına rağmen, farklı bir hususu bu yüce heyetin dikkatine
sunuyorum. Bu düzenleme vesilesiyle, eğer rektör seçimleri konusunda,
rektörlerin hizmet dönemini bir dönemle sınırlandırabilseydik
-bir dönemi, dört yılı az görüyorsak bunu beş yıl kabul
etmek suretiyle- bir dönem için rektör seçimlerini yapabilseydik,
üniversitelerin ciddiyetini korumak bakımından, üniversiteye basit,
kişisel siyaseti sokmamak ve önünü kesmek bakımından ciddi bir
adım atmış olabilirdik. Şimdi, iki dönem peş peşe
seçilme hakkını verdiğimiz zaman, dikkat ederseniz, Türkiyenin
her yerinde rektörler ikinci dönem de seçilebilmektedirler. O zaman, bu ne
isabetli rektör seçimidir ki daima ikinci seçimi de kazanmaktadırlar? Bu
gösteriyor ki bazı rektörler, seçildiği andan itibaren gayretlerini
ikinci dönem seçilme hesabına yöneltmektedirler. Bu da üniversitelerin
gelişmesinin önündeki en büyük engellerden bir tanesidir çünkü bir
öğretim üyesinin idarecilik yapması istisnai bir hâl
olmalıdır. İstisnai hâl olduğuna göre bu sadece
üniversiteye bir katkı olsun diye yapılır, bir hizmet olsun diye
yapılır. Bunu profesyonel bir meslek hâline dönüştürmeye
yatkın olan öğretim üyeleri dışarıda da pekâlâ
profesyonel uygulama alanları bulabilirler. O hâlde üniversitede kaliteyi
koruyabilmek ve devam ettirebilmek bakımından buna özel önem vermek
gerekiyor. Bu yüzden, birincisi, bir döneme indirme ve belki
yılını uzatma meselesi, ikincisi de YÖKe teklif edilen aday
sayısında -6 aday- bir azaltmaya gitme mecburiyeti çok önemli
hususlardır. Çünkü 6 adayı teklif etmeniz hâlinde, birçok aday
kendisine belirli güçler ve ilişkiler vehmederek, nasıl olsa
sıraya gireceğini düşünerek bu basit politik ortamların
gelişmesine katkı sağladıklarını görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayın.
MÜNİR KUTLUATA (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
O bakımdan hem bu teklif edilen rektör adayı
sayısının azaltılmasını hem de rektörlük
döneminin bir dönemle sınırlandırılıp belki hizmet
süresinin beş yıla çıkarılmasını ciddi
şekilde gözden geçirmeliyiz diye düşünüyorum. Hangisini yaparsak
yapalım, burada getirilen kanunda sıralanan maddeleri de buradan
geçirelim ama yükseköğretim sistemimiz öyle büyük sıkıntılar
içindedir ki bütün yaptıklarımız bir kenarından bazı
düzenleme gayretlerinden öteye gidemiyor. Onun için Türkiyede
üniversitelerimizin, kendisinden önceki yetersizliğin Türkiyede
üniversiteye talebi bir rekabet ortamı içerisinde fazlasıyla
artırdığı, bir başka yetersizlik unsuru olarak etki
yaptığını da dikkate almak suretiyle çok daha ciddi
hazırlıkları yapmak mecburiyetindeyiz. Bu anlamda Milliyetçi
Hareket Partisi seçim beyannamesinde hem eğitim sorununa hem
yükseköğretim sorununa
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kutluata.
MÜNİR KUTLUATA (Devamla) Bunlarla ilgili de
fırsatını bulduğu, imkânını bulduğu dönemde
uygulayacağını ilan etmiştir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Madde üzerinde şahıslar adına söz
talepleri vardır.
Bayburt Milletvekili Sayın Fetani Battal.
Buyurun Sayın Battal. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FETANİ BATTAL (Bayburt) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Yükseköğretim Yasasında bazı maddelerin
değişikliğiyle ilgili tasarının 5inci maddesi üzerine
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Üniversitelerimiz, dünün ve yarının orta yerinde,
aydınlığın meşalesini sürekli yakmak zorunda olan,
toplumumuzun kendilerine bu misyonu yüklediği ve toplumumuzun
kendilerinden bu görevi beklediği çok önemli
kuruluşlarımızdır. Üniversitelerimiz,
umutlarımızın büyüdüğü, yarınlarımızın
şekillendiği bizim irfan mekteplerimizdir. Dolayısıyla bir
şehre üniversitenin açılmasını çok çok önemli buluyorum ben
ama ondan daha önemli olarak gördüğüm şudur: Bir şehrin
üniversite şehri olmayı başarması çok çok daha önemlidir
diye düşünüyorum. Bir şehrin üniversite şehri olabilmesi için
üniversitenin halkıyla, halkın umutlarıyla, halkın
beklentileriyle, yerel yönetimle iç içe olmayı başarması,
onlarla omuz omuza gelmeyi hissetmesi ve bu yürüyüşü toplumsal bir
değişime dönüştürme amacına yönelik ciddi bir emek sarf
etmeyi göze almasının önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü
üniversite şehri olmayı başarmış kentlerimiz
çağı okuyan, yarınlara kendisini hazırlayan ve bugünü en
iyi şekilde yaşamayı başarabilen şehirlerimiz olur.
Çünkü ben biliyorum ki her şehrin bir dili vardır ve o şehirde o
dili anlayanlarla yarınlar kurulur. Bu açıdan
baktığımızda üniversitelerimizin üretken olmayı
hedeflemesi ve üretkenliği ortaya çıkarmak için
çağımızın dilini çok içten ve çok derinlemesine
kavramış olması gerekmektedir. Çünkü üniversitelerimizin dünya
üniversiteler liginde hak ettikleri bir ortama kavuşması demek,
ülkemizin de o noktaya taşınması anlamına gelmektedir. Onun
için, üretkenliği hedefleyen bir üniversitenin olmazsa olmaz
şartı özgürlüğü hedeflemesidir. Eğer üniversite özgür
değilse, üniversitede öğretim görevlileri, üniversitenin
hocaları, üniversitenin öğrencileri özgürlüğü hissetmiyorlarsa
düşünemezler. Özgür değilseniz düşünemezsiniz,
düşünemezseniz üretemezsiniz; bilim üretemezsiniz, teknik üretemezsiniz,
sanat üretemezsiniz, düşünce üretemezsiniz, üretemeyince geri
kalırsınız. Üniversitelerimizin özellikle günümüzde yeniden ve
yeniden bu konuya kendilerini teksif etmelerini, toplumsal talebin bu anlamda
özgürlük merkezli olduğunu yeniden ve yeniden hepimizin idrak etmesi ve bu
yürüyüşü, bu yapılanmayı bu çerçevede yeniden ve yeniden
düşünmek mecburiyetinde olduğumuzu burada ifade etmek istiyorum.
Kısaca diyorum ki: Değerli arkadaşlar, sayın
milletvekillerimiz; üniversitelerimiz özgür olmalıdır. Ve bir daha
diyorum: Değerli arkadaşlar, üniversitelerimiz özgür
olmalıdır!
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Battal.
Şahısları adına ikinci söz Malatya
Milletvekili Sayın Öznur Çalıka aittir.
Buyurun Sayın Çalık. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 238 sıra sayılı
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 5inci maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, üniversiteler, çağın
gereksinimlerine uygun olarak genç neslimizin ağırlıkta
olduğu toplumumuzun yükseköğrenim ihtiyaçlarını
karşılayan ve ülkemizin sosyoekonomik kalkınmasında
verdikleri eğitimle son derece önemli yere sahip kurumlardır.
Hızla küreselleşen, rekabetin arttığı, özellikle
teknoloji ve bilim alanındaki yarışın giderek
hararetlendiği dünyamızda toplumumuzu bu yarışın
içerisinde tutabilmek ancak üniversitelerimizde yetişen insan gücüyle
mümkündür. Ülkemizde ortaöğretimdeki okullaşma oranında yaşanan
artış yükseköğrenime yönelik talebi de artırmaktadır.
Hükûmetimiz bu ihtiyacın karşılanmasına
yönelik yeni üniversiteler kurarak gençlerimizin geleceği adına
eğitim alanındaki icraatlarını sürdürmektedir. Ancak yeni
kurulan üniversitelerimizin kadrolarında yeterli öğretim üyesinin
bulunmamasından kaynaklı çeşitli sorunlar
yaşanmaktadır. Ayrıca yeni üniversitelerimizin rektör
seçimlerine ilişkin hükümlerin uygulanmasında çeşitli sorunlar
mevcuttur. Bu seçimlerle ilgili olarak mevcut düzenlemelerde herhangi bir
hükmün bulunmaması ve daha önce çeşitli yasalarla yapılan
değişikliklerin de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi
sebebiyle mevcut durumda üniversitelerde yaşanan sorunlara çözüm
getirilememiştir.
Bu noktadan hareketle, yüce Mecliste şu anda
görüştüğümüz kanunda yeni kurulan devlet üniversitelerinde
rektörlerin nasıl atanacağına dair düzenlemeler yer almakta ve
bu tasarıyla soruna kalıcı bir çözüm getirilmektedir.
Ayrıca yükseköğretimle ilgili birçok soruna ilişkin yeni
düzenlemeler yapılmaktadır.
Hazırlanan kanun teklifinin 5inci maddesinde 2547
sayılı Kanunun 25inci maddesinin (a) fıkrası Bir
üniversite biriminde açık bulunan doçentlik kadrosu, rektörlükçe,
isteklilerin başvurması için ilan edilir. Müracaat eden
adayların durumlarını incelemek üzere rektör tarafından
varsa biri ilgili birim yöneticisi, en az biri de o üniversite
dışından olmak üzere üç profesör tespit edilir. Bu profesörler,
adaylar hakkında ayrı ayrı mütalaalarını rektöre bildirirler.
Rektör, bu mütalaalara dayanarak, üniversite yönetim kurulunun görüşünü de
aldıktan sonra atamayı yapar. şeklinde
değiştirilmiştir.
