DÖNEM: 23 CİLT: 2 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
3’üncü Birleşim
3 Ekim 2007 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
1.- Şanlıurfa
Milletvekili Ramazan Başak’ın, Dünya Yaşlılar
Günü münasebetiyle yaşlıların toplum hayatındaki
önemine ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Mersin Milletvekili
Behiç Çelik’in, yargı kararları ve personel atamaları
ile kamu çalışanlarının mevcut durumuna ve gelişmelere
ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı
Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı
3.- Sinop Milletvekili
Abdurrahman Dodurgalı’nın, Camiler ve Din Görevlileri
Haftasına ilişkin gündem dışı konuşması
ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı
IV.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
1.- Anayasa Değişikliklerinin
Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair 5682 sayılı Kanun’un bir kez daha
görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/197)
B) ÖNERGELER
1.- Konya Milletvekili
Muharrem Candan’ın, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/2)
C) MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin ve 20 milletvekilinin, uyuşturucu kaçakçılığı
ve üretiminin tespiti ile uyuşturucu kullanımındaki
artışın sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/6)
2.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 21 milletvekilinin, su kaynaklarının
kullanımı ve korunması ile Ankara’da yaşanan su
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/7)
3.- Tekirdağ Milletvekili
Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Trakya ve İstanbul ilinde
çevre konularındaki gelişmelerin Ergene Çevre Düzeni
Havza Planına etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/8)
V.- ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralama
ile çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VI.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Bosna Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Turizm Alanında
İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/289)( S.Sayısı: 1)
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik
İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/290) (S. Sayısı: 2)
3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/331) (S. Sayısı:
3)
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/341) (S. Sayısı: 4)
5.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/342) (S. Sayısı:
5)
6.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda
Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/275)(S. Sayısı:6)
VII.- SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR
VE CEVAPLARI
1.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT’ün, özel bir televizyon kanalında yayınlanan
bir diziye ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Mehmet Aydın’ın cevabı (7/30)
VIII.- OYLAMALAR
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Bosna Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Turizm Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik
İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının
oylaması
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 15.00'te açýldý.
Hakkâri
Milletvekili Rüstem Zeydan’ın, Sağlıkta Dönüşüm
Programı çerçevesinde yapılan çalışmalara ve
tam gün çalışma yasasının
çıkarılmasının önemine ilişkin gündem
dışı konuşmasına Sağlık Bakanı
Recep Akdağ,
Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, işsizlik ve yoksulluğun
önlenmesi için alınması gereken önlemlere ilişkin
gündem dışı konuşmasına, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik,
Cevap
verdiler.
Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin 5665,
Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 5677,
Sayılı
Kanunların bazı maddelerinin Anayasa’nın 89 ve
104’üncü maddeleri uyarınca bir kez daha görüşülmek üzere
geri gönderildiğine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkereleri;
Şırnak
Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın, Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi,
İstanbul
9. Ağır Ceza Mahkemesinin Diyarbakır Milletvekili
Aysel Tuğluk ve Batman Milletvekili Ayla Akat Ata hakkında
yargılamanın devamına ilişkin vermiş
olduğu karar,
Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin, termik
santrallerin çevreye verdiği zararların (10/3),
Antalya
Milletvekili Tayfur Süner ve 21 milletvekilinin, küresel
ısınmanın ülkemize etkilerinin (10/4),
Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 milletvekilinin, Çıldır
gölünde meydana gelen kirliliğin sebepleri ve çözümlerinin
(10/5),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi Amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerini alacağı ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması
konusundaki ön görüşmelerin sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş ve 73 milletvekilinin, Ankara'da
yaşanan içme ve kullanma suyu sorununda, Ankara
Büyükşehir Belediyesi üzerinde gözetme ve düzeltici
önlemler alma ve ilgili bakanlıklar arasında
işbirliği sağlama konusunda
sorumluluklarını yerine getirmeyerek görevlerinin
gereklerini yapmakta ihmal ve gecikme gösterdiği ve bu
eylemlerinin Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesine uyduğu
iddiasıyla, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
hakkında, Anayasa’nın 100’üncü ve İç Tüzük’ün 107’nci
maddeleri uyarınca Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/1) Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; önergenin, en geç bir ay içinde olmak üzere,
Danışma Kurulunca tespit edilecek görüşme gününün
Genel Kurulun onayına sunulacağı açıklandı.
Bayındırlık
ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın, beraberinde
Parlamento heyetiyle Hollanda’ya yapacağı resmî
ziyarete ilişkin,
Erzurum
Milletvekili Fazilet Dağcı Çığlık’ın,
mazereti nedeniyle 8/8/2007 tarihinden itibaren on beş gün
izinli sayılmasına dair,
Başkanlık
tezkereleri;
Genel
Kurulun 2/10/2007 günkü birleşiminde
“Başkanlığın Genel Kurula
Sunuşları”ndan sonra sözlü soru önergelerinin
görüşülmesine ve başka bir konunun görüşülmemesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden
sonra,
Kabul
edildi.
Gündemin
“Sözlü Sorular” kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/1),
2’nci ” ” (6/2),
3’üncü ” ” (6/3),
4’üncü ” ” (6/4),
5’inci ” ” (6/5),
7’nci ” ” (6/7),
9’uncu ” ” (6/9),
10’uncu ” ” (6/10),
13’üncü ” ” (6/13),
14’üncü ” ” (6/14),
15’inci ” ” (6/15),
17’nci ” ” (6/17),
18’inci ” ” (6/18),
19’uncu ” ” (6/19),
Esas
numaralı sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından, ertelendi;
6’ncı
sırasında bulunan, Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün (6/6),
8, 11 ve
12’nci sıralarında bulunan, Bilecik Milletvekili
Yaşar Tüzün’ün (6/8), (6/11), (6/12),
16 ve
20’nci sıralarında bulunan, Antalya Milletvekili Tayfur
Süner’in, (6/16), (6/20),
Esas
numaralı sorularına Sağlık Bakanı Recep
Akdağ cevap verdi; (6/8), (6/11), (6/12) esas numaralı soru
sahibi de cevaba karşı görüşlerini
açıkladı.
3 Ekim
2007 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime
17.48’de son verildi.
Nevzat PAKDİL
Başkan
Vekili
Harun
TÜFEKCİ Yaşar
TÜZÜN
Konya Bilecik
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 3
II.- GELEN KÂÐITLAR
3 Ekim 2007 Çarşamba
Teklif
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Kemal Anadol, Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Demokratik
Toplum Partisi Grup Başkanvekili Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılması Hakkında İçtüzük Teklifi (2/13) (Anayasa
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.10.2007)
Raporlar
1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Slovakya
Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/275) (S. Sayısı: 6) (Dağıtma
tarihi: 3.10.2007) (GÜNDEME)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarım
Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/280) (S. Sayısı: 7) (Dağıtma tarihi: 3.10.2007)
(GÜNDEME)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı
ile Bosna-Hersek Adalet Bakanlığı Arasında
İşbirliği Konusunda Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/282) (S. Sayısı: 8) (Dağıtma
tarihi: 3.10.2007) (GÜNDEME)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Moğolistan Hükümeti Arasında Sağlık Alanında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/286) (S. Sayısı:
9) (Dağıtma tarihi: 3.10.2007) (GÜNDEME)
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Fas Krallığı Hükümeti Arasında Bitki Karantina
ve Bitki Koruma Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/305) (S. Sayısı: 10) (Dağıtma
tarihi: 3.10.2007) (GÜNDEME)
6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Fas Krallığı Hükümeti Arasında Sağlık Alanında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/307) (S. Sayısı:
11) (Dağıtma tarihi: 3.10.2007) (GÜNDEME)
7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Güvenlik,
Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerle Mücadele Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/308) (S. Sayısı: 12) (Dağıtma
tarihi: 3.10.2007) (GÜNDEME)
8.- Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek
Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/313) (S. Sayısı: 13) (Dağıtma tarihi:
3.10.2007) (GÜNDEME)
9.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik
İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/314) (S. Sayısı: 14) (Dağıtma
tarihi: 3.10.2007) (GÜNDEME)
10.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Romanya Arasında Hukuki Konularda Adli Yardımlaşma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/329) (S. Sayısı: 15) (Dağıtma tarihi:
3.10.2007) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN
ve 20 Milletvekilinin, uyuşturucu kaçakçılığı
ve üretiminin tespiti ile uyuşturucu kullanımındaki
artışın sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/6) (Başkanlığa geliş tarihi:
5/9/2007)
2.- Mersin Milletvekili Mehmet ŞANDIR
ve 21 Milletvekilinin, su kaynaklarının kullanımı
ve korunması ile Ankara’da yaşanan su sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/7) (Başkanlığa geliş tarihi:
6/9/2007)
3.- Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ
ve 38 Milletvekilinin, Trakya ve İstanbul İlinde çevre konularındaki
gelişmelerin Ergene Çevre Düzeni Havza Planına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/8) (Başkanlığa
geliş tarihi: 6/9/2007)
3 Ekim 2007 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
– Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
3’üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı
söz vereceğim.
Konuşma
süreleri beşer dakikadır. Hükûmet, bu konuşmalara cevap
verebilir. Hükûmetin konuşma süresi yirmi dakikadır. Dün
de belirttiğim gibi, arkadaşlarımın konuşma
sürelerine riayet etmelerini istirham ediyorum.
Gündem
dışı ilk söz, Dünya Yaşlılar Günü münasebetiyle
söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Sayın Ramazan Başak’a
aittir.
Sayın
Başak, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Şanlıurfa Milletvekili Ramazan
Başak’ın, Dünya Yaşlılar Günü münasebetiyle
yaşlıların toplum hayatındaki önemine ilişkin
gündem dışı konuşması
RAMAZAN
BAŞAK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Dünya Yaşlılar
Günü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım.
Öncelikle, yeni yasama yılımızın ülkemize, milletimize
ve dünya barışına katkı sağlaması temennisiyle,
Sayın Meclis Başkan Vekilinin şahsında hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
gelişmiş, sözde çağdaş birçok ülkede “yaşlılık”
ve “yaşlı” denildiğinde nasıl bir kavramın ortaya
çıktığıyla ilgili başlamak istiyorum. Pek
çoklarına göre yaşlılığın yolun sonu,
yaşlıların ise iş görmez, bir an önce bu dünyadan göçüp
gitmesi gereken insanlar olarak algılandığını
maalesef ve maalesef hepimiz görmekteyiz. Hatta, olayı dünya
ölçeğinde ele aldığımızda, dünya ölçeğinde
olaya baktığımızda, özellikle 21’inci yüzyılda
genel nüfus içerisinde yaşlı nüfusunun artmasıyla
birlikte yaşlılar ve yaşlılığın artık
bir sorun olarak görüldüğünü, algılandığını
görmek gerçekten beni üzmektedir. Ama, hamdolsun, bu sözde çağdaş
ve gelişmiş ülkelerin aksine, yani, yaşlıları
sorun olarak gören bu ülkelerin aksine, yaşlıları toplumun
içerisinde mevcut olan sorunların çözümü için bir anahtar, çözümün
merkezi olarak gören ve bunun için çaba sarf eden AK Parti İktidarının
bir mensubu olmaktan da gurur duyduğumu burada ifade etmek istiyorum.
Saygıdeğer
arkadaşlar, benim seçim bölgem olan, sizlerin “Peygamberler
şehri” olarak bildiği, dünyanın en eski medeniyetlerini
bünyesinde barındıran Şanlıurfa’mda yaşlıların
çok özel bir yeri vardır. Toplumun içerisinde meydana gelen sorunların
çözümünde yaşlıların apayrı bir önemi ve değeri
vardır. Uzlaşmazlıkların olduğu, kişilerin,
kuruluşların veya bireylerin anlaşamadığı
noktalarda benim şehrimde ve birçoğunuzun şehrinde
yaşlıların fikirlerine, yaşlıların tecrübelerine
başvurulduğunu hepiniz görmüşsünüzdür. Bunun da, ülkemizin,
milletimizin aile yapısından kaynaklandığını
hepinizin dikkatine sunuyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, konu Şanlıurfa’dan açılmışken,
Şanlıurfa’nın yer altı ve yer üstü hazinelerinin,
turizm potansiyelinin, komşu ülkelerle olan sınırlarının
önemine değinmeden geçemeyeceğim. Bu bahsetmiş olduğum
potansiyellerin sadece Şanlurfa’daki 1,5 milyon insanı
değil, Türkiye’deki 75 milyon insanı ilgilendirdiğini
hepinizin dikkatine sunmak istiyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 22 Temmuz 2007 tarihinde Şanlıurfa halkının
başta Genel Başkanımıza, partimize, milletvekili
arkadaşlarımla birlikte şahsıma göstermiş
oldukları ilgiden ve destekten dolayı da ayrıca
şükranlarımı arz etmek istiyorum.(CHP sıralarından
“Reklam mı yapıyorsun?” sesi)
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Genel Kurul… Grup mu burası?
RAMAZAN
BAŞAK (Devamla) - Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk: “Bir
milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine
karşı tutumu, o milletin yaşama kudretinin en önemli
kıstasıdır.” demiştir ve yine “Geçmişte çok
güçlüyken, tüm gücüyle çalışmış olanlara karşı
minnet hissi duymayan bir milletin -altını çizerek söylüyorum,
minnet hissi duymayan bir milletin- geleceğe güvenle bakmaya
hakkı yoktur.” diyerek, yaşlılarımıza vermiş
olduğu önemi apaçık ortaya koymuştur.
Saygıdeğer
milletvekilleri, işte, hayatın basamaklarını
yukarı doğru çıkarken yorulmuş olan yaşlılarımıza
mevcut imkânlar dâhilinde, insan onuruna yakışır
imkânlar sunarak, bilgi birikimlerinden, hayat tecrübelerinden yararlanarak,
gençlerimize aydınlık bir Türkiye bırakabileceğimizi
asla unutmamamız gerekir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, oradan, sayın milletvekillerimiz reklam yaptığımızı
söylediler. Sadece var olanı söylediğimizi, sizlerin
şahsında, Türkiye’deki 70 milyon insanın dikkatine
sunmak istiyorum. Yaşlılarımız için ilk defa parti
bünyesinde Yaşlılar Koordinasyon Merkezi kuran, huzurevlerinin
sayısının ve altını çizerek söylüyorum, fiziki
şartlarının iyileştirilmesi için mücadele eden,
evde bakım ve gündüzlü bakım hizmetleri gibi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Başak, bir dakika süre veriyorum. Konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun
efendim.
RAMAZAN
BAŞAK (Devamla) – Evet, binlerce ilke imza atan Hükûmetimize ve
ilgili kurumlarımıza, ilgililere, geleceğin bir
yaşlısı olarak ayrıca şükranlarımı
arz ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, zamanın birinde, bir evlat, yatalak ve hasta
olan babasını sırtlamış, dağın tepesine
doğru çıkıyor. Dağın tepesine geldiğinde,
baba, evladın kendisini uçurumdan atacağını anlayınca,
oğluna dönüp “Oğlum, beni bu tepeden atma da karşıdaki
tepeden at.” diyor. “Neden?” diyor evlat, hayırsız evlat.
“Ben, çünkü babamı o köşeden atmıştım.” diyor.
Orada, o genç, yaptığı hatanın büyüklüğünü
gördükten sonra ağlayarak babasının ayaklarına
kapanıyor.
Bu bahsetmiş
olduğum olayın, hiçbirimizin yaşantısında,
ne evlat ne de bir baba olarak vuku bulmamasını temenni ediyorum.
Ayrıca,
yaşlılarımızın bu gününü tebrik ederken annemin
ve babamın şahsında tüm büyüklerimin ellerinden öpüyor
ve hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Bu vesileyle,
tüm yaşlılarımızın Yaşlılar Günü’nü
kutluyor, kendilerine hayırlı ömür diliyoruz.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, gündem dışı ikinci
söz, yargı kararları ve personel atamaları ile ilgili
söz isteyen Mersin Milletvekili Behiç Çelik’e aittir.
Sayın
Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in,
yargı kararları ve personel atamaları ile kamu çalışanlarının
mevcut durumuna ve gelişmelere ilişkin gündem dışı
konuşması ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun
cevabı
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Yaşlılar Haftası münasebetiyle tüm yaşlılarımızı
ben de saygıyla anıyorum.
Ben, sürem
yettiğince, kamu çalışanlarının
mevcut durumu ve gelişmeler hakkında görüşlerimi arz
etmek istiyorum.
Bildiğiniz
gibi, 58 ve 59’uncu Hükûmetlerin icraatlarını tanımlayan
Acil Eylem Planı kamu çalışanları için muayyen hükümler
içermektedir. Mesela, memurların sendikal örgütlenmeleri ve
haklarının yeniden ele alınması. Bu konuda, ciddi
hiçbir gelişme kaydedilmemiştir. Grevli, toplu sözleşmeli
sendikal haklar verilmediği gibi, kamu çalışanlarının
millî gelir içerisindeki payı da gerilemiştir. İşçi
ve memur arasındaki olumsuzlukların giderilmesi için yasal
düzenlemeler öngörülmüş. Bu konuda, malum, şu anda toplu
görüşmeler devam etmekte, Uzlaştırma Kuruluna geçmiş
ancak o da kabul edilmemiş ve bu arada işçilerle memurlar
arasındaki açı daha da büyümüştür. Eşit işe
eşit ücret ilkesi de gerçekleştirilmemiştir. Düşük
gelirlileri ezen uygulamaların terk edilmesi öngörülmüş
ama bu konuda bir gelişme henüz söz konusu değildir.
Yine
Acil Eylem Planı, esnaf, sanatkâr, işçi, memur ve dar gelirlilerin
korunmasını öngörmesine rağmen, izlenen ekonomi politikalarının
hangi kesimleri alabildiğine şişirdiğini, 20’nin
üzerinde dolar milyarderi yaratan AKP sisteminin, tarımda, sanayide
ne büyük gerilemelere yol açtığını hep birlikte
müşahede etmekteyiz. Bu tabloda, gerçek üretenlerin silüetinin
dahi olmadığı açıktır.
Sendikalar
ve siyasal haklar konusundaki engeller ile siyasilerin kamu görevlileri
üzerindeki gereksiz müdahalelerinin ortadan kaldırılması
öngörülmesine rağmen yine planda ve yine AKP seçim beyannamesinde
“Siyasal iktidar değişikliğinin üst kadrolar dışında
bürokratik yapıya etkisi en aza indirilerek yönetimde istikrar
ve süreklilik sağlanacaktır.” denmesine rağmen, maalesef,
son dört yıl içerisinde 3.719 atama yapılmış ve Sayın
Sezer’den dönen 445 kararnameyle bu sayı 4.164’e kadar çıkmıştır,
son atamalar hariç. Hâlbuki, Sayın Başbakan, 57’nci Hükûmet
hakkında, 1.698 atama için “Eşi benzeri görülmemiş kadrolaşma
işte budur.” demişti.
Sayın
milletvekilleri, yakın zamana kadar, 671 üst düzey görev
vekâletle yönetilmiştir ve bu devam etmektedir. Yönetim sisteminde
bu usul AKP iktidarlarının usulü olarak bizim yönetim rejimimize
getirilmiştir. Barolar Birliği Başkanı, bir ifadesinde,
dört yıllık AKP İktidarında 300 bine yakın atama
yapıldığını ifade etmiştir. Bizim tespitlerimiz
de bu rakamı doğrulamaktadır. Türkiye, ciddi bir partizan
kadrolaşmanın pençesindedir. Kamu personel sınavına
girmeden, muhtelif kurum ve kuruluşlara, özerk örgütlere -sivil
toplum örgütleri dâhil- derneklere, vakıflara kadar, çok büyük
atamalar yapılmış. Ve gençlerimiz sadece sınava
girip terliyorlar ve yine işsiz kalmaya devam ediyorlar.
Tavsiyemiz
ve ikazımız odur ki, bu adaletsizliği terk etsinler.
Dört yılda 100 bini aşkın memur ya görevden alındı
ya da isteği dışında görev yeri değiştirildi.
