DÖNEM: 23 CİLT: 4 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
20’nci
Birleşim
14 Kasım 2007 Çarşamba
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN
KÂĞITLAR
III. -YOKLAMA
IV. -GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın,
Sulukule’de uygulanması düşünülen Kentsel Dönüşüm
Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması
ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
2.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Ulu Önder Atatürk ve Bülent Ecevit’in
ölüm yıl dönümlerine ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, esnaf ve sanatkârların
içinde bulunduğu sorunlara ve alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahin’in cevabı
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER
1.- (10/1, 4, 5,
7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin
tezkeresi (3/218)
B)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Konya Milletvekili
Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin, Akşehir ve Eber Göllerindeki
kirlilik ve diğer çevre sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/42)
2.- Samsun Milletvekili
Suat Kılıç ve 25 milletvekilinin, Türkçedeki yozlaşma
ve yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin
korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/43)
3.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 30 milletvekilinin, Tekelin sigara
fabrikalarının özelleştirilmesinin etkilerinin
araştırılması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/44)
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Kat Mülkiyeti
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/332) (S. Sayısı:
35)
2.- Ceza
İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/268) (S. Sayısı:
46)
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş’in, sokak çocuklarına yönelik alınacak
tedbirlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/255)
2.- Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih Atay’ın, kuraklıktan etkilenen
vakıf zeytinliklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/379)
3.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Habur Sınır Kapısının
durumuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/513)
4.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, evlat edinmeye ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/519)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı.
Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Türk Telekom’da devam eden greve
ilişkin gündem dışı konuşmasına, Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırım;
Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, kaçak hayvancılığa,
Şanlıurfa
Milletvekili Ramazan Başak’ın, GAP Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığının kuruluş
yıl dönümüne,
İlişkin
gündem dışı konuşmalarına, Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker;
Cevap verdiler.
Genel Kurulu
teşrif eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İsrail Devlet
Başkanı Şimon Peres ve Filistin Ulusal Yönetimi
Başkanı Mahmud Abbas’a Başkanlıkça “Hoş geldiniz”
denildi.
Genel Kurula
hitaben konuşma yapma istekleri 8 Kasım 2007 tarihli 28’inci
Birleşimde kabul edilen İsrail Devlet Başkanı
Şimon Peres ve Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı Mahmud
Abbas birer konuşma yaptılar.
Adana Milletvekili
Hulusi Güvel’in, Dilekçe,
İstanbul
Milletvekili Mehmet Ali Özpolat’ın, İçişleri,
Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay’ın, Anayasa,
Komisyonu üyeliklerinden
çekildiklerine ilişkin önergeleri, Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
Adana Milletvekili
Necdet Ünüvar ve 23 milletvekilinin, madde bağımlılığının
nedenlerinin, boyutlarının ve etkilerinin araştırılarak
mücadele edilmesi için (10/39),
Balıkesir
Milletvekili A. Edip Uğur ve 23 milletvekilinin, bitkisel
yağlar, zeytin ve zeytinyağı sektöründe yaşanan
sorunların araştırılarak (10/40),
İstanbul
Milletvekili Halide İncekara ve 22 milletvekilinin, uyuşturucu
bağımlılığının toplum üzerindeki etkilerinin
araştırılarak (10/41),
Alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön
görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 15, 22, 28, 26, 25 ve 27’nci
sıralarında yer alan 35, 46, 52, 50, 49 ve 51 sıra sayılı
Kanun Tasarıları ve Teklifi’nin sırasıyla bu
kısmın 1, 2, 3, 4, 5 ve 6’ncı sıralarına
alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel
Kurulun 13/11/2007 Salı günü 15.00-24.00, 14/11/2007 Çarşamba
günü 14.00-24.00 ve 15/11/2007 Perşembe günü 14.00-19.00 saatleri
arasında çalışmasına; 13/11/2007 Salı günkü
birleşimde sözlü sorulardan sonra, diğer denetim konularının
görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine
ve 14/11/2007 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edildi.
Anayasa Komisyonunda
açık bulunan üyeliğe, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunca
aday gösterilen İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat,
İçişleri
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunca aday gösterilen Adana Milletvekili Hulusi Güvel,
Seçildiler.
Küresel
ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir
yönetimi konusunda Genel Kurulun 23/10/2007 tarihli 10’uncu Birleşiminde
kurulan (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13,
14, 15, 16, 17) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
üyeliklerine, siyasi parti gruplarınca gösterilen adaylar seçildiler.
Başkanlıkça,
komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi
yapmak üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda
bulunuldu.
Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün (6/10),
6’ncı
sırasında bulunan, Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in
(6/19),
24’üncü sırasında
bulunan, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün (6/147),
38’inci sırasında
bulunan, Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun (6/161),
39 ve 47’nci
sıralarında bulunan, Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın
(6/162), (6/170),
41 ve 45’inci
sıralarında bulunan, Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın
(6/164), (6/168),
44’üncü sırasında
bulunan, Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün (6/167),
Esas numaralı
sorularına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Eker cevap verdi; Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün, Manisa Milletvekili
Mustafa Enöz, Karaman Milletvekili Hasan Çalış, Edirne Milletvekili
Cemaleddin Uslu, Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın ve Antalya
Milletvekili Tayfur Süner cevaplara karşı görüşlerini
açıkladılar.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmının:
1’inci sırasına
alınan, Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı’nın (1/332) (S. Sayısı:
35) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak, 9’uncu maddesine
kadar kabul edildi.
14 Kasım
2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat
14.00’te toplanmak üzere, birleşime 00.10’da son verildi.
Şükran Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Yusuf COŞKUN Canan
CANDEMİR ÇELİK
Bingöl Bursa
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 30
II.- GELEN KÂĞITLAR
14 Kasım 2007 Çarşamba
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Konya Milletvekili
Orhan Erdem ve 28 Milletvekilinin, Akşehir ve Eber Göllerindeki
kirlilik ve diğer çevre sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/42) (Başkanlığa geliş tarihi:
6/11/2007)
2.- Samsun Milletvekili
Suat Kılıç ve 25 Milletvekilinin, Türkçe’deki yozlaşma
ve yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin
korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/43) (Başkanlığa
geliş tarihi: 6/11/2007)
3.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 30 Milletvekilinin, TEKEL’in sigara
fabrikalarının özelleştirilmesinin etkilerinin
araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/44) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/11/2007)
14 Kasım 2007 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN –
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre vereceğim.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN –
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı
söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, Sulukule’deki kentsel dönüşüm projesi ve Şehir Tiyatrolarıyla
ilgili söz isteyen, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’a aittir.
Buyurun Sayın
Soysal. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın,
Sulukule’de uygulanması düşünülen Kentsel Dönüşüm
Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması
ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
iki yıldır Sulukule’de yaşananları sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Sulukule’de
kentsel dönüşüm projesi adı altında İstanbul’un
en önemli bir rengi yok edilmeye çalışılıyor. Bu durum,
içinde bulunduğumuz Meclis Genel Kurulunda yankılanmıyor
ama Avrupa Birliğinde konuşuluyor. Ankara’ya seslerini
duyuramayan 5 bin yurttaşımız sesini Strasbourg’da,
Brüksel’de duyuruyor. Lütfen, oradaki çığlığı
biz de duyalım.
Sulukule,
İstanbul’da bir renktir. Folklorik, tarihsel, sanatsal özellikler
taşır. Turistik yanı vardır, ticari yanı vardır
ama her şeyden önemlisi Sulukule’de bir yaşam vardır.
Şimdi ne deniyor oradakilere? Buradan gidin, buradan ayrılın.
Bu olmaz. Bu insanlarla bir arada karar vermeden olmaz. Oranın
silüetini bozarak olmaz. Türkiye’nin insan hakları imajını
bozarak da olmaz.
Roman vatandaşların
oturdukları yer yetersiz ve kötüdür mutlaka. Kuşkusuz oradaki
yaşam standartları iyileşmelidir. Ancak bunları
ortadan kaldırıp, vatandaşlarımızı farklı
yerlere taşıyarak bir uyumsuzluğun içerisine itemezsiniz.
Bunu yaparsak Sulukule’nin özelliği de, rengi de kaybolur. Bu
bölgeye mutlaka farklı bir proje uygulanmalıdır çünkü
burası zaten sit alanıdır ve bu sit alanı içerisinde
yüzlerce yıldır yaşayan yurttaşlarımız,
orada bir eğlence kültürünü geliştirmişlerdir. Hem
Türk sinemasına hem Türk müziğine nice insanların yetişmiş
olduğunu hep beraber görüyoruz, biliyoruz. Onun için, bin
yıllık tarihî mekânın yok oluşuna seyirci kalamayız.
Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamak herkesin
hakkıdır ancak kentlerin fiziksel çevre kalitesini yükseltmeyi
amaçlayan kentsel dönüşüm projesi Sulukule’de yanlış
uygulanmaktadır. Kentsel dönüşüm değil, sanki kentsel
bölüşüm yaşanıyor Sulukule’de. Elbette ki, Sulukule’de
yaşayan insanlar bu çalışmalardan memnun değildirler.
Buna da sadece fiziki olanaklar
ya da ekonomik olanaklar nedeniyle karşı çıkmıyorlar,
ki buna hakları var, tapulu malları. Burayla ilgili bir karar
verilecekse buradaki insanların katılımı mutlaka
olmalıdır, onlarla paylaşarak olmalıdır ve
gelirleri ölçüsünde buralarda yeni yerleşim bölgeleri göz
önüne alınarak gönderilmelidir. Ama ne yazık ki, çevre koşulları
ne olursa olsun, insan, doğduğu yeri, yaşadığı
mekânı bırakmak istemez, komşularıyla, onlarla
birlikte oluşturduğu yaşamını, kültürünü
bırakmak istemez. Geçmiş yüzyıllara dayanan bir kültür,
o kültürü oluşturan insanlar, işte böylesine acımasız
bir süreçte savaş vermek durumunda kalıyorlar. Kaygılılar,
çünkü belirsizlik içindeler, endişe içindeler, çünkü doğdukları
evler sorgu sual olmadan maalesef yıkılıyor.
Değerli arkadaşlarım,
üzüntülüler, çünkü yaşam onlar için “Hadi taşının
buradan.” diyenler kadar kolay değil. Neden kolay olmadığını
size birkaç rakamla açıklayayım: Dörtte 1’inin aylık geliri
300 YTL’den daha az, evlerin yaklaşık üçte 1’i 70 metrekarenin
altında, dörtte 1’lik kısım iki odalı evlerde yaşıyor,
yüzde 30’u kırk ya da daha fazla yıldır mahallede yaşıyor.
Gördükleri muamele, elbette ki hak ettikleri muamele değil.
Bugün İnsan
Hakları Komisyonuna 50’ye yakın dilekçe verdiler, hepsi
de inanın dokunaklı. Orada bir insan hakkı ihlali söz
konusu, orada bir asimile politikası söz konusu. Roman vatandaşlarımızın
orada yaşam hakları maalesef ellerinden alınıyor.
Değerli
milletvekilleri, eğlence ve müzik kültürüyle İstanbul’a
ayrı bir renk katan bu bölge mutlaka korunmalıdır. Dünya
miras listesinde Suriçi bölgesi Sulukule’yi de kapsamaktadır.
UNESCO normlarına göre, sadece fiziksel yapısıyla değil,
sosyokültürel yapısıyla da korunması ve yaşatılması
gereken bir yerdir. Yani, kentsel dönüşüm, kültürde, insanlarda
değil, fiziki koşullarda iyileştirme şeklinde uygulanmalıdır.
Maalesef, Fatih ve Büyükşehir Belediyeleri, görevinin sadece
çevreyi düzeltmek olmadığını, bunu insanlar için
yaptığını hatırlamalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
belediye sorun yaratmaz, sorunları çözer; insanları
mağdur etmez, mağduriyeti ortadan kaldırır. Ama
ne yazık ki, belediyeler kendi bölgelerinde bulunan insanlara
hizmet sunması gerekirken…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Soysal, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - …oradaki yaşamı kolaylaştırması
gerekirken, maalesef oradaki yaşam yok edilmeye çalışılıyor.
Orada insanlar onlarca yıldır sürdürmüş oldukları
kültürlerine devam etmelidirler.
2010 İstanbul
Kültür Başkenti olacaksa, bu anlamda Sayın Başbakanımıza
da Sayın Kültür Bakanına da buradan seslenmek istiyorum:
Buradaki insanlara daha fazla acı çektirmeden, oradaki yaşam
standartlarını iyileştirerek, oradaki insanların
kendi gelir düzeyleri içerisinde, kendilerine de gelir getirecek
şekilde, eğlence kültürünü de yaşatacak şekilde
yaşamlarını idame etmelerini sağlamamız gerekiyor.
Onlar da insan, onlar da seçmen, onlar da yurttaştır. Roman
olabilirler, ama gerçekten orada evi yıkılan bir insanın
çekmiş olduğu acıya, ıstıraba rağmen o yaşama
verme mücadelesi son derece saygıdeğerdir.
Hepinizi duyarlı
olmaya davet ediyorum, saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Soysal.
Hükûmet adına
cevap, Sayın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu.
Buyurunuz efendim.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Değerli Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; ben özellikle Sulukule’deki
yenileme projesi hakkında kısa bir bilgi vereceğim
ve birtakım hususları açıklığa kavuşturacağım.
Şöyle ki, burada sanki Sulukule’deki insanlar mağdur ediliyormuş
gibi bir intiba verildi. Öyle değil. Fatih Belediye Başkanlığımız,
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığımız,
bu konuda, kentsel dönüşüm projesi çerçevesinde çok ciddi çalışmalar
yapmıştır. Bir kere, bölgede yaşayan herkesle haftada
iki gün olmak kaydıyla ada bazında toplantılar yapılmıştır.
Toplantılar iki ay sürmüştür. Toplantıda insanlara ne
tür proje istedikleri, bu konuda belediyeden neler bekledikleri,
projeye katılım süreçleriyle ilgili dilek ve temennilerin
neler olduğu detaylı bir şekilde ortaya konulmuş
ve tartışılmıştır. Tartışmalar
sonucunda bölge halkının ekonomik, sosyal ve kültürel durumları
itibarıyla projenin sosyal bir proje olarak tasarlanması
gerektiği ortaya çıkmıştır. Biz, bir kere o insanlara
gerçekten değer veriyoruz. Dolayısıyla, mevcut sosyal
durumlarını gayemiz iyileştirmektir; onların,
hayat standartlarını, yaşadıkları çevreyi
daha düzenli hâle getirmekten ibarettir.
Alanda bulunan
tüm taşınmazların bedelleri ortaklaşa oluşturulan
bir komisyon tarafından belirlenmiş, bu bedeller İTO
ve İstanbul Emlakçılar Odası bedelleri mukayese edilerek
en yüksekte olan değer tespiti
olarak belirlenmiştir. Ayrıca, projenin dönüşümünün
sağlanması ve sosyal bir proje olarak hayata geçebilmesi
ancak kamu desteğiyle mümkün olabileceğinden bu konuda
yatırım yapan ve bir kamu kuruluşu olan TOKİ ile temasa
geçilmiş ve TOKİ bu konutları maliyetine yapmaya karar
vermiştir. Bu durum, 13 Temmuz 2006 tarihinde karşılıklı
imzalanan protokolde -belediye ile TOKİ arasında- karar
altına alınmıştır. Protokol ile burada yasal
olarak müstakil mülkü olan, yani konut ve iş yeri bulunan herkese
buradan –bakın, çok önemli- modern, sosyal donatıları
hazır bir konut, bir müstakil mülk veriliyor. Kiracı durumunda
olan herkese de –bakın, kiracı olanları da mağdur
etmiyoruz- TOKİ’nin İstanbul’un başka bir bölgesinde,
Gaziosmanpaşa Taşoluk’ta yapmış olduğu sosyal
konutlardan birer konut verilmesi, bu konutlardan hiçbir peşinat
alınmaması, konut tesliminden sonra başlamak kaydıyla
yüz seksen ayda, yani on beş yılda konut bedellerinin ödenmesi
kararlaştırılmıştır. Yani, böyle bir
imkân herkese sağlanmıyor. Bakın, ne kadar koruduğumuz
ortada.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Onlar istemiyorlar.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bu anlamda, 620 adet konut, 45
adet iş yeri olan hak sahibi bulunmaktadır. Bu, kiracılar
için sadece.
AHMET ERSİN
(İzmir) – Sayın Bakan, onları yerinden ederseniz istediğiniz
kadar konut verin fayda etmez.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade edin…
Ayrıca, burada
ikamet eden mülk sahipleri ve kiracılara proje uygulama süresince,
yani, kendilerine yeni konutlar verilene kadar kira yardımı
yapılması kararlaştırılmış ve kira
ödemelerine başlanmıştır. Kiralar mülk sahipleri
için ayda 400 YTL, kiracılar için ise ayda 300 YTL olarak belirlenmiştir;
yani, kira, mülklerin inşaatı yapılana kadar onları
dahi düşündük. Mutazarrır etmiyoruz, onları bir
şekilde mağdur etmiyoruz, özellikle bunu belirtelim.
Peki ne olacak?
Bir kere, bu konuda, kentsel dönüşüm projesinin oluşturulması
konusunda yıkılacak konutların yerine nasıl bir
proje uygulanacak diye soru soruluyor. Bakın, yenileme alanı
içinde kalan bölgede bölge halkının hayat tarzı, gelenek
ve kültür yapısına uygun, iç avlu sistemli, iki ve üç ve çok
az miktarda dört katlı, net 60 metrekare ile 95 metrekare, brüt
75 metrekare ile 125 metrekareden oluşan toplam 32.913 metrekarelik
konut alanı; 3.174 metrekare ilköğretim tesis alanı,
3.374 metrekare turizm tesis alanı; 15.600 metrekare park ve çocuk
oyun alanı, yeşil alan; 1.604 metrekare –bakın, çok önemli-
Sulukule eğitim kültür ve ticaret merkezi, 9.700 metrekare dinî
tesis alanı, 36.154 metrekare yollardan oluşan bir avan proje
uygulanacaktır. Yani, onların –özellikle vurguluyorum-
kültürlerine, onların hayat tarzlarına uygun bir modern
tesis oluşturuluyor.
AHMET ERSİN
(İzmir) – Onlar bulundukları yerde mutlular, Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Lütfen, şimdiki hâlini fotoğraflayalım,
bir de kentsel dönüşüm projesi gerçekleştikten sonra durumunu,
oradaki insanların rahatını, huzurunu, hayat seviyesinin
ne derece arttığını birlikte tespit edelim.
Bir de, bu projenin
oluşumu esnasında uzmanlardan görüş ve tavsiye
alınmış mıdır? Evet, bu proje oluşturulurken
uzmanlardan, özellikle İstanbul Şehir Plancıları
Odasından -TAÇ Vakfı adıyla anılan, bu konuda uzman
bir vakıf var- TAÇ Vakfı’ndan, ayrıca konuyla ilgili
birtakım uzmanlardan sürekli görüş alınmış,
proje İTÜ’de öğretim üyeliği yapan, alanlarında
ulusal ve uluslararası projeler yapmış, ödüller almış
bir grup mimar ve şehir plancısı tarafından hazırlanmıştır.
Bir de, “Bölge
halkına bilgi verildi mi?” deniliyor. Bir kere, proje tamamen
bölge halkının katkıları, temennileri ve talepleri
doğrultusunda yapılmıştır.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Bölge halkı burada, yapmayın Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bu talep ve temenniler projenin
on dokuz defa, bakın on dokuz defa tadil edilerek sonuçlanmasını
sağlamıştır. Yani, bir proje üzerine on dokuz defa
görüş belirtilmiş, revize edilmiş ve neticelendirilmiştir.
Bununla ilgili toplantı tutanakları, resimler, videolar
ilgili belediyesinde mevcuttur. Değerli milletvekillerimiz
talep ederse, her an için bu toplantılarla ilgili zabıtlar
temin edilebilir.
Peki, uygulanacak
proje bölgenin siluetini, görünüşünü bozacak mı? Efendim,
uygulanacak avan proje bölgenin siluetine uygun olarak hazırlanmıştır.
Proje hazırlanırken, UNESCO ve ICOMOS kararları dikkate
alınmış ve bu kuruluşların İstanbul temsilcilerinin
uygun görüşleri de dikkate alınarak proje oluşturulmuştur.
Bu proje tarih, kültür ve orada yaşayan vatandaşlarımızın
sosyoekonomik yapısı dikkate alınarak hazırlanmıştır.
Proje gayelerinden
birisi de, İstanbul’un -biliyorsunuz, kanunda geçti- 2010
yılındaki kültür başkentine bir katkı sağlamak,
bu konuda önemli bir, gerçekten, güzel bir alan, güzel bir mekân
oluşturmak maksadıyla yapıldığını
da ayrıca ifade etmek isterim.
Bir de, “Yıkım
esnasında ve inşaat esnasında yöre halkının
barınma ve yerleşim olanakları nasıl sağlanacaktır?”
diye bir soru soruldu. Bu süreç içerisinde, yani, yöre halkına
yeni konutların anahtarları verilinceye kadar geçecek
olan inşaat süresi içinde mülk sahiplerine ve kiracılara,
ayrı ayrı miktarlarda olmak üzere –miktarları az önce
belirtmiştim- kira desteğinde bulunulacaktır. Hatta
bunlarla ilgili, taşınanlar için de kira ödemeye ilgili
belediye tarafından başlandığını da burada
ifade etmek isterim.
Şimdi, bir
de yenileme alanları içerisinde tarihî bir sur sarnıcı
yoktur. Avan proje içeriğinde de böyle bir spor kompleksi, herhangi
bir spor kompleksi de yer almamaktadır.
Netice olarak
şunu ifade edeyim: Biz, Sulukule’deki bu vatandaşlarımıza,
Hükûmet olarak, belediyeler olarak değer veriyoruz. Dolayısıyla,
asla, onları mağdur edecek bir proje içinde değiliz.
Projenin tamamı, oradaki vatandaşlarımızın
görüşü alınarak hazırlanmıştır. Gerçekten,
kentsel dönüşüm misyonuna ve halkımızın refah ve
mutluluğunun artmasına vesile olacak, orada, özellikle
güzel bir çevreyi oluşturacak bir mekân hazırlamak için yapılan,
gerçekten muhteşem bir projedir. Bu konunun da, takdir edileceğini
umuyoruz efendim.
Saygılar
sunarım hepinize, sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Bakan, bölgeyi bilmiyorsunuz, orada yaşayanları
bilmiyorsunuz.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
Gündem dışı
ikinci söz, Ulu Önder Atatürk ve Bülent Ecevit’in ölüm yıldönümleri
münasebetiyle söz isteyen, İstanbul Milletvekili Hasan Macit’e
aittir.
Buyurun Sayın
Macit.
Süreniz
beş dakikadır.
2.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in Ulu
Önder Atatürk ve Bülent Ecevit’in ölüm yıl dönümlerine ilişkin
gündem dışı konuşması
HASAN MACİT
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
yüce heyetinizi, şahsım ve Demokratik Sol Parti adına
saygılarımla selamlıyorum.
Dün terörle mücadelede,
vatan savunmasında şehit olan askerlerimize Allah’tan
rahmet diler, yakınlarına güç ve sabır diliyorum. Tanrı
bir daha böyle acılar yaşatmasın, artık bu son olsun
diyorum.
Sayın milletvekilleri
“Bağımsızlık benim karakterimdir.” diyerek her
türlü modern silahlarla donatılmış emperyalist ordulara
karşılık kurtuluş mücadelesi veren, döneminde
verdiği kurtuluş mücadelesi dünyadaki mazlum uluslara
rehber olan, meşale olup yollarını aydınlatan, onların
bağımsızlıklarını kazanmalarında
önder olan Mustafa Kemal Atatürk, verdiği ulusal kurtuluş
mücadelesi sonucu yepyeni, çağdaş, laik Türkiye Cumhuriyetini
kurmuştur. Atatürk’ün izinde, yüreği insan sevgisiyle dolu,
hümanist, barışçı bir güvercin, Türk halkının
çıkarları söz konusu olduğunda kararlı olan, her
zaman halkının yanında olup gücünü halkından alan
ve Kıbrıs çıkartmasında “Kıbrıs’a
çıkmayın, çıkarsanız karşınızda
6’ncı Filo’yu bulursunuz.” diyenlere, düşünür, Anadolulu
büyük filozof Diyojen’in söylemiyle “Gölge etmeyin, başka ihsan
istemem.” diyerek tehditleri dinlemeden Kıbrıs’a barış
harekâtını gerçekleştirerek, Kıbrıs Türk halkının
yok olmasını önleyerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin
kurulmasını sağlayan Başbakanımız Bülent
Ecevit’i ve Ulu Önder Atatürk’ü ölüm yıl dönümlerinde geçen hafta
andık.
Evet, yokluk,
yoksulluk içinde genç Türkiye Cumhuriyeti kurulur kurulmaz sayısız
devrimler yaparak muasır medeniyet seviyesine ulaştırmak
için gecesini gündüzüne katan, on beş yılda yepyeni,
çağdaş, onurlu, dış ülke devlet adamlarının
başkent Ankara’yı kendisi gitmediği hâlde uğrak
yerine getiren, saygın bir Türkiye yaratan ve hastalığının
ilerlemiş döneminde Hatay’ı vatan topraklarına katmak
için hasta hâlinde saatlerce askeri ayakta selamlayarak kararlılığını
dünyaya gösterip Hatay’ın vatan topraklarına katılmasını
sağlayan Ulu Önderimiz Atatürk rahat uyusun. Demokratik Sol Partinin
kurucusu, kuramcısı, devrimci insan Bülent Ecevit “Esas sorun
işsizliktir, topraksızlıktır, gelir dağılımındaki
adaletsizliğin giderilememesidir. Sorun altyapı reformlarıyla
çözülecektir. Atatürk devrimciliği süreklidir. Sorunları
Atatürk devrimciliğini sürdürerek çözebiliriz.” diyerek sorunları
yok etmek için Atatürk ilke ve devrimlerini rehber olarak göstermiştir.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’a müdahalesini Ocak
2002 Washington ziyaretinde önlemeye çalışan ve Amerika
Birleşik Devletleri'nin Irak’a müdahalesine destek olmadığı
için iç ve dış güç odaklarının hedefi olmayı
“en büyük eserim” dediği Demokratik Sol Partinin Türkiye Büyük
Millet Meclisindeki grubunun bölünmesi pahasına ilkeli davranarak
kararlılığını sürdüren yürekli insan rahat
uyu. En büyük eserin Demokratik Sol Parti, bugün kuruluşunun 22’inci
yıl dönümünü kutlamaktadır. Demokratik Sol Parti, ilkelerin
doğrultusunda sonsuza dek yaşayacaktır.
İç ve
dış sorunlar karşısında güçlerini
dış ülke başkentlerinde, dış odaklarda değil,
halkından ve Hak’tan alarak mücadelelerini sürdüren iki yürekli
insan, siz, fiziken aramızdan ayrılmış olsanız
da eserlerinizle ve ilkelerinizle yüreğimizde yaşayacaksınız.
Yoksulluk, işsizlik, açlık gibi sorunları tarihe gömmek,
tüm halkımızın yaşam düzeyini yükseltmek, bu güzel
ülkenin gençlerine kaliteli bir eğitim sunmak için, sömürülen,
baskı altına alınanların, horlananların,
dışlanan ve susturulanların sesi olmak için…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözünüzü tamamlayınız Sayın Macit.
HASAN MACİT
(Devamla) – …Mevlânâların, Yunusların, Hacı Bektaş
Velilerin yaşadığı bu topraklarda inançların,
din ve mezhep ayrımcılığının siyasete
alet edilmemesi için, inançlara saygılı laiklik için, zenginlikte
sosyal adalet ilkemizle çokça üretip hakça bölüşümün sağlanması
için, dış politikada boynumuzun bükülmediği, ulusal,
onurlu bir duruş gösterebilmek için Atatürk’ün yolunda, Ecevit’in
ışığında, demokratik solda, devrimci ve halkçı
bir mücadeleye olan gereksinim, bugün her zamankinden daha fazladır.
Bu inançla ve kararlılıkla iki devrimci, iki halkçı insan,
saygı ve rahmetle anmayı bir borç biliyorum. Mekânları
cennet olsun.
Saygılarımla.
(DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Macit.
Gündem dışı
üçüncü söz, esnaf ve sanatkârların içinde bulunduğu koşullar
hakkında söz isteyen, İzmir Milletvekili Sayın Mehmet
Ali Susam’a aittir.
Buyurun Sayın
Susam. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın
esnaf ve sanatkârların içinde bulunduğu sorunlara ve
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı
konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekillerim;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün gündem
dışı beş dakika esnaf ve sanatkârların sorunlarına
değinmek, tabi ki süre olarak yeterli değil, ama esnaf ve
sanatkârların sorunlarını bu Meclis kürsüsünden ivedilikle
dile getirmek ve çözüm bulmak da hepimizin görevi. Sayın Sanayi
ve Ticaret Bakanı da, bugün basında “Küçük esnafın
işleri durgun, çünkü Türkiye gerçek gündemine dönemedi.” diyor.
Esnaf ve sanatkârın işlerinin durgun olduğu konusundaki
tespite yürekten katılıyorum. Ama bu durgunluğun nedenini
Türkiye’nin gündeme dönememesi olarak tespit etmesi ve buna göre
çare araması, sanıyorum, esnaf ve sanatkâr için yeterli bir
konu değildir.
Esnaf ve sanatkâr,
tabii ki tüm ülke gündemini değiştiren terör olayına
karşı çok duyarlıdır. Ben de, terörde kaybettiğimiz
değerli şehitlerimizin huzurunda saygıyla eğiliyorum,
esnaf ve sanatkâr da eğiliyor. Tüm işlerin durgunluğuna
rağmen esnaf ve sanatkâr, bir günlük çalışmasının
cirolarını şehit ailelerine hibe ederek, bağışlayarak
onlara duymuş olduğu saygıyı da çok net bir
şekilde ifade etmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
esnaf ve sanatkâr, Türkiye’de doğru tespit edilmesi gereken kesimlerden
bir tanesidir. Esnaf ve sanatkâr tanımı ile KOBİ tanımı
iç içe geçmiştir ve geçmelidir. KOBİ’ler, bir kişiyle başlayan çalışmayı
ifade etmektedir. Bu anlamıyla Türkiye’deki KOBİ politikaları,
esnaf sanatkâr politikalarıyla çakışmalıdır.
Esnaf sanatkârın sorunlarının temelinde en önemli konu
finansman, istihdamın üzerindeki yükler ve haksız rekabet
başta olmak üzere, çok önemli eksiklikler vardır.
Haksız rekabet
konusunda, zamanımın sınırlı olması nedeniyle,
özellikle hipermarketler yasasına değinmek istiyorum.
Sayın Bakan da değinmiş, demiş ki: “Hipermarketler
yasası üzerinde -tüm taraflar- bir kez daha konuşacağız
ve herkesin ortak noktasını bulacağız, ona göre
bu yasayı çıkartacağız.”
Değerli arkadaşlarım,
hipermarketler yasası, bu Meclis gündemine 57’nci Hükûmet döneminden
beri geliyor. Hatta gündeme geldi ve bu Parlamentoya indi ama geri
çekildi. Şimdi tekrar bu yasa için tarafları toplayacağız,
tartışacağız, ortak noktayı bulacağız
demek, bugün haksız rekabetle karşı karşıya
kalan, bu büyük marketler karşısında ezilen küçük
işletmelerin ve Türk sanayisinin sorunlarını erteleyeceğiz
demekten başka bir anlam ifade etmez.
Hipermarketler
yasası aslında sadece bakkalın sorunu değildir.
Hipermarketler yasası, Türk sanayisini çok yakından ilgilendiren
bir yasadır. Bugün e-mailime gelen bir notu söyleyeyim size.
Diş macunu üreten Türkiye’deki firmalar, diş macunu fabrikaları
burada olmasına rağmen, Mısır ve Kazakistan’da
diş macunu üretiyorlar. Neden biliyor musunuz? Türkiye’deki
istihdamın yükleri, başka yükler, istihdamın üzerindeki
yükler ve enerjinin üzerindeki yükler hariç, fiyat baskısı.
Hipermarketlerin raflarına koymak için, onlara dayattığı
fiyatı yakalayabilmek için Kazakistan’da, Mısır’da
mal üretiyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
Türk sanayisi, zaten uygulanan ekonomik politikadan dolayı
ithalat cennetine dönen ülkede ciddi bir baskı altındadır,
ama aynı zamanda, Türkiye’de hiçbir yatırım yapmadan
Türk pazarını ele geçirmeye çalışan bu büyük yabancı
sermayelerin alışveriş merkezleri, Türkiye’de küçük
işletmeleri ciddi bir şekilde yok etmektedir. Hepiniz bunların
bir parçasısınız, hepinizin birer tane akrabası,
kardeşi, eşi, dostu esnaf ve sanatkâr, onların
ıstırabını hepiniz memleketlerinize gittiğinizde
görüyorsunuz.
AKP’den bir arkadaşımız
yasa tasarısı verdi. Geçen dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı
bakanlık dönemi dolduğunda şunu söyledi.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Susam, lütfen sözünüzü tamamlayınız.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) – Dedi ki: “Bir hipermarketler yasasını
çıkartamadım, özür diliyorum esnaf ve sanatkârdan.”
Geçen dönemin
Meclis Başkanı Bülent Arınç, yaptığı toplantıda
“haklısınız, bu yasayı çıkarmalıyız”
dedi.
Milliyetçi Hareket
Partisi istiyor, Cumhuriyet Halk Partisi yürekten destekliyor, AKP’liler
önerge veriyor, Bakan özür diliyor, Meclis Başkanı “haklısınız” diyor, bu yasa Meclise gelemiyor. Hangi
güç, hangi lobi bu yasayı engelliyor, bunu çok merak ediyorum.
Onun için, bu yasanın,
bu Parlamento döneminde acilen komisyonlara gelip, çıkması
gerekmektedir. Bu, iki şey için gereklidir: Bir, küçük işletmelerin
uygulandığı haksız rekabet için; ikincisi, Türkiye’deki
sanayinin ciddi şekilde pazarını kaybedip, büyük mağazaların
insafına terk edildiği için.
Değerli arkadaşlarım,
onun için, bugün esnaf ve sanatkâr çok zorda, ticaret yapamaz durumdadır.
Bu Meclis, bu kesimlere sahip çıkmalıdır, çünkü, KOBİ’leriyle
bir ülke geleceğe uzanacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Susam.
Sayın Bakan,
cevap vereceksiniz…
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Yerimden konuşmak istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurunuz.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım,
çok teşekkür ederim.
Biraz önce esnaf
ve sanatkârlarımızın sorunlarıyla ilgili gündem
dışı söz alan milletvekili arkadaşıma teşekkür
ederim.
Bugün Antalya’nın
Alanya ilçesi Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı ve yöneticileri
ziyaretime geldiğinde Sanayi ve Ticaret Bakanımızı
aramıştım, bu konuyu gündeme getirmişlerdi onlar
da. Dün gece saat 02.00’ye kadar büyük marketlerin statüsüyle ilgili
daha önce hazırlanmış olan ancak bir türlü yasalaşma
imkânı bulamayan kanun tasarısı taslağı üzerinde
özellikle esnaf temsilcilerimizle ve bürokrat arkadaşlarıyla
çalıştığını ve ocak ayı içerisinde tarafların
da katılımıyla, onların da önerilerini içinde değerlendirecek
bir kanun tasarısını Meclisin gündemine getireceğini
Sayın Bakanımız bana ifade etti. Biraz önce, bir saat
önce bu konuşma aramızda geçmişti.
Ben değerli
milletvekili arkadaşımızın bu konudaki duyarlılığını
anlıyorum, birçok değerlendirmesine de kişisel olarak
katıldığımı ifade etmek istiyorum. Gerçekten
gecikmiş olan bir yasal düzenlemedir ama Sayın Çağlayan,
Sanayi ve Ticaret Bakanımız bu konunun, sanıyorum,
en geç ocak ayının içerisinde Meclise getirileceğini
bana ifade etti. Ben de kendilerinin bu beyanını sizin gündem
dışı konuşmanız üzerine hem sizinle hem milletvekili
arkadaşlarımla hem de kamuoyuyla paylaşma imkânı
buldum.
Çok teşekkür
ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Küresel
ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir
yönetimi konusunda kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin
tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
1.- (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının,
Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine
ilişkin tezkeresi (3/218)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz,
Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Kâtip üyelerini seçmek üzere
13.11.2007 günü saat 18:30’da B Blok 2. Kat 4. Banko’daki Araştırma
Komisyonu Toplantı Salonunda 12 Üye ile toplanmış ve
aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen
görevlere seçilmişlerdir.
Tayfur
Süner
Antalya
Komisyon
Geçici Başkanı
Adı
ve Soyadı Seçim Bölgesi
Aldığı Oy
Başkan :Mustafa
Öztürk Hatay (9)
Başkanvekili :Özkan
Öksüz Konya (12)
Sözcü :A.
Gökhan Sarıçam Kırklareli (12)
Kâtip :Birnur
Şahinoğlu Samsun (12)
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır.
Okutuyorum:
B) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin,
Akşehir ve Eber Göllerindeki kirlilik ve diğer çevre sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/42)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Hızla gelişen
ülkemizde, dünyada olduğu gibi artık kendi doğal varlıklarını
ve zenginliklerini istediği gibi kullanma, israf etmek lüksüne
sahip değildir. Ülkemiz bir tarım ülkesidir. Ancak son
yıllarda gerek erozyona gerekse bilinçsizce atıklarımızın
göle, nehre ve denize akıtmalarımız, gerekse vahşi
sulama yöntemleri sonucu çölleşme ile karşı karşıyayız.
Yapılan araştırmalar sonucu yakın bir zamanda çöl
hâline gelecek bir dünyada topraklarımızın kıymetini
bilmeli, bugünden gereken önlemi almalıyız. Bugün ülkemizde
de hızlı gelişme nedeni ile doğal kaynakların
israfı söz konusudur. Doğal çevrenin önemli bir parçası
olan göllerin korunması ve yararlı hâle getirilmesi lüzumu
artık tartışılmayan bir konudur. Ancak bu lüzumu
gereklerini yapma tüm çevre konularında olduğu gibi kolay
değildir. Özellikle Türkiye gibi gelişme aşamasındaki
ülkeler için çevre sorunları zaman zaman lüks bile görülmekte,
iş ekseri gönüllü kuruluşların gayretine terk edilmektedir.
Türkiye'nin 12.
Büyük Gölü olan Eber Gölü Afyonkarahisar ili çay ve Bolvadin ilçesi
sınırları içerisinde 150 km2 yüzölçümüne sahip Eber
Gölü, Akarçay ve Sultandağlarından gelen kaynak suları
ile beslenmektedir. Derinliği 3.98 m., denizden yüksekliği
ise 966.98 m.dir. Göl eski zamanlarda Akşehir Gölü ile birlikte
büyük bir göl halindeydi. Fakat zamanla su kaynaklarının
azalması ile Eber Gölü Akşehir Gölünden ayrılarak ayrı
bir göl oluştu. Eber Gölünden bir kanal vasıtasıyla Akşehir
Gölüne su akmaktadır. Günümüzde küresel ısınmanın
etkisiyle, özellikle su kaynaklarının bilinçsiz kullanımıyla
göl küçülmeye başlamış. Bu nedenle Akşehir Gölüne
su akıtılamamış ve Akşehir Gölünün sularının
çekilmesine sebep olmuştur.
Akşehir Gölü,
Akşehir Ovasının Kuzeyinde Sultan Dağlarının
kuzeydoğu kenarı ile Emir dağları arasında
yer alır. Akşehir Gölünün alanı 35.300 hektardır.
Maksimum derinlik 7 m'dir. Ancak son yıllarda 2-3 m'ye kadar
düşmüş, şimdi ise tamamen kurumuştur. Akşehir
Gölü Akarçay Kapalı Havzasında yer alan Eber Gölü ile
bağlantısı olan bir göldür.
Sular tatlı
organik maddelerce zengin ötrofik bir göldür. Kuzey kıyıları
dışında gölün tüm kıyıları 1-2 km genişliğinde
çok sık kamış ve sazla, göl içindeki aynalar ise nilüferlerle
kaplı tektonik bir göl görünümünden bugün çöl görünümüne dönmüştür.
Göl havzasının
güneyinde ise geniş meyve bahçeleri bulunur. Batı ve doğu
kısımları ise tarım alanları ile çevrilidir.
Akşehir ilçesi
kendine has bir iklim yapısına sahiptir. Bunun sebebi de
Akşehir Gölüdür. İç Anadolu karasal bir iklime sahip iken,
Akşehir gölü sayesinde oluşan mikro klima sayesinde bir
çok ürün yetiştirilmektedir. Bu bölgeye özgü şekil, lezzet
ve kaliteye sahip Akşehir kirazı meşhurdur. Akşehir
kirazı, Akşehir napolyonu veya 0900 Ziraat olarak bilinir,
Türk Patent Enstitüsünce Akşehir Kirazı adıyla tescil
edilmiştir. Ayrıca balıkçılık ve kamış
üretimi bölge halkının diğer geçim kaynaklarıdır.
Gölde sazlık alanların bulunması özellikle su kuşları
açısından son derece uygun üreme, beslenme, sığınma
ve konaklama ortamı oluşturmaktadır. 200’den fazla
kuş türü tespit edilmiştir.
Akşehir gölü
sınırları ve etkilediği mikro klima iklimi sayesinde,
Akşehir-Tuzlukçu ve Afyonkarahisar-Sultandağı, Çay
ilçeleri ile 10 belde ve çok sayıda köylerin geçimini sağlayan
meyvecilik, balıkçılık, kamış üretimi ve tarıma
dayalı sanayi ürünlerinin yetiştirilmesi gerçekleştirilmektedir.
Eber Gölü, bir
zamanlar kuş cenneti görünümünde ve yüzeyinde su çiçekleriyle
bezenmiş bir bahçe iken, bugün yanına yaklaşılmayacak
kadar kirletilmiştir. Yüzlerce kuş türüne ev sahipliği
yapan ve kuş cenneti olarak adlandırılan, derinliği
21 metreye kadar ulaşan Eber Gölü'nde su seviyesi 1-2 metreye kadar
düştü. Önlem alınmadığı takdirde daha da düşeceği
bir gerçektir.
Eber Gölü'nü tehdit
eden en büyük unsurlar, Afyonkarahisar şehrinin atıkları,
süt endüstrisi, Şeker ve Alkoloid Fabrikalarının
atıklarıdır. Diğer bir tehdit unsuru da, atıkların
Eber Gölü'nde biriktikten sonra gölün arıtma vazifesi görmesi
ve bu nedenle de süzülen temiz suyun Akşehir Gölü'ne akıtılmasıdır.
Gölde ekonomik
değeri en yüksek olan kamış üretimi yapılmakta ve
sazan, turna ve aynalı sazan balığı bulunmaktadır.
Sazlıkların kuruduğu gölde sular çekildikçe balık
ölümleri de başladı. Artık bölgede balıkçılık
yapılmıyor. Bölgede bulunan kağıt fabrikası
da işlenecek hammadde kalmadığı için çalışmıyor.
Bölge insanının
geçimini ve geleceğini etkileyecek, bir havza içerisinde
yer alan Akşehir Gölü ve Eber Gölünün Kirliliğinin Önlenmesi
ve Korunması ile ilgili tedbirlerin alınması ve yasal
düzenlemelerin oluşturulması amacıyla Anayasanın
98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri
gereğince bir Meclis Araştırması açılması
hususunda gereğini saygılarımızIa arz ederiz.
1- Orhan Erdem (Konya)
2- Ahmet Koca (Afyonkarahisar)
3- Kerim Özkul (Konya)
4- Muharrem Candan (Konya)
5- Agâh Kafkas (Çorum)
6- Hüsnü Tuna (Konya)
7- Ali Öztürk (Konya)
8- Ayşe Türkmenoğlu (Konya)
9- Sami Güçlü (Konya)
10- Harun Tüfekci (Konya)
11- Abdullah Çetinkaya (Konya)
12- Abdülkadir Aksu (İstanbul)
13- Murat Yıldırım (Çorum)
14- Ayhan Sefer Üstün (Sakarya)
15- Selma Aliye Kavaf (Denizli)
16- Mithat Ekici (Denizli)
17- Mehmet Daniş (Çanakkale)
18- Cahit Bağcı (Çorum)
19- Fatma Salman Kotan (Ağrı)
20- Zekeriya Aslan (Afyonkarahisar)
21- Hasan Ali Çelik (Sakarya)
22- Hamza Yerlikaya (Sivas)
23- Alev Dedegil (İstanbul)
24- Ali Küçükaydın (Adana)
25- Mustafa Ataş (İstanbul)
26- Rüstem Zeydan (Hakkâri)
27- İsmail Bilen (Manisa)
28- Hüsnü Ordu (Kütahya)
29- Polat Türkmen (Zonguldak)
2.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve 25
milletvekilinin, Türkçedeki yozlaşma ve yabancılaşmanın
araştırılarak Türk dilinin korunması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/43)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Milli kültürün
en önemli unsuru dildir. Milletleri millet yapan dil, milli birliğin
de temel taşıdır. Bugün Dil'ini geliştiremeyen,
zenginleştiremeyen ve yabancı diller karşısında
dillerini koruyamayan milletlerin milli kültürlerini kaybetme
tehlikesiyle karşı karşıya olduğu açıktır.
Dilin yozlaşması ve yabancılaşması, zamanla
değerlerin yok olmasına ve milli birliğin zarar görmesine
neden olmaktadır. Gençlerin, Türk dilinin güzelliklerinden
uzaklaşması, dildeki yozlaşmanın bilim, eğitim
ve sanatta da görülmesi milli kültürümüze zarar vermektedir. Dilimizde
özellikle son yıllarda artan ve hala devam eden yozlaşma ve
yabancılaşmanın nedenlerinin araştırılarak
toplumumuz, özellikle milli birlik ve beraberliğimiz üzerindeki
etkilerinin tespit edilmesi ve alınması gerekli tedbirlerin
alınması amacıyla, Anayasamızın 98 ve içtüzüğümüzün
104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz.
1- Suat Kılıç (Samsun)
2- Cahit Bağcı (Çorum)
3- Ahmet Gökhan Sarıçam (Kırklareli)
4- Fahrettin Poyraz (Bilecik)
5- Mehmet Müezzinoğlu
(İstanbul)
6- Ayhan Sefer Üstün (Sakarya)
7- Mithat Ekici (Denizli)
8- Selma Aliye Kavaf (Denizli)
9- Agâh Kafkas (Çorum)
10- Murat
Yıldırım (Çorum)
11- Ahmet Koca (Afyonkarahisar)
12- Fatma Salman
Kotan (Ağrı)
13- Hasan Ali Çelik (Sakarya)
14- Hamza Yerlikaya (Sivas)
15- Abdülkadir
Aksu (İstanbul)
16- Ayşe
Türkmenoğlu (Konya)
17- Alev Dedegil (İstanbul)
18- Mustafa
Ataş (İstanbul)
19- Ali Öztürk (Konya)
20- Rüstem Zeydan (Hakkâri)
21- İsmail
Bilen (Manisa)
22- Hüsnü Ordu (Kütahya)
23- Polat Türkmen (Zonguldak)
24- Mehmet Daniş (Çanakkale)
25- Zekeriya
Aslan (Afyonkarahisar)
26- Ali Küçükaydın (Adana)
Genel Gerekçe:
İnsanlar
iletişim için dili bulmuşlardır. Dil, insanın bireysel
ve toplumsal olarak gelişmesinde büyük önem taşımaktadır.
Yeryüzünde varolan altı bin kadar dilden her 14 günde bir biri
kaybolmaktadır. Dilimiz Türkçe, asırlardır varlığını
sürdürmekte olan saygın bir dildir.
Milli birliğimiz
ve bütünlüğümüzün temel taşı olan dilimiz, milli kültürümüzün
de en önemli unsurudur. Milli kültürümüzü gelecek nesillere dilimiz
vasıtasıyla anlatır, milli mirasımızı
dilimiz aracılığıyla bırakırız.
Eğer dilimizi geliştirip zenginleştiremezsek ve yabancı
dillere karşı koruyamazsak milli kültürümüz yok olma tehdidi
altına girer.
Günümüzde maalesef
dilimiz iyi konuşulup yazılamamaktadır. Dilimiz bozulmaktadır.
Bugün toplumumuzda, özellikle günlük konuşmalarda cümle bozukluklarına
ve yabancı kelimelere sık sık rastlanmaktadır. En
önemli eğitim hedefimiz olmasına rağmen okullarımızda,
dilimizin doğru yazılması ve konuşulması
öğretilememektedir.
Konuşma dili
ile yazı dili arasında, zamanla fark doğabilmektedir.
Bunun neticesinde halk ve aydınların birbirini anlayamaması,
aydınların halktan kopması gerçekleşebilmektedir.
Nitekim Osmanlılarda bu durum gerçekleşmiş, konuşma
dili ile yazı dili arasında büyük farklılıklar
doğmuştur. Bu durumu ortadan kaldırmak amacıyla
çeşitli çalışmalar yapılmış ve Atatürk'ün
Türkçe'yi yabancı dillerin tesirinden kurtarmak; çağdaş
medeniyet seviyesine ulaştırmak, konuşma dili ile yazı
dilini birleştirmek amacıyla başlattığı
mücadele onun sağlığında büyük ölçüde hedefine
ulaşmıştır.
Ancak, dilimize
gereken özeni gösterememiş durumdayız. Bu nedenle dilimiz
bir tehdit altına girmiştir. Dilimiz bir yabancı kelime
istilasına uğramaktadır. Yabancı kelimelerin
günlük yaşantımızda sıkça kullanılmaya
başlanılması, en önemli milli değerlerimizden biri
olan dilimize büyük zarar vermektedir. İşin acı tarafı,
günlük hayatımızda kullandığımız bu yabancı
kelimelerin hepsinin bir Türkçe karşılığının
olmasıdır. Bugün günlük konuşmalarımızda
"başlamak" yerine "start", "uyum" yerine
"adapte", "eğilim" yerine "trend",
"çaba" yerine "efor" gibi pek çok kelimenin Türkçe
karşılığı olmasına rağmen, yabancı
karşılığını kullanmaktayız. Artık
bir sözü onaylarken "evet" yerine "yes" i, vedalaşırken
"bye bye" ları kullanmaya başladık.
Günümüzde bir
başka üzüntü verici dil kullanım sorunu da ticari hayatımızda
görülmektedir. Dilimizin yozlaşması ve yabancılaşması
bu alanda da kendini göstermektedir. Üretilen mallarda ve ürünlerde,
ticaret unvanlarında, markalarda, mağaza isimlerinde artık
sık sık yabancı kavramları görmekteyiz.
Yine kavramlar
ve terimler üzerindeki anlayış birliğinin sağlanamamış
olması dilimizle ilgili başka bir sorundur. Anlayış
birliğinin sağlanamaması milli birliğimize zarar
verecek boyutta kamplaşma ve krizlere neden olabilmektedir.
Türk dili,
şerefli, saygın, zengin ve güzel bir dildir. Milli kültürümüzü,
gelecek nesillere aktarma aracımızdır. Bu nedenle dilimizi
korumalı, zenginleşmesini sağlamalı ve yeni nesillere
öğretmeliyiz. Bugün dilimizle ilgili bütün sorunlar, onun iyi
öğretilememesi ve insanlarımızın yeteri kadar
bilinçlendirilememesinden kaynaklanmaktadır. İnsanlarımız,
özellikle gençlerimiz kelimeleri ve kavramları yerinde kullanamamaktadır.
Sanat eserlerimiz dahi gittikçe dilimizden uzaklaşmaktadır.
Yeni yetişen nesillerin, dilinin sanat eserlerini anlamasını
sağlamalıyız.
Bütün bu nedenlerden
ötürü, dilimizde özellikle son yıllarda artan ve hala devam
eden yozlaşma ve yabancılaşmanın nedenlerinin
araştırılarak toplumumuz, özellikle milli birlik ve
beraberliğimiz üzerindeki etkilerinin tespit edilmesi ve
alınması gerekli tedbirlerin alınması amacıyla,
Meclis Araştırması açılmasının gerekli
olduğunu düşünüyoruz.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve
30 milletvekilinin, Tekelin sigara fabrikalarının özelleştirilmesinin
etkilerinin araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/44)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Tekel'in sigara
fabrikalarının özelleştirilmesinin ülkemizdeki etkilerinin
araştırılması amacıyla, Anayasanın 98'inci,
T.B.M.M. İçtüzüğünün 104 ve 105' inci maddeleri uyarınca
"Meclis Araştırması" açılmasını
saygılarımızIa arz ederiz.
1- Şevket Köse (Adıyaman)
2- Şahin Mengü (Manisa)
3- Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
4- Gökhan Durgun (Hatay)
5- Ensar Öğüt (Ardahan)
6- Osman Kaptan (Antalya)
7- Malik Ecder Özdemir (Sivas)
8- Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
9- Tansel Barış (Kırklareli)
10- Eşref Karaibrahim (Giresun)
11- Ali Rıza Öztürk (Mersin)
12- Muharrem İnce (Yalova)
13- Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
14- Ali Oksal (Mersin)
15- Atila Emek (Antalya)
16- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
17- Ali Koçal (Zonguldak)
18- Abdullah Özer (Bursa)
19- Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
20- Suat Binici (Samsun)
21- Hüseyin Ünsal (Amasya)
22- Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
23- Vahap Seçer (Mersin)
24- Mevlüt Coşkuner (Isparta)
25- Bayram Ali Meral (İstanbul)
26- Orhan Ziya Diren (Tokat)
27- Hulusi Güvel (Adana)
28- Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
29- Erol Tınastepe (Erzincan)
30- Atilla Kart (Konya)
31- Ali Arslan (Muğla)
Gerekçe:
Türkiye’de 1
milyona yakın aile tütün üretiminden geçimini sağladığından
ekonomimiz için yeri çok önemlidir. Tekel'in tütün mamulleri pazarında
payı, 2001 yılında % 68,80 iken aynı yıl özelleştirme
kapsam ve programına alındıktan sonra düşmeye
başlamış ve 2006 yılı sonunda % 37,50 'ye
düşmüştür.
Tekel, Türkiye'nin
ilk 500 firması listesinde 1993 yılından 1998'e kadar devamlı
ön sıralarda yer almıştır. İstanbul Sanayi Odasının
"Türkiye'nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu 2006" isimli
araştırmasında üretimden net satışlar sıralamasında
34’üncü (yaklaşık 891 milyon YTL ) sıradadır. Tekel
Sigara Sanayi İşletmeleri ve Ticareti A.Ş. 2006
yılı Kurumlar vergisi Türkiye sıralamasında
51'inci sırada yer almıştır.
Tekele ait sigara
fabrikaları, kâr eden devlete yük olmayan kuruluşlardır.
Bu kuruluşun özelleştirilmesi, ekonomiye ayrıca bir
katkı sağlamayacaktır. Özelleştirmeden doğacak
en önemli mali sonuç, özelleştirelecek fabrikalarda üretilecek
sigaraların satışında sağlanacak kârın
tamamının yurtiçinde kalması yerine, hisseleri oranındaki
bölümünün çokuluslu ortak tarafından yurtdışına
transfer edilecek olmasıdır. Ayrıca özelleştirilmesi
sonunda tütün üreticisinden tütün mamulleri tüketicisine kadar
toplumun geniş bir kesiminin olumsuz olarak etkileneceği
kesindir.
Tekel sigara
fabrikalarının özelleştirilmesi sonunda bu fabrikaları
ele geçirecek olan çokuluslu şirketler, ağırlıklı
olarak Türk tütünü ile üretilen sigaraları değil, Amerikan
harmanlı (blend) olarak bilinen, Virginia ve Burley tütünlerinin
harmanlamasından meydana getirilerek hazırlanan sigaraların
üretimine ağırlık verecekler ve bu sigaralar piyasaya
hâkim olacaklardır. Sonuçta Türk tütünü üretimi minimum seviyelere
düşecek ve 1 milyon tütün üreticisi aile üretimden alıkonacaktır.
Dahası, tütünden başka hiçbir tarım ürünün yetişmediği
kıraç topraklarda üretim yapan bu aileler, büyük kentlerin varoşlarını
doldurarak çok boyutlu başka sosyal sıkıntılara
yol açacaklardır.
Yıllardır
100 milyon kilogramın üzerinde gerçekleşen ihracatımız
dikkate alındığında Türkiye, Şark tipi tütün
ihracatında Dünya birinciliğini tartışmasız
sürdürmektedir. 2006 yılı rakamlarıyla 500 milyon doları
bulan tütün ihracatımızda Tekel'in ve tütün üreticilerimizin
önemli bir katkısı vardır.Tekel'in özelleştirilmesi
sonucunda yurtiçi tüketimi asgari miktarlara düşecek Türk
tütününe karşılık, Virginia ve Burley tütünlerinin
ithalatı giderek artacaktır. 2006 yolu sonu itibarıyla,
70 milyon kilogram tütün karşılığında 250 milyon
dolarlık tütün ithalatı yapan Türkiye, bu gelişmelerin
sonucunda, dış ticarette maalesef net ithalatçı durumuna
düşecektir.
Yukarıda
belirtilen gerekçelerle, ülkemiz için çok önemli bir yere sahip
olan Tekel'in sigara fabrikalarının özelleştirilmesinin
etkilerinin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis
Araştırması açılması yerinde olacaktır.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor
ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada
yer alan, Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/332) (S. Sayısı: 35) (x)
BAŞKAN – Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
9’uncu maddeden
görüşmelere başlıyoruz.
9’uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9- 634 sayılı
Kanunun 20 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde
yer alan "koruma" ibaresinden sonra gelmek üzere ",güçlendirme"
ibaresi eklenmiş ve ikinci fıkrasında yer alan "yüzde
on" ibaresi "yüzde beş" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN -
9’uncu madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Amasya Milletvekili Sayın Hüseyin Ünsal söz almak istemiştir.
Buyurun Sayın
Ünsal. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesi
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(x) 35 S.
Sayılı Basmayazı 13/11/2007 tarihli 19’uncu Birleşim
Tutanağı’na eklidir.
