DÖNEM: 23 CİLT:
8 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
31inci
Birleşim
6 Aralık 2007 Perşembe
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- 1-2 Ekim
tarihlerinde Laheye resmî ziyarette bulunan Bayındırlık ve
İskân Bakanı Faruk Nafız Özaka refakat eden heyete
katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/238)
2.- 11-14
Kasım 2007 tarihlerinde İngiltereye resmî ziyarette bulunan
Sağlık Bakanı Recep Akdağa refakat eden heyete
katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/239)
3.- Devlet
Bakanı Nimet Çubukçunun 1-5 Kasım 2007 tarihlerinde Suriyeye
yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen
milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/240)
IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı: 57)
2.- 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191)
(S.Sayısı: 58)
A)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1.- Kültür ve
Turizm Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Kültür ve
Turizm Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B)
DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet
Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Opera
ve Balesi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
C)
DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
D)
GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1.- Gümrük
Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Gümrük
Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
E)
VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
F)
SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışma Genel Müdürlüğü
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
G)
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
H)
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I)
SERMAYE PİYASASI KURULU
1.- Sermaye
Piyasası Kurulu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Sermaye
Piyasası Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
İ)
BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
1.-
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
J)
GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
K)
DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1.- Dış
Ticaret Müsteşarlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Dış
Ticaret Müsteşarlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
L)
İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ
1.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR
1.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğanın, İstanbul
Milletvekili Bihlun Tamaylıgilin konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) Yazılı Sorular ve Cevapları
1.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, Adanada esnaf ve küçük işletmelerin
desteklenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/531)
2.- Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepenin, Türkiyede faaliyet gösteren Barzaniyle
bağlantılı şirketlere ilişkin Başbakandan sorusu
ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı
(7/568)
3.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, vekâleten görev yapan personelden asaleten
atananlara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/802)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.08de açılarak dört oturum yaptı.
Oturum
Başkanı ve TBMM Başkan Vekili Meral Akşener, 5 Aralık
Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilişinin
73üncü yıl dönümü dolayısıyla bir konuşma yaptı.
Avusturya Millî
Meclisi Başkanlığı tarafından 4 Aralık 2007
tarihinde Viyanada düzenlenecek foruma iştirak edecek olan Parlamento
heyetini oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen
isimlere,
Makedonya
Cumhuriyeti Meclisi Avrupa Birliği İşleri Komisyonu
Başkanı Tito Petkovski ve komisyon üyelerinden oluşan Parlamento
heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda
bulunmak üzere, ülkemizi ziyaretinin uygun bulunduğuna,
İlişkin
Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporunun (1/426) (S. Sayısı: 57),
2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporunun (1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58)
Görüşmelerine
devam edilerek;
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı,
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu,
Cumhurbaşkanlığı,
Sayıştay
Başkanlığı,
Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı,
Başbakanlık,
Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı,
Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği,
Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı,
Diyanet
İşleri Başkanlığı,
2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesapları kabul edildi.
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, İstanbul Milletvekili Halide
İncekaranın, konuşmasında Partisine,
İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Milletvekili
Halide İncekaranın, konuşmasında partisine,
İstanbul
Milletvekili Reha Çamuroğlu, Tunceli Milletvekili Şerafettin
Halisin, konuşmasında şahsına,
Sataştıkları
iddiasıyla birer konuşma yaptılar.
6 Aralık
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00de toplanmak
üzere, birleşime 20.09da son verildi.
Meral AKŞENER
Başkan
Vekili
Yaşar TÜZÜN Murat
ÖZKAN
Bilecik Giresun
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Fatoş GÜRKAN Fatma
SALMAN KOTAN
Adana Ağrı
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Harun TÜFEKCİ
Konya
Kâtip
Üye
No.: 46
II.-
GELEN KÂĞITLAR
6
Aralık 2007 Perşembe
Tasarılar
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Kayıtlı Posta, On-Line Havale ve Tahsilat Hizmetlerinin
Geliştirilmesine İlişkin Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/470) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2007)
2.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/471) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.11.2007)
3.- İstiklal
Madalyası Kanununda Değişiklik yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/472) (Millî Savunma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2007)
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Adalet Bakanlığı ile Yunanistan Cumhuriyeti Adalet
Bakanlığı Arasında İşbirliği Konusunda
Protokolun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/473) (Adalet ve Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2007)
5.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık
ve Tıp Alanlarında İşbirliğine Dair Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/474) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27.11.2007)
6.- Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanlık Avrupa
Birliği Koordinasyon Merkezi İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/475) (Avrupa Birliği Uyum ve Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2007)
7.- Dernekler
Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve İçişleri Bakanlığı
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/476) (Adalet;
Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.11.2007)
8.- İl
İdaresi Kanunu ile Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda
Atama Usulüne İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/477) (Plan ve Bütçe; Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)
9.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/478) (Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.11.2007)
Teklifler
1.- Sivas Milletvekili
Muhsin Yazıcıoğlunun; Engelli, Eski Hükümlü ve Terör
Mağduru Çalıştırma Zorunluluğu Kanununun
4857/30 uncu Maddesinin Birinci Fıkrasında Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/76) (Plan ve Bütçe
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
20.11.2007)
2.- Sivas Milletvekili
Muhsin Yazıcıoğlunun; Özürlüler Yasası Olarak
Bilinen 5378 Sayılı Kanunun Adının Değişmesi
Hakkında Kanun Teklifi (2/77) (Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20.11.2007)
3.- Sivas Milletvekili
Muhsin Yazıcıoğlunun; Devlet Memurları Kanunun
53 üncü Maddesinin İkinci Fıkrasında Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/78) (Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2007)
4.- Sivas Milletvekili
Muhsin Yazıcıoğlunun; Engelli Memurların Emekliliğini
Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39 uncu Maddesinin (j) Bendinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/79) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20.11.2007)
5.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 7 Milletvekilinin; Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/80) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2007)
6.- Gaziantep
Milletvekili Fatma Şahin ve 9 Milletvekilinin; Gaziantepe
İstiklal Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi
(2/81) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2007)
7.- Trabzon Milletvekili
Cevdet Erdöl ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/82) (Millî Savunma;
Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.11.2007)
8.- Samsun Milletvekili
Osman Çakırın; 3813 Sayılı Türkiye Futbol Federasyonu
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (2/83) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007)
9.- Samsun Milletvekili
Osman Çakırın; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun
100 üncü Maddesinin 3 üncü Fıkrasına Bazı Bendler Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (2/84) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2007)
10.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzünün; Sözleşmeli Statüde Görev
Yapan Öğretmenlerin Kadroya Atanmaları Hakkında Kanun
Teklifi (2/85) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007)
11.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal ve 9 Milletvekilinin; 14.07.1965 Tarihli ve
657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun (IV) Sayılı
Makam Tazminatı Cetvelinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi (2/86) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27.11.2007)
12.- Sivas Milletvekili
Muhsin Yazıcıoğlunun; 65 Yaşını Doldurmuş
Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/87) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.11.2007)
13.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat ve 8 Milletvekilinin; 657 Sayılı
Kanuna Ekli IV Sayılı Cetvelde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/88) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2007)
14.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit ve 8 Milletvekilinin; Sivas Madımak
Otelinin Kardeşlik Anma, Kültür ve Sanat Müzesine Dönüştürülmesine
Dair Kanun Teklifi (2/89) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2007)
15.- Sivas Milletvekili
Malik Ecder Özdemir ve 9 Milletvekilinin; Divriği Ulucamisi
ve Şifahanesinin Korunması ve Çevresinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun Teklifi (2/90) (Plan ve Bütçe ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27.11.2007)
Rapor
1.- Trabzon Milletvekili
Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili Necdet Ünüvarın; Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/65) (S. Sayısı:
72) (Dağıtma tarihi: 6.12.2007) (GÜNDEME)
Sözlü
Soru Önergeleri
1.- Karaman Milletvekili Hasan Çalışın,
köylerin elektrik borçlarına ilişkin Maliye Bakanından
sözlü soru önergesi (6/257) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007)
2.- Manisa Milletvekili Mustafa Enözün,
Çaltıcak Barajı Projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
sözlü soru önergesi (6/258) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007)
3.- Manisa Milletvekili Mustafa Enözün,
Kelebek Barajı Projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
sözlü soru önergesi (6/259) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007)
4.- Manisa Milletvekili Mustafa Enözün,
Güneşli Barajı Projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
sözlü soru önergesi (6/260) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007)
5.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin,
polis müdahalesiyle meydana geldiği iddia edilen bazı ölüm
olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/261) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.11.2007)
6.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin,
bir firmayla ilgili bir iddiaya ilişkin Maliye Bakanından
sözlü soru önergesi (6/262) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.11.2007)
Yazılı
Soru Önergeleri
1.- Antalya Milletvekili Tayfur Sünerin,
personel takip sistemine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/971) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7.11.2007)
2.- Konya Milletvekili Atilla Kartın,
Suudi Arabistan Kralına Devlet Şeref Madalyası verilmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/972)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2007)
