DÖNEM: 23 CİLT: 25 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
133üncü
Birleşim
22 Temmuz 2008 Salı
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.-
Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başakın, 22 Temmuz 2007
genel seçimlerinin ardından geçen bir senenin değerlendirmesine
ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcının, Kıbrısla
ilgili gelişmelere ilişkin gündem dışı
konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Aydının cevabı
3.- Ardahan
Milletvekili Saffet Kayanın, Ardahanda kurulacak üniversite ve
yapılacak TOKİ konutlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Tuncelide 2006 yılında TOKİ
tarafından ihale edilen konutlara ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, Adalet Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/80)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 22 milletvekilinin, elektrik sektöründe
yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/253)
2.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, İzmirdeki deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/254)
3.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 20 milletvekilinin, özel sağlık
kurumlarının sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/255)
4.- Kocaeli
Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30 milletvekilinin, ülkemizdeki deprem
riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/256)
C) Gensoru Önergeleri
1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı
Suha Okay ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadolun, 9 Ocak 2007 tarihinde
Bağdatta düşen ve Türk işçilerinin yaşamlarını
yitirmesiyle sonuçlanan kazaya neden olan yabancı bir şirkete ait
uçağın gerekli güvenlik önlemleri almamasına ve yeterli mali
mesuliyet sigortası sağlamamasına rağmen uçuşuna izin
veren sorumluları himaye ederek sağlıklı soruşturma
yürütülmesine engel olduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/4)
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkındaki
(11/4) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun
22/7/2008 Salı günkü birleşiminde yapılmasına; (10/254) ve
(10/256) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin
bugün görüşmeleri yapılacak olan depremle ilgili araştırma
önergeleri ile birleştirilerek görüşmelerinin birlikte
yapılmasına ve gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
VII.-
GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı
Suha Okay ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadolun, 9 Ocak 2007 tarihinde
Bağdatta düşen ve Türk işçilerinin yaşamlarını
yitirmesiyle sonuçlanan kazaya neden olan yabancı bir şirkete ait
uçağın gerekli güvenlik önlemleri almamasına ve yeterli mali
mesuliyet sigortası sağlamamasına rağmen uçuşuna izin
veren sorumluları himaye ederek sağlıklı soruşturma
yürütülmesine engel olduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/4)
VIII.-
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 22 milletvekilinin, İstanbulda depreme
yönelik çalışmaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/60)
2.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner ve 26 milletvekilinin, deprem riskinin ve
alınması gereken önlemlerin araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/63)
3.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31 milletvekilinin, Bursa ve çevresinde
yaşanacak muhtemel bir deprem felaketine yönelik alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/99)
4.- Yalova
Milletvekili İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin, deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/242)
5.- Sakarya
Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 23 milletvekilinin, deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/243)
6.- İstanbul
Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin, özellikle İstanbul ve
Marmara Bölgesindeki deprem riskinin araştırılarak deprem
yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/244)
7.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 19 milletvekilinin, deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/245)
8.- İstanbul
Milletvekili Mithat Melen ve 22 milletvekilinin, başta İstanbul olmak
üzere ülkemizdeki deprem riskinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/246)
9.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, İzmirdeki deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/254)
10.- Kocaeli
Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30 milletvekilinin, ülkemizdeki deprem
riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/256)
IX.-
OYLAMALAR
1.- 9 Ocak 2007
tarihinde Bağdatta düşen ve Türk işçilerinin
yaşamlarını yitirmesiyle sonuçlanan kazaya neden olan
yabancı bir şirkete ait uçağın gerekli güvenlik önlemleri
almamasına ve yeterli mali mesuliyet sigortası
sağlamamasına rağmen uçuşuna izin veren sorumluları
himaye ederek sağlıklı soruşturma yürütülmesine engel
olduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önergenin oylaması (11/4)
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, bir avukata verilen
davalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/3430)
2.- Samsun
Milletvekili Cemal Yılmaz Demirin, bazı suç duyurularının
akibetine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin
cevabı (7/3552)
3.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Ereğli Adliyesi zabıt kâtibi
sınavındaki usulsüzlük iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/3553)
4.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, tutuklu ve hükümlü
sayısına ve tevkif şartlarına ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahinin cevabı (7/3591)
5.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, yat turizmi kapsamındaki konaklamada KDV
indirimi yapılmamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür
ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/3737)
6.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, İzmirin su ihtiyacını
karşılayacak projelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/3833)
7.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, bir hükümlünün
sağlık hakkından yoksun bırakıldığı
iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin cevabı (7/3846)
8.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, özelleştirilen Kütahya
Şeker Fabrikasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/3910)
9.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, orman yangınlarına ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
(7/3916)
10.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, teşvik
kapsamındaki illerde asgarî geçim indirimi ödemelerine ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/3936)
11.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Adıyamandaki özürlü
çocukların eğitimlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/3940)
12.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, inanç
yaşamında sorunlar olup olmadığına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlunun cevabı
(7/3985)
13.- Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih Atayın, Karabükteki bir cenaze töreninde
imamın yaptığı konuşmaya ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlunun cevabı (7/3986)
14.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, sosyal güvenliği olmayanların
sağlık hizmetleri borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/3999)
15.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, son sınıf
öğrencilerinin izinli sayılmalarına ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/4002)
16.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçükün, Çan ilçesinde kömür çıkaran bir firmayla
ilgili iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalayın cevabı (7/4054)
17.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, sulamada kullanılan elektriğin
kesilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtanın cevabı (7/4062)
18.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, milletlerarası özel öğretim
kurumlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelikin cevabı (7/4066)
19.- İzmir
Milletvekili Recai Birgünün, bir kamu görevlisinin siyasi bir etkinliğe
katıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/4069)
20.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, nişasta bazlı şeker üretimine
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/4077)
21.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, TSEde göreve
başlatıldığı iddia edilen bir şahsa ilişkin
sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın
cevabı (7/4080)
22.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, bir uyuşturucu operasyonu ile ilgili
iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Hayati Yazıcının cevabı (7/4093)
23.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Nilüfer Spor Kompleksine ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Murat Başesgioğlunun cevabı (7/4094)
24.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Tarsusta kurulacak kimyasal
atık tesisinin yer seçimine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/4104)
25.- Aydın
Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlunun, Özelleştirme
İdaresinin giderlerine ve özelleştirme gelirlerine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/4136)
26.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, bir köye morg inşasına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlunun
cevabı (7/4164)
27.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, iki elektrik şirketine
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı
(7/4185)
28.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmazın, Şarkikaraağaç
ilçesindeki vekil yöneticilere ve öğretmen açığına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin
cevabı (7/4189)
29.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/4202)
30.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Mehmet Hilmi Gülerin cevabı (7/4218)
31.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat
Başesgioğlunun cevabı (7/4219)
32.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, kooperatiflerin kredi kullanımına
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/4366)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.05te açılarak beş oturum yaptı.
İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, İstanbuldaki korsan taksicilerin
yarattığı sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşmasına İçişleri Bakanı Beşir Atalay,
Edirne
Milletvekili Rasim Çakırın, Edirne ili Uzunköprü ilçesi Çakmak
Barajının yapımıyla ilgili yaşanan sorunlara
ilişkin gündem dışı konuşmasına Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahin,
Cevap verdi.
Bingöl
Milletvekili Kâzım Ataoğlu, Bingöl Karlıovada düzenlenen
Güneşin Doğuşu Festivali ve alternatif turizme ilişkin
gündem dışı bir konuşma yaptı.
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun (6/695) esas numaralı sözlü sorusunu
geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri
verildiği bildirildi.
İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 23 milletvekilinin, tekstil ve
konfeksiyon sektöründeki sorunların araştırılarak (10/250),
Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk ve 23 milletvekilinin, Mersin ili Gülnar ilçesinde meydana
gelen orman yangınının araştırılarak (10/251),
Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 23 milletvekilinin,
Bartın ilindeki turizmin araştırılarak geliştirilmesi
için (10/252),
Alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kararlaştırılmış olan Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının (1/589) (S. Sayısı: 269)
görüşmelerine başlanılarak tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı,
maddelerine geçilmesi kabul edildi, 1inci maddesi üzerinde bir süre
görüşüldü.
İstem
üzerine yapılan yoklamalarda toplantı yeter sayısı
bulunmadığı anlaşıldığından, 22 Temmuz
2008 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşime 18.39da son
verildi.
Meral
AKŞENER
Başkan
Vekili
Fatoş
GÜRKAN Yusuf
COŞKUN
Adana Bingöl
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No.: 190
II.- GELEN KÂĞITLAR
18 Temmuz 2008 Cuma
Teklifler
1.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Edip Uğur ve 12 Milletvekilinin;
Zeytincilikle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/300) (Adalet ile Tarım, Orman
ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.7.2008)
2.- Kocaeli
Milletvekili Eyüp Ayar ve Konya Milletvekili Hasan Angının;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/301) (Adalet; İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.7.2008)
Rapor
1.- Antalya
Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve 2 Milletvekilinin; Atatürk Orman
Çiftliği Müdürlüğü Kuruluş Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Tarım,
Orman ve Köyişleri ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (2/297) (S. Sayısı: 274) (Dağıtma tarihi:
18.7.2008) (GÜNDEME)
Tezkere
1.-
Büyükşehir Belediyelerinde Altyapı Faaliyetlerinin Koordinasyonu
Başlıklı Performans Denetimi Raporuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/514) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.7.2008)
Gensoru Önergesi
1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı
Suha Okay ve İzmir Milletvekili Kemal Anadolun, 9 Ocak 2007 tarihinde
Bağdatta düşen ve Türk işçilerinin yaşamlarını
yitirmesiyle sonuçlanan kazaya neden olan yabancı bir şirkete ait
uçağın gerekli güvenlik önlemleri almamasına ve yeterli mali
mesuliyet sigortası sağlamamasına rağmen uçuşuna izin
veren sorumluları himaye ederek sağlıklı soruşturma
yürütülmesine engel olduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım hakkında Anayasanın 99 uncu,
İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/4) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16/7/2008) (Dağıtma tarihi: 18.7.2008)
No.: 191
21 Temmuz 2008 Pazartesi
Tasarı
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Senegal
Cumhuriyeti Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik
İşbirliği Protokolunun Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/631) (Tarım, Orman ve
Köyişleri ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 8.7.2008)
Teklifler
1.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 7 Milletvekilinin; 5449
Sayılı Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu,
Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/302) (İçişleri ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.7.2008)
2.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner ve 2 Milletvekilinin; Pasaport Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/303)
(İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.7.2008)
Tezkereler
1.- Hakkari
Milletvekili Hamit Geylaninin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/515) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.7.2008)
2.-
Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başakın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/516) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.7.2008)
3.- İstanbul
Milletvekili Necat Birincinin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/517)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.7.2008)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru
Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, 10 numara yağdaki denetim
sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3831)
2.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, Adana ziyaretine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3834)
3.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, yabancı
bankaların ipotek yolu ile tarım arazilerine el koymasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3836)
4.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, telefon dinleme ve takibine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3837)
5.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçükün, kömür dağıtılmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3838)
6.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Osmaniye Devlet Hastanesindeki
soruşturmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/3839)
7.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, ortam dinlemesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3842)
8.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkunerin, Kıbrıstaki bir cezaevinde
çıkan yangında bir mahkumun hayatını kaybetmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3843)
9.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Fethullah Gülenin
sigortalılığına yönelik bir iddiaya ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3848)
10.-
İstanbul Milletvekili Necla Aratın, bir açıklamasına
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3861)
11.- Ordu Milletvekili
Rahmi Günerin, Avrupa Parlamentosunda yaptığı bir
konuşmaya ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3862)
12.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Türkiye Kömür İşletmelerinin zarar
ettiği iddiasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3863)
13.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytokun, enerji arzına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3864)
14.- Antalya
Milletvekili Tunca Toskayın, Antalyada şehir içi
ulaşımdaki kart uygulamasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3865)
15.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptanın, Antalya Büyükşehir Belediyesinin
bazı ihalelerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3866)
16.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Gaziantepte şehir içi
ulaşımdaki zamma ve özelleştirilmeye ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3867)
17.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, Adananın kentsel sorunlarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3868)
18.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Yüreğir Belediyesinin sağlık
tesislerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/3869)
19.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Seyhan Belediyesinin sağlık tesislerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3870)
20.-
Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrakın, KÖYDES ödeneklerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3871)
21.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, bazı belediyelerin
işçi maaşlarını zamanında ödeyememelerine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3872)
22.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanadaki tehlikeli atık yönetimine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3873)
23.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkayanın, Darıca Belediye Başkanına
yönelik soruşturmalara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3874)
24.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengünün, Altındağ Belediyesi
çalışanlarının başka kurumlara atanmaları ile
ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/3875)
25.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin bir
ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3876)
26.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, Çatalan Beldesinde belirlenen sağlık
merkezine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/3878)
27.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Eğribel Geçitiyle ilgili soru
önergelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/3883)
28.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, Bulancak İskelesinin
uzatılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3884)
29.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, yeni tersane alanlarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/3885)
30.- Giresun
Milletvekili Eşref Karaibrahimin, Karadeniz Sahil Yolu Giresun
geçişine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/3886)
31.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Şanlıurfadaki boş
sağlık personeli kadrolarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3887)
32.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaşın, Karstaki belediyelerin
ödeneklerine ve borçlarına ilişkin Bayındırlık ve
İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/3892)
33.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Osmaniye Devlet Hastanesi
Başhekiminin görevden alınmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3900)
34.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, bir balıkçı barınağı
projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3901)
35.- Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okayın, Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/3905)
36.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytokun, Emniyet Teşkilatında teknik izleme
birimi kurulduğu iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3906)
37.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, Başak Sigorta ve Başak
Emekliliğin özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3907)
38.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, bir yakınının silah
ruhsatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/3909)
39.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Adıyamandaki kayıt
dışı istihdama ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3915)
40.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, Türkiye Taş
Kömürü Kurumunun yaptığı bir sözleşmeye ilişkin Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/3922)
41.- Van
Milletvekili Özdal Üçerin, DTP etkinliklerine katılan araçlara keyfi ceza
kesildiği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3923)
42.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, Milas İlçesindeki hayvan
hırsızlığına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3925)
43.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingölün, Ankarada Kızılırmaktan getirilen
suyun şebekeye verilmesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3928)
44.- Konya Milletvekili Atilla Kartın, Konya
İl Özel İdaresi hesaplarındaki bir usulsüzlük iddiasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3929)
45.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, bir alışveriş
merkezine kaçak kat yapıldığı iddiasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3930)
46.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekicinin, Yozgattaki vergi tahsilatına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/3934)
47.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, engellilerin eğitimlerine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3938)
48.- İzmir
Milletvekili Şenol Balın, şehit yakınlarının ve
gazilerin desteklenmesine ilişkin Milli Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3942)
49.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, engellilerin sağlık hizmeti
alımındaki sorunlarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3944)
50.- Kırklareli Milletvekili Tansel
Barışın, ekonomideki duruma ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3945)
51.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, THYnin bir
uçuşuyla ilgili iddiaya ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/3956)
52.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Karayolu Taşıma Yönetmeliği
uyarınca verilen yetki belgelerine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/3957)
53.-
İstanbul Milletvekili Hüseyin Mertin, Dışişleri
Bakanının bir konuşmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/3961)
54.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, izleme, dinleme ve fişleme iddialarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/3964)
No.: 192
22 Temmuz 2008 Salı
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 22 Milletvekilinin, elektrik sektöründe
yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/253)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.7.2008)
2.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 21 Milletvekilinin, İzmirdeki deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/254)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.7.2008)
3.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 20 Milletvekilinin, özel sağlık
kurumlarının sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/255) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.7.2008)
4.- Kocaeli
Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30 Milletvekilinin, ülkemizdeki deprem
riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/256)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.7.2008)
22 Temmuz 2008 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
133üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim. Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet konuşmalara cevap verebilir, süresi
yirmi dakikadır.
Gündem
dışı ilk söz, 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinin ardından
geçen bir seneyi değerlendirmek üzere söz isteyen Şanlıurfa
Milletvekili Ramazan Başaka aittir.
Sayın Başak, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Şanlıurfa Milletvekili Ramazan
Başakın, 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinin ardından geçen bir
senenin değerlendirmesine ilişkin gündem dışı
konuşması
RAMAZAN
BAŞAK (Şanlıurfa) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; 22 Temmuz seçimlerinin birinci yıl dönümünde yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bundan tam bir
yıl önce, yani geçen sene bugün, Şanlıurfadan İstanbula,
Diyarbakırdan İzmire, Mardinden Ankaraya, Rizeye, Trabzona,
Türkiyenin seksen bir ilinde sandıklar açılmaya
başladığında sandıklardan tek yürek, tek söz hâlinde
Yeter artık, söz de, hâkimiyet de milletindir. sözleriyle yankı buldu.
22 Temmuz
seçimleriyle birlikte, gücünü demokrasiden değil, milletten değil,
ara rejim özlemcilerinin sandığa gömüldüğü en büyük bir
cevabı vermiştir bu millet. Tıpkı 14 Mayıs 1950de
Demokrat Parti üzerinden verdiği gibi.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Sen kendine bak, başkalarını bırak!
RAMAZAN
BAŞAK (Devamla) Tıpkı 1965 yılında Adalet Partisi
üzerinden attığı tokat gibi, tıpkı 1983
yılında -mekânı cennet olsun- merhum Turgut Özalın
partisinin üzerinden attığı balyoz gibi ve arkadaşlar,
tıpkı 3 Kasım 2002 tarihinde, mensubu bulunmaktan şeref
duyduğum Adalet ve Kalkınma Partisi üzerinden attığı
tokat gibi, bunu sayabiliriz.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Ne alakası var? Boş boş konuşuyorsun.
RAMAZAN
BAŞAK (Devamla) Saygıdeğer arkadaşlar,
saygıdeğer milletvekilleri; ne alakası olduğunu 22 Temmuz
2007 seçimleri göstermiştir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Sadaka politikası sizinkisi.
RAMAZAN
BAŞAK (Devamla) Arkadaşlar, saygıdeğer milletvekilleri;
22 Temmuz seçimleri bir siyasi parti gibi değil, kriz üretim merkezi gibi
faaliyet gösteren partilerin barajın altına gömüldüğü bir
seçimdir. 22 Temmuz seçimlerinde bu aziz millet hâkimiyetin kayıtsız
ve şartsız kendisinde olduğunu, siyasetin temel unsurunun
kendisi, yalnız millet olduğunu göstermiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bütün bu noktalar değerlendirildiğinde emin olun 22
Temmuz seçimleri demokrasinin zaferidir, 22 Temmuz seçimleri demokrasinin
bayramıdır. Emin olun bu güzel bayramda ortamı germek için ben
bu kürsüye çıkmadım ama hepimizin kulağına küpe olması
gereken hususları da sizlerle paylaşmadan geçmeyeceğim.
Saygıdeğer
milletvekilleri, AK PARTİ sadece kendisine oy veren yüzde 47nin
değil, yüzde 100ün haklarının savunucusu ve
teminatıdır. Sayın Başbakanımız Genel
Başkanımızın 22 Temmuz 2007de dediği gibi: Her kime
oy vermiş olursanız olun, oy verdiğiniz herkesin ve haklarınızın
savunucu ve teminatı biziz. Çünkü biz iyi biliyoruz, bu milletin bize
vermiş olduğu oylar emanettir. Biz emanete ihanet eden insanları
bu millettin nasıl cezalandırdığını da çok iyi
bilen bir partiyiz. Demokratım deyip milletten uzak yerlerde çare
arayanların tam aksine, demokrasinin tek hesap yerinin sandık ve bu
milletin huzuru olduğunu çok iyi bilen bir partiyiz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tabii, zaman kısıtlı, bu zaman içerisinde
duygularımızın hepsini ifade etmek mümkün değil, ama güzel
ülkemin güzel insanlarına buradan, görüşü, fikri, zikri ne olursa
olsun ülkesini, bayrağını, insanları seven tüm
partililerin, tüm insanların AK PARTİde yer alacağını
belirtmek istiyorum.
Ülkemin en ücra
köşesinde çobanlık yapan kardeşimden Şanlıurfa
Halilürrahmanda o balıklara yem atan Mustafa amcaya kadar; İzmirin,
Ankaranın, İstanbulun en lüks semtlerinde yaşayan
insanların hepsi bizim başımızın tacıdır
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Başak, konuşmanızı tamamlayınız.
RAMAZAN
BAŞAK (Devamla)
çünkü biz biliyoruz ki bugün Türkiye'de yaşayan 75
milyon insanın dedeleri, ataları, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
önderliğinde 29 Ekim 1923te bu cumhuriyeti kurdu, bu cumhuriyet için
canını, malını, evladını feda etti.
İşte, herkes bilsin ki cumhuriyetin değerlerinin, laikliğin
teminatı, o gün canını veren dedelerin bugünkü torunları,
yani 75 milyon insan ve 75 milyon insanın temsilcisi olan mensubu
olduğunuz Adalet ve Kalkınma Partisidir diyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK
(Muş) 75 değil, 69!
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gündem
dışı ikinci söz, Kıbrısla ilgili gelişmeler
hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcıya
aittir.
Sayın
Pazarcı, buyurun efendim.
2.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin
Pazarcının, Kıbrısla ilgili gelişmelere ilişkin
gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet
Aydının cevabı
HÜSEYİN
PAZARCI (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kıbrıs konusunda gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Demokratik Sol Parti ve şahsım
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, iki gün önce, Kıbrısta, Kıbrıs
Barış Harekâtının 34üncü yılı kutlandı. Bu
Barış Harekâtı ki, yüce Meclisimizin izniyle dönemin
Başbakanı, bizim liderimiz Bülent Ecevitin kararıyla
gerçekleştirildi. Otuz dört yıldan beri Türk ve Kıbrıs Rum
tarafları arasında Kıbrısın geleceğinin
nasıl olacağının belirlenmesi konusunda görüşmeler,
çalışmalar yapılıp duruyor. Bunun en son örneği Sayın
Talat ve Hristofyas arasında toplum liderleri sıfatıyla
yaptıkları görüşmeler. 1 Temmuz 2008de bir görüşme
yaptılar ve üç gün sonra 25 Temmuzda tekrar bu konuda
değerlendirmelerini yapacaklar bir araya gelerek.
Kıbrısla
ilgili bu görüşmeler bu kez uluslararası kamuoyunda büyük umutlar
doğurmuş durumda. Bir sonuca varılması umudu şeklinde
ifadelerle her yerde karşılaşılıyor. Tabii bu,
görüşmelerin yürütücüsü olan kişilerin de üzerinde çok büyük bir
baskı oluşturma durumu yaratıyor.
Şimdi, bu
önemli dönemde Kıbrıs konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin de,
Hükûmetimizin de, milletimizin de bazı şeylere dikkat etmesi ve
bunlara uyarak hareket etmesinde yarar olduğunu görüyoruz. Örneğin,
bu kısa süre içinde nokta ve nokta bunları söylersek şu
noktaların belirtilmesinde yarar var diye düşünüyorum: En başta,
hem muhalefet hem iktidar bir konuda görüş birliği içindeler.
Kıbrıs, Türkiyenin ve Kıbrıs Türklerinin ulusal
davasıdır. Bu konuda aramızda herhangi bir ayrılık
olmaması tabii memnuniyet verici bir durum.
Tabii bu
çerçevede, mademki ulusal davadır, bunun önemini ve
ağırlığını göz önünde tutarak konuya
yaklaşmamız gerekmektedir.
İkinci,
belirtmeyi düşündüğüm nokta şudur: Genelde Kıbrısa
bir ada olarak bakıyoruz ve zannediyoruz ki bu kadarla
sınırlı olay. Oysa Kıbrısın Doğu Akdenizde
ada olmasından da kaynaklanan çok büyük deniz alanlarına sahip olma
konumunda münhasır ekonomik bölgesinin olduğunu ilan ettiğini ve
bununla ilgili anlaşmalar yaptığını da biliyorsunuz.
Bunun
dışında daha 1950lerde bu bölgede, Doğu Akdenizde hava
uçuş bilgi bölgesi FIR hattı dediğimiz hat merkezi olarak Lefkoşa
belirlenmiştir. Dolayısıyla Kıbrıs sadece bir ada
değil, bütün o bölgeyi gerektiğinde denizde, hava sahasında
denetleme konumunda olan bir varlık konumunda bulunuyor. Bu da
Kıbrısı bizim bakımımızdan gerek doğal
kaynakların, Akdenizin işletilmesi bakımından gerekse
Akdenize çıkış ve açılma bakımından büyük bir
ekonomik ve stratejik öneme sahip. Dolayısıyla Kıbrıs
konusunu değerlendirirken işin bu yanını hiç unutmamamız
gerekiyor ve bu çerçevede Kıbrısı asla önemsiz görme gafletine
düşmemeliyiz.
Bunun
dışında üçüncü olarak Kıbrısla bizim, Türkiye'nin
ilgisi sadece Türk halkıyla olan tarihsel, sosyal ve kültürel
bağlarımız değil, hukuksal olarak da Kıbrısta
birtakım söz sahibi konumunda bulunuyoruz ve bu haklardan da asla bu
görüşmeler sırasında vazgeçmememiz gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Pazarcı, konuşmanızı tamamlayınız,
buyurun efendim.
HÜSEYİN
PAZARCI (Devamla) Bütün bu veriler çerçevesinde bunlara son zamanlarda bir de
AB ile olan ilişkiler eklenmiş durumda. AB 2009a kadar
Kıbrısla ilişkilerimizi normalleştirmemizi istiyor ve ona
göre ayrıca durumu tekrar değerlendireceğini belirtiyor. Bu
çerçevede, bizim üzerimizde belirli bir baskı hissedilmesi söz konusu.
Ama, Kıbrısla ilgili olarak böyle baskılara boyun eğmeyip
diplomasinin başka olanaklarını kullanarak mutlaka ödün vermeden
bu işin içinden çıkmamız gerekmektedir. Bunun
dışında, Rum tarafı da sorunu hafife almayı ve 2009
kararını değerlendirmeyi bekliyor. Bu çerçevede, bütün
Kıbrıs Rum tarafı üzerine her türlü baskının
uluslararası düzeyde yapılmasını da sağlamaya
çalışmalıyız.
Bunun
dışında, geçen hafta Sayın Elekdağ da ifade etti,
kavramlarla, kuramlarla, ilkelerle çok dikkatli hareket etmemiz gerekiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
HÜSEYİN
PAZARCI (Devamla) Birleşmiş Milletler parametreleri çerçevesinde
hareket edeceğiz. türünden beyanlar, bugün Rumların elde
ettiğini zannettiği Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde tek
devlet, tek egemenlik, tek vatandaşlık, vesaire gibi unsurları
içerdiğinden, bu konuda da dikkat etmemiz lazım. Bu çerçevede de yüce
Meclisin iradesinin yol gösterici olarak Hükûmet tarafından göz önünde
bulundurulmasının büyük önem taşıdığını
düşünüyorum. 15 Temmuz 1999 tarihli Meclis kararı, hâlâ
geçerliliğini korumaktadır.
BAŞKAN
Sayın Pazarcı, lütfen konuşmanızı tamamlayın
efendim.
HÜSEYİN
PAZARCI (Devamla) Türkiye Büyük Millet Meclisi Kıbrıs
deklarasyonunun da 2003teki varlığını
unutmamamızı sizlere hatırlatmak istiyorum.
Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan. (DSP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Pazarcı.
Gündem
dışı konuşmaya Devlet Bakanı Sayın Mehmet
Aydın cevap vereceklerdir.
Sayın
Bakanım, buyurun.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Her türlü
baskı ve zulme karşı ayakta kalmayı başarabilen
Kıbrıs Türkünün bir anlamda yeniden doğuşunu simgeleyen 20
Temmuz bu yıl da önemine yakışır şekilde
kutlanmış, törenlere Sayın Başbakanımız ve 8
bakanımız katılmış, Türkiye Cumhuriyeti bütün
kurumlarıyla Kıbrıslı Türk kardeşlerinin yanında
olduğunu ve daima yanında olacağını bir kez daha bütün
dünyaya karşı ortaya koymuştur.
24 Nisan 2004
tarihinde kendi kaderini belirleme hakkını kullanan Kıbrıs
Türk halkının yapıcı ve kararlı tutumu haklı
olduğumuz Kıbrıs davasında bir adım öne geçmemizi
sağlamış, barıştan, çözümden, uzlaşmadan yana
tutumumuzu herkese göstermiştir. Böylece, temel tezlerimizden asla taviz
vermeksizin diplomasi alanında elde edilen netice, Kıbrıs Türk
halkının haklı mücadelesinin tüm dünyada daha iyi görülmesini ve
daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır.
İzninizle,
ben de son dönemde ortaya çıkan gelişmelerle ilgili kısaca bilgi
vermek istiyorum. Hatırlayacağınız üzere, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali
Talat ile şubat ayında yapılan seçimlerde
başkanlığa seçilen Güney Kıbrıs Rum yönetiminin yeni
lideri Hristofyas, 21 Mart 2008 tarihinde Kıbrıs sorununda mevcut
durum ile önümüzdeki döneme ilişkin görüş
alışverişinde bulunmak üzere bir araya geldiler. Bu
görüşmede, gündelik yaşama ilişkin konuları ele alacak
teknik komiteler ve Kıbrıs sorununun özlü konuları üzerinde
çalışacak çalışma gruplarının oluşturularak
çalışmalarına başlamaları karar altına alındı.
Görüşmede, ayrıca, iki liderin üç ay sonra bir araya gelerek teknik
komiteler ve çalışma gruplarının faaliyetlerini,
çalışmalarının sonuçlarını gözden geçirmeleri ve
bunların sonucuna dayanmakla Birleşmiş Milletler Genel
Sekreterliğinin iyi niyet misyonu çerçevesinde kapsamlı müzakereleri
başlatmaları hususunda mutabakata vardıklarını ilan
ettiler. 21 Mart 2008 tarihli liderler görüşmesinde alınan kararlar
doğrultusunda altı çalışma grubu ile yedi teknik komite
oluşturulması üzerinde mutabık kalınmış, söz
konusu çalışma grupları ve teknik komiteler 18 Nisan 2008
tarihinde çalışmaya başlamıştır.
Cumhurbaşkanı
Sayın Talat ile Hristofyas, 23 Mayısta ikinci kez görüşmeleri
başlatmışlar, her iki lider siyasi eşitliğe
dayalı, iki bölgeli, iki toplumlu federasyona
bağlılıklarını yeniden teyit etmiş,
ortaklığın eşit statüdeki Türk kurucu devleti ile Rum
kurucu devletinden oluşan federal bir hükûmete sahip olması konusunda
görüş birliğine varmışlardır.
İki lider, 1
Temmuzda çalışma gruplarıyla teknik komitelerin ilk
raporlarını gözden geçirmek üzere yeniden bir araya
gelmişlerdir. Görüşme sonrasında yapılan ortak
açıklamada iki liderin, tek egemenlik ile tek vatandaşlık
konularını görüştükleri ve bu konularda prensipte anlaşarak
uygulamaya ilişkin detayları kapsamlı müzakereler çerçevesinde
görüşmek üzere uzlaştıkları görülmektedir.
İki liderin
25 Temmuz Cuma günü yapacakları görüşme sonrasında, adada
Birleşmiş Milletler çerçevesinde kapsamlı çözüm müzakerelerinin
başlayacağı tarihi ilan etmeleri beklenmektedir. Diğer
taraftan Avustralya Dışişleri eski Bakanı Aleksandr Downer,
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kıbrıs Özel
Danışmanlığı görevine atanmıştır, bunu
da biliyoruz. Bu pozisyona atama yapılması, Birleşmiş
Milletlerin de Türk tarafının istek ve beklentileri
doğrultusunda adada kapsamlı müzakerelerin en kısa zamanda
başlamasını hedeflediğini göstermektedir.
Sayın
milletvekilleri, Kıbrısta ulaşmak istediğimiz hedef
bellidir. Kapsamlı müzakerelere hazırlık bağlamında
yapılan görüşmeler ile 23 Mayıs-1 Temmuz ortak
açıklamalarının birlikte okunması ve birlikte
yorumlanması gerekmektedir, ancak bu takdirde, bulunduğumuz
aşama hakkıyla takdir edilebilecektir. Sayın
Başbakanımızın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
ifade ettiği gibi, kapsamlı çözüm ancak adadaki gerçekler temelinde
Kıbrıs Türk halkı ve Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
kurucu ve eşit olarak yer alacağı yeni bir ortaklıkla
mümkün olacaktır. Bu yeni ortaklık, iki kesimlilik, siyasi
eşitlik ve Türkiyenin etkin garantörlüğü gibi vazgeçilemeyecek
ilkeler üzerine inşa edilmek durumundadır. Bu yeni ortaklıkta
egemenliğin kaynağının iki halk olduğu hususu da
teslim edilecektir.
Bu
sıraladıklarım, kapsamlı çözümün parametreleridir.
Uluslararası toplumun, yarım yüzyıllık müzakere sürecinde
ulaşılan bu parametreleri bir kenara bırakması mümkün
değildir. Bu zeminde ulaşılacak kapsamlı çözüm
çerçevesinde, Kıbrıs Türk halkı, kurucu devletinin
çatısı altında, Türk devleti arasındaki özel ilişkiler
ve Türk askerinin adadaki varlığı da devam edecektir.
Ezcümle, Türkiye
ve Kıbrıs Türk tarafı, bulunulan noktadan geri gidilmemesi
hususunda kararlıdır ve bu konuda ısrarda ve uygulamada gerekeni
yapmada muktedirdir. Kıbrıs Türklerinin ve Türkiyenin kabul
edemeyeceği bir çözüm şeklinin dayatılması mümkün
değildir ve hiçbir zaman da mümkün olmayacaktır. Bu hususun bir an
önce idrak edilmesi, Kıbrısta çözüme, doğu Akdeniz
bölgesindeyse istikrar ve barışa giden yoldaki engellerin önemli bir
kısmının azaltılmasına yol açacaktır, kapı
açacaktır.
Şurası
muhakkak ki, hâlihazırda, Kıbrıs Türk tarafı
görüşmeleri, ortak görüş ve hedeflerimiz doğrultusunda ilgili
kurumlarımızla bir istişare yürütülmektedir. Çözüm konusunda
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın
Talata ve ekibine Sayın Başbakanımızın da
söylediği gibi- güvenimiz tamdır.
Sayın
milletvekilleri, Kıbrıs meselesi -benden önce konuşan
konuşmacı arkadaşımızın da ifade ettiği
gibi- millî davamızdır. Bu konuya Türk milletinin her ferdinin
gösterdiği hassasiyet, kıymetli, haklı ve yerindedir. Zaman
zaman gelişmelerden kaygı duyulması, izahat istenmesi de
demokratik bir rejimde hem siyasi partilerimizin hem de
halkımızın hakkıdır. Ancak, yapılan eleştiri
ve dile getirilen endişelerin Kıbrıs davamız konusundaki
millî birlik ve beraberliğimize halel getirmemesine özen göstermek de yine
bizim ödevimizdir. Bakınız, bu endişelerin dile getirildiği
Kıbrısta son beş yılda neler olmuş, nasıl
gelişmeler kaydedilmiş paragraf başlarıyla temas etmek istiyorum.
Ekonomide son beş yılda sağlanan kesintisiz büyüme yüzde 50 civarında
artmıştır, hatta bu oranı dahi
aşmıştır. Rekor düzeydeki büyüme sonucunda kişi
başına millî gelir 4.409 ABD dolarından, o seviyeden bugün
geldiğimiz noktada 14.047 ABD dolarına
ulaşmıştır. 2002 yılında ihracat 45 milyon ABD
dolarıydı bugün 80 milyon ABD dolarını aşmış
bulunmaktadır.
Bu gelişmede
Hükûmet olarak izlediğimiz çözüm eksenli siyaset kadar
sağladığımız yardımlar da büyük rol
oynamıştır, büyük rol oynamaktadır. 2003
yılındaki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile bugünkü
arasında gözle görülür bir refah ve gelişmişlik farkı
bulunduğunu görmemek mümkün değildir. 1997-2000 yılları
arasındaki beş yılda ülkemizden Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetine yıllık ortalama 210 milyon ABD doları yardım
gerçekleştirilmiş iken, 2003-2006 yılları arasındaki
üç yıllık yardım ortalaması 360 milyon ABD dolarına
yükselmiştir. 2007-2009 arasındaki dört yıllık dönemde ise
bu ortalama 400 milyon ABD doları olarak gerçekleşmiş, hatta bu
miktarı da aşmıştır.
Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ekonomisindeki bu gelişmenin sürekli
ve kalıcı olabilmesi amacıyla bir yandan öncü sektör olarak
kabul edilen turizm ve yükseköğretim alanlarındaki
yatırımlara teşvikler sağlanırken, diğer yandan
da elektrik, su ve yol gibi altyapı yatırımlarına da büyük
çapta destek sağlanmıştır. Turizmde 1974 yılından
2002 yılına gelinceye kadar yirmi sekiz yılda toplam yatak
kapasitesi 6 bin civarında artışla 10.611e
ulaşmışken, sağlanan teşviklerle son üç yılda
yatak sayısı 2.710 artmış, 16.849 yatak kapasiteli
otellerin inşaatına başlanmıştır. 2007
yılında ulaştığımız rakam 15.832dir. Yatak
sayısı 2013 yılında 30 bin olarak hedeflenmiştir ve bu
hedeflenen miktar da gerçekleşebilme imkânına sahip olduğunu
göstermektedir.
Turizmde
olduğu gibi, yükseköğretimde de önümüzdeki yıllarda büyük
atılımların devam etmesi hedeflenmiştir. Üniversitelerde
2002 yılında 24 bin öğrenci sayısı bugün 43 bini
aşmıştır. Öğrenci sayısının orta vadede
60 bine ulaşması hedeflenmektedir.
Altyapı
standartlarının ileri düzeye çıkarılması amacıyla
elektrik, su, yol, iletişim, sağlık, ortaöğretim
alanındaki yatırımlara da büyük destekler
sağlanmaktadır.
