DÖNEM: 23 CİLT: 24 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
129uncu
Birleşim
10 Temmuz 2008 Perşembe
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, Mersin ili Gülnar ilçesinde devam eden orman
yangınına ilişkin gündem dışı konuşması
ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı ve Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ile Adana Milletvekili Kürşat Atılganın,
aynı konuda konuşmaları
2.-
Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanakın, Dünya Nüfus
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengünün, Dünya Hukuk Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, yapmış olduğu
konuşmasında Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
bazı ifadelerini farklı yorumladığı gerekçesiyle
açıklaması
2.- Uşak
Milletvekili Nuri Uslunun, Mersin ili Gülnar ilçesinde devam eden orman
yangınına ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Yalova
Milletvekili İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin, deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/242)
2.- Sakarya
Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 23 milletvekilinin, deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/243)
3.- İstanbul
Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin, özellikle İstanbul ve
Marmara Bölgesindeki deprem riskinin araştırılarak deprem
yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/244)
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- İstanbul
Milletvekili Mesude Nursuna Memecan ve Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer
Üstünün; 5664 Sayılı Konut Edindirme Yardımı Hak
Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair Kanun ile 5084 Sayılı
Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serterin; Konut Edindirme Yardımı
Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/285, 2/284) (S. Sayısı: 264)
2.- Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Anayasa Komisyonu Raporu (1/598) (S. Sayısı: 256)
3.- İstanbul
Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 4 Milletvekili ile Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 24 Milletvekilinin; Denizde Can ve Mal Koruma
Hakkında Kanun ve Limanlar Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (2/275, 2/264) (S. Sayısı: 261)
4.- 1.5.2008
Tarihli ve 5760 Sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali
Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/583) (S.Sayısı: 231)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/573) (S. Sayısı: 232)
6.- Elektronik
Haberleşme Kanunu Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporları (1/566) (S.
Sayısı: 255)
VII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, seçmen kayıtlarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin
cevabı (7/3470)
2.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Yargı Reformu Strateji
Taslağının sunumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/3551)
3.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, izinsiz yapılan bir deniz dolgusuna
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın
cevabı (7/3665)
4.- Erzurum
Milletvekili Zeki Ertugayın, Doğu Anadolu Projesine ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Nazım Ekrenin cevabı (7/3698)
5.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Kızılayın kuruluş
yıldönümü resepsiyonuna ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/3711)
6.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Dışişleri Bakanının
bir açıklamasına ve iadesi istenen teröristlere ilişkin sorusu
ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/3742)
7.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Çıldırda kum nakliyesinden
tarlaları zarar görenlere ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/3767)
8.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ardahanda dağıtılmayan
kömürlere ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/3768)
9.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ardahanda köy isimlerini belirten tabelalara
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalayın
cevabı (7/3769)
10.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmazın, çalışanların vergi
iadesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın
cevabı (7/3770)
11.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, yatırım politikasına ve proje
desteklemelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Nazım Ekrenin cevabı (7/3785)
12.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın,
bağış ve promosyon kabulüne ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekrenin
cevabı (7/3816)
13.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, enflasyon hesaplamasına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım
Ekrenin cevabı (7/3854)
14.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Doğu Anadolu Projesine
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Nazım Ekrenin cevabı (7/3855)
15.- Adana
Milletvekili Mustafa Vuralın, bankalarca ipotek altına alınan
tarım arazilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekrenin
cevabı (7/3902)
16.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, bazı
saldırı olaylarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalayın cevabı (7/3912)
17.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlunun, yasama-yürütme ilişkilerine
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat
Pakdilin cevabı (7/4369)
18.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, bir milletvekilinin sarf ettiği
sözlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Nevzat Pakdilin cevabı (7/4370)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.00te açılarak sekiz oturum yaptı.
Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi, dar ve sabit gelirlilerin ekonomik
durumlarına ilişkin gündem dışı bir konuşma
yaptı.
Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Manisa ilinin sorunlarına ve
alınması gereken önlemlere,
Mersin
Milletvekili Ömer İnanın, Mersin ili Gülnar ilçesinde meydana gelen
ve üç gündür devam etmekte olan orman yangınına,
İlişkin
gündem dışı konuşmalarına Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu cevap verdi.
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ile
İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Mersin ili Gülnar ilçesinde
meydana gelen orman yangınına ilişkin birer konuşma
yaptılar.
Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün (6/689),
Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun (6/766),
Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın (6/762), (6/763), (6/772), (6/775),
Esas numaralı
sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri
okundu; soruların geri verildiği bildirildi.
Kars Milletvekili
Mahmut Esat Güven ve 19 milletvekilinin, Kuyucuk Gölündeki çevre
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/241) Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Asya Parlamenter
Asamblesinde 3 üyeyle temsil edilen Türkiye Büyük Millet Meclisinin, APA
Şartı gereğince 5 üyeyle temsil edilmesine,
Bazı
milletvekillerinin izinli sayılmalarına,
İlişkin
Başkanlık;
İsviçreye
resmî ziyarette bulunan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelike refakat eden heyete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık,
Tezkereleri kabul
edildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kararlaştırılmış olan Elektrik Piyasası Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının (1/554) (S. Sayısı: 249) görüşmeleri
tamamlandı; yapılan açık oylamadan sonra kabul edilip
kanunlaştığı açıklandı.
Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin,
konuşmasında şahsına sataştığı
iddiasıyla bir konuşma yaptı.
10 Temmuz 2008
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00te toplanmak
üzere birleşime 20.27de son verildi.
Şükran Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Canan
CANDEMİR ÇELİK Fatoş
GÜRKAN
Bursa Adana
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Harun
TÜFEKCİ
Konya
Kâtip
Üye
No.: 184
II.- GELEN KÂĞITLAR
10 Temmuz 2008 Perşembe
Teklif
1.- Bursa
Milletvekili Mehmet Tunçakın; Umumi ve Hususi Bütçelerle İdare
Edilen Daireler ve Belediyelerle Sermayesinin Tamamı Devlete veya Belediye
veya Hususi Dairelere Aid Daire ve Müesseseler Arasındaki
İhtilafların Tahkim Yolile Halli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/299) (Plan ve
Bütçe ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9.7.2008)
Rapor
1.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/609, 1/610) (S. Sayısı: 267)
(Dağıtma tarihi: 10.7.2008) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, gübrelerin denetimine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/831)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, gıda katkı maddelerinin
menşeinin belirtilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/832) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23/6/2008)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, girdi desteklemelerine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/833)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, halkın beslenme biçim ve
alışkanlıklarının araştırılmasına
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/834)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
5.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, açılan hipermarket ve süpermarket
sayısına ilişkin Sanayi
ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/835)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
6.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Ankara Büyükşehir Belediyesinin
halk konserleri harcamalarına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/836) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23/6/2008)
7.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Çankaya Belediyesinin bahar
şenlikleri harcamalarına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/837) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23/6/2008)
8.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, kuraklığa yönelik çevre
politikalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/838) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
9.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, yeme-içme yerlerinin denetimlerine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/839) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
10.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, kümes hayvancılığında
dezenfektan madde seçimine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/840) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23/6/2008)
11.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Diyanet Vakfının yurt
dışında desteklediği okullara ilişkin Devlet Bakanından
(Mustafa Said Yazıcıoğlu) sözlü soru önergesi (6/841)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
12.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Büyük Öğrenci Projesine
ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu)
sözlü soru önergesi (6/842) (Başkanlığa geliş tarihi:
23/6/2008)
13.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Reşadiyedeki uzman doktor
açığına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru
önergesi (6/843) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
14.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, hayvancılıkta kaba yem sıkıntısı
riskine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/844) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
15.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Erbaa ve Niksar Devlet hastaneleri ek
inşaatlarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru
önergesi (6/845) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
16.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, kenelere karşı ilaçlı
mücadeleye ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/846) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
17.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, ihalelere ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/847) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23/6/2008)
18.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, ihalelere ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/848)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
19.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, KİTlerin ihalelerine ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Cemil Çiçek)
sözlü soru önergesi (6/849) (Başkanlığa geliş tarihi:
23/6/2008)
20.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, ihraç edilmek üzere ithal edilen çayın iç
piyasaya sürüldüğü iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/850) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
21.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılganın, çiftçilerin kredi
kullanımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/851) (Başkanlığa geliş tarihi:
24/6/2008)
22.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, yüksekokul mezunu genç
işsizlere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/852)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
23.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, kırmızı et
tüketimine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/853)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
24.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, TMO yönetiminin ödüllendirilmesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/854) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
25.- Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrulun, Aksaray Olimpik Yüzme Havuzu
inşaatına ilişkin Devlet Bakanından (Murat
Başesgioğlu) sözlü soru önergesi (6/855) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25/6/2008)
26.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Dumlupınar Anıt Parkı
projesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi
(6/856) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)
27.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, ücretsiz fidan yardımına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/857)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)
28.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, infaz koruma memurlarının özlük
haklarına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/858)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)
29.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, alternatif enerji kaynaklarına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi
(6/859) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)
30.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, TMOnun fındık
alımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/860) (Başkanlığa geliş tarihi:
26/6/2008)
31.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, yurt dışı seyahatlerine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/861) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27/6/2008)
32.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Sabah Gazetesi ve ATVnin bazı ödemelerine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/862)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)
33.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, milletvekillerinin Hükümet üyeleri ile birlikte
katıldığı yurt dışı seyahatlere ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/863) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27/6/2008)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, yerel gazetelerde ilan yayımına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4276)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tuzla Bölgesindeki ruhsatsız
tersanelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4277) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
3.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, mefruşat ve tadilat harcamaları ile
alınan araçlara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4278) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
4.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, çiftçilerin arazi ipoteğiyle kredi
kullanmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4279) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
5.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlunun, Dandalaz Barajına ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4280)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
6.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, İzmirin şebeke suyuyla ilgili
iddialara ve kentlerin kullandığı suyun kalitesine ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4281)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
7.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, polislerden toplanan bağışlara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4282) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
8.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Kızılayın bir gazete
ilanına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4283) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
9.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılganın, dul, yetim, vazife ve harp
malulü aylıkları arasındaki farka ilişkin Millî Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4284)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
10.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, Suriye sınırındaki
mayınlı arazinin temizlenmesine ilişkin Millî Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4285)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
11.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, taarruz helikopter üretimi projesine
ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4286) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
12.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, bazı mühendislerin ölümleri ile
ilgili soruşturmalara ilişkin Millî Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4287) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/6/2008)
13.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptanın, kültür mantarı üretiminin
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4288) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/6/2008)
14.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homrişin, Tarım Kredi Kooperatiflerinin
merkez yönetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4289) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/6/2008)
15.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homrişin, Gübretaşın İranda
gübre tesisi satın almasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4290)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
16.- Manisa
Miletvekili Erkan Akçayın, tarımsal desteklemelere ve mazot
fiyatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4291) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/6/2008)
17.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, tarım ürünlerindeki pazar üstünlüklerine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4292) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
18.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, bazı tarımsal konulara ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4293) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
19.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, tarımdaki destekleme sistemlerine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4294) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
20.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, tarımdaki destekleme uygulamalarına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4295) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
21.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Tarım Vizyonu uygulamalarına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4296) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
22.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, ürün desteklemelerine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4297)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
23.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, yağlı tohum ve mısır
destekleme primleri ile damlamalı sulama desteğine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4298) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
24.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, tarım sektöründeki desteklemelere
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4299) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
25.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, tarımsal desteklemelerin yeniden
yapılandırılmasına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4300)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
26.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, süt teşvikine ve
hayvancılıktaki desteklemelere ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4301)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
27.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Manisadaki kırsal kalkınma
projelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4302) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/6/2008)
28.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Manisada lisanslı depoculuk
çalışmalarına ve yaş sebze ve meyvedeki fiyat
oluşumuna ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4303) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/6/2008)
29.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, bazı ürünlerdeki desteklemelere ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4304) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)
30.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, SBS başvurularının
duyurusuna ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4305) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
31.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Şanlıurfadaki bazı Devlet
hastanelerinin ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4306) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/6/2008)
32.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, Burdur-Fethiye karayolunun
bölünmüş yol yapılmasına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4307)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
33.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, İzmirin şebeke suyunun kalitesine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4308) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
34.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmazın, Eğirdir ve Beyşehir
Gölleri havzasındaki yapılaşma yasağına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4309) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)
35.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Manisada tarımsal sulama amaçlı
kullanılan elektrik borçlarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4310) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/6/2008)
36.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Erbaa Ovası sulama
şebekelerinin elektriklerinin kesilmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4311) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/6/2008)
37.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, TRTnin yaptığı bir
personel sınavına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4312) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)
38.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, örtülü ödenek kullanımıyla ilgili
bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4313) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)
39.-
İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlunun, AB Müzakere Pozisyon
Belgesinin açıklanmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4314) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/6/2008)
40.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, buğday taban
fiyatının açıklanmamasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4315) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/6/2008)
41.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, Kamu İhale
Kanununda yapılacak değişikliğin yerel medyaya etkisine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4316)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)
42.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Özel Kalem Müdürlüğünün harcamalarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4317)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)
43.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, TRT Ankara Radyosundaki yöneticilere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4318)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)
44.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
emekli aylıklarının iyileştirilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4319)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)
45.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, kamudaki geçici personele ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4320)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)
46.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, Kırım-Kongo kanamalı ateşi
hastalığına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4321) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)
47.-
İstanbul Milletvekili Ümit Şafakın, Kahramanmaraştaki bir
lisenin kumaş ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4322) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)
48.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, Küre İlçesindeki
işsizliğe ve esnafın durumuna ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4323) (Başkanlığa geliş tarihi:
26/6/2008)
49.-
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, eski Özel
Kalem Müdürüyle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4324) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)
50.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürekin, İstanbuldaki bazı
askeri alanların talep edildiği iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4325)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)
51.-
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, eski Özel
Kalem Müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4326) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)
52.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, gelir dağılımı
adaletsizliğine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4327) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)
53.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, bir bürokratın helikopter
kullanımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4328) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/6/2008)
54.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, orman
yangınlarına ve orman yolları yapımına ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4329)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)
55.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, kestane ağaçlarının
kurumasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4330) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)
56.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, Avrupa Futbol
Kupası maçlarına götürülen kişilere ilişkin Devlet
Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi
(7/4331) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)
57.- Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkunun, ÖSYMnin KPSS sonuçlarına göre
yerleştirme işlemlerine ilişkin Devlet Bakanından (Murat
Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/4332)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)
58.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsalın, TRT Haber Dairesiyle ilgili bazı
iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın)
yazılı soru önergesi (7/4333) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/6/2008)
59.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, TRT arşivinin Türk Telekomun
kullanımına açıldığı iddiasına ilişkin
Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi
(7/4334) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)
60.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin
eğlence parkı ihalesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4335)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)
61.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Yalovadaki belediyelerin borçlarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4336) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)
62.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, İzmirdeki kentsel büyümenin belli
semtlere yönlendirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4337) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/6/2008)
63.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, İstanbuldaki bir arazinin
değerlendirilmesiyle ilgili iddialara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4338)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)
64.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, kutlamalarda silah kullanımına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4339) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)
65.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Anamur İlçesinde Açık
Öğretim sınavlarının yapılması ihtiyacına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4340) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)
66.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, Vandaki bir lisenin müdür
yardımcısı ile ilgili iddialara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4341)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)
67.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, Burdura fen lisesi
açılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4342) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/6/2008)
68.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, körler okullarının
kapatılacağı haberlerine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4343)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)
69.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, Osmaniyedeki bazı okullara yapılan atamalara
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4344) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)
70.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, yapılan dersliklere ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4345)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)
71.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, kamuda tanımlı olmayan bazı
meslek gruplarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4346) (Başkanlığa geliş tarihi:
27/6/2008)
72.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, Bismil İlçesindeki
yeşil kart işlemlerine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4347) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/6/2008)
73.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, gazilerin özel sağlık
kurumlarına sevklerine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4348) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/6/2008)
74.- Mersin
Milletvekili Kadir Uralın, Silifkede göğüs hastalıkları
hastanesi yapılmasına ve doktor açığına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4349)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)
75.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
kemoterapi hemşiresi sıkıntısına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4350)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)
76.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibekin, buğday taban fiyatlarının
açıklanmamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4351)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)
77.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptanın, Rusyaya yaş meyve ve sebze
ihracatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4352) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/6/2008)
78.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, zirai ilaç kullanımına ve tarım
analiz laboratuarlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4353)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)
79.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, çiftçilerin kredi borçlarına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4354) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)
80.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, İzmir uçuşlarına ve Anadolu Jetin
ikramlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4355) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/6/2008)
81.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, PTT Bank uygulamasındaki sorunlara
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4356) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)
82.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, PTT Personeli Kefalet
Sandığına ve dağıtıcıların
çalışma saatlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4357) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/6/2008)
83.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, hemzemin geçitlerdeki trafik
kazalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4358) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/6/2008)
84.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, internet erişim ücretlerine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4359) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)
85.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Anamur Gümrük Müdürlüğünün
aktif hale getirilmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru
önergesi (7/4360) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)
86.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, ülkeye girişine
izin verilmeyen bir çocuğa ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4361) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25/6/2008)
87.- Antalya
Milletvekili Atila Emekin, Türk Hazine Bonolarına ilişkin Devlet
Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi
(7/4362) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)
88.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, TÜİKteki geçici personele ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım
Ekren) yazılı soru önergesi (7/4363) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26/6/2008)
89.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, İstanbuldaki
bir alışveriş merkezi inşaatının çevredeki
yapılara etkisine ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4364)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)
90.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, gazilerin maaşlarındaki
farklılıklara ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4365) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)
91.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, kooperatiflerin kredi kullanımına
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4366) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)
92.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, üretimi duran bir traktör
fabrikasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4367)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)
93.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, PTTnin taşeron firmalara posta
hizmetleri yaptırdığı iddialarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4368)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)
94.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlunun, yasama-yürütme ilişkilerine
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/4369) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/6/2008)
95.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, bir milletvekilinin sarf ettiği
sözlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/4370) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/6/2008)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Yalova
Milletvekili İlhan Evcin ve 20 Milletvekilinin, deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/242)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.7.2008)
2.- Sakarya
Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 23 Milletvekilinin, deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/243)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.7.2008)
3.- İstanbul
Milletvekili Nusret Bayraktar ve 20 Milletvekilinin, özellikle İstanbul ve
Marmara Bölgesindeki deprem riskinin araştırılarak deprem
yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/244) (Başkanlığa geliş tarihi:
9.7.2008)
10 Temmuz 2008 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129uncu Birleşimini
açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Mersin Gülnar ilçesinde devam eden orman
yangını hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili İsa Göke
aittir.
Buyurunuz
Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Mersin Milletvekili İsa Gökün, Mersin ili Gülnar
ilçesinde devam eden orman yangınına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile
Adana Milletvekili Kürşat Atılganın, aynı konuda
konuşmaları
İSA GÖK
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, dün
hain bir saldırı sonucu şehit olan üç güvenlik görevlimizin
ailesine, tüm ulusumuza başsağlığı diliyorum.
Terör nereden
gelirse gelsin en büyük beladır.
Tabii,
Türkiyenin gündemi çok hızlı değişiyor. Dünün gündemi
konsolosluk saldırısı oldu; pazartesinin, salının
gündemi Gülnar ilçemizdeki yangındı, şu anda unutuldu, bir anda
unutuldu ama şu anda sayın Mecliste bulunan sayın
milletvekillerinin umursamazlığı gibi oradaki insanlar bir anda
unutuldu.
Arkadaşlar,
pazartesi günü öğleyin başladı yangın, on iki gibi,
Kavakoluğu, benim köyümde başladı. Dünkü konuşmaları
okudum, burada tutanakları okudum: Uçaklar varmış, şu kadar
arazözler varmış, bu kadar helikopterler varmış. Bunlar
neredeymiş? Nerdeymiş bunlar? Ben öğleden sonra köye arabamla gitmeyi
başardım. Şahidim var, alay komutanı Cahit Albay. Kimi
görmüşüz orada, kim varmış orada? Salı günü öğleye
kadar hiçbir Allahın kulu yardım amaçlı yoktu. Hükûmete
soruyorum: Neredeydiniz ya? Neredeydiniz? Konuşma metninde Her şeyi
yaptık. yazılıyor. Sayın Bakan konuşmuş. Her
şey yapılmış. Cenazede, sağ olsun, geldi Sayın
Bakan. Bu kadar uçak varmış, bu kadar şu varmış.
Arkadaşlar,
salı günü akşam saat dokuzdan önce orada hiçbir Allahın kulunun
midesine bir tek kaşık sıcak bir şey girmedi, girmedi.
Kavakoluğu köyüne gelen ilk yardım Akdeniz Belediyesi ile
Büyükşehir Belediyesinin yardım paketleriydi. Şalvar
dağıttı, kadınların şalvarları
yanmıştı, giyecek bir şey kalmamıştı
üzerlerinde. Ayakkabı dağıtıldı orada. Neredeydiniz
ya? Neredeydiniz? 4 helikopter varmış! 2 helikopter vardı. Ben
oradaydım, pazartesi öğleden sonra, çarşambaya kadar
oradaydım. Biri büyük, biri küçük 2 helikopter vardı. Yalvardık,
telefonlar ettik Azıtepesi yanıyor, oraya bakın. dedik,
Yağdökene çıkacak, oraya gidin. dedik, Lapaya
sıçrıyor. dedik. Kim vardı orada, kim yardım etti?
İnsanlar cayır cayır yandı. Kime baktınız orada?
Kime baktınız orada? Delikkayanın bütün köy evleri gitti,
göçtü. Tam bir keşmekeşlik. Görevliler diyorlar ki: Allahtan geldi.
Poyraz biterse yangın biter. Orman biterse, ağaç biterse yangın
biter. Bu nasıl bir yangın söndürme tekniği, bu nasıl bir
yangın söndürme ideolojisi? Allahtan geldi. Rüzgâr biterse, ağaç
biterse
Teşkilat ne hâle gelmiş. Böyle bir mantık olabilir mi?
Tüm Türkiyeyi kaderciliğe bıraktınız, herkes kaderci ama
herkes. Bakın arkadaşlar, olay bu. Olay bu! Olay bu! Olay bu!
Köy köy gezildi
orada. Akşam yaralı taşıdık hastaneye. Yaralı
taşındı. Fatmayı Mersine getirdik sabahleyin, salı
sabahı, bir Allahın kulu yoktu orada. Bir Allahın kulu yoktu
orada. Devlet hastanesinden üniversiteye taşıdık, yine bir
Allahın kulu yoktu. Rektör sağ olsun, hakikaten Rektörümüz sağ
olsun, herkes elinden geleni yapmaya çalıştı oralarda.
Ama
arkadaşlar, bakın, hâlâ orada elektrik yok, bir jeneratör yok.
İnsanlar aç sefil. Sabahleyin daha 10 ton sebze-meyve gönderildi oraya,
köylere, dağıtmaya çalışıyoruz orada.
Arkadaşlar,
sivil savunma nerede? Bu fonlar nerede? Adana Sivil Savunmanın Gülnara
geliş saati pazartesi günü gece saat ona on kala, çeyrek kala. Geliş
saati o. Salı günü arazöz gidiyordu. Bu tatbikatlar niye
yapılıyor? Uçak neredeymiş, ben uçak görmedim. Çarşamba
öğlen geldiyse bilmem. Uçak falan yoktu orada.
O insanlar hâlâ
aç. Ölen öldü, öleni defnettik. Sayın Bakan gördü, kömürlü alan
kazılıp toprak çıkartılıp altına gömüldü Hatice
ile Hatice. Oraya gömüldü. Bu hakikaten azaptır.
Pazartesi
akşamı insanlar, kendi evi yanıyor, merteğin, evinin
ışığında oturuyordu. Bu bir rezalettir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
İSA GÖK
(Devamla) Sağ olun Sayın Başkanım.
Orası afet
bölgesi mi ilan edilir, ne yapılır acilen düşünün. İstifa
edecekler istifalarını etsinler, orman bölge mi, genel müdür mü,
bakan mı, kim istifa ederse. Ama orası tam bir
keşmekeşlikti, orası tam bir kargaşaydı, kimin ne
yaptığı belli değil.
Poyraza
karşı helikopter çalışamıyor, gece
çalışamıyor, dumana inemiyor
Neye yarar o zaman bu helikopter?
Ovadaki pamuk yangınına mı bakacak bu helikopter? Neyi kesecek?
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Teknoloji bu, daha ne yapacak?
İSA GÖK
(Devamla) Niye dünyada böyle değil peki? Niye dünyada böyle değil?
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Dünyada da böyle.
İSA GÖK
(Devamla) İşte bu mantık
Bu mantık, akşam saat
19.00, paydos, sabah 07.00ye kadar paydos. Salı günü helikopterin
çalışma saati 07.15ti, ortalık 05.15te ağardı,
07.15te helikopterler nerede idi? İki saatte Azıtepesinden girdi,
oradan Lapaya indi, Delikkayanın da altından Aydıncıka
döndü. Neredeydi bu ekipler ya?
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) Yapılanları inkâr etme. Görev yapanlara
saygısızlık yapma. Propaganda yapıyorsun. Yangın
üzerinden siyaset yapıyorsun.
İSA GÖK
(Devamla) Çalışanlar çalıştı bakın, onları
inkâr etmiyorum. Emek verenler oldu. Bakın
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Gök, lütfen sözünüzü bitiriniz ve selamlayınız.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Acının üzerinden siyaset
yapmayın. Yazık! Hiç yakışmıyor.
İSA GÖK
(Devamla) Sayın Bakan, politika yapan sizsiniz, sizlersiniz,
sizlersiniz. Cenaze gelirken politika olmaz orada. Orada insanların
yarasını saracaksınız. Yara sarmadınız.
NİHAT ERGÜN
(Kocaeli) Onu diyor işte, daha ne diyor? Yaralar sarılıyor.
İSA GÖK
(Devamla) Ne zaman sarılıyor?
Sayın Başkan, üç gün geçti, üç gün. O insanlar elektriksiz,
susuz, aç, bitap. Üç gün sonra mı saracaksınız yarayı? Hâlâ
bekliyorlar ama bu.
Bakın, laf
değil. Ben pazartesinden beri oradayım, ben yangının
göbeğindeyim, benim köyüm yandı, benim yakınlarım
yandı. Oradaydık. Neredeydiniz arkadaşlar?
Politikayı
burada siz, ne yazık ki, o anladığınız anlamda siz
yapıyorsunuz ama halk orada kimsesiz, çaresiz ve ne yazık ki sizden
medet bekliyor.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.
Çevre ve Orman
Bakanı Sayın Veysel Eroğlu.
Buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evvela menfur bir
saldırı neticesinde şehit düşen polislerimize Allahtan
rahmet diliyorum, ayrıca bütün milletimize de
başsağlığı diliyorum.
Bunun
dışında Gülnar yangınında yanarak hayatını
kaybeden Hatice ninemiz ile yine onun torunu Haticeye Allahtan rahmet,
yakınlarına başsağlığı diliyorum,
milletimizin de başı sağ olsun.
Şimdi,
Sayın Milletvekilimiz konuştu ancak ben durumu müsaadenizle
şöyle bir değerlendireyim. 7 Temmuz Pazartesi günü saat 12.10da ilk
ihbar üzerine bütün birimler harekete geçti. O civarda ne kadar
Adana ve
Antalyadaki, Fethiyedeki, Kahramanmaraştaki helikopterler harekete
geçti ve on iki ellide herkes müdahaleye hazırdı. Ben
yangını haber alır almaz, o bölgenin kritik durumunu bildiğimden,
hemen Orman Genel Müdürümü, Orman Genel Müdür Yardımcımı -zaten
bölge müdürleri orada- oraya gönderdim. Bunlar yüzlerce yangına
girmiş çıkmış arkadaşlar ve akşam üzeri de
Sayın Başbakanımıza bilgi verdim. Ertesi sabah da biz
değerli milletvekillerimizle beraber oraya hareket ettik,
yangını bizzat gözledik, hatta rahmetlilerin cesetleri geldiği
zaman da ben oradaydım. Dün de Sayın Kürşad Tüzmen bölgeye
gitti.
Şunu
açıklıkla ifade edeyim: Yapılması gereken her şey
layıkı veçhile yapılmıştır. Hatta
arkadaşlarımız o kadar fedakâr çalışmışlar
ki, ben onlarla gurur duyuyorum, ölümle canları pahasına yangına
müdahale etmişlerdir. Hatta biz pazartesi akşamı 16
arkadaşımızdan haber alamadık, yangının içinde
kaldılar ve sabaha kadar bütün teşkilat âdeta dokuz doğurdu.
İSA GÖK
(Mersin) Sayın Bakan, lütfen
(AK PARTİ sıralarından
Dinle, dinle! sesleri, gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Gök
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Böyle bir usul yok!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) -
Müsaade edin, müsaade edin, ben sizi dinledim.
Şimdi
şöyle, bakın, şunu ifade edeyim: Ve salı günü de Sayın
Başbakanımız gece on iki veya birde beni aradı, Durum
nedir? diye sordu, ben durumu izah ettim, acilen oradaki insanlara para
gönderilmesi gerekir, asgari, lütfederseniz, 1 trilyon bunlara gönderelim diye
Başbakanımız sabahleyin erkenden talimat verdi, çarşamba
sabahı 1 trilyon, yani 1 milyon YTL o bölgedeki sadece ailelere
dağıtılmak üzere öncü olarak, ailelerin harçlığı,
günlük ihtiyaçlarını karşılamak üzere 1 milyon YTL
gönderildi. Ben de sabahleyin erkenden Sayın Valiyi aradım.
İzinden döndü Sayın Vali. Bütün sivil savunma kuruluşları,
bölgedeki belediyeler oradaydı.
İSA GÖK
(Mersin) Sayın Bakanım, ilk helikopterin
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Sayın Bakan, ilk helikopterin
varışı saat dört buçuk-beş, helikopter saat beşte
oraya vardı, nasıl on iki çeyrekte varır?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) -
Müsaade eder misiniz, siz yangın uzmanı değilsiniz.
İSA GÖK
(Mersin) Oradayız biz, nerede helikopter? Görmedik!
BAŞKAN
- Sayın Gök, lütfen izahı
dinleyiniz. Sayın Gök
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Müsaade edin izah edeyim.
İSA GÖK
(Mersin) Oraya helikopter gelmedi.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bakın, dün ben izah ettim, oradaki
araçların sayılarını izah ettim. Beş tane helikopter,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin amfibik yangın uçağı
da oraya geldi, sefer yaptı, ama helikopterler
Bazı saatlerde o
kadar büyük, 60 ile 70 kilometre/saate varan büyük bir rüzgâr vardı,
bırakın yangını, oradaki arkadaşlar yerinde
duramayacak derecedeydiler, böyle bir sıkıntı vardı,
helikopterin falan uçması söz konusu değildi. Helikopter
uçacağı zaman da uçtu. Hatta, İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin yangın söndürme uçağı da orada defalarca sorti
yaptı.
İSA GÖK
(Mersin) Ne zaman geldi?
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Defalarca değil, yirmi sorti yaptı sadece.
SONER AKSOY
(Kütahya) Yirmi sorti az mı?
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Bakan, ikinci gün geldi oraya, resmî açıklamalar
böyle. Meclisi yanıltıyorsunuz, ikinci gün geliyor yirmi sorti
yapıyor.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Şimdi, beyefendi, birinci gün
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Saat dokuzda başlıyor, üçte gidiyor. Niye birinci
gün gelmedi? Herkesi yanıltıyorsunuz. Söyledikleriniz birbiriyle
çelişkili.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Sayın vekillerim, birinci gün rüzgâr
vardı, helikopterin değil uçağın da uçması mümkün
değildi.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Biz oradaydık Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Biz de oradaydık.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sadece Delikkaya köyüne geldiniz. Başka nereye geldiniz?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Müsaade edin de ben izah edeyim, biraz
anlayışlı olun.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Doğruları söylemiyorsunuz. Belediye
Başkanı açıkladı, yirmi sorti.
SONER AKSOY
(Kütahya) Yirmi sorti az mı?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bakın, şunu söyleyeyim: Şu
ana kadar bir afete uğrayıp da hemen ertesi gün 1 trilyonluk
desteğin gönderildiği başka bir kayıt var mı?
İSA GÖK
(Mersin) Sayın Bakan
Sayın Bakan
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Şimdi lütfen bunları polemik
mevzusu yapmayın. Bakın, ben size
Müsaade edin
Bakın
(CHP ve
AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SUAT KILIÇ
(Samsun) Sayın Başkan, böyle bir usul var mı? Yerinden
konuşanları uyarın!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen Bakanı dinleyiniz. Lütfen
İSA GÖK
(Mersin) Sayın Bakan, bir şey söyleyeyim mi
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Siz konuştunuz, lütfen
saygılı olun, biz konuşalım.
İSA GÖK
(Mersin) Pazartesi gecesi saat on ikide Belediye Başkanı Ahmet bir
jeneratörle geldi.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Şimdi, değerli milletvekilleri
İSA GÖK
(Mersin) Camları açtık, lüks topladık, lüks!
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) Saygılı ol!
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sen yoktun orada, ben gördüm, ben yaşadım!
BAŞKAN
Sayın Gök
İSA GÖK
(Mersin) Bir tane fener yoktu orada.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Sayın Başkan, böyle bir usul
yok ki! Saygısızlığın daniskası!
İSA GÖK
(Mersin) Sayın Bakan
Sayın Bakan
BAŞKAN
Sayın Gök, lütfen yerinize oturunuz.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Ya, bir dakika müsaade eder misin izah
edelim. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Şimdi, bakın arkadaşlar,
biraz sakin olun.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen Bakanı dinleyiniz.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Biraz sakin olun, lütfen dinleyin, varsa
bir hata
BAŞKAN
Sakin olunuz
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Varsa bir hata şey yapalım,
lütfen dinleyin. Ben size baş sağlığı
Oraya iki tane bakan
geldi, bütün milletvekilleri
Başbakanımız gecenin on ikisinde
ilgileniyor. Vatandaşın derdiyle bu şekilde dertlenen başka
bir Başbakan gördünüz mü? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Bakan, yardım dün gitti, yangın üç gündür
orada.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Şimdi, bakın, şunu
söyleyeyim: Değerli arkadaşlar, bakınız, şimdi,
zamanında müdahale edilmiştir ve orada kara ekipleri, hakikaten
canlarını ortaya koyarak müdahale etmişlerdir.
Bakın, ben
size sadece bir grafik göstereceğim. Bir dakika, müsaade buyurun.
İSA GÖK
(Mersin) Sayın Bakan, bir tane arazöz vermediniz! Bir tane arazöz
verilmedi!
AVNİ
ERDEMİR (Amasya) Konuştun kardeşim sen ya!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bakın, arkadaşlar, şunu
söyleyeyim: 2003le 2007 yılları arasında Akdeniz Bölgesindeki
yangınlara bakın, bizim orman teşkilatı, gurur
duyduğum bu teşkilat ne derece muvaffak olmuş. Portekizde
2003le 2007 arasında orman mevcudiyetinin yüzde 31i yanmış.
