DÖNEM: 23 CİLT: 24
YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
127nci
Birleşim
8 Temmuz 2008 Salı
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- İstanbul
Milletvekili Algan Hacaloğlunun, Avrupa Birliğiyle ilgili
gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, 2001 yılında
gözaltına alınan ve bugüne kadar haber alınamayan bazı
kişilerin akıbetlerine ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Sakarya
Milletvekili Münir Kutluatanın, Sakarya ilinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- TBMM
Başkanlığınca, Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonunun, (2/273) esas numaralı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile (2/297) esas
numaralı Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü Kuruluş Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin tali komisyon olarak kendisine havale edilmesine ilişkin
tezkeresi (3/493)
2.-
Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı
Kuvvetlerinin 5 Eylül 2008 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL
Harekâtına iştirak etmesine izin verilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/477)
B) Önergeler
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Ağaçlandırma ve Erozyonla
Mücadele Kurumu Kanun Teklifinin (2/154) İç Tüzükün 37nci maddesine
göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/74)
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Gündemdeki
sıralama ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi ile Genel
Kurulun 8/7/2008 ve 15/7/2008 Salı günlerindeki birleşimlerinde sözlü
soruların ve diğer denetim konularının
görüşülmemesine; 22/7/2008 ve 29/7/2008 Salı günlerindeki
birleşimlerinde ise bir saat sözlü sorulardan sonra diğer denetim
konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine; 9/7/2008, 16/7/2008, 23/7/2008 ve 30/7/2008 Çarşamba
günlerindeki birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 96
sıra sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının,
İç Tüzükün 91inci maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesine
ve bölümlerinin ekte yer alan cetveldeki şekliyle olmasına
ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Elektrik
Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/554) (S.
Sayısı: 249)
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, eğitim materyallerinden cinsiyetçi
öğelerin ayıklanmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/3564)
2.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, çocuk işçiliğine ve
sigortalılığına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/3574)
3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, İstanbulda takas edilen okul
alanına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelikin cevabı (7/3611)
4.- İzmir
Milletvekili Harun Öztürkün, Düzcedeki bir işyerinin işçi
çıkarmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/3630)
5.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin, Adıyamandaki çocuk
işçiliğine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/3647)
6.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, destek primlerini ödeyemeyen emeklilere
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/3648)
7.- Erzurum Milletvekili
Zeki Ertugayın, Erzurumdaki belediyelerin borçlarına ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/3671)
8.- İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mertin, gençlerin eğitimi ve istihdamı ile
ilgili bir araştırmaya ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/3701)
9.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, iş güvenliği ve işçi
sağlığına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/3721)
10.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın, Bingöl M Tipi
Kapalı Cezaevi yönetimine yönelik bazı iddialara ilişkin sorusu
ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/3726)
11.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, kamudaki denetimin düzenlenmesine ve bir
kişi hakkındaki soruşturmalara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
(7/3739)
12.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, basın kuruluşlarına
karşı açtığı davalara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/3844)
13.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, hakim ve savcıların maaş
artışıyla ilgili açıklamasına ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/3847)
14.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Sınırlar Arasında
programının yayından kaldırılmasına,
- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, TRT Genel Müdürüyle ilgili bazı
iddialara,
- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Ertenin, TRTdeki siyaset haberlerine,
İlişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydının cevabı (7/3857,
3858, 3860)
15.- Giresun Milletvekili
Murat Özkanın, Giresun Sahil Sağlık Denetleme Tabipliğinin
kapatılmasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağın cevabı (7/3877)
16.-
İstanbul Milletvekili Necla Aratın, bazı branşlardaki
öğretmen atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/3895)
17.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, bir soru önergesine verilen cevaba
ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/3896)
18.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, TOKİnin milletvekili
lojmanları arsası üzerindeki ihalesine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçekin cevabı (7/3911)
19.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, engellilerin istihdamına ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/3914)
20.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekicinin, Yozgattaki belediyelere ve İl Özel
İdaresine vergi gelirinden verilen paya ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/3935)
21.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolatın, Kahramanmaraş Belediyesinin
belirlediği katı atık depolama alanına ilişkin sorusu
ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönülün cevabı (7/3943)
22.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, TRT Genel Müdürünün İngilterede
katıldığı bir toplantıya ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Mehmet Aydının cevabı (7/3959)
23.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin, bir öğretmenin türbanlı görev
yaptığı iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/3963)
24.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, Ankaranın şebeke suyu ile ilgili
açıklamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/4020)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.04te açılarak dört oturum yaptı.
İstanbul Milletvekili
Mehmet Sevigen, bir traktör fabrikasında meydana gelen olaylara,
Konya
Milletvekili Orhan Erdem, Nasrettin Hocanın doğumunun 800üncü
yıl dönümüne ve 49uncu Akşehir Uluslararası Nasrettin Hoca
Festivaline,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Mersinin sanayisi ve sanayi esnafının
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına
Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan cevap verdi.
Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, gündem dışı söz alan
milletvekillerinin söz aldıkları konuda konuşmaları
gerektiğine ilişkin bir konuşma yaptı.
İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş
tarafından bazı ifadelerinin çarpıtıldığı
gerekçesiyle bir açıklamada bulundu.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun (6/704) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun
geri verildiği bildirildi.
Van Milletvekili
Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, 12 Eylül müdahalesinin nedenlerinin,
boyutlarının ve etkilerinin (10/238),
Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz ve 28 milletvekilinin, Ispartadaki gül üretimi
ve bu sektörde yaşanan sorunların (10/239),
Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrul ve 19 milletvekilinin, Aksaray ilinin
sorunlarının (10/240),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Hırvatistan
Parlamentosu Dış Politika Komitesinin, TBMM Dışişleri
Komisyonunu Hırvatistana davetine icabet edilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/568) (S.
Sayısı: 223 ve 223e 1inci ek) görüşmeleri tamamlanarak;
2nci
sırasında bulunan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hayvan Sağlığı ve
Karantina Konusunda İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının (1/366) (S. Sayısı: 241)
görüşmelerini müteakiben yapılan açık oylamadan sonra,
Kabul edilip
kanunlaştığı açıklandı.
3üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91 inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler halinde görüşülmesi
kararlaştırılmış olan Elektrik Piyasası Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının (1/554) (S. Sayısı: 249)
görüşmelerine başlanılarak tümü üzerinde bir süre
görüşüldü.
8 Temmuz 2008
Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşime 19.48de son
verildi.
Eyyüp
Cenap GÜLPINAR
Başkan
Vekili
Harun
TÜFEKCİ Murat
ÖZKAN
Konya Giresun
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 181
II.- GELEN KÂĞITLAR
4 Temmuz 2008 Cuma
Teklif
1.- Antalya
Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve 2 Milletvekilinin; Atatürk Orman
Çiftliği Müdürlüğü Kuruluş Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/297) (Plan ve
Bütçe ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.7.2008)
No.: 182
8 Temmuz 2008 Salı
Tasarılar
1.- Millî
Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/623) (Plan ve Bütçe ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.6.2008)
2.- Türk
Standartları Enstitüsü Kuruluş Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/624) (Plan ve Bütçe;
Avrupa Birliği Uyum ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
1.7.2008)
3.- Türkiye
Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/625) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.7.2008)
Teklif
1.- Sinop
Milletvekili Engin Altayın; Özelleştirme Uygulamaları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/298) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25.6.2008)
Rapor
1.- Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266)
(Dağıtma tarihi: 8.7.2008) (GÜNDEME)
8 Temmuz 2008 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 127nci
Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
İlk söz
Avrupa Birliğiyle ilgili gelişmeler hakkında söz isteyen
İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğluna aittir.
Sayın
milletvekilleri, lütfen biraz daha sessiz olursanız
konuşmacıyı daha rahat dinleyebileceğiz.
Buyurunuz
Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlunun,
Avrupa Birliğiyle ilgili gelişmelere ilişkin gündem
dışı konuşması
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli
arkadaşlarım; AByle müzakereler sürecine
başladığımızdan bugüne beş yıl geçti. Bizle
beraber Hırvatistan da müzakerelere başladı. Otuz beş
başlık üzerinde -fasıl, yani konu üzerinde- müzakereler sürecek.
Bu aradan geçen üç yıl içinde sadece altı başlık fiilen
açıldı. Bir başlıkta müzakereler tamamlanıp
kapandı. Beş başlıkta devam ediyor ve bu sene de iki
başlık açılması bekleniliyor. Hırvatistan ise
neredeyse bu süreci yarıladı. Biz, âdeta bir adım atıyoruz,
iki geri adım atıyoruz, âdeta akıntıya kürek çeker gibi bir
hâl içindeyiz. Yürümüyor. Neden yürümüyor? İster görünüyoruz ama gerçekten
ne yapmak istediğimiz konusunda kararsızız ve onun ötesinde,
gerçekten, somut, müspet adımlar atılabilmesinin önünü iktidar olarak
bizzat biz, Hükûmet tıkamakta.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, müzakere sürecinin Türkiyenin bir projesi
olması gerekiyor. O bağlamda iktidarıyla muhalefetiyle hep
beraber bu konuda ciddi bir ortak mücadele gerekiyor. Avrupa ülkelerinin çok
büyük bölümü -şu anda Hırvatistan, Slovakya ve diğerleri,
Portekiz, İspanya- bu müzakereleri yaparlarken, hâlen
yapılırken, muhalefet ile iş birliği içinde, müzakere
pozisyon belgesi denilen yani müzakereler her bir fasılda başlarken
müzakerenin nasıl sürdürüleceğine ilişkin strateji belgesini
muhalefetle paylaşıyorlar ve bir ortak mutabakat içinde kendi ulusal
politikalarını sürdürüyorlar. Bizde ise -burada, aramızda
AKPden Uyum Komisyonunda olduğum arkadaşlarım var, diğer
arkadaşlarımız var, Dışişleri Komisyonundan var-
şu anda Türkiyede gerek bu Meclis çatısı altında gerekse
bu konuyla ilgili kesimler arasında sadece ve sadece iktidarın
istediği kişiler bu belgeleri görebiliyor. Ne parti olarak ne de
Cumhuriyet Halk Partisine mensup milletvekilleri olarak biz, verilmiş olan
müzakere pozisyon belgelerinin hiçbirini görmedik. Soruyorum Hükûmete: Neyi
kaçırıyorsunuz? Yani gizli bir iş mi yapıyorsunuz? Eninde
sonunda bunlar ortaya çıkmayacak mı? Şimdi daha işin
başındayız. Belki, kritik bir konu yok diyebilirsiniz ama
yolun engebeli olduğunu hepimiz biliyoruz.
Geçenlerde
Brükselde Avrupa Parlamentosu Karma Komisyon toplantısında
Sayın Lagendijk, diğer arkadaşlar ve Sayın
Başmüzakereci Dışişleri Bakanımız Babacan,
kendisinden rica ettim Lütfen, bu müzakere pozisyon belgelerini muhalefete
verin, biz de görelim. dedim. Ne dedi bilir misiniz? Değerli
arkadaşlarım, lütfen dikkatinizi çekiyorum, Sayın Babacan dedi
ki: Sayın Hacaloğlu vermek isterim ama müsaade etmiyorlar,
veremiyoruz.
Yani Türkiye bu
kadar onursuz mu? Bu kadar teslimiyetçi, bu kadar kişiliksiz bir müzakere
süreci olabilir mi? Gerçekten ben utandım, o söylediği, verdiği
yanıt karşısında. Bu konuyu Meclis
Başkanlığına soru önergesi olarak verdim. Meclis
Başkanlığı, uzundur dedi, şöyle dedi, böyle dedi, geri
gönderdi.
Değerli
arkadaşlarım, Avrupa Parlamentosu, biliyorsunuz geçenlerde bir karar
aldı, Türkiye raporu yayınladı. Bu raporda Ergenekon cinayet
çetesini hızla, derhâl çökertin. dedi. Tabii, Türkiyede bütün Hizbullah
çeteleri, bütün derin devlet çeteleri, bütün faili meçhul cinayetlere
katılmış olan çetelerin hepsi çözümlensin. Türkiyede faili
meçhul cinayet kalmasın. Ama gerçekten Avrupa Parlamentosunun raporunda,
onu okuyunca, ben hangi cinayetten bahsediyor diye gerçekten kendi kendime
düşündüm. Ama sonra anlaşıldı ki bahsedilen cinayet Kuddusi
Okkırın cezaevinde ölümüne üç gün kalaya kadar bekletilip, sonra, üç
gün sonra ailesinin, eline cesedinin verilmesi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) Bitiriyorum efendim.
Değerli
arkadaşlarım, bunu niye ifade ediyorum: Türkiye ile ilgili her türlü
konuda ileri geri taleplerde bulunan Avrupa Parlamentosundan şimdi bu
cinayete ilişkin tepki bekliyorum. Bu cinayet, esasında, özünde
demokrasimizin ayıbıdır, hukuk devletimizin
ayıbıdır ve Adalet Bakanının ayıbıdır.
Adalet Bakanının derhâl istifa etmesini istiyorum. Bu
açıklığa çıkmalıdır. Böylesine bir süreç içinde
Kopenhag Kriterleri çerçevesi içinde hukuk devletinin kurulmasını, oluşumunu
bizden bekleyen, etkin işlemesini bekleyen Avrupa Parlamentosunun, Avrupa
Birliğinin karşısında ne yazık ki bugün
bırakınız hukuk devletini, bırakınız kanun
devletini, bırakınız polis devletini, bugün Türkiyede keyfî
devlet var. Bunun bu şekilde süremeyeceğini hepimiz biliyoruz,
halkımız bunun hesabını soracaktır değerli
arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyoruz Sayın
Hacaloğlu.
Gündem
dışı ikinci söz, 2001 yılında gözaltına
alınan ve bugüne kadar haber alınamayan bazı kişiler
hakkında söz isteyen Muş Milletvekili Sırrı Sakıka
aittir.
Buyurunuz
Sayın Sakık. (DTP sıralarından alkışlar)
2.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın, 2001 yılında gözaltına alınan ve bugüne
kadar haber alınamayan bazı kişilerin akıbetlerine
ilişkin gündem dışı konuşması
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de, 2001
yılında gözaltına alınıp ve bugüne kadar
akıbetleriyle ilgili herhangi bir bilgiye ulaşılmayan dönemin
HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ve İlçe
Yöneticisi Ebubekir Denizle ilgili gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Sayın Başkanı,
Divanı ve siz değerli arkadaşları saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, evet, ne yazık ki her gün acı olaylarla bu ülke yüz
yüze geliyor. Ben bu kürsüden birkaç kez Çalışma Bakanımıza
seslendim. Tuzlada olaylar oluyor, insanlar yaşamını yitiriyor,
hiç olmazsa örgütlü bir yapı var, bu insanlar seslerini dünyanın dört
bir yanına, Parlamentoya duyurabiliyorlar, ama ne yazık ki, inşaat
sektöründe, benim seçim bölgemde -bir yarım saat önce- bugüne kadar
beş altı ay içerisinde 5 tane cenaze gönderdik. Yarım saat önce
TOKİde çalışıyorlar, ya çalışınca
emeklerinin karşılığını alamıyorlar veyahut da
çalışırken can güvenlikleri yok, yaşamlarını
yitiriyorlar. Bu nasıl bir sosyal devlet? Hep söylüyoruz, ama hiçbir ses
seda yok. Yani bu insanlar mağdur, bu insanlar Anadolunun dört bir
yanından buraya çıkıp geliyorlar 40-50 milyon lira için ve
yaşamlarını yitirerek gidiyorlar. Ben, bu noktada Bakanımızın
tekrar duyarlı olabileceğini, Parlamentonun da bu konuda duyarlı
olmasını diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, 2001 yılında dönemin HADEP İlçe
Başkanı Serdar Tanış ve İlçe Yöneticisi Ebubekir
Deniz, Silopide örgütlenirken dönemin Jandarma Alay Komutanı
tarafından tehdit edilerek ilçe örgütlerinin oluşmaması için
sürekli baskı altında tutulurlar. Bunlar baskılara boyun
eğmezler, ilçe teşkilatını örgütlerler ve arkasından
bunlar jandarmaya çağrılır. Jandarmaya çağrılan bu iki
vatandaşımızdan hâlen bir haber alınamıyor. Onlar
2001den bugüne kadar, bütün başvurularımıza rağmen
Bu
konuda, Sayın Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanı, dönemin
Başbakanı, yargı, her alanda bu şahsiyetlerle ilgili
başvurularımız oldu. Bunlar gencecik, bu ülkenin
insanlarıydı. Belki bugün, yaşamış olsaydılar,
Parlamento grubunda olacaktılar, ama hiçbir dönem (Muş Milletvekili
Sırrı Sakık, konuşması sırasında, üzerinde 2
kişiye ait resim bulunan bir afişi hatip kürsüsünün önüne
yapıştırdı) bunların faillerinin
araştırılması kimsenin aklından geçmedi. Şimdi,
niye bugün? Bugün Ergenekon olayı tartışılıp
konuşuluyor. Ergenekonda, o dönem Jandarma Alay Komutanı olan Levent
Ersöz
HASAN ANĞI
(KONYA) Pankart asma!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Niye rahatsız oluyorsunuz? Bu insanlar bu ülkenin
vatandaşları değil mi?
HASAN ANĞI
(KONYA) Doğru değil!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Niye rahatsız oluyorsunuz? Hani demokrattınız? Hani
çetelerden hesap soruyordunuz?
MAHMUT ESAT GÜVEN
(Kars) Öyle bir usul yok!
BAŞKAN
Sayın Sakık, lütfen
SIRRI SAKIK
(Devamla) Bu insanlar bu ülkenin vatandaşı. Bir ülkenin, bir
cumhuriyetin namusu, adaleti ve şerefidir. Eğer bu adalete,
şerefe sahip çıkamıyorsanız demokrasiden bahsedemezsiniz.
Bu insanlar gözaltına alındılar ve hâlen kayıp. Niye tepki
gösteriyorsunuz?
YAŞAR
KARAYEL (Kayseri) Burası pano değil!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Burası, evet
Bu ülkenin insanları
Siz bu kadar
demokratsınız! Onun için
YAŞAR
KARAYEL (Kayseri) Pano değil orası!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Bu kadar demokratsınız! Biliyor musunuz
YAŞAR
KARAYEL (Kayseri) Sen bu kürsüde onları buraya asamazsın.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Bu insanlar, bu ülkenin vatandaşları. Bunlar kayboldular.
YAŞAR
KARAYEL (Kayseri) Önce kendini düzelt, burası Meclis.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Burası pano değil
AHMET
BÜYÜKAKKAŞLAR (Konya) Sayın Başkan, asamaz buraya.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen, daha sakin dinleyiniz.
SIRRI SAKIK
(Devamla)
ve faili meçhul cinayetler işlendi bu ülkede.
BAŞKAN
Sayın Sakık, lütfen, daha sakin, Genel Kurula hitap ediniz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan kaldırtın onu.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Şimdi, Türkiye halkı AKPnin ne kadar demokrat
olduğunu görmeli. Çıkıp hamasi nutuklar
atmamalısınız.
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) Sayın Başkanım, ne yazıyor orada?
BAŞKAN
Lütfen, sakin olunuz.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Atmamalısınız, evet
Şimdi, siz hamasi nutuklar
atarak bu demokrasiyi inşa edemezsiniz.
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) Sayın Başkan, idare amirlerini
çağırıp kaldırtın onu.
YAŞAR
KARAYEL (Kayseri) Ayıp denen bir şey var.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Ayıp denen şey
Siz ayıp ediyorsunuz. Burası
halkın kürsüsüdür, burası çetecilerin kürsüsü değil. Evet,
burası, bu halkın kürsüsüdür.
YAŞAR
KARAYEL (Kayseri) Ayıp denen bir şey var ya!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Ayıp, sana ayıptır be! Sen demokrat değilsin!
YAŞAR
KARAYEL (Kayseri) Kaldır bu militanları buradan!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Kaldıramazsın sen!
BENGİ YILDIZ
(Batman) Bizim partimizin üyeleri, militan değiller!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Asıl militan sizsiniz!
BENGİ YILDIZ
(Batman) Militan değil, sen militansın!
YAŞAR
KARAYEL (Kayseri) Evet, biz bu milletin militanıyız!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Bakın, Ergenekon çeteleri bunları katletti. Bugün
eğer Ergenekon denilen bir şey varsa, Ergenekon geçmişte Kürt
coğrafyasında yaptığı
SONER AKSOY
(Kütahya) Sayın Başkan, asılı duruyor, lütfen!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Lütfen
BAŞKAN
Sayın Sakık, lütfen kaldırınız.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Sayın Başkan, tamam.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
SONER AKSOY
(Kütahya) İlan tahtası mı burası!
BAŞKAN
Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
YAŞAR
KARAYEL (Kayseri) Dilediğin kadar konuş. Biz de seninle beraberiz
Ergenekona karşı! Burası militanların yeri değil,
milletvekillerinin kürsüsü!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Peki, bu insanlar bu ülkenin vatandaşları değil mi!
Ya sizin ilçe başkanınız olmuş olsaydı ne
yapardınız! Sizin vatandaşınız olsaydı
YAŞAR
KARAYEL (Kayseri) Bizim vatandaşımız onlar! Onlar bizim
vatandaşımız!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Peki, niye tepki gösteriyorsunuz! Bakın
BAŞKAN
Lütfen karşılıklı konuşmayınız.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Bakın, Sayın Başkan
BAŞKAN
Lütfen karşılıklı konuşmayınız.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Ben ama
BAŞKAN -
Lütfen Genel Kurula dönünüz.
NECAT
BİRİNCİ (İstanbul) Sayın Başkan, kürsüden
bölücülük yapıyor, Sizin vatandaşınız olsaydı diyor
BAŞKAN
Lütfen
SIRRI SAKIK
(Devamla) Özür diliyorum. Bizim vatandaşımız
NECAT
BİRİNCİ (İstanbul) Sözünüzü geri alın!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Geri alıyorum. Özür diliyorum, ben böyle bir şey
kastetmedim. Sizin partiliniz olsaydı ne yapardınız!
YAŞAR
KARAYEL (Kayseri) Burada özür dileyeceğin işi yapma!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Evet, bizim vatandaşımız.
Şimdi,
sevgili kardeşlerim, çok fazla bağırmanıza gerek yok.
YAŞAR
KARAYEL (Kayseri) Sen bağırıyorsun!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Siz tepki gösteriyorsunuz! Bakın, siz tepki gösteriyorsunuz!
YAŞAR
KARAYEL (Kayseri) Şov yapmadan konuş, dilediğin kadar
konuş!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Ben sizden müsaade alarak konuşmayacağım. Ben
inançlarımı hayatın her alanında söylerim. Bir tek, bizim
mal varlığımız onurumuzdur. Onurumuzu kimseye
çiğnetmeyiz. Bu insanların hukukunu savunmak hem ahlakidir hem
vicdanidir hem de İslamidir. Hangisine inanıyorsanız ona göre
karar vereceksiniz!
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Başkanım, lütfen, özür diliyorum, bitiremedim.
SONER AKSOY
(Kütahya) Ee, şov yaparsan böyle olur!
YAŞAR
KARAYEL (Kayseri) İstediğin kadar savun ama şov yapma!
BAŞKAN Ek
süreniz de tamamlandı. Çok teşekkür ediyoruz efendim.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Sayın Başkanım, ben dramımı
anlatamadım. Arkadaşlarım bu konudan rahatsız.
BAŞKAN
Yeterince açıklık kazandı Sayın Sakık. Çok
teşekkür ediyoruz.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Son birkaç dakika rica ediyorum.
BAŞKAN Çok
teşekkür ediyoruz.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Ama bu çok haksız bir uygulama.
BAŞKAN
Haksız değil efendim. Lütfen yerinize geçiniz.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Bir yandan demokrasiden, özgürlüklerden bahsedeceğiz, bir
taraftan mağdur olan, katledilen iki insanın katlini buraya getirmek
bile sizler tarafından hoşgörüyle karşılanmıyorsa
BAŞKAN
Sayın Sakık, lütfen yerinize geçiniz.
SIRRI SAKIK
(Devamla)
nasıl demokrasiyi inşa edeceğiz? Ben bunu Türkiye
halkının vicdanına bırakıyorum. Biliniz, işte,
çıkıp kimlerin Ergenekonlara sahip
çıktığının bir göstergesidir.
BAŞKAN
Sayın Sakık, lütfen.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Ergenekonların size ucu dokunduğu zaman zaten sesiniz
çıkıyor.
BAŞKAN
Sayın Sakık, böyle yaparsanız kürsü işgaline giriyor.
Lütfen, yerinize geçiniz.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Ama halka ucu dokunduğu zaman sesiniz hiç çıkmadı.
Bir taneniz çıkıyor, bunların avukatlığını
yapıyor. İkinci avukatlık da size helal olsun.
Teşekkür
ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
SONER AKSOY (Kütahya)
Biz ayrım yapmıyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
Gündem
dışı üçüncü söz, Sakaryanın karşı
karşıya bırakıldığı acil sorunlar
hakkında söz isteyen Sakarya Milletvekili Münir Kutluataya aittir.
Buyurunuz
Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Sakarya Milletvekili Münir Kutluatanın, Sakarya
ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
MÜNİR
KUTLUATA (Sakarya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sakaryanın aciliyet kazanmış sorunları hakkında
gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Sakarya coğrafi konumu, doğal
kaynaklarının zenginliği, çeşitliliği ve
çalışkan insan yapısı özellikleriyle Türkiye'nin en
şanslı illerinin başında gelir. Ancak aynı Sakarya
altı yıllık uygulamalar sonucu içine düşürüldüğü durum
açısından da maalesef ülkemizin en şanssız illeri
arasındadır. Sakaryada yaşanan aciliyet kazanmış,
dayanılmaz hâle gelmiş birçok sorun Türkiye'nin sorunlarıyla
aşağı yukarı aynıdır. Dolayısıyla, bu
sorunlara baktığımız zaman sorunların
kaynağının ülkenin iyi yönetilmemesi olduğunu görüyoruz.
Diğer taraftan, Sakaryanın özel konumundan kaynaklanan bazı
sorunlar var. Sakaryada yerel yönetimlerin iyi işlememesinden kaynaklanan
ilave bazı farklı sorunlarla karşı karşıyayız.
Birçok zeminde farklı zamanlarda ifade ettiğimiz bu sorunları
bugün milletimizin karşısında bir kez daha Hükûmetin
dikkatlerine sunmakta fayda görmüş bulunuyorum. O bakımdan, Sakarya
ile ilgili sorunların bundan böyle biraz daha yakından ilgi görmesini
bekleyerek sözlerime devam ediyorum.
Bilindiği
gibi, Milliyetçi Hareket Partisinin Sakaryaya çok özel bir ilgisi vardır.
Bu ilgi, 1999 yılında yaşanan Marmara deprem afetiyle
doğmuş bir ilgidir. O günün hükûmet ortağı olan ve
başında bulunduğu bakanlıklar itibarıyla Sakaryaya
hizmet götürmekte ön saflarda olan Milliyetçi Hareket Partisi -can
kayıplarımız için yapacak bir şeyimiz yok, onlara Allahtan
bu vesileyle rahmet diliyorum ancak- bütün depremzedeleri önce geçici
konutlara, sonra sabit konutlara taşımak suretiyle Sakaryanın
imdadına yetişmiş ve Sakaryanın bütün
altyapısını yenilemek suretiyle depremin olumsuz etkilerini
büyük oranda ortadan kaldırmıştır.
Bugün bu
kazanımlardan geri dönülmekte olduğunu görüyoruz. 70 bin nüfuslu,
yeni ve sağlam zeminli yeni yerleşim alanından tekrar,
Adapazarına, yıkılan Adapazarına dönüşün
hızlandığını görüyoruz. Bu hızlanmada, Sakaryada
dört yeni ilçe açılırken bu yeni ve sağlam zeminli bölgenin ilçe
yapılmaması büyük oranda rol oynamış, cazibe özelliğini
kaybetmiş, şimdi insanlarımız geriye dönüşe
başlamışlardır ve Sakaryada (Adapazarında) yeniden
kat artışı konusu gündeme gelmiştir. Adapazarında
hâlâ prefabrik okullarda eğitim sürmektedir ve deprem kredisi alan
vatandaşlarımız kredilerini ödeyemedikleri için artan faizleri
dolayısıyla yeni kredi de alamaz duruma gelmişlerdir.
Değerli
milletvekilleri, Sakaryada bu geri dönüşle ilgili sorunların
dışında, Türkiye genelinde yaşanan diğer
sorunları Sakarya bütün olumsuzluklarıyla yaşamaktadır. Sakaryada,
iş yerleri işçi çıkarmakta, esnaf iş yeri kapatmakta ve
işsizlik büyük oranda artmaktadır. Diğer taraftan, Türkiyenin
en verimli topraklarına sahip olan Sakarya çiftçisi, şu anda
yabancı bankalara olan borçlarıyla boğuşur duruma
düşürülmüştür. Türkiyenin tamamında olduğu gibi Sakaryada
da çiftçi, tarlasını ekemez,
ürününü
büyütemez, büyütürse satamaz hâle gelmiş bulunmaktadır. Bu çerçevede,
yabancı bankalar devreye girmekte ve Sakaryalının
toprakları her nedense yabancı bankalar tarafından kredilendirilmekte
ve ipotek altına alınmaktadır.
Bu arada, yine,
Türkiyenin diğer bölgelerinde, Karadeniz Bölgesinin diğer
fındık bölgelerinde yaşanan sorun, Sakaryada fındık
sorunu olarak, fındık üreticisinin sorunu olarak bütün
hızıyla yaşanmaktadır. Hasat döneminin
başlamasına üç hafta kalmış olmasına rağmen,
Sakaryada şu anda -bütün Türkiyede olduğu gibi- fiyatlar
belirtilmiş değildir, açıklanmış değildir. Çiftçi
ne yapacağını bilememekte ve yüksek faizlerle yeniden
borçlanmaya devam etmektedir.
Sakaryada çok
ciddi çevre sorunları yaşanmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MÜNİR
KUTLUATA (Devamla) Sakaryanın suları diye
adlandırabileceğimiz bu sorunlar: Sapanca Gölünün kolektörünün göle
atık su vermesi, foseptiğin göle ve Sakaryanın içme suyuna
karışması, Sakarya Nehrinin kirlenmesi ve özellikle,
Sakaryanın üçüncü önemli suyu olan Melen suyunun İstanbula
alınması sonucu Melen Nehrinin su seviyesinin düşmesi sonunda deniz
suyunun nehir kanalına girmesinin sonunda Sakarya Melen Nehrinde deniz
suyu akar hâle gelmiş, balıkçıların ağlarına
deniz anaları takılır hâle gelmiştir. Bu suyu sulama suyu
olarak kullanan köylülerin tarlaları, ekinleri yanmakta, fındık
bahçeleri yanmaktadır. Melen suyunun İstanbula
taşınması sonucu, yapılmakta olan barajın altında
kalacak olan Ortaköy beldesine henüz bir yerleşim alanı
gösterilemediği için köylü orada eli kolu bağlı
durmaktadır.
Bir başka
çevre sorunu olarak, Sakarya Karasu Belediyesinin mücavir alanını
deniz kenarında doğuya ve batıya beşer kilometre
genişletmesi sonucu, hiç de orada şehirleşme olmamasına
rağmen bir sahil yağmasının başlamakta olduğunu
görüyoruz ve bu maalesef yasal sürecini tamamlamıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kutluata, lütfen teşekkür ediniz.
MÜNİR
KUTLUATA (Devamla) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Bu
kısa sürede ancak bu kadarını sığdırabildim.
Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kutluata.
Sayın
milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- TBMM Başkanlığınca, Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonunun, (2/273) esas numaralı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
(2/297) esas numaralı Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü
Kuruluş Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin tali komisyon olarak kendisine
havale edilmesine ilişkin tezkeresi (3/493)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunun
(2/273) esas numaralı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile (2/297) esas numaralı Atatürk
Orman Çiftliği Müdürlüğü Kuruluş Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin İç
Tüzükün 34üncü maddesinin üçüncü fıkrası gereğince kendisine
tali olarak havale edilmesine ilişkin istemi Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonunca da uygun bulunduğundan bu istem İç
Tüzükün 34üncü maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca
Başkanlığımızca yerine getirilmiştir.
Bilgilerinize
sunulur.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti
Grubu Önerileri
1.- Gündemdeki sıralama ve çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesi ile Genel Kurulun 8/7/2008 ve 15/7/2008
Salı günlerindeki birleşimlerinde sözlü soruların ve diğer
denetim konularının görüşülmemesine; 22/7/2008 ve 29/7/2008
Salı günlerindeki birleşimlerinde ise bir saat sözlü sorulardan sonra
diğer denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı
ve tekliflerinin görüşülmesine; 9/7/2008, 16/7/2008, 23/7/2008 ve
30/7/2008 Çarşamba günlerindeki birleşimlerinde sözlü soruların
görüşülmemesine; 96 sıra sayılı Türk Ticaret Kanunu
Tasarısının, İç Tüzükün 91inci maddesine göre Temel
Kanun olarak görüşülmesine ve bölümlerinin ekte yer alan cetveldeki
şekliyle olmasına ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu, 8.7.2008 Salı günü (bugün) toplanamadığından, TBMM
İçtüzüğünün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Nihat
Ergün
Kocaeli
Milletvekili
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Genel Kurulun;
8.7.2008 ve 15.7.2008 Salı günlerindeki birleşimlerinde Sözlü
Soruların ve Diğer Denetim konularının görüşülmemesi,
22.7.2008 ve 29.7.2008 Salı günlerindeki birleşimlerinde ise 1 saat
Sözlü Sorulardan sonra Diğer Denetim Konularının
görüşülmeyerek, bu birleşimlerde Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,
9.7.2008,
16.7.2008, 23.7.2008 ve 30.7.2008 Çarşamba günlerindeki
birleşimlerinde Sözlü Soruların görüşülmemesi,
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 137, 134, 70, 80, 130, 65, 62, 61
ve 45inci sıralarında yer alan 264, 261, 236, 252, 257, 228, 222,
221 ve 96 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu
kısmın 2, 4, 8, 9, 10, 11, 12, 13 ve 14 üncü sıralarına
alınması ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesi;
Genel Kurulun
8, 15, 22 ve 29
Temmuz 2008 Salı günlerinde
15.00 20.00
9, 16, 23 ve 30
Temmuz 2008 Çarşamba günlerinde
13.00 20.00
10, 17, 24 ve 31
Temmuz 2008 Perşembe günlerinde
13.00 - 20.00
saatleri
arasında çalışmalarını sürdürmesi,
96 Sıra
Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının, İç
Tüzükün 91. maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin
ekte yer alan cetveldeki şekliyle olması,
Önerilmiştir.
