DÖNEM: 23 CİLT: 3 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
12’nci
Birleşim
25 Ekim 2007 Perşembe
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Sivas Milletvekili
Muhsin Yazıcıoğlu’nun, Diyarbakır, Şırnak
ve Mardin illerine yaptığı ziyaretle ilgili izlenimlerine
ilişkin gündem dışı konuşması ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı
2.- Mersin Milletvekili
Akif Akkuş’un, üniversitelerde okuyan öğrencilerin, üniversitelerde
görevli asistan ve öğretim elemanları ile üniversitelerden
ilişiği kesilen öğrencilerin problemleri ve çözümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, 2007 yılı süt destekleme bedellerinin
ödenmemesine ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, 24/10/2007 tarihli 11’inci Birleşim tutanağında
yer alan bir beyanıyla ilgili konuşması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş ve 35 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin
barınma sorununun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/20)
2.- Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş ve 35 milletvekilinin, öğretmenlerin sorunlarının
ve okullardaki yetersizliklerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/21)
3.- Bursa Milletvekili
Kemal Demirel ve 33 milletvekilinin, Uludağ’ın doğal
zenginliklerinin korunması, geliştirilmesi ve değerlendirilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/22)
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında
Güvenlik, Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerle Mücadele Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/308) (S. Sayısı: 12)
2.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Bosna-Hersek Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/313) (S. Sayısı: 13)
3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/314) (S. Sayısı: 14)
4.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Romanya Arasında Hukuki Konularda Adli Yardımlaşma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/329) (S. Sayısı: 15)
5.- İstanbul
2010 Avrupa Kültür Başkenti Hakkında Kanun Tasarısı
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/350)
(S. Sayısı: 16)
6.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/272) (S. Sayısı:
17)
VIII.-
OYLAMALAR
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında
Güvenlik, Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerle Mücadele Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
2.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Bosna-Hersek Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısının oylaması
4.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Romanya Arasında Hukuki Konularda Adli Yardımlaşma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylaması
5.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
oylaması
IX.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Giresun Milletvekili
Murat Özkan’ın, fındık destekleme fiyatına,
- Aydın Milletvekili
Özlem Çerçioğlu’nun, kuru incir üretimindeki sorunlara,
- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Trakya illerinin kuraklık yardımı
kapsamına alınıp alınmayacağına,
- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Tekirdağ’da kuraklıktan
etkilenen tarımsal ürünlere ve zarar gören çiftçilere,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Eker’in cevabı (7/46, 47, 48, 49)
2.- İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mert’in, Diyanet İşleri Başkanlığından
naklen atanan personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı
(7/107)
3.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Diyanet İşleri Başkanlığından
naklen atanan personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun
cevabı (7/108)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak iki
oturum yaptı.
Tunceli Milletvekili
Kamer Genç, referandum ve sonuçlarına ilişkin gündem
dışı bir konuşma yaptı.
Mersin Milletvekili
Vahap Seçer’in, 2008 yılının Vatikan tarafından
“Saint Paul Yılı” ilan edilmesinin Mersin turizmine
etkilerine ilişkin gündem dışı
konuşmasına, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günay cevap verdi.
Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, hekim ve sağlık
personeli ihtiyacı, dağılımı ve özlük
haklarına ilişkin gündem dışı
konuşmasına, Sağlık Bakanı Recep Akdağ
cevap verdi.
Tunceli Milletvekili
Kamer Genç,
Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş,
Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın, konuşmasında
şahıslarına sataştığı
iddiasıyla birer açıklamada bulundular.
Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 35 milletvekilinin, belediyelere
sağlanan mali kaynaklar konusundaki farklı
uygulamaların (10/18),
Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş ve 35 milletvekilinin, okullardaki şiddet
olaylarının ve madde
bağımlılığı sorununun (10/19),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması;
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın, ABD Temsilciler Meclisindeki sözde
Ermeni soykırımıyla ilgili karar tasarısı
ile Ermeni iddialarını inkârın suç
sayılması ve Avrupa’da faaliyet gösteren Türkler
üzerinde baskı kurulma çabaları konusunda genel
görüşme (8/2);
Açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin
sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat
Mercan’ın, Cezayir Parlamentosu Dışişleri,
İşbirliği ve Göç Komisyonu Başkanının
davetine icabetle, Cezayir’e resmî ziyarette bulunmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmının:
1’inci
sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fas
Krallığı Hükümeti Arasında Bitki Karantina ve
Bitki Koruma Alanında İşbirliği
Anlaşmasının (1/305) (S. Sayısı: 10),
2’nci sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fas
Krallığı Hükümeti Arasında Sağlık
Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
(1/307) (S. Sayısı: 11),
Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarıları, görüşmelerini
müteakiben yapılan açık oylamalardan sonra, kabul edildi.
3’üncü
sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Suudi
Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Güvenlik,
Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerle Mücadele Alanında
İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının (1/308) (S. Sayısı: 12) tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
25 Ekim 2007 Perşembe
günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.04’te son
verildi.
Meral AKŞENER
Başkan
Vekili
Canan
CANDEMİR ÇELİK Harun
TÜFEKCİ
Bursa Konya
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Fatoş GÜRKAN
Adana
Kâtip
Üye
No.: 18
II.- GELEN KÂĞITLAR
25 Ekim 2007 Perşembe
Tasarılar
1.- Askerlik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/441) (Milli Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.10.2007)
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Moldova Cumhuriyeti
Tarım ve Gıda Endüstrisi Bakanlığı Arasında
Tarım Alanında Ekonomik, Bilimsel ve Teknik Konularda
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/442) (Tarım,
Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2007)
Teklifler
1.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt ve 16 Milletvekilinin; 08.05.2006 Tarihli ve 3285 Sayılı
Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/22) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2007)
2.- Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 34 Milletvekilinin; 78 Sayılı
Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının
Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 190 Sayılı
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli
Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi (2/23) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.10.2007)
3.-Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt ve 29 Milletvekilinin; Yüksek Öğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/24) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.10.2007)
4.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve Van Milletvekili Özdal Üçer’in; Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine Yargıç Üye Seçilmesi Hakkında
Kanun Teklifi (2/25) (Dışişleri; Avrupa Birliği
Uyum ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9.10.2007)
5.- İstanbul
Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı’nın; Askerlik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/26)
(Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.10.2007)
Rapor
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Haritacılık
Alanında Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliğine
Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/323) (S. Sayısı: 44) (Dağıtma tarihi:
25.10.2007) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Ankara Milletvekili
Yılmaz ATEŞ ve 35 Milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin
barınma sorununun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/20) (Başkanlığa geliş tarihi:
18/10/2007)
2.- Ankara Milletvekili
Yılmaz ATEŞ ve 35 Milletvekilinin, öğretmenlerin sorunlarının
ve okullardaki yetersizliklerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/21) (Başkanlığa geliş tarihi:
18/10/2007)
3.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL ve 33 Milletvekilinin, Uludağ’ın doğal
zenginliklerinin korunması, geliştirilmesi ve değerlendirilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/22) (Başkanlığa geliş tarihi:
18/10/2007)
25
Ekim 2007 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN –
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşimini açıyorum.
III.-YOKLAMA
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy
düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini,
bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin
salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini,
buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Yoklamayı
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN –
Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.06
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.18
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
III.-YOKLAMA
BAŞKAN - Biraz
önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi tekrar elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
Yoklamayı
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN –
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, Diyarbakır, Şırnak ve Mardin illerinin ekonomik
ve sosyal sorunları ile terörle ilgili bilgi ve gözlemlerini
aktarmak amacıyla söz isteyen Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’na
aittir.
Buyurun Sayın
Yazıcıoğlu.
Süreniz
beş dakikadır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun,
Diyarbakır, Şırnak ve Mardin illerine yaptığı
ziyaretle ilgili izlenimlerine ilişkin gündem dışı
konuşması ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın
cevabı
MUHSİN YAZICIOĞLU
(Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyarbakır,
Mardin ve Şırnak illerinde yapmış olduğum inceleme
gezileri ve Şırnak İl Başkanımızın
yeğeninin de şehit edilmesi dolayısıyla, başsağlığı
münasebetiyle yapmış olduğum temaslar hakkında
değerli Meclisimizi bilgilendirmek üzere söz almış
bulunuyorum. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok kritik dönemlerden
geçtiğimiz malum. Bu ortam,
yurdumuzun her köşesini, bu vatan toprağının
her karışını mübarek sayarak, üzerinde yaşayan
her vatandaşımızı mübarek görerek, tam bir birlik-beraberlik
içerisinde hareket etme dönemidir. Çünkü, emperyalizm, Türklüğü
Anadolu’dan sürmek, Anadolu’yu Türksüzleştirmek ve bu bölgede
yeni haritalar çizmek suretiyle kendi emperyalist amaçlarına
ulaşmak istemektedir. Olayların arkasındaki bu gerçeği
doğru teşhis etmek, sonra bunun üzerinde tedavi çalışmasına
birlikte girişmek zorundayız. Bu suretle, öncelikle, gayet
yalın bir şekilde, bu gezimde karşılaştıklarımı
ifade etmek istiyorum.
Diyarbakır’da,
Mardin’de ve Şırnak’ta kamu görevlilerinin yanı
sıra sivil toplum örgütleriyle ve vatandaşlarımızla
sokakta, kahvehanelerde, gençlerle İnternet kafelerinde yüz
yüze gelerek, onlarla oturarak görüşmeler, konuşmalar
yaptım. Şırnak’ta, gece saat 22.30’da bir İnternet
kahvesinin önünde gençlerle bir araya geldik. Tamamen spontane olarak
yapmış olduğumuz bu görüşmede Şırnaklı
gençler kendilerinin fikirlerini, düşüncelerini hem Mecliste
anlatmak hem de kamuoyuna aksettirmek üzere benden söz istediler.
Şırnaklı
gençler diyor ki: “Ulusal basınımızdan şikâyetçiyiz,
bizi çok farklı gösteriyor ve çok yanlış bir imajı
üzerimize yerleştiriyorlar. Bir defa, işte, gördüğünüz
gibi, gecenin bu saatinde biz sizinle beraberiz, kucaklaştık,
fotoğraflar çektirdik, görüştük; her tarafta rahat bir ortamımız
var. Sanki, bu yörenin her insanı terörist gibi ve terör örgütüyle
beraber gibi gösteriliyor. Sokağa çıkılamaz gibi gösteriliyor.
Bundan şikâyetçiyiz. Bir an önce huzur istiyoruz, birlik-beraberlik
istiyoruz, iyi bir eğitim istiyoruz, eğitim müesseselerimizin
daha kaliteli hâle gelmesini istiyoruz. Şırnak’a da bir
üniversite istiyoruz. Biz, daha çok yatırım ve üretim yapılmasını
istiyoruz. Dolayısıyla, biz, Türkiye’nin her köşesiyle
aynı ölçüler içerisinde entegre olmak istiyoruz.” Normal, sokakta
karşılaştığımız vatandaşımız
da bundan farklı bir şey düşünmüyor. Terör örgütü, her
geçen gün daha çok taban, kaybediyor, ancak vatandaşımız,
içeride huzur, birlik, beraberlik, kardeşlik, isterken, aynı
zamanda, terör örgütüne karşı daha kahredici, daha kararlı
yaptırımlar uygulanmasını da bekliyor.
Şimdi, iktidardan
beklentimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinden almış olduğu
yetkiyi zaman geçirmeden kullanarak, asla yabancı bir güçten
medet ummadan, dosdoğru milletimizin…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yazıcıoğlu, bir dakika süreniz var.
MUHSİN YAZICIOĞLU
(Devamla) – Yabancı bir güçten hiçbir zaman medet ummadan, kendi
öz gücümüzle, içeride, Kürt-Türkmen, Alevi-Sünni, bu toprakların
insanlarını kucaklaştıracak ekonomik, sosyal,
kültürel tedbirler alırken, Özel Harekâtın timleriyle,
sınır ve sınır ötesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin
özel kuvvetleriyle oluşturulmuş olan vurucu, sonuç alacak
mobil güçleriyle, kahredici, etkin önlemler almak zorundayız.
Sınırın berisi, ötesi ve okyanusun ötesi demeden bu
kararlılığı göstermek mecburiyetindeyiz.
Amerika Birleşik
Devletleri’yle ortak karar alınacağı söyleniyor.
Şunu ifade etmek isterim ki, kediye ciğer teslim edilmez. Yöredeki
sorunların arkasında Amerika vardır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yazıcıoğlu, sözlerinizi tamamlayın lütfen.
MUHSİN YAZICIOĞLU
(Devamla) – Bu gerçeği bilerek Türk devletinin, Türk milletinin
bölgedeki kararlılığını ortaya koymak zorundayız.
Amerika Birleşik Devletleri’nin himayesinde bu olaylar geçekleşmektedir,
bu gerçeği gizlemenin bir anlamı yoktur, gayet açıktır.
Dolayısıyla, iktidarınız, mutlak anlamda, Türk
Silahlı Kuvvetlerimiz ve emniyet güçlerimiz de terörle mücadele
konseptini değiştirmeli ve yeni şartlara, yeni ortama
göre yeni bir mücadele konsepti koyarak bu kahredici, kararlı
tavrı, tutumu yaparak sınır ötesinde operasyonu gerçekleştirmeli,
nereye kadar gidiyorsa oraya kadar gitmeli, lojistik kaynaklarını
ve destek noktalarını keserek içeride ve dışarıda
yuvalarını dağıtacak ve terör örgütünün de elebaşlarını
ortadan kaldıracak bir kararlılığı ortaya
koymalıyız diyorum.
Bu duygular içerisinde,
milletimizin terör karşısında daha çok birlik beraberlik
içerisinde olması gereğini ifade ederek saygılar,
sevgiler sunuyorum. (AK Parti, CHP, MHP ve DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yazıcıoğlu.
Gündem dışı
konuşmaya, Hükûmet adına, İçişleri Bakanı Sayın
Beşir Atalay cevap verecek.
Buyurun Sayın
Atalay. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakika.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Sayın Muhsin
Yazıcıoğlu’nun Diyarbakır, Şırnak ve
Mardin illerine yaptığı ziyaret ve bu ziyaretle ilgili
tespitlerini bizlerle paylaşmış olması dolayısıyla
kendisine teşekkür ediyorum. Esasen, bölgeden aldığı
tespitler bizim de tespitlerimizdir, Şırnak’ta gençlerle
konuşmasında iletilen konular bizim de hassasiyet konularımızdır
ve bunları burada ifade ettiği için ben gerçekten çok teşekkür
ediyorum. Büyük bir sorumluluk içinde ve bizim zaten izlediğimiz,
uyguladığımız politikalarımıza da bu
yaklaşımlar temel teşkil etmektedir.
Bu vesileyle,
yine, gündemimizdeki bu konuyla ilgili birkaç hususu sizinle de
paylaşmak istiyorum.
Bilindiği
gibi, ülkemiz, çeyrek asrı aşan bir süredir millî birlik ve
bütünlüğümüze, huzur ve güven ortamına, ekonomik ve sosyal
gelişmesine olumsuz yönde etki yapan yıkıcı ve bölücü
terörle mücadele vermektedir. Bu süreçte görev yapan bütün Türkiye
Cumhuriyeti hükûmetleri konuyla yakından ilgilenmiş, günün
gereklerine uygun yöntemlerle, terör belasıyla mücadeleye
gereken önemi vermişlerdir. Bu mücadelenin temelinde, tabii,
başta Türk Silahlı Kuvvetlerimiz olmak üzere, emniyet güçlerimizin
büyük fedakârlığı, özverisi vardır.
Son dönemde gerek
sivil vatandaşlarımıza ve gerekse güvenlik güçlerimize
karşı girişilen alçakça saldırılar millet
olarak hepimizi derinden yaralamıştır. Ben, tekrar,
bu saldırılarda hayatını kaybeden vatandaşlarımızı,
şehitlerimizi, güvenlik güçlerimizin mensuplarını
rahmetle anıyorum. Ama, şunu da ifade ediyorum huzurunuzda:
Geride bıraktıkları emanetlere sonuna kadar sahip
çıkacağız ve bunu her zaman ifade ettiğimiz gibi,
açık yüreklilikle, tekrar, burada ifade etmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, terörle mücadelenin
birinci ayağı, teröristlerle ve terör örgütüyle mücadeledir.
Silahlı ya da silahsız, açıkça devlete başkaldıran,
yıkıcı ve bölücü faaliyetlerde bulunan kişi ve
oluşumlara karşı tavizsiz bir mücadele verilmektedir
ve sonuna kadar da verilecektir. Bu mücadele, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin tüm kurum ve kurullarıyla birlikte verilmektedir.
Bu mücadele sırasında, özellikle kahraman güvenlik güçlerimizin
gayret ve çabaları her türlü takdirin üzerindedir.
Terörle güvenlik
tedbirleri kapsamındaki mücadelemiz sırasında ihtiyaç
duyulan tüm yasal düzenlemeler geciktirilmeksizin yapılmıştır
ve bundan sonra da yapılacaktır. Yine bu kapsamda, ilgili
kurum ve kuruluşların ihtiyaç duyduğu idari düzenlemeler
hemen yapılmakta, ihtiyaçlar karşılanmaktadır
ve ilgili birimler arasında çok sıkı bir iş birliği
ve dayanışma yürütülmektedir. Esasen, şu günlerde,
bildiğiniz gibi, Bakanlar Kurulumuz, Terörle Mücadele Yüksek
Kurulu ve dün de Millî Güvenlik Kurulumuz toplanmıştır
ve uzun çalışmalar içinde, şu anda yapılması
gereken siyasi, askerî, ekonomik olarak ne varsa hepsini yeniden
değerlendirmiştir. Elimizdeki bütün veriler analiz edilerek
ve sonuç alıcı en etkili çalışma, tedbir neyse o yapılmaktadır.
Burada, tabii,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Hükûmetimize verdiği büyük
destek çok önemlidir ve güvenlik güçlerimizin, silahlı kuvvetlerimizin
istediği her yetki, her imkân verilmiştir, verilmektedir
ve verilecektir. Alanda çalışmayı yürüten, bu mücadeleyi
yürüten güvenlik güçlerimize, Meclisin de verdiği bu büyük
yetki içinde, ne gerekiyorsa o veriliyor, verilmektedir.
Tabii, bu konuda
yüce Meclisimize şunu da arz etmek istiyorum: Çok konuşma
zamanı değil çok iş zamanı ve iş yapılıyor.
Şu anda yapılması gerekenler yapılıyor. Hepsinin
her zaman ifade edilmesi gerekmiyor ama çok geniş çaplı olarak,
her alanda, gerek siyasi gerek askerî gerek ekonomik anlamda yapılması
gerekenler yapılıyor. Bunu da burada tekrar ifade etmek
istiyorum.
Tabii, Sayın
Yazıcıoğlu’nun ifade ettiği iki hususu çok önemsiyorum.
Birincisi, vatandaşlarımız arasındaki bağların,
duyguların zedelenmemesi. Teröre, terörizme karşı
derin üzüntümüzü, tepkimizi, hassasiyetlerimizi dile getirirken,
vatandaşlarımız arasındaki birliği, bütünlüğü
zedeleyecek tutumlardan kaçınılması çok önemlidir;
aksine, bizim en önemli gücümüz terörle mücadelede, vatandaşlarımızın
birliği ve kardeşliğidir. Bu kardeşliğe de bugün
daha fazla ihtiyacımız vardır.
Bu konuyu, tekrar,
bu vesileyle, vatandaşlarıma da iletmek istiyorum bu dileğimi.
Tahrikler var, bazı provokasyonlar var bu tepkilerin içinde, bu
gösterilerin içinde. Bunları biliyoruz, yakından takip
ediyoruz. Tepkilerimiz haklıdır, hassasiyetlerimiz derindir,
üzüntümüz derindir, ama, bu konuya da büyük özen gösterilmesi gerekmektedir.
Bunu, bir defa daha, huzurunuzda ifade etmek istiyorum.
Tabii, Sayın
Yazıcıoğlu’nun belirttiği ikinci husus,
Şırnaklı gençlerin dileği olarak, terörist ve halkın
birbirinden ayırılması. Esasen, biz, bunu, ilk günden
beri çok önemli bir husus olarak ifade ediyoruz. Buna çok büyük önem
vermemiz gerekiyor. Hükûmetimizin beş yıldır uyguladığı
politikanın özünde de bu vardır. Esasen terör örgütünün,
teröristlerin şu andaki telaşlarının en önemli
sebeplerinden birisi, zeminlerinin toplumsal temeli kayboluyor,
zeminleri kayboluyor ve onun için, vatandaşlarımıza
hiç ayırım yapmaksızın bölge insanımıza
daha fazla sahip çıkmamız gereken günleri de yaşıyoruz.
