DÖNEM: 23 CİLT: 25 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
131inci
Birleşim
16 Temmuz 2008 Çarşamba
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMA
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, uluslararası nakliyat sektöründe
yaşanan sıkıntılara ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylaninin, Hakkâri ilinin eğitim sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoyun, özel eğitim kurumları ve engellilerin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın (6/774) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/78)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani ve 20 milletvekilinin, siyasette sivil-asker
ilişkileri ve bazı iddiaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/247)
2.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 milletvekilinin, Edirne ilinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/248)
3.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır ve 25 milletvekilinin, Samsundaki işsizlik
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/249)
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve
Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/363, 1/494) (S. Sayısı: 237)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Bahreyn Krallığı Hükümeti Arasında
Askeri İş Birliğine Dair Çerçeve Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/449) (S.
Sayısı: 137)
3.- Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 269)
4.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/559) (S. Sayısı: 234)
5.- Elektronik
Haberleşme Kanunu Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporları (1/566) (S.
Sayısı: 255)
6.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38
Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257)
7.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/573) (S. Sayısı: 232)
8.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/557) (S. Sayısı: 259)
9.-
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği
Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/597) (S.
Sayısı: 268)
10.-
İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 4 Milletvekili ile
Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 24 Milletvekilinin; Denizde Can ve Mal
Koruma Hakkında Kanun ve Limanlar Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (2/275, 2/264) (S. Sayısı: 261)
VII.-
OYLAMALAR
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Bahreyn Krallığı Hükümeti Arasında
Askeri İş Birliğine Dair Çerçeve Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısının oylaması
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, bazı cenazelerin
teslimine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin
cevabı (7/3052)
2.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, esnaf ve sanatkârların ekonomik
zorluklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/3903)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Erbaa HES projesine ilişkin sorusu
ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/3917)
4.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, Köye Dönüş ve
Rehabilitasyon Projesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalayın cevabı (7/3927)
5.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, kirlilik izlemelerine ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/3978)
6.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Şebinkarahisardaki hidroelektrik
santrallerinin sulamaya etkisine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/3979)
7.- Kayseri
Milletvekili Sabahattin Çakmakoğlunun, Kayseride yapılan sulama
kanallarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/3980)
8.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, tehlikeli atıkların bertarafına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/3981)
9.- Samsun
Milletvekili Osman Çakırın, Çarşamba ve Terme ovaları
drenaj çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/3982)
10.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, ağaçlandırma
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı (7/4041)
11.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, Demirköy ilçesindeki orman
kadastrosuna ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/4042)
12.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, Kofçaz ilçesindeki bazı
çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/4043)
13.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Berdan Nehrinin
ıslahına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/4105)
14.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, bir milletvekilinin sarf ettiği sözlere ve
kütüphaneden ödünç alınan bazı yayınlara ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdilin cevabı
(7/4425)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00te açılarak dört oturum yaptı.
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, buğday hasadı ve Toprak
Mahsulleri Ofisinin buğday alımına,
Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, hasat mevsiminde çiftçilerin durumuna,
İlişkin
gündem dışı konuşmalarına Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
Siirt
Milletvekili M. Yılmaz Helvacıoğlu, dış müteahhitlik
hizmetlerine ilişkin gündem dışı bir konuşma
yaptı.
TBMM
Başkanlığınca, Plan ve Bütçe Komisyonunun, (1/263) esas
numaralı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının esas komisyon olarak kendisine havale edilmesine
ilişkin istemi Genel Kurulun bilgisine sunuldu; tezkerede belirtilen istem
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunca da uygun
bulunduğundan, gereğinin Başkanlıkça yerine
getirildiği bildirildi.
Hırvatistan
Parlamentosu Dış Politika Komitesinin vaki davetine istinaden,
Hırvatistana resmî ziyarette bulunacak olan TBMM
Dışişleri,
Çin Ulusal Halk
Meclisi İçişleri ve Adalet Komisyonunun vaki davetine istinaden, Çin
Halk Cumhuriyetine resmî ziyarette bulunacak olan TBMM Adalet,
Komisyonları
üyelerinden oluşan Parlamento heyetlerini oluşturmak üzere siyasi
parti gruplarınca bildirilen isimlere ilişkin Başkanlık
tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
264 sıra
sayılı Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin geri verilmesine ilişkin Plan ve Bütçe
Komisyonu Başkanlığının tezkeresi okundu; gündemde
bulunan teklifin komisyona geri verildiği bildirildi.
Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 19 milletvekilinin, deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde (10/245),
İstanbul
Milletvekili Mithat Melen ve 20 milletvekilinin, başta İstanbul olmak
üzere ülkemizdeki deprem riskinin araştırılarak (10/246),
Alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması;
İstanbul
Milletvekili Birgen Keleş ve 21 milletvekilinin, Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisinde hazırlanan Türkiye ile ilgili raporlar ve Türk
heyetinin tutumu konusunda genel görüşme (8/6);
Açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı;
(10/16, 19, 36,
41, 51, 103) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu
Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin bir ay
uzatılmasına ilişkin tezkeresi okundu; komisyona bir aylık
ek süre verildiği,
Açıklandı.
Dilekçe
Komisyonunun, Komisyonun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu
dönemde de çalışabilmesi talebinin uygun görüldüğüne
ilişkin Başkanlık;
Devlet
Bakanı Kürşad Tüzmenin Moldovaya,
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğanın Nahcıvan-Azerbaycana,
Yaptıkları
resmî ziyarete refakat eden heyetlere iştirak etmesi uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık;
Tezkereleri kabul
edildi.
Gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön
Görüşmeler kısmının 27, 29, 56, 189, 190 ve 191inci
sıralarındaki 10/60, 10/63, 10/99, 10/242, 10/243, 10/244 ile biraz
önce okunan 10/245 ve 10/246 esas numaralı deprem ile ilgili Meclis
araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun
22/07/2008 Salı günkü birleşiminde birleştirilerek birlikte
yapılmasına; bu birleşimde sözlü soruların
görüşülmemesine; gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 72,
64, 70, 4, 7, 3, 131, 164, 136, 49, 69 ve 163üncü sıralarında yer
alan 237, 137, 234, 255, 257, 232, 259, 268, 266, 89, 229 ve 267 sıra
sayılı Kanun Tasarı ve Tekliflerinin bu kısmın 1, 2,
4, 5, 6, 7, 8, 9, 14, 18, 20 ve 21inci sıralarına
alınmasına; gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve
bastırılarak dağıtılan 269 sıra sayılı
Kanun Tasarısının kırksekiz saat geçmeden bu
kısmın 3üncü sırasına alınmasına ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 237 ve
269 sıra sayılı Kanun Tasarılarının İç
Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ve
bölümlerinin ekte yer alan cetvellerdeki şekliyle olmasına
ilişkin AK Parti Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra,
kabul edildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasına alınan ve İç Tüzükün 91inci maddesi
kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesi kararlaştırılmış olan Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının (1/363, 1/494) (S.
Sayısı: 237) görüşmelerine başlanılarak tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlandı, maddelerine geçilmesi kabul edildi.
16 Temmuz 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00te toplanmak
üzere birleşime 19.45te son verildi.
|
|
|
Meral
AKŞENER |
|
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
Yusuf
COŞKUN |
|
Harun
TÜFEKCİ |
|
|
Bingöl |
|
Konya |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 188
II.- GELEN KÂĞITLAR
16 Temmuz 2008 Çarşamba
Raporlar
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve Antalya Milletvekili Mevlüt
Çavuşoğlunun; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Sadık Badak
ve 5 Milletvekilinin; Kadastro Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Osman
Kaptan ve 4 Milletvekilinin; Türk Ceza Yasasında Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/283,
2/270, 2/277) (S.Sayısı: 272) (Dağıtma tarihi: 16.7.2008)
(GÜNDEME)
2.- Kamu
İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (1/627) (S.Sayısı: 273) (Dağıtma tarihi: 16.7.2008)
(GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, elektrik zammına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/864)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)
2.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, 2 Temmuz Sivas olayları
davasına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/865)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının bir işlemine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4371)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/6/2008)
2.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, kamu bankalarının
sponsorluk ve reklam bedellerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4372) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)
3.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Almanyada 9 Türkün öldüğü
yangın olayının soruşturmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4373)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)
4.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, THYnin bir broşüründeki Türkiye
haritasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4374) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)
5.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, bir grup TÜPRAŞ hissesinin
satışındaki kamu zararı iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4375)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)
6.- Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlunun, fiyat farkı
esaslarının yeniden düzenlenmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4376) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2/7/2008)
7.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, Yatağan İlçesindeki istimlak bedellerine
ve bir TOKİ projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4377) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)
8.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın, bir haber
ajansına baskı yapıldığı iddialarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4378)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)
9.- Samsun
Milletvekili Cemal Yılmaz Demirin, bir merkez valisi hakkında
işlem başlatılıp başlatılmadığına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4379)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)
10.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, bir milletvekilinin sarf ettiği
bazı sözlere yönelik soruşturma talebine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4380)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)
11.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Ergenekon Soruşturmasındaki
göz altına almalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4381) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)
12.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhanın, prim borçlularına kredi imkanı
sağlanmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4382)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)
13.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, İncirlik Üssünde sigortasız
çalışan işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4383)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)
14.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Nurdağı Belediye
Başkanı hakkındaki bazı iddialara ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4384) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)
15.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, orman yangınları
önlemlerine ve ormanların geliştirilmesine ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4385)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)
16.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, İzmir-Aliağada
yapılacak termik santrale ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4386) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1/7/2008)
17.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, İzmirdeki maden
aramalarına ve enerji kaynaklarına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4387)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)
18.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, elektrik zammına ve alternatif enerji
kaynaklarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4388) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/6/2008)
19.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhanın, rüzgar santrali lisans
başvurularına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4389) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1/7/2008)
20.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, Aliağada yapılacak
termik santrale ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4390) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1/7/2008)
21.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, Yatağan İlçesindeki
kamulaştırmalara ve bir TOKİ projesine ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4391)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)
22.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytokun, rüzgar enerjisine ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4392) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2/7/2008)
23.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Karabük Belediye
Başkanının festivaldeki tutumuna ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4393)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)
24.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, bir mitingde yaşanan bir olaya
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4394) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)
25.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Ege Bölgesinde kaybolan
kişilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4395) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)
26.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmazın, Bakanlık
çalışanlarının özlük haklarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4396)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)
27.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmazın, Şarkikaraağaç
İlçesindeki bazı köylerin kanalizasyon ve bir kasabanın yol
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4397) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)
28.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytokun, ATO Başkanının odasında
bulunan silaha ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4398) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)
29.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, Milas
Kaymakamının görevden alınmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4399)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)
30.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhanın, Akhisar Sigara Fabrikasına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4400)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)
31.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhanın, sulamada ve köy içme sularında
kullanılan elektrik borçlarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4401) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1/7/2008)
32.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, İzmirin şebeke suyunun
kalitesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4402) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)
33.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, Kırım Kongo kanamalı
ateşine karşı alınan tedbirlere ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4403)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)
34.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanada aile hekimliği uygulamasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4404) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)
35.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, Kastamonu Doğum ve Çocuk Hastanesinin
kadro durumuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4405) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)
36.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, Datça Devlet Hastanesinin uzman doktor
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4406) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)
37.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhanın, ayakkabıcılık sektöründeki
sorunlara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4407) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)
38.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, küçük esnaf,
sanatkar ve bakkalların sorunlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4408)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)
39.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, çiftçilerin bazı
sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4409) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/6/2008)
40.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhanın, Akhisarda zeytinciliğin desteklenmesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4410) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)
41.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, Gübretaşın İranda
gübre fabrikası almasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4411)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)
42.- Trabzon
Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlunun, çay eksperlerinin özlük
haklarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4412) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1/7/2008)
43.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, TMOnun depo stokları ile
yatırımlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4413)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)
44.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçerin, keneyle mücadeleye yönelik ilaç ihalesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4414) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)
45.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, çiftçi borçlarının
ertelenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4415) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2/7/2008)
46.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, hayvancılık
desteklemesinden yararlanamayan üreticilere ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4416)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)
47.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, Sabah-ATVde hissesi bulunan küçük
yatırımcılara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi
(7/4417) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)
48.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, Anamur
Gümrüğüne ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru
önergesi (7/4418) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)
49.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Döner Sermaye İşletmesi Merkez
Müdürlüğüne yapılan bir atamaya ve Müzekart projesine ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4419)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)
50.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, İncirlikteki ABD üssünde nükleer silah
bulunduğu iddialarına ilişkin Millî Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4420) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/6/2008)
51.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, SBSdeki bir soruya ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4421)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)
52.- Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlunun, KPSS sonuçlarına göre
yerleştirmelerde yaşanan bir soruna ilişkin Devlet
Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi
(7/4422) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)
53.- Trabzon
Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlunun, kadastro
çalışmalarındaki askı süresine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4423) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)
54.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, E-90 karayolunun iyileştirilmesine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4424) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)
55.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, bir milletvekilinin sarf ettiği sözlere ve
kütüphaneden ödünç alınan bazı yayınlara ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi
(7/4425) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/7/2008)
Meclis Araştırması Önergeleri
1- Hakkari
Milletvekili Hamit Geylani ve 20 Milletvekilinin, siyasette sivil-asker
ilişkileri ve bazı iddiaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi. (10/247) (Başkanlığa geliş tarihi:
3.7.2008)
2- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 milletvekilinin, Edirne İlinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi. (10/248) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9.7.2008)
3- Samsun
Milletvekili Osman Çakır ve 25 milletvekilinin, Samsundaki işsizlik
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi. (10/249) (Başkanlığa
geliş tarihi:9.7.2008)
16 Temmuz 2008 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER:Harun
TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 131inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri beşer dakikadır.
Hükûmet konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin süresi yirmi
dakikadır.
Gündem dışı ilk söz, uluslararası nakliyatta
yaşanan sıkıntılarla ilgili söz isteyen İstanbul
Milletvekili Çetin Soysala aittir.
Sayın Soysal, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysalın, uluslararası nakliyat sektöründe yaşanan
sıkıntılara ilişkin gündem dışı
konuşması
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; uluslararası nakliyatta yaşanan
sorunlarla ilgili olarak gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Bulgaristan, Kapıkule
Sınır Kapısından çıkış yapan Türkiyeye ait
her tırdan, 28 Haziran 2008 tarihinden itibaren 270 doların üzerinde
geçiş ücreti almaya başladı. Bunun üzerine, Uluslararası
Nakliyeciler Derneği sıkıntılarını ortaya koymak,
seslerini, feryatlarını duyurmak için bir dizi eylem
gerçekleştirdi. Nakliyeciler, 1 Temmuzda Kapıkule Sınır
Kapısında, 11 Temmuzda ise Ankarada protesto eylemi için bir araya
geldiler.
Aslında bu işin geçmişi 2007 yılının
Ocak ayına dayanıyor. Bulgaristan ile Türkiye arasında
görüşmelerin ardından karşılıklı olarak bir
protokol metni hazırlandı. Bu metnin taraflarca 2007 tarihine kadar
imzalanması gerekiyordu. Bulgaristan buna uydu ve protokol metnini
imzalamaya yanaştı ancak ne yazık ki Kara
Ulaştırması Genel Müdürlüğü metne imza koymaktan
kaçındı. Bunun sonucunda, uluslararası nakliyatta 45 bin araçla
400 bin kişiye istihdam sağlayan, ihracatın yani Türkiyenin
gerçekleştirmiş olduğu ihracatın yüzde 53ünü
taşıyan, yıllık 6 milyar dolarlık bir girdi
sağlayan bu sektör çok önemli bir sıkıntıya
düşmüş oldu. Bir de üstüne, Bulgaristanın uluslararası
hukuka aykırı olarak başlattığı ücretli
geçiş uygulaması geldi ve sorun gerçekten büyüdü.
Bulgaristan hükûmetinin başlattığı bu
uygulama, Türk ekonomisine 100 milyon doların üzerinde bir ek maliyet
getirmektedir. Taşımacılıkta akaryakıta yapılan
zamlarla zaten zor duruma giren sektör, bir de böyle bir ek maliyeti
taşıyamaz ve kaldıramaz. Bu kadar önemli, yüksek ve ek maliyeti
engellemenin önüne geçme fırsatını değerlendiremeyen
iktidar, hâlâ bu konuyla ilgilenmemektedir, duyarsız kalmaktadır,
sessiz kalmaktadır. Sektörün bu ek maliyetle alacağı darbenin
ihracatımıza çok ciddi yansımaları olacaktır.
Uluslararası alandaki rekabet gücümüzü olumsuz etkileyecek ve sonuçta
iktidarın bu duyarsızlığının faturası yine
ülkemize, Türkiyeye çıkacaktır. Bu nedenle, önlemlerin acil olarak
alınması ve bir sonraki adım için alternatif planların
yapılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu kadar yüksek bir istihdam ve
ekonomiye girdi sağlayan bu sektörün yaşadığı
sıkıntılara iktidarın duyarsız kalması
anlaşılabilir bir tavır değildir. İşsizliğin
her gün arttığı, ekonomik olarak büyük
sıkıntıların her geçen gün fazlalaştığı
ülkemizde, AKP Hükûmetinin mevcut istihdam ve ekonomiyi dahi koruyabilecek
beceri ve anlayışa sahip olmadığı
anlaşılmakta ve görülmektedir. Sektörün önemi, istihdam ettiği
kişi sayısı ve ülkemize sağladığı ekonomik
getiriler ortadayken bu aymazlık kabul edilebilir bir durum değildir.
Bulgaristan ile Türkiyenin ortaklaşa oluşturdukları protokol
metni, sektör çalışanlarının temsil edildiği meslek
örgütlerince son derece iyi bir metin olarak değerlendirilmektedir.
Ulaştırma Bakanlığı ve Bakanlığa
bağlı kurumların bu konuda bu kadar vurdumduymaz
davranmalarını anlamak mümkün değildir. 2007 Mayıs
ayına kadar imzalanması gereken bu metnin imzalanmamasının
nedenini gerçekten anlamakta zorluk çekiyoruz. İktidarın bu gecikmesi
nedeniyle ekonomimize 100 milyon doların üzerinde ek maliyet
çıkması ve bunun faturasını, bedelini Türkiyenin ödemesi
gerçekten kabul edilebilir gibi değil. Tabii ki bu ek maliyetin sorumlusu
ve zamanlamayı yapamayan maalesef iktidar partisidir. Ancak doğan
sonuçlar açısından sıkıntıyı sektör ve sektör
çalışanları bire bir yaşamaktadır.
Değerli milletvekilleri, sorunun çözümü için hemen harekete
geçilmelidir. Hükûmetler arasında en kısa zamanda görüşme
yapılmalı ve ilgili bakanlar konuyla yakinen ilgilenmelidir. Sorunun
mağduru olan sektör çalışanları temsil edildiği meslek
örgütleriyle görüşmeli ve çözüm için ciddi adımlar
atılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Soysal, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ÇETİN SOYSAL (Devamla) Sağ olun.
Sadece taşımacılık sektörü değil, tekstil
ve tarım ürünlerinde de, bu sektörlerde de büyük zararlar gelecektir.
Uluslararası hukuk ve taşımacılık kuralları bu
aykırı yasayı kabul etmemektedir. Örneğin, Yunanistan
üzerinden geçişler söz konusu olmuş olsa bu ücretler ödenmeyecektir.
Bulgaristanın bu uygulamasına karşı kesinlikle bir tepki
gösterilmeli ve masaya oturulmalıdır. Ne yazık ki
Ulaştırma Bakanlığı bu konuda sesini
çıkartmamakta, sessiz kalmakta, ilgisiz kalmaktadır. Aynı şekilde
Dışişleri Bakanı da bu konuda duyarsız
kalmaktadır ve Dışişleri Bakanını gören varsa
lütfen kendisine rica etsin, bu konuyla ilgili çaba sarf etsin. Çünkü
Dışişleri Bakanının adı var, kendi ne yazık
ki yok.
Değerli arkadaşlarım, bu soruna ciddi şekilde
el atılması gerektiğini düşünüyor, sözüm bittiği için
hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Soysal.
Gündem dışı ikinci söz, Hakkârinin eğitim
sorunları ile ÖSS ve OKS sınavlarındaki
başarısızlığı hakkında söz isteyen Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylaniye aittir.
Sayın Geylani, buyurun efendim. (DTP sıralarından
alkışlar)
2.- Hakkâri Milletvekili Hamit
Geylaninin, Hakkâri ilinin eğitim sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gündem dışı konuşmama
başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hakkâri ilimizde başta sağlık, eğitim ve
sosyal yaşamın her alanı hep yok
sayılmıştır. Maalesef 2008 yılı ortaöğretim
kurumları sınavında sonuncu, öğrenci seçme sınavında
ise Ardahan ilimizden sonra ikinci olmuştur. Bu, aynı zamanda,
yıllardır devam eden bir sonuçtur. Üzülerek söylüyorum, Hakkâri,
kamuoyunda, genellikle çatışma, operasyon, ölüm ve hukuk
dışı çetelerle gündeme gelmekte veya sondan birincilikle ÖSS ve
OKS sınav sonuçlarında bilinmektedir.
Değerli arkadaşlar, sizlere Hakkârinin doğal
güzelliklerinden veya devam etmesi gereken pozitif hizmetlerden söz etmek
isterdim ama ne yazık ki bir kez daha bölgedeki haksızlıklardan,
şiddet sarmalından, hukuk dışılıktan ve
ayrımcılıktan söz etmek zorunda kalıyorum.
Yıllardır süregelen baskı ve şiddet iklimi,
başta tüm özgürlükler olmak üzere, yaşamın her alanını
ve özellikle eğitimi de felç etmiştir. İşte bundandır,
halkımız, onuru ve özgürlüğü hariç, neredeyse her şeyinden
vazgeçmiştir.
Sürekli şiddet ve çatışma psikolojisi içerisinde
olan öğrencilerin bu ortamda başarı göstermeleri ve bunu
beklemek aşırı bir iyimserlik olur. Anılan olumsuzluklar
ilkokuldan üniversiteye kadar devam etmektedir.
Hakkâride hâlâ çok sayıda okulu olmayan köy bulunmakta, il
ve ilçe okulları dâhil birçok köy okulunda öğretmensizlikten
eğitim yapılamamaktadır. Köylerde daha çok vekil öğretmen
ya da ek ders karşılığı çalışanlarla durum
idare ediliyor. Şehir merkezlerindeki okullarda ise genellikle yeni
atanan, deneyimsiz ve stajyer öğretmenler görevlendirilmektedir. Bunlar da
biraz deneyim kazandıktan sonra tayin derdine düşüyorlar. Bunu
önlemek için, Hakkârinin bir sürgün ili olmadığını
kanıtlayacak sosyal ve yasal önlemlerin alınması gerekiyor.
Bugün itibarıyla Hakkâride yaklaşık 1.100 öğretmen
açığı bulunmakta, başta kız öğrencilere olmak
üzere, hiçbir şekilde yurt hizmeti de sunulmamaktadır. Bunun
sorumlusu da kuşkusuz, işbaşındaki AKP Hükûmetidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hakkâri ve
diğer bölge illerinin ÖSS ve OKS sınavlarında
başarılı olmayışının temel nedeni,
öğrencilerin kendi ana dilinde eğitim görmemelerinden kaynaklı
olduğu ve ayrıca çözüm bekleyen ayrı bir sorun olduğunun
altını burada çizerek belirtmek istiyorum. Çünkü, bilimsel olarak her
birey ana dilinde daha güvenli ve daha üretkendir. Ana dilleri yasaklamak, bu
nedenle eğitimde başarısız kılmak, bireylere
verilebilecek en büyük ağır cezadır.
Değerli milletvekilleri, bakınız, demokrasiyi
uygulayan ve demokrasiye geçiş iradesi gösteren ülkelerde, farklı
kültürlere sahip toplulukların, dillerini özgürce kullanma, ana dilde
eğitim ve kültürünü geliştirme hakları
sağlanmıştır. Artık, çağımızda, ana dil
eğitimi yükümlülük olmaktan çıkmış, bir vazgeçilmezlik
durumuna gelmiştir. Her ülke kendi toplumsal dokusu, siyasi rejimi ve
uygar dünyadaki konumu gereği belirlediği yöntemlerle dil
farklılığı ve buna yönelik eğitim sorununu
çözmektedir.
Değerli milletvekilleri, Hakkâride öğrencilerin
sınavlarda başarısız olmasının bir nedeni de
özellikle dershane öğrencileri üzerindeki baskı ve kitlesel
gözaltılardır. Bu da öğrencilerin psikolojini bozmakta,
sınava motive olmalarını engellemektedir.
Ne yazık ki bu sistemde bir gözaltı ve bir de
hasıraltı etme kültürü vardır. Bakınız, sistem, ana
dil ve düşünce özgürlüğünden, demokrasiden, eşitlikten
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Geylani, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
HAMİT GEYLANİ (Devamla) -
toplumsal barıştan,
çağdaş hukuktan söz edenlerin bütün söylemlerinden korktuğu için
kitlesel gözaltı yapıyor ama aynı sistem, Meclis iradesini
sıfırlayanların, muhtıra ve acil eylem plan sahiplerinin,
darbecilerin, yargının tepesini siyasallaştıranların,
ülkeyi talan edenlerin eylemlerini de ne yazık ki hep hasıraltı
ediyor. Ama hasırın altı çok şişmiş, tozlar
Ergenekon operasyonuyla yavaş yavaş dökülmeye başladı.
Evet, son olarak, demokratik istemlerin gözaltına ve
hukuksuzluğun da hasır altına alınmadığı,
eğitimdeki tüm ayrımcılığın da
sonlandığı özgür bir ülke dileğiyle hepinize saygılar
sunarım. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz, özel eğitim
kurumları ve engellilerin sorunlarıyla ilgili söz isteyen Bursa
Milletvekili Necati Özensoya aittir.
Sayın Özensoy, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Bursa Milletvekili Necati
Özensoyun, özel eğitim kurumları ve engellilerin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özel eğitim kurumları ve engellilerin sorunları
hakkında Milliyetçi Hareket Partili milletvekili olarak gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinize
saygılar sunuyorum.
Türkiyede özürlüler araştırması verilerine göre,
özürlü nüfusun nüfus içerisindeki oranı yüzde 12,29 olup
yaklaşık olarak 8,5 milyon özürlü tespit edilmiştir. Bu
yaklaşık 190-200 bin civarındaki özürlü
vatandaşımız bugünlerde sıkıntı içerisinde,
engellerin dışında ruhsal bunalım yaşamaktadır.
Bunun da nedeni, 2005 yılında yapılan bazı
değişikliklerle özel eğitim kurumlarının önünün
açılmasıyla birlikte, özel eğitim kurumlarının
açılmasıyla birlikte bu engellilere sağlanan eğitim
imkânlarının, maalesef, bugünlerde yapılacak olan kanun
değişiklikleriyle -yine bir ek maddedeki değişikliğin-
bu verilen hakların ellerinden alınmasıyla alakalıdır.
Değerli milletvekilleri, o gün yapılan yasayla birlikte,
eminim -2005 yılında yapılan yasa değişiklikleriyle
alakalı- Türkiyede birçok engelli ve engelli ailesi bu yapılan
değişikliklerle ilgili mevcut iktidara dua etmiş ve
teşekkürlerini göndermiştir ama o günden bugüne yani
yaklaşık üç yıllık bir süre içerisinde, geldiğimiz
günde, maalesef, birtakım doğru olmayan veya mesnedi olmayan
gerekçelerle bu kanun değişikliğiyle ellerinden bu hakları
alınmak istenmektedir.
Bu konuyla alakalı sivil toplum kuruluşlarından,
engelli aileleri ve özel eğitim kurumları derneklerinden bizlere
gelenlerden bazı paragrafları sizlerle paylaşmak istiyorum: AK
PARTİ Hükûmeti bu yasayı çıkararak sosyal devlet olmanın en
güzel örneğini vermiştir. diyorlar.
Özel sektör tarafından engelli çocuklarımıza
sunulan eğitim hizmeti olumlu sonuçlarıyla çok hızlı bir
gelişme göstermiştir.
Yasa çıktığında özel eğitim alan çocuk
sayısı 30 bin civarındayken şu anda 190 bin civarında
olduğunu ifade ediyorlar.
Sunulan rehberlik hizmetleriyle ailelerin bilinç ve bilgi düzeyi
geliştirilmiş, çocukların durumları kabul görerek
eğitimlerini destekleme anlamında önemli adımlar
atılmıştır.
Şu anda Hükûmet veya daha doğrusu Meclis önemli bir
karar aşamasında. Genel Kurulda oylanacak yasa
değişikliğiyle engelliler yok sayılacak, evlerine,
kaderlerine terk edilecektir ya da engelli de olsa çocukların önemli
olduğu gerçeğini benimseyerek bu hizmeti sürdürmeye öncelikle karar
verecektir. Karar aşamasından sonra, Maliye
Bakanlığının gerekçe olarak sunduğu bu hizmetin
devlete getirdiği ekonomik yük, farklı boyutlarıyla, ilgili
kurumlar, kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları ve
akademisyenlerden oluşan bir komisyonda tartışılır ve
çözümler üretilir. Şu anda özel kurumlardan alınan hizmet yoluyla
sürdürülen uygulama biçimleriyle ailelere ve çocuklara sunulan bu çok önemli
hizmetin ekonomik boyutu, devlete olan maliyeti incelendiğinde, bir
çocuğun eğitim maliyeti devlete olan maliyete oranla 1/5 oranında
azalmaktadır. Tüm giderleri kayıt altında olan bir sektör olarak
devletten alınan gelirin önemli bir kısmı vergi olarak devlete
geri gelmektedir. İşsizliğin ciddi boyutlara
ulaştığı ülkemizde 40 bin kişiye istihdam
sağlayarak ülke ekonomisine katkı sunulmaktadır. Özel
eğitim kurumlarında çok daha iyi şartlarda, kaliteli hizmet
verilmektedir.
Sonuç olarak, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunuyla
yapılan Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısındaki ek 3 maddenin
komisyonda verilen önerge şeklinde değiştirilmesini talep
ediyorlar.
Bakın, buradan, bu konuyla alakalı Plan ve Bütçe
Komisyonunda önerge veren AK PARTİ milletvekillerine de seslenmek
istiyorum
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özensoy, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
NECATİ ÖZENSOY (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Burada, Sayın Lokman Ayvanın da yine o komisyona
gelerek ifade ettiği gibi, bu önergeyle ilgili imzalarına sahip
çıkmalarını diliyorlar. AK PARTİ Milletvekili Sayın
Lokman Ayva, yine bir gazeteye verdiği demeçte aynen şunları
söylüyor: Böyle şey olur mu? Hem Haydi kızlar okula diyeceksiniz
Ben de Haydi özürlüler eve mi diyeceğim? Arkadaşlar önergeden
imzalarını çektiler. Bu kadar ilkesizlik olmaz. Durumu özürlü
ailelerine anlatamam, kıyamet kopar.
Lütfen, bu konularda çok değerli çalışmaları
olan, sizin grubunuzun üyesi olan Lokman Ayvaya da kulak vererek ve 190 bin,
200 bin özürlü ve ailesine kulak vererek görüşülecek olan bu kanundaki
maddenin değiştirilerek tekrar bu engelli çocukların
eğitiminin devamını sağlamakta fayda var diyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere
vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A)
Önergeler
1.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın (6/774) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/78)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin sözlü sorular kısmının 347 nci
sırasında yer alan (6/774) esas numaralı sözlü soru önergemi
geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Alim
Işık
Kütahya
BAŞKAN Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Hakkâri Milletvekili Hamit
Geylani ve 20 milletvekilinin, siyasette sivil-asker ilişkileri ve
bazı iddiaların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/247)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Demokratik ülkelerde reel siyaset, hukuka uygun şekilde
kurulan siyasi partilerce yapılır. Yürütme ise, halkın
oylarıyla seçilmiş siyasi partilerin iktidara gelmesiyle kurulan
hükümet tarafından icra edilir.
Dünya siyasetinde silahlı kuvvetlerin önemi ve gelişimi
çok önemli bir yer tutmaktadır. Demokratikleşme sürecini
gerçekleştiren ülkelerde ordu ve siyaset birbirinden ayrı kurumlar olarak
işlev görmektedir. Ordu demokratik ülkelerde, sadece güvenlik
işlevini gerçekleştirmekle yükümlü olup, siyaset alanında hiç
yer almamaktadır. Oysa geri kalmış ve gelişmekte olan
ülkelerde, askeri kuvvetler, siyasete ya doğrudan ya da dolaylı
olarak müdahale etmekte ve siyaseti kendi çıkarları
doğrultusunda yönetmektedir.
Türkiye'de silahlı kuvvetler, Cumhuriyet tarihi boyunca her
zaman siyasetin etkin bir aktörü olmuş, siyasete yön vermiş,
gerçekleştirilen darbelerle politikacılar ve sivil halk sürekli
olarak hukuk dışı uygulamalara tabii tutulmuştur.
Türkiye'nin yakın tarihi, askeri darbeler, muhtıralar, gece
yarısı e-muhtıralar, eylem planlarıyla
anılmaktadır. Seçilmişler üzerindeki askeri müdahalenin korku
refleksi ve de vesayeti, Türkiye siyasi tarihinde belirleyici bir işlev
üstlenmiştir. Bu korku refleksini "Demokles'in
Kılıcı" gibi sürekli üzerinde hissetmek, özgür iradenin,
hür düşüncenin ve demokratik söylemin oluşmasına ciddi bir
engeldir.
Çağdaş demokrasilerde kurumlar ve kişiler, özgür
bir biçimde kendilerini ifade edip, yurttaşlığın
gereği olan görev ve sorumlulukları yerine getirdiği müddetçe
ancak özgür bir yurttaş olabilir. Korku sarmalındaki bireyler,
çağdaş ve demokratik anlamda ne özgür olabilirler, ne de
barış, huzur ve mutluluk içerisinde olabilirler.
Demokratik devletleri, demokratik olmayan devletlerden ayıran
en önemli hususlardan bir tanesi, temel siyasi kararların nihai olarak
kimin tarafından verildiğidir. Türkiye'de güvenlik, etnik, çok
kültürlülük ve dış düşman fobisi ve buna bağlı
yasaklar gibi nedenlerle, ordunun siyasette belirleyici rol
oynadığı görüntüsünü vermektedir.
Demokratik bir siyasi sistemin temel özelliklerinden biri,
seçilmiş siyasi otoritelerin seçilmemiş makamlar
karşısındaki üstünlüğüdür. Bu ilke, daha özel olarak
siyasi iktidar, silahlı kuvvetler ilişkisine
uygulandığında, silahlı kuvvetlerin siyasi otoritelerin
direktiflerine bağlı olmasını içerir. Türkiye'de ise, son
eylem planının da gösterdiği silahlı kuvvetler adeta
profesyonel düzeyde örgütlenmiş siyasi parti imajını
yaratmaktadır.
Sivil irade ve halkın temsiliyeti, yaygın ve
çağdaş demokrasiler içerisindeki yer ve değeri paha biçilemez.
Sivil otorite ve millet iradesinin egemenliği demokrasilerin
vazgeçilmezleri arasındadır. Son dönemlerde Türk Silahlı
Kuvvetleri, ele geçirilen ya da belli kesimler tarafından servis edilen
gizli belgelerle gazete manşetlerini süslemektedir. Demokratik bir hukuk
devletinde kabul edilmesi asla mümkün olmayan gizli planlar, eğer iddialar
doğruysa Türkiye'de askeri vesayetin hangi aşamada olduğunu
gözler önüne sermektedir. Yakın tarihimizde, Sarıkız ve
Ayışığı darbe planları ile Ergenekon
vakasıyla gelinen noktada, ordu içinde yuvalanan siyaset ve darbe
heveslilerini açığa çıkarmıştır.
Son olarak Taraf gazetesi, Genelkurmay'ın Türkiye'yi
Biçimlendirme Planı başlığıyla, Genelkurmay
çıkışlı olduğu iddia edilen Bilgi Destek Planı
ve Faaliyet Çizelgesi adlı bir belge yayınladı. Eylül 2007
tarihli plan, üst yargı organı başkanlarının,
gazetecilerin, kanaat önderlerinin TSK ile aynı paralelde hareket
etmelerinin sağlanması ve yönlendirilmesi, muhalif sanatçı ve
yazarların yıpratılması, yandaşlarına maddi ve
manevi destek sunulması, irticacı hareketlerin sorumlusu hükümete
ve yeni anayasa paketine karşıtlığın örgütlenmesi,
Kürt bölgesinde "teröre yardım ettikleri sürece" halkı
"rahatsız" edecek faaliyetlerin icrası, DTP'nin
"terörist olarak ilanı gibi bir dizi "eylem
kararı"nı içeriyor.
Kamuoyu tüm olanları büyük bir şaşkınlık
içerisinde izlemektedir. Ne var ki, gerek Genelkurmay tarafından, gerekse
de hükümet tarafından bu konuda ciddi bir açıklama gelmedi.
Genelkurmay söz konusu haberi yayınlayan gazeteyi yalanlamakla yetindi.
Önce "komuta katı tarafından onaylanmış böyle bir
resmi evrak veya plan kayıtlarda yoktur" denildi, sonra da
"böyle bir plan yoktur" denildi. Kamuoyuna yansıyan
Genelkurmay'ın "Türkiye'yi biçimlendirme planı"
hakkında ortaya atılan iddiaların derhal
aydınlatılması gerektiğini düşünüyoruz. Şayet
böyle bir plan mevcutsa demokrasiye ve hukuka yapılan bu darbenin tüm
sonuç ve sorumlularıyla ortaya konulması gerekmektedir.
Türkiye'de demokrasinin, parlamenter sistemin, insan
haklarının ve hukukun geleceği ve devamı için
"Genelkurmay'ın Toplumu Biçimlendirme Planı" için
Anayasamızın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri
gereğince Araştırma Komisyonu kurularak, söz konusu durumun
araştırılmasını saygılarımızla arz
ederiz.
1) Hamit Geylani (Hakkâri)
2) Ahmet Türk (Mardin)
3) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
4) Fatma Kurtulan (Van)
5) Emine Ayna (Mardin)
6) Ayla Akat Ata (Batman)
7) Sebahat Tuncel (İstanbul)
8) M. Nezir Karabaş (Bitlis)
9) Bengi Yıldız
(Batman)
10) Sırrı Sakık (Muş)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Özdal Üçer (Van)
13) Aysel Tuğluk (Diyarbakır)
14) Pervin Buldan
(Iğdır)
15) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
16) Akın Birdal (Diyarbakır)
17) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
18) Hasip Kaplan (Şırnak)
19) Sevahir Bayındır (Şırnak)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
21) Osman Özçelik (Siirt)
2.- Edirne Milletvekili Cemaleddin
Uslu ve 20 milletvekilinin, Edirne ilinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/248)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Edirne ilimizin ekli gerekçede belirttiğimiz
sorunlarının araştırılarak, alınabilecek
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98. ve İç
Tüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması
yapılmasını arz ederiz.
1) Cemaleddin Uslu (Edirne)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
5) Beytullah Asil (Eskişehir)
6) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
7) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
8) Şenol Bal (İzmir)
9) Kürşat Atılgan (Adana)
10) Hakan Coşkun (Osmaniye)
11) Necati Özensoy (Bursa)
12) İsmet Büyükataman (Bursa)
13) Recep Taner (Aydın)
14) Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon)
15) Akif Akkuş (Mersin)
16) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
17) Münir Kutluata (Sakarya)
18) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
19) Hasan Özdemir (Gaziantep)
20) Osman Durmuş (Kırıkkale)
21) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
Gerekçe:
Edirne ilimiz Ülkemizi Avrupa'ya bağlayan bir serhat
kentimizdir. Batıda Pazarkule ve İpsala sınır
kapıları ile Yunanistan, kuzeyde Kapıkule ve Hamzabeyli
sınır kapıları ile Bulgaristan'a açılan bir
sınır ilimizdir. Edirne, Avrupa'yı petrol üreten
Ortadoğu'ya bağlayan en kısa kara yolu olan D-100 kara yolunun
sonudur. Ayrıca Türkiye'nin sanayi merkezi İstanbul'a
Cumhuriyet dönemindeki ilk nüfus sayımının
yapıldığı 1927 yılında 150.889 kişilik
nüfusa sahip olan Edirne'nin, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi
verilerine göre 2007 yılı sonu itibariyle toplam nüfusu 396.462'dir. Bu
nüfus büyüklüğüyle Edirne'nin Türkiye nüfusu içindeki payı binde
5,6'dır.
Edirne nüfusunun %66'sı il ve ilçe merkezlerinde, %34'ü de
bucak ve köylerde yaşamaktadır. Türkiye genelinde ise il ve ilçe
merkezlerinde yaşayan nüfus oranı %70'dir. 2007 itibariyle nüfus
yoğunluğu, il genelinde 65 kişi/km² , Merkez ilçe'de 182
kişi/km² olmuştur. Aynı yılda Ülkemizin genelindeki nüfus
yoğunluğu 92 kişi/km²'dir. İlçelerin nüfus
yoğunluğu ise kilometrekareye düşen kişi sayısı
olarak, 18 ile 65 arasında değişmektedir. Nüfus
bakımından Merkez dışındaki en büyük ilçe olan
Keşan, nüfus yoğunluğu bakımından da kilometre kareye
düşen 65 kişi ile en kalabalık ilçe durumundadır. Nüfus
yoğunluğu en düşük ilçe ise 18 kişi/km² ile
Lalapaşa'dır.
Sosyo ekonomik gelişmişlik düzeyi nispeten yüksek
olmasına karşın Edirne, il dışına göç veren bir
ilimizdir. Edirne 1995-2000 döneminde net olarak 5.106 kişilik göç
vermiş olup; bu miktarla net göç hızı binde -14 olarak
gerçekleşmiştir. Nüfus artış hızı Türkiye
ortalamalarının altında kalmış, özellikle kırsal
kesimde nüfus azalmıştır.
Ekonomisi ağırlıklı olarak tarıma
dayalı olarak gelişmekte olan Edirne ili toplam
Edirne'de ekonomik olarak sulamaya elverişli %35'inde sulu
tarım yapılmaktadır. Sulama alt yapılarının
yeterince gelişmemiş olmasının yanında
taşkın koruma çalışmalarının yetersizliği
nedeniyle tarım alanları tehdit altında kalmaktadır.
İlimizde hayvancılık yıllar itibarıyla
düzensiz bir seyir izlemiştir. Hayvancılık alanında
yapılacak yatırımlar ülke ekonomisi açısından önem arz
eden kaliteli hayvancılık mamullerinin üretimi hem kendi hem de
komşu metropol İstanbul'un ihtiyaçlarını
karşılamakta iken, bugün bu ihtiyaçlara cevap verememektedir.
Edirne ili, gelir hesaplamalarından doğan ve
kalkınmışlık düzeyini gösteren verilerin gerçek durumu
yansıtmaması nedeniyle kalkınmada öncelikli yöreler
kapsamına alınmaması Süloğlu ilçesi hudutları
içerisinde bulunan Organize Sanayi Bölgesinin gelişmesini olumsuz yönde
etkilemektedir. Gelir seviyesi düşük olan Lalapaşa ve Süloğlu
ilçelerinin kalkınmada öncelik yöreler kapsamına dahil edilmesi, ilin
gelişmesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Tarihi mirasa saygılı ve bu özelliği ön plana
çıkaran turizm anlayışı çerçevesinde ilde bulunan tarihi
eserlerin korunması, iyileştirilmesi ve tanıtılması
bölgenin turizm değerini artıracaktır. Bu çerçevede
yapılacak altyapı çalışmaları ile turizm tesislerinin
yeterli, kaliteli ve gerekli sayıya ulaşması için gerekli
araştırmaların yapılması uygun olacaktır.
Bu çerçevede, Edirne ilinde, sürdürülebilir ve topyekün
kalkınmayı temin etmek, istihdam ve üretimi artırmak, sosyal
refahı yükseltmek amacıyla, sanayi, turizm, tarım, eğitim,
sağlık vb. alanlarında nelerin yapılabileceğinin
araştırılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105.
maddeleri gereğince Meclis Araştırması uygun
olacaktır.
3.- Samsun Milletvekili Osman
Çakır ve 25 milletvekilinin, Samsundaki işsizlik sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/249)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Samsunun işsizlik sorunlarının
araştırılarak; Anayasamızın 98, içtüzüğün 140. ve
105. maddeleri gereğince Samsun'da daha çok istihdam yaratılabilmesi,
işsizliğin azaltılabilmesi, işsizlik fonunun bu konularda
daha etkin olarak kullanımı ve fondan işsizlere daha çok destek
sağlanabilmesi konuların araştırılması için bir
meclis araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif
ederiz.