96 sıra
Sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısı (1/324)
Bölümler Bölüm Maddeleri Bölümdeki
Madde Sayısı
I. Bölüm 1
ila 30 uncu maddeler 30
2. Bölüm 31
ila 60 ıncı maddeler 30
3. Bölüm 61
ila 90 ıncı maddeler 30
4. Bölüm 91
ila 120 nci maddeler 30
5. Bölüm 121
ila 150 nci maddeler 30
6. Bölüm 151
ila 180 inci maddeler 30
7. Bölüm 181
ila 210 uncu maddeler 30
8. Bölüm 211
ila 240 ıncı maddeler 30
9. Bölüm 241
ila 270 inci maddeler 30
10. Bölüm 271
ila 300 üncü maddeler 30
11. Bölüm 301
ila 330 uncu maddeler 30
12. Bölüm 331
ila 360 ıncı maddeler 30
13. Bölüm 361
ila 390 ıncı maddeler 30
14. Bölüm 391
ila 420 nci maddeler 30
15. Bölüm 421
ila 450 nci maddeler 30
16. Bölüm 451
ila 480 inci maddeler 30
17. Bölüm 481
ila 510 uncu maddeler 30
18. Bölüm 511
ila 540 ıncı maddeler 30
19. Bölüm 541
ila 570 inci maddeler 30
20. Bölüm 571
ila 600 üncü maddeler 30
21. Bölüm 601
ila 630 uncu maddeler 30
22. Bölüm 631
ila 660 ıncı maddeler 30
23. Bölüm 661
ila 690 ıncı maddeler 30
24. Bölüm 691
ila 720 nci maddeler 30
25. Bölüm 721
ila 750 nci maddeler 30
26. Bölüm 751
ila 780 inci maddeler 30
27. Bölüm 781
ila 810 uncu maddeler 30
28. Bölüm 811
ila 840 ıncı maddeler 30
29. Bölüm 841
ila 870 inci maddeler 30
30. Bölüm 871
ila 900 üncü maddeler 30
31. Bölüm 901
ila 930 uncu maddeler 30
32. Bölüm 931
ila 960 ıncı maddeler 30
33. Bölüm 961
ila 990 ıncı maddeler 30
34. Bölüm 991
ila 1020 nci maddeler 30
35. Bölüm 1021
ila 1050 nci maddeler 30
36. Bölüm 1051
ila 1080 inci maddeler 30
37. Bölüm 1081
ila 1110 uncu maddeler 30
38. Bölüm 1111
ila 1140 ıncı maddeler 30
39. Bölüm 1141
ila 1170 inci maddeler 30
40. Bölüm 1171 ila 1200 üncü maddeler 30
41. Bölüm 1201
ila 1230 uncu maddeler 30
42. Bölüm 1231
ila 1260 ıncı maddeler 30
43. Bölüm 1261
ila 1290 ıncı maddeler 30
44. Bölüm 1291
ila 1320 nci maddeler 30
45. Bölüm 1321
ila 1350 nci maddeler 30
46. Bölüm 1351
ila 1380 inci maddeler 30
47. Bölüm 1381
ila 1410 uncu maddeler 30
48. Bölüm 1411
ila 1440 ıncı maddeler 30
49. Bölüm 1441
ila 1470 inci maddeler 30
50. Bölüm 1471
ila 1500 üncü maddeler 30
51. Bölüm 1501
ila 1520 nci maddeler 20
52. Bölüm 1521
ila 1535 inci maddeler
(Geçici
Madde 1, 2, 3, 4, 5 dâhil) 20
BAŞKAN Grup önerisinin aleyhinde, kurada çıkan
İstanbul Milletvekili Hasan Macit ve Eskişehir Milletvekili Tayfun
İçliye sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Macit, buyurunuz.
HASAN MACİT (İstanbul) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi şahsım ve Demokratik Sol Parti
adına saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 22 Temmuz 2007 seçimlerinden bu
tarafa her hafta salı günleri Danışma Kurulu önerisi veyahut da
iktidar partisinin önerisiyle karşı karşıyayız. Burada
uzunca bir müzakereden sonra, ne yazık ki iktidar partisi oy
çoğunluğuyla, getirdikleri önerileri Meclisten geçiriyorlar ve
Meclisin gündemini getirdikleri önerileri doğrultusunda
çalıştırıyorlar. Bu haklarıdır. Ama İç
Tüzükümüze baktığımız zaman bir gerçek daha var. Bu gerçek
şudur ki: Hükûmeti denetim mekanizmasından ustalıkla
kaçırıyorlar.
Değerli arkadaşlar, İç Tüzükümüzün 98inci
maddesini hepiniz en az benim kadar biliyorsunuz ama ben bir kez daha sizlerle
paylaşmak istiyorum: Sözlü soruların
cevaplandırılması için; Anayasa, kanun ve İçtüzük
gereği zorunluluklar hariç olmak üzere, -yani zorunluluklar hariç olmak
üzere- haftanın en az iki gününde, birleşimin başında ve
birer saatten az olmamak üzere görüşülür. Yani 22 Temmuz 2007den bu
tarafa hep zorunluluk oluyor ki, çarşamba günleri sözlü soruları
görüşemiyoruz veya görüşmüyoruz. Bundan şu
anlaşılıyor: Bundan yürütmenin, yani Hükûmetin verilen sorular
karşısında verilecek bir yanıtının
olmadığı veyahut da denetim mekanizmasının işletilmek
istenmediğinin bir göstergesidir. Biz buraya
çıktığımız zaman, Danışma Kurulu veyahut da
başka konularla ilgili düşüncelerimizi sizlerle paylaşırken
de, ne yazık ki bizden sonra söz alan iktidar partisi sözcüsü
arkadaşlarım burada bizi en ağır bir şekilde
eleştiriyorlar.
Değerli arkadaşlar, eğer demokrasiyi
işleteceksek, özgürlükler varsa, önce ifade özgürlüğü, düşünce
özgürlüğü getirilmesi gerekir. Siz burada, Meclis kürsüsünde bizim
uyarılarımıza veyahut da bizim düşüncelerimize tahammül
gösteremiyorsanız, o zaman dışarıdaki özgürlükler,
demokrasiyle ilgili söylediğiniz sözler, söylemler, hepsi birer boş,
içi boş olan söylemlerden ileriye gitmemektedir ne yazık ki.
Değerli arkadaşlar, bu, AKP Grubunun getirdiği
öneride bir farklılık var. Daha önce de birer haftalık Meclisin
gündemi dizayn ediliyordu, bu Danışma Kurulunda bu ayla ilgili tüm
çalışmalar yazılmış. Temmuz ayı içerisinde
Meclisin çalışması gerekiyor. deniliyor ve bu öneriyi
tartışıyoruz.
Değerli arkadaşlar, buraya nereden geldik acaba, buna
bir bakmak lazım. Sayın Başbakanın Mahkeme kararı
sonuçlanıncaya kadar Meclis çalışsın.
anlayışı ve dayatmasından böyle geliyor.
Değerli arkadaşlar, Meclisin çalışmasıyla
ilgili bir zorunluluk veyahut da Türkiyenin önünü açacak, işsizliği
yok edecek bugün çiftçi tarlasına gidemiyor, hasat zamanı
traktörünün deposuna mazot koyup gidemiyor- onun
sıkıntılarını çözecek yasal düzenlemeler veyahut da
çözümlerle ilgili tartışmaların burada konuşulması
değil, ama ne? AKPyle ilgili açılan kapatma davası
sonuçlanıncaya kadar. Ondan sonra da çalışalım, bizim
Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatile gitmesiyle ilgili bir düşüncemiz
yok, çalışmasından yanayız ama getirilen önerinin, söylenen
biçimin yanlışlığını vurgulamak istiyoruz. Hani
kuvvetler ayrılığı vardı? Hani yürütmenin,
yasamanın, yargının ayrı ayrı, özerk,
bağımsız karar verme yetkisi vardı? Bu yasamanın,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışması veyahut da burada tartışılacak
konular hep Sayın Başbakanın talimatları doğrultusunda
ne yazık ki bu zamana kadar çıkarıldı, konuşuldu,
düzenlendi; demek ki bundan sonra da düzenlenmeye devam edilecek, bu mahkeme
sonuçlanıncaya kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışacak. Çalışsın,
ama biraz önce söylediğim gibi Türkiye'nin önünü açacak, Türk
halkının sıkıntılarını çözecek yasaları
konuşalım.
Değerli arkadaşlar, Ardahan milletvekillerimiz var.
İktidarın Ardahana gittiği var mı acaba? Ardahanda 223
bin lira için esnaf kefalet kooperatifi dört yıldır kapalı.
Koskoca bir ilin esnaf kefalet kooperatifine ilin esnafları 223 bin
lirayı ödeyemediği için ne yazık ki bu kooperatif kapalı.
Bunlar kredi falan istemiyorlar. Bunlar bazı bankaların bazı
holdinglere alacakları basın yayın kuruluşları için
verdikleri kredilerle ilgili ayrıcalık, ayrımcılık da
istemiyorlar. Bunlar sadece bir yapılandırma istiyorlar. Bunlar
sadece mevcut düzende bir taksitlendirme, kendilerinin ödeyebileceği ölçüde
bir düzenleme istiyorlar.
Değerli arkadaşlar, bugün bir kişinin bile bu kadar
az bir parayı çıkarabileceği bir yerde, koskoca ilin
esnafları 223 bin lirayı ödeyemediği için ne yazık ki dört
yıldır kapalı. Gelin, bunları konuşalım. Gelin,
Türkiyede en büyük sorun olan işsizliği konuşalım.
Değerli arkadaşlar, acaba Devlet İstatistik
Enstitüsünün rakamlarına, verilerine, araştırmalarına
bakıyor muyuz? O verilerle ilgili Türkiye'nin içinde bulunduğu
işsizlikle ilgili sorunlarını görüyor muyuz ve onlarla ilgili ne
yapıyoruz? Bunları irdelememiz gerekir.
Hep, Sayın Başbakan Nereden nereye geldik. gibi bir
söylem içerisinde. Evet, nereden nereye geldiğimiz Devlet İstatistik
Enstitüsünün verilerinde ne yazık ki görülüyor. Yani Devlet
İstatistik Enstitüsünde işsizlik oranı 2002de bugünkü rakamdan
daha az. Yani 2002de 21 milyon 354 bin insan istihdam edilirken -verilere
göre- bugün 20 milyon 800 bin kişi istihdam ediliyor. Yani altı
yıldır Türkiye'nin nüfusu yerinde saysa bile, Türkiye'nin nüfusu
artmasa bile bugün istihdam edilen, çalışan nüfus Devlet İstatistik
Enstitüsünde düşmüş.
Peki, 2002den bu tarafa, altı yıl gibi bir süre
içerisinde artan nüfus nerede? İktidar, altı yıllık
iktidarı boyunca kaç kişiye iş buldu, istihdam buldu, aş
buldu? Değerli arkadaşlar, bunları konuşalım. Lütfen,
sanal ve suni gündemlerle ne Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini ne Türk
halkının gündemini meşgul edelim.
2002de işe katılım oranı yüzde 49,6 iken;
2006da, 2007de yüzde 46ya düşmüş. Bugün, bağımsız
araştırma kuruluşlarının yaptıkları
araştırmalarda, yaptıkları tespitlerde Türk
halkının birinci öncelikli sorunu işsizlik geliyor. Yani
insanların bugün gündeminde başka bir konu yok, en büyük sorun
işsizlik. Kapatma davası yok, Ergenekon davası yok ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını çok fazla merak da
etmiyorlar. Benim işsizlik sorunuma çözüm bulsunlar istiyorlar. E, bizim
gündemimizde ne yazık ki işsizlik ve ekonomi yok.
Değerli arkadaşlar, temmuz ayındayız.
Türkiye'nin çok büyük bir bölümünde insanlar hasat mevsimine girdi.
Tarlalarında çalışıyorlar ama bir de bakıyoruz ki 3
YTLyi geçen mazot fiyatlarıyla insanlarımız, traktörünün
deposunu doldurup tarlaya gidemiyorlar. Bugün buğday hasadı
Değerli arkadaşlar, Türkiye Toprak Mahsulleri Ofisinin,
acaba, buğday fiyatıyla ilgili bir çalışması, bir
fiyatı var mı? Avans fiyat açıklayabildi. Açıklanan avans
fiyat ne yazık ki pazarda uygulanan fiyatları geriye çekti,
düşürdü, o da çiftçinin aleyhine oldu. Bugün, daha bu yıl ithal
ettiğimiz buğdaya ödenen parayı bile Türk çiftçisine ne
yazık ki buğday fiyatı olarak veremeyen bir Hükûmetimiz var.
Değerli arkadaşlar, bunları konuşalım,
bunları tartışalım, Türk halkı bizden bu konularla
ilgili çözüm bulmamızı istiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HASAN MACİT (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Gittiğimiz yörelerde en büyük sıkıntıları
ekonomik sıkıntılar, işsizlik, yoksulluk. Acaba yaz
döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatile çıkmaması ve
çalıştırılmamasının altında iktidara mensup
milletvekillerinin yörelerine gidememe kaygısı mı var diye de
düşünmeden edemiyorum.
Bu önergenin aleyhindeyiz.
Hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Macit.
Önerge aleyhinde ikinci söz Eskişehir Milletvekili Tayfun
İçliye ait.
Buyurunuz Sayın İçli. (DSP sıralarından
alkışlar)
H.TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi şahsım ve Demokratik Sol Parti
adına saygıyla selamlıyorum.
AKP grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Biraz evvel söz alan
Demokratik Sol Parti İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Macitin
açıklamalarını burada tekrarlamak istemiyorum. Değerli
arkadaşım birçok konuya işaret etti.
Ben, aslında daha farklı bir konuya girmek istiyorum:
Aslında Türkiye'nin gündeminin AKP Grubunun getirdiği gündem
olmaması gerekir çünkü Türkiye bunları konuşmuyor bugün.
Türkiye, ağırlıklı olarak hukuk konuşuyor, bir
taraftan Anayasa Mahkemesinde görülmekte olan AKP kapatma davasını
konuşuyor, bir taraftan örgüt olup olmadığı belli olmayan,
mahkeme kararı da bulunmayan, adına da Ergenekon ismi takılan
bir terör örgütü konuşuluyor. Bütün gazetelerde, bütün televizyonlarda
gündem bu. Sayın Başbakanın açıklamaları var, Adalet
Bakanının açıklamaları var, Başbakan
Yardımcısının açıklamaları var ama ortada bir
şey yok. Soruşturma gizli, gizlilik kararı
alınmış ama gazetelerde zanlıların ifadeleriyle ilgili
birtakım haberler çıkıyor.
Bugün, gelmeden biraz evvel, zanlıyken hastanede bilincini
yitiren ve bu nedenle tahliye edildikten üç gün sonra ölen Kuddusi Okkır
hakkında idari soruşturmanın
başlatıldığına dair açıklamaları duydum
Sayın Adalet Bakanından. Başbakan Yardımcısı
Sayın Cemil Çiçekten de on üç aydır iddianamenin
açılamamış olmasının nedenlerinin, onu eleştiren
bazı hukukçuların Ceza Muhakemeleri Kanununun 108inci maddesini
bilmemelerinden, zira tutuklu sanıkların bir ay içinde hâkim önüne
çıkarıldığına ilişkin açıklamalarını
duydum.
Değerli arkadaşlarım, dünyanın hiçbir demokratik
ülkesinde on üç aydır iddianame tanzim edilmeden davası
açılmamış başka bir örnek yoktur.
Hatırlarsınız, 20 Mayıs tarihinde, Sayın Adalet
Bakanının burada olmadığı bir dönemde rahmetli Kuddusi
Okkırın eşinin yakarışlarını,
ağlayışlarını yansıtan bir gazetemizin haberini
okuyarak F tipinde konuşamaz oldu şeklinde, konuyu Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine getirmiştim. Bir hafta sonra Sayın Adalet
Bakanı buradayken 27 Mayıs tarihinde, konuyu tekrar Türkiye Büyük
Millet Meclisinin, yüce Meclisin gündemine getirmiştim.
Bakın, ne demiştim o zaman: Dünyanın hangi
devletinde, hukuk devleti olduğu iddia edilen bir devlette, on bir
aydır, on iki aydır bu Anayasa'nın biraz evvel okuduğum -ki
19uncu maddesini okumuştum- hükmüne aykırı olarak tutuklanan
sanıklar mahkeme önüne çıkarılmaz? Bakın, hukuk hepimize
lazım. Yarın öbür gün ne olacağı belli değil. Benim
dileğim şu, onları tutmak, savunmak anlamında söylemiyorum:
Terörist de olsa, bölücü de olsa, tutuklanan kişilerin makul süre içinde
yargılanmalarının yapılmaları bir gerekliliktir. Ve
Sayın Adalet Bakanı da arkamdaydı.
Değerli arkadaşlar, iddianame tanzim edilmedi. Ceza
Muhakemeleri Kanununa göre, zanlı eğer öldüyse bir takipsizlik
kararı verilecek. Bakın, yüzde 100 suçlu da olabilirdi rahmetli,
olabilir; bu ancak yargılama sonucunda ortaya çıkabilirdi.
Peki, eşinin iddialarına göre sapasağlam
hapishaneye giren bir tutuklunun, bir zanlının tedaviden mahrum
edilmesi hangi insan haklarına sığabilir? Burada
seslenmiştim yüce Meclise, yüce Meclis bu konuda karar verebilirdi.
Hepimizin vicdani borcu vardır. Suçlu da olsa, hiçbir insan, insan
haklarından olan tedavi hakkından mahrum kılınamaz. Hiçbir
insan, suçluluğu mahkeme kararıyla sabit olmadığı
sürece suçlu yerine konulamaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Sözleşmesinin 6ncı maddesi, adil yargılanma hakkı.
Değerli arkadaşlarım, Anayasamızın
17nci maddesinde, hiç kimseye işkence ve kötü muamele
yapılamayacağına dair amir hüküm vardır.
Yine, Türk Ceza Kanununun 94üncü maddesinde, bakın,
işkence ne şekilde tanımlanıyor: Bir kimseye
karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal
yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin
etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak
davranışları gerçekleştiren kamu görevlileri hakkında
-ki bu işkence- üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezası
verilir. der. 95inci maddenin 2nci fıkrasında, eğer
iyileşme olanağı bulunmazsa, bitkisel hayata girildiyse
cezasının artırılması söylenir. 95inci maddenin
4üncü fıkrası ise İşkence sonucunda ölüm meydana
gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası verilir. hükmünü taşımaktadır.
Bu, sadece ölenler için değil, daha zanlıyken,
soruşturma aşamasında emniyetteki ifadesinin,
savcılıktaki ifadesinin sızdırılarak, onlar daha
yargılanmadan mahkûm yerine konulması sebebiyle de
yapıldığı takdirde işkence suçunu
oluşturmaktadır.
İdari soruşturma açılabilir. Cumhuriyet
savcıları derhâl bu olayı bir suç duyurusu olarak kabul eder
Çok değerli cumhuriyet savcılarının derhâl soruşturma
açması gerekir. Ama, bu, işin cezai yoludur.
Değerli arkadaşlarım, bir de işin siyasi bir
boyutu vardır, siyasi boyutu da bu konuda Meclis soruşturması
açılmasıdır.
Bakın, ben Sayın Adalet Bakanı buradayken bunu
söyledim. Biz, çeteler araştırılmasın demiyoruz, bölücü
örgütler, terör örgütleri araştırılmasın demiyoruz. Ama,
Anayasamız bizim uymamız gereken kuralları belirtmiştir.
Burada, her zaman insan haklarına saygı söz konusudur. Demokratik
ülkelerde olmaması gereken olaylar, ne yazık ki, son dönemlerde
ülkemizde yaşanmaktadır değerli arkadaşlarım.
Şimdi, Kuddusi Okkır öldü. Onun hakkında bir dava
yok, sanık durumuna konulmamış. Ama, diğer
zanlıların ifadelerine baktığımız zaman, neyle
suçlandıklarını bilmiyorlar. Belgelere ulaşması
engelleniyor. Peki, biz 2001de Anayasayı değiştirdiysek, biz
kanunlarımızı değiştirdiysek, neden bunu
uygulaması gereken kişiler uygulamıyor ve biz neden onlara hesap
soramıyoruz değerli arkadaşlarım? Türkiyeyi gazeteciler mi
yönetiyor değerli arkadaşlarım?
Türkiye Büyük Millet Meclisi, en yüce Meclis. diyoruz burada.
Gazetelerde herkesin boynuna bir yafta asılıyor. Biraz evvel burada
konuşan bir değerli milletvekili arkadaşım burada bir
pankart göstererek Ergenekon çetesinden bahsetmek suretiyle kendine göre birtakım
insanları, görüşlerini ifade ederek savunmaya kalkıyor ama kim
Ergenekon çete mensubu? Bizim bilme hakkımız yok mu? Yüce Meclisin
bilme hakkı yok mu? Kimden korkuyoruz, kimden saklıyoruz? Bebeklerin
bile inanmayacağı olayları gazetelerde, televizyonlarda
okuyoruz. Bizi adam yerine koymuyorlar mı? Köşe yazarları
mı Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil ediyor değerli
arkadaşlar? Lütfen bunlara ses çıkartalım. Bu konuda bir genel
görüşme açalım, bir Meclis soruşturması açalım. Bunu
-Demokratik Sol Partinin grubu yok- Anayasamıza göre ve İç
Tüzükümüze göre 20 milletvekili veyahut da grubu olan siyasi partiler ancak
verebiliyor. AKPli arkadaşlar, elinizi vicdanınıza koyun;
diğer arkadaşlar, lütfen
Eğer demokrasiden söz edeceksek bu
konuda işin gereğini yapmak ancak yüce Meclisin görevidir. Eğer
biz bu görevi yapmazsak birileri başka güçlerden medet umar ve krizin,
kaosun çözümünü başka yerlerden beklemeye çalışırlar.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Yargıya müdahale mi edelim?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Darbeye filan davet
ettiğim yok.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Yargıya müdahale mi edelim?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Ben Yargıya müdahale
edin. de demiyorum. Yargının doğru işlemesi
On üç
aydır iddianame tanzim edilemiyor. Bakın -zamanım yok-
Anayasada, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Hemen mahkeme
önüne -bakın dava diyor- çıkartılması lazım. diyor.
Makul süre
Bakın, Öcalan davasında iddianame iki ay yedi günde
Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı tarafından tanzim
edilmiş. Suçu 90lı yıllarda, 80li yılların
başından başlayıp yakalandığı 1999
yılına kadar gelmiş. İki ay yedi gün
Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi yargılamanın Devlet Güvenlik Mahkemesinde
yapıldığı nedeniyle bozdu biliyorsunuz. Sonra da Devlet
Güvenlik Mahkemelerini bu yüce Meclis kaldırdı. Ağır ceza
mahkemesi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın
İçli.
Buyurunuz.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Sayın
Başkanım, tamamlıyorum.
İki ay yedi gün
On üç ay, on üç aydır
Bir de şunu söyleyeyim: Bir insanı tutuklamak için
kuvvetli deliller olması lazım. Eğer savcı kuvvetli
delilerin olduğuna inanıyor, o hâkim de tutukluyorsa zaten deliller
böyle toplanmıştır, öne konmuştur, karar verilmiştir.
Bir kişiyi tutukladıktan sonra on üç aydır iddianame tanzim
edememek ve iddianamenin CD ortamında sanıklara verileceğine
dair basın toplantısı düzenlemek hukuk devletinde yoktur
değerli arkadaşlarım.
Hepinize saygılar sunuyorum. Çok teşekkür ediyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın İçli.
Önergenin lehinde Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün.
Buyurunuz Sayın Ergün. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
NİHAT ERGÜN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; grup önerimizin lehinde söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, 24 Haziran tarihli Genel Kurulda,
Genel Kurulun oyuyla 1 Temmuzda Meclisin tatile girmemesi ve
çalışması kararı alınmıştı.
Dolayısıyla o günden bugüne Türkiye Büyük Millet Meclisi
çalışıyor ve 1 Temmuzda tatile girmedi. Temmuzun hemen hemen
üçte 1ine yakın, dörtte 1ini tamamladık ve temmuz ayı boyunca
çalışmaları, çalışma saatlerini ve gündemi
oluşturan bir grup önerisi getirdik.
Normalde bugüne kadarki çalışma saatlerimizi,
arkadaşlarımızın alışageldikleri bir
çalışma saati olarak değerlendirerek bu grup önerisini getirdik.
Salı günleri temmuz sonuna kadar 15.00-20.00 saatleri arasında,
çarşamba günleri 13.00-20.00 ve perşembe günleri de 13.00-20.00
saatleri arasında çalışalım diye bir önerimiz var.
Yine, gündemde olan kanun tasarı ve tekliflerini bir öncelik
sırasına göre görüşelim ve en nihayetinde grupların
üzerinde mutabık kaldığı Türk Ticaret Kanununu da bu
çalışma süresi içerisinde bitirelim düşüncesine sahibiz. Zaten
bugün Elektrik Piyasası Kanunuyla kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Aynı zamanda Lübnandaki askerî birliğimizin
Barış Gücündeki görevi 5 Eylülde tamamlanıyor, onun süresinin
uzatılmasıyla ilgili bir Hükûmet tezkeresini bugün
görüşeceğiz. Sırada olan diğer kanun tasarı ve
tekliflerini de az önce arkadaşlarımız okudular. Bazı
eleştiriler oldu denetim konularında bir aksama meydana
geldiğine dair, âdeta denetim yapılması istenmediğine dair.
Rakamlar, veriler öyle değil. Önümüzde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
dönem dönem çalışmalarını ortaya koyan tablolar var. Hem
22nci Dönem itibarıyla hem de 23üncü Dönemin bugüne kadarki zamanı
itibarıyla geçmiş yıllara göre sözlü sorulara cevap verme
oranı yüzde 20lerdeyken, ortalama 15-20 arası bir yerdeyken, 22nci
Dönemde yüzde 43 oranında sözlü sorulara cevap verilmiş. 23üncü
Dönemin şimdiye kadarki döneminde de yüzde 43 oranında cevap
verilmiş. Geçmiş dönemlerle mukayese edildiğinde daha fazla
sözlü soruya cevap verilmiş olduğunu görüyoruz. Aynı zamanda,
araştırma önergeleri açısından da yüzde 15lerde olan
ortalama araştırma önergesinin kabul edilmesi ve araştırma
komisyonu kurulması oranı, bu dönemde yüzde 15lerden yüzde 23lere
çıkmış. Yine önümüzdeki süreçte, elbette bazı
araştırma önergeleri de gündeme gelebilecektir ve diğer denetim
konuları, soruşturma talebinde bulunmak, gensoru vermek gibi diğer
denetim konuları ise elbette grupların kendi ellerinde olan bir
meseledir. Soruşturulmasına gerek gördükleri konular olursa, gensoru
verilmesine gerek gördükleri konular olursa elbette bunları
verebileceklerdir.
Ama memnuniyet verici olan bir şey şu: Söz alan 2
değerli milletvekilimiz, daha önceki grup önerilerimizin lehinde söz
alıp aleyhinde konuşurlardı, bu sefer gerçekten aleyhinde
konuşmak üzere söz almış oldular. O, iyi bir istikamete
gidiş olduğunu bize gösteriyor. Ama gene onun da eksik tarafı şu
ki, özellikle bir arkadaşımız, grup önerisinin hiç yanından
bile geçmedi, tamamen diğer konuları, bugün Türkiyede medyada
tartışılmakta olan diğer konuları gündeme
getirmiş oldu. O konular hakkında bizim söyleyecek bir sözümüz yok
mu? Elbette var. Var ama görülmekte olan davalarla ilgili Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görüşme yapmayacağımıza dair Anayasanın
138inci maddesindeki kurala uyuyoruz. Yoksa bu kürsüden görülmekte olan her
davayla ilgili birçok şey söylemek mümkündür, söyleyebiliriz de ama burada onun
müzakeresini yapmak durumunda değiliz. O nedenle, değerli
arkadaşlar, Türkiye'de yasalar vardır, kanun nizam vardır.
Yasaların uygulanmasına itirazımız olabilir. Yasalar bazen
idare tarafından, bazen yasama organının kendisi
tarafından, bazen yargı organları tarafından farklı
bir yoruma tabi tutulabilirler. Bizim de bunlara itirazımız olabilir.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Süreç
Süreç
NİHAT ERGÜN (Devamla) Elbette, yasamanın da yürütmenin
de yargının da hatalı işlemler yapabileceğini bir
istisnai durum olarak kabul etmek mümkündür, ama o hataların da nasıl
düzeltilebileceğinin Türkiye'de mekanizmaları vardır. O hatalar
elbette düzeltilebilir, varsa cezaevinde birisinin ölümü, sağlık,
tedavi hizmetlerinden yararlandırılmaması gibi bir yanlış
işlenmişse bu yanlışın üzerine elbette ilgili makamlar
gideceklerdir, gitmelidirler. Ama bunu, görülen davaların mahiyetiyle
ilişkilendirmek doğru bir yaklaşım olmaz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Canını geri
getirebilecek misiniz?
KAMER GENÇ (Tunceli) Bakan sorumlu kardeşim.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Değerli arkadaşlar, her
vatandaşın hakkını arayacak ilgili makam ve merci
vardır ve vatandaşlarımızın hakları da
aranmıştır, aranmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bugünkü grup önerimizle, az önce
ifade etmiş olduğum konuları temmuz ayı boyunca
konuşmak ve bu konularla ilgili de çalışma saatlerini belirlemek
amacıyla bir grup önerisi verdik. Grup önerimizi destekleyeceğinizi
umuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ergün.
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Grup önerisi lehinde, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli.
Buyurunuz Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; AK PARTİ grup önerisinin
lehinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli Grup Başkan Vekili arkadaşımın da
ifade ettiği gibi yine bu hafta veya bundan sonraki haftalarda
Meclisimizin çalışma içeriği ve çalışma saatleriyle
ilgili olarak AK PARTİ grup önerisi olarak
karşınızdayız. Esasında, diğer gruplarla
yapılan görüşmelerde ve bugüne kadar, özellikle son ayda
çalışma saatleri konusunda bir mutabakat söz konusu ancak saygı
duyuyoruz elbette- bazı siyasi parti gruplarımızın ilkesel
kararları çerçevesinde oy birliğiyle bir Danışma Kurulu
kararı çıkmadı. Ama biz onların da görüşlerini
alıyoruz hem Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışma
konularının içeriğinin belirlenmesi ve hem de çalışma
saatleriyle ilgili olarak. Önce bunu belirtmekte tekraren fayda var.
Değerli arkadaşlar, biraz önce bir konuşmacı
arkadaşımız işsizlik ve istihdam rakamlarıyla ilgili
bazı bilgiler verdi ve oradan yola çıkarak, o rakamlardan yola
çıkarak, istihdam rakamlarıyla ilgili olarak 2002-2007, 2008
karşılaştırması yaptı ve iki dönem arasında
istihdam edilenlerin sayısında bir azalma meydana geldiğini
ifade etti. Tabii o rakama o şekilde baktığımız zaman
görünen rakam o, yani, hakikaten, 2002 yılı TÜİK
rakamlarına göre yaklaşık 21 milyon civarında bir istihdam
gözüküyor; 2007 yılına veya 2008e gelindiğinde küçük bir azalma
gözüküyor. Esasında, bu gibi çok yüzeysel değerlendirmeler her zaman
yanıltıcı olur, çoğu zaman yanıltıcı olur,
hele çok önemli bir değerlendirme yapıyorsanız, önemli bir
sonuca ulaşmak için bir değerlendirme yapıyorsanız,
kuşkusuz, olayların, rakamların biraz daha detayına inmek
lazım. Bu söylediğim kural, husus, biraz önce arkadaşımızın
yaptığı değerlendirme için de geçerlidir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, 2002 yılı
rakamlarına baktığımız zaman, burada, elbette
tarımdaki istihdam rakamları da rakamın içerisinde, yani toplam
istihdam olarak gözüken, çalışıyor gözüken rakamların
içerisinde tarım kesiminde çalışıyor gözükenler de dâhildir
2002 yılında ve bu 2007 yılındaki rakamlarda da içindedir,
dâhildir.
Tabii, iki dönem arasında, tarımda istihdam
açısından bakıldığında bir fark var, o da
yaklaşık 4,5-5 milyon civarında bir kopuş söz konusudur.
2002 yılında tarım kesiminde çalışan,
çalışıyor gözüken ve istihdam rakamlarında yer alan
yaklaşık 4,5-5 milyon civarında bir grup kişi 2008
rakamlarında yoktur. Aslında bu sorunun cevabı şudur: Yani,
bu insanlar 2002 yılında da gerçekte çalışmıyorlardı.
Tarımda istihdam ediliyor gözüküyorlardı, ancak istihdam edilmiyorlardı.
Biz bunlara gizli işsiz diyoruz. Fakat istihdam rakamlarında yer
aldığı için, rakamları düz olarak bu şekilde
uyguladığınız zaman, arkadaşımızın
yaptığı, bana göre, hatalı yorum ortaya çıkar.
Doğru yorum şudur: Diğer kesimlerdeki istihdam değişimlerini,
tarım dışı sektörlerdeki, kesimdeki istihdam
değişimlerini bir tarafa bırakıyorum, sadece buradan yola
çıkarak şu yorumu yapmak mümkündür: 2002 yılından bugüne
kadar tarımda yaklaşık 4,5-5 milyon insan, aslında
istihdamda gözüken ancak gizli işsiz olan insanlar istihdamdan
kopmuştur, bunların yüzde 80inden fazlasına tarım
dışı sektörlerde istihdam imkânı
sağlanmıştır, istihdam kapasitesi
yaratılmıştır, oluşturulmuştur. Gerçek yorum
budur, doğru değerlendirme budur değerli arkadaşlar. Bunun
özellikle altını çizmek istiyorum.