İspanyada yüzde 2,7si yanmış. Fransada yaklaşık
yüzde 1i, İtalyada yüzde 3ü yanmış. Yunanistanda yüzde 5i
yanmış. Bakın, Türkiyede ise 2003 ile 2007 arasında yüzde
0,16 yani binde 16.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Çok şükür!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bu bölgede en başarılı
kurum Orman Genel Müdürlüğüdür. Ben gerçekten fedakârane çalışan
bu arkadaşlara teşekkür ediyorum. Nitekim, bu Gülnar
yangını büyük bir yangın. Kendiliğinden sönmedi herhâlde
İSA GÖK
(Mersin) Sayın Bakan
Sayın Bakan
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
büyük bir gayret neticesinde söndü.
İSA GÖK
(Mersin) Sayın Bakan, poyraz sayesinde
Kendi beyanınız.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Ayrıca
BAŞKAN
Sayın Gök
Lütfen karşılıklı
konuşmayınız. Lütfen yerinize oturunuz.
İSA GÖK
(Mersin) - Poyraz sayesinde durdu, poyraz sayesinde! Poyraz durunca yangın
bitti! Ağaç bitti, ağaç kalmadı zaten!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bakın arkadaşlar, şu anda
Kaliforniya yangınını misal vereyim ben, madem öyle bahsetti.
Kaliforniyada 21 Haziran 2008 günü başlayan ve dağlık alanlarda
devam eden yangınlar 4 Temmuz 2008 günü kontrol altına alınmıştır.
Yangın on dört gün boyunca devam etmiştir. Bakın, özellikle bin
iki yüzden fazla yerleşim noktası Kaliforniyada alevlerin içinde
kaldı. Yangın sonucunda çok sayıda bina tamamen
yandığı gibi yangında 200 bin hektar -Kaliforniya
yangınında- yandı.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Sen Türkiyeye gel kardeşim!
ABDULLAH ÖZER
(Bursa) Burası Türkiye kardeşim, insaf ya!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Yunanistan yangınına
bakın. Yunanistanda Mora Yarımadası, Eğriboz
Adasında 23 Ağustos 2007 tarihinde ortaya çıkan yangınlar,
2 Eylül 2007 tarihinde kontrol altına alındı, on bir gün devam
etti. Aslında orada bizim orman yangınlarıyla mücadele eden
kahramanlarımız olsa, bu, bu kadar büyümezdi çünkü onlar müdahale
etmediler, yangının sönmesini beklediler. Bakın, burada 110 köy
hasarlıydı, 16 bin kişi evsiz kaldı, 64 kişi de
hayatını kaybetti. Bizim bu Gülnar yangınından daha büyük
bir yangın değildi.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Kahramanları Amerikaya, Kaliforniyaya gönderelim
Sayın Bakan!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bakın, şu anda rakamlar var,
tespitler var. Şimdi, bu Gülnar yangını pazartesi günü
başladı biliyorsunuz. 12.30da yangına en yakın yerde
bulunan ekipler tamamen yangın mahalline geldi, ilk müdahaleyi yaptı.
Aşağı yukarı
8 arazöz ilk müdahaleyi yapan ekip içinde yer aldı. Ayrıca,
yangın mahalline en yakın mesafede konuşlu bulunan Adana
helikopterleri on dakika içinde yangın yerine hareket etti. Yangınlar
başladıktan sonra, 12.50de yangına müdahale etmiştir.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Helikopterlerin kaç tanesi Sayın Bakan?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Pazartesi günü
Daha sonra, kademeli
olarak Kahramanmaraş, Antalya, Denizli ve Fethiye helikopterleri
yangına müdahale etmiştir ancak pazartesi günü, biz buradan,
meteorolojiden de takip ettik, rüzgâr hızı yer yer 85-90
kilometre/saat hızla seyrettiği için maalesef yangına müdahalede
çok büyük güçlükler yaşanmıştır.
Sayın
Vekilim orada yaşıyor, oradaki anaforları, rüzgâr, poyraz
estiği zamanki durumu benden daha iyi bildiğini tahmin ediyorum.
İSA GÖK
(Mersin) Hepsini biliyorum.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Dolayısıyla, şunu ifade
edeyim: Özellikle, yangın söndürme çalışmalarına şu
ana kadar 8 helikopter, 1 amfibik uçak, 110 arazöz, 40 iş makinesi, 42
tane yangın söndürme uzmanı ve Sivil Savunma ve diğer kurumlarla
beraber, yaklaşık bin tane yangın işçisi katıldı.
Netice olarak,
bakın, burada yangın söndürüldü, kontrol altına
alındı, şu anda soğutma çalışmaları devam
ediyor ve salı günü akşamı Başbakanımızın
talimatıyla, çarşamba sabahı 1 milyon YTL de oraya gönderildi.
Ancak bu yeterli mi? Değil. Bayındırlık ve İskân
Bakanımıza talimat verdi Sayın Başbakanımız. Ben
dün akşam Bayındırlık ve İskân Bakanıyla da
görüştüm, şu anda tespitler yapılıyor, orada evi yanan veya
malını kaybeden vatandaşlarımızın zararları
kesinlikle tazmin edilecektir, buna özellikle işaret etmek istiyorum. Bu
gönderilen 1 milyon YTL sadece ailelerin günlük ihtiyaçlarını
karşılamak için Başbakanlık Acil Yardım Fonundan
gönderilen miktardır ve bana göre de -geçmişteki afetlere bakın-
en hızlı şekilde yardım yapılan, 1 milyon YTL gibi bir
yardımın gönderildiği, bu kadar hızlı
gönderildiği başka bir afet de yok.
İSA GÖK
(Mersin) Sayın Bakanım, bir şey soracağım.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Sayın Başkanım, lütfen müdahale edin. Böyle
bir usul var mı?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Ben şöyle özetlemek istiyorum
İSA GÖK
(Mersin) Sayın Bakanım, lütfen
Bir şey soracağım,
tek kelime.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Ayrıca şunu ifade edeyim,
salı günü akşamı da ben
İSA GÖK
(Mersin) Sayın Bakanım, bakın, paraya bir şey demiyoruz.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Şimdi efendim, şöyle
İSA GÖK
(Mersin) Evet, ihmali biliyorsunuz Sayın Bakan. Bakın Sayın
Bakanım, siz de o yangına ilk müdahalede ihmali biliyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Gök
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Sayın milletvekillerim, bakın
ben şunu ifade edeyim
İSA GÖK
(Mersin) İhmalin gereğini yapın. Çünkü o yangın,
Sayın Bakan, astsubayın evinin yanında çıktı.
İhmali kabul edin.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Böyle bir usul yok Sayın Başkanım, lütfen
BAŞKAN
Sayın Gök, lütfen
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Sıcak yemekten bahsedildi, salı
günü akşamı bütün vatandaşlara sıcak yemek
dağıtıldı.
BAŞKAN
Sayın Gök, lütfen yerinize oturunuz.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Ben ilgili muhtarın telefonunu
aldım, ertesi gün telefon ettim, dedim ki: Salı günü
akşamı size sıcak yemek dağıtıldı mı?,
Evet, dağıtıldı. dedi.
İSA GÖK
(Mersin) Saat dokuzda.
SUAT KILIÇ
(Samsun) Sayın Başkan, Meclisi yönetemiyorsunuz.
İSA GÖK
(Mersin) Sen çık yönet!
SUAT KILIÇ
(Samsun) Orada Başkan var, sizin adınıza seçilmiş
Başkan var.
İSA GÖK
(Mersin) Bizim değil, Meclisin adına
Öğren.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Ben de gösterilen ilgiden fevkalade
memnun olduğumu ifade etmek isterim. dedi.
Ben şunu
ifade edeyim: Bakın, değerli arkadaşlar, orada gerçekten fedakâr
bir surette gayret eden insanlar var, yangın söndürmeye canı
pahasına koşan insanlar var. Niçin koşuyor bunlar?
İSA GÖK
(Mersin) Onlara bir şey diyen yok. Onlara teşekkürümüzü
yapıyoruz zaten. Yangın idare heyeti, idare heyeti
Oraya sevk
etmeyende kabahat.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
Sayın Başkanım, lütfen müdahale edin.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Oradaki vatandaşların mal ve
canına halel gelmesin diye. Biz onlara teşekkür ediyoruz huzurunuzda.
Bakın, büyük bir fedakârlık göstermişlerdir. Bakın, Orman Genel
Müdürümüz buraya gitmiştir. Geçmiş dönemde hiçbir orman genel müdürü
böyle, yangına gitmezdi. Orman Genel Müdürü, Genel Müdür
Yardımcıları, hepsi oradaydı, 2 tane bakan oradaydı.
İSA GÖK
(Mersin) Çünkü ihmalinizi örtmeye çalıştınız, ihmali
örtmeye çalıştınız. Yangın yolun yanında
başladı, yolun bitişiğinde başladı yangın,
ormanın içinde başlamadı. İki saatte sönerdi bu
yangın.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Başbakanımız gecenin
yarısında ve sabahın erken saatinde bilgi alıyor, böyle bir
durum var. Hiçbir ihmal yok, fevkalade
çalışılmıştır, çok iyi müdahale edilmiştir,
kısa zamanda da söndürülmüştür. Başka köylerin de yangında
yanması ihtimali vardı, gerçekten büyük bir mücadele
yapılmıştır, fedakârane
çalışılmıştır. Ben burada hepsine, emeği
geçen başta Mersin Valiliğimizin ekipleri, Sivil Savunma ve Orman
Genel Müdürlüğümüzün bütün çalışanları olmak üzere hepsine
şükranlarımı arz ediyorum, teşekkür ediyorum; biz onlarla
gurur duyuyoruz.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Bakan, helikopterlerin pilotlarının
bölgeyi bilmeyen kişiler olduğu doğru mu?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - İnşallah, Cenabı Allah
böyle başka yangınlar bize göstermez, afetler göstermez.
Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İSA GÖK
(Mersin) Öyle bir Sivil Savunma ki
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.
İSA GÖK
(Mersin) - Bir saniye Sayın Başkanım
BAŞKAN -
Sayın Gök, siz söyleyeceğinizi söylediniz, Bakan da cevap verdi.
İSA GÖK
(Mersin) Sayın Başkanım, bir saniye
Sayın
Başkanım, Meclise de
BAŞKAN -
Şimdi, Sayın Şandır, Sayın Atılgan
İSA GÖK
(Mersin) Öyle bir Sivil Savunma ki arkadaşlar
BAŞKAN -
Sayın Gök, lütfen yerinize oturunuz.
İSA GÖK
(Mersin)
bir tane feneri yok, bir tane lambası yok Sivil
Savunmanın
BAŞKAN -
Sayın Gök
İSA GÖK
(Mersin) Bir lirası yok, bir poşeti yok, çizmesi yok Sivil
Savunmanın, bomboş!
BAŞKAN -
Sayın Gök, lütfen yerinize oturunuz.
İBRAHİM
KAVAZ (Erzurum) Otur yerine, otur! Şov yapma!
İSA GÖK
(Mersin) Ne şovu be! Vefat eden benim akrabam, benim
yakınlarım öldü, senin yakının mı öldü?
BAŞKAN -
Sayın Gök, siz
İBRAHİM
KAVAZ (Erzurum) Konuştun anlattın, daha ne gereği var?
BAŞKAN -
Karşılıklı konuşmayınız lütfen, Meclisin
usulünü de bozmayınız, çok rica ederim.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Ne demek senin akraban, benim akrabam?
BAŞKAN -
Sayın Şandır, Sayın Atılgan, ne için söz istediniz?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, ben orman yüksek
mühendisiyim ve oralarda çok uzun yıllar bölge şefliği
yaptım. O dağları bilirim, ormanı bilirim,
ormancıları tanırım. Orman yangınında çok
çalıştım, orman yangınını iyi bilirim. Müsaade
ederseniz şu tartışmaya bir katkı vermek istiyorum.
BAŞKAN
Buyurunuz, iki dakika
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, tabii bir acı yaşanmıştır, Sayın
İsa Gökün çığlığına hepimizin saygı
göstermesi lazım. Orman yangınını, muhtemeldir, içinizde
bilenler var, seyredenler olmuştur ama ben, bizatihi içinde yaşayan,
yanma tehlikesi geçiren, birçok yangın söndürmenin yöneticiliğini
yapan bir arkadaşınızım. O dağlarda da çok
çalıştım, o köyleri de avcumun içi kadar bilirim.
Değerli
milletvekilleri, her şeyden önce şunu söyleyelim: Yangın bir
felakettir ve bu poyraz dediğimiz rüzgâr, gerçekten asfaltta bile önünü
kesemeyeceğiniz kadar hızlı koşar, yakarak gider.
Dolayısıyla, poyrazda orman yangınının tedbiri
gerçekten çok zordur. Acı yaşanmıştır. Bu
acının müsebbibi olarak orman teşkilatını göstermek,
hele mahallî ormancıları göstermek haksızlık olur. O
insanların hiçbir orman yangınında, hiç kimsenin ama özellikle
de ormancıların, orman mühendisinin, orman muhafaza
memurlarının bigâne kalması, kendini kenara çekmesi mümkün
değildir. Tabii ki orman teşkilatının yangın söndürme
teknolojisinde yenileşmeyi, yeni teknolojileri kazanması konusu bir
tenkit konusudur.
Can
yanmıştır, çığlık çığlığa,
canhıraş bir şeyle Sayın Gök bunu ifade ediyor. Buna
saygı gösterilmesi lazım. Ama burada bu orman yangınından
dolayı ormancıları suçlamak, o teşkilatı suçlamak
haksızlık olur. Gereken gayretin gösterildiğine ben de
inanıyorum. Çünkü bir şey daha var: Ormancılarla orman köylüsü
iç içe beraber yaşıyorlar, bunların arasını da açmamak
lazım. Hiçbir orman mühendisi, hiçbir ormancı köy yanarken, orman
yanarken
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, sözlerimi tamamlamama
lütfen müsaade eder misiniz.
BAŞKAN
Cümlenizi tamamlayınız efendim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Çok teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, bu acının üzerinden birbirimizi kırıp
dökmeye gerek yok, acının paylaşılması lazım.
Eksik varsa tamamlanmak durumunda. Hükûmet bu işin sorumlusudur ve
vatandaşın temsilcisi olarak bizler, acının bizatihi sahibi
olarak Sayın Milletvekilimizin çığlığına da
saygı göstererek bu zararı telafi edebilmek, bu
insanımızın yaralarını sarabilmek için herkes elinden
geleni yapmalıdır.
Dolayısıyla,
bir acı yaşanmıştır, bu acıdan dolayı
birbirimizi suçlamaya gerek yok. Gereken gayretin gösterildiğine ben
yürekten inanıyorum. Gayret gösterenlere de, herkese de çok teşekkür
ediyorum, rahmetli olanlara yüce Allahtan rahmet diliyorum.
Vatandaşımızın dertlerinin de zararlarının da
karşılanacağını ümit ediyor, bekliyor, temenni
ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır bu
açıklamalarınızdan dolayı.
İSA GÖK
(Mersin) Sayın Başkanım, efendim, yanlış
anlaşıldı
BAŞKAN
Lütfen Sayın Gök
İSA GÖK
(Mersin) Efendim, bir dakika istirham ediyorum Sayın Başkanım,
yanlış anlaşıldı, onu düzelteceğim.
BAŞKAN
Sayın Atılgan, siz ne için söz istemiştiniz?
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) Orman yangınlarıyla ilgili olarak Türkiyenin
havadan müdahale imkân kabiliyetiyle ilgili bir iki konuyu Sayın Bakana
söyleyeceğim.
BAŞKAN
İki dakika da size söz veriyorum.
Buyurunuz.
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) Sağ olun Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, değerli arkadaşlar; tabii, bu yaşanan acı
olay hepimizi üzmüştür. Rahmetli olanlara Allahtan rahmet diliyoruz.
İşin
temeline bakarsak, bu şekilde suçlamalar önümüzdeki yıllarda devam
eder. Eğer Türkiye bu kadar basit bir konuyu, havadan orman
yangınlarına müdahale imkân kabiliyetini sürüncemede
bırakmayıp artırma yolunda daha önce yapılmış
olan çalışmaları sonuçlandırsaydı, emin olun, bugün bu
tartışma burada olmazdı. Hava kuvvetlerinin bazı unsurları,
nakliye unsurları Kayseride veyahut da Çevre Bakanlığından
gelecek istekler doğrultusunda ülkenin değişik yerlerinde iki
saat içinde orman yangınlarına müdahale edecek şekilde
hazır bekliyor. Ama helikopterle veya daha değişik birtakım
hava vasıtalarıyla bu işe dünyada o kadar teknik olarak müdahale
ediliyor ki emin olun, bu imkân kabiliyetlere sahip olacak şekilde çok da
pahalı olmayan bu projeyi hayata geçirmezsek önümüzdeki yıllarda buna
benzer birçok ormanımızın yok olmasına ve
tartışmaların yine bu Mecliste olmasına hiç kimse engel
olamaz.
Benim Sayın
Bakandan ricam, var olan, benim bildiğim çalışmaların
helikopter veya uçak temini yönünde bir an evvel faaliyete geçmesi ve temin
yönündeki şu anda bazı çıkmazlara giren prosedürü daha pratik bir
şekilde, bir yolla Türkiyeye bu imkân kabiliyeti
kazandırmasıdır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Atılgan bu verdiğiniz bilgiler
için.
İSA GÖK
(Mersin) Sayın Başkanım, efendim, izah için bir dakika
istirham edeceğim. Bir dakika Sayın Başkanım, bir dakika
BAŞKAN
Size bir dakika süre veriyorum, lütfen daha soğukkanlı olunuz.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili İsa Gökün, yapmış
olduğu konuşmasında Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun bazı ifadelerini farklı yorumladığı gerekçesiyle
açıklaması
İSA GÖK
(Mersin) Teşekkür ediyorum, sağ olun.
Sayın
Başkanım, benim konuşmamda teşkilata yönelik tek kelime
yoktur. Sevk ve idare
Bakanım da gayet iyi biliyor, ihmal,
yangının ilk başındaki sevk ve idarede
yapılmıştır. Yolun kenarındaki yangın
söndürülememiştir çünkü yeterli ekip gönderilmemiştir. Ekipler
talimat bekliyorlar. Burada sorumluluk, sevk ve idare makamındaki
insanlar
İşçiler cansiperane çalışıyorlar zaten. Hep beraber çalıştık, bizler de
yardımcı olduk söndürmeye. Ben de babamla beraber
uğraştım. Babam seksen yaşında, bu adam da
çalıştı. Ama bakın, sevk ve idare
Azıtepesini
boşuna yaktınız. Yağdökeni boşuna yaktınız.
O yangın Pınarbaşına boşu boşuna geçti. 3 bin
dekar hata yüzünden yandı, o insanlar da
İhmal, sevk ve idareyi
yapan yöneticilerde. İnsanlar, verilen talimat gereği
yapıyorlar. Köye bir arazöz alamadık köye! Evler yanıyor. Niye?
Talimat verilmeden eve su sıkamazlarmış. Böyle şey olur mu?
Bir arazöz alamadık. Delikkaya
Köyü boşalttınız. Lapa
Allahtan erkekler köyü boşaltmadılar, evlerini kurtardılar.
Delikkayayı boşalttınız, bütün evler yandı. Bunlar
hataydı, ciddi hataydı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSA GÖK
(Mersin) Bu hatayı yapan sevk ve idare makamındakilerdir.
Sağ olun Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Gök, uyarılarınız için teşekkür ediyoruz.
Sayın Uslu,
niçin söz istemiştiniz?
NURİ USLU
(Uşak) Sayın Başkanım, ben orman mühendisiyim ve Orman
Bakanlığında müsteşarlık yapmış bir insan
olarak bu konuları açıklığa kavuşturmak istiyorum. Üç
dakika söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Size iki dakika söz vereceğim.
Buyurunuz
efendim.
2.- Uşak Milletvekili Nuri Uslunun, Mersin ili Gülnar
ilçesinde devam eden orman yangınına ilişkin
açıklaması
NURİ USLU
(Uşak) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bu bir acıdır ama bu
acıyı biz bugün yaşamıyoruz. Niçin yaşamıyoruz?
Türkiye, Akdeniz çanağında olan bir ülkedir. Orman yangını
niçin çıkar? Neden Karadenizde orman yangını
çıkmıyor? Orman yangınının çıkması için
topoğrafya, bitki örtüsü, ekolojik durum, hava hâlleri, rüzgâr hâlleri çok
önemli. Biz orman yangınlarıyla iç içe yaşamak mecburiyetindeyiz
ülke olarak. Bizim gibi Akdeniz çanağında bulunan bütün ülkeler
böyledir. Ama şimdi burada böyle ucuz kahramanlık yapmak, böyle
karşıdan karşıya konuşarak orman
yangınının içinde yıllarca yaşamış
İSA GÖK
(Mersin) Ne ucuz kahramanlığı ya! Bu nasıl laf böyle ya?
Bu nasıl laf?
NURİ USLU
(Uşak)
orman yangınlarıyla yıllarca mücadele etmiş
bir insan olarak
İSA GÖK
(Mersin) Laf mı yani ucuz kahramanlık?
NURİ USLU
(Uşak) Bakın, orman
yangını
İSA GÖK
(Mersin) Ayıp! Hakikaten ayıp yani!
NURİ USLU
(Uşak) Orman yangını
bir afettir.
İSA GÖK
(Mersin) Hakikaten ayıp!
NURİ USLU
(Uşak) Orman yangınının karşısında bu tür
davranışları yapamazsınız, aksi hâlde
yanarsınız. Kaç tane bölge müdürümüz yandı, kaç tane
işletme müdürümüz yandı, 50den fazla işçimiz yandı. Bizim
ciğerimiz yanmıyor mu? Ama bu demek değildir ki yani sadece
Mersinde oluyor, her tarafta oluyor.
Bakın, 1979
yılında Muğlada oldu, 14 bin hektar alan yandı. 1985
yılında Çanakkalede oldu, 6 bin hektar alan yandı. Allah
korusun, bu bir afettir. Ancak şunu söyleyeyim: Sakın ha sakın
orman teşkilatını bu konuda ihmallikle suçlamayın. Orman teşkilatı,
geçmişten bugüne, inanın o kadar bu konuda teçhiz olmuş durumda
ki geçmişte ne helikopterimiz vardı ne dozerimiz vardı ne
arazözümüz vardı, işçilerimiz bile yoktu.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Uslu verdiğiniz bilgi için, çok sağ
olun.
Sayın
milletvekilleri
NURİ USLU
(Uşak) Sayın Başkan
BAŞKAN
Yeterince aydınlanıldı efendim bu konuda.
NURİ USLU
(Uşak) Çok önemli bir konu
BAŞKAN -
ve
gerekli tedbirlerin alınacağını umuyorum ben de buradan
NURİ USLU
(Uşak) Ben son bir cümle söylemek istiyorum, son bir cümle.
BAŞKAN
ve
bir daha böyle olaylarla karşılaşmamamızı da temenni
ediyorum. Sağ olun Sayın Uslu.
NURİ USLU
(Uşak) Bir son cümle söyleyeceğim uyarı anlamında
Sayın Başkan, uyarı anlamında, ikaz yani orman
yangınlarının olmaması açısından.
BAŞKAN Ama
bir cümlede bitiriniz lütfen, çok uzadı konumuz çünkü. Yeterince de
aydınlandık.
NURİ USLU
(Uşak) Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım;
biz orman yangınlarını yaşamak mecburiyetindeyiz ancak
halkımıza ve insanlarımıza şunu söyleyelim: Lütfen bu
orman yangınları sezonunda yaktığımız
ateşleri söndürelim, anız yakmayalım. Bakın, bu yangın
anız yangınından çıktı. Anız yakmayalım,
dikkatli olalım. Ormanlar bizim ciğerimiz, geleceğimiz,
insanlığın ortak geleceği. Onun için ormanları hep
beraber koruyalım ama orman yangınlarıyla
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Doğru değil, doğru değil
İSA GÖK
(Mersin) Tel çarpması diyor köylü de. Ne olacak şimdi?
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Bu konuda peşin yargıya gidiyorsunuz. Üç ihtimal
üzerinde duruluyor.
NURİ USLU
(Uşak) Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Uslu. Bu uyarılar da dikkate
alınacaktır sanırım.
Sayın
milletvekilleri, gündem dışı ikinci söz, Dünya Nüfus Günü
hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Gültan
Kışanaka aittir.
Buyurunuz
Sayın Kışanak. (DTP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI (Devam)
2.- Diyarbakır Milletvekili Gültan
Kışanakın, Dünya Nüfus Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
GÜLTAN
KIŞANAK (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen 11
Temmuz Dünya Nüfus Günü nedeniyle gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum ve yangında yaşamını
yitiren yurttaşlarımıza Allahtan rahmet diliyorum,
yakınlarına ve tüm halkımıza da baş
sağlığı diliyorum.
Bütün doğal
afetler, insanların çabalarıyla, aklıyla,
mantığıyla, ürettiği politikalarla daha az zarar verebilir
konuma getirilebilir. Burada orman yangınları
yaşanacaktır. Orada da yandı, burada da yandı, bundan sonra
da yanacaktır. diye bir söylemi asla doğru bulmuyorum. Ortada can
kayıpları var. İnsanların, sorumlu mevkide ve makamda olan
kişilerin biraz daha öz eleştirisel yaklaşması
Hiçbir
şeyin Bu artık yeter, sondu. Ben her şeyi yaptım.
noktasında olmadığını da hepimiz biliyoruz. Mutlaka
yapılabilecek, biraz daha can kaybını azaltacak,
ormanlarımızın daha çok yanmasını önleyebilecek
başka tedbirler de mutlaka vardır. Bir parça olsun öz
eleştirisel yaklaşmanın, tedbirlere dikkat çekmenin de ben
iktidarın sorumluluğu gereği olduğunu düşünüyorum. Bunun
dikkate alınabileceğini umuyorum.
Hızlı
nüfus artışıyla bağlantılı sorunlara
bakıldığında, bu konuda temel mağdurların
kadınlar olduğu ortaya çıkmaktadır. Gerekli önlemler
alınmaz ise önümüzdeki yirmi beş yıl içerisinde dünya nüfusunun
yüzde 50 oranında artması ve her yıl 600 bin kadının
gebelik ve doğumla ilgili sorunlar nedeniyle yaşamını
yitirmesi beklenmektedir.
Dünya genelinde
kadınlar yoksulluk, kuraklık, göç ve çatışmalardan da en
fazla etkilenen gruplar olmaktadır. Yeterli düzeyde ve kalitede eğitim
ve sağlık imkânlarına erişim konusunda da kadınlar
büyük sorunlar yaşamaktadır. Fırsat eşitliği,
ayrımcılık ve kadına yönelik şiddet de en temel
problemler olarak uygar dünyanın önünde durmaktadır. Bu nedenle
Eşitlik güçlendirir. sloganı, Dünya Nüfus Gününün bu yılki
ana teması olarak belirlenmiştir. Ben de Eşitlik güçlendirir.
sloganını bu kürsüden bir kez daha dile getirerek üzerimize
düşen sorumluluklara dikkat çekmek istedim.
Değerli
milletvekilleri, ayrıca bugün -yani 10 Temmuz- yakın dönem siyasal
tarihimiz açısından çok önemli bir gün. Bundan tam on yedi yıl
önce 10 Temmuz 1991de önemli bir siyasi cinayet işlendi. Bu tarih, önemli
bir dönüm noktasına işaret ediyor. Çünkü, bu tarihten itibaren faili
meçhul cinayetlerin ardı arkası kesilmedi. HEP Diyarbakır
İl Başkanı Vedat Aydının öldürülmesiyle çeteler
devreye sokularak, demokratik muhalefetin cinayetlerle
bastırılması politikası gündeme getirildi.
Vedat Aydın
5 Temmuz 1991de, elinde telsiz bulunan sivil polisler tarafından gece
yarısında evinden alındı. Ailesinin ve
avukatlarının anında emniyet güçlerine ve siyasi otoritelere
durumu bildirmesine rağmen Vedat Aydın cinayeti önlenmedi ve 10
Temmuz günü yapılan cenaze töreninde de yapılan provokasyon
girişimleri sonucunda halkın üzerine ateş açılarak 10un
üzerinde yurttaşımızın yaşamını yitirmesine,
yüzlerce yurttaşımızın da yaralanmasına neden
olunmuştur. Yapılan bu vahşi saldırıya rağmen hiçbir
sorumlu yargı karşısına çıkartılmamış,
hiçbir ciddi kovuşturma yürütülmemiştir. Yıllar sonra ortaya
çıkan itirafçılar, Vedat Aydın cinayetinin ve cenaze töreninde
yaşanan provokasyonun JİTEM tarafından
planlandığını ve uygulandığını
anlatmışlardır. Bu itiraflara rağmen ne Vedat Aydın
cinayetinin failleri yargı karşısına
çıkartılmış ne de cenaze töreninde bir katliam provası
yapanlardan hesap sorulmuştur. Hakkındaki iddialar ayyuka çıkan,
resmî belgelerde bile yer alan JİTEMe dair hiçbir soruşturma
yürütülmemiş, bu konu aydınlığa kavuşturulmamıştır.
Bir tek faili meçhul cinayet bile, siyasi cinayet bile,
aydınlatılmamışken çetelerin temizleneceğinden dem
vurmak ne kadar inandırıcı.
Çete örgütlenmesi
Vedat Aydın cinayetiyle işbaşı yaptı. Gazeteci Hrant
Dinkin katledilmesiyle bugün de görev başında olduğu
anlaşılıyor. Eğer çetelere son vermek isteniyorsa işe
Vedat Aydın cinayetini aydınlatmakla başlamak gerekir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
GÜLTAN
KIŞANAK (Devamla) Ama hiçbir siyasi iktidar böyle bir temizlik
operasyonuna cesaret etmiyor çünkü işin ucu gelip siyasi iradeye
dayanıyor.
Dünyanın
hiçbir yerinde siyasi aktörlerden güç ve onay almadan bu kadar yaygın ve
güçlü çete örgütlenmelerini kurmak mümkün olmamıştır. Türkiyede
de durum böyledir. Siyasi aktörlerin onayı, talimatı, hiç
değilse bilgisi dâhilinde hareket etme söz konusu olmadan bu çeteler
yaşam hakkı bulamazlar.
Eğer bugün
Ergenekon operasyonundan sonuç alınmak isteniyorsa 1990lı
yıllardan itibaren yürütülen kirli tüm faaliyetler gün yüzüne
çıkarılmalıdır. Başta Vedat Aydın olmak üzere
bütün faili meçhul cinayetler aydınlatılmalıdır.
Huzurlarınızda
Vedat Aydını saygıyla anıyor, katillerin yargı önüne
çıkarılmasının Türkiye'nin aydınlık
yarınlara taşınmasına hizmet edeceğini belirtmek
istiyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kışanak.
Gündem
dışı üçüncü söz, Dünya Hukuk Günü hakkında söz isteyen
Manisa Milletvekili Şahin Mengüye aittir.
Buyurunuz
Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Manisa Milletvekili Şahin Mengünün, Dünya Hukuk
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm
dünyada hukukun evrenselliği ve herkese eşit olarak uygulanması
adına 1967de 10 Temmuz günü dünyada Hukuk Günü olarak ilan
edilmiştir. Bugün, yani 10 Temmuz günü 1967 yılında Türk
Hükûmeti tarafından da Hukuk Günü olarak ilan edilmiştir. Bu nedenle
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 2nci
maddesinde ifadesini bulan hukuk devleti, demokratik yöntemlerle yönetimi yani
iktidarı elde eden siyasi iktidarların, yönetilenler gibi,
kendilerinin de hukuka bağlı olmalarını öngörür. Bunun doğal
sonucu, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesi, idarenin her türlü
eylem ve işlemlerinin yargı denetimine bağlı
tutulmasını zorunlu kılmaktadır. Kuşkusuz bu denetimi
yapacak olan yargının bağımsızlığı da
hukuk devletinin olmazsa olmaz ön koşuludur.
Bağımsızlık, yargılamaya, yasama ve yürütmenin üstünde
olduğundan değil, görevini hakkı ile tam yapabilmesi için
tanınmıştır. Diğer bir deyişle yargılama,
gücünü bağımsızlığından alır.
Yargıcın
bağımsız ve adil olması da yetmez. Onun
bağımsız ve adil olduğundan şüphe uyandıran bütün
tutum ve davranışların ortadan kaldırılması
gerekmektedir. Toplumda böyle bir şüphenin gelişmesini engellemenin
tek yolu, öncelikle biz siyasilerin kendimizi dokunulmazlık
zırhından sıyırıp Türk yargısından en ufak
bir şüphemiz olmadığını topluma göstermekten geçmektedir.
Bunu yaptığımız anda Türkiyedeki bağımsız
yargı konusunda hiçbir şüphe kalmayacaktır. Bu nedenle, bir an
önce milletvekili dokunulmazlığını kürsü
dokunulmazlığı ile sınırlandırarak, kendimizi
onun şaşmaz yani Türk adaletinin şaşmaz terazisine
bırakarak bu ülkenin adaletine olan güvenimizi göstermeliyiz. Başka
bir deyişle sadece bağımsızlık ve
tarafsızlığın soyut kurallar koyarak gerçekleşmesi
olanağı yoktur.
Bu
kavramların somutlaştırılabilmesi için
bağımsız ve tarafsızlığın içeriğine
uygun eylemlerde bulunmamız gerekmektedir. Bundan kaçmaya devam edersek
toplumda halk adalete olan inancını yitirir. Eğer toplum bu
noktaya gelirse rejim çürümeye başlar ve ardından rejim
bunalımı doğar.
Değerli
milletvekilleri, bağımsız yargı demokrasinin garantisidir.
Kuvvetler ayrılığı ilkesine gerçekten inanan bir hükûmet
kuvvetler ayrılığı ilkesinin gereklerini yerine getirir,
iktidarınız döneminde olduğu gibi yargıya müdahale etmez,
yargıyı kontrol altına almayı düşünmez.
Yargının siyasallaşmasının toplumu nasıl
kirlettiğinin dünyada kötü örnekleri vardır.
Türkiye
Cumhuriyetinin bütün kurumları gibi, yargı da Anayasa ve
yasaların kendine verdiği yetkiler çerçevesinde görev
yapmaktadır. Bu bağlamda, bağımsız yargının
hukuk devleti olmanın en önemli güvencesi olmasını erkler
arasında bir üstünlük olarak algılamamak ve anayasal iş
bölümünün bir sonucu olarak kabul etmek gereklidir. Çünkü, yargının
görevi yasaları ve Anayasayı uygulamak, onlara aykırı davranışları
tespit etmek ve çeşitli yaptırımlarla engellemektir.