O konu, teröristle vatandaşın ayırılması konusu
gerçekten çok önemli, çok hassas bir konu.
Tabii, eğitim,
sağlık, sosyal destekler, yatırımlar, bölgeyle ilgili,
yine, değerli konuşmacının dile getirdiği
hususlar, Hükûmetimizin en önemli çalışma alanlarıdır
ve esasen genel seçim sonuçlarının göstergeleri de bu yöndedir.
Gerçekten, ben, burada o ayrıntılara inmek istemiyorum,
ama, sadece sağlık alanında, daha kısa süre önce
ziyaret ettiğim Şırnak ilimiz ve ilçelerinde yapılan
yeni hastaneleri, sağlık personeli ve özellikle uzman doktor
konusundaki artışları, dört yıl, beş yıl
öncesine göre biliyorum ne kadar fark var. Mukayese edilemeyecek
farklar var, onları biliyorum. Bütün bölge için bu geçerli. Bu
konuda hiçbir kaynaktan kaçınmıyoruz ve bölgeye ekonomik
ve sosyal yatırımlara büyük ağırlık veriyoruz,
vereceğiz.
KÖYDES Projesi
bütün hızıyla devam edecek. Köylerimizde esasen şu anda
yol ve su sıkıntısı kalmamıştır. Önümüzdeki
yıl, inşallah 2008’de, elektrik altyapısı önemli bir
çalışma alanımızı olacak. Hükûmet olarak bölgedeki
yatırımlara, bölgedeki sosyal politikalara büyük
ağırlık veriyoruz, buna devam edeceğiz.
Bir de Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, Türkiye büyük
bir devlet, Türkiye güçlü bir devlet. Hiçbir şey Türkiye’nin moralini
bozamaz. Hiçbir şey yürüdüğümüz sağlam yoldan hemen
sapmalar yaptıramaz. Türkiye demokratik bir ülke, Türkiye bir
hukuk devleti ve biz demokratik süreçleri de önemli görüyoruz ve
aynı zamanda Türkiye uluslararası bir toplumun seçkin bir
üyesidir, önemli bir devletidir.
Uluslararası
platformları da daima önemli görüyoruz. Daha dün değil
öbürkü gün, ben, Irak’a Komşu Ülkeler İçişleri Bakanları
Toplantısındaydım. Orada, aynen bu Mecliste olduğu
gibi, hassasiyetlerimizi, kararlılığımızı
ifade ettik, hepsi bunu daha yakından biliyor. Dışişleri
Bakanımız aynı şekilde yıllardır gidilemeyen
Bağdat’a kadar bizzat gitti ve bu şeyleri, hassasiyetlerimizi,
kararlılığımızı bir defa daha gündeme
getirdi. Bunlara da devam edeceğiz.
Yalnız, Sayın
Yazıcıoğlu’nun ifade ettiği bir hususu da son
cümle olarak burada anmak istiyorum. Bizim kararımız ve
uygulamalarımız hiçbir devletin, kimsenin iznine falan
tabi değildir. Sadece, bugünün dünyasında bütün hassasiyetleri
de gözeterek uluslararası ilişkileri de yürütmek durumundayız,
onu özenle ifade etmek istiyorum.
Çok teşekkür
ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Gündem dışı
ikinci söz, yükseköğretim kurumlarının 2007-2008
eğitim öğretim yılına başlaması ve üniversitelerden
ilişiği kesilen öğrencilerle ilgili olarak söz isteyen,
Mersin Milletvekili Akif Akkuş’a aittir.
Buyurun Sayın
Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
2.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, üniversitelerde
okuyan öğrencilerin, üniversitelerde görevli asistan ve
öğretim elemanları ile üniversitelerden ilişiği
kesilen öğrencilerin problemleri ve çözümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; pazar
gününden beri, terörist saldırılarla hayatını
kaybeden şehitlerimizle ilgili üzüntülerimiz bütün ülkeyi
sarmışken başka bir şey düşünmek mümkün olmamakla
beraber hayat devam ediyor.
Şehitlerimize
Allah’tan rahmet, yakınlarına ve bütün Türk milletine
başsağlığı diliyorum. Şehitlerimizin kanının
yerde kalmaması arzusuyla acil tedbirlerin mutlaka alınması
ve bugünlerde yapılan konuşmaların sözde kalmayıp
fiiliyata geçmesinin en büyük arzum olduğunu belirtiyorum.
Değerli
milletvekilleri, üniversitelerde okuyan öğrencilerimiz ve
üniversitelerimizdeki asistan, öğretim elemanlarının
problemleri ve çözümü konusunda gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ulu Önder Atatürk:
“Millî eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lazımdır.
Bir milletin hakiki kurtuluşu ancak böyle olur.” diyerek millî
eğitimin önemine işaret etmiştir.
Değerli
milletvekilleri, elbette ki beş dakikalık bir zamanda
millî eğitimin bütün meselelerinin görüşülmesi, konuşulması
söz konusu değildir. Bu yüzden, ben, konuşmamda sadece, yükseköğrenim
gören öğrencilerin barınma ve beslenme konuları ile
hâlen öğrencilikleri sona ermiş olmasına rağmen
öğrenciliği tekrar elde etmek isteyen kaydı silinmiş
öğrenciler ile onların en yakını olan araştırma
görevlisi öğretim elemanlarının sıkıntıları
üzerinde kısaca durmak istiyorum. Şunu da belirtmek istiyorum
tabii: Eleştirmenin çok kolay olduğunu ancak yapmanın,
yani yeni projeler geliştirmenin çok zor olduğunun bilincindeyim.
Bugün yükseköğretimde
kayıtlı bulunan öğrencilerin sayısı 1 milyon
969 bin 86’dır. Tabii, bugünkü fiziki imkânları dikkate aldığımızda,
bu sayı bir hayli fazla görülüyor. Ancak şu da bir gerçek ki,
AB ülkelerinde ortaöğretimi bitirenlerin yüzde 50’si üniversitelerde
okurken, bizde bu oran yüzde 25’tir. Elbette, bütün mezunlarımız
üniversiteye girsin demek, yani ortaöğretimden mezun çocuklarımızın
hepsinin üniversiteye girmesi doğru değildir diyebiliriz.
Burada esas mesele
kapasite yaratılmasıdır, ancak bugün ülkemizde kapasite
bir kararla artırılmaktadır, yani “şu merkezlerde
üniversite kurulsun yahut şu ilçede yüksekokul açılsın”
gibi bir kararla bunlar açılabilmekte. Halbuki, kapasite, fiziki
altyapı ve öğretim üyesi yetiştirme programlarıyla
uyumlu olmalı. Bu da bir iki yılda gerçekleşecek bir durum
değildir, en az beşer onar yıllık periyotlar hâlinde
üniversite ve yüksekokullar açmak gerekir. Hâl böyle olunca, üniversitelerde
eğitim öğretimin başladığı eylül-ekim aylarında
öğrenciler, veliler, üniversite yöneticileri ve öğretim
elemanları ile diğer yükseköğretimle ilgili kurum ve
kuruluşlarda sıkıntılı bir döneme girilir.
2007-2008 eğitim öğretim yılının başlaması
da bir önceki öğretim yılının başlamasından
pek farklı olmamıştır.
Değerli
milletvekilleri, bunu önlemenin yolunun plan ve programlı çalışmaktan
geçtiğini hepiniz biliyorsunuz. Bu plansız ve programsız
yapılanma birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Hemen
hemen her yıl üniversitelerimize 120 bin civarında öğrenci
girmektedir, tabii burada açık öğretim fakültesi ve vakıf
üniversiteleri bu sayıya dâhil değil. Üniversitelerimizdeki
öğrencilerin barındığı Kredi Yurtlar Kurumu
yurt yatak kapasitesi dikkate alındığında, ne kadar
yetersiz olduğu görülecektir. Öğrenci sayısını
belirttik, 2 milyona yakın öğrenci…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Akkuş, bir dakika süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
AKİF AKKUŞ
(Devamla) – …2 milyona yakın, ama 200 bin öğrenci bu yurtlarda
kalabilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, üniversitelerimize her yıl 1,5 milyon genç
müracaat edip yarışa girerken, üniversiteden çeşitli
nedenlerle kaydı silinmiş olanlar da önemli bir sayıya
ulaşmış bulunmaktadır. Bu öğrencilerin birçoğu
barınma ve beslenme şartlarının yetersiz olmasından
dolayı başarısızlığa uğramıştır,
ancak küçük bir kısmında sadece öğrenci olma hakkı
elde etmek isteği söz konusu olabilir. Bunların birçoğu,
harcını ödeyemediği için kaydının silindiğini
belirtmektedirler. Bu çocuklarımız çaresizlik içinde kendini
değersiz hissetme, işe yaramama psikolojisine kaptırmışlar
ve âdeta hayata küsmüşlerdir. Bu bakımdan, üniversite açarken,
af çıkartırken mutlaka…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akkuş.
AKİF AKKUŞ
(Devamla) - … bunların kendi çocuklarımız olabileceğini
düşünerek bu kararları almalıyız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akkuş.
Gündem dışı
üçüncü söz, 2007 yılı süt desteklemelerinin ödenmemesi konusunda
söz isteyen Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’e aittir.
Buyurun Sayın
Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in,
2007 yılı süt destekleme bedellerinin ödenmemesine
ilişkin gündem dışı konuşması
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, Sayın Başkanımızın
da belirttiği gibi, 2007 yılına ait süt üreticilerimizin
desteklerinin henüz ödenmemesi nedeniyle ben gündem dışı
söz aldım. O nedenle, öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, sözlerime
başlamadan önce bir konuyu belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
yaşadığımız süreçte Türkiye’nin her yerinde,
hemen hemen benim ilimden, Kırklareli’nden başlamak üzere
Kars’a kadar tüm Türkiye’de yaşadığımız bu
kötü günlerle ilgili halkımızın gösterdiği ulusal
birliğe yönelik bir tepki var. Şimdi, bu tepki ortadayken
birkaç gün önce, maalesef -bence üzülerek hep beraber onu gördük-
Hükûmet kalktı, halkımızın haber alma özgürlüğünü
engelleyen bir karar aldı ve bir anlamda sansür koydu. Tabii,
aslında, bu –belirtmek istiyorum bunu- bir şeyi de ortaya
koydu, gösterdi bizlere. Maalesef, gerek bu kürsüden gerekse değişik
platformlarda AKP sözcülerinin ve Hükûmet sözcülerinin çıkıp
da daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi, daha fazla çağdaşlaşma
nutuklarının ne kadar boş olduğu da bir anlamda bu
şekilde görüşülmüş oldu. Gerçi bugün de Danıştay
da bu konuyu karara bağladı. Yani, bu konuyu kayıtlara
geçmesi açısından belirtmek istedim değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, 2007 yılının onuncu ayındayız, hemen
hemen yıl sona eriyor. Bu yıl on aylık süre içerisinde
süt üreticilerinin desteklemeleri henüz ödenmiş değil.
Niye ödenmiş değil? Baktığımızda, işte,
Tarım Bakanlığından, Maliye Bakanlığından
birtakım açıklamalar geliyor: İşte “Bütçede para
kalmadı, yanlış hesaplandı.” gibi açıklamalar.
Yani, bütçe mi yanlış yapıldı, hesaplar mı yanlış
yapıldı, onu da pek bilemiyoruz ama… Yani, şimdi, hayvancılıkta
kilit üretim süt üretimi. Ona verilen bu destekler ödenmeyince çok
büyük bir mağduriyet yaşıyor. Yani, mağduriyeti
yaşayan üreticimiz, hayvan üreticimiz, süt üreticimiz.
Şimdi, bu mağduriyet nasıl giderilecek? Yeni bütçe
var. Ek bütçe yapıldığı söyleniyor. Ama, on aydan
bu yana aylık periyotlarla ödenmesi gereken bu paralar ödenmiş
değil.
Bunun yanında,
yine 2007 yılının nisan ayında yürürlüğe giren
hayvancılık ekipmanlarının alımlarında
da yüzde 50’lik bir hibe desteği söz konusuydu, o da ödenmiş
değil, bu da ödenmiyor. Tabii, Türkiye’nin çok önemli sorunları
var, ama, bu da çok önemli bir sorun. Milyonlarca, belki de, üreticimiz
var. Bu insanlar şu anda mağdur durumdalar.
Değerli arkadaşlar,
bizim Türkiye’de tarımsal üretimimizin yüzde 65-70’i bitkisel
üretime dayanıyor, yüzde 30-35’i de hayvan ürünlerine dayanıyor.
Aslında bu oran gelişmiş ülkelerde tam tersi, sizler de
takip ediyorsanız. Çünkü, gelir durumuna göre bu oran daha farklı.
Orada hayvansal üretim, tarımsal üretimden daha farklı, daha
üst seviyede. Bizim de ülkemizde, bunu, o noktaya çıkarmamız
gerekir diye düşünüyoruz, ama, bu uygulamalarla da, maalesef,
nasıl olacak diye düşünüyoruz.
Şimdi, hayvancılıkta
kilit üretimin süt inekçiliği olduğunu söyledim. Tabii,
süt inekçiliğini geliştirmeden, et üretimini de geliştiremiyoruz.
Bu konuda desteklemeler verilmeyince, maalesef, ithalat ortaya
çıkıyor, ithalatı artırıyoruz. Bir tespitimi
de yapmak istiyorum: AKP Hükûmeti 2002’den bu yana maalesef, bu konuda,
ısrarla, yerli ırkların geliştirilmesi yerine,
ithal damızlık sığır alımına yöneliyor.
Burada da bir ithalat bağımlılığı ortaya
çıkmış durumda. Bunu da bilgilerinize sunmak istiyorum.
Tabii, gelişmiş
ülkeler gerek üreticiyi gerek tüketiciyi koruma mekanizmalarını
ortaya koyduklarından, maliyetlerdeki artış üreticiyi
çok fazla etkilemiyor, ama, Türkiye’de süt üreticimiz tamamen serbest
piyasa ekonomisinde ve sanayinin belirlediği fiyatlarla
üretim yaptığı için, üreticimiz çok mağdur durumda.
Bu desteklemeler onlar için gerçekten çok önemli noktadaydı. Yani,
sütün insan beslenmesinde ne kadar önemli bir protein kaynağı
olduğunu da belirtmeye gerek yok. Ki, Türkiye’mizde tüketim
az olmakla beraber, bizim hayvansal protein tüketimimizin yüzde
40’ını süt karşılıyor. Bunu da dikkatinize
sunmak istiyorum.
Diğer taraftan,
arkadaşlar, süt üreticilerinin kurmuş olduğu birlikler
var, Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği.
Ben biliyorum ki, AKP milletvekili arkadaşlarımızın
içinden de o birliklerde görev yapmış olan arkadaşlarımız
var. Hatta, merkez birliğinde, yönetimde görev yapmış
olan arkadaşlarımız var. O birlikler üreticilere hizmet
veriyorlar. Ne hizmeti veriyor? Tohumlama veriyor, soy kütüğü
hizmetleri veriyor, veterinerlik hizmetleri veriyor ve bunu piyasa
koşullarının çok altında veriyor. Yani, üreticimizi
koruyan bir tarzla yapmaya çalışıyor. Birlikler bu yapmış
olduğu hizmetin bedellerini de bir anlamda bu teşviklerden
kesiyorlar, oradan alıyorlar, üreticimiz doğrudan bir para
ödemiyor kendilerine. Şimdi, damızlık birlikleri…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Dibek, bir dakika ek süre veriyorum. Lütfen tamamlayın.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Bu üretici birlikleri de çok büyük sıkıntı
içerisinde. Çok sayıda, yaklaşık 500’e yakın ziraat
mühendisi ve veteriner hekim istihdam ediyor bu birlikler. Şimdi,
yapmış olduğu hizmetin karşılığını
alamıyor, üreticiye yapmış olduğu, üyesi olduğu
üreticiye. Yani, bu sefer de maaş ödeyemez duruma geliyor, maaşını
ödeyemeyince… Ya da işten eleman çıkarmak durumuna geliyor.
Bu, sıkıntılı olayın zincir olarak diğer
noktası.
Sonuç olarak
şunu söylemek istiyorum: Üreticimize ödenmeyen bu desteklemelerden
dolayı girdi temininde çok zora düştüğünü belirtmek
isterim. Yine, birliğinden almış olduğu hizmetin
bedelini ödeyemediği için, oradan hizmet alamayacağı
için serbest piyasaya yöneleceğini, serbest piyasada da bu
hizmeti çok daha pahalı, çok daha yüksek fiyatla alacağını,
bu hizmeti alamayan üreticinin de belki de üretimini düşüreceğini…
Ne yapacak? İşte, hayvanların sayısını
azaltacak. Bu şekilde de, sonuç olarak zaten bunun da bizim süt
üretimimizi aşağıya çekeceğini, artı, tüketiciyi
de bir anlamda zora sokacağını belirtmek istiyorum.
Bu konunun ilgili
bakanlıklarca, gerek Maliye Bakanlığınca gerek
de Tarım Bakanlığınca bir an evvel, acilen dikkate
alınmasını talep ediyorum ve hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Dibek.
Şimdi, gündeme
geçiyoruz.
Tunceli Milletvekili
Sayın Kamer Genç, dünkü birleşim tutanağında yer
alan bir beyanının düzeltilmesi için söz istemiştir.
Sayın Genç,
size, beyanınızın düzeltilmesi için üç dakikalık
söz veriyorum, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Efendim, İç Tüzük’te beş dakika Sayın Başkanım.
BAŞKAN – En
fazla beş dakika Sayın Genç. Ben, size üç dakikalık söz
veriyorum. Kürsüye geldiğinizde başlatıyorum.
Buyurun lütfen.
V.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, 24/10/2007
tarihli 11’inci Birleşim tutanağında yer alan bir beyanıyla
ilgili konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Peki, teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dün gündem dışı
konuşma yaptıktan sonra, tabii, ben farkına varmadan
Sayın Başkanımız beni şöyle uyarıyor:
“Türk milleti, devletiyle tarihin en güçlü bir ülkesidir. Herhâlde
dünya devletleri arasında Türkiye'nin burnunu sürtecek bir kimse
olmaması gerekir.”
Türkiye Cumhuriyeti
devletinin çok yüce bir devlet olduğunu, hayatımız,
namusumuz, her şeyimiz olduğunu, ben her vesileyle bunu
ifade ediyorum. Benim beyanatım, hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti
devletini küçük düşürmek değil, sadece Hükûmeti kastediyorum.
Bu arada, benden
sonra kürsüye gelen Turizm Bakanı Günay da şöyle diyor:
“Efendim ‘filan devletle mücadele edemezsiniz’ sözü, bu çatı
altında, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olmanın idrakini
taşıyan hiçbir üyeye yakışmaz. Bu çatı altında
bunun söylenmesini bir bahtsızlık olarak alıyorum. Ulusal
duyarlılıklarının yüksek olduğuna inandığım
bazı arkadaşların da (beni) alkışlamasını
yadırgıyorum.”
Tabii, ben diyorum
ki, Galata Kulesi’ne Türk bayrağı yerine kızıl
bayrak asanların ulusal duyarlılık duygusu taşımaları
ve buna dönüş yapmaları bizi sevindirir. (MHP sıralarından
alkışlar)
Başka, bunda,
benim… Yani ulusal duyarlılık kadar, onların taşıdığı
ulusal duyarlılıktan daha büyük duyarlılık taşıdığımı
da belirtmek isterim.
Değerli
milletvekilleri, ilkokuldaki yurttaşlık bilgisini okursanız,
devlet nedir, hükûmet nedir, devletin kurumları nedir, devlet kimlerden
oluşur, bunlar anlaşılabilir.
Benim, dün, burada
konuştuğum husus şu: Tayyip Erdoğan, zamanında
Amerika Birleşik Devletleri’ne yerine getiremediği
sözler verdi. (AK Parti sıralarından “Başbakan” sesleri)
Bu sözler, Türk Hükûmetini, Türkiye'yi zor duruma düşürdü. Böyle
şeyler yapmamak lazım.