Geçmişte
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin en büyük sorunlarından birini
teşkil eden elektrik üretimi hususunda dev adımların
atıldığını hepimiz biliyoruz.
Yine, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde 2030 yılına kadar su
ihtiyacının ve su kaynaklarının
araştırılması amacıyla başlatılan Su Master
Projesi 2004 yılı içerisinde tamamlanmıştır. Bu
projelerle Lefkoşa, Gazimağusa ve İskele ilçe merkezlerinin 2025
yılına kadar su ihtiyacı karşılanmış
olacaktır.
Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetine Türkiyeden yılda 75 milyon metre küp
su getirecek olan Deniz Boru Projesinin etüt proje çalışmaları
için 2004 yılında sonuçlanan ihalenin çerçevesinde yürütülen
hazırlıklar 2009 yılı ortalarında tamamlanacaktır.
Sayın Başbakanımız tarafından açıklanan bu
projenin inşaatına önümüzdeki yıl başlanması ve 2012
yılında devreye alınması hedeflenmektedir.
Kara
yollarında 145 kilometre olarak planlanan ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin en büyük kentlerini birbirine bağlayan çift şerit
yollarının 101 kilometrelik bölümü tamamlanmış
bulunmaktadır. Lefkoşa-Güzelyurt yolu ikinci etabının
açılışı 19 Temmuz günü Sayın Başbakanımız
tarafından gerçekleştirilmiştir.
Ercan
Havaalanının uluslararası uçuşlara açılabilmesi için
terminal binası dâhil alan yeniden düzenlenmiştir. Ayrıca,
uluslararası uçuş güvenliği için Smart Projesi
başlatılmış bulunmaktadır.
İletişim
ve haberleşme alanında iki yıl süren çalışmalar
neticesinde 12.500 aboneye hızlı İnternet erişimi
sağlayacak ADSL yatırımı 2007 yılında
tamamlanmış bulunmaktadır.
Sağlık
alanında hastanelerin talep edilen tüm teçhizat talepleri
karşılanmış. Lefkoşada 3.500 metrekarelik alana yeni
bir poliklinik inşa edilmiş. Kanser erken tanı merkezi
kurulmuş. Kalp ve damar cerrahisi merkezi çalışmaları
sonuca yaklaştırılmıştır ve özürlüler ve
yaşlılar için kurulan Bülent Ecevit Yurt ve Rehabilitasyon Merkezi
2005 yılında, Gazimağusada yapılan 120 yataklı yeni
hastane 2007 Ekiminde hizmete açılmıştır.
Ne siyaseten ne
de ahlaki açıdan savunulması asla mümkün olmayan Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin karşı karşıya
bulunduğu izolasyon politikasında da bazı olumlu
adımların atıldığını ifade etmek istiyorum.
Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin, Londra, Brüksel, New York, Washington,
İslamabad, Abu Dabi, Bakü, Bişkek, Doha, Strasbourg ve Romadaki
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti temsilciliklerine ilaveten, Oman,
Kuveyt ve Tel Avivde de yeni Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
temsilcilikleri açılmıştır. Bunlara her geçen gün yenilerinin
eklenmesi için de yoğun çalışmalarımız devam
etmektedir.
İslam
Konferansı Örgütünde 2004 yılına kadar Kıbrıs Türk
Müslüman cemaati adıyla temsil edilen Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti, artık, Kıbrıs Türk devleti adı altında ve
gözlemci statüyle Teşkilatın toplantılarına,
çalışmalarına katılmaktadır. Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Talat ve Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin diğer yetkilileri dünyanın
birçok ülkesinde temaslar yapabilmektedirler ve bu temasların önemli bir
kısmı resmî temaslar niteliğindedir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; millet olarak, hükûmetler olarak
Kıbrıs davasına
bağlılığımızın ve bu konuda
gösterdiğimiz gayretin samimiyeti somuttur ve dünyanın gözü önündedir.
Bu durum böyle olmaya ve böyle kalmaya da devam edecektir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Gündem
dışı üçüncü söz, Ardahanda kurulacak üniversite ve
yapılacak TOKİ konutları hakkında söz isteyen Ardahan
Milletvekili Saffet Kayaya aittir.
Sayın Kaya,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Ardahan Milletvekili Saffet Kayanın, Ardahanda
kurulacak üniversite ve yapılacak TOKİ konutlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
SAFFET KAYA
(Ardahan) Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Bugün Urfa
Milletvekilimizin de yüce Parlamentoya serdettiği gibi 22 Temmuz
seçimlerinin yıl dönümü nedeniyle halkımıza tekrar
şükranlarımızı ifade ediyorum. Özellikle Ardahan
halkımıza da bize gösterdiği teveccühe
saygılarımı buradan, yüce heyetiniz huzurunda bir borç
biliyorum.
Ardahan ilimizde
maalesef doğal bir felaket -doğal bir felaket olması nedeniyle
yapılabilecek herhangi bir şey olmadığı gibi- Göle
ilçemizde üç beş gün önceleri bir sel felaketi yaşandı ve bu sel
felaketiyle ilgili çok ciddi bir çalışma içine girdi Hükûmetimiz.
Değerli Başbakanımıza buradan, huzurunuzda teşekkür
etmek istiyorum Göle halkımız adına. Hemen valiliğe 100
milyar lira ödenek gönderildi ve DSİnin tüm araçları bölgeye birkaç
gün içinde kaydırılacak ve oradaki yaralar hiç şüphesiz ki
Hükûmetin şefkatli elleriyle yeniden rehabilite edilecek.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Devletin eli, devletin; Hükûmetin değil.
SAFFET KAYA
(Devamla) Bu anlamda inşallah çalışmalar Gölemizde çok etkin
bir noktaya gelecektir.
Değerli, yüce
heyet, Ardahan serhat ilimizin gerçekten çok ciddi problemlerinin olduğu,
Hükûmetimiz, devletimiz tarafından bilinmekte olup biz, o bölgenin
temsilcileri, Türkiyenin temsilcileri olarak, bölgemizin sorunlarına
Hükûmet nezdinde aradığımız çözümler anlamında,
TOKİ bağlamında da beş yüz elli konutun yapılması
ve ihaleye çıkarılıp en geç bir ay içinde
Bölgemizde TOKİ
camisi, iş merkezi, yirmi dört dershanelik okulumuzun yapılması
gerçekten bölgemizin beklediği çok önemli bir yatırımdı.
Burada TOKİ Başkanımıza ve özellikle
Başbakanımıza huzurunuzda teşekkürlerimi bir borç
biliyorum.
Yine,
Ardahanımızın modern bir hastaneye kavuşması
anlamında Sağlık Bakanımız Recep Akdağ Beye de
huzurunuzda teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. Buradan Ardahan
halkına müjdelemem gereken bu modern hastanemiz ekimin 17sinde ihaleye
çıkarılacak olup bu yıl içinde inşallah gereği
yapılacaktır.
Ardahanımızın
uzun yıllardan beri bekleyen Kura Nehri Projesi dediğimiz ve Kura
Nehri Projesi derken de
Bu projemizin hem Köroğlu hem Kayadibi
köylerimizde yapılacak olan ve dört yılda bitirilmesi planlanan
-normalde 130 metre yükseklikte- iki barajımızın da
çalışmaları en kısa zamanda Ardahanın gündemine
taşınacaktır. Kamulaştırma planları, sondaj
çalışmaları, proje çalışmaları, tatbikat
projeleri ve yol çalışmaları devam etmekte olup Necati Ünal
Beyin üstlendiği barajın dört yıllık süresi içinde
değil üç yıllık süre içinde biteceği ve Kazım
Türkerlerin üstlendiği diğer barajın da üç yıl içinde
bitirileceği ve bölgemizde bine yakın insanımızın
istihdam sahasından yararlanacağı ve bölgemizin barajlara
kavuşacağı; bununla birlikte Beşikkaya
Barajımızın, Çoruha bağlı olarak, sulama
noktasında da önümüzdeki günler içinde tekrar Hükûmetimizin nezdinde
değerlendirileceği, bir Ardahan gerçeği olarak, Hükûmetimizin
gerçeği olarak takdirle burada yüce heyetinize sunmak istediğim bir
gerçek.
Yine Sanayi
Bakanımız Sayın Zafer Çağlayan Beye,
Ardahanımıza gösterdiği ilgi ve önemden dolayı huzurunuzda
teşekkürlerimi ifade ediyorum. Ardahanda yapılacak olan organize
sanayi sitemiz bir-bir buçuk ay içinde inşallah uygulama ve tatbikat
safhasında, yatırım programı olarak Ardahanın
gündemine taşınacaktır.
Yine Tarım
Bakanımıza huzurunuzda teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.
Arıcılık Enstitüsünün kurulması bağlamında,
gerçekten, Başbakanlığa ve Bakanlar Kurulu kararnamesiyle bu
sürecin tamamlanmasında katkıda bulunan Tarım
Bakanımız Mehdi Eker Beye huzurunuzda teşekkürlerimi borç biliyorum.
Yine bu Hükûmet
dönemimizde
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Bakanlarla konuşmuyor musun? Niye
SAFFET KAYA
(Devamla) Herhâlde, Hükûmetimizin yaptıkları sizin hayallerinizin
bile erişemeyeceği gerçekler olduğu için laf atmaktan başka
bir şeyle yetinmediğinizi görüyorum.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Bakanlıkları bilmiyor musun kardeşim?
SAFFET KAYA
(Devamla) AKP Hükûmeti Türkiye'nin bir gerçeğidir. Benim bölgem
yıllardan beri cumhuriyet tarihinin en büyük hizmetlerini
almıştır. Kimin sayesinde almıştır? AK PARTİ
Hükûmetinin sayesinde almıştır. AK PARTİ Hükûmeti Türkiye'nin
bir gerçeğidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
Hükûmeti her zaman yüzde 47 ile gider yüzde 60la gelir ve siz de kesinlikle,
herhâlde, iktidarı, zannediyorum ki rüyalarınıza bu
düşüncenizle ortaya koyarsınız.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Hayal görme, hayal.
SAFFET KAYA
(Devamla) Diğer şekliyle yine Ardahanımızda
üniversitenin yapılmasında, üniversitenin kurulmasında yüce
Parlamentoya, İktidarımıza, muhalefetimize huzurunuzda
teşekkür ediyorum. Ardahan için bir kampüs şehri olması noktasında,
üniversiteye kavuşması noktasında çok ciddi bir açılım
sağlamıştır. Yalnızca Ardahan değil, kırk
iki ilimizin AK PARTİ Hükûmetleri döneminde üniversiteye
kavuşması, insana yatırım, eğitime yatırım
yani sosyoekonomik, sosyoiktisadi
durumda gelişmesine çok ciddi bir şekilde katkı
sağladığı için, özellikle Ardahan adına da
Hükûmetimize, muhalefetimize buradan teşekkürü bir borç biliyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kaya, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Ardahan gazetesi yok mu, gazeteye ilan ver.
SAFFET KAYA
(Devamla) Evet, yine doğal gazla ilgili
çalışmalarımızın eksiklerini bu yıl
tamamlayıp önümüzdeki sene içerisinde Ardahanımızı
doğal gaza kavuşturma konusunda çalışmalarımız
var.
Kars-Tiflis Demir
Yolu Projesiyle ilgili burada
Önümdeki projede, yine önümüzdeki günler içinde
avan projesi tamamlanmış ve uygulama projesini 2009 yılında
gerçekleştireceğimiz Çıldır ve Çıldırdan da
Ardahana kadar gidebilecek bir demir yolu projemizin, 2009 yılında,
uygulama projeleriyle birlikte 2010 yılında yatırım
programına geçeceğini, Sayın Bakanımızla ve özellikle
Sayın Başbakanımızla ve Sayın
Başbakanımızın da Ardahanla ilgili bu uzantıdan
Karadenize kadar giden bir ana arteri oluşturması konusunda
desteğini, huzurunuzda teşekkürlerimi bir borç bilerek, arz ediyorum.
Yine, bölgemizin
bir Sarıkamış gibi bir Erzurum gibi olması konusunda
spordan sorumlu Değerli Bakanımız Murat Başesgioğlu
Beyin de kayak merkezimizin Yalnızçamda kurulması anlamında katkısını
bekliyoruz ve yakın bir zamanda bölgemizi ziyaret edecek olan Sayın
Bakanımızın bu anlamdaki himmetlerini özellikle
Ardahanımıza sunmak istiyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kaya
SAFFET KAYA
(Devamla) Sayın Başkan, son sözlerimi arz edebilir miyim.
BAŞKAN
Ardahanla ilgili söyleyeceğiniz çok söz var, saatler de size yetmez
SAFFET KAYA
(Devamla) Son sözümü arz edebilir miyim.
BAŞKAN -
ama ben son cümlelerinizi alayım lütfen.
Buyurun.
SAFFET KAYA
(Devamla) Sınır ticaretiyle ilgili de çok değerli bir
çalışma sunuldu. Değerli Bakanımız Sayın
Kürşad Tüzmen Bey de bölgede sınır ticaretinin etkinliklerini
sıfır gümrükle
O bölgede, gerçekten insanlarımızın
yararlanması anlamında bir çalışma ortaya kondu. Önümüzdeki
günler içinde bunun açılımı, Başbakan
Yardımcımız Sayın Nazım Ekren Beyin de sizlere
yönlendireceği bir şekil olacak.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Toptan teşekkür et!
SAFFET KAYA
(Devamla) Yine, kara yollarıyla ilgili bir çalışmamız
var. Bu Posof-Ilgar-Bülbülan yolu Ardahan-Şavşat yolunun yeniden
rehabilite edilmesi ve burada bir şekilde tünellerin yapılması
konusunda çalışmaların var olduğunu ifade etmek istiyorum
BAŞKAN
Sayın Kaya
SAFFET KAYA
(Devamla)
ve Hükûmetimizin bu anlamda gerek Türkiye genelindeki
açtığı çığır büyük, gerçekten çalışma
hizmeti- gerek bölgemize verdiği büyük desteklerden dolayı
Başbakanımıza ve Hükûmetimize, İktidarımıza
Ardahan halkı adına teşekkür ediyorum. [CHP
sıralarından alkışlar (!)]
Muhalefetin de bu
konuda gerçekten bu üstün hizmetlere alkış tutmasına da
şükranlarımı ifade ediyorum, kendilerine de çok teşekkür
ediyorum. [AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
alkışlar(!)] Muhalefetin yapması gereken de bu. Her zaman AK
PARTİ Hükûmetlerini ve AK PARTİyi gerçekten
alkışlamaları, desteklemeleri tarihî bir zorunluluktur.
Herkese ve yüce
milletimize selam ve saygılarımı arz ediyor, hürmetlerimi
sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Başkan, eksik kaldı; bir iki bakana
daha teşekkür etsin.
BAŞKAN
Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkanım, müsaade ederseniz TOKİyle
ilgili yerimden iki cümle söyleyebilir miyim efendim?
BAŞKAN
Tabii tabii, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Tuncelide 2006
yılında TOKİ tarafından ihale edilen konutlara ilişkin
açıklaması
KAMER GENÇ
(Tunceli) Peki, teşekkür ederim.
Biraz önce AKPli
milletvekilleri çıktılar, bütün bakanlara yağ çektiler. Biz de
diyoruz ki bizim ilimize de bir yatırım yapsalar da biz de
kendilerine yağ çekelim, çünkü piyasada yağ kıt oluyor,
yavaş yavaş azalıyor.
Şimdi,
Sayın Başkan, 2006 yılında Tuncelide TOKİ yüz
altmış tane konut ihale etmiş, maalesef alt müteahhitlere
vermiş. Bu müteahhitler de hiçbir
yatırım yapmadan, birtakım insanların paralarını
ödemeden çekmiş gitmişler. Yani burada yapılan bu TOKİ
ihaleleri, maalesef, yöre halkına zarar vermiş, herhangi bir
yatırım yok. Bu konuda Hükûmetin dikkatini çekmek istiyorum efendim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Genç.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Komisyondan
istifa tezkeresi vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Mersin Milletvekili İsa Gökün, Adalet Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/80)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Adalet Komisyonu
çalışmalarına yeterli katkıyı
yapamadığıma ve verimli olamadığıma
inandığımdan, gördüğüm lüzum üzerine komisyon
üyeliğinden istifa ediyorum.
Gereğinin
yapılmasını saygıyla arz ederim. 17.7.2008
İsa
Gök
Mersin
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge
vardır, okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 22
milletvekilinin, elektrik sektöründe yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/253)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Son günlerde
yaşanan ekonomide kötü gidişi etkileyen en önemli nedenlerden biri
enerji piyasasında yaşanan sorunlardır. Enerjide yaşanan
darboğaz, özellikle 2008 yılı içerisinde elektrik sektöründe
kendisini göstermiştir. Arz eksikliği nedeniyle yaşanan ve 2008
Temmuz'unda başlayacak olan otomatik fiyatlandırma ve devletin
fiyatlandırma mekanizması olmaktan çıkması ile tüketici
mağdur duruma düşecektir. Otomatiğe bağlanan zamların,
elektrik dışında, kömür ve doğalgazda da yaşanacak
olması enerji piyasasındaki kötü gidişin ne derece önemli boyuta
ulaştığını göstermektedir.
Son 6 yılda
kamuya enerji alanında yatırım yaptırılmaması ve
arzın kısıtlı kalması sonucunda kâr garantili elektrik
üretimi dayatmasına teslim olundu. Dengeleme ve Uzlaştırma Yönetmeliği
(DUY) ile enerji alanındaki kötü gidiş, devlet denetimsiz piyasa
koşullarının önemli sonuçlarından biri olarak görülmüş
oldu. Bunlar göstermektedir ki kamunun enerji alanında yatırıma
girişmemesi ve uyguladığı enerji politikalarına aynen
devam etmesi, elektrik sektöründe yaşanan sorunların ve zamların
daha da artmasına neden olacaktır.
Son yıllarda
yaşanan küresel ısınma sorunu da enerji piyasasını
olumsuz etkilemektedir. Küresel ısınmanın etkisiyle barajlardan
sağlanan hidroelektrik enerjisinin %70 oranında azaldığı
bilinmektedir. Millî Güvenlik Kurumu'nun toplantısında da gündeme
gelen Türkiye'nin enerji sorunu çok ciddi bir aşamaya gelmiştir. MGK
toplantısında yapılan sunuma göre, 2009 yılından itibaren
kurulu 30 bin megavat enerji üretimi Türkiye'ye yetersiz gelecektir. 2016
yılına gelindiğinde ise bu açığın %40'ın
üzerine çıkacağı beklenmektedir. 2015 yılına kadar
yılda ortalama yüzde 8,4 oranında artması beklenen elektrik
talebinin karşılanması için tedbir olarak 8 bin 478
megavatı rüzgâr ve hidrolik, 17 bin 820 megavatı termik olmak üzere
toplam 26 bin 298 megavat yeni kapasite ilavesine gerek duyulacaktır. Bu
da Türkiye'nin kurulu olan 30 bin megavatlık enerji ihtiyacına
neredeyse eş değerdir.
Elektrik
sektöründe yaşanan sıkıntı, yalnızca tüketicilerin mağdur
olmasıyla sonuçlanmayacaktır. Elektrik sektörü
sıkıntısı enflasyon artışını getirecek,
sanayinin girdi fiyatlarında yükselme yaşanacak ve kârlılık
azalacaktır. Bu durumun sonucunda ise istihdam ve üretim gerileyecektir.
Elektrik Üretimi A.Ş. ve Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt A.Ş.
için de otomatik fiyatlandırma öngörülmesi, kamunun Dengeleme ve
Uzlaştırma Yönetmeliği'ne müdahalesinin önünü
kapatmaktadır. Denetimsiz bir elektrik sektörü ise halkın
parasının, özel sektöre garantili kâr adı altında aktarılması
demektir.
Elektrikte
otomatik fiyatlandırmaya geçişin ardındaki bir diğer neden
ise dağıtım özelleştirmelerinin yapılacak
olmasıdır. Ülkemizde özellikle son yıllarda özelleştirme
politikalarının yanlışlığının çok
tartışılır olması, elektrik sektöründeki
özelleştirmeler hakkında da soru işretleri yaratmaktadır.
Bu bağlamda
elektrik sektöründe yaşanan sorunların neler olduğu, bu
sorunların nedenlerinin ve çözüm önerilerinin
araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Şevket Köse (Adıyaman)
2) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
3) Tacidar Seyhan (Adana)
4) Cevdet Selvi Kocaeli)
5) Tayfur Süner (Antalya)
6) Hüseyin Ünsal (Amasya)
7) Birgen Keleş (İstanbul)
8) Gökhan Durgun (Hatay)
9) Abdülaziz Yazar (Hatay)
10) Atila Emek (Antalya)
11) Eşref Karaibrahim (Giresun)
12) Canan Arıtman (İzmir)
13) Ahmet Ersin (İzmir
14) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
15) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
16) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
17) Faik Öztrak (Tekirdağ)
18) Tekin Bingöl (Ankara)
19) Sacid Yıldız (İstanbul)
20) Fatma Nur Serter (İstanbul)
21) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
22) Mehmet Ali Susam (İzmir)
23) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
2.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural ve 21 milletvekilinin, İzmirdeki deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/254)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İzmirde yaşanabilecek muhtemel bir deprem felaketi
öncesinde depremin etkilerini en aza indirebilmek için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, TBMM
içtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Oktay Vural (İzmir)
2) Hasan Özdemir (Gaziantep)
3) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
4) Şenol Bal (İzmir)
5) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
6) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
7) Mehmet Ekici (Yozgat)
8) Erkan Akçay (Manisa)
9) Akif Akkuş (Mersin)
10) Kadir Ural (Mersin)
11) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
12) Necati Özensoy (Bursa)
13) Durmuşali Torlak (İstanbul)
14) Beytullah Asil (Eskişehir)
15) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
16) Yılmaz Tankut (Adana)
17) Alim Işık (Kütahya)
18) Hüseyin Yıldız (Antalya)
19) Mithat Melen (İstanbul)
20) Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
21) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
22) Muharrem Varlı (Adana)
Gerekçe
Dünyada birçok
bölge coğrafi ve jeolojik yapısı nedeniyle tarih boyunca can ve
mal kaybına yol açan büyük doğal afetlere
uğramıştır. Ülkemiz coğrafi ve jeolojik
yapısı bakımından olası büyük doğal afetlere her
zaman açıktır. Tarih boyunca yaşanan afetler bunun
göstergesidir.
Anadolu
Plakasının batıya doğru hareketinin Kuzey-Güney
doğrultulu açılmaya dönüştüğü Batı Anadolu'da,
İzmir ve çevresi sahip olduğu karmaşık fay sistemleri
içerisinde depremselliği yüksek bir bölgedir. Özellikle
Seferihisar-Sığacık Körfezleri, Urla, Karaburun
Açıkları ve Sakız Adası civarı, yoğun deprem
etkinliğiyle dikkat çeken yerleşim birimleridir. İzmir birinci
derece deprem bölgesi içerisinde yer almaktadır. 1900 yılından
günümüze değin İzmir ve yakın çevresinde meydana gelen aletsel
büyüklüğü M>4.0 üzeri 589 adet deprem meydana gelmiştir.
Bir kentin
gelişmesi; Kentin bütününe ve içinde bulunduğu bölgeye yönelik olarak
alınan dışsal kararlar bu olguları doğrudan
etkileyebilmektedir. Örneğin, 50'li yıllardan beri siyasal
iktidarların ülke genelinde uyguladıkları politikalar; iktisadi
ve toplumsal olmaktan çok, siyasal popülizmin ürünü olarak verilen ya da
verilmeyen kimi kararlar, birçok kentimiz gibi İzmir'in de hızla
sağlıksız kentleşmesine yol açmıştır.
Hızla artan
nüfusun getirdiği baskılar siyasal beklentilerle birleşince, bir
yandan planlı gelişme kaygısından ve plan bütünlüğü
kavramından uzak kararlarla artırılan imar haklarıyla
kentin egemen yapılaşma karakteri bozulmuş; her yana doğru
denetimsiz biçimde yayılmıştır.
Kamu
binalarının depreme karşı daha dayanıksız
olduğu daha önceki deprem tecrübelerimizden görülmektedir. Özellikle okul
inşaatları, hastane inşaatları gibi kamu binaları
yoğun iş gören binalardır. Büyük insan potansiyeline sahip bu
binaların depreme dayanıklı inşa edilmesi gerekmektedir.
Akılcı
yaşam biçimi, yaşanan sorunlara kalıcı çözümler üretmek;
aynı sorunu defalarca yaşamamak; çıkması muhtemel
sorunları önceden görmek ve engellemek demektir.
Deprem riskiyle
karşı karşıya olan İzmir'de deprem riskinin tespiti,
risklerin yönetimi, alınması gereken tedbirler ve bu konuda
yapılmış çalışmaların tespit edilmesi
gerekmektedir.
Devletin bu
konuda yaptığı hazırlıklar hakkında milletimizin
sağlıklı bilgiye ihtiyacı vardır.
Yukarıda
belirtilen nedenlerle, İzmir'de deprem konusunda gerekli
araştırmaların yapılarak, alınabilecek tedbirlerin,
çözüm önerilerinin belirlenmesi ve depreme karşı yapıların
dayanıklılığı konusunda tespitlerin
yapılması amacıyla, bir meclis araştırması
açılması yerinde olacaktır.
3.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 20
milletvekilinin, özel sağlık kurumlarının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/255)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Özel hastanelerin
problemleri ve bu problemlere neden olan etkenlerin
araştırılarak, alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve
105. maddesi uyarınca araştırma açılmasını
saygılarımızla arz ve talep ederiz.
1) Hasan Çalış (Karaman)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Osman Durmuş (Kırıkkale)
5) Reşat Doğru (Tokat)
6) Beytullah Asil (Eskişehir)
7) Mustafa Enöz (Manisa)
8) Bekir Aksoy (Ankara)
9) Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara)
10) Recai Yıldırım (Adana)
11) Zeki Ertugay (Erzurum)
12) Erkan Akçay (Manisa)
13) Ahmet Bukan (Çankırı)
14) Hasan Özdemir (Gaziantep)
15) Akif Akkuş (Mersin)
16) İsmet Büyükataman (Bursa)
17) Muharrem Varlı (Adana)
18) Yılmaz Tankut (Adana)
19) Metin Ergun (Muğla)
20) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
21) Mustafa Kalaycı (Konya)
Gerekçe:
Sağlık
hizmetleri, insan sağlığını doğrudan ilgilendiren
devamlı, sürekli ve ertelenemez hizmetler arasında birinci
sırada yer almaktadır. Bütün dünya ülkeleri bu gerçekten hareketle
insanlarının sağlığını koruma yolunda büyük
çaba harcamaktadır.
Devletin en
önemli ve asli görevleri arasında bulunan sağlık hizmetleri,
toplumumuzun tüm kesimlerini yakından ilgilendirmektedir. Tedavi
hizmetlerine zamanında ulaşma, doğru ve kaliteli tedavi veya
cerrahinin zamanında yapılması veya ilacın eczaneden
temini, insan sağlığını doğrudan
ilgilendirmektedir.
Bu nedenle,
sağlık hizmeti ve sağlık malzemesi ile ilacı; kamu,
tedarikçi özel sektör ile paylaşmaktadır. Şüphesiz
sağlık sektörünün kamu ve özel aktörleri toplumun ve insanın
menfaatleri doğrultusunda verimli ve etkin bir işbölümü
yapmalıdır.
Ülkemizde özel
hastanelerle, hükûmet arasında hizmet sunumu konusunda önemli
sıkıntılar yaşanmaktadır. Özel hastaneleri, Tıp
Merkezleri ve Dal Merkezleri başlangıçta teşvik eden hükûmet
şimdi onların çalışma verimini bozmaktadır. Maalesef
sağlık sektörünün aktörleri arasında görev ve işbölümü,
sorumluluk ve haklar dağılımında yapısal sorunlar
devam etmektedir. Bu sorunlar sürdürülebilir bir sağlık
politikasının oluşmasını engellemektedir. Hükümetin
tercih ve kararları bu konuda istikrarı engelleyici niteliktedir.
Bugün gelinen
noktada özel hastanelerimizin büyük sıkıntıları
vardır. Hizmetin sürekliliği ve devamlılığı
açısından bu sıkıntıların aşılması
gerekmektedir. Son gelişmelerle iyice su yüzüne çıkan problemler,
toplumun tüm kesimlerini yakından etkiler hâle gelmiştir. 15
Şubat 2008 tarihinde yayınlanan Özel Hastaneler Yönetmeliği ve
Ayaktan Teşhis ve Tedavi Merkezleri Yönetmeliği, özel hastaneleri
finansal ve sağlık hizmetleri bakımından olumsuz yönde
etkilemiştir. Yönetmelikte, sektör temsilcilerine belli bir geçiş
süresi dahi tanımayan düzenlemelere gidilmiştir. Yeni bölüm ve klinik
açılmasına izin verilmemekte, hekimi ayrılan bölüm bir daha
açılamamaktadır.
Bu
düzenlemelerle; ayrılan sağlık personelinin yerine yenisi
alınamamakta, bu nedenle SGK ile yapılan sözleşmeler
feshedilmektedir. Yatırımın başlangıcında kredi
ya da diğer yollarla temin edilen ya da sipariş verilen tıbbi
cihazlar yayınlanan bu yönetmeliklerle kullanılamaz hâle
gelmiştir. Yüksek maliyetlerle alınan cihazlar çürümeye terk
edilmiştir.
Yeni
açılacak sağlık kurumlarına kura usulü ile izin verilmesi,
yönetmeliklerin dayanağını oluşturan 3359 sayılı
Kanunda yer alan hükümlere aykırı olarak sadece özel hukuk tüzel
kişilerine uygulanmakta, kamu sağlık kurum ve
kuruluşlarının yatırım kararı yine
Sağlık Bakanlığı'nın tek taraflı kararına
bırakılmıştır.
Bu
gelişmelerin Sağlık Kurumlarını nereye
götüreceği, sonuçlarının ne olacağı kestirilememekte
ve toplumumuz tarafından gelişmeler kaygı ile izlenmektedir. Bir
varsayıma göre, yayınlanan yönetmelikler ve Bakanlar Kurulu
kararı özel hastaneleri geriletecek, büyük bir kısmının
kapanmasına neden olacaktır. Bir diğer varsayıma göre ise
özel sağlık kurumları hizmetin kalitesini düşüreceklerdir.
Kimilerine göre de hedef sağlığı tam bir piyasa malı
hâline dönüştürmek ve kâr maksimizasyonu esas kılmak; böylece
hastaneler zinciri şeklinde bir mülkiyet dönüşümü sağlayarak
uluslar arası sermayenin alanı hâline dönüştürmektir.
Şüphesiz
bütün bunların maliyetini vatandaşlarımız ödeyecektir.
Hükümet, Sağlıkta Dönüşüm Projesi kapsamında özel
sağlık sektörüne "Kamu hastalarına özel sektörün
kapısını açacağız. Yatırım yapın."
şeklinde verdiği mesajları unutmuştur. Özel
hastanelerimizde kalitenin düşmesi vatandaşlarımızın
sağlığını tehlikeye atacak, yıllardır
ülkemize önemli bir katkı sağlayan sağlık turizmini de
olumsuz yönde etkileyebilecektir.
Bugün kamuda
alınan kararlar sağlık sektörünün verimli ve etkin
işlemesini risklere maruz bırakmakta ve sektörün iflasına ve
huzursuzluğuna yol açmaktadır. Bu olumsuz gelişmeler halk
sağlığını tehdit edebilecektir.
Bu sebeplerle
özel hastanelerin yaşadığı problemlerin sebeplerinin
belirlenmesi, çözüme kavuşturulması, sağlık sektöründe yer
alan kamu ve özel aktörlerin vatandaşın lehine
çalışmasını sağlamak için alınması gereken
önlemler konusunda Yüce Meclisimize büyük görev düşmektedir.
4.- Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30
milletvekilinin, ülkemizdeki deprem riskinin araştırılarak
deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/256)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Dünyamızın
en etkin deprem kuşaklarından biri üzerinde bulunan ülkemizde,
oluşabilecek bir deprem felaketi öncesi alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla ekte sunmuş olduğumuz gerekçe
doğrultusunda, Anayasanın 98'inci İç Tüzüğün 104 ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını
arz ve teklif ederiz.
1) Muzaffer Baştopçu (Kocaeli)
2) Nihat Ergün (Kocaeli)
3) Eyüp Ayar (Kocaeli)
4) Azize Sibel Gönül (Kocaeli)
5) Osman Pepe (Kocaeli)
6) Fikri Işık (Kocaeli)
7) Mehmet Şahin (Malatya)
8) Mehmet Halit Demir (Mardin)
9) Şevket Gürsoy (Adıyaman)
10) İhsan Koca (Malatya)
11) Ali İhsan Merdanoğlu (Diyarbakır)
12) Cahit Bağcı (Çorum)
13) Ömer Faruk Öz (Malatya)
14) Afif Demirkıran (Siirt)
15) Öznur Çalık (Malatya)
16) Necdet Ünüvar (Adana)
17) Ali Temür (Giresun)
18) Mehmet S.Tekelioğlu (İzmir)
19) M.Yılmaz Helvacıoğlu (Siirt)
20) Mustafa Cumur (Trabzon)
21) İbrahim Mete Doğruer (Osmaniye)
22) Taha Aksoy (İzmir)
23) Medeni Yılmaz (Muş)
24) Abdullah Çalışkan (Kırşehir)
25) Güldal Akşit (İstanbul)
26) Nükhet Hotar Göksel (İzmir)
27) Mikail Arslan (Kırşehir)
28) Faruk Septioğlu (Elâzığ)
29) Şükrü Ayalan (Tokat)
30) Hasan Ali Çelik (Sakarya)
31) Abdurrahman Arıcı (Antalya)
Gerekçe:
Hepinizin
bildiği gibi güzel ülkemiz, çok etkin bir deprem
kuşağının üzerinde yer almaktadır. Geçmişten günümüze,
ülkemizde çok sayıda deprem felaketi yaşanmıştır. Ve
bu yaşanan felaketlerde birçok vatandaşımız
yaşamlarını yitirmişlerdir. Maddi ve manevi olarak
kayıplarımızın çok büyük olduğu bu felaketlerden yola
çıkarak geleceğimize baktığımızda bölgemizde
yeniden büyük bir depremin gerçekleşme olasılığı
oldukça yüksek gözükmektedir.
Güzel yurdumuzda
60 yıl içinde gerçekleşen deprem felaketlerinden dolayı,
50.000den fazla vatandaşımız yaşamlarını
yitirmiş, 100.000den fazla vatandaşımız ise
yaralanmış, sakat kalmış ve yaklaşık olarak
400.000den fazla bina ya yıkılmış ya da ağır
hasar görmüştür. Türkiyemiz bundan 9 yıl önce 17 Ağustos 1999
gününde Marmara Bölgesi merkezli 7,4 şiddetinde bir deprem felaketi
yaşamıştır. Bu üzücü ve yıkıcı felaket ile
binlerce vatandaşımız yaşamlarını yitirmiş
ve binlercesi de yaralanmış, evsiz barksız
kalmıştır.
Bundan dokuz
yıl önce ülkemize büyük acılar yaşatan 17 Ağustos 1999
tarihinde saat 03.02de Richter Ölçeğine göre 7.4 şiddetindeki deprem
felaketi yaşanmıştır. Bu büyük felaketten en çok
hasarı alan illerimizden biri de Kocaelidir. Yaşanan büyük felaket ile Kocaelide,
şehrin büyük bir kısmında binalar yakılmış,
altyapı tamamen yok olmuştur. Çok sayıda insanımız
yaşamlarını yitirmiş, yaralanmış, sakat
kalmış ve yuvasız kalmıştır. Son zamanların
en büyük, en ve en üzücü felaketi olarak isimlendirilen ve ülkemizi yasa
boğan bu korkunç afetten dolayı Kocaeli ilimiz ve ilçelerinde
binlerce kayıp yaşanmıştır. İlde evsiz kalan
binlerce depremzede aile, prefabrik
konutlarda barınmıştır. Bayındırlık
ve İskan Bakanlığı, Dünya Bankası ve gönüllü
kuruluşların çalışmalarıyla çok kısa sürede, çok
sayıda kalıcı konut tamamlanmış ve anahtarları
hak sahiplerine teslim edilmiştir.
Ülkemize çok
büyük acılar yaşatan 17 Ağustos felaketinin
gerçekleştiği günden bugüne bölgede önemli çalışmalar
yapılmıştır. Bölge insanının, yaşanan deprem
felaketinin olumsuz etkilerinden kurtulabilmesi için büyük bir özveri
gösterilmiştir.
Yaşadığımız
bu deprem felaketi bütün ülkemizi büyük bir yasa boğmuş,
anlatılması güç acılar yaşatmıştır. Bu
acıların unutulması mümkün değildir. Ama dikkate
alınması gereken bir gerçek var ki, o da ülkemizin aktif bir deprem
kuşağı üzerinde olduğudur. Bir deprem ülkesi
olduğumuzu kabullenmemiz, bununla yaşamayı öğrenmemiz
gerekmektedir. Bu durumu kabullenirken, deprem konusunda da bilgilenmemiz
gerekir.
Gerçekleşebilecek
herhangi bir deprem felaketinde, depremin öncesinde, deprem esnasında ve
deprem sonrasında nelerin yapılacağını, nasıl
önlemler alınacağını ve daha birçok şeyi
öğrenmemiz ve vatandaşlarımızın öğrenmesini
sağlamamız gerekmektedir. Deprem konusunda bilinçli bir toplumun
oluşmasına yardımcı olmamız bizim için bir vazifedir.
Unutulmamalıdır ki, deprem konusunda bilinçli bir toplum olabilirsek,
gerçekleşebilecek bir depremden en az hasarla ayrılmayı
başarabiliriz.