Ayrıca, maddeye üniversitelerin doçentlik kadrosuna atamayla
ilgili olarak da Yükseköğretim Kurulunun onayını almak
suretiyle, münhasıran bilimsel kaliteyi artırmak amacına yönelik
olarak, bilim disiplinleri arasındaki farklılıkları da göz
önünde bulundurarak, objektif ve denetlenebilir nitelikte ek koşullar
belirleyebilirler. fıkrası eklenmiştir.
AK Parti Hükûmeti olarak, ülkemizde üniversitesiz il
bırakmayarak son derece önemli bir başarıya imza attık.
Bundan sonraki süreçte üniversitelerimizin insan kaynağı
bakımından ihtiyaçlarını karşılamak, fiziki koşullarını
iyileştirmek ve geliştirmek adına
çalışmalarımızı sürdürdük, bundan sonra da sürdürmeye
devam edeceğiz.
Nitelikli eğitim, nitelikli akademisyenlerle mümkündür.
Doçentlik atamalarında üniversiteleri asgari koşulların
yanı sıra, bilim disiplinleri arasındaki
farklılıkları gözeterek yeni açılacak üniversitelerde
farklı koşulların konması özerkliğin bir
gereğidir. Hükûmetimiz ve YÖK Başkanlığı, özellikle bu
yeni kurulan üniversitelerde öğretim üyesi açığının
giderilmesi için yurt içinde öğretim üyesi yetiştirme
programlarına ve yurt dışındaki yüksek lisans ve doktora
programlarına bu tasarıyla önemli destek vermeyi hedeflemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha
çağdaş, daha modern eğitim imkânlarını toplumumuza
kazandırabilmek için faaliyet gösteren üniversitelerimizin
sorunlarına yönelik çalışmalarımızı
aralıksız sürdürüyoruz. En değerli yatırım, insana
yapılan yatırımdır. düsturuyla çağdaş ülkeler
seviyesine ulaşabilmek, eğitimli, bilim alanında ilerleme sağlayabilmek
ve teknolojiyi kullanabilen bir toplum yaratabilmek adına
üniversitelerimizin gelişmesine katkı sağlayacak eğitim
politikalarımızı uygulamaya devam edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın
lütfen.
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) Bu duygu ve düşüncelerle kanunun
milletimize, eğitim ve öğretim camiamıza hayırlı
uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çalık.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Demir
Sayın Demir yok mu?
Sayın Öztürk
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak
istiyorum: Mersin Üniversitesi Anamur Meslek Yüksekokulu 1996da faaliyete
geçmiş. 7 bölüm var, 3ü turizmle ilgili. Şimdi, bu yüksekokulun
binaları için arsa tahsisi yapılmış, temel atılacak
hâle getirilmiş. Ancak para olmadığından dolayı bir
türlü temel atılamıyor. Bunun kendi binasında eğitim ve
öğretime geçmesi için bu temel atma olayıyla ilgili parasal olay ne
zaman çözülür?
Yine burada da dışarıdan öğretim
elemanları ile iş götürülmeye çalışılıyor.
Örneğin oradaki ziraat mühendisleri eğitim veriyor. Bu öğretim
üyesi eksikliği nasıl giderilecektir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Deminki soruma cevap alamadım.
Şimdi, efendim, 12/11/2007 tarihinde Muğla
Üniversitesinde bir öğrenci YÖKü protesto bildirisini okuyor ve
Muğla Üniversitesi Disiplin Kurulu bu protestoyu okuyan üniversite
öğrencisi gencin yanında 40a yakın öğrenci olduğunu,
bu 40ının da bunu zımnen kabul ettiği konusunda disipline
veriyor ve kendisine bir yarıyıl üniversiteden çıkarma
cezasını veriyor. Suç, daha doğrusu eylem 11inci ayda şey
ediliyor, karar 20/5/2008 tarihinde alınıyor. Tabii burada bir yarıyıl
öyle bir yere getiriliyor ki tam imtihanlar arifesine gelince çocuklar bir
yıl kaybediyorlar. Ayrıca da yani böyle bir disiplin cezası
eğer bu öğrenciler
Bir defa gerekçe çok hatalı. Öğrencinin
orada bulunması demek zımnen o olayı tasvip ettiği
anlamında değildir, bir. İkincisi: Bunlara daha önce, hiç
olmazsa imtihanlardan önce bu disiplin cezası tebliğ edilseydi,
ilgililer idari yargıya başvursalardı, dolayısıyla
eğer haklı olanlar varsa imtihana gireceklerdi. O hak da
alınıyor. Yani üniversitelerimizde öğrencilerin ezilmesi için
çok sıkı ve çok haksız birtakım uygulamalar
yapılıyor. Bunun önüne nasıl geçilebilir?
İkincisi, bu -demin 4üncü maddede- 5 kişilik jüriyle
ilgili. Jüri üyelerinin nitelikleri nedir, burada belirtilmemiş. Onun ne
olması gerektiğinin izahını istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bakan
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Öztürkün Anamur Meslek Yüksekokulunun arsasının temin edildiği
fakat binanın yapılması için ödenek olmadığıyla
ilgili bir sorusu var.
Değerli arkadaşlar, maalesef Türkiyede bir gerçeği
kabullenmek zorundayız. Meslek yüksekokulları çok hesapsız
kitapsız ve hazırlıksız açılmıştır.
Türkiyede şu anda altı yüzün üzerinde meslek yüksekokulu
vardır. Birçok milletvekili arkadaşım hemen hemen her gün, her
hafta gelir, Şu ilkokulu bize verin, biz meslek yüksekokulu
açacağız; şu liseyi bize verin, meslek yüksekokulu
açağız... Özel idarelerden temin edilmiş, belediyelerden temin
edilmiş garaj gibi yerlerde meslek yüksekokullarının
açıldığına şahit oluyoruz. Bu, tabii çok kötü bir
gelenek olarak Türkiyede başladı. Neredeyse her ilçeye bir meslek
yüksekokulu gibi bir furya başladı. Binası yokken.. Fiziki
altyapısı yok, öğretim elemanı yok ve sonradan da, yani
özellikle bulundukları konum itibarıyla çok sonradan da olması
pek ihtimal dâhilinde görülmeyen, çok zor olan böyle bir teşebbüste
bulunuldu. Şimdi, bunların hepsinin bir anda binalarının
istediğimiz tarzda yapılması çok ciddi bir finansman gerektirir.
Üniversitelere her yıl bütçe kapsamında belli bir para
ayrılıyor. Üniversiteler kendi önceliklerini belirliyorlar, Devlet
Planlama Teşkilatıyla, Maliyeyle görüşüyorlar. Onlara verilen
bütçe çerçevesinde bu yatırımlar yapılıyor.
Eğer Mersin Üniversitesinin önceliği Anamur Meslek
Yüksekokuluysa, binalarının yapılması ise, bu yönde bir
adım atarlarsa ilgili insanlar kendilerine bu konuda yardımcı
olur.
Sayın Gençin özellikle bu Muğla Üniversitesinde
disiplin cezasına çarptırılan ve mağdur olan
öğrencilerle ilgili sorusuyla ilgili de değerli arkadaşlar
şunu söylerim: Bu, YÖKün, Millî Eğitim
Bakanlığının bir tasarrufu değil, tamamen Muğla
Üniversitesinin bir tasarrufudur. Şimdi zaten, dediğim gibi, YÖK
Başkanımız, YÖK Başkan Vekilimiz burada,
notlarını alıyorlar. Bu Muğla Üniversitesine de sorulabilir.
Ancak her üniversitenin kendi içerisinde bir disiplin kurulu var,
işleyişi var. Eğer bu gençler mağdur olduklarını
düşünüyorlarsa Türkiye bir hukuk devletidir, idari yargıya müracaat
edebilirler. Ha, süre geçti... Eğer bu süre geçti, sınavlarından
bunlar kaldılar, sınavlara giremediler, o hak verilir kendilerine.
Dolayısıyla bu bireysel bir olaydır. Şu anda bunu
incelemeden bununla ilgili haklı-haksız tespitinde bulunmamız
söz konusu değildir.
Arz ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- 2547 sayılı Kanunun 26 ncı maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
MADDE 26- a) Profesörlüğe yükseltilerek atamada;
(1) Doçentlik unvanını aldıktan sonra en az
beş yıl süreyle, açık bulunan profesörlük kadrosu ile ilgili
bilim alanında çalışmış olmak,
(2) Doçentlik unvanını aldıktan sonra, ilgili bilim
alanında özgün yayınlar veya çalışmalar yapmış
olmak,
gerekir.
Yukarıdaki (2) numaralı bentteki yayınlardan biri,
başvuru dosyasında başlıca araştırma eseri olarak
belirtilir.
Üniversiteler, profesörlüğe yükseltilerek atama için aranan
bu asgari koşulların yanında, Yükseköğretim Kurulunun
onayını almak suretiyle, münhasıran bilimsel kaliteyi artırmak
amacına yönelik olarak, bilim disiplinleri arasındaki
farklılıkları da göz önünde bulundurarak, objektif ve
denetlenebilir nitelikte ek koşullar belirleyebilirler.
b) Profesörlüğe yükseltilerek atama yapılabilmesi için;
(1) Üniversitelerde veya yüksek teknoloji enstitülerinde atama
yapılacak olan profesörlük kadroları, rektörlük tarafından ilan
edilir.
(2) Profesörlük kadrosuna başvuran adayların
durumlarını ve bilimsel niteliklerini tespit etmek için üniversite
veya yüksek teknoloji enstitüsü yönetim kurulunca en az üçü başka
üniversitelerden veya yüksek teknoloji enstitülerinden olmak üzere ilan edilen
kadronun bilim alanıyla ilgili beş profesör seçilir. Bu profesörler
her aday için ayrı ayrı olmak üzere birer rapor yazarlar ve kadroya
atanacak birden fazla aday varsa tercihlerini bildirirler. Üniversite veya
yüksek teknoloji enstitüsü yönetim kurulunun bu raporları göz önünde
tutarak alacağı karar üzerine, rektör atamayı yapar.
c) Profesörlüğe yükseltilerek atanan kişi, bir
başka yükseköğretim kurumunda veya bir başka bilim dalında
boş bulunan profesörlük kadrosuna, ancak (a) ve (b) fıkralarında
belirtilen esas ve usullere uygun olarak atanabilir.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Edirne
Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu.
