DÖNEM: 23 CİLT: 3 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
14üncü
Birleşim
31 Ekim 2007 Çarşamba
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Eski Dışişleri
Bakanı, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Erdal İnönünün vefatı nedeniyle saygı duruşu
B) Tezkereler
1.- Romanya Parlamentosu
Başkanı Bogdan Oltenau ve beraberindeki heyetin ülkemizi
ziyaret etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/203)
2.- Avrupa Konseyi
Parlamenter Meclisi ve Batı Avrupa Birliği Geçici Avrupa
Güvenlik ve Savunma Asamblesi, NATO Parlamenter Asamblesi, Avrupa
Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter
Asamblesi, Asya Parlamenter Asamblesi ile Avrupa-Akdeniz Parlamenter
Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları
oluşturacak üyelerin isimlerine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/204)
3.- Bayındırlık
ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özakın Hindistana
yapacağı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/205)
4.- Sağlık
Bakanı Recep Akdağın Belarusa ve İngiltereye
yapacağı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/206)
5.- Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanlığının
resmî davetine icabetle TBMM Dışişleri Komisyonu heyetinin
Kuzey Kıbrısa yapacağı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/207)
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş ve 20 milletvekilinin, demir yolu ulaşım
sistemindeki sorunların araştırılarak altyapı
ve işletmeciliğinin geliştirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/25)
2.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce ve 21 milletvekilinin, Balkan göçmenlerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/26)
V.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan
Vekili Nevzat Pakdilin, eski Dışişleri Bakanı,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Erdal
İnönünün vefatı nedeniyle merhuma Allahtan rahmet, ailesine
ve milletimize başsağlığı dileyen konuşması
VI.-
TEŞEKKÜR, TEBRİK, TEMENNİ VE TAZİYELER
1.- İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol, Ankara Milletvekili Mehmet Emrehan
Halıcı, İzmir Milletvekili Oktay Vural, Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Muş Milletvekili Sırrı Sakık,
Malatya Milletvekili Öznur Çalık, Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay, Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Samsun Milletvekili
Osman Çakır ve Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, Eski
Dışişleri Bakanı, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Erdal İnönünün vefatı nedeniyle
taziye konuşmaları
VII.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Adıyaman
Milletvekili Mehmet Erdoğanın, Türk Kızılayının
faaliyetlerine ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Antalya Milletvekili
Tayfur Sünerin, yaş sebze meyve ihracatında yaşanan
sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
3.- Adana Milletvekili
Yılmaz Tankutun, hazine arazileri üzerinde ecri misil ödeyerek
tarım yapan çiftçilerin sıkıntılarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Maliye
Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı
VIII.-
ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Genel Kurulun
31/10/2007 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların
görüşülmemesine ve 1/11/2007 Perşembe günkü birleşiminde
16 sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- İstanbul
2010 Avrupa Kültür Başkenti Hakkında Kanun Tasarısı
ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu
(1/350) (S. Sayısı: 16)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00te açıldı.
Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl ve 30 milletvekilinin, baz istasyonları ile
ilgili iddiaların (10/23),
Muğla
Milletvekili Ali Arslan ve 33 milletvekilinin, turizm sektörünün
sorunlarının (10/24),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş ve 73 milletvekilinin, Ankara'da
yaşanan içme ve kullanma suyu sorununda, Ankara Büyükşehir Belediyesi
üzerinde gözetme ve düzeltici önlemler alma ve ilgili bakanlıklar
arasında iş birliği sağlama konusunda
sorumluluklarını yerine getirmeyerek görevlerinin gereklerini
yapmakta ihmal ve gecikme gösterdiği ve bu eylemlerinin Türk Ceza
Kanununun 257nci maddesine uyduğu iddiasıyla Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan hakkında Anayasanın 100üncü ve İç Tüzükün
107nci maddeleri uyarınca Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesinin (9/1) ön görüşmeleri
tamamlandı; yapılan gizli oylamadan sonra, Meclis
soruşturması açılması kabul edilmedi.
Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu, Ankara Milletvekili Yılmaz Ateşin,
konuşmasında şahsına sataştığı
iddiasıyla bir açıklamada bulundu.
31 Ekim 2007
Çarşamba günü saat 15.00te toplanmak üzere, birleşime 16.48de son
verildi.
Nevzat PAKDİL
Başkan
Vekili
Yaşar TÜZÜN Fatoş
GÜRKAN
Bilecik Adana
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 20
II.- GELEN KÂĞITLAR
31 Ekim 2007 Çarşamba
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş ve 20 Milletvekilinin, demir yolu
ulaşım sistemindeki sorunların araştırılarak
altyapı ve işletmeciliğinin geliştirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/25) (Başkanlığa geliş tarihi:
26/10/2007)
2.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce ve 21 Milletvekilinin, Balkan göçmenlerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/26)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2007)
31 Ekim 2007 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatoş
GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14üncü Birleşimini
açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için
iki dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekilleri, toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Eski Dışişleri Bakanı, Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Erdal İnönünün
vefatı nedeniyle saygı duruşu
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bugün vefat
eden 17nci, 18inci ve 19uncu Dönem İzmir Milletvekili, Dışişleri
eski Bakanı, Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Erdal İnönünün aziz hatırası önünde Genel Kurulu bir
dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum.
(Saygı duruşunda
bulunuldu)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdilin, eski
Dışişleri Bakanı, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Erdal İnönünün vefatı nedeniyle
merhuma Allahtan rahmet, ailesine ve milletimize başsağlığı
dileyen konuşması
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, ülkemizin
yetiştirdiği değerli bilim ve devlet adamı Erdal
İnönüyü bugün kaybettik. Kendisine Allahtan rahmet, kederli
ailesine ve milletimize başsağlığı diliyorum.
Gerek bilim gerekse siyaset alanında ülkemize yapmış
olduğu hizmetler her zaman şükranla anılacaktır.
Ruhu şad olsun.
Evet, konuyla
ilgili olarak, Sayın Anadol, sisteme girer misiniz efendim, yerinizden
size söz hakkı vereyim.
Buyurun Sayın
Anadol.
VI.- TEŞEKKÜR, TEBRİK, TEMENNİ VE TAZİYELER
1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Ankara
Milletvekili Mehmet Emrehan Halıcı, İzmir Milletvekili
Oktay Vural, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Malatya Milletvekili
Öznur Çalık, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Samsun Milletvekili Osman Çakır
ve Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, Eski Dışişleri
Bakanı, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Erdal İnönünün vefatı nedeniyle taziye konuşmaları
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sayın Başkan, bana söz vermek nezaketini gösterdiğiniz
için size teşekkür ediyorum ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
Zatıalinizin
de belirttiği gibi, eski 17, 18 ve 19uncu Dönem İzmir Milletvekili,
Devlet Bakanı, Başbakan Yardımcısı, Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Vekili olarak görev yapan SODEP ve Sosyal
Demokrat Halkçı Parti Genel Başkanı Erdal İnönüyü
kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına yüce Parlamentonun acısını paylaşıyoruz.
Sayın
Başkanım, Erdal İnönü, 12 Martın çalkantılı
günlerinde, gençlik hareketlerinin gündeme geldiği bir dönemde
hem gençlere itidal tavsiye eden hem de özgürlükleri savunan bir rektör
olarak, ODTÜ Rektörü olarak toplumca tanındı. Tabii bilim
adamı yönünü, üniversiteler biliyordu, bilim camiası,
bilim âlemi biliyordu, ama böyle bir dönemde basiretli yönetimiyle
toplumumuz tarafından tanındı ve o günkü Cumhuriyet
Halk Partisi içinde de meydana gelen çalkantı sırasında
babası merhum İsmet İnönüyü mağlup eden merhum Eceviti
en önce tebrik edecek kadar demokrat bir kişiliğe sahipti
merhum Erdal İnönü.
12 Eylülden sonra
sosyal demokratların, Cumhuriyet Halk Partililerin, merkez solun
toparlanması gündemdeydi. Ailesine rağmen, ailesine ve
kendisinin direncine rağmen, toplumda sosyal demokrat camiadan
gelen yoğun istemleri kıramadı. Bir defa vazgeçmesine,
geri dönmesine rağmen SODEPin Genel Başkanı oldu,
SODEPi kurdu ve Konsey tarafından seçime sokulmayan SODEPi,
daha sonra -bir başka kişiyi rahmetle anmak durumundayım-
Halkçı Parti Genel Başkanı merhum Aydın Güven Gürkanla
birlikte aynı çatı altında birleştirdi ve yapılan
ara seçimlerde İzmir adayı olarak Parlamentoya girdi.
İzmirliler, demokrat kimlikleriyle Erdal İnönüyü bağırlarına
bastılar. 18inci Dönemde birlikte Parlamentoda İzmir Milletvekili
olarak görev yapmaktan onur duyuyorum, o günleri hasretle anıyorum.
19uncu Dönemde tekrar İzmir Milletvekili oldu ve kurulan
hükûmetlerde Başbakan Yardımcılığı,
Başbakan Vekilliği, Dışişleri Bakanlığı,
Devlet Bakanlığı gibi önemli görevlerde bulundu.
Sözümü fazla
uzatmak istemiyorum. Bilim camiasına, ailesine, Türk milletine
ve onu Parlamentoya gönderen İzmir halkına başsağlığı
diliyorum, yüce Parlamentoya saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Anadol.
Sayın Bakanım,
isterseniz, size yerinizden bu konuyla ilgili olarak söz vereyim
yahut da daha sonra, gündem dışı konuşmalar yapılacağı
için onlara cevap mahiyetinde yine kürsüden konuşabilirsiniz.
İç Tüzükün amir hükümleri böyle olduğu için
Daha sonra
mı konuşacaksınız Sayın Bakan?
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Peki, olur.
BAŞKAN
Evet, konuyla ilgili olarak Sayın Emrehan Halıcının,
Ankara Milletvekilimizin bir söz talebi var.
Sayın Halıcı,
mikrofonunuzu açtırayım.
MEHMET EMREHAN
HALICI (Ankara) Sayın Başkanım, söz verdiğiniz
için çok teşekkür ediyorum.
Ben de kısa
bir açıklama yapmak istedim. Sözlerime başlarken kendim ve
DSPli milletvekillerimiz adına yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın Erdal
İnönüyü kaybetmiş olmanın derin üzüntüsünü yaşıyoruz.
Kendisine Allahtan rahmet diliyorum. O, örnek bir siyaset adamıydı,
bir devlet adamıydı ve aynı zamanda da örnek bir bilim
adamıydı. Sadece siyasette değil ama bilimin, kültürün,
sanatın her alanında örnek çalışmalar yaptı
ve bilime, kültüre, sanata inanan insanlar arasında da çok özel
bir yer edindi. Bu yüzden üzüntümüz çok ama çok fazladır. Derin bilgi
birikiminin yanı sıra hoşgörüsüyle, mütevazılığıyla
ve nezaketiyle Türkiyeye örnek oldu, bundan sonra da örnek olmaya
devam edecektir.
Ben, kendisine
tekrar rahmet diliyorum ve Türk milletine başsağlığı
diliyorum.
Çok teşekkürler
efendim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Halıcı.
Evet, kısa
bir açıklama için İzmir Milletvekili ve MHP Grup Başkan
Vekili Sayın Oktay Vurala söz vereceğim.
Buyurun Sayın
Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Biz de Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak Sayın Erdal İnönünün rahmetli
olmasından dolayı taziyelerimizi, üzüntülerimizi bildirmek
istiyoruz. Bütün siyaset camiasının, bilim adamlarının
başı sağ olsun, Allah rahmet eylesin. Acılarını
paylaşıyoruz. Türk siyasetine kendi özgün niteliğiyle
derinlik kazandırmış bir şahsiyeti kaybetmenin
acısını paylaşıyoruz.
Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Vural.
Evet, Sayın
Aslanoğlu, hemşehriliği dolayısıyla galiba,
söz istemiş. Milletvekillerimiz adına da Sayın Aslanoğlu
Adına değil de daha doğrusu kendisine bir kısa
açıklama için söz vereyim.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Örnek devlet
adamı, değerli bir bilim adamı, ilkeli, dürüst ve onurlu
bir siyasetçi olan Sayın İnönüyü rahmetle anıyorum.
Sayın İnönüye Allah gani gani rahmet eylesin, ruhu
şad olsun. Malatya halkı adına, ailesine, tüm Türk milletine
ve tüm bilim camiasına başsağlığı dileklerimi
iletiyorum.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Buyurun Sayın
Sakık.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum söz
verdiğiniz için.
Bugün gerçekten
ülkemizde önemli bir şahsiyeti kaybettik. Ben de uzun yıllar
Sayın İnönüyle birlikte olan bir siyasetçiyim. SODEPin
kuruluşundan Sosyal Demokrat Halkçı Partiye kadar genel
başkanımız, ben il başkanıydım. Ondan çok
şey öğrendik demokrasi adına, özgürlükler adına,
barış ve hukuk adına çok şey öğrendik, hoşgörüyü
öğrendik, toleransı öğrendik. Bir dönem de kendisiyle
birlikte Parlamentoda bulundum ve bize önemli bir şeyler
öğretti. Siyasetin vazgeçilmez olduğunu söyleyenlere
şunu söyledi hep: Kuşatıldı
Dedi ki: Siyaseti
bırakabiliriz. Ve yeri, zamanı gelince de bırakıldı.
Ne yazık ki ülkemizde bu önemli şahsiyetleri kaybettiğimiz
zaman, arkasından çok önemli şeyler söyleriz. Sayın
İnönü o dönem epeyce sıkıntılı anlar yaşadı,
kuşatıldı ve İnönüye ihtiyacımız vardı
o dönemde. Biz birlikte bulunduğumuz dönemde İnönünün
önemli projeleri vardı. Türkiyeyi özgürleştirmek ve demokratikleştirmek
için çok önemli şeyler yaptı. Biz 24 milletvekili, Sayın
İnönüye o dönem Türkiyeyi özgürleştirecek ve demokratikleştirecek
bir proje sunduğumuzda, ilk gittiğimizde acaba nasıl
karşılanırız
Böyle bir tereddüt ve kuşku varken,
İnönü cebinden kalemi çıkarıp Ben, 25inci milletvekili
olarak bunların altına imzamı atabilirim... Bu noktada,
bu kadar kararlı, inançlı bir siyaset adamıydı, ama
ne yazık ki onun projelerini hayata geçirmek çok zor oldu, kuşatıldı
ve bundan dolayı da siyaseti bıraktı ve Türkiye için
büyük bir kayıptı.
Şimdi, diliyorum,
umuyorum, bu siyasette uzun yıllar, siyasette bir türlü yaşlanmayanlar
-ülkemizde ne yazık ki böyle bir acı gerçeğimiz de var,
Türkiyede siyasetçiler yaşlanmıyor ama- İnönüyü
örnek alırlar, gelecek nesil de İnönüyü örnek alarak, ülkemiz,
ona uygun siyaset profili çıkarır.
Ben kendisine
rahmet diliyorum ve bütün Türkiyeye başsağlığı
diliyorum.
BAŞKAN Malatya
Milletvekilimiz Sayın Öznur Çalık, buyurun.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya)
Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; bugün
vefatını öğrenmiş bulunduğumuz Sayın Erdal
İnönüyü rahmetle anıyoruz. Değerli bir siyaset ve
devlet adamını kaybetmiş bulunuyoruz.
Tüm Türkiye'nin
ve değerli Malatyalı hemşehrilerimizin başı
sağ olsun diyorum. Bugüne kadar yapmış olduğu tüm
hizmetler için de kendisini bir kez daha rahmetle anıyorum.
Teşekkür
ediyor, saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Evet, bu konudaki
düşüncelerini almak üzere Kültür ve Turizm Bakanımız
Sayın Ertuğrul Günay.
Buyurun Sayın
Bakan.
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) Çok teşekkür ederim
Sayın Başkanım söz verdiğiniz için.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın İnönünün kaybından duyduğumuz derin üzüntüyle
ben de rahmet ve sabır dileklerimi sunuyorum.
Sayın
İnönü, Parlamentoda bir süre bulunan, siyasette bir süre bulunan
ve ismi bulunduğu alanda saygıyla anılan bir insan olmakla
birlikte, esas itibarıyla bir bilim adamıydı. Zor koşullarda,
biraz da koşulların zorlamasıyla ve dayatmasıyla
siyasete katılmıştı ve sonra kendisi için çok uygun
ve saygıdeğer bir zamanlamayla da siyasetten ayrıldı
ve ayrılışı da katılışı gibi
özel anlamlar taşıyan bir davranış olarak hep alkışlandı,
saygıyla karşılandı.
Bir bilim adamıydı
-yakın çalışan arkadaşlarımız hep hatırlarlar-
siyasi gezilerinin boş zamanlarında, bir miktar kendisine
kaldığı zamanlarda çantasından not defterini
çıkarır, kafasında yarım kalmış bulunan
problemleri çözmeye gayret ederdi ve yine siyasetten fırsat
bulduğu anlarda akademik çevrelerdeki arkadaşlarıyla
ilişkilerini koparmamaya, akademik dünyada ne olup bittiğini
takip etmeye ve akademik dünya ile yaptığı söyleşilerle
bir tür kendini yenilemeye çalışırdı. Zor bir anda
siyasete katıldı. Türkiyede cumhuriyetin askıya
alındığı, demokrasiye son verildiği bir dönemde,
yeniden siyasi partilerin şekilleneceği bir ortamda kendisine
yönelik bir talep oldu. Bir tür siyasi akımların, 12 Eylülün
zorladığı, kapattığı, bastırdığı
siyasi akımların yeniden meşruiyet kazanması
için bazı güvence nitelikli isimlere ihtiyaç vardı o koşullarda
ve kendisine böyle bir görev önerildi, uzun duraksamalardan sonra
kabul etti. Fakat, ismi, başlangıçta, ne yazık ki 12 Eylül
yönetimi tarafından Parlamento aday listesine alınmadı,
adının ve soyadının bütün saygınlığına
rağmen alınmayacak kadar sakıncalı bulundu ve veto
edildi. 12 Eylül yönetimi tarafından Erdal İnönünün ismi
Türkiye Büyük Millet Meclisine girmesinde sakınca bulunanlar
sınıfına alındı ve veto edildi. Hâlbuki, Erdal
İnönü, daha önce bir vesileyle söylediğim gibi, ismiyle
çok genç bir çağrışım yaratırken, soyadıyla
da tarihimizin özel günlerini, bir tür milletin makûs talihinin yenildiği
başarıları simgeliyordu ve böyle bir isim, bütün kendi
müktesebatının derinliğine ve saygınlığına
rağmen, o dönemin koşullarında siyasetten yasaklanmaya,
en azından Parlamentoya girmekten yasaklanmaya çalışıldı.
Bu da Türkiye'nin yakın bir geçmişte, henüz bir çeyrek yüzyıl
kadar geride kalan bir geçmişte, demokrasi açısından
ne kadar büyük darboğazlardan geçtiğinin simgesel bir olayıdır.
Sayın İnönü, daha sonraki süreçte koşulları kendisi
zorladı bu kez, siyasete daha aktif görevlerde geldi, Parlamentoya
geldi.
Ben, yine fizik
problemini çözerkenki sevimliliği içinde başka bazı
davranışlarını da çok sevgiyle bugün hatırlıyorum
ve milletimizin de hatırlayacağını sanıyorum
ve siyasi kültürümüze özel katkılar yaptığını
özellikle burada belirtmek istiyorum. Siyasette alkışlanmanın
çok makbul sayıldığı, omuzlara alınmanın
çok makbul sayıldığı, omuzlarda taşınmanın
çok makbul sayıldığı geleneğe karşı
çok simgesel davranışlarla direndi. Omuzlara alınmaya
çalışıldığı yerlerde, biraz çevresindekilerin
şaşkın bakışları ve alaycı gülümsemelerine
neden olacak şekilde kendisini doğrudan yere attı, kendisini
toprağa attı ve omuza alınmasını böylece insani
bir direnişle, fiziki bir direnişle engellediği, bilmeyenler
tarafından bilinmelidir. Yani, Türkiye siyasetinin Şarklı
görüntüsüne ciddi biçimde, bireysel, insani direnişleri oldu.
Başka
şeyler de yaptı. Parlamentoda düşüncelerin yasaklandığı,
Parlamentoda farklı arayışların yasaklandığı
bir dönemde yasaklanan arkadaşların, dışlanan arkadaşların
düşüncelerine katılmamakla birlikte onların söz özgürlüğünü,
düşünce özgürlüğünü savunduğunu, Parlamento
Başkanlığına verdiği yazılı açıklamayla
belirtti ki o dönemde Türkiye'de aynı kulvarda siyaset yapan
bazı arkadaşlarımız o kritik günlerde ortada bulunmamayı
tercih etmişlerdi.
Siyasetten ayrıldığı
günlerde, yine, Türkiye'nin resmî kültürünün, Türkiye'nin egemen kültürünün
tabu saydığı, yasaklı saydığı konularda
bilimsel çalışmalar, akademik çalışmalar, üniversite
tartışmaları yapılırken, yine, düşüncelere
katılmamakla birlikte söz özgürlüğünü savunan davranışlarını
o toplantılara katılmakla göstermeye çalıştı.
Gerçekten, Türkiye
siyasal yaşamından, bilim adamı özellikleri
ağır basan saygın bir siyaset ve devlet adamı geçti.
İnönü, zor
koşullarda siyasete girerek aslında siyasetin saygın
bir iş olduğunu anlatmaya çalıştı. O aydın
küçümsemesine karşı, siyaseti küçük gören aydın tavrına
karşı, siyasete önem veren, siyasetin her işin önünde
olduğunu gösteren davranışlar sergiledi siyasete
girmekteki direnciyle ve yine, siyasetin her şey olmadığını,
insanın kendisine ayırması gereken bir zaman olması
gerektiğini, insanın siyaset dışında
ilişkileri, gayretleri, sevdiği alanlar olması gerektiğini,
özel bir konumda -genel başkan
ve Başbakan Yardımcısıyken- aktif siyasetten ayrılarak
gösterdi.
Türkiye siyasetinden,
gerçekten, siyaset kültürüne insani davranışlarıyla
derinden müdahale eden ve özel örnekler gösteren bir insanın
geçtiğini bugün bütün kalbimle duyumsuyorum. Kendisini sevgiyle
anıyorum, rahmetle anıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetinin bütün bakanları adına, mensubu bulunduğum
siyasi parti, mensubu bulunduğum siyasi partinin milletvekilleri
adına ve kendisini seven herkes adına rahmet dileklerimi
ve milletimize sabır dileklerimi sunuyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli)
Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
1983 ve 1995
yılları arasında Sayın Erdal İnönüyle aynı
partide, aynı çatıda görev yapan bir kişi olarak, Sayın
Erdal İnönünün bugün kaybından duyduğum üzüntü gerçekten
çok büyüktür.
Bu siyasette
beraber bulunduğumuz yıllarda Sayın İnönünün
dürüstlüğünü en yakından gören, kişiliğini en yakından
tanıyan, yurtseverliğini en yakından tanıyan; demokratik
kişiliğini, insan hak ve özgürlüklerine saygısını,
özellikle dürüstlüğünü, devlet malına el uzatmama konusundaki
hassasiyetini en yakından gören bir insanım.
Gerçekten çok
mütevazı, her insanın örnek alabileceği kadar nazik,
kibar, büyük kültürü olan, uluslararası düzeyde en iyi tanınan,
Türkiye için her yerde onur veren kişiliğiyle daima göz önüne
geldi. Tabii, siyaset yaptığımız o yıllarda
Sayın İnönüye
İşte, nankör siyasetin yarattığı
birtakım kıskançlıklar sonucu İnönünün değerlerinden
bu ülke gereği gibi yararlanmadı.
Ben bir olayı
anlatayım: Biz, 1995 yılında -Ben Meclis Başkan Vekili
olarak- Kübaya bir seyahate gidecektik -Meclis Başkanlığı,
en üst derecede- o zaman birileri dediler ki: Efendim, Amerika Birleşik
Devletleri ile Kübanın arası bozuk
Bu seyahate izin
vermediler. Kendisi, o zaman, Dışişleri Bakanıydı.
Ben gittim kendisine söyledim, dedim ki: Sayın Bakanım,
biz böyle bir durumla karşı karşıyayız. Kendisi
hemen talimat verdi ve biz o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi heyeti
olarak en üst düzeyde ilk defa Kübaya gittik.
Tabii, Sayın
İnönüyü, üç dakika, beş dakika, saatlerce anlatmak mümkün
değil. Çok saygın bir insandı. Gerçekten özveride bulunmasını
bilen bir insandı. Ülkesinde gerektiği zaman her türlü fedakârlığı
yapabilecek bir insandı. Zaten, birçok insan bugün kendisinin
niteliklerini, kişiliklerini, dürüstlüğünü, yüce düşüncelerini
her vesileyle izah ediyorlar. Tabii, bizim de bu kısa konuşma
arasında bunu izah etmemiz mümkün değil, ama Türkiyede siyaset
yapan insanların, özellikle liderlik seviyesinde siyaset yapan
insanların, Erdal İnönüden almaları gereken çok
ders vardır. Bu dersleri alıp da ona göre hareket ettikleri
zaman, hem o liderlik makamlarını en iyi şekilde temsil
edeceklerine hem de ülkeye daha iyi hizmet edeceklerine inanıyorum.
Kendisi, en verimli
bir zamanda ve kendi isteğiyle en büyük makamlardan vazgeçmiştir.
Ama, sonradan da birtakım siyasi rakipleri onu siyasetten geri
çekmek için birtakım Ali Cengiz oyunları oynamışlardır,
bunları da biliyoruz, ama ne yazık ki bugün büyük bir acı
içindeyim. Kendisine Tanrıdan rahmet diliyorum, yerinin cennet
olmasını diliyorum, ailesine başsağlığı
diliyorum. Meclisimizin ve Türkiye Cumhuriyeti Türk halkının
başı sağ olsun.
Saygılar
sunuyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Genç.
Evet, ekranda
iki arkadaşımız var, onlara da söz verip konuyu kapatacağım.
Sayın Çakır
OSMAN ÇAKIR
(Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orta
Doğu Teknik Üniversitesinin 1969-70 yıllarında bir
öğrencisi olarak, rektörlüğü döneminde ve fizik bölümündeki
öğretim üyeliği sırasında kendisinden ders almış
bir öğrenci olarak burada bulunuyorum. Fevkalade bir insandı,
Türkiyenin yetiştirmiş olduğu çok önemli bir fizikçiydi.
ODTÜde öğrenci kafeteryasında yemek yemek için öğrencilerle
birlikte sıraya girerdi ve onların masasında birlikte
yemek yerdi ve siyaseti bıraktıktan sonra da Türkiyede
bilimin yerleşmesi, bilimsel anlayışın kabul
edilmesi, yayılması açısından çok önemli faaliyetleri
vardır. Bir öğrencisi olarak kendisine Yüce Allahtan rahmet
diliyorum, ailesine başsağlığı diliyorum.
Milletimizin başı sağ olsun.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Çakır.
Sayın Canikli
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Saygın bir
devlet adamı ve siyasetçi olan Sayın İnönünün vefatı
nedeniyle AK Parti olarak üzüntülerimizi sizlerle paylaşıyoruz.