Ülkemize,
milletimize tarif edilemez acılar yaşatan depremle artık
yaşamayı öğrenmek zorundayız. Ve bu sebeple bu konuyla
ilgili Yüce Meclisimizde kapsamlı bir araştırma
yapılması yararlı olacaktır. Teklif ettiğimiz bu
Meclis Araştırması ile, deprem konusuyla ilgili olarak bütün
vatandaşlarımızın daha da bilinçlendirilmesi,
yaşanması olası bir depreme karşı mevcut
binaların sağlamlaştırılması için neler
yapılabileceği, depremin öncesinde ve sonrasında nelerin
yapılması gerektiği gibi konularda araştırma
yapılması sağlanacaktır.
Yukarıda
bahsettiğimiz sebeplerden dolayı teklif edilen Meclis
Araştırmasının açılmasının ülkemiz ve
milletimiz için yararlı olacağı kanaatindeyiz.
BAŞKAN
- Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırım hakkında verilmiş bir
gensoru önergesi vardır. Önerge bastırılıp 18 Temmuz 2008 Cuma
günü sayın üyelere dağıtılmıştır.
Şimdi
önergeyi okutuyorum:
C) Gensoru Önergeleri
1- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve
İzmir Milletvekili K. Kemal Anadolun, 9 Ocak 2007 tarihinde
Bağdatta düşen ve Türk işçilerinin yaşamlarını
yitirmesiyle sonuçlanan kazaya neden olan yabancı bir şirkete ait
uçağın gerekli güvenlik önlemleri almamasına ve yeterli mali
mesuliyet sigortası sağlamamasına rağmen uçuşuna izin
veren sorumluları Himaye Ederek Sağlıklı Soruşturma
yürütülmesine engel olduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım Hakkında Gensoru Açılmasına
ilişkin önergesi (11/4)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Adanadan Iraka
Türk işçilerini taşırken, 9.1.2007 tarihinde Bağdatta
düşen Moldova şirketine ait uçağın, uçuş
güvenliği yetersiz olduğu hâlde ve yolcular için yeterli güvence
sağlayan mali mesuliyet sigortası olmadan Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içinde iniş ve kalkış yapmasına
izin veren, rüşvet aldığı iddia edilen yöneticileri himaye
ederek sağlıklı soruşturma yürütülmesini engelleyen
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hakkında
Anayasanın 98 ve 99 uncu, TBMM İçtüzüğünün 106 ncı
maddeleri gereğince gensoru açılmasını
saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Kemal
Kılıçdaroğlu Hakkı
Suha Okay Kemal
Anadol
İstanbul Ankara İzmir
CHP Grup
Başkanvekili CHP Grup
Başkanvekili CHP Grup
Başkanvekili
Gerekçe:
Türk
işçilerini taşıyan Moldovalı bir şirkete ait
Antonov-26 tipi uçak, 9.1.2007 tarihinde Adanadan havalandıktan sonra
Irakta düşmüş ve kazada 28 Türk işçisi ile 5 mürettebat
yaşamını yitirmiştir.
Kazadan sonra,
düşen uçağın uçuş güvenliği olmadığı,
uçağa mevzuata ve uluslararası kurallara paralel mali mesuliyet
sigortası olmadan uçuş izni verildiği iddia edilmiştir.
Kazanın
gerçekleştiği 9.1.2007 tarihinde Sivil Havacılık Genel
Müdür Vekili, 11.1.2007 tarihinde ise Sayın Ulaştırma
Bakanı uçağın uluslararası standartlara uyduğu ve
denetiminin yapıldığını
açıklamışlardır. Söz konusu kazadan tamamen Moldova sivil
havacılık otoritesinin sorumlu olduğu, Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğünün bir sorumluluğu olmadığı kamuoyuna
açıklanmıştır.
Tüm bunlara
karşın, karıştığı kazalardan dolayı
dünyada güvenli olmadığı yolunda iddialar bulunan uçak tiplerinden
biri olan Antonov 26 tipi uçağa eksikleri bilinmesine karşın
uçuş izni verilmiştir.
14.10.1983
tarihli 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanununun 132.
maddesinde sigorta yükümlülüğü yerine getirilmeyen hava araçları
Ulaştırma Bakanlığınca uçuştan men edilir.
hükmüne yer verilmiş ve adı geçen madde dayanak alınarak
çıkarılan Yönetmelikte, sigorta yükümlülüğüne uymayan hava
araçlarının Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde
herhangi bir noktaya iniş veya kalkış yapamayacağı
hüküm altına alınmıştır.
Sigorta konusunda
hava yolu taşıyıcısının sınırsız
sorumluluğunu içeren ve kusura bağlı olmadan yolcu
başına 100 000 SDRye kadar mutlak sorumluluk getiren Montreal
Sözleşmesi ülkemiz tarafından 28 Mayıs 1999 tarihinde
imzalanmış ve 4 Kasım 2003 tarihinde de yürürlüğe
girmiştir. Adı geçen sözleşme 22. Dönemde TBMMye sevk
edilmiş, ancak henüz yasalaşmamıştır. Buna paralel
olarak, 15.11.2006 tarih ve 26347 sayılı Resmî Gazetede
yayımlanan Türkiye Cumhuriyeti Sınırları İçinde
İniş ve Kalkış Yapan Türk ve Yabancı Sivil Hava
Araçları Mali Mesuliyet Sigortası Hakkında Yönetmelikte de
yolcu başına 250 000 SDR asgari sigorta teminatı
öngörülmüştür.
Iraka
uçuşun riskli olması, uçakların mali mesuliyet sigorta
bedellerini yükselttiği için birçok uçak şirketinin Iraka uçuş
yapmadığı bilinmektedir. Buna karşın Moldovalı
şirket, Iraka onlarca sefer yaparak yüzlerce işçi
taşımış, ancak şirketin sigorta sözleşmesinin
uluslararası standartlar ve mevzuatımızla uyumlu olup
olmadığı konusunda Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
tarafından hiçbir işlem yapmamıştır.
Ulaştırma
Bakanı Sayın Binali Yıldırım, uçağın
sigortası olmadığına ilişkin iddiaları, 11.1.2007
tarihinde kesin bir dille yalanlayarak, Sigortası vardır. Uçak
sigortasını yapmadan uçamaz. ifadeleriyle yanıtlamıştır.
Ancak, Sayın
Bakanın bu sözlerinin kamuoyunu yanıltmaya yönelik olduğu,
kazada hayatını yitiren işçilerimizin ailelerine sadece 1000
Dolar sigorta bedeli ödenmesinin teklif edilmesiyle ortaya
çıkmıştır.
1000 Dolar gibi
sembolik bir bedelle yolcu sigortası yapılması ile hiç sigorta
yapılmaması arasında herhangi bir fark yoktur.
Ulaştırma Bakanı uçağın sigortası var! derken
kamuoyunu yanıltmış, görevini kötüye kullandığını
gizlemeye çalışmış ve yaşamını yitiren 28
Türk işçisinin ailelerini mağdur etmiştir.
Bunlarla birlikte
hakkında yaygın yolsuzluk söylentileri olan ve son olarak bir havayolu
şirketi sahibinin kendisinden rüşvet talep ettiğini itiraf
ettiği, Sivil Havacılık Genel Müdürü görevden
alınmamıştır. Genel Müdür görevden el çektirilmeden
sağlıklı bir soruşturma yürütülemeyeceği
açıktır.
Yukarıda
belirtilen gerekçelerle, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali
Yıldırım hakkında, Anayasanın 98 ve 99 uncu, TBMM
İçtüzüğünün 106 ncı maddeleri gereğince gensoru
açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşme gününe ilişkin siyasi parti grubu önerisi biraz sonra
oylarınıza sunulacaktır.
Sayın
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım hakkındaki (11/4) esas numaralı gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerin Genel Kurulun 22/7/2008 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına; (10/254) ve (10/256) esas numaralı Meclis
araştırması önergelerinin bugün görüşmeleri yapılacak
olan depremle ilgili araştırma önergeleri ile birleştirilerek
görüşmelerinin birlikte yapılmasına ve gündemdeki sıralamanın
yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu, 22.7.2008 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantıda
siyasi parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, TBMM İçtüzüğünün 19 uncu
maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel
Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
18.7.2008
Tarihinde dağıtılan Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım hakkındaki (11/4) esas numaralı gensoru
önergesinin gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmında
yer alması, Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin
Genel Kurulun 22.7.2008 Salı günkü Birleşiminde yapılması,
Biraz önce okunan
10/254 ve 10/256 Esas numaralı Meclis Araştırması
Önergelerinin bugün görüşmeleri yapılacak olan depremle ilgili
araştırma önergeleri ile birleştirilerek görüşmelerinin
birlikte yapılması,
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan 225, 273, 267, 270 ve 274 sıra
sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın 2, 3,
5, 6 ve 8 inci sıralarına alınması ve diğer kanun
tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi,
Önerilmiştir.
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde Nurettin Canikli,
Giresun; Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekilleri. Aleyhinde Kamer Genç,
Tunceli; Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekilleri.
İlk söz,
lehinde Nurettin Canikli, Giresun Milletvekili.
Sayın
Canikli, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; AK PARTİ grup önerisinin lehinde söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışma
gündeminin ve saatlerinin belirlenmesine ilişkin olarak Danışma
Kurulunda oybirliği sağlanamadığından dolayı,
bunu gerçekleştirmek üzere AK PARTİ olarak grup önerisiyle
karşınızdayız.
Esasında,
hem Genel Kurulun çalışma içeriğiyle ilgili hem de saatlerle
ilgili diğer gruplarla bir mutabakatımız söz konusu ancak
bazı parti gruplarımızın temmuz çalışmaları
nedeniyle ilkesel kararları çerçevesinde grup önerisi getirmek durumunda
kalıyoruz. Yoksa esas itibarıyla, biz, yine diğer
gruplarımızla bu hafta görüşeceğimiz konuların
belirlenmesi, saatler konusunda bir mutabakata vardık. Hatta, biz, bugün
denetim konularının tamamlanabilmesi için bitimine kadar
düşünmüştük, yani sekiz olarak değil de bitimine kadar
düşünmüştük ancak diğer parti gruplarımızın
önerisi ve talebi üzerine sekiz olarak belirledik. Bu çerçevede eğer grup
önerimiz kabul edilirse bugün denetim konularını
görüşeceğiz.
Cumhuriyet Halk
Partisinin Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali
Yıldırım hakkında verdiği bir gensoru var,
biliyorsunuz, onun görüşülmesini gerçekleştireceğiz. Bugün
görüşmemiz gerekiyor. Aksi hâlde, denetim günleri dışında
-biliyorsunuz- süre on gündür, verildikten sonra. 16sında verildi
yanlış hatırlamıyorsam. Dolayısıyla, bir denetim
günü olan bugün bunun görüşülmesinin uygun olacağını
düşündük ve diğer gruplarla bu konuda da bir mutabakata vardık.
Ayrıca
depremle ilgili verilmiş, bugün okunanlarla birlikte -iki tane de biraz
önce okundu- on tane araştırma önergesi var, onları da
birleştirerek bugün görüşmeyi planlıyoruz.
Biz -biraz önce
ifade etmeye çalıştığım gibi- bitimine kadar
düşünmüştük ancak arkadaşlarımızın itirazı
oldu, biz de onun daha uygun olduğunu düşündük ve 20.00ye kadar
Tabii, 20.00ye kadar, depremle ilgili görüşmeler muhtemelen
tamamlanmayacak. Dolayısıyla, bir sonraki hafta bunu
tamamlayacağız, öyle gözüküyor. Çünkü grupların
konuşmaları olacak, daha sonra on tane kişisel konuşma
olacak her önergede. Bu itibarla, tabii, bu önemli bir konu, biz de
önemsiyoruz, diğer parti gruplarımız da önemsiyorlar, bu konuda
da bir mutabakat var, bugün bunları görüşeceğiz.
Yarın,
şu anda 1inci sırada, geçen hafta kısmen görüşmelerine
başladığımız ve birinci bölümün görüşmelerine
geçtiğimiz Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile ilgili
görüşmelere devam edeceğiz. Bu 1inci sırada ancak aciliyetine
binaen bugün bu grup önerisiyle 69uncu sıradan 2nci sıraya
aldığımız Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve
İşleyişi Hakkında Kanun Tasarısı var, onun
yarın görüşmelerini planlıyoruz çünkü yargının talebi
var bu konuda, aciliyetine binaen bu hafta kanunlaşması isteniyor.
Dolayısıyla, biz de -eğer Meclisimiz de uygun görürse-
yarın Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu yerine öncelikle bunu
görüşelim diyoruz. Zaten sanıyorum yarın bunu görüşürüz.
Daha sonra Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun görüşülmesini
planlıyoruz.
164üncü sıradan
3üncü sıraya aldığımız, kamuoyunun ve bazı
iş âleminin de beklediği fiyat farklarıyla ilgili bir kanun
tasarısı var, onu görüşeceğiz.
Keza 4üncü
sırada -kendi sırasında zaten- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumuyla ilgili bir kanun tasarısı var, onun
görüşmelerini gerçekleştireceğiz.
Üç tane
üniversite kurulmasına ilişkin kanun tasarısı var. Bir
tanesi, İzmir Gediz Üniversitesi ve Gaziantep Gazikent Üniversitesi ile
Kayseri Melikşah Üniversitelerinin kurulmasına ilişkin
tasarılar var, onları görüşeceğiz. Tabii, bunlar eğer
zaman olursa, sıra gelirse
7nci
sırada, Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısı var.
8inci
sırada, Atatürk Orman Çiftliğiyle ilgili bir kanun teklifi var.
9uncu
sırada, Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanunun değişikliğine ilişkin
bir kanun teklifi var.
Akabinde iki tane
uluslararası anlaşma var. Bir Gürcistanla ilgili anlaşma, bir
de Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı var.
Ve yine son
olarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı var.
Yalnız,
değerli arkadaşlar, bunu biraz önce Danışma Kurulunda da
arkadaşlarımızla, grup başkan vekili arkadaşlarımızla
da istişare ettik. Sayın Cumhurbaşkanımızın
perşembe günü Gürcistana yapacağı ziyaretten önce, Türkiye
Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı var, eğer uygun görülürse yarın
görüşmeler bitmeden önce bunu da kısa sürede -diğer gruplarla da
arkadaşlarımızla da görüşeceğiz, eğer onlar da
uygun görürse- onun, Sayın Cumhurbaşkanımızın
ziyaretinden önce görüşülüp kanunlaşmasının uygun
olacağını düşünüyoruz ve bu şekilde gündemin
oluşmasını planlıyoruz.
Saatlerde, yine
geçtiğimiz haftalarda olduğu gibi bu hafta da bugün saat sekize
kadar, yarın 13.00-20.00 yine ve perşembe günü 13.00-20.00 olarak
çalışılmasının uygun olacağını
düşünüyoruz.
Grup önerimizin
kabul edilmesini bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.
Grup önerisinin
aleyhinde Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.
Sayın Genç,
buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum. AKPnin her
hafta getirdiği ve her hafta değişik kanun tasarı ve
tekliflerini öne almayı uygun gördüğü önerisinin aleyhinde söz
almış bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, geçen sene bugün seçim vardı biliyorsunuz, hepimiz de çok
heyecanlıydık, çok zor bir çalışmadan geldik ama daha bir sene dolmadı, maalesef Türkiye
Büyük Millet Meclisi fonksiyonunu kaybetti. Yani şimdi bugün niye burada
çalışıyoruz? Anayasaya göre, İç Tüzüke göre 1 Temmuzda
Meclisin tatile girmesi lazım. Meclis, zamanında
Zaten AKPnin 340
milletvekili var, her istedikleri kanunu getiriyorlar, çıkarıyorlar,
bir engel de yok. Bir tek şimdi şey var, AKPli yöneticiler, acaba
milletvekilleri dağılırsa bizim bu başarısız
hükûmet politikası nedeniyle kamuoyundan gelecek baskılar
karşısında, milletin karşısına çıkacak
yüzleri olmazsa zor duruma düşeriz. Arkadaşlarımızı bu
zor duruma sokmayalım
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bakın burada AKPli milletvekilleri
çıkıyorlar, bakanlara öyle yağlar çekiyorlar ki Bizim
memleketimize böyle yatırım yapıldı, böyle
yatırım yapıldı
Aslında siz iktidara geldikten sonra
yağlar da hem pahalandı hem bitmeye başladı. Ben de diyorum
ki, yahu, Allah Allah, benim memleketimde -ben Tunceliye gidiyorum- köy
yollarının yüzde 5i dahi asfalt değil. Buyurun götüreyim sizi.
Yahu gelin, bakın, gelin götüreyim sizi, eğer yalan söylüyorsam
bakın istifa etmeyi de göze alıyorum. Ama eğer yalan
söylemiyorsam, sizin oraya hizmet getirmeyen bakanlarınız istifa
etmeyi göze alıyor mu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bakın, ana
yolun üzerinde, Elâzığ-Erzincan-Tunceli yolu üzerinde Göktepe diye
bir köy var, 97 hanelik, bir dirhem su yok.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Türkiyenin geneline bak!
KAMER GENÇ
(Devamla) Köy yollarımızın, Tunceli köy
yollarımızın yüzde 5i asfaltlı değil.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Hepsi asfalt.
KAMER GENÇ
(Devamla) Nahiye yollarımızın bir veya iki tanesi
asfaltlı, ötekisi değil.
Bakın
değerli milletvekilleri, yani eğer bir adaletten, hukuktan,
haktan bahseden insanların
eğer hakikaten o düşünce ve nitelikte ve kişilikte oluyorlarsa
davranışlarında ve icraatlarında onu temsil edecek güç
olarak dışarıya aksetmesi lazım; etmiyor. İşte,
efendim, diyorsunuz ki: Tuncelide seçimi alacağız. Buyurun,
yatırım yapın. diyorum. Vallahi billahi Tunceliye doğru
dürüst yatırım yapın. İşte, bir Pertek Köprüsünü
yapın, efendim, Pülümür yolunu asfaltlayın. Ondan sonra, o yolu
sağlayın, siz o zaman oy alırsınız. Ama siz hiçbir
şey yapmadan, köylere doğru dürüst yatırım yapmadan, köy
içme sularını getirmeden, köy yollarını asfaltlamadan
Böyle bir şey olmaz ki.
Şimdi,
Maliye Bakanınız diyor ki Bütçemiz fazla verdi. Beyler, gidin
Ya,
ben anlamıyorum, size hiç şikâyet gelmiyor mu? Maliye Bakanı
bütün ödemeleri kısmış. Bütün ödemeleri kısmış
yalnız personel ödemesi dışında. Başka bir şey
yapmıyor. Yani, devletin en hayati ödemelerini yapmıyor. Vergi
incelemesi yapılmıyor. Vergi incelemesi yüzde kaç? Yüzde 1 veya 2
seviyesinde. Denetim elemanlarının kadrosunun yüzde 65i boş. Öte
tarafta Devlet Denetleme Kurulu, Abdullah Gül Beyefendi tutuyor, efendim,
muhalif olan sendikalara, kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarına denetim elemanı gönderiyor.
Şimdi,
Ergenekon soruşturması dolayısıyla muhaliflerinizi
mahkemeye çağırıyorsunuz, öyle tehdit ediyorsunuz. Muhalif olan
iş adamları zaten kalmadı, mümkün değil. Çünkü, muhalefet
gösterse derhâl Maliye müfettişlerini, hesap uzmanlarını
başına sararsınız.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Yargı sürecine müdahale etme.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ondan sonra da Devlet Denetleme Kurulunu muhalif olan kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşlarına gönderiyorsunuz. Yani, bu
akılla nasıl bu devleti yönetebilirsiniz? Ben anlamıyorum. Yani
benim gördüğüm kadarıyla kendisine güvenen iktidar adil davranır,
tarafsız davranır, tenkidi kabul eder.
Şimdi, bir
de birtakım gruplar çıkmış Darbeye hayır. Ya, nereden
çıktı bu Darbeye hayır. arkadaşlar? Birisi
çıkmış şişman göbeğiyle diyor ki, Ben
tankın üzerine çıkacağım. diyor. Diyorum ki, ya,
keşke
Yani kimse darbe istemez de, varsa darbe hepimiz karşı
çıkalım. Darbeyi yapacak kimdir? Ordudur.
Peki, sayın
milletvekilleri, böyle bir şey yokken bir memleket kendi ordusuna
karşı saygısızlık yapabilecek, o orduyu kamuoyunda
yıpratacak böyle davranışlar içinde olur mu? Birisi de
çıkmış diyor ki: Tankın üzerine çıkacağım.
E, niye Sincandan o tanklar yürüdüğü zaman üstüne çıkmadın?
Böyle ucuz kahramanlıkları yapmayın ve böyle
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) 12 Eylülden sonra neredeydin?
KAMER GENÇ
(Devamla) Ben 12 Eylülde geldim, buradaki yaptığım
mücadelenin sonucunda buraya gelmişim.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Danışma Meclisi üyesiydin.
BAŞKAN
Sayın Kahya, lütfen
KAMER GENÇ
(Devamla) Bak, 82 Anayasasına tek başına ret veren benim.
Biraz keşke benden feyz alsanız, benim buradaki
yaptığım konuşmalardan eğer biraz hisse alsanız
bu memlekette bu duruma düşmezsiniz.
Şimdi, kendi
oğlunu getiriyor, Çankaya Köşkünde haksız olarak atıyor.
Ondan sonra çıkıyor -oraya en üstlerde birisini atıyor-
Tankın üstüne çıkacağım. E, git, çık bakalım
çıkabilirseniz. Bakın, bir memleket kendi ordusuna karşı bu
kadar kötüleyici, kamuoyunda itibarını sarsıcı
davranışlar içinde olamaz. Varsa darbe hepimiz karşı
çıkalım. İktidarda sizsiniz. Var mı böyle bir şey?
Yok. Ama iktidarın teşvikiyle Darbeye hayır mitingleri
yapılıyor ve ondan sonra, sizden beslenenler, o besleme kişiler
çıkıyor, Efendim, ben tankın üzerine çıkıyorum.
diyor. Yahu varsa
Böyle bir şey olmaz beyler, bu devletin
kurumlarını bu kadar yok edemezsiniz. Devletin yargı sistemi
ortada.
Anayasa
Mahkemesine bir dava açılmış. Anayasa Mahkemesi karar verir.
Lehte verir, aleyhte verir; saygılıyız ama yalnız
birtakım tabii ki müdahaleler de görülüyor. İşte, Tayyip
Erdoğan dedi ki: Bu kararı temmuzun sonuna doğru verir.
Eğer temmuzun sonunda, ağustosun başında verirse bu
görünüyor ki, iktidarla bunların birtakım iletişimi olduğu
ortaya çıkıyor. Bu da yargı
bağımsızlığına yakışmaz. Yani,
yargıyı bence serbest bırakmak lazım. Yargı şu
tarihte karar verir. diyorsa ve hakikaten o tarihte karar verme durumuyla
karşı karşıya kalınırsa o yargının
verdiği karara, nasıl karar verirse versin, insanların herhâlde
ister istemez bir şüphe duyma durumu olur. Yani, bunları sizler
söylüyorsunuz ama maalesef bu sözlerin hangi anlama geldiğini ya
kavramıyorsunuz veyahut da devletin kurumlarına hiçbir saygınız
yok.
Şimdi,
temmuzun sonuna doğru geliyoruz. Ne zaman tatile gireceğiz?
Çıkın, deyin arkadaşlar, biz milletvekiliyiz. Yani, gidip kendi
seçim bölgelerimizde gezmemiz lazım. İşte, dün oradaydık.
Bir oraya gidiyorsun, halkla bir şeyin yok. İnsanlar aç, işsiz
çok, memlekette hiçbir yatırım yok. Ondan sonra vatandaşlar
Kamunun doğru dürüst hiçbir hizmeti yok.
Şimdi, benim
ilimde üniversite kurma kanunu çıktı, tamam, teşekkür ettik. E,
kardeşim, daha bir bina yok, daha bir kamulaştırma yok, daha bir
yurt binası yok. Peki nasıl olacak? Yurt binası bile yok. Ben
kaç defadır burada diyorum ki: Ya şu yurt binasını
yapın kardeşim. Bu öğrenciler nerede kalacak üniversiteyi
açtığımız zaman? Hâlâ binası yok üniversitenin. Diyoruz
ki: Kardeşim şurada hiç olmazsa devletin arazisi var, hemen bunu
ihale edin. Yani kanun çıkararak, ben 81 ilde üniversite kurdum
Bu,
boş bir palavradır. Önemli olan sen o üniversiteyi kur, onun
binasını yap, öğretim görevlisini bul, yurdunu yap ve faaliyete
geçir. Hiçbir şey yapmadan bilboardlarda resimlerle Üniversiteniz
hayırlı olsun. Yani beyler, böyle, insanların gözünü
boyamayın.
Çıkıyorsunuz
burada diyorsunuz ki: 750 milyon ton kömür dağıttık
vatandaşa. Yahu sen kömürü hangi kıstaslara göre
dağıtıyorsun? Birisi bana mektup göndermiş, diyor ki: Bana
geldiler, çeyrek altın verdiler, Kuran üzerine yemin ettirdiler,
önümüzdeki 2009 yılında oy verirsen
ERTEKİN
ÇOLAK (Artvin) Atma ya! Ayıp ayıp!
AHMET YENİ
(Samsun) Yalan, yalan!
KAMER GENÇ
(Devamla) Ayıp değil, onu yapanlar ayıp yapıyor.
AHMET YENİ
(Samsun) İspat et!
KAMER GENÇ
(Devamla) Peki, ya ispatlarsak?
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Boş konuşuyorsun, boş!
KAMER GENÇ
(Devamla) Bakın göreceğiz.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Çocuk gibi konuşuyorsun, çocuk!
KAMER GENÇ
(Devamla) 2009 mahallî seçimlerinde eğer altın
dağıtmadınızsa, eğer paket
dağıtmadınızsa ben gelir burada sizi tebrik ederim.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Dağıttılar, dağıttılar!
KAMER GENÇ
(Devamla) Ama dağıttınızsa -var ya, artık- siz benim
dilimden kurtulamazsınız! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Yani o kömürleri,
750 milyon ton kömürü getirip de kendinize göre insanlara
dağıtacağınıza, devlet yönetmenin kuralları var,
objektif kurallar getireceksiniz. Dersiniz ki
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Kaymakamlar dağıtıyor.
KAMER GENÇ
(Devamla) Efendim, kaymakamların büyük bir kısmı da sizin
paralelinizde devam ediyor, sizin paralelinizde hareket ediyor.
ABDÜLHADİ
KÂHYA (Hatay) Devletin kurumlarına laf atma!
KAMER GENÇ
(Devamla) Ben diyorum ki: Kaymakamın takdir hakkına
bırakmayın, müsteşarın, valinin takdir hakkına
bırakmayın, objektif kıstaslar getirelim. Diyelim ki: Millî
geliri veyahut da aylık geliri şu kıstastan aşağı
olan insanlara kanunla verelim. Yani, sen getirip de Benim yandaşımdı,
bunlar seçimde bana oy verecek, Kuran üzerine yemin ettireyim
Böyle bir
anlayışla olmaz.
ERTEKİN
ÇOLAK (Artvin) Ayıp ayıp, çok ayıp!
KAMER GENÇ
(Devamla) Ayıbı bunları yapanlar
Bunu söylemek ayıp
değil, bunu yapanlar ayıp ediyorlar.
ERTEKİN
ÇOLAK (Artvin) İftira atıyorsun, iftira!
KAMER GENÇ
(Devamla) Şimdi, Ankara Belediye Başkanınızın
Ben
diyorum ki: Devlet Denetleme Kurulu, Ankara, İstanbul ve İzmit
Belediyelerini bir incelesin. Bunlar ağaç parası ne kadar
vermişler, çiçek parası ne kadar vermişler? Bu paralarla ne
kadar ağaç gelmiş, nereye gitmiş, nasıl? Bunları bir
denetleyin. Niye denetlemiyorsunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) - Siz Başbakan olunca denetlersiniz.
BAŞKAN
Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.
KAMER GENÇ
(Devamla) Ya, tabii, aslında Başbakan olmamam için bir sebep yok da
ama
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Kaç oyla geldin?
KAMER GENÇ
(Devamla) Sizin Başbakanınız da gelse siz de gelseniz,
çıkalım kamuoyunun karşısına, gelin
tartışalım, yaptığınız keyfîlikleri,
yaptığınız soygunları. Bir TOKİ
Şimdi, bir
kanun getirmiş, TOKİyi çıkaracaksınız. Bu TOKİ
devletin en güzel, en lüks arazilerini bedava alıyor, devletin her türlü
ihalesine giriyor, alıyor orada ihaleleri. Denetime tabi değil. Kim
denetliyor bunu? Getiriyor, tamamen devletin -şimdi, bir kanun
getiriyorsunuz- kültür varlıklarını tanımayacak,
Kıyı Kanununu tanımayacak. E, ne yapacak? TOKİ
-kimmiş? Başkanı Tayyip Erdoğanın arkadaşıymış-
devletin bütün kaynaklarını buna verelim. Böyle bir anlayış
olmaz sayın milletvekilleri.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Devletin kurumlarına laf atmayın.
KAMER GENÇ
(Devamla) Dolayısıyla, bu devleti yönetemez duruma düştünüz.
Erken seçim kararını da alırsanız şimdiden
alalım, tatile gidelim. Yeni bir Meclis, yeni bir hükûmetle, belki bu
Meclis daha iyi yönetilir. Hakikaten, Türkiye'de sıkıntı çok
büyük, insanlar büyük sıkıntı içinde. Buna bir an önce karar
verirseniz daha iyi olur.
Saygılar
sunarım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Grup önerisinin
lehinde Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın. (AK
PARTİ sıralarından
alkışlar)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİ grup önerisinin lehinde söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, tabii, Danışma Kurulu bugün toplanmış
bulunmakta, ancak siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, ülkemiz için ve ülkemizin hayrına
olabilecek daha öncelikli, nitelikli ve birtakım önemli kanun tasarı
ve tekliflerinin görüşülmesi adına bu grup önerisini getirmek durumunda
kaldık.
Özellikle -az
önce okundu zaten- ana muhalefet partisinin Ulaştırma
Bakanımız hakkında vermiş olduğu gensoru önergesi ve
yine biraz önce okunan 254 ve 256 esas numaralı Meclis
araştırması önergelerinin de niteliği gereği bugün
görüşmeleri yapılacak olan depremle ilgili araştırma
önergeleriyle birleştirilmesi durumu hasıl olmuş. Yine,
ülkemizin ve milletimizin acil beklediği birtakım kanun tasarı
ve tekliflerinin görüşülmesi adına bu grup önerisini getirmek
durumunda kaldık. Bu grup önerisini de inşallah, birazdan
görüşüp gündemdeki işlemler yerini alacaktır.
Değerli
arkadaşlar, aslında ben birtakım konulara girmek istemiyordum
ama maalesef az önceki konuşmacımız her kürsüye
çıktığında ağzına geleni -belki kulağı
da duymadan- yüce heyetinizi ve aynı zamanda milletimizi yanlış
yönlendirerek, sevk ederek birtakım yanlış ve gerçek
dışı beyanlarda bulunmuştur. Kendisi Tunceliye özellikle,
yapılmış olan yolların yüzde 5i dahi geçmediğini,
Tunceliye hiçbir şeyin yapılmadığını, memlekete
hiçbir şeyin yapılmadığını ifade etmiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Gelin, görün kardeşim.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Ben bu kürsüden sormak istiyorum: Biz beş yıldır
buradayız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Altı yıldır
AHMET AYDIN
(Devamla) - Siz, en az benim yaşım kadar burada bulundunuz, siz
Tunceliye ne yaptınız? Ne verdiniz Tunceliye? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, bakın bu bir gerçek, bütün ülke biliyor, bütün
halkımız biliyor ve biz, gerçekten, iktidara geldiğimiz ilk
günden beri Tunceliyi, doğuyu, güneydoğuyu ayırt etmeden,
bölgeler arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırmak
adına nice mücadeleler verdik, nice çalışmalar yaptık. GAP,
DAP, KOP bunların birer örnekleri.
Belki Tunceli
hayal etse dahi, sizler, öyle zannediyorum ki çok Değerli Vekilim
Tunceliye üniversite kurulacağını hayal dahi edemezdi.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Allah, Allah!
AHMET AYDIN
(Devamla) - Evet, kuruldu, dün kuruldu. Bugün, böyle hemen boya küpü değil
ki, daldırıp bitiresiniz, bir anda bütün her şeyi halledesiniz,
yurdunu bilmem şeyini.
Bu Hükûmet
eğer bunu yapmışsa, ileri zamanlarda, emin olun, o gerekli
fiziki mekânları da sağlayacaktır.
Yine, aynı
şekilde, değerli arkadaşlar, ülkemiz bizden çok şey
bekliyor, bizden icraat bekliyor, bizden iş bekliyor, hizmet bekliyor ve
biz bu temmuzun sıcağında -belki tatilde olmak bizim de
hakkımızdı, sizden çok belki bizim de hakkımızdı-
bu kadar yoğunlukta, yorgunlukta Meclisi kapatmadık, çünkü milletimiz
bizden çok hizmet bekliyor ve acil çıkması gereken kanunlar, acil
çıkması gereken tasarı, teklif ve görüşülmesi gereken
birtakım önergeler olduğu için. Yine bir kez daha sormak istiyorum bu
Değerli Milletvekilimize: Ya, siz, bu kadar fakir fukaraya niye
karşısınız? Yazık değil mi? Şunu sormak
istiyorum: Bu fakir fukarayı biz mi fakirleştirdik, bu kadar
insanı?
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) Demagoji yapma.
AHMET AYDIN
(Devamla) Biz göreve geldiğimizde 16 milyon kişi yoksulluk
sınırında yaşıyordu, biz bunu 12 milyona
düşürdük.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) Milleti dilenci yapmayın.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bizim yapmış
olduğumuz, sizlerin fakirleştirmiş olduğu bu halka
kışın soğukta donmaması için kömür
dağıttık ve bunu yaparken de bizler yapmadık, valilikler ve
kaymakamlıklar aracılığıyla yaptık,
şahsımız yapmadı.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Babanın kömürünü mü dağıttın?
AHMET AYDIN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, lütfen, şöyle, iki elimizin
arasına başımızı koyalım, düşünelim. 2000
öncesini, bugünü düşünelim, Tuncelili de düşünsün,
Adıyamanlısı da düşünsün, İstanbullusu,
İzmirlisi, herkes düşünsün, hepimiz düşünelim. Türkiye 2002de
ne durumdaydı? Devletin memurunun maaşını ödeyemeyecek
durumdaydı.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Yok canım, o kadar da değil ya!
AHMET AYDIN
(Devamla) Bu kadar badireler, bu kadar sıkıntılar
atlattık ve Türkiye, 2001de dünyanın en çok küçülen ülkesiydi, yüzde
eksi 10lardaydı.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) Siz matematik bilmiyorsunuz!
AHMET AYDIN
(Devamla) Şu anda istikrarla büyüyen, yirmi beş çeyrektir büyüyen
bir ülke var. Millî gelirini ikiye katlamış, yakın zamanda üçe
katlayacak olan bir ülke var
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) Borcu kaç para?
AHMET AYDIN
(Devamla)
ve inşallah, halkımızın duası ve
desteği devam ettiği müddetçe biz daha çok büyük işler
yapacağız, daha büyük icraatlar yapacağız.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Vatandaş aç, aç! Vatandaş yoksul!
AHMET AYDIN
(Devamla) Bizi izlemeye devam edin diyor, sizlere sevgiler ve saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Grup önerisinin
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN
Efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Konuşmacı dedi ki: Benim yaşım
kadar burada bulundunuz, Tunceliye ne yaptınız? bir.
Üniversite
kurmayı siz hayal bile edemezdiniz.
Bir de Siz niye
fakir fukaraya karşısınız? dedi. Müsaade ederseniz
BAŞKAN
Arkadaşlar, her konuşan milletvekilinin sözünü ancak
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ama efendim, açıkça
BAŞKAN -
Milletvekilleri burada, bir araya gelirsiniz, konuşursunuz, söylersiniz
sözlerinizi.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, kendi ilime bir şey
yapmadığımı söylüyor, benim politik kaderimle oynuyor.
BAŞKAN
Sayın Genç, burada bir şey yok.
Grup önerisinin
aleyhinde Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli.
Sayın
İçli, buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, iki dakika verin.
BAŞKAN
Sayın Genç, beraberce konuşun efendim, buradasınız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, ama, yani, kendi politik kaderimle oynuyor.
BAŞKAN
Sayın Aydın, konuşabilirsiniz.
Sayın
İçli buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim isterseniz oylayın. Bakın, dedi ki: Tunceliye
ne yaptın?
BAŞKAN
Hayır, oylamayı gerektirecek bir şey yok.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ben ısrar ediyorum.
BAŞKAN
Sayın İçli, buyurun efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, geleyim mi?
BAŞKAN
Hayır, hayır; Sayın İçliyi çağırıyorum, buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) O zaman ısrar ediyorum.
BAŞKAN
Sayın İçli
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, ben sataşma olduğunda ısrar ediyorum. O
zaman siz oylayın, yani sataşma olmadığını
oylayın, ben ondan sonra vazgeçeyim, çünkü İç Tüzük böyle.
Sataşmada ısrar ederse oylamak zorundasınız.
BAŞKAN
Sayın Genç, burada herhangi bir sataşma yok.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim ben ısrar ediyorum.
BAŞKAN
Sataşma olursa, sizin yaptığınız konuşmayla
ilgili olarak Meclisi her gün yirmi dört saat çalıştırmamız
lazım.
Sayın
İçli
KAMER GENÇ
(Tunceli) O sizin takdiriniz değil!
Arkadaş dedi
ki Sen Tunceliye ne yaptın?, ondan sonra Niye fakir fukaraya
karşısın? İki dakika verin, ben buna cevap vereyim. Israr
ediyorum.
