DÖNEM: 23                              CİLT: 25                       YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

133’üncü Birleşim

22 Temmuz 2008 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak’ın, 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinin ardından geçen bir senenin değerlendirmesine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Kıbrıs’la ilgili gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı

3.- Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, Ardahan’da kurulacak üniversite ve yapılacak TOKİ konutlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Tunceli’de 2006 yılında TOKİ tarafından ihale edilen konutlara ilişkin açıklaması

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/80)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 22 milletvekilinin, elektrik sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/253)

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, İzmir’deki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/254)

3.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 20 milletvekilinin, özel sağlık kurumlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/255)

4.- Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30 milletvekilinin, ülkemizdeki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/256)

C) Gensoru Önergeleri

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, 9 Ocak 2007 tarihinde Bağdat’ta düşen ve Türk işçilerinin yaşamlarını yitirmesiyle sonuçlanan kazaya neden olan yabancı bir şirkete ait uçağın gerekli güvenlik önlemleri almamasına ve yeterli mali mesuliyet sigortası sağlamamasına rağmen uçuşuna izin veren sorumluları himaye ederek sağlıklı soruşturma yürütülmesine engel olduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/4)

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkındaki (11/4) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 22/7/2008 Salı günkü birleşiminde yapılmasına; (10/254) ve (10/256) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin bugün görüşmeleri yapılacak olan depremle ilgili araştırma önergeleri ile birleştirilerek görüşmelerinin birlikte yapılmasına ve gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

 

VII.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, 9 Ocak 2007 tarihinde Bağdat’ta düşen ve Türk işçilerinin yaşamlarını yitirmesiyle sonuçlanan kazaya neden olan yabancı bir şirkete ait uçağın gerekli güvenlik önlemleri almamasına ve yeterli mali mesuliyet sigortası sağlamamasına rağmen uçuşuna izin veren sorumluları himaye ederek sağlıklı soruşturma yürütülmesine engel olduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/4)

 

VIII.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 22 milletvekilinin, İstanbul’da depreme yönelik çalışmaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/60)

2.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 26 milletvekilinin, deprem riskinin ve alınması gereken önlemlerin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/63)

3.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31 milletvekilinin, Bursa ve çevresinde yaşanacak muhtemel bir deprem felaketine yönelik alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/99)

4.- Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/242)

5.- Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 23 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/243)

6.- İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin, özellikle İstanbul ve Marmara Bölgesindeki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/244)

7.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 19 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/245)

8.- İstanbul Milletvekili Mithat Melen ve 22 milletvekilinin, başta İstanbul olmak üzere ülkemizdeki deprem riskinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/246)

9.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, İzmir’deki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/254)

10.- Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30 milletvekilinin, ülkemizdeki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/256)

 

IX.- OYLAMALAR

1.- 9 Ocak 2007 tarihinde Bağdat’ta düşen ve Türk işçilerinin yaşamlarını yitirmesiyle sonuçlanan kazaya neden olan yabancı bir şirkete ait uçağın gerekli güvenlik önlemleri almamasına ve yeterli mali mesuliyet sigortası sağlamamasına rağmen uçuşuna izin veren sorumluları himaye ederek sağlıklı soruşturma yürütülmesine engel olduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin oylaması (11/4)

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, bir avukata verilen davalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/3430)

2.- Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’in, bazı suç duyurularının akibetine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/3552)

3.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Ereğli Adliyesi zabıt kâtibi sınavındaki usulsüzlük iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/3553)

4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, tutuklu ve hükümlü sayısına ve tevkif şartlarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/3591)

5.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, yat turizmi kapsamındaki konaklamada KDV indirimi yapılmamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/3737)

6.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, İzmir’in su ihtiyacını karşılayacak projelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/3833)

7.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, bir hükümlünün sağlık hakkından yoksun bırakıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/3846)

8.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, özelleştirilen Kütahya Şeker Fabrikasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3910)

9.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, orman yangınlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/3916)

10.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, teşvik kapsamındaki illerde asgarî geçim indirimi ödemelerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3936)

11.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki özürlü çocukların eğitimlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/3940)

12.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, inanç yaşamında sorunlar olup olmadığına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/3985)

13.- Aydın Milletvekili Mehmet Fatih Atay’ın, Karabük’teki bir cenaze töreninde imamın yaptığı konuşmaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/3986)

14.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, sosyal güvenliği olmayanların sağlık hizmetleri borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3999)

15.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, son sınıf öğrencilerinin izinli sayılmalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/4002)

16.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Çan ilçesinde kömür çıkaran bir firmayla ilgili iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/4054)

17.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, sulamada kullanılan elektriğin kesilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4062)

18.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, milletlerarası özel öğretim kurumlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/4066)

19.- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, bir kamu görevlisinin siyasi bir etkinliğe katıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/4069)

20.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, nişasta bazlı şeker üretimine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/4077)

21.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, TSE’de göreve başlatıldığı iddia edilen bir şahsa ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/4080)

22.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir uyuşturucu operasyonu ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/4093)

23.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Nilüfer Spor Kompleksine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/4094)

24.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Tarsus’ta kurulacak kimyasal atık tesisinin yer seçimine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4104)

25.- Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Özelleştirme İdaresinin giderlerine ve özelleştirme gelirlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4136)

26.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köye morg inşasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/4164)

27.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, iki elektrik şirketine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/4185)

28.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Şarkikaraağaç ilçesindeki vekil yöneticilere ve öğretmen açığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/4189)

29.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/4202)

30.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in cevabı (7/4218)

31.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/4219)

32.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, kooperatiflerin kredi kullanımına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/4366)

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.05’te açılarak beş oturum yaptı.

 

İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, İstanbul’daki korsan taksicilerin yarattığı sorunlara ilişkin gündem dışı konuşmasına İçişleri Bakanı Beşir Atalay,

Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, Edirne ili Uzunköprü ilçesi Çakmak Barajı’nın yapımıyla ilgili yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşmasına Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin,

Cevap verdi.

 

Bingöl Milletvekili Kâzım Ataoğlu, Bingöl Karlıova’da düzenlenen Güneşin Doğuşu Festivali ve alternatif turizme ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

 

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un (6/695) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi.

 

İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 23 milletvekilinin, tekstil ve konfeksiyon sektöründeki sorunların araştırılarak (10/250),

Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 23 milletvekilinin, Mersin ili Gülnar ilçesinde meydana gelen orman yangınının araştırılarak (10/251),

Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 23 milletvekilinin, Bartın ilindeki turizmin araştırılarak geliştirilmesi için (10/252),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kararlaştırılmış olan Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/589) (S. Sayısı: 269) görüşmelerine başlanılarak tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı, maddelerine geçilmesi kabul edildi, 1’inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

 

İstem üzerine yapılan yoklamalarda toplantı yeter sayısı bulunmadığı anlaşıldığından, 22 Temmuz 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 18.39’da son verildi.

 

                                                           Meral AKŞENER

                                                             Başkan Vekili

                  Fatoş GÜRKAN                                                           Yusuf COŞKUN

                         Adana                                                                        Bingöl

                      Kâtip Üye                                                                   Kâtip Üye

                                                                                                                                               No.: 190

II.- GELEN KÂĞITLAR

18 Temmuz 2008 Cuma

Teklifler

1.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Edip Uğur ve 12 Milletvekilinin; Zeytincilikle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/300) (Adalet ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.7.2008)

2.- Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve Konya Milletvekili Hasan Angı’nın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/301) (Adalet; İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.7.2008)

Rapor

1.- Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve 2 Milletvekilinin; Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü Kuruluş Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/297) (S. Sayısı: 274) (Dağıtma tarihi: 18.7.2008) (GÜNDEME)

Tezkere

1.- Büyükşehir Belediyelerinde Altyapı Faaliyetlerinin Koordinasyonu Başlıklı Performans Denetimi Raporuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/514) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.7.2008)

Gensoru Önergesi

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, 9 Ocak 2007 tarihinde Bağdat’ta düşen ve Türk işçilerinin yaşamlarını yitirmesiyle sonuçlanan kazaya neden olan yabancı bir şirkete ait uçağın gerekli güvenlik önlemleri almamasına ve yeterli mali mesuliyet sigortası sağlamamasına rağmen uçuşuna izin veren sorumluları himaye ederek sağlıklı soruşturma yürütülmesine engel olduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkında Anayasanın 99 uncu, İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/4) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/7/2008) (Dağıtma tarihi: 18.7.2008)

 

                                                                                                                                               No.: 191

21 Temmuz 2008 Pazartesi

Tasarı

1.- Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Senegal Cumhuriyeti Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Protokolunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/631) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.7.2008)

Teklifler

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 7 Milletvekilinin; 5449 Sayılı Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/302) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2008)

2.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 2 Milletvekilinin; Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/303) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.7.2008)

Tezkereler

1.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/515) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.7.2008)

2.- Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/516) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.7.2008)

3.- İstanbul Milletvekili Necat Birinci’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/517) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.7.2008)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, 10 numara yağdaki denetim sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3831)

2.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana ziyaretine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3834)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, yabancı bankaların ipotek yolu ile tarım arazilerine el koymasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3836)

4.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, telefon dinleme ve takibine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3837)

5.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, kömür dağıtılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3838)

6.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Osmaniye Devlet Hastanesindeki soruşturmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3839)

7.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, ortam dinlemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3842)

8.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, Kıbrıs’taki bir cezaevinde çıkan yangında bir mahkumun hayatını kaybetmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3843)

9.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Fethullah Gülen’in sigortalılığına yönelik bir iddiaya ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/3848)

10.- İstanbul Milletvekili Necla Arat’ın, bir açıklamasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3861)

11.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, Avrupa Parlamentosunda yaptığı bir konuşmaya ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3862)

12.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Türkiye Kömür İşletmelerinin zarar ettiği iddiasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3863)

13.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, enerji arzına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3864)

14.- Antalya Milletvekili Tunca Toskay’ın, Antalya’da şehir içi ulaşımdaki kart uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3865)

15.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, Antalya Büyükşehir Belediyesinin bazı ihalelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3866)

16.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’te şehir içi ulaşımdaki zamma ve özelleştirilmeye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3867)

17.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana’nın kentsel sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3868)

18.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yüreğir Belediyesinin sağlık tesislerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3869)

19.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan Belediyesinin sağlık tesislerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3870)

20.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın, KÖYDES ödeneklerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3871)

21.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, bazı belediyelerin işçi maaşlarını zamanında ödeyememelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3872)

22.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki tehlikeli atık yönetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3873)

23.- Kocaeli Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, Darıca Belediye Başkanına yönelik soruşturmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3874)

24.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, Altındağ Belediyesi çalışanlarının başka kurumlara atanmaları ile ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3875)

25.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin bir ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3876)

26.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Çatalan Beldesinde belirlenen sağlık merkezine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3878)

27.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Eğribel Geçitiyle ilgili soru önergelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3883)

28.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Bulancak İskelesinin uzatılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3884)

29.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, yeni tersane alanlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3885)

30.- Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahim’in, Karadeniz Sahil Yolu Giresun geçişine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3886)

31.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Şanlıurfa’daki boş sağlık personeli kadrolarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3887)

32.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’taki belediyelerin ödeneklerine ve borçlarına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/3892)

33.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Osmaniye Devlet Hastanesi Başhekiminin görevden alınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3900)

34.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir balıkçı barınağı projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3901)

35.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3905)

36.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, Emniyet Teşkilatında teknik izleme birimi kurulduğu iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3906)

37.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Başak Sigorta ve Başak Emekliliğin özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3907)

38.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir yakınının silah ruhsatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3909)

39.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki kayıt dışı istihdama ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/3915)

40.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Türkiye Taş Kömürü Kurumunun yaptığı bir sözleşmeye ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3922)

41.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, DTP etkinliklerine katılan araçlara keyfi ceza kesildiği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3923)

42.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Milas İlçesindeki hayvan hırsızlığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3925)

43.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Ankara’da Kızılırmak’tan getirilen suyun şebekeye verilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3928)

44.-  Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya İl Özel İdaresi hesaplarındaki bir usulsüzlük iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3929)

45.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, bir alışveriş merkezine kaçak kat yapıldığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3930)

46.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Yozgat’taki vergi tahsilatına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3934)

47.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, engellilerin eğitimlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3938)

48.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, şehit yakınlarının ve gazilerin desteklenmesine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3942)

49.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, engellilerin sağlık hizmeti alımındaki sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/3944)

50.-  Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, ekonomideki duruma ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3945)

51.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, THY’nin bir uçuşuyla ilgili iddiaya ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3956)

52.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Karayolu Taşıma Yönetmeliği uyarınca verilen yetki belgelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3957)

53.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert’in, Dışişleri Bakanının bir konuşmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3961)

54.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, izleme, dinleme ve fişleme iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3964)

 

 

                                                                                                                                               No.: 192

22 Temmuz 2008 Salı

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 22 Milletvekilinin, elektrik sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/253) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.7.2008)

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 Milletvekilinin, İzmir’deki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/254) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.7.2008)

3.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 20 Milletvekilinin, özel sağlık kurumlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/255) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.7.2008)

4.- Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30 Milletvekilinin, ülkemizdeki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/256) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.7.2008)

 

22 Temmuz 2008 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133’üncü  Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet  konuşmalara cevap verebilir, süresi yirmi dakikadır.

Gündem dışı ilk söz, 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinin ardından geçen bir seneyi değerlendirmek üzere söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak’a aittir.

Sayın  Başak, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak’ın, 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinin ardından geçen bir senenin değerlendirmesine ilişkin gündem dışı konuşması

RAMAZAN BAŞAK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 22 Temmuz seçimlerinin birinci yıl dönümünde yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bundan tam bir yıl önce, yani geçen sene bugün, Şanlıurfa’dan İstanbul’a, Diyarbakır’dan İzmir’e, Mardin’den Ankara’ya, Rize’ye, Trabzon’a, Türkiye’nin seksen bir ilinde sandıklar açılmaya başladığında sandıklardan tek yürek, tek söz hâlinde “Yeter artık, söz de, hâkimiyet de milletindir.” sözleriyle  yankı buldu.

22 Temmuz seçimleriyle birlikte, gücünü demokrasiden değil, milletten değil, ara rejim özlemcilerinin sandığa gömüldüğü en büyük bir cevabı vermiştir bu millet. Tıpkı 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti üzerinden verdiği gibi.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sen kendine bak, başkalarını bırak!

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Tıpkı 1965 yılında Adalet Partisi üzerinden attığı tokat gibi, tıpkı 1983 yılında -mekânı cennet olsun- merhum Turgut Özal’ın partisinin üzerinden attığı balyoz gibi ve arkadaşlar, tıpkı 3 Kasım 2002 tarihinde, mensubu bulunmaktan şeref duyduğum Adalet ve Kalkınma Partisi üzerinden attığı tokat gibi, bunu sayabiliriz.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Ne alakası var? Boş boş konuşuyorsun.

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Saygıdeğer arkadaşlar, saygıdeğer milletvekilleri; ne alakası olduğunu 22 Temmuz 2007 seçimleri göstermiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sadaka politikası sizinkisi.

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Arkadaşlar, saygıdeğer milletvekilleri; 22 Temmuz seçimleri bir siyasi parti gibi değil, kriz üretim merkezi gibi faaliyet gösteren partilerin barajın altına gömüldüğü bir seçimdir. 22 Temmuz seçimlerinde bu aziz millet hâkimiyetin kayıtsız ve şartsız kendisinde olduğunu, siyasetin temel unsurunun kendisi, yalnız millet olduğunu göstermiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, bütün bu noktalar değerlendirildiğinde emin olun 22 Temmuz seçimleri demokrasinin zaferidir, 22 Temmuz seçimleri demokrasinin bayramıdır. Emin olun bu güzel bayramda ortamı germek için ben bu kürsüye çıkmadım ama hepimizin kulağına küpe olması gereken hususları da sizlerle paylaşmadan geçmeyeceğim.

Saygıdeğer milletvekilleri, AK PARTİ sadece kendisine oy veren yüzde 47’nin değil, yüzde 100’ün haklarının savunucusu ve teminatıdır. Sayın Başbakanımız Genel Başkanımızın 22 Temmuz 2007’de dediği gibi: “Her kime oy vermiş olursanız olun, oy verdiğiniz herkesin ve haklarınızın savunucu ve teminatı biziz.” Çünkü biz iyi biliyoruz, bu milletin bize vermiş olduğu oylar emanettir. Biz emanete ihanet eden insanları bu millettin nasıl cezalandırdığını da çok iyi bilen bir partiyiz. Demokratım deyip milletten uzak yerlerde çare arayanların tam aksine, demokrasinin tek hesap yerinin sandık ve bu milletin huzuru olduğunu çok iyi bilen bir partiyiz.

Saygıdeğer milletvekilleri, tabii, zaman kısıtlı, bu zaman içerisinde duygularımızın hepsini ifade etmek mümkün değil, ama güzel ülkemin güzel insanlarına buradan, görüşü, fikri, zikri ne olursa olsun ülkesini, bayrağını, insanları seven tüm partililerin, tüm insanların AK PARTİ’de yer alacağını belirtmek istiyorum.

Ülkemin en ücra köşesinde çobanlık yapan kardeşimden Şanlıurfa Halilürrahman’da o balıklara yem atan Mustafa amcaya kadar; İzmir’in, Ankara’nın, İstanbul’un en lüks semtlerinde yaşayan insanların hepsi bizim başımızın tacıdır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Başak, konuşmanızı tamamlayınız.

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – …çünkü biz biliyoruz ki bugün Türkiye'de yaşayan 75 milyon insanın dedeleri, ataları, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde 29 Ekim 1923’te bu cumhuriyeti kurdu, bu cumhuriyet için canını, malını, evladını feda etti. İşte, herkes bilsin ki cumhuriyetin değerlerinin, laikliğin teminatı, o gün canını veren dedelerin bugünkü torunları, yani 75 milyon insan ve 75 milyon insanın temsilcisi olan mensubu olduğunuz Adalet ve Kalkınma Partisidir diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – 75 değil, 69!

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı ikinci söz, Kıbrıs’la ilgili gelişmeler hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’ya aittir.

Sayın Pazarcı, buyurun efendim.

2.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Kıbrıs’la ilgili gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı

HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kıbrıs konusunda gündem dışı söz almış bulunuyorum. Demokratik Sol Parti ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, iki gün önce, Kıbrıs’ta, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 34’üncü yılı kutlandı. Bu Barış Harekâtı ki, yüce Meclisimizin izniyle dönemin Başbakanı, bizim liderimiz Bülent Ecevit’in kararıyla gerçekleştirildi. Otuz dört yıldan beri Türk ve Kıbrıs Rum tarafları arasında Kıbrıs’ın geleceğinin nasıl olacağının belirlenmesi konusunda görüşmeler, çalışmalar yapılıp duruyor. Bunun en son örneği Sayın Talat ve Hristofyas arasında “toplum liderleri” sıfatıyla yaptıkları görüşmeler. 1 Temmuz 2008’de bir görüşme yaptılar ve üç gün sonra 25 Temmuz’da tekrar bu konuda değerlendirmelerini yapacaklar bir araya gelerek.

Kıbrıs’la ilgili bu görüşmeler bu kez uluslararası kamuoyunda büyük umutlar doğurmuş durumda. Bir sonuca varılması umudu şeklinde ifadelerle her yerde karşılaşılıyor. Tabii bu, görüşmelerin yürütücüsü olan kişilerin de üzerinde çok büyük bir baskı oluşturma durumu yaratıyor.

Şimdi, bu önemli dönemde Kıbrıs konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin de, Hükûmetimizin de, milletimizin de bazı şeylere dikkat etmesi ve bunlara uyarak hareket etmesinde yarar olduğunu görüyoruz. Örneğin, bu kısa süre içinde nokta ve nokta bunları söylersek şu noktaların belirtilmesinde yarar var diye düşünüyorum: En başta, hem muhalefet hem iktidar bir konuda görüş birliği içindeler. Kıbrıs, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin ulusal davasıdır. Bu konuda aramızda herhangi bir ayrılık olmaması tabii memnuniyet verici bir durum.

Tabii bu çerçevede, mademki ulusal davadır, bunun önemini ve ağırlığını göz önünde tutarak konuya yaklaşmamız gerekmektedir.

İkinci, belirtmeyi düşündüğüm nokta şudur: Genelde Kıbrıs’a bir ada olarak bakıyoruz ve zannediyoruz ki bu kadarla sınırlı olay. Oysa Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’de ada olmasından da kaynaklanan çok büyük deniz alanlarına sahip olma konumunda münhasır ekonomik bölgesinin olduğunu ilan ettiğini ve bununla ilgili anlaşmalar yaptığını da biliyorsunuz.

Bunun dışında daha 1950’lerde bu bölgede, Doğu Akdeniz’de hava uçuş bilgi bölgesi “FIR hattı” dediğimiz hat merkezi olarak Lefkoşa belirlenmiştir. Dolayısıyla Kıbrıs sadece bir ada değil, bütün o bölgeyi gerektiğinde denizde, hava sahasında denetleme konumunda olan bir varlık konumunda bulunuyor. Bu da Kıbrıs’ı bizim bakımımızdan gerek doğal kaynakların, Akdeniz’in işletilmesi bakımından gerekse Akdeniz’e çıkış ve açılma bakımından büyük bir ekonomik ve stratejik öneme sahip. Dolayısıyla Kıbrıs konusunu değerlendirirken işin bu yanını hiç unutmamamız gerekiyor ve bu çerçevede Kıbrıs’ı asla önemsiz görme gafletine düşmemeliyiz.

Bunun dışında üçüncü olarak Kıbrıs’la bizim, Türkiye'nin ilgisi sadece Türk halkıyla olan tarihsel, sosyal ve kültürel bağlarımız değil, hukuksal olarak da Kıbrıs’ta birtakım söz sahibi konumunda bulunuyoruz ve bu haklardan da asla bu görüşmeler sırasında vazgeçmememiz gerekiyor.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Pazarcı, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun efendim.

HÜSEYİN PAZARCI (Devamla) – Bütün bu veriler çerçevesinde bunlara son zamanlarda bir de AB ile olan ilişkiler eklenmiş durumda. AB 2009’a kadar Kıbrıs’la ilişkilerimizi normalleştirmemizi istiyor ve ona göre ayrıca durumu tekrar değerlendireceğini belirtiyor. Bu çerçevede, bizim üzerimizde belirli bir baskı hissedilmesi söz konusu. Ama, Kıbrıs’la ilgili olarak böyle baskılara boyun eğmeyip diplomasinin başka olanaklarını kullanarak mutlaka ödün vermeden bu işin içinden çıkmamız gerekmektedir. Bunun dışında, Rum tarafı da sorunu hafife almayı ve 2009 kararını değerlendirmeyi bekliyor. Bu çerçevede, bütün Kıbrıs Rum tarafı üzerine her türlü baskının uluslararası düzeyde yapılmasını da sağlamaya çalışmalıyız.

Bunun dışında, geçen hafta Sayın Elekdağ da ifade etti, kavramlarla, kuramlarla, ilkelerle çok dikkatli hareket etmemiz gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HÜSEYİN PAZARCI (Devamla) – “Birleşmiş Milletler parametreleri çerçevesinde hareket edeceğiz.” türünden beyanlar, bugün Rumların elde ettiğini zannettiği Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde tek devlet, tek egemenlik, tek vatandaşlık, vesaire gibi unsurları içerdiğinden, bu konuda da dikkat etmemiz lazım. Bu çerçevede de yüce Meclisin iradesinin yol gösterici olarak Hükûmet tarafından göz önünde bulundurulmasının büyük önem taşıdığını düşünüyorum. 15 Temmuz 1999 tarihli Meclis kararı, hâlâ geçerliliğini korumaktadır.

BAŞKAN – Sayın Pazarcı, lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim.

HÜSEYİN PAZARCI (Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisi Kıbrıs deklarasyonunun da 2003’teki varlığını unutmamamızı sizlere hatırlatmak istiyorum.

Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Pazarcı.

Gündem dışı konuşmaya Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın cevap vereceklerdir.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Her türlü baskı ve zulme karşı ayakta kalmayı başarabilen Kıbrıs Türkü’nün bir anlamda yeniden doğuşunu simgeleyen 20 Temmuz bu yıl da önemine yakışır şekilde kutlanmış, törenlere Sayın Başbakanımız ve 8 bakanımız katılmış, Türkiye Cumhuriyeti bütün kurumlarıyla Kıbrıslı Türk kardeşlerinin yanında olduğunu ve daima yanında olacağını bir kez daha bütün dünyaya karşı ortaya koymuştur.

24 Nisan 2004 tarihinde kendi kaderini belirleme hakkını kullanan Kıbrıs Türk halkının yapıcı ve kararlı tutumu haklı olduğumuz Kıbrıs davasında bir adım öne geçmemizi sağlamış, barıştan, çözümden, uzlaşmadan yana tutumumuzu herkese göstermiştir. Böylece, temel tezlerimizden asla taviz vermeksizin diplomasi alanında elde edilen netice, Kıbrıs Türk halkının haklı mücadelesinin tüm dünyada daha iyi görülmesini ve daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır.

İzninizle, ben de son dönemde ortaya çıkan gelişmelerle ilgili kısaca bilgi vermek istiyorum. Hatırlayacağınız üzere, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat ile şubat ayında yapılan seçimlerde başkanlığa seçilen Güney Kıbrıs Rum yönetiminin yeni lideri Hristofyas, 21 Mart 2008 tarihinde Kıbrıs sorununda mevcut durum ile önümüzdeki döneme ilişkin görüş alışverişinde bulunmak üzere bir araya geldiler. Bu görüşmede, gündelik yaşama ilişkin konuları ele alacak teknik komiteler ve Kıbrıs sorununun özlü konuları üzerinde çalışacak çalışma gruplarının oluşturularak çalışmalarına başlamaları karar altına alındı. Görüşmede, ayrıca, iki liderin üç ay sonra bir araya gelerek teknik komiteler ve çalışma gruplarının faaliyetlerini, çalışmalarının sonuçlarını gözden geçirmeleri ve bunların sonucuna dayanmakla Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğinin iyi niyet misyonu çerçevesinde kapsamlı müzakereleri başlatmaları hususunda mutabakata vardıklarını ilan ettiler. 21 Mart 2008 tarihli liderler görüşmesinde alınan kararlar doğrultusunda altı çalışma grubu ile yedi teknik komite oluşturulması üzerinde mutabık kalınmış, söz konusu çalışma grupları ve teknik komiteler 18 Nisan 2008 tarihinde çalışmaya başlamıştır.

Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile Hristofyas, 23 Mayısta ikinci kez görüşmeleri başlatmışlar, her iki lider siyasi eşitliğe dayalı, iki bölgeli, iki toplumlu federasyona bağlılıklarını yeniden teyit etmiş, ortaklığın eşit statüdeki Türk kurucu devleti ile Rum kurucu devletinden oluşan federal bir hükûmete sahip olması konusunda görüş birliğine varmışlardır.

İki lider, 1 Temmuzda çalışma gruplarıyla teknik komitelerin ilk raporlarını gözden geçirmek üzere yeniden bir araya gelmişlerdir. Görüşme sonrasında yapılan ortak açıklamada iki liderin, tek egemenlik ile tek vatandaşlık konularını görüştükleri ve bu konularda prensipte anlaşarak uygulamaya ilişkin detayları kapsamlı müzakereler çerçevesinde görüşmek üzere uzlaştıkları görülmektedir.

İki liderin 25 Temmuz Cuma günü yapacakları görüşme sonrasında, adada Birleşmiş Milletler çerçevesinde kapsamlı çözüm müzakerelerinin başlayacağı tarihi ilan etmeleri beklenmektedir. Diğer taraftan Avustralya Dışişleri eski Bakanı Aleksandr Downer, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kıbrıs Özel Danışmanlığı görevine atanmıştır, bunu da biliyoruz. Bu pozisyona atama yapılması, Birleşmiş Milletlerin de Türk tarafının istek ve beklentileri doğrultusunda adada kapsamlı müzakerelerin en kısa zamanda başlamasını hedeflediğini göstermektedir.

Sayın milletvekilleri, Kıbrıs’ta ulaşmak istediğimiz hedef bellidir. Kapsamlı müzakerelere hazırlık bağlamında yapılan görüşmeler ile 23 Mayıs-1 Temmuz ortak açıklamalarının birlikte okunması ve birlikte yorumlanması gerekmektedir, ancak bu takdirde, bulunduğumuz aşama hakkıyla takdir edilebilecektir. Sayın Başbakanımızın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde ifade ettiği gibi, kapsamlı çözüm ancak adadaki gerçekler temelinde Kıbrıs Türk halkı ve Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurucu ve eşit olarak yer alacağı yeni bir ortaklıkla mümkün olacaktır. Bu yeni ortaklık, iki kesimlilik, siyasi eşitlik ve Türkiye’nin etkin garantörlüğü gibi vazgeçilemeyecek ilkeler üzerine inşa edilmek durumundadır. Bu yeni ortaklıkta egemenliğin kaynağının iki halk olduğu hususu da teslim edilecektir.

Bu sıraladıklarım, kapsamlı çözümün parametreleridir. Uluslararası toplumun, yarım yüzyıllık müzakere sürecinde ulaşılan bu parametreleri bir kenara bırakması mümkün değildir. Bu zeminde ulaşılacak kapsamlı çözüm çerçevesinde, Kıbrıs Türk halkı, kurucu devletinin çatısı altında, Türk devleti arasındaki özel ilişkiler ve Türk askerinin adadaki varlığı da devam edecektir.

Ezcümle, Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı, bulunulan noktadan geri gidilmemesi hususunda kararlıdır ve bu konuda ısrarda ve uygulamada gerekeni yapmada muktedirdir. Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin kabul edemeyeceği bir çözüm şeklinin dayatılması mümkün değildir ve hiçbir zaman da mümkün olmayacaktır. Bu hususun bir an önce idrak edilmesi, Kıbrıs’ta çözüme, doğu Akdeniz bölgesindeyse istikrar ve barışa giden yoldaki engellerin önemli bir kısmının azaltılmasına yol açacaktır, kapı açacaktır.

Şurası muhakkak ki, hâlihazırda, Kıbrıs Türk tarafı görüşmeleri, ortak görüş ve hedeflerimiz doğrultusunda ilgili kurumlarımızla bir istişare yürütülmektedir. Çözüm konusunda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Talat’a ve ekibine –Sayın Başbakanımızın da söylediği gibi- güvenimiz tamdır.

Sayın milletvekilleri, Kıbrıs meselesi -benden önce konuşan konuşmacı arkadaşımızın da ifade ettiği gibi- millî davamızdır. Bu konuya Türk milletinin her ferdinin gösterdiği hassasiyet, kıymetli, haklı ve yerindedir. Zaman zaman gelişmelerden kaygı duyulması, izahat istenmesi de demokratik bir rejimde hem siyasi partilerimizin hem de halkımızın hakkıdır. Ancak, yapılan eleştiri ve dile getirilen endişelerin Kıbrıs davamız konusundaki millî birlik ve beraberliğimize halel getirmemesine özen göstermek de yine bizim ödevimizdir. Bakınız, bu endişelerin dile getirildiği Kıbrıs’ta son beş yılda neler olmuş, nasıl gelişmeler kaydedilmiş paragraf başlarıyla temas etmek istiyorum. Ekonomide son beş yılda sağlanan kesintisiz büyüme yüzde 50 civarında artmıştır, hatta bu oranı dahi aşmıştır. Rekor düzeydeki büyüme sonucunda kişi başına millî gelir 4.409 ABD dolarından, o seviyeden bugün geldiğimiz noktada 14.047 ABD dolarına ulaşmıştır. 2002 yılında ihracat 45 milyon ABD dolarıydı bugün 80 milyon ABD dolarını aşmış bulunmaktadır.

Bu gelişmede Hükûmet olarak izlediğimiz çözüm eksenli siyaset kadar sağladığımız yardımlar da büyük rol oynamıştır, büyük rol oynamaktadır. 2003 yılındaki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile bugünkü arasında gözle görülür bir refah ve gelişmişlik farkı bulunduğunu görmemek mümkün değildir. 1997-2000 yılları arasındaki beş yılda ülkemizden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yıllık ortalama 210 milyon ABD doları yardım gerçekleştirilmiş iken, 2003-2006 yılları arasındaki üç yıllık yardım ortalaması 360 milyon ABD dolarına yükselmiştir. 2007-2009 arasındaki dört yıllık dönemde ise bu ortalama 400 milyon ABD doları olarak gerçekleşmiş, hatta bu miktarı da aşmıştır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ekonomisindeki bu gelişmenin sürekli ve kalıcı olabilmesi amacıyla bir yandan öncü sektör olarak kabul edilen turizm ve yükseköğretim alanlarındaki yatırımlara teşvikler sağlanırken, diğer yandan da elektrik, su ve yol gibi altyapı yatırımlarına da büyük çapta destek sağlanmıştır. Turizmde 1974 yılından 2002 yılına gelinceye kadar yirmi sekiz yılda toplam yatak kapasitesi 6 bin civarında artışla 10.611’e ulaşmışken, sağlanan teşviklerle son üç yılda yatak sayısı 2.710 artmış, 16.849 yatak kapasiteli otellerin inşaatına başlanmıştır. 2007 yılında ulaştığımız rakam 15.832’dir. Yatak sayısı 2013 yılında 30 bin olarak hedeflenmiştir ve bu hedeflenen miktar da gerçekleşebilme imkânına sahip olduğunu göstermektedir.

Turizmde olduğu gibi, yükseköğretimde de önümüzdeki yıllarda büyük atılımların devam etmesi hedeflenmiştir. Üniversitelerde 2002 yılında 24 bin öğrenci sayısı bugün 43 bini aşmıştır. Öğrenci sayısının orta vadede 60 bine ulaşması hedeflenmektedir.

Altyapı standartlarının ileri düzeye çıkarılması amacıyla elektrik, su, yol, iletişim, sağlık, ortaöğretim alanındaki yatırımlara da büyük destekler sağlanmaktadır.

Geçmişte Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin en büyük sorunlarından birini teşkil eden elektrik üretimi hususunda dev adımların atıldığını hepimiz biliyoruz.

Yine, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde 2030 yılına kadar su ihtiyacının ve su kaynaklarının araştırılması amacıyla başlatılan Su Master Projesi 2004 yılı içerisinde tamamlanmıştır. Bu projelerle Lefkoşa, Gazimağusa ve İskele ilçe merkezlerinin 2025 yılına kadar su ihtiyacı karşılanmış olacaktır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne Türkiye’den yılda 75 milyon metre küp su getirecek olan Deniz Boru Projesi’nin etüt proje çalışmaları için 2004 yılında sonuçlanan ihalenin çerçevesinde yürütülen hazırlıklar 2009 yılı ortalarında tamamlanacaktır. Sayın Başbakanımız tarafından açıklanan bu projenin inşaatına önümüzdeki yıl başlanması ve 2012 yılında devreye alınması hedeflenmektedir.

Kara yollarında 145 kilometre olarak planlanan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin en büyük kentlerini birbirine bağlayan çift şerit yollarının 101 kilometrelik bölümü tamamlanmış bulunmaktadır. Lefkoşa-Güzelyurt yolu ikinci etabının açılışı 19 Temmuz günü Sayın Başbakanımız tarafından gerçekleştirilmiştir.

Ercan Havaalanı’nın uluslararası uçuşlara açılabilmesi için terminal binası dâhil alan yeniden düzenlenmiştir. Ayrıca, uluslararası uçuş güvenliği için Smart Projesi başlatılmış bulunmaktadır.

İletişim ve haberleşme alanında iki yıl süren çalışmalar neticesinde 12.500 aboneye hızlı İnternet erişimi sağlayacak ADSL yatırımı 2007 yılında tamamlanmış bulunmaktadır.