Buyurun Sayın Uslu. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 238 sıra sayılı
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 6ncı maddesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi ve
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere
gelişmişliğin bir ölçüsü de ülkelerde yükseköğretim ile
ilgili sorunların çözülmüş olmasıdır. Kuşkusuz
sorunlar günün şartlarına göre değişim gösterecek ve çözümü
de gündeme taşıyacaktır.
Üniversitelerimiz, bilimsel çalışma ve
araştırmaların yapıldığı, bilgi ve
teknolojinin üretildiği, diğer taraftan ülkeler arası rekabette
üstünlük sağlayan ve çağdaş gelişmeye katkıda bulunan
eğitim ve öğretim kurumlarıdır. Bu kurumlar dinamik bir
yapıda olmalı, gelişim ve değişime açık
olmalıdır. Dolayısıyla gerek akademik gerek idari ve
gerekse özlük hakları bakımından teknolojik ve bilimsel
gelişmelere de imkân vermelidir.
Değerli milletvekilleri, bu tasarının genel
gerekçelerine baktığımızda, yeni kurulan devlet
üniversitelerinde rektör atanmasına ilişkin usulün kalıcı
bir şekilde düzenlenmesinin sağlandığı 2547
sayılı Kanunun öğretim üyeliğine yükseltme ve atamalara
ilişkin hükümler içeren maddelerinde değişikliğin
yapıldığı ifade edilmektedir.
Bu tasarı ile daha çok yeni açılmış
üniversitelerin kadro temini başta olmak üzere, öğretim
üyeliğine yükseltme ve akademik atamalara ilişkin yenilikler
getirilmiştir. Ancak ülkemizde üniversite sayısının
artırılmasının eğitimli insan gücünün
artırılması bakımından önemli olmasının
yanında eğitim kalitesinin de ihmal edilmemesinin gerektiği
gözden uzak tutulmamalıdır.
Tasarının 6ncı maddesiyle profesörlüğe
yükseltilmek suretiyle atanmaya ilişkin esas ve usuller yeniden
düzenlenmiştir. Buna göre, adayların doçent unvanını
aldıktan sonra en az beş yıl süreyle ilgili bilim alanında
çalışmış olmak ve ilgili bilim alanında özgün
yayınlar ve çalışmalar yapmış olmaları
gerekmektedir.
Diğer taraftan, üniversitelerin bu asgari
koşullarının yanında Yükseköğretim Kurulunun
onayını almak suretiyle, münhasıran bilimsel kaliteyi
artırmak amacıyla objektif ve denetlenebilir nitelikte ek koşullar
belirleyebilmeleri de hükme bağlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, ek koşulların
belirlenmesinde Yükseköğretim Kurumu belirleyici ve bütünleyici olmak
durumundadır. Aksi hâlde üniversiteler arasında atama
farklılıklarının doğmasına ve bazı
olumsuzlukların meydana gelmesine de sebep olabilecektir. Bu yüzden
kriterlerin ortak ve uygulanabilir olmasında fayda görülmektedir.
Yine bu maddeyle ilgili olarak, bir üniversitede yıllarca
profesörlük kadrosunda bulunmuş birisinin başka bir üniversiteye
geçmek istemesi durumunda (a) ve (b) bentlerinde belirtilen şartların
tekrar istenmesi yazışmalarda mükerrerliğe yol açacaktır.
Bunun yerine bir profesörün başka bir yere atanmak istemesi hâlinde
kadrosuyla ilgili bilim alanında çalışmış olmak ve
üniversite yönetim kurulunun alacağı kararla rektör tarafından
atanması daha uygun olacaktır.
Değerli milletvekilleri, üniversitelerimizde eğitim ve
öğretim kalitesinin artırılmasının, öğretim üye
ve yardımcılarının sorunlarının çözümüyle de
ilgili olduğunu söylemek doğru bir ifade olacaktır.
Üniversitelerimizde öğretim üye ve
yardımcılarının önemli sorunlarından birisi de özlük
hakları ve ders ücretlerinin artırılmasıdır. Bununla
ilgili olarak ders ücretlerinin 4 katına çıkarılması,
profesör ve doçent maaşlarında 57nci Hükûmet döneminde
yapılmış olan iyileştirmenin yardımcı doçent,
öğretim görevlisi ve araştırma görevlilerine de
uygulanması, üniversitelerimizin eğitim ve öğretim hizmeti veren
çalışanlarını rahatlatacaktır.
Değerli milletvekilleri, üniversitelerimizde rektör
atanmasıyla ilgili bir görüşümü de ifade etmek istiyorum. Esasen bir
önceki madde üzerinde söz alan Milliyetçi Hareket Partisinin Sayın Sözcüsü
de aynı konuda düşüncelerini ifade etmişti. Bilindiği
üzere, rektör atamalarında, 3 kişi sıralamasından herhangi
birisi olarak dört yıllık süre için Cumhurbaşkanınca
seçilerek atama yapılabiliyor ve bir kişi 2 defa art arda
seçilebiliyor. Bu uygulamada, bir rektör ikinci defa seçilebilmek için
kadrolarda ciddi tasarruflarda bulunabiliyor. Bunun neticesinde de
üniversitelerimizde yıpranmalar ve kişiler arasında
kırgınlıklar yaşanmaktadır. Hâlbuki, bir defada
beş yıllık, altı yıllık süre için seçim
yapılabilse bu olumsuzlukların önüne geçilmiş olacaktır.
Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere,
yükseköğretim görecek adayları belirleyecek olan öğrenci seçme
sınavı pazar günü yapılmıştır. Bu sınava 1,5
milyonu aşkın gencimiz katılmıştır. Önümüzdeki
öğretim yılında üniversite kontenjanları 42 bin düzeyinde
artırılmış olmasına rağmen bu yıl da 1
milyon civarındaki gencimiz üniversiteye girme imkânından mahrum
kalacaktır. Bu durum, Türkiye'nin kanayan bir yarasıdır.
Türkiye, mutlaka bu soruna el atmak ve bir çözüm bulmak mecburiyetindedir.
Milliyetçi Hareket Partisinin Sayın Genel
Başkanının ifade ettiği gibi, Milliyetçi Hareket Partisi,
yükseköğrenime öğrenci kazandırma ve yetiştirme konusunu
yalnızca bir sınav ve dershane sorunu olarak değil,
başlı başına bir ülkenin kalkınma dinamiği ve
insan kazanma sistemi olarak yorumlamaktadır.
Dershanelerin özel okullara dönüşmesinin teşvik edilmesini,
üniversitelere giriş sınavının kaldırılması
ve ortaöğretimin sınavsız üniversite sistemine geçişi
sağlayan bir yapıya kavuşturulmasını öngören
kapsamlı bir reform projemizin varlığını bu yasa
tasarısı vesilesiyle bilgilerinize sunuyor, yüce Meclisi bir kez daha
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Uslu.
Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Ankara
Milletvekili Sayın Aşkın Asana ait.
Buyurun Sayın Asan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AŞKIN ASAN (Ankara) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 6ncı maddesi ile ilgili görüşlerimi
bildirmek amacıyla söz almış bulunuyorum ve hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, bir yükseköğretim
kurumunun başarılı sayılabilmesi için hiç kuşkusuz
öğretim kadrosunun iyi yetişmiş olması gerekmektedir.
Kadrolarını sürekli yenileyebilme ve bu kadroların güdülenmişlik
düzeylerini yüksek tutma başarının sırlarından
biridir. Dünyaca ünlü üniversitelere baktığımızda bu
üniversitelerin başarılı kadrolara sahip olduklarını
görmekteyiz. Akademik kadro, bilgileri sadece teorik olarak biriktiren ve
aktaran kişilerden ziyade bu bilgileri uygulayabilen ve uygulatabilen,
ayrıca toplumun sosyoekonomik yapısına yarar sağlayan yeni
bilgi ve teknolojiler üreten bir anlayış ve çaba içinde olan
kişilerden oluşmalıdır.
Öğretim üyeliğine nitelikli, yetişmiş
insanların liyakat ölçütünü esas alarak atanmaları önemlidir.
Atamalarda liyakat tek ölçüt olmalıdır. Ne yazık ki bazı
üniversitelerimizde liyakat esaslı süreçlerden çok, bölümlerin
profesörlerine sadakat daha önemli sayılmıştır. Bu bizi
hiçbir yere götürmez. Batıda sanayi devrimi yaşanırken biz
nasıl uzaktan seyirci kalmışsak bilgi çağında, bilginin
sermaye olduğu bu çağda tek bir adım dahi atamayız, dünya
sahnesinden siliniriz, varlık gösteremeyiz. Atamalar ve yükseltmelerde
kayırmacılıktan ve haksızlıklardan kaçınabilmenin
bir yolu atama ve yükseltme süreçlerini saydamlaştırmak,
dolayısıyla hesap sorulabilir hâle getirmektir.
Tartıştığımız bu madde
profesörlüğe yükseltilmeyi düzenlemektedir ve bu maddeye göre
profesörlüğe yükseltilmede, doçentlik unvanını aldıktan
sonra en az beş yıl süreyle, açık bulunan profesörlük kadrosu
ile ilgili bilim alanında çalışmış olmak, doçentlik
unvanını aldıktan sonra ilgili bilim alanında özgün
yayınlar veya çalışmalar yapmış olmak şartı
aranacaktır. Yani doçent olduktan sonra sadece beş yıl beklemek
yeterli olmayacak ve nitelikli yayınlar yapmaya devam edecektir.
Yapılacak olan yükseltmelerde, nitelikli yayın
sayısı önemlidir. Üniversitelerde öğretim üyelerinin
yapmış oldukları yayınların miktarı hem
eğitimin niteliğinin hem de araştırma potansiyelinin bir
göstergesidir. Üniversitelerin araştırma performanslarının
belirlenmesinde, bilimsel araştırmaların çoğu öğretim
üyelerince gerçekleştirildiği düşünülerek öğretim üyesi
başına düşen yayın miktarı esas
alınmaktadır. Biz, üniversitelerimizin dünya arenasında
şampiyon olmasını istiyoruz.