3.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın,
TMSFnin el koyduğu şirketlerin yönetimine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/973) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2007)
4.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın,
Futbol Federasyonunun yayın gelirlerine ve amatör futbol takımlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/974)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007)
5.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersinin,
elektrik ücretlerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/975) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007)
6.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın,
Mersindeki altyapı sorunlarına ve turizmin geliştirilmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/976)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2007)
7.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın,
şehit çocuklarının eğitimlerinin desteklenmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/977)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2007)
8.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsalın,
özel bir kanaldaki haber programına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/978) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.11.2007)
9.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateşin,
Amasyadaki bir lisede bazı öğrencilere baskı yapıldığı
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/979) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.11.2007)
10.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarızın,
Edirnede yaşanan su taşkınlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/980) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27.11.2007)
11.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersinin,
polis memurlarının çalışma şartlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/981)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2007)
12.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın,
bazı milletvekilleri hakkında adli işlem yürütülüp
yürütülmediğine ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/982) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007)
13.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin
Demirtaşın, bir mahkumun sağlık durumuna
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/983) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2007)
14.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın,
kurutulan sulak alanlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/984) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.11.2007)
15.- İstanbul Milletvekili Hasan Macitin,
İğneada Longaz Ormanları Millî Parkına ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/985)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007)
16.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
Akif Paksoyun, bazı baraj projelerine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/986) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2007)
17.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulutun, Devlet Demiryollarında işkolu nedeniyle kadro
verilmeyen işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/987) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2007)
18.- Antalya Milletvekili Tayfur Sünerin,
turizm sektöründeki kaçak işçi sorununa ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/988) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007)
19.- İzmir Milletvekili Canan Arıtmanın,
kadına karşı şiddeti önleme kapsamında yapılan
kampanyalara ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı
soru önergesi (7/989) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007)
20.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlunun,
dul kadınların ve yetimlerin mali ve psikolojik olarak desteklenmesine
ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı
soru önergesi (7/990) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007)
21.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın,
yenilenebilir enerji kaynaklarına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/991)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007)
22.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın,
Samsunda kurulacağı iddia edilen termik santrallere
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/992) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007)
23.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcının,
Kaz Dağlarındaki maden arama çalışmalarına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/993) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007)
24.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
Akif Paksoyun, Afşin-Elbistan B Termik Santralinin çevreye etkilerine
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/994) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007)
25.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın,
bir il özel idaresinde yapılan atamaya ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/995) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2007)
26.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlunun,
bir kişinin polis müdahalesi sonucu ölümüne ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/996) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007)
27.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalının,
bir kişinin polis müdahalesi sonucu ölümüne ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/997) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2007)
28.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolatın,
bir kişinin polis müdahalesi sonucu ölümüne ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/998) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2007)
29.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaşın, polis müdahalesi sonucu ölüm olaylarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/999) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.11.2007)
30.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin
Demirtaşın, Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunundaki
değişikliğin etkilerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1000) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27.11.2007)
31.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın,
belediye işçilerine sendika değiştirme baskısı
yapıldığı iddiasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1001) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2007)
32.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın,
özel tiyatrolara verilen devlet desteğine ilişkin Kültür
ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1002)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007)
33.- Antalya Milletvekili Tayfur Sünerin,
Antalyada turizmin yaygınlaştırılmasına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1003) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007)
34.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın,
yükseköğretim kuruluşlarının kadro taleplerine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1004) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007)
35.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
Akif Paksoyun, nüfusu onbinin altındaki belediyelerin borçlarına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1005) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007)
36.- Muğla Milletvekili Metin Ergunun,
panelvan tipi araç sahiplerine verilen geriye dönük vergi cezasına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1006) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007)
37.- Mersin Milletvekili İsa Gökün, TEKELin,
bir mal alımı ile ilgili iddialara ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1007) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.11.2007)
38.- İstanbul Milletvekili Hasan Macitin,
TEKELin alkollü içkiler bölümünün satışına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1008) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2007)
39.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün,
Eskişehirsporun transferleri ile ilgili iddialara ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1009)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2007)
40.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaşın, öğretmenlerin özlük haklarına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1010) (Başkanlığa geliş tarihi:
20.11.2007)
41.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın,
boş bulunan Yükseköğretim Yürütme Kurulu üyeliklerine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1011) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007)
42.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin,
öğretmenlerin özlük haklarının iyileştirilmesine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1012) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007)
43.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllünün,
eğitimde dini içerikli propaganda iddialarına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1013) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2007)
44.- Aydın Milletvekili Mehmet Fatih Atayın,
Amasyadaki bir lisede bazı öğrencilere baskı uygulandığı
iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1014) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.11.2007)
45.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın,
Amasyadaki bir lisede bazı öğrencilere baskı uygulandığı
iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1015) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.11.2007)
46.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın,
yönetici atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1016) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.11.2007)
47.- Mersin Milletvekili Akif Akkuşun,
Mersinin teşvik kapsamına alınıp alınmayacağına
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1017) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007)
48.- Mersin Milletvekili Akif Akkuşun,
Tarsus-Mersin arasındaki atıl fabrikalara ilişkin Sanayi
ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1018)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007)
49.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalının,
Bilişim Vadisi Projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1019) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.11.2007)
50.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkunerin,
Isparta Deri Organize Sanayi Bölgesine ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1020) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27.11.2007)
51.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın,
bahçe tarımına zarar veren bir zararlıya ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1021) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007)
52.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın,
muz ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1022) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.11.2007)
53.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın,
dış temsilciliklere ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1023) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.11.2007)
54.- Samsun Milletvekili Osman Çakırın,
Samsun batı çevre yolu planına ve Sinop bölünmüş yol çalışmalarına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1024) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007)
55.- Antalya Milletvekili Tayfur Sünerin,
akaryakıt kaçakçılığına ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı)
yazılı soru önergesi (7/1025) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.11.2007)
56.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsalın,
TRT bürokratlarının istifalarının alındığı
iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın)
yazılı soru önergesi (7/1026) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.11.2007)
57.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytokun,
hediye tabancalara ve ilgili soru önergesine ilişkin Millî Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1027) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.11.2007)
58.- Muğla Milletvekili Metin Ergunun,
öğretmenlerin özlük haklarının iyileştirilmesine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1028) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007)
59.- Muğla Milletvekili Metin Ergunun,
arıcılığın desteklenmesine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1029) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007)
6
Aralık 2007 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Ancak,
Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları vardır.