Sağlık alanında hastanelerin talep edilen tüm teçhizat talepleri karşılanmış. Lefkoşa’da 3.500 metrekarelik alana yeni bir poliklinik inşa edilmiş. Kanser erken tanı merkezi kurulmuş. Kalp ve damar cerrahisi merkezi çalışmaları sonuca yaklaştırılmıştır ve özürlüler ve yaşlılar için kurulan Bülent Ecevit Yurt ve Rehabilitasyon Merkezi 2005 yılında, Gazimağusa’da yapılan 120 yataklı yeni hastane 2007 Ekiminde hizmete açılmıştır.

Ne siyaseten ne de ahlaki açıdan savunulması asla mümkün olmayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin karşı karşıya bulunduğu izolasyon politikasında da bazı olumlu adımların atıldığını ifade etmek istiyorum. Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin, Londra, Brüksel, New York, Washington, İslamabad, Abu Dabi, Bakü, Bişkek, Doha, Strasbourg ve Roma’daki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti temsilciliklerine ilaveten, Oman, Kuveyt ve Tel Aviv’de de yeni Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti temsilcilikleri açılmıştır. Bunlara her geçen gün yenilerinin eklenmesi için de yoğun çalışmalarımız devam etmektedir.

İslam Konferansı Örgütünde 2004 yılına kadar Kıbrıs Türk Müslüman cemaati adıyla temsil edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, artık, Kıbrıs Türk devleti adı altında ve gözlemci statüyle Teşkilatın toplantılarına, çalışmalarına katılmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Talat ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin diğer yetkilileri dünyanın birçok ülkesinde temaslar yapabilmektedirler ve bu temasların önemli bir kısmı resmî temaslar niteliğindedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; millet olarak, hükûmetler olarak Kıbrıs davasına bağlılığımızın ve bu konuda gösterdiğimiz gayretin samimiyeti somuttur ve dünyanın gözü önündedir. Bu durum böyle olmaya ve böyle kalmaya da devam edecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Gündem dışı üçüncü söz, Ardahan’da kurulacak üniversite ve yapılacak TOKİ konutları hakkında söz isteyen Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’ya aittir.

Sayın Kaya, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, Ardahan’da kurulacak üniversite ve yapılacak TOKİ konutlarına ilişkin gündem dışı konuşması

SAFFET KAYA (Ardahan) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Bugün Urfa Milletvekilimizin de yüce Parlamentoya serdettiği gibi 22 Temmuz seçimlerinin yıl dönümü nedeniyle halkımıza tekrar şükranlarımızı ifade ediyorum. Özellikle Ardahan halkımıza da bize gösterdiği teveccühe saygılarımı buradan, yüce heyetiniz huzurunda bir borç biliyorum.

Ardahan ilimizde maalesef doğal bir felaket -doğal bir felaket olması nedeniyle yapılabilecek herhangi bir şey olmadığı gibi- Göle ilçemizde üç beş gün önceleri bir sel felaketi yaşandı ve bu sel felaketiyle ilgili çok ciddi bir çalışma içine girdi Hükûmetimiz. Değerli Başbakanımıza buradan, huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum Göle halkımız adına. Hemen valiliğe 100 milyar lira ödenek gönderildi ve DSİ’nin tüm araçları bölgeye birkaç gün içinde kaydırılacak ve oradaki yaralar hiç şüphesiz ki Hükûmetin şefkatli elleriyle yeniden rehabilite edilecek.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Devletin eli, devletin; Hükûmetin değil.

SAFFET KAYA (Devamla) – Bu anlamda inşallah çalışmalar Göle’mizde çok etkin bir noktaya gelecektir.

Değerli, yüce heyet, Ardahan serhat ilimizin gerçekten çok ciddi problemlerinin olduğu, Hükûmetimiz, devletimiz tarafından bilinmekte olup biz, o bölgenin temsilcileri, Türkiye’nin temsilcileri olarak, bölgemizin sorunlarına Hükûmet nezdinde aradığımız çözümler anlamında, TOKİ bağlamında da beş yüz elli konutun yapılması ve ihaleye çıkarılıp en geç bir ay içinde… Bölgemizde TOKİ camisi, iş merkezi, yirmi dört dershanelik okulumuzun yapılması gerçekten bölgemizin beklediği çok önemli bir yatırımdı. Burada TOKİ Başkanımıza ve özellikle Başbakanımıza huzurunuzda teşekkürlerimi bir borç biliyorum.

Yine, Ardahan’ımızın modern bir hastaneye kavuşması anlamında Sağlık Bakanımız Recep Akdağ Bey’e de huzurunuzda teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. Buradan Ardahan halkına müjdelemem gereken bu modern hastanemiz ekimin 17’sinde ihaleye çıkarılacak olup bu yıl içinde inşallah gereği yapılacaktır.

Ardahan’ımızın uzun yıllardan beri bekleyen Kura Nehri Projesi dediğimiz ve Kura Nehri Projesi derken de… Bu projemizin hem Köroğlu hem Kayadibi köylerimizde yapılacak olan ve dört yılda bitirilmesi planlanan -normalde 130 metre yükseklikte- iki barajımızın da çalışmaları en kısa zamanda Ardahan’ın gündemine taşınacaktır. Kamulaştırma planları, sondaj çalışmaları, proje çalışmaları, tatbikat projeleri ve yol çalışmaları devam etmekte olup Necati Ünal Bey’in üstlendiği barajın dört yıllık süresi içinde değil üç yıllık süre içinde biteceği ve Kazım Türkerler’in üstlendiği diğer barajın da üç yıl içinde bitirileceği ve bölgemizde bine yakın insanımızın istihdam sahasından yararlanacağı ve bölgemizin barajlara kavuşacağı; bununla birlikte Beşikkaya Barajı’mızın, Çoruh’a bağlı olarak, sulama noktasında da önümüzdeki günler içinde tekrar Hükûmetimizin nezdinde değerlendirileceği, bir Ardahan gerçeği olarak, Hükûmetimizin gerçeği olarak takdirle burada yüce heyetinize sunmak istediğim bir gerçek.

Yine Sanayi Bakanımız Sayın Zafer Çağlayan Bey’e, Ardahan’ımıza gösterdiği ilgi ve önemden dolayı huzurunuzda teşekkürlerimi ifade ediyorum. Ardahan’da yapılacak olan organize sanayi sitemiz bir-bir buçuk ay içinde inşallah uygulama ve tatbikat safhasında, yatırım programı olarak Ardahan’ın gündemine taşınacaktır.

Yine Tarım Bakanımıza huzurunuzda teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. Arıcılık Enstitüsünün kurulması bağlamında, gerçekten, Başbakanlığa ve Bakanlar Kurulu kararnamesiyle bu sürecin tamamlanmasında katkıda bulunan Tarım Bakanımız Mehdi Eker Bey’e huzurunuzda teşekkürlerimi borç biliyorum.

Yine bu Hükûmet dönemimizde…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bakanlarla konuşmuyor musun? Niye…

SAFFET KAYA (Devamla) – Herhâlde, Hükûmetimizin yaptıkları sizin hayallerinizin bile erişemeyeceği gerçekler olduğu için laf atmaktan başka bir şeyle yetinmediğinizi görüyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bakanlıkları bilmiyor musun kardeşim?

SAFFET KAYA (Devamla) – AKP Hükûmeti Türkiye'nin bir gerçeğidir. Benim bölgem yıllardan beri cumhuriyet tarihinin en büyük hizmetlerini almıştır. Kimin sayesinde almıştır? AK PARTİ Hükûmetinin sayesinde almıştır. AK PARTİ Hükûmeti Türkiye'nin bir gerçeğidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ Hükûmeti her zaman yüzde 47 ile gider yüzde 60’la gelir ve siz de kesinlikle, herhâlde, iktidarı, zannediyorum ki rüyalarınıza bu düşüncenizle ortaya koyarsınız.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Hayal görme, hayal.

SAFFET KAYA (Devamla) – Diğer şekliyle yine Ardahan’ımızda üniversitenin yapılmasında, üniversitenin kurulmasında yüce Parlamentoya, İktidarımıza, muhalefetimize huzurunuzda teşekkür ediyorum. Ardahan için bir kampüs şehri olması noktasında, üniversiteye kavuşması noktasında çok ciddi bir açılım sağlamıştır. Yalnızca Ardahan değil, kırk iki ilimizin AK PARTİ Hükûmetleri döneminde üniversiteye kavuşması, insana yatırım, eğitime yatırım yani sosyoekonomik, sosyoiktisadi  durumda gelişmesine çok ciddi bir şekilde katkı sağladığı için, özellikle Ardahan adına da Hükûmetimize, muhalefetimize buradan teşekkürü bir borç biliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ardahan gazetesi yok mu, gazeteye ilan ver.

SAFFET KAYA (Devamla) – Evet, yine doğal gazla ilgili çalışmalarımızın eksiklerini bu yıl tamamlayıp önümüzdeki sene içerisinde Ardahan’ımızı doğal gaza kavuşturma konusunda çalışmalarımız var.

Kars-Tiflis Demir Yolu Projesi’yle ilgili burada… Önümdeki projede, yine önümüzdeki günler içinde avan projesi tamamlanmış ve uygulama projesini 2009 yılında gerçekleştireceğimiz Çıldır ve Çıldır’dan da Ardahan’a kadar gidebilecek bir demir yolu projemizin, 2009 yılında, uygulama projeleriyle birlikte 2010 yılında yatırım programına geçeceğini, Sayın Bakanımızla ve özellikle Sayın Başbakanımızla ve Sayın Başbakanımızın da Ardahan’la ilgili bu uzantıdan Karadeniz’e kadar giden bir ana arteri oluşturması konusunda desteğini, huzurunuzda teşekkürlerimi bir borç bilerek, arz ediyorum.

Yine, bölgemizin bir Sarıkamış gibi bir Erzurum gibi olması konusunda spordan sorumlu Değerli Bakanımız Murat Başesgioğlu Bey’in de kayak merkezimizin Yalnızçam’da kurulması anlamında katkısını bekliyoruz ve yakın bir zamanda bölgemizi ziyaret edecek olan Sayın Bakanımızın bu anlamdaki himmetlerini özellikle Ardahan’ımıza sunmak istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya…

SAFFET KAYA (Devamla) – Sayın Başkan, son sözlerimi arz edebilir miyim.

BAŞKAN – Ardahan’la ilgili söyleyeceğiniz çok söz var, saatler de size yetmez…

SAFFET KAYA (Devamla) – Son sözümü arz edebilir miyim.

BAŞKAN - … ama ben son cümlelerinizi alayım lütfen.

Buyurun.

SAFFET KAYA (Devamla) – Sınır ticaretiyle ilgili de çok değerli bir çalışma sunuldu. Değerli Bakanımız Sayın Kürşad Tüzmen Bey de bölgede sınır ticaretinin etkinliklerini sıfır gümrükle… O bölgede, gerçekten insanlarımızın yararlanması anlamında bir çalışma ortaya kondu. Önümüzdeki günler içinde bunun açılımı, Başbakan Yardımcımız Sayın Nazım Ekren Bey’in de sizlere yönlendireceği bir şekil olacak.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Toptan teşekkür et!

SAFFET KAYA (Devamla) – Yine, kara yollarıyla ilgili bir çalışmamız var. Bu Posof-Ilgar-Bülbülan yolu Ardahan-Şavşat yolunun yeniden rehabilite edilmesi ve burada bir şekilde tünellerin yapılması konusunda çalışmaların var olduğunu ifade etmek istiyorum…

BAŞKAN – Sayın Kaya…

SAFFET KAYA (Devamla) – … ve Hükûmetimizin bu anlamda gerek Türkiye genelindeki açtığı çığır –büyük, gerçekten çalışma hizmeti- gerek bölgemize verdiği büyük desteklerden dolayı Başbakanımıza ve Hükûmetimize, İktidarımıza Ardahan halkı adına teşekkür ediyorum. [CHP sıralarından alkışlar (!)]

Muhalefetin de bu konuda gerçekten bu üstün hizmetlere alkış tutmasına da şükranlarımı ifade ediyorum, kendilerine de çok teşekkür ediyorum. [AK PARTİ sıralarından alkışlar,  CHP sıralarından alkışlar(!)] Muhalefetin yapması gereken de bu. Her zaman AK PARTİ Hükûmetlerini ve AK PARTİ’yi gerçekten alkışlamaları, desteklemeleri tarihî bir zorunluluktur.

Herkese ve yüce milletimize selam ve saygılarımı arz ediyor, hürmetlerimi sunuyorum. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, eksik kaldı; bir iki bakana daha teşekkür etsin.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz TOKİ’yle ilgili yerimden iki cümle söyleyebilir miyim efendim?

BAŞKAN – Tabii tabii, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Tunceli’de 2006 yılında TOKİ tarafından ihale edilen konutlara ilişkin açıklaması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki, teşekkür ederim.

Biraz önce AKP’li milletvekilleri çıktılar, bütün bakanlara yağ çektiler. Biz de diyoruz ki bizim ilimize de bir yatırım yapsalar da biz de kendilerine yağ çekelim, çünkü piyasada yağ kıt oluyor, yavaş yavaş azalıyor.

Şimdi, Sayın Başkan, 2006 yılında Tunceli’de TOKİ yüz altmış tane konut ihale etmiş, maalesef alt müteahhitlere vermiş.  Bu müteahhitler de hiçbir yatırım yapmadan, birtakım insanların paralarını ödemeden çekmiş gitmişler. Yani burada yapılan bu TOKİ ihaleleri, maalesef, yöre halkına zarar vermiş, herhangi bir yatırım yok. Bu konuda Hükûmetin dikkatini çekmek istiyorum efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Komisyondan istifa tezkeresi vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/80)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Adalet Komisyonu çalışmalarına yeterli katkıyı yapamadığıma ve verimli olamadığıma inandığımdan, gördüğüm lüzum üzerine komisyon üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğinin yapılmasını saygıyla arz ederim. 17.7.2008

                                                                                                                   İsa Gök

                                                                                                                   Mersin

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 22 milletvekilinin, elektrik sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/253)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son günlerde yaşanan ekonomide kötü gidişi etkileyen en önemli nedenlerden biri enerji piyasasında yaşanan sorunlardır. Enerjide yaşanan darboğaz, özellikle 2008 yılı içerisinde elektrik sektöründe kendisini göstermiştir. Arz eksikliği nedeniyle yaşanan ve 2008 Temmuz'unda başlayacak olan otomatik fiyatlandırma ve devletin fiyatlandırma mekanizması olmaktan çıkması ile tüketici mağdur duruma düşecektir. Otomatiğe bağlanan zamların, elektrik dışında, kömür ve doğalgazda da yaşanacak olması enerji piyasasındaki kötü gidişin ne derece önemli boyuta ulaştığını göstermektedir.

Son 6 yılda kamuya enerji alanında yatırım yaptırılmaması ve arzın kısıtlı kalması sonucunda kâr garantili elektrik üretimi dayatmasına teslim olundu. Dengeleme ve Uzlaştırma Yönetmeliği (DUY) ile enerji alanındaki kötü gidiş, devlet denetimsiz piyasa koşullarının önemli sonuçlarından biri olarak görülmüş oldu. Bunlar göstermektedir ki kamunun enerji alanında yatırıma girişmemesi ve uyguladığı enerji politikalarına aynen devam etmesi, elektrik sektöründe yaşanan sorunların ve zamların daha da artmasına neden olacaktır.

Son yıllarda yaşanan küresel ısınma sorunu da enerji piyasasını olumsuz etkilemektedir. Küresel ısınmanın etkisiyle barajlardan sağlanan hidroelektrik enerjisinin %70 oranında azaldığı bilinmektedir. Millî Güvenlik Kurumu'nun toplantısında da gündeme gelen Türkiye'nin enerji sorunu çok ciddi bir aşamaya gelmiştir. MGK toplantısında yapılan sunuma göre, 2009 yılından itibaren kurulu 30 bin megavat enerji üretimi Türkiye'ye yetersiz gelecektir. 2016 yılına gelindiğinde ise bu açığın %40'ın üzerine çıkacağı beklenmektedir. 2015 yılına kadar yılda ortalama yüzde 8,4 oranında artması beklenen elektrik talebinin karşılanması için tedbir olarak 8 bin 478 megavatı rüzgâr ve hidrolik, 17 bin 820 megavatı termik olmak üzere toplam 26 bin 298 megavat yeni kapasite ilavesine gerek duyulacaktır. Bu da Türkiye'nin kurulu olan 30 bin megavatlık enerji ihtiyacına neredeyse eş değerdir.

Elektrik sektöründe yaşanan sıkıntı, yalnızca tüketicilerin mağdur olmasıyla sonuçlanmayacaktır. Elektrik sektörü sıkıntısı enflasyon artışını getirecek, sanayinin girdi fiyatlarında yükselme yaşanacak ve kârlılık azalacaktır. Bu durumun sonucunda ise istihdam ve üretim gerileyecektir. Elektrik Üretimi A.Ş. ve Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt A.Ş. için de otomatik fiyatlandırma öngörülmesi, kamunun Dengeleme ve Uzlaştırma Yönetmeliği'ne müdahalesinin önünü kapatmaktadır. Denetimsiz bir elektrik sektörü ise halkın parasının, özel sektöre garantili kâr adı altında aktarılması demektir.

Elektrikte otomatik fiyatlandırmaya geçişin ardındaki bir diğer neden ise dağıtım özelleştirmelerinin yapılacak olmasıdır. Ülkemizde özellikle son yıllarda özelleştirme politikalarının yanlışlığının çok tartışılır olması, elektrik sektöründeki özelleştirmeler hakkında da soru işretleri yaratmaktadır.

Bu bağlamda elektrik sektöründe yaşanan sorunların neler olduğu, bu sorunların nedenlerinin ve çözüm önerilerinin araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Şevket Köse                         (Adıyaman)

2) Ergün Aydoğan                   (Balıkesir)

3) Tacidar Seyhan                   (Adana)

4) Cevdet Selvi                         Kocaeli)

5) Tayfur Süner                       (Antalya)

6) Hüseyin Ünsal                     (Amasya)

7) Birgen Keleş                        (İstanbul)

  8) Gökhan Durgun                 (Hatay)

  9) Abdülaziz Yazar                (Hatay)

10) Atila Emek                         (Antalya)

11) Eşref Karaibrahim            (Giresun)

12) Canan Arıtman                 (İzmir)

13) Ahmet Ersin                      (İzmir

14) Mehmet Ali Özpolat          (İstanbul)

15) Mevlüt Coşkuner              (Isparta)

16) Bihlun Tamaylıgil             (İstanbul)

17) Faik Öztrak                        (Tekirdağ)

18) Tekin Bingöl                      (Ankara)

19) Sacid Yıldız                        (İstanbul)

20) Fatma Nur Serter              (İstanbul)

21) Ali Rıza Ertemür               (Denizli)

22) Mehmet Ali Susam            (İzmir)

23) Ramazan Kerim Özkan     (Burdur)

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, İzmir’deki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/254)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İzmir’de yaşanabilecek muhtemel bir deprem felaketi öncesinde depremin etkilerini en aza indirebilmek için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, TBMM içtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Oktay Vural                             (İzmir)

2) Hasan Özdemir                       (Gaziantep)

3) Kamil Erdal Sipahi                  (İzmir)

4) Şenol Bal                                  (İzmir)

5) Ahmet Kenan Tanrıkulu        (İzmir)

6) Kemalettin Nalcı                     (Tekirdağ)

7) Mehmet Ekici                          (Yozgat)

8) Erkan Akçay                            (Manisa)

9) Akif Akkuş                               (Mersin)

10) Kadir Ural                             (Mersin)

11) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)

12) Necati Özensoy                     (Bursa)

13) Durmuşali Torlak                 (İstanbul)

14) Beytullah Asil                        (Eskişehir)

15) Hamza Hamit Homriş           (Bursa)

16) Yılmaz Tankut                      (Adana)

17) Alim Işık                                (Kütahya)

18) Hüseyin Yıldız                       (Antalya)

19) Mithat Melen                        (İstanbul)

20) Metin Çobanoğlu                  (Kırşehir)

21) Emin Haluk Ayhan               (Denizli)

22) Muharrem Varlı                    (Adana)

Gerekçe

Dünyada birçok bölge coğrafi ve jeolojik yapısı nedeniyle tarih boyunca can ve mal kaybına yol açan büyük doğal afetlere uğramıştır. Ülkemiz coğrafi ve jeolojik yapısı bakımından olası büyük doğal afetlere her zaman açıktır. Tarih boyunca yaşanan afetler bunun göstergesidir.

Anadolu Plakasının batıya doğru hareketinin Kuzey-Güney doğrultulu açılmaya dönüştüğü Batı Anadolu'da, İzmir ve çevresi sahip olduğu karmaşık fay sistemleri içerisinde depremselliği yüksek bir bölgedir. Özellikle Seferihisar-Sığacık Körfezleri, Urla, Karaburun Açıkları ve Sakız Adası civarı, yoğun deprem etkinliğiyle dikkat çeken yerleşim birimleridir. İzmir birinci derece deprem bölgesi içerisinde yer almaktadır. 1900 yılından günümüze değin İzmir ve yakın çevresinde meydana gelen aletsel büyüklüğü M>4.0 üzeri 589 adet deprem meydana gelmiştir.

Bir kentin gelişmesi; Kentin bütününe ve içinde bulunduğu bölgeye yönelik olarak alınan dışsal kararlar bu olguları doğrudan etkileyebilmektedir. Örneğin, 50'li yıllardan beri siyasal iktidarların ülke genelinde uyguladıkları politikalar; iktisadi ve toplumsal olmaktan çok, siyasal popülizmin ürünü olarak verilen ya da verilmeyen kimi kararlar, birçok kentimiz gibi İzmir'in de hızla sağlıksız kentleşmesine yol açmıştır.

Hızla artan nüfusun getirdiği baskılar siyasal beklentilerle birleşince, bir yandan planlı gelişme kaygısından ve plan bütünlüğü kavramından uzak kararlarla artırılan imar haklarıyla kentin egemen yapılaşma karakteri bozulmuş; her yana doğru denetimsiz biçimde yayılmıştır.

Kamu binalarının depreme karşı daha dayanıksız olduğu daha önceki deprem tecrübelerimizden görülmektedir. Özellikle okul inşaatları, hastane inşaatları gibi kamu binaları yoğun iş gören binalardır. Büyük insan potansiyeline sahip bu binaların depreme dayanıklı inşa edilmesi gerekmektedir.

Akılcı yaşam biçimi, yaşanan sorunlara kalıcı çözümler üretmek; aynı sorunu defalarca yaşamamak; çıkması muhtemel sorunları önceden görmek ve engellemek demektir.

Deprem riskiyle karşı karşıya olan İzmir'de deprem riskinin tespiti, risklerin yönetimi, alınması gereken tedbirler ve bu konuda yapılmış çalışmaların tespit edilmesi gerekmektedir.

Devletin bu konuda yaptığı hazırlıklar hakkında milletimizin sağlıklı bilgiye ihtiyacı vardır.

Yukarıda belirtilen nedenlerle, İzmir'de deprem konusunda gerekli araştırmaların yapılarak, alınabilecek tedbirlerin, çözüm önerilerinin belirlenmesi ve depreme karşı yapıların dayanıklılığı konusunda tespitlerin yapılması amacıyla, bir meclis araştırması açılması yerinde olacaktır.

3.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 20 milletvekilinin, özel sağlık kurumlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/255)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Özel hastanelerin problemleri ve bu problemlere neden olan etkenlerin araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca araştırma açılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.

1) Hasan Çalış                                   (Karaman)

2) Mehmet Şandır                            (Mersin)

3) Oktay Vural                                  (İzmir)

4) Osman Durmuş                            (Kırıkkale)

5) Reşat Doğru                                  (Tokat)

6) Beytullah Asil                               (Eskişehir)

7) Mustafa Enöz                               (Manisa)

8) Bekir Aksoy                                  (Ankara)

9) Ahmet Deniz Bölükbaşı               (Ankara)

10) Recai Yıldırım                            (Adana)

11) Zeki Ertugay                               (Erzurum)

12) Erkan Akçay                               (Manisa)

13) Ahmet Bukan                             (Çankırı)

14) Hasan Özdemir                          (Gaziantep)

15) Akif Akkuş                                  (Mersin)

16) İsmet Büyükataman                  (Bursa)

17) Muharrem Varlı                         (Adana)

18) Yılmaz Tankut                            (Adana)

19) Metin Ergun                               (Muğla)

20) Süleyman Turan Çirkin             (Hatay)

21) Mustafa Kalaycı                         (Konya)

Gerekçe:

Sağlık hizmetleri, insan sağlığını doğrudan ilgilendiren devamlı, sürekli ve ertelenemez hizmetler arasında birinci sırada yer almaktadır. Bütün dünya ülkeleri bu gerçekten hareketle insanlarının sağlığını koruma yolunda büyük çaba harcamaktadır.

Devletin en önemli ve asli görevleri arasında bulunan sağlık hizmetleri, toplumumuzun tüm kesimlerini yakından ilgilendirmektedir. Tedavi hizmetlerine zamanında ulaşma, doğru ve kaliteli tedavi veya cerrahinin zamanında yapılması veya ilacın eczaneden temini, insan sağlığını doğrudan ilgilendirmektedir.

Bu nedenle, sağlık hizmeti ve sağlık malzemesi ile ilacı; kamu, tedarikçi özel sektör ile paylaşmaktadır. Şüphesiz sağlık sektörünün kamu ve özel aktörleri toplumun ve insanın menfaatleri doğrultusunda verimli ve etkin bir işbölümü yapmalıdır.

Ülkemizde özel hastanelerle, hükûmet arasında hizmet sunumu konusunda önemli sıkıntılar yaşanmaktadır. Özel hastaneleri, Tıp Merkezleri ve Dal Merkezleri başlangıçta teşvik eden hükûmet şimdi onların çalışma verimini bozmaktadır. Maalesef sağlık sektörünün aktörleri arasında görev ve işbölümü, sorumluluk ve haklar dağılımında yapısal sorunlar devam etmektedir. Bu sorunlar sürdürülebilir bir sağlık politikasının oluşmasını engellemektedir. Hükümetin tercih ve kararları bu konuda istikrarı engelleyici niteliktedir.

Bugün gelinen noktada özel hastanelerimizin büyük sıkıntıları vardır. Hizmetin sürekliliği ve devamlılığı açısından bu sıkıntıların aşılması gerekmektedir. Son gelişmelerle iyice su yüzüne çıkan problemler, toplumun tüm kesimlerini yakından etkiler hâle gelmiştir. 15 Şubat 2008 tarihinde yayınlanan Özel Hastaneler Yönetmeliği ve Ayaktan Teşhis ve Tedavi Merkezleri Yönetmeliği, özel hastaneleri finansal ve sağlık hizmetleri bakımından olumsuz yönde etkilemiştir. Yönetmelikte, sektör temsilcilerine belli bir geçiş süresi dahi tanımayan düzenlemelere gidilmiştir. Yeni bölüm ve klinik açılmasına izin verilmemekte, hekimi ayrılan bölüm bir daha açılamamaktadır.

Bu düzenlemelerle; ayrılan sağlık personelinin yerine yenisi alınamamakta, bu nedenle SGK ile yapılan sözleşmeler feshedilmektedir. Yatırımın başlangıcında kredi ya da diğer yollarla temin edilen ya da sipariş verilen tıbbi cihazlar yayınlanan bu yönetmeliklerle kullanılamaz hâle gelmiştir. Yüksek maliyetlerle alınan cihazlar çürümeye terk edilmiştir.

Yeni açılacak sağlık kurumlarına kura usulü ile izin verilmesi, yönetmeliklerin dayanağını oluşturan 3359 sayılı Kanunda yer alan hükümlere aykırı olarak sadece özel hukuk tüzel kişilerine uygulanmakta, kamu sağlık kurum ve kuruluşlarının yatırım kararı yine Sağlık Bakanlığı'nın tek taraflı kararına bırakılmıştır.

Bu gelişmelerin Sağlık Kurumlarını nereye götüreceği, sonuçlarının ne olacağı kestirilememekte ve toplumumuz tarafından gelişmeler kaygı ile izlenmektedir. Bir varsayıma göre, yayınlanan yönetmelikler ve Bakanlar Kurulu kararı özel hastaneleri geriletecek, büyük bir kısmının kapanmasına neden olacaktır. Bir diğer varsayıma göre ise özel sağlık kurumları hizmetin kalitesini düşüreceklerdir. Kimilerine göre de hedef sağlığı tam bir piyasa malı hâline dönüştürmek ve kâr maksimizasyonu esas kılmak; böylece hastaneler zinciri şeklinde bir mülkiyet dönüşümü sağlayarak uluslar arası sermayenin alanı hâline dönüştürmektir.

Şüphesiz bütün bunların maliyetini vatandaşlarımız ödeyecektir. Hükümet, Sağlıkta Dönüşüm Projesi kapsamında özel sağlık sektörüne "Kamu hastalarına özel sektörün kapısını açacağız. Yatırım yapın." şeklinde verdiği mesajları unutmuştur. Özel hastanelerimizde kalitenin düşmesi vatandaşlarımızın sağlığını tehlikeye atacak, yıllardır ülkemize önemli bir katkı sağlayan sağlık turizmini de olumsuz yönde etkileyebilecektir.

Bugün kamuda alınan kararlar sağlık sektörünün verimli ve etkin işlemesini risklere maruz bırakmakta ve sektörün iflasına ve huzursuzluğuna yol açmaktadır. Bu olumsuz gelişmeler halk sağlığını tehdit edebilecektir.

Bu sebeplerle özel hastanelerin yaşadığı problemlerin sebeplerinin belirlenmesi, çözüme kavuşturulması, sağlık sektöründe yer alan kamu ve özel aktörlerin vatandaşın lehine çalışmasını sağlamak için alınması gereken önlemler konusunda Yüce Meclisimize büyük görev düşmektedir.

4.- Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30 milletvekilinin, ülkemizdeki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/256)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dünyamızın en etkin deprem kuşaklarından biri üzerinde bulunan ülkemizde, oluşabilecek bir deprem felaketi öncesi alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla ekte sunmuş olduğumuz gerekçe doğrultusunda, Anayasanın 98'inci İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Muzaffer Baştopçu             (Kocaeli)

2) Nihat Ergün                        (Kocaeli)

3) Eyüp Ayar                           (Kocaeli)

4) Azize Sibel Gönül                (Kocaeli)

5) Osman Pepe                        (Kocaeli)

6) Fikri Işık                              (Kocaeli)

7) Mehmet Şahin                     (Malatya)

8) Mehmet Halit Demir           (Mardin)

9) Şevket Gürsoy                     (Adıyaman)

10) İhsan Koca                        (Malatya)

11) Ali İhsan Merdanoğlu      (Diyarbakır)

12) Cahit Bağcı                        (Çorum)

13) Ömer Faruk Öz                 (Malatya)

14) Afif Demirkıran                (Siirt)

15) Öznur Çalık                       (Malatya)

16) Necdet Ünüvar                  (Adana)

17) Ali Temür                          (Giresun)

18) Mehmet S.Tekelioğlu       (İzmir)

19) M.Yılmaz Helvacıoğlu       (Siirt)

20) Mustafa Cumur                (Trabzon)

21) İbrahim Mete Doğruer     (Osmaniye)

22) Taha Aksoy                       (İzmir)

23) Medeni Yılmaz                  (Muş)

24) Abdullah Çalışkan            (Kırşehir)

25) Güldal Akşit                       (İstanbul)

26) Nükhet Hotar Göksel        (İzmir)

27) Mikail Arslan                    (Kırşehir)

28) Faruk Septioğlu                (Elâzığ)

29) Şükrü Ayalan                    (Tokat)

30) Hasan Ali Çelik                  (Sakarya)

31) Abdurrahman Arıcı         (Antalya)

Gerekçe:

Hepinizin bildiği gibi güzel ülkemiz, çok etkin bir deprem kuşağının üzerinde yer almaktadır. Geçmişten günümüze, ülkemizde çok sayıda deprem felaketi yaşanmıştır. Ve bu yaşanan felaketlerde birçok vatandaşımız yaşamlarını yitirmişlerdir. Maddi ve manevi olarak kayıplarımızın çok büyük olduğu bu felaketlerden yola çıkarak geleceğimize baktığımızda bölgemizde yeniden büyük bir depremin gerçekleşme olasılığı oldukça yüksek gözükmektedir.

Güzel yurdumuzda 60 yıl içinde gerçekleşen deprem felaketlerinden dolayı, 50.000’den fazla vatandaşımız yaşamlarını yitirmiş, 100.000’den fazla vatandaşımız ise yaralanmış, sakat kalmış ve yaklaşık olarak 400.000’den fazla bina ya yıkılmış ya da ağır hasar görmüştür. Türkiye’miz bundan 9 yıl önce 17 Ağustos 1999 gününde Marmara Bölgesi merkezli 7,4 şiddetinde bir deprem felaketi yaşamıştır. Bu üzücü ve yıkıcı felaket ile binlerce vatandaşımız yaşamlarını yitirmiş ve binlercesi de yaralanmış, evsiz barksız kalmıştır.

Bundan dokuz yıl önce ülkemize büyük acılar yaşatan 17 Ağustos 1999 tarihinde saat 03.02’de Richter Ölçeğine göre 7.4 şiddetindeki deprem felaketi yaşanmıştır. Bu büyük felaketten en çok hasarı alan illerimizden biri de Kocaeli’dir.  Yaşanan büyük felaket ile Kocaeli’de, şehrin büyük bir kısmında binalar yakılmış, altyapı tamamen yok olmuştur. Çok sayıda insanımız yaşamlarını yitirmiş, yaralanmış, sakat kalmış ve yuvasız kalmıştır. Son zamanların en büyük, en ve en üzücü felaketi olarak isimlendirilen ve ülkemizi yasa boğan bu korkunç afetten dolayı Kocaeli ilimiz ve ilçelerinde binlerce kayıp yaşanmıştır. İlde evsiz kalan binlerce depremzede aile, prefabrik  konutlarda barınmıştır. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Dünya Bankası ve gönüllü kuruluşların çalışmalarıyla çok kısa sürede, çok sayıda kalıcı konut tamamlanmış ve anahtarları hak sahiplerine teslim edilmiştir.

Ülkemize çok büyük acılar yaşatan 17 Ağustos felaketinin gerçekleştiği günden bugüne bölgede önemli çalışmalar yapılmıştır. Bölge insanının, yaşanan deprem felaketinin olumsuz etkilerinden kurtulabilmesi için büyük bir özveri gösterilmiştir.

Yaşadığımız bu deprem felaketi bütün ülkemizi büyük bir yasa boğmuş, anlatılması güç acılar yaşatmıştır. Bu acıların unutulması mümkün değildir. Ama dikkate alınması gereken bir gerçek var ki, o da ülkemizin aktif bir deprem kuşağı üzerinde olduğudur. Bir deprem ülkesi olduğumuzu kabullenmemiz, bununla yaşamayı öğrenmemiz gerekmektedir. Bu durumu kabullenirken, deprem konusunda da bilgilenmemiz gerekir.

Gerçekleşebilecek herhangi bir deprem felaketinde, depremin öncesinde, deprem esnasında ve deprem sonrasında nelerin yapılacağını, nasıl önlemler alınacağını ve daha birçok şeyi öğrenmemiz ve vatandaşlarımızın öğrenmesini sağlamamız gerekmektedir. Deprem konusunda bilinçli bir toplumun oluşmasına yardımcı olmamız bizim için bir vazifedir. Unutulmamalıdır ki, deprem konusunda bilinçli bir toplum olabilirsek, gerçekleşebilecek bir depremden en az hasarla ayrılmayı başarabiliriz.

Ülkemize, milletimize tarif edilemez acılar yaşatan depremle artık yaşamayı öğrenmek zorundayız. Ve bu sebeple bu konuyla ilgili Yüce Meclisimizde kapsamlı bir araştırma yapılması yararlı olacaktır. Teklif ettiğimiz bu Meclis Araştırması ile, deprem konusuyla ilgili olarak bütün vatandaşlarımızın daha da bilinçlendirilmesi, yaşanması olası bir depreme karşı mevcut binaların sağlamlaştırılması için neler yapılabileceği, depremin öncesinde ve sonrasında nelerin yapılması gerektiği gibi konularda araştırma yapılması sağlanacaktır.