Ben burada size güzel bir haber vermek istiyorum: Mesela Scopus
veri tabanından alınan bilgiler doğrultusunda, dünya ülkeleri
arasında uluslararası indeksler içinde yayın sayısı
bakımından bakıldığında 2006 yılı
itibarıyla Türkiye'nin 21inci sırada olduğunu görmekteyiz. YÖK
çoğunlukla Web of Knowledge veri tabanını kullanmakta oysa
Scopus daha fazla veri tabanını ve daha fazla dergiyi
taramaktadır.
Yine, bu madde doğrultusunda, profesörlük kadrosuna
başvuran adayların durumlarını incelemek üzere kurulacak 5
jüri üyesinden en az 3ünün başka üniversitelerden seçilmesi öngörülüyor.
Ben bu düzenlemenin güvenirliği artırmada olumlu etki
yapacağına inanmaktayım. Doçentlik ve profesörlük jürilerinde
görev yapma ve bu jürilerde görev yapmak için seçilmiş olma onur vericidir
ve bu fikrin yaygınlaşması gerekmektedir. Bu bağlamda, o
yıl bu görev için seçilenlerin adlarının ilan edilmesi, jüri
raporlarının bir kitapçık hâlinde yayınlanması ve
hatta jüri üyelerine bu hizmetleri için ödeme yapılması gibi yollar
düşünülebilir.
Sözlerime son verirken tüm profesörlerimizi ve profesör
adaylarımızı ve profesör hayali kuran herkesi saygıyla
selamlarım ve çalışmalarında başarılar dilerim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Asan.
Şahısları adına ikinci söz, İzmir Milletvekili
Sayın İbrahim Hasgürde
Buyurun Sayın Hasgür. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
İBRAHİM HASGÜR (İzmir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 238 sıra sayılı Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 6ncı maddesi üzerine şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Söz konusu 6ncı maddeyle getirilen önemli
değişiklik, Üniversiteler, profesörlüğe yükseltilerek atama
için aranan bu asgari koşulların yanında, Yükseköğretim
Kurulunun onayını almak suretiyle, münhasıran bilimsel kaliteyi
artırmak amacına yönelik olarak, bilim disiplinleri arasındaki
farklılıkları da göz önünde bulundurarak, objektif ve
denetlenebilir nitelikte ek koşullar belirleyebilirler. ibaresi
olmuştur. Bu ibareyle üniversitelerimizde bilimsel kalitenin
artırılması için daha nitelikli öğretim görevlisi ve
özellikle de profesörler yetişmesine katkıda bulunulması
amaçlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öğretim
üyesi, hepimizin kabul edeceği gibi, aydınlanmış,
geniş bilgili, görgülü, ufku geniş, toplumun gelişme
dinamiklerini çalıştıran, topluma öncülük eden ve o toplumun
beyin takımını oluşturan kişidir. Öğretim üyesi
kendi konusunda yetkin olduğu gibi toplumsal ve sosyal konularda da
geniş bir birikime sahip kişi olmalıdır. Üniversitenin
sağladığı bilimsel tartışma ortamı sayesinde
Batının gelişmiş üniversitelerindeki akademisyenler,
bağımsız düşünebilen ve görüşlerini her platformda
açıklayabilen bilim adamları olduklarından bahsi geçen ülkeler
bugün hak ettikleri yerlere gelmişlerdir. Bu üniversitelerin temel
özelliği, özerk ve özgürlükler ortamında nitelikli ve düşünce
üreten çok sayıda bilim adamına ve insana kapılarını
açık tutmuş olmalarıdır. Aklına ve diline geldiği
gibi konuşan, değerlendirmeleri sığ, laubali
davranışlar sergileyen, düşüncelerini başkalarına
zorla benimsetmeye kalkan kişiler bilim adamı, hatta bilim
kurumlarında yönetici olabiliyorlar mı? Cevap evet ise bu gibi kişilerin
bilim adamlığını sorgulamak gerekir diye düşünüyorum.
Bana göre bir akademisyenin veya öğretim üyesinin üniversite
mensubu olarak üç temel görevi bulunmaktadır: Bunlardan biricisi
eğitim öğretim, ikincisi bilimsel araştırma, üçüncüsü
bulunduğu coğrafyadaki toplumun bilinçlenmesini
sağlamaktır. Bu üç temel görevi yapabilmek için, bilim adamı,
evvela kendi çalışma konusunu tam ve etraflı olarak bilmek
zorundadır. Ondan sonra da toplumsal sorunlarla ilgilenmesi gerekir. Bu
anlamda yetişmiş, aydın, kimlikli bir bilim adamı veya
öğretim üyesi, içinde yaşadığı toplumun veya daha
geniş anlamda dünyanın sorunlarını izlemek, tahlil etmek ve
bilimsel bakış açısı içerisinde kendi görüşlerini
oluşturmak, bunları önce üniversite içinde öğrencileri,
asistanları, meslektaşlarıyla paylaşmak, sonra da kamuya
sunmak durumundadır. Bilim adamı veya öğretim üyesi, bu
bağlamda, hiçbir grubun veya kurumun çıkarını
düşünmeden, bilgi birikiminin kendisine sağladığı
objektif düşüncelerini özgür iradesiyle ortaya koymak durumundadır.
Bugün gelişmiş toplumlar, bu tür düşünen aydınlarına sahip
olduklarından bugünkü düzeylerine gelmişlerdir.
Ülkemiz üniversitelerini Batılı ölçekte dikkate
aldığımızda ne gerçek anlamda bilimsel araştırma
yapabildiklerini ne de ciddi eğitim ve öğretim verebildiklerini
görmekteyiz. Harvard Üniversitesinin 1933-1953 yılları arasında
rektörlüğünü yapmış olan Profesör James Connant üniversitesini
nasıl değiştirdiğini anlatırken Akademik kadro
oluşumunda son derece objektif ve işe uygun kişi alınmaktadır.
derken, Harvard Üniversitesinin öğretim üyeleri seçiminde ABDdeki en iyi
öğretim elemanlarını aldıklarını, üniversiteye
alınan öğretim üyelerinin sekiz yıl denemeden sonra ya
kalıcı statüye geçirildiğini veya üniversiteden
dışlanmaya başlandığını ifade etmektedir.
Ülkemiz yükseköğretiminin en ciddi sorunlarından biri de
bilim ve bilim insanı yetiştirme politikasının
olmamasıdır. Üniversitelerimizin, maalesef, bir bilim ve teknoloji
geliştirme felsefesi yoktur. Ülkemiz üniversitelerinde muhakkak bir bilim
politikası olmalıdır. Bu üniversite politikası veya bilim
politikası, aynı zamanda hükûmetler üstü olmalıdır.
Hükûmetlerin değişmesinden bilim politikası etkilenmemelidir.
Bilim politikaları, ayrıca yapılan bilimsel
çalışmaların teorinin ötesine geçerek teknolojide
kullanılmasını ve akademisyenlerimizin teorik bilgilerini ARGE
çalışmalarıyla pratikte de uygulama becerisini göstermelerini
sağlamalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birer
özgürlük alanı olarak üniversitelerde, başta akademik özgürlük olmak
üzere her alanda bilim insanları ve öğrenciler beyin
fırtınası yaratabilmelidir. Üniversiteler bugün kim ne derse
desin düşük verimlilik düzeyinde çalışmaktadır.
Yaklaşık olarak ülkemizin üniversitelerinde toplam 70 bin akademisyen
görev yapıyor ve bunlardan uluslararası dergilerde makale
yayımlayan öğretim üyesi sayısı her yıl 3-4 bin
arasında değişmektedir. Diğerleri
sorusunun cevabı
açıktır. Öğretim üyesi başına düşen makale
sayısı yüzde 10lar düzeyinde bulunmaktadır. Acaba yüzde
90ının bilimsel makale üretememesinin gerekçesi nedir, bunu sorgulamalıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın
lütfen.
İBRAHİM HASGÜR (Devamla) Son yıllarda
üniversitelerin bilimsel yayın sayısının
arttığı bir gerçektir. Fakat bu artış tamamen ülkenin
bilim politikası ve altyapı iyileştirilmesinin bir sonucu olarak
değil daha çok akademik aşamadaki zorunluluk, TÜBİTAK
teşviki ve yurt dışında doktora öğrenimi görüp yurda
dönen genç araştırıcıların geçmişten getirdikleri
birikimin sonucudur. Türkiye'nin bilimsel aktivitesini yükselten bu
artış, maalesef, istekli ve süreklilik olan bir durum arz
etmemektedir. Dolayısıyla, üniversitelerimiz bir an önce bu
düşünce tembelliğinden kurtulmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddeyle,
Yükseköğretim Kurulu ve üniversite-lerimizin objektif ve denetlenebilir ek
kriterler getirerek yükseköğretimde kaliteyi artırıcı
çalışmalar yapılmasının önü açılmaktadır.
Umarım bu değişiklik, geçmişte çok uç örneklerini -âdeta
çalışmanın adının dahi verilerek ilanların
çıkartıldığı gibi- gördüğümüz
yanlışlıkların tekrarlanmasına yol açmaz diyor ve
hepinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Soru-cevaba geçiyoruz daha.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Öztürk
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: YÖK
Başkanı Sayın Profesör Doktor Yusuf Ziya Özcan BDDKda
danışmanlık yaptı mı? Yaptıysa BDDKda
danışman olarak başladığı ve
ayrıldığı tarihler nedir? Sayın Özcanın
BDDKdaki danışman olarak görev yapması hangi ihtiyaçtan
kaynaklanmıştır?
Sayın Özcanın danışmanlık
yaptığı süre içinde bankacılıkla ilgili olarak hangi
bilgi birikiminden yararlanılmıştır?
Kendisinin danışmanlık yaptığı süre
içinde BDDKya sunduğu herhangi bir rapor var mıdır?
Son olarak, danışmanlık yaptığı süre
içinde kendisine aylık brüt kaç lira ödenmiştir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Köse...