30 bin kamu görevlisi Hükûmetle davalı durumda. Üç bakanlığın
müsteşarı yargı kararlarını uygulamamaktan
mahkûm edildi. Danıştay 13. Dairesinde bir yılda 82 bin
dava dosyası birikiyor ve bunun 32 bini sadece kamu görevlileriyle
ilgili. 32 bini 4 yılla çarptığımızda, ortalama
128 bin gibi bir dava dosyasına ulaşıyoruz.
Danıştay
Başkanı Sayın Çörtoğlu “Hukuka saygılı
devlet düşüncesiyle de bağdaşmayan bu durumun devam
etmesi…”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Çelik, bir dakika ek süre veriyorum. Konuşmanızı
tamamlayınız lütfen.
Buyurun
efendim.
BEHİÇ
ÇELİK (Devamla) –“ …zaten Danıştaydaki iş yükünü
artırmakta ve adalet dağıtımındaki çabukluğu
olumsuz olarak etkilemektedir.” demektedir. Bu durum, kamu çalışanları
ve işçilerin Hükûmet karşısındaki vahim hâlini göstermektedir.
Düşününüz,
yıllarını devlete adamış bir üst düzey yönetici,
başka bir partiden aday oldu diye Trakya’dan Anadolu’ya gönderiliyor.
Çocuklar İstanbul’da, eşi Trakya’da, kendisi Anadolu’da.
Darmadağın... Üst kurul üyesi, müsteşar yardımcısı
statüsüne sahip olmasına rağmen, müşavirliğe ya
da müsteşar yardımcılığına verilmiyor,
görevden alınıyor, Sinop’a tayin edilebiliyor. Elektrik
işçisi “Yaşar”lar, ailesinden koparılıyor. Böylece,
devlette hiyerarşi altüst ediliyor, devletin hafızası
kaybediliyor, kariyer ve liyakat ortadan kaldırılıyor.
Bu, en hafifiyle, olsa olsa, keyfî idarenin en büyük göstergesidir.
Son olarak
diyeceğim şudur ki, Türkiye take off’a falan çıkmıyor
ve seviyesini gittikçe kaybediyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEHİÇ
ÇELİK (Devamla) – Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Gündem
dışı konuşmaya Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu
cevap vereceklerdir.
Sayın
Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET
BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Mersin Milletvekili Sayın
Behiç Çelik’in gündem dışı konuşması üzerine
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, idarenin yargı kararlarına uyma zorunluluğu,
toplumda korunması gereken hukuk güvenliği ve idari
işlemlerdeki istikrarın bir sonucudur. Her türlü işlem
ve eylemi yargı denetimine tabi olan idarenin yargı kararlarına
uyması ve bu kararların gereklerine göre işlem ya da
eylemde bulunmak zorunda olması, aynı zamanda, Anayasa’nın
2’nci maddesinde kabul edilmiş bulunan hukuk devleti ilkesinin
bir gereğidir.
Yargı
kararlarının uygulanmasıyla ilgili genel kurallar,
Anayasa ve İdari Yargılama Usulü Kanunu’yla konulmuştur.
Uygulamadan doğan tereddütler ise yargı kararlarıyla
giderilmektedir. Anayasa’nın 138’inci maddesinde “Yasama ve
yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak
zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını
hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini
geciktiremez.” hükmü yer almış, 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 4001 sayılı Kanun’la
değişik 28’inci maddesinde ise:
“1. Danıştay,
bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve
yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının
icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye
veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın
idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak,
haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda
verilen kararlar hakkında bu kararların kesinleşmesinden
sonra idarece işlem tesis edilir.
2. Tam
yargı davaları hakkındaki kararlardan belli bir miktarı
içerenler genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.
3. Danıştay,
bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına
göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde
idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi
ve manevi tazminat davası açılabilir.
4. Mahkeme
kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten
yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava
açılabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu
görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir.” hükümleri
yer almıştır.
Yukarıda
zikredilen mevzuat hükümlerine göre idari yargı mercilerince
verilen kararların uygulanması yasal bir zorunluluktur.
Bu zorunluluğa riayet edilmesini sağlamak için otuz günlük
azami bir süre konulmuş ve bu süre içerisinde kararların
uygulanmaması hâlinde hem idare aleyhine hem de kararı uygulamayan
kamu görevlisi aleyhine tazminat davası açılabileceği
belirtilmiştir.
Öte yandan
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 13’üncü maddesinde
yer alan “Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak
uğradıkları zarardan dolayı bu görevleri yerine
getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava
açarlar. …Kurumun, genel hükümlere göre sorumlu personele rücu
hakkı saklıdır.” hükümleriyle memur aleyhine görevinden
dolayı doğruda tazminat davası açılma yolu kapatılmışken,
2577 sayılı Kanun’un 28’inci maddesiyle, yargı kararını
kasten yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine doğrudan
tazminat davası açılabilmesine imkan tanınması,
yasa koyucunun yargı kararlarının uygulanması
gerekliliğine verdiği önemin göstergesidir.
Uygulama
yönünden yürütmeyi durdurma kararlarıyla iptal kararları
arasında bir fark bulunmamaktadır. Gerek yürütmeyi durdurma
kararlarına karşı gerekse iptal kararlarına karşı
itiraz veya temyiz yoluna başvurulmuş olması kararın
uygulanmasını durdurmaz. İdare itiraz veya temyiz yo-luna
başvurmuş olsa da, otuz günlük süre içerisinde söz konusu
karar (…) hiçbir şekilde otuz günü geçemeyeceği hükme
bağlanmış olmakla birlikte bu hüküm, otuz gün içerisinde
işlemin tamamlanacağı manasına da gelmeyebilmektedir.
İdarenin otuz gün içerisinde işlem tesis etmek için harekete
geçmesi bazı durumlarda yeterli görülmektedir, ancak, burada
idarenin iyi niyetli hareket etmesi gerektiği de açıktır.
Örneğin “Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu
kararı üzerine Bakan Onayı ile… Vali Yardımcılığına
atanması gereken kişinin karar gerekçesinde yer alan ve durumuna
uygun bir göreve, kararname hazırlanması için gerekli
aşamalar geçirilerek, makul sürede yapılan ataması
üzerine davalı idarenin yargı kararlarını uygulamayarak
davacının manevi tazminata konu olabilecek şekilde
elem ve ızdırap duymasına yol açan bir eyleminin bulunmadığına
hükmedilmiştir.”
İdari
Yargılama Usulü Kanunu’nun 28’inci maddesi uyarınca, tam
yargı davaları hakkındaki kararlardan belli bir miktarı
içerenler ise genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunacaktır.
Dolayısıyla, bu kararların uygulanmasında otuz
günlük süreye uyulma mecburiyeti bulunmamaktadır.
Genel düzenleyici
işlemlere karşı açılan davalarda verilen yürütmeyi
durdurma veya iptal kararları, sadece taraflar açısından
değil, düzenlemeden etkilenen herkes açısından hüküm
doğuracaktır. Düzenleyici işlemin iptali halinde
işlem ortadan kaldırılacak ve kimseye uygulanmayacaktır.
Ancak, bireysel işlemlere karşı açılan davalarda
verilen yürütmeyi durdurma ve iptal kararları yalnızca
tarafları bağlayıcı nitelikte olduğundan
taraflar açısından hüküm doğuracak, benzer işlemlere
muhatap olmuş kişiler yargı yoluna başvurmadıkça
benzer konuda verilen iptal kararlarından yararlanamayacaklardır.
Öte yandan,
2577 sayılı Yasa’nın 28’inci maddesi hükmünün uygulanması
konusunda en büyük sorun, idarenin tesis ettiği işlem dava
konusu edilmişken, davacının kendi isteğiyle idareye
başkaca bir işlem tesis ettirmesi hâlinde ortaya çıkmaktadır.
Lehine iptal kararı veya yürütmenin durdurulması kararı
verilen kişinin, bu karar verilmeden isteğiyle emekliye
ayrılması veya başka bir göreve atanması hâlinde,
bu yargı kararları üzerine ortada birbirinden bağımsız
iki ayrı işlem mevcuttur. Bu işlemlerden birincisi, davacının
açmış olduğu iptal davası üzerine iptal edilen veya
yürütülmesi durdurulan işlemdir. Diğeri ise, davacının
iradesine dayanılarak, yani isteğiyle emekliğe ayrılması
veya başka bir göreve atanması yolunda tesis edilmiş
bulunan işlemdir. Bu işlemlerden birincisi hakkında
verilmiş olan iptal veya yürütmenin durdurulması kararlarının
yerine getirilmesi gerekliyse de, davacı kendi isteğiyle
emekliye ayrılmak veya başka bir göreve atanmak gibi idareye
yeni işlemler tesis ettirmiş bulunduğu cihetle hukuki
bakımdan ortada yerine getirilmesi gerekli bir karar kalmamış
bulunmaktadır.
Diğer
bir sorun ise, bazı durumlarda kararın uygulanmasına
engel hukuki veya fiili bir durumun ortaya çıkmasıdır.
Örneğin, emeklilik işleminin iptali istemiyle açılan
dava karara bağlandığı anda kişinin yaş
haddini doldurmuş olması veya memuriyetine engel bir suçtan
dolayı mahkûm olması hâllerinde karar uygulanamayacak,
ancak yaş haddini doldurduğu veya memuriyetinin son bulduğu
ana kadar parasal hakları kendisine ödenecektir.
Yine, lehine
iptal kararı verilenin hayatını kaybetmesi hâlinde
kararın uygulanma imkânı kalmamakla birlikte ölüm tarihine
kadar varsa parasal kayıpları murislerine ödenecektir.
İdari
yargı mercilerince verilen iptal veya yürütmeyi durdurma kararlarının
kamu görevlileri açısından uygulanmasında en çok tereddüt
edilen konulardan biri de kamu görevlilerinin özlük haklarıdır.
Özellikle kamu görevlilerinin atanmalarıyla ilgili işlemlere
karşı açılan davalarda yargılama sürecinin uzun
olması nedeniyle dava konusu edilen idari işlemin tesisi
ile yargılama sonucunda iptal edilmesi arasında uzun bir
süre geçebilmektedir. Davacı uzun bir süre sonra yargı kararı
gereği eski görevine iade edilse bile daha önceki görevi ile
davaya konu işlemle atandığı görev arasındaki
ücret farkından dolayı belli oranda gelir kaybına
uğrama ihtimali bulunmaktadır. İdari yargı kararları
geriye yürür nitelikte olduğundan davaya konu işlem hiç
tesis edilmemiş gibi durumun eski hâle getirilmesi şeklinde
kararın uygulanması ile davacının işlem nedeniyle
uğramış olduğu kayıpların telafi edilerek
kendisine ödenmesi gerekmektedir. Bu husus tazmin niteliğinde
olmayıp işlemin eski hâle iadesinin bir gereğidir.
Burada
dikkat edilmesi gereken diğer bir husus ise davaya konu işlemden
önce bulunulan görevde alınan aylık ve tazminatların
karar gereği ödenmesi gerekmekle birlikte görevin fiilen yapılmasına
bağlanmış olan ek ders ücreti, fazla çalışma ücreti,
döner sermaye katkı payı ödemelerinin karşılanmasının
mümkün olmamasıdır.
Bakanlığımız
aleyhine idari yargı mercilerinde açılmış bulunan
iptal ve yargı davaları üzerine verilmiş olan iptal ve
yürütmenin durdurulması kararlarının uygulanmasında
bugüne kadar 2577 sayılı Yasa'nın 28’inci maddesinde
belirtilen ilkelere riayet edilmiş, mahkeme kararlarının
en geç yasada öngörülen azami sürede yerine getirilmesi hususunda
gerekli hassasiyet gösterilmiştir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, gündem dışı üçüncü söz,
Camiler Haftası münasebetiyle söz isteyen Sinop Milletvekili
Abdurrahman Dodurgalı’ya aittir.
Sayın
Dodurgalı, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
3.- Sinop Milletvekili Abdurrahman Dodurgalı’nın,
Camiler ve Din Görevlileri Haftasına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Devlet Bakanı Mustafa
Said Yazıcıoğlu’nun cevabı
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan ve değerli milletvekilleri; Camiler ve Din Görevlileri
Haftası münasebetiyle huzurunuzda söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Ayrıca,
Meclisimizin 23’üncü Döneminin üstün başarılarla dolu,
ülkemiz ve milletimiz için güzellikler getiren bir dönem olmasını
da temenni ediyorum. Bu arada, içinde bulunduğumuz rahmet mevsimi,
sevgi, barış ve kardeşlik iklimi olan ramazan ayınızı
da tebrik ediyor, son günlerini yaşadığımız
bu ayın ülkemizin ve tüm insanlığın birlik ve beraberliğine,
barış ve hoşgörüsüne vesile olmasını diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, her yıl ekim ayının ilk haftası
-1986 yılından beri- Camiler ve Din Görevlileri Haftası
olarak kutlanmaktadır. Bu vesileyle, Müslümanların hayatlarında
merkezî bir yerde bulunan camilerin birleştirici, kucaklayıcı
işlevleri üzerinde yoğunlaşmaları, cami görevi
ve cami görevlilerinin önemini düşünmeleri ve onlardan daha
iyi bir şekilde istifade etme imkânlarını aramaları
hedeflenmektedir. Bu uygulama -Allah’ın mescitlerini ancak
Allah’ı ve ahireti tasdik eden, namazı gereği gibi
kılan, zekâtını veren ve Allah’tan başka kimseden
çekinmeyen müminler bina edip şenlendirir. İşte onlar
cennete ve diğer emellerine kavuşmayı umabilirler.
-Tevbe Suresi 18’inci ayetin kapsamına da girmektedir.
Camilerimizin
ve din görevlilerimizin yüklendiği önemli fonksiyonların
en üst derecede hayata geçirilebilmesi için kutladığımız
bu hafta bir fırsata dönüştürülmelidir. Hem din görevlilerimizin
hem de halkımızın camilerimizin toplumsal ve bireysel
hayatımızdaki eşsiz yeri hakkında daha da bi-linçlenmesine
bugünler aracılık etmelidir.
Sayın
milletvekilleri, camilerin İslam medeniyeti tarihindeki yeri
ve önemi çok büyüktür. Camiler, sadece ibadetlerin yerine getirildiği
mekânlar değil, aynı zamanda sosyal bütünleşmenin ve
dinî aydınlanmanın gerçekleştirildiği, sosyal konuların
ele alındığı mekânlardır. Hazreti Peygamberin
hicretten sonra önce cami yapmaya başlamış olması,
daha sonra Medineli Müslümanlarla Mekke’den hicret edenleri birbirine
kardeş yapmaya çalışması bile, toplumu oluşturmak,
onu bir ve bütün hâlinde tutabilmek ve toplumun fertleri arasındaki
sevgi ve kardeşlik duygularını tesis edebilmek için camilerin
ne kadar vazgeçilmez olduğunu bizlere göstermektedir.
İslam
medeniyeti aslında cami eksenli bir medeniyettir. Çünkü, atalarımız,
bir cami inşa ettiklerinde onun etrafında eğitim kurumlarını,
sağlık hizmetlerini görecek tesisleri, halkın su ihtiyacının
karşılanması için gerekli altyapıyı, hatta
yetimleri ve yoksulları görüp gözetecek kurumları da inşa
etmişlerdir.
Camiler,
günümüzde de çevre bilinci oluşturma, hayvanları koruma,
sokak çocuklarının rehabilite edilmesi ve benzeri konuların
eğitimini görev alanları içine almalıdır. Sosyal
bilinci tazelemenin, dindarlığımızı da yaşadığımız
zamana ve yüzyıla göre yenilemenin mekânları yine camilerdir.
Camiler,
din alanında hurafe ve yanlış bilgilerin yerine
doğru dinî bilgilerin verildiği mekânlardır. Yirmiden
fazla ilahiyat fakültesinin bulunduğu ülkemizde dinî konularda
artık bireysel düşüncelerin ve yanlış bilgilerin
yeri olmamalıdır. Medyamız da dinî konuları daha
çok siyaset ve magazin konusu olarak ele almaktan vazgeçmeli, dinî
konulara daha ciddi biçimde yaklaşmalıdır. Çünkü,
din hepimizin ortak değeridir.
Camiler,
aynı zamanda çocuklarımızın din eğitiminin
verildiği yerlerdir. Yaz aylarında camilerde açılan
Kur’an okuma merkezli dinî bilgilerin verildiği kursların
hepimizin hayatında son derece önemli yeri vardır.
Hoşgörü ve diyaloğa dayalı, sosyal barışı
hedef alan, cumhuriyet ve çağın değerleriyle uyumlu
din anlayışının temelinde de camilerde verilen
bu din eğitimi yatmaktadır.
Camilerimizin
inşa, imar ve restorasyonunda görev alan Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün,
Diyanet İşleri Başkanlığımızın
ve hayırsever vatandaşlarımızın gayret ve fedakârlıkları
her türlü takdirin üstündedir. Sadece yurt içindeki camilerimiz
değil, aynı zamanda Balkanlar başta olmak üzere yurt
dışındaki camilerimiz ve tarihî eserlerimiz de böyle
çalışmalarla uluslararası kültür mirasına kazandırılmalıdır.
Bu arada Divriği Ulu Camii’nin bir an önce restorasyon çalışmaları
başlatılmalıdır.
Bazı
eksiklikleri olmakla birlikte, Diyanet İşleri Başkanlığımız,
devlet kurumlarımız içinde en iyi hizmet veren kurumlardan
biri olarak çalışmaktadır. 80 bin personelin istihdam
edildiği bu kurumumuz, İslam dünyası için de Batı
dünyası için de çok önemli ve bize has bir örnektir. Bu açıdan,
Diyanet İşleri Başkanlığına daha güçlü
destek verilmeli, bu cumhuriyet kurumuna daha güçlü sahip çıkılmalı,
Atatürk’ün bu kuruma verdiği değer, misyon, övgü yeniden
düşünülmeli ve bu…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Dodurgalı, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun,
bir dakikalık süre veriyorum size.
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Devamla) – Bugün taşrada, köylerde devletin tek temsilcisi
olarak din görevlilerimiz yaşamaktadır. Bunların imamevleri
ihtiyacı vardır. Eğer bu arkadaşlarımızın
köylerde yaşaması arzu ediliyorsa bu imamevi ihtiyaçları
giderilmelidir.
Din görevlilerimizin
eğitim seviyeleri de yükseltilmeli, ilahiyat fakültesinin
hangi sebeple alındığı bilinmeyen kontenjanlarını
düşürme kararı yeniden gözden geçirilerek bu fakültelerimizin
kontenjanları yeniden yükseltilmelidir.
Son olarak,
Diyanet İşleri Başkanlığını ve din görevlilerini
diğer devlet kurumlarına geçişleri sebebiyle bir kadrolaşmanın
merkezi gibi göstermenin çok aşırı ve haddi aşan
bir söylem olduğuna dikkat çekmek istiyorum. Bu husus, diyanet
mensuplarımızı, başkandan en alt düzeydeki görevlisine
kadar ciddi olarak incitmektedir. Din görevlilerimiz, herkes kadar
vatanına, milletine, bayrağına ve cumhuriyetine
bağlıdır. Hiç kimsenin onları zararlı bir personel,
bir militan gibi görmek hakkı ve haddi değildir. Din görevlilerinin
özlük ve sosyal hakları konusunda iyileştirme yapmadan diğer
kurumlara geçişi dile dolamak son derece inciticidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Dodurgalı, teşekkür ediyorum.
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Devamla) – Bu duygular içinde bu haftanızı tebrik
ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Gündem dışı konuşmaya Devlet Bakanı Sayın
Mustafa Said Yazıcıoğlu Bey cevap vereceklerdir.