Düşüncelerimizi Sayın Bakanımız ifade etti. Sevenlerine
başsağlığı diliyoruz, Allah rahmet eylesin.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Biz de tekrar Erdal İnönüye Allahtan
rahmet, kederli ailesine, milletimize ve sevenlerine başsağlığı
diliyoruz.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
İlk söz,
Türk Kızılayının faaliyetleri hakkında söz
isteyen Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğana aittir.
Sayın Erdoğan,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Erdoğan,
süreniz beş dakika.
VII.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğanın,
Türk Kızılayının faaliyetlerine ilişkin gündem
dışı konuşması
MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün kaybettiğimiz bilim ve devlet adamı Sayın
İnönüye Allahtan rahmet, kederli ailesine sabırlar,
milletimize başsağlığı diliyorum.
Kızılay
Haftasını idrak ettiğimiz bugünlerde, Türk Kızılayı
konulu gündem dışı söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1868de Hilali Ahmer Cemiyeti
adıyla kurulan Türk Kızılayı, bugün tam yüz otuz dokuz
yıllık bir yardım çınarı. Kızılay, ihtiyaç
anında dayanışmanın, ıstırap anında
şefkatin, farklılıklar karşısında
hoşgörünün, savaşın en kızgın anında insanlığın,
merhametin, tarafsızlığın ve barışın
simgesidir. Milletimizin yardımlaşma ve dayanışma
sorumluluğunun ifa edilmesinde her zaman ilk adres olmuştur.
Bu adımlar, diğer yardım kuruluşlarımızla
birlikte Türkiyenin iftiharı olmak gibi ulvi bir amaca hizmet
etmektedir. Çalışmaları ve projeleriyle uluslararası
kamuoyunda büyük övgü alırken, Türk modeli olarak adlandırılan
faaliyetleriyle diğer Kızılhaç, Kızılay derneklerine
örnek teşkil etmiştir.
Kızılay,
milletimizin, Balkanlardan Orta Doğuya, Güney Asyadan Afrikaya
kadar dünyanın dört bir yanına uzanan şefkat ve merhamet
elidir. Herkesin yok olduğu, kaçtığı, kaçıştığı
dönemde, o, ihtiyaç sahiplerinin hep yanında oldu. Gıda,
ilaç, çadır, konut ve insani yardım çalışmalarını
büyük bir heyecanla yerine getirdi. Uzak Doğuda, Pakistanda,
Filistinde, Sudandaki trajediler ne kadar sarsıcıysa,
yardımlar da o kadar etkileyici olmuştur.
Değerli arkadaşlar,
acılara, felaketlere, afetlere duyarsız kalamayız;
çünkü, bu, insanlığımızın, kardeşliğimizin,
dostluğumuzun, sahip olduğumuz değerlerin ifadesidir.
Bu millet, komşusu açken tok olmayı, yanındaki
üşürken ısınmayı, karşısındaki kederliyken
sevinmeyi içine sindiremeyen fertlerden oluşan bir millettir.
Bu topraklar üzerinde inşa edilen adalet ve şefkat medeniyeti
işte bu yüksek ruhla örülmüştür. Ne mutlu bize ki örnek bir
vakıf medeniyeti kurmuş bir ecdadın torunları
olarak bu ruhu bugün de koruyoruz. Bizim medeniyetimiz hayırseverliği
ve paylaşmayı toplumsal hayatın merkezine almıştır.
Biz, muhtaç olanın yardımına koşmayı ibadet biliriz.
Bizim kültürümüzde dertlinin derdine derman olmak, kanayan yaraları
sarmak, mutsuz gönülleri sevindirmek var olmanın temelidir.
İşte Kızılay milletimizin özünü, mayasını
yansıtan bu durumun kurumsallaşmış hâlidir.
Değerli arkadaşlar,
siyasetin itibar kaybettiği yıllarda kurumlar yaralıydı,
yolsuzluklar sıradanlaşmıştı. Üzerinde çok
şaibeler ve çok spekülasyonlar yapılan Kızılay
bunları aşarak son yıllarda ulusal ve uluslararası
boyutta hizmetler yapmıştır. Türk Kızılayı
merkezî sistemden bölgesel sisteme geçerek müdahale kapasite ve
hızını artırmış, en büyük yardım kuruluşlarından
birisi hâline gelmiştir. Son yapılan kamuoyu araştırmaları
Türk halkının Kızılaya duyduğu güvenin yüzde
88i aştığını göstermektedir. Bunun Anadoludaki
küçük bir yansımasını bizzat müşahede etmekteyim:
Adıyamanın Besni ilçesinde geçen ay dokuzuncusu düzenlenen
Besni Eğitim Bayramında milletimizin yardımlarıyla
açılışı yapılan Kızılay hizmet binasıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Kızılayının
milletimizin duyduğu bu güveni boşa çıkartmayacağına
eminim. Bu vesileyle tüm Kızılay dostlarını ve sizleri
bir Kızılay gönüllüsü olarak saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Erdoğan.
Gündem dışı
ikinci söz, yaş sebze, meyve ihracatında yaşanan sorunlar
ile ilgili söz isteyen Antalya Milletvekili Tayfur Sünere aittir.
Sayın Süner,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
TAYFUR SÜNER
(Antalya) Bir iki dakika fazla süre istiyorum, tarımla ilgili
olduğu için.
BAŞKAN Bütün
arkadaşlara olduğu gibi, bir dakika ek süre vereceğim
Sayın Süner.
TAYFUR SÜNER
(Antalya) Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Buyurun
efendim.
2.- Antalya Milletvekili Tayfur Sünerin,
yaş sebze meyve ihracatında yaşanan sorunlara
ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
TAYFUR SÜNER
(Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk milletinin Cumhuriyet Bayramını kutlarım. Cumhuriyet
sevdamızın bitmemesi dileğiyle, bu topraklar uğruna
canlarını veren aziz şehitlerimizi bir kez daha saygıyla
anıyorum.
Sayın Erdal
İnönünün vefatı dolayısıyla, ailesine ve Türk
ulusuna başsağlığı diliyorum.
Yaş sebze,
meyve ihracatında yaşanan sorunlarla ilgili gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin en
temel sorunlarından bir tanesi, tarımda yaşadığımız
sıkıntılardır. Gerçekten de şu anda, Türkiyenin
neresine giderseniz gidin, tarımla uğraşan insanlarımızın
çok büyük bir ekonomik sıkıntı içinde olduğunu göreceksiniz.
AKP Hükûmeti, çiftçiyi bu durumdan kurtarmak için neler yapmıştır?
AKP İktidarında, tarımda girdi fiyatları devamlı
yükselirken, piyasa fiyatları yerinde saymaktadır. Hatta,
dönem dönem düşüşler göstermektedir. Piyasa satış
fiyatlarıyla, üreticiler, maliyetlerini bile karşılayamaz
duruma gelmişlerdir. Üreticiyi, ürettiğine pişman ettiniz.
Durum çok vahimdir. Bu insanlar yaşamlarını nasıl
sürdüreceklerdir? Sıkıntı gerçekten çok büyüktür. Mazotun
litresi 2002 yılında 1 YTL iken, şu an da 2,3 YTLye; kompoze
gübre 22 YTL iken, 28 YTLye çıkmıştır. İnanın,
çiftçi, köylü kan ağlıyor. Bu iş, çiftçiyi azarlamakla
çözülmez. Sorunlarını dinleyip, yardımına
koşmalısınız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yaş sebze ve meyve
sektöründeki sorunlardan biri, zirai ilaç kullanımında
yaşanan sıkıntılardır. Bugün, her üretici, dilediği
ilaç bayisinden dilediği ilacı alabilmektedir. Üreticiler,
hangi hastalık ve hangi zararlı için hangi ilacı kullanacaklarını
net olarak bilmemektedirler.
Ürünlerde hastalık
ve zararlılarla mücadele için tavsiye edilecek ilaçlar Zirai
Mücadele Teknik Talimatında yer almamaktadır. Zirai
ilaçların ruhsatlandırılması yüksek maliyet ve
uzun prosedürü gerektirdiği için, ilaç firmaları sadece
potansiyel gördükleri ürünlerde ruhsat alma yoluna gitmektedirler.
Bu eksiklerin bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir. Zirai Mücadele
Talimatı gözden geçirilmeli, AB ülkelerinde güvenli kullanılan
ilaçlar belirlenerek ürün bazında ruhsatlandırma yoluna
gidilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, Rusya, 31 Mayıs 2005 tarihinde, ülkemizden
gerçekleşen sebze ve meyve ithalatının kesilmesini
istemişti. Bunu herkes hatırlayacaktır. O dönemde
Rusya, Tarım Bakanlığı tarafından, Akdeniz
sineği olarak bilinen trips için önlem alınmasını
istemişti. Bu istek Tarım Bakanlığımıza
tam 6 kez tekrarlanmıştı. Ama dönemin Tarım Bakanı
hiçbir cevap vermemişti. Zaten, bu olay da Tarım Bakanını
yerinden etmiştir. Bu sıkıntılar nedeniyle, bir
buçuk ay boyunca, Rusya, ithalatını durdurmuş. Bu
sıkıntı, Antalya İş Adamları ve Yaş
Sebze Meyve İhracatı Birliğinin çabalarıyla
aşılmıştır. Bu gayretleri için, iş adamları
ve Birliğimize, Türkiyenin ihracatı ve Türk tarımına
katkıları için teşekkür etmek istiyorum.
Yaş sebze
ve meyve üretimi denilince aklımıza seracılığın
merkezi Antalya gelmektedir ve şehrimizde önemli bir istihdam
sağlamaktadır. 175 bin-200 bin dekar arazide 60 bin aile bu
sektörde faaliyet göstermektedir. Miras hukukuyla arazilerinin
parçalanması nedeniyle üretim ortalama 2,7 dekar alanda yapılmaktadır.
Mevcut seralarımız rantabl ısıtma yapılmayacak
düzeyde yalıtım ve planlamadan yoksundur. Bu tarz seralarda,
pazar talepleri doğrultusunda kaliteli ve güvenli ürün elde
etmek güçleşmektedir. Antalyaya gelecek olan doğal gaz
öncelikli olarak maliyet fiyatına seralara tahsis edilmelidir.
Bu sorunların giderilmesi için büyük ölçekli modern sera yatırımlarının
desteklenmesi gereklidir.
Turizm sektöründe
olduğu gibi, tarım sektörüne de mutlak destek sağlanmalıdır.
Bu çerçevede üreticinin yapacağı ve mülkiyeti kendisine
olan modern seralara, en az bir yıl geri ödemesiz, dört beş
yıl vadeli olmak üzere krediler verilmesi gerekmektedir.
Yatırımda
da yüzde 10-15 öz kaynak ile arazi ve projenin teminat olarak gösterilmesi
yeterli olmalıdır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Süner, bir dakika ek süre veriyorum. Konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
TAYFUR SÜNER (Devamla)
Aksi hâlde, 1e 2 teminat ve gayrimenkul ipoteğiyle üreticinin
kredi alma imkânı yoktur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yaş sebze ve meyve ihracatına
AKP İktidarı zamanında, devlet desteklemeleri yetersiz
kalmıştır. Örneğin, domates, mayıs ayının
sonuna kadar desteklenmektedir. Ancak, ülkemizde temmuz ayı
sonuna kadar domates yetiştirilmektedir. Sera domatesinden
sonra tarla domatesi üretilmektedir. Ama bunun destek kapsamı
dışında kalması anlaşılabilir bir durum
değildir. Yaş sebze meyve ihracatının dönemsel ve
bölgesel olarak ürün bazında desteklenmesi lazımdır.
Bunun için, Antalyanın domatesi, Alaşehirin üzümü, Malatyanın
kayısısı, Bursanın şeftalisi, Karamanın
elması örnek gösterilebilir.
Bununla birlikte,
ihracatçıya, ton başına teşvikten ziyade, Avrupa
standartlarında ürün yetiştirebilmek için arazi tahsisi
yapılmalıdır. Çok miktarda üretim yapan yörelerde, örneğin
Antalyada, bir organize tarım bölgesi yaratılmalıdır.
Ayrıca,
dünya standartlarına uygun ambalajlama teşvikinin bir an
önce hayata geçirilmesi gereklidir.
Bir diğer
yapılması gereken, uluslararası nakliye desteğinin
de bir an önce yapılması lazımdır.
Hepinize saygılar
sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Süner, teşekkür ediyorum.
Gündem dışı
konuşmaya Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın
Mehdi Eker cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın
Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) Sayın Başkan,
yüce Meclisin değerli üyeleri; Antalya Milletvekili Sayın
Tayfur Sünerin yaş meyve sebze ihracatında yaşanan
sorunlarla ilgili yaptığı gündem dışı konuşmaya
cevap vermek üzere huzurlarınızdayım ve yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında,
bugün kaybettiğimiz değerli siyaset ve devlet adamı
Sayın Erdal İnönüye Allahtan rahmet, ailesine ve Türk
milletine başsağlığı dileklerimi ifade etmek
istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, 43 milyon ton civarında
yaş meyve sebze üretmektedir. Bu, tabii, giderek, yıllar
itibarıyla artan bir miktar.
2006 yılında
Türkiye yaş sebze meyve ihracatı 2 milyon 200 bin ton civarında
gerçekleşti ve bunun karşılığında 1 milyar
152 milyon dolar döviz girdisi sağlandı. Bu verilere göre,
yaş sebze meyve ihracatında, bir önceki yıla göre, miktar
bazında yüzde 17 ve değer bazında da yaklaşık
yüzde 19luk bir artış sağlandı.
Yine, 2007
yılının ilk dokuz aylık verileri, yaş meyve ve
sebze ihracatında 1 milyar 775 milyon 433 bin dolar olarak gerçekleşti.
2007-2008 sezonu,
narenciye -üretici verilerine göre- 2 milyon 385 ton civarında
tahmin ediliyor.
Narenciyenin,
bildiğiniz gibi, yaş meyve sebze içerisindeki payı,
ihracat içerisindeki payı yüzde 50 civarındadır. Bu
nedenle, yaş meyve sebze ürünleri içinde en önemli ihraç ürünü
olarak yer almaktadır.
Yine, yaş
meyve sebze ihracatının en çok yapıldığı
ülkeler arasında Rusya Federasyonu ilk sırada yer almakta,
ikinci sırada Almanya, üçüncü sırada Ukrayna, dördüncü
sırada da Romanya bulunmaktadır.
Meyve grubunda
ihracatı en çok yapılan ürünler, narenciye, kiraz ve üzümdür.
Sebze grubunda da domates, biber ve salatalık sırayla gitmektedir.
Ülkemizden yapılan
taze meyve ve sebze ihracatında, alıcı ülkenin talebi
doğrultusunda, eğer sertifika talebinde bulunuyorsa
alıcı ülke, biz, buna göre bitki sağlığı
ve gıda güvenliği limitleri doğrultusunda her ihraç
partisi için sertifika düzenlemek suretiyle ihracatına izin
vermekteyiz. İhracat sırasında alıcı ülke limitlerine
uygun olmayan veya ihracattan geri dönen ürünlerde ise, Türk gıda
mevzuatına uygun olması durumunda iç piyasada satışına
izin verilmektedir. Eğer Türk gıda mevzuatına uygun değilse,
bu takdirde de ürünler ya üçüncü bir ülkeye ihraç edilmekte veya imha
edilmektedir. Bu nedenle Türk gıda mevzuatına uygun olmayan
ve ihracat imkânı da bulunmayan ürünlerin iç piyasada satışına
izin verilmemektedir.
Bakanlığımızca
ihracat denetimleri yanında iç piyasada da taze meyve sebzelerde
birincil üretimden itibaren paketleme, depolama ve satış
yerlerinde, hazırlanan denetim programı kapsamında,
2007 yılında denetimler yapılmış ve 2007
yılının ilk dokuz ayı itibarıyla 8.525 numuneden
sadece 44 adedinde pestisit kalıntısı tespit edilmiş
ve buna da Gıda Kanununun ilgili maddeleri hükmüne göre
işlem yapılmış, bazıları için de imha ve
iş yeri hakkında cumhuriyet savcılığına
suç duyurusunda bulunulmuştur.
Türkiye geneli
ile ilgili bu bilgilerden sonra, Antalyada da yine ihracatla ilgili
analiz bilgilerini sizlere sunmak istiyorum. Antalya ilinde yapılan
ihracatla ilgili analiz sayısı 2007 yılında
2.867dir. Bunun, biraz önce Sayın Konuşmacının yaptığı
eleştirileri dikkate aldığımızda, nereden
buraya geldiğimizi bilmemizde, hatırlamamızda da
fayda var. 2002 yılında biz Hükûmete geldiğimizde bu analiz
sadece 120 idi. Yani, 120den devraldığımız analiz
sayısını biz 2.867ye çıkardık.
Tabii, yapılan
analizlerde problemli, yani kalıntı tespit edilenlerin
oranında da çok ciddi azalmalar meydana gelmekte. Bu da, bizim
uyguladığımız politikaların da yaptığımız
iş ve işlemlerin de doğru olduğunu ve amaca uygun
hizmet ettiğini göstermektedir. Örneğin; 2002 yılında
kalıntılı numune sayısı 35 idi, 2007 yılında
bu 16ya düştü. Yine, ceza işlemi 2002de 11 iken 5e düştü.
Yani, ceza gerektirmiyor artık. Çünkü, daha nitelikli hâle geldi.
Bu şekilde önemli bir iyileşme var bu tür analizlerin sonuçlarında.
Tabii, bitki
koruma ürünleri dediğimiz ilaçlarla ilgili kalıntı
sorunu dünyanın her yerinde olduğu gibi bizde de var, devam
ediyor henüz ve tabii, bizim amacımız bunu minimal düzeye
düşürmek ve bunun için, tabii, birtakım tedbirler alıyoruz.
Burada, özellikle kalıntıların önlenebilmesi için,
bitki koruma ürünlerinin izlenmesi ve kayıtlarının
tutulması büyük önem arz ediyor.
Biz, yine Hükûmetimiz
döneminde, 2004 yılında, bitki koruma ürünlerinde barkod
sistemine geçtik. Bu önceden yoktu. Bu sistemle, bitki koruma ürünlerinin
barkodlu bir şekilde piyasaya arz edilmesi ve bunları satan
tüm bayilerde bu sistemin kurulması amaçlanmıştır.
Hâlen bayilerde kurulan bu sistemle, bir bitki koruma ürünleri bayisinin
rafında ve stokunda hangi ilaçlardan ne kadar bulunduğu ve
satılan ilaçların hangi üreticiye hangi ürünle hangi etmene
karşı kullanılmak amacıyla satıldığının
kayıtları bulunmaktadır. Üreticilerimizin yetiştirdikleri
ürünlerde kullandıkları kimyasalları kayıt altına
almalarını ve bitkisel üretimde kullanılan kimyasalların
izlenebilirliğini sağlamak suretiyle, çiftlikten çatala
veya tarladan sofraya gıda güvenliği hedefimiz doğrultusunda,
biz, öncelikle, taze sebze ve meyve üretiminde bitki koruma ürünü
kalıntısının önlenmesi hakkında bir yönetmelik
çalışması yaptık.
Yine, Bitkisel
Üretimde Kullanılan Kimyasalların Kayıt Altına
Alınması ve İzlenebilirlik Projesi çerçevesinde de
pilot uygulamalara 2007 yılının Mart ayında geçtik.
Bu proje kapsamında, Adana ve Hatayda turunçgiller, Mersinde
turunçgiller ve kayısı, Manisada üzüm üretiminde kayıt
altına alınma işlemlerine başlandı. Bu projeyle,
üreticilerin kullandıkları bitki koruma ürünlerinin kayıt
altına alınmasıyla birlikte, bitkisel üretimde zirai
mücadelenin zirai mücadele teknik talimatları doğrultusunda
yürütülmesi de sağlanmaktadır. Üreticilere, ürünlerde
zarara sebep olan bitki hastalık ve zararlıları ile zamanında
ve tavsiye edilen dozda ilaç kullanımı eğitimi de verilmektedir.
Benzer
şekilde bu çalışmalar doğrultusunda kayısıda
kayıt altına alma çalışmaları başarıyla
sonuçlandırılmış olup, üzüm ve turunçgillerde ise
bu çalışma hâlen devam etmektedir.
Kimyasalların
kayıt altına alınması ve izlenmesi konusunda ülkemizde
sürdürülmekte olan çalışmalara ilişkin somut adımlara
yönelik olarak da narenciyede Mersin, Hatay ve Adanada şu ana
kadar toplam bin üretici ve yaklaşık 80 bin dekar alan kayıt
altına alınmıştır.
Bakanlık
olarak 2007 yılı hedefimiz, ihracat yapan firmaların
ürün talebini karşılayabilecek miktarda ürünün kayıt
altına alınmasını sağlamaktır. Bu amaçla,
il müdürlüklerimizce, herhangi bir sıkıntıyla karşılaşılmaması
için gerekli çalışmalar yapılmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ihraç edilecek bitkisel
ürünlerde pestisit kalıntısı analizi hâlen 8 bakanlık
laboratuvarı ile 7 özel laboratuvar tarafından yapılmakta.
Rusya Federasyonuna yapılan ihracatta ise Rusya Federasyonu
limitlerini analiz edebilen hâlen 6 laboratuvar -ki bunlar Antalya,
Alaşehir, İzmirde 2 tane, Muğla ve Mersinde, toplam
6 tane- görevli. Bir ay içerisinde de Hatay, Mersin ve Antalyada 3
laboratuvar daha söz konusu analizleri yapabilecek duruma getirilmektedir.
Burada özellikle
şunu belirtmek istiyorum: Bugün itibarıyla Rusya Federasyonuna
da, başka herhangi bir ülkeye de yaş meyve sebze ihracatımızda
herhangi bir sorun bulunmamaktadır. Bunun özellikle altını
çizmek istiyorum. Programlandığı şekilde ihracat
gayet düzenli bir şekilde yapılmakta. Biraz sonra size Antalyayla
ilgili ihracat rakamının miktarını, değerini
de vereceğim. Onun için, burada endişe edecek herhangi bir
şey yok.
Burada, Rusya
Federasyonu limitlerini geçtiğimiz aylarda Avrupa Birliğinin
kabul ettiği limitlerin 10 kat altına düşürmesine
rağmen
Avrupa Birliğinin 10 kat altına düşürdü
Rusya Federasyonu. Örneğin, bir pestisit kalıntısında
Avrupa Birliğinin limiti 0,1se, böyle bir değerse, Rusya
Federasyonu 0,01 istiyor, 10 kat daha yüksek nitelikte istiyor.
Kuşkusuz, bunu tahlil edebilecek analiz aletlerinin laboratuvarlara
çok kısa bir süre içerisinde getirilmesinin sağlanması
ve elemanlarının eğitilmesi gerekiyor ki, bütün bunların
hepsi yapıldı. O nedenle de biraz önce de söylediğim
gibi, hâlen 6 laboratuvar bu amaca dönük olarak çalışabiliyor
ve 3 tanesi de bir ay içerisinde sağlayabilecek duruma geliyor.
Tabii, yaş
meyve sebze ihracatının sorunları sadece buradaki
pestisit analizleri veya bunlara ait kalıntılardan ibaret
değildir. Bu tabii çok eskiden beri kalan, taa Avrupa Birliğiyle
Gümrük Antlaşması imzalanırken o günkü hükûmetin dikkate
alması gerekip de dikkate almadığı konulardan
tutun da, çok daha farklı yetiştiricilik konularında
zamanında uygulanan politikaların yanlış izlenmesini
de kattığımızda birçok sorun var. Biz bunların
hepsine el attık. Örneğin, pazarlamayla ilgili en önemli
konulardan bir tanesi ürün konseylerinin kurulmasıdır ve
biz bu alanda, yaş meyve sebze ihracatıyla ilgili, bunu kolaylaştıracak
bir narenciye konseyiyle ilgili yönetmelik çıkardık.
Yine, narenciye
ihracatında verilecek olan ihracat teşviki sezon öncesinde
alındı ve açıklandı. Bu, önemli bir teşviktir ihracatla
ilgili. İhracatta bütün narenciye çeşitlerine 100 dolar/ton
olarak bir teşvik uygulaması söz konusu ve bunun da tabii,
bu teşvikin yüzde 4ü de kesintiye gidip, buradan, narenciyenin
tanıtımı için kullanılacak.
Biz Meyve Bahçelerinin
Yenilenmesi diye bir proje başlattık. Bu projeyle amacımız,
özellikle dünya pazarlarının taleplerine uymayan çeşitlerin
yeni çeşitlerle, uygun çeşitlerle yenilenmesini sağlamaktır
ve burada sertifikalı fidan veya virüsten ari fidan kullanılmak
kaydıyla, 10 dekardan daha büyük işletmelere, daha büyük
ölçekli bahçelere biz dekar başına 250-300 YTL karşılıksız
destek vermekteyiz. Bununla amacımız, belirli bir dar zamana
sıkışmış olan narenciye hasadını geniş
bir zamana yaymak ve dünya pazarlarının talebi doğrultusunda
çeşitlerle narenciye üretimimizi yenilemektir.
Yine, narenciyeyle
ilgili ambalajlama, paketleme tesislerine imkân tanıyan, soğuk
hava depolarına imkân tanıyan bir Kırsal Kalkınma
Yatırımlarının Desteklenmesi Projesi hayata
geçirildi ve bu da 2006 yılında başladı. Çiftçiler,
üreticilerin örgütleri, birlikler, kooperatifler, ürün işlemeye,
ambalajlamaya, paketlemeye veya
soğuk hava deposu tesis etmeye dönük yatırımları
yüzde 50 oranında hibe yoluyla desteklenmektedir. Bu projeyi
de biz yaptık ve Türkiye genelinde binlerce proje hayata geçti.
Bunları biz yüzde 50 hibe olarak desteklemekteyiz.
Bir başka
konu bu çerçevede: Analiz ücretlerinin yüzde 50sinin, ayrıca
kalite sistemleri ve çevreyle ilgili belgelendirme giderlerinin
yüzde 50sinin devlet tarafından karşılanması
için tebliğ yayımlandı. Narenciyenin de, diğer bütün
tarımsal ürünlerin de en önemli sorunlarından bir tanesi tarım
sigortaları uygulamasıdır. 1930 yılında konuşulmaya
başlanan ve 1930dan itibaren, yetmiş sene boyunca bir türlü
hayata geçmeyen, sürekli konuşulan,
taslakları, tasarıları hazırlanan, ama bir türlü
çıkarılamayan Tarım Ürünleri Sigorta Kanununu biz
çıkardık ve 1 Haziran 2006 tarihinde uygulamaya geçtik.
Burada, dünyadaki emsal ülkelerde olmayan şekilde, biz don hasarını
da kapsama aldık ve burada da sigorta primlerinin yüzde 50si
hibe olarak karşılanmaktadır. Yani, eğer 250 YTLlik
bir sigorta poliçesi almışsa diyelim bir narenciye üreticisi
veya bir meyve sebze üreticisi, bunun yarısını biz karşılıksız
olarak kendine takdim etmekteyiz.
Bunların
tabii hepsi şu anda uygulanıyor ve Türkiye tarım sektöründe
giderek büyüyor. Tarım sektörünün millî gelire olan katkısı
bizim Hükûmetimiz döneminde 21 milyar dolardan 39 milyar dolara
çıktı. Türkiyede yeni üretim alanları ortaya
çıkmadı. Türkiyede hayvan sayısı artmadı.