Yukarıda bahsettiğimiz sebeplerden dolayı teklif edilen Meclis Araştırmasının açılmasının ülkemiz ve milletimiz için yararlı olacağı kanaatindeyiz.

BAŞKAN -  Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkında verilmiş bir gensoru önergesi vardır. Önerge bastırılıp 18 Temmuz 2008 Cuma günü sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

C) Gensoru Önergeleri

1- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, 9 Ocak 2007 tarihinde Bağdat’ta düşen ve Türk işçilerinin yaşamlarını yitirmesiyle sonuçlanan kazaya neden olan yabancı bir şirkete ait uçağın gerekli güvenlik önlemleri almamasına ve yeterli mali mesuliyet sigortası sağlamamasına rağmen uçuşuna izin veren sorumluları Himaye Ederek Sağlıklı Soruşturma yürütülmesine engel olduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım Hakkında Gensoru Açılmasına ilişkin önergesi (11/4)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Adana’dan Irak’a Türk işçilerini taşırken, 9.1.2007 tarihinde Bağdat’ta düşen Moldova şirketine ait uçağın, uçuş güvenliği yetersiz olduğu hâlde ve yolcular için yeterli güvence sağlayan mali mesuliyet sigortası olmadan Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde iniş ve kalkış yapmasına izin veren, rüşvet aldığı iddia edilen yöneticileri himaye ederek sağlıklı soruşturma yürütülmesini engelleyen Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkında Anayasanın 98 ve 99 uncu, TBMM İçtüzüğünün 106 ncı maddeleri gereğince gensoru açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

       Kemal Kılıçdaroğlu                Hakkı Suha Okay                      Kemal Anadol

                İstanbul                                  Ankara                                     İzmir

    CHP Grup Başkanvekili       CHP Grup Başkanvekili         CHP Grup Başkanvekili

Gerekçe:

Türk işçilerini taşıyan Moldovalı bir şirkete ait Antonov-26 tipi uçak, 9.1.2007 tarihinde Adana’dan havalandıktan sonra Irak’ta düşmüş ve kazada 28 Türk işçisi ile 5 mürettebat yaşamını yitirmiştir.

Kazadan sonra, düşen uçağın uçuş güvenliği olmadığı, uçağa mevzuata ve uluslararası kurallara paralel mali mesuliyet sigortası olmadan uçuş izni verildiği iddia edilmiştir.

Kazanın gerçekleştiği 9.1.2007 tarihinde Sivil Havacılık Genel Müdür Vekili, 11.1.2007 tarihinde ise Sayın Ulaştırma Bakanı uçağın uluslararası standartlara uyduğu ve denetiminin yapıldığını açıklamışlardır. Söz konusu kazadan tamamen Moldova sivil havacılık otoritesinin sorumlu olduğu, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün bir sorumluluğu olmadığı kamuoyuna açıklanmıştır.

Tüm bunlara karşın, karıştığı kazalardan dolayı dünyada güvenli olmadığı yolunda iddialar bulunan uçak tiplerinden biri olan Antonov 26 tipi uçağa eksikleri bilinmesine karşın uçuş izni verilmiştir.

14.10.1983 tarihli 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanununun 132. maddesinde “sigorta yükümlülüğü yerine getirilmeyen hava araçları Ulaştırma Bakanlığınca uçuştan men edilir.” hükmüne yer verilmiş ve adı geçen madde dayanak alınarak çıkarılan Yönetmelikte, sigorta yükümlülüğüne uymayan hava araçlarının Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde herhangi bir noktaya iniş veya kalkış yapamayacağı hüküm altına alınmıştır.

Sigorta konusunda hava yolu taşıyıcısının sınırsız sorumluluğunu içeren ve kusura bağlı olmadan yolcu başına 100 000 SDR’ye kadar mutlak sorumluluk getiren Montreal Sözleşmesi ülkemiz tarafından 28 Mayıs 1999 tarihinde imzalanmış ve 4 Kasım 2003 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. Adı geçen sözleşme 22. Dönemde TBMM’ye sevk edilmiş, ancak henüz yasalaşmamıştır. Buna paralel olarak, 15.11.2006 tarih ve 26347 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan “Türkiye Cumhuriyeti Sınırları İçinde İniş ve Kalkış Yapan Türk ve Yabancı Sivil Hava Araçları Mali Mesuliyet Sigortası Hakkında Yönetmelik”te de yolcu başına 250 000 SDR asgari sigorta teminatı öngörülmüştür.

Irak’a uçuşun riskli olması, uçakların mali mesuliyet sigorta bedellerini yükselttiği için birçok uçak şirketinin Irak’a uçuş yapmadığı bilinmektedir. Buna karşın Moldovalı şirket, Irak’a onlarca sefer yaparak yüzlerce işçi taşımış, ancak şirketin sigorta sözleşmesinin uluslararası standartlar ve mevzuatımızla uyumlu olup olmadığı konusunda Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından hiçbir işlem yapmamıştır.

Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım, uçağın sigortası olmadığına ilişkin iddiaları, 11.1.2007 tarihinde kesin bir dille yalanlayarak, “Sigortası vardır. Uçak sigortasını yapmadan uçamaz.” ifadeleriyle yanıtlamıştır.

Ancak, Sayın Bakanın bu sözlerinin kamuoyunu yanıltmaya yönelik olduğu, kazada hayatını yitiren işçilerimizin ailelerine sadece 1000 Dolar sigorta bedeli ödenmesinin teklif edilmesiyle ortaya çıkmıştır.

1000 Dolar gibi sembolik bir bedelle yolcu sigortası yapılması ile hiç sigorta yapılmaması arasında herhangi bir fark yoktur. Ulaştırma Bakanı “uçağın sigortası var!” derken kamuoyunu yanıltmış, görevini kötüye kullandığını gizlemeye çalışmış ve yaşamını yitiren 28 Türk işçisinin ailelerini mağdur etmiştir.

Bunlarla birlikte hakkında yaygın yolsuzluk söylentileri olan ve son olarak bir havayolu şirketi sahibinin kendisinden rüşvet talep ettiğini itiraf ettiği, Sivil Havacılık Genel Müdürü görevden alınmamıştır. Genel Müdür görevden el çektirilmeden sağlıklı bir soruşturma yürütülemeyeceği açıktır.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım hakkında, Anayasa’nın 98 ve 99 uncu, TBMM İçtüzüğünün 106 ncı maddeleri gereğince gensoru açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşme gününe ilişkin siyasi parti grubu önerisi biraz sonra oylarınıza sunulacaktır.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkındaki (11/4) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 22/7/2008 Salı günkü birleşiminde yapılmasına; (10/254) ve (10/256) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin bugün görüşmeleri yapılacak olan depremle ilgili araştırma önergeleri ile birleştirilerek görüşmelerinin birlikte yapılmasına ve gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 22.7.2008 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, TBMM İçtüzüğünün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                            Nurettin Canikli

                                                                                                                   Giresun

                                                                                                 AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

18.7.2008 Tarihinde dağıtılan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkındaki (11/4) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer alması, Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 22.7.2008 Salı günkü Birleşiminde yapılması,

Biraz önce okunan 10/254 ve 10/256 Esas numaralı Meclis Araştırması Önergelerinin bugün görüşmeleri yapılacak olan depremle ilgili araştırma önergeleri ile birleştirilerek görüşmelerinin birlikte yapılması,

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan 225, 273, 267, 270 ve 274 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın 2, 3, 5, 6 ve 8 inci sıralarına alınması ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Önerilmiştir.

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde Nurettin Canikli, Giresun; Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekilleri. Aleyhinde Kamer Genç, Tunceli; Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekilleri.

İlk söz, lehinde Nurettin Canikli, Giresun Milletvekili.

Sayın Canikli, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; AK PARTİ grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışma gündeminin ve saatlerinin belirlenmesine ilişkin olarak Danışma Kurulunda oybirliği sağlanamadığından dolayı, bunu gerçekleştirmek üzere AK PARTİ olarak grup önerisiyle karşınızdayız.

Esasında, hem Genel Kurulun çalışma içeriğiyle ilgili hem de saatlerle ilgili diğer gruplarla bir mutabakatımız söz konusu ancak bazı parti gruplarımızın temmuz çalışmaları nedeniyle ilkesel kararları çerçevesinde grup önerisi getirmek durumunda kalıyoruz. Yoksa esas itibarıyla, biz, yine diğer gruplarımızla bu hafta görüşeceğimiz konuların belirlenmesi, saatler konusunda bir mutabakata vardık. Hatta, biz, bugün denetim konularının tamamlanabilmesi için bitimine kadar düşünmüştük, yani sekiz olarak değil de bitimine kadar düşünmüştük ancak diğer parti gruplarımızın önerisi ve talebi üzerine sekiz olarak belirledik. Bu çerçevede eğer grup önerimiz kabul edilirse bugün denetim konularını görüşeceğiz.

Cumhuriyet Halk Partisinin Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım hakkında verdiği bir gensoru var, biliyorsunuz, onun görüşülmesini gerçekleştireceğiz. Bugün görüşmemiz gerekiyor. Aksi hâlde, denetim günleri dışında -biliyorsunuz- süre on gündür, verildikten sonra. 16’sında verildi yanlış hatırlamıyorsam. Dolayısıyla, bir denetim günü olan bugün bunun görüşülmesinin uygun olacağını düşündük ve diğer gruplarla bu konuda da bir mutabakata vardık.

Ayrıca depremle ilgili verilmiş, bugün okunanlarla birlikte -iki tane de biraz önce okundu- on tane araştırma önergesi var, onları da birleştirerek bugün görüşmeyi planlıyoruz.

Biz -biraz önce ifade etmeye çalıştığım gibi- bitimine kadar düşünmüştük ancak arkadaşlarımızın itirazı oldu, biz de onun daha uygun olduğunu düşündük ve 20.00’ye kadar… Tabii, 20.00’ye kadar, depremle ilgili görüşmeler muhtemelen tamamlanmayacak. Dolayısıyla, bir sonraki hafta bunu tamamlayacağız, öyle gözüküyor. Çünkü grupların konuşmaları olacak, daha sonra on tane kişisel konuşma olacak her önergede. Bu itibarla, tabii, bu önemli bir konu, biz de önemsiyoruz, diğer parti gruplarımız da önemsiyorlar, bu konuda da bir mutabakat var, bugün bunları görüşeceğiz.

Yarın, şu anda 1’inci sırada, geçen hafta kısmen görüşmelerine başladığımız ve birinci bölümün görüşmelerine geçtiğimiz Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile ilgili görüşmelere devam edeceğiz. Bu 1’inci sırada ancak aciliyetine binaen bugün bu grup önerisiyle 69’uncu sıradan 2’nci sıraya aldığımız Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun Tasarısı var, onun yarın görüşmelerini planlıyoruz çünkü yargının talebi var bu konuda, aciliyetine binaen bu hafta kanunlaşması isteniyor. Dolayısıyla, biz de -eğer Meclisimiz de uygun görürse- yarın Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu yerine öncelikle bunu görüşelim diyoruz. Zaten sanıyorum yarın bunu görüşürüz. Daha sonra Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun görüşülmesini planlıyoruz.

164’üncü sıradan 3’üncü sıraya aldığımız, kamuoyunun ve bazı iş âleminin de beklediği fiyat farklarıyla ilgili bir kanun tasarısı var, onu görüşeceğiz.

Keza 4’üncü sırada -kendi sırasında zaten- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumuyla ilgili bir kanun tasarısı var, onun görüşmelerini gerçekleştireceğiz.

Üç tane üniversite kurulmasına ilişkin kanun tasarısı var. Bir tanesi, İzmir Gediz Üniversitesi ve Gaziantep Gazikent Üniversitesi ile Kayseri Melikşah Üniversitelerinin kurulmasına ilişkin tasarılar var, onları görüşeceğiz. Tabii, bunlar eğer zaman olursa, sıra gelirse…

7’nci sırada, Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısı var.

8’inci sırada, Atatürk Orman Çiftliğiyle ilgili bir kanun teklifi var.

9’uncu sırada, Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un değişikliğine ilişkin bir kanun teklifi var.

Akabinde iki tane uluslararası anlaşma var. Bir Gürcistan’la ilgili anlaşma, bir de Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı var.

Ve yine son olarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı var.

Yalnız, değerli arkadaşlar, bunu biraz önce Danışma Kurulunda da arkadaşlarımızla, grup başkan vekili arkadaşlarımızla da istişare ettik. Sayın Cumhurbaşkanımızın perşembe günü Gürcistan’a yapacağı ziyaretten önce, Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı var, eğer uygun görülürse yarın görüşmeler bitmeden önce bunu da kısa sürede -diğer gruplarla da arkadaşlarımızla da görüşeceğiz, eğer onlar da uygun görürse- onun, Sayın Cumhurbaşkanımızın ziyaretinden önce görüşülüp kanunlaşmasının uygun olacağını düşünüyoruz ve bu şekilde gündemin oluşmasını planlıyoruz.

Saatlerde, yine geçtiğimiz haftalarda olduğu gibi bu hafta da bugün saat sekize kadar, yarın 13.00-20.00 yine ve perşembe günü 13.00-20.00 olarak çalışılmasının uygun olacağını düşünüyoruz.

Grup önerimizin kabul edilmesini bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.

Grup önerisinin aleyhinde Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın  Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum. AKP’nin her hafta getirdiği ve her hafta değişik kanun tasarı ve tekliflerini öne almayı uygun gördüğü önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, geçen sene bugün seçim vardı biliyorsunuz, hepimiz de çok heyecanlıydık, çok zor bir çalışmadan geldik ama  daha bir sene dolmadı, maalesef Türkiye Büyük Millet Meclisi fonksiyonunu kaybetti. Yani şimdi bugün niye burada çalışıyoruz? Anayasa’ya göre, İç Tüzük’e göre 1 Temmuzda Meclisin tatile girmesi lazım. Meclis, zamanında… Zaten AKP’nin 340 milletvekili var, her istedikleri kanunu getiriyorlar, çıkarıyorlar, bir engel de yok. Bir tek şimdi şey var, AKP’li yöneticiler, “acaba milletvekilleri dağılırsa bizim bu başarısız hükûmet politikası nedeniyle kamuoyundan gelecek baskılar karşısında, milletin karşısına çıkacak yüzleri olmazsa zor duruma düşeriz. Arkadaşlarımızı bu zor duruma sokmayalım…”

Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın burada AKP’li milletvekilleri çıkıyorlar, bakanlara öyle yağlar çekiyorlar ki “Bizim memleketimize böyle yatırım yapıldı, böyle yatırım yapıldı…” Aslında siz iktidara geldikten sonra yağlar da hem pahalandı hem bitmeye başladı. Ben de diyorum ki, yahu, Allah Allah, benim memleketimde -ben Tunceli’ye gidiyorum- köy yollarının yüzde 5’i dahi asfalt değil. Buyurun götüreyim sizi. Yahu gelin, bakın, gelin götüreyim sizi, eğer yalan söylüyorsam bakın istifa etmeyi de göze alıyorum. Ama eğer yalan söylemiyorsam, sizin oraya hizmet getirmeyen bakanlarınız istifa etmeyi göze alıyor mu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bakın, ana yolun üzerinde, Elâzığ-Erzincan-Tunceli yolu üzerinde Göktepe diye bir köy var, 97 hanelik, bir dirhem su yok.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Türkiye’nin geneline bak!

KAMER GENÇ (Devamla) – Köy yollarımızın, Tunceli köy yollarımızın yüzde 5’i asfaltlı değil.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Hepsi asfalt.

KAMER GENÇ (Devamla) – Nahiye yollarımızın bir veya iki tanesi asfaltlı, ötekisi değil.

Bakın değerli milletvekilleri, yani eğer bir adaletten, hukuktan, haktan  bahseden insanların eğer hakikaten o düşünce ve nitelikte ve kişilikte oluyorlarsa davranışlarında ve icraatlarında onu temsil edecek güç olarak dışarıya aksetmesi lazım; etmiyor. İşte, efendim, diyorsunuz ki: “Tunceli’de seçimi alacağız.” “Buyurun, yatırım yapın.” diyorum. Vallahi billahi Tunceli’ye doğru dürüst yatırım yapın. İşte, bir Pertek Köprüsü’nü yapın, efendim, Pülümür yolunu asfaltlayın. Ondan sonra, o yolu sağlayın, siz o zaman oy alırsınız. Ama siz hiçbir şey yapmadan, köylere doğru dürüst yatırım yapmadan, köy içme sularını getirmeden, köy yollarını asfaltlamadan… Böyle bir şey olmaz ki.

Şimdi, Maliye Bakanınız diyor ki “Bütçemiz fazla verdi.” Beyler, gidin… Ya, ben anlamıyorum, size hiç şikâyet gelmiyor mu? Maliye Bakanı bütün ödemeleri kısmış. Bütün ödemeleri kısmış yalnız personel ödemesi dışında. Başka bir şey yapmıyor. Yani, devletin en hayati ödemelerini yapmıyor. Vergi incelemesi yapılmıyor. Vergi incelemesi yüzde kaç? Yüzde 1 veya 2 seviyesinde. Denetim elemanlarının kadrosunun yüzde 65’i boş. Öte tarafta Devlet Denetleme Kurulu, Abdullah Gül Beyefendi tutuyor, efendim, muhalif olan sendikalara, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına denetim elemanı gönderiyor.

Şimdi, Ergenekon soruşturması dolayısıyla muhaliflerinizi mahkemeye çağırıyorsunuz, öyle tehdit ediyorsunuz. Muhalif olan iş adamları zaten kalmadı, mümkün değil. Çünkü, muhalefet gösterse derhâl Maliye müfettişlerini, hesap uzmanlarını başına sararsınız.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Yargı sürecine müdahale etme.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ondan sonra da Devlet Denetleme Kurulunu muhalif olan kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına gönderiyorsunuz. Yani, bu akılla nasıl bu devleti yönetebilirsiniz? Ben anlamıyorum. Yani benim gördüğüm kadarıyla kendisine güvenen iktidar adil davranır, tarafsız davranır, tenkidi kabul eder.

Şimdi, bir de birtakım gruplar çıkmış “Darbeye hayır.” Ya, nereden çıktı bu “Darbeye hayır.” arkadaşlar? Birisi çıkmış şişman göbeğiyle diyor ki, “Ben tankın üzerine çıkacağım.” diyor. Diyorum ki, ya, keşke… Yani kimse darbe istemez de, varsa darbe hepimiz karşı çıkalım. Darbeyi yapacak kimdir? Ordudur.

Peki, sayın milletvekilleri, böyle bir şey yokken bir memleket kendi ordusuna karşı saygısızlık yapabilecek, o orduyu kamuoyunda yıpratacak böyle davranışlar içinde olur mu? Birisi de çıkmış diyor ki: “Tankın üzerine çıkacağım.” E, niye Sincan’dan o tanklar yürüdüğü zaman üstüne çıkmadın? Böyle ucuz kahramanlıkları yapmayın ve böyle…

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – 12 Eylül’den sonra neredeydin?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben 12 Eylül’de geldim, buradaki yaptığım mücadelenin sonucunda buraya gelmişim.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Danışma Meclisi üyesiydin.

BAŞKAN – Sayın Kahya, lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – Bak, 82 Anayasası’na tek başına ret veren benim. Biraz keşke benden feyz alsanız, benim buradaki yaptığım konuşmalardan eğer biraz hisse alsanız bu memlekette bu duruma düşmezsiniz.

Şimdi, kendi oğlunu getiriyor, Çankaya Köşkü’nde haksız olarak atıyor. Ondan sonra çıkıyor -oraya en üstlerde birisini atıyor- “Tankın üstüne çıkacağım.” E, git, çık bakalım çıkabilirseniz. Bakın, bir memleket kendi ordusuna karşı bu kadar kötüleyici, kamuoyunda itibarını sarsıcı davranışlar içinde olamaz. Varsa darbe hepimiz karşı çıkalım. İktidarda sizsiniz. Var mı böyle bir şey? Yok. Ama iktidarın teşvikiyle “Darbeye hayır” mitingleri yapılıyor ve ondan sonra, sizden beslenenler, o besleme kişiler çıkıyor, “Efendim, ben tankın üzerine çıkıyorum.” diyor. Yahu varsa… Böyle bir şey olmaz beyler, bu devletin kurumlarını bu kadar yok edemezsiniz. Devletin yargı sistemi ortada.

Anayasa Mahkemesine bir dava açılmış. Anayasa Mahkemesi karar verir. Lehte verir, aleyhte verir; saygılıyız ama yalnız birtakım tabii ki müdahaleler de görülüyor. İşte, Tayyip Erdoğan dedi ki: “Bu kararı temmuzun sonuna doğru verir.” Eğer temmuzun sonunda, ağustosun başında verirse bu görünüyor ki, iktidarla bunların birtakım iletişimi olduğu ortaya çıkıyor. Bu da yargı bağımsızlığına yakışmaz. Yani, yargıyı bence serbest bırakmak lazım. “Yargı şu tarihte karar verir.” diyorsa ve hakikaten o tarihte karar verme durumuyla karşı karşıya kalınırsa o yargının verdiği karara, nasıl karar verirse versin, insanların herhâlde ister istemez bir şüphe duyma durumu olur. Yani, bunları sizler söylüyorsunuz ama maalesef bu sözlerin hangi anlama geldiğini ya kavramıyorsunuz veyahut da devletin kurumlarına hiçbir saygınız yok.

Şimdi, temmuzun sonuna doğru geliyoruz. Ne zaman tatile gireceğiz? Çıkın, deyin arkadaşlar, biz milletvekiliyiz. Yani, gidip kendi seçim bölgelerimizde gezmemiz lazım. İşte, dün oradaydık. Bir oraya gidiyorsun, halkla bir şeyin yok. İnsanlar aç, işsiz çok, memlekette hiçbir yatırım yok. Ondan sonra vatandaşlar… Kamunun doğru dürüst hiçbir hizmeti yok.

Şimdi, benim ilimde üniversite kurma kanunu çıktı, tamam, teşekkür ettik. E, kardeşim, daha bir bina yok, daha bir kamulaştırma yok, daha bir yurt binası yok. Peki nasıl olacak? Yurt binası bile yok. Ben kaç defadır burada diyorum ki: Ya şu yurt binasını yapın kardeşim. Bu öğrenciler nerede kalacak üniversiteyi açtığımız zaman? Hâlâ binası yok üniversitenin. Diyoruz ki: Kardeşim şurada hiç olmazsa devletin arazisi var, hemen bunu ihale edin. Yani kanun çıkararak, ben 81 ilde üniversite kurdum… Bu, boş bir palavradır. Önemli olan sen o üniversiteyi kur, onun binasını yap, öğretim görevlisini bul, yurdunu yap ve faaliyete geçir. Hiçbir şey yapmadan bilboardlarda resimlerle “Üniversiteniz hayırlı olsun.” Yani beyler, böyle, insanların gözünü boyamayın.

Çıkıyorsunuz burada diyorsunuz ki: ”750 milyon ton kömür dağıttık vatandaşa.” Yahu sen kömürü hangi kıstaslara göre dağıtıyorsun? Birisi bana mektup göndermiş, diyor ki: ”Bana geldiler, çeyrek altın verdiler, Kur’an üzerine yemin ettirdiler, önümüzdeki 2009 yılında oy verirsen…”

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Atma ya! Ayıp ayıp!

AHMET YENİ (Samsun) – Yalan, yalan!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ayıp değil, onu yapanlar ayıp yapıyor.

AHMET YENİ (Samsun) – İspat et!

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, ya ispatlarsak?

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Boş konuşuyorsun, boş!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın göreceğiz.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Çocuk gibi konuşuyorsun, çocuk!

KAMER GENÇ (Devamla) –2009 mahallî seçimlerinde eğer altın dağıtmadınızsa, eğer paket dağıtmadınızsa ben gelir burada sizi tebrik ederim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Dağıttılar, dağıttılar!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama dağıttınızsa -var ya, artık- siz benim dilimden kurtulamazsınız! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Yani o kömürleri, 750 milyon ton kömürü getirip de kendinize göre insanlara dağıtacağınıza, devlet yönetmenin kuralları var, objektif kurallar getireceksiniz. Dersiniz ki…

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Kaymakamlar dağıtıyor.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, kaymakamların büyük bir kısmı da sizin paralelinizde devam ediyor, sizin paralelinizde hareket ediyor.

ABDÜLHADİ KÂHYA (Hatay) – Devletin kurumlarına laf atma!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben diyorum ki: Kaymakamın takdir hakkına bırakmayın, müsteşarın, valinin takdir hakkına bırakmayın, objektif kıstaslar getirelim. Diyelim ki: Millî geliri veyahut da aylık geliri şu kıstastan aşağı olan insanlara kanunla verelim. Yani, sen getirip de “Benim yandaşımdı, bunlar seçimde bana oy verecek, Kur’an üzerine yemin ettireyim…” Böyle bir anlayışla olmaz.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Ayıp ayıp, çok ayıp!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ayıbı bunları yapanlar… Bunu söylemek ayıp değil, bunu yapanlar ayıp ediyorlar.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – İftira atıyorsun, iftira!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Ankara Belediye Başkanınızın… Ben diyorum ki: Devlet Denetleme Kurulu, Ankara, İstanbul ve İzmit Belediyelerini bir incelesin. Bunlar ağaç parası ne kadar vermişler, çiçek parası ne kadar vermişler? Bu paralarla ne kadar ağaç gelmiş, nereye gitmiş, nasıl? Bunları bir denetleyin. Niye denetlemiyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) - Siz Başbakan olunca denetlersiniz.

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, tabii, aslında Başbakan olmamam için bir sebep yok da ama…

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Kaç oyla geldin?

KAMER GENÇ (Devamla) – Sizin Başbakanınız da gelse siz de gelseniz, çıkalım kamuoyunun karşısına, gelin tartışalım, yaptığınız keyfîlikleri, yaptığınız soygunları. Bir TOKİ… Şimdi, bir kanun getirmiş, TOKİ’yi çıkaracaksınız. Bu TOKİ devletin en güzel, en lüks arazilerini bedava alıyor, devletin her türlü ihalesine giriyor, alıyor orada ihaleleri. Denetime tabi değil. Kim denetliyor bunu? Getiriyor, tamamen devletin -şimdi, bir kanun getiriyorsunuz- kültür varlıklarını tanımayacak, Kıyı Kanunu’nu tanımayacak. E, ne yapacak? TOKİ -kimmiş? Başkanı Tayyip Erdoğan’ın arkadaşıymış- devletin bütün kaynaklarını buna verelim. Böyle bir anlayış olmaz sayın milletvekilleri.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Devletin kurumlarına laf atmayın.

KAMER GENÇ (Devamla) – Dolayısıyla, bu devleti yönetemez duruma düştünüz. Erken seçim kararını da alırsanız şimdiden alalım, tatile gidelim. Yeni bir Meclis, yeni bir hükûmetle, belki bu Meclis daha iyi yönetilir. Hakikaten, Türkiye'de sıkıntı çok büyük, insanlar büyük sıkıntı içinde. Buna bir an önce karar verirseniz daha iyi olur.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Grup önerisinin lehinde Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ  grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, Danışma Kurulu bugün toplanmış bulunmakta, ancak siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, ülkemiz için ve ülkemizin hayrına olabilecek daha öncelikli, nitelikli ve birtakım önemli kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi adına bu grup önerisini getirmek durumunda kaldık.

Özellikle -az önce okundu zaten- ana muhalefet partisinin Ulaştırma Bakanımız hakkında vermiş olduğu gensoru önergesi ve yine biraz önce okunan 254 ve 256 esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin de niteliği gereği bugün görüşmeleri yapılacak olan depremle ilgili araştırma önergeleriyle birleştirilmesi durumu hasıl olmuş. Yine, ülkemizin ve milletimizin acil beklediği birtakım kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi adına bu grup önerisini getirmek durumunda kaldık. Bu grup önerisini de inşallah, birazdan görüşüp gündemdeki işlemler yerini alacaktır.

Değerli arkadaşlar, aslında ben birtakım konulara girmek istemiyordum ama maalesef az önceki konuşmacımız her kürsüye çıktığında ağzına geleni -belki kulağı da duymadan- yüce heyetinizi ve aynı zamanda milletimizi yanlış yönlendirerek, sevk ederek birtakım yanlış ve gerçek dışı beyanlarda bulunmuştur. Kendisi Tunceli’ye özellikle, yapılmış olan yolların yüzde 5’i dahi geçmediğini, Tunceli’ye hiçbir şeyin yapılmadığını, memlekete hiçbir şeyin yapılmadığını ifade etmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Gelin, görün kardeşim.

AHMET AYDIN (Devamla) - Ben bu kürsüden sormak istiyorum: Biz beş yıldır buradayız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Altı yıldır…

AHMET AYDIN (Devamla) - Siz, en az benim yaşım kadar burada bulundunuz, siz Tunceli’ye ne yaptınız? Ne verdiniz Tunceli’ye? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bakın bu bir gerçek, bütün ülke biliyor, bütün halkımız biliyor ve biz, gerçekten, iktidara geldiğimiz ilk günden beri Tunceli’yi, doğuyu, güneydoğuyu ayırt etmeden, bölgeler arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırmak adına nice mücadeleler verdik, nice çalışmalar yaptık. GAP, DAP, KOP bunların birer örnekleri.

Belki Tunceli hayal etse dahi, sizler, öyle zannediyorum ki çok Değerli Vekilim Tunceli’ye üniversite kurulacağını hayal dahi edemezdi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Allah, Allah!

AHMET AYDIN (Devamla) - Evet, kuruldu, dün kuruldu. Bugün, böyle hemen boya küpü değil ki, daldırıp bitiresiniz, bir anda bütün her şeyi halledesiniz, yurdunu bilmem şeyini.

Bu Hükûmet eğer bunu yapmışsa, ileri zamanlarda, emin olun, o gerekli fiziki mekânları da sağlayacaktır.

Yine, aynı şekilde, değerli arkadaşlar, ülkemiz bizden çok şey bekliyor, bizden icraat bekliyor, bizden iş bekliyor, hizmet bekliyor ve biz bu temmuzun sıcağında -belki tatilde olmak bizim de hakkımızdı, sizden çok belki bizim de hakkımızdı- bu kadar yoğunlukta, yorgunlukta Meclisi kapatmadık, çünkü milletimiz bizden çok hizmet bekliyor ve acil çıkması gereken kanunlar, acil çıkması gereken tasarı, teklif ve görüşülmesi gereken birtakım önergeler olduğu için. Yine bir kez daha sormak istiyorum bu Değerli Milletvekilimize: Ya, siz, bu kadar fakir fukaraya niye karşısınız? Yazık değil mi? Şunu sormak istiyorum: Bu fakir fukarayı biz mi fakirleştirdik, bu kadar insanı?

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Demagoji yapma.

AHMET AYDIN (Devamla) –Biz göreve geldiğimizde 16 milyon kişi yoksulluk sınırında yaşıyordu, biz bunu 12 milyona düşürdük.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Milleti dilenci yapmayın.

AHMET AYDIN (Devamla) -  Bizim yapmış olduğumuz, sizlerin fakirleştirmiş olduğu bu halka kışın soğukta donmaması için kömür dağıttık ve bunu yaparken de bizler yapmadık, valilikler ve kaymakamlıklar aracılığıyla yaptık, şahsımız yapmadı.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Babanın kömürünü mü dağıttın?

AHMET AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, lütfen, şöyle, iki elimizin arasına başımızı koyalım, düşünelim. 2000 öncesini, bugünü düşünelim, Tuncelili de düşünsün, Adıyamanlısı da düşünsün, İstanbullusu, İzmirlisi, herkes düşünsün, hepimiz düşünelim. Türkiye 2002’de ne durumdaydı? Devletin memurunun maaşını ödeyemeyecek durumdaydı.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yok canım, o kadar da değil ya!

AHMET AYDIN (Devamla) – Bu kadar badireler, bu kadar sıkıntılar atlattık ve Türkiye, 2001’de dünyanın en çok küçülen ülkesiydi, yüzde eksi 10’lardaydı.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Siz matematik bilmiyorsunuz!

AHMET AYDIN (Devamla) – Şu anda istikrarla büyüyen, yirmi beş çeyrektir büyüyen bir ülke var. Millî gelirini ikiye katlamış, yakın zamanda üçe katlayacak olan bir ülke var…

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Borcu kaç para?

AHMET AYDIN (Devamla) – …ve inşallah, halkımızın duası ve desteği devam ettiği müddetçe biz daha çok büyük işler yapacağız, daha büyük icraatlar yapacağız.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Vatandaş aç, aç! Vatandaş yoksul!

AHMET AYDIN (Devamla) – Bizi izlemeye devam edin diyor, sizlere sevgiler ve saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup önerisinin…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Konuşmacı dedi ki: “Benim yaşım kadar burada bulundunuz, Tunceli’ye ne yaptınız?” bir.

“Üniversite kurmayı siz hayal bile edemezdiniz.”

Bir de “Siz niye fakir fukaraya karşısınız?” dedi. Müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Arkadaşlar, her konuşan milletvekilinin sözünü ancak…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama efendim, açıkça…

BAŞKAN - Milletvekilleri burada, bir araya gelirsiniz, konuşursunuz, söylersiniz sözlerinizi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, kendi ilime bir şey yapmadığımı söylüyor, benim politik kaderimle oynuyor.

BAŞKAN – Sayın Genç, burada bir şey yok.

Grup önerisinin aleyhinde Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli.

Sayın İçli, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, iki dakika verin.

BAŞKAN – Sayın Genç, beraberce konuşun efendim, buradasınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ama, yani, kendi politik kaderimle oynuyor.

BAŞKAN – Sayın Aydın, konuşabilirsiniz.

Sayın İçli buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim isterseniz oylayın. Bakın, dedi ki: “Tunceli’ye ne yaptın?”

BAŞKAN – Hayır, oylamayı gerektirecek bir şey yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben ısrar ediyorum.

BAŞKAN – Sayın İçli, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, geleyim mi?

BAŞKAN – Hayır, hayır; Sayın İçli’yi çağırıyorum, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O zaman ısrar ediyorum.

BAŞKAN – Sayın İçli…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben sataşma olduğunda ısrar ediyorum. O zaman siz oylayın, yani sataşma olmadığını oylayın, ben ondan sonra vazgeçeyim, çünkü İç Tüzük böyle. Sataşmada ısrar ederse oylamak zorundasınız.

BAŞKAN – Sayın Genç, burada herhangi bir sataşma yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim ben ısrar ediyorum.

BAŞKAN – Sataşma olursa, sizin yaptığınız konuşmayla ilgili olarak Meclisi her gün yirmi dört saat çalıştırmamız lazım.

Sayın İçli…

KAMER GENÇ (Tunceli) – O sizin takdiriniz değil!

Arkadaş dedi ki “Sen Tunceli’ye ne yaptın?”, ondan sonra “Niye fakir fukaraya karşısın?” İki dakika verin, ben buna cevap vereyim. Israr ediyorum.

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Sayın Genç sataşma olduğunu iddia ediyor, ben sataşma görmüyorum burada. Sataşma olup olmadığını oylarınıza sunuyorum: Sataşma var diyenler… Sataşma yok diyenler… Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın İçli, buyurun efendim.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; AKP grup önerisinin aleyhinde görüşlerimi belirtmek için söz aldım. Demokratik Sol Parti ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, on beş gün önce AKP Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin bir aylık çalışma esaslarını belirleyen bir grup önerisi getirdi ve biraz evvel AKP adına konuşan milletvekili arkadaşımız AKP’li milletvekillerinin tatili hak ettiğini ama millet yararı gerektirdiği için Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalıştırıldığını söyledi.