Buyurun
Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET
BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Camiler Haftası dolayısıyla
Değerli Milletvekili Arkadaşımın sözleri üzerine
bir iki hususu ifade etmek için huzurlarınızdayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Camiler,
tabii, sosyal hayatımızın önemli bir unsurudur. Camilerimizin
ülkemizde genel geçerliliği olan mimari tarzına uygun daha
derli toplu yapılması yönünde Diyanet İşleri
Başkanlığının çalışmaları vardır.
Uyguladığı tip projeleri cami yapmak isteyen vatandaşlarımıza
vermek suretiyle, daha mimari tarzları gelişmiş ibadethaneler
yapma konusunda yardımcı olunmaya çalışılmaktadır.
Tabii,
camilerin yapımında bir kısım kriterlerin aranması
gerekmektedir. Zaman zaman cami israfına da yol açıldığına
şahit oluyoruz. Şunu demek istiyorum: Bir yerde bir cami ihtiyacı
görürken, aynı yerde başka bir cami yapımına girmek
israfa giren bir davranıştır. Dolayısıyla,
bu konuda, din görevlilerimiz, müftülüklerimiz, cami yapmaya girişen
vatandaşlarımızı uyarma konusunda üzerlerine
düşen görevi yapmaktadırlar. Önceliklerimizi iyi belirlememiz
lazım, öncelik neredeyse ona yönelmemiz lazım; camiyse cami
yapımı, okulsa okul yapımı, sağlık ünitesiyse
sağlık ünitesi yapımına girmemiz lazım. Bizde
“hayır işi” dendiği zaman, genellikle cami ve Kur’an
kursu anlaşılır. Halbuki, ülkenin ihtiyacı ne taraftaysa
o tarafa yönelmek lazım. Dolayısıyla, bu konuda din
görevlilerimize vatandaşlarımızı aydınlatma
yolunda önemli görevler düştüğünü burada bir defa daha
ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşımın ifade ettiği bir diğer husus da,
din görevlilerinin eğitim seviyelerinin yükseltilmesidir.
Gerçekten çok önemli bir konuya temas etmiştir arkadaşımız.
Bununla ilgili, yıllardan beri Diyanet İşleri Başkanlığının
uyguladığı ciddi projeler vardır. Açık öğretim
imkânlarından yararlanmak suretiyle, din görevlilerinin önce
iki yıl, ondan sonra da lisans tamamlama eğitimlerini de almak
suretiyle dört yıllık bir eğitime kavuşturulmaları,
aşağı yukarı sekiz on yıldır uygulanagelen
bir sistemdir. Böylece, imam-hatip lisesi mezunu olan din görevlilerimizin kademeli
olarak önce iki yıl, ondan sonra da dört yıllık yükseköğrenime
kavuşmaları, dinî konularda çok daha bilgili, birikimli,
donanımlı olup, bu hassas ve nazik konuda vatandaşlarımızı
çok daha iyi eğitmeleri, uyarmaları konusunda gereken her
türlü gayret gösterilmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, bilindiği gibi, eğitim, belli bir
süre içinde yapılıp biten bir olgu olmaktan çıkmıştır.
Dünya artık sürekli eğitim kavramını tartışmaktadır.
Yani, eğitimi belli bir süre insanlara verirsiniz, onlar da
eğitimlerini bitirdikten sonra kamu görevi yapmak üzere belli
görevlere giderler. Ancak, dünyamızdaki bu çok hızlı
iletişim imkânları ve bilimde ve teknolojideki inanılmaz
hızlı yükseliş bir kısım insanların yeni
bilgileri alabilmelerine ihtiyaç hissettirmektedir. Dolayısıyla,
“insanlarımız kamu görevlerini yaparken yeni teknolojileri,
yeni bilgileri nasıl onlara ulaştırabiliriz”i dünya
arıyor. Dolayısıyla, eğitimin belli bir sürede
olup biten bir olgu olmaktan çıkması bu demektir.
Diyanet
İşleri Başkanlığı kendi personelini
eğitme noktasında fevkalade olumlu bir yoldadır. Ama,
alacağı daha pek çok mesafe vardır; önce iki yıllık
ondan sonra da dört yıllık lisans tamamlamadan sonra da
iş bitmiyor. Fakat, girilen yol doğru bir yoldur. Bu yolda sebatla
ve istikrarla çaba gösterilmesi hâlinde önümüzdeki dönemlerde
çok daha iyi yetişmiş din görevlileriyle toplumun bu çok nazik
ve hassas alanda daha iyi hizmet alması imkânı doğmuş
olacaktır.
Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Saygıdeğer
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, iki gündür sayın milletvekilleri,
iktidar partisine mensup sayın milletvekilleri İç Tüzük’ün
kendilerine verdiği hakkı yanlış yorumlamaktadırlar.
Kendilerini bir bürokrat ya da bakan yardımcısı yerine
koyup, burada konuşmalar yapıyorlar. Ardından da sayın
bakanları yirmi dakika dinliyoruz. Herhangi bir eleştiri
getirmiyorlar ki, sayın bakanlar niye cevap veriyor, anlamış
değilim. (CHP, MHP ve DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın İnce, teşekkür ederim.
Saygıdeğer
arkadaşlarım…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Yani, biraz kendilerini ağırlıyorlar.
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, kürsüde konuşan bütün arkadaşlarımız
İç Tüzük gereği olarak konuşmaktadırlar. Bunlara
cevap veren bakanlar da İç Tüzük’teki haklarını kullanmaktadırlar.
Bakanların bu konuda verecekleri cevap, takdir kendilerine
aittir.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Soru sormuyorlar ki, neye cevap veriyorlar?
BAŞKAN
- Burada, muhalefete mensup milletvekili arkadaşlarımız,
yapılmış olan icraatları tenkit etmekte, eleştirmektedirler.
Bu, onların tabii hakkıdır. Bakanlar da kendi üslupları
içerisinde bu konuya cevap vermektedirler.
Teşekkür
ediyorum.
Cumhurbaşkanlığının
bir tezkeresi vardır; okutup,
bilgilerinize sunacağım.
IV.-BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
1.- Anayasa Değişikliklerinin
Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair 5682 sayılı Kanun’un bir kez daha
görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/197)
18/06/2007
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi:
04.06.2007 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-32757/72750 sayılı yazınız.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nca 02.06.2007 gününde kabul edilen
5682 sayılı “Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna
Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun” incelenmiştir.
Yasa’nın
1. maddesiyle, 23.05.1987 günlü, 3376 sayılı “Anayasa Değişikliklerinin
Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun’a eklenen geçici 6.
maddede,
“Bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten önce veya sonra halkoyuna sunulmak
üzere Resmî Gazetede yayımlanan ilk Anayasa değişikliğinin
halkoyuna sunulmasında;
a) Bu Kanunun
2 nci maddesindeki 120 günlük süre 45 gün, 6 ncı maddesindeki 40
günlük süre 10 gün olarak uygulanır. Ancak Yüksek Seçim Kurulu
bu süreleri gerektiğinde kısaltabilir.
b) Halkoylamasıyla
ilgili olarak kanunlarda yer alan diğer bütün süreleri gerektiğinde
kısaltarak tespit ve ilana Yüksek Seçim Kurulu yetkilidir.
c) Yüksek
Seçim Kurulu, halkoylamasında kullanılacak birleşik
oy pusulalarını gerektiğinde uygun göreceği il
seçim kurulları vasıtasıyla bastırmaya ve sandık
kurullarına gönderilecek oy pusulalarının ihtiyacı
dikkate alarak uygun göreceği adetlerle paketlenmesine karar
vermeye yetkilidir.
d) Gerekli
ödenek ilgili kuruluş bütçelerine Maliye Bakanlığınca
aktarılır.”
düzenlemesine
yer verilmiştir.
Düzenlemede,
geçici 6. maddenin yayımlanarak yürürlüğe girdiği
günden önce ya da sonra halkoyuna sunulmak üzere Resmî Gazete’de
yayımlanan ilk Anayasa değişikliğinin halkoyuna
sunulmasında,
- 3376 sayılı
Yasa’nın 2. maddesindeki 120 günlük sürenin 45 gün; 6. maddesindeki
40 günlük sürenin 10 gün olarak uygulanacağı,
- Yüksek
Seçim Kurulu’nun,
- Yukarıdaki
süreler ile halkoylamasına ilişkin yasalarda yer verilen
tüm süreleri gerektiğinde kısaltmaya,
- Halkoylamasında
kullanılacak birleşik oy pusulalarını gerektiğinde
uygun göreceği il seçim kurulları vasıtasıyla
bastırmaya ve sandık kurullarına gönderilecek oy pusulalarının,
gereksinim göz önünde bulundurularak uygun sayılarda paketlenmesine
karar vermeye,
yetkili olduğu belirtilmiştir.
Böylece,
yapılan değişiklik ile, incelenen Yasa’nın yürürlüğe
girdiği günden önce ya da sonra halkoyuna sunulmak üzere Resmî
Gazete’de yayımlanan ilk Anayasa değişikliğinin
halkoyuna sunulmasıyla sınırlı olarak,
- Halkoylamasının,
Anayasa değişikliğinin Resmi Gazete’de yayımını
izleyen 120. günden sonraki ilk pazar günü yapılması yerine,
45. günden sonraki ilk pazar günü yapılması,
-Yabancı
ülkelerdeki yurttaşların 40 gün önceden oy vermeye
başlaması yerine, 10 gün önceden oy vermeye başlaması,
öngörülmekte;
ayrıca Yüksek Seçim Kurulu’na, yine aynı kapsam içinde
halkoylamasına ilişkin tüm süreleri kısaltma yetkisi
verilmektedir.
31.05.2007
günlü, 5678 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun”da,
-Türkiye
Büyük Millet Meclisi seçimlerinin dört yılda bir yapılması,
-Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nin, seçimler dahil tüm işlerde üye tamsayısının
en az üçte biri ile toplanabilmesi,
-Cumhurbaşkanı’nın
5 yıl için halk tarafından seçilmesi ve bir kimsenin iki kez
Cumhurbaşkanı seçilebilmesi,
öngörülmektedir.
Öte yandan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 03.05.2007 günlü, 891 sayılı
kararıyla, genel seçimlerin 22.07.2007 Pazar günü yenilenmesi
kabul edilmiştir. Daha sonra, Cumhurbaşkanı’nın
seçilememesi nedeniyle, Anayasa’nın 102. maddesi uyarınca
Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin «derhal yenilenmesi»
zorunlu duruma gelmiş ise de, yasal süreler gereği seçim
gününün değiştirilemeyeceği anlaşılmıştır.
İncelenen
Yasa’yla, gerçekleştirilmek istenilen Anayasa değişikliğinin
halkoyuna sunulması durumunda, halkoylamasının Türkiye
Büyük Millet Meclisi seçimleri ile birlikte yapılabilmesini
sağlamak amacıyla, 3376 sayılı Yasa’da öngörülen
sürelerin kısaltılmasına çalışıldığı
görülmektedir.
1- Anayasa’nın,
-67. maddesinin ikinci fıkrasında,
seçimler ve halkoylamasının serbest, eşit, gizli, tek
dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre,
yargı yönetim ve denetimi altında yapılacağı,
-79. maddesinin son fıkrasında
da, Anayasa değişikliğine ilişkin yasaların
halkoyuna sunulması işlemlerinin, genel yönetim ve denetiminin
milletvekili seçimlerinde uygulanan kurallara göre yürütüleceği,
belirtilerek, halkoylaması işlemleri
seçim hukukuna bağlı kılınmıştır.
26.04.1961 günlü, 298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Yasa’nın
“Kanunun kapsamı” başlıklı 1. maddesinde, Anayasa
değişikliklerine ilişkin yasaların halkoyuna
sunulmasında bu Yasa kurallarının uygulanacağı
vurgulanarak, yasa koyucu tarafından da, halkoylamasının
seçim hukukuna bağlı olduğu kabul edilmiştir.
Anayasa’nın
67. maddesinin, 03.10.2001 günlü, 4709 sayılı Yasa’yla eklenen
son fıkrasında ise, seçim yasalarındaki değişikliklerin,
yürürlüğe girdiği günden başlayarak bir yıl içinde
yapılacak seçimlerde uygulanmayacağı vurgulanmıştır.
Anayasa
değişikliğine ilişkin halkoylaması, Anayasa
ve yasa kuralları uyarınca seçim hukukuna bağlı
olduğuna göre, 67. maddenin son fıkrasında getirilen
bir yıllık uygulanamama yasağının, Anayasa
değişikliğine ilişkin yasaların halkoyuna
sunulmasına ilişkin yöntemi düzenleyen 5682 sayılı
Yasa yönünden de geçerli olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
Bu nedenle,
5682 sayılı Yasa, Anayasa’nın 67. maddesinin son
fıkrasıyla bağdaşmamaktadır.
Her ne kadar,
-
İncelenen Yasa ile getirilen geçici 6. maddenin birinci
fıkrasında, Yasa’nın, “bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten önce veya sonra halkoyuna sunulmak üzere Resmî Gazetede
yayımlanan ilk Anayasa değişikliğinin halkoyuna
sunulmasında” uygulanacağı,
- 5678 sayılı
“Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un 6.
maddesiyle Anayasa’ya eklenen geçici 18. maddede de, Anayasa’nın
67. maddesinin son fıkrasının, “Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinin yapılabilmesi için çıkarılması gerekli
yasalar” ile seçim yasalarında yapılacak değişiklikler
yönünden dikkate alınmayacağı,
öngörülmekte
ise de, bu kurallar yukarıda varılan sonuca etkili değildir.
Çünkü,
5678 sayılı Anayasa değişikliğine ilişkin
Yasa’da yer verilen geçici 18. madde, “halkoylamasına
ilişkin yasaları” değil, “Cumhurbaşkanı seçiminin
yapılabilmesi için çıkarılması gerekli yasaları”
kapsamaktadır.
5678 sayılı
Anayasa değişikliğine ilişkin Yasa’nın 5.
maddesiyle değiştirilen Anayasa’nın 102. maddesinin
son fıkrasında yer verilen “Cumhurbaşkanlığı
seçimine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir” kuralı,
her iki yasa konusunun farkını açıkça ortaya koymaktadır.
2- Yukarıda
(1). bölümde yapılan açıklamalar nedeniyle, incelenen Yasa
yürürlüğe girse de, Anayasa’nın 67. maddesinin son
fıkrası uyarınca 5678 sayılı Yasa’yla yapılmak
istenilen Anayasa değişikliklerinde uygulanamayacağına
göre, incelenen Yasa’da öngörülen halkoylamasına ilişkin
süre kısaltmalarının, bugünden, ne zaman yapılacağı ya da yapılıp yapılmayacağı
belli olmayan olası “ilk” Anayasa değişikliğinde
uygulanacağında kuşku bulunmamaktadır.
Böylesine
belirsizlikler içinde, gelecekte yapılacak ilk Anayasa değişikliğinde
uygulanması için, bir geçici maddeyle halkoylamasına
ilişkin sürelerin, o günün koşullarının bunu gerektirip
gerektirmeyeceği bilinmeden kısaltılmasının,
kamu düzenine uygun olmayacağı ve hukuk devleti ilkesiyle
bağdaşmayacağı açıktır.
3- Anayasa’nın
6. maddesinde, egemenliğin kayıtsız koşulsuz Türk
Ulusu’nun olduğu; Ulus’un egemenliğini Anayasa’nın
koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanacağı;
7, 8 ve 9. maddelerinde, egemenliği Türk Ulusu adına kullanacak
organların yasama, yürütme ve yargı olduğu belirtilerek
erkler ayrılığı ilkesi kabul edilmiştir.
Anayasa’nın
176. maddesi uyarınca Anayasa metnine dahil bulunan Başlangıç
bölümünde de, erkler ayrımının, “belli” Devlet yetki
ve görevlerinin işbölümü içinde Devlet organlarınca kullanılması
anlamına geldiği; üstünlüğün ancak Anayasa ve yasalarda
olduğu vurgulanarak, her Devlet organının kendi alanındaki
görev ve yetkileri ancak kendilerinin kullanabileceği,
başka bir anlatımla diğer
organlara devredemeyeceği açıklanmıştır.
Anayasa’nın,
7. maddesinde de, yasama yetkisinin Türk Ulusu adına Türkiye
Büyük Millet Meclisi’ne ilişkin bulunduğu, bu yetkinin
devredilemeyeceği kurala bağlanmıştır.
Bu kurallar,
yasayla düzenlenmesi gereken
alan ve konulara ilişkin düzenleme yetkisinin yalnızca
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce kullanılmasını zorunlu
kılmaktadır.
Anayasa’nın
67. maddesinde, her yurttaşın seçme ve halkoylamasına
katılma hakkına sahip olduğu ve bu hakkın yasayla
düzenleneceği belirtilmiştir.
Öte yandan,
Anayasa’nın 79. maddesinde, Yüksek Seçim Kurulu’nun, seçimlerin
başlamasından bitimine kadar seçimin düzen içinde yönetimi
ve dürüstlüğü ile ilgili işlemleri yapma ve yaptırma,
seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili
yolsuzlukları, yakınmaları ve itirazları inceleyerek
kesin karara bağlama, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin
seçim tutanaklarını kabul etmekle görevli olduğu belirtilmiştir.
Görüldüğü
gibi, Anayasa’nın 79. maddesinde Yüksek Seçim Kurulu’nun görevleri
sayılarak belirlenmiştir.
İncelenen
Yasa’da, Anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulması
durumunda uygulanacak süreler kısaltıldıktan sonra,
Yüksek Seçim Kurulu’na yasalardaki halkoylamasıyla ilgili
tüm süreleri daha da kısaltma yetkisi verilmiştir.
Böylece,
yasakoyucunun halkoylaması yapılacağı günü belirleme
yetkisi Yüksek Seçim Kurulu’na devredilmektedir.
Bu niteliği
ile 5682 sayılı Yasa’nın, Anayasa’nın Başlangıç
bölümüyle ve 6, 7, 67, 79. maddeleriyle bağdaşmadığı
ortadadır.
4- Daha
önce vurgulandığı gibi, incelenen Yasa’da, 5678 sayılı
Yasa’yla gerçekleştirilmek istenilen Anayasa değişikliğinin
halkoyuna sunulması durumunda, halkoylaması ile Türkiye
Büyük Millet Meclisi seçimlerinin birlikte yapılabilmesi
amacıyla 3376 sayılı Yasa’daki sürelerin kısaltılması
öngörülmektedir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nca 10.05.2007 gününde kabul edilen
5660 sayılı Anayasa değişikliğine ilişkin
Yasa,
-Cumhurbaşkanı’nın
halk tarafından seçilmesinin bir sistem değişikliği
gerektirdiği,
-Sistemin
tümüyle ele alınıp değerlendirilmesi, geniş kitlelerce
tartışılıp olgunlaştırılmasından
sonra Anayasa’nın ilgili tüm kurallarının birlikte
değiştirilmesinin en uygun yol olacağı,
-Sistem
irdelenmeden değişikliğin yalnızca Cumhurbaşkanı
seçimine indirgenmesinin anayasal
düzeni sorunlu duruma getireceği,
Gerekli
diğer değişikliklerin genel seçimlerden sonra oluşacak
Meclis’e bırakılmasının, Meclis’in siyasal yapısındaki
olası değişme gözönünde bulundurulduğunda çözümsüz
kalabileceği, bunun da rejim yönünden olumsuzluklar yaratabileceği,
-Devlet
ve Ulus yönünden yaşamsal sonuçlar yaratacak böylesine önemli
bir Anayasa değişikliğinin, temsilde adaletin
sağlanamadığı ve Cumhurbaşkanı’nı
seçemediği için Anayasa’nın 102. maddesi uyarınca
“derhal yenilenmesi gereken” bugünkü Meclis yerine, genel seçimlerden
sonra oluşacak Meclis’te, gerekli ve yeterli sürede ele
alınmasının çok daha uygun olacağı,
-Yapılmak
istenilen Anayasa değişikliklerinin rejim krizinin
aşılması, temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi,
toplumsal gönencin artırılması gibi ivedi, zorunlu
ve haklı bir nedene dayanmadığı,
gerekçeleriyle
bir kez daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne
geri gönderilmiştir.