Şimdi diğer bir husus da şu: Elbette Türkiye Büyük
Millet Meclisi son derece önemli konuları görüşüyor ve toplum
hayatını, toplumumuzun önemli bir kesimini doğrudan ilgilendiren
ve onların gelecekteki yaşam standartlarına olumlu anlamda
katkı sağlayacak düzenlemeler yapıyor. Yani buradan Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yaptığı çalışmaları
küçümsemek ve sanki Türkiyenin, insanlarımızın geleceğini,
refahını yakından ilgilendiren konuların
dışında konular görüşülüyormuş veya tartışılıyormuş
gibi bir hava oluşturmanın da çok anlamlı
olmadığını düşünüyorum. Bakın, daha
geçtiğimiz günlerde yerel yönetimlerle ilgili, onların gelir
imkânlarını artıran ve ciddi anlamda rahatlamalarını
sağlayacak, oradaki yatırımların ve dolayısıyla
istihdamın artırılmasına katkı sağlayacak bir
yasa tasarısı burada kabul edildi Mahalli İdareler
Yasasıyla yaptığımız düzenlemeyle,
değişiklikle.
Keza, bugünlerde, yine aynı kriterler kullanılarak
önemli olduğuna inandığımız, hepimizi, herkesi,
ülkemizi çok yakından ilgilendiren ve bir an önce bu düzenlemelerin
yapılması gereken bir alanda, elektrik alanında, enerji
alanında önemli bir kanun tasarısını görüşüyoruz; kim
bunun önemsiz ve gereksiz olduğunu söyleyebilir, kim bunu hafife alabilir?
Almaması gerekir. Bu tip ifadelerin doğru
olmadığını düşünüyorum.
Keza, yine önümüzdeki günlerde -Meclis gündeminde var, sıraya
alınmış durumda- KEY ödemeleriyle ilgili ve yaklaşık
4-4,5 milyar YTL civarında, özellikle de toplumun orta ve alt gelir
grubunda bulunan insanlara aktarılacak olan ve daha önceki hükûmetler
tarafından tahsil edilip ancak amacı dışında
kullanılan ve biz geldiğimizde bulunmayan bir parayı,
nemasıyla birlikte, yaklaşık 4-4,5 milyar YTL civarında bir
rakamı ödeyeceğiz ve bununla ilgili yine önümüzdeki günlerde bir
tasarı gelecek ve bunları konuşacağız.
En sonunda, Türk Ticaret Kanunuyla ilgili o kapsamlı
düzenlemeyi, değişikliği, yine diğer partilerimizin de
mutabakatıyla, onlarla varılan mutabakat çerçevesinde
görüşeceğiz.
Bunların önemsiz olduğu söylenebilir mi değerli
arkadaşlar? Dolayısıyla, Meclisimiz, bu temmuz ayında da
son derece önemli, gerekli konuları görüşüyor.
Arkadaşlarımızın, bu yaz günlerinde, sıcak günlerde
Mecliste bulunmalarının elbette karşılığı bu
güzel şeylerdir, bunun ağırlığını hiç
kimsenin azaltmaması gerekir.
Bu duygu ve düşüncelerle, grup önerimizin lehinde oy
kullanacağımızı ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Canikli.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Öneri kabul edilmiştir.
Anayasanın 92nci maddesine göre
Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
2.- Birleşmiş Milletler
Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin 5 Eylül 2008
tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL Harekâtına iştirak
etmesine izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/477)
25/6/2008
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos
2006 tarihinde kabul ettiği 1701 (2006) sayılı Karar ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 5/9/2006 tarihli ve 880 sayılı Kararı
ile bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türkiye, Birleşmiş
Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL)ne Silahlı Kuvvetleri
unsurlarıyla katkı sağlamıştır. Söz konusu iznin
süresi Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29/5/2007 tarihli ve 892
sayılı Kararı ile 5 Eylül 2007 tarihinden itibaren bir yıl
uzatılmıştır.
Türkiye, gerek UNIFIL kara harekâtına, gerek UNIFIL-Deniz
Görev Gücüne yaptığı katkılarla, barışı
koruma harekâtının etkin biçimde icrasında önemli bir işlev
üstlenmiş, böylece, gerek BM sistemi içinde, gerek bölgesel ve küresel
ölçekte görünürlüğünün artmasını ve sahip olduğu
saygın konumun pekişmesini sağlamıştır.
Türkiyenin UNIFILe katılımı, bölgede barışı ve
istikrarın korunmasına yönelik politikasının sürdürülmesine
önemli katkıda bulunmuştur.
UNIFILin görev süresi 31 Ağustos 2008 tarihinde sona erecek
olup, görev süresinin 31 Ağustos 2008 tarihinden sonraki dönem için
yenilenmesi yönünde BM Güvenlik Konseyi tarafından Ağustos ayı
içinde bir kararın kabul edilmesi beklenmektedir.
Lübnandaki siyasi ve güvenlik ortamının ülkedeki askerî
unsurlarımızın görevlerini sürdürmeleri bakımından
uygun olduğu düşünülmektedir.
Bu hususlar ışığında, Lübnan
makamlarının doğrudan talepleri ve bölgedeki güvenlik
koşulları da dikkate alınarak, BM Güvenlik Konseyinin UNIFILin
görev süresinin uzatılması yönünde karar alması durumunda,
hudut, şümul ve miktarı Hükûmetçe belirlenecek Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının, 1701 sayılı BM Güvenlik Konseyi
Kararı ve 880 sayılı TBMM Kararı ile tespit edilen ilkeler
kapsamında 5 Eylül 2008 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL
Harekâtına iştirak etmesi ve bu bununla ilgili gerekli düzenlemelerin
Hükûmet tarafından yapılması için Anayasanın 92 nci
maddesi uyarınca izin verilmesini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Başbakanlık
tezkeresi üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme
açacağım. Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına iki üyeye
söz vereceğim.
Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakika, şahıslar için onar dakikadır.
Şimdi, İç Tüzükümüzde bulunmamasına rağmen,
bu tür tezkerelerde bugüne kadar yapılan görüşmelerde yüce Meclisin
aydınlatılmasını teminen Hükûmete görüşmelerin
başlangıcında da kısa bir söz verme usulümüz hâline
gelmiştir.
Şimdi Sayın Bakana soruyorum: Bir aydınlatma
konuşması yapacak mısınız Sayın Gönül?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir)
Evet.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Gönül. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Beş dakika kısa bir süre size vereceğim eğer
uygun görürseniz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi
içtenlikle selamlıyor, saygılarımı sunuyorum.
Malumunuz olduğu üzere, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006 tarihinde kabul ettiği 1701
sayılı Kararı çerçevesinde Lübnanda görev yapan
Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü UNIFILin genişletilmesi suretiyle
oluşturulan kuvvete ülkemizin bir yıl süreyle katkıda
bulunması Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 5 Eylül 2006
tarihinde yüce Meclisimiz tarafından
kararlaştırılmıştı. Katkımızın
süresi yüce Meclisimizin 29 Mayıs 2007 tarihli ve 892 sayılı
Kararı ile 5 Eylül 2007 tarihi itibarıyla bir yıl daha
uzatılmıştı. Bu çerçevede Türkiye Büyük Millet Meclisinin
verdiği yetkinin süresi 5 Eylül 2008 tarihinde dolacaktır.
Lübnandaki durum muvacehesinde UNIFILe ihtiyaç devam etmekte ve UNIFIL görev süresinin 31 Ağustos 2008
tarihinden sonraki dönem için yenilenmesi yönünde Birleşmiş Milletler
bünyesinde başlatılan çalışmaların ağustos
ayı içinde tamamlanarak konuya ilişkin Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararının kabul edilmesi beklenmektedir. Yüce Meclisimizin
çalışma programı göz önünde tutularak ülkemiz
katkısının süresinin UNIFILinkine paralel olarak
uzatılması için Anayasamızın 92nci maddesi uyarınca
yüce Meclisimizden şimdiden izin istemiş bulunuyoruz. Bu konuda
sunulmuş bulunan tezkerenin gerekçesini arz etmek üzere
huzurunuzdayım.
Malumunuz olduğu üzere Türkiye, 1701 sayılı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı çerçevesinde
UNIFILe katkıda bulunmaktadır. 1701 sayılı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı çerçevesinde
sağlanan katkı ciddi bir çalışma sonucu karara
bağlanmıştır. Bölgede hüküm süren gerginlik ve
ihtilafların olumsuz yansımalarını doğrudan hisseden
Türkiye, sorunların diyalog ve uzlaşma yoluyla çözülmesini öncelik
olarak görmüş, bu alanda aktif çaba içine girmiştir.
İstikrar ve güvenliğin tesis edilmesi ve korunması
yönündeki uluslararası çabalara etkin destek vermeyi millî
sorumluluğumuzun gereği olarak değerlendiriyoruz.
Bu mülahazalar ışığında,
uluslararası meşruiyeti haiz olan, uluslararası toplumun ortak
iradesini yansıtan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1701
sayılı Kararında öngörülen amaçlar doğrultusunda Lübnanda
görev yapan Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücüne katkıda
bulunulması öngörülmüştür.
Bu meyanda,
1) Doğu Akdenizde devriye görevi yapan Deniz Görev Gücü için
yeterli kuvvet tahsis edilmesi,
2) Taleplerin tek tek değerlendirilmesi kaydıyla dost ve
müttefik ülkeler için deniz ve hava ulaşımı desteğinin
sağlanması,
3) Lübnan ordusuna eğitim verilmesi,
4) Bölgede Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından icra
edilecek insani yardım faaliyetlerinin gerektireceği, başta bu
unsurların güvenliğini sağlayacak kuvvet koruma birlikleri olmak
üzere hudut, şümul ve miktarı hükûmetçe belirlenecek askerî unsurlarının
tahsisi; söz konusu kuvvetin, yukarıda belirtilen taahhütlerin
dışında, bölgede, silahlı unsurların silahtan
arındırılması dâhil hiçbir görevde
kullanılmayacaklarının da karara bağlanmış
olduğunu hatırlatmak isterim. Kısacası, bizim tahsis
ettiğimiz güç asayişte kullanılmayacaktır.
Ben, çok kısa bir zaman kaldığı için, oradaki
kuvvetimizin yaptığı sivil işleri de kısaca özetlemek
istiyorum: Devletimiz 20 milyon dolar acil insani yardımda
bulunmuştur. 10 milyon dolar eğitim ve sağlık projelerine
harcanmıştır. 500 bin dolar çocuk parkı, sağlık
projeleri; 20 milyon dolar Bağışlar Konferansında
verilmiş eğitim ve sağlık projeleridir. Bunların
başında, ülkemiz Lübnanda toplam 58 prefabrik okul, 2 prefabrik
sağlık merkezi kuracağını ilan etmiş ve prefabrik
okullardan 37 tanesi Lübnana gönderilmiş ve bunların 25 tanesinin
inşaatı Lübnan makamlarının iş birliğiyle
tamamlanmıştır. Ayrıca, 3 sağlık ocağı
yapılmış, 1 de hastane inşaatı yürütülmektedir.
Şimdi, UNIFILe katkımız bugüne kadar, Deniz Görev
Gücü iki hücum botuna düşmüştür. Daha evvel korvetti, hücum botunun
daha faydalı olacağı görüldü ve iki hücum botuna düştü.
Sur şehrinin yakınında Eş Şaitiye
kasabasında 261 personeliyle istihkâm ve inşaat birliğimiz
konuşlanmıştır. Bunun yanında Lübnandaki Nakura
UNIFIL karargâhında 4, UNIFIL deniz görev gücü ve komuta gemisinde 1
subayımız görev yapmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Devamla)
Ayrıca, Mersin Limanı, 1701 sayılı Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi Kararında öngörülen amaçlar doğrultusunda dost ve
müttefik ülkelerin istifadesine açılmış, Birleşmiş
Milletler tarafından da, UNIFILe katılan ülkelerin
kullanımı için, Mersin Limanımız tayin edilmiş bir
liman olarak görevlendirilmiştir.
Hâlen İtalyanın komutasında bulunan UNIFILde 13
bin civarında personel görev yapmakta olup Türkiyeyle beraber yirmi bir
ülke UNIFILin kara birliklerine, altı ülke ise deniz birliklerine kuvvet
katkısında bulunmaktadır. Kara birliklerine katkıda bulunan
ülkeler: Belçika, Çin Halk Cumhuriyeti, Fransa, Gana, Guatemala, Macaristan,
Hindistan, Endonezya, İrlanda, İtalya, Güney Kore, Lüksemburg,
Malezya, Makedonya, Nepal, Polonya, Portekiz, Slovakya, Slovenya, İspanya,
Tanzanya. Deniz birliklerine katkıda bulunan ülkeler: Danimarka, Fransa,
Almanya, Yunanistan, İtalya, İspanya.
Tanzanyanın bile Barış Gücüne katılması
hâlinde Türkiye'nin katılmamasının nasıl sakil bir durum
yaratacağını takdirlerinize sunuyorum.
Doğal kaynak zengini Hazar havzası, Orta Doğu ile
dünya pazarları arasında doğal bir köprü görevi gören Türkiye,
jeopolitik konumu nedeniyle özellikle Orta Doğunun yeniden
yapılandırılmasının hız kazandığı
şu günlerde izlenecek politikalara yön vermek ve alınacak
uluslararası kararlarda söz sahibi olmak amacıyla yaşanan
gelişmelere kayıtsız kalmamalıdır ve
kalmayacaktır.
Türkiye, altmış iki yıldır Birleşmiş
Milletler, elli beş yıldır NATO üyesidir. Kore Harekâtıyla
başlayan uluslararası harekât vizyonumuz hâlen Birleşmiş
Milletler şemsiyesi altında Gürcistan, Lübnan ve Sudanda, NATO
şemsiyesi altında Kosova, Afganistanda, Avrupa Birliği
şemsiyesi altında Bosna-Hersekte yürütülen barış ve
desteklemeye katkımız devam etmektedir.
Ben okunan tezkereyi takdirlerinize saygıyla arz ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Gönül.
Başbakanlık tezkeresi üzerinde gruplar adına ilk
söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Erol
Aslan Cebeciye ait.
Buyurunuz Sayın Cebeci. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA EROL ASLAN CEBECİ (Sakarya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin UNIFILin görev süresinin uzatılması
yönünde karar alması durumunda hudut, şümul ve miktarı Hükûmetçe
belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının 1701
sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve
880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla tespit edilen
ilkeler kapsamında 5 Eylül 2008 tarihinden itibaren bir yıl süreyle
UNIFIL Harekâtına iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli
düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması için
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair Başbakanlık
tezkeresiyle ilgili olarak AK PARTİ Grubunun görüşlerini belirtmek
üzere söz aldım. Hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Ülkemiz, cumhuriyetimizin kurulduğundan bu yana Ulu Önder
Mustafa Kemal Atatürkün Yurtta sulh, cihanda sulh ilkesini dış
politikamızın temel hedefi hâline getirmiş, dünyada ve
bölgemizde barış ve güvenliğin sağlanması ve devam
ettirilmesi için her zaman önemli katkılarda bulunmuştur.
Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi,
saygın ve güçlü bir üyesi olduğumuz NATO ittifakı, Avrupa
Birliğiyle bütünleşme sürecinde ilerleme konusunda kararlı ve
bölgesinin en güçlü, en büyük ekonomik, siyasi ve askerî gücü olan ülkemizin,
özelikle bölgemizde yaşanan gelişmelerden etkilenmemesi, bu
gelişmeleri etkilememesi ve kendisini bu gelişmelerin
dışında tutması mümkün değildir.
Üzülerek belirtmeliyim ki coğrafi olarak
sınırında bulunduğumuz ve insanlarıyla çok güçlü
tarihî ve kültürel bağlarımız olan Orta Doğu bölgesi,
zengin yer altı kaynakları nedeniyle müreffeh bir gelecek
potansiyeline sahip olmakla birlikte, yıllarca süren
karışıklıklar, çatışma ve
istikrarsızlık içindedir. Takdir edersiniz ki bizim bu bölgede ciddi
bir sorumluluğumuz vardır. Bu sorumluluklarımızı
yerine getirmemiz, bölgedeki ve dünyadaki gücümüzü ve
saygınlığımızı artırmıştır,
bundan sonra da artıracaktır.
Bu temel çerçevede sizlere son birkaç yıl içerisinde
Lübnandaki gelişmelerle ilgili çok kısa bir bilgi sunmak istiyorum:
12 Temmuz 2006 günü Hizbullahın roket saldırıları ve
İsrail topraklarına girerek düzenledikleri operasyonda 8 İsrail
askerinin öldürülmesi ve 2sinin kaçırılması, biraz da o dönemde
Gazzedeki olaylar nedeniyle bölgede yaşanmakta olan krizin kapsam ve
boyutu genişlemiş ve geçmişte bu tarzdaki saldırılarda
yalnızca Hizbullahı hedef alan İsrail, bu defa
saldırılardan Lübnan Hükûmetini sorumlu tutarak Hizbullah
saldırısına gerçekten orantısız bir
ağırlıkla karşılık vermiştir. İsrail,
Lübnanı havadan, karadan ve denizden kuşatmış, güney Lübnan
ve Beyrutta özellikle Şiilerin bulunduğu güney mahalleleri
bombalanmış, havaalanları ve deniz limanları
bombalanmış ve bu saldırılarda 12 Temmuz 2006 tarihinden
ateşkesin ilan edildiği 14 Ağustos 2006 tarihine kadar
yaklaşık 1.200 Lübnan vatandaşı maalesef hayatını
kaybetmiştir. Öte yandan, bu çatışmalar sırasında
Hizbullah, İsraile üç bin beş yüze yakın roket ve havan mermisi
atmış ve bu çatışmalarda da maalesef, yine 154 İsrail
vatandaşı hayatını kaybetmiştir.
Lübnan meselesi ilk olarak 14 Temmuz 2006 tarihinde
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde ele alınmış,
yapılan müzakereler uzun bir zaman almış ve nihayet 11
Ağustos 2006 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi,
1701 sayılı Kararıyla, bütün taraflara bir ateşkes daveti
çıkarmıştır. Kararda taraflara, çatışmaların
tamamen durdurulması, belirtilen ilkeler ve unsurlar dâhilinde daimî
ateşkesi ve uzun vadeli çözümü desteklemeleri çağrısında
bulunulmuştur. Kararda ayrıca, çatışmalara son verilmesini
takiben, Lübnan kuvvetlerinin Birleşmiş Milletler geçici görev gücü
olan UNIFIL ile güney Lübnana konuşlandırılmasına paralel
olarak, İsrail kuvvetlerinin bölgeden çekilmesi ve UNIFILin görev
süresinin ve faaliyetlerinin kapsamının genişletilerek, personel
sayısının 15 bin askere kadar çıkartılması
öngörülmüştür.
O dönemde, Lübnan krizinin
sona erdirilmesi için Sayın Başbakanımız Recep
Tayyip Erdoğan, Lübnan Başbakanı Fuat Sinyora, Suriye
Cumhurbaşkanı Esat, Birleşmiş Milletlerin o dönemdeki Genel
Sekreteri Sayın Annan, yine o dönemde ABnin Dönem
Başkanlığını yapan Finlandiya Başbakanı
Vanhanen, İspanya Başbakanı Zapetora ve Amerika Birleşik
Devletleri Başkanı Bush ve İran Cumhurbaşkanı
Ahmedinejat ve Alman meslektaşı Sayın Merkel ile telefon
görüşmeleri gerçekleştirmiş ve bu görüşmelerde
ateşkesin ivedilikle sağlanması, bu amaçla uluslararası
çabaların artırılması ve çatışmaların
bölgeye yayılmaması için Lübnana bu ateşkeste önerilen gücün
konuşlandırılmasıyla ilgili olarak Sayın
Başbakanımız aktif bir dış politika izlemiştir.
Türkiye 26 Temmuz 2006da Romadaki toplantıya
katılmış, yine çatışmaların sona ermesini
takiben, barışın yerleşmesi ve korunabilmesi için hem
Başbakanımız hem Dışişleri Bakanımız
barış çabalarına devam etmiştir. Bu süreçte ülkemiz,
yapıcı, ölçülü, aktif bir dış politika izlemiş ve
Türkiye'nin terörle mücadelesinde mevcut konumunu kesinlikle zaafa
uğratmayacak ve bu konudaki hukuk ve siyasi zeminimizi
zayıflatmayacak bir tutum izlemiştir.
Ülkemizin Lübnanda görev yapan UNIFILe asker göndermesine dair
tezkere 5 Eylül 2006 tarihinde Meclisimizde görüşülmüş ve 880
sayılı Meclis Kararıyla da, aynı oturumda alınmış
olan bu kararla, Anayasamızın 92nci maddesi uyarınca Hükûmete
bu konuda yetki verilmiştir. Daha sonra, söz konusu izin süresi Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 29 Mayıs 2007 tarihli birleşiminde ve 892
sayılı Kararıyla 5 Eylül 2007 tarihinden itibaren bir yıl
süreyle daha uzatılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1701 sayılı
orijinal kararı UNIFILe aşağıdaki ana görevleri
yüklemiştir: Çatışmaların durdurulmasını
gözlemlemek, İsrail kuvvetleri Lübnandan çekilirken Lübnan Silahlı
Kuvvetlerinin mavi hat boyunca olan bölgeler dâhil bütün Güney Lübnana
konuşlanmasına nezaret etmek ve destek olmak, bu konudaki
faaliyetlerini İsrail ve Lübnan Hükûmetleriyle eş güdüm hâlinde
yapmak, sivil halka insani yardım ulaştırılmasına ve
yerlerinden olmuş kişilerin gönüllü ve güvenlik içinde geri
dönüşlerine yardımcı olmak, tampon bölgelerin
oluşturulması için atılacak adımlarda Lübnan ordusuna
yardımcı olmak ve nihayet Lübnan Hükûmetinin talebi üzerine
Lübnanın sınırlarına ve diğer giriş
noktalarına silah ve bağlantılı maddelerin girişine
karşı güvenlikli hâle getirilmesine yardımcı olmak UNIFILe
görev olarak verilmiştir.
Bugün komutanlığını İtalyan Tümgeneral
Claudio Grazianonun yaptığı genişletilmiş UNIFIL
deniz ve kara unsurlarından oluşmaktadır ve bu çerçevede
aslında Birleşmiş Milletler ilk kez bir deniz gücü teşkil
etmiştir. Temmuz 2008 itibarıyla UNIFILdeki toplam barış
gücü miktarı 13 bindir. Genişletilmiş UNIFILin göreve
başlamasının ardından İsrail ve Lübnan arasında
yeni bir çatışma yaşanmamıştır. Diğer
taraftan, zaman zaman İsrail savaş uçaklarının Lübnan hava
sahasını ihlal ettikleri rapor edilmiş, İsrail savaş
uçaklarının ayrıca, zaman zaman, aralarında ülkemize ait
gemilerin de yer aldığı UNIFIL Deniz Gücü unsurlarını
taciz ettiği görülmüş, söz konusu eylemlerle ilişkin olarak
İsrail nezdinde gerekli girişimlerde bulunulmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bildiğiniz gibi Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının UNIFIL
Harekâtına katılmasıyla ilgili, Meclisimizde, geçmişte,
oldukça yoğun tartışmalar yaşanmıştı. Hemen
şunu belirtmeliyim ki, son iki yıllık uygulamaya
baktığımızda ne deniz ne kara birliklerimiz bugüne kadar
herhangi bir saldırıya maruz kalmamışlardır. Bunda
birliklerimizin güvenliği amacıyla baştan beri uygulamaya konan
düzenlemelerin payı büyüktür.
Biz, AK PARTİ, ilke olarak güvenlik, terör ve dış
politika konularının siyasi polemik amacıyla
kullanılmasına karşıyız. AK PARTİ ve Hükûmetimiz,
terör, güvenlik ve dış politika konularında siyasi fayda, siyasi
maliyet hesabı yapmadan ve bu konuları polemik meselesi yapmadan, bu
konularla ilgili hem muhalefetin görüşlerini saygıyla dinlemeye
hazırız hem de kendi görüşlerimizi gayet rahatlıkla
belirtiyoruz.
Türkiye bölgenin en büyük gücü ve Türk Silahlı Kuvvetleri
bölgenin en iyi eğitilmiş, en modern araç ve gereçlerle teçhiz
edilmiş ordusudur. Bölgemizde güvenlik ve istikrar söz konusu
olduğunda, bu konularda gelişmeler olduğunda bunlara seyirci
kalmamızı hiç kimse bekleyemez. Son iki yıl içerisinde UNIFIL
Harekâtı nedeniyle Türk Bayrağı, gurur ve şerefle hem
Lübnanda karada hem de Doğu Akdenizde dalgalanmıştır.
Bugün âdeta bizim bir körfezimiz sayılabilecek Doğu Akdenizde
donanmamız, gemileriyle dolaşmıştır. Sanırım
bundan hepimiz gurur duyuyoruz. Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türk halkı
daha önce de, Somalide, Afganistanda, Bosnada, Kosovada
başardığı gibi Lübnanda da yerli halk tarafından
saygı ve sevgiyle bilinmekte ve halkın gönlünde, kafasında ve
hafızalarında olumlu yer etmektedir.
Burada dikkatinizi çekmek istediğim bir husus, Lübnan
halkının içerisinde çok sayıda farklı grubun
olmasıdır; Sünnisinden Şiisine, Ortodoks Hristiyanından
Falanjistine bütün bu gruplar Türk halkına ve Türk Silahlı
Kuvvetlerine şükranlarını ifade etmektedirler.
Yalnız, bu, sadece Lübnana özgü bir şey de değil,
Türk ordusu daha önce de barış gücü olarak görev
yaptığı yerlerde de birçok ülkenin barış gücüne
katkı sağlayan kuvvetleri âdeta bir işgal ordusu
algılaması yaşarken bizim silahlı kuvvetlerimiz o ülke
halkınca -Afganistan, Somali, Bosna, Kosova, şimdi Lübnan- bir
misafir muamelesi görmüş ve o ülkenin halkının gerçekten yol,
okul, hastane, prefabrik konut, kısacası altyapı alanında o
ülke halkına ciddi yardımları olmuştur.
Elbette bu Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölgede bulunması
sadece kendisinin yapacağı hizmetleri değil, Türk Silahlı
Kuvvetleri nedeniyle bizim Türk Kızılayımızın ve
diğer gönüllü yardım kuruluşlarının bölgeye
yapabileceği hizmetleri artırmış ve bu yolla da ekstra
okul, hastane ve prefabrik evler yapılmış, gerçek
insanların gerçek problemlerine çözüm bulunmasına yardımcı
olunmuştur.
Lübnanda, özellikle ordumuzun görev yaptığı
bölgede devletimize ve ülkemize olan sevgi ve hayranlık
artmıştır. Özetle, bölgeye huzur ve istikrar gelmesine
katkıda bulunduk; tarihî, dostluk hislerimizi canlandırdık.
Bölgenin ve Lübnanın, hem ekonomik kalkınmasına hem de
demokrasisinin gelişmesine hizmet ettik ve katkıda bulunduk.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 krizi
sırasında ve sonrasında Lübnana gönderdiğimiz, taahhüt
ettiğimiz karşılıksız yardımların,
taahhütlerin toplamı 50 milyon Amerika Birleşik Devletleri
Doları civarındadır. Söz konusu yardımlar Türkiyeyi
Lübnana yardım elini uzatan önde gelen ülkelerden biri hâline getirmiştir.
Bu yardımların büyük bir kısmı insani yardım ve
sağlık ve eğitim projeleri olarak
kullanılmıştır. Ülkemiz savaş sırasında
Lübnandan çıkmaya çalışan Lübnanlıların ve
yabancıların tahliyesinde de önemli bir rol
oynamıştır.
Yine, Türkiyemiz, Lübnanda toplam elli sekiz prefabrik okul, iki
sağlık merkezi
Ve bu okullardan otuz yedi tanesi bitirilmiş ve
diğerleri de inşaat hâlinde. Yine, bir ihtisas hastanesi ve Pariste
Bağışlar Konferansında, taahhüdümüz kapsamında bir
üniversite hastanesi yapılması kararı
alınmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Gücü UNIFIL kara birlikleri
kapsamında hâlen bir istihkam, inşaat bölüğümüz 261 personelle
Esadiye bölgesinde görev yapmaktadır. Birliğimiz, UNIFIL,
Komutanlığının 10 Kasım 2006 tarihinde
yaptığı denetimde en düzenli üs bölgesi olarak
değerlendirilmiştir. Ayrıca, sivil-asker iş birliği
çerçevesinde örnek bir çalışma sergileyen birliğimiz, özellikle
yerli halkla kurduğu temaslar ve sağladığı destek
bağlamında bölge halkının takdirini
kazanmıştır.
UNIFIL deniz gücüne hâlen 2 hücumbotla katılıyoruz. 2008
Nisan ayı sonuna kadar 1 fırkateyn, 2 de korvet ve 1 lojistik destek
gemimizle katkıda bulunuyorduk. Ancak, ihtiyacın azalması
nedeniyle deniz gücüne olan katkımız yeniden gözden geçirilerek 2
hücumbota indirildi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, son
dönemde bölgesel sorunların çözümünde gayet aktif bir rol yürütmektedir.
Bu bağlamda, Lübnandaki krizin aşılmasında, ilgili tüm
taraflarla yürüttüğümüz yoğun temaslarla önemli bir rol oynadık.
Lübnan Meclis Başkanının, Sayın Başbakanımız
Recep Tayyip Erdoğanı, Lübnanda 25 Mayıs 2008de düzenlenen
Lübnan Meclisinin Cumhurbaşkanlığı Seçimi Oturumu ve
törenine daveti, bu katkılarımıza yönelik şükran duygularının
ifadesi niteliğindedir. Sayın Başbakanımız, söz konusu
törene, beraberlerinde Sayın Dışişleri Bakanımız
Ali Babacan Beyle birlikte katılmıştır. Böyle bir ortamda
UNIFILe katılmamızın sürdürülmesi, hem tutarlı bir
dış politika hem de ülkemizin bölgedeki etkinliğinin devamı
açısından önemlidir.
Bu konuştuğum çerçeve içerisinde UNIFILin, Lübnanda
görev yapan askerî gücün görev yapma süresinin Birleşmiş Milletler
tarafından uzatılması hâlinde, 880 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi Kararı ile tespit edilen ilkeler kapsamında, 5
Eylül 2008 tarihinden itibaren bir yıl süreyle daha UNIFIL
Harekâtına iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin
hükûmet tarafından yapılması için Anayasamızın 92nci
maddesi uyarınca Hükûmetimize izin verilmesini yüce Meclisten
saygılarımla arz ederim.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Cebeci.
Başbakanlık Tezkeresi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır söz
istemiştir.
Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının 5 Eylül 2008 tarihinden itibaren bir yıl daha
Lübnandaki Barış Gücü Harekâtına iştirak etmesini ve
bununla ilgili olarak gerekli düzenlemelerin yapılması için Hükûmete
izin verilmesini talep eden tezkere üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış
bulunmaktayım. Öncelikle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet, bu izin talebini isterken
bir iki şart, bir iki gerekçe de ifade etmiştir. Diyor ki: Lübnan
makamlarının doğrudan taleplerini ve bölgedeki güvenlik
koşullarını dikkate aldığınızda, ancak
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Barış Gücünün
görev süresinin uzatılması yönünde karar alması hâlinde -henüz
daha Birleşmiş Milletlerin böyle bir kararı yok ve Türkiyeden
böyle bir talebi yok- 1701 sayılı Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi Kararı ve 5 Eylül 2006 tarihinde alınmış
880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararının
belirlediği ilkeler doğrultusunda hududu, şümulü ve miktarı
daha sonra, gerek görüldüğünde, Hükûmet tarafından belirlenmek üzere
Hükûmete izin verilmesini, yetki verilmesini ifade etmektedir bu gerekçeler ve
bu şartlara dayalı olarak.
Değerli milletvekilleri, 1978 yılından bu yana
Lübnanda Birleşmiş Milletler Barış Gücü görev
yapmaktadır. 2005 yılında yaşanan olaylardan sonra artan
çatışmaların durdurulabilmesi için bu Barış Gücünün
hem görev süresinin uzatılmasında hem de asker
sayısının artırılmasında bir zaruret hasıl
olmuştu. 2006 yılının Eylül ayında Lübnana asker
gönderilmesi konusu Türkiye Büyük Millet Meclisinde çok yoğun
tartışmalara konu olmuştu. Tabii, o günün Türkiyesinde gündem
Lübnana asker göndermekten çok, Irakın kuzeyinden Türkiyeye dönük etnik
terör örgütü saldırılarının durdurulması hadisesi idi.
Dolayısıyla, Lübnan gibi, Orta Doğu gibi, barışın
bir türlü sağlanamadığı, kanın
durmadığı bir bölgeye Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarını göndermenin riskini Türkiye Büyük Millet Meclisi
gerçekten sorumluluk duygusuyla dikkatlice de
tartışmıştı. Ama, kabul etmek lazım, ifade etmek
lazım, korkulan olmadı. 2006 yılından bu yana Lübnandaki
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Barış Gücü
içerisindeki Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları herhangi bir kazaya
uğramadan, kendilerine tevdi edilen görevi şerefle, onurlu bir
şekilde yerine getirdiler ve inanıyorum ki bölge
barışına, Lübnanın iç barışına katkı
verdiler. Bu, çok değerli idi, çok önemli idi. Bu konuya emek veren Türk
Silahlı Kuvvetlerinin değerli yöneticilerine, unsurlarına
buradan saygılar sunmak, şükranlarımızı sunmak bir
gerekliliktir diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, tekrar bir yıl daha, eğer
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Barış Gücünün
süresini uzatır, Türkiyenin katkısının devamını
talep ederse, bir yıl daha oradaki askerlerimizin görev
yapmasının devam etmesini talep eden bir tezkerenin müzakeresindeyiz.
Sayın Bakan oradaki askeri varlığımızın miktarının
ve şeklinin de değiştiğini, azaldığını
ifade ediyor. Demek ki, maksat bu yönde de hasıl olmuş ve orada
askerimizin, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının gitmesine
sebep olan hususlarda iyileşmeler gerçekleşmiştir.
Ancak yine de Lübnan coğrafyasında, Orta Doğu
coğrafyasında barışı kalıcı kılabilmek,
barışı paylaşılır hâle getirebilmek,
kurumsallaştırabilmek gerçekten çok zor, belki de şu yakın
tarih içerisinde hiç mümkün olamamıştır. 1967
savaşından sonra akan kanın Lübnana ulaşmasından bu
yana Lübnan maalesef sürekli kan kaybetmektedir, sürekli bir çatışma
ortamında can telef etmektedir. Bu durumun düzeltilebilmesi hususu
yalnız Lübnanın, yalnız Orta Doğu bölgesinin değil
tüm insanlığın, tüm insanlık camiasının temel
sorunu olmak durumundadır. Çünkü Lübnan, maalesef, kendisi
savaşmayan, ama Orta Doğuda iddiası olan ülkelerin,
grupların gelip Lübnanda savaştığı bir alandır.