Türkiye Cumhuriyeti
elbette ki büyük bir devlettir. Türkiye Cumhuriyeti ordusuyla büyük
bir devlettir, yargısıyla büyük bir devlettir, milletiyle
büyük bir devlettir. Bu devlet, sağlıklı kişiler,
aklı başında kişiler, Türk ulusunun menfaatini
düşünen kişiler tarafından yönetildiği takdirde,
dünyada bu devletle mücadele edecek hiçbir devlet olmaz. Onları
iyi bir anlayalım ve burada Hükûmet büyük bir zaaf içindedir.
Hükûmeti idare edenler, burada, sağlıklı, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin şanına, şöhretine, birliğine, bütünlüğüne
uygun bir yönetim gösterselerdi, bugün bizim hiçbir surette gidip
de bilmem Amerika’ya, bilmem İngiltere’ye, şuraya buraya
gitmemize gerek yoktur. Gücümüzü de kullanır, kendi haklarımızı
savunurduk. Ben, burada, Tayyip Erdoğan ve Hükûmetin yaptığı
basiretsizlikleri dile getirdim. İşte…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başbakan…
KAMER GENÇ (Devamla)
– Ben, şimdi kendime göre konuşurum. Siz… Neyse…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başbakan…
KAMER GENÇ (Devamla)
- Ama, müdahale ediyorsunuz.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başbakan…
KAMER GENÇ (Devamla)
– Sayın Başkan, bakın, işte müdahale ettiler. Bir
dakika daha rica ediyorum. Zaten beş dakika efendim. Bir dakika
daha rica ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Konuşurken
vaktinizi kaybediyorsunuz Sayın Hatip.
Lütfen, Genel
Kurula hitap edin.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, tam meramımı anlatmadım. Bakın, sözümü
de kestiler.
BAŞKAN – Meramınız
anlaşılmıştır.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Neyse…
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır; okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 35
milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/20)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Bulunduğu
ilin dışında bir yüksek öğretim kurumunu kazanan
öğrencilerimizin yaşadığı temel sorunlardan
biri de yurt sorunudur. Sağlıklı, güvenilir ve ucuz barınma,
ailelerin bütçelerini olduğu kadar öğrencilerin
eğitimdeki başarısını da yakından etkilemektedir.
Büyük Atatürk’ün
ilkelerini özümsemiş ve kendine rehber edinmiş, Cumhuriyetimizi
bir modernleşme projesi olarak gören ve algılayan, Aydınlanma
Devriminin sürekliliğine inanan gençlerin yetişmesi
için, üniversiteler kadar üniversite dışındaki yaşam
alanları da etkilidir.
Devlet yurtlarının
yetersizliği, ev kiralarının yüksekliği, pek çok
öğrenciyi denetimden yoksun ve daha ucuz barınma
imkânı sağlayan, bazı cemaatlerin etkisindeki özel
yurtlara yöneltilmektedir. Bu yurtların ve yurt adı altındaki
cemaat evlerinin, Cumhuriyet ve Laiklik karşıtı fikirleri
gençlerimize aşıladığı aşikârdır.
Bu tehlikenin
boyutları her geçen gün artmaktadır. Bunda mevcut iktidarın
görmezden gelir tavrı işin boyutunu daha da vahim kılmaktadır.
İşte
bu noktada; üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının
ele alınması, üniversite ve devlet yurtlarının kapasitesinin
artırılması, özel yurtların daha etkin bir
şekilde denetlenmesinin yolunun açılması amacıyla,
Anayasa’nın 98. TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını
arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1- Yılmaz Ateş (Ankara)
2- Ensar Öğüt (Ardahan)
3- Şevket Köse (Adıyaman)
4- Kemal Demirel (Bursa)
5- Hulusi Güvel (Adana)
6- Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
7 - Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
8 - Yaşar Tüzün (Bilecik)
9 - Tayfur Süner (Antalya)
10 - İsa Gök (Mersin)
11 - Bülent Baratalı (İzmir)
12 – Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
13 – Abdulaziz Yazar (Hatay)
14 – Mevlüt Coşkuner (Isparta)
15 – Tekin Bingöl (Ankara)
16 – Erol Tınastepe (Erzincan)
17 – Ali Rıza Öztürk (Mersin)
18 – Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
19 – Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
20 – Çetin Soysal (İstanbul)
21 – Fuat Çay (Hatay)
22 – Turgut Dibek (Kırklareli)
23 – Ali Arslan (Muğla)
24 – Bilgin Paçarız (Edirne)
25 – Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
26 – Ali Koçal (Zonguldak)
27 – Nevin Gaye Erbatur (Adana)
28 – Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
29 – Nesrin Baytok (Ankara)
30 – Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
31 – Gürol Ergin (Muğla)
32 – Fevzi Topuz (Muğla)
33 – Ali Oksal (Mersin)
34 – Necla Arat (İstanbul)
35 – Abdurrezzak Erten (İzmir)
36 – Mehmet Ali Susam (İzmir)
Gerekçe:
Türkiye’de
85’i devlet, 30’u vakıf olmak üzere toplam 115 üniversite bulunmaktadır.
2006-2007 öğretim yılında bu üniversitelerde 1,5 milyon
civarında öğrenci örgün öğrenim görmüştür. Bu
öğrencilerin barınma ve diğer sosyal ihtiyaçları
ise Yurt-Kur’a bağlı 219 yurt ve bu yurtların sahip olduğu
200 bin öğrenci kapasitesi ile karşılanmaya çalışılmıştır.
2006-2007 öğretim yılında örgün öğretimde yaklaşık
1,5 milyon öğrenci varken 2007-2008 öğretim yılında
bu sayı daha artacaktır. Dolayısıyla öğrencilerin
yurt sorunu da büyüyecektir.
Yurtlarda yer
bulamayan ya da maddi durumu kötü olan öğrenciler, bir anlamda
tarikatların ve cemaat yurtlarının kucağına
itilmektedir.
Bu yurtlarda
gençlerimiz, cumhuriyetin temel ilkelerine inanmayan, din ve vicdan
özgürlüğüne saygı duymayan bireyler olarak yetiştirilmektedir.
Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı bireyler haline getirilmeye
çalışılan bu gençlerimiz ne yazık ki düştükleri
bu bataktan çıkamamaktadırlar. Bu yurtların sayılarının
giderek artması, ayrılan kaynakların büyüklüğü
dikkat çekicidir. Öğrencilere piyasa koşullarının
çok çok altında sunulan barınma ve yemek hizmeti, söz konusu
yurtların faaliyet ve gerçek amaçları konusunda ciddi endişeleri
akla getirmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti
Devleti, geleceği olan gençlerini, çağdaş, demokratik,
özgür bireyler olarak yetişmelerini sağlayacak koşulları
yaratma olanaklarına sahiptir. Devletimizin yetersizmiş
gibi gösterilmesi kabul edilemez. Devletin olanaklarının
yetersiz kaldığı bir alanda, demokratik ve laik cumhuriyete
inanmayan kişi ve kuruluşların ikame ettirilmeye çalışılması
çok düşündürücüdür. Cumhuriyet hükümetlerinin bu duruma seyirci
kalmaması gerekir.
Çocuklarımız
ve gençlerimizin barınmalarını sağlayacak
sağlıklı ve modern yurtların yapımına
hız verilmelidir. Böylece çocuklarımız ve gençlerimizin
cumhuriyetle ve Atatürk’le sorunu olan tarikat ve cemaat yurtlarında
karanlık ideolojilerin etkilerine maruz kalmaları mutlaka
önlenmelidir.
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) – Başka iş bitti de sıra buna mı
geldi?
2.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 35
milletvekilinin, öğretmenlerin sorunlarının ve okullardaki
yetersizliklerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/21)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Öğretmenler
eğitim sistemimizin en temel ögesidir. Okullarımızda
büyük bir öğretmen açığı olmasına rağmen,
çok sayıda öğretmen adayımızın da işsiz
dolaştığı bilinmektedir. Göreve başlayan
öğretmenlerimizde insanca yaşamlarını sürdürebilecek
ekonomik ve sosyal haklardan mahrumdur. Öğretmenlerimizin sözleşmeli
ve kadrolu ayrımına tabi tutularak, aynı göreve farklı
ücret ödenmesi de apayrı adaletsizlik yaratmıştır.
Öğretmen açığı konusunda dahi bakanlık
doğru bir rakamlar verememektedir.
Milli eğitimimizde
yaşanan kargaşanın giderilmesi, okullarımızda
var olan fiziki sorunların çözülmesi, öğretmenlerimizin
içinde bulundukları sosyal ve ekonomik sorunların iyileştirilmesi
amacıyla, Anayasa’nın 98’inci, TBMM İçtüzüğü’nün
104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla,
1- Yılmaz Ateş (Ankara)
2- Ensar Öğüt (Ardahan)
3- Şevket Köse (Adıyaman)
4- Kemal Demirel (Bursa)
5- Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
6- Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
7- Ali Rıza Öztürk (Mersin)
8- Tayfur Süner (Antalya)
9- İsa Gök (Mersin)
10- Bülent Baratalı (İzmir)
11- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
12- Abdulaziz Yazar (Hatay)
13- Mevlüt Coşkuner (Isparta)
14- Mehmet Şevki Kulkuloğlu
(Kayseri)
15- Bihlun Tamaylıgil
(İstanbul)
16- Çetin Soysal (İstanbul)
17- Tekin Bingöl (Ankara)
18- Erol Tınastepe (Erzincan)
19- Fuat Çay (Hatay)
20- Hulusi Güvel (Adana)
21- Turgut Dibek (Kırklareli)
22- Ali Arslan (Muğla)
23- Bilgin Paçarız (Edirne)
24- Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
25- Ali Koçal (Zonguldak)
26- Nevin Gaye Erbatur (Adana)
27- Vahap Seçer (Mersin)
28- Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
29- Nesrin Baytok (Ankara)
30- Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
31- Gürol Ergin (Muğla)
32- Fevzi Topuz (Muğla)
33- Ali Oksal (Mersin)
34- Necla Arat (İstanbul)
35- Abdurrezzak Erten (İzmir)
36- Mehmet Ali Susam (İzmir)
Gerekçe:
Ülkemizde orta
ve uzun vadeli eğitim politikalarının olmayışı,
yeni öğretim yılına ciddi sorunlar, kavram ve sayı
tartışmalarının gölgesinde girilmesine neden
olmaktadır.
Milli Eğitim
Bakanlığınca, en iyi bilinmesi gereken konularda bile,
net ve doyurucu açıklamalar yapılamamaktadır. Milli
Eğitim Bakanı tarafından öğretmen açığı
hakkında, ayrı tarihlerde farklı rakamlar verilmesi
bunun en çarpıcı örneklerinden biridir. Bu konuda bakanlık
ve eğitimle ilgili sivil toplum örgütlerinin verdiği rakamlar
arasındaki büyük fark olması dikkat çekicidir.
Okullarımızın
fiziki şartlarının yetersizliğinin yanı
sıra öğretmenlerimizin içinde bulunduğu ekonomik ve
sosyal sıkıntılar eğitim sistemimizi ve eğitim
kalitemizi olumsuz yönde etkilemektedir. Yapılan araştırmalara
göre; okullarımızın yüzde 46’sının bahçesi
dar, yüzde 49’u kalabalık, yüzde 52’si derslik sıkıntısı
çekiyor, yüzde 50’sinin sıra, masa, tahta türü donanımlarında,
yüzde 65’i ise ders araç gereçlerinde eksiklikler var, yüzde 70’inin
günümüz koşullarına uygun laboratuar ve atölyesi bulunmuyor.
Derslik başına
düşen öğrenci sayısı; ilköğretimde 60, liselerde
ise 53’tür. Spor salonu başına ilköğretimde 5 bin 412,
normal liselerde 3 bin 334 kişi düşüyor. Okulların yüzde
66’sının tuvaletleri bakımsız ve yüzde 72’si hijyen
sorunları yaşıyor. Bir tuvaleti ilköğretimde
117, liselerde 145 öğrencinin ortak olarak kullanıyor.
İlköğretim okullarının yüzde 82’sinde okula yeni
başlayan çocuklarla ikili kademe öğrencileri aynı
binada ders görüyor. İlköğretimlerin yüzde 70’i, normal liselerin
yüzde 68’i ikili öğretim yapıyor. Ayrıca, her dört okuldan
3’ü (yüzde 74) ödenek sıkıntısı çekiyor, okullar dönem
başlarında veli ve öğrencilerden toplanan yardımlarla
(harçlarla, katkı paylarıyla) ayakta durabiliyor.
Okullarımızın
yarısında öğretmen açığı bulunmasına
rağmen, bu kadrolara atama yapılmaması, mezunların
uzunca bir süre atama beklemesi, öğretmenlik mesleğinin
saygınlığı ve mesleğin geleceği açısından
ciddi sorunlar teşkil etmektedir.
Öğretmenlerimizin
sözleşmeli ve kadrolu ayrımına tabi tutularak, aynı
göreve farklı ücretler ödenmesi, çalışma barışı
ve verimliliğini olumsuz yönde etkilemektedir.
Ne yazık
ki, Milli eğitim politikamız, AKP iktidarı döneminde
yaşanan belirsizlikler nedeniyle âdeta yaz boz tahtası haline
getirilmiştir. Bu dönemde Milli eğitim politikamız,
Cumhuriyet tarihinde hiç görülmemiş bir şekilde kadrolaşma
hırsına kurban edilmiştir.
Bu konuda verilebilecek
en çarpıcı örneklerden biri de Talim ve Terbiye Kurulu
Başkanlığında yaşanan kadrolaşmadır;
bu kurulda görev yapan tecrübeli 145 kadrolu inceleme uzmanı
bulunmakta iken, bu uzmanlara komisyonlarda görev verilmeyerek,
bu uzmanların yerine tecrübesi olmayan öğretmenlerin çalıştırılmasıdır.
Ülkemizin geleceği
ve günümüz dünyasının koşullarına uygun, sağlıklı
nesillerin yetiştirilmesi için, milli eğitim politikalarımızın
gözden geçirilmesi ve eğitim sisteminde varolan eksikliklerin
giderilmesini bir zorunluluktur.
18.10.2007
3.-Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33 milletvekilinin,
Uludağ’ın doğal zenginliklerinin korunması, geliştirilmesi
ve değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/22)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Bursa ilinde bulunan
Uludağ’ın sahip olduğu doğal zenginliklerin yeniden
değerlendirilerek, ileriye yönelik olarak ortaya çıkabilecek
aksaklıkların ve sorunların erken zamanda fark edilmesi
ve doğal yapısının korumaya alınarak, sorunlarının
araştırılması amacıyla, Anayasanın 98.
TBMM İç Tüzüğünün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1- Kemal Demirel (Bursa)
2- Hulusi Güvel (Adana)
3- Ensar Öğüt (Ardahan)
4- Şevket Köse (Adıyaman)
5- Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
6- Yaşar Tüzün (Bilecik)
7- Tayfur Süner (Antalya)
8- İsa Gök (Mersin)
9- Çetin Soysal (İstanbul)
10- Bülent Baratalı (İzmir)
11- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
12- Abdulaziz Yazar (Hatay)
13- Mevlüt Coşkuner (Isparta)
14- Ali Rıza Öztürk (Mersin)
15- Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
16- Fuat Çay (Hatay)
17- Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
18- Tekin Bingöl (Ankara)
19- Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
20- Erol Tınastepe (Erzincan)
21- Turgut Dibek (Kırklareli)
22- Bilgin Paçarız (Edirne)
23- Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
24- Ali Koçal (Zonguldak)
25- Nevin Gaye Erbatur (Adana)
26- Vahap Seçer (Mersin)
27- Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
28- Nesrin Baytok (Ankara)
29- Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
30- Gürol Ergin (Muğla)
31- Fevzi Topuz (Muğla)
32- Ali Oksal (Mersin)
33- Abdurrezzak Erten (İzmir)
34-Mehmet Ali Susam (İzmir)
Gerekçe:
Bursa ilimizin
tacı kabul edilen Uludağ, bir dönem Bizanslı Keşişlerce
sığınak olarak kullanıldığı için Osmanlılar
tarafından “Keşiş dağı” olarak adlandırılmıştır.
Uludağ yüksekliği 2.543 metre olan volkanik bir dağdır.
Bursa’nın 36 km güneyinde bulunmaktadır.
Kış
sporlarını sevenler için burası, sadece birkaç ziyaretten
sonra bile tam bir tutkuya dönüşmektedir. Yazın ise doğal
zenginlikleriyle ayrı bir güzeldir.
Dağın
12.732 hektarlık bölümü, 1961 yılında Milli Park olarak
ayrılmıştır. Milli park statüsü uygulamalı
Uludağ’da ziyaretçiler, yıl boyu konaklama tesislerinden
ve Kirazlıyayla, Sarıalan, Çobankaya’da düzenlenmiş
olan günübirlik alanlardan da yararlanabilmektedirler.
Uludağ’da
resmi kurumlara ve özel sektöre ait bir çok tesis yanında, Kayak
Federasyonuna ait tesisler de bulunmaktadır.
Kayak tesisleri
ve konaklama imkânları, yaz aylarında kampçılık,
trekking ve günübirlik piknik alanı olarak yararlanılması
Uludağ’ı her mevsim çekici kılmaktadır. Teleferik
ve kara yolu ile ulaşım sağlanabilmektedir.
Uludağ’da
İlkbaharda yemyeşil uzanan orman, sonbaharda sarı, turuncu,
kahverengi, koyu yeşil gibi renklere bürünürken, sert kayalar
anıtsal güzellikler sergilemektedir. Uludağ Milli Parkı’nda
250 değişik gruptan yaklaşık 700 türde otsu ve gövdeli
bitkiler bulunmaktadır. Mayıs ile Ağustos ayları
arasında yüzlerce değişik çiçek türü Uludağ’da
görülebilmektedir. Uludağ’ın zirvelerinde bir kısmı
yazın kuruyan 9 adet buzul gölü mevcuttur.
Bursa’nın
su kaynağı havzasını oluşturan, havasının
ve doğasının kaynağı olan Uludağ’ın,
sahip olduğu doğal zenginliklerin belirlenmesi ve bunların
korunması amacıyla;
Yerleşim
ve yapılanma ile ilgili sorunlarının ortaya koyulması.
Her geçen gün
azalan orman dokusunun korunması ile ilgili yapılabileceklerin
saptanması.
Uludağ’daki
bitkisel doku ve çiçeklerdeki çeşitliliğin belirlenmesi
(örneğin: Obrizya, Dönbaba, Sığırkuyruğu,
Kardelen vb.) için çalışma yapılması ve bitkilerdeki
çeşitliliğin korunması.
Sahip olduğu
maden yataklarının durumunun belirlenerek, bu maden yataklarından
azami düzeyde yararlanılması ve bu kaynakların ülke
ekonomisine aktarılma yollarının belirlenmesi.
Özellikle Volfram
madeninin işler hale getirilerek ülke ekonomisine katkı
sağlar hale getirilmesi.
Uludağ’ın
turizm potansiyelinin belirlenmesi ve bu potansiyelin en iyi
şekilde kullanılarak, ülke ekonomisine en üst düzeyde katkısının
sağlanması.
Uludağ’ın
sahip olduğu tarihi yapılın korunması için Uludağ’da
önceki yüzyıllarda inşa edilmiş olan, tarih eser kalıntılarının
(örneğin, bazilikalar) uygun biçimde restore edilerek, turizme
açılmasının sağlanması.
Yapılanma
adı altında ortaya çıkabilecek orman tahribatının
ve çevre kirliğinin önüne geçilmesi.
Düzensiz kentleşmeden
Uludağ’ın eteklerinin de etkilenmesini önleyici tedbirler
alınması.
Gerek Bursa, gerekse
Marmara bölgesinin ikliminin oluşumunda büyük etkisi olan
Uludağ’ın, sahip olduğu doğal yapının korunması
ve bu kaynaklardan gelecekte de yararlanılabilmesi için, acil
eylem planlarının oluşturulması.
Konularının
araştırılarak, önlenebilir sebepler yüzünden Uludağ’da
meydana gelebilecek sorunlarla ilgili zamanında önlem
alınması ve geri dönülemeyecek zararların önceden
fark edilmesi gerekmektedir.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı
Hükümeti Arasında Güvenlik, Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerle
Mücadele Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan
Krallığı Hükümeti Arasında Güvenlik, Uyuşturucu
ve Psikotrop Maddelerle Mücadele Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/308) (S. Sayısı: 12) (x)
BAŞKAN – Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.