Değerli
milletvekilleri, temel hedef ve tek amaç, yurttaşların devlete ve
dolayısıyla yönetime güven duydukları, kişiliklerini
korkusuzca geliştirebildikleri, bireylerin hukuk güvenliğini
hissedebildikleri, herkesin hak arama özgürlüğünden yararlanabildiği,
yargının siyasal baskı ve kargaşalardan etkilenmeden
bağımsız ve güvenceli bir biçimde çalışabildiği
demokratik bir hukuk devleti olmalıdır. Son yıllarda, aylarda ve
günlerde yaşanan olaylar karşısında, bu hedeflere ne kadar
yakın olduğumuzu siz saygıdeğer milletvekillerinin ve bizi
televizyon başında izleyen milletimizin takdirlerine sunuyorum.
Her geçen gün
hukukun üstünlüğü kavramının yara alması yanında hukuk
devleti ilkesi de hedefinden saptırılmaktadır. Tüm bu
olumsuzluklar ise toplumda adalet duygusunun yok olmasına neden
olmaktadır ki bu son derece tehlikelidir. Bilindiği gibi, adil bir
toplum düzeninin zorunlu unsuru bağımsız ve hızlı
işleyen adil bir yargılama düzenidir.
Bu
düşüncelerle, gerçek hukuk devletinde yaşama dileğiyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Mengü.
Adalet
Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum. Manisa
Milletvekili arkadaşımız Sayın Mengünün gündem
dışı yapmış olduğu konuşmayla ilgili
düşüncelerimi sizlerle paylaşmak için huzurunuzdayım.
Sayın
Şahin Mengünün de biraz önce ifade ettiği gibi, kırk bir
yıldır 10 temmuz tarihi dünyada Hukuk Günü olarak
kutlanmaktadır. 1967 yılında Cenevrede Hukuk Yolu ile Dünya
Sulhu konulu üçüncü bir konferans düzenlenmiş ve 10 Temmuz 1967
yılından bu yana yani kırk bir yıldır dünyada 10
Temmuz günü Hukuk Günü olarak kutlanmaktadır ve Türkiye de bu konferansa
katılmış ülkelerden biridir, 10 Temmuzu Türkiye de Dünya Hukuk
Günü olarak benimsemiştir.
Değerli
arkadaşlarım, hukuk haklar demek. Her insan doğuştan,
beraberinde birtakım temel hak ve özgürlüklerle dünyaya gelir. Yaşama
hakkı da bu hakların başında gelir. Bu temel hakların
korunması, dünya uluslarının ve tabii ki ulusal devletlerin ve
düzenlerin en önemli amacı ve hedefi olmalıdır.
Geçtiğimiz
yüzyılda dünya iki büyük dünya savaşı yaşadı. Bu dünya
savaşlarında binlerce, milyonlarca insan hayatını kaybetti.
Aslında Hak ihlalleri, hukuk ihlalleri oldu. demektir. Nitekim, iki
dünya savaşını yaşayan insanoğlu daha sonra
Birleşmiş Milletleri kurdu. Birleşmiş Milletler İnsan
Hakları Bildirgesi bunun üzerine yayınlanmıştır.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi aynı hükümleri
içermektedir. Ama itiraf edelim ki Birleşmiş Milletlerin
varlığı, dünya uluslarının insan hakları ile
ilgili bildirgelerin altına imza atmış olmaları
dünyayı bir sulh ve sükûn dünyası hâline getirememiştir. Hâlâ
günümüzde yer yer savaşlar devam etmektedir. Hâlâ dünyanın
değişik coğrafyalarında, hatta yakın
coğrafyalarımızda insan hakkı ihlalleri maalesef devam
etmektedir.
Tabii, hukuk
herkese lazım, uluslara da lazım, bireylere de lazım. Eğer
gerçekten dünyada barış isteniyorsa, daha doğrusu hukuk yoluyla
barışı temin etmek isteniyorsa -ki 10 Temmuzun Hukuk Günü olarak
ilanı Hukuk yoluyla dünyada barışı temin edelim. demektir
aslında. İyi niyetle atılmış bu adımların
kuşkusuz ki fiiliyata da geçmesini- gerçekten tüm dünya
uluslarının ve yöneticilerinin insan hakları alanında,
hukuk alanında, hukukun üstünlüğü alanında daha hassas
davranarak insan hakkı ihlallerini önleyici adımları daha ciddi
şekilde atmaları gerekir. Sadece dünya ulusları arasında
değil, bir ülkede de barışı ve huzuru temin etmenin yolu
tabii ki hukuktan geçer, hukukun üstünlüğünü en iyi şekilde
uygulamaktan geçer.
Bir toplumda
yaşıyoruz, Türkiye dediğimiz bir coğrafyada 70 milyon
birlikte yaşıyoruz. Birlikte yaşarken kurallar olacak,
bireylerin uyması gereken kurallar, kaideler, yasalar olacak, haklar
olacak, görevler olacak. Bunlar ihlal edildiğinde, bu ihlale
karşı müeyyideleri kim uygulayacak? Kuşkusuz ki yargı
uygulayacak yani bağımsız yargı. İşte hak ve
hukuk dediğimizde hemen arkasından yargı gelir,
bağımsız yargı gelir. Çünkü kuralları gerçekten
bağımsız ve tarafsız yargı organlarının
uygulaması o ülkede huzuru ve sükûnu temin eder.
Türkiye,
Anayasanın Başlangıçında da ilk maddelerinde de ifade
edildiği gibi, bir hukuk devletidir, hukukun üstünlüğü esası
üzerine kurulmuş bir devlettir. Hukuku, hukukun üstünlüğünü,
bireylerin hak ve özgürlüklerini korurken bağımsız yargı
organlarımıza güvenmemiz ve onların görevlerini tam bir tarafsızlık
içerisinde yerine getirmeleriyle ilgili onları desteklememiz gerekir.
Biz şu anda
yasama organında bulunuyoruz. Burası kanun yapar. Ben aynı
zamanda yürütme organının da bir üyesiyim. Türkiyede kuvvetler
ayrılığı ilkesi vardır. Bu erkler birbirine müdahale
etmez, birbirine talimat vermezler. Biraz önce Sayın Mengü,
yargının siyasallaşmakta olduğu, yargıya baskı
yapıldığı şeklinde ifadeler kullandı. Şu
anda Adalet Bakanlığı görevini bir arkadaşınız
olarak ben yürütüyorum. Eğer bu siyasi iktidar döneminde ve şimdi
yargıya bir müdahale, yargıya bir baskı var ise onu benim
yapmış olmam lazım öncelikle. O bakımdan, şunu
altını çizerek ifade etmek durumundayım ki AK PARTİ
İktidarları döneminde, bağımsız ve tarafsız
olması gereken ve öyle olduğuna inandığımız
yargıya yargılama faaliyetiyle ilgili hiçbir müdahale
olmamıştır, hiçbir telkin ve tavsiyede
bulunmamıştır ve hatta adalet bakanları cumhuriyet
savcılarına 2005 yılına kadar herhangi bir konuyla ilgili
talimat verme hakkına sahipken usul yasasından bunu kaldıran
iktidar, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarıdır. Yargı
daha da bağımsız olsun, bir siyasi otorite olan Adalet
Bakanından talimat almasın diye o kaideyi yasalardan çıkaran
biziz. O bakımdan
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Bakanım, TRT Genel
Müdürlüğünde hâkimler niçin çalışıyor?
ADALET BAKANI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) O bakımdan, değerli
arkadaşlarım
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) TRT Genel Müdürlüğünde yargıçlar
hangi gerekçeyle çalışıyor?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Söz atan
arkadaşlarımız gündem dışı söz isterler, gelirler
burada konuşurlar.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Siz İç Tüzükü biliyorsunuz Sayın
Bakan.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Sayın
Kılıçdaroğlu, ben de çıkar cevap veririm.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) TRT Genel Müdürlüğünde bir yargıç
hangi gerekçeyle görev yapıyor?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Biraz sonra, zannediyorum kanun
görüşmelerine geçtiğimizde burada TRT Kanunundaki
değişiklik görüşülecek. TRTyle ilgili düşüncelerinizi
orada söylersiniz Sayın Kılıçdaroğlu. Şimdi TRTyle
ilgili bir görüşme yapmıyoruz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) TRT değil efendim, RTÜK.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Mesela dokunulmazlıklar konusunda Sayın Bakan
ne düşünüyorsunuz, onu söyleyebilir misiniz?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, yargının
bağımsızlığı, tarafsızlığı
konusunda Hükûmet olarak ve Bakanlık olarak, Anayasanın ve
yasaların bize vermiş olduğu yetkileri ve bu yetkilerin bize
sağlamış olduğu titizliği en iyi şekilde
kullandığımızı huzurunuzda ifade etmek istiyorum.
Demin söylediğim bir cümleyi tekrar etmek istiyorum: Türk
yargısına güvenelim, yargıçlarımıza güvenelim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Güveniyoruz, güveniyoruz.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Anayasa Mahkemesine de güvenelim mi Sayın Bakan?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Yasama organı olarak
görevimiz, hukukumuzu çağdaş düzeye getirmek için yasal düzenlemeler
yapmaktır. Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarda bulunduğu
dönemde, hukuki alanda çağdaş hukuku Türkiyeye taşıma
bakımından çok ciddi adımlar atılmıştır.
Temel yasalarımız, dili bile eskimiş olan temel
yasalarımız bu geçtiğimiz dönemde yenilenmiştir. Birçok
temel kanunumuzun yeniden yazıldığını ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinde iktidar, muhalefet milletvekili arkadaşlarımızın
destekleriyle çıkarıldığını ve
yasalaştığını biliyorsunuz. Hatta gündemimizde,
şu anda Meclisin de gündeminde, komisyonların da gündeminde,
başta Türk Ticaret Kanunu olmak üzere Türk hukukunu yenileme ve
çağdaş düzeye yükseltme konusunda kanun tasarılarımız
beklemektedir. Onları da inanıyorum ki çok kısa bir sürede
yasalaştırma imkânı bulacağız.
Yargı
organlarımızın ve yargıçlarımızın ve
savcılarımızın görevlerini çok rahat bir şekilde,
huzur içerisinde yapabilmeleriyle ilgili her türlü fiziki imkânlarını
sağlamak da tabii ki yürütme organı olarak görevimizdir, Adalet
Bakanlığı olarak. Son yıllarda, adliye
binalarımızın, adliye saraylarımızın yenilenmesi
ve onların gerçekten çağdaş binalar hâline gelmeleriyle ilgili
attığımız adımları hepiniz biliyorsunuz. Şu
ana kadar yüze yakın yeni adliye sarayını Türk yargı
erkinin hizmetine verdik. Bir o kadar proje ve yatırım
çalışmaları da büyük bir hızla devam etmektedir.
O bakımdan, bizim yasama organı
olarak, yürütme organı olarak görevimiz, yargımızın
görevini en iyi şekilde yerine getirmeleriyle ilgili eksiklikleri varsa
onları tamamlamak ve yargıya hizmet etmektir, yargının
altyapı eksikliklerini tamamlamaktır. Bunun dışında ne
Hükûmet olarak ne Bakanlık olarak yargı mensuplarımıza
yapmış oldukları yargılama faaliyetiyle ilgili herhangi bir
talimat vermemiz, onlara baskı yapmamız mümkün değildir.
Son zamanlarda,
yargı, tabii, Türkiye'de hep ön plana çıktı. Türkiye'nin,
yargıya bu kadar iş düştüğü bir ülke görüntüsü vermesinden
de Adalet Bakanı bir arkadaşınız olarak mutlu olduğumu
söyleyemem. Keşke Türkiye'de yargıya çok az iş düşse! Ama
Türkiye'de zaman zaman yargıya çokça da iş düşebiliyor. O
nedenle de yargı çokça gündemde olabiliyor. Ama yargı
mensuplarımızın görevlerini çok rahat bir şekilde yerine
getirmeleriyle ilgili hepimize de önemli görevler düştüğünü ifade
etmek istiyorum.
Ben, Sayın
Mengünün 10 Temmuz Dünya Hukuk Günü dolayısıyla yapmış
olduğu gündem dışı konuşma vesilesiyle hem bugüne
katkı yapmak hem de kendisinin konuşmasına katkı yapmak
düşüncesiyle söz almıştım.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakan, dokunulmazlık konusunda da
düşüncelerinizi alalım.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Demin söylediğim cümleleri ve
tespitlerimi de bu vesileyle sizlerle paylaşma imkânı buldum ve 10
Temmuz Hukuk Günü vesilesiyle bir kez daha ülkemizde ve dünyada hukukun daha
fazla egemen olması dileklerimi ifade ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.
Sayın
milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20
milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem
yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/242)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gerekçesini ekte
sunduğumuz, önümüzdeki yıllarda Ülkemizde yaşanabilmesi muhtemel
bir deprem felaketi öncesinde depremin etkilerini en aza indirebilmek için
alınabilecek tedbirlerin tespit edilmesi, yapılacak yasal
düzenlemelerin ortaya konulabilmesi için; Anayasanın 98'nci, İç
Tüzüğün 104 ve 1O5'nci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) İlhan Evcin (Yalova)
2) Mehmet Tunçak (Bursa)
3) İbrahim Hasgür (İzmir)
4) Mehmet S. Tekelioğlu (İzmir)
5) Mehmet Emin Tutan (Bursa)
6) Taha Aksoy (İzmir)
7) Mehmet Erdoğan (Gaziantep)
8) Mehmet Sarı (Gaziantep)
9) İbrahim Halil Mazıcıoğlu (Gaziantep)
10) Özlem Müftüoğlu (Gaziantep)
11) İlknur İnceöz (Aksaray)
12) Ali Küçükaydın (Adana)
13) Mahmut Dede (Nevşehir)
14) Osman Demir (Tokat)
15) Fazlı Erdoğan (Zonguldak)
16) Hakkı Köylü (Kastamonu)
17) Fatih Öztürk (Samsun)
18) İkram Dinçer (Van)
19) Kayhan Türkmenoğlu (Van)
20) Kerem Altun (Van)
21) Emin Nedim Öztürk (Eskişehir)
Gerekçe:
Deprem,
insanın hareketsiz kabul ettiği ve güvenle ayağını
bastığı toprağın da oynadığı ve
üzerinde bulunan tüm yapıların da hasar görüp, can kaybına
uğrayacak şekilde yıkılabileceklerini gösteren ve Ülkemizin
gündemini oldukça meşgul eden doğal afetlerden birisidir. Halen dünya
üzerinde farklı bölgelerde görülmekte ve insan hayatını da
olumsuz yönde etkilemektedir.
Yerküre üzerinde
oluşan depremlerin büyüklüğü ve neden oldukları zararlar göz
önüne alındığında iki ana deprem kuşağı en
çok ilgi çeken bölgelerdir. Bunlardan biri Büyük Okyanusu çevreleyen ve
özellikle Japonya üzerinde etkili olan Pasifik Deprem Kuşağı,
diğeri ise Cebelitarık'tan Endonezya adalarına uzanan ve
Türkiye'nin de içinde bulunduğu Akdeniz-Himalaya deprem
kuşağıdır. Geçmişte yurdumuzda birçok
yıkıcı depremler olduğu gibi, gelecekte de sık
sık oluşacak depremlerle büyük can ve mal kaybına
uğrayacağımız bir gerçektir.
Deprem Bölgeleri
Haritası'na göre, yurdumuzun % 92'sinin deprem bölgeleri içerisinde
olduğu, nüfusumuzun % 95'inin deprem tehlikesi altında
yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin % 98'i
ve barajlarımızın % 93'ünün deprem bölgesinde bulunduğu
bilinmektedir.
Son 58 yıl
içerisinde depremlerden, 58.202 vatandaşımız hayatını
kaybetmiş, 122.096 kişi yaralanmış ve yaklaşık
olarak 411.465 bina yıkılmış veya ağır hasar
görmüştür. Sonuç olarak denilebilir ki, depremlerden her yıl ortalama
1.003 vatandaşımız ölmekte ve 7.094 bina yıkılmaktadır.
Yalova
İlimiz de İstanbul, Tekirdağ, Kocaeli, Sakarya, Bursa, Balıkesir,
Manisa, Uşak, İzmir, Aydın, Denizli, Isparta, Burdur, Karabük,
Bolu, Düzce, Çankırı, Amasya, Tokat, Erzincan, Tunceli, Bingöl,
Adıyaman, Muş, Bitlis, Siirt, Bilecik, Çanakkale, Hakkâri,
Adıyaman, Osmaniye ve Hatay illeri gibi birinci derece deprem bölgesi
içerisinde yer almaktadır.
Yalova
İlimiz, bulunduğu deprem bölgesinin sonucu olarak tarih içerisinde
birçok yıkıcı felaketle karşı karşıya
kalmıştır. Bunlardan en yıkıcı olanları;
Marmara Denizi'nde Adalar yakınlarında 10 Eylül 1509'da olan 4000 den
fazla kişinin öldüğü ve 1000 evin yıkıldığı
6,9 büyüklüğündeki Büyük İstanbul depremi, Marmara Denizi'nin
doğusunda 22 Mayıs 1766 Perşembe sabahı olan 4000den fazla
kişinin öldüğü 6,9 büyüklüğündeki İstanbul depremi,
yakın tarihte bu bölgede Adapazarı merkez üssü olmak üzere 1943,
1957, 1967 yıllarında olan şiddetli depremler ve en son olarak
17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan ve merkez üssü Gölcük olan 7,5
büyüklüğündeki depremdir.
17 Ağustos
depremi, tüm Marmara Bölgesinde, Ankara'dan İzmir'e kadar geniş bir
alanda hissedilmiştir. Resmi raporlara göre, 17.480 ölüm, 43.953
yaralı olmuş, 505 kişi sakat kalmış, 285 bin 211
konut, 42 bin 902 işyeri hasar görmüştür. Resmi olmayan bilgilere
göre ise yaklaşık 50.000 ölüm, ağır-hafif 100.000 e
yakın yaralı olmuştur. Ayrıca 133.683 çöken bina
yaklaşık 600.000 kişiyi evsiz bırakmıştır.
Yaklaşık 16 milyon insan, depremden değişik düzeylerde
etkilenmiştir. 17 Ağustos Depremi Yalova İlimizde de
hissedilmiş ve çok ağır hasarlara sebep olmuştur.
İlimizde 2.504 kişi bu depremde ölmüş, 15.946 kişi
prefabrikte yaşamak zorunda kalmıştır.
Ülkemizde bu
kadar üzüntüye, bu kadar ekonomik yıkıntıya sebep olan bu
felaketin etkilerinin azaltılabilmesi, meydana gelen doğrudan ve
dolaylı zararların minimize edilmesi ancak deprem afetine
karşı alınacak önlemlerle mümkündür. Bu tedbirler çerçevesinde
1-
Hazırlıklı olma
2- Müdahale ve
acil yardım
3-
İyileştirme ve rehabilitasyon
4- Zarar azaltma
Aşamalarından
oluşan afetler döngüsünün tüm unsurlarının gereğinin
yapılması önemlidir.
Yukarıda
belirtilen gerekçelerle, gelecekte karşılaşılması
muhtemel depremlerde ülkemizin zararlarının en aza indirilebilmesi,
mümkün olursa ortadan kaldırılabilmesi için bir Meclis
Araştırması açılması yerinde olacaktır.
2.- Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 23
milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem
yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/243)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Dünyanın
etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunan ülkemizde,
yaşanabilecek bir deprem felaketi öncesinde alınabilecek tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla ekte sunduğumuz gerekçe doğrultusunda,
Anayasanın 98'inci İç Tüzüğün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
1) Ayhan Sefer Üstün (Sakarya)
2) Mehmet Erdoğan (Gaziantep)
3) İlknur İnceöz (Aksaray)
4) Mehmet Sarı (Gaziantep)
5) Erol Aslan Cebeci (Sakarya)
6) Mahmut Dede (Nevşehir)
7) Hasan Ali Çelik (Sakarya)
8) Şaban Dişli (Sakarya)
9) Recep Yıldırım (Sakarya)
10) Mehmet Tunçak (Bursa)
11) Mehmet S. Tekelioğlu (İzmir)
12) İbrahim Hasgür (İzmir)
13) Taha Aksoy (İzmir)
14) Özlem Müftüoğlu (Gaziantep)
15) Mehmet Emin Tutan (Bursa)
16) İbrahim Halil Mazıcıoğlu (Gaziantep)
17) Osman Demir (Tokat)
18) Fazlı Erdoğan (Zonguldak)
19) Ali Küçükaydın (Adana)
20) Hakkı Köylü (Kastamonu)
21) Fatih Öztürk (Samsun)
22) İkram Dinçer (Van)
23) Kerem Altun (Van)
24) Kayhan Türkmenoğlu (Van)
Gerekçe:
Herkesçe
bilindiği gibi ülkemiz, etkili bir deprem kuşağının
üzerinde bulunmaktadır. Geçmişte, ülkemizde çok sayıda
vatandaşımızın ölümüne neden olan yıkıcı
deprem felaketleri yaşanmıştır. Ve ülkemizin coğrafi
konumu düşünüldüğünde, tekrar büyük bir deprem yaşama ihtimali
hiç de uzak değildir.
Deprem Bölgeleri
Haritası'na bakıldığında, yurdumuzun % 92'sinin deprem
bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun % 95'inin deprem tehlikesi
altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi
merkezlerinin % 98'i ve barajlarımızın % 93'ünün deprem
bölgesinde bulunduğu görülecektir.
Ülkemizde
yaklaşık son 60 yıl içerisinde yaşanan depremlerden
dolayı, 50.000den fazla vatandaşımız hayatını
kaybetmiş, 100.000 den fazla vatandaşımız
yaralanmış ve yaklaşık olarak 400.000den fazla bina
yıkılmış veya ağır hasar görmüştür. Ülkemiz,
çok değil bundan 9 yıl önce Marmara Bölgesi'nde çok şiddetli bir
deprem felaketi yaşamıştır. Bu felaket ile binlerce
vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve binlercesi de
yaralanmıştır.
17 Ağustos
1999 tarihinde saat 03:02'de meydana gelen Richter Ölçeğine göre 7.4
şiddetindeki deprem felaketinde en büyük darbeyi alan illerden biri olan
Sakarya'da, altyapı tamamen çökmüştür. Binlerce insanımız
hayatını kaybetmiş, yaralanmış ve evsiz
kalmıştır. Yüzyılın en büyük felaketi olarak
nitelendirilen ve ülkemizi yasa boğan bu feci afetten dolayı sadece
Sakarya'da 3 bin 891 kişi hayatını kaybetmiş, 5 bin 180 kişi
yaralanmış, 188 kişi özürlü kalmış ve 24 bin 588 konut
yıkılmıştır. Kentteki depremzede aileler, önce
çadır kentlerde, daha sonra da prefabrik konutlarda
barınmıştır. Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı, Dünya Bankası ve gönüllü kuruluşların,
Karaman ve Camili köyleri ile Ferizli ilçesi'nde yaptırmayı
planladığı 7 bin 437 kalıcı konutun tamamı
bitirilerek, anahtarları hak sahiplerine teslim edilmiştir. Zemini
sağlam olan bu bölgeler toplu konut alanı ilan edilmiş, TOKi,
Belediyeler ve Kooperatifler tarafından yeni konutlar inşa
edilmiştir.
Büyük felaketin
gerçekleştiği tarihten bu yana bölge insanının, depremin
etkilerinden kurtulması için gerekli çalışmalar büyük bir
özveriyle gerçekleştirilmiştir. Yaşanan felaket büyük
acılar yaşatmış, ülkemizi yasa boğmuştur. Fakat
unutulmamalıdır ki, üzülmek ve yas tutmak çözüm değildir.
Ülkemizin deprem bölgesinde bulunduğu gerçeğini kabullenip, gerekli
önlemleri alıp, depremle yaşamayı öğrenmek gerekir. Bu
bilince varıldığı takdirde, ülkemizde bundan sonra
yaşanabilecek depremlerden en az hasarla ayrılmamız mümkün olur.
Ülkemizin etkin
bir deprem bölgesinde bulunduğu, tüm bilim insanlarınca dile
getirilen bir gerçektir. Yine ülkemiz kendi içinde, coğrafi özelliklerine
ve üzerinde bulunduğu fay hattına göre bölgelere
ayrılmaktadır. Bu doğrultuda, bilim insanlarının
araştırmaları ve tavsiyeleri dikkate alınarak, coğrafi
konumundan dolayı deprem riski ve depremden büyük hasar görme riski yüksek
olan bölgelerimizle ilgili gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir.
17 Ağustos
felaketinde en çok zarar gören illerimizden biri olan Sakarya, coğrafi
konumu, toprak yapısı ve üzerinde bulunduğu fay hattından
dolayı deprem riski yüksek olan bir ilimizdir. Dünya üzerinde Kobe'de ve
Sakarya'da gözlemlenen sıvılaşma olayı
yıkıcılığı artıran en önemli hadisedir. Keza
Marmara'da bulunan diğer illerimiz de aynı riski
taşımaktadırlar. Yakın tarihte
yaşadığımız bu üzücü olayın bir daha bu kadar
büyük acılar yaşatmaması için şimdiden
çalışılmaya başlanması gerekmektedir. Unutmamak
gerekir ki, yıkılan binalar, köprüler, barajlar tekrar inşa
edilebilir ama yitirilen bir canın tekrar geri gelmesi mümkün
değildir.
Böylesine
acı tecrübeleri yaşamış ve konumu gereği depremle
yaşamayı öğrenmek zorunda olan ülkemizin, milletinin temsil
edildiği Mecliste bu konuyla ilgili bir araştırma
yapılması elzemdir. Teklif edilen bu Meclis
Araştırması ile, vatandaşların deprem konusuyla ilgili
olarak bilinçlendirilmesi, yaşanabilecek herhangi bir deprem ihtimaline
karşı olarak mevcut binalarla ilgili neler yapılabileceği,
deprem anında ve deprem sonrasında nelerin yapılması gerektiği
gibi konularda bilimsel destekli bir araştırma yapılması
sağlanacaktır. Ne gibi yasal düzenlemeler yapılabileceği
ele alınacaktır.
Yukarıda
bahsedilen nedenlerden ötürü teklif edilen Meclis
Araştırmasının açılmasının ülkemiz için son
derece faydalı olacağı kanaatindeyiz.
3.- İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21
milletvekilinin, özellikle İstanbul ve Marmara Bölgesindeki deprem
riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/244)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin büyük
bir kısmı etkin deprem kuşağının içinde yer
almaktadır. Ülkemizde; özellikle İstanbul ve Marmara'da
gerçekleşebilecek bir depremle ilgili çalışmaların
incelenmesi, gerekli tedbirlerin belirlenerek alınması amacıyla,
ekte sunduğumuz gerekçe doğrultusunda, Anayasanın 98'inci
İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Nusret Bayraktar (İstanbul)
2) Mehmet Tunçak (Bursa)
3) İlknur İnceöz (Aksaray)
4) İbrahim Hasgür (İzmir)
5) Mehmet S. Tekelioğlu (İzmir)
6) Mehmet Emin Tutan (Bursa)
7) Taha Aksoy (İzmir)
8) Mahmut Dede (Nevşehir)
9) İbrahim Halil Mazıcıoğlu (Gaziantep)
10) Özlem Müftüoğlu (Gaziantep)
11) Mehmet Sarı (Gaziantep)
12) Kayhan Türkmenoğlu (Van)
13) Mehmet Erdoğan (Gaziantep)
14) Osman Demir (Tokat)
15) Fazlı Erdoğan (Zonguldak)
16) Ali Küçükaydın (Adana)
17) Hakkı Köylü (Kastamonu)
18) Fatih Öztürk (Samsun)
19) İkram Dinçer (Van)
20) Kerem Altun (Van)
21 Emin Nedim Öztürk (Eskişehir)
22) Ünal Kacır (İstanbul)
Gerekçe
Ülkemizin büyük
bir bölümü deprem kuşağı içinde yer almaktadır. Tarihi
geçmişten ve bilimsel gerçeklerden biliyoruz ki, Marmara fay
hatlarındaki kırılmalar sonucu İstanbul başta olmak
üzere, Marmara bölgesinde binlerce deprem meydana gelmiştir.
Yaklaşık her beşyüz yılda bir, çok şiddetli, her 100
yılda bir de orta şiddetli olarak gerçekleşen depremler,
İstanbul'da ve çevresinde büyük oranlarda mal ve can kayıplarına
sebep olmuştur.
17 Ağustos
1999'da gerçekleşen Marmara Depremi ve 12 Kasım 1999'da
gerçekleşen Düzce Depremi sonrasında, yakın gelecekte,
Türkiye'nin kalbi olan İstanbul merkezli olarak büyük bir depremin meydana
geleceği iddiası yoğun bir şekilde bilim insanları
tarafından tartışılmaktadır. Yine beklenen bu depremin
İstanbul için taşıdığı önemli riskler de tartışılmaktadır.
Ülkemizde
vatandaşlarımız haklı olarak depremden
korkmaktadırlar. Ancak depremden değil, bilinçsizlik ve
hazırlıksızlıktan korkulması gerekmektedir. Başta
vatandaşların bilinçlendirilmesi olmak üzere, deprem öncesinde,
deprem anında ve deprem sonrasında gerekli tedbirlerin
alınmasında bazı önemli aksamaların olduğu
aşikardır.
Hükümetimizin
tabii afetlere yönelik alınması gerekli tedbirler konusundaki
hassasiyetini, bu konuyla ilgili çeşitli çalışmaları
olduğunu, gerek yerel yönetimler açısından, gerekse merkezi
yönetimler açısından bazı tedbirleri almakta olduğunu,
yasal düzenlemeleri kısmen de olsa yaptığını takdirle
bilmekteyiz. Ancak çarpık, plansız yapılaşmalar ve depreme
dayanıksız, kontrolsüz kentleşmeler; deprem gibi tabi afetlere karşı
riskleri artırmaktadır. Özellikle İstanbul ilimizde bu riskin
daha da ürkütücü boyutlara çıktığı aşikardır.
İstanbul'da
bulunan yaklaşık 1 milyon 500 bin civarındaki binanın yüzde
34'ünün birinci derecede, yüzde 30'unun ikinci derecede ve geri kalanının
ise üçüncü derecede risk altında olduğu, 7.0 veya üzeri bir
şiddette gerçekleşecek muhtemel bir depremde 500 bin binanın
ağır hasar görebileceği, 50 bin ila 100 bin insanın
hayatını kaybedebileceği, yüzbinlerce insanın da enkaz
altında kalabileceği gibi senaryolar konuşulmakta,
tartışılmaktadır.
İnsanlarımızın
depreme karşı bilinçsizce hareketleri sonucu; ekonomik, sosyal ve
teknik uygulamalardaki eksikliklerden kaynaklanan sorunlar yumağına
çözüm üretmek amacıyla, yerel yönetimler yasasında değişiklikler
yapılmış, kentsel dönüşüm uygulamaları
başlamış, yapı denetim sistemlerine önem verilmiş, Kat
Mülkiyeti Kanunu değişmiş ve afet yönetiminde yeni düzenlemeler
yapılmıştır.
Ancak bütün bu
tartışmalar ve hassasiyetlere rağmen;
- Mer'i imar
mevzuatındaki aksaklıklar,
- Yapı
denetim uygulamalarındaki aksaklıklar,
- Yerel
yönetimler, TOKİ ve sivil toplum kuruluşlarının kentsel
dönüşüm uygulamalarındaki aksaklıklar,
- Yasalardaki
boşluklar, karmaşalardan kaynaklanan idari ve hukuki çözümsüzlükler,
- Mali ve
finansman konularındaki aksaklıklar
ve buna benzer
aksamalarla kaybedeceğimiz vakit sonucu, beklenen İstanbul ve
çevresinde 7.0 şiddetinin üstünde gerçekleşecek bir depremle
karşılaştığımız takdirde, telafisi mümkün
olmayan can ve mal kayıplarının doğabileceği
endişesini taşımaktayız.
Merkezi
yönetimin, yerel yönetimlerin, sivil toplum örgütlerinin ve tüm
vatandaşlarımızın el birliğiyle konunun önemini
benimsemesi,
- Halkın
bilinçlenmesine yönelik faaliyetlere ağırlık verilmesi,
- İdari ve
yasal eksikliklerin neler olduğunun belirlenmesi,
- Teknik ve mali
konuların nasıl çözüleceğinin belirlenmesi konularında
çalışmalar yapılması gerekmektedir.
Özetle,
İstanbul ve ülkemizin depreme karşı acilen
hazırlanması gerekmektedir. İstanbul ve Marmara'da
gerçekleşebilecek depremle ilgili çalışmaların incelenmesi
ve alınacak tedbirlerin, alınması amacıyla teklif edilen
Meclis Araştırmasının açılması gerekmektedir.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 14.15
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf
COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129uncu
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Mesude Nursuna Memecan ve
Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstünün, 5664 Sayılı Konut
Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair
Kanun ile 5084 Sayılı Yatırımların ve
İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile İstanbul Milletvekili
Fatma Nur Serterin, Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- İstanbul Milletvekili Mesude Nursuna Memecan ve
Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstünün; 5664 Sayılı Konut
Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair
Kanun ile 5084 Sayılı Yatırımların ve
İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile İstanbul Milletvekili
Fatma Nur Serterin; Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/285, 2/284)
(S. Sayısı: 264)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Hükûmet de yok.
Ertelenmiştir.
Şimdi, 2nci
sırada yer alan, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
2.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu
(1/598) (S. Sayısı: 256) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükümet? Yerinde.
Komisyon raporu
256 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüz söz istemiştir.
Buyurunuz
Sayın Ağyüz.
Süreniz yirmi
dakikadır.
(x)
256 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
CHP GRUBU ADINA
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gündemimizde bulunan Radyo ve Televizyonların
Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, genelinde söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, 3984 sayılı Yasayla
kurulan RTÜKün görev ve sorumlulukları o yasada madde madde
belirlenmiştir. Bundan önce de haziran ayı içerisinde Türkiye Radyo
ve Televizyon Kanununda değişiklik yapan tasarıyı
görüştük. O tasarı görüşülürken de muhalefetin, kamuoyunun,
sivil toplum kuruluşlarının ve TRT çalışanlarının
muhalefeti ve önerileri dikkate alınmadan, Demokratikleştiriyoruz.
diyerek tek kişiye ve iktidara bağımlı hâle getirdik
TRTyi. Yoğun bir kadrolaşma çabası içerisinde bulunan bir TRT
ve yanlı davranan bir TRT. Bugün de, kurumsal yapısında yaptığımız
değişiklik ve personel yapısının
değiştirilmesiyle her türlü iktidarın baskısına
açık olan TRTde, şimdi de RTÜKte, Anayasa Mahkemesinin iptal
ettiği bir düzenlemeyi yapmak amacıyla yeni bir düzenleme
yapıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin 21/9/2004 tarihli iptal
kararı doğrultusunda düzenlenen bir tasarı gibi görülen bu
tasarı esas itibarıyla uygun görülebilir. RTÜKün Sayıştay
denetimine tabi tutulması doğru bir düzenleme olduğu gibi,
program yapımcısı ve sunucusunun da sorumlu olabilmesi
düzenlemesi de hukuka uygun olan bir düzenlemedir. Ama gelin görün ki Hükûmet
tarafından dört madde olarak komisyona gelen bu tasarı maalesef
çoğunluk baskısı, çoğunluk diktatöryası göz önünde
bulundurularak yeni bir madde ilave edilmiş ve bu maddeyle maalesef üst
kurul üyelerinin de işledikleri suçlardan dolayı soruşturma izni
başbakan tarafından verilir hükmü getirilmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, bu hukuksal olarak çok yanlış bir
uygulamadır, çok yanlış bir olaydır. Öncelikle şunu
belirtmek isterim: Soruşturma izni verilecek yasada başbakanın
kimlere soruşturma izni verecekleri bellidir. RTÜK üyelerinin seçiliş
biçimi de bellidir. RTÜK üyeleri aday adaylarının önerileri Türkiye
Büyük Millet Meclisine geliyor ve bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yapılan oylamalarla RTÜK üyeleri belirleniyor. O nedenle, soruşturma
izni kapsamı içerisinde yetkinin başbakana verilmesi tamamen üst
kurul olan RTÜKün de siyasi iradeye, yürütmeye bağlı hâle gelmesini
ifade eder. Buna katılmamız mümkün değil. Kuruluşunda
özerk, bağımsız ve tarafsız olması gereken kurumu
yeniden bir siyasete, iradeye bağladığınız zaman da,
zaten kamuoyunda baskıcı bir kurum olarak nitelenen RTÜKü tamamen
siyasi tahakküm altına almış olursunuz değerli
arkadaşlarım. Bu denetimin yapılması, soruşturma
izninin verilmesinin kurumsal denetimi bir kuruma bağlanmalıdır
ama bu kurum tek başına başbakan ve Başbakanlık
mevkisi değildir değerli arkadaşlarım.