Başbakanlığın
Anayasanın 82nci maddesine göre verilmiş üç adet tezkeresi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.-
1-2 Ekim tarihlerinde Laheye resmî ziyarette bulunan
Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özaka
refakat eden heyete katılmaları uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/238)
05/12/2007
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Bayındırlık
ve İskan Bakanı Faruk Nafız Özakın, 1-2 Ekim 2007
tarihlerinde Dünya HABITAT Günü kutlamaları çerçevesinde Laheyde
düzenlenen konferansa katılmak üzere bir heyetle birlikte Hollandaya
yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları
yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş
ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Anayasanın
82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Yaşar
Karayel Kayseri
Milletvekili
Mustafa Demir Samsun
Milletvekili
Safiye
Seymenoğlu Trabzon
Milletvekili
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Diğer
tezkereyi okutuyorum:
2.-
11-14 Kasım 2007 tarihlerinde İngiltereye resmî ziyarette bulunan
Sağlık Bakanı Recep Akdağa refakat eden heyete
katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/239)
05/12/2007
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Sağlık
Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağın, görüşmelerde bulunmak
üzere bir heyetle birlikte 11-14 Kasım 2007 tarihlerinde İngiltereye
yaptığı resmi ziyarete, ekli listede adları
yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş
ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Anayasanın
82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Muzaffer Gülyurt Erzurum Milletvekili
Lütfi
Çırakoğlu Rize
Milletvekili
Süleyman Latif
Yunusoğlu Trabzon
Milletvekili
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tezkere kabul edilmiştir.
Diğer
tezkereyi okutuyorum:
3.-
Devlet Bakanı Nimet Çubukçunun 1-5 Kasım 2007 tarihlerinde Suriyeye
yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen
milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/240)
04/12/2007
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Devlet
Bakanı Nimet Çubukçunun, görüşmelerde bulunmak üzere 1-5 Kasım
2007 tarihlerinde Suriyeye yaptığı resmi ziyarete,
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılının da
iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu
Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın
82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, program uyarınca bugün iki tur görüşme
yapacağız.
Üçüncü turda,
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Gümrük
Müsteşarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçeleri yer
almaktadır.
IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (x)
2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe
Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve
Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/267, 3/191) (S.Sayısı: 58) (x)
A)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1.-
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
B)
DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
C)
DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.-
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
D)
GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1.-
Gümrük Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
(x) 57, 58 S.
Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 4/12/2007 tarihli
29uncu Birleşim Tutanağına eklidir.
E)
VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
F)
SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın
milletvekilleri, 27/11/2007 tarihli 25inci Birleşimde bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve
her tur için soru-cevap işleminin on beş dakikayla
sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan
bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin
bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı
ışıkları yanıp sönmeye başlayan
milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş ve sıraya girmiş
olacaktır.
Tur üzerindeki
görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre
sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi
yedi buçuk dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için yedi
buçuk dakika süre verilecektir. Cevap işlemi yedi buçuk dakikadan önce
bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine
söz verilecektir.
Bilgilerinize
sunulur.
Üçüncü turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Antalya Milletvekili Sayın Tunca Toskay,
Muğla Milletvekili Sayın Metin Ergun, Çanakkale Milletvekili
Sayın Mustafa Kemal Cengiz, Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman.
AK Parti Grubu
adına: Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Domaç, Trabzon Milletvekili Sayın Safiye
Seymenoğlu, Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç, Hatay Milletvekili
Sayın Fevzi Şanverdi, İstanbul Milletvekili Sayın
İrfan Gündüz, Batman Milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmen.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına: İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel,
Batman Milletvekili Sayın Bengi Yıldız.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay, Antalya
Milletvekili Sayın Tayfur Süner, Tokat Milletvekili Sayın Orhan
Diren, İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman.
Şahısları
adına söz isteyenler: Lehinde, Malatya Milletvekili Sayın Öznur
Çalık, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Sekmen, Eskişehir
Milletvekili Sayın Emin Nedim Öztürk; aleyhinde, Muğla Milletvekili
Sayın Fevzi Topuz.
İlk söz
sırası, Sayın Tunca Toskay, Antalya Milletvekili.
Sayın
Toskay, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
Konuşma
süreniz on iki dakika Sayın Toskay.
MHP GRUBU ADINA
TUNCA TOSKAY (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin turizm bölümü
hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini dile getirmek
üzere söz almış bulunuyorum. Bu konudaki görüş ve
değerlendirmelerimi sizlere ifade etmeden önce hepinize saygılar
sunuyorum.
Çok ciddi bir
zaman sınırlaması söz konusu olduğu için, sadece bazı
konulara değinip geçmekle yetineceğim.
Bakanlığın
bütçesi, 2008 bütçesinin yaklaşık binde 4ü seviyesinde. Bu bütçeyle,
öngörülen çalışmaları gerçekleştirmek, ciddi bir kültür ve
turizm politikası uygulamak pek mümkün görülmemektedir. Bu dönemde, yani
geçtiğimiz beş yılda, bu iktidar döneminde bütçe büyüklüğü
genelde binde 4ün altında seyretmiş bulunuyor.
Şimdi, izin
verirseniz, turizm sektörünün 2006 yılı son rakamları
itibarıyla durumuna kısaca bir bakmak istiyorum. Türkiyeye gelen
turist sayısı 19,8 milyon, turizm geliri 16,9 milyar dolar, turist
başına harcama 853 dolar. Özel kesim yatırımı 5 milyar
dolar, kamu kesimi yatırımı 102 milyon dolar. Turizm gelirinin
gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 4,2; ihracata oranı yüzde
18,4; dış ticaret açığına oranı yüzde 42,1;
turizmin doğrudan istihdama katkısı yüzde 5,5; dolaylı
istihdama katkısı 9,2; toplam dolaylı ve dolaysız istihdama
katkısı yüzde 14,7 olmaktadır. Bir kişinin istihdamı
için hizmet sektöründe 103.150 dolar, imalat sanayisinde 83.500 dolar, turizm
sektöründe ise 53.750 dolar yatırım gereklidir.