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Sayın Genç
sataşma olduğunu iddia ediyor, ben sataşma görmüyorum burada.
Sataşma olup olmadığını oylarınıza
sunuyorum: Sataşma var diyenler
Sataşma yok diyenler
Teşekkür
ederim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ben de teşekkür ederim.
BAŞKAN -
Sayın İçli, buyurun efendim.
H. TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) Sayın Başkanım, çok
teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; AKP grup
önerisinin aleyhinde görüşlerimi belirtmek için söz aldım. Demokratik
Sol Parti ve şahsım adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, on beş gün önce AKP Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündeminin bir aylık çalışma esaslarını
belirleyen bir grup önerisi getirdi ve biraz evvel AKP adına konuşan
milletvekili arkadaşımız AKPli milletvekillerinin tatili hak
ettiğini ama millet yararı gerektirdiği için Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çalıştırıldığını
söyledi.
İç
Tüzükümüze göre 1 Temmuzda Türkiye Büyük Millet Meclisi tatile girer. Ancak
AKP öylesine önemli ve acil kanun teklif ve tasarılarını Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmeyi düşünmüş ki 1 Temmuzda
tatile girmedik ve AKP grup önerisiyle bir aylık çalışma
takvimini de belirledik. Güzel ama AKP kendiyle çelişiyor. Bir hafta önce
yeniden bir AKP grup önerisi geldi. Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne
getirdiği çok acil, çok önemli kanunları geriye atan yeni bir grup
önerisiyle karşımıza geldi. Şimdi de yine kendilerince çok
önemli kanunları, acil, önemli, Türkiyenin olmazsa olmazı gibi gördükleri
kanun tasarı ve tekliflerini Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne grup
önerisi olarak getiriyorlar. Bunlar ne? Uyuşmazlık Mahkemesi ile
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili yasayı getiriyorlar,
Yükseköğrenim Kanunuyla ilgili bir yasa getiriyorlar. Kamu İhale
Kurumuyla ilgili ve Atatürk Orman Çiftliğiyle -ki bugünlerde Orta
Doğu Teknik Üniversitesi Rektörü ile Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanı arasında bu imarla ilgili çok şiddetli
tartışmaların olduğu bir dönemde ve özellikle Atatürk Orman
Çiftliği arazisinde ruhsatsız yapıların olduğu
iddialarının havalarda uçuştuğu bir dönemde- ilgili bir
kanun tasarısı geliyor ve Denizcilik
Müsteşarlığının kuruluş ve teşkilatıyla
ilgili kanun tasarısı geliyor.
Değerli
arkadaşlarım, 22 Temmuz 2008, bir yıl oldu. Bir yıldır
AKPnin Türkiye Büyük Millet Meclisini çalıştırma şeklini
kabul etmemiz mümkün değil. Burada bir ciddiyetsizlik var, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çok saygıdeğer milletvekillerine karşı
bir haksızlık var. Bunu lütfen kabul edelim.
Burası,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, yapboz tahtası değildir.
Görüştüğümüz olaylar ciddiyetsiz olaylar değildir,
inanıyorum ki bu kanunlar da çok çok önemli. Ama herkes biliyor ki AKPnin
grup toplantısından sızan bilgilere göre, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalıştırılması, öyle çok çok halkın
gündeminde olan çok önemli kanunların görüşülmesiyle ilgili
değil. Anayasa Mahkemesinde beklemekte olan bir davanın
sonuçları hakkında ne şekilde tavır
alınacağına dair bir yaklaşımın sonucu
olduğu yazıldı, çizildi. Bir kere bu konunun altını
çizelim.
Burası
yapboz tahtası değildir. Milletvekilleri önüne gelen kanunları
ciddi olarak incelemek durumundadır. En alttaki kanunu getiriyorsunuz
ikinci sıraya, geçen hafta birinci sıraya getirdiğinizi
dokuzuncu sıraya kaydırıyorsunuz. O zaman, kusura bakmayın,
AKP grup başkan vekilleri iyi çalışmıyorlar, Hükûmeti ve
Sayın Başbakanı da yanlış bilgilendiriyorlar. Bu,
yorumun biri.
Yorumun ikincisi:
AKP İktidarının Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerinde ciddi
anlamda bir tahakküm kurduğunu görüyorsunuz. Bunu kabul etmek mümkün
değil. Bunu öncelikle belirteyim.
Değerli
arkadaşlarım, AKP grup önerisinin içerisinde Ulaştırma
Bakanı Sayın Binali Yıldırım hakkında verilen
gensorunun görüşülmesi, öncelikle öne alınması isteniyor, sonra
da Meclis araştırma önergesi, depremle ilgili ki, iki tanesinin ne
olduğunu, yorum suretiyle depremle ilgili olduğunu
çıkartıyorum.
Değerli
arkadaşlar, deprem çok önemli bir konu. Araştırma önergesi veren
arkadaşlara haksızlık etmek istemiyorum ama ülkemiz bir
aydır rejimle ilgili ciddi konuları konuşuyor. Darbe günlükleri
yazılıyor, çiziliyor, bir terör örgütünün olduğu söyleniyor.
Daha öğrenemedik, iddianame açıklanmadı. Gazetelerin, kimi
medyanın hem savcı hem yargıç olduğu ve hüküm kestiği
bir dönemi yaşıyoruz. Emekli generallerimizin ki, Jandarma Genel
Komutanlığı yapmış, ordu komutanlığı
yapmış generallerimizin- bazı generaller ile bilim
insanlarının bu terör örgütünün mensubu olduğuna dair
gazetelerde tefrikalar yayınlanıyor.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde,
bildiğim kadarıyla, muhalefet partisi milletvekillerinin vermiş
bulunduğu Meclis soruşturması ve Meclis
araştırması önergeleri var. Eğer gerçekten bu temmuz
sıcağında Türkiye Büyük Millet Meclisi tatile girmesi gerekirken
çalışıyorsa, rejimle ilgili bu iddiaların
araştırılması ve soruşturulması gerekmez mi?
İddia sahiplerinin, o gazetelere sızan doğruluğu veyahut
yanlışlığı, konuşulan konuların
tartışılması gerekmez mi? Ben de birçok kez, birçok yerde
konuştum, özellikle de sizin huzurunuzda. Daha o Kuddusi Okkır
tutukluyken insan hakları ihlalinin olduğunu burada söyledim, iki kez
burada görüştüm ve bir kez de Sayın Adalet Bakanımız
buradaydı, onun huzurunda ifade ettim, dedim ki: Anayasa ihlalleri söz
konusu. Neyle suçlandıklarını bilmeyen insanların on üç
aydır hücrede kaldıklarını söyledim, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini söyledim, hürriyet ve güvenlik
hakkıyla ilgili hükümlerin ihlal edildiğini söyledim. Ben o
adamları, o insanları tanımam ama ben, Anayasanın
hükümlerine, hukukun üstünlüğüne inandığım için, kim olursa
olsun, Türkiyede bu tür aykırılıklara karşı, hukuk
devleti olduğunu iddia ettiğimiz ülkemizdeki bu
aykırılıklara karşı herkesin sesinin çıkması
gerektiğini söyledim. Biz bunlara, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuya
el koymazsak gazetelerdeki kimi köşe yazarları buna el koyuyorlar.
Yarın bir gün, onlar için yapılan ithamlar yarın bir gün sizler
ve bizler için yapılacak. Burada bizim görevimiz hukukun üstünlüğünü
savunmaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi değişecekse
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine rejimle ilgili, demokrasimizle
ilgili, çarpıklıklarla ilgili konuların getirilmesi ve bütün
samimiyetle burada görüşülmesi gerekir. Bunlardan imtina etmekle,
değerli arkadaşlarım, bir yere varmak mümkün değil.
Şimdi AKPli
arkadaşlarımız çıkıyorlar Bizim
İktidarımızda şöyle yapıldı, böyle
yapıldı. diyorlar, haklılar, insan kendi cephesinden öyle
bakar. Çocuklarımıza hikâye, masal kitapları okurduk Pamuk
Prenses diye. Bilirsiniz, orada bir anne kraliçe vardır, aynanın
karşısına her sabah geçer Ayna ayna, söyle, benden güzel biri
var mı der. Değerli AKPli arkadaşlar, kendi aynanıza
bakar konuşursanız o ayna size hep öyle yalan söyler, sizin hep öyle
güzel olduğunuzu söyler. Ama gerçekler öyle değil, gerçekler öyle
değil, sizin kendi aynanızın söylediği gibi değil. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Gidin köye, görün. Köyde
tahıl
Çiftçinin ne durumda olduğunu görün. Gidin işçinin hâlini
görün. Bugünkü gazetelerde, yandaş medyada bile yazıyor, bugün
bazı bankaların hangi konularda, ekonomik anlamda ne gibi
şeylerle Türkiyenin karşı karşıya
kaldığını söylüyor. Emeklinin durumunu gidin görün.
AVNİ
DOĞAN (Kahramanmaraş) Gecelik faiz yüzde 2.000lerdeydi!
H. TAYFUN
İÇLİ (Devamla) - Mutfak yanıyor, mutfak yanıyor. Gerçekleri
saptırmakla bir yere varamazsınız. Doğrudur, 2001de ciddi
bir kriz yaşamıştır ülkemiz, ekonomik anlamda
küçülmüştür ama bunun arkasındaki nedenlerin ne olduğunu
geçmişteki bazı siyasetçilerin o Pamuk Prensesteki kraliçenin aynaya
gittiği gibi Ayna ayna, güzel ayna, söyle bakayım benden başka
kim güzel dediği için Türkiye 2001de o noktaya gelmiştir ve
aranızdaki birçok insan o tarihte o hükûmetlerin
bakanlığını yapmıştır, milletvekilliğini
yapmıştır. O zaman da o aranızdaki
arkadaşlarınız, adı Doğru Yol Partisiyken,
Anavatanken, Refah Partisiyken bu sıralarda o sıfatlarla
oturmuşlardır.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Geçmişi bırak, geleceğe bak.
H. TAYFUN
İÇLİ (Devamla) - Evet, iki büyük depremden sonra Türkiye böyle bir
krizle karşılaşmıştır ve onu nasıl
giderebileceğimizi de o tarihteki Parlamento, 21inci Dönem Parlamentosu
tedbirlerini almıştır. Şimdi, gerçekleri başka türlü
Her şeyi başka türlü anlatabilirsiniz, konuşabilirsiniz ama
gerçekleri
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KOYUNCU
(Bursa) Biz köye gidiyoruz. Ben köyden daha yeni geldim, sabahleyin geldim.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Masal anlatıyorsun masal.
BAŞKAN
Sayın İçli, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
H. TAYFUN
İÇLİ (Devamla) Peki Sayın Başkanım.
Yani sadece
Türkiye'nin ekonomik meselelerini, mutfağın yangınını,
esnafın, çiftçinin, memurun, emeklinin hâlini konuşmak gerekiyor ama
onun ötesinde değerli arkadaşlar -dün mü evvelki gün mü veya Cuma
günü- Türkiye'nin Avrupa Birliği
süreciyle ilgili Türkiyeye ciddi anlamda tavır koyan bir karar aldı
Fransa Parlamentosu. Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosunun bunu
konuşması lazım, bizim gündemimizin bu olması lazım.
Bakın,
Kıbrıs, 20 Temmuz, 34üncü yılı şey yapıldı.
Demin Demokratik Sol Partili milletvekili arkadaşım
-Kıbrısa gitmişti Sayın Genel Başkanla birlikte-
beş dakikada ülkenin neyle karşı karşıya
kaldığını anlatmak istedi.
Bakın,
Kıbrıs ciddi bir sorundur. Bu Parlamento birden fazla dönem
Kıbrıs konusunda oy birliğiyle karar almıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde bu olması gerekir.
Bakın, Irak,
İran
Etrafımız yangın yeri gibi. Temaslar var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın İçli.
H. TAYFUN
İÇLİ (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biz eğer milletvekiliysek
bundan sonra gelecek kuşakları koruyan tedbirleri
konuşmamız lazım diyorum, hepinize saygılarımı
sunuyorum.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın İçli.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Duydum Sayın Genç.
Sayın
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin Özel Gündemde Yer
Alacak İşler kısmına geçiyoruz.
Bu
kısımda yer alan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup
Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve
İzmir Milletvekili Kemal Anadolun, 9 Ocak 2007 tarihinde Bağdatta
düşen ve Türk işçilerinin yaşamlarını yitirmesiyle
sonuçlanan kazaya neden olan yabancı bir şirkete ait uçağın
gerekli güvenlik önlemleri almamasına ve yeterli mali mesuliyet
sigortası sağlamamasına rağmen uçuşuna izin veren
sorumluları himaye ederek sağlıklı soruşturma
yürütülmesine engel olduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım hakkında Anayasanın 99uncu, İç
Tüzükün 106ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına
ilişkin (11/4) esas numaralı önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
VII.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu,
Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İzmir Milletvekili K. Kemal
Anadolun, 9 Ocak 2007 tarihinde Bağdatta Düşen ve Türk
İşçilerinin Yaşamlarını Yitirmesiyle Sonuçlanan Kazaya
Neden Olan Yabancı Bir Şirkete Ait Uçağın Gerekli Güvenlik
Önlemleri Almamasına ve Yeterli Mali Mesuliyet Sigortası
Sağlamamasına Rağmen Uçuşuna İzin Veren
Sorumluları Himaye Ederek Sağlıklı Soruşturma
Yürütülmesine Engel Olduğu İddiasıyla Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırım Hakkında Gensoru
Açılmasına İlişkin Önergesi (11/4)
BAŞKAN
Sayın Hükûmet? Burada.
Önerge daha önce
bastırılıp 18/7/2008 Cuma günü
dağıtıldığı ve Genel Kurulun bugünkü
birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasanın 99uncu maddesine göre, bu görüşmede
önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer
milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz
verilecektir.
Konuşma
süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Şimdi, söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Önerge sahipleri
adına Tacidar Seyhan Adana Milletvekili; gruplar adına Kemal
Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili, Fatma Kurtulan, Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına Van Milletvekili, Mehmet Şandır, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili, Avni Doğan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili ve
Hükûmet adına Binali Yıldırım Ulaştırma
Bakanı.
Bütün
konuşmacı arkadaşlarımızın, sayın
hatiplerimizin, lütfen, sürelerine riayet etmelerini tekrar istirham ediyorum.
İlk söz,
Sayın Tacidar Seyhana aittir.
Sayın
Seyhan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
TACİDAR
SEYHAN (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu meseleye bakarken bir kaza öncesi ve bir de kaza
sonrası olarak iki ayrı değerlendirme yapmak istiyorum.
Birincisi,
değerli arkadaşlar, kaza öncesi bu uçağın mevcut durumu
nedir, buna doğru bakmak, doğru okumak lazım. İlgili uçak
Moldova Hükûmetinin hava yollarına da uçuş yapan bir uçaktır.
Değerli
arkadaşlar, bir hava yolunun bir başka ülkede charter seferi gibi
yolcu alıp yine kendi ülkesi dışında uçuş
yapmasına yedinci hak olarak bakılır, yedinci uçuş
hakkıdır bu, kendi sınırları dışında
olan bir ülkeden alıp bir başka ülkeye götürmesi. Bu hak çok özel
koşullarda verilir müsteşar tarafından, ilgili sivil
havacılık genel müdürlüğü tarafından. Bir kere ne
olmuştur ki Türkiye böyle bir hakkı vermiş? Önemli olan mesele
budur ve bunu yaparken uçak ana baseden, yani ait olduğu yerden kalkar,
gelir, yolcusunu alır ve ilgili ülkeye götürür. Bunların ikisi de
olmamıştır değerli arkadaşlar. Birincisi, sel
savaş hâli, deprem gibi bir şey yokken yedinci hak verilmiştir.
Bunu yapan kim? Hangi yetkili yaptı? Sorumluluk kimde? Belli değil.
Ve ikinci, ana baseden kalkış yapmış mıdır?
Hayır, kalkış yapmamıştır. Nereden
kalkış yaptı? Adana Havalimanından.
Değerli
arkadaşlar, bu uçak Adana Havalimanını tıpkı kendi
devlet hava yolları meydanları işletmesinin
sorumluluğu çerçevesindeyken üç ay
kullanmıştır, üç ay orada bekleyen bir uçak
kalkmıştır. Bu nasıl charter seferi? Böyle bir şey
olabilir mi değerli arkadaşlar? Mali sorumluluk
sigortasının olmadığı açığa
çıkmıştır. Bunun dışında, mali sorumluluk sigortası
dışında değerli arkadaşlar, savaş hâlinde bir
ülkeye uçarsanız eğer, savaş hâli, savaş riski mali
mesuliyet sigortasını da yaptırmak zorundasınız.
Sayın Bakan, bu da yok. Bu da yok değerli arkadaşlarım.
Kaldı ki ilgili uçağı kiralayacağınız zaman bu
uçağın bir ticari sefer yapan uçak olması şart, yani bir
ticari hava yoluna ait olması şart. Şirkete bakıyorsunuz,
sorumluluk sahibi şirketin bir ticari hava yolu
taşımacılığında faaliyet gösteren bir şirket
olmadığını görüyorsunuz.
Sayın Bakan,
eğer ticari hava yolu şirketi taşımacılık
yapmıyorsa, bu uçak Adanadan kalkarken nasıl bilet kesebiliyor
yolcuya? Siz kargo taşımacılığı yapan bir
şirkete Türkiyede yaşayan vatandaşlarımızı
bindirdiniz ama o şirket nasıl bilet keserek ticari hava yolu
taşımacılığına başladı? Burada
sorumluluğunuz, burada mesuliyetiniz yok mu Sayın Bakan? Kaldı
ki ben size iki kez soru önergesi verdim. Değerli arkadaşlar, bir
buçuk yıl oldu, ne Bakanın ağzından kazanın nasıl
olduğuyla ilgili ne teknik raporla ilgili bir açıklama
duymadınız. Nasıl yapar Bakan açıklamayı? Bir soru
gelirse. Peki, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin milletvekilinin sorusuna niye
cevap vermiyorsunuz Sayın Bakan? Ben size iki defa Karakutunun
sonuçları ne oldu? diye soru önergesi verdim, lütfedip cevaplamadınız.
Gelen teknik kaza
raporuna bakıyorum şimdi. Kaza raporunda diyor ki
İki önemli
şey vardır arkadaşlar uçakta, karakutunun genel çerçevesi budur.
Biri, cockpit voice recorder, yani kokpitteki sesleri kaydeden cihaz. Burada telsiz
konuşmalarını da kaydeder, dışarıdan yapılan
görüşmeleri de kaydeder. Bu cihazın teknik durumu neymiş biliyor
musunuz arkadaşlar? Gelen raporda diyor ki: Bu cihaz kalkış
anında arızalıydı. Böyle bir şey olabilir mi?
Sayın Bakan bunun sorumlusu kim? Siz, ticari işletme hakkı
olmayan şirketin buradan bilet kesmesine izin verdiniz, cockpit voice
recorderı arızalı bir uçağın kalkmasına izin
verdiniz, devlet hava meydanlarını üç ay sürede bu uçağın
kullanmasına izin verdiniz, ana baseden kalkmayan bir uçağın
taşımacılık yapmasına izin verdiniz. Savaş hâli
sigortası, mali mesuliyet sigortasının olup olmamasını
umursamadınız, okunmayan bir sigorta belgesine izin verdiniz.
Nasıl sessiz kalacağız? Sorumluluğunuzu kime
karşı yönlendireceksiniz, hangi safhada duyarlı
olacaksınız? Bunları neden kamuoyuyla
paylaşmadınız değerli arkadaşlar?
Uçak nasıl
düştü, belli değil. Sorumluları kim, belli değil. Bin dolar
sigorta yapılmış. İnsan hayatının değeri bin
dolar. Dünyanın her yerinde 250 bin SDRlik bir değer varken Türkiyede
bin dolar sigorta yapılmış, okunmayan bir poliçe
yollanmış. Neye göre izin verdiniz Sayın Bakan? Biz insan
hayatının değeri bin dolar mı diyeceğiz? O
insanların ailesine ne diyeceğiz? Sayın Bakan, bekleyen
uçağa üç ay uçuş izni mi verdi diyeceğiz? Türkiyede faili
meçhul cinayetler de var, bunu da ondan sayın mı diyeceğiz? Bin
dolar sizin nerenize mi yetmiyor diyeceğiz? Oradaki işçilere,
emekçilere biz ne diyeceğiz değerli arkadaşlarım? Bizim
sorumluluk duygumuz Türkiye sınırları içinde uçan uçakla
alakalı mı diyeceğiz?
Sayın Bakan
her açıklamasında diyor ki: Uçak Moldovanın. Düştüğü
ülke de Irak. Ee, Türkiyede Türk Hava Yolları dışında
uçan insanların can güvenliği yok mu? Dışişleri Bakanlığımızın,
değerli arkadaşlar
Hani hep konuşuluyor, her yeri BBG evi gibi
gözetliyoruz diye.
Sayın
Yıldırım, sizinle de böyle bir uçakta uçmuştuk Fasta.
Fermuarla kapatıyordunuz bagaj kapısını değil mi?
Lastik önünüzde değişti. Ama orası Fes kentiydi, burası
yönünü Avrupaya dönmüş Türkiye Cumhuriyeti. Burada bunların olmaması
lazım.
Biz uçarken pilot
kabini patır patır vuruyordu, kimse umursamıyordu. Burada da
uçak camı kırılmış, valilikten yazı gelmiş
emniyet müdürlüğüne. Bu uçaklar aylardır burada, camının
çatladığı, kırıldığı belirtilerek
-valiliğin yazısı diyor bunu, elimde- uçuş güvenliği
yoktur. diye yazı yazıyor, biz uçmasına izin veriyoruz. Kaza
oluyor, bin dolarlık poliçe kesen uçaklara 250 bin dolardan poliçe kesmeye
çalışıyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Hangi vicdanla
karşılayacağız bunu değerli arkadaşlarım? Bu
nasıl ülke? Neresinden tutacağım bilmiyorum. Bir de neden
Ee
efendim, yabancı ülkede düşmüş. Arkadaşlar, bakın, bu
üs, uçağın 200 metre yakınına düştüğü üs
dünyanın en iyi korunan üssü, en iyi izlenen üssü. Kameralar, 5 mil öteden
uçağı alıyor, inene kadar her konumunu kaydediyor. Sayın
Bakan biliyor, bize söylemiyorsa vay halimize! Bilmiyorsa zaten vay gele
ülkenin hâline! Ve orada AWACSlar, insansız uçaklar saniyede 300 kare
fotoğraf alıyor. Nerede bizim Dışişleri
Bakanlığımız? O ABD üssünden o fotoğraflar ve kamera
görüntülerini alabilecek siyasi irademiz yoksa bunun sorumluluğu ölen
vatandaşlarda mı değerli arkadaşlar? Bir uçuş
yapacağınız zaman, eğer yedinci hakkı kullanacaksa kiralayan
şirketle uçağın sahibi şirket arasındaki
sözleşmeyi Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün görüp
onaylaması lazım. Siz orada sigorta hakkı olup
olmadığını görmediniz mi? Ne yapacağız
arkadaşlar, hangi yanından tutacağız? Neyi bekliyoruz biz
Türkiyede sorumluluk sahibi olabilmek için?
Değerli
arkadaşlarım, neden düştü bilmiyoruz, sigorta neden yok
bilmiyoruz, sorumluları kim bilmiyoruz; düştü mü, düşürüldü mü
bilmiyoruz; kazanın sebebi belli değil, bu insanlar neden öldü belli
değil. Bunun faili meçhul cinayetten ne farkı var Allah
aşkına? Böyle bir kamu sorumluluğu, böyle bir devlet
sorumluluğu olabilir mi? O da belirsiz, bu da belirsiz. Kazanın
üzerinden bir buçuk yıl geçti. Bu süre yeterli değil diyorsa
Sayın Bakan, havada infilak eden uzay mekiğini
hatırlatırım. Bir parçanın kopup uzay mekiğini
düşürme süresi on beş günde raporla sonuçlandırıldı
değerli arkadaşlar, kaza sebebi. Ama biz içinde 35 kişinin, 36
kişinin gittiği uçağın teknolojinin en ileri döneminde
neden düştüğü konusunda kamuoyuna bilgi veremiyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Seyhan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) - Sorumlu kim arkadaşlar? Kazadan sonra Sayın
Arıduru diyor ki: Teknik sebepten düşmedi. Sonra diyor ki: Hava
şartlarından düştü. Aynı günlerde Bakan diyor ki:
Karakutu bulunmadan, cihazların incelemesi yapılmadan böyle
şeyler söylemek spekülasyondur.
Sayın Bakan,
öyle düşünüyorsan Sayın Arıduru hakkında şimdiye kadar
soruşturma açman lazımdı. Niye görevini yapmadın?
Ben böyle ülke
görmedim arkadaşlar. Şimdi, acil servise biber gazı
atılır, İçişleri Bakanı sorumluluk kabul etmez; her
yıl yolsuzluk operasyonları yapılır, Enerji Bakanı
sorumluluk kabul etmez; neyle suçlandığını bilmeden
insanlar ölür, cezaevinden üç gün önce çıkar, Adalet Bakanı
sorumluluk kabul etmez; çağ dışı film gösterimleri
yapılır, Millî Eğitim Bakanı sorumluluk kabul etmez. Bunu
da benim vicdanım kabul etmiyor değerli arkadaşlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) Teşekkür edeyim mi Sayın Başkan?
BAŞKAN
Buyurun, teşekkür ediniz.
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) Eğer bu konuştuklarımdan sonra, Sayın
Ulaştırma Bakanı da hızlı tren kazasından sonra,
bu kadar duyarsızlıkla uçak kazasından sonra sorumluluk kabul
etmiyorsa niye üşüdüğümü anladım. Bu kadar
duyarsızlığı gördükçe ağustos ayında kanım
donuyor arkadaşlar, kanım!
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Gruplar adına ilk konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu.
Sayın
Kılıçdaroğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın
Seyhanın konuşmasından sonra konuyu kısaca özetlemek
isterim.
Birinci nokta
şu: Şu soruyu bize sorabilirsiniz: Acaba niçin gensoru önergesini
vermek için şu ana kadar beklediniz? Çünkü uçak 9 Ocak 2007de
düşüyor, şimdi 2008deyiz.
Değerli
arkadaşlar, biz, Türkiye Cumhuriyetinde bakanlık yapan birisinin
kullandığı söze, demeçlerine itibar etmek zorundayız. Uçak
hemen düştükten sonra Sayın Bakan 11 Ocakta Anadolu Ajansına
diyor ki: Uçak sigortasını yapmadan uçamaz. Uçağın
sigortası var, kabul edersiniz. Sonra Sayın Bakan aynı açıklamasında
şunu söylüyor: Havacılıkta kurallar uluslararasıdır.
Uluslar havacılıkta kendi isteklerine göre kural koyamazlar. Aksi
hâlde büyük kargaşa olur. Doğrudur, Sayın Bakanın bu
söylemleri doğrudur. Ve yine Sayın Bakan, ölen Türk işçileriyle
ilgili olarak da bu konuda ölenlerin yakınlarının
haklarının korunması için Türk yetkililerin elinden geleni
yapacağını da ifade ediyor.
Biz, Sayın
Bakanın bu söylemlerinin doğru olduğunu kabul ettik. Peki,
gerçekten de Sayın Bakanın söyledikleri doğru muydu? 11 Ocak
2007de Yalova Milletvekilimiz Sayın Muharrem İnce, 16 Ocak 2007de
Tekirdağ Milletvekilimiz Sayın Mehmet Nuri Saygun, 22 Şubat
2007de Malatya Milletvekilimiz Sayın Muharrem Kılıç ve en son
22 Şubat 2008de Ankara Milletvekilimiz Sayın Nesrin Baytok,
Sayın Bakana bu olayla ilgili soru soruyorlar Nedir bu olay? diye.
Şimdi hangi aydayız? Temmuz 2008, hâlâ cevap yok. Ve en son
Adıyaman Milletvekilimiz Sayın Şevket Köse, 11 Aralık
2007de, 36ncı Birleşimde Sayın Bakana şunu soruyor:
Adanadan kalkıp Bağdatta düşen Moldova
uçağının mali sorumluluk sigortası var mıydı?
Sigortayı üstlenen şirketin adı ne? Uçağın karakutusu
çözümlendi mi? Sayın Bakan bu soruya Ben yazılı cevap
vereceğim. diyor; 2007, 2008
Hâlâ yazılı cevap verecek!
Sayın
Bakandan hayır gelmeyince ne yaptık? Bir milletvekili olarak Bilgi
Edinme Yasasına göre Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünden
bilgi istedim: Bu uçağın sigorta poliçesi var mı? Varsa bana
bir örneğini gönderin. Ne zaman? 26 Aralık 2007de. 8 Ocak 2008de,
bakın, Bakanlık benim bu talebime ne söylüyor: Söz konusu hava
aracının Bakanlığımıza ibraz edilmiş sigorta
poliçesi mevcuttur. Konuya ilişkin değerlendirmeler ve
çalışmalar devam etmektedir. Sonuçlandığı anda
ilgililere bilgi verilecektir. Ne demek? Poliçe hem var hem yok; var ama
senden gizliyoruz demek!
Ne yaptık?
Bunun üzerine 23 Ocak 2008de Başbakanlık Bilgi Edinme ve
Değerlendirme Kuruluna şikâyet ettim, bana bilgi verilmiyor diye.
Düşünün ben bir milletvekiliyim, bana bilgi verilmiyor! 12 Şubat
2008de Bilgi Değerlendirme Kurulu oy birliğiyle karar aldı,
bunu vereceksin dedi. Bu poliçe madem var diyorsun, poliçeyi milletvekiline
vereceksin. Ve değerli milletvekilleri, bana şöyle bir yazı
geldi yazı, hukuk müşavirliği tarafından imzalı-
diyor ki: Genel Müdürlüğümüz uhdesinde bulunan sigorta poliçesinin bir
örneği ilişikte sunulmuştur. Şu, sigorta poliçesi
değerli arkadaşlar! Bunu buraya koyalım.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, geliyorum başka bir noktaya: Sadece
Ulaştırma Bakanlığına değil Hazine
Müsteşarlığına da sordum, nedir arkadaş bu olay diye.
Hazine Müsteşarlığı diyor ki: Kesinlikle sigorta
işlemlerinde uluslararası kurallar geçerlidir.
Dışişleri Bakanlığına gittim bizzat,
Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile görüştüm
ve onlardan da bilgi aldım, Uluslararası kurallar geçerlidir.
diyor. Güzel. Mali mesuliyet dışında uçakların üçüncü
şahıslar mali mesuliyet sigortası da olması lazım her
bir uçak için. Çünkü uçak bir kentin üstüne de düşebilir, zarar verebilir,
onun için de sigorta olması gerekiyor. Bununla ilgili bizim bir yasamız
var, bir yönetmeliğimiz var ve Devlet Hava Meydanları
İşletmesinin de bu tür İngilizce ve Türkçe
yayımlanmış bu yönetmeliğin gereği olarak hangi uçak
kaç kilo ise onun karşılığında da kaç milyon SDR
-yaklaşık 2 YTL civarında- sigorta olması gerektiği
burada yer alıyor.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bu uçağın üçüncü şahıslar
mali mesuliyet sigortası olup olmadığını şu ana
kadar öğrenebilmiş değilim. Sayın Bakana ilk sorum: Bu
uçağın 80 milyon SDRlik üçüncü şahıslar mali mesuliyet
sigortası var mı yok mu? Varsa ben bunun poliçesini istiyorum. Bir
milletvekili olarak istiyorum, Türkiye Cumhuriyetinin bir vatandaşı
olarak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, şimdi bakın, gelelim size az önce gösterdiğim
senede. Şu senedi, şu poliçeyi ben okuyamadım. Telefon
açtım: Ya arkadaşlar, bana gönderdiniz ama ben bunu
okuyamıyorum. Bizdeki örneği de öyle. dediler. Sonra -dedim ya, bana belki
başkasını gönderirler- araştırdım.
Avukatların elindeki dosya da okunamıyor. Olay Danıştaya
intikal ediyor bir şekilde. İlgili Danıştay
kararını gittim buldum. Sayın Bakan soruşturma
açmış Genel Müdür hakkında. Teftiş Kurulundan da birisi
incelemiş, bunu Soruşturulacak bir olay yoktur. diye
geçiştirmiş. Olay Danıştaya intikal ediyor.
Danıştayın 11 Ocak 2008 tarihli 2008/55 sayılı
kararı. Elinizi vicdanınıza koyup şunu lütfen
rahatlıkla dinleyin: Ön inceleme raporu eklerinde fotokopisine yer
verilen poliçenin okunaklı olmaması nedeniyle sigortanın
mahiyetinin ve ne kadar bir bedele ilişkin olduğunun
saptanmasının olanaksız olduğunun görüldüğü; söz
konusu poliçenin mali mesuliyet sigortasını karşılamaya
yeterli olup olmadığı hususunun, poliçenin tüm unsurlarıyla
okunabilecek bir örneğinin temin edilmesi suretiyle ciddi anlamda
incelenmediği.
Değerli
milletvekilleri, biz Türkiye Cumhuriyetinde yaşıyoruz. Biz bir hukuk
devletinde yaşıyoruz. Siz, yargıya, bana gönderdiğiniz o
okunmayan şu poliçeyi gönderiyorsunuz.
Geliyorum
işin daha komik tarafına. Değerli milletvekilleri, olabilir ya
ben okuyamam, Danıştay da okuyamayabilir, avukatlar da
okuyamayabilir. Ee, bu ülkede bu tür belgeleri okuyacak resmî kurumlar var. Ben
de sorumluluk hisseden bir vatandaş olarak Emniyet Genel Müdürlüğü
Kriminal Polis Laboratuvarı Dairesine bunu 15 Temmuzda gönderdim, dedim
ki: Böyle bir olay var, ben bunu okuyamıyorum. Sizin teknik
imkânlarınız daha iyi, bunu okur musunuz. Emniyet Genel
Müdürlüğünden şöyle bir rapor geldi bana, bu raporda aynen şöyle
söylüyor değerli arkadaşlar: İnceleme konusu belgenin faks
fotokopisi olması ve faks cihazından kaynaklanan dijital
kayıplar olması ve belge üzerindeki mevcut ibarelerin de küçük
karakterler olması sebebiyle, isteminiz doğrultusunda, belge
üzerindeki yazıların teknik imkânlar dâhilinde okunabilmesi mümkün
olamamıştır.
Değerli
arkadaşlar, bu nasıl bir ülkedir, bu nasıl bir sistemdir, bu
nasıl bir Bakanlıktır anlamak mümkün değil.
Şimdi,
poliçe var diyorsunuz bana gönderiyorsunuz, poliçe okunmuyor. Bu poliçeyi bu
ülkenin hâkimi okuyamıyor, avukatı okuyamıyor, yargıcı
okuyamıyor, Emniyet Genel Müdürlüğü kriminoloji laboratuvarları
okuyamıyor, bana gönderiyorlar, diyorlar ki: Bu uçağın
sigortası var, poliçesi var. Bunu kim okuyor? Sadece Ulaştırma
Bakanlığı okuyor. Neye göre okuyor? Belki, Ulaştırma
Bakanlığı bu süre içinde bu belgenin aslını da
getirtmiş olabilir, okunmuş olan belgesini de getirtmiş
olabilir, ama değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri, her
bir yolcu için, uluslararası standartlara göre, Türkiyeden kalkan bir
uçağın, Türkiyeye gelen bir uçağın yolcu başına
250 bin SDR sigorta yapması lazım. Kim söylüyor, uluslararası
anlaşmalar söylüyor; kim söylüyor, Hazine Müsteşarlığı
söylüyor; kim söylüyor, Dışişleri Bakanlığı
söylüyor. Peki, değerli arkadaşlar, burada kaç lira? Düşen
uçağın hava yolu şirketi diyor ki: Biz kişi
başına sigortayı bin dolara yaptık. 250 bin SDR ve bin dolar.
Kim izin veriyor buna? Efendim, bu Moldova uçağı, Türkiyede
düşebilir, sigortası da düşük olabilir. Arkadaşlar,
burası adı sanı bilinmeyen bir Afrika ülkesi mi? O
uluslararası anlaşmalara imza attığınız zaman hem
yabancı uçakların hem Türk uçaklarının da aynı
koşullara tabi olduğunu bizim bilmemiz lazım.
Şimdi,
bakın arkadaşlar, size bir bilgi daha sunayım. Otobüsle seyahat
ettiğiniz zaman kaza olursa, kaza sonucu sizin poliçeniz nedir biliyor
musunuz? 125 bin YTL. Uçakla seyahat ediyorsunuz bin dolarlık bir poliçeyi
getirip dayatıyorlar ve siz bunu kabul ediyorsunuz ve bu uçağın
uçmasına izin veriyorsunuz. Bana söyler misiniz değerli
arkadaşlar, hangi ciddi devlet yönetiminde böyle bir şey olabilir?
Sayın Bakana teklif ediyorum ve soruyorum: Sayın Bakan, Türk Hava
Yollarının sigortasını yolcu başına bin dolar
yapın, buyurun, gönderin dünyanın herhangi bir ülkesine, kabul
ederler mi, etmezler mi? Sizin uçağınızı o ülkenin
sınırlarından içeri sokmazlar çünkü o ülkede insan
haklarına saygı vardır, o ülkede hukukun üstünlüğü
vardır, o ülkede kendi yurttaşına bin dolarlık poliçeyi
kabul eden bakanların koltuklarında oturmaması kuralı
vardır çünkü o ülkelerde ahlak vardır, namuslu davranmak vardır.
(CHP sıralarından alkışlar)
Bakın,
değerli arkadaşlar, Sayın Bakan sakın buraya gelip
şunu söylemesin: Efendim, bu uçak Moldova uçağı, sorumlu
onlardır. Şimdi, Sayın Bakana soruyorum: Bu 28 Türk
vatandaşı kim? Moldova vatandaşı mı?