Tabii, RTÜK
kurumu da maalesef Türkiyede bazı konularda çok tartışma
yaratıyor. RTÜKün kuruluş yasasında belirlenen amacına,
özerk, bağımsız, tarafsız anlayışına uygun
davrandığını söylememiz mümkün müdür? Maalesef mümkün
değildir değerli arkadaşlarım. Bakın, RTÜKün
kadrolaşmasından başlayarak siyaset kokmaktadır. Genel
Sekreter atamasından başlayarak İzleme ve Değerlendirme Dairesi
Başkanlığına kadar tamamen yetkisiz, tamamen, gerek idari
gerek adli soruşturmalarında yanlışlıklarla dolu olan
kişiler görevlendirilmiştir. İzleme ve Değerlendirme
Dairesi Başkanlığı maalesef gerçekçi görevini yapmamaktadır.
Bu dairenin görevi, uzman raporlarının sümen altı edilmesi,
uzman raporlarının yanlı bir şekilde baskı
yapılarak düzenlenmesinden geçmektedir ve özellikle çok vahim bir
durumdur.
İrticayı
öven kanallar maalesef RTÜK üyelerince desteklenmektedir, kollanmaktadır.
Televizyonlar ve radyolar ve bu konuda duyarlı davranan bölge müdürleri,
irticai yayın yapan radyo ve televizyonlar hakkında soruşturma
açan, rapor tutan bölge müdürleri maalesef siyasi varyasyonla görevden alınmaktadırlar
değerli arkadaşlarım.
RTÜK, bu
amacı dışındaki uygulamaları
tarafsızlığını rencide edecek bir şekilde
yaparken, büyük ölçüde de yetersiz denetim mekanizmasından kendisi de
şikâyet etmektedir. Kaynak yokluğu nedeniyle uluslararası
teknolojik iletişim araçlarının kurulması gerekirken
maalesef kaynak israfı çok had safhada olan RTÜK bu çabasını da,
teknik uygulamasını da maalesef yerine getirememektedir.
Lüks araç
alımlarıyla, bina donatımlarıyla, yurt dışı
gezileriyle gününü geçiren RTÜK Başkan ve üyeleri maalesef ana sorunlarla,
teknolojik yenileşmelerle uğraşmamaktadırlar. Bu da, çok
büyük bir çelişkidir değerli arkadaşlarım.
Tabii, bu arada,
RTÜKün seçiminde doğal olarak değişik siyasi partilerin
önerileriyle oluşan kişiler de görev alıyorlar. 6ya 3 gibi
oluşan bu kurulda maalesef RTÜK Başkanı emrindeki daire
müdürlerine ve yetkililere Siz falan falanla görüşmeyin, falan falana
bilgi vermeyin. diye çok antidemokratik,
tarafsızlığını rencide eden ve ortadan kaldıran
uygulamalar içerisine girmektedir değerli arkadaşlarım. Bu, çok
yanlıştır.
Bakın, RTÜK
Başkanı seçim kararlarına, seçim yasaklarına uymayan
kanallar için Yüksek Seçim Kurulundan gelen yazıya seçimden yedi sekiz ay
geçmesine rağmen yanıt vermemiş, raporunu göndermemiş ve
soruşturmaya uğramıştır değerli
arkadaşlarım. Böyle bir yapıda bu kurumun başındaki ve
üyelerinin bir kısmının yanlı davranmadığını
söylemek mümkün değildir. Ayrıca da bazı televizyonlara maalesef
bir ay kapatma cezası verilmesi gerekirken, baskıyla, uyarıyla
tecziye edilmesi konusunda baskı yapılmış ve o kanal
uyarıyla geçiştirilmiştir değerli arkadaşlarım.
Bu, kurulun
başkan ve üyelerine yakışan bir tavır değildir. Bu
kurulun bu yanlı ve siyasi görünümü ortadayken, ayrıca bu kurulun
üyeleri hakkında soruşturma açma iznini iktidarın
başına vermek de, başbakana vermek de çok büyük ölçüde
yanlışlıktır değerli arkadaşlarım. O
nedenle, biz bu komisyonda monte edilen maddenin tasarıdan
çıkarılmasını veya yeniden görüşülmesini öneriyoruz.
RTÜK, tabii,
ayrıca bununla da kalmıyor. 3984 sayılı Yasanın 29/A
ve 29/B maddelerini görmezlikten gelerek, son zamanlarda kamuoyunda çok büyük
ölçüde tartışılan, gerek ekonomik gücüyle gerek
yandaşlığıyla, siyasi iktidarın yandaşı
olmak çabası içerisinde bulunan bir kısım insanların ele
geçirmek istediği medyada, ATV ihalesini de maalesef anılan
şirkete Üst Kurul yasaya açıkça aykırı olarak izin
vermiştir. Bu, 29/A ve 29/B maddelerine çok büyük ölçüde aykırı
ve siyasi yandaşlığa prim veren bir karardır. O nedenle,
yapısı olan bu RTÜKü ayrıca yeniden başbakana
bağlamanın büyük ölçüde yanlışlığı
ortadadır değerli arkadaşlarım.
Tabii, bunun
değiştirilmesi bizim önerimiz ama ben geçmişten, bir
yıllık süre içerisinde gördüğüm kadarıyla, maalesef,
muhalefetin, demokratik uygulamanın esas ve temellerine ilişkin
önerilerinin hiçbiri dikkate alınmamakta, çoğunluk baskısı
altında komisyondan gelen şeyler burada aynen kabul edilmektedir.
Nasıl ki komisyonda çoğunluğa güvenerek öneriler
geçiştirilmeye çalışılıyorsa, nasıl ki bazen yasa
tasarıları üzerinde komisyonda ilave edilmeyen konular, burada grup
başkan vekillerinin önergeleriyle bazı şeyler monte edilmeye
çalışılıyorsa bunun da böyle olduğunu görmek, beni
demokratik olarak büyük ölçüde üzüyor değerli arkadaşlarım.
Tabii
geçmişte de bu tür uygulamalar olmuştur. İktidar, özellikle
televizyon ve radyoyu geçmişte radyo vardı, bir müddet sonra
televizyon çıktı- siyasi iktidarının sesi olmak için
gösterdiği çabalar geçmişte de görülmüştür. Ama bilinmelidir ki
geçmişte yaşanan olaylar iktidar partisine büyük ölçüde fayda
sağlamamıştır ve iktidar partisi bindiği dalı
kesmiştir. O nedenle bu yoldan kısa sürede dönünüz değerli
arkadaşlarım. Kısa sürede dönünüz, bu kurumların
bağımsız, özerk, tarafsız olması için büyük ölçüde
çaba gösteriniz.
Ayrıca, TRT
programlarına baktığımız zaman da değişik
kanallardan, değişik gazetelerden, yayın organlarından
ihraç edilen, kadrolara alınan insanlar tarafından çok yanlı
programların yapıldığını da açık ve net
görmekteyiz. Ayrıca, programda, iktidar partisinin yanı sıra,
muhalefet partilerinin de yasa gereği istenilen ve hakları olan
sürenin de kullanılmadığını görüyoruz.
Bakıyorsunuz ki Sayın Başbakanın katıldığı
bir kadın kolları kurultayı, kongresi bir buçuk saat, iki saat
verilebiliyor. Bunun siyasi iktidarın göreviyle ilgili
olmadığı, iktidar eylemi olmadığı açık ve
net iken, seçim dönemi de olmadığına göre, propaganda hüviyeti
taşıyan bu olayı bir buçuk-iki saat vermenin de büyük ölçüde
yanlışlığını sizlere vurgulamak istiyorum
değerli arkadaşlarım.
Tabii,
iktidarın, bu denetim mekanizmasını siyasi nosyonu hâline
getirmek istemesinin yanı sıra gazete ve televizyonlara
yaptıkları baskılar da her dönemde olduğu gibi bu dönemde
de görülmektedir. Özellikle yerel medyayı eline geçiremeyen iktidar -çokça
sayıda olduğu için- şimdi, huzurunuza önümüzdeki günlerde
geleceğini sandığım Kamu İhale Kanununa bir madde
ilave ederek resmî ilanların yerel gazetelere verilmemesi için bir madde
getirmiş ve onu yasalaştırmaya çalışmaktadır.
Basını
bu kadar tahakküm altına alan bir anlayışla karşı
karşıya olduğumuz bir ortamda özellikle geçmişi göz önüne
getirdiğimiz zaman da benzer uygulamaları görüyoruz. Kâğıt
tahsislerini kesmek, yazarları, çizerleri görevinden aldırmak
Son
zamanlarda bunlar da görülmeye başlandı. Ayrıca, gazetecileri
hapsetmek veya gözaltına aldırmak da siyasi iktidarın
alışkanlıkları hâline geldi.
Bunun amacı,
tarafsız olması gereken devlet radyo ve televizyonunu iktidarın
ve iktidar partisinin radyo ve TVsi hâline getirmektir. Bu, demin söyledim,
iktidar partisine ve hiçbir siyasiye yarar getirmez. TVleri siyasi araç olarak
kullanmak her zaman iktidar partisinin aleyhine olmuştur değerli
arkadaşlarım.
Tabii, bir
yıllık yasama süreci içerisine baktığımız zaman
da, özellikle iktidar partisinin yöneticilerinin ve grup başkan
vekillerinin övünerek savundukları Bakın, tatil yapmıyoruz,
temmuz sonuna kadar çalışacağız. iddiası içerisinde
geçen yasalara baktığımız zaman da bir tane ekonomik
temelli, bir tane halk yararına, sanayici yararına, esnaf
yararına, köylü yararına çıkarılan bir yasayı gösterme
şansımız yoktur.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) Belediye Gelirleri Kanunu var.
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Ben konuşmama gelirken taradım, 106 tane yasa
çıkmış. Maalesef 106 tane yasanın içerisinde ya her zaman
kafayı vurmaya alıştığınız Anayasa
Mahkemesinden dönen kararları değiştirmek için yasa önerilerini
ya geçmişte kadük olmuş olan yasaları veyahut da akçalı işleri,
vergi aflarını getiriyorsunuz. Bitmiş tükenmiş, borç
batağına batmış belediyelerinize 6,5-7 katrilyon kaynak
aktarmanın yasasını getiriyorsunuz. Vergi afları var
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) Aktarmayacak mıyız?
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Beyefendi, onu tartıştık, gelir burada
cevap verirsin.
Şimdi,
halkın sorunlarının olmadığı, ekonominin
konuşulmadığı bir Parlamentoda biz bu tür yüzeysel
yasalarla uğraşıyoruz, halkı da kandırıyoruz,
kendimizi de kandırıyoruz arkadaşlar. Çalışalım,
çalışalım, hiç tatil yapmayalım ama ulusal ve
uluslararası boyutta gelen ekonomik krizi görmezlikten gelmeye
hiçbirimizin hakkı yok. Özellikle iktidarın hakkı yok buna.
Bakın, ortalık yangın yerine dönmüş, yoksulluk
kronikleşmiş. Asgari ücret 457 milyon, açlık
sınırı 711 milyon. Yoksulluk sınırı 2.315 YTL
değerli arkadaşlarım. Elektriğe yüzde 46 zam
yapacaksınız ama asgari ücretliye yüzde 5 vereceksiniz, memurun
ağzına bir parça bal çalacaksınız, emekliyi hiç
görmezlikten geleceksiniz!
Kuraklık
krizi var bugün Türkiyede, tüm dünyada olduğu gibi. Hani, Tarım
Bakanı kuraklık krizi altında büyük ölçüde mağdur olan
çiftçiler için tasarı sunacaktı Bakanlar Kuruluna? Ne oldu? Bu
kuraklık krizi altında inim inim inleyen çiftçilerimiz ne olacak?
Sulama elektrik enerji parasını ödeyemeyen köylüler hacizle
karşı karşıya. Esnaf çekini, senedini ödeyemiyor. Yani,
burada oturup birbirimizi sen, ben, bizim oğlan diye
ağırlayarak gül pembe tablolar çizmenin bir anlamı yok ki!
Gerçeği göreceğiz, bu gerçeğe alınabilecek tedbirler
konusunda hep beraber, el birliğiyle çalışacağız.
Yoksa, sen eksik söylüyorsun, sen yalan söylüyorsun, sen bunu görmezlikten
geliyorsun diyerek var olan gerçekleri göz ardı edip, Türkiyeyi ateş
çemberi içerisine bir kat daha atamayız değerli
arkadaşlarım.
O nedenle, ben
sorunların, sıkıntıların çok büyük ölçüde girift
haline geldiği bu ortamda, özellikle Türkiyenin ekonomik
sorunlarının çözümlerinin, sıkıntılarının
Bakanlar Kurulunda tartışılmadığı gibi Türkiye
Büyük Millet Meclisinde de tartışılmamasını ve
alınması gereken önlemlerin alınmamasını bir büyük
eksiklik olarak görüyorum değerli arkadaşlarım.
Tabii, bunlar
siyasi iktidarın yaklaşık altmış
altı-altmış yedi aydır yaptığı
uygulamaların bir parçası. Özellikle 2007 yılında
hazırı yiyerek bu noktaya gelirseniz, 2007 yılını
kayıp yıl olarak yapmanın özellikle vicdan azabını
yüreğinizde hissetmezseniz, 2008 yılını da kaybetmenin
vicdan azabını yüreğinizde hissedemezsiniz. Bu yaz
aylarında ülkede, bırakın çıkan orman
yangınlarını, kuraklık nedeniyle felaket hâline dönüşen
sorun bizim sorunumuzdur, emeklinin sorunu bizim sorunumuzdur, asgari
ücretlinin sorunu bizim sorunumuzdur. Bunların hiçbirine kaynak yok
diyemezsiniz. Çar çur etmek amacıyla sokağa
attığınız, belediyelerinize
aktardığınız 6-7 katrilyonluk para ortada dururken, asgari
ücretliye bu parayı veremem, emekliye daha fazla veremem
mantığı içerisinde hareket etmek, onları cezalandırmak
demektir ve o oy aldığınız, değişik biçimlerle
aldatarak oy aldığınız insanlara da yeniden bu Parlamentoda
onlara sahip çıkmayarak ihanet ediyorsunuz değerli
arkadaşlarım.
Tabii, bu
konularda biz görüşlerimizi, önerilerimizi sunarken Çözüm nedir? diye
soruluyor devamlı. Çözümü, Cumhuriyet Halk Partisi, geçen dönemde de, bu
dönemde de, diğer muhalefet partilerindeki arkadaşlarımız
gibi -onların konuşmalarını da izliyorum- yön gösterici,
yapıcı tavırlarını ortaya koymuştur. Ama
iktidarın bir alışkanlığı var; muhalefetin
yapma dediğini yapma alışkanlığı edinmiş.
Muhalefet diyor ki: Arkadaş, şunu yapma, elin yanar. Oynama
cumhuriyetle, oynama rejimle, oynama Atatürkle, oynama Atatürk devrimleriyle.
diyor, ama siz, yargıyla, kurumlarla oynamayı kendinize bir görev
kabul etmişsiniz. Eliniz yanıyor yine de vazgeçmiyorsunuz. Onun
peşi sıra, ekonomideki yangın için de diyorsunuz ki: Dava
açıldı, ondan oldu.
Bakın,
siyasi istikrarsızlık nerede var? Allaha şükür, 340
kişisiniz. 340 kişi siyasi istikrarsızlık var diye
şikâyet ediyorsa, o iktidarın partisinde siyasi
istikrarsızlık vardır. Bunu söylemek zorundayız, bunu
görmek zorundayız.
Komisyonlarda her
türlü yapıcı, her türlü ekonomik fonksiyonların hiçbir tanesine
yandaş çıkmıyorsunuz.
Belediyeleri
kapattınız, yapmayın dedik. Anayasa değişikliği
yaptınız, yapmayın dedik. Amme Alacakları Usulü
Kanununda değişiklik yaptınız, 60-70 bin kişiyi
haksız yere affettiniz, BAĞ-KURluyu da ilave edin. dedik,
etmediniz. Prim borçları altında inim inim inleyen sağlık
hizmeti göremeyenleri de ilave edin dedik, ilave etmediniz. Söyleye söyleye,
sonunda ek bir tasarı olarak getirdiniz ve taksitlendirme boyutuna
vardırdınız değerli arkadaşlarım. O nedenle,
zamanında yapılan uyarıları ve önerileri dikkate almak
iktidarın da bir görevi olmalıdır diye düşünüyorum. Her
şeyi ben bilirim anlayışı içerisinde, demokratikmiş
görünüp çoğunluk diktatöryasını yaşatarak ülkeyi idare
etmek, Parlamentoyu idare etmek mümkün değildir değerli
arkadaşlarım.
Bugün, kafa
kargaşalığı yaratarak, bilgi kirliliği yaratarak
toplumu aldatmaya hiçbir siyasetçinin hakkı yok. Siyasi ve siyasetçi her
zaman topluma karşı açık, net, şeffaf olmak
zorundadır.
Bakın,
Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğünün örtülü ödenek denilen,
bazen özel kalem harcamaları denilen şeyde şaibe devam ediyor.
Bu şaibeyi kamuoyuna anlatmak, açıklamak bizim görevimiz değil
mi! Soru soran arkadaşımızı suçlamakla, soru önergesini
yayan gazeteyi suçlamakla bu işi çözemezsiniz. Başbakanlık Özel
Kalem Müdürünün harcaması 290 trilyon! Bunların hepsine açık,
şeffaf, demokratik diyorsak bunların hesabını vermek
zorundayız. Siz göreve gelirken dediniz ki: Yolsuzluk, yoksulluk,
yasaklar; bunlar bitecek. Hepsi Allaha şükür arttı. Yolsuzluk
arttı, hapishanelerde bürokratlardan geçilmiyor, yolsuzluklardan
geçilmiyor. Yoksulluk arttı, kronikleşti. Yasaklar had safhada,
gazetelere, televizyonlara olan baskılar had safhada. Biz demokrasiyi
tabana yayacağız. dediniz ama maalesef yolsuzluğu,
yoksulluğu yaydınız değerli arkadaşlarım, bunu
görmezlikten gelemezsiniz. Bu 22 Temmuz geldiği zaman da bir
yılımız dolacak. Bir yılın muhasebesini vermek için
yatağa yattığımızda, ben bakıyorum ki
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla)
ülkemin bütünü için -ulusal
çıkarlarımız için değil, onda hep beraberiz- ülkemin bütünü
içerisinde yaşayan ezilmiş insanlar için yapılmış
hiçbir şey göremiyorum değerli arkadaşlarım. O nedenle, hep
özelleştirmelerle, hep aflarla geçen bir yasal dönem sonunda, gidin
Anadoluya yanıyor, benim seçim bölgemde fabrikalar kapanıyor,
işsizlik had safhada, çiftçi perperişan. Siz
çalışıyorsunuz, gerekçeniz ne? Önemli kanunlar var. Gerekçeniz
önemli kanunlar değil; yangın yerine dönmüş olan Türkiyeye
çıkamıyorsunuz, Güneydoğuya gidemiyorsunuz, İç Anadoluya
gidemiyorsunuz, sebep bu. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, o nedenle bundan, bu yoldan vazgeçiniz.
Televizyon ve radyoları iktidarın sesi yapmak anlayışı
hiç kimseye fayda getirmez, geçmişte bunlar denenmiştir.
Sizi bir kez daha
uyarıyorum, bu soruşturma izninin -Başbakana verilmesini,
özellikle kendisi sorumlu, dokunulmazlığı
kalktığı zaman kendisi yargıyla muhatap olacak bir
Başbakana verilmesini de çok yanlış görüyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ağyüz.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan
Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 256 sıra sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, sözlerimin başında hain terör eylemini
kınıyor, kahraman şehitlerimize Allahtan rahmet, aileleri ve
aziz milletimize başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
Sayın
milletvekilleri, görüştüğümüz tasarı, aslında bir yasal
zorunluluk olarak ve gecikmiş şekilde önümüzde bulunmaktadır.
Tasarı zorunlu ve gerekli olması yanında, kısmen de olsa
önemli sakıncalar taşımaktadır.
3984 sayılı
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında
Kanunun Anayasa Mahkemesince 21/9/2004 tarih ve 2004/109 sayılı
kararıyla iptal edilen 9uncu maddesiyle, 33üncü maddesinin birinci
fıkrası iptal gerekçeleri doğrultusunda Hükûmetçe düzenlenerek
tekrar önümüze gelmiştir. Bu anlamıyla yasal bir zorunluluk olan bu
tasarı, aslında bir hukuki hatanın da telafisi anlamına
gelmektedir. Anılan Yasada 15/5/2002 tarihli ve 4756 sayılı
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında
Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun ile yapılan değişikliğin 9 ve 33üncü maddesinin
birinci fıkrası Anayasa Mahkememizce iptal edilmiştir. Anayasa
Mahkemesinin özellikle iptaline karar verdiği 9uncu madde özel önem
taşımaktadır. Yukarıda belirtilen değişikle
Anayasamızın 160ıncı maddesinde Sayıştay,
merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik
kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve
işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme,
denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir.
denilmektedir. Bu anayasal kurala göre özerk de olsa Radyo ve Televizyon Üst
Kurulunun bir kamu idaresi olması hasebiyle Anayasanın verdiği
göreve istinaden denetimleri elbette ki hukuka uygun olarak
Sayıştayca yapılacaktır. Bunun da aksine, Üst Kurulun
denetiminin Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna verilmesi elbette
ki Anayasaya aykırı olacaktır. Nitekim, bu yönde yapılan
değişiklik Anayasa Mahkemesince Anayasaya aykırılık
sebebiyle iptal edilmiştir.
Anayasamızın
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, radyo ve televizyon kuruluşları ve
kamuyla ilişkili haber ajansları başlıklı 133üncü
maddesinde Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyelerinin Meclis Genel Kurulunca
seçileceği belirtilmektedir. Aynı maddenin Devletçe kamu
tüzelkişiliği olarak kurulan tek radyo ve televizyon kurumu ile kamu
tüzelkişilerinden yardım gören haber ajanslarının
özerkliği ve yayınlarının tarafsızlığı
esastır. hükümleri karşısında Anayasanın açık
hükümlerine aykırı olarak Üst Kurul ve benzer kurumların
denetimlerinin elbette Sayıştaya verilmesi doğru olacaktır.
Yine Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyelerinin TBMM tarafından
seçildiği gözetildiğinde Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetim yapan Sayıştayın denetim yapacak olması gerekendir,
esasen tartışmaya bile açılmamalıdır.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizin içinden geçtiği bu
sıkıntılı süreçte iktidar partisine açılmış
bulunan kapatma davası on üç ayı aşmış ve ülkenin
yakından tanıdığı birçok önemli ismin tutuklu
bulunduğu ve bazılarına göre kapatma davasının
rövanşı olarak takdim edilen bir dava süreci yaşanmaktayken
medyanın önemi de her zamankinden daha fazla olmaktadır. İktidar
partisine karşı açılmış bulunan kapatma davasına
karşı iktidarın hem ülke içinde hem ülke dışında
devletimiz aleyhine faaliyet gösteren güç merkezlerine daha çok taviz
verdiği gözetildiğinde medyanın üstleneceği görev
olağan şartlardan daha önemli olmaktadır. Bu
sıkıntılı süreç içerisinde iktidar ve ana muhalefet,
dünyada ve bölgemizde yeni dengelerin, yeni sınırların, yeni güç
merkezlerinin, yeni askerî ve ekonomik yapılanmaların
yaşandığı bu dönemde siyaseti normalleştirmek,
milletimizi bir arada daha güçlü bir devletin vatandaşları olarak
kucaklaştırma beklentisinin aksine, âdeta kişisel
kavgalarına her seviyedeki taraftar ve sempatizanlarını da
katılmaya zorlamaktadırlar.
İşte bu
noktada, iktidarca istismar edilen bütün kutsal değerlerin ana muhalefet
tarafından tersinden istismar edildiği, aslında iktidar ve ana
muhalefetin birbirinin ters simetriği olduğu, iktidar ve ana
muhalefetin şahsında milletimizin temiz değerleriyle devletimizi
tanımlayan değerlerin kavga ettirilmeye çalışıldığı
artık herkesçe kabul edilmektedir. Ne yazık ki Meclise
girdiğimiz günden bu yana, MHPnin iktidar ve ana muhalefete
karşı gerilimi azaltıcı yaklaşımları
yeterince dikkate alınmamıştır. İktidar, nasıl
bütün yanlışlarını aldığı oyla
meşrulaştırıp kendisi dışında hiçbir fikre
değer vermiyor, gerek kamuda gerek kamu dışında ele
geçiremediği kurumları yok etmeye çalışıyorsa, ana
muhalefet de muhalefet etmenin yol gösterici özelliğini unutup gerilimi
tırmandırmayı tercih ediyor.
İşte,
en tepede yaşanan bu derin, iflah olmaz ayrışma, bugün
yargıda da yükseköğretimde de bürokraside de iş dünyasında
da ve toplumun her kesiminde saflaşma, kamplaşma, kendisi gibi
düşünmeyeni yok sayma ve hatta, yok etme biçiminde derinleşerek devam
ediyor. Bu ayrışma en çok da kendisini medya alanında
gösteriyor. Öyle ki ülkemizde medya kuruluşlarının önemli bir
kısmı, iktidar baskısı, menfaat beklentisi,
cezalandırılma korkusu, ideolojik yakınlık gibi sebeplerle
âdeta bir propaganda aracına dönüşüyor. Ülkemizin önemli medya
gruplarından biri, yalnızca bir tek firmanın
katıldığı bir ihaleyle, iktidara yakın bir firmaya
satılıyor, satış parası da iki kamu bankasından
tedarik ediliyor. Yandaş medya yaratma konusunda küçük çaplı da olsa
ana muhalefetin de iktidarla benzer yöntemler kullandığı
gözlerden kaçmıyor.
Sayın
milletvekilleri, işte bu şartlar altında medya, kamuoyunu
doğru bilgilendirmek, milletimizin görsel ve düşünsel gelişimini
sürdürmek, devletimizin demokratik birikimini artırmak yerine, hizmet
ettiği ekolü üstün tutup kendince rakip gördüklerini küçük düşürmeyi
tercih ediyor, bir kısmı vatandaşımızı
sırlar dünyasına, bir kısmı da pullar dünyasına
götürüyor. Böyle bir medya yapılanmasının düzenleme ve
denetlemesini yapmak elbette zor iştir ve Üst Kurulun denetiminin
Başbakanlık talimatıyla değil, Meclis adına
Sayıştayca yapılması daha doğru olacaktır.
Sayın
milletvekilleri, TRT ile ilgili de kısa bir değerlendirme yapmak
istiyorum. TRT kurumsal kimliği, atılım çabası yerine ne
yazık ki daha çok Genel Müdürü, Genel Müdürün maaşları ve
yönetici olduğu kurumlar sebebiyle gündeme gelse de özellikle yakın
zamanda bizim de ziyaret etme şansı bulduğumuz Batı Trakya,
Avrupa ve özellikle Türki Cumhuriyetlerde bütün baskılara rağmen
Türklüğünü yaşamak isteyen soydaşlarımıza âdeta umut
ışığı olmaktadır.
TRT bu misyonun
farkında olmak, milletimizin millî, manevi değerlerini tanıtmak,
öğretmek, yükseltmek ve yüceltmek ülküsü etrafında bir tarih,
coğrafya ve gelecek şuuru oluşturmak iddiası yerine, en son
örneği 8 Temmuz Salı gecesi yaşandığı üzere,
henüz davası açılmamış, adli gizliliği süren bir
soruşturma kapsamında, ne ile suçlandığı belli olmayan
insanları yargılamadan mahkûm etme modasına iştirak
etmiştir.
Parasal
değerlerin, menfaat ilişkilerinin neredeyse her değerin üstünde
tutulduğu bugünlerde herkes kendi vicdanını kötü örnekler ve ulvi
amaçlara sığınarak teskin edebilir, ancak
unutulmamalıdır ki tarih milletin vicdanında mahkûm olanlarla
millete hizmet edenleri not etmeye devam etmektedir.
Sayın
milletvekilleri, görüştüğümüz tasarı, yukarıda ifade
edildiği üzere Anayasa Mahkemesinin iptaliyle gündeme gelmiş,
yapılması gerekli, bizim de esasen desteklediğimiz bir
tasarıdır. Ancak iktidar, bundan önce de defalarca
tekrarlandığı üzere, gerekli ve masum bu tasarı içine
kabulü mümkün olmayan bir madde ilave etmiştir. Tasarıya eklenen
2nci maddede 2984 sayılı Kanunun 10uncu maddesine bir fıkra
eklenerek Üst Kurul üyelerinin göreviyle bağlantılı olarak
işledikleri suçlara ilişkin soruşturmaların 4483
sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanuna göre yapılacağı düzenlenirken,
soruşturma izninin ise Başbakan tarafından verileceği
öngörülmektedir. Bu düzenlemeyle, anayasal özerkliği bulunan ve üyeleri
yüce Meclis tarafından seçilen Üst Kurula Başbakan âdeta disiplin
amiri yapılmaktadır. Bu düzenleme ayrıca Anayasaya da
aykırıdır.
Bu düzenlemeyle
Üst Kurulun özerkliği ortadan kaldırıldığı gibi,
bu suretle kamu yayıncılığının
tarafsızlığı da zedelenecektir. Amaç RTÜK üyelerinin
yargılanma usulünü düzenlemekse, soruşturma izni vermesi gereken
makam Sayın Başbakanlık olmamalıdır.
Sayın
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi yeni kurulduğu günlerde
dokunulmazlıkları kaldıracağını vaat etmesine
rağmen bugüne kadar bu yönde bir girişimi olmadığı
gibi, partimizin en azından terörle ilgili suçlar bakımından dokunulmazlıkların
kaldırılması teklifimize de yaklaşmamıştır.
AKP dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin
talepleri reddederken, yüksek devlet bürokrasisinde benzer dokunulmazlıklardan
yararlanıldığını gerekçe olarak ifade etmiştir.
Bu tasarıya
eklenen maddeyle RTÜK üyelerinin görevle ilgili işleyecekleri suçlar
bakımından soruşturulmaları Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanmasına Dair Kanun kapsamına alınarak
soruşturma izni de Başbakana verilmektedir. Yani AKP şikâyet
ettiği işleri yapmaya devam etmektedir. Buradan iktidara açık
çağrıda bulunmaktayız: Altı yıldır
dokunulmazlıkların kaldırılmasında engel olarak
gösterdiğiniz yüksek bürokrasinin yargılama usulünü kaldırmak
istediniz de elinizi tutan mı oldu? MHP olarak, kürsü masuniyeti hariç bütün
dokunulmazlıkların bürokrasiyi de kapsayacak şekilde
kaldırılmasına evet diyeceğiz.
Sayın
milletvekilleri, 8 Temmuz 2008 günü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince
önemli bir karara imza atıldı, ancak Türkiyenin yoğun gündemi
sebebiyle bu konu çok konuşulamadı. Cumhuriyet Halk Partisi Konya
Milletvekili Sayın Atilla Kart yargılanma isteğine rağmen
dokunulmazlığı kaldırılmadığı için
yargılanamadığından Sayın Kartın
yaptığı müracaat mahkemece kabul edilerek Sayın
Kartın adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verildi.
Bir
kısım kabine üyesinin, bir kısım milletvekillerinin
yargı önüne çıkmamak için her yolu denediği bir ortamda,
Sayın Kartın tazminat istemeksizin yargılanma isteğini
Avrupa İnsan Hakları mahkemesine kadar götürmesi, iddiasındaki
samimiyet ve hukuka saygısının bir göstergesidir diye
düşünüyor, kendisini tebrik ediyoruz.
Bu kararla
oluşan durum karşısında Avrupa Birliği istiyor diye
Türklüğe hakareti suç olmaktan çıkaran, yabancı vakıflara
özel imtiyazlar getiren, yabancılara toprak satışını
serbest bırakan, devletin televizyonunda ikinci bir resmî dil gibi Türkçe
dışında yayın yapılmasına karar veren,
Kıbrıstaki Türk askerinin işgalci olarak tanımlanmasına
göz yuman ve son olarak da Gökçeada ve Bozcaadayı masaya koyan
iktidarın nasıl tutum alacağını merakla bekliyoruz.
Sayın
milletvekilleri, bu kararla, sahtecilik, dolandırıcılık,
suç örgütü üyeliği, ihaleye fesat karıştırma; halkı
din, dil, ırk, mezhep ayrımcılığı gözeterek kin
ve düşmanlığa tahrik etmek; suç ve suçluyu övmek, terör
örgütlerine yardım ve yataklık
etmek gibi çoğu yüz kızartıcı suç tabir edilen isnatlar
bulunan milletvekillerine, kabine üyelerine, masum olduklarına
inanıyorlarsa aklanma fırsatı da doğmuş
olmaktadır. Biz de, kamuoyu da, bu durumdaki milletvekillerinin
vereceği kararı ibretle takip edeceğiz.
Yukarıda
belirtildiği gibi yargılanan milletvekilleri yargılanma
isteğini mi ortaya koyacak, yoksa bu kez yargının
siyasallaştığı gerekçesiyle adalet önüne çıkmaktan
kaçmaya mı devam edecekler?