Şimdi, maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE SUUDİ ARABİSTAN
KRALLIĞI
HÜKÜMETİ
ARASINDA GÜVENLİK, UYUŞTURUCU VE PSİKOTROP
MADDELERLE
MÜCADELE ALANINDA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1.- 12
Şubat 2005 tarihinde Riyad’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında
Güvenlik, Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerle Mücadele Alanında
İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN –
1’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – 2’
nci madde üzerinde söz isteyen? Yok.
2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN –
3’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.
3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen
üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana
vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin
ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını,
yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN -
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Suudi Arabistan Krallığı
Hükûmeti Arasında Güvenlik, Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerle
Mücadele Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın
açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 266
Kabul : 266 (x)
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olsun.
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna
eklidir.
2’nci sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Arasında Hukuki
ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Arasında
Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/313) (S. Sayısı:
13) (x)
BAŞKAN – Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu
13 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteyen, gruplar adına, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Ahmet Gökhan Sarıçam, Kırklareli
Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Rıdvan
Yalçın, Ordu Milletvekili; Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Birinci söz,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ahmet Gökhan Sarıçam,
Kırklareli Milletvekili.
Buyurun Sayın
Sarıçam. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz
20 dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Bosna-Hersek Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında
AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti
ile Bosna-Hersek Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli
İşbirliği Anlaşması, 16 Şubat 2005 tarihinde
Saraybosna’da iki taraf tarafından imzalanmıştır.
Anlaşma, Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek arasında
mevcut coğrafi, siyasi ve kültürel ilişkiler doğrultusunda
gelişme eğilimi gösteren sosyal ve ekonomik ilişkilerin
hukuki çerçevesini oluşturmak amacıyla hazırlanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti
ile Bosna-Hersek Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli
İşbirliği Anlaşması, tebligat ve istinabe
konularında adli yardımlaşmayı kolaylaştırma
amacına yöneliktir. Bunun yanında anlaşmada yer alan
tanıma ve tenfize ilişkin hükümlerle taraflardan birinin
mahkemelerince hukuki ve ticari konularda verilen kararlar ile
tazminat ile ilgili cezai konulardaki mahkeme kararlarının
belirli şartları taşıması halinde diğer
ülkede tanınması ve tenfizi mümkün kılınmıştır.
Anlaşma,
dört kısım ve 23 maddeden oluşmaktadır. Birinci
kısımda yer alan 1 ila 5’inci maddeler genel hükümleri; ikinci
kısımda yer alan 6 ila 15’inci maddeler hukuki ve ticari konularda
adli yardımlaşma, belgeler, yargılama masrafları
ve teminattan muafiyete ilişkin hükümleri; üçüncü kısımda
yer alan 16 ile 20’nci maddeler hukuki ve ticari konularda verilen
mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizine
ilişkin hükümleri, dördüncü kısımda yer alan 21 ile
23’üncü maddeler ise nihai hükümleri ihtiva etmektedir.
Anlaşma’da,
her iki devletin Adalet Bakanlıkları merkezi makam olarak
tayin edilmiştir. Anlaşma’da özellikle, her iki ülke vatandaşlarına
eşit muamele, adli mercilere başvuruda kolaylık, teminattan
muafiyet, adli müzaheretten yararlanma, tanık ve bilirkişilerin
korunması, yukarıda niteliği açıklanan mahkeme
kararlarının tanınması ve tenfizi, adli yardım
taleplerinin kaç nüsha olacağı, tercümesinin hangi dilde
yapılacağı gibi hususlar düzenlenmiştir.
(x) 13 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Anlaşma’da
ayrıca, adli yardım taleplerinde yer alması gereken
hususlara, taleplerin yerine getirilmesinde uygulanacak mevzuata
ve taleplerin yerine getirilemeyeceği durumlara ilişkin
hükümlere de yer verilmiştir.
Bu Anlaşma
2005 yılında imzalanmıştır ama Bosna-Hersek’le
ilişkilerimiz çok derin tarihî günlere uzanmaktadır. Bildiğiniz
gibi, 1463 yılında Bosna-Hersek’te Osmanlının himayesine
girmesi, Boşnakların Müslüman olmasıyla beraber, Bosna-Hersek
bölgesinin Osmanlı tarihinde önemli bir yeri olmuş, Osmanlı
Devleti’nin Balkanlarda ve Avrupa’da dayanak noktalarından
kabul gördüğü ve en çok ilişkilerini derinleştirdiği
ülkelerden ve milletler olmuşlardır. O günlerden bugünlere
uzanan derin ve köklü ilişkilerimiz uzun süre kesintiye uğramadan
devam etmiş, daha sonra Bosna-Hersek’te yeni yapılanan
birtakım yönetimlerle uzun süre de kesintiye uğramıştır.
Daha sonra, Tito yönetiminin devrilmesinden sonra, 1992 yılında
özellikle başlayan iç çatışmalar esnasında Bosna-Hersek’teki
Boşnak kardeşlerimiz derin acılara mustarip olmuşlardır.
Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti Bosnalı kardeşlerini
bu dönemde de unutmamış, her zaman onların yanlarında
olmuştur.
Tabii, Bosna-Hersek’i
ve Bosna-Hersek’te yaşanan iç çatışmaları
anıp da akil devlet adamı olarak anılan rahmetli Aliya
İzzetbegoviç’i anmamak da mümkün değil. Aliya İzzetbegoviç,
o kanlı iç çatışma günlerinde Boşnakların ve
o bölgedeki Hırvatların önderi olarak, o bölge üzerinde
birtakım hak ve iddialarda bulunan Sırpların saldırılarına
karşı iki toplumu organize etmiş ve bilge devlet adamlığı
sayesinde daha büyük acılar yaşanmadan Boşnakların
ve Hırvatların özgürlüğe kavuşmasına önayak
olmuştur. Kendisini buradan rahmetle anıyoruz.
2005 yılında
Mostar Köprüsü’nün iç savaş esnasında yıkılmasından
sonra, Birleşmiş Milletler nezdinde yapımına
başlanıldıktan sonra, bitirilmesi ve hizmete
açılması esnasında Saray Bosna’da bulundum. Bu esnada
o bölgede Türk okullarının açılması noktasında
da bir gayretin olduğunu gördük. Bosna-Hersek devletiyle girilen
ikili ilişkilerin neticesinde Saray Bosna’da bir Türk koleji
açıldı. Bu kolejin temel atma töreninde bulunduk ve bu temelin
atılmasının şerefine biz de ortak olduk. O esnada
orada bulunan bir Hırvat’ın sözleri gerçekten çok anlamlıydı.
“Siz bugün bu bölgeye yapmış olduğunuz hizmetlerin birileri
tarafından yıkıntılarını ortadan kaldırıp
tekrardan bu bölge insanına tarihteki gibi sunulmasına
hizmet ettiniz ve bugün yine bu bölge insanının dünyaya entegre
olması noktasında çok önemli yere sahip olacağına
inandığımız bir okulun da temelinin atılmasına
ortak oluyorsunuz. Bu, Osmanlının torunlarının
bizi unutmadığının ve bizimle beraber olduğunun
çok önemli bir göstergesidir. Bu ilişkilerin devamı için,
biz de, Bosna-Hersek’te yaşayan toplumlar olarak, üzerimize düşeni
yapacağız.” ifadelerini kullanmıştır. Bu, beni,
o coğrafyada yüzyıllarca hâkimiyet kurmuş, ama kurmuş
olduğu hâkimiyet esnasında, bölgede yaşayan insanlara
asla ve asla zulmetmemiş; aksine, onlara hizmet götürmüş,
kendi içlerinde birbirlerine zulmetmemeleri konusunda da en büyük
teminat olmuş bir milletin torunu olmak noktasında büyük
bir onur vermiştir.
Yine, bugün,
oralarda, Türk milletinin ve vatandaşlarımızın o
insanları yalnız bırakmadığının bir
göstergesi olarak, eğitim noktasında, ticaret noktasında
gayretlerini görmek de beni yine ayrıca mutlu etmiştir.
Biz, tarihten
gelen bu beraberliğimizin ve kardeşliğimizin ilelebet
devam etmesini, Balkanlarda ve Avrupa’nın değişik
yerlerinde olan milletlerle geçmişten gelen ilişkilerimizin
bugün de hükûmetlerimiz tarafından devam ettirilmesini, insanlarımızın
geçmişte yapılanları bugün de sahiplenmesini
gıptayla ve onurla karşılıyor, bu ilişkilerin
en güzel şekilde devam etmesini diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Sarıçam.
Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Rıdvan Yalçın, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın
Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakika.
MHP GRUBU ADINA
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Arasında Hukuki ve Ticari
Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle,
Başkanlık kürsüsünde modern Türk kadınını layıkıyla
temsil eden Sayın Akşener ve Sayın Mumcu’ya da Grubum
adına tebriklerimi iletiyor, her iki Sayın Başkan Vekiliyle
de gurur duyduğumuzu belirtiyorum.
ASIM AYKAN (Trabzon)
– Diğer kadınlar gayrimodern mi?
RIDVAN YALÇIN
(Devamla) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; aziz vatanımız ve milletimizin
bölünmez bütünlüğü ve devletimizin bekası için şehit
olmuş evlatlarımızı, ben de rahmet, minnet ve
şükranla anıyorum.
Ne yazık
ki, salı günü Ordu’nun Kumru ilçesinden, şehit olan Zekeriya
Yatı kardeşimizi on binlerce Ordulunun göz yaşları
arasında ebedî istirahatgâhına uğurlayarak aranıza
katıldım.
Şehidimizin
ailesi ve göz göze geldiğimiz herkes “Artık bir şeyler
yapın diyen gözlerle bakıyordu bana ve diğer milletvekillerine.
Üzüldüm, ezildim ama aynı zamanda bir kez daha iftihar ettim böyle
bir milletin evladı olmaktan. Çünkü bu milletin tamamı, bugün
“Hepimiz Mehmetiz” diye haykırıyor. Genç, yaşlı on
binlerce insanımız gönüllü askere gitmek için askerlik
şubelerine akın ediyor. Oğlu terhisine dört ay kala
şehit olan bir baba, şehit evladının kalan süresini
tamamlamak için dilekçe veriyor. Onun için, hainler iyi bilsin ki, arkalarında
kim ve hangi odak olursa olsun, bu milleti, bu vatanı asla bölemeyecekler.
Bu kürsüden zaman
zaman bütün gruplar milletimizin hissiyatına uyup “Tek vatan,
tek millet, tek bayrak.” dedi. Bunun için ise tek bilek olmak gerekiyor,
tek yürek olmak gerekiyor. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; biliyorsunuz terör konusunda,
Hükûmetin talebiyle, RTÜK bir yayın yasağı koydu. Bu belki
makul de karşılanabilir. “Milletimizin morali bozuldu”
deniyor, doğru. Moralimizin yükselmesi için yalnızca yayın
yasağı değil, hainlerin ve hamilerinin tepesine inmek
de gerekiyor. Millet, Hükûmetten de, Meclisten de bunu bekliyor. Milletimiz
bedel ödemenin yanında, bedel ödettirmeyi de bekliyor. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; önceki birleşimlerde,
Bosna-Hersek ile yapılan başka anlaşmaların uygun
bulunmasına dair kanunların görüşmelerinde, Bosna-Hersek’in
ülkemiz bakımından önemi, ilişkilerimizin tarihî gelişimi,
ticaret hacmimiz uzun uzun anlatıldı. Bense tekrara kaçmadan,
kısaca, hukuki ve ticari konularda adli iş birliği
anlaşmasının önemi ve kapsamını yüce heyetinize
arz etmek istiyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; onayının uygun bulunmasına
ilişkin görüşme yaptığımız tasarının
dayandığı Anlaşma, 16 Şubat 2005 tarihinde Saraybosna’da
imzalanmıştır. Daha önce de birçok konuda iş birliği
anlaşması yaptığımız ve özellikle yaşadığı
çatışmalar nedeniyle çok sayıda masum vatandaşı
katledilip, on binlerce vatandaşı da göç etmek zorunda kalmış
bu kardeş ülkeye, serbest ticaret anlaşmaları ile de
devletimiz destek olmaya çalışmıştır.
Bu Anlaşma
ile iki ülke arasında, ticari ve özellikle hukuk alanında
karşılıklı yardımlaşma ve adli meselelerin
kolaylaştırılması öngörülmektedir.
Yine bu Anlaşma
ile hukuki ve ticari konularda zaman ve hak kaybına neden olan
tebligat ve istinabe kolaylığı düzenlendiği gibi,
Anlaşma’da yer alan tanıma ve tenfize ilişkin hükümler
de ayrı bir öneme haizdir. Bu sayede, her iki ülke vatandaşları
arasında sıkça karşılaşılan, şahsın
hukukunu ilgilendiren evlenme, boşanma, velayet gibi meselelerin
çözüme kavuşması kolaylaştığı gibi, her
geçen gün artan ticari hayatın da güven içerisinde sürdürülmesi
mümkün olacaktır. Zira bir ülke mahkemesinin verdiği belli
şartları taşıyan kararlar için yeniden yargılama
yerine tenfiz veya tanıma kararlarıyla adaletin tecellisi
hızlanacaktır.
Anlaşma’da,
her iki devletin Adalet Bakanlığı merkezî makam olarak
tayin edilmiştir.
Anlaşma’nın
bir diğer öneme haiz tarafıysa, her iki ülke vatandaşlarına
eşit muamele, adli mercilere başvuruda kolaylık ve
teminattan muafiyet öngörüyor olmasıdır. Bu Anlaşma’nın,
ayrıca, imzasına müteakip, Bosna-Hersek tarafından
da uygunluğu kanunlaştırılmıştır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 14’üncü asırdan bu yana
ilişki içinde olduğumuz, tarihî, coğrafi, dil, din ve
kültürel bağlarımız itibarıyla, özellikle
Boşnak tebasıyla, âdeta aynı milletmişiz gibi yakınlık
taşıdığımız Bosna-Hersek’le yapılan
anlaşmayı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, mutlulukla
desteklemekteyiz. Ticari, kültürel ve her alandaki ilişkilerimizin
daha da artmasını ümit ediyor, Anlaşma’nın her iki
devlete hayırlı olmasını diliyoruz.
Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, “önce ülkem” ilkesi ışığında,
her zaman sürdürdüğümüz sorumlu muhalefet anlayışımızın
bir tezahürü olarak, milletimizin yararına olacak bu tasarıya
evet oyu vereceğimizi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygı
ve sevgilerimle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yalçın.
Şimdi söz,
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına, Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan’dadır.
Buyurun Sayın
Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakikadır.
DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Arasında
Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair 13 Sıra Sayılı
Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum.
Bakanlar Kurulunca
25 Temmuz 2005 tarihinde kararlaştırılan bu Sözleşme,
16/5/2005 tarihinde Saraybosna’da imzalandı. Bosna-Hersek kendi
iç mevzuatına göre Sözleşme’yi hemen onayladığını
bize bildirmesine rağmen, aradan iki buçuk yıl geçtikten
sonra biz Mecliste görüşebiliyoruz. Yani, Bosna-Hersek’i bu
kadar çok düşündüğümüzü göstermiş oluyoruz.
Meclis gündeminde
buna benzer onlarca sözleşme de görüşme sırasını
bekliyor. Bu hassasiyetimi bildirirken şunu da ifade etmek istiyorum:
Uluslararası hukuku ilgilendiren teknik ve Dışişleri
ve ilgili bakanlıklarımızın, Adalet Bakanlığımızın
uzman ve çalışanlarının, değerli bürokratlarının
hazırladığı bu sözleşmeler nedeniyle İç
Tüzük hükümleri dışına çıkılarak, gündem
dışı konuşmalara dönüşen zaman kaybı sonucu
imzalanan sözleşmelerin onaylanması ne yazık ki bir
hakkın, bir hukukun kötüye kullanılmasıyla iki ve üç
yıl sonra Meclis gündemine gelebilmektedir ve şu an Meclis
gündeminde tam otuz tane buna benzer sözleşme sıra beklemektedir.
Yüce Meclisin öncelikle bu konuda dikkatini çekmek istiyorum.
Ülkemizin gündemi
şüphesiz oldukça yoğundur. Acil çözüm bekleyen sorunlarımız
vardır. Şüphesiz bu sözleşmelerin Mecliste görüşülmesi
de gereklidir. Ancak zaman ekonomisi ve sözleşmelerin imzalanmasından
sonra yıllarca beklememek için tüm siyasi partilerin ortaklaşması
gerektiğini düşünüyorum. Meclis Başkanlık Divanının
ve grubu bulunan siyasi partilerin bu konuda bir araya gelerek çabuklaştırma
yönünde bir çözüm mutabakatını mutlaka geliştirmesi
ve öncelikle imzaladığı sözleşmelere sahip
çıkması için iktidar partisinin ve Hükûmetin de bu konuda
önayak olması gerektiğini düşünüyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tarihe baktığımızda,
1463 Fatih Sultan Mehmet dönemi, Osmanlının Balkanlarda
güçlü olduğu yıllar ve Bosna-Hersek aynı zamanda Osmanlı
idaresine geçerken Boşnak etnik kimliğine rağmen Müslümanlığı
da beraberinde kabul ediyor ve 1878 yılına kadar sürecek
Osmanlı idaresinin inşa ettiği mimari, kültür, yapılar,
camiler, köprüler, medreseler ile iz bırakmakla kalmıyor,
aynı zamanda Osmanlı idaresinin yönetiminde birçok
Boşnak devlet yöneticisinin olduğunu görüyoruz. Bu gerçeğin
de altını çizmek istiyorum.
Yugoslavya’da
(1918-1941) yaşanan iç çalkantıların Birinci Dünya Harbine
neden olan olaylar hepimizin belleklerindedir. Bırakın
onu, biraz daha yakın bir tarihe, bir sürece sizleri çekmek istiyorum.
1941-1945 yılları arası İkinci Dünya Savaşı
sırasında Naziler, yine Bosna-Hersek ve onun civarındaki
idareleri işgal ediyor ve bu işgal sonrası buraların
yönetimini Bulgaristan’a bağlarken, Yahudi ve Çingenelere
etnik temizlik uyguluyordu.
Birçok ülkenin
yaşadığı bu acı günlerden sonra, (1945-1990) otuz beş yıllık
soğuk savaş dönemini Tito yönetiminde geçiren bir Bosna-Hersek’ten
söz ediyoruz. Ancak, yakın tarih 1986-1992 yılları arasında
yaşanan kanlı iç savaşlarda ki, Yugoslavya örneğine özellikle
dikkat çekmek istiyorum- etnik, dinsel ve mezhepsel çatışmanın
odağında, Avrupa’nın göbeğinde, ortasında,
parçalanan ve soykırım yaşanan bir ülke örneğine
dikkat çekmek istiyorum.
İşte,
86 yıllarında Krayine bölgesinde başlayan kıvılcımlar,
paramiliter güçlerin, milislerin ve ırkçı milliyetçiliğin
vahşete varan saldırılarıyla bir anda bölgeye yayılırken,
aşırı milliyetçi Slobodan Miloseviç ve onu destekleyen
güçlerin büyük Sırbistan’ı kurma hayalleriyle sistematik
soykırım uygulamasına geçilmesi sonucu, on binlerce
Boşnak yaşamını yitirdi.
Sırpların,
başta Saraybosna olmak üzere kuşatma altında tuttuğu
şehirleri bombalaması, sniper ateşiyle masum sivilleri
öldürmesi, aydınları, seçkinleri, seçilmişleri toplama
kamplarına götürmesi, öldürmesi, etnik temizlik hareketi,
ne yazık ki, çok yakın bir tarihte, çağdaş, uygar Avrupa’nın
tam da ortasında gerçekleşmiştir.