Aynı alandan, aynı hayvanlarla, biz verimlilik ilkesini
uyguladık, verimliliği geliştirdik ve Türkiyede
tarımsal üretim ve tarımsal üretimin millî gelire olan katkısı
yüzde 85 oranında artırıldı. Tabii, biz bunları
durduk yerde sağlamadık. Bunları desteklerle sağladık.
Biz geldiğimizde Türkiyede tarım sektörüne ayrılan
toplam destek miktarı sadece 1,8 milyar YTL idi. O gün katrilyon
deniliyordu. 1 katrilyon 865 trilyon lira idi, o günün değeri.
Değerli
milletvekilleri, bugün bizim Türkiyede tarım sektörüne verdiğimiz
destek bunun tam tamına 3 katıdır. Başlangıçta
biz geldiğimizde bu desteklerin yüzde 86sı doğrudan
gelir desteği olarak ödeniyordu. Yani, âdeta, çiftçiye Sen bunu
üretme, bu parayı arazi sahibi olarak al. denilen bir destek türüydü.
Biz, bunun oranını toplam destekler içerisinde yüzde 40lara
düşürdük. Bu sene, önümüzdeki 2008 yılında bu oranı
daha da düşürüyoruz.
Peki, o 3 katı
ne yaptık? Üretimi, verimliliği, kaliteyi ve standardı
artıracak şekilde, kırsal kalkınmayı artıracak
şekilde, geliştirecek şekilde biz farklılaştırdık.
Örneğin, Türkiyenin ihtiyacı olan ve Türkiyenin ithal
etmek zorunda kaldığı yağlı tohumlara biz geldiğimizde
180 küsur milyon YTL ancak destek veriliyordu. Biz, bunu 1,2 milyar
YTLye çıkardık. Örneğin, hayvancılığa
ödenen para, ayrılan destek sadece 80 milyon YTL civarındaydı.
Biz, bunu 900 küsur milyon YTLye çıkardık. 10 kattan daha
fazla artırdık. Dolayısıyla, Türkiyenin ihtiyaçları
doğrultusunda, verimlilik ilkesine göre destekleri hem miktar
olarak artırdık hem çeşitlendirdik ve verimliliğe
etki etmesini sağladık.
Antalya ilinin
yaş meyve sebze ihracat tutarını da arz edeyim bu arada:
2002 yılında 159 bin dolardır Antalya ilinden yapılan
yaş meyve sebze ihracatı.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Bakanım, bir dakika ek süre veriyorum. Konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2006 yılında Antalya ilinin yaş meyve
sebze ihracat tutarı 355 bin dolara çıkmıştır.
Yani, 159dan 355 bin dolara çıkmıştır. Demek ki artmıştır.
2007 yılının ilk dokuz aylık rakamı da 289 bin
dolardır. Biz, bunun geçen yılki limiti, miktarı
aşacağını ümit etmekteyiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede tarım
sektörü de yaş meyve sebze sektörü de bizim ekonomik bir kaynak
ve ekonomik bir alan olarak gördüğümüz sektördür ve Hükûmetimiz
buranın geliştirilmesiyle ilgili bütün tedbirleri almaktadır.
Bugüne kadar aldığımız mesafe, bu tedbirlerin
doğru olduğunu göstermektedir ve biz bu tedbirleri bundan
sonra da geliştirerek almaya devam edeceğiz.
Ben bu duygularla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın milletvekilleri,
gündem dışı üçüncü söz, Adanada ve ülkemizin değişik
bölgelerinde hazine arazileri üzerinde ecri misil ödeyerek tarım
yapan çiftçilerimizin sıkıntıları hakkında
söz isteyen, Adana Milletvekili Yılmaz Tankuta aittir.
Sayın Tankut,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankutun, hazine
arazileri üzerinde ecri misil ödeyerek tarım yapan çiftçilerin
sıkıntılarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın
cevabı
YILMAZ TANKUT
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hazine
arazilerinde tarım yapan ve bunun karşılığı
olarak ecri misil adı altında devlete kira ödeyen köy sakinlerimizin
sıkıntılarını dile getirmek ve bu konuya dikkatlerinizi
çekmek için gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, bugün,
büyük bir üzüntüyle vefatını öğrendiğimiz Sayın
Erdal İnönüye Cenabı Allahtan rahmet diliyor, ailesine
ve yakınlarına başsağlığı diliyorum,
milletimizin başı sağ olsun diyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, hepinizin malumu
olduğu üzere, ülke nüfusumuzun üçte 1i geçimini tarımdan
sağlamaktadır. Özellikle, tarla ziraatı yapan köylülerimizin
önemli bir bölümü de, her yıl devletin belirlediği miktarda
karşılığını vermek suretiyle, hâli durumda
olarak ifade edilen hazine arazileri üzerinde tarımla uğraşarak
geçimlerini temin etmektedirler.
Ancak, bize göre,
işbaşında bulunan bu Hükûmet, partizanca bir anlayışla
tecrübe ve bilgi sahibi kadroları tasfiye ederek, bugüne kadar,
diğer sektörlerde olduğu gibi, özellikle de tarım sektöründe
de bize göre hiçbir olumlu icraata imza atmamıştır;
atamadığı gibi, olmayan bilgi ve becerisiyle, Büyük
Önder Atatürkün milletin efendisidir dediği köylüye hiçbir
şey verememiştir. Bugün, bütün ülke çiftçisi gibi Çukurova
çiftçisi de maalesef perişan bir durumdadır. Başta
buğday olmak üzere, mısır, pamuk, patates, narenciye
ve diğer ürünleri yetiştiren çiftçilerimiz, geçen seneki
masraflarını kurtaramamış ve borçlarını
da ne yazık ki ödeyememişlerdir. Bütün bu sıkıntılara
göğüs geren ve âdeta bitkisel hayatını uzatmaya çalışan
bölge ve ülke çiftçimiz, çektiği sıkıntılar yetmezmiş
gibi şimdi de iktidarın, nedeni belli olmayan ve bize göre
ekonomik ve sosyal maliyeti hiç hesaplanmayan uygulamalarıyla
tamamen yok olma durumuna gelmiştir.
Uzun yıllardan
beri hazine arazilerini ekip biçerek nafakalarını kazanmaya
çalışan köylülerimizin her yıl ödediği ecri misil
bedelleri hangi artış, faiz ve ceza miktarlarının
esas alındığı belli olmayan bir şekilde, habersizce,
geçtiğimiz dönemlere göre yüzde 30lara varan miktarlarda artırılmıştır.
Ve ayrıca Adana-Yüreğir Merkez ilçesine bağlı
Kürkçüler başta olmak üzere, pek çok belde ve köyde, mevzuattan
habersiz olan çiftçilerimizin, ekonomik sıkıntılarından
da istifade ederek, yıllardan beri ekip biçtikleri hazine arazilerinin
birtakım hile ve yasal boşluklardan faydalanarak ellerinden
alınma iddiaları, seçim bölgem olan Adanada ayyuka
çıkmış vaziyettedir.
Şimdi, yüksek
müsaadelerinizle, bu konuyla ilgili olarak elimize ulaşan
mektuplardan bir tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum:
Bizler Adana-Yüreğir
ilçesinin Kütüklü, Ziyanlı, Belveren, Esenler, Akpınar,
Güveloğlu ve Çatalpınar köylerinde tarımla uğraşmaktayız.
Bu yıl karşı karşıya kaldığımız
durum aşağıda özetlenmiştir:
1 - Hazineye
ait ve hâli durumda olan, öteden beri ekip biçip imar ettiğimiz
araziler için ödediğimiz yıllık ecri misil bedelleri,
geçen yıla göre yüzde 30 seviyesinde artırılmıştır.
Oysa, Hükûmetin hedef enflasyonu ve buna bağlı memura,
işçiye verdiği zam yüzde 4 düzeyindedir. Bu fahiş artış
bizleri ziyadesiyle sıkıntıya sokmuştur.
2 - Keza bazılarımızın
hazineye ait ve hâli durumda olan, öteden beri ekip biçip, imar ettiğimiz
bir bölüm arazinin adımıza tapulanması amacıyla
açtığımız tapu tescil davası, anılan yerlerin
orman arazisi görülmesinden dolayı reddolunmuştur. Bununla
da kalınmayıp, geriye dönük ecri misil tutarları talep
edilmiştir ki, bu da en yüksek sulu arazi için tespit edilen bedelden
olmuştur. Ektiğimiz arazilerin orman dışında
kaldığı hususundaki itirazımız ise, orman kadastro
çalışması yapılmadığından dolayı
muallakta kalmıştır.
Sonuçta, Dimyata
pirince giderken evdeki bulgurdan olmuş bulunmaktayız.
Ektiğimizin geliriyle bir yıllık geçimimizi temin
edemez iken, şimdi on yıllık kirayı ödememiz bizlerden
istenmektedir. Bu sebepten ötürü hepimiz hapis ve haciz tehdidi altındayız.
Bu noktada siz
milletvekillerimizden talebimiz şunlardır:
TÜSİAD mensubu
borçlular için İstanbul Yaklaşımı, TOBB üyesi
iş adamı ve tüccarına Anadolu Yaklaşımı
sağlayan Hükûmetimizin, bizim için de Köylü Yaklaşımı
çıkarması talebimizi ilimizin milletvekilleri olarak
desteklemenizi ve dile getirmenizi diliyoruz. Af değil, borcumuzun
yeniden yapılandırılmasını istemekteyiz.
Saygılarımızla.
Köylüler adına Hasan Kızılışık.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Tankut, bir dakika ek süre veriyorum. Konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
YILMAZ TANKUT
(Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
söz konusu köylerde köylülerin gerek ekonomik sıkıntılarından
dolayı gerekse diğer nedenlerden ötürü ecri misil bedellerini
ödememe alışkanlığını fırsat bilen
bazı özel firmaların hazine arazilerine, Millî Emlak dairesindeki
bazı kişilerle iş birliği yaparak sahip olma iddiaları
da mevcuttur. Yani, köylülerin biriken bu miktarları ödeyemeyeceğini
hesap ederek, kendi düşündükleri, zeytin yetiştiriciliği
başta olmak üzere diğer tarımsal faaliyetleri
şirket ve ticaret mantığı çerçevesinde tekelleşerek
yapmak istemektedirler.
İşte
bu hususlar çerçevesinde, hazineye ait arazilerde tarım yaparak
geçimlerini sağlamaya çalışan insanlarımızın
karşı karşıya kaldıkları sıkıntılarının
ve buna bağlı sosyal huzursuzluklarının bir an evvel
çözüme kavuşması için Hükûmetimizin ve Meclisimizin gereken
çalışmaları yapacağına inanıyor, bu vesileyle
hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Tankut.
Gündem dışı
konuşmaya Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan cevap
vereceklerdir.
Buyurun Sayın
Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Sayın Başkan, çok teşekkür
ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; biraz önce dinlediğimiz Adana
Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut Beyin dile getirdiği
konulara bir açıklık getirmek istiyorum.
Şimdi,
Millî Emlakın, yani hazinenin, devletin arazileri fazla, hatta
arazilerin bazıları da kadastro görmemiş, sonradan
getirilip tapuya konuluyor. Fakat, hazinenin arazileri, biline
biline, bazen işgal ediliyor, bazen de ona haber verilmeksizin
kullanılıyor. Siz şimdi birisinin arazisini kullansanız,
bunu da beş yıl, on yıl kullansanız, gelse adam be
kardeşim, benim şu arazimi kullanıyorsun, bunun bir bedelini
ver dese, o bedelini alır. Haa, almadı mı, mahkemeye
gider gene alır; mesele bu.
Şimdi, politika
yapmak güzel bir şey, vatandaşların haklarını
korumak güzel bir şey, ama onları duyar duymaz buraya getirip
de popülizm yapmak güzel bir şey değil.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) Ne popülizmi?
MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) Hazinenin yerlerinde saçı bitmedik
insanların hakkı var. Gelecek, onu izinsiz olarak kullanacak,
edecek
Burada kira sözleşmesi diye bir şey var.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) Popülizm yok.
MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) Sayın Vekilim, lütfen dinleyin.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) Ama geriyorsunuz Sayın Bakan. Kimse
burada popülizm yapmıyor, bir davayı dile getiriyor.
MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) Ya, ben de dile getiriyorum. Lütfen,
şimdi dinle.
MUHARREM VARLI
(Adana) Tamam da üsluba dikkat lütfen.
OKTAY VURAL
(İzmir) Popülizm yapmayın Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) Şimdi
Popülizm yapmayın,
evet.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yapmayın.
MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) Doğru, yapmayın.
MUHARREM VARLI
(Adana) Popülizmi siz yapıyorsunuz Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sen dile getirirken popülizm olmuyor da
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) Değerli arkadaşlar, ben, madem
Dinleyenlere anlatayım, dinlemeyenler de dinlemesin, ne yapayım.
MUHARREM VARLI
(Adana) Popülizmi siz yapıyorsunuz Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) Şimdi, sözleşme diye bir şey
var, kira sözleşmesi; birçok köylümüz bunu yapıyor. Defterdarlığa
gelirler, Millî Emlak dairemize gelirler, kira sözleşmesi yaparlar.
Mesela, bunu yapıyorlar, ondan dolayı bazen doğrudan
gelir desteği de alamıyor bunlar. Gelsinler, bir müracaat
etsinler devlete. Devlet onları korur, Hükûmet onları korur,
partizanca bir şey yapılmıyor. Bakın, diyorsunuz
ki: Partizanca yapılıyor. Hiçbir zaman partizanca hareket
etmez defterdarlar veyahut da Millî Emlak müdürleri, öyle şeyler
yapılmaz. Yok, efendime söyleyeyim, birtakım şaibe...
Şaibe falan varsa da getirin bakalım. O zaman, gitsinler,
bütün köylülerin, diğerlerinin yaptığı gibi kira
sözleşmesi yapsınlar, kiralasınlar, oraları da
devamlı kullansınlar. Biz, tekrar kanun çıkardık, İsteyen
bunları alır. dedik. Müracaat etsinler, almak isteyenler
varsa da ihaleye çıkarıyoruz ve satıyoruz. Bunlar
için de çok uzun vadeler yapıyoruz, bazı vergilerden muaf
tutuyoruz, sırf köylülerimizi toprak sahibi yapalım diye.
Bunların her birini yapıyoruz. Haa, ona rağmen adaletsiz
bir şey de yapıldıysa, onu da her zaman görüşmeye hazırız
biz. O size mektup yazanı da bize gönderirseniz memnuniyetle
de görüşürüz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Milletvekilinin de bunu dile getirmeye hakkı vardır
herhâlde.
MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Devamla) Önce, ben Adana Defterdarımıza
talimat veririm, onunla da görüşün ve konuya da bakarız.
Ama, bunun genel seçimi
Yani, beni üzen taraf, Hileyle, kanunsuz...
Bu laflar beni üzüyor. Yahut da Partizanca... Bunları bırakalım.
Biz, şimdi, vatandaşımız kim olursa olsun, herkesin
Hükûmetiyiz, herkesin bakanıyız, herkese hizmet etmek zorundayız;
bu anlayışla yaklaşmamız lazım. O zaman, bize
söyleyin, bir yanlışlık varsa ona el koyalım, düzeltelim,
eğer yanlışlık değil de ona yol göstereceğimiz
bir şey varsa, şöyle şöyle de yaparsanız, bu
şekilde daha iyi hallederiz deyip bunu da gösteririz.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, yani, buraya -tabii, hakkınızdır
sizin- efendim, geleceksiniz, buradan konuşacaksınız,
şey edeceksiniz, ama bize de direkt olarak bana Alo deseniz,
ben size çıkarım, hiç merak etmeyin, bu işi hallederiz.
Yani, bunun kanun
Çünkü, Hükûmetimizi geldiği günden beri,
köylülerimizin topraklarını daha iyi kullanmaları
için onlara çok çeşitli kolaylıklar getirdik biz, çok iyi çözümler
getirdik. Ee, Çukurova köylüsünden bahsediyoruz. Çukurova köylüsü
de, yani ne bileyim ben, bir Erzurumun köylüsü gibi veyahut da toprağı
verimsiz olan yerlerin köylüsü gibi de değil, onu da belirtmemiz
lazım. Ama, istiyor ki herkes, hazinenin malı, ben kullanayım,
kimse bana sormasın, kimseye bir şey ödemeyeyim. Öyle de
bir şey yok yani. Kusura bakmasınlar, herkes, ne kullandıysa,
neyse bedeli, o bedeli de ödeyecek.
Durum bundan
ibarettir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi
vardır, ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
B) Tezkereler
1.- Romanya Parlamentosu Başkanı Bogdan
Oltenau ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/203)
30 Ekim 2007
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanı'nın 03 Ekim 2007 tarih
ve 5 sayılı Kararı ile Romanya Parlamentosu Başkanı
Sayın Bogdan Oltenau ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret
etmesi uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin
ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanun'un 7. Maddesi ge-reğince Genel Kurul'un bilgilerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
2.- Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi ve Batı Avrupa Birliği Geçici Avrupa Güvenlik ve
Savunma Asamblesi, NATO Parlamenter Asamblesi, Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi,
Asya Parlamenter Asamblesi ile Avrupa-Akdeniz Parlamenter Asamblesinde
Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturacak
üyelerin isimlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/204)
30 Ekim 2007
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı
Kanunun 2. maddesine göre "Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi,
Batı Avrupa Birliği Geçici Avrupa Güvenlik ve Savunma
Asamblesi (AKPM Türk Grubu üyeleri temsil etmektedir.), NATO Parlamenter
Asamblesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı
Parlamenter Asamblesi, Asya Parlamenter Asamblesi ve Avrupa-Akdeniz
Parlamenter Asamblesi"nde Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni temsil
edecek grupları oluşturmak üzere, aynı Kanunun 12. maddesi
uyarınca Başkanlık Divanı'nın 26.10.2007 tarih
ve 7 sayılı Kararı'nı müteakiben uygun bulunan
üyelerin isimleri Genel Kurul'un bilgilerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) ve
Batı Avrupa Birliği Geçici Avrupa Güvenlik ve
Savunma
Asamblesi (BAB) Türk Grupları
Asıl Üye
Mesude Nursuna Memecan İstanbul
Mv.
Yedek Üye
Vahit Kirişçi Adana
Mv.
NATO Parlamenter
Asamblesi (NATOPA) Türk Grubu
Yedek Üyeler
Fazilet Dağcı Çığlık Erzurum Mv.
Mesude Nursuna Memecan İstanbul
Mv.
Avrupa Güvenlik
ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi
Türk Grubu
Yedek Üyeler
Cahit Bağcı Çorum
Mv.
Mustafa Özbayrak Kırıkkale
Mv.
Avrupa-Akdeniz
Parlamenter Asamblesi (AAPA) Türk Grubu
Reha Çamuroğlu İstanbul
Mv.
Asya Parlamenter
Asamblesi (APA) Türk Grubu
Bayram Özçelik Burdur
Mv.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin iki önerge vardır; okutuyorum:
C) MECLİS ARAŞTIRMASI
ÖNERGELERİ
1.- Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş ve 20 milletvekilinin, demir yolu ulaşım
sistemindeki sorunların araştırılarak altyapı
ve işletmeciliğinin geliştirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/25)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde demiryolu işletmeciliği bir imtiyaz
olarak TCDD Genel Müdürlüğüne tanınmıştır ve
bu işletmecilik TCDD Genel Müdürlüğü tarafından yapılmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğundan devralınan
4.000 km civarındaki demiryolu, genç cumhuriyetin kararlı
ve azimli politikası sayesinde 20 sene içinde 8.000 kmyi geçmiştir.
Ancak 1950 yılından itibaren bir devlet ve ulaşım
politikası olarak demiryolu politikası terkedilmiş
ve kendi kaderine bırakılmıştır.
Bugün için demiryolunun gerek yük gerekse de yolcu taşımacılığındaki
payı çok düşüktür. Bu durum hem çok pahalı olan karayolu
işletmeciliğinden dolayı ciddi bir kaynak kaybına
neden olmakta hem de karayolunda meydana gelen trafik kazaları
nedeniyle ciddi sayıda can kaybına, yaralanmalara ve çok
büyük maddi hasara sebep olmaktadır.
Oysa Ülke ve Devlet olarak en büyük hedefimiz olan AB üye
ülkelerinde bu durum tam tersinedir. Dolayısıyla çağdaşlık
ve gelişmişlik için en önemli araçlardan birisi de demiryoluna
verilen önemle kendini göstermektedir.
Yıllardan beri yeni yol yapılmamıştır.
Yeni yol yapılmamasının yanı sıra yılda
ortalama 500 km yolun yenilenmesi gerekirken son beş yılda
(2002-2006) ancak 463 km yol bakım onarımı ve yenilemesi
yapılabilmiştir. Hatlarımızın fiziki standardı
yapıldığı zamandan bu yana değişmemiştir.
Çeken çekilen araç parkı yeterli ölçüde yenilenememekte ve
kapasite artırılamamaktadır. Hâlâ önemli arterlerde
elektrik ve sinyalizasyon yoktur.
İşte bu noktada; Demiryollarımızın
gelişmesinin önündeki engelleri ortaya çıkarmak ve gelişmesini
sağlayacak idari ve ekonomik gereklilikleri açığa
çıkarmak için TCDD Genel Müdürlüğünün işletmeciliği
ve demir yollarımızın durumu hakkında Anayasa'nın
98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1- Yılmaz Ateş (Ankara)
2- Tacidar Seyhan (Adana)
3- Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
4- Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
5- Orhan Ziya Diren (Tokat)
6- Çetin Soysal (İstanbul)
7- İsa Gök (Mersin)
8- Rahmi Güner (Ordu)
9- Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
10- Mevlüt Çoşkuner (Isparta)
11- Akif Ekici (Gaziantep)
12- Gökhan Durgun (Hatay)
13- Ali Koçal (Zonguldak)
14- Abdullah Özer (Bursa)
15- Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
16- Tekin Bingöl (Ankara)
17- Tayfur Süner (Antalya)
18- Bülent Baratalı (İzmir)
19- Nevin Gaye Erbatur (Adana)
20- Vahap Seçer (Mersin)
21- Atilla Kart (Konya)
Gerekçe
Dünya Bankası politikalarına bağlı
olarak "demiryollarının yeniden yapılandırılması"
adı altında TCDD'de 1995 yılından beri kamu işletmeciliğini
yok eden politikalarla personel azaltılmasına gidilmesi
ve nitelikli personelin kurumdan uzaklaştırılması,
TCDD'ye yönelik yatırımların azaltılması, bakım
atölyelerinin büyük bir kısmının kapatılması
ve TCDD'ye eğitimli iş gücü yetiştiren demiryolu meslek
okullarının lağvedilmesi, kuruluşundan bu yana
entegre bir işletme olan TCDD'nin parçalanarak işlevsizleştirilmesi
ve böylece özelleştirilmesinin önünün açılmasının
bir sonucu olarak yaşanmıştır.
Demiryollarının atıl duruma düşmesinin
en önemli nedeni dışa bağlı ulaşım politikalarıdır.
Kaynaklarını karayolları ve dolayısıyla
uluslararası petrol ve otomotiv tekellerine akıtarak demiryolu
ve denizyolu taşımacılığını gerileten
ulaşım politikaları aşılmadığı
müddetçe doğru bir ulaşım sistemine geçiş mümkün
olmayacaktır.
Ulaşım politikaları, toplum yararını
gözeten ve bütün ulaşım alternatiflerini (kara, deniz, hava
ve demiryolu) değerlendiren Kombine Taşımacılık
(seri, ekonomik, çevreci, güvenli ve hızlı taşımacılık)
esas alınması gerekirken ülkemizde demiryolları karayolu
taşımacılığı karşısında gerilemiştir.
1950'de demiryollarının ulaşım sistemi
içindeki payı yük taşımacılığında %
78, yolcu taşımacılığında % 42 iken bu
oranlar izlenen karayolu ağırlıklı politikalar
sonucu yük taşımacılığında % 48, yolcu
taşımacılığında % 24'e gerilemiş bulunmaktadır.
İtalya'da demiryolu hat uzunluğu 16.080 km,
İngiltere'de 16.847 km, Fransa'da 31.727 km; ülkemiz demiryollarının
toplam ana hat uzunluğu ise 10.948 km'dir. Ülkemizin yüzölçümü
ise bu ülkelerin yüzölçümlerinin sırası ile 2,6; 3,2 ve 1,4
katıdır. Bu veriler, Türkiye'de demiryolu taşımacılığının
nasıl ihmal edildiğini göstermektedir.
Karayolu taşımacılığı lehine
uygulanan bu yanlış politikalar; kent içi ve kentler arası
ulaşımda yolcu ve yük güvenliği alanlarında ciddi
sorunlar yaratmıştır. Her yıl ciddi oranda ölüm ve
yaralanmalarla birlikte, trilyonlarca liralık maddi hasar
meydana gelmektedir.
Türkiye'nin artan nüfusuna paralel olarak oluşan
ulaşım talebi, en ekonomik biçimde demiryolu taşımacılığının
kamu hizmeti olarak ve kamu eliyle geliştirilmesiyle karşılanabilecektir.
Bu noktada demiryolu yapım maliyetinin, karayolu yapım
maliyetine göre düz arazide 8 kat, orta engebeli arazide 5 kat daha
ekonomik olduğu gözetilmelidir.
Karayolu taşımacılığı enerji
tüketim toplamının % 82'sini tüketmesine karşın
taşımadaki payı % 71 ,5'tir. Demiryollarının
ise enerji tüketim payı % 2 iken, taşımacılıktaki
payı % 4'tür. Yalnızca bu veriler bile enerji verimliliği
ve çevre sağlığı açısından demiryolu taşımacılığının
önemini gözler önüne sermektedir.
Aynı şekilde, Avrupa'da yapılan bir araştırmaya
göre, kazalarda ölüm riski 1 milyar yolcu/km başına demiryollarında
17 kişi iken, karayollarında 140'tır. Dolayısıyla
demiryolu taşımacılığı ekonomik olması
yanı sıra can güvenliği açısından da önem taşımaktadır.
Demiryoluna göre 2 misli, suyoluna göre ise 3 misli daha
fazla enerji sarf eden karayollarına yapılmakta olan bütün
yeni yatırımlar, özellikle de can ve mal güvenliğini
tehdit eden standart dışı "duble yol" yatırımlarının
gözden geçirilmesi ve ağırlığın demiryollarına
verilmesinin Demiryolu hatlarının ciddi ve bütünlüklü
bir tarzda onarılarak yeniden yapılandırılmasının,
TCDD'nin parçalanarak işlevsizleştirilmesi ve demiryollarında
özelleştirme uygulamalarına son verilmesinin, Ülkemizde
ciddi bir Ulaşım Master Planının oluşturulmasının
ve bu kapsamda demiryolu ağının genişletilmesinin
önemi ortadadır.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım
Meclis araştırması önergesi beş yüz kelimeden fazla
olduğu için özeti okunacaktır. Ancak, önergenin tam metni
tutanak dergisine eklenecektir.