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
YÖK Başkanı, üniversitelerde türbanın serbest
bırakılmasına ilişkin değişikliklerin
yapıldığı süreçte göreve gelmiş ve göreve gelir gelmez
üniversiteleri özgürleştireceğini ve demokratik yapıya
kavuşturacağını söylemişti. YÖK Başkanı, bu
özgürlük anlayışını sürdürmekte midir? Öğretim
üyelerinin akademik özgürlükleri önündeki engelleri kaldırmak için ne gibi
çalışmalar yapmıştır ya da yapmayı
düşünmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın YÖK Başkanının BDDK
üyeliği yapıp yapmadığı, hangi tarihlerde
yaptığı, ne kadar ücret aldığı, hangi bilgi
birikimine dayalı olarak bunu yaptığıyla ilgili bir sorunuz
var. Bununla ilgili olarak zaten bir yazılı soru önergesi vardır
ve bu cevaplandırılmaktadır. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisine
geldiği zaman zatıalinizce de paylaşılacaktır.
Sayın Kösenin sorusu: Sayın Başkan üniversiteleri
özgürlükçü ortamlar hâline getirme yönünde çabasının
olacağını söylemiştir. O devam etmekte midir? Siz soruyu
sorar sormaz Sayın YÖK Başkanına sordum: Etmekte midir? diye,
Evet, etmektedir. dedi.
Saygılar sunuyorum Sayın Başkan.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, karar yeter
sayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN Arayacağım.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Sayın
Başkan, sisteme girmiştim, soru soracaktım.
BAŞKAN Buyurun.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır)
Teşekkürler Sayın Başkanım.
Aracılığınızla Sayın Bakana sormak
istiyorum: Erzurum ili Atatürk Üniversitesi Narman Meslek Yüksekokulu
İnşaat Bölümü birinci sınıf öğrencisi Merve
Şengül, dolabında sol görüşlü yayınlar bulunduğu
iddiasıyla, öğretim görevlisi Ayşe Çay Atalay tarafından
bizzat Emniyet Müdürlüğüne teslim ediliyor ve şahsen kendisi Emniyet
Müdürlüğünde bu öğrencinin üst
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Demirtaş, zaman var, sorunuzu
tekrarlar mısınız.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Bizzat bu
öğretim görevlisi tarafından Emniyet Müdürlüğünün bir
odasında öğrencisinin üst araması kendi elleriyle
yapılıyor. Daha sonra bu öğrenci polisler tarafından
Erzurum şehir merkezine kadar bırakılıyor, bir daha Narman
ilçesine dönmemesinin kendisi açısından daha iyi olacağı
belirtiliyor. Bu durumdan, uygulamadan haberiniz var mı? Buna
karşı ne tür önlemler veya neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Sayın Bakanım, Yükseköğretim Kurumları
Öğrenci Disiplin Yönetmeliği öğrencilerin üniversite kampüsü
içerisinde neredeyse kendi dünya görüşleriyle ilgili hiçbir faaliyet
yapamaz hâlde bir düzenlemedir. Örneğin, YÖK protestosu da bunlardan
biridir. Bir tek üniversiteye mahsus değil, bu sadece Muğla
Üniversitesine mahsus değil. Örneğin, siyasi faaliyetlerde bulunmak,
bildiri dağıtmak, afiş ve pankart asmak, Yükseköğretim
Kurumu idarecilerinin şahıslarına karşı sözlü veya
yazılı olarak herhangi bir saldırıda bulunmak, hakaret
etmek gibi suçlar çok ağır idari yaptırımlarla
düzenlenmiştir. Dolayısıyla, Türk Ceza Kanununda da
aslında bazıları suç olmayan bu fiillerin ağır idari
yaptırımlara tabi tutulması karşısında bu
yönetmelikte değişiklik yapmayı düşünüyor musunuz? YÖK gibi
12 Eylül darbesinin ürünü olan bir kurulu protesto etmek öğrenciler
açısından demokratik bir hak değil midir?
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Sayın Başkan, Sayın Demirtaşın üç sorusu
vardır.
Atatürk Üniversitesinde Narman Meslek Yüksekokulunda okuyan bir
kız öğrencinin bizatihi sol yayınlar bulundurduğu
gerekçesiyle hocası tarafından emniyete ihbar edildiği, üstünün
arandığı, kesinlikle bir hocayla öğrenci arasında
geçmemesi gereken şekilde aralarında diyaloglar geçtiği ifade
edilmektedir. Tabii biz, meselenin aslı, esası bu mudur, yoksa
Sayın Demirtaşa da böyle mi anlatılmış bunu
bilmiyoruz. Ama Sayın Demirtaş bu meseleyi lütfedip bize
yazılı olarak iletsin. Sayın İçişleri
Bakanlığımıza gönderirim, YÖK de ayrıca hocayla ilgili
gerekli tahkikatı yapar. İşin şekli buysa, kabul edilebilir,
tasvip edilebilir bir durum değildir, bunu öncelikle ifade edeyim.
Öğrencilerin kampüste kendi dünya görüşleri
istikametinde faaliyet yapamadığı şeklinde Sayın
Demirtaşın bir itirazı var.
Değerli arkadaşlar, kampüsler, üniversiteler, malumunuz,
ilim irfan yuvalarıdır. Şüphesiz ki, 12 Eylül ürünü olan YÖKü
protesto etme hakkı da öğrencilerin vardır. İstemedikleri,
beğenmedikleri her şeyi protesto etme hakkı vardır
insanların, demokratik kurallar ve hukuk içerisinde kalmak kaydıyla.
Tabii, bunun bir prensibi, usulü vardır, gösterilen yerler ve mekânlar
vardır, bu mekânlara, bu gösterilen yerlere riayet etmek kaydıyla
bunlar yapılabilir. Aksi takdirde, 1980 öncesi durumlara Türkiyeyi
dönüştürmek söz konusudur. Yani, ben, doğrusunu isterseniz, teker
teker olayları zikrederek bunlara örnekler vermek istemiyorum ama bu
konularda hukuk içinde kalınması kaydıyla, demokratik kurallar
ve çerçeve içerisinde kalınması kaydıyla gerekli
serbestliğin olması gerekiyor. Ancak, üniversite kampüs
alanlarını, çatışan grupların özellikle
çatışma alanları hâline getirmememiz gerekiyor, getirilmemesi
gerektiğini düşünüyorum.
Sayın Başkanım, arz ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
6ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir. Karar yeter sayısı var, saydım.
7nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7- 2547 sayılı Kanunun Ek 2 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
EK MADDE 2- Vakıflar; kazanç amacına yönelik olmamak
şartıyla ve mali ve idari hususlar dışında, akademik
çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması
ve güvenlik yönlerinden bu Kanunda gösterilen esas ve usullere uymak
kaydıyla, Yükseköğretim kurumları veya bunlara bağlı
birimlerden birini veya birden fazlasını ya da bir üniversite veya
ileri teknoloji enstitüsüne bağlı olmaksızın, ekonominin
ihtiyaç duyduğu alanlarda yüksek nitelikli işgücü yetiştirmek
amacıyla, bu Kanun hükümleri çerçevesinde kalmak şartıyla meslek
yüksekokulu kurabilir. Bu meslek yüksekokulu, kamu tüzel kişiliğini
haiz olup, Yükseköğretim Kurulunun görüşü alınarak Bakanlar
Kurulu kararı ile kurulur. Kurulacak meslek yüksekokullarına, meslek
ve teknik eğitim bölgesinde gereksinim duyulması esastır.
BAŞKAN 7nci madde üzerinde gruplar adına ilk söz
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın
Osman Çakırda.
Buyurun Sayın Çakır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, Sayın
Çakır konuşmayacaklar.
BAŞKAN Peki.
Şahıslar adına Muğla Milletvekili Sayın
Yüksel Özden
Yok.
Artvin Milletvekili Sayın Ertekin Çolak
Peki,
konuşmuyor.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Hayır efendim,
konuşuyorlar. İkisi de burada efendim.
BAŞKAN Konuşacakmış, buyurun. İkisi de
burada, peki.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, önce
Konuşmayacağım. dedi.
BAŞKAN İkisi de burada, konuşacaklar. Ben öyle
anladım Sayın Genç.
Evet, buyurun Sayın Özden.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bundan sonra her
madde üzerinde şahısları adına konuşan kişileri
anons edip sorun kendilerine.
BAŞKAN Olur Sayın Genç. Bundan sonra öyle yaparım
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hile yapıyorlar efendim.
BAŞKAN İç Tüzüke göre bundan sonra hile
yapanların hepsine böyle davranacağım. Tamam
Hileişeriye
yok artık.
Buyurun.
YÜKSEL ÖZDEN (Muğla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Kanun hakkında yeterince konuştuk. Üzerinde söz aldığım
7nci maddeyle biz, vakıfların bir üniversite kurmaksızın
veya ileri teknoloji enstitüsü kurmaksızın meslek yüksekokulu
açabilmelerinin önünü açıyoruz. Bunu iki gerekçeyle yapıyoruz. İş
dünyası üzerinde yapılan çalışmalarda buradaki insan gücü
ihtiyacının -yüzde 75 oranında- daha çok ön lisans sahipleri
arasında olduğunu görüyoruz. Bu kanun tasarısıyla bunun
yolunu açmış ve kolaylaştırmış oluyoruz.
Kanunun ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Artvin Milletvekili Sayın Ertekin Çolak.
Buyurun Sayın Çolak. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Benim ilimde de geçtiğimiz yıl Artvin Çoruh Üniversitesi
kuruldu. Bütün Türkiyedeki Artvinden yetişmiş iş
adamlarımızı, holdinglerimizi, Artvin Çoruh Üniversitesinin
altyapısının yapılmasında, binalarının
yapılmasında katkıya davet ediyorum.
Kanunun milletimize hayırlı olmasını temenni
ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Soru-cevap faslına geçiyoruz.
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Herkes görüyor tabii, beni burada konuşturmamak için
AKPlilerin nasıl bir taktik güttüklerini. Önemli değil, ben yine
konuşma fırsatını bulurum merak etmeyin.
Sayın Başkan, aslında, vakıfların meslek
yüksekokulu açması bence çok enteresan bir buluş. Çünkü, Türkiyenin
idari yapısı ve özellikle sosyolojik yapısı itibarıyla
çok tarikatlar almış yürümüş. Şimdi, bu tarikatların
büyük bir kısmı da vakıflar içinde
teşkilatlanmışlardır. Bunlara meslek yüksekokulu açma
imkânı vermek, bence Türkiyede çok ciddi sıkıntılar
yaratabilir düşüncesindeyim. Yani, buraya, birtakım kazanç
amacına yönelik olmamak şartıyla mali ve idari hususlar
dışında çok anlamsız bir kısıtlamalar
getirmiş, bunları kimler belirleyecek?