Konuya geçmeden
önce, dün şehit olan 4 tane silahlı kuvvetler mensubumuza
Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine sabır diliyorum, yüce
milletimizin başı sağ olsun diyorum.
Değerli
milletvekilleri, 634 sayılı Kanun’un 20’nci maddesi “Anagayrimenkulün
genel giderlerine katılma” başlığını taşıyor.
Yani, kat mülkiyetine yapılan harcamalara arsa payı oranında
katılma zorunluluğu getiriliyor. (b) bendi ise, aynı
konuda, bakım, onarım ve koruma konusunda yapılacak
harcamalara katılmayı zorunlu kılıyor. Şimdi
(b) bendinde bir de güçlendirme kalemi eklenmiş. Ben, bu gerekçesini
bir okuyayım izin verirseniz: “Madde ile, muhtemel afetler ve
özellikle depremlerde can kaybı ve ekonomik kayıpların
önlenmesi bakımından, yapının güçlendirilmesi
için yapılacak harcamalar anagayrimenkulün genel giderleri
arasına ilave edilmiştir. “ Gerekçe çok doğru. Bu maddeye
biz özünde karşı değiliz. Kanun tasarısı
doğru bir şekilde Meclis gündemine getirilmiş. Bu konuda
hiçbir tereddüdümüz yok, yapılması gereken, olması
gereken bir konu. İlgili olduğu için diyorum, eski bir belediye
başkanı olarak konuşuyorum. Hafif de olsa deprem geçirmiş
bir ilçenin de bu sorunları yaşayan içinden gelen birisi
olarak konuşuyorum. Bu konuda hiçbir problemimiz, endişemiz
hiç yok. Bu gerekçe doğru. Ama, güçlendirme ve muhtemel afetlere
karşı can kaybı için ekonomik önlemler konusunda konulan
bu maddeyle, deprem gerçeğini de göz ardı etmemiz mümkün
mü? Değil tabii ki. Şimdi, bir gerçek var ki, güçlendirme sadece
bir kanun maddesine sığınarak, oraya bir kelime koyularak
olacak iş değil. Dolayısıyla, bunu güçlendirmenin
gereğini, deprem riskinin sonuçlarının gereğini
şimdiden bizim yerine getirmemiz gerekiyor.
Şimdi, bu
konuda Sayın Başbakanın 60’ıncı Hükûmet Programı’nda
okuduğu bir bölümü sizlere tekrar hatırlatmak istiyorum:
“Hükûmetimiz bu dönemde doğal afetlere karşı risk yönetimi
yaklaşımıyla köklü bir dönüşüm programı uygulayacaktır.
Şehirlerimiz başta olmak üzere tüm yerleşim yerlerimizin
afete duyarlı bir yaklaşımla oluşması ve genişlemesinin
afet için alınabilecek en önemli önlem olduğuna inanıyoruz.
Bu amaçla, ülke genelinde doğal afet riski taşıyan yerleşim
yerlerimiz risk düzeyine göre önceliklendirilecek, bunlardan yeniden
yerleşim gerekenlere TOKİ tarafından uygun koşullarda
konut ve iş yerleri yapılacak.” Şimdi, bu 60’ıncı
Hükûmet Programı’nda yazılan çok doğru bir yaklaşım.
Ama bu yazı, sizin beş yıllık iktidarınızdan
sonra 60’ıncı Hükûmette geliyor. Bu, 59’uncu Hükûmet Programı’nda
yazılması gereken… Çünkü siz iktidar olduğunuzdan
üç yıl önce bu ülkede çok ciddi depremler geçmişti.
Bugüne kadar
neler yaptınız, bir de bunlara bakmak lazım, ama bugüne
kadar neler yaptığınız konusunda da benim ciddi
endişelerim var.
Şehirlerimiz
başta olmak üzere tüm yerleşim yerlerimizin afete duyarlı
hâle gelmesi için yapılacak en önemli işlerden bir tanesi
yapı denetimlerini çok sıkı hâle getirmek. Güçlendirmenin
amacı da bu zaten. Bu konuyla ilgili bir tedbir alındı
mı? Alınmadı.
3194 sayılı
İmar Kanunu çok açık, net, ortada. Bu işlerle ilgili yapılacak
konular da ortada ve uygulamayı izin verirseniz size bir
kısaca anlatmak isterim. Eğer yapı denetim şirketi
kapsamında olan bir yer değilse yapılacak iş
şu: İnşaatını yaptırmak isteyen, konutlarını
yaptırmak isteyen –ister özel
şahıs ister devlet isterse kooperatif olsun- gelir belediyeye,
projelerini hazırlar, inşaat projesini, statiğini,
mimarisini, teknik, mekanik, elektriğini, her şeyini hazırlar,
bir jeolog marifetiyle, bir harita mühendisi marifetiyle yerini
belirleyen aplikasyon planlarını, gelir, belediyeye teslim
eder. Belediye, bunun üzerine bakar projelere, İnşaat Mühendisleri
Odasının tasdiki var mı yok mu, onları inceler, Mimarlar
Odasının tasdiki var mı yok mu, onu inceler ve sonuçta
da mührü basar, inşaat ruhsatını verir. Fakat,
işin acı tarafı burada başlar.
Ben, bütün katıldığım
panellerde, İnşaat Mühendisleri Odasının özellikle
çok üst düzeyindeki arkadaşlarımızın panellerde
yaptığı konuşmalar olduğu için çok rahatça onların
meslek duygularını incitmemek anlamında söylüyorum:
“Bizi denetleyin.” diye devlet kurumlarına bas bas bağırıyorlar.
Ama, inşaat mühendisleri, mimarlar o projeleri verirler ve o
inşaatların bir daha etrafında dolaşılmaz
-Bu konuyla ilgili bir tedbir alındı mı? Hiçbir tedbir
alınmadı. Bu beş yıllık süre içerisinde, bu güçlendirme
maddesi konulurken bu tedbirin alınmaması en kötü yanı-
ve o inşaat biteceği zaman, tekrar o inşaat mühendisi
belediyeye uğrar, iskân müsaadesiyle ilgili imzalarını
atar, biter.
Değerli arkadaşlarım,
İmar Kanunu çok açık. Bunun, temelinden başlamak üzere,
inşaatın bütün her safhasında, inşaat sahibi
bir, ikincisi o projenin müellifi olan inşaat mühendisi, mimar
ve üçüncüsü belediyenin fen adamı, yani fen memuruyla fennî mesuliyeti
deruhte eden insan ve mal sahibi, üçü, temelinden başlamak üzere
her katta yan yana gelerek atılan betondan, yapılan demirden,
kalıpların hepsinin incelenmesi gerekir. Maalesef, Türkiye’de
bu yapılmadı.
Bu denetimlerin
yapılmasıyla ilgili -tabii ki, baktım, Bayındırlık
Bakanımız yok, bu konuyla ilgili mutlaka onun da söyleyecekleri
vardır.- bir çalışmanın yapılmadığını
ve eski Belediye Başkanı, ama çok yakın zamana kadar
da bu işlerle ilgili bir insan olarak açıkça söylemek istiyorum:
Yapı denetim şirketleri zaten ayrı bir şekil. O
şirket yetkililerine telefon açtım bu konuşmayı
yapmadan önce. Dedim ki: “Nedir?” “Bizim işimiz de cılkından
çıktı.” dediler, aynen söyledikleri laf bu.
Değerli arkadaşlarım,
inşaatlarla ilgili, güçlendirmeyle ilgili bu tedbirleri almadıktan
sonra, 59’uncu Hükûmetin de yaptığı gibi, 60’ıncı
Hükûmet de, Allah göstermesin, olası bir doğal afette ve depremde
sadece ve sadece yaraları sarma görevinin memuriyetini yerine
getirecek. Başka bir iş yapma şansınız yok.
Ama, anlaşılan o ki, 59’uncu Hükûmet sadece yara sarma konusunda
mücadele etmiş, ama bunun önlemleri nedir, bir daha bir deprem
olursa, önemli kayıplar olursa bunların önüne nasıl geçerizin
hesabı maalesef yapılamamış. Bunu çok önemli bir
detay olarak söylemek istiyorum.
Şimdi, tabii,
o Hükûmet Programı’nda çok önemli bir konu daha var. Sayın Bakanımız
da dün söyledi. Tabii ki yaptıklarını hepten başarısız
gibi göstermek anlamında söylemiyorum, ama TOKİ’yle ilgili
söylenen laf, işte güçlendirilmiş yapılara örnek yapılar
oluşturduklarını ve Türkiye’ye deprem fayları
üzerinde yeni yerleşim bölgeleriyle ilgili çalışmalar
yapıldığını Hükûmet Programı’ndan öğrenmiş
bulunuyoruz. Ben, şimdi, tabii TOKİ bizlere birer yazı
gönderdi, o yazısında da bir baktım… TOKİ’nin gönderdiği
yazıda öyle deprem, bölge ayrımı hiçbir şey yapılmamış.
Maşallah, her yere gidip, seksen bir ilde sizler bu konutları
yapmışsınız, bir kısmını da satamamışsınız.
Zaten, yaklaşık, bildiğim kadarıyla, şu anda
26 bin konutu satamama noktasındasınız. Her yere bir
konut yapılmış.
AHMET ERDAL FERALAN
(Nevşehir) – Satılır, satılır, merak etme.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) – Satarsınız inşallah.
Yani neticede,
bir deprem önceliği tanınan bir çalışma TOKİ
tarafından planlanmamış. Zaten TOKİ’yle ilgili
sadece bununla da kalınmamış.
Değerli arkadaşlarım,
TOKİ’yle ilgili dün burada konuşmacı arkadaşımız
çok kısa değindi, ben bunu biraz açmak istiyorum. Bakın,
güçlendirmeyle ilgili yapmış olduğunuz arızalar
neler, geçmiş dönemde yapmış olduğunuz arızalar
neler, onları bir okumak istiyorum. Devletin önemli kurumlarından
birisi, Devlet Denetleme Kurumu, TOKİ’yle ilgili saptamalar
yapmış.
Değerli arkadaşlarım
“Kurumun uzun dönemli hedeflerinin, önceliklerinin, politikalarının
belirlenmesi, örgüt yapısının bu hedefleri sağlayacak
biçime kavuşturulması, bu kapsamda kurumda bir karar organının
oluşturulması gerekiyor.” diyor. Bir organ yok. “Yönetmeliklerin
günün koşullarına uygun hâle getirilmesi, konut yapılacak
yerlerin, bölgenin ekonomik durumu, konut gereksinimi ve nüfus yapısı
gibi nesnel ölçülere göre belirlenmesi…” Her yere yapılmış,
bunu söylüyor.
Esas önemli bir
detayı söylüyorum Sayın Bakanım. Bakın, Devlet Denetleme
Kurulu TOKİ için ne diyor. Bu, çok önemli ve acı bir şey:
“Yapı ruhsatı olmadan başlanan inşaatlarda ruhsatların
bir an önce alınması, inşaatların sigorta süresinin
işe başlama tarihinden kesin kabul tarihine kadar olmasının
sağlanması…”
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Ünsal, lütfen sözünüzü tamamlayınız.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) – Yani, TOKİ konutları ruhsatsız yapmaya
başlamış. Sadece bununla da kalmamış, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu özel inceleme raporunda sermayesinin
yüzde 99,9’u TOKİ tarafından idare edilen ve 2003-2004
yıllarında hasılat paylaşımı modeliyle
ihale edilen projelerde usulsüzlük olduğunu, bu yolsuzluğun
giderilmesinin inceleme ve soruşturmaya tabi bir konu olduğunu
ifade etmiş. Onunla da yetinilmemiş, Danıştay sizin
bu konuyla ilgili ihalelerinizin hepsini, 2006 yılında
yönetmeliklerinizi iptal etmiş. Bu mu sizin güçlendirme anlayışınız?
Dolayısıyla,
“İnşaat ruhsatları sonradan gelsin canım, konutlar
çıksın.” anlayışıyla giderseniz bu, güçlendirme
çabası değil, depremi önleme çabası değil, tamamen
bir siyasi çabadan öteye gidemeyecektir.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlarım, deprem riskiyle ilgili vatandaşa
ek yük getirilirken kamunun bu konuda tedbirini çoktan almış
olması gerekir. Bu, çok önemli ayrıntı. Bu, sadece depremle
ilgili değil, kendini hukuk devleti, sosyal devlet olarak ilan
eden uygar ülkeler bu şekilde davranırlar. Eğer, sizler
depremle ilgili riskleri ön plana almadan, yalap çalap “Önceden inşaatlar
yapılsın, sonradan ruhsatlar gelsin.” anlayışıyla
giderseniz bu, ne bir uygarlık ölçeği ne de bir sosyal devlet
ölçeği oluyor.
BAŞKAN – Sayın
Ünsal, lütfen sözünüzü tamamlayınız.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) – Tamamlıyorum.
Sözlerime son
verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ünsal.
9’uncu madde
üzerinde şahsı adına Trabzon Milletvekili Sayın
Asım Aykan söz istemiştir.
Buyurun Sayın
Aykan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Söz süreniz
beş dakikadır.
ASIM AYKAN (Trabzon)
– Sayın Başkan, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
634 Sayılı Kat Mülkiyeti Yasa’sının, 20’nci maddesinin
birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “koruma” ibaresinden
sonra gelmek üzere “güçlendirme” ibaresi eklenmiştir. İkinci
fıkrası şöyledir: “Gider veya avans payını ödemeyen
kat maliki hakkında, diğer kat maliklerinden her biri veya
yönetici tarafından, yönetim planına, bu Kanuna ve genel
hükümlere göre dava açılabilir, icra takibi yapılabilir.
Gider ve avans payının tamamını ödemeyen kat maliki
ödemede geciktiği günler için aylık yüzde on hesabıyla
gecikme tazminatı ödemekle yükümlüdür.” Bu ibarede yer alan
yüzde 10 oranı, bu yapılan değişiklikle beraber
yüzde 5’e düşürülmüştür.
Maddeyle, muhtemel
afetler ve özellikle depremlerde can kaybı ve ekonomik kayıpların
önlenmesi bakımından yapının güçlendirilmesi
için yapılacak harcamalar, ana gayrimenkulün genel giderleri
arasına ilave edilmiştir. Buradaki kritik mesele budur.
Güçlendirme ana gayrimenkulün genel giderleri arasına ilave
edilince, bugüne kadar ortaya çıkan problemler, kat malikleri
arasında çıkan problemler böylece çözüme kavuşmuş
olmaktadır.
Malumunuz, ülkemiz
ciddi anlamda bir deprem kuşağındadır. Geçmiş
dönemlerde çok fazla belki gündeme taşınmayan bu konu, son
zamanlarda üst üste gelen depremlerle ve dünyamızın geldiği
son nokta itibarıyla bu konudaki çalışmaların ortaya
çıkarttığı bir ihtiyaç olarak “güçlendirme” de bu
ana gayrimenkulün genel giderleri arasına ilave edilince, kat
malikleri arasındaki ihtilaf böylece ortadan kaldırılacak
ve deprem konusundaki, kentsel dönüşüm konusundaki çalışmalarımıza
bir açıklık daha getirilecektir.
Ayrıca, bu
aidatların ödenmesiyle ilgili şimdiye kadar yüzde 10 seviyesinde
olan gecikme oranı da enflasyon ve faiz oranlarındaki düşüşten
sonra yüzde 5’e çekilmiştir.
Kanunun hayırlı
olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Aykan.
9’uncu madde
üzerinde şahsı adına İstanbul Milletvekili Sayın
Nusret Bayraktar söz istemiştir.
Buyurun Bayraktar.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyor, tüm şehitlerimize Allah’tan
rahmet diliyorum.
Söz konusu kanunun
9’uncu maddesi, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun
20’nci maddesinin (b) bendine bir ilave. Bu ilavenin detayını
arkadaşlarımız anlattılar. Koruma mantığı
var. Korumanın nasıl olacağı tartışılıyor.
Koruma, önce kullanmakla olur, yasaklamakla değil. Artı,
koruma, gelecekteki muhtemel tabii afetler ve yıpranmışlıkların
karşısında güçlendirmeyle olur. O hâlde “güçlendirme”
ifadesi gündeme alındı.
Sayın arkadaşlarımız,
“Bugüne kadar depreme karşı hangi tedbirleri aldınız?”
diye soruyorlar. Artı, bir de İstanbul Sulukule’deki değişim,
dönüşüm ve kullanıma yönelik eleştirilerde bulunuyorlar.
Ben, bunlarla ilgili birkaç cümleyle cevap vermek istiyorum. Niçin?
Bu uygulamanın en önemli muhatabı ve sorunlu olan bölgesi
İstanbul’dur. Çünkü, “15 bine yakın bina var, yüzde 68’i kaçak”
diyoruz, yani 7 binin üstündeki kaçak binaları yıkamadığınıza
göre bunları korumak mı lazım, yoksa dönüşüm projesine
almak suretiyle ıslah etmek mi lazım? İşte, dönüşüm
kanunu, bunun için önemli, İmar Kanunu’ndaki değişiklikler
bunun için önemli. Kat mülkiyetine geçişte yasal binalarla ilgili
uygulamalar mümkündür. Yani, yüzde 88’i iskânsız binaların
yüzde 20’si aslında imara aykırı değildir, planı
vardır, projesi vardır, kullanma izni vardır, kat mülkiyetine
geçmemişlerdir. Onun için, korumaya yönelik Türk Ceza Kanunu’nun
184’üncü maddesinde imar kirliliğine yönelik bir hükümde düzenleme
yapılmış, yeni dönemde kaçak inşaatların su
bağlantısı, gaz bağlantısı uygulamasıyla
ilgili.
Yapı denetimlerinde
aksaklıkların varlığını ben de aynen kabul
ediyorum. İşte, gelecekte bunlarla ilgili düzenlemeler
yapılmalı. Yine de faydalı aslında. Denetimler
yapılıyor, ama denetimleri uygun şekilde yapılamayanlarının
üst denetiminde aksaklıklar vardır.
Sulukule’ye
geçerek bu korumayla bağlantı yapmak istiyorum: İstanbul
gibi öncelikli tarihî ve kültürel
miraslarla dolu, özellikle tarihî yarımada içindeki Fatih,
Eminönü ve Beyoğlu’ndaki uygulamaları da göz önüne alarak
bütün Türkiye’ye yönelik 5366 sayılı Sit Alanları
İçerisindeki Eskiyen Kent Dokularının Korunması
ve Kullanılması Kanunu’na yönelik belediyelere bir yetki
ve göreve verilmiştir. Koruma kurullarının iznine
tabi olmak kaydıyla, Bakanlar Kurulunun kararıyla o alanlarda
uygulanacak proje ki 19 kez tadilata uğrayarak…
Bu bölgede bir
kültür imhası veya o bölge insanlarının bölgeden taşınmasına
yönelik bir uygulama yok. Tam tersi, modern çağımıza
uygun şekilde. Suriçi’nde, o kadar güzel bir bölgede çadırlarda
yaşıyorlarsa bu insanların… Yahut çadır türü kaçak
binalar bir deprem veyahut herhangi bir afet esnasında yıkılacak
ise, “O bölgedeki belediyeler ne yapıyor?” diye hesap soruyorsunuz,
soruyoruz. Doğrudur. Fatih Belediyesi ile Büyükşehir Belediye
Başkanlığı başta olmak üzere, kamunun da desteğine
ihtiyaç duyulduğu için Toplu Konut İdaresi ile müşterek…
Sulukule, Türk Mahallesi, Fener ve Balat da bulunuyor. Artı sahilde
bir mahalle var, artı Zeyrek. UNESCO’nun desteğine rağmen
bugüne kadar ihya edilemeyen o Zeyrek’in onarılması gündemde,
Süleymaniye’nin onarılması, yeniden korunması, kullanılması
gündemde. Ayasofya ve çevresi, Galata Kulesi ve çevresi, Tarlabaşı
ve çevresi… Bunları sadece İstanbul için söylüyorum, Türkiye’ye
yaygılaştırabilirsiniz. İşte Fatih Belediyesi,
bu bölgeyle ilgili hem depreme hem 2010 İstanbul Kültür Başkenti
olmasına hem de modern ve çağdaş yaşam standartlarına
uygun, silüeti bozmayan, yine kurulun onayıyla gündeme gelen
bir projeyi tatbik ediyor. Dolayısıyla, bu maddede de aslında
kat mülkiyetine dönüşen, eksiklik temin eden hususları temin
ediyor ve korumayı, kullanmayı aynı anda değerlendirirken
güçlendirmenin gereğine ve artı, bölge halkının
parasal gücü yok ise, halkımızın parasal gücü yok ise
ki ödemelerin büyük bir bölümü, iskâna geçişin büyük bir bölümüne
engel teşkil eden ödeme konularına da kolaylık getirmek
suretiyle yüzde 10 olan ödemelerin yüzde 5’e düşürülmesi, ama
sosyal konutların üretildiği bu tip bölgelerde de vatandaşa
yirmi yıla kadar faizsiz, uzun vadede katkı sağlayarak,
“Anayasa ve yasalara aykırı, siz kaçak binalara af mı
getiriyorsunuz?” derken, o bölgede de yasal olmayan yaşayan
insanları yasal hâle getirme çalışmalarını
farklı şekilde değerlendirmenin de ben yanlış
olduğunu düşünüyorum.
Nitekim, ben
tekrar ediyorum dünkü konuşmamın ilavesine. Bu Kat Mülkiyeti
Kanunu aslında önemli bir ihtiyaca cevap veren bir altyapıdır.
Bundan sonra eksikliklerin giderilmesinin anahtarı olacak
roldedir. Türk Ceza Kanunu’nun 184’üncü maddesindeki düzenleme,
5366 sayılı Kanun’daki sit alanları içerisindeki düzenleme
ve Belediye Kanunu’nun 73’üncü maddesindeki düzenleme ilk ayakları
olmuştur. Bu da devam eden ayakları olacak. Bundan sonra dönüşüm
kanunu…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen Sayın Bayraktar, sözünüzü tamamlayınız.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
İşte,
ne yapıyorsunuz, ne yapacaksınız ifadelerine cevap
olsun diye söylüyorum. Hemen, gündemde olan ve önümüzdeki dönem sizlerle
beraber tekrar burada yasalaştırmaya çalışacağımız,
birlikte, oy birliğiyle yasalaştırmaya çalışacağımız
dönüşüm kanunu ve artı, bundan sonra İmar Kanunu... Mevcutları
koruyamıyorsanız, yıkamıyorsanız. bir
şey yapmalısınız. Türkiye’de yüzde 50 kaçak yapı
varsa, 20 milyon stokun 10 milyonu kaçak ise bu kaçak hâlde mi yaşasınlar,
yasal hâle mi gelsin? Toplu olarak yıkma imkânı olmadığına
göre, sponsorlar vasıtasıyla, kat karşılığı
ile veya merkezî yönetimin desteğiyle veyahut UNESCO veya Avrupa
Birliğinin desteğiyle, çağdaş ve modern yaşama
uygun proje üretmenin hepimizin görevi olması gerektiğini
düşünüyorum.
Bu vesileyle,
bu kanunun hayırlı olması temennisiyle tekrar hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bayraktar.
Soru-cevap
işlemine geçiyoruz.
Sayın Genç
söz istemiştir.
Buyurunuz Sayın
Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yine, AKP eski
hastalığına devam ediyor, grupları çıkıp
madde üzerinde konuşmuyor, milletvekilleri çıkıyor
şahısları adına konuşuyor. Tabii, biz de burada
çıkıp konuştuğumuz zaman bu defa da huzursuz oluyorlar
gecenin saat on ikisinde. Peki niye kendi grupları konuşmuyor
da kendileri çıkıp kişisel konuşuyor? Lütfen bu
huylarını terk etsinler. Eğer bu huylarını
terk etmezlerse, bizim burada maddeler üzerinde konuşma hakkımızı
kısıtlarlarsa, ben bundan sonra 5 tane milletvekili arkadaşı
göreceğim, buradaki çalışmaları tamamen tıkayacağım.
Bunu da kendilerine ikaz ediyorum.
Sayın
Başkan, aslında, bu maddede gider ve avans paylarını
ödemeyenlerin ödeyecekleri faiz eskiden yüzde 10’du, yüzde 5’e indirmişler.
Şimdi, yüzde 5 yerine, bunu Merkez Bankasının reeskont
oranına tabi olsa veya banka faizine bağlasalar da böyle
ikide bir… Yarın bakarsınız bir şey olur, faiz haddeleri
artar veyahut da çok daha düşük olur. Ben, böyle, bunu, daha, kira
artışlarında olduğu gibi, işte TÜFE’ye
bağlanması şeklinde acaba Komisyon veya Hükûmet istemiyor
mu, yani bunu bu yola çevirmek istemiyor mu?
Bir de efendim,
biraz önce arkadaşımız konuştu, TOKİ’nin
ruhsat almadan inşaat yaptığından bahsetti. Bu
doğru ise şimdi ruhsat almadan TOKİ’nin inşaata
başlaması, ihale yapması uygun mudur? Hükûmet kaçakçılığı
teşvik mi ediyor? Yasalara aykırılığı
teşvik mi ediyor? Bu şekilde ruhsat almadan inşaata
başlamış TOKİ’nin kaç tane inşaatı var?
Bu, İmar Kanunu’na göre suç değil midir? Suçsa bunun hakkında
herhangi bir tedbir almayı düşünüyor mu Hükûmet?
Sorularım
bundan ibaret efendim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Genç.
Buyurun.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, buradaki
faiz oranıyla ilgili Komisyon Başkanımız Sayın
İyimaya bir açıklama yapacaklar, ancak Sayın Genç’in
sorduğu “TOKİ ruhsat almadan inşaat yapıyor iddiası
var. Bu doğru mudur?” diye bir soru yönelttiler. TOKİ’nin
ruhsat almadan inşaat yaptığını ileri süren
arkadaşımız, hangi yerleşim yerinde TOKİ’nin
ruhsat almadan inşaat yaptığı konusunda bizi bilgilendirirlerse
tabii ki bu soruya cevap vermem mümkün olur, ama, benim bildiğim
kadarıyla TOKİ ciddi bir kamu kuruluşudur, kurallar
ne ise o kurallar çerçevesi içerisinde faaliyette bulunmaktadır.
Devlet Denetleme Kurulunun raporu üzerine -ki, Devlet Denetleme
Kurulu sadece bir tespit yapar. Bu tespit üzerine- görevli ve yetkili
teftiş kurulları TOKİ’yle ilgili bir inceleme ve
araştırma yapmış, bu tespitlerin doğru olmadığı
kanaatine varmıştır. Sadece, baştaki tespite dayanarak
burada fikir beyan ederseniz ve bunun sonucunda yapılan inceleme
ve soruşturmada hangi sonuçlara ulaşıldığını
eğer araştırmazsanız, tabii eksik bilgi vermiş
olursunuz. Bu konuda beyanda bulunan arkadaşlarımın
daha sonra neler olduğunu da araştırmalarını
önemle istirham ediyorum.
Şimdi, faizlerle
ilgili, faiz oranıyla ilgili, Komisyon Başkanımız
bir açıklama yapacak Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurunuz
Sayın İyimaya.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım,
bir defa, yasada öngörülen yüzde 5’lik oran faiz değil, tazminattır.
Tazminatta belirlilik önemlidir. Değişken, reeskont, iskonto
gibi değişken oran tazminat da mümkün değil. Ayrıca,
aylık yüzde 5’tir. Aylık yüzde 5, senelik yüzde 60’a tekabül
etmektedir. Gerçekten, borçlular lehine, nihai olarak da apartman
topluluğu menfaatine bir iyileştirmedir. Yüzde 5 makuldür
efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Biz onu anladık Sayın İyimaya…
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz efendim.
9’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Karar
yeter sayısını arıyorum.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır.
10’uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 10- 634 sayılı
Kanunun 22 nci maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"4721 sayılı
Türk Medenî Kanununun 893 üncü maddesinin son fıkrası hükmü
burada da uygulanır."
BAŞKAN -
10’uncu madde üzerinde gruplar adına söz isteyen? Yok.
Şahıslar
adına, Kayseri Milletvekili Sayın Yaşar Karayel söz
istemiştir.
Buyurunuz Karayel.
Süreniz
beş dakikadır.
YAŞAR KARAYEL
(Kayseri) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanunun 10’uncu maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Maddede, Kat
Mülkiyeti Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihte var
olan, 1926 yılı, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin,
2001 yılında, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun
değiştirilmesiyle birlikte, maddeler arasında bir değişiklik
olmuştur. Yürürlükten kaldırılan Türk Medeni Kanunu’nun
807’nci maddesi, 4721 sayılı Medeni Kanun’un 893’üncü maddesi
olarak yer değiştirilmiştir. Bu madde ile Kat Mülkiyeti
Kanunu’nun 22’nci maddesinin ikinci fıkrasında düzenleme
yapılmaktadır.
Kat maliklerinin
borcu nedeniyle yönetici veya diğer kat malikleri lehinde tesis
edilecek kanuni ipoteklerle ilgili olan maddede, atıf yapılan
Türk Medeni Kanunu’nun numarası ve maddesi 4721 sayılı
Türk Medeni Kanunu ile değişmiş bulunduğundan, yeni
kanuna uyarlama amacıyla maddede değişiklik yapılması
önerilmiştir. “…20 nci madde uyarınca payına düşecek
gider ve avans borcundan ve gecikme tazminatından, bağımsız
bölümlerin birinde kira akdine, oturma hakkına veya başka
bir sebebe dayanarak devamlı bir şekilde faydalananlar da
müştereken ve müteselsilen sorumludur. Ancak, kiracının
sorumluluğu ödemekle yükümlü olduğu kira miktarı
ile sınırlı olup, yaptığı ödeme kira borcundan
düşülür. Kat malikinin borcu bu yolla da alınamazsa, mahkemece
tespit edilen borcunu ödemeyen kat malikinin bağımsız
bölümü üzerine, varsa yöneticinin yoksa kat maliklerinden birinin
yazılı istemiyle bu borç tutarı için, diğer kat malikleri
lehine kanuni ipotek hakkı tescil edilir. Medeni Kanun'un
807’nci maddesinin son fıkrası hükmü burada da uygulanır.”
Eski Medeni Kanun’daki,
yeni 807’nci maddedeki “Kanunun bu suretle kendilerine ipotek hakkı
tanıdığı kimselerin evvelce yapılmış
bir mukavele ile işbu haklarından feragatleri, muteber
değildir.” cümlesi, yeni Medeni Kanun’daki, 893’üncü maddedeki
“Alacaklıların, bu kanunî ipotek hakkından önceden feragat
etmeleri geçerli değildir.” şeklinde olmak üzere değiştirilmiştir.
Kanunun hayırlı
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Karayel.
10’uncu madde
üzerine şahsı adına söz isteyen, Adıyaman Milletvekili
Sayın Ahmet Aydın.
Buyurun Sayın
Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
35 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 10’uncu
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün akşamdan
beri tartıştığımız kanunda herkes tarafından
hemfikir olduğumuz belirtiliyor, görüyoruz ve bu kanun tasarısıyla
birlikte toplu yapılar için özel hükümler getirilmekle birlikte,
bunun yanında hem mevcut yapıların güçlendirilmesi,
doğal afetlere dayanıklı olması hem de hızlı
nüfus artışıyla birlikte yapılaşmanın
artarak, artık tek parsel üzerinde birden fazla yapının
ortaya çıkardığı sorunlar ve bu haksızlıkların
giderilmesi amacıyla ilgili Kat Mülkiyeti Kanunu’nun bazı
maddeleri değiştiriliyor, bazı maddelere ilaveler
yapılıyor ve bazı maddeler de yürürlükten kaldırılıyor.
Söz konusu bu
10’uncu maddeyle de Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 22’nci maddesinde ifadesini
bulan ve yürürlükten kaldırılan Türk Kanunu Medenisi’nin
807’nci maddesinin yerini 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun
893’üncü maddesi almış olduğundan, bu husus 10’uncu maddeyle
düzeltilmiş ve bu gerekçelerle, söz konusu maddenin ve ilgili
tasarının kanunlaşacağı inancıyla yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aydın.
10’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir 10’uncu madde.
11’inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 11- 634 sayılı
Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrasına, “tesislerin
yeniden yapılması” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile yapı
güvenliğiyle ilgili olarak yapılması gerekli görülen
teknik incelemeler” ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN – 11’inci madde üzerine Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Sayın
Turgut Dibek görüşmek istiyor.
Lütfen buyurunuz
Sayın Dibek.
CHP GRUBU ADINA
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Kat Mülkiyeti Kanun’unda Değişiklik Yapan yasanın 11’inci maddesiyle
ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Öncelikle saygıyla selamlıyorum hepinizi.
Değerli arkadaşlar,
az önce bir manzara izledik. Bu konuda birkaç şey söyleme ihtiyacı
duydum. 10’uncu maddeyle ilgili herhâlde bir karar yeter sayısı
istenseydi karar yeter sayısının olmadığı
ortaya çıkacaktı. Şimdi, yasa dünden bu yana görüşülüyor.
Arkadaşlarımız, gerek iktidar partisi sözcüleri, diğer
arkadaşlarımız, bizler de belli bir yaklaşım
içerisindeyiz ama bir şey söyleniyor: “Bu yasa çok önemli, halkımız
bunu bekliyor, sabırsızlıkla
bekliyor. İşte uzun süreden bu yana birtakım ihtiyaçlar,
bu yasayla giderilecek.” deniliyor ama bir gayriciddilik var.
Dışarıdaki arkadaşlarımız, buradaki
oturumları izlemeye, buradaki konuşmaları dinlemeye,
katkı vermeye, çay içmeyi, sohbet
etmeyi tercih ediyorlar. Bu konudaki üzüntümü belirtmek istiyorum.
Kimse de Kamer Genç’e, sevgili, değerli milletvekili arkadaşımıza
kızmasın. Onun az önceki veya daha önceki bu talepleri gayet
yerindedir. Önce bizler üzerimize düşeni yapacağız.
Önce bu konuda biz…
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Hükûmet yok! Hükûmet yok! Bakanlar nerede?
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Onlar da yok da…
Buradan arkadaşlarımız…
Bunu ama Türkiye izliyor arkadaşlar yani bu tabloyu Türkiye
izliyor, vatandaşlarımız şu anda bizi izliyorlar.
Az önce, Sayın Başkanımız… Yani, karar yeter sayısı
olmadığını varsayalım. Ne olacak? Zaman kaybedeceğiz.
Dakikasının ne kadar olduğuna dair maliyetler sizler
tarafından sunulmuyor mu arkadaşlar buradaki çalışmamızın,
grubun? Burada Meclis çalışmaları zaman olarak ne kadar
maliyet içeriyor diye birtakım rakamlar da getiriyorsunuz.
Yani, birkaç madde karar yeter sayısı olmadığı
nedeniyle reddedildi diyelim, daha doğrusu, karar yeter sayısı
olmadığından kabul edilemedi, ne olacak? Çalışmalar
uzayacak, yeni görüşmeler, birtakım sıkıntılar.
Lütfen, arkadaşlarımız bu ciddiyet içerisinde olsunlar
diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar,
ben, maddeyle ilgili düşüncelerimizi açıklamadan önce,
bir iki konuyu, madde dışında bir iki konuyu birkaç cümleyle
belirtmek istiyorum. Dün tabii Şırnak’ta, maalesef o
acıları hep yaşıyoruz, yine 1 üsteğmen ve 3 askerimiz
şehit oldu. O acıyı yaşadık dün yine. Arkadaşlarımız
burada üzüntülerini dile getiriyorlar, bizler de üzüntümüzü dile
getiriyoruz, ama nereye kadar, nereye kadar? Yani, ben, dün, Adalet
Bakanımız… Pardon… Adalet Bakanımız derken,
22’nci Dönemdeki, 59’uncu Hükûmetteki Adalet Bakanımız Cemil
Çiçek, şu an Başbakan Yardımcımız Cemil Çiçek
buradaydı. Öncelikle o söylemişti, Başbakanımız
da söylemişti, yani bundan ne kadar geçti, sanıyorum iki
hafta ya da üç hafta kadar önce, işte “Sözün bittiği yerdeyiz
artık, mutlaka bir şeyler yapacağız, yapılması
gerekiyor.” denmişti. Ama aradan geçen süre içerisinde maalesef
biz hiçbir şey yapmıyor gözüküyoruz, bu acıları yaşamaya
devam ediyoruz.
Değerli arkadaşlar,
farkındaysanız, dün Mecliste partiler grup toplantılarını
yaptılar. Tüm grup toplantılarında hemen hemen terör
konuşuldu, diğer konulara girilmedi. Yani burada biz çok
önemli şeyler konuşuyoruz, tartışıyoruz Mecliste.
Tabii ki bu yasa da çok önemli, bunun yanında bir sonraki yasa da
çok önemli. Ama, arkadaşlar, ülkenin gündeminde bir terör var.
Bunun bizler de farkındayız, bunu bizler de hissediyoruz
ki, Mecliste dün saatlerce her grupta terör konuşuldu. Biz konuşuyoruz,
muhalefet olarak görevimizi yapacağız, uyarılarımızı
dile getireceğiz, ama AKP Grubunda da Sayın Başbakan
gündemin hemen hemen tamamını teröre ayırmıştı.
Buradan şu
çıkıyor: Halkın gündeminin bu olduğunu demek ki
bizler farkındayız, biliyoruz. O yüzden, bu konuya daha
ciddi eğilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Yani,
eğer “Sözün bittiği yerdeyiz.” denmesinden yaklaşık
on beş-yirmi gün, bir ay geçmişse ve bu acılar maalesef
yaşanmaya devam ediyorsa, ne zaman eyleme geçeceğiz diye
insanlar bekliyorlar. Bu uyarıyı yapmak istedim öncelikle,
Cumhuriyet Halk Partisi adına.
Hoşgörünüze
sığınarak bir şeyi daha belirteceğim değerli
arkadaşlar. Bir cümle okuyacağım: “Bu ülkede yaşayanlar
sıradan bir topluluk değildir.” Bu cümleyi dün Sayın
Başbakan AKP’nin grup toplantısında söyledi. Bunu niçin
söyleyeceğim? Bizim Genel Başkanımız -gerek grup
başkan vekillerimiz- değişik ortamlarda, Suudi Arabistan
Kralının ziyaretiyle ilgili olan o gündemi dile getirdiler.
Ama, Meclis gündeminde de bunun ben belirtilmesi gerektiğine
inanıyorum. O nedenle bununla ilgili de bir iki şey söyleme
ihtiyacı duydum.
Değerli arkadaşlar,
tabii ki bu ülkede yaşayanlar sıradan bir topluluk değildir.
Bizler bunun farkındayız. Ama, yaşadığımız
o birkaç gün önceki tablo, bizleri acaba bu söylemin dışında
farklı bir noktaya mı getirdi ya da hissettirdi diye düşünmeden
edemiyorum.
Değerli arkadaşlar,
bu ülkede belki sizlerin dedeleri, hepimizin dedeleri bundan seksen,
doksan yıl önce onurları adına, bağımsızlıkları
adına yokluk içerisinde -bugünkü koşulların hiçbiri
yoktu o zaman, yani tabiri caizse “ayağı çıplak, başı
kabak” diyeceğimiz bir noktadaydılar, sanayimiz gelişmemişti,
işte tarım toplumuyduk- ama inançlarıyla, onurlarına
ve bağımsızlıklarına olan inançlarıyla
bu ülkeyi savundular. Kime karşı savundular? İşte
emperyalizme karşı savundular, düşmana karşı
savundular, bölünmesine, parçalanmasına izin vermediler ve
bu toprakları bizlere emanet ettiler. Zaten sıradan bir
topluluk olmadığımızı o günlerde de biz ispatlamıştık.
Ama, değerli
arkadaşlarım, yani yaşadığımız o
tablo, ben inanıyorum ki AKP Grubundaki milletvekillerimiz
sizler de, AKP’ye oy veren belki milyonlarca insan da çok rencide olmuşlardır.
Gerek Sayın Başbakanımız gerek Sayın Cumhurbaşkanımızın
o yapılan açıklamalarla bence izah edilmesi mümkün olmayan
bu davranışı, yani “biz yaptık böyle oldu” ya da
“her yiğidin bir yoğurt yiyişi var, bizim yoğurt yiyişimiz
de bu” tarzı açıklamayla bunun izah edilmesi mümkün değil.
Halkımız rencide oldu. Ben dört beş gün kendi bölgemdeydim.
Bizim Trakya’nın kurtuluş günleri var. O nedenle, bayramlara
katıldık. O tablo karşısında kendi bölgemdeki
insanların yaşadığı sıkıntıyı,
o üzüntüyü, duydukları o üzüntüyü bire bir hissettim ve onlar
adına da zaten bu konuşmayı yapma ihtiyacı duydum.
Değerli arkadaşlar,
bu konuyu daha fazla uzatmadan bu hassasiyetimizin de zapta geçmesi
için konuyu burada dile getirmek istedim. İnanıyorum ve
inanmak istiyorum, bir daha böyle bir tabloyla karşılaşmayacağız.
Değerli arkadaşlar,
Yasa’nın 23’üncü maddesi mevcut. Yani, 634 sayılı Kat
Mülkiyeti Kanunu’nun 23’üncü maddesi ilk kabul edildiği günden
bu yana mevcut hâliyle kendisini koruyor. Orada kat maliklerinin,
bağımsız bölüm maliklerinin birbirlerine karşı
yükümlülüklerini içeren bir madde var, “Müsaade mecburiyeti”
başlığı altında düzenlenmiş. İşte,
kat maliklerinin herhangi birinin bağımsız bölümde
herhangi bir arıza, bakım, işte, içindeki su tesisatı,
elektrik tesisatı veya diğer bölümlerinde bir arıza
olduğunda bunun yapımıyla ilgili olarak diğer bağımsız
bölümlerden de girilerek o arızanın giderilmesi gerekiyorsa
buna izin verilmesine yönelik bir mecburiyet var. Tabii, buna bir
ilave yapılıyor mevcut yasal değişiklikle. Bunun
içerisine, mevcut yapılardaki yapı güvenliğiyle ilgili
olan teknik incelemelerin de yapılması durumunda bir bağımsız
bölümünde, diğer bağımsız bölüm maliklerinin de
bu incelemelere izin verme mecburiyeti getiriliyor. Doğru
bir mecburiyet, doğru bir hüküm. Benden önce 9’uncu maddede konuşan
Amasya Milletvekilimiz bu konuda deprem gerçeğini dile getirirken
denetimle ilgili maalesef eksikleri de açıkladı. Yani,
Türkiye’de bir deprem gerçeği var. Bu ne kadar dikkate alınıyor,
ne kadar bu konu üzerinde eğiliyoruz, o tartışılıyor
zaten sürekli. Uzmanlar bir anlamda çığlık atıyorlar,
deprem uzmanları. İşte “Türkiye’nin deprem gerçeğini
yeterince kavrayabilmiş değilsiniz, önlem alınmıyor.”
deniyor. Mevcut yapılardaki, yani, şu an mevcut olan -yeni
yapılan yapıların zaten depreme göre mutlaka dayanıklı
bir şekilde yapılması, o koşullarda yapılması
gerekiyor da- yapılardaki durumun tespiti açısından
getirilen bir madde bu, ona yardımcı olmasını
sağlayan bir madde.
Şimdi, az önce arkadaşımız
belirtti. Yeni yapılan yapılar yapılırken denetlenmiyorsa
mevcut yapılarda bu konu ne kadar ciddiye alınarak uygulamaya
konuldu diye ben merak ediyorum. İstanbul’da, özellikle deprem
bölgesinde -Kocaeli olabilir- o bölgede binlerce konut var değerli
arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Dibek, lütfen sözünüzü tamamlayınız.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Bu konutların, bir şekilde, yeterli koşulları taşıyıp
taşımadıklarının tespiti gerekiyor. Acaba,
bugüne kadar ne kadarı sayı olarak bu incelemeden geçti,
ki geçmesi gerekiyor. Bu konuda, tabii ki, yeterince incelemenin
yapıldığını ben de düşünmüyorum. Ama, bu
yasal değişiklikle en azından bir adım atılmış
oluyor.
Bundan sonraki
süreçte de, sanıyorum, ilgililer, yetkililer, özellikle belediye
yetkilileri bu konuda mutlaka üzerlerine düşeni yapacaklardır
diye düşünüyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum
değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Dibek.
11’inci madde
üzerine, şahsı adına, Eskişehir Milletvekili Fehmi
Murat Sönmez söz istemiştir.
Sayın Sönmez,
buyurunuz.
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 35 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
11’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Çalışmalarımızın
amacı, mümkün olduğunca hukuksuzluğun önüne geçmek,
işlemlerin kolaylaşmasını sağlamak. Çıkardığımız
kanunla da birtakım iyileştirmelerin olacağını
düşünüyoruz. Bu amaçla bu çalışmaları yaparken
bazı iyileştirmelerin yapılmasının yanında
bir iki düzeltilmesi gereken konuyu da bu vesileyle dile getirmek
istiyorum.
Bunlardan birincisi,
tapu dairelerinde işlem yapılırken, genelde vatandaşımız
orada sadece bağımsız bölüm numarasıyla işlemini
yaptırmakta, fakat, işlem yaptırdığı
sırada, daha evvel gördüğü bağımsız bölüm, yani
yerindeki bağımsız bölümle tapudaki o numaranın
aynı olup olmadığının belki farkında bile
değil. Çünkü, işlem sırasında tapuda hiçbir zaman
proje çıkarılıp da, sizin aldığınız
yer bununla aynı mı diye gösterilmemekte. Eğer daha evvel
de bir kişi talep ederse, genelde tapu dairelerinde projeyi
göstermekten çekinilip belediyelere yönlendirilmekte, fakat belediyedeki
projelerin bağımsız bölüm numaraları yazılmamaktadır.
Yani, insanlar, aldıkları yerin büyüklüğünün ya da yerinin
burası mı olduğunu kesin olarak bilememekte. Ben eksper
hizmetleri yaptığım zaman, çoğu zaman, gittiğim
zaman, dairelerde, karşılıklı komşuların
birbirlerinin dairesinde oturduklarına şahit oldum. Belki
on beş-yirmi yıldır apartmanda oturuyorlar, fakat karşı
komşusunun mülkü şahsa ait, birbirlerinin dairelerinde
oturuyorlar. Kimisi kaçak, çatı arasına yapı yapmış,
dairesini bağımsız bölüm olarak satıyor, fakat
inceleme şansına sahip olmadığı için, alan
şahıs 90 metrekarelik daireyi 180 metrekare daire diye
fahiş fiyatla satın alabiliyor. Bunun için, bu konuda tapu
dairelerinde kolaylık gösterilmesi gerektiğine inanıyorum.
İkinci bir
konu da yapı denetimleriyle ilgili. Ülkemizde yapı denetimleri,
bir yapı denetim firmaları vasıtasıyla yapılıyor,
başka illerde de fenni mesuliyet uygulamasıyla. Yapı
denetim uygulaması niye diğer illere de yaygınlaştırılamıyor
acaba? Yani, bizim iki il arasındaki insanlarımızın
canlarının değerleri birbirlerinden farklı
mıdır?
Yapı denetim
sisteminde göze çarpan ilginç bir durum daha var. Müteahhit firma,
yapı denetim firmasını kendi seçiyor. Yani, benim yapımı
sen denetle diyor, ücretini pazarlık yapıyor, böyle bir
sistemden uygun bir denetleme sonucu bulmamız imkânı var
mıdır? Yapı denetim firması da bir daha iş alabilme
kaygısıyla, tabii ki bazı hataları görmemezlikten
gelebilir. Bunun muhakkak önüne geçilebilmeli. Dünyanın hiçbir
yerinde, insan ya da firma, denetleyicisinin patronu olamaz. Ben
patron olacağım, benim elemanım beni denetleyecek.
Böyle bir uygulama olma imkânı yok. Bunun da bir an evvel düzeltilmesi
gerektiğine inanıyorum.
Kanun tasarısının
ülkemize hayırlı olmasını diliyorum, teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Sönmez.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Ben söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN –
11’inci madde üzerinde, şahsı adına, Düzce Milletvekili
Sayın Celal Erbay söz istemiştir.
Buyurunuz Sayın
Erbay… Yok.
Sayın Genç,
buyurunuz.
Beş dakika
süreniz vardır.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kat Mülkiyeti
Kanunu’nun 23’üncü maddesinde yapılan
değişiklikle ilgili madde üzerinde söz almış bulunuyorum.
Bu 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 23’üncü maddesi
de, kat maliklerinin mecburiyetini kurala bağlayan bir madde.
Getirilen değişiklik, aslında uygun da bir değişiklik.
Bu vesileyle
tabii deprem meseleleri burada dile getirildiği için, kendi
ilimde de çok önemli bir deprem meseleleri var. Biliyorsunuz, deprem
kuşağının geçtiği en önemli bölgelerden birisi
Tunceli-Bingöl bölümü. Daha önce de bu kürsüde dile getirmiştim,
1991 yılında Pülümür ve Erzincan depremi meydana geldiği
zaman, Pülümür’ün Meydanlar Mahallesi’nde yüz yetmiş yedi tane
deprem konutu yapılmıştı. Sonradan, 2003 yılında,
burada ciddi bir deprem daha meydana geldi ve o depremde, o 1992 tarihinde
yapılan evlerin yüzde 100’ü kullanılamaz hâle geldi ve o
depremden, yani 2003’den bugüne kadar onların üzerinde en ufak
bir iyileştirme yapılmadı, o evler öyle metruk durumda
kalıyor.
Ayrıca, Pülümür
Hükûmet Konağı o tarihte tahrip oldu -ben burada söyledim,
bana inanılmadı- ama, herhâlde Hükûmet bu konunun da üzerinde
durmuş, Pülümür Hükûmet Konağı da aynen metruk durumda
kaldı ve bugün, kaymakamlık, devletin bütün memurları
böyle kuş yuvaları gibi bir yerlerde kalmaktadır.
İnşallah, bu önümüzdeki dönemde bu yerler yapılacak.
Ayrıca,
bölge yatılı okulu diye Pülümür’de çok büyük bir bölge yatılı
okulu yapıldı. Bu bölge yatılı okulu da tamamen harap
oldu, bin kişilik bir öğrenci kapasitesine cevap verecek
bir kapasitedeydi, o da harap hâle geldi kısmen, onunla ilgili
de bir şey yapılmadı. İşte emniyet lojmanları
yıkık, emniyet binası yıkık ve maalesef o civarlar
da işte tabii gözden ırak olduğu için kimse de o taraflara
gitmedi. Yani, 2003 tarihinde orada deprem meydana geldi, bir tek
herhâlde Sayın Zeki Ergezen bir defa gitti, ondan başka da
hiçbir devlet bakanı bölgeye gitmedi ve o hâlde onlar bekliyorlar.
İnşallah, bu Hükûmetin de aklı başına gelir, Tunceli
de aklına gelir. Ondan sonra da oradaki o depremde böyle yıkılan,
oturulamaz hâle gelen, mesela o Meydanlar Mahallesi’ndeki yüz yetmiş
yedi binanın düzeltmesi yapılır ve tekrar onlar yeniden
iskâna müsait hâle getirilebilir.
Şimdi değerli
milletvekilleri, yine ben bir vesileyle de söylemiştim, bakın
Tunceli’de bir tek yüksekokul var, 1992’de galiba, iktisadi ve idari
bilimler fakültesi kurulması için kanun çıkardık, kanun
da var. Bugüne kadar o iktisadi ve idari bilimler fakültesi hâlâ
açılmadı, ama o açılsa da orada, maalesef, yurt hâlledilmedi.
İşte 500 bin tane öğrenci var, defalarca burada dile
getirdim, Tunceli’de o yurt sorunu hâlledilmedi. Şimdi bu yurt
sorunu nasıl hâlledilecek? Bu yurt sorunu hâlledilmeyince
öğrenciler gidip orada kayıtlarını donduruyorlar
ve dolayısıyla, orada bir tek yüksekokul var, bu yüksekokul
da, maalesef, eğitime elverişli hâle gelmeyince… Yani,
amaç, orada eğitimi yapamamak durumuna getirmek. İşte,
maalesef, Hükûmetin oraya bakış açısı burada böyle.
Şimdi, sizler benim bölgemdeki bir ile bu gözle bakarsanız,
ben de size bu gözle bakarım, yani sizin baktığınız
gözle bakarım.
Şimdi, biraz
önce Sayın Bakan diyor ki: “Devlet Denetleme Kurulu yanlış
bilgi veriyor.” Enteresan bir şey. Devlet Denetleme Kurulu,
Cumhurbaşkanlığı adına denetleme yapan bir
kurum. Bu Devlet Denetleme Kurulu hangi raporunda gerçek dışı
bir düzenleme yapmışsa çıksın Sayın Bakan burada
söylesin. Yani, Devlet Denetleme Kurulu üyeleri, Cumhurbaşkanının
atadığı, benim bildiğim kadarıyla, çok seçkin,
devletin yönetiminde çok belirli bilgisi, görgüsü ve tarafsızlığı
herkes tarafından kabul edilen kişiler. Eğer, bu kişiler,
bu Hükûmetin kanun dinlemez, yasa dinlemez, hukuk dinlemez kendi icraatlarını
ve bürokratlarının icraatlarını bir rapor hâlinde
tespit etmişse “Efendim, bunlar gerçek değildir.” demek için
gelip burada onları ortaya koymak lazım, denmek lazım
ki: “Devlet Denetleme Kurulunun düzenlediği şu rapor gerçeklere
aykırıdır.”
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen sözünüzü tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Gerçeklere aykırı rapor düzenlemek aynı zamanda
bir suçtur. Yani, koskoca devletin Denetleme Kurulu üyeleri gidecek
TOKİ’nin hesaplarını inceleyecek, bakacak ki TOKİ
inşaat ruhsatı alınmadan inşaatları ihale
etmiş, inşaatlara başlamış. Mesela, ben, Tunceli’de
gördüm, bazı yerlerde o kadar çok eksik TOKİ inşaatları
var ki vatandaşlar içinde oturmuyor. Bana o zaman getirmişlerdi,
bırakmışlardı. Mesela benim ilçemde TOKİ’ye
bir ihale verilmiş, müteahhit yok ortada. Yani, şimdi, bunlar
ileride geldiği zaman incelemesini yaparız, ama bizim
gördüğümüz kadarıyla da geçmişte Bulgaristan’dan
göçmenler geldiği zaman, havaalanı yolunda o zaman inşaat
ruhsatı alınmadan bir ihale yapılmıştı.
Bildiğim kadarıyla, o zamanki bakan hakkında biz gensoru
önergesi vermiştik, hatta Meclis soruşturması önergesi
vermiştik ve Meclis soruşturması açılmıştı,
ama bu Hükûmet zamanında denetim kalktığı için, maalesef,
birçok şeylerden habersiziz.
Maddede bunları
belirtmek üzere söz aldım, hepinize saygılar sunuyorum
efendim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Genç.
11’inci maddeyi
oylamaya geçiyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 11’inci madde
kabul edilmiştir.
12’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 12. - 634
sayılı Kanunun 25 inci maddesinin ikinci ve dördüncü
fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bu gibi
bir kat maliki hakkında, bağımsız bölümün mülkiyetinin
dava tarihindeki değeri o kat malikine ödenerek bu mülkiyetin
diğer kat maliklerine, arsa payları oranında devredilmesi
için davanın açılması, aksi kararlaştırılmış
olmadıkça, diğer kat maliklerinin sayı ve arsa payı
çoğunluğuyla karar vermesine
bağlıdır. Bu karara rağmen kat maliklerinden bir
kısmı bu davayı açmak istemezse, davayı öteki kat
malikleri açar ve hâkim hüküm vermeden önce devir bedelinin ileride
hak sahibine ödenmek üzere bankada üçer aylık vadeli hesaba yatırılması
ve makbuzunun ibrazı için davacılara resen belirleyeceği
uygun bir süre verir. Devir bedelinin süresi içinde yatırıldığına
ilişkin belge ibraz edildiğinde ve davanın kabulü halinde
hâkim, davalının bağımsız bölümünün mülkiyetinin
davayı açmış olan kat maliklerine arsa payları
oranında devredilmesine ve devir bedelinin işlemiş
faiziyle birlikte davalıya ödenmesine karar verir."
"Bu maddedeki
dava hakkı, devir konusunda kat maliklerince alınan dava
açma kararının öğrenilmesi tarihinden başlayarak
altı ay ve her halde dava hakkının doğumundan
başlayarak beş yıl içinde kullanılmazsa veya dava
sebebi ortadan kalkmışsa düşer."
BAŞKAN –
12’nci madde üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan
Milletvekili Sayın Ensar Öğüt söz istemiştir.
Buyurunuz efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
35 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu hakkında söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlar,
Kat Mülkiyeti Kanunu’nun tabii ki haklılıkları var.
Ben, o konuya gireceğim ama, ondan önce Doğu Anadolu
kırsalında inşaattan bahsedeceğim. Doğu ve
Güneydoğu, yani iklim şartları ağır olan, yazı
kısa, kışı uzun olup inşaat sezonunun olmadığı
bir bölgede inşaat yapmaktan bahsedeceğim. Evet, inşaat
sezonunun olmadığı benim bölgem Ardahan var, Kars var,
buna benzer yüksek yerlerde beş aylık bir inşaat sezonu
var. Bu beş aylık inşaat sezonu olan yerlerde, maalesef
devlet, millî bir harcama yapıyor, millî bir harcama da boşa
gidiyor. Niye? Şimdi, normalde devlet, yaptırdığı
binaların hak edişlerini batıdaki hak edişlere
göre aydan aya gönderiyor. Ama, oradaki sezon beş ay sonra kapandığı
için, martta gelmeyen para, hiçbir şekilde orada hiçbir işe
yaramıyor. Bu nedenle, şimdi örnek vereceğim: Ardahan
Hükûmet Binası, on dört yıldır bitirilemiyor. Bir devlet,
kendi hükûmet binasını on dört yılda yapamaz mı? Yapamıyor.
Bu sene, işte –inşallah- belki açacağız.
Bakın, Ardahan-Ardanuç
yolu sekiz yıldır yapılmıyor ve dünya kadar para
gitti. O parayla, batıda, belki ondan daha çok iş yapılabilirdi.