2.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce ve 21 milletvekilinin, Balkan göçmenlerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/26) (x)
(x) (10/26) esas numaralı
Meclis araştırması önergesinin tam metni tutanağa eklidir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
"1989 Yılı ve sonrasında ülkemize
(başta Bulgaristan olmak üzere Bosna, Kosova, Makedonya,
Sırpistan, Karadağ, Yunanistan, Romanya, Moldova'dan) göç
eden ve şu anda çifte vatandaşlık veya vatandaş statüsü
kazanmış olanlarla, geçici izinle ülkemizde bulunan Balkan
Göçmenlerinin her türlü sorunlarının araştırılması
ve gerekli önlemlerin alınması" hakkında Anayasa'nın
98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
Araştırması açılması için gereğinin yapılmasını
arz ederiz.
1) Muharrem İnce (Yalova)
2) Yaşar Ağyüz
(Gaziantep)
3) Orhan Ziya Diren (Tokat)
4) Çetin Soysal (İstanbul)
5) İsa Gök (Mersin)
6) Rahmi Güner (Ordu)
7) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
8) Akif Ekici (Gaziantep)
9) Tayfur Süner (Antalya)
10) Gökhan Durgun (Hatay)
11) Tacidar Seyhan (Adana)
12) Abdullah Özer (Bursa)
13 ) Ali Koçal (Zonguldak)
14) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
15) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
16) Tekin Bingöl (Ankara)
17) Bülent Baratalı (İzmir)
18) Nevin Gaye Erbatur (Adana)
19) Canan Arıtman (İzmir)
20) Vahap Seçer (Mersin)
21) Atilla Kart (Konya)
22) Erol Tınastepe (Erzincan)
Gerekçe Özeti
Ülkemiz daha kuruluş sürecinden başlamak üzere,
Osmanlı İmparatorluğunun egemen olduğu bölgelerden
büyük göçler almıştır. Genellikle halk arasında
"muhacir" olarak tanımlanmaktadırlar. Atatürk'ün
17.01.1931 yılında söylediği "Muhacirler kaybedilmiş
ülkelerimizin millî hatıralarıdır."
Lozan Anlaşması gereği başta Balkan ülkelerinden
Cumhuriyetin ilk yıllarında karşılıklı
mübadele esasına dayanan göçler olmuştur ve bu göçlerin
arasında büyük çoğunluğu Yunanistan, Bulgaristan ve
eski adıyla Yugoslavya göçmenleri oluşturmuştur. Bu
ülkelerden ülkemize sayısal olarak azalmakla birlikte çeşitli
biçimlerde hâlen devam etmektedir.
1989 Yılında Bulgaristan'dan Yugoslavya'nın
parçalanmasıyla birlikte Bosna, Kosova, Sırbistan'dan ülkemize
siyasi ya da ekonomik nedenlerle yoğun göçler olmuştur. Bu
göçler arasında Bulgaristan göçmenlerinin yaşadıkları
sorunlar dikkat çekmektedir.
Bulgaristan göçmeninin göç hareketi dört aşamada
gerçekleşmiştir:
1. 1925 yılındaki Türk-Bulgar ikamet sözleşmesi
ile 1949 yılına kadar 19.833 ailede 75.877 kişi
iskânlı, 37.073 ailede 143.121 kişi serbest göçmen olmak üzere
toplam 56.906 ailede 218.998 kişi Türkiye'ye göç etmiştir.
2. 1950-1952 yılları arasında Bulgaristan'ın
tehcir ve göçe zorlaması sonucu 37.851 aileye mensup olmak üzere
154.393 kişi iskânlı göçmen olarak Türkiye'ye gelip yerleşmişlerdir.
3. 1968-1979 yılları arasında da Türkiye-Bulgaristan
Yakın Akraba Göçü Anlaşması çerçevesinde 32.356 aileye
mensup 116.521 kişi Türkiye'ye göç etmiş ve bu göç ile 1950-52
yılları arasında gelen göçmen ailelerinden büyük bölümünün
Bulgaristan'da kalan yakınlarının Türkiye'ye serbest
göçmen olarak gelmeleri sağlanmış ve böylece parçalanmış
ailelerin birleşmesi gerçekleştirilmiştir.
4. Bulgaristan'dan son göç hareketi 1989 yılında
Türk kökenli Müslüman Bulgar vatandaşlarının, Bulgar
hükümeti tarafından Türkiye'ye göçe zorlanmaları ile
başlatılmıştır. Bu dönemde 64.295 aileye mensup
226.863 kişi serbest göçmen olarak Türkiye'ye gelmiştir. Bu
tarihten itibaren serbest göç olarak bu göç devam etmekle birlikte
bu ülkedeki rejimin değişmesiyle geriye göçler de yaşanmaktadır.
Göçmenlerin ülkemizde de pek çok sorunla karşılaştıkları,
bu sorunların bir kısmının zamanla çözüldüğü
bazılarının ise devam etmekte olduğu ve çözüm beklediği
görülmektedir. Başta Bulgaristan'dan olmak üzere Türkiye'ye
göç eden soydaşlarımızın acil çözüm bekleyen en
önemli sorunlarını şöyle sıralayabiliriz:
Türk vatandaşlığına alınmama,
Çalışma izni verilmemesi,
Emekli maaşı alan yaşlı insanların
sorunları,
Çalışma sürelerinin birleştirilememesi
(sosyal haklar) sorunu,
İskân kanunundan kaynaklanan sorunlar,
Toplu konut çıkmayanların sorunları,
Yurt dışı çıkış harcı sorunu,
İkamet tezkeresi almak için yaşanan sorunlar,
Nüfus müdürlüklerinde karşılaşılan
sorunlar.
Kuşkusuz bu sorunlara başkaca sorunları
da eklemek mümkündür. Bu araştırma önergesiyle amacımız
başta Bulgaristan göçmenleri olmak üzere tüm Balkan ülkelerinden
1989 ve sonrasında çeşitli nedenlerle ülkemize göç etmiş
olan yurttaşlarımızın sosyal, ekonomik, hukuki sorunlarının
tespit edilmesi ve çözümü için bir an evvel yürütme organlarının
gerekli tedbirleri almasını sağlamaktır.
Özellikle bu sorunların büyük bölümünün göç edilen
ülkeden değil de bizim hukukumuzdan, idari anlayışımızdan
kaynaklanıyor olması konunun TBMM gündemine getirilmesini
zorunlu kılmaktadır.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
üç tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
B) Tezkereler
(Devam)
3.- Bayındırlık
ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özakın Hindistana
yapacağı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/205)
30 Ekim 2007
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Afetlerin Önlenmesi Konusunda 2. Asya Bakanlar Konferansına
katılmak üzere Bayındırlık
ve İskan Bakanı Faruk Nafız Özak başkanlığında
bir heyetin 5-9 Kasım 2007 tarihleri arasında Hindistana
gerçekleştireceği resmî ziyarete Samsun Milletvekili
Mustafa Demir, İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar ve Trabzon
Milletvekili Asım Aykanın katılımları, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanunun 8. Maddesi gereğince
Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
4.- Sağlık Bakanı
Recep Akdağın Belarusa ve İngiltereye yapacağı
resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/206)
30 Ekim 2007
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Belarus Sağlık Bakanının daveti üzerine
Belarusa, İngiltere Sağlık Bakanının daveti
üzerine de İngiltereye resmî ziyaretler gerçekleştirecek
olan Sağlık Bakanı Recep Akdağ başkanlığındaki
heyetlere, Belarus ziyaretinde Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydanın,
İngiltere ziyaretinde de Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt
ve Rize Milletvekili Lütfi Çırakoğlunun katılımları,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 8. Maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
5.- Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanlığının
resmî davetine icabetle TBMM Dışişleri Komisyonu heyetinin
Kuzey Kıbrısa yapacağı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/207)
30 Ekim 2007
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi
Başkanlığının 24 Ekim 2007 tarihli yazısında
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu heyeti
Kıbrısa davet edilmektedir.
Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 Sayılı Kanunun 6 ncı Maddesi uyarınca
Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Danışma
Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Danışma
Kurulu Önerileri
1.- Genel Kurulun 31/10/2007
Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine
ve 1/11/2007 Perşembe günkü birleşiminde 16 sıra sayılı
Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi
No: 13 Tarihi:
31.10.2007
Genel Kurulun 31.10.2007 Çarşamba günkü (bugün) Birleşiminde
sözlü soruların görüşülmemesi ve 1.11.2007 Perşembe
günkü Birleşimde gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının
birinci sırasındaki 16 Sıra Sayılı İstanbul
2010 Avrupa Kültür Başkenti Hakkında Kanun Tasarısının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması
Danışma Kurulunca önerilmiştir.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Nurettin
Canikli Kemal
Anadol
Adalet ve Kalkınma
Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili
Oktay
Vural Fatma
Kurtulan
Milliyetçi
Hareket Partisi Demokratik
Toplum Partisi
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, alınan karar
gereğince gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
Birinci sırada yer alan, İstanbul 2010 Avrupa Kültür
Başkenti Hakkında Kanun Tasarısı ile Milli
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- İstanbul 2010 Avrupa
Kültür Başkenti Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/350) (S. Sayısı:
16) (x)
BAŞKAN Komisyon?.. Yerinde.
Hükûmet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 16 sıra sayısıyla bastırılıp,
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal; şahısları adına, İstanbul Milletvekili
Mehmet Müezzinoğlu, İstanbul Milletvekili Necat Birinci,
Mersin Milletvekili İsa Gök, Tunceli Milletvekili Kamer Genç
ve İzmir Milletvekili Recai Birgünün söz talepleri vardır.
İlk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Durmuşali Torlak.
Sayın Torlak, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA DURMUŞALİ TORLAK (İstanbul)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Hakkında Kanun Tasarısı
ile ilgili Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimizi
bildirmek için huzurlarınızdayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Bu vesileyle, iki gün evvel Şırnak ve Tuncelide
şehit olan kahraman askerlerimize ve Türk siyasi hayatının
değerli ismi Sayın Erdal İnönü Beyefendiye Allahtan
rahmet, kederli ailelerine sabır, büyük Türk milletine sabır
diliyorum.
Yüzyıllarca, birçok uygarlığa ev sahipliği
ve başkentlik yapmış İstanbulun, 2010 Avrupa Kültür
Başkenti olarak seçilmiş olması son derece memnuniyet
verici bir durumdur. İstanbul bu projeyle, yeni yüzyılın
başlangıcında, yeni yüzü ile de dünyaya tanıtılmalıdır.
2010 Avrupa Kültür Başkenti ilan edilmesi, kültürel
mirası nedeniyle İstanbulu daha da önemli bir çekim noktası
hâline getireceği çok açık şekilde ortadadır.
Şu anda, on üç kültür merkezi,
yirmi yedi sanat galerisi, otuz bir müzeyle, geçmişten günümüze
gelebilmiş en eski ve en geniş saray olan Topkapı Sarayı
başta olmak üzere, yedi saray ve birçok kasır ile tarihe ev
sahipliği yapan İstanbulun, bu projenin altından başarılı
kalkması durumunda, Türkiyemizin dünyaya tanıtılmasına
büyük katkısı olacaktır.
İstanbul, sadece Asya ve Avrupa kıtalarının
kesiştiği bir nokta değil, bunun yanında Balkanlardan
Kafkasyaya, Orta Asyadan Orta Doğuya ve Afrikaya kadar
uzanan geniş bir insan kuşağının kesişme
ve buluşma noktasıdır. Başta Boğaziçi ve Haliç
olmak üzere, tabiatın ve tabii güzelliklerin bu şehre sunduğu
zenginlikler, zaman içinde tarihî ve kültürel zenginliklerle de beslenmiştir.
Şehrin en güzel anıtları Haliç, Marmara Denizi, surlar
arasında kalan yarımadada yer almaktadır. Altı
minaresi
(x) 16 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
ve dekorasyonunda kullanılan mavi çiniler sebebiyle
Mavicami diye anılan Sultanahmet Cami ile karşısındaki
ünlü Ayasofya Müzesi, Eyüpsultan Cami ve daha birçok tarihî ve kültürel
eser, mimari harikalar olarak İstanbulun sembolü hâlindedir.
Eğitimli ve kültürlü turistin diğer turistlere göre 3 katı
daha fazla harcama yaptığını düşünürsek, kültür
merkezi olarak İstanbul, çok daha büyük, geniş kapsamlı
olacaktır. Avrupa ve dünyanın çeşitli ülkelerinden
pek çok kültür ve sanat insanı, yazılı ve görsel basın
mensuplarının İstanbula gelecek olması,
İstanbulun tanıtımına ve marka hâline gelmesine
olumlu katkı sağlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının
11inci maddesinde belirtilen, Atatürk Kültür Merkezinin yıkılarak,
yerine, yanındaki parselleri de kapsayacak şekilde, daha
büyük alanda, yeni bir Atatürk Kültür Merkezi yapılması konusundaki
komisyonda yapılan eleştirilere ve endişelere, bizler
de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak katılıyoruz.
Ancak, Sayın Bakan tarafından taahhüt edilen Taahhüt ediyorum,
katiyen oraya bir ticari bölüm giremez ve Atatürk Kültür Merkezini,
İstanbulda yerine koyacak başka bir yer olmadan yıkmam.
şeklindeki sözlerine, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir bakanının
ağzından çıkan söz olması nedeniyle inanıyor
ve güveniyoruz. Ancak, bunu, aynı zamanda kanuna da yansımasını
mutlak surette bekliyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak,
biz de, yeni yapılacak Atatürk Kültür Merkezinin şimdiki
gibi, sadece sanat ve kültüre hizmet edecek bir merkez olmasından,
burada ticari faaliyet alanları bulunmamasından yanayız.
Taahhüt edilen çerçevede, kültür ve sanat faaliyetleri için, yeni
yapılacak binanın, Türkiyenin kültür dünyasına yeni
bir zenginlik katmasını diliyoruz.
İstanbul için, bu projeyle birlikte böyle bir tecrübenin
yaşanmış olması, mevcut yönetimsel sorunların
aşılmasında, bugün içinde bulunduğu sorunlarla
daha iyi başa çıkmasında önemli destek sağlayacaktır.
Elbette, 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbulun bu konunun
dışında birçok problemi bulunmaktadır. Bu sorunları
da müsaadenizle burada dile getirmek isterim.
İstanbulda her yoğun yağıştan sonra
belirli yerlerin sular altında kaldığı, vatandaşlarımızın
maddi ve manevi zarara uğradığı, can kaybının
bile olduğu herkes tarafından bilinmektedir. İstanbul
Büyükşehir Belediyesi bugüne kadar uyguladığı
yanlış politikaları bir kenara bırakıp,
yıllardır aynı mantıkla yönettiği İstanbulun
yağmur suyu toplama altyapısını bir an önce tamamlamalıdır.
İstanbulun en önemli sorunlarından bir tanesi trafik sorunudur
ve İstanbullunun kâbusu olmaya da devam etmektedir. Şehrin
kara yolu odak noktalarından iskelelerin bulunduğu mahallelere
süratle ulaşımı mümkün kılacak tercihli bağlantı
yolları açılmalıdır. Bu kapsamda Anadolu ve Avrupa
yakası kıyısına paralel trafik odak noktaları
arasında araç taşıyabilen süratli feribot ile deniz
otobüsü konmalı, özel sektöre ait motorları, deniz taksisi
ve deniz ambulansı hatları ihdas edilmelidir. Bu konularda
sadece İDOya bağlı kalmanın yanlış olduğunu
belirtmek isterim, gerektiğinde özel sektöre de imkân tanınmalı
ve girişimci desteklenmelidir.
İstanbulun diğer önemli sorunu ise terör,
hırsızlık, gasp, kapkaç ve uyuşturucu gibi asayiş
olaylarıdır. Halkımızın huzur ve devlete olan
güveninin sarsılmasına yönelik planlı olarak birtakım
çevreler tarafından yapılan veya yaptırılan bu
yasa dışı hareketler karşısında
İstanbul Valiliği ve Emniyetinin aldığı tedbirleri
izlemekteyiz. Ancak bu tedbirlerin yetersiz kaldığını
da burada üzülerek ifade etmek isterim.
Olası Marmara depremi için İstanbulun hazırlıklı
olmadığını da yazılı ve görsel basına
yansıyan bilgilerden hepimizin malumudur. Özellikle okul, hastane
gibi binaların depreme karşı güçlendirilmesi konusundaki
zafiyet bir an önce giderilmelidir.
Kısaca, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti
Projesi İstanbulun tüm sosyal sorunlarının belirlenmesi
ve çözümü açısından bir fırsat olarak görülmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi olarak ülkemiz tanıtımına büyük katkı
sağlayacağını değerlendiğimiz proje
için hazırlanan İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti
Hakkında Kanun Tasarısına evet oyu vereceğimizi
bildirir, projenin İstanbula ve Türkiye'mize hayırlı
olması dileklerimle hepinizi saygıyla selamlarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Torlak.
İkinci konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Çetin Soysal.
Sayın Soysal, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul 2010 Avrupa
Kültür Başkenti Yasa Tasarısıyla ilgili olarak CHP
Grubu adına söz almış bulunuyorum ve yüce Meclisi selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, bugün vefat eden büyük
bilim adamı ve devlet adamı Sayın Erdal İnönüye
Allahtan rahmet, ailesine ve Türk ulusuna başsağlığı
diliyorum.
Ayrıca, terör örgütü tarafından gerçekleştirilen
hain saldırıları nefretle kınıyor, tüm
şehitlerimize Allahtan rahmet, ailelerine, Türk Silahlı
Kuvvetlerine ve Türk ulusuna başsağlığı diliyorum.
Cumhuriyetimizin 84üncü yılını kutladığımız
bugünlerde, laik, demokratik, çağdaş cumhuriyetimizi ve
bölünmez bütünlüğümüzü, sonuna kadar canımızla, dişimizle,
yüreğimizle koruyacağımızı bir kez daha vurgulamak
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, İstanbul, Avrupa Birliği
tarafından Almanyanın Essen ve Macaristanın Pécs
kentleriyle birlikte 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilmiştir.
Aslında, İstanbul, zaten yüzyıllardır bir kültür
başkenti; uygarlıklar tarihindeki yeri, coğrafi konumu,
doğal ve kültürel değerleriyle dünyanın en özel kentlerinden
biri. Sosyal bütünlük içinde farklı kültürlere ev sahipliği
yapmış, mimarisi, sarayları ve kültürel dokusuyla
bir dünya mirasına sahibiz. Üç büyük imparatorluğa
başkentlik yapmış, kıtaları birleştiren
yedi tepeli İstanbulun 2010 Kültür Başkenti seçilmesi,
ülkemiz adına ve İstanbul adına elbette ki memnuniyet
vericidir. Bu konuda çalışma yapan odaları, sivil toplum
kuruluşlarını da kutlamayı bir borç biliyorum.
2010 Kültür Başkenti, on üç sivil toplum kuruluşundan oluşan
Girişim Grubu tarafından yapılmaktadır. Girişim
Grubu, İstanbul için dört element kentini kullanıyor: Toprak,
hava, su ve ateş.
İstanbul, binlerce yıllık tarihinde en uzun
ömürlü üç büyük imparatorluğun, Roma, Bizans ve Osmanlıların
başkenti olmuş, üç semavi dinin merkezi olarak hizmet etmiştir.
Bu nedenle de birçok medeniyetin buluşma noktası ve en
önemlisi, çağlar boyunca birlikte yaşama kültürünün hayat
bulduğu bir kent olmuştur. Antik felsefede, evrendeki her
şeyi oluşturduğu savunulan dört element bu kentin özelliğiyle
birleştirilmiştir ve projeler, toprak, su, hava ve ateş
elementleriyle ifade edilmiştir. Bu yaratıcı başlangıç,
umut vericidir. Ancak, Hükûmetin ve yerel yönetimin, gereken duyarlılığı
ve ciddiyeti göstermediğini, maalesef, görüyoruz. İstanbulun,
tarihî ve kültürel mirasına sahip çıkmanın ötesinde,
ihanete uğradığını ibretle görüyoruz ve izliyoruz.
İstanbula ihanet ediliyor. Bir dünya kültürü yok ediliyor.
Şarkılara, türkülere konu olmuş bir kültür abidesi
olan bu kent, bugün maalesef, çarpık kentleşmenin, plansız
yoğunluğun yaşandığı, tarihsel kültürün
yok edildiği, güvenliğin olmadığı bir
şehir hâline getirilmiştir.
İstanbulun Avrupa Kültür Başkenti olması
kararı 13 Kasım 2006da kesinleşmiştir. O dönemde,
İstanbulla ilgili bir şeylerin değişeceğine
dair iyi niyetli düşüncelerimiz olmuştu. Açıkçası,
İstanbulun kültürel mirasının daha korunabilir, daha
yaşanabilir, daha yayılabilir bir hâle getirilmesi için
önemli atılımlar, çalışmalar yapılacağını
düşünmüştük. Ancak gördük ki, şovdan öte hiçbir şey
yok. Kesinleşmenin üzerinden bir yıl geçti, yasa tasarısı
daha yeni, Meclis gündemine getiriliyor. Şovun ötesinde hiçbir
şey yapılmadığı, maalesef, görülüyor. Burada
görünen bir tek şey var, maalesef, İstanbulun katledildiği.
Değerli milletvekilleri, İstanbul, UNESCO Dünya
Kültür Mirası Listesinde yer alan bir şehirdir. Ne yazık
ki, İstanbulun Dünya Miras Listesinden çıkarılması
tehlikesiyle karşı karşıyayız. Hatta, Tehlike
Altındaki Dünya Mirası Listesine alınması gündemdedir
ve ne acıdır ki, İstanbul Avrupanın kültür başkenti
ilan edilirken, bir yandan Hükûmetin ve yerel yönetimin ihmalkârlığı
yüzünden Tehlike Altındaki Kültür Mirası Listesine
alınabilmesi tartışılabiliyor.
1985ten bu yana UNESCO listesinde olmanın sorumlulukları
maalesef yerine getirilememiştir. Kurum, bugüne kadar
İstanbulla ilgili yayımladığı yeni raporda
eksiklere işaret etmiştir. Ayasofyanın onarımı,
kara surları, Zeyrekin restorasyonu gibi konular eleştirilmiştir.
Örneğin, Eyüp, Fatih, Eminönü gibi tarihî yarımadanın
yönetimi eksiktir. Aynı şey daha yeni sit alanı ilan
edilen Haydarpaşada planlanan projeler için de geçerlidir.
UNESCOnun eksiklerini tamamlaması için İstanbula
verdiği süre 2008 yılında sona eriyor. Ancak, eksiklikler
maalesef tamamlanamamıştır. İstanbula yeni
bir çehre kazandırmayı amaçlayan projeler konuşuluyor
bugünlerde. Örneğin, bir tanesi İMÇ blokları. Bu blokların
yıkılması planlanıyor. Halbuki, bu bloklar, Süleymaniye
silüetini bozmayacak tarzda yapılmış bloklardır.
Bunların yerine kurulacak olan, İstanbulun ve o bölgenin,
Süleymaniyenin silüetini bozma tehlikesiyle karşı
karşıya bırakacaktır. Yine, bunun yanı
sıra, Dubai Towers diye adlandırdığımız
İETT Garajı. UNESCO bu konuda da uyarılarda bulunmaktadır.
UNESCOnun listesinde dünya kültürüyle ilgili bazı
kriterler yer alıyor. Bunlardan bazıları şöyle: Daha
iyi bir sanatçının eserlerini barındırmak, artık
yaşamayan bir medeniyeti temsil etmek, tarihî bir silüete sahip
çıkmak.
Şimdi, 300 metreyi bulacakları söylenen Dubai
Kuleleri, İstanbulun benzersiz tarihî silüeti için gerçek
bir tehdit değil midir?
Yakın zamanda akla gelen, kanun tasarısında
da dikkat çekilen bir başka örnek: Atatürk Kültür Merkezi. Hepimiz
biliyoruz ve görüyoruz ki yeni rant hedefi, bu kez de AKMnin arkasında
bulunan parsellerdir. AKM yıkılacak, arkasındaki
alanla birleştirilecek, alışveriş merkezi, otel,
rezidans çılgınlığına bir yenisi daha eklenecektir.
Bununla ilgili girişimlerin de geçtiğimiz dönemde nasıl
olduğuna da yakından tanık olduk.
Şimdi, Taksim Meydanı gibi bir meydanı da,
bu şekilde, kenti yoğunlaştırarak, orayı yoğunlaştıracak
bir noktaya getirmek gerçekten kentin silüetini bozacağını
maalesef görüyoruz. Üstelik, Atatürk Kültür Merkezi, cumhuriyet
döneminin mimarisi olarak simgesel değerlere sahiptir. Kültür
varlığı olma niteliğini kanıtlamış
bir yapının yaşamdan koparılması, burada var
olan değerlerin hepsinin yok sayılması anlamına
gelmektedir.
Atatürk Kültür Merkezinin kimlik değeri vardır.
Fiziki olarak İstanbulun hafızasının bir parçasıdır.
Belge değeri vardır. Toplumun kültürel yaşamını
mekâna yansıtır.
Mimari değeri vardır. Yapıldığı
dönemin tasarım, mimari ve teknoloji anlayışını
yansıtır.
İşlevsel ve ekonomik değeri vardır. Toplumun
gereksinimini hâlen karşılayabilmektedir.
Anı değeri vardır, simge değeri vardır.
Atatürk Kültür Merkezinin özgünlük değeri vardır.
Bu tespitler uzmanlara, yani mimarlara ait tespitler.
Böyle bir yapının rant uğruna feda edilmesi geri dönülmez
bir yanlışlıktır.
Başka bir örnek: Muhsin Ertuğrul Sahnesi. Burası
da yıkılacak, planlanan buraya kongre vadisi inşa etmek.
Bu bir aldatmacadır. Amaç yeni bir rant kapısı açmaktır.
Neden kongre vadisini buraya yapmakta ısrar ediyorsunuz? Kongre
vadisini her yere yapabilirsiniz, ama tiyatroyu, kültür merkezini
her yere yapamazsınız. Böyle bir mirası başka bir
yerde yeniden var edemezsiniz.
Muhsin Ertuğrul Sahnesi sezonu açamadı,
İstanbul Şehir Tiyatrosu Sanatçıları Derneği
bir açıklama yaptı, dedi ki: Muhsin Ertuğrul Sahnesi
sadece alkıştan yıkılsın. Çok değerli
bir toplumsal mirasın yok edilişine asla ve asla seyirci
kalamayız, kalmamalıyız. Türkiyenin en gelişmiş
teknik olanaklarına sahip sahnesine, arşivine, kütüphanesine
sahip çıkmalıyız. Böyle bir birikimi elinizin tersiyle
bir kenara itemezsiniz.
Sanatla ilişkisini koparan bir toplum çağdaşlıktan
söz edebilir mi? Geçmişten hemen birkaç örnek vermekte fayda
var: Örneğin, Beyoğlundaki Komedi Tiyatrosu konfeksiyoncu
oldu, Şişlideki Umut Tiyatrosu pasaj ve Karaca Tiyatrosu
İstanbul Belediyesi Sular İdaresinin yemekhanesi oldu.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Avrupa kültür başkenti olmaya,
tiyatroları, kültür merkezlerini yıkarak mı hazırlanıyoruz?