Bu rakamları
kısaca ifade ettim. Bunlar, turizm sektörünün ülke ekonomisi ve toplumumuz
açısından ne kadar önemli bir sektör hâline geldiğini açık
olarak ifade eden rakamlar. Son yirmi beş yıldaki turizm sektöründe sağlanan
gelişmeler sonucunda turist sayısı bakımından dünya
turizmi içinde Türkiye 11inci sırada, turizm gelirleri
açısından da 9uncu sıraya oturmuş görünmektedir.
Sayın Bakan,
değerli milletvekilleri; 2006 yılındaki kesinleşmiş
bazı göstergeler bu şekilde iken, üzerinde görüşmeler
yaptığımız 2008 yılı bütçesinde,
yatırım programında, kamu kesimi turizm sektörü
yatırımlarında cari fiyatlarla yüzde 5,9; sabit fiyatlarla yüzde
9,5 oranında azalış öngörülmüştür. Oysa, AKP İktidarının
başarısız olduğu alanların ilk sıralarında
yer alan işsizlik ve cari açık sorununa çözüm, az önce verdiğim
rakamlarla istihdamda kişi başına yatırım
maliyetlerinin düşüklüğü dikkate alındığında
elbette turizm sektörü öncelikli bir sektör olmaktadır.
Sayın Bakan,
dikkatinizi çekmek istediğim bir daha nokta söz konusu: Cari
açığın ülkemiz ekonomisi açısından büyük bir risk
unsuru olduğunu herkes tekrarlamaktadır. Hem bunun önüne geçmek hem
de istihdamı artırmak bakımından yatırım
bütçesinden başlamak üzere turizm sektörüne gerekli ilgi ve önemi samimi
olarak göstermek, çabalarımızı artırmak zorundayız.
Bu noktada önemli
bir diğer noktaya da değinmek istiyorum. Turizm gelirlerinin
hesaplanmasında 2003 yılından itibaren bir tanım
değişikliği yapıldığı
anlaşılmaktadır. Yanlış anlamaları önlemek için
yeni seri yanında eski tanıma dayalı eski serinin de
yayınlanması doğru olur. Aksi takdirde, yıllar
itibarıyla yaptığımız
karşılaştırmaların gelirler açısından
anlamı şüpheli hâle gelecektir.
Ülkemiz
açısından ve ekonomimiz açısından bu kadar büyük öneme
sahip sektörün ciddi sorunları bulunmaktadır. Bugünden doğru
önlemler alınmaz, doğru politikalar uygulanmazsa, gelecekte ciddi
problemlerle, sektörde, karşılaşmamız mukadderdir. Bu yeni
politika ve stratejileri belirlerken, turizm sektörümüzün geleceğiyle
ilgili tedbirler alırken, dünyada turizm alanında kendini gösteren
belli başlı eğilimlerin doğru belirlenmesi ve bunların
turizm sektörümüze olan etkilerinin ne yönde olduğunun da yine doğru
algılanması gerekmektedir.
Kitle turizminin
doğal ve beşerî çevre üzerine olumsuz etkileri yüzünden, çevreye,
otantik kültürlerin korunmasına ve talebin isteklerine önem veren
diğer turizm türleri, sürdürülebilir turizm kavramıyla gündeme
gelmektedir.
Turist
eğilimleri, insan kaynakları, pazarlama ve güvenlik alanındaki
eğilimler dikkatle incelenmek zorundadır dünyada.
Yukarıda
yalnız başlıklarına değinebildiğim yeni
eğilimleri zamanında değerlendiren politika ve stratejiler
oluşturmazsak, karşılaşacağımız
sorunların çözümlenmesi zorlaşacak, büyük öneme
ulaşmış bulunan turizm sektörümüzün ekonomimize
katkısı da beklenenin altında gerçekleşecektir.
Sayın Bakan,
değerli milletvekilleri; izninizle, bu noktada, turizm kesiminde tespit
ettiğimiz bazı sorunlar hakkındaki görüşlerimi sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Türkiye,
doğal ve beşerî çevre olarak, dünya turizm pazarında talep
edilebilecek her türlü turizm ürününü -kültür, dinlenme, macera,
sağlık, spor, alış ve benzeri gibi- üretme kapasitesine
sahip bir ülke olmasına rağmen, yabancı turistler, ülkemizi, ağırlıklı
olarak dinlenme turizmi amacıyla ziyaret etmektedir. Bunun doğal
sonucu olarak da, turizm kıyılarda yoğunlaşmakta, bu
yoğun alanlardaki yoğunlaşmanın artmasıysa, doğal
çevrenin tükenmesi ve bozulması tehlikesiyle bizi karşı
karşıya getirmektedir. Çok kapsamlı bir politikayla turizm
ürününün çeşitlendirilmesi ve buna bağlı olarak iç bölgelerin
turizme açılması gerekmektedir.
Turizm, özel
kesimin egemen olduğu ve başarılı olduğu bir
alandır. Bu sektör ile ilgili alınacak bütün kararlarda özel kesimin
güçlü ve etkin bir şekilde katılımının sağlanması
gerekmektedir. Özel kesimin turizmle ilgili kaderini belirleyecek kararlara
katılımının sağlanmasıysa, bu kesimin
örgütlenmesiyle sıkı sıkıya bağlıdır. Bugün
Türkiyede, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB)
dediğimiz kuruluşun dışında diğer bütün turizm
sektöründeki kuruluşlar dernek statüsünde çalışmaktadır.
Yapılması gereken, başta konaklama kesimi olmak üzere turizmde
faaliyet gösteren bütün kesimlerin önce tek tek, sonra tamamının bir
çatı örgütlenme yapısına kavuşturulmasıdır. Bu
örgütlenme, turizm alanında faaliyet gösteren herkesin görüşü
alınarak bir yasayla olmalıdır. Kesimin örgütlenmesinin
doğru ve yasayla yapılması -bugün, önümüzdeki yıllarda-
karşılaşılacak bütün sorunlara çözüm bulunması
açısından son derece yararlı olacaktır.
Turizm
sektörümüzün yoğun faaliyet gösterdiği coğrafi bölgeler veya
önümüzdeki yıllarda turizme açılacak potansiyel yörelerdeki yerel
yönetimlerin imar planlarına turizm kesimi çatı örgütünün aktif ve
etkin katılımı sağlanmalıdır. Bu alanda yerel
yönetimler, Bakanlık ve turizm sektörü birlikte çalışmak
zorundadır. Bu iş birliği sağlanamazsa potansiyel turizm
alanlarımız ve turizm ürünlerimizin heba olma tehlikesi söz
konusudur.