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) Ne alakası var?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - 28 tane Türk işçisi, arkasında kimse
yok.
Ne alakası
var? diye bir arkadaş soruyor.
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) Ben söyledim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - O insanlara saygı duy arkadaşım,
ölen o işçilere saygı duy
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) Duyuyoruz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) Ve sen nitelikliysen, yetenekliysen, dürüstsen bu Bakanın
burada oturmaması lazım.
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) Dürüstüm.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Elini vicdanına koyacaksın, bu
gensoruya evet diyeceksin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) Demagoji yapma!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Evet, arkadaşlar, bakın, ben size sizin
hoşlanacağınız bir şey daha söyleyeyim bu uçakla
ilgili.
Değerli
arkadaşlar, bu uçak Adanadan kalkıyor. Adanadan
kalktığı için, polisler sürekli kontrol ediyorlar ve çok
sık, bu uçakla ilgili arızalar çıkıyor.
Ali Uzun diye bir
yurttaş, bir kamu görevlisi, Charter Büro Amiri bir rapor düzenliyor. Bu
raporda Uçakların pervaneli tabir edilen eski tip Rus uçakları
olduğu görülmekte ve bize teknik arızadan dolayı yolcu iptali
istemi geldiğinde nedenini soruyoruz Niye yolcu iptali geldi? Ama siz
kalkışı iptal ediyorsunuz. Cevap veriyorlar: Uçağın
camı çatladı, gibi algılaması tuhaf olan nedenler beyan
ettikleri müşahede edilmektedir. Charterdan sorumlu olan kişi
söylüyor bunu, rapor yazıyor. Sonra: Ayrıca, zaman zaman,
yolculardan bazıları uçağa bindikten sonra münferit olarak
uçuşunu iptal ettirmek istediklerinde ortada riskli bir durumun kalmaması
açısından uçak içerisinde yapmış olduğumuz güvenlik
kontrolü esnasında uçak içerisinin çok kötü bir durumda olduğu ve
kargo malzemelerinin yolcularla birlikte aynı ortamda
taşındığı görülmüştür. Yani, Türk yurttaşına
bilet kesiyorlar, biniyor fakat kendi isteğiyle uçaktan iniyor Ben
gitmem diyor. Gidiyor polis görevlisi Niye gitmiyorsun arkadaş? Bu
tabloyu görüyor.
Daha
çarpıcı olan şu, değerli milletvekilleri: Yine, polis
arkadaşımız Ben her ne kadar teknik bir eleman değilsem de
çünkü nihayetinde bu uçaklar yolcu taşımakta ve ülkemiz üzerinden
kalkış almaktadır. Ortaya gelebilecek olumsuz bir hadise hem
insan canına mal olacak hem de dünya kamuoyunda medyatik ve sansasyonel
bir şekilde yansıyacaktır. Bunun da ülkemizin imajını
sivil havacılık düzeyinde ve dünya kamuoyunda olumsuz
etkileyeceği aşikârdır. Konunun bilinmesi açısından
bilginize arz ederim. diyor.
Evet, bu rapor
Adana Valiliği tarafından ciddi görülüyor. Adana Valiliği bu
raporu Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü ve Emniyet Genel
Müdürlüğü de dâhil olmak üzere gönderiyor. Bunun üzerine Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü bunu ciddiye alıyor ve diyor ki:
Gerekli incelemeleri, araştırmaları yapın. İnceleme
ve araştırmaları sonucu, biliyorsunuz uçak düştü.
Değerli
arkadaşlar, şimdi önemli bir konuya daha değinmek isterim.
Kimdir Sivil Havacılık Genel Müdürü? Nasıl bir insandır ki
bu kadar olağanüstü bir koruma altına alınıyor Sayın
Bakan tarafından ve Sayın Bakan göstermelik soruşturmalar
yaparak olayı geçiştirmeye çalışıyor? Ben size bu
Genel Müdürü kısaca anlatayım değerli arkadaşlar: Bu
kişi Genel Müdür olmadan önce Adapazarında görevliyken zimmet,
dolandırıcılık, resmî evrakta sahtecilikten
yargılanmış.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Normal!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Bu hâldeyken Devlet Hava Meydanlarına Genel
Müdür Yardımcısı olarak atanmak isteniyor.
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Ayıp yahu!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Dönemin Cumhurbaşkanı diyor ki:
Hayır, ben bunu Genel Müdür Yardımcısı olarak atamam.
Kararnamesini geri gönderiyor. Bunun üzerine Sayın Bakan bundan
vazgeçemiyor bir türlü, diyor ki: Arkadaş, ben seni Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğüne Genel Müdür
Yardımcısı tayin edeceğim. Yine kararnameyi gönderiyor,
kararname yine Sayın Sezer tarafından geri gönderiliyor. Bunun
üzerine ne oluyor biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Bunun üzerine
buraya bir yasa geliyor Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünde
Genel Müdür Yardımcısı Cumhurbaşkanının
onayıyla atanır. diye buraya bir yasa geliyor ve Sayın Sezer bu
yasayı da veto ediyor. Şimdi Bunun üzerine ne oluyor? diyeceksiniz.
Bunun üzerine Sayın Bakan bu Genel Müdürü, bu kişiyi, bürokratı,
Genel Müdür Yardımcısı yapamadığı kişiyi
Genel Müdürlüğe vekâleten atıyor, düşünün yani. Sonra ne oluyor?
Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gelince ilk
yaptığı işlerden birisi bu kişiyi asaleten Genel Müdür
koltuğuna oturtuyor.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Bravo!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Şimdi bakın değerli
arkadaşlar, bir iş adamı Bu Genel Müdür benden 800 bin dolar
rüşvet aldı. diye açıklama yaptı 800 bin dolar
rüşvet aldı. diye. Daha önce geçmişini de size
açıkladım. Şimdi alır, almaz bilmiyorum.
Sayın
Bakanın bu iş adamıyla yaptığı bir telefon
konuşması var, vaktim olmadığı için o bandı
burada size dinletemiyorum. O konuşmada, bu sayın iş adamı,
Sayın Bakana Bu Genel Müdür benden rüşvet istedi. Ben üç kez hacca
gittim, nasıl rüşvet veririm? Allah belasını versin, Allah
cezasını versin. diyor. Sayın Bakan da Aliciğim, niye o
kadar şey ediyorsun? Sen inanmış bir adamsın, bu kadar
şey yapma. Gel, sana yeni bir şirket kuralım, bu işi de
kapat. diyor.
Şimdi
Sayın Bakan, siz böyle bir görüşme yaptınız mı,
yapmadınız mı? Ben bunu da öğrenmek isterim. (CHP
sıralarından alkışlar) Ben ayrıca şunu da
öğrenmek isterim: Sayın Bakan şunu gelip burada demeli, ben
şu tepkiyi beklerdim o bandı dinlediğimde: Kardeşim, ne
demek rüşvet, öyle şey olur mu? Rüşvet yiyenin burnundan
getiririm. derdim, ben öyle beklerdim, Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma
Bakanı. Ama, Sayın Bakan Yapma öyle, karıştırma
orayı. diyor. Sen gel yeni şirket kur. Hatta, diyor ki Yeni
şirket kurmak çok pahalı, birkaç milyon dolar, ben bu yeni
şirketi kuramam, üstelik yıllar alır. Aliciğim niye o
kadar merak ediyorsun, gel yeni şirket kur, bir haftada bitiririz, bak
yanımda Suat var. diyor. Ha, Sayın Bakanım, o Suat kim, onu da
burada söylerseniz memnun oluruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi
değerli arkadaşlar, bu gensoruyu niye bu kadar geç verdik?
İşte, bu belgeleri, bu bilgileri toplamak için. Çünkü, biz gensorunun
ciddi bir iş olduğunu biliriz. Her bir satırını, her
bir alanı tek tek inceledik ve uzun zamanımızı aldı.
Sizler akşam evinize gideceksiniz, eşleriniz, çoluk
çocuklarınız size soracak: Baba, sen Türkiye Cumhuriyetinin
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım tarafından
koltuğu bin dolara sigorta edilmiş bir uçağa biner misin, binmez
misin? diyecek. Binemem. diyecek tabii Doğru olmaz, 250 bin SDR
olması lazım. demesi lazım, diyecek tabii, doğal olarak. O
zaman şu soruyla karşılaşacaksınız: Peki, o
Adanadaki 28 işçinin günahı neydi?
Ben size daha
garip bir şey anlatayım: Bir arkadaş Türkiye Cumhuriyetinden
bir hukuk adamı- Ukraynaya gidiyor, Dışişleri
Bakanlığına diyor ki: Ukrayna yetkilileriyle
görüşeceğiz. Ne yapılıyor biliyor musunuz oradaki
Dışişleri Bakanlığında?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kılıçdaroğlu, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Teşekkürler Sayın Başkan.
Size sadece
tercüman veririz, başka bir şeye karışmayız. diyor.
Bana söyler misiniz arkadaşlar, böyle bir olay bir Amerikada olsaydı
Amerikan Büyükelçiliği kıyameti koparmaz mıydı? Bu
uçağın karakutusu yok, karakutusu boş. Sayın Bakan,
doğru, Karakutusu olmadan bir yorum yapamayız. demişti. Karakutusuyla
ilgili rapor geldi, o rapor benim de elimde var. Sayın Bakandan istirham
ediyorum, bu karakutuda neler var acaba? Hep beraber dinleriz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Gruplar adına ikinci konuşmacı, Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına Van Milletvekili Fatma Kurtulan.
Sayın
Kurtulan, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
FATMA KURTULAN (Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 9
Ocak 2007 tarihinde Bağdatta düşen ve Türk işçilerinin
yaşamlarını yitirmesiyle sonuçlanan kazaya neden olan
yabancı bir şirkete ait uçağın gerekli güvenlik önlemleri
almamasına ve yeterli mali mesuliyet sigortası
sağlamamasına rağmen uçuşuna izin veren sorumluları
himaye ederek sağlıklı soruşturma yürütülmesine engel
olduğu iddiasıyla Ulaştırma Bakanı Sayın Binali
Yıldırım hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
09/01/2007
tarihinde Adanadan yola çıkan ve Kulak İnşaat Firmasında
çalışan işçileri taşıyan uçak, Bağdat Alasat
Havaalanına 200 metre kala yere çakılmış ve kazada 33
kişi hayatını kaybetmişti. Bu acı olayda kazaya
ilişkin ilk olarak dikkatimizi çeken husus söz konusu uçağın
Antonov-26 tipi uçak olmasıydı. Çünkü bu tip uçaklar âdeta ölüme
davetiye çıkarıyordu. Olaydan sonra açıklama yapan
Ulaştırma Bakanlığı Sivil Havacılık Genel
Müdür Vekili Ali Arıduru, Türk işçileri taşıyan
uçağın olumsuz hava koşullarından dolayı düşme
ihtimalinin öne çıktığını bildirmişti. Oysa
kazadan sonra Türk Hava Yolları
eski Başkanı Yusuf Bolayırlı yaptığı
açıklamada Antonov-26 tipi uçakların eski teknoloji bir model
olduğu, Boeing ve Airbus gibi uçaklarda bulunan donanımların bu
uçakta bulunmadığını belirtmişti.
Bu
hususların da söz konusu yetkililer tarafından bilinmemesi mümkün
değildi. Ayrıca kaza meydana geldikten sonra bir gazetede çıkan
haberde Antonov-26 tipi uçakların sabıkası şöyle
veriliyordu: Uçağın gövdesinin parçalandığı kaza
sayısı 72, ölü sayısı 712. Diğer hasarlı kaza sayısı
3, ölü sayısı 50. Tespit edilemeyen sebeplerden kaza sayısı
4, ölü sayısı 2. Suç teşkil eden eylemler sonucu düşen uçak sayısı 17, ölü sayısı 417.
Değerli
arkadaşlar, bu kadar kabarık bir sabıka geçmişine
sahip olan bu tip uçak ile
bırakın uçuşunda gerekli önlemleri almamak, uçuşuna izin
vermek bile suçtur. Ülkemizde yaşanan her kazada olduğu gibi bu
kazada da birçok iddia ortaya atılmış ve bu iddialar yeterli
kişilerce yalanlanmış, olay tam netlik kazanmadan üzeri
örtülmüştür ve şunu da biliyoruz ki, yaşanan kazaların hepsinde
suç ya yolculara yüklenmiş ya pilot suçlu bulunmuştur ya da olumsuz
hava koşulları önüne geçilemez gerçek bir neden olarak
sunulmuştur. Hemen hemen her kazada olduğu gibi bu kazada da
düşen uçağın uçuş güvenliği olmadığı,
uçağa mevzuata ve uluslararası kurallara paralel mali mesuliyet
sigortası olmadan uçuş izni verildiği iddia edilmişti. Buna
karşın Sayın Ulaştırma Bakanı, uçağın
uluslararası standartlara uyduğu ve denetiminin
yapıldığını açıklamışlardı ve olay
diğer kazalarda olduğu gibi tam bir netlik kazanmadan
unutulmuştu. Şimdi ise, o zaman Sayın Bakanın
yaptığı açıklamaların doğruyu
yansıtmadığı ve halkı aldattığı iddia
edilmektedir. Mağdur ailelerine bin dolar sigorta bedelinin ödenmesinin
teklif edilmesiyle ortaya çıkan bu iddialar, bizi Sayın Bakanın
görevini kötüye kullanması konusunda endişelendirmektedir. Eğer
iddia edilen bin dolar gibi bir miktarla yolcu sigortası
yapılmışsa, uçağın sigortasının
olmadığı şüpheleri artacaktır ya da bizim
bilmediğimiz başka dolaplar dönüyordur. Ama ortada olan tek gerçek,
vatandaşlarımızın bu acı kazada uğradıkları
maddi ve manevi zararlarıdır. Sigortalı olsa bile uçuşunun
güvenli olmadığı yolunda ciddi iddialar bulunan ve
yaptığı kaza sayısı çok olan bir uçak tipiyle
uçuşa izin verilmiş olması da başlı başına
bir sorgulama nedenidir. Bunun Ulaştırma Bakanı tarafından
bilinmemesi ya da bilindiği hâlde uçuş izni verilmesi de aynı
zamanda suçtur.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde yaşanan tüm kazaların hemen hemen bu uçak
kazasına benzer bir hikâyesi vardır. Kasım 2007 tarihinde
Atlasjet Havayollarının İstanbul-Isparta seferini yapan ve
içinde 50 yolcu ile 7 mürettebatın bulunduğu uçak Ispartanın
Keçiborlu ilçesine bağlı Çukurca bölgesi yakınlarında
düşmüş ve kazadan kurtulan olmamıştı. Bu uçak
kazasında da teknik hataya rastlandığı söylenmiş,
pilotaj hatası üzerinde durulmuştu. Daha sonra Atlasjet
uçağının ve kokpit ekibinin, görevi devraldıktan sonra yedi
saatte İstanbul, Ankara, İzmir ve son olarak Isparta hattına
beşinci seferini yaptığı anlaşılmıştı.
Ayrıca, iniş sistemi cihazının ve radarın
bulunmadığı Isparta Havaalanına inişlere gece de izin
veriliyordu. 2003 yılında İstanbul-Diyarbakır seferini
yapan Türk Hava Yolları uçağı Diyarbakır Havaalanına
iniş yaptığı sırada düşmüş, kazada bulunan
75 kişi hayatını kaybetmişti. Uçağın sis
nedeniyle düştüğü bildirilmişti.
Türkiye, bir
başka kazada, 22 Temmuz 2004te Pamukovadan gelen haberle
sarsılmıştı. 234 yolcu ve 9 personeliyle Haydarpaşa
Garından çıkan hızlandırmış Yakup Kadri
Karaosmanoğlu Treni saat 19.45te Pamukovada raydan çıkmış
ve 41 kişi yaşamını yitirmişti. Ciddi
araştırmalar yapılmadan, uygun altyapı oluşturulmadan,
bilimsel çalışma ve verilerden uzak, tamamen popülist bir
anlayışla gündeme getirilen hızlı tren projesinde korkulan
olmuştu. Yaşamını yitirenlerle ilgili ortada
değişik rakamlar uçuştu. Gerçek rakamları kamuoyuna
sunmaktan aciz AKPli yetkililer o zamana kadar konuyla ilgili bilim
insanlarının uyarılarını hiç dikkate
almamıştı. Kaza sonunda yine kendi suçlarını, kendi
hatalarından doğan sorumlulukları kendilerine bir savunma
mekanizması olarak seçtikleri ve vatandaşımızın en
hassas yanlarından biri olan kadere bağlama anlayışı
da yine AKPde tezahür etmiştir.
Neredeyse hiçbir
kazanın tam olarak açık bir ifadeyle sebebi
açıklanmamıştır. Meydana gelen kazalar ne kader ne görünmez
kazadır ne de sebebi anlaşılamayacak kadar
karanlıktır. Ankara-İstanbul arasındaki
hızlandırılmış tren seferlerini kazadan kırk
beş gün önce Sayın Başbakan ve Ulaştırma Bakanı
Sayın Yıldırım beraber başlatmışlardı.
Sivil toplum örgütlerinin istifaya çağırdığı
Sayın Bakan kazayı fırsat bilip Bize karşı yönelenler
ülkeye kötülük yapıyor. diyerek suçunu örtbas etmeye
çalışıyordu. Hem Sayın Yıldırım hem TCDD
Genel Müdürü Süleyman Karaman hem de bilirkişi raporları
tarafından hız limitlerini aşmakla suçlanan ve kazadan sonra
işten çıkarılan 2 makinistin de TCDDdeki görevlerine
döndüğü sonradan ortaya çıkmıştı.
Değerli
arkadaşlar, aslında bu gensoruya gerek kalmadan Sayın Binali
Yıldırımın bu kazalar nedeniyle çoktan görevinden
ayrılmış olması gerekiyordu. Hiçbir olayda sorumluluk
almaması ve kendini suçsuz göstermesi kabul edilemez. Kazaların
oluş nedeni ne olursa olsun sorumluluk yöneticilerindir.
Size birkaç örnek
vermek istiyorum: Britanyada 10 Mayıs 2002de Potters Bars
kasabasında bir trenin dört vagonu raydan çıktı, 7 kişi
öldü. Trenin üzerinden geçtiği köprünün hatalı inşa
edildiği ortaya çıkınca, Ulaştırma Bakanı istifa
etti.
Yine, Britanyada
17 Ekim 2000de 160 kilometre hızla giden ekspres tren kaza yaptı, 4
kişi öldü. Kazaya raydaki bir kırıklığın neden
olduğu saptanınca, demir yolu işletmeciliğini üstlenen
şirketin patronu görevden ayrıldı.
Fransada da
1998de benzer bir tren kazası oldu, 56 kişinin öldüğü
kazanın ardından Devlet Demiryolları Müdürü istifasını
sundu.
Hindistanda da 2
Ağustos 1998de iki tren ışıklandırma hatası
nedeniyle çarpıştı, Demiryolları Bakanı ise henüz
soruşturma bile açılmadan istifa etti.
Ülkemizde ise
yaşanan kazaların çoğunda birinci derecede sorumlu olan tüm
yöneticiler hâlâ görevlerine devam etmektedirler. İdari denetimin
yandaş ve siyasi ilişkiler içinde oluşturulması sürdükçe,
ülkemizdeki kazalarda ya hayatını kaybedenlerin sorumlu
tutulması ya da kötü hava koşullarının neden olarak
gösterilmesi devam edecektir, çünkü mevcut kadrolaşma politikası
kollama ve himaye etme kriterleri üzerine kurulmuştur. Ülkemizde meydana
gelen kazalar, ne görünmez kazadır ne de sebebi anlaşılamayacak
kadar karanlıktır. Tüketicinin güvenlik hakkı ve insan
yaşamı hiçe sayılmaktadır. AKPnin kadrolaşma
politikası, insanlarımızın hayatıyla
oynamaktadır. Neredeyse her kuruma yeni kadrolar yerleştirilmiş
ve deneyim sahibi personel yerine deneyimsiz kişilerin getirilmesi,
kurumlarda tam bir karmaşa oluşturmuştur. Neredeyse hepsi yeni
olan kadroların deneyimsizliği vatandaşın canını
acıtmaktadır. Bu kadrolaşmadan ulaşım gibi hassas bir
alanı oluşturan kurumlar da nasibini almıştır.
Değerli
arkadaşlar, bu kazalara neden olan sebepler doğru tespit edilmedikçe,
üzeri örtülmeye çalışıldıkça ve sorumlular hiçbir şey
olmamış gibi görevlerine devam ettikçe, yeni faciaların ve
acıların bizi beklediği unutulmamalıdır. Buna bir son
vermek için şeffaf bir yönetim biçimi oluşturulmalıdır.
Hepimizin bildiği gibi, meydana gelen kazaların neredeyse hepsinde
bir çıkar ilişkisi ortaya çıkmakta ve buna dolaylı
denetimsizlik ve yaptırım uygulamama
vatandaşlarımızın hayatına mal olmaktadır.
Bu gensoruyla,
ülkemizdeki kara, deniz, hava ve demir yolu ulaşımının
sorunlarının daha ayrıntılı olarak ele
alınmasının yolu açılmalıdır. Çünkü, şu an
ülkemizde ulaşım sorunları had safhadadır. Ulaşım
hizmetlerindeki kalite gittikçe düşmekte ve güvenli ulaşım
neredeyse ortadan kalkmış durumdadır. Meydana gelen her kaza
sonrası delillerin karartılmaya çalışılması
denetim konusunda ciddi sıkıntılar
yaşandığını ortaya koymaktadır. Bu
kuşkuların ciddi boyutlara varmış olması ve her kaza
sonrası bu konuda endişe verici ortaklıkların olduğu
ileri sürülmesi, söz konusu iddialara bir açıklık
kazandırmayı elzem kılmaktadır.
Bu
ilişkilerin üzerine gitmek, kazalarda asıl sebebi doğru tespit
edip buna göre önlem almak ve gerçek sorumluların sorumluluk bilinciyle
görevini yerine getirmesi ve iddiaların soruşturulması için
Sayın Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım
hakkında gensoru açılmasının halkımız ve hepimiz
adına doğru bir karar olacağını ifade etmek isterim.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Gruplar adına üçüncü konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet
Şandır.
Sayın
Şandır, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri İstanbul Milletvekili Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Sayın Hakkı Suha
Okay ve İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadolun, 9 Ocak 2007
tarihinde Bağdatta düşen ve Türk işçilerinin
yaşamlarını yitirmesiyle sonuçlanan kazaya neden olan
yabancı bir şirkete ait uçağın, gerekli güvenlik önlemleri
almadan ve yeterli mali mesuliyet sigortası sağlamadan uçuşuna
izin veren sorumluları himaye ederek sağlıklı
soruşturma yürütülmesine engel olduğu iddiasıyla
Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım
hakkında Anayasanın 99uncu, İç Tüzükün 106ncı maddeleri
uyarınca verdikleri gensoru önergesi üzerinde görüşlerimi
açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, gensoru sahiplerinin çok ağırlıklı, önemli
iddialarını hep beraber dinledik. Bunları yok sayamayız.
Bunları önemsiz deyip, gülüp geçiştiremeyiz.
Olay, Moldova
milliyetine ait ve yabancı bir hava yolu işletmesine ait Antonov-26
tipi bir uçağın, 9 Ocak 2007 tarihinde Iraka yolcu taşımak
maksadıyla Adanadan havalandıktan sonra Bağdat
yakınlarında piste 200 metre kala düşmüş
olmasıdır. Bu uçak kazasında 28 vatandaşımız
hayatını kaybetmiştir, 1 Amerikalı yolcu da bu kazada
hayatını kaybetmiştir, 1 vatandaşımız da ağır
yaralanmıştır.
Dolayısıyla,
söz konusu insan hayatı olunca bu olayla ilgili iddiaları yok
sayamayız, hafife alamayız. Üzerinde dikkatlice durulması
gerektiğini, özellikle gensoru sahiplerinin iddialarına ciddiyetle
cevap verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, aradan iki yıla yakın bir zaman geçmesine
rağmen bu kazayla ilgili olarak birçok soru maalesef henüz
cevaplandırılamamıştır, cevap beklemektedir.
Ciddiyetine, gayretine ve sorun çözmekteki kapasite ve kalitesine
inandığım Sayın Ulaştırma Bakanının
bugüne kadar birçok açıklama yapmış olmasına rağmen bu
uçak kazası hakkındaki soruların ve şüphelerin devam
etmiş olması bize göre, bana göre üzüntü vericidir ve Türkiye'ye
yakışmamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, sizler de bilirsiniz, Sayın Bakanım özellikle bilir,
sivil havacılıkta kurallar kanla yazılır. Her kaza
sonrasında; her akan kan, kaybedilen can sonrasında sivil
havacılıktaki kurallar biraz daha dikkatle izlenir, takip edilir,
üzerinde durulur, durulması temin edilir. Şimdi, esas soru burada
gizlenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, bu kaza 9 Ocak 2007 tarihinde oldu, 28-29
cana mal oldu. Bu sorular o zaman da soruldu, bu tenkitler, iddialar o zaman da
ortaya konuldu. Ben inceledim, çok sayıda hem yazılı hem sözlü soru
önergeleri verilmiş, basında yazılar çıkmış,
birtakım iddialar ve ithamlar ortaya konulmuş. Bana göre yeterli
tedbir alınmamış, bana göre sorulan soruların,
iddiaların üzerinde ciddiyetle durulmamış ki, benzer
özelliklerde bir uçak, bundan on ay sonra, zannediyorum 30 Kasım
tarihinde, yine aynı yıl içerisinde Isparta Havaalanı
yakınlarında tekrar düşmüş ve 57
vatandaşımız bu kazada da hayatını kaybetmiştir.
Burada durup düşünmek lazım. Bizim, birilerinin ihmali, birilerinin
himayesiyle insan hayatını bu kadar önemsemez bir tavır
içerisinde olma hakkımız var mıdır?
Şimdi,
Sayın Bakan, siyasi sorumlu olarak, kendisine bağlı
Bakanlıkta çalışan bürokratların siyasi sorumlusu olarak
şu sorulara, burada ifade edilen, basında çıkan şu sorulara
bana göre bu kürsüden milletin önünde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda cevap vermek durumundadır, verilmesi gerekir. Bu sorular
cevapsız bırakıldığı takdirde, Allah korusun, bir
başka kazayla yeniden bunları konuşmak durumunda
kalırız.
Ben, bu konuda
birçok soru belirledim. Bu soruları gensoru sahibi arkadaşlarım
çığlık çığlığa buradan ifade ettiler, hatta
bazı iddialarda, ithamlarda da bulundular, Sayın Bakanın istifa
etmesi gerektiğini de söylediler. Dolayısıyla,
kişiliğine inandığım, saygı duyduğum
Sayın Bakanın bu sorulara buradaki süre içerisinde veya daha sonra
bir basın toplantısıyla veya ben belirlediğim,
tertiplediğim bu soruları bir soru önergesine dönüştürerek
kendilerine sunacağım, buna yazılı olarak, bizlere, Genel
Kurula bir cevap vermesi gerekir diye düşünüyorum, yakışır
diye düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanım; sorularım şunlar:
Bu Antonov-26 tip
uçakların, bizim de bağlı olduğumuz anlaşmaların
üyesi ülkelerin hiçbirinde yolcu taşımada
kullanılmadığı iddia ve ifade edilmektedir. Bu doğru
mudur?
Bu uçakların
kargo uçağı olduğu ve yirmi beş-otuz yıldan bu yana
hiç üretilmediği söylenmektedir. Bu uçakların nasıl oluyor da
Türkiyede yolcu taşımasına müsaade ediliyor, mümkün olabiliyor?
Bunun bir sorumlusu olması gerekmez mi? Dünyanın hiçbir yerinde yolcu
taşımayan, kargoculukta kullanılan, güvenilir
olmadığı da ifade edilen bu uçakların Türkiyede üç ay
bekletilerek yolcu taşımada kullanılmasının bir
sorumluluğu, bir sorumlusu olması gerekmez mi?
2006
yılında, ifade edildiğine, yazıldığına göre
dünyada 72 adet uçak kazası olmuş. Bu uçak kazalarından 24
tanesi bu Antonov-26 tipi uçaklar tarafından yapılmış. Bu
gerçek doğruysa Adanada yaşadığımız bu uçak
kazası çok da teknik, çok da tesadüfi, çok da kader değil,
doğrudan bizim yetkililerimizin ve sorumlularımızın
kusurudur, bana göre suçudur. Çünkü, ucunda 28 tane vatandaşımız
hayatını kaybetmiştir. Bu vatandaşlarımızın
çok sayıda yakını bunun çilesini çekmiştir, üzüntüsünü
yaşamıştır.
Çok sayıda
soru var ama bir başka soru: Bu uçağın ticari ve operasyon
sorumluluğunu Türkiye'de hangi hava yolu işletmesi üstlenmiştir?
BSA adlı
temsil, gözetim ve yönetim şirketi bu görevleri yapmakla, daha çok yer
hizmetleri vermekle
Temsil, gözetim ve yönetim hizmeti vermek amacıyla
kurulmuş bir şirketin kiraladığı bu uçaklarla hava
taşımacılığı işi yapması nasıl bir
ihlaldir? Buna kim müsaade etmiştir? Hukukumuzda buna müsaade var
mıdır? Göz göre göre böyle bir sonuç kimin sorumluluğundadır?
Bu yönde, bu
şirketle bir anlaşma yapılmış mıdır? Bu anlaşma
kurallara uygun mudur? Bu anlaşma hangi trafik hakkına göre Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından
onaylanmıştır? Mütekabiliyet esasına uyulmuş mudur?
Hangi Türk hava
yolu işletmesinin Türk milliyetine ait uçağı Moldovada bir
havaalanını kullanarak oradan başka ülkelere, aynı trafik
hakkını kullanarak benzeri seferler yapabilmektedir? Eğer böyle
bir şey yoksa bu uygulama hukuk dışı değil midir?
Bu eski Rus kargo
uçağına Türkiye'de, Türk insanlarını taşıtmadan
önce, uçağın Türk sivil havacılığı tarafından
uçuşa elverişlilik denetimlerinin yapılmış olması
da gerekirdi. Bu denetimlerin kurallar gereği yeterince ve zamanında
yapıldığını her defasında söylüyorsunuz.
Sayın Bakanım, bu söylediğinize kendiniz inanıyor musunuz?
Söz konusu uçak
Moldova tesciline kayıtlıdır. Ülkemizden Iraka, Irakta
çalışan Türk işçilerini götürürken Bağdat
yakınlarında düşen bu uçak
yedinci trafik hakkıyla uçmuştur. Yedinci trafik hakkı
verilmesi karşılığında Türkiye Moldovadan ne
almıştır?
Türk
uçaklarının Moldovada yedinci trafik hakkı kapsamında
uçuş imkânı var mıdır? Mütekabiliyet esası burada
uygulanmış mıdır? Bu sorunun cevabı mutlaka verilmesi
lazım.
Bir başka
şey: Değerli gensoru sahipleri ısrarla sordular. Savaş
riski olan bir ülkeye yolcu taşıyor bu uçak. Uçuş konusunda,
hava taşımacılığı konusunda çok belirgin bir amir
hüküm olarak savaş riski taşıyan ülkelere yapılan
uçuşlarda savaş riski mali mesuliyet poliçesi aranır, siz
aradınız mı? Gösterilen belge sizi tatmin ediyor mu?
Söz konusu
Moldovaya milliyetli uçağın uçuş izni -permi dediğimiz
hadise- imzalanırken üçüncü şahıs mali mesuliyet sigorta
poliçesi var mı? Bunları yeterli buluyor musunuz? Bunlar usulüne
uygun, uluslararası sözleşmelere uygun imzalanmış mı?
Tüm bu işlemler bir denetimden geçmiş mi?
Sonunda, ucunda
28 insanın hayatına mal olan bu kazanın acaba, insandan
kaynaklanan, hatalardan kaynaklanan, ihmalden kaynaklanan bir sonuç olması
ihtimali sizi rahatsız etmiyor mu?
Bir başka
şey: 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanununun
ilgili maddesi gereği yayımlanan Ticari Hava İşletmeleri
Yönetmeliğinin 6ncı çerçevesinde ve uluslararası düzeyde
imzalanan birçok anlaşmalarda ve ülkemizin altına imza koyduğu
ECAC tavsiyeleri gereği, çağ dışı kalmış bu
tip uçaklar ile hava yolu taşımacılığı yapmak
için başvuruda bulunanlara kesinlikle izin hakkı verilmemesi
gerekirken, nasıl oluyor da, yer hizmeti yapan bir firmaya, temsil,
gözetim ve yönetim şirketine -Türk insanının hayatı bu
kadar mı ucuz- böyle bir firmaya hava
taşımacılığı yapma imkânı veriyoruz? Bu konu
Bakanlığınız tarafından yeterince sorgulandı
mı?
Bir başka
durum şu: Yukarıda arz ettiğim Yönetmelik üçüncü bölümü Bu
Yönetmelikte yer alan hükümleri yerine getirmekten, havaalanı
işletmecileri, yer hizmetleri kuruluşları ve hava
taşıyıcıları sorumludur. diyor.
Ayrıca, bu
Yönetmelikte belirtilen yer hizmetlerinin uluslararası seviyede
yapılmasını sağlayacak tedbirlerin alınmasından
da Devlet Hava Meydanları İşletmesi Bakanlığa
karşı sorumludur. Bu kazayla ilgili veya bu uçuşla ilgili, Devlet
Hava Meydanları İşletmesi yöneticileri gerekli gözetim ve
denetimde bulundular mı? Sayın Bakanımız bu konuda bir
sorgulama yaptı mı?
Değerli
milletvekilleri, gerçekten, bu ve buna benzer birçok soru, ama özellikle bu
soruları soranların satır aralarında ifade ettikleri bir
husus var, bunun da burada açıklanması lazım. İddia
edildiğine göre, bu kazaya sebebiyet veren sorumlular, Sayın
Bakanın tasarrufuyla Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüne
istihdam edilen, ısrarla, inatla burada görevde tutulmaya
çalışılan, anlaşılıyor ki yetersiz,
anlaşılıyor ki bu konuda yeterli sorumluluğu duymayan
yöneticilerin, bu Bakanlıkta, bu Genel Müdürlükte göreve devam etmeleri
Sayın Bakanın himayesinde gerçekleşmektedir. Bu sorunun da
cevabı verilmelidir. Gerçekten sivil havacılık gibi insan
hayatını doğrudan ilgilendiren, uluslararası normlara
kavuşmuş bir işlev, bir görev yeterliliği olmayan bir kadro
tarafından
İddialar ağır. Deniliyor ki burada yeterli
teknik yeterliliği olan kadrolar AKP İktidarı tarafından
uzaklaştırıldı, daha çok milletvekili çocuklarından
oluşturulan yeni bir kadro kuruldu. Bunların yetersizliği
maalesef bu denetimlerin gerçekleşmesini engelledi. Bu iddia edilmekte.
Bunu Sayın Bakan burada ifade etmeli. Gerçekten bugün Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğünün teknik kadrosu, denetim kadrosu bu
görevlerin emniyetli bir şekilde yapılmasını, yani bu
uçuşların emniyetli bir şekilde yapılmasını temin
edecek kalite ve kapasiteye sahip mi değil mi? Nasıl oluyor da bir
yıl içerisinde birbirine benzer sebeplerden dolayı iki tane uçak
kazası yaşıyoruz, birinde 28 vatandaşımız,
birinde de 57 vatandaşımızı hayatını kaybediyor?
Şunu
diyebiliriz: Dünyanın her yerinde, her dönemde uçak kazası olur ve
insanlar ölür, eyvallah. Ama kendi hava yolunuzla
taşıyamadığınız yolcuyu, taşıyamadığınız
vatandaşı güvenirliliği tescilli olmayan -en azından- bir
hava yoluyla taşınmasına müsaade etmek kendi
insanımıza saygısızlık olmuyor mu?
Dolayısıyla, böyle bir tedbiri alması gereken bürokratlar,
görevi bu olan bir Genel Müdürlük bu konuda acaba
Burada sorun çok net. Acaba,
siyasi kadrolaşma adına, ihmal sonucu teknik kadrolar
boşaltılarak yerine getirilenlerin yetersizliği mi sebep
olmuştur? Bunların açıklanması lazım.
Bakınız,
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Personeli Atama, Görevde Yükselme
ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğinin maddeleri önümde.
Gerçekten çok ağır şartlar var, belli kurallar istiyor, belli
eğitimler istiyor, denemeler istiyor, hizmet içi eğitim istiyor.
Şimdi, bu yeni kadro, Sayın Bakanın ısrarla görevde tutmaya
çalıştığı bu yeni kadro, bu bürokratlar -bizim konumuz bürokratlar değil,
biz siyasetçiyiz, meseleyi siyaseten sorguluyoruz- acaba bu Yönetmelikin amir
hükümleri gereği yeterli mi? Bu yetersizlik mi böyle kazalara sebep
olmaktadır?
Değerli
milletvekilleri, sözlerimin sonucunda tekrar şunu hatırlatmak
istiyorum: Sivil havacılıkta kuralları kanla yazıyorlar.
Akan insan kanı da bana göre, hepimiz için çok kutsal, yerine ikamesi
olmayan bir değer. Biz -siyaseten
muhalefet yapmak adına, birbirimizi hırpalamak adına bir
sorgulama değil, tedbirlerin yeterince alınmasını amaçlayan
bir çığlığımız var- şakası olmayan,
ihmali olmayan, olması hâlinde de bedeli ağır olan bir konuyu
tartışıyoruz. Bu sebeple, tekrar ediyorum, ciddiyetine,
gayretine, sorun çözme kapasite ve kalitesine inandığım
Sayın Bakanın bu konunun sorgulanmasına yeterince
eğilmediği gibi bir endişem ve üzüntüm bulunmaktadır. Bu
konu bu kaza olduğunun ertesinde uzun uzun tartışılmış,
bu sorular sorulmuş ama Sayın Bakanın -mutlaka cevabı
vardır- bu konuda beklenen tedbirlerin, ortaya konan iddiaların
cevabını yeterince verebildiğini söylemek mümkün değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Şandır, konuşmanızı tamamlayınız
lütfen.