Değerli arkadaşlarım, İstanbul, 2010
kültür başkenti mi olacak yoksa yoğunluğu artmış
alışveriş ve kongre başkenti mi? Bu, bir vizyon
işi; sanat eserlerini yaratmak, var olanları da korumak ve
yaşatmak. Kimileri, yeniden düzenleyebilmek için sanatı
bilmek, anlamak, sevmek gerekir, doğru bir kültür politikasını
oluşturabilmesi için de bu gereklidir. Oysa, AKMyi de Muhsin
Ertuğrul Sahnesini de yıkmaya yeltenen zihniyetin sanattan
da korumacılıktan da anladığı iddia edilemez.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Eminönü Belediyesinin
birlikte Süleymaniyede planladıkları bir proje söz konusu.
Gelecek yıldan itibaren Süleymaniyede 2.800 binayı
yıkıp yerine Osmanlı tarzında bina yapmayı
planlıyorlar; tarihî binaların yıkılarak çelikle
yeniden yapılması konuşuluyor. Bu, bir katliamdır.
Önemli olan, oradaki ahşabı korumak, taşı, tarihi
korumaktır, binlerce yıllık kültür mirasını
korumak ve hissetmektir. Süleymaniyenin surlarını yenileme
biçimi, Hollywood dekoru gibi olmaz.
Değerli milletvekilleri, İstanbulun sorunları
saymakla bitmeyecek kadar çok. İstanbul Valiliğinin, Muhtarlık
Otomasyon Sistemi için yaptığı çalışma sonucuna
göre İstanbulun nüfusu 33 milyon; resmî rakamlar, 10 milyon diyor.
Bugün, maalesef Başbakanın itirafıdır, İstanbulun
nüfusunu bilmediğini ifade etmiştir aylar önce. Daha
İstanbulun nüfusunu bilmiyorken karşı karşıya
olduğumuz sorunları nasıl çözeceğiz.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Siz biliyor musunuz?
ÇETİN SOYSAL (Devamla) Ben biliyorum. Sizden almam
lazım o bilgiyi. Onunla ilgili çalışma yapın, ben
de öğreneyim ve burada, bunu da söyleme imkânımız olsun.
Daha, hâlâ 2007deki sonuçları alamadık.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Saymaya devam edin o
zaman!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
ÇETİN SOYSAL (Devamla) Yine bu sorunların yanı
sıra en önemli sorunlardan biri ulaşımdır. Yaşanan
trafik keşmekeşi her anlamda insanlarımızı
sıkıntıya sokmaktadır. Kenti yoğunlaştıran,
yeşil alanları imara açan, plan tadillerini alabildiğine
yükselten, kentin en hareketli bölgelerine alışveriş
ve rezidans çılgınlığı yaratan, emsal ve yoğunluk
artıran, yeşil alanları katleden anlayış trafikteki
yoğunluğu çözemez. Çünkü trafikte yaşanan sorunların
kaynağı bu anlayışın ta kendisidir.
Kentin, olur olmaz her yerine kavşak yaptınız.
Bu kavşaklarla ilgili 2,1 katrilyon lira kaynak israf ettiniz.
Bu kavşaklar asla çözüm olamaz. Hatta tarihî Mimar Sinan Köprüsünü
yıktınız; sonradan, uyarıldı da yeniden onarmaya
başladınız.
Değerli arkadaşlarım, maalesef, İstanbul
şu anda merkezî ve yerel yönetimin rant politikalarına
kurban edilen bir kent durumunda. Şöyle bir bakın İstanbula.
Gözünüze çarpan şey nedir? Beton yığını, alabildiğine
görüntü kirliliği. Yeşil alanı, meydanı, parkı,
ormanı olmayan bir kent, görsel zenginliği olmayan bir
kent, kent sayılabilir mi?
Son yirmi üç yılda plan tadillerinde gelinen nokta
endişe vericidir. 1984-1989 yıllarında parsel bazında
yapılan plan tadili sayısı: 420; 1989-1994: 450; 1995-2004:
850; son üç buçuk yıl: 3.800. Üstelik de
YAŞAR KARAYEL (Kayseri) İş yapıyorlar
iş!
ÇETİN SOYSAL (Devamla) Bu, iş değil; bu,
iş değil; bu, rant; bu, kenti yoğunlaştırma.
YAŞAR KARAYEL (Kayseri) İş, iş
ÇETİN SOYSAL (Devamla) Kenti yoğunlaştırma.
Üstelik de, söyleyeyim, ilgili kurum ve kuruluşların,
İSKİnin, hatta Büyükşehir Planlamanın olumsuz görüşlerine
rağmen yapıyorlar. Elimizde bununla ilgili ciddi belgeler
var. İnşallah, bundan sonraki süreçte bunları da gündeme
getireceğiz, zamanımı iyi kullanmaya çalışıyorum.
Tabii, İstanbulun ciddi bir altyapı sorunu
var. Alibeyköy Barajına 49 milyon YTL harcanmış olmasına
rağmen, Alibeyköyün maalesef hâli ortadadır, su baskınının
getirdiği olumsuzluk ortadadır. Hatta bırakın
Alibeyköyü, Ataköy aynı şekilde sular altında kalmıştır.
Bir şey daha söyleyeyim: Bu noktada, İngilterede
yayınlanan haftalık siyaset ve ekonomi dergisi The Economist,
dünya kentlerindeki yaşam kalitesi endeksinde İstanbulu,
bu yıl 104üncü sıraya almış. Çünkü dünya kentlerinin
değerlendirilmesi sırasında The Economist araştırmacıları
tarafından göz önünde tutulan kriterleri söylüyorum:
İstikrar, sağlık hizmetleri, eğitim hizmetleri,
kültür, çevre ve altyapı olarak sıralanmakta. Gittikçe kötüleşen
bir tablo var karşımızda. Bakın, İstanbul nereden
nereye gelmiş? 1980li yıllarda 80inci sıradaymış,
1990lı yıllarda 96ncı sıradaymış; şimdi,
İstanbul, yaşanabilir kentler arasında 104üncü sırada.
Dikkatinizi çekmek istiyorum değerli milletvekilleri, bu
sıralama 128 kent arasında yapılıyor. Türkiyenin
gerisinde kalan kentler, Cidde, Yeni Delhi, Jakarta, Tahran.
Değerli milletvekilleri, Avrupa kültür başkentleriyle
ilgili örneklemelerde bulunmak istiyorum zamanımı kullanarak.
Bazı noktalardan belki feragat etmek zorunda kalacağım
zaman yetmediği için.
Liverpool örneğini vermek istiyorum. Liverpool
da bugüne kadar 1 milyar pound harcanmış bir kültür merkezi.
Hatta bir anekdotu size ifade etmek istiyorum. Bir temizlik işçisi,
yere pet şişe atan gence dönüyor, diyor ki: Biz, 2008 Avrupa
Kültür Başkentiyiz. Yere pet şişe atmak utanç verici bir
şeydir. diye yadırgıyor. Onun duyduğu duyarlılığı
acaba yerel ve genel yöneticiler duyuyorlar mı merak ediyorum
ki Liverpoolun nüfusu bize göre çok daha aşağıda.
Aynı şekilde Sibiu için de geçerli, oralarda da çok ciddi çalışmalar
yapılmış ve 2005 Avrupa Kültür Başkenti Cork için
de, Fransanın Lille kenti için de geçerli; yüzlerce, binlerce
gazetecinin gitmesine neden olmuş, kültürel anlamda kentlerin
öne çıkmasına neden olmuştur.
Yine bir Prag örneğini vermek istiyorum. Örneğin
Prag, yedi yüz yıllık bir kent. 1998 senesinde UNESCO tarafından
1 milyar dolar bir destek alarak yeniden yapılandı. O yapılanmanın
sonucunda her yıl 15 milyon insan Praga giriyor. Bütün Çekoslovakyanın
nüfusu 10 milyonken, Praga 15 milyon turist giriyor. Kaç yıllık
kent? Yedi yüz yıllık kent. İstanbul, üç bin yıllık
yazılı, yetmiş bin yıllık kalıntılar
da Fikirtepede ve başka yerlerde, maalesef, toprağın
altında yatıyor.
Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar kültür
başkenti seçilmiş kentler arasında en büyüğü
İstanbuldur, en eskisi İstanbuldur, en sorunlusu
İstanbuldur, en birikimlisi İstanbuldur ve tarihsel mirası
yok edilen İstanbuldur. İstanbul duyarlılığı
olan bir dostumuzun dediği gibi 2 metre kazınca Osmanlı,
4 metre kazınca Bizans, 6 metre kazınca Roma tarihiyle buluştuğumuz
Böyle bir tarihsel zenginlik ve birikime sahip bir kent İstanbul.
Bunlar sayabildiğim. 2010a dönük hazırlık sürecinin
ne kadar önemli olduğunu, bir de bu yönüyle koymak istedim. Ama
görüyorum ki, hâlâ daha işin ciddiyet ve önemi anlaşılabilmiş
değildir.
Bu yıla kadar kültür başkenti olmuş kentlerde
yapılan organizasyon ve düzenlemelerin tümünde ortak birkaç
nokta var. Bunların en önemlisi, halkı bu işe dâhil etmek,
kültür başkenti bilincinin halkın tamamına bulaşmasını
sağlamak. Zaman o kadar uzun değil. İstanbulda 2010a
dair herhangi bir tanıtım yapılmış değil.
İstanbulun tarihsel birikimine uygun bir sunum sağlanamamış.
Bütçe belli değil. Duyarsızlık ve ilgisizlik alabildiğine
egemen olmuş ki, ancak bugün Meclise yasa tasarısı gelebiliyor
ve ne hazindir ki 2010a AKMyi yıkarak start vermeye çalışıyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, sadece eleştirmiyoruz,
çözüm yolları da öneriyoruz. Bir kere, rant politikalarından
vazgeçeceksiniz, kenti yoğunlaştırmaktan vazgeçeceksiniz,
plan tadillerini bırakacaksınız, yeşil alanları
koruyacaksınız, soygun ve talan düzenini yok edeceksiniz.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
Belgeler var söylerim sonra.
Arkeolojik kalıntıları tam kapasiteyle
sunabilecek çalışma, hayata mutlaka geçirilmelidir. Tarihsel
mirası sunmak için müze sayısını artırmamız
gerekiyor.
Sinema, tiyatro, görsel etkinliklerin yaşama geçirilebileceği
yerlerin sayısı çoğaltılmalıdır. Kültürel
faaliyetler halka yayılmalıdır.
Muhsin Ertuğrul Tiyatrosunu yıkmaktan vazgeçeceksiniz.
AKMye, Atatürk Kültür Merkezine dokunmayacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Soysal, bir dakikalık süre
içinde konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÇETİN SOYSAL (Devamla) Dev ölçülü bir labirenti andıran,
60 kadar sokağı, 3 binden fazla dükkânıyla dünyanın
en eski ve büyük kapalı çarşısı olan Kapalıçarşı
korunarak elden geçirilmelidir.
Çağdaş kentler meydanlarıyla bilinir. Örneğin,
Levent Garajı mutlaka meydan olmalıdır ve bu meydanların
sayısı da çoğaltılmalıdır.
Tüm su havzaları koruma altına alınmalıdır.
Depreme ve küresel ısınmaya karşı önlemler
alınmalıdır.
Üniversite, sivil toplum örgütlerinin uyarı ve önerileri,
ön yargısız değerlendirilmelidir.
Bu kentin insanına kültür başkentinin ne demek
olduğunu anlatmalıyız. Sadece 2010 için değil, bundan
sonra daha nitelikli bir yaşam için halkı bilinçlendirelim.
Çünkü, burada yapılacak her etkinlik halkla beraber olduğunda
amacına ulaşacaktır.
Yine de İstanbulda görünen o ki, bir kültür başkentinde
insan manzaraları, maalesef, son derece endişe vericidir.
2010 Avrupa Kültür Başkenti olan İstanbul, Tahrana benzetilmeye
çalışılıyor, Arap ülkelerine benzetilmeye çalışılıyor.
Kentin yoğunlaşması
(AK Parti sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Soysal, teşekkür ediyorum.
ÇETİN SOYSAL (Devamla) Peki, daha bunları çok
konuşacağız.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar,
AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Üçüncü konuşmacı, AK Parti Grubu
adına İstanbul Milletvekili Egemen Bağış.
Sayın Bağış, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) Sözlerini değiştir! Değiştir
o sözleri!
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Hayır, ben vazgeçmiyorum
sözlerimden. Kenti mahvettiniz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, karşılıklı
konuşmayalım lütfen.
AK PARTİ GRUBU ADINA EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti konulu yasa tasarısı
hakkında, mensubu olmaktan onur duyduğum Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sözlerime başlarken, bugün Hakkın rahmetine
kavuşan değerli devlet adamı Sayın Erdal İnönüyü
rahmetle anıyorum, ülkemize olan değerli hizmetleri için,
temsil ettiğimiz Türk halkı adına, kendisine şükranlarımızı
sunuyorum, yüce Allahtan rahmet diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa
kültür başkenti kavramını açıklamadan önce, bu konuda
biraz evvel söz alan çok değerli ana muhalefet partisinin temsilcisine,
22 Temmuz seçimlerinin neticelerine yeniden göz atmasını
tavsiye ediyorum. İstanbul halkı kendisinin bu hassasiyetlerine
gerekli cevabı sandıkta vermiştir zaten. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Gerçekten alkışlamak
lazım sizi, vallahi bravo!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Değerli milletvekili
arkadaşlarım, kültür, sanat ve siyaset, her ne kadar birbirlerinden
farklı kavramlar olarak çağrışılsa da aslında,
kendi aralarında çok sıkı bir bağ vardır. Sanat
ve siyaset ifade özgürlüğünün bir dışa vurumudur. Siyaseten
güçlü olan toplumlar, aynı zamanda sanatta da yükselen toplumlardır.
Aynı şekilde, sanatta yükselen toplumlar da siyaseten güçlüdür.
Siyaseten güçlü olmak demek, zengin ve kalkınmış bir
millet olmak demektir, gelişmiş bir demokrasiye sahip olmak
demektir. Bugün dünya ülkelerine baktığımızda,
kültürde ve sanatta yükselen ulusların tam demokratik uluslar
olması bir tesadüf değildir.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sanata değer veren belediye
başkanları hangi partiden?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Çağdaş uygarlık
seviyesindeki ülkelerin laik ve tam demokratik olmaları, sanırım,
sizler de takdir edersiniz ki, bir tesadüf olamaz. Çünkü, tam demokrasi,
milletlerin gizli kalmış bütün üretici ve yaratıcı
potansiyelini harekete geçirdiği için makbuldür.
Cumhuriyet tarihinde, değil İstanbulda, Türkiyede
bir modern sanat müzesi olmaması, belki de demokrasimizin AK
Parti İktidarı öncesi seviyesini çok net bir şekilde
anlatmaktadır. 2004 yılında, İstanbulda, Sayın
Başbakanımızın direkt ilgisi ve desteğiyle
kurulan İstanbul Modern adlı sanat müzesi ve geçtiğimiz
aylarda yine İstanbulda açılan Santral Sanayi ve Sanat Müzesi,
açıldıklarından bu yana büyük kitleler tarafından
ziyaret edilmiş olmaları, destek görmüş olmaları
Türkiyenin demokrasisinin de güçlendiğinin bence en güzel
örnekleridir. İstanbul Modern Müzesi, kuruluşunun ikinci
yılında 2 milyondan fazla ziyaretçi kabul etmiştir,
100 binlerce yavrumuz oraya giderek modern sanatla birlikte hemhâl
olmuşlardır ve güzel tarafı, toplumun bütün kesimlerini
kucaklayan mekânlar hâline gelmişlerdir.
Ulu Önder Atatürkün Sanatsız kalan bir toplumun hayat
damarlarından biri kopmuş demektir. sözü, bence çok anlamlıdır.
İstanbul 2010u bu çerçevede değerlendirmeliyiz. İstanbul
2010 da Türkiyenin gelişmişliğinin, tam demokrasi
olma yönünde arzusunun bir ürünüdür; AK Parti Hükûmetinin demokratik
reformlarının bir ürünüdür; AK Partinin Türkiyeyi
çağdaş uygarlıklar seviyesinin üzerine çıkarma
hedefinin bir ürünüdür.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bugün
tüm dünyaya korku paranoyasının hâkim olduğu bir ortamda
yaşıyoruz; maalesef, Huntingtonun Medeniyetler Çatışması
tezini haklı çıkarmak için uğraşan güçler var. AK
Parti İktidarı, bu paranoyaya panzehir olarak Medeniyetler
arası diyaloğu savunmaktadır. Kültür ve medeniyetlerin
bir arada, barış içinde yaşamaları gerektiğini
vurgulamaktadır. Aynı şehirde, yan yana bir caminin,
bir havranın, bir sinagogun, bir kilisenin birlikte olabildiğinin
en güzel örneklerinden birini İstanbul sergilemektedir ve bu
insanlığın ortak korkusu hâline gelen medeniyetler
çatışmasını engellemek üzere Birleşmiş
Milletler Genel Sekreteri Sayın Kofi Annanın Medeniyetler
İttifakı projesi gibi bir proje ortaya koyduğunda bunun
eş başkanlığını yapmak üzere İspanyanın
Başbakanı Sayın Zapateroyla birlikte bizim Başbakanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğanı seçmiş olması ve
bunun eş başkanlığını önermiş olması
Türkiye için haklı bir gurur vesilesidir. Bundan, muhalefet
partisi üyesi arkadaşlarımızın da gurur duymalarını
rica ediyorum, çünkü bu, Türkiyenin onurudur, Türkiyenin gururudur.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) - Siz BOPta da eş başkansınız
değil mi? Amerika da stratejik ortağınız.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Türkiye, dünya üzerinde
hem Müslüman olup hem de laikliği ve demokrasiyi bir arada yaşatabilmiş
ender ülkelerdendir. O nedenle tüm dünya islamofobi saplantısı
içinde yaşarken Türkiye rahat olamaz, terörle kutsal dinimizi
bağdaştırmaya çalışan anlayışa karşı
tepkisiz kalamaz. İşte, İstanbul 2010, bu ortamda, her
zamankinden daha da önemli bir noktaya gelmiştir.
İstanbul 2010, tüm dünyaya barış ve hoşgörü
çağrısıdır, diyalog çağrısıdır,
farklı kültürlerin bir arada yaşayabileceğinin kanıtıdır.
İstanbulun sahip olduğu tarihsel miras, bugün dünyada
kaç şehirde mevcuttur?
Arkadaşlar, İstanbul, doğunun en batılı,
batının da en doğulu şehridir ve bu hepimiz için
bir gurur vesilesidir. İstanbul, hem doğulu hem batılı
olan, çok kültürlülüğü ve çok renkliliği yansıtan
şehirlerin başında gelir. Üç büyük imparatorluğa
başkentlik yapmış, üç büyük semavi dinin merkezi olabilecek
potansiyele sahiptir. Napolyonun söylediği gibi, dünyada
tek bir devlet olsaydı başkenti İstanbul olurdu.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
işte, dünyanın bu tür şehirlere ihtiyacı vardır. Bu yüzden AK Parti iktidarında
İstanbulun önemi gittikçe artmaktadır. Artık, NATO
zirveleri, İslam Konferansı Örgütü zirveleri gibi uluslararası
toplantılar İstanbulda yapılmaktadır. Avrupa
Birliği üyesi ülkelerin, İslam Konferansı Örgütü üyelerinin
dışişleri bakanlarıyla bir araya geldiği
şehir İstanbuldur. İsrail ve Pakistan ilk defa bir diplomatik
ilişki başlatmak istediklerinde ne Telavivde ne Karaçide
bir araya geldiler, İstanbulda bir araya geldiler. Iraktaki
Sünni liderler Iraktaki Amerikan elçisiyle bir araya gelmek istediklerinde
Bağdatta bir araya gelemediler, İstanbulda bir araya
geldiler ve İstanbul, Eurovisionundan Formula 1 yarışlarına
kadar, uluslararası toplantılardan uluslararası sanat
etkinliklerine kadar artık, dünyanın gözde mekanlarından
biri hâline geldi. Bütün bunlar da AK Parti İktidarı döneminde
sağlandı.
Bu anlayış ve düşünceyle AK Parti Hükûmeti,
Türkiyenin aynası olan İstanbulun Avrupa Kültür
Başkenti olarak seçilebilmesi için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamıştır.
Bu arada, 2010 projesinin dünyayla birlikte tüm Türkiyede
bir gerçeği daha hatırlattığını düşünüyorum.
Bildiğiniz gibi ilkokul sıralarından itibaren bizlere
hep Türkiyenin doğu ile batı arasında bir köprü olduğu
anlatıldı. Bununla hep övündük ama bunu pek yaşatamadık.
İşte, AK Parti iktidarında bunu da yaşatmaya
başladık.
Arkadaşlar, kırk beş yıl evvel, maalesef,
kendi başbakanını bir askerî darbe sonrası asmış
bir ülkede, çok değil yirmi yıl evvel Kafkanın, Dostoyevskinin
kitaplarının toplatıldığı bir ülkede,
çok değil sekiz yıl evvel İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanının ders kitaplarımızdaki bir şiiri
okuduğu için hapse atıldığı bir ülkede, artık,
çabalarımızın sonucunda, İstanbul, Avrupa Kültür
Başkenti ilan ediliyor, yani, ifade özgürlüğünün en önemli
platformu kabul edilen kültürün ve sanatın başkenti ilan
ediliyor. Bu da Türkiyenin demokrasisinin nereden nereye geldiğinin
bence en önemli göstergesidir, hepimizin gurur vesilesi olmalıdır.
Şimdi, Avrupa Kültür Başkenti Projesiyle ilgili
olarak bazı teknik bilgileri de vermek istiyorum: Avrupa Kültür
Başkenti kavramı, ilk olarak 1985 yılında, zamanın
Yunanistan Kültür Bakanının teklifiyle Avrupa kurullarında
kabul edilen bir kavramdır. 1999 yılında ilk defa, Avrupa
Birliğine üye olmayan ülkelerin de şehirleriyle buna katkıda
bulunabilmeleri için fırsat tanınmıştır ve
İstanbulda sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin
bir araya gelerek başlattığı bir heyecanla, bir ülküyle
bu yola çıkılmıştır. Zira kültür başkenti
Atinaya olduğu gibi, Paris, Floransa, Amsterdam, Berlin, Dublin,
Madrid, Lizbon ve Stockholm gibi birçok şehirlerin gelişmesine,
tanınmasına ve turizmini artırmasına çok önemli
katkılarda bulunmuştur ve biz, Avrupa Kültür Başkenti
Girişim Grubu Yürütme Kurulu Başkanı Sayın Nuri
Çolakoğluyla birlikte, ben de Sayın Başbakanımızın
görevlendirmesiyle son iki yıldır, Danışma Kurulu
Başkanı olarak, bu konuda çok yoğun bir çaba sarf ettik.
Arkadaşlar, cumhuriyet tarihinde ilk defa,
İstanbulun Büyükşehir Belediye Başkanı ile Büyükşehir
Valisi birlikte İstanbulu terk ettiler, Brüksele beraber
gittik, orada İstanbulun başvuru formunu birlikte sunduk.
O projede Cumhuriyet Halk Partisinden de arkadaşlar vardı
-maalesef, bugün Mecliste değiller- Cumhuriyet Halk Partisinden
belediye başkanları da, ilçe belediye başkanları
da, AK Partiden ilçe belediye başkanları da buna destek
vermişlerdi. Her ne kadar, arkadaşlar, bugün, burada muhalefet
yapsalar da bu konuda onların da emek sarf eden arkadaşları
vardı ama maalesef, onlar, bu dönemde, 22 Temmuzun iradesi gereği
burada temsil edilemediler. Ama, bu konuda çok yoğun bir çaba
sarf edildi. Bu konuda Ankaradaki AB üyesi bütün ülkelerin büyükelçileriyle
toplantılar yapıldı, İstanbuldaki başkonsoloslarıyla
toplantılar yapıldı, Avrupa Parlamentosundaki birçok
parlamenterlerle toplantı yapıldı, Avrupa Komisyonundaki
birçok üst düzey yetkiliyle toplantılar yapıldı, bu konuda
Avrupa Parlamentosunda çeşitli tanıtım etkinlikleri
düzenletildi, Avrupa Bölgeler Komitesinin yetkilileriyle toplantılar
düzenlendi ve Brükselde birçok etkinlikler düzenlenerek bu projeyle
ilgili tanıtım çalışmaları yapıldı
ve ortaya, Sayın Başbakanımızın verdiği
net destekle, çok önemli bir başvuru dosyası hazırlandı.
Biraz evvel söylediğim gibi, belki de cumhuriyet tarihinde
ilk defa sivil toplum kuruluşlarının başlattığı,
önce yerel yönetimin, daha sonra merkezî yönetimin sahiplendiği
bu projede, arkadaşlar, İstanbulda kırkı aşkın
sivil toplum kuruluşu, akademik kuruluşlar, üniversitelerimiz,
yerel belediyelerimiz, ilçe belediyelerimiz, İl Özel
İdaremiz, Büyükşehir Belediye Başkanlığımız,
İl Valiliğimiz, daha sonra Kültür ve Turizm Bakanlığımız,
Dışişleri Bakanlığımız ve Başbakanlığımız
hep birlikte çalıştılar ve bu neticenin alınmasında
herkesin çok büyük katkısı oldu. Âdeta, bu, ortaya bir yeni
çalışma ruhu getirdi. İstanbulun trafik sorunuyla
ilgili Ulaştırma Bakanımızın geçtiğimiz
dönem düzenlediği toplantı, yine bu ruhtan faydalanarak,
sivil toplum kuruluşlarını, ilçe yöneticilerini ve
il yöneticilerini merkezî yöneticilerin temsilcileriyle bir
araya getirerek çözmüştü. Bunun neticesinde, İstanbulda
yeni yapılan birçok projenin ilerlediğini görüyoruz.
Macaristanın Pécs şehri ile Almanyanın
Essen şehri Avrupa Birliği üyesi olan ülkelerin temsilcisi
olarak, İstanbul da Avrupa Birliği üyesi olmayan şehirlerin
temsilcisi olarak 2010 yılı Avrupa Kültür Başkenti olarak
ilan edildiler.
Burada, çok önemli bir bilgiyi de sizlerle paylaşmak
istiyorum. Macaristanın Pécs şehri, Osmanlı tarihinde
çok büyük yeri olan Sokullu Paşamızın geldiği
şehirdir. Kendisi önce orada doğmuş, büyümüş ve devşirme
olarak Osmanlıda kademe kademe yükselmiş bir paşamızdır
ve kendisini Osmanlıda yükseldikten sonra, öz kardeşi de
Pécsteki kilisenin başına gelmiştir ve Sokullu Paşanın
kendisine talimatıyla
Ben bu bilgileri eski Sayın Bakanımız
Yılmaz Karakoyunludan aldım. Sokullu Paşa, Pécse,
çok ciddi, Osmanlı hazinesinden maddi yardımda bulunmuştur
ve tek bir şart koşmuştur: Türk milletinin o hoşgörüsünü
orada yaşatmak, kiliseleri, sinagogları ve camileri birlikte
ele almak, tamir ettirmek ve onları toplumun huzurunu, ihtiyacını karşılamak
üzere hizmete açmak konusunda bir talimat. Yani, o Türkün hoşgörüsünü
orada aynı şekilde göstermişlerdir. Bu yüzden İstanbul
ile Pécsin aynı yıl Avrupa Kültür Başkenti olmasının
da ayrıca bir anlamı vardır.