Değerli
arkadaşlarım, Karma Komisyonda yaşadığımız
bir hadiseyi sizlerle paylaşmak istiyorum: Dokunulmazlıkların
dönem sonuna ertelenmesinin görüşüldüğü Karma Komisyon
toplantısında bir diyalog yaşadık. Anayasa Komisyonu üyesi
AKPli bir arkadaşımız, konuşmasında, bir sivil toplum
kuruluşunun yaptırdığı araştırmaya göre
hâkim savcıların yüzde 70-80inin
siyasallaştığının tespit edildiğini, bu nedenle
böyle bir yargının karşısına çıkmanın
kendilerinden beklenemeyeceğini, bunun için dokunulmazlıkların
devamını savunabilmiştir. Benim kendisine Siz bu sivil toplum
kuruluşu tarafından yapılan tespite katılıyor
musunuz? diye soruma da ne yazık ki bu arkadaşımız
katıldığını, dolayısıyla hâkim, savcıların
yüzde 70-80inin siyasallaştığını kendisi de kabul
etmek durumunda olabilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, bu bakış açısı, hukuka inanmamak, hukuku
yok saymaktır. Bu yaklaşım, ülkenin genelinde yargı
kararlarının siyasallaştığından hiç kimseyi
bağlamayacağı şeklinde tehlikeli bir gidişe yol
açmaktadır. Siyasallaştı diyerek sizin güvenmediğiniz,
sizin karşısına çıkmadığınız, sizin
inanmadığınız yargıya bütün yargılananlar
aynı mantıkla bakmaya başlarlarsa olabilecekleri bilmem
düşünebiliyor musunuz?
Sayın
milletvekilleri, bu tasarıda RTÜK üyelerinin soruşturma izninin
Başbakanlık dışında birlikte tespit edilecek bir
makama verilmesi hâlinde tasarının gerekli ve olumlu olduğuna
inanıyor ve olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor, ülkemizin bu zor
günlerinde en az zararla çıkıp hem dünya Türklüğüne hem bütün
mazlum milletlere ilham olmaya devam etmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Yalçın.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Suat
Kılıç.
Buyurunuz
Sayın Kılıç. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; sizleri en kalbî saygılarımla selamlıyorum.
Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde
AK PARTİ Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere grup adına söz
almış bulunuyorum.
Çok
saygıdeğer milletvekilleri, bizden önce yapılan
konuşmalarda konunun teknik boyutlarına maalesef çok fazla
değinilemedi, daha ziyade siyasal yaklaşımlar ya da grupların
bu konuyla ilgili siyasi görüşleri ve Radyo ve Televizyon Üst Kuruluyla
ilgili peşinen tarafsızlık ilkesinden ayrı ve uzak
düştüğüne dair kanaatler dile getirildi. Öncelikle, görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısının teknik anlamda bir hukuk metni
olarak neler getirdiğini sizlerle ve yüce heyetinizle paylaşmak
istiyorum.
Beş maddeden
müteşekkil bir kanun tasarısı şu an görüşmekte
olduğumuz yasa metni; bir yürütme, bir yürürlük maddesi, diğer üç
madde
Maddelerden bir tanesi Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu
iptal kararı ve bu iptal kararının mesnedi olan gerekçeler
doğrultusunda Radyo Televizyon Üst Kurulunun denetiminin
Sayıştay tarafından yapılması hususunu düzenlemeye
ilişkindir.
Bilindiği
gibi amir hüküm neticesi olarak Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda iktidar ve muhalefet grupları
tarafından gösterilen adaylar arasından seçilmektedir.
Dolayısıyla üyeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
seçilen bir Üst Kurulun denetiminin Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetim yapan Sayıştay tarafından yürütülmesi gibi oldukça
teknik ve son derece gerekli, Anayasa Mahkemesinin de dikkat çektiği bir
konuyu burada düzenlemeye kavuşturmuş olacağız.
Diğer üç
maddenin üçüncüsü yayınlarda getirilen kısıtlamalara
ilişkin sorumlulukla ilgili hükümdür. Çok saygıdeğer
milletvekilleri, burada hemen şunu ifade etmek istiyorum, getirilen bu
düzenlemeyle yayınlarda kusuru bulunup bulunmadığına
bakılmaksızın âdeta yargısız infaz
yapılırcasına, özellikle program sunucularını
doğrudan ilgilendiren bir adaletsizliğin önüne geçilmesi
amaçlanmıştır. Kanunun 3üncü maddesinde bu husus düzenleniyor.
Yasa metninden konuya baktığımız zaman şunu görüyoruz:
Önceki metinde -öncesi olmaksızın- programın
yapımcısı ve varsa sunucusu da bu süre içerisinde hiçbir ad
altında başka bir program yapamaz ve sunamaz. hükmünün önüne Cezaya
yol açan fiilde sorumlulukları belirlendiği takdirde ibaresi ilave
edilmiştir. Yani, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından
yayın durdurma cezası alan yayınları hazırlayan ve
sunanların öncesinde sorumluluğuna bakılmaksızın
yayınlardan uzaklaştırılması söz konusu olmaktayken,
bugün kabulü gerçekleşecek olan düzenleme ile burada sorumlulukları
kabahatleriyle orantılı olarak icra edilecektir ve söz konusu yasağa
kaynak oluşturan fiilde sorumlulukları belirlendiği takdirde
madde kapsamında tecziye edilmeleri, yayımlardan uzak
tutulmaları bu takdirde mümkün olabilecektir.
Gerek
komisyondaki tartışmalar sırasında en fazla üzerinde
durulan gerekse bugünkü Genel Kurul çalışmaları
sırasında muhalefet sözcülerinin hassasiyetle altını çizme
ihtiyacı hissettikleri konu ise Radyo Televizyon Üst Kurulu Başkan ve
üyelerinin hangi durumda soruşturmaya tabi olacakları hususuyla
alakalı bir konudur.
Değerli
milletvekilleri, benzer üst kurulların tamamında var olan -istisnai
de değil artık- genel bir hükmün bir istisna yaratılarak
-muhtemelen unutkanlık ya da bir boşluk bırakma hâli
neticesinde- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkan ve üyelerini
kapsamadığı bu görüşmeler sırasında bir eksiklik
olarak tespit edilmiştir.
Buradaki durum
nedir? Radyo ve Televizyon Üst Kurulu gibi ülkede yayın yapan yerel,
bölgesel, ulusal bütün televizyonların ve bütün radyo
istasyonlarının yayınlarını denetlemekle, kontrol
etmekle ve yönlendirmekle görevli olan bir kuruluşun Başkan ve
üyeleri herhangi bir vatandaşımızın adli mercilere intikal
ettirebileceği bir şikâyet dilekçesi ile karakol ya da savcı
huzurunda soluğunu alır duruma getirilmiştir.
Burada
soruşturma izninin verildiği makamdan hareketle Radyo Televizyon Üst
Kurulunun bu düzenlemeyle siyasal baskı altına
alınacağı iddiasını gündeme getiren
arkadaşlarımıza öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: 70
milyon vatandaşımızın yaşadığı bu
ülkede Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkan ve üyelerini
vatandaşlarımızın herhangi birinin bir dilekçesiyle
karakola ya da savcı huzuruna çağrılmak durumunda bırakmak,
görevleriyle ne kadar paralel ne kadar doğru orantılı ne kadar
bağdaşır bir durumdur? Bir kişinin etki yaratabileceği
kaygısını sizler dile getirirken, 70 milyon izleyicinin
taraflı, yanlı olabilecek şikâyetleri, başvuruları
hangi mekanizmayla kontrol edilebilecek? Bunun bu tarafında da durma
ihtiyacı olduğunu ifade ediyorum. Kaldı ki, hukuk, genel
kaidelerden ayrılmamayı, eşitlik, adalet ve hakkaniyet
kriterlerine bağlı kalmayı icap ettirir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, diğer üst kurullara yönelik düzenlemelere
bakıldığı zaman Radyo ve Televizyon Üst Kurulu lehine
değil aleyhine bir istisnai durumun var olduğu, lehine değil
aleyhine bir eşitsizliğin yaratıldığı;
dolayısıyla, yapılan düzenlemenin aleyhteki adaletsizliği
ve eşitsizliği ortadan kaldırma amacına matuf olduğu
görülecektir.
Hemen birkaç Üst
Kuruldan örnekleri sizlere, yasa metinlerinden okuyarak ifade etmek istiyorum.
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu, Kamu İhale Kurumu
Başkanı ve üyeleri hakkındaki aynı konudaki düzenleme
metni: Kurul üyeleri ve Kurum personeli, görevleri nedeniyle işledikleri
ve kendilerine karşı işlenen suçlar bakımından Devlet
memuru sayılırlar ve bunlar hakkında 4483 sayılı
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanun hükümleri uygulanır. Soruşturma izni, Kurul Başkan ve
üyeleri için ilişkili Bakan, Kurum personeli için ise Kurum Başkanı
tarafından verilir. Yani, burada yapılan şey, esasında, Kamu İhale Kurumu üyelerine çok
görülmeyen mekanizmanın Radyo ve Televizyon Üst Kurulu gibi daha
geniş bir kitleyi alakadar eden görev ve sorumluluğun
taşıyıcıları hakkında da tanınıyor
olmasından ibarettir.
Yine, 5411
sayılı Bankacılık Kanunundaki hüküm, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kuruluyla alakalı benzer konuda ihdas edilen hüküm:
Madde104.- Kurul Başkan ve üyeleri ile Kurum personelinin görevleriyle
bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen suçlara ilişkin
soruşturmalar, Kurul Başkan ve üyeleri için ilişkili
Bakanın, Kurum personeli için ise Başkanın izin vermesi
kaydıyla genel hükümlere göre yapılır.
Değerli
arkadaşlar, örnekleri artırabilmek mümkün. Burada sadece Kamu
İhale Kurumu ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumundan
uygulamaya dair örnekleri sizlere ifade etmiş oldum. Hatta dikkatle
dinlediyseniz şunu da gördünüz: Kurum personeli için soruşturma izni
kurum başkanının onayına tabidir. Yani diğer
kurumlarda, diğer üst kurullarda kurum personeli hakkındaki
soruşturma izni bile kurum başkanının onayına yani bir
eleme, bir süzme, bir süzgeç mekanizmasına tabi iken RTÜK
Başkanı ve üyeleri hakkındaki mekanizmanın tamamen genel
hükümlere tabi kılınması ve kayıt altına
alınmamış olması önemli ve kayda değer bir
eksikliktir. Bu durum, bugün mevcut olan durum RTÜK Başkanı ve
üyelerinin görevlerini bihakkın, eşitlik ve adalet, hakkaniyet
kriterlerini gözeterek yapmalarına mâni bir durumdur. Bugün hayata
geçireceğimiz düzenleme ise RTÜK Başkanı ve üyelerini,
savunmasız kaldıkları bu durum karşısında bir
süzgeç mekanizması tarafından sürecin diğer kurullara paralel
olarak idare edilebileceği bir eşit statüye
kavuşturmaktadır.
Muhalefet
sözcülerinin sıklıkla dile getirdikleri noktaya da işaret etmek
istiyorum. Değerli arkadaşlar, Bir kurulun başkanı ve
üyeleri hakkındaki soruşturma izninin ilgili ya da ilişkili
bakana veya Sayın Başbakana yasayla tevdi edilmesi demek,
soruşturma izni verilmesine kuvvetli karineler içeren durumlarda ilgili
bakanın ya da Sayın Başbakanın soruşturma iznini verme
keyfiyetine, vermeme keyfiyetine sahip olduğu anlamına hiçbir
şekilde gelmez. Uygulamanın pratiği buna yeterince delil
sunmaktadır. Burada verilen müsaade denetimi sağlamaya yöneliktir.
İlgili bakan ve Sayın Başbakanın, ilgili kurum
başkanı, kurul başkanı veya üyeleri hakkında
soruşturmaya gerek olduğu kanaatine varacak kadar sağlam
delillerle bilgilendirildiği takdirde, bu soruşturma izni makamlar
tarafından kuvvetli delillerle ispat edildiği takdirde bu soruşturma
iznini vermekten imtina ederek soruşturmaya konu esasa ilişkin
kabahatin bedelini kendi üzerine almak gibi bir keyfiyet içerisinde olabilmesi,
değerli arkadaşlar, mümkün değildir. Ancak muhalefette var olan
genel bir kanı var. İktidarın Başbakanı ve Kabinenin
üyeleri -sizin ön kabulünüze göre- kurumlar üzerinde hep iktidarın ya da
iktidarın beklentilerinin karşılanması istikametinde
tavırlar oluşturacak baskıların takipçisidir.
şeklinde bir ön kabulünüz, ön kanaatiniz var. TRT Kanunu konuşulurken
de aynı şeyler gündeme geldi. Bugün Radyo ve Televizyon Üst Kuruluyla
ilgili kanun görüşülürken de aynı konular masa üstünde ve gündemde.
Değerli
arkadaşlar, Meclis kürsüsünden bilgilendirme yaparken gerçeğe
aykırı beyanlardan kaçınmaya aşırı özen
göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Az önce söz hakkını kullanan
bir muhalefet sözcüsü milletvekili arkadaşımız, TRT
televizyonundan Sayın Başbakanın özel siyasi
konuşmalarının bir buçuk-iki saat süreyle canlı olarak
yayınlandığı gibi bir iddiayı gündeme getirdi.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakanımızın AK PARTİ
Meclis Grubunda yaptığı konuşmalar bile en fazla
kırk-kırk beş dakikadan ibarettir. Sayın
Başbakanımız, bir buçuk-iki saat kesintisiz konuşma
alışkanlığı olan bir siyasi lider değildir.
Sayın Başbakanın başka siyasi liderlerle bu konuda
karıştırılmaması gerektiğini düşünüyorum.
Kaldı ki TRTnin canlı yayınlarına
bakıldığı zaman, TRTnin özellikle 2nci kanalından
Sayın Başbakanın programlarıyla ilgili yapılan canlı
yayınların otuz-otuz beş dakika sınırını,
konu ne olursa olsun, aşmadığı görülecektir. Otuz dakika
nerede; bir buçuk-iki saat iddiası nerede! Değerli arkadaşlar,
bu konuya dikkatinizi özellikle çekiyorum.
Yine burada
gündeme getirilen bir diğer konu: ATV-Sabah satış ihalesiyle
alakalı konu. Değerli arkadaşlar, ATVnin ve Sabahın
satışında kamu menfaatine ya da TMSFnin gelir beklentisine
aykırı bir durum olduğu iddiası bugüne kadar hiç kimse
tarafından gündeme getirilmiş bir husus değildir. Gündeme
getirenler tarafından da belgeleriyle ispatlanabilmesine imkân olunan bir
husus da değildir. Şu konu eleştiri konusu olamaz: Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu, ATV televizyonu ve Sabah gazetesini grupta bulunan
diğer irili ufaklı medya organlarıyla birlikte satışa
çıkardığında bu ihaleye bir tek grubun giriyor olması
eleştiri konusu yapılamaz değerli arkadaşlar. Türkiye çok
güçlü medya gruplarının olduğu, Türkiye, bu güçlü medya
gruplarının pek çoğunda yabancı sermayeli ortakların
olduğu bir ülkedir.
Açık
yapılan bir ihale. Aylar, hatta yıllar öncesinden bu ihalenin
takvimine ilişkin hususlar herkes tarafından biliniyor. Alelaceleye
getirilen bir husus söz konusu değil. Hatta, ihalenin birkaç kez
ertelenmiş olması durumu da söz konusu. Alıcısı var
idiyse, fiyat çok uygun, çok ucuz idiyse, Türkiye içinden ya da yabancı
sermaye gruplarından Türkiye ortaklığı olarak yasanın
aradığı şartlar çerçevesinde bu Televizyonun
satış ihalesine girme noktasında birden fazla talipli niçin
ortaya çıkmamıştır? (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Başbakan devreye girdiği için.
SUAT KILIÇ
(Devamla) Hayır, hayır, hayır
Değerli
milletvekilleri, bakınız, ispatlanamayan iddiaların Meclis
gündemine taşınması doğru değil.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayır hayır, öyle bir şey
söyleyemezsiniz.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - İspatı kabil olmayan hususların gündeme
taşınması mümkün değil.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Bir kişinin girdiği ihale, ihale
değildir.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Asparagas yayın anlayışı da mümkün değil,
asparagas söylemlerle siyaset anlayışı da doğru değil.
(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Değerli
milletvekilleri, tartışmaya en fazla konu oluşturan husus
Radyo-Televizyon Üst Kurulu Başkanı ve üyeleriyle ilgili
soruşturma izninin Sayın Başbakana verilmesi.
Değerli
milletvekilleri, şuna emin olunuz ki: Her hafta, Türkiye'nin millî
menfaatleri noktasında yurt dışı programlarını
aksatmayan; yurt içinde, temel atma ve açılış programları
nedeniyle her hafta Anadolunun birkaç iline arka arkaya ziyaretler yapan;
geçmişte olduğu gibi Bakanlar Kurulunu birkaç ayda bir değil, her
hafta pazartesi günü aynı saatte toplayan; Türkiye'nin bütün
konularına, bütün hassasiyetlerine, millî meselelerine, sosyal ve ekonomik
sorunlarına geniş ve kapsamlı zamanları ayıran, bunu
yaparken de özel hayatından ve uykusundan feragat eden Sayın
Başbakanın
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Vazgeçsin
Vazgeçsin
SUAT KILIÇ
(Devamla) -
RTÜK Başkanı ve üyeleri hakkındaki soruşturma
süreçlerini ayrıca ve özel olarak takip edecek kadar geniş ve bol
zamana sahip olmadığını dikkatinize sunmak isterim.
Sayın
Başbakan, gün mesaisine on ikide-birde başlayan bir isim değil,
beşte altıda mesaisini sona erdiren bir isim de değil.
Gecelerini gündüzlerine katan bir insanın, Türkiye adına bunca
sorumluluk arasında ilave bir sorumluluğa siyasal beklentilerle talip
olabilmesi asla söz konusu değildir.
OKTAY VURAL
(İzmir) Bravo!
SUAT KILIÇ
(Devamla) Radyo-Televizyon Üst Kurulunun tarafsızlığı,
bağımsızlığı ve yayınları denetleme
noktasındaki adalet ve hakkaniyet kriterlerine
saygılılığı noktasındaki ifadelere gelince:
Değerli
milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Sayın
Zahid Akmana ve gerek iktidar gerekse muhalefet kontenjanından seçilen
Üst Kurul üyelerine ben teşekkürü bir borç biliyorum. Bu süre
zarfında yayınlar üzerindeki denetimin, adaletin, hukuk kaidelerine
bağlılığın azami ölçüde korunduğu bir başka
dönem RTÜK açısından yaşanmış değildir.
Burada
görüşmelere katılan Sayın Bakana da Sayın Başbakan ve
Hükûmet adına teşekkür ediyorum. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,
siyasi denetimden, siyasi blokajdan, siyasi baskılardan, ilk defa olarak
AK PARTİ iktidarında bu kadar ari, bu kadar uzak
tutulabilmiştir. [AK PARTİ sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından Bravo! sesleri, alkışlar(!)]
OKTAY VURAL
(İzmir) Bravo!
SUAT KILIÇ
(Devamla) Değerli milletvekilleri, bu sözlerimin tanığı,
sizin de oylarınızla, bizim de desteğimizle seçilen ve muhalefet
kontenjanından önerilen üye arkadaşlarımızın kendileri
belki olabilecektir.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, Türkiyede basın hürdür, sansür
edilemez. Türk basınının, kendi özgürlüklerini, kendi hürriyet
alanını, kendi demokratik alanını koruma noktasındaki
hassasiyeti hepinizin takdirinde olan bir husustur.
ABDULLAH ÖZER
(Bursa) Söylediklerine kendin inanıyor musun?
SUAT KILIÇ
(Devamla) İnanıyorum, tabii ki inanıyorum.
İnanmadığım şeyi bu kürsüden ifade etmem. Siz de
inanın, siz de inanın. Bu kürsüde şu an konuşan hatibin
yalanla, riyayla işi olmaz.
RTÜK
Başkanı ve üyeleri, Kanunun kendilerine vermiş olduğu
yetkiyi, televizyonların denetlenmesi noktasında,
yayınların kontrolü noktasında, eğer usulsüzce, taraf
gözeterek, yanlı ve adalet duygusundan yoksun olarak yürütüyor
olsalardı, bu ülkenin, izlenme oranları çok yüksek, hür ve sansür
edilemez televizyonlarının, radyolarının tepki koyuyor,
tavır geliştiriyor olmaları icap ederdi. Türkiyede
radyoların ve televizyonların özgür olmadığını
mı ifade ediyorsunuz? (MHP sıralarından Evet sesleri)
Türkiyede yayın yapan televizyonların özgür
olmadığını mı ifade ediyorsunuz? Baskı
altında olduğunu mu ifade ediyorsunuz? (MHP sıralarından
Evet sesleri)
OKTAY VURAL
(İzmir) Evet, sizin baskınız altında!
SUAT KILIÇ
(Devamla) Elbette ki bu iddiaya ben cevap verebilirim, ama bu iddiaya cevap
verme görevi, yansızlıkla, tarafsızlıkla veya yansız
olamamakla, tarafsız kalamamakla itham ettiğiniz yayın
kuruluşlarına aittir diye düşünüyorum.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Ama Başbakanın kendisine
bırakmıyorsun!
SUAT KILIÇ
(Devamla) Çok saygıdeğer milletvekilleri, yapılan
yayınlara baktığınız zaman, Türk
basınının, televizyonlarının, radyolarının
ne kadar özgür, iktidar baskısından ne kadar uzak, ne kadar rahat,
demokrasinin imkânlarını ne kadar geniş kullanabilen bir çizgide
olduğunu çok rahat görebilirsiniz. [MHP sıralarından Bravo!
sesleri, alkışlar(!)]
Alkışlarınız
için teşekkür ediyorum ama,eğer radyolarda, televizyonlarda ve
gazetelerde yeterince yer alamıyorsanız, bu tarafsız
olmadıkları anlamına değil, yeterince aktivite
üretmediğiniz anlamına gelebilir.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Hadi canım, bas parayı al medyayı!
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) ATVden, Sabahtan bahset, ATVden, Sabahtan bahset; bahset,
bahset
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, hepsi için bu söylediklerim geçerli.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) İhale nasıl kapatıldı, ondan bahset.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Hepsi için geçerli.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Kendi yandaş medyanızdan bahset.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri, sözlerimin bu noktasında
kanunun geneli dışına çıkarak RTÜK Başkanı ve
üyelerinden bir ricada bulunmak istiyorum: Kanunun Radyo ve Televizyon Üst
Kuruluna verdiği bir yetki var. Türkçenin, Türk dilinin korunması,
geliştirilmesi, desteklenmesi hususunda RTÜKün kanunla kendisine tevdi
edilmiş görevleri var. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu -gerekirse burada
yasa düzenlemesi de yapılmalı ama öncesinde Sayın RTÜK
Başkanı ve üyeleri- televizyonların ve radyoların genel
yayın yönetmenleriyle bu konu üzerinde mutabakat sağlamalı.
Ekrana çıkanlar, program sunuculuğu yapanlar, haber spikeri olarak
görev alanlar, ekranda Türkçeyle milyonlara hitap edenler mutlaka Türk dilini
doğru, etkili ve kurallarına uygun bir şekilde kullanıyor
olduğuna dair Millî Eğitim Bakanlığınca da onaylanır
vaziyette bir sertifikayla ekranlarda görev alabilmelidir. Türk dili, Türk
milletinin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kılıç.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Bu kadar konuştuğunun en doğru tarafı
burasıydı, biliyor musun.
SUAT KILIÇ
(Devamla) Hepsi doğruydu, bu en doğrusu belki.
Değerli
milletvekilleri, Türk dili, Türk milletinin birliğinin, bir arada bulunma
iradesinin en belirgin ifadesi ve ifade aracıdır. Bu dilin
korunması noktasında Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun reklam
gelirlerinden kendisine tevdi olunan paylardan gerekirse özel dil
programları icra etmesi, büyük şair, edebiyatçı, bugün de
Meclisten Üstün Hizmet Ödülü alan Sayın Yavuz Bülent Bakilerin
geçmişte hazırladığı programlar
gibi yayınları RTÜKün
finansmanıyla destekleyerek bütün televizyonlarda yayınlanabilir
hâle getirmek gibi bir görevimizin, bir mesuliyetimizin olduğunu -hem
milletvekilleri olarak hem RTÜK üyeleri olarak- Sayın Bakanımıza
da saygıyla sunmak üzere ifade ediyorum.
Çok
saygıdeğer milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
açısından mutlaka kayda geçirilmesi gereken bir konu da şudur
diye düşünüyorum.
Sayın
Başkan, sürem bitiyor ama bir dakika daha verirseniz
İstismar
etmeyeceğim. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Devam edin, buyurun.
SUAT KILIÇ
(Devamla) Değerli
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen toparlayınız.
SUAT KILIÇ
(Devamla) Saygıdeğer milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu, son dönemde yayınlar üzerinde bir kolluk kuvveti etkisi yaratmak
yerine yani ceza kesen, yayından men eden, yasaklayan, ekran karartan bir
güç olarak bir kolluk kuvveti görüntüsü vermek yerine, yayınları
denetleyen ama bilgilendiren, önceden uyaran ve yayınlar üzerinde pozitif
etkileşimler sağlayan önemli bir hukuk ve yasama meclisi temsilcisi
organ hâline gelmiştir. Bundan dolayı başkan ve üyeleri tebrik
ediyorum. Türk diliyle ilgili atılması gereken adımları da
attıkları takdirde Türkiye Büyük Millet Meclisi ve milletim
adına kendilerine daha fazla medyunu şükran
olacağımızı ifade ediyorum, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıç.
Tasarının
tümü üzerine Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak.
Buyurunuz
Sayın Kışanak. (DPT sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; partimiz adına tasarının tümü üzerinde
görüşlerimizi iletmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Radyo-televizyon
yayınları kitle iletişim araçları içerisinde en önemli ve
en etkin araçlardan birisidir ve toplum üzerinde etki gücü en yüksek kitle
iletişim aracı televizyon ve radyodur. Bu kadar önemli bir konuyu
görüşürken bu konudaki düzenlemenin bir bütün olarak
tartışılması, toplumun daha demokratik bir şekilde
şekillenmesi, daha çağdaş değerlerle örtüşmesi ve
eğitilmesi konusunda bu kitle iletişim araçlarının
nasıl rol oynayabilecekleri, bunun önünün nasıl
açılabileceğinin ayrıntılı olarak aslında
tartışılması gerekiyor. Bizim temel sıkıntımız
bu ve bu nedenle de bugün, RTÜKe verilen denetim yetkisi, aslında etik
ilkeleri açısından, Türkiye'nin altına imza
attığı uluslararası sözleşmelerin öngördüğü
hükümler açısından
Teorik olarak önemli görevlerle
donatılmış bir kurum. Bu kurumun denetim görevi ve ilkeleri
arasında, gerçekten demokratik bir yaklaşım söz konusu. Gerçekten,
altına imza atılmış yasalara atıfta bulunan hükümler
var, ilkeler var. Şiddetin toplumda yaygınlaşmasını
önlemek, ayrımcılığı önlemek, çocukları korumak;
dışlayan, ötekileştiren, reddeden, küçük grupları hor
gören, küçük düşüren, aşağılayan yayınların
önlenmesi gibi çok önemli etik kurallarla bağlı bir kurum fakat ne
yazık ki biz, uygulamada bunlara dair şeyleri çok fazla göremiyoruz.
Yani bu ilkelere baktığımızda aslında RTÜKün
hakları sınırlayan değil, hakları koruyan bir
yaklaşımla hareket etmesi gerekiyor. Bir sansür ve ceza kurumu
değil, kişilerin, grupların, toplumun hak ve özgürlüklerini
kullanmaları ya da bunların gasp edilmesinin önüne geçilmesi gibi bir
işlevle, bir sorumlulukla yükümlü. Oysa biz, RTÜKün uygulamalarına
baktığımızda bu yönde hiçbir denetim işlevine
rastlamıyoruz. Şimdiye kadar -ben bilmiyorum, varsa burada bir
arkadaşımız çıkıp açıklayabilir. Yetkililer
burada, siyasi iktidarın temsilcileri, RTÜKün Sayın Başkanı
burada- Türkiyede faklı etnik kimliğe ya da farklı dinî
kimliğe sahip bir grubun ya da bir kişinin
aşağılandığı, ayrımcılığa
uğradığı, ötekileştirildiğine dair herhangi bir
yayına ilişkin bir denetim faaliyeti gerçekleştirilmiş
midir? Oysa bugün, biz bakıyoruz, Türkiyede bütün televizyonlarda bir
rating konusudur
Kürtler,
cahildir, eğitimsizdir, geri toplumsal değer yargılarına
sıkı sıkıya bağlıdır, töre cinayeti
işlerler, eşkıyalık yaparlar, kanundan kaçarlar. Dizilerde
bile atfedilen roller budur. Roman yurttaşlarımıza atfedilen
roller: Hırsızdırlar, cimridirler -başka bir sürü
aşağılayıcı şeyler var- ya da farklı dinî
gruplara sahip kişilere ilişkin dizilerde verilen roller bile,
gerçekte, aslında, bizim onları nerede görmek istediğimize
işaret eden roller. RTÜKün, şimdiye kadar, bunlara dair herhangi bir
yayını denetim konusu yaptığı ve Sen Kürtleri,
Lazları, Romanları ya da kadınları ötekileştiriyorsun,
onlara karşı ayrımcılık uyguluyorsun, onların
hakları üzerinde yanlış bir tasarrufta bulunuyorsun. diye bir
denetim faaliyeti yoktur. Denetim faaliyetleri, egemen etnik kimlik, egemen
dinî kimlik, ekonomik olarak başka bir ayrıcalıklı
pozisyonda olmak gibi hep baskın olanların, hâkim olanların,
egemen olanların haklarını korumak üzerinden yapılan bir denetim.
Çokça, yüzlerce, binlerce örneği
verilebilir. Türklere hakaret davası söz konusu, denetim konusu
olmuştur ya da aslında, başka bir kimliğin, kültürün
kendisini ifade etmesi ayrımcılık olarak görülmüştür.
Bunlar denetim konusu yapılmıştır.
Burada,
şimdi, elimizde Türkiyede Kürtçe yayın yapmak konusunda talepte
bulunan ve uzun hukuk mücadeleleri sonucunda bunu elde edebilmiş bir tek
radyo-televizyon kurumu var, yerel radyo-televizyon kurumu var, Gün TV.
Diyarbakırdan yayın yapıyor, Diyarbakır merkeze ve
ilçelerine. RTÜKün Gün TVyi nasıl kıskaca aldığına,
her an, her saniye bütün haberlerini, bütün programlarını nasıl
denetim konusu hâline getirdiğine ve savunmalarını
istediğine dair birkaç örnek sizlerle paylaşmak istiyorum.
Örneğin, 8
Şubat 2008 tarihli haber bültenine dair soruşturma konusu
yapılan haberin konusu şu
Bu, RTÜKün gönderdiği savunma
istemini ifade eden resmî belge: Kürdi-Der Genel Merkezi ve DTP
Diyarbakır İl Örgütü geçtiğimiz günlerde, Kürtçe yayın
yapan Azadiya Welat gazetesi imtiyaz sahibi ve Yazı İşleri
Müdürü Vedat Kurşunun tutuklanmasına ilişkin, Azadiya Welat
gazetesine destek ziyaretinde bulundu. Bu haber RTÜK tarafından denetim
ve soruşturma konusu yapılmıştır.
Burada adı
geçen kurumlar:
Kürdi-Der:
Kürtçenin kullanılması, bu konunun öğretilmesi konusunda rol
üstlenen yasal bir dernektir, Diyarbakırdadır, yasalar çerçevesinde
kurulmuştur, faaliyetlerini yasalar çerçevesinde yürütmektedir.
DTP: Partimiz,
yasal bir partidir, bu ülkenin demokratikleşme sürecine önemli
katkılarda bulunmak üzere kendisine bu konuda rol biçmiş ve bu konuda
önemli çabaları olan bir partidir.
Azadiya Welat
gazetesi: bu ülkede Kürtçe yayın yapabilen tek günlük gazetedir ve bunun
imtiyaz sahibi ve Yazı İşleri Müdürü tutuklanmış, bu
iki kurum da bu kuruma bir destek ziyaretinde bulunmuş, bu destek ziyaretini
de Gün TV haber yapmış ama RTÜKün denetimine takılmış
bu haber. Sen bu haberle ayrımcılık yapıyorsun.
iddiasında bulunularak Gün TVden savunması istenmiştir. Daha
devamında benzer yüzlerce örnek var.
Mesela, aynı
haber bülteninde gene soruşturma konusu yapılan ve savunma istenen
bir başka haber: Mardinde Demokratik Toplum Partisi il ve ilçe örgütleri
ile vatandaşların katılımıyla DTP Kızıltepe
İlçe Örgütünde toplantı düzenlendi. Bu haber bile savunma istenen
haberler arasındadır.
9 Şubat 2008
tarihli bültende ise: Demokratik Çözüm Yürüyüşüne Katılan Araçlara
Ceza Yağmuru alt başlıklı haberde DTPnin 4-6 Şubat
tarihleri arasında Türkiye genelinde operasyonların durdurulması
ve Kürt sorununa demokratik çözüm
sağlanması talebiyle başlattığı
Demokratik Çözüm Yürüyüşüne Mersinden katılacak yürüyüşçüleri
taşıyan 3 minibüs, D-2 ulaşım belgesi
olmadığı gerekçesiyle yürüyüş günü yoldan çevrildi. Daha
sonra da araçlara toplam 17.334 YTL para cezası kesildi. Ben de bir
iletişimciyim, burada başka arkadaşlarımız da
vardır. Bu haberin dilinde hiçbir şekilde övmek, kayırmak ya da
yermek yoktur, rutin bir haberdir. Bir olaydan bahsediyor, bir parti bir
yürüyüş düzenliyor, bu yürüyüşe katılmak üzere yola çıkan
kişileri taşıyan araçlara D-2 belgesi olmadığı
gerekçesiyle ceza kesiliyor ve Gün TV bunu haber yapıyor, bu dille. Burada
verilen dil, cümleler Gün TVnin haber cümleleridir ama ne yazık ki bu
cümleler bile RTÜKün soruşturma konusu yapmaktan kurtulamadığı
bir konu olmuştur.
Benzer bir
başka haber 3 Şubat 2008 tarihli bültenden: Burada da yine Partimiz
DTPnin yaptığı bir faaliyeti haber yaptığı için
hakkında soruşturma açılmış, savunması
istenmiştir. DTPnin Şırnaka yapacağı operasyonlara
karşı Demokratik Çözüm Yürüyüşüne ilişkin konuşan DTP
Kadın ve Gençlik Meclisi üyeleri ve yöneticileri, 5 Şubatta
Diyarbakırda yapılacak olan uğurlamaya binlerin
katılacağını beklediklerini söyledi
DTPnin
Diyarbakırda düzenlediği 3. Ekolojik ve Yerel Yönetimler
Konferansında komisyon tarafından hazırlanan özgür yerel
yönetimler modeli tartışılıyor
Bu kadar rutin ve kuru, bu
kadar yalın, tarafsız bir dille yazılan ve sunulan haberler bile
RTÜK tarafından denetlenmiş ve Gün TVnin savunması istenmiştir.