1) Osman Çakır (Samsun)
2) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
3) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
4) Münir Kutluata (Sakarya)
5) Erkan Akçay (Manisa)
6) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
7) Mustafa Kalaycı (Konya)
8) Mehmet Günal (Antalya)
9) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
10) Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
11) Hasan Çalış (Karaman)
12) Atila Kaya (İstanbul)
13) Ahmet Bukan (Çankırı)
14) Şenol Bal (İzmir)
15) Kürşat Atılgan (Adana)
16) İsmet Büyükataman (Bursa)
17) Durmuşali Torlak (İstanbul)
18) Mehmet Şandır (Mersin)
19) Beytullah Asil (Eskişehir)
20) Reşat Dogru (Tokat)
21) Akif Akkuş (Mersin)
22) Recep Taner (Aydın)
23) Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon)
24) Necati Özensoy (Bursa)
25) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
26) Rıdvan Yalçın (Ordu)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin en önemli sosyo-ekonomik sorunu olan
"işsizlik" günümüzde toplumsal bunalım noktasına
tırmanmış bulunmaktadır. OECD'nin "2008 Ekonomik
Görünüm İlkyarı Raporu"nda Türkiyenin hâlâ OECD ülkeleri içinde
en düşük gelire sahip ülkelerden birisi olduğuna işaret edilerek
istihdam yaratma kapasitesinin azaldığı ve işsizliğin
arttığı ifade edildi. TÜİK tarafından en son olarak
açıklanan Mayıs 2008 dönemi işgücü istatistiklerine göre, resmi
işsizlik oranı Türkiye genelinde yüzde 10,7 olarak ilan
edilmiştir. Bu oranlara iş bulma umudunu kaybettikleri için iş
aramayanlarda dahil edildiği taktirde bu oran % 20'leri
aşmaktadır.
Özellikle gençlerimiz açısından durum daha da vahimdir.
Ekonomik ve sosyal kalkınmanın itici gücünü oluşturan,
geleceğimizi teslim edeceğimiz geçlerimiz, fiilen her beş
gençten biri işsizdir. Genç nüfusta işsizlik oranı %21'e
ulaşmış ve giderek artmaktadır.
İşsizlik Sigorta Fonunun amacına uygun yapıya
dönüştürülmesi, fonda biriken kaynağın işsizlikle mücadele
etkin olarak kullanımı ivedilikle sağlanmaktadır.
Samsunda yatırımlar yok denecek kadar
azalmıştır. Teşvik kapsamına bölgesinde alınmayan
tek il olmasından dolayı özel sektör yeni yatırım
yapmamaktadır. Var olan kamu yatırımları
satılmış veya özelleştirilmiştir. İki büyük ovaya
sahip olmasına rağmen tarım ürün fiyatlarının
düşük olması da çiftçilerimizi tarımdan
uzaklaştırmakta ve iş bulma umudu insanlarımızı
büyük şehirlere göç ettirmektedir.
Üniversitelerde okuyan Samsunlu gençlerimiz mezun
olduklarında iş bulamama korkusuyla Samsun'a dönmemekte bu da
ailelerin bölünmesine neden olmaktadır. Bütün bu sorunlardan dolayı
Samsunda işsizlik oranı hızla artmaktadır.
Resmi verilere göre Samsunda işsizlik oranı
İŞKUR tarafından 2008'in ilk altı ayında
açmış olduğu iş edinme kurslarına 526 kişi
katılmış, bu kurslar için yapılan toplam harcama ise
562.864 YTL dır. İş edindirme kurslarına
katılanların toplam işsiz sayısına oranı %
2,4üne denk gelmektedir.
Bilindiği gibi, 4447 sayılı kanunla kurulmuş
bulunan işsizlik sigortası fonu kapsamında işsizlik
ödeneği alan sigortalı işsizlere;
İşgücü piyasası ve mesleki eğitim
alanında danışmanlık hizmeti verilmesi,
Meslek geliştirme, edindirme ve yetiştirme eğitimi
verilmesi,
Yeni bir iş bulmalarında yardımcı
olunması, öngörülmektedir.
Oysa bu hizmetlerin son derece yetersiz bir düzeyde olduğu
görülmektedir
Son dönemlerde TÜİK tarafından yayınlanan
istatistiklerde işsizlik oranlarının sürekli artarak çift haneli
rakamlara ulaştığı görülmektedir. Artmakta olan
işsizlik oranları, aynı zamanda hem kamu sektöründe hem de özel
sektörde işverenler tarafından daha "esnek"
çalışma koşulları talep etmek için kullanılabilir. Bu
da, ücretlerin ve çalışma koşullarının daha da fazla
erozyona uğramasına ve daha fazla sayıda işçinin kayıt
dışı istihdam edilmesine neden olabilir.
Ülkemizde son dönemde uygulanan yanlış ekonomik
politikalar sonucu vatandaşlarımız tarımsal üretimden de
kaçırılmaya çalışılmakta, ancak bu insanlara
alternatif iş gücü yaratılmadığı için istihdam sorunları
yaratmakta, işsizlik büyümekte, özellikle batı bölgelerine olan iç
göçü hızlandırarak sosyal sorunların yoğunluğunu
artırmaktadır. Ülke ekonomisinin yıllardır büyüdüğü
söylense de, ne garip çelişkidir ki, işsizlik de büyümekte ve bugün
ülkemizin en önemli sorunu olarak çözüm beklemektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü
soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı
ve Teklifleri
1.- Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/363, 1/494) (S. Sayısı: 237) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Şimdi birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 15inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Mithat Melen; şahısları
adına Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz ve Çorum Milletvekili Cahit
Bağcının söz talepleri vardır.
(x) 237 S. Sayılı
Basmayazı 15/7/2008 tarihli 130uncu Birleşim Tutanağına
eklidir.
İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın
Esfender Korkmaza aittir.
Buyurun Sayın Korkmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına
bu yasanın birinci bölümüyle ilgili söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan yasanın
birinci bölümünün dikkat çeken hususları: Bir defa, borçlanma disiplini
önemli ölçüde bozuluyor. Burada borçlanmada inisiyatif iktisadi etkinlik yerine
idareye veriliyor. Dolayısıyla, inisiyatifin idareye fazla verilmesi,
iktisadi etkinliğin bozulması demektir. Bir defa, borçlanma limiti 10
kat artırılıyor önceki yasaya göre. Bu borçlanma limitinin 10
kat artırılması bir seçim ekonomisidir. Dolayısıyla
Hükûmet diğer uygulamalarda olduğu gibi burada da seçim ekonomisi
getiriyor.
İkincisi: İkrazlarda yine 10 kat artırıyor
hazine payını ve yine hazine garantisinde de payı 5 kat
artırıyor.
Bütün bunlar aslında idarenin önemli ölçüde iktisadi
etkinliği ortadan kaldırması ve siyasi tercihlere göre borç
dağılımını yönetmesi demektir. Dolayısıyla
bu da dolaylı yoldan bir seçim ekonomisidir.
Değerli arkadaşlar, bu yasada öngörülen
değişiklikler aslında borç idaresinin yetersiz olduğunu ve
borç idaresinin başarısız olduğunu gösteriyor. Bu
başarısızlık, Sayın Başbakanın ve Hükûmetin,
borç konusunda yanıltıcı bilgiler vermesiyle de ortaya
çıkıyor. Bakın değerli arkadaşlar, Sayın
Başbakan Özel sektör borcundan bana ne? diyor. Değerli
milletvekilleri, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri değil; Türkiye,
Avrupa Birliği değil; Amerika Birleşik Devletleri kendi parasıyla
dış borç alıyor, Avrupa Birliği kendi parasıyla
dış borç alıyor. Onun için bu ülkelerde iç borç ve dış
borç ayrımı önem kazanmıyor, ama Türkiye
başkasının parasıyla, dövizle dış borç
alıyor. O zaman ne oluyor: Özel sektörün borcu da vatandaşı
ilgilendiriyor, kamunun borcu da ilgilendiriyor. Nasıl ilgilendiriyor: Bir
defa, bu borçların geri ödenmesi için döviz gerekiyor.
Dolayısıyla döviz arz talebini etkiliyor. Bu borçların ödenmesi
sırasında faiz ve borç anaparası olarak kaynak
çıkışı oluyor. Bu da millî geliri etkilediği için
vatandaşı ilgilendiriyor.
Daha da önemlisi, arkadaşlar, özel sektörün dış
borçları 172 milyar dolara çıktı. Şimdi bir kur
artışı olduğunu düşünelim. Kur artışı
oranında özel sektörün dış borcu artacak. Peki özel sektör
-özellikle 44,5 milyar dolara çıktı kısa vadeli borcu- bunu
ödeyemezse, ödeme güçlüğüne düşerse ne olacak? Olacağı
belli: Yine maliyetine halk katlanacak. Yani aynen 2001 yılında
olduğu gibi bunun maliyeti topluma yayılacak, vatandaşın
vergileriyle ödenecek. Nasıl Bu beni ilgilendirmez. diyebilir bir
başbakan! Dolayısıyla burada başta Başbakan,
Türkiyenin borçlarıyla ilgili yanıltıcı bilgiler
vermektedir.
Değerli arkadaşlar, biz bu yaz
çalışıyoruz. AKP, iktidar partisi önerge verdi, temmuzda
çalışıyoruz ama kendileri çalışmıyor, bizi
çalıştırıyor. Bunu şiddetle bu kürsüden protesto
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer temmuzda
çalışma önergesi verdiyse, bugün Grup Başkanının
oturup beni dinlemesi lazım, ayakta konuşmaması lazım ve
AKP milletvekillerinin de burada olması lazım. Bunu halka
şikâyet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Göstersin kameralar!
ESFENDER KORKMAZ (Devamla)- Değerli arkadaşlar, Hükûmet
borç yükünü olduğundan düşük gösteriyor. Bir defa, net borç stoku
diye uyduruk bir, yani bir hülle hesabı yapılıyor. Brüt borç
stoku ile net borç stoku arasında 105 milyar YTL fark var. Şimdi net
borç stoku diye dünyada bir kavram yok. Ne yapıyorlar: İşsizlik
fonundan para alıyor, faiz ödüyor, Bu borç değil. diyor. Yahu,
devletin, hazinenin faiz ödediği borç borç olmaz mı arkadaşlar?
Ne yapıyor? Diyor ki: Merkez Bankası net varlıklarını
borcundan düşüyor. Yahu, Merkez Bankası net varlığı
bir varlıktır, borç bir akımdır, bir mali
akımdır. Böyle şey olur mu ya! Bu bilime de aykırı,
ekonomiye de aykırı.
Kamu mevduatı düşüyor. diyor. Kamu
mevduatını düşme nakit ihtiyacı açısından olur
ama kamu mevduatından faiz alıyorsun, nasıl düşebilirsin
borcundan? Değerli arkadaşlar, burada gerçekten net borç stoku diye
bütün Hükûmet üyeleri, Sayın Başbakan yalnızca bunu
konuşuyor. Bu bir aldatmacadır, halka yanlış bilgi
vermektir.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Bilmiyor, bilmeden
konuşuyor!
ESFENDER KORKMAZ (Devamla) Devlette
şeffaflığı ortadan kaldırmaktır. Daha
doğrusu, bu bir hülle yapmaktır. Bundan vazgeçmesi lazım bu
Sayın Başbakanın ve bu Hükûmetin.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Başbakan iyi niyetlidir,
bilse söylemez onu. O niye söylediğini bilmiyor, ondan söylüyor.
AHMET YENİ (Samsun) Ya size ne? Başbakan
bilmiyormuş!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sana ne falan deme.
ESFENDER KORKMAZ (Devamla) Değerli arkadaşlar,
şimdi, Sayın Bakanımız dâhil, ikide bir diyor ki: Borç
stokunun gayrisafi millî hasılaya oranı düştü. Ya
arkadaşlar, borç yükü farklı bir şeydir. Yani öyle bir gecede,
TÜİK millî geliri yüzde 30 artırdı, ondan sonra oran düştü
falan, bunlarla kimseyi kandıramayız, kimseyi
kandıramazsınız. Bir defa, faiz önemli. Bir borç yükünün
ağır olup olmadığını ölçmekte faiz önemli. Ne
kadar faiz ödüyorsun? Bakın, ben size söyleyeyim. AKP
İktidarında, 2007 sonuna kadar, Türkiye dış
borçlarında 39,3 milyar dolar dışarıya faiz ödemiş
arkadaşlar.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) 40 milyar faiz!
ESFENDER KORKMAZ (Devamla) 2002 yılında 7,6 milyar
dolarmış dışarıya ödediğimiz faiz, şimdi
2007 yılında 14,7 milyar dolara çıkmış. Niye, 2002yle
2007yi, 2008i karşılaştıran sayın Hükûmet üyeleri
bunlara değinmiyor? Neden hiç bunlara değinmiyor? Bu bir kan
kaybıdır. Türkiye faiz ödeyerek ekonomik kaynak kaybediyor, Türkiye
kan kaybediyor, bu yüzden cari açık artıyor. Hep petrol
fiyatlarını örnek veriyorsunuz. Peki, niye, ödediğiniz faizi,
transfer edilen kârı örnek vermiyorsunuz? Niye, bugüne kadar 6 milyar
dolar IMFye verdiniz, bunu konu etmiyorsunuz? IMFye yüzde 12 faiz verdiniz,
acil destek kredilerinde IMFye verdiğimiz faiz yüzde 12dir; hâlâ IMFyi
çıpa olarak tutuyorsunuz. Böyle şey olur mu arkadaşlar? Böyle
kan kaybı, bu tamamen Türkiye
Biz kazanıyoruz, başkalarına
faiz ödüyoruz. Biz kazanıyoruz, başkalarına kâr payı
ödüyoruz. Türkiye'de halk, millet çalışıyor; şirketlerin
kâr transferine çalışıyor, faize çalışıyor. Niye
bunları dile getirmiyor bu Hükûmet?
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin dış borcu da
AKP döneminde ikiye katlandı. Dünyada Rusyadan sonra en yüksek
dış borcu olan ülke hâline geldik ama Rusyanın petrolü var,
Türkiye'nin nesi var!
Değerli arkadaşlar, 2001 kriz yılında Meksika,
Arjantin, Brezilya bizden daha fazla dış borcu olan ülkelerdi. Bugün
AKP İktidarı sayesinde biz onları geçtik yani biz kendimize
bakıyoruz oran yaparak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Korkmaz, konuşmanızı
tamamlayınız efendim.
ESFENDER KORKMAZ (Devamla) Teşekkür ederim.
Peki, diğer ülkelere bakalım. Bakın, ben size
söyleyeyim arkadaşlar, 2001 yılında bütün Latin Amerika
ülkelerinin dış borcu bizden fazlaydı, bugün ne: Türkiye'nin 263
milyar dolar dış borcu varken, Brezilyanın bugün 191 milyara
düşmüş, Meksikanın 164 milyara düşmüş, Arjantinin
109 milyar dolara düşmüş.
Arkadaşlar, yani şimdi borçlanmakla,
dışarıdan sürekli borçlanmakla -dış borcun
artmasıyla- hiçbir zaman Efendim, biz başarılı olduk.
diyemezsiniz. Dün bir de arkadaş diyor ki enflasyon. 2003
yılının Kasım ayında açın, bakın, enflasyon
yüzde 13tü, bugün de yüzde 17, yani nerede bu enflasyonda
başarılı oldunuz, nerede dış borçta
başarılı oldunuz! İkide bir çıkıyorsunuz buraya
Efendim, biz ekonomide başarılı olduk. Yok böyle şey,
rakamları saklamayın!
Arkadaşlar, çok teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Mithat Melen.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MİTHAT MELEN (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında 237 sıra sayılı Yasa
Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini arz etmek için huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Efendim, önce, bu yasanın hangi gerekçeyle
çıktığına izin verirseniz bir bakalım. Şimdi, zaten,
bizim ekonomi yönetimimizdeki bir hukuki eksiklik yıllardan beri göze
çarpıyor. Kimin nerede, ne yapacağı hukuken çok iyi
tanımlanmış değil. Dolayısıyla, her gün
çıkardığımız bu tip kanunlar da bu hukuki eksiklikleri
tamamlamayıp bence daha artırır bir mahiyet arz ediyor çünkü
sıkışmayla çıkarılmış olduğu belli ama
neden sıkışıldığını da pek çözmek
mümkün değil.
Bir parça daha dikkatli incelerseniz, bu yasanın hazinenin
yetkilerini daha fazla artırır mahiyette olduğu görülüyor bu
tasarıyla ilgili ama hazinenin yetkileri, bundan önce hazine
tarafından çeşitli kararname, yine yasalara dayanarak belki
yönetmeliklerle ortadaydı fakat ya o az geldi yahut onun tekrardan,
yeniden düzenlenmek ihtiyacı hissedildi ama tümü itibarıyla yine
genel açıdan, makro açıdan olaya
bakılmadığını görmek mümkün. Mesela, burada orta
vadeli mali plan meselesi var ki orta vadeli ekonomik ve yapısal planda da
bu var. Orta vadeli mali planla, yani üç yıllık mali planla, bu
yasanın pek fazla uyumlaştırıldığını
söylemek mümkün değil. Orada bir ciddi eksiklik görüyoruz. Sonra, bütçe
hakkı meselesi var ki bu da önemli bir konu.
Ayrıca, esas amacın ne olduğu pek belli değil
ve detay düzenlemelere yetki verilmiş genel anlamda. Yani, bir yerde
yönetmelikler kanun hâline çevrilmiş, kanun Bakanlar Kuruluna yetki
vermiş, Bakanlar Kurulu tekrar yönetmelik çıkaracak. Bunun için de
Devlet Bakanına verilecek yetkiler böylece artırılmış.
Burada, acaba hazinenin gerçekten daha fazla yetkiye mi ihtiyacı var;
yoksa o koordinasyonu dünyanın değişen koşullarında
yapmakta zorlanıyor mu? Şimdi, dünyadaki finans hareketlerinde çok
büyük bir değişiklik, büyük bir değişiklik, büyük bir
hareket olduğu belli. Günde 1,8 trilyon dolar dünyada el
değiştiriyor. Bunları takip etmek ve bununla kamu
finansmanının ve borç yönetiminin düzenlenmesini
uyumlaştırmak, görüldüğü gibi kolay bir iş değil. Ama
bu yasada bütün bunlar yapılırken üniversitelerden tutun da, hatta
Eximbankın yasalarına kadar bunun içine dâhil edilmiş durumda.
Yani aslında kutlamak lazım bu yasaları yazanları, çünkü
kimse anlamıyor doğru dürüst. Belki kimse anlamadığı
için de biz yasaları sık sık, tekrar, yeni baştan
değiştirip yeni baştan düzenliyoruz.
Mesela bu konuda hata yapanlardan bir tanesi de Avrupa
Birliği herhâlde. Bizim uyum yasalarını hemen
çıkaracağımızı bir türlü fark etmedi. Biz birdenbire
çıkarınca onlar da zorda kaldılar. Biz hakikaten burada üç günde
bu yasaları yalap şalap çıkarıyoruz, sonra tekrar
değiştirmeye başlıyoruz.
Şimdi, kamu finansmanı ve borç yönetimi şu anda
niye daha fazla önem kazanıyor, söyleyeyim: Hep özel sektörün borcunun
arttığından bahsediyoruz ama
Şu anda maliye belki iyi
gidiyor görünüyor ama ekonomi iyi gitmiyor, bu gelişmeyle maliye de kötü
gitmeye başlayacak. Özellikle durgunluk içerisinde veya
kırılganlığın daha fazla artması yüzünden maliye
de iyi gitmemeye başlayacak, işte bu yüzden kamu finansmanı ve
borç yönetimi daha ciddi bir hâl alacak.
Mesela bir stratejik ölçüt burada ciddi bir biçimde benim de
dikkatimi çekti. Stratejik ölçüt acaba nedir? Yani oturup dört tane yetkilinin
-ki Hazineye yetki verilmesi benim hoşuma gidiyor belki ama- veya beş
tane yetkilinin oturup bir stratejik ölçüt tespit edip en ucuzuna değil de
istediğine vermesi gibi bir kavram. Hâlbuki dünyada şartlar o kadar
hızlı ki, acaba o stratejik ölçüt veyahut da kamu eline verilen bir
yetki daha rahat kullanılabilecek veya daha iyi denetlenebilecek mi, orada
da belirli tereddütler var.
Özetle söylemek istediğimiz şu: Çok hızlı bir
biçimde, dünyada finansman ve borç yönetimi gelişiyor, ciddi hâle geliyor,
tehlikeli boyutlara ulaşıyor, takibi zorlaşıyor. Şimdi
bunu takip ederken, şimdiye kadar ettiğimiz yapıda takip etmek
yerine -bu yeni yapı- hiç anlaşılmaz yapıyla takip etmenin
zorluklarından bahsetmeye çalışıyoruz. Mesela, Hazinenin buradaki
sorumluluğu ne kadar olacak? Yoksa Hazine bu yasayla fazla sorumluluk
almak yerine sorumluluğu bir parça dağıtmak mı istiyor, o
da hakikaten sorulması gerekli bir şey. Çünkü belirli dönemler Hazine
devre dışı bırakılıyor, belirli dönemler
Türkiyede Merkez Bankası ön plana çıkarılıyor ki,
bugünlerde tekrar Merkez Bankasının ön plana
çıkarılmasından vazgeçilip Hazinenin üzerine
ağırlık sanki yükleniyor gibi bir hava var, ama o da makro dengelerde
yine sıkıntı.
Bakın, bütçe büyüklüğünü, bütçe büyüklüklerini -ki çok
önemli, herkes için önemli, özellikle üç yıllık orta vadeli planlar
için önemli- bu tarzda bilmemiz çok zor olacak. Yani, gelecek üç yıl
içerisinde borçlanma da dâhil, kamu finansmanı da dâhil bütçe
büyüklüklerini bilmek ve tespit etmek zor olacak. Ama başka bir iddia daha
var tabii, biz kamu borçlanmasını azalttık meselesi var. Efendim
maalesef, kamu borçlanması azaltıldı gibi görünüyor ama, gelecek
üç yılda bu kamu borçlanmasını tekrar artırmak
zorundayız. Çünkü cari açık fazla açılıyor, finansman
kaynakları gerçekten sıkıntıya düşüyor ve özellikle
cari açığın üzerine bir de bütçe açıkları ve kamu
finansman dengesindeki sıkıntılarla Türkiyenin genel ekonomik
dengesinde sarsılma oluyor. Genel ekonomik dengesindeki sarsılma son
büyüme rakamlarıyla da bir parça daha net ortaya çıktı. Çünkü
büyümedeki herhangi bir küçülme vergi gelirlerini, yani -demin söylemeye
çalıştığım- bütçe büyüklüklerini de azaltmaya yönelik.
O bakımdan, gelecek yıllarda belki bu kanunla bir parça daha fazla,
Hazine kendine yer açmaya çalışıyor gibi bir intiba var.
Yine çok dikkatli bakarsanız, orta vadeli mali planla -biraz
önce değindim ama- ilgili sıkıntılar da sürüyor. Çünkü
orada yıllık planları yaparken yine kamu finansman ve borç
yönetiminin düzenlenmesi hakkında tekrar ele almak, tekrar yeni
baştan geliştirmek ve düzenlemek gerekiyor.
Sadece eleştirmek açısından değil ama çabuk
yasa çıkararak, yasaları karıştırarak, çok
teknikleştirerek ve belirli yetkileri sabahleyin bir yerde toplayıp,
ertesi sabah yine aynı kurumlara dağıtarak kurumların
yapısını da ciddi biçimde bozuyoruz Türkiyede. Esas bu dönemde
Türkiye'nin mali disiplin açısından, ekonomik disiplin
açısından kurumsallaşmaya daha çok gereksinimi var. Bunu da yasa
çıkararak da çözmek mümkün değil sadece, yönetim ve istikrarla çözmek
önemli. Şimdiye kadar, doğru yanlış, bu yönetim ve istikrar
vardı bu sistem içerisinde. Şimdi acaba yasayla bunun altı
tekrar mı çizilmek isteniyor, yoksa bir daha mı daha fazla yetkileri
artırılmak isteniyor; onu Sayın Bakan açıklarsa sevinirim
ben.
Yüce Heyete teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Melen.
Şahsı adına Isparta Milletvekili Sayın Nevzat
Korkmaz? Sayın Korkmaz şu anda yok.
Çorum Milletvekili Sayın Cahit Bağcı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
CAHİT BAĞCI (Çorum) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 237 sıra sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının birinci bölümü
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bilindiği üzere, bu tasarı 14/4/2006 tarihinde yüce Meclisimize
sunulmuş, ancak seçimler dolayısıyla 2/10/2007 tarihinde
yenilenerek Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir. Burada, 2749
sayılı Kanunun uygulaması sırasında yaşanan
bazı sorunların giderilmesi amacıyla 3üncü maddesinde yer alan
bazı kavramlar değiştirilmiştir. Dış borcun
tahsisi, genel giderler, Hazine yatırım garantisi, hibe, para
piyasası nakit işlemleri, proje gibi tanımlar yeniden
yapılmış ve maddeye diğer Hazine alacağı ve
stratejik ölçüt tanımları ilave edilmiştir.
Yeni tasarıyla getirilen düzenlemelerin bazıları
şunlardır: Tasarıya göre dış borcun tahsisi
tanımının kapsamına YÖK, üniversiteler ve yüksek teknoloji
enstitüleri de alınmıştır.
Bir başka değişiklik: Herhangi bir finansman
kaynağından geri ödeme yükümlülüğü olmaksızın
Türkiye'nin aldığı ayni ve nakdî yardım ile Türkiye'nin
yabancı ülkeler, yabancı ülkelerin kuruluşları,
uluslararası kuruluşlar ve oluşturulacak uluslararası
yardım konsorsiyumlarına verdiği ayni ve nakdî yardımlar
hibe sayılmaktadır.
Yine bu tasarı ile Hazine yatırım garantisi ve
Hazine ülke garantisi vermeye, verilen garantilerin şartlarında
değişiklik yapmaya, borç ve hibe vermeye, Devlet Planlama
Teşkilatının uygun görüşü ile gerçekleştirilmesi ivedi
ve zaruri olan projeleri tespit etmeye ve gerektiğinde tespit edilen bu
projelere Türkiye Cumhuriyeti adına sağlanan dış
finansmanın anlaşmalardaki koşullara bağlı
kalmaksızın dış borcun ikrazı suretiyle kullandırılmasına
karar vermeye, Hazine Müsteşarlığın görüşü ve ilgili
Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkili
kılınmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu tasarıda yapılan önemli
değişikliklerden birisi de proje finansmanında uygulamada
yaşanan sıkıntıları ve sorunları ortadan
kaldırmaya yönelik düzenlemelerdir. Önceki uygulamalarda bakan
onayına bağlı olarak dış kredili ihale izni
verilmekteydi. Yeni uygulamada ise ihaleli finansman yöntemi yerine
doğrudan finansman yöntemine geçiş yapılmaktadır.
Dış finansman izni verilmesi aşamaları, süreçleri ve
kriterlerine ilişkin düzenlemeler yapılacaktır. Genel yönetim
kapsamındaki mali idareler ile bağlı kuruluşları ve
iktisadi teşebbüslerin yurt içi piyasalarda yapacakları tahvil
ihraçları Hazine Müsteşarlığının iznine
bağlı olacak, bu iznin verilmesi, Hazine garantisi
sağlandığı anlamına da gelmeyecektir.
Söz konusu izin süresine ilişkin usul ve esaslar
Müsteşarlık tarafından hazırlanacak yönetmelikle
belirlenecek, sermaye piyasası mevzuatı hükümleri ise saklı
kalacaktır.
Değerli milletvekilleri, yine bu tasarı ile borçlanma
limitine ilişkin ilke değiştirilmemektedir. Ancak, borç
yönetiminin ihtiyaçları ve gelişimi dikkate alınarak bu limit
yıl içinde en fazla yüzde 5 oranında artırılabilecek, bu
miktarın da yeterli olmadığı durumlarda ilave yüzde 5
oranında bir tutar Müsteşarlığın görüşü ve
bakanın teklifiyle Bakanlar Kurulu kararıyla yükseltilebilecektir.
Bütçenin denk olması durumunda da borçlanma anapara ödemesinin en fazla
yüzde 5ine kadar artırılabilecektir.
Yine, mali yıl içinde sağlanacak garantili imkân ve
dış borcun ikrazı limiti bütçe kanunuyla belirlenecektir.
Dış borcun ikrazı hâlinde, ilgili kurumlardan ikraz edilen tutar
üzerinden bir defaya mahsus olmak üzere yüzde 1 oranında ikraz ücreti
alınacak, bu oranı 5 katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu
yetkili olacaktır.
Değerli milletvekilleri, burada yapılan önemli
değişiklikten bir tanesi de Türkiye Cumhuriyeti adına
yabancı ülkeler, yabancı ülkelerin kuruluşları,
uluslararası kuruluşlar ve oluşturulacak uluslararası
yardım konsorsiyumlarına borç vermeye, bu borcun esas ve şartlarını
belirlemeye, verilen borçların yeniden
yapılandırılmasına ve bu yöndeki anlaşmaları
imzalamak için Türkiye Cumhuriyeti temsilcilerini tayine Bakanlar Kurulu
yetkili kılınmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
açısından özel önem taşıyan ülkelerdeki kuruluşlara
düşük faizli, düşük primli veya uzun vadeli, tavizli, nakdi ve gayri
nakdi, resmî destekli
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, konuşmanızı
tamamlayınız.
CAHİT BAĞCI (Devamla) -
ihracat kredisi
açılması konusunda Bakanlar Kurulu tarafından Türk Eximbanka da
görev verilmektedir.
Sözlerimi tamamlarken tasarının hayırlı
olması dileklerimle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Harun Öztürk, İzmir Milletvekili.
Sayın Öztürk, buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar)
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, borç stokunun sadece gayrisafi yurt
içi hasılaya oranının düşürülmüş olmasının
Türkiye Cumhuriyetinin borç yükünün azaldığı anlamına
gelip gelmediğine biraz da yakından bakalım. Bir kere, bir
gecede değiştirilen millî gelir rakamlarına dayanılarak
alınan oranlar güven verici değildir. İkincisi, gerçekçi olmayan
bugünkü kurlara göre döviz cinsinden hesaplanan millî gelir rakamlarına
göre alınan oranlar da güven verici değildir.
Merkezî yönetim bütçesinin dörtte 1inin faiz ödemelerine
ayrılmak zorunda kalması borç yükünün
azalmadığının bir kanıtıdır. Çünkü bunun
etkisi bütçeden yatırımlara yeterli kaynak ayrılmamasında
görülmektedir; bunun etkisi bütçeden işçi, memur, emekli, dul ve yetimlere
gerçek enflasyon oranında maaş artışı
yapılamamasında görülmektedir; bunun etkisi
sağlığın paralı hâle gelmesinde, sosyal
güvenliğin bir hak olmaktan çıkarılmasında görülmektedir;
bunun etkisi bütçeden yasanın öngördüğü yüzde 1lik payın dahi
tarımsal destek için verilememesinde görülmektedir; bunun etkisi vatandaşların
KDV ve ÖTV baskısı altında inim inim inletilmesinde de
görülmektedir; çünkü bunun etkisi kamunun işsizliğe çözüm
üretememesinde görülmektedir.
Değerli milletvekilleri, merkezî yönetim bütçesinin 222,6
milyar YTL olduğu 2008 yılında 149,7 milyar YTL anapara ve faiz
ödemek zorunda kalınmış olması borç yükünün
hafiflediği anlamına gelebilir mi; üstelik bu miktarın 106,9
milyar YTLlik kısmını yeniden borçlanmak zorunda
kalmışsanız! Bu tutarın faiz dışı fazladaki
düşüş ve özelleştirme gelirlerinin yatırım
harcamalarına yönlendirilmesi, belediyelere bütçeden ayrılan
payların artırılması, yüzde 5 oranında işveren
sigorta priminin hazine tarafından ödenecek olması, kamu ihalelerine
fiyat farkı ödemesi yetkisinin alınmış olması gibi
mali disiplinden uzaklaşma sinyalleri veren düzenlemeler nedeniyle, hem de
faizlerin arttığı dönemde, yaklaşık 20-25 milyar YTL
tutarında daha artacak olması sizi ayrıca düşündürmüyor mu?
Yoksa bütçeye faiz ödemeleri için koyduğunuz ödeneklerde beklediğiniz
düşüşün bu rakamı karşılayabileceğini mi
umuyorsunuz?
Sizce, aylık ortalama bütçe gelirlerinin 16-17 milyar YTL
olduğu bir dönemde, temmuz ayında 24,2 milyar YTL, ağustos
ayında 18,2 milyar YTL tutarında iç borç, anapara ve faiz ödemesi
yapılacak olması borç yükünün azalmakta olduğuna işaret
etmekte midir?
Değerli milletvekilleri, evet Sayın Bakan, beş
yıl beş ayda 913,4 milyar YTL borç, anapara ve faizi ödediniz.
Ödediğiniz faiz tutarı 263,6 milyar YTL. Beş yıl beş
ayda ödediğiniz 913,4 milyar YTLnin 748,1 milyar YTLlik
kısmını yeniden borçlanarak ödediniz. Yani borcu borçla
ödediniz. Borç ödemesini rahatlatacağız diye hiçbir stratejiye
dayanmadan yaptığınız özelleştirmenin bu çorbada tuzu
beş yıl beş ayda sadece ve sadece 25,5 milyar YTL olmuştur
yani 913,4 milyar YTL içinde 25,5 milyar YTL! Cumhuriyetin
kazanımları bunun için mi çarçur edildi? Bu tablo borç yönetiminin
başarısına işaret ediyorsa
başarısızlığın daha başka nasıl bir
tarifi olabilir?
Değerli milletvekilleri, bu tablo bizi iliklerimize kadar
sömüren bir tablodur. Mutlaka bilinen ezberler dışına
çıkılarak bu tablonun düzeltilmesi gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
HARUN ÖZTÜRK (Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Reel faizlerin ve borçlanma maliyetinin düşmeyi
bırakın yeniden yükselişe geçmiş olması sizce
başarı mıdır? Kamunun borçlanma gereği
aşağı çekildiyse reel faizler niçin bir türlü yüzde 8-9
bandından aşağıya indirilemiyor? Peki, Sayın Bakan,
borçların yükü azaldıysa ortalama vadeler niye düşmeye
başladı? Mayıs 2007de 56,3 ay olan ortalama vadenin Mayıs
2008de 28,4 aya düşmüş olması sizce bir şey ifade etmiyor
mu?
Değerli milletvekilleri, önergemle ilgili yapacağım
konuşmada değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmaya devam
edeceğimi bildirir, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Sayın milletvekilleri, bölüm üzerinde soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Sayın Tütüncü, buyurun efendim.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Aracılığınızla bir soru sormak istiyorum.
Sayın Esfender Korkmaz Hocamızın konuşmasında da
belirtildiği gibi, borçlanma disiplininin bozulmakta olduğunu
gözlemliyoruz. Hazine garantisinde yüzde 1 olan pay 5 kat
artırılıyor, yani yüzde 5e çıkarılıyor.
Soruyu soruyorum: Dünya piyasalarında ortalama faiz
oranının yüzde 5ler düzeyinde gezindiği bir zaman kesitinde,
yüzde 5 Hazine payı, ikraz ve kredi kullanan kamu kurumlarında
hizmetin maliyetini hangi oranda artıracaktır? Belli bir oranda
artıracaktır da hangi oranda artıracaktır? Bu borçlanma disiplininin
bozulmasının alternatif maliyetinin ne olduğunu bize lütfen
söyler misiniz?
Kamu kurumlarında
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.
Sayın Akcan.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Aracılığınızla Sayın Bakana sormak
istiyorum. Sayın Maliye Bakanımız Kemal Unakıtan Bakan
olduğum günden beri dinliyorum kriz var, kriz var lafını,
Türkiye'de kriz mıriz yok. derken, Türkiye'nin uzun yıllardan beri
yaptığı stand-by anlaşmalarının tarafı olan
IMFe, Sayın Başbakanımız artık ihtiyaç kalmadı
derken, bugün, ekonomiden sorumlu Sayın Bakanımızın bir
gazetede Doğrudan sermaye girişi yavaşladı, cari
açıkta bozulma emareleri var, IMFyle ihtiyati bir stand-by riski
azaltacaksa yaparız. demesinden hareketle, bir risk var mıdır?
Ekonomik kriz riski var mıdır?
Eğer cari açıkta bozulma emareleri riskse, riskin bir
parçasıysa, doğrudan sermaye girişi de
yavaşlamışsa, bunu da kendileri ifade ediyorsa, Sayın
Başbakan ve Maliye Bakanıyla bu görüş farklılığının
dayanağı nedir?
Bir de stand-by yapılacaksa hangi şartlarda
yapılacak? Onu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Dün sormuştum: Bu tasarı ile kamu maliyesine getirilen
yük ne kadar? demiştim. Sayın Bakan bu soruma cevap vermemişti.
Yine kendisine tekrarlıyorum: Bu tasarı ile belediyelerin,
çeşitli kuruluşların affedilen borçları ne kadardır?
Yine, Tasarruf Mevduat Sigortasında biriken ne kadar borç
var? Bununla ne kadar borcu siliyorsunuz?
Ayrıca, KEY hesabında biriken şimdiye kadar anapara
kaç liradır? Bunun nemalandırılması sonucunda elde edilen
para ne kadardır? Bunun 2 milyar 800 civarında bir parayı
dağıtıyorsunuz, niye gerisini dağıtmıyorsunuz?
Belediyelerin bu kadar devlete borçları olduğu hâlde onları
tahsil etmiyorsunuz ama, memurun, işçinin işte parasını
ödemiyorsunuz. Biliyorsunuz, bu kanun çıktığı zaman o
zamanki Bakan çok iddialı konuşuyor, memurlara veyahut da emekçilere
İsteseniz de istemeseniz de herkese konut vereceğiz. Demiş,
denilmiş o zamanki Hükûmet
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Melen, buyurun.
MİTHAT MELEN (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakana aracılığınızla
şunu sormanızı rica ediyorum: Bu yasanın değişen
4749 sayılı Kanunun 12nci maddesinde Borç ve Risk Yönetimi Komitesi
var. Şimdi, bu komitede bakan var, müsteşar var, müsteşar
yardımcıları var. Eğer böyle bir karar alınırsa
ki Bakan tarafından onaylanır. diyor. Bakan onaylarsa, müsteşar
katılmazsa istifa etmesi gerekir. O zaman, bu borç ve risk yönetimi
nasıl çalışacak? Yeni bir sistem mi getiriliyor Türkiyeye; onu
sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Melen.
Sayın Bakanım, buyurun.
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; birinci sorudan
başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, borç disiplininde hiçbir
şekilde bir bozulma öngörmüyoruz. Tam aksine, getirdiğimiz
düzenlemelerle sınırlar getiriyoruz ve bu anlamda da borç disiplinini
daha ağırlaştırıyoruz. Yani, Hazine daha önce
örneğin belediyelere veya başka kamu kuruluşlarına ikrazda
bulunacakken, yani bulanabiliyorken ve limitsiz bir şekilde
bulunabiliyorken, biz limit getiriyoruz. Mesela bu garantiler üzerinde
ücretleri artırmamız aslında Hazinenin daha az garanti vermeye
çalışıyor olduğunun ifadesidir ve bu anlamda biz disiplini
artırıyoruz. Bütün getirdiğimiz düzenlemeler dediğim gibi
disiplini artırmaya yöneliktir.
Dünya faizi tabii ki Türkiye'ye göre düşük. O anlamda
bakarsanız, onun bir oranı olarak bakarsanız ve bu yetkiyi tümü
olarak kullanırsa tabii bu bir maliyet getirir, açık ortada ama
Yüzde 5e kadar kullanılabilir. deniliyor. Bizim bundan
amacımız, Hazinenin kamu kuruluşlarına daha az kefil
olması, daha az dolaylı yönden borç yüklenmesi. Bunda dediğim
gibi, tabii ki bir maliyet artışı söz konusu olabilir ama bizim
amacımız o değil. Amacımız bu türden süreçleri
azaltmaktır.
Değerli arkadaşlar, biz IMFnin
Yani, şunu
söyledik: Mayıs ayı itibarıyla IMF programını
başarılı bir şekilde bitirdik. Ama bu geçtiğimiz
beş yıl içerisinde IMFye net borç ödeyici olarak yolumuza devam
ettik. Yani bunu siz de biliyorsunuz biz IMF borcunu
devraldığımızda 123,5 milyar dolar civarıydı,
şimdi 10 milyar dolar civarına kadar da aşağı çektik.
Şimdi, geldiğimiz noktada bizim IMFnin
kaynağına ihtiyacımız yok. Bunu ben söyledim defalarca,
hâlâ da söylüyorum; gerçekten de yok. Kamu sektörünün IMFnin borcuna
ihtiyacı yok. Özel sektörün finansman ihtiyacı yüksek. Çünkü
Türkiye'de cari açık yüksek ve özel sektörün çevirmesi gereken borç
miktarı hem cari açık nedeniyle hem de önceden birikmiş borçlar
nedeniyle yüksek, brüt finansman ihtiyacı. Ama zaten IMF hiçbir ülkede
özel sektörün borç yükünü üstlenmez. Onun borçlarının çevrilmesine
katkıda bulunmaz. Şu da var yalnız: Eğer biz ihtiyati bir
anlaşma yaparsak ve bu, Türkiye'nin risk primindeki artışı
durduracaksa veya risk primini azaltacaksa ve bu, Türkiyemizin menfaatine
olacaksa ben şunu da söyledim: Bundan da kaçınmayız. Çünkü
milletin derdi IMF falan değil, milletin derdi iş, aştır.
Biz ülkemizde faizlerin artışını durdurabileceksek yani bu
konuda en ufak bir katkısı olacaksa tabii ki o türden bir düzenlemeye
gideceğiz. Burada bir görüş ayrılığı da yoktur
değerli arkadaşlar. Bizim söylediğimiz şeyler,
başından belli, ben tutarlı bir şekilde hep bunu söyledim.
Bizim iki tane seçeneğimiz var: Program sonrası izleme veya ihtiyati
bir stand-by anlaşması. Program sonrası izleme, zaten mecburuz
buna. Eğer biz borçları erken ödemezsek
IMFnin borçlarının
faizi çok düşük, yüzde 4 civarı. Şimdi, bu böyle iken biz niye
ödeyelim piyasadan daha yüksekte borçlanırken; bunu biz zamanı
gelince ödeyeceğiz. O zaman zaten program sonrası izlemeye otomatik
olarak geçiyoruz. İhtiyati stand-by anlaşması ise, hani
özellikle bu program çerçevesi eğer bu şekilde kurulur ve bu
şekilde biz risk primini, faizlerin yükselmesini engelleyeceksek, ülkemize
bir katkısı olacaksa ben bundan da kaçınmam, çünkü ülkemizin
lehine; olay bu. Ama bizim onların kaynağına
ihtiyacımız yok. Burada sayın bakanlarımızla,
Sayın Başbakanımızla da bu farklı bir görüş söz
konusu değildir değerli arkadaşlar.
Sayın Gençe dün cevap veremediğim için kusura
bakmasın, bugün vereceğim.
Değerli arkadaşlar, İstanbul Üniversitesinin, tabii
ki borçlarının terkini yoluyla 20,2 milyon YTLlik bir yük geliyor;
20,2, İstanbul Üniversitesi.
Değerli arkadaşlar, Süleyman Demirel Üniversitesinin
Müsteşarlığımıza olan borcuysa 23,3 milyon YTLdir. Bu
da toplam ikisini birleştirdiğiniz zaman 43,4 milyon YTL değerli
arkadaşlar. Belediyelere bu anlamda herhangi bir borç affına
gitmiyoruz, hazine alacaklarının affının yoluna gitmiyoruz.
Sadece burada iki tane üniversitemize, daha önce diğer üniversitelerden
farklı bir şekilde, yani hibe verileceğine, yardım edileceğine
ikraz edilmiş, biz bunu düzeltiyoruz, geçmişten gelen bir şeyi
düzeltiyoruz. Dolayısıyla burada getirilen yük bu.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının tabi ki
finansman sıkıntısı var, bu yeni bir şey
değildir; yani bu yirmi, otuz yıldır devam eden bir durum. Yani
Devlet Demiryolları hep zarar etmiştir benim bildiğim
kadarıyla. Şimdi, değerli arkadaşlar, yine 14 Temmuz
itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının
yaklaşık 1 milyar 203 milyon YTL vadesi geçmiş borcu var ve
vadesi geçen bu tutarın 527,3 milyon YTLsi anapara; 676,1 milyon YTLsi
ise faizdir, yani gecikme faizidir.