Niye? Zamanında gitmiyor. Kar yağdığı zaman
don yapıyor, inşaat duruyor. Örnek, bir yurt yapılması
için, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği –sağ olsun- aynı
yurttan birini Osmaniye’de, bir diğerini de Ardahan’da yaptı.
Osmaniye’deki yurt bitti, Ardahan’daki yurt hâlen bitmedi ve müteahhidin
parasını iş adamlarından topladık, verdik -müteahhit
bıraktı- yeniden ihale yapıldı, ne zaman biteceği
de belli değil.
Şimdi bunları
niye söylüyorum arkadaşlar? Emniyet müdürlüğü binası
hâlen bitmedi. Yani, bu, sadece Ardahan’da değil; Kars’ta da,
Van’da da, Ağrı’da da, Erzurum’da da, Bitlis’te de böyle.
Çünkü, oranın iklim şartları çok ağır, beş
aylık inşaat sezonu var. Şimdi oranın inşaat
sezonu ile Düzce’nin veya Osmaniye’nin veya İstanbul’un inşaat
sezonunu bir tutuyor, Planlamadan ona göre para çıkıyor,
Maliyeden ona göre para çıkıyor. Ona göre para çıktığı
zaman kardeşim, işte Doğu Anadolu, güneydoğu onun
için kalkınmıyor. Adam diyor ki: “Ya, devlet işte bir bina
yapacak, okul yapacak, sekiz yılda bitirmiyor veya yurt yapacak,
sekiz yılda bitirmiyor. Hükûmet binası yapacak, devleti
temsilen bir hükûmet binası yapacak, on dört yılda bitmiyor.
Niye bu devlet böyle yapıyor? Yani, bize şeyi ne, bizdeki
sıkıntısı ne?” Oradaki vatandaş da öyle söylüyor.
O zaman çare nedir? Büyük Millet Meclisidir, bizler, halkın seçtiği
insanlar.
Şimdi sayın
bakanlarım burada, Bayındırlık Bakanı da burada.
Ben istirham ediyorum, bu konuları lütfen göz önünde tutalım,
coğrafi ve iklim şartları ağır olan, inşaat
sezonu kısa olan bölgelere lütfen ödenekleri farklı yapalım.
Yani, oraların yıllık ödemesini şubat ayında,
mart ayında yapalım. Ekime kadar çalıştı çalıştı,
çalışmazsa zaten ekimden sonra kar yağıyor, duruyor.
Bu nedenle, ben sayın bakanlarımdan istirham ediyorum bu
konuyu, bir.
İkincisi,
değerli arkadaşlar, yapı denetleme şirketleri
var. Bu yapı denetleme şirketlerinin bir kısmı -bazılarını
tenzih ediyorum- dört dörtlük yapı denetimi yapamıyorlar.
Bakın, ben, yurt dışında, Libya’da inşaat yaptım.
Orada, inanın, yapı denetleyicisi firmalar gelir betonu
alırlardı, betonu laboratuvarda test ederlerdi, demirin
St-37’ye uygun olup olmadığını, yani yumuşaklığını
ölçerlerdi, demirin bağlanış şeklini de görürlerdi,
ona göre betonu dökmeye izin verirlerdi. Türkiye’de hak getire,
böyle bir şey yok. 17 Ağustos 1999’daki İzmit depreminde
ben Gebze’de inşaat yapıyordum. Biz, almış olduğumuz
kültüre göre, tecrübeye göre bina yaptık. İnanın, yemin
ediyorum, o Gebze’de, Kocaeli’de, Gölcük’te yıkılan binaların
çoğu bilinçsiz binalar. Yani doğru dürüst betonun dozajı
yok, demirin kalınlığı yok, hatta -bakın çok
önemli, burada, sayın bakanlar not alsınlar- Türkiye’deki
demir haddehanelerinin çoğu hurda demirden inşaat demiri çekiyorlar. Hurda demirden çekilen inşaat
demiri sert oluyor, deprem vurduğu zaman da, bir de tam manasıyla
kaynamadığı için, kırıp binayı yıkıyor.
Halbuki Karabük’ün çekmiş olduğu veya bazı haddehanelerin
çekmiş olduğu demirlerin yumuşaklığı ve
St 37’ye uygun olması, yumuşak olduğu için, deprem ne kadar
vurursa vursun sallanır, ama bina yıkılmaz. İşte
bu çok önemli, bu çok hassas duruyor ve uluslararası bütün inşaat
firmaları bunun üzerinde duruyorlar. Bu çok önemli. Sayın
Bakanım, sizden istirham ediyorum, haddehaneler derhâl kontrol
altına alınsın, St 37’ye uygun demir çekimi yapsınlar.
Şimdi, her
gün “Marmara Bölgesi etrafında deprem olacak, binlerce bina
yıkılacak, şu kadar millî servet gidecek, insanlarımız
ölecek.” diyorlar. Tedbir alan yok. Bakın, ben bir öneri sunuyorum:
Marmara Bölgesi’nin 500 metre derinliğinde ne kadar bina varsa,
bu binalara ikişer kat, üçer kat kat ilavesi verilsin belediyeler
tarafından. İkişer kat veya üçer kat kat ilavesi verilirse
herkes binasını yıkar yeniden yapar. O zaman ne olur?
Sağlam, depreme dayanıklı bina olur. Ha, bu, aksi takdirde
“Efendim, biz mantolama sistemi yapalım -yani güçlendirme diğer
adıyla- bilmem ne yapalım…” Güçlendirme, inanın binayı
daha çok hasarlı yapıyor. Şimdi, bir kolonun güçlendirmesini
düşünün. Kompresörü götürüyorsunuz, taban betonunu kıracaksınız,
zaten o sarsıntıdan bina iyice sallanıyor, o kolon;
sallandığı zaman, ona mantolama yapsanız da o eski
hâlini almıyor. Bunu, çok iyi, teknik arkadaşlar bilir. Bu
bakımdan, en iyisi, yani, örneğin, on dairelik binaya iki
kat daha verilirse, o iki katın getirisiyle bina yeniden yapılır
ve böylece Marmara Bölgesi kurtulur. Diğer türlü, o binaların
hepsini yıkacağız, yeniden yapacağız; mümkün
değil. Vatandaş yıkmak istemiyor. Ben, hasarlı binada
otururum ama yıkamam, çünkü yapamam, param yok diyor. Ama, iki
kat veya üç kat ilave verilirse, o iki kat veya üç katın gelirine
biraz da kendisi katkı sunarsa, yıkar, yeniden bina yapar.
Bu da, bütün vatandaşlar arasında yaygın bir şekilde
kabul görmüştür. Ben, bunu araştırarak burada konuşuyorum
arkadaşlar. Bu nedenle, Marmara Bölgesi’ni de böyle kurtarabiliriz.
Değerli arkadaşlar,
bir kere, inşaat denetleme şirketleri inşaatları
doğru dürüst kontrol etmediği için, ahbap çavuş
ilişkileri yapıldığı için, yapılan
şu andaki binaların çoğu hasarlı olacak, göreceksiniz,
Allah göstermesin, bir depremde.
Bakın, vibratör
nedir, kimse bilmiyor. Vibratör nedir, daha kimse bilmiyor. Hâlen daha
betonu döküyor kalıba… Vibratör uzun bir şeydir, elektriklidir
-bilmeyenler için söylüyorum- soktuğunuz zaman betonun içine,
titreşim yapar ve beton oturur. Hâlen demir çubukla onu oturtmaya
çalışıyor. Halbuki, vibratörü soktuğunuz zaman
titrer ve beton oturur, oturduğu zaman da sağlam olur. Ha, onu
niye kullanmıyor betona, çünkü, kalıbı zayıf tutuyor;
vibratörü titretirse bu defa kalıp patlar, kalıp patlarsa,
o zaman daha kötü olur. O zaman ne oluyor? Fazla kalıp harcamış
oluyor. Buna bir standart getirmek lazım. Sayın bakanlarımız
burada… Bu nedenle… Ben, sizin fazla zamanınızı almak
istemiyorum ama, umarım, bu konuşmalarımı tutanaklardan
sayın bakanlarımız tekrar alarak, kontrol ederek, Türkiye’nin
bir daha kötü bir deprem olayıyla karşı karşıya
gelmemesi için bir çalışma yapacaklarını umuyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Öğüt.
12’nci madde üzerinde,
şahsı adına Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün
söz istemiştir.
Buyurun Sayın
Akgün. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli
arkadaşlarım, nüfusun hızla çoğalması,
kırsal alanlardan şehirlere doğru göçün hızlanması,
şehirleşmenin artması gibi nedenlerden dolayı insanların
ortak yaşama alanları hızla artmaktadır. Bu artış,
aynı zamanda bir ortak yaşama kültürü meydana getirmektedir.
İşte bu ilişkileri düzenleyen kat mülkiyeti konusu
aslında hukukun en sorunlu ve aynı zamanda en dinamik alanlarından
birisidir. Denilebilir ki, zaten hukuk, başlı başına
herkesin ortak hürriyet sahasını belirleyen ve karşılıklı
tecavüzleri engelleyen ortak yaşama kültürüdür.
Ortak yaşama
alanlarında birlikte yaşamaktan doğan haklar bulunduğu
gibi sorumluluklar da mevcuttur. Örneğin, bir apartmanda kat malikinin
çatı, bodrum katı, merdiven boşluğu, otopark gibi
ortak yerlerden hissesi oranında yararlanma hakkı varsa,
aynı kişinin ortak giderlerden dolayı, örneğin
yakıt parası, elektrik, binanın tamiratı gibi giderlere
de hissesi oranında katılması zorunluluğu vardır.
Bir kat malikinin, işte ortak olan bu yükümlülüğünü yerine
getirmemesi bazen diğer kat malikleri için çekilmez bir hâle gelebilir.
Mesela bir kat maliki aylarca, senelerce yakıt giderini ödemediği
zaman, müteaddit defalar icra takibine konu olduğu zaman diğer
kat malikleri haklarını nasıl elde edeceklerdir?
İşte aslında 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun
25’inci maddesi bu hususu düzenlemekteydi. İşte bu madde,
görüşmekte olduğumuz 12’nci maddeyle değiştirilmektedir.
Bu madde, hem Kat Mülkiyeti Kanunu’nun en önemli maddelerinden birisidir
hem de yeni düzenleme uygulamada büyük bir rahatlığı
meydana getirmektedir. Çünkü maddenin eski hâlinde, dava açmak
için, kat malikleri kurulunca, yani bütün kat maliklerinin katıldığı
kat malikleri kurulunca karar verilmesi esası benimsenmişi.
Yeni düzenlemeyle, dava açma hakkı kolaylaştırılmak
istenilmiş ve aksi kararlaştırılmadıkça, diğer
kat maliklerinin sayı ve arsa payı çoğunluğu yeterli
kabul edilmiştir, yani çoğunluk esasına geçilmiştir.
Yine aynı
maddeyle, davaların uzun sürmesi ve kararların kesinleşmesinin
zaman alması düşünülerek, hem uygulamayı kolaylaştırmak
hem de devir esnasında devir bedelini, yani davalının
haklarını korumak için, gayrimenkulün değerini korumak
amacıyla, devir bedelinin bankaya üçer aylık vadeli hesaba
yatırılması ve bedelin faiziyle birlikte davalıya
ödenmesi esası getirilmiştir.
Yine yeni düzenlemeyle,
eski düzenlemede zaman aşımı süresinin başlangıcının
sürekli tereddüde yol açması düşünülerek, dava açma hakkı,
kat maliklerince alınan dava açma kararının öğrenilmesi
tarihinden başlayarak altı ay ve her hâlde hakkın doğumundan
itibaren beş yıl olarak zaman aşımı müddeti düzenlenmiştir.
Bu düzenleme, belirttiğim gibi, uygulamada meydana gelen belirsizlik
ve tereddütleri ortadan kaldırmak amacıyla meydana getirilmiştir.
Yapılan düzenlemeler,
gerçekten uygulamayı rahatlatacak düzenlemelerdir.
Ben, bu düzenlemelerin
ortak yaşama alanlarında daimi dostluklar ve kardeşlikler
kurması dileğimle, tasarının hayırlar getirmesini
temenni ediyor, yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Akgün.
12’nci madde üzerinde
şahsı adına Kocaeli Milletvekili Sayın Azize Sibel
Gönül söz istemiştir.
Buyurun Sayın
Gönül. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AZİZE
SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesi hakkında
söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Kapsamlı
denilebilecek bir kanun değişikliği olan bu yasa tasarısının
amacı, yapılaşmadaki bazı boşlukları gidermek
ve uygulamada ortaya çıkan problemleri gidermektir. Nitekim,
yürürlükteki Kanun gereğince, kat maliklerinden birini, Kat
Mülkiyeti Kanunu’na göre kendi üstüne düşen borçları ve
hükümleri yerine getirmemek suretiyle diğer kat maliklerinin
haklarını onlar için çekilmez hâle gelecek derecede ihlal
ettiği durumlarda, diğer kat maliklerinin kendi arsa payları
oranında, ihlalde bulunan kat malikinin o bağımsız
bölüm üzerinde mülkiyet hakkının kendilerine devrini
sağlamaları için kat malikleri kurulunun basit çoğunlukla
kararı gereklidir. Bu çoğunluk sağlanamazsa, davayı,
devri isteyen diğer kat malikleri açabiliyordu. Tasarı
da özü itibarıyla aynı düzenlemeyi öngörmüştür, ancak,
tüm kat malikleri adına dava açılması için aranan basit
çoğunluk değişecek, maliklerin sayı ve arsa payı
çoğunluğuyla karar almaları gerekecektir.
Diğer bir
değişiklik de, kurulda gerekli çoğunluğun
sağlanamaması durumunda, mahkemenin, devri isteyen diğer
maliklerin talepleri yönünde karar verebilmeleri için mahkemede
bu kat maliklerinin, devir bedelini üçer aylık vadeli hesaba
yatırmalarını ve makbuzu ibraz etmelerini arayacaktır.
Bu manada Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun’un çok yönlü sorunları çözümleyerek,
zor ve telafisi mümkün olmayan neticeleri ortadan kaldıracağı
kanaatiyle yasanın hayırlı ve uğurlu olmasını
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Gönül.
Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 12 nci maddesi ile değiştirilmesi öngörülen
23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 25
inci maddesinin ikinci fıkrasında geçen “dava tarihindeki
değeri” ibaresinin “hükme en yakın tarihteki değeri”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ Kemal Anadol Oktay Vural
Yozgat İzmir İzmir
Mustafa
Elitaş Fevzi
Şanverdi A.
Sibel Gönül
Kayseri Hatay Koceli
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – İsabetlidir, nisabımız
yok; takdire bırakıyorum efendim.
BAŞKAN –
Hükûmet önergeye katılıyor mu?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Konuşmak
isteyen?
NİHAT ERGÜN
(Kocaeli) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Dava tarihi
ile hüküm tarihi arasında genellikle uzun bir zaman dilimi bulunmaktadır.
Bu süreçte taşınmazın değerinde oluşacak artışlar,
malik aleyhine bir zarara ve devralanlar lehine sebepsiz zenginleşmeye
yol açmaktadır. Yasa koyucu, böylesi bir haksız sonucu hukukileştiremez.
Bunu önlemenin yolu, eşya zararlarında da insan zararları
doğrultusunda hüküm tarihine yakın veya en yakın değer
esasının benimsenmesidir; hatta ifa tarihine kadar endeksleme
metodunu tercih etmektir. Teklifin amacı taşınmazın
devir ve intikal tarihindeki reel değerine yaklaşan bir
değeri temine yönelik adalet ilkesini sağlamaktır.
Bu gibi davaların uzaması halinde, hüküm zamanında
bir değer keşfinin yapılması gerekebilir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önergeyle birlikte 12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 12’nci madde önergeyle birlikte
kabul edilmiştir.
13’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 13- 634 sayılı
Kanunun 26 ncı maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Kat irtifakı
sahiplerinden biri kendine düşen borçları, noter aracılığıyla yapılan ihtara rağmen, bu ihtar
tarihinden başlayarak iki ay içinde yerine getirmezse diğerlerinin
yazılı istemi üzerine hâkim, onun arsa payının ve
kat irtifakının dava tarihindeki değeri karşılığında,
öteki paydaşlara, arsa payları oranında devrine karar
verir."
BAŞKAN –
13’üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Amasya
Milletvekili Sayın Hüseyin Ünsal söz istemiştir.
Buyurun Sayın
Ünsal.
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesiyle
ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
bu maddeyle ilgili bir ortak –sanırım- önerge gelecek. Bu
önergeye de katılıyoruz.
Dava tarihindeki…
Ben bu metni bir okuyayım: “Kat irtifakı sahiplerinden biri
kendine düşen borçları, noter aracılığıyla
yapılan ihtara rağmen, bu ihtar tarihinden başlayarak
iki ay içinde yerine getirmezse diğerlerinin yazılı
istemi üzerine hâkim, onun arsa payının ve kat irtifakının
dava tarihindeki değeri karşılığında,
öteki paydaşlara, arsa payları oranında devrine karar
verir.” hükmü yerine, “dava tarihindeki” ibaresinin yerine “hükme
en yakın tarihteki değeri” olarak konulursa, sanırım,
o mahkemenin o günlerde vereceği bilirkişi raporuyla ve
tespitleriyle bu konu çözülmüş olacak. Bu önerge değişikliğiyle,
bu maddenin lehinde oy kullanacağımı da ifade etmek
isterim.
Bu arada, tabii
ki, biraz önceki 9’uncu maddedeki konuşmamda, yanlış
anlaşılma olmamak üzere, bir konuyu tekrar etmek istiyorum.
Ben Sayın Bakana bu konuyu izah ederken, Toplu Konut İdaresiyle
ilgili kuruluşların Devlet Denetleme Kurulunun 2004
yılıyla ilgili icraatlarınızdan dolayı “yapı
ruhsatı olmadan başlanan inşaatlarda ruhsatın
bir an önce alınması” ibaresinin Devlet Denetleme Kurulu
raporunda yer aldığını söyledim. Dolayısıyla,
böyle bir raporun yazılmasında, sanırım, Cumhurbaşkanlığı
makamı gibi makamın altında görev yapan Devlet Denetleme
Kurulunun olumsuz bir şekilde, yoktan icat ederek böyle bir ibareyi
kullanmasını beklememiz zaten mümkün değildir. Kaldı
ki, bu konu Yüksek Denetleme Kurulunun da gündemine gelmiş.
Yüksek Denetleme Kurulunun da bu konuyla ilgili, sadece bununla
alakalı değil, TOKİ tarafından idare edilen Emlak
Gayrimenkul Ortaklığı Anonim Şirketi tarafından
hasılat paylaşım modeliyle ihale edilen projelerde
gerçekleştirilen mevzuata aykırı usulsüz işlem
ve ihmal sonucunda, şirketin kamusal varlıklarının
emsallerine göre bariz şekilde düşük fiyatlar uygulanmak
suretiyle elden çıkarıldığı, bu şekilde
Sermaye Piyasası Kanunu’nun 15’inci maddesi kapsamında
şirketin mal varlığında ve kârında azalmaya
yol açtığı tespit edilmiş, Başbakanlık Teftiş
Kurulu ile Sermaye Piyasası Kurulunun birlikte yürüteceği
bir inceleme ve soruşturma talebinde bulunulmuştur. Dolayısıyla,
böyle bir soruşturmaya yol açacak da bir tespit Yüksek Denetleme
Kurulunun denetim elemanları tarafından ve Yüksek Denetleme
Kurulu üyeleri tarafından da ortaya konmuştur. Bununla
da yetinilmemiş, bu konuyla ilgili olarak, Danıştay,
zaten “hasılat paylaşım” modeliyle yapılan ihalelerin
yönetmeliklerinin usulsüzlüğüne karar vererek bu yönetmeliklerin
değiştirilmesini istemiş. Zaten Hükûmetiniz de hemen Şubat 2007 tarihinde bu yönetmelik
hükümlerini değiştirerek, o güne kadar hasılat paylaşım
modeli işlerini de bir an önce halletmiş oldunuz.
Bizim burada
depremle ilgili söylediklerimiz, bu konuyla ilgili söylediklerimizin
altında çok ciddi bir gerçek var ki, bu olayı siyaseten çok
göz önüne almak istemiyoruz. Deprem hepimizin sorunu. Yani deprem, Adalet ve Kalkınma Partisinin, Cumhuriyet
Halk Partisinin sorunu değil, hepimizin sorunu. Dolayısıyla
bununla ilgili önerilerimizi, sunuşlarımızı
yaparken de biraz bunu siyasetten uzak bir anlayış içerisinde
yapmaya da mümkün olduğunca gayret ediyoruz.
O zaman ben size
daha ciddi önerilerle geliyorum. Bu depremle ilgili bugüne kadar
tedbir almadınız. Yaptığınız işler
var. Yaptığınız işler, doğru işler
şunlar: Yaraları sardınız. Bu konuda çok haklı
gerekçeleriniz var. Bu konuda hiçbir itirazımız yok, ama
uygar devletler, demin de söylediğim gibi, sosyal devlet anlayışı
içerisinde sadece yaraları sarmakla kalmaz, olası doğal
afetlerle, deprem riskleriyle ilgili de tedbirlerini önceden
alır. Bu konuyla ilgili, ben… Sayın Başbakan Yardımcısı
da buradaydı, şu anda Sayın Bakanımız da burada,
gerçi kendisi şu anda Adalet Bakanı, ama bu konuyla ilgili
Bakanlar Kuruluna götüreceği öneride, ben önerilerimi
şunlar olarak söylemek istiyorum:
Özellikle muhalefetin
de içinde bulunduğu bir konsey oluşturun. Zaten bu konsey
var. Bu konseyin içine muhalefeti de katarak devletin deprem konseyini
ulusal bir konsey haline getirmeye lütfen çalışın. Yerel
yönetimler, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
ve TOKİ arasında yetki kargaşasını ortadan
kaldırın.
Değerli arkadaşlarım,
TOKİ istediği gibi plan yapma yetkisine sahip. Bir de sanırım
Özelleştirme İdaresi var, böyle istediği gibi plan…
Ve belediyeler… Şimdi, TOKİ gidiyor, planını yapıyor,
belediyeye de bir süre veriyor, “bu kadar gün içerisinde bu planı
kabul edersen edersin, etmezsen ben bu planı uygularım” diyor,
ondan sonra da başlıyor işte orada hasılat paylaşım
modelleri. Biz, bu anlayışı da bu kargaşayı
da ortadan kaldıracak, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
nezdinde yapılacak bir çalışmaya, burada kanun mu
var, yönetmelikle ilgili her türlü çalışmaya gönülden destek
vereceğimizi ifade ediyoruz. Bu yetki kargaşasını
lütfen kaldırın. Bu, depremi çok ilgilendiren, güçlendirme
konusunu çok ilgilendiren bir konu. Dolayısıyla, o konsey
nedeniyle bunları yapabilirsiniz.
Mutlaka bir
başbakan yardımcısı tüm çalışmaların
koordinasyonundan sorumlu olsun. Halk, kimden, neden sorumlu olduğunu,
kimden hesap soracağını bilsin ve seksen bir ilin -yaptınız,
hayırlı olsun- fay hatları göz önüne alınarak “ileride
dönüşebilecek kentsel dönüşüm projeleri” diye de adlandırdığınız
projelerin hepsini yeni kent parçalarından oluşturmaya
dikkat edin, bu konuyla ilgili hemen planları hayata koyun.
Topluma ait kamu
yapılarını kısa zamanda depreme dayanıklı
kılın. Hastane, okul, kamu binaları, köprüler, viyadükler
ve tüneller olmak üzere bir program dahilinde depreme dayanıklı
hale getirilmesini sağlayın. Bu konuyla ilgili uygulama
programını hemen topluma açın, hatta buraya getirin
muhalefetle paylaşın, hep beraber bu konunun üzerine, bir
deprem politikası olarak, hep beraber gidelim. Bunlar önemli
tespitler.
Değerli arkadaşlarım,
buraya gelen her arkadaşımızın çok övünerek konuştuğu
bir konuya da değinmek istiyorum: Şu kentsel dönüşüm
projeleri. Bunlar, dönüşüm projeleri hakikaten önemsenecek,
fakat bunlar sadece lafıyla kalınıp avunulacak
işler değil. Kentsel dönüşüm projelerinin dünyadaki
uygulamalarını çok iyi takip etmek lazım. Sanırım,
ya Küçükçekmece Belediyesi yahut da Büyükçekmece Belediyesi
-şimdi aklımdan çıktı- kentsel…
ASIM AYKAN (Trabzon)
– Küçükçekmece.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) – Küçükçekmece…
Küçükçekmece
Belediyesi, bu konuyla ilgili çok uygar, ciddi, uluslararası
bir çalışmayı yerine getirdi. Bilmiyorum, değerli
arkadaşlarımızın haberi var mı. Doğru
bir çalışma yaptı. Bu çalışma, bir özel çalışmaydı,
bir belediye bünyesinde yapılan bir uluslararası çalışmaydı.
Şimdi, bu çalışmayı daha ulusal düzeye çıkaralım.
Kentsel dönüşüm
projelerini, öyle, reklam yapılarak, yeni bir beş yıllık
dönemde bir icraat programı gibi hayata sunmanın anlamı
yok. Kentsel dönüşüm projelerinde -demin de paylaştık,
buraya geldi o insanlar, örneğin, Sulukule örneğinde- insanlarla
bunu paylaşmadan başarı elde etmek mümkün değil.
Kentsel dönüşüm projelerinde, o mahallenin muhtarından,
halkından başlayarak, o bölgede bulunan sivil toplum örgütlerinden
başlayarak, eğer bir sanayi sitesini ortadan kaldırıyorsanız,
o sanayi sitesinin yöneticilerini, o sanayi bölgesinin yöneticilerini
veya sanayi, ticaret odalarını, sivil toplum örgütlerini
işin içine katmazsanız veya sadece devlet erkiyle değil,
yerel yönetim erkiyle değil, sivil erki de ortak bir paylaşım
içine katmazsanız, dünyada bunun hiçbir başarısı
gözükmemiş. Bakın, Ankara’da da bir şeye girişmeye
başlanıldı, İstanbul’da da böyle bir “kentsel dönüşüm
projesi” adı altında çalışmalar yapılıyor
ve toplumun zaman zaman tepkisini alıyorsunuz.
Dolayısıyla,
kentsel dönüşüm projelerinde yapılacak çok temel bir anlayış,
ilk önce o sivil toplumun sesine kulak vermekten geçiyor. Eğer
o sivil toplumun sesine kulak vermeden “Bu işleri yapar geçeriz
biz bu işi dozer mahiyetinde.” diyorsanız, bu yapılır
ama onun adı “kentsel dönüşüm projesi” olmaz, “kentsel dayatma
projesi” olur, onun arkasından da başka şeyler çıkar.
O zaman biz yine çıkarız, bakın “Kuzey Ankara Projesinde
kentsel dönüşüm projesi yapacağınıza rantsal bölüşüm
projesi yapmışsınız.” deriz, burada gelir, siyaseten
konuşmaya başlarız.
Bu hakkı
eğer ciddi bir şekilde götürmeye çalışıyorsanız
-bize vermemek için bu konuşma hakkını- kentsel dönüşüm
projelerinde de bir platform oluşturun. Bakın, bu ülkede,
gerçekten çok saygın kent plancıları var, mimarlar var
ve dünyada adları sayılı insanlar var. Bunların
hepsini toplayalım, bizler de gelelim, o platformda bir tartışalım,
konuşalım, var olan eldeki büyükşehir projeleri dâhil
olmak üzere onları bir masaya yatıralım, geleceğine
bir bakalım. Kentsel dönüşüm projelerinde böyle bir anlayıştan
sonra ancak o projeyi hayata geçirmek konusunda bir ciddi çalışmaya
hep beraber girelim. Eğer bunu yapmazsanız, biz bu kürsülerden,
bir sene sonra, iki sene sonra “siz şu konuda rant yaptınız,
şu konuda bölüşüm yaptınız” diye hasılat paylaşım
modelleri gibi yapılan haksızlıkları buraya gelir
tekrar konuşmaya başlarız.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Ünsal, lütfen sözünüzü tamamlayınız.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) – Tamam efendim.
Deprem konusundaki
görüşümüzün ve kentsel dönüşüm projeleri konusundaki görüşümüzün
en ortak nedeni, bunu bir ulusal sorun, ulusal mesele hâline getirerek
hep beraber paylaşalım. Deprem olduğunda hepimize
oluyor, parti ayrımı, etnik ayrım, mezhep ayrımı,
hiçbir ayrım yapmıyor. Dolayısıyla, bu konuyla ilgili
hep beraber paylaşacağımız çok şey olduğunu
düşünüyorum. Bu konuda 60’ıncı Hükûmet eğer duyarlı
davranacak ise, bizlerin de bu konuyla ilgili katkılarıyla,
bizlerle birlikte sivil toplum örgütlerinin ve özellikle üniversitelerin
değerli bilim adamlarıyla -“o değerli bilim adamları
da işine baksın” mantığıyla bakmayın ve
gelsinler konuşsunlar- hep beraber bu konunun çözümüyle ilgili
bir çalışmayı yürütelim.
Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ünsal.
13’üncü madde
üzerinde, şahsı adına Çanakkale Milletvekili Sayın
Müjdat Kuşku söz istemiştir.
Buyurun Sayın
Kuşku. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MÜJDAT KUŞKU
(Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
13’üncü maddeyle
ilgili de, diğer maddelerde olduğu gibi çok iyi hazırlanmış
ve hiçbir sıkıntı olmayan bir maddedir. Dolayısıyla, bu maddeyle ilgili söylenecek fazla
bir şey yok.
Yalnız, bütün
konuşmacı arkadaşlar depremle ilgili hassasiyetler
üzerinde duruyorlar, haklıdırlar. Ama, esasında, yapı
denetimi sadece şantiyenin denetimi olarak algılanmamalıdır.
Mutlaka yapı denetiminin en önemli ayağı malzeme standardının
sağlanması yolunda olmalıdır ve Bakanlığın
da bu konuda ciddi bir çalışması olduğunu ben biliyorum.
Önümüzdeki dönemde malzeme standardını sağladığımızda,
daha güvenli yapılar, daha kaliteli binalar yapma imkânını
bulacağız inşallah.
Bu maddenin milletimize
hayırlı olmasını diliyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kuşku.
13’üncü madde
üzerinde, şahsı adına söz isteyen Kastamonu Milletvekili
Hakkı Köylü.
Buyurunuz Sayın
Köylü.
HAKKI KÖYLÜ
(Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; konuşmama başlamadan
önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
13’üncü maddede
ne diyor? 13’üncü madde, 26’ncı maddenin ikinci fıkrasında
bir değişiklik yapıyor ve bu değişikliğe
göre “Kat irtifakı sahiplerinden biri kendine düşen borçları,
noter aracılığıyla yapılan ihtara rağmen
ödemezse…” şeklinde devam ederek, sonunda mahkeme tarafından,
bunu almak isteyen diğer malikler, dava tarihine en yakın
tarihteki değeri üzerinden satın alıyorlar, mahkeme
buna karar veriyor.
Bu borçlar nedir?
Kısaca -belki kanuna bakmamış olan arkadaşlarımız
vardır- onu izah etmek istiyorum. Burada bahsedilen borç, kat irtifakı
sahipleri, bu hakka konu olan gayrimenkulün ileride müşterek
mülkiyete çevrilmek üzere tamamlanması, yapılması
ve ruhsat alıncaya kadar geçen dönem içerisinde harcanan paralar,
herkesin katılması gereken paralar ne ise bunları ödemek
zorundadırlar. Bu yapım için gerekli olan masraflara katlanmayanlar,
bu masrafları ödemeyenler -yani burada bahsedildiği
şekilde, bu kişilerin borçlarıdır- işte bu borcu
ödemeyenler noter tarafından kendilerine gönderilen ihtar
üzerine gene ödemezler ise –ki, bu ihtarı herkes çekebilir, burada
alacağı olan, hakkı olan herkes çekebilir, orada bir sorun
yoktur- ihtar üzerine açılacak davada, dava tarihine en yakın
süre içerisindeki değeri ne ise o değer üzerinden kendilerine
verilir. İşin esası bu.
Bu arada bir
şeye değinmek istiyorum: Sayın Ensar Öğüt bahsetti
demin, yapı denetim elemanlarının sorumluluğunu
gereği gibi yerine getirmediklerini, hatta bazılarının
ahbap çavuş ilişkisi içerisinde olduklarını söyledi.
Evet, böyle bir endişe bizde de var. Ama biz bu endişeyi gidermek
için, Meclis gündemine gelen, birkaç gün önce komisyonumuzdan geçen,
temel ceza yasalarına uyum maksadıyla, yüz yetmiş tane
kanunda değişiklik yapan bir tasarıyı Adalet Komisyonunda
kabul ettik. Bunun içerisinde, işte, yapı denetim elemanlarının
sorumluluğuyla ilgili düzenlemeler var.
Bu düzenlemelere
göre yapı denetim elemanları, şayet, kendi denetimlerinde
olduğu, sorumluluğunda olduğu binada gerekli denetimleri
başına gidip yapmaz ise ve yapmış gibi gösterirse,
denetim sonucunda şartnameye, plana, projeye ve standartlara
aykırı gördüğü hususları, standartlara ve projeye
aykırı değilmiş gibi değerlendirirse ve buna
ilişkin bu şekilde rapor tutarsa, bu takdirde Türk Ceza Kanunu’nun
kamu görevlileriyle ilgili olan 257’nci maddesinin birinci
fıkrasındaki “görevi kötüye kullanma” suçuyla cezalandırılacaklardır.
Ayrıca, bunun yanında, düzenlemiş oldukları rapor
da sahte kabul edilerek “belgede sahtecilik” suçuna göre cezalandırılacaktır.
Bundan sonra, inşallah, en kısa zamanda o yasayı da
çıkaracağız.
Bundan sonra,
ümit ediyorum ki, yapı denetim elemanları kendilerine verilen
sorumluluğu gereği gibi yerine getireceklerdir. Bunu
da açıklamak istedim.
Hepinize saygılar
sunuyorum.(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Köylü.
13’üncü madde
üzerinde iki önerge vardır.
Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 13 üncü maddesi ile değiştirilmesi öngörülen
23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 26
ncı maddesinin ikinci fıkrasında geçen “dava tarihindeki
değeri” ibaresinin “hükme en yakın tarihteki değeri”
olarak değiştirilmesini adına arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ Kemal Anadol Oktay Vural
Yozgat İzmir İzmir
Mustafa
Elitaş Fevzi
Şanverdi A.
Sibel Gönül
Kayseri Hatay Kocaeli
BAŞKAN –
Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Öteki önergeyi okutmadınız Sayın Başkan.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı yasa tasarısının 13.
maddesinin (noter aracılığı ile) ifadesinin (kat
maliklerinden birinin veya yöneticinin noter aracılığı
ile) biçiminde değiştirilmesini saygılarımızla
arz ederiz.
Kamer
Genç Osman Kaptan Ahmet Ersin
Tunceli
Antalya İzmir
Nesrin Baytok Selçuk Ayhan R. Kerim Özkan
Ankara
İzmir Burdur
BAŞKAN –
Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme
alacağım tekrar.
Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hangisine efendim?
BAŞKAN – En
aykırı olana.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hangisi aykırı
işte?
BAŞKAN – En
aykırı olana, en son okutulana.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
efendim en sona.
BAŞKAN –
Hükûmet önergeye katılıyor mu?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN –
Önerge hakkında konuşmak isteyen?
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Konuşacağım efendim.
BAŞKAN – Buyurunuz
Sayın Genç.
Süreniz
beş dakikadır.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim önergemde
zaten… Madde, kat irtifak sahiplerinin borçlarının yerine
getirilmemesi konusunda bir düzenleme getirmiş. Şimdi,
maddede diyor ki: “Kat irtifakı sahiplerinden biri kendine düşen
borçları, noter aracılığıyla yapılan ihtara
rağmen”. Şimdi, noter aracılığıyla kim ihtar
yapacak? Yani, apartmanın kat maliki, sahipleri mi yapacak veya
onların yakınları mı yapacak, yönetici mi yapacak?
Bunu belirtmek lazım. Yani, ben önergemde diyorum ki, kat maliklerinden
birisi veya apartmanın yöneticisi marifetiyle noter kanalıyla
kendisine ihtar yapılması lazım. “Yerine getirmezse,
diğerlerinin yazılı istemi üzerine” diyor, bu diğerleri
kim? Yani, tabii, Komisyon Başkanı bu kanunun başında,
müzakere edilirken burada, hakikaten hiç tasvip edilmeyen öyle
acayip bir düşünce tarzını dile getirdi ki ve komisyon
raporlarında da belirtiyorlar: “Efendim, biz geçmiş komisyonların
maddelerini görüşmeyiz, eğer şey ederse Genel Kurulda,
o söylenen düşünceler maddelere dercedilebilir.” O zaman sizin
Komisyon olarak göreviniz ne kardeşim? Yani Komisyon olarak göreviniz
ne? İç Tüzük size görev vermiş. İç Tüzük’ün komisyonlara
verdiği görevlerin hepsini yok edeceksiniz, 77’nci maddede neden
dahi ilave edildiği belli olmayan, tamamen İç Tüzük’ün
öteki hükümlerini yok eden bir anlayışla “Efendim, ilk komisyonlarca
benimsenen tasarının maddelerine geçmeden önce tümünü benimsersiniz, ondan sonra getirip,
tamam, ben daha kafa yormam, getiririm, Genel Kurulda, eğer bu
düşünceler hakikaten tasarıya dercedilmesi gereken fikirler
ise, düşünceler ise dercederim.” diyorsunuz. Burada ne kadar
haklı da bir önerge versek, maalesef, iktidar partisi, peşin
hükümle, bizim önergelerimizi kabul etmiyor.
Bakın, ben
on dört sene Danıştayda tetkik hâkimliği ve savcılık
yaptım sayın milletvekilleri. Hâkimler bir kanunu incelediği
zaman… Bakın, bu kanunların her kelimesi başlı başına
uyuşmazlığın çözümünde çok önemli bir rol oynuyor
ve dolayısıyla, sağlıklı bir kanun yapılmadığı
zaman, kanunlar yerli yerine, birbirleriyle bağlantılı
olarak ve uyuşmazlığın çözümünde çok sağlıklı
bir mantığa oturmadığı zaman, hâkimler de tutuyor
her birisi bir karar veriyor. İşte, bir bakıyorsunuz,
aynı dairede, bırakın değişik hâkimleri, aynı
dairede değişik değişik kararlar veriliyor.
Onun için, bu kanunların
burada yapılması sırasında enine boyuna tartışılıp
ve hangi kelimenin nasıl yorumlanması gerektiği, hangi
konunun nasıl yorumlanması gerektiği burada enine
boyuna müzakere edilirse, bunlarla ilgili çıkan uyuşmazlığın
yargı mercilerinde çözümlenmesi sırasında bunlar
çok önemli birer done oluyorlar ve dolayısıyla, bu donelere
dayalı olarak da, orada yargı mercilerinde görev yapan
hâkimler de doğru dürüst karar verirler.
Şimdi, siz
komisyonlara gideceksiniz, komisyonlar da “Efendim, bir komisyon
böyle bir karar vermiş, ben maddelerini incelemeyeyim.” diyeceksiniz.
Böyle bir mantık olmaz. Böyle bir mantıkla hareket eden kimseler
komisyonda da görev yapmış sayılmazlar.
Ben önergemde
diyorum ki, işe açıklık getirelim. İşte, diyoruz
ki, noter aracılığıyla kim ihtar edecek? Kat malikleri
mi edecek? Peki, oradaki kapıcının da burada menfaati
var icabında. Kapıcı da icabında ihtarda bulunacak
mı? Onun için, böyle, bunların, uyuşmazlıkların
çözümünde… Yani, burada bir menfaat ilişkisi var mı, yok
mu? Nitekim, burada, tuttular, dava tarihindeki değeri sonradan
fark ettiler. Ya sonradan fark edilmeseydi ne olacaktı? Burada,
yine, hakkında işlem yapılan kat maliki zarara uğrayacaktı.
Ben, onun için,
önergemin kabulünü istiyorum. Bundan sonra da, lütfen, Komisyon bu
huyundan da vazgeçsin. Geçmiş komisyonların kabul ettiği
metinleri tümü üzerinde görüştükten sonra muhakkak maddelerine
geçsin ve maddeleri tek tek incelesinler. Eğer incelemiyorlarsa,
o zaman Komisyon olarak kendilerini emekliye sevk etsinler, yeni
komisyonlar kurulsun bu konuda.
Saygılar
sunuyorum efendim.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkan
söz alabilir miyim?
BAŞKAN –
Usulden değildir ama biliyorsunuz.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Usul değil efendim.
Komisyonla ilgili itham olduğu için genel bir açıklama rica
ediyorum.
BAŞKAN – Daha
önceden açıklamıştınız bu konuda.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - O değil, bu konu
açıklanmadı efendim. Lütfederseniz…
Komisyonun her
zaman söz alma hakkı var efendim.
BAŞKAN –
Bir dakika söz veriyorum.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok değerli Genel
Kurul, bir defa, bu kanunun taslak metni, bu kanunun uygulamasının
başında olan Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin başkanlığını
yaptığı bir uzman kurul tarafından hazırlanmıştır,
yürütme organı değerlendirmiştir ve tasarıya dönüştürmüştür.
Komisyon herhangi bir rehavet veya ihmale mahal vermeksizin, bütün
maddeleri müzakereden önce tetkik etmektedir.
Değerli
Sözcünün bilgi noksanlığının aksine, şu andaki
fıkrada herhangi bir noksanlık yoktur. İşlem ehliyeti
yasada özel olarak düzenlenmiştir. İhtarın kimlerin tarafından
yapılması hususu kanunda kapalı değildir, her
maddede yapılmaz. Bu, çok önemli.
Burada “Efendim,
diğerleri kim?” denildi. İptal davasını veya devir
talebini kim dermeyan edebilecekse, o. Sayın Sözcünün diğer
maddelerle bağ kurmadan hukukun ve kanunun sadece sınırlarını
bu fıkradan ibaret sayarak Komisyonu itham etmek yerine, bu
fıkranın uzantısı olan diğer hükümlere bakması
daha önemlidir.
Bugün, arkadaşlar,
belki farkında değiliz, Türk yargı tarihinde, dava tarihindeki
değerden -eşya zararlarında- hüküm tarihine en yakın
değere geçirilmekle ciddi bir reform yapıyoruz, Yargıtay’ın
yüz yıllık yanlışından dönüyoruz…
BAŞKAN – Sayın
İyimaya…
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Anayasa’mızın
35’inci maddesinin teminatında olan mülkiyet hakkını
ikâme durumlarında da işlevine uygun korumaya alıyoruz.
Bu reform ruhunu ortaya koymak yerine -ki, Yargıtay Başkanıyla
müzakereler, iknalar yapıldı ve reform hareketidir, dava
tarihi değerinden hüküm tarihine yakın, en yakın tarihteki
değer- bunları değerlendirmek yerine, ithamcı değerlendirmelerle
varabileceğimiz yer neresidir bilemiyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, iptal davasından bahsetti. Burada iptal
davası yok.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 13 üncü maddesi ile değiştirilmesi öngörülen
23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 26
ncı maddesinin ikinci fıkrasında geçen “dava tarihindeki
değeri” ibaresinin “hükme en yakın tarihteki değeri”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – İsabetlidir, nisabımız
olmadığı için takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN –
Hükûmet?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.
NİHAT ERGÜN
(Kocaeli) – Gerekçeyi okuyalım efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Dava tarihi
ile hüküm tarihi arasında genellikle uzun bir zaman dilimi bulunmaktadır.
Bu süreçte taşınmazın değerinde oluşacak artışlar,
malik aleyhine bir zarara veya devralanlar lehine sebepsiz zenginleşmeye
yol açmaktadır. Yasa koyucu, böylesi bir haksız sonucu hukukileştiremez.
Bunu önlemenin yolu, eşya zararlarında da insan zararları
doğrultusunda hüküm tarihine yakın veya en yakın değer
esasının benimsenmesidir; hatta ifa tarihine kadar endekslenme
metodunu tercih edecektir. Teklifin amacı taşınmazın
devir ve intikal tarihindeki reel değerine yaklaşan bir
değeri temine yönelik adalet ilkesini sağlamaktır.
Bu gibi davaların uzaması halinde, hüküm zamanında
bir değer keşfinin yapılması gerekebilir.
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmetin katıldığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, maddenin oylanmasında karar yeter sayısının
aranmasını istiyorum.
BAŞKAN – Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
13’üncü maddeyi
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum,
karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 13’üncü madde önerge doğrultusunda kabul edilmiştir.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.45
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.59
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
35 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Tasarının
14’üncü maddesini okutuyorum:
MADDE 14- 634 sayılı
Kanunun 29 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının sonuna
aşağıdaki cümle eklenmiştir.
"İlk
toplantı ile ikinci toplantı arasında bırakılacak
zaman yedi günden az olamaz."
BAŞKAN –
14’üncü madde üzerinde gruplar adına söz yoktur.
Şahsı
adına, Kırıkkale Milletvekili Sayın Turan Kıratlı
söz istemiştir.
Sayın
Kıratlı, buyurunuz.
Söz süreniz
beş dakikadır.
TURAN KIRATLI
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesiyle
ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu maddeyle yapılmak
istenen, kat malikleri kurulunun yıllık toplantı
şekliyle alakalıdır. Dolayısıyla, bununla
alakalı çok fazla söylenecek bir şey yoktur. Malumualiniz,
Kat Mülkiyeti Kanunu 1966 yılında çıkarılmış
kırk bir yıllık bir kanundur. Eskiden tek parselde tek
katlı yapı tipi vardı, şimdi tek parselde birden
çok konut oluştu, bu sebeple de birçok sorun ortaya çıktı.
Bunları çözmek üzere, Hükûmetimiz bu tasarıyı Meclisimize
getirdi. Gördüğüm o ki, iktidar ve muhalefetiyle bütün partilerimizin
tasarı üzerinde büyük ölçüde uzlaşmış olduklarını
görüyorum. Bundan duyduğum memnuniyeti de ifade ediyorum. Benden
önce söz alan çok değerli milletvekillerimiz, tasarı hakkında
söylenmesi gereken birçok şeyleri ifade ettiler. Ben, burada,
tekrara düşmemek için sözü fazla uzatmak istemiyorum.
Tasarının
kanunlaşmasını umuyor, milletimiz için, özellikle kat
malikleri ve bizi heyecanla bekleyen kiracılar için hayırlı
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kıratlı.
14’üncü madde
üzerinde söz isteyen, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın
Veysi Kaynak…
Madde üzerinde
iki önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına
göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına
göre işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 14 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ Kemal Anadol Oktay Vural
Yozgat İzmir İzmir
Mustafa
Elitaş Fevzi
Şanverdi A.
Sibel Gönül
Kayseri
Hatay Kocaeli
MADDE 14- 634 sayılı
Kanunun 29 uncu maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarına
aşağıdaki cümleler eklenmiştir.
“Toplu yapılarda
ise kurullar, en geç iki yılda bir defadan az olmamak üzere yönetim
plânlarında gösterilen zamanlarda, böyle bir zaman gösterilmemişse,
ikinci takvim yılının ilk ayı içinde toplanır.”
“İlk toplantı
ile ikinci toplantı arasında bırakılacak zaman yedi
günden az olamaz.”
BAŞKAN –
Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme
alacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı yasa tasarısının 14.
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
saygılarımla arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN –
Hükûmet önergeye katılıyor mu?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN –
Önerge sahibi önerge için söz istiyor mu? Burada yok.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Bu tür
süre tayini bazen kat malikleri için sakınca yaratabilir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 14 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
MADDE 14- 634 sayılı
Kanunun 29 uncu maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarına
aşağıdaki cümleler eklenmiştir.
“Toplu yapılarda
ise kurullar, en geç iki yılda bir defadan az olmamak üzere yönetim
plânlarında gösterilen zamanlarda, böyle bir zaman gösterilmemişse,
ikinci takvim yılının ilk ayı içinde toplanır.”
“İlk toplantı
ile ikinci toplantı arasında bırakılacak zaman yedi
günden az olamaz.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Nisabımız
yok, o sebeple takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN –
Hükûmet?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Değişiklikte,
toplu yapılar yönünden toplantı dönemleri düzenlenmektedir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda 14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 14’üncü madde kabul edilmiştir.
15’inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 15- 634 sayılı
Kanunun 30 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Yeter sayı
sağlanamadığı için ilk toplantı yapılamazsa,
kararlar en geç onbeş gün içerisinde yapılacak ikinci toplantıya
katılanların oy çokluğuyla verilir."
BAŞKAN –
15’inci madde üzerinde, gruplar adına söz isteği? Yok.
Şahsı
adına söze isteyen, Trabzon Milletvekili Asım Aykan.
Sayın
Asım Aykan, buyurunuz efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ASIM AYKAN (Trabzon)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 634 sayılı
Kanun’un 30’uncu maddesinin ikinci fıkrasının hâlihazır
şekli şöyledir: “Yeter sayı sağlanamadığı
için ilk toplantı yapılamazsa kararlar en geç bir hafta içerisinde
yapılacak ikinci toplantıya katılanların, oy çoğunluğuyla
verilir.” Yeni değişiklikle: “Yeter sayı sağlanamadığı
için ilk toplantı yapılamazsa, kararlar en geç on beş
gün içerisinde yapılacak ikinci toplantıya katılanların
oy çokluğuyla verilir.” Yani, bir haftalık süreyi, hafta
olarak değil de tanımlanmış biçimde on beş güne
çıkartıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
bu vesileyle, biraz önce konuşan arkadaşlarımızın
ifade etmiş olduğu bir konu hakkında kısaca bir görüş
bildirmek istiyorum. Yapı denetimi konusu, doğrudur, Türkiye’de,
ciddi anlamda problem olan ve uygulamada önümüze birçok problemin
çıktığı bir alandır. Bununla ilgili, kendim de
görev alanım içerisinde, bir sekiz yıllık zaman dilimi
içerisinde, çok sıkıntılı bir süreçten geçtiğimi
burada ifade etmek istiyorum çünkü bu işin, netice itibarıyla,
arkasında can ve mal güvenliği var. İster deprem olsun
ister olmasın, bina yaparken sağlam yapmamız gerekir,
ecdadımızın yaptığı binalara da uygun
bina yapmamız gerekir. Bu son dönemlerde, müteahhitlik sektörünün
gelişmesiyle kontrolsüz bir yapılaşmanın ortaya
çıkması ve arkasındaki uygulamaların getirdiği
sonuçları da hep beraber, üzülerek ve kendimiz, tabiri caizse,
kahrolarak görüyoruz.
Bakanlığımız,
daha doğrusu Bayındırlık Bakanlığı,
Komisyonumuzu bir toplantıya çağırmak suretiyle, konu
etrafında bir çalışmayı başlatmış durumdadır.
Gerek yapı denetim firmaları gerekse dörtlü TUS uygulaması
dediğimiz -ki yaklaşık altmış üç vilayette
bunlar şu anda geçerlidir- hem ruhsat alınmış binalardaki
uygulamaların takip edilmesi hem de malzeme noktasından
konunun takip edilmesi için ciddi bir çalışma var. Zannediyorum,
önümüzdeki günlerde, Meclisimize bu yapı denetimi konusu gelecektir.
Ayrıca,
dünyadaki uygulamalar itibarıyla, yapı denetiminin sigortalar
marifetiyle götürüldüğünü de burada, bir kez daha vurgulamak
istiyorum. Bunun da üzerinde Bakanlığımız çalışıyor,
Komisyonumuza gelince inşallah, buraya gelecektir.
Son olarak
şunu vurgulamak istiyorum: Hep biz, yapı denetimi ve mühendislerin
yapmış olduğu denetimi daha çok göz önüne getiriyoruz
ama inşaatlarda çalışan, ellerinde sertifika olmayan,
tam anlamıyla layüsel diyebileceğimiz şartlarda hizmet
veren insanlarımızın da eğitilmesi ve kendilerine,
mutlaka, o konularıyla ilgili, meslekleriyle ilgili bir sertifika
verilmesi gerektiğini de bir kez daha burada vurgulamak istiyorum
çünkü asıl işin can damarı, uygulamayı yapan, fiilen
inşaatta çalışan insanların, bu işe layık
olup olmadığıdır. O, hep gözden kaçıyor, sadece
TUS uygulaması veya yapı denetimiyle bu işin çözülebileceği
zannediliyor. Hem malzeme hem de bu uygulama esnasındaki usta
dediğimiz arkadaşlarımızın o meslekte iyi
eğitilmiş olması, bu konuda, biraz önce arkadaşlarımızın
ifade etmiş olduğu endişeleri ortadan kaldırmaya
yönelik önemli bir adım olacaktır diyorum.
Maddenin hayırlı
olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aykan.
15’inci madde
üzerinde, şahsı adına söz isteyen Bursa Milletvekili
Sayın Mehmet Tunçak.
Buyurunuz Sayın
Tunçak.
MEHMET TUNÇAK
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kat
Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesi
üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Sizleri saygıyla selamlarım.
634 sayılı
Kanun’un 30’uncu maddesinin ikinci fıkrasında yapılan
değişiklikle, 29’uncu maddeye paralel bir düzenleme yapılmış,
kat malikleri kurulunun ilk toplantısında yeter sayı
sağlanmazsa ikinci toplantının yapılma süresi,
en geç bir haftadan, en geç on beş güne çıkarılmıştır.
Buradaki “en geç” ibaresi, 29’uncu madde çerçevesinde düşünülerek
ilk toplantı gününün ertesi gününden başlayarak hesap edilecek
olan yedi ile on beş gün arasındaki süreci kapsamaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddeyle, kat malikleri
kuruluna katılımın artırılması, önceki
maddelerle uyumun sağlanması gerçekleşmiş olacaktır.
Ayrıca, madde metninde, birinci ve ikinci fıkralarda yer
alan “oy çokluğu” ve “oy çoğunluğu” ibareleri, kavram
kargaşasına yol açmaması amacıyla “oy çokluğu”
olarak betimlenmiş, kelime ve anlam bütünlüğü, terminoloji
birliği sağlanmıştır.
Bu yeni şekliyle
maddenin hayırlı olması dileğiyle yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Tunçak.
15’inci madde
üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 15 inci maddesi ile değiştirilmesi öngörülen
23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 30
uncu maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ Kemal Anadol Oktay Vural
Yozgat İzmir İzmir
Mümin
İnan Mustafa
Elitaş
Niğde Kayseri
“Yeter sayının
sağlanamaması nedeniyle ilk toplantının yapılamaması
hâlinde, ikinci toplantı, en geç on beş gün sonra yapılır.
Bu toplantıda karar yeter sayısı, katılanların
salt çoğunluğudur.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yeter sayı engeli
sebebiyle takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN –
Hükûmet?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Önergemizde,
korporatif hukuk düzeninin gerekleri içinde yazım ilkesi gözetilmiştir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda, 15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 15’inci madde kabul edilmiştir.
16’ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 16- 634 sayılı
Kanunun 31 inci maddesinin son fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Kat maliklerinden
biri, oyunu yetkili vekil eliyle kullanabilir. Bir kişi, oy sayısının
yüzde beşinden fazlasını kullanmak üzere vekil tayin
edilemez. Ancak, kırk ve daha az sayıdaki kat mülkiyetine
tâbi taşınmazlarda bir kişi, en fazla iki kişiye
vekâlet edebilir."
BAŞKAN –
16’ncı maddede gruplar adına söz talebi yoktur.
Şahsı
adına, Kayseri Milletvekili Sayın Yaşar Karayel söz
istemiştir.
Sayın Karayel…
Yok.
Bartın Milletvekili
Sayın Yılmaz Tunç…
Buyurunuz Sayın
Tunç.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 634 sayılı
Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesi
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Hükûmetin teklif
ettiği metinde bulunmayan 16’ncı madde Adalet Komisyonunda
15’inci maddeden sonra tasarıya eklenmiş ve tasarının
diğer maddeleri buna göre teselsül ettirilmiştir. Tasarının
16’ncı maddesi 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun
31’inci maddesinin son fıkrasını değiştirmektedir.
31’inci maddenin son fıkrası, kat maliklerinden birinin
oyunu yetkili vekil eliyle kullanabileceğini, ancak aynı
kişinin oy sayısının üçte 1’inden fazlasını
kullanmak üzere vekil tayin edilemeyeceğini öngörmektedir.
Bu hüküm, uygulamada, bir kişinin yüksek oranda vekâletle oy kullanabilmesine
yol açmakta ve dolayısıyla suistimallere neden olmaktadır.
Apartman yöneticiliğini âdeta bir meslek hâline getirerek suistimallere
yol açan kişilere fırsat verilmemesi açısından,
üçte 1 gibi yüksek orandaki vekâletin daha aşağıya düşürülmesi
gerekmektedir.
Görüşmekte
olduğumuz tasarının 16’ncı maddesiyle, kat maliklerinden
birinin oyunu yetkili vekil eliyle kullanabileceği ancak bir
kişinin oy sayısının yüzde 5’inden fazlasını
kullanmak üzere vekil tayin edilemeyeceği, kırk ve daha az
sayıdaki kat mülkiyetine tabi taşınmazlarda 1 kişinin
en fazla 2 kişiye vekâlet edebileceği hükmü getirilmektedir.
Getirilen bu düzenleme, kat mülkiyeti yönetimine katılımın
daha demokratik olması, kararların daha fazla kat malikinin
iştirakiyle alınması açısından olumlu ve gerekli
bir düzenlemedir.
Değerli
milletvekilleri, ekonomideki iyileşmeyle birlikte inşaat
sektöründe meydana gelen canlanma ve gelişme, insanlarımızın
düşük faizli krediyle konut sahibi olabilmesi, Toplu Konut
İdaremizin dar gelirli ve yoksul vatandaşlarımız
için konut üretmesi, ülkemiz genelinde toplu yapıların sayısında
büyük bir artışa neden olmuş, deprem tehlikesinin ortaya
çıkardığı sorunlar nedeniyle de eski kanun artık
ihtiyaca cevap veremez hâle gelmiştir. Bu nedenle, tasarının
bir an önce yasalaşmasında fayda vardır.