Geri gönderme
yazısında ortaya konulan sakıncaların bugün
için de aynen geçerli olduğunda duraksama bulunmamaktadır.
Durum
böyle iken, bunca sakıncaları içeren Anayasa değişikliğinin
halkoyuna sunulması durumunda, süreler kısaltılarak
halkın bilgilendirilmesi, konuyu değerlendirmesi ve tartışması
olanağının kısıtlanmasının haklı
bir gerekçesinin bulunmadığı ortadadır.
Genel seçimlerle
halkoylamasının birlikte yapılmasının yaratacağı
kargaşa da, konunun sağlıklı sonuca ulaştırılmasını
zorlaştıracaktır.
Anayasa
değişikliği ile getirilmek istenilen sistemin toplum
ve Devlet yaşamında neden olabileceği ağır ve
vahim sakıncaların önlenebilmesi, konunun tüm yönleriyle
ele alınıp tartışılması ve yurttaşların
konuya ilişkin bilgilendirilmesinden geçmektedir.
Bu yönden,
halkoylamasına ilişkin sürelerin kısaltılması
değil, en azından 3376 sayılı Yasa’daki gibi korunmasının
zorunlu olduğu sonucuna varılmaktadır.
5682 sayılı
Yasa’nın gerekçesinde,
“Bu teklifte,
hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan demokratik katılımın
en kısa sürede ve an az maliyetle sağlanması amaçlanmıştır.”,
denilmektedir.
Konunun sistem yönünden yaşamsal önemi gözönünde bulundurulduğunda
“maliyet” hesabına dayalı bir gerekçenin uygun olmayacağı
açıktır.
Bu nedenle,
5682 sayılı Yasa’yla yapılan düzenleme kamu yararıyla
da bağdaşmamaktadır.
Yayımlanması
yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5682 sayılı
“Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nce bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın
değişik 89 ve 104. maddeleri uyarınca ilişikte geri
gönderilmiştir.
Ahmet Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Komisyondan
istifa tezkeresi vardır, okutuyorum:
B) ÖNERGELER
1.-Konya Milletvekili Muharrem Candan’ın,
Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin
önergesi (4/2)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gördüğüm
lüzum üzerine Dilekçe Komisyonu’ndan istifa ediyorum. Gereği
için emir ve müsaadelerinizi saygılarımla arz ederim.
Muharrem
Candan
Konya
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
C) MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin
ve 20 milletvekilinin, uyuşturucu kaçakçılığı
ve üretiminin tespiti ile uyuşturucu kullanımındaki
artışın sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/6)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Uyuşturucu
üretimi, ticareti ve kullanımı tüm dünya gençliğinin
yaşamını tehdit eden, hatta çoğu zaman sona erdiren
bir sorun olmaya devam etmektedir. Üretimi ve satışı
tüm ülkelerde kısıtlanmış ve hatta yasaklanmış
olmasına karşın, bu maddelerin illegal yollardan üretimi
ve satışı engellenememiş ve dünya gençliğini
zehirlemesinin önüne geçilememiştir.
Ülkemizde
de durum aynıdır. Uyuşturucu madde bağımlığı,
sadece gençlerimiz arasında değil, ilköğretim çağındaki
çocuklarımız arasında da yaygınlaşmaya
başlamıştır. Macera arayışları, arkadaş
çevreleri, eğitimsizlik ve sosyo-ekonomik nedenler yanında,
uyuşturucu maddelere ulaşmanın ve elde etmenin kolaylığı
da gençlerimizi ve çocuklarımızı bu bataklığın
içine çekmektedir.
Son
yıllarda işlenen suç oranlarının olağan üstü
artmasında, uyuşturucu kullanımının yaygınlaşmasının
katkısı inkâr edilemez. Zira uyuşturucunun, başka
suçların tetikleyicisi olduğu bilinmektedir. Aynı
zamanda, uyuşturucu üretimi ve kaçakçılığının
terör örgütleri için önemli bir finans kaynağı olduğu
da unutulmamalıdır.
Devlet
tüm yurttaşlarını her türlü olumsuzluklardan korumak
zorundadır. Asli görevlerinden biri de budur. Nitekim Anayasanın
58/2 maddesi bu yükümlülüğü belirtmektedir. Ancak, bir
çığ gibi büyüyerek üstümüze gelen, çocuklarımızı
ve gençlerimizi zehirleyen, toplumu çürüten bu illete karşı,
Devletin görevlerini tam olarak yerine getirdiği söylenemez.
Türkiye
birkaç yıl öncesine kadar, uyuşturucu kaçakçılığı
ve sevkiyatında sadece transit ülke iken, artık aynı
zamanda önemli bir üretici ülke de olmuştur. Dolayısıyla
Türkiye bu özelliği nedeniyle uyuşturucudan en fazla zarar
gören ve olumsuz etkilenen ülkeler arasındadır. Alınan
polisiye önlemlere karşın, Türkiye’nin uyuşturucu
kaçakçılığı ve sevkiyatında, neden ve nasıl
dünyanın önemli bir transit ülkesi olduğu ve buna ilaveten
aynı zamanda neden ve nasıl önemli bir üretici ülke hâline
de geldiği ve uyuşturucu kullanımının çocuklarımız
ve gençlerimiz arasında yaygınlaşmasının nedeni,
TBMM tarafından ele alınarak, enine boyuna araştırılmalı
ve önlemleri de tespit edilmelidir.
Aileler
ve tüm kamuoyu, çocuklarının geleceğinden endişelidir.
Zira sorun ihmal edilemez ve ertelenemez duruma gelmiştir.
Sonuç
olarak: Uyuşturucunun ülkemize hangi yollardan ve nasıl
transit giriş-çıkış yaptığı, buna neden
engel olunamadığı; son yıllarda Türkiye’nin neden
önemli bir üretici ülke hâline de geldiği; çocuklarımız
ve gençlerimiz arasında uyuşturucu kullanımının
neden ve nasıl yaygınlaştığının tespiti
ile alınması gereken önlemler hakkında Anayasanın
98 ve İçtüzüğün 104. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırması açılmasını talep ederiz.
1- Ahmet
Ersin (İzmir)
2- Malik
Ecder Özdemir (Sivas)
3- Fatma
Nur Serter (İstanbul)
4-
Eşref Karaibrahim (Giresun)
5- Tekin
Bingöl (Ankara)
6- Esfender
Korkmaz (İstanbul)
7- Hikmet
Erenkaya (Kocaeli)
8- Hakkı
Suha Okay (Ankara)
9-
Şahin Mengü (Manisa)
10-
Şevket Köse (Adıyaman)
11- Hüseyin
Ünsal (Amasya)
12- Özlem
Çerçioğlu (Aydın)
13- Tacidar
Seyhan (Adana)
14- Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
15-
Rıza Yalçınkaya (Bartın)
16- Gökhan
Durgun (Hatay)
17- Engin
Altay (Sinop)
18- Canan
Arıtman (İzmir)
19- Cevdet
Selvi (Kocaeli)
20- Zekeriya
Akıncı (Ankara)
21- Selçuk
Ayhan (İzmir)
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır
ve 21 milletvekilinin, su kaynaklarının kullanımı
ve korunması ile Ankara’da yaşanan su sorununun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/7)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye’nin
su kaynaklarının kullanımı ve korunması için
alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi,
Bugüne
kadar alınmış tedbirlerin ve su yönetimi politikalarının
gözden geçirilmesi,
Büyükşehirlerin
su ihtiyacının güvenli ve sağlıklı bir
şekilde karşılanması için alınması gerekli
tedbirlerin belirlenmesi,
Ankara’da
yaşanan su kesintilerinin sebeplerini, sorumlularını
ve çözüm önerilerini,
araştırmak
amacıyla Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1- Mehmet
Şandır (Mersin)
2- Osman
Çakır (Samsun)
3- Bekir
Aksoy (Ankara)
4- Kürşat
Atılgan (Adana)
5- Hakan
Coşkun (Osmaniye)
6- Ahmet
Duran Bulut (Balıkesir)
7- Mithat
Melen (İstanbul)
8- Metin
Ergun (Muğla)
9- Mehmet
Serdaroğlu (Kastamonu)
10- Mustafa
Enöz (Manisa)
11- Cemaleddin
Uslu (Edirne)
12- Beytullah
Asil (Eskişehir)
13- Alim
Işık (Kütahya)
14- Zeki
Ertugay (Erzurum)
15-
Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
16-
İsmet Büyükataman (Bursa)
17- Ahmet
Orhan (Manisa)
18- Süleyman
Nevzat Korkmaz (Isparta)
19- Bekir
Aksoy (Ankara)
20- Osman
Durmuş (Kırıkkale)
21- Mustafa
Cihan Paçacı (Ankara)
22- Kemalettin
Nalcı (Tekirdağ)
Gerekçe:
Türkiye,
son kırk yılda yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının
% 50’sini kaybetmiştir. Bir yandan ülke nüfusu artarken diğer
taraftan da bireylerin su kullanım miktarı artmaktadır.
Nüfusun 80 milyona ulaştığında Türkiye’de kişi
başına kullanılabilir su miktarı yılda 1100
m3 olacaktır. Bu su miktarı ile ülkemiz su fakiri bir ülke
durumuna düşürecektir.
Türkiye’de
suyun % 72’si tarımda, % 18’i evlerde ve % 10’u da sanayide kullanılmaktadır.
Yapılan hesaplara göre tarım, sanayi ve günlük yaşam
alanlarındaki kullanım miktarı 2030’lu yıllarda
bu günün % 260 fazlası olacağı öngörülmektedir.
Türkiye’nin
su rezervlerini hızla tüketen temel faktör olarak küresel
ısınma ve kuraklık gösterilse de esas sebep olarak su
kaynaklarımızın yanlış bir şekilde kullanılması
ve yönetilmiş olmasıdır. Kanunlarımıza göre,
su kaynaklarının korunması ve kullanılması
konusunda öncelikle Tarım, Enerji ve Tabii Kaynaklar ile Çevre
ve Orman Bakanlıkları ile belediyeler yetkili ve sorumlu
kılınmıştır.
Su kaynaklarımızın
kullanımı ve korunmasından birinci derecede sorumlu
olan bu kurum ve kuruluşlarımızın yöneticileri,
bu gün ulaşılan sonucu şu sebeplere bağlayarak
izah etmeye çalışıyorlar:
Şehir
içme suyu şebekelerinde % 50-% 70’lik kaçaklar bulunmaktadır,
Tarım
ve sanayi kesiminde yeraltı suyu kullanımının
çok yaygın ve bilinçsiz olduğu, bu sebep-le yeraltı su
kaynaklarının hızla azalmakta olduğu,
DSİ’nin
sulama modelinin ve takip edilen politikaların yanlış
olduğu,
Kurumsal
düzenlemelerin yetersizliği,
Başta
Ankara olmak üzere büyük kentlerimizde içme suyu konusunda ileriye
dönük projelerin yeterince ve zamanında geliştirilemediği
için ciddi sıkıntıların olacağı,
Bunun yanında
bu hususların çeşitli araştırma ve çalışmalara
konu olduğu, çeşitli tedbirler öne-rildiği de bilinmekte,
bunlar basınımızda yer almaktadır.
Bu tespit
ve açıklamalara rağmen bu konularda genelgeler ve beyanatlar
yayınlanması dışında etkin tedbirler
alındığına ilişkin somut adımlara rastlanmamıştır.
Yerel yönetimlerin
bu konularda yönlendirildiğine ve ortak yatırım projeleri
geliştirildiğine dair bir emare de mevcut değildir.
Türkiye’nin
başkenti Ankara’da ileriye dönük “Ankara Su Temini Projesi”
uygulanmamış, aksine, kısıtlı su kaynaklarının
hızla tükenmesine yol açan uygulamalar içinde olunmuştur.
Bunun sonucunda su kaynağı tükenen Ankara için Kızılırmak
nehrinden su getirilmesi uygulamasına başlanmış,
ancak bu suyun sağlıklı olup olmadığı, sudaki
sülfat oranı ve Sivas, Kayseri, Nevşehir ve Kırşehir’deki
kentsel ve endüstriyel atıkların Kızılırmak
suyuna arıtılmadan verildiği basında yoğun
tartışmaların konusu hâline gelmiştir. Büyükşehir
Belediye Başkanı bu iddiaları doğrular mahiyette
Kızılırmak suyunun mevcut suyla paçal edilerek Ankara’ya
verileceğini söylemiştir. Öte yandan özellikle Ankara’ya
su temini konusunda merkezi yönetim ve yerel yönetim arasında
tartışmalar ve anlaşmazlıklar derin bir koordinasyonsuzluğu
ortaya koymuştur.
Diğer
yandan, su kaynaklarının yönetimi açısından ülkemizde
sorun bulunmadığı, sorunun sadece kuraklıktan
kaynaklandığı konusunda da kamuoyunda yanlış
bir kanaat oluşturulmaktadır. Ülkemizin bir yılda ortalama
su akış ve yenilenebilir su miktarları, kişi başına
düşen kullanılabilir su potansiyeli gibi çeşitli
kaynaklarda farklı rakamlar telaffuz edilmektedir. Bununla
birlikte, ortak nokta, ülkemizin su varlığı bakımından
zengin olmayan ülkeler arasında olduğudur. Bu husus,
başlı başına su kaynaklarımızın korunması
ve kullanımı konusunda etkin tedbirler alınması
üzerinde hassasiyetle durulması gereğini ortaya çıkarmaktadır.
Nitekim
konunun önemine binaen yüce Meclisimizde de iklim ısınmasının
neden olduğu sorunlar ile su kaynaklarımızın kullanımı
ve korunmasıyla ilgili konuları da kapsayan iki araştırma
komisyonu kurulmuştur. Ancak Komisyon Raporları TBMM Genel
Kurulunda görüşülememiştir.
Söz konusu
Meclis Araştırma Komisyonlarında yer alan öneriler
dâhil su kaynaklarının kullanımı ve korunması
için alınması gereken tedbirleri tespit etmek ve bugüne kadar
alınmış tedbirleri ve Türkiye’nin su yönetimi politikalarını
gözden geçirmek, Büyükşehirlerin su ihtiyacının karşılanması
için alınması gerekli tedbirler ile Ankara’da yaşanan
su sorunu ve kesintilerinin sebeplerini, sorumlularını
ve çözüm önerilerini araştırmak amacıyla Anayasa’nın
98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasının faydalı
olacağı kanaatindeyiz.
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
3.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü
ve 38 milletvekilinin, Trakya ve İstanbul ilinde çevre konularındaki
gelişmelerin Ergene Çevre Düzeni Havza Planına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/8)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Trakya
bölgemiz, aldığı aşırı göç ve buna bağlı
plansız imar uygulamaları yanında giderek yoğunlaşan
çarpık sanayileşme, tarımda yanlış toprak, su
ve zirai ilaç kullanımı vb. nedenlerle meydana çıkan
sanayi, toprak, su ve hava kirliliğindeki boyutlar, yöredeki
insan ve çevre yaşamını tehdit eder noktaya ulaşmıştır.
Öte yandan
Ergene havzasındaki yer altı su seviyesi her yıl
dört-beş metre düşmektedir. Istranca suları, koruma altındaki
su basar ormanları, Yıldız Dağları ve Trakya
doğal hayatı tehlike altındadır. Bu kaynakları
besleyen Istranca derelerine, İstanbul’un su ihtiyacı
için yıllar önce el konulmuş durumdadır. Trakya’nın
yakın gelecekte büyük bir susuzluk tehlikesiyle karşılaşması
kaçınılmaz görünmektedir.
Trakya’nın
kanayan yarası olan Ergene Nehri ve Çorlu Deresi’nde, su yerine
sanki zehir akmaktadır. Kükürtdioksit kirliliği açısından
Türkiye’deki en kirli iller sıralamasında Tekirdağ
beşinci sırada, Edirne sekizinci sıradadır.
Yukarıda
değinilen bu sorunların önce kontrol altına alınması,
daha sonra çözülmesi amacıyla, Trakya Üniversitesi tarafından,
Ergene Havzası Çevre Düzeni Planı hazırlanmıştır.
Trakya
Üniversitesince yapılan 1/100.000 ölçekli Ergene Çevre Düzeni
Havza planı 2004 yılında yani 59. Hükûmet döneminde Çevre
ve Orman Bakanlığı tarafından onaylanmıştır.
Bu planda
2020 yılı hedeflenmiş ve gecikmeyle de olsa, 1/25000 ölçekli
planın yapılması süreci başlatılmıştır.
Bu aşamada havza planının bir hükmü uyarınca
oluşturulan su birliği –ki, daha sonra Trakya Kalkınma
Birliği, yani “TRAKAB” adını almıştır- küçük
ölçekli planların yapılması için ihaleye çıkarılmıştır.
Ancak her nedense ihale daha sonra iptal edilmiş ve 1/25000 ölçekli
plan hazırlama işi, İstanbul Büyükşehir Belediyesine
(BİMTAŞ), hem de hukuka aykırı bir şekilde devir
edilmiştir. BİMTAŞ ise söz konusu planın yapılmasını
kendisinin bir alt birimi olan İstanbul Metropoliten Planlamaya
aktarmıştır. Müteakiben, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi, TRAKAB ve Çevre Orman Bakanlığı arasında
bir protokol imzalanmıştır. Bu protokolde “1/100000 ölçekli
plan üzerinde değişiklikler yapılabileceği” hükmüne
yer verilmiştir.
Gelinen
noktadaki endişe ve sorun, Ergene Çevre Düzeni Havza Planı’nın
hazırlanma amacının dışına kaydırılarak,
İstanbul’un baş edemediği sorunların, dezavantajlı
sanayilerin ve buna bağlı nüfus fazlasının ivedilikle
Trakya’ya kaydırılarak İstanbul’un rahatlatılması
olasılığından kaynaklanmaktadır. Çünkü, bu
üç ilin tarımsal alanları, doğal kaynakları, ormanları,
yer altı ve yer üstü suları, kıyıları ve çevre
değerleri esasen, şu anda dahi, yok olma tehlikesiyle karşı
karşıyadır.
Bu çerçevede,
Trakya’daki üç ili, İstanbul’un giderek ağırlaşan
sorunlarının çözülmesinde ana yüklenici konumuna dönüştürmek
son derece yanlış, sakıncalı hatta tehlikeli bir
tercih olacaktır.
Yukarıda
değinilen sakıncaların ve doğacak sorunlarının
tespiti ve bunların çözüme kavuşturulması için gereken
önlemlerin alınması ve doğru politikaların
oluşturulması amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi İç Tüzük’ünün 104. ve 105. maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1-Enis Tütüncü (Tekirdağ)
2-Algan
Hacaloğlu (İstanbul)
3-Atila
Emek (Antalya)
4-Bilgin
Paçarız (Edirne)
5-Ahmet
Küçük (Çanakkale)
6-Rasim
Çakır (Edirne)
7-Tansel
Barış (Kırklareli)
8-Faik
Öztrak (Tekirdağ)
9-Turgut
Dibek (Kırklareli)
10-Mehmet
Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
11-Abdurrezzak
Erten (İzmir)
12-Ali ihsan
Köktürk (Zonguldak)
13-Eşref
Karaibrahim (Giresun)
14-Rahmi
Güner (Ordu)
15-Fehmi
Murat Sönmez (Eskişehir)
16-Bihlun
Tamaylıgil (İstanbul)
17-Ergün
Aydoğan (Balıkesir)
18-Gürol
Ergin (Muğla)
19-Malik
Ecder Özdemir (Sivas)
20-Durdu
Özbolat (Kahramanmaraş)
21-Vahap
Seçer (Mersin)
22-Fevzi
Topuz (Muğla)
23-Mehmet
Fatih Atay (Aydın)
24-Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
25-Şükran
Güldal Mumcu (İzmir)
26-Derviş
Günday (Çorum)
27-Bayram
Ali Meral (İstanbul)
28-Hulusi
Güvel (Adana)
29-Ali
Rıza Ertemür (Denizli)
30-Şinasi
Öktem (İstanbul)
31-M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon)
32-Ali Oksal (Mersin)
33-Mehmet
Ali Özpolat (İstanbul)
34-Sacid
Yıldız (İstanbul)
35-Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar)
36-Metin
Arifağaoğlu (Artvin)
37-Ensar
Öğüt (Ardahan)
38-Ramazan
Kerim Özkan (Burdur)
39-Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
a-çılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır;
okutup oylarınıza sunacağım.