1992 yılı
Şubat ayında Bosna-Hersek bağımsızlığını
ilan etmişti. 7 Nisan 1992: ABD ve Batılı ülkelerce bu
kabul gördü. 22 Mayıs 1992’de Birleşmiş Milletlere üyelik
başvurusu kabul edildi, bu camiaya katıldı Bosna-Hersek. Ne yazık ki, bundan
sonrası Bosna’da başlayan vahşet ve savaş,
Boşnak ve Hırvatları yerinden zorla etme girişimleri,
93’te Birleşmiş Milletlerin altı yerleşim birimini
güvenli bölge ilan etmesi, Srebrenisca’nın da bunlardan biri
olması, sınırların korunması ve barış
görüşmelerinin yapılabilir kılınması çabaları
boşa çıkarıldı. Birleşmiş Milletlerin
Hollandalı barış güçlerinin gözü önünde Sırp saldırıları
sonucu yaşanan katliama seyirci kalınması, 8 bini
aşkın sivil yurttaşın yaşamını yitirmesi,
25 bini aşkın Boşnak’ın Sırp tehdidi karşısında
zorunlu yerinden edilme göç dalgasına kapılması,
İkinci Dünya Savaşı sonrası en büyük temizlik, etnik
temizlik hareketi olarak tarih sayfalarımızda, üstelik
yakın tarihte Birleşmiş Milletler kararıyla ilk
soykırım belgelemesi olarak da dünyaya geçmesine rağmen,
ne yazık ki ne Birleşmiş Milletler ve ne de Avrupa Birliği
ve ne de Avrupa Konseyi ve ne de hiçbir ülke, bu konuda, bu kararın
müeyyidesi konusunda hiçbir şey yapamamıştır.
Evet, Birleşmiş
Milletlerin ender kabul ettiği bu gerçek, 1948 sonrası, biliyorsunuz,
Cenevre Sözleşmesi’yle tanımını bulan soykırım
tartışmaları dikkate alındığında,
bir şeye daha, yüce mahkemenin, yüce Meclisimizin değerli
üyelerinin dikkatini çekmek istiyorum: “Yugoslavya trajedisinden
insanlığın ders çıkarması gerekiyor” derken,
Birleşmiş Milletlerin ve NATO’nun askerî müdahalesini,
çekilen hatları, yaşanan acıları ve sonrasında
Yugoslavya’da “Ad hoca” olarak ve Nürnberg Mahkemelerinde ilk tanımını bulan, ancak
yıllar sonra, 21’inci yüzyılın son çeyreğinde Birleşmiş
Milletler kararıyla “Ad hoca” olarak kurulan Bosna-Hersek
İnsan Hakları Mahkemesine, yüce Meclisin değerli üyelerinin
dikkatini çekmek istiyorum.
Böylesi bir sözleşme
imzalanırken, sayın Dışişleri Bakanlığımızın
ve değerli uzmanlarının gözünden kaçtığını
düşündüğüm Bosna-Hersek İnsan Hakları Mahkemesinin,
Avrupa’nın yüz karası, kara lekesi kaçırmaların,
mal ve can kayıplarının, masum insanların, tecavüze
uğramış kadınların ve bu konuda verilen kararların,
Türkiye’de de Avrupa’da da ve bütün dünyada da uygulanabilir bu
uluslararası mahkeme kararlarının da bu Sözleşme’nin
içinde geçmesini, yer edinmesini isterdim. Ama umarım bu eksikliği,
bu rutin adli sözleşmeler çerçevesi dışında, bir
gün uzmanlarımız dikkate alır ve bunu da, bu tür durumları
da dikkate alırlar.
Biliyorsunuz,
Türkiye’den değerli hukukçumuz Profesör Doktor Sayın Rona
Aybay -ki bugün de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin akil 9
üyesinden birisidir- bu Mahkeme’de görev yaptığı zamanlar
etnik milliyetçiliğin, aşırı kışkırtıcılığın,
dinler arası ayrılığın, mezhepler arası
çatışmanın ne denli bir felaket, ne denli bir insanlığa
karşı suç, ne denli bir soykırımın altyapısını
oluşturduğunu çok güzel -o kararların altında imzasıyla-
bizlere göstermiş, bizler de hukukçu olarak okumuştuk.
Türkiye’de de
çok kültürlü ve tarihinden gelen zenginliğini dikkate aldığımız
zaman, koskoca Osmanlı cumhuriyetinin mirası cumhuriyetimizin,
böylesi tarih bağları olan bir ülkeyle sözleşmelerini
imzalarken çok daha dikkatli olması gerektiğinin altını
ifade ederken bir eksikliğe daha dikkat çekeceğim; sayın
Dışişleri Bakanlığımız, Adalet Bakanlığımız
ve değerli uzmanları beni mazur görsünler. Söyler misiniz,
hangi yakın tarihte savaş suçlarını işledi
diye, Lahey’de, Adalet Divanında, Savaş Suçları Mahkemesinde
bir lider yargılandı en son? Miloseviç yargılandı.
Miloseviç, yakın zamanda Savaş Suçları Mahkemesinde
yargılanarak tutuklanan ve yargısı sürerken ölen bir
savaş suçlusudur. Türkiye, elbette ki Uluslararası Ceza
Mahkemesinin tarafı olmadı, imzalamadı. Avrupa Birliği
müzakere sürecine ve Avrupa Konseyi üyesi olmasına, bütün
Avrupa Konseyi üyesi ülkeler bu sözleşmeyi imzalamasına
rağmen buna taraf olmadı. Ama Bosna-Hersek’te katliam uygulayan
Sırp milliyetçi lider Miloseviç, yine bu katliamlar nedeniyle
bu Savaş Suçları Mahkemesinde yargılanırken, bazı
suç ortaklarının da hâlâ aranıyor olduğunu dikkate
aldığımız zaman, bu aranıyor olanları,
Türkiye Cumhuriyeti hükûmetinin yasalarının ulusal
sınırları içinde ve İnterpolü kanalıyla her
ülkede yakalayabilme güç ve kudretinin olduğunu, böyle bir
ülke olduğumuzu, böyle bir kararlılık da gösterebileceğimizi
bilmek isterdim. Ve böyle bir Sözleşme’de, Bosna-Hersek’e suç
işleyen, insanlık suçu işleyen, Birleşmiş Milletler
kararıyla soykırım suçu işleyen bu savaş kaçaklarını
bizim İnterpol polisimizin enselerinden tutmasını
isterdim Avrupa’nın göbeğinde. Bu kararlılık,
bu dirayet böyle sağlanır diye düşünüyorum.
Yüce Meclisimiz,
gerçekten, Bosna-Hersek’le ilgili bu Sözleşme’yi incelerken…
Yüzde 44’ü Boşnak, 31’i Sırp, 17’si Hırvatlardan oluşan;
yüzde 40’ı Müslüman, yüzde 31’i Romen, yüzde 15’i Katolik, yüzde
15’i Protestan olan Bosna-Hersek bir
yönetim biçimi olarak cumhuriyetini kurarken… Üç üyeli bir cumhurbaşkanlığı
sistemine sahip olan Bosna-Hersek’te (Boşnak, Hırvat,
Sırp) üç cumhurbaşkanının dönüşümlü olarak bu
ülkede cumhurbaşkanlığı yapma uzlaşısına
vardıklarını gördüğüm zaman, bu gelinen noktada
gerçekten sorunların ne kadar yoğun olduğunun da farkında
olmamız gerektiğini düşündüm.
Evet, Bosna-Hersek
95’te kabul edilen ikili bir yönetim tarzını benimsedi. Bosna-Hersek
Federasyonu, Bosna-Hersekli Sırplardan oluşan Bosna Cumhuriyeti
ve kuzeydoğu’da özerk bir yönetim olan Brcko Bosna-Hersek Devleti
egemenliği söz konusu. Bu üç ayrı yerde, üç ayrı dilde,
üç ayrı dinde, böylesi bir ülkede adli yardım sözleşmeleri
imzalanırken, bizim klasik rutin bir sözleşmeyi alıp,
matbu olarak doldurup, kira kontratı gibi bu yüce Meclise getirmemiz
ve üstelik 2005 yılından iki buçuk yıl sonra, imzalama
ve yürütmeyi bugün gündeme getirmemizin Bosna-Hersek halkına
hiç de sahip çıktığımız anlamına gelmediğini
burada ifade etmek istiyorum.
Evet, bir
başka ilginç noktaya bu Sözleşme’yle dikkati çekmek istiyorum:
Anayasa Mahkemesine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından
3 üye seçilen tek Anayasa Mahkemesi örneği de Bosna Hersek Anayasa
Mahkemesidir. Hiçbir ülke ulusal egemenliğini kullanırken,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin -ki bugün 47 tane Avrupa
Konseyi üyesi yargıçtan oluşuyor- bu tür bir yargıç seçimi
yaptığını görmemişsinizdir. Kartopu uçurmayın,
korkarım yarın bize de yönelir böyle bir durum. Onun için,
ben buraya dikkati çekerken, bu ülkede hâlâ Dayton Anlaşmasıyla
-kıymetli diplomatlarımız var, tabi aralarında
konuşurken dikkatli olmaya çalışıyorum- Yüksek
Temsilcilik Ofisinin komiser düzeyinde kalmaması için, AGİK
görevlilerinin Barış Gücü gibi seyirci kalmaması
için, iletişim düzenleme odasının aldığı
karmaşık görev yapılanmasında görevini yapması
için yaşanan savaşların, insanlığa karşı
suçların saldırısı sonucu yerinden edilen, göç
eden, Avrupa’ya ve büyük çoğunluğu Türkiye’ye yerleşen,
Türkiye’de yaşayan, akrabaları orada kendileri burada,
özel hukukları ve milletlerarası özel hukuktan kaynaklanan
ticari ilişkileri, aile yaşamları, mülk, miras hukukları,
özel hukukla ilgili -boşanmadan tutun da velayete kadar olan-
sorunları bu karmaşada, Türkiye’nin, böylesi, tarihten
bağı olan ülkelerle ilişkilerinde bir daha dirayetli
ağabey, bir daha dirayetli dost görevini yerine getirmesi gerektiğinin
de altını çizmek istiyorum.
Evet, bu sözleşmeler,
yine yüce Meclise ifade edeyim ki, Türkçe, Boşnakça, Hırvatça,
Sırpça dillerinde hazırlandı ve aynı derecede geçerlidir.
Yani, kültürler birbirini yaşatır, kültürler tarihten kaynaklanır,
sonradan var edilmezler. Birisinin dediği gibi, bir şey doğuştan
kazanılır veya büyük, bin yıllar boyunca tarihten kazanılır;
bir dil öyledir, bir kültür öyledir,
bir kimlik öyledir. Biz istesek de, etnik kökeni Boşnak, dini
Müslüman olan Bosnalı kardeşlerimizin de, onlarla birlikte
yaşamı paylaşan Hırvatların da, Sırpların
da bu çağdaş, 21’inci yüzyılda barış içinde birlikte
yaşamalarını sağlamak, hepsine de eşit mesafede
bir ülke olmanın, çağdaş bir hukuk devleti olmanın
ölçütlerini de yaşama geçirmek gibi bir olgunluğu da gösterme
yükümlülüğümüz vardır.
Ben, son olarak
buradan şu çağrıda bulunuyorum: İnsanlığa
karşı işlenen suçlar, soykırım suçlarının
yargılanması için kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesine… Umarım ki, Türkiye
hiçbir kaygı ve korkusu olmadan, hemen bu Sözleşme’yi bu
Meclise getirir ve imzalar ki, bir daha Bosna-Hersekler, oradaki
soykırımlar yaşanmasın.
İç savaşın
vurduğu Bosna-Hersek ekonomisi, sanayisi, madenciliği
ve tarım alanındaki gerileme ve yeniden inşa süreci
dikkate alındığında, bu Sözleşme’nin ticari
boyutunun ne denli önemli olduğuna, ama bu kadar önemli olan bir
Sözleşme’yi iki buçuk yıl
sonra geç imzalamamızın da bir kayıp olduğuna dikkat
çekmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Bir dakika süre veriyorum Sayın Kaplan, tamamlayın lütfen.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Burada, yine de bütün bu eksikliklerine rağmen
Hükûmetin bu konuda yerinde olan çalışmasına destek sunarken,
aynı zamanda, bu Sözleşme’nin mutfağında çalışan
ve ismi geçmeyen herkese, Dışişleri Bakanlığı
ve Adalet Bakanlığının değerli uzman ve bürokratlarına,
tüm çalışanlarına huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle
konuşmama son verirken, yüce Meclisin değerli üyelerini
saygıyla selamlıyor ve DTP Grubu olarak şüphesiz olumlu
oy kullanacağımızı ifade etmek istiyorum.
Teşekkür
ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE BOSNA-HERSEK
ARASINDA HUKUKİ VE
TİCARİ KONULARDA ADLİ İŞBİRLİĞİ
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.-
16/2/2005 tarihinde Saraybosna’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti
ile Bosna-Hersek Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli
İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN –
1’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –
2’nci madde üzerinde söz isteyen? Yok.
2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN –
3’üncü madde üzerinde söz isteyen? Yok.
3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
BAŞKAN – Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Arasında
Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
açık oylama sonucunu açıklıyorum: (x)
Kullanılan oy sayısı : 261
Kabul : 261
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.08
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Şimdi, 3’üncü
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarım Alanında
Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarım Alanında
Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/314) (S. Sayısı:
14) (x)
BAŞKAN – Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu
14 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteyen, gruplar adına: Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Canan Kalsın, İstanbul Milletvekili;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Alim Işık, Kütahya
Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Enis Tütüncü,
Tekirdağ Milletvekili; şahsı adına Hüseyin Pazarcı,
Balıkesir Milletvekili.
İlk söz, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Canan Kalsın’da.
Sayın Kalsın
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA CANAN KALSIN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle 21 Ekim 2007 Pazar günü Hakkâri’de meydana
gelen terör olaylarını kınıyor, milletimize ve
şehit ailelerine başsağlığı diliyorum.
Umuyoruz ki, dünyanın geleceğini tehdit eden bu terör yangınını
tüm ülkeler el birliğiyle söndürme bilinç ve gayretine sahip
olurlar.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarım
Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği
Protokolü üzerinde şahsım ve grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Pakistan’la
ilişkilerimiz, Pakistan’ın bağımsız bir devlet
olarak kurulduğu 14 Ağustos 1947 tarihinden itibaren yakın
dostluk ilişkileri temelinde şekillenmiştir. Türkiye
ve Pakistan arasında örnek teşkil eden yakın dostluk
ilişkileri sadece iki ülke halklarının değil, aynı
zamanda bölgesel barış ve istikrarını da yararınadır.
Ülkemizin Pakistan’la ekonomik ilişkileri siyasi ilişkilerinin
düzeyini yansıtmaktan uzaktır. Bu bağlamda, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Pakistan İslam Cumhuriyeti Arasında
Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği
Protokolü 24 Temmuz 2004 tarihinde Ankara’da imzalanarak, bilimsel
ve teknik, bilgi ve dokümantasyon mübadelesi yapılması,
ilgili kuruluşlar bünyesinde yayımlanan araştırma
sonuçlarının mübadele edilmesi; bitki ve hayvanlardan genetik
ve biyolojik materyal değişimi yapılması; tarafların
ihtiyaç duydukları alanlarda karşılıklı uzman
değişimi yapılması; her iki tarafta da eğitim,
seminer, konferans ve toplantılar düzenlenmesi; çiftlik su yönetimi
konusunda bilgi değişimi yapılması, ilgili kuruluşlar
arasında doğrudan ortak faaliyetler oluşturulması;
iki tarafın hem kendi ülkesinde hem de üçüncü ülkelerde tarımsal
pazarlama amacıyla özel sektörleri arasında ortak iş
birliği yatırımlarının teşvik edilmesini
kapsamakta ve bu anılan konularda kapsamlı şekilde
iş birliği yapmak mümkün olabilecektir. Küresel
ısınmaya da bağlı olarak, tarım alanında
teknik, bilimsel ve ekonomik çalışmaların önemi artarak
devam etmektedir.
AK Parti Hükûmetleri
döneminde, ülkemizde makroekonomik göstergeler olumlu bir seyir
izlemektedir; enflasyonun tek haneli rakamlara düşürülmesi,
daha büyük ve istikrarlı ekonomik programın sağlanması
ve yapısal reformlarla Türkiye dünyanın en büyük 20 ekonomisi
arasında yer almaktadır. Hükûmetlerimiz döneminde gerçekleştirdiğimiz
bu makroekonomik performans Türkiye’nin bölgedeki dinamizmini
ve Türk ekonomisindeki yükselen ivmeyi yansıtmaktadır.
Bölge ülkeleri
ve çevresindeki ülkelerle yakın tarihî, kültürel ve ekonomik
ilişkileri bulunan ülkemiz, salt ticari çıkarların
ötesinde, bu ülkelerin sosyal ve ekonomik kalkınmalarına
destek olmanın verdiği sorumlulukla da hareket etmektedir.
Bu anlamda, Pakistan ve Türkiye arasındaki ekonomik ilişkilerin
artırılarak karşılıklı ticaret hacminin
dengeli olarak genişletilmesinin önünde engel bulunmamaktadır.
Türkiye-Pakistan arasındaki siyasi ilişkiler seviyesine
çıkarılacak olan ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesi,
iki ülke arasındaki dostluk bağlarının en üst düzeye
çıkmasını sağlayacaktır.
Türkiye ve Pakistan
İslam Cumhuriyeti arasında imzalanan bu Anlaşma’nın
ülkemize hayırlı olmasını temenni eder, yüce Meclise
saygılarımı sunarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kalsın.
İkinci söz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ta.
Buyurun Sayın
Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
Söz süreniz yirmi
dakidadır.
MHP GRUBU ADINA
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında
Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleriyle,
Dışişleri Komisyonları raporları hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Sözlerimin başında,
23’üncü Dönemin yüce Meclisimize ve milletimize hayırlara
vesile olmasını diliyorum. Ayrıca, geçen hafta, yüce
Meclisimizden onay alan, Kuzey Irak’ta PKK terörüyle mücadeleyi
amaçlayan Başbakanlık tezkeresinin ülkemiz ve milletimiz
için hayırlara vesile olmasını dilerken ülkemizin
bölünmez bütünlüğü ve milletimizin birlik ve beraberliği
adına, son bir ayda 40’ı aşkın, canını veren
yüce Meclisimizin ve milletimizin değerli evlatlarını
rahmetle anıyor, Allah’tan bunlara rahmet dilerken yakınlarına
ve milletimize başsağlığı, yaralılara
da acil şifalar diliyorum.
Söz konusu protokol
-benden önceki konuşmacının da belirttiği gibi-
29 Temmuz 2004 tarihinde Türkiye Cumhuriyet Hükûmeti adına Tarım
ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü ile Pakistan
İslam Cumhuriyeti Hükûmeti adına Tarım, Gıda ve Hayvancılık
Bakanı Sardar Yar Muhammad Rind tarafından Ankara’da imzalanmış,
Bakanlar Kurulunca 3 Ağustos 2005 tarihinde üç maddelik kanun
tasarısı hâline getirilerek 13 Ekim 2005 tarihinde Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu, 5 Mayıs 2006 tarihinde de
Dışişleri Komisyonu tarafından kabul edilmiştir.
İki ülke
arasında iş birliği protokolünün yürürlüğe girmesiyle,
bilimsel ve teknik bilgi ve dokümantasyon mübadelesi, her iki tarafta
da eğitim, seminer, konferans ve toplantıların düzenlenmesi
ve benzeri gibi konularda kapsamlı şekilde iş birliği
yapılması hedeflenmiştir. Protokolün beş yıl
geçerli olması ve sona erme tarihinden altı ay önce bildirilerek
taraflardan birince feshedilmediği sürece bir sonraki
beş yıl için otomatik olarak yenilenmesi ve tarafların
karşılıklı rızasıyla protokol üzerinde
değişikliklerin yapılabileceği kabul edilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, Pakistan
İslam Cumhuriyeti veya kısaca Pakistan, Güney Asya’da
Türkiye dostu bir ülkedir ve Umman Denizi’ne 1.046 kilometre
kıyısı vardır. Batısında Afganistan ve
İran, kuzeyinde Çin, doğusunda ise Hindistan bulunmaktadır.
1947 yılında, İngiliz sömürgesindeki Hindistan’dan,
yaşanan kanlı bir mücadele sonrası ayrılarak 14
Ağustos 1947’de kurulmuştur. Daha sonrasında, yine bir
bölünme yaşayıp batısı bugünkü Pakistan, doğusu
da Bangladeş olmuştur. Pencap, Sind, Kuzeybatı Cephesi
ve Belucistan gibi dört eyaleti bulunmaktadır. Federal
başkenti ise İslamabat’tır. Toplam nüfusun yüzde 97’si
Müslüman, geri kalanı ise Hristiyan, Hindu, Sih ve Budistler
oluşturmaktadır.
