DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 8
30uncu Birleşim
5 Aralık 2007 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM
Başkan Vekili Meral Akşenerin, 5 Aralık Türk kadınına
seçme ve seçilme hakkının verilişinin 73üncü yıl dönümü
dolayısıyla konuşması
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER
1.- Avusturya
Millî Meclisi Başkanlığı tarafından 4 Aralık 2007
tarihinde Viyanada düzenlenecek foruma iştirak edecek olan Parlamento
heyetini oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen
isimlere ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/236)
2.- Makedonya
Cumhuriyeti Meclisi Avrupa Birliği İşleri Komisyonu Başkanı
Tito Petkovski ve komisyon üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak
üzere ülkemizi ziyaretinin uygun bulunduğuna ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/237)
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Bütçe
Komisyonu Raporları (1/426) (S. Sayısı: 57)
2.- 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006
Bütçe Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarılarına Ait Genel
Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58)
A) TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B)
RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.- Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C)
CUMHURBAŞKANLIĞI
1.-
Cumhurbaşkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
Cumhurbaşkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
D)
SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.-
Sayıştay Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Sayıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
E)
ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
F)
BAŞBAKANLIK
1.-
Başbakanlık 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Başbakanlık 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
G)
MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.- Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
H)
MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
I)
TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1.- Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
İ)
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet
İşleri Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet
İşleri Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, İstanbul Milletvekili
Halide İncekaranın, konuşmasında partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, İstanbul Milletvekili Halide
İncekaranın, konuşmasında partisine sataşması
nedeniyle konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Reha Çamuroğlunun, Tunceli Milletvekili Şerafettin
Halisin, konuşmasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, Ilısu Barajı Projesine ve
Hasankeyfin korunmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/58)
* Ek cevap
2.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Kaz Dağlarındaki altın
arama çalışmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/533)
3.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, DSİ VI. Bölge Müdürlüğünün
projelerine ilişkin sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/535)
4.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, bir hizmet alım ihalesine yönelik
soruşturmaya ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/543)
5.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, Muğlada yangın mağduru köylülerin
desteklenmesine ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/578)
6.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, Muğlanın bazı köylerinde
tarım alanlarının yanmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/579)
7.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ardahan'da vergisiz mazot ithalatına izin
verilip verilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Kürşad Tüzmenin cevabı (7/616)
8.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, basamak yükseltmenin
aylıklara etkisine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/627)
9.- Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlunun, Bağ-Kur emeklileri
arasındaki maaş farkına ilişkin sorusu ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/628)
10.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, zeytin ihracatının
geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad
Tüzmenin cevabı (7/752)
11.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, zabıta memurlarına fiilî
hizmet zammı verilmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/765)
12.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, İşsizlik Sigortası Fonuna
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/766)
13.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, vekâleten görev yapan personelden asaleten
atananlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/794)
14.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, kayıt
dışı istihdama ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/888)
15.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, Bağ-Kur sigortalılarının
sağlık hizmetlerinden yararlanma şartlarına ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/920)
I- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.00de açılarak üç oturum yaptı.
2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Bütçe
Komisyonu Raporunun (1/426) (S. Sayısı: 57),
2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006
Bütçe Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarılarına Ait Genel
Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporunun (1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58)
Tümü Üzerindeki
görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi ve
tasarıların 1inci maddeleri okundu.
Maliye
Bakanı Kemal Unakıtan, CHP Genel Başkanı Deniz
Baykalın,
CHP Genel
Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğanın,
Konuşmalarında
şahıslarına sataştıkları iddiasıyla birer
konuşma yaptılar.
Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahin, BBP Genel Başkanı Muhsin
Yazıcıoğlunun konuşmasında geçen bir ifadeyle ilgili
açıklamada bulundu.
5 Aralık
2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00de
toplanmak üzere, birleşime 19.08de son verildi.
Köksal
TOPTAN
Başkan
Fatoş
GÜRKAN Yusuf
COŞKUN
Adana Bingöl
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Murat
ÖZKAN
Giresun
Kâtip
Üye
No.: 45
II.- GELEN KÂĞITLAR
5 Aralık 2007 Çarşamba
Tezkereler
1.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/234) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.11.2007)
2.-
Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğlukun Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/235) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.11.2007)
Rapor
1.- Temel Ceza
Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/335) (S. Sayısı: 56) (Dağıtma
tarihi: 5.12.2007) (GÜNDEME)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Kuzey Irak ile ticari
ilişkilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/522)
2.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Antalyada yayalara yönelik trafik
altyapısına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/523)
3.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Antalyada yıkım kararı verilen
iki binaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/524)
4.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, son günlerdeki terör olaylarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/527)
5.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, akaryakıt kaçakçılığına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/528)
6.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, RTÜKün terör konusundaki bir yayın
durdurma kararına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/529)
7.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, Çankaya Köşkünün tadilat ve
dekorasyonuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/532)
8.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, bazı deniz araçlarına ÖTVsiz
akaryakıt kullandırılmasına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/539)
9.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, Kırklareli İl Özel
İdaresinin iş akitlerini fesh ettiği işçilere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/541)
10.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, turizmde ölü sezondaki istihdama ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/542)
11.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, Antalya Devlet Tiyatrosunun yeni mekan
ihtiyacına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/544)
12.- Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih Atayın, Çankaya Köşkünün tadilatına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/545)
13.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Türk Telekomdaki greve ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/550)
14.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, Antalya Batı Çevre yolu projesine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/551)
15.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkayanın, İzmit-Yalova bölünmüş yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/552)
16.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Antalyadaki kamu hastanelerinin yeni doğan
ünitelerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/554)
17.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlunun, kuraklıktan etkilenen çiftçilerin
desteklenmesine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek)
yazılı soru önergesi (7/559)
5
Aralık 2007 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.08
BAŞKAN
: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30uncu Birleşimini
açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
III.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
TBMM Başkan Vekili Meral Akşenerin, 5 Aralık Türk
kadınına seçme ve seçilme hakkının
verilişinin 73üncü yıl dönümü dolayısıyla
konuşması
BAŞKAN
Bugün Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını
almasının 73üncü yıl dönümünü kutluyoruz.
Bütün
kadınlarımıza tekrar kutlu olsun.
Bu konuda
emeği geçen, başta Büyük Atatürk olmak üzere, onunla
birlikte ebediyete intikal etmiş bütün emek sahiplerini
saygıyla, minnetle, rahmetle, şükranla anıyorum.
Bugün
itibarıyla kadın-erkek eşitliği konusunda üstün
çalışmalar yapan bütün siyasetçilere, bütün üniversite
mensuplarına, sivil toplum örgütü mensuplarına,
yazarlara teşekkürlerimi sunuyorum.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Ancak görüşmelere
başlamadan önce Başkanlığın Genel Kurula iki
sunuşu vardır, okutuyorum:
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER
1.-
Avusturya Millî Meclisi Başkanlığı
tarafından 4 Aralık 2007 tarihinde Viyanada
düzenlenecek foruma iştirak edecek olan Parlamento heyetini
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen
isimlere ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/236)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Avusturya
Milli Meclis Başkanlığı tarafından 4
Aralık 2007 tarihinde Viyanada Kitle imha
silahlarının yasaklanması konulu
Uluslararası Parlamenter Foruma iştirak edilmesi Genel
Kurulun 27 Kasım 2007 tarih ve 25 sayılı
Birleşiminde kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun ikinci
maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere siyasi parti
gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel
Kurulun bilgilerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Onur Öymen Bursa Milletvekili
Vahit Erdem Kırıkkale Milletvekili
2.-
Makedonya Cumhuriyeti Meclisi Avrupa Birliği
İşleri Komisyonu Başkanı Tito Petkovski ve
komisyon üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda
bulunmak üzere ülkemizi ziyaretinin uygun bulunduğuna
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/237)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanının 26 Kasım
2007 tarih ve 12 sayılı Kararı ile, Makedonya
Cumhuriyeti Meclisi Avrupa Birliği İşleri
Komisyonu Başkanı Tito Petkovski ve Komisyon Üyelerinden
oluşan bir Parlamento Heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin
konuğu olarak resmi temaslarda bulunmak üzere ülkemizi
ziyareti uygun bulunmuştur.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanunun 7.
Maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın
milletvekilleri, şimdi bütçe görüşmelerine
başlıyoruz.
Program
uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız. Birinci
turda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı,
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,
Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı,
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçeleri yer
almaktadır.
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (x)
2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) (x)
A)
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
B)
RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.-
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C)
CUMHURBAŞKANLIĞI
1.-
Cumhurbaşkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Cumhurbaşkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
D)
SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.-
Sayıştay Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
Sayıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
E)
ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1.-
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Burada.
(x) 57, 58
S.Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 4/12/2007
tarihli 29uncu Birleşim Tutanağına eklidir.
Sayın
milletvekilleri, 27/11/2007 tarihli 25inci Birleşimde bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden
sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin on beş
dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda
yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin,
görüşmelerin bitimine kadar şifrelerini yazıp
parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme
butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki
kırmızı ışıkları yanıp sönmeye
başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş
olacaktır.
Tur üzerindeki
görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki
sıraya göre sorularını yerlerinden
soracaklardır. Soru sorma işlemi yedi buçuk dakika
içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de yedi buçuk
dakika süre verilecektir. Cevap işlemi yedi buçuk dakikadan
önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki
soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize
sunulur.
Birinci turda,
grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına: Sayın Sırrı Sakık,
Muş Milletvekili; Sayın Selahattin Demirtaş,
Diyarbakır Milletvekili.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: Sayın Mustafa Özyürek, İstanbul
Milletvekili; Sayın Nesrin Baytok, Ankara Milletvekili;
Sayın Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar Milletvekili.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Sayın Hasan Çalış,
Karaman Milletvekili; Sayın Rıdvan Yalçın, Ordu
Milletvekili; Sayın Yılmaz Tankut, Adana Milletvekili;
Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına: Sayın Hasan Sönmez,
Giresun Milletvekili; Sayın Halide İncekara,
İstanbul Milletvekili; Sayın Sadık Yakut, Kayseri
Milletvekili; Sayın Fahrettin Poyraz, Bilecik Milletvekili;
Sayın Mehmet Daniş, Çanakkale Milletvekili.
Şahısları
adına: Lehinde, Sayın Nuri Uslu, Uşak Milletvekili;
Sayın Recai Birgün, İzmir Milletvekili. Aleyhinde
Sayın Muharrem İnce, Yalova Milletvekili.
Şimdi,
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Sayın Sırrı
Sakık, Muş Milletvekili.
Buyurun
Sayın Sakık. (DTP sıralarından alkışlar)
Yarı
yarıya kullanacaksınız, değil mi?
SIRRI SAKIK
(Muş) Yarı yarıya.
BAŞKAN
Süreniz on yedi buçuk dakika.
DTP GRUBU ADINA
SIRRI SAKIK (Muş) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Divan, değerli milletvekilleri; 2008 mali yılı Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı bütçeleri hakkında Demokratik
Toplum Partisi Grubunun görüşlerini ve düşüncelerini
sizlerle paylaşmak üzere buradayım. Bu vesileyle, Yüce
Divanı, sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Öncelikle
Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) gibi oldukça önemli bir
kurumumuzla bu işe başlamak istiyorum. Tüm
hızıyla gelişmekte olan medya ve bilişim
teknolojisi, iletişim çağı olarak
adlandırılan içinde bulunduğumuz yüzyılda insan
hayatını her açıdan etkilemekte ve
yönlendirmektedir. İnsanlık tarihi belki de en
olağanüstü aygıtların başında gelen
televizyon, uydu, İnternet teknolojisinin gelişmesiyle
ulusal sınırları aşan ve bu kapsamda
küreselleşen bir hâl almıştır. Kuşkusuz bu
teknolojik düzey, uygarlığın ilerlemesi ve
çağdaşlaşması anlamında muazzam derecede
potansiyeli olan tarihî bir imkândır. Öyle ki değişik
kültürlerin, geleneklerin, dillerin, yaşam tarzlarının
birbirini tanıması, halkların birbirine
karşı besledikleri ön yargıların yerini sempati
ve tanışma merakına bırakması, bireylerin
bilgi, kültür kapasitelerinin geliştirilmesi
bakımından tarihî bir mucizedir. Fakat, dünya sisteminin
ve muktedirlerinin çıkarları doğrultusunda
kullanılarak, insanı ne düzeyde
edilgenleştirdiğini, bütün hâl ve hareketlerini
nasıl etkilediğini, popüler kültür ve tüketim
canavarlığını ne derecede doğru
tetiklediğini, maalesef, günlük
yaşantımızın içerisinde günbegün
deneyimleyerek tanık oluyoruz.
Medya ve
dolayısıyla konuşmamız bağlamında
ilgili iki ana öğesi olan televizyonlar ve radyolar, yayın
amaçları, programları, nitelikleri, bağlamında
hitap ettiği yurttaşlarımızın yaşam
tarzlarını, tüketim davranışlarını,
değerlendirme ve yaklaşım biçimlerini bir bütün
etkilemekte ve yönlendirmektedir.
Değerli
milletvekilleri, konuşmam içinde yer alan, bazı zaman
dilimi içerisinde, birçok noktada sizlerle paylaşmak
istediğim konular var: Bu medya tarzı, maalesef
kapitalizme bir an önce entegre olmak için, her anı en iyi
şekilde değerlendiren AKP Hükûmetlerinin son altı
yılında ülkemizde iyice kurumsallaştırılmıştır.
Özellikle RTÜK ve TRT tarafından -diğer ulusal ve yerel
televizyonlar, radyolar- örnek alınabilinecek düzeyde
yayınlar ve programlar yapılması beklenirken, TRT,
ülkenin en eski, deneyimli kanalı olarak, serbest piyasanın
medya yarışmacılığına engel olmamak
üzere dizayn edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, özellikle birkaç ayda etnik ötekileştirme
ve kimliksel tehlike konulu haber, dizi, tartışma ve
milliyetçi-şovenist yayınlar, halkları karşı
karşıya getirecek düzeyde bir gerginlik ve
çatışma doğurmuştur. Hepimizi derinden üzen ve
birçok yurttaşımızın mağdur olmasına
sebebiyet veren milliyetçi ve şovenist ortam, maalesef,
RTÜKün gözleri önünde, adım adım gelişerek bu sonuca
ulaşmıştır. Kuruluş amacı ve ilkelerinde
belirtildiği üzere, ülkenin birliği, bütünlüğü,
huzuru ve kamu yararını esas alacak şekilde
programları denetlemesi ve yeni programlar
oluşturulmasını teşvik etmesi gereken RTÜK,
ancak son anda duruma, sansür koymak suretiyle müdahale etti.
Elbette mesele sansür koymakla çözülmez. Basın özgürlüğü
ihlal edilmeden, fakat milliyetçi-şoven yayınlara kamu
yararı adına müdahale ederek sorunların bu raddeye
kadar gelmesi engellenebilirdi.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi, üç yıl önce, TRTde,
haftada 1 kere olmak üzere, yarım saat de olsa Kürtçe yayın
yapılmaya başlandı. Bu sürecin yoğun
tartışmalara neden olduğu, ülkeyi böleceği
yönündeki değişik feveran, figanlar, TRTnin topu
RTÜKe, RTÜKün Hükûmete, Hükûmetin bir başka alana ittiği
komisyonlarla nasıl bir cebelleşme süreci
yaşandığına hepimiz tanıklık ettik.
Oysaki, bu yayınlar yapıldığı zaman ne ülke
bölündü ne de ülke parçalandı. 2004 yılında
yapılan ve Resmî Gazetede yayımlanan Türk
Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında
Geleneksel Olarak Kullandıkları Farklı Dil ve
Lehçelerde Yapılacak Radyo ve Televizyon Yayınları
Hakkında Yönetmelikle, bu yayınları düzenleyen bu
gelişmenin sonucunda bu ülke ne bölündü ne de parçalandı
ne de siyasi bir kriz meydana geldi. Ana dili Kürtçe olan
vatandaşlarımızın, ülkenin
demokratikleşeceğine ve kültürel, dilsel hakları
önündeki engellerin bir an önce kalkması için buna yönelik
umutları arttı. Fakat aradan geçen onca zamana rağmen
yarım saatlik yayın dışında hiçbir
gelişmenin olmayışı Hükûmetin demokrasiyi
içselleştiremediğinin somut ifadesidir.
Şimdi,
bakınız değerli milletvekilleri, size trajikomik
bir tablo çizmeyi düşünüyorum: Bu ülkede 15-20 milyon insan
yaşamaktadır. Bu insanların ana dili Kürtçedir,
bunlar Kürttürler. Bu insanlar kendi dillerini, nasıl
yarım saat içerisinde ifade edebileceklerdir? Bir miktar
empati yapmalıyız, İngilizce adı empathydir,
Türkçe adı Kendini benim yerime koy., Kürtçesi nefsü
kıyastır. Düşünelim, Türkçe burada egemen dil
değil Kürtçe egemen dildir. Kürtçe, her gün yüzlerce televizyonda
yayınlar yapılmaktadır, ama Türkçe
yapılmamaktadır. Sadece Türkçe, günde yarım saat
yayın yapıldığı zaman, siz bunu nasıl
içinize sindirebilirsiniz? (DTP sıralarından
alkışlar) Hiç bu noktada vicdanınıza
karşı sanık sandalyesine oturdunuz mu? Hiç
ötekileşmeyi beyninizden geçirdiniz mi? Hiçbir dönem
kendinizi Kürtlerin yerine koydunuz mu? Şu anda burada Türkçe
yayın yapan bu televizyonumuz, acaba Kürtçe de yayın
yapmış olsaydı ne olurdu, kıyamet mi kopardı?
Hani birlikte
bu ülkeyi kurduk hani birlikte bu ülkeyi inşa ettik hani
Mustafa Kemal bu kürsüde Bu ülke Türklerin, Kürtlerin ortak
vatanıdır. dedi. (DTP sıralarından
alkışlar) Niye bunun gereğini yapmıyoruz? Niye
buna uygun davranmıyoruz? Niye birbirimizi
ötekileştiriyoruz? Onun için empati yapmalıyız, onun
için demokrasiyi inşa etmeliyiz. Bu Parlamentoda
bunları hepimizin hayata geçirmesi gerektiğini
düşünüyoruz. Eğer kardeşlikse, bir kardeşin 100
televizyonu, bir kardeşin de günde yarım saat
televizyonu olmamalıdır. Şimdi, hâlen RTÜK bu
noktada yasaklayıcı mantığıyla devam
ediyor. Hâlen, radyolar günde yarım saat yayın
yaptığı için, Kürtçe yayın yaptığı
için veyahut Kürtçe şarkı, türkü söylediği için RTÜK
tarafından yasak uygulanıyor.
Bakın, dün
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden çıkan bir karara
bakın: Bir radyoda, sadece, Kürtçe yayın yapıldı
diye RTÜK ceza veriyor durumdan vazife çıkararak. Oysaki,
Avrupa Birliği sürecinde Kürtçenin yasak olmadığını
hepimiz söylüyoruz. Çok yakın bir tarihte Sayın
Cumhurbaşkanımız Brükselde yaptığı
toplantıda, Kürtçe radyo-televizyonun çok rahatlıkla
kendisini ifade ettiğini, Kürtçe radyo, televizyon,
dergilerin, gazetelerin Türkiyede
yayınlandığını söylüyordu. Oysaki, RTÜKün
aldığı kararla Cumhurbaşkanımızın
Brükselde söylediği şey arasında büyük bir tezat
vardır.
O vesileyle,
bir an önce bu yasakçı mantıktan kurtulmalıyız.
RTÜKü sadece siyasi partilerin denetiminde olan bir kurum
olmaktan çıkarmalıyız. Özgür olmalıdır RTÜK.
Yani, siyasi partilere göre kendisini dizayn etmemelidir RTÜK.
Değerli
milletvekilleri, yasakların ve baskının hiçbir
şeye çözüm olmadığını tarih hepimize
gösterdi. Eğer yasaklar çözüm olmuş olsaydı, eğer
baskılar sonuç almış olsaydı biz bugün buralarda
olmayacaktık. Biz, 1994lü yıllarda bu Parlamentodan
alınıp cezaevine doğru bir yolculuğa çıktık.
Oysaki, bütün suçumuz, bu ülkede Kürtler var, Kürtler de bir
halktır dediğimiz içindi. Ne silah vardı ne de
şiddet vardı.
Şimdi,
bunu niçin söylüyorum?
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Vardı vardı.
HÜSEYİN
GÜLSÜN (Tokat) Yalan söyleme, vardı, o zaman da vardı.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Bunu niçin söylüyorum? Bugün de Parlamentoda, bu kürsü
dokunulmazlığı hiçe sayılarak, milletvekili
arkadaşlarımızın hakkında yasal işlemler
devam etmektedir. Parlamento seyirci, Meclis
Başkanımız seyirci, Hükûmet seyirci. Ama bunu
nasıl içinize sindireceksiniz?
ALİ
KOYUNCU (Bursa) Siz de teröristlere seyircisiniz. (AK Parti
sıralarından Aynen öyle sesleri, alkışlar)
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Biz hiçbir alanda, biz
HÜSEYİN
GÜLSÜN (Tokat) Terörist örgüte terörist diyemediniz.
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Siz lütfen bir dinler misiniz
Siz lütfen dinler misiniz
Bakınız,
size bir şey söyleyeyim: Eğer biz 1994lü yıllarda
tutuklanıp cezaevine gitmeseydik
O dönem bizim
hakkımızda kapatılma davası açıldı,
milletvekilliklerimiz düşürüldü, biz cezaevindeydik ve dönemin
Meclis Başkanı bize elçiler gönderdi
Milletvekilliğinizin düşürülmemesi için şu
dilekçelerin altını imzalayın. dedi. Ama biz, Biz
feda kültüründen geliyoruz, dilekçenin milekçenin
altını imzalamayız. Eğer antidemokratik
yasalar ve Anayasa varsa bunları değiştirmek
Meclisin görevidir. dedik ve o gün reddettik (DTP
sıralarından alkışlar) ve biz Parlamentodan
cezaevine götürülürken, hem partimiz kapatıldı hem
milletvekilliğimiz düşürüldü.
Sonra ne oldu
biliyor musunuz sayın milletvekilleri? Sonra, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinden, o meşhur, 84üncü yasa,
Anayasadaki milletvekillerinin ve partilerin kapatılmasıyla
ilgili antidemokratik yasa nasıl değişti biliyor
musunuz? Bizden dolayı değişti. Sonra ne oldu? Refah
Partisi hakkında kapatılma davası açıldı. Eğer
o yasa değişmemiş olsaydı, Refah Partisinin
bütün milletvekillerinin milletvekilliği düşecekti.
Sonra ne olacaktı? Siz burada olmayacaktınız, AK
Parti diye bir parti olmayacaktı. (DTP sıralarından
alkışlar) Başbakan olmayacaktı, hatta
Cumhurbaşkanı olmayacaktı. İşte, demokrasi
böyle bedel istiyor ve böyle bir feda kültüründen gelen bir grubuz
biz. Onun için, bizi şiddetle falan susturmaya
çalışacaksanız bunda yanılırsınız.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Kim şiddet uyguluyor?
SIRRI SAKIK
(Devamla) Biz, demokratik alanı kullanmaya sonuna kadar
varız. Barışçıl yollarla, bu yolu, yöntemi
kullanmaya
İlk günden beri, geldiğimiz günden bugüne
kadar nasıl adım attıysak barış için, öyle
devam edeceğiz. Ama bizim zora, zulme boyun
eğeceğimizi düşünüyorsanız
yanılıyorsunuz.
ASIM AYKAN
(Trabzon) PKKya karşı mısınız değil
misiniz, onu söyleyin.
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Bizi dost da bilir düşman da bilir. Biz demokrasi
mücadelesi için varız, ne bu koltuklar ne mevki ne makam için
değiliz. Biz demokrasi kültürünü böyle algılıyoruz.
Sadece, sizin bizi sahiplenmenizi istemiyoruz. Böyle bir şeye
ihtiyacımız da yok. Biz, demokrasiye sahip
çıkılsın diyoruz. Biz diyoruz ki: Eğer, hâlen,
Mecliste milletvekillerinin dokunulmazlıkları Genel
Kurula indirilmeden bazı yargıçlar durumdan vazife
çıkarıyorsa, bunun adı hukuk değildir. Bana
söyleyebilir misiniz, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne
kadar ve çok partili sistemde, hangi milletvekilinin
dokunulmazlığı kaldırılmadan yargıçlar
yargılama süresini devam ettirdiler? Söyleyebilir misiniz?
Şeklen de olsa, 1994te, şeklen de olsa, hiç olmazsa bu süreç
işletildi, bizim dokunulmazlığımız
kaldırıldı. Şu aşamada buna da bir gerek
duyulmuyor, bir ihtiyaç duyulmuyor. Bunu söylerken, başta da söyledim,
yani DTPnin kimseden merhamet falan beklediği yok. DTP,
demokrasiye sahip çıkılmasını istiyor, eğer
demokratsanız, demokrasiye sahip çıkacaksınız.
Yok demokrat değilsek, o zaman mevcut statüyü sürdüreceksiniz.
(DTP sıralarından alkışlar)
Biz, burada, geldiğimiz günden
beri
Sayın Cumhurbaşkanı seçimlerinden hemen
sonra, bu kürsüde Sayın Cumhurbaşkanımız çok
önemli bir şey söyledi. Dedi ki:
Farklılıklarımız bizim zenginliğimizdir.
Bütün düşünceler
kendilerini burada özgürce ifade edebilmelidir. Ama
AVNİ
ERDEMİR (Amasya) Düşünceler
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Yemine sadık olmak
kaydıyla.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Dinleyin, dinleyin!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Biz sizden daha fazla sadığız. Hiç bu
konuda
Bakınız
biz ne söylüyoruz Sayın Başbakanın dediği
şeye: Evet, vatanın bütünlüğüne, bayrağın
tekliğine, üniter yapıya saygılıyız ve sahip
çıkıyoruz. Ama, tek millet olgusuna, asla, asla
(DTP
sıralarından alkışlar)
AHMET DURAN
BULUT (Balıkesir) Tek millet yazıyor orada tek millet.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Şovenist yaklaşım.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Onun için, burada, hamasi nutuklarla, kimsenin,
çıkıp, bizi farklı alanlara itmeye hakkı yoktur.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanımız
burada bunu söyledi.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) Tek millete karşı çıkmak ne
demek, açıklar mısınız?
SIRRI SAKIK
(Devamla) Pardon?..
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) Tek millete karşı çıkmak ne
demek? Tek millet değil mi buradaki insanlar?
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Dinlerseniz ben açıklayacağım.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Dinlemesini öğren! Dinle!
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Dinlerseniz açıklayacağım.
Şimdi,
Sayın Cumhurbaşkanımız
Farklılıklarımız bizim zenginliğimizdir.
dedi. Sevgili Meclis Başkanımız da
Farklılıklarımız bizim zenginliğimizdir.
dedi. Bu farklılıklar elbise, giysi, kravat değil;
farklılıklar bir dildir, bir kültürdür. Evet, işte
dilimize, kültürümüze, kimliğimize saygılı
olalım diyoruz. İşte, Cumhurbaşkanının o
seslendirdiği o ruhu hayata geçirelim, Meclis
Başkanımızın seslendirdiği o ruhu hayata geçirelim.
Sevgili
arkadaşlarım, Siyasi Partiler Yasasını, Seçim
Kanununu bir an önce değiştirelim, özgür irademizle
burada olalım. Hemen, bu Meclisin dışında
farklı şeyler söyleyip, gelip burada genel başkanlar
eğer gözlerinizin içine bakıp da düşüncelerinizi
değiştiriyorsanız bunun adı demokrasi
değil. Onun için Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu,
yüzde 10luk baraj bir an önce değişmelidir. Dünyanın
hiçbir yerinde örneği yoktur yüzde 10luk barajın ve
Siyasi Partiler Kanunu, bu Kanun dünyanın hiçbir yerinde
yoktur, onun için değiştirmeliyiz. Onun için demokrasiyi
burada, eğer bu Parlamentoda inşa edemezsek hayatın
hiçbir alanında demokrasiden, özgürlüklerden bahsedemeyiz.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başbakan uluslararası
platformda, gittiği her yerde diyor ki Benim 75 tane Kürt
milletvekilim var. Ee, uçaktayken Kürtlük aklına geliyor,
uluslararası platformda Kürtlük aklına geliyor.
GÜROL
ERGİN (Muğla) Bak bunu doğru söyledin, sağ ol.
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Ama burada Kürtlerin dili ve Kürtlerin kültürü deyince
siz niye rahatsız oluyorsunuz?
Sevgili 75
tane Kürt milletvekili arkadaşlarım, sizin sesiniz niye
çıkmıyor?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Terörden bahset, terörden. Onlar
terörü desteklemiyor.
BAŞKAN
Sayın Sakık, bir dakika ekliyorum.
Lütfen
tamamlayın.
AHMET YENİ
(Samsun) PKKdan hiç bahsetmeyecek misiniz?
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Hamastan da Hizbullahtan da herkesi de
konuşur, bu Meclis hepsini konuşur.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar, PKK bu ülkenin
bir gerçeği. (AK Parti sıralarından gürültüler) Evet,
bir gerçek. Şimdi, değil mi yani Hayır mı
diyelim? Amerikada tartışıyor. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) Hayır diyeceksiniz.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Şimdi, dinleyeceksiniz
Dinleyeceksiniz
AHMET YENİ
(Samsun) Hayır diyeceksiniz!
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun)
Konuşman için önce teröre karşı
çıkacaksın.
SIRRI SAKIK (Devamla)
Bakın, sevgili kardeşlerim, dinleyeceksiniz
(AKP
sıralarından Karşı mısın değil
misin sesleri) Bakın, dinleyeceksiniz
MEHMET
SALİH ERDOĞAN (Denizli) Kimin
yanındasınız?
SIRRI SAKIK
(Devamla) Ben, bir durum tespiti yapıyorum. Eğer,
Amerikada Bushla baş başa PKKyi
konuşuyorsanız, biz de burada
konuşmalıyız.(DTP sıralarından
alkışlar) Sorunumuzdur ve onu silahsızlandırmak
bizim boynumuzun borcudur. Silahtan, şiddetten, kandan hayat
doğmadığını biliyoruz. Biz silahı,
şiddeti savunmuyoruz. Onun için
Ama silahın,
şiddetin de karşısındayız. Onu da bir an önce
silahtan, şiddetten arındırmak da bizim görevimizse
konuşarak bunu çözümlemeliyiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Sayın Başkan, bir dakika
BAŞKAN
Ben size bir buçuk dakika fazla süre verdim.
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Arkadaşımın iki dakikalık süresini
kullanmak istiyorum, eğer müsaade ederse.
BAŞKAN
Peki.
Buyurun Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Ve aslında, Meclisin görevleriyle ilgili bir
miktar çalışmalarım vardı, ama sorunu böyle
tartışmaya başlayınca onların bir
kısmını ihmal ettim. Ama, özellikle şurada,
Mecliste çalışan, 4/C statüsünde olan işçi
kardeşlerimizin ciddi sıkıntıları
vardır. O sıkıntıların bir an önce
giderilmesi gerekir. Emekli milletvekili
arkadaşlarımızın ciddi
sıkıntıları vardır. Meclis, bir an önce
onları da gidermelidir, onlarla ilgili olumlu şeyleri
hayata geçirmelidir.
Ben,
çatışmanın, kavganın, şiddetin
olmadığı bir Türkiye diliyorum, öyle bir Türkiye
özlüyorum. Ve biz, hiçbir dönem şiddetten, kandan siyasal bir
rant elde etmedik, etmeyiz de. Biz, 2007 seçimlerinde halkın
iradesiyle buraya geldik. Zaman zaman bu Hükûmet -Hükûmetin
koltuklarından- Sayın Başbakandan bazı
bakanlara kadar bu kürsüye gelip burada bizleri tehdit
edercesine, hakarete varırcasına bize hakaret etme
hakkını hiç kimse onlara vermedi. Onları bu
Parlamentoya taşıyan irade ne ise, DTP Grubunu da buraya
getiren irade odur. Size nasıl saygı duyuluyorsa bize de o
kadar saygı duymalısınız. Bizim seçilmemizde ne
Dünya Bankasının fonları ne Avrupa Birliği
fonları ne KÖYDES ne BELDES ne devletin imkânları ne de
hazineden aldığımız -2007 yılındaki 200
trilyona yakın, AKPnin, CHPnin, MHPnin ve diğer
partilerin- bir tek lira yoktur. Sadece, klişesiz, hilesiz bir
halk desteği vardır arkamızda.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) Kara para, kara para!
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Sakık. (DTP
sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK
(Devamla) Son sözüm, bitiriyorum ve diyorum ki: Demokrasinin,
barışın egemen olduğu bir Parlamento diliyorum.
Halkın iradesine saygı duyan herkese saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Sayın Selahattin
Demirtaş, Diyarbakır Milletvekili.
Süreniz on
beş buçuk dakika. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
2008 yılı bütçe tasarısında yer alan
Cumhurbaşkanlığı, Anayasa Mahkemesi ve
Sayıştay bütçelerine dair DTP Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Öncelikle şahsım ve
grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, her biri aslında, demokrasimizin
vazgeçilmezi olan söz konusu kurumlarımıza ait bütçelere
dair görüşlerimizi belirtirken, müsaadenizle, bu üç kuruma
dair de genel olarak bakış açımızı,
fikirlerimizi, eleştirilerimizi sizlerle paylaşmak
isteriz.
Parlamenter
rejimlerde olağan bir şekilde işlemesi gereken
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin, Türkiyede
hemen her defasında siyasi bir krize dönüşmesinde etkili
olan iki faktörden söz etmek mümkündür. Birbiriyle bağlantılı
olan faktörlerden biri Türk siyasi sisteminin niteliğiyle,
diğeri ise Cumhurbaşkanının anayasal konumuyla
ilgilidir.
Her şeyden
önce, Türkiyede siyasi sistem vesayetçi bir özelliğe
sahiptir. Bu özellik kendisini pratikte devlet iktidarı,
siyası iktidar ayrımı şeklinde
göstermektedir. Demokratik anlayış açısından
kabul edilemez olan böyle bir ayrım, temellerini
Osmanlı-Cumhuriyet devlet geleneği ve bu geleneğin
şekillendirdiği otoriter modernleşme projesinde
buluyor. Halka ve onun tercihlerine olan güvensizlikten
kaynaklanan seçkinci bir yaklaşımı temsil eden bu
proje, nihai hedef olarak gösterilen muasır medeniyet
seviyesine ulaşıncaya kadar, siyasi merkezi elinde
bulunduran devletçi seçkinlerin, bürokratik kurumlar
aracılığıyla, demokratik kurumları vesayet
altında tutmasını öngörüyor. Muasır medeniyet
seviyesine ne zaman ulaşılmış olacağına
da bürokratik elitler karar vereceğinden, vesayette
süreklilik kaçınılmaz bir olgu olarak ortaya
çıkıyor.
Bu vesayetçi
yapı ilk kez 61 Anayasasıyla birlikte anayasal teminat
altına alındı. Anayasayla, demokratik
meşruiyete sahip seçilmiş organların iradesini
sınırlayacak, onları tarassut altında tutacak
bir devlet iktidarı alanı yaratıldı. Senato,
Anayasa Mahkemesi, Millî Güvenlik Kurulu, üniversite ve TRTden
oluşan sorumsuz devlet iktidarı bloku, muhtemel
demokratik sapmalara karşı birer emniyet supapları
olarak düşünüldü. Cumhurbaşkanlığı
makamının da devlet iktidarı bloku içinde
değerlendirilmesine karşın, bu makamın anayasal
konumunu güçlendirme yoluna gidilmedi. Bunun yerine,
Cumhurbaşkanlığı makamının tarihsel ve
sembolik gücünden hareketle, devleti, rejimi kollama misyonunu
yerine getirmesi beklentisi içine girildi. Ancak, bu dönemde
görev yapan cumhurbaşkanları çoğunlukla
beklentilere karşılık veremediler. Bu
tutumlarında başka faktörlerin yanı sıra,
Cumhurbaşkanlığını klasik parlamenter
sistemin mantığına uygun bir şekilde, yetkisiz ve
sorumsuz bir makam olarak öngören 61 Anayasasının
yaklaşımı da etkili oldu. 61 Anayasası
döneminde Cumhurbaşkanlığı makamının
kendinden beklenen misyonu yerine getirme noktasında
yetersiz görülmesi ve yeni anayasal sistem içerisinde devlet
iktidarını tahkim etme arzusu, 82 Anayasasında bu
makamın anayasal yetkilerinin artırılması
sonucunu doğurdu. Anayasa koyucu, klasik parlamenter
sistemin mantığını zorlayan ölçüde
Cumhurbaşkanına yasama, yürütme ve yargı
alanlarına ilişkin geniş yetkiler tanıyarak, onu,
âdeta, bir iktidar odağı hâline getirdi. Böylelikle,
Cumhurbaşkanlığı makamı Millî Güvenlik
Kurulu, Yükseköğretim Kurulu, üniversiteler, Anayasa
Mahkemesi ve diğer yüksek yargı organlarının
yanı sıra, devlet iktidarının etkin bir
parçası kılındı. Millî Güvenlik Kurulunu
toplantıya çağırma ve ona başkanlık etme,
Yükseköğretim Kurulu ve Anayasa Mahkemesi üyeleri ile bir
kısım yüksek yargı organlarının üyelerini
seçme gibi yetkilerle donatıldığı dikkate
alındığında, Cumhurbaşkanının
anayasal sistem içerisindeki kilit konumu daha iyi
anlaşılmaktadır. Bu yapı, âdeta,
Cumhurbaşkanlığını vesayet
kurumlarına vesayet eden bir makam hâline getirmektedir.
Sorunun
kalıcı çözümü için krize yol açan faktörleri tespit edip,
bunlardan hareketle bir arayış içine girilmelidir. Krize
yol açan faktörlerden önde geleni olan Türk siyasi sisteminin
vesayetçi niteliği, kimi zaman ve yer yer pozitif hukuktan güç
alsa da, esasen fiilî bir durumu yansıtıyor.
Dolayısıyla, tek başına hukuki tedbirlerle sona
erdirilebilecek bir olgu değildir. Vesayet pratiğinin
hukuki yöntemlerle ortadan kaldırılamayacağını
sivil-asker ilişkilerinin demokratikleştirilmesine
yönelik gerçekleştirilen reformlar sonrası yaşanan
gelişmelerden de anlamak mümkündür. Kendileri
tarafından resmî ideoloji ekseninde yürütülen vesayeti değil,
bunun yerine hukukun üstünlüğünü ve insan haklarına
dayalı bir çoğulcu demokrasinin ilkeleri
doğrultusunda siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve
bağımsız yargı marifetiyle gerçekleştirilecek
yaygın ve etkin bir denetim kabul edilmelidir. Çağdaş
demokrasilerde asıl güvencenin bu mekanizmalar olduğu
gerçeği yalnızca vesayetçi güçlerce değil, bütün
toplumsal ve siyasi aktörlerce içselleştirilip ortak bir
kabule dönüştürülmelidir.
Söz konusu
mekanizmaların güvence işlevi görebilmesi için,
başta ifade ve örgütlenme özgürlüğü olmak üzere, bütün
temel hak ve özgürlüklerin yaygın kullanım
olanağına sahip olacağı ve yargının
bütün iktidar odakları karşısında
bağımsızlığını ve
tarafsızlığını koruyacağı bir
hukuki zemin hazırlanmalıdır. Bu konudaki eksiklikleri
gidermek siyasi iktidarların birincil hedefi
olmalıdır.
Krizi
derinleştirici bir özelliği olan ikinci faktör hükûmet
sistemi tartışmalarıyla ilgilidir. Bunun için 1970li
yılların sonlarında başlayıp bugüne kadar
devam eden hükûmet sistemi tartışma ve
arayışlarına dikkat çekmek gerekiyor.
Eğer
hükûmet sistemi tercihinde bir değişiklik
yapılmayacak ve parlamenter sistemden yana devam
kararı alınacaksa, bu durumda
Cumhurbaşkanının yetkileri, mutlaka bu sistemin
mantığına uygun bir şekilde düzenlenmelidir.
Yürürlükteki sistem içerisinde tartışmalara yol açan
Cumhurbaşkanının anayasal yetkilerine son
verilmeli, Cumhurbaşkanı sembolik yetkilerle
donatılmalıdır. Aksi takdirde,
Cumhurbaşkanının siyasi
tarafsızlığını sağlamak
güçleşeceğinden, ondan tarafsız bir hakem rolünü,
uzlaştırıcı işlevini yerine getirmesini
beklemek de mümkün olmayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, Anayasamıza göre Sayıştay,
devletin gelir gider ve mallarını Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına bağımsız ve tarafsız olarak
denetleyen, sorumluların hesap ve işlemlerini
yargılama yoluyla kesin hükme bağlayan, denetim
araçlarını Türkiye Büyük Millet Meclisine raporlamak
suretiyle, devletin mali yapısının
sağlıklı, düzenli, hukuki ve verimli
işletilmesine katkıda bulunan yüksek denetim görevini
üstlenmiş anayasal bir kurumdur.
Kamu mali
yönetiminin en önemli unsurlarından biri, hesap
verilebilirliğin ve saydamlığın
sağlanmış olmasıdır. Bunu
sağlamanın temel araçlarından biri de elbette ki
denetim anlayışıdır. Her kamu kurumunun birden
fazla gelir ve gider niteliğine sahip olduğu bilinen bir
gerçektir. Son zamanlarda kamu mali sisteminin derlenip,
toparlanmasına yönelik birtakım çalışmalar
yapılmış ise de, bu konuda henüz nihai ve arzu edilen
derecede sonuçlar alınmadığı açıktır.
Bu çerçevede
kamu mali sisteminin yeniden yapılanmasına yönelik
çalışmaların en önemli boyutlarından birini
oluşturan yeni Sayıştay kanunu bir an önce Meclis
gündemine getirilmek zorundadır. Sayıştayın
genişleyen rol ve sorumluluklarına paralel olarak
organizasyon yapısını yeniden şekillendirmek,
uluslararası standartlarla uyumlu olarak çağdaş
denetim tekniklerinin daha yaygın olarak uygulamaya
geçirilmesini sağlamak, kamu fonlarının
kullanıldığı tüm alanların Sayıştay
denetimine tabi olmasını sağlamak,
Sayıştay yargısını günün koşulları
doğrultusunda daha etkin kılmak amacıyla
Sayıştay kanunu bir an önce çıkarılmak
zorundadır.
Ancak, her
yargı ve denetim organında olduğu gibi
Sayıştay için de en önemli unsurlardan biri
bağımsızlıktır. Sayıştay üyelerinin
büyük bir kısmının Hükûmet tarafından
doğrudan seçilecek olması, aslında denetim
yetkisini Parlamento adına kullanmak durumunda olan
Sayıştayın bağımsız niteliğini
önemli ölçüde zedeleyecektir. Bu durumun, her dönemde
Sayıştay için partizanca yaklaşımların biraz
daha güçlenmesine ve Sayıştayın asıl işlevi
olan bağımsız denetim görevinden giderek
uzaklaşmasına yol açacağı görülmelidir.
Günümüzde
sayıştaylar parlamentoyla daha yakın bir ilişki
içerisinde çalışmakta, parlamentolar denetim
işlevini sayıştay raporları
aracılığıyla yerine getirmektedir.
Değerli
arkadaşlar, Sayıştay, günümüzde
gerçekleştirdiği denetimler ve yargı fonksiyonu
aracılığıyla gerçekte halka ait olan kamu
kaynaklarının en yüksek çıktılara
ulaşmasını sağlayacak şekilde
kullanılmasını teşvik etmekte, kamu
idarelerinin etkin, hukuka ve etik değerlere uygun biçimde
çalışmasını gözetmekte, kamu mali yönetiminde
saydamlığın, hesap verme sorumluluğunun
güçlendirilmesini sağlamakta, kamu kaynaklarının
belirlenen amaç ve hedefler doğrultusunda ve hukukî
düzenlemelere uygun olarak elde edilmesi, saklanması ve
kullanılmasını güvence altına almaktadır.
Yolsuzluklara ve kötü yönetime set çekmekte, ödedikleri her
kuruş verginin hesabını bilmek isteyen vatandaşlar
için de bir güvence oluşturmaktadır. Kısacası,
devlet hazinesinin bekçiliği görevini üstlenmektedir.
Sayıştay
raporları 1923 yılından itibaren Türkiye Büyük Millet
Meclisinde özel bir komisyonca değerlendirilmiş, 20
kişiden oluşan Sayıştay Komisyonu 1973
yılına kadar Sayıştay raporlarının
görüşüldüğü merci olmuştur. Ne yazık ki, bu
tarihte Türkiye Büyük Millet Meclisinde komisyonların birleştirilmesi
çalışmaları sırasında Plan ve Bütçe Komisyonunun
varlığı dikkate alınarak Sayıştay
Komisyonunun kaldırılmasına karar verilmiştir.
1996
yılında ise Sayıştay Kanununda yapılan bir
değişiklikle Sayıştay raporlarının
Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşüleceği ve komisyon önerisiyle birlikte Meclis
Genel Kuruluna sunulacağı hükme
bağlanmıştır. Ancak, Meclis İç
Tüzüğünde gerekli değişikliğin
yapılmamış olması ve ilgili komisyonun
yoğun iş hacmi nedeniyle bu hüküm yeterince işlerlik
kazanmamıştır.
Bu sorununun
çözüme kavuşturulması için bugün yapılması
gereken şey, Sayıştay Komisyonunun yeniden
kurulmasıdır. Sayıştay kanunu teklifinin de bir
an önce yasalaşması ise, sadece Sayıştayın
iç süreçleri için değil, mali yönetim sistemimizin
sağlıklı bir şekilde
yapılandırılmasında ve sağlıklı bir
şekilde işlemesinde hayati bir rol oynayacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yargılama
görevini yerine getiren mekanizmaların
varlığı çok eski dönemlere kadar uzanmakla birlikte,
yasama organının işlemlerinin anayasaya uygunluk
denetimine tabi tutulması yakın geçmişte ortaya
çıkmıştır. Günümüzde hâkim olan hukuk devleti
anlayışı, anayasa yargısının
varlığını gerekli kılmaktadır. Zira
hukuk devleti ilkesi, temelde devletin tüm işlem ve eylemlerinin
hukuk kurallarına uygun olmasını ve bunların
yargı denetimine tabi tutulmasını gerektirir.
61
Anayasasıyla adli sistemimize dâhil olan Anayasa
Mahkemesiyle beraber ilk defa yasama organının işlemlerini
denetleyen bir adli mekanizma oluşturulmuştur. Avrupa
ülkelerindeki bazı modeller esas alınarak
oluşturulan Anayasa Mahkemesi sistemi, diğer birçok
mekanizmada olduğu gibi, daha oluşum aşamasında
Avrupadaki emsallerinden çok farklı bir role ve işleve
bürünmüştür. Şüphesiz ki, millet adına
bağımsız ve tarafsız bir şekilde evrensel
hukuk, insan hakları ve özgürlükler çerçevesinde yargı
denetimi görevini sürdüren, yasama organının
faaliyetlerini bu ilkeler dâhilinde irdeleyen bir yüksek
yargı organı demokratik işleyişe güç katacak bir
mekanizmadır. Ancak, bu mekanizmanın oluşum
amacı, üyelerinin seçim yöntemi ve yetkileri gibi temel
hususlarda sıkıntılar varsa, doğal olarak bu
mekanizmanın işleyişi de süreç içerisinde ciddi
sıkıntılara yol açmaktadır ve yol açacaktır.
Temelde
yasama organının faaliyetlerini bireyin hak ve
özgürlükleri lehine korumakla görevli olması gereken bu
organ, daha kuruluşundan itibaren yapılan
müdahalelerle kendini sadece devletin ali menfaatlerini
korumakla mükellef sayan, bunun için yapılması gereken ne
varsa yapmaktan imtina etmeyen, özellikle, 12 Eylülden sonra da
darbenin yarattığı hukuku korumayı neredeyse
tek görev olarak belirleyen bir yapıya dönüştürülmeye
çalışılmıştır.
Bu vahim durum,
aslında mahkemenin en önemli görevi olan kanunun hukuka
uygunluğunu denetleme faaliyetini yapmanın ötesine
geçerek, kanunun içerdiği siyasi tercihleri geçersiz ya da
işlevsiz kılmak suretiyle doğrudan doğruya kamu
siyasetini belirleme hevesiyle ortaya
çıkmıştır. Demokratik düzenlerde aslolan
milletin gerçek ve mutlak egemenliği ise ve temsilî
sistemlerde bunun tezahürü parlamentoysa, o hâlde
parlamentoların yasa yapıcı faaliyetlerinin
sadece hukuka uygunluk açısından denetimlerine izin
verilmelidir. Aksi takdirde, seçimle işbaşına gelen
ve ülkenin siyasetine yön verme hakkına sahip olan
parlamentolar, atamayla görev almış kamu görevlilerinin
siyasal inanışlarıyla sınırlı bir
faaliyetin dışına çıkamazlar. Buna
bazılarınız emniyet supabı diyebilir, hatta bu
uygulamanın, özellikle bu dönemde, farz olduğunu da savunabilir.
Bunun savunulması anormal bir yaklaşım değildir.
Düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde, elbette ki
savunulmasında bir sakınca görmeyiz. Ancak bunu
savunanların, bununla birlikte ve aynı zamanda demokrasiyi
ve halkın egemenliğini savunmasını büyük bir
çelişki olarak değerlendiririz. Ya demokrat olursunuz ve
her siyasi iklimde, her siyasi iktidar döneminde aynı
ilkesel tutum içerisinde demokrasiyi savunursunuz ya da
konjonktüre göre hareket eden bir tutumla devlet yönetiminde
oligarşiyi savunursunuz. Bunun arası, ortası ya da
ikisi birdeni yoktur. Bu nedenle, demokrasilerde önemli
işlevlere sahip olan böylesi kurumları tümüyle siyasi
gelişmelerden bağımsız, tarafsız ve ilkeli
birer kuruma dönüştürmek yeni Anayasada ele
alınması gereken hayati bir konudur.
Değerli
arkadaşlar, özellikle son dönemlerde verdiği bazı kararlar
ile hukuk dünyasında hayal kırıklığı
yaratan Anayasa Mahkemesinin, önümüzdeki dönemde hak ettiği
saygınlığı güçlendirmesi için yeni düzenlemeler
ile desteklenmeye ihtiyacı olduğu inancındayız.
Bu doğrultuda, Anayasa Mahkemesi üyelerinin sadece
Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi yerine,
diğer yüksek yargı organları ve Barolar
Birliğinin doğrudan seçim yapabilmeleri, ayrıca
Parlamentonun da yine bu kurumlarca ve üniversitelerce
gösterilecek adaylar arasından nitelikli çoğunlukla
seçeceği üyelerden oluşması
sağlanmalıdır.
Yine,
başta yüksek yargı mensupları olmak üzere, tüm
yargı çalışanlarının özlük haklarında
hak ettikleri iyileştirmenin gerçekleştirilmesi ve
mesleğin saygınlığına uygun bir hayat
standardını sağlayacak gerekli yasal
düzenlemelerin yapılması zorunludur. Öyle ki, yeni
göreve başlayan bir hâkim dahi kamuda görevli en yüksek
maaş alan kamu görevlisinden çok da geride
kalmamalıdır. Ayrıca, yargıdaki iş yükünün
azaltılması için, hâkim ve savcı açığı, bina
ve personel açığı mutlak surette giderilmek durumundadır.
Unutulmamalıdır ki, bugün yargıda yaşanan
sorunların da siyasi sorumlusu ve çözmek zorunda olanı
öncelikle hükûmetlerdir. Bu kurumlarımızın da
halkın vergileriyle oluşturulan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELAHATİN
DEMİRTAŞ (Devamla) Birkaç saniyeye ihtiyacım var.
BAŞKAN
Sayın Demirtaş, bir dakika ekliyorum, tamamlayın
lütfen.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) Bu kurumlarımızın da, halkın
vergileriyle oluşturulan bütçelerini yine halkın
menfaatlerine kullanacakları inancıyla, 2008
yılı bütçesinin hayırlı olmasını
temenni ediyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Demirtaş.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Mustafa
Özyürek, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
On beş
dakika süreniz var.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Cumhurbaşkanlığı
bütçesiyle ilgili bazı konulara değinmek istiyorum.
Kamuoyunun hatırlayacağı gibi, biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, Sayın Gülün Cumhurbaşkanı
seçilmesine karşı çıkmıştık. Şöyle
bir hatırlarsak, bu karşı
çıkışımızın temel nedenlerinden biri,
Sayın Gülün geçmişteki söylemleriyle Atatürk
ilkelerine ve laik demokratik cumhuriyete
inanmadığını göstermesi idi. Birkaç sözünü
anımsatayım: Türkiyenin bütünlüğünü tehdit eden,
tahrip eden, laiklik ilkesidir. demişti Sayın Gül. Ne
mutlu Türküm diyene. lafını her yere yaza yaza, Türkiye,
ilkel hâle dönüşmüştür. demişti Sayın Gül. Ve biz,
Cumhurbaşkanlığının bir uzlaşma
makamı olduğunu ve uzlaşma ile seçilmesi gerektiğini
ifade etmiştik. Sayın Başbakan da, seçimlerin
yapıldığı günün akşamı
yaptığı konuşmada, bu uzlaşma
taleplerimize katılmıştı, ama ne yazık ki,
daha sonra, Milliyetçi Hareket Partisinin oturumlara katılacağını
açıklaması sonucu bir uzlaşma arayışı
engellenmiş ve Sayın Gül seçilmiştir.
Sayın
Gülün seçilmesinden itibaren, bizim tahmin ettiğimiz ve
kamuoyuna açıkladığımız gibi, Türkiyede
yerleşmiş olan pek çok kural, ilke ve gelenek altüst olmaya
başlamıştır.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Özyürek, bütçe
konuşuyoruz, bütçe!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) - Daha yemin töreninde Genelkurmay
Başkanı ve kuvvet komutanları yemin törenine
katılmamıştır. Cumhuriyet Halk Partisi yemin
töreninde hazır bulunmamıştır.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Neden katılamadıklarını
biliyor musun?
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) - Yıllardır gelenekselleşen
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Millet iradesine saygılı olun.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) - 29 Nisan
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Saptırıyorsunuz meseleleri, cumhuriyetin
en üst makamını rencide ediyorsunuz.
BAŞKAN
Lütfen
Lütfen
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) - Sayın Başkan, ben, bütün
arkadaşlarıma cevap verecek yetenekte ve
kabiliyetteyim ama zaman sorunum var. Eğer, zamana ilave
ederseniz, memnuniyetle, arkadaşlarla bir müzakereyi
başarıyla yürütürüz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyin,
lütfen.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
yıllardır, 29 Ekimde, köşkte, eşli olarak
protokole bir resepsiyon verilirdi. Bu kez ne oldu? O resepsiyon
iptal edildi, onun yerine, gündüz vakti A protokolüne, eşsiz
davet verilmeye başlandı.
LÜTFİ
ÇIRAKOĞLU (Rize) Gene kışkırtma görevinizi
yapıyorsunuz.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) - Yani, Abdullah Gül, devletin yerleşmiş
geleneklerini tersine çevirdi, onlara uymak yerine,
kuralları kendisine uydurmaya başladı.
Değerli
arkadaşlarım, unutmayalım ki devletler,
geleneklerine, kurallarına saygı duydukça büyürler ve
geçmiş bütün Cumhurbaşkanları -on
Cumhurbaşkanı da- bu geleneklere, bu kurallara uymuştur.
Şimdi, öyle anlaşılıyor ki farklı bir
Cumhurbaşkanıyla karşı karşıyayız
ve Türkiyenin pek çok kuralı, pek çok geleneği
değişecektir.