Kruvaziyer turizm
son yıllarda hızlı bir gelişme göstermektedir. Bu turizm
çeşidi bakımından Türkiye son derece avantajlı bir
konumdadır. Akdeniz, Ege, Boğazlar, Karadeniz havzası kruvaziyer
turizm için önemli havzalar oluşturmaktadır. Türkiye, avantajlı
konumuna rağmen, önemli cazibe merkezlerine sahip olmasına
rağmen bu turizmden alabileceği payı maalesef
alamamaktadır. Kuşadası, İstanbul ve Alanya bir nebze
pazardan pay almakta ancak çok büyük bir konum ve cazibe avantajına sahip
olmasına rağmen Antalya bu pazarda yoktur. Antalyanın, Akdeniz
havzasındaki kruvaziyer turizm pazarına girişi için ivedi
girişimlerde bulunması şarttır. Antalyanın bu pazarda
yer alması sağlanırken, gelen yolcuların Antalyaya gelir
sağlaması için tedbirleri de birlikte düşünmek gerekir. Liman,
Antalya merkezi, özellikle Kaleiçi bu amaca uygun olarak düzenlenmek
zorundadır ve bunlar yapıldığı takdirde turistlerin
Antalya iş hayatına katkısı da artacaktır.
Turizm
faaliyetlerinin, içinde cereyan ettiği sosyal, kültürel ve ekonomik
çevreyle bütünleşmesi gerekmektedir. Sağlıklı turizmin ön
şartı budur. Bunun bir nebze olsun sağlanması için de her
şey dâhil sistemi üzerinde yapılabilecek değişikliklerle
ilgili olarak sektör temsilcileriyle bazı önlemler üzerinde
çalışılması yararlı olacaktır.
Turizm sektörünün
ürün çeşitlendirilmesi, sezonun uzamasına, dört mevsim, on iki ay
turizm faaliyetlerinin devamına katkıda bulunur. Böyle bir politika,
bir taraftan doluluk oranlarını arttıracak, geliri yükseltecek,
diğer taraftan ülkemiz açısından işsizliğin büyük
sorun olduğu düşünülürse, sezon dışında sektörün
karşılaştığı en büyük sorunlardan bir tanesi olan
işçi çıkarma problemi de ortadan kalkabilecektir.
İstihdamın
kesintisiz sürdürülebilmesi ve artırılması için turizm
sektöründe çalışan iş gücü üzerindeki vergi ve sosyal güvenlik
yüklerinin azaltılması ciddi olarak değerlendirilmelidir. Bu
yapıldığı takdirde, sektörün ihtiyacı olan kalifiye
elemanların da istihdamı kolaylaşacaktır.
Turizmin önemli
sorunlarından bir tanesi tanıtmadır. Dünya turizm pazarında
artan rekabet karşısında, tanıtma, büyük önem
taşımaktadır. Bugün Kültür ve Turizm
Bakanlığının çalıştığı mevzuat ve
bütçeden bu amaç için tahsis edilen kaynakla bu işin üstesinden gelinmesi
mümkün değildir. Tanıtma için özel sektörü de etkin biçimde içine
alan yeni bir örgütlenme benimsenmelidir. Bu örgütlenmede, sektörün
özelliklerine uygun esneklikle hareket etme ve özel kesimin mali kaynak
katkısı sağlanmalıdır. Böyle bir örgütlenme yasayla
olmalı ve kaynakları, yönetimi siyasi iktidarların etkisine
karşı güvence altına alınmalıdır.
Turizm
sektörümüzün mali ve ekonomik bazı sorunları ise rekabet
şansını düşürmektedir. Sektör, yıllardır, KDV,
ÖTV, iş gücü üzerindeki mali yükler ve kamudan sağlanan girdilerin
fiyatlarından şikâyet etmektedir. Siyasi iktidar bütün bu konularda
pek duyarlı davranmamıştır geçtiğimiz dönemde.
Yalnız 22 Temmuz 2007 milletvekili genel seçimi sebebiyle, 2008
yılından geçerli olmak üzere KDV indirimi
yapılmıştır. Bu da, iktidarın turizm sektörüne
nasıl baktığının bir göstergesi olarak
değerlendirilebilir.
Turizm sektörü
için ciddi bir sorun hâline gelen telif hakları konusu mutlaka
çözümlenmelidir.
Bu konuda Bakanlığın inisiyatif
kullanması yerinde olacaktır. Yapılan araştırmalar,
Türkiyeyle ilgili olumsuzluklar olarak, esnafın yaklaşımı,
turistlerin bunaltılması
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Toskay, konuşmanızı lütfen tamamlar
mısınız.
TUNCA TOSKAY
(Devamla) Bazı sorunların, bu sorunların çözümlenmesi
açısından yerel yönetimlerin ve merkezî yönetimin yereldeki
temsilcilerinin etkin müdahale etmeleri sorunların çözümüne katkıda
bulunacaktır.
Turizm
bölgelerinde yer alan yerel yönetimler turizm sebebiyle ortaya çıkan
hizmetleri ve altyapı yatırımlarını yapmakta
zorlanmaktadırlar, bu yerel yönetimlere bütçeden aktarılan kaynaklar
konusunda bir farklılık yaratılması gerekmektedir. Ancak bu
yapılırken turizm kesiminin rekabet gücünü artıracak konaklama
vergisi gibi vergilerden kesinlikle kaçınılmalıdır.
Sayın Bakan,
turizm oldukça farklı bir sektör. Burada tecrübeli ve uzman bürokratlarla
çalışılması büyük önem taşımaktadır. Bu
bakımdan, Bakanlıktaki bu etkisizleştirilmiş bürokratlarla
çalışma konusundaki tutumu değiştireceğinizi ümit
ediyorum.
2008
yılı bütçesinin turizm sektörüne ve milletimize hayırlı
olmasını diliyor, başta Sayın Bakan olmak üzere, bütün
Bakanlık mensuplarına başarılar temenni ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Toskay.
Söz
sırası, Muğla Milletvekili Sayın Metin Ergunda.
Buyurun
Sayın Ergun. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz
dakika.
MHP GRUBU ADINA
METİN ERGUN (Muğla) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi adına Kültür ve Turizm
Bakanlığının 2008 bütçesinin kültür alanındaki
görüşlerimizi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Kültür
Bakanlığı gerek kültür gerekse sanat alanında
kalıcı politikalar üretmek ve özellikle orta ve uzun vadeli
programlar yapmak, bu programları şeffaf bir ortamda kültür
adamlarıyla paylaşmak, gelecek öneriler doğrultusunda
değerlendirmeler yaparak, plan ve programlarını gözden geçirmek
durumundadır. Bu katılımın sağlanması, daha
sağlıklı ve verimli sonuçların alınmasını
sağlayacaktır. Ancak bu bugün mümkün değildir. Mümkün
değildir, çünkü AKP, Kültür Bakanlığını Turizm Bakanlığının
içine hapsetmiştir. Kültür ve sanat turizmin cazibesine feda
edilmiştir. Biraz sonra, Sayın Bakan, bu hükmün doğru
olmadığını, kültür ve sanatın feda edilmediğini
yaldızlı sözlerle söylemeye çalışacaktır ama bu sözler
gerçeği değiştirmeyecektir. Nitekim daha ilk yılın
bütçesinde bu gerçek görünmeye başlamıştır. 2008 bütçesinde
Kültür ve Turizm Bakanlığına ayrılan pay binde 3,7
oranındadır. Bakanlığın kendi içindeki taksimatta ise
kültüre düşen pay turizme göre daha düşük orandadır.