İç Tüzük’ümüze göre 1 Temmuzda Türkiye Büyük Millet Meclisi tatile girer. Ancak AKP öylesine önemli ve acil kanun teklif ve tasarılarını Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmeyi düşünmüş ki 1 Temmuzda tatile girmedik ve AKP grup önerisiyle bir aylık çalışma takvimini de belirledik. Güzel ama AKP kendiyle çelişiyor. Bir hafta önce yeniden bir AKP grup önerisi geldi. Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirdiği çok acil, çok önemli kanunları geriye atan yeni bir grup önerisiyle karşımıza geldi. Şimdi de yine kendilerince çok önemli kanunları, acil, önemli, Türkiye’nin olmazsa olmazı gibi gördükleri kanun tasarı ve tekliflerini Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne grup önerisi olarak getiriyorlar. Bunlar ne? Uyuşmazlık Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili yasayı getiriyorlar, Yükseköğrenim Kanunu’yla ilgili bir yasa getiriyorlar. Kamu İhale Kurumuyla ilgili ve Atatürk Orman Çiftliğiyle -ki bugünlerde Orta Doğu Teknik Üniversitesi Rektörü ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı arasında bu imarla ilgili çok şiddetli tartışmaların olduğu bir dönemde ve özellikle Atatürk Orman Çiftliği arazisinde ruhsatsız yapıların olduğu iddialarının havalarda uçuştuğu bir dönemde- ilgili bir kanun tasarısı geliyor ve Denizcilik Müsteşarlığının kuruluş ve teşkilatıyla ilgili kanun tasarısı geliyor.

Değerli arkadaşlarım, 22 Temmuz 2008, bir yıl oldu. Bir yıldır AKP’nin Türkiye Büyük Millet Meclisini çalıştırma şeklini kabul etmemiz mümkün değil. Burada bir ciddiyetsizlik var, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok saygıdeğer milletvekillerine karşı bir haksızlık var. Bunu lütfen kabul edelim.

Burası, Türkiye Büyük Millet Meclisi, yapboz tahtası değildir. Görüştüğümüz olaylar ciddiyetsiz olaylar değildir, inanıyorum ki bu kanunlar da çok çok önemli. Ama herkes biliyor ki AKP’nin grup toplantısından sızan bilgilere göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalıştırılması, öyle çok çok halkın gündeminde olan çok önemli kanunların görüşülmesiyle ilgili değil. Anayasa Mahkemesinde beklemekte olan bir davanın sonuçları hakkında ne şekilde tavır alınacağına dair bir yaklaşımın sonucu olduğu yazıldı, çizildi. Bir kere bu konunun altını çizelim.

Burası yapboz tahtası değildir. Milletvekilleri önüne gelen kanunları ciddi olarak incelemek durumundadır. En alttaki kanunu getiriyorsunuz ikinci sıraya, geçen hafta birinci sıraya getirdiğinizi dokuzuncu sıraya kaydırıyorsunuz. O zaman, kusura bakmayın, AKP grup başkan vekilleri iyi çalışmıyorlar, Hükûmeti ve Sayın Başbakanı da yanlış bilgilendiriyorlar. Bu, yorumun biri.

Yorumun ikincisi: AKP İktidarının Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerinde ciddi anlamda bir tahakküm kurduğunu görüyorsunuz. Bunu kabul etmek mümkün değil. Bunu öncelikle belirteyim.

Değerli arkadaşlarım, AKP grup önerisinin içerisinde Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım hakkında verilen gensorunun görüşülmesi, öncelikle öne alınması isteniyor, sonra da Meclis araştırma önergesi, depremle ilgili ki, iki tanesinin ne olduğunu, yorum suretiyle depremle ilgili olduğunu çıkartıyorum.

Değerli arkadaşlar, deprem çok önemli bir konu. Araştırma önergesi veren arkadaşlara haksızlık etmek istemiyorum ama ülkemiz bir aydır rejimle ilgili ciddi konuları konuşuyor. Darbe günlükleri yazılıyor, çiziliyor, bir terör örgütünün olduğu söyleniyor. Daha öğrenemedik, iddianame açıklanmadı. Gazetelerin, kimi medyanın hem savcı hem yargıç olduğu ve hüküm kestiği bir dönemi yaşıyoruz. Emekli generallerimizin –ki, Jandarma Genel Komutanlığı yapmış, ordu komutanlığı yapmış generallerimizin- bazı generaller ile bilim insanlarının bu terör örgütünün mensubu olduğuna dair gazetelerde tefrikalar yayınlanıyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde, bildiğim kadarıyla, muhalefet partisi milletvekillerinin vermiş bulunduğu Meclis soruşturması ve Meclis araştırması önergeleri var. Eğer gerçekten bu temmuz sıcağında Türkiye Büyük Millet Meclisi tatile girmesi gerekirken çalışıyorsa, rejimle ilgili bu iddiaların araştırılması ve soruşturulması gerekmez mi? İddia sahiplerinin, o gazetelere sızan doğruluğu veyahut yanlışlığı, konuşulan konuların tartışılması gerekmez mi? Ben de birçok kez, birçok yerde konuştum, özellikle de sizin huzurunuzda. Daha o Kuddusi Okkır tutukluyken insan hakları ihlalinin olduğunu burada söyledim, iki kez burada görüştüm ve bir kez de Sayın Adalet Bakanımız buradaydı, onun huzurunda ifade ettim, dedim ki: Anayasa ihlalleri söz konusu. Neyle suçlandıklarını bilmeyen insanların on üç aydır hücrede kaldıklarını söyledim, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini söyledim, hürriyet ve güvenlik hakkıyla ilgili hükümlerin ihlal edildiğini söyledim. Ben o adamları, o insanları tanımam ama ben, Anayasa’nın hükümlerine, hukukun üstünlüğüne inandığım için, kim olursa olsun, Türkiye’de bu tür aykırılıklara karşı, hukuk devleti olduğunu iddia ettiğimiz ülkemizdeki bu aykırılıklara karşı herkesin sesinin çıkması gerektiğini söyledim. Biz bunlara, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuya el koymazsak gazetelerdeki kimi köşe yazarları buna el koyuyorlar. Yarın bir gün, onlar için yapılan ithamlar yarın bir gün sizler ve bizler için yapılacak. Burada bizim görevimiz hukukun üstünlüğünü savunmaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi değişecekse Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine rejimle ilgili, demokrasimizle ilgili, çarpıklıklarla ilgili konuların getirilmesi ve bütün samimiyetle burada görüşülmesi gerekir. Bunlardan imtina etmekle, değerli arkadaşlarım, bir yere varmak mümkün değil.

Şimdi AKP’li arkadaşlarımız çıkıyorlar “Bizim İktidarımızda şöyle yapıldı, böyle yapıldı.” diyorlar, haklılar, insan kendi cephesinden öyle bakar. Çocuklarımıza hikâye, masal kitapları okurduk Pamuk Prenses diye. Bilirsiniz, orada bir anne kraliçe vardır, aynanın karşısına her sabah geçer “Ayna ayna, söyle, benden güzel biri var mı” der. Değerli AKP’li arkadaşlar, kendi aynanıza bakar konuşursanız o ayna size hep öyle yalan söyler, sizin hep öyle güzel olduğunuzu söyler. Ama gerçekler öyle değil, gerçekler öyle değil, sizin kendi aynanızın söylediği gibi değil. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Gidin köye, görün. Köyde tahıl… Çiftçinin ne durumda olduğunu görün. Gidin işçinin hâlini görün. Bugünkü gazetelerde, yandaş medyada bile yazıyor, bugün bazı bankaların hangi konularda, ekonomik anlamda ne gibi şeylerle Türkiye’nin karşı karşıya kaldığını söylüyor. Emeklinin durumunu gidin görün.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Gecelik faiz yüzde 2.000’lerdeydi!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Mutfak yanıyor, mutfak yanıyor. Gerçekleri saptırmakla bir yere varamazsınız. Doğrudur, 2001’de ciddi bir kriz yaşamıştır ülkemiz, ekonomik anlamda küçülmüştür ama bunun arkasındaki nedenlerin ne olduğunu geçmişteki bazı siyasetçilerin o Pamuk Prenses’teki kraliçenin aynaya gittiği gibi “Ayna ayna, güzel ayna, söyle bakayım benden başka kim güzel” dediği için Türkiye 2001’de o noktaya gelmiştir ve aranızdaki birçok insan o tarihte o hükûmetlerin bakanlığını yapmıştır, milletvekilliğini yapmıştır. O zaman da o aranızdaki arkadaşlarınız, adı Doğru Yol Partisiyken, Anavatanken, Refah Partisiyken bu sıralarda o sıfatlarla oturmuşlardır.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Geçmişi bırak, geleceğe bak.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Evet, iki büyük depremden sonra Türkiye böyle bir krizle karşılaşmıştır ve onu nasıl giderebileceğimizi de o tarihteki Parlamento, 21’inci Dönem Parlamentosu tedbirlerini almıştır. Şimdi, gerçekleri başka türlü… Her şeyi başka türlü anlatabilirsiniz, konuşabilirsiniz ama gerçekleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Biz köye gidiyoruz. Ben köyden daha yeni geldim, sabahleyin geldim.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Masal anlatıyorsun masal.

BAŞKAN – Sayın İçli, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Peki Sayın Başkanım.

Yani sadece Türkiye'nin ekonomik meselelerini, mutfağın yangınını, esnafın, çiftçinin, memurun, emeklinin hâlini konuşmak gerekiyor ama onun ötesinde değerli arkadaşlar -dün mü evvelki gün mü veya Cuma günü-  Türkiye'nin Avrupa Birliği süreciyle ilgili Türkiye’ye ciddi anlamda tavır koyan bir karar aldı Fransa Parlamentosu. Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosunun bunu konuşması lazım, bizim gündemimizin bu olması lazım.

Bakın, Kıbrıs, 20 Temmuz, 34’üncü yılı şey yapıldı. Demin Demokratik Sol Partili milletvekili arkadaşım -Kıbrıs’a gitmişti Sayın Genel Başkanla birlikte- beş dakikada ülkenin neyle karşı karşıya kaldığını anlatmak istedi.

Bakın, Kıbrıs ciddi bir sorundur. Bu Parlamento birden fazla dönem Kıbrıs konusunda oy birliğiyle karar almıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde bu olması gerekir.

Bakın, Irak, İran… Etrafımız yangın yeri gibi. Temaslar var.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Biz eğer milletvekiliysek bundan sonra gelecek kuşakları koruyan tedbirleri konuşmamız lazım diyorum, hepinize saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İçli.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Duydum Sayın Genç.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

Bu kısımda yer alan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, 9 Ocak 2007 tarihinde Bağdat’ta düşen ve Türk işçilerinin yaşamlarını yitirmesiyle sonuçlanan kazaya neden olan yabancı bir şirkete ait uçağın gerekli güvenlik önlemleri almamasına ve yeterli mali mesuliyet sigortası sağlamamasına rağmen uçuşuna izin veren sorumluları himaye ederek sağlıklı soruşturma yürütülmesine engel olduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkında Anayasa’nın 99’uncu, İç Tüzük’ün 106’ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin (11/4) esas numaralı önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.

VII.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, 9 Ocak 2007 tarihinde Bağdat’ta Düşen ve Türk İşçilerinin Yaşamlarını Yitirmesiyle Sonuçlanan Kazaya Neden Olan Yabancı Bir Şirkete Ait Uçağın Gerekli Güvenlik Önlemleri Almamasına ve Yeterli Mali Mesuliyet Sigortası Sağlamamasına Rağmen Uçuşuna İzin Veren Sorumluları Himaye Ederek Sağlıklı Soruşturma Yürütülmesine Engel Olduğu İddiasıyla Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım Hakkında Gensoru Açılmasına İlişkin Önergesi (11/4)

BAŞKAN – Sayın Hükûmet? Burada.

Önerge daha önce bastırılıp 18/7/2008 Cuma günü dağıtıldığı ve Genel Kurulun bugünkü birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre, bu görüşmede önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Önerge sahipleri adına Tacidar Seyhan Adana Milletvekili; gruplar adına Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili, Fatma Kurtulan, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Van Milletvekili, Mehmet Şandır, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili, Avni Doğan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili ve Hükûmet adına Binali Yıldırım Ulaştırma Bakanı.

Bütün konuşmacı arkadaşlarımızın, sayın hatiplerimizin, lütfen, sürelerine riayet etmelerini tekrar istirham ediyorum.

İlk söz, Sayın Tacidar Seyhan’a aittir.

Sayın Seyhan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu meseleye bakarken bir kaza öncesi ve bir de kaza sonrası olarak iki ayrı değerlendirme yapmak istiyorum.

Birincisi, değerli arkadaşlar, kaza öncesi bu uçağın mevcut durumu nedir, buna doğru bakmak, doğru okumak lazım. İlgili uçak Moldova Hükûmetinin hava yollarına da uçuş yapan bir uçaktır.

Değerli arkadaşlar, bir hava yolunun bir başka ülkede “charter seferi” gibi yolcu alıp yine kendi ülkesi dışında uçuş yapmasına yedinci hak olarak bakılır, yedinci uçuş hakkıdır bu, kendi sınırları dışında olan bir ülkeden alıp bir başka ülkeye götürmesi. Bu hak çok özel koşullarda verilir müsteşar tarafından, ilgili sivil havacılık genel müdürlüğü tarafından. Bir kere ne olmuştur ki Türkiye böyle bir hakkı vermiş? Önemli olan mesele budur ve bunu yaparken uçak ana base’den, yani ait olduğu yerden kalkar, gelir, yolcusunu alır ve ilgili ülkeye götürür. Bunların ikisi de olmamıştır değerli arkadaşlar. Birincisi, sel savaş hâli, deprem gibi bir şey yokken yedinci hak verilmiştir. Bunu yapan kim? Hangi yetkili yaptı? Sorumluluk kimde? Belli değil. Ve ikinci, ana base’den kalkış yapmış mıdır? Hayır, kalkış yapmamıştır. Nereden kalkış yaptı? Adana Havalimanından.

Değerli arkadaşlar, bu uçak Adana Havalimanını tıpkı kendi devlet hava yolları meydanları işletmesinin sorumluluğu  çerçevesindeyken üç ay kullanmıştır, üç ay orada bekleyen bir uçak kalkmıştır. Bu nasıl charter seferi? Böyle bir şey olabilir mi değerli arkadaşlar? Mali sorumluluk sigortasının olmadığı açığa çıkmıştır. Bunun dışında, mali sorumluluk sigortası dışında değerli arkadaşlar, savaş hâlinde bir ülkeye uçarsanız eğer, savaş hâli, savaş riski mali mesuliyet sigortasını da yaptırmak zorundasınız. Sayın Bakan, bu da yok. Bu da yok değerli arkadaşlarım. Kaldı ki ilgili uçağı kiralayacağınız zaman bu uçağın bir ticari sefer yapan uçak olması şart, yani bir ticari hava yoluna ait olması şart. Şirkete bakıyorsunuz, sorumluluk sahibi şirketin bir ticari hava yolu taşımacılığında faaliyet gösteren bir şirket olmadığını görüyorsunuz.

Sayın Bakan, eğer ticari hava yolu şirketi taşımacılık yapmıyorsa, bu uçak Adana’dan kalkarken nasıl bilet kesebiliyor yolcuya? Siz kargo taşımacılığı yapan bir şirkete Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımızı bindirdiniz ama o şirket nasıl bilet keserek ticari hava yolu taşımacılığına başladı? Burada sorumluluğunuz, burada mesuliyetiniz yok mu Sayın Bakan? Kaldı ki ben size iki kez soru önergesi verdim. Değerli arkadaşlar, bir buçuk yıl oldu, ne Bakanın ağzından kazanın nasıl olduğuyla ilgili ne teknik raporla ilgili bir açıklama duymadınız. Nasıl yapar Bakan açıklamayı? Bir soru gelirse. Peki, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin milletvekilinin sorusuna niye cevap vermiyorsunuz Sayın Bakan? Ben size iki defa “Karakutunun sonuçları ne oldu?” diye soru önergesi verdim, lütfedip cevaplamadınız.

Gelen teknik kaza raporuna bakıyorum şimdi. Kaza raporunda diyor ki… İki önemli şey vardır arkadaşlar uçakta, karakutunun genel çerçevesi budur. Biri, cockpit voice recorder, yani kokpitteki sesleri kaydeden cihaz. Burada telsiz konuşmalarını da kaydeder, dışarıdan yapılan görüşmeleri de kaydeder. Bu cihazın teknik durumu neymiş biliyor musunuz arkadaşlar? Gelen raporda diyor ki: “Bu cihaz kalkış anında arızalıydı.” Böyle bir şey olabilir mi? Sayın Bakan bunun sorumlusu kim? Siz, ticari işletme hakkı olmayan şirketin buradan bilet kesmesine izin verdiniz, cockpit voice recorder’ı arızalı bir uçağın kalkmasına izin verdiniz, devlet hava meydanlarını üç ay sürede bu uçağın kullanmasına izin verdiniz, ana base’den kalkmayan bir uçağın taşımacılık yapmasına izin verdiniz. Savaş hâli sigortası, mali mesuliyet sigortasının olup olmamasını umursamadınız, okunmayan bir sigorta belgesine izin verdiniz. Nasıl sessiz kalacağız? Sorumluluğunuzu kime karşı yönlendireceksiniz, hangi safhada duyarlı olacaksınız? Bunları neden kamuoyuyla paylaşmadınız değerli arkadaşlar?

Uçak nasıl düştü, belli değil. Sorumluları kim, belli değil. Bin dolar sigorta yapılmış. İnsan hayatının değeri bin dolar. Dünyanın her yerinde 250 bin SDR’lik bir değer varken Türkiye’de bin dolar sigorta yapılmış, okunmayan bir poliçe yollanmış. Neye göre izin verdiniz Sayın Bakan? Biz insan hayatının değeri bin dolar mı diyeceğiz? O insanların ailesine ne diyeceğiz? Sayın Bakan, bekleyen uçağa üç ay uçuş izni mi verdi diyeceğiz? Türkiye’de faili meçhul cinayetler de var, bunu da ondan sayın mı diyeceğiz? Bin dolar sizin nerenize mi yetmiyor diyeceğiz? Oradaki işçilere, emekçilere biz ne diyeceğiz değerli arkadaşlarım? Bizim sorumluluk duygumuz Türkiye sınırları içinde uçan uçakla alakalı mı diyeceğiz?

Sayın Bakan her açıklamasında diyor ki: “Uçak Moldova’nın. Düştüğü ülke de Irak.” Ee, Türkiye’de Türk Hava Yolları dışında uçan insanların can güvenliği yok mu? Dışişleri Bakanlığımızın, değerli arkadaşlar… Hani hep konuşuluyor, her yeri BBG evi gibi gözetliyoruz diye.

Sayın Yıldırım, sizinle de böyle bir uçakta uçmuştuk Fas’ta. Fermuarla kapatıyordunuz bagaj kapısını değil mi? Lastik önünüzde değişti. Ama orası Fes kentiydi, burası yönünü Avrupa’ya dönmüş Türkiye Cumhuriyeti. Burada bunların olmaması lazım.

Biz uçarken pilot kabini patır patır vuruyordu, kimse umursamıyordu. Burada da uçak camı kırılmış, valilikten yazı gelmiş emniyet müdürlüğüne. Bu uçaklar aylardır burada, camının çatladığı, kırıldığı belirtilerek -valiliğin yazısı diyor bunu, elimde- “uçuş güvenliği yoktur.” diye yazı yazıyor, biz uçmasına izin veriyoruz. Kaza oluyor, bin dolarlık poliçe kesen uçaklara 250 bin dolardan poliçe kesmeye çalışıyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Hangi vicdanla karşılayacağız bunu değerli arkadaşlarım? Bu nasıl ülke? Neresinden tutacağım bilmiyorum. Bir de neden… “Ee efendim, yabancı ülkede düşmüş.” Arkadaşlar, bakın, bu üs, uçağın 200 metre yakınına düştüğü üs dünyanın en iyi korunan üssü, en iyi izlenen üssü. Kameralar, 5 mil öteden uçağı alıyor, inene kadar her konumunu kaydediyor. Sayın Bakan biliyor, bize söylemiyorsa vay halimize! Bilmiyorsa zaten vay gele ülkenin hâline! Ve orada AWACS’lar, insansız uçaklar saniyede 300 kare fotoğraf alıyor. Nerede bizim Dışişleri Bakanlığımız? O ABD üssünden o fotoğraflar ve kamera görüntülerini alabilecek siyasi irademiz yoksa bunun sorumluluğu ölen vatandaşlarda mı değerli arkadaşlar? Bir uçuş yapacağınız zaman, eğer yedinci hakkı kullanacaksa kiralayan şirketle uçağın sahibi şirket arasındaki sözleşmeyi Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün görüp onaylaması lazım. Siz orada sigorta hakkı olup olmadığını görmediniz mi? Ne yapacağız arkadaşlar, hangi yanından tutacağız? Neyi bekliyoruz biz Türkiye’de sorumluluk sahibi olabilmek için?

Değerli arkadaşlarım, neden düştü bilmiyoruz, sigorta neden yok bilmiyoruz, sorumluları kim bilmiyoruz; düştü mü, düşürüldü mü bilmiyoruz; kazanın sebebi belli değil, bu insanlar neden öldü belli değil. Bunun faili meçhul cinayetten ne farkı var Allah aşkına? Böyle bir kamu sorumluluğu, böyle bir devlet sorumluluğu olabilir mi? O da belirsiz, bu da belirsiz. Kazanın üzerinden bir buçuk yıl geçti. Bu süre yeterli değil diyorsa Sayın Bakan, havada infilak eden uzay mekiğini hatırlatırım. Bir parçanın kopup uzay mekiğini düşürme süresi on beş günde raporla sonuçlandırıldı değerli arkadaşlar, kaza sebebi. Ama biz içinde 35 kişinin, 36 kişinin gittiği uçağın teknolojinin en ileri döneminde neden düştüğü konusunda kamuoyuna bilgi veremiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Seyhan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Sorumlu kim arkadaşlar? Kazadan sonra Sayın Arıduru diyor ki: “Teknik sebepten düşmedi.” Sonra diyor ki: “Hava şartlarından düştü.” Aynı günlerde Bakan diyor ki: “Karakutu bulunmadan, cihazların incelemesi yapılmadan böyle şeyler söylemek spekülasyondur.”

Sayın Bakan, öyle düşünüyorsan Sayın Arıduru hakkında şimdiye kadar soruşturma açman lazımdı. Niye görevini yapmadın?

Ben böyle ülke görmedim arkadaşlar. Şimdi, acil servise biber gazı atılır, İçişleri Bakanı sorumluluk kabul etmez; her yıl yolsuzluk operasyonları yapılır, Enerji Bakanı sorumluluk kabul etmez; neyle suçlandığını bilmeden insanlar ölür, cezaevinden üç gün önce çıkar, Adalet Bakanı sorumluluk kabul etmez; çağ dışı film gösterimleri yapılır, Millî Eğitim Bakanı sorumluluk kabul etmez. Bunu da benim vicdanım kabul etmiyor değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Teşekkür edeyim mi Sayın Başkan?

BAŞKAN – Buyurun, teşekkür ediniz.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Eğer bu konuştuklarımdan sonra, Sayın Ulaştırma Bakanı da hızlı tren kazasından sonra, bu kadar duyarsızlıkla uçak kazasından sonra sorumluluk kabul etmiyorsa niye üşüdüğümü anladım. Bu kadar duyarsızlığı gördükçe ağustos ayında kanım donuyor arkadaşlar, kanım!

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına ilk konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu.

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Seyhan’ın konuşmasından sonra konuyu kısaca özetlemek isterim.

Birinci nokta şu: Şu soruyu bize sorabilirsiniz: “Acaba niçin gensoru önergesini vermek için şu ana kadar beklediniz?” Çünkü uçak 9 Ocak 2007’de düşüyor, şimdi 2008’deyiz.”

Değerli arkadaşlar, biz, Türkiye Cumhuriyeti’nde bakanlık yapan birisinin kullandığı söze, demeçlerine itibar etmek zorundayız. Uçak hemen düştükten sonra Sayın Bakan 11 Ocak’ta Anadolu Ajansına diyor ki: “Uçak sigortasını yapmadan uçamaz.” Uçağın sigortası var, kabul edersiniz. Sonra Sayın Bakan aynı açıklamasında şunu söylüyor: “Havacılıkta kurallar uluslararasıdır. Uluslar havacılıkta kendi isteklerine göre kural koyamazlar. Aksi hâlde büyük kargaşa olur.” Doğrudur, Sayın Bakanın bu söylemleri doğrudur. Ve yine Sayın Bakan, ölen Türk işçileriyle ilgili olarak da bu konuda ölenlerin yakınlarının haklarının korunması için Türk yetkililerin elinden geleni yapacağını da ifade ediyor.

Biz, Sayın Bakanın bu söylemlerinin doğru olduğunu kabul ettik. Peki, gerçekten de Sayın Bakanın söyledikleri doğru muydu? 11 Ocak 2007’de Yalova Milletvekilimiz Sayın Muharrem İnce, 16 Ocak 2007’de Tekirdağ Milletvekilimiz Sayın Mehmet Nuri Saygun, 22 Şubat 2007’de Malatya Milletvekilimiz Sayın Muharrem Kılıç ve en son 22 Şubat 2008’de Ankara Milletvekilimiz Sayın Nesrin Baytok, Sayın Bakana bu olayla ilgili soru soruyorlar “Nedir bu olay?” diye. Şimdi hangi aydayız? Temmuz 2008, hâlâ cevap yok. Ve en son Adıyaman Milletvekilimiz Sayın Şevket Köse, 11 Aralık 2007’de, 36’ncı Birleşimde Sayın Bakana şunu soruyor: “Adana’dan kalkıp Bağdat’ta düşen Moldova uçağının mali sorumluluk sigortası var mıydı? Sigortayı üstlenen şirketin adı ne? Uçağın karakutusu çözümlendi mi?” Sayın Bakan bu soruya “Ben yazılı cevap vereceğim.” diyor; 2007, 2008… Hâlâ yazılı cevap verecek!

Sayın Bakandan hayır gelmeyince ne yaptık? Bir milletvekili olarak Bilgi Edinme Yasası’na göre Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünden bilgi istedim: “Bu uçağın sigorta poliçesi var mı? Varsa bana bir örneğini gönderin.” Ne zaman? 26 Aralık 2007’de. 8 Ocak 2008’de, bakın, Bakanlık benim bu talebime ne söylüyor: “Söz konusu hava aracının Bakanlığımıza ibraz edilmiş sigorta poliçesi mevcuttur. Konuya ilişkin değerlendirmeler ve çalışmalar devam etmektedir. Sonuçlandığı anda ilgililere bilgi verilecektir.” Ne demek? Poliçe hem var hem yok; var ama senden gizliyoruz demek!

Ne yaptık? Bunun üzerine 23 Ocak 2008’de Başbakanlık Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kuruluna şikâyet ettim, bana bilgi verilmiyor diye. Düşünün ben bir milletvekiliyim, bana bilgi verilmiyor! 12 Şubat 2008’de Bilgi Değerlendirme Kurulu oy birliğiyle karar aldı, bunu vereceksin dedi. Bu poliçe madem “var” diyorsun, poliçeyi milletvekiline vereceksin. Ve değerli milletvekilleri, bana şöyle bir yazı geldi –yazı, hukuk müşavirliği tarafından imzalı- diyor ki: “Genel Müdürlüğümüz uhdesinde bulunan sigorta poliçesinin bir örneği ilişikte sunulmuştur.” Şu, sigorta poliçesi değerli arkadaşlar! Bunu buraya koyalım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, geliyorum başka bir noktaya: Sadece Ulaştırma Bakanlığına değil Hazine Müsteşarlığına da sordum, nedir arkadaş bu olay diye. Hazine Müsteşarlığı diyor ki: “Kesinlikle sigorta işlemlerinde uluslararası kurallar geçerlidir.” Dışişleri Bakanlığına gittim bizzat, Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile görüştüm ve onlardan da bilgi aldım, “Uluslararası kurallar geçerlidir.” diyor. Güzel. Mali mesuliyet dışında uçakların üçüncü şahıslar mali mesuliyet sigortası da olması lazım her bir uçak için. Çünkü uçak bir kentin üstüne de düşebilir, zarar verebilir, onun için de sigorta olması gerekiyor. Bununla ilgili bizim bir yasamız var, bir yönetmeliğimiz var ve Devlet Hava Meydanları İşletmesinin de bu tür İngilizce ve Türkçe yayımlanmış bu yönetmeliğin gereği olarak hangi uçak kaç kilo ise onun karşılığında da kaç milyon SDR -yaklaşık 2 YTL civarında- sigorta olması gerektiği burada yer alıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu uçağın üçüncü şahıslar mali mesuliyet sigortası olup olmadığını şu ana kadar öğrenebilmiş değilim. Sayın Bakana ilk sorum: Bu uçağın 80 milyon SDR’lik üçüncü şahıslar mali mesuliyet sigortası var mı yok mu? Varsa ben bunun poliçesini istiyorum. Bir milletvekili olarak istiyorum, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi bakın, gelelim size az önce gösterdiğim senede. Şu senedi, şu poliçeyi ben okuyamadım. Telefon açtım: Ya arkadaşlar, bana gönderdiniz ama ben bunu okuyamıyorum. “Bizdeki örneği de öyle.” dediler.  Sonra -dedim ya, bana belki başkasını gönderirler- araştırdım. Avukatların elindeki dosya da okunamıyor. Olay Danıştaya intikal ediyor bir şekilde. İlgili Danıştay kararını gittim buldum. Sayın Bakan soruşturma açmış Genel Müdür hakkında. Teftiş Kurulundan da birisi incelemiş, bunu “Soruşturulacak bir olay yoktur.” diye geçiştirmiş. Olay Danıştaya intikal ediyor. Danıştayın 11 Ocak 2008 tarihli 2008/55 sayılı kararı. Elinizi vicdanınıza koyup şunu lütfen rahatlıkla dinleyin: “Ön inceleme raporu eklerinde fotokopisine yer verilen poliçenin okunaklı olmaması nedeniyle sigortanın mahiyetinin ve ne kadar bir bedele ilişkin olduğunun saptanmasının olanaksız olduğunun görüldüğü; söz konusu poliçenin mali mesuliyet sigortasını karşılamaya yeterli olup olmadığı hususunun, poliçenin tüm unsurlarıyla okunabilecek bir örneğinin temin edilmesi suretiyle ciddi anlamda incelenmediği.”

Değerli milletvekilleri, biz Türkiye Cumhuriyet’inde yaşıyoruz. Biz bir hukuk devletinde yaşıyoruz. Siz, yargıya, bana gönderdiğiniz o okunmayan şu poliçeyi gönderiyorsunuz.

Geliyorum işin daha komik tarafına. Değerli milletvekilleri, olabilir ya ben okuyamam, Danıştay da okuyamayabilir, avukatlar da okuyamayabilir. Ee, bu ülkede bu tür belgeleri okuyacak resmî kurumlar var. Ben de sorumluluk hisseden bir vatandaş olarak Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarı Dairesine bunu 15 Temmuzda gönderdim, dedim ki: “Böyle bir olay var, ben bunu okuyamıyorum. Sizin teknik imkânlarınız daha iyi, bunu okur musunuz.” Emniyet Genel Müdürlüğünden şöyle bir rapor geldi bana, bu raporda aynen şöyle söylüyor değerli arkadaşlar: “İnceleme konusu belgenin faks fotokopisi olması ve faks cihazından kaynaklanan dijital kayıplar olması ve belge üzerindeki mevcut ibarelerin de küçük karakterler olması sebebiyle, isteminiz doğrultusunda, belge üzerindeki yazıların teknik imkânlar dâhilinde okunabilmesi mümkün olamamıştır.”

Değerli arkadaşlar, bu nasıl bir ülkedir, bu nasıl bir sistemdir, bu nasıl bir Bakanlıktır anlamak mümkün değil.

Şimdi, poliçe var diyorsunuz bana gönderiyorsunuz, poliçe okunmuyor. Bu poliçeyi bu ülkenin hâkimi okuyamıyor, avukatı okuyamıyor, yargıcı okuyamıyor, Emniyet Genel Müdürlüğü kriminoloji laboratuvarları okuyamıyor, bana gönderiyorlar, diyorlar ki: “Bu uçağın sigortası var, poliçesi var.” Bunu kim okuyor? Sadece Ulaştırma Bakanlığı okuyor. Neye göre okuyor? Belki, Ulaştırma Bakanlığı bu süre içinde bu belgenin aslını da getirtmiş olabilir, okunmuş olan belgesini de getirtmiş olabilir, ama değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri, her bir yolcu için, uluslararası standartlara göre, Türkiye’den kalkan bir uçağın, Türkiye’ye gelen bir uçağın yolcu başına 250 bin SDR sigorta yapması lazım. Kim söylüyor, uluslararası anlaşmalar söylüyor; kim söylüyor, Hazine Müsteşarlığı söylüyor; kim söylüyor, Dışişleri Bakanlığı söylüyor. Peki, değerli arkadaşlar, burada kaç lira? Düşen uçağın hava yolu şirketi diyor ki: “Biz kişi başına sigortayı bin dolara yaptık.” 250 bin SDR ve bin dolar. Kim izin veriyor buna? “Efendim, bu Moldova uçağı, Türkiye’de düşebilir, sigortası da düşük olabilir.” Arkadaşlar, burası adı sanı bilinmeyen bir Afrika ülkesi mi? O uluslararası anlaşmalara imza attığınız zaman hem yabancı uçakların hem Türk uçaklarının da aynı koşullara tabi olduğunu bizim bilmemiz lazım.

Şimdi, bakın arkadaşlar, size bir bilgi daha sunayım. Otobüsle seyahat ettiğiniz zaman kaza olursa, kaza sonucu sizin poliçeniz nedir biliyor musunuz? 125 bin YTL. Uçakla seyahat ediyorsunuz bin dolarlık bir poliçeyi getirip dayatıyorlar ve siz bunu kabul ediyorsunuz ve bu uçağın uçmasına izin veriyorsunuz. Bana söyler misiniz değerli arkadaşlar, hangi ciddi devlet yönetiminde böyle bir şey olabilir? Sayın Bakana teklif ediyorum ve soruyorum: Sayın Bakan, Türk Hava Yollarının sigortasını yolcu başına bin dolar yapın, buyurun, gönderin dünyanın herhangi bir ülkesine, kabul ederler mi, etmezler mi? Sizin uçağınızı o ülkenin sınırlarından içeri sokmazlar çünkü o ülkede insan haklarına saygı vardır, o ülkede hukukun üstünlüğü vardır, o ülkede kendi yurttaşına bin dolarlık poliçeyi kabul eden bakanların koltuklarında oturmaması kuralı vardır çünkü o ülkelerde ahlak vardır, namuslu davranmak vardır. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, değerli arkadaşlar, Sayın Bakan sakın buraya gelip şunu söylemesin: Efendim, bu uçak Moldova uçağı, sorumlu onlardır. Şimdi, Sayın Bakana soruyorum: Bu 28 Türk vatandaşı kim? Moldova vatandaşı mı?

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Ne alakası var?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - 28 tane Türk işçisi, arkasında kimse yok.

“Ne alakası var?” diye bir arkadaş soruyor.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Ben söyledim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - O insanlara saygı duy arkadaşım, ölen o işçilere saygı duy

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Duyuyoruz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ve sen nitelikliysen, yetenekliysen, dürüstsen bu Bakanın burada oturmaması lazım.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Dürüstüm.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Elini vicdanına koyacaksın, bu gensoruya “evet” diyeceksin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Demagoji yapma!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Evet, arkadaşlar, bakın, ben size sizin hoşlanacağınız bir şey daha söyleyeyim bu uçakla ilgili.

Değerli arkadaşlar, bu uçak Adana’dan kalkıyor. Adana’dan kalktığı için, polisler sürekli kontrol ediyorlar ve çok sık, bu uçakla ilgili arızalar çıkıyor.