Buyurun.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Hepimizin kafasında bu soruların,
cevapsız bu soruların istifhamı bulunmaktadır ve bu kazadan
on ay sonra yaşanan, Isparta Havaalanı çevresinde yaşanan, 57
vatandaşımızın da hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan
bir uçak kazasının sorgulamasında, vebal
sorgulamasındayız.
Tekrar ediyorum,
yeni bir kazaya muhatap olmamak için alınması gereken tedbirlerin
tamamını en titiz bir şekilde alarak, gereken tedbirleri alarak,
bu türlü kazaların bir daha yaşanmamasını temin etmek
hepimizin sorumluluğundadır. İnanıyorum ki, Sayın Bakan,
bu soruların cevabını tatmin edici bir şekilde verecektir.
Bu ümitle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Gruplar adına son konuşmacı, AK PARTİ Grubu adına
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğanın.
Sayın
Doğan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
anamuhalefet grubunun Ulaştırma Bakanı Sayın Binali
Yıldırım hakkında verdiği gensoru üzerinde Adalet ve
Kalkınma Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuza
gelmiş bulunuyorum. Sözlerime, hepinize saygılarımı sunarak
başlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, aslında, ben, bu konuşmaya, gensoru konusunun çok
ciddi bir konu olduğunu, onu sulandırmamak gerektiğini söyleyerek
başlayacaktım, ama, Sayın Kılıçdaroğlu gensoru
meselesinin çok ciddi bir mesele olduğunu söyledi Cumhuriyet Halk Partisi
sözcüsü.
Yine, bir soru
soracaktım: Niye on sekiz ay beklediniz bu gensoruyu vermek için?
Düşürülmesini istediğiniz bir bakanın görevde on sekiz ay gibi
uzun bir zaman kalmasına niye göz yumdunuz? diyecektim. Dedi ki: Gensoru
meselesi çok ciddi bir mesele, iyi hazırlanmamız gerekiyordu. Tabii,
biz, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak gensoru meselesinin çok ciddi bir
mesele olduğuna inanıyoruz. Muhalefetin denetim hakkının
demokratik bir hak olduğuna inanıyoruz. CHPnin de bunu söylemesinden
mutluluk duyuyoruz. Gensoruyu ne kadar ciddiye aldıkları, işte,
sıralarındaki vekil sayısından belli, bakın
sıralara. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başbakan gelmeseydi burada
kimse yoktu! Siz oturup Sayın Başbakana dua edin!
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Bakın değerli arkadaşlar, üç muhalefet
partisi grubu görüştü tek kelime konuşmadık, biz burada 340
milletvekili tek kelime konuşmadı, siz de bizi dinleyin.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Sen iddialara cevap ver, iddialara!
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Rüşvet iddialarını, telefon
iddialarını konuşun. Burada onun için bekliyoruz.
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Şimdi, ben, gensoru ciddi bir konu ya, Cumhuriyet
Halk Partisinin hangi bakanlarla ilgili gensoru verdiği üzerinde
düşündüm. Kuşkusuz, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin bütün
bakanları başarılı, ama bazı bakanların
başarıları halka daha fazla mal oldu, halk daha fazla
anladı, daha fazla algıladı. Hangi bakan halka daha fazla mal
olmuşsa Cumhuriyet Halk Partisi, gensoru vermek için o bakanı
seçiyor; çamur at izi kalsın, yıprat.
Hiç kuşkusuz
iddialarla ilgili Sayın Bakan gerekli cevabı verecek, benim yapmak istediğim
şu: Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri iş başına
gelmeden önce Türk sivil havacılığı hangi noktadaydı,
bugün hangi noktada? Eğer bunu bilirseniz, bunu düşünürseniz daha iyi
karar verirsiniz.
Bakın, 2002
yılında Türkiyenin onlarca havaalanı çalışmıyor,
pistlerinde ot bitiyor ve -çoğunuz vekildiniz o zamanlar-
Kahramanmaraşa uçak inmiyordu, Adıyamana uçak inmiyordu, bugün uçak
inen on yedi havaalanına uçak inmiyordu. Sivil Havacılık
yetkililerine soruyorduk: Niye inmiyor buraya? Diyorlardı ki: Efendim,
pist küçük, uçak büyük, ne yapalım? İyi de niye
yaptırdınız bu havaalanlarını? Bu memleketin
parasını, uçak indirmeyecektiniz de niye gömdünüz oralara?
Hatırlayın, gazetelerde keçi yayılan havaalanları resimleri
vardı. 2002 yılında 2 merkezden 25 merkeze uçak uçuyordu, bugün
7 merkeze çıktı bu, uçak inen havaalanı sayısı 43
merkeze çıktı, yani 17 tane havaalanı devreye sokuldu. Adalet ve
Kalkınma Partisi hükûmetleri bir zihniyet değişikliği
meydana getirdi.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Şu uçak konusuna gelsene!
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Schopenhauerun bir sözü var, der ki:
Alışkanlıklar hayal gücünün afyonudur. İşte, biz o
afyonu ortadan kaldırdık, biz o alışkanlıkları
ortadan kaldırdık. Onun için Türkiye değişiyor.
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Yolsuzluğa gel, yolsuzluğa cevap ver.
AVNİ
DOĞAN (Devamla) - 2002 yılında Türkiyede iç hatlarda yolculuk
yapan yolcu sayısı 8,5 milyon, 2007ye geldiğimizde 32,5 milyona
çıkmış bu. Yani 4 katına çıkmış yani yüzde
400 artmış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir memleketin
başkentinin havaalanı o memleketin vitrinidir. Bizden önceki Ankara
Havaalanını düşünün. Türkiye büyük bir ülke, Ankara o büyük
ülkenin başkenti. Yabancı konuklar, yabancı devlet adamları
ilk izlenimini, ilk notunu o ülkeye o havaalanından verir. Bir harabeydi
ama bugün Ankara havaalanı uluslararası havacılık
dergilerine kapak oluyor. İşte, bu,
alışkanlığı bırakmak bu.
Adalet ve
Kalkınma Partisinin anlayışında şu var: Her Türk
vatandaşı hayatında en az bir kere uçağa binmelidir yani
uçak yolculuğu seçkinlerin işi olmamalıdır. İşte,
bunun için, 2007 yılında, iç ve dış hatlarda yolculuk yapan
yolcu sayısı 70 milyonu buldu. Sadece 2007 yılında ilk defa
uçakla tanışan insan sayısı 6 milyon. Bunu siz hayal bile
edemezsiniz. (CHP sıralarından Gensoruya gel, gensoruya sesleri)
Gensoruya
geliyorum.
Nasıl
başarılı bir Ulaştırma Bakanı olduğunu
anlatmaya çalışıyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Mersin) Siz, ölen insanların hakkını arayın.
AVNİ
DOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sivil
havacılıkta serbestleşme sivil havacılığı
Türkiyede büyütmüştür.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Rüşvete gel.
AVNİ
DOĞAN (Devamla) - Yapılan çalışmalarda, Türk sivil
havacılığının son beş yılda yüzde 30 gibi
bir büyümeyi yakaladığı görülmüştür. Dünya ortalaması
yüzde 5. Yüzde 30 Türkiye, dünya ortalaması yüzde 5. 2015 yılı
için bizden önceki hükûmetlerin planladığı hedef on yıl
önce gerçekleşmiş, on yıl! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) İşte, bu Ulaştırma Bakanına
gensoru verilir. Tabii, bu Ulaştırma Bakanı halka mal
olmuştur.
Bütün
havaalanları rehabilite edilmiş Türkiyede. Ücret indirimi
sağlanmış.
Ekonomik
havaalanı projeleri hayata geçirilmiş ilk defa. Bursa Yenişehir,
Tekirdağ, Nevşehir Kapadokya, GAP havaalanları ekonomik
havaalanları olarak kullanılmaya başlanmış.
Bu, 2008
yılında on sekize ulaşacak
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Düşen uçağa bir gelsen
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Onların cevabını Sayın Bakan
verecek.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Öyle mi? Siz o zaman niye konuşuyorsunuz?
AVNİ
DOĞAN (Devamla) 2002 yılında 25 bin koltuk var. Bu, yüzde 71
artmış 2007 yılına geldiğimizde, 40 bine
yükselmiş.
Kargo
taşımacılığı son beş yılda 2
katına yükselmiş, Türkiye kargo üssü hâline getirilmiş. Kargo
köyleri projesi başlatılmış bu dönemde. Bunlar Türkiye'nin,
bunlar büyük Türkiye'nin ayak sesleri.
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) - Yolsuzluk
Yolsuzluk
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Yolsuzluk sizin işiniz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Yolsuzluğa gelelim biraz
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Türk tesciline bağlı uçak sayısı
150den 250ye çıkmış. Hava taksileri ve diğer
araçları eklersen bu sayı 783ü buluyor.
Dolmuş uçak
dönemi başlamış bu dönemde. Hava taksiciliği 2 kat
artmış.
Çapraz uçuşlar başlamış.
Heliport Projesi
başlatılmış yani Her İle Bir Helikopter Pisti
Projesi başlatılmış. Acil sağlık hizmetlerinde,
tabii afetlerde bunun önemini gördük, İzmit Kocaeli depreminde iki gün
oraya ulaşılamadığını gördük. Bunları
Türkiye bir daha yaşamasın diye bu büyük projeler hayata geçiriliyor.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Milletvekilim, helikopter her
yere iner.
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Şimdi, gelelim denetim meselesine. Birazcık da
gensorunun konusu bu.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Helikopter her yere iner zaten
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Sizin kapının önüne de iner helikopter.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Yoo!
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Sizin anlayışınız bu. 1930lu
yıllarda kalan kafaya göre, helikopter her yere iner.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Her meydana iner, her meydana iner.
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) İner tabii canım, özelliği o.
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Sivil havacılık büyürken, Ulaştırma
Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü rekor
bir denetim çalışması başlatıyor. Sadece 2007
yılında 1.739 sektörel denetim yapıyor Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü denetçileri.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Bu uçağı da denetlemiş mi?
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Bakın bir ilkler yaşanıyor bu dönemde.
Yabancı tescilli uçaklara verilen SAFA denetimleri ilk defa 2004
yılında başlıyor Türkiyede.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Bu uçağı denetlemiş mi denetlememiş mi?
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Yerli uçaklara verilen SANA denetimlerine 2005
yılında başlanıyor ilk defa. Bunlar bugüne kadar Türkiyede
olmayan şeyler. 2006 yılında denetimler 10 kat
artırılıyor. Avrupa Sivil Havacılık Konferansına
üye 42 ülke arasında en çok denetim yapan 9 ülkeden biri Türkiye, 2006da,
2007de 42 Avrupa ülkesinin içerisinde 6ncı sıraya yerleşiyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Bu uçağı da denetleselerdi ya!
AVNİ
DOĞAN (Devamla) 42 ülkenin içerisinde 6ncı ülke. Bu denetimler
sonucu Türk uçaklarının dünyada güvenilirliği artıyor.
Bunlar gurur duyulacak meseleler. Türk Havayolları, Türk hava
şirketleri, bugün dünyanın güvendiği şirketler.
Tabii, bizim
uçaklarımızda da denetim yapılıyor bu süre içerisinde. 23
ülkede 2006-2007 yılları arasında 728 Türk uçağına
denetim yapılıyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Yabancı uçaklara yapılmıyor mu?
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Yapılan bu denetimlerde uçuş güvenliğini
engelleyen hiçbir bulguya rastlanmıyor. Bakın, bu da Türkiye'nin
tarihinde ilktir. Türk uçakları bu süreç içerisinde yabancı ülkelerde
hiçbir uçuş engeliyle karşılaşmıyor. Hani siz 80li
yıllarda çağdaş Türkiye derdiniz ya işte
çağdaş Türkiye dediğiniz şey bu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Peki şu düşen uçak, düşen uçak
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Burada da bitmiyor, bakın Türk
havacılığının bu süreçteki başarısı
burada da bitmiyor. Avrupa Birliğine üye ülkelerde faaliyet gösteren EASA,
Türkiyede faaliyet gösteren bakım kuruluşlarının
yetkilendirilmesini Türk Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüne
veriyor. Bu yetki birçok Avrupa Birliği ülkesinde yok. Henüz Türkiye
Avrupa Birliğine girmedi ama Türk Sivil Havacılığı bu
şekliyle Avrupa Birliğine girmiş durumda. Havaalanı
güvenliği bakımından Türkiye, 21 sertifikalı
havaalanıyla Avrupa ülkelerinde 5inci sırada. Yani 35, 40, 45 ülkeyi
geride bırakmış durumda. İşte bu Ulaştırma
Bakanına gensoru verilir.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Havaalanı tamam da Maraşta tekstil niye
battı biraz da onlardan bahset! Tekstil fabrikaları birer birer niye
kapanıyor?
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Bugün Türkiye, Avrupa Birliği üyesi olmadan Avrupa
Sivil Havacılık Konferansı üyeliğine seçilen tek ülke
bakın. 2008de oluyor
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Biraz Maraşa gel, Maraşa!
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Maraşa gelirim, Maraşa gelirim.
Maraşta biz yüzde 65iz, sizin esaminiz okunmuyor! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Yolsuzluğa gel, yolsuzluğa!
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Değerli arkadaşlar, 2006 yılında
gensoru verdiğiniz Ulaştırma Bakanlığının
bir başarısını söylüyorum.
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Yolsuzluk başarısı mı!
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Eurocontrol tarafından yayımlanan analiz
sonuçlarına göre Türkiye, havaalanlarına iniş ve
kalkışta gecikmeyi en aza indiren ülkeler arasında. Avrupada bu
yıllarda yükselmiş, Türkiyede azalmış. Petrol krizi
Avrupada, dünyada hava yolculuğunu azaltmış, Türkiyede 4e
katlatmış. Bunlar işte bir zihniyet farkının sonucu.
D-8 Ülkeleri Sivil Havacılık Genel Müdürleri Toplantısı ilk
defa Türkiyede yapılıyor ve burada 2010 yılına kadar
Türkiye'nin Başkanlık yapmasına karar veriliyor. Öyle D-8
ülkeleri falan deyip geçmeyin, burada 180 milyar dolarlık bir pasta var.
Türkiye bu pastadan pay almaya koşuyor.
Uluslararası
Sivil Havacılık Örgütünün 2007 yılında
yaptığı denetimlerde kurallara uyma açısından Türkiye,
190 ülkenin yüzde 50 önünde yer alıyor. Bunlar raporlar, uluslararası
raporlar.
Türkiye
attığı büyük adımlarla artık uluslararası
havacılık organlarının karar mekanizmalarında yer
alıyor. Daha önce yönlendirilen ülkeydi, daha önce yol gösterilen ülkeydi;
bugün yönlendiren ülke, bugün yol gösteren ülke konumunda Türkiye.
Havacılıkta,
Karadeniz, Akdeniz, Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğunun bakım ve
onarım merkezi, eğitim merkezi olma yolunda Türkiye hızla
ilerliyor değerli arkadaşlar.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Merkezi canım!
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Ya, bunlar Türkiye için düşünülecek şeyler
değildi, sizin düşündüğünüz şeyler değildi.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Yolsuzluğa gelsene!
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Size göre,
işte, Türkiyede hava yolları olmalı, oradan belli seçkinler
gitmeli, gelmeli; hadise bundan ibaretti. Büyük bir Türkiye sizin
aklınızdan bile geçmiyordu.
NESRİN
BAYTOK (Ankara) Ne alakası var?
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Ne alakası var?
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Değerli milletvekilleri, Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü bugün itibarıyla yaptığı mevzuat
değişiklikleriyle değişen havacılık
standartlarına sağladığı süratli uyumla dünyanın
önde gelen ülkeleri arasında bulunmaktadır.
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Yaptığı işlerle!
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Avrupa Birliği standartlarına uygun
şekilde kendini yenilemekle dünya için örnek bir ülke olmuştur. Evet,
dünyadan birçok ülke gelip Türk sivil havacılığının
başarılarını bugün inceliyor, bugün bu konuda
çalışmalar yapıyor. Her zaman soruyorlar, Nasıl
başardınız bunu? diye soruyorlar.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) AKPnin sayesinde!
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Artık, Başkentin havaalanına
gecekondular arasından geçip gitmiyorsunuz, harabe bir havaalanından
uçağa binmiyorsunuz. Yabancılara sizi harabe bir ülke olarak
göstermiyorsunuz. Büyük ülkeler kendilerini tanıtmak için çuval dolusu
paralar gönderirken başka ülkelere, siz kendinizi havaalanında
düşük nota mahkûm eden bir ülkeydiniz daha dün.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) O güzergâhın dışındaki gecekondular
devam ediyor ama! Sadece makyaj yapmaya gerek yok gelenlere iyi
göstereceğim diye! Güzergâhın dışında gecekondular
devam ediyor!
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Bakın, Avrupa Komisyonunun 2007 İlerleme
Raporundan okuyorum size: Türk havacılık sektöründe ilerleme
olduğu kaydediliyor. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün
yeniden yapılandırılması ve sektörün ihtiyaç ve
beklentilerine cevap verilecek yasal düzenlemelerin hızla hayata
geçirilmesi ve mevzuat uyum çalışmalarını
başarıyla sürdürmesi konusunda çok başarılı
olduğu söyleniyor Türk sivil havacılığının. 1995-2002
yılları arasında sadece 8 yönetmelik çıkartılıyor
değerli arkadaşlar. 2005 yılından bu yana 21 yönetmelik
çıkartılıyor. Hani Avrupa Birliğine uyum
sağlayacağız ya! Ayrıca
10 da talimat yayınlanıyor.
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Uçak düşmüş, 28 kişi ölmüş, onu
anlat be kardeşim. Yönetmelik iş yapmamış ki
düşmüş.
AVNİ
DOĞAN (Devamla) - İş yapmış. Hiç mi uçak düşmedi
şimdiye kadar? Düşmüş. Ayıptır ya!
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Mesele anlaşıldı!
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Mesele bu, tamam!
AVNİ DOĞAN
(Devamla) Ayıptır yani, ayıptır! İnsaf!
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Hepsinin karakutusu vardı, denetimi vardı. Bu
kadar haksızlık da olmaz.
AVNİ
DOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, değerli
milletvekilleri; kim ne söylerse söylesin, önümüze hangi tuzakları
kurarsanız kurun
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Ne tuzağı ya?
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Ne tuzağı? Belgelere bak, belgelere.
AVNİ
DOĞAN (Devamla) -
hangi karanlık mihraklarda hangi karanlık
kararlar alınırsa alınsın, biz, Adalet ve Kalkınma
Partisi olarak Türkiyeyi çağdaş, büyük ve güçlü bir dünya devleti
yapma yolunda kararlıyız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Rezil ettin.
AVNİ
DOĞAN (Devamla) - Bunu Türk sivil havacılığında
başardık. Her alanda da başarmaya kararlıyız.
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Ölmüşler, Türk vatandaşı ölmüş.
Ondan üç cümle söyle de tarihe bir belge geçsin.
AVNİ
DOĞAN (Devamla) - Bu duygu ve düşünceler içinde Durmak yok, yola
devam. diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gruplar adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi
Hükûmet adına Ulaştırma Bakanı Sayın Binali
Yıldırım.
Sayın Bakan,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Yüce Meclisin
değerli üyeleri, Cumhuriyet Halk Partisinin Adanadan kalkıp
Bağdat Anaconda Askerî Üssüne inişi sırasında düşen 9
Ocak tarihli kazayla ilgili verdiği gensoru hakkında Hükûmetimiz
adına iddiaları cevaplandırmak üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, iddiaya bakıyoruz. İddia esas itibarıyla dört
maddeden oluşuyor. Düşen uçağın güvenli
olmadığı, sigortasının olmadığı veya
eksik olduğu, Iraka birçok şirket uçuş yapmazken Moldova
şirketinin uçağına izin verilerek kazaya sebebiyet
verildiği ve hakkında iddialar bulunan genel müdürün himaye edilerek
sağlıklı soruşturma yapılmasını bakanın
engellediği gibi dört ana başlıktan oluşan bir iddia var
ortada.
Ben siyasi bir
konuşma yapmayacağım ve altı yılı aşan
görevim esnasında da olayları hep teknik düzeyde, olduğu gibi,
doğrusuyla yanlışıyla paylaşan,
yaptıklarımı, yapacaklarımı söyleyen,
yapamayacaklarım için asla söz vermeyen, Hükûmetimizin de benimsediği
ilke doğrultusunda görev yapıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 9 Ocak 2007 tarihinde Antonov-26 tipi uçak sabah 06.09da
Adanadan kalkıyor ve Bağdatın kuzey doğusunda bulunan
Balad Askerî Üssüne iniş için alçalıyor, görüş mesafesinin 200
metre civarında olması nedeniyle birinci denemede pas geçiyor, ikinci
denemede de piste ulaşmadan uçak düşüyor ve kaza
kırımı meydana geliyor. Kaza sonucu 28
vatandaşımız, 1 Ukraynalı, 4 Moldovalı toplam 5
mürettebat ve 1 de Amerikan vatandaşı olmak üzere toplam 34 kişi
hayatını kaybetmiş ve sadece 1 vatandaşımız
ağır yaralı olarak kurtarılmıştır ve
bilahare kısa süre sonra da özel bir ambulans uçağıyla bu
vatandaşımız önce Adanaya, daha sonra Ankaraya getirilerek
uzun süre -bizzat- tedavisi
tarafımızdan takip edilerek yapılmış ve
sağlığına kavuşmuştur.
Bu kazayla ilgili
bugün gündeme getirilen soruların hepsinin cevabı var.
Zamanımın elverdiği müddetçe bunların bir
kısmını buradan cevaplandıracağım; el vermeyen,
zamanın yetmediği durumlarda da bilahare gerek buradaki
konuşmacılara gerekse arzu edenlere, tüm detaylarıyla bu
cevapları vermeye hazır olduğumu ifade ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, kaza yapan uçağın Moldova devletine ait
olduğunu biliyoruz, oradan tescilli; taşıyıcı
Moldovalı, mümessili Türk. Kaza Irak toprakları içerisinde oluyor.
Uçağın imalatçısı Ukrayna ve Rusya. Hayatını
kaybedenlerin büyük bir çoğunluğu bizim vatandaşımız.
Ukraynalı da var, Amerikan da var, Moldovalı da var. 28
vatandaşımız, işçimiz, hayatını kazanan,
ekmeğini kazanmak için Iraka gitmiş işçilerimiz var. Peki bu
kazanın neden olduğu, sonuçlarının etraflı
şekilde ortaya çıkarılması görevi kimin? Uluslararası
kurallar çok açık. ICAO yani Uluslararası Sivil Havacılık
Teşkilatı; 192 üyesi var. Moldova da buraya üye, Türkiye de üye,
Rusya da üye, Ukrayna da üye. Böyle bir kazada kural şunu diyor: Kaza
hangi ülkede olduysa kaza araştırmasında asıl sorumlu ve
yetkili o ülkedir. Yani bizim olayımızda Irak.
Peki, burada kaza
araştırmasına katkı sağlayan ülkelerin kim olması
lazım? Dolayısıyla, uçağın tescil edildiği Moldova.
Ayrıca uçağın tasarımını ve imalatını
yapan Ukrayna ve Rusya da kazanın aydınlatılması
bakımından soruşturmanın ortakları arasında. ICAO
kuralları kazada hayatını kaybeden ülke vatandaşlarına
ait devletin de -bizim olayımızda Türkiyenin- bu kaza araştırmasında
gözlemci olarak yer almasına cevaz veriyor, hükümler buna amir.
Bütün bunlara
rağmen -bu açıklamaları yapıyorum ki-
vatandaşlarımız orada hayatını kaybettiği için,
biz, bütün bu kurallara bakmadan, hemen, anında bir görevlendirme
yaptık. Üç kişilik bir uzman ekip önce Adanaya, oradan da
doğruca kazanın olduğu yere vardılar 10 Ocak saat 11.00de.
Gittiğimizde
kaza yerinde kimse yok, Amerikan üs yetkilileri dışında kimse
yok. Irak yetkilileri bile kaza yerine ancak dört gün sonra gelebildi. 13 Ocak
2007 tarihinde Iraklılar, Iraklı uzmanlar, yetkililer ancak
ulaşabildi.
Şimdi, bunu
niye söylüyorum: Burada, kazada hayatını kaybeden
vatandaşlarımızın, bizim için ne anlam ifade ettiğini
anlatmaya çalışıyorum ve uzmanlarımız gerekli
tespitleri yaparak hayatını kaybeden insanlarımızın
naaşlarını alıp aynı gün Adanaya döndüler. Daha sonra
22 Ocak-1 Şubat tarihleri arasında tekrar görevlendirmeyle Iraka
gittiler. Kaza kırımın birlikte
araştırılması, tahkikatların tamamlanıp
olayın açığa çıkması için birlikte
çalıştılar, bütün delilleri topladılar, FDRı,
CVRı, diğer dokümanları, zimmetle devraldılar ve 6-9
Şubatta da Moskovaya giderek uçağın
imalatçısının olduğu fabrikada çözümleri yaptılar.
Kaza
kırım raporu bu şekilde ortak bir çalışmayla meydana
geldi ve 31 Aralık 2007de de rapor tamamlandı. Ama, raporun
diplomatik yollardan resmen bize gelmesi 16/4/2008 tarihidir. Gayriresmî olarak
aldık, ama raporun işlem görebilmesi için resmî yollardan, diplomatik
yollardan gelmesi gerekirdi, 16 Nisan 2008de aldık ve Adana Cumhuriyet
Savcılığına ilettik. Esas itibarıyla kazanın
pilotaj hatasından olduğu raporda yer almıştır.
Şimdi, ana
muhalefet partisi, kaza ile uçuş izni, sigorta belgesindeki sigorta
eksikliği, çokluğu arasında ilişki kurarak, bu kazayla
ilgili, Bakanlığı ve Sivil Havacılık personelini
sorumlu tutuyor ve demek istiyor ki, sigorta belgesi fazla olsaydı, kaza olmazdı.
Böyle bir şeyi anlamak mümkün değil.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Hiç öyle bir şey denilmiyor Sayın Bakan, raporda
hiç öyle bir şey yok!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Raporun hem Türkçesi hem İngilizcesi
var bizde.
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Raporda öyle bir şey yok, pilotaj hatası
yazmıyor.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, her türlü tedbiri alabilirsiniz
TACİDAR
SEYHAN (Adana) Efendim, demiyor ama, burada var.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) -
her türlü tedbiri alacaksınız, mecbursunuz almaya, ama buna
rağmen dünyada da Türkiyede de kazalar oluyor, olmaya da devam edecek.
Çünkü hepimizin bildiği bir şey var: Kazaların yüzde 85i insan
hatasından oluyor. Bu, dünyaca istatistiklerle, ölçümlerle ortaya
konmuş evrensel bir gerçek. Bütün bunlara rağmen gayet tabii ki,
tedbirlerimizi alacağız, alınmıştır da.
Bir uçak
nasıl uçar, önce ona bakalım: Şimdi dendi ki, bu uçak efendim
yedinci trafik hakkı verilerek burada uçurulmuştur. Bir kere bu
uçağın uçuş hakkı yedinci trafik hakkı değil,
beşinci trafik hakkıdır. Beşinci trafik hakkı ile
yedinci trafik hakkı arasında tek fark, bir baseten kalkması
veya kalkmamasıdır. Kaldı ki, uçak 8 Ocakta Kişinevden
kalkmış, 9 Ocakta da Adanadan kalkmıştır.
Peki, buraya niye
bu uçak gönderilmiş de Türk uçağı gönderilmemiş? Bu soru da
gayet tabii ki soruluyor, sorulmalıdır. Bir kere bu seferlerle ilgili
bütün yerli taşıyıcılara yazı yazılmış,
hepsine sorulmuş: Böyle bir uçuş talebi var, burada 5 bin tane Türk
işçisi gidecek, çalışacak, bunları taşır
mısınız? Programlarının uymaması veya başka
nedenlerle uçaklarının olmaması gibi nedenlerle uçmak
istemediklerini ifade etmiştir. Yine, hem Moldovayla hem
uluslararası anlaşmalara göre bizim AIPmizde eğer kendi
şirketimiz uçmazsa buraya bir başka ülkenin tescilli
uçağına izin verilir. Bu çerçevede izin verilmiş ve uçuşlar
o gün yapılmış, yüzlerce yapılmış, bugün de
yapılmaya devam etmektedir arkadaşlar. Irak bizim üçüncü ticaret
ortağımızdır. Irakla ticaretimizin birkaç yıl
içerisinde 20 milyar dolara ulaşacağını kısa bir süre
önce Iraka bir heyetle ziyaret eden Sayın Başbakanımız ve
Irak yetkilileri açıklamıştır. Dünyanın her
tarafından Iraka seferler yapılacak, Türkiye burnunun dibinde Iraka
sefer yapmayacak! Böyle bir şey olabilir mi!
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Sefer yapma. diyen var mı Sayın Bakan?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Kaza riski var diye sefer
yapılmayacak! Bakınız, şu gördüğünüz liste Iraka
sefer yapan ülkelerin ve uçakların listesi.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Konuyla hiç alakası yok Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Viyanadan Erbile, Tahrandan
Erbile, Baküden Bağdata, Kişinevden Bağdata, Burgazdan
Bağdata, Bükreşten Bağdata
Liste uzayıp gidiyor. Peki
Türkiyede şu anda sefer yapılıyor mu Iraka? Gayet tabii ki
yapılıyor. Türkiyeden Kuzu Hava Yolları, Atlas Hava
Yolları Erbile seferler yapıyor. Bunun yanı sıra,
yetmiyor, başka ülke uçakları da İstanbuldan Bağdata,
Adanadan Bağdata seferler yapmaya devam ediyor, yapacak da. Çünkü
Irakın yeniden imar edilmesi, savaş sonrası hasarların
giderilmesi için en büyük desteği verecek ülke Türkiyedir. Türkiye de bu
desteği artırarak vermeye devam edecektir.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Şu sorulara bir cevap verseniz Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Değerli arkadaşlar, bir
uçağın uçuş izni alması için uluslararası kurallar
belli: Uçuşa elverişli olacak, işletme ruhsatı olacak,
sigortası olacak, personelinin yeterlilikleri olacak. Evraklar belli, bu
evraklar gönderilir, bir de uçuş planı istenir. Uçuş
planına göre, evraklar üzerinden uçuş izni verilir ve her seferinde
tekrar tekrar izin verilmez. Uçuş planı süresince evraklar geçerliyse
izin verilir.
Şimdi, her
şeyden önce, bu uçak Moldovadan, Kişinevden kalkıp Adanaya
geliyor. Yolda römorkla getirilmiyor bu uçak! Bu uçağa, her türlü
uçuşa elverişliliği haiz bütün uluslararası
şartları sağladığı için öncelikle
uçağın ait olduğu sivil havacılık idaresi izni
veriyor, oradan kalkıyor geliyor. Biz bunu yeterli görmüyoruz, biz de
evraklarını inceliyoruz, biz de Adanadan Bağdata uçuş
izni veriyoruz.
Bir yılda
sadece Türkiye'de 925 tane uçuş var değerli arkadaşlar. Bir
başka deyişle, Türk semalarında günde 2.500ün üzerinde uçak uçuyor.
Bunların belgelerini teker teker saatlerce incelerseniz hava
taşımacılığı diye bir şey olmaz.
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Her şeyin bir sorumluluğu var, sorumlusu var.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Uluslararası bir teamül de
yok, böyle bir yükümlülük de yok. Yükümlülük nedir? Yükümlülük şudur
değerli arkadaşlar: Bir uçağın beyanı, evrakları
esastır. Evrakları idare görür, iznini verir; ama bir kaza olur ise,
evrakı eksik diye, yetersiz diye, ne uçuran taşıyıcı
şirket ne de uçağın ait olduğu ülke sorumluluktan
kurtaramaz. Bunlar uluslararası kurallarda, Varşova, Montreal
Sözleşmesinde çok açık şekilde ifade edilmiştir. Bir kaza
olduğunda sigortalı olup olmadığına bakmadan 100 SDR
veya 160 bin Amerikan doları hasarı mutlak surette ödeme
zorunluluğu vardır. Bunun altında Moldovanın da
imzası var, bizim de imzamız var. Dolayısıyla, sigorta
poliçesinin eksik olması sorumluluğun eksik olduğu anlamına
gelmez. O bakımdan da ölen vatandaşlarımızın
yakınlarının
TACİDAR
SEYHAN (Adana) Poliçe eksik mi Sayın Bakan?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) -
mağduriyetlerini gidermek
için Sivil Havacılık Genel Müdürlüğümüz gerekli
çalışmaları Dışişleri Bakanlığı
üzerinden ilgili ülkeye iletmiştir; yakınlara, vekillere
iletmiştir, konu hassasiyetle takip edilmektedir.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) Poliçe eksik mi Sayın Bakanım?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Evet, poliçe eksiktir.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) Niye izin verdiniz o zaman?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Niye izin verdiniz?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Poliçenin
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Niye izin verdiniz?
TACİDAR
SEYHAN (Adana) Sizin işiniz ne? Ne iş yaparsınız?
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Karakutu boş mu, dolu mu?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Karakutu dolu da sizin gensorunuz
boş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Şu sorulara bir cevap verseniz de
Sorulara cevap verin
TACİDAR
SEYHAN (Adana) Rapor öyle demiyor Sayın Bakan, CVRı
okunamadı. diyor.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) İşte karakutu
arkadaşlar, işte karakutunun içindeki bilgiler. Buyurun.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) Bakın, bu da İngilizce çözümü efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Ne var orada?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Buyurun karakutu bu.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) İşte burada da var, raporunda
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Evet, değerli
arkadaşlar
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Camının çatlak olduğunu vali
kasıtlı mı yazmış?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Değerli arkadaşlar,
şimdi, bir ikinci konu
(CHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Müsaade ederseniz şu sorulara
cevap vereyim.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, size üç dakika ek süre vereceğim, lütfen
konuşmanızı tamamlayınız. (CHP sıralarından
gürültüler)
Buyurun
Sayın Bakanım.
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Konuşsun Sayın Bakanımız Sayın
Başkan yani bu önemli konuyu istediği gibi
Daha yarısına
gelmedi.
BAŞKAN -
Sayın arkadaşlar, lütfen dinleyiniz.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Daha Genel Müdürden bahsedecek, hızlı trenden
bahsedecek, yolsuzluktan bahsedecek! İstediği kadar konuşsun Sayın
Bakan.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Verilemeyecek hesabımız
yok. Yaptığımız her işin arkasındayız,
hesabını da sonuna kadar veririz. Bundan hiç şüpheniz
olmasın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Biraz önce hesap verdiğiniz gibi vereceksiniz!
Doğru!
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Bin dolara sigorta yapmanın hesabını verin
Sayın Bakan.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, bin dolara sigorta olur
mu Allah aşkına!
TACİDAR
SEYHAN (Adana) Böyle bir şey olabilir mi!
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Herhâlde dinlemediniz.
Uçağın
hiç sigortası olmasa dahi
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Nasıl kabul edersiniz, uçuş izni
verirsiniz?
TACİDAR
SEYHAN (Adana) Sizin göreviniz 250 bin SDR sigorta yaptırmaktı.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Sigorta olup
Sigortanın
olması şartı yeterlidir. İzin veren uzmanın görevi
sigorta poliçesinin olduğunu veya olmadığını tespit
etmektir. (CHP sıralarından gürültüler)
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Okunmuyor, okunmuyor
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Okunmayan belgeyi nasıl okumuş,
Sayın Bakan?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Çünkü sorumluluk sigortayla
sınırlı değildir.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Emniyet Genel Müdürlüğü
okuyamıyor bu belgeyi. Siz nasıl okudunuz?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Sorumluluk
taşıyıcının kendi mutlak sorumluluğu;
yetmediği durumda da tescil edildiği ülkenin
sorumluluğundadır.
Bir Türk
uçağı kalktı, başka bir hava sahasında uçtu. Diyelim,
biz gönderirken sigorta yaptırmadık. Bu bizim sorumluluğumuzu
ortadan kaldırmaz arkadaşlar.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sorumluluğunuzu
kaldırmıyorsa görevinizden ayrılacaksınız Sayın
Bakan.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Biz, sorumluluğumuzun
gereği neyse onu yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Yoksa kaza
olduktan on dokuz saat içerisinde kaza mahallinde olan biziz, kazadan on dokuz
ay geçiyor, kazayla ilgili konuları akıllarına getirenler
sizlersiniz. İşte bizim farkımız sizden, budur. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Evet, 28 tane işçinin
hesabını soracağız size. O 28 tane yoksul işçi oraya
ekmek parası için gittiler. Sizin yüzünüzden gittiler.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Peki, deniliyor ki: Efendim,
sorular sorduk cevap vermediniz.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) CVR çalışıyor muydu Sayın Bakan?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Kazanın
araştırılması, gerçeklerin, nedenlerin, sonuçların
ortaya çıkmasından önce verilecek cevaplar ne sizi tatmin eder ne de
kamuoyunu tatmin eder. (CHP sıralarından gürültüler)
Bu işler
ciddi işlerdir. Kazalar üzerinden, kan üzerinden siyaset yaparak bir yere
varamazsınız, bunu açıklıkla ifade ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) - Denetim görevinizi yapmıyorsunuz.
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Yönetim görevinizi de yapmıyorsunuz Sayın
Bakan.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Eğer
yapacağınız bir katkı varsa, bildiğiniz bir bilgi
varsa gelirsiniz bunu bizimle paylaşırsınız
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayır, niye paylaşalım?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
bu insanlarımızın
haklarını uluslararası alanda hep beraber ararız.
Yapılması gereken budur.