Değerli arkadaşlar, yine Türkiye Cumhuriyeti Devlet
Demir Yollarının Ulaştırma Bakanlığından yol
ve bakım onarım giderleri karşılığı
alacağı ise 2007 yılı sonu itibarıyla 1 milyar 80
milyon civarındadır. Dolayısıyla, bizim onlardan faiz dâhil
olmak üzere alacağımız 1 milyar 203 milyon YTL, onların
devletten alacağı 1 milyar 80 milyon, yaklaşık olarak
söylüyorum. Dolayısıyla, biz burada, birbirini mahsup etsin şeklinde
bir düzenleme yapıyoruz. Yani bize getirdiği çok ciddi bir yük söz
konusu değildir.
Değerli arkadaşlar, dolayısıyla bu
yasanın getirdiği bütün unsurları ben söylemiş oluyorum.
KEYle ilgili yine Sayın Gençin sorusuna cevap vereyim.
Yatırılan anaparaların toplamları,
yatırıldıkları tarihlerdeki değerleri itibarıyla
12,4 milyon YTL. 29/12/1999 itibarıyla nemalanmış tutar, yani
Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığına devredilen
miktar 395,7 milyon YTL. Bugün itibarıyla nemalarımızın değeri,
yani anaparasıyla birlikte yaklaşık 2,8 milyar YTL. Evet, yani
çok ciddi
Değerli arkadaşlar bakın, kanun ne dediyse
KAMER GENÇ (Tunceli) Anapara ne kadar Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Sayın Genç, anapara 12,4 milyon YTL, milyon
12,4 milyon YTL toplanan
para.
KAMER GENÇ (Tunceli) Tüm KEY hesaplarında biriken
parayı sordum.
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Ben
anlatıyorum size değerli arkadaşım, anlatıyorum.
Bakın, değerli arkadaşlar, şu anda biriken
anapara, 1999 itibarıyla nemalanmış hâliyle, o itibarla 395,7
Bugün bizim ödeyeceğimiz miktar yaklaşık olarak 2,8 milyar YTL.
Kanun bize ne emrettiyse, işçinin lehine -ki bu paralar işverenden
kesilmişti- biz o parayı altı aylık Emlak Bankası
mevduat faizi üzerinden nemalandırmışız. Yani, burada
yapılan başka hiçbir şey söz konusu değildir.
Sayın Melen 12nci maddedeki Borç ve Risk Yönetimi Komitesini
sordular.
Değerli arkadaşlar, bu zaten var olan bir komite; var
olan bir komiteye biz yasal bir çerçeve getiriyoruz. Burada, tabii ki borç
yönetiminin, özellikle piyasaların çok dinamik olması nedeniyle bunun
daha sistematik bir şekilde yapılması lazım ve bunun
birtakım ölçütlere de bağlanması lazım. Örneğin, biz
zamanında karar vermişiz, demişiz ki: Dövize endeksli borçlarımızın
toplam borcumuzun içindeki payını düşüreceğiz. Bunun bir
yansıması olarak, örneğin 2008de çıkmışız
demişiz ki: Döviz cinsinden borçların geri çevrilme
oranını yüzde 60a düşüreceğiz. Bu nedir? Bir hedef
koyuyorsunuz, diyorsunuz ki: Ben, döviz riskini azaltmak istiyorum, döviz
riskini azaltıyorum. onu ölçüt veriyorsunuz. Bu aslında dünyadaki en
iyi uygulamalardan esinlenerek yapılan bir uygulama. Siz de
Hazinedeydiniz, biliyorsunuz.
Arkadaşlar, zaten böylesine bir komite olması siyasi
iradeyle ortadan kaldırmadığı gibi, tam aksine bizim daha
düzenli bir şekilde, daha sistematik bir şekilde borç yönetimini
götürmemize büyük katkıda bulunan bir sistem. Zaten var, bunu yasa
içerisinde zikrediyoruz, bunu yasal çerçeveye kavuşturuyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu yasayla ilgili olarak bir sürü
eleştiri oldu, ama bir tanesi beni şok etti. Şimdi, bakın
arkadaşlar, 2002 yılında toplam faiz yükünün, yani hazinenin
ödediği dış ve iç borcun toplam faizinin millî gelire oranı
yüzde 14,8; şimdi geldiğimiz nokta itibarıyla, 2007
yılı sonunda yüzde 5,7. Yani biz faiz ödemelerini millî gelire
oranı olarak üçte 1ine indirmişiz, üçte 1ine! Bu aynı zamanda
borç yükünün de azaldığının, faiz yükünün de
azaldığının en bariz göstergesi.
Size bir şey daha söyleyeyim: Değerli arkadaşlar,
2002 yılında devletin topladığı
MURAT ÖZKAN (Giresun) Sayın Bakan, hep oransal niye
veriyorsunuz? Toplam faiz borcumuz ne kadar?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Değerli arkadaşım, rakam olarak da vereyim.
MURAT ÖZKAN (Giresun) Bütün konuşmalarınızda
oransal söylüyorsunuz.
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Müsaade
edin. Müsaade edin. Bakın, bütün
MURAT ÖZKAN (Giresun) Bir dakika
Siz de müsaade edin Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Ama ben
cevap veriyorum.
MURAT ÖZKAN (Giresun) Bütün konuşmalarınızda
oransal veriyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Özkan, şu anda Sayın Bakan
cevap veriyor. Lütfen
Buyurun.
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Bakın değerli arkadaşlar, bütün dünyada, borç millî gelire oran
olarak bakılır. Bugün, Amerikanın 9 trilyon dolar borcu var. O
zaman çıkıp diyeceksiniz ki Amerikanın borcu Türkiyenin
bilmem 100 katı. Böyle şey olur mu? Amerikanın da millî geliri
var, 14 trilyon dolar. Dolayısıyla Amerikanın millî gelirini
Amerikanın borcuyla karşılaştırmanız lazım.
Bu, bu kadar basit.
BAŞKAN Sayın Bakanım, lütfen
toparlayınız, süreniz doldu.
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Hemen
bitireceğim.
Değerli arkadaşlar, 2002 yılında devletin
topladığı toplam vergilerin yüzde 86sı faize gidiyordu.
Geçen sene sonu itibarıyla bu yüzde 32ye inmiştir. Bakın, yani
Türkiyede toplanan vergi gelirlerinin yüzde 86sı giderken şimdi
yüzde 32si gidiyor. Nereden bakarsanız bakın hem borç yükü
düşmüştür hem faiz azalmıştır hem faiz yükü
azalmıştır. O nedenledir ki bu kadar yola, bu kadar
eğitime, bu kadar sağlığa para ayırıyoruz.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde
üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) Sayın Başkan, Komisyon olarak düzeltme talebimiz var.
BAŞKAN Hangi maddeyi düzelteceksiniz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) Birinci bölüm 1inci maddeyle ilgili.
Burada, Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından kabul edilen
metinde sadece 4749 sayılı Kanunun kanun numarasından
bahsedilmiş oysa tasarıdaki gibi tarihe de yer verilmesini, 28/3/2002
tarihinin de ilave edilmesini teklif ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kinay, gerekli
notlar alınmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısının
aranmasını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önergeyi okutuyorum:
Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1 inci maddesindeki Genel Giderler
tanımındaki gecikme faiz ve cezaları ibaresinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Yılmaz
Tankut |
K. Erdal Sipahi |
Alim
Işık |
|
|
|
Adana |
İzmir |
Kütahya |
|
|
|
Osman
Ertuğrul |
|
Mümin İnan |
|
|
|
Aksaray |
|
Niğde |
|
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi mi okutayım?
OKTAY VURAL (İzmir) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Gecikme faiz ve cezalarının bu tanım içerisinde
düzenlenmesi gereksizdir. Çünkü bu nevi giderler mevcut halde de ödenmektedir.
Ancak bu nevi giderler sorumluluk gerektirdiğinden gider
yapıldıktan sonra idarenin bu giderleri kusurlu olanlara rücu etmesi
gerekmektedir. Bu nedenle Genel Giderler tanımına gecikme faiz ve
cezaları ibaresinin bulunmasına ihtiyaç bulunmamaktadır.
Bu ölçüte ihtiyaç bulunmamaktadır. Şayet borç idaresinin
genel risk/maliyet hedeflerini gösteren ölçütlere ihtiyacı varsa, bu
ölçütü 5018 sayılı Kanunun 9. uncu maddesi gereğince performans
ölçütü olarak belirlemesi hem görevi ve sorumluluğudur. Performans
Esaslı bütçeleme esasları olarak belirlenecek olan performans
ölçütlerinin bütçe kalemleri ile ilişkisi kurulması
gerektiğinden daha somuttur. Halbuki burada getirilen Stratejik ölçüt
soyuttur. Dolayısıyla bu tanımın kanuna eklenmesi hem gereksizdir.
Hem de mevcut tanım yetersizdir. Bu ihtiyacı 5018 sayılı
Kanun 9. uncu maddesi karşılamaktadır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Tamam.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Düzeltmeyle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, karar yeter
sayısı istemiştim.
BAŞKAN - Kabul etmeyenler
Evet, karar yeter sayısı istediniz, ben bir şey
söylemedim ki. Oylamaya sundum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Saymıyorsunuz!
BAŞKAN Evet, karar yeter sayısı vardır,
kabul edilmemiştir. dedim.
Madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum
efendim.
BAŞKAN Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar yeter
sayısı vardır.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
KAMER GENÇ (Tunceli) Say!
BAŞKAN - Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, kabul edilmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bu ne? Sayın Başkan, Meclis böyle
yönetilmez!
BAŞKAN 4üncü maddede bir adet önerge vardır, önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ile Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Harun
Öztürk
İzmir
Madde 4- 4749 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin; birinci
fıkrasında geçen mali dış koşulları ibaresi
mali koşulları şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Öztürk, buyurun efendim.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce
heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle karar yeter
sayısı istendikten sonra, hiç değilse, Başkanlık
Divanının saymak için bir zamana ihtiyaç olacak şekilde ara
vermesini ve saydığı izlenimini Genel Kurula vermesini
beklerdim.
Bu eleştirimi yaptıktan sonra borç yönetiminin
başarısını değerlendirmeye izninizle devam edelim.
Sayın Bakan mihenk noktasında savunmalarını
sürdürmeye devam ediyor. Onun ölçüsü gayrisafi millî hasıla ama bizim de
dikkatlere getirmeye çalıştığımız Türkiyeye,
millete, vatandaşa bu borç yükünün bütçeyle birlikte yansımaları
ve etkileri. Gerçekten borç yükü hafiflemiş mi hafiflememiş mi?
Vatandaş üzerindeki etkilerine de bakmamız gerektiğini
ısrarla, ısrarla söylemeye devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, 2007 Mayıs ayında yüzde
18,8 olan iç borçlanmanın ağırlıklı ortalama
maliyetinin Mayıs 2008de yüzde 19,6ya çıkmış olması
borç yönetiminin başarısı olarak değerlendirilebilir mi?
2002 sonu itibarıyla seksen yılda Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin
biriktirdiği borç stoku 221,3 milyar dolar iken AKP Hükûmetinin beş
yılda bu stoka eklediği 258,2 milyar dolarlık ek borç stoku sizce
başarı mı?
Döneminizde özel sektör borcunun 43,1 milyar dolardan 128,9 milyar
dolar artarak 172 milyar dolara çıkmış olmasını
açıklayacak ne gibi yatırımı olmuştur? Alınan
borcun bu ölçüde bir özel sektör yatırımına dönüşmesi
görünmediğine göre, özel sektör, almış olduğu dış
borcu, üstüne koyarak size satmış olmasın?
Değerli milletvekilleri, Hazineden sorumlu Bakan olarak,
Sayın Maliye Bakanı gibi herhangi bir risk anında Bana ne özel
sektörün borcundan diyebilecek misiniz?
Borç ve döviz cephesinde her şey yolunda gidiyor ise niçin
dövizli ihalelere kur farkı nedeniyle ödeme yapma konusunda yetki
aldınız?
Ekonomide her şey yolunda gidiyor ise YTL cinsinden
yapılan ihalelere fiyat farkı ödemesi konusunda niçin yetki alma
ihtiyacı duyuyorsunuz?
Değerli milletvekilleri, Hükûmet ekonomideki kötüye
gidişi siyasi belirsizliğe bağlamaya çalışıyor
ama yağma yok, artık halkın gözü açıldı. 340
milletvekillinize rağmen sizi bu noktaya biz mi getirdik? Ekonomi
yönetimindeki başarısızlık AKP hakkında açılan
kapatma davasına bağlanamaz. Bu defa bu masala milleti
inandıramayacaksınız.
Değerli milletvekilleri -vermiş olduğum önergeyle
ilgili olarak- maddedeki düzenleme, dış borcun ikrazı hâlinde
ilgili kurumlardan ikraz edilen tutar üzerinden bir defaya mahsus olmak üzere,
binde 5 oranında alınan ikraz ücretinin 2 katına
çıkarılması hem ölçüsüz bir artış hem de kurum için
ikraz maliyetini artıran bir unsurdur. Bu olumsuzluğu önlemek için
işbu değişiklik önergesini verdik.
Desteklerinizi bekler, yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Başkan, yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebinde bulunan sayın
milletvekillerinin isimlerini tespit ediyorum: Sayın Anadol, Sayın
Okay, Sayın Akıncı, Sayın Tütüncü, Sayın Çöllü,
Sayın Süner, Sayın Emek, Sayın Özkan, Sayın Erbatur,
Sayın Dibek, Sayın Keleş, Sayın Kaptan, Sayın
Aslanoğlu, Sayın Diren, Sayın Seçer, Sayın Seyhan,
Sayın Ünsal, Sayın Ağyüz, Sayın Öztrak, Sayın Korkmaz.
Sayın milletvekilleri, önergenin oylamasından önce bir
yoklama talebi vardır. İsmini yazmış olduğumuz
arkadaşlarımız lütfen yoklamaya girmesinler.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)
KAMER GENÇ (Tunceli) Yoklama yapmadan Var. diyebilirsiniz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Ben görevimi biliyorum efendim, teşekkür ederim
hatırlatmanız için.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yalnız, pusula gönderenleri
arayacaksınız.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) Ne terbiyesiz adamsın sen
be! Geç oraya bari, sen yönet. (Gürültüler)
BAŞKAN Sayın Tutan, Sayın Genç, lütfen
arkadaşlar
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) Orada Sayın Başkan
var, siz niye müdahale ediyorsunuz?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
karşılıklı konuşmayalım; lütfen arkadaşlar
Pusula veren arkadaşlarımız lütfen Genel Kuruldan
ayrılmasınlar.
(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Tamam, pusula gönderme süresi
bitti.
OKTAY VURAL (İzmir) Süre bitti.
Kâğıtları okur musunuz Sayın Başkan.
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, pusula gönderen arkadaşlarımın
isimlerini okuyacağım ve burada olup olmadıklarını
arayacağım. (CHP ve MHP sıralarından Hâlâ pusula geliyor
sesleri, gürültüler)
Arkadaşlar, pusulalar benim elimde, siz merak etmeyin.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Hâlâ pusula geliyor.
BAŞKAN - Pusulalar benim elimde, ben onları okumuyorum,
elimdekileri okuyacağım.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ama hâlen pusula geliyor
Başkan. Olur mu böyle bir şey ya!
BAŞKAN Sayın Cemal Kaya? Burada.
Sayın Mustafa Kuş? Burada.
Sayın Mevlüt Akgün? Burada.
Sayın Faruk Koca? Burada.
Sayın Necip Taylan? Burada.
Sayın İsmail Katmerci? Burada.
Sayın Ahmet Edip Uğur? (CHP ve MHP
sıralarından Yok, yok sesleri)
Sayın Zeki Ergezen? Burada.
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı
vardır.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/363, 1/494) (S. Sayısı: 237) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5inci madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri
okutuyorum:
T.B.M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237. Sıra Sayılı yasa
tasarısının 5. maddesinin ikinci fıkrasındaki (Bakan)
ibaresinin (Bakanlar Kurulu) olarak değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının çerçeve 5 inci maddesi ile
4749 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin üçüncü
fıkrasının sonuna eklenen cümlenin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Harun
Öztürk
İzmir
Bu oranı iki katına kadar artırmaya Bakan
yetkilidir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Öztürk?
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
4749 sayılı Kanunun, Tasarının çerçeve 5 inci
maddesi ile değiştirilen 8 inci maddesinin üçüncü
fıkrasının sonuna eklenen cümle ile; Hazine geri ödeme garantisi
ve Hazine yatırım garantisi ile lehine garanti sağlanan taraftan
verilecek her garanti için bir defaya mahsus olmak kaydıyla garanti edilen
tutarın yüzde birine kadar alınan garanti ücretinin beş
katına kadar artırılması konusunda Bakana yetki verilmesi
borçlanmanın maliyeti artırıcı nitelikte bulunduğu
için işbu değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237 sıra sayılı yasa
tasarısının 5. maddesinin ikinci fıkrasındaki (Bakan)
ibaresinin (Bakanlar Kurulu) olarak değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Genç, buyurun.
Sayın Genç, önergenizi verirken, sehven herhâlde, önergenize
imza atmayı unutmuşsunuz, seyir içerisinde... (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkanım, imzasız önergeleri işleme koymayın.
BAŞKAN Buyurun, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Olabilir, ben inkâr etmiyorum.
BAŞKAN Yani, gördüğünüz gibi adalet üzere hareket
ediyoruz.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, yani, benim en ufak bir
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Yani imza unutulabilir, ben sizin
gibi oturmuyorum. Ben, şimdi, her kanunda uzun uzadıya
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar, kendi başlıklı
kâğıdına yazmış Sayın Milletvekilimiz,
göndermiş.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; aslında, tabii, bugün sizin
sıranız değildi, başka bir
arkadaşımızın sırasıydı ama niye siz
geldiniz? Onu bilmiyorum tabii. Ayrıca da tabii siz bu Meclisi
yönettiğiniz zaman çok hissî ve taraflı hareket ediyorsunuz. Tabii,
bu size çok yakışıyor. Ona da tabii bir şey demiyorum.
Şimdi, bakın, temmuz sıcağında
çalışma kararını aldınız. Madem çalışma
kararını aldınız, buyurun gelin, burada
çalışalım. (AK PARTİ sıralarından
Buradayız sesleri, gürültüler)
Hani neredesiniz? Karar yeter sayısını
bulamıyorsunuz. Başkanın yardımına dayanarak karar
yeter sayısı buluyorsunuz. Yani olmayan karar yeter
sayısına istinaden karar çıkarıyorsunuz.
Getirilen kanunların yazılışları o kadar
acayip ki neyin ne dediği
Şimdi, şu kanunu içinizde okuyan 5
kişi yoktur. Bırakın sizi, Komisyon bilmiyor bu kanunu ya! Ben
bunu gayet iyi biliyorum. Yani burada öyle kanunlar getiriliyor ki kanunlar
muğlak, gerekçeleri yok, bu gerekçelerle ne yapılmak isteniyor belli
değil. Bakana soruyorum, diyorum ki: Bu kanunun kamuya maliyeti kaç
lira? Belediyeden haberi yok Bakanın, bu kanun belediyelere birtakım
imkânlar tanıyor ondan haberi yok. Hangi üniversitelere
O zaman, iki tane
üniversitenin borcunu affediyorsan söyle. Niye yani buraya muğlak
koyuyorsun? Efendim Üniversitelerin şu borçlarını ilgili
Bakanın teklifi
Maliye Bakanı yetkili. diyorsunuz. Niye? O zaman
söyle Şu üniversitelere şu, şu, şu yıllarda verilen
şu kadar borç affediliyor. de. Onu, o zaman biz de bilelim ki kanunun ne
olduğunu anlayalım. Hep böyle muğlak yazmanın ne
anlamı var? Tabii, böyle muğlak da yazılınca biz diyoruz
ki
Tabii, bu Hükûmetin kavgalı olduğu üniversiteler var, o
üniversitelerin borçlarını
İşte, üniversiteleri
sıkıştırmak için buraya böyle bir madde getiriyor, diyor ki
efendim İlgili Bakanın teklifi
Maliye Bakanı yetkilidir. E, o
zaman niye yetkiyi veriyorsun Maliye Bakanına?
Şimdi, benim burada verdiğim önergede
Bakana yetki
veriliyor. Şimdi, hukuk sistemimizde, sizin iktidarınıza
gelinceye kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi bakana yetki vermez, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Bakanlar Kuruluna yetki verir. Yani kademe olarak Meclis
-altında Hükûmet- Bakanlar Kuruluna yetki verir, Bakanlar Kurulu ona göre
bir düzenleme yapar. Yani Meclisin muhatabı Bakanlar Kuruludur.
Onun için, bence, hukuk düzeni bakımından, hukuk
kuralları bakımından, hukuk hiyerarşisi
bakımından buraya bunun ilave edilmesi gerekir. Ama, tabii, sizin
getirdiğiniz kanunlarda ne İç Tüzük geçerli
İşte, dün
burada
52nci maddede diyor ki: Kırk sekiz saat geçmeden
ilgili
komisyon ve Hükûmet yetkilidir. Siz grup başkan vekilinin getirdiği
öneriyi kabul ettiniz. Yani, sizin burada İç Tüzük geçerli değil,
Tayyipname geçerli. Yani, daha doğrusu Tayyip Erdoğanın iki
dudağı arasında geçen her söz size göre bir emir, iç tüzük, bir
anayasadır. Bunun başka bir şeysi var mı?
Dün birisi Meclis Başkanıyla konuşuyor. Efendim,
411 tane milletvekilinin kabul ettiği Anayasayı,
değiştirdiği Anayasayı nasıl Anayasa Mahkemesi
değiştirebilir? Bunu Meclis Başkanına söylüyor. Hâlbuki
411 kişi onu değiştirmedi ki 2 kişi değiştirdi.
Yani, Türkiyenin gerçeklerini insanların bilmesi lazım. Onun için,
burada Meclis Başkanı maalesef Meclise sahip çıkmıyor.
Kurumlar devlete sahip çıkmıyor. Getirilen düzenlemeler devletin
geçmişten gelen geleneklerini bozuyor. Neredeyse Meclis yetkiyi, getirecek
odacıya verecek, bilmem, müsteşara verecek, genel müdüre verecek.
İşte, eğer Bakana şey ederseniz, yarın da müsteşara
yetki verirsiniz, ondan sonra genel müdüre verirsiniz. Onun için biz diyoruz ki
hukukta bir kural vardır. Dolayısıyla, bu kuralı uygularken
normal hiyerarşik sisteme doğru gitmemiz lazım.
Dün işte sorduk, burada da konuştuk. Bizim
memleketimizde soruyorlar. Ya arkadaş bu terörden zarar gören insanların
paraları ne zaman ödenir? diyoruz. İşte Hükûmetiniz diyor: Biz
çok zenginiz. Bütçemiz fazla veriyor. O zaman bu terör zararlarını
niye iki senedir ödemiyorsunuz? Ödeyin. Yani, 4 bin liralık bir para
ödenmiyor. Düşünebiliyor musunuz, adamın malı yanmış,
evi yanmış, tarlası yanmış veya mahsulünü
alamıyor. Gitmiş, zarar tespit edilmiş; ilgili Hükûmet
mensupları, komisyonlar tespit etmiş. İki senedir bunun
parası ödenmiyor. Niye ödemiyorsun?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Genç, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Devamla) Öte tarafta kendi
yandaşlarınıza trilyonlar, katrilyonlar ödeniyor. Böyle olmaz,
böyle bir devlet yönetimi olmaz, böyle bir sistem olmaz. Bununla bir yere
varmak mümkün değildir. Benim önergem
Diyorum ki: Yani hukuk sistemimize
göre bu işin Bakanlar Kuruluna verilmesi gerekir.
Sayın Başkan, şimdi saydım Mecliste 75
kişi var; karar yeter sayısı istiyorum. Sayın Başkan
karar yeter sayısını istiyorum, 75 kişi var salonda.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Eğer karar yeter sayısı
varsa istifa ederim.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6ncı madde üzerinde bir adet önerge vardır.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı "Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve
Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına ilişkin Kanun Tasarısı nın çerçeve 6
ncı maddesi ile değiştirilen 4749 sayılı Kanunun 9
uncu maddesinin ikinci fıkrasındaki "Nakdi hibe verme
anlaşmalarının şartlarında değişiklik
yapmaya Bakan yetkilidir." ibaresinin "Nakdi hibe verme
anlaşmalarının şartlarında değişiklik
yapmaya Dışişleri Bakanlığının uygun
görüşü üzerine Bakan yetkilidir şeklinde, "Ayni hibe verme
anlaşmalarında değişiklik yapmaya ilgili Bakan yetkilidir.
ibaresinin de Ayni hibe verme anlaşmalarında değişiklik
yapmaya Dışişleri Bakanlığının uygun
görüşü üzerine ilgili Bakan yetkilidir. şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Harun
Öztürk
İzmir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Öztürk, gerekçeyi mi okutayım?
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Gerekçe
BAŞKAN Buyurun:
Gerekçe:
4749 sayılı Kanunun, Tasarının çerçeve 6
ncı maddesi ile değiştirilen 9 uncu maddesinde; nakdi ve ayni
hibe anlaşmalarını yaparken Dışişleri
Bakanlığının görüşü üzerine Bakanlar Kurulu
kararı aranırken, anlaşma şartlarında değişiklik
yaparken hem Dışişleri Bakanlığının
görüşünün alınmaması hem de Bakanlar Kurulu Kararı yerine
bakan onayı ile yetinilmesi, anlaşma imza prosedürüne uygun
düşmemektedir. Söz konusu anlaşmalarda değişiklik
yapılırken de Dışişleri
Bakanlığının uygun görüşünün alınması
amacıyla işbu değişiklik önergesi verilmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Arayacağım. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir,
karar yeter sayısı vardır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
7nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
8inci madde üzerinde iki adet önerge vardır.
İki önerge de aynı mahiyette olduğundan, önergenin
birisini okutup diğer imza sahiplerini okutacağım, isterlerse
söz vereceğim.
Buyurun:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237 (1/363) sıra sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 8 inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Mustafa
Elitaş |
Fatih
Arıkan |
Hüseyin Gülsün |
|
|
Kayseri |
Kahramanmaraş
|
Tokat |
|
|
Yahya
Doğan |
|
Ayşe Nur
Bahçekapılı |
|
|
Gümüşhane |
|
İstanbul |
Diğer önergenin
imzaları:
|
|
M. Akif
Hamzaçebi |
Mustafa Özyürek
|
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
|
|
Trabzon |
İstanbul |
Malatya |
|
|
|
Esfender
Korkmaz |
|
|
|
|
İstanbul |
|
Madde 8 4749 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin 3 üncü
ve 7 nci fıkralarından sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkralar eklenmiştir.
Bu Kanunun 8 inci maddesinin beşinci fıkrasında
yer alan hükümler dış borcun ikrazına ilişkin olarak da
geçerlidir.
Bu Kanun hükümlerine göre imzalanan garanti, ikraz ve hibe
anlaşmaları kapsamında yapılan işlemler ile bu Kanun
kapsamında oluşan Hazine alacakları nedeniyle Kanunun 2 nci
maddesinde sayılan kuruluşlardan her türlü bilgi ve belge istemeye
Müsteşarlık yetkilidir.
Diğer Hazine alacaklarının kaydının
yapılmasına ilişkin usul ve esaslar Müsteşarlık
tarafından belirlenir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) Uygun görüşle Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılıyoruz.
BAŞKAN İmza sahiplerinden söz isteyen
arkadaşımız var mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Gerekçe, Sayın
Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 11 inci maddesinin dördüncü
fıkrasında Hazine Kontrolörleri Kurulunun denetim yetkisini haiz
olduğu ile ilgili olarak düzenleme yer almış olup, bu sebeple
Kanun Tasarısının 8 inci maddesi ile 4749 sayılı
Kanunun 11 inci maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan
düzenlemenin, Tasarıdan çıkartılması öngörülmektedir.
BAŞKAN İki önergeyi birleştirerek
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, karar yeter
sayısı
BAŞKAN Arayacağım efendim.
İki önergeyi müştereken oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar yeter
sayısı vardır.
Kabul edilen önergelerle birlikte maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
9uncu madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve
Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 9 uncu maddesi ile değişik 4749 sayılı Kanunun 12
nci maddesinin dördüncü fıkrasındaki Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankasında veya Maliye Bakanı ile Bakanın müşterek teklifi
ve Başbakanın onayıyla belirlenecek esaslar dahilinde Türkiyede
yerleşik bankalar nezdinde kendi adlarına açtıracakları
hesaplarda toplarlar, ibaresinin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında
veya Maliye Bakanı ile Bakanın müştereken belirleyecekleri
esaslar dahilinde Türkiyede yerleşik bankalar nezdinde kendi
adlarına açtıracakları hesaplarda toplarlar şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Harun
Öztürk
İzmir
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı yasa
tasarısının 9. maddesine bağlı 12. maddenin dördüncü
fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz
ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 4749 sayılı Kanunun 12.inci maddesini
değiştiren 9.uncu maddesinin 7-11 inci fıkralarının
tamamen madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Yılmaz
Tankut |
Alim
Işık |
Erdal Sipahi |
|
|
Adana |
Kütahya |
İzmir |
|
|
Mümin İnan
|
|
Osman
Ertuğrul |
|
|
Niğde |
|
Aksaray |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) Gerekçe efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
7-11 inci fıkralar incelendiğinde yeni bir Borç ve Risk
Yönetim Komitesi oluşturulduğu ve bu komitenin de temel olarak
stratejik ölçütleri, ikraz ve garanti limitlerinin önerilmesi ve diğer
varlık ve yükümlülüklerin yönetimine ilişkin temel politikaların
belirlenmesi" görevlerini yürüteceği belirtilmektedir. Böyle bir
komiteye ihtiyaç bulunmamaktadır. Çünkü maddede düzenlenen görevlerin
Hazine Müsteşarlığı teşkilatı içerisinde koordine
edilmesi ve kararlaştırılması ve yürütülmesi gerekir. Bu
koordinasyonda hangi birimlerin görevli ve yetkili oldukları ise
Teşkilat Kanunu ve yönetmelikler ile belirlenmesi gereken
işlerdendir. Bu yöntem yerine bu işlerin
kararlaştırılmasının Teşkilat Kanunu'nda yeri
olmayan Komite gibi organlara verilmesi kamu idaresinin yapılanmasına
ilişkin temel ilkelerine uygun değildir. Bu nedenlerle metinden
çıkarılması gerekir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı yasa
tasarısının 9. maddesine bağlı 12. maddenin dördüncü
fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz
ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Ben keyfî yönetiminizi protesto
ettiğim için önergemi geri alıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Genç önergesini geri almıştır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve
Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı"nın
çerçeve 9 uncu maddesi ile değişik 4749 sayılı Kanunun 12
nci maddesinin dördüncü fıkrasındaki Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankasında veya Maliye Bakanı ile Bakanın müşterek teklifi
ve Başbakanın onayıyla belirlenecek esaslar dahilinde Türkiye'de
yerleşik bankalar nezdinde kendi adlarına açtıracakları
hesaplarda toplarlar," ibaresinin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında
veya Maliye Bakanı ile Bakanın müştereken belirleyecekleri
esaslar dahilinde Türkiye'de yerleşik bankalar nezdinde kendi
adlarına açtıracakları hesaplarda toplarlar" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Harun
Öztürk
İzmir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Öztürk, buyurun efendim.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce
heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz 12nci maddedeki düzenleme, kamu
bankaları, mazbut vakıflar, özel kanunla kurulmuş kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst
kuruluşları kefalet ve yardımlaşma sandıkları
hariç olmak üzere, şu sayacağım kurumlara ait nakit
hesapların belli bankalarda tutulması konusunda bir yetki düzenlemesi
yapıyor. Neymiş o kuruluşlar: Özel bütçeli idareler, sosyal
güvenlik kurumları, özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum,
kurul, üst kurul ve kuruluşlar ile döner sermayeler, fonlar, belediyeler,
il özel idareleri, kamu iktisadi teşebbüsleri ve maddede
sayılanların bağlı ortaklıkları, müessese ve
işletmeleri ile birlikleri, kendi bütçeleri veya tasarrufları
altında bulunan her türlü mali kaynaklarını Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankasında veya Maliye Bakanı ile Bakanın müşterek
teklifi ve Başbakanın onayıyla belirlenecek esaslar dâhilinde
Türkiyede yerleşik bankalar nezdinde kendi adlarına
açtıracakları hesaplarda toplarlar. Yani kamu bankaları
dışında diğer bankalarda da hesap açtırma konusunda
Sayın Başbakana kadar uzanan bir yetki talep edilmektedir. Sayın
Başbakanın bu yetkiye ihtiyacının olduğunu ve burada
bir müdahale ihtiyacı hissettiğini düşünmek istemiyorum. Yani
kendisinin talimatıyla böyle bir yetkinin buraya konulmuş
olduğunu düşünmek istemiyorum. Birinci tespitim bu. Çünkü bu madde,
bir nakit planlamasına olan ihtiyaç nedeniyle getirilen bir madde.
Dolayısıyla bu nakit planlamasını da Hazineden sorumlu
Devlet Bakanı ve Maliye Bakanının birlikte
belirleyebileceklerini düşünüyorum. Biraz önce söylediğim gerekçeyle
Sayın Başbakanın bu yetkiyi talep ettiğini düşünmek
istemiyorum. Aksi takdirde Maliye Bakanı ve Hazineden sorumlu Devlet
Bakanına da bu konuda güvenmediği şeklinde yanlış
anlamalar ortaya çıkabilir. Dolayısıyla, Sayın
Başbakanın da bu yönden alacağı eleştirileri grubunuz
olarak önlemenizin partinizin menfaatine olduğunu tekrarlıyor,
vereceğiniz destek için şimdiden teşekkür ediyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
10uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
11inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237 sıra sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 11 inci maddesi ile 4749 sayılı
Kanuna eklenen 14/A maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
|
Mustafa
Elitaş |
Cüneyt Yüksel |
Ahmet
Aydın |
|
|
Kayseri |
Mardin |
Adıyaman |
|
|
Recai Berber |
|
Turan
Kıratlı |
|
|
Manisa |
|
Kırıkkale |
g) 11 inci maddenin dokuzuncu fıkrasında belirtilen
bilgi ve belgelerin Müsteşarlıkça talep edilen usul ve esaslar
çerçevesinde verilmemesi,
BAŞKAN Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
Uygun görüşle Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu değişiklikle; Tasarının 8 inci maddesine
ilişkin olarak kabul edilen önerge ile yapılan
değişikliğe paralel şekilde idari para cezaları
konusunda düzenleme yapılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
12nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
13üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
14üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
15inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma saati: 15.10
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.23
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 131inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
237 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştı.
İkinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm, geçici 15, 16, 17, 18inci maddeler dâhil 16
ile 22nci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı; şahıslar
adına ilk iki sırada, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak ve
Manisa Milletvekili Recai Berberin söz talepleri vardır.
İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Tekirdağ Milletvekili Sayın Faik Öztraka aittir.
Sayın Öztrak, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 237 sıra
sayılı Yasa Tasarısının ikinci bölümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu yasa
tasarısı ile 2002 yılının Nisan ayında
yürürlüğe giren 4749 sayılı Yasada yapılacak
değişiklikleri tartışıyoruz. 4749 sayılı
Kanun kamu borcunu tanımlamış, yönetilmesini kurallara
bağlamış ve ülkemizde, riskleri de dikkate alarak,
uluslararası standartlarda bir kamu borç yönetiminin çerçevesini
belirlemiştir. Bu Yasa, ülkenin 2001 yılında
yaşadığı derin mali krizden asgari maliyetle
çıkmasını sağlayan temel düzenlemelerden bir tanesidir.
Gündemimizdeki yasa tasarısı ile 4749 sayılı Yasada
değişen şartlara ve uygulamada karşılaşılan
sorunlara çözüm getirmeyi amaçlayan teknik bazı düzenlemeler yapılmak
istendiği belirtilmektedir ancak yine de tasarıda, son dönemde
Hükûmetin artık usul hâline getirdiği bir yöntemle bu Yasanın
kapsamına giremeyecek bazı düzenlemelere de yer verildiği
görülmektedir. Ben konuşmamın ilk bölümünde bunlardan önemli
bulduğum ve AKP Hükûmetlerinin hükûmet etme biçimini ortaya koyan
bazıları üzerinde duracağım.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz
tasarının 18inci maddesiyle 4749 sayılı Yasaya bazı
geçici maddeler ekleniyor. Bunlardan geçici 15inci madde, 2009
yılında İstanbulda yapılacak Dünya Bankası Grubu ve
Uluslararası Para Fonu toplantısıyla ilgili organizasyon giderlerini
Kamu İhale Kanunu kapsamı dışına çıkarıyor.
Bu yaklaşım, tam bir AKP hükûmetleri klasiği hâline gelmiş
bulunuyor. Oysa 2002 yılında yasalaşan 4734 sayılı
Kamu İhale Kanunu, aynen değiştirmeye
çalıştığımız 4749 sayılı Kanun gibi
ülkeyi krize sokan bir kurumsal çerçeveden çağdaş OECD ülkelerinin
kurallarına doğru geçişi sağlayan ve kamu otoritesinin kamu
ihalelerine müdahalesini önleyen, yine içeride ve dışarıda büyük
heyecan uyandıran düzenlemelerden biriydi. Ancak AKP Hükûmetlerinin
uymakta en fazla zorlandıkları alanlardan biri, bu yeni ihale rejimi
oldu. İktidara geldiklerinden bu yana her yıl bu yasada birden çok
değişiklik yaparak, istisnalar getirerek bu çerçeveyi
sulandırdılar. İhale süreçlerine en yüksek düzeyde yetkililerin
müdahaleleri yeniden ve eskisinden daha sık gündeme gelir oldu.
Yine, Hükûmetin yönetme biçimini ortaya koyan bir diğer
düzenleme de geçici 16ncı maddede yer alıyor. Bu maddeyle Devlet
Demiryolları İşletmeleri Genel Müdürlüğünün yurt
dışından hazine kefaletiyle alıp da kendisinin ödeyemeyip
hazinenin ödemek zorunda kaldığı borçlarla, hazineden
alamadığı görev zararlarının mahsubu öngörülüyor.
İlk bakışta masum ve haklı gibi görülen bu
uygulamanın, kuruluşa ödenecek görev zararının bütçeye
gider kaydedilmeden yapılmasını öngörmesi hem saydamlık
ilkesine aykırı hem de bütçe harcamalarını düşük
gösteriyor. Aslında son dönemde bu tür finansal mühendislik
uygulamaları da bir AKP klasiği hâline geldi. Bunun en son
örneği, GAP yatırımlarında kullanılması öngörülen
İşsizlik Fonu paralarının geçtiğimiz ay herhangi bir
harcama yapılmadan bütçeye gelir kaydedilmesi ve bütçenin olduğundan
iyi gösterilmesiydi.
Değerli milletvekilleri, bu yaratıcılık sadece
bu Hükûmete mahsus değildir. Geçmişte de hükûmetler
yaratıcılıkta bu Hükûmetten hiç de geri kalmadılar ama bu
yaratıcılığın bedelini yaşanan krizlerle
ödediler.
Sayın milletvekilleri, yine aynı maddenin altında
getirilmek istenen geçici 17nci maddeyle Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonuna 2001 yılından itibaren bankacılık krizi nedeniyle verilen
ve batan bankalardan tahsil edilip hazineye geri ödenemeyeceği
anlaşılan borçlarının silinmesi öngörülüyor. Bu
yaklaşım esas itibarıyla doğrudur. Geri ödenemeyeceği
belli olan büyük bir borcun Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun
bilançosunda gözükmesinin, giderek bozulan küresel iklim
karşısında bir risk faktörü olma olasılığı
vardır ancak bu konu kamuoyunda çok istismar edilmiştir. Gerçi bugün
gelişmiş ülkelerde yaşanan finansal kriz karşısında
devletlerin özel kesimin borçlarını nasıl üstlenmek zorunda
kaldıklarını görüyoruz. Bunun, en iyi çözüm olmamakla birlikte
daha büyük bir çöküşü önlemek bakımından son çare olduğunu
da biliyoruz. Ancak yine de kamuoyunu rahatlatmak bakımından bu
düzenlemenin Meclise ayrı bir yasa teklifiyle getirilerek konunun enine
boyuna tartışılmasının yararlı olduğunu
düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu noktada -izninizle-
görüşmekte olduğumuz yasanın mahiyeti gereği ve bu süreçte
yapılan tartışmalar çerçevesinde ülkemizin borç durumuna da
değinmek istiyorum. Öncelikle kamu borcuna bakalım: Adalet ve
Kalkınma Partisinin iktidara geldiği 2002 yılında kamunun
borcu 148,1 milyar dolarmış, bu yılın mayıs ayı
sonunda bu rakam 287,1 milyar dolara çıkmış. Yine 2002
yılında hazinenin piyasaya olan borcu 70,8 milyar dolarmış,
bu yılın mayıs ayında ise piyasaya olan borç 160,6 milyar
dolara çıkmış. Buna özelleştirmeler sonucunda satılan
kamu varlıklarının bedelini de eklersek bu rakamın çok daha
yukarılara çıkacağı açıktır.
Özetlersek: AKP Hükûmetlerinin son beş buçuk yılda yaptığı
kamu borçlanması seksen yıllık cumhuriyet döneminde tüm
hükûmetlerin yaptığı borçlanmaya eşittir. Ülkenin
dış borcu ise, bu İktidar döneminde 2 kattan fazla
artmış. 2002 sonunda 129,6 milyar dolar olan ülkenin brüt
dış borç stoku, bu yılın mart ayında 262,9 milyar
dolara yükselmiş. Burada da beş buçuk yıllık AKP
İktidarı döneminde tüm cumhuriyet hükûmetlerinin seksen yılda
borçlandığından daha fazla dışarıdan borç
alınmış. Yine aynı dönemde özel kesimin dış borcu
4e katlanarak 43 milyar dolardan 172 milyar dolara çıkmış. Bu
çerçevede sık sık Hükûmet: Bu borç özel kesimin borcu, onlar
hesabını bilir, bizi ilgilendirmez. diyor.
Burada hemen dünyanın en liberal ekonomisi olan Amerika
Birleşik Devletleri ekonomisinde son günlerde yaşananlara bakmakta
yarar var: Bu ülkenin önde gelen iki mortgage bankası Fannie Mae ve
Freddie Mac büyük sıkıntıda. Hükûmet, bu kuruluşların
5 trilyon dolarlık borcuna hazine garantisi vermeyi düşünüyor. Bu,
Amerika Birleşik Devletlerinin toplam devlet borcuna eşit. Bu
yapılırsa kamu borcu 2ye katlanacak. Derecelendirme
kuruluşlarının Amerika Birleşik Devletleri devlet borcunun
notunu düşürebileceği konuşuluyor. Ama sistemik krizlerde
devlet, özel kesimin borcunu maalesef zaman zaman üstlenmek zorunda
kalabiliyor. İşte bu nedenlerle finansal piyasalarda kritik
koşulların oluşması hâlinde devletin potansiyel
yükümlülükleri hesaplanırken özel kesimin özellikle dış
borçları kamu borcu stokuna eklenebiliyor. Bu hesabı yaptığımızda
ise kamunun potansiyel yükümlülüğü 2002-2008 Martı arasında 2,3
kat artarak 190 milyar dolardan 450 milyar dolara çıkıyor. Bu noktada
bir diğer kritik gösterge de ülkenin açık pozisyonunu gösteren döviz
cinsinden borçları ile döviz cinsinden varlıkları arasındaki
farkın geldiği seviye.
Bu Hükûmet döneminde ülkenin döviz pozisyon açığı
85 milyar dolardan 274,3 milyar dolara çıkarak 3 kattan fazla
artmış. Hani Hükûmet hep Net borca bakalım, net borca
bakalım. diyor ya, işte bu da net, Türkiye'nin döviz cinsinden net
yükümlülüğü. Buna da bakmak son derece önemli ve uluslararası kabul
gören bir ölçüt. Yani son beş buçuk yılda, seksen yıllık
cumhuriyet döneminde oluşan açık pozisyona bunun 2 katı kadar
ilave olmuş.