Ali Uzun diye bir yurttaş, bir kamu görevlisi, Charter Büro Amiri bir rapor düzenliyor. Bu raporda “Uçakların pervaneli tabir edilen eski tip Rus uçakları olduğu görülmekte ve bize teknik arızadan dolayı yolcu iptali istemi geldiğinde nedenini soruyoruz ‘Niye yolcu iptali geldi?’ Ama siz kalkışı iptal ediyorsunuz.” Cevap veriyorlar: “Uçağın camı çatladı, gibi algılaması tuhaf olan nedenler beyan ettikleri müşahede edilmektedir.” Charter’dan sorumlu olan kişi söylüyor bunu, rapor yazıyor. Sonra: “Ayrıca, zaman zaman, yolculardan bazıları uçağa bindikten sonra münferit olarak uçuşunu iptal ettirmek istediklerinde ortada riskli bir durumun kalmaması açısından uçak içerisinde yapmış olduğumuz güvenlik kontrolü esnasında uçak içerisinin çok kötü bir durumda olduğu ve kargo malzemelerinin yolcularla birlikte aynı ortamda taşındığı görülmüştür.” Yani, Türk yurttaşına bilet kesiyorlar, biniyor fakat kendi isteğiyle uçaktan iniyor “Ben gitmem” diyor. Gidiyor polis görevlisi “Niye gitmiyorsun arkadaş?” Bu tabloyu görüyor.

Daha çarpıcı olan şu, değerli milletvekilleri: Yine, polis arkadaşımız “Ben her ne kadar teknik bir eleman değilsem de çünkü nihayetinde bu uçaklar yolcu taşımakta ve ülkemiz üzerinden kalkış almaktadır. Ortaya gelebilecek olumsuz bir hadise hem insan canına mal olacak hem de dünya kamuoyunda medyatik ve sansasyonel bir şekilde yansıyacaktır. Bunun da ülkemizin imajını sivil havacılık düzeyinde ve dünya kamuoyunda olumsuz etkileyeceği aşikârdır. Konunun bilinmesi açısından bilginize arz ederim.” diyor.

Evet, bu rapor Adana Valiliği tarafından ciddi görülüyor. Adana Valiliği bu raporu Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü ve Emniyet Genel Müdürlüğü de dâhil olmak üzere gönderiyor. Bunun üzerine Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bunu ciddiye alıyor ve diyor ki: “Gerekli incelemeleri, araştırmaları yapın.” İnceleme ve araştırmaları sonucu, biliyorsunuz uçak düştü.

Değerli arkadaşlar, şimdi önemli bir konuya daha değinmek isterim. Kimdir Sivil Havacılık Genel Müdürü? Nasıl bir insandır ki bu kadar olağanüstü bir koruma altına alınıyor Sayın Bakan tarafından ve Sayın Bakan göstermelik soruşturmalar yaparak olayı geçiştirmeye çalışıyor? Ben size bu Genel Müdürü kısaca anlatayım değerli arkadaşlar: Bu kişi Genel Müdür olmadan önce Adapazarı’nda görevliyken zimmet, dolandırıcılık, resmî evrakta sahtecilikten yargılanmış.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Normal!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bu hâldeyken Devlet Hava Meydanlarına Genel Müdür Yardımcısı olarak atanmak isteniyor.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Ayıp yahu!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Dönemin Cumhurbaşkanı diyor ki: ”Hayır, ben bunu Genel Müdür Yardımcısı olarak atamam.” Kararnamesini geri gönderiyor. Bunun üzerine Sayın Bakan bundan vazgeçemiyor bir türlü, diyor ki: “Arkadaş, ben seni Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüne Genel Müdür Yardımcısı tayin edeceğim.” Yine kararnameyi gönderiyor, kararname yine Sayın Sezer tarafından geri gönderiliyor. Bunun üzerine ne oluyor biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Bunun üzerine buraya bir yasa geliyor “Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünde Genel Müdür Yardımcısı Cumhurbaşkanının onayıyla atanır.” diye buraya bir yasa geliyor ve Sayın Sezer bu yasayı da veto ediyor. Şimdi “Bunun üzerine ne oluyor?” diyeceksiniz. Bunun üzerine Sayın Bakan bu Genel Müdürü, bu kişiyi, bürokratı, Genel Müdür Yardımcısı yapamadığı kişiyi Genel Müdürlüğe vekâleten atıyor, düşünün yani. Sonra ne oluyor? Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gelince ilk yaptığı işlerden birisi bu kişiyi asaleten Genel Müdür koltuğuna oturtuyor.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Bravo!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Şimdi bakın değerli arkadaşlar, bir iş adamı “Bu Genel Müdür benden 800 bin dolar rüşvet aldı.” diye açıklama yaptı “800 bin dolar rüşvet aldı.” diye. Daha önce geçmişini de size açıkladım. Şimdi alır, almaz bilmiyorum.

Sayın Bakanın bu iş adamıyla yaptığı bir telefon konuşması var, vaktim olmadığı için o bandı burada size dinletemiyorum. O konuşmada, bu sayın iş adamı, Sayın Bakana “Bu Genel Müdür benden rüşvet istedi. Ben üç kez hacca gittim, nasıl rüşvet veririm? Allah belasını versin, Allah cezasını versin.” diyor. Sayın Bakan da “Ali’ciğim, niye o kadar şey ediyorsun? Sen inanmış bir adamsın, bu kadar şey yapma. Gel, sana yeni bir şirket kuralım, bu işi de kapat.” diyor.

Şimdi Sayın Bakan, siz böyle bir görüşme yaptınız mı, yapmadınız mı? Ben bunu da öğrenmek isterim. (CHP sıralarından alkışlar) Ben ayrıca şunu da öğrenmek isterim: Sayın Bakan şunu gelip burada demeli, ben şu tepkiyi beklerdim o bandı dinlediğimde: “Kardeşim, ne demek rüşvet, öyle şey olur mu? Rüşvet yiyenin burnundan getiririm.” derdim, ben öyle beklerdim, Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanı. Ama, Sayın Bakan “Yapma öyle, karıştırma orayı.” diyor. “Sen gel yeni şirket kur.” Hatta, diyor ki “Yeni şirket kurmak çok pahalı, birkaç milyon dolar, ben bu yeni şirketi kuramam, üstelik yıllar alır.” “Ali’ciğim niye o kadar merak ediyorsun, gel yeni şirket kur, bir haftada bitiririz, bak yanımda Suat var.” diyor. Ha, Sayın Bakanım, o Suat kim, onu da burada söylerseniz memnun oluruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi değerli arkadaşlar, bu gensoruyu niye bu kadar geç verdik? İşte, bu belgeleri, bu bilgileri toplamak için. Çünkü, biz gensorunun ciddi bir iş olduğunu biliriz. Her bir satırını, her bir alanı tek tek inceledik ve uzun zamanımızı aldı. Sizler akşam evinize gideceksiniz, eşleriniz, çoluk çocuklarınız size soracak: “Baba, sen Türkiye Cumhuriyeti’nin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım tarafından koltuğu bin dolara sigorta edilmiş bir uçağa biner misin, binmez misin?” diyecek. “Binemem.” diyecek tabii “Doğru olmaz, 250 bin SDR olması lazım.” demesi lazım, diyecek tabii, doğal olarak. O zaman şu soruyla karşılaşacaksınız: “Peki, o Adana’daki 28 işçinin günahı neydi?”

Ben size daha garip bir şey anlatayım: Bir arkadaş –Türkiye Cumhuriyeti’nden bir hukuk adamı- Ukrayna’ya gidiyor, Dışişleri Bakanlığına diyor ki: “Ukrayna yetkilileriyle görüşeceğiz.” Ne yapılıyor biliyor musunuz oradaki Dışişleri Bakanlığında?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

“Size sadece tercüman veririz, başka bir şeye karışmayız.” diyor. Bana söyler misiniz arkadaşlar, böyle bir olay bir Amerika’da olsaydı Amerikan Büyükelçiliği kıyameti koparmaz mıydı? Bu uçağın karakutusu yok, karakutusu boş. Sayın Bakan, doğru, “Karakutusu olmadan bir yorum yapamayız.” demişti. Karakutusuyla ilgili rapor geldi, o rapor benim de elimde var. Sayın Bakandan istirham ediyorum, bu karakutuda neler var acaba? Hep beraber dinleriz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına ikinci konuşmacı, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Van Milletvekili Fatma Kurtulan.

Sayın Kurtulan, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA FATMA KURTULAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 9 Ocak 2007 tarihinde Bağdat’ta düşen ve Türk işçilerinin yaşamlarını yitirmesiyle sonuçlanan kazaya neden olan yabancı bir şirkete ait uçağın gerekli güvenlik önlemleri almamasına ve yeterli mali mesuliyet sigortası sağlamamasına rağmen uçuşuna izin veren sorumluları himaye ederek sağlıklı soruşturma yürütülmesine engel olduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım hakkında gensoru açılmasına ilişkin önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

09/01/2007 tarihinde Adana’dan yola çıkan ve Kulak İnşaat Firmasında çalışan işçileri taşıyan uçak, Bağdat Alasat Havaalanı’na 200 metre kala yere çakılmış ve kazada 33 kişi hayatını kaybetmişti. Bu acı olayda kazaya ilişkin ilk olarak dikkatimizi çeken husus söz konusu uçağın Antonov-26 tipi uçak olmasıydı. Çünkü bu tip uçaklar âdeta ölüme davetiye çıkarıyordu. Olaydan sonra açıklama yapan Ulaştırma Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdür Vekili Ali Arıduru, Türk işçileri taşıyan uçağın olumsuz hava koşullarından dolayı düşme ihtimalinin öne çıktığını bildirmişti. Oysa kazadan sonra  Türk Hava Yolları eski Başkanı Yusuf Bolayırlı yaptığı açıklamada Antonov-26 tipi uçakların eski teknoloji bir model olduğu, Boeing ve Airbus gibi uçaklarda bulunan donanımların bu uçakta bulunmadığını belirtmişti.

Bu hususların da söz konusu yetkililer tarafından bilinmemesi mümkün değildi. Ayrıca kaza meydana geldikten sonra bir gazetede çıkan haberde Antonov-26 tipi uçakların sabıkası şöyle veriliyordu: Uçağın gövdesinin parçalandığı kaza sayısı 72, ölü sayısı 712. Diğer hasarlı kaza sayısı 3, ölü sayısı 50. Tespit edilemeyen sebeplerden kaza sayısı 4, ölü sayısı 2. Suç teşkil eden eylemler sonucu  düşen uçak sayısı 17,  ölü sayısı 417.

Değerli arkadaşlar, bu kadar kabarık bir sabıka geçmişine sahip  olan bu tip uçak ile bırakın uçuşunda gerekli önlemleri almamak, uçuşuna izin vermek bile suçtur. Ülkemizde yaşanan her kazada olduğu gibi bu kazada da birçok iddia ortaya atılmış ve bu iddialar yeterli kişilerce yalanlanmış, olay tam netlik kazanmadan üzeri örtülmüştür ve şunu da biliyoruz ki, yaşanan kazaların hepsinde suç ya yolculara yüklenmiş ya pilot suçlu bulunmuştur ya da olumsuz hava koşulları önüne geçilemez gerçek bir neden olarak sunulmuştur. Hemen hemen her kazada olduğu gibi bu kazada da düşen uçağın uçuş güvenliği olmadığı, uçağa mevzuata ve uluslararası kurallara paralel mali mesuliyet sigortası olmadan uçuş izni verildiği iddia edilmişti. Buna karşın Sayın Ulaştırma Bakanı, uçağın uluslararası standartlara uyduğu ve denetiminin yapıldığını açıklamışlardı ve olay diğer kazalarda olduğu gibi tam bir netlik kazanmadan unutulmuştu. Şimdi ise, o zaman Sayın Bakanın yaptığı açıklamaların doğruyu yansıtmadığı ve halkı aldattığı iddia edilmektedir. Mağdur ailelerine bin dolar sigorta bedelinin ödenmesinin teklif edilmesiyle ortaya çıkan bu iddialar, bizi Sayın Bakanın görevini kötüye kullanması konusunda endişelendirmektedir. Eğer iddia edilen bin dolar gibi bir miktarla yolcu sigortası yapılmışsa, uçağın sigortasının olmadığı şüpheleri artacaktır ya da bizim bilmediğimiz başka dolaplar dönüyordur. Ama ortada olan tek gerçek, vatandaşlarımızın bu acı kazada uğradıkları maddi ve manevi zararlarıdır. Sigortalı olsa bile uçuşunun güvenli olmadığı yolunda ciddi iddialar bulunan ve yaptığı kaza sayısı çok olan bir uçak tipiyle uçuşa izin verilmiş olması da başlı başına bir sorgulama nedenidir. Bunun Ulaştırma Bakanı tarafından bilinmemesi ya da bilindiği hâlde uçuş izni verilmesi de aynı zamanda suçtur.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde yaşanan tüm kazaların hemen hemen bu uçak kazasına benzer bir hikâyesi vardır. Kasım 2007 tarihinde Atlasjet Havayollarının İstanbul-Isparta seferini yapan ve içinde 50 yolcu ile 7 mürettebatın bulunduğu uçak Isparta’nın Keçiborlu ilçesine bağlı Çukurca bölgesi yakınlarında düşmüş ve kazadan kurtulan olmamıştı. Bu uçak kazasında da teknik hataya rastlandığı söylenmiş, pilotaj hatası üzerinde durulmuştu. Daha sonra Atlasjet uçağının ve kokpit ekibinin, görevi devraldıktan sonra yedi saatte İstanbul, Ankara, İzmir ve son olarak Isparta hattına beşinci seferini yaptığı anlaşılmıştı. Ayrıca, iniş sistemi cihazının ve radarın bulunmadığı Isparta Havaalanı’na inişlere gece de izin veriliyordu. 2003 yılında İstanbul-Diyarbakır seferini yapan Türk Hava Yolları uçağı Diyarbakır Havaalanına iniş yaptığı sırada düşmüş, kazada bulunan 75 kişi hayatını kaybetmişti. Uçağın sis nedeniyle düştüğü bildirilmişti.

Türkiye, bir başka kazada, 22 Temmuz 2004’te Pamukova’dan gelen haberle sarsılmıştı. 234 yolcu ve 9 personeliyle Haydarpaşa Garı’ndan çıkan hızlandırmış Yakup Kadri Karaosmanoğlu Treni saat 19.45’te Pamukova’da raydan çıkmış ve 41 kişi yaşamını yitirmişti. Ciddi araştırmalar yapılmadan, uygun altyapı oluşturulmadan, bilimsel çalışma ve verilerden uzak, tamamen popülist bir anlayışla gündeme getirilen hızlı tren projesinde korkulan olmuştu. Yaşamını yitirenlerle ilgili ortada değişik rakamlar uçuştu. Gerçek rakamları kamuoyuna sunmaktan aciz AKP’li yetkililer o zamana kadar konuyla ilgili bilim insanlarının uyarılarını hiç dikkate almamıştı. Kaza sonunda yine kendi suçlarını, kendi hatalarından doğan sorumlulukları kendilerine bir savunma mekanizması olarak seçtikleri ve vatandaşımızın en hassas yanlarından biri olan “kadere bağlama” anlayışı da yine AKP’de tezahür etmiştir.

Neredeyse hiçbir kazanın tam olarak açık bir ifadeyle sebebi açıklanmamıştır. Meydana gelen kazalar ne kader ne görünmez kazadır ne de sebebi anlaşılamayacak kadar karanlıktır. Ankara-İstanbul arasındaki hızlandırılmış tren seferlerini kazadan kırk beş gün önce Sayın Başbakan ve Ulaştırma Bakanı Sayın Yıldırım beraber başlatmışlardı. Sivil toplum örgütlerinin istifaya çağırdığı Sayın Bakan kazayı fırsat bilip “Bize karşı yönelenler ülkeye kötülük yapıyor.” diyerek suçunu örtbas etmeye çalışıyordu. Hem Sayın Yıldırım hem TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman hem de bilirkişi raporları tarafından hız limitlerini aşmakla suçlanan ve kazadan sonra işten çıkarılan 2 makinistin de TCDD’deki görevlerine döndüğü sonradan ortaya çıkmıştı.

Değerli arkadaşlar, aslında bu gensoruya gerek kalmadan Sayın Binali Yıldırım’ın bu kazalar nedeniyle çoktan görevinden ayrılmış olması gerekiyordu. Hiçbir olayda sorumluluk almaması ve kendini suçsuz göstermesi kabul edilemez. Kazaların oluş nedeni ne olursa olsun sorumluluk yöneticilerindir.

Size birkaç örnek vermek istiyorum: Britanya’da 10 Mayıs 2002’de Potters Bars kasabasında bir trenin dört vagonu raydan çıktı, 7 kişi öldü. Trenin üzerinden geçtiği köprünün hatalı inşa edildiği ortaya çıkınca, Ulaştırma Bakanı istifa etti.

Yine, Britanya’da 17 Ekim 2000’de 160 kilometre hızla giden ekspres tren kaza yaptı, 4 kişi öldü. Kazaya raydaki bir kırıklığın neden olduğu saptanınca, demir yolu işletmeciliğini üstlenen şirketin patronu görevden ayrıldı.

Fransa’da da 1998’de benzer bir tren kazası oldu, 56 kişinin öldüğü kazanın ardından Devlet Demiryolları Müdürü istifasını sundu.

Hindistan’da da 2 Ağustos 1998’de iki tren ışıklandırma hatası nedeniyle çarpıştı, Demiryolları Bakanı ise henüz soruşturma bile açılmadan istifa etti.

Ülkemizde ise yaşanan kazaların çoğunda birinci derecede sorumlu olan tüm yöneticiler hâlâ görevlerine devam etmektedirler. İdari denetimin yandaş ve siyasi ilişkiler içinde oluşturulması sürdükçe, ülkemizdeki kazalarda ya hayatını kaybedenlerin sorumlu tutulması ya da kötü hava koşullarının neden olarak gösterilmesi devam edecektir, çünkü mevcut kadrolaşma politikası kollama ve himaye etme kriterleri üzerine kurulmuştur. Ülkemizde meydana gelen kazalar, ne görünmez kazadır ne de sebebi anlaşılamayacak kadar karanlıktır. Tüketicinin güvenlik hakkı ve insan yaşamı hiçe sayılmaktadır. AKP’nin kadrolaşma politikası, insanlarımızın hayatıyla oynamaktadır. Neredeyse her kuruma yeni kadrolar yerleştirilmiş ve deneyim sahibi personel yerine deneyimsiz kişilerin getirilmesi, kurumlarda tam bir karmaşa oluşturmuştur. Neredeyse hepsi yeni olan kadroların deneyimsizliği vatandaşın canını acıtmaktadır. Bu kadrolaşmadan ulaşım gibi hassas bir alanı oluşturan kurumlar da nasibini almıştır.

Değerli arkadaşlar, bu kazalara neden olan sebepler doğru tespit edilmedikçe, üzeri örtülmeye çalışıldıkça ve sorumlular hiçbir şey olmamış gibi görevlerine devam ettikçe, yeni faciaların ve acıların bizi beklediği unutulmamalıdır. Buna bir son vermek için şeffaf bir yönetim biçimi oluşturulmalıdır. Hepimizin bildiği gibi, meydana gelen kazaların neredeyse hepsinde bir çıkar ilişkisi ortaya çıkmakta ve buna dolaylı denetimsizlik ve yaptırım uygulamama vatandaşlarımızın hayatına mal olmaktadır.

Bu gensoruyla, ülkemizdeki kara, deniz, hava ve demir yolu ulaşımının sorunlarının daha ayrıntılı olarak ele alınmasının yolu açılmalıdır. Çünkü, şu an ülkemizde ulaşım sorunları had safhadadır. Ulaşım hizmetlerindeki kalite gittikçe düşmekte ve güvenli ulaşım neredeyse ortadan kalkmış durumdadır. Meydana gelen her kaza sonrası delillerin karartılmaya çalışılması denetim konusunda ciddi sıkıntılar yaşandığını ortaya koymaktadır. Bu kuşkuların ciddi boyutlara varmış olması ve her kaza sonrası bu konuda endişe verici ortaklıkların olduğu ileri sürülmesi, söz konusu iddialara bir açıklık kazandırmayı elzem kılmaktadır.

Bu ilişkilerin üzerine gitmek, kazalarda asıl sebebi doğru tespit edip buna göre önlem almak ve gerçek sorumluların sorumluluk bilinciyle görevini yerine getirmesi ve iddiaların soruşturulması için Sayın Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkında gensoru açılmasının halkımız ve hepimiz adına doğru bir karar olacağını ifade etmek isterim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına üçüncü konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Şandır.

Sayın Şandır, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Sayın Hakkı Suha Okay ve İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol’un, 9 Ocak 2007 tarihinde Bağdat’ta düşen ve Türk işçilerinin yaşamlarını yitirmesiyle sonuçlanan kazaya neden olan yabancı bir şirkete ait uçağın, gerekli güvenlik önlemleri almadan ve yeterli mali mesuliyet sigortası sağlamadan uçuşuna izin veren sorumluları himaye ederek sağlıklı soruşturma yürütülmesine engel olduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım hakkında Anayasa’nın 99’uncu, İç Tüzük’ün 106’ncı maddeleri uyarınca verdikleri gensoru önergesi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, gensoru sahiplerinin çok ağırlıklı, önemli iddialarını hep beraber dinledik. Bunları yok sayamayız. Bunları “önemsiz” deyip, gülüp geçiştiremeyiz.

Olay, Moldova milliyetine ait ve yabancı bir hava yolu işletmesine ait Antonov-26 tipi bir uçağın, 9 Ocak 2007 tarihinde Irak’a yolcu taşımak maksadıyla Adana’dan havalandıktan sonra Bağdat yakınlarında piste 200 metre kala düşmüş olmasıdır. Bu uçak kazasında 28 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir, 1 Amerikalı yolcu da bu kazada hayatını kaybetmiştir, 1 vatandaşımız da ağır yaralanmıştır.

Dolayısıyla, söz konusu insan hayatı olunca bu olayla ilgili iddiaları yok sayamayız, hafife alamayız. Üzerinde dikkatlice durulması gerektiğini, özellikle gensoru sahiplerinin iddialarına ciddiyetle cevap verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, aradan iki yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen bu kazayla ilgili olarak birçok soru maalesef henüz cevaplandırılamamıştır, cevap beklemektedir. Ciddiyetine, gayretine ve sorun çözmekteki kapasite ve kalitesine inandığım Sayın Ulaştırma Bakanının bugüne kadar birçok açıklama yapmış olmasına rağmen bu uçak kazası hakkındaki soruların ve şüphelerin devam etmiş olması bize göre, bana göre üzüntü vericidir ve Türkiye'ye yakışmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, sizler de bilirsiniz, Sayın Bakanım özellikle bilir, sivil havacılıkta kurallar kanla yazılır. Her kaza sonrasında; her akan kan, kaybedilen can sonrasında sivil havacılıktaki kurallar biraz daha dikkatle izlenir, takip edilir, üzerinde durulur, durulması temin edilir. Şimdi, esas soru burada gizlenmektedir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, bu kaza 9 Ocak 2007 tarihinde oldu, 28-29 cana mal oldu. Bu sorular o zaman da soruldu, bu tenkitler, iddialar o zaman da ortaya konuldu. Ben inceledim, çok sayıda hem yazılı hem sözlü soru önergeleri verilmiş, basında yazılar çıkmış, birtakım iddialar ve ithamlar ortaya konulmuş. Bana göre yeterli tedbir alınmamış, bana göre sorulan soruların, iddiaların üzerinde ciddiyetle durulmamış ki, benzer özelliklerde bir uçak, bundan on ay sonra, zannediyorum 30 Kasım tarihinde, yine aynı yıl içerisinde Isparta Havaalanı yakınlarında tekrar düşmüş ve 57 vatandaşımız bu kazada da hayatını kaybetmiştir. Burada durup düşünmek lazım. Bizim, birilerinin ihmali, birilerinin himayesiyle insan hayatını bu kadar önemsemez bir tavır içerisinde olma hakkımız var mıdır?

Şimdi, Sayın Bakan, siyasi sorumlu olarak, kendisine bağlı Bakanlıkta çalışan bürokratların siyasi sorumlusu olarak şu sorulara, burada ifade edilen, basında çıkan şu sorulara bana göre bu kürsüden milletin önünde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda cevap vermek durumundadır, verilmesi gerekir. Bu sorular cevapsız bırakıldığı takdirde, Allah korusun, bir başka kazayla yeniden bunları konuşmak durumunda kalırız.

Ben, bu konuda birçok soru belirledim. Bu soruları gensoru sahibi arkadaşlarım çığlık çığlığa buradan ifade ettiler, hatta bazı iddialarda, ithamlarda da bulundular, Sayın Bakanın istifa etmesi gerektiğini de söylediler. Dolayısıyla, kişiliğine inandığım, saygı duyduğum Sayın Bakanın bu sorulara buradaki süre içerisinde veya daha sonra bir basın toplantısıyla veya ben belirlediğim, tertiplediğim bu soruları bir soru önergesine dönüştürerek kendilerine sunacağım, buna yazılı olarak, bizlere, Genel Kurula bir cevap vermesi gerekir diye düşünüyorum, yakışır diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım; sorularım şunlar:

Bu Antonov-26 tip uçakların, bizim de bağlı olduğumuz anlaşmaların üyesi ülkelerin hiçbirinde yolcu taşımada kullanılmadığı iddia ve ifade edilmektedir. Bu doğru mudur?

Bu uçakların kargo uçağı olduğu ve yirmi beş-otuz yıldan bu yana hiç üretilmediği söylenmektedir. Bu uçakların nasıl oluyor da Türkiye’de yolcu taşımasına müsaade ediliyor, mümkün olabiliyor? Bunun bir sorumlusu olması gerekmez mi? Dünyanın hiçbir yerinde yolcu taşımayan, kargoculukta kullanılan, güvenilir olmadığı da ifade edilen bu uçakların Türkiye’de üç ay bekletilerek yolcu taşımada kullanılmasının bir sorumluluğu, bir sorumlusu olması gerekmez mi?

2006 yılında, ifade edildiğine, yazıldığına göre dünyada 72 adet uçak kazası olmuş. Bu uçak kazalarından 24 tanesi bu Antonov-26 tipi uçaklar tarafından yapılmış. Bu gerçek doğruysa Adana’da yaşadığımız bu uçak kazası çok da teknik, çok da tesadüfi, çok da kader değil, doğrudan bizim yetkililerimizin ve sorumlularımızın kusurudur, bana göre suçudur. Çünkü, ucunda 28 tane vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bu vatandaşlarımızın çok sayıda yakını bunun çilesini çekmiştir, üzüntüsünü yaşamıştır.

Çok sayıda soru var ama bir başka soru: Bu uçağın ticari ve operasyon sorumluluğunu Türkiye'de hangi hava yolu işletmesi üstlenmiştir?

BSA adlı temsil, gözetim ve yönetim şirketi bu görevleri yapmakla, daha çok yer hizmetleri vermekle… Temsil, gözetim ve yönetim hizmeti vermek amacıyla kurulmuş bir şirketin kiraladığı bu uçaklarla hava taşımacılığı işi yapması nasıl bir ihlaldir? Buna kim müsaade etmiştir? Hukukumuzda buna müsaade var mıdır? Göz göre göre böyle bir sonuç kimin sorumluluğundadır?

Bu yönde, bu şirketle bir anlaşma yapılmış mıdır? Bu anlaşma kurallara uygun mudur? Bu anlaşma hangi trafik hakkına göre Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından onaylanmıştır? Mütekabiliyet esasına uyulmuş mudur?

Hangi Türk hava yolu işletmesinin Türk milliyetine ait uçağı Moldova’da bir havaalanını kullanarak oradan başka ülkelere, aynı trafik hakkını kullanarak benzeri seferler yapabilmektedir? Eğer böyle bir şey yoksa bu uygulama hukuk dışı değil midir?

Bu eski Rus kargo uçağına Türkiye'de, Türk insanlarını taşıtmadan önce, uçağın Türk sivil havacılığı tarafından uçuşa elverişlilik denetimlerinin yapılmış olması da gerekirdi. Bu denetimlerin kurallar gereği yeterince ve zamanında yapıldığını her defasında söylüyorsunuz. Sayın Bakanım, bu söylediğinize kendiniz inanıyor musunuz?

Söz konusu uçak Moldova tesciline kayıtlıdır. Ülkemizden Irak’a, Irak’ta çalışan Türk işçilerini götürürken Bağdat yakınlarında düşen bu uçak  yedinci trafik hakkıyla uçmuştur. Yedinci trafik hakkı verilmesi karşılığında Türkiye Moldova’dan ne almıştır?

Türk uçaklarının Moldova’da yedinci trafik hakkı kapsamında uçuş imkânı var mıdır? Mütekabiliyet esası burada uygulanmış mıdır? Bu sorunun cevabı mutlaka verilmesi lazım.

Bir başka şey: Değerli gensoru sahipleri ısrarla sordular. Savaş riski olan bir ülkeye yolcu taşıyor bu uçak. Uçuş konusunda, hava taşımacılığı konusunda çok belirgin bir amir hüküm olarak savaş riski taşıyan ülkelere yapılan uçuşlarda savaş riski mali mesuliyet poliçesi aranır, siz aradınız mı? Gösterilen belge sizi tatmin ediyor mu?

Söz konusu Moldova’ya milliyetli uçağın uçuş izni -permi dediğimiz hadise- imzalanırken üçüncü şahıs mali mesuliyet sigorta poliçesi var mı? Bunları yeterli buluyor musunuz? Bunlar usulüne uygun, uluslararası sözleşmelere uygun imzalanmış mı? Tüm bu işlemler bir denetimden geçmiş mi?

Sonunda, ucunda 28 insanın hayatına mal olan bu kazanın acaba, insandan kaynaklanan, hatalardan kaynaklanan, ihmalden kaynaklanan bir sonuç olması ihtimali sizi rahatsız etmiyor mu?

Bir başka şey: 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu’nun ilgili maddesi gereği yayımlanan Ticari Hava İşletmeleri Yönetmeliği’nin 6’ncı çerçevesinde ve uluslararası düzeyde imzalanan birçok anlaşmalarda ve ülkemizin altına imza koyduğu ECAC tavsiyeleri gereği, çağ dışı kalmış bu tip uçaklar ile hava yolu taşımacılığı yapmak için başvuruda bulunanlara kesinlikle izin hakkı verilmemesi gerekirken, nasıl oluyor da, yer hizmeti yapan bir firmaya, temsil, gözetim ve yönetim şirketine -Türk insanının hayatı bu kadar mı ucuz- böyle bir firmaya hava taşımacılığı yapma imkânı veriyoruz? Bu konu Bakanlığınız tarafından yeterince sorgulandı mı?

Bir başka durum şu: Yukarıda arz ettiğim Yönetmelik üçüncü bölümü “Bu Yönetmelik’te yer alan hükümleri yerine getirmekten, havaalanı işletmecileri, yer hizmetleri kuruluşları ve hava taşıyıcıları sorumludur.” diyor.

Ayrıca, bu Yönetmelik’te belirtilen yer hizmetlerinin uluslararası seviyede yapılmasını sağlayacak tedbirlerin alınmasından da Devlet Hava Meydanları İşletmesi Bakanlığa karşı sorumludur. Bu kazayla ilgili veya bu uçuşla ilgili, Devlet Hava Meydanları İşletmesi yöneticileri gerekli gözetim ve denetimde bulundular mı? Sayın Bakanımız bu konuda bir sorgulama yaptı mı?

Değerli milletvekilleri, gerçekten, bu ve buna benzer birçok soru, ama özellikle bu soruları soranların satır aralarında ifade ettikleri bir husus var, bunun da burada açıklanması lazım. İddia edildiğine göre, bu kazaya sebebiyet veren sorumlular, Sayın Bakanın tasarrufuyla Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüne istihdam edilen, ısrarla, inatla burada görevde tutulmaya çalışılan, anlaşılıyor ki yetersiz, anlaşılıyor ki bu konuda yeterli sorumluluğu duymayan yöneticilerin, bu Bakanlıkta, bu Genel Müdürlükte göreve devam etmeleri Sayın Bakanın himayesinde gerçekleşmektedir. Bu sorunun da cevabı verilmelidir. Gerçekten sivil havacılık gibi insan hayatını doğrudan ilgilendiren, uluslararası normlara kavuşmuş bir işlev, bir görev yeterliliği olmayan bir kadro tarafından… İddialar ağır. Deniliyor ki burada yeterli teknik yeterliliği olan kadrolar AKP İktidarı tarafından uzaklaştırıldı, daha çok milletvekili çocuklarından oluşturulan yeni bir kadro kuruldu. Bunların yetersizliği maalesef bu denetimlerin gerçekleşmesini engelledi. Bu iddia edilmekte. Bunu Sayın Bakan burada ifade etmeli. Gerçekten bugün Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün teknik kadrosu, denetim kadrosu bu görevlerin emniyetli bir şekilde yapılmasını, yani bu uçuşların emniyetli bir şekilde yapılmasını temin edecek kalite ve kapasiteye sahip mi değil mi? Nasıl oluyor da bir yıl içerisinde birbirine benzer sebeplerden dolayı iki tane uçak kazası yaşıyoruz, birinde 28 vatandaşımız, birinde de 57 vatandaşımızı hayatını kaybediyor?

Şunu diyebiliriz: Dünyanın her yerinde, her dönemde uçak kazası olur ve insanlar ölür, eyvallah. Ama kendi hava yolunuzla taşıyamadığınız yolcuyu, taşıyamadığınız vatandaşı güvenirliliği tescilli olmayan -en azından- bir hava yoluyla taşınmasına müsaade etmek kendi insanımıza saygısızlık olmuyor mu? Dolayısıyla, böyle bir tedbiri alması gereken bürokratlar, görevi bu olan bir Genel Müdürlük bu konuda acaba… Burada sorun çok net. Acaba, siyasi kadrolaşma adına, ihmal sonucu teknik kadrolar boşaltılarak yerine getirilenlerin yetersizliği mi sebep olmuştur? Bunların açıklanması lazım.

Bakınız, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Personeli Atama, Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliği’nin maddeleri önümde. Gerçekten çok ağır şartlar var, belli kurallar istiyor, belli eğitimler istiyor, denemeler istiyor, hizmet içi eğitim istiyor. Şimdi, bu yeni kadro, Sayın Bakanın ısrarla görevde tutmaya çalıştığı bu yeni kadro, bu bürokratlar        -bizim konumuz bürokratlar değil, biz siyasetçiyiz, meseleyi siyaseten sorguluyoruz- acaba bu Yönetmelik’in amir hükümleri gereği yeterli mi? Bu yetersizlik mi böyle kazalara sebep olmaktadır?

Değerli milletvekilleri, sözlerimin sonucunda tekrar şunu hatırlatmak istiyorum: Sivil havacılıkta kuralları kanla yazıyorlar. Akan insan kanı da bana göre, hepimiz için çok kutsal, yerine ikamesi olmayan bir değer. Biz    -siyaseten muhalefet yapmak adına, birbirimizi hırpalamak adına bir sorgulama değil, tedbirlerin yeterince alınmasını amaçlayan bir çığlığımız var- şakası olmayan, ihmali olmayan, olması hâlinde de bedeli ağır olan bir konuyu tartışıyoruz. Bu sebeple, tekrar ediyorum, ciddiyetine, gayretine, sorun çözme kapasite ve kalitesine inandığım Sayın Bakanın bu konunun sorgulanmasına yeterince eğilmediği gibi bir endişem ve üzüntüm bulunmaktadır. Bu konu bu kaza olduğunun ertesinde uzun uzun tartışılmış, bu sorular sorulmuş ama Sayın Bakanın -mutlaka cevabı vardır- bu konuda beklenen tedbirlerin, ortaya konan iddiaların cevabını yeterince verebildiğini söylemek mümkün değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Hepimizin kafasında bu soruların, cevapsız bu soruların istifhamı bulunmaktadır ve bu kazadan on ay sonra yaşanan, Isparta Havaalanı çevresinde yaşanan, 57 vatandaşımızın da hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan bir uçak kazasının sorgulamasında, vebal sorgulamasındayız.