Sonra, Bakanlar Kurulu, kendi fikirleri doğrultusunda, kendi
ideolojisi doğrultusunda kurulan vakıflara bu yönde meslek
yüksekokulu açması konusunda çok rahatlıkla imkân
tanıyacaktır. Ben de Hükûmetten bunun açıklamasını
özellikle bekliyorum, vakıfların meslek yüksekokulu açma zaruretini
neden hissettiler?
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bakan
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
vakıfların, bir üniversiteye bağlı olmaksızın,
sadece bir vakfın meslek yüksekokulu kurması, bizim şu anda
getirdiğimiz bir kanun değil. Bu, on beş yıldan beri
yürürlükte olan zaten bir kanun maddesidir Sayın Genç. Siz her şeyi
bildiğinizi sanıyorsunuz ama bunu bilmiyorsunuz.
Fakat niçin biz bunu getiriyoruz? Getirme sebebimiz şudur
değerli milletvekilleri: Zaten bu Kanun, bu madde var; 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununda vakıfların meslek
yüksekokulu açmasına izin veren bir madde var. Fakat bunun kimin izniyle
kurulacağıyla ilgili olarak bir ihtilaf ortaya çıktı.
Danıştay YÖKün kararıyla, Yükseköğretim Kurulu
kararıyla meslek yüksekokulu vakıflara bağlı olarak
kurulamaz. Tıpkı fakülteler ve dört yıllık yüksekokullar
gibi Bakanlar Kurulu kararıyla çıkması gerekiyor. dediği
için, biz de bu boşlukta kalmasın diye, bugün şu anda
hâlihazırda öğrencisi olan iki meslek yüksekokulunun öğrencileri
de mağdur olmasın diye, Danıştayın
aldığı bu karar gereği olarak bu maddeyi buraya koyuyoruz.
Sayın Genç, tabii, her şeyin içerisinde özellikle bir art niyet
aradığı için burada da art niyet arıyor. Burada, kesinlikle
-dediğim gibi on beş yıldan beri yürürlükte olan bir şey
vardır- efendim bize yakın olan vakıflara meslek yüksekokulu
kurdurmak için böyle bir şey getirilmemiştir.
Sayın Başkan, arz ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Komisyon, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) Efendim,
şimdi, Türkiyede üniversiteler var, yüksek teknoloji enstitüleri var,
ileri teknoloji enstitüsüne diye yazılmış burada, onun,
sekizinci satırdaki ileri sözcüğünün yüksek olarak
değiştirilmesi gerekiyor.
BAŞKAN Değişiklik not edildi.
Bu değişiklikle birlikte maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
8inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8- 2547 sayılı Kanuna aşağıdaki
geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 55- 2547 sayılı Kanunun 24 üncü
maddesinin değişiklikten önceki hükümleri, bu maddede
değişiklik yapan Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce
yapılmış olan doçentlik başvuruları ile ilgili olarak
uygulanmaya devam olunur.
30 uncu maddede öğretim üyeleri için öngörülen emeklilik
yaşı, 1/3/2006 tarihli ve 5467 sayılı, 17/5/2007 tarihli ve
5662 sayılı kanunlar ile bilahare çıkarılacak olan
kanunlarla kurulan Devlet üniversitelerinde görev almaları
şartıyla yetmişiki yaşın doldurulduğu tarihtir.
Bu uygulama, 31 Aralık 2015 tarihine kadar devam eder.
BAŞKAN 8inci madde üzerinde gruplar adına söz talebi
yoktur.
Şahısları adına Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunç, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün.
İlk söz Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz
Tunça aittir.
Buyurun Sayın Tunç. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 8inci maddesi
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz tasarı, yeni kurulan
üniversitelerin kurucu rektörlerinin atanmasıyla ilgili yasal
boşluğun giderilmesi açısından önemli bir
tasarıdır.
Tasarının görüşmekte olduğumuz 8inci
maddesiyle Yükseköğretim Kanununa geçici 55inci madde eklenmektedir. Bu
maddede, bu Kanun yürürlüğe girmeden önce yapılmış
doçentlik başvurularıyla ilgili olarak eski hükümlerin geçerli
olacağı belirtilmekte ve 30uncu maddede, öğretim üyeleri için
öngörülen emeklilik yaşı, yeni kurulan devlet üniversitelerinde görev
almaları şartıyla yetmiş iki yaşın doldurulduğu
tarihe kadar uzatılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, yeni kurulan devlet üniversitelerine
rektör atamasıyla ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde
geçtiğimiz yasama döneminde çıkarılan ancak Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilen ve bu nedenle uygulanamayan düzenlemelerle ilgili
olarak Kanunun görüşmeleri sırasında eleştiriler
yapılmıştı. 92 yılından AK Parti
İktidarına kadar, yeni kurulan 24 tane üniversitenin rektörü, Millî
Eğitim Bakanının ve Başbakanın teklifi ve
Cumhurbaşkanının atamasıyla yapıldı, sıra AK
Parti dönemine geldiğinde tavırlar değişti, Millî
Eğitim Bakanı ve Başbakanın teklifinin doğru
olmayacağı ileri sürüldü ve konu Anayasa Mahkemesine götürüldü ve
sonuçta da Anayasa Mahkemesi, geçmişteki 24 tane rektörün bu şekilde
atanmış olmasını da göz ardı ederek, Anayasa Mahkemesi
Raportörünün Kanunun Anayasaya aykırı olmadığı
görüşüne rağmen iptal kararı verdi.
Bu tasarıyla Anayasa Mahkemesinin çoğunluk görüşü
doğrultusunda ortaya çıkan hukuki boşluk giderilmektedir. Tasarının
bir an önce yasalaşması, yeni kurulan üniversitelerimizde bürokratik
işlemlerin aksamasını ortadan kaldıracaktır. Bu
sürecin uzaması, bağlantısı değiştirilerek yeni
kurulan üniversitelere bağlanan fakülte ve yüksekokulların
ayrıldıkları üniversitelerle resmî işlemleri
yapamadıklarından aksamalara neden olmaktadır. Bu nedenle, bu
tasarının bir an önce yasalaşmasında zaruret
bulunmaktadır.
Yeni kurulan üniversitelerden birinin yer aldığı
bir ilin milletvekili olarak şunu belirtmek istiyorum: Diğer illerimizde
olduğu gibi, Bartında da Bartın Üniversitesinin kurulması,
halkımız tarafından çok büyük bir sevinç ve memnuniyetle
karşılanmıştır.
Ben, bir kez daha, üniversitenin kurulması nedeniyle
başta Başbakanımıza, Millî Eğitim
Bakanımıza, emeği geçenlere ve kanunlaşmasında
gösterdiğiniz gayret nedeniyle de siz değerli milletvekillerimize
Bartınlılar adına şükranlarımı sunuyorum, yüce
Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tunç.
Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün.
Buyurun Sayın Akgün. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu kanun
tasarısının bir ihtiyaçtan kaynaklandığını
hepimiz biliyoruz. Her ile bir üniversite sloganıyla yola çıkan
Hükûmetimiz, gerçekten seksen bir ilde yeni üniversiteler kurmak suretiyle
önemli bir uygulama başlatmıştır. Bu illerden biri de
Karamandır. Gerçekten, yeni kurulan üniversitemizde rektörlük seçimi,
yaklaşık bir yıldır, yeterli öğretim elemanı
olmaması sebebiyle yapılamamıştı.
Dolayısıyla, üniversitenin yapılanması gecikiyor, idari
işlemlerin yapılması zaman alıyor.
Bu anlamda hem bu ihtiyacı karşılamak hem yeni
üniversitelere öğretim elemanı temin etmek amacıyla eklenen bu
maddede yaş sınırı yetmiş ikiye çıkarılmak
suretiyle üniversitelere bir kolaylık getirilmek istenmiştir.
Dolayısıyla, ihtiyaçtan kaynaklanan bu kanun
tasarısının hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akgün.
Madde üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 238 sıra Sayılı Yüksek
Öğretim Kanununda Değişiklik yapılmasına Dair kanun
Tasarısının Geçici 55 Maddesine son fıkra olarak,
Doçentlik sınavına başvurabilmek için bu kanun yürürlüğe
girdiği tarihten önce Merkezî Yabancı dil sınavından en az
50 puan almış olanlar başarılı sayılırlar
fıkrasının eklenmesi için gereğini arz ederiz.
Dr. Oktay Vural Prof. Dr. Osman Çakır Recep Taner
İzmir Samsun Aydın
Prof. Dr. Alim
Işık Hüseyin
Yıldız Yılmaz
Tankut
Kütahya Antalya Adana
BAŞKAN Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi
okutup, işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1/591 esas numaralı ve 238 sıra
sayılı "Yüksek Öğretim Kanunu'nda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 8
inci maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen geçici 55 inci maddenin
ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve bu maddeye üçüncü fıkra olarak yeni bir fıkra eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Nurettin Canikli Oktay Vural Hakkı Suha Okay
Giresun İzmir Ankara
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Fatih
Arıkan
Malatya Kahramanmaraş
"30 uncu maddede öğretim üyeleri için öngörülen
emeklilik yaşı, 01/03/2006 tarihli ve 5467 sayılı,
17/05/2007 tarihli ve 5662 sayılı, 22/05/2008 tarihli ve 5765
sayılı Kanunlarla kurulan Devlet üniversitelerinde görev
almaları şartıyla yetmişiki yaşın doldurulduğu
tarihtir. Bu uygulama, 31 Aralık 2015 tarihine kadar devam eder."
"Bu Kanunun 10 uncu maddesine eklenen hükümler çerçevesinde
kullanılmak üzere, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi'nin 2007
yılından devreden finansman fazlasının yüzde 25'i bu maddede
değişiklik yapan Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren bir ay içinde Yükseköğretim Kurulu hesabına
aktarılır."