Bu kadar masum
Bu kadar haksız bir savaşın zemini olmak ve kan
kaybetmek hiçbir ulusa, hiçbir ülkeye reva görülmemelidir.
Dolayısıyla, üzerinde müzakere ettiğimiz bu konunun
ülkesi olan Lübnanı şöyle bir hatırlamakta fayda olduğu
kanaatindeyim. Bunu söylemekteki sebebim: Biz Lübnandaki olaylara Türkiye
Cumhuriyeti devleti olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Lübnanda yaşananlara
bigane kalamayız, hatta yok sayamayız. Ancak, bu Orta Doğu
coğrafyasını iyi bilmek gerekiyor. Siyasetçilerimiz, siyaset
bilimcilerimiz, tarihçilerimiz, Orta Doğu coğrafyasının
kendi gerçekliğini bilmeden buradaki meselelere taraf olurlarsa veya bu
konuda görüş ifade ederlerse yanılma ihtimalleri yüksektir, bunun
bedeli de ağır olacaktır.
Değerli milletvekilleri, bakınız, Lübnan
dediğimiz coğrafya küçük bir ülke, 10.400 kilometrekarelik küçük bir
coğrafya ve burası yaklaşık dört yüz yılı geçkin
bir süre -dört yüz iki yıl- Osmanlının yönetiminde huzur
içerisinde yaşamıştır. Ne zaman ki Osmanlının
gücü zayıflamıştır, ne zaman ki Osmanlının Orta
Doğu coğrafyası o günün dünyasının küresel güçleri
tarafından paylaşılma kararı alınmış, bunun
savaşı verilmeye başlanmıştır, maalesef, Orta
Doğunun en yumuşak karnı olan Lübnanda olaylar
başlamıştır. 1845tir ilk Lübnan isyanı.
Değerli milletvekilleri, Orta Doğu coğrafyası,
farklılıkların kimlikleştiği, her
farklılığın bir kimliğe dönüştüğü, o
kimlikleri var edebilmek için de sürekli çatışmaların
yaşandığı bir coğrafyadır. Yoksa, Lübnanda
Marunisi de Araptır, Dürzisi de Araptır, Hizbullahı da
Araptır, Emeli de Araptır, diğer tüm çarpışan
taraflar hep Arap ırkına, soyuna mensup insanlardır, ama her biri
bir farklılığı kimlikleştirerek, o kimliğin
egemenlik kavgasını en yakınıyla sürekli vererek kendini
var ede gelmiştir. Dolayısıyla, bu coğrafyada
kalıcı, sürekli bir barışı temin edebilmek çok mümkün
değildir; mümkün olmuştur, o da Osmanlının
anlayışıyla mümkün olmuştur, adaletiyle mümkün
olmuştur, hoşgörüsüyle mümkün olmuştur. Ne zaman ki bu
coğrafyaya Fransızlar ve İngilizler kendi projeleri
doğrultusunda müdahale etmeye başladılar, sonuçta bu
coğrafya sürekli birbirini boğazlayan kardeşlerin coğrafyası
hâline geldi. Düşünün ki, Lübnan gibi cennet mekân dedikleri çok güzel
bir coğrafya, Lübnan Dağları, Cebeli Lübnan dedikleri, o sedir
ağaçlarıyla kaplı, önü Akdeniz olan, Orta Doğunun turistik
bölgesi olan o güzel coğrafya, maalesef, bir güzel tanımlamayla
söyleyeyim, kan çiçekleri dedikleri, kaktüs ormanındaki o
kırmızı çiçeklerle bezenen bir ülkeye dönüştü.
Karşıdan bakarsınız güzel görürsünüz, o
kırmızılık güzeldir ama o kaktüs ormanında
yaşamak zordur, gezmek hiç mümkün değildir. İşte Lübnan
böyle bir coğrafya. Bu coğrafyada Osmanlı dört yüz yıl tüm
farklılıkları bir arada tutarak, adaletle hükmederek,
refahlarını temin ederek huzur içerisinde yaşatmış,
hem bölgenin huzuru hem de insanlığın huzuru buradaki huzurla
artmıştır. Ama ne yazık ki günümüzde tüm küresel güçler
kendi güçlerini rakiplerine kabul ettirebilmek, karşılarındakine
kabul ettirebilmek için güç denemesini bu Orta Doğu
coğrafyasında ortaya koyuyorlar. Dün İngilizler,
Fransızlar, bugün başkaları ve sonuç itibarıyla bu
coğrafyadaki farklılıkların birbirleriyle
çatışmasının üzerine kurulu bir siyaset maalesef bu
coğrafyayı böyle, kan kırmızısı kaktüs
ormanının kırmızı çiçekleriyle bezenmiş bir
cehenneme çevirmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu coğrafya bizim
coğrafyamızdır, bu coğrafya Türk
coğrafyasıdır, bu coğrafya Müslüman
coğrafyasıdır. Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak, Türk milleti olarak biz bu coğrafyaya bigâne
kalamayız. Tarihî müktesebimiz, medeniyetimiz, kültürümüz, tüm
değerlerimiz, bu coğrafyanın sorunlarıyla ilgilenmeyi ve
sahiplenmeyi bir zorunluluk olarak önümüze getirir.
Burada kritik bir nokta var: Bu coğrafyanın
sorunlarına taraf olmak, çok muhataralı, çok
sıkıntılı bir hadisedir; hiç de doğru değildir.
Taraf olmadan, sorunların üzerinde kalarak -kabul etmek lazım ki bu
bir güvene dayalı- eğer politikalarınıza, duruşunuza,
davranışınıza, bu coğrafyanın unsurları
güven duyarlarsa siz, sorunların tarafı olmadan, sorunların
çözümü için hüküm cümlesi kurabilecek bir pozisyon yakalarsınız.
Zannediyorum, Türkiye Cumhuriyeti devleti, dış politikasında bu
çizgiyi her dönem ihtimamla korumaya çalışmıştır.
Bugün Hükûmetimizin yapmaya çalıştığı da budur.
Türkiye-Suriye Parlamentolararası Dostluk Grubu Heyeti olarak
Suriyeye yaptığımız ziyarette birlikte katılan
arkadaşlarınız var aranızda- Suriye Devlet
Başkanının bir ifadesi çok önemliydi.
Değerli milletvekilleri, Orta Doğu coğrafyası,
korkunun, güvensizliğin temel belirleyici olduğu bir
coğrafyadır, burada kararı korkular verir, burada
ilişkileri korkular belirler. Dolayısıyla, bu coğrafyada
güven çok zor tesis edilir, çok zor sürdürülür, korunur ama güven tesis
edilince de sorunların çözümü kolaylaşır.
Suriye Devlet Başkanının, ülkemiz
Başbakanı için söylediğini çok önemsiyorum, çok değerli
buluyorum. Sayın Beşar Esad: Biz sorunlarımızın
çözümü noktasında, biz sorunlarımızın uluslararası
zeminlerde sahiplenilmesi konusunda, Türkiye Cumhuriyeti devletine güveniyoruz,
onların samimiyetine inanıyoruz. Dolayısıyla, bu
coğrafyadaki sorunların çözümünde ara bulucu olma hakkı,
yetkisi, konumu Türkiyededir, Türkiyenin Cumhurbaşkanındadır
ve Başbakanındadır. Bu sorunlara taraf olmak isteyen kim varsa;
bize çok gelen ülkeler oldu, ama biz her gelene Türkiyeye gidin, Türkiyeyle
beraber bu coğrafyaya gelin. dedik. dedi.
Bu, çok önemli ve çok değerli, değerli
arkadaşlarımız. Bunu bozmamamız lazım. Bunu hiçbir
hesaba heba etmememiz gerekiyor. Hükûmetin, AKP İktidarının Orta
Doğu bölgesinde ortaya koyduğu politika bu anlamda değer ve anlam
taşımaktadır. Ümit ediyorum ki, Lübnandaki soruna taraf
olmadan, taraflara eşit mesafede durarak, o sorunların çözümüne
samimi katkı vererek bu sorunun çözümü ve barışın
kalıcı kılınmasına bütün dünya adına,
insanlık adına katkı verebiliriz.
Yine, aynı sorun Suriye ile İsrail arasında
yıllardır devam eden ve bir türlü çözülmeyen
O soruna da Türkiye
Cumhuriyeti devletinin ara buluculuğunun, Sayın Başbakanın
şahsında oluşan o güven ortamının, yakın zamanda
olmasa bile bu konuda katedilecek mesafenin, umudun, barışı
kurmakta çok önemli bir unsur olacağı kanaatindeyim.
Dolayısıyla, birçok soru ve endişemiz de var tabii
ki. Yani, biz oraya askerimizi gönderdik, görev tanımı şu anda
bile yeterince yapılmış değil. Barışı
korumaya mı gittik, barışı kurmaya mı gittik veya -bu
bizimle ilgili olmamakla beraber- Lübnandaki Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi Barış Gücünün Lübnandaki misyonu
barışı korumak mı, barışı kurmak mı? Bu
çok önemli bir hadise. Çünkü orada çatışan tarafların kendi
inisiyatiflerinde gelişmeyen birtakım sonuçlar, başta
alınan kararları ortadan kaldırıyor. Bu sebeple, Türk
askerinin kendinden beklenen görevi yaparken kendine zarar vermemesini, o riski
ortadan kaldıracak tedbiri geliştirmek noktasında görev
tanımının, misyonun çok net yapılması ve taraflarca
kabul edilmesi gerekir. Bugün hâlâ orada siyasi istikrar
sağlanmış değil. Maalesef, cumhurbaşkanı seçildi,
başbakan da belirlendi, paylaşım oldu ama hükûmet
kurulabilmiş değil. Hâlâ orada, yani 1980li yıllardan bu yana devam eden, 1967den bu yana devem
eden Şebaa çiftlikleri dedikleri o sorun çözülmüş değil.
İsrail ile Hizbullah arasındaki çatışma ihtimalleri
bütünüyle ortadan kaldırılabilmiş değil. Siyasi istikrar
henüz sağlanabilmiş değil. Dolayısıyla,
barış, gerçekten çok gerekli ve çok önemli olan bu coğrafyada
maalesef kalıcı olabilmek, sürekli olabilmek noktasında pamuk
ipliğiyle bağlı birtakım imkân ve faktörlere
bağlı olarak devam etmektedir.
İşte biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Sayın
Hükümeti bu noktada uyarıyoruz. Bu konularda Türkiye merkezli, Türkiyenin
misyonu, tarihî müktesebinin
gereği, Türkiyenin çıkarlarının gereği bir pozisyon
alarak, samimi ve güveni zedelemeden, dürüstçe, bu sorunlara yabancı da
kalmadan taraf olunmasında veya bu sorunlarla ilgilenilmesinde fayda var.
Ama burada mesela bir şey dikkatimizi çekiyor: Sayın Milletvekili,
geçen seneki konuşmasına benzer bir konuşma yaptı ama
şu sorunun cevabı verilemedi: Lübnan Hükûmeti, Türkiyenin bu
yoğun katkısına ve samimi duruşuna rağmen deniz
altındaki petrol rezervlerinin işlenmesini pazarlarken Türkiyeyi hiç
aklına getirmedi. Lübnan Hükûmeti, Türkiye için çok önemli olan Ermeni
soykırımı konusunda bir başka devletten farklı
davranmadı, hatta daha da aşırı davrandı, 1923ü de
kapsayan şekilde, 1915 yıllarında yaşanan o hadiselerin bir
soykırım kapsamında kabul edilmesine meclisinde karar aldı.
Şimdi, Türkiye bir fedakârlık değil, bir misyonun
gereğini yerine getirirken, muhataplarına da kendi
çıkarlarını, kendi politikalarını kabul ettirmek gibi
bir zorunluluğu var. Bu noktada, zannediyorum, yani böyle iyilikçi
Ayşe kadını pozisyonundan vazgeçip, şahsiyetli misyonunun,
kendi gücünün idrakinde, tarihi müktesebinin idrakinde büyük bir aktör olarak,
büyük bir siyasi aktör olarak, ama ben merkezli, Türkiye merkezli
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Türkiye'nin, Türk milletinin
çıkarlarını koruyucu, hukukunu koruyucu, onurunu koruyucu bir
duruş sergilemeye ısrar etmek lazım, bunu temel politika hâline
getirmek lazım.
Gerçekten, Sayın Başbakanın şahsında Orta
Doğuda son dönemde oynanan bu ara buluculuk veya bu, tarafların
üzerinde eşit mesafede durarak hüküm cümlesi kurucu pozisyonunun
devamı noktasında, bence, karşı taraftan da aynı
fedakârlığı isteyecek bir duruş ortaya konulması
gerekir. Bu konulamadığı takdirde, bu politikaları devam
ettirmenin veya bu politikaları kalıcı kılabilmenin, faydalı
hâle getirebilmenin çok imkânı olmayacaktır.
Dolayısıyla, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
coğrafyamızın, tarihimizin müktesebinin gereğini
yapmayı çok gerekli görüyoruz. Ama bu konuda Türkiye Büyük Millet
Meclisine maalesef yeterli bilgi verilmemesinden dolayı ne
yapılıyor, ne yapılacak, bunları yeterince
bilemediğimizi de ifade ediyorum.
Görüşlerimizi saygılarımla arz ettim. Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.
Sayın milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.02
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.19
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 127nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Şimdi söz sırası şahsı adına söz
isteyen İstanbul Milletvekili Egemen Bağışa ait.
Buyurunuz Sayın Bağış. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Başbakanlığımızın
tezkeresiyle ilgili şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlar, Türkiye son altı yılda diplomasi
alanında çok önemli adımlar atmıştır. Bölgenin en
organize, en güçlü, en saygın ordusuna sahip bir ülke olarak
barış konusunda da çok önemli adımlar atmış
bulunmaktayız.
Orta Doğu, içinde yaşadığımız bu
coğrafya savaşın her türlüsünü görmüştür. Soğuk
savaşlar, sıcak savaşlar, espiyonaj savaşları, her
türlü çatışma, kriz bu bölgede yaşanmıştır. Ama
diplomasinin, uzlaşmanın her türlüsü, maalesef, bu topraklarda yeteri
kadar denenmemiştir, yaşanmamıştır. Ve son altı
yılda Hükûmetimizin, Dışişleri
Bakanlığımızın, Millî Savunma Bakanlığımızın,
Hükûmetimizin bütün kurumlarının el birliği hâlinde bölgenin
sorunlarına farklı bir yaklaşım tarzıyla diplomasinin,
uzlaşının yeni yeni formüllerini kazandırdıklarını
görüyoruz.
Böylelikle, artık Avrupa Birliği gibi bir kurumla,
İslam Konferansı Örgütü gibi bir kurumun Türkiyede
dışişleri bakanları seviyesinde bir araya gelebildiklerini
görüyoruz. İsrail ve Pakistan ilk defa diplomatik ilişki kurmak
istediklerinde, Tel Aviv ya da Karaçide değil, İstanbulda bir araya
gelir hâle geldiler. Iraktaki Sünni liderler Iraktaki Amerikan Büyükelçisiyle
Bağdatta bir araya gelemediler ama İstanbulda bir araya geldiler.
Zamanın Dışişleri Bakanı, bugünkü Sayın
Cumhurbaşkanımızın katkılarıyla Iraktaki Sünni
kardeşlerimiz, Iraktaki siyasetin parçası olmaya ve bugün de
hükûmetin parçası olma noktasına gelen kararları
İstanbulda aldılar. Aynı şekilde, Afganistan ve Pakistan
Devlet Başkanları ülkemizde bir araya geldiler ve ilk defa
diyalogları başlattılar.
Öyle bir noktaya geldik ki arkadaşlar, bölgemizde İsrailin
2 askeri kaçırıldığında İsrailin ilk yardım
istediği ülke Türkiye Cumhuriyeti oluyor. Ancak, aynı İsrail,
Lübnanla ilgili bir işgal planı hazırladığında,
Lübnan Başbakanı Sayın Sinyoranın ilk
aradığı lider yine Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı Sayın
Recep Tayyip Erdoğan oluyor. İngilterenin 14 askeri İran
tarafından kaçırıldığında, İngiltere
Başbakanı Blairin ilk yardım istediği lider yine Türkiye
Cumhuriyetinin Başbakanı oluyor ve eğer o 14 İngiliz
askeri bugün özgürlüklerine kavuşmuş durumdalarsa, bunda Türk
yetkililerinin çok önemli katkıları vardır.
Dünyanın en büyük korkusu, kabusu hâline gelen medeniyetler
çatışmasını engellemek üzere Birleşmiş Milletler
Genel Sekreteri yeni bir proje geliştiriyor; Medeniyetler
İttifakı Projesi. Bunun eş başkanlığını
İspanyanın Başbakanıyla Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanının yapmasını talep ediyor ve Türkiye bu
konuda bütün dünyanın takdirini alarak çok önemli bir proje ortaya
koyuyor.
Son olarak, hepinizin takip ettiği gibi, Suriye ve
İsrail gibi birbirleriyle hiç geçinemeyen iki ülke Golan Tepeleriyle
ilgili olarak bir uzlaşma imkânının doğması durumunda
Türkiye'nin arabuluculuğuyla görüşme yapabileceklerini ve bu konuyu
ancak Türk yetkililerle konuşarak çözümleyebileceklerine olan
inançlarını bütün dünyaya dile getiriyorlar. Dünyanın birçok
önemli ülkesi bu konuda, arabuluculuk yapmak konusunda heves ortaya
koymuşken, iki tarafın eş zamanlı olarak Türkiyeyi ve
Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanının arabuluculuğunu tercih
etmiş olmaları, ülkemizin nereden nereye geldiğinin bence en
önemli göstergesidir.
Özellikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
üyeliğine elli yıl gibi bir aradan sonra ilk defa aday olduğumuz
ve bu Güvenlik Konseyi üyeliğini kazanma ihtimalimizin en yüksek
olduğu bir dönemde Birleşmiş Milletlerin UNIFILde görev yapan
gücüne olan katkımızın devam etmesi, ülkemizin
çıkarları açısından son derece önemlidir.
Son altı yılda dış politikada
attığımız bütün adımları üç temel taş
üzerine oturtabiliriz, bunlar: Bölgesel barış, evrensel barış
ve Türkiye'nin ulusal çıkarlarıdır.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Ondan 1 milyon insan öldü değil
mi Irakta, bölgesel barış için?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Siz de konuşma
sıranız geldiğinde konuşabilirsiniz. Biraz evvel partinizin
sözcüsü burada Türkiye Cumhuriyeti Başbakanın bölgedeki
ağırlığını anlatırken, biz muhalefetin de
artık bazı şeyleri idrak etmiş olduğunu sevinerek
gözlemlemiştik. Herhâlde siz dışarıdaydınız,
kendi grup başkan vekilinizi, kendi arkadaşlarını dinlememe
şeyini gösterdiğinize göre, bu da sizin kendi parti içerisindeki
karşılıklı anlayışınızın meselesi.
OKTAY VURAL (İzmir) Parti işine
karışıyorsun, sen kendi içine bak!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Arkadaşlar, Türkiye'nin
tarihî sorumlulukları vardır. Osmanlının gittiği her
yere huzur, barış ve tolerans gitmiştir. Bugün Türkiye
Cumhuriyeti artık bölgede sözü dinlenen bir ülkedir. Eskisi gibi,
başka partilerin iktidarında olduğu gibi içine kapanık,
dünyadan soyutlanmış, ne yaptığını bilmeyen ve
başını kuma gömmüş bir ülke değildir. Artık Türkiye,
kararlı, diklenmeden dik durabilen bir ülke hâline gelmiştir ve
bölgede saygınlığı olan bir ülkedir.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Sen inanıyor musun buna?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Bu çerçevede, arkadaşlar,
Türkiye, birilerinin görmek istediği gibi okyanusta garip bir ada da
değildir. Türkiye, bugün dünyadaki hangi güç merkezine bakarsanız
bakın gündemlerinde 20 madde varsa 15inde ana oyuncu olmuş, ana
aktör olmuş ülkelerden bir tanesidir. Enerji politikası olsun,
terörle mücadele olsun, insan kaçakçılığı olsun,
bağımlılıkla ilgili, kaçakçılıkla ilgili hangi
konuda olursa olsun dünyayı ilgilendiren 20 konu varsa en az 15inde
Türkiye en önemli oyunculardan biri hâline gelmiştir. Türkiye bölgedeki en
saygın ülkelerden bir tanesidir.
Burada iktidarıyla muhalefetiyle, askeriyle siviliyle,
doğulusuyla batılısıyla, kadınıyla
erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla ülkemizin
çıkarlarını hep birlikte savunmamız gerekir. Bu tür konular
bizim kendi iç politika konularımıza malzeme yapılmayacak kadar
önemli, hassas konulardır. Burada hep birlikte ülkemizin, orada görev
yapan Mehmetçiğimizin ihtiyaçlarını, çıkarlarını
hep beraber gözetmemiz gereken bir dönemdeyiz. Ülkemizin
çıkarlarını gözeterek daha evvel 2006 5 Eylülde alınan
kararla, sonra 29 Mayısta uzatılarak 2007 5 Eylülüne kadar
uzatılan bu tezkerenin bir kez daha uzatılarak UNIFILle olan
ihtiyaca Türkiye'nin katkısını devam ettirmek bizim ulusal
çıkarlarımız gereğidir. Biz bölgemizdeki sorunların
diyalog ve uzlaşmayla çözümü konusunda çok önemli adımlar attık.
Bu konuda da Türkiye'nin kararlılığının ortaya
konması son derece önemlidir.
Biraz evvel burada konuşan bir muhalefet temsilcisi
milletvekilimiz: Türkiye acaba barışı korumaya mı, kurmaya
mı gidiyor? diye bir soru sormuştu. Arkadaşlar, askerlerimizin
orada görev yaptığı 1701 no.lu Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi Kararı orada barışı koruma amaçlı bir
güç gerektirmektedir. Barışı kurmak için orada zaten yeteri
kadar ne bizim ne başka ülkenin askeri yoktur. Oradaki
barışı korumaktır bizim görevimiz. Bu yüzden de
askerlerimizin başına gelebilecek olayları ve riskleri en aza
indirgeyebilmek için, minimize edebilmek için gerekli her türlü önlem
alınmıştır. Bu faaliyetlerimiz aynı zamanda
Türkiye'nin orada bölgesel bir güç olarak sorumluluklarının da
gereğidir. Bizim oradaki güvenlik güçlerimizin misyonu
sınırlıdır, üzerinde gerekli tahditler vardır, o
misyonunun dışına da çıkma durumu söz konusu değildir.
Bu fikirler çerçevesinde, Türkiye'nin bölgedeki gücünün
arttığını da göz önüne alarak oradaki askerlerimizin görev
süresinin bir yıl daha uzatılması ve Başbakanlık
tezkeresinin kabul edilmesi yönünde oy kullanacağımı belirtiyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Bağış.
Şahsı adına ikinci söz Gümüşhane Milletvekili
Yahya Doğana aittir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, ben de söz
istemiştim.
BAŞKAN Siz üçüncü sıradasınız efendim.
Buyurunuz Sayın Doğan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin Lübnanda konuşlu Birleşmiş Milletler Geçici
Gücüyle ilgili almış olduğu kararın uzatılması
yönünde karar alınması durumunda, hudut, şümul ve miktarı
Hükûmetçe belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının 1701
sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve
880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla tespit edilen
ilkeler kapsamında 5 Eylül 2008 tarihinden itibaren bir yıl daha
uzatılmasına iştirak etmesiyle alakalı gerekli
düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması için
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair
Başbakanlık tezkeresiyle ilgili olarak şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, Lübnanda konuşlu Birleşmiş
Milletler Gücü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1978
yılında aldığı 425 ve 426 sayılı
kararları doğrultusunda kurulmuştur. Söz konusu kararlar uyarınca,
Lübnanda konuşlu Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücünün
temel amacı, İsrailin Lübnandan çekilmesini sağlamak ve
uluslararası barış ve güvenliğin tesisine ve Lübnan
Hükûmetinin bölgede etkin biçimde otorite kurmasına yardım etmek
olarak belirlenmiştir.
İsrailin 2000 yılı içerisinde Lübnandan
çekilmesinin ardından Lübnanda konuşlu Birleşmiş Milletler
Geçici Görev Gücünün bölgedeki mevcudiyeti, Lübnan Hükûmetinin talebi üzerine
görev süresi Birleşmiş Milletler tarafından altı aylık
dönemler hâlinde uzatılmak suretiyle devam etmiştir. Yeni
koşullar sonucu Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücünün daha
çok gözlemci rolü üstlenmesi, asker sayısının ise 4 bin kadar
azaltılarak 2 bine indirilmesi
kararlaştırılmıştır.
2006 yılı Temmuz ayında başlayan
İsrail-Lübnan krizi nedeniyle Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin 11 Ağustos 2006 tarihinde aldığı 1701
sayılı Karar neticesinde Birleşmiş Milletler geçici görev
yönergesi ve faaliyetleri kapsamı genişletilmiş, personel
sayısının 15 bin askere kadar arttırılması
kararlaştırılmıştır. 1701 sayılı Karar
uyarınca Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücünün eski görev
yönergesine ek olarak çatışmaların durdurulmasını
gözlemlemek, İsrail kuvvetleri Lübnandan çekilirken Lübnan Silahlı
Kuvvetlerinin mavi hat boyunca olan bölgeler dâhil bütün Güney Lübnanda
konuşlanmasına nezaret etmek ve destek olmak, bu konuda
faaliyetlerini İsrail ve Lübnan hükûmetleriyle eş güdümlemek, sivil
halka insani yardım ulaştırılmasına ve yerlerinden
olmuş kişilerin gönüllü ve güvenlik içinde geri dönüşlerine
yardımcı olmak, Lübnan Hükûmetinin
talebi üzerine Lübnanın sınırlarının ve
diğer giriş noktalarının silah veya
bağlantılı maddelerin girişine karşı güvenlikli
hâle getirilmesine yardımcı olmak görevleri verilmiştir.
Komutanlığını İtalyan Tümgeneral Cladio
Grazianonun yaptığı genişletilmiş Birleşmiş
Milletler Geçici Görev Gücü, deniz ve kara unsurlarından
oluşmaktadır. Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler ilk kez bir
deniz gücü teşkil etmiş bulunmaktadır. Temmuz 2008
itibarıyla, Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücünün mevcudu 13
bindir. Genişletilmiş Birleşmiş Milletler Barış
Gücünün göreve başlamasının ardından İsrail ve Lübnan
arasında yeni bir çatışma yaşanmamıştır.
Diğer taraftan, zaman zaman, İsrail savaş
uçaklarının Lübnan hava sahasını ihlal ettikleri
bildirilmiştir. İsrail savaş uçakları, ayrıca, zaman zaman, aralarında
ülkemize ait gemilerin de yer aldığı Birleşmiş
Milletler Geçici Görev Gücünün deniz görev gücü unsurlarını da taciz
etmişlerdir. Söz konusu eylemlere ilişkin olarak İsrail nezdinde
gerekli girişimlerde bulunulmuştur.
Biraz önce arkadaşlarımızın söylediği
gibi, Türkiyeyle birlikte diğer birçok ülke de Birleşmiş
Milletler Barış Gücüne asker vermişlerdir. Deniz birliklerine
katkıda bulunanlar ise Danimarka, Fransa, Almanya, Yunanistan, İtalya
ve İspanyadır.
Ülkemizin, son dönemlerde, bölgesel sorunların çözümünde
gayet aktif bir rol oynadığını görmekteyiz. Bu
bağlamda, Lübnandaki krizin aşılmasında da ilgili tüm
taraflarla yürüttüğümüz yoğun temasların önemli bir rolü
olmuştur.
Kısacası, Lübnandaki bu barış gücüne
katkımızın devam etmesinde yarar olduğunu görmekteyim.
Ayrıca, zor iklim şartları altında orada görev yapan
kahraman subay, er ve astsubaylarımıza görevlerinde
başarılar diliyorum. Bu vesileyle, kahraman ordumuzun tarihte
oynamış olduğu yapıcı, barışçı yolun burada
da devam ettiğini görmekten mutluluk duymaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Doğan.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, daha önce de
aynı tezkereleri müzakere ederken Hükûmetten bu konuda bilgi
istemiştik.
BAŞKAN Hükûmet söz talebinde bulunmadı efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır, ben tezkerenin konusuyla ilgili
soru sormak istiyorum.
BAŞKAN Soru-cevap işlemi yok bu konuda.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, soru-cevap değil. Bu tür
tezkerelerde
Daha önce bu konuda birçok tezkere, Silahlı Kuvvetlerin
gönderilmesiyle ilgili birçok tezkere burada müzakere edilirken bu tezkere
nedir? Bazı cümlelerin ne anlama geldiğini biz burada soruyorduk
Hükûmete. Burada da var, işte
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Böyle bir usul yok.
BAŞKAN Peki, yerinizden bir dakika sorunuzu sorunuz
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Tabii, bize söz hakkı doğmadığı için,
Tayyip Erdoğan yurt dışında Türkiye'nin onurunu
artırdı mı, artırmadı mı? bu konuda konuşma
hakkımız yok. Şimdi, burada AKPliler adına çıkıp
hep böyle methiyeler düzeceğine, Türkiye'nin gerçeklerinin de halk
tarafından bilinmesi lazım.
Şimdi, anılan bu tezkerede diyor ki:
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin UNIFILin görev süresinin
uzatılması
Uzatmadığı zaman ne olacak bu tezkere?
Birleşmiş Milletler bunun, bu tezkerenin süresini uzattı ama
Lübnan makamları Türk makamlarından ordu istemedi, asker istemedi; o
zaman ne olacak? Daha ortada hiçbir şey yokken, yani o zaman Güvenlik
Konseyi karar aldıktan sonra ve Lübnan makamları da Türk Hükûmetinden
böyle bir talepte bulunduktan sonra böyle bir tezkereyi görüşmemiz
gerekirken neden acaba
Bu aceleciliği öğrenmek istiyorum.
Dediğim gibi, Güvenlik Konseyi karar verdi ama Lübnan istemedi, ne duruma
düşecek Türkiye? Onu açıklamasını istiyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
Bu konuda bir açıklamada bulunacak mısınız
efendim?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) Yok efendim.
BAŞKAN Bulunmayacaksınız, peki.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi tezkereyi tekrar okutup oylarınıza
sunacağım:
25/6/2008
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos
2006 tarihinde kabul ettiği 1701 (2006) sayılı Karar ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 5/9/2006 tarihli ve 880 sayılı Kararı
ile bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türkiye,
Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL)ne Silahlı
Kuvvetleri unsurlarıyla katkı sağlamıştır. Söz
konusu iznin süresi Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29/5/2007 tarihli ve 892
sayılı Kararı ile 5 Eylül 2007 tarihinden itibaren bir yıl
uzatılmıştır.
Türkiye, gerek UNIFIL kara harekâtına, gerek UNIFIL-Deniz
Görev Gücüne yaptığı katkılarla, barışı
koruma harekâtının etkin biçimde icrasında önemli bir işlev
üstlenmiş, böylece, gerek BM sistemi içinde, gerek bölgesel ve küresel
ölçekte görünürlüğünün artmasını ve sahip olduğu
saygın konumun pekişmesini sağlamıştır.
Türkiyenin UNIFILe katılımı, bölgede barış ve
istikrarın korunmasına yönelik politikasının sürdürülmesine
önemli katkıda bulunmuştur.
UNIFILin görev süresi 31 Ağustos 2008 tarihinde sona erecek
olup, görev süresinin 31 Ağustos 2008 tarihinden sonraki dönem için
yenilenmesi yönünde BM Güvenlik Konseyi tarafından Ağustos ayı
içinde bir kararın kabul edilmesi beklenmektedir.
Lübnandaki siyasi ve güvenlik ortamının ülkedeki askerî
unsurlarımızın görevlerini sürdürmeleri bakımından
uygun olduğu düşünülmektedir.
Bu hususlar ışığında, Lübnan
makamlarının doğrudan talepleri ve bölgedeki güvenlik
koşulları da dikkate alınarak, BM Güvenlik Konseyinin UNIFILin
görev süresinin uzatılması yönünde karar alması durumunda,
hudut, şümul ve miktarı Hükûmetçe belirlenecek Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının, 1701 sayılı BM Güvenlik Konseyi
Kararı ve 880 sayılı TBMM Kararı ile tespit edilen ilkeler
kapsamında 5 Eylül 2008 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL
Harekâtına iştirak etmesi ve bu bununla ilgili gerekli düzenlemelerin
Hükûmet tarafından yapılması için Anayasanın 92 nci
maddesi uyarınca izin verilmesini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş bir
doğrudan gündeme alınma önergesi vardır. Okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım:
B) Önergeler
1.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğrunun, Ağaçlandırma ve Erozyonla Mücadele Kurumu Kanun
Teklifinin (2/154) İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/74)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/154 Esas sayılı, Ağaçlandırma ve Erozyonla
Mücadele Kurumu Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifim 45 gün
içerisinde görüşülmediği için TBMM İç tüzüğünün 37. maddesi
gereğince doğrudan TBMM Genel Kurulu gündemine
alınmasını,
Arz ederim. 07.05.2008
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
BAŞKAN Önerge sahibi Sayın Doğru, buyurunuz.
Süreniz beş dakika.
REŞAT DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ağaçlandırma ve Erozyonla Mücadele
Kurumu Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifimiz ilgili
komisyonlarda kırk beş gün içinde görüşülmediği için
İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine
alınması için söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Beşikten mezara kadar hayatımızda önemli bir yeri
olan ormanlarımız, bizlerin yanında, yaban ve doğal
hayatın barınağı olması, biyolojik
çeşitliliğin korunması ve sürdürülmesi açısından da
ülkelerin vazgeçilmez hazineleridir. Ülkemiz ormanları çeşitli
tıbbi, aromatik, endüstriyel ve süs bitkileri ile çok sayıda hayvan
türlerine sahiptir. Ülkemiz ormanları küresel öneme sahip değerli biyoçeşitlilik
kaynakları içermektedir. Bunlardan köknar, ladin, sedir, ardıç ve
sığlanın gen merkezi ülkemizdir. Bir başka deyişle bu
ağaç türleri yeryüzüne ülkemizden yayılmışlardır.