Gene bu
çerçevede, bugüne kadar, bütün Cumhurbaşkanları, yurt
dışından gelen devlet adamlarıyla köşkte
görüşmüşlerdir ama Sayın Gül, Başbakanla
birlikte, Suudi Arabistan Kralının ayağına
gitmiş, onunla otelinde görüşmüş ve tuhaf görüntüler
oluşturan pozlar, herkese verilmiştir.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Bu bir teamüldür, öğrenin de gelin!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir tek
örnek gösteremezsiniz ki
BAŞKAN
Lütfen, sayın milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyin,
lütfen.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) -
geçmiş on Cumhurbaşkanından
herhangi birisi, bir başka cumhurbaşkanı ile otelde
görüşmüştür.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Yalan söylüyor!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Yalan söylüyor, gözümüze baka baka yalan
söylüyor!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım,
öyle anlaşılıyor ki Sayın Gül, AKPnin tüccar
siyaset anlayışını, Cumhurbaşkanlığı
makamına taşımaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasamıza göre,
Cumhurbaşkanları, cumhuriyetin ve milletin
birliğini temsil etmekle, devletin kurallarına uymakla,
devletin itibarını yükseltmekle görevlidir. Sayın
Gül, Cumhurbaşkanı olur olmaz, sanki, köşke bir
yasamatik koymuş gibi, yasalar anında geliyor ve bir saat
sonra, o yasamatikten çıkıyor.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Devlet çalışıyor.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Değerli arkadaşlarım
AHMET ERTÜRK
(Aydın) Adam işini yapıyor.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla)
Cumhurbaşkanlığında çok
değerli hukukçular var, Cumhurbaşkanlığında
uzmanlar var. Siz, bunların hiçbirini
değerlendirmeyeceksiniz, bunlara hiçbir şekilde rapor
istemeyeceksiniz ve gelen yasaları, yasamatikten geçirir
gibi, bir saat içinde onaylayacaksınız.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Sayın Baykala sormalı bunun cevabını!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Bu, doğru değildir değerli
arkadaşlarım.
MEHMET NİL
HIDIR (Devamla) Sayın Baykal
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Gene, atama
Değerli
arkadaşım, başına, Baykal kadar taş düşsün!
(CHP sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Baykalla taşı özdeşleştiriyor
musunuz?
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Şimdi, gene, atama kararnamelerini
anında imzalamıştır ve hiçbirini
incelememiştir.
Şimdi, ben,
Hükûmete sormak istiyorum çünkü bu kararnameleri sevk eden makam
Hükûmettir: Daha önce, Sayın Necdet Sezer, hangi gerekçelerle
bazı atamaları imzalamamıştır? Şimdi,
Sayın Sezerin sakıncalı bulduğu
atamaları, hangi bilgi ve gerekçelerle Sayın Gül
imzalamıştır? Devlette süreklilik esastır.
Nedir? Yani, MİTin gönderdiği, çeşitli
kurumların gönderdiği gerekçeler, Sayın Gül
tarafından yok mu sayılmıştır?
Değerli
arkadaşlarım, gene bu çerçevede, AKP Hükûmetinin
KİTleri tekrar arpalık hâline getirmeye
çalıştığı, yani seçilemeyen
milletvekillerinin KİT yönetim kurallarına
atanmasına ilişkin kararnameleri de anında
imzalamıştır ve pek çok bürokrat, başka
partilerden aday olan pek çok bürokrat, hakkı olduğu
kadrolara döndürülmezken AKPli seçilemeyen adaylar,
KİTlere, arpalık şekline dönüştürmek
suretiyle atanmıştır.
Sayın
Cumhurbaşkanına bunlar yakışmıyor.
Sayın Cumhurbaşkanının, milletin
Cumhurbaşkanı olması gerekir, Türkiye
Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı olması gerekir ama ne
yazık ki, Sayın Gül, AKPnin Cumhurbaşkanı olmaya
devam etmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, YAŞ kararları
Sayın
Cumhurbaşkanı YAŞ kararlarını hiçbir
şerh koymadan imzaladı, pek çok çevre bundan memnun
olduğunu ifade etti. Ama, acaba Sayın Gül Başbakanken
o irticaya karışan subayların ihraç edildiği
YAŞ kararlarına niçin şerh koymuştu,
şimdi Cumhurbaşkanı
olarak niçin o şerhi koyma gereğini hissetmiyor?
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Oysa, sevineceksiniz.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Yani, değerli arkadaşlarım,
Başbakanken mi doğru düşünüyordu,
Cumhurbaşkanıyken mi doğru düşünüyordu? Bunu,
kamuoyu olarak, milletvekilleri olarak öğrenmek bizim
hakkımızdır.
YAŞAR
KARAYEL (Kayseri) Her iki hâlde de, her iki hâlde de
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Değerli arkadaşlarım, yine
Sayın Cumhurbaşkanı YÖKle ilgili önemli bir
açıklama yaptı, dedi ki: YÖKle ilgili atama dosyası
bana geldi, içinde üç isim var ve bir ihbar notu var. Notta deniliyor
ki, adaylardan birinin eşi kara çarşaflıdır. Bu
vahim bir durumdur değerli arkadaşlarım. Ve bu
dosyanın YÖKten geldiğini uçağına
aldığı gazetecilere söyledi ve onların hepsi de
manşetten bu haberi verdiler. YÖK Başkanı ertesi gün
çıktı, net bir şekilde, YÖKün böyle bir not
göndermediğini, zaten hiçbir zaman da böyle bir not dosyada bulunmadığını
ifade eder etmez Köşkten bir açıklama: Ben YÖKü
kastetmedim.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, yanınızda
uçağınıza alıp özel seçerek götürdüğünüz
bütün gazeteciler yalan mı yazdılar? O zaman, ben
Sayın Cumhurbaşkanına öneriyorum, bundan sonra
uçağına alacağı gazetecileri biraz daha
dikkatli seçsin. Demek ki, onun söylediklerini
anlayamamışlar.
GÜROL
ERGİN (Muğla) Ya da dikkatli konuşsun, dikkatli
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlarım,
Cumhurbaşkanlığı makamı dedikodu üretme
yeri değildir.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, bütçeyi
konuşuyoruz, Cumhurbaşkanlığının
bütçesini konuşuyoruz şu anda.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Onun için, Cumhurbaşkanlarının bu
dedikodu üretiminden vazgeçip Türkiyenin sorunlarına
eğilmesi gerekir.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Magazinleştirdik iyice!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Anayasanın öngördüğü çerçevede
anayasal kurumlar arasında uyumu sağlayan bir
Cumhurbaşkanı hâline bir an önce dönüşmesi
gerektiğini düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, dediğim gibi,
cumhurbaşkanları dedikodu üretmezler,
cumhurbaşkanları anayasal kurumlarla kavga etmezler.
Cumhurbaşkanının Anayasaya göre görevi, anayasal
kurumlar arasında uyumu ve eş güdümü sağlamaktır.
Değerli
arkadaşlarım, Cumhurbaşkanlığı bütçesi
çok eleştirildi. 2007 yılı ödeneklerine göre 2008
yılında yüzde 64 ödenek artışı öngörüldü.
Faiz dışı harcamaları dikkate
aldığımızda, bütçemizin yüzde 8 oranında
artırıldığı, memurlarımıza ve
emeklilerimize yüzde 2+yüzde 2 zam verildiği bir ortamda,
Cumhurbaşkanlığı bütçesinin yüzde 64 gibi yüksek
bir oranda artırılması elbette dikkat çekicidir.
Şimdi, bu
eleştiriler üzerine, Sayın Cumhurbaşkanına
yakın çevreler rahatsız oldular, çeşitli
açıklamalarda bulundular, eleştiri yazıları
yazan yazarları Köşke davet ettiler. Öyle garip
ifadeler ortada dolaşıyor ki, deniliyor ki: Yabancı
devlet başkanlarının kullanabileceği kalitede
tuvalet bile yok Cumhurbaşkanlığında.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Dedikodu yapmayın.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Hayır
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Az önce sen diyordun dedikodu diye,
şimdi sen söylüyorsun.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Bu
Bu her yerde söylendi.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım...
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Bu Mecliste dedikoduyla
Cumhurbaşkanına hakaret edemezsiniz.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Ve Sayın
Cumhurbaşkanımızın eşi hanımefendi
daha Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılır
yapılmaz Köşke gitti, Bu mobilyalar değişecek,
bu binalar elden geçecek, restore edilecek. dedi..
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Hâlâ dedikoduya devam ediyorsun.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla)
ve onun üzerine bütçe hazırlandı, çok
ciddi şekilde ödenek artışı konuldu.
Peki, biz,
Cumhurbaşkanlığı Köşkünde tamirat gerekiyorsa,
tadilat gerekiyorsa yapılmasından yanayız, ama,
bunların hepsinin bir yılda yapılmasına gerek
yok, bunlar zamana yayılabilirdi ve ayrıca, görüyoruz ki
bütçede, 2009da da çok ciddi bir artış var, 2010da da bir
Değerli
arkadaşlarım, cumhurbaşkanları,
başbakanlar, millete örnek olması gereken
kişilerdir. Eğer, Cumhurbaşkanı, Başbakan
tutumlu davranmazsa, devlet parasını hesaplı
harcamazsa, topluma, millete çok kötü örnek olur.
Öyle
anlaşılıyor ki, Sayın Sezer gibi mütevazı,
tutumlu, devlet parasını, ayrılan ödeneklerin
neredeyse yarısını tasarruf eden bir
Cumhurbaşkanından sonra, Abdullah Gül, Sayın Abdullah
Gül şatafatlı, gösterişli bir Cumhurbaşkanı
olmaya niyetlidir.
Değerli
arkadaşlarım, bu ülke, fakir insanların, yoksul
insanların, Sayın Başbakanın deyimiyle garip
gurebanın ülkesidir. Bu ülkede Cumhurbaşkanlarının
devlet parasıyla gösterişe, şatafata kaçması
doğru değildir.
Değerli
arkadaşlarım, bir soruyu da burada sormak istiyorum:
Sayın Abdullah Gülün kızı evlendi. Saadetler
diliyorum ve
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Magazin ya!
BAŞKAN
Sayın Hıdır, lütfen
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Tamamen magazin!
BAŞKAN
Lütfen
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla)
400 bin YTL takı
takıldığı Hürriyet gazetesinin 16 Ekim tarihli
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) Sana ne!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
Cumhurbaşkanı, kamuoyunun önündeki kişidir.
MEHMET
ÇİÇEK (Yozgat) Ayıp, ayıp!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Bütün icraatıyla halkın önündedir.
MEHMET
ÇİÇEK (Yozgat) Gerçekten çok ayıp! Sizin gibi tecrübeli
bir milletvekiline yakışmıyor.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Ve, Hürriyet gazetesinde bu haber
çıkmıştır.
MEHMET
ÇİÇEK (Yozgat) Bugüne kadar kimseye laf atmadım, ama, çok
ayıp!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Ben, şimdi bir soru sormak istiyorum.
Şimdi, bir soru sormak
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Soru soramazsın!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Rahatsız olmayan değerli
arkadaşlarım
(AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Şimdi, bir soru sormak istiyorum. Soru
şudur: Denildi ki
MEHMET
ÇİÇEK (Yozgat) Ayıp!
BAŞKAN Sayın
Çiçek
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Hükûmete soruyorum
Hükûmete soruyorum
(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlarım
MEHMET
ÇİÇEK (Yozgat) Sayın Başkan, lütfen müdahale edin.
Özel hayata müdahale ediliyor.
BAŞKAN
Sayın Çiçek
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) 400 bin YTL
MEHMET
ÇİÇEK (Yozgat) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Çiçek
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) 400 bin
(AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Değerli arkadaşlarım, burada ne
konuşacağımı siz mi
kararlaştıracaksınız, ben mi
kararlaştıracağım?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
Sayın Özyürek
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Bu toplantıyı siz mi idare
edeceksiniz, Başkan mı idare edecek? (AK Parti
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
Sayın milletvekilleri, lütfen
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Bana saygı göstermiyorsunuz, Başkana
saygı gösterin. Bu ne biçim iş! (AK Parti
sıralarından gürültüler)
MEHMET
DANİŞ (Çanakkale) Senin yaptığın nasıl
iş!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Neye çeviriyorsunuz burayı?
MEHMET
DANİŞ (Çanakkale) Hadi oradan!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Ben görüşlerimi açıklıyorum.
Farklı düşünen varsa, gelir burada açıklar.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Dedikodu yapıyor, dedikodu
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) 400 bin YTL takı takıldı. Denildi
ki: 200 bin YTLsini biz şehit ailelerine
bağışlayacağız.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Bunun bütçeyle ne alakası var?
Bütçe konuşuyoruz Sayın Başkan.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Soru şu: Bu 200 bin YTL şehit ailelerine
bağışlandı mı bağışlanmadı
mı? (CHP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Vazgeçtiniz mi geçmediniz mi? Soru bu.
AHMET YENİ
(Samsun) Sana ne! Seni niye ilgilendiriyor?
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
Cumhurbaşkanı söz veriyorsa sözünün arkasında
durmak zorundadır.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Cumhurbaşkanlığı bütçesini
görüşüyoruz, Cumhurbaşkanının bütçesini
değil.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Değerli arkadaşlarım
Değerli arkadaşlarım
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Burası magazin yeri de değil!
AHMET YENİ
(Samsun) Magazin yapıyorsun!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Magazin yeri değil. Haberler, doğrular
Rahatsız olmayın değerli arkadaşlarım. 200
bin YTL'yi şehit ailelerine
bağışlayacağım. derken Sayın
Cumhurbaşkanı düşünmek zorundaydı.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Nereden biliyorsunuz Sayın
Özyürek?
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Ya gereğini yapacak ya gereğini
yapacak. (CHP sıralarından alkışlar)
Cumhurbaşkanları için verilen
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Nereden biliyorsunuz
bağışlamadığını? Bu ilan edilmez ki!
BAŞKAN
Sayın Özyürek, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayın.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım
YAŞAR
KARAYEL (Kayseri) Sayın Özyürek, size
yakışmıyor!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Gelirsiniz burada, 200 bin YTL
OSMAN GAZİ
YAĞMURDERELİ (İstanbul) Ne alakası var!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla)
şehit ailelerine verilmiştir
dersiniz, ben söylediklerimin hepsini geri alırım.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi
bütçesiyle ilgili bir iki şey söylemek istiyorum.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Nihayet! Nihayet!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) Uzun zamandır gerek Meclis Başkanı
gerekse Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanı görevlerini suistimal etmektedirler. Çünkü 2006
yılının ocak ayında Sayıştayın
belirlediği 28 tane üye adayı Türkiye Büyük Millet
Meclisine gönderilmiştir ama aradan geçen neredeyse iki
yıla yakın sürede bu seçim
yapılmamıştır.
Değerli
arkadaşlarım, iki yıl bir seçimi bekletmeye ne Meclis
Başkanının ne Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanının hakkı yoktur. Bunun sebebini hepimiz
biliyoruz, bunun sebebi, o adayların içinde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özyürek.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla)
AKP'nin kendine uygun insan
bulunmayışıdır. Böylesine partizanlık
olmaz.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu
konuşmamı tamamlarken
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Zamanı çok verimsiz
kullandınız!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla)
bütçenin hepimize hayırlı
olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) Ne anlattın? Magazin
MUSTAFA
ÖZYÜREK (İstanbul) Anlamasını bilenler için çok
yararlı oldu.
BAŞKAN
Lütfen sayın milletvekilleri
Teşekkür
ederim Sayın Özyürek.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Sayın Nesrin Baytok, Ankara
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Baytok. (CHP sıralarından alkışlar)
On dakika
süreniz var.
CHP GRUBU ADINA
NESRİN BAYTOK (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2008 yılı bütçesiyle
ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini ifade etmek
için söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tarihî bir dönemden geçiyoruz. Burada yüce
Meclisin kürsüsünde bu konuşmaları yaparken, içinden
geçtiğimiz döneme ilişkin de görevimizi yerine
getiriyoruz. Türkiyenin temellerini oluşturan bütün
değerlerin sorgulandığı, yeni baştan ele
alınıp düzenlenmek istendiği, sil baştan
yapılmak istendiği, Anayasanın da sil baştan
yeniden yazılmak istendiği, bu sayede ülkenin farklı
bir şekle dönüştürülmeye çalışıldığı
bir dönemin uygulamaları hakkında ana muhalefet partisi
olarak görüşlerimizi ve uyarılarımızı
söyleyerek vatandaşlarımıza karşı
sorumluluğumuzun gereğini yapıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, radyo ve televizyon yayınlarının
denetlenmesi ve düzenlenmesi görevini yapması gereken
RTÜKü konuşuyoruz. Çalışmalara
baktığımızda, bu denetim işinin adil biçimde
yürütülmediğini belirgin olarak görebiliyoruz. Sadece
çıplak gözle bile seçim dönemindeki yayınların ne
kadar taraflı olduğunu hepimiz tespit ettik. RTÜK de bu
durumu seyretti. Öyle bir iktidar anlayışıyla karşı
karşıyayız ki, biat kültüründen gelen, muhalefetin
sesini asla duymak istemeyen bir anlayış. Bu
anlayış, zaten baskıcı ve dayatmacı bir
uygulamayla demokrasimizi tehdit eden çeşitli faaliyetler
içinde. Kurumlar da bu baskıcı ve dayatmacı uygulamaları
gerçekleştirmek isteyen iktidarın elini güçlendirirse,
ortada demokrasi kalmaz. Gazetecileri öylesine korkutmuş
bir Başbakan var ki, soru bile soramıyorlar. Bu Mecliste
hiç kimse çıkıp şunu iddia edemez: İsteyen
gazeteci, Sayın Başbakana istediği soruyu
sorabilir. Soramaz. Bunu gözlerimizle ekranlarda görüyoruz.
Gazeteciler Sayın Başbakanın karşısına
geçiyor, en nazik, en anlayışlı, en hafif, en suya sabuna
dokunmayan sorularla durumu idare ediyor. Bu durum, o
gazetecilerin eksikliğinden değil, Sayın
Başbakanın anlayış eksikliğinden
doğuyor.
HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) Ayıp oluyor! Gerçekten çok
ayıp!
NESRİN BAYTOK
(Devamla) Büyük bir sevinçle görüyoruz ki, medyanın içinde
onuruyla, başı dik gazetecilik yapan gazetecilerimiz
hâlâ var. Ayrıca çok rahatlıkla ifade edebilirim ki
Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı Sayın Deniz
Baykala, isteyen gazeteci istediği soruyu sorabilir.
Şimdiye kadar hiçbir gazeteciyle, gazetecinin
şahsıyla uğraşmamıştır.
Hepimiz çok
yakından biliyoruz ki, Sayın Başbakan, kimi
gazetecileri işinden eder, kimilerini ülke
dışına sürmek ister. Bu anlayıştaki
Başbakanın karşısında ne mutlu ki medyaya
saygılı bir ana muhalefet lideri var. Sayın
Başbakanın medyaya dönük olarak şu sözleri
söylediği kayıtlardadır: Ham meyveyi
koparmazsınız, bekleyin olgunlaşsın, ondan
sonra.
Yandaş
medya arayışlarını doruğa
çıkarmış bir iktidar uygulamasıyla
karşı karşıyayız. Medya
kuruluşlarının el değiştirmesinde RTÜK hiç
mi etki sahibi değil? Karar alırken neye göre alıyor?
TGRT birden Fox Televizyonu oluyor. Bir kere, Türkçe karakter
içermeyen bir ismi nasıl onayladınız? İkincisi,
sahibi kim, yabancı ortaklığı ne kadar?
Kanalın adına bakarak sahibini tahmin edin?
Hani
eleştirmeyelim diyoruz. Ama, alfabemizin harflerinin bile
sorgulandığı, değiştirilmek istendiği
bir dönemden geçmekte olduğumuzu söylemeden de geçemeyiz.
Neymiş? X, W, Q harfleri alfabeye konulacakmış.
Bunları ifade edecek harflerimiz yok mu? İ-k-s
yazınca x olmaz mı?
Bakın,
bugün Sabah-ATV ihalesi yapıldı. Daha doğrusu
minareyi çalanın kılıfını
hazırladığı gibi bir şov yapıldı.
İhaleye girmeyi düşünebilecek firmalar çeşitli
yollarla ihaleden caydırıldı. Buna rağmen yine
gireceğini açıklayan iki firma son anda
girmeyeceğini açıkladı. Neden çekildiler?
OSMAN GAZİ
YAĞMURDERELİ (İstanbul) Siz biliyorsanız
söyleyin.
NESRİN
BAYTOK (Devamla) İhale, Başbakanın
damadının yönetimindeki şirkete verildi. Neler
oluyor Sayın Başbakan?
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Cumhuriyet savcılığı orada!
NESRİN
BAYTOK (Devamla) Ey Adalet ve Kalkınma Partisi, ilahi siz,
artık ihale yapıyoruz diye ortaya çıkmanıza da
gerek yok aslında. Bu kadar masrafa, bu kadar
televizyonların canlı yayınlarına ne gerek
vardı? TMSFnin bir küçük odasında aldık verdik
yapabilirdiniz.
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) Siz öyle yaptınız
NESRİN
BAYTOK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu ihale iptal
edilmelidir. Bunun neresi ihale Allah aşkına? İktidar
partisine biraz itidal, biraz da sağduyu öneriyoruz. Nedir bu
gidiş? Nereye doğru bir gidiştir? Nasıl bir
gidiştir dörtnala böyle?
Öte yandan, bir
RTÜK Yasası hazırlığı var. Buna göre yeni
yasada yabancı payının yüzde 25ten yüzde 50ye
çıkarılması planlanıyor. Eğer aynı firma
ikinci bir kanal sahibi de olmak isterse yüzde 25 hisse hakkı da
orada verilecek. Bir kere biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
medyanın yabancılara satılmasına
karşıyız. Bir ülkenin en nazik, en ince, en
yönlendirilebilir olduğu konulardan birisi budur, medya
aracılığıyla yönlendirmedir.
Yabancıların bir ülkede yapacakları
yatırımlar vardır, yapamayacakları
yatırımlar vardır. Bırakınız
yapsınlar, bırakınız geçsinler. diyemeyiz.
Bankalarınızdaki yabancı hisse payı
sınırlı olmalıdır. Medya, yine öyle,
sınırlı olmalıdır. İktidar partisi, az
önce belirttiğim gibi, yabancı payını yüzde 50ye
çıkaracak bir düzenleme hazırlıyor. Bir
bakıyoruz, bu düzenleme bekletiliyor. Acaba neyi bekliyor?
Sabah-ATV ihalesinin sonuçlanmasını mı?
Değerli
milletvekilleri, iktidar partisinin değerli üyeleri;
ülkeyi yönetiyorsunuz. 70 milyon için kararlar alıyorsunuz.
Üç beş kişi için karar almayın. Medyayı susturup
yazamaz, söyleyemez hâle getirmek kimseye yaramaz. Türkiyeye
hiç yaramaz. İktidarın görevi ülkenin yararı
penceresinden bakarak ülkeyi yönetmektir. Ne yazık ki, bu
anlayışı göremiyoruz.
Bakın,
geçenlerde IMF Türkiye Masası Şefi Giorgianni bir
açıklama yaptı, Türkiye ekonomisini değerlendirdi.
O açıklamada cari açık hakkında bir şey söyledi.
Diyor ki: Cari açık Türkiye ekonomisi için Aşilin
topuğudur. Biliyorsunuz, Aşil mitolojide yenilmez,
güçlü bir kahramandır. Tek zayıf yeri Aşil tendonudur
ve oradan öldürülür. Demokrasimiz için de Aşilin topuğu
medyadır. Medya özgür olmazsa demokrasi yürümez.
Demokrasi için
hayati önemde bir diğer konu da yargı
bağımsızlığıdır. O konuda nasıl
karar aldığınızı geçen hafta gördük. Bir
hâkim adayı yazılı sınavdan 100 alsa bile
mülakatta 69 aldığında sınavı geçemeyecek.
O mülakatı da zaten iktidarın atadığı
bürokratlar yapacak. Yargı
bağımsızlığı da, medya özgürlüğü gibi,
demokrasi için Aşilin topuğudur. Demokrasiyi araç
olarak görüyorsanız o başka elbette. Ancak, bu dönemde o
kadar çok demokrasiden bahsediliyor ki, bu vesileyle
demokrasiyi Aşil tendonundan vuracak uygulamalar
yapıldığını hatırlatmak istedim.
Medyayı
denetleyip düzenlemesi beklenen RTÜK görevini doğru
yapmazsa, yandaş medyayı kayırır diğerinin
üzerine giderse bundan kimse yararlanmaz. RTÜK, görevi olan
işleri bırakıyor, görevi olmayan işlere mi
yöneliyor? RTÜK Başkanı, televizyonu olmayan on dokuz ile
de televizyon kurulacağını açıklamış.
Bunu RTÜK mü kuracak? RTÜKün görevleri arasında televizyon
kurmak var mı? Öte yandan, frekans ve bant ihaleleri ne durumda,
neyi bekliyor? Bir reyting işi tutturulmuş gidiyor. Özel
radyo ve televizyonların içerik denetimleri yeterince
yapılıyor mu? Eğer yapılıyorsa eğitim ve
sağlık konusunda yayınlara neden rastlamıyoruz?
Bir televole kültürü egemen oldu.
Bakın,
geçen hafta sonu bir uçak kazası oldu ve 57
vatandaşımızı kaybettik. Ölenlere Allahtan
rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. Medya gereken
ilgiyi gösterdi ve yayınlarla neler olduğunu bütün
Türkiye anında izleme fırsatı buldu. Önümüzde Kurban
Bayramı var. Trafik kazaları bütün yıl boyunca can
aldığı gibi, hız kesmeyip artıracak ve
ortalama 100 civarında kayıp vereceğiz, her yıl
olduğu gibi. Televizyonların yayın içeriği son
derece önemli. Böylesine önemli ve hayati bir konuda, RTÜK,
televizyonlarımıza eğitici, öğretici, trafik
bilgileri içeren kısa filmler yayınlatamaz mı? Bir
kanala ceza veriyorsa bu ceza böyle filmler olamaz mı?
Sayın
Başbakan dün konuşmasında muhalefeti öylesine
yararsız tarif etmişti ki hiçbir öneri getirmeden
eleştiriyor diye, işte size öneri. Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak her zaman Türkiyenin yararını gözettik,
vatandaşlarımızın yararını gözettik.
Bu anlayışla buradayız. Muhalefet demokrasinin çok
önemli bir ayağıdır. İktidar demokratik
duyarlılık gösterirse, en başta kendisi bundan
yararlanır. Medya önemlidir, demokrasi için hayatidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Baytok, bir dakika ek süre veriyorum. Lütfen
tamamlayın.
NESRİN
BAYTOK (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Özgürlüğünü
koruyalım, medya tekeli yaratmayalım. Sabah ve ATV
ihalesi iptal edilmelidir.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Baytok.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, şimdi, söz, Sayın Halil
Ünlütepe, Afyonkarahisar Milletvekili.
Buyurun
Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
CHP GRUBU ADINA
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Sayın Başkan,
değerli üyeler; Sayıştay ve Anayasa Mahkemesi
Başkanlıkları bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Grubumuz
ve şahsım adına Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
üyeler, her iki kurum da anayasal kuruluştur. Sayıştay
devletin gelir ve giderini Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
bağımsız ve tarafsız olarak denetleyen,
sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme
bağlayan anayasal bir kuruluştur. Bilindiği gibi,
bütçeler, yasama organınca yürütme organına
harcamaların yapılması konusunda yetki veren belgelerdir.
Yasama organının yürütme organına vermiş
olduğu bu yetkiyi, verdiği sınırlar
çerçevesinde kullanıp kullanmadığını
Sayıştay kanalıyla kontrol eder. Yani
Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim
yapar. Sayıştay üyeliklerinde çok uzun bir dönemdir
eksiklik bulunmaktadır. 56 üyeli Genel Kurulun hâlen 12 üyesi,
kadrosu boş bulunmaktadır. Kurumun artan iş hacmini
karşılayabilmesi için eksik kadroların
tamamlanması gereği tartışılmaz. Buna
rağmen, Sayıştayda boş bulunan üyelerin seçimi
Sayıştay Genel Kurulunca yapılır. Her boş
bulunan üyelik için Sayıştay Genel Kurulunca 4 katı
aday tespit edilir. Tespit olunan aday listesi, Sayıştay
Başkanlığınca Türkiye Büyük Millet Meclisi
kanalıyla Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığına gönderilir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulu da Plan ve Bütçe Komisyonunda tespit edilen
üyelerin yarısını seçerek Sayıştay
üyeliği seçimi tamamlanmış olur.
Sayıştay
Genel Kurulu, biraz önce açıkladığım
konulardaki eksiklikleri tamamlamış, eksik bulunan 7
üye için 28 üyenin seçimini yapmıştır. 6 Ocak 2006
tarihinde, yaklaşık iki yıl önce Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına bildirmiştir.
Başkanlık, Komisyona 20 Ocak 2006 tarihinde listeyi
göndermiştir. Komisyon, iki yıla yakın bir
zamandır Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
sunulmak üzere boş üyelik sayısının 2 katı
adayı bugüne kadar belirleyememiştir. Yani, Plan ve Bütçe
Komisyonu iki yıla yakın bir sürede gerekli seçimi
yapıp 14 adayın ismini Genel Kurula bildirmediği için
seçim tamamlanamamıştır. Anayasal bir kuruluş,
keyfî bir uygulama sonucu görevini yapamaz, eksik yapar bir hâle
dönüştürülmüştür.
Hâlbuki, bu,
Sayıştayın seçimleriyle ilgili, örneğin 1990
yılında 9 üyelik boşalmış, seçimi için Plan ve
Bütçe Komisyonuna 19 Kasım 1990 tarihinde yazı
gelmiş, iki gün sonra Sayıştay, üyelerini
seçmiştir. Gene, keza 1998 tarihinde, Plan ve Bütçe
Komisyonuna Sayıştay Başkanlığı
yazısı havale edilmiş, iki buçuk ay sonra 15 üyenin
seçimi yapılmıştır. Şimdi ise, aradan iki
yıla yakın süre geçmiş olmasına rağmen Sayıştay
üyeleri seçilememiştir. Her türlü uyarı ve ikaza
rağmen Komisyon gündemine alınmamıştır.
Sayıştay üyelerinin seçiminin yapılmaması için
gayret sarf edilmiştir. Eski Meclis Başkanımız bu
uygulamayı yadırgadığını açıkça
söylemiştir. Sayıştay Genel Kurulunun seçtiği
adaylar farklı düşünceden oldukları için, yani,
Hükûmetin Sayıştay Genel Kurulu bünyesinde yapılan
aday tespitlerinden hoşnut olmaması nedeniyle seçimin
Komisyon gündemine alınmadığı kamuoyunda
tartışılmaktadır.
Sayıştay
yüz elli yıla yaklaşan mazisiyle, bağımsız
statüsüyle ve tarafsız konumuyla hukuk devletinin temel
taşlarından biridir. Bağımsız denetçi kimliği
Sayıştayın iktidar tarafından
istenmediğini ortaya koymaktadır. Her türlü denetime
karşı olan AKP Sayıştayı istenmeyen bir kurum
hâline dönüştürmüştür.
Sayıştay
üyelerinin kim olacağını Sayıştay kurumu
belirlesin. Fakat, yeni Sayıştay Yasa
Tasarısına göre Sayıştayın bütün
üyelerini Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçmesi öneriliyor.
Meclisin çoğunluğu Sayıştay üyelerini seçecek,
sonra Sayıştay üyeleri kendilerini atayan iktidarın
hesaplarını denetleyecek. Bunun adı
şeffaflık olacak. Bu uygulama, siyasi iktidarın
Sayıştayı kuşatma ve siyasallaştırma
çabalarından birisidir. Kendi düşüncelerinde
olmadığı için Sayıştay üyelerinin seçimi
yaptırılmayacak, Sayıştay cezalandırılacaktır.
Açıkçası, keyfî ve partizanca bir uygulama sona
ermelidir.
Şimdi,
Meclis Başkanlığımız 1 Ekim 2007 tarihinde
tekrar Sayıştay üyelerinin seçimi için yazıyı
Plan ve Bütçe Komisyonuna göndermiştir. Dilerim, geçen
dönemki aymaz tutumdan bu dönem kurtuluruz diye düşünüyorum.
Adalet bir
ülkenin bağımsızlığının olmazsa
olmaz koşullarından biridir. Anayasamızda
ifadesini bulan demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin tam
olarak tesisi için yargı
bağımsızlığının korunması
gerekir. Siyasi iktidarın son iki dönemdir yargıyı
kuşatma, yargıda kadrolaşma, yargıyı
siyasallaştırma uygulamaları yargı
bağımsızlığını Türkiyede en çok
tartışılan konulardan biri hâline getirmiştir.
Yargının adil ve bağımsız olmaması
hâlinde yürütme ve yasamanın işleyişindeki
haksızlıkların önüne geçmek mümkün olamaz. Demokratik
toplumlarda hukukun üstünlüğü ilkesi esastır. Kamusal
görev ve yetkilerin kaynağı Anayasa ve diğer hukuk
kurallarıdır. Devlet organlarının görev ve
yetkileri hukukla sınırlandırılmıştır.
Parlamenter rejimlerde çoğunluğun iktidarını
sınırlayan en etkin unsurlar Anayasa yargısı,
bağımsız yargı ve anayasal rejimi özümsemiş,
güçlü sivil toplum örgütleridir.
Siyasi
iktidar yöneticilerinin davranışları,
açıklamaları bağımsız yargıyı içine
sindiremediklerini ortaya koymaktadır. Anayasa
Mahkemesinin verdiği bir karar üzerine Sayın eski Meclis
Başkanımızın Anayasa Mahkemesinin
kaldırılabileceği, üye sayısının
değiştirilebileceği, her yasanın Anayasa
Mahkemesine gitmesinin engellenebileceği türü
yaptığı açıklamalar, Sayın
Başbakanın bir Anayasa Mahkemesi kararından sonra
Bu, demokrasiye sıkılmış bir kurşundur. Söz söyleme
hakkı din ulemasınındır. O dinin mensubuna
sorarsın. türü açıklamalar; ilgililerin bu tür
açıklamaları bulundukları sorumlulukla da
bağdaşmamaktadır. Toplumu germeye yönelik,
yargıyı hedef göstermeye yönelik açıklamalar
meyvesini vermiş ve ilk defa yüksek mahkeme menfur bir
saldırıya uğramıştır.
Yüksek
yargı organlarının verdiği kararların
yasamaya müdahale veya ulusal iradeye müdahale olarak
yorumlanması, yargı
bağımsızlığının ve hukuk devleti
ilkelerinin sindirilemediğinin bir göstergesidir.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; Anayasa Mahkemesi Yüce Divan
sıfatıyla yargılar, iptal ve itiraz davalarına
ve ayrıca, siyasi partilerin mali denetimi ile
kapatılma davalarına bakar. İş yükü çok
fazladır. Hele hele bu iktidar döneminde hukuksuzluğu
açıkça belli olan, Anayasaya aykırılığı
ortada olan yasaların yoğunlukla
çıkartılması da yüksek mahkemenin iş yükünü
artırmıştır. Pek çok yasanın Anayasaya
aykırılık gerekçesiyle Anayasa Mahkemesinden geri
döndüğü bilinmektedir.
Yeni anayasa
çalışmalarıyla ilgili olarak, her ne kadar Anayasa
taslağı kamuoyuyla paylaşılmamışsa da
yapılan bazı açıklamalar yargının tamamen kuşatma altına
alınacağını ortaya koymaktadır. Anayasa
Mahkemesi, Danıştay gibi yüksek mahkemeler ile Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin seçim sistemi
endişelerimizi artırmaktadır. Yargı tamamen
siyasallaşır. Belki yapacağınız bu tür
değişikliklerle etkinlik alanınızı
genişletebilirsiniz, fakat uzun zamanda topluma
yaptığınız zararı göreceğinizden
eminim. Yargıyla oynayanlar hep kaybetmiştir. Bilin ki siz
de kaybedeceksiniz. Yargının sorunları, sadece yargının
değil, hukuk devleti anlayışının ve
yargı bağımsızlığının
sorunudur.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; parlamenter sistemin en önemli
unsuru kuvvetler ayrılığı sistemidir, yani
yasama, yürütme ve yargı. Geçen dönem, yürütme yasamayı
baypas etmeye çalıştı, çoğunluğuna
güvenerek yasama çalışmalarını etkiledi.
Şimdi de yargıyı etkisizleştirerek kuvvetler
ayrılığını kuvvetler birliğine dönüştürmeye
çalışıyorsunuz. Her hâlde bunun adı
çoğunluğun diktatörlüğüdür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ünlütepe, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayın.
HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) Tamamlamaya çalışacağım
Sayın Başkanım.
Son
çıkartılan Hâkimler ve Savcılar Kanunundaki
değişiklik, yargıyı kuşatmanın ve
yargıyı siyasallaştırmanın bir
uzantısıdır.
Sayıştay
ve Anayasa Mahkemesinin bütçesindeki ödeneğin yeterli
olmadığını görüyoruz. Bununla ilgili bir örnek
de vermek istiyorum: Sayın Cumhurbaşkanımız, bu
dönem bütçe çalışmaları sırasında
ödeneğin yetersizliğinden yakınarak yüzde 65
oranında bütçede bir artışa gitmiştir.
Bir şeyi
söyleyerek sözlerime son vermek istiyorum: Geçen dönemki
Sayın Cumhurbaşkanı Sezer ödenek
fazlalıklarını iade ederken yerine seçilen
Sayın Cumhurbaşkanının ödenek azlığından
yakınması dikkati çekecek olan bir husustur diyorum ve bu
bütçelerin ülkemize ve milletimize hayırlı olması
dileğiyle saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.
Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Hasan
Çalış, Karaman Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çalış (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on
dakika.
MHP GRUBU ADINA
HASAN ÇALIŞ (Karaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığımız
bütçesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bildiğimiz gibi, Türkiye Büyük Millet
Meclisi 1920de kurulduğu günden beri Türk milletinin
kaderini belirleyen çok önemli işler yapmıştır.
İstiklal Harbimizin kazanılması,
cumhuriyetimizin kurulması, cumhuriyetimizin
kurumlarının kurulması ve
kurumsallaştırılması, milletimizin
çağdaş bir toplum olma yarışında modern ilmi
yakalaması konusunda, bilim ve teknolojiyi yakalaması
konularında çok önemli çalışmalar
yapmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, maalesef, zaman zaman, milletten
aldığı yetkileri yeterince
kullanamadığı gerekçesiyle bu kutsal
çatının çalışmalarına, cumhuriyeti
kollama ve koruma gerekçesiyle müdahaleler
yapılmıştır. Ama, yine milletimizin
sağduyusu, demokrasiye ve cumhuriyete sahip
çıkması, cumhuriyetinin değerlerine sahip
çıkması neticesinde, bu yüce Meclis
çalışmalarına devam etmektedir, ebediyen de devam
edecektir.
Değerli
arkadaşlar, hepimizin bildiği gibi, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurul çalışmaları
dışında, çalışmaları televizyon
kanalları aracılığıyla naklen
yayınlanan, bir nevi toplumun denetimine açık cumhuriyetimizin
başka hiçbir kurum veya kuruluşu yoktur. Bunun güzel
tarafı nedir değerli arkadaşlarım? Ciddi bir
izleyici kitlesi vardır, vatandaşlarımızın
değişik konularda bilgilenmesine imkân
sağlıyor, ayrıca milletvekili
arkadaşlarımızın mesajlarını direkt
muhataplarına iletmesine de imkân sağlıyor
değerli arkadaşlarım. Ama işin bir de öbür tarafı
var ki konuşmalarımıza, oturmamızdan
kalkmalarımıza, polemiklerimize,
sataşmalarımıza, bazen üzülerek de olsa
izlediğimiz itiş kakışlarımıza,
kavgalarımıza kadar her şey milletimizin gözü önünde
devam etmektedir ve bunlar da bu kutsal çatının saygınlığına fayda
sağlamamaktadır değerli arkadaşlarım.
Önemi
tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık olan bu
kurumu zedelemeye, kamuoyu önünde tartışılır
hâle getirmeye, bu kutsal çatı altında görev yapan
hiçbirimizin hakkı olmadığına inanıyorum
değerli arkadaşlarım.
Burada görev
yapan arkadaşlarımızın siyaset öncesi
yaptıkları işler yönüyle bir inceleme yaparsak
gördüğümüz şudur: Buraya gelen
arkadaşlarımızın bir kısmı merkez veya
taşrada bürokrasinin değişik kademelerinde veya
özel sektörde tecrübeleriyle, uzmanlıklarıyla
partilerimizin genel merkezleri ve taşraları
tarafından ihtiyaç duyulan arkadaşlarımız.
Diğer arkadaşlarımız da genellikle parti
teşkilatlarında kendisini yetiştirmiş
arkadaşlarımızdır. Ama hepsinin ortak bir
özelliği vardır değerli arkadaşlarım: Hepsi
saygındır, hepsi değerlidir, hepsi kıymetli
insanlardır. Ama değerli arkadaşlarım, bu kadar
seçkin insandan oluşan bir topluluk, ne yazık ki bu kutsal
çatının altında toplanır toplanmaz
tartışılır hâle gelebiliyor, kamuoyunda
örselenmeye çalışılabiliyor.
Değerli arkadaşlarım,
güvenilirlik anketlerinde, kamuoyu yoklamalarında Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bir kurum olarak alt sıralara
düşmesi hepimizi düşündürmelidir. Hepimiz bu konuda kendimizi
sorumlu hissetmemiz gerekmektedir.
Birkaç
olayı hatırlatmak istiyorum değerli
arkadaşlarım: Bir notere gittiğinizi düşünün
veya bir başka daireye gittiğinizi düşünün, sizden
ikametgâh ilmühaberi, nüfus cüzdanı örneği ve kimlik
kartınız istensin. Siz de
Başkanlığımızın takdim ettiği
kimlik kartımızla ve Özlük İşlerinden
aldığınız belgelerle gidiniz. Muhtemelen
sizlere denecektir ki: Lütfen, muhtardan onaylı belgelerle,
nüfus cüzdanınızı veya ehliyetinizi getirin.
Değerli
arkadaşlar, bu, basit ama önemli bir husustur. Bunun
örneklerini çoğaltabiliriz: Veya Ankaradan
çıktınız seçim bölgenize gidiyorsunuz, yolda
seyrinizden, katıldığınız
toplantılardan, bürokratlarla veya sivil toplum
kuruluşlarının yetkilileriyle
yaptığınız toplantılardan geriye dönerken
milletvekilinin saygınlığı noktasında
Mutlu muyum? diye kendinize sorun değerli
arkadaşlarım, genellikle mutlu
olmadığınızı göreceksiniz. Bunun da
üzerinde durmak lazım.
Değerli
arkadaşlar, dokuz on metrekarelik mütevazı odalarda
hizmet vermeye çalışıyoruz, misafirlerimizi
ağırlamaya çalışıyoruz, Genel Kurula,
bakanlıklara, sağa sola koşuyoruz. Bazı
misafirlerimiz çalışma ortamımıza
bakıyor, lojman gibi, şoför gibi imkânlarımıza
bakıyor ve hayal kırıklığını
gizlemiyorlar, çünkü kamuoyunda sanılıyor ki milletvekilinin bir eli yağda, bir
eli balda değerli arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, Oran Mahallesinde milletvekili
lojmanlarımız vardı, satıldı.
Satılsın. Milletimin derdine deva olacaksa feda olsun,
canımız da feda olsun. Ama orada, bizim Meclis
personelimizin kullandığı lojmanlar dâhil, şu
anda sekiz binin üzerinde lojman duruyor. Keşke, bu
başlamışken Türkiye genelindeki bütün lojman problemini
çözebilseydik! O gün, yanlış hatırlamıyorsam,
daha milletvekili olmamıştı Sayın Başbakan,
şu salonda bulunan değerli arkadaşlarımın
bir kısmı da daha bu salona girmemişti, Bilkent Otelde
bu kararı ayakta alkışlamışlardı.
Keşke bunun devamını da ayakta takip etseydiniz
değerli arkadaşlarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, bir diğer husus, dokunulmazlıklar.
Değerli
arkadaşlar, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak kürsü
dokunulmazlığı istiyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, gene sizlere soruyorum: Kürsü
dokunulmazlığı dışında şu güzide
Meclisin içerisinde kaç kişinin başka
dokunulmazlıklara ihtiyacı var? Şimdi, açılan
dosyalara bakıyoruz. Nedir? Seçim yasaklarına uymamak
vesaire, ama bir kısmı da ciddi. Bir kısmı
Anayasaya kastediyor, milletimin bölünmez bütünlüğüne kastediyor.
Değerli
arkadaşlarım, gelin, o zaman bu
dokunulmazlığı kürsü dokunulmazlığı
dışında kaldıralım, ciddi bir suçu olmayan
arkadaşlarımızın aklanmasına fırsat
verelim. Ama Türkiye Cumhuriyetinin temellerine
kastetmişsek, ciddi suçu olan insanlar varsa, lütfen, bu
insanlar da bu kutsal çatıyı töhmet altında
bırakmasın değerli arkadaşlarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, Türk milletinin tanımı gayet
açıktır. Türk milletinin tanımı etnik bir
tanım değildir. Kendini Türk hissedebilen, bundan gurur
duyabilen herkes Türktür bizim gözümüzde. (MHP
sıralarından alkışlar)
Biz, bu
kürsüleri kullanarak milletvekillerinin etnik
yapılarına göre ayrılmasını, tasnif
edilmesini doğru bulmuyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak bunu kınıyoruz değerli
arkadaşlarım. Başka bir şeyi daha
kınıyoruz: Otuz beş etnik grup olduğundan söz
açarak bugün bu problemi buraya taşıyanları da
halkımıza şikâyet ediyor ve kınıyoruz
değerli arkadaşlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, çalışma ortamımız belli.
Burada altyapının geliştirilmesi lazım, ar-ge
çalışmalarının geliştirilmesi lazım.
Bu konuda Meclis Başkanlığımızı tedbir
almaya davet ediyorum.
Yine, Anayasa
çalışmaları izliyoruz aylardır
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çalış, bir dakika ilave ediyorum, lütfen
tamamlayın.
HASAN
ÇALIŞ (Devamla) Tamam Sayın Başkanım.
Anayasa
çalışmaları otel lobilerinde, sağda solda devam
ediyor değerli arkadaşlar. Yasada
çalışmaların nerede yapılacağı
bellidir, kimin çıkaracağı da bellidir. Bunu ben Türk
milletine ve bu yüce Meclise bir saygısızlık olarak addediyorum
değerli arkadaşlar. (MHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, basın ve medya kuruluşlarının
tutumu belli. Üzülüyoruz, buraya gelmeden sizleri, bizleri
baskı altına almaya çalışıyorlar. Lütfen,
hep beraber tedbir alalım.
Yine, bu
Meclisimizde değişik statülerde, değişik
kadrolarda çalışan arkadaşlarımız var,
bunların problemlerine el atalım. Türkiye genelinde
kanayan yara olan 4/Cyi, 4/C statüsünde çalışanları,
buradan başlayarak problemleri çözelim değerli
arkadaşlar. Kendi problemimizi çözemezsek
dışarıya karşı
inandırıcılığımız olmaz diyorum
değerli arkadaşlarım, lütfen elinizi
vicdanınıza koyun ve düşünün.
Bu duygularla
Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin hayırlı
olmasını diliyorum, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çalış.
Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Rıdvan
Yalçın, Ordu Milletvekili.
Buyurun
Sayın Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)
Sekiz
dakikanız var.
MHP GRUBU ADINA
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bütçesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi grubum
ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Türk
kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesinin yıl
dönümünde Başkanlık kürsüsünde bir sayın
hanımefendinin oturmasını ne güzel bir tesadüf
olarak değerlendiriyor, şahsında bütün Türk
kadınlarını tebrik ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, bildiğiniz üzere Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu, radyo ve televizyonların içerik, teknik, idari ve mali
yönden denetimini yapmakla görevli olduğu kadar,
yayınların yasalarla belirlenen yayın ilkelerine
uygunluğu bakımından da izleme ve denetleme
görevlerini yapmak ve mevzuata uymayan kuruluşlara da
yetkisinde kalan müeyyideleri uygulamakla görevlidir. Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu bu görevini yaparken
yayıncıların hukukun üstünlüğüne,
Anayasanın genel ilkelerine, temel hak ve özgürlüklere,
millî güvenliğe ve ahlaka uygun yayın yapmasını
denetlerken, Anayasada teminat altına alınmış
basın özgürlüğünü de gözetecektir.
Ancak,
uygulamada, özellikle seçim dönemlerinde Kurulun yasadan
kaynaklanan yetkilerini kullanmakta zafiyet gösterdiği,
kimi yayıncı kuruluşların hükûmete
karşı tutumuna göre cezalandırılması
gereken yayınların hoş görüldüğü, toplumsal
bilinçlenmeyi amaçlayan yayınlar sebebiyle de kimi
kuruluşların cezaya tabi tutulduğu
yaşanabilmektedir.
Bir önceki
yıl RTÜK ile TÜBİTAK arasında ortaklaşa bir
çalışma yapılarak bütün yayınların
Ankaradan izleneceği, kayıt edileceği ve
denetleneceği belirtilmesine rağmen öyle
anlaşılıyor ki bu çalışma ya
tamamlanamamıştır ya da Kurul denetim görevini
layıkıyla yerine getirememektedir.
Türkiye
Cumhuriyeti devletinin varlık ve
bağımsızlığına, devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve
inkılaplarına aykırı yayın
yapılmaması bir yayın ilkesi olarak
belirlenmişken, RTÜK bu ilkenin pervasızca ihlaline göz
yummaktadır.
Toplumu
şiddete, teröre, etnik ayrımcılığa sevk eden
veya halkı sınıf, ırk, din, dil, mezhep ve bölge
farkı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik eden
yayınlara meydan verilmemesi ilkesi her gün ihlal edilmekte,
terör örgütü ve yandaşlarının örtülü ya da açık
propagandasına ses çıkarılmamakta iken, şehit
cenazelerinin haber yapılmasının istenmeyişi
acı bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.
Hükûmetin bu anlayışından Kurulun da etkilenmesi
üzücüdür.
Yayıncılığın,
yayın organı ve sahipleri ile yakınlarının
haksız çıkarları doğrultusunda
kullanılmaması ilkesi yasada yer almakta iken bazı
medya patronlarının devletle ilişkilerinde
-açıktan olmasa da- yayın kuruluşlarını
hükûmeti bir karar almaya, bir karardan vazgeçirmeye nasıl
zorladıkları ve sonuç aldıkları bütün
vatandaşlarımızın malumudur.
Ne gariptir ki
yayın kuruluşu hissedarı olmanın
koşulları yasayla belirlenmiş olmasına
rağmen ülkemizde hangi kişilere, hangi odaklara, hangi
kurumlara ait oldukları herkesçe bilinen yayın
kuruluşlarının kâğıt üzerinde
muvazaalı kişilere ait olduğu gerçeği belli ki
bu durumdan yararlanan çevreleri rahatsız etmemektedir.
Yayınların
toplumun millî ve manevi değerlerine ve Türk aile yapısına
aykırı olmaması ilkesi de ne yazık ki en
yoğun ihlal edilen ilke olmuştur.
Özellikle
çocukların ve ev hanımlarının televizyon
izlediği saatlerde birbirlerinin benzeri niteliksiz,
düzeysiz, insanların özel yaşamlarını konu
edinen ve birçok insanın ölümüne ve saldırıya
uğramasına neden olan programlara gösterilen müsamaha
hâlen sürmektedir.
Klip
adıyla Türk aile yapısına aykırı, müstehcen,
çocuk ve gençlerimizin gelişimini olumsuz etkileyecek
yayınlar yapılmakta, magazin adıyla da çarpık
ilişkiler Türk toplumunun normal ölçüleriymiş gibi takdim
edilmekte ve bu programlar hafta sonları gündüz,
akşamları da erken saatlerde yayınlanabilmektedir.
Yasada
kuralları bozulmadan konuşulması, millî
birliğimizin temel unsurlarından olan Türkçemizin
kültür, eğitim ve bilim dili olarak gelişmesinin
sağlanması öngörülürken, bu ilkeye özel ve yerel
kanallarda riayet edilmediği ve hatta dilimizin
güzelliğinin bozulmasının moda hâline
getirildiği de üzülerek takip edilmektedir.
Yine birçok
yayın kuruluşu yayıncılığı
haksız rekabete yol açacak şekilde sürdürmekte,
suçluluğu kesinleşmemiş insanlar suçlu gibi
gösterilirken mahkûmiyeti kesinleşmişler kahraman
olarak gösterilebilmektedir.
Siyasi
partiler ve demokratik kurumlar arasında fırsat
eşitliği sağlanması, tek yönlü, taraf tutan
yayın yapılmaması, seçim dönemlerinde belirlenen
seçim yasaklarıyla ilgili ilkelere aykırı
davranılmaması bir yayın ilkesi olarak
belirlenmiş olmasına rağmen kanunun en çok ihlal
edilen ilkesi olmuştur. Bunun en somut örneğini 22 Temmuz
seçimlerinde yaşadık. Fırsat eşitliği için
televizyonlarda reklamı yasaklayan Kurul, âdeta örtülü
reklam niteliği taşıyan ve iktidar
dışında diğer siyasi partilerin miting gibi
haber niteliği tartışılmaz faaliyetlerine bile
yer vermeyen yayıncı kuruluşlara seyirci
kalmıştır ve çok ilginçtir, Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu seçim yasaklarını denetlemeyle görevliyken
Yüksek Seçim Kurulu tarafından seçim yasaklarını
ihlal ettiği için cumhuriyet savcılığına
hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur.
Özellikle
yerel medyada, iktidar gücü ve menfaat faktörü nedeniyle
neredeyse seçim boyunca tek yanlı yayınlar
yapılmıştır. Türk medya hukukunun bu bağlamda
en büyük eksiği, haber niteliği olan politik
faaliyetlerin yayın akışında
değerlendirilmesinin toplumun haber alma hakkının
bir unsuru olarak düzenlenmemiş oluşudur.
Birçok
yayın ilkesinde de hem genel olarak hem de özellikle
kadına, güçsüze ve küçüklere karşı şiddet
eğilimini körükleyecek yayınların
yapılması yasaklanmışsa da, bu konuda da ne
yazık ki yayın kuruluşları gereken hassasiyeti
göstermediği gibi, Kurul da görevini zaman zaman ciddiyetle
yapamamaktadır.
Gelir
dağılımındaki bozukluk, bilinçsiz göç, yasaların
sosyal dokumuzla uyuşmaması gibi sebeplerle artan
şiddet olaylarında, sanırım, şiddeti bir
kahramanlık gibi takdim eden ve suç örgütlerini korkutucu,
yıldırıcı ve zaman zaman da özendirici boyutuyla
ekranlarında gösteren yayınların da etkisi
olduğu unutulmamalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.
RIDVAN YALÇIN
(Devamla) Tamamlıyorum.
Üst Kurulun üye
seçiminde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanı oluşumuna göre üye seçildiğine göre, Kurulun
görev süresi ile Meclisin görev süresi uyumlu hâle
getirilmelidir.
Bilindiği
gibi, ülkemizin en büyük ikinci medya grubu uzun süredir TMSFnin
kontrolündedir. Birçok taliplinin olduğu bir ihale
beklenirken, kala kala, Sayın Başbakanımıza
yakınlığıyla bilinen bir grup kalmıştır,
diğer taliplilerinse farklı yöntemlerle geri çekilmek
durumunda kaldığı konuşulmaktadır. Bugün
yapılan ihalede bu gruba satışın
yapıldığını öğreniyoruz. Tek
kişilik bir rekabet nasıl olacak, bunu da kamuoyu dikkatle
takip ediyor.
Hükûmetin, bu
ihaleye ilginin azlığını bahane göstererek
medyada yüzde 25 olan yabancıların sahiplik
oranlarını artıracağına ilişkin bir
çalışmadan haberdar oluyoruz. Dilerim,
borsamızın, bankalarımızın, sigorta sektörünün,
enerji sektörünün yabancılaştığı bir
dönemde, hükûmet içerisindeki akil insanlar buna fırsat
vermezler diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yalçın.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına şimdi söz sırası
Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankutta.