Bu projeyle birlikte İstanbul neler kazanacak? Bu
projeyle birlikte kentin tarihsel ve kültürel yapıları
restore edilecektir; çocuklarımıza ve gençlerimize yönelik
kültürel eğitim seferberlikleri düzenlenecek, genç yeteneklerin
keşfedilmesi için altyapı sağlanacaktır; yeni müzelerin
inşasına girişilecek, pek çok konuda atölye çalışmaları
yapılacak, kendi kültürümüz dışında, diğer
Avrupa kültürleriyle kaynaşmamız, bizim kültürümüzü
öğrenmeleri, farklılıkların zenginliğinin
tadına varılması, yıllardır süregelen kültür
ve sanat festivallerinin daha zenginleşmesi sağlanacaktır.
2010 yılına kadar, dört yıl boyunca ilerleyen yolda önemli
tanıtım çalışmaları yapılacak ve belirli
bir zirveye ulaşılacak; tüm yıl boyunca sürecek kutlamalar,
sokak tiyatroları, konserler, kültürel geziler, özel sergiler,
sokak sergileri, yerli-yabancı kültürel etkinlikler, kültür
panayırlarıyla İstanbul, tüm dünyanın ilgisini
toplayacak hâle getirilecektir. İnsanlar, İstanbul
adını kültür ve sanatla anacak ve bu kente akın edeceklerdir.
Geçtiğimiz hafta Sayın Kültür ve Turizm Bakanımız
Ertuğrul Günayın da söylediği gibi, İstanbul artık,
bir sanayi şehri değil, bir kültür şehri olarak dünyada
tanınacaktır.
Projeyle birlikte 10 milyon turisti İstanbulda
ağırlamayı hedefliyoruz. Şu anda, projeye Sayın
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğanın, Cumhurbaşkanımızın,
Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Ertuğrul Günayın
ve daha evvel bu Bakanlıkta bulunan Sayın Atilla Koçun
çok önemli katkıları olmuştur. Ama, İstanbul Valimiz
ve İstanbul Belediye Başkanımızın da çok önemli
katkılarını anlatmadan geçemeyeceğim. Hiç unutmuyorum,
bir akşam İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız
Kadir Beyden rica ettik, dedik ki: Biz Girişim Grubu olarak hediye
gönderemiyoruz ama İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
olarak, İstanbulu tanıtan bir kitabı hediye olarak
jüride bulunma ihtimali olan, 6 kişilik bir jüriye girebilme
ihtimali olan 100 kişiye gönderir misiniz? Sağ olsun,
üşenmedi, tek tek hepsine, isimlerini yazarak, sabahın
3üne kadar kitaplara tek tek, isim isim mesajlar yazarak, imzalayarak
onları gönderdi. (CHP sıralarından Vay be! sesleri)
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Anlatılacak
şey mi bu?
ATİLLA KART (Konya) Vay be, gözlerimiz yaşardı!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Arkadaşlar bu
işte, çok, yüzlerce isimsiz kahramanın emekleri vardır,
onların projesi vardır, onların değerli vakitleri
harcanmıştır. Belki de hepsinden önemlisi, bu bir devlet
projesi değildir. Bu, sivil toplum kuruluşlarının
yerel yönetimlerle, merkezî yönetimlerle el ele verdiği ve Türkiyenin
hak ettiği, o eş güdümü gösterdikleri bir proje hâline gelmiştir.
Ben emeği geçenlere buradan çok çok teşekkürlerimizi,
şükranlarımızı sunuyorum. Ama iş burada bitmiyor,
esas proje bundan sonra başlayacak. Bu kanun geçtikten sonra,
2010 yılına İstanbulu hazırlamak ve Sayın
Başbakanımızın da söylediği gibi, İstanbulu
yeniden İstanbullulara ve Türkiyemize kazandırmak gerekecektir.
Bunun için de iktidarıyla muhalefetiyle el ele, birlikte çalışmak
durumundayız. Bu konuda sizlerin katkılarınızı
bekliyoruz, yapıcı eleştirilerinizi bekliyoruz,
kırıcı değil. Onun için, siyasi hesapları bir
kenara bırakıp daha çok turisti ülkemize nasıl getiririz,
daha çok kültürel etkinlikleri nasıl düzenleriz, ülkemize yeni
müzeler nasıl kazandırırız, yeni altyapı çalışmalarını
nasıl yaparız, bunlarla vakit harcamamız gerektiğini
düşünüyorum.
İstanbul, 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti
çalışmalarını koordine edecek bir özerk yapılanma
içerisine girecek, bu kanun bize bunu sağlayacak.
Peki, burada bir tartışma başlıyor: AKM
yıkılacak mı? Arkadaşlar, tabii ki yıkılacak.
AKM İstanbula da yakışmıyor, Türkiyeye de yakışmıyor.
Türkiyeye yakışan daha modern, daha çağdaş,
kışın ısıtılabilen yazın soğutulabilen
bir kültür merkezine, bir Atatürk Kültür Merkezine ihtiyacımız
var. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Değişebilir
o, yeniden projelendirilebilir.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Taa, yapımı
yirmi üç yıl sürmüş, yapımından altı ay sonra
kim tarafından olduğu hâlâ çözülemeyen bir yangınla
yerle bir olmuş bir AKMden bahsediyoruz.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Aynı bizim Meclis
gibi.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Bugün deprem yaşasak,
Allah korusun, İstanbul bir deprem yaşasa, en riskli binalardan
bir tanesi o AKM binasıdır.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Yapma ya!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Bu yüzden İstanbula
yakışır bir Atatürk Kültür Merkezine ihtiyacımız
vardır.
Yapma demeyin Sayın
Soysal. Bunu üniversitelerin hazırladığı bilimsel
raporlar söylüyor.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Hangi üniversite?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Bununla ilgili
bir çalışmanız var mı?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Lütfen biraz araştırın.
Lütfen rahmetli Uğur Mumcunun dediği gibi, bilgi sahibi
olmadan fikir sahibi olmaya kalkışmayalım.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hangi üniversitenin
raporları?
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) İTÜ mü, ODTÜ mü?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Bu yüzden, arkadaşlar,
ben sizlere soruyorum: O köhne bina hiç Taksim Meydanına yakışıyor
mu? O binadaki fiziksel yetersizliğin onlarca sanatsal etkinliğe
mal olduğunu biliyor musunuz?
Tabii ki size de hak veriyorum, bu ülke hep yıkmak zihniyetiyle
yönetildiği için şüphenizi anlıyorum. Bu ülkede yenisi
yapılmak üzere yıkılan eserler bir daha asla yapılmadığı
için geçmişte, haklı olabilirsiniz. Ama, AK Parti Hükûmetini
tanımadığınız bu zaafınızla ortaya
çıkıyor. AK Parti, Türkiyeye modernliği getirmiştir;
sadece eskimiş, köhne eserleri değil, aynı zamanda eskimiş
zihniyeti de yok etmiştir. Hiç şüpheniz olmasın, AKM
yıkıldıktan kısa bir süre sonra, Taksim Meydanına
yakışır, İstanbula yakışır dört başı
mamur bir sanat merkezi, bir kültür merkezi inşa edilecektir.
Bundan sonra, fiziksel yetersizlik yüzünden engellenen sanatsal
ve kültürel faaliyetlerin hızına yetişilemeyecektir.
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri)
Eğer oraya başka bir şey yaparsanız bunu size soracağız
ama.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Bizim bu yasayla odaklandığımız
nokta, özerk bir kuruluşun önderliğinde İstanbul 2010a
daha fazla yoğunlaşmak ve gerekli çalışmaları
bir an önce bitirmektir.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyor, hepinize saygılarımı sunuyorum
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bağış.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.30
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.47
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN
(Bilecik), Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 14üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
16 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının tümü üzerinde söz sırası Demokratik
Toplum Partisi adına Diyarbakır Milletvekili Akın Birdala
aittir.
Sayın Birdal, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul 2010 Avrupa
Kültür Başkenti konusunda görüşürken kültürel değerlere
çok bağlı bir bilim insanı ve insan haklarına saygılı
bir siyaset adamı Erdal İnönüyü yitirmekten ben de duyduğum
üzüntüyü burada bildirmek istiyorum. Çünkü, insan hakları konusunda,
insan haklarının korunması, savunulması ve geliştirilmesi
konusunda Derneğimizi sürekli cesaretlendirmiş ve en
zor günlerde her defasında görüşerek hakların ve özgürlüklerin
geliştirilmesi yolunda yol gösterici olmuştur. O nedenle,
ben de kendilerini rahmetle, saygıyla anıyorum, yakınlarına
ve sevenlerine baş sağlığı diliyorum.
Şimdi, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti
Yasa Tasarısını konuşurken, elbette ki kimi fiziki
yapıların korunması, tarih ve kültür miraslarının
korunması bir kültür işidir, ama işin bir diğer yanı,
demokrasi boyutu var ve insan hakları boyutu var. Nitekim, insan
hakları açısından kültürel haklar, ikinci kuşak
haklar dizinine girer: Ekonomik, sosyal ve kültürel haklar. Şimdi,
bu haklar bugüne değin doğru korunmamıştır.
En çok, tarih ve kültür miraslarının en zengin olduğu
İstanbul, bugüne değin, ne yazık ki, korunmamıştır.
Farklı kültürleri, dilleri, kimlikleri, inançları çok zengin,
göğsünde barındırmış olmasına karşın
tahrip edilmiştir, yok edilmiştir. Zaman zaman siyasi nedenlerle
ve kaygılarla büyük saldırılara uğramıştır.
Nitekim, doğrusu, ben bugünlerde 5-6 Eylül günlerini anımsamaktayım.
Örneğin, 5-6 Eylül 1955te İstanbulda azınlıkların
tarihlerinin, kültürlerinin, iş yerlerinin, hanlarının
hamamlarının nasıl yerle bir edildiğini biliyoruz.
Bence, bir kültürün üstünlüğü ve hele hele başkent olmasına
hak kazanmak, kültürel çoğunluğun korunmasına, gözetilmesine
bağlıdır, farklı olanlara saygı gösterilmesine
bağlıdır. İnsanlar kişisel olarak böyle tercihlerde
bulunmayabilirler, ama Türkiyenin ulusal üstü kabul ettiği
sözleşmeler de bunu öngörmektedir. Örneğin, Avrupa
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinden başlayarak,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve daha sonra da
AGİT çerçevesinde Türkiyenin kabul ettiği Paris Şartı,
Moskova Belgesi, tarih ve kültür miraslarının korunmasını
güvence altına almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne
yazık ki bizde böyle bir kültür oluşmamıştır.
Aslında farklılıkların korunması, gözetilmesi
ve onları da, başkalarının varlığını
kendi varlığımız sayan bir bilinci yaratabilmek
bir demokrasi kültürüyle ilişkilidir. Örneğin, birçok kültür
başkentinde ben şunlara tanık olmuşumdur fiziki
olarak: Örneğin, birinin bahçesinde bir ağaç 20 santimetre
çapına ulaştıktan sonra Bu benim bahçemdedir, ben bunu
kesiyorum. diyemez. Artık o, o kentin, oranın, orada yaşayanların
ortak mirası olmuştur. Bir proje yapılacaksa fiziki
olarak, o miras korunarak yapılmaktadır. Ya da birisi Bu
benim kedim, köpeğim, bu delikten çıksın. diye kendi
kapısında bir giriş çıkış deliği açamaz.
O, o belediye meclisinin kararına bağlıdır. Hele
hele Avrupa başkentlerinde böyle bir şey söz konusu değildir.
Eğer bir duvara çivi bile çakılacak olsa, gerçekten, belediye
meclisinin kararları ve denetçiler gelir, o çivinin oraya çakılıp
çakılmayacağına onlar karar verir. Yani, abartısız,
siz evinizde, bir posteri ben bu duvarıma asarım diye çivi
çakamazsınız. Bunlar, bir kültür işi.
Şimdi, İstanbula gelince, gerçekten, İstanbulda,
örneğin ben her defasında İstanbulu
Benim rahmetli
eniştem, bir gün, Boğazda tavla oynarken bana dedi ki: Burası
dünyanın en güzel kenti. Yıl 78 falan. O zaman ben bir Bulgaristanı
bir de Yunanistanı görmüştüm. Peki, dünyada başka
hangi kenti gördün ya da ülkeyi gördün.? dedim. Hiçbir yeri görmedim,
ama o kanaatteyim ki İstanbul dünyanın en güzel kenti. dedi.
Değerli milletvekilleri, 78den sonra dünyanın her bir yerini
gezdim, Asya, Afrika, Amerika, Avrupa. Emin olun, örneğin Parisi
gördüğüm zaman İşte benim favori başkentim, kültür
başkentim Paristir. demiştim. Fakat sonra Romayı
görünce Romanın büyüsü daha da bir beni etkiledi. Ama sonra
her gidip geldikçe, Madridden Casablankaya kadar, Senagale
kadar, New Yorktan Washingtona kadar, en sonunda kanaat getirdim
ki İstanbul dünyanın en güzel kenti gerçekten, bu kadar hoyratça,
hovardaca kullanılmış olmasına karşılık.
Şimdi, bize tarih ve hayat bir fırsat tanıyor;
İstanbulu yeniden kazanmak ve gerçekten o hak ettiği güzelliği
taçlandırmak için. O nedenle, burada iktidar-muhalefet
şeyi yapmayalım, bu ortak bir mirasımız, bunun nasıl
korunacağını şimdi konuşalım. Örneğin,
doğrusu ben o İstiklal Caddesinde gezerken, o fresklerin
o kötü tabelalarla kapatılmasından büyük rahatsızlık
duyuyorum. Eğer 2010 yılında bütün insanlık ailesini
buraya çağıracaksak, bu İstiklal Caddesinde ve
İstanbulun her yerini kapatan o kötü tabelaları, kâr saikiyle
yapılan, küçük-büyük diye ayırt etmeksizin, hiçbir düzene
bağlı kılınmayan tabelaları kaldıralım.
Sonra, o ses kirliliği. Olur olmaz her yerde, gerçekten, o kornalara
basılan böyle bir kültür başkenti olmaz. Buna bir düzenleme
getirilmesi gerekiyor.
Ayrıca, İstanbulun bir kültür başkenti
O İstanbulu yaratanlar kadar anlatanlar ve yazanlar
da önemlidir. Örneğin, 1998 Nobel Edebiyat Ödüllü Portekizli yazar
Jose Saramago diyor ki: Bu gökkuşağının altında
artık her şey yazıldı, çizildi. Önemli olan o yazılanları,
çizilenleri yapabilmek ve yaratabilmek. diyor.
İstanbula dair her şey söylendi, yazıldı;
şimdi, işte yapmak kalıyor. Acaba, yapabilme becerisini
gösterebilecek miyiz, gösteremeyecek miyiz? Bir de, bu nedenle,
İstanbulu yazan, çizen, yaratanların yaşatılması
da bir kültür işi, onlara karşı manevi bir borçtur. Örneğin,
yitirdiklerimiz var, yaşayanlar var. Şimdi, Sayın Kültür
Bakanımız, bir röportajında, İstanbulu yazan,
çizenleri, edebiyatçılarımızı yazarken ya adlarını
başlarken hepsini yazmak, anlatmak gerekir, eksik bırakmamak
gerekir ya da birilerinden söz edip, birilerini şu ya da bu nedenle
atlamamak gerekir; haksızlık olur bu. Örneğin,
İstanbulu en iyi anlatan, romanlarında, bir ünlü yazarımız
Vedat Türkali, onun yazarlığının kabul edilmeyişinden
midir, yoksa unutulmuşluğundan mıdır, Sayın
Bakanca anılmamaktadır. Sait Faikten, Orhan Pamuktan
ki, Orhan Pamuk konusunda da hemen bir eksikliğin, Sayın
Çankaya tarafından, Cumhurbaşkanı tarafından giderilmiş
olmasını da burada selamlıyorum. Gerçekten,
İstanbulun tarihini, kültürünü romanlarında bize en güzel
anlatan Orhan Pamuk, Türk dili ve edebiyatını uluslararası
borsaya taşımıştır, edebiyat borsasına,
ama ne yazık ki, bundan önceki Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından bu görülmemiştir ve görmezlikten gelinmiştir.
Böyle bir şey olur mu! İşte, bu da bir kültür işidir.
Neyse ki, Sayın Gül bu eksikliği gidermiştir ve uluslararası
edebiyat borsasında ilk Türk dili ve edebiyatının gerçekten
ödüllendirilmesinde hak eden Orhan Pamuku da bu şekilde buluşturmuştur
insanlarımızla.
Değerli milletvekilleri, bir de, tabii, bu toplu taşımanın
biraz da deniz yoluyla yapılmasının önemi vardır.
Bir de, bu yazar çizerlerin tabii
Örneğin, kültür
başkentlerinin birçoğunda çok sık yontulara rastlarsınız,
heykellere. Sorarsınız, bu kim, kim; o ülkenin şairleridir,
yazarlarıdır, çizerleridir, müzisyenleridir ve tiyatrocularıdır.
Şimdi, İstanbulun hangi sokağında, hangi meydanında
bir yazarımızın, sanatçımızın, yaratıcımızın
yontusuna rastlarsınız? O nedenle, geç kalınmış
değil. Hiç değilse, 2010 yılına kadar, bu İstanbulu
yaratan, yazan şairlerimizi, sanatçılarımızı
-ki, onlar bir kentin ruhudur, dilidir- giderek halkımızla
ve dünya halklarıyla buluşturalım.
Şimdi, bir de, İstanbulda şöyle bir şey
var, hiçbir kültür başkentinde görülmeyen bir şey, sizler de
çok sık tanık olmuşsunuzdur: Bir kültür başkenti değil
de, zırhlı araçlarla, panzerlerle, polis araçlarıyla
karşılaşırsınız. Şimdi, İstanbulun
Taksiminde ve Galatasaray Lisesinin önünde panzerlerin,
zırhlı araçların, üniformalı bilmem güvenlik güçlerinin
ne işi vardır? Örneğin, bakın, ne diyor: Türkiyede
-Türkiye kabul etmiş- barışçıl toplantılar
-Paris Şartı ki, iki imzalıdır, siz bilirsiniz; Cumhurbaşkanı
ve o günün Başbakanı tarafından imzalanmıştır-
ve gösteriler izne bağlı değildir. der. Şimdi, barışçıl
toplantılar yapılıyor ve panzerlerin altında!
Şimdi, arkadaşlar, hepiniz görmüşsünüzdür; hangi
başkentte bir güvenlik gücü, görevlisi görmüşsünüzdür üniformalı?
O nedenle, eğer 2010 yılında İstanbulu kültür
başkenti yapacaksak, Sayın Bakanlık bu konuyu da dikkate
almalıdır ve gerçekten, mavi gökyüzünün güneşinin gözetiminde
olmalıdır o toplantılar, barışçıl eylemler,
polislerin gözetiminde değil.
Şimdi, hemen bunu söyleyince İstanbul bana neyi
anımsatıyor? İstanbul, doğasıyla, tarihiyle,
kültürüyle, halkların kardeşliğini anımsatmalıdır.
Şimdi, son birkaç aydır, İstanbul deyince, yabancı
uyruklu göçmenlerin, sıkça, sistematik işkenceyle öldürüldüğünü
anımsatıyor. Örneğin, Nijeryalı Festus Okey, Beşiktaş
Emniyet Amirliğinde, geçtiğimiz aylarda öldürülmüştür.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Beyoğlu, Beyoğlu
AKIN BİRDAL (Devamla) Beyoğlu, pardon, Beyoğlunda.
Yine, Polonyalı bir göçmen öldürülmüştür. O zaman, şimdi,
sadece Beyoğlu Emniyet Amirliğinde, son altı ayda 37
kişinin işkence gördüğüne dair, İnsan Hakları
Derneği İstanbul Şubemize başvuru vardır. Hiçbir
kültür başkentinde işkence yoktur, zor yoktur, baskı
yoktur. Korku üretmez bir kültür başkenti, demokrasi kültürü
üretir.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Londrada, prensip olarak
öldürüyorlar da işkence yapmıyorlar.
AKIN BİRDAL (Devamla) Kuşkusuz, kötü, emsal değildir
mecellede.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) O zaman, hepsini söylemek
lazım.
OKTAY VURAL (İzmir) Camileri yakıyorlar.
AKIN BİRDAL (Devamla) Ben, iyi olanı örnek vermeye
çalışıyorum. Yoksa, elbette, başka ülkelerde de
vardır ve var ama biz, gerçekten, iyi olanı örnek almalıyız
kendimize.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Ama bunları da söyleyelim
hep beraber.
AKIN BİRDAL (Devamla) Şimdi, bitiriyorum, bitiriyorum
Bakın, bu bile
İzninizle, ben, arkadaşımızı
dinledim ve günlerdir, şu Meclisin açılışından
beri dinliyorum farklı olan görüşleri de, katılmadığımız
görüşleri de, ama dinliyoruz. Bu da bir kültür işi, lütfen buna
da özen gösterelim. (DTP sıralarından alkışlar)
Şimdi, arkadaşlar, bakın, üzgünüm gerçekten
bunları söylerken de emin olun, şu yüce Meclisin çatısı
altında büyük üzüntü duyuyorum, İstanbul ne ile anımsanmalı
ya da hatırlanmalı derken. Örneğin, yani şimdi
bir, Agos Gazetesini çıkaran Hrant Dinkin bu şekilde alçakça
öldürülmesi, İstanbulu bize güzel mi anımsatıyor? O
nedenle, bu tür, insanlığa karşı işlenmiş
suçları da gizlememelidir bir kültür başkenti.
Bitiriyorum Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri;
az önce söylediğim gibi, hayatın
Gerçekten, yeniden,
İstanbulu İstanbul yapacak ekonomik, sosyal ve kültürel
hakların ve özgürlüklerin geliştirdiği ve kardeşleştiği
bir kültür başkenti yaratma fırsatı veriyor.
Umuyor ve diliyorum ki böylesine özgürlükçü, eşitlikçi
bir İstanbulu hep birlikte yaratırız ve bu umutla saygılar
sunuyorum. Teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Birdal.
Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına,
İstanbul Milletvekili Mehmet Müezzinoğlu.
Sayın Müezzinoğlu, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul 2010 Avrupa
Kültür Başkenti Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili,
şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerime, değerli bilim adamı, değerli siyaset
ve devlet adamı Profesör Doktor Erdal İnönüyü rahmetle
anarak; yine, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızı, ulusumuzun
bayramını tebrik ederek; yine, son günlerde peş peşe
kaybettiğimiz şehitlerimize rahmet dileyerek, yüce ulusumuza
başsağlığı dileyerek başlamak istiyorum.
Tabii, 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti olması
süreci, 2000li yıllarda başlayan bir süreç ve 2000 yılının
7 Temmuz tarihinde -kendisine teşekkür ederek başlamak istiyorum
Cengiz Aktarın- ABye üye olmayan ülkelerin de kültür başkenti
önerebilmelerine imkân veren kararın Avrupa Birliği
Resmî Gazetesinde okunmasıyla, İstanbulun da Avrupa
kültür başkenti olabilmesi fikrini gündeme getirmesi ve bu sürecin,
Cengiz Aktar ve arkadaşlarının duyarlılığıyla
Türkiyenin gündemine taşınmaya ve buradan da Avrupa ülkelerinin,
Avrupa Birliğinin gündemine taşınmaya başlandığı
süreç 2000li yıllarda başlamakta.
9 Mayıs 2001de, yine, Cengiz Aktarın, dönemin
Dışişleri Bakanı rahmetli İsmail Cem Beyden
bir iyi niyet mektubu talebiyle de bu sürecin dosyasının
oluşma hazırlığının altyapısıyla
ilgili de önemli bir süreç olduğu kanaatindeyim. Bu süreçte
belki birkaç önemli tarihi burada sizlerle zikrederek konuşmamı
geliştirmek istiyorum. 30 Eylül 2003 yılına gelindiğinde,
başvuru dosyası taslağının oluşturulması
kararının verildiği süreci görüyoruz. Yine, 30 Ekim
2003 tarihindeyse Dışişleri Bakanlığı
Yurtdışı Tanıtım ve Kültür İşleri Genel
Müdürlüğü tarafından AB Komisyonu Eğitim ve Kültür
İşleri Müdürlüğüne niyet mektubumuzun gönderildiğini
ve fiilen sürecin başlatıldığını görüyoruz.
11 Nisan 2006 tarihinde 2000 yılından beri devam
eden çalışmaların sonucuna yaklaşılmış
ve uluslararası seçici kurula ve bu kurul tarafından da
İstanbulun, Macaristanın Pécs şehri ve Almanyanın
Essen kentleriyle birlikte 2010 yılı Avrupa kültür başkenti
olması Avrupa Parlamentosunun görüşüne sunulmuş,
13 Kasım 2006 tarihindeyse bu sunum kabul edilmiş ve bu tarihten
itibaren yaklaşık bir yıl öncesine dayanan bir süreçte
de İstanbulumuzun, bir medeniyet kenti olan İstanbulumuzun
Avrupa kültür başkenti olması yönünde gerek yüce Meclise
gerek ulusumuza, milletimize önemli bir sorumluluk yüklenmiş,
yine, onur ve gurur duyacağımız bir sürecin başlangıcı
da olmuştur.
Şimdi, önemli olan, bu süreci bugünden itibaren dinamik
yürütebilmek, örnek çalışmalarla yönetebilmek, yürütebilmek.
İstanbul Avrupa kültür başkenti fırsatını milletçe
iyi değerlendirebilmek, milletimizin bugünkü fotoğrafını,
bugünkü değerlerini, bugünkü dinamiklerini dünyaya iyi tanıtabilme
adına bir fırsat olarak da değerlendirmek gerektiği
kanaatindeyim.
Tabii, İstanbulun üç bin yıllık tarihî geçmişinin,
kültürel mirasının, coğrafi konumunun buradaki tüm
değerli hazırun tarafından yeterince algılandığı
ve değerlendirildiği kanaatindeyim. Ama, bütün bunların
dünyaya sağlıklı ve saygın sunulabilmesini
İstanbulun hak ettiğini önce kendimizin iyi kavraması
ve bu hak edilen fotoğrafı, bu fırsattan da istifade
ederek gündelik siyasi polemiklerden veya bunu fırsat bilerek
şov cümlelerinden ziyade, icraat alanlarına kendimizi
yöneltmemiz gerektiği kanaatindeyim.
Bulunduğu önemli konum itibarıyla yıllarca
ticaret merkezlerine, büyük imparatorluklara, Roma, Bizans, Osmanlı
İmparatorluğu gibi topraklarında hüküm sürmüş ve
İstanbulun, büyük uygarlıkların kültür izlerini
hâlâ taşımakta olan bu kentin gerek tarihî, kültürel mirasının,
bugünkü hanlarıyla, hamamlarıyla, Anemas Zindanları
gibi zindanlarıyla, çeşmeleriyle, camileriyle, havraları,
sinagoglarıyla, her yönüyle özellikle Avrupa Birliği üyesi
ülkelerinin ve toplumlarının da kendisine ait zenginliklerinin
var olduğunu ve bu zenginlikleri bağrında barındırabilen
bir medeniyetin temsilcilerinin bu millet olduğunu da göstereceğimiz,
iyi iletişim, iyi organizasyon ve bu anlamda ihtiyaç duyulan
yasal düzenlemelerle de, inanıyorum ki, gerekli desteği,
hep birlikte, iktidarıyla muhalefetiyle vermiş olacağız.