Tarihte savaşlarda filleri içerisinde saklayacak kadar, yüzde 72si
ormanlarla kaplı olduğu anlatılan Anadolu, maalesef bugün
yeşile hasret durumdadır. Ortak değerlerimiz olan
ormanlarımız, bizim geçmişten devraldığımız
ve gelecek nesillere genişleterek devretmek zorunda olduğumuz
mirastır.
Günümüzde kendisini şiddetle hissettiren küresel iklim
değişiklikleri ve buna bağlı olarak oluşan
sıcaklık artışlarının sebepleri arasında
orman alanlarının azalmasının önemli bir
ağırlığı vardır. Bu nedenle, yaşanabilir
çevre için büyük karbon deposu olan ormanların korunması ve
geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Ormanlarımız, hayatımızı sürdürmemiz için
gerekli mamul madde temininin yanında ülke ekonomisi için de önemli bir
sektördür. Ormanlar, topraklarımızın erozyonla yok
olmasını önlemesi, çevremize kattığı güzellikler,
sağlık, spor ve rekreasyon alanları ile
yaşantımızdaki yeri yanında yağışlara olan
katkısıyla da bereketin kaynağıdır.
Bu önemleri nedeniyledir ki ormanlar başta Anayasa güvencesi
olmak üzere ağır cezai hükümler içeren kanunlarla korunmuştur.
Bu katı kurallar, yaşantımızda sık sık
kullandığımız orman kanunları sözü ile de günlük
yaşam dilimize girmiştir.
Ormanlarımız yasal güvenceler ile korunmasına
rağmen, maalesef, zaman içerisinde sürekli olarak azalmaktadır.
Türkiye'de orman alanlarının azalmasının başlıca
nedenleri, orman aleyhine yapılan yasal düzenlemeler, yangınlar,
tarla açma, açık maden işletmeciliği ve yerleşim
alanları amacıyla yapılan uygulamalar olmaktadır.
Ormanlarımızın bir diğer problemi ise
verimsizliğidir. Ülkemizin ormanlarının yüzde 56sı
verimsizdir.
Türkiye'de genel müdürlük olarak 1937 yılında,
bakanlık olarak 1969 yılında örgütlenen ormancılık
sektörü yönetimi, Orman Bakanlığının çeşitli defalar
reorganizasyonları neticesinde başka bakanlıklar ile birleştirilmiş
olup bugün Çevre ve Orman Bakanlığı olarak kamu idaresi
içerisinde yerini almaktadır.
Yukarıda belirtildiği üzere, orman
alanlarımızın azalmasında en önemli faktörlerin
başında yasal düzenlemeler gelmektedir. Ormanların
korunması ve yeni orman alanlarının oluşturulması açısından
bugüne kadar ülkemizde yapılanları değerlendirdiğimizde
yapılanların önemini bir kez daha tespit etmekteyiz. Bununla birlikte
yeni orman alanlarının oluşturulması ve mevcut verimsiz
orman alanlarının iyileştirilebilmesi ile erozyona karşı
daha büyük hedefleri hep birlikte gerçekleştirmemiz gerektiğini
görmekteyiz.
Bugün, ülkemiz, topraklarının yüzde 85i maalesef
erozyon tehlikesiyle karşı karşıyadır. Sürdürülebilir
orman yönetimi ve prensipleri içerisinde ağaçlandırma ve erozyonla
mücadele konusunda yeni organizasyonları ortaya koyabilmemiz ve en
önemlisi bu alanda yeni kaynaklar oluşturmamız da gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, 21nci Dönem Tokat Milletvekilimiz
Sayın Lütfi Ceylan Bey, bu kanun teklifinin gündeme gelmesi için o dönem
çok büyük mücadeleler vermişti. Buradan kendisine teşekkür etmek
istiyorum. Bu nedenle, Çevre ve Orman Bakanlığınca yeni orman
statüsüne alınmış ve ilk defa ağaçlandırma
çalışması yapılacak olan orman alanlarında
ağaçlandırma faaliyetlerinde bulunmak ve erozyonla mücadele
amacıyla, kaynakları temin edilmiş, idari ve mali özerkliğe
sahip ağaçlandırma ve erozyonla mücadele kurumunun kurulması bu
kanunumuzla amaçlanmıştır.
Topraklarımızın erozyonla yok olmasını
önlemek, küresel iklim değişikliklerinden daha az etkilenmek ve iyi
bir yaşanabilir çevre için teklifimize desteğinizi bekliyor, yüce
Meclisimizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.
Önerge üzerinde Uşak Milletvekili Nuri Uslu, buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
NURİ USLU (Uşak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, dün öğlen saatlerinde
Mersin Gülnar ilçemizin ormanlarında çıkan orman yangını
hâlâ daha tam manasıyla kontrol altına alınamamış ve
500-600 hektara yakın orman alanı da yanarak kül olmuştur.
Aynı zamanda, o bölgede oturan 2 vatandaşımız da
hayatını yitirmiştir. Onlara Cenabıhaktan rahmet diliyorum
ve geride kalanlara da başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekili arkadaşımızın
vermiş olduğu kanun teklifi üzerine söz almış bulunuyorum.
Gerçekten, küresel ısınmanın son derece önem
kazandığı, bütün dünyada ve ülkemizde de bazı etkilerini
gördüğümüz bu son günlerde ormanları hatırlattığı,
ormanları gündeme getirdiği için kendisine teşekkür ediyorum.
Ancak, o Bakanlıkta yıllar yılı
çalışmış bir kardeşiniz olarak şöyle bir
değerlendirme yapmak istiyorum: Şimdi, 1937 yılından ta
günümüze kadar ülkemizde ciddi anlamda ağaçlandırma, erozyon kontrolü
ve rehabilitasyon çalışmaları yapılmıştır.
1969 yılında Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel
Müdürlüğü kurulduktan sonra çok daha planlı, çok daha programlı
ve çok geniş alanlarda ağaçlandırma çalışmaları
yapılmıştır, erozyon kontrolü çalışmaları
yapılmıştır.
REŞAT DOĞRU (Tokat) Kaynağa ihtiyacımız
var. Kuruma ihtiyaç yoktur.
NURİ USLU (Devamla) - Ağaçlandırmayı yapacak
ödeneğe ve orada çalışacak personele ihtiyaç vardır.
Mantalite olarak ülkemizde ağaçlandırma, ağaç
sevgisini kazandırma, bozuk orman alanlarını iyileştirme,
şehirlerimizin etrafında yeşil kuşaklar oluşturmak,
ağaç ve orman sevgisini geliştirmek, özel ağaçlandırma ve
fidancılığı teşvik etmek, orman içi ve orman
kenarındaki meraları iyileştirmek ve gelecek nesillere
yeşil, yaşanılabilir bir Türkiye bırakmak için orman
teşkilatı çok ciddi çalışmalar yapmıştır.
Bakınız, yapılan ağaçlandırma
miktarlarına şöyle baktığımızda, 1937
yılından 2002 yılına kadar yılda yapılan
ağaçlandırma miktarına baktığımızda ortalama
40 bin hektar civarında olmuştur. 2002 yılı sonuna kadar 1
milyon 900 küsur bin hektar alanda ağaçlandırma
yapılmıştır.
1992-2002 yılları arasında, yılda ortalama 75
bin hektar ağaçlandırma, erozyon kontrolü yapılırken 2003
yılında bu miktar 115 bin hektara, 2004 yılında 170 bin
hektara, 2005 yılında 175 bin hektara, 2006 yılında 401 bin
hektara, 2007 yılında da 400 bin hektara
çıkarılmıştır. Artan oranda ve ödeneğimiz
elverdiği oranda bütçemiz imkânlarında ciddi oranda
ağaçlandırmalar yapılmıştır.
Özel ağaçlandırmaya çok ciddi teşvik
verilmiştir. Cumhuriyet tarihinde, 2002 yılına kadar sadece 33
bin hektar özel ağaçlandırma yapılmışken 2003-2007
yılları arasında tam 40 bin hektar özel ağaçlandırma
yapılmıştır. Devletimiz ağaçlandırmaya çok ciddi
önem vermekte ve ağırlık vermektedir.
Bakınız, köy tüzel kişiliklerine, yapacakları
özel ağaçlandırma için hibe kredi verilmektedir, arazi verilmektedir
ama maalesef, Orman Kanununun geçmişten bu tarafa halkımız
arasında çok sert bir kanun olması ve orman alanına
dönüştürülen özel alanın bile daha sonra tekrar özel alana
dönüştürülememesinden dolayı -bu da Anayasamızdan gelen- hani,
orman alanları daraltılamaz, orman alanları devredilemez
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Uslu, lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
NURİ USLU (Devamla) Teşekkür ediyorum.
orman alanlarında statü değişikliği
yapılamaz kurallarından dolayı, insanlarımız
ağaçlandırmaya ve fidana maalesef çok sıkı
bakmamaktadır. Ancak, son yıllarda bu yavaş yavaş
kırıldı, özel ağaçlandırma ve özel
fidancılık ciddi oranda teşvik edilmeye başlanmıştır.
Kısacası şunu söylemek istiyorum:
Arkadaşımızın teklifinde, kurumun kurulmasıyla ilgili
olarak, gerçekten kurumun kurulmasına ihtiyaç yoktur; bilinçlenmeye,
ülkemizi sevmeye, ülkemizin bozkırlarını
ağaçlandırmaya gönüllerin dönmesi gerekiyor ve milletimizin,
devletimizin de ödeneğinin o tarafa doğru kaydırılması
gerekiyor. Ama o Bakanlıkta, orman teşkilatında, Orman Genel
Müdürlüğünde, Çevre ve Orman Bakanlığında çalışan
personelin ihtiyacı vardır, personelin özlük haklarının
iyileştirilmeye ihtiyacı vardır diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Uslu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü
soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Elektrik Piyasası Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Elektrik Piyasası Kanunu
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/554) (S. Sayısı: 249) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde, tasarının tümü üzerinde Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına ve Hükûmet adına yapılan
konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi, tasarının tümü üzerinde söz sırası
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Faik
Öztraka aittir.
Buyurun Sayın Öztrak. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Elektrik
Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geneli üzerinde
CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, huzurunuza gelen bu yasa
tasarısıyla, rekabete dayalı, kamu tarafından düzenlenen
bir enerji piyasasının kurulması amacıyla 2001
yılında kabul edilen 4628 sayılı Kanunun uygulanması
esnasında karşılaşılan aksaklıkların
giderilmesi ve dünya ve ülke şartlarında yaşanan
değişimlerin yasaya yansıtılmasının
amaçlandığı ifade edilmektedir. Diğer taraftan, arz
güvenliğinin sağlanması konusunda mevcut Kanunun yeterli
olmadığı söylenmektedir. Bu amaçla çeşitli düzenlemeler
getirilmektedir. Bu çerçevede kamu üretim şirketlerine Bakanlar Kurulu
kararıyla üretim yapma görevi de verilmektedir.
Değerli milletvekilleri, izninizle, yasayla ilgili
görüşlerimi aktarmadan önce bir uluslararası kuruluşun
Türkiyedeki enerji sektörüne ilişkin tespitlerini dikkatinize sunmak
istiyorum. Böylece, görüşülmekte olan yasa tasarısının
neden huzurunuza geldiğini daha iyi anlayabiliriz diye düşünüyorum.
Enerji arz güvenliği Türkiye için çok önemli bir endişe
kaynağıdır. Güçlü büyüme ve yükselen sosyal standartların
doğurduğu hızla artan talep sonucunda elektrik arz kesintileri
yaşanmaya başlamıştır. Türkiye, önemli makroekonomik
sonuçlar doğurabilecek potansiyel
olarak ciddi bir arz kriziyle karşı karşıyadır.
Verimliliği artırmaya ve talep yönetimini geliştirmeye yönelik
çabalar henüz önemli bir etki sergileyememiştir ve daha fazla
geliştirilmeleri gerekmektedir. Özel sektör yatırım seviyesi,
arzın talep artışıyla paralel olarak artmasını
sağlamak için yeterli olmamıştır ve önemli ithalat
seçenekleri de kısa vadede sınırlıdır.
Dolayısıyla, yerli üretime ve iletim kapasitesine yönelik
yatırımların arttırılması gerekmektedir. Bunun
için ilave üretim kapasitesine yönelik olarak özel sektörü daha fazla
yatırım yapmaya teşvik edecek önlemlerin alınması
gerekmektedir. İletim kapasitesini genişletmek için kamu sektörü
yatırımlarına ihtiyaç duyulacaktır. Ayrıca, en
azından kısa vadede gereken yatırım seviyesi ile özel
sektörün gerçekleştirmesi beklenen yatırımlar arasındaki
açık kapatılıncaya kadar üretim alanında da kamu
yatırımlarına ihtiyaç duyulacaktır.
Değerli milletvekilleri, sizlere aktardığım bu
değerlendirme geçtiğimiz Mayıs ayında yayımlanan Dünya
Bankası ve Türkiye Ülke İşbirliği Stratejisi 2008-2011
Raporunun ikinci bölümünün yirmi sekizinci paragrafındandır; enerji
sektörünün büyümenin önünde nasıl bir engel hâline getirildiğini tüm
açıklığıyla gözler önüne sermektedir.
Diğer taraftan, bu raporlar hükûmetin onayıyla
yayınlanır. Dolayısıyla, bu satırlar aynı zamanda
Hükûmetin enerji sektörünü ne hâle getirdiğinin de itirafıdır.
Sayın milletvekilleri, devletin resmî kurumlarının
verileri de Türkiye'nin ciddi bir elektrik enerjisi arz
sıkıntısıyla karşı karşıya
kaldığını göstermektedir. Türkiye Elektrik İletim
Anonim Şirketi tarafından Temmuz 2007de hazırlanan ve 2007-2016
yıllarını kapsayan Türkiye Elektrik Enerjisi On Yıllık
Üretim Kapasite Projeksiyonu Raporunda 2009 veya 2011 yıllarında
ülkemizde elektrik enerjisinde arz açığı ortaya çıkma
olasılığının oldukça yüksek olduğu ifade
edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, ortada çok ciddi bir tablonun
bulunduğu açıktır. Türkiye'nin öncelikli hedefi olması
gereken yüksek büyüme hızına ulaşma ve artan nüfusa hızla
yeterli iş imkânı sağlama çabaları, anlaşılan,
sadece izlenen yanlış politikalar nedeniyle ortaya çıkan cari
açığa yani artan dış borçlanma ihtiyacına değil
enerji darboğazına da takılacaktır. Bu durum, son dönemde
izlenen yanlış politikalarla elverişli küresel iklimin
getirdiği fırsatların nasıl heba edildiğini ve ülkenin
uzun dönemli büyüme altyapısının nasıl talan
edildiğini gözler önüne sermektedir.
Uzun vadeli bir bakış açısıyla ele
alınması ve planlanması gereken elektrik enerjisi sektöründe
neden bu tablo ortaya çıkmıştır? Bu sorunun cevabı 59uncu
ve onun devamı olan 60ıncı Hükûmet dönemlerinde izlenen
yanlış politikalarda aranmalıdır.
Hepinizin malumları olduğu üzere elektrik enerjisi,
yaşam kalitesinin ve sürdürülebilir büyümenin ikame edilemez bir
kaynağı olması nedeniyle, devletin özenli politikalar ve
akılcı stratejiler geliştirmesi gereken bir alandır. Bu
alanda yanlış politika ve stratejilerin maliyeti oldukça yüksek
olabilmektedir. Nitekim, huzurunuza getirilen bu yasa tasarısı son
beş yıllık dönemde izlenen yanlış enerji
politikalarının ortaya çıkardığı
sıkıntıların bir sonucu olarak değerlendirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, devlet, 2001 yılında
aldığı stratejik bir kararla enerji sektörünü özel kesim
yatırımlarına açmayı ve kamu tarafından düzenlenen bir
piyasa oluşturmayı amaçlamıştır. Bu çerçevede üretim
ve dağıtım tesislerinin özelleştirilmesi ve imkânlar
ölçüsünde kamunun bu alandaki ağırlığının
azaltılması benimsenmiştir.
Kanun koyucu, aynı zamanda, elektrik arzında ortaya
çıkabilecek sıkıntıları da öngörerek devlete bu
sıkıntıları ortadan kaldıracak belirli yetkileri de
vermiştir. Buna, gerektiğinde üretim tesislerine yatırım
yapmak da dâhildir. Yani hedef, enerji sektörünü özel kesime devredip hiçbir
sorumluluk almamak değildir çünkü nitelikleri itibarıyla bu sektör,
piyasa kurallarının tam anlamıyla çalışabildiği
bir sektör değildir. Burada hedef, enerji arz güvenliğini tehlikeye
atmadan enerjiyi güvenli, ucuz ve kaliteli bir biçimde topluma sunarken
yatırım ihtiyacının bir kısmını özel kesim
eliyle gerçekleştirmek suretiyle devletin diğer görevleri için ilave
kaynak yaratmaktır.
20 Şubat 2001 tarihinde kabul edilen 4628 sayılı
Elektrik Piyasası Kanunu, sektörde yukarıdaki çerçevede bir yeniden
yapılanmayı öngören özel nitelikli bir çerçeve kanun olarak
tasarlanmıştır. Söz konusu Kanunun
çıkarılmasının üzerinden yedi yıl gibi bir süre
geçmesine karşın sektörün yeniden
yapılandırılmasına yönelik öngörülen dönüşümler
gerçekleştirilememiştir. Bu bağlamda, yeniden yapılanma
çerçevesinde hedeflenen gerçek maliyetlere dayalı, rekabetçi, saydam ve
sürdürülebilir bir piyasa yapısı
oluşturulamamıştır. Aslında
sıkıntıların önemli bir kısmı, Hükûmetin
benimsediğini ilan ettiği politikalara popülist yaklaşımlarla
uymamasından kaynaklanmıştır.
2004 yılında alınan bir Yüksek Planlama Kurulu
kararıyla, özel sektör yatırımlarının elektrik
piyasasına yönlendirilebilmesi için strateji belgesi hazırlanarak
kamuoyuna sunulmuştur. Bu strateji belgesinde özelleştirmeye ve
özellikle dağıtım bölgelerinin özelleştirilmesine önem
verilmiştir. Amaç, özelleştirilen dağıtım
şirketlerinin üretime yatırım yapacak olan şirketlerle özel
anlaşmalar yapabilmelerine olanak tanımaktı. Böylelikle, özel
sektör girişimcileri arasında uzun vadeli ikili anlaşmalar ile
serbest piyasa koşullarına benzer koşullar içerisinde elektrik
fiyatlarının oluşabilmesi hedeflenmiştir ancak uzunca bir
zaman bekletildikten sonra nihayet 2007 yılında
hazırlıkları tamamlanma aşamasına gelen
özelleştirmeler, seçim öncesinde Hükûmet tarafından ani bir kararla
ertelenmiştir. Ertelemeye gerekçe olarak dağıtım
altyapısının yatırım ihtiyacı
gösterilmiştir. Oysa gerçek, Başbakanın bu uygulamalar öncesinde
yaptığı açıklamalarda yatmaktadır. Hükûmet uzun süredir
suni olarak sabit tuttuğu elektrik fiyatlarını seçime bir
yıl kala artırmak istememiştir. Hükûmetin kendi getirdiği
yeni düzenleyici çerçeveye uymaması, gerekli yatırım
ortamını yaratamamış ve özel sektörün üretim
yatırımlarının önü tıkanmıştır.
Maliyetlerdeki hızlı artışlara, kayıp ve
kaçağın azaltılamamasına rağmen, Hükûmet
kararlarıyla elektrik fiyatlarının sabit tutulması, bir
yandan özel kesimin yatırım yapmaktaki ürkekliğini
artırırken, kamu kuruluşlarını da yatırımlar
için kaynak yaratamaz hâle getirmiştir. Hatta, 2006 yılında,
özelleştirme gelirlerinin bir kısmı bu kuruluşlara gizli
sübvansiyon olarak verilmiştir. Aslında, seçim öncesinde Hükûmet
elektriğe zam yapmamakla övünürken, halktan, bu nedenle, gelecekte
karanlıkta kalacaklarını, fabrikaların
duracağını, kesintiler nedeniyle sanayide üretim maliyetlerinin
artacağını ve geleceğimizin, yüksek büyüme ve istihdam
olanaklarının yağmalandığını
gizlemiştir.
Sayın milletvekilleri, bu yanlış politikalar
neticesinde özel kesim enerji sektörüne yatırım yapmaktan
kaçınmıştır. Nitekim, yıllar itibarıyla
bakıldığında özel kesimin enerji yatırımlarının
gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı 2002 yılından bu
yana değişmemiştir. 2002 yılında enerji sektörüne
yönelen özel kesim yatırımlarının payı binde 3 iken,
bu pay 2004, 2005 yıllarında binde 2ye kadar gerilemiş, 2007
yılında ise tekrar binde 3 olmuştur.
Hızla artan talebe rağmen özel kesimin enerji sektörüne
yatırım yapmadığı ortada iken kamu kesimi elektrik
enerjisinde arz güvenliğini güvence altına alacak yatırım
kararlarını da alamamıştır. Yıllar
itibarıyla, devletin enerji yatırımlarının toplam kamu
yatırımları içindeki payı hızla
düşürülmüştür. 2002 yılında enerji sektörü
yatırımları kamu sabit sermaye
yatırımlarının yüzde 20,8ini oluştururken, 2007
yılına gelindiğinde bu oran yüzde 10,2ye gerilemiştir.
Kamu kesimi enerji yatırımlarının gayrisafi
yurt içi hasıla içindeki payı incelendiğinde, enerji
yatırımlarındaki ürkütücü tablo daha da iyi
anlaşılmaktadır. AKP hükûmetlerinin işbaşına
geldiği 2002 yılının sonunda kamu kesimi enerji
yatırımlarının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki
payı yüzde 1,3 iken, 2007 yılında bu oran binde 4e
gerilemiştir. Oysa 2001 yılında çıkan 4628 sayılı
Yasanın ilk hâlinin 2nci maddesinin (a) fıkrasının 1
numaralı bendinde Elektrik Üretim Anonim Şirketinin özel sektör
yatırımlarını dikkate almak suretiyle, Kurul onaylı
üretim kapasite projeksiyonu uyarınca, gerektiğinde yeni üretim
tesisleri kurabileceği, kiralayabileceği ve işletebileceği
açıkça hükme bağlanmıştır. İlgililer, bu maddede
bahsi geçen gerektiğinde kelimesinin muğlaklık
yarattığı ve bu gerekliliğe kimin karar vereceğinin
belirli olmadığı şeklinde bir gerekçeyle yatırım
yapmadıklarını dile getirmişlerdir. Enerji
Bakanlığı ve Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu
arasında bu yetkinin kim tarafından kullanılacağına
yönelik bir yorum farkının ülkenin geleceğini ipotek altına
almasını kabul edemeyiz. Kaldı ki -varsa- bu farkı giderme
mercisi de Hükûmettir.
Sayın milletvekilleri, Hükûmet politik tercihini özel kesimin
enerji sektöründe yatırım yapması ve kamunun bu sektörde
işletmeci olarak varlığını azaltması yönünde
yapmıştır ancak bunun gerektirdiği tedbirleri
almadığı için ciddi bir zaaf ortaya
çıkmıştır. Söz konusu olan, insanlarımızın
temel haklarından biri olan yaşam kalitesindeki iyileşmenin
sürdürülebilmesidir. Bu hizmetin -kamu veya özel, kimin eliyle verilirse
verilsin- güvenli ve kaliteli bir şekilde millete sunulmasından
devlet sorumludur. Özel kesimin enerji arz güvenliğini sağlayacak
yatırımları gerçekleştiremediği ortada iken kamu yatırımlarını
devreye sokacak tedbirlerin AKP Hükûmetleri tarafından
alınmaması ağır bir ihmaldir.
Değerli milletvekilleri, şimdi bir başka önemli
konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Elektrik Piyasası Kanununda
değişiklik yapan 5496 sayılı Kanunun 10/5/2006 tarihinde yasalaşmasından sonra
4628 sayılı Yasanın Elektrik Üretim Anonim Şirketine
yatırım yapma yetkisini veren 2nci maddesinin (a)
fıkrasının birinci bendi bir şekilde yok olmuştur.
Komisyonda bazı yetkililer bunun sehven unutulduğunu ifade
etmişlerdir.
Sayın milletvekilleri, şimdi soruyorum: Kanunun
verdiği bu yetki 2006 yılına kadar neden
kullanılmamıştır? Kanunun arz güvenliği
açısından en önemli maddesi, 2006 yılında yapılan
düzenleme sırasında nasıl sehven yok olmuştur? Neden
elektrik arzında yaşanacak sıkıntılar çok açık
bir biçimde ortada iken gerekli önlemler alınmamıştır?
Elektrik Üretim Anonim Şirketi, Enerji Bakanlığı, EPDK veya
Başbakanlık bu sorunu görmemiş midir? Gördüyse
uyarmamış mıdır? Uyardılarsa buna kim karşı
çıkmıştır? Bu soruların her aşamasında görev
ihmali söz konusudur. Bu sorular mutlaka sorulmalıdır, çünkü konu,
her bakımdan ülkemizin ve insanlarımızın geleceğini
ipotek altına almıştır.
Değerli milletvekilleri, uzun süredir Sayın
Başbakan Bu ülkede taş taş üstüne koyanlar, koymayanlar ayrımı yapıyor. Rakamlar, bu ülkenin
en kritik sektöründe AKP Hükûmetlerinin nasıl taşı taş
üstüne koymadıklarını açıkça sergiliyor. Ortaya çıkan
tablo gayet açıktır; 2003 yılından bu yana enerji
sektöründe kamu ne kendi yatırım yapmıştır ne de özel
sektörün bu yatırımları yapması için gerekli ortamı
yaratmıştır. Tüm bu gelişmeler, bazılarına göre
2009 yılında, bazılarına göre de bu yıl
karşılaşılması olası görünen elektrik enerjisi
arz sıkıntısının bağıra bağıra
geldiğini, buna karşı, Hükûmetin gelen bu uyarılara
kulaklarını kapayarak basiretli davranamadığını
açıkça göstermektedir.
Hükûmet, yedek kapasite fazlasıyla aldığı
enerji sektöründe bu imkânı kullanamamış, ilave kapasite
yaratamamış ve sektörde ciddi bir arz güvenliği sorunu
yaratmıştır. Burada orta vadeli bir bakış
açısının eksikliği ve günü yaşama
yaklaşımı kendini açıkça göstermektedir. Bu kötü yönetimin
faturası her zaman olduğu gibi yine halkımıza çıkacak
ve önümüzdeki dönemde enerji darboğazı büyüme ve istihdamın
önünde önemli bir engel olacaktır.
Diğer taraftan, küresel kredi koşullarının
oldukça iyi olduğu bir dönem geride kalmıştır. Ayrıca,
son dönemde Çin ve Hindistan gibi ülkelerin yeni enerji tesisleri kurma
çabalarına hız vermesi, enerji sektöründe kullanılan
yatırım mallarının fiyatlarının hızla
artmasına ve bu malların tesliminin çok uzun sürelere
yayılmasına neden olmuştur. Bu durum, yeni kapasite
yaratılmasını hem pahalılaştırmış hem
de zorlaştırmıştır.
Diğer taraftan, Hükûmetin elektrik fiyatlarına
hesapsız kitapsız müdahalesi, kamunun yatırımcı
kuruluşlarını finansman darboğazına sokmuş ve
istese de yatırım yapamaz hâle getirmiştir. Şimdi bu
hesapsızlığın faturası, bu sene başından
itibaren yüzde 44leri aşan şok fiyat artışlarıyla
vatandaşlarımıza çıkarılmaktadır.
Sayın milletvekilleri, yasa tasarısının maddeleri
üzerine arkadaşlarım detaylı görüşlerini sunacaklar. Bu
nedenle maddelerin ayrıntılarına girmeyeceğim. Ancak, bu
yasa tasarısı acaba mevcut sıkıntılara çözüm olacak
mıdır? Tasarının 6ncı maddesi arz güvenliğinin
sağlanması için alınacak önlemleri tanımlamaktadır.
4628 sayılı Kanunun kamuyu gerektiğinde yatırım
yapmaya çağıran maddesi oldukça açık iken Hükûmet elektrik
enerjisi yatırımlarını gerçekleştirmekten kaçınmış
ve bu madde 2006da bir şekilde yok edilmiştir. Şimdiki
düzenlemeyle elektrik sıkıntısı kapımıza
dayanmışken devlet ancak maddede sayılan bir dizi önlemin
hiçbirinin çalışmaması hâlinde yatırım yapabilecektir.
Sayın milletvekilleri, Türkiyenin ciddi bir enerji
darboğazıyla karşı karşıya olduğu dikkate
alındığında, kamunun enerji yatırımı
yapabilmesinin uzun bir deneme yanılma sürecine bağlanması,
sorunu daha da ağırlaştırmaktan başka bir işe
yaramayacak ve ortaya çıkacak ızrar hâlinin bazı gruplar
tarafından istismarına neden olacaktır. Hem reel sektörün ve
dolayısıyla ülkenin rekabet gücünün korunması hem de tüketici
refahının artırılabilmesi için kamunun enerji sektörüne
yapacağı yatırımların önüne, mevcut arz
darboğazı dikkate alınarak, yeni koşulların getirilmemesinin
önemli olduğu düşünülmektedir. Bu husus istismarı engelleyecek, fiyatların
daha doğru ve rekabetçi bir noktada teşekkül etmesini sağlayacak
ve arz güvenliğinin tesis edilmesine önemli katkı
sağlayacaktır.
Sayın milletvekilleri, getirilen düzenleme, sonuç olarak,
Hükûmetin bu sektörü yönetememesinden kaynaklanan ciddi hasarın önüne
geçmekten çok uzaktır.
Değerli milletvekilleri, sözlerimi tamamlarken bir hususun
altını çizmek istiyorum. Elektrik sektöründe yaşananların
ne küresel piyasalarda yaşanan krizle ne uluslararası enerji
fiyatlarının artmasıyla ne de iktidar partisine açılan
kapatma davasıyla ilgisi yoktur. Gelinen nokta, Hükûmetin bu ülkeyi
nasıl hesapsız kitapsız borçlandırarak, kendilerine
bırakılan imkânları har vurup harman savurarak yönettiğinin
ya da yönetemediğinin çok açık bir göstergesidir.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetlerinin yanlış
politikaları ekonomide ciddi risklerin birikmesine yol
açmıştır. Bunun en önemli göstergesi, yavaşlayan büyümeye
rağmen artan cari açık ve bugün konuştuğumuz enerji
darboğazıdır. Bozulan küresel iklimle birlikte bu riskler
açığa çıkmaktadır. Bu çerçevede ekonomiden sorumlu
bakanların bu durum karşısında gereken önlemleri almak
yerine, olan biteni AKPnin kendine açtırdığı davanın
neden olduğu siyasi belirsizliğe bağlama çabaları durumu
daha da kötüleştirmekte ve âdeta halkın sırtından kurban
kesilmektedir. Hükûmetin bu yanlışlardan kısa sürede dönmesini
ve halkın kendisine verdiği yetkiyi ekonomide yaşanan
sıkıntıları arttırma yönünde değil gidermekte
kullanmasını bekliyoruz ve temenni ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, bugün grup
konuşmalarını dikkatle dinledim. Bakınız, dünyada çok
ciddi, ters bir küresel dalga üstümüze doğru geliyor. Türkiye bu dalgaya
her yeri açık bir vaziyette, büyük kırılganlıklar üreterek
yakalanmış vaziyette ama ben
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
FAİK ÖZTRAK (Devamla)
Sayın Başbakanın
gruptaki konuşmasına baktığım zaman, tabandan tavana
modernizasyon, tavandan tabana modernizasyon gibi birtakım felsefi
tartışmaların yapıldığını görüyorum.
Arkadaşlar, bu durum âdeta Bizansın son günlerinde meleklerin
cinsiyetinin tartışılmasına benziyor. Bu çerçevede
Hükûmetin bir an önce asli görevine dönerek ekonomide gerekli önlemleri
almasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Öztrak.
Tasarının tümü üzerinde söz sırası Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oktay Vurala aittir.
Buyurunuz Sayın Vural. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın milletvekilleri, Elektrik Piyasası Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinize
saygılarımı arz ederim.
Tabii, Türkiye bugün, aslında ekonomik ve siyasi
belirsizliklerin yaşandığı, aynı zamanda ekonomik ve
siyasi risklerinin bedelinin millet tarafımızdan ödenmeye
başlandığı bir dönemi yaşıyoruz.
Dolayısıyla, bugün gelinen noktada Türkiyenin geleceği
açısından bu gelişmelerin toplumda önemli bir güvensizlik
kaynağı oluşturduğunu ifade etmek istiyorum.
Yapılan çalışmalarda
vatandaşlarımızın yüzde 73ü Türkiyenin çok kötü bir yolda
olduğunu ifade ediyor. Beş yıl öncesi iyi mi, kötü mü? diye
sorulduğunda, yüzde 49u Kötü. yüzde 11i Aynı. demiş,
sadece yüzde 29u Daha iyi. demiştir. Geleceğin nasıl
olduğunu soranlar açısından da yüzde 62si geleceğin çok
daha kötü olacağını ifade etmektedir.
Yine yapılan bir çalışmada Beş yıl önce
durum daha iyiydi. diyenlerin oranı yüzde 45,2dir,
Değişmedi. diyenlerin oranı ise yüzde 26,8dir.
Aslında, bütün bu sonuçlar vatandaşın Türkiyenin
bugün geldiği durumdan memnun olmadığını, gelecek
konusunda da AKPnin bir umut vermediğini ve millet nezdinde de
popülaritesinin ortadan kalktığını göstermektedir. Bunlar,
aslında bir sonuçtur. Bu bakımdan, bugün geldiğimiz bu noktada
Türkiye gerçekten büyük risklerle karşı karşıya. Ekonomide
açıklar devri: Dış ticaret açığı 2002ye göre 5
kat artmış, cari işlemler açığı 24 kat
artmış, özel sektörün döviz pozisyon açığı
artmış ve Türkiyenin maalesef riskleri artmıştır.