Buyurun
Sayın Tankut, dokuz dakika vaktiniz var. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2008 mali yılı
Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, hepinizin malumu olduğu üzere,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, seçim sonuçlarının
belli olduğu ilk günlerin hemen akabinde,
Cumhurbaşkanlığı seçimindeki tavrımız
ve izleyeceğimiz yol bizzat Sayın Genel
Başkanımız tarafından açıklanarak,
başından beri AKPnin yapmakta olduğu
mağduriyet ve mazlumiyet kumpanyalarını sona
erdirmiş ve bu konunun istismarını yapan bütün
kesimleri samimiyete davet etmiştik. 22 Temmuz
seçimlerinden önce Cumhurbaşkanlığı
seçimleriyle ilgili ne söylemişsek, seçimlerden sonra da
söylediklerimizden hiç taviz vermeden, ciddi, ilkeli, seviyeli
ve kararlı siyaset anlayışımızı bir kez
daha yüce milletimizin takdirlerine sunmuş olduk.
Cumhurbaşkanlığı
seçiminde Türkiye Büyük Millet Meclisinde hazır bulunarak,
kendi adayımızı destekleyerek, 22 Temmuz
seçimlerinden aylar önce söylediklerimize binaen dürüst
siyaset anlayışımızın bir sonucu olarak,
Parlamentomuzun saygınlığını yitirmeden
önünün tıkanmasını isteyen zihniyetleri de bu
hamlemiz ile mağlup etmiş olduk. Bu sayede
cumhuriyetimizin temel taşı olan Meclisimizi
çalıştırdık ve mevcut parlamenter sistemimizin
zafiyete uğramasının önüne geçerek Türk demokrasisine
büyük bir hizmeti gerçekleştirdik. Dolayısıyla,
Cumhurbaşkanlığı seçimlerini istismar ederek,
Cumhurbaşkanlığı makamını
tartışma konusu yaparak kendilerine siyasi rant
sağlama peşinde olan ve gerçek gündemleri saklamak
suretiyle milletimizi aldatan bütün taraflara da izin
vermemiş olduk.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bize göre
Cumhurbaşkanlığı bir siyasi partinin iradesinin
ve hükûmet olma meselesinin dışında ve üstünde,
bütün Türkiyeyi temsil eden en yüksek ve önemli bir makamdır.
Başka bir ifadeyle, ülkemizin ve milletimizin birliğinin
ve bölünmez bütünlüğünün sembolize edildiği en önemli
kurumlarımızdan bir tanesidir. Bu makamın, partilerin
küçük hesaplarının ve siyasi ihtiraslarının
değil, demokratik kültür ve siyaset ahlakının öne
çıkmasına neden olacak bir uzlaşmanın zemini
olması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü,
Cumhurbaşkanlığı yüce bir makamdır ve her
türlü siyasi mülahazanın üstündedir. Kati surette,
milletimizin aklını karıştıracak, polemik
konusu olacak her türlü suni ve siyasi tartışmanın dışında
bırakılması gereken çok önemli bir makamdır.
Bunların sağlanması için hem seçilen
Cumhurbaşkanı hem onu seçenler hem de seçilmesine
sıcak bakmayanlar titizlikle bu hususlara dikkat
etmelidirler.
Öbür yandan,
Cumhurbaşkanlığı makamı, Hükûmetin
sayısal çoğunluğu ile Meclisten geçirdiği bütün
yasaları, daha önce söz konusu Hükûmetin veya partinin üyesi
dahi olsa, iktidar partisinin bir noteri görüntüsü ile anında
onaylayan bir makam da değildir.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Öyle olmuyor mu?
YILMAZ TANKUT
(Devamla) - Çünkü, Cumhurbaşkanı, hangi siyasi
düşünce veya oluşumdan gelirse gelsin, seçildikten sonra
kendisini desteklemeyenlerin de Cumhurbaşkanı
olduğunu unutmamalıdır. Aksi hâlde,
birliğimizin temsilcisi konumunda olan bu makamı da
siyasallaştırmış olur ki doğabilecek
sıkıntılar ve gelişmeler üniter yapımızı
ve cumhuriyetimizi telafisi imkânsız bir şekilde
zedelemiş olur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanı
devletin başıdır. Bu sıfatla, Türkiye
Cumhuriyetinin ve Türk milletinin birliğini temsil
etmektedir. Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının
düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir ve göreve
başlarken şöyle yemin eder: Türkiye Cumhuriyetinin
şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım
görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle
çalışacağıma, büyük Türk milleti ve tarih
huzurunda, namusum ve şerefim üzerine ant içerim. Sayın
Cumhurbaşkanımız bu yemini Meclisimizde
yapmış ve görevine başlamıştır. Yemin
metninde de belirtildiği gibi, hem yemini yapan Sayın
Cumhurbaşkanımız hem de onun şahsında
Cumhurbaşkanlığı makamı tarafsız olmak
mecburiyetindedir. Ama bugün AKP İktidarının
çıkardığı bütün yasaların, muhalefetin
haklı gerekçelerle itiraz ettiği ilgili maddelerin dahi
incelenmeden, dikkate alınmadan, jet hızıyla
onaylanması ne yazık ki Cumhurbaşkanlığı
makamının tarafsızlığına gölge
düşürmekte ve hissettirilmeden yavaş yavaş siyasallaşmasına
yeşil ışık yakılması konusunda
endişeye sebep olmaktadır. (MHP sıralarından
alkışlar) Artık, Sayın Cumhurbaşkanı, daha
önce görev yaptığı partinin değil, bütün milletin
ve bütün partilerimizin Cumhurbaşkanı olduğunu hiç
unutmamalıdır. Yani, herkese ve her kesime eşit
mesafede bulunan bir makam olmak zorundadır. Eğer böyle
olmaz ise vereceği bütün kararlar hep tartışılacak
ve endişelere neden olacaktır.
Öte yandan,
Sayın Cumhurbaşkanı, temsilcisi olduğu Türk
milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin şan ve
şerefini koruyacağına dair de yeminini hiç
unutmamalıdır. Dolar ve petrol zengini devletlerin
başkan ve krallarının ülkemizi ziyaretleri
esnasında onların konakladıkları otellerde
onları ziyaret ederken devletimizin ve milletimizin onurunu
ve haysiyetini temsil ettiklerini de hiç
unutmamalıdırlar. (MHP sıralarından
alkışlar)
Ayrıca
kendi devletinin kurum ve yöneticilerini basına
şikâyet ederek, sanki bir politikacı veya siyasi bir
akımın sözcüsüymüş gibi davranışlarda
bulunması da kesinlikle doğru değildir.
Cumhurbaşkanı olarak görmüş olduğu
yanlışlık ve eksiklikleri bizzat ilgili kurum ve
yöneticilere kendileri bildirmeli ve asla basın yoluyla
mesaj iletmemelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu makam hepimizin
bildiği gibi birtakım gerekçelerle
yıpratılmaya çalışılmıştır, ama
özellikle de bütçe çalışmalarıyla tamamen
yıpratılmaya açık bir hâle getirilmiştir.
2005
yılından itibaren Cumhurbaşkanlığı için
bütçeden ayrılan ödenekler bir önceki yıllara göre
ortalama yüzde 4 ve 6 arasında
artırılmıştır. Ancak 2008 yılı için
bütçeden ayrılan ödenek âdeta bir hidrolik sıçrama
yaparak, yüzde 64e yakın bir oranda artırılarak 55
milyon 561 bin YTL olarak belirlenmiş ve Plan ve Bütçede de kabul
edilmiştir. Örnek olması gereken, tasarrufu öncelikle
kendisinin yapması gereken bir kurumun ve bu kurumda
devletimizi temsil edenlerin harcamalarının birdenbire
bu kadar yüksek oranda artırılması tek kelimeyle kamu
vicdanını yaralamıştır.
Ayrıca
yüce dinimizin, israfın haram olduğunu ve
inananların gösteriş, debdebe ve şatafattan da uzak
durmaları lazım geldiği konusundaki emirlerini,
herkesin de çok iyi bilmesi
gerekmektedir.
Dolayısıyla
Cumhurbaşkanlığı bütçesinin geçen yıla göre
böyle bu kadar yüksek olması bizce hiç de örnek alınacak ve
örnek olunacak bir durum değildir. Basında çıkan ve
gerçek olmamasını dilediğimiz bazı haberlerin,
bazı yeniliklerin ve düzenlemelerin
yapılacakmış gibi bir intiba verilmesi, bu
haberleri bertaraf edecek ciddi açıklamaların
yapılmaması, bu yüce makamı maalesef
yıpratmaktadır. Elbette ki
Cumhurbaşkanlığı makamı örnek gösterilen
bir makam olmalı ve yoğun israfın yaşandığı
bir makam olmamalıdır. Mütevazılığı
elden bırakmadan, yokluk ve yoksullukla boğuşan aziz
milletimizi de incitmemelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bir saniye Sayın Tankut.
Sayın
milletvekilleri, programa göre saat 13.00te ara vermem gerekiyor.
Ancak, grubun bütçeler üzerindeki görüşmelerinin
bütünlüğü açısından, Sayın Korkmazın
konuşmasının bitimine kadar sürenin
uzatılması için kararınızı
alacağım.
Sayın
Korkmazın konuşmasının bitimine kadar sürenin
uzatılmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın
Tankut, size bir dakika ek süre vereceğim, lütfen
tamamlayın.
YILMAZ TANKUT
(Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bugün,
Amerika, Avrupa ve başka ülkelerde de
cumhurbaşkanlarının konutları belli sürelerde
denetleniyor, elden geçiriliyor, varsa eksik gedik gideriliyor
ya da ani bir bozulmada hemen onarım yapılıyor. Ama,
hiçbirinde, yeni bir cumhurbaşkanı seçildiğinde
konut baştan sona elden geçmiyor, zaten buraya seçilen
insanların da aklına gelmiyor. Çünkü, onlar bilmekteler
ki, o köşklerin bakımları sürekli yapılmaktadır
ve sonuçta da bu davranışlar, ne yazık ki, bu
makamların yıpranmasına vesile olmaktadır.
2008
bütçesinde çok yüksek olan tefrişat giderinin 2009 ve 2010
yıllarında da azalacağı ya da daha da
artmasını anlamakta bizler güçlük çekiyoruz. Bu
rakamlara baktığımız zaman, sanki köşk
oturulamaz ve bütün fonksiyonları yetersiz hâle gelmiş
gibi bir izlenim bırakıyor.
Sonuç olarak:
Harcama kalemlerine biraz daha dikkat edilmeli ve
Cumhurbaşkanlığı makamı kesinlikle
yıpratılmamalıdır diyor, bu duygu ve
düşüncelerle 2008 yılı bütçemizin milletimize ve
ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tankut.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın
Süleyman Nevzat Korkmaz; buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Korkmaz, sekiz dakikanız var.
MHP GRUBU ADINA
SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi ve
Sayıştayın 2008 yılı bütçesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere
huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçen hafta
içerisinde yaşadığımız elim uçak kazası
dolayısıyla hayatını kaybeden tüm
hemşehrilerimize, vatandaşlarımıza Allahtan
rahmet diliyorum, yakınlarına ve milletimize
başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi anayasal yargı görevini
üstlenmiş, son yıllarda özellikle AKP döneminde
yapılan Anayasaya aykırı yasaların iptali ya
da yürütmenin durdurulması kararlarıyla sıkça
gündeme gelmiş ve her kararında, âdeta, iktidar
partisince kamuoyu önünde fütursuzca eleştirilerek
hırpalanmaya çalışılmıştır. Şu
sözler, geçen yılki bütçe görüşmelerinde
görevlendirilen bir AKP milletvekiline aittir; Anayasa
Mahkemesi üyelerini kastederek, Bunlar, eninde sonunda belli
sayıda hâkimlerden ibaret. Bu hâkimler gökten inmiş
insanlar değil, mevzuatın, yasanın iptali ve benzeri
konularda çok kere yorum yapıyor. Anayasanın tesis
ettiği başka yetkili organlar -Anayasa Mahkemesi gibi
kurumları kastediyor- Türkiye Büyük Millet Meclisinin
eşiti değildir. gibi, parlamenter sistemin en hassas
prensibi olan güçler ayrılığı prensibiyle, hem
esasen hem de nezaketen bağdaşmayan sözler sarf ediyor.
Başbakan,
Meclisin toplanma yeter sayısıyla ilgili Anayasa Mahkemesince
verilen karardan sonra feveran ediyor Demokrasiye kurşun
sıkılmıştır. diye. Anayasal sistemi
korumakla görevli Başbakan, işine gelmeyen bir kararda
eşi benzeri görülmemiş sözlerle Anayasa Mahkemesinin
saygınlığına gölge düşürüyor. Trajikomik
bir biçimde, âdeta, millet, Anayasa Mahkemesini Başbakana
karşı korumak için harekete geçiyor.
Ya bir önceki
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının sözlerine ne
demeli? Bu Anayasa Mahkemesini, ben, Meclisin yapabileceği
bir Anayasa değişikliğiyle kaldırabilir miyim?
Cevap veriyor: Kaldırabilirim. Üye sayısını
değiştirebilir miyiz? Değiştirebiliriz. Yüce
Divan yetkisini alabilir miyiz? Alabiliriz. Her yasanın
Anayasa Mahkemesine gitmesini engelleyebilir miyiz?
Engelleyebiliriz. Her şeyi yaparım, ben Meclisim. diyor.
ABDULKERİM
AYDEMİR (Ağrı) Doğru.
SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Devamla) Doğru sözleri geliyor arkadaşlar.
Sayın Vekilin bir hukukçu olduğunu üzüntüyle sizlere
hatırlatmak istiyorum -eski Meclis
Başkanımızı- ve Doğru diyen
arkadaşlarımıza da şunu hatırlatmak
istiyorum
AHMET YENİ
(Samsun) Bak, arkada da yazılı.
SÜLEYMAN
NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - Arkadaşlar, bu sözler, iki yüzyıl
önceki köhnemiş Çoğunluk her şeydir.
düşüncesinin kalıntıları. Zaman
değişti. Hepinizi medeniyete davet ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) Arkada ne yazıyor, görüyor musun?
SÜLEYMAN
NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Bu düşünceler, demokrasilerin
gelişmesi açısından sağlıklı
düşünceler değildir. (AK Parti sıralarından
gürültüler) Bu sözler
MEHMET
DANİŞ (Çanakkale) Yalnız, Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
Sayın milletvekilleri
SÜLEYMAN
NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Bu sözler
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Tetikçi misin sen? Tetikçi misin sen? Senden
başka var mı?
MEHMET
DANİŞ (Çanakkale) Siz öyle mi oldunuz?
SÜLEYMAN
NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Bu süreleri istiyorum Sayın
Başkanım müsaadelerinizle.
BAŞKAN
Sayın Korkmaz, lütfen devam edin siz.
SÜLEYMAN
NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Bu düşünceler, demokrasilerin
gelişmesi açısından sağlıklı
düşünceler değildir. Bu sözler, Bu memlekette ezilen
siyah Türkler var. diye istismarlarla iktidara gelmiş
AKPnin çoğunluk tahakkümüne doğru gittiğinin
işaretleridir. Son günlerde, bu zihniyet, Meclis kürsüsünden
Yüzde 47yle iktidara geldik, siz de kim oluyorsunuz? gibi meydan
okuyuşunu sıkça dillendirmektedir. Unutmayalım ki,
hiç kimse ama hiç kimse millet iradesine ipotek koyamaz. Bu millet
sizi nasıl yüzde 47lerle iktidara getirmişse, bu şımarıklığınızın
bedeli olarak barajın altına çekmesini de bilecektir.
(MHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; AK
Parti sıralarından gürültüler)
MEHMET
DANİŞ (Çanakkale) Sayın Başkan, böyle şey
olur mu?
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan
SÜLEYMAN
NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Hukuk devletine
yatkınlığınız, çoğunlukta
olduğunuz Mecliste çıkardığınız
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan
BAŞKAN
Lütfen sayın milletvekilleri
Lütfen
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, konuşmacı
ifadelerinde argo kelimeler kullanıyor ve kürsüye
yakışmayan ifadelerde buluyor. Buna, Başkanlık
Divanı olarak lütfen müdahale edin.
BAŞKAN
Lütfen, hatibe müdahil olmayın. Yanlış bir şey
söylediyse, tutanaklara bakar, düzelttiririz. Lütfen
Lütfen
sayın milletvekilleri
BİLGİN
PAÇARIZ (Edirne) Gayet doğal konuşuyor efendim, devam
etsin.
SÜLEYMAN
NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Hukuk devletine
yatkınlığınız, çoğunlukta
olduğunuz Mecliste çıkardığınız birçok
kanunun Anayasa Mahkemesinden dönmesinden belli. Anayasa
Mahkemesine takılmanızı, arkadaşlar, hemen
şu Meclis sıralarında bulunmanıza,
boşluklarınıza bakarak değerlendirmek
istiyorum değerli arkadaşlar. Yeter sayı
yoklamalarında, zorla kulislerden içeri sizleri çekiyoruz,
hakikaten zorlanıyoruz arkadaşlar. Yalnız, milletimizin
sizi bu sıralara ne için gönderdiğini unutmayın
lütfen. Milliyetçi Hareket Partisi sıraları her Genel
Kurul toplantılarında dolu. Bunu, bu hususu, yüce
milletimizin takdirine arz ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) İşte bu tablo, yani, yasama
faaliyetinde gerekli ihtimamı göstermeyişinizdir ki,
yasalarınızın Anayasa Mahkemesinden dönmesinin en
büyük sebebi. Bugün de bu özeni göstermediğinizi görüyorum. Son
derece muhalefetin yapıcı önerilerini bile dikkate
almamaktasınız. Anayasa Mahkemesi
kararlarımızı geri gönderiyor. diye yüce
Mahkemeden rahatsız oluyorsunuz. Bence asıl
rahatsızlık duymanız gereken husus, sizin iradenizi
-evet sizler de dâhilsiniz buna değerli milletvekilleri- hiçe
sayan çekirdek bir kadronun önünüze koyduğu metinlere sadece
el kaldırmanızı isteyen irade değil midir? (MHP
sıralarından alkışlar) İçinizden
birilerinden Ne yapıyoruz?u sorgulamanızı
bekliyoruz. Açıkçası, yapılan, adam gibi kanun yapmak
yerine, Anayasa Mahkemesinin üye yapısını
değiştirmek için start verilen kanun teklif ve tasarıları
hazırlamak.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Bu Meclis adam gibi kanun yapıyor
Sayın Başkan. Adam gibi diyerek hakaret ediyor, hem
Meclise hem grubuma hakaret ediyor. (MHP sıralarından
gürültüler)
MUHARREM VARLI
(Adana) Otur! Zıplama!
SÜLEYMAN
NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Ben Meclisi kastetmiyorum Beyefendi.
Lütfen oturun.
BAŞKAN
Sayın Canikli
Sayın
Korkmaz
SÜLEYMAN
NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Ben Meclisi kastetmiyorum.
BAŞKAN
Sayın Korkmaz
HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) Bu mu seviye?
Yakışıyor mu!
SÜLEYMAN
NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Düzeltiyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Korkmaz, lütfen düzeltin.
SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Devamla) Ben Meclisi kastetmiyorum değerli
arkadaşlar. Sadece, burada bulunan arkadaşların
hangi prensiplere uyması gerektiğini söylüyorum.
HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) MHP bu mu yaa! MHPyi bu mu temsil
ediyor?
BAŞKAN
Sayın İncekara, lütfen
HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) Bravo! Ben
alkışlıyorum sizi!
SÜLEYMAN
NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Hukuk ve hukuk devleti herkese
lazım. İşinize geldiğinde Yaşasın bağımsız
mahkemeler., hesap vermenizi istediklerinde
Siyasallaştırılmış hukuk. Bugün adalete
sırtını çevirmiş yöneticilerin, yarın
hiçbir şekilde sızlanmaya hakkı olamaz. Bu
bakımdan, gücü elinde tutan iktidarı, iktidar partisini
Anayasaya ve anayasal yargıya saygıya davet ediyorum.
Son günlerde
yeni bir Anayasa tartışması
başlatılmış durumda. Ancak, her ne hikmetse,
Mecliste bulunan tüm partiler, sivil, demokratik ve bireyin
gelişimini hedefleyen Anayasaya karşı
olmadıklarını açıklamasına rağmen, AKP
bu çalışmayı Meclis dışına
taşımış, Mecliste uzlaşı aramak yerine
tarafları şimdiden kutuplaştırma gayretleri
içine girmiştir.
Değerli
milletvekilleri, anlaşılıyor ki niyet üzüm yemek
değil, bağcıyı dövmektir. Yaklaşan yerel
seçimler için sanıyorum Anayasa konusunda da istismar
trenine yol verdiniz değerli arkadaşlar. Bu taslağın
Anayasa Mahkemesinin üye yapısını
değiştirerek siyasallaştırılması
projesini de içerdiğini görüyoruz. Hukukun
siyasallaşması karşısında sonuna kadar
direneceğimizi aziz milletimizin bilmesini istiyoruz.
Ayrıca,
söz sırası gelmişken, Genel Kurula, Anayasa
Komisyonunun yeteri kadar
çalıştırılmadığını, bir
Anayasa Komisyonu üyesi olarak, bugüne kadar sadece iki
toplantı yapılabildiğini, Komisyonun
çalıştırılmaması sebebinin de çoğunluk
partisi olan AKPye ait olduğunu belirtmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Korkmaz, bir dakika ek süreniz var, lütfen tamamlayın
sözlerinizi.
SÜLEYMAN
NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - Konuşmamın geri kalan
kısmında da Sayıştay üzerinde görüş ifade
edeceğim.
Devletin
gelir-gider ve mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına bağımsız ve tarafsız olarak denetleyip
sorumluların hesap ve işlemlerini yargılama
yoluyla kesin hükme bağlayan Sayıştay, bu geleneksel
görevinin yanında, uluslararası denetim
standartlarına uygun mali ve performans denetimleri yapmak ve
sonuçlarını Meclise rapor etmek göreviyle
görevlendirilmiştir. Ancak, usulüne uygun olarak
hazırlanmış Sayıştay kanunu Genel Kurula AKP
tarafından getirilmemektedir. Sayıştay
tarafından hazırlanması gereken raporlar,
dolayısıyla Genel Kurula indirilememektedir.
Görülmektedir ki, AKP, katrilyonlarca liralık
harcamaların, kamu adına denetim yapan
Sayıştayca denetlenmesini istememektedir. Denetimi
çağdaşlaştıracağız ve Avrupa
Birliği normlarına uyduracağız.diye bu
iddialarla denetim reformu paketini açan AKP, bugün ülkeyi
denetimsiz bırakmıştır. Merkezî idare
denetlenememektedir, yerel yönetimler denetlenememektedir. Bu
denetimsizlik hukuka ve demokrasiye uygun değildir diyor,
hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Sayın
milletvekilleri, saat 14.00te toplanmak üzere birleşime ara
veriyorum.
Kapanma
Saasti: 13.14
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.07
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30uncu
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
burada.
Şimdi,
birinci turda yer alan bütçeler üzerinde söz sırası, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili Sayın Hasan
Sönmeze aittir.
Buyurun
Sayın Sönmez. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yedi
dakika.
HACI HASAN SÖNMEZ
(Giresun) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 2008 mali yılı bütçesi hakkında Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasayla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilen yetki ve
görevlerin ifasında Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına, Başkanlık Divanına,
komisyonlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine her türlü idari
desteği vermek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tesislerini her an hizmete
hazır bulundurmak, Türkiye Büyük Millet Meclisi yönetiminde bulunan millî
saray, köşk, kasır ve müştemilatının bakım,
onarım ve muhafazasıyla ilgili hizmetleri yapmak, milletvekillerinin
veya Genel Sekreterlik teşkilatı kadrolarında görevli personelin;
personel, sağlık ve sosyal hizmet faaliyetlerini düzenlemek ve
yürütmek ve özel kanununda belirtilen diğer görevleri yapmak üzere, 2919
sayılı Kanunla Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği
Teşkilatı kurulmuştur.
Genel
Sekreterlikçe, 475 bin metrekarelik bir arazi üzerinde, 19 bin metrekarelik
kısmı ana bina olmak üzere, toplam 56 bin metrekare kapalı
alanda hizmet verilmektedir. Ayrıca, Orman
Bakanlığının bulvar üzerindeki eski taş binası da
ek hizmet binası olarak kullanılmaktadır. Öte yandan,
İstanbulda Türkiye Büyük Millet Meclisinin yönetiminde bulunan millî
saray, köşk ve kasırların bakım, onarım ve
muhafazası da Genel Sekreterliğin görev ve hizmet
alanındadır.
Genel Sekreterlik
teşkilatında değişik statü ve unvanlarda toplam 4.723
personel çalışmaktadır. Bu rakama milletvekili
danışmanları ve geçici görevli personel dâhildir.
Sayın
milletvekilleri, bu kısa açıklamadan sonra Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 2008 mali yılı bütçesi üzerinde durmak istiyorum. Ancak,
karşılaştırma açısından önce Meclisin 2007
yılı bütçe rakamlarına bir göz atmak istiyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 2007 yılı bütçesi 361 milyon 725 bin yeni Türk
lirasıdır. Bu rakamın yüzde 49,7si personel giderlerinden,
yüzde 16,7si mal ve hizmet alımlarından, yüzde 9,6sı ödenecek
sosyal güvenlik primlerinden, yüzde 12,1i cari transferlerden, yüzde 11,9u
sermaye giderlerinden oluşmaktadır.
Görüldüğü
üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin yaklaşık
yarısı personel gideridir. 30 Kasım 2007 tarihi itibarıyla
2007 yılı bütçesinin yüzde 74ü harcanmış olup yıl
sonu harcama tahmini yüzde 81 olarak öngörülmektedir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 2008 mali yılı bütçesi 2007 yılı
bütçesine göre yüzde 10,3 artırılarak 420 milyon 17 bin yeni Türk
lirası olarak teklif edilmektedir. Bu rakamın da yüzde 47,4ü
personel giderlerinden, yüzde 5,4ü ödenecek sosyal güvenlik primlerinden,
yüzde 17,3ü mal ve hizmet alımlarından, yüzde 12,8i cari
transferlerden ve yüzde 17si sermaye giderlerinden oluşmaktadır.
Yine, personel
giderleri bütçenin yaklaşık yarısını teşkil
etmekte olup, bu kapsamda, milletvekili ödenekleri ile yollukları, tedavi
giderleri, personelin maaş, tedavi, sosyal güvenlik primi gibi kalemler
yer almaktadır.
Bütçe
harcamalarında Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının tasarrufa azami ölçüde riayet
ettiğini memnuniyetle görmekteyiz.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; burada, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin görevlerini daha etkin, verimli ve ekonomik olarak yerine
getirebilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığınca yürütülen çalışmalardan da söz
etmek istiyorum.
22nci Dönemde,
dönemin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent
Arınç tarafından başlatılan Tutanak Otomasyon Projesi ile
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dijital Arşiv Projesi tamamlanmış,
bu kapsamda, 23 Nisan 1920den bu yana toplam 1 milyon 200 bin sayfa
tutanağın tamamı ve yine, Türkiye Büyük Millet Meclisi
arşivinde bulunan 11 milyon 300 bin sayfa arşiv evrakının
tamamı elektronik ortama alınmış olup, devam eden kontrol
ve indeksleme işlemlerinin ardından, İntranet ortamında en
kısa sürede milletvekillerinin hizmetine açılacaktır.
Keza,
yürürlükteki tüm kanun, kanun hükmünde kararname ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi kararlarına madde bazında ulaşılmasını
sağlayan Mevzuat Bilgi Sistemi Projesi de tamamlanarak, İntranet
ortamında milletvekillerinin hizmetine sunulmuştur.
Önümüzdeki
süreçte, inşaatı bitmek üzere olan ziyaretçi kabul salonu binası
hizmete açılacak, Meclis Enformasyon Telekomünikasyon Sistemleri Projesiyle,
-ki, kısa adı METSİS Projesidir- 1990lardan beri hizmette
bulunan ve ekonomik ömrünü tamamlamış olan Meclisin kablolama
altyapısı yenilenecek, telefon santrali ve makineleri
değiştirilecek, kablosuz İntranet ağı ile Meclis
içinde her alanda İnternete bağlanılabilecek, Meclis kampüsünün
tamamı 191 güvenlik kamerasıyla izlenebilecektir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisine Anayasa ile verilen yetki ve görevlerin etkin, verimli,
süratli ve ekonomik olarak ifası için Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı bir dizi çalışma yapmış ve
yapmaktadır. Başkanlık Divanına ve özverili
çalışmalarından dolayı Türkiye Büyük Millet Meclisi
personeline teşekkür ediyorum.
Hâlen Anayasa
Komisyonunda bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü
Değişiklik Teklifinin görüşülerek kabul edilmesi hâlinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına olumlu katkı
sağlayacağı da bir gerçektir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; demokrasimizin kalbi, milletimizin göz
bebeği Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarını ve saygınlığını
korumak en önemli görevimizdir. Şurası unutulmamalıdır ki,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığının
korunması, yapılan bu çalışmalar yanında, başta milletvekilleri
olmak üzere, tüm Parlamento personelinin çalışmalarında ve
davranışlarında göstereceği dikkat ve özene
bağlıdır.
Bilindiği
gibi, her gün yurdun dört bir yanından ortalama 5-6 bin kişi Türkiye
Büyük Millet Meclisini ziyaret etmektedir. Yine bilindiği üzere Türkiye
Büyük Millet Meclisi çalışmaları televizyondan naklen
yayınlanmakta, ulusal ve uluslararası düzeyde izlenmektedir.
Bu nedenle,
Türkiye Büyük Millet Meclisi içinde ve dışında milletvekili ve
Parlamento çalışanları olarak herkesten daha dikkatli
davranılması, böylece milletimiz ve uluslararası camia önünde
Türkiye Büyük Millet Meclisinin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Sönmez, bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HACI HASAN SÖNMEZ
(Devamla)
saygınlığına halel getirilmemesi ve bu yüce
kurumun saygınlığının korunması gerektiğine
inanıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyden önce, göreve
başlarken bu kürsüde devletin varlığı ve
bağımsızlığını, vatanın ve milletinin
bölünmez bütünlüğünü koruyacağımıza bir yemin ettik. Bu
kutsal çatı altında görev yapan herkesin, yaptığı bu
yemine sadık kalması gerekmektedir. Devletin ve milletin bölünmez
bütünlüğüne kasteden PKK terör örgütüne karşı herkesin, yemini
gereği açıkça tavır alması gerekir. Aksini yapanları
bu millet affetmeyecektir.
Yine, yasama
yetkisi, hepimizin bildiği gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu
yetkiyi Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasa ve İç Tüzüke göre
kullanmaktadır. Bu yetki kullanılırken çıkarılan
kanunlara başka bir ad takmak, başka bir adla bunları isimlendirmek,
doğrusu kınanacak bir durumdur. Bu, Yüce Meclise
saygısızlıktır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Sönmez.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına ikinci söz, Sayın Halide
İncekarada, İstanbul milletvekili. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Buyurun
Sayın İncekara.
Yedi dakika
süreniz var.
AK PARTİ
GRUBU ADINA HALİDE İNCEKARA (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 2008 yılı Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Çok istedim bu
konuda söz almayı. Bugün sizleri dinledikten sonra ne kadar iyi bir
şey yaptığımı daha da bir iyi anlamış
bulunuyorum. Çünkü, bu kutsal çatı altında bu kadar konuşma
üslubunun bozuk, hakarete dönüşmüş bir şekilde, hiçbir
anne-babanın çocuğu eğittiğini düşünmüyorum.
Öğretmenleriniz de bunları size öğretmemiştir. Olsa olsa,
bu etkilenme, biraz sonra konuşacağımız televizyon
ekranlarından olmuştur diye düşünüyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Halide Hanım, Sayın Başbakanına söyle
sen onu!
SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) Hanımefendi, Sayın Başbakana mı
söylüyorsunuz?
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Arkadaşlar, sözlerimizi kesmeyelim.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
Sayın milletvekilleri, lütfen
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) RTÜKün önemi, misyonu tartışma kabul
etmez. Çünkü, neredeyse, bir insanı yetiştirirken,
şekillendirirken, Ya, her şeyin başı eğitim.
dediğimiz yerde eğitimi sadece okul-sınıf çatısı altında
öğretmen önünde beklemenin çok haksızlık olduğunu, sadece,
Millî Eğitim Bakanlığı ile Kültür
Bakanlığının dışında, neredeyse bir
düğme kadar bize yakın olan radyo ve televizyonların
hayatımızın büyük bir parçasını işgal ettiğini
hepimiz biliyoruz.
Yapılan
istatistiklerde çocuklarımızın yüzde 64lük vaktini ders ve
okumanın dışında ekran başında geçirdiğini
düşündüğümüzde, yılda 900 saatini okulda, 1.500 saatini ekran
başında geçirdiğini düşündüğümüzde, her 5 çocuktan
1inin odasında ya televizyon olduğunu ya da
çocuklarımızın televizyon başında
uyuyakaldığını düşündüğümüzde, izleme
yaşının, sizleri ve bizleri izleyenlerin de iki buçuk ve üç
yaşına kadar düştüğünü düşündüğümüzde RTÜKün
sorumluluğunun ne kadar önemli olduğu sanıyorum dikkatlere
değerdir.
Aileler ve
çocukların aynı zamanda izlediği ve aynı zamanda
eğitim aldığı, zaman zaman eğlence, zaman zaman bilgi
edinme, zaman zaman da siyaseti yakından izleme fırsatı
buldukları ekranlarda çocuklarımız ve ailelerimiz en büyük
dezavantajlı grubu oluşturmaktadır ve
çocuklarımızın yüzde 82si hangi programı izleyeceğine
kendileri karar vermektedir.
Büyük
şehirlerde ulaşım zorluğundan, küçük şehirlerdeki
imkânsızlıklardan dolayı televizyon ve radyolar
hayatımızın vazgeçilmez birer unsuru olmuştur. Yani toplum
hayatını, yani kınanan davranışı sergileyen
sizlerle bizleri şekillendiren maalesef o radyo ve televizyonlardır.
Sokaklarda zaman
zaman hepimize RTÜK nerede? diye soruyorlar. Ben de RTÜKe dönüyorum,
Neredesiniz? diye soruyorum. Onlar da benim önüme bir sürü evrak
çıkarıyorlar. Diyorlar ki: Ben, sokağın, annenin,
babanın kınadığı programlarla ilgili denetleme
görevimi yaptım, cezamı verdim. Ama, bilirsiniz ki, bütün
denetimlerimiz yargı kararlarına açıktır. Yargıya
gidersiniz. Soruyorum yargıya: Yargı, siz neredesiniz? Şurada
bir şey var RTÜKün sorumlulukları içinde: Yayınların
toplumun millî ve manevi değerlerine ve Türk aile yapısına
aykırı olmaması, Türk millî eğitiminin genel
amaçlarının, temel ilkelerinin ve millî kültürün geliştirilmesi
gibi devam eden çok güzel ifadeler var. Yargı da cevap verir bana:
Efendim, ben ne yapabilirim ki? Ben döndüm bilirkişi seçtim,
bilirkişi de bu programı
Bu programdan özellikle kastediyorum,
yıllarca hiçbirinizin tüyünü örçürtmeden seyrettiğiniz, bir köpek
rolü ailenin babasına verilmiştir ve bu, yargıda yıllarca
sürmüştür. Televizyon kanalı, bir kanaldan çıkarmış bu
programı ve başka bir kanalda, başka bir saatte yayınlamaya
devam etmiştir. Bilirkişi, nedense, sizinle bana uymayan, bana göre
aile yapıma uymaz dediğim, yargıya uyuyor, RTÜKe uyuyor,
bilirkişiye uyuyor. Demek ki denetim görevi aslında sadece RTÜK
çatısı altında değil, denetim, yargı, bilirkişi,
RTÜK ve reklam verenler arasında gidip gelmektedir. Onun için, RTÜKün
yetkilerinin daha hızlı, daha etkin, programın
zararlarının millete ulaşmadan önce verilmesi üzere yeni
düzenlemelerinin yapılmasını, acilen, bir anne olarak izliyorum.
Bir anne olarak
derken arkadaşlar, yani hiç konuşmak istemiyorum, sizlere cevap
vermek istemiyorum, ama yani izlerken insan gerçekten üzülüyor. Benim, şu
anda, sekiz yaşında kızım ekran başında beni
izliyor. Sanıyorum siz konuşurken sizin çocuklarınız da
sizleri izliyorlardı. Şimdi, bu kürsüye gelip de, bu çatı
altında millet adına vazife yapan insanlara şımarık
diyenlerin çocuklarının okulda arkadaşlarına nasıl
davranacağını düşünmek bile istemiyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
GÖKHAN DURGUN
(Hatay) Sen Başbakanın üslubuna bak!
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Demokrasi diyorsunuz ya! Demokrasi diyorsunuz,
bayılıyorum, ağzınızdan bal akıyor
arkadaşlar. Geçen dönemlerde, hatırlıyor musunuz,
Cumhurbaşkanlığına aday olduğu için insanların
Meclis çatısı altında yumruklanıp horlanıp
kovalandığını hep birlikte seyretmedik mi? (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Bir yabancı
lafına takmış gidiyoruz, bayılıyorum; aynı
düşünüyorum, ama bugün şikâyet ettiğiniz o televizyon
ekranlarını yönetenlerin adı Hans mı, Jozef mi?
Onların adı Ahmet, Mehmet, sizden, bizden biri değil mi
arkadaşlar?
MUHARREM VARLI
(Adana) Kafalar Jozef!
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Haa, insanların dili veya adı yabancı,
yerli olmaz, beyinlerinin yerli olması lazım, beyinlerinin ve
yüreklerinin yerli olması lazım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MUHARREM VARLI
(Adana) Beyinleri yerli değil, problem orada.
BAŞKAN
Lütfen, sayın milletvekilleri
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Bu arada, sevgili arkadaşlarım, geldiler,
burada, ihaleleri
Tabii ki ben buradaki iktidar partisi
Hani
şımarık dediğiniz, milletin sevgisinden
şımarmayı onur kabul ettiğim bu kürsüde
İhaleleri
MUHARREM VARLI
(Adana) Haa, şımarıklığı kabul ediyorsunuz!
HALİDE
İNCEKARA (Devamla)
istiyorum ki, burada, seviyeli, gerçekten,
tartışmalar yapsınlar, ama hatırlıyor musunuz
arkadaşlar
GÜROL ERGİN
(Muğla) Hanımefendi, sizin konuşmada seviye var mı? (AK
Parti sıralarından gürültüler)
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Seçim öncesinde bir partinin
(CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
GÜROL ERGİN
(Muğla) Şu konuşmada seviye var mı! (AK Parti
sıralarından gürültüler)
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Seviyesiz sensin!
GÜROL ERGİN
(Muğla) Bana bak! Seviyeyi tartışman için önce senin adam
olman lazım, adam! Konuşuyorsun oradan!
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sen adam ol be! Utanmaz herif!
GÜROL ERGİN
(Muğla) Terbiyesiz!
HALİDE
İNCEKARA (Devamla)
kasasından, makbuzla, telif adına
televizyonlara para aktarıldığına sizler şahit
değil misiniz? (AK Parti sıralarından alkışlar) Türk
dilinin hassasiyeti. dediler. Allah razı olsun. Gerçekten Türk dilinin
korunması için gövdemi basarım
GÜROL ERGİN
(Muğla) Şurada seviye var mı, şu konuşmada?
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Terbiyesiz! Yakışıyor mu
yaptığın!
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Dinleyin beni, dinleyin beyler!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Ama, Atatürkün bıraktığı
mirası yıllardır Türk Dil ve Tarih Kurumuna vermeyerek
mahkemelerde süründüren sizler değil misiniz Allah aşkına! (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AHMET ERSİN
(İzmir) - Atatürkü ağzına alma!
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Sokaklarda, geçenlerde CHPye genel başkan olmak
isteyen birisi de söyledi, MHPli dostlarımız var, onlar da
söylediler, dediler ki: Biz arazide CHPyle iş birliği yaptık.
CHPye oy atılmayan yerlerde oylar MHPye verilecek.
AHMET ERSİN
(İzmir) Kim yapmış onu! Yapmayın
Yanlış
hatırlıyorsunuz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Siz de DTPyle yaptınız!
HALİDE İNCEKARA
(Devamla) Haluk Bey de söyledi, söylediler. Lakin, sokaktaki iş
birliğinin Meclis çatısı altına
taşındığını görüyorum. İtham
Metinleri
bölüşmüşsünüz aranızda
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Halide Hanım, çocuğunuz sizi
izliyor yalnız, dikkat edin!
MUHARREM
İNCE (Yalova) Siz, DTPyle iş birliği yaptıysanız,
biz de MHPyle yapmışız.
OKTAY VURAL
(İzmir) DTPyle koalisyon kuracaktınız hani?
BAŞKAN
Sayın İncekara, bir dakika ek süre verdim, lütfen tamamlayın.
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Efendim, metinleri bölüşmüşler
aralarında bütçe çalışması yapılırken,
demişler ki CHPye İtham, iftira, demagoji ve dedikodu sizin olsun.
Hakaret, küfür bizim olsun. demişler. Ben gerçekten
yakıştıramıyorum. (MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Evet, gerçekten bir hanımefendiye
yakışmıyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yakışmıyor size.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Hayır, yakışıyor! Çok
yakışıyor!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, böyle bir
BAŞKAN
Sayın Şandır
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) İçinizde çok sevdiğim
arkadaşlarım var.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Şu hâlinize bakın!
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Bu üslubu hiçbirinize
yakıştıramıyorum.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bakın Hanımefendi
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) - Keşke, bu refleksi demin
arkadaşımız arkadaşlarına Şımarık
derken kullansaydınız.
BAŞKAN
Sayın Şandır
OKTAY VURAL
(İzmir) Gruba bakarak konuşmayın, Meclise bakarak
konuşun!
MEHMEN
ŞANDIR (Mersin) Bakın Hanımefendi
BAŞKAN
Sayın Şandır
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bakın, bu üslup
BAŞKAN
Sayın Şandır, sizi dinleyeceğim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Şandır
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Keşke, özür dileme şansına sahip
olsaydınız.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Hanımefendi, bakın
OKTAY VURAL
(İzmir) Çukur bile daha seviyeli sizden!
BAŞKAN
Sayın İncekara
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) - Efendim, ben RTÜKün bütçesinin görüşmesinde,
kaynakların, devlet yönetilirken daha etkin kullanılması
GÜROL ERGİN
(Muğla) Mahalle kavgasına çevirdin Meclisi! Yazık!
DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Kadın olduğu için mi Mahalle
kavgasına çevirdin! dediniz. Ayıp ya!
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) -
gelecekte yayıncılık ve yayın
yapan kurumların hem oluşumu hem denetlemesini yapan bu Kurumun, en
başta, terör illetinin verdiği zararlar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İncekara.
HALİDE
İNCEKARA (Devamla) Bütçenin hayırlı olmasını
diliyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN-
Teşekkür ederim Sayın İncekara.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Milletvekili Hanımefendi, bizim,
milletvekili arkadaşımızın şımarık
kelimesine alınmış, ama buradaki üslubuyla, yalnız
şımarık değil, terbiyesiz (x) olduğunu da ifade etti!
Böyle bir üslup olmaz! (MHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar,
AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
AHMET YENİ
(Samsun) Hadi be! Utanmaz adam!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Hanımefendi terbiyesizlik yapmıştır!
(AK Parti sıralarından gürültüler)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, sözünü geri alsın!
AHMET YENİ
(Samsun) - Bağırma, bağırma!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
Sayın milletvekilleri
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bağırırım, otur oturduğun
yerde!
BAŞKAN -
Sayın Şandır, lütfen.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkanım, hiç kimseye
hakaret etme hakkı yoktur, lütfen sözünü geri alsın ve özür dilesin!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bakın, bu zeminde, bu salonda, bugüne kadar, beyler
konuştu, hanımefendiler konuştu, ama bu tartışmaya
sebep olan hiçbir milletvekili olmadı. Kalkıp buraya gelerek, gelip
buraya, benim partimi ilzam edici laf etmeye hiç kimsenin hakkı da yok,
haddi de yok! Telin ediyorum, kınıyorum Sayın
İncekarayı!(MHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) Millet seni kınıyor, millet!
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkanım, yapılan
hakareti aynen iade ediyoruz kendisine.
BAŞKAN -
Sayın Canikli, lütfen
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Evet, buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Türk Dil ve Türk Tarih Kurumuyla ilgili
olarak Sayın İncekara yanlış bilgilendirdi Parlamentoyu. Bu
parayı ilgili kuruluşlara aktarmak durumunda olan CHPdir, doğru
bilgiyi aktarmak istiyorum.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sakin olun!
MEHMET
ŞANDIR(Mersin) Ne sakin olması! Siz, önce, kendinize gelin!
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Edep, edep!
MEHMET
ŞANDIR(Mersin) Edebe gelin. Biz size hiçbir şey söylemiyoruz.
Buraya gelip
Lütfen Halide Hanım, bu heyetin huzurunu bozmaya
hakkınız yok!
BAŞKAN
Sayın Kılıçdaroğlu, yeni bir sataşmaya yol açmamak
kaydıyla üç dakika, size cevap verme hakkı tanıyorum.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, İstanbul
Milletvekili Halide İncekaranın, konuşmasında partisine
sataşması nedeniyle konuşması
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın İncekara, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih
Kurumuna CHPnin para aktarmadığını ve bu nedenle de
CHPnin yanlış yaptığı gibi bir sonucu değerli
milletvekillerine aktardı. Önce, şunu söyleyeyim: Atatürkün
mirasında, verdiği vasiyette, paranın, Türk Dil Derneği ve
Türk Tarih Kurumu Derneğine ödenmesini öngörüyor. 1980 askerî darbesi,
Atatürkün mirasını çiğneyerek iki kuruluşu devlet dairesi
hâline dönüştürdü. CHP olarak biz şunu söyledik: Bu parayı asla
kullanmadık. Bu para, yine fon olarak tutuldu ve dedik ki: Anayasadaki
düzenleme bir vasiyete aykırıdır, bir kanunla bir kişinin
vasiyetini değiştiremezsiniz. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu,
Atatürkün vasiyetine uygun olarak tekrar dernek hâline dönüştürülsün, bu
para onlara verilecektir. Ama, yargıya gidildi, yargıda Hayır,
siz, bu parayı ödeyeceksiniz. dendi ve son kuruşuna kadar da para
ödendi.
1980 askerî
darbesine AKPnin bu kadar sahip çıkmasının
mantığını şu ana kadar anlamış değilim
(AK Parti sıralarından gürültüler)
MÜJDAT KUŞKU
(Çanakkale) Kaç lira para alıyorsunuz?
ABDULKERİM
AYDEMİR (Ağrı) Ne kadar süre bekledi?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Gerçekten de anlamış değilim. Siz,
bir kişinin vasiyetini, üstelik, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda
en büyük etkinliği oynayan bir kişinin vasiyetini bir yasa
değişikliğiyle ayaklar altına alacaksınız, bunu
Anayasa hükmü hâline getireceksiniz, bu hükmün vasiyete uygun
olmasını isteyen, dileyen bir partiye de gelip burada suçlama
yapacaksınız! Bu doğru değil, bu doğru değil.
Bir
arkadaşımız Kaç lira para alıyorsunuz? diye bir soru
sordu. Onu da burada, bütün milletvekillerimiz gayet iyi bilsin diye
söylüyorum, Atatürkün vasiyeti dolayısıyla, İş
Bankasında, sadece ve sadece, CHPnin temsil yetkisi vardır, hisseler
CHPye ait değildir.
ABDULLAH
ÇETİNKAYA (Konya) Millete devredin!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Sadece temsil yetkisi vardır. O temsil
yetkisi dolayısıyla da İş Bankasından Cumhuriyet Halk
Partisine, şu ana kadar, kuruluşundan şu ana kadar beş
kuruş para dahi gelmiş değildir, zaten alamayız da, böyle
bir şey de mümkün değildir. Eğer, bunun aksini ispat eden varsa,
zaten, siz Hükûmettesiniz, bankalar emrinizde, BDDK orada, gidersiniz, ispat
edersiniz, ortaya koyarsınız. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Efendim Devredin
millete... Bakın, arkadaşımız bir soru soruyor. Siz, bir
vasiyet dolayısıyla, millete devredildiğini nereden duydunuz?
Vasiyet böyleyse ne diyeceksiniz? Siz, bir insanın
Hem diyorsunuz ki,
insana saygı duyacağız, hukuka saygı duyacağız.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Ölen insanın en azından mirasına
saygı duymak lazım. Siz, bir insanın mirasına dahi
saygı duymuyorsunuz. Niçin böyle yapıyorsunuz değerli
arkadaşlar? Mirasa saygı duymak en tabii, en doğal hak
değil midir? (AK Parti sıralarından gürültüler)
GÜROL ERGİN
(Muğla) Allah aşkına, kime anlatıyorsun? Bırak ya.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Bir değerli arkadaşımız da
diyor ki: 12 Eylülde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Kendini boşuna yorma Sayın
Kılıçdaroğlu.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Çok teşekkürler değerli
arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Kürsüye çıkan hatipler, yerinde oturan arkadaşlar açısından
bundan sonra daha dikkatli bir dil kullanmalarını rica ediyorum. Aksi
takdirde ara vereceğim.
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı: 57) (Devam)
2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/267, 3/191) (S.
Sayısı: 58) (Devam)
A)
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
B)
RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)
1.-
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C)
CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Cumhurbaşkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Cumhurbaşkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
D)
SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Sayıştay Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Sayıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
E)
ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN -
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kayseri
Milletvekili Sayın Sadık Yakut.
Buyurun
Sayın Yakut. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yedi
dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA SADIK YAKUT (Kayseri) Sayın Başkan, Sayın Mehmet
Danişin iki dakikasını da kullanacağım.
BAŞKAN
Peki.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, şu Meclis
çalışanlarına da bir değinsen iyi olur.
SADIK YAKUT
(Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008
yılı bütçe kanununun Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle
ilgili Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ve şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle,
yapılan eleştirilere cevap vermek istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi
gibi köklü siyasi geçmişi bulunan ana muhalefet partimizin sayın
sözcüsünden, bugünkü Cumhurbaşkanlığının mevcut
anayasal sistem içerisindeki yerini irdelemesini, değişen ve gelişen
Türkiyede yeni yapılacak Anayasada Cumhurbaşkanının
konumu, yetkileriyle ilgili projeksiyon tutmalarını ve bu konuda
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini belirtmesini beklerdim. Ama,
maalesef, dedikodu ve magazinsel bir konuşma yaptı.
Şimdi,
soruluyor: Sayın Cumhurbaşkanı niye çabuk imzalıyor?
İzah ediyorum: Cumhurbaşkanlığında, Genel
Sekreterlikte ve Kanunlar Kararlarda kendi içerisinde yeni yapılanma
yapıldı. Meclisten gelen bütün kanunlar hukukçular tarafından
incelenip rapora bağlandıktan sonra imzaya sunulur.
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) Cumhurbaşkanlığı sözcüsü müsünüz Sayın Yakut?
SADIK YAKUT
(Devamla) Cumhurbaşkanı Kanunlar Kararlar
Başkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasa
yapılırken o yasayla ilgili çalışmaları aynı anda
başlatmaktadır. Geçmişten farklı olarak, Türkiye Büyük
Millet Meclisi burada çalışırken, o yasayla ilgili Kanunlar
Kararlar Başkanlığı da
Cumhurbaşkanlığında çalışmakta.
Hükûmetten gelen
bütün üst düzey atamalarla ilgili güvenlik birimlerinden rapor istenmekte ve
gelen teklifler, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından
değerlendirilmektedir. Sayın Sezer, atamalarla ilgili, Anayasa
Mahkemesi üyesiyken altında imzası bulunan 1993 tarihli bir
kararında, Cumhurbaşkanının hukuki denetim
yapacağı, yerindelik denetimi yapamayacağını
belirtmişti, ancak, Cumhurbaşkanı olduktan sonra, yerindelik
denetimi yaparak imzaları bekletmekte ve reddetmekteydi. Önceki dönemde
maksat, bağcıyı dövmekti ama şimdi çabuk
imzalanmasındaki maksat ise üzüm yemektir, bağcı dövmek
değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
GÜROL ERGİN
(Muğla) Yiyin, yiyin
Sayın Yakut, yiyin
SADIK YAKUT
(Devamla) Tabii ki, Sayın Cumhurbaşkanı imza yetkisini hiç
kimseye sormadan kullanacaktır ve yapılan eleştirilerden birisi
de, şatafattan bahsedildi. Tabii ki, Türkiye Cumhuriyetinin
Cumhurbaşkanlığı görkemli olacak, ihtişamlı
olacak. Onun için, paraların harcanmasında hiçbir beis görmüyorum.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk
devletidir. Anayasamızın değişmez hükümleriyle
belirlenmiş olan bu nitelikler bir bütündür ve cumhuriyetin temel
değerleridir. Demokrasi egemenliğin millete ait olduğu bir
siyasi rejimdir. Demokrasilerde nihai karar ve uygulama yetkisi, önceden
belirlenmiş hukuk kuralları içinde seçimle oluşturulan organ ve
kurumlarındır. Yetkisini millet iradesinden alan siyasal
çoğunluğun, hukuka, Anayasaya, evrensel hak ve özgürlüklere
bağlı kalarak sorumluluğunu taşıdığı
kararları alma yetkisi, kullanma yetkisi tartışılamaz,
ancak, demokrasi bir çoğunluk yönetimi olduğu kadar çoğulcu bir
yönetimdir.
Demokratik
anlamda çoğulculuğun en üst düzeyde realizesinin olmazsa olmazı
da, siyasal kararların olabilecek en geniş danışma ve
uzlaşma zemininde oluşturulmasıdır. Bu uzlaşma
ihtiyacı, iktidarlar için katılımcı bir uygulamanın
sürekli geliştirilmesini ve kurumların oluşturulmasını
gerekli kılar. Bu bağlamda, demokrasilerde iktidarlar kadar,
eleştiri ve önerileriyle yönetimi etkilemeye çalışan muhalefet
kurumları da önemli ve halka karşı sorumludurlar.
Sayın
milletvekilleri, demokrasi bir hak ve özgürlükler rejimidir. Bütün bu ilke ve
kuralların temeli, hukuk devletidir. Hukukun üstünlüğünü esas alan
bir devlet, vatandaşlarının hak ve özgürlüklerinin de
teminatıdır. Demokratik hukuk devletinde hukukun evrensel ilkelerine
saygı, hak arama yollarının açıklığı, kanun
önünde eşitlik, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması, devletin
hukuka bağlılığının güvence altına
alınması vazgeçilmez temel değerlerdir.
Anayasada
ifadesini bulan bu temel değerler, Adalet ve Kalkınma Partisinin
siyaset anlayışının da temeli ve ana hedefleridir. Bu temel
ve ana hedefler, ilkeler çerçevesinde, iktidarımız demokrasinin
güçlendirilmesine öncelik vermiş ve gerçekleştirdiği hukuk
reformlarıyla Türk demokrasisini evrensel standartlar çizgisine
ulaştırmıştır.
Bu noktadan
hareketle, geliniz, yakın tarihimizdeki
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine hep birlikte göz atalım.
Değerli bir akademisyenimizin tespitinde, bir siyasetçimizden
alıntı yaparak ileri sürdüğü gibi, Cumhuriyetimizin kurucusu
yüce Atatürkün Cumhurbaşkanlığı seçimleri de dâhil olmak
üzere Türkiyede Cumhurbaşkanı seçimi sadece seçmeye yeterli oyun
bulunması olayından ibaret olmamıştır. Bugüne
değin Cumhurbaşkanlığı seçimi siyaset kurumunun
yanı sıra Türkiyeye özgü bir konum teşkil eden askerî
bürokrasinin de etkili katılımıyla belirli aralıklarla
alınması zorunlu bir devlet kararı niteliğindeyken, son
Cumhurbaşkanlığı seçimi, değişen ve demokratik
anlamda gelişen günün koşullarına paralel bir şekilde
devlet kararının alınması öncesinde erkene alınan
genel seçimler münasebetiyle âdeta bir halk oylamasına dönüşmüş
ve sandığa yansıyan bir millet iradesinin tecellisiyle millet
kararına dönüşmüştür. Takiben en son yapılan Anayasa
değişikliğiyle de doğrudan halk tarafından
yapılacak seçimle Cumhurbaşkanının seçilmesi referandum
sonucu büyük bir çoğunlukla kabul edilmiştir. Kişilere ve
sembollere yönelik itirazlar, millet nezdinde itibar görmemiş ve
kayıtsız ve şartsız egemenliğin sahibi olan millet
iradesi bu yönde gerçekleşmiştir.