Böyle bir projenin, hepimizin takdiridir ki -az önce kronolojik
çok özet aldığım birkaç cümleyle de gördüğünüz gibi-
kendiliğinden oluşmadığı da bir gerçektir. Bu
anlamda, gerek 2000li yıllardan bu yana emeği geçenlere gerekse
Hükûmetimiz döneminde hızlandırılan, AK Parti
İktidarı döneminde gerek Hükûmet gerek yerel yönetim,
başta Büyükşehir Belediye Başkanımız ve birçok
-bunun içinde Kadıköy Belediye Başkanımızla, Fatihi,
Beyoğlusu- belediye başkanlarımızın da değerli
katkılarını anımsamamak ve onlara teşekkür
etmeden geçmek bence haksızlık olur. Bu anlamda, emeği
geçen, yine, Egemen Bağış, değerli İstanbul Milletvekilimizin
ve onun başkanlığındaki heyete de teşekkür
ederek, bu çalışmaların hızla olması gereken
dinamikleri de, bizim de onlara olması gereken destekleri vererek
milletimize yakışır bir organizasyonu yapmamız
gerektiğine inanıyorum.
Yakaladığımız bu fırsatı çok
iyi değerlendirmemiz ve bu fırsatı iyi değerlendirebilmemiz
için de iyi hazırlık yapmamız gerektiği kanaatindeyim.
Bu anlamda, organizasyona layık bir şekilde hazırlanmamız
gerektiği, önümüzde fazla bir zamanın olmadığını
Yine, bu yasa geçtiğimiz dönem nisan aylarında gündeme gelip
çıkması gerekirdi, ama seçim atmosferine girilmesi belki
yasanın çıkışını engelledi veya erteledi,
ama hızla yasalaştırabilirsek, inanıyorum ki gerekli
hızlı adımlar atılacaktır. Önümüzdeki kısa
zamanı en iyi şekilde değerlendirmemiz için projenin
uygulanması adına gerekli yasal düzenlemeleri bir an önce
çıkarmamız, bu şekilde büyük bir organizasyonun düzenli
olarak işlemesi için gerekli organların kurulması ve
görevlerin belirlenmesi gerektiği aşikârdır.
Üzerinde konuştuğumuz tasarı, bu projede
iletişimin, koordinasyonun düzenli bir şekilde sağlanabilmesi
için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması, tasarının
kanunlaşması gerektiği kanaatindeyiz. Zira böylesine
kapsamlı ve önemli bir projenin yasal bir düzenleme yapılmadan
eyleme geçebilmesi takdirlerinizdir ki olanaksız.
Tasarıyla bir Avrupa Kültür Başkenti Ajansı
kurulması amaçlanmaktadır. Yine, bu Ajansa bağlı
olarak kurulacak kurullarla düzenli bir işleyişin
sağlanması sağlanacaktır. Tasarıda, Ajansa
bağlı olarak, bir koordinasyon kurulu, danışma kurulu,
yürütme kurulu, denetim kurulu ve genel sekreterlik kurulması
öngörülmektedir.
Kurulacak koordinasyon kuruluyla İstanbullulara
yapılacak etkinliklere ilişkin hazırlıkların
izlenmesi, kamu kurum ve kuruluşlarının eş güdüm
içinde çalışmasını sağlayacak tedbirlerin
alınması amaçlanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Müezzinoğlu, bir dakikalık
ek süre veriyorum. Konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Yine, kurulacak danışma kuruluyla projenin Avrupa
Birliğinin konuyla ilgili kararları doğrultusunda
gerçekleştirilmesi amacıyla çalışmalar yapılması
ve yürütme kurulunun çalışmalarını denetlemesi
öngörmüştür.
Kurulacak yürütme kurulu ile de tüzel kişiliğin
temsili, projenin yürütülmesi ve bütçenin uygulanması gibi
görevlerin üstlenilmesini amaçlamaktadır.
Değerli arkadaşlar, görüldüğü gibi tasarı,
İstanbulumuzu ve ülkemizi tanıtacak büyük bir organizasyondur.
Bu organizasyona hep birlikte sahip çıkacağımız
ve hepimizin üzerine düşen görevi en iyi şekilde yapacağımız
kanaatindeyim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Müezzinoğlu.
Şahsı adına ikinci konuşmacı,
İstanbul Milletvekili Sayın Necat Birinci.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Birinci, süreniz on dakika.
NECAT BİRİNCİ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz
şehrin fatihi Fatih Sultan Mehmet Hanın ruhuna, fetih
şehitlerine, İstiklal şehitlerimize ve teröre verdiğimiz
şehitlerimizin ruhuna rahmetle sözüme başlamak istiyorum.
Ayrıca, Sayın Erdal İnönünün ilim ve siyaset hayatımızdan
kayan bir değer olduğu dolayısıyla ve insan olduğu
dolayısıyla, güzel bir insan olduğu dolayısıyla
onu da rahmetle anıyorum.
Değerli Başkan, sayın milletvekilleri;
İstanbul konusunu, kültür başkenti faaliyetlerinin
dışında, bir başka açıdan, İstanbulun ruhu
ve ifade ettiği anlam ve İstanbullunun İstanbula bakışı
ve İstanbulun tarihî süreç içinde Türkleşmesi konusunda
söz söyleyeceğim.
İstanbul, 2010 Avrupa Kültür Başkenti Hakkında
Kanun Tasarısı üzerinde şahsım için aldığım
sözde önce İstanbul üzerine bir ömür boyu düşünmüş, bu
şehri Türklüğün şehircilik adına kurduğu en büyük
eser olarak görmüş, onda bir coğrafyanın vatan hâline geliş
sırlarını araştırmış, bulmuş, bulduklarını
çok yüksek bir şiir estetiği içinde olduğu gibi fikir
yazıları ile de milletiyle paylaşmış, bu paylaşma
sonucu olarak da nice Türk nesillerinde vatan duygusunu en yüksek
ve en doğru seviyede uyandırmış, bundan sonra da
uyandıracak olan Yahya Kemalin bir şiiriyle, Bir Başka
Tepeden şiiriyle başlamak istiyorum. Hepimiz bu şiiri
biliyoruz, ama bir defa daha, yeniden İstanbulun ne anlama
geldiğini hatırlayabilmek için şiiri hatırlayalım:
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görünür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rüyada,
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.
Yahya Kemal bu şiirinde İstanbulu idrak
şeklini dile getiriyor. İstanbul için atılacak her
adımda, İstanbulu idrak etmek zorunluluğu vardır.
Bu idrak eksikse, İstanbula yaklaşım da eksik olur.
Gerçekten de İstanbulu, Üsküdarı, Boğaziçini
her tepeden, her kıyıdan, her köşeden, her mevsimde, sabah,
öğle, akşam ve gece saatlerinde derinden derine seyredecek
bir sanatkâr oralarda ne zengin güzellikler bulur.
Bir coğrafyanın manzarası, mimarisi ve halkı
arasında halis ve tam bir ahenk varsa, gözlere orada vatan görünür.
Ecdadımız 1071 Malazgirt Zaferinden sonra, bir yandan kanı,
diğer yandan imanıyla yoğurduğu Anadolu ve Balkanlar
coğrafyasını en aziz vatan toprakları olarak benimsemiştir.
15inci yüzyıl Türkleri İstanbulu bir virane olarak aldılar.
Bunu ısrarla söylüyorum, bir virane aldı Türkler ve derhâl
imar hareketine koyuldular. Bunu Bizans hayranı tarihçiler
de söylüyor. Yüz yıl sonra İstanbul mevcut vatan coğrafyasının
her köşesinde Türk zevk ve hünerinin biçimlendirdiği, iç
mimariden külliye mimarisine, süslemeden oymacılığa,
çinicilikten maden işçiliğine, edebiyattan hat sanatına
kadar her türlü sanat ve zanaatın kendine yol açıp ulaştığı
en mükemmel örneklerini arayıp bulduğu bir dünya başkentidir
16ncı yüzyılda.
29 Mayıs 1453te İstanbulun Türkler tarafından
fethi önemli bir hadisedir, ancak, bu hadiseyi daha da önemli
kılan, tek başına bu fetih tablosu değil, coğrafya
ve iklimin verdiklerine kendi sanat deha ve kabiliyetini katarak
Türk nesillerinin İstanbulun her tepesine, her sahiline, her
köşesine bir ahenk içinde kurduğu kubbeler, minareler, medreseler,
saraylar, konaklar, yalılar, çarşılar, imarethaneler,
sebiller, çeşmeler, şadırvanlar, bahçeler, mesire yerleri
bütün insanlığın hayaline, bu beldenin artık ebediyen
Türk kalacaktır kanaatini kökleştirmiş ve yerleştirmiştir.
Nitekim, bu kanaati bozmak isteyen Birinci Dünya Savaşı
galiplerinin parlamentolarındaki Türkleri İstanbuldan
bir ferdine varıncaya kadar çıkaralım. tartışmalarına
feryat hâlinde önemli bir cevap Bin Sekiz Yüz Elli Yedi isimli
şiiriyle Nazım Hikmetten gelir. İstanbulun fethini
anlatan ve söz konusu tartışmalara cevap mahiyetinde
olan Nâzım Hikmetin -1921 yılında- şiiri şöyledir:
İslamın beklediği en şerefli gündür
bu;
Rum Konstantiniyesi oldu Türk İstanbul'u.
Cihana karşı koyan bir ordunun sahibi,
Türk'ün genç padişahı, bir gök yarılır gibi
Girdi Eğrikapıdan, kır atının üstünde;
Fethetti İstanbul'u sekiz hafta üç günde!
O ne mutlu, mübarek bir kuluymuş Allah'ın...
"Belde-i Tayyibeyi fetheden padişahın.
Hak yerine getirdi en büyük niyazını,
Kıldı Ayasofya'da ikindi namazını.
Nazım Hikmetin söylediği bu.
İşte o günden beri Türk'ün malı İstanbul,
Başkasının olursa, yıkılmalı
İstanbul!"
Bütün Avrupaya 1921de Nazım Hikmetin verdiği
cevap.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz bu tasarıyla İstanbulu 2010 yılı
Avrupa kültür başkenti olarak hazırlamak, 2010 yılında
bu gaye için yapılacak işleri planlamak ve yönetmek, kamu
kurum ve kuruluşları ile sivil toplum örgütlerinin bu amaca
yönelik çalışmalarında koordinasyonu sağlamak
amacıyla kurulacak Ajansın görev ve yetkilerinin düzenlenmesi
sağlanacaktır.
Avrupa Birliği Konseyince İstanbulun 2010 kültür
başkenti olarak kabulü, 2000 yılından itibaren kararlı,
ısrarlı ve disiplinli bir çalışmanın sonucunda
elde edilmiştir. Önce birkaç İstanbul sevdalısı
ile başlayan bu hareket, 2001de, Avrupa Kültür Başkenti
İstanbul Projesi Girişim Grubu çatısı altında
toplanmış, daha sonra, proje, ilgili bakanlıklar, mahallî
yönetimler ve sivil toplum örgütleriyle paylaşılmış
ve birlikte hareket edilmiştir.
Sonuç sivil inisiyatifin bir zaferidir, ama asıl zafer,
bu programın 2010 yılında başarıyla taçlandırılmasındadır.
Bunu sağlamak, bu yasayla ancak çerçevelenecektir.
İstanbulun 2010 yılında Avrupa kültür
başkenti olması, başta İstanbula, genel olarak
ülkemize önemli katkılar sağlayacaktır. Daha önceki
hatipler bu katkıları anlattıkları için üzerlerinde
durmayacağım. Ancak, bütün bunlar yapılırken, projeler
oluşturulurken, ana fikrin İstanbulun değişik
kültürleri ve dinleri, dünyaya örnek olacak şekilde bir arada
uyum içinde yaşattığı gerçeğinin, Türk yaşayış
müsamaha ve katlanma anlayışının olduğunun
altı çizilmelidir, çünkü Türkler İstanbulu aldıktan
önce burada o kültürler yoktu; sadece Rum halkı vardı, biraz
da Ermeni ve Yahudiler 1492de gelir, yokturlar. Bu müsamaha, tamamen
Türk hayatının hayata bakışı ve diğer dinlere
ve kültürlere yaklaşımıdır, bunu özellikle belirtmek
lazım projelerimizde.
İstanbulun taşıdığı mana ve
zenginlik, sadece onu Türk yapan özellikler yanında, Türklerin
hayata bakışının esası da olmuştur ki, 72
millete tek öz ile bakma anlayışının, farklı
dinleri ve dinlerden doğan kültürleri bir arada barındırıp
geliştirmesi değildir sadece, İstanbulun semtleri
arasındaki farklar da önemlidir. Gerçekten İstanbulu yeniden
kuran Türkler, Fatih ile Eyüpü aynı kılmamıştır,
farklıdır. Üsküdar ile Kadıköy tamamen farklıdır.
Kandilli ile Kanlıca birbirine benzemez, bunlar değişiktir.
Birbirine çok yakın oldukları hâlde Eminönü ile Sirkeci
iki ayrı dünya gibidir. Böyle bir hayat renkliliğini, böyle
bir zenginliği dünyanın görmesi, onlar için zenginlik olacaktır.
Bu farklılığı ve zenginliğini şairlerimiz
de görmüş, Necip Fazıl Canım İstanbul şiirinde
bunu ne kadar güzel anlatmıştır:
Tepinirken Beyoğlu, ağlar Karacaahmet
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Birinci, ek bir dakika süre veriyorum,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
NECAT BİRİNCİ (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İstanbul üzerinde daha sonra tekrar
görüşlerim olacağı için, söz alacağım için daha
sonraki programı ve tekliflerimizi diğer konuşmalarıma
ayırmak üzere, Sayın Başkanlık Heyetini, Başkanı
ve yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
tasarının tümü üzerindeki gruplar adına ve şahsı
adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Ekranda, soru sormak isteyen milletvekili arkadaşlarımızı
görüyorum.
Yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Bunun on dakikası soruya, on dakikası cevaba ayrılacaktır.
Evet, şu anda ekrana giren 5 arkadaşımız
var.
Ben, birer dakika süreyle arkadaşlara soru sorma
hakkı vereceğim. Eğer başka arkadaşlar talip
olmazlarsa, sürelerini yenileyeceğim.
Sayın Varlı, buyurun.
MUHARREM VARLI (Adana) Sayın Başkan, sizin aracılığınızla
Sayın Bakana bir sorum olacak.
Madde 8,
geçici 2 nci maddede belirtilen Girişim
Grubunda yer alan sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri
arasından seçeceği üç üye ile Danışma Kurulunun
diğer üyeleri arasından seçeceği üç üyeden oluşur.
diyor. Bu sivil toplum kuruluşlarının hangileri olduğunu
Sayın Bakan açıklarsa memnun oluruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Varlı.
Sayın Paksoy
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana
bir soru sormak istiyorum.
Kanun tasarısının 11inci ve 12nci maddelerinde,
gelirler, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinden, Kültür
ve Turizm Bakanlığı Döner Sermayesinden, 5846 sayılı
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 44 üncü maddesinin ikinci
fıkrasındaki özel hesaptan, İstanbul İl Özel
İdaresi bütçesinden, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
bütçesinden, Başbakanlık Tanıtma Fonundan ve Koordinasyon
Kurulu tarafından kararlaştırılacak miktarda
bu kanunun 12 nci maddesi uyarınca açılan özel hesaptan aktarılacak
ödeneklerle yapılacak işler sıralanmıştır.
Yapılacak işler için 2008 yılında ne kadar
bütçe ayırdınız veyahut 2008 yılında tahmin ettiğiniz
bütçe ne olacaktır?
Ayrıca, bu projenin tamamına harcayacağımız
paranın miktarı hakkında bir öngörünüz var mıdır?
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Paksoy.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Bakana şunu sormak istiyorum:
İstanbul 2010 yılında kültür başkenti
olacaktır. Türk İstanbula her şey en güzel şekilde
yakışır. Yalnız, bu güzel şehrin dünyanın
en kanunsuz şehirleri arasında olduğu da son dönemlerde
görülmektedir. Özellikle, başta bölücü terör örgütü olmak üzere,
birçok terör örgütü burada kanunsuz şekilde yürüyüşler
yapmakta, eylemler yapmaktadır. Özellikle de, devletin otobüsleri
yakılmaktadır ve kapkaç terörü başta olmak üzere birçok
kanunsuz eylemler de beraberinde olmaktadır.
Bu güzel çalışmalar esnasında, önümüzde,
buralara gelecek olan misafirlerle ilgili olarak bu tür olayların
önlenmesi noktasında nasıl önlemler alacaksınız?
Bunu sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Doğru.
Sayın Kaya
ATİLA KAYA (İstanbul) Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Bakana şu soruları yöneltmek istiyorum:
Atatürk Kültür Merkezinin yıkılmasını
öngörüyorsunuz. Bu konuda Koruma Kurulunun herhangi bir kararı
var mıdır? Varsa bu kararı dikkate alacak mısınız?
Diğer sorum da; AKM yıkıldıktan sonra,
bu merkezin bulunduğu arazi üzerinde gayrimüslim azınlıkların
hak iddia etmesi ihtimali var mıdır? Şayet varsa, bu
yıkım kararından sonra, özellikle de yeni bina yapılması
sürecinde bu hakkın ileri sürülmesi ihtimalini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaya.
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, tabii, bu tip kanunlarda AKP milletvekillerinin
hemen gidip de, başta, sözü alıp da muhalefet milletvekillerine
söz bırakmaması yadırganacak bir şey.
Ben şunları öğrenmek istiyorum:
Tasarının 4üncü maddesinde, Avrupa Kültür
Başkenti Ajansının özel hukuk hükümlerine tabi olduğu,
ama 17nci maddesinde de, Ajans personelinin kamu personeli sayılacağı
Bu bir çelişkidir. Yani, bir devlet, kamu mallarında kullanılan
bir ajans nasıl özel hukuk hükümlerine tabi olur?
Sonra, burada getirilen sistemle harcamalar Devlet
İhale Kanununa tabi olmayacak, Kamu İhale Kurumuna tabi
olmayacak ve 5018 sayılı Kamu Yönetim ve Kontrol Kanununa
tabi olmayacak. Ee kime tabi olacak? Tabii, yandaşlara, istekleri
doğrultusunda, damatlara, özel davetiyeler gönderilecek, ondan
sonra burada toplanan paralar buradan çalınacak çırpılacak.
Bunun açık
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Genç, teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, niye kesiyorsunuz?
5 kişi dediniz, böyle bir şey olur mu? Lütfen
Niye kesiyorsunuz
Sayın Başkan?
BAŞKAN Ben kesmedim efendim. Ben, bütün hatiplere
birer dakika süre vereceğimi söyledim. Otomatik olarak kesiliyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, ben sorumu
tamamlamadım.
BAŞKAN Sayın Akcan, buyurun efendim.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) Otur oraya otur!
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, böyle
şey olur mu?
BAŞKAN Efendim, sırasıyla, bir dakikalık
süre içerisinde bütün milletvekilleri
KAMER GENÇ (Tunceli) Bu size hiç yakışmıyor!
Yani, lütfen
BAŞKAN Efendim, sorular kahir ekseriyetle hep muhalefet
tarafından soruluyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) Çok taraflı davranıyorsunuz!
BAŞKAN Sayın Akcan, buyurun efendim.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyorkarahisar) Sayın
Başkanım, tasarının 12nci maddesinde bütçe, gelir
ve harcamalar düzenlenmektedir. Buna karşılık, tasarının
13üncü maddesinin (ç) bendinde ise kurulacak olan yürütme kurulunun
güdümündeki komisyonun görevleri arasında gelir getirici
faaliyetlerle ilgili kararlar almaktan bahsedilmektedir. Bu (ç)
bendinde anılan gelir getirici faaliyetlerle ilgili kararlar
alınıp da gelirler elde edildikten sonra, 12nci maddede bahsedilen
bütçe, gelir ve harcamalar bentlerinde bu gelirlerin yer almamasının
bir özel sebebi olabilir mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akcan.
Sayın Atılgan
Yok.
Sayın Melen, buyurun.
MİTHAT MELEN (İstanbul) Sayın Başkan,
iki tane önemli sorum olacak. Bir tanesi, 13üncü maddede, tasarıda,
iki sivil toplum örgütünden bahsediliyor. Bunlar nedir? Nasıl
seçilecek bir kere? Neye göre seçilecek? Bu konuda bir izahat bekliyorum.
Bir de 18inci madde, denetim yapılması konusu. Zaten, hep,
sorular da dikkat ederseniz denetim konusunda geliyor. Sanki bunu
mevcut yasaların dışına çıkarır gibi bir
yapı var. 19uncu madde de öyle, 18inci madde de öyle. Bu denetim
elemanlarını kim, nasıl tayin edecek? Yani, devletin
harcadığı bir parayı veya fonları kim denetleyecek
meselesi bir parça yasaların dışına çıkarılmış.
Bunu sormak istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Melen.
Sayın Gök, buyurun efendim.
İSA GÖK (Mersin) Sayın Başkan, benim, öncelikle
size bir sorum var aslında. Sorabilir miyim bir dakika süre içerisinde?
BAŞKAN Buyurun.
İSA GÖK (Mersin) Her kanunda, geneli hakkında
söz istemek için dilekçemi yazıyorum, sekreterim kapıda
bekliyor ama hep 3üncü sırayı alıyorum, ilk ikiye,
şahsım adına söz alamıyorum. Çok merak ediyorum,
adillik var mı ki ben herkesin adil davrandığını
düşünmek isterim. Bu, sorum. Hakikaten bunu merak ediyorum.
Hep 3üncü sıradayım, hiç 2ye çıkamadım daha. Bu
konuda çözümü bulmamız lazım. (CHP sıralarından
alkışlar) Bunu hakikaten çözmek
Efendim, ikinci, Bakanlığa sorumu soruyorum
şu anda Sayın Başkan. 19uncu madde, Uygulanmayacak
hükümler. Sayın Başkan, verdiğim dilekçede dakika
12.11 yazıyor, 12.15 alınıyor, ben yine alınamıyorum,
12.11. Bir ambargo mu var muhalefete karşı? Onu ciddi soruyorum,
bakın.
Sorumu sorayım mı Sayın Başkan?
BAŞKAN Buyurun süreniz devam ediyor.
İSA GÖK (Mersin) Madde 19: Bu Kanun kapsamına giren
mal ve hizmet alımları ile yapım işleri, Devlet
İhale Kanunu, Kamu İhale Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu hükümleri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
Bağırayım mı?
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
Şu anda
KAMER GENÇ (Tunceli) Soru yarıda bırakılmaz
kardeşim! Sen nasıl başkansın?
BAŞKAN Efendim, bakınız
KAMER GENÇ (Tunceli) Soru yarıda bırakılmaz!
BAŞKAN - Sayın Genç
Biz burada
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, doğru dürüst başkanlık
yapın ya!
BAŞKAN Lütfen, sakin olalım.
KAMER GENÇ (Tunceli) Siz sakin olun!
BAŞKAN Ben gayet sakinim ve güzel bir şekilde yönetiyorum.
Lütfen
KAMER GENÇ (Tunceli) Burada milletvekillerine saygılı
olmak zorundasınız.
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım,
bakınız sayın milletvekilleri, geçen dönemde de aynı
işler oluyordu. Bazen bir arkadaşımız altı dakikada
soru soruyordu. Burada, geçen dönemde görev yapan arkadaşlarımız
var.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sorabilir.
BAŞKAN - Bunu önlemek için, her arkadaşımıza
bir dakikalık süre verdik, bir dakikalık süre içerisinde
arkadaşlarımız sorularını sordular. Burada
geçmiş dönemde bakanlık yapmış olan değerli arkadaşlarımız
var, onlar da sordular ve bir dakika bu süre için yeterlidir, ama yorum
diyorsanız o farklı. Buradan arta vakit kalıyorsa tekrar
o arkadaşlarımıza söz veriyoruz. Yapılan işlemler
gayet uygundur ve adaletli bir şekilde yapılmaktadır.
Evet Sayın Gök, otuz sekiz saniyemiz var, buyurun, sorun
efendim.
İSA GÖK (Mersin) - Teknolojiyi kullanmasını
Allahtan biliyorum.
Efendim, Bu kanunlar uygulanmaz. deniyor. Allah aşkına,
peki ne uygulanacak? Yani, buna, halk tabiriyle anam babam usulü
mü uygulanacak bu kanunlar uygulanmayıp da? Neyle mal alınacak,
neyle satılacak? İhale nasıl yapılacak?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
Evet, Sayın Bakanım, buyurun efendim.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
önce bu kanunun tümü üzerinde söz alan arkadaşlarıma ve sorularıyla
konuya yakın ilgilerini esirgemediklerini gösteren, belirten
arkadaşlarıma teşekkür ederim.
Tabii, müzakere süreci içinde arkadaşlarımızı
daha ayrıntılı bir biçimde bilgilendirme şansı
olacak, ama ben genel olarak bu çerçevede arkadaşlarımızın
sorularına kısa yanıtlar vermeye çalışayım.
İsimlerini not edemedim bütün arkadaşlarımızın,
özür dilerim. O yüzden, sadece sorudan söz edeceğim, isimlerinden
söz edemeyeceğim.
Bir arkadaşımız İstanbulun kanunsuz
bir şehir olduğundan söz etti. Bizim de bütün derdimiz zaten
İstanbulun kendi ismiyle yakışmayan çağrışımlara
yol açmaması; gerçekten bir kültür şehri, bir eğitim
şehri, bir turizm şehri olarak öne çıkmasının
sağlanması. Bu kanun -geçen gün bir vesileyle İstanbulda
da söyledim- aslında İstanbula verilmiş bir itibar veya
İstanbula yapılmış bir iltifat değildir. Bu
kanun, İstanbul için önümüze çıkmış bulunan, sadece,
bir takvimi iyi kullanma konusunda bir fırsattan ibarettir. Ne
yazık ki biz kendi kıymetimizi, kendi değerimizi zamanı
iyi kullanarak yeteri kadar ortaya zamanında çıkaramıyoruz.
Bazen önümüze böyle takvimler konulduğunda o takvimler çerçevesinde
işimizi, ödevimizi, asıl yapmamız gereken şeyleri,
dışarıdan zorlanmasa bile yapmamız gereken
şeyleri yapma konusunda kendimizi bir takvime bağlı
tutuyoruz. Şimdi, İstanbulu bir eğitim şehri, bir
kültür şehri, bir kültür başkenti yapmaya çalışmak,
elbette -bir arkadaşımın da söylediği gibi- bütün
toplumu bu işin içine katmak, bütün toplumu böyle bir kültür
başkentinde yaşadıklarının idrakine kavuşturmaya
çalışmak ve böylece bir toplumsal duyarlığı
da ayağa kaldırmak konusunda bir seferberliği yapmayı
gerektirir. Bunu başarabildiğimiz ölçüde
Bu, sadece
burada bizim bu kanunu bugün çıkarmamızla olacak iş
değildir, sadece burada ismi sayılan birtakım kurum
ve kuruluşların kollarını sıvamasıyla
olabilecek iş değildir. İstanbulda kamu adına
iş gören, sivil toplum adına iş gören atanmış,
seçilmiş herkesin, bir ölçüde, İstanbul için önümüze
çıkmış bulunan bu kültür başkenti fırsatını
içselleştirmesiyle hep beraber yapabileceğimiz bir
iştir. O yüzden, burada her alanda ödevimizi yaptıkça,
İstanbulun bir kanunsuz şehir olarak algılanması
haksız görüntüsünün ortadan kalkması ve asıl hak ettiği
sıfata kavuşması konusunda bir seferberliği birlikte
taşımış olacağız. Bir kere, bunun altında
İstanbul için ve Türkiye için çok temel, çok önemli bir yarar yattığını
söylemem gerekiyor.