BAŞKAN Komisyon katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş)
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak
mısınız?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yeni dokuz devlet üniversitesinin daha kuruluşuna
ilişkin 22/05/2008 tarihli ve 5765 sayılı kanun, 1/591 esas
numaralı kanun tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'nda görüşüldüğü
02/06/2008 tarihinden sonra Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak
Resmi Gazetede yayımlanmış ve yürürlüğe girmiş
olduğu için, iş bu değişiklik önergesinin verilmesi
gereği hasıl olmuştur.
Keza, iş bu değişiklik önergesi ile,
yükseköğretim kurumlarının bilimsel araştırma projeleri
ile yurt içi ve yurt dışı öğretim elemanı ve
öğrenci değişim programlarının desteklenmesi, yurt içi
ve yurt dışında öğretim üyesi ve araştırmacı
yetiştirilmesi ile Yükseköğretim Kurulu'nun fiziki ve personel alt
yapısının güçlendirilmesinde kullanılması
amacıyla Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi'nin 2007
yılından devreden finansman fazlasını 2547 sayılı
kanuna eklenen hükümler çerçevesinde 2008 yılında
kullanılması imkanı getirilmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 238 sıra Sayılı Yüksek
Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının Geçici 55 Maddesine son fıkra olarak
Doçentlik sınavına başvurabilmek için bu kanun yürürlüğe
girdiği tarihten önce Merkezî Yabancı dil sınavından en az
50 puan almış olanlar başarılı sayılırlar
fıkrasının eklenmesi için gereğini arz ederiz.
Oktay
Vural (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Van) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OSMAN ÇAKIR (Samsun) Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun Sayın Çakır. (MHP
sıralarından alkışlar)
OSMAN ÇAKIR (Samsun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kanun tasarısının geçici 55inci maddesine son
fıkra olarak eklemek istediğimiz bu husus, üniversitelerde binlerce
yardımcı doçentin, doçentlik sınavına girebilmek için
mevcut yabancı dil sınavından alması gereken not
ortalamasını tutturamayanların, bir defaya mahsus olmak üzere,
50 puan veya daha yukarısını aldıkları takdirde
doçentlik sınavına başvurup, bilimsel şartları ve gerekli
kriterleri yerine getirdikleri takdirde doçent unvanı alabilmelerini
sağlayabilmek amacını taşımaktadır.
Ülkemizde çok sayıda üniversite kurulmuştur ve
şiddetle öğretim elemanına ihtiyaç vardır. Maalesef,
öğretim elemanı yetiştirme programlarımız kurduğumuz
üniversitelerde okuyacak öğrencilerin ihtiyaçlarını
karşılayacak düzeyde değildir. Okullaşma oranının
yükseköğretimde yeterli düzeye ulaştırılabilmesi için en az
2,5 milyon daha öğrenciyi üniversitelerimize almak gerekiyor. Şu anda
mevcut, 2 milyon 400 bin öğrenci okuyor. Eğer üniversitelerimize 2,5
milyon daha öğrenci alabilirsek Avrupa Birliğinin
yükseköğretimdeki okullaşma oranını yakalama
imkânımız olacak. Dolayısıyla, binlerce yardımcı
doçenti İngilizce sınavından veya Fransızca
sınavından, bir Batı dili sınavından 70 alamadı
diye bekletirsek, bu üniversitelerimizdeki gençlerimiz de üniversite okuma
imkânı elde etmek için çok daha uzun süre bekleyeceklerdir.
Değerli milletvekilleri, bunun yanında ikinci bir konuyu
daha dile getirmek istiyorum. Üniversitelerde okuyan, 50/d maddesine göre görev
yapan araştırma görevlilerinin doktoraları bittiği anda
işlerine son verilmektedir. Hâlbuki üniversitelerde 33üncü maddeye göre
görev yapan ve aynı işi gerçekleştiren araştırma
görevlilerinin doktoraları bittikten sonra görevlerine son verilmemekte ve
yine memuriyetlerine devam etmektedirler. Hâlbuki, 50nci maddeye göre görev
yapan araştırma görevlileri bu imkânı elde edememektedir ve
hayatının ortasında üniversiteden kapı
dışarı olmak zorunda kalmaktadır. Bunun düzenlenmesi ve
50/d maddesine göre görev yapan araştırma görevlilerinin
kadrolarının 33üncü maddeye göre değiştirilmesi fevkalade
yararlı olacaktır, üniversitelerin bunlara ihtiyacı vardır.
Bir üçüncü husus, 57nci Hükûmet zamanında profesör ve doçentlerin
maaşları düzeltilmişti. Ancak uzman, araştırma
görevlisi ve yardımcı doçent maaşlarında fevkalade önemli
sıkıntılar vardır. Evlerini geçindiremez durumdadır ve
aldıkları maaşlar yoksulluk sınırının
altındadır. Bunların maaşlarının da ivedilikle
2914 sayılı Yükseköğretim Personel Yasasının
değiştirilerek düzeltilmesi fevkalade önemlidir.
Yabancı dil ile ilgili önerdiğimiz başarı
puanının azaltılması, yabancı dili hafife
aldığımız için değildir. Mutlaka yabancı dil
öğrenilmelidir. Hatta, bunun için, öğretilmesi için her tedbir
alınmalı, bir değil en az iki yabancı dil
öğretilmelidir. Bunlardan bir tanesi Batı dillerinden
olmalıdır, bir tanesi de Doğu dillerinden olmalıdır.
Ama akademik terfilerde bilimsel kriterleri yerine getirmiş, gerekli
araştırmaları, çalışmaları ve başarı
kriterlerini yakalamış genç
araştırıcılarımızın lisan puanından,
ÜDS sınavından 70 alamadı diye doçentlik sınavına başvurmasının
yasaklanması fevkalade yanlıştır. Bu geçici maddede bu
düzenlemenin yapılması durumunda çok önemli bir ferahlık
sağlanacaktır. Anadolu üniversitelerindeki öğretim üyelerimizin,
Anadolu çocuklarının önü açılacaktır, geleceği
açılacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum,
yasanın hayırlı olmasını diliyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çakır.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 8inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
9uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına söz talebi yok.
Şahıslar adına, Bitlis Milletvekili Sayın
Cemal Taşar, Gümüşhane Milletvekili Sayın Yahya Doğan...
İlk söz Bitlis Milletvekili Sayın Cemal Taşarda.
Buyurun Sayın Taşar. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
CEMAL TAŞAR (Bitlis) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yükseköğretim Kanununda değişiklik
yapılmasına dair 9uncu maddesi üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle millet iradesinin temsil
edildiği yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
İki gündür bu kanunu tartışıyoruz. Gerek
İktidarımızın gerek muhalefet milletvekillerimizin çok
değerli katkıları oldu. Bu kanunun hazırlanmasında
emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Bu kanunun öncelikle
üniversitelerimize ve milletimize hayırlı olmasını
diliyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Taşar.
Gümüşhane Milletvekili Sayın Yahya Doğan.
Buyurun Sayın Doğan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) Sayın Başkan,
saygıdeğer üyeler; 238 sıra sayılı Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında şahsım adına söz
almış bulunuyorum.
Görüşmeler, gereğince yapıldı. Aslında bir,
beş on dakika konuşma yapacaktım ama anladığım
kadarıyla bir mutabakata varılmış. Kabul edilen bu kanun
hepimize hayırlı uğurlu olsun.
Bir hususu belirtmek istiyorum: Üniversiteler ülkemizin göz
bebeği, ciddi kuruluşlardır. Bu Parlamentoda 100e yakın
öğretim üyesi bulunmaktadır. Bu bir tarihî fırsattır.
Üniversite sorunlarının masaya yatırılması, çözülmesi
konusunda, parti ayrımı yapmaksızın bütün öğretim
üyesi kökenli milletvekillerinin bir platform oluşturmasını ve
sorunları parti farkı
gözetmeden, bilimsel bir şekilde çözüm arayışına girmesi
davetimi yeniliyorum.
Ülkemizde üniversitesiz il bırakmayan Hükûmetimize ve bunu oy
birliğiyle kabul eden yüce Parlamentoya saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Doğan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
10uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına söz talebi yok.
Şahıslar adına, Hakkâri Milletvekili Sayın
Rüstem Zeydan, Van Milletvekili Sayın Gülşen Orhan
İlk söz Hakkâri Milletvekili Sayın Rüstem Zeydanda.
Buyurun Sayın Zeydan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; müstesna heyetinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Yarının umudu olan gençlerimize yarına umut olarak
gösterilecek olan üniversitelerin kurulumunda emeği geçen bu yüce Meclise
ve onun bağrından çıkan 60ıncı Cumhuriyet Hükûmetine
ve onun Sayın Başbakanına ve Saygıdeğer Bakanına
şükranlarımı arz ediyorum.
Hakkâri gibi bir ilde, iki ülkenin yakın
coğrafyasına komşu olan bir ilde bir üniversitenin kurulmuş
olmasını da şükranla ve minnetle karşılıyorum.
Ortaöğretimde mutsuzca bekleyen binlerce öğrenciye umut, bölge insanına
sevinç, kalkınmaya katkı, yaşam standartlarına erişim,
yatırıma katma değer, sosyokültürel yapıya destek ve ilin
genellerine moral ve motivasyon olan bu üniversitelere katkı vermiş
olan herkese gerçekten, bir milletvekili olarak şükranlarımı
sunuyorum.
Ortaöğretimde mutsuzca bekleyen onlarca öğrenci
umutlarını yarına taşırken bir üniversite hayaliyle
yaşadılar. Kendileriyle birlikte kendilerinin ebeveynleri ve
yakınları üniversite hayalini ve üniversite hayalinin de ötesinde
üniversitenin o bölgeye ne denli katkı vereceğini hep hayal edip
durdular. Dolayısıyladır ki bu Hükûmet döneminde yüce Meclisin
de katkısıyla seksen bir ilde üniversite gerçekleştirildi. Yeni
doğan bir bebeğin büyütülüp serpilmesi ve genç bir fidan hâline
getirilmesi için verilen her emek gibi üniversiteye de onca emek
verileceği kesindir. Yarının umudu olan gençlerin umudunu ünlü
şair Necip Fazıl Kısakürekin şiiriyle sizlere
duygularımın bir ifadesi olarak arz etmek istiyorum:
Sevinin, Mehmedim, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve
dönsek de!