1923'te
cumhuriyetin ilanıyla ilk Cumhurbaşkanlığı seçimi o tarihte
birinci adam veya kurucu lider için yapılan bir tescil işlemi olarak
Yüce Atatürk'ün şahsında gerçekleşmiş ve ölümüne değin
yapılan seçimlerde ise ulus adına İstiklal Savaşı
Başkomutanına ve cumhuriyetin kurucusuna yönelik Türk Parlamentosunun
şükran kararı damgasını vurmuştur.
İnönü'nün
seçimi, kurucu liderin ölümü sonrası sergilenen muhteşem bir
basiretin doğal sonucu olarak kurultay modelinin devreye girmesiyle
seçimidir.
1950 seçimi,
genel seçimden sonra zaferle çıkan bir siyasi liderin devlet başkanlığına seçilmesi
türünde bir örnektir.
1961 seçimi, o
günün koşullarında gerçekleştirilen bir baskı seçimidir.
1966 seçimi,
tarihî bir uzlaşıyla baskı seçimini engelleyen, asker-sivil
uzlaşı seçimidir.
Aynı
zamanda, 1973 seçimi de baskıya karşı iki büyük siyasi partinin
birleşen iradeleri ile oluşturdukları blok galip gelmiş,
Anayasal imkânlar dâhilinde mevcut kriz askerî liderliğin de
benimseyeceği bir demokratik formülle aşılarak çözüme
ulaşılmıştır.
1982 seçimi
ordunun fiilî iktidarının Anayasa referandumuna ekledikleri bir
maddeyle yeni dönemin Cumhurbaşkanıyla devamına imkân
sağlayan bir geçiş seçimidir.
1989 ve1993
seçimleri ilk kez devlet kararı alınmasında geniş
uzlaşı ve mutabakatın aranmasından vazgeçilme sürecinin
başlatıldığı seçimlerdir. Muhalefetle uzlaşmadan
kendi parti gruplarına ve konjonktür itibarıyla erken seçim ve
koalisyon bozulması dayatmalarına dayalı seçimler olarak tarihte
yerlerini almışlardır.
En son 2000
yılında yapılan seçimde ise tıkanıklık büyük
uzlaşı kararıyla aşılmış bugünlere
gelinmiştir. Son seçimlerde baskı, muhalefetle uzlaşamama,
Anayasa yargısıyla köşeye sıkıştırma, erken
seçim, e-muhtıra gibi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Yakut, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.
SADIK YAKUT
(Devamla)
birçok argümanın devrede olduğu
tıkanıklık, Adalet ve Kalkınma Partisinin büyük bir medeni
cesaretle ve basiretle, dayatmacı bir karar alma süreci yerine son söz
sahibi millete gitme yolunu tercih ederek, cumhuriyet tarihinde bu anlamda da
bir ilki gerçekleştirmenin yolunu açmıştır. O da
Cumhurbaşkanının millet tarafından seçilmesidir. Bundan
böyle, Türkiye, 500 dönümden ibaret, 900 rakımlı dar alana
hapsedilemeyecektir. Çankaya, artık ülkenin küresel sıçrama
noktalarından birisidir. Millet için hayırlı uğurlu olsun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu
değişiklik, sadece AK Partinin kişisel menfaatleri için
yapılan bir istekle değil, cumhuriyetimizin kurucusu Yüce Atatürkün
hayata geçiremediği çok az sayıda tarihî ve millî bir vasiyetin de
yerine getirilmesidir. Her ne kadar bugüne değin gerçekleştirilen
uygulamada Cumhurbaşkanının Meclis tarafından seçilmesi
Kemalist geleneğin doğal bir sonucu olarak kabul görmekte ise de
üçüncü Cumhurbaşkanı Celal Bayara dayandırılan ve Atatürkün
Cumhurbaşkanı seçiminin doğrudan halk tarafından
yapılmasını düşündüğüne dair birçok iddia
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yakut.
SADIK YAKUT
(Devamla) Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Fahrettin Poyraz,
Bilecik Milletvekili.
Yedi dakika
süreniz var.
Buyurun
Sayın Poyraz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2008 mali yılı bütçesi görüşmeleri
kapsamında anayasal yüksek denetleme ve yargı organımız
olan Sayıştayın bütçesi hakkında grubumun ve
şahsımın görüşlerini ifade etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Hepinizi şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tarihsel açıdan parlamento kurumunun gelişmesiyle
başlayan demokratik yönetim anlayışı, temel olarak,
yönetenlerin her türlü eylem ve işlemlerinin milletin denetimine açık
olması ilkesine dayanmaktadır. Millet adına denetim ilkesi,
başlangıçta parlamentoların en kapsamlı etkinliğini
oluşturmuş ise de zamanla parlamentoların icra ettikleri
fonksiyonların genişlemesi ve her alanda olduğu gibi denetim
alanında da uzmanlaşmış kurumlara ihtiyaç
duyulmasının bir sonucu olarak sayıştaylar kurulmuş ve
demokratik devlet yapımızın vazgeçilmez unsurları
arasında yer almışlardır.
Milletin
egemenliğinin bir unsuru olarak, Parlamento tarafından bütçeyle
hükûmete verilen kaynakların, yine milletin egemenliğinin bir
yansıması olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
denetlenmesi ve bu denetimin Sayıştay tarafından yerine
getirilmesi, demokratik devlet yapısının temel
fonksiyonlarından bir tanesidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Sayıştayı, 1862
yılında kurulmuş ve cumhuriyetin ilanıyla, Gazi Mustafa
Kemal Atatürkün bizlere miras bıraktığı demokratik
parlamenter rejimin köklü kuruluşlarından biri olarak, günümüze
kadar, kamu maliyesi alanındaki rolünü etkin bir şekilde yerine
getirmiştir. Şeffaflığın, hesap verilebilirliğin
ve saydamlığın sağlanarak kamu kaynaklarının
etkin ve verimli bir şekilde kullanılabilmesini gerçekleştirmek,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve adına denetim yapan Sayıştayın
temel işlevlerindendir.
Hatırlandığı
üzere, bu işlevlerin tam olarak yerine getirilebilmesi amacıyla,
58inci ve 59uncu Hükûmet döneminde, önemli anayasal ve yasal
değişiklikler yapılmış, Sayıştay meslek
mensuplarının özlük haklarına ilişkin olarak da önemli iyileştirmeler
gerçekleştirilmişti.
22nci Dönemde
yaptığımız Anayasa değişikliği ile
Sayıştayın denetim alanını
sınırlandıran birtakım engeller
kaldırılmış, askerî hesapların ve malların
denetimi Sayıştay denetimine tabi kılınmış ve
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile yapılan değişikliklerle
de Sayıştayın görevleri arasına merkezi yönetim bütçe
kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının
bütün gelir ve giderleri ile mallarını denetlemek de
eklenmiştir.
Ayrıca, 30
Temmuz 2003 tarihinde yine Meclis olarak yaptığımız
değişiklik ile 832 sayılı Sayıştay Kanununa
12nci maddeyi ekleyerek bu kanuna Türkiye Büyük Millet Meclisi
çalışmalarında, gerek ihtisas komisyonlarının
çalışmalarında ve gerekse araştırma ve soruşturma
komisyonu çalışmalarında bu komisyonların
aldığı karar üzere Sayıştaydan belirlenen hususlarda
inceleme ve denetim yapma ve yaptırma hususu kanuna eklenmiştir ve
yine, ayrıca bu çalışmalarda Sayıştayın uzun
yıllardır sahip olduğu uzman birikiminden de yararlanma
imkânı yine Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarına
tanınmıştır.
Yukarıda az
önce zikrettiğim Sayıştayı kamu mali yönetimi ve denetimi
alanında güçlendiren yasal düzenlemelerin dışında,
Sayıştay mensuplarının özlük haklarında da gerekli
olan iyileştirmeler yapılmış ve Sayıştay meslek
mensuplarının artık hâkim ve savcılar gibi mi olacak veya
başka bir şekilde tanımlanacak başka bir statü mü bulunacak
tartışmalarına son verilerek, bundan sonraki tüm özlük
düzenlemelerinin hepsinde hâkim ve savcıların özlük haklarına
bire bir eşitleyen düzenlemeler yapılmıştır.
Yine, bu dönemde,
Sayıştay denetçilerinin mesleki gelişimlerine katkıda
bulunmak üzere Sayıştayımız da ciddi çalışmalar
yapmıştır ve bu çalışmalar çerçevesinde üç
yıldır belirlenen bir program çerçevesinde Avrupa Birliği
katılım sürecine uygun paralel olarak Sayıştay meslek
mensuplarının yurt dışında ciddi eğitimler
almasına olanak sağlanmış. Ayrıca,
Sayıştayın denetim kapasitesini güçlendirmek anlamında da,
gerek hizmet içi ve gerekse diğer ülke sayıştaylarıyla
iş birliği anlamında ciddi eğitim
çalışmalarına başlanılmıştır.
Bütün bu imkân ve
düzenlemeler Hükûmetimizin Sayıştaya ve kamu mali yönetiminde
şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkesine verdiğimiz önemin bir
sonucudur. Bu cümleden olmak üzere, geçtiğimiz dönem yeni
Sayıştay kanun teklifinde imzası bulunan bir parlamenter
arkadaşınız olarak belirtmek isterim ki, bir yüksek denetim ve
yargı organı olan Sayıştayımızın Türkiye
Büyük Millet Meclisine sunduğu raporların güvenilir olması ve
kamu mali yönetimi iyileştirmesine katkı sağlayabilmesi,
Sayıştayın denetim yetkisinin tüm kamu yönetimini kapsaması
ve uluslararası denetim standartlarına uygun bir denetimi
gerçekleştirmesi ve önümüzdeki dönemde kendisinden beklenen
fonksiyonları yerine getirebilmesi için yine Meclisimize önemli işler
düşmektedir. Bu dönemde yapmamız gereken, şu anda,
Sayıştayın, tabiri caizse, kendisine dar gelen 832
sayılı Sayıştay Kanunu yerine önündeki denetim engellerini
kaldıracak yeni Sayıştay kanununun önümüzdeki dönem Türkiye
Büyük Millet Meclisinden çıkartılması olacaktır.
Değerli
arkadaşlar, bu teklifin yasalaşması ne getirecek, ben bir iki
cümleyle bundan bahsetmek istiyorum vaktimin elverdiği müddetçe. Az önce
bahsettim; mevcut hâliyle şeffaflığın sağlanması,
saydamlığın sağlanması, hesap verilebilirliğin
sağlanması anlamında şu anda gerek Meclis denetiminin ve
gerekse buna bağlı Sayıştay denetiminin önünde
çeşitli yasal engeller vardır.
Bu teklifle birlikte bir taraftan geçtiğimiz dönem yapmış
olduğumuz Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunuyla getirilen birtakım
düzenlemelere paralellik sağlandığı gibi, aynı
zamanda
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Poyraz, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın
sözlerinizi.
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Makro mali
disiplinin sağlanması, dağıtılan kaynakların
verimli ve etkin kullanımı, etkin bir hesap verme sorumluluğu
sisteminin kurulması ve mali yönetimde saydamlık ve hesap
verilebilirlik ilkelerinin tam anlamıyla uygulamaya geçirilebilmesi
sağlanacaktır. Ayrıca, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve
Avrupa Birliği mevzuat uyumunun yanı sıra da INTOSAI, yani,
Dünya Sayıştaylar Birliğinin de kabul ettiği
standartların yakalanması mümkün olacaktır.
Değerli
arkadaşlar, ben sözümü fazla uzatmayacağım. Ama, sonuç olarak
söylemek istediğim önemli husus, demokratik sistemlerin gelişmesinde
ve geliştirilmesinde en önemli olan husus, hesap verilebilirliğin ve
millet adına görev yapan milletvekillerinin, parlamentoların mali
sistemi denetleyebilmesidir. Bu anlamda Sayıştaylara önemli
yükümlülük düşmektedir, Türk Sayıştayına olduğu gibi
bütün Sayıştaylara. Türk Sayıştayımız yeni
dönemde inanıyorum ki kendine verilen görevleri yerine getirecektir.
Ben bu dilek ve
düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum,
çalışmalarımızda başarılar diliyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Poyraz.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına şimdi söz, Sayın Mehmet
Daniş, Çanakkale Milletvekilinde. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET DANİŞ (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi
Başkanlığının 2008 malî yılı bütçesi
üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Anayasa özel
koşullar altında meydana gelen, oluşturulan, devletin
egemenliğine ve değerler düzenine ilişkin temel ilkeleri içeren
ve devletin vatandaşlarıyla olan ilişkilerini tek elden
düzenleyen, zor koşullar altında değiştirilebilen, en
yüksek dereceli hukuk kuralları olarak tanımlanmaktadır.
Türkiyenin çok
partili siyasi yaşama geçtiği 1945 sonrası
bağımsız bir anayasa mahkemesi kurulması yolunda artan
teklifler, 1961 yılında kabul edilen cumhuriyet tarihinin ikinci
Anayasasıyla hayata aktarılmış ve 1962 tarihinde de resmen
Anayasa Mahkemesi kurulmuştur ve bu da Avrupada ilklerdendir.
Anayasa Mahkemesi
kanun hükmünde kararnameleri, kanunları denetlediği gibi, Yüce Divan
olarak da görev yapmaktadır hepinizin bildiği gibi.
Yaklaşık çeyrek asırlık bir süre içerisinde ülkemizde pek
çok siyasi, hukuki, kurumsal sorunlar yaşanmıştır. 82
Anayasasının ilk yürürlüğe girdiği zamanlarda
sınırlı siyasete izin verilmesi, siyasi yasaklar, askerî darbeyi
yapan Konseyin Başkanına, yani sonraki Cumhurbaşkanına
tanınan olağan dışı özel yetkiler, yirmi
yıldır devam eden üniversitelerin yönetimlerine dair sorunlar,
ekonomik hayatın düzenlenmesinde, özelleştirme, hükûmetin ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yetkilerine dair tartışmalar, Millî Güvenlik
Kurulunun yetki alanının ne olduğu, bağımsız
özerk kurumlar sorunu, Cumhurbaşkanının yetkileri ve son olarak
da Cumhurbaşkanı seçimine dair yaşanan sorunlar, büyüyüp krize
dönüşen tartışmalar, Anayasa Mahkemesinin yasama organına,
Danıştayın yürütme organına bir demokratik hukuk devletinde
olağan karşılanmayacak müdahaleleri, çeyrek asırlık
süreçte yaşanan ciddi tartışmalardan ana
başlıklarıdır.
Anayasa Mahkemesi
kararlarının herkes için bağlayıcı olduğu, onun
üzerinde bir merci bulunmadığı gerçeğinden yola
çıkarak değerlendirdiğimizde, bir yüksek yargı kurulunun
problem hâline gelmesinin ne kadar derin sancı
oluşturacağını görmek zor olmaz. Anayasa Mahkemesi gibi
yüksek bir yargı organı derin tartışmaların konusu
olmamalıdır, ama olmuştur, dünden bugüne de zaman zaman
olmaktadır.
Öyleyse, yüksek
mahkemeyi böylesine tartışmalardan kurtaracak bir hukuksal
yapıya ihtiyaç vardır. Bu noktada, hem görev kapsamının
daha net tayini hem de üye yapısının daha
sağlıklı hâle gelmesi kaçınılmaz olmuştur. Bir de
dava yoğunluğunun altından kalkabilecek bir yapılanma
gereği ortaya çıkmıştır. Bu, aslında, daha önce
Anayasa Mahkemesi üyeleri tarafından da gündeme getirilmiştir.
Mesela, teklif edilen çerçeve içinde üye sayısının
artırılması ve üyelerin bir kısmının Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesi öngörülmüştür.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; anayasalar insan ürünü metinlerdir.
Tüm insan ürünü gibi tartışmaya ve değişmeye açık
olmalıdır. Yaşadığımız olumsuzlukların,
yaşanan görüntülerin kaynağı maalesef 82 Anayasasının
kendinde, temelinde yatmaktadır. Türkiyede münferit krizler yoktur,
siyasi, hukuki sorunlar yoktur, topyekûn bir Anayasa sorunu vardır. 82
Anayasasının geçirdiği olumlu değişikliklere
rağmen otoriter, vesayetçi ve devletçi zihniyetinden tümüyle
kurtulunamadığı, bu nedenle yeni bir anayasaya ihtiyaç
duyulduğu da genel kabul gören bir iddiadır.
Yukarıda
değindiğim konular da TÜSİADın, TOBBun, Türkiye Barolar
Birliğinin özellikle 2001 ve 2007 taslaklarında mevcut
eleştirilerdir. Dolayısıyla, ülkemiz sivil bir anayasayı
fazlasıyla hak etmektedir. Partimiz, yeni anayasanın devlet, toplum,
birey arasındaki ilişkileri, hak, özgürlük ve sorumluluk temelinde
düzenleyen bir toplumsal sözleşme niteliğinde olmasından
yanadır. Yeni anayasa, cumhuriyetimizin değiştirilmez temel
nitelikleri olan demokratik, laik ve sosyal, hukuk devleti ilkelerini tam
olarak hayata geçirmeli, bireylerin haklarını en etkili şekilde
korumalı, temel hak ve özgürlükleri İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin getirdiği
ilke ve standartlarda güvence altına almalıdır.
Hazırlanacak yeni anayasa kısa, öz ve açık olmalı, yasama,
yürütme ve yargı erkleri arasında ilişkiler, parlamenter sistem
esas alınarak açık, net ve anlaşılabilir bir şekilde
belirlenmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum. Lütfen tamamlayın.
MEHMET
DANİŞ (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bu çerçevede,
Cumhurbaşkanının konumu ve yetkileri yeniden
tanımlanmalı, temsilî demokrasiden katılımcı
demokrasiye geçiş sağlanmalı, yeni anayasa en geniş
toplumsal uzlaşmayla hazırlanmalıdır.
Yargı, her
şeyin bittiği yerde güven duyulması gereken kurumdur. Orada da
sorun başlarsa toplum nereye gidecektir? Anayasa Mahkemesinin özellikle 1
Mayıs 2007de açıklanan kararı sadece Türk kamuoyunda değil,
dünya kamuoyunda da Türkiyenin anayasal demokrasi olarak
tanımlanmasının mümkün olup olmadığını
tartıştırmıştır. Türk anayasa düzeninin devletin
üç temel organına ne tür yetkiler sunduğu ve bu yetkilerin neler
olduğu, yargının gerçekten bağımsız bir güç
olarak hukukun sınırları içinde mi hareket ettiği, yoksa
siyasal konjonktüre göre mi karar ürettiği ve nihayet Türkiyenin bir hukuk devleti olarak tanımlanıp
tanımlanamayacağı gibi birçok hayati konu üzerinde soru
işaretleri oluşturmuştur. Mahkemede bir kamplaşma
vardır, kararlar o kamplaşma çerçevesinde oluşmaktadır. Bu
kanaat doğru mu yanlış mı, tabii ki
tartışılabilir; bu kanaate itiraz edilebilir, ama bir şeyin
şüyuu vukuundan beterdir.
Ben, sözlerimi
burada bitirirken, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum ve bütçenin
hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Daniş.
Şimdi,
şahısları adına, lehte, Sayın Nuri Uslu, Uşak
Milletvekili. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Beş dakika
süreniz var.
NURİ USLU
(Uşak) Sayın Başkan, yüce Meclisin saygıdeğer
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,
Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay
Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2008 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2006 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerine lehte söz
almış bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, milletimizin kalbinin attığı bu yüce Meclis
Türk milletiyle var olmuş ve var olmaya da devam edecektir. Milletimizin
özü olan bu Meclis, milletimizin umutlarını
bağladığı, ülkemizi aydınlık yarınlara
taşıyacağına inandığı kahraman ve gazi bir
Meclistir. Kuruluşundan bugüne kadar bu yüce çatı altında görev
yapmış olan tüm üyelerinden ahirete irtihal edenlere rahmet, hayatta
olanlara da sağlık ve mutluluk diliyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi çalışmaları bugüne kadar zaman zaman maalesef
kesintiye uğramışsa da başarılı
çalışmalarını sürdürmüş ve milletimiz için çok önemli
olan yasama ve denetim görevlerini yerine getirmiştir. Bu görevleri de
şüphesiz iktidarı ve muhalefetiyle birlikte yapmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; milletimiz 21 Ekim referandumunda
vermiş olduğu yeni kararıyla bir kez daha egemenliğin
kesinlikle kendisine ait olduğunu teyit etmiştir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi de Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
meşalesini gönüllerde yakmada hiçbir zaman ödün vermediği gibi bundan
sonra da asla vermeyecektir. Hepimizin
bildiği üzere, milletin iradesine saygı duymayanlar hukuku
eğip bükerek yüce Meclisin Cumhurbaşkanını seçmesine mâni
olmaya çalışmışlardır. Ancak, 22 Temmuzda milletin
iradesi sonucunda oluşan Parlamento Cumhurbaşkanını
başarıyla seçmiştir. Artık,
Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
olan herkesin kalbinin attığı, kendi
varlığını görebildiği ve sahip olduğu
değerlerinin topyekûn kucaklandığını bildiği bir
yer olacaktır. Geçmiş yıllarda
yaşadığımız, millete, milletin temsilcilerine ve
onların çıkardığı yasalara muhalefet eden bir
Cumhurbaşkanlığı bundan sonra artık olmayacaktır.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Yeni şeyler söyle!
NURİ USLU
(Devamla) Çünkü, bundan sonra milletimiz Cumhurbaşkanını kendi
eliyle ve kendi reyleriyle seçecektir. Bu tarihî gelişim ve
değişim milletimize hayırlı, uğurlu olsun.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Daha yeni mi fark ettin? Yeni mi fark ettin?
NURİ USLU
(Devamla) Sayın milletvekilleri, geçmişten günümüze bu aziz milleti
sahip olduğu değerlere yabancılaştırmaya
çalışanlar, milletimizin karakterinde var olan yüksek değerleri
hiçbir zaman değiştirememişlerdir. Şunu artık herkes
bilmelidir ki, milletin değerlerini hor görmeye, yok saymaya ve hafife
almaya hiç kimsenin hakkı ve gücü yoktur.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizde yasamanın hukuki denetimini yapan tek organ
Anayasa Mahkemesidir. Anayasa Mahkememizin modeli hukuk devletleri
normlarına uygundur. Ancak, içerik ve uygulamalar yönüyle
bakıldığında, özellikle insan hak ve özgürlüklerinin daha
ağırlıklı olarak korunması yönünde değerlendirmelerini
yapması ve sahip olduğu saygınlığı mutlaka koruması
gerekmektedir. Şunu da belirtmeliyim ki, egemenlik hakkı, devletleri
kuran, kendisine uygun yönetim şeklini her zaman seçme ve
değiştirme hakkına sahip olan milletimize aittir. Bu gerçek
hiçbir zaman unutulmamalıdır.
Sayın
milletvekilleri, milletimizin sosyal, kültürel ve ekonomik yönden topyekûn
gelişmesinde son derece önemli rol oynadığı bilinen
basılı ve görsel yayınlar, mutlaka milletin sahip olduğu
kültürel ve ahlaki değer yargılarıyla uyumlu, eğitici,
geliştirici ve yönlendirici olmalıdır. Bu bağlamda Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu, bu gerçeği her zaman göz önünde bulundurmalı
ve Türk milletini yeni ufuklara doğru güvenle taşıyacak
yayınların yapılmasının sorumluluğunu
hissettirmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Yeni genel müdürle olmaz bu, yeni genel müdürle!
BAŞKAN Bir
dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın Sayın Uslu.
NURİ USLU
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Aynı
şekilde, tüm kamu kurumlarının mali yapılarının
denetlenmesinde en yetkin kurumumuz olan Sayıştay da kamusal hesap
verme sorumluluğunu bağımsız, tarafsız ve objektif
uygulamalarında ortaya koymaya devam etmelidir. Unutulmamalıdır
ki, yolsuzlukların asıl nedeni, gerekli ve yeterli denetimin
olmadığı ortamda zuhur eden bir ahlak bozukluğudur.
Ben, tüm
kurumlarımızın sağlanan bu bütçelerle desteklenen mali
yapılarıyla etkin ve verimli çalışacağına
gönülden inanıyor, bütçelerinin hayırlı olmasını
diliyorum.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Uslu.
Aleyhte söz
isteyen Sayın Muharrem İnce, Yalova Milletvekili.
Buyurun
Sayın İnce. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
belirtmeliyim ki, Büyük Millet Meclisi bütçesi hakkında konuşurken,
bu Meclisin, Kurtuluş Savaşına karargâhlık etmiş,
Millî Mücadeleyi yönetmiş gazi bir meclis olduğunun farkında
olarak eleştirilerimi yapacağım.
Bu Meclisi
yüceltmek hepimizin görevidir, en başta da tabii ki Büyük Millet Meclisi
Başkanının görevidir. 23üncü Dönemde, şu ana kadar -dün
itibarıyla- 1.029 yazılı soru önergesi verilmiş, bunlardan
233 tanesi zamanında yanıtlanmamış. Zamanında
yanıtlanmayınca ne oluyor? Meclisin İnternet sitesinde
yayınlanmıyor bunlar, dolayısıyla
vatandaşlarımızın, halkımızın
bilgilendirilmesini engellemiş oluyoruz. İşte bunu engellemek
Meclis Başkanının görevidir, ama ne yazık ki Sayın
Meclis Başkanı, geçen dönemde olduğu gibi bu dönemde de görevini
yapmıyor. Bakanlar soru önergelerine, yazılı soru önergelerine
zamanında cevap vermeyerek görevini kötüye kullanıyorlar, ama ne
yazık ki Meclis Başkanı duyarsız kalıyor.
Dün burada,
Sayın Başbakan, muhalefetin sürekli eleştirdiğini, hiçbir
öneri getirmediğini söyledi. Değerli arkadaşlarım,
muhalefet, önerilerini bir kanun teklifiyle getirebilir. Siz, bana, 2002-3
Kasımından bu yana muhalefetten gelmiş bir tane kanun teklifini
kabul ettiğinizi söylerseniz Sayın Başbakanı haklı
çıkarırım. Ama, siz, bir tane dahi kanun teklifini kabul
etmeyeceksiniz, sonra diyeceksiniz ki: Muhalefetten hiç öneri gelmiyor. Bu,
samimiyetsizliktir. Bunu takdirlerinize sunuyorum.
2002
Kasımından bu yana sürekli olarak muhalefetin sesini kısmak
istiyorsunuz. Çok maddeli yasaları temel yasa olarak görüşmek
istiyorsunuz. Danışma Kurulu önerisiyle, grup önerisiyle Meclis
gündemini sürekli değiştiriyorsunuz. Muhalefet yokmuş gibi
davranıyorsunuz. Oysa, iktidar bütün rejimlerde vardır, muhalefet
yalnızca demokrasilerde vardır ve temel hak ve özgürlükler güvence
altına alınmıştır demokrasilerde. Ama ne yazık
ki, bunlara duyarsız kalıyorsunuz.
Meclisin
saygınlığını artırmanın hepimizin görevi
olduğunu söylemiştim. Bu kürsüye çıkan milletvekillerinin en
özgür bir şekilde konuşmalarının önünü açalım,
dilediklerini söylesinler, arkasında duralım. Meclisin
saygınlığını bu artıracaktır. Ama
rüşvet, yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma, kamu biletlerinde
yolsuzluk gibi, cürüm işlemek için organize suç örgütü kurmak gibi
suçlardan yargılananları hâkim karşısına çıkarmak
da bu Meclisin saygınlığını artıracaktır.
Geçen dönem
Türkiye Büyük Millet Meclisi kalite belgesi aldı. Meclis kalite belgesini
çay ocaklarıyla, berberleriyle, lokantalarıyla aldı. Yasama
faaliyetiyle, denetim faaliyetiyle kalite belgesini almasını isterdim
bu Meclisin ben. Ama, çay ocaklarıyla alınan kalite belgesini
RECEP KORAL
(İstanbul) 22 Temmuzda verdi millet
MUHARREM
İNCE (Devamla) Ayrıca, Meclis sicili temiz personel
çalıştırmakla da kalite belgesi almalıdır. Bakın,
Meclis Genel Sekreteri -şu anda- yargılandı, Yargıtay
onadı ve bir ceza aldı, sonra bu ceza paraya dönüştürüldü. Bu
cezayı neden aldığını, bu milletin kürsüsünden benim
dilim söylemeye varmıyor. Lütfen, bu yargı kararını,
Yargıtayın onadığı bu kararı okuyunuz. Meclisin
Genel Sekreteri, şu andaki görev başındaki Genel Sekreteri hangi
cezayı almıştır? Ben, bunu bu kürsüden söyleyemem. Takdir
sizindir.
Meclisin
paraları çarçur edildi. Geçen dönem promosyon olarak İş
Bankası turnike sistemleri, kart sistemleri yaptı. Bizim
paramızdı bunlar. Yeni Başkan hepsini kaldırdı. Bence
iyi de etti. Geçen dönem yapılanlar yanlıştı. Beş
yıldır bu Meclisteyim, sürekli inşaat var. Böyle bir şey
olamaz. Sanki yeni imara açılan bir yer burası. Yani, bitmedi mi elli
yıldır buranın inşaatı? Doktorluk binasını
yıkacağınızı söylüyorsunuz, 3 kere onarım
yapıyorsunuz; çerçevelerini değiştiriyorsunuz, zeminlerini
değiştiriyorsunuz.
Bakın, Orman
Bakanlığının binasına 2 trilyon 470 milyon lira masraf
ettiniz. Bir yıllığına kiralanacak burası.
Sayın Bülent
Arınçın yeğeni Burcu Arınç, hiçbir sınava girmeden
peyzaj mimarı olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Millî
Saraylarında çalışıyor. Geçen dönem Başkan Vekili
İsmail Alptekinin oğlu Türkiye Büyük Millet Meclisi personeli olarak
çalışıyor, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin gelini
radyoloji teknisyeni olarak çalışıyor. Bu milletin, fakir
fukaranın çocukları KPSSye hazırlanırken, burada
dershanelere giderken
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
İnce, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Sayın Cumhurbaşkanına da şunu
hatırlatmak istiyorum: Sayın Cumhurbaşkanı siz
başkomutansınız. Şu andaki Koruma Müdür Vekiliniz emniyet
amiri olduğu için müdür yapamıyor- askerlik yaptı mı
yapmadı mı? Koruma Müdürü askerlik yaptı mı yapmadı
mı, başkomutanın Koruma Müdürü?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Yapmadı.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Ben, YÖKü töhmet altında bırakarak
Ben de,
Cumhurbaşkanını töhmet altında bırakmıyorum. Ben
bilerek konuşuyorum. Bu bilgiyi öğrenmek istiyorum.
Meclis
Başkanımızdan da şunu istiyorum: Geçen dönem, Meclis
Başkanının emekli maaşı iki katına
çıktı, ölünce de devlet mezarlığına gömülecek.
Dünyayı halletti, öbür dünyayı da halletti. Şimdi, personelin
sorunları var; Sayın Toptan, lütfen Meclis personelinin
sorunlarını çözün.
Saygılar
sunuyorum Yüce Meclise. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İnce.
Sayın
milletvekilleri, birinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi
sorulara geçiyoruz. Yedi buçuk dakikalık süreyi, birer dakika soru sorma
hakkı tanıyarak
Daha fazla milletvekiline imkân tanımak için
birer dakikayla sınırladık.
İlk söz, ilk
soru, Sayın Aslanoğlunun.
Buyurun
Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, çok hızlı
geçeceğim.
Mecliste 4/C,
4/B, 4/A değil, aynı işi yapan insanlar Biz bu Meclisin
insanlarıyız -biz 4/A, 4/B, 4C değil- biz bu Meclisin en
çalışkan insanlarıyız, bizi ayırmayın. diyorlar.
2) Meclis
Başkanımız acaba grupları dinledi mi?
Çalışanları, her grubu ayrı ayrı
Bunların
sorunlarını dinledi mi?
3) Özellikle
geçici personel, kırk beş saat olmasına rağmen,
altmış saat çalışıyor. Bunlara ayrıca hiçbir
ödenek verilmiyor.
4) İş
Bankasından alınan promosyon bedelleri bunlara niçin ödenmiyor?
5) Her blokta, üç
bankoya bakan 3 garson var, yetmiyor.
6) Geçici
personel sağlık yardımından yararlanamıyor. Benim
sekreterim eğer geçici personelse veya benim danışmanım
gününü -bir gün, iki gün- hastanelerde çocuklarına baktırmakla
geçiriyor ve bu insanlar Biz artık, çocuklarımızı en
azından bu hastanelerde baktırmak istiyoruz. diyorlar.
Bir dakikaya
ancak bu kadar soruyu sığdırabildim.
Bu personel bu
Meclisin temel personelidir. Meclis Başkanının hassaten -yeni başladı-
bunların sorunlarıyla mutlaka ilgilenmesi ve adil olan, objektif olan
her şeyi yapmasını diliyorum.
Teşekkür
ediyorum
BAŞKAN
Sayın Gök
İSA GÖK
(Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Efendim,
yargı bağımsızlığında
anlaşamadığımız muhakkak. Anayasa Mahkemesinin bütçesi
görüşülüyor. Yüksek yargının bir ita amirliğine
kavuşturulmasını, yüksek yargının en ufacık
harcama için Hükûmetin peşinde, yürütmenin peşinde
koşturmamasını sağlayacak bir formül düşünüyor
musunuz?
Artı,
Anayasa Mahkemesi spesifik davalara bakıyor, bu konuda yardımcı
personel sorununu çözmeyi düşünüyor musunuz?
Diğer
taraftan, Meclis emekçileri için söyleyeceğim: Mecliste servis yok.
Yüzlerce insan çalışıyor, mesai gece yarılarına kadar
sürüyor. Lütfen, servis sorununu çözümleyin. Düşünür müsünüz?
Mecliste uzun
yıllardır çalışan insanlar var. Bunlar geçici personel
olarak çalışıyorlar. Farklı kurumlardan geldiler, 92
yılında sınavla giren insanlar. Hâlâ Meclis personeli
değiller bunlar. Bu insanların kadro sorunlarını çözmeyi düşünüyor
musunuz?
Yardımcı
hizmetler sınıfında çalışan yüzlerce insan var. Genel
idare hizmetleri sınıfında
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özensoy.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben, RTÜKle
ilgili soru sormak istiyorum. Bunu KİT Komisyonunda da gündeme getirdik,
ama bir de Genel Kurulun kayıtlarına geçmesini de istiyorum. Ekran
kirliliği hâlâ devam ediyor. Haberlerden programlara kadar, şiddet,
cinsel tahrip, argo, aile ve çocuk hayatını yanlış yönlendirmeler,
kadının rating amaçlı kullanılması, özel hayatın
kullanımı gibi konular devam ediyor. RTÜK bunun için, bugüne kadar ne
yaptı? Yeni yasayla neyi hedefliyor? Özel TVler mi daha çok korunacak
yoksa izleyici mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Teşekkür ediyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından seçilecek Sayıştay üyesi
adayları, Sayıştay Genel Kurulu tarafından belirlenerek
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunuldu. Ancak,
bir türlü komisyonca seçimler yapılarak Genel Kurul gündemine
alınamadı. Sayıştay üyelerinin seçimi ne zaman
yapılacak ve bununla, Sayıştay Kanunuyla ilgili olarak da yeni
Sayıştay Kanunu Tasarısı Meclis gündemine ne zaman alınacak?
Konu hangi safhadadır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN - Sayın
Paksoy
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkanım, Meclis çalışanlarından unvan alamayan ve en
az kadro derecesi 1 - 2 olan personel için kadro
karşılığı sözleşme yapmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Korkmaz
SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkanım, Meclis tarafından
göreve getirilmesinden günümüze kadar geçen süre içerisinde kendisine
bağlı olarak görev yapan, neredeyse özel sektör
dışındaki resmî, yarı resmî tüm kuruluşlar ile
STKları denetlemeye yetkili olan Devlet Denetleme Kuruluna Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından herhangi bir inceleme ya da denetleme
talimatı verilmiş midir?
BAŞKAN
Sayın Özdemir
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkanım, aracılığınızla Sayın
Bakanıma sormak istiyorum: Başta, terörle ilgili bombalama
olayları sonrası oluşan kötü görüntüler ve Türk kültürünü
dejenere eden, maalesef bu iktidar döneminde daha da artış gösteren
televole kültürüne ne zaman müdahale edeceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Sayın Durmuş
Sayın Taner
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum,
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, mevcut yapısı itibarıyla
tarafsız ve yansız karar alabileceğine inanıyor musunuz?
İkinci sorum:
Televizyon yayınlarındaki Türkçenin kötü kullanımı
hakkında ne gibi yaptırımlar uygulamaktasınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Şafak
ÜMİT
ŞAFAK (İstanbul) Sayın Başkan,
aracılığınızla sormak istiyorum: 22nci Dönemin
başında Mecliste çalışan kaç personel vardı, kaç
personel çıkartıldı, kaç yeni personel alındı, bunu
öğrenmek istiyorum?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Türkeş
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Sayın Başkan, Sayıştayla
ilgili bir sorum var. Her gün, basın ve yayın organlarında,
çeşitli usulsüz eylem ve işlemleriyle yer bulan Ankara
Büyükşehir Belediyesi hakkında Sayıştay herhangi bir özel
inceleme yapmış mıdır bugüne kadar?
Sayıştayın bu belediye hakkında tespit ettiği herhangi
bir usulsüz eylem ve işlem bulunmuş mudur?
BAŞKAN
Sayın Bulut
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Başkanım, radyo ve televizyonlarda
yayımlanan yayınların, Türk örf, âdet ve geleneklerine
aykırı olarak yayımlanması televizyonlarda, radyolarda
sunuculuk yapanların, Türk dilini güzel kullanmayarak, bazen katlederek
yaptıkları yayınlar hakkında ne gibi tedbir almayı
düşünüyorsunuz?
BAŞKAN
Sayın Homriş
Sayın
Akkuş
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, son günlerde medyada bir kara
çarşaf söz konusu. Cumhurbaşkanına takdim edilen dosyadaki bu
ihbarı dosyaya kim koymuştur, nasıl koymuştur,
vatandaşlardan gelen yoğun istek üzerine öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Çalış
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Bir medya
kuruluşunun 1,5 katrilyonluk vergi borcunun 250 milyara indirilmesi ve
hâlâ tahsil edilmemiş olması, objektif yayıncılık ve
doğru habercilik açısından doğru mudur?
İki: Genel
Kuruldaki telefonların görüşmeye kapatılması doğru ama
özellikle AKP sıralarından sık sık telefonlar çalıyor.
Bir özellik mi var acaba? (AK Parti sıralarından gülüşmeler)
BAŞKAN
Evet, sorulan sorular faslı bitti, şimdi cevap kısmına
geçiyoruz.
Sayın Bakan
buyurun.
DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; mümkün olduğu kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
üzerindeki sorulara ve diğer konulara cevap vermeye
çalışacağım. Bunun dışında, cevap
veremediğim konular varsa, ki kalacaktır, bunları
yazılı olarak Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Cumhurbaşkanlığımız
ve Meclis Başkan Vekilimiz cevaplandıracaktır.
Öncelikle Radyo
ve Televizyon Üst Kurulunun en çok eleştirildiği, en çok soruya
muhatap olduğu bir gerçek. Özellikle denetim görevinin en iyi şekilde
yapılamadığı kaygısı ve endişesiyle
iletiliyor bu sorular. Elbette ki yayınlar ve yayınlardaki
Başta iyi Türkçe kullanılması olmak üzere, gerçekten aile
yapımıza, ülkemizin bazı değerlerine aykırı
yayınlar yapıldığı bir gerçek. Fakat takdir edersiniz
ki, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bağımsız bir üst kurul olmasının
yanı sıra, bir hukuk devletinde olması gerektiği gibi,
yasalar çerçevesinde görevini ifa eder. Anayasanın yayınlara
ilişkin genel kuralı çerçevesinde hiçbir yayın önceden
denetlenemez ve yayın durdurulamaz.
Dolayısıyla
bu çerçeve doğrultusunda temel insan haklarından olan haberleşme
özgürlüğü çerçevesinde dizayn edilen bu kurallar, bugün görüyorum ki Radyo
ve Televizyon Üst Kurulunun bütçesi görüşülürken bir tartışma
konusu olmuştur. İrade Parlamentonundur, bu yasaları yapan
Parlamentodur, yeniden değiştirmek de Parlamentonundur. Daha önceden,
uygulamada, televizyon kapatma ve yayınların durdurulması
kararları da verilebiliyordu. Bugün artık, para cezası
şeklinde cereyan eden bir uygulama var. Yüce Meclis eğer iradesini,
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun denetim görevini daha farklı bir
şekilde gerçekleştirmesi konusunda ortaya koyarsa, bu
bağımsız Üst Kurul yasalar çerçevesinde de görevini en iyi
şekilde yerine getirecektir. Bugüne kadar yasanın kendilerine
verdiği haklar çerçevesinde çeşitli yayın
kuruluşlarına yayın durdurma, yayından kaldırma, para
cezası gibi cezalar verdiği de bilinmektedir.
Sorulan
sorulardan bir diğeri: Devlet Denetleme Kuruluna Sayın
Cumhurbaşkanı henüz bir inceleme ve denetleme talimatı
vermemiştir bugüne kadar. Bir sorunun cevabı olarak
Anayasa
Mahkemesinin ita amiri olduğu ve bütçesinin Hükûmete bağlı
olduğu doğrultusunda yöneltilen bir eleştiri ve soruya yönelik
olarak: 5018 sayılı Yasa gereği Anayasa Mahkemesinin ita amiri
Mahkeme Genel Sekreteridir ve Anayasa Mahkemesinin bütçesi merkezî yönetimin
bütçesi içerisinde yer almakla birlikte, Mahkeme kendi bütçesini yönetmektedir.
Mahkemenin
faaliyetlerinde ihtiyaç duyduğu personel temini: Anayasa Mahkemesi Yüce
Divan faaliyetini sürdürürken de geçici olarak uzman
çalıştırabilmektedir. Yüce Divan sıfatıyla görevi
sırasında da gerekli olan her türlü teknik eleman ve gerekli
ihtiyaçları da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ve
Başbakanlık tarafından karşılanmaktadır.
Anayasa
Mahkemesinin yeni hizmet binasının inşaatının da
temeli 29 Ekim 2006 tarihinde atılmış ve 2008 tarihinde
Mahkemenin yeni hizmet binası göreve başlayacaktır.
Özellikle
şehit cenazeleri ve teröre ilişkin haberlerde
Şehit cenazeleri
haberlerine ilişkin herhangi bir kısıtlama getirilmediği ve
böyle bir engellenmenin uygulanmadığı da ifade edilmekte ve bu
yöndeki olumsuz yayınlara kesinlikle müsamaha gösterilmediği de ifade
edilmektedir.
Sırrı
Sakıkın, zannediyorum, bir sorusu veya konuşmasında geçen
bir konu: Mart 2006 yılında Diyarbakır Söz TV, Gün TV,
Çağrı FM, Medya FM Şanlıurfa, Özel Radyo ve Televizyon
Kuruluşu -Aralık 2007 yılında Muşta Muş FM-
kuruluşlara yerel dil ve lehçelerde -Kırmançi, Zazaca- ilgili
yönetmelik çerçevesinde yayın izni verildiği... Söz TV yayına
başladıktan bir süre sonra, farklı dil ve lehçede
yayını sürdüremeyeceğini beyan etmiştir ve bugüne kadar bu
yayın kuruluşlarına ait yayınlarından dolayı da
farklı dil ve lehçedeki yayınları nedeniyle herhangi bir
müeyyide uygulanmadığı da Radyo Televizyon Üst Kurulu
tarafından bildirilmiştir.
BAŞKAN
Sayın Bakan, Meclis Başkan Vekiline iki dakika süre kaldı,
isterseniz diğerlerini
DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Pakdil.
TBMM BAŞKAN
VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım;
öncelikle bütçenin milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, bu soru önergelerine verilen cevaplarla ilgili olarak
şu hususu belirtmem gerekiyor: Bunlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tarafından ilgili bakanlıklara
iletiliyor ve zaman içinde de ikaz ediliyor. Burada, cevap verip vermeme
takdiri Hükûmetin kendisine aittir. Bazen bu soru önergeleri yazılı
olarak da cevaplandırılıyor ve yazılı olarak cevap
veriyor. Burada Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bizler, Hükûmetle
iletişim konusunda üzerimize düşen görevi sonuna kadar yerine
getirdiğimiz kanaatindeyim. İç Tüzükün 99uncu maddesi gereği
bütün görevler yerine getirilmiştir. Heyetinize arz ediyorum.
Burada önemli bir
husus, arkadaşlarımızın sorduğu, bu Sayıştay
Başkanlığındaki seçimlerle ilgilidir. Geçen dönem bu konu
Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilmiştir.
ATİLLA KART
(Konya) İki yıl oldu Sayın Başkan!
TBMM BAŞKAN VEKİLİ
NEVZAT PAKDİL (Devamla) Orada neticelenmemiş, 23üncü Yasama
Döneminde de aynı şekilde Plan ve Bütçe Komisyonuna havale
edilmiştir ve Plan ve Bütçe Komisyonuyla yaptığımız
Aldığımız bilgiler çerçevesinde en kısa zamanda bu
seçimler neticelendirilecektir. Bunu bilgilerinize arz ediyorum.
GÜROL ERGİN
(Muğla) En kısa zaman kaç yıl oluyor Sayın Başkan?
TBMM BAŞKAN
VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) Efendim?
GÜROL ERGİN
(Muğla) En kısa zaman kaç yıl anlamına geliyor, kaç
yıl? 2006 yılı başında geldi bu. O zaman da En
kısa zaman dendi, şimdi de En kısa zaman
TBMM BAŞKAN
VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) Evet. Zaman olarak
sizler ile bizler arasında fark yok. Saat, dakika, gün, ay
Hep aynı
şeyleri düşünüyoruz, aynı şeyleri hep biliyoruz.
Geçici personel
haftada kırk beş saat olarak çalışmaktadır. Bunun
üzerinde çalıştığında ya ilgililere izin verilmektedir
yahut da çalışmalarının karşılığı
olarak fazla mesai ödenmektedir. Bunu bilgilerinize sunuyorum.
Bu servisler
konusunda: Çalışan ve gece kalan arkadaşlara Türkiye Büyük
Millet Meclisi servis hizmeti sunmaktadır. Bunu da bilgilerinize arz
ediyorum.
O
sağlık hizmetinden, SSKya tabi olduklarından dolayı, SSK
mensupları gibi, arkadaşlarımız faydalanmaktadır.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) O zaman, SSK burada bir dispanser açsın, kolay
gitsin gelsin insanlar.
TBMM BAŞKAN
VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) Saygıdeğer
arkadaşlarım
BAŞKAN
Sayın Pakdil, tamamlayın lütfen.
TBMM BAŞKAN
VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, tamamlayacağım.
Yalnız, soru
sormanın, cevap vermenin belirli bir usulü vardır. Yani, biz burada
sabırla dinliyoruz. Çok eleştiriler yapılıyor, çok muhatap
olmamamız gereken ifadelerle karşılaşıyoruz ama burası
Türkiye Büyük Millet Meclisinin meclisidir, bizim dinleme sorumluluğumuz
olduğu gibi, soru soran arkadaşlarımızın da
cevaplarını dinleme keyfiyetleri vardır yani. Bunu heyetinize
arz ediyorum.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) Orada bu uyarıyı yapma
hakkınız yok, Meclis Başkanı yapar!
TBMM BAŞKAN
VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) Efendim?
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) Sizin oradan o uyarıyı yapma
hakkınız yok!
TBMM BAŞKAN
VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) Sayın
Hacaloğlu, yeni bir iç tüzük ihdas ediyorsanız kendiniz, ona bir
sözüm yok benim.
BAŞKAN
Sayın Pakdil, süre doldu, teşekkür ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Milletvekillerinin suallerine cevap vermek yerine, polemik
konusu yapmanın, diyalog yapmanın hiçbir faydası yok.
BAŞKAN
Şimdi sırasıyla
GÜROL ERGİN
(Muğla) Sayın Başkan, bir dakika
TBMM BAŞKAN
VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) Sayın Vural,
hiçbir zaman hayatımda polemik yapmadım. Böyle bir iddiam yok.
BAŞKAN
Sayın Pakdil
TBMM BAŞKAN
VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) Diğer
arkadaşlara da o zaman, Sayın Başkan, madem ifade ediyorsunuz,
yazılı olarak cevap vereyim.
Teşekkür
ederim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Pakdil
açıklama yaparken, Milletvekillerinin soru önergelerine cevap verip
vermeme olayı Hükûmetin takdirindedir. diye bir ifade kullandı.
Eğer soru önergelerine cevap verme bir takdir olayıysa, Parlamento
denetim işlevini hiçbir zaman yapamaz. Sanıyorum tutanaklara
yanlış geçti.
TBMM BAŞKAN
VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) Sayın
Kılıçdaroğlu, benim ifade etmek istediğim husus şudur:
Bu sorulara Meclis cevap vermeyecektir, Hükûmet cevap verecektir
şeklindedir. Bunu ifade ediyorum.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hah, tamam. Hükûmetin takdir yetkisi
yoktur, Hükûmet, bu konuda, soru önergelerine cevap vermek zorundadır.
TBMM BAŞKAN
VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) - Takdir yetkisinden
kastımız cevap verme keyfiyetinin Hükûmete ait olduğudur.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Tamam.
Teşekkür
ederim.
TBMM BAŞKAN
VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) - Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şimdi
sırasıyla birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza
sunacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
02-
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 419.611.248
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 2.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 403.752
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 420.017.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı :
346.113.223,21
- Toplam Harcama :
268.045.603,69
- İptal
Edilen Ödenek : 75.408.479,77
- Ertesi
Yıla Devreden Ödenek :
4.729.426,15
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.01
RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 98.885.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 1.097.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve
Din Hizmetleri 50.894.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 150.877.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 200.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 150.677.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 150.877.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3984
sayılı Kanunun 12nci maddesine göre Radyo ve Televizyon Üst
Kurulunun 2008 yılı için merkez ve taşra teşkilatına
ait kadro cetvelleri Plan ve Bütçe Komisyonunda karara
bağlanmıştır.
Şimdi, Radyo
ve Televizyon Üst Kurulunun merkez teşkilatında 572, taşra
teşkilatında 98 olmak üzere, toplam 670 kadroyla ilgili kadro
cetvellerini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri
ile kadro cetvelleri kabul edilmiştir.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı :100.767.375,00
- Toplam Harcama : 89.959.816,83
- İptal
Edilen Ödenek : 10.807.558,17
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B
C E T V E L İ
YTL
- Bütçe geliri
tahmini : 100.767.375,00
- Yılı
tahsilatı : 90.855.512,05
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon
Üst Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısını istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Arayacağım.
oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Bölümleri
okutuyorum:
01
- CUMHURBAŞKANLIĞI
1.
Cumhurbaşkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 55.561.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 55.561.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.
Cumhurbaşkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Cumhurbaşkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 32.396.685,00
- Toplam Harcama : 25.516.928,22
- İptal
Edilen Ödenek : 6.879.756,78
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı
2006 Mali Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Sayıştay
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
06- SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.
Sayıştay Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 11.814.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 45.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 78.172.850
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 170.000
TOPLAM 90.202.350
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayıştay
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Sayıştay
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Sayıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sayıştay
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 54.431.000,00
- Toplam Harcama : 48.411.023,28
- İptal
Edilen Ödenek : 6.019.976,72
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayıştay
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
03
- ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI
1.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 2.814.400
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 14.287.600
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 17.102.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2006 Malî Yılı Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 12.227.000,00
- Toplam Harcama : 4.824.033,08
- İptal
Edilen Ödenek : 7.402.966,92
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay
Başkanlığı ve Anayasa Mahkemesi
Başkanlığının 2008 yılı bütçeleriyle 2006
yılı kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı
olmalarını temenni ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birinci tur görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.39
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.54
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
30uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
Sayın
milletvekilleri, şimdi ikinci tur görüşmelere başlayacağız.
İkinci turda Başbakanlık, Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği, Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Diyanet
İşleri Başkanlığı bütçeleri yer
almaktadır.
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı: 57)
(Devam)
2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/267, 3/191) (S.
Sayısı: 58) (Devam)
F)
BAŞBAKANLIK
1.-
Başbakanlık 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Başbakanlık 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
G)
MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1.-
Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
H)
MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1.-
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I)
TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA
İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.-
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
İ)
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.-
Diyanet İşleri Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Diyanet İşleri Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Burada.
Sayın
milletvekilleri, 27/11/2007 tarihli 25inci Birleşimde bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden
sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin on beş
dakika ile sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda
yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen
milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar
şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan
sonra, ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı
ışıkları yanıp sönmeye başlayan
milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş
olacaktır.
Tur üzerindeki
görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki
sıraya göre sorularını yerlerinden
soracaklardır. Soru sorma işlemi yedi buçuk dakika
içinde tamamlanacaktır. Cevap verme işlemi için de yedi buçuk
dakika süre verilecektir. Cevap işlemi yedi buçuk dakikadan
önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki
soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize
sunulur.
İkinci
turda, grupları ve şahısları adına söz alan
sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Sayın Algan Hacaloğlu,
İstanbul Milletvekili; Sayın Atilla Kart, Konya
Milletvekili; Sayın Atila Emek, Antalya Milletvekili.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Sayın Mustafa Kalaycı,
Konya Milletvekili; Sayın Behiç Çelik, Mersin Milletvekili;
Sayın Reşat Doğru, Tokat Milletvekili; Sayın
Recep Taner, Aydın Milletvekili.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Sayın Akif Gülle, Amasya
Milletvekili; Sayın İsmail Hakkı Biçer, Kütahya
Milletvekili; Sayın Mehmet Yüksel, Denizli Milletvekili;
Sayın Mevlüt Akgün, Karaman Milletvekili; Sayın Mehmet
Çiçek, Yozgat Milletvekili.
Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına, Sayın Bengi Yıldız,
Batman Milletvekili; Sayın Şerafettin Halis, Tunceli
Milletvekili.
Şahısları
adına: Lehinde, Sayın Ali Kul, Bursa Milletvekili;
Sayın Abdurrahman Dodurgalı, Sinop Milletvekili;
Sayın Seracettin Karayağız, Muş Milletvekili;
aleyhte, Sayın Hüseyin Mert, İstanbul Milletvekili.
Gruplar
adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Sayın Algan Hacaloğlunun, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on üç
dakika.
CHP GRUBU ADINA
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, çok
değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, son altı yıldır ülkemizde
yetersiz, defolu bir ekonomik büyüme modeli izlenmektedir. AKP
İktidarıyla ülkemizin pusulası bozulmuş,
rotası sapmış, vizyonu
çarpıtılmıştır. Bu kısır ve
çarpık tablonun baş mimarı ve sorumlusu, doğal
olarak, önce Sayın Başbakan, sonra da Türkiyede bugüne
kadar benzerine hiç rastlamadığımız Sayın
Maliye Bakanımızdır.
Ekonomide
Hükûmetin izlemekte olduğu büyüme modeliyle yeterince
istihdam yaratılamamakta, işsizlik
yaygınlaşmaktadır. Bu çarpık büyüme modeliyle
refah artışı toplumun çok dar bir kesimine
yansımakta, bu nedenle, yoksulluk azalacağına daha
da yaygınlaşmaktadır. Bu sadece bir avuç kesimi
palazlandıran büyüme modeli ile devletin iç borçları,
özel kesimin dış borçları sürekli tırmanmakta,
ülkemizin içine sokulduğu borç batağı sürekli
derinleşmekte, yurttaşlarımızın bireysel
borçları patlamaktadır.
Resmî
rakamlara göre, en az 1 milyon yurttaşımız yatağa
aç girmekte, en az 20 milyon yurttaşımız yoksulluk
koşullarında yaşama tutunmaya
çalışmaktadır. İşsizlik toplumsal afet
konumuna ulaşmıştır. Her 5
yurttaşımızdan 1i, her 3 gencimizden 1i
işsizdir. İşsizlik oranı sizin, AKPnin iddia
ettiği gibi yüzde 9 veya 10 değildir, bunun 2 katıdır.