AKP
İktidarı döneminde kültür ve sanatın feda edildiğinin bir
başka göstergesi, Bakanlığın kültür alanında vizyon ve
misyonunu kaybetmesidir. Sayın Bakanın bütçe sunuş
konuşmasındaki artistik üslubunun etkisine girersek böyle bir vizyon
ve misyonun olduğunu görürüz fakat projelere
baktığımız zaman hiçbir kültürel vizyon ve misyon
göremeyiz. Bakanlık kültür konusunda kafası karışık
bir hâldedir. Basından takip edebildiğimiz kadarıyla Sayın
Bakanın kültürel vizyonu Hektor Heykeli dikmek, misyonu da devlet
tiyatrolarını kapatmak olsa gerek. Muhalefet olsun diye söylemiyorum,
gerçekten Bakanlığın kültürle ilgili ufuk açıcı, köklü
bir projesi yoktur.
Son yıllarda
dünyada kültür endüstrisi önemli bir kavram hâline gelmiştir. Kültürün
yeniden üretilmesi ve pazarlanarak değerlendirilmesi anlamına gelen
bu yaklaşım küresel sermaye ve güce sahip ülkelerce
başarıyla uygulanmakta ve millî kültürlerin genç ve gelecek
kuşaklar tarafından unutulmasına neden olmaktadır.
Kültürel
değerlerin üretilen mal ve hizmetlerin tasarımlarına aktarılarak
yaşatılması hususunda Bakanlığın köklü bir
projesi var mıdır? Hayır yoktur.
Türk kültür ve
sanatının oluşturulması ve geliştirilmesi
anlamına da gelen ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak millî kültür
endüstrisi adını verdiğimiz kurumsal bir proje söz konusu mu?
Hayır. Türkiyede çocuklarımıza hitap eden bütün çizgi film
kanalları yabancıdır ve bütün çizgi filmler başka
ülkelerde, başka dikkatlerle hazırlanmaktadır. Bu yolla, bir
nevi kültür aktarımı sağlanmaktadır.
Çocuklarımızın kendi kültürleriyle tanışmaları ne
televizyon gibi yaygın ne de okul gibi örgün eğitim kurumlarında
gerçekleşmektedir. Çocuklarımız gün geçtikçe millî kültürlerinin
zenginliğinden habersiz hâle gelmektedir. Bakanlığın
projeleri arasında sinema teknolojilerinin bu yönüne önem verdiği
görülmekte midir? Hayır.
Çocukların
kişiliklerinin oluşumu ve millî kültürel değerlerin özümsenmesi
açısından millî çizgi film endüstrisi oluşmasına yönelik
herhangi bir projesi var mıdır? Hayır.
Yine millî
motiflerle zenginleştirilmiş çocuk kitapları ve çizgi romanlar
projesi var mıdır? Hayır.
Çocukların
bilgisayar oyunları vasıtasıyla yabancı kültürlerin
etkisinde kalmasının önlenmesi için millî bilgisayar oyunları
yazılım endüstrisinin teşvik edilmesine yönelik bir proje var
mıdır? Hayır.
Küreselleşme
karşısında millî kültürü savunmaya yönelik, millî kültürün
ayrışmasını engellemeye yönelik herhangi bir proje var
mıdır? Hayır.
Türk kültürünün
çevre kültürleri için cazibe merkezi hâline getirilmesi için büyük bir proje
var mıdır? Hayır.
Eser ve eser
sahipliliğine değer vermek, kültür üretimine katkı
sağlamanın en temel yoludur. Ne yazık ki ülkemizde, gerek
basılı gerek görsel ve işitsel kültür eserlerinin
kolaylıkla illegal kopyaları yapılabilmekte ve korsanlık
hem cezasız kalmakta hem de bilim ve düşünce ve sanat
insanlarının üretim istek ve gücünü kırmaktadır. Bunu
önlemeye yönelik, sadece korsan yayınları toplamanın ötesinde,
herhangi bir proje var mıdır? Hayır.
Müzecilik dünyada
gittikçe önem kazanmaktadır. Müzelerimizin çağdaş teknolojilerle
donatılması ve çağdaş sergilenme tekniklerine
kavuşturulması gerekmektedir. Öte yandan, kültür varlıkları
bakımından zengin müzelerimizin korunması ve başta
hırsızlık olmak üzere çeşitli tehlikelere karşı
korunması, yine çağdaş teknolojilerle sağlanmalıdır.
Ayrıca bir ülkede bu kadar çok yerde müze olmaz. Bu, hem çok maliyetli hem
riskli hem de turizm açısından kârlı değildir. Bölge
müzeleri kurularak eserlerin bir araya getirilmesi
sağlanmalıdır. Böyle bir proje var mıdır? Hayır.
Dünya etnografya
müzeleri, günümüzde uygulamalı açık hava müzelerine dönüşmekte,
yok olan kültür değerlerinin yaşatıldığı
merkezler hâline gelmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Atatürkün kurdurduğu tarihî Ankara Etnografya Müzesini gezilebilir bir
mekân hâline getirememiştir. Bu müzenin, kaybolan veya kaybolmaya yüz
tutan kültür varlıklarının sergilendiği, yeniden
üretildiği ve müze-okul iletişimi hâlinde çocuk ve genç
eğitimine önem veren bir yapıya kavuşturulması gerekir.
Böyle bir proje var mıdır? Hayır.
Yine, aynı şekilde
kitap ve kütüphane politikalarının da gözden geçirilmesi
gerekmektedir. Kültür Bakanlığı, artık, ne yazık ki
kitap yayınını büyük oranda durdurmuştur. Yine Millî
Kütüphane, çağdaş bibliyografya ve indeksleme
çalışmalarına katılmamakta, bu nedenle de ulusal düzeyde
nitelikli yayın ve makalelerin taranıp korunduğu bir ulusal
indeks bulunmadığı için üretilen bilgi ve belgeler akademik
yükselme kaygılarıyla yurt dışına
çıkarılmakta, üstelik de bilgilerin yayınlatılması
için paralar ödenmektedir. Millî Kütüphane böyle bir tarama ve indeksleme
merkezi hâline getirilmeli ve yayın kirlenmesine karşı seçkinci
bir ulusal indeks yaratılmalıdır. Böyle bir proje var mı?
Hayır.
1972 Dünya
Kültürel ve Doğal Miras Sözleşmesinin 1983 yılında kabul
edilmesinden sonra, kültür varlıklarının korunması yönünde
bir bilinç oluştu. Bu olumlu gelişme tarihsel mekânların ve
yapıların korunmasında önemli bir rol oynamaktadır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ergun, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
METİN ERGUN
(Devamla) Sağ olun.
Burada
karşılıklılık ilkesi gerekmektedir. Türkiyede, son
yıllarda, yoğun bir Hristiyanlık yapılarını
koruma ve restore etme çalışmaları
başlatmışlardır. İnsanlığın ortak
tarihî ve kültürel miraslarının korunması ilkelerine uyularak
izin verilen bu çalışmaların
karşılıklılık ilkelerine uygun yapılması
önemlidir. Anadoludaki birçok Selçuklu beylikler ve Osmanlı dönemine ait
yapıların, yine, terk ettiğimiz, siyasi olarak terk
ettiğimiz coğrafyadaki kültürel varlıklarımızın
korunmasına yönelik bir çalışma, büyük, kapsamlı bir
program var mıdır? Hayır.