Bazı verilerini
kısaca özetleyecek olursak: Bugünkü nüfusu yaklaşık
156 milyon, nüfus artış hızı yüzde 2 civarında,
yüzölçümü de hemen hemen Türkiye’nin yüzölçümüne yakın, 796
bin kilometrekaredir. Bu özellikleriyle, Türkiye’nin 2 katı
nüfusuna sahip, ancak biraz sonra vereceğim bazı ekonomik
veriler de dikkate alındığında ekonomik açıdan
biraz daha sıkıntılı bir ülke konumundadır.
Konuşulan
diller, resmî dili İngilizce, ulusal dili ise Urduca olup yaklaşık
yüzde 50 dolayında Pencabi dili hâkimdir. Para birimi Rupi
olup 1 Amerikan Doları yaklaşık 60 Rubi civarında
bir değere sahiptir. Doğal kaynaklarının başında
toprak, doğal gaz, sınırlı petrol yatakları,
kömür, demir, bakır, tuz ve kireç taşı gelmektedir. Tarıma
uygun topraklarının oranı yüzde 27 dolayındadır.
Bağımsızlık günü 14 Ağustos 1947, 23 Mart günü
de cumhuriyet günü olarak kutlanmaktadır ve her yıl Cumhuriyet
Bayramı olarak kutlanmaktadır.
Ekonomik göstergelerine
baktığımızda, gayrisafi millî hasılası,
toplam 480 milyar dolar civarındadır ve bu değeriyle,
nüfusta dünyanın ilk 6’ncı kalabalık ülkesi olan bu ülke
gayrisafi millî hasıla açısından 25’inci sıradadır.
Kişi başına düşen millî hasıla değerine
baktığımızdaysa 3.000 dolar civarındadır.
Bu rakamlarla da dünyanın 128’inci sırasında yer almaktadır.
Yıllık yaklaşık 20 milyar dolar civarında ihracatı,
27 milyar dolar civarında da ithalatı bulunmaktadır.
Toplam dış borcu 2006 rakamlarıyla 42,3 milyar dolardır.
Gelişmişlik endeksine bakıldığında
134’üncü sırada yer almakta, dolayısıyla dünyada orta
derecede gelişmiş bir ülke konumundadır.
Gayrisafi yurt
içi hasılanın sektörel bileşimine baktığımızda,
yaklaşık yüzde 25 oranında tarım, yüzde 25 oranında
endüstri, yüzde 50 oranında da hizmet sektörü buradan pay almaktadır.
Sektörlere göre iş gücü dağılımı değerlendirildiğinde
ise 2006 yılı rakamlarına göre tarım yüzde 44, endüstri
yüzde 17, hizmet de yaklaşık yüzde 40 dolayında pay almaktadır.
Enflasyon oranı yüzde 10’un altında, işsizlik oranı
da yüzde 6-7 dolayındadır.
Başlıca
endüstri ürünleri: Tekstil, gıda ürünleri, meşrubat, yapı
malzemeleri, giysi, kâğıt ürünleri, karides.
Tarım ürünleri:
Pamuk, buğday, pirinç, şeker kamışı, meyve, sebze,
süt, et, yumurta.
İhracat
Ürünleri: Tekstil, pirinç, diğer tarım ürünleri.
İhracat ortaklarına
baktığımızda, Amerika Birleşik Devletleri,
Hong Kong, İngiltere, Almanya, Birleşik Arap Emirlikleri
baş sıralarda yer almakta. Türkiye’nin sırası oldukça
altlarda.
İthalat
ürünleri makine, petrol, petrol ürünleri, kimyasallar, taşıt
araçları, hububat, yağ, bakliyat, un gibi ürünler olup ithalat
ortaklarına baktığımızda da Suudi Arabistan,
Birleşik Arap Emirlikleri, ABD, Japonya, Malezya gibi ülkeler
başlarda yer almakta.
Ülkemizle Pakistan
arasındaki ticaretin sektörel dağılımına
baktığımızda, 2006 yılı itibarıyla
toplam 130 milyon dolarlık ihracat, 380 milyon dolarlık da
ithalat rakamı söz konusudur. İhracatın yüzde 52’sini
makineler ve ulaşım araçları, yüzde 17’sini diğer
yarı mamuller, yüzde 12’sini kimyasallar, yüzde 7’sini tarımsal
ürünler, yüzde 12’sini de diğer ürünler oluştururken ithalatın
yüzde 82’sini dokumacılık ürünleri, yüzde 6’sını
tarımsal ürünler, yüzde 9’unu diğer ürünler, yüzde 3’ünü de
kimyasallar oluşturmakta. Tarım ürünleri açısından
yaklaşık ithalat ve ihracat rakamları birbirini karşılamaktadır.
Pakistan’ın
başlıca sektörlerine baktığımızda, tekstil
makineleri ve tekstil sektörü, tarım, doğal kaynaklar, imalat
sanayisi, inşaat ve inşaat malzemeleri -özellikle çimento
sektörü ve yol inşası burada hâkim- enerji sektörü, bankacılık
sektörü ve otomotiv sektörü olarak sıralanabilir.
Pakistan’la
Türkiye ilişkilerine bakıldığında, Pakistan’ın
bağımsız bir devlet olarak kurulduğu 14 Ağustos
1947’den itibaren yakın dostluk ilişkileri temelinde
şekillenmiştir. Pakistan’ın kurucusu Muhammed Ali
Cinnah Türkiye’yi model almış, Türkiye ile Pakistan arasındaki
örnek teşkil eden yakın dostluk ilişkileri, sadece iki
ülke halklarının değil, aynı zamanda bölgesel barış
ve istikrarın da yararına olmuştur.
Nükleer güce
sahip olan tek Müslüman ülke Pakistan, nükleer teknolojisinin yanı
sıra, bunu taşıyabilecek platformlar elde etmeyi de
başarmıştır. Kısa ve uzun menzilli füzeler Pakistan’da
vardır. Ayrıca, yeni geliştirmeye başladığı
söylenen 4 bin kilometre menzilli TIPU sistemi de dikkat çekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti
ile Pakistan İslam Cumhuriyeti arasında bugüne kadar toplam
14 anlaşma imzalanmış, 7 anlaşma da imzalanma
aşamasında ve hazırlık aşamasında olup
Meclis gündemine zamanla herhâlde gelecektir. Askerî ilişkilerin
yanı sıra, uluslararası terörizmle, organize suç örgütleriyle
mücadele ve bankacılık ile sağlık konularında
da iş birliği anlaşmaları imzalanmıştır.
Türkiye-Pakistan
ilişkilerini etkileyen önemli bir alan bu ülkedeki Türk firmalarının
faaliyetleridir. Özellikle 1990’larda Pakistan pazarına giren
Türk müteahhitlik firmaları bu konuda büyük önem taşımaktadır.
Bayındır, STFA ve Tekser gibi büyük firmalar bu ülkenin fiziki
altyapısının modernizasyonunda faaliyet göstermekte
ve bunların iş hacmi yaklaşık 1,5 milyara ulaşmış
bulunmaktadır.
Ancak, Pakistan
ile ekonomik ve ticari ilişkilerimizde bazı sıkıntılar,
sorunlar söz konusudur. Bunların da başlıklar hâlinde
öne çıkanlarını yüce Meclise duyurmak, en azından
bilgilendirmek anlamına gelen bir sunumda. Pazarlama ve tanıtım
eksikliğinin başta yer aldığını görüyoruz.
Ulaştırmayla ilgili problemler var gerek deniz gerek kara
gerekse hava ulaştırmacılığı açısından,
bankacılık sistemine ilişkin bazı sorunlar var,
firmalar arasında doğrudan yaşanan sorunlar söz konusu,
tekstil ve konfeksiyon ürünlerinde Pakistan’a uygulanan kota sorunu
var, tarife dışı engeller söz konusu ve yüksek gümrük
vergileri gibi sorunlar yaşanmakta.
“Türkiye
açısından peki Pakistan ne tür fırsatlar sunuyor denir?”
ise birkaç maddeyle şunları söylemek mümkün: Türkiye tarım
politikasını oluştururken teknolojilerden yararlanmaktadır,
uydu aracılığıyla tarımsal ürünlerin takibi,
rekolte tahmini ve hasat kontrolü sistemlerinde Türkiye Pakistan’a
yardımcı olabilir.
Pakistan’da
yaklaşık 50 milyon yabani zeytin ağacı bulunmaktadır.
Bu ağaçların aşılanması ve verimli hâle getirilmesi
Pakistan tarımına büyük katkı sağlayacaktır.
Türkiye, dünyanın sayılı zeytin ve zeytinyağı
üreticileri arasında yer alan bir ülkedir ve Pakistan’a bu konuda
önemli yardımlarda bulunabilir.
Sulama kanallarının
açılması ve sulama ekipmanı temininde de Türk şirketleri
Pakistan’a davet edilebilir.
Pakistan’da
traktör açığı 35 bin dolayındadır. Traktör ve
diğer tarım makinelerinin Türkiye’den temin edilmesi
mümkündür.
Pakistan’da
mango, turunçgiller ve diğer meyve ve sebzelerin yaklaşık
yüzde 40’ının pazara ulaştığı, gerisinin
değerlendirilemediği bilinmektedir. Meyve, sebze ve bilumum
gıda işleme, paketleme, dağıtım, üçüncü ülkelere
pazarlama gibi diğer alanlarda Türkiye uzmanlık bilgisini
ortak projelerle Pakistan’a sunabilir.
Pakistan’ın
buğday ya da un gereksinimi de Türkiye’den temin edilebilir.
Tohum ıslahı
alanında da büyük fırsatlar söz konusudur. Mısır
ve ayçiçeği tohumu hibritlenmesi Türkiye’ye, Pakistan’a
yönelik ihraç kapısı açacaktır.
Çin Halk Cumhuriyeti’nden
ithal edilen yaklaşık 2,5 milyon ABD doları değerindeki
zirai mücadele ilaçları kalitesiz olduğu için müstahsilin
şikâyetine yol açmaktadır. Bu alanda Türkiye’den ortak üretim
dâhil, gereken katkı alınabilir. Pakistan’da özellikle
ofis mobilyaları sektöründe ihtiyaç olduğu da dile getirilmektedir.
Yine Türkiye bu konuda Pakistan’a katkı sağlayabilir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin başka ülkelerle
yaptığı veya bundan sonra yapacağı iş birliği
anlaşmalarının başarıya ulaşması,
şüphesiz ki öncelikle Türk tarımının kendi problemlerinin
çözümüne bağlıdır. Aksi takdirde, yapılan anlaşmalar
ve çıkarılan kanunlar raflarda yerini almaktan öteye geçemeyecektir.
Ülkemizde
hâlen en temel sektörlerden biri durumundaki tarım sektörü giderek
küçülmekte, tarımsal üretim artışının nüfus
artışından az olması nedeniyle ortaya çıkan
tarımsal ürün açığı ithalatla karşılanmaktadır.
Türkiye
İstatistik Kurumu verilerine göre, Türkiye’de 2000 yılında
22 milyon 347 bin çalışanın yaklaşık yüzde
37’si tarım sektöründe istihdam edilirken, 2006 yılında
çalışan 22 milyon 860 bin kişinin yüzde 28’i tarımda
istihdam edilir hâle gelmiştir. Yani, altı yılda yaklaşık
1 milyon 800 bin çiftçi toprağından kopmuştur. Yaklaşık
500 bin ek istihdam yaratılmış, dolayısıyla
bu tarımdan kopan istihdam bir başka yerde maalesef bu rakamlara
göre ikame edilememiştir. Mayıs 2006’da istihdam edilenlerin
yüzde 28,4’ü tarım, yüzde 18,7’si sanayi, yüzde 5,8’i inşaat,
yüzde 47,1’i de hizmetler sektöründe yer almıştır.
Türkiye’de
mevcut tarım politikaları sonunda, tarıma yönelik
destekler son beş yılda millî gelirin yaklaşık yüzde
3’ünden bugün binde 7’sine geriletilmiş, tarımsal örgütlenme
ve tarım satış kooperatifleri zayıflatılmış,
tarım özellikle son üç yılda net ithalatçı konuma getirilmiştir.
Geçmiş dönemde
uygulanan tarımsal sübvansiyonların küçük aile işletmelerinin
ayakta kalmasına ve kent göçünün bir ölçüde hafifletilmesine
önemli katkıları olmuştur. Tarım sübvansiyonlarının
kaldırılmasıyla tarımdan çözülme ve kentlere göç
ivme kazanmıştır. Türkiye’de köylü nüfusunu azaltma
yönünde yapılan telkinler neticesinde köyden şehre
akın olmuş, vasıfsız köylü nüfus kendi köyünde ekip
biçtiğiyle beslenip karnını doyurabilir iken büyük
şehirlerde maalesef üretici olmaktan çıkmış ve açlık
ya da yoksulluk sınırında yaşamaya başlamış
durumdadır. Köyünde mutlu ve karnı tok bir yaşam süren
insanlar, şehirde yoksul, mutsuz, işsiz ve aç yığınlara
dahil olmuşlardır.
Dokuzuncu Plan
dönemi sonunda, yani 2013 yılında tarımsal istihdamın
payının yüzde 19’a düşürüleceği öngörülmektedir.
Kırdan kopan milyonlarca insana diğer sektörlerde iş
bulunamaz ve işsizlik sorunu bugünkü boyutuyla devam ederse
ülkeyi hangi sosyal çalkantıların beklediğini bugünden
tahmin etmek çok zor olmayacaktır. Dünya tahıl ticaretinin
yüzde 80’ini elinde bulunduran Amerika Birleşik Devletleri bugün
dünyanın büyük kısmının yediği ekmeği
sağlayan ülke durumundadır ve maalesef 1970’li yıllardan sonra Türkiye kendine yeter yedi ülkeden
biri olma hüviyetini kaybetmiş durumdadır.
Değerli
milletvekilleri, bugün, beş yıl öncesine kadar tarlasını
yüzde 50 hisseyle ortağa verebilen Anadolu çiftçisi, yüzde 25
hisseyle dahi tarlasını ekecek ortak bulmakta zorlanmakta
ve kendi traktörü ve tarım makinesi yoksa tarlasını
ekememektedir. Tarım ürünleri ve diğer nakliye işlerini
yapan kamyoncu esnafı, bugün mazot yerine 10 numara yağ yakarak nakliye yapabilmektedir. Bunlar Türkiye’nin
gerçekleri. Hayvancılıkla uğraşan köylülerimiz,
neredeyse hayvancılığı bırakma noktasına
gelmiştir.
Kısacası,
tarımsal üretim yapmak isteyen çiftçi ve köylülerimizin neredeyse
tamamı Ziraat Bankasına borçlanarak âdeta bankanın
esiri haline getirilmiştir. Nitekim, Hükûmet Programını
yüce Meclisimize sunan Sayın Başbakanımız, Ziraat
Bankası aracılığıyla verilmiş olan tarımsal
kredi miktarının son beş yılda 228 milyon YTL’den
4,4 milyar YTL’ye yükselerek 19 kat arttığını belirtmiş ve bu durumu tasdik etmiştir.
Diğer yandan, Türkiye’de tarıma yapılan destekler giderek
azalırken ABD ve AB ülkelerinde tam tersi bir uygulama söz konusudur.
ABD, 1980 yılında 2,7 milyar dolar olan tarım desteğini
yirmi yılda yaklaşık 50 kat artırmış ve bugün
100 milyar doların üzerine çıkarmıştır. Benzer
şekilde Avrupa Birliği ülkeleri de 1980 yılında
6,2 milyar dolar olan tarım desteğini yirmi yılda yaklaşık
16 kat artırmış ve 2000 yılında 100 milyar doların
üzerine çıkarmıştır.
Türkiye’de tarımın
gayrisafi millî hasıla içindeki payı yüzde 11’ler dolayındayken
AB ülkelerinde bu rakam yüzde 2 civarındadır.
“Peki Türkiye’de
ne yapılmalıdır?” sorusu sorulur doğal olarak.
Ben de bu konuya ilişkin birkaç maddede özetlediğim önerilerimi
yüce Meclisinize arz ediyorum:
1) Türkiye ile
ABD arasında 12 Kasım 1956 ve 9 Ocak 1998 tarihlerinde yapılan
tarım ürünleri anlaşmalarında yer alan Türkiye’nin
yetiştirdiği ve anlaşmada adı geçen ya da benzeri
ürünlerin Türkiye’den yapılacak ihracatı ABD tarafından
denetlenecektir.
2) Türk ve Amerikan
Hükûmetleri, Türkiye’de Amerikan mallarına karşı talebi
artırmak için birlikte hareket edeceklerdir.
3) Türkiye’de
et başta olmak üzere, ABD, sübvanse edilen tarım ürünlerinin
sıfır gümrükle ithal edilmesini kabul etmiştir ve benzeri
gibi maddelerin yeniden mutlaka gözden geçirilmesi gerekir.
Yine, Dünya Ticaret
Örgütü anlaşmalarında müzakere edilen buna benzer maddeler
var. Bunların mutlaka yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.
Tarımsal
üretimde kullanılan mazot, gübre, tohum, traktör ve tarım
makineleri gibi girdilerden KDV ve ÖTV benzeri kesintiler kademeli
olarak azaltılmak zorundadır.
Ziraat mühendisi
ve veteriner istihdamı mutlaka özendirilmek zorundadır.
Tarıma dayalı
sanayi ürünleri üretimi ve ihracatı teşvik edilmelidir.
Tarımsal üretim,
teknoloji ve ürün kalitesinin artırılmasına yönelik
araştırma geliştirme çalışmaları öncelikle
desteklenmelidir ve özellikle yükseköğretimde akademik yükseltmelerde
âdeta baraj haline getirilen yabancı dil zorunluluğu kaldırılarak
Türk bilim adamlarının Türk tarımına yoğunlaşması
sağlanmalıdır.
Sonuç olarak,
Milliyetçi Hareket Partisi adına, bu anlaşmaya olumlu oy
vereceğimizi belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık.
Üçüncü söz, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’de.
Buyurun Sayın
Tütüncü.
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Pakistan
İslam Cumhuriyeti Hükûmeti arasında tarım alanında
teknik, bilimsel ve yine tarım alanında ekonomik işbirliği
protokolünün uygulanmasıyla ilgili kanun tasarısı
üzerinde söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken
hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, konuşmamı,
bu kanun tasarısında öngörülen iş birliğinin hem
Türkiye açısından hem de Pakistan açısından nasıl
daha verimli hâle getirilebilir konusuna ışık tutarak
yapmaya çalışacağım. Şimdi, öncelikle Pakistan’la
ilgili bazı bilgileri kısa da olsa sizlerle paylaşmak
durumundayız. Pakistan’da toplam nüfusun yüzde 66’sı
kırsal alanda yaşıyor. Yani, ekonomik açıdan
doğrudan ya da dolaylı bir şekilde tarıma bağlı.
Tarımın, tarım sektörünün Pakistan millî geliri içindeki
oranı yüzde 22. Yani, Türkiye oranından bir kat daha fazla.
Tarım istihdamının toplam Pakistan istihdamı
içindeki oranı ise yüzde 45. Bizim -anımsayacaksınız-
özellikle son dönemdeki yanlış –kanımızca- tarım
politikaları tarımdan tarım dışına çok
hızlı bir göçün yaşanmasına neden oldu ve özellikle
2006 yılında ilk defa 1 milyon 200 bin çiftçi topraklarını
terk edip tarım dışına göç etmek mecburiyetinde
kaldı ve tarım istihdamının toplam istihdam içindeki
oranı yüzde 27’lere düşmüş durumda. Pakistan’da yüzde
45 ve Pakistan kişi başına millî gelir düzeyi açısından
gerçekten sıkıntılı bir durumda. 2006 yılı
rakamını veriyorum: 808 dolar. Yani, Pakistan’da kişi
başına millî gelir düzeyi 1.000 doların altında,
808 dolar.
Pakistan tarımında
en büyük sıkıntı -birçok sıkıntılar var
da- Pakistan tarımının
ağırlıklı bir şekilde pamuk üretimine yönelmiş
olmasıdır. Pamuk üretimi Pakistan tarımında çok
önemli bir yer tutuyor ama ne yazık ki olumsuz hava koşullarından
ve hastalıklardan dolayı da bu pamuk üretimi, ürünü hemen
hemen her yıl çok ciddi sorunlarla karşılaşıyor.