Ben kanunun bütünü üzerinde sunuş yapmadım,
izin verirseniz bir iki dakika içinde onu da söylemek istiyorum. Bugün
birkaç arkadaşımız da örnek verdi. İstanbulla
kıyaslanmayacak çapta birtakım ülkeler, bugün, Türkiye'ye
gelen turist sayısı kadar ziyaretçi çekebiliyorlar.
İstanbul onların çok altında bir yerde ve biz, bugün,
İstanbulun 5 milyonun üzerine çıkan, 10 milyonun altında
kalan rakamlarıyla övünmeye çalışıyoruz.
İstanbul, bugün, bütün Türkiye'ye gelen ziyaretçi kadar ziyaretçiyi,
fazlasını ağırlayabilir, ama bunun için tarihsel
mekânına, doğal mekânına, kültürel mekânına biraz daha
kıskançlıkla sahip çıkması veya geçmişteki
duyarsızlıkları zamanı biraz daha iyi kullanarak
aşması gerekiyor. Bu önümüze çıkarılmış
olan bir fırsat, bunu hep birlikte yapmaya çalışacağız.
Değerli arkadaşlarım, bu, 2000lerde -demin
Sayın Müezzinoğlu söyledi- başlamış bir çaba.
Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkelerin de kültür başkenti
sıfatından yararlanabileceği, böyle bir programın
nesnesi olabileceği konusunda bir karardan sonra çıkmış
bir çaba ve bu çaba, bugüne kadar, İstanbulda, şu ana kadar,
sadece 2005 yılında çıkmış bulunan bir Bakanlar
Kurulu kararı çerçevesi içinde kendilerine bir statü tanınmış
bulunan arkadaşlarımızın eliyle sürdürülüyor.
Bunun içinde İstanbul Valiliği var, İstanbul Belediyesi
var, elbette bizim Bakanlığın birimleri var, ama bunun
ötesinde İstanbul Mimarlar Odası var, İstanbulun Ticaret,
Sanayi Odası var. Burada, hem Bakanlar Kurulu kararında
zikrediliyor hem bugünden itibaren görüşmeye başlayacağımız
kanunun değişik maddelerinde zikrediliyor. Esas itibarıyla,
kamu kurumu niteliğindeki kuruluşlar ve yine, kültür ve
sanat alanında öne çıkmış faaliyetleriyle bilinen,
tanınan sivil toplum kuruluşları, ÇEKÜL Vakfı gibi
örneğin.
Bu tür kuruluşlar, şimdiye kadar kanun olmaksızın
bir çaba sergilediler ve bugün buraya gelmişsek, yani İstanbul
Kültür Başkenti sıfatını Avrupa Birliğinden
Türkiye alabilmişse ve bugün bununla ilgili bir altyapı
yasasını, çerçeve yasayı konuşuyorsak, bu arkadaşların
bizim dışımızda tümüyle, hatta kamunun dışında
başlamış bulunan faaliyetlerinin sonucunda geldik
buraya. Bunun, arkadaşlarımız tarafından bilinmesi
gerekiyor.
Bir bütçe
Biz, tabii, 2008 bütçesini de önümüzdeki günlerde
müzakere edeceğiz. Bütçe Plan Komisyonundaki arkadaşlarımız
ve Genel Kuruldaki arkadaşlarımız -bu vesileyle söylemek
istiyorum- Bakanlığımız bütçesi konusunda ne kadar
yardımcı olurlarsa bizim de buraya ayıracağımız
rakam yükselecek. Ne yazık ki uluslararası platformda, biz
bu alanlarda sınırlı bütçelerle daha fazla iş yapmaya
çalışıyoruz. Ben, geçen hafta Frankfurt Kitap Fuarına
-gelecek yıl Avrupa Frankfurt Kitap Fuarının, uluslararası
fuarın onur konuğu olacağı için Türkiye- bir hazırlık
çalışması gözlemek için gitmiştim. Bizim tasarladığımız
bütçelerden çok daha yüksek bütçelerle başka ülkeler -örneğin
bu yıl konuk ülke olan Katalonya- hazırlıklarını
yapıyordu. Biz, daha sınırlı imkânlarla, biraz
İstanbulun tarihine, biraz İstanbulun estetiğine
güvenerek bu ödevi sanıyorum ki üç yıl içinde en iyi biçimde
ortaya çıkarmaya çalışacağız.
Maddelere geçildiğinde ve belki sonuna gelindiğinde
ben size İstanbulla ilgili özel tasarımlarımızı,
gayretlerimizi, sizin paylaştığınız duyarlıkları
aynıyla ve belki bazı noktalarda fazlasıyla paylaştığımızı
anlatmaya çalışacağım.
Şunu herkesin bilmesi gerekiyor değerli arkadaşlarım:
Bu yasa çalışması çerçevesinde hiç kimsenin İstanbulda
yeni rant alanları yaratmak gibi bir gayreti olmayacaktır
ve olmaması konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi adına,
bu Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti adına kendimi görevli sayıyorum.
AKMyle ilgili tartışmalar burada gündeme geldi.
Bir arkadaşımız Acaba bir başka grubun burada bir
hak iddiası olabilir mi? dedi. AKM arazisi üzerine tasrihen
kültür merkezi yapılmıştır ve bugünkü yasada da
-yıkar mıyız yıkmaz mıyız tartışmasını
madde üzerinde konuşuruz ama- zaten tasrih ediliyor, hassaten
kültür merkezi yapılacağı kaydı yer alıyor. O
yüzden, yeni bir hak doğması, burada yapılacak olan yeni
bir düzenleme sırasında yeni bir hak doğması, yeni
bir itiraz ileri sürülmesi mümkün değildir. Şu anda üzerinde
ne varsa ya o geliştirilecektir ya o yeniden yapılacaktır.
Üzerine bir rant merkezinin, bir alışveriş merkezinin,
bir başka, amaca aykırı yapının yapılması
söz konusu değildir ki üzerinde bir şart iddiası varsa
ona aykırılık ortaya çıkmış olsun.
Arkadaşlarımızın özellikle üzerinde
durduğu bu muafiyet meseleleri var.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, kim denetleyecek?
Kamu İhale Kanunu, Devlet İhale Kanunu gibi maddelerden,
muafiyetten söz ediliyor yasa tasarısında. 2008, 2009,
2010un sonunda yürürlükten kalkacak olan bir düzenleme. Bir ajans
kurmaya çalışıyoruz. Esas itibarıyla, yapacaklarımız
da zaten 2008 ve 2009la sınırlıdır. Hepiniz kamu
tecrübesi olan değerli arkadaşlarımızsınız.
Devlet İhale Kanunu, Kamu İhale Kanunu şartları
içinde 2008 ve 2009da yapacağımız işlerin belki ancak
projelerini yapmak mümkün olur eğer bu usullere sımsıkı
bağlı kalırsak. Ne yapacağız peki? Elbette,
burada, farklı kurumlar, hem vilayet hem belediye hem devletin
öteki birimleri hem sivil toplum ve sivil toplumun farklı kanatları,
birlikte çalışan bütün birimler birbirini denetleyerek,
tam bir katılım içinde ve tam bir saydamlık içinde
hızlıca iş görmeye çalışacaklar.
Yenilemeye çalıştığımız yapılaşmalar
var, yenilemeye çalıştığımız mekânlar
var. Onları sizlere uzun uzun anlatmak isterim daha sonra.
İstanbulun tarihsel dokusuna aykırı bir tek çivi çaktırmamak
ve çakılmış olan çivileri sökmek konusundaki duyarlığı
aynen paylaşmak gibi bir dikkatimiz var. Bu alanda hızlı
iş yapmak zorundayız. Bu yasanın 2007 yılının
ilkbaharında çıkması planlanmış, 2007 yılı
sona eriyor ve biz bu yasayı yeni çıkarmaya çalışıyoruz.
Kaybettiğimiz bir zaman var, seçim yılı olması nedeniyle
kaybedilmiş bir süreç var. Bunu eğer birtakım formaliteler
içinde, birtakım ağır işleyen yöntemler içinde çözmeye
çalışırsak, biz, ancak bunun tasarımlarıyla
2009 yılının ortalarında, ancak 2009 yılının
sonunda başlamış bazı işlerle İstanbulun
ve dünyanın karşısına çıkmak durumunda kalırız.
Hızlı iş yapmak zorundayız ve yaptığımız
işi de 2010un sonunda tasfiye
etmek zorundayız. Kısa süreli kiralamalar, kısa süreli
bağlantılar, işler yapma zorunluluğu var.
Kim denetleyecek? Burada uzun uzun sayılıyor,
Maliye Bakanlığının, Kültür Bakanlığının,
İçişleri Bakanlığının denetçileri. Bunlar
bizi denetlemeyecekler -komisyonda bazı arkadaşlarımız
Sizin atadığınız müfettişler sizi nasıl
denetlerler? dediler- bunlar yapılan işleri denetleyecekler
ve kamu adına çok farklı birimlerden gelen denetim elemanları
denetleyecekler. Biz, devletin denetim elemanlarının,
farklı birimlerden gelen denetim elemanlarının, birlikte
yapacakları denetim işine güvensizliği Türkiye Büyük
Millet Meclisi çatısı altında herhâlde zikretmemeliyiz
diye düşünüyorum.
BAŞKAN Sayın Bakanım, süremiz doldu. Lütfen
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(İstanbul) Bitiriyorum.
Kimsenin kaygı duyacağı bir şey olmayacaktır
değerli arkadaşlarım. Maddelerde görüşeceğiz.
Kimse
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Sayın Bakanım,
yapılanlardan biz o kaygıyı duyuyoruz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(İstanbul) Burada tamamen şeffaf bir süreç işleyecektir,
tamamen saydam bir süreç işleyecektir, herkesin denetimine
açık bir süreç işleyecektir. Bütün derdimiz, İstanbulu,
şimdiye kadar -hiçbir iktidar ayırımı, hiçbir siyaset
ayırımı yapmadan söylemek istiyorum- on yıllardır,
daha eski yıllardır horlanmış bulunan, kötü kullanılmış
bulunan, tahrip edilmiş bulunan İstanbulu, bu takvim vesilesiyle,
2010 takvimi vesilesiyle hızla elden geçirmeye, Sayın Erdoğanın
söylediği gibi, yeniden kazanmaya ve dünya kültür mirasının
bize emanet edilmiş olan çok önemli bir değeri olarak tekrar
dünyaya, kendi halkımıza elbette, İstanbulda yaşayan
kendi halkımıza, Türkiyede yaşayan kendi insanımıza
ve elbette dünyaya sunma konusunda bir gayreti birlikte paylaşacağız.
Ben arkadaşlarımın duyarlılıkları
için çok teşekkür ediyorum, konuşan ve soru soran arkadaşlarımın
duyarlılığı için. Bu duyarlılıkları
dikkatle takip edeceğimizi bilmenizi rica ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım, milletvekillerimizin
bazı suallerine cevap verilmedi. Dolayısıyla, bu suallere
hiç olmazsa yazılı olarak cevap vermeleri konusunda Sayın
Bakanın izharda bulunmasını rica ederiz.
BAŞKAN Sayın Vural, ben aynı şeyi söyleyecektim,
siz daha acil davrandınız. Sayın Bakanım daha sonraki
konuşmalarında veya yazılı olarak arkadaşlarımızın
sorularına tabii ki cevap vereceklerdir.
Teşekkür ediyorum duyarlığınız
için.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(İstanbul) Yazılı olarak tek tek cevap vereceğiz.
BAŞKAN Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
İSTANBUL 2010 AVRUPA KÜLTÜR
BAŞKENTİ HAKKINDA KANUN
TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam ve Tanımlar
Amaç
MADDE 1 (1) Bu Kanunun
amacı; İstanbulu 2010 yılı Avrupa Kültür Başkenti
olarak hazırlamak, 2010 yılında yapılacak etkinlikleri
planlamak ve yönetmek, kamu ve sivil kurum ve kuruluşların
bu amaçla yapacakları çalışmalarda koordinasyonu
sağlamak üzere İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti
Ajansının kurulması ile görev ve yetkilerini düzenlemektir.
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekilleri, 1inci
madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili
Engin Altay, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır; şahısları adına, Şanlıurfa
Milletvekili Ramazan Başak, İstanbul Milletvekili Nusret
Bayraktar ve Mersin Milletvekili İsa Gökün söz talepleri vardır.
İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop
Milletvekili Engin Altaya aittir.
Sayın Altay, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Altay, süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, ben de bugün kaybettiğimiz
siyaset ve bilim dünyamızın çok değerli insanı
Profesör Doktor Erdal İnönüyü rahmetle ve minnetle anıyorum.
Türk milleti iyi yetişmiş bir evladını kaybetmiştir.
Milletimizin başı sağ olsun.
Sorunsuz geçecek, şu Mecliste tam bir mutabakatla,
tartışmadan, zaten zaman sınırı sorunu varken
rahat geçirebileceğimiz, bizim de aslında karşı
olmadığımız bir kanunu, ne yaptınız ettiniz,
burada saatlerce konuşacak duruma getirdiniz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, konuştuğumuz
kanun, AKP sözcüsü biraz önce söyledi, 1985 yılında Yunan
Kültür Bakanı tarafından ortaya atılan bir fikrin yirmi
iki yıllık devamıdır. Burada Sayın Egemen Bağış,
Büyük çabalar sonucu nereden nereye geldik. İşte
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkentini de aldık. falan
diye hamasi nutuklar attı. Aynı şekilde gene iktidar
partisinin bir sayın sözcüsü, bu meseleyi bir büyük zafer gibi
ortaya koydu.
Sayın milletvekilleri, ortada bir zafer falan yok.
Bu 2010 Avrupa Kültür Başkenti meselesi bizden önce otuz yedi
tane şehrin kullandığı, yaptığı ve
birçok şehrin adını da iyi kötü coğrafya bilgimiz
olduğu hâlde benim bile duymadığım şehirlerin
aldığı bir başkentlik unvanı bu. 17 milyonluk
Yunanistan bu işi tam üç defa almış. 2000 yılında,
bir yıl içinde bu Avrupa Kültür Başkenti dokuz şehre verilmiş,
bir yılda dokuz şehre verilmiş. Yani burada bu kanunla
ilgili şuydu, buydu, işte büyük bir zaferdir falan diye
işi çok abartmayın. Kaldı ki Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına tümü üzerinde konuşan arkadaşımız
İstanbulla ilgili tespitler yapınca iktidar sözcüsü arkadaşımız
da buradan son seçimlere, 22 Temmuz seçimlerine bir atıfta bulundu.
Doğrudur, 22 Temmuz seçimlerinde İstanbulda ve Türkiyede
bu milletten yüzde 47 oy aldığınız doğrudur.
Buna bir itiraz yok. Sandığa bu oylar girdi. Girdi de keşke
bu oyları muhtarları tehdit etmeden alsaydınız!
ASIM AYKAN (Trabzon) Yapma ya!
ENGİN ALTAY (Devamla) Keşke bu oyları hak
sahibi yurttaşı öldürüp, hak sahibi yurttaş kavramını
ve yurttaşı öldürüp bu ülkede muhtaç vatandaşlar topluluğuna
bu ülkenin milletini dönüştürmeden alsaydınız!
Keşke Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı
Teşvik Fonunu babanızın çiftliği gibi kullanmadan
alsaydınız bu oyları! Keşke, seçim öncesi 5 milyon
tane yeşil kart dağıtıp seçimden sonra geri almadan
bu oyları alabilseydiniz! (CHP sıralarından alkışlar)
Keşke, ilköğretime giden kız ve erkek çocuklarına
verilen şartlı nakit transferini sekiz ay ödemeyip seçime
bir ay kala toplu para ödemeden, rüşvetler dağıtmadan
bu oyları alsaydınız, o zaman derdik ki: Bu oylar size
ananızın ak sütü gibi helaldir. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) Maddeye gel maddeye.
ENGİN ALTAY (Devamla) Ama şimdi bunu demek çok
kolay değil.
BAŞKAN Sayın Altay, lütfen maddeye gelir misiniz.
AHMET YENİ (Samsun) Konuya gel konuya.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Halka saygısızlık
yapmayın. Halk rüşvetle oy vermez, saygısızlık
yapmayın.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen
ENGİN ALTAY (Devamla) Cumhuriyet tarihinde, paranın
bu kadar fütursuzca kullanıldığı başka bir seçim
varsa gelsin buradan bir iktidar partisi sözcüsü söylesin de biz de
bilelim.
Değerli milletvekilleri, biraz önce söyledim. Bu
kanun buradan tam bir mutabakat içinde çıkabilirdi. Konu nedir?
Opera, bale, tiyatro, konser ve kongre amaçlı bir salonumuz var
ve biz bunu yıkacağız. Niye? Yıkacağız.
Neyini beğenmiyorsun? Yani bütün dünya bu tür eserlerini restore
ediyor. Restorasyon diye bir kavram var Sayın Bakan.
AKMnin -şimdi zamanı iyi kullanmak istiyorum-
tarihçesine uzun uzun girmeye gerek yok. Biz diyoruz ki, AKMnin yapımı
1937de gündeme gelmiş ve 1946da başlanmış. Bu bir
cumhuriyet projesidir. Bu projenin
Koruma Kurulu kararı olmadan
bunu yıkacağım demek, bir kere, sanata saygısızlık.
Biraz önce gene burada bir iktidar partisi sözcüsü, bize sanata
saygı dersi veriyor. Sen, Koruma Kurulu diye bir kurul var, bunu
kaldır o zaman, ondan sonra ne yapacaksan yap. Yani bu AKMnin
anıtsal bir yapı olduğunu herhalde Sayın Bakan da
biliyor, Türk mimarisinin güzel bir örneği olduğunu biliyor
ve AKMnin alüminyum giydirme cephesinin Türkiyede bir ilk uygulama
olduğunu da Sayın Bakanın bildiğini düşünüyorum.
AKMnin yıkılması, bir heykelin, bir resmin,
bir anıtın ortadan kaldırılmasıyla aynı
anlayıştır. Bu anlayış, tükürürüm böyle sanatın
içine diyen anlayışla aynı anlayıştır.
Sayın Bakan, hoşgörünüze sığınarak,
teşbihte hata olmaz, bir benzetme yapmak istiyorum. Bir suç örgütüne
birisi ilk defa girdiği zaman, en ceza alıcı suçu o yeni
gelene işletirler. (AK Parti sıralarından Ne alakası
var. sesleri) İşletirler ki, o, artık, ebediyen sürecek
bir ortaklıkla bu örgüte bağlansın. Şimdi, Sayın
Bakanın durumunu biraz böyle de algılamak mümkün.
Değerli milletvekilleri, konunun ikinci yanı,
karşı çıktığımız
AHMET YENİ (Samsun) Saygı diye bir şey yok.
BAŞKAN Sayın Altay Latife latif gerektir. diye
bir güzel atasözümüz vardır. Lütfen
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Başkan, Bakana
saygısızlık yapıyor.
ENGİN ALTAY (Devamla) Şimdi senin yaptığın
terbiyesizlik o zaman, oturduğun yerden bana saygı öğretiyorsun.
BAŞKAN Sayın Altay, lütfen
ENGİN ALTAY (Devamla) - Hayret bir şey!
AHMET YENİ (Samsun) Herkese saygısızlık
yapıyorsun.
ENGİN ALTAY (Devamla) Saygıyı senden mi
öğreneceğim ben! (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bakan orada, kalkar cevap verir.
BAŞKAN Lütfen
AHMET YENİ (Samsun) Herkese saygısızlık
yapıyorsun.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sana ne! Hayret bir şey!
Otur yerine!
BAŞKAN Sayın Yeni, Sayın Altay
AHMET YENİ (Samsun) - Aynen iade ediyorum size.
ENGİN ALTAY (Devamla) Sen yaptın aynı
şeyi.
BAŞKAN Sayın Altay, Genel Kurula hitap ediniz.
Arkadaşlar, lütfen, sakin olunuz. Sayın Yeni, Sayın
Altay
AHMET YENİ (Samsun) O zaman böyle konuşmasın.
ENGİN ALTAY (Devamla) Saygısızlık ile
terbiyesizlik aşağı yukarı aynı şeydir.
AHMET YENİ (Samsun) Hepsini size iade ediyorum.
ENGİN ALTAY (Devamla) Aynı şeydir. Otur yerine!
AHMET YENİ (Samsun) Saygısız herif!
ENGİN ALTAY (Devamla) - Konuşma! Gelirsin konuşursun
burada.
Gene karşı olduğumuz bir nokta şudur:
Anayasanın 63üncü maddesi orta yerdedir. Şimdi, Anayasanın
63üncü maddesine bir bakın. Biraz önce arkadaşlar, diğer
muhalefet partisinin milletvekilleri soruyor: Devlet İhale
Kanunu nerede? Kamu İhale Kanunu nerede? Kamu Mali Yönetimi
Kontrol Kanunu nerede? Bunlar yok. Ne var? Biz denetleriz. Biz nasıl
güveneceğiz? Bu partinin Maliye Bakanı naylon fatura düzenlemekten
yargılanırken bu Mecliste kendisine af çıkarmışsa,
biz şimdi bu sisteme ne kadar güveneceğiz? Böyle bir
şey olabilir mi? (CHP sıralarından alkışlar)
Böyle şey olur mu? İki yıl zamanın var, yap kardeşim,
yaparsın. Bu ihale kanunları böyle aylar süren işler
değil. Emrinizde bir sürü bürokrat var. Bu şekilde bunu götürmeniz
mümkün.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) Millet bize güvendi, sen
güvenme.
ENGİN ALTAY (Devamla) Bu oyları nasıl aldığınızı
söyledik. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
ENGİN ALTAY (Devamla) Bu oyları nasıl aldığınızı
söyledik.
BAŞKAN Saygıdeğer arkadaşlarım
ENGİN ALTAY (Devamla) Benim de öyle her bir ilin 800
muhtarına cep telefonu dağıtacak param olsaydı
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) Yalan söylüyor, yalan! (AK
Parti sıralarından gürültüler)
ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) Hayır, hayır!
ENGİN ALTAY (Devamla) Sinopu kastetmiyorum. Abdurrahman
Bey, Sinopu kastetmiyorum.
alırdık biz bunları.
Evet, şimdi, bakın, biz bunları söylüyoruz.
Elbette İstanbula yeni bir AKM lazım, AKMler lazım.
İstanbula elbette Atatürk kültür merkezleri bir tane değil
on tane yapalım. E yapın, elinizden tutan mı var? Hayır,
biz bu Taksime kafayı taktık. Bu Taksimle hesabımız
var. Olabilir de bunu başaramazsınız, bunu yıkamazsınız,
bunu yıkamayacaksınız; bu, artık, simgesel bir durum
olacak. Türkiyeyi böyle germeye de gerek yok. Tümüne kabul vereceğimiz
bir kanunda, bizi burada kavga ettiriyorsunuz. Ne gerek var, ne gerek
var buna? Bütün, şeffaf bir şekilde Devlet İhale Kanununa
da, Kamu İhale Kanununa da açık olsa, bu AKMyle meşgul
olmasanız, işin gereği ne ise onu yapsanız -elinizden
tutan yok, paraysa para, bütçeyse bütçe- yeni AKMler yapsanız
Yok, biz buna kafayı taktık. derseniz, size bunu yaptırmamak
için Türkiyenin bütün dinamikleri ayakta oraya nöbetçi olurlar
ve mahcup olursunuz.
Şimdi, bakın, madem bir iş göreceksiniz -bu
işi çok abartıyorsunuz bana göre- İstanbul Valiliği
2000 yılında bir rapor yayınladı: İstanbulun
Temel Sorunları. Şimdi Hükûmet sıralarında da bir
Sayın Bakan var. Şimdi İstanbul Valiliğinin 2000 raporu
burada
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) Ve benim tam bir dakikam var.
BAŞKAN Sayın Altay, bir dakikalık ek süre
veriyorum. Konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) İstanbul Valiliği
2000 raporu: Yeniden yapılanma ve yerel yönetim, yeni ilçelerin
kurulması, göç ve nüfus artışı, eğitim altyapısı,
gecekondu-imar sorunları, ulaşım-trafik sorunları,
boğazların güvenliği, altyapı yetersizlikleri,
su, tarihî-kültürel eserlerin korunması ve deprem. Siz bu
ıvır zıvır şeylerle uğraşacağınıza,
acaba şu Hükûmet, bu Hükûmet ve bundan önceki Hükûmet, şu sorun
başlıklarından hangisinin çözümü için beş yılda
5 santim mesafe katetti? Gelin buradan onu söyleyin. Depremle ilgili
ne yaptığınızı gelin buradan söyleyin, biz de
sizi alkışlayalım.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bu kanunda konuşmayacaktım ama bir kere daha konuşacağım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan, sayın konuşmacı, talihsiz bir ifadeyle,
milletin rüşvet alarak, yüce Türk milletinin rüşvet alarak
oy verdiği gibi bir ithamda bulundu.
ENGİN ALTAY (Sinop) Evet, bu gerçek.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Son derece tehlikeli,
son derece yanlış, milletimizi rüşvet almakla itham
eden çok talihsiz bir açıklamadır. Milletimizden özür dilemesini
istiyorum. (CHP sıralarından Otur yerine! sesleri)
ENGİN ALTAY (Sinop) Ben bunu ispatlarım Sayın
Başkanım! Evet, millete rüşvet verildiğini ispatlarım!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Milletimizden
özür dilemesini istiyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın Başkan konuşsun,
sonra da ben ispatlamak için söz alacağım.
BAŞKAN Sayın Altay, konuşmanız bitti.
Lütfen
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Milletimizden
özür dilemesini istiyorum. (CHP sıralarından İspatlarız!
sesleri)
Ayrıca, sayın konuşmacı, muhtarlarımızın
da rüşvet karşılığı oy verdiği gibi
çok talihsiz bir ithamda bulunmuştur. Bütün muhtarlarımızdan
özür dilemesini istiyoruz ve kayıtlardan çıkarılmasını
istiyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından Allah Allah! sesleri)
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
şu anda çalışma süremiz tamamlanmıştır.
Arkadaşlarımızın konuşmalarını
yaparken mehabetli davranmalarını ve bir saygı ölçüsü
içerisinde konuşmalarını istirham ediyorum.
Sayın Bakan da tabii ki bir sonraki, yani yarınki
oturumda, bu benzetilen, benim latife latif gerektir sözü, ifademi
yapacaktır. (CHP sıralarından Süre doldu. sesleri)
Sayın Bakanım, süremiz doldu. Yarın ben size
Bakanlık adına söz vereceğim.
Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için 1 Kasım 2007 Perşembe günü, yani yarın saat 15.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.02