Dolayısıyla,
bu kadar hayırın olduğu bir bütçeye, Kültür ve Turizm
Bakanlığı bütçesine kişi olarak hayır diyorum,
bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ergun.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına üçüncü söz sırası, Çanakkale
Milletvekili Sayın Mustafa Kemal Cengizin.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Cengiz, süreniz sekiz dakika.
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün bütçeleri
hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına ve şahsım adına
yüce heyetinize saygılar sunarım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk kültürünün en önemli
müesseselerinden bir tanesi de vakıflardır. Vakıf geleneği
Selçuklularla başlar Osmanlıyla devam eder. Selçuklu devletinin ve
Osmanlı devletinin ve sisteminin temel taşı da vakıflar
olmuştur. Vakıf sistemi, özellikle, bu iki devletin üç kıtada
yücelmesinde, sosyal aktivitelerin bu vakıflar adı altında
tecelli etmesinde ve sosyal dayanışmanın, sosyal
yardımlaşmanın ve sosyal bütünleşmenin de bu vakıflar
eli altında yüzyıllarca devam ettiğini görüyoruz.
Özellikle,
vakıf denince şunu ifade etmek istiyoruz: Vakıf, gerçek veya
tüzel kişiliğin, hiçbir tesir altında kalmadan, kendi
istekleriyle, kendilerine ait mallarını veya her türlü ekonomik
değerlerini ve haklarını mülkiyetlerden çıkartıp,
belirgin bir amaçla hayır ve hasenatı ebedî olarak tesis etmeden
oluşan tüzel kişiliğin bütün mallarının
topluluğuna denir. İşte bu vakıf sistemi, yüce ecdadın
bize bırakmış olduğu en müstesna, en önemli
değerlerinden biridir. Özellikle Osmanlı döneminde
vakıfların en aktif bir şekilde yer alması, vakıf
sisteminin en işler düzeyde devlet içinde içtimai yerini alması ve
devleti desteklemesi, bütün bu vakıf sistemiyle bütün hayır,
hasenatın ve toplumsal ve sosyal hukuk sisteminin oturtulması
Osmanlıyı güçlü kılmıştır. Devşirme ve dönme
zihniyetiyle birlikte, vakıfların güç kaybetmesiyle birlikte
şahısların güç kazanması ve bu hâkimiyet, bu zihniyet
Osmanlının da çöküşüne vesile olmuştur.
İşte
böyle bir durumda, böyle bir gelişmede Osmanlıda Evkaf Nezareti
kurularak, bütün sosyal, eğitim, sağlık, şehircilik,
bayındırlık, askerî ve bütün bu işler Evkaf Nezareti
altında kurulmuş ve 1920 yılında -2 Mayıs- Büyük
Millet Meclisi İcra Vekillerinin Sureti İntihabına Dair Kanunun
çıkartılmasıyla birlikte İcra Vekilleri Heyetine
Şeriye ve Evkaf da dâhil edilerek, bu işler bu vakıf
tarafından yürütülmüştür.
Özellikle 1924
yılında -3 Martta- Şeriye ve Evkaf Kanunu 429 sayılı
Yasayla kaldırılmış ve bugün Vakıflar Umum
Müdürlüğü kurulmuştur. İşte bu yol sürecinde vakıflar,
özellikle 1984 yılındaki 227 sayılı Vakıflar Genel
Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmündeki
Kararnameyle genel müdürlük statüsünü kazanmış ve böylece, kendisini
geliştirmeye devam etmiştir. Daha sonra, 9/11/2006 tarihinde 5555
sayılı Vakıflar Kanunuyla vakıflar son şeklini
almıştır.
Bugün
Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün 2008 yılı tahmini bütçesi
-özellikle hazırlanan bütçe- 414 milyon 537 bin YTL olup, bunun
hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Özellikle de
yapmış olduğum araştırmalarda, yüce Meclisin ve yüce
milletimizin bazı sorulara da cevap beklediğini tahmin ediyorum.
Vakıfların ve gelirlerinin amacına ve yasalara uygun olup
olmadığı, uygun bir şekilde harcanıp
harcanmadığı ve bunların, özellikle vakıflarda
kulağımıza gelen bazı kokuların, Bal tutan
parmağını mı yalar? şeklindeki soruları da,
ecdat yadigârı vakıfların ne durumda olduğunu sormak
gerekiyor. Hayır hizmetlerine muhtaç insanların
sayısının artmasını engellemek ve sosyal
sorunları ve riski azaltmak, kaynağında çözmek için herhangi bir
çalışmanın olmadığını, bununla birlikte
vakıf kültürünün, tarih bilincinin millî ve manevi değerlerinin
geleneksel vakıf hizmetleri kültürünün en önemli unsurlarından biri
olan çocuklara ve gençlere ne gibi etkinlikler ve ne gibi yaklaşımlar
içinde olduğunu görememekteyiz.
Bunun
dışında, Vakıflar Genel Müdürlüğünün vakıf
arşiv yönetimi ve coğrafi bilgi sistemleri gibi ihaleleri kimlere
verelim diye hazırlık içinde olduğunu da hayretle izlemekteyiz.
Bunun
yanında, Vakıflar Genel Müdürlüğünce, 2003 yılından
2007 yılına kadar 2.409 eser tamir edilmiş, bunun yanında,
yine 2003 yılından 2007 yılına kadar da 2.600 eser
onarımı projesi gerçekleştirilmiştir. Bununla ilgili de,
yine bu projelerin ve onarım, tamirat işleri ihalelerinin
kayırmayla yandaşlara verildiği şeklinde de -çok büyük
sıkıntılar- bu araştırma sonucunda tespitlerimiz
olmuştur. Bu konuya da özellikle ilgili mercilerin eğilmesini ve
konunun üzerine gitmesini temenni ediyorum.
Seksen bir ilde
94 merkezde imaret açılmış. Bu imaretlerde 51 bin aileye -evlere
servis yapılarak- yemek servisi yapıldığı
noktasında, 2006 yılında 76; 2007 yılında da 100 bin
aileye ulaştığını görüyoruz. Bu da şunu
gösteriyor ki: Gün geçtikçe fakirleşmenin ve vakıflara olan ihtiyaç
ve muhtaç kişilerin giderek arttığını,
zenginleşme yolundaki iddiaların da ne kadar yersiz olduğunu bu
tespitler de ortaya koymaktadır. Özellikle vakıf binaları ve
vakıf mülkleri kira noktasında ucuz ve neredeyse yok pahasına
verilmiş ve bunların belli kişilere de kanalize edildiğini
yine tespit etmiş bulunuyoruz ve bu malları iktidarın âdeta bir
ulufe dağıtır gibi dağıttığını da
yine bu araştırmamızda tespit etmiş bulunuyoruz.