Buyurun.
V.- ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma
gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi
No:9 Tarihi:
03.10.2007
Danışma
Kurulunun 03.10.2007 Çarşamba günü yaptığı toplantıda,
aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması
uygun görülmüştür.
Eyyüp
Cenap Gülpınar
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
V.
Nihat Ergün Kemal
Anadol
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu Başkanvekili Grubu Başkanvekili
Oktay Vural Fatma
Kurtulan
Milliyetçi Hareket Partisi Demokratik
Toplum Partisi
Grubu Başkanvekili
Grubu Başkanvekili
ÖNERİLER:
1. Danışma Kurulunun 3.10.2007
Çarşamba günü yaptığı toplantıda; Gelen
Kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak
dağıtılan 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 15
sıra sayılı Kanun Tasarıları-nın 48 saat
geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komis-yonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmına alınması,
3 Ekim 2007 Çarşamba günkü (bugün) Birleşimde bu Kısımda
yer alan işlerden 9 uncu sıraya ka-dar olan kanun tasarılarının,
4 Ekim 2007 Perşembe günkü Birleşimde ise 15 inci sıraya
kadar olan kanun tasarılarının görüşmelerinin
tamam-lanmasına kadar Genel Kurulun çalışmalarına
devam etmesi ve her iki birleşimde de başka bir konunun görüşülmemesi,
2. Genel
Kurulun toplantı günlerinden Salı gününün denetim konularına,
(Anayasanın süreye bağladığı konular hariç),
Çarşamba ve Perşembe günlerinin de kanun tasarı ve teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesine
ayrılması, Salı ve Çarşamba günle-rinde birleşimin
başında bir saat süre ile sözlü soruların görüşülmesi,
"Sunuşlar" ve işaret oyu ile yapılacak seçimlerin
her gün yapılması,
3.
02/10/2007 tarihli gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan
ve Genel Kurulun 02/10/2007 tarihli Birleşiminde okunmuş bulunan,
Baş-bakan Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki (9/1) esas numaralı
Meclis so-ruşturması önergesinin gündemin "Özel Gündemde
Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci sırasında
yer alması ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince
soruşturma açılıp açılmayacağı hususundaki
görüşmelerin 30/10/2007 Salı günkü birleşimde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
– Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
Birinci
sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna
Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Turizm Alanında
İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1-.Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Bosna Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Turizm Alanında
İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/289) ( S. Sayısı:1) (´)
BAŞKAN
- Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Sayın Bakan, buradasınız.
Komisyon
Raporu, 1 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın söz talepleri şu
anda elimize ulaşmıştır.
Evet, ilk
söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’e aittir.
Buyurun
Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakika.
CHP GRUBU
ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Bosna-Hersek Bakanlar
Kurulu Arasında Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Uygulanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
üzerinde söz almış bulunu-yorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Bosna-Hersek’te 1996 yılında ateşkes
sağlandı ancak yaralar halen sarılmadı. Yaklaşık
250 bin şehit, 200 binden fazla yaralı, binlerce kayıp,
sakat ve tecavüze, işkenceye uğramış masum sivil.
Dünyanın dört bir yanına dağılmış 1,2 milyon
ülke insanı, ülke içinde ise 1,1 milyon mülteci. Ev ve apartmanlarının
yüzde 40’ı tahrip edilmiş. Saraybosna’daki sanayi tesislerinin
tamamı, ülke genelindekilerin yüzde 65’i çökertilmiş. Su
kaynakları, santraller, yollar, köprüler, haberleşme sistemleri
bombalanmış. Demir yolları çalışmıyor.
Bina, tesis ve altyapıya verilen zararın maddi değeri
80 milyar doları bulmuştur. Sanayi üretimi 1990’daki üretimin
yüzde 5’ine gerilemiş. Kişi başına millî gelir ise
500 dolara düşmüştür.
Eski Yugoslavya
Cumhuriyeti’nden biri olan Bosna-Hersek ülkenin en gözde bölgesiydi.
Saldırılar başlamadan önce ekonomisinin yüzde 50’si
sanayiye dayalıydı. Gayrisafi millî hasılası
10,2 milyar, kişi başına millî gelir 2.300 dolar, ithalat
2,9, ihracat 3,5 milyar dolardı. Yani, ülke dış ticareti
fazla veriyordu.
Bosna -
Hersek bugün, 21 Aralık 1995 tarihinde Dayton Anlaşmasıyla
oluşturulan anayasaya bağlı parlamenter sistemle yönetiliyor.
Ülke, topraklarının yüzde 51,5’ini elinde tutan Bosna-Hersek
Federasyonu ve toprakların yüzde 48,5’ine sahip Sırp Cumhuriyeti
olmak üzere iki devletçikten oluşuyor. 10 kantona bölünen Bosna
- Hersek Federasyonu’nda 5 kanton Boşnaklara, 3 kanton
Hırvatlara ait. Boşnaklara ait kantonlar, Tuzla, Bihac, Zenika
ve Bosna. Neretva ve Merkez Bosna kantonları ise Boşnak-Hırvat
ortak kantonudur.
Meclis
üyelerinin üçte 1’i devlet içinde devlet görünümündeki Bosna
Sırp Cumhuriyetinden seçiliyor, ortak, dönüşümlü başkanlık
sistemi uygulanıyor. Kurulan karmaşık siyasi yapı
işleyişte pek çok sıkıntıya yol açıyor, yasama,
yürütme ve yargı hatalı bir görünüm sergiliyor. Ne yazık
ki, dünyada eşi benzeri görülmedik bu yapıya Boşnaklar
razı olmak zorunda bırakılmışlardır.
Bu ülke
bugün toplam 2,2 milyon nüfusa sahip. Resmî verilere göre nüfusun
yarısı Müslüman Boşnak; ancak, halk, bu oranın daha
yüksek olduğunu belirtiyor. Geri kalan yüzde 32’lik kısım
Ortodoks Sırplardan, yüzde 15’i ise Katolik Hırvatlardan
oluşuyor. Savaşla birlikte yüz binlerce Boşnak göçe
mecbur bırakıldığı için nüfus dengesinin altüst
edildiğini de unutmamak gerekiyor.
Bosna -
Hersek, yaşanan soykırımının maddi ve manevi
yıkımının ardından bugün tekrar ayağa
kalkmaya, tarihi, kültürü, sanatı ve ekonomisiyle var olmaya
çalışıyor. Tabir yerindeyse, savaş, ekonomik alanda
devam ediyor. Aradan geçen on yılı aşkın süreye
rağmen hâlâ savaşın yaraları kapanmamış,
tahrip edilen altyapı henüz eski hâline de kavuşturulamamıştır.
Ülke, gayrisafi yurt içi hasılası 1990’lardaki seviyenin
gerisinde, 2005 rakamlarına göre 9,2 milyar dolar seviyesinde;
kişi başına gelir, yani, 1990 yılındaki seviyeye
ulaşıyor.
İhracat-ithalat
arasında uçurum gözleniyor; 5,5 milyar dolarlık ithalata
karşılık 1,8 milyar dolarlık ihracat söz konusu.
Yapılan ihracat 1990 Bosna’sının yarısı seviyesinde.
Yüksek
dış ticaret açığı, cari işlemler açığının,
yani, döviz açığının yüksek olmasına yol
açıyor. En büyük dış ticaret açığı, Hırvatistan,
Almanya, Sırbistan’la yapılan ticaretten kaynaklanıyor.
Her yer bu ülkelerin mallarıyla dolu, Türkiye’nin payı
ise küçük. 2000’de yüzde 42 olan dış borçların millî gelire
oranı geçen yıl yüzde 30’a kadar gerilemiş, 2005 yılı
enflasyonu yüzde 2,9’a düşmüştür. İşsizlik oranı
son derece yüksek, özellikle de Boşnak bölgesinde. Resmî rakamlara
göre, ülke genelinde 644 bin çalışana karşılık
506 bin işsiz bulunuyor. Ortalama ticaret 350 bin dolar dolayında.
2000
yılından önce belirsizlik, istikrarsızlık ve mevzuat
yetersizliği sebebiyle yabancı yatırım oldukça
düşük seviyede gerçekleşmiş. Son dört yılda özelleştirmenin
de etkisiyle yabancı yatırımlarda artış gözleniyor.
1994’ten bu yana 2,5 milyar dolara yakın yabancı sermaye girişi
sağlanmış.
Ekonomi
ve Dış Ticaret Bakanlığının verilerine
göre yabancı yatırımların yarıdan fazlası
imalat sanayisine gelirken ondan sonraki en fazla yatırım
çeken sektör bankacılık, ticaret ve hizmet sektörü. Yüzde
33’lük payla yabancı sermaye yatırımlarında başı
Slovenya çekiyor, ardından Avusturya yüzde 18 ve Hırvatistan
yüzde 12’yle geliyor; Sırbistan’ın payı yüzde 5, Türkiye’nin
payı ise yüzde 3’tür.
Bosna’da
285 kayıtlı Türk şirketi görünmekle birlikte bunların
50 kadarının faal olduğu belirtiliyor. Ülkede
kâğıt, bisküvi, maya imalatı yapanların yanında
ticaretle iştigal eden az sayıda Türk şirketleri de bulunuyor. Diğer Balkan ülkeleri
ile kıyaslandığında Bosna’daki Türkiye kökenli
yatırımların az oluşu dikkati çekiyor. Türk
şirketleri de özelleştirmede ve büyük projelerde pek görünmüyor.
Bu alanda Sloven ve Hırvat şirketleri öne çıkıyor.
Özel sektöre açılan kuruluşlar arasında büyük Türk
şirketlerinin ilgisini çekecek tesisler bulunduğunu belirten
Türk iş adamı Nabi Çimen, enerji ve ulaşımdan ormancılığa
kadar sayısız yatırım imkânı olduğunu söylüyor.
Bosna’da yatırım planları yapan Çimen, Türk iş
adamlarının, yaşanan ekonomik savaşta da Bosna
halkının yanında olduğunu gösteriyor. Bu da güzel,
örnek bir çalışmadır.
Geniş
yatırım ortaklarına gelince değerli arkadaşlar,
ciddi anlamda dış ticaret açığı veren ülkenin
iç pazarından ziyade, ihracatı da tetikleyecek yatırımlara
ihtiyacı bulunuyor. Türkiye, eski Yugoslavya Cumhuriyetleri
dışında Bosna - Hersek ile serbest ticaret anlaşması
imzalayan tek ülke. Buna rağmen, ekonomik ve ticaret ilişkileri
umulanın gerisinde. Serbest ticaret anlaşması imzalayan
diğer ülkelerse Hırvatistan, Sırbistan, Slovenya ve
Makedonya. Bulgaristan, Romanya ve Arnavutluk’la ticaret anlaşması
imzalamış, fakat henüz tam işlerlik kazanmamıştır.
Bunun yanında ABD ve Kanada da, Bosna - Hersek’ten ülkelerine
gümrüksüz ve kotasız ihracat imkânı tanımaktadır.
Değerli
arkadaşlar, ulaşım ve enerji en önemli yatırım
alanları olarak görülüyor. Avrupa’yı Adriyatik’e
bağlayan en kısa hat Bosna üzerinden geçiyor. Ülke, zengin
akarsu kaynaklarıyla hidroelektrik enerji potansiyeli en yüksek
Avrupa ülkelerinden. Coğrafi yapısı ve yıl boyunca
bol bol yağış alması, çok sayıda baraj ve santral
yapımını mümkün kılıyor.
Bunun
dışında kimyasal ürünler, ilaç sanayisi için de önemli
imkânlar mevcut. Geniş ormanlar, ahşap ve ağaç ürünleri
sanayisi için bulunmaz bir fırsat. İlaveten madencilik,
gıda işleme, inşaat ve turizm sektöründe de pek çok
şey yapmak mümkün.
Bosna’nın
Adriyatik Denizi’ne açılan 21 kilometrelik kıyı
şeridi var, fakat bir limanı bulunmuyor. Bu şerit
Hırvatistan’ı da ikiye bölüyor. Hırvatlar bu kesimi
devre dışı bırakmak için, bu küçük kıyı
şeridini çevreleyen yarım ada ile ana karayı birbirine
bağlayacak asma köprü projesi hazırlamış. Bosna’nın
dünyaya açılmasını perdeleyecek bu projeye Boşnaklar
şiddetle karşı çıkmaktadırlar. Ama, gördüğümüz
kadarıyla, Hırvatlar projenin hafriyat çalışmalarına
başlamış bile.
1984
Kış Olimpiyatlarına ev sahipliği yapan ülkenin
doğal güzelliği ve kış sporlarına uygun iklimi
turizm sektörü için iyi bir potansiyel. Sahip olduğu tarihî ve
kültürel zenginlikle eşsiz bir değer kazanıyor.
İstanbul’dan
on yıl sonra, yani 1463 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından
fethedilerek Rumeli eyaletine bağlanan Bosna’nın hemen
her karışı Osmanlı izleriyle dolu. Saraybosna,
Mostar, Travnik, daha pek çok yerleşim birimi Anadolu’daki çoğu
yerden daha fazla Osmanlı eserine sahip. Hepsi korunmuş,
sahip çıkılmış. Sırpların yakıp
yıktığı eserlerin bazıları restore edilmiş,
yeniden yapılmış, kimileri de yapılmayı bekliyor.
Değerli
arkadaşlar, başkent Bosna’da ticaret hayatının
kalbi olan tarihî Baş Çarşı, Anadolu havasının
bol bol teneffüs edildiği bir mekân. Bakırcılar Çarşısı’nda
bakır levhalara Anadolu desenleri nakşediliyor. Dört yüz
yıl birlikte yaşamanın verdiği pek çok ortada değer
var. Burada “Buyurun” diye davet edildiğiniz dükkânlardan “Allah’a
emanet” sözleriyle uğurlanıyorsunuz.
Mostar,
buram buram Osmanlı kokan bir kent. Hırvat topçularının
yıktığı tarihî Osmanlı köprüsü ve yerle bir
edilen minareler yeniden yükseliyor Mostar semalarında. Türkiye’nin
de desteğiyle pek çok tarihî eser ayağa kaldırılmış.
Âdeta buna nazire yaparcasına, Hırvatlar da Mostar’a
hâkim bir tepeye, şehrin her tarafından görülecek şekilde
dev haç dikmiş. Şehrin sokaklarında yer yer Boşnakları
hedef alan yazılara rastlıyorsunuz. Bu da gösteriyor ki,
bazı kesimlerde ırkçı düşünce hâlen devam etmektedir.
Aradan
geçen onca zamana rağmen, şehirlerde, köylerde kalbura dönmüş,
harap olmuş binalara rastlamak mümkün. Çok sayıda bina
imkânsızlıklar sebebiyle onarılamamıştır.
Kültür
turizminin yanında, son birkaç senedir kış turizmi
için de seferler başlamıştır. Fiyatlar cazip olduğu
için Avusturya’dan sonra Bosna tercih ediliyor. Bosna’da
kış sporları için iki merkez bulunuyor, biri Sırpların
elinde, diğeri de Boşnaklarda. Türkler genelde Boşnak
bölgelerindeki tesislerde kalmayı tercih ediyorlar.
Değerli
arkadaşlar, Air Bosna, haftanın her günü, Mostar üzerinden
Saraybosna’ya sefer düzenliyor. Türk Hava Yolları da haftada
üç gün Saraybosna’ya uçuyor. Bosna’da Türklerin en çok geldiği
şehir başkent Saraybosna, ondan sonra güneyindeki Mostar
ve batıdaki Travnik. Boşnak makamlarına göre, geçen
yıl sadece turistlik maksatla gelen Türk vatandaşlarının
sayısı 10 bini bulmuş. Buna iş ve diğer maksatlarla
gidenler dâhil değil. Bu sayının önümüzdeki yıllarda
daha da artması bekleniyor.
Bosna,
pek çok ülkeye sahip olmayan tabii, tarihî ve kültürel zenginliğin
yanında yer altı ve yer üstü kaynaklarına da sahip ve
bu potansiyeli bir an evvel harekete geçirmek, geçmişin
acı hatıralarını unutmak değil ama en azından
etkisinden kurtulmak istiyor.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Kosova’dan Mostar’a, Üsküp’ten
Saraybosna’ya kadar bütün Balkanlar yıllardır hep uzakta
bir yerde kalmıştı. Türkiye için Edirne’nin ötesi yabancı
idi ve bu yabancılık Yugoslavya’nın yıkılışına
kadar sürdü. Türk insanı Balkanlarda akrabalarının
olduğunu Bosna’daki savaşla birlikte hatırladı,
hem de çok acı bir biçimde hatırladı.
Sonuç
olarak değerli arkadaşlar, Hükûmetimizin Bosna - Hersek’e
gerekli yatırımları sağlayacağına inanmaktayız.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu tasarıya evet oyu vereceğiz.
Bosna -
Hersekli insanları ve sizleri saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Tasarının
tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman.
Sayın
Büyükataman buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer
Meclis üyeleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna Hersek Bakanlar
Kurulu Arasında Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
hakkında Grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Yakın
tarihimizin en acılı günlerini yaşayan dost ve kardeş
Bosna -Hersek ile Türkiye arasında turizm alanında iş
birliğinin onaylanması, esasen kültürel ve köklü bir maziyle
bağlı bulunduğumuz ve atalarımızı sinesinde
barındıran bu topraklar ile yeniden köprülerin kurulmasına
vesile olacaktır. Söz konusu anlaşma ile turizm ilişkilerinin
geliştirilmesi, turizm kuruluş ve birlikleriyle iş
birliği, altyapı inşaatları, müteahhitlik hizmetleri,
ortak girişimler, fuarlar, festivaller, sergiler ve kültür haftaları
ile kongre seminerlerinin karşılıklı olarak düzenlenmesi
ve ayrıca turizm sektöründe yatırımlar için iş birliği
imkânlarının araştırılması, bu amaçla uzman
değişiminde bulunulması, yatırım imkânları
ile ilgili olarak özel sektör faaliyetlerinin teşvik edilmesi
ve teknik iş birliği imkânlarının değerlendirilmesi
öngörülmektedir. Özellikle, kültürel alanda iş birliği
imkânlarının bulunduğu Bosna - Hersek ile ortak geçmişimizi
ortaya çıkaracak projelerle de bu anlaşmanın desteklenmesi
gerekmektedir.
Esasen,
bu anlaşmanın tüm bölge ülkelerine de örnek olacak
şekilde geliştirilmesinde fayda vardır. Boşnak
ağırlıklı coğrafyada Türkçe diline olan ilgi
eskiden beri bilinmektedir. Bu vesileyle, ülkemizde öğrenimlerini
görerek ülkelerine dönen Boşnak gençlerin de birer kültür ataşesi
olduğunu düşünerek, bu gençlerin üzerinde hassasiyetle
durulmasında zaruret vardır.
Bosna -
Hersek’teki okulların bir kısmı ile Yenipazar sancağı
ve civarında Türk dilinin seçmeli ders olarak okullarda okutuluyor
olması, bu anlaşmanın tarafımızdan geç bile
kalındığını göstermektedir. Türk İşbirliği
Kalkınma İdaresi Başkanlığının iktisadi
iş birliği projeleri yanı sıra, özellikle, yakın
tarih birliğimiz üzerine projeler geliştirmesi ve geliştirilen
projelere daha çok destek vermesi arzu edilmektedir.