Tekrar ediyorum, yeni bir kazaya muhatap olmamak için alınması gereken tedbirlerin tamamını en titiz bir şekilde alarak, gereken tedbirleri alarak, bu türlü kazaların bir daha yaşanmamasını temin etmek hepimizin sorumluluğundadır. İnanıyorum ki, Sayın Bakan, bu soruların cevabını tatmin edici bir şekilde verecektir. Bu ümitle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına son konuşmacı, AK PARTİ Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan’ın.

Sayın Doğan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın  Başkan, değerli milletvekilleri; anamuhalefet grubunun Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım hakkında verdiği gensoru üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Sözlerime, hepinize saygılarımı sunarak başlıyorum.

Değerli arkadaşlar, aslında, ben, bu konuşmaya, gensoru konusunun çok ciddi bir konu olduğunu, onu sulandırmamak gerektiğini söyleyerek başlayacaktım, ama, Sayın Kılıçdaroğlu “gensoru meselesinin çok ciddi bir mesele olduğunu” söyledi Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü.

Yine, bir soru soracaktım: “Niye on sekiz ay beklediniz bu gensoruyu vermek için? Düşürülmesini istediğiniz bir bakanın görevde on sekiz ay gibi uzun bir zaman kalmasına niye göz yumdunuz?” diyecektim. Dedi ki: “Gensoru meselesi çok ciddi bir mesele, iyi hazırlanmamız gerekiyordu.” Tabii, biz, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak gensoru meselesinin çok ciddi bir mesele olduğuna inanıyoruz. Muhalefetin denetim hakkının demokratik bir hak olduğuna inanıyoruz. CHP’nin de bunu söylemesinden mutluluk duyuyoruz. Gensoruyu ne kadar ciddiye aldıkları, işte, sıralarındaki vekil sayısından belli, bakın sıralara. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başbakan gelmeseydi burada kimse yoktu! Siz oturup Sayın Başbakana dua edin!

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Bakın değerli arkadaşlar, üç muhalefet partisi grubu görüştü tek kelime konuşmadık, biz burada 340 milletvekili tek kelime konuşmadı, siz de bizi dinleyin.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sen iddialara cevap ver, iddialara!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Rüşvet iddialarını, telefon iddialarını konuşun. Burada onun için bekliyoruz.

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Şimdi, ben, gensoru ciddi bir konu ya, Cumhuriyet Halk Partisinin hangi bakanlarla ilgili gensoru verdiği üzerinde düşündüm. Kuşkusuz, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin bütün bakanları başarılı, ama bazı bakanların başarıları halka daha fazla mal oldu, halk daha fazla anladı, daha fazla algıladı. Hangi bakan halka daha fazla mal olmuşsa Cumhuriyet Halk Partisi, gensoru vermek için o bakanı seçiyor; çamur at izi kalsın, yıprat.

Hiç kuşkusuz iddialarla ilgili Sayın Bakan gerekli cevabı verecek, benim yapmak istediğim şu: Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri iş başına gelmeden önce Türk sivil havacılığı hangi noktadaydı, bugün hangi noktada? Eğer bunu bilirseniz, bunu düşünürseniz daha iyi karar verirsiniz.

Bakın, 2002 yılında Türkiye’nin onlarca havaalanı çalışmıyor, pistlerinde ot bitiyor ve -çoğunuz vekildiniz o zamanlar- Kahramanmaraş’a uçak inmiyordu, Adıyaman’a uçak inmiyordu, bugün uçak inen on yedi havaalanına uçak inmiyordu. Sivil Havacılık yetkililerine soruyorduk: Niye inmiyor buraya? Diyorlardı ki: “Efendim, pist küçük, uçak büyük, ne yapalım?” İyi de niye yaptırdınız bu havaalanlarını? Bu memleketin parasını, uçak indirmeyecektiniz de niye gömdünüz oralara? Hatırlayın, gazetelerde keçi yayılan havaalanları resimleri vardı. 2002 yılında 2 merkezden 25 merkeze uçak uçuyordu, bugün 7 merkeze çıktı bu, uçak inen havaalanı sayısı 43 merkeze çıktı, yani 17 tane havaalanı devreye sokuldu. Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri bir zihniyet değişikliği meydana getirdi.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Şu uçak konusuna gelsene!

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Schopenhauer’un bir sözü var, der ki: “Alışkanlıklar hayal gücünün afyonudur.” İşte, biz o afyonu ortadan kaldırdık, biz o alışkanlıkları ortadan kaldırdık. Onun için Türkiye değişiyor.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Yolsuzluğa gel, yolsuzluğa cevap ver.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - 2002 yılında Türkiye’de iç hatlarda yolculuk yapan yolcu sayısı 8,5 milyon, 2007’ye geldiğimizde 32,5 milyona çıkmış bu. Yani 4 katına çıkmış yani yüzde 400 artmış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bir memleketin başkentinin havaalanı o memleketin vitrinidir. Bizden önceki Ankara Havaalanı’nı düşünün. Türkiye büyük bir ülke, Ankara o büyük ülkenin başkenti. Yabancı konuklar, yabancı devlet adamları ilk izlenimini, ilk notunu o ülkeye o havaalanından verir. Bir harabeydi ama bugün Ankara havaalanı uluslararası havacılık dergilerine kapak oluyor. İşte, bu, alışkanlığı bırakmak bu.

Adalet ve Kalkınma Partisinin anlayışında şu var: Her Türk vatandaşı hayatında en az bir kere uçağa binmelidir yani uçak yolculuğu seçkinlerin işi olmamalıdır. İşte, bunun için, 2007 yılında, iç ve dış hatlarda yolculuk yapan yolcu sayısı 70 milyonu buldu. Sadece 2007 yılında ilk defa uçakla tanışan insan sayısı 6 milyon. Bunu siz hayal bile edemezsiniz. (CHP sıralarından “Gensoruya gel, gensoruya” sesleri)

Gensoruya geliyorum.

Nasıl başarılı bir Ulaştırma Bakanı olduğunu anlatmaya çalışıyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Siz, ölen insanların hakkını arayın.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sivil havacılıkta serbestleşme sivil havacılığı Türkiye’de büyütmüştür.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Rüşvete gel.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Yapılan çalışmalarda, Türk sivil havacılığının son beş yılda yüzde 30 gibi bir büyümeyi yakaladığı görülmüştür. Dünya ortalaması yüzde 5. Yüzde 30 Türkiye, dünya ortalaması yüzde 5. 2015 yılı için bizden önceki hükûmetlerin planladığı hedef on yıl önce gerçekleşmiş, on yıl! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İşte, bu Ulaştırma Bakanına gensoru verilir. Tabii, bu Ulaştırma Bakanı halka mal olmuştur.

Bütün havaalanları rehabilite edilmiş Türkiye’de. Ücret indirimi sağlanmış.

Ekonomik havaalanı projeleri hayata geçirilmiş ilk defa. Bursa Yenişehir, Tekirdağ, Nevşehir Kapadokya, GAP havaalanları ekonomik havaalanları olarak kullanılmaya başlanmış.

Bu, 2008 yılında on sekize ulaşacak…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Düşen uçağa bir gelsen…

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Onların cevabını Sayın Bakan verecek.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Öyle mi? Siz o zaman niye konuşuyorsunuz?

AVNİ DOĞAN (Devamla) – 2002 yılında 25 bin koltuk var. Bu, yüzde 71 artmış 2007 yılına geldiğimizde, 40 bine yükselmiş.

Kargo taşımacılığı son beş yılda 2 katına yükselmiş, Türkiye kargo üssü hâline getirilmiş. Kargo köyleri projesi başlatılmış bu dönemde. Bunlar Türkiye'nin, bunlar büyük Türkiye'nin ayak sesleri.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) - Yolsuzluk… Yolsuzluk…

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Yolsuzluk sizin işiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Yolsuzluğa gelelim biraz…

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Türk tesciline bağlı uçak sayısı 150’den 250’ye çıkmış. Hava taksileri ve diğer araçları eklersen bu sayı 783’ü buluyor.

Dolmuş uçak dönemi başlamış bu dönemde. Hava taksiciliği 2 kat artmış.

 Çapraz uçuşlar başlamış.

Heliport Projesi başlatılmış yani “Her İle Bir Helikopter Pisti” Projesi başlatılmış. Acil sağlık hizmetlerinde, tabii afetlerde bunun önemini gördük, İzmit Kocaeli depreminde iki gün oraya ulaşılamadığını gördük. Bunları Türkiye bir daha yaşamasın diye bu büyük projeler hayata geçiriliyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Milletvekilim, helikopter her yere iner.

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Şimdi, gelelim denetim meselesine. Birazcık da gensorunun konusu bu.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Helikopter her yere iner zaten…

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Sizin kapının önüne de iner helikopter.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Yoo!

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Sizin anlayışınız bu. 1930’lu yıllarda kalan kafaya göre, helikopter her yere iner.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Her meydana iner, her meydana iner. 

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – İner tabii canım, özelliği o.

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Sivil havacılık büyürken, Ulaştırma Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü rekor bir denetim çalışması başlatıyor. Sadece 2007 yılında 1.739 sektörel denetim yapıyor Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü denetçileri.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Bu uçağı da denetlemiş mi?

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Bakın bir ilkler yaşanıyor bu dönemde. Yabancı tescilli uçaklara verilen SAFA denetimleri ilk defa 2004 yılında başlıyor Türkiye’de.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Bu uçağı denetlemiş mi denetlememiş mi?

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Yerli uçaklara verilen SANA denetimlerine 2005 yılında başlanıyor ilk defa. Bunlar bugüne kadar Türkiye’de olmayan şeyler. 2006 yılında denetimler 10 kat artırılıyor. Avrupa Sivil Havacılık Konferansı’na üye 42 ülke arasında en çok denetim yapan 9 ülkeden biri Türkiye, 2006’da, 2007’de 42 Avrupa ülkesinin içerisinde 6’ncı sıraya yerleşiyor.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Bu uçağı da denetleselerdi ya!

AVNİ DOĞAN (Devamla) – 42 ülkenin içerisinde 6’ncı ülke. Bu denetimler sonucu Türk uçaklarının dünyada güvenilirliği artıyor. Bunlar gurur duyulacak meseleler. Türk Havayolları, Türk hava şirketleri, bugün dünyanın güvendiği şirketler.

Tabii, bizim uçaklarımızda da denetim yapılıyor bu süre içerisinde. 23 ülkede 2006-2007 yılları arasında 728 Türk uçağına denetim yapılıyor.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Yabancı uçaklara yapılmıyor mu?

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Yapılan bu denetimlerde uçuş güvenliğini engelleyen hiçbir bulguya rastlanmıyor. Bakın, bu da Türkiye'nin tarihinde ilktir. Türk uçakları bu süreç içerisinde yabancı ülkelerde hiçbir uçuş engeliyle karşılaşmıyor. Hani siz 80’li yıllarda “çağdaş Türkiye” derdiniz ya işte “çağdaş Türkiye” dediğiniz şey bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Peki şu düşen uçak, düşen uçak…

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Burada da bitmiyor, bakın Türk havacılığının bu süreçteki başarısı burada da bitmiyor. Avrupa Birliğine üye ülkelerde faaliyet gösteren EASA, Türkiye’de faaliyet gösteren bakım kuruluşlarının yetkilendirilmesini Türk Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüne veriyor. Bu yetki birçok Avrupa Birliği ülkesinde yok. Henüz Türkiye Avrupa Birliğine girmedi ama Türk Sivil Havacılığı bu şekliyle Avrupa Birliğine girmiş durumda. Havaalanı güvenliği bakımından Türkiye, 21 sertifikalı havaalanıyla Avrupa ülkelerinde 5’inci sırada. Yani 35, 40, 45 ülkeyi geride bırakmış durumda. İşte bu Ulaştırma Bakanına gensoru verilir.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Havaalanı tamam da Maraş’ta tekstil niye battı biraz da onlardan bahset! Tekstil fabrikaları birer birer niye kapanıyor?

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Bugün Türkiye, Avrupa Birliği üyesi olmadan Avrupa Sivil Havacılık Konferansı üyeliğine seçilen tek ülke bakın. 2008’de oluyor…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Biraz Maraş’a gel, Maraş’a!

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Maraş’a gelirim, Maraş’a gelirim. Maraş’ta biz yüzde 65’iz, sizin esaminiz okunmuyor! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Yolsuzluğa gel, yolsuzluğa!

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 2006 yılında gensoru verdiğiniz Ulaştırma Bakanlığının bir başarısını söylüyorum.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Yolsuzluk başarısı mı!

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Eurocontrol tarafından yayımlanan analiz sonuçlarına göre Türkiye, havaalanlarına iniş ve kalkışta gecikmeyi en aza indiren ülkeler arasında. Avrupa’da bu yıllarda yükselmiş, Türkiye’de azalmış. Petrol krizi Avrupa’da, dünyada hava yolculuğunu azaltmış, Türkiye’de 4’e katlatmış. Bunlar işte bir zihniyet farkının sonucu. D-8 Ülkeleri Sivil Havacılık Genel Müdürleri Toplantısı ilk defa Türkiye’de yapılıyor ve burada 2010 yılına kadar Türkiye'nin Başkanlık yapmasına karar veriliyor. Öyle D-8 ülkeleri falan deyip geçmeyin, burada 180 milyar dolarlık bir pasta var. Türkiye bu pastadan pay almaya koşuyor.

Uluslararası Sivil Havacılık Örgütünün 2007 yılında yaptığı denetimlerde kurallara uyma açısından Türkiye, 190 ülkenin yüzde 50 önünde yer alıyor. Bunlar raporlar, uluslararası raporlar.

Türkiye attığı büyük adımlarla artık uluslararası havacılık organlarının karar mekanizmalarında yer alıyor. Daha önce yönlendirilen ülkeydi, daha önce yol gösterilen ülkeydi; bugün yönlendiren ülke, bugün yol gösteren ülke konumunda Türkiye.

Havacılıkta, Karadeniz, Akdeniz, Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu’nun bakım ve onarım merkezi, eğitim merkezi olma yolunda Türkiye hızla ilerliyor değerli arkadaşlar.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Merkezi canım!

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Ya, bunlar Türkiye için düşünülecek şeyler değildi, sizin düşündüğünüz şeyler değildi.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Yolsuzluğa gelsene!

AVNİ DOĞAN (Devamla) –  Size göre, işte, Türkiye’de hava yolları olmalı, oradan belli seçkinler gitmeli, gelmeli; hadise bundan ibaretti. Büyük bir Türkiye sizin aklınızdan bile geçmiyordu.

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Ne alakası var?

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Ne alakası var?

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bugün itibarıyla yaptığı mevzuat değişiklikleriyle değişen havacılık standartlarına sağladığı süratli uyumla dünyanın önde gelen ülkeleri arasında bulunmaktadır.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Yaptığı işlerle!

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Avrupa Birliği standartlarına uygun şekilde kendini yenilemekle dünya için örnek bir ülke olmuştur. Evet, dünyadan birçok ülke gelip Türk sivil havacılığının başarılarını bugün inceliyor, bugün bu konuda çalışmalar yapıyor. Her zaman soruyorlar, “Nasıl başardınız bunu?” diye soruyorlar.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – AKP’nin sayesinde!

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Artık, Başkent’in havaalanına gecekondular arasından geçip gitmiyorsunuz, harabe bir havaalanından uçağa binmiyorsunuz. Yabancılara sizi harabe bir ülke olarak göstermiyorsunuz. Büyük ülkeler kendilerini tanıtmak için çuval dolusu paralar gönderirken başka ülkelere, siz kendinizi havaalanında düşük nota mahkûm eden bir ülkeydiniz daha dün.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – O güzergâhın dışındaki gecekondular devam ediyor ama! Sadece makyaj yapmaya gerek yok gelenlere iyi göstereceğim diye! Güzergâhın dışında gecekondular devam ediyor!

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Bakın, Avrupa Komisyonunun 2007 İlerleme Raporu’ndan okuyorum size: Türk havacılık sektöründe ilerleme olduğu kaydediliyor. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün yeniden yapılandırılması ve sektörün ihtiyaç ve beklentilerine cevap verilecek yasal düzenlemelerin hızla hayata geçirilmesi ve mevzuat uyum çalışmalarını başarıyla sürdürmesi konusunda çok başarılı olduğu söyleniyor Türk sivil havacılığının. 1995-2002 yılları arasında sadece 8 yönetmelik çıkartılıyor değerli arkadaşlar. 2005 yılından bu yana 21 yönetmelik çıkartılıyor. Hani Avrupa Birliğine uyum sağlayacağız ya! Ayrıca  10 da talimat yayınlanıyor.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Uçak düşmüş, 28 kişi ölmüş, onu anlat be kardeşim. Yönetmelik iş yapmamış ki düşmüş.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - İş yapmış. Hiç mi uçak düşmedi şimdiye kadar? Düşmüş. Ayıptır ya!

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Mesele anlaşıldı!

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Mesele bu, tamam!

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Ayıptır yani, ayıptır! İnsaf!

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Hepsinin karakutusu vardı, denetimi vardı. Bu kadar haksızlık da olmaz.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; kim ne söylerse söylesin, önümüze hangi tuzakları kurarsanız kurun…

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Ne tuzağı ya?

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Ne tuzağı? Belgelere bak, belgelere.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - …hangi karanlık mihraklarda hangi karanlık kararlar alınırsa alınsın, biz, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak Türkiye’yi çağdaş, büyük ve güçlü bir dünya devleti yapma yolunda kararlıyız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Rezil ettin.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Bunu Türk sivil havacılığında başardık. Her alanda da başarmaya kararlıyız.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Ölmüşler, Türk vatandaşı ölmüş. Ondan üç cümle söyle de tarihe bir belge geçsin.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Bu duygu ve düşünceler içinde “Durmak yok, yola devam.” diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi Hükûmet adına Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım.

Sayın Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yüce Meclisin değerli üyeleri, Cumhuriyet Halk Partisinin Adana’dan kalkıp Bağdat Anaconda Askerî Üssü’ne inişi sırasında düşen 9 Ocak tarihli kazayla ilgili verdiği gensoru hakkında Hükûmetimiz adına iddiaları cevaplandırmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, iddiaya bakıyoruz. İddia esas itibarıyla dört maddeden oluşuyor. Düşen uçağın güvenli olmadığı, sigortasının olmadığı veya eksik olduğu, Irak’a birçok şirket uçuş yapmazken Moldova şirketinin uçağına izin verilerek kazaya sebebiyet verildiği ve hakkında iddialar bulunan genel müdürün himaye edilerek sağlıklı soruşturma yapılmasını bakanın engellediği gibi dört ana başlıktan oluşan bir iddia var ortada.

Ben siyasi bir konuşma yapmayacağım ve altı yılı aşan görevim esnasında da olayları hep teknik düzeyde, olduğu gibi, doğrusuyla yanlışıyla paylaşan, yaptıklarımı, yapacaklarımı söyleyen, yapamayacaklarım için asla söz vermeyen, Hükûmetimizin de benimsediği ilke doğrultusunda görev yapıyorum.

Değerli arkadaşlar, 9 Ocak 2007 tarihinde Antonov-26 tipi uçak sabah 06.09’da Adana’dan kalkıyor ve Bağdat’ın kuzey doğusunda bulunan Balad Askerî Üssüne iniş için alçalıyor, görüş mesafesinin 200 metre civarında olması nedeniyle birinci denemede pas geçiyor, ikinci denemede de piste ulaşmadan uçak düşüyor ve kaza kırımı meydana geliyor. Kaza sonucu 28 vatandaşımız, 1 Ukraynalı, 4 Moldovalı toplam 5 mürettebat ve 1 de Amerikan vatandaşı olmak üzere toplam 34 kişi hayatını kaybetmiş ve sadece 1 vatandaşımız ağır yaralı olarak kurtarılmıştır ve bilahare kısa süre sonra da özel bir ambulans uçağıyla bu vatandaşımız önce Adana’ya, daha sonra Ankara’ya getirilerek uzun süre  -bizzat- tedavisi tarafımızdan takip edilerek yapılmış ve sağlığına kavuşmuştur.

Bu kazayla ilgili bugün gündeme getirilen soruların hepsinin cevabı var. Zamanımın elverdiği müddetçe bunların bir kısmını buradan cevaplandıracağım; el vermeyen, zamanın yetmediği durumlarda da bilahare gerek buradaki konuşmacılara gerekse arzu edenlere, tüm detaylarıyla bu cevapları vermeye hazır olduğumu ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, kaza yapan uçağın Moldova devletine ait olduğunu biliyoruz, oradan tescilli; taşıyıcı Moldovalı, mümessili Türk. Kaza Irak toprakları içerisinde oluyor. Uçağın imalatçısı Ukrayna ve Rusya. Hayatını kaybedenlerin büyük bir çoğunluğu bizim vatandaşımız. Ukraynalı da var, Amerikan da var, Moldovalı da var. 28 vatandaşımız, işçimiz, hayatını kazanan, ekmeğini kazanmak için Irak’a gitmiş işçilerimiz var. Peki bu kazanın neden olduğu, sonuçlarının etraflı şekilde ortaya çıkarılması görevi kimin? Uluslararası kurallar çok açık. ICAO yani Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı; 192 üyesi var. Moldova da buraya üye, Türkiye de üye, Rusya da üye, Ukrayna da üye. Böyle bir kazada kural şunu diyor: Kaza hangi ülkede olduysa kaza araştırmasında asıl sorumlu ve yetkili o ülkedir. Yani bizim olayımızda Irak.

Peki, burada kaza araştırmasına katkı sağlayan ülkelerin kim olması lazım? Dolayısıyla, uçağın tescil edildiği Moldova. Ayrıca uçağın tasarımını ve imalatını yapan Ukrayna ve Rusya da kazanın aydınlatılması bakımından soruşturmanın ortakları arasında. ICAO kuralları kazada hayatını kaybeden ülke vatandaşlarına ait devletin de -bizim olayımızda Türkiye’nin- bu kaza araştırmasında gözlemci olarak yer almasına cevaz veriyor, hükümler buna amir.

Bütün bunlara rağmen -bu açıklamaları yapıyorum ki- vatandaşlarımız orada hayatını kaybettiği için, biz, bütün bu kurallara bakmadan, hemen, anında bir görevlendirme yaptık. Üç kişilik bir uzman ekip önce Adana’ya, oradan da doğruca kazanın olduğu yere vardılar 10 Ocak saat 11.00’de.

Gittiğimizde kaza yerinde kimse yok, Amerikan üs yetkilileri dışında kimse yok. Irak yetkilileri bile kaza yerine ancak dört gün sonra gelebildi. 13 Ocak 2007 tarihinde Iraklılar, Irak’lı uzmanlar, yetkililer ancak ulaşabildi.

Şimdi, bunu niye söylüyorum: Burada, kazada hayatını kaybeden vatandaşlarımızın, bizim için ne anlam ifade ettiğini anlatmaya çalışıyorum ve uzmanlarımız gerekli tespitleri yaparak hayatını kaybeden insanlarımızın naaşlarını alıp aynı gün Adana’ya döndüler. Daha sonra 22 Ocak-1 Şubat tarihleri arasında tekrar görevlendirmeyle Irak’a gittiler. Kaza kırımın birlikte araştırılması, tahkikatların tamamlanıp olayın açığa çıkması için birlikte çalıştılar, bütün delilleri topladılar, FDR’ı, CVR’ı, diğer dokümanları, zimmetle devraldılar ve 6-9 Şubatta da Moskova’ya giderek uçağın imalatçısının olduğu fabrikada çözümleri yaptılar.

Kaza kırım raporu bu şekilde ortak bir çalışmayla meydana geldi ve 31 Aralık 2007’de de rapor tamamlandı. Ama, raporun diplomatik yollardan resmen bize gelmesi 16/4/2008 tarihidir. Gayriresmî olarak aldık, ama raporun işlem görebilmesi için resmî yollardan, diplomatik yollardan gelmesi gerekirdi, 16 Nisan 2008’de aldık ve Adana Cumhuriyet Savcılığına ilettik. Esas itibarıyla kazanın pilotaj hatasından olduğu raporda yer almıştır.

Şimdi, ana muhalefet partisi, kaza ile uçuş izni, sigorta belgesindeki sigorta eksikliği, çokluğu arasında ilişki kurarak, bu kazayla ilgili, Bakanlığı ve Sivil Havacılık personelini sorumlu tutuyor ve demek istiyor ki, sigorta belgesi fazla olsaydı, kaza olmazdı. Böyle bir şeyi anlamak mümkün değil.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Hiç öyle bir şey denilmiyor Sayın Bakan, raporda hiç öyle bir şey yok!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Raporun hem Türkçesi hem İngilizcesi var bizde.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Raporda öyle bir şey yok, pilotaj hatası yazmıyor.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) -  Değerli arkadaşlar, her türlü tedbiri alabilirsiniz…

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Efendim, demiyor ama, burada var.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) -  …her türlü tedbiri alacaksınız, mecbursunuz almaya, ama buna rağmen dünyada da Türkiye’de de kazalar oluyor, olmaya da devam edecek. Çünkü hepimizin bildiği bir şey var: Kazaların yüzde 85’i insan hatasından oluyor. Bu, dünyaca istatistiklerle, ölçümlerle ortaya konmuş evrensel bir gerçek. Bütün bunlara rağmen gayet tabii ki, tedbirlerimizi alacağız, alınmıştır da.

Bir uçak nasıl uçar, önce ona bakalım: Şimdi dendi ki, bu uçak efendim yedinci trafik hakkı verilerek burada uçurulmuştur. Bir kere bu uçağın uçuş hakkı yedinci trafik hakkı değil, beşinci trafik hakkıdır. Beşinci trafik hakkı ile yedinci trafik hakkı arasında tek fark, bir base’ten kalkması veya kalkmamasıdır. Kaldı ki, uçak 8 Ocakta Kişinev’den kalkmış, 9 Ocakta da Adana’dan kalkmıştır.

Peki, buraya niye bu uçak gönderilmiş de Türk uçağı gönderilmemiş? Bu soru da gayet tabii ki soruluyor, sorulmalıdır. Bir kere bu seferlerle ilgili bütün yerli taşıyıcılara yazı yazılmış, hepsine sorulmuş: Böyle bir uçuş talebi var, burada 5 bin tane Türk işçisi gidecek, çalışacak, bunları taşır mısınız? Programlarının uymaması veya başka nedenlerle uçaklarının olmaması gibi nedenlerle uçmak istemediklerini ifade etmiştir. Yine, hem Moldova’yla hem uluslararası anlaşmalara göre bizim AIP’mizde eğer kendi şirketimiz uçmazsa buraya bir başka ülkenin tescilli uçağına izin verilir. Bu çerçevede izin verilmiş ve uçuşlar o gün yapılmış, yüzlerce yapılmış, bugün de yapılmaya devam etmektedir arkadaşlar. Irak bizim üçüncü ticaret ortağımızdır. Irak’la ticaretimizin birkaç yıl içerisinde 20 milyar dolara ulaşacağını kısa bir süre önce Irak’a bir heyetle ziyaret eden Sayın Başbakanımız ve Irak yetkilileri açıklamıştır. Dünyanın her tarafından Irak’a seferler yapılacak, Türkiye burnunun dibinde Irak’a sefer yapmayacak! Böyle bir şey olabilir mi!

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – “Sefer yapma.” diyen var mı Sayın Bakan?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Kaza riski var diye sefer yapılmayacak! Bakınız, şu gördüğünüz liste Irak’a sefer yapan ülkelerin ve uçakların listesi.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Konuyla hiç alakası yok Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Viyana’dan Erbil’e, Tahran’dan Erbil’e, Bakü’den Bağdat’a, Kişinev’den Bağdat’a, Burgaz’dan Bağdat’a, Bükreş’ten Bağdat’a… Liste uzayıp gidiyor. Peki Türkiye’de şu anda sefer yapılıyor mu Irak’a? Gayet tabii ki yapılıyor. Türkiye’den Kuzu Hava Yolları, Atlas Hava Yolları Erbil’e seferler yapıyor. Bunun yanı sıra, yetmiyor, başka ülke uçakları da İstanbul’dan Bağdat’a, Adana’dan Bağdat’a seferler yapmaya devam ediyor, yapacak da. Çünkü Irak’ın yeniden imar edilmesi, savaş sonrası hasarların giderilmesi için en büyük desteği verecek ülke Türkiye’dir. Türkiye de bu desteği artırarak vermeye devam edecektir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Şu sorulara bir cevap verseniz Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir uçağın uçuş izni alması için uluslararası kurallar belli: Uçuşa elverişli olacak, işletme ruhsatı olacak, sigortası olacak, personelinin yeterlilikleri olacak. Evraklar belli, bu evraklar gönderilir, bir de uçuş planı istenir. Uçuş planına göre, evraklar üzerinden uçuş izni verilir ve her seferinde tekrar tekrar izin verilmez. Uçuş planı süresince evraklar geçerliyse izin verilir.

Şimdi, her şeyden önce, bu uçak Moldova’dan, Kişinev’den kalkıp Adana’ya geliyor. Yolda römorkla getirilmiyor bu uçak! Bu uçağa, her türlü uçuşa elverişliliği haiz bütün uluslararası şartları sağladığı için öncelikle uçağın ait olduğu sivil havacılık idaresi izni veriyor, oradan kalkıyor geliyor. Biz bunu yeterli görmüyoruz, biz de evraklarını inceliyoruz, biz de Adana’dan Bağdat’a uçuş izni veriyoruz.

Bir yılda sadece Türkiye'de 925 tane uçuş var değerli arkadaşlar. Bir başka deyişle, Türk semalarında günde 2.500’ün üzerinde uçak uçuyor. Bunların belgelerini teker teker saatlerce incelerseniz hava taşımacılığı diye bir şey olmaz.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Her şeyin bir sorumluluğu var, sorumlusu var.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Uluslararası bir teamül de yok, böyle bir yükümlülük de yok. Yükümlülük nedir? Yükümlülük şudur değerli arkadaşlar: Bir uçağın beyanı, evrakları esastır. Evrakları idare görür, iznini verir; ama bir kaza olur ise, evrakı eksik diye, yetersiz diye, ne uçuran taşıyıcı şirket ne de uçağın ait olduğu ülke sorumluluktan kurtaramaz. Bunlar uluslararası kurallarda, Varşova, Montreal Sözleşmesi’nde çok açık şekilde ifade edilmiştir. Bir kaza olduğunda sigortalı olup olmadığına bakmadan 100 SDR veya 160 bin Amerikan doları hasarı mutlak surette ödeme zorunluluğu vardır. Bunun altında Moldova’nın da imzası var, bizim de imzamız var. Dolayısıyla, sigorta poliçesinin eksik olması sorumluluğun eksik olduğu anlamına gelmez. O bakımdan da ölen vatandaşlarımızın yakınlarının…

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Poliçe eksik mi Sayın Bakan?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - … mağduriyetlerini gidermek için Sivil Havacılık Genel Müdürlüğümüz gerekli çalışmaları Dışişleri Bakanlığı üzerinden ilgili ülkeye iletmiştir; yakınlara, vekillere iletmiştir, konu hassasiyetle takip edilmektedir.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Poliçe eksik mi Sayın Bakanım?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Evet, poliçe eksiktir.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Niye izin verdiniz o zaman?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Niye izin verdiniz?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Poliçenin…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Niye izin verdiniz?

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sizin işiniz ne? Ne iş yaparsınız?

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Karakutu boş mu, dolu mu?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Karakutu dolu da sizin gensorunuz boş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Şu sorulara bir cevap verseniz de… Sorulara cevap verin…

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Rapor öyle demiyor Sayın Bakan, “CVR’ı okunamadı.” diyor.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – İşte karakutu arkadaşlar, işte karakutunun içindeki bilgiler. Buyurun.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Bakın, bu da İngilizce çözümü efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Ne var orada?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Buyurun karakutu bu.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – İşte burada da var, raporunda…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar…

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Camının çatlak olduğunu vali kasıtlı mı yazmış?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi, bir ikinci konu… (CHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Müsaade ederseniz şu sorulara cevap vereyim.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, size üç dakika ek süre vereceğim, lütfen konuşmanızı tamamlayınız. (CHP sıralarından gürültüler)

Buyurun Sayın Bakanım.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Konuşsun Sayın Bakanımız Sayın Başkan yani bu önemli konuyu istediği gibi… Daha yarısına gelmedi.

BAŞKAN - Sayın arkadaşlar, lütfen dinleyiniz.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Daha Genel Müdürden bahsedecek, hızlı trenden bahsedecek, yolsuzluktan bahsedecek! İstediği kadar konuşsun Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Verilemeyecek hesabımız yok. Yaptığımız her işin arkasındayız, hesabını da sonuna kadar veririz. Bundan hiç şüpheniz olmasın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Biraz önce hesap verdiğiniz gibi vereceksiniz! Doğru!

TACİDAR SEYHAN (Adana) - Bin dolara sigorta yapmanın hesabını verin Sayın Bakan.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, bin dolara sigorta olur mu Allah aşkına!

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Böyle bir şey olabilir mi!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Herhâlde dinlemediniz.

Uçağın hiç sigortası olmasa dahi…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Nasıl kabul edersiniz, uçuş izni verirsiniz?

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sizin göreviniz 250 bin SDR sigorta yaptırmaktı.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Sigorta olup… Sigortanın olması şartı yeterlidir. İzin veren uzmanın görevi sigorta poliçesinin olduğunu veya olmadığını tespit etmektir. (CHP sıralarından gürültüler)

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Okunmuyor, okunmuyor…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Okunmayan belgeyi nasıl okumuş, Sayın Bakan?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Çünkü sorumluluk sigortayla sınırlı değildir.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Emniyet Genel Müdürlüğü okuyamıyor bu belgeyi. Siz nasıl okudunuz?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Sorumluluk taşıyıcının kendi mutlak sorumluluğu; yetmediği durumda da tescil edildiği ülkenin sorumluluğundadır.

Bir Türk uçağı kalktı, başka bir hava sahasında uçtu. Diyelim, biz gönderirken sigorta yaptırmadık. Bu bizim sorumluluğumuzu ortadan kaldırmaz arkadaşlar.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sorumluluğunuzu kaldırmıyorsa görevinizden ayrılacaksınız Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Biz, sorumluluğumuzun gereği neyse onu yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Yoksa kaza olduktan on dokuz saat içerisinde kaza mahallinde olan biziz, kazadan on dokuz ay geçiyor, kazayla ilgili konuları akıllarına getirenler sizlersiniz. İşte bizim farkımız sizden, budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet, 28 tane işçinin hesabını soracağız size. O 28 tane yoksul işçi oraya ekmek parası için gittiler. Sizin yüzünüzden gittiler.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Peki, deniliyor ki: “Efendim, sorular sorduk cevap vermediniz.”

TACİDAR SEYHAN (Adana) – CVR çalışıyor muydu Sayın Bakan?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Kazanın araştırılması, gerçeklerin, nedenlerin, sonuçların ortaya çıkmasından önce verilecek cevaplar ne sizi tatmin eder ne de kamuoyunu tatmin eder. (CHP sıralarından gürültüler)

Bu işler ciddi işlerdir. Kazalar üzerinden, kan üzerinden siyaset yaparak bir yere varamazsınız, bunu açıklıkla ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) - Denetim görevinizi yapmıyorsunuz.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Yönetim görevinizi de yapmıyorsunuz Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Eğer yapacağınız bir katkı varsa, bildiğiniz bir bilgi varsa gelirsiniz bunu bizimle paylaşırsınız…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır, niye paylaşalım?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – …bu insanlarımızın haklarını uluslararası alanda hep beraber ararız. Yapılması gereken budur.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Niye hep beraber Sayın Bakan?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sizin göreviniz nedir?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz görevimizin ne olduğunu biliyoruz, görevimizi de yapmaya devam ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sizin göreviniz vatandaşın hakkını korumak.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun, lütfen tamamlayınız konuşmanızı.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, söylenecek çok şey var ama şu Genel Müdürlükle ilgili de bir iddia var, izninizle onu da söyleyeyim.