Bu rakamları verdiğimizde başta Sayın
Başbakan olmak üzere Hükûmet yetkilileri Borca böyle bakılmaz, borç
yüküne yani borçların gayrisafi yurt içi hasılaya oranına
bakın. diyorlar. Biraz önce Sayın Bakan da aynı şeyleri
söyledi. Borç yükü kadar borçlardaki artışın da önemli
olduğunu belirterek borç yüklerine de açıklama getirelim. Hükûmet,
borç yüklerine bakarken sürekli 2002 yılıyla
karşılaştırma yapıyor. Oysa 2002, ülkenin en önemli
mali krizini izleyen yıl. Böyle dönemlerde gerek gayrisafi yurt içi
hasıla rakamındaki aşırı düşme, kurlarda ve
faizlerdeki aşırı sıçramalar ya da overshooting nedeniyle
borç yükü uzun dönemli seviyelerin üzerine sıçrar ve gerçek değerleri
yansıtmaz. Nitekim, daha sonra söz konusu değerlerin normal
seviyelerine dönmesiyle borç yükü kendiliğinden de düşmeye
başlar. Bu nedenle yük karşılaştırmaları daha
normal olan kriz öncesi dönemlerle yapılmalıdır. Böyle
yaparsanız iç ve dış borç yüklerinin henüz daha krize girmeden
önceki seviyelerinin altına inmediğini göreceksiniz. Yani bugünkü
borç yükümüzün seviyesi, bizi krize sokan borç yüklerinin seviyesiyle
aynıdır. Yine kamu ve dış borç yüklerini kendi ligimizdeki
ülkelerle karşılaştırdığımızda da
burada da hep başlara güreştiğimizi göreceğiz.
Sayın milletvekilleri, borçlardaki bu
kırılganlık sürerken ekonomi dış borçlanmadan
büyüyemez bir hâle getirildi. Başta sanayi olmak üzere dış
ticarete açık sektörler ciddi tehdit altında. İthalat
bağımlılığı artmaya devam ediyor. Küresel
piyasalarda enerji fiyatlarındaki artışlar, ülkenin
dış borçlanma ihtiyacını sürdürülemez seviyelere
sürüklüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Öztrak, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
FAİK ÖZTRAK (Devamla) Yurt dışından gelen
finansmanla cari açık arasındaki fark daralıyor. Borçlanmadaki
artışa rağmen rezerv artışları düşüyor. Bu
gidişin gidiş olmadığı açık, ancak Hükûmet bunu
önleyecek önlemler yerine tam tersi işlerle âdeta yangına benzin
döküyor.
Değerli milletvekilleri, yılın ilk
yarısındaki makyaja rağmen, maliye politikasının
alınan kararlarla rotasından iyice çıktığı
görülüyor. Para politikası ise enflasyonla mücadele ederken döviz
piyasasında ciddi bir gerilim ve risk yaratıyor. Ekonomide gerekli
önlemler alınmazsa bu sorunlar daha da ağırlaşacaktır.
Bu sorunları, yakanıza Bırakın da
çalışalım. rozetleri takarak çözemezsiniz. Doğruları
yaptığınızda elinizi tutan kimse
olmayacağını bu yasa teklifinin görüşülmesi sürecindeki
grubumuzun tavrı herhâlde ortaya koymaktadır.
Hükûmeti bir an önce halkın sıkıntılarına
çözüm üretmeye çağırıyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Öztrak.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili
Sayın Mustafa Kalaycı.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 237 sıra
sayılı Kanun Tasarısının ikinci bölümü hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle muhterem heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Tasarı, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanununun belirlediği temel ilkelere uygun olmayan düzenlemeler
içermektedir. Tasarıyla, 2009 yılında düzenlenecek olan Dünya
Bankası Grubu ve IMF toplantısı için gerçekleştirilecek
işlemler 4734 sayılı ve 5018 sayılı Kanun kapsamı
dışına alınmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının vadesi
geçmiş, ödemediği kredilerden doğan anapara, faiz, masraf ve
gecikme zamlarından oluşan hazine alacakları, bütçenin gelir ve
gider hesaplarıyla ilişkilendirilmeden terkin edilmektedir.
Üniversitelere kullandırılan dış kredilerden doğan
hazine alacaklarının ödenmeyen bakiye tutarını, yine
bütçenin gelir ve gider hesaplarıyla ilişkilendirilmeden terkinine
Maliye Bakanı yetkili kılınmaktadır.
Yine, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna verilen özel tertip
devlet iç borçlanma senetlerinden doğmuş 31/7/2007 tarihine kadar
olan hazine alacaklarının, yine bütçenin gelir ve gider
hesaplarıyla ilişkilendirilmeden terkini konusunda Maliye
Bakanlığına yetki verilmektedir.
Terkin, muhasebe işleminde vazgeçilen bir alacağın
silinerek zarar kaydedilmesidir. Tasarıda ise hazine
alacaklarının bütçeyle ilişkilendirilmeden terkini
öngörülmektedir. Yani, kâğıt üzerinde bütçe
açığını artırmıyoruz.
Yine, hak sahiplerine yapılacak konut edindirme
yardımı ödemelerinde, Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım
Ortaklığı Anonim Şirketine özel tertip devlet iç borçlanma
senedi ihraç edilebilmesi ve bu kapsamda ihraç edilecek senetler için 4749
sayılı Kanuna göre bütçede ödenek bulunması
şartının aranmaması düzenlenmektedir. Hazine harcama
yapacak, alacaklarını silecek ama gider yazmayacak. Böylelikle
bütçede giderler artmayacak, bütçe açığı artmayacak. Yani, kendi
kendimizi kandıracağız. Zaten her işiniz aldatmaca,
kandırmaca.
Tüm bu düzenlemeler kamu mali disiplinine ve 5018 sayılı
Kanun hükümlerine aykırılık taşımaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiyenin en önemli
sorunlarından birisi de kamu mali yapısındaki
aşırı borçlanmadır. Ülkemizin borç sorunu, aynı
zamanda bir borç yönetimi sorunudur. Kamu borçlarında son yıllarda
görülen yüksek artış ve bu artışın meydana getirdiği
sorunlar, borç yönetimini öncelikli bir konu hâline getirmiştir. Devletin
sağlam kaynak ve gelirlerden beslenen bir kamu maliyesine sahip
olmaması borçlanmayı besleyen temel sebeplerden birisi olurken,
etkili bir borç yönetimi kurulamaması, kamu mali yapısının
daha da bozulmasına neden olmuştur. Aşırı borçlanmalar
gelir dağılımını ve sosyal adaleti ziyadesiyle
bozmuştur. Bir avuç kişi ve kurumlardan yapılan borçlanmalar tüm
milletin sırtına yüklenmiştir.
AKP döneminde cumhuriyet tarihimizin birikimleri har vurup harman
savrulur gibi satılmasına rağmen kamu iç borç stoku 94 milyar
dolardan 222 milyar dolara çıkmıştır. Borçlardaki yüksek
artışa karşın ortada yapılan ne büyük fabrika ne tesis
vardır, hem de 30 milyar doları aşan özelleştirme gelirine,
10 milyar doları aşan toprak satışı gelirlerine
rağmen.
Vatandaşlarımız da borç batağında ve
haciz kıskacındadır. Vatandaşlarımızın
sadece kredi kartı ve tüketici kredisi borçları Haziran 2008 ayı
itibarıyla 106,5 milyar YTLyi aşmış durumdadır.
Kişi başına 1.500 YTL, 4 kişilik bir aile dikkate
alındığında aile başına 6 bin YTL kredi
kartı ve tüketici kredisi borcu düşmektedir. Kaldı ki, bunun
yanında vergi borcu, prim borcu, çiftçi ve esnafın kredi borcu,
bakkal borcu, kasap borcu velhasıl diğer borçlar yok. Bunlar da
dikkate alındığında vatandaşlarımızın
durumunun ne kadar vahim olduğu görülmektedir.
Türk milletini nereden nereye getirdiğiniz açık seçik
görülüyor. Hep söylüyorsunuz ama Millî geliri artırdık.
laflarınıza da artık kimse inanmıyor. Millî geliri 239
milyar dolardan 659 milyar dolara çıkardığınızı
söylüyorsunuz ama vatandaşın bundan haberi yok. Hani bir gecede yüzde
31,6 artırmıştınız! Allah aşkına siz buna
inanıyor musunuz? Bu bir kur yanıltmasıdır. Bu, yüksek
faiz-düşük kur politikanızın aldatıcı ve gerçeği
yansıtmayan bir sonucudur. Hiç ekonomide beş yıllık büyüme
yüzde 35 civarında olur da millî gelirdeki beş yıllık
artış yüzde 180 civarında olur mu? Biri Türk lirasına göre,
diğeri dolara göre. Bu rakamlar her şeyi açıklıyor.
Kendi gelirinde sizin söylediğiniz gibi yaklaşık 3
kat artışı göremeyen vatandaş size niye inansın ki?
Sizin söylediğiniz millî gelir sanal, ama vatandaşların
borçları gerçek, yoksulluğu gerçek, işsizliği gerçek.
Şimdi de kendinize bahane arıyorsunuz, parti kapatma
davasına sığınmaya çalışıyorsunuz.
Şimdi size soruyorum: Acaba vatandaş bu hâle dört ay içinde mi geldi,
yoksa altı yıldır uyguladığınız
politikalarla mı? Lütfen samimiyetle cevap verin.
İki haftadır Hazineden sorumlu Sayın
Bakanımızın açıklamaları istisnasız bütün
gazetelerde ve İnternet haber portallarında yer aldı. Başta
Anadolu Ajansı da haber geçti. Anlaşılan ağlama görevi,
mağdur rolü Sayın Bakana verilmiş. Ne diyor Sayın Bakan
bakalım, aynen okuyorum: Davanın açıldığı 14
Marttan sonra faizlerin 5,5 puan arttığına dikkat çeken
Şimşek, bunun hazineye getirdiği ek maliyetin 20 milyar YTLye
ulaştığını vurguladı. Siyasi belirsizlik
sebebiyle inşaat sektöründe yatırımlarının
yavaşladığını, tüketimin de
azaldığını belirten Şimşek, önümüzdeki dönemin
Türkiye için büyük önem taşıdığına dikkat çekti.
Sayın Bakan faizler şimdi değil, yıllardır yüksek.
Türkiye, kısa vadeli faiz oranlarında dünyada üç yıldır
açık ara önde gitmiyor mu? Beş yılda 184 milyar dolar faiz
ödemesiyle cumhuriyet tarihinin rekorunu kıran siz değil misiniz?
2008 yılı bütçesine bütçenin en büyük harcama kalemi olarak 56 milyar
YTL ödenek koyan siz değil misiniz? Şimdi diyorsunuz ki: Parti
kapatma davasından dolayı inşaat sektörü yavaşladı.
Biraz insaf. Hiç olmazsa resmî istatistiklere bir bakarak konuşunuz. Bu
istatistikler size bağlı Hazinenin istatistikleri, DPTnin, Maliyenin
istatistikleri.
Bakınız, inşaat sektöründe 2006 yılındaki
büyüme yüzde 18,5; 2007 yılında ise yüzde 5, yani keskin bir
düşüş. Bir de 2007 yılına çeyrek dönemler itibarıyla
bakalım: Sırasıyla 8,8; 7,5; 4 ve 0,5. Yani dediğiniz gibi
değil. İnşaat sektörü parti kapatma davasından çok çok önce
kötüye gitmeye başlamış, durma noktasına gelmiş.
Sayın Bakan, yine Tahvil piyasasında çok ciddi
yabancı çıkışı yaşanmıştır. Bizim
ve tüm yerli, yabancı uzmanların görüşü, eğer iç siyasi
belirsizlik olmasaydı Türkiye dışarıdaki krizden en az
etkilenen ülkeler arasında yer alacaktı. demişsiniz. Öyle mi
acaba?
Yurt dışı yerleşiklerin, devlet iç borçlanma
senetlerindeki portföyü, 2007 Eylül ayında 33,1 milyar dolar, Mart 2008de
28,6 milyar dolar, 13 Haziran itibarıyla 26 milyar dolar. Bu da gösteriyor
ki yabancı çıkışı kapatma davasından çok önce
başlamış.
Yine haberde diyor ki, aynen okuyorum: Şimşek, bu
yılın ilk beş ayında doğrudan yabancı sermaye
yatırımları 2007 yılının aynı dönemine göre
yüzde 45,5 azalarak 6,1 milyar dolar olmasında dünyadaki
sıkıntılar ve Türkiyede mart ayından bu yana ortaya
çıkan belirsizliğin katkısının büyük olduğunu
söylemiş.
Sayın Bakan, doğrudan
Bakanlığınızın sahasına giren konularda bari
doğru bilgi verin. Bakın, size bağlı Hazine istatistikleri
ne diyor? Bu yılın ilk beş ayında yüzde 45,5 azalarak 6,1
milyar dolara inmesi doğru ama bu mart ayından sonra değil tam
aksine daha önce. Ay ay bakalım: Ocak, geçen yıl 6,4 milyar dolar, bu
yıl 1,2 milyar dolar, yüzde 86 azalma var; şubat, geçen yıl 1,7
milyar dolar, bu yıl 700 milyon dolar, yine yarıdan fazla azalmış;
marta gelelim yani kapatma davasının açıldığı ay,
geçen yıl 1,3 milyar dolar, bu yıl 2,6 milyar dolar,
bırakın azalmayı yüzde 100 artmış; nisana bakalım
geçen yıl 790 milyon dolar, bu yıl 840 milyon dolar, yine artmış;
bir tek mayısta 200 milyon dolarlık bir azalma var. Gördüğünüz
gibi, hiç de Sayın Bakanın dediği gibi değil. Davadan
sonraya bakarsan kısmen bile artış var. Tüm temel göstergeler
ekonominin parti kapatma davasından sonra değil, yıllardır,
her geçen yıl daha da kötüye gittiğini göstermektedir.
Yine, Sayın Bakanımız diyor ki: AK PARTİye
açılan kapatma davasının ardından zaten dış
piyasalardaki menfi gelişmelerin etkisinde olan İMKB büyük bir
çöküş yaşadı. Şimdi bakalım -bir de borsadaki 80
milyar dolar düşüşten bahsediyor Sayın Bakan- 2007
yılını 55.538 puandan kapattı İMKB. Parti kapatma
davasının açıldığı haftayı sizin de
dediğiniz gibi, 14 Martta 42.585 puandan kapattı.
Yılbaşından parti kapatma davasının
açıldığı güne kadar iki buçuk ayda borsanın kaybı
12.953 puan, kayıp yüzde 23,3. Sizin
açıkladığınız tarihteki 35.010 puanı dikkate
alırsak parti kapatma davası tarihinden beri geçen yaklaşık
dört aylık sürede İMKBnin kaybı 7.675 puan, kayıp yüzde
18.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kalaycı, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) Görüyorsunuz, İMKBdeki
düşüş yılbaşından beri var.
Sayın Bakan, hemen kendinize bahaneler aramayın, öyle
saha dışına da kaçmayın, daha on ayınız oldu
hemen de pes etmeyin.
Ben, size yine iki haberden bahsedeceğim. Biri turkish.comda
yer alan haber. Dünyadaki gelişmeler dolayısıyla General Motors
son otuz üç yılın en düşük seviyesine düşmüş. Yine,
sizin çok iyi bildiğiniz Meryl Linchin hisseleri 6,8 gerilemiş,
ikinci çeyrekte 4,2 milyar dolar zarar açıklaması bekleniyor.
Ben de size soruyorum: Sizin daha önce
çalıştığınız Meryl Linchin değerlerinin
düşmesini de ve zarar etmesini de AKPnin kapatma davasına mı
bağlayacaksınız acaba? Lütfen buna da cevap verin. Milleti
aldatmayalım, gerçekleri söyleyelim. Doğrudur, siyasi istikrarsızlık
ekonomimize zarar verir, bunu söyleyebiliriz, ama kalkıp da altı
yıldır uyguladığınız politikalarla Türk
ekonomisine verdiğiniz tahribatı,
başarısızlığınızı,
beceriksizliğinizi parti kapatma davasına bağlamanız, en
hafif tabiriyle pişkinliktir.
Teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Şahsı adına Aydın Milletvekili Sayın Ali
Uzunırmak.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında 237 sıra sayılı Tasarı
hakkında şahsım adına söz aldım. Hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Kıymetli arkadaşlar, kamu finansmanı, belli
dönemlerde Türk halkının müsebbibini doğru tespit edemediği
birçok krize sebep olmuştur. Çünkü kamu finansmanında devletimizin
belli dönemlerindeki maksat, kamu yatırımlarını ve kamunun
harcamalarını organize etmekti, ama belli bir dönem gelmiştir ki
o dönemde kamu finansmanındaki bu yetersizliklerin neticesinde borç
yönetiminin meydana getirdiği krizler de yaşanır olmuştur.
Değerli arkadaşlar, 2001 krizine gelinceye kadarki kamu
finansmanı krizi, 2001 yılında sıklet merkezini finans
sektörünün oluşturduğu bir kriz olarak karşımıza
çıkmıştır. Sıklet merkezini finans sektörü
oluşturmuştur. Niçin? Çünkü devletin borç yönetimini döndürebilmesi
için back to backlerle, bankacılık sistemindeki birtakım
oynamalarla uluslararası piyasalardan borcun döndürülebilir hâle gelmesi
yol olarak görülmüştür.
Sayın Bakanım, beş dakikada çok dert
anlatılmaz ama ben iyi niyetli olarak yol gösterici bazı
eleştirilerde bulunmak ve bir mantık uyarlamasında
uyarıcı olmak istiyorum. Devlet yönetiminde, bir ağacın orman
içerisindeki fonksiyonu ve ağacın hastalığını
tespit edebilecek kadar bilgi sahibi ve yeri geldiğinde de bir ormana
hâkim olabilecek bir kuşbakışı görüşüne sahip olmak
gerektiğine inanıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiyedeki belli dönem
değişikliklerinde, belli yasalarda yapılan ve mantık
değişikliğinde bazı rahatlamalar meydana gelmiştir.
Bunlardan en önemlisi devletin ekonomiden çekilmesi, kamu
finansmanının belli bölümlerinden çekilmesi, yap-işlet ve
yap-işlet-devret modeliyle yerli ve yabancı sermayenin bir noktada
kamu finansmanının geçmişte yerine getirdiği
fonksiyonlarını iştigal eder hâle getirilmesi, bu yasaların
düzenlenmesiyle devlet, kamu finansmanı rahatlamıştır. Ama
gelin görün ki bugün, maalesef belli mantıktaki tahlillerimizde eğer
biz Türkiye'de bir urun büyüdüğünü görmez isek ve bu urun kendi kendini
hem besleyip ve kendini kendinin de hem canavarı olduğunu görmezsek
gene geçmişteki birtakım yanlışların
uygulayıcısı durumuna düşeriz. Bu ur nedir? Bu ur,
kıymetli arkadaşlar, kamu borçlanmasının
rahatlamış olması gerekmesine rağmen
Bugün Sayın
Bakan birtakım rakamlar veriyor, diyor ki: Faiz yükünün millî gelire
oranı düştü. Kıymetli arkadaşlar, Sayın Bakanım;
faiz yükünün millî gelire oranının düşmüş görünmesinin iki
sebebi vardır. Bunlardan birincisi: Artık
borçlandığımız faiz oranları yüzde 70lerden, yüzde
100lerden düşmüştür yüzde 12lere, 13lere, iç borçlanmada 18lere.
Dış borçlanmada daha başka bir fonksiyonu vardır.
Dolayısıyla, millî gelire oranının düşüklüğünün
sebeplerinden bir tanesi budur.
İkincisi: Siz, özel sektörün borçlarını borcun
dışında tutuyorsunuz, kamu borcunun dışında
görüyorsunuz. E, peki, özel sektörün borçlanarak bu ülkeye getirdiği
yatırımlar, paralar, bunlar millî gelirin içerisinde görünüyor. Ama
eğer siz borçlanmanın maliyetlerini, bunları, millî gelirin içerisinde
olduğu hâlde millî gelir oranından, kamunun borçlarının
faizlerini farklı tutarsanız burada bir yanılgıya
uğrarsınız. Dolayısıyla, eğer özel sektörün bu
ülkede yaptığı yatırımlar, getirdiği
dış borç, başka başka her şey millî gelirin içindeyse
özel sektörün borçlarının yükünü de faizlerini de Bu kamu borcunun
dışında. diyerek göremezsiniz, onları da bunun içerisine
dâhil etmeniz gerekir.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, Türkiyede
son zamanlarda yanlış bir mantık da ortaya kondu. Hükûmet her
konuda ama ekonominin her konusunda petrol fiyatlarının
yüksekliğini, dünyadaki gelişmeleri öngörüyor ve onlara göre
birtakım değişik görüşler ifşa ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Uzunırmak,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Kıymetli arkadaşlar,
dünyada petrol fiyatları yükselmiş midir? Doğrudur,
yükselmiştir. Ama biz Türkiyede yerli paramızla üretim
yapıyoruz. Doların satın alma gücü düşmüştür. Bunu
hesaba kattığımızda petroldeki fiyat yüksekliğinin,
bizim, petrolü dünle kıyasladığımızda 100 dolar
civarında kullanmamızı gerektirir, hesap olarak.
Bunun yanında petrol yükseldiği gibi, Türkiye'nin
zenginliklerinden olan krom, bor, başka başka altın, birçok
madende emtia fiyatlarında dünyada yükselmeler meydana gelmiştir. Dün
krom 70 dolardan satılırken bugün 700 dolardan
satılmaktadır. Emtia fiyatlarındaki bu artışlar Türk
ekonomisine üretim yaptıran bir mantıkla girdiğinde, bugünkü
petrol fiyatlarının yüksekliğini acaba bir noktada revize
edebilir mi diye düşünüyorum ve ayrıca, tabii ki bu ekonominin
büyüyen ur dediğimiz kısmın üretmeyen, üretime yönelmeyen
istihdam yaratmamasından dolayı doğan haksız birtakım
müspet gelişme gibi görünenlerin doğru olmadığını
ifade ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Gene de Allah
yardımcınız olsun diyorum, teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şahsı adına Manisa Milletvekili Recai Berber.
Sayın Berber, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
RECAİ BERBER (Manisa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 237 sıra sayılı Kanun
Tasarısının ikinci bölümüyle ilgili olarak şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, biraz önce hem birinci bölümde hem
ikinci bölümde muhalefet milletvekillerinin değerlendirmelerini,
hakikaten, bir yerde sanki filin farklı yerlerden tarifi gibi
algılıyorum ben. Çünkü herkes bir yerinden tarif etmeye çalışıyor,
hâlbuki bunun uluslararası kriterleri var. Yani, Türkiye, 2002
yılında veya 90lı yıllarda girmiş olduğu borç
sarmalından kurtulamadığı için 2001 yılındaki
krizi yaşadı. Ondan önce 99da Uzak Doğuda, Rusyada meydana
gelen bir finansal kriz, aynı şekilde Türkiyeyi 99da da krize
soktu. Dolayısıyla, Türkiye'nin krizle ilgili sorunu sadece borç
değil, borç sarmalına girmiş olması. Daha önce Sayın
Bakanımız da ifade ettiler, 2002 yılında Türkiye'nin
borçları değil, sadece yıllık dönem faizi bütçe
gelirlerinin yüzde 87lerine, yüzde 90larına
ulaşmıştı. Bugün ise bu yüzde 32ye düşmüş
durumda ve Türkiye, 2003ten bu yana ortalama yüzde 5 faiz dışı
fazla veriyor. Yani, hem bütçesinden dönem faizlerini ödüyor hem de bunun ötesinde
ayrıca anaparadan ödeme yapıyor. Dolayısıyla, geçmişte
Şimdi bazıları dedi ki: 900 milyar YTL borç ödenmiş, ama
700 milyar da borç alınmak suretiyle ödenmiş. Bakın, borcun
anaparasının çevrilmesiyle ilgili olarak getirilen bu ilginç
eleştiri
Geçmiş dönemde, borcun faizinin ödenmesiyle ilgili olarak borçlanılıyordu.
Bırakın anaparası zaten borçla ödeniyordu da borcun faizi bile
bütçe kaynaklarından ödenemediği için, onun için de ayrıca
borçlanma gereği duyuluyordu.
Değerli milletvekilleri, aynı zamanda bu kanunun geçici
maddeleri eleştiriliyor. Bu Hükûmet ve bundan önceki Hükûmet -AK
PARTİ Hükûmetleri- aşağı yukarı, sadece mevcut durumla
ve gelecekle ilgili düzenlemeleri yapmıyor, aynı zamanda
geçmişten kalmış olan ve kangren olmuş olan birtakım
sorunları, tabiri caizse kamunun yüklerini ve tabiri caizse devletle
vatandaş arasında kangren olmuş sorunları çözmek için de bu
maddeleri getiriyor. Burada, işte geçici 17nci maddede TMSFyle ilgili
olarak yapılan düzenleme sanki -TMSFnin 2002 yılında ve 2005
yılına kadar kamu finansmanından, kamu iç borçlanmasından
karşılanan- batan bankaların yükünün silinmesi gibi
algılanıyor. Bugüne kadar TMSFnin gerçekten, cumhuriyet tarihi
boyunca, herhâlde ilk defa bu kadar güçlü bir şekilde kamu alacakları
tahsil edildi, takip edildi ve bu sayede de yaklaşık 16,5-17 milyar
dolarlık -bunun 9 milyar doları hazineye, 7,7 milyar doları da
diğer kamu kurumlarına olmak üzere- tahsilat yapıldı. Tabii
ki geri kalan kısmının tahsil edilme riski
arttığı için bununla ilgili olarak da bu kanunda bir düzenleme
yapılmış oldu.
Değerli arkadaşlar, yine konut edindirme
yardımı 1987 yılında çok iyi niyetlerle ortaya konmuş
olan bir düzenleme. Ama 1995 yılına kadar -ben baktım-
gerçekten, konut edindirme yardımından yararlanan kişi
sayısı 265 bin ve kullandıkları kredi de yaklaşık
4,8 milyon YTL. Ama bugün hem konut edindirme yardımının hem de
nemalarının toplam ulaştığı değer
yaklaşık 3 milyar YTL. 3 milyar YTLnin içinde
kullandırılan kısma baktığınızda, hiçbir
zaman, kuruluşundan bu yana amacına hizmet etmediği ortada ve
bunu tasfiye etmek, bunun paralarını ödemek de yine bu kanunda AK
PARTİye nasip oluyor. Bundan önce, zorunlu tasarrufları da aynı
şekilde biz tasfiye ettik. Dolayısıyla, açıkçası, bu
kangren olmuş, artık milletin de neredeyse unuttuğu
alacaklarını -milletin unuttuğu, bakın, milletin
unuttuğu alacaklarını- biz devlet olarak
unutmadığımızı ve tek tek ödediğimizi gösteren
bir adım olarak bunu değerlendirmek lazım.
Diğer bir konuyu da kısaca şöyle belirtmek
istiyorum: Özellikle hazinenin son dönemde kamu borçlarının, hem garantiler
dolayısıyla üstlenmiş olduğu kamu borçlarının hem
de kendisinin borçlarının takibi konusunda 90lı yıllarla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Berber, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
RECAİ BERBER (Devamla) -
mukayese edilmeyecek düzeyde bir
performans gösterdiği ortadadır. İnanın, ben, 90lı
yıllarda bir kamu kurumunda, İSKİde genel müdür
yardımcısı olarak bulunduğum dönemde bizim ödediğimiz
taksitlerin, İSKİ tarafından geçmişte ödenen taksitlerin
hazine tarafından da tekrar ödendiğini tespit ettik ve şok
olmuştuk. Yani hazine, geçmiş dönemde, 90lı yıllarda
borcunun bile ne kadar olduğunu, ne kadarının faiz, ne
kadarının anapara olduğunu bile takip edemeyecek durumda idi.
Dolayısıyla, 2001 krizini ve ondan önceki 99 krizini sadece
birtakım politik nedenlere bağlamamak lazım. O zamanki
yönetimler, gerçekten, tabir caizse ipin ucunu
kaçırmışlardı. Bugün ise hem borcun yönetimi hem borç
politikaları hem de gittikçe gayrisafi millî hasıla içindeki
oranının azalmasıyla Türkiye, uluslararası anlamda,
Avrupada Maastricht Kriterlerini yakalamış bir ülke olarak
Zaten
riskinin de azalmasından bellidir. Bugün, Türkiyenin risk primi de
azalmıştır, dolayısıyla önümüzdeki dönemde kamunun
borç yönetimi daha da iyi olacaktır.
Ben yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Tütüncü? Yok.
Sayın Öztürk, buyurun.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, tasarı yasalaşır yasalaşmaz
konut edindirme yardımlarını temmuz ayından itibaren
ödemeye başlayacak mısınız? Yoksa, temmuz ve ağustos
aylarında hazinenin ödeyeceği toplam 42,4 milyar YTL tutarındaki
iç borç, anapara ve faiz ödemesi nedeniyle söz konusu KEY ödemelerini eylül
ayından sonraya mı erteleyeceksiniz?
22 Temmuz 2007 seçimleri öncesi KEY ödemelerini
yapacağız deyip siyasi malzeme olarak kullandınız ancak
bugüne kadar ödemediniz. Şimdi, yeni bir seçim öncesi aynı koyundan
ikinci post mu çıkarmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Bakan, KEY
ödemeleriyle ilgili hep soruyorlar: Şimdi, bu KEY ödemeleri bankalardan
vatandaşa ödenecek. Bankalardan ödendiği zaman, eğer
bankanın, kredi borcu varsa kendi alacağına mahsup edecek ve
vatandaşa vermeyecek bunu. Şimdi, böylesi bir durumda, 9 milyon
vatandaşımızın inanın en az 5-6 milyonu kredi
kartı borçlusudur ve bu, 1.300 küsur olarak düşünülüyor dokuz
yıl ödemesi yapılacaklarda. Buna haciz konulduğu takdirde, yani
o vatandaşın mağduriyeti gerçekten söz konusu olacak. Belki,
borcunu öderken vatandaş, borcun aciliyetine göre sıraya koyar, öyle
bir düşünce olur ama yani burada direkt kesilecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Sayın Bakanım, buyurun.
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; önce Sayın Öztürkün
sorusundan başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu yasa düzenlemesi
yapıldıktan hemen sonra ödemeler başlayacak. O konuda sizi temin
ederim. Herhangi hazinenin iç borç, dış borç ödeme yükümlülükleriyle
ilişkili bir olay değildir. Bakın, şu ana kadar,
doğrudur, biz bir altı aylık süre vermiştik,
arkasından üç aylık da ekstra bir süre kullanma söz konusu oldu.
Değerli arkadaşlar, bu durum, daha önce,
yanlış hatırlamıyorsam 1999 yılında galiba, bu
verilerin toplanması ve ödemelerin yapılmasına ilişkin bir
karar alınmıştı fakat bir türlü o toparlanamadı.
Geldiğimiz noktada büyük zorluklarla bütün hak sahiplerinin
detaylarını bulduk yani bulabildiğimiz kadarıyla -ki
biliyorsunuz bayağı yüksek bir rakam- ve onlarla ilişkili bütün
verileri toparladık, Ziraat Bankasına verdik. Ziraat Bankası da
bu yasa geçer geçmez ödemelere başlayacak. O konuda en ufak bir
ilişkili yok. Yani bizim, zaten biliyorsunuz, temmuz ayında ciddi bir
borç geri ödeme durumumuz söz konusuydu ve bunu başarılı bir
şekilde atlattık. Ağustos ayına girerken de çok yüksek bir
rezervle giriyoruz. Orada yani o anlamda herhangi bir sıkıntı
söz konusu değil, herhangi bir ilişki söz konusu değil.
Bunların da seçimle hiç alakası yok. Daha önce tabii ki düzenleme
yapıldı ama takdir edersiniz ki yani zamanında bu kurumlarda
çalışılmış, kimisi el yordamıyla, kimisi hiç
bilgi vermemiş, şimdi bizim bunları toparlamamız aylar
aldı. Yani gerçekten ondan dolayı varsa bir gecikme... Ama burada en
önemli şey, biz bunu başarıyoruz, biz bunu ödüyoruz. Yani
zorunlu tasarruflarda da öyle. Önemli olan kamunun bu türden işlere bir
daha girmemesi. Yani kamu sektörü özel sektörü, işçileri tasarrufa
yönlendirecekse bunu çok farklı şekilde yapması lazım,
özendirerek yapması lazım, profesyonel bir şekilde yönetilmesi
lazım. Yani devlete gelip devletin bir şekilde onu
değerlendirmesini ben doğru bulmuyorum. Zaten zorunlu tasarruflarda
bu ortaya çıktı, bu şu anda KEY ödemelerinde durum ortaya
çıktı. Onun için mutlaka bir daha hiçbir şekilde devletin bu tür
inisiyatifleri ele almaması lazım. Tasarrufları
artırmamız lazım ama tasarrufları bu şekilde
değil. Tasarrufları artırırken bizim tabii ki önce geliri
artırmamız lazım, katma değeri yüksek ürünlere geçmemiz
lazım. Bu şekilde tasarrufları artıracağız, tabii
ki o şekilde de inşallah ülke zenginleşecek. Burada herhangi bir
seçim öncesi, seçim sonrası vesaire gibi bir ilişki, bir
yatırım yok. Onu daha açık bir şekilde ifade etmek
istiyorum.
Sayın Kaplanın sorusu tabii ki makul bir soru.
Yalnız şöyle bir şey var: Değerli arkadaşlar, tabii,
Ziraat Bankası bunları ödeyecek. Yani,
vatandaşlarımızın hepsi Ziraat Bankasından kredi
kartı almıyor, hepsinin Ziraat Bankasına karşı bir
borçluluk durumları da söz konusu değil.
Bir de şunu ifade etmek istiyorum: Tabii, şimdi, bir
vatandaşımız eğer borç almışsa ve bunu, borcu
ödemiyorsa şimdi biz kalkıp alacaklının da
hakkını mağdur etmememiz lazım. Yani, buradaki haciz
müessesesi
Yani, bir hak, hukuk meselesi de var. Yani, ben bir yandan
anlıyorum sizin ne söylemek istediğinizi ama bir yandan da eğer
hak, adaletle biz hareket edeceksek
Diyelim ki siz bir yerden
almışsınız borç ve tüketmişsiniz ama bunu
ödemiyorsunuz ve bu nedenle de size bir haciz gelmişse, bu arada da
geliriniz varsa, bunu ödemek durumunda kalırsanız
Yani, işin
iki boyutu var: Bir alacaklı var, bir de tabii ki borçlu var. İkisini
de beraber değerlendirmekte ben fayda görüyorum.
Sayın Başkan, bir iki dakikam daha var herhâlde. Ben,
her ne kadar sorulmadıysa da, oradan sorulduğu için, müsaade
ederseniz bir iki soruya daha cevap vermek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu borç konusu gerçekten çok kafa
karıştıracak şekilde gündeme geliyor. Bakın, Hazine
olarak -şöyle söyleyeyim- Kamu Borç Yönetimi Raporu diye aylık olarak
çıkarttığımız bir rapor var. Haziran 2008 Raporunda,
sayfa 17de, inanın, bütün detaylarıyla -kamunun net borç stokunu da,
brüt borç stokunu da, iç borç stokunu, dış borç stokunu, gayrisafi
millî hasılayla- hepsini koyuyoruz ortaya.
Bakın, size bir iki rakam vereyim: Örneğin, Türk
lirası cinsinden, değerli arkadaşlar, 2002 yılında Türkiyenin
brüt bakın, bu hem iç hem dış, burada net diye bir şey
yok- iç ve dış toplam kamu borç stoku 256 milyar 899 milyon YTL, yani
yaklaşık olarak 257 milyar YTL. 2002 yılında brüt, hem iç
hem dış, devletin. Bunun içinde Merkez Bankası da var.
Değerli arkadaşlar, bu rakam, 2007 yılı sonunda 355 milyar
387 milyon YTL yani yaklaşık olarak 355,5 milyar YTLye
ulaşmıştır. Bakın, 257den 355e. Değerli
arkadaşlar, bu, Türkiyenin iç ve dış borç stokunun brüt bazda
toplamı. Şimdi, diyelim ki 2002 yılında 100 YTL borcunuz
var. Faiz o sene -örnek olarak diyorum- ortalama 50 olsun. Arkadaşlar, hiç
borç yaratmazsanız, o senenin sonunda borcunuz 150 YTL olur. Bakın,
2002 yılı sonunda borcunuz 100 YTL. Hiç borç yaratmayın, hiç
borçlanmayın, sadece faiz yüzde 50 olursa o sene, 2003
yılının sonunda -yani hepsinin çevrildiğini
varsayıyorum ve bir yıllık vade olduğunu varsayıyorum-
150 YTL olur. Dolayısıyla, borcun TL cinsinden bu şekilde
artmış olması kadar makul bir şey yoktur. Birincisi bu
değerli arkadaşlar.
İkincisi, bakın, size dış borcu dolar olarak
söylüyorum arkadaşlar. Çünkü, dış borç dolar olarak, euro olarak
alındığı için biz dolar olarak söyleyelim. Bakın, 2002
sonunda 62,4 milyar dolar borcumuz var, kamu sektörünün, yani merkezi
hükûmetin. Değerli arkadaşlar, geldiğimiz nokta, yani 2007
yılı sonu itibarıyla 70,6ya çıkmış. Yani
62,4ten 70,6ya. Burada artırdığımız miktar 8 milyar
dolarlık bir
Bu da inanın, bu beş altı yıllık
bir perspektifte, kamu sektörüyle
Ben netini de söylemiyorum. Yani ısrar
ediyorsanız onu da söyleyeyim. Bakın, Türkiyenin net dış
borç stoku 54 milyar dolardı 2002 yılında. Merkezin rezervlerini
de dikkate alaraktan bu 9,6 milyar dolara inmiş. Evet, Türkiyenin net
dış borç stoku. Ama kamu sektöründen bahsediyorum. Peki, özel sektörü
de katalım. Ben hiçbir zaman özel sektör borcu bizi ilgilendirmez demedim.
Özel sektör borcu önemlidir. Yakından izliyoruz. Merkez Bankasında
bir bölüm bu iş için tesis ettik ve o yakından takip ediyor. Ne kadar
vadeyle özel sektör borç alıyor, nerelerde kullanıyor, bunları
takip ediyoruz. Neden? Çünkü genel ekonomi açısından bu önemli bir
unsurdur, önemli bir risk olabilir. Asyada bu yaşandı, Türkiyede bu
yaşanabilir. Biz bunu kabul ediyoruz ve bunu, biz, tamamen Bizi
ilgilendirmez. demiyoruz.
Yalnız, şöyle bir şey de var değerli
arkadaşlar: Özel sektörün varlıkları da artıyor.
Bakın, size Merkez Bankasının sektör bilançolarından
çıkardığı bir rakamı söyleyeyim. Mesela, 90lı
yılların ortalarından alın, toplam özel sektör -sektör
bilançolarından rakamı söylüyorum- borcunun sermayesine oranı en
az 2 katıdır değerli arkadaşlar. Kriz döneminde bazen 2,5
kata çıkmış, mesela 2001de 2,5 katına
çıkmış yani borcun sermayeye oranı. Şimdi, bugün
geldiğimiz noktada, değerli arkadaşlar, neredeyse 1 kata kadar
inmiş. Yani varlıklara da bakmamız lazım sermayede. Diyelim
ki bir tane holdingimiz bir tane şirketi satın aldı
özelleştirmede. Diyelim ki 5 milyar dolara satın aldı, gitti 4
milyar dolar da borçlandı. Doğrudur değerli arkadaşlar, 4
milyar dolar borcumuz arttı ama aynı zamanda varlığı
da o şirketin artmış oldu. Onun için, o şekilde bakarsak
eğer hakikaten Türkiyede bu borç konusu kötüleşmemiştir.
Bakın, size bir rakam daha vereyim: Türkiyenin brüt toplam
dış borç stokunun, yani hem özel sektör hem kamu sektörünün toplam
borç stokunun millî gelire oranı yüzde 56,2ydi 2002de -doğrudur
millî gelire özel sektörün katkısı var- bugün yüzde 37,5e
inmiş, bakın, bu kadar yüksek cari açığa rağmen. Onun
için ben, tabii ki en az sizin kadar bu borçlar konusunda hassasım.
Keşke imkânlarımız olsa hiç borç yaratmasak, yani, mesela,
devlet olarak keşke kamu sektörü olarak biz borçlanma gereğimizi
sıfıra indirelim, cari açığı sıfıra
indirelim. Doğru, indirmemiz de lazım. Fakat bunlar bir gecede
olmuyor. Bütün memleketlerde bu bir süreçtir. Ne zaman ki biz ülkemizi
kalkındırırız, eğitime, altyapıya
yatırım yaparız, araştırma - geliştirmeye
yatırım yaparız
Bunu başaracağız. Ben buna inanıyorum
ama bunun için zaman lazım. Onun için bu borç konusu, iddia edildiği
gibi, ne AK PARTİ seksen yıl boyunca biriktirilen borcu 2ye
katladı
Öyle bir şey söz konusu değil. Özel sektör borcunda
büyük bir artış var, kabul ediyorum ama varlıklarında da
büyük artış var, değerinde de büyük bir artış var.
Bizim mutlaka ödeme kapasitesine bakmamız lazım bu şirketlerin.
Değerli arkadaşlar, yani bu borç konusu böyle.
Yalnız, son bir şey söylemek istiyorum bu faiz konusunda da.
Bakın, ödenen dış borç faizinin gayrisafi millî
hasılaya oranı: 2002 yılında yüzde 2,8. Yani biz, millî
gelirin yaklaşık yüzde 3ünü dış borç faizi olarak
ödemişiz; bugün, 2007 yılı sonunda, bu, yüzde 1,6ya inmiş.
Yani neredeyse yarı yarıya düşmüş. Bu bizim kamu sektörünün
dış borç üzerinde ödediği faiz.
Toplam miktarı söyleyeyim size arkadaşlar: 2002
yılında 6,4 milyar dolar ödüyorduk, 2007 yılı sonunda -özel
sektör de bunun içinde- 10,7 milyar dolar. Borcun stokuna
oranladığınız zaman bu oranlar son derece makul
çıkıyor. Geçen sene sonunda borç stoku 247 milyar dolar.
Değerli arkadaşlar, bir şeyi daha söylemek
istiyorum. Türkiye'nin ödediği efektif borç faizine bakalım. Yani
ödediğimiz faizin borç stokuna oranı. Basit bir şey. Hepsi bu
rakamlarda var.
Bakın arkadaşlar, geçen sene efektif borç faizi,
dış borç faizi yüzde 4,7. Türkiyedeki iç borcu biliyorsunuz. Yani
bütün bunlara rağmen, şunu da kabul ediyorum ben: Yani Türkiyede
özel sektör kanalıyla bir borç artışı var. Biz bunu
izliyoruz, izlemeye de devam edeceğiz. Gerekirse tabii ki önlemler de
alınır ama gelinen noktada, varlıklarıyla
karşılaştırıldığı zaman özel sektör
borcu da çok kritik bir düzeyde değil ama tabii ki bu cari açık bu
şekilde artarsa özel sektör borcu da artar. Bunu da kabul etmek
lazım. Yani bu bir gerçeklik.
Çok teşekkür ediyorum arkadaşlar, Sayın
Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Tütüncü, ekrana girmişsiniz gördüm ama şu
anda sadece iki saniyemiz falan var, bu süre içerisinde yetişmez. Önce
size söz verecektim ama Genel Kurulda olmadığınız için size
söz veremedim, yoksa sizin isminizi okudum.
Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, 16ncı madde üzerinde bir adet
önerge vardır. Önergeyi okutuyorum:
TBM Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237 sıra sayılı yasa
tasarısının 16. maddesinin sonundaki (bakiye tutarı)
ifadesinden sonraki ifadenin (bütçenin gelir ve gider hesapları ile ilişkilendirilmeksizin
terkin edilir) biçiminde değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Genç yok Genel Kurulda.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Siyasi iktidarın üniversiteler üzerinde baskı
kurmasını engellemek için bu düzeltme gereklidir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarına sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
17nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Çerçeve 18e bağlı geçici 15inci madde üzerinde iki
adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:
TBM Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237 sıra sayılı yasa
tasarısının 18. maddesine bağlı geçici 15. maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
OKTAY VURAL (İzmir) Aynı mahiyette bir tane daha var
efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) İki tane önerge var
Sayın Başkanım.
OKTAY VURAL (İzmir) Aynısı, çıkarılma,
Harun Öztürkün.
BAŞKAN Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve
Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı nın
çerçeve 18 inci maddesi ile 4749 sayılı Kanuna eklenen Geçici Madde
15in tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Harun
Öztürk
İzmir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Öztürk
HARUN ÖZTÜRK (Kayseri) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
4749 sayılı Kanuna çerçeve 18 inci madde ile ilave
edilen Geçici Madde 15de; İstanbulda 2009 yılında düzenlenecek
olan Dünya Bankası Grubu ve IMF toplantısı için
gerçekleştirilecek organizasyon giderleri ve bu kapsamda yapılacak
mal ve hizmet alımlarının 4734 sayılı Kamu İhale
Kanunu ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun
bazı hükümlerinden muaf tutulması, kamu kaynaklarının
ihalesiz harcanması sonucunu doğuracağından uygun
görülmemektedir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN Evet, önergeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, önerge
reddedilmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) Zaten girenler girmeden önce Var.
diye söylediler kâtip üyeler orada. Doğrusu, sizin orada beklemenizi çok
yadırgadım açıkçası. Yani daha önceden Var. diye
söylediler.