Bugün geldiğimiz bu noktada da aslında bugün
tartıştığımız konuda da yeni bir açıkla
karşı karşıya olduğumuzu bu kanun ortaya koyuyor:
Enerji açığı. Türkiyede bir enerji açığı sorunu
vardır, arz güvenliği sorunu vardır. Bu arz güvenliği
sorununu çözebilmek için ne yapabilirim diye Hükûmet bu tasarıyı
getirmektedir. Demek ki bugüne kadar riskler öngörülmemiş, yönetilmemiş
ve maalesef, Türkiye, enerjisiz kalabileceği bir döneme adım
atmıştır.
Bütün bunların hepsi, bakıldığında,
aslında AKP politikalarının bir sonucudur. Aslında
16/11/2002de Sayın Başbakan Acil Eylem Planını
açıkladığı zaman şunları söylemişti:
Adı üstünde, acil eylem. Enerji piyasası rekabete açılacak.
Elektrikte TRT payı kaldırılacak. Enerji fiyatları
üzerindeki yükler azaltılacak. Bir yılda işletme hakkı
devri tamamlanacak, enerji kayıpları azaltılacak. Bugünkü
Hükûmet, 10 Ocak 2008de, bu sefer yine kayıp kaçak oranının
indirileceğini acil durum olarak ortaya koymuş; yine Elektrik
üretimi ve dağıtımının özel sektöre
katılımı sağlanacak. demiş, Elektrik arz
güvenliği artırılacak. demiş. Dolayısıyla, ilk
Hükûmetten, 16 Kasımdan, 2002den bugünkü Hükûmetin Acil Eylem
Planına baktığımız zaman elektrikte acil dedikleri
hiçbir hususu gerçekleştirememişler.
İşte, bugün geldiğimiz bu noktada, yine Dokuzuncu
Kalkınma Planında Arz güvenliği için kaynak ve ülke
çeşitlenmesi yapılacak. Bugün kaynak ve ülke çeşitlenmesinin
yapılmamasının sonuçlarını görüyoruz. Kamu sektörden
çekilecek. denmiş, biraz sonra konuşacağımız yasayla
göreceksiniz, kamu nasıl sektörün içine çekilmek isteniyor, onun
planını yapıyoruz. Kamu, düzenleyici denetleyici rolü çerçevesinde
arz güvenliğini takip edecek diyoruz. Düzenleyici ve denetleyici rolü
olan Enerji Piyasasının arz güvenliğinden nasıl
uzaklaştırıldığını biraz sonra
kanunlaştıracağız. Dokuzuncu Kalkınma Planı bunu
söylüyor. Bugün getirdiğimiz bu kanun, Dokuzuncu Kalkınma
Planının hedeflerini gerçekleştirmek yerine, eleştirileri
doğrultusunda yeni hükümler getirmektedir.
Şimdi, Dokuzuncu Kalkınma Planını bu Meclis
kabul etti ve Bu kalkınma planına uyulmalı ve komisyonlarda da
kalkınma planlarına uyum esası öncelikle görüşülmelidir ve
gözetilmelidir. demesine rağmen, bu kanunda kalkınma planıyla
ilgili herhangi bir hükmün yer almadığını görüyoruz.
Yatırımda öncelik özel sektörün olacak. denilmiş
ve Dokuzuncu Kalkınma Planında 2006 yılında öngörülen 2,5
katrilyonluk yatırım 2013 yılında 2,6 katrilyon olarak
belirlenmiş ve bugün görüştüğümüz, bugün
çıkartacağımız yasayla arz güvenliği
açısından kamu tekrar yatırımcı olarak gündeme
sokulmuştur. Böylelikle, yine, kalkınma planındaki
Yatırımda öncelik özel söktürün olacaktır.
yaklaşımına oldukça aykırı bir kanunu bugün
görüşmüş olacağız.
Sanayi aboneleri lehine değişiklik yapılacak.
denilmiş. Bugün yapılan son zammı da dikkate
aldığımız zaman mesken ve sanayi aboneleri arasındaki
fiyat farkı sadece yüzde 9-10 civarında kalmıştır.
Bütün bu gelişmelerle ilgili getirilen kanun, esas
itibarıyla, bugüne kadar AKPnin arz güvenliği konusunda
atmadığı adımların, yapmadığı
yatırımların, işletemediği piyasanın neticesinde
buraya gelmiştir. Dolayısıyla bugün Enerji Piyasası
işletilememiş, Bakanlık görevini yapamamış ve Türkiye
maalesef ciddi bir enerji açığıyla karşı
karşıya kalmıştır.
Bakın, kanunda hep 2012 yılı, 2013 yılı,
2010 yılı gibi, zamanlamayla ilgili yatırımların acil
bir şekilde yapılmasını öngören tedbirler vardır.
Enerji yatırımlarını bu kadar kısa sürede yapma
isteği aslında bugüne kadar AKP döneminde, bu elektrik sektörüne,
özellikle, gerekli yatırımın yapılmamasından
kaynaklanmıştır.
1999 yılında 26.119 olan kurulu güç, 2002
yılında 31.856 megavata yükselmiş, bugün 2007 sonu
itibarıyla 40.777 megavat olmuştur. Kurulu güç artışı
2001 yılında yüzde 4, 2002 yılında yüzde 12,4
olmuşken, 2007 yılında kurulu güç artışı binde 5
olmuştur. Dolayısıyla, AKP döneminde açıkçası 3.513
megavat 2002 yılında işletmeye alınmışken, 2007
yılında işletmeye alınan kurulu güç sadece 212
megavattır. Bugün AKPnin işletmeye aldığı, bu dönemde
işletmeye alınan elektrik enerjisi üreten santrallerin çok önemli bir
kısmı, kendisinden önceki hükûmetlerin planladığı,
yatırımını yaptığı yatırımlardır
ve bugün baktığımız zaman eğer doğal gaz
dışındaki elektrik santrallerinin ömrünün üç ila yedi yıl
arasında yapıldığını düşünürsek, bir iktidar
döneminde maalesef AKP yeterince yatırım yapmış
değildir. Mesela, Afşin-Elbistan: 13/11/2006 tarihinde işletmeye
girdi. Bunun sözleşmesi 5 Haziran 1998de imzalanmış, 2000de
temeli atılmış, fiilen işe başlamıştır.
2006 Temmuz ayında yine 320 megavat Çanakkale-Çan. Yine, bunun sözleşmesi
15/10/1998de yapılmış, 25/06/2000 tarihinde de temeli
atılmıştır.
Bütün bunları dikkate aldığımız zaman
açıkçası AKP döneminde maalesef kurulu güce, enerjiye
yatırım yapılmamıştır, kendi geçmiş
dönemindeki yatırımların neticesinde elektriği
vatandaşımıza iletmiş ve ama artık kurulu gücün
yetmeyeceğinin de farkına varılmıştır.
1999-2000 arasında kurulu güç artışı yüzde
21,2dir. 2003-2007 arasında artış yüzde 14,6 olmuştur ve
tüketimin giderek artmış olmasına rağmen kurulu gücün
azalmış olması çok ciddi bir arz güvenliği sorunu ortaya
çıkarmıştır ve böyle bakıldığı zaman,
yine Enerji Bakanlığı, TEDAŞın 2007 yılında
arz güvenliği açısından yaptığı üretim kapasite
projeksiyonu çalışmasında diyor ki: Güvenilir üretimlerde 2.877
gigavat ve 4.452 gigavat saat azalma olmuştur. Bu projeksiyonla enerji
ithalatı-ihracatı dikkate alınmamasına rağmen,
Türkiyede önemli bir arz açığıyla karşı
karşıya olunduğunu ortaya koymuştur. 20 milyar kilovat saat
bir açığın kısa vadede ortaya çıkabileceği ifade
edilmiştir.
İşte, bu dönemde elektriğe yeterince
yatırım yapmayan Hükûmet, bugün arz güvenliğini sağlamak
açısından kamu kurumlarını görevlendiren bir tasarıyla
karşı karşıya kalmıştır. Öyle ki, elektrik
bulunamayan bir ülkede
Elbette dış ülkelere elektrik satmamız
mümkün, Yunanistana elektrik satıyoruz, Iraka da satıyoruz.
Bakın, Türkiyede kurulu güce yatırım yapmayanlar, 12 Kasım
2003 tarihinde kısa vadede 2004te Iraka bin megavat enerji ihracı, yetmedi 5 bin megavat da
yakın gelecekte Iraka enerji ihraç edeceğiz diyorlar. Hangi kurulu
güçle? Kendi kurulu gücünüz yok. Bugün bu tasarıyla Türkiyede
birtakım özel sektöre teşvikler getirip arz güvenliği
açısından da kamuya görev vererek ancak bu arz
açığımızı kapatacakken, Hükûmet, yurt
dışına olmayan elektriğimizi satma anlaşmaları
dahi imzalayabiliyor. Dolayısıyla, bu kadar gözünün ucunu görmeyen
bir Hükûmet, gerçekten Türkiyeyi ciddi bir enerji açığıyla
karşı karşıya getirmiştir. Bugün
çıkartacağımız kanun, aslında, acilen
yapılması gereken birtakım yatırımların önünü
açmak için öngörülmüştür. Bu kanunda maalesef çevre duyarlılığı
yoktur, orman duyarlılığı yoktur, mera
duyarlılığı yoktur. Bütün bunlarla ilgili sorunları
aşabilmek ve kısa vadede bunun sosyal maliyetini vatandaşa
yükleyecek bir kanun tasarısıyla bunun önünü açmak istemektedir,
sadece elektrikte değil, doğal gazda da. İşte, doğal
gazda da 2011 yılından itibaren, mevcut kontratlarla birlikte talebi
dikkate aldığımız zaman, arz artık talebi
karşılayamayacak duruma geliyor. Doğal gazda da arz açığı
var, elektrikte de arz güvenliği maalesef yok olmuş durumdadır.
O bakımdan, bugün geldiğimiz bu noktada ,maalesef, Türkiye bu arz
güvenliğini sağlayacak tedbirleri de almış değildir.
Bakınız, petrolle ilgili, biliyorsunuz, bu Meclis bir
Ulusal Petrol Stok Ajansı kurulmasını öngördü, doksan günlük bir
petrol stoklama mecburiyeti getirdi. Sayın Bakana sordum; 2005, 2006,
2007de bu petrol stokuna uymayanlarla ilgili tespitler
yapıldığını, rafinerilerin
uymadığını, akaryakıt istasyonlarının
uymadığını, aslında bu kanunla ortaya konulan Ulusal
Petrol Stok Ajansının da hiçbir yaptırımının
olmadığını; dolayısıyla, açıkça,
Türkiyenin, böyle kritik fiyat dalgalanmalarının olduğu bir
dönemde stoksuz bir şekilde piyasaya girdiğini ifade ediyor.
Doğal gaz yer altı depolaması sadece Marmarada
kuyularda var. Ne oldu Tuz Gölünde? Bir sürü yolsuzluklar, bir sürü
usulsüzlükler. Maalesef, doğal gazda da arz açısından, fiyat
şoklarına karşı bizi koruyabilecek ve arz güvenliğini
sağlayacak depolama yapılamadı, stok yapılamadı. Bugün
geldiğimiz bu noktada bunun bedelini milletimiz ödüyor. Üç aylık bir
stokla, geçmiş bedellerle, vatandaşa, tüketicilerimize, petrolümüzü,
doğal gazımızı satabilecek iken ya da elektrik
üreticilerine satabilecek iken, bunun bütün riski fiyat olarak
vatandaşımıza yükleniliyor. Açıkçası, Hükûmetin
özellikle bu piyasalarda yeterince stok oluşturmaması zaten
piyasanın oluşmamasını sağlıyor. Böyle bir piyasa
oluşmadığı zaman da buna müdahale etmeniz gerekmektedir,
bugünkü de açıkçası bir müdahaledir.
Bugün, piyasa açısından bakıldığı
zaman, 2009 yılı, açıkçası gerçekten piyasa işlemiyor,
acil yatırım yapması lazım. Doğal gazda kriz,
elektrikte kriz, tabiri caizse bir enerji kriziyle karşı
karşıya olabiliriz. O bakımdan çok ciddi
yatırımların yapılması gerekmektedir ve
açıkçası bu kanunun, bu şekilde, bu yatırımların
önünü açıp açmayacağı hususu da oldukça düşündürücüdür,
endişe verici yönü vardır. Çünkü piyasa yoktur, piyasada bu arz
güvenliğini sağlayacak kamu kurumlarının karar alma
mekanizması ta Bakanlar Kuruluna kadar uzatılmaktadır. Bunlar
zamanında karar almadığı zaman, arz güvenliği
açısından piyasaya diğer aktörler de girmediği zaman,
milletimiz bunun bedelini elektriksiz kalmakla, enerjisiz kalmakla ödemek
durumunda kalacaktır. Tabii bütün bunlarla birlikte, maalesef, ülkemizde
önemli ölçüde dış piyasaların da etkilediği enerji fiyat
artışı
Bu enerji fiyat artışı Türkiyeyi çok
kötü bir dönemde yakalamıştır. Cari işlemler
açığımızın ve özellikle değerlenmiş
paranın etkisiyle bu enerji fiyat artışının
İleride bu cari işlemler açığının
sürdürülemeyeceği dikkate alınarak büyük bir bedelle karşı
karşıya kalabileceğimizi düşünüyorum.
IMFnin yaptığı son Dünya Ekonomik Outlook
(Bakış) Raporunda, Türkiye riskli ülkeler arasında
gösterilmektedir. Cari işlemler açığı bu fiyatların
artışından dolayı gayrisafi millî hasılanın yüzde
7,6sına yükselecektir -daha önce 6,3tü- dolayısıyla, böyle
bakıldığı zaman enerji fiyatlarının önemli ölçüde
vatandaşlarımızı etkileyeceği bir döneme gidiyoruz.
Tabii beceriksiz, verimsiz bir yönetimin sonucu şok
zamlardır. Onun için, Türkiye elektrikte yüzde 40 zamla karşı
karşıya kalmıştır. Vatandaş birdenbire elektrik
faturasının yüzde 40 arttığını görmektedir. Peki,
daha önce bunlarla ilgili tedbirleri niye almadınız? Çünkü artık
deniz bitti, yürütülemezdi. Vatandaşlar tüketim patternlerini
ayarlamışlar ve buna göre gelirlerini
dağıtmışlar, siz birdenbire yüzde 40lık bir zam
yapmakla vatandaşın bütçesine bir darbe vurdunuz. Bunlar son derece
yanlış politikalardır. Şok edici politikalar,
vatandaşın harcanabilir gelirini, başka yerlerden kaydırarak,
buraya ikame etmesi sonucunu doğurur ki bunun önemli ölçüde
fakirleşme meydana getireceğini düşünüyoruz.
Tabii, bu zammın bir başka yönü daha var: Belki de
tüketimi kısmak için getirilen bir husustur, vatandaş tüketemesin,
ödeyemesin diye. Bir Sayın Bakan bunu ifade etmişti; vatandaş
ödeyemesin, tüketemesin, tüketemeyince elektriğe ihtiyaç kalmayacak,
dolayısıyla arz açığı böylelikle ortadan kaybolacak
diye bir yaklaşım tarzı. Doğrusu, bunu
vatandaşlarımızın bu medeniyetten faydalanmasını
engelleyen bir husus olarak görüyoruz.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Orta Çağ
karanlığına geri götürecekler.
OKTAY VURAL (Devamla) Tabii Sanayide yük azaltılacak.
demişti. Elektrikteki vergi yüküne bakıldığı zaman,
Türk sanayicisi OECD ortalamasına kıyasla yüzde 62 daha pahalıya
satın almıştır enerjisini. Yüzde 62 daha pahalı!
Sayın Bakan geçen konuşmada diyor ki: Türkiyede en ucuz
elektriği satıyoruz diğer Avrupa ülkelerine göre. En ucuz
doğal gazı satıyoruz Avrupa ülkelerine göre. Bugün
baktığımız zaman, satın alma gücü paritesine göre,
görüldüğü gibi, gerek elektrik fiyatında bütün ülkelerden
Bakın, Portekizden, Polonyadan, Avusturyadan, İrlandadan,
İngiltereden, İspanyadan, Yunanistandan çok daha pahalı
elektrik tüketiyor sanayicilerimiz. Vergi payımız da yine OECD
ülkeleri içerisinde en pahalı, 4üncüsü, yüzde 18,5lik bir vergi
payı var. İşte, böyle bir yapı içerisinde nereden nereye
geldik? 16 Kasım 2002 Sanayide vergi yükü azaltılacak.
azaltılmadı, Arz güvenliği sağlanacak.
sağlanmadı, TRT payı kaldırılacak.
kaldırılmadı, Dağıtımda özelleşme olacak.
olmadı. Peki, ne yapıldı? Zamdan başka bir şey
değil. Türkiyede maalesef bu konularla ilgili önemli ölçüde Hükûmetin
eleştirilecek yönleri var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Vural, lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
OKTAY VURAL (Devamla) - Tabii, bu çerçevede iki hususu dile
getirmek istiyorum: Yüksek Planlama Kurulu maliyet bazlı
fiyatlandırmayı yayınladı 14 Şubat 2008de ve
TEDAŞın yapılandırılmasıyla oluşturulan 20
tane, elektrik dağıtım şirketleri listesi var, Bakanlar
Kurulundan, Yüksek Planlamadan çıkmış, 20 tane. Bir
bakıyorum ki Aras Elektrik iki defa yazılmış, Çoruh yok.
Yani Trabzon, Artvin, Giresun, Gümüşhane, Rize ve Dicleyi içeren bu
dağıtım şirketleri Yüksek Planlama kararında yer
almamış, 2 tane de Aras var. Şimdi, nasıl
çıkartılıyor bunlar? Çoruh neden yok? Neden Aras 2 tane var?
Oysa bakıldığı zaman 2004 yılında yayınlanan
strateji belgesinde 21 tane dağıtım bölgesi vardı,
şimdi, Arası çıkardığınız zaman 19 tane
kalıyor. Bunlar, gerçekten Hükûmetin enerji politikalarıyla ilgili
çok dikkatli çalışmadığını ortaya koyuyor.
Bir başka, son husus da biraz önce Sayın Öztrak da ifade
etti
BAŞKAN Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
Buyurunuz.
OKTAY VURAL (Devamla) Tamamlıyorum efendim.
Şimdi, 2006 yılında bir kanun
değiştirildi, 4628. 4628 Elektrik Piyasası Kanununun ikinci
maddesinin (a) bendi çıkartıldı. Şimdi kanunla tekrar onu
yerine getiriyoruz. Niye çıkarttınız? Şimdi niye
getiriyoruz? Böyle bir kanun yapma olur mu? Düşünün, yani gerçekten bütün
bunlar aslında enerji arz açığının neden ortaya
çıktığını da göstermektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiyenin geleceği
açısından son derece önemli ve kritik olan bu enerji arz
açığının giderilmesi konusunda atılacak adımlara
elbette destek vereceğiz ama Hükûmetin bu politikaları, enerji arz
açığını gidermek bir yana maalesef enerji arz
açığını piyasa aktörleriyle çözemeyeceğini de ortaya
koymuştur. Maddelerde de bölümlerde de milletvekili arkadaşlarım
Milliyetçi Hareket Partisinin görüş ve düşüncelerini sizlerle
paylaşacaktır.
Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.
Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına söz, Kayseri Milletvekili Taner Yıldıza ait.
Buyurunuz Sayın Yıldız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben de Elektrik Piyasası Kanunu
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyoruz. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii aslında, ben kriz çıkması hâlinde sevinen
hiçbir kimsenin olmayacağını tahmin ediyordum fakat biraz
yanılmışım. Kriz çıkması hâlinde sevinebilecek
kişilerin olduğunu görüyorum, daha şu anda ortada hiç böyle bir
olgu yokken.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Tenkit edilmesin mi?
TANER YILDIZ (Devamla) - Tabii bunun için bazı
kavramları analiz etmemiz lazım. Her zaman, bu kürsüye
çıktığımızda, enerji üzerine yeni şeylerden
bahsedelim derken o kavramları tekrar etmediğimiz takdirde
bunların yeterince anlaşılmayacağı endişesiyle
ben o kavramlara tekrar girmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, enerjiyle alakalı
koyduğunuz politika ve stratejilerin değişmez
olmadığının kabul edilmesiyle alakalı
yanlıştır. Koyduğunuz politikaların ve temel
stratejilerin değişen kısımları vardır,
değişmeyecek kısımları vardır. Mesela,
değişmeyen kısımlarından bir tanesi, özelleşmeyle,
liberalleşmeyle alakalı, piyasanın serbestleşmesiyle
alakalı ana olgudur, bu değişmez ama bunun hangi evrelerde,
hangi üslupla ve nasıl yapılacağıyla alakalı bir
kısım detaylar değişebilir. Mesela bahsedildi: Özellikle bu
arz güvenliğiyle alakalı, Dünya fiyatlarından
bağımsız bir kısım olumsuzluklar var. dendi.
Değerli arkadaşlar, özellikle enerjide dünya
fiyatlarından bağımsız herhangi bir olgunun
gelişebilmesi mümkün müdür, özellikle enerji ithalatı bu oranlarda
olan bir ülke için? Bunun olması mümkün değil. Sizin, petrol
fiyatları 22 dolarken vereceğiniz ayrıntılar
başkadır, 122 dolarken vereceğiniz ayrıntılar
başkadır.
BAŞKAN Sayın Yıldız, bir
dakikanızı rica edeceğim.
Sayın milletvekilleri, demin yanlışlıkla
oturum durdurulmuştu. Yeniden başlattığım için soru
sormak için sisteme giren milletvekillerinin tekrar istemlerini yinelemelerini
rica edeceğim.
Teşekkür ederim.
Buyurunuz Sayın Yıldız.
TANER YILDIZ (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar,
mobil santrale bakışınız değişir, nükleer
santrale bakışınız değişir. Ehem mühim
sırası yaparsınız, takdim tehir yaparsınız,
bunlarla alakalı değişiklikler mutlaka yapılabilecektir.
Koyduğunuz temel strateji ilanihaye gidecek diye bir konu yoktur.
Değişmezlerini söyledim, piyasanın serbestleşmesiyle
alakalı, liberalleşmesiyle alakalı değişmezler
muhakkaktır. Bunu değerli arkadaşımız da konuşmasında
belirttiler. Bugün sektörler itibarıyla enerji sektöründeki kamu artı
özel sektör sabit sermaye yatırımlarındaki konfigürasyon aynen
denildiği gibidir, ama bunun bir gerekçesi vardır. Kamu küçülmeyi
başında hedefine koymuştur. Özellikle AK PARTİ Hükûmetimiz
hem Acil Eylem Planında hem de çizdiği yol haritasında bunu net
olarak belirtmiştir. Oranlar da zaten bunu söylüyor. Yani kamu 2002
yılında oran olarak yüzde 1,3 civarında -gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı olarak- yapmışken şu anda binde 4ler
civarında yapmaktadır. Bu kötü bir şey değildir. Kamunun
enerji yatırımlarından çekilmesi, bilinmeyerek gelinen bir nokta
değildir, bilinerek gelinen bir noktadır. Ancak, şu
kısmına katılmak mümkün: Buradaki boşluğu neyle ikame
edeceksiniz? Özel sektörle. Evet, özel sektörde bütün kanuni zeminler,
yönetmelikler, her türlü altyapı hazır olmasına rağmen,
gerek dünya şartlarından dolayı gerekse yurt içi bir
kısım şartlardan dolayı zeminin oturmasını
bekleyen bir kısım yatırımcılar daha geç yatırım
yapma kararı almışlardır. E, bu da normaldir. Ama şu
anda geldiğimiz noktada özellikle iktidarıyla muhalefetiyle bütün
hepimizin konsensüs sağladığı, ortak paydaya koyduğu
yenilenebilir enerji kaynaklarıyla alakalı, yerli kaynaklarla
alakalı bütün gelişimler ortadadır. Mesela, rüzgâr bunlardan bir tanesi. 78 bin megavat
civarında bir müracaat oldu, biz bunu 50-52 bin megavat civarında
kabul edersek dublikasyonları önlemek açısından, bunun şu
anda gerçekleştirilebilir oranı takribi 13 bin-15 bin megavat
civarındadır. İşte bu kanun tasarısındaki bir
madde bunun hangi şartlarda nasıl elimine edileceğiyle
alakalı kuralları, sistematiği getirmektedir. Bu açıdan
Yani, düşünün, problemimiz gelen aşırı talebin nasıl
indirileceğiyle alakalıdır. Bu, yatırım
açısından, özellikle yerli kaynaklar açısından önemli bir
gelişmedir.
İnşallah yarın Devlet Su İşlerinde
yapacağımız törenle, sayın bakanlarımızın da
katılımıyla önemli bir konuya daha vurgu
yapılmaktadır. 1.600 tane büyüklü küçüklü hidro projelerinin, nehir
tipi santrallerin, hepimizin yine yapılmasını istediğimiz
santrallerin bir parçasının yapımıyla alakalı bir
tören yapılacaktır. Bunların her birisi
yatırımcının iştiyakıyla alakalı
konulardır.
Tabii ki oran olarak baktığımızda enerjide
-yine yüzde olarak söylüyorum- kamu sabit sermaye
yatırımlarının yüzde 20,8den yine aynı gerekçeyle
yüzde 10,2ye gelmiş olmasından da -aynı sebeple- bahsedilmesi
gerekmektedir.
Tabii, burada Uluslararası Enerji Ajansının dahi
-dikkat edin- yedi yıl önce koyduğu temel stratejiyle, temel yol
haritasıyla şu anki geldiği nokta bile farklıdır çünkü
dünyada birincil enerji kaynaklarıyla alakalı ciddi bir
değişim olmaktadır. Petrol ağırlıklı enerji
sisteminden doğal gaz ağırlıklı enerji sistemine
geçişin yaşandığı günümüz dünyasında sistem
dinamiklerindeki değişimler nedeniyle enerji geçiş
dönemlerindeki zorunlu olarak ortaya çıkan uluslararası sorunlarla
karşı karşıya kalınmıştır. Bir
Gaspromun kâr açıklaması dahi uluslararası enerji
ajansının temel politikalarını bile etkilemiştir.
Bundan yedi yıl önce doğal gaz üzerine verdiği direktif, şu
anda nükleere kaymıştır, yani zeminini kaybetmiştir. O
açıdan, bunların her birisini olumsuz gelişme olarak
nitelemektense tam aksine dinamikler karşısında, yine aynı
şekilde, AK PARTİ Hükûmetimizin her sektörde olduğu gibi bu sektörde
de dinamik davranmasıyla alakalı konulardır.
Yapılan önemli eleştirilerden bir tanesinin bu kanunla
düzenlenmeye çalışılan konunun arz güvenliğiyle
alakalı, kamunun, devletin müdahalesi olduğuyla alakalı
yapılan eleştirilerdir. Arkadaşlar, buna katılmak mümkün
değil çünkü özellikle arz güvenliğiyle alakalı -ben maddelere
çok geçmeyelim demiştim ama birkaç tane maddeyi, özellikle bu kanun
tasarısı ne getiriyor ne götürüyor bununla alakalı birkaç
konudan bahsetmek isterim- konularda bir kısım tanımlamalar
yapılmıştır. Önceki kanunda gerektiğinde ibaresi yerine
hangi şartlarda ve nasıl gerekir? Hangi şartlarda
gerektiğinde kim ne kadar sorumlu olacaktır? Bununla alakalı bir
kısım detaylar verilmiştir. Mesela, arz güvenliği
bağlamında Enerji Bakanlığımızın özellikle
bu talep projeksiyonu TEİAŞ bünyesinde iletim
kısıtlarını asgari seviyeye indirerek, iletim
şebekesinin planlamasından, tesisinden, işletmesinden, sistem
güvenilirliğinin muhafaza edilmesinden ve üretim kapasitesi projeksiyonu
ile bunu yaklaşık yirmi yıllık uzun dönemler boyunca takip
edilmesiyle alakalı çalışmalardır. Burada iki kavramı
birbirine karıştırmamak gerekir, o da: Piyasanın serbest
hâle gelmesiyle, liberalleşmesiyle beraber, onun hangi oranda
serbestleştiğine dair gözlemleri bulundurmak Enerji
Bakanlığının görevidir. Bu, kamunun bir müdahalesi olarak
algılanmaması lazımdır ve özellikle 31 Aralık 2009
tarihine kadar ülke içerisinde oluşturulacak izole bölge besleme
yöntemiyle elektrik enerjisi ithal edilebilecektir. Burada da bir
yanlış anlama zaman zaman oluyor.
Siz, değerli arkadaşlar, birincil enerji
kaynağını ithal edebilen bir ülkeyseniz, niye hazır
elektriği eğer fiyatı uygunsa, işinize geliyorsa, ülke
menfaatlerine uygunsa bunu bu şekliyle almayacağız? Ama UCTE
dediğimiz Avrupadaki enterkonneksiyonun şu anda fiilî olarak iç içe
geçtiğimiz son ülkesi olan, doğuyla bağlantısındaki
son ülkesi olan Türkiye'nin
Buradaki izole bölgeye de bir açıklık
getirmek istiyorum. Sayın Bakanımız da en son geneli üzerinde
konuştuğunda kısaca bahsettiler. Bu izole bölge, Avrupadaki
enterkonneksiyondaki bulunan frekansın doğudaki herhangi bir
etkileşimden olumsuz manada bir noktaya gelmemesiyle alakalı
çalışmadır. Bununla alakalı da bizim işte burada, bu
kanun tasarısındaki bahsettiğimiz 2009un sonuna kadar bu
şekliyle ithal edebilecektir. Bizim batıdaki iletim
hatlarımız, yani Yunanistan, Bulgaristan gibi 380 kilovoltluk enerji
nakil hatlarıyla alakalı bu konu değildir. Ama şu anda
Suriye gibi, Irak gibi, İranın iki tane hattı gibi, Gürcistan
gibi hatlarda bu zorunlu hâle gelmiştir.
Peki, bu kanun tasarısında başka ne tür
değişiklikler yapıyoruz? Özellikle EÜAŞın, DSİ
bünyesindeki üretim tesislerini tasarı hükümlerine göre devralmasıyla
alakalı bir kısım düzenlemeler var ve bununla alakalı da
kendisi veya bağlı ortaklıkları vasıtasıyla
işletebilecek ya da gerektiğinde sistemden çıkartacaktır.
Şimdi, düzenlemeyle alakalı bir örnek vermek gerekirse,
lisans iptalleriyle alakalı bir düzenleme getiriyoruz. Bildiğiniz
gibi, herhangi bir lisans alan üretici, bu lisansını o üretimi
yapmadığı hâlde dahi devam ettirebiliyor idi. Bunun cezai
şartlarının bulunması lazım mutlaka. İşte
burada, EPDK tarafından haklı görülmeyen gerekçelerden dolayı
üretim tesisi yatırımlarını kendisine verilen süreler
içerisinde gerçekleştiremeyen tüzel kişiliklerin lisansları iptal
edilecek. Bunların da hangi şartlarda, nasıl iptal
edileceğiyle alakalı da bir kısım düzenlemeler
yapılacak.
Aynı zamanda, tröstleşmeyi önlemek için, herhangi bir
özel sektör üretim şirketinin iştirakleriyle beraber
işlettiği üretim tesisleri yoluyla piyasada sahip olacağı
toplam pay, bir önceki yıla ait yayımlanmış Türkiye toplam
elektrik enerjisi kurulu gücünün yüzde 20sini aşamayacak. Yani bugün 40
bin megavatlar civarında, 41 bin megavatlar civarında bir kurulu güç
olduğunu varsayarsak, neredeyse 15-16 milyar dolarlık bir portföyün
daha üzerindeki bir yapılanmaya bu manada müsaade edilmemiş olacak.
Bu da oldukça büyük bir rakam. Gerek uluslararası şirketlerin
Türkiyedeki oluşturacağı konsorsiyumlar vasıtasıyla
gerekse yerli gerekse yabancı bütün finans kaynaklarının bu
rakamlara ulaşabilmesi şu anda zaten çok olası görünmüyor. Ciddi
bir rakam bu, nükleer enerji de dâhil olmak üzere.
Tabii, burada özellikle yerli kaynaklarımızın
kurulu gücünün azami 200 kilovatlık üretim tesisiyle mikro tesislerin de
herhangi bir lisansa tabi olmaksızın, izne tabi olmaksızın
yapılabilmesiyle alakalı, yatırımcının önünün
açılmasıyla alakalı bir konu. Biraz önce de tabii bir cümle
söylendi, çok fazla anlayamadık ama Bu kanun tasarısı
yatırımcının önünü açmak üzere yapılmıştır,
o yüzden buraya getirilmiştir. denildi. Evet arkadaşlar, yani itiraf
ediyoruz: Bu kanun tasarısı yatırımcının önünü
açmak üzere buraya getirilmiştir. Keşke daha fazla açabilsek de daha
fazla yatırım yapabilseler. O yüzden de amacına matuftur.
Tabii, bu arada teşviklerle alakalı, aslında
olabildiğince Hazine, DPT, Maliye Bakanlığı ve Enerji
Bakanlığı arasındaki görüşmelerin bir ortak mutabakat
metniyle beraber, alt komisyonda çalışan diğer
arkadaşlarımızla beraber yaptığımız
çalışmada, gerek Plan Bütçe Komisyonunda gerekse alt komisyonda
yaptığımız çalışmada şunu gördük: Daha fazla
teşvik verilebilmesi hepimizin dileğidir, temennisidir. Ama bunu ülke
şartlarından bağımsız hâle getirmek zaten mümkün
değildir. O yüzden, burada üretim tesislerinin işletmeye giriş
tarihlerinden itibaren, özellikle 2012 yılı sonuna kadar iletim
sistem kullanım bedellerinin yüzde 50sinin indirim yapılmasıyla
alakalı -yatırımcı lehine- böyle bir düzenleme yapılmıştır
ve 2012 sonuna kadar işletmeye girecek üretim tesislerinin
yatırım döneminde düzenlenen kâğıtların da damga
vergisi ve harçlardan müstesna tutulması öngörülmüştür.
Tekraren söylüyorum: Teşvik sisteminde belki daha
fazlasının yapılması gerekebilirdi ama dediğim gibi,
ülke şartlarını da göz önünde bulundurarak ancak bunlar
yapılabildi.