TACİDAR SEYHAN (Adana) - CVR çalışıyor muydu Sayın Bakan? Ona da cevap verin. CVR çalışıyor muydu, çalışmıyor muydu?

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Kendinizi sıyırmayın. Hiçbir sorumluluğunuz yok! “Ahmet yaptı, Mehmet yaptı…”

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Genel Müdürün rüşvet aldığı iddiasıyla bir gazetede bir haber çıktı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı şikâyet üzerine… Aynı zamanda Teftiş Kuruluna havale ettim, incelemeyi başlattım. İnceleme sonucunda konu iddiaların mesnedi olmadığı, doğruluğunu ortaya koyacak bilgiye rastlanmadığı ortaya çıktı. Düzenlenen rapor cumhuriyet savcılığına gönderildi ve savcılık da 7/7/2008 tarihinde dosyayı işlemden kaldırdı.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Daha itiraz edilecek, onun itirazı var.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – O ayrı konu, o, kazayla ilgili; biz Genel Müdürü konuşuyoruz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Oraya da gidecek, oraya da gidecek.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, deniyor ki: “Bakan suçlulara sahip çıkıyor.” Ben suçlulara sahip çıkmıyorum, ben insanların onuruna sahip çıkıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TACİDAR SEYHAN (Adana) – 28 vatandaşın hakkına da sahip çıkın Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Değerli arkadaşlar, beraat-ı zimmet asıldır. Hiç kimse ispat edilmedikçe suçlanamaz, cezalandırılamaz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Şu otel faturalarına da bir gelseniz.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Bu, hukukun en temel ilkesidir.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Siz o konuşmayı yaptınız mı, yapmadınız mı?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Yargısız infazı alışkanlık hâline getirenler için, hukuka saygı duymayanlar için, bu sözler bir mana ifade etmeyebilir.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Sana hiç yakışmıyor bu ya! Bırak bunları, görevini yapacaksın!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Ancak, bazılarının hatırı için hak ve hukuka olan saygımızdan taviz vermeyi kimse bizden beklemesin.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Söylediğim telefon konuşmasını yaptınız mı Sayın Bakan?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Başta ana muhalefet partisi olmak üzere, herkesin şunu öğrenmesi gerekiyor…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Telefon konuşmasına da bir cevap verseniz.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – …Türkiye bir hukuk devleti.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – 3 defa hacca gitmiş arkadaşla ne konuştunuz?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu personelle bu şirket sahibi sizinle de görüştü; dikkat edin, sizinle konuşmasını da kayda almış olabilir izniniz olmadan.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Olabilir, biz hiçbir zaman çekinmeyiz!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Ama ben, kimseyle, her kim olursa olsun, konuşmamı hiçbir zaman inkâr etmem…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Güzel!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – …ne konuştuysam da arkasındayım. Bu arkadaşın haberleri çıkınca kendisini çağırdım “Nedir mesele?” diye dinledim.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Kim o?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Doğrudur, o konuşma aramızda geçmiştir. Arkadaşın talebi şu: “Benim eksiğim var, param yok, bu eksiklerime rağmen bana izin vermeye devam edin, şirketim uçsun.” “Kardeşim bu olmaz, yüz altmış tane eksiğin var. Bu, bile bile insanları ölüme göndermektir, bunu yapamayız.” “Efendim, benim param yok.” “Bir şirket kur.” “Ee pahalı, ben kuramam.” Ee ne yapacağız, izin mi verseydik?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Siz, pahalı olmadığını söylüyorsunuz.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – İzin mi verseydik?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bir hafta içinde kurulacağını söylüyorsunuz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – “Bir hafta içinde kurarız.” demişsiniz.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, havacılık ciddi bir iştir arkadaşlar.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Biz de onu söylüyoruz.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – İşportacılık yapmakla hava taşımacılığı yapmanın arasında çok ciddi farklar vardır. Onun için, Türk sivil havacılığı beş yılda 5 kat büyümüştür, dünyanın parlayan yıldızı hâline gelmiştir. Bunu da burada, bu vesileyle açıklamak istiyorum.

Şundan hiç kimsenin şüphesi olmasın: Bu kazayla ilgili gerekli çalışmalar Sivil Havacılık Genel Müdürlüğümüz tarafından titizlikle yürütülmektedir. Mağdur insanların hakkını aramak için her türlü imkân da Hükûmetimiz tarafından, devletimiz tarafından seferber edilmektedir, edilmeye devam edilecektir.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ölenlerin yakınlarına kaç para ödendi Sayın Bakan? On yedi aydır söylüyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı lütfen tamamlayınız. Süremizi epey geçtik.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın Şandır’ın sorduğu sorular var. Bunlar pek tabii çok önemli ve ciddi sorular. Bunların hepsinin cevabı var ama ben bunlara -maalesef zaman elvermiyor- teker teker giremedim.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – On dakika fazla konuştunuz.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Bakan, topu taca atıyorsunuz.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Keşke buna vaktim olsa, bütün bu cevapları verecektim. Ancak bunları bilahare yazılı olarak bütün arkadaşlarıma cevaplandıracağım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Şu ana kadar niye cevaplamadınız?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bizim soru önergelerini, on sekiz ay geçti, niye cevaplamadınız? Gensoru mu gerekiyordu?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Onu da ifade etmek istiyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gensoru önergesinin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan gensoru önergesinin İç Tüzük’ün 143’üncü maddesine göre açık oylamayla yapılmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Nurettin Canikli, Giresun? Burada.

Mevlüt Akgün, Karaman? Burada.

Bekir Bozdağ, Yozgat? Burada.

Yılmaz Helvacıoğlu, Siirt? Burada.

Enver Yılmaz, Ordu? Burada.

Fatma Şahin, Gaziantep? Burada.

Mücahit Fındıklı, Malatya? Burada.

Durdu Mehmet Kastal, Osmaniye? Burada.

Necati Çetinkaya, Elâzığ? Burada.

Ünal Kacır, İstanbul? Burada.

Hayrettin Çakmak, Bursa? Burada.

İsmail Göksel, Niğde? Burada.

Metin Kaşıkoğlu, Düzce? Burada.

Haluk Özdalga, Ankara? Burada.

Alaattin Büyükkaya, İstanbul? Burada.

İdris Güllüce, İstanbul? Burada.

Sayın milletvekilleri, açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla  yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum:

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, (11/4) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunun açık oylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı:    400

Kabul:                             92

Ret:                               308 (x)

Böylece, Sayın Binali Yıldırım hakkında verilen gensoru önergesinin gündeme alınması reddedilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.49

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                          

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133’üncü  Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz.

Alınan karar gereğince, bu kısmın 27’nci sırasında yer alan, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 22 Milletvekilinin, İstanbul’da depreme yönelik çalışmaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; 29’uncu sırasında yer alan, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 26 milletvekilinin, deprem riskinin ve alınması gereken önlemlerin araştırılması; 56’ncı sırasında yer alan, Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31 milletvekilinin, Bursa ve çevresinde yaşanacak muhtemel bir deprem felaketine yönelik alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; 189’uncu sırada yer alan, Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; 190’ıncı sırasında yer alan, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 23 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; 191’inci sırasında yer alan, İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin, özellikle İstanbul ve Marmara Bölgesindeki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; 192’nci sırasında yer alan, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 19 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; 193’üncü sırasında yer alan, İstanbul Milletvekili Mithat Melen ve 22 milletvekilinin, başta İstanbul olmak üzere ülkemizdeki deprem riskinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; bugün okunan, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, İzmir’deki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve yine bugün okunan, Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30 milletvekilinin, ülkemizdeki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak görüşmesine başlıyoruz.

VIII.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 22 milletvekilinin, İstanbul’da depreme yönelik çalışmaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/60)

2.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 26 milletvekilinin, deprem riskinin ve alınması gereken önlemlerin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/63)

3.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31 milletvekilinin, Bursa ve çevresinde yaşanacak muhtemel bir deprem felaketine yönelik alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/99)

4.- Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/242)

5.- Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 23 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/243)

6.- İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin, özellikle İstanbul ve Marmara Bölgesindeki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/244)

7.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 19 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/245)

8.- İstanbul Milletvekili Mithat Melen ve 22 milletvekilinin, başta İstanbul olmak üzere ülkemizdeki deprem riskinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/246)

9.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, İzmir’deki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/254)

10.- Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30 milletvekilinin, ülkemizdeki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/256)

BAŞKAN – Hükûmet? Burada.

Meclis araştırması önergeleri Genel Kurulun 28/11/2007 tarihli 26’ncı, 29/11/2007 tarihli 27’nci, 22/01/2008 tarihli 52’nci, 10/07/2008 tarihli 129’uncu, 15/07/2008 tarihli 130’uncu ve bugünkü birleşimlerde okunduğundan tekrar okutmuyorum.

İç Tüzük’ümüze göre Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete, siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir. Konuşma süreleri Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri için onar dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: İlk söz Hükûmet adına Bayındırlık ve İskan Bakanı Sayın Faruk Nafız Özak; gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çetin Soysal, İstanbul Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Münir Kutluata, Sakarya Milletvekili; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili; şahısları adına, Mehmet Sevigen, İstanbul Milletvekili; Tayfur Süner, Antalya Milletvekili; İsmet Büyükataman, Bursa Milletvekili; İlhan Evcin, Yalova Milletvekili; Recep Yıldırım, Sakarya Milletvekili; Nusret Bayraktar, İstanbul Milletvekili; Hikmet Erenkaya, Kocaeli Milletvekili; Ümit Şafak, İstanbul Milletvekili; Ahmet Kenan Tanrıkulu, İzmir Milletvekili ve Muzaffer Baştopçu, Kocaeli Milletvekili.

İlk söz Hükûmet adına Bayındırlık ve İskan Bakanı Sayın Faruk Nafız Özak’a aittir.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde yaşanabilmesi muhtemel bir deprem felaketi öncesinde depremin etkilerini en aza indirebilmek için alınabilecek tedbirlerin tespit edilmesi, yapılacak yasal düzenlemelerin ortaya konulabilmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin araştırma önergeleriyle ilgili yüce Meclisi bilgilendirmek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye aktif deprem kuşağında bulunmasına bağlı olarak dünyada doğal afetler nedeniyle en çok hasar görebilir ülkelerden biridir. Ülke nüfusunun yüzde 81’inin deprem, sel ya da kaya düşmesi riski taşıyan alanlarda yaşadığı tahmin edilmektedir. Türkiye'nin 1.400 kilometre uzunluğunda olan Kuzey Anadolu fayının üzerinde bulunması ve fayın kayma hızının 24 milimetre/yıl olması nedeniyle ülkede sürdürülebilir hayat üzerindeki en büyük etki depreme aittir ve deprem ekonomik, sosyal ve diğer alanlarda çok ciddi zararlara neden olmaktadır.

1992-2004 yılları arasında Türkiye aletsel büyüklüğü 5 ve 5’in üzerinde olan yüz otuz deprem yaşamıştır. Bu depremler, toplamda 80 binin üzerinde can kaybına ve 500 bine yakın binanın ağır hasar görmesine neden olmuştur, çok sayıda insanımız hayatını kaybetmiştir. Özellikle milyarlarca dolar ekonomik kayba neden olan 1999 yılındaki Marmara depremi hatırlarımızdadır.

Tüm dünyada eğilim risk yönetimine ağırlık vermektir. Bakanlığımız ülkemizin bir doğal afetler ülkesi olduğunun bilincinde olarak doğal afetlerle ilgili stratejisini “yara sarmak” yerine “yara almamak” ilkesine göre şekillendirerek risk yönetimini esas alan politikalar üzerine kurmuştur. Bütün dünyada yapılan araştırmalar göstermektedir ki, zarar azaltma yatırımları iyileştirme giderlerine göre 7 kat tasarruf sağlamaktadır. Bakanlığımız modern afet yönetiminin kalbine müdahaleyi değil zarar azaltmayı koymuştur. Bu yaklaşımın somut bir adımı olarak Bakanlığımızca mevcut durumun değerlendirildiği, gerekli planlama ve strateji esaslarının belirlendiği ilk defa gerçekleştirilen bir deprem şûrası düzenlenmiştir. Ülkemizdeki çeşitli üniversite, kamu ve özel sektör temsilcilerinin katılımıyla afet zararlarının azaltılması için öncelikle idari, yasal, teknik, mali ve sosyal düzenlemeler 350 değerli uzmanın katılımıyla belirlenmiştir. Şûrayı müteakip otuz iki ayrı başlığı içeren bir eylem planı hazırlanarak uygulamaya konulmuştur. Şûra, aynı zamanda bir millî afet stratejisi planıdır ve yol haritamızdır.

Bu kararlar doğrultusunda neler yaptık? Bakanlığımızca 17 Ağustos 1999 depreminin ardından teknik mevzuatlarda birtakım düzenlemelere gidildi. Bunlardan ilki imar planlarında jeolojik ve jeoteknik etütlerin yapılmasının zorunlu hâle getirilmesi.

Yine son yıllarda ülkemizde meydana gelen depremler, mevcut yapı stokumuzun önemli bir kısmının deprem güvenliğinin yetersiz olduğunu ve acilen güçlendirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Bu doğrultuda Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik Bakanlığımızca çıkarılmış ve 6 Mart 2007 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanmıştır. Hazırlanan son deprem yönetmeliğine “Mevcut Binaların Değerlendirilmesi ve Güçlendirilmesi” başlıklı yeni ve kapsamlı bir bölüm eklenmiştir. Bu bölüm yönetmelikte ilk defa yer almakta olup mevcut binaların deprem güvenliklerinin belirlenmesi ve deprem güvenliği yetersiz bulunan binaların güçlendirilmesi için gerekli olan yöntemler konusunda mühendislerimize yol göstermektedir. Yeni deprem yönetmeliğinin yayınlanmasının ardından 150 tane mühendis Bakanlığımızca eğitilmiş ve ilk defa, yönetmeliğin maddelerini açıklayan kapsamlı bir eğitim kitabı yine Bakanlığımızca basılmıştır. Eğitimler muhtelif bölgelerde hâlâ devam etmektedir.

Deprem zararlarının azaltılması yönünde alınan şûra kararlarından biri, ulusal sismik ağın iyileştirilmesi ve geliştirilmesidir. Bu çerçevede, Ulusal Sismik Ağ Sisteminin Geliştirilmesi Projesi başlatılmıştır. Zayıf hareket istasyon sayısı, 2007 yılı itibarıyla 2003 yılına oranla dört yılda yüzde 250, kuvvetli yer hareketi kayıt şebekesindeki deprem istasyonu sayısında da yüzde 209 artış sağlanmıştır. Ülkemiz ve yakın çevresi deprem aktivitesi, Bakanlığımızca yirmi dört saat süreyle izlenmektedir.

Deprem Şûrasında değerlendirmeler sonucu eksikliği ortaya çıkan zemin etütleri formatı düzenlemesi hazırlanarak 10/08/2005 tarihinde genelge olarak tüm illerimize gönderilmiştir. Altyapılar İçin Afet Yönetmeliği, İller Bankamız tarafından hazırlanmış, 15 Şubat 2007 tarihli 26.435 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yine Kara Yolu Yol Boyu Mühendislik Yapıları İçin Afet Yönetmeliği, 2007 yılı içerisinde yayımlanmıştır.

Yapı malzemeleri konusunda AB tarafından uygunlaştırılması çalışması tamamlanan 324 adet CE harmonize standarttan 320 adedi uyumlaştırılmış olup, 4 adedinin uyumlaştırılması için TSE ile çalışmalarımız devam etmektedir. Bu itibarla, Bakanlığımız, 470 eğitim almış sertifikalı eleman ile 81 ilde piyasada üretim yapan firmaların denetim ve gözetimini yapmaktadır. Bu manada, 253 hazır beton tesisi denetlenmiş, 348 adet de diğer malzemelerle ilgili denetimler yapılmıştır.

Mevcut yapı stokunun değerlendirilmesi konusunda Yapı İşleri Genel Müdürlüğümüzce valiliklere ve bakanlıklara gönderilen genelgeyle, tüm kamu binaları ve belediye mücavir alan sınırları içerisindeki binalarla ilgili envanter çalışmaları, özel sektör binaları hariç olmak üzere, büyük ölçüde tamamlanmıştır.

Yapı kanunu tasarısı taslağı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü yetkilileri ve sivil toplum örgütlerinin katkılarıyla son hâle getirilmiştir.

Yapı Denetimi Kanunu revize edilerek Başbakanlığa sunulmuş olup çalışmalar devam etmektedir.

Doğal afetler sigorta sistemi, zorunlu deprem sigortası iyileştirilmesi ve yaygınlaştırılması çalışmaları bütün doğal afetleri içerecek şekilde revize edilerek geçen hafta Bakanlar Kurulunca imzalanmış ve Meclisimize gönderilmiştir.

Dönüşüm alanları yasası mahallî idarelerimizin görüşleri dikkate alınarak yasalaşmak üzere Meclisimize gönderilmiştir. Bakanlığımız ile İstanbul Valiliği, İSMEP Projesi kapsamında kritik önemi haiz kamu bina güçlendirme çalışmalarına başlamış ve devam etmektedir.

Bu kapsamda, İstanbul’da eğitim sektöründe 101 okul güçlendirilerek eğitime hazır hâle getirilmiştir. 320 bin metrekare ve 165 bin öğrenci ve öğretmen bundan faydalanmaktadır. Ayrıca, 41 okul, 170 bin metrekare ve 70 bin öğrenci ve öğretmeni ilgilendiren okul inşaatının güçlendirilmesi devam etmektedir. 11 okul, 219 derslik, 35 bin metrekare yıkılarak yerine 11 okul, 320 derslikli, 70 bin metrekarelik okulun inşaatı da devam etmektedir.

Sağlık sektöründe 2 hastane, 12 bin metrekare, 3 bin hasta ve personel kapsamındaki güçlendirme devam etmektedir. Yıkılıp yeniden yapılan 130 yatak kapasiteli, 25 bin metrekare hastanenin de yeniden yapılması çalışmaları devam etmektedir. Ayrıca, poliklinik güçlendirmeleri devam etmektedir.

Yurtlarda, Fatih Kız Yurdu, Edirnekapı Yurdu, Avcılar Atatürk Kız Yurdu güçlendirme ihaleleri yapılma aşamasındadır. Zeytinburnu Atatürk Kız Öğrenci Yurdu yıkılarak yeniden yapılacaktır.

İdari sektör kapsamında üç adet bakanlık idari hizmet binası güçlendirilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Karayollarının İstanbul bölgesinde 326 adet projesi vardır: Tünel, viyadük, köprü. Bunların, 326 adet projenin 15 adedi dış kaynaklıdır, 311 adedi -köprü, viyadük- iç kaynakla yapılmaktadır. 107 tane projeyi Karayollarımız yapmıştır, 204 projeyi İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Özelleştirme İdaresi yapmaktadır. Karayollarımızın millî bütçeden yaptığı 107 adet projenin 41 adedi bitmiştir -en kritik olanlar- 66 adedi bu sene sonu bitecektir. Bunların da deprem güçlendirmeleri bitmiştir, bakım onarım kısımları kalmıştır.

Dış kaynakla yapılan -Japon kredisiyle- 15 yapı mevcuttur. Bunların 10 adedi bitmiştir. Ortaköy viyadükleri, Haliç Köprüsü ve Haliç Köprüsü viyadükleri, iki tane büyük Boğaz Köprümüzün ve yaklaşım viyadüklerinin hepsi yıl sonuna kadar bitirilecektir. Bunlar JBIC kredisiyle, on yıl ödemesiz, kırk yıl vadeli krediyle yapılmaktadır. Mecidiyeköy viyadüğü hariç on dört adet yapıyı bitiriyoruz bu yıl inşallah.

Halkımızın elindeki güvensiz yapı stokunun güçlendirilmesi yönünde mevzuat açısından önemli bir sorun olan Kat Mülkiyeti Kanunu’muz Adalet Bakanlığımız tarafından 2007 yılında revize edilerek güvensiz yapıların güçlendirilebilmesinin yolu açılmıştır.

Bakanlığımız, TOKİ ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile birlikte İstanbul’daki güvensiz yapı stokunun güçlendirilmesiyle ilgili değişik dünya örneklerini ve kredilendirme metotlarını yerinde incelemek maksadıyla Japonya ile ilişkilerini geliştirmektedir. Halen ülkemizde düzenli JBIC kredisi temini çalışmaları devam etmektedir.

Afet İşleri Genel Müdürlüğümüze bağlı Deprem Araştırma Dairemiz, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi, ODTÜ ve Dokuz Eylül Üniversiteleri ile dört yeni deprem araştırma projesi başlatmıştır. Bu projelerimizde on dört bölge üniversitesinin de aktif olarak yer alması sağlanarak ülkemizde eksikliği çekilen koordinasyon da sağlanmıştır. Başlatılan projeler katılım, kapsam, çalışma sahası ve bütçesi göz önünde bulundurulduğunda cumhuriyet tarihimizin en büyük projeleredir. Bu projelere Hükûmetimizin tahsis ettiği kaynak yaklaşık 23 milyon YTL’dir. Projelerle tüm ülkemizdeki tehlike arz eden faylar, yerleşim bölgeleri, riskli alt ve üst yapılar inceleme altına alınmıştır.

Yine, Bakanlığımızca yerel yönetimler için örnek nitelikte olacak bütünleşik afet tehlike ve risk tespiti çalışmaları yapılmaktadır. Batı Karadeniz Bölgesi’nde Kastamonu, Karabük illeri bütünleşik afet tehlike haritaları tamamlanmış olup Bartın ve Zonguldak illerine 2008 yılında devam edilmektedir. Bu çalışma kapsamında doğal afetlerin tüm türleri, diğer görevli kamu kuruluşları ve yerel yönetimlerle iş birliği içinde çalışılarak tüm ilin bütünleşik afet tehlike haritası üretilmektedir. Çalışmaların sonucunda tüm Batı Karadeniz Bölgesi’nin tüm afet türleri incelenmiş olacaktır. Bu çalışmalar tüm ülkemize yaygınlaştırılacaktır. Bu çalışmamız afet acil yardım planlarına esas olacak bilgilerin hazırlanması, bölgesel ve çevre düzeni planlarının hazırlanması için plancılara gerekli olabilecek afet bilgilerini sağlayacaktır.

Benzer şekilde, ülkemizde özellikle deprem konusundaki tehlikeli alanların mikro bölgeleme çalışmaları yapılarak, zeminin sismik açıdan karakteristik özellikleri belirlenmeye başlanmıştır. İstanbul ilimizin Avrupa yakası mikro bölgeleme çalışması tamamlanmış ve Bakanlığımızca onaylanmıştır.

Halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi amacıyla üniversiteler, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarının desteği de alınarak toplumsal örgütlenme ve eğitim programları hazırlanmaktadır. Uluslararası iş birliğiyle afet yönetimi konusunda çalışmalar da yapılmaktadır.

Afet önleme ve zararlarını azaltma çabaları içinde öncelikle halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesine çalışılmakta ve bu kapsamda Bakanlığımız elemanları okullarda, askerî birliklerde, sivil toplum örgütlerinde ve özel sektör kuruluşlarında sürekli afet eğitimleri vermektedirler. Bu kapsamda, bir pilot proje olarak, Ankara ili Çubuk ilçesinde “Önce Eğitim” başlıklı bir proje başlatılmış, bu kapsamda ilçede yaşayan 6-65 yaş arasındaki yaklaşık 25 bin kişiye afet eğitimi verilmiştir ve bu eğitimlere devam edilmektedir.

Kültürel varlıkların deprem konusundaki araştırmalarıysa, Bakanlığımızca sürdürülen bir diğer çalışmayla yerine getirilmektedir. Doğu Anadolu’da bulunan farklı mimari mirasların teknik etkileşimi ve koruma programı araştırması konulu proje kapsamında Türkiye’nin doğusunda bulunan tarihî, mimari eserlerin, özellikle yapısında kubbe türünü barındıran yapıların incelenmesi amaçlanmıştır. Projenin Japonya tarafında Japon Teknoloji Enstitüsü ve Tokyo Teknoloji Enstitüsü yer almaktadır.

Yürütülmekte olan uluslararası çalışmalar kapsamında, Bakanlığımızda, Gelişmekte Olan Ülkeler Arası Afet Zararlarının Azaltılması Araştırma Merkezi kurulmuştur. Ülkemizin yürütücülüğünü yaptığı bu merkeze Kazakistan, Ukrayna, Kırgızistan ve Tacikistan’ın ilgili enstitüleri üyedir. Bu merkez, diğer Türki cumhuriyetleri ve komşu ülkeleri de bünyesine katma çalışmalarını yürütmektedir.

Afet sonrası kayıpların tahmin edilerek erken müdahalenin yapılabilmesi amacıyla Orta Karadeniz Bölgesi’nde başlatılan pilot projeyle ülkemizde ilk defa deprem konusunda bölgesel ölçekte hasar tahmini yapan bir sistem kurulmuştur. Sistemin tüm Türkiye’de hizmet vermesi, yani UTEM devreye girmektedir.

Japonya ve Amerika gibi ülkelerde erken uyarı sistemi, deprem meydana geldikten sonra deprem merkez üssüne yakın çevredeki sanayi tesisleri, nükleer tesisler, barajlar, metro, tren istasyonları, viyadük girişleri, doğal gaz ve su iletim hatlarında depremin ikincil hasar etkisini azaltmak amacıyla devreye giren erken uyarı sistemi mevcuttur. Deprem etkilerini azaltmak için bu sistemleri otomatik olarak durduran, can ve mal kaybını azaltmaya yarayan sistem İstanbul’da da vardır ve İstanbul’da depremin oluş mesafesine bağlı olarak sistem on-on beş saniye önceden erken uyarı yapmaktadır. İstanbul’da beş noktada var bu.

Bakanlığımız Deprem Araştırma Dairesi tarafından Avrupa Uzay Ajansına bağlı Charter Merkezine üyelik için başvuru yapılmış ve kabul edilmiştir. Bu kapsamda bir afet anında afet bölgesine ait uydu görüntüleri bedelsiz olarak alınmakta ve bu görüntüler üzerinde çalışmalar yapılarak afet olayının boyutları, afete müdahil olacak ekiplerin yönlendirilmesi ve genel hasar tespit sınıflamaları yapılabilmektedir.

Ülkemizin mevcut afet potansiyelinin bilim dünyasında yeterli derecede değerlendirilebilmesi, geçmişten geleceğe bir miras bırakmak ve uygulayıcı ve karar vericilerin geçmişten dersler çıkarmasını sağlamak amacıyla Türkiye Ulusal Afet Arşiv Sistemi kurulmuş, veri tabanları girilmeye başlanmış ve 2008 yılı sonunda kullanıcılara sunulması planlanmıştır.

2003-2007 yılları arasında bir zihniyet değişikliği sonucu afetler sonrası müdahalede hasar tespiti, yer seçimi ve hak sahipliği eş zamanlı olarak yürütülerek son yıllarda meydana gelen Bingöl, İzmir, Erzurum, Doğubeyazıt depremleri ve diğer muhtelif afetlerden zarar gören vatandaşlarımız için 33.040 konut ve 1.811 ahır aynı yılı içerisinde afetzedelere teslim edilmiştir. Ayrıca 1966 Erzurum Hınıs, 1975 Hani depreminde hak sahibi olup da bekleyen afetzedelerin konutları da büyük ölçüde bitirilmiş, diğer kalan yüzde 10 da yatırım programına alınmıştır.

Ülkemiz son günlerde orman yangınlarıyla karşı karşıyadır. En son Mersin Gülnar yangınına anında müdahale edilmiş, tabii ki hak sahipliği tespiti açısından, konutu yanan 84 afetzedemizin yer seçimi ve hak sahipliği çalışmaları bitirilmiş, bu konutların bu yıl içinde tamamlanarak afetzede vatandaşlarımıza teslim edilmeleri çalışmaları yapılmıştır. Tabii ki geçici konut yapmıyoruz, normal konutları teslim edeceğiz bu yıl inşallah. Aynı şekilde Balâ’da da ağustosun 8’inde TOKİ tarafından ihale yapılıyor. Dört ay içinde Balâ’da konutlarımızı teslim edeceğiz.

Bugün geldiğimiz tarih itibarıyla Bakanlığımızın çalışmaları sonucu, teknik ve mevzuat açısından yapılması gerekenlerin çoğunun tamamlanmış olduğunu söyleyebiliriz. Hazırlanan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Kurulması Tasarısı -hizmet yapan üç önemli genel müdürlüğümüzü, yani Afet İşleri Genel Müdürlüğümüzü, Başbakanlık Acil Durum Merkezimizi ve Sivil Savunma Genel Müdürlüğümüzü tek çatı altında toplayarak daha hızlı, daha verimli hizmet vermeyi amaçlayan bir yasa tasarısı- belki bu dönemde olmasa da bir dahaki dönemde sizlerin huzurlarınıza gelecektir. Afet riskinin tamamen kaldırılabilmesi için finans temini çalışmalarımıza da ağırlıklı olarak devam etmekteyiz.

Özellikle şunu söylemek isterim: Bu konuda değerli arkadaşlarımızın vermiş oldukları bu önergelere biz de Hükûmet olarak katılıyoruz. Kendilerine teşekkür ederim. Topyekûn bir mücadeleyle ülkemizdeki özellikle bu depremle ilgili konuyu çözebiliriz. Bu uzun vadeli, uzun soluklu bir iştir ama çok acil kararlar vermemiz gereken konular var. İnşallah, yasal altyapıyı da bitirerek ve fon oluşturarak, özellikle kentsel dönüşümle -başta Marmara Bölgesi olmak üzere, işte İstanbul’la, Bursa’yla ilgili de tabii ki sorunlar var- ülkemizin tüm afet sorunlarını çözmeye çalışacağız.

Ben, önerge veren değerli CHP’li arkadaşlara, MHP’li arkadaşlara, AK PARTİ’li arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. İnşallah, hep beraber bu komisyonu kurarak daha sağlıklı bir sonuca varacağımız inancıyla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Çetin Soysal.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanı dinlerken, aslında, depreme ne kadar hazırlıklı olduğumuzun da anlaşıldığını görmek mümkün. Yani, ifade ettikleri, gerçekten, depreme hazırlıklı olmadığımızın resmidir, fotoğrafıdır. Yani, on-on beş saniyelik erken uyarı sistemlerinden bahsetti, ama dünyada çok ciddi bir gelişme var bu konularda, gerek Amerika’da gerek Japonya’da.

Değerli arkadaşlarım, tabii ki, beklenen bir Marmara depremi var. Burada, bugün, hepimiz için, sizin için, çocuklarımız için, yarınlarımız için, kısacası hepimiz için son derece önemli bir konuyu, depremi konuşuyoruz. Deprem kuşağında yer alan Türkiye’de, artık, bunu daha önemsememiz gerekiyor, daha ciddiye almamız gerekiyor ve bununla ilgili bir çabanın, bir çalışmanın içerisinde olmamız gerekiyor. Çünkü, bu konu, gerçekten, son derece önem taşıyor. Son gelişmeler de, deprem ve deprem riskinin ne kadar yakınlaştığını ortaya koyuyor. Daha dün bir öğretim üyesi, Dokuz Eylül Üniversitesinde Prof. Günay Çiftçi önemli bir açıklama yaptı. Prof. Çiftçi, Marmara Deniz’inde yapılan sismik araştırma sonucunda yoğun gaz çıkışlarının olduğunu vurguladı. Daha bir süre önce Prof. Naci Görür de bu konularda çalışma yapmıştı, o da aynı noktada değerlendirmelerde bulundu. Tabii, bu açıklamalar hem düşündürücü hem kaygı vericidir. Çünkü, sismik araştırma sonucunda alınan ilk bulgular deprem açısından olumsuz verileri işaret ediyor. Bu da, artık, zamanımızın azaldığını gösteriyor, kaybedecek tek bir dakikamızın olmadığını gösteriyor.

Değerli arkadaşlarım, farkında olmamız gereken çarpıcı bir gerçekten bahsetmeye çalışıyoruz. İstanbul’u, Marmara’yı etkileyecek bir deprem giderek yaklaşıyor. Tarihî kayıtlar bize şu gerçeği gösteriyor: Marmara Denizi’nde, fay, her iki yüz elli senede bir şiddetli deprem üretiyor. Yapılan bilimsel araştırmalara göre, 1999 yılından sonra otuz yıl içinde bu bölgede büyük bir deprem olma olasılığı yüzde 60’tan fazla olduğu bilim adamları tarafından ifade ediliyor ve bu konularda uyarılarda bulunuyorlar. Veriler ortada, araştırmalar ortada, hâlâ daha önlem almamak, ölüme davetiye çıkartmak demektir.

Bu, siyasete elbette malzeme olacak bir konu değil, ama hepimiz deprem konusunda iktidarıyla muhalefetiyle duyarlı bir şekilde yaklaşmamız gerekiyor, bu hepimizin sorumluluğudur. Çünkü, doğal afetler vurursa, deprem vurursa hepimizi vurur. Zaten 1999’da yaşananlar da depremin siyaset üstü bir konu olduğunu hepimize de göstermiştir.

Deprem sadece bizim ülkemizi vuran bir olgu değil, pek çok ülkede sarsıntılar yaşanmaktadır. Ancak bunların bir kısmı depremlerden ders çıkartmış, depremle yaşamayı öğrenmiş ve depremlerde can kaybı olmamasının yolunu bulmuştur. İşte Japonya örneği: Daha bir hafta önce 7,2 büyüklüğünde bir deprem oldu, ölenlerin sayısı sadece 2. 17 Ağustosu hatırlayalım, bundan daha az şiddetli bir depremde 17 binin üzerinde yurttaşımızı ne yazık ki yitirdik. Deprem aynı deprem ama anlayış farklı, binaların yapısı farklı, bilinç farklı.

Değerli milletvekilleri, depremden kaçış yok, bunu kabullenmek ve depremle yaşamayı öğrenmek zorundayız. İmar kanunlarımızı gözden geçirmemiz, kentlerimizi rant politikalarına teslim etmememiz, kamu kurumlarının binalarını, okullarımızı, hastanelerimizi, yurtlarımızı sağlamlaştırmamız, yeni binaları da sağlam yapmamız şart ve bunun için de kaybedecek vaktimiz yok çünkü gerçekten söz konusu çocuklarımız, söz konusu gençlerimiz, söz konusu ülkemiz ve geleceğimiz. Teknoloji çok gelişti, Profesör Naci Görür teknolojik gelişmeleri yakından takip ediyor ve yazdığı “Faya Seyahat” kitabında da bunu anlatıyor. Bunu da herkesin okumasını açıkça tavsiye ediyorum.

Bakın, gelişen teknoloji bize neleri gösteriyor: Artık yer sarsıntısının denizden hareketlerini izleyebilen sistemler var, küçük depremleri ölçen okyanus tabanı sismografları ve bunun en basit örneği, Yunanistan’da sadece Ege Denizi’nde elli tane sabit OBS yerleşmiş durumda. Bu aygıtlar büyük sismografların hissedemediği küçük depremleri bile algılıyor. Tabii bunu bilim adamları söylüyor, bunu ben söylemiyorum ve maliyetleri de çok yüksek değil, OBS cihazlarının tanesi 100 bin doların altında. Bu sayede fayın nabzını tutmak mümkün. Ancak Türkiye’de henüz bu sismografları hiçbir yere yerleştirebilmiş değiliz. Yunanistan elli tane yerleştirmiş, biz de en azından bir o kadar yerleştirebilmeliyiz diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, 1999 yılında Gölcük’te hafızalara acı görüntülerle kazınan deprem Türkiye için aslında bir başlangıç noktası olmalıydı. Merak ediyorum, bu depremden sonra, Türkiye’yi ve İstanbul’u yönetenler, plan ve programlarında deprem gerçeğini göz önüne aldılar mı. Ben, kent meclisinde görev yaptığımda da yaşadım, gördüm. Depremle ilgili, doğal afetlerle ilgili komisyon var -burada görev yapan başka arkadaşlarım da var- ama ne yazık ki doğal afetlerle ilgili komisyon bir kez dahi toplanamamıştır; adı var, kendisi yoktur.