Rakamların perde arkasını gizlerseniz, evet, yüzde
9dur. Ancak, iş aramaktan yorulanları,
bıkanları, mevsimsel çalışanları veya
iş gücüne şu veya bu şekilde dâhil edilmeyenleri
dikkate alırsanız gerçek işsizlik rakamının
yüzde 20lere dayandığını görürsünüz.
Değerli
arkadaşlarım, Hükûmet kamunun yatırım gücünü
budamış, kamu yatırımlarını büyük
ölçüde askıya almıştır. AKPnin IMFnin
dayatması olan bu zihniyeti 2008 yılı programına
da yansımıştır. 2008 yılında 11,8 milyar
YTL olarak belirlenen kamu yatırımlarının 2007
yılına göre sabit fiyatlarla yüzde 3,9 oranında
gerilemesi öngörülmektedir.
2008
yılı faiz harcamalarının bütçe içindeki
payı yüzde 25,2. Yatırımların payı ise onun
ancak beşte 1idir. Böylesine çarpık önceliklerle ne
ülkemizde atılım sağlanabilir ne Doğu ve
Güneydoğu Anadoluda sosyal ve ekonomik olumsuzluklar
aşılabilir ne de toplumsal refah geliştirilebilir.
Sayın
Başbakan Erdoğan Ekonomide artık sağlam ayaklar
üzerinde duran, kırılganlığını
atmış, büyüme istikrarını sürdüren bir yapı
oluşmuş durumda. diyor.
2002
yılında dış ticaret açığı 15,5 milyar
dolardı. Dün de bunlar konuşuldu, bazılarını
bir daha vurgulamak istiyorum. 2007 Eylül sonu itibarıyla üçe
katlandı, 45,5 milyar dolara tırmandı. Yıl sonuna
kadar 60 milyar doları aşarak, cumhuriyet tarihi
rekoruna tırmanacaktır.
Keza, 2002
yılında cari açık 1,5 milyar dolardı. Bu yıl
sonunda yaklaşık 25 kat artarak 36 milyar dolara
tırmanacak ve bizimle benzer gelişen ülkeler arasında
birinci sıraya oturacaktır ülkemiz.
Ülkemize
giren, durduğu yerde ekonomimizin kaymağını
yiyen spekülatif yabancı sermaye sıcak para 2002
yılında 8,2 milyar dolardı. 2007 yılı ekim
ayı sonu itibarıyla 13 kat artarak 108 milyar dolara
tırmandı.
Keza, Merkez
Bankası faiz oranı yüzde 16,25 ile dünyada en yüksek faiz
oranı olma özelliğini sürdürmekte.
Sayın
Başbakan, gerçekten sormak istiyorum size. Kendisi burada
değil, ama onun yerine temsil etmekte olan Sayın Bakana: Bu
tablo ile mi kırılganlığı aşacak ülkemiz?
Bu ayak bağlarıyla mı düzlüğe
çıkacağız?
Bizim
sözlerimizden rahatsızlık duyabilirsiniz. Dünkü bütçe
görüşmelerinde konuşmalarınızdan bunu çok
açık olarak gördük. Bari kendi atadığınız
Merkez Bankasının bu konudaki uyarılarını
dikkate alın.
Değerli
arkadaşlarım, bu uygulamalar sonucu dış
etkilere giderek daha çok teslim olmuş bir ekonomi hâline
dönüşmekteyiz. Bu vahim bir tablodur. Hükûmetin yüksek reel
faiz, düşük kur ve sıcak paraya hiç kontrolsüz
teslimiyetçi politikaları eşliğinde sürdürmekte olduğu
borçlanma politikası ekonomideki dengeleri giderek
bozmaktadır.
Yıllardır
bütçede sürdürülen rekor düzeyde yüksek faiz dışı
uygulamalarına, kamu çalışanları ve
emekçilerin göstermiş oldukları bunca özveriye
rağmen, devletin iç borçları sürekli artmaktadır.
Toplam kamu iç borcu, 2002 Kasım ayı sonunda 89 milyar
dolardı. 2007 Kasım ayı sonunda ise, 139 milyar dolar
artarak -bu dönemde- 228 milyar dolara tırmanmış, yani
tam 3 kat katlanmıştır. Kamunun iç borçlarında
olumsuzluk bununla da sınırlı değildir.
Zamanımı dikkatli kullanmak için özet geçiyorum. Kamu iç
borçlarında hem süre kısalmış, yirmi altı aya
gerilemiş hem faiz oranı yükselmiş, yüzde 10,1dir temmuz
ayı itibarıyla.
Bir yandan
Faiz haramdır. diyorsunuz değerli AKPli milletvekili
arkadaşlarım, değerli Hükûmet. Faize haram diyen
İslami bankacılığa ülkemizde geniş
olanaklar tanıyorsunuz. Vehhabî bankacılığından
feyzalmış kişileri
Cumhurbaşkanlığına, Maliye
Bakanlığına, TMSF Başkanlığına
diğer kritik kamu görevlerine taşıyorsunuz. Sonra da
ülkemizde faiz ve rant ekonomisine yelken açıyorsunuz.
Dışarıdan
gelen spekülatif sıcak paraya dünyanın en yüksek reel
faizini ödüyorsunuz. 2008 yılında -bu yıl- 56 milyar
dolar faiz ödemeyi programlamış durumdasınız.
Son beş yılda ödediğiniz faiz ise, 161 milyar
doları aştı. Devlet bütçesinin dörtte 1ini faiz
kesimlerine aktarıyorsunuz. Üretim ekonomisine ise, üvey
evlat muamelesi yapıyorsunuz. Gerçek sanayicileri, ulusal
sanayicileri, bu sanayilere üretim yapma çabası içinde olan
KOBİleri dışlıyorsunuz,
cezalandırıyorsunuz. İşte, sizin adil düzen
dediğiniz bu. Eğer, böyleyse gerçekten kendi kendinizi
kandırmaktasınız.
Sayın
Unakıtan, Ülkede dönüşüm yapacağız, yüksek
katma değerli sanayide patlama yapacağız. diyor.
Sayın Maliye Bakanı afaki konuşmaktadır
değerli arkadaşlarım. Türkiyede artık
sanayiye, yani dış rekabete açık kesimlere
yatırım yapmak cazibesini kaybetmiştir. TOBB
Başkanı Hisarcıklıoğlu yakınıyor,
dün gazetelerdeydi: Türkiyeyi gezerken iç piyasaya hizmet
veren bütün sektörlerin ağladığını
görüyorum. diyor. İstihdam üzerinde yüzde 42,2 ile dünyada en
yüksek vergi yükü olan bir ülkeyiz. Asgari ücretin sanayiye
maliyeti 645 YTL, asgari ücretle çalışanın eline
geçen ise sadece 380 YTL. Bu koşullarda özel sektör dış
borcu tırmanıyor. 2002 yılında 29 milyar
dolardı, Haziran 2007de ise 102 milyar dolara
tırmandı. Yani, beş yılda 3 kattan fazla arttı.
Değerli
arkadaşlarım, Hükûmet tarımı IMFye mahkûm
etmiş, çiftçiyi unutmuştur. Tarım son beş yılda
ortalama yüzde 2,94 oranında büyümüştür. Bu yılın
sonunda altı yıllık ortalama büyüme
rakamının yüzde 2,7 olarak gerçekleşmesi bekleniyor.
Nüfusun her yıl kırsal kesimde yüzde 2nin üzerinde
büyümekte olduğu dikkate alınırsa, bu fiilen
çiftçilerimizin, kırsal kesimde yaşayan
yurttaşlarımızın yıllardır
yıllardır refahlarında bir artış
olmadığı anlamını, sonucunu
çıkarmaktadır. Bu tablo AKP İktidarının
ayıbıdır değerli arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, siyasette pişkinliğe yer yoktur.
Hele Başbakansanız pişkin olmaya hiç
hakkınız yoktur. Mal varlığınız
sorulduğu zaman kuruşuna kadar açıklamak zorundasınız.
Ne zaman ve nasıl kazandığınızı
halkımızın önüne koymak zorundasınız. Hem
kendinize ait olanı hem de ailenize ait olanı. Hem görünür
olanları hem de görünmeyenleri, örtülü olanları. Benim
özel ilişkilerime, çocuklarımın kazançlarına ne
karışıyorsunuz? diyemezsiniz, bunu deme
hakkınız yoktur. Çünkü, siz topluma aitsiniz; çünkü,
Başbakan olarak size tüm yetimlerin hakkı, kamunun
kaynakları, devletin hazinesi teslim edilmiş
durumdadır. O nedenle, sizin, ne oğlunuzun veya damadınızın
işleriyle ilgili soru sorulduğu zaman kızmaya
hakkınız vardır ne de İki yıl hapis
cezası almış bir sahtekâra Başbakanlık
örtülü ödeneğini nasıl teslim edersiniz? diye
sorulduğu zaman susmaya hakkınız vardır.
Değerli
arkadaşlarım, siyasette kaprise, kine yer yoktur. Hele
başbakan iseniz kaprisli olmaya hiç hakkınız yoktur.
Herkese karşı adil ve hoşgörülü olmak zorundasınız.
Siz ve bakanlarınız halkımızın sorunlarını
çözmek için, en azından dertlerini dinlemek, onların
ıstırabına kulak vermek için seçildiniz.
İşçi olarak gidip Almanyada ailesine yeni bir hayat
kurmak için ömrünü tüketmiş, ancak, tüm birikimini, varlığını
Faiz haramdır. diyerek kendisini dolandıran din
tacirlerine, İslami holding yapısı altında
örgütlenen vurgunculara kaptırmış olan
gurbetçilerin şikâyetini de dinlemek zorundasınız.
Paranızı bana mı sorup da verdiniz? diye Almanyada
onları terslemeye hiç hakkınız yoktur. Gurbetçiyi
dolandırma suçundan aldığı hapis cezasına
rağmen bazı yakın siyaset arkadaşlarınızla
resim çektirdiği, elini kolunu sallayarak
dolaştığı hâlde bir türlü yakalanamayan
İslami holding sahiplerini görmezliğe hiç
hakkınız yoktur. Hele bu vurguna perde arkasından omuz
vermiş, millî görüşten feyzalmış siyaset
dünyası ve medyadan arkadaşlarınızı
görmezlikten gelmeye hiç ama hiç hakkınız yoktur.
Sayın
Başbakan 13 Kasım tarihli AKP grup toplantısında
yaptığı konuşmada Milletimiz daha yeni, 22
Temmuz seçimlerinde Sayın Baykal ve
arkadaşlarını siyasi ahlak dersinden
sınıfta bırakmadı mı? diye sormuş. Kimin
siyasi ahlaktan söz etmeye hakkı olduğunu
halkımız çok iyi biliyor. Geçen yasama döneminde 130
milletvekiliyle beraber verdiğimiz siyasi etik (ahlak)
yasasını beş yıl raflarda çürüttünüz.
Bıkmadık, bu dönem tekrar verdik. Türkiye Büyük Millet
Meclisi yasa teklifleri arasında 1inci sırada şu
anda yer almakta. Hedefimiz, Türkiye siyasetinde etik (ahlak)
kurallarını AB ülkeleri normlarına, düzeylerine
çıkarmak. Eğer gerçekten kendinize güveniyorsanız,
eğer gerçekten ABye girmek istiyorsanız, bu defa köstek
olmaz, bize destek olursunuz.
Genel
Başkanımız Baykal dün yaptığı bütçe
konuşmasında Türkiye, Büyük Orta Doğu Projesiyle
değil Güneydoğu Anadolu Projesiyle, BOP ile değil
GAP ile kalkınır. dedi. Nedense Sayın Başbakan bu
sözlerden son derece rahatsız oldu. Türkiyenin derdi GAP
değil, CHPdir. Türkiyeye hiçbir hayrı olmadı.
diyerek çok talihsiz bir açıklama yaptı. Değerli
arkadaşlarım, Türkiyenin derdi hiçbir siyasi parti
değildir. Programları farklı olsa dahi tüm siyasi partiler,
Anayasanın temel niteliklerini ve ulusal
çıkarlarımızı korumak için, halka hizmet için
kurulurlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Hacaloğlu, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayın.
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) Çok mersi efendim.
Türkiyenin
derdi, bu duyarlılıkları içlerine sindiremeyen
siyasi kişilerdir. Türkiyenin derdi, işledikleri adi
suçlar karşısında dokunulmazlık zırhına
sığınan siyasetçilerdir. Türkiyenin derdi,
çevresinde yer alan, boğazına kadar yolsuzluğa
batmış dostlarına kol kanat geren siyasi liderlerdir.
Türkiyenin derdi, ulusal
bağımsızlığımız yerine, Büyük Orta
Doğu Projesini sahiplenenlerdir. Türkiyenin derdi, Atatürk
cumhuriyetine ılımlı İslam gömleği
giydirmek isteyenlerdir.
Partilerin
kimisi daha çocuk yaştadır, Mustafa Kemal Atatürkün
kurduğu CHP ise seksen dört yaşındadır. Sayın
Başbakana tavsiye ederim, sakın ha bir daha bu tür sözler
söyleme durumuna düşmeyin; yoksa, laik demokratik
cumhuriyetimizin yılmaz bekçilerinin,
ulusalcıların, devrimcilerin, sosyal demokratların,
tüm yurtseverlerin vicdanında boğulursunuz.
Bütçenin
hayırlı olması dileğiyle
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, şimdi söz, Konya Milletvekili
Sayın Atilla Kartta.
Buyurun
Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)
On üç
dakikanız var.
CHP GRUBU ADINA
ATİLLA KART (Konya) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Başbakanlık ve bağlı
birimlerle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, dün, Sayın Başbakanı
dinlerken, ülkemizin geleceği adına bir kez daha
kaygılandım. Yüzeysel değerlendirmeler yapan, ucuz
polemiklere tenezzül eden ve o anı kurtarmak adına
gerçekleri çarpıtan bir Başbakan kimliğiyle
karşı karşıya geldik. Bu gözlem ve değerlendirmelerimi
doğrulayan Türkiye fotoğrafını biraz sonra,
geniş bir şekilde ana başlıklarıyla
anlatacağım.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; aradan geçen beş
yıl, Adalet ve Kalkınma Partisinin yönetim anlayışında
ve hedeflerinde hiçbir değişim ve gelişmenin
olmadığını gösteriyor. Adalet ve Kalkınma
Partisinin, bakıyoruz, 2002 yılından evvel, Acil Eylem
Programında, bir yıl içinde kamu görevlilerine yönelik
olarak, kamu yönetimine yönelik olarak, adil, dengeli, kıdem
ve liyakati esas alan bir kamu personel rejimi
tasarısını gündeme getireceğini, bu noktada
taahhütte bulunduğunu hatırlıyoruz. 2003
yılında, temmuz ayında bu konu tarafımızdan
ilgili Bakan olan Sayın Mehmet Ali Şahine Mecliste
yöneltilmiş, Sayın Bakan, 2003 yılı sonuna kadar
bu çalışmaların biteceğini ifade etmiştir.
2004 yılı temmuz ayında aynı soru yine yöneltilmiş,
Sayın Bakan, âdeta bir refleksle, 2004 yılı sonunda bu
çalışmaların biteceğini tekrarladı. 2006
yılında aynı konu tarafımızdan takip edildi.
Sayın Bakan, kendinden emin bir görüntüyle, emin bir edayla bu
çalışmaların 2006 yılı sonunda
biteceğini, konuyla Sayın Başbakanın bizzat
ilgilendiğini, bir iki madde üzerinde değerlendirme
yaptığını
Sayın
Başkan, Hükûmet sıralarını lütfen uyarır
mısınız.
Sayın
Bakan, konuşmamı etkiliyorsunuz, bozuyorsunuz. O iş
görüşmesini dışarıda yapın. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Hatip, Genel Kurula
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Peki
efendim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Uyarma görevi size ait.
Konuşmacı ne yapıyor burada!
BAŞKAN
Sayın Hatip, Genel Kurula hitap edin lütfen.
Sayın
milletvekilleri, lütfen
ATİLLA KART
(Devamla) Sayın Başbakanın bizzat
ilgilendiğini
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bunu takip edecek olan Sayın
Başkandır.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
ATİLLA KART
(Devamla)
bir iki noktada değerlendirme
yaptığını ifade ediyor.
Değerli
arkadaşlarım, geldiğimiz aşamada, bu konuda
hiçbir ciddi çalışmanın olmadığı ortaya
çıkıyor. (Gürültüler)
FATİH
METİN (Bolu) Kimseye talimat veremezsiniz.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
ATİLLA KART
(Devamla) Aslında, sözün bittiği yerdeyiz. Hükûmet,
kamuoyunu aldatmıştır, Sayın Şahin, bilerek
gerçek dışı beyanda bulunmuştur.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) 22 Temmuzda cevabınızı
aldınız.
ATİLLA KART
(Devamla) Kabul etmek gerekir ki
Bu dediklerime
cevap veriniz, onları ayrı zeminde konuşuruz ama
size, bakın, Başbakanlık bütçesi üzerinde, kamu
personel rejimi üzerinde, somut eleştiriler getiriyorum,
bunlara cevap veriniz.
Kabul etmek
gerekir ki
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) 22 Temmuzda da çok
kaygılarınız vardı,
kaygılarınızın gereksiz olduğunun
cevabını verdi.
BAŞKAN
Lütfen hatibe müdahale etmeyin.
ATİLLA KART
(Devamla)
kamu yönetimindeki haksızlık ve
eşitsizlikleri giderecek bir kamu personel
tasarısını
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sizin görevinizi yerine getiriyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Lütfen
ATİLLA KART
(Devamla)
hayata geçirecek olan bir siyasi iktidar, ülkemize
yapılacak en büyük hizmetlerden birisini
başarmış olacaktır. Ancak,
anlatımını yaptığımız süreç, AKP
Hükûmetlerinin böylesine önemli bir konuda, son derece
gayriciddi ve kamuoyunu aldatan bir yaklaşım içinde
olduklarını gösteriyor.
Esasen, kamu
yönetiminde, reformdan öte, gerçek anlamda devrim etkisi
yaratacak böyle bir çalışmayı, bu anlayışa
sahip olan -biraz evvel anlatımını
yaptığım, biraz sonra ayrıntılı olarak
açıklayacağım- bir kadronun gerçekleştirmesi
beklenemezdi. Zira, bu yöndeki bir çalışma, bu kadronun,
bu siyasi yönetimin misyonuyla bağdaşamazdı.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bu yapılanma
gerçekleştirilmediği gibi, aksine, kararlı bir
şekilde, vekâleten yönetim yoluyla, müsteşar, genel
müdür, il müdürü düzeyinde, tamamen yandaş ve siyasi
referanslar içinde, vasıfsız bir kadrolaşmanın
yapıldığını görüyoruz. Artık, kamu
yönetiminde, devlet memuru kamu görevlisi değil, parti
memuru kavramı ve uygulaması yerleşmiştir.
Parti memuru için ise kamu hizmeti verimliliği önemli
değildir, kurumun işlemesi, işlevini yerine
getirmesi önemli değildir. Önemli olan, kamu yetkisi ve gücü
aracılığıyla, siyasi iktidarı
başarılı gösterme gayretkeşliğidir. Bu
sürecin sonunda, doğal olarak kamu kurumları işlevini
kaybetmeye başlamıştır. Türkiyede, bu süreç,
bütün tahribatıyla yaşanmaktadır.
Parti devleti
yaratma sürecindeki son engel ise değerli
arkadaşlarım, Cumhurbaşkanlığı
seçimleriyle aşılmış durumdadır. Cumhurbaşkanlığı
makamı, artık, AKP icraatlarının
tamamlayıcı bir mekanizması olarak devreye
girmektedir. Sayın Cumhurbaşkanının, Pakistan
ziyareti esnasında YÖK ile ilgili olarak
yarattığı polemiği ve Hâkimler ve Savcılar
Kanunu değişikliğini onaylama sürecini, vahim ve
sorumsuz bir gelişme olarak gördüğümüzü ve
Cumhurbaşkanlığı makamının
işleviyle bağdaştıramadığımızı
üzülerek ifade ediyoruz. Keza, Sayın Başbakanın, dün
yaptığı konuşmada: On beşinci günün son
dakikasına kadar bekletildik, şimdi de ne kadar
süratlenirse o kadar hayrınadır. diyerek intikam
alırcasına bu olayı sahiplenmesi, toplumsal
barış ve geleceğimiz adına kaygı vericidir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; anlatımını
yaptığımız bu yapılanma, doğal olarak
yolsuzlukların ve hukuksuzlukların gizlenmesini ve
denetlenemez hâle gelmesini sağlamaktadır. Tarikat ve
cemaat ilişkilerinin, yandaş ve siyasi örgütlenmeyle
birlikte yürümesi sonucunda, toplum yaşamında ekonomik
ve sosyal dönüşüm başlamıştır. İhale
süreçlerinde bu ilişki ve referansların etkili ve
belirleyici olduğu, iktidar milletvekillerinin
beyanları, açıklamaları, küçük Dilaranın
ölümündeki ilişkiler, mühendis Gülserenlerin ölümündeki
ilişkiler ve en nihayet, Ispartadaki uçak kazasındaki ilişkilerle,
unsurlarla, varlığını bir kez daha gösterdi. Yeri
gelmişken ifade ediyorum, istismar edilmemesi amacıyla
ifade ediyorum: Fikir ve düşünce özgürlüğü kapsamında
ve anayasal sınırlar içinde, birey özgürlüğüyle
ilgili olan tarikat anlayışını burada
sorgulamıyorum. Bu kutsal değerleri kullanarak kamu
yönetimine egemen olma ve toplumu ayrıştıran bir
anlayışı sorguluyorum, yanlış ve tehlikeli
olanın bu olduğunu özellikle ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyede, bakın, şöyle bir süreç
yaşanıyor: Bu anlattığım vasıfsız
kadrolaşma sebebiyle, bu anlattığım parti
memuru yapılanması sebebiyle, bakıyoruz, bununla
bağlantılı olarak teftiş kurullarının ve
üst kurulların yapılanmasına yönelik
müdahalelerin başladığını görüyoruz.
Sayıştay seçimlerinin, iki yıldan bu yana, Plan Bütçe
Komisyonu tarafından, görevi kötüye kullanmak pahasına
engellendiğini biliyoruz. Üst mali kurul
yapılanması yönünde çalışmalar
yapıldığını biliyoruz, soruşturma
izni kavramının partizanca yaklaşımlarla
kötüye kullanıldığını biliyoruz ve
nihayet, YÖK yapılanmasına yönelik müdahaleler ve
provokasyonlar.
Yargı
yapılanmasına yönelik müdahaleler ve
çalışmalar
Bunların
ayrıntılarını burada anlatmak istemiyorum,
ama, bu çalışmalar kamuoyunun gündeminde.
Bu
çalışmalar hep birlikte değerlendirildiğinde
ortaya çıkan tablo şu: Parti devleti
yapılanmasının ayakları dediğimiz
unsurların ustalıkla gerçekleştirildiğini
görüyoruz. Devlet eliti ve bürokratik oligarşiyi
kıracağız, yok edeceğiz. diyenlerin sivil
kleptokrasiyi kurumsallaştırma ve denetlenemez hâle
getirme konusunda ciddi bir mesafe aldıklarını
görüyoruz.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri;
Başbakanlığın hukuk dışı
uygulamaları kayıt dışı
yapılanmayı kurumsallaştırıyor.
Unutmayalım ki, kayıt dışılığın
olduğu yerde haksız kazanç ve yolsuzluk var demektir.
Sayın
Maliye Bakanı her ne kadar bu konuda da bir başarı
sağlandığı yolunda açıklamalar yapıyor
ise de, Sayın Ali Babacan, kayıt dışıyla
mücadelede hiçbir mesafenin alınmadığını,
dört yılın sonunda hiçbir mesafenin
alınmadığını açık bir şekilde, dürüst
bir şekilde ifade ve kabul etti.
Yolsuzluk
ilişkileri ve iddiaları
Bakıyoruz, bir Kemal
Unakıtan klasiği hâline gelen Maliye Bakanına,
Sayın Başbakanın kararlı bir şekilde sahip
çıktığını görüyoruz. Bunu en son Tekel
yolsuzluğu olayında gördük değerli
arkadaşlarım.
Sayın
Başbakan, siz bir yargı mercisi değilsiniz. Siz
Başbakanlık Hazine Başkontrolörlüğü
tarafından hazırlanan raporun idari ve adli gereğini
yapmak zorundasınız. 3 Nisan 2007 tarihli raporu,
Başbakanlık bünyesinde hazırlanan raporu aradan
geçen yedi sekiz aya rağmen neden sümen altında
tutuyorsunuz? Efendim, Suç duyurusunda bulunun. diyerek, bunu
geçiştiremezsiniz. Elbette suç duyurumuzu
yapacağız, ama, siz Başbakan olarak, sizin uhdenizde,
sizin bünyenizde hazırlanan bu raporun idari ve adli
gereğini neden yapmıyorsunuz? Bunun hesabını
vermek, bunun açıklamasını yapmak
zorundasınız.
Aslında,
değerli arkadaşlarım, tabii, bu olayın sadece
Maliye Bakanının oğluyla sınırlı
olmadığı, 187 sayfalık raporda
ayrıntılı olarak açıklandığı üzere,
Hükûmet tarafından bu gibi konularda himaye edildiği
bilinen Family Finans Grubu ve Ülker Grubu
bağlantıları sebebiyle de bu raporun sümen altı
edildiği acı bir gerçek olarak karşımıza
çıkıyor değerli arkadaşlarım. Öyle anlaşılıyor
ki, Sayın Genel Başkanımızın ifadesiyle,
mahdumlardan sonra belli sermaye gruplarının da
dokunulmazlığı var değerli
arkadaşlarım. Bu rapor, bu tablo bunu ortaya koyuyor.
Bunlar tesadüf olabilir mi? Bakıyorsunuz bu ilişkilerde
özellikle belli banka, belli finans grupları hep merkezî bir rol
üstleniyor. Bunları lütfen sorgulayın artık.
Bunları sorgulamak bizim kadar sizin de göreviniz, sizin de
sorumluluğunuz. Bunlara hangi kavramlar adına sahip
çıkıyorsunuz, hangi değerler adına sahip
çıkıyorsunuz?
Tekrar ifade
ediyorum: Başbakanlık bünyesindeki bir rapordan söz
ediyorum, soyut bir evraktan, soyut bir iddiadan söz etmiyorum
değerli arkadaşlarım. Siz yolsuzluklarla mücadele
konusunda, hukuk devleti yapılanması konusunda
samimiyseniz, dürüst iseniz, bunların gereğini
yaparsınız. Demagoji yapmadan, hedef saptırmadan
bunların gereğini yaparsınız.
RECEP KORAL
(İstanbul) Sizin yaptığınızı yapmadan
yani.
ATİLLA KART
(Devamla) Bakın, değerli arkadaşlarım, neyi
görüyoruz? Örtülü ödeneğin başında, sahtecilikten
mahkûm olan bir kişinin aradan geçen dört yıla rağmen
görev yaptığını görüyoruz. Bu, şeklen belki o
bir yıllık, iki yıllık hapis cezalarının
altında kalmış olabilir. Tabii, burada hukukçu
arkadaşlarımın
şaşırdığını hissediyorum, ama,
gerçek bu değerli arkadaşlarım.
Tamamen güven
ve liyakat gerektiren böyle bir ödeneğin başında,
sahtecilikten mahkûm olan bir kişiyi hangi özel gerekçeyle
hâlen görevde tutuyorsunuz? Bunları soracağız.
Bunları izninizle soracağız ve
sorgulayacağız değerli arkadaşlarım.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Mahkemede ispatlanmamış.
ATİLLA KART
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, bir güvenden söz
ediyorum. Bir liyakatten söz ediyorum. Bir etikten söz ediyorum. Onu
da ifade ediyorum, ama, kamu yönetimindeki
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kart, bir dakika ek süre veriyorum. Lütfen
tamamlayın.
ATİLLA KART
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, Sayın
Başbakan, aslında geldiğimiz aşamada Türkiye
Cumhuriyetinin bütün yurttaşlarının
Başbakanı olduğunun idrakinde değil. Lise
öğrencisi Tevhidenin türbanı üzerinden mağduriyet
rolünü oynamaya devam eden Sayın Başbakanın, bu
politikalarının çok tehlikeli bir süreci beraberinde
getirdiği ve toplumsal bölünmeyi
hızlandırdığını artık görmemiz
gerekiyor.
22 Temmuz
seçimlerinden sonra Herkesin Başbakanı
olacağım. Herkesi kucaklayacağım. diyen
Başbakanın bu söyleminin, her zamanki gibi ve maalesef,
samimi ve dürüst olmadığı, ciddiyetten uzak
olduğu ve bir görüntü vermekten ibaret olduğu bir kez daha
ortaya çıkıyor.
Anlatılacak
çok şeyler var, ama, şunu özet olarak ifade etmek istiyorum:
Kifayetsiz ve muhteris bir kadronun Goebbels propagandası ve
Machiavelli yöntemleriyle Türkiyeyi esenliğe ulaştırması
söz konusu olamaz. Bu kadronun, bu anlayış ve
uygulamalarla Türkiyeyi parti devleti ve müstemleke bir ülke
hâline getirmesi kaçınılmazdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART
(Devamla) Bu uyarı ve kaygılarla Hükûmeti bir kez daha
sorumlu olmaya, sağduyulu davranmaya davet ediyor, bütçenin
yararlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ASIM AYKAN
(Trabzon) Müstemlekeyi düzeltsen iyi olur. Müstemleke hiç
yakışmadı!
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kart.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Sayın Atila Emek, Antalya
Milletvekili.
Süreniz dokuz
dakika.
Buyurun
Sayın Emek. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ATİLA EMEK (Antalya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Diyanet İşleri
Başkanlığının 2008 yılı bütçesiyle
ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak
üzere söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım
adına yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, Diyanet İşleri
Başkanlığının temel işlevi,
toplumumuzu din konusunda bilgilendirmek, aydınlatmak
ve din hizmetlerini vermektir.
Takdir edileceği gibi bu çok zor ve hassas bir görevdir. Diyanet
İşleri Başkanlığı bu hizmetleri
Anayasa'nın 136'ncı maddesine bağlı kalarak vermek
durumundadır. Bu bağlamda, her siyasi görüş sahibi
yurttaşımızın bu hizmetlerden eşit olarak
yararlanması gerekir. Hizmet veren din görevlilerimiz de her
türlü siyasi görüş ve düşüncenin dışında bir
anlayışla yansız ve tarafsız bu hizmetleri
vermelidir.
Değerli
arkadaşlarım, Diyanet İşleri
Başkanlığının yayınları bu
hizmetlerin verilmesinde önemli bir etkendir. Özellikle genç
kuşaklarımızın bu yayınlardan daha çok
yararlanması için kullanılan dilin daha sade ve günümüz
Türkçesine uygun olması gerekmektedir. Bu konuda Diyanet
İşleri Başkanlığımızın gereken
duyarlılığı ve özeni göstermesini öneriyoruz.
Şu anda Diyanet İşleri Başkanlığı
görevini yürütmekte olan Sayın Ali Bardakoğlu'nun
çalışmalarını Cumhuriyet Halk Partisi olarak
takdirde karşılıyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri
Başkanlığının alanına giren ve toplumda
sorun olarak gündemi teşkil eden konuların doğru,
kalıcı, toplumsal birlik ve bütünlüğü
pekiştirecek çözümlerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak katkı yapacağımızı ifade eder, bu
yönde zaman kaybedilmeksizin çalışmaların
yapılıp Parlamentoda çözüm üretilmesi gerektiğine
inanmaktayız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri
Başkanlığının bütçesinden yapılan
harcamaların neredeyse tamamına yakını
toplumun bir inanç kesimine yapılan hizmetlere
ayrılırken, toplumun önemli bir inanç kesimi bu
hizmetlerden gerektiği gibi pay alamamaktadır.
Geçmiş yasama dönemlerinde Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri,
bu eşitsizlik ve haksızlığın giderilmesi
yönünde Türkiye Büyük Millet Meclisinde defalarca cemevlerinin
ibadet yeri olarak kabul edilmesi için konuşma yaptılar,
kanun teklifi verdiler. Bütün bunlara AKP çoğunluğu
karşı çıktı ve reddetti. AKP iktidar olana kadar
bütçeden cemevlerine ve Alevi derneklerine pay
ayrılıyordu, bu yardımlar da kesildi.
Değerli
arkadaşlarım, toplumumuzun nüfus itibarıyla önemli
bir çoğunluğunu teşkil eden Alevi inancına
bağlı yurttaşlarımızın bu ülkenin asli
unsurları olarak laik cumhuriyete, Atatürk düşüncesine,
vatanın bölünmez bütünlüğüne, ulus devlet ve üniter
yapıya bütün varlıklarıyla bağlı, aydın
düşünceli insanlar olarak inançlarını her yurttaş
gibi özgürce yaşamak haklarıdır. Esasen, büyük bir
imparatorluğun içinden çıkmış ve Türkiye
Cumhuriyeti ulus devletini kurmuş bir millet olarak bu ülkede
yaşayan her yurttaşımızın inancını
güven içinde, huzur içinde özgürce yaşama hakkı
cumhuriyet tarafından teminat altına
alınmıştır.
Cumhuriyet
Halk Partisi, laik demokratik cumhuriyetin
sağladığı bu hakkın
yurttaşlarımız tarafından
kullanılmasının güvencesi olmaya devam edecektir.
Bu alan siyasetin girmeyeceği, taassup ve hurafenin inanca
etki etmeyeceği bir alandır. Açık ifadesiyle, din ve
inanç üzerinden siyaset yapılmamalı, hurafenin ve
yobazlığın etkisinden yüce dinimiz her zaman
korunmalıdır. Bu bağlamda, inançlara
dışarıdan müdahale edilmemeli, Alevi yurttaşlarımızın
kendi inançlarını özgürce yaşamaları
sağlanmalı, onları rencide eden ve istismar eden her
türlü beyan ve açıklama ve siyasi çıkar sağlamaya
yönelik girişimler son bulmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; millet olarak hepimizi
üzen Sivas Madımak Otelinde canların yakılması
olayının acıları hepimizin yüreğindedir.
Alevi yurttaşlarımız, bize bu acıyı
yaşatan olayın cereyan ettiği Madımak Otelinin
müze yapılmasını istemektedirler. Bu konuda gereken
yapılmalıdır. Yasal düzenleme gerekli ise bunu
Parlamentomuz gerçekleştirmelidir.
Değerli
arkadaşlarım, son günlerde kamuoyu önünde Alevi
inancıyla ilgili kimi bireysel girişimlerin ve
açılım adı altında tartışılan
konulara da değinmek isterim. Alevi
yurttaşlarımızın bu tür yapay girişimlerle
istismar edilmesine, onların kuşatılmasına
yönelik girişimleri yerinde bulmuyoruz. Sorun, Alevi
yurttaşlarımızla iftar açmak değil
İBRAHİM
YİĞİT (İstanbul) Aleviler adına
konuşamazsın! Lütfen! Senin hakkın yok bu
konuşmaya!
ATİLA EMEK
(Devamla) -
açmak değil, Alevi
yurttaşlarımızın hakları olan çözümleri
üretmektir.
İBRAHİM
YİĞİT (İstanbul) Otur yerine! Aleviler adına
konuşamazsın! (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Milletvekili, lütfen hatibe müdahale etmeyin.
BİLGİN
PAÇARIZ (Edirne) Gel sen konuş, sen! İzin al da konuş!
GÜROL
ERGİN (Muğla) Ne oldu?
ATİLA EMEK
(Devamla) Bu da salonlarda yapılacak bir iş değil,
Parlamentoda yasal düzenlemeyle gerçekleştirilmelidir. Bu
bağlamda, Alevi yurttaşlarımızın talepleri
arasında bulunan cemevlerinin ibadethane sayılması
için gerekli yasal düzenlemeler ve kararlar
alınmalıdır. Cemevleri ibadethane
sayılmadığı için kullanılan elektrik ve suyun
parası da Alevi yurttaşlarımız tarafından
ödenmektedir. Tüm bu sorunların çözümü yerine, son günlerde
kamuoyuna yansıyan Alevi kesimini kuşatma
girişimleri, AKPnin toplumun diğer alanlarında
yaptığı ve yarattığı
kuşatmaların bir başka örneğini teşkil
etmektedir.
Geçmişte
yaşanan acı olayları hatırlayıp üzülmek
yerine, günümüzde hepimize ve özellikle AKP İktidarına
düşen görev, bu inanç kesimiyle ilgili çözüm üretmektir.
Kelime oyunlarıyla Alevi yurttaşlarımızın
sorunlarının istismarını kabul etmiyoruz.
Plan ve Bütçe
Komisyonunda Alevi inancıyla ilgili haklı ve yerinde
isteklerin çözümü önerilirken bir AKP milletvekilinin Belki
Alevilik kapsamı içerisine alınmayacak ama Mecusiler,
Bahailer, satanistler, Yezidiler de benzer taleplerle gelebilir.
Bu durumda Alevilerin ya da Aleviyim diyen insanların bu
taleplerini nasıl karşılamak gerekiyor,
doğrusu ben bilmiyorum. şeklindeki sözleri, Alevi
yurttaşlarımızı maksadını aşarak
toplumda tartışma yaratacak biçimde satanistlerle bir
tutma değerlendirmesini yerinde bulmuyor, şiddetle
reddediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
NECDET ÜNÜVAR
(Adana) Ne alakası var?
ATİLA EMEK
(Devamla) Bu konularda herkesin sorumlu ve dikkatli
konuşmaları, toplumda tartışma yaratacak
beyanlardan kaçınılması gerekir. Sorunların
çözümü, inançları etkileme, dönüştürme, istismar
politikalarıyla değil, gerçeği ve doğruyu kabul
ederek çözüm üretmekten geçer.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa Birliğinin 17 Aralık 2004
tarihli ilerleme raporunda Alevi
yurttaşlarımızın azınlık olarak
gösterilmesi çabalarına bu
yurttaşlarımızın gösterdikleri tepki iyi
değerlendirilmelidir. Avrupa Birliğine Ben bu milletin
ve ülkenin asli unsuruyum. diyerek ulus devlet yapısına,
üniter yapıya ve laik demokratik Atatürk cumhuriyetine
bağlılıkları takdir edilmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Emek, bir dakika ek süre veriyorum. Lütfen tamamlayın.
ATİLA EMEK
(Devamla) Teşekkür ediyorum efendim.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, cumhuriyetin ilk
kuruluş yıllarında Büyük Atatürk Diyanet
İşleri Başkanlığını kurmuş ve
hemşehrimiz olan din âlimi Elmalılı Hamdi
Yazıra kendisini rahmetle anıyorum- kutsal
kitabımız Kuran-ı Kerimin Türkçe mealini
hazırlatmıştır. Türklerde bir ilk böyle
gerçekleşmiştir. Dilimiz Türkçesiyle yüce
kitabımızın mealinden öğrenebilme olanağına
bu yoldan kavuşmuş bulunmaktayız.
Günümüzde bu
konuda Diyanet İşlerinin elinde büyük olanaklar
vardır, bunlar değerlendirilmelidir. Alevi olsun Sünni
olsun, tüm inanç sahiplerinin bilgilendirilmesi konusunda
gerekli çalışmalar yapılmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetin
kuruluş yıllarında 442 sayılı Köy Kanunu
yapılırken köyde öğretmen ile imam köy ihtiyar
meclisinin tabii üyesi sayılmışlardır. Bu ne
kadar anlamlı ve ileri bir öngörüdür. Köyde imam ve
öğretmen iki aydın
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Emek.
ATİLA EMEK
(Devamla) Teşekkür edeyim.
BAŞKAN
Öyle bir usulümüz yok. Teşekkür ederim Sayın Emek.
ATİLA EMEK
(Devamla) Evet, bütçenin hayırlı olmasını
diler, hepinize saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
İBRAHİM
YİĞİT (İstanbul) Sayın Başkan, bir
sataşma var, söz istiyorum.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Ne sataşması?
BAŞKAN
Sayın Yiğit
Sayın Yiğit
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Asıl sataşan kendisi.
GÜROL
ERGİN (Muğla) Sataştıysan sen sataştın
kardeşim. Sana kim sataştı? Hayret bir şey ya!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, Sayın
Milletvekilimiz sataşmayla ilgili bir müracaatta
bulunuyor size.
OKTAY VURAL
(İzmir) Kendisi sataştı.
ATİLA EMEK
(Antalya) Siz oradan laf attınız, benim sözümü kestiniz.
BAŞKAN -
Tutanakları getirteceğim, bakacağım. Ondan
sonra da kendisine, eğer gerekiyorsa, söz vereceğim
Sayın Grup Başkan Vekili.
Sayın
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına,
Sayın Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili.
On dakika
süreniz var.
Buyurun
Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi
açıklamak amacıyla huzurunuzda bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisin değerli üyelerini
saygılarımla selamlıyorum.
Öncelikle dün
Sayın Başbakanın ifade ettiği bazı konulara
kısaca değinmek istiyorum. Sayın Genel Başkanım
Devlet Bahçelinin ayrıntılı
açıklamalarına rağmen, Sayın Başbakan, BDDK
raporunda yer alan batık bankaların 57nci Hükûmet
döneminde Fona devredildiği ifadesini belge diye
göstererek en hafif tabirle siyasi etikle bağdaşmayan
saptırmasını ve iftira kampanyasını devam
ettirmiştir. Sayın Başbakan BDDK raporlarını
iyi okusaydı hangi dönemde ne yapıldığını
daha iyi görürdü. O dönemde bu bankalarda nasıl bir soygun
düzeni kurulduğu ortaya çıkarılmış,
sorumlular hakkında alacak davaları ve şahsi iflas
davaları açılmış, sorumluların malları
üzerine ihtiyati tedbir konulmuş ve yurt dışına
çıkmaları da mahkemelerce yasaklanmıştır.
Peki siz ne yaptınız? Burada sizlere, Sayın
Başbakanın Bozüyükte batık banka
patronlarıyla yaptığı toplantıyı ve
döneminizde birçok hortumcunun vergi borçlarının vergi
barışı kapsamında nasıl affedildiğini
hazin bir ibret vesikası olarak ben de hatırlatmak
istiyorum.
Sayın
Başbakan kendilerinden önce yapılanları yok sayma
anlayışını yine devam ettirmiştir.
Öncelikle şunu belirteyim: Plan
Bütçe Komisyonunda yapılan görüşmelerde
ekonomiden sorumlu iki Bakanın, Sayın Başbakan
Yardımcısı Nazım Ekren ve Devlet Bakanı
Mehmet Şimşekin birlikte bulunduğu toplantıda,
kendilerine AKP döneminde hangi yapısal reformların
gerçekleştirildiği sorulmuştur. Sayın Mehmet
Şimşek tarafından verilen cevap -zabıtlar da
burada- zabıtlardan okuyorum:
1- Vergi
reformu yapıldı. Duyanınız var mı
bilmiyorum. Öyle bir reform yapıldı mı?
2- Sosyal
güvenlik reformu. Öyle erteliyoruz, yani 57nci Hükûmet
döneminde yapılan sosyal güvenlik reformu üzerine henüz bir
şey konulmadı.
Diğerlerini
sayıyor: Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Kamu
İhale Kanunu, Bankacılık Kanunu, kamu bankaları
reformu, Mortgage Kanunu, yatırım ortamının
iyileştirilmesi.
Arkadaşlar,
bu söylenenlerin bir kısmı henüz yapılmadı
-inşallah bir an önce de yaparsınız- bir kısmı
da 57nci Hükûmet döneminde, 2000-2002 yıllarında
yapıldı. Gelin, gerçekleri görelim. Sayın
Başbakan söyleyince vatandaşlarımız doğru
zannediyor. Geçmişi inkâr etmeyelim, teşekkür etmesini
de bilelim.
Bir diğer
konu: Sayın Başbakan 2007 yılında millî gelirin
489 milyar dolara doğru gittiğini, yetmiş dokuz
yılda elde edilen 181 milyar doların üzerine beş
yılda 308 milyar doların ilave edildiğini belirterek,
bu millî gelir rakamlarına oranla hesaplanan bazı
göstergelerdeki iyileşmeleri ballandıra
ballandıra ifade etmiştir.
Arkadaşlar,
vatandaşlar gelirini ve harcamasını dolarla
yapmıyor ki. 2002 yılında 181 milyar dolar olan millî
gelirimiz 2006 yılında 402 milyar dolara yükseldi,
doğru. Yani, dört yılda dolar bazında yüzde 122
oranında artış görülmektedir. Hâlbuki millî
gelirimiz YTL bazında, aynı dönemde, sabit fiyatla 116
milyar YTLden 154 milyar YTLye yükselmiş olup dört
yıllık artış yüzde 32,6 düzeyindedir. Yani, millî
gelirimiz dört yılda, sabit fiyatla, YTL bazında yüzde 32,6
oranında artarken, dolar bazında yüzde 122 oranında
artmış görünmektedir. Aynı şekilde, kişi
başına millî gelirimiz ise sabit fiyatla yüzde 27
oranında artmakla birlikte, dolar bazında yüzde 111
oranında artmış görünmektedir.
Dolayısıyla,
dolar bazındaki millî gelir baz alınarak hesaplanan tüm
göstergeler yanıltıcı, sanal sonuçlar vermektedir.
İşte, bizim söylediğimiz bu, Türk lirasındaki
aşırı değerlemenin sonucu bu. Yine, Sayın Başbakan
Türk lirasının değerlemesinden rahatsızlık duyanlara
taaccüp ettiğini belirterek, Milliyetçi kardeşlerimiz
niye rahatsızlık duyuyor? diye sordu, Bunu anlamakta
zorlanıyorum. dedi. Anlayamazsın Sayın
Başbakan. Milliyetçiliği anlamanı zaten beklemiyoruz.
Azıcık da olsa millî politikaları uygulayın, biz
bunlardan memnun oluruz.
Uyguladığınız
yüksek faiz, düşük kur politikası nedeniyle ülkemiz
ithal mallar cennetine döndü. Sanayicimiz, üreticimiz zor
durumda, rekabet gücü kalmadı. Sıcak para yoluyla resmen
bir soygun var ülkemizde.
Ülkemize, millî sanayimize, sanayicimize ve üreticimize sahip
çıkmak tabii ki milliyetçiliğin bir gereğidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri;
Başbakanlığın temel görevi, bakanlıklar
arası uyum, koordinasyon ve iş birliğinin
sağlanması, devlet teşkilatının düzenli ve
etkin işlemesi için gerekli sistem ve prensiplerin
geliştirilmesi ve uygulanmasının temini ile
hazırlanan düzenlemelerin mevzuata, kalkınma, plan ve
programına uygunluğun sağlanmasıdır. Ancak
Başbakanlık bu görevlerini yeterli etkinlikte yerine
getirememektedir. Başbakanlık, teşkilat
yapısı, bağlı ve ilgili kuruluşlar ve
personel sayısıyla bir hizmet bakanlığı
şeklinde yapılanmıştır. AKPnin parti
programı, seçim beyannamesi, Acil Eylem Planında
Başbakanlık dev bir hizmet bakanlığı
görünümünden çıkarılacak. denilmiş,
hatırlarsanız Sayın Başbakan tarafından da
bu konu sıklıkla dile getirilmiştir. Ancak, şu anda
Başbakanlığın bağlı ve ilgili
kuruluşlarına bakarsanız, birkaç kapatılan ve
devredilen kurum dışında söylenenlerin lafta
kaldığını görürsünüz. Hâlen her biri
değişik alanlarda hizmet veren 40ın üzerinde
bağlı ve ilgili kuruluş bulunmaktadır. Bugüne
kadar kamu yönetimi alanında yapılanlar, kamu
yönetiminde birlik ve bütünlük ilkesinden tamamen uzak, temel
dengeleri tahrip eden, eşitliği zedeleyen,
adaletsizliğe yol açan düzenlemelerdir.
Acil Eylem
Planında öncelikli hedeflerden olmasına rağmen,
İdari Usul Yasası bugüne kadar
çıkartılmamıştır.
Beş
yıldır Hükûmet bir yandan kamu yönetimindeki
dengesizlik, verimsizlik ve kalitesizlikten, bürokratik
oligarşiden şikâyet etmiş, bir yandan da bu
düzensizlikleri gidermek yerine, kullanmak, bundan siyaseten
yararlanmak yolunu tercih etmiştir.
Geçen dönem
Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma adı altında
hazırlanan, ancak Cumhurbaşkanı tarafından veto
edilen düzenleme, hukuki ve teknik yeterliliğe sahip
bulunmadığı gibi, üniter yapımızın tahribine
altyapı hazırlar nitelik
taşımıştır.
İdari yapımızdaki
esas problem, devletin temel nitelikleri ya da idarenin karar alma
ve denetim yetkisinden kaynaklanmamaktadır. Oysa,
yapılan düzenlemelere bakıldığında, sorun
olarak devletin bu temel dinamiklerinin görüldüğü
anlaşılmaktadır. Birçok düzenlemenin
gerekçelerinde ve Acil Eylem Planında, kamu
kuruluşlarının görev ve yetki geçişlerinin
önlenmesi ve bir koordinasyon içinde kurumların
işletilmesi öngörülmektedir. Ancak uygulamada
görülmektedir ki aynı konuda yapılan düzenlemeler
arasında bile uyumsuzluk bulunmaktadır.
Yapılan
düzenlemeler, kamu yönetiminin iyileştirilmesi ve kaynak
israfının önlenmesine yönelik olmak yerine, Kamu
arazileri ve malları nasıl pazarlanır?,
Kadrolaşma nasıl sağlanabilir?, İhale
mevzuatı ve bütçe dışına nasıl
çıkılabilir? ve Devletle kavgalı olanlar nasıl
affedilebilir?e hizmet eden düzenlemeler olmuştur.
Bir yandan
bütçe birliğinden, mali disiplinden söz edilirken, diğer
yandan rant dağıtan kurumlar bütçe dışına
çıkarılmaktadır. 2003 yılında
çıkarılan Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
kapsamında yer alan TOKİ, TMSF, TRT, Millî Piyango Genel
Müdürlüğü gibi kurumlar, 22/12/2005 tarih 5436 sayılı
Kanunla yapılan değişiklik sonucu bütçe
kapsamından çıkarılmıştır.
Başbakanlığın
kamu kurumları ve güvenlik birimleri arasında
koordinasyon sağlama görevi olmasına rağmen, kendi
güvenliğini temin edememiştir. Bilgi güvenliğinin
en üst düzeyde sağlanması gereken Başbakanlık, bu
alanda da zaaf içinde olmuştur. Eylül ayında
Başkanlığın web sitesi bir süre devre
dışı kalmış ve siteyi açanlar
karşılarında İmana gelin hocalar, üç senedir
sitenizde açık var diye yırtınıyorum, ama takan
yok. notlarıyla karşılaşmışlardır.
Bu durum başka ülkelerde skandal olarak nitelendirilecek bir
olaydır arkadaşlar.
Başbakanlıkta
son beş yıllık dönemde Hükûmetin vücut dilinden
anlamayan personel taciz edilmiş, yıldırma
politikası uygulanmıştır. Görevden alınan
ve mahkeme kararıyla dönen birçok kamu görevlisi sudan
bahanelerle tekrar tekrar görevlerinden
alınmıştır.
Kamu
yönetimindeki yolsuzluk ve yozlaşma büyük boyutlara
ulaşmış, işler çoğu zaman meşru zeminde
yürür gibi olmuştur. Bugüne kadar yolsuzluk suçunu
oluşturan hâller ile yolsuzlukla mücadelede uygulanacak usul
ve esasların belirlendiği bir düzenleme yapılmamıştır.
Uluslararası Şeffaflık Örgütünün bu yıl
açıklanan raporunda yolsuzluğu en az olandan çok olan
ülkelere göre yapılan sıralamada, Türkiye, geçen
yıla göre dört sıra gerileyerek 64üncü olmuştur.
Yine, AKPnin
program, seçim beyannamesi, Acil Eylem Planında Devlet
Personel Rejim Reformu ile bütün kamu kurum,
kuruluşlarında norm kadro uygulamasına geçilecek,
göreve alma ve yükselmede objektif kriterler getirilecek, statüler
azaltılacak ve
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Kalaycı. Lütfen
tamamlayın.
MUSTAFA
KALAYCI (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
benzer
statüler arasındaki ekonomik ve sosyal farklar giderilecek,
maaş ve ücret sistemi sadeleştirilecek ve dengesizlik
giderilecek. denilmiştir. Ancak, bu konularda hiçbir
düzenleme getirilmemiştir. Tam aksine, kamu hizmetine girişte
liyakati ve hakkaniyeti temin maksadıyla çıkarılan
merkezî sınav ve görevde yükselme uygulaması,
yapılan istisnalarla sübjektif değerlendirmelere
açık hâle getirilmiştir.
Ana sistemden
uzaklaşılarak, sözleşmeli ve geçici istihdam
yöntemleri, amacı dışında, yandaşları
işe yerleştirme aracı olarak
kullanılmıştır. Eşit işe eşit ücret
sağlamaktan söz edenler, başta kurumların
teşkilat kanunları olmak üzere birçok kanunda
yapılan münferit düzenlemelerle kurumlar ve unvanlar
arası ücret dengesini daha da bozmuşlar, ücret
adaletsizliğini artırmışlardır.
Bağlı
kuruluşlardan Özelleştirme İdaresi, TOKİ ve
TODAİE hizmet bakanlıklarıyla ilgilendirilmiş
olmakla birlikte, TOKİ ve TODAİE daha sonra yeniden
Başbakanlığa bağlanmıştır. Bu
bağlantıların günübirlik, kişiye özgü
nedenlerle değil, hizmetin gereği olarak tespiti gerekmektedir.
Bütçemizin
hayırlı olması dileğiyle, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, şimdi söz Sayın Behiç
Çelik, Mersin Milletvekilinde.
Buyurun
Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz
dakika.
MHP GRUBU ADINA
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulumuzda görüşülmekte olan Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ve Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı bütçeleri
hakkında konuşmak üzere Grubum adına söz almış
bulunuyorum.
2008 mali
yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
için öngörülmüş olan ödenek 13 milyon 70 bin YTL olarak teklif
edilmiş ve 11 milyon 36 bin YTL olarak benimsenmiştir.
Sayın
milletvekilleri, bilindiği üzere, her devlet kendi
varlığına yönelik
devamlılığını, bütünlüğünü hedef alan
iç ve dış tehditlere karşı varoluşundan
itibaren bir millî güvenlik siyaseti tespit etmek ve bunu
uygulamak durumundadır. Millî güvenlik siyasetinin
tespitinde ulusal, bölgesel ve uluslararası konjonktürdeki
değişimler ve gelişmeler dikkate alınırken,
önceden belirlenmiş olan millî menfaat ve millî hedeflerin de
dikkate alınması gerekir. Ancak, bölgesel ve özellikle
uluslararası ilişkilerdeki çağdaş
değişiklikler ve gelişmeler de asla ihmal
edilmemelidir. Bu nedenle, özünde ülkenin millî menfaatini
zedelemeyen fakat değişikliklere ve gelişmelere
açık ve ona göre şekillendirilmiş bir millî güvenlik
siyasetinin belirlenmesi, akılcı bir yöntemle
yapılmalıdır.
Millî güvenlik
siyasetinin belirlenmesinde evrensel değerler ve kriterler
de göz ardı edilmemelidir. Çağdaş devlet
anlayışının bütünü ile hâkim olacağı bir
millî güvenlik siyaseti ile ülke, uluslararası
ilişkilerde saygın ve güvenilir bir yere sahip olurken,
millî varlığın ve bütünlüğün uluslararası
alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dâhil bütün
menfaatlerin ve ahdî hukukunun her türlü iç ve dış
tehditlere karşı korunmasını da
korunmasının dengesini de sağlamış
olacaktır.
Millî Güvenlik
Kurulu, yürütme sistemi içerisinde Cumhurbaşkanı ve
Bakanlar Kurulu alt sistemlerine yardımcı,
danışma organı niteliğinde, anayasal bir
kuruluştur.