BAŞKAN Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Denetimsiz ve yöneticilerin kurallara bağlı olmadan
yaptığı harcamalar usulsüzlük ile maluldür. Bu nedenle
çıkarılması önerilmiştir.
BAŞKAN Gerekçesini okuttuğum aynı mahiyetteki
diğer önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Çerçeve 18e bağlı 15inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Geçici 16ncı madde üzerinde iki adet önerge vardır.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 18 inci maddesi ile 4749 sayılı Kanuna
eklenen Geçici Madde 16daki
Hazine alacaklarını,
Ulaştırma Bakanlığının yol bakım ve
onarım giderleri için oluşturulan TCDDye olan borçlarına
mahsuben tahsil etmeye veya TCDDnin sermayesine mahsubuna Bakanın teklifi
üzerine Maliye Bakanı yetkilidir. şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
|
|
Yılmaz
Tankut |
Prof. Dr. Alim
Işık |
K. Erdal Sipahi |
|
|
Adana |
Kütahya |
İzmir |
|
|
Mümin İnan |
|
Osman
Ertuğrul |
|
|
Niğde |
|
Aksaray |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının çerçeve 18 inci maddesine bağlı Geçici
Madde 16nın Tasarı metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
|
|
M. Akif
Hamzaçebi |
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Esfender
Korkmaz |
|
|
Trabzon |
Malatya |
İstanbul |
|
|
Bülent
Baratalı |
|
Faik Öztrak |
|
|
İzmir |
|
Tekirdağ |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, diyoruz ki burada özetle: Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının ne kadar hazine garantili borcu
varsa hep silin. diyor. Biz de diyoruz ki bunu bu maddeden
çıkaralım, bu madde metninden. Bunun nedenlerini, niçin
yapılıyor, neden yapılıyor yüce Meclis bilsin. Ondan sonra
eğer gerekiyorsa tekrar getirelim. Bunu söylüyoruz. Bunu komisyonda da
tartıştık. Neden? Değerli arkadaşlarım, tabii
siliyorsunuz. Ama vatandaşın hiçbir şeyini silmiyorsunuz.
Size iki konuda soru soracağım değerli
milletvekilleri. Türkiyede bir kuraklık yaşanıyor.
Kuraklık ödemeleri olacaktı. Daha hangi il kuraklığa tabi,
hasar tespiti yapılıyor
NURETTİN AKMAN (Çankırı) - 35 il.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Henüz daha
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Gazeteleri okusaydın.
Bugün okumamışsın gazeteleri.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Gazeteleri de okudum.
Daha hangi il, hangi il
Ne kadar para, ödenek verildi, ne kadar
gönderilecek?
İki: Bunların Ziraat Bankası borçlarıyla
ilgili hâlâ, bugün oldu, daha bir talimat verilmedi.
Değerli milletvekilleri, tabii
HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) 35 il.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Beyefendi, bir yasa
veya bir talimat yürürlüğe girecekse vatandaşa açık, net
açıklama yapacaksınız. Çünkü birtakım cambazlar
kuraklığa uğrayan köylünün bu durumundan faydalanarak elinde
kalan küçük ürünlerini de yok pahasına almaya çalışıyor.
Bunun için uyarıyorum sizi, açık, net uyarın; şu gün
ödeyeceğiz, şu gün vereceğiz, şu illere vereceğiz,
şu kadar vereceğiz. Bu günlerdir konuşuluyor arkadaşlar.
Bir kere bir bu.
İki: Sosyal Güvenlik Kurumunda bir prim affı
çıkardık. Prim borcu olan insanların, peşin ödeyene yüzde
85 cezayı affetmekle, bir yıl için ödeyene yüzde 55ini ve iki
yılda ödeyene yüzde 30-35ini yirmi dört ay vade çıkarttık. Bu
insanların parası yok. Ne esnafın parası var, ne
muhtarın parası var, ne hiç kimsenin parası var arkadaşlar.
Yani diyor ki insanlar: Biz yüzde 55 ve yüzde 85 peşin ödemek istiyoruz
ama benim param yok veya ürünümü satamadım. Bana geçen dönem Ziraat
Bankası, bu tür borç ödemelerde Sosyal Güvenlik Kurumuna ödenmek
kaydıyla kredi açıyordu. Ama maalesef, maalesef -altını
çiziyorum- Sosyal Güvenlik Kurumu bankaları rahat bırakmıyor.
Diyor ki: Eğer, bu müşterilere kredi verecek, bunlara kredi verecekler,
1) Yüzde 16dan fazla olamaz.
2) Sosyal Güvenlik Kurumuna 5 trilyon -yahut 5 milyon- da
bağış yapacaksınız.
Arkadaşlar, Sosyal Güvenlik Kurumu fakirin fukaranın,
prim borcunu ödeyemeyen insanların gidip bankalara
Serbest
bırakmıyor bankaları. Tüm bankalar bunlara vermek istiyor ama 5
trilyon para istedi arkadaşlar. Tüm bankalara dedi ki: Bu uğurda
kredi verecek bankalar bana 5 milyon ödeyecek.
Değerli milletvekilleri, bu ödemelerin de özellikle
BAĞKUR ve SSK primi ödemekte çok güçlük çeken bu insanların, geçen
dönem olduğu gibi
Ziraat Bankası bu konuyu çok iyi biliyor ve çok
başarıyla bu kampanyayı uyguladı. Diğer bankalar da
bunu uyguladılar.
Ben, bir kez daha, hepinizden bu iki konuda, gerek kuraklık
konusunda gerek esnafın ve BAĞKUR borçlarının, prim
borçlarının ödenmesi konusunda bankaların yardımcı
olmaları konusunda bir kez daha dikkatlere sunuyorum.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu, teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 18 inci maddesi ile 4749 sayılı Kanuna
eklenen Geçici Madde
Yılmaz Tankut (Adana)
ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Madde ile düzenlenen hususlar 5018 sayılı kanunun 13
üncü maddesinde düzenlenen bütçe ilkelerinden gelirlerin ve giderlerin gayri
safi olarak bütçelerde gösterilmesi ile belirli gelirlerin belirli giderlere
tahsis edilmemesi ilkelerine aykırılık teşkil eder. Bu
nedenlerle bütçe giderlerinin gerçek değerinden az görünmesi sonucunu doğurabilecektir.
Öneri ile bu mahzur giderilerek 5108/13-l fıkrasındaki uygulama
sonuçlarının açık, saydam ve doğru
muhasebeleştirilmesi ve raporlanmasının sağlanması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici madde 16yı oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Geçici madde 17 üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı yasa
tasarısının 18. maddesine bağlı geçici 17. maddesinin
birinci fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının çerçeve 18 inci maddesine bağlı Geçici
Madde 17nin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
|
M. Akif
Hamzaçebi |
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Bülent
Baratalı |
|
|
Trabzon |
Malatya |
İzmir |
|
|
Ensar Öğüt |
Esfender
Korkmaz |
Faik Öztrak |
|
|
Ardahan |
İstanbul |
Tekirdağ |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan, çok değerli üyeler; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, burada, bu yasada hazineye,
devlet iç borçlanma senedi çıkarma yetkisi de veriliyor. Ne için? Bir
Emlak Konutun borçları için, bir de TMSFnin borçları için. Özellikle
Emlak Konut için, onun borçlarını ödemek için özellikle -18de- bir
başka maddede yetki verildi.
Değerli arkadaşlarım, ben komisyonda da söyledim.
Offshore, İmar Bankası, bu hepimizin vicdanında bir
yaradır. Bunu açık söylüyorum. Tüm hazine yetkilileri burada. Acaba
İmar Bankası offshorezedelerinin bu hâle gelmesinde hazinenin suçu
yok mu?
Arkadaşlar, hepsi, o gün hangi bankanın offshoreunda
kaç kuruş para vardı, hazine akciğer röntgen filmi gibi
biliyordu. Hiç o günleri unutmayalım. Borç yönetimini çok iyi
yapamadı. Her gün faizler yüzde 130, yüzde 110, yüzde 115
Hazine
borçlanamıyordu, hazine kendi derdine düşmüştü. Hangi
bankanın offshoreunda bankalar mevduatının dâhil
Bankaların kendi mevduatlarının offshorelarında
yattığını hazine çok iyi biliyordu.
1985 yılından beri Türkiyedeki tüm bankaların
röntgen filmlerinin hepsi hazinede vardır. Hazine çok iyi biliyordu ki
mudiler offshore veya banka mevduatları konusunda çok bilinçli
değildi. Çünkü kendisi çok yüksek faizle borçlanıyordu, borçlanacak
para bulamıyordu. Ama o gün bu bilinçsiz mudilerin, offshore nedir, banka
mevduatı nedir bilmeyen insanların mevduatlarının
offshorea yönlendirilmesine hiç engel olmadı arkadaşlar. Bankalar
kadar hazinenin de bu konuda suçu vardır arkadaşlar, her şeyi
gerçekçi konuşalım.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Hepsi ödendi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Her şeyi ödedik,
her şey ödendi. Yurt dışı bankalardan
alacaklarını ödediniz, hepsini ödediniz. Hepsini ödediniz
arkadaşlar. Bir sürü, garanti verilen yurt dışındaki
şirketlerin paraları ödendi.
Değerli arkadaşlarım, bir tek ne kaldı biliyor
musunuz? Zavallı offshorezedeler. Mademki hazineye biz iç borçlanma
senedi yetkisi veriyoruz, burada gelin İmar Bankası offshorezedeleri
için de hazineye
Hepimiz elimizi vicdanımıza koyalım, bunlar
perişan.
Elinizi böyle kaldırmayın, o insanlar da elini böyle
kaldırıyor el insaf! diyorlar, el insaf! diyorlar. Her şeyi
ödediniz, her şey ödendi. Yurt dışında, isim
vermeyeceğim, yaklaşık 3 milyar dolar borçlu bir GSM
şirketinin borcunu bile ödediniz. Doğru mu arkadaşlar?
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) CHPli belediyelerin borcu da
var.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Buyurun efendim?
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) CHPli belediyelerin de borcu
var, ben çok iyi biliyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Önce, siz şu
Ankara Belediyenizin borcunu temizleyin, ondan sonra CHPli belediyelere laf
atın Beyefendi! Oturduğunuz yerde oturun! Önce şu Ankara
Belediyenizin şöyle altını bir temizleyin, CHPnin bir tek
Onun
için
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) Ben çok iyi biliyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Lütfen, gel burada
konuş, tamam mı kardeşim.
BAŞKAN - Karşılıklı
konuşmayalım lütfen.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Arkadaşlar, ben
hepinizin vicdanına bir kez daha sesleniyorum: Hazineye böyle bir yetki
verelim. İmar offshorezedeleri için, bir kez daha
vicdanlarınıza sesleniyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Karar yeter sayısı
BAŞKAN - Karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım. Önergeyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, oylamalar peş peşe devam edecektir,
onun için, dikkatinize sunarım.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237 sıra sayılı yasa
tasarısının 18. maddesine bağlı geçici 17. maddesinin
birinci fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Katılamıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu yolla devletin büyük bir alacağı
karşılıksız olarak teslim ediliyor. Bu da yerinde
görülmemiştir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici madde 17yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Geçici madde 18 üzerinde
iki adet önerge vardır; önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
237 sıra sayılı Kanun Tasarısının
çerçeve 18 inci maddesiyle 4749 sayılı Kanuna eklenen geçici 18 inci
maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
|
|
Yaşar
Tüzün |
Ensar Öğüt |
|
|
|
Bilecik |
Ardahan |
|
5664 sayılı Kanun uyarınca hak sahiplerine
yapılacak ödemelere, en geç bu Kanunun yayımını izleyen on
beş gün içerisinde başlanır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237 sıra sayılı yasa
tasarısının çerçeve 18. maddesinin Geçici 18. maddesine
aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Canan
Arıtman |
Esfender
Korkmaz |
Nevin Gaye
Erbatur |
|
|
İzmir |
İstanbul |
Adana |
|
|
Atila Emek |
Enis Tütüncü |
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
|
|
Antalya |
Tekirdağ |
Malatya |
|
|
Birgen
Keleş |
Tayfun Süner |
Hüsnü Çöllü |
|
|
İstanbul |
Antalya |
Antalya |
Konut Edindirme Yardımı hak sahiplerine iadesinde
evlilik birlikteliğinde eşlere eşit olarak, boşanma hâlinde
boşanma tarihleri göz önüne alınarak evlilik birliğinin devam
ettiği süre değerlendirilip orantı kurularak eşlere iade
olunur.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Arıtman
konuşacak.
BAŞKAN Buyurun Sayın Arıtman. (CHP
sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakanın ve Sayın Komisyon
Başkanının katılmamasını esefle
karşılıyorum. Siz de bir kadından doğdunuz, bir
kadınla evlisiniz ve belki de bir kız çocuğunuz var. Hiç onların
haklarını korumak içinizden gelmiyor mu? Bu ne biçim bir erkek egemen
bakış açısıdır, bu ne biçim bir egoistliktir!
Değerli milletvekilleri, şimdi bakın bu
görüşmekte olduğumuz yasa, yani KEY geri ödemeleri ilk kez 1986
tarihinde ve 3320 sayılı Memurlar ve İşçiler ile Bunların
Emeklilerine Konut Edindirme Yardımı Yapılması
Hakkında Kanunla başlayan bir süreç. Bu Kanunun 1inci maddesi
diyor ki: Eşlerden her ikisi de yardıma müstehak iseler bu
yardım aile reisine yapılır. Böyle bir düzenleme
yapılmış. Tabii, aile reisi kim? Erkek. Karı koca
çalışıyor ama kesintiler erkeklerin hesabına geçiriliyor. E
tabii, söz konusu mal mülk olunca, konut olunca, mal mülk erkeğin olacak,
kadının mı olacak! Tabii ki bu, erkek egemen anlayışla,
erkek egemen bakış açısıyla hazırlanmış bir yasa
ve cinsiyet ayrımcılığı had safhada. Hiç kimse
kadın da çalışıyor, bu kadının da mülk sahibi
olmak, konut sahibi olmak hakkıdır dememiş. Kadına soran
bile olmamış. Oy birliğiyle, el birliğiyle bu şekilde
bu Yasayı geçirivermişsiniz. Ama sonra, 1/1/2001de Medeni Yasada
bazı düzenlemeler yapıldı, bakış açısı
değiştirildi, eşitlikçi bir bakış açısı
getirildi ve aile birliğinin temsilinde de kadın-erkek eşit oldu
aile reisi erkektir kavramı ortadan kalktı, yasalar
karşısında kadın ve erkek eşit yükümlü oldu ve geldik
2008 yılına. Bugün, artık, KEY ödemelerinin geri ödemelerinin
yapılması gündemde. Ödemeler kime yapılacak? Erkeklere
yapılacak, kadınlara yok! O süreçte boşanmış
kadınlar var, onların hakları ne olacak? Bunları hiç kimse,
hiçbiriniz ne yazık ki düşünmüyorsunuz. Yani, 2008e geldik, ama hâlâ
aynı erkek egemen bakış açısı, hâlâ aynı cinsiyet
eşitsizliği. İşte bakın, bu bakış
açısı nedeniyle bugün ülkemizde malların ancak yüzde 8i
kadınların, yüzde 92si erkeklerin.
Dünya Ekonomik Forumunun 2007 Küresel Cinsiyet
Eşitsizliği Raporunda Türkiye bir yılda 16 sıra geriledi
ve 120nci sıraya düştü, listenin sonlarında yer aldı.
Birleşmiş Milletlerin 2008 Cinsiyet Eşitliği İndeksinde
ise Türkiye sondan 3üncü sıradadır. Biz, ancak, İran, Suudi Arabistan
ve Yemen gibi ülkeleri geçebilmişiz, ama bu gidişle sanıyorum ki
onların bile gerisinde kalacağız.
Değerli milletvekilleri, sürdürülebilir
kalkınmanın, çağdaşlaşmanın, demokrasinin ilk
şartı, kadın-erkek eşitliğidir, ama sözde, yazıda
kalmayan, yaşama geçen eşitliktir. Şimdi ülkemizde bakarsak
eğer, yasal, yani de jure bir eşitsizlik yok ama de facto bir
eşitsizlik var; yani eşitlikçi yasalar yapıyoruz ama bunlar
yaşama geçmiyor. Bugün çağdaş demokrasilerin amacı sonuç
eşitliğini sağlamaktır. Sonuç eşitliği yok ve bu
nedenle de toplumumuzda bir cinsiyet eşitsizliği, yoğun bir
cinsiyet ayrımcılığı yaşanmaktadır.
Bakın, Türk kadını dünyada pek çok ülke
kadınından önce erkeklerle eşit, yasal, siyasal haklarına
kavuştu. Bugün üyesi olmaya çalıştığımız,
öykündüğümüz AB ülkelerinin pek çoğundan önce, o ülkelerin
kadınlarının pek çoğundan önce biz bu hakları elde
ettik, Atatürk ve cumhuriyet devrimleri sayesinde elde ettik ama bugün ne
yazık ki onlar yaşama geçmemektedir.
Bu arada, Türkiye, CEDAW -İhtiyari Protokolü- gibi, Pekin,
Pekin artı 5 belgeleri gibi pek çok uluslararası sözleşmeye imza
koymuştur ve eşitsizlikleri giderecek tüm önlemleri almayı,
bunları devlet politikası hâline getirmeyi taahhüt etmiş
olmasına rağmen gereğini yapmamaktadır. Türkiye, adı
geçen bu uluslararası sözleşmeleri imzalamış olmasına
rağmen, AB üyeliğine başvurmuş bütün ülkeler arasında
kadınlarını güçlendirici ulusal mekanizmalar
oluşturamamış tek ülke konumundadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurunuz Sayın Arıtman.
CANAN ARITMAN (Devamla) Tamamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bakın bugün Batılı
çağdaş demokrasiler siyasetin feminizasyonunu yaşama geçirirken
biz pozitif ayrımcılığı bile uygulayamıyoruz,
kota düzenlemeleri yapamıyoruz, bir çerçeve eşitlik yasası
çıkaramıyoruz, Mecliste bir kadın-erkek eşitliği
komisyonu bile kuramıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bakın çalışma
hakkı kadının da en temel insan haklarından biridir ama
çalışma yaşamı ülkemizde kadınların en yoğun
cinsiyet ayrımcılığına maruz kaldığı
alanlardan biridir. KEY geri ödemelerinde ödemelerin sadece erkeklere
yapılacak olması da bu eşitsizliğin bir örneğidir,
21inci yüzyıl Türkiyesinde kabul edilemez. KEY ödemelerinde
kadın-erkek eşit bir şekilde, evlilik birliği devam etsin
veya etmesin, kadınlara da 1/2 oranında, eşit bir şekilde
ödenmesini öneriyorum.
Şunu unutmayalım ki: Kadınları güçsüz
bırakılan ülkeler güçsüz kalmaya mahkûmdur. Eğer kadından
yana düzenlemeleri yaşama geçirmezsek kadın-erkek
eşitliğinden ve demokrasiden bahsetmeye kimsenin hakkı olamaz.
Bu önergemi değerli milletvekillerimin takdirlerine
sunuyorum. Analarını, eşlerini ve kız çocuklarını
düşünerek oy kullanmalarını rica ediyorum. Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
237 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının
çerçeve 18 inci maddesiyle 4749 sayılı Kanuna eklenen geçici 18 inci
maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Yaşar
Tüzün (Bilecik) ve arkadaşları
5664 sayılı Kanun uyarınca hak sahiplerine
yapılacak ödemelere, en geç bu Kanunun yayımını izleyen
onbeş gün içerisinde başlanır.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Tüzün, konuşacak
mısınız?
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Vermiş olduğumuz önerge
Özellikle 22 Temmuz 2007 seçim
sürecinden bugüne kadar, gerek seçim sathı mailinde gerekse seçim
sonrası kurulan 59uncu Hükûmet ve 60ıncı Hükûmetin
bakanları, başta Başbakanı bu konut edindirme
yardımlarının ödemeleriyle ilgili farklı farklı
tarihler verdiler. Geçtiğimiz ay Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yapmış olduğum gündem dışı konuşma üzerine
Hükûmet adına Sanayi ve Ticaret Bakanımız söz almış ve
7 Temmuz 2008 tarihinden itibaren bu ödemelerin başlayacağını
söylemişti. Kuşkusuz o süreçten bugüne kadar başta Maliye
Bakanımız, Sayın Şimşek, Devlet
Bakanlarımız, Sanayi ve Ticaret Bakanımız ve Başbakan
da bu ödemelerin tarihiyle ilgili farklı farklı süreçler verdiler.
Dolayısıyla, 9 milyona yakın insanımızın
beklentisi olan bu ödemelerin bir türlü yerine getirilmemesi konusunda bir
tereddüt var kamuoyunda. Bu önergemizle de
Bu ödemelerin on beş gün süre
sonrası ödenmesi konusunda bir önerge verdik. Aslında kabul
edilmeyecek bir tarafı yok. Zannediyorum, Hükûmetimiz ve Komisyonumuz
önergemizi yeterince incelemedi diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii, bu ödemelerin
kısa süre içerisinde yapılacağını Hükûmet taahhüt
ediyor. Ancak ödemelerle ilgili genel bir sorunumuz ve
vatandaşımızın karşı karşıya
kalacağı bir sorun daha var. Özellikle emekli
vatandaşlarımızın bu ödemelerde banka şubelerinde
oluşacak zorlukları, kuyrukları ve çekecekleri
sıkıntıları şimdiden bizim tespit edip buna önlem
almamız gerekecek. Dolayısıyla en azından emekli vatandaşlarımızın
ağustos ayı içerisinde alacağı maaşlara ilave
edilirse, böylece banka şubeleri önündeki kuyruklardan, sorunlardan
kurtulmuş olurlar diye düşünüyorum.
Kuşkusuz, tabii, Hükûmet bu konuda açıklama
yaptığı müddetçe de, özellikle alacaklı olan
bankaların da bu isim listelerini ellerine geçirip bir haciz işlemini
başlattıklarını duyuyoruz ve yapmış
olduğumuz araştırmalarda da bunları görüyoruz. Sonuç
olarak, bunlara önlem alınması ve emekli
vatandaşlarımızın maaşlarına bu ödemelerin ilave
yapılması gerektiğini, bunun doğabilecek sorunları da
ortadan kaldıracağını düşünüyorum.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; yine Hükûmetin ısrarla söylediği:
İşte, bilgi eksikliği var, bu eksikliklerden dolayı ödeme
yapılamadığını ısrarla söylüyor. Hepinizin
bildiği gibi 9 milyona yakın vatandaşımız bu ödemeleri
bekliyor. Eğer bunun 500 bininin, hatta 1 milyonunun eksikliği var
ise de en azından eksiklikleri tamamlananlara, yani 8 milyon
vatandaşımıza bu ödemelerin yapılması gerekmektedir.
Yaklaşan yerel seçimler öncesi siyasi bir malzeme
yapılmadan, politize edilmeden bu ödemelerin yapılması
gerekmektedir. Yani, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi her seçim
öncesi bu tür alacaklı vatandaşlarımızın ödemelerinin
yapılmasına Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında
alıştık, vatandaşımız da alıştı.
En azından, yerel seçim öncesi, bu âdetinizi, bu geleneğinizi yerine
getirmemenizi temenni ediyorum ve bu ödemelerin en kısa zaman içerisinde,
yürürlüğe girdiği tarihten on beş gün sonra ödenmesi konusunda
bir önergemiz var.
Genel Kurulumuzun bu önergemizi kabul etmesini temenni ediyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tüzün.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici madde 18i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kabul edilen geçici madde 15, 16, 17 ve 18le birlikte çerçeve
18inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
19uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237 sıra sayılı yasa
tasarısının 19. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 237 sıra sayılı yasa tasarısının
19. maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
|
Ahmet Ersin |
Ensar Öğüt
|
Atila Emek |
|
|
İzmir |
Ardahan |
Antalya |
|
|
Hüsnü Çöllü |
|
Tayfur Süner |
|
|
Antalya |
|
Antalya |
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, her iki önerge de
aynı mahiyette olduğundan beraberce işleme alacağım.
Talep etmeleri halinde önerge sahiplerine söz vereceğim.
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Katılmıyorsunuz
Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 19uncu maddesiyle
üç tane 1inci derecede kadro ihdas ediliyor daire
başkanlığı unvanıyla. Tabii, AKP
İktidarının en büyük özelliklerinden birisi, kendi
yandaşlarına hep en iyi arpalık kadrolar oluşturmak için
yeni yeni kadrolar oluşturuluyor. Bu kadrolara atamalar nasıl
yapılacak, bir imtihanla mı veyahut da bir liyakatle mi?
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) Sayın Genç, KPS, KPS
KAMER GENÇ (Devamla) - Daha ileride de gelecek birtakım yasa
teklifleri, tasarıları da var. Onlarda da gördük, maalesef hep böyle
keyfî, hukuka aykırı, kendi yandaşlarına işte
arpalık kadro bulmak yönündeki uygulamalarıyla ün alan bir iktidar
olduğu için, mümkün olduğu kadar böyle bir zihniyette olan bir
iktidara da bu konuda tasarruf etme yetkisinin kısılması
gerektiğine inandığım için bu önergeyi verdim. Tabii bundan
önce de önergelerim vardı ama maalesef bir hastamız vardı, onu
hastaneye götürmek zorunda kaldığım için o önergelere
yetişemedim.
Şimdi, değerli milletvekilleri, Türkiyede çok ciddi bir
sıkıntı var, bir kaos ortamı var. Türkiyede öyle olaylar
oluyor ki aklımız bir şeylere ermiyor. Bir bakıyorsunuz
Deniz Kuvvetleri eski Komutanının bir günlüğü çıkıyor
ortaya. Bu günlük nereden çıkıyor?
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) Önergeye gel, önerge üzerinde
konuş!
KAMER GENÇ (Devamla) Efendim, bu Deniz Kuvvetleri
Komutanının olduğu hastanede, bağlı olduğu
hastanede Tayyip Erdoğanın oğluna bir rapor veriliyor
askerlikten muaf tutulmasına dair. Ee, soruyoruz, bu hastalık nedir,
yani bu irsî bir hastalık mı? Ondan kimse haber vermiyor. Sonra, bir
günlük çıkıyor ortaya. Bu günlüğün ortaya çıkması
dolayısıyla, Türkiyede birtakım ortamda bir kaos doğuyor.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) Sayın Başkan, önerge
üzerinde konuşsun!
KAMER GENÇ (Devamla) Bakıyorsunuz, o günlüğü ortaya
çıkan Deniz Kuvvetleri Komutanının çocukları, Tayyip
Erdoğanın devletin bankasından 1 katrilyon 200 trilyon lira
verdiği holdingde çalışıyor. Böyle karışık
bir ortam. Karışık, kaoslu bir ortamda böyle bir
Ondan sonra
memlekette, sokakta gittiğin zaman herkes güvensiz, herkes yarından
güvensiz. Bir Ergenekondur çıkmış ortada. Ta -bilmem- kökü
diyorlar altı yüz sene önceki Agarta tarikatına dayanıyor. Ya, o
altı yüz sene önceki Agarta tarikatına gitmeye gerek yok,
şimdiki tarikatların hepsi Agartadır. Yani oraya ne gerek var,
Türkiyede o kadar çok şeyler var ki.
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Genç,
sulandırmayın!
KAMER GENÇ (Devamla) Onun için yani böyle bir kaos
ortamında biz nasıl şimdi bu kanunu bir de temmuzun
sıcağında, Meclise gelmeyen milletvekillerinin
ORHAN KARASAYAR (Hatay) Meclisteyiz, buradayız işte!
KAMER GENÇ (Devamla) Meclis Başkan Vekilinin dirayetli
taraf tutması nedeniyle böyle kanunlar çıkıyor.
Şimdi, bu çıkan kanunlar, aslında bakarsanız
hakikaten Türkiye'nin lehine olan kanunlar değildir. Getirdiniz
-bakın mesela daha önce de verdiğim önergelerde- şimdi, Kamu
İhale Kurumuna tabi olmayacak, Sayıştay denetimine tabi
olmayacak, yani gideceksiniz istediğiniz adamlardan mal
alacaksınız, istediğiniz keyfîlikleri yapacaksınız.
Ondan sonra denetleme olmayacak. Nasıl böyle bir devlet yönetilir ki? Yani
işte, şimdi, diyoruz ki
Yahu, şu devletin bakın, belediyelerine -geçti tabii o
madde de- birtakım imkânlar tanıyorsunuz. Belediyeler evvela devlete
olan borcunu
Her belediyeye aynı imkânı tanısanız,
imtiyazı tanısanız hayhay. Ama belediyeler ne yapıyor?
İktidara yakın belediyeler devletin parasının üzerine
yatıyor. Orada ne denetim var
İşte, belediyelere
bağlı BİTler var. Bunlara istedikleri kişileri atıyorlar.
Hiçbir denetim yok.
Bugün Ankaraya dikilip de sökülen ağaçlarla Türkiye
ağaçlandırılır. Yani biz ağaçlandırmaya,
çiçeklendirmeye karşı değiliz. Geçen gün burada dedim:
İstanbula 570 trilyon liralık lale parasını
vermişsiniz. Lale nedir? Lale on beş gün canlı kalan bir
çiçektir. Ama 570 trilyon lira lale için vereceğinize, bu açlıktan
kırılan, yoksulluktan kırılan, hastane
kapılarında nöbet bekleyen, ilaç alamayan insanlara sosyal
yardım sağlayacak bir düzenleme yapsanız ya. Yok, bunları
yapmayacağız, ama ille biz kendi şeyimizi yapacağız.
Ben 570 trilyon dedim de, buradaki Bakan bana diyor: Efendim, 570 trilyon
değil de 27 trilyon.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Çok yanlış!
KAMER GENÇ (Devamla) - Yani, eğer bizim söylediğimiz
rakamlar yanlışsa, buyurun, bir araştırma komisyonu
kuralım, gidelim, bu insanları, bu hesapları inceleyelim. Yani,
siz bir rakam söylüyorsunuz, ben bir rakam söylüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Genç, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Devamla) Bunun ortası nedir? Bunun ortası,
en iyisi gidip bu hesaplamaları incelemektir. Ama sizin
zamanınızda denetim yok, bir şey yok.
Onun için, bizim önergemizde
Yani bu İktidarın sicili
belli, yandaş kollama ilkesi belli. Böyle sicili belli, yandaş
kollama
Hak hukuk tanımayan, ondan sonra ihalelerde hep yandaşlar
kollanıyor, kamu hizmetlerine alınmada hep yandaşlar korunuyor.
Özellikle birinci kadrolara hep yandaşlar da gelince, böyle kadroların
verilmesi bence yersizdir.
Önergem bu yöndedir, önergemin kabulünü diliyorum.
Sayın Başkan, karar yeter sayısını
istiyorum.
BAŞKAN Tamam.
Teşekkür ederim. Hastanıza da Allahtan acil şifa
diliyorum.
Evet, diğer önerge
sahipleri adına konuşmacı
Buyurun Sayın Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; 237 sıra sayılı Kanun
Tasarısının üzerine vermiş olduğum önerge üzerine
konuşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, dün akşam Ardahanın Göle
ilçesinde şiddetli yağmur yağdı. Bu şiddetli
yağmur Ardahanın Göle ilçesi merkezde olmak üzere, Çakıldere,
Senemoğlu, Gedikli, Esenboğaz, Okçu köyleri başta olmak üzere
bütün köy yollarının köprülerini yıktı, yolları
yıktı. Hatta şehirler arası çalışan bir otobüs Erzuruma
giderken yol çöktüğü için devrildi ve Göle Devlet Hastanesi, Göle Sağlık
Ocağının önü de sel olduğu için oraya yaralılar
götürülemedi ve millet çok perişan bir durumda. Bazı insanlar da
orman işletmesine alındı, orada bakılıyor. Hakikaten
Gölede korkunç derecede üzücü olaylar var. İnsanların
ahırları yıkıldı, mandıraları
yıkıldı, evleri yıkıldı, yolları
yıkıldı; şehre ulaşmaları çok zor.
Ben şimdi Hükûmetten rica ediyorum, derhâl, oraya acil olarak
en az 1 trilyon yardım yapmalarını rica ediyorum. Çünkü
bakın değerli arkadaşlar, insanlar çok mağdur oldu. Yani
mağduriyetlerinin ötesinde hayvanları gitti. Can kaybı
olmadı çok şükür ama büyükbaş ve küçükbaş
hayvanlarımız felaket şekilde telef oldu. Zaten bizim bölgemiz
hayvancılıkla geçiniyor, adamın hayvanı gittiği zaman
kendi canı gitmiş gibi oluyor. Yani 4 tane ineği varsa onun 3ü
gitmişse adam perişan durumda kaldı. O bakımdan,
devletimizi ve bakanlığımızı Ardahanın Göle
ilçesine yardıma davet ediyorum.
Şimdi, burada 19uncu maddenin (C) fıkrasını
okuyacağım arkadaşlar, burada diyor ki: C) Türkiye İhracat
Kredi Bankası Anonim Şirketinin politik riskler nedeniyle kredi,
sigorta ve garanti işlemlerinden doğabilecek zararları Hazinece
karşılanır. Yani, İhracat Bankasının politik
risklerden dolayı doğacak zararlarını devlet
karşılıyor da Göleye çok mu görüyorsunuz 1 trilyonu?
Onun için rica ediyorum Sayın Bakandan: Sayın
Bakanım, Hazinenin başındasınız -Sayın Nazım
Ekren Hocam da burada- ben istirham ediyorum, hakikaten çok acil. Şu anda
Valimiz, kaymakamlarımız, belediye başkanlarımız,
muhtarlarımız cansiparane çalışıyorlar. Oradaki durum
hakikaten içler acısı bir durumdur. Ben Büyük Millet Meclisinden
Türkiye Cumhuriyeti devletini ve Hükûmetini Göleye yardıma
çağırıyorum. Hakikaten içler acısı bir durumda çok
sayıda
Yaylalarda mesela insanlar; şu anda yaylalardan köye gelip
gidemiyorlar çünkü yayla yolları bozuldu. Yani öyle bir felaket
yağmur yağdı ki arkadaşlar
Ben tabii bunu dört beş
yerden teyit ettim Sayın Valimizden, Kaymakamımızdan, diğer
belediye başkanlarımızdan. Bu bakımdan ben bunun için söz
almış oldum.
Bir de, bu yasada politik nedenlerle Türkiye İhracat Kredi
Bankasının zararını karşılamayalım. Madem
serbest piyasa ekonomisi var, madem rekabete dayalı bir ekonomimiz var. O
zaman köylünün, çiftçinin borcunu, zararının
karşılamıyoruz da niye İhracat Bankasının
zararını karşılıyoruz? Ya bu nereden çıktı?
Hani hortumlar kesilmişti, Sayın Başbakan böyle diyordu! Yani
altı yıldır İhracat Bankası zarar ediyor, bunun
zararını vatandaş ödeyecek. Niye ödesin? O zaman bunun
başındaki insanlar bu bankayı yönetemiyorsa onlar gitsin,
başkası gelsin.
O bakımdan, ben sözlerimi bitirirken Hükûmetin ve
bakanlıklarımızın Göleye yardım edeceğini
umuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.
Önergeleri birlikte işleme alacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.
19uncu maddeyi ekli listesiyle birlikte oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
20inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
21inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
22nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İkinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.05
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.19
BAŞKAN : Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Harun
TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 131inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Bahreyn Krallığı Hükûmeti Arasında Askerî İş
Birliğine Dair Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Bahreyn Krallığı Hükümeti Arasında Askeri İş
Birliğine Dair Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/449) (S. Sayısı: 137) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 137 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Onur Öymen, Bursa Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Erdal Sipahi, İzmir Milletvekili; şahısları
adına: Mustafa Kemal Cengiz, Çanakkale; Alim Işık, Kütahya;
Gülşen Orhan, Van Milletvekilleri.
İlk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Bursa Milletvekili Sayın Onur Öymen.
Sayın Öymen, buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (Bursa) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Bahreyn Krallığı Arasında Askerî İş Birliği
Anlaşması hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini
arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.
Öncelikle şunu ifade edeyim: Türkiye'nin çeşitli
ülkelerle askerî iş birliği anlaşmaları yapmasını
biz destekliyoruz, ilke olarak bu konuda bir itirazımız yoktur. Tam
tersine, bu anlaşmaların Türkiye'ye çok şey kazandıracağına
inanıyoruz. Ancak bu gibi anlaşmalar yüce Mecliste görüşülürken,
hangi ülkeyle anlaşma yapıyoruz, o ülkenin özellikleri nelerdir, bu
anlaşmadan Türkiye ne kazanacak, anlaşmanın içindeki hükümler arasında
bizi ileride rahatsız edebilecek hükümler var mıdır,
bunları açıklıkla ele almakta yarar görüyoruz.
Öncelikle şunu söyleyeyim: Bahreyn, Basra Körfezinde son
derece önemli, stratejik bir konumda bulunan küçük bir adadır, bir petrol
ülkesidir. Bu ada Hürmüz Boğazına çok yakındır ve o
boğazın kontrolü açısından da önemlidir. Bu gibi adalara
genellikle uluslararası stratejik değerlendirmeler yapanlar
batırılamaz bir uçak gemisi
derler. Bahreynin böyle bir özelliği var.
Şimdi, bu özelliği çok eskiden beri biliniyordu. O
nedenle İngilizler 1861 yılında Bahreyni hâkimiyetleri
altına almışlardır, denetimleri altına
almışlardır ve Bahreyn tam yüz on yıl İngiliz
egemenliğinde kalmıştır ve daha sonra bu dönem içinde, 1932
yılında Bahreynde petrol çıkıyor ve petrolün ilk
çıktığı ülkelerden biridir Bahreyn Orta Doğuda. O
açıdan önemi büsbütün artmıştır. Yalnız stratejik
konumu açısından değil, aynı zamanda bir petrol ülkesi
olduğu için dikkatleri üzerine toplamıştır ve bu nedenle İngilizler
Bahreynde askerî üsler kurmuşlardır.
(x) 137 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlarım, Bahreynin bu özellikleri
başka ülkelerin de dikkatini çekmiş ve hevesini
uyandırmıştır. 1970 yılında İranlılar
Bahreynin kendilerine bağlanmasını istemişlerdir.
Bahreynin bir İran toprağı olmasını
istemişlerdir. Uzun müzakerelerden sonra İranlılar
İngilizler tarafından ikna edilmiştir bu taleplerinden vazgeçmek
üzere.
Neticede değerli arkadaşlarım, Bahreyn 1971
yılında bağımsızlığını
kazanmıştır. İngilizler çekilmişlerdir ve o tarihten sonra
Bahreyn, bütün Orta Doğuda yalnız petrol açısından,
stratejik önem açısından değil, aynı zamanda mali bir
merkez, mali işlemler merkezi olarak çok büyük bir önem
kazanmıştır.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, şimdiye
kadar anlattıklarım Bahreynle ilgili olarak söyleyeceklerimin en
önemli bölümü değil; Türkiyeyi yakından ilgilendiren tarafı
meselenin şimdi biraz anlatacağım tarafı. Bahreynin
nüfusunun yaklaşık yüzde 65i Şii asıllıdır ve
bu, Bahreyne bölgede çok önemli bir özellik kazandırmaktadır.
Şii mezhebini kullanarak bölgede politika yapmak isteyenler
açısından Bahreyn özel bir önem taşımaktadır.
İşte bu düşüncelerle, 1979daki İran İslam
Devriminden hemen sonra 1981 yılında Bahreynde bir Şii darbesi
yapılması için çalışılmıştır ve
İranda yerleşik bir Şii liderin gelip Bahreynin
başına geçmesi, Bahreynin bir İslam devleti hâline getirilmesi
için çalışılmıştır ancak bu girişim
başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Fakat daha
sonra bu eğilim devam ediyor, yani bu gibi İslami darbeler, din
kökenli çatışmalar Bahreynde devam ediyor. 1994 yılında
yine Şiiler, orada, kadınların spor faaliyetine
katılmasını protesto etmek için bir ayaklanma
başlatıyorlar ve bu süregidiyor. Orada ciddi çatışmalar
oluyor, çok sayıda insan hayatını kaybediyor. Küçücük adada böyle
oyunlar oynanıyor. Bunun en önemli sebeplerinden biri, demin dediğim
gibi, adanın stratejik önemi, bir petrol bölgesi olması ve dinin
orada siyasete alet edilmesidir.
Şimdi, daha sonraki gelişmelere bakacak olursak, din
unsurunun her zaman etkili bir rol oynadığını görüyoruz
Bahreynde. 2002 yılında Bahreyn bir krallık olarak ilan
ediliyor, kendini krallık olarak ilan ediyor ve ondan sonra seçimler
yapılıyor 2002 yılında, 2006 yılında. Seçimlerden
sonra bakıyoruz, iki tane büyük güç var. Bahreynde iki tane büyük siyasi
güç var. Bunlardan bir tanesi Şii siyasi partisi, öbürü Sünni siyasi
parti. Yani, iki tane büyük siyasi parti din esasına göre orada faaliyet
gösteriyorlar ve orada çok etkili oluyorlar, devlet yönetimi üzerinde son
derece etkili oluyorlar. Size, biraz belki tuhaf gelecek bir örnek vereyim:
Orada en büyük tartışma konularından biri, kadın
elbiselerini teşhir etmek üzere vitrinlere kadınları temsil eden
mankenler konulması. Mankenleri reddediyorlar! Caiz değildir bizim
ülkemizde manken kullanmak. diyorlar; bu yüzden büyük tartışmalar,
büyük çatışmalar çıkıyor.
Değerli arkadaşlarım, şimdi daha önemli bir
şey söyleyeceğim, geçenlerde biz bir anlaşma imzaladık,
Birleşmiş Milletler Sivil Haklar Sözleşmesi. Aynı
sözleşmenin müzakeresi sırasında, oradaki işte bu dinî
partilerin temsilcisi meclisin kürsüsüne çıkıyor Bu
anlaşmayı hiçbir zaman kabul edemeyiz çünkü bu bizim
düşmanlarımız tarafından
hazırlanmıştır. Allah bunların hepsini kahretsin
diyor. Şimdi, böyle bir zihniyetin hâkim olduğu bir ülkedir. Bereket,
orada devlet başkanı bu aşırılıkları
dengelemeye çalışıyor. Kadınlara 1999dan itibaren
bazı haklar verilmeye başlanıyor; kadınlara seçme, seçilme
hakları veriliyor fakat bir de bakıyorsunuz ki, seçimlerde bir tane
kadın seçilmemiş! Fakat, devlet başkanı, kadınlara
belli görevler veriyor, Birleşmiş Milletlerde Bahreyni temsil edecek
heyetin başına bir kadını getiriyorlar vesaire. Fakat
değerli arkadaşlarım, işte bizim bu anlaşmayı
imzaladığımız ülkede böyle özellikler var.
Şimdi, biz bütün bunları niçin söylüyoruz, bütün
bunları niçin anlatıyoruz? Şunun için anlatıyoruz:
Şimdi, bugün Meclisin huzuruna gelen anlaşma metninde bazı öyle
hükümler var ki bu bizim dikkatimizi çekti. Yani askerî işbirliği
anlaşması ne demek? Siz askerî heyet göndereceksiniz, onlar size
askerî heyet gönderecekler. Bu askerî heyetler çeşitli eğitim
faaliyetlerine katılacaklar, tatbikatları izleyecekler, orada savunma
sanayi işbirliği yapacaklar, buna benzer faaliyetlerde bulunacaklar.
Şimdi, biz buna benzer pek çok ülkeyle anlaşmalar
yaptık. Bu anlaşmaların çoğunda belli bir özellik var. Yani
bu anlaşmalarda deniliyor ki
Bizim NATO ile
imzaladığımız bir NATO-SOFA Anlaşması
vardır, onlar benzer Kuvvetler Statüsü Anlaşması vardır;
giden birlikler görevleri gereğince bir suç işleme durumunda
olurlarsa onların tabi olacakları özel kurallar vardır ve
kurallar çerçevesinde gittikleri ülkede faaliyet gösterirler. Şimdi, bu
anlaşmada böyle hükümler var mı? Böyle hükümler yok. Bu anlaşmada
böyle hükümler yok, başka hükümler var ve diyor ki Konuk personel ile
bakmakla yükümlü oldukları aile bireyleri; giriş, ikamet ve
çıkış dahil, Kabul Eden Devlet ülkesinde bulundukları
sürede Kabul Eden Devletin yasalarına ve yürürlükteki diğer mevzuatına
tabi olacaklar ve yargı yetkisi, Kabul Eden Devlete ait olacaktır.