BOTAŞla alakalı tabii ki düzenlemeler var. Özellikle
kış aylarında, geçtiğimiz kış aylarında
yaşadığımız sıkıntının tekrar
yaşanmamasına matufen, doğal gaz arz-talep dengesinin
sağlanmasında yaşanan sıkıntıların
aşılmasıyla alakalı Doğalgaz Piyasası Kanununda
yapılan değişikliklere göre, BOTAŞ spot
sıvılaştırılmış doğal gaz ithalatı
yapma izni alabilecek. Bu, aynı zamanda uzun süreli kontratlar yapabilen,
özel sektörle alakalı da herhangi bir kısıt getirmiyor. Bu,
artık uluslararası piyasadaki, camiadaki kabiliyetlerle mütenasip
olacak.
Bir değişiklik de şudur: Özellikle doğal gaz
ithalatı lisansı almak için başvuran tüzel kişiler için
öngörülen şartlar BOTAŞ için aslında öngörülmemiş olacak.
İthalatçı şirketler açısından da yapacakları her
doğal gaz ithalatı bağlantısı için ayrı ayrı
lisans alma zorunluluğu aranmayacak. Bu da önemli bir
değişiklik. Uzun dönem
sıvılaştırılmış doğal gaz ithalatı
anlaşması bulunmayan şirketler, herhangi bir piyasadan spot
sıvılaştırılmış doğal gaz ithalatı
yapabilmiş olamayacaklar.
Doğal gaz ithalat lisansları için yapılan
başvurulara, özellikli yatırımcının da sağlam bir
muhatap bulması açısından otuz gün içerisinde cevap verilme
hakkı sınırlandırılıyor ve aynı zamanda kamu
ihale kurumları hükmünden bunlar muaf tutulmuş olacaklar.
BOTAŞın uluslararası anlaşma yapmasıyla
alakalı da, yine, tabii yeni bir düzenleme yapılıyor, o da
iştirak ilişkisine girmesi. Değerli arkadaşlar, bu son
derece önemli bir şey. Özellikle petrolde ve doğal gazda Irakın
güneyinde yapılan ve 35 tane firmanın belirlenmesi
sırasında çok önemli kriterler ortaya kondu. Bunlar gerek bütçe
büyüklükleri açısından gerekse faaliyetler açısından önemli
tespitlerdi. Bu tespitlere yetişebilmek ve o büyüklükleri yakalayabilmek
için özellikle ENİ gibi firmaların nasıl kurulduğunu
düşünürsek, devlet ve özel sektörün bu manada iş birliği
yapmasının kaçınılmaz olduğunu ve uluslararası
piyasalarda ciddi bir büyüklük göstermesi gerektiğini de söylemiş
oluruz.
Tabii burada BOTAŞın yeni uluslararası projelerde
yer alıp yatırım yapabilmesine ve benzer hizmetler sunan
girişimcilerle beraber, aynı sektörde faaliyette bulunmalarıyla
beraber, ortaklık kurabilmesine imkân sağlamış olacak ve
asgari sınırları sağlamayanların
satışına izin verilmeyecek, ancak kanunun yayımından
itibaren iki yıl içerisinde bu şartlar aranmayacak. Bu enerji
verimliliğiyle alakalı yapılan bir düzenlemedir. Enerji
verimliliğinin ülkemizde gerek insanımız bazında, vatandaşlarımız
bazında gerekse kurumlar bazında kültürünün daha hızlı
yerleşebilmesi açısından böyle iki yıllık bir sürenin
konulmasının biz fayda getireceğini umuyoruz. İnşallah
hep beraber bu kültürü yerleştirmiş olacağız.
Özellikle 2011 yılının sonuna kadar devreye
alınacak tesislerin ulaşım yollarından ve şebekeye
bağlantılandırılan bütün enerji nakil hatlarındaki
yatırım ve işletme dönemlerindeki ilk on yıllık izin,
kira ve irtifak haklarıyla alakalı da kullanım izin bedellerine
yüzde 85 indirim uygulanacak. Bunun da yatırımcının önünü
açması açısından önemli bir değişiklik olduğunun
farkında olduğumuzu söylemek isterim.
Şimdi, EPDKdaki yöneticilerle alakalı -aslında
bunu Komisyonda da konuşmuştuk- fleksibilite açısından ve
hareket kabiliyeti açısından EPDK yöneticilerinin Memurlar ve
Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna
tabi olmalarını sağlayacak, burada, idari bir düzenleme var ve
bu idari düzenleme de onların daha rahat karar verebilmelerini teminen
olacak.
TRTyle alakalı, değerli arkadaşlar, tabii ki
söylememiz lazım. TRT bizim, 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce
çıplak maliyetlere geçiş açısından da bütün TRT
fonlarının kaldırılacağıyla alakalı
taahhüdümüz. Evet, bunu tedricen kaldıracağız, doğrudur.
3,5ten, bildiğiniz gibi, 2ye indirildi ve burada verginin de bu
şekliyle dublikasyonu önlemek açısından özellikle organize
sanayi bölgelerinin dağıtım hakkı kazandıktan sonra,
elektrik dağıtımında, alırken ödediği TRT
payını müşterisine intikal ettirirken aradaki farktan TRT fonu
alınıyordu. Bu kanun tasarısının
kanunlaşmasıyla beraber bu alınmamış olacak. Bu da
nihai tüketici açısından az da olsa olumlu bir gelişmedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın
Yıldız.
TANER YILDIZ (Devamla) - Ama ana hedefimizin TRTnin özellikle
yerine ikame edilecek bu ödeneklerden sonra enerjide, elektrik faaliyetlerinde,
elektrik faturalarında çıplak maliyetlere geçişle alakalı
hedefimizin bozulmadığını ben burada söylemek isterim ve bu
kanun tasarısıyla beraber -bunun nihai bir kanun tasarısı,
kanun olmayacağını özellikle söylemek isterim- belki bir
yıl sonra, iki yıl sonra eğer
yatırımcımızın önünü açmak açısından bu
piyasanın, serbest piyasanın oturması açısından daha
farklı bir kanun tasarısıyla değişiklik getirmemiz
gerekiyorsa onu da getireceğimizi peşinen söylemek isterim ve
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.
Buyurunuz Sayın Bakan, bir açıklamanız var galiba.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri: hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Burada birkaç noktaya, daha doğrusu birkaç noktanın
düzeltilmesi ihtiyacı olduğunu gördüm, onun için bu
açıklamaları yapmayı uygun buluyorum çünkü zaman zaman bu tip
değerlendirmeler yaygın olarak yapılıyor. Her
defasında düzeltmeye kalksak da, nedense, bir gömleğin
yanlış düğmelenmesi gibi o yanlış düğmelenme
hâlen devam ediyor. Ben de bunu yeri geldiğince düzeltmeye
çalışıyorum ama artık, inşallah, bu son olur diye
düşünüyorum.
Bir kere, şunu ifade etmek istiyorum: Biraz önce muhalefetten
söz alan iki değerli arkadaşımız ki, kendilerinin
geçmiş dönemde de çok güzel hizmetleri olduğunu biliyorum, yani
takdir ettiğimiz arkadaşlar ancak bilgilerinin epey düzeltilmeye
ihtiyacı olduğunu görüyorum. Sebebi şu: Bir kere, enerji bir
bütün; kömürüyle, rüzgârıyla, yenilenebilir enerjisiyle,
elektriğiyle, doğal gazıyla bir bütün. Şimdi, böyle bir
durumda çok farklı değerlendirmeler yapılabiliyor.
Bir kere, göreve geldiğimizde Türkiyenin elektrik
ihtiyacının bir kısmı Bulgaristandan alınıyordu
ve yetmiyordu; dolayısıyla, göreve geldiğimizde yerli kaynaklara
da ağırlık vererek, verimliliğe de ağırlık
vererek bunu durdurduk ve kendi imkânlarımızla sürdürmeye
çalışıyoruz. Bugün de hem Iraka hem Suriyeye yetirebildiğimiz
kadarıyla- hatta şimdi Yunanistanın da ihtiyacı oldu
Komşularımızın bu zor durumlarına da
yardımcı olmayı bir görev biliyoruz. Şimdi ben
arkadaşlara soruyorum:Elektriği olmayan bir ülke bunlara nasıl
elektrik verebilir?
Şimdi Elektrik krizi var. deniliyor. Bu, çok yaygın
olarak, iki kelimede bir enerji krizi, elektrik krizi, elektrik yetmiyor
Şimdi, bakınız, Türkiyede seksen yılda üretilen
elektriğin üzerine yüzde 58 daha kattık. Şu salonda daha önce 5
lamba yanıyorsa, bu 5 lambaya 3 lamba da biz ekledik, yani seksen
yılda 5 lamba, altı yılda 3 lamba ekledik buna. Bir orantı
kurun, ne yaptığımızı, bunun nasıl olduğunu
birlikte bir anlamaya çalışalım. Aslında burada üzerinde
durmamız gereken
İşin içinde olanların ancak bildiği
bir şey bu. Burada biz verimliliğe ağırlık verdik.
Kapasitede, kullandığımız
yerli kapasitede verimliliği artırarak bunu
gerçekleştirdik. Bu arada Hiç yatırım yapılmadı.
deniyor. Ben şaşıyorum, yani bunu nasıl söyleyebiliyorlar?
Şu açtığımız tesisleri görmüyorlar mı? Bizim
dönemde açılanları ben sadece rakam olarak vereyim. Sadece özel
sektör tarafından 3.200 megavat karar verildi, kuruldu ve
açıldı, 3.200 megavat. Ayrıca, 11.250 megavat kurulu gücünde
yeni santral yatırımına başlandı ve önümüzdeki dönemde
bunlar devreye alınacak, 8 bin megavatlık da yeni yatırıma
başlandı, bunun da lisansları alındı.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Ne kadar zaman sonra Sayın
Bakan?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ
GÜLER (Devamla) Anlatacağım, onu da anlatacağım, hepsini
anlatacağım değerli arkadaşlar, şimdi
anlatacağız.
OKTAY VURAL (İzmir) Anlat, anlat!
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ
GÜLER (Devamla) - Dolayısıyla,
biz şu anda 30 milyar dolar civarında yatırımı devlete
bir kuruş yük olmadan başlattık, bunlardan biraz önceki
bahsettiğim rakamları bitirdik, bir kısmı da devam ediyor.
Şimdi, daha evvelden, eğer eski usul gitseydik,
alım garantileriyle yaptığımız ihalelerle Türkiyenin
bütün yatırımlarını altı ayda bitirirdik,
yatırıma boğardık Türkiyeyi ama çocuklarımız,
torunlarımız bu alım garantilerinden sıkıntıya
girerdi.
Şimdi, aynı Meclistesiniz, aynı Mecliste hepimiz bu
yasaları çıkartıyoruz, 2001 yılında çıkan bir
yasa var, 4658 ve bu 4646yla beraber, Doğal Gaz Piyasası Kanunuyla
beraber çıkan kanunda kamunun yatırım yapması öngörülmüyor.
Bana Niye yatırım yapmadınız? diyorsunuz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Yapmadınız demiyoruz,
doğru bilgilendir diyoruz.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ
GÜLER (Devamla) Kamu yatırım yapmayacak, kamu yatırım
yapmayacak. Bir daha tekrar ediyorum: Kamu yatırım yapmayacak, özel
sektör yapacak ve burada biz hiçbir şekilde kamuya yük olmadan bunu
karşılayabiliyoruz. Özel sektörde de 2006 yılından itibaren
büyük bir yatırım ortamı da oldu. Şu anda peş
peşe bu yatırımları yapmak üzere müracaatlarını
yapıyorlar. Ne oldu da, madem Türkiye bu kadar kötü, madem bu ekonomik
durum sizin dediğiniz kadar kötü, güvensiz bir ortam varsa, niye millet
yatırım yapmak için, enerji yatırımı yapmak için
birbirini ezerek, çiğneyerek bu yatırımlara müracaat ediyor,
yapıyor?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Niye elektriğe zam
yaptınız? Niye elektriğe zam yaptınız madem her
şey o kadar iyi?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Şimdi, burada şöyle söyleyeyim
AKİF AKKUŞ (Mersin) Ülkeyi işgal etmek için
yapıyorlar Sayın Bakanım!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Ben, belli bir nezaket içinde bunu ifade
etmeye çalışacağım, siz şimdi olayı
elektriklendirmeye çalışmayın.
Herhâlde Türkiyede yaşıyorsunuz, petrolün, 22 dolardan
140 doları geçtiğini biliyorsunuz. Yani, bu, yüzde 7 değil, 7
kat, yüzde 700 arttı.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) ÖTVyi
azaltırsınız olur biter!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Aldığımız doğal gaz
da bu kurallarla alınıyor, aşağı yukarı bu
parametrelerle alınıyor ve bunun içinde de sadece geçen yılki
petrol fiyatı 60 dolardan 2 katını aştı şu anda.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Niye bozdunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Şimdi, böyle bir durumda, biz, beş
buçuk yıl zam yapmadan geldik ve bundan dolayı sanayicimize, dar
gelirlimize, ihracatçımıza, turizmcimize büyük katkılarda
bulunduk. IMFin bu dönemde verdiği para 6,4 milyar dolardır, kredidir,
bizim enerjide halkımıza aktardığımız,
sağladığımız avantaj 20 milyar dolardır. Biri
kredidir, biri doğrudan doğruya katkıdır; biz bunu
yaptık. Yani, o zaman basın da elektrik fiyatları artmalı,
zam yapılmalı dediği zaman hiç sesiniz çıkmadı. Burada
yaptığımız bizim, yüzde 700 artan bir kaleme
karşı yaptığımız bu zamdır ve sadece bir
yıl içinde yüzde 100 arttı petrol.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) 10uncu maddede sıvı
yakıta vergi muafiyeti getiriyorsunuz!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ
GÜLER (Devamla) Biz elektriğimizin yarısını doğal
gazdan alıyoruz, lütfen bu gerçekleri bilin. Eğer yapmasaydık
başka yerden çıkacaktı, cebimizden ödeyecek hâlimiz yoktu,
bunları bilerek yaptık.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Milletin anasını
ağlattınız!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) O zaman nasıl inanarak yapmadıysak
şimdi de inanarak yapıyoruz. Bunun hesabını biz veriyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) 10uncu maddede vergi muafiyeti
getiriyorsunuz!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Halka da bunun hesabını biz
vereceğiz. Maliyete dayalı bir modelle fiyatların
oluşturulması bizim hedefimizdi, petrolde de onu yaptık.
Petrolde daha evvelden fiyatları Bakanlık ayarlıyordu, daha
sonra Petrol Piyasası Yasasını çıkardık; bu
devrimdir, koskoca bir sektörü tamamen liberalize ettik ve şu anda
fiyatlar, altın fiyatı gibi, devamlı olarak
değişebiliyor, artar da düşer de. Bu seferki yaptığımız,
otomatik fiyat ayarlamasında zam olarak tecelli etti; yarın maliyetler
düşer, indirim şeklinde olur. Yani, buradaki mesele bu.
Bunu da bilin ki, biz, bu arada, yerli kaynaklara
ağırlık vererek bunları oluşturuyoruz. Kömür
santralleri, şu anda Afşin-Elbistan C ve D, tamamen bizim
geliştirdiğimiz
Böyle bir şey söz konusu değildi. Onun
kömürünü biz bulduk, ismini biz taktık, bütün modelini, ihale usulünü
Türk tipi bir yatırım modelidir bu. Bir kuruş devletin
kasasından para çıkmayacak ve bunun
karşılığında, hastanelerimiz, okullarımız
bununla yapılacak.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Elektriği niye
ucuzlatmıyorsunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Yani, burada, kimseye herhangi bir şeyi
peşkeş çekme imkânı da yok. Şimdi, dolayısıyla,
biraz bunları incelemek lazım. ARGEnizin olması lazım,
araştırma yapmanız lazım.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Elektriği niye
ucuzlatmıyorsunuz madem hiçbir maliyeti yoksa?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Özensiz çalışmaların
neticesinde, burada halkı yanıltarak bir yere varamazsınız.
Yani, biz, bilime ve teknolojiye dayalı bir çalışmayla
bunları oluşturuyoruz ve yaptığımız
çalışmalarda
Şunu söyleyeyim size: 9 vilayetten 59 vilayete
-doğal gazda- çıkarıyoruz, buna para buluyoruz da santral
yapmaya mı bulamayacağız? Bunları da yapardık ama
bizim modelimizde özel sektör bunu yapacak diye öngördük.
Bakın, ben size nasıl yetiştirdiğimizi
anlatayım elektrikte, bu da çok önemli: Şimdi, kapasite kullanım
artışı diye bir şey var, bunu hepiniz biliyorsunuz,
kapasite artışını. Bizim EÜAŞ santrallerimiz,
EÜAŞa bağlı santrallerimiz 2003 yılında yüzde 35
verimle çalışıyordu, yüzde 35ti termik santrallerimizde
kapasite kullanım oranı; biz, Haziran 2008 itibarıyla bunu yüzde
74e ulaştırdık; bu, yüzde 100 artıştır. Yani,
yüzde 35 çalışan santralleri biz yüzde 74e
İşte, püf
noktası burası, verimli çalışma. Onun için, ben
arkadaşlarıma teşekkür borçluyum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Elektriğin fiyatını
niye ucuzlatmadınız?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Herkes, sanki -bir zevkle bekliyor- bir kriz
çıkacak
Ben bu kadar mazoşist bir duyguyla, acı çekmeyi isteyen
böyle bir şey göremiyorum. Ama ben bir Bakan olarak, sizi
bakanlıklarda battaniyeyle oturtmadım, İran otuz dört gün
doğal gazı vermeyince sizi üşütmedik. Aynı zamanda,
yetmiş sekiz yılın en sıcak yazı, en kurak yazı
geçen sene geçti, çok şükür bir şey olmadı. Herkes bekliyor
Orada bir kriz bekliyor. diye. Ama biz verimliliği artıran bir çalışma
yaptık
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Müsaade ederseniz bir iki cümle daha
söyleyeyim lütfen.
BAŞKAN Lütfen, süreniz aştı.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Şimdi, bakınız, 2007 sonu
itibarıyla termik santrallerimizde yenileme çalışmaları
sonucu 7,4 milyar kilovat saatlik üretim artışı
sağlandı. Sadece 700 bin metre boru değiştirildi
santrallerde ve kablolar yer altına indi. Burada reaktif güç denen bir
mesele var. Antalyaya biz ikinci bir Antalya yaptık, yani yeniledik
bunları. Bunlara para harcandı. Ama şu anda, çok şükür,
hepiniz, yani pek çok kişi kriz beklerken en sıcak yazları
geçiriyoruz, klimalar çalışıyor ve şu anda elektriğe
yaptığımız zammı da söyleyeyim, şu anda tekrar
altını çizerek, ispat ederek söyleyeyim, kaynak da verebilirim size:
Biz, şu anda hem doğal gazda hem elektrikte Avrupanın en ucuz
kullanan ülkelerinden bir tanesiyiz. Bizden daha ucuz doğal gazda iki ülke
var -konutlarda bir tane var, sanayide iki tane var- elektrikte de bizden iki
veya üç tane daha pahalı var. Yirmi yedi ülke var
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Bakanım,
onların ücretleri fazla ama ya!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Bakınız, bütün bunlara rağmen
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) - Millî gelirleri 140 milyar dolar.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Ya buna memnun olmanız lazım sizin.
Bu sizi çok mu rahatsız ediyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) Hepinize teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Her şey bu kadar iyi de niye
elektriği ucuzlatmıyorsunuz o zaman?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Kamu ne kadar yatırım
yapmış, onun cevabını alamadık.
BAŞKAN Tasarının tümü üzerine şahsı
adına Rize Milletvekili Ali Bayramoğlu.
Buyurunuz Sayın Bayramoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Elektrik Piyasası Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları doğrultusunda şahsım adına geneli üzerinde
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İnsanoğlunun kısa dönemli de olsa olmazsa olmaz iki
tane şeye ihtiyacı vardır. Bunlardan bir tanesi havadır,
bir tanesi de sudur. Ancak gelişen teknoloji, yaşama
standartlarındaki son dönemlerdeki ihtiyaçlarımızın
çeşitli yerlerden karşılanıyor olması bu olmazsa
olmazlarımıza bir tane daha kelimeyi ilave etmiş, bu da
hepimizce malum olan enerji kelimesi.
20nci yüzyılın, tarım, sanayi, teknoloji ve
iletişimle beraber son bulduğu ve 21inci yüzyıla geçiş
yaptığı dönem içerisinde genel olarak 21inci yüzyıla bir
baktığımızda Acaba, 21inci yüzyıl nasıl bir
yüzyıl olarak geçecek, gündemimizi neler meşgul edecek? diye
baktığımızda burada da üç tane önemli kavramla
karşı karşıya kaldığımız muhakkak.
Bunların en başında yine, olmazsa olmaz, enerji,
arkasından, önümüzdeki süreç içerisinde bizi son derece etkileyecek
olduğuna inandığım tarım ve üçüncü olarak da güvenlik
sektörleri gelecek. Ama bu üç tane kavramı genel olarak değerlendirdiğinizde
Hangisinin hangisine ihtiyacı vardır, ikisi birbiriyle uyumlu mudur
uyumsuz mudur? dediğinizde tarım ve güvenliğin yine enerjiyle
iç içe olduğu, enerji olmadığında tarımın
olamayacağı, enerji olmadığında güvenliğin
olamayacağı bir yüzyılın yaşanacağı da
muhakkaktır, hatta hepinizin çok yakinen hatırlayacağı bir
konuyu tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum: Biliyorsunuz geçtiğimiz
yıllarda Kanadanın Toronto eyaletinde dokuz saat süreyle elektrik
kesintisi olmuştu. Bu dokuz saatlik elektrik kesintisi olduğunda
bütün insanlar feryadı figan etti ve hatta arkasından yapılan
istatistiklerde bazı insanların Torontoda yaşamanın
artık uygun olmayacağı bir başka yere ikamet olarak göç
etmelerinin düşüncelerini paylaştıklarını görüyoruz
kamuoyuyla.
Yine çok yakinen hatırlayacağınız -yine birkaç
sene önce- New York şehrinde üç dört saatlik bir enerji santralinin
elektrik kesintisinin getirdiği rakamsal boyut hâlâ hesaplanabilmiş
değil. Ne tip sıkıntı getirmiş? Kapkaçlar anında
artmış, bütün dükkânlarda yağmalamalar başlamış,
arkasından, hastanelerde insanlara müdahale edilemediği için bu kadar
kısa süreç içerisinde ciddi derecede ölüm vakalarıyla
karşılaşılmış, trafikteki yaşanan
keşmekeşten dolayı kalp hastaları trafik içerisinde vefat
etmek durumuyla karşı karşıya kalmış, okullarda
eğitime birkaç gün ara verilmiş, hepsinden önemlisi, New York bir
finans merkezi olduğu için finansal piyasalar bir haftada kendisine
gelememiş.
Şimdi, bugün konuşmuş olduğumuz bu konu,
özellikle dikkat etmemiz gereken nokta şuradakidir ki bu iş siyasi
bir konu olmaktan çıkmıştır. Şu anda kendisi burada
yok, partiler adına ilk görüşmeyi DTP adına Hasip Kaplan
yapmıştı, çok güzel bir cümle kullandı, aynı cümleye
ben de katıldığım için aynı ifadelerle söylemek
istiyorum: Enerji politikası partiler üstü bir politika olarak ele
alınmalıdır.
Doğrudur, muhalefet olarak iktidarın
yaptıklarını tenkit etmek çok doğal
hakkınızdır. Hatta geçen hafta burada bir kanun
görüşülürken bizim bir milletvekili arkadaşımızla MHPden
bir milletvekili arkadaşımız -halef selef olanlar- rakamlarla,
birbirleriyle burada güzel konuşmalar yaptılar. Ben de bütün
rakamlara aynen katılıyorum ancak yaptığımız
nokta şu: Biz iktidar olarak her şeyi tozpembe göstermek durumunda
kalmamalıyız, muhalefet de yapılmış olanları
hiç sayarak bütün her şeyi tenkit etmemeli.
Dolayısıyla, gündemimize aldığımız
konularda, enerji politikasında yapmamız gerekenlerde her şeyi
çok doğru yapabildik mi? Belki yapamadık ama ben bu konunun, kanunun
çalışmasına baştan beri katılan bir
arkadaşınız olarak şunu söyleyebilirim: Dünyadaki bütün
ülkelerin enerji politikalarını incelerken özellikle petrol
fiyatlarında yaşanan son yıllardaki anormal
artışın bir öngörü olarak hiç kimse tarafından
değerlendirmeye alınamadığı için bütün ülkeler
aynı krizi bizimle beraber yaşıyorlar maalesef.
Dolayısıyla, enerji dediğiniz, enerji
AKİF AKKUŞ (Mersin) Biz ultra yaşıyoruz,
ultra!
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) Yani bizim gibi ultra
yaşayanlar, hatta ultra lüks yaşayanlar da var, ama mesele
şudur: Bu hadise hakikaten son derece önem arz eden bir hadisedir.
Yine size bir örnek vereceğim: Biliyorsunuz, 22nci Dönemde
çıkartılan ve en önemli kanunlardan bir tanesi olduğuna
inandığım Yenilenebilir Enerji Kanunu var, özellikle, rüzgâr,
jeotermal ve küçük HESlerle ilgili hakikaten çok ciddi ivme
kazandırmış bir kanun. Arkasından Jeotermal Yasası var
ve şu anda bu kanunu takip eden yenilenebilir enerjiyle ilgili tekrar
üzerine düşeceğimiz ve çok önemsediğimiz, başta güneş
olmak üzere, güneş enerjisinden istifade etmek üzere, diğer yenilenebilir
kaynakların da çok daha aktif hâle gelebileceği kaynak
çalışmalarını bir taraftan yapacağız.
Ancak, 1990lı yıllarda -sizler de gittiğinizde
görmüşsünüzdür Almanyada, Hollandada, Danimarkada, rüzgâr enerji
santrallerini- rüzgâr santrallerini üreten firmaların tamamı,
Almanyada, çok yüksek maliyetli fiyatlarla ürettikleri için, pazar
bulamadıklarından dolayı iflas etmek durumuyla karşı
karşıya kalmıştır ve bütün rüzgâr enerji santrallerini,
o türbinleri üreten firmalar da kapatmıştır ve rüzgâr enerji
yatırımları da 90lı yılların başında
birden durmuştur. Fakat, 95li yılları takip eden dönemde,
özellikle Avrupanın kendi yer altı kaynakları, petrol
rezervleri olmadığı için yenilenebilire yönelik olarak yeniden
bütün hadiseler masaya yatırılmış, iflas eden firmalar
Almanya Hükûmeti tarafından yeniden canlandırılmış ve
rüzgâr enerjisi özel teşvik kapsamı içerisine alınarak rüzgâr
enerjisi yatırımı yapanlar ve mekaniklerini üretenlere özel kanunla
yetki verilmiştir ve bakın, o hâliyle iflas etmiş diye gözüken
sektör aradan geçen çok kısa zaman zarfında, 2007li yıllara
geldiğimizde, 28 bin megavat enerjiyi sadece rüzgârdan üretebilecek konuma
gelebilmiştir.
Şimdi, bizim bunlardan ders almamız gerekiyor.
İşte güzel örnekler önümüzde var: Mesela, biz hükûmete gelmeden önce
22nci Dönemde başında- toplam rüzgâr enerjisi olarak kurulu gücümüz
17 megavattı, bu yıl itibarıyla 333 megavata
çıkmışız, yıl sonu itibarıyla 450 megavata
tamamlayacağız. Ancak geçen yıl itibarıyla yapılan
müracaatları eğer nazarıitibara alırsak da rakama
baktığımız zaman, hakikaten
şaşırtıcı ve ürkütücü bir rakamla karşı
karşıyayız. Her ne kadar çakışan bütün
müracaatları nazarıitibara alsakda toplam 74 bin megavat rüzgâr
santraliyle ilgili müracaat yapılmış. Şimdi bunların
eliminasyonunu yaptığımız zaman bile geldiğimiz
noktada şunu görebiliyoruz ki en az 10la 12 bin megavatlık,
önümüzdeki on-on beş yıllık periyotta, sadece rüzgâr
enerjisinden enerji üretme imkânımız olacaktır.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ali Bey, bunları siz
yapmıyorsunuz, iktidar yapmıyor, kamu yapmıyor!
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) Aynı
şekilde, kömüre dayalı termik santraller konusuyla ilgili yerli
kaynakların yeniden hayata geçirilmesi ve bu termik santraller için özel
teşvik sistemleri getirerek dışa bağımlılığı
minimize edecek çalışmalar da, özellikle önümüzdeki çok kısa
süre içerisinde gündeme gelecek Yenilenebilir Enerji Kanunu içerisinde, az
evvel söylediğim Yenilenebilir Enerji Kanunuyla ilgili tekrar gündemimize
taşınacaktır.
Ancak özellikle şunu vesile bilerek, başta siz
değerli milletvekillerine ve halkımıza özellikle seslenmek
istediğim bir konu vardır. Türkiyede iki tane önemli konuyu
gündemimize taşımamız lazım. Bunlardan bir tanesi,
kayıp kaçak konusu. Kayıp kaçak konusunda, yanı
başımızdaki komşumuz veya bir başka sanayici veya bir
başka ev halkı eğer kasıtlı olarak enerjiyi kabloyu
bir başka yerden çevirerek tüketiyor ise ve biz de buna vâkıf isek ve
ilgili mercileri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) Tamamlıyorum
Sayın Başkanım.
bu noktada uyarmıyor isek biz de bir kabahat
yapıyoruz. Çünkü en büyük üretim, önce tasarruf ve kayıp kaçaktan
geçiyor.
İkinci konu da halkımızın tasarruf konusunda
bilinçlendirilmesi. Bizde bir araba hastalığı var. Genelde
gelişmiş ülkelerde görürsünüz, toplu taşımacılık
çok daha fazla kullanılır. Ama bizdeki herkes bir arabayı
kullanır ve bir kişiyi taşır. Aynı şekilde, evimizde
çocuklarımız odalara girdikleri zaman bütün lambaları yaka yaka
gider, kimse lambalarını söndürtmez. Ama unutmayalım ki, o bir
tane lambadan üretilmiş olan enerji bizim yurt dışına
ödemekle mükellef olduğumuz dolar demektir, döviz demektir, ülkenin
bağımlılığı demektir.
İşte bu noktada, özellikle TVlerde, basın
aracılığıyla bütün kamuoyu nezdinde, özellikle enerji
tasarrufu konusunu da enerji üretimi kadar gündemimize almamızın
kaçınılmaz olduğunu söylüyor, bu vesileyle bu kanunun ülkemize
çok faydalar getireceğini ümit ederek hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bayramoğlu.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına
Kayseri Milletvekili Taner Yıldız konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Yıldız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; özellikle kamuyla özel sektörün beraber, makul oranda
paylaşacağı bu piyasada tabii ki kamuya düşen pay
sıkça tartışılıyor. Hükûmetimizin şunları
şunları şunları yapması lazım, makro büyüklükleri
dengelemesi lazım, kabul; Bakanlığımızın şu
şu şu görevleri zamanında yapması lazım, kabul; ama
özel sektöre de düşen şeyler var. Mesela ne için, biz yerli kaynaklar
konusunda kamu olarak zemini düzelttiğimiz ve bunları
hazırladığımız, bu şartları yerine
getirdiğimiz hâlde özel sektör
Mesela ithal kaynaklardan yapar.
Bir: İthal kaynakları tercih etmesinin tabii ki son
derece reel bir gerekçesi var, fizibl olduğu için, çabuk olduğu için.
Ama aynı zamanda bunlardan yerli kaynaklara da özel sektörün özellikle
hassasiyet göstermesini beklemek herhâlde kamu olarak bizim de
hakkımız olsa gerek. Çünkü, öncelikle yerli kaynakların harekete
geçirilebilmesi ve bunların daha hızlı yapılabilmesi,
özellikle artan petrol fiyatları ve değişen dengelerin,
doğal gaz lehine değişen dengelerin ülke lehine çevrilmesi
açısından son derece önemli.
Bildiğiniz gibi, hem doğal gazla kaynak
çeşitlendirilmesine, ülke çeşitlendirilmesine gitmek istiyoruz hem
güzergâh çeşitlendirilmesine gitmek istiyoruz, çünkü bunların
aynı zamanda işletmesinin sürekli ve sürdürülebilir hâlde
olmasını teminen. O açıdan, petrol girdili kaynakların,
özellikle fueloil ve motorin gibi, işletilen santrallerin ÖTV indirimi bu
açıdan da mantıklı. Yani, bunların teşviki
açısından değil, bütün kapasitelerin kullanılabilmesi
açısından son derece mantıklı. Bu kanun
tasarısında bu tür düzenlemeler de zaten yapılmış
olacak. Bunlar kapasite olarak zaten kullanılamıyor idi ve atıl
kapasitelerin de olabildiğince harekete geçirilebilmesi
açısından bu son derece önemli. Tabii ki değişen
şartların, hem ülke dışı hem de ülke içi
şartların sektörü etkilediği muhakkak. Çünkü bu tanıma çok
fazla vurgu yapıyoruz. Eğer, aynı politikaları, aynı
strateji eğer AK PARTİ Hükûmetleri zamanından daha önce uygulanmış
olsaydı şu anda arz güvenliğiyle alakalı bir konudan
bahsetmeyecektik. Çünkü, son yirmi beş çeyrekten beri ortalama yüzde 6,7
civarında büyüyen ekonominin sığlıktan kurtulması ve
son derece ekonomiyi stabil hâle getirmesi açısından önemli. Ama
ondan önceki on yıla baktığımızda, yani 3 Kasım
2002den önce baktığımızda büyüme hızı yüzde
3ler civarında. Yani, şu anda enerji sektöründeki büyüme minimum
yüzde 2,7ler civarında olduğunu düşünürsek şu anda enerji
arz güvenliğiyle alakalı bir konudan bahsetmeyecektik. Yani, hem ülke
şartları açısından bunu söylüyorum hem de yurt
dışı açısından söylüyorum. Bunu dikkate almamız
gerektiğini belirtmek istiyorum. Yani, özel sektörün de en az kamu kadar
yerli kaynaklara hassasiyet göstereceğinden emin olmak istiyoruz.
Yerli kömürde teşvik getirilebilir mi? Tabii ki imkânlar
nispetinde getirilebilir. Çünkü, bildiğiniz gibi, ithal kömürde de 35
dolarlardan şu anda 170 dolarlar, 180 dolarlar civarına
çıkmış durumda; aynen doğal gazın 90 dolarlardan 400
dolarlar civarına çıktığı gibi.