Sayın
milletvekilleri, millî güvenlik kavramı, sadece
dıştan gelebilecek saldırı ve tehlikelerden
korunmayı, yani dış güvenliği ifade etmemekte,
aynı zamanda ülkenin içinde çıkabilecek kargaşa ve
tehlikelerden korunmayı, yani iç güvenliği de
kapsamaktadır. Ancak, ülkenin içinde ortaya çıkabilecek
herhangi bir kargaşanın millî güvenlik kavramına
dâhil edilebilmesi için, bu kargaşanın ülke ve devletin
millî birlik ve bütünlüğüne yönelik olması gerekir.
Nitekim, millî güvenlik, 2945 sayılı Kanunda dış
ve iç güvenliği kapsayacak şekilde
tanımlanmıştır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Millî Güvenlik Kurulu,
iktidarca çıkarılan 4963 sayılı Kanun
gereğince, tavsiye kararları alma ve gerekli
koordinasyonun sağlanması için görüş tespit etme, bu
tavsiye kararlarını ve görüşlerini Bakanlar
Kuruluna bildirme ve kanunlarla verilen görevleri yerine
getirme görevleri uhdesine verilmiştir. Belirtilen Kanun
çerçevesinde, Millî Güvenlik Kurulu görevi icrai boyutların
tamamen dışına çıkarılarak, istişari
alana hapsedilerek daraltılmıştır.
Her devlet,
kendi varlığına yönelik
devamlılığını ve bütünlüğünü hedef alan
iç ve dış tehditlere karşı bir millî güvenlik
siyaseti tespit etmek ve uygulamak durumundadır. Türkiyede
millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve
uygulanmasıyla ilgili tavsiye kararlarının
alınması ve gerekli koordinasyonun sağlanması
için görüş tespit etme görevleri Millî Güvenlik Kuruluna
verilmiştir. 4709 sayılı Kanunla yapılan
değişiklik sonucu, Millî Güvenlik Kurulu
kararlarının tavsiye niteliğinde olacağı,
alınan kararların Bakanlar Kurulunca
değerlendirileceği belirtilerek, Millî Güvenlik Kurulunun
danışma organı olma niteliği özellikle
vurgulanmıştır. Tavsiye niteliğindeki bu
kararlar, Bakanlar Kurulunca benimsendiği ölçüde hukuksal
değer kazanacaktır. Millî Güvenlik Kurulu ülkemizde,
1920 yılından bu yana, çeşitli isimler altında, değişik
şekillerde yer almıştır. Türk devlet örgütü içinde
zaman zaman Millî Güvenlik Kurulunun yapısı, işlevi
ve kararlarının hukuki niteliği konusunda tartışmalar
olmuş, günümüzde de bu tartışmalar Avrupa Birliğine
uyum çerçevesinde devam eder hâle gelmiştir. Oysaki Millî
Güvenlik Kurulu sadece ülkemize özgü bir kuruluş
değildir.
Sonuç olarak,
tarihî süreç incelendiğinde, Millî Güvenlik Kurulu, millî
güvenlikle ilgili kararların alınması ve bu
konudaki koordinasyonun sağlanmasında
Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kuruluna yardımcı
olmak üzere kurulmuş, devlete yardımcı bir kuruluştur.
Ülkemizin jeopolitiği ve devam eden konjonktürü
değişmediği sürece, Millî Güvenlik Kurulunun
işlev ve tanımını geniş tutarak,
mevcudiyetini sürdürmesi gerektiği görüşündeyiz.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiyede, Millî
Güvenlik Kurulunun işlevini, diğer devletlerin
düşünce kuruluşlarıyla entegre olarak
çalışmak üzere, yeniden şekillenen sivil toplum
örgütleri tarafından yerine getirilmesi planlanmakta ve
Türkiyenin güvenlik, savunma politikalarının küresel
hegemonlarla uyumlu olacak bir biçimde bu yapılar
tarafından şekillendirilmesi öngörülmektedir. Bu
yanlış yoldan derhâl dönülmelidir. AKP İktidarının
millî güvenlik konularına duyarsızlığı,
haricî psikolojik hareket etkilerine milletimizi maruz
bırakması, halkın maneviyatının
aşındırılması asla kabul edilemez.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın bu
bölümünde Millî İstihbarat Teşkilatı ile ilgili
değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. Millî
İstihbarat Teşkilatımızın talep etmiş
bulunduğu ödenek tamamıyla bütçede karşılanmaktadır,
bu şekilde benimsenmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bilindiği üzere, devletlerin
varlıklarının devamı ve insanların ülke
sınırları içerisinde huzur ve güven içerisinde
yaşayabilmesi, kendisine yönelik iç ve dış
tehditlere karşı gerekli savunma ve
caydırıcı mekanizmaları geliştirmesine
bağlıdır. Devletler, dıştan gelebilecek
açık tehditlere karşı silahlı kuvvetleriyle
birlikte gerekli tedbirleri alır. Bir devletin diğer bir
hükümdar devleti yıkıp çökerttiği, kendisine tabi
kıldığı tarihte görülmüştür, ancak
günümüzde milletlerarası politika, İkinci Dünya
Savaşı sonucu meydana gelmiş bulunan kuvvet dengesi
artık bugün diplomasi ve zora başvurma metotlarını
pek geçerli olmaktan uzaklaştırmışsa da
yıkıcı faaliyetler yoluyla bir ülkeyi içten
yıkma ve bu faaliyeti gizli faaliyetlerin genel ilkelerine
uygun şekilde yürütme, hâlen dünya sahnesinde oynanmakta olan
oyunların temel ilkesi olarak karşımızda
bulunmaktadır. Savaşların topyekûnluk
kazandığı ve bilgi çağı denilen,
devletlerin birbirine makine ya da araçtan çok bilgi satarak para
kazandığı ve bu bilgilerin kaynağı olan
devletlerin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çelik, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayınız.
BEHİÇ
ÇELİK (Devamla) Teşekkür ederim.
en güçlü
devletler olarak anıldığı günümüzde, oluşan
bu yeni şartlar dolayısıyla istihbarata, özellikle
geniş çaplı ve çok yönlü bir istihbarata daha fazla
ihtiyaç duyulduğu muhakkaktır.
Sonuç olarak
her devlet, iç ve dış güvenliğini sağlamak,
vatandaşlarının mal ve can emniyetini tesis etmek,
gerekli politikaları geliştirmek ve
teşkilatlarını kurmak zorunda olduğu gibi
tehdit unsurları hakkında da gerekli istihbari
faaliyetleri organize etmek ve düzenlemek zorundadır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; tam bu noktada biz AKPyi
ikaz etmek istiyoruz. Ülkemizde faaliyette bulunan iş
birlikçi tüm organizasyonların milletimiz üzerinde uyguladığı
psikolojik harekât ve propaganda savaşında kitle
iletişim araçlarıyla milletimizin menfi propagandaya
maruz kalmasına karşı her türlü tedbirin alınması
gerekiyor.
Her iki
teşkilatın bütçesi hayırlı olsun diyorum,
saygılar sunuyorum. MİT mensuplarına
başarılar diliyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Mersin
Milletvekili Sayın Şandırın, bir önceki
oturumda sarf ettiği bir sözün kastını
aştığı gerekçesiyle bir söz istemi vardır.
Yerinden kendisine söz vereceğim.
Buyurun
Sayın Şandır.
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE
AÇIKLAMALAR (Devam)
2.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, İstanbul
Milletvekili Halide İncekaranın,
konuşmasında partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, tutanakları
getirdim, okudum. Gerçekten, biraz önce kullanmış olduğum
söz ağır olmuş. Sayın Halide İncekaranın
Milliyetçi Hareket Partisini ilzam eden, CHPyle oturup
anlaştığımız, hakaret, küfür görevini
yapmamız yönünde bir kararımız olduğu yönündeki
beyanları partim hakkında bir töhmettir, iftiradır.
Buna cevaben verdiğim, konuşmada
kullandığım terbiyesiz sözü Meclisimize
yakışmamıştır. Türkiye Büyük Millet
Meclisinden özür diliyorum. (AK Parti ve CHP sıralarından
alkışlar) Bu sözün tutanaklardan
çıkartılmasını istiyorum. Bu Meclis, gerçekten
milletin hizmetinde el birliğiyle görevini
yapmalıdır. Ama partilerimizi ilzam edici bu türlü
iftiralardan da, özellikle partim için söylüyorum, Milliyetçi
Hareket Partisinin böyle bir üslubu, böyle bir usulü yoktur.
Sayın
Konuşmacı, Sayın İncekara, Milliyetçi Hareket
Partisinin CHP ile oturarak hakaret ve küfür etmek noktasında
bir görev üstlendiğini nereden öğrenmiştir? Kendisi
böyle bir toplantıda bulunmuş mudur? Hangi belgeye
dayalıdır? Milliyetçi Hareket Partisine -eski bir
ülkücü, muhtemelen de benim öğrencim olan Hanımefendi-
böyle bir töhmetle iftira etmiş olmasını
kabullenmemiz mümkün değil. Ama cevabımın
ağır olduğunu kabulleniyorum, sözümü geri
alıyorum. Böyle bir sözün Türkiye Büyük Millet Meclisinde
söylenmiş olmasından üzüntülerimi ifade ediyor, Genel
Kuruldan özür diliyorum. (MHP, CHP ve AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S.Sayısı: 57)
(Devam)
2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/267, 3/191)
(S.Sayısı: 58) (Devam)
F)
BAŞBAKANLIK (Devam)
1.-
Başbakanlık 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Başbakanlık 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
G)
MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.-
Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
H)
MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1.-
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I)
TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA
İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
İ)
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Diyanet İşleri Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Diyanet İşleri Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Reşat
Doğru, Tokat Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun
Sayın Doğru, sekiz dakikanız var.
MHP GRUBU ADINA
REŞAT DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığının 2008 yılı
bütçe tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Sovyetler
Birliğinin 1990lı yılların başında
dağılmasıyla beraber, Türkiye Cumhuriyeti devleti,
buralarla ilişkilerini geliştirmek ve yardım
faaliyetlerinde bulunmak için TİKA isimli kuruluşu
kurmuştur. Bu kurum kurulduğu günden 2003 yılına
kadar ve sonrasında da çok önemli faaliyetlerde
bulunmuştur. Bu faaliyetlere baktığımızda,
2002 yılına kadar yapılanların bazıları
şunlardır: Moğolistan Türk Anıtları Projesi,
Hoca Ahmet Yesevi Türbesi ve Külliyesi restorasyonu, Sultan
Sencer Türbesi ve Külliyesi restorasyonu, Kırım
Türklerine Konut Edindirme Projesi, Gagauz Yeri İçme Suyu
Projesi, Tacikistanda Şehirlere Su Getirme Projesi,
Azerbaycanda Haçmaz Bölgesine Numune Tarım Çiftlikleri ve
Yaygın Çiftçi Eğitim Projesi, Kırgızistan
Bişkekte Numune KOBİ Yatırımları Projesi
sayılabilir. Bunların yanında, çeşitli uzmanlık
eğitimleri, TÖMER gibi Türkçe eğitim merkezlerine
yardımlar da sayılabilir. O dönemlerde Türk
dünyasının her tarafına ulaşılmaya
çalışılmıştır.
Ancak,
TİKA faaliyetlerinde AKP İktidarıyla birlikte
önemli bir yön değişikliği de görülmektedir.
Şöyle ki: TİKAnın kuruluş amacı
incelendiğinde, faaliyet alanının, Türk dilinin
konuşulduğu cumhuriyetler ve akraba topluluklara yardım ve koordinasyon diye görürsünüz.
Burada topluluk olarak anlatılan, bağımsız
devlet olmayan Türk toplumlarıdır.
Ancak,
TİKA, kuruluş kanununun amacındaki konular aksine,
kalkınmakta olan tüm ülke ve topluluklara yardım
şeklinde bir misyona bürünmüş, bu yönlü faaliyet yapar
konuma gelmiştir. Bundan dolayı da TİKA koordinasyon
ofisleri, Sudandan Senegale, Etiyopyaya, Afganistana kadar çeşitli yerlerde
açılmıştır.
TİKA,
Filistinde olmalı, ancak Irakta, Kerkükte, Musulda,
Telaferde, Suriyede Halepte, Lübnanda Beyrutta, Doğu
Türkistanda Sincan bölgesinde de bulunmalı, o bölgelere
yardım yapmalı, ofis de açmalıdır.
TİKA
tarafından yürütülen proje çalışmalarına
bakıldığında, Kafkasya ve Orta Asyadaki
artışın 2006 yılında yüzde 129, Balkanlar ve
Doğu Avrupada yüzde 179 artış görülürken, Orta
Doğu ve Afrikaya açılım planı çerçevesinde
proje sayısında yüzde 233 artış görülmektedir. Bu
da alenen gösteriyor ki, TİKA, faaliyetlerini yavaş
yavaş, Türk dünyasından Afrika ülkelerine
kaydırmaktadır.
Ancak, bütün
dünya ülkeleri Orta Asyada üstünlük ve enerji kaynaklarına
erişim mücadelesi verirken biz neden böyle yapıyor,
politika değiştiriyoruz, anlamak da çok zordur.
Ayrıca,
TİKA faaliyetlerinin bazılarının sivil toplum
örgütleriyle birlikte yürütüldüğü raporlarında
yazılmaktadır. Acaba bu sivil toplum örgütleri hangileridir?
Geçmişte, yakın zamanlarda sivil toplum örgütleri
adıyla Soros gibi bazı kuruluşların Orta Asyada
sarı, turuncu devrimler yaptıkları
unutulmamalıdır. TİKAnın faaliyetlerinde kastedilenlerin bunlar
olmadığını ümit etmekle birlikte Sayın
Bakandan da duymak istiyoruz.
TİKA
faaliyetleri içerisinde kalkınma yardımlarından da
bahsedilmektedir. 2003 yılında yapılan kalkınma
yardımları, 2000, 2001, 2002 tarihlerindekinden daha
düşüktür. 2004 yılından itibaren bazı sivil toplum
örgütleri ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin Afganistan, Bosna
Hersek, Kosova, Lübnanda barışı yapılandırma
operasyonlarından dolayı büyüme görülmektedir. En büyük
yardım da Afganistanda görülüyor. 2006 yılındaki
raporda görülen 1 milyar 700 milyon dolar kalkınma
yardımının 994 milyon dolarının özel sektör tarafından
yapılan doğrudan yatırımlar olduğu da
görülmektedir. Ancak, 1990lı yıllarda Eximbank
kredilerinin bu ülkelere açılmış miktarının
AKP İktidarı döneminde yapılanlara göre ne kadar
fazla olduğu, buna bile ulaşılamadığı
da görülmektedir. Ancak, bu dönemde Ermenistana 790 bin dolar
yardım yapıldığı faaliyet raporlarında
yer almıştır. Bu yardımın neden
yapıldığını da anlayamıyoruz, çünkü
Azerbaycanın, Karabağ dâhil, topraklarının
1/3ü Ermenistan tarafından işgal altındadır.
İşgal altında kalan topraklardan atılan
Azerbaycan Türkleri çok zor şartlar altında Bakü veya
çevresinde yaşamaktadır. Ermenistana yardım
yapılırken acaba Azerbaycan Türklerine ne kadar
yardım yapılmıştır? Geçmişte bu konuda
çok büyük yardımlar vardır. Irakta Türkmenler,
Azerbaycanda Azeri Türkleri, Doğu Türkistandaki Uygur
Türkleri bizim kardeşlerimizdir. Buralara da şefkat
elimiz uzanmalı ve yardım yapılmalıdır.
Özellikle, yurtlarından Stalin tarafından atılan,
şimdi de Gürcistan devleti tarafından geri dönüşleri
kabul edilen Ahıska Türklerine yardım
yapılmalıdır. Ahıska Türklerine de konut edinme
projesi yapılmalı ve de uygulanmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, Türk dünyası söz konusu olunca
karşımıza Türkçe gerçeği çıkmaktadır.
Balkanlardan Çine kadar uzanan coğrafyada yaşayan
Türkler farklı lehçelerle konuşmaktadır. Bu konuda
da, TİKA marifetiyle, dilde, işte, fikirde birlik
şiarıyla ortak dil ve alfabe oluşturmalıyız.
TİKA, ortak edebiyat, ortak tarih ve ortak dil ve alfabe
projelerini başlatmalı ve kültür
araştırmalarına da devam etmelidir. Bu amaçla da, Türk
dünyası kültürel miras envanteri çıkarılarak, ortak
kültür mirasları tespit edilmelidir.
Türkiyenin,
Türk dünyasına yönelik geçmişte yaptığı,
şu anda da başarılı olan bir projesi de, Büyük
Öğrenci Projesidir. Türk dünyasından binlerce çocuk
ülkemize gelmekte ve okumaktadır. Bu çocuklara yönelik de
TİKA projeleri geliştirilmelidir. Geçmiş
hükûmetler zamanında yapılan Türk dünyası gençlik
kurultayları, o zamanki gibi değişik illerde
yapılmalı, Türkiye Türkleri öğrencileriyle
kaynaşmaları sağlanmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, Türk dünyasıyla ilişkiler, bilimsel
görüşlere ve gerçeklere saygı duyularak bütünlük
içerisinde olmalıdır. Türkiyede birçok kurum ve
kuruluşun bu ülkelerle ilişkisi vardır. Bu
ilişkilerden kimsenin haberi olmamakta ve büyük bir
koordinasyonsuzluk yaşanmaktadır, bundan dolayı da
Türk dünyasında istenilen etkinlik
sağlanamamaktadır. Bu amaçla, bütün dünyada
benzerlerinin olduğu icracı bir bakanlık kurulmalıdır.
Ancak, 58inci Hükûmetle beraber, Devlet Bakanlığı
bünyesinde bulunan Türk dünyası bakanlığı
kapatılmıştır, bu da unutulmamalıdır.
Kurulacak olan bakanlığın adı, Türk dünyası
bakanlığı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Doğru, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.
REŞAT
DOĞRU (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Orta Asya
devletleri ile ilişkiler bakanlığı, adıyla da
olabilir. Bu durum, keyfî politikaları kaldırırken,
kurumsallaşmış bir kimliği beraberinde getirir.
Sayın
milletvekilleri, son zamanlarda baktığımızda,
AKP İktidarında çok önemli, ciddi, büyük projeler bu
bölgeler için görülmemektedir.
Manas
Üniversitesi, Ahmet Yesevi Üniversitesi gibi büyük projeler bu
coğrafya için yapılabilir. Çünkü Türkiye
Cumhuriyetinin geleceği buralarda aranmalı,
Kazakistan Devlet Başkanının dünyaya duyurduğu
Türk birliğinin kurulması için aktiviyet
gösterilmelidir.
Türk
dünyasının geleceği olan çocuklara ait projeler de
mutlaka yapılmalıdır. Bugün Doğu Türkistanda
insanlar, nükleer denemelerin o bölgede yapılmasından
dolayı sakat çocuk doğumlarıyla karşı
karşıyadır. Bunlar da göz ardı edilmemelidir.
Türk
cumhuriyetleri ile ilişkiler, egemenlik, eşitlik, ortak
çıkar ve karşılıklı yarar temelinde her
alanda geliştirilmeli ve stratejik derinlik kazanmalıdır.
O bölgelere
başkalarının projeleri ile değil, kendi
projelerimizle gittiğimiz zaman daha iyi olur diyor,
hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Doğru.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Sayın Recep Taner, Aydın
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Taner. (MHP sıralarından alkışlar)
Sekiz dakika
süreniz var.
MHP GRUBU ADINA
RECEP TANER (Aydın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Başbakanlığa bağlı
Diyanet İşleri Başkanlığının 2008
mali yılı bütçesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Şahsım ve grubumuz adına sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce, dün
Şırnakta şehit verdiğimiz subayımıza
Allahtan rahmet, kederli ailesine ve yakınlarına
metanet, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Türk milletine de
başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Diyanet İşleri
Başkanlığı çok önemli görevler üstlenmiş bir
Anayasal kuruluşumuzdur. Başkanlığın şu
andaki en önemli sorunu, günün şartlarına uygun bir
teşkilat kanununa sahip olmamasıdır. Otuz yıla
yakındır teşkilat kanunundan yoksun bir şekilde
faaliyet gösteren Diyanet İşleri
Başkanlığının yapılacak olan yeni
teşkilat kanununun düzenlenmesine Milliyetçi Hareket
Partisi olarak katkı sağlamaya, destek vermeye hazır
olduğumuzu da belirtmek isterim.
Değerli
milletvekilleri, Diyanet İşleri
Başkanlığı, yaklaşık 90 bin
personeliyle, zor şartlar altında, yurt içinde ve yurt
dışında soydaş ve dindaşlarımıza
hizmet veren bir kuruluştur. Bütçe görüşmeleri
sırasında belirtildiğine göre, 80 bin camide 60 bin
imam-hatip ve 10 bin civarında da müezzin kadrosu vardır.
Bunun manası şudur: Camilerimizde verilen hizmetin
yüzde 20sinin Diyanet İşleri
Başkanlığınca görevlendirilen elemanlar
tarafından yerine getirilmediği gerçeğidir.
Diyanet İşleri Başkanlığınca
doldurulamayan bu boşluk çeşitli gönüllülerce
doldurulmaktadır. Bu gönüllüler, maalesef, bazı yerlerde
cemaatlere ve tarikatlara, bazı yerlerde ise irticai ve
bölücü amaçlı gruplara yakın olmaktadır. Bu gerekçelerle
cemaat arasında ayrılıklar oluşmaktadır.
Bunun önlenebilmesi için de Sayın
Başkanlığın bir an önce eksik
kadrolarını tamamlaması gerekmektedir.
Türkiye
Cumhuriyeti devletinin en ücra köy ve beldelerinde din
adamlarımız ve öğretmenlerimiz temsilcilerimizdir.
Taşımalı eğitim gerekçesiyle kapatılan köy
okullarından sonra köylerdeki temsilcimiz hâline gelen imamlarımız,
doğumumuzda kulağa okunan ezanla başlayan
vazifeleri vefatla musalla taşında cenaze namazı
kıldırmaya kadar devam eden bir görevdedirler.
Din
görevlilerinin, bayram tatili ve mesai mefhumu olmadan, üç yüz
altmış beş gün, yirmi dört saat görev başında
oldukları da unutulmamalıdır.
Din
görevlilerimiz, seksen yıl önce Türkiyenin en saygın ve
gelir seviyesi en iyi olan kesim olmasına rağmen, bugün
aldıkları maaş ve özlük hakları itibarıyla
sıkıntılı durumdadırlar.
Dolayısıyla:
1) Din
görevlileri, mesleğinin itibarına uygun bir
maaşı mutlaka olmalıdır.
2) Köylerde
hizmet sunan din görevlilerine mahrumiyet tazminatı
adı altında ek ödemeler yapılmalıdır.
3) En temel
insan hakkı olan izin konusu problem olmaktan
çıkarılmalıdır.
4) Bayram ve
resmî tatil günlerinde görev başında olan din
görevlilerinin fazla çalışma ücretiyle ilgili
düzenleme bir an önce hayata geçirilmelidir.
5) Ödenek
yokluğu bahanesiyle tedavi amaçlı il dışına
çıkan personelin alacaklı oldukları tedavi
yolluklarının ödenmesi için harekete geçilerek
mağduriyetleri giderilmelidir.
6) Yirmi
beş yıldır hac organizesi düzenleyen bir kurumda
güven sağlayacak kural ve kaideler olmadığı için
görevlilerinin bir kısmı hacca gidemeden emekli
oluyorlarsa ve bundan dolayı kuruma karşı olumsuz
tavır alınıyorsa, kurum yöneticileri kendilerini
gözden geçirmelidir.
7) Ek ve
kurumsal ödemeleri olmayan Diyanet İşleri
Başkanlığı personeline ve emeklilerine denge
tazminatları artırılarak ödenmelidir.
8) Diyanet
İşleri Başkanlığınca 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun 4/C ve 4/B maddesine göre
atananların kadroları bir an önce verilmelidir.
Diye
düşünmekteyiz.
Bu arada,
yapmış olduğu başarılı
çalışmalarla bu yıl hac kotasını
artıran, artırılmasında büyük payı olan
Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Ali
Bardakoğluna da huzurlarınızda teşekkürü bir
borç biliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; beş yıllık
AKP Hükûmeti döneminde Avrupa Birliği sevdasıyla
yapılan düzenlemeler neticesinde yeni TCKyla zina suç
olmaktan çıkarılmıştır. Nüfus
cüzdanlarındaki din hanesi şimdilik isteğe
bağlı hâle getirilmiştir. Minarelerimizdeki ezan
sesi Avrupa normlarına göre kısılmış, Papa
Benedict, Fener Rum Patrikhanesini ekümenik ilan edebilme
cesaretini göstermiştir. İçkili yer
açılışlarındaki okullara ve camiye olan mesafe
neredeyse tamamen kaldırılmıştır.
Taleplerinin itirazsız yerine geldiğini gören Avrupa
Birliği de cuma hutbelerinde okunan Allah katında tek din
İslamdır ayetinin okunmamasını,
ilköğretim din kültürü ve ahlak kitaplarındaki dinî
bilgilere müdahale talep edebilme cesaretini
göstermişlerdir.
Yine AB
sevdası ile, Dernekler Kanununda yapılan
düzenlemelerle misyoner faaliyetlerini yürüten çok sayıda
yabancı derneğin Türkiyede şube açmasına
fırsat tanınmış, Hristiyanlık
propagandası yapılması için ortam
yaratılmıştır. Misyoner faaliyetlerinin
böylesine arttığı bir dönemde, her fırsatta
meydanlarda gördüğümüz misyonerlerce dağıtılan
bedava İncillere karşılık Diyanet
İşleri Başkanlığımızın ne kadar
Kuran-ı Kerim Türkçe meali
dağıttığını da merak etmekteyim.
Son
yıllarda sık sık duymaya
başladığımız Dinler arası diyalog
adı altında başka dinlerle aranan diyaloğun önce
kendi vatandaşlarımızla aranması
gerektiğine inanıyorum. Yeri geldiğinde
nüfusumuzun yüzde 99unun Müslüman olmasıyla övünürken, o
yüzde 99 Müslümanların içinde olan Alevilerin
sorunlarının ve taleplerinin de değerlendirilmesi
gerektiğine inanmaktayım.
İslam din
adamlığını Hristiyan ruhbanlığıyla
karıştıran bazı beyinler, imam-hatip lisesi
mezunlarının imamlıktan başka bir mesleğe
giremeyeceklerini söyleyebilmekte.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Taner, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayın.
RECEP TANER
(Devamla) Ve imam-hatip okulları gerekçesiyle ülkemizde
meslek liselerine karşı olumsuz bir bakış
açısı sergilenmektedir. İmam-hatip liselerini arka
bahçe edebiyatı ile siyasete alet edenler de, oy aldıkları
için, oy aldıkları kitleyi kaybetmemek için, maalesef,
sorunun düzelmesi için gayret sarf etmemektedirler. Ama
unutulmaması gereken asıl olgu,
vatandaşlarımızın çocuklarını o dinî
bilgileri o okullardan alması için imam-hatip okullarına
gönderdiği gerçeğidir.
Değerli
milletvekillerim, Kıymetli Başkan; bu duygu ve
düşüncelerle, görüşülmekte olan Diyanet İşleri
Başkanlığı bütçesinin Türk milletine
hayırlı olması dileğiyle, yüce heyetinizi en
içten saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Taner.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Akif Gülle, Amasya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Gülle. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yedi dakika
süreniz var.
AK PARTİ
GRUBU ADINA AKİF GÜLLE (Amasya) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım;
Başbakanlık bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Bildiğiniz
gibi Başbakanlık, idare yapımızın en üst
kurumlarından bir tanesidir. İdari görevlerden ziyade,
koordinasyon işlemleri de işlerinin çok daha fazla alanını
ihtiva etmektedir. Vatandaşlarımızın
hayatını kolaylaştırmak, hizmet kalitesini
yükseltmek öncelikli görevleri arasındadır.
Başbakanlık merkez teşkilatının ulaşmak
istediği amaç, kamu idarelerinin sürekli gelişimini
mümkün kılan yapıya kavuşmalarını
sağlamaktır. Değişim, dönüşüm ve yenilenme
de bu sürecin hedefleri arasındadır. Bu anlamdaki
gayretlerinden dolayı, Başbakanlık merkez
teşkilatında çalışan bütün
arkadaşlarımı tebrik ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, konuşmalarımız ve
tavırlarımız doğru olmalı. Elbette,
dayandığı yerleri de güvenle bilmeliyiz,
dayandığı yerler de güvenli olmalı. Ben
yaptım oldu, ben söyledim dinlendi. demek yerine, önce
kendimiz, duygusal değil, realist olarak inanmamızın
gerektiğinden de asla uzak olmamak durumundayız.
Bakınız,
sizinle bir konuyu paylaşmak istiyorum: Eski İngiltere
Başbakanlarından Margaret Thatcherin
başbakanlıktan sonra yazmış olduğu
hatıra kitabında bir bölümü var. Bu bölümde Beni
sevindiren, Başbakanlık makamına oturduğumda,
Başbakanlık hizmetlerini yürütecek 70 civarında
elemanın var olmasıdır. demiştir. Aynı
ölçüde, aynı anlamda, Almanya
Başbakanlığında da 400ün üzerinde elemanın
çalıştığı açıkça ifade edilmektedir. Peki,
bizde durum: Başbakanlığımızda 1.600 kadro
var. Daha yakın zamana kadar, yani AK Parti iktidara gelene
kadar, 900 civarında da diğer bakanlıklardan geçici
görevlendirmeyle çalışan personel Başbakanlık
bünyesinde mevcuttu, bulunuyordu.
Değerli
milletvekilleri, geçen beş yılda geçici
görevlendirmelerin 700 adedi bakanlıklarına iade
edildi. Ayrıca, kadrolu çalışanlarda da sayı
1.400e düştü, 200ün üzerinde azalma da genel kadrolar üzerinde
kendisini gösterdi. Yani, bakanlık sayısının
azaldığı gibi, Başbakanlık bünyesinde
çalışanların da belli bir oranda
azaldıklarını rahatlıkla görebilme
imkânımız var.
Bir diğer
önemli konu da Başbakanlık halkla ilişkileridir.
Elbette bu konuda en büyük etken, Sayın
Başbakanımızın, yıllara dayalı, aziz
milletimizin bütün fertlerine çok yakın olan ilgi ve
alakasıdır, onları dinleme ve dertleşme
duygusuyla kendisinin dopdolu olmasının sebebidir.
Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER),
değerli arkadaşlar, 2006 yılında 129.461 adet
vatandaşımızın talebiyle
karşılaşmıştır. 2007 yılında,
yani içinde bulunduğumuz yılda, bugüne kadar aynı
kuruma ulaşan kişi sayısı 168.622dir. Başbakanlığa
ulaşan vatandaşlarımız, ya bir problemlerinin
çözümünü istemişlerdir veya ülkemizin bir konusuyla
alakalı önerilerini ifade etmişlerdir. Ama bir diğer
gerçek de şudur ki, Başbakanlığa ulaşan hiçbir
vatandaşımız asla yalnız kalmamış ve
kendisine, mutlaka cevap olarak da tekrar
ulaşılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, yine geçen beş yılda devlet
arşivleri üzerinde oldukça ciddi çalışmalar
gerçekleştirilmiş, doksan dört ülkeden isteyen herkese,
devletimizin arşivi konusunda bilgi sahibi olmak isteyen
herkese, kavuşabilme ve ulaşabilme kapıları
sonuna kadar açılmıştır.
Ayrıca,
yüce devletimizin aleyhine kullanılmak istenen, maalesef,
sözde Ermeni tasarısı konusunda yirmi sekiz cilt kitap
hazırlanarak, olay bütün
açıklığıyla, sadece ülkemize değil
bütün dünyaya duyurulmuş, açıkça ilan edilmiştir.
Ayrıca,
Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün yeniden
yapılandırılması da geçen beş yıllık
süre içerisinde gerçekleştirilmiş olan bir diğer
konudur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu aziz milletimiz, tek
devlet, tek bayrak, tek toprak anlayışı ile aynı
keder, aynı tasa, aynı sevinç duygularıyla tarihin
derinliklerinden bugünlere kadar gelmiştir. Elbette,
aynı anlayışla aydınlık yarınlara,
aynı güç ve kudretle bu yüce milletimiz gidecektir.
Yüce
Meclisimizde bulunan hepimizin görevi de bu gidişe dur
demek değil, elbette, yolunu açma konusunda var olan gücümüzü
sonuna kadar kullanmak azim ve irademizi bu noktada
perçinleştirmekten ibarettir.
Aramızda
bulunan Başbakanlık mensuplarının ve bütün
bürokrat arkadaşlarımızın da aynı duyguyla
yüklü, aynı duyguyla dopdolu olduğundan asla
şüphemiz de yoktur, bir farklı düşüncemizin de
olamayacağını bu yüce Mecliste ifade etmemiz
gerekir. Hepimiz
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Gülle, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayın.
AKİF GÜLLE
(Devamla) Peki efendim.
Hepimiz bir
elin parmakları mantığıyla, hukuk, adalet, sevgi
ve saygı anlayışıyla yürümek zorundayız. Son
beş yılda, başta Başbakanlık makamı ve
kurumu olmak üzere, ülkemizde sağlanan her alandaki olumlu
gelişmeleri fark etmek zorundayız. Bunu fark edemeyenler,
iftira, dedikodu ve yalan haberlere itibar edenler ise,
yaptıkları yanlışın altında kesinlikle
kalacak olan insanlardır. Ama, akıl ve erdemi olanların
çoğunluğuna olan inancım ve güvenimle,
Başbakanlık bütçesinin ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını temenni ediyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Çok teşekkür ederim, sağ
olunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gülle.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, şimdi söz Sayın
İsmail Hakkı Biçer, Kütahya Milletvekillinde.
Buyurun
Sayın Biçer. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yedi dakika
süreniz var.
AK PARTİ
GRUBU ADINA İSMAİL HAKKI BİÇER (Kütahya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığının 2008 mali
yılı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.
Hepinizi, şahsım ve grubum adına saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, dünya üzerindeki tüm devletler, ülke
güvenliğine yönelik iç ve dış tehditleri önceden
tespit ederek gerekli tedbirleri almak zorunluluğu
içerisindedirler. Osmanlı Devletinden, Türkiye
Cumhuriyeti devletine uzanan tarihsel süreçte bu zorunluluk
Teşkilatı Mahsusa, Karakol Cemiyeti, Zabitan, Yavuz,
Müsellah Müdafaai Milliye gibi istihbarat grupları
vasıtasıyla karşılanmaya
çalışılmıştır. Temelleri, 1927
yılında Millî Emniyet Hizmetleri adıyla kurulan
teşkilat yoluyla atılan Millî İstihbarat
Teşkilatı 6 Temmuz 1965 tarih ve 644 sayılı Kanun
ile kurulmuştur. İlerleyen süreçte 644 sayılı
Kanunda günün değişen koşullarına uyum
sağlamak amacıyla, 2937 sayılı Devlet
İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat
Teşkilatı Kanunu oluşturulmuş ve
Teşkilatın kuruluşu ve ana görevleri genel
hatlarıyla belirtilmiş; birimlerin sayısı,
adları, ayrıntılı görevleri ve iç örgütlenmeyle
ilgili diğer hususlar Başbakanın
onaylayacağı gizli yönetmeliklere bırakılmak
suretiyle gizlilik sağlanmış ve doğrudan
Başbakana bağlanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; daha önceki
yıllarda Başbakanlık bütçesi içerisinde yer alan
Millî İstihbarat Teşkilatı bütçesinin 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun
uygulamaya konulmasıyla beraber, ilgili Kanunun 12nci
maddesi doğrultusunda, Başbakanlığa
bağlı diğer kuruluşlar gibi ayrı bütçelendirilmesi
öngörülmüş, Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığının 2008 yılı bütçe
tasarısı da bu doğrultuda
hazırlanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; temel amacı Türkiye
Cumhuriyeti devletinin millî güvenliğine karşı
mevcut ve muhtemel tehditlere yönelik gelişmeleri ilgili
makamlara zamanında bildirmek olan Millî İstihbarat
Teşkilatının görevleri şu şekilde
özetlenebilir:
1) Türkiye
Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne,
varlığına, bağımsızlığına,
güvenliğine, anayasal düzenine ve millî gücü meydana
getiren bütün unsurlara karşı içten ve dıştan
yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında millî
güvenlik istihbaratını devlet çapında
oluşturmak ve bu istihbaratı ülke bütünlüğünü
sağlayan makam ve kuruluşlara ulaştırmak,
2) Devletin
millî güvenlik siyasetiyle ilgili planların
hazırlanması ve yürütülmesinde Cumhurbaşkanı,
Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreteri ile, ilgili bakanlıkların istihbarat
istek ve ihtiyaçlarını karşılamak,
3) Kamu kurum
ve kuruluşlarının istihbarat faaliyetlerinin
yönlendirilmesi için Millî Güvenlik Kurulu ve
Başbakanlığa teklifte bulunmak.
4) Kamu kurum
ve kuruluşlarının istihbarat ve istihbarata
karşı koyma faaliyetlerine teknik konularda
müşavirlik yapmak ve koordinasyonun sağlanmasına
yardımcı olmak,
5) Genelkurmay
Başkanlığınca silahlı kuvvetler için lüzumlu
görülecek haber ve istihbaratı, yapılacak protokole
göre Genelkurmay Başkanlığına
ulaştırmak,
6) Millî
Güvenlik Kurulunca belirlenecek diğer görevleri yapmak,
Olarak
özetlenebilir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Millî İstihbarat
Teşkilatı mensuplarına, hizmetlerin yerine
getirilmesi sırasında bakanlıklar ile diğer
kamu kurum ve kuruluşları gereken her türlü yardım ve
kolaylığı göstermekle yükümlüdür. Bakanlıklar
ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının
yukarıda belirtilen görev ve yükümlülüklerinin yerine
getirilmesiyle ilgili koordinasyonun sağlanması,
istihbarat çalışmalarının yönlendirilmesi,
temel görüşleri oluşturmak üzere Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı
Başkanlığında Millî İstihbarat
Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur.
Millî
İstihbarat Teşkilatına bu görevlerin
dışında görev verilemez ve bu Teşkilat devletin
güvenliğiyle ilgili istihbarat hizmetlerinden başka
hizmet istikametlerine yöneltilemez.
Millî
İstihbarat Teşkilatının görevlerinin gizli bir
hüviyet taşıması nedeniyle kamuoyunda bazen
değişik yorumlar yapılmakta, spekülasyonlar
oluşturulmaktadır. Devlet birimlerinin kendi görevleri
dışında gayrimeşru, kanunsuz ve antidemokratik
faaliyetlerde bulunması kabul edilemez. Bu şekilde
dedikodulara da meydan vermememiz gerekir. Bu gibi ithamlarla
ülkenin güvenliği ve bölünmez bütünlüğünün
teminatı olan kuruluşları ve bu arada Millî İstihbarat
Teşkilatını yıpratmaktan kaçınmak gerekir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarı kanunlarda belirtilen
görevlerin yerine getirilmesinden Başbakana karşı
sorumlu olup Başbakanın dışında herhangi bir
kişi veya makama karşı sorumlu değildir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda ifade
ettiğim görevleri ve fonksiyonları yürüten Millî
İstihbarat Teşkilatının 2008 yılı bütçe
tasarısı şu şekilde belirlenmiştir: 2008
yılı toplam bütçe ödeneği 423 milyon 557 bin yeni Türk
lirası olup bunun 299 milyonu personel giderlerine, 28
milyonu sosyal güvenlik kurumlarına prim ödemelerine, 52
milyonu mal ve hizmet alımlarına, 43 milyon yeni Türk
lirası ise sermaye giderleri olarak
ayrılmıştır. Millî İstihbarat
Teşkilatımızın bütçemizden aldığı
oran, aşağı yukarı son dört beş yılda
aynı olup, binde 2ler civarındadır. Buradan
hareketle, Millî İstihbarat
Teşkilatımızın, kendisine ayrılan bütçe
doğrultusunda kendisini yenileme ve çağın
gerektirdiği şartları yerine getirme çabalarını
sürdüren Millî İstihbarat Teşkilatının, halkının
hizmetinde ve halkının değerlerine saygı duyan,
bu değerleri korumaya yönelik olarak gayret sarf eden bir
anlayışla ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğünü
sağlayacağını temenni ediyorum.
Sözlerimi bitirirken,
Millî İstihbarat Teşkilatının 2008 yılı
bütçesinin milletimize ve ülkemize hayırlı
olmasını diliyor, bu kurumumuza başarılı
çalışmalarının devamını tekrar temenni
ediyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Biçer.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına şimdi söz Denizli
Milletvekili Sayın Mehmet Yükselde.
Buyurun
Sayın Yüksel. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz yedi
dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET YÜKSEL (Denizli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başbakanlık Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliğinin 2008 mali yılı bütçesi
üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî Güvenlik
Kurulu, 1933 yılında millî seferberlik ruhuna göre
oluşturulan ve görevlendirilen Millî Müdafaa Meclisi ve
Umumi Kâtipliği; İkinci Dünya Savaşından sonra da
topyekûn savunma anlayışına göre millî savunma
kavramı esas alınarak Millî Savunma Yüksek Kurulu ve Genel
Sekreterliği şeklinde düzenlenmiş ve görevlendirilmiştir.
Millî Güvenlik
Kurulu yasa dayanağını 1982 Anayasasının
118inci maddesinden ve 2945 sayılı Kanundan
almıştır. Bugün anladığımız manada
millî güvenlik kavramının evrensel boyut
kazanması İkinci Dünya Savaşıyla
başlamıştır.
Millî Güvenlik
Kurulu, devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve
uygulanmasıyla ilgili, devletin anayasal düzeninin, millî
varlığının, bütünlüğünün, milletlerarası
alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik bütün menfaatlerinin
ve ahdi hukukunun her türlü dış ve iç tehditlere
karşı korunması ve kollanması konularında
tavsiye kararları alır ve gerekli koordinasyonun
sağlanması için görüş tespit eder.
Hepimizin
bildiği gibi, 1999 Avrupa Birliği Helsinki Zirvesinden
sonra, ülkemizde de ulusal güvenlik politikalarını daha
demokratik bir çerçeveye oturtabilme anlayışı bir
zorunluluk hâline gelmiştir.
Hükûmetimiz,
ülkemizin yapısal sorunlarıyla ilgili temel
yasaları, Avrupa Birliği süreciyle ilgili uyum
paketlerini çıkarmıştır. Yine Hükûmetimiz,
aynı yapısal reformlar kapsamında, sivil-asker
ilişkilerini Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki
uygulamalara yaklaştırabilmek ve demokratik
açılımları sağlayabilmek için Millî Güvenlik
Kurulu ve Genel Sekreterliği Yasasında değişikliklere
gitmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün gelinen noktada,
Millî Güvenlik Kurulunu doğrudan ilgilendiren 2945
sayılı Yasada yapılan değişiklikleri ve
düzenlemeleri üç kısımda inceleyebiliriz.
Bu
değişikliklerin başında,
Cumhurbaşkanının başkanlığında,
Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Millî Savunma
Bakanı, İçişleri Bakanı, Dışişleri
Bakanı, Kara, Deniz, Hava ve Jandarma Genel Komutanlarından
oluşan Kurula Başbakan Yardımcıları ve
Adalet Bakanı da tabii üye olarak alınmıştır.
Diğer bir
düzenleme ise, Millî Güvenlik Kurulu ve Genel Sekreterliği
Kanununun Anayasaya uyumlu hâle getirilebilmesi için
yapılan değişikliklerdir. Onlarda, bu
düzenlemelerde, Genel Sekreterin Başbakan tarafından
teklifi, Cumhurbaşkanının onayıyla atanması
sağlanmış, personel ve teşkilat
yapılanmasına gidilmiştir. Genel Sekreterliğin
yetkileri yeniden düzenlenmiştir. Bunun yanında,
yürütmenin işlevselliğinin sağlanması
amacıyla da Kurul toplantılarının ayda bir
yerine iki ayda bir yapılacağı hükme
bağlanmıştır. Yine, Millî Güvenlik Kurulu
kararlarının Bakanlar Kurulu tarafından
değerlendirilmesi öngörülmüş ve bu kararların
tavsiye niteliği taşıdığı
vurgulanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, güvenlik, insanların toplu olarak yaşamaya
başlamaları ve devlet kurmalarıyla bir ihtiyaç
olarak ortaya çıkmış, kavram olarak ise ancak
İkinci Dünya Savaşından sonra bilimsel
çalışmalara konu olabilmiştir. Yine, İkinci
Dünya Savaşından sonra aralarında Amerika
Birleşik Devletleri, Fransa ve İtalyanın da
bulunduğu dünyanın birçok ülkesinde siyasi iktidara
danışmanlık yapmak ve siviller ile askerler
arasında eş güdümü sağlamak üzere yüksek kurullar
oluşturulmuştur. Dolayısıyla, hâlen,
İngilterenin dışında hemen hemen tüm ülkelerde
Millî Güvenlik Kurulu benzeri oluşumlar bulunmaktadır.
Batı ülkelerinde ise bu kurullara, askerler, kurul üyesi
olmaktan daha çok danışmanlık hizmeti
sunmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizin bulunduğu coğrafya ve
stratejik konumumuz nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti devletinin
bekası vatandaşlarımızın hür, mutlu,
huzurlu ve adil yaşamasından, milletimizin birlik ve
beraberliğinden, ülkemizin zenginliğinden,
devletimizin ve ordumuzun güçlü olmasından geçmektedir.
Bugün geldiğimiz noktada, vatandaşımızın
hiçbir ayrıma tabi tutulmaksınız
beraberliğine, milletimizin birliğine, çağdaş
ve modern bir devletin gereklerine uygun olarak
insanımızın yeteneklerini ve özelliklerini
nasıl ortaya çıkarabileceğimizi, kamu
kaynaklarını en rasyonel şekilde nasıl
değerlendirebileceğimizi, en üretken ve verimli bir
yapılanmayı nasıl
gerçekleştirebileceğimizi iyi düşünüp doğru
karar vermek her Türk vatandaşının görevi
olmalıdır.
İktidara
geldiği günden bugüne kadar Avrupa Birliğine giriş
için tarihî adımlar atan Hükûmetimizin bu gayretinin
nedenlerinin başında
vatandaşlarımızın hayatını her alanda
en yüksek standartlara ulaştırma, ülkemizi daha özgür daha
demokratik bir yapıya kavuşturma hedefleri gelmektedir.
Bizim insanımızın da gelişmiş ülkelerdeki
refah seviyesinde yaşayabilmeleri ve yüksek teknolojinin
insanımızın hizmetine sunulması da hepimiz için
yerine getirilmesi zorunlu bir görevdir.
Bu
değişiklikler, Avrupa Birliği istediği için
değil, bizim insanımızın bu güzelliklere
layık olduğu, bu güzellikler hakkı olduğu için
yapılmaktadır. Bu şuurla, bu değişiklikler
özümüzden ve kültürümüzden taviz vermeden yapılmaya devam
edilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, grubumuz adına söz aldığım
Millî Güvenlik Kurulu bütçesi hakkında da kısaca
bilgiler vermek istiyorum. Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğinin bütçe rakamları 2008 yılı için 11
milyon 36 bin YTL olarak öngörülmüştür. Tahsis edilen
ödeneğin 8 milyon 94 bin YTLsi personel giderlerine, 1 milyon
997 bin YTLsi mal ve hizmet alım giderlerine
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Yüksel, bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın
lütfen.
MEHMET YÜKSEL
(Devamla)
570 bin YTLsi sosyal güvenlik kurumlarına devlet
primleri giderleri olarak ve 375 bin YTLsi sermaye giderleri için
ayrılmıştır. 2008 mali yılı bütçesinin
geneline bakıldığında, bütçenin yüzde 73,34ünün
personel giderlerine, yüzde 18inin mal ve hizmet alım
giderlerine, yüzde 5,16sının Sosyal Güvenlik Kurumuna
devlet primi giderleri olarak, yüzde 3,40ının ise sermaye
giderlerine ayrıldığı görülmektedir.
Bu duygu ve
düşüncelerle Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin
2008 mali yılı bütçesinin ülkemize, milletimize
hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce
heyetinize en derin sevgilerimi, saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yüksel.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına şimdi söz Karaman
Milletvekili Sayın Mevlüt Akgünde.
Buyurun
Sayın Akgün.(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yedi
dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEVLÜT AKGÜN (Karaman) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi (TİKA) Bütçesi hakkında AK Parti
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli
arkadaşlarım, 1990lı yılların
başında Sovyetler Birliğinin
dağılmasıyla Türkiye tarihî bir fırsat
yakalamıştır. Bu gelişme Türk dünyası
üzerinde yüzyıllardır devam eden örtüyü
kaldırmış ve Adriyatikten Çin Seddine kadar 11
milyon metrekare coğrafya üzerinde Türk dilini konuşan 21
boydan oluşan bir Türk dünyası gerçeğini ortaya
çıkarmıştır. Aynı zamanda, bu
gelişmeyle, soğuk savaşın sona ermesiyle artık
Türkiyenin öneminin kalmadığının
düşünülmeye başlandığı bir dönemde Türk
dünyasının ortaya çıkışı, Türkiyeyi
dış politikada yalnızlıktan ve hedefsizlikten
alıkoymuştur.
Kardeş ve
dost Türk dünyasıyla başlangıçta romantizme ve
ütopyaya dayalı birtakım görüşler sergilenmiş,
ağıtlar yakılmıştır. Ancak, aradan geçen
zaman göstermiştir ki, artık ağıt düzmenin, hayal
kurmanın zamanı değildir. Bu geniş coğrafya
üzerindeki ilişkiler Çırpınırdı Karadeniz/
Bakıp Türkün
bayrağına/ Ah ölmeden bir görseydim/ Düşebilsem
toprağına dizelerindeki büyük özlemle veya
Adriyatikten Çin Seddine kadar büyük Türk dünyası gibi
söylemlerle de tek başına tanımlanabilecek
ilişkiler değildir.
Daha Mustafa
Kemal Paşa 1930lu yıllarda Sovyetler Birliğinin
ileride parçalanabileceğini, bu tür gelişmelere
Türkiyenin hazırlıklı olması gerektiğini
ifade ederek, bu gelişmeye hazırlığın manevi
köprüleri olan dil, inanç ve tarih birliğini canlı tutarak
bütünleşmenin gereğinden bahsetmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; işte TİKA, yani
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı, Doğu Bloku ve Sovyetlerin
dağılması sonucu Orta Asya, Kafkaslar ve Balkanlarda
ortaya çıkan yeni şart ve ihtiyaçların Türkiyeye
yüklediği yeni görev ve sorumlulukları yerine getirmek
üzere 1992 yılında kurulmuştur.
TİKAnın
kuruluş amacı, başta Türk dilinin
konuşulduğu ülkeler olmak üzere, gelişme yolundaki
ülkelerin kalkınmalarına yardımcı olmak, bu
ülkelere ekonomik, ticari, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim
alanlarında iş birliğini artıran projeler ve
programlar geliştirmektir.
Türkiye, son
yıllarda sadece gelişmiş ülkelerden yardım alan
bir ülke konumundan çıkarak, gelişmekte olan ülkelere
yardım sağlayan bir ülke konumuna gelmiştir.
Hükûmetimizin işbaşına gelmesiyle Türk dış
politikası gelişmiş ve çeşitlenmiştir.
Dış politikada Avrupa Birliği
ağırlıklı merkez muhafaza edilirken, küresel
gelişmelere paralel olarak Orta Asya, Orta Doğu,
Balkanlar ve Afrikada yeni açılımlar
gerçekleştirilerek tüm dünyayı kuşatan bir
yaklaşım benimsenmiştir. TİKA da, dış
politikadaki bu gelişmelere paralel olarak 20 ülkede
program koordinatörlüğü bulundurduğu gibi, 100e
yakın ülkeye yardım elini uzatmıştır. Bu
amaçla, tarım ve hayvancılık, çevre ve
ormancılık, altyapıların iyileştirilmesi,
sosyal kalkınma ve yaşam standartlarının
iyileştirilmesi, meslek edindirme ve istihdamın
sağlanması, ortak tarih ve kültür
varlıklarının korunması, Türkçenin
kullanımının
yaygınlaştırılması, kültürel
ilişkilerin geliştirilmesi, insani yardım,
enformasyon, tanıtım ve yayın faaliyetleri gibi
çalışmalar yürütülmektedir.
Kıymetli
arkadaşlarım, 57nci Hükûmet döneminde, yani 1992-2003
yılları arasında toplam 2.506 proje ve faaliyet
TİKA tarafından gerçekleştirilmiş iken, 2004
yılında 486, 2005 yılında 562, 2006 yılında
ise 1.452 faaliyet ve proje gerçekleştirilmek suretiyle
TİKAnın çalışmaları Hükûmetimiz
döneminde yüzde 172 oranında artırılmıştır.
2007 yılında bu sayı artmaya devam etmektedir. Bu
artışların Hükûmetimizin aktif dış
politika çalışmalarına paralel yürüdüğü
görülmektedir. Projelerin yüzde 48i Kafkaslar ve Orta Asyada,
yüzde 31,3ü Balkanlar ve Doğu Avrupada, yüzde 15,6sı
Afrika ve Orta Doğuda gerçekleşmektedir. TİKA bu
çalışmalarını 150 civarında
çalışanı ve oldukça mütevazı bütçe
kaynaklarıyla yürütmektedir. Huzurunuzda, başta
Sayın Bakanımız olmak üzere bütün TİKA
çalışanlarına başarılarından ötürü
teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
TİKAnın örnek sayılabilecek projeleri
arasında Afganistan imar projeleri, Moldova içme suyu
projesi, Moğolistan kara yolu projesi, Azerbaycan Organize
Sanayi Bölgesi fizibilite çalışması, Azerbaycan
Devlet İstatistik Komitesine Destek Projesi, Kırım
Tatarlarına Konut Edindirme Projesi, Etiyopyada içme suyu
projesi, Tacikistan Devlet Ekim ve Deneme İstasyonu Projesi,
Moldova Gagavuz Yeri Radyo ve Televizyonu Projesi, Türkmenistan
Sultan Sancar Türbesinin onarılması, Moğolistanda
Türk Anıtları Projesi ve en önemlisi, Türkoloji Projesi,
yani Türkçenin öğretilmesi projesi.
Değerli
arkadaşlarım, büyük dava adamı İsmail
Gaspıralı, Türk dünyası için dilde birlik, işte
birlik, fikirde birlik ülküsünü ortaya koyarak, dil meselesinde,
Birbirimizi anlayabilecek şekilde dildeki iş
birliğini artırmalıyız. Kazak steplerindeki
hamalla Galatadaki hamal birbirini anlar duruma geldiği
zaman dilde birlik olmuştur der. Gerçekten, Türk
dünyasının birliği için yapılması gereken en
önemli iş, bütün Türk soylu halkların ortak alfabeye
geçmesi olmalıdır. Kısa zamanda ortak bir Latin
alfabesine geçilmelidir. Bu amaçla, TİKA birçok
üniversitede Türkoloji bölümü açılmasına vesile
olmuş, 18 ülke ve 2 özerk cumhuriyette açılan Türkoloji
bölümlerine Türk dili ve edebiyatı bölümünden öğretim
üyesi gönderilmiştir.
Yeri gelmişken,
Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından, 13 Mayıs 1299
yılında Türkçenin devlet dili olarak ilan edilmesi, her
yıl, Karamanda, 13 Mayısta Türk Dil Bayramı olarak
kutlanmaktadır. Türk Dil Bayramı etkinliklerine destek
veren TİKAya, Karaman Milletvekili olarak ayrıca
teşekkür etmeyi bir borç olarak görüyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Hükûmetimiz döneminde Türk kurultaylarının yeniden
başlamasının manidar olduğunu
düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Akgün, bir dakika süre veriyorum, lütfen,
tamamlayın.
MEVLÜT AKGÜN
(Devamla) Teşekkür ediyorum efendim.