Şimdi, orası bir İslam devleti, İslam
kuralları geçerlidir ve bu kurallar çerçevesinde oraya giden askerlerimiz
faaliyet gösterecekler, görev yapacaklar ve oradaki kanunlara tabi olacaklar.
Peki, gene de bir kurtarıcı cümle koymaya
çalışmış arkadaşlarımız. Deniliyor ki:
Eğer bir ülkedeki kurallar, kabul eden ülkedeki kurallar gönderen devletin
ülkesindeki kurallara uymuyorsa o zaman her iki ülke için geçerli olan kurallar
ne ise onlar uygulanacaktır. Güzel. Ya yoksa, ya o konuda iki ülkede
aynı zamanda yürürlükte olan kurallar yoksa ne olacak? O zaman, deniliyor
ki: Her iki ülke mevzuatında yer alan veya bundan sonrası önemli-
taraflar için uygun olan ceza uygulanacaktır. Ne demektir bu? Şimdi,
uluslararası bir anlaşma imzaladığınız zaman çok
sarih ve net olacaksınız. Çünkü normal zamanda, hiçbir olay yokken bu
anlaşmalara kimse bakmaz, bu anlaşmalar kimsenin gündemine gelmez.
Ha, bir olay olunca, o olayla ilgili olarak bu anlaşmanın
uygulanması gerekirse o zaman bakarlar anlaşma ne yazıyor.
Anlaşma ne yazıyor: Kabul eden devletin kanunu uygulanacak. Yani,
nasıl olacak bu? O ülkede İslami kurallar -mesela, bizim giden
birliklerimiz için söylüyorum- geçerli, bunlar uygulanacak. Bunların neler
olduğunu merak edenler varsa bilgisayardan girerler, o ülkelerin ceza
yasalarına bakarlar, ne gibi hükümler olduğunu görürler.
Efendim, işte demin söylediğim gibi, giden ülkenin
mevzuatına da uygun olması şartı aranırsa, o zaman
tabii, hem Türkiyede hem Bahreynde geçerli olan kurallar aranır. O da
yoksa ne olacak? İşte burada yazmış: Taraflar için uygun
olan ceza uygulanacaktır.
Şimdi, değerli arkadaşlar, burada hiç sarahat yok,
hiçbir açıklık yok. Kim tespit edecek bunu, taraflar için uygun olan
cezayı kim tespit edecek? İşte, sorunlar buradan
çıkıyor. Onun için, bu gibi anlaşmalar yapılırken, son
derece dikkatli olmak lazım, sarih olmak lazım, ileride
çıkabilecek ihtilaflara meydan vermemek lazım.
Şimdi, bir şey daha var: Bu gibi durumlarda ailelerin ve
orada görev yapacakların diplomatik muafiyetleri olur. O kadar ki
bırakın askerî anlaşmaları, geçenlerde bu Meclise sunulan,
Meclisimize sunulan İstanbuldaki bir İslam Gençlik Platformu üyeleri
için bile, onların aileleri için bile diplomatik muafiyet
tanındı. Peki, şimdi, Bahreynde görev yapacak askerlerimiz ve
onların aileleri için diplomatik muafiyet tanınacak mı?
Açıyoruz anlaşmayı, 11inci madde: Diplomatik
dokunulmazlık ve imtiyazlara sahip olmayacaktır. Onların hiçbir
muafiyeti yok, ailelerini koruyacak bir diplomatik koruma mekanizması da
öngörülmemiş. Bu da dikkat çekicidir. Biz pek nadiren böyle hükümler
görüyoruz bu gibi anlaşmalarda. İşte, bu anlaşmada böyle
bir hüküm var.
Başka ne var? Diyor ki:Konuk personel, kabul eden devletin
topraklarında her türlü politik faaliyetten uzak olacaktır. Aksi
düşünülebilir mi? Askerler herhâlde oraya politik faaliyette bulunmak için
gitmeyecekler, ama diğer maddelerle birlikte düşünülecek olursa, yani
bir yerde bir görüş ifade ederse
Bilmiyorum orada telefonlar dinleniyor
mu, dinlenmiyor mu, böyle tespit edilir mi, edilmez mi görüşleri ama
politik faaliyet anlamına gelecek bir şey söylediğiniz zaman,
bileceksiniz ki diplomatik muafiyetten yararlanamıyorsunuz.
Peki, uyuşmazlık oldu. Taraflar arasında
uyuşmazlık oldu, bu uyuşmazlığı nasıl
çözeceksiniz? Bununla ilgili hüküm var. Diyor ki 18inci madde: Taraflar, bir
uyuşmazlık olduğu takdirde, bu uyuşmazlığı,
mümkün olan en kısa sürede müştereken teşkil edecekleri bir
komisyon vasıtasıyla, görüşmeler yoluyla çözecekler
Buraya
kadar güzel.
veya her iki tarafın üzerinde anlaşacakları bir
yöntemle çözüme kavuşturacaklardır. Bu yöntem ne, belli değil.
Yani, uyuşmazlık olunca uluslararası hakemliğe mi
gideceksiniz, bir uluslararası yargı organına mı
gideceksiniz? Nasıl çözeceksiniz, bu yok. O zaman bakarız. diyor.
İşte, değerli arkadaşlar, bu gibi anlaşmalar
imzalanırken, bu gibi anlaşmalar yapılırken, ilk
başlangıçta önemsiz gibi gözüken, ayrıntı gibi gözüken bu
hususlara çok dikkat etmek gerekiyor.
Şimdi, bir şey daha var, size söyleyeyim:
Anlaşmalarda, anlaşmalar imzalanırken eşitlik
kuralına dikkat edilir. Yani, bir anlaşmayı bir ülkede kim
imzalamışsa öbür ülkede de onun karşıtı olan, muadili
olan makam imzalar. Şimdi, Türkiyede askerî konularda yetkili makam, bu
gibi anlaşmalarda, Genelkurmay
Başkanlığımızdır. Genelkurmay
Başkanlığı bu anlaşmaları imzalar. Bahreynde de
Genelkurmay Başkanına tekabül eden, onun karşıtı olan
kuruluşun adı Bahreyn Savunma Kuvveti Genel Karargâhıdır.
Peki, bu anlaşmayı kim imzalamış? Türkiye tarafından
Sayın Genelkurmay Başkanımız imzalıyor, Bahreyn
tarafından savunmadan sorumlu Devlet Bakanı imzalıyor.
Şimdi, burada eşitlik oluyor mu? Anlaşmanın kendi metnine
bakacak olursanız bu makam bizim Genelkurmay Başkanının
karşıtı olan makam değil. Bu konulara çok dikkat etmek
lazım çünkü anlaşmalar aslında bir devletin temel belgeleridir.
Onun için, anlaşmalarla ilgili olarak Türkiyenin de başka ülkelerin
de yerleşmiş kuralları vardır ve bu kurallara herkes uymak
durumundadır, herkes bu kurallara riayet eder. İşte,
bakıyoruz bu anlaşmanın kendi metninden bizim gördüğümüz
kadarıyla bizim bu anlaşmayı imzalayan Sayın Genelkurmay
Başkanımız Orgeneral Yaşar Büyükanıtın karşısında
imza koyan zat Mohammed bin Abdullah Al Khalifa; Tabip Korgeneral, Şeyh. Sıfatı
bu, bu sıfatla imzalıyor ve makamı da savunmadan sorumlu Devlet
Bakanı.
Değerli arkadaşlarım, biz bu konuları ilk defa
burada gündeme getirmiyoruz, Dışişleri Komisyonuna bu
anlaşmalar geldiği zaman bunları büyük bir titizlikle
inceliyoruz. Birçok durumda Dışişleri Bakanlığı,
ilgili kurumlar bu anlaşmaları geri çekiyorlar, buna benzer noktalar
olduğunda bunları düzeltiyorlar, ondan sonra düzeltilmiş
şekliyle getiriyorlar ve biz de Meclise düzeltilmiş şekliyle bu
anlaşmaları sunuyoruz ve o durumda da söz alma ihtiyacını
bile duymuyoruz bu Mecliste, çünkü özü itibarıyla, demin de söyledim,
bizim onayladığımız anlaşmalar bunlar. Yani Türkiye
niçin Bahreynle bir askerî iş birliği anlaşması yapıyor?
diye bizim bir itirazımız yok, böyle bir anlaşmanın
yapılmasını memnuniyetle karşılıyoruz hatta.
Keşke şimdiye kadar yapmadığımız başka
ülkelerle de yapsak ama dediğim gibi, yaparken çok dikkat edeceğiz.
Şimdi, birçok durumda, demin söylediğim gibi, bunları
Dışişleri Komisyonunda düzeltebiliyoruz ama işte bu olayda
olduğu gibi, bazılarında, maalesef Efendim acelesi var, ne
ziyanı var. filan diye oy çoğunluğuyla geçiriliyor. Bu
anlaşmalar tarihe geçiyor ve bu yapılan anlaşmalar da tarihe
geçiyor. Çoğu zaman kimsenin aklına gelmez. Bu anlaşmayı
açıp da yani Hangi hükmünde ne vardı? demek, bu
konuştuğumuz konuları tartışmak çoğu zaman
insanların aklına gelmez ama eğer bir sorun çıkarsa
işte o zaman insanların aklına gelir.
Sorun çıkabilir mi? Değerli arkadaşlarım,
Bahreyn öyle bir yerde ki -başında da anlattım- hemen
bitişiğinde, o sularda, kısa bir süre önce İran füze
denemeleri yaptı. Bahreyn topraklarında şu anda Amerikanın
ve Iraka operasyon düzenleyen Amerikanın koalisyon
ortaklarının askerî üssü var. Orada 1.500 tane Amerikalı ve
koalisyon ortağı ülkenin askeri var. Yani böyle bir ortamdan
bahsediyoruz. Yani dünyanın bir bucağında, kimsenin ilgi
göstermediği, bir özel önemi olmayan bir topraktan bahsetmiyoruz, böyle
bir topraktan bahsediyoruz ve siz o ülkeyle bir anlaşma imzalıyorsunuz
ve -başında da söyledim- bu işin din devleti boyutu da
Bahreynde özel bir önem taşıyor.
Sözlerimi bitirmeden size kısaca bir şey daha söylemek
istiyorum, bu, demin anlattıklarımı biraz daha
açıklığa kavuşturmak bakımından: Şimdi,
maalesef, Orta Doğuda din yalnız devletlerin iç politikasında
değil dış politikasında da önemli bir rol oynuyor. Şii
mezhebine mensup ve dini bir politika aracı olarak kullanan devletler,
kuşkusuz, bölgedeki Şii nüfusla yakından ilgililer. Demin
anlattım bu Bahreyni kimin ele geçirmek istediğini.
Şimdi, düşününüz: Bahreynin nüfusunun yüzde 55i
Şii. Kuveytin nüfusunun yüzde 17si Şii. Suudi Arabistanın
kuzey doğusunun petrol bölgesinin önemli bir bölümü Şii ve eğer
bir çatışma çıktığı takdirde bölgede -ki bu
ihtimal söz konusu değildir diyemez hiç kimse- din unsurunun nasıl
bir rol oynayacağını tasavvur etmek zor değil.
Düşününüz ki bunun hemen yanında Suriye var. Suriyenin halkı
Sünni, idaresi Alevi. Onun yanında Lübnan var. Lübnanın nüfusunun
önemli bir bölümü Şii ve orada 35 bin füzeye sahip Hizbullah örgütü var.
İşte, tablo budur. Anlaşma
imzaladığımız ülkenin özellikleri bunlardır
Biz bu anlaşmaya karşı olmamakla birlikte, takdiri
yüce Meclise bırakıyoruz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi.
Buyurun Sayın Sipahi. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir)
Sayın Başkan, sizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi adına, Hükümetimiz ile Bahreyn
Emirliği Arasında Askerî İş Birliğine Dair Çerçeve
Anlaşma hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, bu
konunun gündeme gelmesi hususunda bir fikrimi sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Türkiye Cumhuriyetinin birçok ülkeyle, askerî alanda
işbirliğine dair -ama
belirli konuları kapsayan spesifik ama bu tipte olduğu gibi çerçeve
mahiyetindeki- sözleşmeleri sürekli yapılagelmekte. Ben bu gündemi
tayin eden sayın milletvekillerine bir konuyu hatırlatmakta yarar
görüyorum: Bu tip ilişkilerin kanun tasarısı olarak Meclise
getirilmesinde lütfen ya bir bütünlük ya bir öncelik tespit edilsin. Ne demek
istiyorsunuz? diyeceksiniz. Bahreynle iyi ilişkilerimiz var. Askerî
alanda önemli bir ilişkimiz yok, biraz sonra anlatacağım. Ha,
askerî alandaki böyle bir çerçeve sözleşmesi iyi ilişkilerin
kurulmasına bir noktada olumlu katkıda bulunabilecek adımlardan
bir tanesi, bunu da yadsımıyorum. Ama bakın, gündemi tayin
ederken sizlere bazı hatırlatmalarda bulunacağım: Bahreyni
öncelik olarak Meclis gündemine getirip bir çerçeve sözleşmesi olarak
görüşürken Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu arasında çok
daha önemli askerî ilişkilerle ilgili bir kanun tasarısı şu
anda gündemin 46ncı sırasında, Avustralyayla askerî
ilişkiler konusundaki bir başka tasarı 70inci sırada -daha
önemlisine geleceğim- Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik
Devletleri arasında savunma ve uzay iş birliği konusundaki bir
askerî sözleşmenin şu anda gündemdeki yeri 71inci sırada.
Sayın milletvekilleri, takdirlerinize sunuyorum. Bu gündemi
kimler tayin ediyorsa lütfen, askerî iş birliği ile ilgili bu tip
sözleşmelerin hepsini bir bütün hâlinde Meclise taşıyalım.
Konunun uzmanları gelsin, Dışişleri Komisyonu, Millî
Savunma Komisyonu olarak bizler, hepimiz o oturumda burada bulunalım. Bir
bütün hâlinde ve bir öncelik sırasına göre bu konuyu gündeme getirip
bir bütünlük içerisinde Meclisten geçirelim ve o konunun tamamı, yani
Silahlı Kuvvetlerin yaptığı iş birliği ile ilgili
sözleşmelerin tamamı bir bütün hâlinde Meclis gündeminden
çıksın, Silahlı Kuvvetler ve Millî Savunma
Bakanlığımız da bu konuda rahatlasın, bir oh desin.
Bu konuyu ilgilerinize sunuyorum, inşallah dinlemişsinizdir.
Bu konuya nereden geldim? Bundan yaklaşık iki ay kadar
önce, bu sefer gündemin ilk üç maddesinden bir tanesi Katar ile
yapılmış olan bir askerî sözleşmeydi. O an için, o gün için
Meclisin gündeminde üçüncü sırayı işgal ediyordu ama ondan
önceki ilk iki sıradakilerin sürekli görüşmeleri uzun süre
tuttuğu için Katarla ilgili sözleşme şu anda gündemden
kayboldu. Mevcut gündemin içerisinde, ben bakıyorum, Katarla ilgili
yapılmış askerî sözleşme -o da bir çerçeve
sözleşmesiydi- gündemde yok. Neden yok? Bilmiyorum.
Tekrar ediyorum size: Lütfen bu tip sözleşmelerin hepsini bir
bütün hâlinde Meclise getirelim, bu bütünlük içerisinde hepsini, aynı
konudaki sözleşmelerin hepsini bir geçirelim. Yok, eğer, hayır
bir bütün olarak gelmesini arzu etmiyor iseniz bu askerî ilişkilerin
öncelik derecesine, önem derecesine göre -örneğin Amerikayla olan
ilişkiler, Rusya Federasyonuyla ilişkiler gibi- ilişkilerin
daha fazla olduğu ülkelere öncelik verelim, diğerlerini sonraya
atalım.
Şimdi, bakın, iki ay önce 3üncü sırada olan Katar
neden yok? Hâlbuki Katar ile olan siyasi ve ekonomik iş birliğimiz
bizim çok daha fazla. Bunun askerî alana kayması konusu da Katarla olan
ilişkiler nedeniyle muhtemelen daha fazla olacak. Yani bu askerî
ilişkilerin artırılmasının siyasi ve ekonomik birtakım
getirileri de olacak. Ama o konu birdenbire gündemden
çıkartılıyor, gündemde şu anda adı bile yok. Ama biz
şimdi sıraya bir Bahreyn konusunu sokuyoruz ve Bahreynle ilgili bir
çerçeve sözleşmesini getiriyoruz. Ben bu konuyu Meclis gündemine getirdim.
Takdiri yüce Meclise ve bu gündemi tayin edenlere, değerli
arkadaşlarımıza bırakıyorum.
Evet, Bahreynle ilgili bu çerçeve anlaşması, 23
Mayıs 2007de Genelkurmay Başkanımız ile Bahreyn savunmadan
sorumlu Devlet Bakanı arasında imzalanmış. Benzer birçok
ülkeyle imzalanan ve somut konulardan ziyade muhtemel askerî
işbirliği alanlarını kapsayan genel bir çerçeve metindir.
Bu çerçeve metinde dikkat çeken, askerî ilişkiler belki
sıklaşırsa sadece hukuki alanda çıkabilecek, biraz önce
Sayın Öymenin belirttiği bir sıkıntı olma ihtimali
var. Onun dışında bu çerçeve sözleşmeyle ilgili herhangi
bir şekilde tenkit edilecek bir konu yok. Zaten, anlaşma
yapılırken de bu konunun faydaları, mahzurları muhakkak ki
ilgili makamlar tarafından, özellikle Genelkurmay Başkanlığımız
tarafından yeter ölçüde, bir iç dinamikleri içerisinde
tartışılıyor. Daha sonra Millî Savunma
Bakanlığı süzgecinden geçiyor. Buraya geliyor.
Dışişleri Komisyonunda, Millî Savunma ve diğer ilgili
uzmanların da görüşleri alınmak suretiyle muhakkak ki bizim
önümüze geldiğinde bu sıkıntılardan, problemlerden
arınmış bir şekilde geliyor.
Bu vesileyle Bahreyn konusuna değineyim. Bahreyn, Basra
Körfezinde Suudi Arabistanın doğu sahillerinden
Ayrıca, Amerikan Beşinci Filosunun karargâhı
Bahreynde bulunduğu için önemli bir Amerikan askerî
varlığı ve bir karargâh yapılanması da söz konusu.
Amerika ve İngilizlerin buraya ilgi göstermelerinin ana nedeni, Hürmüz
Boğazında, stratejik bir alanda, İranın da muhtemel
etkilerinden mutazarrır olabilecek, dolayısıyla Amerikan ve
İngilizlerin körfezdeki menfaatlerini ilgilendirebilecek bir konumda
olması. Bu nedenlerle resmî dil Arapça yanında İngilizce, Farsça
ve Urduca da konuşulan lisanlar.
Bahreyn, bu adalar ülkesinde aynı zamanda 565
kilometrekarelik en büyük adanın adı. Başkent de bu adada.
Müslüman ülkenin yüzde 60 kadarı Şii, yüzde 40 kadarı Sünni.
Komşusu olan Katarla kara suları ve bazı küçük
adacıkların aidiyeti konusunda ciddi sorunları var Bahreynin.
Dolayısıyla, Katar-Bahreyn ilişkileri içerisinde, bu iki ülkeyle
ilişki kurarken bu iki ülke arasındaki bu mevcut sorunları da
Türk siyasetçisi olarak dikkate almamız gerekiyor. Yani bugün Bahreynde
kara suları nedeniyle bazı adaların, adacıkların
aidiyeti nedeniyle bizimle Yunanistan arasındakine benzer ciddi
birtakım ihtilaflar var.
Bahreyn 1913te Londrada imzalanan bir anlaşmayla
Osmanlı yönetimince bağımsızlığı tanınan
bir ülke. 1602 yılında Osmanlı hâkimiyeti başlıyor,
tam üç yüz on bir yıl sürüyor adada. Bizim bu adanın
bağımsızlığını tanıyıp
buranın aidiyetinden vazgeçmemiz karşılığında
İngilizler de Bahreyni ilhak etmemeyi bize garanti ediyorlar Londra
Anlaşmasıyla. Ancak himaye yoluyla İngilizlerin siyasi ve
ekonomik etkisi Bahreynde süreklilik kazanıyor. Şu andaki 5 bin
kişilik bir İngiliz kolonisinin mevcudiyetini devam ettirmesi de
İngiliz etkisinin bir şekilde bölgede devam ettiğinin bir
ispatı.
1970 yılından itibaren İngilizlerin Basra
Körfezinden çekilmeye başlamasıyla buradaki küçük ülkeler Körfez
Ülkeleri Federasyonunu kurarlar ancak Bahreyn Emiri 1971de bir deklarasyonla
bu Federasyondan ayrılır. Ülke El Halife Ailesi tarafından idare
edilmekte olup bu aile 1970lerde iş başına gelmiş gibi
görünmekle birlikte aslında 1783 yılından beri yani Osmanlı
hâkimiyetinden beri Bahreynde hâkimiyetini sürdüren, etkili olan bir aile.
Ülkemiz 1990 yılından bu yana Bahreynde büyükelçilik
düzeyinde temsil edilmektedir. Bahreynin ise Kahire Büyükelçisi 1998ten
itibaren Türkiyeye akredite edilmiştir.
Son olarak, 12 Haziran 2008de Bahreyn Temsilciler Meclisi
Başkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımızı
ziyaret etmiş, Cumhurbaşkanınca kabul edilmiştir. Daha sonra,
23 Haziran 2008de Bahreyn Sanayi ve Ticaret Bakanı Türkiyeye ziyarette
bulunmuştur.
İki ülke arasındaki ticaret hacmi yaklaşık 200
milyon dolar kadardır. Bunun 80 milyon doları Türkiyenin
ihracatıdır. Ağırlıklı olarak makine
parçaları, demir ve çelik ürünleridir. İthalatımız ise
alüminyum ağırlıklıdır. Bu konudaki,
bakanımızın ifadesiyle, şu anda 200 milyon dolar
civarındaki ticaret hacminin iki yıl içerisinde 1 milyar dolara
yükseltilmesi hedeflenmektedir. Özellikle Bahreynin 40 bin konut yapımı
konusunda uluslararası müteahhitlik firmalarına açık bir ihale
projesi vardır. Türkiye, TOKİ ve/veya Türk müteahhitlerini devreye
sokarak bu ihaleden önemli bir pay kapmak istemektedir.
İki ülke arasındaki askerî iş birliği
anlaşmasından büyük beklentiler, bu küçük bir orduya sahip
Bahreynden büyük beklentiler yerine, genel siyasi ve ekonomik iş
birliğinin artırılmasında bu çerçeve askerî
anlaşmanın bir adım olarak görülmesinde fayda vardır.
Bu anlaşmanın içerisinde, biraz önce Sayın Öymenin
belirttiği gibi, askerî ilişkiler çok önemli boyutlara gelmese bile,
sorun teşkil edebilecek tek konu hukuki hususlardır. Türkiyenin bu
tip yaptığı çerçeve sözleşmelerde, benzer hukuki sistemlere
sahip ülkelerle yapılan anlaşmalarda bu tip ciddi sorunlar
olmamaktadır veya olmayabilir veyahut da ilişkilerin çok fazla
olduğu ülkelerle yapılan ikili anlaşmalarla bu tip ortaya
çıkabilecek hukuki sorunlar daha ciddi kurallara bağlanmaktadır.
Ancak Bahreyn gibi hukuki sistemi Türkiyeden tamamen farklı bir ülkede,
askerî ilişkiler arttığı takdirde, oraya
göndereceğiniz personelin hini hacette muhatap olabileceği hukuki
sistem ciddi sorunlar teşkil edebilir. Bu konu anlaşmada dikkate
alınmamış. Ancak bu tip ülkelerle, hukuki sistemi büyük
ayrılıklar, ayrıcalıklar gösteren ülkelerle yapılan
anlaşmalarda, ilişkilerin seviyesi ne olursa olsun, bu konuları
dikkate almakta fayda görüyorum.
Bu nedenle ticaret hacminin, özellikle
ihracatımızın artırılması ve müteahhitlik
hizmetlerinden Türkiye olarak istifade edilebilmesi konusunda ben bu askerî
çerçeve anlaşmasının bir adım teşkil edebileceği,
bir olumlu yaklaşım teşkil edebileceği
inancındayım. Bu nedenle biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
bu tasarıya olumlu oy kullanacağımızı belirtiyoruz.
Bu vesileyle Meclise saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Sipahi.
Tümü üzerinde şahsı adına Mustafa Kemal Cengiz,
Çanakkale
Yok.
Alim Işık, Kütahya
Yok.
Gülşen Orhan, Van Milletvekilimiz
Yok.
Başka bir söz talebi? Yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Tamam.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım,
karar yeter sayısını arayacağım.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ İLE BAHREYN KRALLIĞI HÜKÜMETİ ARASINDA
İŞ BİRLİĞİNE DAİR ÇERÇEVE ANLAŞMANIN
ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1)23 Mayıs 2007 tarihinde Ankarada imzalanan
"Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bahreyn Krallığı Hükümeti
Arasında Askerî İş Birliğine Dair Çerçeve
Anlaşmanın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Başkanlığımıza intikal etmiş bir söz talebi
yoktur.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1)Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN Başkanlığa intikal eden bir söz
talebi yoktur.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1)Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için dört dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu
yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını oylama için öngörülen dört dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 137 sıra
sayılı, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bahreyn
Krallığı Hükümeti Arasında Askeri İş
Birliğine Dair Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının açık oylama
sonucunu açıklıyorum:
|
Kullanılan
oy sayısı: |
267 |
|
Kabul: |
266 |
|
Çekimser: |
1 (*) |
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; her iki ülkeye de hayırlı
olmasını diliyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, 3üncü sırada yer alan,
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 269)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
4.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/559) (S.
Sayısı: 234)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada yer alan, Elektronik Haberleşme Kanunu
Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
5.- Elektronik Haberleşme
Kanunu Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporları (1/566) (S.
Sayısı: 255)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Mehmet
Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin; Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
(*) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
6.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin;
Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık
Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Sağlık Alanında İşbirliğine İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/573) (S.
Sayısı: 232) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu 232 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Tansel
Barış, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş, Demokratik Toplum Partisi
adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve ayrıca talep
ettikleri takdirde, 27 milletvekilinin aynı anda söz talebi
gelmiştir, onlar için de kura çekeceğim.
İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışa aittir.
Sayın Barış, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TANSEL BARIŞ (Kırklareli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 232 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesile ile yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 20 Temmuz, 1974te yapılan
Barış Harekâtının 34üncü yıl dönümü. Bu nedenle,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti halkına bu Barış ve
Özgürlük Bayramında mutluluklar diliyorum ve bu bayramlarını
kutluyorum.
Bu harekâtın mimarlarından rahmetli
Başbakanımız Bülent Eceviti de rahmetle anıyorum ve Türk
Silahlı Kuvvetlerine şükranlarımızı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkenin gündemi aylardır
türbanla, Ergenekonla, iddianameyle ve kapatma davasıyla işgal
edildi. Hâlbuki o kadar çok sorunumuz var ki
BAŞKAN Sayın Barış, birkaç saniyenizi rica
edeyim.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
konuşmalarınıza bir itirazımız yok ama daha yüksek
sesle olmazsa memnun oluruz.
Buyurun.
(x) 232 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
TANSEL BARIŞ (Devamla) İktidar yüzde 47 aldım
diye, her şeyi yaparım, asarım keserim havasıyla maalesef
ülkede gerginlik yaratıldı, bir kaos oluşturuldu. Sizler ve
bizler olarak kemikleşme yaratılıyor. Hâlbuki sorunumuz çok,
dediğim gibi. Örnek olarak: Ekonomide büyüme durdu. Faizler
almış başını gidiyor. Enflasyon artıyor.
İşsizlik artıyor. Esnaf tükenmiş vaziyette. Fakirleşme
diz boyu arkadaşlar. Bunları konuşmamız gerekirken konuşamıyoruz.
Gündemi işgal etmemesi gereken konular maalesef Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemine gelebiliyor. Çiftçiler perişan. Buğday taban
fiyatı açıklanmıyor. Çiftçinin kara gün dostu Ofis buğday
almıyor.
Değerli arkadaşlarım, çiftçiyi tüccara mahkûm
ettik. O nedenle, ne olur bunları konuşalım. Gündemsiz, gündemi
olmayan konuları buraya getirmeyelim ve toplumu da germeyelim
arkadaşlar.
Bunun yanında, dış politikada neler oluyor,
Kıbrısta neler oluyor, bilen var mı? Resmî açıklama yok.
Medya ilgisiz, vatandaş ise bilgisiz maalesef. Hâlbuki Kıbrıs
bizim ulusal bir sorunumuz, ulusal bir davamız. Kıbrısı es
geçersek yarın oluşacaklardan hepimiz milletvekili olarak da sorumlu
olacağız.
Irakta, Kuzey Irakta gelişmeler nereye doğru gidiyor
arkadaşlar? Barzani bir öyle bir böyle diyor. Talabani uzaktan
kumandalı. Avrupa Birliği ilişkileri buzdolabında, onlar
için tek sorun AKP kapatma davası. Avrupa Konseyinin tüm sorunları
bitmiş, Gökçeada ve Bozcaadayla uğraşıyor. Akdeniz için
birlik toplantısının amacı ne? Türkiyeyi Avrupa
Birliğinden dışlamak mı? Bunları da görüşmemiz lazım
ama gündemde yok. İranla, Kafkas ülkeleriyle ilişkileri arayan soran
var mı acaba?
Dışişleri Bakanımız Afrika, Asya ülkeleri
arasında mekik dokuyor. Haksızlık etmeyelim, Avrupa ve
Amerikayı da ihmal etmiyor bu arada. Umarım ki Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin geçici üyesi olma hakkımızı elde
ederiz ve Sayın Dışişleri Bakanımız bu
gezilerinden de umut ettiğini alabilir.
Bütün bunlar yaşanırken, işçimiz, köylümüz,
memurumuz, emeklimiz burnundan solurken bizler türbanla yatıp türbanla
kalktık. Bunca sorunumuz varken sonuç ne oldu arkadaşlar? Sonuç:
Gerginlik ve kaos.
Evet, Kıbrıs demiştik, Kıbrısta neler
oluyor? Liderler görüşüyor, 1 Temmuzda Hristofyas ve Mehmet Ali Talat
görüşme yaptılar. Bu arada,
Genel Sekreter birebir liderlerle görüşüyor. 25 Temmuzda yeniden liderler
bir araya gelecek ve bu görüşmeler, bazı kesimlerce son şans
olarak da nitelendirilmektedir.
Değerli arkadaşlar, Kıbrıs ulusal bir dava,
-dediğim gibi- medya ilgisiz, resmî açıklama yok, resmî
ağızlar suskun. Bütün bu gelişmelere rağmen
Dışişleri Bakanından bir açıklama yok,
dolayısıyla kamuoyu bilgi sahibi olamıyor. Acaba görüşmeler
hangi zeminde yapılıyor? Annan Planı zemininde mi
yapılıyor acaba, değilse hangi zeminde?
Değerli milletvekilleri, 2004 yılında Annan
Planına evet diyen Kıbrıs Türk halkına verilen sözler
yerine getirildi mi veya o sözler tutuldu mu? Siyasi, ekonomik sözler yerine
getirildi mi? Vaat edilen 269 milyon
avro Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine verildi mi? Vaat edilen o
siyasi desteklerin hepsi havada kaldı mı? Bunlar bir tarafa, kültürel
ve sportif müsabakalar bile yapılamaz, hepsine ambargo gelmedi mi?
Değerli arkadaşlarım, hepimiz şunu bilelim ki
Annan Planı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde tekrar
referanduma sunulsa ne sonuç çıkar, yetkililer bunu bir düşünsünler.
Birleşmiş Miletler, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik
Devletleri bugün şöyle bir yaklaşım içerisindeler: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Annan
Planını kabul etmiştir, kabul etmeyen Rum Yönetimi.
Dolayısıyla, biz, Rumlara daha çok nasıl taviz verebiliriz
yaklaşımı içerisindeler. Yani konu, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetine nasıl sahip çıkalım değil de Rumlara daha
çok nasıl sahip çıkarız, onları anlaşmaya daha çok nasıl
razı ederiz diye bir yaklaşım içerisindeler.
Hatırlarsınız, Hristofyas, seçildikten sonra
verdiği ilk beyanatında ne demişti: İşgal kuvvetleri
adadan çıkacaktır, kesin olarak çıkmalıdır.
İşgal kuvveti dediği Türk Silahlı Kuvvetleri. 1974ten
sonra adaya gelen, Türkiyeden adaya gelen göçmenler adayı terk edecektir
ve Türkiye'nin garantörlüğü kalkacaktır. Hristofyas, böyle, bu
görüşlerle Cumhurbaşkanı seçilmiştir değerli
arkadaşlarım ve 1 Temmuzda Hristofyas ile Mehmet Ali Talat
arasında yapılan görüşmede, Hristofyasın görüşmeden
sonra Tek egemenlik, tek vatandaşlık konusunda Mehmet Ali Talatla
görüş birliğine vardık. diye bir beyanatı var.
Bu ne demektir arkadaşlar? Bu zemin, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetinin varlığının yok olmasıdır. Bu
zemin, Kıbrıs Türk halkının zamanla asimilasyonudur. Onun
için, görüşmede Türk tarafını temsil edenlerin bunların çok
iyi değerlendirilmesi gerektiğinin bilincinde olması gerekiyor.
Sayın Talat Böyle bir şey yok. diyor. Umarız ki yoktur ve
Kıbrıs Türk halkı da bu görüşmelerden hem güvenliğini
hem de egemenliğini kazanarak çıkar.
Sayın milletvekilleri, Rum Ortodoks Kilisesi Türk
düşmanlığı yapmaya devam ediyor, kin kusmaya devam ediyor
ama, resmî makamlar görüşmeler konusunda kamuoyunu maalesef
aydınlatmıyor.
Kıbrıs Türk halkının önceliklerini masaya
koymak gerekiyor arkadaşlar. Nedir Türk halkının öncelikleri?
Bir kere, Kıbrıs Türk halkının güvenliği önceliktir,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin egemenliği önceliktir.
Bunları masaya koyup almadan anlaşma yapılırsa,
dediğim gibi ileride hem asimilasyon hem de Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin varlığı yok olacaktır.
1960 yılında imzalanan Londra ve Zürih
Anlaşmasına Rumlar ancak üç yıl tahammül edebildi. Sonucu kan
ve gözyaşı oldu değerli milletvekilleri. On bir yılda
Kıbrıs Türk halkı çok şehit vermiştir. 1974
Barış Harekâtı yapılmasaydı neler olurdu, sizlerin
takdirlerine bırakıyorum.
Sayın milletvekilleri, Kıbrıs bizim ulusal
davamız. Avrupa Birliği ise bu davada Türkiyeyi yok saymak için,
Türkiyenin oradaki haklarını yok saymak için her türlü oyunu
yapıyor ve Türkiyenin Kıbrıstan çıkmasını
sağlamak için her türlü entrikayı ve Bizans oyununu çevirmektedir.
Görüşmeler de her ne kadar Birleşmiş Milletler gözetiminde dense
de Avrupa Birliği denetimi ve baskısı altında yapılmaktadır.
Durum ciddi, sorun büyük ve karşımızdakiler masa başında
maharetli. Giritin nasıl elden gittiğini hep beraber
yaşadık ve gördük.
1830 yılında 27 bin kilometrekare toprakla
bağımsızlığını ilan eden Yunanistanın
bugün 131 bin kilometre kare toprağı var; savaşmadan, masa
başında.
Bunları dikkate almak lazım. Yarın yine kan ve
gözyaşı görmek istemiyorsak daha dikkatli, daha duyarlı
olmamız ve Kıbrıs Türk halkının olmazsa
olmazlarını mutlaka anlaşma metnine koymamız gerekiyor.
Umarız anlaşma olur, her iki taraf kendi olmazsa
olmazlarını kazanır ve sonuçta mutlu bir sona
ulaşırız. Bana soracak olursanız anlaşmanın son
maddesinin şöyle olması lazım: Anlaşmayı bozan taraf
dünya devletleri tarafında tecrit edileceklerdir. diye son madde konursa
belki böyle bir müeyyide Rum tarafının aklını
başına getirir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükûmeti sağlık
bakanlıkları arasında sağlık konusunda yapılan
iş birliği üst düzeyde, bu bakımdan mutluyuz. 1963
yılından beri sağlık alanında Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetine yapılan yatırımlara ve sağlanan
gelişmelere bugüne kadarki Türkiye Cumhuriyeti sağlık
bakanlıkları ve hükûmetleri büyük destek vermişlerdir, büyük
emek vermişlerdir. Bu konuda teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Orada doğmuş, ilk, orta ve lise öğrenimini orada
görmüş ve mücahitliğini de orada yapmış bir parlamenter
olarak cumhuriyet hükûmetlerine ve sağlık bakanlarına
teşekkür ediyorum.
Şu anda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
sağlık sorunları elbette vardır ama kalite
artmıştır. Bu kalitenin artmasında emeği geçen
sağlık bakanlarımıza teşekkür ediyoruz.
Ancak bazı hastalıklar var ki her yerde tedavisi mümkün
olmayabilir. Bu tip hastaların Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinden Güney Kıbrısa gönderilmesi Avrupa Birliği
nezdinde prestijimizi sarsmaktadır ve Rumlar bunun
propagandasını yapabilmektedirler. Bu nedenle Sağlık
Bakanlığınca Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine acil
olarak onkoloji uzmanlarının gönderilmesi, onkolojide hizmet verecek
olan ekipmanların gönderilmesi, cihazların gönderilmesi bir an önce
yapılmalıdır çünkü bu propaganda Türkiye Cumhuriyetinin de
Avrupa Birliğine girişini maalesef sarsabilecektir.
Dolayısıyla, kanser araştırmasında ve tedavisinde
ekiplerin bir an önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gönderilmesi,
bunun haricinde gelecekte bu tip uzmanların yetiştirilmesi için çaba
harcamasını rica ediyoruz.
Bu arada Güney ve Kuzey arasındaki kapıların
açılmasından sonra Kuzeyden Güneye, Güneyden Kuzeye gidiş
gelişler olmaktadır. Ancak Güneyden Kuzeye geçenler yalnız
bakıp gidiyorlar. Hâlbuki Kuzeyden Güneye geçenler tüm
alışverişlerini Güney Kıbrısta yapıyorlar ve
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ekonomisine maalesef bir darbe
vuruyorlar. Ben buradan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yetkililerinin
bu konuda bir önlem almalarını istiyorum.
Evet, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde 10 hastane, bine
yakın yatak, 500 kişiye bir hekim düşmektedir ve
nöroşirurji, tıbbi onkoloji, enfeksiyon hastalıkları, acil
tıp uzmanlığı, nükleer tıp, adli tıp gibi
uzmanlık dallarında eksiklikler vardır. Bunların
giderilmesi için Sağlık Bakanlığımızın Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetine bu elemanların yetiştirilmesi ve
şu anda eksikliğinin tamamlanmasıyla ilgili çalışma
yapmasını istiyoruz.
Tabii ki bu iki ülke arasında sorunlar, dediğim gibi üst
düzeyde. Bunlar elbette kısa sürede tamamlanabilecek konulardır.
Eczacılık fakültesi, diş hekimliği fakültesi ve tıp
fakültesinin açılması ile ilgili çalışmaların devam
ettiğini biliyoruz. Bu konuda Sağlık
Bakanlığımızın daha fazla çaba harcaması
gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bizler bu anlaşmayı destekliyoruz ve bu anlaşmanın
her iki ülkeye hayırlı olmasını diliyoruz.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Barış, teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale
Milletvekili Sayın Osman Durmuş.
Sayın Durmuş, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 232 sıra
sayılı, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti arasında sağlık alanında iş birliğine
dair anlaşma nedeniyle Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, her iki ülke
sağlık bakanları arası ilişki 10 Şubat 1998
tarihli İş Birliği Anlaşması ile
başlamıştır. 29 Aralık 1999da Kuzey Kıbrıs
Sağlık ve Çevre Bakanlığı ile
yaptığımız ek protokol ve 2003 yılındaki ek
protokol çerçevesinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti uyruklu hekimlere
belirli kontenjanlar dâhilinde tıpta uzmanlık sınavına
girmeleri ve ihtisaslarının yarı süresini Lefkoşadaki
Doktor Burhan Nalbantoğlu Hastanesinde, diğer yarısını
da Sağlık Bakanlığımızın eğitim
hastanelerinde tamamlamalarını sağlamaktayız. Özellikle de
Kıbrıslı doktorlarımızın büyük ekseriyeti de
Türkiyedeki tıp fakültelerinden mezun olmaktadır. Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde eksikliği görülen, biraz evvel CHP
Grubu adına konuşan arkadaşım ifade etti, beyin cerrahisi,
nöroloji, enfeksiyon hastalıkları -tabii onkoloji, adli tıp gibi
konular da sayılabilir- gibi konularda Türkiye Cumhuriyeti
Sağlık Bakanlığı kısa süreli rotasyonlarla bu
görevi tamamlamaya çalışmaktadır. Yine, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetindeki sağlık personeline kısa süreli
eğitimler Türkiyede verilmektedir. AKP Hükûmeti döneminde isabetli bir
gelişme olarak kardiyoloji ve kalp cerrahisi konusunda, bizim
Azerbaycanda yaptığımız gibi, Türkiyeden hekimler
gönderilerek anjiyo, stent uygulaması ve kalp cerrahisi ameliyatları
yapılmaktadır. Oradaki hekimlerin bu işi yapar hâle gelene kadar
bunun devam etmesinde büyük yarar görüyoruz.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde üretilen malların
ithalatı konusunda gümrük işlemlerinin
hızlandırılacağı taahhüt edilmiş. İlaçlar,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devlet laboratuvarlarından
alınacak analiz sertifikası ve kozmetik ürünleri, dezenfektanlar,
pestisitler, deterjan ve temizlik malzemeleri konusunda Türkiyede geçerli
mevzuat doğrultusunda ruhsat almaları hâlinde, ithalat işlemleri
hızlandırılmaktadır.
Burada, özellikle uzun yıllar İngiltereden bavul
ticareti yoluyla Türkiyeye kaçak yollardan sokulan kalp kapaklarıyla
ilgili SSK hastalarını tekrar hastanelere çağırarak sorunlu
kapakların değiştirildiği hafızalarımızdadır.
Bu kapak ve benzeri tıbbi malzemenin Türkiyeye girişi, 57nci
Hükûmet döneminde yasaklanmıştır. Türkiye Cumhuriyetinde ruhsat
ve izin verilmiş Kuzey Kıbrıs Türk Hükûmeti ürünlerine
sağlık ve serbest satış sertifikası verilmesi hâlinde,
bunların ticareti serbestçe yapılabilmektedir.
1998 yılında imzalanan Anlaşmanın on
yıllık süresi dolduğundan, bu defa bu Anlaşmanın
yenilenmesi söz konusudur.
Değerli milletvekilleri, Kıbrısta Türk lider Talat
ve Rum lider, tek devlet, tek egemenlik, tek vatandaşlık konusunda
mutabakata varmıştır. Bu konuya özellikle dikkatinizi çekmek
istiyorum.
26 Nisan 2004te AB Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine
uygulanan izolasyonların kaldırılacağına dair söz
vermiştir. Ancak Rumların engellemesiyle AB verdiği sözü
unutmuş görünmektedir. Kıbrıs Türklerinin referandumda evet
demesi için her sözü veren, paralı kampanyalar başlatan AB,
Rumların hayır diyeceğini bilmiyor muydu? Biliyordu tabii.
Rumlar hiçbir dönemde verdiği sözü tutmamıştır.
İngiltere de bunu çok iyi bilmektedir.
Her iktidar değişikliğinde yeni bir hamle
yapıp Türkiye ve Kıbrıslı Türkler aleyhine bir
gelişmeyi Kıbrıslı Rumlar ve Yunanlılar, maalesef,
başarmıştır. Bu diplomatik manevraların çoğunu
Türkiye kaybetmiştir. 1960ta kurulan devleti yıkmak için 1963te,
65te, 74te girişimde bulunmuşlardır. EOKA terör örgütü
marifetiyle Türkleri soykırıma tabi tutmaya başlayınca 20
Temmuz 1974 Barış Harekâtıyla garantör Türkiye Türklerin can
güvenliklerini koruyabilmiştir. Kıbrıs Türkleri Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devletini kurmuştur.