16’ncı maddenin
ve tasarının tümünün hayırlı olmasını
diliyor, yüce Meclisi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Tunç.
16’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
16’ncı madde kabul edilmiştir.
17’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 17- 634 sayılı
Kanunun 33 üncü maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Kat malikleri
kurulunca verilen kararlar aleyhine, kurul toplantısına
katılan ancak 32 nci madde hükmü gereğince aykırı
oy kullanan her kat maliki karar tarihinden başlayarak bir ay
içinde, toplantıya katılmayan her kat maliki kararı
öğrenmesinden başlayarak bir ay içinde ve her halde karar
tarihinden başlayarak altı ay içinde anagayrimenkulün bulunduğu
yerdeki sulh mahkemesine iptal davası açabilir; kat malikleri
kurulu kararlarının yok veya mutlak butlanla hükümsüz sayıldığı
durumlarda süre koşulu aranmaz. Kat maliklerinden birinin yahut
onun katından kira akdine, oturma hakkına veya başka
bir sebebe dayanarak devamlı surette faydalanan kimsenin,
borç ve yükümlerini yerine getirmemesi yüzünden zarar gören kat
maliki veya kat malikleri, anagayrimenkulün bulunduğu yerin
sulh mahkemesine başvurarak hâkimin müdahalesini isteyebilir."
"Tespit edilen
süre içinde hâkimin kararını yerine getirmeyenlere, aynı
mahkemece, ikiyüz elli Türk Lirasından ikibin Türk Lirasına
kadar idarî para cezası verilir."
BAŞKAN –
17’nci madde üzerinde gruplar adına söz yoktur.
Şahsı
adına, Bolu Milletvekili Sayın Fatih Metin.
Buyurunuz Sayın
Metin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FATİH METİN
(Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kat
Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak 17’nci
madde üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
iki gündür devam eden müzakere süreci içerisinde, bu kanunumuzla
alakalı gerekli görüşmeler hem partimize, iktidar partisine
mensup arkadaşlarımız tarafından hem de muhalefet
partisi milletvekilleri tarafından gerekli şekilde izah
edildi.
Benim, uygulamadan
gelen bir arkadaşınız olarak üzerinde duracağım
önemli husus şu: Söz konusu Kanun’la ilgili yapılan değişikliklerin
tamamı, uygulamada uygulama içerisinde bulunan herkes tarafından
karşılaşılan büyük sıkıntılardır.
Bu sıkıntıların çözümünde söz konusu kanunla getirilen
önemli değişikliklerden bir tanesi, özellikle mevcut yapılarda
ortak kullanım alanlarındaki bir bozukluğun ana yapıya
veya bağımsız bir bölüme zarar verdiğinin ve ivedi
olarak onarılması gerektiğinin veya ana yapının
güçlendirilmesinin zorunlu olduğu durumlarda kat maliklerinin
rızasının aranmaması, sadece bu durumun mahkemece
tespit edilmiş olması ve onarım ve güçlendirmenin projesine
ve tekniğine uygun biçimde yapılması hususunda bir
düzenleme yapılmasının çok önemli neticeleri olduğu
bir gerçektir.
Değerli arkadaşlar,
söz konusu maddelerle alakalı bugüne kadar yapılmış
müzakereler neticesinde söz konusu kanunun hepimiz açısından
ve kat mülkiyeti uygulamasının neticeleri açısından
fayda sağlayacağı kanaatiyle, hepinizi sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Metin.
Şahsı
adına, Düzce Milletvekili Sayın Celal Erbay… Yok.
17’nci madde üzerinde
bir önerge vardır. Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Tasarının çerçeve 17 nci
maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 634 sayılı
Kat Mülkiyeti Kanununun 33 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ Kemal Anadol Oktay Vural
Yozgat İzmir İzmir
Mustafa
Elitaş A.Sibel Gönül Fevzi Şanverdi
Kayseri Kocaeli Hatay
“25 inci madde
hükmü saklıdır.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yeter sayı nedeniyle
takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN –
Hükûmet?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kat maliklerinden
birinin kendisine düşen borçları ve yükümlülükleri getirmemek
suretiyle diğer kat maliklerinin haklarını onlar
için çekilmez hale gelecek derecede ihlal etmesi halinde hâkimin
müdahalesini düzenleyen 25 inci madde hükmünün uygulanmasına
imkân sağlamak amacıyla iş bu değişiklik önergesi
verilmiştir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda 17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 17’nci madde kabul edilmiştir.
18’inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 18- 634 sayýlý
Kanunun 34 üncü maddesinin son fýkrasý aþaðýdaki þekilde deðiþtirilmiþtir.
"Yöneticinin
ad ve soyadý ile iþ ve ev adresinin anagayrimenkulün kapýsý yanýna veya
giriþte görülecek bir yere çerçeve içinde asýlmasý mecburîdir. Bu
yapýlmazsa, yöneticiden veya yönetim kurulu üyelerinin her birine,
ilgilinin baþvurmasý üzerine ayný mahkemece, elli Türk Lirasýndan
ikiyüz elli Türk Lirasýna kadar idarî para cezasý verilir."
BAŞKAN –
18’inci madde üzerinde gruplar adına söz isteği yok.
Şahısları
adına, Batman Milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmen… Yok.
Kocaeli Milletvekili
Azize Sibel Gönül… Yok.
18’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 18’inci madde kabul
edilmiştir.
19’uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 19- 634
sayýlý Kanunun 38 inci maddesine aþaðýdaki fýkra eklenmiþtir.
"Kat malikleri
kurulu, ada temsilciler kurulu veya toplu yapý temsilciler kurulu
kararlarýnýn iptaline iliþkin davalar, kat maliklerini temsilen yöneticiye,
toplu yapýlarda ise ada temsilciler kurulu veya toplu yapý temsilciler
kurulunca seçilen yöneticiye husumet yöneltilmesi suretiyle
açýlabilir. Yönetici, açýlan davayý bütün kat maliklerine ve ada veya
toplu yapý temsilciler kuruluna duyurur. Kurul kararýnýn iptali halinde
bu konudaki yargýlama giderleri ortak giderlerden karþýlanýr."
BAŞKAN –
19’uncu madde üzerinde gruplar adına söz isteği yok.
Şahsı
adına, Sakarya Milletvekili Sayın Recep Yıldırım…
Sayın
Yıldırım, buyurunuz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
RECEP YILDIRIM
(Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kat Mülkiyeti Kanunu üzerindeki yapılan değişikliğin
19’uncu maddesi üzerine şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bu kat mülkiyeti, kat malikleri, ada temsilcileri ve toplu temsilciler
kurullarında ve yöneticiler arasındaki davalarla ilgili
hukuki bir fıkra, düzenleme ilave edilmektedir. Kat Mülkiyeti
Kanunu’nun bugüne kadar gecikmesi hakikaten bir noksanlık
olmuştur ama iktidar ve muhalefet milletvekillerinin ve gruplarının
bu kanun üzerinde birlikte hareket etmesine özellikle teşekkür
ediyorum.
Yönetim itibarıyla
da üç dönem belediye başkanlığı yapmış ve
Marmara depreminde de Sakarya’da belediye başkanlığı
yaptığımız dönemlerde bunun sıkıntısını
çekmiş bir arkadaşınız olarak diyorum ki, bu kanun
çok yerinde, ama diğer arkadaşlarımın da ifade ettiği
gibi, bundan sonra İmar Kanunu, yapı denetim kanunları
ve dönüşüm kanunlarının da mutlaka arkadan gelerek
desteklenmesi ve bunların da birlikte, beraberce çıkması
üzerinde ittifak edilmesini yüce heyetinizden umuyor, bu kanunun
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yıldırım.
Şahsı
adına söz isteyen Kastamonu Milletvekili Sayın Hakkı
Köylü…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Konuşmayacak Sayın Başkan.
BAŞKAN - Konuşmuyor.
Önerge yok.
19’uncu maddeyi
oyluyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
20’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 20- 634 sayılı
Kanunun 47 nci maddesinin dördüncü fıkrasının son cümlesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bildirmeyenlerin
yeniden yaptırmak istemedikleri kabul olunur ve onların
arsa payları, değeri karşılığında
bölümlerini yeniden yaptırmak isteyenlere öncelikle devredilir."
BAŞKAN –
20’nci madde üzerinde, gruplar adına söz isteği yoktur.
Şahsı
adına Kırıkkale Milletvekili Sayın Turan Kıratlı…
TURAN KIRATLI
(Kırıkkale) – Konuşmayacağım Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak...
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Konuşmayacak Sayın Başkan.
BAŞKAN –
20’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 20’nci madde kabul edilmiştir.
21’inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 21- 634 sayılı
Kanunun 54 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İmar
Kanunu hükümlerine göre ortaklaştırma halinde, ortaklaştırılan
gayrimenkuller arasında kat mülkiyetine tâbi gayrimenkul varsa
ve ortaklaştırma, 9/11/1985 tarihinden önce ise 6785 sayılı
İmar Kanununun 46 ncı maddesi, bu tarihten sonra ise 3194 sayılı
İmar Kanununun 16 ncı maddesi gereğince ortaklığın
giderilmesi hususunda bütün malikler anlaştıkları
takdirde, ortaklığın giderilmesi bu anlaşma hükümlerine
göre yapılır.
Böyle bir anlaşmaya
varılamazsa, her gayrimenkulün ortaklaştırmadan önceki
geçer değerleri, birinci fıkrada sözü geçen madde hükümlerine
göre ortaklığı gidermekle görevli sulh mahkemesince
ayrı ayrı takdir edilerek, bunlara Türkiye İstatistik
Kurumunca yayımlanan üretici fiyat endeksi uygulanmak suretiyle
her bir gayrimenkulün dava tarihi itibarıyla ulaştığı
değerleri tespit edildikten sonra, bunlardan değeri en fazla
olan gayrimenkulün malikine, öteki gayrimenkulleri bu değerle
satın almasını teklife karar verilir ve bu teklif kabul
edilip bedel ödenince ortaklık giderilmiş olur."
BAŞKAN –
21’inci madde üzerinde, gruplar adına söz isteği yok.
Şahsı
adına İstanbul Milletvekili Sayın Lokman Ayva.
Buyurunuz Sayın
Ayva.
Süreniz
beş dakikadır.
LOKMAN AYVA
(İstanbul) – Aziz milletimin kıymetli vekilleri, hepinizi
yüreğimden gelerek sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Benim şu anda
konuşma ihtiyacımın tek nedeni, yegâne nedeni ve esas
nedeni adaletin tesisi ihtiyacıdır. Konuşma saikim,
adaletin mülkün temeli olduğuna dair inancım. Yani, bizim
birinci vazifemizin, kanunları yaparken adaleti tesis etmek
şeklinde olduğunu düşünüyorum. O yüzden de bu adaletin
tesisiyle ilgili bir sorun mevcut kanunda gördüm, bundan sonraki
madde için de bir önerge verdim. Bu adaletin tesisi noktasında
sizlerden milletimizin mutluluğu, huzuru ve refahı noktasında
hayırlı olacağını düşünerek gündeme getirmeyi
arzu ettim. Buradaki adalet tesisindeki gördüğümüz sorun nedir,
onu kısaca arz etmek istiyorum.
Adaletin tesisindeki
temel sorun şu değerli arkadaşlar: Şu anda biz Kat
Mülkiyeti Kanunu’nu görüşüyoruz ve kat mülkiyeti, malum,
herkesin, birçok dairenin bir arada bulunarak ortak şekilde yaşaması,
fakat bunun masraflarının da nasıl paylaşılacağı,
nasıl bölüşüleceği, bu giderlerin nasıl karşılanacağına
dair bir çalışma.
Şimdi, bununla
ilgili olarak değişik görüşler var. Deniyor ki: “Efendim,
giderlere eşit katılım olmalı.” Şu anda kanunun
vazettiği hüküm bu; benim anladığım bu en azından,
aksini söyleyen olursa mutlu olacağım. Yani, giderler
eşit şekilde paylaşılmalı, ama faydalanma farklı
olabilir. Yani, şunu diyebilir misiniz sevgili milletvekilleri:
Ben Ankara’dan İstanbul’a gideceğim, ama Ankara’dan
Kırıkkale’ye gidenle aynı parayı ödeyeceğim.
Buna adalet diyebilir miyiz? Yani, giderleri ortak karşılayacağız,
ama faydalanma farklı olacak. Yani, bizim bu adaletin tesisi
noktasında elimizi tutabilecek ne olabilir ki? Burada adalet,
maalesef, ekonomik anlamda zayıf olan, fakir olan kitlelerin
üstüne bir haksız şekilde teşkil ediliyor. O yüzden de,
bunun değiştirilmesi bence “Adalet mülkün temelidir.” felsefesinin
tamamen gereğidir.
Biz burada ne
öneriyoruz? Diyoruz ki, halkımızın tabiriyle, ne kadar
ekmek, o kadar köfte. Yani, biz ne kadar faydalanıyorsak o kadar
masraf ödeyelim. Ne kadar giderden bedel ödememiz gerektiğini
faydalanma oranımız belirlesin.
Bunun dışında,
peki, bunun karşısında bir görüş var, diyor ki:
“Efendim, bu, karmaşık olabilir.” Arkadaşlar, karmaşık
olacak diye adaleti tesis etmeyelim mi? O zaman, yargı masraflı
diye mahkemeleri kapatalım, karmaşık diyelim. Biz
şimdi kaç yüz maddelik ticaret hukukunu görüşüyoruz, o zaman
onu görüşmeyelim mi daha detaylı olarak? Neden? Bu kadar ince
ayrıntılara girmemizin ne mahzuru olabilir ki şu anda?
O bakımdan, adaletin tesisi noktasında karmaşıklıkmış,
şuymuş buymuş bence insanların tatmin edilmesi noktasında
ikna edici değil.
Bir başka
husus: Efendim, Bakanlar Kuruluna hakkaniyet esaslarının
tespit edilmesi noktasında yetki verilmemeli; bu olabilir.
Ama bunun da olabilmesi için şöyle bir yolun izlenmesinin ne mahzuru
olabilir: Mesela, diyoruz ki, bu önergeyi kabul edelim, daha sonra
Komisyonumuz tekriri müzakereyle… O, Bakanlar Kurulunun değil
de Meclisin yetkisiyse eğer, bu -o da tartışmalı
bir konu- eğer Meclisin yetkisindeyse o zaman ne yapalım?
Mecliste tekriri müzakereyle Komisyonumuz onu belirlesin. Yani,
adaletin tesisi noktasında neden biz tarafgir davranmayalım?
Yani, adaletin tesisi noktasında niye hassas olmayalım?
Bunu kendime açıklamakta zorluk çekiyorum. İnşallah,
sizlerin desteğiyle bu adaletin tesisi, adalet mülkün temelidir
noktasında hemfikir olarak güzel bir hizmete vesile olabiliriz
diyorum.
Şimdilik
teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ayva.
21’inci madde
üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
çerçeve 21 inci maddesi ile değiştirilmesi öngörülen
23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 54
üncü maddesinin ikinci fıkrasında geçen “dava tarihi itibarıyla
ulaştığı değerleri” ibaresinin “hükme en yakın
tarih itibarıyla ulaştığı değerleri” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ Kemal Anadol Oktay Vural
Yozgat İzmir İzmir
Mustafa
Elitaş Fevzi
Şanverdi
Kayseri Hatay
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yeter sayı sebebiyle
takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN –
Hükûmet önergeye katılıyor mu?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe: Dava
tarihi ile hükme en yakın olan bir tarih arasındaki endeks
artışlarının devirle yükümlü malike ait olması
gerçeği, bu tür bir düzenlemeyi zorunlu kılmaktadır.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda 21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 21’inci madde kabul edilmiştir.
22’nci maddeyi
ve bu maddeyle 634 sayılı Kanun’a eklenen 66’ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 22- 634 sayılı
Kanuna 65 inci maddeden sonra gelmek üzere "Toplu Yapılara
İlişkin Özel Hükümler" başlıklı "Dokuzuncu
Bölüm" altında aşağıdaki maddeler eklenmiş,
mevcut 66 ve 67 nci maddeler, 75 ve 76 ncı maddeler olarak teselsül ettirilmiştir.
"DOKUZUNCU BÖLÜM
Toplu Yapılara İlişkin
Özel Hükümler
Kapsam
MADDE 66- Toplu
yapı, bir veya birden çok imar parseli üzerinde, belli bir onaylı
yerleşim plânına göre yapılmış veya yapılacak,
alt yapı tesisleri, ortak kullanım yerleri, sosyal tesis
ve hizmetler ile bunların yönetimi bakımından birbirleriyle
bağlantılı birden çok yapıyı ifade eder.
Toplu yapı
kapsamındaki imar parsellerinin bitişik veya komşu
olmaları şarttır. Ancak bu parseller arasında kalan
ve imar plânına göre yol, meydan, yeşil alan, park, otopark gibi
kamuya ayrılan yerler için bu şart aranmaz. Toplu yapı
kapsamındaki her imar parseli, kat irtifakının veya
kat mülkiyetinin tesisinde ayrı ayrı dikkate alınır.
Ancak, toplu yapı birden fazla imar parselini içeriyorsa, münferit
parseller üzerinde toplu yapı hükümlerine tâbi olacak
şekilde kat mülkiyeti ilişkisi kurulamaz.
Yapılar tamamlandıkça,
tamamlanan yapılara ilişkin kat irtifakları kat mülkiyetine
çevrilebilir.
BAŞKAN –
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Sayın Hakkı Suha Okay söz istemiştir.
Buyurun Sayın
Okay. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli üyeler;
634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasasında Değişiklik
Yapılmasına İlişkin ve 35 sıra sayıdaki
tasarıyla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
görüşlerimizi açıklıyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bu maddeye gelinceye kadar görüşmekte olduğumuz maddelere
ilişkin değişiklikler, mevcut Kat Mülkiyeti Yasası’ndaki
kimi maddeleri, gelişen ve değişen şartlara göre
değişimini içeriyor idi, ancak, bu madde ve bundan sonra devam
eden on madde yeni bir düzenleme ve gerçekten toplumun ihtiyacı
olan bir düzenleme. Nitekim, kimi yasal düzenlemeler, süresi içerisinde
toplumsal ihtiyaçlar göz önüne alınarak yapılır.
634 sayılı
Kat Mülkiyeti Yasası’na daha önce de bir “Sekizinci Bölüm” eklenmişti.
O “Sekizinci Bölüm” de devre mülk hakkıyla ilgiliydi; yıl
1985’ti. Türkiye'de daha sonraki süreçte toplu yapımlar başladı
ve bugün “Toplu Yapılara İlişkin Özel Hükümler” diye
bir bölüm ekleniyor yasaya.
Aslında,
bu bölüm, gecikmiş, toplumsal ihtiyaçların gerisinde kalmış
bir bölüm, çünkü, Türkiye'de, 85’ten bu yana böylesine adalar ve parseller
birleştirilerek binalar yapılıyordu, fakat maalesef,
bu toplu yapılar, Kat Mülkiyeti Yasası’nın tek parsel,
tek bina anlayışındaki yönetimine teslim ediliyordu
ve çok ciddi sıkıntıları da beraberinde getiriyordu.
Açıkçası, öylesine toplu yapılar ki bunlar; bunlar bir
beldeden, bir ilçeden, hatta bir ilden daha büyük toplu yapılar.
Örneğin, Ankara’nın Etimesgut’undaki Eryaman toplu konutları.
Bunların etaplarında beş bin sekiz yüz konut var, bir etabında;
üç bin, üç bini aşkın konutlar var ve çok doğal ki, bu yapımlarda
yeni düzenlemeler ve bu düzenlemeleri içeren de bir çalışmayı
yapmamız gerekiyordu. Onun için, bu bölümde söz aldım.
Bu yasalar görüşülüyor,
kimi değişiklik önergeleri geliyor. Ama çok doğal ki,
Parlamentoda görev yapan arkadaşlarım ellerindeki yasa
değişikliğini okuduklarından veya düzenlemeyi
okuduklarından bilgi sahibi, ama, bizi izleyen vatandaşlarımız
da var. Bu bağlamda, tartışılmakta olan bu yasanın
önemini bir de onlara ifade etmek istedim.
Değerli arkadaşlarım,
tabii çağdaş yaşam, birlikte yaşam koşulları
öylesine değişti ki, bu toplu konut inşaatları
başladı. Fakat bu toplu konut inşaatları Kat Mülkiyet
Yasası’nın dar kalıpları içerisinde kalınca,
birlikte yaşam özelliğini kimi yerlerde kaybetti veyahut
da bu yaşam alanları terk edilmeye başlandı. Çünkü,
yönetimde sorun oldu, mülkiyetlerde sorun oldu ve bunun bir an evvel
aşılması gerekiyordu.
Şimdi, düşünebiliyor
musunuz ki, böylesine bir toplu konut alanının -beş bin sekiz yüz, üç bin, üç bin
beş yüz- tüzel kişiliği yok yönetimde. Yani, bir belediye
kuruyoruz, Belediye Başkanı oluyor, şubeleri oluyor,
müdürleri oluyor, ama burada, kat mülkiyetinin dar kalıpları
içerisinde yöneteceksin burayı deniliyor ve etaplar birleşiyor
ve üst birim oluşuyor. Ama, hukuksal kimliği yok. Bir lokal
açma hakları yok.
Bu konut alanlarının
yönetimindeki sorun bir başka şeyi daha getiriyor. O ne?
Trilyonlara ulaşan bütçeleri oluyor ve diyoruz ki bunlara:
“Her sene sen seçimle yeniden yönetim belirle.” Biraz evvel geçti
29’uncu maddede. Aslında, bu bölüm görüşülmeden, yasada,
biraz evvel, değişiklik önergesiyle bir 29’uncu maddede
toplu yapı geçti ve “İki yılda bir seçim yapılsın”
denildi. Doğruydu, isabetliydi. Yani, seçim süreci gelecek diye,
yönetici, hele hevesliyse iki üç ayını ona verecek, icraat
dönemi olmayacak. O bakımdan, bu yasaya bu madde gelmeden önceki
yapılan değişiklik de doğru. Bu maddenin devamında
bir değişiklik var; o da çok doğru. Bir intikal maddesi
geliyor, geçici 3’üncü madde ve o geçici 3’üncü maddede, mevcut site
yönetimlerinin bundan sonraki süreçte yeni yönetime nasıl
entegre olacağına dair bir geçiş maddesi var. Nitekim,
o geçiş maddeleri bir defa, o geçici madde bir defa kullanılmakla
veya süresini tamamlamakla misyonunu tamamlayacak.
Şimdi, bunlar
çok önemli bir değişiklik, çok önemli bir düzenleme. Tabii,
bu düzenlemeyi yaparken, açıkçası, kimi bu site sakinlerinin
bazı ihtiyaçları karşılanamıyor. Bu da, bu
işin bir başka gerçeği. Onlar, ortak alanlara ilişkin
de farklı düzenlemeler istiyorlardı. Ancak bu ortak alanlara
ilişkin düzenlemeler zaman içerisinde kendi mecrasında
çözülebilir. Ama bir başka husus daha var, o da şu: Bu site
projelerinde, bu toplu yapılarda yönetim planını
başlangıçta ya TOKİ yapıyor ya arsa sahibi yapıyor
ve bunu tapuya veriyor, böyle tescil ediliyor. Sonra bu yönetim planının
değişikliğinde çok ciddi sorunlar oluşuyor. Düşünün
ki, 3-5 bin kişilik sitelerde yönetim planını değiştireceksiniz.
Daireyi almış, yurt dışına gitmiş, daireyi
almış vefat etmiş, başka adrese taşınmış
tebligat adresi yok, bir araya getiremiyorsunuz, ama başlangıcında
oluşan yönetim planının dayatmasıyla o dar kalıp
içerisinde siz yönetemiyorsunuz. Yönetim sorunu sürekliliğini
devam ettiriyor. O zaman, bu anlamda kimi değişiklik yaptık
ki, bunu beşte 4’e indirdik, bu da isabetli bir değişimdir.
Tabii, bu arada
bir şey daha ifade etmek istiyorum. Dünden bu yana İç Tüzük
77 tartışılıyor.
Değerli arkadaşlarım,
bu yasa bir konsensüsle, bir anlayışla, bir uzlaşmayla
taşınıyor. Ama bu uzlaşmanın içerisinde, biraz
evvel de ifade ettiğim, iki yılda bir seçim yapılması
veyahut da “intikal maddesi” dediğim geçici süredeki yönetimin
nasıl aktarılacağı veyahut da beşte 4’ün oy
çokluğuyla yönetim planının değişikliği
veyahut da birkaç maddede geçen: Dava tarihinde değil de hükme
en yakın tarihteki değer esas alınır… Bunlar çok
önemli değişiklikler, hele “hükme en yakın tarihteki
değer esas alınır” Türk hukuk tarihinde devrim gibi değişiklik.
Ama şimdi bunları, biz burada saygıdeğer grup
başkan vekilleriyle, Adalet Komisyonu Başkanımızla,
Sayın Bakanımızla görüşerek çözdük. Oysa bunların
Komisyonda ele alınarak çözümü çok daha kolaydı. Bu bir uzlaşma
yasası olduğundan doğruları birlikte bulduk. Bu
nedenle kimi yasalarda böylesine, hemen oldubitti, biz bunu bir
an evvel şuraya indirelim değil, hep birlikte doğruyu yapalım.
Doğruyu yaptıkça paylaşmamız çok daha kolay olur,
çünkü bunlar halkımız için yaptığımız yasalar.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Burada yapılabiliyormuş demek ki bazı
şeyler.
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Burada yapılabiliyormuş, ama ya yapılamazsa
ya birbirimizi ikna edemezsek ya doğruyu kaçırırsak?
Gerçi, bundan sonra o 77’nci madde uygulanır mı uygulanmaz
mı onu da bilmiyorum. Geçen 22’nci Dönemden kalan yasa var
mı? Yeniden önümüze gelecek mi? Onları bilmiyorum, ama dilerim,
birlikte doğruyu ve yanlışsız bir şeyi yapmaya
çalışalım. Mutlaka hatamız olacaktır, ama hiç
olmazsa bilinçli yanlışımız olmasın diyorum.
Saygılar
sunuyorum yüce heyetinize. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Okay.
Madde üzerinde,
şahsı adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın
Lokman Ayva.
Buyurunuz efendim.
Süreniz
beş dakikadır.
LOKMAN AYVA
(İstanbul) – Aziz milletimin değerli vekilleri, tekrar huzurunuzdayım.
Bu bahsettiğim adaletsizliğin giderilerek adaletin tesis
edilmesi noktasında gayretlerimi sürdürmeye çalışıyorum.
Buradaki mantığı
şöyle bir düşündüm, çocuklarla ilgili, “Çocuklarımıza
bu mantığı versek ne olur acaba?” dedim. Yani, bir toplumda
adaletin oluşabilmesi anlamında temellerin iyi oluşturulması
gerektiğini, aksi hâlde toplumun hüsrana uğrayabileceğini
düşünüyorum. Nedir buradaki temel kaygımız? Şimdi,
burada bir yaşlı teyzeyi düşünün, yetmiş yaşında,
çocukları uzakta, eşi vefat etmiş, eşinden kalan
emekli maaşıyla geçinmeye çalışıyor, 60 metrekare
bir dairesi var, bir sitede oturuyor. Bir başka aile var, 5 çocuklu,
ekonomik durumu gayet iyi -Allah daha çok versin- 180 metrekare bir
dairede oturuyor. Şimdi, diyoruz ki biz yaşlı teyzeye:
“Yaşlı teyze, siz, bu sitenin lokallerine, spor tesislerine
bu 5 kişilik aileyle ve ekonomik durumu iyi olan, yani 180 metrekare
dairede oturan, o tür giderleri karşılayabilen insanlarla
aynı parayı ödeyeceksiniz.” Ben bu uygulamayı on yaşındaki
çocuğa nasıl anlatacağım? Adalet budur diye nasıl
söyleyeceğim acaba? Ve yarın bir gün “Efendim, buradan New
York’a gidenle buradan Ardahan’a gidenin uçak parasını
aynı isterim.” derse bu çocuk, bu mantığı yürütürse
ne olacak? İşte, adalet böyle böyle zayıflar veya böyle
böyle güçlenir. Bizlerin bu adalet konusunda, mutlak adalete elbette
şu anda erişmemiz mümkün değil, ama bunun yolunda olmamız
lazım. Yeri gelip, Hazreti Ömer’in adaletini övüp, iltifat
edip, insanlara anlatıp, ama biz de bunu yapmak için gayret edersek
bu gerçekten çok takdire şayan bir şey olur. O anlamda, bu tür
adalet kavramını geliştirecek, toplumun daha iyiye
gitmesinin, daha adil, daha doğru değerler üzerine kurulmuş
davranışlardan oluşan değerler kültürüyle yaşayan
bir hâle gelmesinin kime ne mahzuru olabilir? Onun için, benim sizlere
arz ettiğim husus, tamamen bir adalet saikiyle, bu adaletin gerçekleştirilmesi…
Dikkat ederseniz, bunun dışında ne ideolojik bir kaygım
var ne siyasi bir kaygım var ne bilmem filan grup, filan kesimi
öne çıkaran bir durum var. Tamamen, tek kullandığım
kelime adalet ve hakkaniyet. Hakkaniyet, hepimizin mayasında
olan… Sayın Komisyon Başkanımızın da iyi bir
mayası olduğunu düşünüyorum. Onun da, hep beraber, güzel
bir şekilde tesis edilmesi gerektiği bir kavram üzerinde duruyoruz.
Aksi hâlde, adaletin olmadığı yerde Adalet Bakanlığı
olsa, adaletin olmadığı yerde Adalet Komisyonu olsa
ne işimize yarar? Ha, şu anda Türkiye'de yüzde yüz adalet yoktur
filan demiyorum, yanlış anlaşılmasın. Diyorum
ki, daha çok adalet olsun. Yüzde yüz adaletin olduğunu da söyleyemeyiz.
Eğer karmaşıklık varsa onu da düzeltiriz. Kolaycılığı
adaletsizliğe nasıl tercih edebilirim ben? Bunu, vicdanıma,
kendime nasıl anlatabilirim bilemiyorum.
Çok teşekkür
ediyorum, hürmetler sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ayva.
66’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum:
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurunuz
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkanım, hakikaten, Meclisi çok adaletli yönetiyorsunuz.
Tabii, siz de istiyorsunuz ki bir an önce bu kanun geçsin. Ama önemli
olan tabii, bu kanun geçerken, bu kanunun, ülke yararına çok uygun
bir şekilde geçmesi gerekir.
Şimdi, ben,
Komisyon Başkanına soruyorum: Yani, sizin getirdiğiniz
rapor burada bu kadar değişikliğe uğruyorsa siz
bundan zevk alıyor musunuz Sayın Komisyon Başkanı?
Yani, Komisyonda olayları enine boyuna tartışmayacaksınız,
maddeleri incelemeyeceksiniz, ondan sonra 77’nci maddenin gölgesine
sığınacaksınız, diyeceksiniz ki: “Efendim,
yani ne olacak, burada söylenen fikirler Genel Kurulda dile gelecek,
Genel Kurulda da biz bu maddeleri değiştiririz.” Böyle bir
anlayış olur mu?
Sayın Komisyon
Başkanı, biraz önce bir şeyler konuştunuz, ama ben,
size cevap vermek istemedim. Yani bakın, Türkiye Büyük Millet
Meclisi içinde yer alan her kurumun kendine göre bir görevi vardır.
Her kurum kendi görevini sağlıklı, adaletli, tarafsız
yaparsa buradan çıkan her eser mükemmel olur. Ama birileri, böyle
felsefi konuşmalar yaparak, nutuklar çekerek, efendim, bilmem
“yasama ekonomisinden zarar etmeyelim” gibi böyle ne olduğu
belirsiz ifadeler kullanırsa böyle olur. Böyle bir şey olmaz.
Bakın,
şimdi bu toplu yapılara ilişkin bir yapılanma sistemi
son zamanlarda gelişmiştir. Düşünebiliyor musunuz,
biraz önce CHP Sözcüsü arkadaşımız söyledi, 3 bin, 5
bin üyeli kooperatifler kuruluyor. Bir yandan işte, tek villalar
var, bir yandan yüz konutun bir arada olduğu toplu konut var, kooperatifler
var; bunlar, o kadar bir girift hâle geldi ki. Onlar, ilk aşamada
tapuya bir yönetim planı veriyorlar, hemen tapuya tescil ediliyor.
O tapuya verilen o yönetim planını değiştirmek
mümkün değil. Aslında bu, toplu yönetimde bir de Kooperatifler
Kanunu bölümü var. Tesadüfen, hasbelkader o kooperatifin başına
gelen insanlar, bir bakıyorsunuz, her türlü keyfîlikler içinde
hareket ediyorlar. Adam, süper lüks arabalara biniyor, cep telefonunu,
ev telefonunu, bilmem makam arabasını, sekreterini, hatta
siyasetle uğraşıyorsa, siyasi masraflarını
da buraya yüklemek suretiyle orada görev yapıyor, yani bir nevi
arpalıklar hâline getirilen bir durum oluyor. Bunların karşısında
ciddi durmak için ciddi düzenleme yapmak lazım sayın milletvekilleri.
Bakın, bu
kanun vesilesiyle çok ciddi şeyler yapmak lazım. Biraz önce
İstanbul’dan bir vatandaş bana telefon ediyor, diyor ki:
“Kamer Bey, biz bodrum katında oturuyoruz veyahut da giriş
katında oturuyoruz. Kardeşim, ben evime ekmek alamıyorum,
yani çok kıt kanaat geçiniyorum, hele evime hiç et de girmiyor,
ama asansörün parasını benden alıyorlar.” Tabii, ben,
şu anda tam incelemedim, bu vatandaşın şeyine de
şey etmek istemiyorum. “Hiç olmazsa giriş katındaki
vatandaşlardan asansör parası alınmasın.” diyor.
İşte, bir kanunu müzakere
ediyoruz. Yani, hakikaten, mesela, birinci katta oturuyorsa asansör…
Yani, bu kanunları yaparken enine boyuna, yani, Türkiye’de
yaşayan insanların yaşantılarını
sıkıntıya sokmayacak… Biraz önce konuşan AKP’li
arkadaşımızın partisinin ismi “Adalet” ama
herhâlde hiç uygulamadıkları, ismini “Adalet” olarak
anıyorlar ama uygulamalarda hiç rastlanmayan adalet ilkeleri
var kendilerinde. Güzel konuştu o aslında, kendisini tebrik
ediyorum, ama adalet ilkelerine uygun, adaleti sağlayacak bir
düzenleme yapmamız lazım.
Mesela, soruyorum
ben Hükûmete de Komisyona da: Hakikaten, bu ortak giderlerde, mesela
giriş katında oturan vatandaşlar asansör parası
ödüyor mu ödemiyor mu? Ben incelemedim, kusura bakmayın. Kendilerine
söylüyorum, vatandaşın da derdini şey etmek için. Yoksa
tekriri müzakere yapalım. Mesela, giriş katında, hatta
birinci katta, vatandaş oturuyorsa asansör giderlerine
iştirak etmesin.
Bu maddeler çok
önemli. Bunları enine boyuna tartışıp, hatta gerekirse
ilgili kooperatif kanunlarıyla, diğer kanunlarla irtibatlarını
sağlayıp… Mademki yeni bir kanun yapıyoruz, hatta Komisyon,
Hükûmet ve muhalefet partileriyle iktidar partisi anlaşmışsa,
ülkeyi rahatlatacak, bir daha bu konularla ilgilenmeyecek kanunlar
yapmak istiyoruz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla)
– Sayın Başkanım, bir dakika daha verirseniz…
BAŞKAN –
Evet, sözünüzü tamamlayınız lütfen.
Buyurunuz.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Özellikle bu toplu yapı Türkiye’de yaşayan insanların
yaşamına yeni girdiği için ve bunlar kooperatifler
şeyiyle girdiği için çok büyük keyfîlikler yapılıyor,
çok büyük rant kaynakları oluyor. O, işte, kentsel dönüşüm
projeleri falan uygulanırken buralarda da çok büyük rantlar
dönüyor. Bizim dileğimiz, bunların enine boyuna tartışılması
ve en iyi şekilde bir hukuk düzenlenmesi yapılmasıdır.
Yoksa, bizim kimseyle özel bir şeyimiz yok.
Zaman zaman kanunda
karar yeter sayısını istiyorsam, tabii ki, siz iktidar
partisisiniz, gelin, bu Mecliste bulunun, çünkü daha yeni Meclis,
dört aylık Meclis. Dört aylık Mecliste bir bıkkınlık
olmaz, hele Hükûmette böyle hiç Meclisten kaçma olmaz. Onun için, bunları
sağlamak için, hiç olmazsa halka çok sağlıklı bir görüntü
vermek için burada bulunalım, yasa müzakerelerine katkıda
bulunalım.
Saygılar
sunuyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET
İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkan, bir açıklama
yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Komisyon
adına, Komisyon Başkanı Ankara Milletvekili Sayın
Ahmet İyimaya söz istemiştir, kısa bir açıklamada
bulunacak.
Buyurunuz Sayın
İyimaya.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar,
tabii, zorluğumuz hâlen yürürlükte olan kat mülkiyeti hukuk düzenine
değişiklik getirmek. Değiştirilmekte olan maddeleri
müzakere ediyoruz ve değiştirilmeyen maddeler hakkında
doğal olarak sorunlarımız yoksa bilgimiz de olması
mümkün değil.
Sayın Ayva,
bilhassa, adalet temeli üzerinde iki defa söz aldı, bu kat mülkiyetinde
giderlere katılım… Bir defa, şu anda düzenlediğimiz
bölüm, Sayın Okay’ın ifade ettiği gibi, reform mahiyetinde
yatay ve dikey toplu yapılarla ilgili yeni bir düzenleme, yeni
bir hüküm, daha evvel kısmen yapılmıştı. Burada
giderlerle ilgili bir düzenleme yapılmamaktadır. Burada,
74’üncü maddede kat mülkiyeti genel düzeninin kıyas yoluyla
uygulanması esası görülmüş. Bizim kat mülkiyetinde
maliklerin, bağımsız bölüm maliklerinin giderlere
katılmasında iki kademeli esas, kademeli yöntem öngörülmüştür.
Birinci yönteme göre, kat malikleri giderler paylaşımında
anlaşma yapabilirler. Buna biz yönetim planı diyoruz, kat
maliklerinin veya bağımsız bölümler kurulunun anayasasıdır,
istedikleri gibi bunu paylaştırabilirler, ki bu yönetim
planlarında genellikle zemin katta olanlara asansör giderlerinde
katılmama seçeneği tanınmaktadır.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Kanun’da tanıyalım.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Kanun’da var, 20’nci
madde.
İkinci kademe,
eğer böyle bir düzenleme yoksa, Kanun doğrudan düzenlemiş,
hizmetlilerin giderlerine eşit şekilde katılma var.
Diyelim ki, kapıcı, bahçıvan, bekçi, herkes eşit
şekilde faydalanıyor çünkü, öbürlerindeyse arsa payı
esasında katılma var.
Ayrıca,
toplu yapılar alanında arsalar da, her ne şekilde, yapıya
dönüşmemişse, bağımsız bölüm gibi yapıya
dönüşmemişse, onlara bir ortak gider katılımı
mümkün değil, çünkü rejimin içerisinde değil.
Adaleti, yasanın
20’nci maddesi özgün şekilde tutmuştur. Şu andaki, komisyonun
geliştirdiği önergeler de, zaten arkadaşların
bilgisi içerisinde geliştirilmiştir, 77’nci maddenin zorunluluğu
içerisinde geliştirilmiştir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın İyimaya.
Maddeyi oylamaya
geçiyorum: 66’ncı maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…
66’ncı madde kabul edilmiştir.
22’nci maddeyle
634 sayılı Kanun’a eklenen 67’nci maddeyi okutuyorum:
Ortak yerler
MADDE 67- Toplu
yapý kapsamýnda olup, bütünüyle bu kapsamdaki baðýmsýz bölümlerin ortak
kullanma ve faydalanmasýna tahsis edilmiþ bulunan parsellerin malik
hanesine, tahsis edildikleri toplu yapý kapsamýndaki diðer parsellerin
ada, parsel, blok ve baðýmsýz bölüm numaralarý gösterilmek suretiyle
tapu siciline kaydedilir ve bu suretle tahsis edildikleri parsellerde
bulunan baðýmsýz bölümlerin ortak yeri olur.
Toplu yapý kapsamýnda
bulunan birden çok yapýnýn ortak sosyal ve alt yapý tesisleri bulunduklarý
parsel veya yapýya bakýlmaksýzýn, tahsis edildikleri baðýmsýz bölümlerin
ortak yeri sayýlýr.
BAŞKAN –
67’nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut Dibek söz istemiştir.
Buyurun Sayın
Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli arkadaşlar,
tasarının 21’inci maddesiyle, 634 sayılı Kat Mülkiyeti
Kanunu’na yeni bir bölüm olarak dokuzuncu bölüm eklenmiştir.
Bu bölüm altında, toplu yapılara ilişkin özel hüküm olarak
dokuz madde yer alıyor. Ben de, bu maddelerden 67’nci maddeyle ilgili
olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Öncelikle
hepinizi saygılarımla selamlıyorum değerli arkadaşlar.
Arkadaşlar,
60’ıncı maddede toplu yapılar içerisindeki ortak alanlar
düzenlenmiş. Bu ortak alanların içeriği, kavramı
açıklanmış. Buna göre bu ortak alanların mülkiyet
sorunu çözümlenmiş. Yani ileriye dönük olarak ihtilaflara neden
olmayacak şekilde bir düzenleme yapılmış. Doğal
olarak toplu yapılarda kamuya bırakılmış
olan yol, park yeri, okul, sosyal tesisler ve bunun gibi ortak yerler
söz konusu. Bunlar farklı parseller üzerinde olabiliyor ama bunların
tabii ki kullanım amacına yönelik olarak bağımsız
bölüm maliklerine tahsisi söz konusu oluyor. Burada ihtilaflar
çıkmasın diye bu ortak yerlerin parsellerine bakılmaksızın
tahsis edilmiş olduğu, bağımsız bölümlerin
her birinin ortak yer olduğu bu maddede belirtiliyor. Tabii ki
zorunlu bir madde.
Ben maddenin bu
teknik açılımından başka bu konuyla bağlantılı
olacak olan değişik bir konuda düşüncelerimi açıklamak
istiyorum. Yine toplu yapılarla ilgili olarak İstanbul’da
ve değişik yerlerde toplu yapı yapan bir şirketle
ilgili ben bir süre önce burada gündem dışı söz almıştım.
Bu gündem dışı almış olduğum söz nedeniyle
de Maliye Bakanlığı yine birkaç gün önce gazetede bir
yanıt yayınlamıştı.
Değerli arkadaşlar,
bununla ilgili olarak sizleri ve kamuoyunu bilgilendirmek istiyorum.
Bir süre evvel almış olduğum gündem dışı
sözle bizim, Kırklareli ilimize bağlı Vize ilçemizin
Çakıllı beldesinde hazine arazisi olarak gözüken 538 dekarlık
bir alanın İstanbul’da faaliyet gösteren, sanıyorum
diğer yerlerde de faaliyet gösteren, Taşyapı AŞ
isimli bir firmaya ihalesiz bir şekilde satıldığını
buradan beyan etmiştim. Yine o açıklamam içerisinde bu taşınmazın
4706 sayılı Kanun’a göre, yani mülkiyeti hazineye ait
olan arazilerin ekonomiye kazandırılmasına yönelik
olan Kanun’a göre satışının yapılması
gerekirken, kıymet takdirinin de Maliye Bakanlığı
tarafından, Vize Kaymakamlığı, Millî Emlak Müdürlüğü
tarafından 13 trilyon gibi bir bedelle vergi değeri üzerinden
belirlenmesine rağmen, bu yerin 2 trilyonluk bir bedelle
Taşyapı İnşaat’a satıldığını
buradan açıklamıştım.
Tabii Taşyapı’nın
farklı bir durumu vardı. Son dört beş yıllık süre
içerisinde bu firmanın, bu şirketin çok yoğun bir
iş hacmiyle Türkiye’de çok büyük bir büyümeye, büyük bir
sıçramaya kavuştuğunu da hep beraber biliyoruz. Kamuoyunda
bununla ilgili tartışmalar da zaten yapılıyor.
Niye Taşyapı’ya
bu yer satılmıştı? Taşyapı’nın sahibi
olan Emrullah Turanlı’nın, bir süre önce, yine ondan bir süre
önce, gazetelerde bir beyanı vardı. Kendisi diyor ki:
“Biz, konut sektörünün dışında, aynı zamanda çimento
üretim tesisi kurmak üzere bir çimento fabrikası kuracağız.
Bununla ilgili olarak da Trakya’da, Edirne bölgesinde arazi
arıyoruz.” Kendisinin bu açıklaması da 9 Nisan 2007 tarihinde
tüm genel basında ve medyada yer almıştı.
Tabii kendisine
arazi gerektiği için, bu, Vize’nin Çakıllı beldesindeki
538 dekarlık alan kendisine 4706 sayılı Kanun’un 4’üncü
maddesinin son fıkrası gereğince satılmış.
Bunu nereden anlıyoruz? Benim gündem dışı yapmış
olduğum konuşmadan sonra Maliye Bakanımızın
vermiş olduğu yanıttan alıyoruz. Maliye Bakanımızın
yanıtı yine Milliyet gazetesinde geniş bir şekilde
yer aldı ve o yanıt okunduğunda, benim buradan açıklamış
olduğum tüm hususların aslında bir anlamda doğru
olduğunu kendisi de beyan etmiş, ikrar etmiş. Yalnız,
açıklamada bir tek “13 trilyonluk” ibare yok. Kendisi bu yerin 2
milyon 17 bin 33 yeni Türk lirası bedelle bu firmaya satıldığını
kabul ediyor. Satılırken de şunu diyor: “Evet, biz bu araziyi
sattık, 538 dekarlık araziyi sattık. Burada kendisi bize
başvurdu, ‘ben 140 milyon dolarlık bir yatırım yapacağım’
dedi ve ‘bununla beraber 200 kişilik bir istihdam sağlayacağım’
dedi ve ‘araziye ihtiyacım var’ dedi. Biz de bu yeri kendisine
uygun gördük ve sattık.” Ama devamında şunu da söylüyor…
Bu yerle ilgili olarak henüz imar planı çizilmiş değil,
zaten imar planı içerisinde değil. Bu yerin üzerine bir sanayi
tesisi, yani, amacına uygun olarak, belirtildiği gibi,
bir sanayi tesisinin yapılması da söz konusu değil.
Sayın Bakan diyor ki: “Buna göre, anılan taşınmazların
imar planı dışında kalması nedeniyle –ki, bu taşınmaz
öyle- adı geçen şirketten söz konusu taşınmazların
ilgili belediyece yapılacak 1/1.000 ölçekli uygulama imar
planı ile satış amacına uygun olarak ilgili tüzel
kişilikçe yapılacak yatırım türünün -sanayi tesisleri-
niteliğini açık olarak ihtiva edecek şekilde belirlenmemesi
durumunda Avrupa Çimento Sanayi ve Ticaret AŞ tarafından
herhangi bir hak ve tazminat, faiz, vesaire talebinde bulunulmayacağına
dair taahhüt aldık.” Avrupa Çimento AŞ de Taşyapı’nın
diğer bir şirketi, yani, bu amaca yönelik olarak kurmuş
olduğu şirket.
Değerli arkadaşlar,
Sayın Bakan burada diyor ki: “Biz bu yeri sattık. Bu yerde bu
fabrikanın kurulması şu anda mümkün değil.” Zaten,
Trakya’daki bu bölgenin planlamasını şu anda
İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı olan Metropolitan
Proje Merkezi, BİMTAŞ’a ait olan proje merkezi çiziyor
1/25.000 ölçekli haritaları. Bu 1/25.000 ölçekli haritalarda
daha henüz bu netleşmiş değil, onaylanmış değil.
1/100.000 ölçekli haritaları da, Ergene Havzası Çevre Düzeni
Planı olarak geçtiğimiz yıllar içerisinde -ki 59’uncu
Hükûmet dönemi içerisindeydi- Trakya Üniversitesi çizmişti.
Bu 1/100.000’lik plan içerisinde, arkadaşlar, bu arazi, tarım
arazisi olarak gözüküyor, Ergene Havzası’nın doğmuş
olduğu yer olarak gözüküyor, yani, altında Ergene Havzası’nın
doğum yeri var. Dolayısıyla, tarım arazisi olarak
bu yere sanayi tesisinin kurulması mümkün değil
1/100.000’liğe göre. 1/25.000’likler henüz daha çizilmemiş,
çizim aşamasında, daha sonra onaylanacak, orada da henüz
bu yerle ilgili bir sanayi tesisi, çimento fabrikası kurulabilir
diye bir düzenleme yok. Buna rağmen, Sayın Bakan, Maliye Bakanımız
diyor ki: “1/1.000’likler içerisinde bu yerde sanayi tesisi olarak
yer almazsa biz bunu geri alacağız.”
Değerli arkadaşlar,
bunu niye anlatıyorum, biliyor musunuz? Yani, şimdi, bir
yer satılırken, 4706 sayılı Kanun’a göre bunun satışı
yapılırken, işte, ilgili o Kanun’un son maddesinde
bir hüküm var. O da, yine, 59’uncu Hükûmet döneminde -2003 yılında-
getirilmiş. Orada diyor ki: “İşte, 10 milyon dolarlık
bir yatırımı ve 50 kişilik bir istihdam sağlayacak
olan yatırımı yapacak olan, taahhüt edecek olan firmaya
hazine -az önce belirttiğim arazileri- ihaleye çıkarmaksızın
doğrudan satabilir.” Böyle bir hüküm var ve “bu hükme göre biz
sattık” diyor. Yani, şimdi, buradan şunu düşünüyorum
veya şunu soruyorum: Yani bu satış yapılırken
ileriye dönük olarak, varsayım içerisinde, yani, şöyle
olursa, şöyle olursa, işte, bu tesisi kurarsa, ama biz yine
bunu baştan satarız. Değerli arkadaşlar, böyle
bir düzenleme bu Yasa’da yok. Yani, bu 4706 sayılı Yasa’da
bunu satacaksınız: Bir, bu yerin üzerine bu tesisin kurulmasının
yasal olarak mümkün olması lazım. Yani, çimento fabrikasını
yapmanın mümkün olması gerekiyor.
Zaten, ben, sözlerimin
içerisinde de belirtmiştim, Vize’nin Çakıllı beldesi
-Vize’ye 7-8 kilometre mesafede, Saray’a doğru, hemen Vize’nin
girişinde- Evrencik köyü var, orada bir çimento fabrikası
şu anda inşa hâlinde devam ediyor. Yani, “iki tane çimento
fabrikasını yan yana inşa etmek Türkiye’nin neresinde
vardır, neresinde böyle bir durum var?” diye sormuştum. Bir
de buna Pınarhisar Çimento Fabrikasını eklersek -o
da 25-30 kilometrelik bir mesafedeydi- onu da düşünürsek, yani
30 kilometrelik alanda 3 tane çimento fabrikası, 2 tanesi yan
yana arkadaşlar. Yani, böyle bir durum sanıyorum Türkiye’nin
hiçbir yerinde yok.
Burada -bu kadar
uzatmaya da gerek yok- maalesef, şöyle bir durum olmuş: Yani,
Taşyapı AŞ, işte, çimento sektörüne girerken arazi
talebinde bulunmuş, kendisi Edirne bölgesinde arazi aramış,
fakat oralarda bulamamışlar. Kırklareli’ndeki bu
boş araziyi -hazineye ait olan araziyi- her ne kadar yasal olarak
üzerine şu anda böyle bir fabrikanın yapılması
mümkün olmasa da, ileriye dönük olarak …
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Dibek, lütfen tamamlayınız sözünüzü.
TURGUT DİBEK
(Devamla) - …denmiş ki: “Biz size bu yeri verelim, ne olur, ne olmaz.
Bu arada sizler de biraz gayret gösterin, çalışın.
1/25.000’lik ölçekli TRAKAP kapsamında, bu Trakya’nın planlanması
içerisinde bu alanın sanayi tesisi olarak gözükmesi için biraz
gayret gösterin, oralara gözüksün; ondan sonra bir de 1/1000’likler
hazırlanırken orada da biraz gayret gösterin, orada da bunlar,
bu yer, bu alan sanayi tesisi kurulabilecek niteliğe bürünsün;
ondan sonra da fabrikanızı kurun.” denmiş gibi gözüküyor.
Bu konuyu, tabii, takip edeceğimizi, gündem dışı
söz aldığımda da, konuşmamı bitirirken de belirtmiştim
değerli arkadaşlar. Önemli bir konu. Her şeyin yasalara
uygun, hakkaniyet çerçevesinde, adalet çerçevesinde olması
gerekir diye düşünüyoruz. Doğrusu budur. Yani, yöneticilerimize
ve iktidarımıza, Sayın Bakanımıza da yakışan
budur. Böyle olacağını da düşünüyorum.
Hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Dibek.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen var mı?.. Yok.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı…
67’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 67’nci madde kabul edilmiştir,
karar yeter sayısı vardır.
68’inci maddeyi
okutuyorum:
Vaziyet plân ve
projeleri
MADDE 68- Toplu
yapýlarda; yapýlarýn konumlarý, ortak nitelikteki yerler ve tesisler,
bunlarýn kullanýlýþ amaç ve þekilleri, toplu yapý kapsamýndaki parsel
veya parsellerin tamamýný kapsayacak þekilde, bir bütün olarak ilgili
makamlarca onaylanmýþ imar plâný hükümlerine uygun olarak hazýrlanmýþ
vaziyet plânýnda ve projelerde belirtilir.
Kamuya ayrýlan
yerlerin düzenlenmesi, iþletilmesi ve bakýmý, bu konuda yetkili kamu
kurumu ile mutabakat saðlanmasý hâlinde, kamunun kullanýmýný kýsýtlamamak
þartýyla toplu yapý yönetimince üstlenilebilir.
Toplu yapý uygulamasýnda,
kat mülkiyetinin ve kat irtifakýnýn tesisine, aranacak belgelere,
tapuda yapýlacak iþlemlere iliþkin hususlar, Bayýndýrlýk ve Ýskân Bakanlýðýnca
hazýrlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN –
68’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Amasya
Milletvekili Sayın Hüseyin Ünsal söz istemiştir.
Buyurunuz efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Sayın Başkan, değerli üyeler;
Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı’nın 68’inci maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 68’inci maddenin gerekçesi: “Toplu yapı niteliğindeki
yapılaşmalarda, yapıların konumlarının
ortak nitelikteki yerlerin, tesislerin ve bunların kullanılış,
amaç ve şekillerinin ilgili makamlarca onaylanmış imar
planı hükümlerine uygun olarak hazırlanmış vaziyet
plan ve projeleri, toplu yapıya ilişkin hükümlerin uygulanmasında
hareket noktasını oluşturacaktır.
Kamuya ayrılan
yerlerin bakımı, işletilmesi ve düzenlenmesi, kamunun
yararını kısıtlamamak şartıyla ve yetkili
kamu kurumuyla mutabakat sağlanması hâlinde toplu yapı
yönetimine bırakılabilecektir.”
Şimdi, kanun
çok anlamlı bir şekilde kamu hakkı kısıtlamamaktan
bahsetmekte. Dolayısıyla bu haklılığı
gerekçede koymuşlar. Biz de buna katılıyoruz, olumlu
oy vereceğimizi de peşinen ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ilk önce, toplu yapı nedir, nasıl meydana gelmiştir, bunu
bir incelememiz, irdelememiz gerekiyor. Zaten bu, değişiklik
yapılmasını gerektiren kanunun toplu yapı anlamı
da buradan çıktı. Bu kanun ilk çıktığında
bu kadar toplu yapım, toplu konut anlayışı gelişmediği
için son günlerde toplu konut geliştikçe bu anlayış da
mecburen sergilenmeye başlandı ve bu kanun yapılmaya
başlandı. Toplu konut hepimizin bildiği gibi ya özel
sektör eliyle ya devlet eliyle ya da kooperatifler eliyle yapılıyor.
59’uncu Hükûmet
döneminde yapılan tüm yapıların hepsi TOKİ tarafından
yapılma gayretiyle, anlayışıyla ortaya çıkılmıştır.
Dolayısıyla, burada bir şeyin altını çizmek istiyorum.
Burada kooperatiflerin hakkı yerine getirilmemiştir,
onlarla ilgili herhangi bir yatırım yapılmamıştır.
Toplu Konut İdaresi geçmişte yaptığı çalışmaları
kooperatifler üzerine yapması gerekirken bu gelinen noktada
ise kooperatiflere hiçbir kredi sağlamamış, hiçbir
arsa üretiminde bulunmamış. Dolayısıyla, kooperatifçilik,
özellikle konut kooperatifçiliği gün geçtikçe Türkiye’de
gerilettirmek zorunda kalmıştır.
Aslında burada
çok derin bir konu var: 60’ıncı Hükûmet de “özelleştirme
özelleştirme” diyerek ortaya çıkarken tersine bir durum
yaratarak toplu konutta da devletin bu kadar müdahil olması
için elinden gelen gayreti de göstermektedir. Bu ters anlayış
da anlaşılır bir anlayış değildir. Dolayısıyla,
TOKİ’nin yapmış olduğu bu inşaatlarda da maalesef
bu 68’inci maddede “ortak alan” diye adlandırılan yeşil
alanlar ve çocuk oyun alanlarıyla ilgili, yine Sayın Bakanımız
itiraz edebilir ama TOKİ’nin yapmış olduğu bir uygulamayı
da sizlere okumak istiyorum. “Özellikle Emlak Bankasından devralınan
arsalar, imar planında park veya yeşil alan olarak ayrılan
bazı yerlerin belediyelere devredilmesi yerine satış
konu edilmektedir. Bu arsaları satın alan kişilerin
satış işlemlerinin gerçekleşmesinden sonra imar
planı değişikliği yapmak için girişimde bulunmaları
veya belediyelerce bu arsaların yüksek bedellerle kamulaştırmaları
ortaya çıkabilecek risklerdendir.” Ve bu riskler ortaya
çıktı bu rapordan sonra.