Diğer
yandan, TİKA tarafından, I. Ahıska Türkleri
Kurultayının Azerbaycanda toplanmasına da
öncülük edildiğini ifade etmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; on beş
yıllık tecrübesi ve uyguladığı 5.000den
fazla proje ve faaliyet ile TİKAnın vizyonu, Türkiyenin
tarihsel sorumluluk ve misyonuna uygun olarak uluslararası
standartlarda hizmet veren etkin ve teknik yardım kuruluşu
olmaktır.
Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresinin 2008
yılı bütçesinin hayırlı olmasını
dilerken konuşmamı Dede Korkutun sözleriyle
tamamlamak isterim: Gölgeli ağacımız kesilmesin,
ormanlarımız seyrelmesin, çağlak akan
sularımız kurumasın, ümidimiz azalmasın,
kanatlarımız kırılmasın,
ocağımız yanar dursun, çanağımız her
vakit sönmesin.
Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akgün.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Çiçek,
Yozgat Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çiçek. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yedi
dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Diyanet
İşleri Başkanlığının 2008 bütçesi
hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
633
sayılı Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Teşkilat
Kanununda, İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak
esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda
toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek görevi,
Anayasamızca Diyanet İşleri
Başkanlığına verilmiştir.
Diyanet
İşleri Başkanlığı, bugün, her türlü
siyasi görüş ve düşüncenin üstünde kalarak millî birlik
ve dayanışmayı temin etmeyi, kardeşlik,
yardımlaşma ve fedakârlık başta olmak üzere,
dinimizin yüce prensiplerini vatandaşımıza
tanıtmayı, din konusunda milletimizi doğru
bilgilendirmeyi, milletimizin manevi ve ahlaki
değerlerine bağlılığı
artırmayı amaç edinmiştir.
Diyanet
İşleri Başkanlığı, ülkemizde
yaşanan İslamın her türlü yorumunun üst
şemsiyesidir. Başkanlık, Sünnisi, Alevisiyle,
Mevlevisi, Bektaşisiyle bütün Müslümanların şemsiye
teşkilatıdır. Kimse kendisini bu şemsiyenin
dışında görmemelidir.
Diyanet
İşleri Başkanlığı, Türk milletinin ve
büyük devletimizin asırların imbiğinden süzülen
dinî alandaki tecrübelerini, birikimlerini dünyanın dört
bucağındaki insanlara aktarmakta, İslam dininin
doğru anlaşılması ve uygulanmasına
rehberlik etmektedir.
Diyanet
İşleri Başkanlığı, İslam
ülkeleriyle iş birliği yaparak, dünya
Müslümanlarının her türlü problemlerini çözmek için
İslam ülkelerinin ilgili kuruluşlarıyla bir araya
gelmesinin öncülüğünü yapmaktadır.
Bundan
dolayı, Diyanet İşleri Başkanlığı
yedi yıldır Avrasya İslam Şûrasını
toplamaktadır. Ayrıca, Türk cumhuriyetlerinin her
biriyle de ilgilenmekte, bu ülkelerin dinî müesseselerinin
yapılandırılmasında, dinî meselelerinin
çözümünde alınan kararların birlikte
uygulanmasında bu ülkelere rehberlik etmektedir. Bu
doğrultuda, Avrasya İslam Şûrası 6 defa
toplanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; eğer dünya
coğrafyasında geçmişteki şanlı mazimize
uygun yer edinmek istiyorsak, siyasi, askerî, kültürel, ekonomik,
sosyal alanda layık olduğumuz yeri almak istiyorsak, hiç
şüphesiz, bu konuda devletimizin öncü
teşkilatlarından biri olan Diyanet İşleri
Başkanlığına gerekli ehemmiyeti vermemiz ve
sorumluluğu ona yüklememiz gerekir.
Diyanet
İşleri Başkanlığının faaliyetleri
ülkemizde, ülkemizin dışında daha güçlü, daha
organizeli, daha bilimsel ve yaygın hâle getirilmelidir. Son
zamanlarda, asırlarca birbirleriyle
çatışmış, savaşmış Hristiyan
mezheplerinin dinî liderleri bir araya gelerek aralarındaki
asırlık husumetlerini bir yana bırakıp, dünya
üzerinde Müslümanlığın yayılmasını
önlemek için kutsal ittifak oluşturmuşlardır.
Hristiyanlığın ve Yahudiliğin tarih boyu rakibi
Müslümanlık olmuştur. Müslümanlığı kabul
ettiğimizden bu yana, Müslümanlığın aslına
uygun yaşanmasını ve dünyaya
tanıtılmasını şerefle ve şanla yüce Türk
milleti gerçekleştirmiştir. Bunun için, tarih boyu
Haçlı seferlerinin direkt muhatabı hep Türk milleti ve
Türk devletleri olmuştur. Bugün, dinler arasındaki
rekabetin dinimiz lehine sonuçlanması için rakiplerimizden
daha organizeli ve daha donanımlı bir Diyanet
teşkilatının kurulması, yönetilmesi ve
geliştirilmesi zaruridir. Bu başarı, bilgili,
kabiliyetli, asrın her türlü teknolojik ve bilimsel
imkânlarıyla donatılmış, ehliyetli Diyanet
görevlilerinin çatısı altında yönetilen Diyanet
İşleri Başkanlığı teşkilatıyla
sağlanabilir.
Misyonerlerin
ülkemizde ve Türk cumhuriyetlerinde faaliyet gösteren yüzlerce
televizyon ve radyosu, binlerce legal ve illegal kuruluşu ve
yılda tahminen 15 milyar dolar civarında mali
kaynağı vardır.
Sayın
milletvekilleri, bazı değerler vardır, bu
değerler, toplumun ortak malıdır, bu değerler
üzerinde toplumun her bir bireyi eşit hakka sahiptir. Bu
değerlerle ilgili, bir kişi, bir kuruluş, cemaat,
cemiyet, dernek, parti veya şahıs, diğerinden daha
fazla hak sahibi olduğunu iddia edemez. Bu değerler, din,
vatan, bayrak gibi değerlerdir.
Din, elbette,
bu değerlerin başında gelmektedir. İslam dini,
ülkemizdeki insanların hepsinin müşterek
değeridir. Diyanet teşkilatı da toplumun bütün
kesimlerine böyle bakmalıdır. Camideki imam,
arkasındaki cemaatin, ırkına, rengine, milletine,
mezhebine, cemiyetine, kadınlığına,
erkekliğine bakmadan Bana tabi olanlara imam oldum. diye
niyet eder. O, herkesin imamıdır, örnek kişidir,
İslamın yaşayan yüzüdür, herkes, onun
şahsında yüce İslam dinini görür. Artık, herkes,
dinî problemlerin çözüm yerinin, ülkemizde, Diyanet
İşleri Başkanlığı olduğunu
kesinlikle bilmelidir.
Birileri
camileri devlete, millete, cumhuriyetin temel ilkelerine
düşman üreten yerler olarak görme basiretsizliğinden
kesinlikle vazgeçmelidir. Devletimiz, yüce İslam dinini
legal olarak kendi kuruluşlarında ve dinin aslına
uygun tarzda öğretemezse ehil olmayan kişi ve
kuruluşlar çoğalır; din, asli kaynağından
uzaklaşır; hurafeler, dini boğar,
yozlaştırır; bir sürü, madrabaz, din sahtekârı
türer. Cahil, yobaz, bağnaz insan tipleri yüce dinimizi babalarının
tarlaları gibi parselleyerek cennet, cehennem satmaya
başlarlar. Diyanet görevini yapmazsa, yapamazsa meydan bu
madrabazlara kalır, sahtekârlara kalır. Bu sebeple
Diyanet
İşleri Başkanlığımızın
teşkilat kanunu hâlâ çıkarılamamıştır.
Geçen dönem, Genel Kurulumuza indirilme
çalışmaları vardı, önümüzdeki günlerde, yine,
Genel Kurulumuza gelerek kanun çıkarılacaktır.
Parlamentoda grubu bulunan, bulunmayan bütün partilerin
katkısıyla acilen bu kanun
çıkarılmalıdır. Yetkisiz sorumluluk olmaz,
Başkanlığa yetki verilmeli, donanımlı hâle
getirilmeli, bundan sonra da ülkemizdeki bütün dinî meselelerin
sorumluluğu Diyanet İşleri
Başkanlığına yüklenmelidir.
Diyanet
İşleri Başkanlığının yirmi dört saat
yayın yapan bir televizyonu olmalıdır.
Bilindiği gibi, neredeyse, nüfusumuzun yarısı
kadınlardan oluşmaktadır. Yukarıda
zikrettiğim bütün faaliyetlerde maddi ve manevi
desteğini Diyanet İşleri
Başkanlığından hiç esirgemeyen Diyanet
İşleri Vakfıyla yardımlaşarak din
eğitimine önem verilmelidir. Diyanet personelinin mali
imkânları, özlük hakları geliştirilmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çiçek, bir dakika ekliyorum, lütfen tamamlayın.
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz, 81 ilinde, 850 ilçesinde, 3.227 beldesinde ve 3 haneli bir
yerleşim biriminde, ayrıca, dünyanın birçok
ülkesinde temsilcisi olan, 79.600 camide ve binlerce mescidinde
ezan okunan, namaz kılınan, bayram namazında 30 milyon,
cuma namazlarında 25 milyon Müslümanın namaz
kıldığı, Hanefisi, Şafiisi, Hanbelisi,
Malikisi, Mevlevisi, Alevisi, Nakşisi, Kadirisi;
Türkü, Kürtü, Lazı, Çerkeziyle, yüzde 99u Müslüman olan
Türkiyeyiz. Birbirlerine asırlarca din, kan
kardeşliği olmuş, sarsılmaz bir imanın
hayatı hâline gelmiş olan Türkiyeyiz. Dünya
coğrafyasının en jeostratejik ve politik merkezi,
doğudan batıya, güneyden kuzeye, dünyanın en can
alıcı ülkesiyiz. Asırlarca, insanlığa,
insanca yaşamanın örneklerini sergilemişiz. Biz, on
altı Türk devletinin vârisi, Türkiye Cumhuriyetiyiz ve
Türkiyeyiz. Bu yüce milleti, bu kutsal vatanı ve yüce
İslam dinini kıyamete kadar yaşatacak nesillere
güzel şeyler bırakmalıyız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çiçek.
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) Bu vesileyle, iktidar-muhalefet bütün
siyasi partilerimizin üstüne titrediği, zarar görmesini
istemediği toplumumuzun mozaiği olan Diyanet
İşleri Başkanlığı bütçemizin ülkemize,
memleketimize hayırlı olmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çiçek.
Şimdi,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 18.04
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.18
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
30uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
Komisyon?
Burada.
Hükûmet?
Burada.
Şimdi, söz
sırası, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Batman
Milletvekili Sayın Bengi Yıldızda.
Buyurun
Sayın Yıldız. (DTP sıralarından
alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Millî İstihbarat Teşkilatı ve
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçeleri
konusunda Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini sunmak
üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yüce
halkımızın alın teri ve emeği sonucu
yaratılan değerlerle finanse edilen kurumların ne
derece halkın hizmetinde oldukları ve yasalarla ne kadar
bağlı oldukları merak konusudur. Mesela, Millî
İstihbarat Teşkilatı yasalarla kurulan ve
elemanları, bütçesi yasalarla belirlenen bir kuruluş.
Elde ettiği istihbari bilgileri
Cumhurbaşkanlığına, Başbakana, Genelkurmay
Başkanlığına ve Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği ile gerekli kuruluşlara ulaştırma
görevi vardır.
Bildiğimiz
kadarıyla, MİT dışında Genelkurmay
Başkanlığının ve de gayriresmî de olsa
Jandarma Genel Komutanlığının da istihbarat
birimleri vardır. Millî İstihbarat
Teşkilatının bilgileri Genelkurmay
Başkanlığına ve Jandarma Genel
Komutanlığına verdiği, yasaların amir hükmü
gereğidir. Ülkenin Cumhurbaşkanını,
Başbakanını tatmin eden bilgiler,
saydığımız kurumları tatmin etmiyor olacak
ki ayrı istihbari çalışmalara gidiyorlar. Acaba bu
kurumlar da elde ettikleri bilgileri sivil makamlarla
paylaşıyorlar mı, daha doğrusu bu kurumları
sivil yetkililer denetleyebiliyorlar mı? Mesela JİTEM
var mıdır, yok mudur? JİTEMe bağlı
çalışan onlarca insanın açıklamalarına
rağmen bu yapılanma kabul edilmiyor, çünkü, kanun dışı
bir yapılanma.
Batman eski
Valisi Salih Şarman, 17/04/2006 tarihli Sabah gazetesinde
şöyle diyor: JİTEMle birlikte çok iyi
çalıştık. Neden yok dediler, hiç anlayamadım.
Vardı ve faydalıydı. Bize göre model doğruydu,
yeniden uygulanabilir.
Yine,
Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Diyarbakır,
Mardin ve Batmanda öldürme, kundaklama ve bombalama eylemleri
gerçekleştirdikleri ileri sürülen 11 kişiyi JİTEM
elemanları ve asker oldukları için, dosyada görevsizlik
kararı vererek, dosyayı askerî mahkemeye gönderiyor.
JİTEM
konusu, Kutlu Savaşın hazırladığı
Susurluk Raporuna da yansımıştı.
Yine, en son
gelişme, 01/12/2007 tarihli Taraf gazetesinin haberine göre,
Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığı Askerî
Mahkemesi, JİTEMin varlığını kabul ederek,
aralarında devlet övünç madalyası sahibi eski Bölge
Jandarma İstihbarat Grup Komutanı emekli Albay
Abdülkerim Kırca ve Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırımın
da bulunduğu 8 kişiyi müebbet hapis cezası
istemiyle yargılıyor. Jandarma Genel
Komutanlığının istihbarat faaliyetlerini,
istihbarat daire başkanlığı gibi kendi içinde
jandarma istihbarat timlerince yaptığı resmî olarak
da kabul edilmektedir zaten. Bir demokratik hukuk devletinde bu tür
istihbari bilgilerin hukuka ve siyaseten halka hesap veren
hükûmetlerin kontrolünde olması gerektiği
tartışılmazdır.
MİT
açısından, tüm demokratik ülkelerde olduğu gibi,
bizde de zaman aşımına uğramış ve
istihbari bilgi olmaktan çıkmış dosyaların
kamuoyuna açıklanması gerekmektedir. Mesela, Nazım
Hikmet, Sabahattin Ali, Adnan Menderes, Deniz Gezmiş ve
benzerlerinin dosyalarının tüm kamuoyuyla
paylaşılmasında ne gibi sakınca olabilir ki?
Avrupa
Birliği ilerleme raporlarında Millî Güvenlik Siyaset
Belgesinin Parlamentoda tartışılmaması
eleştiriliyor ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin siyaset
üzerindeki etkisinin sürdüğüne vurgu yapılıyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yapılacak açıklamaların
ancak askerî, savunma ve güvenlik konularıyla
sınırlı olması gerektiği ve bu
açıklamaların da Hükûmetin bilgisi dâhilinde
yapılması gerektiği belirtiliyor. Hâlbuki,
askerler, hemen her gün, her konuda siyasi açıklama
yapıyor, hem de Hükûmete ters düşerek bunu
yapıyorlar. Sanal ve sanal olmayan bildiriler
yayınlıyorlar; millî eğitimden türbana,
cumhurbaşkanı seçiminden siyasi partilerin
kapatılmasına kadar her konuya müdahil oluyorlar.
Millî Güvenlik
Kurulunda asker siyaset yapıyor, hem de en üst derecede bunu
yapıyor. Hâlbuki, Atatürk, İttihat ve Terakki
Kongresinde siyasete karışmanın orduyu
zayıflatacağı ve politika yapmak isteyenlerin
üniformalarını çıkarmalarını dile
getirmiştir.
Yeni
Anayasada Millî Güvenlik Kurulunun mutlaka
kaldırılması gerekir. ABye uyum adı
altında sadece genel sekreterlerin sivil olması gibi MGK
Genel Sekreterliği Yasası'nda değişiklik yapmak
yeterli olmaz. MGK kalkmadan, askerin siyasetten kışlaya
dönmesi söz konusu olamaz. Mesela, Askerî Ceza Yasası'nın
148'inci maddesine göre, siyasi telkinde bulunmak bir suçtur.
Bugüne kadar siyasi telkinde bulunanlar ve siyasi
açıklamalar yapanlar hakkında ne tür bir soruşturma
açılmıştır? Diğer ülkelerde de millî
güvenlikle ilgili kurullar var ancak onlar sadece dış
güvenlikle ilgili kurullardır. Bizdeki gibi
özelleştirmeden millî eğitime kadar her işe
karışmazlar. Bizdeki Millî Güvenlik Kurulu, siyasetin
üretildiği, siyasi çözümlerin
tartışıldığı bir yer. Asker burada bir
siyasi parti gibi çalışıyor. Askerin siyasete
müdahalesi ittihat ve terakki geleneğinin bir
devamıdır. 1905'ten beri ordu siyasete müdahale ediyor.
Mustafa Kemal, ordunun siyasetin dışına
çıkmasını ancak 1960 darbesine kadar önleyebilmiştir
ve Millî Güvenlik Kurulu 61 Anayasası'yla hayatımıza
girdi, 71'de güçlendi ve 82 Anayasası'yla siyasetin
belirleyeni oldu. Askerin siyasete karışması
nasıl Birinci Dünya Savaşı'nda bir felakete yol
açmışsa, cumhuriyet tarihi boyunca yaptığı
müdahalelerle çok partili siyasal yaşamın sekteye
uğramasına ve siyasal yaşamın güdük
kalmasına neden olmuştur. Siyasetimizin en temel
çıkmazı, askerî vesayet rejimi görüntüsünden
kurtulamamamızdır.
Değerli
milletvekilleri, öyküyü bilirsiniz, Konfüçyüs
öğrencileriyle birlikte Thai Dağı'nın
eteklerinde gezinirken ağlayan bir kadın görür.
Öğrencilerinden biri kadına neden
ağladığını sorar. Kadın: "Çok acı
çekiyorum, bu çevrede bir kaplan var. Önce kaynatamı
parçalayıp yedi, sonra
kocamı, şimdi de oğlumu öldürdü." der. Konfüçyüs
söze karışır ve "Öyleyse, niçin bir başka yere
gitmiyorsun?" diye sorar. Kadın şu ilginç cevabı
verir: Çünkü burada insanlara baskı yapan bir devlet yok. der.
O zaman, bilge Konfüçyüs, öğrencilerine şunları
söyler: Kadıncağız haklı çocuklarım,
baskı yapan devletler kaplanlardan daha korkunçtur. Bunu hiç
unutmayınız.
Hukuk devleti,
devletin kendisini hukukla sınırladığı,
hukukun en üstün değer olduğu, hak ve özgürlüklerin
devletin bir ihsanı değil tanınıp güvence
altına alındığı devletin adıdır.
Çağımızda az devlet, çok hukuk diye özetlenebilen
hukuk devletinin hukuk çoğaldıkça devletin
meşruluğu ve saygınlığı da artar.
Avrupa
ilerleme raporlarında -aşağı yukarı
hepsinde- Güvenlik Siyaset Belgesinin Parlamentoda
tartışılmaması ve Türk Silahlı
Kuvvetlerinin siyaset üzerindeki etkileri konusu
eleştiriliyor. Avrupa Birliğinin bu konudaki hassasiyeti
neden kaynaklanmaktadır? Bu soruyu ancak gözlerimizi
dünyaya çevirerek yanıtlayabiliriz.
Dünya
genelinde yaşanan deneyimler açıkça ortaya
koymaktadır ki, ordunun politize bir niteliğe sahip
olduğu ülkelerde demokrasi, gelişme, hatta kimi zaman
nefes alma olanağını bile bulamamıştır.
Politize bir orduya sahip olan Şilide Pinochet, 1973
yılında gerçekleştirdiği bir darbeyle Allende'yi
devirip yönetimi ele geçirmiştir. Politize bir ordusu olan
Arjantin, 24 Mart 1976da yapılan bir darbeyle iktidara
taşıyan askerî darbenin izleri otuz yıl sonra dahi
silinememiş durumdadır. Yine, askerî darbe deyince akla
gelen ülkelerden birisi de Yunanistana baktığımızda
görüyoruz ki, darbe sırasında bu ülkenin ordusu da
politize bir ordu durumundaydı.
Değerli
vekiller, Türkiye, hepimiz biliyoruz ki, bir darbeler ülkesidir;
27 Mayıs darbesi, 12 Mart darbesi, 12 Eylül darbesi. Fakat daha
da kötü olanı, Türkiye siyaset geleneğinin askerî
otoritelere hep bir kurtarıcı gözüyle
bakmasıdır. Solcular 27 Mayısı olumlu bulurken,
sağcılar 12 Martı olumlu bulmaktadırlar.
Türkiyedeki darbeleri ve anayasal süreçleri, oldukça
saplantılı bir biçimde, 19uncu yüzyılın ikinci
yarısında Fransadaki süreçlere benzetenler bile var. Bu
anlayış, sivil siyaset alanlarının askerî
müdahalelere hep açık oluşuna bir meşruiyet
kazandırmaktadır.
Artık
farkına varılmalıdır ki darbenin iyisi ve kötüsü
olmaz. Bir ülkede darbe olasılığı ve askerî
otoritelerin siyaset alanına örtük ya da açık
müdahaleleri söz konusuysa, o ülkede demokratikleşme ve
sivilleşme sürekli tehdit altındadır.
Türkiyede,
hâlihazırda askerî otoriteye ülkenin temel siyasetini
belirlemesinde tayin edici rolü veren kurumların
başında şüphesiz ki Millî Güvenlik Kurulu
gelmektedir. Ordu, Millî Güvenlik Kurulu kanalıyla ülkenin
temel siyasetinin belirlenmesinde etkin bir rol almakta, bu
uygulamalara yönelik karar ve davranışlarda bulunmaktadır.
Türkiyede Millî Güvenlik Kurulu uygulamaları, devlette
hâkim olan siyasi kültürün derin izlerini
taşımaktadır.
Millî Güvenlik
Kurulu, ilk kez 1961 Anayasasıyla anayasal bir kurum hâline
getirilmiştir. Türkiyeyi bu tür bir kurum
arayışına götüren faktörler, sadece iç siyasal
gelişmeler ve dengeler değildir. Bunların yanı
sıra dış dinamikler ve konjonktürün de MGKnin doğmasında
önemli rolleri olmuştur. Pek çok ülkede esas niteliği
bilgi verme organı olma özelliğini katbekat aşan
MGK, millî güvenlik kavramının
sınırlarını zorlayan kararlar
aldığı yönünde eleştiriler hep tazeliğini
korumuştur.
Türkiye
tarihine baktığımızda da 60, 71 ve 80
müdahalelerinin, toplumsal değişimin getirdiği
talep artışının ve kargaşanın, siyasal
krizi sistemik krize soktuğunu görüyoruz. Zaten, Türkiyede
Millî Güvenlik Kurulunun tarihine
baktığımızda, MGKnin yetki ve işlerlik
alanının her darbede biraz daha genişletilmiş, 12
Eylül darbesi sonucu çıkarılan Anayasayla da
neredeyse her şeye müdahale etme erkiyle
donatılmış olduğunu görüyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde birçok
ülkede ulusal savunma ya da ulusal güvenlik konularında
yürütme organına yardımcı olan ve ona
danışmanlık hizmeti sağlayan organlar
bulunmaktadır. Kurul tipi örgütlenen, kurul, konsey veya
komite olarak adlandırılan ve işlevleri ülkeden
ülkeye farklılıklar gösteren bu organlar özellikle
İkinci Dünya Savaşından sonra yaygınlaşmıştır.
Savaş sonrasında ABD Ulusal Güvenlik Konseyinin, ulusal
güvenlik kurullarının yaygınlaşmasında
öncü rol oynadığı kabul edilmektedir.
Türkiyede 61
Anayasası döneminde önce 30 Mayıs 1949 tarih ve 5399
sayılı Yasayla kurulmuş olan ve MGKyle arasında
kuruluş ve yetkiler bakımından benzerlik bulunan
Millî Savunma Yüksek Kurulu bulunmaktaydı. Bu kuruluşun
kuruluş amacı ilgili kanunun 1inci maddesinde devlet işlerinin
en başında gelen topyekûn millî savunma görevlerini
yerine getirmek olarak belirlenmiştir. Yerleşmiş bir
kadrosu ve uzmanları olamayan ve yalnız millî savunma
işleriyle görevli olan bu kurul 1949 yılından 1961
yılına kadar elli civarında karar
almıştır. Kurulun yapısı ve işleviyle
ilgili dört özelliği dikkat çekmektedir. Bunlar: Kurulun
anayasal değil yasal düzeyde oluşu, adının millî
güvenlik değil millî savunma olması, kurula askerî
üye olarak sadece Genelkurmay Başkanının
katılması ve bunun yanında çok sayıda sivil
bakanın bulunması.
Bugün, fiilî
durum itibarıyla askerlerin sistem üzerindeki vesayetini
meşrulaştıran, askerî vesayeti yasal kisveye
büründüren bir aygıt olarak kabul edilebilecek olan MGKnin
geçirdiği evrimde ülkede yaşanan askerî darbeler ve
müdahaleler belirleyici olmuştur. Kurul 60
yılındaki askerî darbeyi izleyen dönemde çıkarılan
61 Anayasasıyla kurulmuş, 71 askerî müdahalesiyle
bazı değişikliklere uğramıştır.
Ancak asıl radikal dönüşüm 1980 darbesini izleyen dönemde
çıkarılan 82 Anayasasıyla olmuştur;
kapsamına hemen her şeyin girebileceği millî
güvenlik olarak değiştirilmiştir. 61
Anayasası, Millî Güvenlik Konseyini yarı askerî bir
devlet konseyi olarak kurumlaştırmış, askerî
bürokrasiyi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kuruluyla
beraber yürütmenin üçüncü başı hâline getirmiş, bu
yapı 1982 Anayasasıyla pekişmiştir. Kurul,
silahlı kuvvetlerin üst kademe komutanları ile
yürütmeden sorumlu Cumhurbaşkanı ve bazı
bakanları bir araya getirmekte ve böylece silahlı
kuvvetlerin siyasal sürece bir ölçüde katılmasını
kurumlaştırmakta ve
meşrulaştırmaktadır. Bu hâliyle, MGK, askerî
bürokrasinin yürütme aygıtı içindeki
ayrıcalıklı yerinin veya bir ölçüde devlet
yapısını militarize etmenin bir göstergesidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; millî güvenlik
kavramıyla ilgili mevzuattaki bir tanım 2945
sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanununda
mevcuttur. Buna göre, millî güvenlik, devletin anayasal
düzeninin, millî varlığının, bütünlüğünün,
milletlerarası alanda siyasi, kültürel ve ekonomik dâhil
bütün menfaatlerinin ve ahdi hukukun her türlü iç ve dış
tehditlere karşı korunması ve kollanmasını
ifade etmektedir. Yasa koyucunun millî güvenlik konusunu bu
şekilde tanımlaması karşısında MGKnin görev
alanına girmeyen konu kalmamış gibidir. Böylece, devletin
millî güvenlik siyaseti adı altında, esasen, devletin her
alanı kapsayan devlet siyaseti ortaya çıkmaktadır.
Millî güvenlik kapsamının çok geniş tutulması,
MGKnin genel oya ve siyasal parti rejimine karşı duyulan
güvensizlik sonucu kurulduğu tezini güçlendirmektedir.
Böylece, Meclis, egemenliğini kullanan tek organ değil, bu
organlardan yalnızca bir tanesi konumuna düşürülmüştür.
Millî Güvenlik
Kurulu, Hükûmetin ve Parlamentonun üstünde, devletin kaderinde
söz sahibi olan fakat hiçbir siyasal sorumluluk taşımayan
bürokratik bir üst kurum niteliğindedir. Devlet işleri
esas olarak bu kurulda yürütülmektedir. Ülkenin ekonomik, sosyal,
siyasal, kültürel ve askerî her türlü kararı önce burada
alınmakta, Hükûmetin icraatı bu Kurulda alınan
kararlar doğrultusunda sürdürülmektedir. Uygulamada,
kırk yıla yaklaşan pratiğinde Millî Güvenlik
Kurulu yalnızca sıkıyönetim, olağanüstü hâl
gibi iç güvenlikle ya da Çekiç Güç gibi dış güvenlikle
ilgili rutinleşmiş konularda tavsiye kararı
almakla kalmamıştır. Bugüne kadarki Bakanlar Kurulu
tarafından eksiksiz olarak kabul edilen MGK tavsiyeleri
ekonomi, dış politika, eğitim, insan hakları,
üniversite, akademik çalışmalar gibi bütün konuları
kapsamaktadır.
İdarenin
bütünlüğü içinde mütalaa edilen Kurul bakanlıkların
hiyerarşisine tabi olmadığı ve istişari
organ sayıldığı için, tüzel kişiliği
olmayan bir kuruluştur; hiçbir kurumun denetimine tabi
olmadığı için de özerk nitelikte kabul edilmektedir. Kurulun
bu özerkliği ona serbestçe irade oluşturma hakkı
tanımakta, buna karşın tüzel kişiliği
olmadığı için herhangi bir sorumluluğu
olmamaktadır.
3 Ekim 2001
tarih ve 4709 sayılı Kanunla yapılan Anayasa
değişikliği, Anayasanın 118inci maddesinde yer
alan Millî Güvenlik Kuruluyla ilgili düzenlemeleri de
kapsamaktadır. Son değişiklikle, Başbakan
Yardımcıları ve Adalet Bakanı Kurula dâhil
edilmekle, Kurulun sivil toplam üye sayısı
artırılmıştır. Millî Güvenlik Kurulu, millî
güvenlik siyasetinin belirleyicisi değil, Bakanlar
Kurulunun, Hükûmetin genel siyaseti içinde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Yıldız, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayın.
BENGİ
YILDIZ (Devamla) Anayasanın 125nci maddesinin birinci
fıkrasında İdarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.
hükmü gereği, gizliliği ortadan kaldıran
işlemlerin bağımsız yargı tarafından
denetlenmesi de mümkün olabileceğinden, söz konusu
düzenleme olumlu bir gelişme olarak kabul edilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; siyasal literatürde
egemen istisnaya karar veren biçiminde
tanımlanmaktadır. Bu ise kendi hukuk sistemini
askıya alabilen, bu güce sahip olanın egemen olduğu
anlamına gelmektedir. Mevcut anayasaları ayaklar
altına alan, üç darbeyle iki buçuk anayasa yapan, bunu da İç
Hizmet Kanununa dayandırma rahatlığını
kendinde gören gücü sorgulayabildik mi? Egemenlik, kayıtsız
şartsız milletindir. diyen, cumhuriyeti kuran Gazi
Mustafa Kemaldir. Yine, Asker siyasete
karışmamalıdır. Siyaset yapmak isteyenler
üniformalarını çıkarıp öyle siyaset
yapsınlar. diyen de Mustafa Kemaldir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
BENGİ
YILDIZ (Devamla) Mustafa Kemalin bu isteklerinin egemen
olduğu bir Meclis ve Türkiye dileğiyle yüce Meclisinizi
saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına ikinci söz, Sayın
Şerafettin Halis, Tunceli Milletvekili.
Buyurun
Sayın Halis.
On beş
dakika süreniz var.
DTP GRUBU ADINA
ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri
Başkanlığının 2008 mali yılı
bütçesiyle ilgili Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İnsanın
manevi dünyasının temel ögelerinin başında din
gelir. Bugün bütçesini görüştüğümüz Diyanet
İşleri Başkanlığının görevi, dinle
ilgili sorunları çözmektir. Bir başka görevi de insan için
bu kadar önem arz eden dinler ve inançlar arasında diyaloğu,
hoşgörüyü ve barışı sağlamak
olmalıdır. Bu, o inançlara ve inanç sahiplerine duyulan
saygının bir gereğidir.
Diyanet
İşleri Başkanlığını tüm inanç
gruplarına eşit mesafede durarak
çalışmasını yürütebilecek bir yapıya
kavuşturmak da bizlerin görevidir. Bu da demokratik, laik ve
sosyal bir hukuk devleti olmanın gereğidir.
Anayasanın 2nci maddesi Türkiye Cumhuriyeti
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. dese de,
cumhuriyetten günümüze laiklik hep bir sorun olarak var
olagelmiştir. Laikliği dinsizlik olarak görenler ile
laikliği sadece din ve devlet işlerinin birbirinden
ayrı tutulması olduğunu söyleyenlerin
arasındaki kör dövüş, siyaset ve toplum sahnesinde hiç
eksik olmamıştır.
Laikliğin
din ve vicdan ve kanaat özgürlüğü olduğunu, bu
özgürlüğün devlet tarafından teminat altına alınarak,
farklı din ve inanç gruplarına karşı eşit
mesafede durulması yönü algılanmamış ya da
algılanmak istenmemiştir.
Ülkemizde var
olan laiklik sorunu, Orta Doğu, İran-İslam
coğrafyasının yaklaşık son otuz yıllık
konjonktüründen daha da beslenmiş, özellikle de son
Cumhurbaşkanlığı seçimi ardından daha da
ürkütücü bir hâl almıştır. Öyle ki bu ürkütücülük,
siyasal literatürümüze geleceğe, vahamet
sayılabilecek mahalle baskısı kavramını
kazandırmıştır.
AK Partinin
iktidarlaşmasıyla beraber, kendisini
sınırlı alanlarda gösteren dinsel motifli bu
hareketlenmeler, Cumhurbaşkanlığı seçiminin
hemen akabinde, yaşamın her alanında daha cesaretli
bir şekilde boy vermeye başlamışlardır. Bu
gelişmeler, ister istemez ülkemizde, başta Aleviler
olmak üzere farklı inanç gruplarında ve Türkiye'yi demokratik,
aydın yarınlara taşımak isteyenlerde kaygı,
hatta korkuların doğmasına neden olmuştur.
Anayasanın
10uncu maddesi Herkes, dil, din, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. der.
Yine, 17nci
maddede Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahiptir. diye yazar.
Değerli
milletvekilleri, görevi din işlerini yürütmek olan Diyanet
İşleri Başkanlığının, içinde tüyü
bitmemiş yetimin hakkının da bulunduğu
milyarlarca YTLyle telaffuz edilen bütçesinin
görüşüldüğü bu oturumda, bu kurumu Anayasanın
belirttiği bu ilkeler ışığında
irdelemek ve değerlendirmek durumundayız. Ancak, bu
irdeleme ve değerlendirmenin anlaşılır
olabilmesi için çok gerilere değil, tarihin orta ve yakın
arka planında biraz gezinmekte yarar olduğuna
inanıyorum.
Bilindiği
gibi, Türk ulus devleti, çok dinli, çok uluslu, Osmanlı
imparatorluğundan doğar. Osmanlıların kendi
içindeki farklılıklara hoşgörüyle
bakıldığı söylense de bu genel bir doğrudur
ancak Aleviler için geçerli değildir. Çoğu tarih
kitaplarının yazdığı kıyımlar bunun
açık bir örneğidir.
Geçmişte,
Osmanlıdan çok çekmiş olan Aleviler için genç cumhuriyet bir
umut olur. Daha Kurtuluş Savaşı günlerinde Hacı
Bektaş Veli Dergâhı aracılığıyla
Alevilerin desteğini
almış olan Mustafa Kemal, Birinci Meclise, ne yazık ki,
nüfusun yaklaşık üçte 1ini oluşturan Alevilerden çok
az sayıda mebus alır. Bu, Alevilerin cumhuriyet dönemi
boyunca nasıl olması gerektiğinin ilk işareti
gibidir.
1924
Anayasasına Devletin dini İslamdır. ibaresi
konur. Bu, ister istemez diğer inanç grupları
karşısında Sünni İslama bir imtiyaz hakkı
doğurur. Oysaki, demokrasilerde devletin dini olmaz.
3 Mart 1924te
yani hilafetin kaldırıldığı gün, o gün için
laik bir sıfat yüklenmese de Diyanet İşleri
Başkanlığı kurulur. O günün
koşullarında irticai tehlikelere karşı devlet
gücüne dayalı görev yapması bir ihtiyaca
cevapmış gibi görünse de 1937 yılında Anayasada
yapılan düzenlemeyle laiklik ilkesinin benimsenmesinden
sonra da bu kurumun işlevinde bir değişiklik
olmamıştır. Din işleri, Osmanlıda olduğu
gibi, yine devletin tekelinde kalır. Böylece, nevi
şahsına münhasır bir laiklik doğar. Genç
cumhuriyet Alevilerin umutlarına karşılık
vermez, bir topluluk olarak onlara siyasi ve dinî düzlemde hiçbir
ilgi göstermez. Alevilere ait tanımlanabilecek
davranış, imge ve söylem yoktur. Ancak, Osmanlı
döneminden kalma iftira, karalama ve hakaretler hep devam eder.
Cumhuriyet edebiyatında bu karalamalar konu edilir. Yakup Kadrinin
Alevilere ağır hakaretler eden Nur Baba romanı
onlarca roman ve benzeri yapıtlardan sadece bir tanesidir ki
bu roman, 12 Eylül sonrası hükûmetler döneminde Millî
Eğitim Bakanlığı tarafından okullarda okutulması
tavsiye edilen kitaplar listesinde yer almıştır.
Tek partili
dönemde, bırakınız Alevilere hak vermeyi, bu inanç
topluluğu hep kuşkuyla bakılan potansiyel bir
tehlike olarak görülür. Cumhuriyet Halk Partisinin gizli
tuttuğu, 1949 yılında dönemin Maraş Milletvekili
Hasan Reşit Tankutun kaleme aldığı raporda,
Aleviler arasında kök salamadıkları
yazılıdır. Bu, bir itirafname gibidir. Bir yıl
sonra, 1950 seçimlerinde Alevilerin Demokrat Partiye yüzünü
dönmeleri bu raporu doğrular durumdadır.
Değerli
milletvekilleri, çok partili sisteme geçiş ikinci bir umut
dönemecidir. Çok partili sistemle birlikte, ne hikmetse Aleviler
birden değer kazanır. Buradaki değeri tırnak
içinde söylediğimi ayrıca belirtmek istiyorum. Partiler
bu kesim üzerinde yarışa girerler. Burada çok önemli bir
saptamanın altını da çizmek istiyorum: Bu
yarış, Türkiyede farklılıkların
siyasallaşma sürecini de açığa
çıkarmıştır. Yarışa giren bu partiler,
Sünni bir söylemle Alevi bir söylemi bir türlü buluşturup sentezleyemezler.
Bu zorlanma üzerine Demokrat Parti ve daha sonra gelen
ardılları, sağcı, Sünni bir söylemi benimserler,
tarikatlara göz kırpmaya başlarlar. Bu nedenledir ki
yüzünü Demokrat Partiye dönmüş Aleviler yön
değiştirirler, yeniden Cumhuriyet Halk Partisine
gitmekten başka da çareleri yoktur zaten. Bu çaresizlik
günlerinde önlerine üçüncü bir umut dönemeci çıkar. 1960
darbesi. 61 Anayasasının konjonktürel mecburiyetten
dolayı getirmiş olduğu kısmi demokratik rahatlama
sol siyasal partilerin ve grupların doğmasına yol
açar. Aleviler, tarihten gelen toplumsal kültürlerinden
dolayı solu kendisine daha yakın bulurlar. Sol cephede
varlık göstermeye başlarlar.
Bu,
kırılma, dökülme, ağır aksak giden süreçten sonra
karşılarına çıkan 12 Eylül darbesi Aleviler için
dördüncü dönemeç olur ki, bu, sonu başından belli olan
açık bir yıkım sürecidir. 12 Eylülün iktidar ve
iktidarlar üzerinde açık izlerinin olduğu bir süreçte
Alevi köylerine camiler yaptırılır, çocuklar zorla
imam-hatiplere ve benzeri kurslara gönderilir. Bu kitlenin
yoğunluklu yaşadığı alanlara Sünni
İslamı yaymaya çalışan ikna heyetleri
gönderilir. Askerî talimatlarla bu bölgelere gönderilen bu
gruplar Diyanet İşleri Başkanlığı
tarafından organize edilir.
Geliyoruz
bugüne. Bazıları Aleviler ile Aleviliği,
anlaşılması güç, sınırları zor çizilen
bir topluluk olarak gösterir. Doğruluk payı vardır.
Devletin kararlı, tek tipçi politikaları bu
topluluğu istatistiki açıdan görünmez ve kavranmaz
kılmıştır. Örneğin, 1965 yılına kadar
yapılan nüfus sayımlarında beş inanç
topluluğu tanımlanırdı: Müslümanlar,
Hristiyanlar, Yahudiler, dinsizler ve diğerleri.
Hristiyanlar kendi içinde Ortodoks, Katolik, Protestan ve
Gregoryen olarak mezheplere ayrılırken, Müslümanlarda
böyle bir ayrım yoktur. Burada, hiçbir kategoride Alevilik
görülmediği için bu inanç grubu ya dinsizler ya da
diğerleri içinde algılanmaya başlamış, yol
açmıştır. Hristiyanlara, Yahudilere verilen
kısmi haklar Alevilere verilmemiştir. Neden verilmedi?
İktidarlar vermek istemedi de ondan. Çünkü, Osmanlıdan
gelen anlayış buydu, bu anlayışı kırmaya
da hiç kimse yanaşmamıştı, yanaşmak
istememişti.
Şimdi
iktidarda AK Parti var. AK Parti birdenbire, durup dururken Bayram
değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü? misali
bir Alevi açılımı ortaya attı. Ortaya attı da
ne oldu? Kim inandı? Kimi inandırmaya
çalıştılar? Doğrusu kimseyi
inandıramadılar, kimseye güven verici gelmedi.
Keşke Aleviler güvenip inanabilselerdi diyorum. Ancak,
milyonlarla ifadesini bulan bu topluluk inanıp
güvenemiyorsa bunun çok açık ve somut gerçeklere dayanan
nedenleri vardır.
Geçmişi
bir yana bırakalım, AK Partinin içinden kopup geldiği
geleneğe ve son on beş yıllık iktidardaki
yaklaşımlarına bakılırsa her şey daha
net algılanır ve anlaşılır. Sivas
Madımak Otel, 37 insanın diri diri
yakıldığı olay, hiçbir yanı ve yönü gizli
olmayan, cellatları ve kurbanları belli olan bir
vahşettir. Bu 37 sayısı daha çok da olabilirdi. Bu,
insanları yakan güruhun avukatlığına gönüllü
talip olan Sayın Şevket Kazan, Refah Partisinin Adalet
Bakanlığı sırasında da bu güruhu cezaevinde
ziyaret ederek cesaret ve umut vermiştir. Celladın da
savunma hakkı vardır, buna itirazımız yok ancak,
böylesi bir olayda ülkenin kaderinde rol alan, almak isteyen bir
siyasi parti ve siyaset aktörü varsa, ortada bir vahamet var
demektir.
Sayın
Şevket Kazan, eleştirilere, savsaklayan alaycı bir
üslupla aynen şöyle cevap verir: Ben, Adalet
Bakanlığı şapkamı çıkardım,
vatandaş Şevket şapkamı takarak cezaevine
gittim. der. Aynı Şevket Kazan bakanlığı
döneminde, Alevileri ağır hakaretlerle itham eder.
Bunları Şevket Kazana sormak bir yana, Sivas
olaylarını yönlendirişli
Dönemin Sivas Belediye
Başkanı Temel Karamollaoğlu, milletvekili
yapılarak partisi tarafından ödüllendirilir.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) On sene geriden geliyorsun arkadaşım!
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) Dinleyin! Dinleyin! Tarihi bilmek
zorundasınız, dinleyin!
BAŞKAN
Lütfen
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) AK Parti, eski geleneğinden muhalif bir
ayrışma iddiasıyla gelmiş olsa da Alevilere
yönelik düşüncelerinde bir değişiklik olmaz.
Aleviler Müslümansa camiye gitsinler, cemevleri cümbüş
evleridir. diyen bir Başbakan, AİHM kararlarına
rağmen ve AB İlerleme Raporunda hiç düşmeyen, din
derslerinin herkese zorunlu okutulmasındaki ısrar,
İnançlarını Aleviler yazsınlar. istemine
karşı, Biz, Ortodoksluğu Bartholomeosa
yazdırıyor muyuz ki Aleviliği de Alevilere
yazdıralım. diyen bir Bakan ve Aleviliği
satanistlikle eş değer gören
bir milletvekili. Bunlar, AK Parti için verilmiş sadece
birkaç örnek. Alevilerin böyle bir iktidara güvenmeleri
beklenebilir mi?
Daha dokuz, on gün öncesine kadar bu
partinin yaklaşımı böyleyken ne oldu da birdenbire
bir Alevi açılımıyla ortaya çıktılar? Böyle
bir açılıma doğrusu Türkiyenin ihtiyacı var
ancak, bu açılımın, laik, sosyal bir hukuk devleti
olmanın bir gereği için yapılmış
olabileceği konusunda ciddi kuşkularımız var.
Basından
öğreniyoruz. Genel bir doğrudur, yayınlanan bir
haberin tersi ilgili kişi ve kurumlar tarafından
söylenmedikçe, o yayın konusu doğru kabul edilir. Buradan
hareketle, AK Parti Genel Merkezinde, Başbakanlık
odasının bulunduğu sekizinci katta, Alevi
milletvekili Sayın Reha Çamuroğluna, Alevilikle
ilgili çalışmasını yürütmek için bir oda
veriliyor. Olabilir, buraya kadar bir sorun yok. Gerisini
Sayın Çamuroğlundan dinleyelim: Muharrem ayında,
iftara bin Alevi davet edilecek ve davette Başbakan Sayın
Erdoğan da bulunacak. Alevilik tüm yurttaşlarımızın
problemidir. Meseleyi sosyal bir mesele olarak ele alıyoruz,
teolojik boyutuyla ele almıyoruz. Buraya kadar da her şey
normal. Muhtemeldir ki tüm giderlerini AK Partinin
karşılayacağı bu iftar yemeğine
çağırılacak bin kişinin kimler olduğu
sorulduğunda Sayın Çamuroğlu aynen şöyle diyor:
Aleviliği İslam içi görenler davetlidir. İşte,
tam da bu noktada takke düşüyor, kel görünüyor. Hani, Alevilik
tüm yurttaşlarınızın problemiydi? Hani, mesele,
sadece sosyal bir meseleydi?
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) İslam dışı mı?
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) Hani, sorunu teolojik boyutuyla ele
almıyordunuz? Şimdi, bir de toplumsal ve siyasal ahlak ve
sorumluluk açısından soralım: Alevileri İslam
içi ve İslam dışı görme hakkını ve haddini
nereden ve kimden alıyorsunuz? (DTP sıralarından
alkışlar) Bunu, bu toplumun barışı için, bu
toplumun toplumlar arası diyaloğu için önemle arz ediyoruz
ve bir daha söylüyoruz: Böyle bir haddi ve hadsizliği hiç kimse
kendisinde görmemelidir. (AK Parti sıralarından
gürültüler) Bu, olsa olsa siyasete tüccar mantığıyla
bakan bir zihniyetin, bu inanç topluluğu içinde
pazarlanabilecek insanların da olabileceği üzerine
yapılan bir tasniftir. Söyleyelim: O binanın sekizinci
katında yapılan pazarlama hesapları tutmayacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Halis, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayın.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Rahatsızlık niye, niye
rahatsızlık duyuyorsunuz?
AHMET YENİ
(Samsun) Niye rahatsız oldunuz?
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) Kısa tutacağım, zamanım
olmadığı için, ister istemez size cevap
veremeyeceğim.
Doğaldır
ki farklı inanç yapısına sahip böyle bir zihniyetle
yaklaşan AK Partinin, yeni anayasa oluştururken de
aynı zihniyetle, bugünkünden daha da farklı olmayacak bir
anayasa yapmada ısrarlı olabileceklerinin
doğurduğu kaygı ve kuşkudur.
Değerli
milletvekilleri, Diyanet İşleri
Başkanlığının bütçesi, nasıl ki etnik,
dinsel, cinsel kimliğine bakılmaksızın
yurttaşlardan toplanan vergilerle toplanıyorsa, bu
kurumun işlevini yerine getirirken de inanç kimlikleri ne olursa
olsun -buna dinsizler de dâhildir- her kesime aynı
eşitlikte duracak demokratik bir karakter kazandırmak
için yeniden yapılandırılması zorunlu bir hâl
almıştır.
Bu
yapılanmayla herkesin eşit yurttaş hakları
temelinde barış ve geleceğe güven içinde
yaşaması dileklerimle saygılar sunuyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Halis.
Sataşma
nedeniyle Sayın Reha Çamuroğlunun söz talebi
vardır. Kendisine, açıklık getirmek üzere, Sayın
Hatibin sözlerine açıklık getirmek üzere ve yeni bir
sataşmaya meydan vermemek üzere üç dakikalık söz
hakkı veriyorum, ek bir süre tanımayacağım.
Lütfen,
buyurun Sayın Çamuroğlu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Alevilerin hakkını
korumak için mi söz aldı?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Hayır, ismi belirtilerek
şahsına sataşıldı.
BAŞKAN
Lütfen Hatibe müdahil olmayın, lütfen.
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE
AÇIKLAMALAR
3.-
İstanbul Milletvekili Reha Çamuroğlunun, Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halisin, konuşmasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
REHA
ÇAMUROĞLU (İstanbul) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, sataşma nedeniyle söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Büyük bir
rahatsızlık yarattığımızı
görüyoruz ve biz, bu rahatsızlıkları yaratmaya
maalesef devam edeceğiz, çünkü ülkemizin hayrı için
çalışıyoruz, milletimizin hayrı için
çalışıyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Bu ülkede
hiçbir arka bahçe bırakmayacağız. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bütün bahçelerde meyve
yiyeceğiz, lokma yiyeceğiz, türkü
çığıracağız. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Benden önceki
Sayın Konuşmacı Arkadaşımız, ismimi
kullanarak, aslında beni açıklamaya davet etti. Bu
nedenle, kendisine teşekkürlerimi arz ederim.
Biz, bu
yemeği bir Alevi inisiyatif olarak, bir düzenleme komitesi
olarak bu iftar yemeğini, bu matem yemeğini düzenliyoruz
ve Sayın Başbakanımız burada mihmandır,
kendisi mihmanımız olacaktır. Bu yemek, bu iftar
yemeği Adalet ve Kalkınma Partisinin düzenlediği bir
iftar yemeği değildir, bir Alevi inisiyatifin düzenlediği
bir yemektir. Bu nedenle, sivil ve özel olan bu alana davetlerimizi
biz istediğimiz kriterde, istediğimiz şekilde
yaparız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Biz,
Aleviliğin İslam içi olduğunu, bizlerin Müslüman
olduğunu -bin yıldır olduğu gibi- iddia eden,
inanan insanlar olarak elbette ki davetimizi bu kriterle
yaparız, bu kriterden kalkarak yaparız. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Fakat, Alevilikle ilgili
problemleri masaya yatırma, çözme noktasında, tabiidir
ki, kendisini Alevi olarak niteleyen bütün
vatandaşlarımız muhatabımızdır.
Bu alanı
iki şekilde ayırmak, vurgulamak zorundayız. Biz, bütün
millete hizmet vermek için buradayız, bu alanda ayrım
yapmayız, ama özel ve sivil bir davette, biz, kendi
kriterlerimizi uygulama hürriyetine sahibiz.
Bu konuya
açıklık getirmek için söz almış bulunuyordum.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çamuroğlu.
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı: 57)
(Devam)
2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/267, 3/191) (S.
Sayısı: 58) (Devam)
F)
BAŞBAKANLIK (Devam)
1.-
Başbakanlık 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Başbakanlık 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
G)
MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.-
Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
H)
MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1.-
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I)
TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA
İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
İ)
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Diyanet İşleri Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Diyanet İşleri Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Şimdi, tasarının lehinde söz isteyen Sayın Ali
Kul, Bursa Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kul. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Beş dakika
süreniz var.
ALİ KUL
(Bursa) Sayın Başkan, çok değerli milletvekillerim;
2008 mali yılı bütçesinde Diyanet İşleri
Başkanlığı bütçesi üzerinde lehte
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Geçen hafta,
elim bir uçak kazasında 56 kardeşimizi kaybettik. Dün, bu
vatan için gözünü kırpmadan hayatını feda eden bir
yüzbaşımızı toprağa gömdük. Bu vesileyle tüm
şehitlerimizi, bugüne kadar bu vatan için
hayatlarını feda eden tüm şehitlerimizi rahmet ve
minnetle anıyorum.
Kadınlara
seçme ve seçilme hakkının verilişinin 73üncü yıl
dönümünü kutluyoruz. Bu vesileyle bu hakkı lütfeden,
başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, hizmeti geçen
herkesi huzurunuzda minnet ve şükranla anıyorum. (AK
Parti sıralarından Bravo Hocam sesleri,
alkışlar)
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri
teşkilatı, cumhuriyetimizin ilk kurulan
müesseselerinden birisi. 1920 yılında kurulan, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Hükûmetinde Şeriye ve Evkâf Vekâleti
adıyla bakanlık olarak yer almış, 1923te kurulan
cumhuriyet döneminde de bu statü aynen muhafaza edilmiş,
ancak 3 Mart 1924 tarihinde bakanlık vasfı
kaldırılmış, 429 sayılı Kanunla
Diyanet Reisliği olmuş ve akabinde de Diyanet İşleri
Başkanlığı adı altında günümüze kadar
gelmiştir. Bugün bu güzide teşkilatımızın
dayandığı kaynak Anayasa maddesi 136
Bu vesileyle,
bu güzide teşkilatımızın başında
gecesini gündüzüne katarak hiçbir ayrım yapmadan,
yaratılmışı da Yaradandan ötürü hoş görme
toleransı içerisinde hareket eden, başta değerli
Başkanımız Profesör Doktor Ali Bardakoğlu ve
ekibine huzurunuzda teşekkür ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, toplumu din konusunda aydınlatırken,
dinin iki temel kaynağı olan Kuran-ı Kerim ve sünnete
dayalı sağlam bilgiyi esas almak, Müslümanların on
dört asırlık dinî tecrübesini göz önünde bulundurmak
suretiyle, bunun yanında modern hayatı ve
insanlığın ortak birikimini göz ardı etmemek
mecburiyetindeyiz. Yine, Diyanetin temel ilke ve hedefleri
doğrultusunda, din konusunda mezhep, anlayış ve
uygulama ayrımı yapmadan, vatandaşlık
esasına göre hizmet sunmak, sürekli bilgi üretmek, bilgiyi
toplumla paylaşmak ve güncel sorunlar hakkında yerinde ve
zamanında açıklama yapmak, toplumun
yarısını oluşturan kadınları din
hizmetlerinin temel öğesi olarak kabul etmek, kadın
hakları, töre ve namus cinayetleri, kız çocuklarına
yönelik ayrımcılık, kız çocuklarının
eğitimi, zorla evlendirilmesi gibi konularda toplumsal
bilinci oluşturmak. Adını söylerken şuna da temas
etmeden geçemeyeceğimiz, bakın, bugün Diyanet
İşleri Başkanlığı
teşkilatımızda 7 tane il müftü
yardımcımız var, bayan olarak, 234 tane bayan vaizemiz
var, 62 tane din hizmetleri uzmanımız var, bayan olarak ve yine
4/B statüsünde 6.286 Kuran kursu öğreticisi görev
yapmaktadır.
2006
yılında bayanlara yönelik olarak 5.975 vaaz
yapılmış, 842 konferans yapılmış; 2007
yılının ilk altı ayında 3.031 vaaz, 324
konferans, 33 tane panel düzenlenmiştir. Bu, memleketimizin
mukadderatında bu memlekete sahip olacak yavruları
doğuran analara yönelik yapılan en güzel icraat
değil de nedir? (AK Parti sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
Sevgili
milletvekilleri, zamanımız kısa, şunu da arz
etmek istiyorum: İslamın itikadi ve amelî ilkelerini
özümsemiş, eğitim ve kültür seviyeleri yüksek, kendisiyle
ve toplumla barışık, beşerî ilişkilerde
topluma öncü, muhatabını anlayan, dinî sorunlarına
pratik çözümler üretebilen, dinî ve ilmî verileri birlikte
kullanabilen söz ve davranışlarıyla örnek bir hayat
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kul, bir dakika ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayın.