Ne hikmetse, dış destekli müdahale veya komplolarla
Türkiye'de değiştirilen iktidarlar, Türkiye'de yeni göreve gelenler,
ABD ve Yunanistan iş birliğiyle bir bakıma bir sınava tabi
tutulmaktadırlar. Deneyimsiz politikacılar ya açık vermiş ya
da iktidarlarını korumak için, yerlerini sağlama alabilmek için
diyet ödemek zorunda kalmışlardır. AKP Hükûmetine kadar birçok
hükûmet diyet ödemiştir. Yunanistanın NATOya döndürülmesi, Ege FIR
hattının Yunanistana bırakılması, AKPnin Kıbrısı
ABye girişin şartı hâline getirmesi, çözüm için bir adım
önde olma tezi, Belçika modeli önerisi, olmadı Annan Planı, daldan
dala atlamalar devam ediyor. En son atılacak adımı da Talat
atıyor, AKP dinliyor görünüyor.
Değerli milletvekilleri, diyeti ve ödünü AKP kadar güzel
ambalajlayıp kamuoyuna Karşılıklı iyi ilişkiler.
Komşuyla dostluk gösterileri. ABye girdik. Evet dedik, Rumları
köşeye sıkıştırdık
Kıbrısta çözüm
olarak sunabilen ikinci bir hükûmet gösterilemez. Bu ver kurtulcu zihniyet,
Türk kamuoyunu bilgilendirip uyandıranları da Teslimiyete
hayır diyeni de cezalandırmaktadır.
Değerli milletvekilleri, AB, ABD, Yunanistan ve Güney
Kıbrıs Rum yönetimi, AKPlilerin bu alicenap tavrından
hoşnuttur ancak Kıbrıs henüz Ruma teslim edilmemiştir,
barışın teminatı Türk ordusu henüz Kıbrıstan
çıkartılamamıştır. Nitekim, AKPnin
kapatılmaması için Türk yargı sistemine müdahale etmekte ve yeni
taviz ve diyetlere zemin hazırlamaktadırlar. AKP, kendisi için
beslenen iyi duygulara cevap vermekte zorlanmayacaktır, nasılsa Türkiye
Büyük Millet Meclisinde 340 hazır parmak mevcuttur. Bugünlerde AKPnin
diyet uzmanı gibi davranan Talat Tek devlet, tek egemenlik sözünü
vermiş görünüyor. Çözümsüzlük çözüm değildir. diyen AKP lideri,
ödünleri Talata verdirerek sorumluluktan kurtulacağını tasavvur
etmektedir.
Değerli milletvekilleri, Kıbrısın zemini ve
fikrî yapısı, artık Türkiye garantisiz, AB üyesi Güney
Kıbrısa iltihak planını gerçekleştirecek kadrolarla
yönetilmek olmamalıdır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
dökülen kanları, katledilen insanlarımızı, kadın ve
çocuklarımızı, şehit ve gazilerimizi, ödenen bedeli bu
kürsüden dillendirmeye devam edeceğiz. AKP, bugüne kadar
yaptığı etkin propaganda yöntemiyle, medyanın güçlü
desteğiyle gerçeklerin karartılması ve konuşulanların
duyulmaması için yine gündem değiştirecektir. Daha olmadı
Millet size notunuzu verdi. Bizi yüzde 47 ile iktidar yaptı.
savunması yapacaktır. İyi de, sizin karşınızda
parçalı da olsa yüzde 53 muhalefet var, bunu görmüyor musunuz? Siz, 48
milyon oyun yüzde 33ü olan 16 milyon oy almadınız mı?
Muhalefetin görevi, gerçekleri söyleyerek iktidarı
uyandırmaktır. İçeride size dış politika konusunda
yapılan muhalefet, sizin pazarlık gücünüzü artıran bir
faktördür, bunun farkında değil misiniz? Eğer muhalefet sizi
uyandıramazsa halkı bilgilendirecektir. İkili partili
Batılı demokrasilerde, iktidarlar iki üç puanlık
değişikliklerle el değiştirmektedir. Kıbrısta
olduğu gibi, partiler satın alınıp partiler
yıkılarak, Esperanto bir parti kurarak tek adam diktatöryasına
fırsat verilmemektedir.
Her partiden, her tarikattan ve menfaat grubundan özel
şartlarda oluşturulmuş bir mozaik partisi görüntüsünün ürünü
partilerin sürekliliği yoktur. Arsasına gecekondu
kondurmayanların mücadele takati kalmamış, emanetçileriyse
güçsüz görünüyor. Sizin, parçaları birleştiren tutkalınız
ne kadar dayanıklı, hep birlikte göreceğiz.
Değerli milletvekilleri, Kuzey Kıbrıs Türklerine,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine ne verilirse biz bundan hoşnut
oluyoruz ve gurur duyuyoruz. Ancak, devletinden ve egemenliğinden vazgeçip,
devlet olma niteliğini yitirecek, Rum tebaası hâline
dönüştürülecek Kıbrısı kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz.
Kuzey Kıbrıslı Türklere gönülden bağımız devam
edecektir. Bu imzalanan anlaşma Rum devletine bir taviz olarak
dönüşecekse, bundan Türk milletinin hoşnut olacağını
düşünmüyorum.
Değerli milletvekilleri, ne zaman İngiltereyle
Rumların arası açılsa, İngiliz üsleri dolayısıyla
bozulsa, o dönemde Türk diplomasisine destek vermişler ve Rumlarla
Türklerin çatışmasını temin etmişlerdir. Nitekim,
Montröde Ecevit Karamanlisle görüşürken, bu sefer de İngilizlerin
alternatifi olarak Amerika araya girmiş, Amerikan Dışişleri
Bakanı bu görüşmeyi akamete uğratmak için her türlü gayreti
göstermiş. O günkü Başbakanımız Amerikanın gölgesi bu
anlaşmanın üzerine düşmüştür. dediğinde kendisine
soruyorlar: Ne istiyorsunuz? Hemşehrim Diyojen gibi Gölge etmesinler
başka ihsan istemiyorum. diyor.
Kıbrıs, Girit, Sicilya, Amerika ve İngiltere için
birer uçak gemisidir. Ne zaman oradaki Rumlarla Türklerin işleri iyi
gitmeye başlasa bir diğeri bunu bozacaktır. Çünkü oradaki
üslerin devamını İngiltere istiyor, Amerika da yeni üs istiyor.
Türklerin çatışmasını her dönemde temin
ettiler. Kıbrıstaki gazeteler son zamanlarda yazıyor: AB Dönem
Başkanı -o zaman İngiltere- İngiltere de artık
gelişmelerden yaka silkmiş görünüyor. Mali Yardım Tüzüğü ve
Doğrudan Ticaret Tüzüğü işlerlik kazanacak ama ne pahasına?
ABdeki son gelişmelere göre Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine
doğrudan ticaretin başlaması için önce Mali Yardım Tüzüğü,
Doğrudan Ticaret Tüzüğünden ayrılacak, sonra tüzüklerin
işlerlik kazanması karşılığı Maraş
taviz olarak istenecek ve mülk değişimi konusunda mutabakat
sağlanacak.
Rumların sürekli işi yokuşa sürmeleri, AB Dönem
Başkanlığı sırasında İngiltereyi iyice
sıkıntıya soktu. İngiltere işi üstünden atmak ve
deklarasyonun daha tarafsız ve baskıdan uzak hazırlanması
düşüncesiyle bu işi AB Komisyonuna havale etti. Komisyon
çalışmalarının başında Rumlar tüzüklerin
birbirinden ayrılması karşılığı mali
yardım sözüne onay verebileceklerini belirttiler. Daha sonra tüzükler
birbirinden ayrıldı. Tüzüklerin birbirinden ayrılması
garantilenince Rumlar bu sefer Mali Yardım Tüzüğünün serbest
bırakılması için Maraşın iade edilmesi
şartını öne sürdüler. Bu şarta komisyonun diğer
üyeleri yüksek sesle itiraz edince Maraş şartını geri
çektiler ama yerine de Yeşil Hat Ticaret Tüzüğü ile ilgili bir
deklarasyon yayınlanmasını istediler. Deklarasyon
şartını AB Komisyonuna kabul ettiren Rumlar, bu sefer
deklarasyonun içine özellikle Maraşın ve kuzeydeki Rum
mallarının iadesini koydurttular. Yani, ne istedilerse şöyle
veya böyle yaptırdılar. Ha işin başında Maraş
şartını koydurmuş ha sonunda, hiç fark etmedi aslında.
Maraş şartı gene koşul olarak kararın içinde yer
aldı.
Komisyonun hazırladığı bu deklarasyon sanki AB
Komisyonu tarafından değil Kıbrıs Rum kesimi
tarafından hazırlanmış görüntüsü içinde, altında bir
tek Papadopulosun imzası eksik.
AB Komisyonunda varılan bu uzlaşı sonucu ortaya
çıkan deklarasyon, Komisyonun yeni bir önerisi olarak AB Daimî Temsilciler
Komitesine, COREPERa sunulacak, COREPERdan da onaylandıktan sonra AB
Dışişleri Bakanlarının onayına sunulacak, onaydan
sonra da resmiyet kazanacak.
Söz konusu deklarasyon tek taraflı ve Kuzey Kıbrıs
için hiçbir bağlayıcılığı yok. Ancak bu
deklarasyon AByi hukuken bağlıyor. İleride AB üyesi bir ülke,
mesela Rumlar, bu deklarasyonu öne sürerek, bu alanda istediğini
yaptırmak hakkına sahip olacaklar.
Bu koşullar altında Mali Yardım Tüzüğünün
doğrudan, Ticaret Tüzüğünün veya diğer adıyla
Ambargoların Kaldırılması Tüzüğünün ve Yeşil Hat
Tüzüğünün Kıbrısta genel bir çözüm olmadan işlerlik
kazanması kocaman bir hayalden öteye geçemeyecek.
Burada gözle görülmeyen tehlike, bu deklarasyonun içeriğiyle
ilgili olarak Kıbrıslı Rumlar ve Türkler arasında ileride
bir anlaşmazlık olması durumunda AB Adalet Divanına çözüm
için başvurulduğunda bu deklarasyonun Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti halkı için de bağlayıcı hâle geleceğidir.
Bu koşullar içinde iyice değerlendirildiği vakit, Kıbrıslı
Türklerin bu deklarasyonu reddetmesi, mali yardımdan vazgeçmesi,
ambargoların kaldırılacağından ümit kesmesi gerekmekte
ve ABye elveda demesi gerekmektedir.
Artık, Kıbrıs konusunun bir krizin içine
sürüklendiği ve bu krizin de giderek geri dönülmez çıkmaza
dönüştüğü kesin. Bunun da sonu, eski statüye, yani AKP öncesi döneme
dönmektir.
Değerli milletvekilleri, Türkiyedeki ekonomik
sıkıntılar aynen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine de
yansımakta. Devlette örgütlü sendikalar greve gitmiştir. Talep ettiklerini
tabii ki alacaklar. Özel sektör iflasın eşiğinde. İnsanlar
sesini çıkaramıyor ya da çıkardıkları zaman
duyması gerekenler duymuyorlar. Son zamanlarda aynı Türkiyede
olduğu gibi kapalı kapılar arkasında ihaleler
yapılıyor. Aldığımız bir duyum, Telsimin lisans
devir sözleşmesini Vodafonea verdiğiyle ilgiliydi. Geçen günlerde
Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı kısa bir
açıklama yapıyor, Telsim lisans ile devir sözleşmesi
imzalanmış, bunu resmen açıklıyorlar.
Değerli milletvekilleri, adada İngiliz üslerinin
varlığının zaman zaman
tartışıldığını biliyoruz. Özellikle bu
vericiler konusunda, çevreyi kirlettiğiyle ilgili Rumlar zaman zaman
yaygaralar koparıyorlar. Baz istasyonlarıyla ilgili çeşitli
sıkıntıları dile getiriyorlar. Benzer bir olay ise geçen
nisan ayında yaşanmış. Yeşil hatta eylemler
yapılmış, Avrupa Parlamentosu Milletvekili Marios Matsakis,
bazı AP üyelerinin üsleri ziyareti sırasında
gerçekleştirdiği eylem nedeniyle tutuklanmış.
Tutuklamanın arkasından açlık grevine başlamış.
Tutukluluk hâlinin sona ermesine, İngiltere ile Güney Kıbrıs Rum
tarafı arasında çıkabilecek muhtemel bir krizin engellenmesi
istendiği için engellenmiş. Bütün bu gelişmeler
Kıbrısta yoğun tepkilere neden oluyor, ama Türkiye Cumhuriyeti
Dışişleri Bakanı, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı
Türkiye Büyük Millet Meclisine Kıbrısta olan gelişmelerle
ilgili en ufak bir açıklama yapmıyor. Türkiye Cumhuriyetinde
yayınlanan gazeteler, Türkiye Cumhuriyetinde yayınlanan ve
yarısı hükûmetin kontrolüne geçen televizyonlar Kıbrısta
ne gibi gelişmeler var, Türk milletini bilgilendirmiyor.
Değerli milletvekilleri, bundan otuz dört yıl önce Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Hilarion Kalesinde veya oradaki
alayımızın topyekûn imhasıyla karşı
karşıya kaldığı durumun bir defa daha
yaşanmasını ne Türk milleti adına ne Rum cemaati adına
biz istemiyoruz. Ama Türkiye İktidarı, AKP İktidarı bu
vurdumduymaz tavrıyla, bu ver kurtulcu tavrıyla, bu işi sadece
Talata havale ederek bu işi çözemez. Uluslararası toplantılarda
Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücünün oradan çekilmesiyle ilgili Türkiye
üzerinde baskıların yapılmasına çanak tutamaz, tuttuğu
takdirde çıkacak olayların tüm sorumluluğu AKP Hükûmetinin ve
Başbakan Erdoğanın olacaktır.
Burada Sayın Bakan oturuyor. Ben, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bir üyesi olarak Kıbrısta olan gelişmelerden bilgi
almak, bilgi sahibi olmak istiyorum. Basın-yayın organları
yerine Türkiye Cumhuriyetinin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Durmuş, konuşmanızı
tamamlayın.
Buyurun.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) -
Sayın Dışişleri
Bakanı ve Başbakandan bilgi almak istiyorum. Ama maalesef Türkiye
Hükûmeti Kıbrısa arkasını dönmüştür,
Kıbrısın akıbeti Talat
Bu duygularla, Türk milletinin Kuzey Kıbrısta
yaşayan Türk halkı için, oradaki insanlarımız için, Türk
milletinin haysiyet ve şerefi için biraz daha duyarlı olması ve
Kıbrısta olanlara kulak vermesini diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Durmuş.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
Sayın Kaplan, buyurun.
DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben derin bir Kıbrıs
tahliline girmek istemiyorum; önünde sonunda, Meclis gündeminde olan
sağlıkla ilgili bir sözleşme. Zaten Yavru vatan. deniliyor.
Evet, sorunları var yıllardır ama yılan hikâyesine
döndürülmüş, çözümsüzlük ekseninde, geçmiş hükûmetler, geçmiş
iktidarlar resmî politikayı, statükoyu koymuş ortaya.
Maraş bölgesi, turizm bölgesi. O güzelim oteller
çürütülmüş, sahiller başıboş kalmış, ekonomisi
çökertilmiş -Türkiye'nin, resmî politikasıyla oraya
danışman atadığı danışmanları dâhil-
oradaki çoğu memurun maaşı Türkiye'nin hazinesinden ödenir
durumda bağımlılık derecesine getirilmiş, kendi
kaderini tayin etme özgürlüğü kısmen de olsa
tanınmamış Kıbrıstaki toplumun, halkın tabii ki
çok da fazla söz hakkı sahibi olamaması, self determinasyon
hakkını kullanamaması sonucu bu problemler yuvarlana yuvarlana
bugüne kadar gelmiş.
Bakıyorum, bugün, Kıbrısta genç, dinamik bir
yönetim var. İmzaya baktım, Sağlık Bakanını
İstanbul Tıp Fakültesi öğrencilik yıllarından
tanıyorum. Birçoğunu birçoğunuz da tanıyordur.
Avrupa Birliği süreci gelişiyor son dönemlerde, duvarlar
yıkılıyor, sosyalist sistem çöküyor, dünya siyaseti, konjonktürü
değişiyor ve bu konjonktürde elbette ki Kıbrısa onurlu bir
çözüm getirmek sadece Kıbrısta yaşayan Türklerin değil,
Yunanistanda, Bulgaristanda, Kafkaslarda ama bütün bunları yaparken ve
isterken kendi içimizde de farklılıklara, farklı kültürlere,
farklı dillere aynı şekilde eşit mesafede olma erdemini
gösterebildiğimiz zaman birlikte çözüm konusunda adım atma
şansını yakalarız.
74 senesinde Kıbrıs çıkartmasında Kürt ve Türk
Mehmetler omuz omuza gitmişti Kıbrısa. Kıbrısta bin
türlü sorun var, birkaçına değindi konuşmacılar.
Kıbrısta bir mülk sorunu var ki, ekonomik boyutuyla da devasa bir
boyutu olan bir sorun. Bir kere, gümrük, ambargo, uçuş yasakları,
bütün bunların ötesinde, şu an Louisville davasıyla
Kıbrısta -Kuzey Kıbrıstaki Rum mallarının
sorunu iki bini aşkın dava sonunda- ilginç bir benzetmeyle, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde, Louisville davası kararından
sonra iki bin dava bir araya getirildi ve emsal bir kararla o davalarda zaman
ve süre sınırına bakılmaksızın geriye dönülerek,
Türkiye'nin -Özal döneminde imzaladı 1987de bireysel başvuru
hakkını- daha da geriye giderek -bakın dikkat edin- bu mülk
sorunu Louisville davasıyla, farklı bir devlet de olsa, farklı
bir devletin askerlerinin müdahalesi sonucu mallarını kaybettikleri
gerekçesiyle öyle bir hukuki durum yaratıldı ki, bu hukuki durum
sonucu Louisvillenun parasını vermem. diyen hükûmetler ne kadar
dirense de sonunda hem verdiler hem de Avrupa Mahkemesinde Doğu,
Güneydoğuda yakılan köy davalarıyla Kıbrıstaki
davaları aynı kefeye koyup öyle bir ilginç pozisyona getirdiler ki,
dediler ki: Gidin tazmin komisyonları kurun Kıbrısta. İki
kesim, iki toplum; Rum toplumuyla Kıbrıs Türk toplumu. Türk toplumunu
Rum kesiminde kalan malları için, Rum kesimini Türk toplumunda kalan
malları için kendi aranızda tazmin komisyonları kanalıyla
bu sorunu çözün. Bu ilerliyor ama korkuyorum ki sonunda Türkiye'nin
başına patlar. Çünkü bu tazmin komisyonlarının hem
Kıbrısta sağlıklı bir çözüme gitmediğini, o
sorunların daha da yumaklaştığını gösteriyor hem
de Doğu ve Güneydoğuda 300 bini aşkın, İçişleri
Bakanlığımızın bildirdiği, komisyonlara
başvuru, yakılan yıkılan köyler ve terörden zarar tazmin
komisyonlarıyla ilgili ödemeler durmuş durumda. Şimdi,
Türkiyede ödemeler durmuş durumda, bütçede para yok, İçişleri
Bakanlığı tekliyor, yerinde sayıyor, tazmin
komisyonları çalışma yapamıyor, para ödeyemiyor. 300 bin
davadan 90 bini sonuçlanmış, 220 bin civarında da Türkiyede
bekleyen var. Kıbrıstakilerin hepsi de duruyor.
Şimdi, bu arada, Annan Planı bir yandan,
Birleşmiş Milletler
Bakın, bir yandan Birleşmiş
Milletler Annan Planı, diğer yandan Avrupa Birliğinin
katılım ortaklığı belgesinde koyduğu kriterler,
aynı şekilde ilerleme raporunda bizim bazı kriterlerimiz var
yine Meclisten geçmiş. İşte, bu konularda cesur bir
dış politika, onurlu bir dış politika yapılırken
adil ve eşit olmak zorundasınız. Kendinize de eşit
olacaksınız, dışarıya da eşit
olacaksınız. Kendinize de adil olacaksınız,
dışarıya da adil olacaksınız. Türkiyedeki Kürt, kendi
dilinden dolayı ezildiği sürece Kıbrıstaki Türkün özgürlüğünü
beklemek hayaldir. Çünkü 74 çıkartmasında Kürt Mehmetle Türk Mehmet
omuz omuza gidip eğer orada çarpışıyorsa bu gücün
birliğini bileceksiniz.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Mehmetin bir tane adı
vardır, o da Mehmetçiktir.
HASİP KAPLAN (Devamla) Kürt Mehmet hep nöbete gider,
herhâlde komutanlar var burada.
RASİM ÇAKIR (Edirne) O sana göre öyle!
HASİP KAPLAN (Devamla) Beni konuşturmayın! Kürt
Mehmet hep nöbete gitmeyecek artık, bunu bilin.
Bakın, şunu kafanıza kazıyacaksınız
artık: Kürt Mehmet hep nöbete. dönemi bitti. Kürt Mehmet artık
nöbeti eşit tutacak, eşit saatlerde. 03.00-05.00 nöbetine Kürt Mehmet
gitmeyecek. Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi
RASİM ÇAKIR (Edirne) Kim diyor onu?
HASİP KAPLAN (Devamla)
Mardinli, Şırnaklı
Mehmetle Zonguldaklı Mehmet aynı görevi yapacak, aynı saatte
askere gidecek, aynı saatte gelecek. Öyle yağma yok! Biliyoruz, CHP
döneminde de başka dönemlerde de Güneydoğuya
Ben daha dün Beytüşşebaptaydım. İki gün önce
Kato festivalinde o dağlarda askerin nasıl görev
yaptığını gördüm. Askerin ve oradaki halkın nasıl
yaşadığını, nasıl bir risk ortamında,
nasıl bir bunalım ortamında olduğunu gözlerimle tanık
oldum. Siz oradaki üç gün boyunca yıkanmadan görev başında duran
askerlerin, yirmi beş senedir süren çatışma sürecinin siyasiler
tarafından sonlandırılmaması nedeniyle duyulan o can
sıkıntısını ve oraya askere çocuğunu gönderen
batıdaki, Karadenizdeki, Akdenizdeki vatandaşlarımızın
analarının, babalarının kaygılarını hiç
dikkate alıyor muyuz? Çok basit bir şey söyleyeceğim. Eğer
bu sorunu siyasiler çözmüş olsaydı bu kaygıyı burada
yaşamayacaktık. Burada birlikte kardeş ve barış içinde
yaşamaya tekrar devam edip demokrasimizi güçlendirecektik. Aynı
durumu, size çok açık söyleyeyim
Kıbrısta, Rum kesiminde milliyetçi-ırkçı
yönetimler vardı; onun karşısında Kuzey Kıbrıs
kesiminde de çözümü bir türlü istemeyen, kendini Türkiyeye dayamış,
hazinesinden beslenen bir yönetim. Sorunun çözümsüzlüğü onların
işine yarıyordu. Son beş senede, 99dan bu yana Türkiye Avrupa
Birliği sürecinde bir adım attı, bir gelişti, konjonktür
gelişti, siyaset gelişti, Birleşmiş Milletler nezdinde
Rumlardan daha haklı duruma geldi. Oradaki Kıbrıs toplumu
artık kendini savunabiliyor. Kıbrıstaki Cumhurbaşkanı
Sayın Talatla başlayan bu dönemde, hükûmetlerin getirdiği
dönemde anlayış farkı gelişti.
Eğer siz Kıbrısta da siyasetin başına
militarizmi dikerseniz sorunları çözemezsiniz. Çünkü bu tür
sorunların ekonomik, sosyal, siyasal boyutları vardır. Bu
boyutlarıyla göreceksiniz. Ama çok açık söyleyeyim ben de...
Eğer daha cesur bir dış politika izlenmiş olsaydı -AKP
için de, önceki hükûmetler için de söylüyorum- Kıbrıs sorununda,
Kuzey Kıbrısa ambargo uygulanırken Rum kesimi tek başına
Avrupa Birliğinin üyesi olmazdı. Bu geçmiş yönetimlerin
beceriksizliğidir. Burada Kıbrısta doğan doktor var,
anlattı demin. Eğer bu cesaret, bu siyasi irade bu Mecliste
gösterilseydi Rum kesimi tek başına Avrupa Birliği üyesi
olmazdı. Türkiye bugün bir oy olarak veto hakkını
kullanıyor. Eğer, Kuzey Kıbrıs Türk kesimi eşit iki
toplum olarak, eşit haklara sahip olarak, ortak bir yönetim modeli olarak
tıpkı Bosna-Hersek Cumhuriyetinde olduğu gibi eşit
hakları kullanan, eşit iki toplumun ortak yönetimiyle şekillenen
bir devlet yönetimi olarak, bütün olarak Avrupa Birliğine girseydi bugün
Türkiye Cumhuriyeti devletinin yanında, onun yanında olan bir ses,
bir oy daha olacaktı.
Bakın, çok basit bir örnek daha vermek istiyorum: Albaylar
Cuntası Yunanistanda yapıldıktan sonra, çok kısa bir süre
sonra Avrupa Birliğine girdi. O zaman Yunanistanın ekonomisi
Türkiyeden iyi miydi, Yunanistandaki enflasyon Türkiyeden iyi miydi,
Yunanistandaki işsizlik Türkiyeden iyi miydi? Tamamen siyasi
öngörüsüzlük sonucu bir tarafta sermaye küreselleşirken, bir tarafta insan
hakları, demokrasi, hukuk modası gelişirken, 21inci
yüzyıla bu değerler damgasını vururken, biz kendi
yurttaşlarımız arasında bile hukuku çok görmeye
başladık.
Arkadaşlar, samimi olmak zorundayız. Siyaseti doğru
yapmak zorundayız, objektif yapmak zorundayız. Bakın,
Kıbrısı konuşurken Kıbrıs
Biz, bugün, Kıbrısta üniversitelerde doğu,
güneydoğudan giden kardeşlerimiz var, batıdan da gidiyor,
Karadenizden de gidiyor. Denklik sorunları yaşıyorlar. Bir sürü
sorunlar yaşanıyor.
Şimdi, bu sözleşmeye baktığımız
zaman, sağlık alanında ortak eğitim, ortak eğitimle
beraber Kuzey Kıbrıslı vatandaşlarımızın
Türkiyede hizmet görmesi, meslek icra etmesi veya Türkiyedekilerin gidip
Kıbrısta meslek icra etmesi, karşılıklı olarak tıpta
uzmanlık sınavlarından yararlanmaları
Bırakın Kıbrıs gibi güzelim bir ülkenin sadece
kumu, güneşiyle değil, turizmde, sağlık turizminin de
Türkiye katkılarıyla, Türkiye ortaklığıyla
sağlık turizm merkezlerinden biri olmaya aday olduğu
İngiltere başta olmak üzere, ki Kıbrısa en çok müdahil
olan ülkelerin başında. Sağlık hizmetlerinin
pahalılaşması, tıptaki gelişmeler, teknikteki
gelişmeler, eğitimdeki gelişmelerin Türkiyedeki
kazandığı ivme ve başarı nedeniyle bizim
alanımızdaki sağlık hizmetlerinin yine Kıbrıs
kanalıyla dünyaya açılması, aynı zamanda o ambargoyu fiilen
kırmaktan başka bir şey değildir.
Böyle büyük düşünüldüğü zaman, kendi Türküne de, kendi
Kürtüne de, kendi Lazına da, kendi Çerkezine de sahip
çıkılıp o güzelim insanların bu cumhuriyeti kuran renkler
olduğu anlayışıyla bakıldığı zaman,
hukuk ve demokrasi içinde yapılamayacak, çözülemeyecek hiçbir sorun
yoktur.
Biz çokça acı yaşadık, biliyoruz. Bu
acıları başka ülkeler de yaşadı. O ülkelerde de darbe
süreçleri oldu. Kıbrıs
Evet, yaşadı, gerçek.
Kıbrısla beraber Yunanistan yaşamadı mı Albaylar
Cuntasıyla?
İtalya
Mafya, Temiz Eller Operasyonu
Geç, yanında Fransa. Korsika sorununu hâlâ çözememiş
Fransanın siz rahat mı olduğunu düşünüyorsunuz? Hâlâ iki
yüz farklı etnisite ve dil konuşulduğu için Fransa Senatosunda
dille ilgili çıkan bir kararın bu son haftada Fransanın
gündeminde olduğunu biliyor muyuz, bunu tartışıyor muyuz?
Elbette ki Kıbrıs sorununu Kıbrıstan
Sayın Talatla, Başbakan Soyerle, bakanlarıyla burada
bilgilenme, yüce Meclisin burada tartışmaya açıp doğru bir
politikayı partiler üstü geliştirme ve bu sorunu
hızlandırarak çözme konusu hepimizin, ülkemizin yegâne dış
politikası olmalı.
Bir tek burada insanlar bu tür çözümlerde ve nerede olursa olsun
onurlarından ve gururlarından, asla kimliklerinden ve benliklerinden
taviz vermeden, haklı, adaletli, kendi kaderini tayin hakkının
gerekleri neyse
Ki Türkiye en sonunda Birleşmiş Milletler Medeni ve
Siyasi Haklar Sözleşmesini imzalayıp onaylayarak da buna taraf olan
bir ülkedir.
Bu çerçevede baktığımız zaman, işte dün
Bulgaristanda ezilen Türklerin bugün yönetimde olduğunu görüyoruz ama
orada ATAKA gibi ırkçı partiler var, Türkleri görünce
saldırıyorlar. Şimdi, bunu da görüyoruz.
Yine biliyoruz ki Yunanistanda, Gümülcinede hâlâ çok ciddi
sorunlar var. Onu da göreceğiz, farkına varacağız.
Yine biliyoruz ki Kafkaslarda birtakım sorunlar var.
Şimdi, bu sorunlar bu büyük ülkenin
coğrafyasının stratejik ortamında olacak. Büyük bir ülke,
70 milyon. Bu 70 milyonun başında dirayetli dış
politikayı gerektirecek bir anlayışın oturması ve
gelişmesi gerekiyor, bir stratejinin gelişmesi gerekiyor.
Kıbrısın çözümsüzlüğündeki her gün Türkiyeye fatura
ediliyor, Kuzey Kıbrısa fatura ediliyor. Her çözümsüzlük günü
kaynakların, ekonominin başka yere akması demektir. O zaman,
Kıbrısın hem kendi özgürlüğüne hem kendi
bağımsızlığına hem kendi hukukuna
kavuşmasında, güçlü bir ekonomi olarak Akdeniz ülkeleri içinde güç
almasında, elbette ki Barselona Anlaşmasını Akdenizin
ortasında olan bu adanın hukukunu koruyacak şekilde
geliştirmekte de büyük yarar vardır. Bunun için ben Sarkozynin
elbette ki Başbakan Erdoğanı davet etmesini ve Sayın
Başbakanın da gitmesini son derece doğru buluyorum. Barselona
Anlaşması sadece Fransızların, İtalyanların
keyfine, hoşuna gitmesine göre bir Akdeniz yaratma sevdası
değildir. Bu ülkenin geçmişte, tarihte Trablusgarptan Libyaya,
Libyadan Mısıra yakın tarihe kadar geçirdiği tarihi,
hâkimiyet dönemlerini, mağrip ülkelerini, Fası, Cezayiri Akdeniz
olarak görmeyen, Akdenizi sadece karşısında yaşayan dört
tane ülkeden, İspanyadan, İtalyadan, Fransadan veya Adriyatik
kıyısındaki Yunanistandan mürekkep gören bir anlayış
Türkiyeyi dar, sığ ve gerçekten kendi kabuğuna çekilmiş,
kendini anlatamamış bir ülke olmaktan başka bir duruma sokmaz.
Türkiye öyle güçlü bir ülke ki, öyle bağları Akdenizde
geliştirebilmeli ki
Daha iki hafta önce Marsilyada, Fransadaki iktidar
partisinin Akdenizden sorumlu milletvekiliyle görüştüğümde bana
şunu söylüyordu: Akdeniz Birliğinin parlayan yıldızı
Türkiye olabilir. Bakın, Akdenizin parlayan
yıldızının
Barselonada ekonomik, kültürel, sosyal
ilişkiler anlamında çünkü bu anlaşma onu kapsıyor. Suriye
bakın aşağıdan, Lübnan aşağıdan;
İsraille ilişkiler ortada, Mısırla ilişkiler ortada;
Libya, Fransa, Tunus, Cezayir sekiz, dokuz, bir de Kıbrıs, on tane
ülke. On tane ülkeyle birçok yönden ilişkisi ve tarihsel bağı
olan Türkiye, neden liderlik pozisyonunu geliştiremesin?
Geliştirdiği zaman Kıbrısın sorunlarının
çözümü de o kadar kolaylaşacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaplan, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Devamla) Ben bu duygularla
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Kaplan, yirmi
dakika oldu.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Bütün gruplar yirmi dakika
kullandığı için ben de yirmi dakikamı kullandım.
Beşer dakika demiştim. Diğerinde de söylüyorum, beşer
dakika konuşursanız beşer dakika, yirmişer dakika
konuşursanız yirmişer dakika. Eşit olacağız
birbirimize.
Kürt Mehmet de iki saat nöbet tutacak, 12.00-01.00 nöbetini.
3.00-5.00 nöbetini de Mehmetçik. Kimi zaman o onun yerine tutacak. Bu ülke
-cumhuriyetin kuruluşu- böyle kuruldu bu yüce Meclisin çatısı
altında, böyle de güçlenecektir birliği.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahsı adına söz talebi var mı efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) Şahıslar adına Erdal
Sipahi Bey.
BAŞKAN Erdal Sipahi Bey ve Sayın Genç.
Buyurun Sayın Sipahi.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Biraz önce birtakım bölücülük gayretlerinin Türk Silahlı
Kuvvetlerine ve Mehmetçiğe sıçratılmasıyla ilgili çok kötü
bir örnek yaşadık, çok kötü bir örnek yaşadık.
Birtakım bölücü gayretlerin, milletimize sıçratılmaya
çalışılan bölücü gayretlerin Türk Silahlı Kuvvetleri
saflarında omuz omuza, birlikte görev yapan, birlikte can veren,
şehitliklerde birlikte yatan çocuklarımıza,
evlatlarımıza sıçratılmasına ben müsaade etmiyorum ve
siz saygıdeğer milletvekillerinin müsaade etmemesini de lütfen
istirham ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) Yok mudur böyle bir gerçek?
Kürt Mehmet nöbete. gerçeği yok mudur?
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) Böyle bir gerçek
yoktur. O çirkin bir sözcüktür. Ben size şu anda, o bölgede görev yapan
birisi olarak, otuz altı senesini Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli
olarak geçiren bir kişi olarak bildiklerimi anlatacağım ve
bildiklerimi yüce Meclisin takdirlerine sunacağım.
Sene 90-92, Geliboluda alay komutanıyım. Aradan bir
sene sonra, Şırnak güvenlik komutanı ve tugay komutanı
olarak tayinim çıktı. 90-92 arasında Geliboluda emrimde görev
yapmış ne kadar Şırnaklı Mehmetçik var ise
istisnasız tamamı elimi öpmeye geldiler Şırnaktaki tugay
karargâhına. Yani, bu çocuklarım benim Geliboludayken
Mehmetçiğimdi, evladımdı, canım ciğerimdi de
Şırnaka gidince başkası mı oldular? (MHP sıralarından
alkışlar) Hâlen birçoğunun adresi ve telefon numarası
vardır, birçoğuyla haberleşmeye devam ediyorum. Onlar,
Geliboluda, benim alayımda ne kadar Mehmetçiğim, evladımsa
Şırnaktaki görevim süresince de, şu anda emekli bir general
olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olarak da, aranızdan birisi
olarak da aynı derece evladım. Bunu bilmenizde yarar var.
Bir başka olay: PKK insanlara saldırırken,
Mehmetçiğe saldırırken bu şu mu, bu bu mu diye sormuyor.
Sayın Kaplan gider, tahkik eder. Sene 1994. Yerini
hatırlayamayacağım, bir yöredeki saldırıda Cizreli bir
Mehmetçiğimiz şehit düştü. Aradan bir ay geçti -iyi bilirler-
Şırnakın Uludere ilçesinin Yemişli köyünden
İstanbulda mukim bir başka Mehmetçiğimiz Ağrıda PKK
tarafından şehit edildi. Ülkenin diğer yörelerinde, aziz
şehitlerimize hangi işlem yapılıyorsa fazlasıyla,
orada, bizzat komutan olarak benim katılmamla, al bayrağa
sarılarak, başlarında dua edilerek, cenaze namazları
kılınarak, dualar içerisinde, tekbirler içerisinde toprağa tevdi
edilirken
İSMAİL GÖKSEL (Niğde) En kötüsü de bu.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla)
askeriyle,
siviliyle, köylüsüyle, jandarmasıyla, piyadesiyle, komandosuyla hep
birlikte yaptık.
Gidin bakalım Çanakkaledeki şehitliğe,
Şırnaklı ile Balıkesirli, Sinopluyla Hataylı yan yana
yatıyorlar mı, yatmıyorlar mı? Gidin Sakarya
Şehitliğine, yan yana yatıyorlar mı, yatmıyorlar
mı? Gidin, bugünkü, terör mağduru, PKK denen hain, Ermeni iş
birlikçisi, onun bunun kışkırttığı bölücü örgütün
şehit ettiği çocuklarımızın doğum yerlerine,
memleketlerine bakın.
OKTAY VURAL (İzmir) Kundaktaki bebeleri
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla)
kundaktaki
bebeklere bakın, nüfus ayrımı yapılmış mı,
yapılmamış mı? Onlarca bebeğin nerelerde
katledildiğini, nasıl katledildiğini bilen benim.
Beytüşşebaptan bahsettiler. Gene sene 1994,
ilkbaharında, PKK tarafından Beytüşşebapın
girişindeki bir evde on yaşındaki bir kız çocuğuyla
yetmiş yaşındaki dedesinin birlikte öldürülüp
yakıldığını gören benim. Ertesi günü gittiğimde
hâlâ o insanların insan eti kokusu, yanık kokusu devam ediyordu.
Allah aşkınıza siz bu memleketin insanlarını
bıraktınız da şimdi de bu bölücülük Mehmetçiğe mi
yönelmeye başladı! Sayın arkadaşlar, hepinizin namına
telin ediyorum ve bu telinimize lütfen hepinizin katılmasını istirham
ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Çok kısaca yanıt
hakkımı kullanmak istiyorum. Çok ağır suçlamalar bunlar,
kabul edilebilir değil, söylenenin duyulması lazım. (CHP
sıralarından gürültüler, MHP sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) PKKyı suçla sen!
BAŞKAN Sayın Kaplan, şahsa hiçbir sataşma bu
şekilde olmadı, sadece belirli bir kısım olayları
anlattı.
OKTAY VURAL (İzmir) Hayır efendim, tutanaklara
bakın.
BAŞKAN - Sayın Genç, buyurun efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Hayır efendim,
bakın, burada direkt olarak
Evet, bu ülkede Kurtuluş
Savaşında beraberdik, şehit oldu insanlarımız,
cumhuriyeti kurdu, bu Meclisi de kurdu. Kardeş ise kardeş haklara
sahip olmaları kadar doğal bir şey yok ama hiç kimse
(CHP ve
MHP sıralarından gürültüler)
İzin verin Sayın Başkanım. Burada, bu kürsüde
benim konuşmamı terörizmle ilişkilendirerek böyle bir yanıt
verme hakkına sahip değil, herkes eleştirisini yapabilir.
Sayın Başkan, ben şunu sormuyorum: Sayın
Milletvekilim emekli paşadır. Kaç tane Kürt general var? Sorabilirim.
Kürt olduğu için orduya alınmayanları sorabilirim bu Mecliste.
Sorarım, cevap verirseniz
(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
TAYFUR SÜNER (Antalya) Bu kadar tahrik olur mu ya!
BAŞKAN Neyse
Evet
Sayın Kaplan
Sayın Kaplan
oturunuz.
Sayın Genç, buyurun efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bunları sorduğum
zaman terörizm diyemezsiniz. Niye böyle
(Gürültüler) 5 bin tane köy
yakıldı, 4 bin tane faili meçhul cinayet yaşandı. Böyle
şey olmaz ya!
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen.
Arkadaşlar, sakin olalım. Sayın Kaplan lütfen
Sayın Genç, buyurun, Genel Kurula hitap ediniz efendim.
TAYFUR SÜNER (Antalya) Ayıptır! Bu kadar tahrik olmaz
ya?
BAŞKAN Sayın Süner
HASİP KAPLAN (Şırnak) Avrupa mahkemelerinde
mahkûm oldular. Biraz insaflı olalım, insaf denen bir şey var,
eleştireceğiz bunları!
BAŞKAN - Sayın Kaplan, lütfen.
Sayın Genç, buyurun efendim.
KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri
SONER AKSOY (Kütahya) Hangi hakla savunuyorsun!
BAŞKAN Sayın Aksoy
HASİP KAPLAN (Şırnak) Kürt Mehmetçik nöbete devam
ediyor, hiç büyüklerin çocukları gitmiyor oraya. Bunları dedim. (CHP
ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Kürsüdeki hatibi dinleyelim arkadaşlar!
KAMER GENÇ (Devamla) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum
Bakın, değerli milletvekilleri, biz hepimiz Türkiye
Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarıyız. 1920lerde Osmanlı
Devletini yıktıktan sonra bu devleti işgal eden yabancı
güçlere karşı doğusuyla, batısıyla, güneyiyle,
kuzeyiyle hep beraber mücadele ettik. Eğer o mücadele sırasında
doğudaki bizler, bu devletten ayrılmayı ilke edinseydik o zaman
İstiklal Savaşına katılmazdık, o zaman gelen
yabancı güçlerle iş birliği yapardık ve o zaman da Türkiye
Cumhuriyeti devletinin kuruluşuna bizim katkımız olmazdı.
İnsanların bazı gerçekleri kavraması lazım. Yani,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşu aşamasında
doğusuyla, batısıyla, güneyiyle, kuzeyiyle, en zor günde
insanlar kuvvet birliği yaptılar, birlikte hareket ettiler, bu
vatanı düşmandan kurtardılar. Şimdi, o yüce insanların
kan dökerek, can vererek kurtardıkları, kurdukları bu Türkiye
Cumhuriyeti devletini el birliğiyle, birlikte hareket ederek yüceltmemiz
lazım. Türkiye Cumhuriyeti devleti üzerinde oynanan oyunlar ortada. Bu
oyunlara gelmeyelim. Türkiyede yapılan silahlı eylemlerin de bu
memlekete bir fayda getirmeyeceğini herkesin bilmesi lazım. Bir
devletin ayakta durmasının en önemli unsurlarından birisi o
devletin vatandaşlarının o devlete sahip
çıkmasıdır. Eğer devletin vatandaşları devlete
sahip çıkmazsa o devlette hukuk olmaz, nizam olmaz. Bakın, bir
arkadaşım Almanyada otobüs şoförlüğü yapıyordu ve
diyordu ki: Bir dakika otobüs durağına geç geldiğim zaman,
yukarıdaki hemen telefon ediyordu ilgili firmaya, beni şikâyet
ediyordu. Bir devleti ayakta tutan o devletin vatandaşlarının o
devlete sahip çıkması yolundaki kararlı, inançlı birlikteliğidir.
Memleketimizin her tarafında birtakım
haksızlıklar olabilir. Benim ilimde de büyük haksızlıklar
olabilir ama o haksızlıkları esas alarak bir kin güderek,
Türkiye Cumhuriyeti devletine bir kin güderek, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
belirli güçlerine, kurumlarına kin güderek bir yere varamayız.
Gelin, bu saatten sonra -geçmiş geçmişte
kalmıştır- akılla, izanla, bir iş birliği ile
şu Türkiye Cumhuriyeti devletini yabancı emperyalist güçlerin
parçalamasına yönelik o hain emellerine karşı koyalım ve
birlikteliğimizi koruyalım. İşte, Amerikanın Irakta
yaptığı vahşeti herkes unutmasın. Amerikan
boyunduruğu altında geliştirilecek bir hareketin de Türkiye
Cumhuriyeti devletinin, onlara sırtını dayayan vatandaşlara
bir faydası olmayacağını da herkesin bilmesi lazım.
Şimdi, değerli milletvekilleri, Kıbrısla
ilgili bir anlaşma yapılıyor. Tabii bu anlaşmayı
hepimiz canıgönülden destekliyoruz. Şimdi, biliyorsunuz,
Kıbrısın Türk ve Rum tarafında iki tane yoldaş var.
Bu yoldaşlar güya anlaşacaklar ama benim gördüğüm kadarıyla
bu yoldaşlardan Türk tarafı olan haklarını pek korumuyor.