Bosna -
Hersek’in başkenti Saraybosna’da Türkçe kursları
açılmalı ve desteklenmelidir. Yine, bölgedeki tarihî eserlerin
yok olmasının önüne geçecek en önemli unsur olan din adamları
ile Diyanet İşleri Başkanlığının yakın
temasının artırılarak devamı gerekmektedir.
Sadece Millî Eğitim Bakanlığı bursları vasıtasıyla
genel üniversite kontenjanları, dost ülke Bosna - Hersek’in
ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalır.
Ayrıca, kültür, dil ve din alanlarında yüksek lisans ve doktora
bursları verilmelidir.
Sayın
Başkan, muhterem milletvekilleri; gönüllü kuruluşlar marifetiyle
birçok güzellik yaşanabilecektir. Bu anlaşma, bu bakımdan
bir fırsat oluşturacaktır. Ayrıca, ülkemiz ve Bosna
- Hersek arasında muhaceret sonucu Türkiye’ye yerleşmiş
soydaşlarımızın katkıları, ilişkilerimizin
geliştirilmesi için şarttır. “Ben yaptım oldu” yerine,
mutlaka, Türkçe duruşlarından taviz vermeyen bu kardeşlerimize
Hükûmetimiz destek olmalı, yapılacak güzel işlerde de
onların desteğini almalıdır.
Bu vesileyle,
anlaşmamızın hayırlı olmasını temenni
ediyor, olumlu yönde oy kullanacağımızı ifade ederek,
yüce Meclisinizi tekrar saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Büyükataman.
AK Parti
Grubu adına Çankırı Milletvekili Sayın Suat
Kınıklıoğlu.
Buyurun.
Sayın Kınıklıoğlu (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA SUAT KINIKLIOĞLU (Çankırı) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Bosna- Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Turizm
İşbirliği Anlaşması hakkında AK Parti
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Bosna - Hersek Bakanlar Kurulu Arasında
Turizm İşbirliği Anlaşması, 24 Kasım 2004
tarihinde Ankara’da imzalanmıştır. Türkiye ile Bosna
- Hersek arasında imzalanan Turizm İşbirliği Anlaşması’nın
yürürlüğe girmesiyle, iki ülke arasındaki turizm ilişkilerini
geliştirmek, gerekli önlemleri almak, iki ülkenin turizm kuruluş
ve birliklerinin bu yöndeki faaliyetlerini ve işbirliğini
teşvik etmek mümkün olacaktır.
Turizm
sektöründeki altyapı inşaatları, müteahhitlik hizmetleri,
ortak girişimler ve yatırımlar alanlarında ilgili
kurum ve kuruluşlar arasında işbirliğinin artırılması,
fuarlar, festivaller, kültür haftaları, kongreler ve seminerlerin
de düzenlenmesi teşvik edilecektir.
Turizm
sektöründe uzman değişiminde bulunmak, her iki ülkede mevcut
yatırım olanaklarının yanı sıra, sağlanan
yatırım teşvikleri konularında karşılıklı
bilgilendirme ve yatırım imkânlarıyla ilgili olarak
özel sektör faaliyetlerini teşvik etmek mümkün olacaktır.
Ulusal turizm idareleri ve ilgili turizm kuruluşları aracılığıyla
turizm eğitimi alanında özellikle turizm endüstrisinde istihdam
edilen personeli yetiştirmek amacıyla teknik iş birliği
alanında imkânlar değerlendirilecektir.
Her iki
konuşmacımızın daha önce belirttiği gibi,
Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna - Hersek Cumhuriyeti arasında, özellikle tarihten gelen ve 90’lı
yıllarda özellikle bu ülkenin başına gelen sıkıntılı
ve hepimizi derinden yaralayan olayların getirmiş olduğu
özel bir ilişki mevcuttur.
Grup olarak
bu Anlaşma’nın onaylanması lehinde oy kullanacağımızı
ifade ediyor, Anlaşma’nın ülkemiz için hayırlı olmasını
temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Kınıklıoğlu, teşekkür ederim.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ
İLE BOSNA HERSEK BAKANLAR KURULU ARASINDA TURİZM ALANINDA
İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1-
24 Kasım 2004 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Bosna Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Turizm Alanında
İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
– Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2-
Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
– Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
3’üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE
3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN
– Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını
oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, oylama için üç dakika süre vereceğim.
Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin
oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık
süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy
kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını,
yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti İle Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Turizm
Alanında İş Birliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın
açık oylama sonuçlarını açıklıyorum:
Oylamaya
katılan milletvekili : 218
Kabul : 218 (x)
Böylece,
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, kâğıt gönderdik efendim,
kâğıt gönderdik. Hepsini toplayın, aceleniz ne yani!
BAŞKAN
– Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
İtiraz
sesini yükselten Sayın Milletvekilimiz Sayın Kamer Genç’in
dediği şekilde buraya gelen pusulalar dâhil edilmiştir,
bilgilerinize sunarım.
Böylece,
kabul edilen tasarının, kanunlaşan tasarının,
her iki ülke için, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetimiz, devletimiz ve
Bosna-Hersek için hayırlar getirmesini diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 2’nci sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik
İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlı-yoruz.
2. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik İşbirliğine
Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/290) (S. Sayısı:2)
(xx)
BAŞKAN
– Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
raporu, 2 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına Ankara Milletvekili Zeynep
Dağı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın söz talepleri vardır.
İlk
söz, AK Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Zeynep Dağı’nın.
Sayın
Dağı, buyurun efendin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ZEYNEP DAĞI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Ekonomik İşbirliğine Dair Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Türk
iş birliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı,
başta Türk dilinin konuşulduğu cumhuriyetler ve Türkiye’ye
komşu ülkeler olmak üzere, gelişme yolundaki ülkelerin
kalkınmalarına yardımcı olmak, bu ülkelerle ekonomik,
ticari, sosyal, kültürel, eğitim, bilim ve çevre alanlarındaki
iş birliğini projeler ve programlar aracılığıyla
geliştirmek amacıyla hizmet vermekte ve bu hizmetleri
sağlarken de iş birliği yapılan ülkelerle ikili
anlaşmalar imzalamaktadır.
Bu çerçevede
Başkanlığın Moldova Cumhuriyeti’ne yönelik teknik
yardım hizmetlerini sağlıklı yürütmesini teminen
bir anlaşmanın imzalanmasının uygun olacağı
kanaati hasıl olmuş ve gerekli izinler alınmak suretiyle,
19 Ekim 2004 tarihinde, mektup teatisiyle, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Ekonomik
İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptı imzalanmıştır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bu tasarı ile iki ülkenin
ulusal mevzuatlarına uygun olarak, altyapı, özelleştirme,
sulama, tarım ve hayvancılık, endüstriyel tesislerin
rehabilitasyonu, tarımsal ticaret ve tarımsal endüstrisi
de dâhil olmak üzere, küçük ve orta ölçekli iş yerlerinin geliştirilmesi,
turizm, sağlık, çevre, bilimsel ve kültürel iş birliği
enerji kompleksinin geliştirilmesi ve benzeri konularda
iş birliği yapmayı amaçlamaktadır.
Grup olarak,
bu tasarının onaylanması lehinde oy kullanacağımızı
ifade ediyor, anlaşmanın her iki ülke için de hayırlı
olmasını temenni ediyoruz.
Saygılarımla.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Emin Haluk
Ayhan.
Sayın
Ayhan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; hepinizi Milliyetçi
Hareket Partisi ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Dışişleri
Bakanlığınca hazırlanan ve Başkanlığınıza
arzı Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Ekonomik İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
hakkında görüşlerimizi arz etmek için söz almış bulunuyorum.
Gerçekten,
tasarı metninde yer alan şekliyle, TİKA tarafından,
öncelikle Türk dilinin konuşulduğu cumhuriyetler
başta olmak üzere, Türkiye’ye komşu ülkelerin kalkınmalarına
yardımcı olmak ve bu ülkelerin ekonomik, ticari, soysal,
kültürel, eğitim, bilim ve çevre konularındaki iş birliğini
geliştirmek hususundaki gayret ve çabalarının desteklenmesi
gerekmektedir.
19 Ekim
2004 tarihinde imzalanan Mutabakat Zaptı’ndan da anlaşılacağı
üzere, ayrıca altyapı, özelleştirme, sulama, tarım
ve hayvancılık, tarımsal ticaret, küçük ve orta ölçekli
iş yerlerinin geliştirilmesi, turizm, sağlık, çevre,
bilimsel ve kültürel iş birliği, enerji komplekslerinin geliştirilmesine
ilave olarak, benzeri konularda iş birliğinin yapılmasının
amaçlandığı hususları yer almaktadır.
Ancak,
burada üzerinde önemle durulması gereken hususlardan birisi,
bu kadar geniş sektör ve alanın neden seçildiğine dair
en küçük bir hususun gerekçede bulunmayışıdır.
Üzerinde önemle durulması gereken diğer bir husus ise,
Hükûmetin konuya yaklaşımındaki duyarlılık
şeklidir. 19 Ekim 2004 tarihinde Mutabakat Zaptı imzalanmış,
neredeyse anlaşma için belirlenen geçerlilik süresi dolmak
üzere fakat tasarı hâlâ yasalaşamamış.
Mutabakat
Zaptı’nın 2’nci maddesinde, bu zaptın, imzalanmış
olduğu tarihten itibaren geçici olarak uygulanacağı
ifade edilmektedir. Bu kadar geniş kapsamlı bir alanı
ihtiva eden bir hususun hukuki zemininin tamamlanmadan ne kadar
mesafe katedilebileceğini anlamak, bizim açımızdan,
ancak Hükûmet üyelerinin, bu hususta çalışmalarının
hangi aşamalardan geçtiğini ve hangi aşamalara
ulaştığını yüce Meclisi bilgilendirmesiyle
mümkün olabilir. Aksi takdirde, sadece, Parlamentoda sayısal
çoğunluğa dayalı olarak, “Ben bu işin yasal prosedürünü
tamamlarım.” anlayışıyla, bu olayların sadece
hukuki altyapısının tamamlanmasını sağlar.
İşin
yasal prosedürünün gecikmesi, bu işe verilen önemi gösterir.
Diğer bir ifadeyle, muhataplarınız tarafından öyle
anlaşılır. Daha da ötesinde, yasalaşmayan bir mutabakat
zaptının yürürlükten kalkma tarihinden bir süre önce fesih
ihbarı yapılmadığı takdirde sürenin beş
yıl daha uzaması öngörülmektedir ki neredeyse anlaşma
süresi dolmak üzere olan Mutabakat Zaptı’nın hâlâ yasalaşmadan
süresinin otomatik olarak uzaması aşamasına gelinmiştir.
Mutabakat
Zaptı’nda yer alan hususlar, standart ve benzer ülkelerin hepsine
mi uygulanmaktadır yoksa o ülkelerin özelliklerine göre mi
seçilmektedir?
Bir diğer
konu ise TİKA’nın bu kadar geniş bir alanda, her konuya
ilişkin işi yürütebilecek teknik ve personel donanımına
ve kapasitesine sahip olup olmadığı hususudur.
TİKA, yoksa koordinasyon görevi mi sağlayacaktır? Bu
hususlar çok açık değildir.
Yukarıdaki
konular önem arz etmektedir. Aksi
takdirde, yasalaşacak tasarı ekindeki metnin uygulama
şansının olmayabileceği veya hâlen olmadığı
gibi bir izlenim ortaya çıkabilir.
Bütün bu
hususları dile getirmemizdeki kasıt, bu tür anlaşmalarda
dikkat edilmesi gereken hususların başında belirlenen
alt başlık veya seçilen konuların kendi ülkemiz içindeki
gelişmelerinde de fevkalade müspet gelişmelerin olması
gerekir, lazımdır da. Kaldı ki mutabakat metninde sayılan
hususlarla sınırlı kalınmayacağı da beyan
edilmektedir.
Bugün anlaşma
ekonomik bazlı olması nedeniyle, bugün ülkemizdeki ekonomik
durumdan da kısaca, ana başlıklar hâlinde değinmek
istiyorum: Büyümenin geldiği nokta bellidir, büyüme artışı
düşme göstermiştir, işsizlik meydandadır, ihracat
artışında sevinilmekle birlikte, Hükûmet Programında
dahi ithalat pas geçilmiştir.
Bu hususları
fazla uzatmadan birkaç örnekle açıklamaya gayret edeceğim:
Tarım ve hayvancılık perişan haldedir. Sivil toplum
örgütleri işlerini çok iyi takip ederek, illerinden kendileriyle
ilgili müspet addedilecek hususlarda teşvik kapsamına
alınıp alınmadığını takip etmektedirler.
Nitekim, AB’ye katılım öncesi mali yardımlar kapsamında
yürütülen Tarımsal ve Kırsal Kalkınma Programı’na
alınmayacaklarını tespit eden illerdeki sivil toplum
örgütleri kapsama alınmak için büyük gayret sarf etmektedirler.
Demek ki, ülke içinde bu tür problemler hâlâ çözülmemiştir.
Burada,
sivil toplum örgütü olarak bu tür projelerde illerinin yer alması
için gayret sarf eden, özellikle Denizli Sanayi Odası, Ziraat
Odası ve Ticaret Borsası yetkililerinin gösterdiği
duyarlılıkları takdire şayan görüyorum, takdirle
izlediğimi de ifade etmek istiyorum.
Sulama
sistemleri konusunda ülkenin hâli meydandadır. Onun da ötesinde
kentlerde, kentlere su ulaşımında problemlerin ne kadar
arttığı ve bu konuda alınan tedbirlerin ne kadar
yetersiz olduğunun ortaya çıkmasıdır. Nitekim,
Ankara ilinde bile, Ankara için belediye ile DSİ’nin ne kadar
farklı noktalarda olduğu açıkça görülmüştür ancak
onların birbirleriyle çelişmesi sorunu ortadan kaldırmamaktadır.
Mutabakat
Zaptı’nda enerji kompleksi de yer almaktadır. Ülkedeki
enerji probleminin geldiği nokta da ortadadır. Yetkililer
topu kime atacağını şaşırmaktadırlar.
Bir de dağıtımın özelleştirilmesinin Sayın
Başbakan tarafından ertelendiğinin duyurulmasından
sonra ilgili Sayın Bakan tarafından muhabirlerden öğrenilmesi
konuya verilen önemin ciddiyetini göstermektedir.
Üzerinde
durmak istediğim diğer bir husus ise dış ticareti
geliştirmenin, bir proje başlığı altında,
bu Mutabakat Zaptı’nda bulunmamasıdır. Bilindiği
gibi, ihracat kamuoyu önünde gündeme yoğun bir şekilde getirilmekte,
ithalat ve iç piyasada yaptığı tahribat kamuoyunun
dikkatinden âdeta kaçırılmaktadır. Hükümet Programında
bile pas geçilmiştir. AKP İktidarı döneminde 2003
yılı başından 2007 yılı Ağustos
ayı sonuna kadar ülkenin dış ticaret açığı
200 milyar dolara yaklaşmıştır, cari işlemler
açığı da 100 milyar dolarlara yaklaşmaktadır.
İhracatın ithalatı karşılama oranı
ağustos ayında yüzde 58’lere gerilemiştir. Kurlardaki
gelişmeler de gerek dış ticaret gerekse cari işlemler
dengesi açığının artmasına katkı sağlayacaktır.
Uygulanan politikalar sanayiyi dışa bağımlı
hale getirmektedir.
Diğer
taraftan, son günlerde yeni gündemde yer alan “rezerv çapası” hususu
vardır. Şayet böyle bir şeyin gerçekliliği vaki ise
daha önce, sadece kamunun faiz ödemelerini garanti altına
almak isteyenler, şimdi, özel ve kamunun dış borcunun
tamamının ödenmesini garanti altına almak istemektedirler.
Bu durum, ekonominin kırılganlığını ve
geldiği noktayı göstermesi açısından önem arz etmektedir.
Mutabakat
metninde eksik gördüğüm ilave bir önemli husus ise istihdam konusudur,
bu konunun bulunmayışıdır. Bu, bizim ülkemiz
açısından da önemlidir. Moldova’dan insanlar zor şartlar
altında Türkiye’de çalışmaktadır. İçeride
ise istihdam kaybı söz konusudur. Bunu ilave ettiğimizde,
istihdam konusunun ilgililer tarafından görüşülmesinin
uygun olacağını düşünmekteyiz.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan,
kişisel söz istiyorum.
BAŞKAN
– Tasarının tümü üzerinde
şahsı adına Tunceli Milletvekili Sayın Kamer
Genç.
Buyurun.
Süreniz
10 dakika.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Moldova Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında
Yapılan Ekonomik İşbirliğine Dair Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Anlaşma
üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi,
tabii geçmiş Parlamento uygulamalarını siz bilmediğiniz
için, tabii daha önce de burada, biraz da, majestelerinin muhalefetine
de alıştığınız için bundan sonra tabii böyle
konuşmaları biraz yadırgamış olabilirsiniz.
Geçmişte ben Meclis Başkan Vekili olarak o kürsüde oturduğum
zaman, burada, Fazilet ve Refah Partililer, bütün anlaşmaların
yürürlük ve yayın maddeleri üzerinde dahi olmak üzere son ana
kadar söz alırlardı, her birisi üzerinde o zaman verilmesi
gereken önergeleri verirlerdi, bütün haklarını kullanırlardı.
Şimdi,
sevgili milletvekilleri, ben, daha önce Meclis Başkan Vekili
olarak Moldova’ya bir gezi yapmıştım. Orada Gagavuz
Türklerinin yaşadığı bir bölge var. O bölge gerçekten
çok mahrumiyet bölgesi olan bir bölge. Daha önce o zamanki Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel oraya gitmiş, tabii su yok, çok mahrumiyet bölgesi
bir yer, demiş ki: “ Verin bunlara 35 milyon dolar.” İşte,
suyunu, birtakım hizmetlerini yapsınlar diye. Biz gittiğimizde,
hakikaten, bir başkanları vardı, çok sefil bir masası
vardı, çok ilkel bir binada oturuyordu. Bize dediler ki: “Ya
herhâlde paraları siz verdiniz fakat bizim idareciler yemiş.”
Fakat sonunda araştırdık ki, o para daha verilmemiş,
ama daha sonra o para verildi, herhâlde su meselesi halledildi.
Bu vesileyle
şunu belirtmek de istiyorum sayın milletvekilleri:
Şimdi, biliyorsunuz, 2004 Anayasa değişikliğinde
Anayasa’ya, uluslararası anlaşmaların temel hak ve
özgürlüklerle ilgili hükümlerinin Anayasa’nın dahi üstüne
geçeceğine dair bir kavram getirildi, bir hüküm getirildi. Bu
tabii doğru mu yanlış mı? Her konuda ayrı ayrı
tartışmak lazım.
Şimdi,
evvela, bir Meclis Başkanlık Divanının, Meclis
Başkanının tutumunu eleştirmek istiyorum. Bakın,
İç Tüzük’ün 52’nci maddesine göre, kanun tasarı ve teklifleri
gündeme girdikten kırk sekiz saat geçmeden görüşülmez.
Evet, Danışma Kurulu bunun aksini kararlaştırır.
Ama, bu tasarılar bize daha bugün, şimdi yeni istedik, buraya
geldi. Biz burada parlamenteriz. Olabilir, yani siz çok aceleye getirebilirsiniz,
ama bakın, milletvekillerinin bunları incelemesi lazım.
Milletvekilinin incelemediği kanunları burada getirip
de süratle çıkarmanın bir anlamı yok. Bunları zamanında
milletvekillerine dağıtın. Milletvekilleri bunları
incelesin. Acelemiz yok. Yani, gerekirse istediğiniz zaman
Parlamentoyu uzun zaman çalıştıralım. Ama, milletvekillerinin
daha incelemesine meydan vermeden… İşte, ben muhalefet
partilerine de hayret ediyorum, niye bunu Danışma Kurulunda
kabul ediyorsunuz ki kardeşim? Danışma Kurulunda getirsin,
iktidar kendisinin çoğunluğuna dayanarak bunu çıkarsın.