Bu konuda çok
titiz bir çalışma içerisinde olduğu görülüyor. Şu anda
elimde Gün TV var. Ama bunun dışında başka radyoların
da, özellikle demokratik ilkeler doğrultusunda yayın yapan, hak ve
özgürlükleri savunan, emeğin haklarını savunan başka radyoların
da nasıl RTÜKün sansür kıskacında olduğuna dair onlarca
örnek mevcuttur. Bunu gayet iyi ve gayet ayrıntılı, hiçbir
haberi sektirmeden yapan RTÜKün -çocukların korunması,
çocukların istismar edilmesi, şiddetin hoş görülmesi,
şiddetin teşvik edilmesine dair binlerce yayın söz konusudur-
bunlara dair kamuoyunun baskısı, izleyicilerin talebi,
şikâyetleri olmadan şimdiye kadar harekete geçtiği ve sonuç
aldığı bir çalışmadan bahsetmek çok mümkün
değildir.
Yine,
kadınları, radyo-televizyon kurumlarında onlara atfedilen
roller, biçilen roller dikkate alındığında
kadınları hep ikincil pozisyonda gösteren, ev kadını olarak
gösteren, boyun eğmesi gereken, itaat etmesi gereken, eşi eve
geldiği zaman akşam terliğini ayağının önüne
koyması gereken kişiler rolünde gösteren sayısız yayın
vardır. Bütün televizyon kanallarındaki dizilerde kadının
geleneksel, toplumsal rollerinin kalıbı her defasında yeniden
yeniden üretilmektedir. Bu geleneksel ve kadını ikincil plana iten
rolleri değiştirmeye dönük hiçbir çaba görülmemektedir ve RTÜK de bu
konuda herhangi bir denetim faaliyeti yürütmemektedir. Özellikle gündüz,
kadınlara yönelik kadın kuşağı programlarında,
kadınların yaşadığı acılar, dramlar rating
malzemesi hâline getirilmekte ve sabahtan akşama saatlerce bireysel
dramlar televizyon ekranlarından teşhir edilmekte, rating konusu
yapılmakta, o kişilerin kişilik hakları ezilmekte, rencide
edilmekte, aşağılanmaktalar. Bu yayınlara bir çekidüzen
verme konusunda bir çabasını da çok görmüş değiliz.
Özellikle
televizyonlarda şiddete teşvik eden -hemen hemen neredeyse bütün
dizilerde- çok ciddi ögeler var; bu konuda yaşanmış çok acı
olaylar da var, o televizyon dizilerindeki kahramanlarla kendisini
özdeşleştirerek suç işleyen çocuklar var, o dizilerdeki yöntemleri uygulayarak intihar
etmiş çocuklar var. Ciddi travmatik sonuçlar yaratan şiddet olgusu
konusunda da RTÜKün ciddi bir denetim işlevi
yaptığını söylemek ne yazık ki mümkün değil.
Aslında,
şiddet ve çatışma dönemlerinde radyo-televizyon
kurumlarının, kitle iletişim araçlarının özellikle
yükümlü oldukları toplumsal sorumluluk, daha çok, gerilimi düşürmek,
etnik ve dinî ayrımcılığı önlemek,
kışkırtıcı olmaktan kaçınmak, kişilik
haklarını korumak gibi çok temel bir sorumlulukla yükümlüyken ne
yazık ki, -şiddete ilişkin yaklaşım konusunda
bazı kurumları, kişileri ya da makamları- şiddet
uygulamasını meşru gören bir yaklaşım yani şiddet
uygulamaları arasında ayırım gözeten bir yaklaşım
da ne yazık ki göze çarpmaktadır. Eğer politik nedenler bunu
gerektiriyorsa
Döne döne şiddet
içeren ögeler verilmekte, âdeta yeniden yeniden üretilmesine zemin sunulmakta,
yayınlar kışkırtıcı bir nitelik kazanmakta,
halklar arası, farklı toplumsal gruplar ve kültürel gruplar
arasındaki zıtlaşmayı teşvik eden yayınlar
yapılmakta ve ne yazık ki RTÜKün bu konularda da denetim işlevini
yerine getirdiğini görmüyoruz.
Kitle
iletişim araçlarının dili barışçıl
olmalıdır. Kitle iletişim araçlarının dili
yapıcı olmalıdır, onarıcı olmalıdır,
demokratik olmalıdır, kişi hak ve özgürlüklerini korumaya dönük
olmalıdır. Ne yazık ki bu konuda da, dil konusunda da hiç de
barışçıl bir dil, hiç de yapıcı, onarıcı bir
dil, hiç de demokratik bir dil göremiyoruz radyo-televizyon
yayınlarında. Bu konuda da RTÜKün bir sorumluluk üstlendiğine
dair ve bu görevini yerine getirdiğine dair uygulamalarla ne yazık ki
çok da karşılaşmıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bir konuya daha dikkatinizi çekmek istiyorum: Geçtiğimiz
haftalarda burada TRT Kanununda yapılan bir değişiklikle
TRTnin farklı dil ve lehçelerde yayın yapmasını öngören
bir hüküm içeren değişiklik gündeme geldi. Kamuoyu bunu TRTnin bir
kanalının Kürtçe ve biraz da diğer farklı dillerden, Arapça
ya da Boşnakça, Farsça yayın yapacağına yorumladı. Bu
konuda bir açıklık söz konusu değil. Bir kanal yirmi dört saat
boyunca farklı dil ve lehçelerde mi yayın yapacak? Bu
yayının kaç saati Kürtçe olacak ve içeriği ne olacak? Bu konuya
da açıklık getirilmesi gerekiyor çünkü şu anda bu
yayını düzenleyen RTÜKün çıkarttığı bir
yönetmelik var. Bu yönetmelik de haftada dört saatle sınırlayan bir
yönetmelik, günde kırk beş dakikayı geçmemek üzere haftada
sadece dört saat yayın yapılmasını öngören bir yönetmelik.
Bu yönetmelik değişmeden TRTnin bir kanalının tamamen
Kürtçe ya da diğer farklı dilleri de içerecek şekilde yayın
yapması mümkün değil.
Ayrıca, sadece
TRTde farklı dil ve lehçelerde yayın yapılması yetmez,
özel radyo-televizyon kurumlarının önünde de farklı dil ve
lehçelerde -Kürtçede, Lazca, Boşnakça- yayın yapılması
önündeki engel kaldırılmalı; özel radyo-televizyon
kurumlarının da zaman, süre kısıtlaması olmadan, konu,
içerik kısıtlaması olmadan yayın yapma imkânına
kavuşturulması gerekiyor.
Evet, TRTnin
böyle bir yayın yapması kamu yayıncılığı
açısından oldukça önemlidir çünkü kamu
yayıncılığı toplumun tüm kesimlerinin
ihtiyaçlarına cevap vermeyi öngörür ama özel teşebbüsün de, özel
sektörün de bu konuda istediği dilde, istediği konuda yayın
yapmasının önündeki bütün engelleri kaldıracak yasal
düzenlemelerin yapılması gerekiyor.
Şu anda
böyle bir yasal düzenleme olmadığı için, ne yazık ki,
ülkemizde yaşayan Kürtler ve farklı kültürel gruplar, yurt
dışından yayın yapan radyo-televizyon
yayınlarını izlemek durumundalar. Gönül ister ki Roj TVyi
yayınlamak için çaba sarf etmek yerine, Türkiyede Kürtlerin
ihtiyacına cevap verecek, onların taleplerini
karşılayabilecek özel bir radyo ve televizyon
yayıncılığına imkân tanıyan yasal düzenleme de
bir an önce yapılsın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
GÜLTAN
KIŞANAK (Devamla) Teşekkür ediyorum Başkanım.
Bunlar 21inci
yüzyılda artık tartışmasız olarak demokrasinin en
temel kurallarıdır. Bir toplum kendi kültürel ihtiyaçlarını
karşılayabilecek araçlara sahip olma hakkına sahiptir. Bunun
önündeki bütün yasal engellerin kaldırılması gerekir. Bu
Meclisin önümüzdeki süreçlerde çok da vakit kaybetmeden demokrasinin
sınırlarını böylesine genişletecek yeni düzenlemelere
de imza atacağını umuyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kışanak.
Tasarının
tümü üzerinde şahsı adına Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün.
Buyurunuz
Sayın Akgün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de
konuşmama başlamadan, dünkü hain saldırıda ölen
şehitlerimizi rahmetle anıyor, kederli ailelerine ve tüm Türk milletine
başsağlığı diliyorum. Ayrıca, Mersinde meydana
gelen orman yangınında hem şehit köylülerimize Allahtan rahmet
diliyorum hem de zarar gören köylülerimize buradan geçmiş olsun
dileklerimi iletmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bugün görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı
aslında bir zaruretten kaynaklanıyor. Zaruret şu: Bilindiği
gibi, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanun, yani RTÜK Üst Kurulunu düzenleyen kanun, 1994
yılında çıkarılan 3984 sayılı Kanundur. Bu
Kanunda zaman içerisinde birtakım değişiklikler olmuştur.
Bu Kanunun temel amacı, radyo ve televizyon yayınlarının
düzenlenmesi ve bu amaca matuf olarak bir de üst kurul oluşturulması
kanunla hükme bağlanmış. Üst Kurulun görev, yetki ve
sorumlulukları da 3984 sayılı Yasada belirtilmiş. Kanunun
amaçları arasında, radyo ve televizyon ve veri
yayınlarının hukukun üstünlüğüne, Anayasaya, genel
ilkelere ve temel hak ve özgürlüklere, millî güvenliğe ve genel ahlaka
uygun olarak kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde radyo ve televizyon
yayınlarının yapılacağı ifade edilmiştir.
Kanunun
bazı maddeleri Anayasa Mahkemesine götürülmüştür. Anayasa Mahkemesi,
15/5/2002 tarihli ve 4756 sayılı Kanunda değiştirilen
maddelerin bir kısmı hakkında iptal kararı vermiştir.
Bu kararların ortaya koyduğu hukuki boşluğu doldurmak
amacıyla bir kanun tasarısı geç de olsa tertip edilmiş,
Komisyondan geçmek suretiyle bugün Genel Kurulun gündemine gelmiştir.
Kanun
tasarısı esas itibarıyla beş maddeden ibaret olup özellikle
RTÜKün denetimini Sayıştay denetimine tabi kılan 1inci maddesi
vardır. Gerçekten, maddede Üst Kurul Sayıştayın denetimine
tabi olup, Sayıştayın hazırladığı denetim
raporları en geç otuz gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur.
denilmektedir.
Sayıştay,
esasen, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan ve denetim
adına genel bir uygulama yetkisine sahip bir denetim kurumudur ve buradaki
düzenleme Anayasaya ve yasalara uygun bir düzenleme olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Yine kanun
tasarısının 2nci maddesinde Üst Kurul Üyelerinin görevleriyle
bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen suçlara
ilişkin soruşturmalar 4483 sayılı Memurlar ve Diğer
Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna göre yapılır
ve bunlar hakkında soruşturma izni, Başbakan tarafından verilir.
hükmü vardır.
Değerli
arkadaşlarım, Komisyon görüşmeleri sırasında RTÜK
Başkanımızın da ifade ettiği gibi, aslında RTÜK
üyelerinin soruşturma izinleri noktasında mevzuatımızda bir
düzenleme yoktur. Nitekim, verilen her şikâyet dilekçesi sonucunda Üst
Kurul Başkan ve üyeleri, adliyede soruşturmalara savunma vermek
suretiyle, aslında görevlerini de zor yapar bir hâle gelmişlerdir.
Dolayısıyla, esasen, soruşturmaları yürüten
savcıların Üst Kurula hatırlatması üzerine Yahu, biz, bu
soruşturma usulleri noktasında bir yasal boşluk var, hangi usulü
tatbik edeceğimizi bilemiyoruz. gibi bir hatırlatma üzerine böyle
bir yasal zorunluluk meydana gelmiş ve maddede soruşturma izni
Başbakana bırakılmak suretiyle bir düzenleme
yapılmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, madem Üst Kurul üyeleri ceza açısından
memurlar gibi muamele görmektedir, o hâlde soruşturma izni
açısından da, soruşturma usulü açısından da
soruşturma izne tabi olmak gerekir ve izne bağlanması -genel
memurların yargılanması usulüne baktığımız
zaman- isabetli bir uygulamadır.
Diğer
taraftan, soruşturmaya hangi makam izin verecektir?
Anayasamızın genel sistematiğine baktığımız
zaman RTÜKün düzenleniş yeri, biçimi dikkate alındığı
takdirde soruşturma izninin Başbakanlık makamına verilmesi
en isabetli yol olarak görülmüştür. Aslında, komisyon
aşamasında acaba bu soruşturma izni Meclise verilse ne olur,
nasıl olur gibi bir tartışma yaşanmış ama gerek
kadrolar gerek imkân gerekse diğer üst kurullarda soruşturma
mantığı dikkate alınarak Başbakanlığa
verilmesi isabetli bir düzenleme olmuştur diye düşünüyorum.
Diğer
taraftan, tasarının 3üncü maddesinde Cezaya yol açan fiilde
sorumlulukları belirlendiği takdirde programın
yapımcısı ve varsa sunucusu da bu süre içerisinde hiçbir ad
altında başka bir program yapamaz ve sunamaz. denmek suretiyle
yasaya aykırı, yasayı ihlal eden yayınlar noktasında
aynı zamanda programın oluşmasında katkıda bulunan
diğer görevlilerin de cezalandırılması bir amaç olarak
düzenlenmiştir.
Değerli
arkadaşlar, bugün Mecliste, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üstün hizmet
ödülleri dağıtıldı. O programda edebiyatçı-yazar Yavuz
Bülent Bakiler bir konuşma yaptı. İçinizde o konuşmayı
dinleyen arkadaşlar da vardı. Gerçekten
hatırlattığı ve benim de buradan RTÜKe hatırlatmak
istediğim bir husus var. Aynen Yavuz Bülent Bakilerin dediği gibi,
bir insanın kişilik hakları ihlal edildiği zaman RTÜK bir
yaptırım uyguluyor ama 70 milyon Türkün ortak değeri olan
Türkçe noktasında bir ihlal gündeme geldiği zaman, bir ihlal vuku
bulduğu zaman bunun bir müeyyidesinin olmadığı söyleniyor.
Ben de böyle bir müeyyidenin olmadığı
kanısındayım. Gerçekten radyo ve televizyon yayınları
toplum hayatını, kültürümüzü, dilimizi, kimliğimizi en derinden
biçimlendiren, yönlendiren yayınlar. Dolayısıyla, bu
yayınlar kanunun amacına da uygun olarak millî kimliğimize,
millî değerlerimize, dilimize özen göstermek durumunda. Zaman zaman
televizyonlardan izlediğimiz yayınlar Türk toplumunun aile
yapısına mugayir, ahlaka aykırı yayınlar sık
sık gündeme geliyor, sık sık şikâyete konu oluyor.
Dolayısıyla, bu noktada yaptırımların yetersiz
olduğunu düşünüyoruz. Eğer Kanunda Kurulun elini
güçlendirilmesi düşünülen birtakım düzenlemeler yapılacaksa,
eğer bazı tedbirler alma konusunda birtakım yasal düzenlemeler
yapılacaksa, mutlaka bu düzenlemelerin yapılması ve Kurulun bu
anlamda denetim mekanizmasını en etkin bir biçimde
gerçekleştirilmesinin, bana göre, düzenlemesinin yapılması
gerekiyor.
Diğer
taraftan, RTÜK hep eleştiriliyor bulunduğumuz ortamlarda, ama güzel
yaptığı şeyler de var. Mesela, geçtiğimiz günlerde
Cumhurbaşkanımızın himayesinde Türkçeyi doğru, güzel,
düzgün kullanan, basında bu anlamda Türkçe noktasında duyarlılık
gösteren kişilere de ödüller verildi. Gerçekten Türkçe duyarlılığı
hepimizin özen göstermesi gereken bir duyarlılık ve Türkçe bizim
millî kimliğimiz diye düşünüyorum. Bu anlamda RTÜKü tebrik etmek
istiyorum, bu noktada gösterdiği duyarlılık için.
Bir önerim de:
Bildiğiniz gibi Türkçe konusunda bir komisyon kurmuştuk. Bu komisyon,
çalışmalarını nihayete erdirdi ve komisyon bir rapor sundu
Meclis Başkanlığına. Bu raporda da ifade edildi,
televizyonlarda ve radyolarda haber sunuculuğu veya program
sunuculuğu yapan kişilerle ilgili olarak mutlaka bunların
Türkçeyi güzel, doğru ve düzgün kullandıklarına ilişkin bir
belge alma zorunluluğunun getirilmesi, gerekirse bu konuda RTÜKte bir
kurul oluşturulması veya Türk Dil Kurumuyla birlikte
oluşturulacak bir kurulun bu belgeleri vermesi şeklinde bir düzenleme
basın ve yayın hayatı açısından önemli bir
eksikliği giderir diye düşünüyorum.
Bir zorunluluktan
kaynaklanan kanun tasarısı önümüzdedir. Bu kanun tasarısı,
Anaya Mahkemesinin iptal kararıyla oluşan boşluğu gidermek
amaçlıdır.
Bu duygularla,
ben düzenlemenin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Akgün.
Tasarının
tümü üzerindeki konuşmalar sona ermiştir.
Soru-cevap
işlemine geçiyoruz.
Buyurunuz
Sayın Ata.
AYLA AKAT ATA
(Batman) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Aracılığınızla Sayın Bakana bir sorum olacak.
Özellikle
kış aylarında, kadın kuşağı
programlarında, saat on birle on yedi arasında televizyon
programlarına katılan ve bireysel öykülerini, dramlarını
anlatan kadınların, kimi zaman yayın sırasında kimi
zaman da yayın sonrasına sarkan bir şekilde, bazen yayında
bulunanlar bazen de yayına telefonla katılanlar tarafından
kendilerine iletilen yardım talebi karşılanmaktadır. Acaba,
RTÜK, bu yayınları yapan kurumlara Yardım Toplama Kanunu çerçevesinde
bir yetki mi vermiştir? Kendilerine bu yönlü bir başvuru olmuş,
RTÜK de bunu onaylamış mıdır? Çünkü böyle bir durum söz
konusu. Yardım Toplama Kanununa bir muhalefet durumu söz konusu olur
eğer bu gerçekleşirse, ki, bu, kamuoyu vicdanını da rahatsız
etmektedir çünkü nesiller arasında köprü rolünü oynayan kadınlar
gelecek kuşakları yetiştirirken, kendilerine,
başkalarından yardım alarak yaşama ya da bunu çok rahat
talep etme şeklinde bir miras mı bırakacaklardır?
Yine, dilencilik
yasal olarak bir suçtur ve tanımlanmıştır ancak bunun
yöntem olarak değişmesi ya da mekânının değişmesi
kamuoyunun vicdanını rahatsız etmektedir. RTÜKün bu konuda
kendisine yapılan bir başvuru var mıdır ya da
kendiliğinden harekete geçip, denetim yetkisini uygulayıp bu konuda
herhangi bir işlem yapmış mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz.
Sayın
Ağyüz, buyurunuz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, bölge müdürlüğü atamalarında kurum içinde beş
yıl çalışmış olmak şartı aranmakta
mıdır? İstanbul Bölge Müdürü neden üst üste görevden alınma
gereği hissedilmiştir? Ayrıca, 15/07/2005ten bugüne kadar
mevcut personele ilaveten kaç kişi alınmıştır?
Özellikleri nedir ve naklen alınmışsa kurumlarını
yazılı veya sözlü olarak bilebilir miyiz? Başkanlık
müşavirliğine atananların özelliği nedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Ağyüz.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Özellikle
kadın programları ile ilgili bu soru, tabii evvela yayın
ilkeleri açısından ele alınması gereken bir konu. Eğer
araya firmalar giriyorsa, iş çevreleri giriyorsa ve onun reklamı
anlamına geliyorsa RTÜK müdahale edebiliyor -ama böyle bireysel bir yaklaşımla
sordu- ki ben şahsen o programları seyretme imkânına sahip
olmadığım için içerikleri hakkında arkadaşlarım
bilgi verdikleri zaman daha sonra konuşurum. Ama o programların çok
dikkatlice ele alınmasında yarar olduğunu düşünüyorum çünkü
bazen yardım ederken belki bir ihtiyaç karşılanıyor ve
önemlidir de ama o ihtiyaç karşılanırken bazı
sıkıntıların kişilik haklarıyla ilgili,
değerlendirmeleriyle ilgili veya muhtaç olan insanların
psikolojileriyle ilgili rahatsız edici bir durum da ortaya çıkabilir.
Onun için, bunu not aldık, arkadaşlarımızla birlikte daha
yakından takip edelim, yayın ilkelerimiz açısından konuya
bakalım ama hâlihazırdaki genel uygulamada herhangi bir şikâyet
olmayınca veya demin söylediğim reklam konusuna girmiyorsa o tip
programlarla ilgili bir işlem yapılmamış.
Diğer konu:
Bugün zaten TRTyle ilgili olmadığı için bu tasarı
Bölge
müdürlükleriyle ilgili olarak sordu Sayın Ağyüz ama bölge
müdürlükleri zaten Genel Kurulumuzda kabul edilip çıkan yasaya göre
şekil değiştiriyor, bölge müdürlüklerine dönüşüyor,
dolayısıyla yapıda bir değişiklik var ama eğer
şimdiye kadar olan işlemlerle ilgili rakamla ifade edilecek bir soru
ise o TRTyle ilgili olduğu için, not aldık, ona yazılı
olarak cevap veririz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir
1inci maddeyi
okutuyorum:
RADYO VE TELEVİZYONLARIN KURULUŞ VE YAYINLARI
HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1-
13/4/1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların
Kuruluş ve Yayınları Hak-kında Kanunun 9 uncu maddesinin
beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden
düzenlenmiştir.
Üst Kurul
Sayıştayın denetimine tabi olup, Sayıştayın
hazırladığı denetim raporları en geç otuz gün içinde
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur.
BAŞKAN
1inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Nesrin Baytok konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Baytok. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
NESRİN BAYTOK (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; burada, Meclisimiz çok şükür
çalışmalarını sürdürüyor. Bizler demokratik biçimde yasama
görevini yerine getiriyoruz, yasaları ele alıyoruz, görüşüyoruz,
doğrusunu yanlışını özgürce dile getiriyoruz,
parlamenter rejimin gerektirdiği çalışmaları yürütüyoruz.
Ne yazık ki son gözaltına alınmalarla birlikte gördük ki insanlar
artık görüşlerini en özel ortamlarda bile dile getirmekten çekinir
hâle geldiler, bir korku dalgası altında yaşar hâle geldiler.
Gazeteciler en özel konuşmalarını bile yapmaktan çekinir
durumda, birbirlerine telefonda dost selamları iletmekten çekinir durumda.
Nerede bağımsız, özgür basın, nerede özgür gazeteciler? Kendi
kendini sansürleyen insanlar hâline geldik.
Sayın
milletvekilleri, bu çalışmaları yürütürken ana kuralların
varlığını sürdürmeye devam edebilmesi çok önemli. Nedir bu
ana kurallar? İnsanların yüreklerine korku salınmayacak,
çıkaracağımız yasalar kimseye haksızlık yapacak
uygulamaların kapısını açmayacak, kişisel ihtiyaçlarla
değil ülkenin ihtiyacıyla hareket edilecek. Kendi içinde
çelişkiler taşıyan bir yasa yapmamalıyız. Peki, şu
anda görüştüğümüz yasa bu ana kurallara uygun mu?
Sayın
milletvekilleri, sizlere uygun olmadığını bildirmek
isterim. Bu yasa yanlışlığın,
haksızlığın kapısını açıyor. Hangi
haksızlığın kapsını açıyor? RTÜK üyelerini
soruşturma izni yetkisinin Başbakana verilmesi
kapısını açıyor. Son derece yanlış bir uygulama
olacaktır. Burada, Başbakan RTÜK üyeleriyle ilgili işine
geldiği gibi karar alabilecek demektir. Bu yetkiyi muhalefete yönelik,
muhalefetin aleyhine kullanabilecek demektir.
Sayın
milletvekilleri, RTÜK, görsel medya üzerinde denetim görevi yerine getiren bir
kuruluş. Böyle bir kuruluşun her türlü kaygıdan uzak bir biçimde
medya denetimini sağlayabiliyor olması çok önemli.
Medyamızın hâli ortada. Bu yasayı ele alan Anayasa Komisyonu
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğu raporunda şöyle demektedir:
Medya alanında bilgi kirliliği yaratılmıştır.
Herkes kendine göre bir medya yaratma gayreti içindedir. Bazı kanallar
himaye edilirken bazı kanallar hedef alınmaktadır. Bu sözlerin
eşiğinde şu anda görüştüğümüz bu yasa Meclis Genel
Kuruluna gelmiştir.
Sayın
milletvekilleri, bu yasa keşke bu amaca uygun maddeler içeriyor olsa. Ne
gezer, tam tersi bir durum var. Medya alanında bir bilgi kirliliği
var, çarpıtma, saptırma var, iktidar partisinin kendine göre medya
yaratma gayreti var. Hatta, ötesi var, iktidar partisi zaten kendisine göre bir
medya yarattı. Geri kalan medya da kıpırdayamaz hâlde tutulmak
isteniyor. Bunu sağlamak için, Başbakan
aracılığıyla RTÜK kullanılarak televizyon
kanalları Hükûmetin istediği hizaya getirilebilecektir. Zaten mevcut
durumda Türkiyede medya ikiye ayrılıyor: AKPli medya, henüz
AKPli olmamış medya. Aslında AKPli medya sözünü de
şöyle düzeltmeliyiz: AKPnin yayın organları. Artık,
partiyle öylesine iç içe geçmiş bir yapı var ki neredeyse
kenetlenmiş. Böyle bir ilişkide, bağımsızlıktan,
özgürlükten söz açılabilir mi!
En son,
İstanbulda yürütülen davada çok net bir şekilde örneğini de
görüyoruz. AKP medyası yazıyor Cumhuriyetten İlhan Selçukun
kapısı ne zaman çalınacak? diye soruyor, iki gün sonra sabaha
karşı apar topar gözaltına alınıyor. Dava
hakkındaki bütün bilgiler anında AKP medyasında. Hani ilk
soruşturma gizliydi? Ne gezer, her şey ortada. O kadar ki
sorgulaması yapılan kişilerin sözleri sadece saat farkıyla
malum medyada yer alıyor. Daha ortada iddianame yok ancak AKP yayın
organları, iddianamede altmış sayfa hangi konuyu içeriyor,
toplam iddianame kaç sayfa olacak, bizlere bildiriyor. Nereden
sızıyor bu bilgiler? Nasıl da sadece belli birkaç gazete ve
televizyona servis yapılıyor? Ne diyordu Anayasa Komisyonu
Raporunda: Bazı kanallar himaye edilirken bazı kanallar hedef
alınmaktadır.
Evet sayın
milletvekilleri, aynen öyle oluyor, bazı kanallar özel himayeye tabi
tutuluyor, bazıları da hedef alınıyor. Kimlerin hedef
alındığı belli, henüz AKPli olmamış medya
hedefte. Böyle bir ortamda, RTÜKün fiilî denetimi anlamına gelecek bir
yetkiyi bizzat Başbakana veriyorsunuz. Kediye ciğer emanet etmekten
ne farkı var! Tilkiye sormuşlar: Kızarmış tavuk sever
misin? diye. Gülmekten söyleyemiyorum ki! demiş.
Başbakan
Sayın Erdoğanın medyasever olduğu bilinen bir gerçek.
Sabah-ATV medya grubunun başına gelenler ortada. Aynı grubun
televizyonu ATV, son Ergenekon soruşturmasında her türlü haberi
tahrif ederek vermekte sakınca görmüyor. Bu yayınlar her gün devam
ediyor. Henüz iddianamesi bile ortada bulunmayan davanın gönüllü
savcısı konumundadır bahsi geçen medya grubu.
Başbakanın
damadının başında bulunduğu bir firmaya, ihaleye
katılan tek firma olduğu hâlde ihale edilen bir medya grubunu
konuşuyoruz. Bu medya kuruluşunda çarpıtılarak yapılan
yayınlarda bazı tutukluların on üç aydır neden içeride
tutulduğu hiç haber olmamaktadır. Soruşturmanın ilk
kurbanı verilmiştir. Bu nitelikteki bir konuyu medya grubunun ele
alış biçimi çok şey anlatmaktadır.
Kuddusi
Okkır daha hakkındaki suçlamayı bile öğrenemeden öldü, en
büyük haksızlık ve hukuksuzlukla karşı karşıya
kalarak öldü. Sizleri bilmem ama benim içim kan ağlıyor.
Tutuklanmış olan kişilerin avukatları da neyle suçlandıklarını
bilmiyor. Aylar olmuş, hapiste tutuluyorlar. İşte, böyle bir konuyu
haber yapan Sabah-ATV grubu, AKP yandaşı diğer medyayla birlikte
haberleri çarpıtarak, gerçeği karartarak, yasalara aykırı
yayınlar yaparak bu garip dava hakkında kamuoyu oluşturmaya
çalışıyor.
Medya grubunun
kendisi haber konusu olacak biçimde ihale edilmiş, dava konusu olması
gereken biçimde usulsüz kredilerle hortumlamaları aratacak
cambazlıklarla Sabah-ATV grubu el değiştirmişken
bunları denetlemesi gereken RTÜKün fiilî denetimi Başbakana
bırakılıyor. Bakın, hem habere konu olması gereken hem
de yasalara aykırı işlemler dolayısıyla mahkemeye
taşınması muhtemel bu ihaledeki şaibeler ortada duruyor.
Başbakanın
damadı Çalık grubunda CEOdur, damadın ağabeyi hem CEO hem
de hissedardır. Kamu bankaları genel müdürleri Başbakan
tarafından atanmaktadır. Başbakanın atadığı
genel müdürler medya grubunun satın alınması için kredi
açmaktadır. Bunu denetlemesi gereken RTÜK üyeleriyle ilgili bir suç
duyurusu söz konusu olduğunda, buna da yine Başbakanın izin
vermesi gerekecektir. Sizce buradaki işlem için RTÜK hakkında
Başbakan yargılama izni verir mi?
RTÜK üyesi
Sayın Şaban Sevinç Sabah-ATV satışının
onaylanmasına karşı çıkarken muhalefet şerhinde yasaya
aykırılıklara dikkat çekiyor. Uygulamaya göre, medyadaki
yabancı ortak, bulunduğu ülkedeki Türk büyükelçiliğinden
Türkiyede yayıncılık yapılmasında Türkiyenin
güvenliği açısından bir sorun bulunmadığına dair
belge almalıdır. Daha sonra bu belgeyle Başbakanlıktan Başbakanlık
Ulusal Güvenlik Belgesi almalı ve bu belgeye dayalı olarak RTÜK
gerekli onayları vermelidir. Sayın RTÜK üyesinin muhalefet
şerhinden anlıyoruz ki bunların hiçbirisi olmamış.
Bakınız
muhalefet şerhinde ayrıca ne diyor: RTÜK Kanununun 29uncu
maddesine göre bir şirket sadece bir televizyon ve bir radyo sahibi
olabilir. Turkuaz Radyo Televizyon Gazetecilik ve Yayıncılık
AŞ, yani Sabah-ATV grubu TMSFden bir televizyon, bir radyo, iki gazete ve
çok sayıda dergi almış. Bu hâliyle de Yasanın 29uncu
maddesi hükmüne aykırı bir yapı kazanmıştır.
Zaten ihalenin sırf bu nedenle bile en baştan RTÜK tarafından
onanmaması gerekirdi. Bunu söyleyen Radyo-Televizyon Üst Kurul üyesi.
Şimdi ne
olacak? Bu hâliyle RTÜK nasıl denetlenecek?
Sayın
milletvekilleri, bakınız, iktidar partisinin medya organlarından
Taraf gazetesinde çıkan bir makalede ne diyor: Ergenekon operasyonu,
eğer siyasi irade bu operasyonun arkasında sıkı durursa,
kesinlikle bu paradoksu önemli ölçüde etkisizleştirir. Ancak unutmadan
belirtelim ki, bu büyük plan, yalnızca çete ayağı ile
sınırlı değil. Legal alanda hiçbir suça karışmamış,
yüksek kademedeki üniformalı ve sivil bürokratları ve hatta medya ve
yargı uzantılarını da içine alan bu yapının
oyuncularını tamamen elimine etmeye, bu aşamada imkân yok. Yine
de, kritik zamanlarda, kritik müdahalelerle etkili sonuçlar alınabilir.
Bu
değerlendirmelerin eşliğinde iktidar partisinde kararların
nasıl alınabildiğini görüyoruz. Legal alana da uzanmanın
yollarını aramak gerektiği ifade ediliyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
NESRİN BAYTOK (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, biliniz ki bu anlayışla Türkiye hiçbir yere varamaz,
sizler de varamazsınız. Bırakınız medya özgür ve
bağımsız olsun, bırakınız yargı da özgür ve
bağımsız olsun, bırakınız RTÜK özgür ve
bağımsız çalışsın. Bu denetimi yapacak olan
mekanizma, yürütme organından bağımsız bir yapıda
olmalıdır. Tek adam yönetimi tesis edilmeye doğru gidilmektedir
ki bu, sizler bakımından da hiç iyi değildir. Binaların
zemin katındaki kolonları keserek iş yeri açan ve böylece
binanın bir süre sonra yıkılmasına sebep olan
şaşkın iş yeri sahipleri gibi altında kalınacak
bir yapıyı tesis etmemek gerekir.
İktidar
partisini sağduyuya davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Baytok.
Sayın
milletvekilleri, 1inci madde üzerinde söz yok.
Soru-cevap için,
buyurunuz Sayın Ağyüz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, deminki sorularımıza yazılı mı cevap
vereceksiniz onu anlamadım?
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Evet.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Ayrıca ATVye satışından sonra Üst
Kurul yayın izni verirken, 3984 sayılı Yasanın 29/a, b
fıkraları neden göz önüne alınmamıştır?
Dinlenmeden ve
kayıttan çıkarılan radyo var mıdır?
Sayısız
ihlal raporu bulunmasına rağmen kapatma alması gerekirken sadece
uyarı cezası verilen radyo ve televizyon var mıdır?
Bunları bilmek istiyorum.
Ayrıca da
RTÜK üyeleri Türkiye Büyük Millet Meclisinden seçilen üyelerdir. İktidar
sözcüsünün konuşmasında olduğu gibi bunu KİKle, Enerji
Piyasası Kuruluyla veya BDDK ile karıştırmanın bir
anlamı var mıdır?
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin seçtiği üyeleri denetleme yetkisinin, soruşturma
izni verilme yetkisinin Başbakana verilmesini doğru buluyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ağyüz.