Sanma ki bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Zeydan.
Van Milletvekili Sayın Gülşen Orhan.
Buyurun Sayın Orhan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
GÜLŞEN ORHAN (Van) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 238 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 10uncu maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Bu kanun tasarısının hazırlanmasında
emeği geçenleri kutluyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Orhan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, aleyhte oyumun
rengini belirtmek üzere söz istiyorum.
BAŞKAN Tamam Sayın Genç, heyecanlanmayın.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, ben heyecanlanmıyorum.
BAŞKAN Oyunun rengini lehte olarak açıklamak üzere Van
Milletvekili Sayın Gülşen Orhan, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
GÜLŞEN ORHAN (Van) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 238 sıra sayılı Kanun
Tasarısının lehinde oyumu belirtmek üzere söz aldım. Yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bu tasarının hazırlanmasında emeği geçen
tüm arkadaşları kutluyorum ve tasarının
vatanımıza, milletimize hayırlı olmasını
diliyorum ve oyumun renginin de evet olduğunu belirtiyor, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Oyunun rengini aleyhte belirtmek üzere Tunceli Milletvekili
Sayın Kamer Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 238 sıra
sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Yasa Tasarısı burada görüşülürken sabahtan
beri burada oturuyoruz. Bizi konuşturmamak için AKP Grubu her türlü
tedbire başvurdu.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın Genç,
konuşma önerdik. Yapmayın, doğruyu söyleyin orada.
KAMER GENÇ (Devamla) Ama şunu bilesiniz ki, siz ne kadar
beni engelleseniz de, ben bir yolunu bulur konuşurum burada, onu
bilesiniz. Tamam mı? Onu bilesiniz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Size söyledik gelin
konuşun diye ama konuşmadınız.
KAMER GENÇ (Devamla) Ben çünkü yirmi sekiz senedir bu kürsüde
şey ediyorum.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) Hiç gülmemiştik, sayende
gülelim.
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, değerli milletvekilleri
Sayın Başkan, arkadaşların eğer
canları sıkılıyorsa dışarı gitsinler.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) Yok, hoşumuza gidiyor!
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, ben burada bir
bağımsız milletvekiliyim. Çeşitli parti grupları
olabilir. Beni bir parti grubu gibi kabul etmek zorundasınız. Kamer
Genç fonksiyonunu ihmal ederek siz siyaseti istediğiniz gibi yapamazsınız,
onu bilesiniz.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) Sen neymişsin be abi!
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, değerli milletvekilleri,
üniversiteler hakikaten bir memleketin can damarıdır, hayat
damarıdır. Böyle bir kurumun en iyi şekilde kurulması,
faaliyete geçmesi, üniversitede yetişen gençlerimizin çağdaş,
aydınlık fikirlerle, bilgilerle donatılması, hepimizin
istediğidir. Bu üniversitelerin başında, biliyorsunuz, bir YÖK
kurumu var.
Şimdi, Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçildikten
sonra, durup dururken bir YÖK Başkanını atadı. Bu YÖK
Başkanının bilimsel kariyerinin ne olduğunu kimse bilmiyor.
Hatta içinde görev yaptığı üniversitede tanıyan kimse yok.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) Konuyla ne ilgisi var!
BAŞKAN Sayın Genç, söz aldığınız
konuda lütfen
KAMER GENÇ (Devamla) Efendim, YÖKle ilgili konuşuyorum.
Yani diyorum ki: YÖK kurumunun sağlıklı
işleyebilmesi için, üniversitelerin sağlıklı görev
yapabilmesi için, evvela onu yöneten kişilerin sağlıklı
olarak oluşturulması lazım.
Şimdi, Abdullah Gülle ilgili, Cumhurbaşkanı
adayıyken, bir araştırma şirketini kurmuş, Abdullah
Gülü destekleyenler cemiyetinden, lehine araştırmalar
yapmış. Ondan sonra, çalıştığı üniversitede
kendisini tanıyan öğretim görevlileri bile yok. Birdenbire böyle bir
kişi geldi, YÖK Başkanlığına oturdu. Şimdi, böyle
bir kişinin YÖK Başkanlığına oturması
BAŞKAN Sayın Genç, söz aldığınız
konuda lütfen
KAMER GENÇ (Devamla)- Efendim, bir dakika.
Ayrıca, bir beyanat verdi, dedi ki: Ey üniversiteler, siz
Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayın
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) Sana mı soracaktı?
BAŞKAN Sayın Genç
KAMER GENÇ (Devamla)
İnsan Hakları Mahkemesini
tanımayın, Danıştay kararlarını
tanımayın, siz üniversitelerde türbanı serbest edin.
Şimdi, değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyet
devleti bir hukuk devletidir.
ALİ KOYUNCU (Bursa) İlle oraya getirdin! İlle
oraya getirdin!
KAMER GENÇ (Devamla) Hukuk devletinde herkes hukuka
saygılı olmak zorundadır.
ASIM AYKAN (Trabzon) Hangi hukuka?
KAMER GENÇ (Devamla) Mahkeme kararlarına saygılı
olmak zorundadır. Siz mahkeme kararlarına saygılı
olmazsanız, hukuka saygılı olmazsanız sizin
bulunduğunuz makama kim saygılı olabilir?
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) Sen kime saygı
gösteriyorsun? Ne Cumhurbaşkanına saygın var ne Başbakana saygın
var!
KAMER GENÇ (Devamla) Onun için, yani özellikle bu YÖK
atamasında, maalesef, Türkiyenin üniversitelerine yakışan
şan ve şöhrette, tarafsızlıkta bir yönetim
oluşturulmamıştır. Bu nitelikte oluşturulmayan bir YÖK
idaresinin, Türkiye üniversitelerinde çok sağlıklı bir görev
yapacağına, çok sağlıklı bir eğitim
politikası izleyeceğine, çok sağlıklı bir imtihan
heyetlerini oluşturacağına inanmıyorum. İşte,
Mısırdaki El Ezher üniversiteleriyle iş birliği
inşallah yapmazlar; ondan sonra, Orta Doğudaki, böyle, Arap
ülkelerindeki, çağımızın gerisinde, bilim
çağının dışında kalmış, ilim
bakımından gerilerde kalmış üniversitelerle iş
birliği yapmazlar.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) Kübayla yapsınlar,
Kübayla!
KAMER GENÇ (Devamla) - Bizim istediğimiz, gençlerimizin
Gerçekten gençlerimiz çok dinamik, dünya
üniversitelerinde her yönden, bilim yönünden, ilim yönünden lider olabilecek
bilgide, kabiliyette, kişilikte gençlerimiz var, öğretim
görevlilerimiz var. Üniversitelerimizde özellikle araştırma görevlilerine
yeteri kadar ödenek ayrılmalı, en iyi üniversitelerde bu
araştırma görevlileri yetiştirilmelidir. Ama bunun en önemli
yolu, sayın milletvekilleri, işte, üniversitenin yönetiminin
oluşturulduğu yerden geçer.
ALİ KOYUNCU (Bursa) Onu sen ikna odalarına sor!
KAMER GENÇ (Devamla) Bu yönlerde eğer insanlar doğru
dürüst yönetilmezse, sağlıklı bir yönetim oluşturulmazsa, o
bakımından oraya net
Yani, burada yapılan konuşmalar,
hepsi lafügüzaftır. Yani, en iyi, mükemmel kanunları
yaparsınız ama o kanunları uygulayacak insanlar eğer o
felsefenin, o inancın adamları değilse, maalesef, onlar
işte o kanunları, o yasaları, o uygulamaları
yanlış yaparlar. Biraz önce Sayın Bakan diyor ki: Efendim, biz
vakıf üniversitelerini kurmak için, Danıştay bizim YÖKün yetkisini
iptal etti; biz, işte bunun için getirdik bu kanunu.
Yani, her getirilen işlemde, her getirilen tasarrufta ille
mahkeme kararlarının önünü kesmek
Arkadaşlar, bakın, mahkemeler bu memleketin en
AVNİ ERDEMİR (Amasya) Mahkeme kararlarının
önü kesilmiyor, anlamadın ki!
KAMER GENÇ (Devamla) Bunlar, hayatta yetişmiş, en
azından otuz kırk yıl Danıştay, Yargıtay gibi,
oralardan gelmiş insanlar. Oralarda tarafsızlığın ne
olduğunu, hukukun ne olduğunu bilen insanlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Genç, tamamlayın lütfen; oyunuzun
rengini söylemek üzere söz aldınız.
KAMER GENÇ (Devamla) Tamamlayacağım efendim.
Şimdi, bu insanlar ülke için çok büyük emek sarf
etmişler, tarafsızlığın ne olduğunu biliyorlar,
hukukun ne olduğunu biliyorlar, vicdanın ne olduğunu biliyorlar,
ahlakın ne olduğunu biliyorlar.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) Bir de sen bilsen onları!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Biraz da sen
öğrensen!
KAMER GENÇ (Devamla) Dolayısıyla,
vicdanlarının sesini dinleyerek, hukukun ilkelerini dinleyerek
verdikleri kararlar bu ülkenin yararına olan kararlardır. Türkiyenin
kendisine özgü bir yapısı vardır, sosyolojik yapısı
vardır. Vakıfların, cemaatlerin, tarikatların Türkiyede
rollerini herkes bilmektedir. Bunların Türkiyede çok
sağlıklı bir gelecek vaat etmediğini, Türkiyeyi hangi
yönlere getirmek istediğini herkes bilmektedir.
Ben üniversitelere karşı değilim. Ama, bugünkü bu
Hükûmet zamanında, Abdullah Gül tarafından atanan YÖK
Başkanının oluşturduğu YÖK yönetimine karşı
olduğum için bu kanuna karşıyım.
Saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Genç.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.54
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.01
BAŞKAN : Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 119uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin 3üncü sırasında yer alan, Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S. Sayısı: 93)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Nihat
Ergün ve 16 milletvekilinin; İl Özel İdarelerine ve Belediyelere
Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün ve 16
Milletvekilinin, İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe
Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/241) (S. Sayısı: 248)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, sıradaki işlerle ilgili
komisyonlar hazır olmadığı
anlaşıldığından, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 19 Haziran 2008 Perşembe günü,
alınan karar gereğince saat 13.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.02