Değerli arkadaşlarım, ne yazık ki İstanbul’da Büyükşehir Belediyesinin gündeminde deprem diye bir şey yoktur çünkü Belediye Başkanı, kirlettiği suyun hesabını vermek için televizyon televizyon dolaşmaktan, basın toplantısı yapmaktan depremi konuşmaya fırsat bulamıyor.

Su havzalarında 24.500 tane kaçak yapıya göz yumuldu. Suyu azaltacaksınız, sonra da İstanbul’un suyuyla ilgili çelişkili açıklamalar yapacaksınız. Ne yazık ki 24.500 kaçak yapıya karşı hiçbir çalışma, hiçbir önlem alınamıyorken elbette ki depreme dönük bir çalışma yapılamayacağı da görülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle İstanbul’un binalarını sağlamlaştırmayı öne çıkartmamız gerekiyor. Ne yazık ki biz, bunun yerine, boğazın en güzel yerlerini Arap sermayesine peşkeş çekmek ve kenti yoğunlaştırmayı öne çıkartmakla meşgul oluyoruz. Gerek sivil toplum örgütleri, gerek değerli akademisyenler, çok sayıda araştırmacı öneri sunuyorlar ancak bunların hiçbirinin yaşama geçmediğini de ne yazık ki görüyoruz ve ne yazık ki İstanbul’da depremin ayak sesleri duyuluyor ancak önlem alacak olan merkezî yönetimden, yerel yönetimden bir tek ses yok.

Pek çok uzman farklı platformlarda depremle ilgili olarak pek çok söz söylüyor ama bu noktada birleşiyor: “Otuz yıl içinde İstanbul’u bir felaket bekliyor. Depremi İstanbul görecek.”

Değerli arkadaşlarım, İstanbul demek Türkiye ekonomisi demek, İstanbul demek sanayi demek, İstanbul demek finans demek. Yani İstanbul’u vuracak bir deprem aslında tüm Türkiye’yi vuracaktır. Sanayi tesislerinin ağır bir darbe alması durumunda ülkemizin uğrayacağı ekonomik zararları telafi etmek o kadar kolay olmayacaktır. Bu tesislerin yenilenmesi, tekrar faaliyete geçmesi çok uzun zaman alır. Bunun istihdama vuracağı darbe, ekonomiye getireceği zarar da  çok büyük olacaktır.

Marmara’da yaşanacak deprem sonrası bir kez daha acı bir tabloyla karşı karşıya kalacağız. Deprem sırasında büyük ölçüde elektriksiz kalınacak, birçok binada doğal gaz giriş bağlantıları hasar göreceği için yangın çıkma riski de artacak. Su şebekeleri zarar görecek, su baskınları ve kentte kesintiler olacaktır. Kanalizasyon şebekesindeki çatlaklar sonunda, artık kanalizasyon içme suyuna karışacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bilim adamları, büyüklüğü 6’nın üzerinde olan bir depremin İstanbul’da 50 bin binanın yıkılmasına yol açacağını vurgulamaktadır, 6’nın üzeri. Yani Japonya’da 7,2; 2 kişi ölüyor ama İstanbul’da böyle bir depremle karşılaşmamız hâlinde 50 bin binanın yıkılmasına yol açacak, kentte 800 bin binanın büyük bölümünün depremden sonra hasar görmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu olası depremin çevreye, kentin estetiğine, tarihî dokusuna vereceği zarar da elbette ki bu işin artısı olacaktır.

Peki, tüm bunlar ortada iken neler yapılıyor? Örneğin, Ulusal Deprem Konseyi işlevsiz hâle getirildi. Niye getirildiği henüz anlaşılamadı. Ulusal Deprem Konseyi şu an lağvedilmiş durumda, işlevsiz hâle getirilmiş.

Bayındırlık Bakanlığının, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının ve Millî Eğitim Bakanlığının çalışmalarına bakıyoruz, depremle ilgili önlemler, araştırmalar, konferanslar hep geri planda. Ne yazık ki yerel yönetimlerin de bu konuda ciddi bir çalışmanın içinde olmadığı görülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, değerli bilim adamlarımızın çalışmaları sonucunda İstanbul’un durumu göz önüne alındığında, ortaya çıkması kuvvetle muhtemel bir deprem gerçeği var.

Şimdi varsayalım ki deprem önceden belirlenebildi ve İstanbul’da şu tarihte, şu saatte deprem olacağı söylendi. Yeni gelişmeler basında yer alıyor, nasıl depremin önceden tespit edilmesiyle ilgili olarak önemli gelişmeler olduğundan söz ediliyor. İstanbul ne yapacak, bunu düşünmek gerekiyor. İstanbul’da yaşayan 12-13 milyon insanı nereye götüreceksiniz? İstanbul’un yoğun yapılaşmasının ne düzeyde olduğu ortadadır. Bunu defalarca burada, başka yerlerde ifade ettik. Bu kadar yoğun bir çarpık kentleşmenin olduğunu, meydanların yok edildiğini, yeşil alanların rezidans yapıldığını söyledik. Varsayalım ki deprem oldu, insanları toplayacağımız alanlarımız,  meydanlarımız bile yok.

Değerli arkadaşlarım, İstanbul dünyada eşi benzeri  bulunmayan bir kent. Belki bu kadar güzel bir kentin başka bir örneği yok ama şunu ifade etmeliyim ki bu kadar talan edilen, yağmalanan bir başka kent de ne yazık ki yok.

Sayın Bayındırlık Bakanının daha önce ifadelerinde de yer aldığı gibi, -vermiş olduğumuz soru önergesine yanıtta- İstanbul’da yaklaşık 800 bin tane bina ve 3 milyon 300 bin bağımsız bölüm hâlinde yapı ünitesi olduğu bilinmektedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 125 bin konut üzerinde yaptığı araştırma sonuçlarına göre, İstanbul yapılarının yüzde 90’ında standart dışı malzeme kullanılmış, yüzde 64’ünde yaygın korozyon görülmüş, yüzde 16’sında yaşlanmaya bağlı yıpranma belirlenmiş, yüzde 25’inde de zeminden dolayı sorunlar yaşandığı tespit edilmiş.

İstanbul’la ilgili bir başka örnek daha vermek istiyorum: Örneğin, 2007 yılında İstanbul’da birtakım okulların depreme dayanıklı hâle gelmesi gerekiyordu. Bununla ilgili güçlendirme çalışmaları yapılacak. Peki, ne zaman yapılacak? Okulların açılmasına on beş gün kala. Niye on beş gün kala? Niye yaz ayı boyunca değil? Niye daha önce değil? Dünya Bankasından katkı gelecek diye. Peki, Dünya Bankası katkı vermiyor olsa ne olacaktı, ne yapacaktık? Güçlendirme olmayacak mıydı? Ne yazık ki -Dünya Bankasından- onların himmetine kalma noktasına geldik. Yani burada yaz boyunca yapılmayan okullarla, okulların açılmasına on beş gün kala Dünya Bankasından gelecek kaynağa göre… Ne yazık ki çocuklarımız mağdur edildiler.

Değerli milletvekilleri, 99’da Türkiye'nin hafızasına acı hatıralarla kazınan deprem, tüm ülkemizi yasa boğmuştur. Bu deprem, telafisi çok zor sonuçlar doğurmuştur. Birçok insan yaşamını kaybetmiş, bunun yanında hayatta kalma şansına sahip olanlar da ayakta durabilme savaşı vermektedirler. Depremde evleri yıkılan ya da ağır hasar gören vatandaşlarımız prefabrik konutlara yerleştirilmiştir. Ne yazık ki gittiğim, gördüğüm, izlediğim Düzce’de iki yüz otuz bir prefabrik konutta yaşayan vatandaşlarımız bu konutlardan tahliye edilme noktasına gelmiş, seksen aileyi ayırarak diğerlerini bu konutlardan tasfiye etmeye karar verilmiş. Peki, bu insanlar nereye gidecekler? Bu insanlar nasıl geçinecekler? Bu insanlar yaşamlarını nasıl idame ettirecekler? Ne yazık ki Düzce’de böyle bir gerçekle karşı karşıyayız. Bu da gösteriyor ki dokuz yıldır hâlâ biz depremi, onun getirdiği olumsuzluğu aşabilmiş değiliz. Lütfen, Düzce’deki soruna sahip çıkın, el atın. Oradaki insanlar bizim insanlarımızdır. Devletin şeffaf ve devletin…

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Hepsi halloldu onların.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Hayır, hallolmadı. Ya, ben daha dün oradaydım ama hallettiyseniz teşekkür ediyorum, hallediyorsak teşekkür ediyorum. Çünkü…

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Konut da yapacağız onlara şimdi.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – İki yüz otuz dördüne birden değil mi?

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – İhtiyacı olan hepsine.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – İki yüz elli dördüne birden…

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – İhtiyacı olan hepsine. İhtiyacı olmayanlar da var çünkü.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – İki yüz elli dördünün de ihtiyacı var. Ben gittim, gördüm, oradaki yaşam koşullarını gördüm. Gerçekten devletin şefkatli elinin uzanması gerekiyor. Siz herhâlde oranın milletvekilisiniz. Gerçekten oraya sahip çıkılması gerektiğini düşünüyorum. Gittim, gördüm ve gerçekten son derece mağdur, yaşam hakları ellerinden alınmış, çok zor ve güç şartlar altında yaşamlarını idame ettiriyorlarken elektrikleri, suları kesildi ve… Değil mi?

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Açıldı, hepsi bugün açıldı.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – …Açılması tabii ki memnuniyet vericidir. O bölgenin milletvekili olarak, Sayın Bakanın da bu konuda duyarlı olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü onlar bizim insanlarımız. Gerçekten ben gittim, gördüm, çok zor koşullar altında yaşamlarını idame ettirdiklerini ibretle gördüm.

Değerli arkadaşlarım, Düzce’de durum bu. Düzce’yle ilgili de gerçekten bir duyarlılık içerisinde olunması gerektiğini düşünüyorum ve oradaki insanların yaşam koşullarını gördük, çok güç koşullar altında… Ne yazık ki Valilik elektriğini, suyunu kesti ve o insanların nereye gideceği belli değil ve o çocukların hâli ve sağlık koşulları son derece vahim bir  durumdadır. Elbette ki devletin şefkatli eli onlara sahip çıkma noktasında olmalıdır diye düşünüyorum.

Yine bunun yanı sıra, değerli arkadaşlar, dikkatinizi çekmek istediğim birkaç konu daha var. Bunların başında denizden çıkan kumlarla yapılan inşaatların kâğıttan apartmanlar gibi yıkıldığına hepimiz tanıklık ettik. Şimdi bakıyorsunuz, Marmara Denizi’nden kum çıkartmalar devam ediyor, Karacabey’de özellikle. Oradaki halk, çevreciler, köylü, kasabalı, hepsi karşı çıkmasına rağmen, kim, nasıl, hangi anlayışla ruhsat vermiş anlamakta zorluk çekiyorum. Oradan tonlarca kum çıkartılmaktadır. Bunun kesinlikle önüne geçilmesi lazımdır. Yeri Karacabey, Marmara Denizi’nin Bursa’daki  kıyısı. Bursa’da Karacabey Yeniköy açıklarında her gün kum çıkartmaya devam ediyorlar değil mi?

Bunun yanı sıra, Tuzla’da deniz dolguları yapılıyor, denizler dolduruluyor. 300 dönümlük bir denizin dolgu alanı olduğunu gittik, gördük. Ne yazık ki orada alan darlığı olmasına rağmen ve alt yapının kaldırılmaması gerekmesine rağmen deniz dolduruluyor. Peki, bu ne getiriyor? Bu, ekolojik dengenin bozulmasına neden olan koşulları yaratıyor. Yani, Marmara Denizi’nde faylarda çatlamalar olduğunu ve buralarda ciddi sıkıntılar olduğunu bilim adamları söylemesine rağmen, hâlâ ısrarla Marmara’da ekolojik dengeyi bozacak çalışmalar ne yazık ki yapılıyor ve bunun mutlaka önüne geçmemiz gerekir diye düşünüyorum. Ne aklım ne mantığım bu çalışmaları almıyor.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri, Sayın Başkanım; ülkemiz için önemi tartışmasız olan bu konular için öncelikle yapılması gerekenler şunlardır: Deprem uzun bir devlet politikası hâline kesinlikle dönüştürülmelidir. Devlet vatandaşlarımızı bilinçlendirme görevini yerine getirmeli, bilim adamlarımızı ve sivil toplum örgütlerimizi yönlendirmeli ve desteklemelidir. Türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeği unutulmadan, deprem araştırmaları konularında süreklilik sağlanmalıdır ve bu araştırmaların da devlet tarafından desteklenmesi gerekmektedir. Deprem bilgi bankası kurulmalı ve  İstanbul’da deprem tehlikesi haritaları sağlıklı bir şekilde çıkartılmalıdır. Yerleşim alanları gözden geçirilmelidir. Şehir planlamacısı, mühendis, mimar, çevreci ve yerbilimci ve bunun gibi uzmanlardan oluşacak yetkin bir ekip İstanbul’un tüm semtlerini yerleşime uygunluk açısından tek tek incelemeli ve bu semtlerin kentsel kusurlarını belirlemeli ve bu kusurlardan doğabilecek riskleri ciddi şekilde analiz etmelidir. Buldukları her boş alanı gökdelen dikilsin diye satan ve bunu marifet zanneden yöneticilere, insanımıza yatırım yapmak gerektiğini önemle hatırlatmak istiyorum. Yatırımı insana yapmamız lazım. Her bulduğunuz boş alanlara imar plan tadili çıkartıp buralarda olup olmadık binaları dikmek, kentin silüetini bozmak ve buralarda kenti yoğunlaştırmak hiç kimsenin hakkı değildir.

Değerli arkadaşlarım, afet anında vatandaşlarımızın ihtiyacı olan şey gökdelenler değil, bir araya gelmeleri için kurulması gereken meydanlar ve yeşil alanlardır. İstanbul’da binaların ne durumda olduğunu Bayındırlık ve İskân Bakanlığımız gayet iyi biliyor. Konuyla ilgili yaptığı açıklamalarda da ortaya koydu. Var olan binaların elden geçmesi, depreme dayanıklı olup olmadıklarının tespit edilmesi artık kaçınılmazdır. Depreme dayanıklı olmayan binaların yıkılması da… Bu konuda da müsamaha edilmemesi gerekmektedir. Tabii, kentsel dönüşüm bu anlamda önem taşıyor ama kentsel dönüşümü, oradaki insanları yerinden iterek, onları yok sayarak, onların barınma haklarını alarak değil yani rantsal bölüşüm hâlinde değil, ciddi bir şekilde  kentsel dönüşüm yapılmalıdır diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, binaların dışında, olası bir depremde hasar görebilecek diğer önemli yapılar da yol, köprü, tünel, kanalizasyon, haberleşme, elektrik, su, doğal gaz şebekeleridir. Yol ve köprüler depremin olduğu ilk anda kurtarma ve yardım çalışmaları için çok önem taşımaktadır. Dolayısıyla, yıkılmamaları gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Soysal, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Anımsıyorsanız, Düzce depreminde yol ortadan ayrılmıştı Kaynarca’da ve çok önemli, olumsuz sonuçlar doğurmuştu yol ortadan ayrılarak.

Değerli Başkan, Türkiye’de artık deprem gerçeğiyle yaşamaya alışmak zorundayız, gereken tüm tedbirleri almak zorundayız. Parlamentonun da bu konuda çalışma yapması gerekmektedir. Şimdiye kadar yapılanlar, yapılmayanlarla ilgili olarak bir çalışma yapılması gerekmektedir. Başta söylediğim gibi, yarınlarda yaşanacak olumsuzlukları önlemek için Meclisin konuya kesinlikle el atması gerekmektedir. Deprem artık doğal bir olaydır ama depremle de yaşanabilinir ve depremin de getireceği olumsuzluklar bertaraf edilebilinir.

Değerli milletvekilleri, geleceğimizi, çocuklarımızı düşünüyorsak bu konuyu siyasete malzeme yapmadan yüce Meclis duyarlılığını göstermelidir ve bununla ilgili de araştırma önergesinin sonucunda araştırma komisyonu kurulmalıdır.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluata.

Sayın Kutluata, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; deprem ile ilgili Meclis araştırması önergeleri vesilesiyle Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Depremler dünyanın her yerinde görülmekle birlikte, sismik yönden aktif bulunan bölgelerde çok daha sık ve çok daha şiddetli olarak meydana gelmektedir. Dünyada oluşan depremlerin yüzde 90’ı tektonik depremler olarak nitelendirilmekte ve ülkemizdeki depremler de bu grup içinde yer almaktadır.

Yurdumuzun dünyanın en etkin deprem kuşaklarının biri üzerinde bulunması, konunun Türkiye açısından öneminin herhangi bir ülkeye göre çok daha büyük olduğunu ortaya koymaktadır. Gerçekten yurdumuzun coğrafi olarak yüzde 92’sinin deprem bölgesi sayıldığı, nüfusumuzun ise yüzde 95’inin deprem tehlikesi altında yaşadığı kabul edilmektedir. Bir başka tespite göre ise sanayi bölgelerimizin yüzde 98’i, barajlarımızın da yüzde 93’ü deprem bölgesi üzerindedir. Bu rakamlar, çeşitli kaynaklarda farklılık göstermekle birlikte hepsi yüzde 90 civarında değerler olarak ifade edilmektedir. Dolayısıyla, Türkiye açısından deprem fevkalade ciddi bir risktir.

Depremin sebebi ortadan kaldırılamayacağına göre, yani yer kabuğundaki kırılmaların önüne geçilemeyeceğine göre depremle ilgili tartışmalar, depremlerin önceden bilinip bilinmeyeceği noktasında yoğunlaşmaktadır. Bir başka ifadeyle insanlığın beklentisi depremlerin önceden bilinebilmesi yönündedir. Dünyada bu yöndeki çalışmalar 1960’lardan sonra çok artmış olmasına rağmen henüz yakın zamanda sonuç alınabileceğini gösteren gelişmeler kaydedilebilmiş değildir. Bazı ilerlemeler elde edilmiş olmasına rağmen henüz bu noktaya gelinmemiştir. Ülkemizdeki çalışmaların 1999 Marmara Depreminden sonra daha bilimsel bir hüviyet kazanmakta olduğunu da bu arada belirtmekte fayda görüyorum. Bilimsel çalışmalardan yakın gelecek için en net beklenti, depremin oluş anının yıkıcı etki gelmeden bir an önce haberdar olunabilir mi noktasındadır. Bu arada saniyelerle ölçülebilecek bir zaman kazanmanın bile can kaybını azaltmak bakımından büyük faydalar getireceği biliniyor.

Bütün bu olumsuzluk ve yetersizlikler arasında mesafe kaydedilebilen bir nokta vardır. O da olabilecek bir depremde can ve mal kaybına sebep olacak ağır hasar bölgelerinin belirlenmesi konusunda alınan mesafedir. Hangi bölgelerin deprem açısından daha mahzurlu, hangi bölgelerin deprem güvenliği açısından güvenilir hâlde olduğu bilinir duruma gelmiştir. Bu hususa dikkat eden ülkelerle dikkat etmeyenler arasında depremlerin yıkıcı etkileri açısından çok farklı sonuçların yaşandığını görüyoruz. Dünyanın çeşitli yerlerinde meydana gelen depremlerin şiddet-sonuç ilişkisine baktığımız zaman çok açık bir gerçekle karşı karşıyayız: Aynı şiddetteki bir deprem bir ülkede can ve mal kaybı bakımından çok hafif sonuçlarla atlatılabilirken bir başka ülkede büyük afetlere sebep olmaktadır. Aynı büyüklükteki depremi hafif hasarlarla savuşturan ülkelerin gelişmiş ülkeler, orta ve büyük şiddette her depremin bir afete dönüştüğü ülkelerin de fakir ülkeler olduğu dikkate alınacak olursa sorunun depremin ciddiyetini kavrayacak bilince sahip olup olmamakla ilgili olduğu görülür.

Biraz önce ifade ettiğim deprem hâlinde ağır hasar bölgesi sayılacak yörelerin biliniyor olmasını değerlendirip şehirleşme politikalarını ve yapılaşma uygulamalarını ona göre yapan bilinçli ülkeler grubunda bu afetler yaşanmamaktadır. Türkiye’deki depremlerin elim sonuçları dikkate alınırsa ülkemizin yüzde 92’sinin deprem bölgesi içinde olması gerçeğine karşılık söz konusu bilince sahip olunmadığı görülecektir.

Dünyada tarih boyunca meydana gelen depremlerde milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Bir seferde bile milyonun üzerinde veya milyona yakın insanın hayatını kaybettiği birçok şiddetli deprem meydana gelmiştir. Üzülerek belirtmek gerekir ki ülkemizdeki depremler de hem şiddeti hem de can kaybı ve bina yıkımı bakımından dünya sıralamasında önemli yer tutmaktadır. Bu, tarihî dönemler için de bu dönem için de böyledir.

1939 büyük Erzincan depremi ile 1999 büyük Marmara depremi ve birkaç ay sonra gelen Düzce depremlerini içine alan altmış yıllık dönemde 5,1 ile 7,9 arasında değişen şiddetlerde 67 deprem meydana gelmiştir. Bu depremlerde yitirilen can sayısı 74 bin 709, yıla bölerseniz 1.246 rakamı çıkıyor. Bu altmış yıl içerisinde 67 depremden sadece 12 tanesinde can kaybı yok, yani altmış yıl içinde 55 depremde can kaybımız var. 1939’da Erzincan’da 32.968 kişi, 1999’da Kocaeli, Sakarya ve çevre illerde 17.480 kişi hayatını yitirmiştir. Her biri 3-4 bin cana mal olan diğer birçok deprem gerçekleşmiştir. Bu depremlerde yıkılan ve ağır hasar gören bina sayısı 519.195’tir. Herhangi bir can kaybı olmayan sözünü ettiğim 12 depremde de 5.038 bina yıkılmış veya ağır hasar görmüştür. Bu rakam bile bize bina stokumuzun kalitesi hakkında fikir vermektedir.

Tabii depremler 1999 yılından sonra da devam etti, bu süre içerisinde onun üzerinde deprem meydana geldi ve birkaç yüz vatandaşımızı daha kaybettik. 5 civarında şiddete sahip bir deprem yıkıcı sayılmaz ama mesela 2004’te Doğubeyazıt’ta 17 can ve bin binaya mal olan depremin şiddeti sadece 5,1’dir.

Şimdi, önce dokuzuncu yıl dönümüne yirmi beş gün kalmış bulunan 1999 Marmara depremine temas etmek istiyorum, ardından da beklenen İstanbul depremi ve o çerçevede…

BAŞKAN – Sayın Kutluata, izin verir misiniz bir beş saniye.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Buyurun efendim.

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, Sayın Kutluata’nın yaklaşık on üç dakikalık süresi var, bizim zamanımızın dolmasına da altı dakika var. Bunun için Genel Kurulun bir kararını alacağım.

Sayın Kutluata’nın konuşmasının tamamlanmasına kadar Genel Kurulun çalışma saatinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Buyurun efendim.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Şimdi, önce dokuzuncu yıl dönümüne yirmi beş gün kalmış bulunan 1999 Marmara depremine temas etmek istiyorum. Ardından da beklenen İstanbul depremi üzerinde durmak istiyorum.

Marmara depremi çok büyük can ve mal kaybına sebep olmuş olması dolayısıyla büyük bir öneme sahiptir. Birincisi: Can kaybı bakımından Cumhuriyet tarihinin ikinci afeti, maddi zarar ve ülke ekonomisini sarsıcı etkileri bakımından da en büyük afeti olarak kabul edilmektedir.

İkincisi: Deprem bilincinin gelişmesinde belirli bir etkisi olmuş, en azından kamuoyunun hassasiyetinin canlı kalmasını sağlamıştır.

Üçüncüsü: Deprem beklentisi olan bölgelerle ilgili gerekli çalışmaların yapılması için yöneticilerde bir bilincin ortaya çıkmasını sağlamıştır. İstanbul’da büyük bir deprem olasılığını söyleyenler, 1999’dan sonra seslerini duyurabilmişler ve Türkiye’de İstanbul’da olacak deprem göz ardı edilemez hâle gelmiştir. Böyle bir deprem ihtimalinin varlığının kabul edilmesinden sonra, büyük bir deprem hâlinde İstanbul’un durumunun ne olacağı düşünülmeye başlanmış ve şehirleşme, yapılaşma, binaların sağlamlığı açısından İstanbul’un endişe verici hâli gözler önüne serilmiştir. Kısacası, 17 Ağustos 1999 Marmara depreminin kazandırdığı acı tecrübelerden deprem olmadan alınacak tedbirler konusunda bir bilinç oluşmuştur. Bu da İstanbul başta olmak üzere diğer deprem bölgelerine dikkatlerin yoğunlaşmasına vesile teşkil etmiştir.

Marmara depreminin yaklaşmakta olan yıl dönümü münasebetiyle vahim bilançosuna kısaca göz atmakta yarar var diye düşünüyorum. Bu depremde 17.480 kişi hayatını kaybetmiş, 73.332 konut ve işyeri yıkılmış ve hasar görmüştür. Bu depremde 675 bin kişi evsiz kalmıştır. Kocaeli’de 9.477 kişi, Sakarya’da 4 bin kişi hayatını kaybetmiş, bu depremde sadece Düzce’de 270 kişi hayatını kaybetmiştir.

Bu büyük depremin ardından bilindiği gibi depremzedeler önce geçici konutlara nakledilmiş, arkasından kalıcı konutlara taşınmış, dolayısıyla o dönemin iktidarı ve o sırada Bayındırlık Bakanlığını elinde bulunduran, yürütmekte olan Milliyetçi Hareket Partisinin gerçekten cansiparane gayretleriyle, Hükûmetin cansiparane gayretleriyle insanlarımız can kaybı bir yana, diğer hayatta kalanların imdadına çok kısa sürede yetişilmiştir. Ancak, o tarihte mesela Sakarya’nın, Adapazarı’nın hangi sağlam zemine taşınabileceğine dair herhangi bir çalışmanın daha önce olmadığı görülmüştür. Yani Adapazarı’nda sağlam zemin bulma çalışmaları bile 17 Ağustos afetinden sonra başlamış ve sonuçlandırılmıştır. Bu da göstermektedir ki Sakarya bir deprem bölgesi olmasına rağmen, deprem bölgesi olduğu önceden bilinmesine rağmen, 1950’den sonra bu geçirdiği üçüncü deprem olmasına rağmen sağlam zemin konusunda herhangi bir araştırma bile yapılmamış olduğunu o dönemde gördük. Demek ki sadece Sakarya için değil, ülkemizin bütün deprem bölgeleri için aynı şey söz konusudur, aynı vahamet söz konusudur.

Değerli milletvekilleri, depreme hazırlık çalışmaları söz konusu olduğunda bu çalışmaların deprem öncesi ve deprem sonrası olmak üzere iki ana grupta ele alındığını biliyoruz. Esas olanın deprem öncesi çalışmalar olması gerekiyor. Bu hem insani açıdan hem mali açıdan böyledir. Bütün ülkeler bunun önemini kavramış durumdadır. Afet yardım kuruluşları da yirmi beş-otuz yıldır bu anlayışı ön plana çıkarmış durumdadırlar. Uluslararası kuruluşlarca afetlerden sonra yapılan yardımlara olan talebin aşırı büyümesi, yardım geri dönüşlerinin sınırlı kalması, tehlikelere karşı duyarsızlıkların ve risk alma eğilimlerinin giderek atması 1980’lerde yara sarma politikalarının sorgulanmasına yol açmış, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararıyla açılan bir yola girilmiştir. Bu yolda afet politikalarının yeni bir yörüngeye oturtulması sağlanmıştır.

Yeni politikaların temel hedefi, ilgiyi afet sonrasından afet öncesine çekmek, bu yolla afet sonrasında karşılaşılacak büyük yıkım bilançolarının uzun dönemde küçültülmesi olmuştur. Bu anlayışın hayata geçirilmesi için uluslararası zeminde kararlı adımlar atılmış, afet öncesi çalışmalar ciddi temellere oturtulmaya çalışılmıştır. Önce, Birleşmiş Milletler kararıyla, 1990-2000, doğal afetlerin etkilerini azaltma on yılı olarak programlanmıştır. Bu dönemde, Yokohama Konferansı’yla yeni strateji ve ilkeler benimsenmiş; bu stratejiyi uygulamak üzere, 2000 yılında “Uluslararası Afet Etkisini Azaltma Stratejisi Kuruluşu” Birleşmiş Milletlerin yeni bir organı olarak tanımlanmıştır. ISDR, 2005 yılında Kobe Konferansı’nı gerçekleştirmiş, burada alınan kararlarla yeni bir etkinlik on yılı ortaya konulmuş, bu da 2005 ve 2015 yıllarını kapsayarak Hyogo Eylem Çerçevesi’ni ortaya çıkarmıştır. Yokohama Konferansı birçok prensibi bir arada getirmekle birlikte, özellikle risk azaltma uygulamalarının kalkınma politikalarının bir parçası olması prensibini getirmekle konuya büyük bir ciddiyet kazandırmıştır.

Dünyada bu gelişmeler olurken, Türkiye'de, İstanbul’la ilgili, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, ilk bakışta, biraz önce saydığım gelişmelerin dikkate alındığı intibasını veren bir çalışma yaptığını görüyoruz; İstanbul Teknik Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesiyle birlikte İstanbul Deprem Master Planı hazırlama çalışmalarının başlatıldığını görüyoruz. Bu anlamda birtakım kararlar alınmış, prensipler ve hatta pilot bölgeler belirlenmiş ve ayrıca, biraz önce adını saydığım uluslararası çalışmaların etkisiyle, Yokohama Konferansı’na izafeten, âdeta, İstanbul afet etkilerinin azaltılması stratejisi öngörülmüştür.

İstanbul master planının şu anda ne hâlde olduğunu, ne sonuçlar vermekte olduğunu çok bilemiyoruz, ama İstanbul’un durumunu vurgulaması bakımından, İstanbul ilçe belediye başkanlarından bir tanesinin bir yakınmasını huzurlarınıza getirmek istiyorum. Bu yakınma sadece bir belediye başkanının yakınması olmakla birlikte, İstanbul’daki diğer alt belediyelerin de aynı duygular ve endişeler içinde olduğunu kabul edebiliriz. Bu sözünü ettiğim belediye başkanı, İstanbul’un en büyük ilçelerinden Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’ün ifadeleridir. Selami Öztürk, 2007 yılında Kadıköy Belediye Meclisindeki gündem dışı konuşmasında Fikirtepe, Dumlupınar ve Eğitim Mahallelerinin imar planlarının bir türlü çıkarılamadığına, buralarda yaşayan 500 bin kişinin her an ölüm tehlikesi içinde bulunduklarına dikkat çekerek, kendi ifadesiyle “uykularım kaçıyor” diye bir feryatta bulunuyor. Başta 30 bin kişinin yaşadığı Fikirtepe Mahallesi olmak üzere, Eğitim ve Dumlupınar Mahallelerinin imar planlarının bulunmadığını, bunları geçiremediklerini ifade ederek, 15 binada 150 bin hane bulunduğunu ve burada da 500 bin kişi yaşadığını, ancak bu imar planlarının bulunmaması dolayısıyla buradaki çürük yapılara, yetersiz yapılara çare bulunamadığını ifade ediyor ve söz konusu Belediye Başkanı enteresan bir şey söylüyor: “İstanbul’da binaların yenilenmesi, sağlamlaştırılması gibi politikaların uygulanmasına ağırlık vermek yerine, deprem sonrası kurtarma çalışmaları üzerinde durulduğunu görüyoruz ve devamlı kurtarma ekipleri oluşturmakla meşgulüz.” -kendi ifadesi- ve diyor ki “Kadıköy’de de böyle bir ekibimiz var.” Oysa onlar da çürük binalarda oturuyor, deprem olursa onları kim bu çürük binalardan kurtaracak? Ben bu örneği verirken bir ilçe belediye başkanıyla büyükşehir arasındaki ihtilafa temas etmek için söylemiyorum. İstanbul’da hangi belediyeye gitseniz gerçekten bu anlamda endişelerin yaşandığını göreceksiniz, İstanbul’daki bütün hemşehrilerimizde bu sıkıntıların yaşandığını göreceksiniz. İstanbul’da yaşayan birisi olarak benim de zaman zaman düşündüğüm bir hususu dikkatlerinize arz etmek istiyorum. Neler yapılıyor tabii bilmek istiyoruz. Kendimiz adına, oradaki 10 milyonun üzerindeki nüfus adına bunu istiyor, görmek istiyoruz ancak bu konuda bilgilendirilemiyoruz, ümit verici bilgiler bize ulaşmıyor veya böyle çalışmaların olduğunu görmüyoruz.

Şimdi şöyle düşününüz: İstanbul’da bir deprem tehlikesi hâlinde canını kurtarabilen insanların üzerine bina yıkıntısı gelme tehlikesi olmadan ayakta durabilecekleri, sığınabilecekleri her semtte bir boş alan var mı? Bu bile yok. Yani, İstanbul’da vahşi yapılaşma, devamlı açık alanların yok edilmesi çalışmaları maalesef devam ediyor. Bu, nüfus artışıyla izah ediliyorsa maalesef korkulan böyle bir nüfus eksilmesi hâlinde böyle alanlara bile sahip olmamamızı ilgililerin dikkatine sunuyorum. Dolayısıyla, bırakın köklü tedbirleri, İstanbul’da deprem anında insanların sığınabilecekleri boş alanlar bile kalmamış durumdadır.

Değerli dinleyiciler, burada bu belediye başkanının feryadına kendi feryadımı da eklemek istiyorum. Bu kürsüden üçüncü defadır dile getiriyorum. Sakarya’da deprem sonrası tespit edilip evsiz insanlarımızın nakledildiği yeni yerleşim alanından Adapazarı’na dönüş başlamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kutluata.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Adapazarı’nda tekrar kat artırma teklifleri, talepleri başlamıştır, mecburiyeti de ortaya çıkmış bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu bile göstermektedir ki daha onuncu yılını doldurmamış, üzerinden dokuz yıl bile geçmemiş bir süre içerisinde bir afet bölgesinde tekrar, aynı afete davetiye çıkaracak uygulamalara dönülmüş bulunmaktadır. Bunu, bütün Türkiye sathına teşmil ederek, üzerinde düşünülmesi gereken bir konu olarak ifade ediyorum. Hâlâ bu şehrimizde iki bin iki yüz otuz yedi orta hasarlı bina yıkılamamış veya tamir de ettirilememiş, kullanıma devam edilmektedir. Şimdi, İstanbul’un deprem güvenliği açısından, İstanbul’daki yapılaşmayı, İstanbul’daki durumun ne olduğunu herkes gözünün önüne getirsin ve bundan böyle yapılacaklar konusunda yüce Meclisin müşterek hareket ederek Hükûmetin getireceği bütün tedbirleri bu anlamda destekleyerek bir sonuca gidilmesinin önü açılsın istiyorum.

Bu anlamda bütün bu önerge verenlere teşekkür ediyor, önergelerin birleştirilerek bir noktada maksada hizmet eder hâle getirilmesini sağlayalım diyor, bu duygularla hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kutluata.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, görüşmelerimiz tamamlanmıştır.

Alınan karar gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 23 Temmuz 2008 Çarşamba günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

 

Kapanma Saati: 20.09