Değerli arkadaşlarım,
maalesef, ülkemizde arsa rantiyeciliği üzerine, arsa spekülasyonu
üzerine çok ciddi gayretler var. Dolayısıyla, kamu arsaları
da bu şekilde, yeşil alanlarıyla, çocuk bahçeleriyle,
oyun alanlarıyla maalesef gün geçtikçe hunharca harcanmakta.
Dolayısıyla, TOKİ bu konudaki eylemlerinde yanlış
hareket etmiştir bugüne kadar.
Bu arada, kamuya
ait alanlarla ilgili TOKİ’nin yapmış olduğu bir
çalışmalar da var, onlardan da bahsetmek istiyorum: TOKİ
konutların yanı sıra okul yapmıştır, TOKİ
konutların yanı sıra cami yapmıştır, TOKİ
spor salonu yapmış, hastane yapmıştır; TOKİ’nin
yapmadığı tek iş kamusal bir alanda, yurt yapmayı
hiçbir zaman aklına getirmemiştir. Bu anlayışı
biz anlaşılır bulamıyoruz, bunun altında da
başka şeyler arıyoruz.
Bakın, yakın
zamanda, milletvekili arkadaşlarımız, üniversite
sınavını kazanan çocuklarımızın hepsine,
Kredi ve Yurtlar Kurumuna telefon açmışlardır. Bu gerçek,
hepimiz biliyoruz. O telefonlarda
da çocukların yurtlara yerleştirilmesi için bir kısmına
gayret edilmiştir, bir kısmı yurda yerleştirilmemiştir.
Türkiye’de
üniversitede okuyan çocuklarımızın ve maalesef, anne
ve babalarından üniversite harçlıkları az gelen çocuklarımızın,
yurtlarda kalmak, çok ciddi ihtiyacıdır. Bu konuyla ilgili,
geçmiş beş yıllık döneminizde devlet yurdu yapma
konusunda veya bu devlet yurtlarını TOKİ’ye yaptırma
konusunda hiçbir gayretiniz olmamıştır. Ne oldu o çocuklar?
O çocuklar mecburen özel yurtlara ve vakıf yurtlarına gittiler.
Ne oldu o vakıf yurtlarında? O vakıf yurtlarında
girdikleri etütlerde, girdikleri çalışmalarda, laik ve
çağdaş cumhuriyet hilafına her türlü eğitimi aldılar.
Bu konuya önayak oldunuz.
İşte
“ortak kullanım alanı” diye söz edilen alanlardan bir tanesi
de bu. Okul yapıldı, cami yapıldı ama yurt yapılmadı.
Bu anlayışınızdan da vazgeçilmesi, TOKİ’nin
bundan sonraki çalışmalarında “bin konuta çıkacak”
diyorsunuz, inşallah, çıkar ama o çıkacak alanlar içerisinde
kamusal alan olarak devlet yurdu yaparak Kredi Yurtlar Kurumuna devredilmesi
çok önemli bir gerçektir. Bu gerçeği göz ardı ederseniz, Türkiye
yakında bir sürü şeylere de gebe kalacaktır, hep beraber
de gebe kalacağız.
Değerli arkadaşlarım,
belediyelerde de aynı sıkıntılar yer almaktadır.
Şimdi, kamunun ihtiyacı olan yeşil alanların düzenlenmesi
ve yeşil alanların kullanılması yerel idarelerin
görevleridir. Tabii ki burada, toplu konut yapımcılarına,
oranın idarecilerine, kooperatif yöneticilerine buraların
bırakılması, idare edilmesi, özellikle o evlerde oturanların
o yeşil alanları sahiplenmesi duygusu gayet güzel bir duygudur.
Ama, o duygu, bir ileriki zamanda, bir sene sonra onun köşesine
büfe açtırarak, o büfeden sonra da yanına iki tane sandalye,
ondan sonra da bir camekânlı, demonte bir malzemeyle, kışın
da burada insanlar otursun diyerek yeşil alanları yavaş
yavaş büfelere, kafelere ve kafeteryalara dönüştürmeniz
de burada mümkün olabilir bu kanunla. Dolayısıyla, bu kanunla
hassas olmalıyız.
Sayın Bayındırlık
Bakanımız buradayken de, geçmişteki deneyimlerinden
de faydalanarak bu öneriyi getiriyorum. Bayındırlık
Bakanlığı, Türkiye’deki tüm yeşil alanların,
ada, parsel numaralarıyla ve alanlarıyla birlikte bir kütüğünü
tutmalıdır.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Var o.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) - Varsa yeşil alanlarda bir ihlal, o ihlalin giderilmesiyle
ilgili, belediyelerde, yeni bir yönetmelikle bir çalışma
başlatılmalıdır. Yoksa, Türkiye’de, yakında,
çocuklarımızın oynayacağı, insanlarımızın
gezeceği parkları da zor bulacağız bu şekilde.
Değerli arkadaşlarım,
tabii ki alelacele çıkan bu kanun nedeniyle, bazı maddelerle
ilgili değişiklikleri göz önüne getiremedik. Bunlardan
bir tanesi de -toplu yapım olarak söylediğimiz için diyorum-
artık 200 konutluk, 300 maliklik toplu yapımlar var. Bunların
karar almaları ve karar defterlerine imza atmaları, düşünebiliyor
musunuz -şimdi karar nasıl çıktı tam bilemedim
ama- 200 tane imzayı, karar defterine imza atmak gibi bir zorunluluğun
içine girilecek bu kanunla birlikte. Dolayısıyla, bu zorunluluktan
da kurtulmanın bir gereğini, bir yolunu bulmamız gerekiyor.
Özellikle, toplu konut kooperatifleri bu konuda büyük sıkıntıdalar.
Zaten, kooperatiflerin, bu dönemde kredi alamamaktan, kooperatiflerin,
yeterli arsa, üretilmiş arsa, altyapısı tamamlanmış
arsa desteği alamamaktan doğan çok ciddi sıkıntıları
varken, bu sıkıntılar da bunların üzerine bir dert
olarak daha gelecektir.
Ayrıca, belediyelerin
daha önce konut alanı ilan edip, daha sonra ticari sahalara geçirdiği
yerlerde, özellikle birinci katlar, zemin katlardaki konutların
artık ticari alana dönüşmesiyle birlikte yeni bir anlayış
da ortaya çıktı. Burada da bir sıkıntı ortaya
çıktı, ruhsat alamamaktalar. Bu ruhsat “yasak işler” bölümünde
-yani 634 sayılı Kanun’un 24’üncü maddesi- yasak işlerde
tadat edildiği için, maalesef insanlarımız sıkıntıda
kalmaktalar. Bu konuyla ilgili de Meclisimizin derhal bir çözüm alması
konusunda bir öneri olarak bunları getirmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Ünsal, lütfen sözünüzü tamamlar mısınız.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) – Tamam efendim, bitiriyorum.
Çıkarmakta
olduğumuz kanun tasarısı bir yaraya merhem olmaya çalışmakta,
ama eksikleriyle merhem olmaya çalışmakta. Bu konuyla ilgili
tekrar bir çalışmaya ihtiyacımız var. Yeterli bir
kanun olarak çıkmadı, İç Tüzük gereği, mecburen bu
buraya geldi ve tartışmadan buraya getirildi ve bu konuyu
paylaşamıyoruz. Paylaştığımız konularda
daha başka konular da var. Sizler… Bu konuyla ilgili, bu konunun
düzeltilmesiyle ilgili, hem Bakanlık düzeyinde hem de partilerimizin
grup başkanlıkları düzeyinde yeterli girişimler
yapılmalı ve tekrar, bu bahsetmiş olduğumuz değişiklikler
mutlaka hayata geçirilmelidir. diyorum.
Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ünsal.
Madde üzerinde
şahısları adına söz isteyen?
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Var efendim, ben istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu, vaziyet
planı ve projeleriyle ilgili, toplu konutta getirilen bu sistem,
imar hukukuna getirilen en büyük suistimal.
Bakın
şimdi, ne diyor: “Kamuya ayrılan yerler” İşte,
okul, hastane, yeşil alanlar bunlar; düşünün, 100 binlerce
dönümlük bir alanda ve 100 binlerce insanların iskân edileceği
bir sahada kamuya bir yerler ayırmışsınız. Toplu
yönetimi var. Şimdi diyor ki bu ikinci fıkrayla: “Efendim,
toplu yönetim isterse, kamuya ait yerlerin kullanılmasında
idareyle anlaşabilir.” Yani, o zaman, eğer toplu yönetimi
kamuya ayrılan yerleri tasarruf ederse, o zaman, niye yani kamuya
ayrılmış yer diye kabul edeceksiniz? Adam okula ayrılan
yere getirir küçük bir okul yapar, gerisini… Zaten, bu toplu yönetim
yöneticilerini oradan atmak da mümkün değil. Yani, bunun, tabii,
uygulamalarını bilen bir kişi olarak -biraz da bulunduğumuz
yerlerde- mümkün değil yani… Zaten, şey değil. Adam, yeşil
alan ayrılmış bir yerde, getirecek ufak bir büfe yapacak,
kamuyu da…. Orada kamu dediğiniz kim ki, işte bir genel müdür,
bir bakan… Türkiye’de, tabii, hele iktidar partisinde oldunuz
mu, iktidar partisinin başındaki adamla iş birliği
içinde oldunuz mu ve onunla bir arkadaşlık içinde oldunuz
mu, zaten bir günde sizin bütün meseleleriniz halledilmiş oluyor.
KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) – Sen öyle mi yaptın Sayın Genç?
KAMER GENÇ (Devamla)
- Ondan sonra da devletin en kıymetli mülkleri sizin çiftliğiniz
hâline geliyor. Dolayısıyla, şimdi, burada bence bu
ikinci fıkrayı kaldırmak lazım.
Bu ikinci
fıkrayı kaldırmadığınız takdirde,
kamuya ayrılan yerler, toplu yönetim kurulundaki yöneticilerin
tamamen özel tasarruf amaçlarına uygun kullanım alanları
hâline dönüşür. Bakın, beyler, yani imar hukukunu bilenler,
belediyeciler, onlar bilir. Belediyecilerin, zaten, zaman zaman
bunların hesabına da geliyor da, yeşil alanları,
okulları, hastaneye ayrılan yerleri -çok görülmüştür
yani- getirip de işte böyle kendilerine ticaret alanları
hâline dönüştürdüğü, hatta, kendi yakınlarına vererek,
işte, ufak, kulübe gibi bir yer yapıp da kalan yerleri de büyük
bir kazanç alanları hâline dönüştürdükleri görülmektedir.
Hatta, bugün şey ederseniz, gidelim İstanbul’da, Ankara’da
bunların çok güzel örneklerini görebiliriz. Zaten, nerede bu
ana kent belediye başkanlığına gelenlerin büyük
bir kısmı, bir bakıyorsunuz, trilyonları, katrilyonları
oluyor, “Allah Allah” diyorsunuz, “Bu servetler nereden gelmiş
ya!” diyorsunuz.
KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) – Kim?
KAMER GENÇ (Devamla)
- Bir bakıyorsunuz, ana kentlerde -hepsi için demiyorum tabii-
bazı belediye başkanları, bir bakıyorsunuz, efendim,
katrilyoner olmuş. Ya, nereden geldi bu para kardeşim? Yani,
bunun bir kaynağını ver. Şimdi…
KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) – Kimler, hangisi? Söyle, söyle.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Sen benden daha iyi bilirsin hangisi olduğunu.
Neyse, işte
bunlar beyler, bu rantlar buralardan sağlanıyor.
KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) – İftira atma.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Bugün, Türkiye’de imar hukukunun uygulanmasında en büyük
kazançlar sağlanıyor, çünkü hiçbir sorumluluk yok. Aslında,
en büyük şey, bana göre, bu imar yetkisinin belediyelere devredilmesidir.
Çünkü, belediyeler, maalesef, burada, imar hukukunun gerektirdiği
şehircilik ilkelerini bir tarafa itiyorlar. Ondan sonra belediyelerde
-hepsi için demiyorum ama- çok büyük
belediyelerde, bir bakıyorsunuz, belediye meclis üyelerine
ufak tefek birtakım menfaatler karşılığı,
o kent içindeki imar hukuku altüst ediliyor, ne yeşil alanlar kalıyor…
Şimdi, burada denildi ki, bu kanunun müzakeresinde “Efendim,
Ankara’da, İstanbul’da yeşil alanlar fert başına
7 metrekare.” Yok öyle bir şey. Yani, siz, Ankara’nın mücavir
alanını 50 kilometre, 60 kilometre ileriye getirmişseniz,
mücavir alan sahasını 70-80 kilometrelik bir alana götürmüşseniz
-tabii arkanızda iktidar gücü olduğu için böyle genişletmişsiniz-
e orada zaten nüfus yaşamıyor. Senin Kızılay’daki,
senin Çankaya’daki, senin Yenimahalle’deki, senin Batıkent’teki
nüfus yoğunluğuna göre fert başına düşen yeşil
alan miktarını arasanıza! Beyoğlu’ndaki, Taksim’deki,
Bakırköy’deki… Bunları saymaya da tabii gerek yok. Yani,
demek istediğim beyler, bu maddenin ikinci fıkrasını,
eğer bu Hükûmet ve sizler kabul ederseniz buradan kaldıralım.
Bu toplu yapı alanları içinde kalan kamuya ayrılmış
yerleri siz toplu yapı yöneticilerine terk ederseniz, o tamamen
kamu alanına ayrılan saha vasfını kaybeder.
Sonra, burada
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı… Yani,
hiç olmazsa bu toplu alanın kullanım biçimlerini de… Bakın,
son fıkrada “Toplu yapı uygulamasında kat mülkiyetinin
ve kat irtifakının tesisine, aranacak belgelere, tapuda…”
Yani, burada Bayındırlık ve İskân Bakanlığına
bir yönetmelik çıkarma yetkisi verilmiş, ama hiç olmazsa
bu ikinci fıkrayla da ilgili bir yetki verelim. Aksi takdirde,
beyler, hepimiz biliyoruz, Türkiye’deki uygulamaları biliyoruz,
burada böyle bir yetkiyi verdiğiniz zaman idareye, bunlar tamamen
ortadan kalkacak ve o toplu konut alanları içindeki yeşil
alanlar, okul alanları, sağlık ocakları, kamu kurumlarına
ayrılan yerlerin hepsi sırasıyla, tek tek ortadan kaybolacaktır.
İşte, eğer mükemmel kanun yapıyorsanız bu ikazlarımızı
dikkate alın, çünkü biz yıllarca imar hukukuyla ilgili çalışmalarda
bulunduk. Yani, Danıştayın 6. Dairesinde de çalıştım,
bunları çok gördüm. Onun için, lütfen, bunu düzeltirseniz memnun
olurum.
Saygılar
sunarım efendim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç.
68’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
68’inci madde kabul edilmiştir.
69’uncu maddeyi
okutuyorum:
Yönetim
MADDE 69- Toplu
yapı kapsamında bulunan parsel ve parsellerdeki birden
çok bağımsız bölümü kapsayan ana yapıda ortak yerleri
bulunan blok yapıların her biri, kendi sorunlarına ve
yalnız o bloğa ait ortak yerlere ilişkin olarak, o blokta
bulunan bağımsız bölüm maliklerinden oluşan blok
kat malikleri kurulunca yönetilir. Bir parselde blok niteliğinde
olmayan yapılar varsa veya bu nitelikteki yapılarla blok
yapılar aynı parselde yer alıyorsa, kendi sorunlarına
ve o parsele ait ortak yerlere ilişkin olarak, o parselde bulunan
bağımsız bölüm maliklerinden oluşan kat malikleri
kurulunca yönetilir. Yönetim plânında blokların ve blok niteliğinde
olmayan yapıların idare tarzı ayrıca belirtilir.
Bir adada birden
çok parsel yer alıyorsa, adayı oluşturan parsellere ait
ortak yerler, o adada bulunan bağımsız bölüm maliklerinden
oluşan ada kat malikleri kurulunca yönetilir ve yönetim tarzı,
kanunların emredici hükümleri saklı kalmak şartıyla,
bu kurul tarafından kararlaştırılır. Bu yetki,
yönetim plânında ada temsilciler kuruluna verilebilir. Yönetim
plânında başka türlü düzenlenmemişse, ada temsilciler
kurulu, blok yapılarda her blokta bulunan bağımsız
bölüm maliklerince seçilen blok yöneticileri ve blok niteliğinde
olmayan yapıların bağımsız bölüm maliklerince
seçilen temsilcilerden oluşur. Ada temsilciler kurulu üyelerinin
sayısı ve nasıl seçileceği toplu yapının
özelliği dikkate alınarak yönetim plânında belirtilir.
Ada temsilciler kurulunda bu yöneticiler ve temsilciler yönettikleri
ve temsil ettikleri bağımsız bölüm sayısı kadar
oy hakkına sahiptirler.
Toplu yapı
kapsamındaki ortak yapı, yer ve tesisler, bu kapsamda yer
alan bağımsız bölüm maliklerinden oluşan toplu yapı
kat malikleri kurulunca yönetilir ve yönetim tarzı, kanunların
emredici hükümleri saklı kalmak şartıyla, bu kurul tarafından
kararlaştırılır. Bu yetki, yönetim plânında
toplu yapı temsilciler kuruluna verilebilir. Yönetim
plânında başka türlü düzenlenmemişse, toplu yapı
temsilciler kurulu, blok yapılarda her blokta bulunan bağımsız
bölüm maliklerince seçilen blok yöneticileri ve blok niteliğinde
olmayan yapıların bağımsız bölüm maliklerince
seçilen temsilcilerden oluşur. Toplu yapı temsilciler kurulu
üyelerinin sayısı ve nasıl seçileceği toplu yapının
özelliği dikkate alınarak yönetim plânında belirtilir.
Toplu yapı temsilciler kurulunda bu yöneticiler ve temsilciler
yönettikleri ve temsil ettikleri bağımsız bölüm sayısı
kadar oy hakkına sahiptirler.
BAŞKAN –
69’uncu madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ordu
Milletvekili Sayın Rahmi Güner söz istemiştir.
Buyurun Sayın
Güner. (CHP sıralarından alkışlar)
On dakika süreniz
vardır.
CHP GRUBU ADINA
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
tasarının 21’inci maddesiyle 634 sayılı Yasa’ya
eklenen, toplu yapılara ilişkin özel hükümleri kapsayan
69’uncu madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi
arz ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
634 sayılı Yasa’ya, toplu yaşamanın, toplu yerleşimlerin
gelişmesiyle bu kanunun yetersiz kalması, kanunun kapsamının
genişlemesi yönünde, 22’nci madde kapsamında, 67, 68, 69,
74’üncü maddeye kadar yeni maddeler ihdas edilmiştir. Bu daha
çok son zamanlarda, çağımızda kırsal kesimden
şehirlere büyük bir yerleşimin olması, büyük bir
akımın olmasında gereksinim halini almıştır
toplu konutlar, toplu blok yapılar.
Dikkat edilirse
eskiden köylerde yüzde 60, yüzde 70 civarında yerleşim birimleri
vardı, fakat çağımızda artık köylerde,
kırsal kesimlerde yüzde 30-40 ve şehirlerde yüzde 60-70 yerleşim
birimleri halini almış ve dolayısıyla konut yapımları,
konut da büyük bir ihtiyaç haline gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
bu toplu konutların yapılmasında, eskiden daha dar
bir çerçeve çiziliyordu. Bir blok, bina üzerinde bu şeyler gelişmişti,
fakat son zamanlarda parsel ve parseller (ada) üzerinde yeni bir yapılaşma,
toplu yapılar meydana gelmiştir. O bakımdan, 69’uncu
madde de, bu yapıların, toplu yapıların yöneticilerinin
nasıl seçileceği konusunda bir açıklık getirmekte
ve bu hususu düzenlemektedir.
Birincisi:
“Toplu yapı kapsamında bulunan parsel ve parsellerdeki
birden çok bağımsız bölümü kapsayan ana yapıda ortak
yerleri bulunan blok yapıların her biri, kendi sorunlarına
ve yalnız o bloğa ait yerlere ilişkin olarak, o blokta bulunan
bağımsız bölüm maliklerinden oluşan blok kat malikleri
kurulunca yönetilir.” şeklinde bir madde getirmiştir. Yine,
parsel üzerinde blok niteliğinde olmayan ve blok niteliğinde
olan -karışık bir şekilde- bir yapılaşmada
da “…o parselde bulunan bağımsız bölüm maliklerinden
oluşan kat malikleri kurulunca yönetilir.” şeklinde yine
ikinci bir hususu belirtmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
yine bir ada üzerinde bulunan birden çok parsel üzerinde eğer büyük
bir yapılaşma varsa, o hususta “… adada bulunan bağımsız
bölüm maliklerinden oluşan ada kat malikleri kurulunca yönetilir.”
şeklinde yine bir madde getirmiştir. Ayrıca, bu ada üzerinde
her blokta bulunan bağımsız bölüm maliklerince seçilen
blok yöneticileri ve ayrıca blok niteliğinde olmayan yerler
için de, yapıların bağımsız bölüm maliklerince
seçilen temsilcilerden oluşmaktadır ve bu temsilciler,
ada üzerinde bulunan bağımsız bölümlerin bütün yönetim
şekillerinden sorumludur ve onlar yönetirler, yasaya aykırı
olmamak kaydıyla yetkileri vardır.
Yine son zamanlarda
büyük bir gelişme olan “Toplu yapı kapsamındaki ortak
yapı, yer ve tesisler, bu kapsamda yer alan bağımsız
bölüm maliklerinden oluşan toplu yapı kat malikleri kurulunca
yönetilir.” deniyor. Değerli arkadaşlarım, bu, aynı
zamanda bu toplu yapı içerisinde bulunan konut yapı malikleri
ve ayrıca bağımsız yapı malikleri kendi aralarından
seçmiş oldukları temsilciler vasıtasıyla yönetilirler.
Ayrıca yönetim planında da, eğer belirtilmişse,
bu yetkilerini de yine toplu yapı kapsamındaki ortak yer
ve tesisler, yer alan bağımsız bölüm maliklerinden oluşan
toplu yapı kat malikleri kurulunca da yönetilmeye yetki verirler.
Değerli arkadaşlarım,
bu hususu gerçekten şehirleşmenin, bir yerleşmenin gereksinimi
şeklinde görüyoruz. Bu kanun maddesi gerçekten genişletilmiş
ve bu 634 sayılı Yasa’nın bir noksanlığı
giderilmiştir. Bu konuda biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
bu kanunun bu maddesinin gerçekten büyük bir gereksinim olduğunu
kabul ediyoruz. Bu yönde tabii müspet oy vereceğiz. Çünkü, bu
yerleşim birimlerinin, bilhassa toplu yapı bakımından
yerleşim birimlerinin kültürel, sosyal ve diğer birçok konularda
işletilmesi, geliştirilmesi o konutta ikamet eden, duran
kişiler için büyük bir gereksinim hâlini almıştır.
Bu yönden de bu yasanın bu maddesinin bayağı önemli bir
madde, önemli bir gelişme olduğunu kabul ediyoruz.
Biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bu maddeyi benimsiyoruz ve lehte oy vereceğiz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Güner.
69’uncu madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Muğla Milletvekili
Sayın Mehmet Nil Hıdır.
Buyurunuz efendim.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı’nın 69’uncu maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Ancak, sözlerime başlamadan
önce, dün ve evvelsi gün Fethiye ilçemizde meydana gelen lodos
fırtınasından ve akabinde sel felaketinden zarar gören
2 bin aileye Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir ferdi olarak geçmiş
olsun dileklerimi iletmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
Hükûmetimiz, tarım sigorta kapsamında, bu tür afetlerin önceden
fonlandırılmak suretiyle önlenmesini ya da tedbir
alınmasını temin ettiği gibi, Toplu Konut İdaremizin
250 bin konuta imza atmasıyla Türkiye’de ortaya çıkan yasa
boşluğunu 634 sayılı bu Yasa’yla doldurma girişiminde
bulundu. Bu Yasa’nın düzenlemesinde isabet gösteren Değerli
Adalet Bakanlığımıza ve Komisyon üyesi arkadaşlarımıza
huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Ancak bir hususun
altını çizmek için bugün konuşma yapmayı arzu ettim.
Milletimizin özlemle beklediği bu tür yasalarda, Bakanlığımızın
ve Hükûmetin gösterdiği hassasiyete rağmen, yasanın
uygulayıcısı olan yerel yönetimlerimizin, yerel mahkemelerimizin,
noterlerimizin, hatta teknik elemanların, binalardaki yönetici
ve yönetim kurullarının da aynı hassasiyeti göstermelerini
ümit ediyorum. Zira, zaman zaman bu önemli yasalardan sonra, âdeta
bir gelir elde etme mekanizması olarak görüp fırsatçılık
yapıldığını ve bu yasanın çıkmasıyla
mağduriyetinin giderilmesini bekleyen vatandaşlarımızı
şu veya bu şekilde cezalarla bezdirme gayretinde olan kurum
ve kuruluşlarımızın olduğunu biliyorum.
Ümit ediyorum ki yerel yöneticilerimiz, bu yasanın uygulanmasındaki
gerekli kolaylığı ve fedakârlığı gösterirler.
Toplu Konut İdarelerinin okul, cami ve benzeri ortak alanların
yapımında gösterdiği gayretten dolayı da başta
TOKİ Başkanımızı ve değerli çalışanlarını
tebrik ediyorum.
Benden önceki
konuşmacı arkadaşımızın üzerinde hassasiyetle
durduğu yurt yapımına ilişkin teklifini de tabii
ki takdirle karşılıyorum, ancak arkadaşımızın
eksik bildiği bir hususu tamamlamak adına ifade ediyorum:
Toplu Konut İdaresi, özellikle ortaöğretim öğrencilerimize
yönelik, Muğla’mızın Kavaklıdere ilçesinde söz
verdi. Önümüzdeki aylarda, öyle zannediyorum ki ortaöğretim
öğrencilerimize ve yüksek tahsil öğrencilerimize de
yurt yapımına dair gerekli uygulamalar başlatılacak.
Ben, konuşmamı
bitirirken, bir önceki arkadaşımızın burada yapmış
olduğu bir eleştiriyi de düzeltmek istiyorum. Sayın
Kamer Genç, iktidarın başındaki insanlarla diyaloğu
olan insanların işini bir günde hallettiğini ve yine,
arkasına iktidarın gücünü alan insanların arazilerini
imara açtığını ya da yer değiştirttiğini
ifade ettiler.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye Cumhuriyeti sosyal hukuk devletidir. Hiç kimse, hukukun
dışında herhangi bir iş yaptığı zaman,
bunun karşılığını görmez diyemeyiz. Özellikle
Sayın Başbakanımız, Türkiye Cumhuriyeti’nin
çok büyük ekseriyetinin desteğini almak suretiyle yaptığı
icraatları tescil edilmiş Genel Başkanımız
ve Başbakanımızdır. Sayın Başbakanımıza
yapılan bu tür padişahlık benzetmesini kabul etmemiz
mümkün değil. Onun için, ben, Değerli Milletvekili Arkadaşıma
bu tür konuşmaları yaparken daha dikkatli olmasını
tavsiye ediyorum.
Türkiye’mizde
çok değerli hâkimlerimiz, savcılarımız, mahkemelerimiz
işbaşında. Bu tür yolsuzlukları takip ediyorlar
ve gerekli işlemleri yapıyorlar. Bunların aksine
eğer herhangi bir iddiamız varsa, değerli hukuk adamlarımızı
töhmet altında tutuyoruz demektir. Ben öyle olmadığı
kanaatini bir kez daha buradan ifade etmek suretiyle, bu yasanın
milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Hıdır.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, arkadaşımız bana sataştı,
söz istiyorum.
BAŞKAN – Tutanaklara
bakacağım Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, zaten oturumun sonuna geliyoruz. 69’uncu
maddeye göre, sataşmadan dolayı ancak aynı oturumda
söz verebilirsiz. Zaten, şimdi 5 dakika var. 5 dakikadan sonra
eğer ara verirseniz, benim sataşmadan doğan söz alma
hakkım kaybolur.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, ne yapalım,
İç Tüzük bu şekilde. Tutanaklara bakın.
BAŞKAN – Sayın
Genç, şahsınız adına söz istiyorsanız, buyurunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Peki, şahsım adına konuşayım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Maddeyle ilgili konuşması lazım
Sayın Başkan.
ASIM AYKAN (Trabzon)
– Hatırlatıyorsunuz kendisine. Bıktık bu adamdan.
BAŞKAN – Hatırlatmasam
da, burada 2 kişiye söz hakkı var.
ASIM AYKAN (Trabzon)
– Tamam da, hatırlatıyorsunuz kendisine. Zaten her seferinde
istismar ediyor.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, değerli üyeler; yıllarca bu Parlamentoda
görev yapan bir insan olarak, Türkiye’yi yöneten insanların
nabızlarını çok iyi bilen bir insanım.
Şimdi, benden
önce konuşan kişi “Efendim, Başbakanımız çok
objektiftir.” diyor. Peki, soruyorum size: Başbakanın damadının
Genel Müdürü olduğu Çalık… (AK Parti sıralarından
gürültüler)
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) – Ne alakası var ya!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sizin iyi niyetinizi
istismar ediyor.
KAMER GENÇ (Devamla)
- Efendim, ne demek? Bir dakika…
Size şey veriyorum
sataşmadan. Çalık Holding… (AK Parti sıralarından
“Maddeye gel” sesleri)
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) - Başkanım, madde üzerinde konuşsun lütfen.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – İstismar ediyorsun.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, Çalık Holding’in Samsun, Ankara ve Ceyhan boru hattını…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuyla hiç alakası
olmayan bir şey konuşuyor, üç aydır istismar ediyor.
KAMER GENÇ (Devamla)
– …Bakanlar Kurulu kararıyla ve tercihle ihale ettiniz mi, etmediniz
mi?
ASIM AYKAN (Trabzon)
– Yasaya aykırı mı bu?
BAŞKAN – Sayın
Genç, sadece konu üzerinde konuşunuz lütfen.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Sayın Başkan, şimdi, bana ama bu nedenle sataştı,
dedi ki: “Bizim Başbakanımız çok objektif bir adam.” Ben
de objektif olmadığını söyleyeceğim.
Ben dedim ki: AKP’nin…
Yani, ben aslında AKP ismini de zikretmedim. Ben dedim ki…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuya davet eder
misiniz?
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) – Konuya gel, konuya!
KAMER GENÇ (Devamla)
– Ben, gayet iyi konuya geliyorum. Ben konuyu getirirken dedim ki:
Bu ortak yerleri, yeşil alanları, hastaneleri, ondan sonra,
buraları eğer siz Toplu Konut yönetimine bırakırsanız,
Toplu Konutun başında bulunan kişiler siyasi iktidarla
iç içe oluyorlar, yakın dostlukları oluyor. Hele, ana kent belediye
başkanlarıyla dostlukları oluyorsa bir anda o yeşil
alanları kullanılamaz hâle getirdiler. Bunu, ben, kendine,
onlara söylemedim ama adamların zikri o, istiyorlar, hep oraya
çekiyorlar. Zaten, davranış biçimleri bu olduğu için
hep oraya çekiyorlar ama ben genel konuştum. Dolayısıyla,
kendi kendilerine çekiyorlar.
Bakın, ben
şimdi size… Eğer istiyorsanız, gelin, bir suistimallerle
mücadele komisyonu kuralım, bir tane de ben gireyim aranıza,
bakın ben sizin nelerinizi çıkaracağım ortaya.
Hangi yerlerde, ne yerleri, yeşil alanları, kendi yandaşlarınıza
imara açtığınızı söyleyeceğim. (AK Parti
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Genç…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, konuşmacı,
bütün konuşmalarında itham ediyor. Lütfen, konuya davet
edin Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen, konu üzerinde konuşunuz.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Şimdi, bakın…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ü uygulamanızı
istirham ediyorum.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Yani, bakın, bundan önce, ben…
BAŞKAN –
Lütfen, masalara vurmayınız.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, İç Tüzük’ün
66’ncı maddesine göre, konuya davet etmeniz gerekiyor, aksi
hâlde konuşmayı kesmeniz gerekiyor.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Bu… Konuşurken birileri sıra kapaklarına vurdular
da sıra kapaklarına vuracağınıza başınıza
vurun, aklınız başınıza gelsin dedim.
Onun için, lütfen…
Ben bu Parlamentonun en deneyimli insanıyım. Ben burada
doğruları söylüyorum. Ben… Bu memlekette ben de kendi
şahsi menfaatimi düşünsem, giderim, evimde otururum.
İktidar partisi milletvekili de değilim ama burada, yasalar
çıkarken ülkenin, milletin menfaatine uygun yasa çıkması
için gayret sarf ediyorum. Ha sizler peşin kararlısınız.
Efendime söyleyeyim, Hükûmetiniz de yok ortada, işte yok, yok
işte. Ondan sonra ve…
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Ben, şimdi, bugün… Zaten, yarına, Başbakana da bir sorular
sordum, dedim ki: Bu senin bakanların içinde kaç tanesi askerliğini
yapmamış, kaç tanesi paralı askerlik yapmış?
ASIM AYKAN (Trabzon)
– Ne işin var bakanla senin?
KAMER GENÇ (Devamla)
– Ya bakacağım, soracağım. Sen nereden biliyorsun?
ASIM AYKAN (Trabzon)
– Allah’tan korkun!
KAMER GENÇ (Devamla)
– Ya Allah’tan sen kork evvela. Ben zaten Allah’tan korkuyorum, siz
Allah’tan korkmuyorsunuz. Siz Allah’tan korksanız, Allah’ın
getirdiği kanun… Yani, Allah korkusuyla bu kanunları yaparsınız.
(Gülüşmeler)
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) – Konuş, konuş!
BAŞKAN – Sayın
Genç…
KAMER GENÇ (Devamla)
– Neyse… Hayır, Allah’ın korkusu içinde olanlar… Bakın,
hiç gülmeyin. Allah’ın korkusu içinde olanlar kul hakkını
yemezler.
Bakın, yani,
Çankaya Köşküne gönderdiğiniz adam, 23 trilyon… (AK Parti
sıralarından gürültüler)
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – “Adam” değil, Cumhurbaşkanı o!
KAMER GENÇ (Devamla)
– …23 trilyon, hemen masraf yapıyor.
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın
Genç…
KAMER GENÇ (Devamla)
– 19 trilyon liraya yapı yapıyor…
BAŞKAN – Sayın
Genç…
KAMER GENÇ (Devamla)
– …11 trilyon liraya da yeni mobilya alıyor.
BAŞKAN –
Lütfen, sözlerinize dikkat ediniz.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Yani, bizim size söylediğimiz… Bakın, şimdi, benimle
siz atışamazsınız.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – İç Tüzük’ün 66’ncı maddesini uygulamanızı
istirham ediyorum. İki kere, konuşmacıyı konuya
davet ettiniz, hâlâ konuya gelmedi.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, şimdi, değerli milletvekilleri, sizler, benim
konuşmama alışacaksınız iktidar mensubu olarak.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Lütfen, 66’ncı maddeye göre işlem
yapın.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Ha, dürüst çalışırsa, sizin yöneticileriniz, iktidarınız
dürüst çalışırsa ben de gelir, sizi tebrik ederim, ama
suistimallere karışırsa ben bu suistimalleri burada
dile getireceğim ve siz de bunlara tahammül etmek zorundasınız.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…
KAMER GENÇ (Devamla)
– Hayır, sözü bana bırakmayın, o suistimallerin üzerine
siz gidin efendim, siz gidin!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, hiç konuyla alakası
olmayan şeyleri konuşuyor.
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – İki kere uyardınız konuşmacıyı,
konuya gelmesi için iki kere uyardınız.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Sayın Başkan, şimdi, o Grup Başkan Vekili bu konuları
bilmez.
BAŞKAN –
Evet, lütfen Sayın Genç, sözünüzü tamamlayınız, süreniz
bitmek üzere.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, ben sözlerimi tamamlıyorum da şimdi bu kişiler
benim sözümü tamamlamama fırsat vermiyorlar.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Burada konuşan konuşmacı
İç Tüzük’ü bildiğini iddia ediyor. Lütfen, uygulayın
İç Tüzük’ü.
BAŞKAN –
Lütfen Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Ben sataşmadan söz aldım.
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) – Sataşmadan değil!
KAMER GENÇ (Devamla)
– Sayın Başkan, tümü üzerinde…
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) – Niye konuşuyorsun?
KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, sizin arkadaşınız “Bana sataştı.”
dedi. “Bizim Genel Başkanımız zemzem suyuyla yıkanmış.”
dedi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, lütfen, uygular
mısınız…
KAMER GENÇ (Devamla)
– Ben de dedim ki… Zemzem suyuyla yıkanmış bir kişi
olmadığını burada kanıtlamak için geldim,
ama Sayın Başkan bana dedi ki: “Siz, sataşmadan…”
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Peki Sayın Başkan, sizi zor duruma sokmak da istemiyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN –
69’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum…
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.
ASIM AYKAN (Trabzon)
– Bir kişi karar yeter sayısı isteyemez!
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
ASIM AYKAN (Trabzon)
– Değiştirelim bu İç Tüzük’ü ya! Bir kişi karar yeter
sayısı istiyor. Değiştirelim efendim, gelin!
BAŞKAN - Kabul
etmeyenler… 69’uncu madde kabul edilmiştir.
70’inci maddeyi
okutuyorum:
Yönetim
plânı ve değiştirilmesi
MADDE 70- Toplu
yapı kapsamındaki yapı ve yerler için tamamını
kapsayan bir tek yönetim plânı düzenlenir. Yönetim plânı,
toplu yapı kapsamındaki bütün kat maliklerini bağlar.
Yönetim plânının değiştirilebilmesi için, toplu
yapı temsilciler kurulu üyelerinin temsil ettikleri bağımsız
bölümlerin tamsayısının beşte dördünün oyu
şarttır.
Geçici yönetimle
ilgili yönetim plânı hükümleri, toplu yapı alanındaki
bağımsız bölüm maliklerinin beşte dördünün oylarıyla
değiştirilebilir.
BAŞKAN –
70’inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya
Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu söz istemiştir.
Buyurun Sayın
Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasanın 70’inci
maddesi toplu yerleşim alanlarından bahsediyor. Tabii,
insanlarımızı çağdaş bir yaşamda yaşatmak
ve her türlü eğitim, sağlık gibi hizmetleri vermek bu
toplu yerleşim alanlarında, genelde hepimizin bir görevi.
Fakat, bir konudan
bahsedeceğim. Tabii, toplu yerleşim alanları yaratmak
için son günlerde bir kentsel dönüşüme geçiliyor. Tabii, kentsel
dönüşüme geçildiğinde, o illerin belli merkezlerinde yeni
yerleşim alanları oluşturuluyor. Tabii, bu yeni yerleşim
alanları oluşturulurken hasbelkader altmış
yıl önce, yetmiş yıl önce buralarda yapılanma olmuş,
yetmiş yıldır, altmış yıldır buralarda
oturan insanlar oluyor. Bunlara elektriği vermişsiniz, suyunu
vermişsiniz, hatta bir şekilde vergisini almışsınız.
Tabii, yer hazine arazisi olabilir, ama bir şekilde, Türkiye’de
bugüne kadar geldiğimiz süreçte, altmış yetmiş
yıl önce buralarda bir ikamet oluşmuş, insanlar buralarda
konuşlanmış, artık oraların sahibi olmuş,
artık orada mahalle kurulmuş, muhtarlık kurulmuş
ve muhtarlık adına hizmet verdiriyorsunuz bu tür kentsel dönüşüme
gidecek yerlerde.
Tabii, şehri
modernleştirmek, insanları daha modern yaşatmak, daha
çağdaş yaşatmak her belediyenin görevidir. Ancak, tabii,
bu kentsel dönüşüme dönüşürken orada oturan insanları
mağdur etmemek de bizim görevimizdir. Altmış yıl,
yetmiş yıl babadan oğula geçmiş, neredeyse üçüncü
nesle gelecek, kimi altmış yıl önce, kimi yirmi yıl
önce yapılmış ve bunlar yapılırken bir
şekilde herkes göz yummuş. Elektriğini vermişsin,
suyunu vermişsin, vergisini almışsın, muhtarlık
kurmuşsun. Ama, şimdi kentsel dönüşüm alanına burayı
alırken, buradaki insanların hak ve hukukunu korumak da
yine bizim görevimiz. Biz oradaki insanları mağdur etmemeliyiz.
Şimdi birkaç
örnek vereceğim. Diyorlar ki: “Tamam, size burayı toplu konut
yapacağız, size 10-15 milyon para vereceğiz, daha sonra,
bize, kaç paraya çıktı maliyeti, 70 milyon mu, 70 bin lira
mı, 60 bin lira mı, bunu ödeyeceksiniz.” Bir kere, bu insanlar
bu mekânlarından çıkmak istemiyor. Bir kere, devlet olarak
veya belediye olarak, sevgiyle, konuşarak, insanları ikna
ederek bunu yapmalıyız. Zorla hiçbir şey yapılmaz.
İnsanlara çok iyi anlatmalıyız. “Ben burayı yaptım”la
olmuyor. Önce, o insanlara orada çağdaş bir yaşam tarzı
sunulacağına, çağdaş bir yaşam tarzında
çocuklarının daha iyi bir okulda, daha iyi bir mahallede yetişeceklerine,
biz, bir kere, bu insanları ikna etmeliyiz. Bunu uygulamalıyız.
Herkes kulaktan bir şey söylüyor, herkes kulaktan bir şey duyuyor,
sonuçta dedikodu mekanizması o insanları mağdur ediyor.
Bir kere, bunlardan
para istemek hakkaniyet değildir. Hatta, burası yıkılıp
yeniden burada bir toplu konut yapılacaksa, kirasını
da verirsiniz, belli bir süre sonra onlara orada birer ev verir…
Ama, bu şekilde açık ve net konuşmak lazım. Ama, maalesef,
halk rahatsız oluyor, mahalle sakinleri, o mahallenin sakinleri
son derece her gün akşam üzülüyorlar. İyi anlatmak lazım.
İyi anlatmıyoruz. Biz burada çok çağdaş bir merkez
kuracağız, çok çağdaş bir kent kuracağız
ve siz bu kentte yaşayacaksınız… Oradan başka yere
gitmek istemiyor insanlar, oraya alışmışlar.
“Ben altmış
sene ömrümü vermişim.” diyor. “Her türlü vergimi, her türlü… Bugüne
kadar çok da büyük bir belediye hizmeti gelmemiş. Buna rağmen
biz burada yaşadık.” diyor. “Şimdi, gelip bunları,
arsalarımızı elimizden alacaksınız, ama, bize
bir şey vermiyorsunuz. Bu hakkaniyet değildir.” diyorlar.
Benim ricam,
bir kere… Örneğin, bir tane de Malatya’da var bundan. Beydağı
diye bir semtimiz var. Burada belediyemiz bir kentsel dönüşüm
alanı oluşturuyor. Ama bu insanlara iyi anlatmamız lazım
ve herkes değişik şeyler duyuyor ve bir toplumsal sorun
oluyor. Yani, gidip iyi anlatıp, bunlardan belli bir süre kiralarını
ödeyip ve bunların hak sahibi olacağını, o mahallede
yaşayacağını, o çağdaş kentte yaşayacağını
herkese söylememiz lazım.
Ben… Tabii, bu
kentsel dönüşüm projeleri uygulanırken, örneğin Ankara’da
yine aynı şekilde oldu, yine uzun süre çok değişik
dedikodular çıktı ve çok değişik şeyler, ama,
mahalleli ikna edilince, mahalleli ne alacağını ne
yapacağını bildiği zaman sorun yaşanmıyor.
Yani topluma sorun yaşatmayalım. O mahallede oturan insanlara
sorun yaşatmayalım. Ben bunu arz etmek istiyorum. Ben, tekrar,
hepinizin bilgisine sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Maddeyle ilgili
bir önerge vardır, okutuyorum:
Sayın
Başkanlığa,
Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı yasa tasarısının 22.
maddesiyle eklenen 70. maddesinin birinci fıkrasındaki
(beşte dördünün) ibaresinin (yarısının) olarak değiştirilmesini
saygılarımla arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN –
Hükûmet?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN –
Önerge sahibi? Yok.
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Beşte dört çok büyük ve sağlanması imkânsız olan çoğunluktur.
Bunun kolaylaştırılması sağlanmıştır.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
70’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
70’inci madde kabul edilmiştir.
Birleşime
bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.06
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatoş
GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
35 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Tasarının
22’nci maddesiyle ile 634 sayılı Kanun’a eklenen 71’inci
maddeyi okutuyorum:
Yönetici ve denetçi
atama
MADDE 71- Yönetim
plânında başka türlü düzenlenmedikçe, blok kat malikleri
kurulu blok için, blok niteliğinde olmayan yapıların
yer aldığı parseldeki kat malikleri kendilerine özgülenen
ortak yer ve tesisler için, toplu yapı temsilciler kurulu ise
toplu yapı kapsamındaki bütün ortak yapı, yer ve tesisler
için yönetici ve denetçi atar.
Blok yöneticisi
ve denetçisi, bloktaki kat maliklerinin; blok niteliğinde olmayan
yapıların ortak yer ve tesisleri için yönetici ve denetçi,
bu yapılardaki kat maliklerinin sayı ve arsa payı bakımından
çoğunluğu tarafından seçilir. Toplu yapı kapsamındaki
bütün ortak yapı, yer ve tesisler için yönetici ve denetçi ise,
toplu yapı temsilciler kuruluna katılan yönetici ve temsilcilerin,
yönettikleri ve temsil ettikleri bağımsız bölüm sayısının
salt çoğunluğunun oyu ile atanır.
BAŞKAN –
71’inci madde üzerinde gruplar ve şahıslar adına söz isteyen
yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 71’inci madde kabul
edilmiştir.
72’nci maddeyi
okutuyorum:
Ortak giderlere
katılma
MADDE 72- Toplu
yapı kapsamındaki belli bir yapıya veya yapıların
sadece birkaçındaki kat maliklerinin ortak kullanım ve
yararlanmasına tahsis edilmiş ortak yer ve tesislere
ilişkin ortak giderler, o yapılardaki kat malikleri tarafından,
bütün bağımsız bölümlerin ortak kullanım ve yararlanmasına
tahsis edilmiş tesis ve yerlere ilişkin ortak giderler ise
bütün kat malikleri tarafından karşılanır.
Blok kat malikleri,
toplu yapı temsilcileri ve geçici yönetim kurulu kararları,
2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 68 inci maddesinin
birinci fıkrasında belirtilen belgelerden sayılır.
Kat malikleri,
toplu yapı kapsamındaki ortak yapı, yer ve tesisler
üzerindeki kullanma hakkından vazgeçmek veya bunların
başka bir parselde veya kamuya ait alanlarda bulunduğunu
veya bağımsız bölümlerinin veya kendilerinin durumu
dolayısıyla bunlardan faydalanmaya lüzum ve ihtiyaç bulunmadığını
ileri sürmek suretiyle toplu yapı ortak gider payını
ve toplanacak avansı ödemekten kaçınamazlar.
BAŞKAN –
72’nci madde için gruplar ve şahıslar adına söz talebi
yok.
Bir önerge var,
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Kanun Tasarısının 22
nci maddesiyle 634 sayılı Kanuna eklenen 72 nci maddede yer
alan “bütün kat malikleri tarafından karşılanır.”
ibaresinin “hakkaniyet esasına göre bütün kat malikleri tarafından
karşılanır. Bu esaslar Bakanlar Kurulu tarafından
belirlenir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve talep
ederiz.
Lokman
Ayva
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Amasya) – Mevcut yasanın
20’nci maddesi sorunu çözdüğünden böyle bir teklife katılamıyoruz.
BAŞKAN –
Hükûmet?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılamıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge sahibi Sayın Lokman Ayva’nın söz isteği var.
Buyurunuz Sayın
Ayva.
LOKMAN AYVA
(İstanbul) – Sayın Başkan, aziz milletimin kıymetli
vekilleri; üçüncü defa bu hususla ilgili ve son defa huzurlarınızdayım.
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Burada ne AK Partimi ne de
başka muhalefet partilerimi rencide etmek veya zora sokmak
değil niyetim. Burada ben inanıyorum ki, AK Partim olsun veya
diğer partilerimiz, Türkiye’deki bütün hukuk sistemi içerisinde
çalışan bütün partilerimiz, bana göre, adalet ve hakkaniyet
konusunda benden daha hassaslar. Türkiye Büyük Millet Meclisimiz
de tabii ki doğal olarak benden daha hassas. Peki, diyeceksiniz
ki: “Bu kanun, bu teklif, önerge kabul edilmezse tersi mi olur? Hayır,
o zaman da tersi olmaz. Hassasiyetlerine hilaf getirmez. Bu, ancak
ve ancak benim meramımı doğru anlatamadığım,
kendimin eksikliğinden kaynaklandığını ancak
gösterebilir. Bütün kamuoyumuzun da böyle bilmesini özellikle
arzu ederim.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, sizler de çok iyi bilirsiniz, esas zor işlerden
birisi akıntıya karşı kürek çekmek veya kulaç atmaktır.
Su akıp giderken, siz de onun üzerinde yüzerken “Ya, aman uçta bir
tehlike var, aman geri döneyim.” dediğinizde işte zorluk
başlar. İşte, bizim bu önergemizin arkasındaki motivasyonumuz
da bu. Yani, bir yanlışlık olmak üzere. Biz de istiyoruz
ki, önergemizden de açık ve net olarak görüldüğü gibi, kullandığım
kelime şu: “Hakkaniyet esaslarına göre…” Bunun ne zararı
olabilir diye düşünüyorum ve Bakanlar Kurulumuzun bunu belirlemesini
arzu ediyorum. Çünkü, değişen şartlarda Mecliste kanun
çıkarmanın zor olduğunu düşünüyorum. O yüzden de
Bakanlar Kurulumuzun bu güvenimize layık olduğunu düşünüyorum.
İşte, hakkaniyet esaslarına göre bir şeyin istenmesinin
çok doğal olduğunu, en azından, zannediyorum.
Peki, Adalet Bakanımız
ve Komisyon Başkanımız niye katılmamış
olabilir? Bunu şöyle bir fıkrayla anlatmak istiyorum:
İstihbarat servisleri arasında bir yarışma yapılmış
dünyada. Bizden de Temel katılıyor. John var, İvan var,
Simon var, filan… Sizler kim olduğunu biliyorsunuz. Şimdi,
yarışmanın sorusu şu: Kim önce zürafa getirecek
bu meydana? Hemen herkes gitmiş, getirmiş. Bizim Temel’den
ses seda yok. Bir bakmışlar ki, “Gidip arayalım bunu filan.”
derken Temel çıkagelmiş. Bir fil, kan revan içinde “Tamam, kabul
ettim, zürafayım.” diyor.
Diyorum ki ben,
arkadaşlar, bu kanun zürafa değil, fil. Gelin, biz zürafayı
çıkaralım. Acele edip yanlış şeyi bulup tutup
getirip de bir yarışmanın sonuna katılacağımızı
varsaymanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Acele
etmek bazen yanlış karar almak anlamına gelebilir.
İnşallah, doğru kararlar alıyoruzdur, ben yetersiz
kalıyor veya ben bilmiyorumdur diye düşünüyorum. Bilmediğimi
de maalesef şu ana kadar göremedim. Bu benim körlüğümden
de kaynaklanıyor olabilir!
Şimdi, temel
sorun şu değerli arkadaşlar: Mesela bir apartman var,
on daireli bir apartman, bunların beşinin dairesi 150 metrekare,
beşininki 60 metrekare. Bir ortak asansör yaptırdık.
Hepimiz bu kanuna göre eşit para vereceğiz. Sonra binayı
sattık. Peki, o parayı nasıl paylaşacağız,
eşit mi paylaşacağız? Herkes metrekaresine göre
paylaşacak. Peki, 60 metrekare dairesi olanın suçu ne?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – O da öyle olacak, bilmiyorsun.
LOKMAN AYVA (Devamla)
- Peki, şunu… Diyoruz ki bazen… Sayın Başkanımız,
muhalefet olsun veya farklı bir saikle anlatmıyorum,
şundan dolayı söylüyorum: Müsademei efkâr barikai hakikat
doğurur diye. Mesela, diyor ki Sayın Başkanımız:
“Giriş katlardakinin asansöre katılıp katılmaması
oradakilerin kararına bağlıdır.” O zaman bütün
şeyleri karara bıraksak ve şimdi, şunu söyleyebilir
miyiz? Mesela, kırk daireli bir yerde veya on beş daireli
bir yerde iki kişi “hayır” dedi, on üç kişi “evet” dedi. O
zaman o karar doğru mu olacak, onların oraya katılması
mı gerekecek? Haklarda oylama yapılabilir mi?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Ayva, lütfen, son bir dakikanız.
LOKMAN AYVA (Devamla)
– Ben, netice itibarıyla şunu söylemek istiyorum: Adalet
ve hakkaniyet saikı dışında yapmadığımız,
bu, siyasi, ideolojik bir içerikte olmayan… Benim arzum, toplumumun
mutlak adalete erişme yolunda devam etmesi; yarın bir gün
toplumun uygulanabilir bir adalet sistemine erişmesi; kolaylıktan,
karmaşıklıktan kaçmaktan dolayı adaletsizliklere
razı olmamak. Yani, bu kat mülkiyeti sistemini, şu anki
sistemini günlük hayata uygulasak, ne olacak biliyor musunuz? Ankara-İstanbul
uçak parasıyla İstanbul-New York uçak parası aynı
olur. İşte, ben, bunun farklı olduğunu söylemek istiyorum.
Şu ana kadar alıştığımız yanlış
adalet sistemleri paradigmasından uzaklaşalım diyorum.
Ben, sabrınız
için çok teşekkür ediyorum. Kabulünü arz ediyorum. Hürmetler sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ayva.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
72’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
72’nci madde kabul edilmiştir.
73’üncü maddeyi
okutuyorum:
Geçici yönetim
MADDE 73- Yönetim
plânında toplu yapı temsilciler kurulu oluşuncaya kadar,
bu kurulun görevlerini üstlenmek, yetkilerini kullanmak ve kurulun
oluşması için gerekli girişim ve çağrılarda
bulunmak üzere, bir geçici yönetim kurulması öngörülebilir.
Bu takdirde yönetim plânında geçici yönetimin nasıl oluşacağına
ve ne zamana kadar devam edeceğine ilişkin hükümlere yer
verilir. Geçici yönetim en geç toplu yapının bitimini izleyen
bir yıl sonrasına kadar devam edebilir. Bu süre, herhalde
toplu yapı kapsamındaki ilk yapı ruhsatının
alınmasından itibaren on yıl geçmekle sona erer.
BAŞKAN –
Madde 73 üzerinde söz ve önerge yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 73’üncü madde kabul
edilmiştir.
74’üncü maddeyi
okutuyorum:
Uygulanacak
diğer hükümler
MADDE 74- Bu bölümde
öngörülen özel hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu Kanunda
yer alan bütün hükümler, toplu yapılar hakkında da aynen veya
kıyas yoluyla tatbik edilir."
BAŞKAN –
74’üncü madde üstünde de söz ve önerge yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 74’üncü madde kabul
edilmiştir.
Şimdi, 66
ila 74’üncü maddelerin bağlı olduğu çerçeve 22’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
23’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 23- 634 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ
MADDE 3- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce kat irtifakı
kurulmuş ve üzerindeki yapılar tamamlanıp yapı
kullanma belgesi alınmış bulunan anagayrimenkullerde,
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç iki
yıl içinde kat mülkiyetine geçilmesi zorunludur. Bu anagayrimenkullerde
yapı kullanma izninin alındığı tarihten itibaren
tahakkuk eden vergi, resim ve harçlar kat mülkiyetine geçiş
işlemleri sırasında cezasız olarak tahsil edilir.
Belirtilen süre içinde kat irtifak hakkı sahiplerinden birinin
veya varsa yöneticinin, kat mülkiyetinin kurulması için gerekli
olan belgelerden eksik olanların tamamlanması için diğer
kat irtifak hakkı sahiplerinden her birine yazılı bildirimde
bulunmasına rağmen, gereğini yerine getirmeyen kat
irtifak hakkı sahiplerinden her birine, anagayrimenkul belediye
sınırları içinde ise belediye, belediye sınırları
dışında ise mülkî amir tarafından bin Türk Lirası
idarî para cezası verilir."
BAŞKAN –
23’üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk söz istemiştir.
Buyurun Sayın
Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasasında
Değişiklik Yapılmasına Dair 35 sıra sayılı
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun 23’üncü
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, bundan önce görüştüğümüz 634 sayılı
Kat Mülkiyeti Yasası’nın 14’üncü maddesinde değişiklik
yapan 7’nci maddeye benzer bir düzenleme, bu maddede, bu geçici 3’üncü
maddede getirilmiştir.
7’nci madde, yapılar
tamamlanmış, kat irtifakı olmuş, yapı kullanma
izni henüz alınmış yapılar için geçerliydi. Orada,
yapı kullanma izin belgesinin alındığı tarihten
itibaren bir yıl içinde kat mülkiyetine geçiş öngörülüyor
idi. Burada ise, yine kat irtifakı alınmış, kurulmuş,
yapı tamamlanmış, yapı kullanma izni alınmış,
eski binalar, mevcut yapılar açısından bir düzenleme
getirilmiştir. Bu kanunun yürürlük tarihinden itibaren iki
yıl içerisinde kat mülkiyetine geçme yükümlülüğü öngörülmüştür.
Bunu yerine getirmeyenler için de bin YTL idari para cezası öngörülmüştür.
Yalnız, ben bu maddede ve geçmişte geçen, dün kabul edilen
7’nci maddede yanlış gördüğüm bir eksikliği belirtmek
istiyorum.