Sayın Koçal
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum: Fox Tv hem Amerika hem de Türk
vatandaşı olan Ahmet Ertegüne satıldı. Daha sonra
bildiğiniz gibi Ahmet Ertegün bir kaza sonucu öldü. Ölümünden sonra Fox
Tvnin sahipleri ve sermaye payları konusunda bilgi verir misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Koçal.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın
Ağyüze zaten arada söyledim, rakamlara yönelik sorular var. Mesela,
Sayın Koçalın sorduğu soru da öyle. Şu anda yarım
yamalak bir cevap vermek doğru değil, rasyonel değil. Burada
sorulup da cevap veremediğimiz, vermediğimiz bütün cevaplar
yazılı olarak arkadaşlarımıza iletilecektir. Bunun
böyle olması gerekiyor. Ama konuşan
arkadaşlarımızın tamamına yakınının
-muhalefetteki arkadaşlarımızı kastediyorum- bu
denetlemeyle ilgili belli bir itirazları var. Bu arkadaşlarımız
hatırlarlar, zaten komisyonda görüşülürken de yine benzer itirazlar
oldu.
Şimdi, hemen
hemen hepimizin hemfikir olduğu bir konu var. Evvela bir hukuki
boşluk var. Zaten Danıştay kararında da var bu. 3984
sayılı Yasada üst kurul üyelerinin -memur yargılanması
çerçevesinde- durumunun bir boşluk arz ettiğini,
dolayısıyla orada bir hükmün konulması gerektiğini
arkadaşlarımız da söyledi, ben de tekrar hatırlatayım.
Şimdi, bu
BDDK örneği verildi, TMSF örneği verildi. Bunlar da nitelikleri
bakımından benzedikleri için RTÜKe bu veriliyor ve orada zaten
Sayın Başbakan da değil, doğrudan doğruya
ilişkili bakan soruşturma açılıp
açılmayacağına izin veriyor. Sayın Başbakanla ilgili,
niye değişiklik metninde Başbakan var? Çünkü idari bir kurul her
şeyden önce ve idari kararlar alan, idari işlemler icra eden bir
kurum. Başbakan idarede zaten -genel sistemimizde bizim- bir bakıma
koordinatör durumunda. Dolayısıyla niçin Başbakan sorusunun
cevabı, zaten bizim genel yapımızla, sistemimizle ilgili.
İkincisi,
RTÜK Yasasının 14üncü maddesi açıkçası Hükümetin Üst
Kurul ile ilişkileri Başbakan tarafından yürütülür. diyor. Yani
Başbakan bağımsızlığına rağmen konunun
dışında değil. Dolayısıyla, açıkçası
burada pek çok eleştiriyi genel anlamda görüp değerlendiriyorum. Yani
bir ülkede, başkanlık sisteminin, yarı başkanlık
sisteminin olmadığı ülkelerde başbakan elbette etkilidir.
Dünyanın her yerinde etkilidir, Batı ülkelerinde etkilidir, Avrupa
Birliği üyelerinde etkilidir. Yani bir başbakan olmak, önemli bir
makamda olmaktır. Onun da bir sürü etkileri var, bir sürü yetkileri var,
bir sürü güç kullanımı var.
Dolayısıyla
bu -ne bileyim- sorumlu Devlet Bakanı olarak bana verilmiş olsa veya
öyle bir öneri olsa ben şahsen derim ki: Başbakanın olması
daha uygundur. Çünkü başbakan bir iktidar devam ettiği sürece en
azından zaten o ülkenin başbakanıdır. Oysa bakanlar çok
daha kısa süre içinde değişebilir, değişmeyebilir.
Dolayısıyla, bunun şahsen ben, Başbakana verilmesinin bizim
hem yapımıza daha uygun olduğunu hem de zaten kurumun kendi
tecrübesi, kendi deneyimi açısından baktığımızda
da Başbakana verilmesinin uygun olacağını düşünüyoruz.
Ama bu, farklı düşüncelere saygı duymuyorum, göstermiyorum anlamında
lütfen anlaşılmasın.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Madde üzerinde
önerge yoktur.
Maddeyi
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunarken karar yeter sayısı
arayacağım.
1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 16.34
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.46
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129uncu
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
256 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
1inci maddenin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Karar yeter sayısı yok Sayın Başkan,
kesinlikle yok.
BAŞKAN
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 3984
sayılı Kanunun 10 uncu maddesine son fıkra olarak
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
Üst Kurul
Üyelerinin görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri iddia
edilen suçlara ilişkin soruşturmalar 4483 sayılı Memurlar
ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna
göre yapılır ve bunlar hakkında soruşturma izni,
Başbakan tarafından verilir.
BAŞKAN
2nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya
Milletvekili Atila Emek konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Emek. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır, buyurunuz.
CHP GRUBU ADINA
ATİLA EMEK (Antalya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2nci maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Konuşmama başlarken grubum adına yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Değerli
arkadaşlarım, konuşmama geçmeden önce dün İstanbulda
hayatlarının baharında teröre kurban verdiğimiz şehit
polislerimizi rahmetle anıyor, ailelerine, güvenlik kuvvetlerine ve büyük
milletimize başsağlığı diliyorum. Terör nereden,
kimden gelirse gelsin şiddetle kınıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri hakkındaki adli
kovuşturma usulünde eksiklik ve yetersizlik bulunduğu bir gerçektir.
Bu konuda yasal düzenleme yapılması zorunluluğu
doğmuştur. Bu bağlamda yapılması gereken yasal
düzenleme 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanunun sistematiği göz önüne alınarak,
denetim kavramının niteliğini ve hiyerarşik özelliğini
de zedelemeyecek şekilde kurallara uygun bir düzenleme
olmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 2nci maddesinde
3984 sayılı Kanunun 10uncu maddesine son fıkra olarak, Üst
Kurul Üyelerinin görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri
iddia edilen suçlara ilişkin soruşturmalar 4483 sayılı
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanuna göre yapılır ve bunlar hakkında soruşturma izni,
Başbakan tarafından verilir. kuralının getirilmesi
istenmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, RTÜK üyelerinin bulundukları konum gereği
objektif ve dürüst haberciliği gerçekleştirmek ve kamuoyuna bu yolla
doğru bilgi akışını sağlamak gibi önemli
görevleri vardır. Bu sorumluluğun hukuki denetime tabi tutulması
önemlidir. Bu denetimi yapacak organın yürütme organından
bağımsız bir yapıda olması konunun önemi
bakımından son derece gereklidir. Aksi hâlde bu durum, medya
sektöründe bilgi kirliliği, karartma ve karalamaya yol açan sürecin daha
ileri boyutlara ulaşması sonucunu doğuracak, siyasi
iktidarın da görsel medya aracılığıyla kendi lehine
propaganda yapması kaçınılmaz olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunun gözü önünde milletimizin
hayretle ve ibretle seyrettiği siyasal iktidar yanlısı ve
bağımlısı medya yapılanmasının
yoğunlaştığı bir dönemde, ekonomik çıkar
ilişkileri ve kamu yönetimi yetkisinin yandaş medya lehine kullanıldığı
bir ortamda, soruşturma izninin Başbakana verilmesi ciddi sorunlar ve
sıkıntılar yaratacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, medya kontrolünü doğrudan ve mutlak anlamda
Başbakanın ve Başbakanlık makamının iznine
bırakan bu nitelikteki düzenlemenin hukuki geçerliliği ve
meşruiyeti tartışma yaratacaktır. Bu durum, yanlı
denetim doğmasına ve kurumsallaşmasına neden
olacaktır. Şikâyet konuları ve şikâyet edenlerin
kişisel durumları soruşturma izni verilirken değerlendirme
konusu yapılacak, yakın ve yandaş olanların
şikâyetleri değerlendirilirken karşıt görüş
sahiplerinin şikâyetleri önemsenmeyecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; RTÜK üyelerinin seçimi ve göreve
gelmeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ve siz değerli
milletvekillerinin oylarıyla gerçekleşmektedir. Seçimini Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yaptığı RTÜK üyeleri hakkında adli
soruşturma açılması hususunun yürütmenin ve siyasal
iktidarın başı olan Başbakana bırakılması
ciddi sorunlar ve sakıncalar yaratacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 2nci
maddeyle RTÜK üyeleri hakkında adli kovuşturmanın
başlatılması izne tabi kılınmakta, bu durum RTÜK
üyelerine bir nevi dokunulmazlık sağlamaktadır. Adli
soruşturma izninin uygulamada objektif, adil, eşit ve yansız
şekilde kullanılması mutlaka sağlanmalıdır. Bu
düzenleme RTÜK üyelerine bir imtiyaz ve koruma zırhı şeklinde
düşünülmemeli, milletvekili dokunulmazlığının
kullanılışında olduğu gibi toplumda tepki ve
olumsuzluk yaratmamalıdır. Suç teşkil eden bir iddia ve isnada muhatap
olan her kimse, Başbakan olsun, bakan olsun, milletvekili olsun, RTÜK üyesi
veya diğer kamu görevlisi olsun bağımsız yargı önüne
çıkmalı, sorgulanmalı ve yargılanmalıdır.
Yapanın yanına yaptığı kâr kalmamalıdır.
Temiz toplum temiz siyasete ancak bu yolla ulaşılır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu yüce Meclis temizlenme işine
önce kendinden başlamalı, arkasında suç dosyası olan herkes
bu dosyalarının hesabını verebilmesi için
dokunulmazlık zırhından çıkartılmalı, milletin
Meclisi de suç isnat edilmiş zanlıların sığınak
yeri olmamalıdır. Bizi vekil tayin eden büyük milletimiz,
vekillerinin dokunulmazlık zırhından çıkmalarını,
suç teşkil eden eylemlerinden dolayı kendileri gibi sorgulanıp,
yargılanabilmelerinin yolunu açmalarını istemektedir.
Değerli
milletvekilleri, dokunulmazlığın milletin isteği
doğrultusunda sınırlandırılması
sağlanmalıdır. Ayrıca, Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu karma komisyonda bekleyen soruşturma dosyalarıyla
ilgili dokunulmazlıkların bir an önce sonuçlandırılması
ve yargılanma yolunun açılarak suç isnadına muhatap olanların
yargılanma hakkının kendilerine verilmesini sağlamak yüce
Parlamentonun öncelikli görevidir.
Biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, baştan beri 22nci Dönem ve daha önceki yıllar
da dâhil olmak üzere, sürekli olarak dokunulmazlığın kürsü
dokunulmazlığıyla
sınırlandırılmasını, böyle
sınırsız bir dokunulmazlığın toplumumuz için de
yasama göreviyle de uygun olmadığını, yüce Meclisin,
yukarıda ifade ettiğim gibi, nerdeyse dokunulmazlık
zırhı nedeniyle suçluların sığınak yeri hâline
geldiğini milletimiz ibretle seyretmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, bunu mutlaka sağlamalıyız. Eğer
temiz toplum, temiz siyaset istiyorsak, bu, yüce Meclisin mutlaka
gerçekleştirmek durumunda olduğu ve milletimizin de beklediği
bir konudur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak, RTÜK üyelerinin adli soruşturma izninin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanına verilmesinin, üyelerin seçilme şekline de
uygun olacağı görüşündeyiz. Bu görüşle, bir önergemizi de
biraz sonra bilgilerinize Başkanlık sunacaktır. Bunun
desteklenmesinin ve tasarının bu şekilde düzenlenmesinin yerinde
olacağını düşünüyor, bu düşüncelerle yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Emek.
2nci madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır.
Buyurunuz
Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2nci maddesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle bir durum tespiti olarak bir üzüntümü ifade etmek
istiyorum. Bu kanun, Türkiyemizde sayıları binlerle anılan
radyoların ve yüzlerle anılan televizyonların
yayınlarının izlenmesiyle görevli olan Radyo ve Televizyon Üst
Kurulunun görevleriyle ilgili, işleyişiyle ilgili çok önemli bir
konuyu düzenleyen bir kanunda değişiklik yapıyor.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunun, RTÜK diye ifade ettiğimiz kurumun ülkemiz
açısından, milletimiz açısından önemini hepinizin
bildiğine inanıyorum. Bu kadar önemli
bir kanun, ki bunun üzerinde de konuşmak mümkün, bu kanunun
çalışmalarıyla ilgili, denetlemeyle ilgili bir konu 2004
yılında, 109 sayılı Anayasa Mahkemesi Kararıyla iptal
edilmiş. 2004ün dokuzuncu ayından, 2008in yedinci ayına
ulaşmışız. Dört yıl geçmiş ve Anayasa
Mahkemesinin iptal ettiği husus
Üst Kurul Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine
tabidir. hükmünü iptal etmiş. Dolayısıyla, bu dört yıl
içerisinde RTÜKün kurul üyelerinin denetimi hangi mevzuata göre
yapılmıştır veya denetim yapılmamış
mıdır? Bu kadar önemli bir kanunda, bu kadar önemli bir kurumun bu
önemli yapılanmasında önemli yeri olan bu denetlemenin bu kadar uzun
süre sürüncemede bırakılmış olmasını gerçekten
Türkiye'nin nasıl yönetildiğinin de ifadesi olması açısından
dikkatinize sunuyorum.
Bir başka
husus: Değerli milletvekilleri, bakın, 129uncu Birleşimi
yapıyoruz. Birleşip ülkenin yönetilmesiyle ilgili hukuk kuruyoruz,
kanun çıkartıyoruz. Allah aşkına, şöyle durun,
bakın! Bir müzakere yaptığımızdan emin misiniz?
Buradaki konuşmacıları kaç kişi dinliyor, izliyor musunuz?
Hangi kanun tasarısında, komisyonlarda veya Genel Kurulda bu
konuşmalara, bu müzakerelere kaçımız katılıyoruz?
Değerli
milletvekilleri, yaptığımız işin önemine biz
değer vermezsek, biz inanmazsak, bu kurumun
saygınlığına, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığına,
siyaset kurumunun saygınlığına nasıl
inanancağız, nasıl inanılmasını isteyeceğiz?
Dolayısıyla, bu üzüntülerimi ifade ediyorum.
Gerçekten
kanunlar ve kararlar hangi birimdeyse, Başbakanlık, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Hükûmet bünyesinde kanunlar ve kararlar fonksiyonu iyi
işletilememektedir. Her ne kadar bu, sayın iktidar partisinin grup
başkan vekillerinin konusu olmakla beraber, onlar da maalesef bu
müzakereye katılmamaktadırlar.
Dolayısıyla
böyle dört yıl önce iptal edilmiş bir konuyu dört yıl sonra,
zannediyorum saysak belki 4 kişinin dikkatinde müzakere ediyoruz. Bu,
yasama kalitesi açısından gerçekten Meclisimizin daha önceki
dönemlerde yaşamadığı kadar bir vahameti ifade etmektedir.
Bu noktaya bir Grup Başkan Vekili olarak, bu Meclisi ve bu
milletvekillerini müzakereye katmakla sorumlu bir görevin temsilcisi olarak,
muhalefet partisi Grup Başkan Vekili olarak üzüntülerimle birlikte
sizlerin dikkatine sunuyorum. Böyle müzakere olmaz, böyle kanun kurmak olmaz;
böyle kanun kurmakla ülke yönetiminde gerçekten verimli,
inandırıcı, güvenilir, etkili bir yönetim oluşturulmaz. Bu
üzüntülerimi Sayın Bakanımın da dikkatine sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2nci maddedeki husus bu kanun tasarısının
komisyonda görüşülmesi sırasında da dile getirilmiş, hatta
bu konuda muhalefet şerhleri yazılmış. Anayasa Mahkemesinin
iptalinin dışında, Hükûmet bu kanuna bir madde eklemiş. Bu
maddede RTÜK üyelerinin, üst kurul üyelerinin şahsi
sorumluluklarının denetlenmesi için 4483 sayılı Memurlar ve
Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanuna
tabi tutulacağı hükme bağlanmış. Bu hüküm gereklidir.
Bu hem yönetimde birliğin sağlanması açısından
gereklidir hem de gerçekten Anayasa Mahkemesinin iptali doğrultusunda
böyle bir düzenleme yapmak bir zorunluluktur. Bu denetlemenin yani Memurlar ve
Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanunun
uygulanmasına izin verilmesinin Sayın Başbakana
bağlanmış olması burada daha önceki konuşmacılar,
sayın konuşmacılar tarafından da tenkit edilmiştir,
Kanunun komisyonda görüşülmesi sırasında da muhalefet
partilerinin muhalefet şerhleriyle ifade edilmiştir. Gösterilen
gerekçe tutarlıdır çünkü RTÜK üyelerini Türkiye Büyük Millet Meclisi
seçmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama erkinin kurumudur, hâlbuki
Başbakan yürütme kurumunun başıdır. İşin
pratiği var mıdır? Zannediyorum işin zorluğu
pratiğinin olmadığından kaynaklanmaktadır. Yani
yasamanın başı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı mı izin vermelidir? Bu soruya evet diyebilmek çok
mümkün değildir. E kim verecektir? Bu izin verilmelidir. Ama bir
arkadaşımızın burada isabetle ifade ettiği bir husus
var: Dokunulmazlıkların kaldırılması hususunda iktidar
partisinin ortaya koyduğu gerekçe, maalesef, buradaki
tavırlarıyla tekzip edilmektedir. Eğer Kimse korunmasın.
diyorsanız şimdi burada getirdiğiniz Başbakanın iznine
tabi olmakla bir anlamda Başbakanın himayesine tevdi edilmek gibi bir
sonuç oluşturuyorsunuz. Bu bir çelişkidir ama bunun bir pratiği
bulunmalıdır. Buradan tereddüt, endişe ifade etmiyoruz. Yani,
Sayın Başbakan burada adil olmaz, objektif olmaz, işte koruyucu
olur, suçu korur, suçlunun yakalanmasını engeller anlamında bir
ifadede bulunmuyorum ama hukuk tekniği açısından, maalesef,
erklerin ayrılığı açısından, yasamanın
sorumluluk alanındaki bir konuda yetkiyi Sayın Başbakana,
yürütmenin başına verirseniz burada bir hukuki çelişki ortaya
çıkmış olur. Dolayısıyla, bu konu nasıl
düzeltilir, ona da bir teklifim bulunmamaktadır. Ama bu konu hem
komisyonda hem burada tenkit edildi. Hükûmetin verdiği cevaplar veya
Hükûmet partisi sözcülerinin verdiği cevaplar da yeterince tatmin edici
olmamıştır.
Değerli
milletvekilleri, kısa sürede bir hususu da ifade etmek istiyorum. Bu
ifademin gerekçesi de burada Kurum Başkanı olarak Sayın Zahid
Akmanın, daha önceki dönemde, yani Kurum Başkanı olmadan önceki
dönemde çok yoğun emek verdiği, gayret gösterdiği bir konu
vardı: Yerel medyanın, küçük olan radyo ve televizyonların
korunması. Gerçekten demokrasimiz açısından, demokrasimizin
kalitesi açısından, hatta bu Meclisin yasama görevinin kalitesi
açısından çok önemli olan yerel medya muhalefetinin veya farklı
düşüncelerin ifadesinin imkân bulduğu yerel medyanın
yaşatılması noktasında RTÜKe çok önemli görevler
düşüyor. Sayın RTÜK Başkanının bu göreve gelmeden önce
bu konuda çok da ciddi gayret gösterdiğini ben biliyorum çünkü bu RTÜK
Yasası çıkarılırken Anayasa Komisyonunda Alt Komisyon
Başkanı olarak benim kendisiyle bu konuda birçok görüşmelerimiz
olmuştu.
Şimdi,
tabii, Sayın Bakanın da dikkatine sunuyorum: Yerel basını,
gerek radyo televizyon gerekse de gazeteleri
Bakın, Kamu İhale
Yasasını değiştirecek bir düzenleme yapıyorsunuz.
Orada Basın İlan Kurumunun ilanlarının yerel basında
yayınlanmaması gibi bir yola girileceği endişesi
bulunmaktadır. Bu doğru olmaz. Bu yönde yerel basın ayakta
Sayın Elitaş, birçok faks alıyoruz. Olmayacağını
temenni ederiz ama yaparsanız yanlış olur. Çünkü yerel
basın yerelin sözcüsü, muhalefetin sözcüsü. Onu da yok edersek birçok
itham altındasınız, işte basını kontrolünüze
aldınız falan diye. O zaman, ülke gerçekten
Birçok konuda,
işte, istifhamların, endişelerin, tehditlerin de diyebiliriz,
ithamların altında kalırsınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Onun için, yerel medyanın korunması,
geliştirilmesi, hatta ARGEsinin geliştirilmesi konusunda RTÜKe çok
önemli görevler düşmektedir. RTÜKten sorumlu Sayın
Bakanımızın da dikkatine sunuyorum: Hem RTÜK Yasasında
değişiklikler yaparak hem gelir kanunlarında, vergi
kanunlarında değişiklikler yaparak yerel medyanın
-radyosuyla, televizyonuyla, gazetesiyle- korunması, geliştirilmesi
Hatta, yerel medyada on üç bin yerel gazete olduğu ifade ediliyor. En az
50 bin çalışanı vardır bunun çevresiyle beraber. Eğer
bunlara ilan vermezsek veya bunlara RTÜKün uyguladığı cezalar o
kadar ağır cezalar ki yaşayabilmeleri mümkün değil.
Aldıkları ilanın KDVsini anında tahsil ediyor yani ödeme
yapıyor veya RTÜK payını ödüyor. Dolayısıyla, bu
noktayı, bu kanun dolayısıyla Sayın
Bakanımızın, Sayın Kurum Başkanının ve
sayın iktidar partisi grubunun dikkatine sunuyorum, gayretlerini veya bu
yönde bir düzenlemelerini bekliyorum. Yerel medya korunmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Sayın Başkanım
Yerel medya,
demokrasimizin kalitesi açısından, yasamanın kalitesi
açısından vazgeçilmez, çok temel bir değerdir, korunması
bir şekilde temin edilmelidir. Vergileri düşürülmelidir, RTÜK
payları düşürülmelidir veya bir şekilde desteklenmelidir. Bu
kanunda belki mümkün değil ama Sayın Bakanımızın
dikkatine sunmak açısından arz ediyorum ve bu görüşlerle yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.
2nci madde
üzerinde şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak.
Buyurunuz
Sayın Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo
ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Anayasa
Mahkememizin, 3984 sayılı Yasanın 9uncu maddesine yönelik
olarak verdiği iptal kararından sonra doğan boşluğu
gidermek üzere bu madde düzenlenmiştir.
Anayasa
Mahkemesi, daha önce Üst Kurulun Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulunun denetimine tabi olduğu hükmünü iptal ettiğinden, bu
tasarının bu 2nci maddesiyle, 4483 sayılı Memurlar ve
Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna
göre yapılacağı hükmü getirilmiş ve bunlar hakkında
soruşturma izninin Başbakan tarafından verilmesi hükme
bağlanmıştır. Bu, önemli bir boşluğu giderecektir
diyor ve yasanın hayırlı olmasını temenni ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaynak.
2nci madde
üzerinde gene şahsı adına Uşak Milletvekili Mustafa Çetin.
Buyurunuz
Sayın Çetin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ÇETİN (Uşak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlamadan hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bu kanun
tasarısının niçin buraya geldiği ve tartışmakta
olduğumuzu gerek bizim grup sözcülerimiz gerek muhalefet sözcüleri
yeterince açıkladılar. Yani, 2002 yılında RTÜK Kanunu
üzerinde yapılan değişikliklerin Anayasa Mahkemesince bir
bölümünün iptal edilmesi üzerine ortaya çıkan yasal boşluğun
doldurulması için tasarı hazırlanmıştır.
Komisyonda da tartışılırken, muhalefet sözcüleriyle
beraber, düzenlemenin yerinde, gerekli ve zorunlu olduğu konusunda fikir
birliği ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla,
tasarının niçin hazırlandığı veya neleri
düzenlediği konusunda ben daha fazla sözü uzatıp vaktinizi almak
istemiyorum.
Ülkemiz çok
çeşitli tartışmaların içinden geçip gidiyor, ben bunlara
yeni boyut eklemek istemiyorum. Ülkemizde demokratik siyasi hayatın
barış içinde sürdürülmesinin gerektiğine inanıyorum.
İlk defa Parlamentodayım ve seçimden beri özellikle ana muhalefet
sözcülerinin, çoğunluk olduğumuz için Parlamentoda, iktidar partisi
olduğumuz için bizi sürekli olarak ülkede diktatörlük kurmak istemekle
suçlamaları da doğrusu ağırıma gidiyor, tahammül
edemiyorum.
Türkiyede 1946
yılından beri, iktidarıyla muhalefetiyle, demokrasiyi
yaşatmaya çalışıyoruz hep birlikte. Demokratik siyasi
hayatın ülkemizde geri dönülmez, vazgeçilmez biçimde yerleşmesi için
hepimiz gayret sarf ediyoruz. Bu konuda acılar çektik, halkımız
büyük sıkıntılara girdi fakat demokrasi talebinden asla
vazgeçmedi.
AK
PARTİnin, Hükûmetin ve yönetimin hiçbir biçimde ülkede diktatörlük kurmak
gibi bir arzusu olmadığını milletimiz biliyor, bildiği
için de bizi iktidara getirdi. Türk milleti, Atatürkün deyimiyle zeki bir
millettir, diktatörlük kurmak isteyenleri niçin işbaşına
getirsin arkadaşlar?
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) Böyle bir şey var mı?
MUSTAFA
ÇETİN (Devamla) Nasıl bir şey?
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) Yani diktatörlük kurmak diye bir şey
olabilir mi?
MUSTAFA
ÇETİN (Devamla) Hayır, sözcüleriniz söylüyor. Sizin sözcünüz, grup
adına söz alan sözcünüz geldi, burada bunu söyledi ve bunu sürekli
söylüyorsunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Çoğunluk diktatörlüğü kurduğunuzu söylüyoruz.
MUSTAFA
ÇETİN (Devamla) Biz demokrasiye inanıyoruz. Ülkemizdeki
demokrasinin genişlemesinden, derinleşmesinden ve millet iradesinin
hiçbir kayıt ve şart altında kalmadan özgürce gerçekleşmesinden
yanayız ve bu husustaki çabalarımızı sürdüreceğiz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Çetin.
Şimdi
soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Bir tane soru
görüyorum.
Sayın Genç,
buyurunuz efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkanım, daha önce Amme Alacakları Kanunu burada müzakere
edilirken komisyon hükûmetten giden maddelere çok ek maddeler ilave
etmişti. O zaman Sayın Meclis Başkanı, Plan ve Bütçe
Komisyonuna böyle bir usulün olmadığını -İç Tüzükün
35inci maddesine göre komisyonlar kendilerine havale edilen kanun tasarı
ve tekliflerini aynen veya değiştirerek kabul edebilir- kendilerinin
kanun teklif etmeyeceklerini orada Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanına
bildirmişti, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı da maalesef
Başkanın bu itirazını komisyona sunmadan Genel Kurula
indirilmişti. Burada itiraz edildi ona, sonradan benim tarafımdan
itiraz edildi. Fakat o zamanki Meclisi yöneten Başkanımız Biz
bunu bu defa görmeyelim ama bundan sonra da komisyonlara ikaz ediyoruz. Böyle
bir şey yapmayın. dedi.
Şimdi,
burada konuşmakta olduğumuz bu
2nci madde hükûmet teklifinde yok. Anayasa Komisyonu
Başkanına soruyorum: Siz İç Tüzükü rafa mı
kaldırıyorsunuz Sayın Başkan? Sizin için 35inci maddede
diyor ki: Komisyonlar kendiliğinden kanun teklif edemezler. Bundan ne
anlıyorsunuz, onu bir açıklayın bakalım. Bu İç Tüzükü
ya uygulayacağız ya uygulamayacağız. Böyle yani bir iki maddeyi komisyona götürdükten
sonra orada onlarca madde ilave etmek İç Tüzüke uygun mudur, değil
midir? Komisyon Başkanına bunu soruyorum.
Hükûmete de
şunu soruyorum Sayın Başkanım: Şimdi, 4483
sayılı Kanunda memurlar ve diğer kamu görevlilerinin
soruşturulmalarına izin vermenin temel ilkesi o soruşturma
verilecek kamu görevlisinin atanmasında rol oynayan ilgili amirdir.
Şimdi, RTÜK
üyelerini Türkiye Büyük Millet Meclisi seçmektedir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi seçtiğine göre, bunların soruşturulması iznini
Başbakana vermek, bence bu memurlar ve diğer kamu görevlilerinin
soruşturulmasına ilişkin olarak çıkartılan kanunun
temel ilkesine aykırıdır.
Dolayısıyla,
bu yetkinin Başbakandan alınıp da neden Meclis
Başkanına verilmediği? Yani Meclis tarafından seçilmiş
RTÜK üyelerinin, Meclisin Başkanı olan
Aynı zamanda Meclis
Başkanı da tarafsız, siyasi bir kurulun üyesi de değil. Bir
siyasi durumu da göz önünde tutulduğuna göre, Meclis tarafından
seçilmiş olan RTÜK üyeleri için soruşturulma izni neden Başbakan
tarafından verilmesi öngörülmüş de Meclis Başkanı
tarafından verilmesi öngörülmemiş? Meclis Başkanına
verilmesi daha uygun değil midir?
Sorularım budur
efendim.
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz efendim.
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) Sayın
Başkanım, Sayın Gençin birinci sorusunda
Elbette ki
komisyonlar istediği yasalara, istediği kanunlara hüküm ilave
edemezler, bu doğrudur fakat bizim görüştüğümüz RTÜK Yasası
farklı kanun konumunda değil, aynı kanun durumundadır. Plan
ve Bütçe Komisyonundaki söylediği örnekte konular birliği olduğu
için başka yasalara da müdahale olmuş. Bize gelen bilgi öyle. Ama
bizim şu anda yaptığımız iş RTÜK Yasasına
bir ilave yapmak. Komisyonun böyle bir yetkisi vardır, yıllardan beri
bunun uygulaması da vardır.
Dolayısıyla,
Sayın Genç konuları birbirine karıştırıyor her
zaman olduğu gibi.
Şimdi,
ikinci konuya gelince: Neden Başbakana bu yetki veriliyor?
Demin Sayın
Bakanım buna cevap verdi, kısaca ben de değinmek istiyorum: Bir
defa, burada bir boşluk var. Bu konuda hepimiz hemfikiriz. Yani RTÜK
üyelerinin denetimi konusunda, daha doğrusu suçlarla ilgili olarak izin
verme konusunda bir makam gerekiyor. Şimdi, elimizde bununla alakalı
bir yasa var, orada bu belirtilmemiş. Danıştayın da bir
kararı var bu konuda, 2006 tarihli bir karar. Orada da çok net olarak
söylüyor. Bir boşluk var burada.
Şimdi, akla
gelen kurumlar: Başbakana verilebilir, Meclis Başkanına
verilebilir, ilgili bakana verilebilir.
Şimdi,
Meclis Başkanlığına verilme durumunun
mantığını bulamıyorum. Evet, biz seçiyoruz ama RTÜK
idari bir kurumdur, yapmış olduğu da idari işlemlerdir.
Zaten, bundan dolayı Danıştayın denetimine tabiydi
işlemleri ve Meclis Başkanının bu konudaki yetkisi
Mantık yürütecek olursak -seçme mantığını-
Sayıştay üyelerini de burası seçiyor. O zaman, oranın
denetimini de buranın yapması gerekir yani izin verme sistemini. Dolayısıyla,
o mantık doğru bir mantık değil.
Bir de elimizde
RTÜK Yasasının 14üncü maddesinde bir hüküm var, Hükümetin Üst
Kurul ile ilişkileri Başbakan tarafından yürütülür. diyor. Bu,
Komisyonda uzun uzun tartışıldı, sonunda çoğunluk buna
hükmetmiş oldu. Ama denirse ki İlişkili bakan olsun. o da
olabilir yani biz onu reddetmeyiz Komisyon olarak. Dersiniz ki
İlişkili bakan olsun, Başbakan olmasın. bu mümkündür. Ama
Meclis Başkanı olsun
Olmaz gibi geliyor bana. Bunun yüzde yüz
belki bir kuralı yok ama eldeki düzenlemeye baktığımız
zaman -RTÜK Yasası ve Üst Kurulun icraatlarına- bunu çok doğru
bulmuyoruz.
Kaldı ki
olayı da bulunduğu konumdan başka konuma çok çekmemek lazım
çünkü diyelim ki Başbakan izin vermedi. Malum, onun çözümü belli.
İtiraz üzerine Danıştay 1 no.lu daire gerekeni yapacaktır
zaten. İzin verir, yargılar. Yani öyle, vermemesiyle kilitlemiş
konuma gelmiyor. Yani Başbakanın şahsına ya da
Başbakanlık kurumuna güvensizliği de doğrusu çok haklı
ve yerinde bulmuyorum ama söylediğim gibi, Öteki kurulla ilişkili
Bakanlık
diyor. Burada da denilse ki: Buna razı gelelim. Biz,
Komisyon olarak buna katılırız efendim.
Teşekkür
ediyorum Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kuzu.
2nci madde
üzerinde iki tane önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 256 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş
ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 2 nci
maddesindeki Başbakan tarafından verilir ibaresinin üst kurul
tarafından verilir şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Harun
Öztürk
İzmir
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 256 sıra sayılı Yasa Tasarısının çerçeve 2.
maddesindeki Başbakan tarafından verilir ibaresinin TBMM
Başkanı tarafından verilir şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kemal
Kılıçdaroğlu Atila
Emek Nevingaye
Erbatur
İstanbul Antalya Adana
Nesrin
Baytok F. Nur Serter Tayfur Süner
Ankara İstanbul Antalya
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Kim
konuşacak?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN
Gerekçe
Gerekçe:
RTÜK üyelerinin
seçimi TBMM tarafından yapıldığından, uygulamanın
bütünlüğü ve tutarlılığının sağlanması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Karar yeter sayısına bakacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Karar yeter sayısı istiyoruz efendim.
BAŞKAN
Bakıyoruz efendim.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati : 17.23
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.37
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR
ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129uncu
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
256 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Tasarının
2nci maddesi üzerinde verilen İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının önergesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 256 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş
ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 2 nci
maddesindeki Başbakan tarafından verilir ibaresinin üst kurul
tarafından verilir şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Harun
Öztürk
İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANASAYA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet de katılmıyor.
Sayın
Öztürk, buyurunuz.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, RTÜK Üst Kurul üyelerinin görevleriyle
bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen suçlara ilişkin
soruşturmaların 4483 sayılı Kanuna göre
yapılması ilke olarak doğrudur. Ancak gerek mevcut düzenlemede
gerekse bu düzenlemede bize göre doğru olmayan ve eksik olan bazı
hususlar vardır.
Öncelikle, ne
zaman milletvekillerinin dokunulmazlığı gündeme gelse Asker,
sivil ve yargı mensuplarının da yargılama
dokunulmazlıkları kaldırılsın, o zaman milletvekilleri
dokunulmazlıkları da ele alınabilir. diyen Başbakanın
-sanki bunları başka birisi yapacakmış gibi böyle söylüyor-
mevcut düzenlemede RTÜK üyelerinin yargılanmalarını genel
hükümlere bırakmış olmasının
yanlışlığını tespit etmeliyiz. Zaten, getirilen bu tasarı da Sayın
Başbakanın konuya çarpık bakışının bir
itirafı niteliğindedir.