Şimdi, tek millet diye, tek hâkimiyet diye sözler
atılıyor ortaya. Geçmişte Annan Planını kabul
ettirmek için AKP İktidarının buraya verdiği
yanlış yönü hepimiz biliyoruz. Ayrıca da Hükûmet eskiden Türkiye
Büyük Millet Meclisine gelir, bir bilgi verirdi. Kıbrıstaki olaylar
nedir, hangi safhadadır, Meclis de bilirdi. Zaman zaman burada Meclis
karar alırdı ve bu karar doğrultusunda da hükûmetler hareket
etmek zorundadır. Ama maalesef AKP iktidara geldikten sonra bu gelenekten
vazgeçildi. Perde arkasında çeşitli güçlere ve Avrupa Birliğine
girerim bahanesiyle veyahut da Avrupa Birliğinin bu konudaki
yönlendirmesiyle de biz maalesef Kıbrısa her gün taviz veriyoruz. Bu
olmaz bir defa değerli arkadaşlarım.
Bu hafta gördünüz. İşte, Pariste Akdeniz İçin
Birlik diye bir toplantı yapıldı. Şimdi, oradaki
toplantıyı gözünüzün önüne getirin. Türk tarafında giden o iki
hanımın orada çarşaflı görüntüsü laik Türkiye Cumhuriyeti
devletinin görüntüsüne uydu mu arkadaşlar? Şimdi adamlar diyor ki:
Kardeşim, sen evvela kıyafetini bana uydur. Kıyafetini uydur
bana. diyor ya! Yani Siz kendi karınızı, kendi
kadınlarınızı kara çarşafın içine koyar
getirirseniz biz sizinle iş birliği yapamayız, aynı
kulvarda oynayamayız, aynı birlik içinde olamayız.
Bakın, insanlar inançlarını istedikleri gibi
yaşayabilirler ama devletin belli bir kademesine geldiğiniz zaman o
devletin geleneklerini bir tarafa atamazsınız.
İnançlarınızı yaşıyorsanız gidin, evinizde
oturun. Ama Türkiye Cumhuriyeti devletini
temsil eden bir makama geldiğiniz zaman
İSMAİL BİLEN (Manisa) Allah Allah
Meydanı
sana mı bırakalım?
KAMER GENÇ (Devamla)
o
Türkiye Cumhuriyeti devletine Arap ülkesi görüntüsünü verecek bir davranış
içinde olamazsınız sayın milletvekilleri. Bunları bilmeniz
lazım.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) Boyundan büyük konuşma!
Uluslararası anlaşma anlaşmadır.
KAMER GENÇ (Devamla)
Şimdi, yine duyduğumuza göre -bunun cevabını
bekliyoruz Sayın Bakandan- efendim, Houston Konsolosunun süresi
doluyormuş, oraya -Dışişleri Bakanlığı
geleneğinde olmayan bir uygulama yapılıyormuş-
dışarıdan Fethullah Gülene yakınlığı bilinen
bir profesör atanıyor.
Sayın Bakan, eğer böyle atarsanız, çok, burada
bunun hesabını veremezsiniz. Yani, dışişlerinde
konsolosluğa atanmak için belli kurallar vardır,
dışişlerine gelmek vardır ama birilerine yaranmak için
orada, dışarıda, Türk dışişleri geleneğini
bozacak bir davranış içinde bulunamazsınız arkadaşlar.
Yani, ben şimdiden size onu da söyleyeyim.
Değerli milletvekilleri, şimdi, Türkiye Cumhuriyeti
devletini idare edenler bazı gerçeklerden kaçıyorlar. Şimdi,
Kıbrısta iki tane devlet var, iki millet var. Kıbrıs
meselesi çözümlenmiş, Kıbrıs hükümeti kurulmuş. Yani niye
Kıbrıs problemi var. deniyor, ben anlamıyorum.
Şimdi, Avrupalılar başka yerlerde değişik
dil, değişik ırk, değişik din taşıyan
kişileri -bağımsız milletler- ayırmaya
çalıştıkları hâlde, yani Kıbrısta iki devletin
var olması için var olması gereken bütün unsurlar var. İşte
iki millet var, iki dil var, iki din var. Bu insanlar eskiden de bir arada
birbirlerini boğazlamışlar, tabii Türk tarafından ziyade
Yunanlılar devamlı gitmiş oradaki insanları katletmiş.
Artık orada devlet de kurulmuş, devlet yaşıyor.
Peki, bu devleti şimdi neden acaba Türk tarafını
feshedip de gidip bilmem ondan sonra Rumların merhametine terk etmeye
çalışan zihniyet ve özellikle AKPliler bunu destekliyor? Ben buna
hayret ediyorum. Yani, Kıbrıs meselesi çözümlenmiştir
arkadaşlar. İstiyorsanız, hani, çok, bu Araplar falan, tamam
arkadaşlarımız, dostlarımız diyorsunuz, buyurun,
tanısınlar. Hani Müslümanız ya, hani sırası geldi mi
onlara toz kondurmuyorsunuz ya. Buyurun, işte tanısınlar yani.
Kıbrısın tek eksiği başka
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) Sen Müslüman değil misin,
niye böyle konuşuyorsun?
KAMER GENÇ (Devamla) Ben senden daha iyi Müslümanım tamam
mı. Evvela Müslümanın özünde dürüstlük vardır, dürüstlük, yani
kamu malına el uzatmamak vardır. Ben hepinizden daha fazla
Yani ben
kendimi kastetmiyorum. Ben diyorum ki
Yani işte sırası geldi mi
hep doğuya doğru kayıyorsunuz. Söyleyin kardeşim, hadi
tanısınlar, Kıbrısı tanısınlar. Niye
tanımıyorlar? İşte her gün oralara gidilip geliniyor da
işte Suudi Arabistan Kralı geliyor, burada gidip de dizlerinin önünde
çökenler söylesinler ya! Ondan sonra bilmem yedi tır eşya geldi,
bilmem hediyeler geldi, açıklanmıyor. Söylesin bunları.
ASIM AYKAN (Trabzon) Nezaketinizi koruyun.
KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
itibarını koruyamıyorsunuz, maalesef koruyamıyorsunuz.
Neden? Şimdi, Sarkozy çağırdı işte Türkiyeyi. Sarkozy
çağırırken en azından eğer o birliğe Türkiye
gitmeseydi o toplantı fasa fiso olurdu, fiyaskoyla sonuçlanırdı.
O zaman, fırsat elinize geçtiği zaman, o fırsatı iyi
değerlendirmek lazım. O zaman Sarkozye diyecektin ki:
Kardeşim, sen Avrupa Birliğinde kapattığın
başlıkları aç, ben de o zaman geleyim senin bu toplantına
katılayım. Yani olayda
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Efendim, işte gittikten sonra denilmedi ki. Kim dedi? Ben
duymadım, siz duydunuz mu? Yok öyle bir şey. Onun için, bu devletin
başına gelen insanların devletin kurumlarını
kendisinin koruması lazım. İşte her vesileyle Avrupa Birliği,
hesaplarına geldiği zaman Türkiye'yi güçlü tutan organlarını
yok etmek için her vesileyle saldırıyorlar. İşte
Türkiyede efendim Atatürkçülüğü yok edeceksiniz. diyor. Aslında
bunlar Atatürkçülüğü, Kemalizmi bilmezler.
NECAT BİRİNCİ (İstanbul) Kim diyor
canım, kim diyor Türkiyede Atatürkçülüğü yok edeceksiniz diye?
KAMER GENÇ (Devamla) Efendim, işte Avrupa Birliği
diyor. Yani ilerleme raporlarında okumadınız mı? Yani
ilerleme raporları Kemalizmi yok edin diyor. İşte sizinkiler
de buna çanak tutuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECAT BİRİNCİ (İstanbul) Kemalizm
başka, Atatürkçülük başkadır. Kemalizm Fransızların
görüşüdür.
BAŞKAN Sayın Genç, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Devamla) O sizin görüşünüz.
Ondan sonra Efendim, ordunuz, bu Türk Ordusu güçlü bir ordudur;
ne yapalım, orduyu yıpratalım. Tamam da kardeşim yani
eğer birileri suç işlemişse
Bütün bunlar, hepsi Avrupa ilerleme
raporlarına giriyor ve bu İlerleme Raporunda da buraya bu
tüyoları da veren AKPli iktidar mensupları. Bunları bilmeyen yok
ki. Türkiyede yaşıyoruz.
O bakımdan, şimdi, sizlere tavsiyem, Türkiye Cumhuriyeti
devletini yöneten insanlar devletin kurumlarına, devletin itibarına
sahip çıkmalıdır. Kıbrısta Kıbrıs devleti,
Türk devleti kurulmuştur. Burada Kıbrısın çözülecek bir meselesi
yoktur. Gücünüz varsa Avrupalı devletlere dersiniz ki kardeşim
veyahut da diğer devletlere Buyurun, devlet orada. Bunu
tanıyın. ve biz de ondan sonra bu meseleyi çözümlemiş oluruz.
Yoksa getirip de şeylerin altına
(AK PARTİ
sıralarından gülüşmeler)
Anlamadım, niye gülüyorsunuz ya! Hayır, yani gülünecek
bir şey varsa
Şimdi, öyle kilolu adamların benim önümden
geçmesini çok gördüm, merak etmeyin.
Efendim, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ İLE KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ
ARASINDA SAĞLIK ALANINDA İŞBİRLİĞİNE
İLİŞKİN ANLAŞMANIN
ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 24 Mart 2008 tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında her
alanda olduğu gibi sağlık alanında da iş
birliğinin mümkün olan en yüksek düzeyde gerçekleştirilmesini
kuvvetle destekliyoruz. Bu bakımdan, incelediğimiz yasa
tasarısını memnuniyetle onaylıyoruz.
Ancak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti şu sırada
Cumhurbaşkanının ve Başbakanının
basiretsizliği nedeniyle son derece tehlikeli bir mecraya
sürüklenmektedir. Bu nedenle, bu son derece önemli gelişme hususunda
görüşlerimizi yüce Meclisle paylaşmak zorunluluğunu duyuyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Kıbrıs sorununa
çözüm bulmak amacıyla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi
Lideri Dimitris Hristofyas arasında başlatılan görüşme
süreci Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
varlığını tehdit eden son derece tehlikeli bir sürece
girmiştir. Türk halkının dikkatleri 1 Temmuzda Ergenekon
davası bağlamında emekli orgenerallerin tutuklanmasına
odaklanmışken aynı gün Talat ile Hristofyasın
gerçekleştirdikleri üçüncü görüşmenin ardından açıklanan
ortak bildiride, iki liderin gelecekteki birleşik Kıbrısta tek
egemenlik ve tek vatandaşlık konularında ilke
anlaşmasına vardıkları bildirilmiştir.
Türkiye'nin iç politika sorunlarıyla cebelleştiği
bir ortamda önemi medya ve kamuoyu tarafından yeterli şekilde
değerlendirilemeyen, hatta gözden kaçan bu gelişme son derece
endişe vericidir. Çünkü, bundan sonraki müzakerelerin bu köklü ve
kapsayıcı nitelikteki tek egemenlik, tek vatandaşlık ilkesi
üzerine bina edilmesinin sadece bir sonucu olabilir. Bu da Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Kıbrıs devletini temsil eden
Rum yönetimine yamanması, eklemlenmesi ve Kıbrıs Türk
halkının Rum hâkimiyeti altına sokularak azınlık
hüviyetine indirgenmesidir.
Tabiatıyla, böyle bir durumda Kıbrıstan Türk
askeri çıkacak ve garanti anlaşması geçersiz
sayılacaktır. Kısacası, bu durum Türk milletinin 1974ten
bu yana Kıbrıs uğruna katlandığı tüm fedakârlıklar
karşılığında elde etmiş olduğu
kazanımların bir kalemde yok olmasına ve aynı zamanda
Türkiye'nin güneyindeki yaşamsal önemdeki bir stratejik ikmal yolunun da
kuşatılmasına, tıkanmasına yol açacaktır.
Değerli arkadaşlarım, burada önemle
vurgulanması gereken bir husus, Kıbrısta Rum egemenliğinde
üniter bir devleti kurma amacına zemin hazırlayan, sözünü
ettiğim 1 Temmuz Ortak Bildirisinin Millî Güvenlik Kurulunun 24 Nisan
2008 toplantısında kararlaştırılan çözüm
parametrelerine tamamen ters düştüğüdür. Millî Güvenlik Kurulu
bildirisinde, adada hâlihazırda iki bağımsız ve egemen devletin
var olduğu ve bunların kurucu devletler olarak egemenliklerini ortak
bir yapıya vermek suretiyle iki halklı, iki kesimli, iki kurucu
devletin eşit siyasi statüde olacakları yeni bir yapı
oluşturabilecekleri belirtilmekte ve çözümün bu çerçevede araştırılması
zorunluluğu vurgulanmaktadır. Bu kavramların ve unsurların
tarif ettiği çözüm şekli Hristofyasın Talata
dayattığı tek egemenlik ve tek vatandaşlık
kavramlarının geçerli olacağı üniter bir devlet
yapısı değildir.
En ilginç olan husus da değerli arkadaşlarım,
bugüne kadar Dışişleri Bakanı veya AK PARTİ Hükûmeti
tarafından 1 Temmuz açıklamasını doğrudan
değerlendiren hiçbir açıklama yapılmamış olmasıdır.
Dışişleri Bakanlığının web sitesinde bu
konuda hiçbir resmî yorum yoktur. Bunun anlamı, Hükûmetin,
Cumhurbaşkanı Talatın tek egemenlik ve tek
vatandaşlık konularında girmiş olduğu son derece
tehlikeli angajmanı kabul etmiş olduğudur.
Bu gelişmeler karşısında değerli
arkadaşlarım, şu hususların belirtilmesi zorunlu
olmaktadır.
Birincisi: Cumhurbaşkanı Talatın
Kıbrısta ulusal mutabakat oluşturulmadan Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti Anayasasına aykırı olarak
attığı bu adımın Kıbrıs Türk halkı
üzerinde hiçbir bağlayıcılığı
olmadığıdır. Bu bakımdan Sayın Talat girmiş
olduğu bu yanlış yoldan çıkmaya ve vatan sevgisi,
Kıbrıs Türklüğünün şuuru ve anayasal sorumlulukları
çerçevesinde hareket etmeye davet edilmelidir. (CHP sıralarından
alkışlar)
İkincisi: AK PARTİ Hükûmeti, izlediği politikayla,
sadece Kıbrıs Türk halkının yarım asır boyunca
varoluş ve özgürlük mücadelesi sonunda elde ettiği hakları
değil, aynı zamanda Türkiye'nin bu konuda yaptığı
büyük fedakârlıklarıyla, ülkemizin yaşamsal stratejik
çıkarlarını tehlikeye atmaktadır değerli
arkadaşlarım, çünkü müzakerelere tek egemenlik ve tek
vatandaşlık ilkelerinin esas alınarak başlanması,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin egemenlik statüsünün ortadan
kaldırılmasına ve onun Rum Kıbrıs devleti içinde
azınlık haklarından yararlanan bir vilayete
dönüştürülmesine baştan razı olmak anlamına gelir.
Bu bakımdan, Sayın Başbakandan acilen şu
soruları yanıtlamasını istirham ediyoruz:
1) İnanılmaz bir tavizkârlığa neden olan
Talat-Hristofyas ortak açıklamasının üstünden iki hafta geçmesine
rağmen, Hükûmetiniz bu konuda neden açıklama yapmaktan
kaçınıyor?
2) Yanlış bir temelde ve zeminde başlayan Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti-Kıbrıs Rum yönetimi görüşme
sürecinin nasıl sonuçlanacağı Hükûmetiniz tarafından
değerlendirildi mi?
3) Hükûmetiniz, tek egemenlik ve tek vatandaşlık formülü
temelinde müzakereye başlanmasının, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin çöküşüne yol açacağının ve Kıbrıs
Türk halkının esareti sonucunu doğuracağının
acaba farkında mıdır?
4) Bu formülün Türkiye'nin güneyden de
kuşatılmasına ve ülkemizin yaşamsal stratejik
çıkarlarının yok olmasına yol açacağını
görmüyor musunuz?
Yunanistan Dışişleri Bakanı Bakoyannisnin 12
Haziranda Güney Kıbrıs Rum kesimine yaptığı resmî
ziyaret sırasındaki konuşması, Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs
konusunda izleyecekleri politika hakkında ciddi ipuçları
vermiştir değerli arkadaşlarım.
Bakoyannis konuşmasında, Türkiye'nin Kıbrıs
sorununun çözümü için somut adımlar atması gerektiğini ve bu
çerçevede özellikle Ek Protokolü onaylama veyahut da hayata geçirme
yükümlülüğü bulunduğunun altını çizmiştir.
Hristofyasın tutumundan da müzakere sürecini mümkün
olduğunca yavaşlatarak, Avrupa Birliğinin Ek Protokolün
uygulanması hususunda alacağı kararı beklemek ve ona göre
hareket etmek niyetinde olduğu anlaşılıyor.
Değerli arkadaşlarım, anımsanacağı
üzere, Avrupa Birliği, 15 Aralık 2006 zirve kararı ile
Türkiyenin Gümrük Birliği Ek Protokolü hükümlerini uygulamaması
nedeniyle sekiz faslın başlığının
açılmayacağını, geri kalan yirmi yedi
başlığın ise Ek Protokolün uygulanmasına kadar
kapanmayacağını karara bağlamıştı. Bu
kararın öngördüğü en önemli husus da, Türkiyeye Ek Protokol(ü
uygulama hususunda verilen son mehilin 2009 ilerleme raporunu hazırlayacağı
tarihti.
Avrupa Birliği kararı, değerli arkadaşlarım,
Türkiyeye şu iki seçenekten birini dayatıyor:
Birincisi; ya Türkiye 2009 sonbaharına kadar deniz ve hava
limanlarını Güney Kıbrıs Rum yönetimine açmak suretiyle Rum
tarafını Kıbrıs devletinin tek ve meşru temsilcisi
olarak tanıyacaktır. Bunun sonucu Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin hukuki varlığının ve garanti
anlaşmasının son bulması ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin
adadaki mevcudiyetinin hukuki mesnetten yoksun kalması demektir.
İki; ya da 2009 sonbaharında Avrupa Birliğinin
Türkiye ile katılım müzakerelerini tamamen durdurması
olasılığı doğacaktır. Elinde böyle bir koz
olunca, değerli arkadaşlarım, Hristofyasın bunu sonuna
kadar kullanması ve Türk tarafına çözüm için kendi şartlarını
insafsızca dayatması beklenmelidir.
Değerli arkadaşlarım, 1 Temmuz ortak
açıklaması ile Kıbrısta iki halk ve iki devlet
bulunduğu gerçeği göz ardı edilmiş, tek egemenlik, tek
halk, iki cemaat formülü kabul edilmiştir. Oysaki adada iki halk
vardır. 1960 Anlaşmasını iki halk
imzalamıştır. Sonra da iki halk ayrı ayrı seçimlerini
yaparak liderlerini seçmişlerdir. 2004te iki ayrı referandum
yapılmıştır. Tek halk olsaydı tek referandum
yapılırdı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Elekdağ, konuşmanızı
tamamlayınız efendim.
Buyurun.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Bu bakımdan, tek
egemenlik, tek vatandaşlık Kıbrısın gerçekleriyle
bağdaşan bir kavram değildir.
Öte yandan, Cumhurbaşkanı Talat tek egemenlik ve tek
vatandaşlığı müzakerelere temel olarak kabul etmek
suretiyle, adada tek meşru devlet olarak Rum devletinin bulunduğunu,
bunun da tek bir halkı olduğunu kabul etmiştir. Bu yol Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıs Türkleri için teslimiyet
ve esaret yoludur. Bu bakımdan, Talat girdiği bu yanlış
yoldan hemen çıkmalıdır. Türk Hükûmeti de bu konudaki
görüşünü derhâl açıklamalı ve tek egemenlik, tek
vatandaşlık kavramını reddederek bu tehlikeli
gidişata son vermelidir.
Teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Saygıdeğer arkadaşlarım, konuşan milletvekili
arkadaşlarıma Bahsettiğimiz kişi Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanıdır, dolayısıyla
bunun önüne bazı ifadelerin gelmesi gerekir. diye hatırlatmak
istedim.
Teşekkür ederim.
Madde üzerinde başka bir söz talebi yoktur.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ.
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul)
Değerli arkadaşlarım, biraz önce size Kıbrıstaki
durumu son derece tarafsız bir görüşle arz etmeye
çalıştım. Şimdi bu noktaya nasıl gelindi bunu
kısaca arz edeceğim; ibret vericidir.
Değerli arkadaşlarım, anımsanacağı
üzere Güney Kıbrıs Rum kesiminde 17-24 Şubat 2008 tarihleri
arasında yapılan seçimde Kıbrıs sorununa çözümün önündeki
temel engel olarak görünen Papadopulos ilk turda elendi ve seçim kampanyasını
Kıbrısta Çözüm sloganı ile yapan, Kıbrısta Seçim
sloganı üzerine bina eden komünist AKEL Partisinin eski lideri Dimitris
Hristofyas cumhurbaşkanı seçildi. Hristofyasın zaferi onunla
aynı ideolojik kökenden gelen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Talat ve
Başbakan Soyer tarafından sevinçle karşılandı.
Nitekim, Talat ve Soyer, Hristofyasın işbaşına gelmesini
Kıbrıs sorununun çözümü için fırsat penceresi, çözüm için büyük
umut, çözüm için son şans gibi heyecanlı ifadelerle
değerlendirdiler ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kamuoyunun bir
kesiminde bu doğrultuda bir beklenti yarattılar. Bunu takiben
Yunanistan Dışişleri Bakanı Bakoyannis ve Türk
meslektaşı Sayın Babacan, 8 Mart günü Ankaradaki
buluşmalarında da aynı umut havasına girdiler ve
Hristofyasın seçilmesiyle Kıbrıs sorununun 2008 yılı
içinde çözülmesi için bir fırsat penceresinin açıldığı
yolunda görüş birliğine vardılar. Oysa değerli
arkadaşlarım, Hristofyasın daha 28 Şubattaki yemin
töreninde yaptığı konuşma, temelde selefi Papadopulostan
farklı bir görüşünün olmadığını ortaya koyuyordu.
O da Papadopulos gibi kin ve nefret doluydu. Onun öngördüğü çözüm de Türk
askerinin ve Türkiyeden gelip yerleşenlerin adadan çıkarılarak
işgal ve istilanın son bulması ve Kıbrısın tek
halk, tek egemenlik, tek uluslararası kişilik ve üniter devlet
bazında birleştirilmesi suretiyle Türklerin teslim alınması
ve onlara azınlık statüsünün dayatılmasıydı.
Hristofyasın cumhurbaşkanlığının
ilk aylarında olaylar bir süre fırsat penceresi edebiyatını
doğrular şekilde cereyan etti. Nitekim Talatla 23 Mayıs
buluşmasında Hristofyas oldukça uzlaşıcı bir izlenim
bıraktı. Bu toplantıda taraflar çözüm arama sürecinin hedefini,
ilgili Güvenlik Konseyi kararları tarafından tarif edilen siyasi
eşitliğe dayalı iki kesimli, iki toplumlu federasyon olarak belirlediler.
2 lider aynı zamanda bu ortaklığın tek uluslararası
kişiliğinin bulunmasını ve bir federal hükûmette ve
eşit statüdeki Kıbrıs Türk oluşturucu eyaleti ile
Kıbrıs Rum oluşturucu eyaletine sahip olmasını da
kabul ettiler. Ancak bundan sonra peş peşe vuku bulan iki
gelişme Hristofyasın iki esas hedefini ortaya koydu. Bu
gelişmelerden birincisi, Hristofyasın İngiltereye
yaptığı resmî ziyaret sırasında İngiltere
Hükûmeti ile 5 Haziran 2008de imzaladığı ortak mutabakat
muhtırasıdır. Bu muhtıraya, Rumlar, Kıbrıs
sorununun çözümüne tek egemenlik, tek vatandaşlık
unsurlarını dâhil ettirmeyi başardılar. Ancak, bunu
takiben, Türk tarafının çıkarları açısından çok
daha vahim bir durumla karşı karşıya kalındı.
İngiliz-Rum ortak muhtırasında sözünü ettiğim Rum
yanlısı yaklaşım, aynen 13 Haziran 2008 tarihinde
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde kabul edilen 1818
sayılı Karara da yansıtıldı. Esasında, söz
konusu 1818 sayılı Karar, Kıbrıstaki Birleşmiş
Milletler Barış Gücünün görev süresini uzatan rutin bir nitelik
taşıyordu. Geleneksel uygulama dikkate
alındığında bu tür barış gücüne ilişkin
kararların Kıbrıs sorununun özüne temas etmedikleri görülüyor.
Ancak bu sefer böyle olmadı ve Kıbrıs Rumlarını memnun
etme hususunda son derece arzulu olan İngilterenin öncülüğüyle,
Güvenlik Konseyi, bugüne kadarki uygulamasından saparak sorunun özüne
girdi. Bu şekilde, İngiltere, Güney Kıbrıs Rum yönetiminin
çıkarlarına tam anlamıyla destek vermek suretiyle Kıbrıstaki
askerî üslerinin geleceğini komünist AKEL Hükûmetine karşı
teminat altına almış oldu. Bu şekilde, Başbakan
Erdoğanın Londraya giderek İngiliz Başbakanı ile
imzalamış olduğu stratejik ortaklık belgesinin de hiçbir kıymeti
harbiyesi olmadığı maalesef ortaya çıktı.
İşte bu iki gelişmenin gölgesi altında
yapılan 1 Temmuz Talat-Hristofyas görüşmesinde, çözümün tek
egemenlik, tek vatandaşlık temelinde olacağı ve devlet
yapısının bu ilkelere dayanacağı kabul edildi. Talat,
elinde 23 Martta iki tarafça kabul edilmiş olan ve Türk
tarafının çıkarlarını bir ölçüde karşılayan
bir bildiriye sahipti. Fakat, Talat bunun üzerinde ısrarla durması
gerekirken Türk tezlerinin temelden çökmesine yol açan Hristofyasın tek
egemenlik, tek vatandaşlık ilkelerine teslim oldu. Bu, anlaşılır
bir durum değildir değerli arkadaşlarım.
Sizlerle paylaştığım bu bilgiler,
Kıbrıs sorununun son derece tehlikeli bir mecraya girdiğini
gösteriyor. Nitekim, Millî Güvenlik Kurulunun 24 Nisan tarihli bildirisinde yer
alan, Kıbrıs sorununa çözümün iki devlet temelinde bir yapılanma
olması, bunun da yeni ortaklık kavramı üzerine bina edilmesi
gerektiği yolundaki yaklaşım konusunda Hristofyas
şunları söylemiştir: Millî Güvenlik Kurulu kararıyla
örtüşme diye bir şey yoktur bizim için. Yeni ortaklıktan Annan
Planı söz eder. Biz sadece ortaklıktan söz ediyoruz, yeni
ortaklıktan değil. Yeni ortaklık kavramının çözüme
esas teşkil etmesini kabul edemeyiz. Türkiye tezlerini
değiştirmezse çözüm olmaz.
Değerli arkadaşlarım, hatırlanacağı
üzere Annan Planının temelindeki iki kurucu devletin yeni bir
ortaklık kurmaları kavramı, yeni yapılanmayı Rum
hâkimiyetindeki Kıbrıs Cumhuriyetinin egemenlik alanı
dışına çıkarması nedeniyle Türk tarafı
açısından büyük önem taşımaktaydı ve Annan Planı
bu temel üzerine kurulmuştu. Hristofyas şimdi bu kavramı kabul etmiyor
ve bu şekilde çözümü daha baştan Annan Planının gerisine
düşürüyor.
Değerli arkadaşlarım, bu gidişe dur demenin
zamanı gelmiştir. 25 Temmuzda, Talat, Hristofyasla tekrar
buluşacaktır. Bu tarihe kadar Türk Hükûmeti tutumunu
açıklamalıdır. Konuşmamda belirtmiş olduğum gibi
tek egemenlik, tek vatandaşlık kavramı esas alınarak yapılacak müzakereler
sadece üniter bir devlet yapısı doğurur ki bu da Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetinin bir eyalet olarak Kıbrıs Rum devletine
yamanması ve Kıbrıs Türklerinin azınlık statüsüne
indirgenmeleri demektir. Bu durumda, yeni bir Girit faciasının
yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Bu gelişmenin bir
sonucu da Türk askerinin adadan çekilmesi, garanti anlaşmasının
son bulması ve Türkiye'nin güneyindeki yaşamsal önemde bir stratejik
ikmal yolunun tıkanması olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, sesinizi yükseltmenizi ve son
derece ağır vebali olan bu gelişmeleri önlemenizi rica ediyorum
sizlerden. Bir de kendinize şu soruyu sorunuz: Bunları niçin
yapıyoruz? Bu tavizleri niçin veriyoruz? Bunun makul, akılcı,
tatminkâr bir yanıtı yoktur değerli arkadaşlarım.
Avrupa Birliğinin Türkiyeye karşı son derece
olumsuz tutumu meydandadır. Bugünün koşullarında Türkiye bu
tavizleri verse dahi Avrupa Birliğinin Türkiyeye karşı
tutumunda bir milimetre değişiklik olmayacaktır. Hiçbir önemli
Avrupa Birliği ülkesi devlet Siz Kıbrısta taviz verirseniz
Avrupa Birliğine tam üyeliğiniz garanti altında
alınır. dememiştir.
Rumların istediği tek devlete, tek kimliğe, tek
vatandaşlığa, tek egemenliğe hayır deyin.
Yanlış yaparak Kıbrıs davasını Girit
akıbetiyle sonuçlandırmayın, bunun ağır vebalini
taşımayın.
Teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde başka bir söz talebi yok
Başkanlığımıza intikal eden.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi yok
Başkanlığa intikal etmiş.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık
oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 232 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylama
sonucunu açıklıyorum:
|
Kullanılan
oy sayısı |
: |
242 |
|
Kabul |
: |
242(x) |
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Türkiye Cumhuriyetine ve Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetine hayırlar getirmesini diliyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, 8inci sıraya
alınan Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
8.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/557) (S. Sayısı: 259)
(x) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
9uncu sıraya alınan Birleşmiş Milletler
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto
Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile
Dışişleri Komisyonları Raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
9.- Birleşmiş Milletler
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto
Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/597) (S. Sayısı: 268)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
10uncu sırada bulunan İstanbul Milletvekili Hasan Kemal
Yardımcı ve 4 Milletvekili ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 24
Milletvekilinin; Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun ve Limanlar
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
10.- İstanbul Milletvekili
Hasan Kemal Yardımcı ve 4 Milletvekili ile Antalya Milletvekili Hüsnü
Çöllü ve 24 Milletvekilinin; Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun ve
Limanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu (2/275, 2/264) (S. Sayısı: 261) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 261 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Hüsnü Çöllü, Antalya Milletvekili; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına
Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Ali Torlak, İstanbul Milletvekili, şahısları
adına Gülşen Orhan, Van ve Ramazan Başak, Şanlıurfa
milletvekilleri.
Gruplar sözlerini geri çekti.
Şahısları adına da çekilen konuşmalar
var.
Başkanlığımıza şu anda intikal
etmiş bir konuşma talebi yoktur.
Konuşma talebi olan arkadaş var mı? Yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
DENİZDE CAN VE MAL KORUMA
HAKKINDA KANUN VE LİMANLAR KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 10/6/1946 tarihli ve 4922 sayılı Denizde Can ve
Mal Koruma Hakkında Kanunun 1 inci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
MADDE 1- Bu Kanunun uygulanması bakımından;
A) İdare: Denizcilik Müsteşarlığını,
B) Gemi: Adı, tonilatosu ve kullanma amacı ne olursa
olsun, denizde kürekten başka aletle yola çıkabilen her aracı,
(x) 261 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
C) Ticaret gemisi: Menfaat sağlamak kastıyla denizde
kullanılan her gemiyi,
D) Küçük deniz aracı: Yolcu gemileri hariç, tam boyu 24
metreden küçük olan her türlü ticaret gemisini,
E) Denize elverişlilik: Tüm ticaret gemileri ve deniz
tesislerinin tekne, makine, genel donanım, can kurtarma, yangından
korunma ve yangın söndürme durumu, seyir teçhizatı ve haberleşme
sis-temi, sağlık koşulları, yük ve yolcu taşıma
kapasiteleri, deniz kirliliğini önleme donanımları ile
diğer seyir emniyeti konuları bakımından tahsis
olundukları hizmetin normal deniz tehlikelerine karşı
koy-abilecek durumda olmaları hâlini,
F) Yolcu: Kaptan, gemiadamı veya geminin işi gereği
gemide bulunan diğer kişiler, gemiyi do-natan veya işletenin
eş ve çocukları ile hizmetinde olan personeli, işletenin bir
görev ile yolculuk eden adamı, temsilcisi ve memurları,
taşınan hayvanların çobanları, mücbir sebeplerle veya
kaptanın denizde can kurtarma ödevinden dolayı gemiye alınan
kimseler ile bir yaşından küçük çocukların
dışında kalan ve navlunlu veya navlunsuz taşınan
herkesi,
ifade eder.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 4922 sayılı Kanunun 2 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
MADDE 2- Liman idari sınırlarını geçerek
sefer yapacak her ticaret gemisinin limandan ayrılışı,
liman başkanlığınca verilecek izne tâbidir. Bu izin liman
çıkış belgesi ile verilir.
Liman çıkış belgesi, talep üzerine denize
elverişli olan ticaret gemilerinin;
a) Gemiadamları ile donatımı,
b) Yolcu sayısı ve yükün cinsi,
c) Yükleme durumu,
hususları açısından belgelerinde belirtilmiş
durumlarına uygunlukları ile zorunlu belgelerinin geçerliğinin
liman başkanlığınca yapılacak denetim sonucu tespit
edilmesi hâlinde düzenlenir. Geminin denize elverişli
olmadığının herhangi bir şekilde
anlaşılması veya limandan ayrılmasını
engelleyecek başkaca bir bilginin liman başkanlığına
ulaşması hâlinde liman çıkış izni verilmez.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 4922 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinde yer alan
tüzüğü ibaresi, yönetmeliği şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, gruplar arasında bir mutabakat vardır,
gruplar mutabakat sağlamıştır. Onun için, teklifin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar Meclisin, Genel Kurulun
çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza
arz ediyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde üzerinde söz talebi yoktur.
Bir adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 261 sıra sayılı yasa
teklifinin 3. maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz
ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Tüzük konuya daha uygun kural olduğundan bu maddenin
çıkarılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 4922 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci
ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Denetleme sonunda durumu yönetmeliğe uygun olduğu
anlaşılan ticaret gemisine süreli bir denize elverişlilik
belgesi verilir. Denize elverişlilik belgesi olmayan veya belgesinin
süresi bitmiş olan ticaret gemisine çıkış izni
verilmeyeceği gibi, herhangi bir sebeple tekne, makine ve genel
donanım gibi esas kısımları bakımlarından
yönetmeliğinde belirtilen nitelikleri kaybetmiş olan ticaret
gemisinin belgesi İdare tarafından iptal edilir. Esas
kısımlar ve 3 üncü maddede belirtilen diğer araç ve teçhizattan
kısa sürede tamamlanabilecek veya onarılabilecek
olanlarının eksikliği gemiyi denize elverişsiz hale
getirmez.
Belge süresi içinde, yolculuğun devamı
sırasında herhangi bir sebeple yönetmeliğine uygun durumunu
kaybetmiş olan ticaret gemisi, ticari işleminin
tamamlanacağı limana kadar yolculuğuna devam edebilir. Böyle bir
ticaret gemisi, hiçbir ticari işlemde bulunmaksızın yolculuğunu
tamamladığı limandan onarılabileceği en yakın
limana gidebilir.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi yoktur.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- 4922 sayılı Kanunun 5 inci maddesinde yer alan
tüzüğü ibaresi, yönetmeliği
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi yok.
Bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 261 sıra sayılı yasa
teklifinin 5. maddesinin teklif metninden çıkarılmasını
saygılarımla arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN Komisyon önergeyi katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Teklifin 3. maddesinin çıkarılması
önerildiğinden bu önerge kabul edilirse bu düzeltme yapılması
zorunluluğu doğmuştur.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
6ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- 4922 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin
birinci fıkrasında yer alan yükleme markası
ibaresi yük miktarı ve yükleme markası,
tüzüğüne ibaresi yönetmeliğine şeklinde, ikinci
fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
İdare, küçük deniz araçları ve balıkçı
gemileri ile liman sefer bölgesi, bitişik iki liman veya Marmara Denizi
içindeki tüm limanlar arasında sürekli veya düzenli sefer yapan gemiler ve
acil durumlarda kullanılacak gemiler için basitleştirilmiş
uygulamalar getirebilir, istisnâ veya muafiyetler tanıyabilir.
İdare gerekli gördüğünde, liman sınırları
içinde çalışan ticaret gemilerini birinci fıkra hükümlerine göre
denetleyebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
7nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7- 4922 sayılı Kanunun 7 nci maddesinde yer alan
tüzüğüne ibaresi, yönetmeliğine şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
8inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8- 4922 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasının
ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Gemilerde bulundurulacak bu tüzük, geminin esas belgelerinden
sayılır
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
9uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9- 4922 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin birinci
fıkrasında yer alan tüzüğüne ibaresi, yönetmeliğine
şeklinde, ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Bordalarına yükleme markası konmamış veya
gemi sertifikalarında ve denize elverişlilik belgesinde belirtilen
taşıma haddinden (DWT) fazla yolcu ve yük taşıyan ticaret
gemilerinin yolculuğuna izin verilmez.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
10uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10- 4922 sayılı Kanunun 20 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
MADDE 20 - Bu Kanunda yazılı sebeplerle;
a) Yolculuğuna izin verilmemiş,
b) Denize elverişlilik belgesi almamış,
c) Denize elverişlilik belgesi İdare tarafından
iptal edilmiş,
d) Belgesinin süresi geçmiş ve İdarece
uzatılmamış,
olmasına rağmen sefere çıkan ticaret gemisi derhal
seferden alıkonularak muhafaza edilmek
üzere en yakın elverişli limana çekilir. Gemideki yükün
gideceği yere götürülmesi için gerekli bütün
masraflar donatan tarafından karşılanır.
Ayrıca, gemi donatanına;
150 GTye kadar olan gemi için ikiyüzelli Türk Lirasından
beşyüz Türk Lirasına,
150 GTden 500 GTye kadar olan gemi için beşyüz Türk
Lirasından bin Türk Lirasına,
500 GTden 1000 GTye kadar olan gemi için bin Türk Lirasından
ikibin Türk Lirasına,
1000 GTden 3000 GTye kadar olan gemi için ikibin Türk
Lirasından beşbin Türk Lirasına,
3000 GTden 10000 GTye kadar olan gemi için beşbin Türk
Lirasından onbin Türk Lirasına,
10000 GTden büyük gemi için onbin Türk Lirasından
yirmibeşbin Türk Lirasına kadar idarî para
cezası verilir. Gemiyi sevk ve idare eden kaptana bu
cezaların üçte biri ayrıca verilir.
Geminin muhafaza edilmek üzere limana çekilmesi ve limanda
tutulması, yük ve yolcuların gidecekleri yere götürülmesi
dolayısıyla oluşan bütün masraflar ile idarî para cezaları
eksiksiz olarak ödendiği veya idari para cezası tutarı kadar
teminat gösterildiği takdirde 4 üncü madde hü-kümleri çerçevesinde gemi
serbest bırakılır.
Geminin alıkonulduğu tarihten itibaren otuz gün
geçmesine rağmen kaptan veya donatanın bu madde hükümlerine göre
yükümlülüklerini yerine getirmemesi hâlinde gemi, limanın bulunduğu
yerin mülkî amiri başkanlığında, ilgili liman
başkanı ve deniz ticaret odasının temsilcisinin
bulunduğu bir komisyon tarafından ihale mevzuatı hükümlerine
bağlı olmaksızın satılır. Satıştan elde
edilen gelirden geminin limana çekilmesi ve muhafaza edilmesi için gerekli olan
bütün masraflar karşılandıktan ve para cezası tahsil
edildikten sonra bakiye miktarın kalması hâlinde bu miktar
donatanın veya yasal temsilcisinin başvurusu üzerine kendisine
ödenir.
Geminin satışının gerçekleştirilememesi
veya gerçekleştirilmekle beraber satış bedelinin masrafları
ve para cezasını karşılamaması hâlinde bu miktar
21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil
Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre donatandan tahsil edilir.
Donatanın yabancı gerçek veya tüzel kişi
olması veya kaptanın Türk vatandaşı olmaması hâlinde
bu masraflar aylık yüzde beş gecikme zammıyla birlikte genel
hükümlere göre tahsil olunur.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
11inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 11- 4922 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin ikinci
ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Bu Kanunun 11 inci maddesine göre belirlenen gemi
sertifikalarında ve denize elverişlilik belgesinde belirtilen
taşıma haddinden (DWT) fazla yolcu ve yükle yolculuk yapan gemi
derhal seferden alıkonularak en yakın elverişli limana çekilir.
Gemideki fazla yolcu ve yükün gideceği yere götürülmesi için gerekli bütün
masraflar donatan tarafından karşılanır. Ayrıca gemi
donatanına 20 nci maddede belirtilen hadlerde idarî para cezası
verilir. Gemiyi sevk ve idare eden kaptana bu cezaların üçte biri
ayrıca verilir.
Geminin limana çekilmesi, limanda tutulması ve fazla yükünün
boşaltılması dolayısıyla oluşan bütün masraflar
ile idarî para cezaları eksiksiz olarak ödendiği veya idari para
cezası tutarı kadar teminat gösterildiği takdirde gemi serbest
bırakılır.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
12nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12 - 4922 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin birinci
fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
12 nci maddede yazılı tehlikeli eşyayı
tüzükte belirtilen hükümlere aykırı olarak yükleyen veya
taşıyan gemi donatanı ve kaptanına 20 nci maddede
belirtilen hadlerin iki katı kadar idarî para cezası verilir.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
13üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13- 4922
sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin son fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Bu Kanunda yer alan idari para cezalarını yetkili liman
başkanları verir. Liman ve kıyı tesisleri ile demir yerleri
dışındaki diğer deniz alanlarında, sahil güvenlik bot
komutanlıklarınca yapılan denetim neticesinde, idari para
cezasını gerektirecek bir fiilin tespiti halinde tutulan tutanak ve
toplanan diğer deliller ile birlikte ceza işlemi yapılmak üzere
yetkili liman başkanlığına gönderilir.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
14üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14- 4922 sayılı Kanuna aşağıdaki
geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 2- Bu Kanunda belirtilen yönetmelikler
yürürlüğe girinceye kadar, yürür-lükte olan ve bu Kanuna aykırı
olmayan tüzüklerin uygulanmasına devam edilir.
BAŞKAN Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 261 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 14. maddesine aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini
arz ederiz.
|
|
Bekir
Bozdağ |
Oktay Vural |
Hüseyin
Yıldız |
|
|
Yozgat |
İzmir |
Antalya |
|
|
Kemal Anadol |
Ali
Bayramoğlu |
Hüsnü Çöllü |
|
|
İzmir |
Rize |
Antalya |
|
|
Ali Torlak |
H. Kemal
Yardımcı |
Mehmet Domaç |
|
|
İstanbul |
İstanbul |
İstanbul |
Geçici Madde 3 1380
sayılı su ürünlerini Kanunu kapsamında faaliyet gösterenler
hakkında 4922 sayılı Kanuna istinaden verilmiş para
cezaları terkin edilmiştir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM
KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Geçici madde 2yi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Önergeyle ilave edilen geçici madde 3ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Geçici madde 2, geçici madde 3ü çerçeve 14üncü maddeyle birlikte
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 15i okutuyorum:
MADDE 15- 14/4/1341 tarihli ve 618 sayılı Limanlar
Kanununun 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
MADDE 2- Türkiye limanlarına girip çıkan bütün gemiler
ve deniz araçları bu Kanun hükümlerine tabidirler. Limanların
sınırları ile kamu limanlarının yetki
alanlarını belirleyen deniz koordinatları, limanlara gelen
gemilerin ve gemi dışında kalan her türlü deniz
aracının liman içinde seyir, demirleme, rıhtım ve
iskelelere yanaşma, şamandıralara bağlama ve buralardan
ayrılmalarında uyulacak kurallar ile ticaret eşyası,
patlayıcı, yanıcı ve benzeri tehlikeli maddelerin
boşaltma ve yükleme yöntemini, yer ve zamanlarını, gemilerin
limanda kalabilecekleri süreleri, çevre kirliliğinin önlenmesi ile limanda
düzen ve disiplinin sağlanmasına ilişkin diğer hususlar
Denizcilik Müsteşarlığınca çıkartılacak
yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN Madde 15i oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 16yı okutuyorum:
MADDE 16 - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
17nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 17 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın Milletvekilleri, teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Denizcilik
camiamıza ve ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum. Sizlere ve
bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar
diliyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, kanun
tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 17 Temmuz
2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince, yani yarın saat
13.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.10