Şimdi, kanun
maddesini aynen okuyorum: “Belirtilen süre içinde -yani, iki
yıllık süre içinde- kat irtifak hakkı sahiplerinden birinin
veya varsa yöneticinin, kat mülkiyetinin kurulması için gerekli
olan belgelerden eksik olanların tamamlanması için diğer
kat irtifak hakkı sahiplerinden her birine yazılı bildirimde
bulunmasına rağmen, gereğini yerine getirmeyen kat
irtifak hakkı sahiplerinden her birine, … bin Türk Lirası
idarî para cezası verilir." hükmündedir.
Şimdi, madde
metninden açıkça anlaşılacağı gibi, madde
metninde belirtilen sürede talepte bulunma yetkisi diğer kat
irtifak sahiplerinden birine veya yöneticiye getirilmiş.
Soru 1- Diğer
kat irtifak sahipleri veya yönetici müracaat etmezse, yazılı
bildirimde bulunmazsa… Yani, yazılı bildirimde bulunma
hakkı, bu yasa maddesine göre diğer kat irtifak sahiplerine
ve yöneticiye getirilmiştir. Bunlar diğer kat irtifak sahiplerine
yazılı bildirimde bulunmazsa ne olacak?
2- “Bu süre içinde
diğer kat irtifak sahiplerine yazılı bildirimde bulunur.”
diyor. Peki, o iki yıllık süre geçtikten sonra yazılı
bildirimde bulunurlarsa ne olacak?
3- Yazılı
bildirim nasıl olacak? Bir ispat şartı mıdır
bir şekil şartı mıdır?
Şimdi, kat
irtifak sahiplerinden birisi diğerine bir mektup yazacak. Peki,
bunu nasıl ispatlayacak? Diyecek ki: “Bunlar eksiktir, bunları
yerine getir.” Peki, o yazılı bildirim yapan kişi kendi
eksikliklerini yerine getirmiş olacak mı?
Burada bir karmaşa
var, burada bir eksiklik var. Aslında bunların giderilmesi
gerekirdi. Bunlar, sanıyorum, gözden kaçtı.
Bu yazılı
bildirim noterden mi olacak? E, mektupla, iadeli taahhütlü mektupla
gönderseniz, içeriğinde neler olacak o belli değil. O zaman,
pratikte noterden gibi bir durum ortaya çıkıyor. Bu belirsizliklerin,
bu karışıklıkların ortadan kaldırılması
gerekiyor.
Bir de, kabul
edilen bu kanunla ilgili, tabii ki, biz, dün de söyledik, benden önceki
konuşmacı arkadaşlarım da söyledi, bu, toplumun
gelişmesi karşısında beliren gereksinimleri
karşılamaya çalışan iyi niyetle hazırlanmış
bir yasadır. Yarın, toplumun daha ileri gitmesi durumunda
eksiklikler ortaya çıkacaktır. Bu yasanın uygulanması
sırasında eksiklikler ortaya çıkacaktır. Tabii
ki, toplum geliştikçe, eksiklikler ortaya çıktıkça
parlamentolar toplumun ihtiyaçlarına uygun yasaları yapacaklardır.
Bu, bazı yasalar gibi, çıktıktan sonra uygulanmayan
nitelikte olan yasalar değildir. Kat Mülkiyeti Yasası toplum
tarafından en fazla uygulanan ve en fazla uyuşmazlık
çıkan yasalardan bir tanesidir. O nedenle, bir konuyu da belirtmek
istiyorum:
Tabii ki, karar
tarihindeki değerler konuşuldu bazı maddelerde. Bunun
bir devrim niteliğinde olduğundan bahsedildi. Fakat, orada
benim kafamı karıştıran bir konuyu yüce heyetle
paylaşmak istedim. O da şu: Mahkeme hâkimi tespit yapacak.
Kabul edilen, önergeyle kabul edilen duruma göre, karar tarihindeki
miktarı tespit edecek, onu bankaya depo edecek, üç aylık faizler
işleyecek. Peki, dava bir sene sürdü. Bir sene sonra karar tarihindeki
değere göre hükmetmesi lazım. Oysa, bankaya depo edilen
para faiziyle birlikte karar tarihindeki miktardan daha fazla oldu.
O durumda ne olacak? Yani, o yasa aslında düzenlenirken, bir bütün
içinde bakıldığında -ben hepsini inceledim- dava
tarihine göre belirlenmiş, ancak, biz orada “karar tarihi” kelimesini
değiştirince, böyle bir yanlışlık çıktı
veya ben anlayamadım. Bu gibi karışıklıklar
sanıyorum uygulamada düzeltilecektir diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu Kat Mülkiyeti Yasası’nın sonuna geldik. Ben, bu Yasa’nın
Türk milletine, halkımıza, herkese hayırlı olmasını
diliyorum. Bu Yasa’nın yapılmasında katkı koyan
herkese Cumhuriyet Halk Partisi adına teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Öztürk.
Komisyonun bu
konuda bir sözü var mı?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Evet, hem soru sordu
cevap vereyim, çünkü uygulamaya…
BAŞKAN –
Lütfen, kürsüye buyurursanız.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Peki.
BAŞKAN – Komisyon
adına, Komisyon Başkanı Sayın Ahmet İyimaya,
Ankara Milletvekili, buyurunuz.
On dakika süreniz
vardır.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım,
saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında
hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Değerli
Milletvekilimizin ortaya koyduğu soru, özellikle uygulamada
doğrunun bulunması veya yanlış uygulamaya yol açmamak
bakımından cevaplandırılmalıdır.
Teklif ve komisyon
raporunda “dava tarihindeki değer” esası benimsenmiştir.
Oysa önergeyle kabul edilen metinde “hükme en yakın tarihteki
değer” benimsenmiştir. Şimdi, mahkeme hüküm tarihinde
değil, hükme en yakın tarihteki değeri belirleyecek,
o paranın blokesini sağlayacak, o para üç aylık periyodik
vadelere bağlanacak, ifa tarihine kadar da o faiz onun olacaktır.
Yani, burada bir çatışma yoktur. Mesele, ifa tarihiyle hüküm
tarihi arasındaki durumun nazara alınmamasından kaynaklanıyor.
Onun için herhangi bir çelişki yok. Sistem kendi içinde bütündür.
Dava değeri sistemi de kendi içerisinde bir bütünlük gösteriyordu
ama adil değildi, çünkü, dava tarihindeki değer ile hüküm
tarihindeki değer arasında, özellikle davanın uzaması
hâlinde, gayrimenkul malikine cebren devredilmekle karşı
karşıya kalan mülkiyet hakkı sahibine gerçekten büyük
bir zarar veriyordu, öbür tarafa da sebepsiz zenginleşmeye yol
açıyordu. Mülkiyet hakkını koruyucu bir maddedir. Benim
beyanlarım bundan ibaret.
Kürsüden, gelerek
sizi meşgul etmek istemedim. Sayın Başkanımın
bilhassa yorumu, Komisyon Başkanının veya Komisyonun
söz hakkı noktasındaki yorumu sebebiyle, karşı
da koymadan, usulen huzurunuzdayım.
Saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın İyimaya.
23’üncü maddeyi,
Komisyonun yaptığı düzeltmeyle birlikte oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 23’üncü madde kabul
edilmiştir.
24’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 24- 634
sayýlý Kanunun 18 inci maddesinin son fýkrasý ile ek 3 üncü maddesi yürürlükten
kaldýrýlmýþtýr.
BAŞKAN –
Madde üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 24’üncü madde kabul
edilmiştir.
Geçici madde
1’i okutuyorum:
GEÇİCİ
MADDE 1- Bu Kanun gereðince hazýrlanmasý gereken yönetmelik, Kanunun
yürürlüðe girdiði tarihten itibaren altý ay içinde hazýrlanýr.
BAŞKAN –
Madde üzerinde söz talebi yok.
Geçici madde
1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Geçici madde 1 kabul edilmiştir.
Geçici madde
2’yi okutuyorum:
GEÇİCİ
MADDE 2- 13/04/1983 tarihli ve 2814 sayýlý Kanunun yürürlüðe girdiði tarihten
önce kat irtifaký kurulmuþ binalarda yönetim plâný olmasa dahi 12
nci madde hükümlerine göre kat mülkiyeti kurulur.
BAŞKAN – Geçici
madde 2 üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici madde 2 kabul
edilmiştir.
Tasarıya
yeni bir geçici madde eklenmesine ilişkin bir önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısına geçici
2 nci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici 3
üncü maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ Kemal Anadol Oktay Vural
Yozgat İzmir İzmir
Mustafa
Elitaş Hakkı
Köylü Ali
Rıza Öztürk
Kayseri Kastamonu Mersin
Rıdvan
Yalçın Fevzi
Şanverdi
Ordu Hatay
“Geçici Madde
3- Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kurulan toplu yapılara
ait yönetim planları, yürürlük tarihinden itibaren en geç altı
ay içinde bu kanun hükümlerine uyarlanır. Yönetim planında
bu yönde değişiklik yapılması için, mevcut kat malikleri
kurulunun salt çoğunluğu yeterlidir. Mevcut toplu yapı
yönetimleri, yönetim planı değişip buna göre yönetici
seçilene kadar geçici yönetim olarak görevini sürdürür. Toplu yapı
yöneticisi seçimi, en geç, yönetim planının değişimini
takip eden üç ay içinde yapılır.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yeter sayı sebebiyle
takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN –
Hükûmet?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Önerge ile mevcut
toplu yapıların bu yasa ile getirilen yeni düzenleme uyumu
için gerekli geçiş kuralı (intikal hükmü) öngörülmektedir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir.
Tasarıya
geçici madde 3 eklenmiştir.
Madde 25’i okutuyorum:
MADDE 25- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –
Söz isteği yok.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde 25 kabul edilmiştir.
Madde 26’yı
okutuyorum:
MADDE 26.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde 26 kabul edilmiştir.
Oyunun rengini
belli etmek üzere Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır,
buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten
bu akşam çok değerli bir iş yaptığımıza
ben de inanıyorum. Meclisimizi kutlamak, bu kanuna emeği
geçen herkese grubum adına teşekkür etmek üzere söz aldım.
Öncelikle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
2 Ocak 1966 tarihinden
bu yana gelişen ve değişen şartlara göre çok eskimiş
olan Kat Mülkiyeti Kanunu’nu değiştirmiş bulunuyoruz,
geç kalsak da tamamlanmış oluyor. Mutlaka uygulamada birçok
yanlışlıklar, eksiklikler çıkacak. Birtakım
kurullar oluşturuluyor, birtakım kurallar geliştiriliyor.
Bunların uygulanmasında, anlaşılmasında
mutlaka birtakım eksiklikler, farklılıklar, farklı
anlamalar, yeniden ihtilaflar gelişecektir, oluşacaktır.
Ama, bir başlangıç olması dolayısıyla, geç de
kalsa, özellikle insanlarımızın birlikte yaşamasını,
huzur içerisinde yaşamasını temin edecek bu mülkiyet
meselesi böylelikle bir hukuki zemine kavuşuyor.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak başlangıcından bu yana bu kanuna
olumlu oy vereceğimizi ifade ediyoruz. Tekrar, bu kanunun hazırlanmasında
emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum, katkı verenlere
çok teşekkür ediyorum. Oyumun rengi olarak da “evet” oyu vereceğimi
ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Şandır.
Tasarının
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın Bakanın
söz talebi var, kısa bir teşekkür konuşması.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; dün başlayan ve bu saatlerde biten
otuz altı maddelik bir kanun tasarısını yasalaştırdık.
Bu yasama çalışmalarında her türlü katkıyı
veren tüm siyasi parti gruplarımıza, milletvekili arkadaşlarımıza
yürekten teşekkür ediyorum.
Gerçekten, aynı
fiziki mekânlarda birlikte yaşayan vatandaşlarımızın
bir nevi anayasası mesabesindeki Kat Mülkiyeti Kanunu’nda
bazı değişiklikler yaptık. Bu, çok önemli bir beklentiydi.
Bu beklentiyi büyük ölçüde karşıladığımızı
düşünüyorum ülkemiz için. Bu konuda sorunlar yaşayan ve
bu sorunlarını bize bazen telefonla, bazen faksla, değişik
şekillerde ileten vatandaşlarımızın da inanıyorum
ki, sorunlarını çözmüş oluruz.
Tabii, zaman
ilerliyor, şartlar değişiyor, belki yeniden, ileride
bu kanunu değiştirmek, bazı maddelerini yeniden gözden
geçirmek icap edebilir. Ama, bugünkü tarih itibarıyla, bugünkü
şartlar içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kat Mülkiyeti
Kanunu’yla ilgili yapabilecekleri, yapması gerekenler bunlardı.
Katkı veren, düşünceleriyle, önerileriyle, gerçekten, daha
mükemmel olması için katkılarını esirgemeyen tüm
milletvekili arkadaşlarımıza, gruplarımıza
yürekten teşekkür ediyorum.
Ülkemize hayırlı
olsun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, 2’nci sırada yer alan, Ceza İnfaz Kurumları
ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
2.-Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
İzleme Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/268) (S. Sayısı: 46) (x)
BAŞKAN – Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu
46 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili
Sayın Şahin Mengü söz istemiştir.
Buyurun Sayın
Mengü. (CHP sıralarından alkışlar)
Yirmi dakika
süreniz vardır.
CHP GRUBU ADINA
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
İzleme Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, günümüzde ceza infazının amacı,
hangi suçu işlemiş olursa olsun, hükümlünün de insan olduğunu
göz önünde bulundurarak, onu ıslah, tedavi ve eğiterek topluma
yeniden kazandırmaktır. İster hükümlü ister tutuklu
olsun, insan olmaktan gelen vazgeçilmez haklara sahiptirler.
Şüphesiz, cezaevleri hürriyeti bağlayıcı cezaların
infaz edildiği yerler olarak hükümlünün, tutuklunun hürriyetini,
özgürlüğünü kısıtlayan kurumlardır.
Hükümlünün yeniden
topluma kazandırılabilecek şekilde ıslah, tedavi
ve eğitilmesi toplumun suçtan ve suçludan korunmasının
gereğidir. Toplumu suçtan ve suçludan korurken, cezaevi dediğimiz
kurumlarda dört duvar arasında yaşayan, hangi suçtan mahkûm
olursa olsun, hükümlüler insan onuruna uygun koşullar içinde
yaşamalıdırlar. Tutukevinde tutuklular, aynı
şekilde, insan onuruna uygun koşullarda yaşamalıdırlar.
Çünkü amaç, onları topluma yeniden kazandırmak, onları
toplum kurallarına uymalarını kolaylaştıracak
şekilde eğitmek, böylece o kuralları yeniden çiğnemeden,
başka bir deyişle, yeniden
suç işlemeden onurlu ve üretken bireyler olarak tekrar toplumun
içinde görmektir.
Bu bakımdan,
ceza infazı başlı başına bir süreçtir. Bu süreç
içinde hükümlünün ıslah olarak toplumun onurlu, üretken bireyi
olarak topluma dönebilmesi, ceza infaz kurumundaki eğitim,
meslek edinme, sportif faaliyette bulunma, kültürel ve toplumsal
etkinliklerde bulunma olanaklarının olmasıyla
sağlanır.
Ülkemizde ceza
infaz kurumları, son yıllarda fiziki alanda yapısal
bir değişiklikten geçerek, bizatihi orada bir insanı
yaşatmanın bir insan hakkı ihlali olan, çok sayıda
hükümlünün ve tutuklunun çok sağlıksız, insanlık
dışı koşullarda bir arada yaşadıkları
koğuş sisteminden oda sistemine geçilerek düzeltilmiştir.
Ancak, sadece fiziki koşulların insani bir hâle getirilmesi
sorunu çözmeye yetmemektedir. Her hükümlünün, tutuklunun özel ihtiyaçlarına
uygun olarak, manevi, ahlaki, eğitici ve tedavi edici etkileri
olan, günün belli saatlerini yararlı etkinliklerle geçirerek
rehabilite edilmeleri büyük önem taşımaktadır.
İşte, ceza infaz kurumlarında bunu sağlayacak
iş atölyeleri, çok amaçlı kapalı ve açık spor alanları,
kütüphaneler, okuma odaları, hükümlü ve tutuklunun bir arada
sohbet edebileceği alanların olması gerekmektedir.
(x) 46 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda Türkiye’nin
yaptığı en doğru işlerden biri infaz hâkimliği
kurumunu hayata geçirmektir. Bu kurumla beraber ceza infaz kurumlarındaki
bütün işlem ve etkinliklerin yargı denetimi altına
alınması İnfaz Hâkimliği Kanunu’yla gerçekleşmiştir.
Böylece, ceza infaz kurumları yönetimlerinin her türlü
işlemi, ceza infazı kurumlarındaki her türlü etkinlik,
infaz hâkimliklerine yapılacak şikâyetlerle yargı denetimine
tabi tutulmuştur. Bu şikâyetleri yapacak olanlar hükümlünün,
tutuklunun kendisi, eşi, ergin çocuğu, vekili ve müdafii,
herkes şikâyette bulunabilir. Böylelikle cezaevleri bir anda
yargı denetimine tabi hâle gelmişlerdir. Bu çok olumlu bir
adımdır.
Ancak, bunu tamamlayan
ikinci önemli adım -biraz sonra arz edeceğim gibi, bizim
açımızdan bazı eksiklikleri, yanlışlıkları
olmakla beraber- Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
İzleme Kurulları Kanunu’nun çıkartılmış
olmasıdır. Bu, ikinci ve doğru bir adımdır.
Bizdeki sistem,
yani bu kurulun bizdeki sistemi İngiliz sisteminden alınmış,
ziyaretçi kurulları bizdeki sisteme ilham kaynağı
olmuştur. Ancak, bizdeki sistem İngiliz sisteminden biraz
farklılık göstermektedir. Zira, İngiltere’de bu ziyaretçi
kurulların başkan ve üyelerini cezaevlerinin bağlı
olduğu devlet bakanları tayin ederler, gerekiyorsa görevden
alırlar. Bu nedenle, bizde -yargı çevresindeki adli yargı
komisyon başkanı- bu kişileri, yani kurulda görev alacak
belli vasıflarda olan insanları, işte, doktor, tıp
mezunu, eczacı, sosyolog, hukukçunun arasından bir anlamda
bakarsanız adli yargı başkanı seçmektedir. Fakat,
bu, başlı başına bizdeki yargı sisteminin, hepimizin,
özellikle biz avukatlıktan gelenlerin büyük bir çoğunluğunun
Türkiye’de yargı bağımsızlığını…
Atayan Adalet Bakanının ve müsteşarının Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunda bulunması, işte, teftiş
heyetinin bakana doğrudan bağlı olması, personel
müdürünün bağlı olması bizim açımızdan yargı
bağımsızlığını tartışılabilir
hâle getirir. Ancak, buna rağmen, İngiliz sistemine baktığınız
zaman göreceli olarak bizdeki sistem biraz daha güvencelidir.
Bizim anladığımız
anlamda, bizim tespit edebildiğimiz kadarıyla bu yasanın
en büyük eksikliklerinden bir tanesi, yasa hükmü olarak bir kadının
görevlendirilmemiş olmasıdır.
Şimdi, ne
anlama gelir denebilir? Cezaevlerine bir kadın gözüyle de bakılmasının,
bu kurulda görev yapanların o gözle de bakmasının, bir
kadının bulunmasının çok faydalı olacağı
inancındayız.
Bir diğer
eksiklik bizim açımızdan, kanuna bakarsanız “hukukçu”
diyor. Bugüne kadar da teamül… Hep avukatlardan seçildiği iddia
ediliyor. Doğrudur da, böyle olmuştur. Ancak, bir şeyi
dikkatlerinize çok sunmak isterim: Özellikle bizim gibi adliyeden,
koridordan gelen, avukatlık yapan arkadaşlar bilirler,
hâkimlerle avukatlar… Otuz iki senelik meslek hayatımda -çünkü,
ben buraya gelmeden bir ay evvel cübbemi çıkarttım, buraya
geldim- hep gördüğüm, hâkimlerle avukatlar hiç uzlaşmazlar.
Prensip olarak o kürsüye çıkanlarla kürsünün altında hak arayan
insanlar daima bir çekişme halindedirler. Maalesef, sistemin
gelişinden midir, eğitimden midir nedir, hep bir çatışma
halinde oluruz. Bu hâkim arkadaşlarla… Onlar bizi meslekten
saymazlar, biz onları çok ciddi hukukçu bulmayız. Bu psikolojik
kavga hep vardır.
Şimdi, buradaki
Adalet Komisyonu Başkanına “Gel hukukçu üyeyi seç” dediğin
zaman, bakın arkadaşlar bir şeye çok dikkat edin: Dediğim
gibi, savcısı, hâkimi pek bu avukatlardan hoşlanmazlar
ama emeklilik yaşını doldurdukları gün de barolara
dilekçeyi verip, avukat olurlar. Bu kurullarda incelemeyi yapın,
çoğu avukattır. Doğrudur seçilenler. Şimdi, biraz
sonra Sayın Bakan, muhakkak, bu arkadaşların hepsi avukat
diyecek. Hepsi avukattır da hep emekli olmuş ya savcıdır
ya hâkimdir. Çünkü “Baroların görüşü alınır.” diye
bir hüküm de var yasada. Ancak, bu hüküm, sadece görüşün
alınmasında kalır. Görüş alırsınız,
görüşünüzü verirsiniz, siz isimler önerirsiniz Adalet Komisyonu
Başkanına, beğenmez!
Nitekim, bakın
bunun çok acı bir olayını Manisa’da yaşadık,
bundan beş altı sene evvel, belki yedi sekiz sene evvel. Bir
işkence davası oldu. O işkence davası bittikten
sonra da bu kurullar kuruldu. Çok enteresandır o yerin adli yargı
başkanı, işkence davasına bakan hâkimdi. Kurula
kimleri atadı biliyor musunuz, baronun görüşüne rağmen
işkenceci polislerin avukatlığını yapan insanları
atadı.
Şimdi bu,
toplumda, o yöredeki hukukçular arasında çok büyük tepki yarattı.
İşte, bunu önlemek için, yasada bir değişiklik yapılarak,
baronun önereceği isimler arasından -bu üç isim olabilir,
iki isim olabilir, beş isim olabilir- gene adli yargı, Adalet
Komisyonu Başkanı seçsin ama baro önersin.
Şimdi, yargının
ayrılmaz bir parçası olan barolara güvenmezsek, bu ülkede
yargının tam işlediğini söyleyemeyiz. Savunmanın
olmadığı bir yargı tam yargı değildir,
sağlıklı bir yargılama yapılamaz. O bakımdan
hâkimlikten gelen arkadaşlar barolara, meslek kuruluşlarına
inanmak zorundadırlar. Bu meslek kuruluşları hata yapmaz
mı? Yapar. Nasıl Bakanlık hata yapıyorsa, nasıl
savcılar, hâkimler hata yapıyorsa, avukat da, barolar da hata
yapar ama, eğer bir denetim mekanizması getirilmek isteniyorsa,
baroların önerdiği hâkimler ve avukatlar arasından bir
seçim yapmayı komisyon başkanına bırakmak gerekir.
Ayrıca, huzurunuzdaki
tasarı, kurulun toplanma sıklığını iki
aydan üç aya çıkarmıştır. Şimdi, arkadaşlar,
bu Avrupa Birliği sürecinde bize karşı en çok yapılan
saldırılardan biri… Her ne kadar göreceli olarak bu
işkence iddiaları azalmışsa da, bu konunun Türkiye’de üstünde çok
tartışıldığı da bir gerçektir. Şimdi,
Birleşmiş Milletler İşkenceye ve Diğer Zalimane,
İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele
veya Cezaya Karşı Uluslararası Sözleşme gereği
Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi ve -özellikle bunun raportörü-
Uluslararası Af Örgütü sık sık Türkiye’ye gelip gideceklerdir.
İşte, bunların haklı-haksız bu ülkedeki belli
şeylere müdahale etmesini önlemek için, bir anlamda cezaevlerinin
üstündeki sivil bir denetim olan bu kurulda bağımsız
yargının bir örgütü olan baroların bir şekilde temsil
edilmesi gerekir. Bir kadının bulunması gerekir, bir
doktorun bulunması gerekir. Her ne kadar nitelikler sayılırken
bunlardan bahsediliyor, eczacı, tıp doktoru, işte sosyolog,
eğitimci falan deniyor, ama özellikle üç mesleğin, yani avukatın,
bir kadının ve bir doktorun seçiminin yasa hükmü haline getirilmesi
gerekir. Çünkü, dört beş meslek sayılmış, bu 5 tane
asıl üyeyi seçerken, adalet komisyonu başkanı isterse
doktoru seçmez, çoğu yerde doktor seçiliyormuş, ama bir eczacıyı
da seçebilir. Hani eczacıların bu işi yapamayacağı
anlamında söylemiyorum, ama bir doktorun o komisyonda bulunması
çok elzem, çok şart. Baronun tayin ettiği bir avukatın
veya gösterdiği avukatlar arasından komisyonun seçtiği
bir avukatın bulunması bu yasayı çok işler bir hâle
getirir. Çünkü, bu izleme kurulları insan haklarının
korunması bakımından bir sivil toplum denetimidir.
Bu denetimin sağlanabilmesi, hiç olmazsa, içindeki bazı
kişilerin, kamu kurum ve kuruluşlarından gelmeyen,
bağımsız serbest meslek örgütlerinden gelmesinde sayılmayacak
kadar çok fayda var.
Biz bu yasaya,
getirilen değişikliklere, önerdiğimiz bazı değişikliklerin
dışında genelde prensip olarak olumlu bakıyoruz.
Ancak, yasayı uygulayacak olan yine biz insanlarız. Bu nedenle,
ne söylersek söyleyelim, durumu en güzel anlatan Konfüçyüs’ün
“Prens faziletliyse, kanunlara ihtiyaç yoktur; faziletsizse, kanunların
da hiçbir yararı yoktur.” sözünü anımsatmak istiyorum. Bu
nedenle -önerge de vereceğiz- hepinizden, bir kadının,
bir doktorun ve baronun tayin ettiği bir avukatın bulunması
yönünde önerimizi desteklemenizi istiyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Mengü.
Sayın milletvekilleri,
konuşmacı kürsüde konuşurken lütfen daha sessiz dinlemenizi
öneriyorum.
Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik
söz istemiştir.
Buyurun Sayın
Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 46 sıra sayılı
Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
14/6/2001 tarihli
ve 4681 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
İzleme Kurulları Kanunu ülkemizde yaklaşık yedi
yıldır uygulamadadır. Bu Kanun, mevzuat ve ülkemizin
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle belirlenen
ilkeler çerçevesinde, izleme kurullarının, ceza infaz
kurumları ve tutukevlerinin yönetimi, işleyişi ve
uygulamalarını yerinde görmek, incelemek, bilgi almak
ve tespitlerini rapor hâline getirmek ve yetkili ve ilgili mercilere
sunmak amacıyla düzenlenmektedir. 4681 sayılı Kanun’da
değişiklik öngören kanun tasarısı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Adalet Komisyonunca bir sözcük hariç aynen kabul edilerek,
Genel Kurula sevki sağlanmıştır. Hükûmet tasarısında,
4681 sayılı Kanun’dan farklı olarak, 5 asıl üyeye
ilaveten 3 yedek üye öngörülmüştür. İzleme kurullarının
iki ayda bir rapor düzenleme zorunluluğu dört ayda bir olarak
düzenlenmiştir. Adalet Bakanlığına yıllık
raporu açıklama zorunluluğu getirilmiştir. İki
ayda bir yapılan olağan toplantıların üç ayda bir
yapılması öngörülmüştür.
Tasarının
getirdiği değişiklikleri bizler olumlu olarak mütalaa
etmekteyiz. Önemli olan, izleme kurullarına seçilecek
şahısların yörede saygın kişilikler olması
her şeyden daha önemlidir. Kişi hak ve özgürlükleri, temel,
ulusal ve uluslararası hukuki metinler bağlamında,
ama millî güvenlik ve iç ve dış tehdit odakları da dikkate
alınarak bir denge oluşturmak oldukça önem arz etmektedir.
Bu anlamda Hükûmete ve yargıya düşen sorumluluk çok fazladır.
Kanun hükümlerinin dikkatli ve adilane uygulanması hâlinde,
ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan mahkûm ve tutukluların
gayriinsani muamelelerden kurtulması söz konusu olacaktır.
Burada, adalet komisyonlarına çok büyük sorumluluk düşmektedir.
Gerek izleme kurullarının seçimi ve gerekse kurulların
çalışmalarındaki azami ciddiyet ve gayret netice almada
en başat unsurdur. İzleme kurulları -biraz önce de konuşmada
ifade edildi- farklı yapılarda oluşturulmuş, farklı
meslek gruplarından insanların izleme kurullarına
seçildiği gözlemlenmiştir. Bu anlamda, tıp, hukuk, eczacılık,
kamu yönetimi, sosyoloji, psikoloji, sosyal hizmetler, eğitim
bilimleri ve benzeri alanlarda en az dört yıllık yükseköğretim
kurumlarından mezun olan ve bu mesleklerle ilgili resmî ve özel
kuruluşlarda en az on yıl çalışmış bulunan
ve kişisel nitelikleri ile çevresinde dürüst, güvenilir ve ahlaklı
olarak tanınan kişilerden oluşması öngörülmekte
kanunda.
Şimdi, biz,
baktığımızda bu kurullarda görev yapan 645 üyenin
olduğunu görüyoruz. 112 değişik meslek grubundan gelen
insanlar var. Bunlar arasında, birinci sırada 128 avukat gözüküyor.
112 tıp doktoru, 69 öğretmen, 44 eczacı, 37 öğretim
görevlisi, 18 sosyal hizmet uzmanı, 16 psikolog, 11 mühendis, 6
emekli hâkim, 5 emekli cumhuriyet savcısı, ama 199 kişinin
de toplumun farklı meslek gruplarından izleme kurullarına
seçildiklerini görüyoruz. Bunun yanında 54 sivil toplum örgütünden
55 üye ayrıca alınmış ve bunlar da sırasıyla
Türk Tabipleri Birliği, Türk Eczacıları Birliği,
ticaret ve sanayi odaları, Barolar Birliği, eğitim
kültür dernekleri, Hukukçular Derneği, Mimarlar Odası, TEMA
Vakfı gibi sivil toplum kuruluşlarının da buraya
alındığını görüyoruz.
Sayın milletvekilleri,
ceza infaz kurumları ve tutukevleri deyince, sadece mahkûm ve
tutukluları barındıran yapılar ve örgüt akla gelmemelidir.
Bunlara ilaveten, adalet komisyonu, cumhuriyet savcıları,
tüm Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü
personeli, İzleme Kurulu üyeleri, Adalet Bakanlığı
müfettişleri, Genel Müdürlük kontrolörleri, infaz hâkimleri
de akla gelmelidir.
Ceza infaz kurumları
ve tutukevlerinin ülkemizde denetimi, idari denetim, yargı
denetimi ve sivil toplum denetimi olarak üç başlık altında
ele alınabilir.
İdari denetim,
biraz önce saymış olduğumuz adalet müfettişleri,
kontrolörler ve mahalli cumhuriyet savcıları tarafından
yerine getirilmektedir. Bu merciler ceza infaz kurumları ve
tutukevlerinin idari, mali, hukuki tüm denetimlerini yaparak,
alınması gereken tedbirleri alır ya da aldırırlar.
Yargı denetimi
ise tüm tutuklu ve hükümlülerin şikâyet ve müracaatlarının
infaz hâkimlerince değerlendirilmesi ve karara bağlanmasından
ibarettir.
Sivil toplum denetimi
ise izleme kurullarına ilişkin bir denetim olup, izleme kurulları,
biraz önce ifade etmiş olduğum yedi yıla yakın süreçte,
ceza infaz kurumlarının infaz, iyileştirme, eğitim
uygulamalarına ilişkin faaliyetleri denetlemiş,
tutuklu ve hükümlülerle özel görüşmelerde bulunmuş, bunların
sağlık, yaşam koşulları, güvenlik, sevk ve nakil
işlemleriyle ilgili olarak tespit ettikleri aksaklıkları
Adalet Bakanlığına, infaz hâkimliklerine ve cumhuriyet
savcılıklarına göndermişlerdir.
Tespitimize
göre, izleme kurullarınca 2007 yılının ilk on
ayında 909 adet rapor tanzim edilmiştir. Bu raporlarda yer
alan 1.249 öneriden 486 öneri haklı görülmüş ve yerine getirilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde mevcut 382
adet ceza infaz kurumu ve tutukevinde ve denetimli serbestlik ve
yardım merkezinde 26.788 kişi istihdam edilmektedir. Hâlihazırda,
8.357 kadro boştur. Kadroların doldurulması, ceza ve
tutukevlerinde oluşacak olumsuzlukların izalesi açısından
çok önemlidir. İnfaz Kurulunda yapılan değişiklikle,
önceden, mahkûmiyet süresinin yaklaşık beşte 2’sini fiilen
yatan bir mahkûm, değişiklikten sonra üçte 2’sini yatmak zorunda
olduğundan, doğal olarak, özellikle ceza infaz kurumları
ve tutukevlerinde yığılmalar gözlenmektedir. Buna
rağmen, hâlâ, 8.357 kadronun boş olması ve yeni kadro ihdası
yapılmaması, mevcut çalışanların iş yükünü
olağanüstü arttırmaktadır. Değişik infaz kanununa
uygun olarak bu konunun değerlendirilmesi de şarttır.
Bunlardan, infaz koruma memuru ve baş memur sayısı
-personel içerisinde- 22.449’dur. Bu kadroyu işgal eden personel,
oldukça ağır şartlar altında ve stresli bir ortamda
görev yapmaktadır.
Geçmişte,
ceza infaz kurumları ve tutukevleri, acı ve gözyaşı
dolu bir süreci yaşadı ve geride bıraktı. Ceza infaz
kurumları ve tutukevlerinde çalışmakta olan kurum müdürü,
ikinci müdür, idare memuru, psikolog, sosyal hizmet uzmanı, doktor,
öğretmen, kâtip, infaz koruma baş memuru ve memuru, aşçı,
teknisyen, hizmetli kadrosunda, çok zor şartlar altında görev
ifa etmektedirler.
Mevcut ceza infaz
kurumları içerisinde F tipine geçiş, cezaevlerine hâkimiyetin
sağlanması açısından çok önemlidir. Cezaevlerinde,
devletin zor günler yaşadığı, personelin rehin
alındığı, her gün isyanların yaşandığı
bir süreç, yüksek güvenlikli ceza ve infaz kurumlarının çoğalmasıyla
sona ermiştir. Bu durumu, tekrar tersine çevirmeye çalışan
birtakım mihraklar, muayyen eylemlerle, “Demokrasi, insan hakları,
kirli savaşa son” gibi cazip sözcüklerin ardına saklanarak,
ölüm oruçları tutarak, maalesef, yandaş bulabilmektedirler.
Bunlar, zamanında, infaz koruma memurlarını esir
alıp akıl almaz zulümler yaparken malum çevrelerden çıt
bile çıkmamıştır. Hâlâ, Terörle Mücadele Kanunu’na
terör suçlarına ilişkin hüküm maalesef konulmamıştır;
301’inci madde tartışmaları sürdürülmektedir; alt-üst
kimlik gibi, ülkemizi zafiyete sokan tartışmalar söz konusudur.
Bunlar, malum, tek bir odağa, sonuç itibarıyla hizmet edecektir.
Cezaevi çalışanları
ve bilhassa, infaz koruma personeli için, hafta sonu, bayram ve
yılbaşı tatili söz konusu değildir. Hizmet süresi,
yirmi dört saat esasına göredir. Çalışma ortamı,
kapalı ve streslidir. Dolayısıyla, meslekten kaynaklanan
hastalıklar yaygındır. Çalışırken veya
emekli olduktan sonra, bazı mahkûm ve tutuklular tarafından
bunlar sürekli olarak tehdit edilmektedir. Tehditler karşısında,
personelin ve aile efradının çok iyi korunması, tehdit
unsurlarının bertaraf edilmesi gerekmektedir. Ayrıca,
söz konusu personelin, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer
Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’a
tabi tutularak her şikâyet karşısında korumasız
ve güvencesiz olması önlenmelidir. Dolayısıyla, ceza
ve infaz kurumlarında fiilen çalışan personele, emekliliklerine
sayılmak üzere, yıpranma hakkı verilmesi gerekmektedir.
Özlük haklarının iyileştirilmesi, lojman hakkı,
zor alım silahı edinme hakkı gibi sorunların çözülmesi
lazımdır. Örneğin, bir infaz koruma memuru emekli olduktan
sonra, harç yatırdığı takdirde silah ruhsatı
alabilmektedir; görevde olduğu gibi, harçsız silah taşıma
ruhsatı alabilmesine imkân sağlanmalıdır.
Adalet Bakanlığı
ile ceza ve infaz kurumları ve tutukevleri çalışanları
için özlük haklarının iyileştirilmesi, personelin
iş ve hizmet verimliliğini artıracaktır. Bu cümleden
olarak yapılması gereken düzenlemeleri şu şekilde
belirtmek istiyorum:
Adalet hizmetleri
tazminatının yeniden düzenlenerek Bakanlık merkez
ve taşra teşkilatında da, yüksek yargı organlarında
çalışan bütün personeli kapsayacak şekilde, hâlen ödenmekte
olan müktesep hakların korunarak, 4’üncü derecede verilen adalet
hizmetleri tazminat oranının 7’nci dereceden itibaren
başlatılarak bütün dereceler için tazminat oranları
da en az 50 puan artırılmalıdır.
Diğer kamu
görevlileri denge tazminatından yararlandığı
hâlde, Adalet Bakanlığı çalışanları bu
imkândan yararlandırılmamaktadır.
2802 sayılı
Yasa’nın 54’üncü maddesinin son fıkrasının kaldırılmasından
sonra, personelin nöbet ücreti nedeniyle yaşadığı
mağduriyetin giderilmesi yönünde yapılacak bir yasal düzenleme
gerekmektedir.
3717 sayılı
Kanun’un 2/A maddesiyle uygulanan fazla çalışma oranının
3 kattan 6 kata çıkarılması ve Adalet Bakanlığı
merkez, taşra ve yüksek yargı organlarının bütün
çalışanlarının yararlanması sağlanmalıdır.
Devlet güvenlik
mahkemelerinin yerine kurulan ve Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun
250’nci maddesine göre yetkili mahkemelerde çalışan personele
ödenmekte olan DGM tazminatının 100 YTL’ye çıkarılması.
Hâkim ve savcıların
brüt maaşlarının yüzde 10’u oranında ödenen yargı
ödeneğinin Adalet Bakanlığı merkez ve taşra
teşkilatı ile yüksek yargı organlarının tüm
personeline brüt maaşının yüzde 10’u oranında yansıtılması.
Adalet Bakanlığı
merkez ve taşra teşkilatı ile yüksek yargı organlarında
fiilen bilgisayar kullanan personele iş güçlüğü zammının
verilmesi.
Bakanlığın
gelirlerinden döner sermaye oluşturularak Bakanlık merkez
ve taşra teşkilatı ile yüksek yargı organları
çalışanlarına döner sermaye payı verilmesi.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye’de mevcut 382 ceza ve tutukevi başlıca
yedi türden oluşmakta: Birincisi, bizim bildiğimiz kapalı
ceza ve infaz kurumları, bunlar klasik ceza ve infaz kurumlarıdır;
ikincisi, yüksek güvenlikli kapalı ceza ve infaz kurumları,
F ve E tipi diye bildiğimiz; kadın, çocuk, gençlik kapalı
ceza ve infaz kurumları, açık ceza infaz kurumları ve
nihayet, çocuk eğitim evleri, yani bildiğimiz ıslahevleri.
Kapalı ceza
ve infaz kurumu olarak 21 adet inşaat şu anda Türkiye’de
devam etmekte ve bunların bir an önce tamamlanması gerekmektedir.
İnfaz Kanunu’na değinirken arz ettiğim gibi, ceza infaz
kurumları ve tutukevlerinde bulunan mahkûm sayısında
aşırı artışlar yaşanmasına rağmen
inşaatların tamamlanmaması da dikkat çekicidir.
Değerli
milletvekilleri, 4616 sayılı Kanun yürürlüğe girdikten
sonra 2002 yılında Türkiye’de tüm ceza ve infaz kurumlarında
yaklaşık 48 bin düzeyinde kişi tutuklu ve hükümlü olarak
bulunmaktaydı. 31/10/2007 tarihi itibarıyla, yani bugün
-bugün diyebiliriz- toplam tutuklu ve hükümlü sayısı
88.610 kişidir. Sadece son bir yıl içinde meydana gelen artış
20 bin kişidir.
Türkiye’de
suç işleme ve suç faillerinin bu artışının bu
bağlamda ayrıca üzerinde durmak gerektiğini düşünüyorum.
Ülkemizde son yıllarda bilhassa önleyici zabıtanın
yetki alanının daraltılması, devletin caydırıcılığının
zayıflatılması suç faillerinde ve asayişe müessir
fiillerde ciddi artışları da beraberinde getirmiştir.
Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu cidden güvenliğimizi
olumsuz etkilemiştir.
Tekraren belirtmek
gerekirse, son bir yılda artış 20 bin kişi. Bu dikkatle
tetkik edilerek suç ve suç failleriyle mücadele ilkeleri belirlenmeli
ve derhal uygulamaya geçirilmelidir. Yıllardır terörle
mücadele içinde olan ülkemizin güvenlik güçlerinin moralinin artırılması
ve teröre karşı psikolojik üstünlük sağlayıcı
yapılanmaların sağlanmasıyla, sadece terörde
değil, suç işleme eğilimlerinde de bu düşüşlerin
sağlanacağı muhakkaktır.
Cezaevleriyle
ilgili dış korumaya değinmek istiyorum. 2803 sayılı
Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Yasası’nın
7’nci maddesinde, jandarmanın mülki görevleri olarak, cezaevlerinin
dış koruma görevi ifade edilmektedir. Jandarmanın vakur,
disiplinli ve aynı zamanda, görevini ifa ederken oldukça düşük
maliyetli bu görevini ifa etmesi nedeniyle jandarmanın bu görevde
devamında yarar görmekteyiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ordu Milletvekilimiz
Sayın Rıdvan Yalçın, tasarı metni Adalet Komisyonunda
görüşülürken Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün
77’nci maddesini dile getirmiştir. 13 Kasım 2007 günlü 19’uncu
Birleşimde 77’nci madde tartışıldığı
için ben burada değinmek istemiyorum ancak Sayın Yalçın’ın
“komisyon üyelerinin tekliflerinin tasarı metnine yansımasının
engellenmemesi” uyarısının dikkate alınmasını
ifade etmek istiyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu,
bahse konu kanun tasarısının 2’nci maddesinde geçen
4681 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesinin birinci fıkrasının
3’üncü bendinde izleme kurulları raporlarının gönderileceği
merciler belirtilirken “…gerektiğinde ayrıca Türkiye Büyük
Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Başkanlığına göndermek.” ibaresinin cümle içeriğine,
“Adalet Bakanlığına” deyiminden sonra gelmek üzere,
”Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Başkanlığına” ibaresinin eklenmesini
talep etmektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çelik, lütfen…
BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) - Bitmek üzere…
Bu mümkün olduğu
takdirde, izleme kurulları raporlarının Türkiye Büyük
Millet Meclisinin anılan komisyonuna gönderilmesini zorunlu
kılmaktadır.
Bu düşüncelerle,
her şeye rağmen, Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
İzleme Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu’na
olumlu baktığımızı beyan ediyorum.
Saygılarımla.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çelik.
Demokratik Toplum
Partisi adına, Batman Milletvekili Sayın Ayla Akat Ata söz
istemiştir.
Sayın Ata buyurunuz.
(DTP sıralarından alkışlar)
Söz süreniz yirmi
dakikadır.
DTP GRUBU ADINA
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
14/6/2001 tarihli ve 4681 sayılı Ceza İnfaz Kurumları
ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanununda -Adalet Komisyonunca
görüşülüp Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
sunulan- Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı hakkında Demokratik Toplum Partisi
Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım.
Başlarken, Sayın Divanı ve siz değerli milletvekillerini
saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, ülkemizdeki ceza infaz sistemi ve adalet sorunları
hepimiz için aşikâr bir durumdur. Ceza ve tutukevlerimizde yaşanan
işkence, kötü muamele, onur kırıcı ve insanlık
dışı davranışlar ile cezalar, adalet sistemimizin
adaleten malul olduğu yapısal sorunlarımızın
başında gelmektedir.
2007 yılı
itibarıyla artık geçmişte bırakmamız ve öz
eleştirel anlamda tarihî reformlar yapmamız gereken ceza
infaz sistemimiz, maalesef, hâlâ sistemli işkencenin görüldüğü
ve önleyici mekanizmaların kurulamadığı bir durumdadır.
Daha iki gün önce, ülkemizin önde gelen insan hakları örgütlerinin
yaptığı basın açıklaması, ceza ve tutukevlerinde
yaşananları gözler önüne sermektedir.
F tipleri uygulamasıyla
artan ve en üst seviyeye çıkarılan tecrit ve yalnızlaştırma
politikaları, cezaevlerinde baskı, işkence,
aşağılayıcı ve onur kırıcı muameleler
ile devam etmektedir. Yaşam ve beden bütünlükleri devletin
elinde olan tutuklu ve hükümlülere yönelik saldırıların
bireysel olaylar olmayıp sistematik olarak ve dönem dönem
ağırlaştırılarak sürdüğü, elde edilen veriler
bir araya getirildiğinde açıkça görülebilmektedir.
Yine, son günlerde
ülkemizde hızla tırmandırılan şoven ve milliyetçi
dalga, yaşamın her alanında olduğu gibi cezaevlerinde
de tutuklu ve hükümlülere yönelik
saldırılar şeklinde vuku bulmuştur. Örneğin,
İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları
Vakfının birlikte yaptıkları basın açıklamasında
Tekirdağ F Tipi Cezaevinde tutuklu ve hükümlülerin rutin
dışı aramalardan geçirildiği ve işkence yapıldığına
yönelik kendilerine gelen bilgiler bulunmaktadır ve bunlar
kamuoyuyla paylaşılmıştır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, özellikle 1980 askerî darbesinden sonra ceza ve
tevkifevlerinde yaşanan işkence olayları hâlâ hatırlardadır.
Dönemin birçok mağduru, unutulmaması gerektiğini düşünerek
yaşadıkları vahşeti yazıya dökmüş ve yayımlamışlardır.
Hatta dönemin siyasi aktörleri zaman zaman basına vermiş
oldukları demeçlerde cezaevlerinde yapılan yanlış
uygulamalara dikkat çekmiş ve birtakım çarpıcı
itiraflarda bulunmuşlardır.
Sürekli olarak
inkâr edilen ve hatta işkencenin varlığından söz
edenler hakkında soruşturma başlatıldığı
ve dava açıldığı bir dönem, şimdilerde aktörleri
tarafından itiraf edilebilmektedir. Fakat daha trajik olanı
ceza ve tutukevlerinde uygulanan işkencenin yalnızca
bir dönemle sınırlı kalmamasıdır. Sıkıyönetim
sonrasında demokrasiye geçildiği dönemde de işkence
uygulamaları kronikleşerek devam etmiş ve bütün
90’lı yıllar boyunca tanık olduğumuz bir uygulamaya
dönüşmüştür. Özellikle siyasi tutuklu ve hükümlülerin
var olan işkence ve kötü muamele uygulamalarına karşı
yaptıkları protestolar, açlık grevleri ve ölüm oruçları
sistematik bir şekilde bastırılmış ve dönem dönem
korkunç acılar yaşanmıştır.
Sayın milletvekilleri,
kamuoyunun hafızalarından silinmeyen iki olayı sizinle paylaşmak istiyorum: 24 Eylül 1996
tarihinde Diyarbakır E Tipi Cezaevinde yaşanan acı
olayda devletin denetimi altında bulunan 10 tutuklu yaşamını
yitirmiş, 24’ü de yaralanmıştır. Olay sonrasında
29 polis memuru ve 36 asker hakkında dava açılmıştır.
On yıl süren yargılama sonrasında otuzdan fazla mahkeme
heyeti değişmiştir. Müdahil taraf vekillerinin sanıklara
soru dahi soramadığı bu yargılama sonucu, kamuoyu
vicdanını rahatlatan bir sonuç elde edilememiştir.
Yine, 19 Aralık
2000 tarihinde yapılan cezaevi operasyonları, güvenliği
devletin sorumluluğu altında olan tutuklu ve hükümlülere
karşı ölçüsüz bir gücün kullanıldığı ve
yaşam hakkı ihlallerinin yaşandığı
acı bir tabloyla sonuçlanmıştır. Devletin kolluk
güçleri tarafından yirmi ayrı cezaevine aynı anda yapılan
ve “hayata dönüş operasyonu” adı verilen müdahale sonucu,
28 tutuklu ve hükümlü yaşamını yitirmiş ve 120’si
de geri dönüşü olmayan ölüm orucu protestolarında hayata
gözlerini yummuştur. F tipi cezaevleri uygulamasıyla
sonuçlanan bu süreçte de devam etmekte olan işkence, kötü muamele,
onur kırıcı ve insanlık dışı davranışlar
insan hakları örgütleri tarafından rutin olarak kamuoyuna
duyurulmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Ceza Muhakemeleri Kanunu’ndaki otoriterleşme
yaklaşımlarıyla, işkence ve onur kırıcı
muamelelerin daha rahat yapılır hâle gelmesinin önü
açılmıştır. Avrupa Birliğine üyelik müzakerelerinin
tetiklediği reformlar süreciyle, büyük karşıtlıklar
teşkil eden düzenlemeler yapılmaktadır. Küresel düzeyde
sürekli işlenen güvenlik konsepti, maalesef hukukumuza da
sirayet etmiş bulunmaktadır. 22 Temmuz seçimlerinden önce
Terörle Mücadele Kanunu ve Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu’nda
yapılan değişikliklerden sonra işkence uygulamalarında
büyük oranda artış yaşanmıştır. Bu dönemde
işkence sonucu ölüm olaylarına ilişkin hâlâ devam etmekte
olan ve soruşturma evreleri kamuoyu tarafından dikkatle
takip edilen davalar bulunmaktadır.
Ayrıca, Hükümlü
ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkındaki Yönetmelik’te
yapılan değişikliklerle, biz milletvekillerini dahi
kapsamına alan ziyaret engelleri getirilmiştir. Bu değişiklik
oldukça manidardır. Ceza ve tutukevlerimizde olan biteni yerinde
görmek, incelemek ve değerlendirmek hakkının önemli
oranda sınırlandırılması, Hükûmetin ceza ve
tutukevlerinde biz milletvekillerinden bile sakladığı
işkence, kötü muamele, onur kırıcı, insanlık
dışı uygulamalar ve cezalar olduğu anlamına
gelmektedir. Bunun başka türlü bir izahının olmayacağı
kanaatindeyiz. Oysa, Ceza Kanunu’muzu içermiş olduğu
antidemokratik ve otoriter özelliklerden arındırıp
çağdaş uygarlık değerlerine yakışır
özgürleştirici bir muhtevaya karıştırmak
adına yapılması gereken hukuki düzenlemeler en acil
ihtiyaçlar olarak önümüzde durmaktadır. Fakat, bu ihtiyaçlar
ya sürekli ertelenmekte ya da yapılanlar oldukça yapay ve içselleştirilmemiş
bir şekilde durmaktadır. Örneğin, Birleşmiş
Milletler İşkence ve Diğer Zalimane, Onur Kırıcı
ve İnsanlık Dışı Muamele ve Cezaya Karşı
Sözleşmesi, kısa adıyla İşkenceye Karşı
Sözleşme, ülkemiz tarafından 1988 yılında onaylanmıştır.
Bu sözleşmeye Ek Seçmeli Protokol 16 Eylül 2005 tarihinde imzalanmıştır.
Fakat, hâlâ aradan geçen iki yılı aşkın bir süreye
rağmen onaylanıp yürürlüğe sokulmamıştır.
Bu yöndeki sorulara
ve taleplere yönelik, Adalet Bakanlığı, ya görmezden
gelme ya da geçiştirme yöntemini uygulayarak cevap vermektedir.
Ceza İnfaz
Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu’nu
yakından ilgilendiren Seçmeli Protokol, özet olarak, içerdiği
maddeler gereğince, insanların özgürlüklerinden yoksul
bırakıldıkları alanlarda işkence ve kötü muamele
olmasını bastırıcı değil, önleyici nitelikte
önlemler getiren yeni bir uluslararası sözleşmedir. Protokolün
1’inci maddesinde amaç, özgürlüklerinden yoksul bırakılan
kişilerin alıkonuldukları yerlere bağımsız,
uluslararası ve ulusal önleme mekanizmaları tarafından
gerçekleştirilecek düzenli ziyaretler sistemi kurmak olarak
tanımlanmaktadır.
Avrupa Komisyonunun
geçen hafta yayınlamış olduğu 2007 Türkiye
İlerleme Raporu’nda da eleştirilen bu erteleme süreci
hakkında, maalesef, Adalet Bakanlığı tarafından
şu ana kadar herhangi bir açıklama ve değerlendirme yapılmamıştır.
Bırakalım Seçmeli Protokol’ün şimdiye kadar onaylanması
hakkında bir değerlendirme yapmayı, İlerleme Raporu’nda
geçen F tipi cezaevlerinde katılan tutuklu ve hükümlülere
yönelik ortak faaliyetlerle ilgili kararnamelerin tutarlı
şekilde uygulanmaması, yazışmaların kısıtlanması,
yeterli sağlık ve psikiyatri hizmetlerinin verilmemesi,
çalışanların uyguladığı kötü muamele
ve askerî ceza ve tutukevlerinin denetim dışı oluşu
gibi somut sorunlar üzerine de hiçbir açıklama yapılmamıştır.
Kaldı ki, Avrupa Birliği Komisyonunun bu eleştirel değerlendirmeleri
insan hakları örgütlerimizin ve barolarımızın
sürekli olarak panel, sempozyum, duyuru ve açıklamalarında
yaptıkları eleştiriler yanında çok hafif kalmaktadır.
2001 yılında
Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları
Kanunu ve ilgili yönetmelik ile ilk etapta yapılan hukuki düzenlemenin
işlerliği ve ortaya çıkardığı sonuçlar
bağlamında değerlendirildiğinde, reformlar sürecinde
yapılmış, çıkarılma amacı içselleştirilmemiş
bir düzenleme olduğu ortaya çıkmaktadır. Zaten bu kanunun
yapılış süreci, gerek uluslararası toplumun ve
gerek iç kamuoyunun 19 Aralık 2000 cezaevi operasyonlarına
ve sonrasında uygulamaya geçirilen F tipi cezaevlerinde yaşanan
işkence, insanlık dışı muamelelere karşı
gösterdiği sert tepkiyle aynı
döneme denk düşmektedir.
Kanaatimizce,
artık cezaevlerinin bağımsız izleme kurulları
tarafından denetleneceği ve işkenceyle kötü muamelenin
önleneceği şeklinde bir yatıştırıcı
intiba edindirmek üzere çıkarılmış bir kanundur.
Zira, denetimler sonucu hazırlanan hemen hemen hiçbir raporun
içeriği bilinmemekle birlikte hangi ceza ve tutukevlerine
gidildiği, gidilmeyenlere hangi gerekçelerle gidilmediği,
ne tür gözlem ve eleştiriler yapıldığı
hakkında Adalet Bakanlığı tarafından kamuoyuna
yapılan herhangi bir bilgilendirme ve açıklama da bulunmamaktadır.
Taraflar, bu konuda ilgili bakanlığın yapmış
olduğu açıklamadan bilgi edinememekte, kişisel çabalarıyla
bilgi edinmektedirler. Oysaki, ceza ve tutukevlerinde yaşananların
dönem dönem toplumsal gerginliğe yol açtığı bilinmektedir.
Bu durumda kanunun kendisini ortaya çıkaran toplumsal ihtiyaçlara
cevap vermediği açıktır.
Bununla birlikte,
ceza infaz kurumları ve tutukevlerindeki işkence ve kötü
muamele vakaları, gerek Uluslararası Af Örgütü, Avrupa
İşkenceyi Önleme Komitesi ve Birleşmiş Milletler
Özel İşkence Raportörü gibi uluslararası dış
denetim kurumlarının yaptığı denetimler ve
gerekse de İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları
Vakfı, MAZLUMDER ve yerel bağımsız izleme kurulları
gibi ulusal kurumların yaptığı denetimler sonucu
tek tek açığa çıkarılmaya çalışılmakta
ve bu konuda yayınlanan raporlar ile devlete ve Adalet Bakanlığına
eleştiriler ve tavsiyelerde bulunulmaktadır. Ne var ki,
sivil toplum örgütlerinin tüm uyarıları, eleştirileri
ve önerilerine rağmen, Adalet Bakanlığı, âdeta kulaklarını
tıkamış olup gerekli düzenlemeleri ve önleyici tedbirleri
şu ana kadar almamıştır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, ceza ve tutukevleri, bir ülkenin adalet sisteminin
aynasıdır. Adil bir sistemin asgari ilkesi, tutuklu ve hükümlülerine
göstermiş olduğu yaklaşımla tespit edilir. Uygar
dünyanın cezaevlerini herkesin denetimine açık olması
anlamında sembolik olarak şeffaf camlarla kaplamaya
başladığı bir dönemde, ülkemizdeki cezaevlerinin
bağımsız insan hakları derneklerinin ve baroların
denetimine kapalı oluşu hangi mantıkla izah edilebilir?
Ülkemizde yaşanan
demokrasi ve özgürlük taleplerinin bir yansıması olarak
değerlendirdiğimiz siyasi tutuklu ve hükümlü sayısındaki
devasa artış ile kötü yönetimin uygulamış olduğu
neoliberal siyasaların toplumsal yansıması olarak
değerlendirdiğimiz adli tutuklu ve hükümlü sayısındaki
artış cezaevlerimizi dolup taşma seviyesine getirmiştir.
Dolayısıyla, kamuoyunun yakından takip ettiği
ve oldukça hassas olduğu bu kurumların adil bir şekilde
yönetilmesi ve denetlenmesi, toplumsal sağlığımız
ve huzurumuz açısından kaçınılmaz bir durumdur.