Pakistan’da,
tarımda gübre ve kaliteli tohum kullanımı, üretimi
artıracak ürün çeşitlendirmeleri ve ürün teşvikleri
yaygın bir şekilde kullanılıyor. Ne var ki artık
bu geleneksel, üretimi artıracak politikaların Pakistan’da
verimi artırma açısından sınırına gelinmiş
durumda. Bu nedenle, Pakistan tarımında bundan böyle verimin
artırılması için, üretimin artırılması
için bazı konularda büyük kurumsal değişikliklere ihtiyaç
var, bazı kurumların yeniden yapılandırılmaları
gerekiyor, aynı zamanda bazı temel politikalarda ciddi
değişiklikler ihtiyacı duyuluyor.
Bu bağlamda,
örneğin, buğday, pirinç ve mısır gibi daimi ürünlerde
ortalama rekolte düzeyiyle maksimum rekolte düzeyi arasında
çok büyük farklar olduğu görülüyor. Bu nedenle, sulama organizasyonlarının
yeni baştan yenilenmesi gerekiyor, ama burada Pakistan’ın
şöyle bir sıkıntısı var: Verimli toprakların
yüzde 40’ı büyük, varlıklı toprak sahiplerinin elinde
ve sulama potansiyelinin ve sulama kaynaklarının da kontrolü
bu büyük, yüzde 40, verimli toprakları elinde tutan varlıklı
toprak sahiplerinin ve işin ilginç yönü, bu varlıklı
toprak sahiplerinin elindeki verimli topraklarda verim düzeyi,
küçük topraklı işletmelerdeki verim düzeyinin çok çok altında.
Yani, küçük ve orta ölçekli Pakistan çiftçisinin elindeki verimli
topraklar çok daha etkin bir şekilde kullanılıyor. Tabii
ki bu, Pakistan’daki kurumsal düzenlemelerin topraklarda,
işletmelerde bir ölçek büyüklüğü açısından reform
anlayışında bir düzenlemenin yaşamsal önemde olduğunu
bize gösteriyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bu genel bilgi
çerçevesinde Türk tarımı acaba Pakistan’a dönük hangi konularda
yeniden düzenlenebilir ve bu işbirliği çerçevesinde acaba
biz Pakistan’la nasıl, hangi konularda işbirliği yapabiliriz?
Bu konuya geçmeden önce acı bir gerçeği sizlerle paylaşmak
durumundayım.
Bakınız,
2002 yılından bu yana, yani AKP’nin iktidara geldiğinden
şu ana kadar, ne yazık ki tarımda uygulanan politikalar
çiftçiyi üretimden caydırıcı, İMF destekli politikalar
olmuştur ve çiftçimizin büyük ölçüde üretim yapma gücü ve özellikle
hayvancılıktaki önemli çöküşle birlikte üretim yapma
gücü büyük ölçüde tahribata uğramıştır. Çiftçimiz,
şu anda gerçekten ciddi bir borç batağı altında. Konumuzun
sınırlarını aşmamak için bu noktayı daha
fazla burada irdelemek istemiyorum.
Bu kısa bilgilerden
sonra, acaba -bu iş birliği açısından konuya baktığımızda-
Türkiye’nin Pakistan’la dış ticaretindeki tablosu nedir?
Pakistan’la Türkiye’nin dış ticaretine baktığımızda,
dış ticaret hacmimizin 507 milyon dolar olduğu 2006
yılında ortaya çıkıyor. 507 milyon dolarlık
bir dış ticaret hacmimiz var Pakistan’la -2006 yılı-
ve bu 507 milyon doları -ithalat ve ihracat toplamı tabii-
Pakistan’ın toplam dış ticaret hacmine oranladığımızda
yüzde 1 dolayında bir hacimde olduğu ortaya çıkıyor.
Yani, bu yasa tasarısının bu açıdan ne kadar önemli
olabileceğine işaret etmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Pakistan ile Türkiye’nin
dış ticaret hacmi son derece düşük. Bu 507 milyon dolarlık
dış ticaret hacminde bizim Pakistan’dan ithalatımız
377 milyon dolar, ihracatımız 130 milyon dolar. Pakistan’la
bu dış ticaretimizdeki açık 247 milyon dolar, yani Pakistan’a
ihraç ettiğimizden çok daha fazlasını Pakistan’dan
ithal ediyoruz. Pakistan’dan ithalatımız ihracatımızın
yaklaşık 2 katı, yüzde 190.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gelelim ihracat kalemlerine.
Bu 130 milyon dolarlık ihracatta acaba tarım ürünleri ne kadar?
Bakıyoruz, tarım ürünleri son derece az. Yani, biz -2006
yılı rakamlarıyla konuşuyorum- Pakistan’a kuru
nohut, kabuksuz nohut satmışız, ihraç etmişiz, pamuk
ihraç etmişiz, kuru mercimek ihraç etmişiz, peynir altı
suyu ve tadil edilmiş peynir altı suyu, 1,5 milyon dolarlık
da pamuk ipliği ihraç etmişiz. Toplam -tarım ürünleri
açısından ve tarıma dayalı sanayi açısından
söz ediyorum, yani bu yasa tasarısının kapsamı
çerçevesinde -12 milyon dolarlık bir ihracatımız var.
12 milyon dolarlık. Devede kulak bile değil. Yani, hiçbir
şey satamıyoruz biz tarım açısından.
İthalatımıza
gelince, Pakistan…
ASIM AYKAN (Trabzon)
– Pakistan zaten tarım ülkesi.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Efendim, gayet tabii, gayet tabii.
Bunu söylemeye
gerek yok değerli arkadaşlarım. İşte, bu
iş birliğini nasıl daha sağlıklı bir
aşamaya getirebiliriz, ihracat-ithalat farkını nasıl
kapatabiliriz, ona ışık tutma açısından bu bilgileri
sizlerle paylaşıyorum. Gayet tabii.
Şimdi, gelelim
ithalatımıza. İthalatımız 377 milyon dolar
-az önce ifade ettim- ve bunun yüzde 57’si, yani 214 milyon doları
pamuk ve dokuma, pamuğa dayalı bez, ham bez ürünlerinden
oluşuyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bu çerçevede,
acaba, biz Pakistan’a ihracat açısından hangi konularda
açılımlar yapabiliriz? Dış ticaret hacmimizi nasıl
geliştirebiliriz Pakistan’la? Pakistan İslam Cumhuriyeti
ile Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti arasında tarım alanında
teknik ve bilimsel iş birliğini hangi noktalarda zorlayabiliriz?
İşte, konu bu.
Bu çerçevede,
bakıyorum, ne yazık ki, Tarım Bakanımız yok.
Yani, Tarım Bakanımızın gelip bu konuda bizi bilgilendirmesi
lazım. Bir muhalefet milletvekili olarak bu açıklamaları
yaparken, en azından Tarım Bakanının, bu Hükûmetin
Tarım Bakanının bizim düşüncelerimizin hangi
noktada haklı ya da haksız olduğu konusunda fikirlerini
öğrenme ihtiyacı içindeyiz.(AK Parti sıralarından
“Pakistanlı bakanı da çağıralım!” sesi) Aksi
hâlde, dostlar alışverişte görsün kabilinden bir toplantı
yapmanın ne kadar anlamlı olduğunu sizin takdirlerinize
bırakıyorum.
Aynı
şeyi dün yaşadık. Fas Krallığı’yla ilgili
bir anlaşma yaptık sağlık alanında. Açılımlarımızı
yaptık, katkılarımızı yaptık. Ama, iktidardan
çıt yok. Çünkü, Bakan yok. Havada kalıyor.
Bu nedenle, Sayın
Başkan, izninizle, AKP’yi, Hükûmeti uyarıyorum: Lütfen, bu
kutsal çatı altındaki bu yasama çalışmalarını
ciddiye alalım. Eğer bir yasa tasarısı getiriyor
isek, burada, en azından, ilgili bakanları bulunduralım
ve bizim buradaki düşüncelerimizin ve yapmaya çalıştığımız
açılımların da bir kıymeti harbiyesi olsun, yoksa
havanda su dövmenin anlamı var mı?
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – İçerikte bir değişiklik yapma ihtimalimiz,
hakkımız var mı bizim?
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
“Pakistan Tarım Bakanını da çağıralım”
diye bir arkadaşımız AKP sıralarından güzel
bir söz söyledi. Önce, biz, kendi Tarım Bakanımızı
çağıralım da, Pakistan daha sonra kalsın.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – İç Tüzük’ü değiştirelim, bakanlar burada
bulunsunlar!
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konunun
İç Tüzük değişikliğiyle en ufak bir ilgisi yoktur.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Var mı böyle bir şey? Böyle bir usul yok ki.
BAŞKAN –
Lütfen, hatibe müdahalede bulunmayın.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bize göre -ama Hükûmet bu konuda ne düşünüyor tabii onu bilemeyeceğiz-
benden önceki Milliyetçi Hareket Partili arkadaşımın
konuşmasında da bazı konular vurgulandı. Bizim
Pakistan’a gerçekten zeytin üretimi, zeytinyağı üretimi
konusunda ciddi teknik yardımlarda bulunacağımız
anlaşılıyor. 1’inci madde konusunda biraz sonra söz
alacağım kısa da olsa…
ASIM AYKAN (Trabzon)
– Tamam, konuştun ya!
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) - Yok burada; bak, burada yok.
Şimdi, tohumculukta
ciddi ölçüde yardımda bulunacağımız anlaşılıyor.
İhracat kalemleri açısından düşünürsek, gerçekten,
dış ticaret hacmimizin en azından dengelenmesi, ihracat
ve ithalat -ithalatımız ihracatımızdan 2 kat neredeyse
daha fazla- en azından dengelenmesi açısından bu teknik
iş birliğinin bu çerçevede bilinçli bir şekilde götürülmesi
gerekiyor.
Şimdi “Su
kaynaklarının kontrolü büyük toprak sahiplerinin elindedir.”
dedik. Ama her hâlükârda Türkiye, yeni sulama teknolojileri çerçevesinde
Pakistan’la teknik iş birliği çerçevesinde avantajlı
durumdadır ve Pakistan’a teknik iş birliği çerçevesinde
ciddi açılımlar yapabiliriz ileri sulama teknolojileri
çerçevesinde.
Ve bir de, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Pakistan’da toprak erozyonu
çok ama çok önemli noktalarda. Toprak erozyonu derken, tabii özellikle
sellerden kaynaklanan, rüzgârdan kaynaklanan toprak erozyonu. Türkiye’nin
erozyonla mücadelede çok iyi deneyimi var. Bu çerçevede biz, Pakistan’a
bir açılım yapabiliriz. Bu da yok burada.
Öyle sanıyorum
ki, bu eksiklikler uygun bir zamanda, uygun bir platformda giderilecektir,
ama gönül arzu ediyordu ki, en azından sıcağı
sıcağına, burada muhalefet partilerinden sözcülerin
konuşmaları üzerine sıcağı sıcağına
Hükûmetin bu konudaki düşünceleri önem ve anlam kazanıyordu.
Bundan, bu sefer de yoksun kaldık. İnşallah, önümüzdeki
oturumlarda bu eksik kapatılır. Eğer İç Tüzük değişikliği
de yaparsanız, Pakistan Tarım Bakanını ya da
başka ülkelerin ilgili bakanlarını da buraya çağırır,
onların da aydınlatıcı düşüncelerinden yararlanırız.
Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bu yasa tasarısına olumlu oy vereceğiz.
Her şeye rağmen, Hükûmetin böyle bir konuyu, tasarıyı,
teknik iş birliği anlaşması tasarısını,
geç de olsa, buraya getirmesinden dolayı teşekkür ediyoruz.
Hayırlı uğurlu olsun.
Hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyoruz. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tütüncü.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Uluslararası sözleşmelerde bu kadar uzun konuşursak
çok geç gelir bunlar. Bu kadar uzun konuşursanız uluslararası
sözleşmelerde, geç gelir.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Bakan gelmiş olsa konuşmayacağız.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – İçeriğine tesir edemeyeceğiniz
şeylerde bakanı niye arıyorsunuz?
BAŞKAN –
Şimdi, şahısları adına söz isteyen Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı.
Buyurun Sayın
Pazarcı.
Süreniz on dakika.
HÜSEYİN PAZARCI
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime, son günlerde meydana gelen menfur terör olaylarını
kınayarak ve milletimize başsağlığı dileyerek
başlamak istiyorum.
Ele alacağım
konu, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve
Ekonomik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’dır. Hepinizi
bu vesileyle, şahsım ve Demokratik Sol Parti milletvekilleri
arkadaşlarım adına saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, Pakistan, ülkemizle çok iyi ilişkiler içinde bulunan,
kardeş kabul ettiğimiz, takdirle karşıladığımız,
uluslararası düzeyde de birçok alanda iş birliği yaptığımız
bir devlettir. Dolayısıyla, Pakistan’la yapılan antlaşmaların
en iyi niyetle değerlendirilmesi yönünde, biz de Hükûmetimizin
ve Meclisimizin yaklaşımını paylaşıyoruz,
bunu memnuniyetle karşılıyoruz. Ancak, Sayın
Başkan, bu sözü edilen Protokol, bazı açılardan, çok
önemli hukuksal sorunlara yer verir nitelikte bulunuyor.
Söz konusu Protokol’ün
4’üncü maddesi aynen şu hükmü içeriyor ilk paragrafında: “İşbu Protokol Tarafların
yetkili temsilcilerinin imzalarıyla yürürlüğe girecektir.”
Şimdi, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; eğer bu Protokol imzalandığı
tarihte -ki o tarih 29 Temmuz 2004 olarak belirtilmiş- yürürlüğe
girmiş ise o zaman mali hukuk açısından, mali mevzuatımız
açısından bunu uygulamaya başlayan yetkililer, kişisel
sorumlulukları da dâhil, önemli bir hukuki kusurla karşı
karşıya bulunmaktadırlar. Çünkü, bu Protokol’ün uluslararası
düzeyde yürürlüğe girerek uygulanmaya başlaması
gerçekleşmişse -birtakım ortak komiteler, komisyonlar
kurulmuş, uzmanların gönderilmesi işlemlerine geçilmiş
bulunuyor- fakat bu Protokol’ün yürürlüğe girmesi ancak bugün
Mecliste uygun bulma kanununun kabulünden ve bunun daha sonra yayınlanmasından
sonra söz konusu olabilecek. Ki ayrıca Hükûmet kararnamesi gerekecektir
ikinci aşama olarak da Cumhurbaşkanımızın
onaylayabilmesi için. Yani, bu durumda 2’nci maddesi -uygun bulma
kanununun- şunu söylüyor: “Bu Kanun, yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.” Dolayısıyla, söz konusu Protokol,
eğer 29 Temmuz 2004’ten bugüne uygulanıyorsa o zaman mali
mevzuatımız tarafından açığa çıkan bir
konum söz konusudur. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu 72’nci maddesinde -ki bu madde “Yetkisiz tahsil ve ödeme”
başlığını taşımaktadır- özet olarak,
yetkisiz bir biçimde kamu adına harcama yapılamayacağını,
yapanların adına zimmet çıkarılacağını
öngörmektedir ve ayrıca, adli ve idari soruşturmaya da tabi
olacaklarını düzenlemektedir. Şimdi, mali mevzuatımız
itibarıyla, bugün veya yarın veyahut da işte kararname
çıktıktan sonra kesin olarak bu Protokol yürürlüğe girmiş
olacaktır, uygulanması gerekecektir. 29 Temmuz 2004’ten beri
yapılan işlemlerin, yasal dayanağı olmayan
işlem şeklinde değerlendirilmesi söz konusudur,
eğer başka bir hukuki dayanak bulunması yoluna gidilmiyorsa
ki, ama bunun hukuki dayanağı bu Protokol’dür normalinde.
Şimdi, birinci sorunumuz bu.
İkinci ortaya
çıkan sorun daha önemli, daha ağırlıklı bir durumda.
Bu Antlaşma, bu Protokol, ilgili sayın bakanın imzasıyla
yürürlüğe gireceğini öngörmüş. Bizim sistemimizde,
Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi çerçevesinde ya
Meclisimiz uygun bulma kanunu çıkarır, ondan sonra Cumhurbaşkanı
bunu kabul eder, onaylar ya da Hükûmetimizin bir kararnamesi gerekmektedir.
Bunun 90’ıncı maddede koşulları da sayılmıştır,
her konuda Hükûmete gitmesi söz konusu değildir. O zaman,
işte, Hükûmetin bunu kabulüyle onaylanması işlemini
Sayın Cumhurbaşkanı tamamlayacaktır. Dolayısıyla,
bugünkü anayasal mevzuatımız çerçevesinde bir antlaşmanın
yürürlüğe imzayla girmesi, kim olursa olsun ilgili kişi,
sadece bir bakan değil, Sayın Cumhurbaşkanımız,
Sayın Başbakanımız da olsa, bunun gereği anayasal
hükümler çerçevesinde işleme konulmasını gerektirmektedir
ve bu çerçevede uygulama böyle olduğu gibi, Anayasa’mızın
90’ıncı maddesinin gerekçesi de aynen şunu ifade etmektedir:
Gerekçe kısmında 90’ıncı maddeyle ilgili olarak,
1961 Anayasası’nın aynen kabul edilmesi uygun görülmüştür
-bu maddeyle ilgili- denmiştir. 61 Anayasası’nın madde
gerekçesinde de aynen şu sözler yer almaktadır: Bu maddeyle, prensip itibarıyla
1924 Anayasası’nın sistemi muhafaza olunmuştur.
Şöyle ki: Bu maddenin vazettiği ana kaide, milletlerarası
antlaşmaların teşrii organın teşriki olmaksızın
yürürlüğe konamamasıdır. Yani, normalde 24 Anayasası’nda
“Mutlaka Meclisin onayı gerekir.” şeklinde idi yürürlüğe
girebilmesi için bir antlaşmanın, bunun Meclisçe onaylanması
gerekiyordu.
61 Anayasası
ve onu izleyen 82 Anayasası, bu konuda Meclisin bu yetkisine
bazı istisnalar getirmiştir, hükûmete bu konuda yetkiler
vermiştir. Ama, bugün bu çerçevede, ya Meclis ya Hükûmet gözüyle
bir geçişe sahip olmayan antlaşmaların ülkemizde uygulanamayacağını
ifade etmektedir.
Şimdi, bu
çerçevede, bunu kanıksamamamız, bunu düzeltmemiz lazım.
Bununla ilgili olumlu yaklaşımımızı size
göstermek için… Çünkü, siyasi hiçbir kötü, art niyet taşımıyorum,
arkadaşlarım, beni destekleyen Demokratik Sol Partili arkadaşlarım
da taşımıyorlar. O zaman, bu usulsüzlüklerin düzenlenmesi
için Hükûmetimize, Hükûmetimizin sayın temsilcisine bir çağrı
yapıyorum: Bu Antlaşma, uygun bulma kanunuyla birlikte geri
çekilsin. Pakistan’la, bunu, isterlerse, bir hafta içinde usulüne
uygun, Anayasa’mıza uygun hâle getirmek olanaklıdır
ve ondan sonra önümüze gelsin, gururla, şerefle, biz de, bunu
onaylayalım, uygun bulma kanununu kabul edelim.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Pazarcı, bir dakika süre veriyorum.
HÜSEYİN PAZARCI
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu çerçevede,
eğer bu veriler hesaba katılmadan Anayasa’ya aykırı
bir yolda devam edersek –biraz kanıksamış görülüyor bazı
uygulamalar bu çerçevede- bunu düzeltme yoluna gitmezsek hata
işlemiş oluruz. Milletimiz, bize, yasama yetkisini, görevini
vermiştir, bunu uygun olduğu şekilde yerine getirmemiz
görevimizdir. Denetleme yetkisini vermiştir, bunu uygun bir
şekilde yerine getirmemiz gerekmektedir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Pazarcı.
Şahsı
adına söz isteyen İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci,
buyurun.(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
TUĞRUL YEMİŞCİ
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarım Alanında
Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
hakkında şahsım adına söz aldım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Pakistan ile Türkiye Cumhuriyeti arasında, tarım ürünlerinde
en büyük benzerlik, dünya tarım üretiminde tek bir ürünle
oluşmaktadır. O da, pamuk ürünüdür. Pakistan, bilindiği
üzere, dünyada pamuk üretimi yapan dördüncü büyük ülkedir. Ülkemiz
ise, pamuk üretiminde dünyada yedinci sırada gelmektedir.