Ama, siz de lütfen bunlara bu kadar da müsamaha göstermeyin. Efendim,
kanunları hemen getirin, çıkarın. Bunlar, bu Parlamentonun
saygınlığına gölge düşürür.
İkincisi,
özellikle bu Hükûmeti idare edenlerin bazen, zaman zaman gidip de böyle
dış ülkelerde bol keseden, işte devlet parasından
para dağıttıklarını biliyoruz. Lütfen bu geleneklerini
terk etsinler. Bakın, Amerika Birleşik Devletleri, o kadar,
dünyanın en zengin ülkesi, 17 Ağustos depreminde Clinton
Türkiye’ye gelmişti, cebinden bir kuruş vermedi. Çünkü,
dedi ki: “Ben Kongreden müsaade almam lazım.” Türkiye’de de,
bu özellikle bu devleti yöneten kişilerin, cumhurbaşkanlarının,
başbakanların dış ülkelere gittiği zaman devletin
parasını çarçur etmemelerini, böyle, bu sistemi Parlamentonun
iznine bırakmaları gerektiğine inanıyorum.
Bir de,
uluslararası anlaşmalar yapılırken daima Türkiye’nin
itibarını korumak lazım. Şimdi, televizyonlarda
birtakım gazete haberlerinde Abdullah Gül’ün Amerika’yla
yaptığı dokuz maddelik gizli bir anlaşma var. Bu anlaşma
nedir? Lütfen çıksınlar, buradan açıklasınlar. Yani,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisinden saklanacak ne var arkadaşlar?
Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir konuları saklıyorsanız
o zaman siz Türk milletine, Türkiye Cumhuriyeti Devletine en büyük
ihaneti ediyorsunuz. Şimdi, yıllarca bu memleketi yöneten
birtakım insanlar böyle gittiler.
Efendim,
şimdi arkadaşlarımız orada işaret ediyorlar.
Siz daha bunları öğrenmemişsiniz, öğreneceksiniz!
Öğreneceksiniz, öğreneceksiniz! Daha çok şey edeceğiz.
Bakın, böyle yaparsanız… Bakın, ben çıktım, size
ciddi birtakım şeyler söylüyorum. Bundan sonra böyle yaparsanız
her maddede çıkıp konuşacağım ve ondan
sonra da siz zarar göreceksiniz ha!
VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) – Elinden alan mı var, konuş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Tehdit mi ediyorsun?
KAMER
GENÇ (Devamla) – Bakın, geçen gün yine burada ciddi bir meselede
çıktım, konuştum. Hemen başkan vekillerine
işaret ediliyor, onlar da sözümüzü kesiyorlar. Neyse, takdir
onların.
Şimdi,
bakın, Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir devlettir. Bu devleti
yöneten kişilerin bu devletin büyüklüğüne, onuruna, haysiyetine
uygun olgunluk ve dolgunluk içinde olması lazım. Milletin
ve devletin menfaatlerinin korunması lazım. Özellikle,
Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye Cumhuriyeti devletiyle
yaptığı gizli gizli anlaşmalar var. Bu anlaşmaların
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisi dışında kalmaması
lazım. Bunlar kaldığı zaman yarın bizler çok
zor durumda kalıyoruz. Onun için sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin uluslararası anlaşmaları
incelemesi konusunda çok titiz davranması lazım.
Şimdi,
Dışişleri Komisyonu dün toplanmış. Dışişleri
Komisyonu kaç tane anlaşmayı tetkik etmiş? Doğru
dürüst anlaşmaları tetkik etmiyorsunuz. Bu Dışişlerinde,
yani, bu uluslararası anlaşmalar Türkiye Cumhuriyeti
devletiyle ilgili yabancı ülke arasında çok ciddi karşılıklı
mükellefiyetler getiriyorlar. Bu mükellefiyetler uygulanabilir
mükellefiyetler midir, değil midir?
Bizim,
ayrıca da AKP Hükûmeti zamanında, maalesef, Dışişlerinin
yetişmiş, bilgili elemanları bir tarafa itiliyor. Birtakım
dış ilişkiler, efendime söyleyeyim, hiç bilgisi milgisi
olmayan danışmanlar kanalıyla halledilmeye çalışılıyor.
İkili ilişkilerde Dışişlerinin yetkilileri,
ilgili bakan, Başbakanın yanına alınmıyor,
danışmanlar alınıyor. Efendim, dış
ilişkilerde yapılan müzakerelerin zabıtları tutulmuyor.
Böyle bir devlet olmaz sayın milletvekilleri. Böyle bir devleti
yöneten insanların bu tutumları, o devlete ve o millete
en büyük saygısızlıktır. Lütfen, bundan sonra Türkiye’nin
seksen yıllık gelenekleri neyse, seksen beş yıllık
gelenekleri neyse bu geleneklere aynen riayet edelim, uluslararası
anlaşmaları imzalarken Türkiye Dışişlerinin
yetişmiş elemanlarını yanımızda getirelim
ve hangi uluslararası komisyonlarda, kurullarda veya devletlerin
gizli görüşmelerinde hangi şeylerin konuşulduğunu,
orada zabıtlarını tutalım. Devletin, bunların
arşivlerine girmesi lazım. Yoksa, kimse, efendim, geçici
bir süre için kazandığı küçük güçlerle kendisini bu
memlekete imparator olarak kabul etmesin. Kabul ettiği zaman,
bunun sonunda zararı hem ülke görüyor hem millet görüyor hem
kendisi de görecek.
MEHMET
EMİN TUTAN (Bursa) – İmparator kim?
KAMER
GENÇ (Devamla) – Siz benden daha iyi biliyorsunuz kim olduğunu.
Onun
için, değerli milletvekilleri, bu anlaşma, tabii, biraz
önce arkadaşımız söyledi, mesela, şu son sayfasında
diyor ki: Bu anlaşma şu tarihte yürürlüğe girecek,
…….., 2009 tarihinde de yürürlükten kalkacak. Yani, nokta nokta… O
noktayı da niye koymamışlar, ben de bilmiyorum.
Özellikle,
bu, Moldova’daki Gagavuz Türklerinin bulunduğu bölgeye, yani,
Türkiye Cumhuriyeti’nin, oraya gerekli hassasiyeti göstermesi,
orada gerçekten eğitim hizmetlerinin iyileştirilmesi, sulama
hizmetlerinin iyileştirilmesi ve yol hizmetlerinin iyileştirilmesi
konusunda ben bir çaba göstermesini diliyorum.
Bunları
kısaca belirtmek istedim. Başka bir konuda görüşmek
üzere saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
- Şahsınız adına söz mü
istiyorsunuz?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Evet.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Elitaş.
Şahsı
adına, tasarının tümü üzerinde, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
22 Temmuzdan
bu tarafa geçen süre içerisinde –iki buçuk aylık bir süre oldu-
bu süre zarfında Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23’üncü Dönem
milletvekilleri Meclis Başkanlarını, Başkanlık
Divanını, Cumhurbaşkanlarını seçtiler.
Bizim arzumuz,
dileğimiz odur ki hem AK Parti Grubu olarak hem Cumhuriyet Halk
Partisi hem Milliyetçi Hareket Partisi hem demokrat Türkiye partisinin…
BAŞKAN
– Demokratik Toplum Partisi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Demokratik Toplum Partisinin bütün milletvekillerinin,
şu çatı altında bir araya gelmiş milletvekillerinin
arzusu, hedefi, Türkiye’yi muasır medeniyet seviyesine
ulaştırmak. Hepimizin arzusu, niyeti bu. Türkiye Cumhuriyeti
kurulduğundan bu tarafa 60’ıncı hükûmeti idrak ediyoruz.
Bugüne kadar gelen bütün hükûmetler Türkiye Cumhuriyeti’ni onurla, vakarla temsil etmişlerdir.
Taa, baştan itibaren başlayan başbakanlarımız
ve en son 60’ncı Hükûmetin Başbakanı da olmak üzere onurla,
vakarla, Türk milletinin başını dik tutarak temsil etmişlerdir.
Ama, bu kürsüye çıkıp da bugüne kadar gelen hükûmetleri “Vay
efendim, şununla şunu yaparsanız, bunu yaparsanız
konuşurum.” diye tehdit etmek yerine, yapılan anlaşmaları
ve bugün, XXI. yüzyılda Türkiye’nin gelişmişliğini
daha ileri noktaya getirmek üzere yapılan tartışmaları
ve önümüzü açan hedefler ortaya koyan konuşmaları yapmayı ben arzu ederim.
Değerli
arkadaşlar, bugün, 11’inci Cumhurbaşkanımızı,
59’uncu Hükûmetin Dışişleri Bakanını, Başbakan
Yardımcısını, 58’inci Hükûmetin Başbakanı
Sayın Gül’ü ihanetle suçlamak gafletten ibarettir ayıptır,
günahtır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu memlekete
hizmet etmiş insanları saygıyla, hürmetle anmak, bizim
temsil ettiğimiz insanlara karşı olan bir borcumuzdur
diye düşünüyorum. İnşallah, bundan sonraki süreçte,
birbirimize karşı saygı içerisinde, bugüne kadar gelen
hükûmetleri -iyi yapmıştır, doğru yapmıştır
ama hepsi de Türkiye Cumhuriyeti hükûmetidir ve bu ülkenin bekası
için, selameti için, geleceği için hizmet etmişlerdir- onları,
o hükûmetlerde görev alan insanları saygıyla, hürmetle anmak
bizim boynumuzun borcudur diyorum hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim. Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, beni ihanetle suçladı.
Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN
- Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Ben Sayın Abdullah Gül’ü ihanetle suçlamadım.
BAŞKAN
- Saygıdeğer arkadaşlarım, bu ifadeler…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Benim Cumhurbaşkanını ihanetle suçladığımı
söyledi. Böyle bir şey olur mu?
BAŞKAN
- Sayın Genç, bu ifadeler soyut ifadelerdir. Bu ifadelerden kimsenin
alınmasına gerek yoktur.
1’inci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ
İLE MOLDOVA CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA EKONOMİK
İŞBİRLİĞİNE DAİR MUTABAKAT ZAPTININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE
1- 19 Ekim 2004 tarihinde imzalanan
“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ekonomik İşbirliğine Dair Mutabakat
Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
– Maddeyi oylarınıza sunuyorum.
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE
2-Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
– Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3-
Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN
– Madde üzerinde şahsı adına Tunceli Milletvekili Sayın
Kamer Genç.
Buyurun
Sayın Genç.
Süreniz
beş dakika.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi,
Sayın Başkan, o kürsüyü yönetirken, Meclisi, bu sizin de göreviniz,
İç Tüzük’e göre o kürsüyü yönetirseniz, biz de milletvekilleri
olarak bu salonda İç Tüzük’e ve Anayasa’ya uygun görev yapmış
oluruz. Ama, siz bize sataşıldığı hâlde bizim
söylemediğimiz bir laftan dolayı bize sataşmadan söz
vermezseniz, biz mecburen böyle bir şeyde çıkıp da normal
söz almak zorundayım.
Şimdi,
ben Abdullah Gül’ü ihanetle suçlamadım. Ben “Amerika Birleşik Devletleri ile
yapılan bir gizli anlaşmadan söz ediliyor. Dokuz maddelik
gizli bir anlaşma, Dışişleri Bakanı ile Amerika
Birleşik Devletleri arasında. Geçmişte basında
defalarca söyleniyor bu. Böyle bir anlaşma var mıdır
yok mudur” dedim. Bu anlaşma açıklansın. Bunun Abdullah
Gül ile veya şununla ihanet içinde anlaşılması mümkün
değil ki. Ben de bu memleketin insanlarının seçtiği
bir milletvekili olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin menfaatini,
Anayasa’ya sadakat yemini yapan bir milletvekili olarak, benim
herhangi bir bakanımın, herhangi bir hükûmetimin bir yabancı
bir ülkeyle yaptığı bir anlaşmanın olup olmadığı,
varsa içeriğinin ne olduğunu öğrenmek durumundayım.
Ama, şimdi, burada bir milletvekili, bana cevap verecek varsa,
burada Hükûmet var. Milletvekilleri kendisini Hükûmetin yerine koyup
da, çıkıp da milletvekiline cevap vermesinler.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – O da Grup Başkan Vekili.
KAMER
GENÇ (Devamla) - Burada, bakın,
Bakanlar Kurulunda Hükûmet yok. Nerede bu Hükûmet mensupları?
MEHMET
ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Var efendim.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Nerede efendim?
MEHMET
ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Var efendim.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Hayır efendim. Bakanlar Kurulu 2 kişiden mi mürekkep? Nerede bu
Hükûmet? Gelsin. Efendim, Dışişleri Bakanı nerede?
Başbakan nerede? Ee, gelsinler, burada otursunlar. Bu, Meclise
saygının gereğidir. Hükûmet gelip burada bizim konuşmalarımızı
dinleyecek. O Hükûmet bizim konuşmalarımızı dinlediği
zaman, buraya, herhangi bir milletvekili kendisini Hükûmetin yerine
koyup da bizim konuşmalarımıza cevap verme gereğini
duymayacak. Bunu da lütfen başlangıçta, daha yeni, Meclis
açılmış, Hükûmet ortada yok. Biz kime burada konuşacağız?
Dolayısıyla Hükûmet, bu, geçmişte olduğu gibi, yani
böyle aile efradını uçaklara doldurup da seyahatlere gitmesinler;
gelsinler, burada otursunlar, parlamenterlerin yaptığı
konuşmalara cevap versinler. Bu, parlamenterliğin görevidir.
Ben… Yoksa ki, buradaki milletvekili benim muhatabım değil
ki. Ondan sonra çıkıp da kendisini Hükûmet yerine koyuyor,
bana cevap veriyor, kendi hesabına geldiği gibi şey
diyor.
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) – Hiç kimse seni muhatap almıyor.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Onun için değerli milletvekilleri, bundan sonra,
takdir sizin. Ya isterseniz yarın, öbür gün, işte bir tane…
Eğer hükûmet iki bakanlıktan teşekkül ediyorsa, hükûmet
sayısını 2 bakana indirelim; birisi başbakan olsun,
birisi de bakan olsun. Nasılsa fark etmiyor.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Saçmalıyorsun!
KAMER
GENÇ (Devamla) – Neyse, ben bu sataşmada, arkadaşımızın
söylediği laftan dolayı, öyle bir kelime ifade etmedim,
ama öyle bir anlama geliyorsa lafım da özür diliyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Ben, hiçbir zaman bir
hükûmet mensubuna “Türkiye’ye ihanet ediyor.” demedim, ama bunun
açıklamasını istedim. İleride, bir yanlış
anlaşılmasın diye bu açıklamayı yaptım.
Saygılar
sunuyorum efendim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
HÜSEYİN
PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, madde hakkında
söz istiyorum.
BAŞKAN
– Efendim oylamaya geçtikten sonra istediniz.
HÜSEYİN
PAZARCI (Balıkesir) – Ben kaldırmıştım elimi
ama görmediniz.
BAŞKAN
– Bir dahaki anlaşma görüşülürken olur.
Kabul
edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Açık
oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Ekonomik İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın
-sıra sayısı 2- açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan
oy sayısı : 234
Kabul : 232
Ret : 2 (x)
Böylece
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Her iki ülkeye de hayırlar getirmesini diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, 3’üncü sıraya alınan
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine
Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/331) (S. Sayısı:
3) (xx)
BAŞKAN
– Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
raporu 3 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde AK Parti Grubu adına Manisa Milletvekili Mehmet
Çerçi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili
Hasan Çalış’ın söz talepleri vardır.
AK Parti
adına Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi.
Sayın
Milletvekilim, konuşma talebiniz var mı efendim?
HÜSEYİN
PAZARCI (Balıkesir) – Bu vesileyle ben de söz almak istiyorum,
bundan önceki konuyla ilgili de bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Çerçi.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlamadan önce
hepinize saygılar sunuyorum ve yeni yasama döneminin ve yeni
Parlamentonun, Türkiye’ye, milletimize hayırlı çalışmalar
yapmasını temenni ediyorum.
Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında
AK Parti Grubu adına söz aldım.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, tabii sağlık alanında
bu tür anlaşmalara gerek var mı yok mu diye düşünülebilir.
Ama globalleşen bir çağda, globalleşen dünyada, özellikle
toplumların gelişmesiyle beraber sağlık alanında
da çok ciddi gelişmeler kaydedilmekte ve özellikle iletişim
çağında dünyada sınırların âdeta izafi bir
hâle geldiği ortamda, bir ülkede çıkan ya da bir bölgede
çıkan sağlıkla ilgili problemin ya da hastalıkların
ya da çevre sorunlarının çok hızlı bir şekilde
tüm dünyaya yayılabilmesi ve -hatta özellikle Yunanistan’la
bizim de komşu olduğumuz düşünülürse- komşu ülkelerde
çıkan ciddi boyuttaki hastalıkların ve sağlık
tehditlerinin diğer ülkelere çok hızlı şekilde yayılabilme
imkânlarının arttığı bir vakıadır,
bir gerçektir. O bakımdan Türkiye’nin de, son yıllarda
sağlık alanında, dünyadaki pek çok ülkeyle olduğu
gibi, özellikle de komşu ülkeleriyle ciddi bir iş birliğine
gitme zarureti hasıl olmaktadır ve bu iş birliğinin
neticesinde paylaşılacak sağlıkla ilgili pek
çok mesele vardır. O bakımdan, biz, geçmiş dönemde, Yunanistan’la
sağlık alanında yapılan, her iki ülkenin Sağlık
Bakanlarının imza koymuş olduğu anlaşmayı
önemsiyoruz ve geçmiş dönemde Dışişleri Komisyonundan
ve Sağlık Komisyonundan geçen bu anlaşma kadük hâle geldi.
Tekrar, bu dönemde, Dışişleri Komisyonumuzda görüşülerek
Genel Kurul gündemine girmesi kararlaştırıldı.
Demin,
az önce çıkan arkadaşım -herhâlde Meclis Genel Kurulunda
yok- tabii, çok tutarsız eleştirilerde bulundu. Dışişleri
Komisyonunun bu konuyu ciddi görüşmediğini, bürokratların
katılımının sağlanmadığını
vesaire gibi… Hatta bu tür anlaşmalarda Dışişleri
yetkililerinin olmadığı gibi, alakalı alakasız,
aklına gelen her şeyi söyleyecek bir tarzda, ciddi bir fikrî
süzgeçten, fikrî takipten geçmeyen bir anlayışla -maalesef,
bu arkadaşımızın herhâlde huyu- her şeyi bu
şekilde düşürerek, seviyesini düşürerek, konuları,
Parlamentonun mehabetine yakışmayacak ortamda, maalesef,
dile getiriyor.
Benim demek
isteğim şu, arkadaşıma cevap babında söylemiyorum,
bu konu dün Dışişleri Komisyonunda ciddi bir şekilde
tartışıldı -belki, orada, en az onbeş yirmi tane,
belki daha fazla bürokrat vardı- bunlar konuşuldu, bürokratların
fikirleri alındı, parlamenterler fikirlerini ifade ettiler
ve bu konunun da Meclisin Komisyonu tarafından onaylanmış
olarak buraya geldiğini görüyoruz. Dolayısıyla, yani,
usulde bir problem yok. Konu irdeleniyor, konuşuluyor, Meclisin
Genel Kuruluna getiriliyor.
Netice
itibarıyla söyleyeceğim şu: Bir devlet ciddiyeti içerisinde
bu konular tartışılıyor ve ilgili yerlerden Meclis
Genel Kuruluna kadar geliyor. Her işin bir sahibi var, sorumlusu
var. Biz de komisyon olarak işin gereğini yaptık ve bunu
Genel Kurulun oylarına sunuyoruz.