Şu anda görüşmekte
olduğumuz kanun değişikliği tasarısı,
Adalet Bakanlığının ve Komisyonda tasarıya
kabul oyu veren değerli milletvekillerinin bu acil adalet gerektiren
konular açık seçik ortadayken ne kadar içlerine sinmiştir?
İzleme Kurulları Kanunu’nun bir bütün olarak yeniden ele
alınması ve seçmeli protokol uyarınca yeniden düzenlenmesi
ihtiyacı orta yerde dururken, bu değişiklikle sadece
oldukça kısmi bir iki iyileştirmenin yapılıp geri
kalanının da Adalet Bakanlığı ve ilgili infaz
hâkimlerini rapor okuma derdinden kurtarmayı amaçlayan bir düzenleme
öngörmesi, tek kelimeyle, ancak trajikomik olarak adlandırılabilir.
Bağımsız
olmayan, özerk olmayan, mali açıdan yeterliliği bulunmayan,
üyelerinin nasıl seçildiği açık olmayan, sivil toplum
örgütlerine ve insan hakları aktivistlerine kapalı
olan, yazdıkları raporları kamuoyuyla paylaşma
yetkisi bulunmayan bir izleme kurulu hakkında, oluşturulma
amacına ne kadar hizmet ettiği hususunda düşünmek gerekir.
Denetleme süreci
önceden bilinen, cezaevi güvenliği gibi muğlak bir gerekçeyle
birçok şeyi denetleyemeyen, devlet memurluğu ölçülerine
göre seçilen ve her davranışı bu şekilde değerlendirilen
bir izleme kurulundan söz ediyoruz sayın milletvekilleri. Bu
izleme kurulları şimdiye kadar işkence ve kötü muamele
vakalarını ne düzeyde ifşa etmiştir? Aynı
şekilde, ne derecede, işkence ve kötü muamele uygulamalarını
önleyici nitelikte çalışma yapmıştır? Hatta,
bu tür izleme kurullarının varlığından bile,
ilgili kurum ve meslek çevreleri dışında kamuoyunun
ne kadar haberi vardır? Doğrusu bu konu, Adalet Bakanlığı
dışında hiç kimse tarafından bilinmemektedir.
İzleme kurullarının raporları âdeta sır gibi
saklanmaktadır. Bu hâliyle ceza infaz kurumları ve tutukevleri
izleme kurulları, izleyen, denetleyen, işkence ve kötü
muameleyi önleyen ve caydıran özelliklerinden ziyade, izlenen,
denetlenen, kısıtlanan, sınırlanan ve dolayısıyla
çalışmasında fayda görülmeyen bir bürokratik aygıt
gibi durmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
bakınız, Kanun’da değişiklik yapılmasına
ilişkin tasarıda öngörülen düzenlemeyle, her adli yargı
adalet komisyonuna bağlı 5 kişiden oluşan izleme
kurulu üye sayısının, 3 de yedek eklenmek suretiyle
8’e çıkarılması önerilmektedir. Gerekçe olarak da, bazı
zamanlarda, çeşitli durumlardan kaynaklanan toplantı çoğunluğunun
sağlanamaması sunulmaktadır.
Öte yandan, kurulların
iki ay yerine üç ayda bir toplanması ve üç ay yerine dört ayda
bir rapor sunması önerilmektedir. Bu değişikliğe
gerekçe de, Adalet Bakanlığı ve ilgili infaz hâkimliklerinde
biriken ve okunması sanki çok külfetli olan rapor yığılması
sunulmaktadır. Bir yandan izleme kurulu üye sayısı artırılırken,
öte yandan izleme kurulunun çalışma kapasitesi sınırlandırılmaktadır
ve nihayet kanuna eklenen bir bent ile Adalet Bakanlığına,
eğer takdir ederlerse yılda bir kez, gelen raporlar uyarınca
neler yapıldığını kamuoyuyla paylaşabilme
hakkı tanınmaktadır.
Komisyonun,
Adalet Bakanlığının ve Hükûmetin onayıyla gönderdiği
değişiklik tasarısında farklılık yaratacak
şekilde değiştirdiği tek bir kelime -ki, biz bunu
önemsiyoruz- o da “açıklayabilir” şeklindeki ibarenin
“açıklar” olarak değiştirilmesidir. Hiç olmazsa, bu raporların
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonuna
ve ilgili çevrelerdeki barolara gönderilmesi zorunlu hâle getirilmiş
olsaydı, en azından ne tür raporlar yazıldığı
ve ne tür sorunlar olduğu konusunda kamuoyu sınırlı
da olsa fikir edinmiş ve bilgi sahibi olmuş olurdu.
Sayın Divan,
değerli milletvekilleri; işkenceye sıfır tolerans
sözünü bir slogan olmaktan öteye götürüp, kararlı bir dönüşüm
sürecinin direktifi hâline getirecek olan hukuki düzenlemeler
hâlâ yeterince yapılmamış olmakla birlikte, var olanlar
da ciddi eksiklikler içermektedir.
Tarafı olduğumuz
uluslararası sözleşmeler ve dünya deneyimlerinin gösterdiği
temel bir doğru vardır. İşkence ve kötü muamele,
ancak ve ancak ulusal düzeyde yeterli ve uygun hukuki düzenlemelerle
koruma yollarının tesis edilmesi, uygulanması ve demokratik
kurumların oluşturulmasıyla bertaraf edilebilir.
Dolayısıyla,
Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları
Kanunu, bir an önce Seçmeli Protokol’ün onaylanmasına paralel
olarak yeniden yapılandırılmak durumundadır.
Mevcut devlet bürokrasisinden bağımsız olup, bir sivil
toplum kurulu hizmeti görecek şekilde düzenlenmelidir. Kuruluşu,
işleyişi, seçimi, görev ve yükümlülükleri, çalışma
esas ve usulleri ile mali hükümler kapsamında izleme kurulları,
özerk, bağımsız ve şeffaf olacak, hiyerarşik denetime
tabi olmayacak, uzman kişilerden oluşturulacak, koruyucu
garantiler kapsamında ayrıcalık ve bağışıklıklara
sahip olacak, hukuki ve mali özerkliği olacak şekilde yeniden
yapılandırılmalıdır.
Ceza infaz kurumları
ve tutukevleri izleme kurullarına mutlaka habersiz ziyaret
etme yetkisi ve görüşme yapmak istediği kişileri seçme
özgürlüğü verilmelidir. Bu şekilde, ceza ve tutukevlerinde
yaşanan hak ihlalleriyle mücadelenin bir numaralı aracı
olan şeffaflık sağlanmış olacaktır.
İzleme kurulu
üyelerinin düzenli olarak eğitim çalışmalarına
tabi tutulup, işkence ve kötü muameleyi önleyici her türlü
tedbiri geliştirebilmeleri sağlanacaktır.
İzleme kurulları
üyelerinin seçimi açısından toplumsal cinsiyet dengesine
azami düzeyde dikkat edilerek ve gerekli uzmanlık alanları
esas alınarak oluşturulmalıdır. Bir başka deyişle,
Hükûmetin neredeyse tüm kanun tasarılarında altını
çize çize vurguladığı bazı kavramlar ile tanımlamak
gerekirse, izleme kurulları etkililik, verimlilik ve performans
ölçüleri baz alınarak düzenlenmelidir. Belki böylece bu kavramların
yalnızca iktisadi kâr döngüleri retoriğine has kelimeler
olmadığını, aynı zamanda demokrasi,
eşitlik, temel hak ve özgürlükler bağlamında da ne anlam
ifade ettiğini gösterebilir ve böylece altını doldurabiliriz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Ata, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
AYLA AKAT ATA
(Devamla) – Sonuç olarak, ceza ve tutukevleri toplum tarafından
sürekli izlenen mekânlar olduklarından dolayı, o duvarların
ardında neler olup bittiğini bilmek konuya duyarlı
çevrelerin ve kamuoyunun en tabii hakkıdır. Bu açıdan,
izleme kurullarının insan hakları savunucuları
ve sivil toplum örgütlerinden üyeler içermek kaydıyla, bizzat
yerinde inceleme ve gözlemde bulunmasının sağlanması
ve raporlarının kamuoyuyla paylaşılması gerekmektedir.
Bütün tutuklu
ve hükümlülerin temel insan hak ve özgürlüklerine saygı gösterilerek,
Birleşmiş Milletler asgari cezaevleri standartlarına
uyulması gerekmektedir.
Her ne gerekçeyle
olursa olsun temel hak ve özgürlükleri kısıtlamaya yönelik
her türlü uygulamaya karşı duracağımızı,
insanlığa karşı işlenen suçların başında
gelen işkence, kötü muamele, onur kırıcı ve insanlık
dışı uygulamalar gibi suçları işleyen sorumlular
hakkında gerekli soruşturmaların başlatılıp
sonuçlandırılması ve önleyici mekanizmaların
kurulmasına kadar sürecin takipçisi olmaya devam edeceğimizi
ifade ediyoruz.
Grubum adına
Sayın Divana ve siz değerli milletvekillerine saygılarımı
sunuyorum.
Teşekkürler.
(DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ata.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Hakkı
Köylü söz istemiştir.
Buyurun Sayın
Köylü. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarı üzerinde grubumuz adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Benden önceki
konuşmaları dinledikten sonra, tasarıya başlamadan
biraz geçmişten bahsetmek istiyorum. Zira konuşmacılar,
özellikle son konuşmacı biraz bizi geçmişe götürmeye
itti.
Bundan yıllar
önce, cezaevlerinde, gerçekten çok olumsuz şeyler oldu, hiç tasvip
etmediğimiz şeyler oldu. İşkenceler de olmuştur,
kötü muamele de olmuştur; bunları ister istemez kabul etmek
zorundayız. O tarihteki cezaevleri insanların çok rahat
yaşayabileceği, hükümlü ve tutukluların insan gibi
yaşayabileceği yerler olmaktan uzaktı. Ancak bir
şeyi daha söylemekte fayda görüyorum: Peki, cezaevinde bunların
dışında başka ne vardı? Cezaevinde şunlar
vardı: Çıkar amaçlı suç örgütleri ve terör örgütleri
vardı. Çıkar amaçlı suç örgütleri elebaşıları
ile terör örgütlerinin elebaşıları cezaevlerinin
idaresini ele geçirmişlerdi. Bırakın kendi koğuşlarında
bulunan hükümlü ve tutuklular üzerindeki baskıyı, cezaevi
idaresinde görev alan infaz koruma memurlarını dahi tehdit
eder duruma gelmişlerdi. O zamanki cezaevleri yönetimi, buna
fırsat tanıyan yönetimle birlikte, cezaevlerinin fiziki
yapısının da kötü olması, koşullarının
bu duruma elverişli olması bu sonucu doğurmuştur.
Çıkar amaçlı
terör örgütleri elebaşıları örgüt üyelerini birer
köle gibi kullanıyordu. Onlara her istediğini yaptırıyor,
cezaevinde tam bir diktatör gibi davranıyorlardı.
İnsan hakları diye bir şey o zaman zaten yoktu. Diğerleri,
benden önceki Sayın Konuşmacının “siyasi tutuklular
ve hükümlüler” dediği, Terörle Mücadele Kanunu’nda tarif
edilen terör suçunu işleyen, terör suçluları idi.
Burada bir noktayı
iyi tespit etmemiz lazım. Şu anda ve daha öncesinde de Türkiye
Cumhuriyeti cezaevlerinde sayısı bir elin parmaklarını
geçmeyecek kadar siyasi suçlu vardı, ama sayıları binleri
geçen, 5 binleri bulan terör suçluları vardı. Terör suçluları
da terör örgütleri de cezaevlerini ele geçirmişlerdi. Yirmi
tane cezaevine de devlet zor kullanarak, güç kullanarak girdi. Neden
girdi? Ee, cezaevinin idaresi terör örgütlerinin elindeydi de ondan
girdi. Aksi takdirde içeri girilemiyordu. Örgüt içeride tünel kazıyor,
girip arama imkânı yoktu. İçerideki, koğuştaki hükümlü
ve tutuklular üzerinde, örgüt üyeleri üzerinde her türlü baskıyı
kuruyor, işkence yapıyor, bu da önlenemiyordu.
Ama örgüt neye
işkence diyordu? Sabahleyin erken kalkacaksınız,
şu saatte öğlen yemeği yenecek, şu saatte akşam
yemeği yenecek, gece saat 11’de kapılar kapanacak; bunlar
birer işkenceydi örgüte göre. Eğer bunlar işkenceyse
bunlar yapılmıştır, hatta yapılamamıştır.
Keşke yapılabilseydi, o zaman o 2000 yılındaki sonuç
belki de elde edilmeyecekti, o sonuca varmayacaktık.
Terör örgütünün
elebaşıları, örgüt mensuplarına gelen yiyecekleri
kendisi alır, istediği gibi dağıtır. Orada
bir komün hayatı vardır. Giyecekleri kendisi alır,
işine gelenleri giyer, işine gelenleri işine geldiği
kişilere verir. Tabii, bunu yaparken de önce örgütün yönetim
kadrosunda bulunanlara öncelik verir. Daha sonra, örgüt üyelerine
gelen paraları ellerinden alır, kendi istediği gibi
harcar. İşte, cezaevlerinde bunlar vardı. Cezaevlerindeki
bu vahim durumun önüne geçmek için devlet bu cezaevlerine zorla girmek
zorunda kalmıştır. Hiç tasvip etmediğimiz bir
şeydir, ama buna mecbur kalınmıştır.
İşkencenin
cezasının yetersiz olduğundan bahsedildi. Bugün Türkiye’de
işkenceye verilen ceza, dünyanın başka bir ülkesinde
yoktur.
F tipi cezaevleri,
aslında birer tecrit yuvası değildir. F tipi cezaevleri,
bugün, dünyanın en modern cezaevleridir. Avrupa’daki cezaevlerini
de gördük. Bu Mecliste olan birçok arkadaşımız da gördü,
birlikte de gittik, gördük; Fransa’da, Madrid’de, İsviçre’de,
İspanya’nın değişik yerlerinde. Oralarda, terör
suçlusunun -koğuş demeyelim- bir hücresi vardır. Hatta,
terör suçlusuna da gerek yok, bizim kendi insanlarımızı
da gördük orada, bir hücresi vardır; hücrede yatak yoktur, hücrede
bir ranza vardır, açıkta bir tuvalet vardır, bir de musluk
vardır, bunun haricinde hiçbir şey yoktur, hiçbir şeye
müsaade edilmez. Bizdeki gibi, 20 tane, 30 tane örgüt suçlusu -ister
çıkar amaçlı örgüt olsun ister terör örgütü olsun- bir araya
getirilip, bir yerde barındırılmaz, böyle bir uygulama
yoktur. 2 kişi bir araya getirilmez, böyle bir uygulama yoktur.
Ama F tipi cezaevlerinde, 3 kişi, 5 kişi bir araya gelir,
müşterek bahçeleri vardır, orada bir araya gelebilirler,
her imkânları vardır, hiçbir eksikleri yoktur, spor da yapabilirler,
sosyal etkinliklerden de istedikleri şekilde istifade edebilirler.
Bir şey daha,
tabii söylemek istiyorum. Değerli arkadaşlar, İstanbul’da
duruşması devam eden, davası devam eden bir tutuklunun
Kastamonu Cezaevinde yatması, Çorum’da yahut Yozgat’ta veya
Çankırı Cezaevinde yatması sevinilecek bir şey
değildir. Bu, insan hakları ihlalidir, ama yıllardan
beri vardır. Neden vardır? Türkiye’de yeterli cezaevi
olamadığı için vardır. Son yıllarda, son birkaç
yıl içerisinde yapılan cezaevleriyle bu durum bitmek üzeredir.
Şu anda Trakya’da yirmi beş tane cezaevinin büyük bir
kısmı bitmiştir, bu yıl, önümüzdeki yıl tamamının
açılacağını tahmin ediyorum ve buna da son verilecektir.
Ayrıca Ceza
Muhakemesi Kanunu’nda ve İnfaz Kanunu’nda yapmış olduğumuz
düzenlemelerle başka bir yerde, bir mahkemenin kararıyla
uzak bir yerde tutuklanan bir kişi, eskiden olduğu gibi aylarca
orada yatıp bir gün gelip kendisinin duruşmasının
yapıldığı, davasının olduğu yere götürüleceği
günü beklemeyecek. En kısa zamanda ve en seri şekilde, tutuklandığının
hemen ertesi günü veya iki, üç gün içerisinde derhâl mahkemesinin
olduğu yere götürülecektir, bu da önemli bir ilerlemedir.
Şimdi biraz
da, isterseniz, mevcut tasarıdan ve tasarının dayandığı
Kanun’dan bahsetmek istiyorum. Cezaevleri izleme kurulları,
kısa adıyla “cezaevleri izleme kurulları” bizde 2001
yılında kurulmuştur. O zamana göre, belki bugüne göre
de en iyi şekilde değerlendirilerek kurulan ve en iyi çalışan
sivil toplum örgütlerinden birisidir, en faydalı sivil toplum
örgütlerinden birisidir. İngiltere’de yüz sene önce kurulmuştur,
değişik şekillerde kurulmuştur, dönüşmüş,
dönüşmüş ve bugünkü hâline gelmiştir. Ama, biz de geç olmakla
birlikte 2001 yılında kurulmuş. Kanun’da belirtildiği
gibi 5 üyesi vardır, bunlardan en az 1’i hukukçudur, tıp doktorudur,
eczacıdır, öğretmendir ve kamuda çalışmış,
en az on sene tecrübesi olan veya özel sektörde çalışmış
en az on sene tecrübesi olan ve başarılı olan insan olarak
iyi karaktere sahip olan, güvenilir olan kişilerden seçilmektedir.
Ben de buraya gelmeden önce iki yıl bu kurulun başkanlığını
yaptım.
Değerli arkadaşlarım,
bakın -Kanun’da bazı süreler var, onlardan bahsedeceğim-
bu kurul en az iki ayda bir cezaevlerini ziyaret eder, en az iki ayda
bir toplantı yaparken üç ayda bire çıkarılmıştır,
üç ayda bir rapor düzenlemesi gerekirken dört ayda bire çıkarılmıştır.
Bunlar, tamamen kurul üyelerinin kendi isteğiyle olmuştur,
çünkü her iki ayda, üç ayda bir düzenlenen raporların daha henüz
sonuçları gelmeden, neticeler alınmadan aynı şeyleri
devamlı şekilde yazmanın bir faydası yoktur düşüncesiyle
böyle bir düzenlemeye gidilmiştir. Buradaki süreler, Kanun’un
maddesi açıktır, asgari sürelerdir. Bu kurul, isterse bir
ayda bir toplanır, isterse on beş günde bir toplanır, isterse
bir buçuk ayda bir toplanır; bunun hiç engeli yoktur, ama en az üç
ayda bir toplanacaktır, bu şart. Kurul, iki ayda bir cezaevlerini
ziyaret edecektir, en az iki ayda bir. Kanun’un 7’nci maddesinin beşinci
fıkrasına göre, bu kurul, cezaevini on beş günde bir
de ziyaret edebilir, ayda bir de; istediği zaman, her zaman ziyaret
edebilir, haberli habersiz, hiçbir engeli yoktur. İşin bu
tarafını görmezden gelip de neden bu uzatılıyor
diye düşünmenin bence bir faydası yok, istediği zaman
ziyaret edebilir. Hiç kimseden emir ve talimat almaz, ne Adalet Bakanlığından
ne Adalet Komisyonundan. İstediği şekilde rapor düzenleyebilir.
Bu kurulun üyeleri, cezaevindeki koğuşlara yalnız
girerler, cezaevi idaresinden bu koğuşlara hiç kimseyi
almazlar; hükümlülerle, tutuklularla müstakil olarak görüşürler,
onların bütün sorunlarını, gizli kapaklı ne varsa,
hepsini dinlerler, hepsini rapor ederler. Bu raporun sonunda ortaya
şu çıkar: Daha önce bunların hepsi infaz hâkimliğine
veriliyordu, ama birçoğu infaz hâkimini ilgilendirmiyor, bu
tasarıyla “İlgilendirmeyenler verilmesin.” deniyor. Meclis
İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığına hepsi
gönderiliyordu. Burada dendi ki: “Komisyonla hiç uzaktan yakından
ilgisi olmayan şeylerin Komisyonda ne alakası var?” Dediğim
gibi, kurul bağımsız, istediklerini gönderebilir
hiç engeli yok, “Ben bunun komisyona gitmesini uygun görüyorum.”
der gönderir, buna hiçbir engel yok. Adalet Bakanlığına
ve cumhuriyet başsavcılığına gönderir. Cezaevi
idaresiyle görüşür. Bu sivil toplum örgütü, cezaevleriyle ilgili
olarak ildeki veya ağır ceza merkezindeki bütün kamu kurum
ve kuruluşlarıyla görüşebilir. Cezaevleriyle ilgili
herkesten yardım ve destek isteyebilir. Cezaevlerinin sorunlarının
çözülmesi için herkesten bir yardım alabilir, isteyebilir, hiçbir
engel yok. Böyle olunca bunun neresinde bir eksiklik var, ben onu pek
göremiyorum. Dediğim gibi, kanundaki düzenlemeler tamamen
asgari düzenlemelerdir, “en az” diye yazar, hepsinin başında
“en az” hükmü vardır. Bu bakımdan, kurul istediği gibi
çalışabilir.
Burada yapılan
bir değişiklikle de Adalet Bakanlığı, kurullardan
gelen raporları, rapor üzerine yapılan işlemleri, neler
yapıldığını, neler yapılamadığını,
yapılamayışının da gerekçelerini yılda
1 defa yayınlayacaktır; bundan sonra yayınlamak zorundadır.
Daha önce “yayınlayabilir” vardı, “açıklayabilir”
vardı, şimdi “açıklar” hükmü getirilmiştir,
açıklayacaktır. Bunları herkes istediği
şekilde takip edebilecektir.
Ayrıca
şunu da samimi olarak sizlere söylüyorum: Adalet Bakanlığı,
bu kurul raporları üzerinde çok dikkatle durmaktadır. Çünkü,
şuradan biliyorum: Biz Adalet Bakanlığına raporları
yazdıktan bir süre sonra ilgili
cumhuriyet başsavcısı bizi davet ederdi, bizden izahat
alırdı “Şu şu şu konularda raporunuz olmuş,
bunları bize biraz daha detaylandırabilir misiniz, biraz
daha açıklayabilir misiniz? Burada ne var, bu konuda ne düşünüyorsunuz?”
derdi ve biz de düşüncelerimizi açıklardık. Cumhuriyet
başsavcısı veya cezaevi savcısı, cezaevi
müdürü -sırasıyla- bunların yapılabilecek olanlarını
yaparlar, yapamadıklarını da gerekçeli olarak Adalet
Bakanlığına bildirirler, Adalet Bakanlığı
da izleme kuruluna “Raporlarınızdaki şu şu
şu hususlar yerine getirilmiş, ama şunlar, şu sebepten
dolayı yerine getirilememiştir.” der ve bu şekilde devam
eder.
Değerli arkadaşlarım,
sözlerimi gecenin bu saatinde fazla uzatmak istemiyorum.
İzleme kurulları, baştan da söylediğim gibi, gerçekten
çok önemli görevler ifa etmektedirler. Bu memleketteki en iyi çalışan
sivil toplum kuruluşlarından birisidir. Bu yasayla da bazı
teknik düzeltmeler yapılmıştır. Hepsi bu kadardır.
Yasaya desteklerinizi
bekliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Köylü.
Tasarının
tümü üzerinde şahsı adına Çorum Milletvekili Sayın
Cahit Bağcı söz istemiştir.
Sayın
Bağcı, buyurunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CAHİT
BAĞCI (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
46 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
İzleme Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı hakkında söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, eski bir izleme kurulu üyesi olarak, kanun tasarısı
hakkında bazı değerlendirmeler yapma ve söz söyleme
hakkım olduğu düşüncesiyle söz aldım.
Değerli
milletvekilleri, 4681 sayılı Yasa çerçevesinde oluşturulan
ilk izleme kurulu üyesi olarak yaklaşık iki yıl Van cezaevlerinde
görev yaptım. Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin yönetim,
işleyiş ve uygulamalarını yerinde izlemek ve yaşam
koşullarını yerinde tespit etmek üzere bir uzman doktor,
bir eczacı, bir eğitimci, bir sosyal hizmet uzmanı ve
bir sosyolog olarak görev yapmış bulunuyoruz.
Cezaevleri ve
tutukevlerinin sivil bir yapı tarafından izlenmesi ve
tespit edilen hususların adalet komisyonları ve infaz
hâkimliğine raporlanması uygulamasında keyfîliklerin
önlenmesine ve yasaların öngördüğü çerçevede hizmet sunulmasına
olumlu katkı sağladığını düşünüyorum.
Görev yaptığımız
süre içerisinde, hiçbir ziyaretimizi haberli yapmamayı, yani
habersiz ziyaret; hiçbir ziyaretimizde cezaevi yönetiminden birisini,
müdür, müdür yardımcısı veyahut da infaz memurlarından
herhangi birisini yanımıza almamayı; telefonlarımızı
dışarıda bırakmayı -ki, bu zorunluluktu zaten-
toplu ve ikili görüşmeler yapmayı ilkeler olarak uyguladık.
Tespit ettiğimiz hususları -ki, bunlar münferit bazı
kötü muamele veyahut da infaz memurları tarafından
dışlanma- raporlarımızda açıkça, çekinmeden
ifade ettik. Tutukluların tutukluluk sürelerini en kısaya
indirmeye ve bir an önce mahkemeye çıkartılmasını
sağlamaya yönelik girişimlerde bulunduk. Hastane sevk
işlemlerinin en kısa sürede yapılmalarını
sağladık. Özellikle -Van’da zaman zaman tutukluların
arttığı dönemlerde yerde yatma hadiseleri yaygındı-
yerde yatma hadiselerinde, infaz süreleri kısalan tutuklu
ve özellikle hükümlülerin ilçe cezaevlerine nakledilerek cezaevinde
yer açılmasını sağlayıp, kesinlikle yerde yatılmamasına
yönelik işlemleri kolaylaştırdık ve sağladık.
Değerli
üyeler, Sayın Köylü’nün de belirttiği gibi, iki yıl boyunca
son derece zevk alarak görev yaptığımı düşünüyorum.
Bu kanunda dile getirilen ve uygulamadan kaynaklanan rapor süresinin
uzatılması ve yedek üyeliklerin geliştirilmesi, uygulamadan
kaynaklanan sorunlara çözüm üretme olarak konulmuştur. Ancak,
biz görev yaptığımız sürede, kanunun öngördüğü
sayının dışında, üç ay içerisinde bir cezaevine
birden fazla ziyaret gerçekleştirdik. Ziyaretlerimizin bir
kısmını kahvaltıya gitmek şeklinde, bir
kısmını öğle yemeğini birlikte yemek şeklinde
uyguladık ve bunun son derece olumlu etki yaptığını
hissettik ve gördük. Zaman zaman ziyaretlerimizde karşılaştığımız
bireysel görüşme talepleri oldu ki, bunları, koğuşlar
içerisinde, yani tutuklu ve hükümlülerin kaldığı ortamlardaki
psikolojik durumu yansıtması açısından biz çok
önemseyerek, münferit talepleri, teke tek görüşme taleplerini
uyguladık. Bu talepleri değerlendirerek, farklı arkadaşlar
uygulamalar yaparak buradan çıkan sonuçları raporlarımıza
yansıttık.
Hiçbir raporumuzu
adalet komisyonu başkanının veyahut da cumhuriyet başsavcısının
onayını alarak Adalet Bakanlığına gönderme
gibi bir zafiyet göstermedik. Hazırlamış olduğumuz
ve tamamımız tarafından imzalanan raporlarımızı,
aynı anda, cumhuriyet başsavcılığına verirken,
adliye içerisindeki postaneyi de kullanarak Adalet Bakanlığına
gönderdik.
Dolayısıyla,
Sayın Köylü’nün de belirttiği gibi, geçmişle kıyaslandığında
sivil bir yapı olarak cezaevleri izleme kurulları cezaevi
uygulamalarını, cezaevindeki yaşam koşullarını,
yönetim ve işleyişin denetlenmesi, izlenmesi ve aksaklıkların
giderilmesi açısından son derece sivil ve denetim açısından
önemli bir yapıdır. Uygulamadan kaynaklanan sıkıntıların
yeni tasarıyla düzenlenmesi cezaevlerimizin, izleme kurullarının
çalışmasını ve etkinliğini daha kolaylaştıracaktır
diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bağcı.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – İzninizle Hükûmet
adına söz almak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz
efendim.
Sayın Bakan,
süreniz yirmi dakikadır.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.
Görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısı, biraz önce gerek gruplar
adına yapılan konuşmalarda gerekse kişisel düşüncelerini
bizlerle paylaşan arkadaşımızın da konuşmasında
ifade edildiği gibi, 2001 yılında çıkmış
olan Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları
Kanunu’nda değişiklik öngören bir tasarıdır. Bu
tasarı, daha doğrusu bu Kanun hangi amaçla çıkmıştır,
izleme kurulları ne iş yapar, kaç kişiden oluşur,
kim seçer, görevi nedir? Bunlarla ilgili, bizleri, arkadaşlarımız
bilgilendirdiler. Ben uzun süre huzurunuzu işgal edecek değilim,
yani yirmi dakika falan konuşmayacağım. Aynı
şeyleri tekrar etmeyi düşünmüyorum.
Tasarıda
getirilen yeni düzenlemeler bir ihtiyaçtan doğmuştur. Biraz
önce, izleme kurulu üyesi olarak görev yaptığını
öğrendiğim Çorum Milletvekili arkadaşımız
Sayın Cahit Bağcı Bey, kurul üyesi olarak nasıl bir
çalışma yaptıklarını, hangi yetkilerle donatıldıklarını,
ceza ve tutukevlerine yönelik çalışmalarını nasıl
rapora bağladıklarını, burada bizzat içinde bulunan
bir arkadaşımız olarak ifade ettiler.
Bendeniz üç buçuk
aydır Adalet Bakanıyım. Ceza infaz kurumları ve
tutukevleri Bakanlığıma bağlıdır, benim
sorumluluğum altındadır. Biraz önce burada yapılan
bir konuşmada şu ifadeler kullanıldı: “Cezaevlerinde
işkence, kötü muamele, onur kırıcı ve insanlık
dışı muamele ve sistemli işkence yapılıyor.”
Bu cezaevleri nerededir, hangi ülkededir? Eğer, “Tutuklu ve
hükümlülere sistematik işkence yapılan cezaevleri Türkiye’dedir,
bu nedenle bunları söylüyorum.” derse, bunu külliyen reddediyorum.
2003 yılına kadar Türkiye, Avrupa Konseyinin işkence
yapılan ülkeler arasında takipte olan bir ülkeydi, ama 2003
yılından beri Avrupa Konseyi Türkiye’yi bu listeden
çıkarmıştır. Çünkü, Türkiye’de 2003 yılında
ve 2003 yılından sonra alınan tedbirlerle Türkiye’de
artık kötü muamele ve işkencenin yapılmadığı
tespit edilerek Türkiye bu kara listeden çıkmıştır.
O bakımdan,
deminki o beyanları talihsiz beyanlar ve açıklamalar olarak
değerlendiriyorum ve soruyorum: Türkiye’de hangi ceza infaz
kurumunda ve tutukevinde kime, kim tarafından ve ne zaman
işkence yapılmıştır, hâlâ yapılmaktadır
sistematik şekilde, lütfen, bu ülkenin Adalet Bakanı olarak
bana hemen bildiriniz. Gerekli tedbirleri almaz ve eğer gerçekten
böyle bir muamele varsa, böyle bir işlem yapılıyorsa
üzerine gitmezsek, o zaman gelirsiniz bunları söylersiniz.
SAFFET KAYA (Ardahan)
– Yok ki!
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bunlar bir kırık
plak gibi yıllardır söylenen sözlerdir. Geçmişte buna
benzer olumsuz uygulamalar olmuştur, ama Türkiye, artık o
Türkiye değildir. Bunlar artık geride kalmıştır.
Söylüyorum: Bizim insanımız da hata yapabilir. Ceza infaz
kurumlarında, tutukevlerinde görevli olan personelimizin
her birini yakinen takip edemiyoruz. Belki bunların içerisinde
de yanlış davrananlar hâlâ olabilir, ama bilmek istiyorum
Adalet Bakanı olarak. Tabii ki, Genel Müdürümüzden, Genel Müdür
Yardımcılarımızdan, taşra teşkilatımızdan,
savcılıklarımızdan, başsavcılıklarımızdan
bu konularla ilgili kuşkusuz ki, bilgiler alıyoruz.
İşte, şimdi kanununda değişikliği görüşmekte
olduğumuz izleme kurulları, acaba cezaevlerimizdeki
kamu görevlileri bir yanlışlık içerisinde mi? Bunları
sivil bir anlayışla, halkımız adına denetlemek
için kurulmuş olan kuruluşlardır. Şu anda cezaevlerimiz
bu 5’er kişiden oluşan; kimi avukat, kimi doktor, kimi
başka bir meslekte, hepsi de yüksekokul mezunu, bu ülkenin yetiştirdiği
gerçekten örnek insanlar tarafından ceza infaz kurumlarımız
sürekli, habersiz bir şekilde denetlenmektedir ve bu raporlar
infaz hâkimliğine, savcılıklarımıza ve Adalet
Bakanlığımıza geliyor. Şimdi yapacağımız
değişiklikle Adalet Bakanlığı olarak biz bu
raporları her yıl kamuoyuyla paylaşacağız.
Bunu Türkiye Büyük Millet Meclisine de, İnsan Hakları Komisyonuna
da gönderme sorumluluğu var. Ama, bu mecburi değil. Sanıyorum
arkadaşlarımız önerge de verdiler. Vermedilerse, ya
Komisyon Başkanı ya Hükûmet adına ben verebilirim. Bunu
da zorunlu hâle getirelim. Yani, bu komisyon raporları, Adalet
Bakanlığının raporları da, millet adına
burada görev yapan Türkiye Büyük Millet Meclisinin İnsan Hakları
Komisyonuna da mutlaka gönderilmeli. Bunu da zorunlu hâle getirelim.
Ve Türkiye
açık bir toplum. Türkiye, demokrasisi gittikçe güçlenen, sivil
anlayışın gittikçe mesafe aldığı bir ülkedir.
O nedenle, Türkiye hakkında, Türkiye’nin kurumları hakkında,
elde hiçbir delil yokken ulu orta konuşmak, hele şu çatı
altında bunları, bu çatı altında bulunan bir milletvekili
olarak bunları delilsiz olarak konuşmak bu Parlamentoya
saygısızlıktır. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Devletimiz öylesine şefkatlidir ki, kendisine
kurşun sıkanlara dahi o ceza infaz kurumlarında insanca
davranmaktadır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ben bugün, Parlamentoda
biraz önce görüşerek yasalaştırdığımız
Kat Mülkiyeti Kanunu’nda olduğu gibi, şu anda görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısında da gruplarımızın
gerçekten yapıcı önerilerini büyük bir memnuniyetle karşılıyorum.
Arkadaşlarımızın değişiklik önerileri
oluyor, onlara da yine, ben ve Komisyonumuz Başkanımız
mümkün olduğu kadar yapıcı olarak yaklaşıyoruz.
İnşallah, bu gece, böylesine, beş altı yıl önce
kurulmuş ve Türkiye’de uygulaması yeni olan izleme kurullarıyla
ilgili, onları daha da güçlendirecek, uygulamadan kaynaklanan
sorunlarını çözebilecek olan bir yasa değişikliğini
de bu gece saat on ikiye kadar inşallah yasalaştırırız
diye düşünüyorum.
Katkılarınız
nedeniyle şimdiden hepinize en derin teşekkürlerimi ve
saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Tasarının
tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Bartın Milletvekili
Sayın Yılmaz Tunç.
Sayın Tunç,
buyurunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
YILMAZ TUNÇ (Bartın)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza
İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Yürürlükteki
mevzuat ve ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle
belirlenen ilkeler çerçevesinde, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin
yönetim, işleyiş ve uygulamalarını yerinde görmek,
incelemek, bilgi almak ve tespitlerini rapor hâline getirerek yetkili
ve ilgili mercilere sunmak üzere, 4681 sayılı Yasa’yla ceza
infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurulları kurulmuştur.
İzleme kurulları, insan haklarının korunması,
hükümlülerin ve tutukluların haklarının korunması
açısından bir sivil toplum denetimidir. Böylece, ceza infaz
kurumlarımızda ve tutukevlerimizde, bir yandan yargı
denetimi, bir yandan sivil toplum denetimi yapılarak, bu kurumlarda,
hükümlü ve tutukluların insan onuruna yakışır
bir şekilde yaşamalarını, infazın veya tutukluluk
hâlinin amacına uygun hareket edilmesini sağlamayı
amaçlamaktadır. Bu amaçla, seçilen izleme kurulları, cezaevlerindeki
yaptıkları denetimlerin sonuçlarını rapor hâline
getirerek, Adalet Bakanlığımıza, infaz savcılıklarına,
infaz hâkimliklerine ve gerektiğinde de Türkiye Büyük Millet
Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna sunarak,
cezaevlerinde görülen aksaklıkların giderilmesinde
önemli rol oynamışlardır.
AK Parti
İktidarında yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu gibi
önemli temel yasalar ve diğer düzenlemelerle ceza yargılaması
sistemimiz evrensel standartlara kavuşturulmaya çalışılmıştır.
Geçmişte isyanlarla gündeme getirilen cezaevlerinde,
başta fiziki şartların iyileştirilmesi olmak üzere
çok önemli adımlar atılmış, biraz önce, Sayın Bakanımızın
da ifade ettiği gibi, bugün artık cezaevlerinde gerçekleştirilen
sivil denetimler ile tutuklu ve hükümlülerimizin cezalarını
çekerken insan haklarına uygun bir ortamın hazırlanması
sağlanmaya çalışılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin amacı,
suç işlemiş insanların, tutuklu hâlinde iken yargılanmaları
sırasında, insan onuruna uygun şartlarda yargılanmaya
hazırlanmalarını sağlamak, hükümlülerin ise cezalarını
yine insan onuruna uygun biçimde çekmelerini sağlamaktır.
Tutuklu ve hükümlüleri yeniden topluma kazandırabilmek, onları
kanun ve kurallara uymalarını sağlayacak şekilde
eğitmek, yeniden suç işlemeden onurlu, topluma saygılı
ve faydalı bireyler olarak görmek için cezaevlerimizdeki
şartların daima insan haklarına uygun olması ve
bunun da sürekli denetimi bir zorunluluktur.
İşte,
bu amaçla oluşturulan izleme kurullarında adli yargı
adalet komisyonumuzca çok değerli başkan ve üyeler görevlendirilmiş,
üyelerin bir kısmı kamu görevlilerinden oluşturulduğu
gibi, büyük bir kısmı da yargı çevresindeki sivil
şahıslardan oluşturulmuştur. Kurullara seçilenler,
tıp, eczacılık, hukuk, kamu yönetimi, eğitim bilimleri,
sosyoloji, psikoloji ve diğer sosyal bilimler gibi alanlarda
eğitim görmüş, toplumda saygınlıkları ile tanınmış
insanlar arasından seçilmişlerdir. İzleme kurulu üyelerinin
bir kısmı kamu görevlilerinden oluşmaktadır. Bu
üyelerin kamu görevinden ayrılması, başka bir yere tayin
edilmesi, izne ayrılması veya raporlu olması durumunda
kurulların toplantı yapması zorlaşmakta ve izleme
kurullarının faaliyetlerinin aksamasına ve görevlerini
yapmakta güçlüklerle karşılaşılmasına yol
açmaktadır.
İzleme kurullarının
görevlerinin uygulamada kesintisiz olarak gerçekleştirilmesini
sağlamak amacıyla 4681 sayılı Yasa’da değişiklik
yapmak zarureti hasıl olmuş, bu nedenle, görüşmekte
olduğumuz tasarıyla izleme kurullarının 5 olan
üye sayısının 5 asıl, 3 yedek üye olarak değiştirilmesi
öngörülmüştür.
Kurulun toplantı
yeter sayısı salt çoğunluk olup, salt çoğunluğun
sağlanamaması durumunda kıdem sırasına göre
yedek üyelerin davet edilerek toplantının yapılması
hükme bağlanarak, kurul toplantı ve çalışmalarının
aksamasının önüne geçilmiş olacaktır.
İzleme kurullarının
ceza infaz kurumlarını ve tutukevlerini ziyaret etmeleri,
bu ziyaretleriyle ilgili olarak rapor düzenlemeleri ve bu raporları
Adalet Bakanlığına göndermeleri ve bu raporların
Bakanlıkça değerlendirilmesi konusu uzun bir zaman alabilmektedir.
Bu nedenle, üç aylık rapor verme süresi kısa olduğundan,
bu sürenin dört aya çıkarılması durumunda uygulamadaki
güçlük ortadan kalkacaktır. İzleme kurullarının
hazırladıkları raporların sadece infaz hâkimliğinin
görev alanına giren bir şikâyet söz konusu olduğu zaman
raporun ilgili infaz hâkimliğine gönderilmesi yönündeki bir
düzenleme gereksiz yazışmaların önlenmesi açısından
gereklidir.
4681 sayılı
Yasa’nın 6’ncı maddesinin son fıkrasında yapılan
önemli bir değişiklikle “Adalet Bakanlığı cezaevi
güvenliğine ilişkin hususlar müstesna olmak üzere, her
yıl bir önceki yıla ait izleme kurullarınca düzenlenen
raporların sayısını, konularını, yerine
getirilen ve getirilmeyen önerilerini ve gerekçelerini bir rapor
ile kamuoyuna açıklar.” hükmü getirilerek şeffaflığın
sağlanması öngörülmüş, cezaevleri üzerinden birtakım
siyasi maksatlarla çıkarılmak istenen tartışmalarla
etkilenmek istenen kamuoyunun doğru bilgilendirilmesinin
önü açılmış olmaktadır.
İzleme kurullarının
toplantı süresinin iki aydan üç aya çıkarılması
uygulamadaki zorluktan kaynaklanmaktadır. İzleme kurulları
üyelerinin bir kısmının kamu görevlisi olması nedeniyle,
bulundukları kurumlardan izin almaları, bu kurulların,
cezaevlerini ziyaret etmeleri ve ziyaretlerle ilgili rapor düzenleyerek
Adalet Bakanlığına göndermeleri, Bakanlıkça, rapordaki
öneriler ile ilgili çalışma yapılması ve sonucun
izlenme kuruluna bildirilmesi için makul bir süreye ihtiyaç duyulmakta.
Bu nedenle, kanundaki iki aylık süre yeterli olmamakta, uygulamada
aksaklıklara sebep olmaktadır. Bu nedenle, kurulların,
en az iki ayda bir toplanması yerine, en az üç ayda bir toplanması
daha uygun olacaktır, kaldı ki öngörülen süre, en az üç ayda
birdir. Sayın Köylü’nün de ifade ettiği gibi, kurullar, gerek
gördüklerinde her zaman toplantı yapabilecekler, ancak bu süre
üç ayı geçemeyecektir.
Biraz önce ve
komisyonda bazı milletvekili arkadaşlarımız,
izleme kurulunda en az bir bayan üye bulunması zorunluluğu
getirilmesi yönünde görüş bildirmişlerdir, ancak uygulamada
bu zaten gerçekleşmektedir. İzleme kuruluna üye seçimi,
bağımsız yargı tarafından, adli yargı adalet
komisyonunun oy birliği ile seçilmektedir. Seçim yapılırken
kurul üyelerinin meslekleri, tecrübeleri ve cinsiyetleri göz
önünde bulundurulmaktadır. Şu anda görev yapan, çok sayıda
izleme kurulunun başkan ve üyesi bayandır. Seçim bölgem
olan Bartın’da da izleme kurulunun başkanlığını,
Bartın Barosu Başkanlığı da yapmış
olan Avukat Nilgün Saban arkadaşımız yapmakta olup, bu
şekilde, bayanların başkan ya da üye olarak görev aldığı
birçok adli yargı çevresi bulunmaktadır.
Tasarıyla
yapılmak istenen değişiklikler, izleme kurullarının
daha verimli çalışmasını ve uygulamadan kaynaklanan
sorunların giderilmesini sağlayacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle,
tasarının kanunlaşması ve ülkemize hayırlı
olması dileğiyle, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Tunç.
Şimdi,
İç Tüzük’ün 81’inci ve 60’ıncı maddelerine göre, yirmi
dakika süreyle soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın Paksoy,
Sayın Bayraktar, Sayın Asil, Sayın Taner ve Sayın
Özensoy söz istemişlerdir, sırayla veriyorum.
Sayın Paksoy,
buyurunuz.
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, aracılığınızla,
Sayın Bakana bir soru sormak istiyorum.
Bugün itibarıyla,
ülkemizde, ceza ve infaz kurumları ve tutukevlerinde, yaklaşık
89 bin mahkûm ve tutuklu bulunmaktadır. Son bir yıldaki
mahkûm ve tutuklu sayısı 20 bin kişidir. Bu hızlı
artışın nedenleri araştırıldı
mı? Araştırılmışsa ne gibi önlemler almayı
düşünüyorsunuz? Toplumda suç oranının artışı
hakkında idari, adli ve ekonomik ne gibi önlemler almayı
düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN – Buyurunuz
Sayın Bayraktar.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakanımdan
iki soruya cevap almak istiyorum.
Öncelikle, aslında,
ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarıyla
ilgili bu değişiklik çalışmasının faydalı
olduğu kanaatiyle, ben, bir iki sorunun da açıklığa
kavuşturulmasını arzu ediyorum. İzleme kurulu
üyelerini kim seçiyor? Şu an itibarıyla, kaç izleme kurulu
mevcuttur? İzleme kurulunu üyelerini, 5 asıl, 3 yedek olduğunu
biliyoruz ama kurul üyelerinin, eczacı, sosyolog, tıp mensupları
gibi daha ziyade bu kesimden seçildiğini ama teknik elemanlardan
herhangi bir kişinin seçilmediği gibi bir izlenim hissi
var bende. İşin teknik ve fiziki şartlarını kontrol
edebilecek nitelikteki teknik elemanlardan da seçilebilme
imkânı var mı?
İkinci sorum:
2007 yılında, şu ana kadar, şu tarihe kadar, Adalet
Bakanlığında, kaç izleme raporu tespit edilmiş,
intikal etmiştir? Bunun sayısını bildirirseniz
memnun olurum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bayraktar.
Sayın Asil…
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkanım, aracılığınızla
aşağıdaki sorumu Sayın Bakana sormak istiyorum:
Sayın Bakanım,
ülkemizde son yıllarda bölücü terördeki artışa benzer,
iç güvenlikte de zafiyet yaratan, özellikle büyük şehirlerde
kapkaç, hırsızlık ve gasp terörü örgütlü hâle gelmiştir.
Neredeyse, kapkaç mağduru olmayan kimse kalmamıştır.
Bunda, 2005 yılında yapılan, tutuklamayı zorlaştıran,
adi suçlarla mücadelede güvenlik güçlerinin elini kolunu bağlayan
5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu ile 5271 sayılı
Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun payı var mıdır? Ki, var
olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu nedenle bu yasalarda değişiklik
yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Asil.
Sayın Taner…
RECEP TANER (Aydın)
– Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın
Bakana sormak istiyorum:
Cezaevi infaz
koruma personeli, aynı işi yapmalarına rağmen,
diğer güvenlik görevlilerinin 1/3’ü oranında maaş almaktalar.
Cezaevi infaz koruma personeline maaş yönünden, mali yönden
iyileştirme düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Taner.
Sayın Özensoy…
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum:
Sayın Bakan,
bölücübaşının İmralı’da hükümlü olmasına
rağmen her hafta avukatlarıyla görüştürülmesine izin
verilmesinin sebebi nedir? Yargılama kesinleşip sona erdiğine
göre, avukatların nasıl bir hukuki yardımı gerekiyor
ki, her hafta görüşmelerine izin veriliyor? Bu durum, son günlerde
artan bölücü teröre yönelik tepkinin yansıması olarak
her hafta Gemlik’te arbedeye, infiale neden oluyor. Sıradan
hükümlü yakınları görüş için dinî, millî bayramları
beklerken, hükümlü avukatları görüşmekte zorluk çekerken,
bölücübaşının her hafta mutat olarak avukatlarıyla
görüşmesine izin verilmesindeki sebep nedir? Kamuoyunda bölücübaşının
bu görüşmeler yoluyla örgüte talimat verdiği inancı
yaygın hâle gelmişken, gazetelerde bu haberler çıkarken,
bu konuda herhangi bir dava açılmış mıdır?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz.
Sayın Gök…
İSA GÖK (Mersin)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
bu kanunu esasen, asıl sorumlu kılan, malum, 3’üncü ve 5’inci
maddeler, yani izleme kurulu üyelerinin seçimi. Hazır bu kanun
Genel Kurula gelmişken ve 3 ve 5’inci maddeler üzerinde çok ciddi
tartışmalar varken, muhtelif önergelerle huzurunuza gelmişken,
bu akşam şu 3 ve 5’inci maddelerdeki izleme kurulu üyelerinin
nitelikleri ve seçimi konusunda bir değişiklik yapmaya,
bu sorunu çözmeye var mısınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Gök.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana sormak istiyorum:
Sayın Bakan,
İçişleri Bakanlığıyla koordinasyon yapılarak
ülkenin yıllık suç haritaları çıkarılıyor
mu? Suçun işlenmeden önce önlenmesi amacıyla suça iten nedenlerde
araştırma yapılıyor mu? Bugüne kadar bu konularda
herhangi bir çalışma yapıldı mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özdemir.
Sayın Uras…
MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Sayın Bakan, şahsa dayalı hukuk olmayacağına
göre şahsa dayalı cezaevinin de olmayacağını
biliyoruz. Acaba şahsa dayalı cezaevinin olması bir
güvenlik zaafının itirafı mıdır?
“İdareyi
hükümlüler ele geçirdi.” ifadesi oldu. Acaba bu idari zaaf konusunda
bugüne kadar sonuçlandırılmış bir hukuki süreç
var mıdır?
“İşkenceye
en ağır ceza bizde.” dendi. İşkence suçundan cezaevinde
kaç resmî hükümlü vardır?
Erol Zavar lösemi
hastası, son kritik eşikte. Acaba bu konuda izleme kurullarından
size hiç mi bilgi gelmedi?
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Uras.
Sayın Zeydan…
RÜSTEM ZEYDAN
(Hakkâri) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Delaletinizle
Sayın Bakanıma iki soruyu arz etmek isterim.
Birincisi: Ceza
infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarında, tümünde
daha doğrusu, tıp doktoru var mıdır?
İkinci sorum:
Cezaevlerinde, Adalet Bakanlığı standart kadrosunda
görev alan hekimlerimizin özlük haklarında ciddi problemler
vardır. Geçmişe dönük olduğu gibi, gene bu tıp doktorlarının,
Sağlık Bakanlığı uhdesinde bulundurulup görevlendirmeyle
cezaevlerinde bu görevlerini ifa ettirmelerini düşünürler
mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Zeydan.
Sayın Yalçın…
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
infaz kurumlarında görevlilerin özlük hakları problemleri
daha önce soruldu. Behiç Bey’in konuşmasında işaret
ettiği bir husus var, seçim çevremde de benim arkadaşlardan
aldığım bir sorudur bu. İnfaz koruma memurları
görevdeyken silah taşımak için silah harcı ödemiyor,
fakat, emekli olduklarında normal insanlar gibi harç ödeyerek
silah ruhsatı alıyorlar. Bu da ciddi bir mağduriyete
sebebiyet veriyor. Bu konuda bir çalışma düşünüyor
musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Yalçın.
Evet, Sayın
Bakan…
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım,
teşekkür ederim.
Soru yönelten
ve kanun tasarımızın daha iyi anlaşılmasına
bu sorularla yardımcı olan tüm arkadaşlarıma teşekkür
ediyorum.
Sayın Bayraktar’ın
yönelttiği iki soru var, onları cevaplandırmaya çalışarak
başlayacağım soru-cevap faslına.
“İzleme kurulu
üyelerini kim seçiyor?” diye bir soru yöneltti Sayın Bayraktar.
Adli yargı adalet komisyonlarınca izleme kurulları
seçilmektedir.
“Kaç tane Türkiye
genelinde şu anda faaliyette bulunan izleme kurulu var?” dediniz.
Gerçi biraz önce gruplar adına yapılan konuşmalarda
da arkadaşlarımız buna değinmişlerdi, ama
ben bir kez daha tekrar edeyim. Şu anda, 130 tane Türkiye genelinde
izleme kurulu faaliyette bulunmaktadır. 645 civarında
kurul üyesi, bu 130 tane izleme kurulunda görev yapmaktadır.
Yanlış söylemeyeyim, zabıtlara geçiyor çünkü, yanlış
bir ifade kullanmayalım.
Bir de, Sayın
Bayraktar, kurul üyelerinin sanıyorum mesleki dağılımını
sormuştunuz.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Teknik eleman…
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Evet, bir de “Teknik eleman
var mı fiziki yapılarla ilgili değerlendirmede bulunacak?”
dediniz.
Kurul üyeleri
içerisindeki mesleki dağılım listesi şu anda
elimde. Bu kurullarda en çok görev yapan meslektaşlarım benim,
avukatlar. 128 tane avukat bu kurullarda görev yapıyor. Hemen
arkasından da 112 kişiyle doktorlar geliyor.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Savcılar filan da bu sayıya dâhil mi?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Geleceğim, geleceğim
oraya.
69 tane öğretmen
var, 44 tane eczacı var, 37 tane öğretim görevlisi var, 18
tane sosyal hizmet uzmanı var, 16 tane psikolog, 11 tane mühendis
var Sayın Bayraktar.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – En az…
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Evet. 11 tane mühendisi siz
bir teknik eleman olarak az buldunuz ve tabii “Emekli var mı?” diye
soruldu bir meslektaşım, milletvekili arkadaşım
tarafından. 6 tane emekli hâkim var ve ayrıca 5 tane de emekli
cumhuriyet savcımız var. 11 eder emekli ve diğer mesleklerden
de -onların dökümü yok- 169 ve dolayısıyla, şu anda
640 yapıyor.
Bir de, yine Sayın
Bayraktar “2007 yılıyla ilgili kaç rapor geldi?” dediniz.
909 adet rapor geldi. Behiç Bey de bunu biraz önce konuşmasında
ifade etmişti zaten. Aşağı yukarı aynı rakamları
söylemişiz 909 adet rapor. Şu anda tam önümde rakam yok, ama
480 veya 480 küsur tane raporla ilgili olumlu işlem yapıldı,
yani bu raporların gereği ifa edildi. Diğerlerinin
önemli bir bölümü, biraz önce milletvekili arkadaşlarımızın
da sorduğu gibi özlük haklarıyla ilgili orada çalışanların
ve fiziki mekânlarla ilgili. Tabii bunlarla ilgili iyileştirme
yapmak hemen mümkün olmuyor takdir ederseniz. Biraz sonra milletvekili
arkadaşlarımızın sorularına cevap verirken
bu özlük haklarıyla ilgili duruma da temas edeceğim.
Şimdi,
“İç güvenlikte de terörle mücadelenin dışında
Türkiye’de sorunlar yaşanıyor.”
Sayın Asil sordu bu soruyu. “Acaba bunun nedeni 2005’li yıllarda
yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Kanunu mudur, Ceza Muhakemeleri
Kanunu mudur?” diye bir soru yönelttiler. “Yeni getirilen hükümler
mi acaba işte bu kapkaçtır
ve buna benzer birtakım adi suçların artmasının nedeni?”
diye sordular. Bu soruya Sayın Köylü, Adalet Komisyonumuzun
Başkan Vekili olarak cevap vermeyi arzu etti. Ben de bu sorunun
cevabını kendisine bırakacağım, ama izin verirseniz
ben diğerlerine cevap vereyim.
Süremiz var değil
mi efendim daha?
BAŞKAN –
Var efendim.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
– Tamam.
Şimdi, Sayın
Taner, ceza infaz koruma memurlarının -ki benim mesai arkadaşlarımdır-
özlük haklarının, yani maaş durumlarının, güvenlik
alanında hizmet sunan diğer kurumlardaki güvenlik elemanlarının
aleyhlerine farklı olduğunu ifade etti. “Bununla ilgili
bir iyileştirme yapacak mısınız Adalet Bakanı
olarak?” dedi. Tabii ben Adalet Bakanı olarak bir iyileştirme
yapmak isterim, ama bu tabii hükûmetimizin personel rejimiyle ilgili,
personelin mali ve özlük haklarını iyileştirmesiyle
ilgili genel çalışması içerisinde değerlendirilecek
olan bir husustur. Yani, ben Adalet Bakanı olarak kendi personelimin
maaşına zam yapamam, böyle bir imkânım yok ama…
AHMET ERSİN
(İzmir) – Bütçede yapabilirsiniz.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Tabii yok. Yani personelin
maaşlarına yılda hangi oranda zam yapılacağı,
bilindiği gibi, her yıl ağustos ayında, kamu çalışanları
sendika ve konfederasyonları ile Kamu İşveren Kurulu
arasındaki toplu görüşmeler esnasında görüşülür,
bazen anlaşılır, bazen anlaşılmaz, ama en sonunda
işte hükûmet… İlgili yasa gereği, 4688 sayılı
Yasa gereği hükûmete bırakmıştır inisiyatifi
ve enflasyon oranı göz önünde bulundurularak personel maaşlarında
iyileştirme olur.
Tabii, Adalet
Bakanlığında çalışanlarla ilgili, hâkim ve
savcılarımızla ilgili geçtiğimiz Hükûmet döneminde
bir iyileştirme yapıldı. Tabii, bizim yargıda kendisinden
hizmet aldığımız yazı işleri müdüründen
tutunuz da mübaşirine, zabıt kâtibine kadar, tabii infaz
koruma memurlarına kadar personelimiz de var. Onlarla ilgili
bir iyileştirme yapabilmiş değiliz. Ama Sayın Taner’in
bu beyanını, bu konuda çalışma yapılmalıdır
şeklinde bize yöneltilmiş bir görev olarak telakki ediyorum.