Dağıtım özelleşmesiyle alakalı, strateji
belgesine göre takvimde bir sarkma var ama ana muhtevasında bir
değişiklik yok. Hepinizin de bildiği gibi özellikle Ankara
dağıtım şirketinin beklenen bedellerin de üzerinde, 1,2
milyar dolarlar civarında gitmiş olmasının ve
Sakaryanın da 600 milyon dolarlar civarında gitmiş
olmasının toplam bedeliyle alakalı bize verdiği bir mesaj
var, o mesajı da iyi okumamız lazım. Özellikle enerji
sektöründeki dağıtım şirketlerinin özelleşmesinden en
az 15-16 milyar dolarlık bir gelirin gelecek olması, bu yol
haritasının izlenmesi hâlinde, Türkiye açısından da önemli
bir kalemdir diye düşünüyoruz. Tabii ki burada EPDK, Rekabet Kurumu ve
özellikle Özelleştirme Yüksek Kurulundaki bir kısım süreçler
izlendikten sonra.
Değerli arkadaşlar, biraz önce birincil enerji
kaynaklarının ithalatını
yapan ülkemizin yeri geldiğinde ülke menfaatleri gerektiriyorsa,
ikincil enerji kaynaklarını, hazır elektriği de
rahatlıkla alabilmesini teminen bir kısım düzenlemeler
yapılacak, bu son derece normal ve doğru bir şey. Eğer siz
3-4 sentler civarında hazır elektrik buluyorsanız ve gerçekten
de şartlarımıza uyuyorsa, teknik şartları da uyuyorsa
bunu rahatlıkla yapabilmemiz lazım.
Tabii jeopolitik mücadelelerin arttığı bu tür
geçiş dönemlerinde değişen koşullara uyum
sağlanılarak enerji arz
güvenliğinin teminat altına alınması özellikle ülkelerin
öncelikleri arasında baş sıralara yerleşmiştir.
Dışa bağımlılığın da olağanüstü
boyutlara erişmiş olması nedeniyle, coğrafi ve tarihî
özelliklere sahip olan ülkemiz de dünya enerji güvenliğine çok önemli
katkılarda bulunabilecek sosyoekonomik bir konuma sahiptir. Türkiyenin de
güvenli bir enerji transit yolu oluşturmasının yanı
sıra gerçek anlamda bir enerji merkezi olma hedefini her zaman ortaya
koyduk ve bununla alakalı da hedeflerimize ulaşmadaki
çabalarımız devam etmekte. Yurt dışındaki hidrokarbon
arama ve üretim faaliyetlerinin ciddi yatırımlar yaparak yeni ve
büyük bir rezerve sahip olmamız, aynen bunların ticaretini
yapmamız kadar önemli ve hatta daha da önemli.
Geliştirilecek enerji diplomasisiyle beraber ki sürekli bu
diplomasi atakta- başta Irak olmak üzere Orta Doğu, Kafkaslar ve Orta
Asyada bu konuda önemli iş imkânlarının ortaya
çıkması kuvvetle muhtemel görünmektedir. Mevcut koşullarda en
rasyonel çözüm, stratejik bir kararla kamu ve özel sektörün iştirak
edeceği güçlü bir konsorsiyum
oluşturularak ki bu kanun
tasarısıyla bunun da yolu zaten açılmış olacak- yurt
dışı petrol arama-üretim işine girilmesi olarak da
görülmektedir.
Benzer işlemler, küresel gelişmeleri zamanında
kavrayabilen bazı ülkelerde de hâlihazırda
başlatılmış olup ve özellikle çok hızlı büyüyen
ve ekonomisi de, hem nüfus itibarıyla hem de ekonomisi itibarıyla Çin
gibi, Hindistan gibi, hatta Güney Kore gibi ülkelerde bu tip uygulamaların
rahatlıkla yapılabildiğini görüyoruz.
Aslında, İkinci Dünya Savaşı ertesinde kurulan
küresel enerji düzeninin günümüzde değişiyor olması da tehlikeye
yeni boyutlar ilave etmekte ve ana dinamikleri daha da karmaşık hâle
getirerek uyum sağlanmasını daha da güçlendirmektedir. Enerji
kaynaklarının yer değiştirilmelerinde etkin olan
dinamiklerin her dönemde büyük benzerlik gösterdiği ortadadır.
Bilindiği gibi, özellikle, gerek Osmanlı coğrafyasında
petrolün olduğu kadar geleceğin yakıtı olan doğal
gazın da vatanının özellikle bu çevrede olmuş olması
bizler açısından daha da önemlidir. Aynı coğrafya günümüzde
petrol yerine geçecek olan enerji kaynağı mücadelesine tanıklık
yapmaktadır. En son Fortune Global 500e göre 2007 yılında dünyadaki
en büyük 10 şirketin 6 tanesinin petrol şirketi olduğunu
düşünürsek, geriye kalanların 3 tanesinin otomotiv şirketi, 1
tanesinin de süpermarketler zinciri olduğunu biliyoruz. İlk 10
içerisindeki petrol şirketlerinden 3ü Amerika Birleşik Devletlerinde,
1 tanesi İngilterede, İngiliz ve Hollanda
ortaklığıyla beraber Fransız kökenli firmaları
görüyoruz. Bu şirketlerden özellikle Fransızların şirketi
8inci sırada ve İtalyanların şirketi de 20nci sırada
yer alıyor. Bu şirketler için en önemli konu, biraz önceki
söylediğimiz ana mantalitenin yani kendi topraklarında petrolün ve
doğal gazın yeterli olmamasına rağmen, özellikle petrol ve
doğal gazda şu anda dünya sıralamasında yer almış
olmaları.
Bu örneklerin rahatlıkla ülkemizde de
gerçekleştirilebileceği malum çünkü, değerli arkadaşlar,
hepinizin de bildiği gibi, özellikle ithalatının takribî yüzde
20sine karşılık gelen enerji miktarı şu anda 40-42
milyar dolarlar civarında bahsedilmekte ve bu miktar,
ithalatımız için ve ülkemiz rakamları için de çok önemli bir
miktar. Bu miktarı mutlaka aşağı çekmeyle alakalı da
çalışmalarımız devam etmek durumunda. Bu da ancak yerli
kaynakların ikame edilmesiyle beraber olacaktır.
Ben, bu düşünceler içerisinde, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bir şey
soracağım
Şimdi, kişisel söz isteyenler listesi burada, bize
gönderdi Başkanlık. Bu kişisel söz isteyenlerin arasında,
konuşan Ali Bayramoğlu ve Taner Yıldızın isimleri yok
burada.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) Devretti.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ne devretmesi canım! Burada
sırada olması lazım.
BAŞKAN Devir yaptılar efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Devir olmaz öyle. Ancak birilerine söz
hakkı devredebilmesi için sırada isminin olması lazım. Hep
AKPnin yaptı böyle. Yani, böyle bir şey olur mu efendim!
BEKİZ BOZDAĞ (Yozgat) Sırada ismi var efendim.
BAŞKAN Devir yapma İç Tüzüke göre mümkün efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, İç Tüzükte hüküm var. Yani,
Söz sırasını devreden kişi, onun sırasında
konuşur. diyor. Bunun anlamı şudur: Yani, söz
sırasını devreden milletvekilinin en azından konuşma
sırasının olması lazım.
BAŞKAN Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Bakınız, Sayın Başkan,
rica ediyorum, orada
BAŞKAN Sizin ne dediğinizi gayet iyi anlıyorum
efendim fakat İç Tüzükte devir yetkisi ve devredebilme hakkı var.
KAMER GENÇ (Tunceli) AKP bu Meclisi oyuncak hâline soktu. Böyle
bir şey olur mu efendim!
BAŞKAN Sayın Genç, soru-cevap işlemine
geçeceğiz. Lütfen
Yaptığımız uygulama gayet uygundur
İç Tüzüke de.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, uygulamanız yerinde
değil çünkü İç Tüzükte söz sırasını devreden
milletvekili, onun sırasında konuşur diye bir hüküm var. O ne
demektir? Söz sırasını devreden diğer arkadaşın
adı burada yok. Burada söz isteyenin adı yok. Bu iki
konuşmacının söz hakkı
BAŞKAN Sayın Genç, sizinle tekrar İç Tüzük
tartışması yapamam. Lütfen yerinize oturunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yani, Kanunlar Müdürlüğü AK
PARTİnin güdümünde hareket ediyor. Yani bizim her
BAŞKAN Lütfen
Sayın Genç, lütfen yerinize geçiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bir de benim
belgelerimi almışlar.
BAŞKAN Şimdi soru-cevap işlemine geçiyorum. Yirmi
dakika
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, ben burada bir
şey söylüyorum.
BAŞKAN Dediğinizi gayet net anlamış
bulunuyorum Sayın Genç. Cevabını da verdim. Lütfen yerinize
geçiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, burada benim
belgelerimi çalmışlar. Görevlilere sordum. Benim buradaki belgelerimi
birileri almış.
BAŞKAN Onun gereği, gerekli şekilde başvurursanız
yerine getirilir efendim.
Şimdi, soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Biliyorsunuz, soru-cevap işleminin süresi yirmi dakika; on
dakikasını sorulara ayırıyorum, on dakikasını da
cevap işlemine.
Sayın Asil, Sayın Taner, Sayın Doğru,
Sayın Tankut, Sayın Köse, Sayın Genç, Sayın Koçal ve
Sayın Sipahi söz istemişlerdir. Her bir söz hakkını birer
dakikayla da sınırlayacağım
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan, ben de
söz istedim.
BAŞKAN Bir dakika
On dakika olduğu için on kişiye söz verdim. Daha
kısa konuşursanız
En son Sayın Korkmaz soru soracak.
Süremiz ancak ona yetiyor efendim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Daha önce girmiştik efendim.
BAŞKAN Şimdi başlatıyorum.
Sayın Asil, buyurunuz.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Sayın Bakan,
tasarıda, kanunun 9uncu maddesiyle ülke içerisinde izole bölgeler
oluşturularak mevcut sistem dışında bir uygulamaya yol
açıyorsunuz. Bunun nedeni nedir?
Elektrik enerjisi sektörü reformu ve Özelleştirme Stratejisi
Belgesinde belirtilen hususların hangilerini gerçekleştirdiniz?
Yap-işlet-devret santralleriyle ilgili olarak
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu
Başkanlığının 2003/16 sayılı Raporu ve
Sayıştay Başkanlığı raporlarının
gerekleri yerine getirilmiş midir?
Bu raporların gereği olan tarifelerin yeniden düzenlenmesi
ve fazla yapılan ödemelerin geri alınması hususları neden
yıllardan bu yana komisyonlarda bekletilmektedir?
Bu hususlarla ilgili Bakanlık Teftiş Kurulunuzca
hazırlanan rapor uygulamaya konulmuş mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Asil.
Sayın Taner
Yok.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Elektrik enerjisi üretmek amacıyla TKİ Genel
Müdürlüğünün önemli kömür rezervi içeren sahaları özel sektöre
devredilmiştir. Devredilen bu sahalardan, aradan geçen iki yıl
içerisinde elektrik üretimine başlayan var mıdır?
Başlamamışsa sebepler nelerdir?
İkincisi: Tarımda kullanılan elektrik enerjisiyle
ilgili olarak sulama birliklerinin çok büyük oranda borçları vardır.
Sulama birlikleri senet vererek su pompalarının elektriğini
açmışlardır. Sulama birliklerinin ve vatandaşların,
bilhassa köylü vatandaşların elektrik borçlarıyla ilgili bir
iyileştirme yapılacak mıdır veyahut da borçları
silinecek midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Doğru.
Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanım, tasarının farklı
maddeleriyle, kamu kaynakları üzerinden şirketlere çeşitli
haklar tanınmaktadır ve dolayısıyla özel üreticilerin
elektrik satmasına yönelik her türlü düzenlemeye başvurulmaktadır.
Bu hususlar çerçevesinde sormak istiyorum: Elektrik üretimi için
kullanılacak fuel oil ve motorine özel tüketim vergisinden muafiyet
getirilirken kükürt oranı sınırlarına dikkat edilecek
midir?
Yine, santral yapımları için özel şirketlerin talepleri
doğrultusunda, mera, orman ve tarım alanları ne şekilde
korunacaktır?
Son olarak, özel firmaların ülke dışından
elektrik ithal ederek iç piyasaya fahiş fiyatlarla satmasının
önüne ne şekilde geçilecektir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Tankut.
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Sayın
Bakanım, Sayıştay Genel Kurulunun kabul ettiği 26/2/2004
tarih ve 5088/1 sayılı Enerji Raporuna göre yap-işlet-devret
modeli ile yapılan santrallerde kamunun 2 milyar 185 milyon Amerikan
doları zararı uğradığı
saptanmıştır.
Sayın Bakanım, Cumhurbaşkanlığı
Devlet Denetleme Kurulu da aynı saptamaları yapmıştır.
Bakanlık olarak kamunun uğradığı bu zararın ne
kadarını tahsil ettiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Köse.
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Ben bu kanunla ilgili ciddi çalışmalar
yapmıştım, bu göze koymuştum, maalesef, geldim, yok
yerinde. Bunu da dikkatlerinize arz ediyorum.
Efendim, hâlen 11. Ağır Ceza Mahkemesinde
yargılanan eski bir bürokratınız diyor ki: Rusyadan Türkiyeye
doğal gaz taşınmasına ilişkin Mavi Akım
Projesinde formül değişikliği yapmadığım için
Enerji Bakanınca görevinden alındığını, sonra,
kendisi alındıktan sonra bu formül değişikliği
yaptığı ve devleti 10 milyar dolar zarara soktuğunu
söylüyor. Bu doğru mudur? Bu formül değişikliği nedir?
Yine, geçen gün bir yerde Enerji Bakanlığından bir
personelle karşılaştım. Şu anda sizin pasifize hâle
getirdiğiniz 486 tane bürokratınız var. Bu
bürokratlarınızın bir kısmı Danıştaydan da
yürütmenin durdurulması ve iptal kararı almış. Bunlar, 486
tane, daire başkanı, genel müdür yardımcısı, genel
müdür, müsteşar makamındaki insanlar ve bunları siz görevden
almışsınız bir yerde tutuyorsunuz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Süreniz doldu. Dolunca, biliyorsunuz devreden çıkıyor.
Sayın Koçal
ALİ KOÇAL (Zonguldak) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakan, elektrikteki yıllık
kayıp-kaçakların maliyeti nedir? Bu maliyet elektrik zammına
eklenmiş midir? Eklenmişse oranı nedir?
Bir başka konu: BOTAŞın tahsil edemediği ne
kadar alacağı vardır? Tahsil edilemeyen borçlar nedeniyle
doğal gaza zam yapıldığı doğru mudur?
Diğer bir soru: Zonguldak Çatalağzı beldesinde
kurulmakta olan özel sektöre ait termik elektrik santrali ithal kömüre
dayalı olarak mı çalışacak yoksa Zonguldak kömürü mü
kullanılacak?
Son olarak: Elektrik Dağıtım AŞye
bağlı 20 kuruluştan 9 tanesi ve Genel Müdürlük zarar
etmiştir. Siz, kâr eden kuruluşları satıyorsunuz, zarar
edenlerin zararı artarak devam ediyor. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN -
Teşekkürler Sayın Koçal.
Sayın Sipahi
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
tespitinde 2006 yılı kayıp ve kaçak elektrik tutarı 2,1
milyar YTL. TEDAŞa göre elektriğin yüzde 15,1i kayıp ve kaçak,
bu yüzden vatandaş, faturaları yüzde 14,47 zamlı ödüyor. En çok
kayıp-kaçak Van, yüzde 71 diye başlayıp iller
sıralanıyor. Neden Bakanlığınız kayıp ve
kaçak üzerine gitmek yerine, hep ödeyen vatandaşın, dürüst
vatandaşın üzerine giderek bu ikilemin içerisinden zam seçeneğini
seçiyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN -
Teşekkürler Sayın Sipahi.
Sayın Korkmaz
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakana şu hususu sormak
istiyorum: Türkiye Taş Kömürleri Genel Müdürlüğünde meydana gelen ve
Yüksek Denetleme Kurulu tarafından ortaya çıkarılan,
çeşitli basın-yayın organlarında da yer alan Kasım
2004-Mart 2006 tarihleri arasında yapılan 4 adet taş kömürü
alım yolsuzluğuyla ilgili olarak Bakanlık Teftiş Kurulu
tarafından hazırlanmış rapor sonrası, ihaleye fesat
karıştırma suçunun işlendiğine dair işlem
yapmayı düşünmediniz mi? İhaleye fesat karıştırma
suçu daha nasıl işlenebilir? Yüksek Denetleme Kurulu ve
Başbakanlık Teftiş Kurulu, tüm Türkiye Taş Kömürleri Kurumu
Yönetimini suçlamıştır. Bu isnatlar yüce yargı
tarafından da onaylanırsa sizin tavrınız ne olur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN -
Teşekkürler Sayın Korkmaz.
Son olarak, Sayın Akkuşa söz vereceğim, buradaysa.
Buyurunuz Sayın Akkuş.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, Sayın
Bakana aracılığınızla sormak istiyorum: Yüzde 23
olarak ilan edilen son elektrik zammı sadece ev ve iş yerlerinde
faturaları kabartmakla kalmayacak, sanayide ve tarımda üretilen her
ürünün fiyatının yüzde 20ler civarında artmasına yol
açacaktır. Bu, doğrudan pahalılığa sebep olmayacak
mıdır? Bugüne kadar zam yapmadığınız
iddiasıyla övünen sizler, bugün toplu hâlde zam yaptınız. Bundan
sonra da zam yapmadığınızı iddia edip, övünecek
misiniz?
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Akkuş.
Buyurunuz Sayın Bakan.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Daha vakit var efendim.
BAŞKAN Yirmi dakika süremiz; on dakika cevap, on dakika
soru.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Bir buçuk dakika daha var.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sorusu devam ediyordu Sayın
Başkan.
ABDULLAH ÖZER (Bursa) Sayın Başkan, zaman var.
BAŞKAN O zaman, Sayın Paksoy, buyurunuz.
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, Çan Termik Santralinin gecikmeli olarak
devreye alınmasının en önemli nedenlerinden olan, 2,5 milyon ton
pulvarize kireç taşı ihalesinin EÜAŞ Genel Müdürlüğü
tarafından -makamınızın şifahi talimatlarıyla-
iptal edilmesi sonucunda bir soruşturma açtınız mı?
Açmadıysanız neden açmadınız?
İkinci sorum: Yolsuzluk operasyonuna maruz kalan Maden
İşleri Genel Müdürlüğünde Genel Müdürlük görevine
atadığınız Hamdi Yıldırımın madencilik
sektörüyle ilgili bir birikim ve deneyimi mevcut mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Paksoy.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Sayın Başkan, tabii çok fazla soru
var, bunların belki bir kısmına da yazılı cevap
vereceğiz, ama şunu söyleyeyim
KAMER GENÇ (Tunceli) Kamuoyundan kaçma canım, sorulara
cevap ver.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Sayın Gençten başlayalım, çok
meraklıdır o.
Şimdi, 10 milyar dolar zarar etme şeyi kesinlikle
yanlıştır, görevden alma sebebi başka bir konuya
dayanmaktadır. Tam tersine, bizim 1,5 milyar dolar kârımız
vardır bu meseleden dolayı; bunu iyice öğrenin siz de, bir daha
da söz konusu etmeyin, çünkü şu anda mahkemesi de devam eden başka
bir konu olduğu için daha fazla girmek istemiyorum konuya. Ülkemiz buradan
kazanmıştır, ondan sonra da doğal gazın
yaygınlaşması öyle başlamıştır, 9 vilayetten
59 vilayete durup dururken geçemez kimse; bunu özellikle bilin.
Bir de 10 milyar dolar bir şeyin zarar etmesi için en az 100
milyar dolarlık alım yapmanız lazım, bu da
aritmetiğidir bu işin; onu da ayrıca incelemenizi tavsiye
ederim.
486 kişi şu anda pasifize edilmiş değil benim
tarafımdan. Üstelik, ben bu arkadaşlara görev vererek onları
çalıştırmak ve daha verimli olarak çalışma
hayatına dâhil etmek istiyorum; onun için o toplantıyı
yaptım. Geçen gün de bunun sözünü ettiniz. Size gelen bilgiler
yanlış. O arkadaşların hepsi benim değerli
arkadaşlarımdır, onlardan Enerji Verimliliği (En-Ver)
Projesinde yararlanmak istiyorum.
Şimdi gelelim diğer konulara.
Biz, kayıp-kaçak meselesinde yoğun bir çalışma
içindeyiz. Bunun için de kayıp ve kaçak yüzde 25ten yüzde 14e
düşmüştür. Kaçak ayrı bir şey, kayıp teknik bir
kayıptır. Bu teknik kaybı da TEİAŞın
yaptığı yatırımlarla düşürmeye
çalışıyoruz. Normal olarak, Türkiye gibi bir ülkede bu yüzde 7-8
civarındadır, dolayısıyla onu da düşerseniz, bizim
hâlâ yüzde 6-7lik bir elektrik hırsızlığı meselemiz
vardır. Onların da gözünün yaşına bakmıyoruz. Bunu da
zamma dâhil etmiş değiliz. Bizim buradaki meselemiz daha çok -yani bu
yüzde 21lik zammın yüzde 10luk kısmı- işletmecilikle
ilgili, EÜAŞ ve TETAŞla ilgilidir. TEDAŞın
alamadığı paralar vardır. Onları da zaten EGO ve
diğer kuruluşlardan belli şekillerde tahsil ediyoruz.
Aslında bunların hepsinin bir mahsubunu
yaptığımız zaman biz alacaklıyız yani Enerji
Bakanlığının KİTleri alacaklıdır ve herhangi
bir kamu zararı da söz konusu değildir, bunu özellikle bilesiniz.
Onun dışında, burada fuel-oil santrallerinden,
ithalattan, fahiş fiyatlardan filan bahsetti Sayın Tankut. Böyle bir
şey söz konusu değil. Dengeleme Uzlaştırma Yönetmeliği
uyarınca -sadece bir yüzde 10luk kısmı- piyasa
fiyatlarının oluştuğu bir sistemde onu yaptık, iyi ki
de yaptık. Şu anda herkesin yatırıma girmesinin sebebi bu.
Durup dururken Türkiye gibi bir ülkede çok kişi enerji
yatırımcısı olmuştur. Eskiden bir elin parmakları
kadar enerji yatırımcısı varken, şimdi 3 bine
yakın enerji KOBİsi oluşuyor, tabana yayılıyor.
Anadoluda pek çok kişi akarsularda, jeotermalde yatırıma
girmiştir, rüzgârda yatırıma girmiştir. Bundan da büyük
kazancımız var çünkü yerinde üretildiği için iletim kaybı
da olmayacak. Bunlar bizim tatbik ettiğimiz yenilenebilir enerji
yasasının da ne kadar isabetli olduğunu gösteriyor çünkü yerli
kaynaklara ağırlık verdik. Böyle bir şey söz konusu
değil.
Tarımsal sulamayla ilgili konu Maliye
Bakanlığı ve hazine bakanlığımızla
ilgilidir, fakat -onların adına da söyleyeyim- şu anda böyle bir
şey düşünmüyoruz, herkes borcunu ödeyecek.
TKİnin burada bir zarar etmesi filan söz konusu değil.
Burada Kömür İşletmelerini özel sektöre açtığımız
için maliyetler yedide 1 düşmüştür, üretim 20 kat
artmıştır ama kömür santralleri gibi şu anda özel sektöre
verdiğimiz yatırımların ÇED raporları ve bunların
anlaşmaları yeni yapılmıştır. Kömür
yatırımlarında iki yılda devreye alınan hiçbir kömür
santrali ben duymadım, sizin de böyle şeylere inanmamanızı
tavsiye ederim ama bu, makul süresi içinde -şu anda süratli gidiyor çünkü
özel sektör daha süratli çalışabiliyor- bunların normal olarak
beş yıl gibi bir zaman içinde devreye gireceğini
düşünüyoruz.
Bunun dışında, yap-işlet-devretlerle ilgili
çalışmalarımız ve aynı zamanda Maliye
Bakanlığıyla ortak bir çalışmamız var. Bu
çalışmayı neticelendirmek üzereyiz.
Çalışmalarımız orada sürüyor.
Koçalın sorusunda bahsettiği konu doğal gaz
zamlarıyla ilgili. Burada maliyete dayalı bir metot
uygulanmıştır. Biz, aslında, şu anda, Avrupanın
tekrar ediyorum- en ucuz doğal gazını ve elektriğini
kullanan ülkelerden bir tanesiyiz, bütün bu fiyat artışlarına
rağmen. Çünkü, dünyada, bu sadece bir yıl içinde yüzde 100
artmış iken ve göreve başladığımızdan şu
ana kadar da yüzde 700 artmışken bizim yaptığımız
artışlar veya ayarlamalar gayet mahdut kalmıştır.
Burada da dar gelirli vatandaşlarımızı düşündük.
Ayrıca, olayı bir enerji politikası ve sosyal politika olarak
düşünürseniz, biz 7,5 milyon ton da fakir fukaraya, dar gelirli
vatandaşımıza kömür dağıttık. Bu da enerji
politikasının sosyal politikayla kesiştiği bir
noktadır. Aynı yerli kömürümüzü yerin altından
çıkarıyoruz, kırıyoruz, yıkıyoruz,
taşından toprağından ayırıp
vatandaşlarımıza dağıtıyoruz ve soğuk
kış günlerini sıcacık odalarında geçiriyorlar.
Dolayısıyla, bu da, Enerji Bakanlığımızın,
Sayın Başbakanımızın başkanlığında
uyguladığı, sosyal politikalarla ilgili ortak bir
çalışmadır ama genellikle burada hep belli konular geliyor
gündeme ve zaman zaman da farklı kaynaklardan
aldığınız bilgiler. Bu noktaları eğer benimle
daha evvel paylaşsanız burada benim de sizi düzeltme sayım daha
da azalmış olur.
EÜAŞın zarar ettiği söz konusu değil. Bunu
ifade etmek istiyorum.
Bunun dışında, taş kömürüyle ilgili
Zonguldaktaki çalışmayı Teftiş Kurulumuz inceledi.
Aslını ararsanız, orada tamamen iyi niyete bağlı bir
çalışmayla kamu aslında zarara uğramamıştır.
Size gelen bilgilerin nereden geldiğini biliyorum, onları biliyorum.
Maalesef
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Gazeteler yazıyor İyi
niyetli yolsuzluk diyor.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER ( Ordu) Bakın, o çalışmada eğer
herhangi bir suç varsa zaten adli merciler onun gereğini yapacaktır.
Ben o arkadaşlarımın hepsinin arkasındayım ve hepsi
gayet cesurca, Zonguldak gibi bir yerde -ki taş kömürü madenciliğini,
o bölgenin özelliğini bilirsiniz- biz orada kader birliği yaptık
bu arkadaşlarımızla.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Arkadaşlar insana
dayanmasınlar Sayın Bakanım; hakka, hukuka dayansınlar.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER ( Ordu) Ben sorumluyum, sorumlu olan benim, üzerime
alıyorum. Enerji Bakanlığı bizim dönemimizde 60 bin ihale
yapmıştır, 60 bin ihale. Dört yüz firmayı yasakladım
ben. Dört yüz tane firma belki şu anda gayrimemnun olarak bizi o
şekilde düşünebilir. Bunların içinde birkaç tane
yanlış çıkmıştır, onlara da kendi elimizle zaten
müdahale ettik. Burada size şunu söyleyeyim: Enerji
Bakanlığında daha evvelden başka şeyler
tartışılırken şimdi projeler
tartışılıyor, bunu bilesiniz. Hem yenilenebilir enerji hem
enerji verimliliği konusunda, Türkiye enerjide bir dönüm ve dönüşüm
noktasında. Bunun ileride anlaşılır
Sadece, ben, bu ay
içinde üç tane rüzgâr türbini açıyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Enerji hususu artık
yargıda tartışılmaya başlandı Sayın
Bakanım, Bakanlığınızdan çıktı, yargıda
tartışılıyor.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER ( Ordu) Üç tane rüzgâr tesisi açıyorum.
Bakın, bu rüzgârlar daha evvelden eserken biz es geçiyorduk, daha evvelden
su akıyorken bakıyorduk. Sizin de döneminizde hükûmetler geldi, aynı
partiler görev aldılar, ben onların da ne
yaptığını inceledim ama bir tartışma konusu
olmasın diye söylemiyorum, biz burada iyileri konuşalım.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Varsa bir yanlışlık
yapan
Zaten göreviniz.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Bakanım, altı
sene geçti, altı senede dünya değişti, kalmayın aynı
yerde.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER ( Ordu) Kimin döneminde yer altı deposu oldu,
kimin döneminde doğal gaz yapıldı, kimin döneminde rüzgârlar,
jeotermaller devreye girdi, bunu halkımız da biliyor, biz de
biliyoruz. Dolayısıyla, biz bütün kararların
arkasındayız. 60 bin kalem alım-satım ihalesi oldu,
bunların içinde dört yüz firma da yasaklandı. Bunların içinde ÇEAŞ-Kepezi
falan saymıyorum, bunlar bir devrimdir. Yedi vilayet
sıkıntıdaydı. Biliyorsunuz, 11 baraj, 43 trafo merkezi
Doğal gazda Ruslarla yaptığımız anlaşmada hem al
ya da öde miktarı 40 milyar metreküp silinmiştir, bunun
dışında, fiyat aşağı çekilmiştir. Yoksa
millet durup dururken doğal gaza geçmek için birbiriyle
yarışmaz, bunları özellikle bilin. Ayrıca Şahdeniz
Projesi, yer altı depoları, Bakü-Tiflis-Ceyhan
Her gün 1 milyon
varil petrol akıyor. Bu, durup dururken olmadı. Eğer ben o
riskleri almasaydım iki buçuk sene daha bu proje sürerdi. Onun altına
imza attık ve üzerimize aldık. Bunun içinde Ilısu Barajı
var, bunun içinde Konyanın Mavi Tüneli var, bir sürü çalışma
yapıldı. Nasıl olur da Bu tür yatırım yapılmaz.
denir yani, ben bunu anlamakta zorluk çekiyorum. Yani, bütün bunlar yoğun
bir çalışmayla ortaya çıktı. Bu noktada daha da iyi
şeyler yapılacak. Belki de... Bu açılışlara
yetişemiyoruz biz. Dikkat ederseniz, mesela yarın 61 tesisin temel
atma töreni var DSİde.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Sanal
Sanal
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ
GÜLER (Ordu) - Eğer biz
Bu sular boşa akıyordu
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Sorulara cevap verseniz!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Bunların hepsi içinde. Burada cevap
vermediğim hemen hemen yok benim gördüğüm kadarıyla. Yani,
burada, izole bölgeyle ilgili
ALİ KOÇAL (Zonguldak) Termik santral ithal kömür mü
kullanıyor?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Evet, termik santral müracaatına göre, iki
türlü orada yatırım var; bir tanesi, Zonguldakta şu anda devam
eden; onun yerli kömür kullanacağını biliyorum. O yerli ama
ilerleyen o. Müracaat edenler içinde ithal kömür var.
Yatırımcının tercihidir. Ben isterim ki yerli kömürle
çalışsınlar.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) Eren Holding hangi kömürle
çalışacak Sayın Bakanım?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Eren yerliyle çalışacak. Onun
dışında, Hemanın müracaatı var.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Eğer süre varsa soru sormak
istiyorum.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Hemanın müracaatı, bildiğim
kadarıyla yabancı, ithal kömür. Ama, yatırımcının
tercihlerine karışamayız.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) Orası kömür bölgesi Sayın
Bakan, buna izin vermeyin.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Siz o zaman karışın, beraber
yapalım bu işi. Gidin akıl verin, iş adamlarının
akla ihtiyacı yoktur aslında ama siz aklınızı verin,
anlatın, belki tercihini değiştirebilir. Ben de arzu ederim
yerli kömürle yapmasını çünkü zaten biz yerli kömürde, aramayla 2,4
milyar ton yeni kömür bulduk. Hiç kimsenin yapmadığı bir
çalışmadır bu, 2,4 milyar ton! Şu anda bizim rezervlerimiz
8 milyar tondu, biz ona 2,4 milyar ton ekledik ve 2,4 milyar ton kömürü
şöyle gözünüzün önüne getirin
ALİ KOÇAL (Zonguldak) MTAyı
çalıştırsaydınız 10 milyar ton olurdu.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Bakınız, masraflar çıktıktan
sonra 20 dolar kalsa ton başına, 40 milyar dolarlık bir
kazançtır bu Türkiye için ve hiç hesapta yokken bir sürü kömür santrali
müracaatı var ve biz bunu özel sektöre yapıyoruz. Biraz önce
bahsettim, Soma bölgesinde özel sektöre açtık, maliyetler yedide 1
düştü, üretim 20 kat arttı ve 50 bin kişi de sigortalı oldu
orada yani sosyal güvenliğe girdi.
BAŞKAN Sayın Bakan
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Bunların hepsi, bir bütün olarak ele
aldığımız çalışmalar.
BAŞKAN Sayın Bakan
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Benim sorum cevaplanmadı
Sayın Bakanım, yap-işlet-devret
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Yap-işlet-devretlerle ilgili
çalışmamız devam ediyor. Çünkü o biraz karışık
bir konu. Zaten gündeme biz getirdik, siz de bunu takdir edersiniz ki, kolay
olsaydı zaten hemen çözerdik. Burada üç ayrı rapor var: Teftiş
Kurulumuzun raporu var, ayrıca
Cumhurbaşkanlığının ayrı raporu var, ayrıca
da Sayıştayın raporu var. Sayıştay zaten bunu Meclise
sundu, dolayısıyla, muhatabı Meclis. Onu biz birlikte
alıyoruz, çünkü rakamların hepsi birbirinden farklı, aynı
bazı almamız lazım.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Bu MTA raporlarını Genel
Kurula getirelim efendim.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Onun detayını sizinle ayrıca
tartışabiliriz, ama değerlendirmemiz belli bir noktaya geldi.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) İzole bölgelerden
bahsedin efendim.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Zor sorunların kolay çözümü olmuyor.
BAŞKAN Sayın Güler, süremizin sonuna geldik,
çalışma süremizin de sonuna geliyoruz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) Tamam.
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Karar yeter sayısı arayacağım
efendim.
Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum ve karar
yeter sayısı arıyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için,
alınan karar gereğince kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 9 Temmuz 2008 Çarşamba günü saat
13.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.00