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Niye hep beraber Sayın Bakan?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sizin göreviniz nedir?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Değerli arkadaşlar, biz
görevimizin ne olduğunu biliyoruz, görevimizi de yapmaya devam ediyoruz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sizin göreviniz vatandaşın
hakkını korumak.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun, lütfen
tamamlayınız konuşmanızı.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Tabii, söylenecek
çok şey var ama şu Genel Müdürlükle ilgili de bir iddia var,
izninizle onu da söyleyeyim.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - CVR çalışıyor muydu Sayın Bakan? Ona da
cevap verin. CVR çalışıyor muydu, çalışmıyor
muydu?
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Kendinizi sıyırmayın. Hiçbir
sorumluluğunuz yok! Ahmet yaptı, Mehmet yaptı
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Genel Müdürün rüşvet
aldığı iddiasıyla bir gazetede bir haber çıktı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı şikâyet üzerine
Aynı zamanda Teftiş Kuruluna havale ettim, incelemeyi
başlattım. İnceleme sonucunda konu iddiaların mesnedi
olmadığı, doğruluğunu ortaya koyacak bilgiye
rastlanmadığı ortaya çıktı. Düzenlenen rapor
cumhuriyet savcılığına gönderildi ve savcılık da
7/7/2008 tarihinde dosyayı işlemden kaldırdı.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Daha itiraz edilecek, onun itirazı
var.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) O ayrı konu, o, kazayla
ilgili; biz Genel Müdürü konuşuyoruz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Oraya da gidecek, oraya da gidecek.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Şimdi, deniyor ki: Bakan
suçlulara sahip çıkıyor. Ben suçlulara sahip çıkmıyorum,
ben insanların onuruna sahip çıkıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
TACİDAR
SEYHAN (Adana) 28 vatandaşın hakkına da sahip çıkın
Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Değerli arkadaşlar,
beraat-ı zimmet asıldır. Hiç kimse ispat edilmedikçe suçlanamaz,
cezalandırılamaz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Şu otel faturalarına da bir gelseniz.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Bu, hukukun en temel ilkesidir.
BİHLUN
TAMAYLIGİL (İstanbul) Siz o konuşmayı yaptınız
mı, yapmadınız mı?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Yargısız infazı
alışkanlık hâline getirenler için, hukuka saygı duymayanlar
için, bu sözler bir mana ifade etmeyebilir.
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) Sana hiç yakışmıyor bu ya! Bırak
bunları, görevini yapacaksın!
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Ancak, bazılarının
hatırı için hak ve hukuka olan saygımızdan taviz vermeyi
kimse bizden beklemesin.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Söylediğim telefon
konuşmasını yaptınız mı Sayın Bakan?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Başta ana muhalefet partisi
olmak üzere, herkesin şunu öğrenmesi gerekiyor
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Telefon konuşmasına da bir cevap verseniz.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
Türkiye bir hukuk devleti.
M. CEVDET
SELVİ (Kocaeli) 3 defa hacca gitmiş arkadaşla ne
konuştunuz?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Değerli arkadaşlar, bu
personelle bu şirket sahibi sizinle de görüştü; dikkat edin, sizinle
konuşmasını da kayda almış olabilir izniniz olmadan.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Olabilir, biz hiçbir zaman çekinmeyiz!
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Ama ben, kimseyle, her kim olursa
olsun, konuşmamı hiçbir zaman inkâr etmem
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Güzel!
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
ne konuştuysam da
arkasındayım. Bu arkadaşın haberleri çıkınca
kendisini çağırdım Nedir mesele? diye dinledim.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Kim o?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Doğrudur, o konuşma
aramızda geçmiştir. Arkadaşın talebi şu: Benim
eksiğim var, param yok, bu eksiklerime rağmen bana izin vermeye devam
edin, şirketim uçsun. Kardeşim bu olmaz, yüz altmış tane
eksiğin var. Bu, bile bile insanları ölüme göndermektir, bunu
yapamayız. Efendim, benim param yok. Bir şirket kur. Ee
pahalı, ben kuramam. Ee ne yapacağız, izin mi verseydik?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Siz, pahalı
olmadığını söylüyorsunuz.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) İzin mi verseydik?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Bir hafta içinde
kurulacağını söylüyorsunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Bir hafta içinde kurarız. demişsiniz.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız
lütfen.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Şimdi, havacılık
ciddi bir iştir arkadaşlar.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) Biz de onu söylüyoruz.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) İşportacılık
yapmakla hava taşımacılığı yapmanın
arasında çok ciddi farklar vardır. Onun için, Türk sivil
havacılığı beş yılda 5 kat büyümüştür,
dünyanın parlayan yıldızı hâline gelmiştir. Bunu da
burada, bu vesileyle açıklamak istiyorum.
Şundan hiç
kimsenin şüphesi olmasın: Bu kazayla ilgili gerekli
çalışmalar Sivil Havacılık Genel Müdürlüğümüz
tarafından titizlikle yürütülmektedir. Mağdur insanların
hakkını aramak için her türlü imkân da Hükûmetimiz tarafından,
devletimiz tarafından seferber edilmektedir, edilmeye devam edilecektir.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Ölenlerin yakınlarına kaç para ödendi
Sayın Bakan? On yedi aydır söylüyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, konuşmanızı lütfen
tamamlayınız. Süremizi epey geçtik.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
Sayın Şandırın sorduğu sorular var. Bunlar pek tabii
çok önemli ve ciddi sorular. Bunların hepsinin cevabı var ama ben
bunlara -maalesef zaman elvermiyor- teker teker giremedim.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) On dakika fazla konuştunuz.
OSMAN KAPTAN
(Antalya) Sayın Bakan, topu taca atıyorsunuz.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Keşke buna vaktim olsa, bütün
bu cevapları verecektim. Ancak bunları bilahare yazılı
olarak bütün arkadaşlarıma cevaplandıracağım.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Şu ana kadar niye cevaplamadınız?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Bizim soru önergelerini, on sekiz ay geçti,
niye cevaplamadınız? Gensoru mu gerekiyordu?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Onu da ifade etmek istiyorum ve
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, gensoru önergesinin oylamasının
açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge
vardır. Önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan gensoru önergesinin İç Tüzükün 143üncü maddesine göre açık
oylamayla yapılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN
Nurettin Canikli, Giresun? Burada.
Mevlüt Akgün,
Karaman? Burada.
Bekir
Bozdağ, Yozgat? Burada.
Yılmaz
Helvacıoğlu, Siirt? Burada.
Enver
Yılmaz, Ordu? Burada.
Fatma Şahin,
Gaziantep? Burada.
Mücahit
Fındıklı, Malatya? Burada.
Durdu Mehmet
Kastal, Osmaniye? Burada.
Necati Çetinkaya,
Elâzığ? Burada.
Ünal Kacır,
İstanbul? Burada.
Hayrettin Çakmak,
Bursa? Burada.
İsmail
Göksel, Niğde? Burada.
Metin
Kaşıkoğlu, Düzce? Burada.
Haluk Özdalga,
Ankara? Burada.
Alaattin
Büyükkaya, İstanbul? Burada.
İdris
Güllüce, İstanbul? Burada.
Sayın
milletvekilleri, açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, oylama için üç dakika süre veriyorum ve
oylama işlemini başlatıyorum:
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, (11/4) esas
numaralı Gensoru Önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususunun açık oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı: 400
Kabul: 92
Ret:
308 (x)
Böylece,
Sayın Binali Yıldırım hakkında verilen gensoru
önergesinin gündeme alınması reddedilmiştir.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.49
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa
eklidir.
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 133üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmına geçiyoruz.
Alınan karar
gereğince, bu kısmın 27nci sırasında yer alan,
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 22 Milletvekilinin, İstanbulda
depreme yönelik çalışmaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; 29uncu sırasında
yer alan, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 26 milletvekilinin, deprem
riskinin ve alınması gereken önlemlerin
araştırılması; 56ncı sırasında yer alan,
Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31 milletvekilinin, Bursa ve
çevresinde yaşanacak muhtemel bir deprem felaketine yönelik
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; 189uncu sırada yer
alan, Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin, deprem
riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi; 190ıncı sırasında yer
alan, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 23 milletvekilinin, deprem
riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi; 191inci sırasında yer alan,
İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin, özellikle İstanbul
ve Marmara Bölgesindeki deprem riskinin araştırılarak deprem
yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; 192nci
sırasında yer alan, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 19
milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; 193üncü
sırasında yer alan, İstanbul Milletvekili Mithat Melen ve 22
milletvekilinin, başta İstanbul olmak üzere ülkemizdeki deprem
riskinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi; bugün okunan, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin,
İzmirdeki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve yine bugün okunan,
Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30 milletvekilinin, ülkemizdeki
deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98inci,
İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin
birlikte yapılacak görüşmesine başlıyoruz.
VIII.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 22
milletvekilinin, İstanbulda depreme yönelik çalışmaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/60)
2.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 26
milletvekilinin, deprem riskinin ve alınması gereken önlemlerin
araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/63)
3.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31
milletvekilinin, Bursa ve çevresinde yaşanacak muhtemel bir deprem
felaketine yönelik alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/99)
4.- Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20
milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem
yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/242)
5.- Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 23
milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem
yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/243)
6.- İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21
milletvekilinin, özellikle İstanbul ve Marmara Bölgesindeki deprem
riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/244)
7.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 19 milletvekilinin,
deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/245)
8.- İstanbul Milletvekili Mithat Melen ve 22
milletvekilinin, başta İstanbul olmak üzere ülkemizdeki deprem
riskinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/246)
9.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21
milletvekilinin, İzmirdeki deprem riskinin araştırılarak
deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/254)
10.- Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30
milletvekilinin, ülkemizdeki deprem riskinin araştırılarak
deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/256)
BAŞKAN
Hükûmet? Burada.
Meclis
araştırması önergeleri Genel Kurulun 28/11/2007 tarihli
26ncı, 29/11/2007 tarihli 27nci, 22/01/2008 tarihli 52nci, 10/07/2008
tarihli 129uncu, 15/07/2008 tarihli 130uncu ve bugünkü birleşimlerde
okunduğundan tekrar okutmuyorum.
İç
Tüzükümüze göre Meclis araştırması açılıp
açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete, siyasi parti
gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların
göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir. Konuşma
süreleri Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri için
onar dakikadır.
Şimdi, söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: İlk söz Hükûmet adına
Bayındırlık ve İskan Bakanı Sayın Faruk
Nafız Özak; gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Çetin Soysal, İstanbul Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Münir Kutluata, Sakarya Milletvekili; Demokratik Toplum Partisi
Grubu adına Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili;
şahısları adına, Mehmet Sevigen, İstanbul Milletvekili;
Tayfur Süner, Antalya Milletvekili; İsmet Büyükataman, Bursa Milletvekili;
İlhan Evcin, Yalova Milletvekili; Recep Yıldırım, Sakarya
Milletvekili; Nusret Bayraktar, İstanbul Milletvekili; Hikmet Erenkaya,
Kocaeli Milletvekili; Ümit Şafak, İstanbul Milletvekili; Ahmet Kenan
Tanrıkulu, İzmir Milletvekili ve Muzaffer Baştopçu, Kocaeli
Milletvekili.
İlk söz
Hükûmet adına Bayındırlık ve İskan Bakanı
Sayın Faruk Nafız Özaka aittir.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAYINDIRLIK VE
İSKAN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde yaşanabilmesi muhtemel bir deprem
felaketi öncesinde depremin etkilerini en aza indirebilmek için
alınabilecek tedbirlerin tespit edilmesi, yapılacak yasal
düzenlemelerin ortaya konulabilmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin araştırma önergeleriyle ilgili yüce
Meclisi bilgilendirmek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi bu
vesileyle saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye aktif deprem
kuşağında bulunmasına bağlı olarak dünyada
doğal afetler nedeniyle en çok hasar görebilir ülkelerden biridir. Ülke
nüfusunun yüzde 81inin deprem, sel ya da kaya düşmesi riski
taşıyan alanlarda yaşadığı tahmin edilmektedir.
Türkiye'nin 1.400 kilometre uzunluğunda olan Kuzey Anadolu
fayının üzerinde bulunması ve fayın kayma
hızının 24 milimetre/yıl olması nedeniyle ülkede
sürdürülebilir hayat üzerindeki en büyük etki depreme aittir ve deprem
ekonomik, sosyal ve diğer alanlarda çok ciddi zararlara neden olmaktadır.
1992-2004
yılları arasında Türkiye aletsel büyüklüğü 5 ve 5in
üzerinde olan yüz otuz deprem yaşamıştır. Bu depremler,
toplamda 80 binin üzerinde can kaybına ve 500 bine yakın binanın
ağır hasar görmesine neden olmuştur, çok sayıda
insanımız hayatını kaybetmiştir. Özellikle milyarlarca
dolar ekonomik kayba neden olan 1999 yılındaki Marmara depremi
hatırlarımızdadır.
Tüm dünyada
eğilim risk yönetimine ağırlık vermektir.
Bakanlığımız ülkemizin bir doğal afetler ülkesi
olduğunun bilincinde olarak doğal afetlerle ilgili stratejisini yara
sarmak yerine yara almamak ilkesine göre şekillendirerek risk
yönetimini esas alan politikalar üzerine kurmuştur. Bütün dünyada
yapılan araştırmalar göstermektedir ki, zarar azaltma
yatırımları iyileştirme giderlerine göre 7 kat tasarruf
sağlamaktadır. Bakanlığımız modern afet
yönetiminin kalbine müdahaleyi değil zarar azaltmayı koymuştur.
Bu yaklaşımın somut bir adımı olarak
Bakanlığımızca mevcut durumun değerlendirildiği,
gerekli planlama ve strateji esaslarının belirlendiği ilk defa
gerçekleştirilen bir deprem şûrası düzenlenmiştir.
Ülkemizdeki çeşitli üniversite, kamu ve özel sektör temsilcilerinin
katılımıyla afet zararlarının azaltılması
için öncelikle idari, yasal, teknik, mali ve sosyal düzenlemeler 350
değerli uzmanın katılımıyla belirlenmiştir.
Şûrayı müteakip otuz iki ayrı başlığı içeren
bir eylem planı hazırlanarak uygulamaya konulmuştur. Şûra,
aynı zamanda bir millî afet stratejisi planıdır ve yol
haritamızdır.
Bu kararlar
doğrultusunda neler yaptık? Bakanlığımızca 17
Ağustos 1999 depreminin ardından teknik mevzuatlarda birtakım
düzenlemelere gidildi. Bunlardan ilki imar planlarında jeolojik ve
jeoteknik etütlerin yapılmasının zorunlu hâle getirilmesi.
Yine son
yıllarda ülkemizde meydana gelen depremler, mevcut yapı stokumuzun
önemli bir kısmının deprem güvenliğinin yetersiz
olduğunu ve acilen güçlendirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur.
Bu doğrultuda Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında
Yönetmelik Bakanlığımızca çıkarılmış ve
6 Mart 2007 tarihinde Resmî Gazetede yayınlanmıştır.
Hazırlanan son deprem yönetmeliğine Mevcut Binaların
Değerlendirilmesi ve Güçlendirilmesi başlıklı yeni ve
kapsamlı bir bölüm eklenmiştir. Bu bölüm yönetmelikte ilk defa yer
almakta olup mevcut binaların deprem güvenliklerinin belirlenmesi ve
deprem güvenliği yetersiz bulunan binaların güçlendirilmesi için
gerekli olan yöntemler konusunda mühendislerimize yol göstermektedir. Yeni
deprem yönetmeliğinin yayınlanmasının ardından 150
tane mühendis Bakanlığımızca eğitilmiş ve ilk
defa, yönetmeliğin maddelerini açıklayan kapsamlı bir
eğitim kitabı yine Bakanlığımızca
basılmıştır. Eğitimler muhtelif bölgelerde hâlâ devam
etmektedir.
Deprem
zararlarının azaltılması yönünde alınan şûra
kararlarından biri, ulusal sismik ağın iyileştirilmesi ve
geliştirilmesidir. Bu çerçevede, Ulusal Sismik Ağ Sisteminin
Geliştirilmesi Projesi başlatılmıştır. Zayıf
hareket istasyon sayısı, 2007 yılı itibarıyla 2003
yılına oranla dört yılda yüzde 250, kuvvetli yer hareketi
kayıt şebekesindeki deprem istasyonu sayısında da yüzde 209
artış sağlanmıştır. Ülkemiz ve yakın çevresi
deprem aktivitesi, Bakanlığımızca yirmi dört saat süreyle
izlenmektedir.
Deprem
Şûrasında değerlendirmeler sonucu eksikliği ortaya
çıkan zemin etütleri formatı düzenlemesi hazırlanarak 10/08/2005
tarihinde genelge olarak tüm illerimize gönderilmiştir. Altyapılar
İçin Afet Yönetmeliği, İller Bankamız tarafından
hazırlanmış, 15 Şubat 2007 tarihli 26.435 sayılı
Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yine Kara Yolu
Yol Boyu Mühendislik Yapıları İçin Afet Yönetmeliği, 2007
yılı içerisinde yayımlanmıştır.
Yapı
malzemeleri konusunda AB tarafından uygunlaştırılması
çalışması tamamlanan 324 adet CE harmonize standarttan 320 adedi
uyumlaştırılmış olup, 4 adedinin
uyumlaştırılması için TSE ile
çalışmalarımız devam etmektedir. Bu itibarla,
Bakanlığımız, 470 eğitim almış
sertifikalı eleman ile 81 ilde piyasada üretim yapan firmaların
denetim ve gözetimini yapmaktadır. Bu manada, 253 hazır beton tesisi
denetlenmiş, 348 adet de diğer malzemelerle ilgili denetimler
yapılmıştır.
Mevcut yapı
stokunun değerlendirilmesi konusunda Yapı İşleri Genel
Müdürlüğümüzce valiliklere ve bakanlıklara gönderilen genelgeyle, tüm
kamu binaları ve belediye mücavir alan sınırları
içerisindeki binalarla ilgili envanter çalışmaları, özel sektör
binaları hariç olmak üzere, büyük ölçüde tamamlanmıştır.
Yapı kanunu
tasarısı taslağı Yapı İşleri Genel
Müdürlüğü yetkilileri ve sivil toplum örgütlerinin katkılarıyla
son hâle getirilmiştir.
Yapı
Denetimi Kanunu revize edilerek Başbakanlığa sunulmuş olup
çalışmalar devam etmektedir.
Doğal
afetler sigorta sistemi, zorunlu deprem sigortası iyileştirilmesi ve
yaygınlaştırılması çalışmaları bütün
doğal afetleri içerecek şekilde revize edilerek geçen hafta Bakanlar
Kurulunca imzalanmış ve Meclisimize gönderilmiştir.
Dönüşüm
alanları yasası mahallî idarelerimizin görüşleri dikkate
alınarak yasalaşmak üzere Meclisimize gönderilmiştir.
Bakanlığımız ile İstanbul Valiliği, İSMEP
Projesi kapsamında kritik önemi haiz kamu bina güçlendirme
çalışmalarına başlamış ve devam etmektedir.
Bu kapsamda,
İstanbulda eğitim sektöründe 101 okul güçlendirilerek eğitime
hazır hâle getirilmiştir. 320 bin metrekare ve 165 bin öğrenci
ve öğretmen bundan faydalanmaktadır. Ayrıca, 41 okul, 170 bin
metrekare ve 70 bin öğrenci ve öğretmeni ilgilendiren okul
inşaatının güçlendirilmesi devam etmektedir. 11 okul, 219
derslik, 35 bin metrekare yıkılarak yerine 11 okul, 320 derslikli, 70
bin metrekarelik okulun inşaatı da devam etmektedir.
Sağlık
sektöründe 2 hastane, 12 bin metrekare, 3 bin hasta ve personel
kapsamındaki güçlendirme devam etmektedir. Yıkılıp yeniden
yapılan 130 yatak kapasiteli, 25 bin metrekare hastanenin de yeniden
yapılması çalışmaları devam etmektedir. Ayrıca,
poliklinik güçlendirmeleri devam etmektedir.
Yurtlarda, Fatih
Kız Yurdu, Edirnekapı Yurdu, Avcılar Atatürk Kız Yurdu
güçlendirme ihaleleri yapılma aşamasındadır. Zeytinburnu
Atatürk Kız Öğrenci Yurdu yıkılarak yeniden
yapılacaktır.
İdari sektör
kapsamında üç adet bakanlık idari hizmet binası
güçlendirilmiştir.
Türkiye
Cumhuriyeti Karayollarının İstanbul bölgesinde 326 adet projesi
vardır: Tünel, viyadük, köprü. Bunların, 326 adet projenin 15 adedi
dış kaynaklıdır, 311 adedi -köprü, viyadük- iç kaynakla
yapılmaktadır. 107 tane projeyi Karayollarımız
yapmıştır, 204 projeyi İstanbul Büyükşehir Belediyesi
ve Özelleştirme İdaresi yapmaktadır.
Karayollarımızın millî bütçeden yaptığı 107 adet
projenin 41 adedi bitmiştir -en kritik olanlar- 66 adedi bu sene sonu
bitecektir. Bunların da deprem güçlendirmeleri bitmiştir, bakım
onarım kısımları kalmıştır.
Dış
kaynakla yapılan -Japon kredisiyle- 15 yapı mevcuttur. Bunların
10 adedi bitmiştir. Ortaköy viyadükleri, Haliç Köprüsü ve Haliç Köprüsü
viyadükleri, iki tane büyük Boğaz Köprümüzün ve yaklaşım
viyadüklerinin hepsi yıl sonuna kadar bitirilecektir. Bunlar JBIC
kredisiyle, on yıl ödemesiz, kırk yıl vadeli krediyle
yapılmaktadır. Mecidiyeköy viyadüğü hariç on dört adet
yapıyı bitiriyoruz bu yıl inşallah.
Halkımızın
elindeki güvensiz yapı stokunun güçlendirilmesi yönünde mevzuat
açısından önemli bir sorun olan Kat Mülkiyeti Kanunumuz Adalet
Bakanlığımız tarafından 2007 yılında revize
edilerek güvensiz yapıların güçlendirilebilmesinin yolu
açılmıştır.
Bakanlığımız,
TOKİ ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile birlikte
İstanbuldaki güvensiz yapı stokunun güçlendirilmesiyle ilgili
değişik dünya örneklerini ve kredilendirme metotlarını
yerinde incelemek maksadıyla Japonya ile ilişkilerini
geliştirmektedir. Halen ülkemizde düzenli JBIC kredisi temini
çalışmaları devam etmektedir.
Afet
İşleri Genel Müdürlüğümüze bağlı Deprem
Araştırma Dairemiz, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi,
ODTÜ ve Dokuz Eylül Üniversiteleri ile dört yeni deprem araştırma
projesi başlatmıştır. Bu projelerimizde on dört bölge
üniversitesinin de aktif olarak yer alması sağlanarak ülkemizde
eksikliği çekilen koordinasyon da sağlanmıştır.
Başlatılan projeler katılım, kapsam, çalışma
sahası ve bütçesi göz önünde bulundurulduğunda cumhuriyet tarihimizin
en büyük projeleredir. Bu projelere Hükûmetimizin tahsis ettiği kaynak
yaklaşık 23 milyon YTLdir. Projelerle tüm ülkemizdeki tehlike arz
eden faylar, yerleşim bölgeleri, riskli alt ve üst yapılar inceleme
altına alınmıştır.
Yine,
Bakanlığımızca yerel yönetimler için örnek nitelikte olacak
bütünleşik afet tehlike ve risk tespiti çalışmaları
yapılmaktadır. Batı Karadeniz Bölgesinde Kastamonu, Karabük
illeri bütünleşik afet tehlike haritaları tamamlanmış olup
Bartın ve Zonguldak illerine 2008 yılında devam edilmektedir. Bu
çalışma kapsamında doğal afetlerin tüm türleri, diğer
görevli kamu kuruluşları ve yerel yönetimlerle iş birliği
içinde çalışılarak tüm ilin bütünleşik afet tehlike
haritası üretilmektedir. Çalışmaların sonucunda tüm
Batı Karadeniz Bölgesinin tüm afet türleri incelenmiş
olacaktır. Bu çalışmalar tüm ülkemize
yaygınlaştırılacaktır. Bu çalışmamız
afet acil yardım planlarına esas olacak bilgilerin
hazırlanması, bölgesel ve çevre düzeni planlarının
hazırlanması için plancılara gerekli olabilecek afet bilgilerini
sağlayacaktır.
Benzer
şekilde, ülkemizde özellikle deprem konusundaki tehlikeli alanların
mikro bölgeleme çalışmaları yapılarak, zeminin sismik
açıdan karakteristik özellikleri belirlenmeye
başlanmıştır. İstanbul ilimizin Avrupa yakası
mikro bölgeleme çalışması tamamlanmış ve
Bakanlığımızca onaylanmıştır.
Halkın
bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi amacıyla üniversiteler, meslek
odaları ve sivil toplum kuruluşlarının desteği de
alınarak toplumsal örgütlenme ve eğitim programları
hazırlanmaktadır. Uluslararası iş birliğiyle afet
yönetimi konusunda çalışmalar da yapılmaktadır.
Afet önleme ve
zararlarını azaltma çabaları içinde öncelikle halkın
bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesine çalışılmakta ve bu
kapsamda Bakanlığımız elemanları okullarda, askerî
birliklerde, sivil toplum örgütlerinde ve özel sektör kuruluşlarında
sürekli afet eğitimleri vermektedirler. Bu kapsamda, bir pilot proje
olarak, Ankara ili Çubuk ilçesinde Önce Eğitim başlıklı
bir proje başlatılmış, bu kapsamda ilçede yaşayan 6-65
yaş arasındaki yaklaşık 25 bin kişiye afet
eğitimi verilmiştir ve bu eğitimlere devam edilmektedir.
Kültürel
varlıkların deprem konusundaki araştırmalarıysa,
Bakanlığımızca sürdürülen bir diğer
çalışmayla yerine getirilmektedir. Doğu Anadoluda bulunan
farklı mimari mirasların teknik etkileşimi ve koruma
programı araştırması konulu proje kapsamında
Türkiyenin doğusunda bulunan tarihî, mimari eserlerin, özellikle
yapısında kubbe türünü barındıran yapıların incelenmesi
amaçlanmıştır. Projenin Japonya tarafında Japon Teknoloji Enstitüsü
ve Tokyo Teknoloji Enstitüsü yer almaktadır.
Yürütülmekte olan
uluslararası çalışmalar kapsamında,
Bakanlığımızda, Gelişmekte Olan Ülkeler Arası
Afet Zararlarının Azaltılması Araştırma Merkezi
kurulmuştur. Ülkemizin yürütücülüğünü yaptığı bu merkeze
Kazakistan, Ukrayna, Kırgızistan ve Tacikistanın ilgili
enstitüleri üyedir. Bu merkez, diğer Türki cumhuriyetleri ve komşu
ülkeleri de bünyesine katma çalışmalarını yürütmektedir.
Afet sonrası
kayıpların tahmin edilerek erken müdahalenin yapılabilmesi
amacıyla Orta Karadeniz Bölgesinde başlatılan pilot projeyle
ülkemizde ilk defa deprem konusunda bölgesel ölçekte hasar tahmini yapan bir
sistem kurulmuştur. Sistemin tüm Türkiyede hizmet vermesi, yani UTEM
devreye girmektedir.
Japonya ve
Amerika gibi ülkelerde erken uyarı sistemi, deprem meydana geldikten sonra
deprem merkez üssüne yakın çevredeki sanayi tesisleri, nükleer tesisler,
barajlar, metro, tren istasyonları, viyadük girişleri, doğal gaz
ve su iletim hatlarında depremin ikincil hasar etkisini azaltmak
amacıyla devreye giren erken uyarı sistemi mevcuttur. Deprem
etkilerini azaltmak için bu sistemleri otomatik olarak durduran, can ve mal
kaybını azaltmaya yarayan sistem İstanbulda da vardır ve
İstanbulda depremin oluş mesafesine bağlı olarak sistem
on-on beş saniye önceden erken uyarı yapmaktadır.
İstanbulda beş noktada var bu.
Bakanlığımız
Deprem Araştırma Dairesi tarafından Avrupa Uzay Ajansına
bağlı Charter Merkezine üyelik için başvuru
yapılmış ve kabul edilmiştir. Bu kapsamda bir afet
anında afet bölgesine ait uydu görüntüleri bedelsiz olarak alınmakta
ve bu görüntüler üzerinde çalışmalar yapılarak afet
olayının boyutları, afete müdahil olacak ekiplerin
yönlendirilmesi ve genel hasar tespit sınıflamaları
yapılabilmektedir.
Ülkemizin mevcut
afet potansiyelinin bilim dünyasında yeterli derecede
değerlendirilebilmesi, geçmişten geleceğe bir miras
bırakmak ve uygulayıcı ve karar vericilerin geçmişten
dersler çıkarmasını sağlamak amacıyla Türkiye Ulusal
Afet Arşiv Sistemi kurulmuş, veri tabanları girilmeye
başlanmış ve 2008 yılı sonunda kullanıcılara
sunulması planlanmıştır.
2003-2007
yılları arasında bir zihniyet değişikliği sonucu
afetler sonrası müdahalede hasar tespiti, yer seçimi ve hak sahipliği
eş zamanlı olarak yürütülerek son yıllarda meydana gelen Bingöl,
İzmir, Erzurum, Doğubeyazıt depremleri ve diğer muhtelif
afetlerden zarar gören vatandaşlarımız için 33.040 konut ve
1.811 ahır aynı yılı içerisinde afetzedelere teslim edilmiştir.
Ayrıca 1966 Erzurum Hınıs, 1975 Hani depreminde hak sahibi olup
da bekleyen afetzedelerin konutları da büyük ölçüde bitirilmiş,
diğer kalan yüzde 10 da yatırım programına
alınmıştır.
Ülkemiz son
günlerde orman yangınlarıyla karşı
karşıyadır. En son Mersin Gülnar yangınına anında
müdahale edilmiş, tabii ki hak sahipliği tespiti açısından,
konutu yanan 84 afetzedemizin yer seçimi ve hak sahipliği
çalışmaları bitirilmiş, bu konutların bu yıl
içinde tamamlanarak afetzede vatandaşlarımıza teslim edilmeleri
çalışmaları yapılmıştır. Tabii ki geçici
konut yapmıyoruz, normal konutları teslim edeceğiz bu yıl
inşallah. Aynı şekilde Balâda da ağustosun 8inde
TOKİ tarafından ihale yapılıyor. Dört ay içinde Balâda
konutlarımızı teslim edeceğiz.
Bugün
geldiğimiz tarih itibarıyla Bakanlığımızın
çalışmaları sonucu, teknik ve mevzuat açısından
yapılması gerekenlerin çoğunun tamamlanmış
olduğunu söyleyebiliriz. Hazırlanan Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı Kurulması Tasarısı -hizmet yapan
üç önemli genel müdürlüğümüzü, yani Afet İşleri Genel
Müdürlüğümüzü, Başbakanlık Acil Durum Merkezimizi ve Sivil
Savunma Genel Müdürlüğümüzü tek çatı altında toplayarak daha
hızlı, daha verimli hizmet vermeyi amaçlayan bir yasa
tasarısı- belki bu dönemde olmasa da bir dahaki dönemde sizlerin
huzurlarınıza gelecektir. Afet riskinin tamamen kaldırılabilmesi
için finans temini çalışmalarımıza da
ağırlıklı olarak devam etmekteyiz.
Özellikle
şunu söylemek isterim: Bu konuda değerli
arkadaşlarımızın vermiş oldukları bu önergelere
biz de Hükûmet olarak katılıyoruz. Kendilerine teşekkür ederim.
Topyekûn bir mücadeleyle ülkemizdeki özellikle bu depremle ilgili konuyu
çözebiliriz. Bu uzun vadeli, uzun soluklu bir iştir ama çok acil kararlar
vermemiz gereken konular var. İnşallah, yasal altyapıyı da
bitirerek ve fon oluşturarak, özellikle kentsel dönüşümle -başta
Marmara Bölgesi olmak üzere, işte İstanbulla, Bursayla ilgili de
tabii ki sorunlar var- ülkemizin tüm afet sorunlarını çözmeye
çalışacağız.
Ben, önerge veren
değerli CHPli arkadaşlara, MHPli arkadaşlara, AK PARTİli
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. İnşallah, hep beraber
bu komisyonu kurarak daha sağlıklı bir sonuca
varacağımız inancıyla, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Çetin Soysal.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bakanı dinlerken, aslında, depreme ne kadar
hazırlıklı olduğumuzun da
anlaşıldığını görmek mümkün. Yani, ifade
ettikleri, gerçekten, depreme hazırlıklı
olmadığımızın resmidir, fotoğrafıdır.
Yani, on-on beş saniyelik erken uyarı sistemlerinden bahsetti, ama
dünyada çok ciddi bir gelişme var bu konularda, gerek Amerikada gerek
Japonyada.
Değerli
arkadaşlarım, tabii ki, beklenen bir Marmara depremi var. Burada,
bugün, hepimiz için, sizin için, çocuklarımız için,
yarınlarımız için, kısacası hepimiz için son derece
önemli bir konuyu, depremi konuşuyoruz. Deprem kuşağında
yer alan Türkiyede, artık, bunu daha önemsememiz gerekiyor, daha ciddiye
almamız gerekiyor ve bununla ilgili bir çabanın, bir
çalışmanın içerisinde olmamız gerekiyor. Çünkü, bu konu,
gerçekten, son derece önem taşıyor. Son gelişmeler de, deprem ve
deprem riskinin ne kadar yakınlaştığını ortaya
koyuyor. Daha dün bir öğretim üyesi, Dokuz Eylül Üniversitesinde Prof.
Günay Çiftçi önemli bir açıklama yaptı. Prof. Çiftçi, Marmara
Denizinde yapılan sismik araştırma sonucunda yoğun gaz
çıkışlarının olduğunu vurguladı. Daha bir
süre önce Prof. Naci Görür de bu konularda çalışma yapmıştı,
o da aynı noktada değerlendirmelerde bulundu. Tabii, bu
açıklamalar hem düşündürücü hem kaygı vericidir. Çünkü, sismik
araştırma sonucunda alınan ilk bulgular deprem
açısından olumsuz verileri işaret ediyor. Bu da, artık,
zamanımızın azaldığını gösteriyor,
kaybedecek tek bir dakikamızın olmadığını
gösteriyor.
Değerli
arkadaşlarım, farkında olmamız gereken çarpıcı
bir gerçekten bahsetmeye çalışıyoruz. İstanbulu,
Marmarayı etkileyecek bir deprem giderek yaklaşıyor. Tarihî
kayıtlar bize şu gerçeği gösteriyor: Marmara Denizinde, fay,
her iki yüz elli senede bir şiddetli deprem üretiyor. Yapılan
bilimsel araştırmalara göre, 1999 yılından sonra otuz
yıl içinde bu bölgede büyük bir deprem olma olasılığı
yüzde 60tan fazla olduğu bilim adamları tarafından ifade
ediliyor ve bu konularda uyarılarda bulunuyorlar. Veriler ortada,
araştırmalar ortada, hâlâ daha önlem almamak, ölüme davetiye
çıkartmak demektir.
Bu, siyasete
elbette malzeme olacak bir konu değil, ama hepimiz deprem konusunda
iktidarıyla muhalefetiyle duyarlı bir şekilde
yaklaşmamız gerekiyor, bu hepimizin sorumluluğudur. Çünkü,
doğal afetler vurursa, deprem vurursa hepimizi vurur. Zaten 1999da
yaşananlar da depremin siyaset üstü bir konu olduğunu hepimize de
göstermiştir.
Deprem sadece
bizim ülkemizi vuran bir olgu değil, pek çok ülkede sarsıntılar
yaşanmaktadır. Ancak bunların bir kısmı depremlerden
ders çıkartmış, depremle yaşamayı öğrenmiş
ve depremlerde can kaybı olmamasının yolunu bulmuştur.
İşte Japonya örneği: Daha bir hafta önce 7,2 büyüklüğünde
bir deprem oldu, ölenlerin sayısı sadece 2. 17 Ağustosu
hatırlayalım, bundan daha az şiddetli bir depremde 17 binin
üzerinde yurttaşımızı ne yazık ki yitirdik. Deprem
aynı deprem ama anlayış farklı, binaların
yapısı farklı, bilinç farklı.
Değerli milletvekilleri,
depremden kaçış yok, bunu kabullenmek ve depremle yaşamayı
öğrenmek zorundayız. İmar kanunlarımızı gözden
geçirmemiz, kentlerimizi rant politikalarına teslim etmememiz, kamu
kurumlarının binalarını, okullarımızı,
hastanelerimizi, yurtlarımızı
sağlamlaştırmamız, yeni binaları da sağlam
yapmamız şart ve bunun için de kaybedecek vaktimiz yok çünkü
gerçekten söz konusu çocuklarımız, söz konusu gençlerimiz, söz konusu
ülkemiz ve geleceğimiz. Teknoloji çok gelişti, Profesör Naci Görür
teknolojik gelişmeleri yakından takip ediyor ve
yazdığı Faya Seyahat kitabında da bunu anlatıyor.
Bunu da herkesin okumasını açıkça tavsiye ediyorum.
Bakın,
gelişen teknoloji bize neleri gösteriyor: Artık yer
sarsıntısının denizden hareketlerini izleyebilen sistemler
var, küçük depremleri ölçen okyanus tabanı sismografları ve bunun en
basit örneği, Yunanistanda sadece Ege Denizinde elli tane sabit OBS
yerleşmiş durumda. Bu aygıtlar büyük sismografların
hissedemediği küçük depremleri bile algılıyor. Tabii bunu bilim
adamları söylüyor, bunu ben söylemiyorum ve maliyetleri de çok yüksek
değil, OBS cihazlarının tanesi 100 bin doların
altında. Bu sayede fayın nabzını tutmak mümkün. Ancak
Türkiyede henüz bu sismografları hiçbir yere yerleştirebilmiş
değiliz. Yunanistan elli tane yerleştirmiş, biz de en
azından bir o kadar yerleştirebilmeliyiz diye düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, 1999 yılında Gölcükte hafızalara
acı görüntülerle kazınan deprem Türkiye için aslında bir
başlangıç noktası olmalıydı. Merak ediyorum, bu
depremden sonra, Türkiyeyi ve İstanbulu yönetenler, plan ve
programlarında deprem gerçeğini göz önüne aldılar mı. Ben,
kent meclisinde görev yaptığımda da yaşadım, gördüm.