O bakımdan, bu duyarlılığı nedeniyle teşekkür
ederim. Tabii, mevcut şartlar içerisinde genel personelle ilgili
maaş düzenlemeleri yapılırken bu konuyu da onların
en üst amiri olarak göz önünde bulunduracağım.
Sayın Taner’in
sorusu muydu, ismi tespit edememişim. Soru aynen şöyleydi:
“Bölücübaşının avukatlarıyla görüşmesi hangi
yasal düzenlemeye dayalıdır?” dediniz. Evet, cezaevlerinde
tutuklu ve hükümlü olarak bulunanlar, haftada bir kez avukatlarıyla
görüşme imkânına sahipler ve on beş günde bir de birinci
derece yakınlarıyla görüşme imkânına sahipler.
Bahsi geçen şahsın Ankara’da devam etmekte olan bir davası
var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine cezaevi koşullarıyla
ilgili açmış olduğu bir dava var. Bu nedenle de ayrıca
ilgili yasalar gereği avukatlarıyla görüşme hakkı
mevcut, o nedenle görüşüyor. Türkiye’de tutuklu ve hükümlülerle
ilgili, avukatlarıyla ve yakınlarıyla görüşmeye
hangi hükümler bağlanmışsa bundan herkes yararlanacaktır.
Ayrıca “Talimat
veriyor dışarıya. Bununla ilgili bir dava açıldı
mı?” dendi. Bununla ilgili de eğer böyle bir davranışı
tespit edilmişse -ki yanlış hatırlamıyorsam
iki kez tespit edildi- yine ilgili yasalara göre bir ceza veriliyor.
Geçtiğimiz yıl böyle bir ceza uygulanmış idi. Tabii,
bu ceza, oradaki infazda bir şekil değişikliği, mesela
hücre cezası gibi diyebileceğimiz bir cezadır. Bu sadece
bir kişiye ait değil, tabii Türkiye’de tutuklu ve hükümlü
olan, daha doğrusu hükümlü olarak bulunan herkes için uygulanan
bir müeyyidedir.
Evet, Sayın
Gök “3’üncü, 5’inci maddelerde bir değişiklik yapmayı
düşünüyor musunuz?” dediniz. Birçok önergeler var. Bir bakalım,
inceleyeceğiz sırası gelince.
İSA GÖK (Mersin)
– Bekliyoruz.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Özdemir “Ülkenin
yıllık suç haritası çıkarılıyor mu?”
Kuşkusuz ki çıkarılıyor. Bununla ilgili, özellikle
İçişleri Bakanlığımız, zaten her yıl
geleneksel hâle gelmiş çalışmalar yapar ve bunları
zaten değerlendirir.
Zamanım
çok daraldı. Ben geri kalan sorulara yazılı cevap vereceğim.
Sayın Köylü’ye geri kalan süreyi kullandırmak için çok da…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, biz yürütme organına
sorumuzu yönelttik. Takdir edersiniz ki bu konuda yürütmenin getirdiği
sonuçlarla ilgili bir bağlantı var mı, yok mu? Sayın
Komisyon Başkanı herhâlde yürütmenin yerine cevap veremez.
O bakımdan…
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Ben, tabii böyle bir soruya
cevap vermekte âciz olduğum için pası Sayın Köylü’ye
atmadım. Kendisi demin “Ben cevap vermek istiyorum.“ deyince
kendisini kırmak istemedim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ama, sizin görev alanınız.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bakın, Türk Ceza Kanunu,
ceza usul yasalarımızda yapılan değişiklikler,
tabii bunlara uyum sağlamak birdenbire mümkün olmadı. Hatta,
güvenlik güçlerimiz, bunların uygulanmasıyla ilgili bazı
tereddütler yaşadılar, ama bu tereddütler zamanla ortadan
kalktı. Hele şimdi gelmiş olduğumuz noktada bu yasalardan
kaynaklanan bir ciddi sorun yaşanmamaktadır. Nitekim, geçtiğimiz
yıllarla kıyaslandığında asayişle ilgili
şu anda ciddi iyileştirmeler olduğunu herhâlde siz de
tespit ediyorsunuz. Ama, Sayın Köylü’ye zaman kalmadı.
BAŞKAN –
Evet, teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.41
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 22.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatoş
GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
46 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Tasarının
1’inci maddesini okutuyorum:
CEZA ÝNFAZ KURUMLARI VE TUTUKEVLERÝ ÝZLEME KURULLARI
KANUNUNDA
DEÐÝÞÝKLÝK YAPILMASINA
ÝLÝÞKÝN KANUN TASARISI
MADDE 1-
14/6/2001 tarihli ve 4681 sayýlý Ceza
Ýnfaz Kurumlarý ve Tutukevleri Ýzleme Kurullarý Kanununun 2 nci maddesinin
ikinci fýkrasý aþaðýdaki þekilde deðiþtirilmiþtir.
"Ýzleme kurulu,
baþkanla birlikte beþ asýl ve üç yedek
üyeden oluþur. Üyeler dört yýl için seçilir. Süresi dolan üyeler yeniden
seçilebilir."
BAŞKAN -
1’inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin söz istemiştir.
Buyurun Sayın
Ersin. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları
Kanunu, yani 4681 sayılı Yasa’da değişiklik içeren
kanun tasarısının 1’inci maddesi üzerinde Grubum
adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bu ceza ve tutukevleri izleme kurullarının oluşumu
ve görevleri, yaptığı görevler benden önceki konuşmacılar
tarafından ortaya atılan birtakım iddialarla tartışıldı.
Değerli arkadaşlarım, ceza infaz kurumları ve tutukevleri
izleme kurulları, ceza ve tutukevlerini ziyaret ederek, haberli
veya habersiz ziyaret ederek buraların fizikî koşulları,
burada kalan hükümlü ve tutukluların yaşam koşullarını
inceleyip bu sorunlarla ilgili varsa eksiklikler, bunları rapor
hâline getirip ilgili mercilere ve bu arada, gerektiğinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna
gönderilmesine ilişkin bir görevleri var. Ancak, şunu söylemek
isterim: Ben beş yıldan beri Türkiye Büyük Millet Meclisi
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda görev yapıyorum
ve bu beş yıllık süre içinde, bu ceza ve tutukevleri izleme
kurullarından gelen rapor görmedim. Yani, bu raporlar Bakanlığa
gidiyor mu gitmiyor mu bilmiyorum. Gerçi, Sayın Bakan bu konuyla
ilgili bazı açıklamalar yaptı. Ancak, bir defa
şunu söylemek isterim: Bu yasa değişikliği Adalet
Komisyonunda görüşüldü, ama, bu yasayla ve bu değişikliklerle
doğrudan doğruya ilgili olan Meclis İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunda gündeme gelmedi, bu komisyona gelmedi.
Oysa, Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu,
ceza ve tutukevleriyle çok yakından ilgili olan bir komisyon.
Nitekim, benim bu beş yıllık görev sürem içinde hemen hemen
Türkiye’deki bütün cezaevlerini gezdik. Oradaki tutuklularla,
hükümlülerle görüşmeler yaptık, sorunlarını dinledik,
rapor haline getirdik ve bu raporları da yine İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu Kanunu gereği ilgili bakanlıklara,
örneğin, ceza ve tutukevleriyle ilgili sorunları Adalet
Bakanlığına ve Başbakanlığa, başka
sorunlarla ilgili konuları, raporları da ilgili bakanlıklara
gönderdik, ama, sözde gönderdik. Çünkü, geçen beş yıllık
dönemde, yaptığım araştırmada, geçtiğimiz
mart ayına kadar bu raporların ilgili bakanlıklara ve
Başbakanlığa gönderilmediği, yani, İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunun çekmecelerinde biriktirildiğini
öğrendim. Nitekim, benim yaptığım girişimler
ve verdiğim soru önergelerinden sonra, topluca, hepsi birden,
Meclis Başkanlığı aracılığıyla
ilgili bakanlıklara gönderildi ya da bana öyle bildirildi.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, 4681 sayılı Yasa’da yapılan değişiklikler
neleri içeriyor?
Yasanın
2’nci maddesinin ikinci fıkrasındaki değişiklikle,
kurul üyelerinin sayısı artırılmış, yani
5 asil üyeye 3 yedek üye ilave edilmiş.
Keza 6’ncı
maddesinin üçüncü fıkrasında yapılan değişiklikle,
kurulun rapor düzenleme süresi üç ayda birden dört ayda bire yükseltilmiş
ve keza, yine, 7’nci maddesinin ikinci fıkrasında yapılan
değişiklikle de kurulların toplanma süreleri belirtilmiş.
Ancak, değerli
arkadaşlarım, biraz önce, benden önce yapılan konuşmalarda,
ceza ve tutukevlerinde sistemli işkencelerin sürdüğü,
devam ettiğine ilişkin iddialar ileri sürüldü. İtiraf
etmeliyim ki, bu beş yıllık süre içinde cezaevlerine
yaptığımız ziyaretlerde, ceza ve tutukevlerinde
sistemli bir işkence olduğuna ilişkin bir tespitimiz
olmadı, ancak, bu iddialar, bu şikâyetler kurulun oluşumundan
kaynaklanıyor, yani kurul bu hâliyle güven vermiyor. Neden güven
vermiyor?
Değerli arkadaşlarım,
bakın, ceza ve tutukevlerini izleme kurulları, o yerin
adli yargı adalet komisyonu tarafından ve en büyük mülki
amirin de yardımıyla oluşturuluyor ve tabii ki ilgili
kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşlarından da görüş alınıyor, ancak,
benim tespitlerime göre, yani İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunda yaptığım beş yıllık
çalışma süresince, meslek kuruluşlarından herhangi
bir görüş alınmadığı, bu kurulların Adalet
Komisyonu Başkanlığı tarafından resen ya da
çoğunlukla da mülki idare amirinin yardımlarıyla
oluşturulduğu, şahsen bu benim tespitimdir, bunu belirtmek
isterim. Dolayısıyla, böyle olduğu için, bu kurullar,
ceza ve tutukevleri izleme kurulları bir resmî otorite hüviyetinde
ve o nedenledir ki, güven uyandırmıyor; o nedenledir ki,
şikâyetlere neden oluyor. Hâlbuki, bu kurulların, değerli
arkadaşlarım, sivilleştirilmesi lazım. Yani, adli
yargı, Adalet Komisyonu Başkanı resen değil ya da
en büyük mülki amirin yardımıyla değil, bizzat kamu kurum
ve kuruluşu niteliğindeki meslek örgütlerinin önerileriyle
o kurullar oluşmalı. Eğer bir avukat gerekiyorsa, baro
o kurulda kimin görevlendirileceğini tespit etmeli, bir doktor
gerekiyorsa -ki, gerekiyor- o zaman onun kim olacağına tabip
odası, o ilin, o yerin tabip odası karar vermeli ya da eczacı
lazımsa eczacılar odası, hatta, şunu da söyleyebilirim,
daha da genişletebiliriz: O ilin basın kuruluşlarından
da bir temsilci buraya dâhil edilebilir, esnaf odasından da, ticaret
odasından da üyeler dâhil edilebilir. Yani, bu kurulların
güven uyandırabilmesi için ve işlevini tam olarak yerine
getirebilmesi için, hazırladığı raporların
inandırıcı olabilmesi için bu resmî otorite
ağırlığını ortadan kaldırmak lazım.
Sayın Bakanın emrinde çalışan bir kurul. Sayın Bakan kendi söyledi “Bana
bağlı bir kurul.” diyor. Doğrudur. Ceza ve tutukevleri
izleme kurulları, Adalet Bakanlığına bağlı
olarak görev yapar ve yaptığı görevde, sonuçta, hazırladığı
raporları Adalet Bakanlığına, cumhuriyet
başsavcılığına veya infaz yargıçlığına
gönderir. Ama, işte kurulun oluşumu nedeniyle, oluşumundaki
bu resmî otorite görüntüsü nedeniyle, hazırladıkları
raporlar çok da inandırıcı olmuyor, iddiaları ve
şüpheleri akla getiriyor.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlarım, bu kurulların çalışma
sürelerinin ne kadar olacağı, ne kadar zamanda bir toplanacağı
çok önemli değil. Önemli olan, ısrarla söylüyorum, kurulun
yapısını değiştirmek ve ceza ve tutukevleri
izleme kurulları şimdiki görüntüsüyle görevini tam olarak
yapmaktan mazurdur, görevini tam olarak yapamıyor. Çünkü, gittiğimiz
yerlerde ceza ve tutukevleri izleme kurullarının cezaevlerini
ziyaret edip etmediğini, haberli ya da habersiz ziyaret edip
etmediklerini sorduğumuzda, kimse bize bu ceza ve tutukevleri
izleme kurullarının ne olduğunu bildiğine
ilişkin bir görüş söylemedi. Gerçekten, bu kurulların
varlığı sadece Bakanlık tarafından biliniyor,
sadece Hükûmeti o ilde temsil eden kişi ya da kuruluşlar tarafından
biliniyor, ama ne tutuklu ve hükümlüler bu konuda bihaber ne de tutuklu
ve hükümlü yakınları böyle bir kurulun oluşumundan haberli
değiller. Yani, bir yasa çıkarılmış 2001
yılında gerek Avrupa Birliğinin talepleri ile gerekse
başka, yurt dışındaki başka derneklerin, sivil
toplum kuruluşlarının baskılarıyla bir yasa
çıkarılmış ama, göstermelik bir yasa, işlerliği
olmayan bir yasa. İşlerliği olmayan yasayla işlerliği
olmayan kurullar oluşturulmuş.
O nedenle, yapılacak
en doğru şey, yasada bu tür ufak değişiklikler yapmak
yerine, yasada köklü değişiklikler yapmak gerekir. Bu değişikliklerin
de anası, kurulun yapısını değiştirmektir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Ersin, lütfen sözünüzü tamamlayınız.
AHMET ERSİN
(Devamla) – Aklıma gelmişken söyleyeyim. Biraz önce, Sayın
Bakan, artık kurul raporlarının Meclis İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonuna da zorunlu olarak gönderileceğine
ilişkin bir önerge gelirse destekleyeceğini söyledi. Gerçekten
bu olumlu bir yaklaşım. Meclis İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunu bu izleme kurullarının raporlarını
denetleyen bir komisyon olarak değerlendirip ve Meclis
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunu bu izleme
kurullarıyla birlikte cezaevlerini denetleyen bir kurum
hâline getirmek gerekir.
Hepinize teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP ve DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Ersin.
1’inci madde
üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına, Diyarbakır
Milletvekili Sayın Akın Birdal söz istemiştir.
Buyurunuz Sayın
Birdal. (DTP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
DTP GRUBU ADINA
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevlerini
İzleme Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı’na ilişkin, Demokratik
Toplum Partisi adına söz almış bulunuyorum. Saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi
kuşkusuz, bu izleme kurullarının ne olup olmaması
gerektiğine ilişkin görüşlerimizi ve biraz sonra önerilerimizi
sunacağız, ancak önce şunu kabul etmek gerekiyor:
İnsan haklarının öznesi, herkes; kimsenin diline, dinine,
cinsiyetine, ulusal, sınıfsal ve etnik kimliğine bakmaksızın
haklardan ve özgürlüklerden eşit ve serbest yararlanması
öngörülmektedir. Bu da hukuk devleti olmanın bir gereğidir.
Örneğin, az önceki konuşmalarda “İşte, şundan
şundan ötürü mahkûm olanları biz koruyoruz cezaevlerinde.”
deniliyor. Ne yapacaktınız peki? Onların yaşam
hakkı sizin yükümlülüğünüzde ve sorumluluğunuz altında
değil mi? Öyle olduğu hâlde korunmadığına dair
de çok örnekler var. Örneğin, iki örneği bizim grubumuz
adına konuşan Sayın Ayla Akat verdi, Diyarbakır…
Ama 25 Eylül 1999’daki Ulucanlar Nokta
Katliamı da atlandı ve sonra da Bayrampaşa ve diğer
örnekler. Eğer Diyarbakır’daki katliamın failleri
açığa çıkarılıp bugüne kadar ipe un serilmemiş
ve cezalandırılmış olsaydı o insanlığa
karşı işlenmiş suç, Ulucanlar’da ya da Bayrampaşa’da
ya da 19 Aralıktaki katliamlar yaşanmamış olacaktı.
Şimdi, demokratik
hukuk devleti, öldüren olamaz. Hukuk devletinin varlık nedeni,
yaşatan olmasıdır, haklara ve özgürlüklere bağlılığıdır
ve saygı göstermesidir.
Şimdi, Türkiye'nin
kabul ettiği iki önemli uluslararası ve bölgesel sözleşmeler
var: Birisi, Birleşmiş Milletler tutuklu ve hükümlülere
uygulanması gereken minimum standart kurallar; ikincisi de Avrupa
Konseyince çıkarılmış ve Türkiye tarafından
yine onaylanmış olan, tutuklu ve hükümlülere uygulanması
gereken standart kurallardır. Şimdi bu kurallar Türkiye’de
uygulanmakta mıdır? Hayır. Örneğin… Gerçekten bu
geç saatte hiç gerilim falan yaratmak niyetimiz yok, ama, şunu
söylemeden geçemeyeceğim. Şimdi, Sayın Bakan diyor
ki: “Burada, işkencenin sistematik olduğunu söylemek ya
da cezaevlerindeki koşulların ağır ve kötü ve insanlık
dışı olduğunu söylemek, bu yüce çatı altındaki
siz değerli kurula ve yüce Meclise saygısızlıktır.”
diyor. (AK Parti sıralarından “Evet, doğru” sesleri)
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Bakın, bakın… İzninizle…
MEHMET CEYLAN
(Karabük) – Doğru söylüyor.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Bakın, izninizle… Arkadaşlar, bir Sayın
Bakan, galiba, bilgi eksikliğinden olabilir… İzin verirsen
dinle! Dinleyin!
Ben şimdi örnek vereceğim size.
Asıl saygısızlık, gerçekleri örtbas etmektir. Bakın,
ben size örnek veriyorum şimdi.
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – Hainler… Hainleri unutmayalım!
AKIN BİRDAL
(Devamla) - Bir dakika… İzin verin... Şimdi bakın, izin
verin, izin verin.
Şimdi, Sayın
Bakanın belki bilgisine sunulmamış olabilir. Gerçekten,
örneğin bilgi eksikliğiyle Sayın Bakan bunu söylüyor
olabilir. Şimdi, ben kendilerine, not alsınlar lütfen ve
araştırılsın… Bir hafta önce Tekirdağ Cezaevinde,
Erdal Özdoğan cezaevinde işkence görmüştür ve Esenyurt’ta
üç ay önce gençler bir gösteri sonucunda gözaltına alınmışlardır,
işkence görmüşlerdir.
Ha şunu da
söylemek… Bakın, biz söyleriz, merak etmeyin. Biz burada, gerçeği
arayan ve gerçeğin açığa çıkarılması için
biz buradayız. Şimdi örneğin, daha geçtiğimiz iki
ay önce, Sincan Cezaevinden Kırıkkale Cezaevine sevk olmuştur.
Sevk olduğu gün, sevk edilenler büyük darp görmüşlerdir,
işkence görmüşlerdir ve bunu, aileleri ve işkence görenlerin
direnişi ve çabalarımız sonucu, bunların sorumluları
görevden uzaklaştırılmıştır. Bakın,
bu da iyi bir durumdur. Şimdi Kırıkkale’de, böyle örneğin,
bir durum olmayacaktır, çünkü önlemi alınmıştır
ve caydırıcı olacaktır.
Şimdi, tabii,
az önce Sevgili Ufak Uras, Erol Zavar’a ilişkin bir şey attı,
ama Sayın Bakan, zaman darlığından yanıt veremedi.
Sincan Cezaevinde… Bu arkadaş kanser, dokuz kez ameliyat olmuştur
ve şimdi ölümün sınırındadır. Şimdi bu arkadaşımız
için her türlü çabayı göstermekteyiz ve ben bunu Sayın Bakanlığın
da dikkatine sunuyorum. E şimdi yaşam hakkına… Ki bu
bir derginin yazı işleri müdürüdür.
Arkadaşlar,
biz önce kendi içimizdeki cezaevlerini bir öldürelim, yok edelim.
Yoksa, biz Türkiye'nin siyasi tarihinde, gün gelip Türkiye'nin cezaevlerine
dönüştürüldüğünü de biliyoruz, 12 Eylül ve sonrası
öyle değil mi? Örneğin aranızda birçok arkadaş oralardan
geçmiştir ya da geçmeyenler geçenlere sorarlarsa anlatırlar.
Malum bir hikâye var: Düşmüş duvardan hemen gelmiş, “Aranızda
duvardan düşen var mı?” demiş, “Yok.” “O zaman düşen
gelsin.” demişler. O zaman biz düşmeyenlere anlatalım
arkadaşlarımız ki bir daha Türkiye’yi cezaevlerine
dönüştürmeyelim. Zaten bir ülkede eğer dilinden, kimliğinden,
kültüründen ötürü kendisini özgür hissetmiyorsa birileri, o ülkede
hiç kimse özgür değildir. Bu nedenle hepimizin çabası, gerçekten
demokratikleşen, insan haklarına dayalı anayasal ve
yasal bir sistemi yaratmak olmalıdır. 23’üncü Dönemin de
görevi bu olmalıdır. Neden birbirimize sataşıyoruz,
laf atıyoruz ya da öfkeyle, ön yargıyla bakıyoruz? Biz
Türkiye’de herkesin bir arada yaşayabileceği bir kültürü
yaratmaya çalışıyoruz ve bu kültürün yaratılmasının
belki kaynağı, beşiği de bu platform olabilir, bu
nedenle bu konuda çaba gösterelim.
Bakın,
şimdi örneğin, yeni cezaevlerinin açılışından
bir arkadaşımız, AKP’den değerli milletvekili
söz ediyor. (AK Parti sıralarından “AKP değil, AK Parti”
sesleri) AK Partiden, peki, öyle olsun, ne olacak. Efendim, yani bakın
şimdi örneğin yıllarca, aylarca tartışma oldu,
AKP mi, AK Parti mi? Peki, AK Parti olsun, tamam, AK Parti olsun.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Öyle zaten!
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Ama, karartmayalım. AK Parti eğer gerçekten AK
Parti olacaksa hayatı karartmayalım, toplumu karartmayalım,
Türkiye’yi karatmayalım.
MEHMET CEYLAN
(Karabük) – Siz karartıyorsunuz, Türkiye’yi siz karartmayın.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Yoksa adınızın ne olduğu, kapakta ne
yazılı olduğu önemli değil, kapağı açtıktan
sonra ne yazdığı önemlidir.
Değerli arkadaşlar,
bakın, şimdi, emin olun, çok sayıda aile başvuruyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu üyesi olarak bana şu anda dört beş dosya var ve ben
de Komisyon üyesi olarak şu anda bütün o mektupları okuyup
Komisyonumuza sunacağım. Yarın İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunda bir öngörü var, daha önce arkadaşlarımızla
yapılan konuşmalardan ve Sayın Başkanın da yarın
gündeme getireceği bir konu: Cezaevleriyle ilgili bir alt komisyonun
oluşturulması. Böyle bir komisyonun oluşturulması
gerekiyor. Gerçekten bir yerden başvuru olduğu zaman, örneğin
yarın, bakın birkaç gün önce TAYAD geldi, önceki gün TUAD
geldi ve dün de yine Sincan’dan bir anne geldi ve yarın da yine
Sincan’dan anneler gelecekler saat 12.00’de. Eğer Sincan Cezaevinde
ne yaşanılıyor, ne olup bittiğini öğrenmek isteyen
arkadaşlar varsa, zaman ayırırlarsa, o anneleri
alır kendilerine getiririm. Ama, örneğin, son bir örnek:
Bir anne dokuz aydır oğlunu göremiyor Sincan’da, Hatun Hanım,
dün iki gözü iki çeşme, ağlıyor. Şimdi örneğin,
annelerin acısını ve duygularını niye paylaşmıyoruz?
SEBAHATTİN
KARAKELLE (Erzincan) – Şehitlerin anneleri ne olacak?
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Başka anneler de var!
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Eğer, annelerin, örneğin 8 askerin, alıkonulmuş
olup da sonra bırakılan 8 askerin Türkiye’ye getirilişinden
eğer çok sevinmeyecek biri varsa, o da en son kişi olacaksa,
bu ülkenin Adalet Bakanı olmalı. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
MEHMET CEYLAN
(Karabük) – Konuyu çarpıtmayın!
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Ama ne yazık ki Sayın Bakan çok sevinmediğini
söylüyor. (AK Parti sıralarından gürültüler) Hayır,
bütün anneler…
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN
(Balıkesir) – Şehit annelerinin nesi var, benim annemin nesi
var?
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Hayır, bakın, bütün anneler, bütün anneler…
İzin verin… Bakın, şimdi, ben burada bütün annelerden
söz ediyorum, bu 8 askerin 6’sının annesi Türk. Burada
şimdi annelerin dilini, kimliğini niye burada… Anne…
Onların gözyaşlarının rengi yok. O nedenle. Sizin
de anneleriniz var.
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Şehit analarının nesi var?
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Hayır, bütün annelerin… Bakın, hiçbir anne
ağlamasın ve acıları artık yaşamasın.
Bu da, gerçek bir demokrasiyle olur ve insan haklarına dayalı
bir yeni anayasa, demokratik, sivil bir anayasayla olur.
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Meclise kadar gelmişsin, işte gerçek demokrasi
bu!
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Bakın, sizi buraya getiren irade neyse, bizi de getiren
irade odur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Birdal, lütfen sözünüzü tamamlayınız.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – O nedenle, bu düzenleme gerçekten sivil olmalı…
Örneğin, Adalet Komisyonu belirliyor, Diyarbakır Barosunda
1 tane arkadaşımız o kurulda yer almamaktadır ve
Adalet Komisyonunca atanmaktadır.
Şimdi, dilerseniz
şunu yapalım biz arkadaşlar, değerli milletvekilleri…
MEHMET CEYLAN
(Karabük) – Tahrik etmeden, gece yarısı tahrik etmeden…
AKIN BİRDAL
(Devamla) – 23’üncü Dönem, Türkiye'ye yeni bir sayfa açsın. Gelin,
bu izleme kurullarının da işlevini etkin kılabilmek
ve de kolaylaştırabilmek için, gerçekten, namus cinayetleri,
taciz, tecavüzler ve yüz kızartıcı suçlar dışında
genel bir af çıkaralım, toplumsal barışın ilk
adımını atalım.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale)
– Terör… Terör…
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Ben, bunu umut ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Birdal.
1’inci madde
üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale
Milletvekili Sayın Osman Durmuş söz istemiştir.
Sayın Durmuş,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi adına, 1’inci madde üzerinde söz almış
bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, ceza ve tutukevleri ve çocuk ıslah merkezleri,
suç işleyen ve suça eğilimi yüksek olan bireylerin cezalandırılması,
ruhsal rehabilitasyondan geçirilmesi ve topluma yeniden kazandırılması
misyon ve görevini yapmak üzere tasarlanmış kurumlardır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 1968, özellikle de 1984 yılından sonra bölücü
terörün ortaya koyduğu şiddet olaylarının Türkiye'de
artması sonucu ceza ve tutukevlerindeki işlev değişmiştir.
Cezaevleri, uzun süre, suça bulaştırılan insanların
militanlaştırılması, suç eğilimlerinin artırılması
ve ıslah olacak kişiyi, mağdur ve haklı iken ceza görmüş
kişi psikolojisine sevk etmiştir. İdeolojik eğitim
evlerinde yeterli eleman bulamayanlar, bir kısım suç kuruluşları
cezaevlerini, eğitim, şartlandırma ve ideolojik yönlendirme
yuvaları olarak kullanmışlardır. Cezaevi,
uyuşturucunun, şiddet ve baskının, mafyalaşmanın
oluştuğu, neşvünema bulduğu alanlara dönüşmüştür.
İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı
cezaevlerinin iç güvenliğini sağlayamaz, denetleyemez
hâle gelmiştir. Militanlar birçok genci ölüm oruçlarına zorlamış,
Alevi, Bektaşi analar ağlarken, çocukları orada örgüt
tarafından ölüme mahkûm edilmiş “Oruç tutacaksın, öleceksin.”
denmiştir.
Bugün konuştuğumuz
cezaevlerini izleme komisyonları, 57’nci Hükûmetin getirdiği,
gerçekten çağdaş yeniliklerdir. Militanlar, devletin kontrolünde
olan cezaevine devlet girmeye kalkışınca silahla karşılık
vermişler, yangın çıkarmışlar ve oradaki masum
ya da suçunu çeken insanları, terör örgütünün baskı kurduğu
ya da kader kurbanı olan insanları orada öldürmeye yeltenmişlerdir.
Güvenlik güçleri bir an önce girerek, bir kısım mahkûmların
mağdur olmaması için bir çabanın içine girmiştir.
O gün sorumlu bir kişi olarak, tüm cezaevlerinde hiçbir vatandaşımızın…
Unutmayalım, cezaevinde yatanların hepsi Türkiye Cumhuriyeti’nin
vatandaşıdır. Ancak bir kısmı, Türk vatandaşının
canına kasteden terör örgütlerinin yönlendirdiği katil
ve canilerdir. (MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
Cezaevlerimizde keşke onlar da ıslah olabilse, keşke
onlar da topluma kazandırılabilse, analar ağlamasa.
Değerli
milletvekilleri, burada ifade edildiği gibi birileri masum
değil. Birileri ellerinin kanıyla yönlendirdikleri… Bugün
dağda mücadele veren genç insanların, vatan savunması
yapan insanların kanının onların elinde olduğunu
herkes biliyor. Burada gelip mağdur olanın hukukunu korumuyoruz,
burada şehit ailesinin hukukunu korumuyoruz, ölenin, öldürülenin,
kadının, çocuğun, yaşlının, köylünün,
çiftçinin… Bu Ağrı’nın olabilir, bu Van’ın olabilir,
bu Şırnak’ın olabilir. Türkiye Cumhuriyeti devleti
tüm vatandaşlarını birinci sınıf vatandaş
olarak görmüş ve gözetmiştir. Nitekim, bu ceza ve tutukevlerini
izleme kurulu hiçbir vatandaşımızın burnunun kanamaması
için alınmış bir tedbirdir.
Değerli
milletvekilleri, hekimin görevi insanı sağlığa
kavuşturmaktır. Ölüm oruçlarına muhatap olan gençlere
zamanında müdahale etmezseniz, açlık süreci belli bir süre
devam ederse “Korsakoff sendromu” dediğimiz geriye dönüşümü
olmayan sinirsel beyin harabiyeti oluyor, felçler oluşuyor,
yürümesi güçleşiyor, oryantasyonu güçleşiyor. Bir an önce
onları topluma, sağlığına kavuşturmak…
Asgarisinden belki pişman olur, yaptığından döner,
ailesinin, annesinin babasının yanına gider diye sağaltmaya
biz çalışırken, hekimlerimiz örgüt tarafından
tehdit ediliyordu ve çözüm olarak, üzülerek ifade edeyim, tabip odası
da, Madrid Sözleşmesi bilmem ne sözleşmesi diye ölümü
teşvik ediyordu o günün şartlarında. Biz bunun mücadelesini
yapıyorduk. Elbette suç işlemişlerdi, örgüt üyeleriydi,
ama bize göre insandı onlar. Cenevre Sözleşmesi’ne göre
hekimin görevi de insana yardım etmek, sağlığına
kavuşturmaktır. Biz bunu yaptık.
Edirne’de
sağlık müdürü istifa etmek zorunda kaldı. Numune hastanesinde
birçok hekim izne ayrılmak zorunda kaldı. Ama, rotasyonlarla
o insanların bir kısmını, biz, hayata ve topluma
kazandırdık.
Saygıdeğer
milletvekilleri, devletin toplumdan tecrit edip jandarma ve gardiyan
denetimine aldığı tutukluların can güvenliği
sağlanamıyordu. 2001 yılında devlet cezaevlerine
girmeye kalktığında silahla karşılandı.
Bu, demokrasimizin ayıbıydı.
Bugün (F) tipi
cezaevlerine karşı çıkanlar, bugün (E) tipi cezaevlerine
karşı çıkanlar, militan eğitimine yeterli mekân
bulamadıkları içindir. Çünkü orada, insanca dinlenebileceği,
televizyon seyredebileceği, gazete okuyabileceği, ortak
spor yapabileceği alanlara sahip mekânlar oluşturulmuştu.
Zannediyorum sayıları on beşi geçti, o gün sayıları
daha azdı bu cezaevlerinin.
Suç işleyen
tabii ki ıslah edilmek için bir yere yerleştirilecek, ama oradaki
bu insana ikinci bir ceza veremezsiniz. Cezayı hâkim vermiş,
siz, ona, orada insanca yaşayabileceği -ama bazı hürriyetlerinin
kısıtlandığı bir kişiyi konuşuyoruz-
bazı imkânlar vereceksiniz.
Ben Bakanımdan
istirham ediyorum, cezaevlerimizde her altı ayda bir mahkûmlarımızın
sağlık kontrolleri yapılabilmeli, asgarisinden bir
akciğer filmi çekilebilmeli. Çünkü, bunlar topluma geri döndüklerinde
veremli, kanserli ya da astımlı, psikolojisi bozulmuş
insanlar olarak döndürülemez. Onun için, ülke geleceğine ve
birliğine kasteden teröristleri bir an için bir tarafa bırakırsak,
diğerleri -kaza, kader, neyse- bir suç işlemişler, onun
cezasını da çekiyorlar. O hâlde, biz onları ne yapıp
ne yapıp rehabilite etmeliyiz, topluma kazandırmalıyız.
Tabii, biraz
evvel bir kısım arkadaşlarım ifade ettiler, sadece
bu yıl 20 bin insanımız cezaevine girmiş. Kapkaç
terörü İstanbul’u almış kaplamış. O hâlde, yoksulluk,
açlık, bu tür, insan hayatına kasteden, mala, cana zarar veren
eylemlere fırsat veriyor.
O hâlde, ben buradan
bir defa daha istirham ediyorum: Türkiye’de istihdam alanları
yaratılmalı. Türkiye’de sokak çocuklarının,
madde bağımlısı çocukların, o geçici deprem
konutlarında, bir mekânda meslek kazandırılması
ve topluma kazandırılması girişimlerinin
sağlanması lazım. Biz, kader mahkûmlarını kendimizden
ayrı düşünemeyiz. Hapishaneden çıktıktan sonra
bunlar aramıza karışacak. Yeniden suç eğilimleri
oluşmamalıdır. Onun için de Türkiye Büyük Millet Meclisinin
sorumluluğu büyüktür. Biz değişik önergeler verdik.
İzleme komisyonuna cezaevi doktoru da yedek üye olarak girmelidir
diyoruz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözünüzü tamamlayınız Sayın Durmuş.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Burada söylediğimiz şey şudur: Gerçekten
cezaevi şartlarında görevini kötü kullanan, şiddet
kullanan insanlar varsa, onların cezaevi revirindeki hekimin
defterinde protokol numarasıyla kayıtlı olması
lazım. Yaralamanın tipinin belirtilmesi lazım.
Eğer, cezaevi hekimi Hipokrat yeminine sadık, samimi, dürüst
bir hekim ise, bu izleme kurulunda, o hapishanedeki fizik şartları,
yönetim biçimini aktarabilmeli. Madem yedek üye arıyoruz, bu
önergeye destek verirseniz, o yedek üyenin birisi, eğer uygun
kişi ise, cezaevi hekimi olmalıdır diye düşünüyorum.
Bize fizyoterapist lazım, bu heyete nörolog lazım.
İnsanların nörolojik arazları oluyor. Dolayısıyla,
burada çıkıp terör örgütünün ülkeyi kana boyadığı
bu günde, çok masum birilerini savunuyor pozlarına bürünerek,
Türkiye Büyük Millet Meclisini ve Türk devletini töhmet altında
bırakmaya hiç kimsenin hakkı yoktur! (MHP ve AK Parti sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Ne alakası var!
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Ve benim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
hiçbirisine işkence yapılmasına gönlüm razı değil.
Milliyetçi Hareket Partisi işkenceyi insanlık ayıbı
ve yüz kızartıcı suç olarak
görüyor.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Durmuş.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Biz, burada önergelerimizle desteklemeye çalıştığımız
bu yasanın cezaevi şartlarını biraz daha iyi
şartlara getireceğini umuyoruz.
Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
1’inci madde üzerinde şahsı adına Batman Milletvekili
Sayın Mehmet Emin Ekmen söz istemiştir.
Sayın Ekmen,
buyurunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakikadır.
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ceza İnfaz Kurumları ve Tutuk Evleri İzleme Kurulları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesine ilişkin olarak
şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Saygıdeğer
üyeler, şüphesiz ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulduğu
günden bu yana sürekli bir tekemmüliyet içerisinde hem demokratik
standartlar açısından hem insan hakları uygulamaları
açısından hem de sıradan bir vatandaşımızın
yaşam kalitesi açısından bir ilerleme içerisinde seyretmektedir
ve mutlaka ki, her birimizin sadece cezaevleri hususunda değil,
sadece insan hakları alanında değil, sadece demokrasi
ve hukuk alanında değil, yaşamın birçok alanında
geçmişe ilişkin eleştirebileceğimiz birçok örnek
bulunabilmektedir ve her birimizin geçmişte birçok noktada
farklı acılar yaşadığı da bir gerçekliktir
ve önümüze gelen tasarıyla düzenlenen cezaevlerine ilişkin
olarak da bu yüce Meclisin çatısı altında bugün milletin
temsilcisi olarak görev yapan bir kısım arkadaşlarımızın
da insan haklarına ve hukuka aykırı birtakım muamelelere
maruz kaldığı da bilinmektedir. Elbette ki geçmişimizden
ders almalıyız ve geçmişimizi eleştirmeliyiz. Ancak,
sevgili arkadaşlar, geçmişten birtakım acı olayları
ortaya koyarken bugün içinde bulunduğumuz durumu da görmezden
gelmek sanırım insaf ve hakkaniyet duygularıyla örtüşebilir
bir durum olmayacaktır.
Avrupa Birliği
uyum süreciyle birlikte çeşitli hükûmetlerin atmış olduğu
adımlar 2002’de AK Parti Hükûmetleriyle birlikte hızlanarak
devam etmiş ve bugün Avrupa Birliğinden müzakere tarihi
almış bir ülke konumundayız. Ve bu süre içerisinde demokratik
alanların iyileştirilmesinde, devlet-millet ilişkilerinin
düzenlenmesinde, insan haklarının öncelenmesinde, özgür
bireyi esas alan bir refah devletine ulaşmakta ciddi bir
şekilde mesafe katettiğimiz yadırganamaz bir tespit
olarak önünüze konulabilir diye düşünmekteyim.
Elbette ki geçmişi
eleştirmeliyiz. Ancak, Avrupa Konseyi İnsan Hakları
Komiserliğinin ve Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesinin
son iki üç yıldaki raporlarında işkenceyi önleme ve
cezaevlerinin durumu konusunda Türkiye’yi örnek olarak göstermesini
de görmezden gelemeyiz. Ve yine aynı şekilde, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurularda,
başta F tipleri olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti cezaevlerinde
mahkûm olarak bulunan vatandaşların tecride ilişkin
başvurularının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
tarafından reddedildiğini de görmezden gelemeyiz. Yani,
biz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin işimize gelen
bir kısım kararlarını tabii ki burada dile getirerek
yanlış uygulamalara dikkat çekmeliyiz. Ama, anıldığı
kadar sıkıntılı bir durumun olmadığı
da Avrupa Konseyinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
değişik raporlarıyla da tespit edilmiştir.
Sevgili arkadaşlar,
Sayın Bakan buradan çok cesur ve çok net bir çıkış
yaptı ve eğer Türkiye Cumhuriyeti sınırları
içerisinde herhangi bir cezaevinde sistematik bir işkence,
bir kötü muamele veyahut da insan haklarına aykırı
bir durum var ise bu ülkenin Adalet Bakanı olarak bunları
araştırmaya ve soruşturmaya hazır olduğunu
dile getirdi ve hemen ardından kürsüye gelen bir başka sayın
konuşmacı da, yakın zamanda yaşanan birtakım
olayların ardından Adalet Bakanlığının
açmış olduğu soruşturmalarla ilgililerin cezalandırıldığını
ve bu durumun da olumlu bir tespit olarak kayda geçmesi gerektiğini
belirtti. O hâlde, sevgili arkadaşlar, birtakım uygulamacıların,
bürokrasinin değişik kademelerinde yer alan görevlilerin
yapmış olduğu hatalı uygulamaları bugün siyasi
iktidara teşmil ederek karamsar ve karanlık tablolar çizmenin
ülke gerçekleriyle örtüşmediğini düşünmekteyim. Bugün,
demokrasiye, insan haklarına, özgürlüğe ve bireye inanmış
bir Hükûmet işbaşındadır ve bu Hükûmet, gerek Meclisten
gerek dışarıdan kendisine bu hususlarda gelen bütün
şikâyetleri dikkatle izlemekten ve gereken tedbirleri almaktan
da geri durmamaktadır. O hâlde, Hükûmetin bu duyarlılığının
bir tespit olarak kayda geçmesi gerekirken, alışılmış
bir söylem ile, sistematik işkenceden, sistematik uygulamalardan
ve Avrupa Birliğinin dahi tespit etmediği…
BAŞKAN – Sayın
Ekmen, lütfen, sözünüzü tamamlayınız.
MEHMET EMİN
EKMEN (Devamla) – Avrupa Birliğinin dahi olumlu bir tespit olarak
Türkiye’yi örnek ülke gösterdiği bir noktada, birtakım
bireysel, birtakım yanlış uygulamaları, Türkiye
cezaevlerinin tamamında devam eden uygulamalar gibi burada
ortaya koymanın, mevcut Hükûmete ve cezaevi yönetiminin
bağlı olduğu Sayın Adalet Bakanımıza bir
haksızlık olduğu kanaatindeyim.
Bu maddede yapılacak
değişiklik ile kurulların sürekli olarak asli işlevlerini
yerine getirmesi, asli üyelerin bulunmadığı durumlarda
yedek üyelerle desteklenmesi sağlanacaktır. Sayın Bakan
da dile getirdi, kendim de bir önergeyle bir teklifte bulundum. Elbette
ki bu tasarı dört dörtlük, mükemmel bir tasarı değildir,
önergelerle desteklenecektir ve ortaya, Meclisin ortak iradesiyle,
kabul edilebilir, benimsenebilir bir sonuç çıkacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ekmen.
1’inci madde
üzerinde şahsı adına Bursa Milletvekili Sayın Mehmet
Tunçak söz istemiştir.
Sayın Tunçak…
Şahsı
adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Ufuk
Uras, buyurunuz.
Beş dakika
süreniz vardır.
UFUK URAS
(İstanbul) – Efendim, teşekkür ederim.
Bizler hukukun
üstünlüğüne inanıyorsak, adalet mülkün temeliyse, adaletin
“t”si düştüğü zaman “adale mülkün temeli” oluyor. O yüzden
her zeminde hukukun üstünlüğü bizim açımızdan çok önemli.
Şimdi, bize
cezaevinden gelen bir dizi mektup var. Türkiye’de var olan iyileştirmelere
karşın, bu işkence vakaları konusunda deminden
beri sözü edilen ”sistematik işkence” sözü, lafı… Eşiği
nedir, ben anlayabilmiş değilim. Sayın Bakan, kaçıncı
sayıdan sonra sistematik işkence olacak? 347, 348, 16,15? Mesela,
2007 yılında, Nesin Vakfının çocuklarının
ne kadar ağır bir işkenceden geçirildiğini gazetelerden
okuduk. Küçücük çocuklar bunlar. Bu, benim için yeterli. Dolayısıyla,
ne yapıp edip sistemli olan ya da olmayan, ama “sıfır
işkence”yi gerçekleştirmemiz açısından izleme
komitelerinizin durumu izler hâle çıkarmak, onu daha işlevsel
duruma getirmek, yani, aslında uluslararası normlara uygun
bir zemini hep birlikte oluşturmalıyız. Örneğin,
cezaevlerimizde angaryaya dayalı bir çalışma yöntemi
var mıdır, yok mudur? Bana gelen şikâyetlerde bunun olduğunu
görüyorum. Örneğin, Polis Vazife ve Selahiyet Yasası’yla
beraber şiddet olaylarının artması arasında
bir ilişki var mıdır, yok mudur? En son İHD’nin bir karakolumuza
ilişkin verdiği raporlara bakıyorum; işte, Afrikalı
bir kişinin de öldürülmesiyle sonuçlanan… Bu, kabul edilebilir
bir şey değil. İzmir’de bir avukat arkadaşımızın
ve bazı avukat arkadaşlarımızın karşılaştıkları
durumlar da önemli. Bunların her biri bir rakamdır, alt alta
getirirseniz, sizin kriteriniz ne ise, o sistematiğin altında
kalabilir, ama bunlar kabul edilebilir vakalar değillerdir. O
yüzden, insanca bir yaşam için, cezaevi koşullarında
da herkes için geçerli olacak düzenlemelerin yapılması
açısından, görüşmekte olduğumuz taslak son derece
önemlidir.
Bu kurulların
işlevsel hâle getirilmesi çok önemli. Biraz önce bahsettiğimiz
vakalara baktığımızda, insanların hayatlarının
düzelmesi konusunda verilen eleştirilerin ve raporların
yeterli olmadığını görüyoruz. Sonuçta, hepimizin
demokratik, çoğulcu, her türlü şiddet ve terörü reddettiğimiz,
Meclis zemininde siyaseten sorunları çözdüğümüz bir irade
oluşturmamız gerekiyor. Marx’ın çok sevdiğim bir
lafı var: “Koşullar insanı şekillendiriyorsa, koşulları
insanca şekillendirmek gerek.” Koşulları insanca
şekillendirmemiz, Birleşmiş Milletler İnsani Yaşam
Endeksi’nde hâlâ 92’nci sırada olmamızdan ne boyutta olduğumuzu
gösteriyor. Birleşmiş Milletler İnsani Yaşam Endeksi’nde
92’nci sıradaki Türkiye’yi ilk 50’ye getirirsek, yani kaliteli
bir eğitim, kamusal sağlık, sosyal güvenlik, insanca yaşam
koşullarını oluşturursak, ben bu izleme kurullarının
işinin de çok daha azalacağını düşünüyorum.
Teşekkür
ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Uras.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Bir soru var.
Sayın Uzunırmak,
buyurunuz efendim.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum.
Önce, konuşan,
katkıda bulunan bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Ama, ceza yürütmenin en önemli gayesi, suçluyu tekrar suç işlemekten
alıkoymak gibi bir gaye edinmesidir. Dolayısıyla, acaba,
istatistiklerimizde, Türkiye’de bir suçlu kaç defa aynı suçtan
veya aynı nitelikli suçtan cezaevinde bulunmuş, bunların
dokümanı var mı?
Bunu şöyle
izah etmek isterim: Mesela, cezaevlerine defalarca girip çıkan
insanlar var. Bu, ortalama, Türkiye’de, şu anda cezaevindeki
bulunan 80 bin kişi varsa, bunlardan kaç tanesi birinci defa cezaevinde
bulunmaktadır, kaç tanesi ikinci defa cezaevinde bulunmaktadır,
kaç tanesi üçüncü defa cezaevinde bulunmaktadır? Dolayısıyla,
eğer, bu sayılar çoksa, çok kere, kişiler tarafından
tekrarlanıyorsa, cezaevlerimiz, yürütmeyi doğru yerine
getiremiyor, suçluyu topluma kazandıramıyor, suçluyu
suç işlemekten vazgeçiremiyor anlamında bir yürütme takip
etmektedir. Dolayısıyla hiç kimse, insan hakları
adına, defalarca suç işleme özgürlüğüne de sahip olmamalı.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Uzunırmak.
Sayın Bakan…
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım,
Sayın Uzunırmak’ın gündeme getirdiği konu, “Acaba,
bazı kişiler suç işlemeyi alışkanlık hâline
mi getirdiler? Acaba, Türkiye’de, bazı suçları işlemek
bir meslek hâline mi geldi? Böyle bir durum varsa bunun istatistiki
sonucu nedir?” diye bir soru yönelttiler. Doğrusu, şu anda,
sizlerle paylaşabileceğim, elimde, böyle bir istatistiki
bilgi yok ama bunun çok önemli bir konu olduğunu ben de takdir ediyorum.
Bütün, burada
yapılan konuşmaları…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Terörle mücadele de buna dâhil Sayın Bakanım.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Tabii, tabii, haklısınız.
Burada yapılan
tüm konuşmaları, gündeme getirilen konuları… Hatta,
biraz önce, burada, “Falan cezaevinde, falan gün, şöyle bir
işkence olayı meydana gelmiştir, bir nakil esnasında
kötü muamele görülmüştür.” diye, yer, zaman ve mekân isimleri
verildi. Ben, bütün bunları ihbar kabul ediyorum. Arkadaşlarımızın,
burada, kürsüde ifade ettikleri bu beyanları tabii ki zapta
geçiriyoruz. Bunların dökümlerini alarak, Adalet Bakanlığının
ilgili birimlerinden, bu konuların üzerine gitmelerini ve
sonucu bana bildirmelerini isteyeceğim.
Kürsüde de ifade
ettim, Türkiye, gerçekten, tam bir hukuk devleti olmalıdır,
“işkenceye sıfır tolerans” sözü lafta kalmamalıdır.
Tabii ki her insan bir değildir. Ben, adalet teşkilatında
ve ceza tutukevlerimizde çalışan herkesin, son derece titiz,
hiç yanlış yapmayacak kişilerden oluştuğunu
iddia edemem, yanlış yapan insanlar da olabilir. Bunlarla
ilgili, bana ulaşabilecek her türlü ihbarı mutlaka değerlendireceğim.
Burada, bazı arkadaşlarımız, bu konularla ilgili
açıklama yaptılar ama Sayın Uzunırmak’ın gündeme
getirdiği bu konuyla ilgili istatistiki bir bilgi varsa onu
kendisine yazılı olarak takdim edeceğim. Eğer, böyle
bir çalışma yapılmamışsa bunun yapılmasını
ilgili arkadaşlarımızdan isteyerek kısa sürede
bize bir rapor hâlinde takdim etmelerini de talep edeceğim. Sayın
Uzunırmak’a, sorusu nedeniyle çok teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
Sayın Erdoğan…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Bakanım, mesela, şu denebilir…
BAŞKAN – Sayın
Uzunırmak, şimdi, Sayın Erdoğan söz istemiştir,
ona veriyorum söz sırasını.
Buyurunuz Sayın
Erdoğan.
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – Sayın Başkan, ben, sorumu, Adalet Bakanımıza
yöneltiyorum.
Sayın Bakanım,
geçmişte, cezaevleri, hain terör örgütleri ve ideolojik bölücü
gruplar tarafından birer eğitim üssü olarak kullanılmıştı.
Ses burada Sayın
Bakanım, oraya bakıyorsunuz... (Gülüşmeler) Deminden
beri oraya bakılıyor... Ben, bir şey mi var diye özellikle
bekliyorum. O zaman, ben tanıtayım: Mehmet Erdoğan, Gaziantep
Milletvekili…
Sorum şu Sayın
Bakanım: Sayın Bakanım, geçmişte, cezaevlerimiz,
hain terör örgütleri ve ülkeyi bölmek isteyen dış mihraklara
bağlı ideolojik gruplar tarafından birer terörist yetiştirme,
vatan haini yetiştirme, bölücü insanlar yetiştirme, insanlarımızı
Kürt-Türk, Alevi-Sünni, sağcı-solcu, şu veya bu diye bölerek
düşman nifakını atan okullar hâline getirilmişti.
Acaba bugün cezaevlerimiz -bunlardan kurtarıldığını
çok iyi biliyoruz da- yine bu örgütlere mensup hainler tarafından
kullanılmak istenirse bunlara karşı gerekli tedbirler
alınmış mıdır, bunlar tecrit edilebilmiş
midir?
Sorum budur Sayın
Bakanım.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Erdoğan.
Sayın Bakan…
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Erdoğan’a
ben de teşekkür ediyorum.
Tabii, sorular
hep benim böyle sağ cenahımdan gelince buralarda aradım,
ama, tabii, Sayın Erdoğan’ı geç fark ettim, özür dilerim.
Tabii, özellikle
2000’li yıllardan itibaren Türkiye’de cezaevi koşullarını
iyileştirmek için ciddi bir çalışma başlatıldı.
Özellikle son beş yıl içerisinde hem adliye binalarının
modern hâle gelmesi hem de cezaevlerinin dünya standartlarına
uygun şekilde yapımıyla ilgili ciddi mesafeler
alındı. Biraz önce Adalet Komisyonu Başkanımız
Sayın İyimaya’ya da teklif ettim. Adalet Komisyonu üyesi
arkadaşlarımızı… İnsan Hakları Komisyonu
üyesi arkadaşlarımız mutlaka görevi gereği gidiyorlardır.
Mesela, Ankara’da Sincan’da Ankara Ceza İnfaz Kurumları
Kompleksi var. Ben göreve geldiğimde -sanıyorum ilk haftalardaydı-
bu cezaevi kompleksini ziyaret etmiştim. Arkadaşlarımızın
vakti olanlarının bu yeni cezaevi kompleksini gidip görmelerini,
ziyaret etmelerini tavsiye ederim. Orada hükümlü ve tutuklulara
devletimizin nasıl yaklaştığını, nasıl
muamele ettiğini, onları hayata yeniden kazandırmak
için hangi projeleri uyguladığını göreceksiniz.
Pek yakında,
inşallah, 2008’in Ocak ayından itibaren, İstanbul’da, tabii,
çok eski bir yapı olan Bayrampaşa Cezaevi kapatılıyor.
Buradaki hükümlü ve tutuklular, Silivri’de dokuz ayrı cezaevinden
oluşan büyük bir komplekse taşınacaklar. Burası
da son derece modern. Buradaki hükümlü ve tutukluları üstü çizilmiş
insanlar olarak görmeyen, onları topluma yeniden kazandırmak
için kültürel, mesleki birçok eğitime tabi tutucu etkinliklerin
düzenlendiğini, çalışmaların yapıldığını
göreceksiniz.
Ben Sincan’a
gittiğimde, orada, doktorlarımızın, sağlık
personelimizin tutuklu ve hükümlülerin her türlü problemiyle yakından
ilgilendiklerini, hatta orada geçici bir hastane bulunduğunu
ve orada bazı tutuklu ve hükümlülerin tedavi altında bulunduklarını
bizzat gördüm. Dolayısıyla, şu anda, devletimiz ve
Hükûmetimiz, cezaevleri koşullarını iyileştirme
bakımından çok ciddi bir mesafe almıştır.
Geçmişle
kıyasladığımızda önemli bir noktadayız.
Bu konudaki çalışmalarımız, Adalet Bakanlığı
olarak, bundan sonra da büyük bir titizlikle devam edecektir. O nedenle,
bizim, orada bulunan tutuklu ve hükümlülerin hangi nedenle orada
bulunduklarından ziyade “Onları acaba topluma nasıl
yeniden kazandırabiliriz?” sorusunun cevabını aramak
için çalıştığımızı ifade etmek istiyorum.
Sayın Erdoğan’a
sorusu, değerlendirmeleri için teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
Sayın
Atılgan soru sormak istemiştir.
Buyurun Sayın
Atılgan.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakana
iki soru soracağım: Birincisi, ülkemizin cezaevlerindeki
şartları zaman zaman uluslararası kuruluşlardan
ve bazı Batı ülkelerinden denetlemeye gelenler var. Acaba
Adalet Bakanlığımızın veya Türkiye Cumhuriyeti
devletinin, Batı’daki bazı ülkelerin cezaevlerini denetlemek
için bir mekanizması var mı, bazı heyetleri var mı?
Bunu ikinci sorumla bağlantılı olarak sormak istiyorum.
Bazen ülkemizin
standartları açısından çok ciddi haksızlıklar
yapılmaktadır. Acaba Türkiye’nin cezaevlerinin uluslararası
standartlar açısından, insan haklarının ve demokrasinin
çok daha geliştiğini söyleyen bazı arkadaşların
da iddialarına yanıt olması açısından bir değerlendirmeniz
ve bu standartlarımızın nerede olduğunu, dünya
açısından; bir çalışmanız var mıdır?
Bunu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Atılgan.
Sayın Bakan,
çalışma süremiz dolmak üzeredir, kısa bir cevap verirseniz…
Teşekkür ederim.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Evet, o zaman bir iki cümleyle
Sayın Atılgan’ın sorusuna cevap vereyim.
Demin ifade ettiğim
gibi, cezaevi koşullarını, cezaevi ve tutukevlerimizin
koşullarını iyileştiriyoruz. Şimdi, artık,
Türkiye’mize resmî ziyaret için gelen diğer ülkelerin adalet
bakanlarını Ankara Kalesi’ne götürdüğümüz gibi,
şimdi, Ankara’daki modern cezaevine de götürüyoruz, orayı
da görmelerini kendilerine tavsiye ediyoruz ve intibalarını
da soruyoruz ve kendi ülkelerindeki ceza infaz kurumlarıyla
kıyaslamalarını da istiyoruz. Ben göreve geldikten
sonra, iki tane diğer ülkenin adalet bakanı geldi. Onları
oralara da arkadaşlarımız götürdüler. Almış
olduğum intibalar, sizin bugün gördüğüm cezaevi koşulları,
bizim ülkemizdeki cezaevinin koşullarından daha üstündür
sözlerini bizzat kendilerinden dinledim.
Tabii, o ülkelerin
cezaevi koşullarını incelemek için Adalet Bakanlığımızın
yetkilileri zaman zaman oralara da gidiyorlar, ama, oradaki koşulların
bizimkiyle mukayese edilmesinde, bizim cezaevi koşullarımızın
daha iyi noktada olduğunu arkadaşlarımız bizzat
tespit etmiş olarak dönüyorlar. Bu, Türkiye’nin demokrasi ve
insan hakları bakımından almış olduğu mesafeyi
de göstermektedir.
Sayın
Başkanım, çok teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
tasarının 1’inci maddesi üzerinde soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Çalışma
süremiz dolduğu için, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 15 Kasım 2007 Perşembe günü, alınan
karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma saati: 23.58