Netice
itibarıyla, son söz olarak: Sağlıkta, tüm dünyada olduğu
gibi, Türkiye’de de büyük gelişmeler var. Türkiye, çağdaş
standartları yakalama yolunda büyük mesafeler almıştır
ve bununla ilgili olarak da işin uluslararası boyutlarında
-özellikle de komşu ülkelerle- Türkiye, sağlık alanında
ciddi bir iş birliğine, diyaloğa, hizmet ve bilgi transferine
girme ihtiyacı hissediyor ve bu anlaşmanın da gerekçesinde
temel olarak bu tür argümanlar yatmaktadır. Biz de, AK Parti Grubu
olarak bu anlaşmayı desteklediğimizi ifade ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Çerçi.
Tümü üzerinde,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Karaman Milletvekili
Sayın Hasan Çalış.
Sayın
Çalış, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan
Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine
Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı’yla ilgili Milliyetçi Hareket
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Yaşamakta
olduğumuz küresel, siyasi ve teknolojik gelişmeler ve
her alandaki globalleşme eğilimi, sağlığı
sınır tanımayan bir konum olarak dünya gündeminin ilk
sıralarına getirmiştir. Sağlık sorunlarının
yarattığı sınırlar ötesi etkiler, bu alanda
ülkeler arasında duyulan iş ve güç birliğine ihtiyacı
giderek artırmaktadır. Herhangi bir ülkede görülen bir
hastalık ulaşımın da artmasıyla kısa sürede
yayılabilmektedir. Bu nedenle ülkeler, kendine özgü sağlık
sorunlarının yanında genel dünya sağlık sorunlarıyla
da ilgilenmek mecburiyetindedir. Ülkeler, özellikle sağlık
alanında ortaya çıkan hastalıkları yok etme, herkesin
sağlık seviyesini yükseltme, bazen sınırlar ötesi
özellikler gösterebilen çevre problemleriyle mücadele etme gibi
konularla da ilgili olarak bir araya gelerek iş birliğine
gitme mecburiyetiyle karşı karşıyadır. Bu sebepten
dolayı 28 Eylül 2005 tarihinde Yunanistan Hükûmeti ile ülkemiz
arasında yapılan iş birliği anlaşmasını
önemsiyoruz. Ancak, Yunanistan Hükûmetinin yıllardan beri Avrupa
Birliğiyle ilgili, Kıbrıs’la ilgili, kıta sahanlığıyla
ve kara sularla ilgili Türkiye karşıtlığı
üzerine kurulu siyasetine rağmen, böyle bir anlaşmanın
yapılmış olması, Yunanistan’la Türkiye arasındaki
problemlerin çözümüne de katkı sağlayabilir kanaatindeyim.
Bu tür anlaşmaların hayat bulabilmesi ve olumlu neticeler
verebilmesi için karşılıklı samimiyet, karşılıklı
iyi niyet ve yine karşılıklı uygun alt yapının
oluşturulması çok önemlidir. En az bunlar kadar, anlaşmaların
titizlikle hazırlanması ve gelecekte çıkabilecek
problemlerin asgariye indirilmesi de önemlidir.
Anlaşma
metni incelendiği zaman, 2’nci madde net olarak talepleri ortaya
koymuş durumda, 7’nci maddenin yürürlük maddesi olduğunu
göz önüne alırsak, genelde maddeler ucu açık, ileride yapılacak
yeni anlaşmalara atıfta bulunmaktadır. Bu bakımdan,
bu anlaşmanın bu boşluklarının doldurularak
yapılması daha uygun olurdu kanaatindeyim.
Sağlık
alanında 44 ülkeyle 53 anlaşma yapılmış olmasına
rağmen, komşu Yunanistan’la bugün böyle bir anlaşma
yapacak şartlar oluşmuşken, bu Anlaşma’nın daha
titizlikle ortaya koyulması daha iyi olurdu kanaatindeyim.
Sağlık
hizmetlerinin sunumu, tıp alanındaki gelişmişlik
dikkate alındığı zaman, gerçekten her iki ülke için
de faydalı olabilecek alanların mevcut olması nedeniyle,
anlaşma da, yukarıda işaret ettiğimiz eksikliklere
rağmen ciddi bir başlangıç olarak kabul edilmelidir.
Bu ve benzeri
anlaşmaların ülkemizin yararına sonuçlar verebilmesi
için sağlık alanında ülkemizi bir cazibe merkezi hâline
getirmemizin önemi tartışılmayacak bir gerçektir.
Biz, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, bu anlamda, ülkemizin kalkınmasına
katkı sağlayacak, vatandaşlarımızın
sıkıntılarını ortadan kaldıracak her
türlü anlaşmanın yanında olduğumuzu belirtmek
istiyorum. Bu anlaşmayı geliştirerek özellikle doğal
afetlerde ciddi bir iş birliği anlayışı doğabilir.
Ortak kıyılarımızın çevre kirliliği ve
felaketlerden korunması için çalışmalar yapılabilir.
Son zamanlarda artmış olan Ege kıyılarındaki
insan kaçakçılığıyla mücadele ederken bulaşıcı
hastalıklarla mücadele programı da beraberce uygulanabilir.
Sağlık turizmi, kış sporlarıyla desteklenen
kongre turizmi gibi çalışmalar yapılabilir. Batı
Trakya’da yaşayan ve kıyılarımıza yakın
Yunan adalarında yaşayan Yunanistan vatandaşlarının
sağlık hizmeti ihtiyaçları Türkiye tarafından
verilebilir. Ancak bu konuda ücretlendirme, para transferi, personel
eğitimi, karşılıklı giriş çıkışlarda
vize kolaylıkları gibi formalitelerin ortadan kaldırılması
gerekmektedir.
Yukarıda
işaret ettiğimiz aksaklıklarına rağmen, bir
başlangıç olması nedeniyle, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, olumlu muhalefet anlayışımızın gereği
olarak bu tasarıya “evet” oyu vereceğiz.
Hayırlı
olması dileğiyle tekrar yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Çalış.
Tasarının
tümü üzerinde, şahsı adına Balıkesir Milletvekili
Sayın Hüseyin Pazarcı.
Sayın
Pazarcı, buyurun efendim.
Sayın
Pazarcı, süreniz on dakika.
HÜSEYİN
PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine
Dair Anlaşmanın Onaylanması konusunda söz almış
bulunuyorum. Hepinizi, bu vesileyle, saygıyla selamlıyorum.
Bu anlaşmanın
yapılması, Türkiye ile Yunanistan arasındaki önemli
sorunları da hesaba kattığımızda, tabii ki,
olumlu bir iş birliği çalışması şeklinde
ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, işin genelinde
tasvip gördüğü muhakkak ve benim tarafımdan ve partimiz tarafından
da tasvip gören bir husustur.
Ancak,
bu anlaşmanın bir iki yanını dikkatinize sunmak
istiyorum ve bu vesileyle, sayın Meclisimizin, bazı noktalarda,
bu dikkati sarf etmesinin önemine de inanıyorum.
Şimdi,
anılan sözleşmenin 1’inci maddesinin son fıkrası,
son bendi şunu ifade ediyor: “Spesifik iş birliği alanları
iki tarafın da ilgisine bağlı olarak karşılıklı
onayları doğrultusunda belirlenecektir.” Birtakım
sağlık konuları sayılmış, bunların
arasında, ayrıca, altını çizmek istiyorum, çevre
sağlığı da var ve bunlara spesifik bazı alanların
ekleneceği de ifade edilmiş, iki tarafın karşılıklı
onayıyla. Karşılıklı onay bulunması önemli
bir unsur. Fakat, bu onayı kim verecek diye sorduğumda,
araştırdığımda, yine, Anlaşma’nın
6’ncı maddesi bunun cevabını veriyor. Diyor ki:
“İş bu anlaşmanın yürütülmesi için Türkiye Cumhuriyeti
Sağlık Bakanlığı ve Yunanistan Cumhuriyeti
Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı görevlendirileceklerdir.”
Tabii ki, sağlık alanındaki bir konuda daha doğalı
da olamazdı diye düşünüyoruz. Ancak, Türkiye ile Yunanistan
arasındaki sorunları düşündüğümüzde, bunun, biraz
daha geniş değerlendirilmesi, buna biraz daha dikkatli
bakılması gerektiğine dikkatinizi çekmek istiyorum.
Diyeceksiniz ki: “Ne var?” Az önce, benden önceki konuşmacı
da belirtti: “Sınırları aşan çevre sorunları.”
dedi. İşte, gerektiğinde çevre sağlığıyla
ilgili bir konu değerlendirilirken sınırları
aşan bazı sorunlar söz konusu olmaktadır ve o sınır
bizim sınırımız mı, bizim ülkemizde mi kalıyor
o alan, yoksa öbür tarafta mı kalıyor şeklinde diplomatik
olarak uzmanlar tarafından dikkat edilmesi gereken sorunlar
ortaya çıkarmaktadır. Bunun bilincinde hareket edilmesi
gerekmektedir.
Dolayısıyla
Sağlık Bakanlığının sadece sağlık
açısından teknik bir düzeyde dikkat edeceği bir husus,
Türkiye’nin kabul edemeyeceği bazı sorunların önümüze
getirilmesinin nedeni olabilir. Diyeceksiniz ki: “Paranoya
mı?” Hayır sayın milletvekilleri, paranoya değil.
Ben biliyorum ki, bir devirde Yunanistan -biliyorsunuz aramızda
aidiyeti kararlaştırılamamış, sonuca varılamamış
adacıklar, kayalıklar sorunu var- güvercin pisliklerini
inceleme yetkisini AB’den alarak, dolayısıyla oradan fon
elde ederek Yunanistan bazı adacıklar ve kayalıklar
üstünde kendi egemenliği iddiasını bulunma, kanıtları
oluşturma yoluna gitmiştir. Dolayısıyla hiçbir
risk yoktur şeklinde değerlendiremeyiz bu maddeyi, en
azından Hükûmetimiz, gerekli kuruluşlarımız bu
işin bilincinde hareket etmezse. Bunu saygıyla milletvekillerimizin
bilgisine sunmak istiyorum ve bu konuda, dolayısıyla,
dikkat edilmesi gerektiğini, bunun bazı sorunlar mutlaka
çıkarır demiyorum, çıkarabileceğini dikkatlerinize
sunmak istiyorum.
Bunun gibi,
bundan önceki Anlaşma’yla da -Sayın Başkanımız
görmediler arkada kaldığımız için- bir şey söylemek
istiyordum. Suistimal ettiğimi zannetmiyorum bu konuda söz
almayı, çünkü aşağı yukarı aynı mealde
bir görüş ifade edecektim önceki Anlaşma’yla ilgili. Orada,
bu mevcut mutabakat zaptının geçici olarak uygulanacağı
öngörülmüş.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti anlaşmalarının
onaylanması, Meclisçe uygun bulma kanunu çıkarılmasına
veyahut da Anayasamızın 90’ıncı maddesinde sayılan
istisnalar çerçevesinde Hükûmetimizce uygun görüldükten sonra,
Sayın Cumhurbaşkanının imzasıyla onaylanır.
Dolayısıyla, geçici uygulama şeklinde –bu, 2004’te yapılmış
bir anlaşma- hiçbir millet iradesi ifadesini almadan, onayını
almadan uygulanma gibi bir duruma girmektedir. Geçici anlaşmalarla
ilgili de sayın Meclisimizin dikkatini çekmeyi görev olarak
kabul ediyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Pazarcı.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ
İLE YUNANİSTAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA
SAĞLIK ALANINDA İŞBİRLİĞİNE DAİR
ANLAŞMANIN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU
HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE
1.- 28 Eylül 2005 tarihinde Atina’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti
Hükü-meti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
– Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE
2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
– Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE
3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
– Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Oylama
için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı’nın
açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan
oy sayısı: 230
Kabul : 227
Ret : 2
Çekimser : 1 (x)
Böylece,
kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Anlaşmanın
her iki ülkeye de hayırlar getirmesini diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Başbakan Sayın Recep
Tayip Erdoğan hakkında
(9/1) esas numaralı Meclis soruşturması önergesi
üzerinde söz talep eden milletvekilleri arasında yapılan
kura çekimi sonucunda Ankara Milletvekili Nesrin Baytok, Trabzon
Milletvekili Asım Aykan, Bursa Milletvekili Necati Özensoy konuşma
hakkı kazanmışlardır. Yedek olarak da Bursa milletvekili
Mehmet Tunçak kurada çıkmıştır.
Tebliğ
olunur.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, 4’üncü sıraya alınan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
4.-Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/341) (S. Sayısı: 4) (x)
BAŞKAN
– Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
raporu 4 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Edirne
Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu’nun söz talebi vardır.
Sayın
Uslu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Fildişi Sahili Cumhuriyeti
Hükûmetleri Arasında Ekonomik ve Teknik İş Birliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı hakkında Grubum adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Genel Kurulda bulunan
tüm milletvekili arkadaşlarıma sevgi ve saygılarımı
sunuyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Afrika kıtası
850 milyonluk nüfusu, 660 milyar dolarlık gayrisafi millî hasılası
ve toplam 340 milyar dolar düzeyindeki dış ticaret hacmiyle
ülkemiz için önemli bir pazardır. Afrika’ya coğrafi yakınlığımız
ve bazı Afrika ülkeleriyle tarihsel ilişkilerimiz, ekonomik
ve ticari ilişkilerimizin geliştirilmesinde önemli bir
etkendir. Bu etkenleri bir araya getirdiğimizde, mutlaka başarılı
bir sosyal ve ekonomik ilişki ortaya çıkacaktır.
Başbakanlık
Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından
2003 yılı başından itibaren Afrika ülkeleriyle
ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi stratejisi uygulamaya
konmuştur, bu uygulama çok önemlidir. Ancak, bunun geliştirilmesi
gerekir. Çünkü, Türk sanayisi ve dış ticaretimizin altyapısı
Afrika ekonomileriyle bir tamamlayıcılık ilişkisine
sahiptir, yani, birbirlerini tamamlayıcı bütün unsurlar
bulunmaktadır. Bize yakın olan bu kıtada sadece bir ülkeyle
değil, diğer Afrika ülkeleri ile de yakın sosyal ve ekonomik
ilişkilerimizi hızlandırarak başlatmalı ve
sürdürmeliyiz.
Afrika’daki
sanayi altyapısının ne kadar geri ve yetersiz olduğu
göz önüne alınacak olursa, bu Afrika pazarının, özellikle
ülkemizdeki orta ölçekli işletmelerin hedef pazar konumunda
olduğu çok rahatlıkla görülecektir. Sadece ihracatımız
için bir pazar değil, daha önemlisi, aynı zamanda sanayimiz
için ucuz ham madde sağlama imkânları da elde etmiş olacağız.
Batı
Afrika ekonomisine etkisinden dolayı, başta Fransa ve
son yıllarda da Amerika Birleşik Devletleri’nin bu ülkenin
politik problemlerini yakından izlediği de bir gerçektir.
Sayın
milletvekilleri, Fildişi Sahili Cumhuriyeti Batı Afrika’ya
girişte, 18 milyon nüfusu ile 1960 yılında bağımsızlığına
kavuşan, Liberya, Gine, Mali, Burkina Faso ve Gana ile komşu
olan bir ülkedir.
Fildişi
Sahili, Batı Afrika ülkeleri içinde geleneksel olarak en güçlü
ekonomiye sahip ülke konumundadır. Başlıca ekonomik
faaliyetleri orman ürünleri ve balıkçılığın
da dahil olduğu tarım sektöründe yoğunlaşmıştır.
Kahve, kakao çekirdeği ve palmiye yağı üretiminde
dünyanın önde gelen üretici ve ihracatçı ülkesidir. Ekonomisi,
bu nedenle, bu ürünlerin dünya piyasasındaki iniş çıkışlarına
ve hava koşullarına göre dalgalanma gösterir. Yerel
hükûmetler ekonomiyi çeşitlendirmek için birtakım atılımlarda
bulunsa da ülke nüfusunun yüzde 68’i bu sektörde çalışmakta
ve tarım en önemli sektör olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sektörel
dağılıma baktığımızda tarım yüzde
27, endüstri yüzde 18,5 hizmet sektörü yüzde 54,5’tir. Yine enflasyon
oranı 2006 verilerine göre yüzde 3,2’dir. Kırsal kesimlerde
yüzde 13 oranında işsizlik vardır. Elektrik üretimi 4,6
milyar kw, elektrik tüketimi 3,2 milyar kw, elektrik ihracatı
ise 1,1 milyar kw’dir.
Fildişi
Sahili Cumhuriyeti hâlihazırda Batı Afrika Ekonomik ve
Parasal Birliği ekonomisinin yüzde 40’ını teşkil
eden ekonomisi, 10 milyar dolarlık dış ticaret hacmi ve
sanayi, finans, ulaştırma altyapısıyla bölgenin
merkezi konumundadır.
Türkiye’deki
sanayimiz için ham madde ve yarı mamullerin doğrudan ve uygun
fiyatlarla Afrika ülkelerinden temin edilmesi mümkün olabilir. Bazı
sektörlerdeki rekabet gücümüzü artırmak amacıyla bazı
yatırımlarımızı Afrika’ya kaydırmamız
gerekmektedir. Bu da bizim teknolojik transferimizin gerçekleştirilmesi,
müteahhitlik, müşavirlik ve mühendislik firmalarımızın
Afrika ülkelerinden pazar paylarının artırılmasıyla
mümkün olabilir.
2004
yılında ülkemizden Fildişi Sahili’ne gerçekleştirilen
ihracatımız yaklaşık olarak 14,3 milyon Amerikan
doları olup bitkisel yağlar, hububat ve mamulleri ile makine
ve cihazlardan oluşmaktadır. Fildişi Sahili’nden ülkemize
yapılan ithalat ise 61,3 milyon Amerikan doları olup
başlıcaları kakao ve ağaç ürünleridir. Bu noktada
ihracatımızın artırılmasına dair gayretlerin
sürdürülmesi gerekmektedir. Zira, Türkiye ithalat bağımlısı
bir ülke görünümündedir ve bu özelliğimizden süratle uzaklaştırılmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, Fildişi Sahili Cumhuriyeti ile ilgili sizlere
vermeye çalıştığım bu bilgiler
ışığında, eminim ki bu ülkeyle olan ticaret
ilişkilerimizin önemi ortaya çıkmaktadır.
8 Haziran
2005 tarihinde ülkemizin Fildişi Sahili Cumhuriyeti ile imzalamış
olduğu bu ticaret anlaşmasıyla iki ülke arasındaki
ticari iş birliğinin geliştirilmesi, çeşitlendirilmesi
ve kolaylaştırılması amaçlanmaktadır. Ayrıca,
iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin daha etkin hâle getirilmesi
amacıyla karşılıklı olarak fuar, sergi ve diğer
ticari etkinliklerin düzenlenmesi gibi çeşitli önlemlerin
alınması ve karşılıklı ticari münasebetlerin
teşvik edilmesi kararlaştırılmıştır.
Bu, ülkemiz ekonomisi açısından çok önemlidir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; sözlerime
son verirken tasarı lehinde oy kullanacağımızı
ifade ediyor, yüce heyetinizi saygılarla selamlıyorum.
(MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Uslu teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ
İLE FİLDİŞİ SAHİLİ (KOTDİVUAR)
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA TİCARET ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1-
8 Haziran 2005 tarihinde Abidjan’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ticaret Anlaşması”nın onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
– Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2-
Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
– Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3-
Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
– Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Oylama
için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Saygıdeğer milletvekilleri, 4 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar)
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın
açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan
oy sayısı : 218
Kabul : 217
Çekimser :1(x)
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Anlaşmanın
her iki ülkeye de hayırlar getirmesini diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.57
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik),
Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
– Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
3’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
5’inci
sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi
Sahili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik ve Teknik
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/342) (S.
Sayısı: 5)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 6’ncı sıraya alınan Türkiye Cumhuriyeti
ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda
Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
6.-Türkiye Cumhuriyeti ile Slovakya
Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/275) (S. Sayısı:6)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan
sonra da komisyonun bulunmayacağı anlaşıldığından,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için 4 Ekim 2007 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum. Herkese hayırlı akşamlar, hayırlı
iftarlar diliyorum.
Kapanma Saati: 18.05