Depremle ilgili, doğal afetlerle ilgili komisyon var -burada görev yapan
başka arkadaşlarım da var- ama ne yazık ki doğal
afetlerle ilgili komisyon bir kez dahi toplanamamıştır; adı
var, kendisi yoktur.
Değerli
arkadaşlarım, ne yazık ki İstanbulda Büyükşehir
Belediyesinin gündeminde deprem diye bir şey yoktur çünkü Belediye
Başkanı, kirlettiği suyun hesabını vermek için
televizyon televizyon dolaşmaktan, basın toplantısı
yapmaktan depremi konuşmaya fırsat bulamıyor.
Su
havzalarında 24.500 tane kaçak yapıya göz yumuldu. Suyu
azaltacaksınız, sonra da İstanbulun suyuyla ilgili çelişkili
açıklamalar yapacaksınız. Ne yazık ki 24.500 kaçak
yapıya karşı hiçbir çalışma, hiçbir önlem
alınamıyorken elbette ki depreme dönük bir çalışma
yapılamayacağı da görülmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, öncelikle İstanbulun binalarını
sağlamlaştırmayı öne çıkartmamız gerekiyor. Ne
yazık ki biz, bunun yerine, boğazın en güzel yerlerini Arap
sermayesine peşkeş çekmek ve kenti
yoğunlaştırmayı öne çıkartmakla meşgul oluyoruz.
Gerek sivil toplum örgütleri, gerek değerli akademisyenler, çok
sayıda araştırmacı öneri sunuyorlar ancak bunların
hiçbirinin yaşama geçmediğini de ne yazık ki görüyoruz ve ne
yazık ki İstanbulda depremin ayak sesleri duyuluyor ancak önlem
alacak olan merkezî yönetimden, yerel yönetimden bir tek ses yok.
Pek çok uzman
farklı platformlarda depremle ilgili olarak pek çok söz söylüyor ama bu
noktada birleşiyor: Otuz yıl içinde İstanbulu bir felaket
bekliyor. Depremi İstanbul görecek.
Değerli
arkadaşlarım, İstanbul demek Türkiye ekonomisi demek,
İstanbul demek sanayi demek, İstanbul demek finans demek. Yani
İstanbulu vuracak bir deprem aslında tüm Türkiyeyi vuracaktır.
Sanayi tesislerinin ağır bir darbe alması durumunda ülkemizin
uğrayacağı ekonomik zararları telafi etmek o kadar kolay
olmayacaktır. Bu tesislerin yenilenmesi, tekrar faaliyete geçmesi çok uzun
zaman alır. Bunun istihdama vuracağı darbe, ekonomiye
getireceği zarar da çok büyük
olacaktır.
Marmarada
yaşanacak deprem sonrası bir kez daha acı bir tabloyla
karşı karşıya kalacağız. Deprem
sırasında büyük ölçüde elektriksiz kalınacak, birçok binada
doğal gaz giriş bağlantıları hasar göreceği için
yangın çıkma riski de artacak. Su şebekeleri zarar görecek, su
baskınları ve kentte kesintiler olacaktır. Kanalizasyon
şebekesindeki çatlaklar sonunda, artık kanalizasyon içme suyuna karışacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, bilim adamları, büyüklüğü
6nın üzerinde olan bir depremin İstanbulda 50 bin binanın
yıkılmasına yol açacağını vurgulamaktadır,
6nın üzeri. Yani Japonyada 7,2; 2 kişi ölüyor ama İstanbulda
böyle bir depremle karşılaşmamız hâlinde 50 bin
binanın yıkılmasına yol açacak, kentte 800 bin binanın
büyük bölümünün depremden sonra hasar görmesi kaçınılmaz
olacaktır. Bu olası depremin çevreye, kentin estetiğine, tarihî
dokusuna vereceği zarar da elbette ki bu işin artısı olacaktır.
Peki, tüm bunlar
ortada iken neler yapılıyor? Örneğin, Ulusal Deprem Konseyi
işlevsiz hâle getirildi. Niye getirildiği henüz
anlaşılamadı. Ulusal Deprem Konseyi şu an
lağvedilmiş durumda, işlevsiz hâle getirilmiş.
Bayındırlık
Bakanlığının, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının ve Millî Eğitim
Bakanlığının çalışmalarına bakıyoruz,
depremle ilgili önlemler, araştırmalar, konferanslar hep geri planda.
Ne yazık ki yerel yönetimlerin de bu konuda ciddi bir
çalışmanın içinde olmadığı görülmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
değerli bilim adamlarımızın çalışmaları
sonucunda İstanbulun durumu göz önüne alındığında,
ortaya çıkması kuvvetle muhtemel bir deprem gerçeği var.
Şimdi
varsayalım ki deprem önceden belirlenebildi ve İstanbulda şu
tarihte, şu saatte deprem olacağı söylendi. Yeni gelişmeler
basında yer alıyor, nasıl depremin önceden tespit edilmesiyle
ilgili olarak önemli gelişmeler olduğundan söz ediliyor.
İstanbul ne yapacak, bunu düşünmek gerekiyor. İstanbulda
yaşayan 12-13 milyon insanı nereye götüreceksiniz? İstanbulun
yoğun yapılaşmasının ne düzeyde olduğu
ortadadır. Bunu defalarca burada, başka yerlerde ifade ettik. Bu
kadar yoğun bir çarpık kentleşmenin olduğunu,
meydanların yok edildiğini, yeşil alanların rezidans
yapıldığını söyledik. Varsayalım ki deprem oldu,
insanları toplayacağımız alanlarımız, meydanlarımız bile yok.
Değerli
arkadaşlarım, İstanbul dünyada eşi benzeri bulunmayan bir kent. Belki bu kadar güzel bir
kentin başka bir örneği yok ama şunu ifade etmeliyim ki bu kadar
talan edilen, yağmalanan bir başka kent de ne yazık ki yok.
Sayın
Bayındırlık Bakanının daha önce ifadelerinde de yer
aldığı gibi, -vermiş olduğumuz soru önergesine
yanıtta- İstanbulda yaklaşık 800 bin tane bina ve 3 milyon
300 bin bağımsız bölüm hâlinde yapı ünitesi olduğu
bilinmektedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 125 bin konut
üzerinde yaptığı araştırma sonuçlarına göre,
İstanbul yapılarının yüzde 90ında standart
dışı malzeme kullanılmış, yüzde 64ünde
yaygın korozyon görülmüş, yüzde 16sında yaşlanmaya
bağlı yıpranma belirlenmiş, yüzde 25inde de zeminden
dolayı sorunlar yaşandığı tespit edilmiş.
İstanbulla
ilgili bir başka örnek daha vermek istiyorum: Örneğin, 2007
yılında İstanbulda birtakım okulların depreme
dayanıklı hâle gelmesi gerekiyordu. Bununla ilgili güçlendirme
çalışmaları yapılacak. Peki, ne zaman yapılacak?
Okulların açılmasına on beş gün kala. Niye on beş gün
kala? Niye yaz ayı boyunca değil? Niye daha önce değil? Dünya
Bankasından katkı gelecek diye. Peki, Dünya Bankası katkı
vermiyor olsa ne olacaktı, ne yapacaktık? Güçlendirme olmayacak
mıydı? Ne yazık ki -Dünya Bankasından- onların
himmetine kalma noktasına geldik. Yani burada yaz boyunca yapılmayan
okullarla, okulların açılmasına on beş gün kala Dünya
Bankasından gelecek kaynağa göre
Ne yazık ki
çocuklarımız mağdur edildiler.
Değerli
milletvekilleri, 99da Türkiye'nin hafızasına acı
hatıralarla kazınan deprem, tüm ülkemizi yasa boğmuştur. Bu
deprem, telafisi çok zor sonuçlar doğurmuştur. Birçok insan
yaşamını kaybetmiş, bunun yanında hayatta kalma
şansına sahip olanlar da ayakta durabilme savaşı
vermektedirler. Depremde evleri yıkılan ya da ağır hasar
gören vatandaşlarımız prefabrik konutlara
yerleştirilmiştir. Ne yazık ki gittiğim, gördüğüm,
izlediğim Düzcede iki yüz otuz bir prefabrik konutta yaşayan
vatandaşlarımız bu konutlardan tahliye edilme noktasına
gelmiş, seksen aileyi ayırarak diğerlerini bu konutlardan
tasfiye etmeye karar verilmiş. Peki, bu insanlar nereye gidecekler? Bu
insanlar nasıl geçinecekler? Bu insanlar yaşamlarını
nasıl idame ettirecekler? Ne yazık ki Düzcede böyle bir gerçekle
karşı karşıyayız. Bu da gösteriyor ki dokuz
yıldır hâlâ biz depremi, onun getirdiği olumsuzluğu
aşabilmiş değiliz. Lütfen, Düzcedeki soruna sahip
çıkın, el atın. Oradaki insanlar bizim insanlarımızdır.
Devletin şeffaf ve devletin
METİN
KAŞIKOĞLU (Düzce) Hepsi halloldu onların.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) Hayır, hallolmadı. Ya, ben daha dün oradaydım ama
hallettiyseniz teşekkür ediyorum, hallediyorsak teşekkür ediyorum.
Çünkü
METİN
KAŞIKOĞLU (Düzce) Konut da yapacağız onlara şimdi.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) İki yüz otuz dördüne birden değil mi?
METİN
KAŞIKOĞLU (Düzce) İhtiyacı olan hepsine.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) İki yüz elli dördüne birden
METİN
KAŞIKOĞLU (Düzce) İhtiyacı olan hepsine. İhtiyacı
olmayanlar da var çünkü.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) İki yüz elli dördünün de ihtiyacı var. Ben gittim,
gördüm, oradaki yaşam koşullarını gördüm. Gerçekten
devletin şefkatli elinin uzanması gerekiyor. Siz herhâlde oranın
milletvekilisiniz. Gerçekten oraya sahip çıkılması
gerektiğini düşünüyorum. Gittim, gördüm ve gerçekten son derece
mağdur, yaşam hakları ellerinden alınmış, çok zor
ve güç şartlar altında yaşamlarını idame
ettiriyorlarken elektrikleri, suları kesildi ve
Değil mi?
METİN
KAŞIKOĞLU (Düzce) Açıldı, hepsi bugün açıldı.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla)
Açılması tabii ki memnuniyet vericidir. O bölgenin
milletvekili olarak, Sayın Bakanın da bu konuda duyarlı
olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü onlar bizim
insanlarımız. Gerçekten ben gittim, gördüm, çok zor koşullar
altında yaşamlarını idame ettirdiklerini ibretle gördüm.
Değerli
arkadaşlarım, Düzcede durum bu. Düzceyle ilgili de gerçekten bir
duyarlılık içerisinde olunması gerektiğini düşünüyorum
ve oradaki insanların yaşam koşullarını gördük, çok
güç koşullar altında
Ne yazık ki Valilik elektriğini,
suyunu kesti ve o insanların nereye gideceği belli değil ve o
çocukların hâli ve sağlık koşulları son derece vahim
bir durumdadır. Elbette ki devletin
şefkatli eli onlara sahip çıkma noktasında olmalıdır
diye düşünüyorum.
Yine bunun
yanı sıra, değerli arkadaşlar, dikkatinizi çekmek
istediğim birkaç konu daha var. Bunların başında denizden
çıkan kumlarla yapılan inşaatların kâğıttan
apartmanlar gibi yıkıldığına hepimiz
tanıklık ettik. Şimdi bakıyorsunuz, Marmara Denizinden kum
çıkartmalar devam ediyor, Karacabeyde özellikle. Oradaki halk,
çevreciler, köylü, kasabalı, hepsi karşı çıkmasına
rağmen, kim, nasıl, hangi anlayışla ruhsat vermiş anlamakta
zorluk çekiyorum. Oradan tonlarca kum çıkartılmaktadır. Bunun
kesinlikle önüne geçilmesi lazımdır. Yeri Karacabey, Marmara
Denizinin Bursadaki
kıyısı. Bursada Karacabey Yeniköy açıklarında
her gün kum çıkartmaya devam ediyorlar değil mi?
Bunun yanı
sıra, Tuzlada deniz dolguları yapılıyor, denizler
dolduruluyor. 300 dönümlük bir denizin dolgu alanı olduğunu gittik,
gördük. Ne yazık ki orada alan darlığı olmasına
rağmen ve alt yapının kaldırılmaması gerekmesine
rağmen deniz dolduruluyor. Peki, bu ne getiriyor? Bu, ekolojik dengenin
bozulmasına neden olan koşulları yaratıyor. Yani, Marmara
Denizinde faylarda çatlamalar olduğunu ve buralarda ciddi
sıkıntılar olduğunu bilim adamları söylemesine
rağmen, hâlâ ısrarla Marmarada ekolojik dengeyi bozacak
çalışmalar ne yazık ki yapılıyor ve bunun mutlaka önüne
geçmemiz gerekir diye düşünüyorum. Ne aklım ne
mantığım bu çalışmaları almıyor.
Değerli
arkadaşlarım, değerli milletvekilleri, Sayın
Başkanım; ülkemiz için önemi tartışmasız olan bu
konular için öncelikle yapılması gerekenler şunlardır:
Deprem uzun bir devlet politikası hâline kesinlikle
dönüştürülmelidir. Devlet vatandaşlarımızı
bilinçlendirme görevini yerine getirmeli, bilim adamlarımızı ve
sivil toplum örgütlerimizi yönlendirmeli ve desteklemelidir. Türkiye'nin bir
deprem ülkesi olduğu gerçeği unutulmadan, deprem
araştırmaları konularında süreklilik
sağlanmalıdır ve bu araştırmaların da devlet
tarafından desteklenmesi gerekmektedir. Deprem bilgi bankası
kurulmalı ve İstanbulda
deprem tehlikesi haritaları sağlıklı bir şekilde
çıkartılmalıdır. Yerleşim alanları gözden
geçirilmelidir. Şehir planlamacısı, mühendis, mimar, çevreci ve
yerbilimci ve bunun gibi uzmanlardan oluşacak yetkin bir ekip
İstanbulun tüm semtlerini yerleşime uygunluk açısından tek
tek incelemeli ve bu semtlerin kentsel kusurlarını belirlemeli ve bu
kusurlardan doğabilecek riskleri ciddi şekilde analiz etmelidir.
Buldukları her boş alanı gökdelen dikilsin diye satan ve bunu
marifet zanneden yöneticilere, insanımıza yatırım yapmak
gerektiğini önemle hatırlatmak istiyorum. Yatırımı
insana yapmamız lazım. Her bulduğunuz boş alanlara imar
plan tadili çıkartıp buralarda olup olmadık binaları
dikmek, kentin silüetini bozmak ve buralarda kenti
yoğunlaştırmak hiç kimsenin hakkı değildir.
Değerli
arkadaşlarım, afet anında vatandaşlarımızın
ihtiyacı olan şey gökdelenler değil, bir araya gelmeleri için
kurulması gereken meydanlar ve yeşil alanlardır.
İstanbulda binaların ne durumda olduğunu
Bayındırlık ve İskân Bakanlığımız gayet
iyi biliyor. Konuyla ilgili yaptığı açıklamalarda da ortaya
koydu. Var olan binaların elden geçmesi, depreme dayanıklı olup
olmadıklarının tespit edilmesi artık
kaçınılmazdır. Depreme dayanıklı olmayan
binaların yıkılması da
Bu konuda da müsamaha edilmemesi
gerekmektedir. Tabii, kentsel dönüşüm bu anlamda önem taşıyor ama
kentsel dönüşümü, oradaki insanları yerinden iterek, onları yok
sayarak, onların barınma haklarını alarak değil yani
rantsal bölüşüm hâlinde değil, ciddi bir şekilde kentsel dönüşüm
yapılmalıdır diye düşünüyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, binaların dışında, olası bir
depremde hasar görebilecek diğer önemli yapılar da yol, köprü, tünel,
kanalizasyon, haberleşme, elektrik, su, doğal gaz şebekeleridir.
Yol ve köprüler depremin olduğu ilk anda kurtarma ve yardım çalışmaları
için çok önem taşımaktadır. Dolayısıyla,
yıkılmamaları gerekir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Soysal, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) Anımsıyorsanız, Düzce depreminde yol ortadan
ayrılmıştı Kaynarcada ve çok önemli, olumsuz sonuçlar
doğurmuştu yol ortadan ayrılarak.
Değerli
Başkan, Türkiyede artık deprem gerçeğiyle yaşamaya
alışmak zorundayız, gereken tüm tedbirleri almak
zorundayız. Parlamentonun da bu konuda çalışma yapması
gerekmektedir. Şimdiye kadar yapılanlar, yapılmayanlarla ilgili
olarak bir çalışma yapılması gerekmektedir. Başta
söylediğim gibi, yarınlarda yaşanacak olumsuzlukları
önlemek için Meclisin konuya kesinlikle el atması gerekmektedir. Deprem
artık doğal bir olaydır ama depremle de yaşanabilinir ve
depremin de getireceği olumsuzluklar bertaraf edilebilinir.
Değerli
milletvekilleri, geleceğimizi, çocuklarımızı
düşünüyorsak bu konuyu siyasete malzeme yapmadan yüce Meclis
duyarlılığını göstermelidir ve bununla ilgili de
araştırma önergesinin sonucunda araştırma komisyonu
kurulmalıdır.
Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Münir
Kutluata.
Sayın
Kutluata, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; deprem ile ilgili Meclis araştırması önergeleri
vesilesiyle Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Depremler
dünyanın her yerinde görülmekle birlikte, sismik yönden aktif bulunan
bölgelerde çok daha sık ve çok daha şiddetli olarak meydana
gelmektedir. Dünyada oluşan depremlerin yüzde 90ı tektonik depremler
olarak nitelendirilmekte ve ülkemizdeki depremler de bu grup içinde yer
almaktadır.
Yurdumuzun
dünyanın en etkin deprem kuşaklarının biri üzerinde
bulunması, konunun Türkiye açısından öneminin herhangi bir
ülkeye göre çok daha büyük olduğunu ortaya koymaktadır. Gerçekten
yurdumuzun coğrafi olarak yüzde 92sinin deprem bölgesi
sayıldığı, nüfusumuzun ise yüzde 95inin deprem tehlikesi
altında yaşadığı kabul edilmektedir. Bir başka
tespite göre ise sanayi bölgelerimizin yüzde 98i, barajlarımızın
da yüzde 93ü deprem bölgesi üzerindedir. Bu rakamlar, çeşitli kaynaklarda
farklılık göstermekle birlikte hepsi yüzde 90 civarında
değerler olarak ifade edilmektedir. Dolayısıyla, Türkiye
açısından deprem fevkalade ciddi bir risktir.
Depremin sebebi
ortadan kaldırılamayacağına göre, yani yer kabuğundaki
kırılmaların önüne geçilemeyeceğine göre depremle ilgili
tartışmalar, depremlerin önceden bilinip bilinmeyeceği
noktasında yoğunlaşmaktadır. Bir başka ifadeyle
insanlığın beklentisi depremlerin önceden bilinebilmesi
yönündedir. Dünyada bu yöndeki çalışmalar 1960lardan sonra çok
artmış olmasına rağmen henüz yakın zamanda sonuç
alınabileceğini gösteren gelişmeler kaydedilebilmiş
değildir. Bazı ilerlemeler elde edilmiş olmasına
rağmen henüz bu noktaya gelinmemiştir. Ülkemizdeki
çalışmaların 1999 Marmara Depreminden sonra daha bilimsel bir
hüviyet kazanmakta olduğunu da bu arada belirtmekte fayda görüyorum.
Bilimsel çalışmalardan yakın gelecek için en net beklenti,
depremin oluş anının yıkıcı etki gelmeden bir an
önce haberdar olunabilir mi noktasındadır. Bu arada saniyelerle
ölçülebilecek bir zaman kazanmanın bile can kaybını azaltmak
bakımından büyük faydalar getireceği biliniyor.
Bütün bu
olumsuzluk ve yetersizlikler arasında mesafe kaydedilebilen bir nokta
vardır. O da olabilecek bir depremde can ve mal kaybına sebep olacak
ağır hasar bölgelerinin belirlenmesi konusunda alınan mesafedir.
Hangi bölgelerin deprem açısından daha mahzurlu, hangi bölgelerin
deprem güvenliği açısından güvenilir hâlde olduğu bilinir
duruma gelmiştir. Bu hususa dikkat eden ülkelerle dikkat etmeyenler
arasında depremlerin yıkıcı etkileri açısından
çok farklı sonuçların yaşandığını görüyoruz.
Dünyanın çeşitli yerlerinde meydana gelen depremlerin
şiddet-sonuç ilişkisine baktığımız zaman çok
açık bir gerçekle karşı karşıyayız: Aynı
şiddetteki bir deprem bir ülkede can ve mal kaybı
bakımından çok hafif sonuçlarla atlatılabilirken bir başka
ülkede büyük afetlere sebep olmaktadır. Aynı büyüklükteki depremi
hafif hasarlarla savuşturan ülkelerin gelişmiş ülkeler, orta ve
büyük şiddette her depremin bir afete dönüştüğü ülkelerin de
fakir ülkeler olduğu dikkate alınacak olursa sorunun depremin
ciddiyetini kavrayacak bilince sahip olup olmamakla ilgili olduğu görülür.
Biraz önce ifade
ettiğim deprem hâlinde ağır hasar bölgesi sayılacak
yörelerin biliniyor olmasını değerlendirip şehirleşme
politikalarını ve yapılaşma uygulamalarını ona
göre yapan bilinçli ülkeler grubunda bu afetler yaşanmamaktadır.
Türkiyedeki depremlerin elim sonuçları dikkate alınırsa
ülkemizin yüzde 92sinin deprem bölgesi içinde olması gerçeğine
karşılık söz konusu bilince sahip olunmadığı
görülecektir.
Dünyada tarih
boyunca meydana gelen depremlerde milyonlarca insan hayatını
kaybetmiştir. Bir seferde bile milyonun üzerinde veya milyona yakın
insanın hayatını kaybettiği birçok şiddetli deprem
meydana gelmiştir. Üzülerek belirtmek gerekir ki ülkemizdeki depremler de
hem şiddeti hem de can kaybı ve bina yıkımı
bakımından dünya sıralamasında önemli yer tutmaktadır.
Bu, tarihî dönemler için de bu dönem için de böyledir.
1939 büyük
Erzincan depremi ile 1999 büyük Marmara depremi ve birkaç ay sonra gelen Düzce
depremlerini içine alan altmış yıllık dönemde 5,1 ile 7,9
arasında değişen şiddetlerde 67 deprem meydana
gelmiştir. Bu depremlerde yitirilen can sayısı 74 bin 709,
yıla bölerseniz 1.246 rakamı çıkıyor. Bu altmış
yıl içerisinde 67 depremden sadece 12 tanesinde can kaybı yok, yani
altmış yıl içinde 55 depremde can kaybımız var.
1939da Erzincanda 32.968 kişi, 1999da Kocaeli, Sakarya ve çevre illerde
17.480 kişi hayatını yitirmiştir. Her biri 3-4 bin cana mal
olan diğer birçok deprem gerçekleşmiştir. Bu depremlerde
yıkılan ve ağır hasar gören bina sayısı
519.195tir. Herhangi bir can kaybı olmayan sözünü ettiğim 12
depremde de 5.038 bina yıkılmış veya ağır hasar
görmüştür. Bu rakam bile bize bina stokumuzun kalitesi hakkında fikir
vermektedir.
Tabii depremler
1999 yılından sonra da devam etti, bu süre içerisinde onun üzerinde
deprem meydana geldi ve birkaç yüz vatandaşımızı daha
kaybettik. 5 civarında şiddete sahip bir deprem yıkıcı
sayılmaz ama mesela 2004te Doğubeyazıtta 17 can ve bin binaya
mal olan depremin şiddeti sadece 5,1dir.
Şimdi, önce
dokuzuncu yıl dönümüne yirmi beş gün kalmış bulunan 1999
Marmara depremine temas etmek istiyorum, ardından da beklenen
İstanbul depremi ve o çerçevede
BAŞKAN
Sayın Kutluata, izin verir misiniz bir beş saniye.
MÜNİR
KUTLUATA (Devamla) Buyurun efendim.
BAŞKAN
Saygıdeğer arkadaşlarım, Sayın Kutluatanın
yaklaşık on üç dakikalık süresi var, bizim
zamanımızın dolmasına da altı dakika var. Bunun için
Genel Kurulun bir kararını alacağım.
Sayın
Kutluatanın konuşmasının tamamlanmasına kadar Genel
Kurulun çalışma saatinin uzatılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Buyurun efendim.
MÜNİR
KUTLUATA (Devamla) Şimdi, önce dokuzuncu yıl dönümüne yirmi
beş gün kalmış bulunan 1999 Marmara depremine temas etmek
istiyorum. Ardından da beklenen İstanbul depremi üzerinde durmak
istiyorum.
Marmara depremi
çok büyük can ve mal kaybına sebep olmuş olması
dolayısıyla büyük bir öneme sahiptir. Birincisi: Can kaybı
bakımından Cumhuriyet tarihinin ikinci afeti, maddi zarar ve ülke
ekonomisini sarsıcı etkileri bakımından da en büyük afeti
olarak kabul edilmektedir.
İkincisi:
Deprem bilincinin gelişmesinde belirli bir etkisi olmuş, en
azından kamuoyunun hassasiyetinin canlı kalmasını
sağlamıştır.
Üçüncüsü: Deprem
beklentisi olan bölgelerle ilgili gerekli çalışmaların
yapılması için yöneticilerde bir bilincin ortaya
çıkmasını sağlamıştır. İstanbulda
büyük bir deprem olasılığını söyleyenler, 1999dan
sonra seslerini duyurabilmişler ve Türkiyede İstanbulda olacak
deprem göz ardı edilemez hâle gelmiştir. Böyle bir deprem ihtimalinin
varlığının kabul edilmesinden sonra, büyük bir deprem hâlinde
İstanbulun durumunun ne olacağı düşünülmeye
başlanmış ve şehirleşme, yapılaşma,
binaların sağlamlığı açısından
İstanbulun endişe verici hâli gözler önüne serilmiştir.
Kısacası, 17 Ağustos 1999 Marmara depreminin
kazandırdığı acı tecrübelerden deprem olmadan
alınacak tedbirler konusunda bir bilinç oluşmuştur. Bu da
İstanbul başta olmak üzere diğer deprem bölgelerine dikkatlerin
yoğunlaşmasına vesile teşkil etmiştir.
Marmara
depreminin yaklaşmakta olan yıl dönümü münasebetiyle vahim
bilançosuna kısaca göz atmakta yarar var diye düşünüyorum. Bu
depremde 17.480 kişi hayatını kaybetmiş, 73.332 konut ve
işyeri yıkılmış ve hasar görmüştür. Bu depremde
675 bin kişi evsiz kalmıştır. Kocaelide 9.477 kişi,
Sakaryada 4 bin kişi hayatını kaybetmiş, bu depremde
sadece Düzcede 270 kişi hayatını kaybetmiştir.
Bu büyük depremin
ardından bilindiği gibi depremzedeler önce geçici konutlara
nakledilmiş, arkasından kalıcı konutlara
taşınmış, dolayısıyla o dönemin iktidarı ve
o sırada Bayındırlık Bakanlığını elinde
bulunduran, yürütmekte olan Milliyetçi Hareket Partisinin gerçekten cansiparane
gayretleriyle, Hükûmetin cansiparane gayretleriyle insanlarımız can
kaybı bir yana, diğer hayatta kalanların imdadına çok
kısa sürede yetişilmiştir. Ancak, o tarihte mesela Sakaryanın,
Adapazarının hangi sağlam zemine taşınabileceğine
dair herhangi bir çalışmanın daha önce olmadığı
görülmüştür. Yani Adapazarında sağlam zemin bulma
çalışmaları bile 17 Ağustos afetinden sonra başlamış
ve sonuçlandırılmıştır. Bu da göstermektedir ki
Sakarya bir deprem bölgesi olmasına rağmen, deprem bölgesi
olduğu önceden bilinmesine rağmen, 1950den sonra bu geçirdiği
üçüncü deprem olmasına rağmen sağlam zemin konusunda herhangi
bir araştırma bile yapılmamış olduğunu o dönemde
gördük. Demek ki sadece Sakarya için değil, ülkemizin bütün deprem
bölgeleri için aynı şey söz konusudur, aynı vahamet söz
konusudur.
Değerli
milletvekilleri, depreme hazırlık çalışmaları söz
konusu olduğunda bu çalışmaların deprem öncesi ve deprem
sonrası olmak üzere iki ana grupta ele alındığını
biliyoruz. Esas olanın deprem öncesi çalışmalar olması
gerekiyor. Bu hem insani açıdan hem mali açıdan böyledir. Bütün
ülkeler bunun önemini kavramış durumdadır. Afet yardım
kuruluşları da yirmi beş-otuz yıldır bu
anlayışı ön plana çıkarmış durumdadırlar.
Uluslararası kuruluşlarca afetlerden sonra yapılan
yardımlara olan talebin aşırı büyümesi, yardım geri
dönüşlerinin sınırlı kalması, tehlikelere
karşı duyarsızlıkların ve risk alma eğilimlerinin
giderek atması 1980lerde yara sarma politikalarının
sorgulanmasına yol açmış, Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu kararıyla açılan bir yola girilmiştir. Bu yolda afet
politikalarının yeni bir yörüngeye oturtulması
sağlanmıştır.
Yeni
politikaların temel hedefi, ilgiyi afet sonrasından afet öncesine
çekmek, bu yolla afet sonrasında karşılaşılacak büyük
yıkım bilançolarının uzun dönemde küçültülmesi
olmuştur. Bu anlayışın hayata geçirilmesi için
uluslararası zeminde kararlı adımlar atılmış,
afet öncesi çalışmalar ciddi temellere oturtulmaya
çalışılmıştır. Önce, Birleşmiş
Milletler kararıyla, 1990-2000, doğal afetlerin etkilerini azaltma on
yılı olarak programlanmıştır. Bu dönemde, Yokohama
Konferansıyla yeni strateji ve ilkeler benimsenmiş; bu stratejiyi
uygulamak üzere, 2000 yılında Uluslararası Afet Etkisini
Azaltma Stratejisi Kuruluşu Birleşmiş Milletlerin yeni bir
organı olarak tanımlanmıştır. ISDR, 2005
yılında Kobe Konferansını gerçekleştirmiş,
burada alınan kararlarla yeni bir etkinlik on yılı ortaya konulmuş,
bu da 2005 ve 2015 yıllarını kapsayarak Hyogo Eylem Çerçevesini
ortaya çıkarmıştır. Yokohama Konferansı birçok
prensibi bir arada getirmekle birlikte, özellikle risk azaltma
uygulamalarının kalkınma politikalarının bir
parçası olması prensibini getirmekle konuya büyük bir ciddiyet
kazandırmıştır.
Dünyada bu
gelişmeler olurken, Türkiye'de, İstanbulla ilgili, İstanbul
Büyükşehir Belediyesinin, ilk bakışta, biraz önce
saydığım gelişmelerin dikkate alındığı
intibasını veren bir çalışma yaptığını
görüyoruz; İstanbul Teknik Üniversitesi, Orta Doğu Teknik
Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve Boğaziçi
Üniversitesiyle birlikte İstanbul Deprem Master Planı hazırlama
çalışmalarının başlatıldığını
görüyoruz. Bu anlamda birtakım kararlar alınmış, prensipler
ve hatta pilot bölgeler belirlenmiş ve ayrıca, biraz önce
adını saydığım uluslararası
çalışmaların etkisiyle, Yokohama Konferansına izafeten,
âdeta, İstanbul afet etkilerinin azaltılması stratejisi
öngörülmüştür.
İstanbul
master planının şu anda ne hâlde olduğunu, ne sonuçlar
vermekte olduğunu çok bilemiyoruz, ama İstanbulun durumunu
vurgulaması bakımından, İstanbul ilçe belediye
başkanlarından bir tanesinin bir yakınmasını
huzurlarınıza getirmek istiyorum. Bu yakınma sadece bir belediye
başkanının yakınması olmakla birlikte,
İstanbuldaki diğer alt belediyelerin de aynı duygular ve
endişeler içinde olduğunu kabul edebiliriz. Bu sözünü ettiğim
belediye başkanı, İstanbulun en büyük ilçelerinden Kadıköy
Belediye Başkanı Selami Öztürkün ifadeleridir. Selami Öztürk, 2007
yılında Kadıköy Belediye Meclisindeki gündem dışı
konuşmasında Fikirtepe, Dumlupınar ve Eğitim Mahallelerinin
imar planlarının bir türlü çıkarılamadığına,
buralarda yaşayan 500 bin kişinin her an ölüm tehlikesi içinde
bulunduklarına dikkat çekerek, kendi ifadesiyle uykularım
kaçıyor diye bir feryatta bulunuyor. Başta 30 bin kişinin
yaşadığı Fikirtepe Mahallesi olmak üzere, Eğitim ve
Dumlupınar Mahallelerinin imar planlarının
bulunmadığını, bunları geçiremediklerini ifade ederek,
15 binada 150 bin hane bulunduğunu ve burada da 500 bin kişi
yaşadığını, ancak bu imar planlarının
bulunmaması dolayısıyla buradaki çürük yapılara, yetersiz
yapılara çare bulunamadığını ifade ediyor ve söz
konusu Belediye Başkanı enteresan bir şey söylüyor: İstanbulda
binaların yenilenmesi, sağlamlaştırılması gibi
politikaların uygulanmasına ağırlık vermek yerine,
deprem sonrası kurtarma çalışmaları üzerinde
durulduğunu görüyoruz ve devamlı kurtarma ekipleri oluşturmakla
meşgulüz. -kendi ifadesi- ve diyor ki Kadıköyde de böyle bir
ekibimiz var. Oysa onlar da çürük binalarda oturuyor, deprem olursa
onları kim bu çürük binalardan kurtaracak? Ben bu örneği verirken bir
ilçe belediye başkanıyla büyükşehir arasındaki ihtilafa
temas etmek için söylemiyorum. İstanbulda hangi belediyeye gitseniz
gerçekten bu anlamda endişelerin yaşandığını göreceksiniz,
İstanbuldaki bütün hemşehrilerimizde bu
sıkıntıların yaşandığını
göreceksiniz. İstanbulda yaşayan birisi olarak benim de zaman zaman
düşündüğüm bir hususu dikkatlerinize arz etmek istiyorum. Neler
yapılıyor tabii bilmek istiyoruz. Kendimiz adına, oradaki 10
milyonun üzerindeki nüfus adına bunu istiyor, görmek istiyoruz ancak bu
konuda bilgilendirilemiyoruz, ümit verici bilgiler bize ulaşmıyor
veya böyle çalışmaların olduğunu görmüyoruz.
Şimdi
şöyle düşününüz: İstanbulda bir deprem tehlikesi hâlinde
canını kurtarabilen insanların üzerine bina
yıkıntısı gelme tehlikesi olmadan ayakta durabilecekleri,
sığınabilecekleri her semtte bir boş alan var mı? Bu
bile yok. Yani, İstanbulda vahşi yapılaşma, devamlı
açık alanların yok edilmesi çalışmaları maalesef devam
ediyor. Bu, nüfus artışıyla izah ediliyorsa maalesef korkulan
böyle bir nüfus eksilmesi hâlinde böyle alanlara bile sahip
olmamamızı ilgililerin dikkatine sunuyorum. Dolayısıyla,
bırakın köklü tedbirleri, İstanbulda deprem anında
insanların sığınabilecekleri boş alanlar bile
kalmamış durumdadır.
Değerli
dinleyiciler, burada bu belediye başkanının feryadına kendi
feryadımı da eklemek istiyorum. Bu kürsüden üçüncü defadır dile
getiriyorum. Sakaryada deprem sonrası tespit edilip evsiz insanlarımızın
nakledildiği yeni yerleşim alanından Adapazarına
dönüş başlamıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kutluata.
MÜNİR
KUTLUATA (Devamla) Adapazarında tekrar kat artırma teklifleri,
talepleri başlamıştır, mecburiyeti de ortaya
çıkmış bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu bile
göstermektedir ki daha onuncu yılını doldurmamış,
üzerinden dokuz yıl bile geçmemiş bir süre içerisinde bir afet
bölgesinde tekrar, aynı afete davetiye çıkaracak uygulamalara
dönülmüş bulunmaktadır. Bunu, bütün Türkiye sathına teşmil
ederek, üzerinde düşünülmesi gereken bir konu olarak ifade ediyorum. Hâlâ
bu şehrimizde iki bin iki yüz otuz yedi orta hasarlı bina
yıkılamamış veya tamir de ettirilememiş,
kullanıma devam edilmektedir. Şimdi, İstanbulun deprem
güvenliği açısından, İstanbuldaki
yapılaşmayı, İstanbuldaki durumun ne olduğunu herkes
gözünün önüne getirsin ve bundan böyle yapılacaklar konusunda yüce
Meclisin müşterek hareket ederek Hükûmetin getireceği bütün
tedbirleri bu anlamda destekleyerek bir sonuca gidilmesinin önü
açılsın istiyorum.
Bu anlamda bütün
bu önerge verenlere teşekkür ediyor, önergelerin birleştirilerek bir
noktada maksada hizmet eder hâle getirilmesini sağlayalım diyor, bu
duygularla hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kutluata.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, görüşmelerimiz
tamamlanmıştır.
Alınan karar
gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için 23 Temmuz 2008 Çarşamba günü saat 13.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Sizlere ve
bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar
diliyorum.
Kapanma Saati: 20.09