Tasarıda
RTÜK üyeleriyle ilgili soruşturmanın 4483 sayılı Yasaya göre
yapılmasının doğru olduğunu ifade ettik. Doğru
olmayan, 4483 sayılı Yasaya göre yapılan ön soruşturma
sonucunda gerekli soruşturma izninin Başbakan tarafından
verilecek olmasıdır. Üyeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından seçilen RTÜK Üst Kurulunun yürütme karşısında
bağımsız karar verebilmesini önleyecek olan bu düzenleme
yanlıştır. Çünkü 3984 sayılı RTÜK Yasasının
14üncü maddesinde RTÜKün Hükûmetle ilişkilerinin Başbakan
tarafından yürütüleceği öngörülmektedir. Söz konusu soruşturma
izninin Başbakanda olmasının bu ilişkilerin yönünü
etkilememesi mümkün değildir. Normal olarak Üst Kurul üyeleriyle ilgili
soruşturma izninin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
verilmesinin uygun olabileceği akla gelebilir. Ancak, bu konuda Türkiye
Büyük Millet Meclisinin vermiş olduğu iznin yargı
aşamasında itiraz yoluyla çeşitli değerlendirmelere tabi
tutulacak olması, bu tercihin de doğru olmayacağını
ortaya koymaktadır. Bu durumda, benzer konumdakilerle ilgili ne tür
düzenlemeler olduğuna bakılabilir. Örneğin, üyeleri Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından seçilen Sayıştay Başkan ve
üyelerinin ceza soruşturmasına ilişkin esas ve usuller 832
sayılı Sayıştay Kanununun 96ncı maddesinde ayrıntılı
olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle, bu düzenlemeler, RTÜK üyeleriyle ilgili
soruşturma usulleri ve makamlarının belirlenmesi
açısından örnek alınabilirdi. Söz konusu Sayıştay
Yasasının ilgili hükümleri dikkatle incelendiğinde
tasarıyla hem eksik hem de yanlış bir düzenleme
yaptığımız açıkça görülecektir.
Tasarının,
soruşturma izni verecek makamın belirlenmesinin yanı sıra
soruşturma usullerinin, soruşturma iznine yapılacak itiraz
makamının, hazırlık soruşturması yapacak
makamın ve yetkili görevli mahkemenin belirlenmesi için geri çekilmesi en
doğru olan yoldur. Zira, tasarıda Üst Kurul üyelerinin görevleriyle
bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen suçlarla ilgili
soruşturma 4483 sayılı Kanuna göre yapılır. denmesi
yeterli değildir. Çünkü söz konusu Yasada, soruşturma izninin
verilmesi, itiraz mercii ve yetkili mahkemenin belirlenmesinde esas alınan
memur ve diğer kamu görevlilerinin atanma usulleri arasında Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından seçilenlerle ilgili bir düzenleme yer
almamaktadır. Dolayısıyla, sadece bu Yasaya atıfta
bulunarak, Efendim, burada Bakanlar Kurulunun atama usulleri kıyas
yoluyla uygulanır. şeklinde bir yorum yapmanın doğru
olmadığını düşünmekteyim.
Söz konusu
boşlukların giderilmesi açısından tasarının geri
çekilmesinin uygun olacağını düşünmekteyiz. Bu
yapılmayacaksa hiç değilse soruşturma izni Başbakandan
alınarak RTÜK Üst Kuruluna verilmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) RTÜK Üst Kuruluna verilmesi, üyelerin birbirlerini koruma eğilimi
içinde olacağı şeklinde eleştirilebilir. Ancak,
yapılacak ön inceleme sonucunda verilecek soruşturma izni ya da
soruşturma izni vermeme işlemlerinin itirazen incelenecek olması
bu endişeleri ortadan kaldıracaktır diye düşünüyoruz.
Önergeme destek
vereceğiniz ümidiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı
arıyorum.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.45
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129uncu
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
256 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Tasarının
2nci maddesi üzerinde verilen İzmir Milletvekili Harun Öztürkün
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayın
milletvekilleri, biliyorsunuz karar yeter sayısı 139 kişi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Var Sayın Başkanım, 159 kişi
var.
BAŞKAN
Kabul edilmemiştir.
2nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- 3984
sayılı Kanunun 33 üncü maddesinin birinci fıkrasının
üçüncü cümlesi aşağı-daki şekilde
değiştirilmiştir.
Cezaya yol açan
fiilde sorumlulukları belirlendiği takdirde programın
yapımcısı ve varsa sunucusu da bu süre içerisinde hiçbir ad
altında başka bir program yapamaz ve sunamaz.
BAŞKAN
3üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Gaye Erbatur
konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Erbatur. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3üncü maddesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Günümüzde
teknolojinin büyük bir ivmeyle gelişmesi sonucunda radyo ve televizyonlar
temel kitle iletişim araçları hâline gelmiştir. Bilindiği
üzere kitle iletişim araçları halkın sosyalleşmesinde,
siyasal ve sosyal kararlara katılmasında, günlük bilgi ihtiyacının
karşılanmasında önemli rol oynar ancak tüm bunların
ötesinde kitle iletişim araçları, toplumsal rol modellerinin
oluşmasında da önemli araçlardır.
Popüler kültür ya
da kitle kültürü olarak adlandırabileceğimiz kitle iletişim
araçlarının yarattığı kültürel yapı
yukarıdan aşağı belirlenmekte, insanların yaşam
tarzını, beslenme alışkanlıklarını ve
davranış kalıplarını da bir anlamda
biçimlendirmektedir. Bu nedenle, kitle iletişim araçlarının
başında gelen radyo ve televizyonların öz denetimden yoksun bir
biçimde çalışması, zaman zaman toplumun yanlış rol
modellere sahip olmasına yol açar. Bu durumun sonuçlarından biri de,
toplum içerisinde var olan eşitsizliklerin pekiştirilmesidir. Bu
pekiştirmelerin başında medyada var olan cinsiyetçi
anlayış gelir. Ayrıca yaşamın küreselleşmesi,
olayların haber programları içinde bile tekrarlanması,
yayıncılığın yerini rekabet ve ticari kaygıya
bırakması sonucu insanlık yeni bir sorunla, medyada şiddetle
yüz yüze gelmiştir. Bugün toplumda yaşanan ve medyaya yansıyan
şiddet, dövme, yaralama, sakat bırakma, cinsel saldırı,
tecavüz, ensest, öldürme şeklinde olduğu gibi sözlü, duygusal ve
zihinsel olarak da görülmektedir.
Fiziksel
şiddet, güçlü konumda olandan güçsüze yönelik olmaktadır yani
erkekten kadına olmakta; dayak, tokatlama, yumruklama, tekmeleme gibi
şekillerde olur. Duygusal şiddet psikolojik temele
dayanmaktadır. Duygusal sınırlamaları, psikolojik
yıpranmaları, en önemlisi görünmez kontrol mekanizmalarını
içermektedir. Şiddete maruz kalan kişi bunu içselleştirmekte ve
durumu makul karşılamaktadır. Sembolik şiddet ise,
doğrudan görmediğimiz ama izleyicide şiddet etkisi
uyandıran sunum biçimleridir. Örneğin, çocuğu reklamla yemeye,
içmeye zorlayan davranışlar; alım gücü olmayan ailelerde
çocuklarda psikososyal davranış üzerinde çaresizliğin ivme
kazandığı sembolik şiddet duygusu üretmektedir. Cinsel
şiddet, kadına ve çocuğa yöneliktir, erkek otoritesine
ilişkin çatışmadan kaynaklanmaktadır.
Bilgi
teknolojisinde son on yılda kaydedilen gelişmeler, ulusal
sınırları aşan küresel bir iletişim
ağını kolaylaştırmış ve kamu
politikasını, başta çocukların ve genç yetişkinlerinki
olmak üzere özel tutum ve davranışları etkilemiştir. Yani,
medyanın, her yerde kadının ilerlemesine çok daha büyük
katkıda bulunma potansiyeli vardır. Bu nedenle medya, kadına
karşı şiddetle mücadelede ve kadın-erkek
eşitliğini sağlamada önemli görevler yerine getirebilir. Son
yıllarda iletişim sektöründe kariyer yapmayı seçen kadın
sayısı artmış olmakla birlikte bunların pek azı
karar alma düzeylerindeki konumlara gelebilmişlerdir.
Medya İzleme
Grubunun konuyla ilgili yaptığı son bir araştırma,
bizlere, medyada var olan cinsiyetçiliğin ne boyutlarda olduğunu
göstermektedir. Araştırma sonuçlarına göre, gazetelerin baş
sayfalarındaki haberlerin sadece yüzde 21inde kadınlar bulunmakta,
kadınlara ilişkin haberlerin yüzde 52si yaşam, magazin
alanında yer almakta, haber kaynaklarının sadece yüzde 18i,
köşe yazarlarının ise sadece yüzde 12si kadındır.
Yaygın ve genel TV kanallarındaki siyasi tartışma programı
yapanların arasında hiç kadın yoktur. TV ana haber bültenlerinin
yönetim kadrolarında ise, sadece, var olan kadın oranı yüzde
16dır. Televizyon ana haber bültenlerinin yorumcuları, yani
anchormanları arasında bile hiç kadın yoktur. Zaten terimin içeriği
de erildir. Televizyon ana haber bültenlerinde dış seslerin sadece
yüzde 25i kadınken, tüm medyada kadınların hak mücadeleleri ve
eylemlerinin yer alma oranı ise, maalesef, sadece yüzde 3tür.
Medyada var olan
cinsiyetçi anlayış incelenirken konuya iki boyutlu bir biçimde
yaklaşmak gerekir. Birinci boyut, bir organizasyon yapısı olarak
medyada kadınların ne kadar yer aldığı ve cinsiyet
ayırımcılığına tabi tutuldukları, ikinci
boyut ise medyanın kadınları kullanması ve
çıkarları için kadınları aşağılamasıdır.
Televizyon izlerken, gazete okurken, dergi karıştırırken,
radyo dinlerken cinsiyetçi söylemlerin normalleştirildiği, devam
ettirildiği ve meşru kılındığı programlar
karşımıza çıkmaktadır. Halkımızın gün
içerisinde en çok vakit harcadığı aktivitenin televizyon izlemek
olduğu göz önünde bulundurulursa televizyon reklamlarının da
cinsiyetçi söylemin insanlara dayatılmasındaki en önemli araç
olduğu söylenebilir. Bu reklamlar çoğu zaman geleneksel
kadın-erkek rolleri üzerinden kurgulanıyor. Televizyon
programlarında kadınlar âciz varlıklar gibi sunulmakta ve yine,
erkeğe bağımlı olmazlarsa başlarına her türlü
kötülüğün gelebileceği fikri vurgulanmaktadır. Toplumsal bir
yarayı işlerken somut olayı kişi üzerinden ilan ederek
ailenin sırları ortaya konulmaktadır. Bunu rating amacıyla
amatörce ve toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışından
uzak bir biçimde yapmak kadına daha büyük zarar vermektedir.
Medya
kuruluşlarının sahipleri ve yöneticilerinin öz denetim
mekanizmasını faaliyete geçirmeleri ve medyada hem
çalışanlar arasında hem de içerik açısından var olan
eşitsizliği ortadan kaldırma konusunda bilinçli hareket etmeleri
gerekmektedir.
22nci Dönem
Mecliste kurulan Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadına ve Çocuğa
Yönelik Şiddetin Araştırılması Komisyonunun Raporunda
Kadın ve medya alt başlığı konularak bir ayrı
bölüm yazılmış ve burada alınması gereken önlemler
anlatılmıştır. Bu anlatılan önlemler daha sonra
çıkan Başbakanlık genelgesiyle de topluma duyurulmuştur.
Ancak maalesef bugün hâlâ RTÜKün bu konuda herhangi bir çalışma
yapmadığını görüyoruz ve cinsiyetçi ögelerin maalesef
televizyon ve radyolarda hâlâ en yaygın biçimde yer
aldığını görüyoruz.
Kitle
iletişim araçlarında kadınların beğenilen, arzulanan
modeller olmaları için yoğun bir bombardıman yapılmakta,
kadınlar beğenilen, arzulanan olmaya ve idealize edilmiş
prototiplere benzemeye zorlanmakta, rating artırmak için kadın bedeni
ve kadınlara yönelmiş şiddet hikâyeleri
kullanılmaktadır. Ayrıca, kadınlar televizyonlar
aracılığıyla magazin kültürüne hapsedilmekte, böylece
kadının erkek egemen toplumdaki rolünün pekiştirilmesi ve
yeniden üretilmesi sağlanmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda bahsettiğim
medyada cinsiyetçiliğin azaltılması için yapılması
gerekenler ise basittir. Kitle iletişim araçları üzerinden yeniden
üretilen, başta erkek egemenliği olmak üzere her türlü
ayrımcı egemenlik biçimine karşı mücadele edilmeli ve kitle
iletişim araçlarının yöneticileri ve program
yapımcıları öz denetimi gerçekleştirerek bu mücadelede öncü
rol oynamalıdır. Kadını tüketim kültürünün bir nesnesi
hatta üretmeyen, sadece tüketen bir varlık gibi gösteren bu
anlayışla mücadelede herkes üzerine düşeni yapmalıdır.
Medya ve yeni
iletişim teknolojileri içinde kadınların karar alma ve
kendilerini ifade etme konumlarına katılımını ve
ulaşılabilirliğini artırmak yani karar alma
mekanizmalarında eşitliği sağlamak da birinci
koşuldur. Bunun için de yasal düzenlemeler kadar medyanın bütün
alanlarına ve düzeylerine eşit ulaşılabilirliklerini
sağlamak ve yaygınlaştırmak için kadınların
eğitimini, öğrenimini ve istihdamını desteklemek yine
devletin görevidir.
Bu
şartların yerine getirilmesi için gerekli fonların
sağlanmasında toplumsal cinsiyete dayanan bütçelemenin
yapılması gerekir. Ayrıca, konuyla ilgili sivil toplum
örgütlerinin görüşüne de sık sık başvurulması gerekir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; rating kaygılarıyla
program kalitesi düşürülmemeli, rating ve kalite bir arada yürütülmelidir.
Yayın planlanmasında kadına ve çocuğa yönelik düzeyli,
kaliteli ve toplumsal cinsiyet eşitliğine özel önem veren
eğitici programlar hazırlamak ve planlama ve yayın içeriği
oluştururken de kadın çalışmalarında en az yüksek
lisans çalışması yapmış danışmanların
görev almasını sağlamak gerekir.
Sözlerime son vermeden
önce medyada var olan cinsiyetçi anlayışın sebeplerinin ve bu
soruna yönelik olası çözümlerin incelenmesi için geçtiğimiz ay
vermiş olduğum araştırma önergesinin bir an evvel Meclis
gündemine gelmesi için hepinizin desteğini beklediğimi belirtmeliyim.
Umarım Türkiyede var olan medya sektöründe kadın-erkek
eşitliği hem içerik anlamında hem de yönetim
aşamasında en kısa sürede sağlanabilir.
Türkiye
Cumhuriyeti, Kadına Yönelik Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi olan CEDAWa
imza atmıştır ve bu sözleşmemiz, Anayasanın 93üncü
maddesi gereğince uluslararası nitelikte olduğu için de
Türkiyenin önemle uyması gereken bir sözleşmedir. O nedenle yüce
Meclisimizde bir an evvel Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonunun
kurulmasını ve bu komisyonun izleme ve yasa yapma
çalışmalarında önümüze gelen tüm yasaları kadın-erkek
eşitliği bağlamında değerlendirerek Meclisten
geçirilmesi gerektiğine inanıyor ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Erbatur.
3üncü madde
üzerinde başka söz yok.
Soru-cevap yok.
3üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
4üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4 Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
- Madde üzerinde söz yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5 Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
- Madde üzerinde söz yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde 5 kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü üzerinde lehte, aleyhte söz yok.
Tasarının
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın Bakan,
kısa bir teşekkür konuşması yapmak ister misiniz?
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Efendim, gerek
Başkanlığımıza gerek milletvekili
arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
- Biz teşekkür ederiz.
Sayın
milletvekilleri, 3üncü sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Hasan Kemal
Yardımcı ve 4 Milletvekili ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 24
Milletvekilinin; Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun ve Limanlar
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.- İstanbul Milletvekili Hasan Kemal
Yardımcı ve 4 Milletvekili ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 24
Milletvekilinin; Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun ve Limanlar
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu (2/275, 2/264) (S. Sayısı: 261)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, 4üncü sırada yer alan, 1.5.2008 Tarihli ve
5760 Sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali
Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü
Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
4.- 1.5.2008 Tarihli ve 5760 Sayılı Serbest
Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali
Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/583) (S.
Sayısı: 231) (x) (xx)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
231 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, 1.5.2008 Tarihli ve 5760 Sayılı Serbest
Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali
Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunun 20nci maddesine bağlı geçici 10uncu maddesi
Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak bir daha görüşülmek üzere,
bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte
Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.
Anayasanın
89uncu maddesinin ikinci fıkrasında Cumhurbaşkanınca
kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece
uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir.
İç Tüzükün
81inci maddesinin son fıkrasında ise Cumhurbaşkanınca
yayımlanması kısmen uygun bulunmayan ve bir daha görüşülmek
üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen kanunların sadece
uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun görüşmelerine
başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar verilebilir. Bu
durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme
açılır. Kanunun tümünün oylaması her halde yapılır.
Hükümleri yer
almaktadır.
Bu hükümlere
göre, geri gönderilen kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca
uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına
bağlıdır. Bu nedenle, söz konusu Kanunun sadece
Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 20nci maddeye bağlı
geçici 10uncu maddesinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
20nci maddeye
bağlı geçici 10uncu maddeyi okutuyorum:
(x)
Kanunun ilk görüşmeleri 30/4/2008
tarihli 97nci ve 1/5/2008 tarihli 98inci Birleşimlerde
yapılmıştır.
(xx)
231 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
SERBEST MUHASEBECİLİK, SERBEST MUHASEBECİ
MALİ MÜŞAVİRLİK VE YEMİNLİ MALİ
MÜŞAVİRLİK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI HAKKINDA KANUN
MADDE 20- 3568
sayılı Kanuna geçici 8 inci maddeden sonra gelmek üzere
aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
GEÇİCİ
MADDE 10- 1/4/2008 tarihinden sonra yapılan seçimlerden itibaren üst üste
iki seçim dö-neminde iki defa oda veya Birlik Yönetim Kurulu
başkanlığına seçilmiş olanlar, aradan iki seçim
dö-nemi geçmedikçe Yönetim Kurulu üyesi olarak seçilemezler.
31/12/2008
tarihine kadar oda ve Birlik organları ile Birlik genel kurulu
temsilcilikleri için yapıla-cak seçimlerde; 40 ıncı maddedeki
seçim esasları ile 20 nci, 21 inci, 22 nci, 25 inci, 27 nci, 32 nci, 34
üncü, 35 inci, 38 inci ve 39 uncu maddelerde yer alan görev ve seçim süreleri
ile yönetim kurulu ve Birlik genel kurulu temsilcisi üye sayılarına
ilişkin hükümler yönünden bu Kanunun değişmeden önceki hükümleri
uygulanır.
BAŞKAN
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz Mali Müşavirlik Tasarısının Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen bir maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Mayıs
ayında burada çok uzun, hararetli müzakereler yapmıştık. O
zaman pek çok noktada, bizim Plan ve Bütçe Komisyonunda mutabık
kaldığımız konuların, noktaların burada iktidar
partisi grubunun önergeleriyle değiştirildiğini ve böylece, ortaya
çıkan tasarının az oy alanın seçilmesini
sağladığını, çok oy alan kimsenin yerine az oy
alanın birlik ve oda yönetimine gelmesini sağlayan bir seçim
yönteminin, hem hukuka aykırı hem antidemokratik bir seçim yönteminin
bu Yasaya girdiğini ifade etmiştik ama ne yazık ki o zaman Plan
ve Bütçe Komisyonunda bu konuda mutabakat sağlanmış
olmasına rağmen, burada o mutabakat bozulmuştu. Bu
görüşmeler sırasında, gene, şimdi Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiş olan maddenin de
hukuka aykırı olduğu, yanlış olduğu
Bu konuda
pratik, uygulanabilir bir yöntem bulmak için de bazı önergeler
vermiştik ve o önergelerde demiştik ki: Yasa
tasarısını görüşmeye başladığımız
dönemde TÜRMOBa bağlı pek çok odada yönetim kurulları genel
kurullarını toplamışlardı, seçim
başlamıştı, bazı odalar da seçimlerini
yapmışlardı. O odalar seçimlerini eski Kanuna göre, 3568
sayılı Kanuna göre yapmışlardı. Eğer bu Kanun
buradan geçerse bazı odalar da yeni Kanuna göre seçim yapacaklar, garip
bir durum ortaya çıkacak. Geliniz, artık şu andaki, devam eden
seçimleri eski Kanun hükümlerine göre yapalım, gelecek seçimdeki yöntem
sizin öngördüğünüz yöntem olsun dedik. Bunu da kabul ettiremedik burada
ama TÜRMOB uzun ilanlar vermek suretiyle kamuoyunun dikkatini çekmeye
çalıştı, o arada
Sayın Cumhurbaşkanının da dikkatini çekme
başarısını gösterdiler ve Sayın
Cumhurbaşkanı -Yasanın tümünü veto etmesi gerekirdi bize göre
ama- sadece bu maddeyi veto etmek suretiyle hiç yoksa bir kaosu önlemiş
oldu. O noktada şimdi o maddeyi görüşüyoruz. Yani şu anda,
Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen, Plan Bütçe
Komisyonu tarafından kabul edilen metin aynen bizim burada verdiğimiz
önergelerdeki metindir. Yani o zaman bizim önergemiz kabul edilmiş
olsaydı, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi böylesi bir oturum yapmak
zorunda kalmayacaktı, AKPli grup başkan vekili
arkadaşlarımız da olmayan çoğunluğu var göstermek gibi
bir çabanın içine girmeyeceklerdi. Ama ne yazık ki, muhalefetin her
dediği yanlıştır, bizim her düşündüğümüz
doğrudur mantığında olan AKP çoğunluğu o zaman
onu reddetti, şimdi başladığımız noktaya döndük.
Tabii, Sayın
Cumhurbaşkanına bu vesileyle teşekkür ediyorum, bir kaosu
önledi. Ama ben -ilk ve son vetosudur biliyorsunuz Sayın
Cumhurbaşkanının- bu bir yol olur, bundan sonra da hukuk
dışı pek çok kanun Sayın Cumhurbaşkanının
önüne gidiyor, eli alışmıştır,
bazılarını daha veto eder diye beklemiştim ama ne
yazık ki bu kanun dışında hiçbir kanunu veto etmediler. Bu,
ilk ve son veto edilen kanun olarak tarihteki yerini aldı.
Şimdi,
tabii, bu madde ile neyi kurtarıyor? Şu anda TÜRMOBa bağlı
bütün odalar seçimlerini eski yöntemle yaptılar. Yani isteyen tek liste
ile girdi, isteyen çok liste ile girdi. İşte, birkaç liste ile
girenlerden hangi liste çok oy almışsa o listedekiler seçildi,
doğal olarak öbür listedekiler seçilemedi. Yani bir anlamda blok liste
uygulaması devam ediyor. Bundan sonra, nispi temsil denilen garip bir
yöntem uygulanmaya başlanacak. Bu, hukuka aykırı. Burada birkaç
kez misal olarak da anlattım, tekrar isterseniz anlatayım. Özellikle
bizi izleyen vatandaşlarımız açısından bunu söylemek
istiyorum. 1.000 üyesi olan bir odada seçim
yapıldığını düşünelim ve bunun 5 tane yönetim
kurulu üyesi olduğunu varsayalım. Şimdi, iki liste girsin, biri
yüzde 20 oy alsın yani 200 oy alsın, öbürü 800 oy alsın. Burada
deniliyor ki 200 oy alan da 1 kişiyi seçmiş olur, 800 oy alan 4
kişi seçmiş olur. Peki, liste hâlinde girildiğine göre, 5
kişilik listede herkes 800 oy almıştır, o 800 oy alan kimi
o listeden çıkaracaksınız ki onun yerine 200 oy almış
birisini seçilmiş sayacaksınız?
Böyle bir garip,
hukuk dışı yöntem, ne yazık ki bu yasayla sistemimize
girmiş oldu. Şu ana kadar, hiçbir sivil toplum örgütünde, ne Barolar
Birliğinde ne Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinde ne TOBBda ne
TESKte ne KESKte hiçbirinde uygulanmıyor, ilk kez TÜRMOBda bu
başlanıyor ve o müzakerelerde AKP yetkililerinin
açıklamalarından öğreniyoruz ki, bu bir adımdır,
bundan sonra diğer birliklerde de bu yöntemi getireceğiz. Niçin AKP
bunda ısrarlıdır? Çünkü, bu odalarda, oraların
yapısı itibarıyla, oraların biraz farklı duruşu
itibarıyla varlık gösteremiyor. Öyleyse, ben orada nispi temsil
yoluyla bir pay alayım arayışı içinde bunu yapmaya
çalışıyor.
Bu yasa bugün
burada çoğunluğunuz tarafından kabul edildiğinde, biz bunu
Anayasa Mahkemesine götüreceğiz; müzakereler sırasında da onu
ifade etmiştim. Çünkü, bu Yasanın, bize göre, hukuka
aykırı, Anayasamıza aykırı pek çok noktası var;
en önemlileri de biraz önce anlattığım gibi.
Şimdi,
biliyorsunuz, bazı odalarda başkanlar iki dönemden fazla seçilmesin
diye hükümler getirildi. Bu, TESKte uygulanmıştı, daha sonra
vazgeçildi. Barolar Birliğinde, barolarda uygulanıyordu, vazgeçildi.
Sadece şimdi TÜRMOBda, gene TÜRMOB Başkanı ve oda
başkanları iki dönemden fazla seçilemez hükmü getiriliyor. Yani
oradaki delegenin, oradaki üyenin çoğunluğu tarafından
seçiliyorsa, bir yöneticinin, bir başkanın iki kez, üç kez, dört kez
seçilmesinde ne sakınca var değerli arkadaşlarım? Hiç kimse
delegenin, üyenin kafasına sopa vurarak oraya seçilmiyor. Özgür iradeleriyle
insanlar toplanıyorlar, seçiyorlar.
Bir de
zannediliyor ki herkes bu odalara başkan olmak için
yarışıyor. Üç beş tane büyük odada belki böyle
yarış var, ama diğer odalarımızın
çoğunluğunda, biraz bu işten anlayan, çevresinde
saygınlığı olan insanı biz hep rica minnet oraya
başkan seçeriz. Buna iki dönem geçti, artık sen başkan
olamazsın dediğiniz zaman, üye sayısı az olan
odalarımızda başkan bulmakta zorluk çekeriz.
Bir de mesela
sendikalarda, TOBBda bir kişi hem bir odanın başkanı
olabilir hem TOBB yönetim kurulu üyesi olabilir, ama TÜRMOBda bu olamaz
deniliyor. Yani TÜRMOBda TÜRMOB yönetimine oda başkanlığı
yapan birisi seçilemez deniliyor. Bu niye? Bunların hepsi
Mayıs
ayında da sık sık huzurunuza gelerek anlatmıştım,
bu yasa biraz belli şahısları hedef alan bir yasa.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) Oysa yasalar genel olur,
soyut olur. Ama bu yasaya baktığımız zaman şu,
şu, şu kimseler TÜRMOB yönetimine gelmesin deniliyor, şu
kimseler artık odaların yönetimine seçilemesin deniliyor. Bu
yasayı birkaç kişinin oraya resmini ve adını koyarak
yapmış olsaydık çok kısa bir yasa olurdu ve hiç kimseyi de
yormamış olurduk. Ama, ne yazık ki, bunun yerine, böyle uzun
tanımlarla, belli kişileri amaçlayan, o kişilerin tekrar oda ve
TÜRMOB yönetimine gelmesini engellemeye çalışan bir yasadır.
Getirilen hükümlerin büyük çoğunluğu Anayasaya, hukuka
aykırıdır. Umarım ve dilerim ki Anayasa Mahkemesinden bu
yanlış dönecektir.
İkinci defa
huzurunuza getirilen bu tasarı AKPnin inadı yüzünden gelmiştir.
Bu Meclis boşu boşuna işgal edilmiştir.
Ben tekrar
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özyürek.
Geçici madde 10
üzerinde gruplar ve şahıslar adına başka söz talebi yok.
Soru yok.
Bir önerge var,
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 231 sıra sayılı 5760 sayılı Kanunun çerçeve 20
nci maddesi ile 3568 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen geçici 10 uncu
maddenin ikinci fıkrasında geçen 31/12/2008 tarihinin 31/12/2009
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hüseyin
Mert Harun
Öztürk
İstanbul İzmir
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
HÜSEYİN MERT
(İstanbul) Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Mert, buyurunuz efendim.
HÜSEYİN MERT
(İstanbul) Sayın Başkanım, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi şahsım ve Demokratik
Sol Parti adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, yaklaşık iki ay kadar önce bu Meclis
çatısı altında bir yasama süreci yaşadık. 3568
sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ve Yeminli Mali
Müşavirler Kanununda çok önemli birtakım değişiklikler
yaşandı. Bu süreç içerisinde, yaklaşık yirmi
yıllık süreç içerisinde gerek meslekteki gelişmeler gerek
ülkedeki gelişmeler, Avrupa Birliği, Basel kriterleri ve diğer
gelişmeler sonucunda bu değişikliklerin bir kısmı
şüphesiz ki acil gerekliydi. Daha bunun gibi birtakım
değişiklikler de gerekliydi. Bunlar içerisinde oldukça
değişmesi gereken gerekli değişiklikler vardı. Bunun
yanı sıra çeşitli önergeler verdik, önergeler verildi. Bu
önergelerin içerisinde kabul edilenler oldu, edilmeyenler oldu. Bunların
yanı sıra yine öyle maddeler vardı ki doğrudan
odaların seçimleriyle ilgili, seçimlerin usulleri ve sürelerle ilgili,
odaların yönetim süreleri ve diğer kurulların süreleriyle ilgili
birtakım maddeler vardı. Bu
maddelere tabii ki
itirazlarımız söz konusuydu. Buna iki açıdan itiraz ettik, hem
esastan itiraz etmiştik hem de usulden itiraz etmiştik.
Esastan itiraz
ettik, çünkü yönetimde nispi temsil gerçekten hiç demokratik olmayan bir
yönetim şekli. Evet, odalar içerisinde çeşitli görüşlere mensup
arkadaşlarımız var, ama buradaki bütün meslekteki
arkadaşlarımız bunu biliyor ki, hangi gruptan olursa olsun,
hangi kanattan olursa olsun, gerek yetişme şekilleriyle gerek
meslekteki tecrübeleriyle bu arkadaşlarımız kendi
başlarına geldikleri zaman yönetimde çok daha başarılı
olurlar ve mesleğe veya odalarına gerçekten birtakım
katkılarda bulunurlar. Ama farklı düşüncelerdeki insanların
aynı yönetim kadroları içerisinde olmaları demokratik süreçte
çok fazla kabul edilebilir bir yönetim şekli değil. Genel kurullarda
muhakkak ki olacaktır ama yönetimlerde bunun olması düşünülemez.
Usulden de itiraz
etmiştik, çünkü seçimler başlamıştı o arada. Bir
kısım odalarımızın seçimleri
yapılmıştı, diğerleri duruyordu. Hâlâ daha işte,
örneğin, TÜRMOBun genel kurulu yapılmadı. Bu yasa
yürürlüğe girdikten sonra yeni açılan odaların seçimleri olacak
vesaire
Bunun yanı
sıra çeşitli odaların ve birliklerin katılımıyla
birtakım basın ilanları verildi. Kamuoyuna bu sürecin doğru
olmadığı izah edilmeye çalışıldı ve bütün
bunların sonucunda da Sayın Cumhurbaşkanımız bu
Yasayı, bu maddesini gerekçe göstererek geri gönderdi ve şimdi, geçtiğimiz
iki üç hafta ya da bir ay kadar önce komisyondan çıktı.
Çıkış şekli gerçekten çok ilginç. 31/12/2008e kadar eski
hükümler geçerli, 31/12/2008den yahut 1/1/2009tan itibaren yeni hükümler
geçerli. Bu arada yapılacak olan odaların seçimleri olacak-olmayacak,
onu düşünmüyorum ama bu maddenin veya bu şekilde düzeltilmesinin çok
açık ve net bir anlamı var: Biz, 1/1/2009tan sonra bu seçimleri
yenileyeceğiz ve yeniden seçimler yapılacak. Oluşmuş olan
kurullar henüz yılını dahi doldurmadan yeniden seçilecek. Bunun
benim için tek anlamı budur.
Sayın
Cumhurbaşkanının bunu geri gönderme gerekçesinde seçimlerin
başlamış olması vardı. Şu anda yönetimler
görevine başladı ve yasal süreçleri de iki sene. Eğer ille bu
değişiklikler yapılacaksa, bu yasa değiştirilecekse,
değiştirilebilir ama hiç olmazsa Anayasa Mahkemesinin yani hukuki sürecin
beklenmesi, mevcut yönetimlerin huzur içerisinde çalışması
beklenebilir ve sonuçta yine bu yasa hükümlerine göre iki sene sonra bu seçim
yenilenir veya zamanı geldiği için zaten doğal olarak
yapılır ve yeni yasa yürürlüğe girer. Ama burada açık ve net
bir şekilde görüyoruz ki Adalet ve Kalkınma Partisi gerek bürokrasi
içerisinde gerek bazı sendika ve odalardaki birtakım
kadrolaşmalarını hemen hemen tamamladı ve şimdi
Türkiye'nin en seçkin, en nadide, en güçlü, en çağdaş
kurumlarından biri olan TÜRMOBa göz dikti. Benim burada
anladığım budur. Bu nedenle, hiç olmazsa bu seçim döneminin
tamamlanması için 31/12/2008 yerine bu seçim tarihinin 31/12/2009 olarak
değiştirilmesini öneriyorum.
Önergeme destek
vermenizi istirham ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ederim.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Mert.
Karar yeter
sayısı arıyorum ve önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.29
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 18.39
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129uncu
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
231 sıra
sayılı Kanunun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Madde üzerinde
verilen, İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert ile İzmir Milletvekili
Harun Öztürkün önergesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yok.
Beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.40
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.45
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129uncu
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
231 sıra
sayılı Kanunun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Madde üzerinde
verilen, İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert ile İzmir Milletvekili
Harun Öztürkün önergesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, MHP de veriyor.
BAŞKAN
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Kanunun tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Kanun kabul
edilmiştir.
5inci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında
İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında
İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/573) (S. Sayısı:
232)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı
sırada yer alan, Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısı ile
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
6.- Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısı
ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporları (1/566) (S. Sayısı: 255)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın
milletvekilleri, bundan sonra komisyonların bulunamayacağı
anlaşıldığından, alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 15 Temmuz
2008 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati : 18.48