ALİ KUL
(Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
sergileyebilen, yani ruhunda rutubet olmayan, olduğu gibi
gözüken ve yurt dışındaki
vatandaşlarımızın asimile olmadan, kendi öz
kimliklerine bağlı kalmalarına ve
yaşadıkları topluma uyum içinde olmalarına
katkı sağlamak amacıyla bu teşkilatımız
çok büyük gayret göstermektedir.
Sevgili
milletvekilleri, bu vatan bizim. Hepimiz daha çok hizmet etmenin
mücadelesini veriyoruz. Ama öyle güzel bir ülkede
yaşıyoruz ki, şair diyor ki:
Azıcık
kurcala toprakları, seyret ne çıkar
Dipçik
altında ezilmiş, parçalanmış kafalar!
Bereden rengi
hüviyetleri uçmuş yüzler!
Bembeyaz
saçları katranlara batmış dedeler!
Göğsü
baltayla kırılmış memesiz valideler!
İşte
bunlar o felaketzedelerdir ki, düşün,
Kurumuş ot
gibi doğrandı bıçaklarla bütün!
Niçin? Bizim
için.
Sevgili
milletvekillerim, bu bütçenin milletimize,
teşkilatımıza hayırlı olmasını
dilerken, diyanet teşkilatımızda görev yapan
arkadaşlarımızın özlük haklarının
geliştirilmesi hususunda gayretlerinizi ve teşkilat
yasamızın çıkmasında gereğini umuyor,
hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kul.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmet adına, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Nazım Ekren ve
Devlet Bakanı Sayın Mustafa Said Yazıcıoğlu
söz istemişlerdir.
İlk sözü
Sayın Nazım Ekrene veriyorum.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Söz süreniz
yirmi dakika.
DEVLET BAKANI
VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık
bütçesi ve Başbakanlığa bağlı birimlerle
ilgili bütçe görüşmeleri sırasında gündeme
getirilen, ifade edilen bazı hususlarda açıklama yapmak
için söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve sizleri en
derin sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Elbette,
buradaki konuşmaların, değerlendirmelerin ve
ifadelerin yapıcı eleştiri ve katkı içermesi özel
bir önem taşımakta. Bu çerçevede, bizlere bu açıdan
eleştiri ve katkıda bulunan milletvekillerine de tekrar
teşekkür ederim.
Değerlendirmelerimi
bana ayrılan süre içinde, özellikle üç konuda
yoğunlaştırmak istiyorum. Bir tanesi ekonomik
değerlendirmedir, bir diğeri hukuki
değerlendirmedir ve son olarak da siyasi
değerlendirmeler konusunda Hükûmetimizin kanaatlerini ve
yaklaşımlarını sizlerle paylaşmak isterim.
Değerlendirmelerimizde,
çatısı altında görüş alışverişinde
bulunduğumuz, eleştirilerimizi ve
katkılarımızı sunduğumuz bu yüce Meclisin
şahsiyetine ve kimliklerimize uygun kavram ve ifadeler
kullanmak zorunda olduğumuzu da bir kez sizlere ve
vatandaşlarıma hatırlatmak istiyorum.
Ekonomik
açıdan yapacağım değerlendirmeler, özellikle
CHPli milletvekillerinin değindiği ekonomik performans
ve Türkiye ekonomisinde yaşanan son beş yıllık
gelişmeler konusunda olacaktır. CHPli
milletvekillerinin analiz ve değerlendirmelerinin
içeriğinin kullandıkları tanımlama ve
suçlamalar taşıdığını şimdi sizlere
arz edeceğim. Kendi ifadeleriyle defolu, kifayetsiz ve
yüzeysel değerlendirmeleri aslında kendilerinin
yaptığını biraz sonra size bazı rakamlarla
da arz etmiş olacağım.
Elbette birçok
rakam söylenebilir, çok değişik detaylar da verilebilir,
fakat CHPli milletvekillerinin Türk lirası kullanmak
gerekir, aşırı değerli döviz konusundan
hareketle, kolay anlaşılmasını sağlamak
için, ekonomideki yerleşik kanaatlerin yanlış
olduğunu vurgulamak için üç tane temel göstergeden bahsetmek
istiyorum.
Bunlardan bir
tanesi, kişi başına düşen gelirdir.
İkincisi, kişi başına düşen toplam borçtur.
Üçüncüsü, kişi başına düşen toplam kamu borcudur
ve son olarak da, yine, kişi başına düşen sabit
sermaye yatırımlarıdır.
Şimdi
ifade edeceğim bütün rakamları Türk lirası olarak
ifade ediyorum, herhangi bir yanlış değerlendirmeden,
iç ve dış konjonktürün ortaya çıkarttığı
yine yanlış yorumlamalardan uzak kalması
amacıyla.
2002
yılında 3.950 olan kişi başına düşen
gelir, YTL cinsinden, 2006 yılı sonunda 7.890 olmuştur.
Aynı dönemde kişi başına toplam kamu borcu
4.016dan 6.293e, kişi başına kamu borcu 3.689dan
4.996ya, kişi başına toplam sabit sermaye
yatırımı da 682den 1.693e çıkmıştır.
Sizlere arz
edeceğim en çarpıcı tablo şu: Kişi
başına düşen gelire oranla kişi başına
toplam borç azalmıştır. Azalma seviyesi 1,02den
0,80dir. Aynı şekilde, kişi başına düşen
gelire oranla kişi başına kamu borcu da
azalmıştır, azalma oranı 0,93ten, 0,63e. Benzer
şekilde kişi başına düşen gelire oranla,
kişi başına düşen sabit sermaye
yatırımı da artış göstermiştir, 0,17den,
0,22ye.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyede gelirin artmadığı,
kamu borçlarının azalmadığı ve
yatırımın yapılmadığı
şeklindeki taraflı, yanlı ve haksız ifadelerin
Türk lirası cinsinden sizlere sunduğum bu tablodan sonra
bir daha gündeme getirilmeyeceğini de temenni ediyorum.
İkinci
önemli nokta; TMSF ile TMSFden sonraki bankaların durumuyla
ilgili yapılan değerlendirmedir. Bu konuda da, yine
Sayın Başbakanımızın dün, yani
görüşmelerin Meclisteki birinci gününde, Meclise takdim
ettiği tabloyu yanlış okumamak lazım. Orada
vurguladığı temel husus; süreçlerin gelişme
aşamasından daha çok, TMSFye aktarılma
kararının alındığı tarihteki hükûmet ve
o tarihtir.
Dolayısıyla,
burada daha önce işlenmiş, daha önce devam eden bazı
finansal olmayan, etkin olmayan karar ve
uygulamalarının sonuçlarının bu tarihe gelmiş
olmasını tartışmak ayrı bir konudur. Ama,
özellikle şunu belirtmek lazım: Adalet ve Kalkınma
Partisi döneminde 5020 sayılı Kanun geçmişe dönük
olarak tahsil edilemeyen bu tür bütün alacakların tahsilini
eskiye mukayese edilemeyecek şekilde
hızlandırmıştır. Dolayısıyla,
TMSFyi yorumlarken ya da TMSFye aktarılan bankaları
değerlendirirken, geçmişte alınmış
kararların da -eğer siyasi irade istiyor ise,
aldığı bir kararla- tahsilatı
hızlandırabileceğini de sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Hukuki
açıdan şunu söylemek lazım: Seçilmiş ve
atanmış her bireyin seçilme ve atanma süreci, görev, yetki
ve sorumluluğu, denetimi, yargılanması,
mahkûmiyeti ve aklanması cumhuriyetimizin yürürlükteki
yasal çerçevesi içinde başlamakta ve
neticelendirilmektedir.
Yine,
Sayın CHPli milletvekillerinin, Sayın
Cumhurbaşkanımıza ve Başbakanımıza,
kamu görevlilerine yönelik ifadelerini bu açıdan
haksız, çirkin ifadeler olarak görüyor,
yakıştıramadığımı da özellikle
belirtmek istiyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Kaldı ki, bu tür bir yorumlama ve
değerlendirmenin, sadece muhatap aldıkları
kişileri değil, bu süreci yöneten ve denetleyen kişi
ve kurumları da töhmet altında tuttuğunu unutmamak ve
gözden kaçırmamak gerekir.
Bunu
aslında, demokrasimizi sindiremeyen, demokrasinin
halkımızın, toplumumuzun her kesimine
yaygınlaşması ve bunların
katılımının sindirilemediği, buna
alışık olunamadığı ve tahammül
edilemediğinin de bir işareti olarak gördüğümü
sizlerle paylaşmak isterim.
Siyasi olarak
da yapacağım son değerlendirme, yine, özellikle
CHPli milletvekillerinin kullandığı kavramlarla
ilgili olacaktır. Özellikle parti memuru -parti ifadesi-
müstemleke ülke menfaat ilişkileri gibi kavramlar, bunu
kullanan vekillerimizin bireysel ve kurumsal bilgi birikimi,
tecrübe ve uygulamalarının da bir yansıması
olarak görüyorum.
Siyasi ahlak
ve yetkinliğin ölçüsünden ve bunu kimin
belirleyeceğinden bahsederken, tek kriterin ve
belirleyicinin halkımız olduğu açıktır.
Özellikle 22 Temmuz seçimleri ve referandum sonucunun da bu
açıdan değerlendirilmesinin önem kazandığını,
yine sizlere arz etmek istiyorum. Biz aldatan ve aldatılan
olmadık ve olmayacağız. prensibimizin
halkımız tarafından çok açık bir şekilde
onaylandığını da gösteren bir tablodur.
Son olarak,
Millî Güvenlik Kuruluyla ilgili ya da Millî İstihbarat
Kuruluyla ilgili genel bir değerlendirmemizi de sizlerle
paylaşmak isterim. Her sektörde olduğu gibi, kamuda da,
devlette de karar alma ve uygulamalarda veri ve bilgi derleme ve
toparlama, değerlendirme işlevi, yani istihbarat, son
derece önemli ve hayati bir fonksiyondur. Küreselleşmenin ve
lokalleşmenin farklı boyutlar kazandığı,
rekabet ve tamamlayıcılığın önem
kazandığı bir ortamda bu konuda gerekli
duyarlılığı göstermek elbette kamunun temel
görevidir. Kamunun yargı, yürütme ve yasama sürecinde
bireylerin, firmaların, toplumun ve devletin her alanda ve her
seviyede güvenlik ve savunma konseptini oluşturması ve
yerine getirmesi kaçınılmaz bir görevdir.
Her alanda
olduğu gibi, demokratikleşme, hukuksal
yapımızı muasır medeniyet seviyesinin üzerine
çıkarma hedefimiz evrensel standartları yakalama ve
bunu korumada önemli yol gösterici hedefimiz olacaktır.
Bu vesileyle
yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyor, bütçemizin
hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Hükûmet
adına ikinci söz, Devlet Bakanı Sayın Mustafa Said
Yazıcıoğluna aittir.
Buyurun
Sayın Yazıcıoğlu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI MUSTAFA
SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; huzurlarınıza, özellikle
bazı değerli milletvekili arkadaşlarıma cevap
vermek amacıyla değil, ilave bilgiler sunmak ve bazı
yanlış bilgileri düzeltmek amacıyla gelmiş
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, TİKAyla ilgili bir dönem
mukayesesine girecek değilim. Çünkü mukayese, benzer,
birbirine benzer veyahut da birbirine yakın iki şey
arasında olur. Birbiriyle hiç ilgisi olmayan, birisi
yukarıda birisi aşağıda iki şey mukayese
edilmez. 2002ye kadar olan dönem içerisinde bazı maddeler
burada sayıldı, yapılan icraatlar sayıldı.
Şimdi ben burada, 2003ten bu yana yapılmış
olanları saymaya kalksam birkaç saatinizi alırım. Onun
için, böyle bir saymaya kalkacak değilim. Ancak burada şunu
da ifade etmem gerekir: O dönemlerde birkaç milyon dolar olan
TİKAnın bütçesi bugün 100 milyon dolarları
aşmışsa iki dönem arasında mukayese yapmanın
hiçbir anlamı olmaz. Onun için böyle bir alt alta
sıralamaya girmeyelim, bu konuları burada gündeme
getirenler mahcup olur, öyle bir niyetim de yok.
Değerli
arkadaşlarım, burada dendi ki: TİKAnın
hizmetleri konusunda herhangi bir politika
değişikliği mi söz konusu? Bir politika
değişikliği söz konusu değil. TİKA, imkânlarına
paralel genişleyen, faaliyet alanı bütün dünyaya
yayılan bir kuruluşumuz hâline gelmiştir. Türk
dünyası ve akraba topluluklarına yapılan proje ve
faaliyetlerde öncelik devam etmektedir, burada bir değişiklik
söz konusu değildir. 2006 yılında en çok yardım alan
ülkeleri sıraladığım zaman şöyle bir tablo
çıkar: Azerbaycan, Ukrayna, Kırım, Afganistan, Kırgızistan,
Makedonya, Arnavutluk, Gürcistan, Kazakistan, Kosova,
Özbekistan. 2006 yılında gerçekleştirilen 1.440 proje
ve faaliyetin 727si Kafkasya ve Orta Asya ülkelerinde, 550si
Balkanlarda gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla,
TİKA, kuruluş amacına uygun faaliyetlerine bütün
hızıyla devam etmektedir. Azerbaycana uygulanan proje
sayısı da, bu arada, 132dir.
Burada söz
konusu edilen hususun Afrikaya açılım olduğunu ben
tahmin ediyorum. Bu, TİKAnın yasası gereği
yaptığı bir faaliyettir. TİKAnın
kuruluş yasası, 4668 sayılı kuruluş
Yasasında, TİKA, başta Türk dilinin
konuşulduğu ülkeler ve Türkiyeye komşu ülkeler
olmak üzere -biraz önce ifade ettim oralara yapılan
hizmetleri- bir de gelişme yolundaki ülkelerin
kalkınmasına yardımcı olmak amacıyla
kurulmuştur diye kuruluş kanununda ifade edilir.
Dolayısıyla, bu Türk ve akraba topluluklarının
dışında, kalkınmakta olan ülkelerin, gelişme
yolundaki ülkelerin kalkınmasına da yardımcı
olmak TİKAnın yasal görevleri arasındadır,
Afrikaya bu kapsamda açılınmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, uluslararası rekabet çok
kızışmıştır ve
zorlaşmıştır. Türkiye, bilindiği gibi, 2008
yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
geçici üyeliğine adaydır, bir seçim
yapılacaktır. Dolayısıyla, uluslararası
rekabetin kızıştığı bu ortamda, her
türlü imkânı deneyerek ve Afrikadaki gerçekten çok zor
şartlar altında yaşayan insanlara da yardım elini
uzatmak amacıyla orada üç ofis açılmıştır. Bu
ofisler çerçevesi içerisinde o kıtaya da yardım
yapılmaktadır. Afrikayla olan ilişkilerimiz son
dönemde önemli gelişmeler kaydetmiştir. Bütün dünya
ülkeleri Afrikayla olan ilişkilerini günden güne
geliştirmektedirler. Dün, İstanbulda III. Türk-Afrika
Uluslararası Kongresinin açılışını
yaptık. Yani, artık, Türkiye büyük bir devlet değerli
arkadaşlarım, her kıtada faaliyetleri var, her
kıtada yaptığı hizmetler var. TİKA da buna
paralel olarak hizmetlerini elbette geliştiriyor.
Bildiğiniz gibi, Diyanet İşleri
Başkanlığımız da 2006 yılında Afrika
ülkeleri dinî kurumlar toplantısı düzenlemiş ve
Afrikadaki hizmetlere büyük oranda katkı sağlamıştır.
Ermenistana
yardım konusu burada gündeme getirildi. Değerli
arkadaşlarım, Ermenistandan Türkiyeye iltica eden bin
civarındaki mülteciye, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
ilgili kurumları tarafından, iaşe, ibate ve geri gönderilmelerine
matuf yardımlar yapılmıştır, insani
yardım yapılmıştır. Bu, OECD kriterlerine
göre teknik ve insani yardım olarak değerlendirilir,
adlandırılır, her ülkenin bir yükümlülüğüdür.
Ermenistana doğrudan yapılan bir yardım kesinlikle
söz konusu değildir. Aynı dönemde Azerbaycana 37 milyon
dolarlık yardım yapılmıştır ve bu, en çok
yardım yapılan ülkeler kapsamına sokmuştur
Azerbaycanı.
Bunun
dışında Suriyede, Irakta faaliyet gösterilmektedir.
Suriyede, özellikle ve pek çok ülkede Türkoloji alanında
çalışmalar yapılmaktadır. Bugün,
Moğolistandan Yemene kadar yirmi iki ülkeye Türkoloji
konusunda yardım ve destek yapılmıştır ve
yapılmaya da devam edilmektedir. Suriyede olsun, Irakta
olsun -bunları burada sayacak değilim, başta da ifade
ettiğim gibi zamanımız buna yetmez- Türkoloji
Projesi olmak üzere diğer pek çok konuda Telaferde Kerkük Türklerine
imkânlar ölçüsünde tüm yardımlar yapılmaktadır.
Sonuçta, bu yardımlar sonucunda, OECD
değerlendirmelerine göre Türkiye, yükselen donörler yani
bağışçılar arasında zikredilmektedir,
Türkiyenin ismi artık yükselen donörler arasında
geçmektedir. Bu sonuç, TİKAnın çalışmaları
sonucu elde edilen bir sonuçtur, büyük oranda TİKAnın
çalışmaları sonucu elde edilen bir sonuçtur.
Ahıska
Türkleriyle ilgili geçenlerde yapılan bir konuşmaya,
gündem dışı konuşmaya cevap vermek amacıyla o
konuda da biraz bilgi vermiştim, ama tekrar burada gündeme
geldi. Ahıska Türkleriyle ilgili gereken her türlü yardım
ve destek, değerli arkadaşlarım,
sağlanmaktadır. Ahıska Türklerine yapılan
yardım kolay bir yardım değildir, zor bir
yardımdır, çünkü Ahıska Türkleri dünyanın pek çok
değişik ülkelerine yayılmışlardır.
Dolayısıyla, bu kadar yaygın bir coğrafyada
hizmet vermenin zorluğunu takdirlerinize sunuyorum. Ama,
bütün buna rağmen, ana vatanlarına dönüş konusunda
çalışmalar hızla yürütülmektedir. Kırım
Tatarları için uygulanan projelere benzer proje ve
faaliyetler Ahıska Türkleri için de gündemdedir, yürütülmeye
devam edilmektedir.
Diyanet
İşleri Başkanlığıyla ilgili bir iki
hususa temas edip huzurlarınızdan
ayrılacağım. Tabii ki, yasa konusu burada gündeme
geldi. Elbette, yasa konusu Diyanet İşleri
Başkanlığının en önemli sorunudur. Ama,
çalışmalarımız bitmiştir. Bütçeden sonra,
inşallah en kısa sürede, huzurunuza gelecek ve sizlerin
tasvipleriyle bu büyük kuruluşumuz çok daha efektif hizmet
verebilecek, çok daha uygun şartlarda hizmet verebilecek bir
yasaya inşallah kavuşacaktır.
Eksik
kadrolardan bahsedildi. Tabii, Diyanet İşleri
Başkanlığının yıllar boyunca büyük
oranda kadrolarında eksiklik olmuştur. Ayrılan
görevlilerin yerine yeni kadro verilmemiştir.
Dolayısıyla, aşağı yukarı 13 bin
civarındaki eksiklik bugün 2 binlere düşmüştür;
geçen Hükûmet döneminde, 59uncu Hükûmet döneminde özellikle, 2
binlere kadar düşmüştür. Bu konuda, o dönemin sorumluluk
alan Devlet Bakanı Değerli arkadaşım Mehmet
Aydına ve Diyanet yetkililerine burada teşekkür etmek
istiyorum. Aşağı yukarı önemli miktarda
boşluk azalmıştır. Önümüzdeki dönemde bu mevcut
boşlukların da giderilmesi konusunda
çalışmalarımız devam etmektedir. Kadro
konusunda elbette sıkıntı vardır. Kadro
konusundaki sıkıntıyı, inşallah, sizlerin
de desteğiyle, zamanı gelince aşmaya
çalışacağız.
4/B ve 4/Cyle
ilgili hususlarla ilgili
Değerli arkadaşlarım,
2008 yılında bu iş düzeliyor. 4/Cler 4/Bye
geçirilmek suretiyle bu hususlar yoluna girmiş olacak. Bu
konuyla ilgili duyurular yapıldı ve işlemler
başlatılmıştır.
Burada bir
kısım şeyler ifade edildi; ezan sesisin
kısılması, işte Hak din İslamdır. ifadesinin
hutbelerden çıkarılması gibi hususlar. Değerli
arkadaşlar, bunlar defalarca dile getirildi ve Diyanet
İşleri Başkanımız da defalarca bunları
yalanladı. Bütün bunlara rağmen, yine, belli zamanlarda,
belli şekillerde bunlar gündeme getiriliyor. Seçim
ortamında bunları biz çok dinledik. Artık seçim
ortamını geride bıraktık. Ama, artık, lütfen,
bu tür aslı olmayan ifadeleri bırakalım, daha ciddi
yaklaşımlarla, daha derli toplu fikirler ortaya atarsak
kurum açısından da ülkemiz açısından da çok daha
istifadeli olur.
Hristiyanlık,
misyonerlik faaliyetleriyle ilgili bir şeyler söylendi. Bu
konuda, burada, konuşmaya vaktimiz müsait değil.
Değerli arkadaşlar, misyonerlik, bunlar, tabii, Avrupa
Birliği müktesebatı içerisinde, ülkemizin
yaptığı bir kısım yasal düzenlemeler sonucu
bu noktaya gelindiği kastediliyor bu ifadelerle. Ancak
burada, bunu söylemek durumundayım. Tabii, önemli bir
konudur bu konu, fakat bu konunun, artık, yasaklamalarla,
yasal bir kısım düzenlemelerle, bunların, bu tür
eylemlerin önüne geçme imkânı yoktur. İletişimin
akıl almaz bir noktaya geldiği çağımızda, bir
şeyleri yasaklayarak, bir şeylerin üstünü örterek
bunlarla mücadele imkânı çok geride kalmıştır.
Bunlarla mücadeledeki anahtar cümle, Diyanet İşleri
Başkanlığı görevlilerinin,
mensuplarının eğitim seviyesini en üst düzeye
çıkarmaktır, onları bilgili, donanımlı
kılmaktır. Diyanet İşleri Başkanlığının
bununla ilgili faaliyetlerini biliyorsunuz
OKTAY VURAL
(İzmir) Diyanet politikası değil Sayın Bakan,
Hükûmet politikası.
DEVLET BAKANI
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Devamla) Estağfurullah,
ben, herhangi kimseyi suçluyor değilim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Diyaneti tenzih ediyoruz, Hükûmetin, bu konudaki
politikaları
Elbette misyonerlikle ilgili,
Diyanetimize atfedilecek bir kusur yoktur herhâlde.
DEVLET BAKANI
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Devamla) Hükûmetin bu
konudaki politikalarında bir aksaklık yoktur Sayın
Vural. Yani Hükûmetimiz, Avrupa Birliği bağlamında
bir kısım yasal düzenlemeler yapıyor, bunların,
bunlara yol açtığını ifade etmek istiyorsunuz
ama değil. Ben, size işin özünü söylüyorum burada.
Bakınız, önemli olan, yüce dinimizin, her şeyden, her
inançtan üstün olduğuna inandığımız yüce
dinimizin prensiplerinin, toplumumuza, insanımıza en
iyi şekilde verilmesidir, olayın özü burada yatar.
Diyanet İşleri Başkanlığımız da
zaten, bunu sağlamak amacıyla -onu ifade için söyledim-
mensuplarının eğitim seviyesini üst düzeylere
çıkarmak için yıllardan beri uyguladığı
projeyi başarı ile devam ettiriyor.
Dolayısıyla, önemli olan kalitedir, insanlara sunumdur.
Derme çatma bilgileri insanlarımız almaz, onlara
verilen kaliteli bilgileri alır, şayet onları
onlara verirseniz. Dolayısıyla, bu konu uzun boylu
tartışılabilecek bir konudur ama bu kadarla burada
iktifa edeyim.
Dinler
arası diyaloğa atıfta bulunuldu, kendi
insanımızla diyalog kurmanın da önemli olduğu
söylendi. Doğrudur, elbette, önemli bir tespittir, doğru
bir tespittir. Burada, tabii, Alevi
vatandaşlarımızla ilgili hususlar dile getirildi
bu bağlamda. Ben, Antalya Milletvekilimiz Sayın Atila Emek
Beyin ve DTP sözcüsü Sayın Halisin dile getirdiği konularla
ilgili bir iki hususa temas etmek istiyorum, fazla uzatmak
niyetinde de değilim.
Değerli
arkadaşlarım, Alevi vatandaşlarımızla
ilgili, son günlerde, son haftalarda, yeni bir açılım
ifadesi etrafında, bir kısım tartışmalar
cereyan ediyor. Bir yerde bir sorun varsa onun çözümüyle ilgili
çalışmalar yapmak, hem milletvekillerinin hem de
hükûmetlerin görevidir. Bu çerçevede, son haftalarda konunun
tartışılmasını ben olumlu
değerlendiriyorum. Bu noktada siyaset yapmak, doğru ve
uygun bir davranış değildir değerli
arkadaşlar. Kim ne biliyorsa, bu konunun çözümüyle ilgili,
kim ne biliyorsa, onu ortaya koymak durumundadır, çünkü
burada bir sorun var, bu sorunun varlığını
hepimiz kabul ediyoruz, bunu çözmek durumundayız. Bunu çözmek
için, herkes, el birliğiyle, olumlu, pozitif
katkılarını ortaya koymak durumundadır. Bu tür
inanç konularını, siyasi bir kısım
düşüncelere bağlayarak ifade etmek doğru değil,
bunların dışında bu işleri ele almamız
lazım. Böyle yaparsak şayet, çözüm çok daha
kolaylaşır. Dolayısıyla, son haftalardaki
tartışmaları bu çerçevede görüp olumlu katkı
vermek gereğine inanıyorum. Bir defa daha, Plan Bütçe
Komisyonunda ifade ettiğim hususun altını çizerek
burada tekrar ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bizim, kimseyi etkileme,
değiştirme ve dönüştürmeye niyetimiz yok. Bizim
endişesini taşıdığımız şey,
ulaşmak istediğimiz nokta, herkesin, kendi düşüncesi
ve inancı içerisinde, bu ülkede mutlu yaşamasını
temin etmektir. Bunun için, gerek Alevi
vatandaşlarımızla ilgili olsun gerek diğer,
hangi kesimle ilgili olursa olsun, kendi düşünce
yapısı içerisinde, bu ülkede huzurlu ve mutlu
yaşaması temel hedefimizdir. Dolayısıyla, bu
konuyla ilgili yapılabilecek olan bütün katkıları
saygıyla karşılarız, takdirle
karşılarız, çözüme katkısı olur
düşüncesiyle yaklaşır ve onları değerlendiririz.
Diyanet
İşleri Başkanlığımız, zaten, bu
konuda -Bütçe Plan Komisyonunda da ifade etmiştim- gerekli bir
kısım çalışmaları
başlatmıştır. Alevi
vatandaşlarımızın kendilerinin de onayı
alınmak suretiyle, itibar ettikleri temel kaynaklar
basılmak suretiyle onların istifadelerine
sunulmuştur. Herkesin istifadesine sunulmuştur,
herkesin yararlanabileceği kaynaklardır; Alevisi,
Sünnisi, herkesin yararlanabileceği kaynaklardır bunlar.
Bunların dışında başka faaliyetleri de
vardır.
Bütün
bunlardan hedef, bu vatandaşlarımızın da,
ülkemizde, kendi inançları içerisinde mutlu bir şekilde
yaşamalarını sağlamak. Çünkü, ülkemizde mutsuz
veyahut da sıkıntılı insan oldukça hepimiz
sıkıntı duyarız, hepimiz sıkıntı
çekeriz. Zamanında belki bu vatandaşlarımıza
biz bir elbise biçmeye çalıştık, ama elbise
uymadı, uymadığını gördük. Şimdi,
birlikte, hep birlikte yeni bir elbise dikip onların da
huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşamalarını
sağlamak temel görevimizdir.
Taşra
teşkilatıyla ilgili bir kısım
sıkıntılar burada dile getirildi. Tedavi
giderleriyle ilgili, elektrik, su ve yakacak giderlerine dair
biriken borçlar yedek ödenek tertibinden
karşılanacaktır. Bununla ilgili gerekenler
yapılmıştır. Önümüzdeki birkaç gün içerisinde bu
ödemeler başlayacaktır.
Yapılan
bir kısım misyonerlik faaliyetleri
karşısında kitap ve Kuran-ı Kerim
dağıtımı konusu gündeme geldi.
Değerli
arkadaşlar, ücretsiz kitap ve Kuran-ı Kerim
dağıtımı 58inci, 59uncu ve 60ıncı
Hükûmet döneminde yapılan bir uygulamadır. Daha önce pek
yapılan bir uygulama değildi. Rakam olarak -çok fazla
detaya girmeden-2003 ile 2007 yılları arasında 15
milyon YTLlik ve sayı olarak da aşağı yukarı
10 milyona yakın kitap dağıtımı
yapılmıştır. Bu hizmet de yapılmaya devam
edilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; her hükûmet kendi
döneminin şartlarına ve imkânlarına göre hizmetler
vermiştir. Herkesin bu ülkeye hizmeti ve katkısı
vardır. Hizmet veren herkesten Allah razı olsun. Hizmet
aynı zamanda bir yarıştır. Her dönemin
şartları farklıdır, imkânları
farklıdır. Biz iddia ediyoruz, diyoruz ki, geçen
dönemlerde yapılan hizmetleri birkaç kat katlayarak geçen
hükûmetler döneminde yaptık ve bu Hükûmet döneminde de
yapmaya devam edeceğiz.
Bu hizmet
yarışının objektif dökümü herkes tarafından
yapılabilir. Devletin kayıtları, belgeleri herkese
açıktır. Herkes müracaat ettiği zaman ne zaman ne
yapılmış onun kesin kaydını alabilir. Nihai
değerlendirmeyi zaten tarih yapacaktır.
Ben, burada, bu
vesileyle, katkıda bulunan tüm milletvekillerimize
teşekkür ediyorum, olumlu eleştirileri mutlaka dikkate
alınacaktır.
Bu vesileyle,
hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Tasarı
aleyhinde, Sayın Hüseyin Mert, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Mert. (DSP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
HÜSEYİN
MERT (İstanbul) Sayın Başkanım, sayın
milletvekili arkadaşlarım; Başbakanlık ve
bağlı kurumların 2008 yılı bütçesi
hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinize,
şahsım ve Demokratik Sol Parti adına saygılar
sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, dün, Sayın Maliye Bakanını,
Sayın Başbakanı ve biraz önce de sayın
bakanlarımızı hep birlikte dinledik. Şüphesiz
anlattıklarından anladıklarımız da oldu,
fakat anlayamadıklarımız da oldu. Örneğin
ekonomide her şeyin iyi gittiğini anladık, ancak, her
şeyi iyi giden ekonominin neden hâlâ borcunun
yükseldiğini bir türlü anlayamadık. Tüm
varlıklarımızı hızla ve başarıyla
sattığımızı anladık, ancak, neden
ortada hâlâ bir yatırım olmadığını ve
buradan elde edilen paraların nereye gittiğini
anlayamadık, neden hâlâ Türkiyenin bir numaralı
sorununun işsizlik olduğunu anlayamadık.
Bizler
birbirimizi anlayamadık, ancak, Dünya Bankası bazı
şeyleri anlamış. Bakın, yoksul nüfus, adaletsiz
gelir dağılımı, çocukların kötü beslenmesi,
çocuk ölümleri, ilkokuldan mezun olma oranları ve doğumda
anne kayıpları gibi istatistiklerde Cezayir, Sri Lanka,
Jamaika, İran, Kırgızistan, Malezya, Kenya, Moldavya,
Moğolistan gibi ülkelerin gerisinde kaldığımızı,
yani, saydığımız konularda ülkemizin
sınıfta kaldığını ve bu göstergelerin
hangi ekonomik gelişmişlik seviyesinde olduğunu
Dünya Bankası anladı, biz anlayamadık.
İşte,
bu gerçeklerin ışığında 2008 yılı
bütçesini yapıyoruz. Burada Başbakanlığın
bütçesi, genel bütçe artış oranının hemen hemen
aynısı kadar. Diyanet İşleri Başkanlığımızın
bütçesi yaklaşık 2,5 katı kadar artmış. Millî
İstihbarat Teşkilatımız ve MGK Genel
Sekreterliğimizin bütçeleri ise geçtiğimiz yıla
göre bırakın artmayı, geçen yıla göre daha da
düşük kalmış, azalmıştır.
Tabii, bu son
derece doğaldır, çünkü, Büyük Orta Doğu Projesi
Başkanıyla Büyük Orta Doğu Projesi Eş
Başkanının arasında geçen konuşmalar,
Sayın Başbakanımızın kendi deyimiyle mahrem
olan konuşmalar, sanıyoruz ki, MİT ve MGK Genel
Sekreterliği tarafından da tam olarak
paylaşılamadı, çünkü, basından izlediğimiz
kadarıyla, bu görüşmelerin kriptoları, yani
tutanakları dahi tutulmamış. Tabii, tutanak
altına alınan görüşmelerde, Amerika Birleşik
Devletleri, Irakın kuzeyi ve PKKyla ilgili birtakım
istihbarat desteğini Türkiyeye vereceğini
söylemiş. Bunlar tutanak altında tabii ki.
Terörle
mücadele konusunda istihbarat hizmetlerini Amerika
Birleşik Devletlerinin istihbaratına emanet etmiş
durumdayız. Zaten, artık sorun, büyükelçilerin,
büyükelçiliklerin kahvaltı ve akşam yemekleri
sofralarında tartışılır hâle gelmiştir.
Artık,
gönül rahatlığıyla, ülkenin tüm stratejik
kurumlarını özelleştirdiğimiz gibi, Millî
İstihbarat Teşkilatını da
özelleştirebiliriz. Avrupa Birliğinin isteğiyle
lağvettiğimiz Psikolojik Harekât Dairesi gibi,
sivilleştirdiğimiz MGKyı da tamamen ortadan
kaldırabiliriz. Özelleşen MİT de Eşi
çarşaflıdır. ihbarı yapılan yönetici
adaylarının gerçekten evli mi, yoksa bekâr mı
olduğu araştırmalarını yapar diye düşünüyorum.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Diyanet İşleri
Başkanlığı bu sene de genel bütçeden
payını yeterince almış gördüğüm
kadarıyla. Genel bütçe artış oranının
yaklaşık 2,5 katı kadar bir artışla, 2 milyar
YTLlik bir pay almakta.
Şüphesiz
ki, insanımızın, bütün insanlarımızın
ibadet ihtiyaçlarını sonuna kadar karşılamak
durumundayız. Yalnız, konu ibadet olduğunda iki tane
tespiti yapmak durumundayım: Birincisi, bu kuruluşun
bütçesinin, kadrosunun büyüklüğü ve personelinin özel
yapısı Hükûmetin bu kurum üzerinde çeşitli
bakanlıklara çok rahat personel aktarmasına olanak
sağlamaktadır. AKP hükûmetleri döneminde Diyanet
İşleri Başkanlığı emrinde
çalışmakta iken diğer kurumlara yatay geçiş yapan
personel sayısı 1.978'dir. Aynı dönem içerisinde
açıktan atama yöntemiyle 10.004 personel kuruma
alınmıştır. Bir yandan açıktan atama
yöntemiyle kuruma personel alacaksınız, diğer yandan
yüzde 20'si gibi hiç küçümsenmeyecek bir personelin başka bir
kuruma geçiş yapmasını
sağlayacaksınız. Bu, en hafif deyimiyle devlette
kadrolaşabilmek için Diyanet İşleri Başkanlığını
bir geçiş noktası olarak kullanmak demektir.
Bir diğer
önemli tespitse bana göre şudur: Bildiğiniz gibi
Anayasa'mızın 136'ncı maddesi Diyanet İşleri
Başkanlığına, laiklik ilkesi doğrultusunda
bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında
kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç
edinerek görev yapmak sorumluluğu vermiştir. Diğer
yandan, Anayasa'nın 10'uncu maddesi, herkesin, dil, ırk,
renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve
benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin eşit
olduğuna hükmetmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Mert, lütfen
tamamlayın.
HÜSEYİN
MERT (Devamla) Hepimiz Türkiye'de bir gerçeği biliyoruz ve
zaman zaman da dile getiriyoruz. Alevi
yurttaşlarımız bu ülkede kendi ibadet
gereksinimlerini kendi ibadet yöntemleriyle
karşılamakta zorlanmaktadırlar. Son günlerde ortaya
atılan -biraz önce Sayın Bakanımız da bahsetti,
projenin sahibi Sayın Milletvekili Arkadaşımız
da bahsetti- bir proje söz konusu. Basından
izleyebildiğimiz kadarıyla bu, Hükûmetin
projesiymiş gibi gösterildi, ancak aynı Anayasa
taslağında olduğu gibi bir Hükûmet üyesi ya da AKP'li
bir yönetici arkadaşımız tarafından
sahiplenilmedi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bunu o arkadaşla
konuşsanız daha iyi olmaz mı?
HÜSEYİN MERT
(Devamla) Eğer Hükûmetin gerçekten böyle bir niyeti varsa hiç
zaman geçirmeden cemevlerinin ibadet ve kültürel yönlerinden
tanımını yapmalı ve Türkiye'deki ibadet
yerlerine sağlanan hakları cemevlerine de sağlamalı
diye düşünüyorum. Böyle bir adım Alevi
yurttaşlarımız tarafından sorunun gerçekten ve
kalıcı olarak çözülebileceğine dair bir iyi niyet
yaklaşımı olarak algılanacaktır diye
düşünüyorum.
Ben bütçenin
hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Mert.
Sayın
Milletvekilleri, ikinci turdaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi
sorulara geçiyoruz.
On beş
dakika sürenin yedi buçuk dakikası sorulara, yedi buçuk
dakikası cevaplara ayrılmıştır.
Sayın
Aslanoğlu
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Efendim, ben, Diyanet
İşleriyle ilgili
Sayın
Bakanım, demin konuştunuz. İnanç konularını
çözmek siyasetçinin görevi değildir. Bu görev Diyanet
İşleri Başkanlığının görevidir.
Yeni bir elbise dikmek hakikaten bize yakışmıyor.
Yeni elbiseyi dikmek tabirini, inanın, Alevi Bektaşi
vatandaşlar adına hakikaten kabullenemiyorum. Yeni
elbiseyi ancak Alevi Bektaşi vatandaşlarımız
kendileri dikerler.
Ülkemizin
bölünmez bütünlüğü, ülkemizde yaşayan tüm
vatandaşlarımızın millî birlik beraberliği
için, tüm vatandaşlarımızın inanç özgürlüğü
için, geçtiğimiz beş bütçede burada oturan Sayın
Bakan, Diyanet İşleri Başkanlığının
temel yasasının, şu andaki mevcut cemevlerinin
ibadet yeri sayılmayacağına ve Alevi
vatandaşlarıma yardım edilemeyeceğini
söyledi.
Demin
bahsettiniz Yasayı değiştiriyoruz. dediniz. Bu
yasada cemevleri ibadet yeri sayılacak mı, Alevi
vatandaşlarımız Diyanet İşleri
Başkanlığının bütçesinden yararlanacak
mı? Bu soruyu çok açık ve net soruyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Uslu...
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Benim sorum
Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili
olacak.
Sayın
Bakanım, Ortodoks Rum Patriğinin ekümenlik iddiaları
karşısında ne düşünmektesiniz? Diğer
taraftan, Patrikhane etrafındaki arsaların el
değiştirdiği bilinmektedir. Orada bir Vatikan
oluşturma gayreti mi vardır? Bu konudaki
düşünceleriniz nelerdir?
Ayrıca,
Alevi vatandaşlarımızı azınlık olarak
nitelendiren AB raporuna dengeli ve olumlu diyen
Başbakanın bu ifadesini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Doğru
Yok.
Sayın
Paksoy
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, teşekkür
ederim.
Sayın
Bakanım, Sayın Başbakanımız, hepimizin
bildiği gibi, çocuklara oyuncaklar, para, hediye
dağıtmakta, fakir ziyareti adı altında,
televizyon kameraları eşliğinde gösterişli bir
şekilde gıda poşetleri dağıtmaktadır.
Bunların bedelini kendileri mi karşılıyor, Adalet
ve Kalkınma Partisinden mi karşılanıyor, yoksa
devlet bütçesinden mi karşılanıyor? Eğer devlet
bütçesinden karşılanıyorsa hangi kalemden
karşılanıyor? 2007 yılında bugüne kadar
yapılan harcama ne kadardır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Vural
OKTAY VURAL
(İzmir) Sorum: Millî İstihbarat
Teşkilatının misyonerlik faaliyetleriyle ilgili
herhangi bir raporu olmuş mudur? Kendisini muhafazakâr
demokrat adlandıran bir iktidar beş altı
yıldır iktidardadır. Ama, bu dönemde özellikle
misyonerliğin artması, kiliselerin artması ahlaki
değerlerin yozlaşması anlamında cinsel istismar
ve müstehcenlik suçlarının artmasını, bu
altı yıllık muhafazakâr iktidar dönemiyle nasıl
bağdaştırıyorlar?
Bir diğer
sorum da, Sayın Bakan yüce dinimizin esaslarını
öğretmek dediler. Millî Eğitim Bakanlığı
kitaplarında bazı ayetlerimizin içerisinden bazı
hükümlerin çıkartılmasını acaba nasıl
karşılıyorlar?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Orhan
AHMET ORHAN
(Manisa) Teşekkür ederim.
Şahsıma
da hediye edilmiş olan, Diyanet teşkilatının
hazırlayıp yayınladığı Kuran Yolu
adlı beş ciltlik tefsir kitabında diğer
peygamberler konusunda bugünkü İncil ve Tevratı kaynak
göstereceğini hiçbir Müslüman tahmin edemezdi. Yüce
Peygamberimizden önce gelmiş olan tüm peygamberlerle ilgili
bütün ayetlerde Bakınız Levililer, Matta, Luka,
Yuhanna denilerek dipnot verilmesi tefsir alanında
İslam dünyasında bir ilktir. Bu, Kuran tefsirini okuyan
Müslümanı, Hristiyanlığa yönlendirme veya sempati
gösterme değildir de nedir? Yoksa mevcut İncillerin ve
Tevratın hak olduğu mu düşünülmektedir? Bu tefsiri
akademisyenler yazdı. Olabilir. Okuyup inceleyenler bunu
nasıl fark etmezler? Yoksa bu dipnotu koyanlar bahsettiğim
kitapları kaynak göstermeseler yüce kitabımız
Kuranın dedikleri, mesajı yeterince inananlarda etki
yaratamaz mı demek istediler?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Çalış...
HASAN
ÇALIŞ (Karaman) Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Aracılığınızla
Sayın Bakanımdan öğrenmek istiyorum. Sayın
Başbakanın Özel Kalemine 2006 yılı bütçesinde
27,1 milyon YTL ödenek tahsis edilmiş, daha sonra 250,9 milyon
YTLye yükseltilmiş, harcama ise 249,5 milyon YTL olmuştur.
Yine 2007 bütçesinde 31,8 milyon YTL ödenek öngörülmüş,
Ağustos 2007 itibarıyla 158,9 milyon YTL harcama
yapılmıştır. 2008 bütçesinde ise 30,9 milyon YTL ödenek
öngörülmüştür.
Görüldüğü
üzere, bütçeyle verilen başlangıç ödeneklerinin 10
katına varan harcama yapılmıştır.
Başbakanlığın mali durum raporunda bu
harcamaların görev harcaması olduğu belirtiliyor.
Bahsedilen görev nedir? Bu harcamaların
ayrıntıları nelerdir? Niye ödenek
ayrılırken düşük gösterilip sonunda ödenek
artırma ihtiyacı hissedilmiş, öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Torlak
DURMUŞALİ
TORLAK (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
Bakan, AKP Hükûmeti iktidar dönemi olan beş yıllık
süreçte kaç kişiyi Başbakanlık
müşavirliğine atamıştır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Büyükataman
İSMET
BÜYÜKATAMAN (Bursa) Teşekkür ediyorum.
Geçen hafta
eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal bir gazeteye
verdiği mülakatta MİTin kontrespiyonaj
çalışmalarının zayıf olduğunu söyledi.
Ayrıca, yabancı istihbarat elemanlarının
ülkemizde cirit attığına dair değerlendirmeler
ve haberler medyamızda zaman zaman yer almaktadır. Bu çok
vahim tehlikeyle ilgili Hükûmetimiz bir tedbir almayı
düşünmekte midir? Ayrıca, Irakın kuzeyinden
kaynaklanan ülkemiz güvenliğine ve bütünlüğünü bozmaya
yönelik bölücü faaliyet ve saldırılarıyla ilgili
istihbarat çalışmaları yetersiz olduğu için mi
Amerika Birleşik Devletlerinden katkı talebinde
bulunulmuştur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Enöz
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Sayın Başkanım, Diyanette taşra
teşkilatı ödenek yokluğu sebebiyle elektrik, su ve
kira bedellerini ödeyememektedir. Bu sebeple, mahkemelerce bu
bedeller gecikme faiziyle birlikte ödenmesi talep edilmektedir.
Bu kabil borçlar ne kadardır? Bu konuda ne gibi tedbirler
aldınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Zaman doldu.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, daha başlar başlamaz ben
söz aldım
Yani, böyle bir şey olur mu efendim? (AK Parti
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Tunceli)
Devleti iflas ettirmişler
BAŞKAN
Sayın Genç lütfen dinler misiniz. Buradan defalarca Meclisi
yönettiniz ve bu cihazla olduğunu biliyorsunuz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Milletvekillerini konuşturmamak olmaz. Biz
buraya konuşmak için geldik. Millet açlıktan, sefaletten
kırılıyor.
BAŞKAN
Anladım da
Elektronik sisteme girenlerin hepsine çok
hızlı hızlı söz vermeye gayret ettim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bakın
BAŞKAN
Evet, şimdi cevapları alalım.
DEVLET BAKANI
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Kısaca
şöyle cevaplayayım: Sayın Aslanoğlu İnanç
konularını çözmek siyasetçinin işi değil.
dediler. Elbette, ilgili kurumlar konu üzerinde
çalışıyorlar, ama siyasetçi ülkede sorun olan her
şeyin çözümüne katkıda bulunmak için elinden gelen
gayreti de gösterir, düşüncesini de ifade eder; bunda
yadırganacak bir husus yok.
Yasada,
Diyanet İşleri Başkanlığı
Yasasında, değerli arkadaşlarım, yasa mezhep
ve meşrep üzerine yapılan bir yasa değil,
hazırlıklar o şekilde yapılmıyor. Diyanet
İşleri Başkanlığı Yasası,
ülkemizde yaşayan herkesin dinî vecibelerini, dinî
görevlerini, din konusundaki
sıkıntılarını giderebilecek bir üslup
içerisinde çalışılıp hazırlanıyor. Biz
mezhep ve meşrep bağlamında bir hazırlık söz
konusu değil.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yalnız, hiçbir şey
DEVLET BAKANI
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) Sayın Uslu
Sayın Uslu
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Bakan, siz devam edin, dikkate
almayın onu.
BAŞKAN
Sayın Genç, lütfen
Sayın milletvekilleri
Sayın
Bakan, lütfen devam edin.
DEVLET BAKANI
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) Sayın Uslu
ekümeniklik konusunda düşüncelerimi sordu. Ekümeniklik
konusu, değerli arkadaşlar, burada birkaç cümleyle ifade
edilebilecek bir husus değil. Dolayısıyla, ilgili
arkadaşımızla her zaman her yerde bunu konuşup
tartışabiliriz, yazılı olarak sorarsa ona da
cevap verebiliriz. Ancak şu kadarını ifade edeyim:
Yani, dünyadaki Ortodokslar, altı civarında Ortodoks
merkezi, bir iki istisna hariç, İstanbuldaki Ortodoksluk
Patriğini eşitler arasında birinci olarak görürler.
Bu onların kendi sorunudur, ama biz
Zaten, laik bir hükûmet
herhangi bir ruhani paye verme yetkisine de sahip değildir.
Kendi aralarındaki tasnifler de bizi çok fazla
ilgilendirmiyor.
Alevilikle
Zannediyorum, Sayın Başbakanla ilgili söylenen husus da
din dersleri aleyhine açılan bir davayla ilgili -çok iyi
algılayamadım- sanıyorum ondan bahsetti
arkadaşımız. Orada çıkan karar da, derslerin
verilmesiyle değil de, muhtevasıyla, içerikle ilgili,
müfredatla ilgili bir karardı. Onun üzerine, ben de
aşağı yukarı benzer ifadeyi kullandım. Yani,
çok önemli bir şey değil. Muhtevayla ilgili, içerikle
ilgili, müfredatla ilgili düzenlemeler her zaman
yapılabilir. şeklinde bir ifadem olmuştu benim de.
Sanıyorum o kastedildi. Çok da net kavrayamadım.
Sayın
Vural, bazı ayetlerden bazı hükümlerin
çıkarılması konusunu seçimlerden önce çok dinledik,
çok broşürlerde de yazıldı, ama burada ifade edeyim
OKTAY VURAL
(İzmir) Millet onaylıyor mu yani?
DEVLET BAKANI
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) Bir dakika
Madem
sordunuz, cevap veriyorum şimdi size.
Bir: Din
Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabından
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) Sinirlenme Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) Sinirlenmiyorum.
Din Kültürü ve
Ahlak Bilgisi kitabındaki bir ifade. Orada, kelimeitevhit ve
kelimeişehadeti anlatıyor. Kelimeitevhit
dediğimiz La ilahe illallah,
kelimeişehadet La ilahe illallah, Muhammeden Resulullah.
Şimdi, bir tarafı bırakıyor, öbürünü alıyor,
diyor ki: Bakın, buradan bu çıkmış. Hâlbuki,
orada bir kavram ifade ediliyor, bir kavram anlatılıyor.
Yani, kelimeitevhit diye bir kavram var, onu anlatıyor. O da La
ilahe illallahtır, o kadardır. Kelimeişehadet de
arkasından geliyor, fakat o alınmıyor, öbürü
alınıyor, diyor ki: Bakın, bunun yarısı
gitti.
İki:
Kurandan dualar. Bir ünitenin başlığı
Kurandan dualar. Şimdi, Kuranda dua ayetleri
vardır, ama onlar çoğu zaman çok uzundur. Uzun bir ayetin
içinde sadece dua kısmını almış, örnek olarak
onu oraya koymuş, onun içinde başka unsurlar da var. Ondan
sonra deniyor ki: Bakın, bu çıkmış.
Değerli
arkadaşlar, bunlar uygun davranışlar değil.
Üçüncü husus:
Bu kitaplar, bu hükûmetlerden önceki dönemde çıkarılan
kitaplardır ve biz bu kitapların yanlış
olmadığını, savunadurduk seçim esnasında.
Yani, sizlerin veyahut da daha önceki dönemlerde basılan
kitaplardaki ifadelerin
OKTAY VURAL
(İzmir) Ben yeni kitaplardan size örnek göndereyim de
DEVLET BAKANI
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara)
yanlış olmadığını
biz uzun süre anlatmaya çalıştık. Şimdi de
aynı şeyi söylüyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ben, size yeni kitaplardan örnek göndereyim de
nelerin çıkartıldığını belki tavzih
edersiniz.
DEVLET BAKANI
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) Gönderin, tavzih
edilmesi gereken husus varsa, hiç çekinmem tavzih ederim.
Teşekkür ederim.
Biraz önce de
ifade edildi. Ben Değerli, Sayın Bakanıma da vakit
bırakmak açısından
Elektrik, su borçları
Biraz
önce ifade ettim, dolayısıyla orada da
cevaplamış oldum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
DEVLET BAKANI
VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sorulardan dolayı
özellikle teşekkür ederim. Gerçekten de bizim için önem arz eden
sorular soruldu. Ben, vakit elverdiği ölçüde cevaplamaya
çalışacağım.
İlk olarak,
benden sonraki konuşmacının ifade ettiği, BOP
Eş Başkanlığı konusuna açıklık
getirmemiz gerekir. Sayın Başbakanımızın
böyle bir sıfatı ve böyle bir görevi yok, onu öncelikle
belirtmem lazım. İkinci önemli nokta, konuşmamda
hızla geçmiş olmama rağmen
MUHARREM VARLI
(Adana) Anlaşılmadı Sayın Bakan, orası
anlaşılmadı.
DEVLET BAKANI
VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) Sayın
Başbakanımızın BOP Eş
Başkanlığı görevi yoktur, onu ifade etmek
istiyorum.
MUHARREM VARLI
(Adana) Kendi ifadesi Sayın Başbakanın.
OKTAY VURAL
(İzmir) Görevden aldınız mı?
DEVLET BAKANI
VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) İkinci
önemli husus, yatırımlar ve istihdam konusundaki yanlış
rakamlardır. 2002-2006 dönemini kapsayan süre içinde, özel
sabit sermaye yatırımları yüzde 208 artmış,
istihdam ise 21 milyon 354ten 23 milyon 548e
çıkmıştır. 59uncu ve 60ıncı Hükûmet
dönemlerinde, 11 adet Başbakanlık müşaviri
atanmıştır. Sayın
Başbakanımızın ziyaretlerinde verdiği
hediyeler için Başbakanlık bütçesinde herhangi bir ödenek
ayrılmamıştır.
Diğerlerine
de yazılı cevap vereceğim.
Tekrar
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şimdi,
sırasıyla ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Başbakanlık
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07
- BAŞBAKANLIK
1.
Başbakanlık 2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 1.589.530.850
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 23.207.600
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 2.275.750
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 48.706.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 620.300
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve
Din Hizmetleri 1.869.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.666.210.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Başbakanlık
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Başbakanlık 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Başbakanlık 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 1.593.355.939,87
- Toplam
Harcama : 1.570.697.389,80
- İptal
Edilen Ödenek : 22.658.548,84
- Ertesi
Yıla Devreden Ödenek : 1,23
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık
2006 yılı merkezi yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Millî
İstihbarat Teşkilatı
Müşteşarlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.75-
MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜŞTEŞARLIĞI
1.
Millî İstihbarat Teşkilatı
Müşteşarlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 423.557.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 423.557.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî
İstihbarat Teşkilatı
Müşteşarlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Millî İstihbarat Teşkilatı
Müşteşarlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Millî İstihbarat
Teşkilatı Müşteşarlığı 2006
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 320.980.229,31
- Toplam
Harcama : 308.406.038,28
- İptal Edilen
Ödenek : 12.574.191,03
- Ertesi
Yıla Devreden Ödenek : 579.167,07
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî
İstibarat Teşkilatı
Müşteşarlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.76-
MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 11.036.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 11.036.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2006 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 10.984.000,00
- Toplam
Harcama : 9.639.770,99
- Ödenek
Dışı Harcama : 1.693,27
- İptal
Edilen Ödenek : 1.345.922,28
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.32
- TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA
İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 44.966.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 44.966.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B C E T V E L İ
KOD Açıklama (YTL)
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar
ile Özel Gelirler 44.966.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 44.966.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlğı
2006 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 52.252.311,45
- Toplam
Harcama : 48.705.819,26
- İptal
Edilen Ödenek : 3.546.492,19
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B
C E T V E L İ
YTL
- Bütçe
tahmini : 43.025.000,00
- Yılı
tahsilatı : 49.043.061,45
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet
İşleri Başkanlığı 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.86
- DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.
Diyanet İşleri Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Fonksiyonel
Kod Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 13.453.180
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 191.840
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 700.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 286.235
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 1.983.489.840
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 291.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.998.412.595
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet
İşleri Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet
İşleri Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.-
Diyanet İşleri Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Diyanet İşleri
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 1.307.348.693,00
- Toplam
Harcama : 1.452.774.315,53
- Ödenek
Dışı Harcama : 150.621.534,81
- İptal
Edilen Ödenek : 5.195.912,28
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet
İşleri Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Böylece
Başbakanlık, Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği, Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı ve Diyanet
İşleri Başkanlığının 2008
yılı bütçeleri ile 2006 yılı kesin hesapları
kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını
temenni ederim.
Programa göre,
kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını
sırasıyla görüşmek için, 6 Aralık 2007
Perşembe günü saat 11.00de toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20.09