Bir başka
benzerlik Pakistan’ın ürettiği pamuk kendi ihtiyacına
yetmemekte, ancak yetmekte, çok ufak bir miktarda da açığı
kalmaktadır. Ülkemizin de pamuk alanında kendi kendine yeterli
olmadığı söylense de -aslında övünülecek bir durum-
yıllarca, Türkiye’den yurt dışındaki ülkelere
balya olarak işlenmedik pamuğu gönderirken, ülkemiz son
yıllarda, ihracatı, tekstil ve konfeksiyon olarak yaparak,
katma değerini ülkemizde bırakarak, büyük miktarda tekstil
ihracatı yapmaktadır. Dolayısıyla da, kendi ürettiği
pamuk yetmemektedir. Dünyada da pamuk ithalatı yapan Çin’den
sonra ikinci bir ülkeyiz. Ama alınan tedbirlerle pamuk üretiminin
artırılması için de gayret sarf edildiğini görmekteyiz.
Son yıllarda
ülkemizde pamuk üretiminde bir değişiklik olmuş, batı
bölgelerindeki pamuk üretimi azalmış, ama GAP bölgesinde
sulamanın artmasıyla pamuk üretimi artmış, birinci
pamuk üretim bölgesi olmuştur.
Şimdi bunları
söylediğimin bir sebebi var: Pakistan ile Türkiye’nin tarımsal
alanda iş birliğiyle bu konuda da ortaklık yapması,
dünya pazarlarında her iki ülkenin de menfaatine olan durumdur.
Bunun dışında
-konuşmacıları dinledik, söylediler.- tarım alanında
bazı geri kalmışlıklardan bahsedildi. Doğrudur,
tarım sektörü yıllardan beri ülkemizde gözardı edilmiş
bir sektördür. Ama, geçtiğimiz dönemde gördük ki, cumhuriyet tarihinde
çıkmamış 6 tane tarım yasası çıkarılmış.
Bunların içerisinde, Tarım Temel Yasası, Üretici Birlikleri
Yasası, Tarım Sigortası Yasası en önemlileri. Ayrıca
Tohum Yasası, bu da son dönemde çıkarılan yasalardandır.
Ayrıca, yeni
yapılan bir gelişme, bu da tarım için önemli: Geçtiğimiz
yıl bütçesinde “Gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inden
az tarıma pay ayrılamaz.” diye yasa çıkmıştır.
Bu da tarımsal destekleri garanti altına alan bir yasadır.
Bildiğiniz
gibi, geçen yılın bütçesinde 5,4 milyar YTL, yani 5,4 katrilyon
tarıma destek verilmiştir. Bu desteklerin de, bu seneki hava
koşullarından dolayı bütün çiftçilerin, çiftçi birliklerinin
ve ilgili kurumların arzusuna uyan Tarım Bakanlığı,
ilk altı ayda -bu paranın- yüzde 80’ini dağıtmıştır.
Bizlere de, milletvekili olarak, kendi bölgelerimizde artakalan
yüzde 20’den son iki ayda dağıtılmasını talep
etmekte olan çiftçilerin müracaatları gelmektedir. Bunu da
ilgili bakanlığa ilettik. Buradan da bir kez söylemiş
oluyorum. Önümüzdeki kasım ve aralık ayında bütçede bu
desteklerden kalan paranın dağıtılmasını
çiftçiler zaten bekliyor. Umarım ki bütçedeki bu kaynak zaten
verilecektir.
Geçtiğimiz
yıl getirilen bir önemli olay daha var, onu da burada bahsetmeden
geçemeyeceğim. Bakın, bu yıl kuraklıkla ilgili
konuşmalar -hatta Meclisimizde gündem içine alındı-
yapıldı. İki yıl evvel Tarım Bakanlığının
uygulamaya başladığı bir proje var, bu da damla sulamayı
teşvik, suyu iyi kullanma. Suyun giderek kıtlaşması,
azalması iyi kullanmayı gerektirdiği için damla sulama
yapana, modern sulama sistemi yapan çiftçiye yüzde 50’si bağış,
diğer yüzde 50’si beş yıl faizsiz krediyle Tarım Bakanlığının
verdiği destek olumlu sonuçlar vermeye başlamıştır,
bundan sonra da verecektir.
Geçtiğimiz
yıl yine hep şu söyleniyor; burada oraya dikkat çekmek istiyorum:
Türkiye, eskiden tarımda kendi kendine yeten yedi ülkeden biriydi,
ama şimdi tarımda kendi kendine yetmiyor, ithalatla kendini
doyuruyor.
Değerli arkadaşlar,
rakamlara bakarsak, en son yıl tarım ürünlerinin ihracatı,
tarım ürünlerinin işlenmişi ve bunlardan mamul gıda
ihracatı –yuvarlatıyorum rakamı- 10 milyar dolar ihracat,
ithalatımız ise 7 milyar dolara gelmiştir. Bu, olumlu
bir gelişmedir. Bundan önceki yıllarda hakikaten makas
çok dar vaziyetteydi. Şimdi, tarım ürünlerindeki bu olumlu
gelişmeden, tabii ki, tamamen tarım ürünlerindeki üretenlerin,
çiftçilerin ve bu sektörün problemlerinin bittiğini söyleyemeyiz,
daha sıkıntıların devam ettiğini görüyoruz,
bunlarla ilgili çalışmaların devam etmesi lazım
çiftçilerimizin lehine.
Yüzde 28’e tarım
nüfusunun gelmesi bizce olumlu bir şey tarım kesiminin haklarını
savunanlarca. Çünkü, yıllardan beri Amerika Birleşik Devletleri
ve Avrupa Birliği ülkeleri örnek gösterilmiyor mu? Bu ileri
ülkelerde tarımdaki nüfusun Amerika’da yüzde 2’lerin altında
olduğu, Avrupa ülkelerindeyse yüzde 10’lardan başlayıp
yüzde 2’lere kadar çeşitli ülkelerde tarımda nüfusun olduğundan
bahsediliyordu ve bu durumun ülkenin ilerlemişliğine ve
zenginliğine sebep olduğundan bahsediliyordu. Ülkemizde
uzun yıllardır yüzde 50’nin üstünde tarımda nüfus besledik,
şimdi yüzde 28’e gelmesi tabii ki sevinilecek bir husus, ama orada
da parantez açıyorum, tabii ki, bu, tarımdan çıkan nüfusun
belli bir yerde istihdamı şart. Tabii, ilk önce burada arzulanan,
tarımdan çıkan nüfusun, ilk önce, kendi çevresinde, tarımsal
ürünlere dayalı sanayinin gelişmesiyle burada değerlendirilmesi.
Değerli arkadaşlar,
tarımla ilgili Pakistan’la yapılan anlaşmada, yalnız
damla sulamada değil, dünya pazarlarında, iplikte, dokumada
ve pamuk ürünlerinin ticaretinde de birliktelik olabileceğine
inanıyoruz. Önümüzdeki ayın, yani kasımın 8’iyle
12’si arasında İstanbul’da yapılacak olan İSEDAK
toplantısının çalışmalarına paralel
olarak İslam Kalkınma Bankasının pamuk üreten
İslam ülkelerine dönük kredi çalışmaları var. Ülkemiz
iki yıldır bu toplantılara öncülük etmekte. Buradan
çıkarılacak sonuçla dünya pamuk üretiminin aşağı
yukarı yüzde 40’ını üreten tüm -Pakistan dahil-
İslam ülkelerinin birlikte hareket etmesiyle dünya pazarlarında
Amerika Birleşik Devletleri’nin pazardaki üretim ve fiyat politikasına
karşı başarılı bir politika izlenebileceği
bütün taraflarca görüşülmekte. Önümüzdeki hafta yapılacak
olan bu toplantıların sonucunun da Pakistan ve Türkiye geleceği
için, tarımın geleceği için hayırlı olmasını
ben temenni ediyorum.
Sözlerime burada
son verirken, Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yemişci.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE PAKİSTAN İSLAM
CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ
ARASINDA TARIM ALANINDA TEKNİK, BİLİMSEL VE EKONOMİK
İŞBİRLİĞİ
PROTOKOLÜNÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN
TASARISI
MADDE 1- 29 Temmuz
2004 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarım
Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği
Protokolü”nün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN –
1’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın
Enis Tütüncü, Tekirdağ Milletvekili, söz istemiştir.
Şahsı adına da Sayın Enis Tütüncü söz istemiştir.
Dolayısıyla iki söz süresini birleştirerek on
beş dakika süre veriyorum.
Buyurun Sayın
Tütüncü.
CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın
başkan.
Hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
AKP Grup Başkan
Vekili Sayın Elitaş’ın ricasını kırmayarak
kısa bir konuşma yapmaya özen göstereceğim. O nedenle,
hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bu madde üzerindeki
konuşmamı istek üzerine kısaltarak, sadece ve sadece
kuraklıkla ilgili bazı gerçekleri sizlerle paylaşma
üzerine inhisar ettireceğim bu konuşmayı.
Bakınız,
Türkiye’de 2007 yılında yaşanan kuraklık gerçekten
birçok ürünü vurmuştur. Hükûmet, 4 Temmuzda bu kuraklık kararnamesini
çıkardı ve kuraklık kararnamesiyle sadece dört ürün
dikkate alındı: Buğday, arpa, fiğ ve korunga. Oysa,
Edirne’de buğday ve ayçiçeğinde yüzde 50… Tekirdağ’da
ayçiçeği ve mısırda yüzde 40, Silivri’de ayçiçeği
ve hububatta yüzde 50, Sakarya’da mısırda yüzde 50, Zonguldak’ta
hububatta yüzde 50…
Değerli
milletvekilleri, gerçekten, bu 4 Temmuzda çıkarılan kuraklık
kararnamesinin, ürün kapsamı itibarıyla yeniden ele
alınması gerekiyor. 4 ürün değil, birçok ürün -az önce
burada saymaya çalıştım- üzüm, buğday, arpa, çavdar,
yulaf, ayçiçeği, mısır, incir, elma ve karpuz gibi ürünler,
bu çerçevede genişletilmesi gerekiyor. Bir de, kırk ili
kapsamışlar idi. Örneğin, Trakya’daki Edirne ve Tekirdağ
illeri yok. İl bazında da bu kuraklık kararnamesinin
genişletilmesi gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, bu arada, üzüm üreticileri çok büyük darbe yedi.
Gerçekten Tekelin apar topar özelleştirilmesi sonucunda, hepimiz
biliyoruz ki, 2005 yılından itibaren kaliteli üzüm üreticileri
çok büyük sıkıntılar içine girmeye başlamışlardı
ve 2007’deki kuraklık da üzüm rekoltesini Türkiye çapında
yüzde 40 ve 50 oranında düşürdü. Bakınız, Tekirdağ,
Şarköy ve beldelerinde şöyle bir manzarayla karşılaştık:
2005 yılında Gamay cinsi üzüm 110 yeni kuruşa satılıyor
idi, 2007’de 60 yeni kuruşa satılıyor. Hatta, alıcı
bile bulamadı. Şenso 2005 yılında 60 yeni kuruşa
satılıyor idi, 2007’de 25 ila 40 yeni kuruş arasında
satılıyor. Buna karşılık bağcılığın
önemli girdilerine bakıyoruz, 18-46 gübrenin torbası son
bir yılda 28 yeni Türk lirasından 40 yeni Türk lirasına
yükselmiş, külleme ilaçları ise yüzde 50 artmış.
Böyle bir manzarada üzümde kuraklık nedeniyle rekolte yüzde
50 düşmüş.
Geçen dönemde
de burada bulunan arkadaşlar bileceklerdir, hatırlayacaklardır;
biz, bu konuda, üzüm üreticilerinin yeniden üretim gücüne kavuşturulması
açısından Hükûmetin bazı konularda adım atması
gerektiğini dile getirmiştik, komisyon da kurmuştuk
bu konuda. Bu komisyonla ilgili burada düşüncelerimizi ifade
ettik geçen dönemde, ama izin verirseniz bütün üzüm üreticileri bekliyor,
üç konuda dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Şarap’ta
olağanüstü yüksek ÖTV var. Yani, sıra şarabı, sofra
şarabının 1 litre fiyatı 1 YTL, bunun üzerinde 2,7
YTL’lik, yaklaşık 3 YTL’lik ÖTV var. Olur mu? Böyle bir şey
olabilir mi? Ne oluyor? Bunun faturası gariban üzüm üreticisine
düşüyor. Bu nedenle, bir an önce bu ÖTV’nin acilen indirilmesi
gerekiyor. Geçen dönem Maliye Bakanı üç kez söz vermişti;
öyle sanıyorum, bu sözünü şimdi tutma aşamasına
gelmiştir.
Üzüm üreticilerini
çok hızlı bir şekilde kooperatifleşmeye teşvik
etmemiz lazım. Yeni kurulan kooperatiflerinin de bütçesine
ilk atımlık barut kabilinden mutlaka bir kredi açılması
gerekiyor. Bir de, bağcılıkta, fiyatı daha yüksek
olan kaliteli üzümcülüğe doğru ciddi bir yeni teşvik
politikasının yaşama geçirilmesi gerekiyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; düşündüğüm konuşmanın
ötesinde bir konuşma yaptığım için hepinizden özür
diliyorum. Söz verdik. Bu duygu ve düşüncelerle bu maddenin hayırlı
uğurlu olmasını diliyorum. Oyumuz olumludur. Hepinizi
tekrar sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tütüncü.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler…Kabul
edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler…Kabul
edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN –
Madde üzerinde İzmir Milletvekili, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Sayın Oktay Vural söz istemiştir.
Buyurun Sayın
Vural.
MHP GRUBU ADINA
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, çok teşekkür
ediyorum. Özellikle, Meclis Başkan Vekili olarak bu hafta Meclisimizi
yönetme konusunda gösterdiğiniz dirayete, hoşgörüye
çok teşekkür ediyorum grup adına.
Özellikle de,
Türkiye’nin en önemli meselesi olan terörü, sayın milletvekillerimize
gündem dışı konuşma fırsatı vermek suretiyle
olsa bile, Hükûmetin millî iradeye bilgi vermesini temin etmeniz de
takdirlerimizin üzerinde olmuştur. Ben, bu yönetim anlayışınıza
grubumuz adına teşekkür etmek için söz aldım. Saygılarımı
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre vereceğim.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarım Alanında
Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın
açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 254
Kabul : 249
Ret : 5
(x)
Böylece, kanun
tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır;
hayırlı olsun.
4’üncü sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Romanya Arasında Hukuki Konularda
Adli Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Romanya Arasında
Hukuki Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/329) (S. Sayısı:
15) (xx)
BAŞKAN – Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu
15 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir
Milletvekili Metin Çobanoğlu, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi
dakika.
MHP GRUBU ADINA
METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Romanya
arasında 28 Eylül 2005 tarihinde imzalanan adli konularda hukuki
yardım anlaşmasıyla ilgili olarak, bu anlaşmanın
uygun bulunduğuna dair tasarının görüşülmesi
üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna
eklidir.
(xx) 15. S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Türkiye ile Romanya
arasında siyasi, ekonomik, sosyal ilişkiler son yıllarda
çok ciddi bir artış göstermiştir ki; Romanya ile Türkiye
arasında 25 Kasım 1968 tarihinde, o zamanki adı Romanya
Sosyalist Cumhuriyeti olan bu ülkeyle adli ve cezai konularda yine
bir hukuki anlaşma imzalanmıştı. Tabii, ilişkilerin
gelişmesi üzerine bu anlaşma kâfi gelmeyince bugün üzerinde
konuştuğumuz anlaşmanın yapılması gündeme
gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, 1989’dan sonra Romen-Türk ekonomik ve ticari
ilişkileri sürekli bir gelişme göstermiştir. Özellikle
1977’de Serbest Ticaret Anlaşması’nın imzalanmasıyla
ticari hacim kayda değer bir noktaya gelmiştir. Romen-Türk
ticari ilişkileri istikrarlı bir gelişim ve çeşitlendirme
kaydetmişlerdir.
2003 yılında
ticari değişimlerin toplam hacmi 1,82 milyar dolar, 2004
yılında 3 milyar dolar, 2005’te ise ticari hacmimizin 4,2
milyar doları aştığı kaydedilmektedir.
Bu dinamizm,
2004 yazı itibarıyla, Romanya’nın ticari ortaklarının
sıralamasında Türkiye’yi, İtalya, Almanya ve Fransa’dan
sonra 4’üncü sıraya yükseltmiştir. Önceki sene, İtalya,
Almanya, Fransa, İngiltere ve Rusya Federasyonu’ndan sonra
6’ncı sırada idi. Şu anda ise, Romanya, Balkanlarda Türkiye’nin
1’inci ekonomik ortağıdır ve Karadeniz bölgesinde,
Rusya Federasyonu’ndan sonra 2’ncisidir. Türkiye ise, Karadeniz
bölgesinde Romanya’nın 1’inci ekonomik ortağıdır.
2006 senesinin
sonunda ticari hacminin 5 milyar doları aşmasıyla beraber,
Türkiye’nin, Romanya’nın ticari partnerleri arasında
4’üncü ve ihracat piyasası olarak da 3’üncü sırasını
sağlamlaştırmış olmaktadır.
Romanya ve Türkiye,
özellikle enerji alanında bazı stratejik projeleri gerçekleştirmek
üzere çalışmaları sürdürmektedirler. Örneğin,
Köstence ve İstanbul arasında enerji nakli için deniz altı
kablosunun yapımı gösterilebilir.
Romanya’da
9.300 Romen-Türk karma şirketi kayıtlıdır. Toplam
yatırım sermayesi yaklaşık 600 milyon doları
bulmaktadır ve her iki ülke de çok yakın bir zamanda 1 milyar
dolar seviyesine ulaşmayı hedeflemektedirler.
Sonuç itibarıyla,
ciddi sayılabilecek ticaret hacmine ulaştığımız
Romanya’da, hatırı sayılır Romen-Türk karma
şirketi faaliyet göstermektedir. İlişkilerimizin
her konuda da artırılarak sürdürülmesi, her iki ülkenin
de faydasına olacağı muhakkaktır. Söz konusu tasarı
da bu çerçevede tarafımızdan değerlendirilmektedir.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına bu tasarıya olumlu oy vereceğimizi
beyan ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çobanoğlu.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ İLE ROMANYA ARASINDA HUKUKİ KONULARDA
ADLİ
YARDIMLAŞMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.-
28/09/2005 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti
ile Romanya Arasında Hukuki Konularda Adli Yardımlaşma
Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN –
1’inci madde üzerinde söz talebi yoktur.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –
2’nci madde üzerinde söz talebi yoktur.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN –
Madde üzerinde söz talebi yoktur.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için iki
dakika süre vereceğim.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Türkiye Cumhuriyeti ile Romanya Arasındaki Hukuki Konularda
Adli Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın
açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 205
Kabul : 205(x)
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı
olsun.
5’inci sırada
yer alan, İstanbul 2010 Avrupa
Kültür Başkenti Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
5.- İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti
Hakkında Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/350) (S. Sayısı: 16)
BAŞKAN – Komisyon?
Yok.
Görüşme ertelenmiştir.
6’ncı
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Vietnam Sosyalist
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Vietnam Sosyalist
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/272) (S. Sayısı: 17) (xx)
BAŞKAN - Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu
17 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteyen yok..
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna
eklidir.
(xx) 17 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE VİETNAM SOSYALİST
CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ
ARASINDA TURİZM ALANINDA İŞBİRLİĞİ
ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 25 Ağustos 2004 tarihinde Ankara’da
imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Vietnam Sosyalist
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Alanında
İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN –
Madde üzerinde söz talebi yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –
Madde üzerinde söz talebi yok.
2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde
hakkında söz talebi yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için iki
dakika süre vereceğim.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın
açık oylama sonucu:
Oy sayısı : 206
Kabul : 206 (x)
Böylece, tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı
olsun.
Alınan karar
gereğince, (9/1) esas numaralı Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan hakkında Meclis soruşturması açılmasına
ilişkin önergeyi görüşmek için, 30 Ekim 2007 Salı günü saat
15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.01
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna
eklidir.