Genel bütçede,
2006 yılında büyük bir meblağın vakıflar bütçesine
aktarıldığı ve bu paranın da hangi işlerde
kullanıldığı, yine merak konusudur. Özellikle Vakıflar
Genel Müdürlüğümüzün üst düzey yöneticileri -birçok vakıf yönetiminde ve birçok
yerlerde görev almasıyla birlikte- hem kendi gelirlerini
artırmış hem de temettü gelirleri civarında büyük bir
meblağı kendi ceplerine doğru kanalize ettiğini de
araştırmalarımızda tespit etmek istiyoruz.
Bu vesileyle,
ecdat emaneti vakıf eserlerinin amacına uygun,
halkımızın hizmetinde, adaletli, hakkaniyetli
anlayışla vakıf mallarının geleceğe
taşınması ve vakıf hizmetlerinin, ihalelerinin ve
çalışmalarının siyasetten uzak, devlet malı deniz...
anlayışından kurtulmuş bir anlayış içinde idaresini
temenni ediyor, maziye ve atiye layık bir vakıf bırakmayı
temenni ediyoruz.
Bu vesileyle, söz
almış olduğum Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Vakfı da aynı durumda bir seyir göstermektedir.
Özellikle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı 1986
yılında kurulunca, özellikle halk arasında Fak Fuk Fonu olarak
bilinmiş ve bütün bu
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Cengiz, lütfen tamamlar mısınız
konuşmanızı.
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Devamla) -
fakir fukaranın da özellikle küçük katkılarla,
balık verilme yerine balık tutmasının öğretilmesi
amaçlanmıştı.
Dolayısıyla,
bu iki vakfın da karşılaştırmasına
baktığımızda, bu sonradan değiştirilen yasa
gereğince de sivil 2 tane -il genel meclisinde bu tabii üyelerin
yanına- üye atanmakta, bu üyeler iktidar üyeleri olup, iktidarın
önünden geçmeyen hiçbir fakir fukara Fak Fuk Fondan yararlanamamaktadır
arkadaşlar. Arkadaşlar, benim dokuz yıl tabii üyeliğim var,
hepsi bu konuda
Tabii üyesiyim.
Bakın, ben
hemen size şunu ifade edeyim: Gelişmekte olan ve millî gelirin çok
yükseldiğini iddia eden bu iktidar, seksen bir ilde 94 tane imaret
açmış, 2007 yılında 100 bin aileye evlere yemek teslimi
yapmış, Fak Fuk Fondan 2 milyon aileye kömür dağıtmış,
beş yılda da Fak Fuk Fona başvuran yüzde 50 artmış
arkadaşlar. İşte, fakirleşmenin ne kadar ilerlediğini,
ne kadar artarak günümüze geldiğini görüyoruz.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Cengiz.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına dördüncü sırada, Bursa Milletvekili
Sayın İsmet Büyükataman.
Buyurun
Sayın Büyükataman.
Sayın
Büyükataman, süreniz yedi dakika.
MHP GRUBU ADINA
İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığı bütçesi üzerinde,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Gümrük Müsteşarlığı, her geçen gün
etkinliğini daha da artırmakta olan, devletimiz içinde çok önemli bir
kurumumuzdur.
Hızla
değişen ve gelişen dünyada diğer ülkelerle rekabet,
geleceğimizi etkileyecektir. Bu anlamda, rekabet gücünün artmasında
gümrük idaresinin önemli bir rolü vardır. Yasal ticaretin
hızlandırılıp yasa dışı ticaretin önüne
geçilmesiyle rekabet gücümüzün artacağı açıktır.
Gümrük
işlemleri, şirketlerimizin rekabet gücü üzerinde doğrudan bir
etkiye sahiptir. Aynı şekilde, gümrükler,
vatandaşlarımızın sağlığının ve
güvenliğinin korunmasıyla görevli olmalarının yanı
sıra, tehditlerle mücadelede ve gelir toplanmasında da önemli bir görev
üstlenmişlerdir.
Eşyanın
gümrükte bekleme süresinin asgariye indirilmesi, zaman
kayıplarının ve gereksiz harcamaların önüne geçilmesi
suretiyle ticarette gümrük işlemlerinden kaynaklanan maliyetin
düşürülmesi ve özellikle sanayi için girdi niteliğindeki
eşyanın süratle ekonomiye kazandırılması
gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi, her şeyden önce, gümrük
işlemlerinin bir yandan hızlandırılıp, diğer
yandan güvenliğinin de artırılması çabalarını
desteklemektedir. Gümrük teşkilatımız insan olgusunun
yanında teknolojik her türlü araç-gereç ve gelişmelerden
yararlanmalıdır. Gümrükte otomasyon sistemiyle ilgili olarak ilk
yıllarda yapılan yatırımlar, maalesef son yıllarda
hızını kaybetmiş, hatta eskiyenlerin yerine yenileri
konulmamıştır. Gümrük idarelerinde bulunan veri giriş
salonları son derece bakımsız ve yetersizdir.
Bildiğiniz
gibi, 4458 sayılı Gümrük Kanunu ilk kez 2000 yılında, bu
çatı altında, bizden önceki 21inci Dönemde sayın
milletvekillerinin oylarıyla çıkarılmıştı. O
dönemde Avrupa Birliği uyum çalışmaları kapsamında
çıkarılan Gümrük Kanunu ve buna bağlı tüm mevzuat
değişiklikleri ülkemizin dış ticaret konusunda önünü
açmıştır.
Değerli
milletvekilleri, kaçakçılık, insanlık tarihi boyunca süregelen
ve toplumları büyük zararlara uğratan, kanun ve nizamlara uyanlara,
devletin ekonomisine, zaman zaman sağlığa ve çevreye büyük
zararlar veren çok önemli bir toplum sorunudur. Eski tarihlerde ilkel
metotlarla icra edilen kaçakçılık, özellikle son yıllarda daha
organize ve daha teknik yollarla yapılmakta olup, bu nedenle ortaya
çıkan kayıt dışılık ve yasa
dışılığın verdiği zararlar da bir o kadar
büyümüştür. 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu,
günümüzdeki gelişmelere paralel olarak, özellikle yasal ticaretin önünü
açmak, kaçakçılıkla etkin mücadele etmek ve yeni Ceza Kanununa
uyarlamak amacıyla yürürlükten kaldırılmış, yeni 5607
sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu 31/3/2007 tarihinde
yürürlüğe konulmuştur. 5607 sayılı Yasa, kabahat olarak
tanımlanan birkaç fiil dışında, bütün gümrük suçlarına,
ağır, hürriyeti bağlayıcı cezalar getirmiş ve
bütün kaçakçılığa teşebbüs eylemlerini, suç
tamamlanmış gibi cezalandırmıştır. Bu ise,
müteşebbisimizi, sanayicimizi, ihracatçımızı
sıkıntıya sokmuştur. Kaçakçılık fiilleri,
cezaların artırılması, gümrüklerde ve sınırlarda
olağanüstü önlemler alınması ile önlenemez. Eğer,
Türkiyede ekonomi kayıt altına alınabilirse
kaçakçılığa hareket alanı kalmayacaktır. Batı
ülkelerinin, kayıt dışı pazarlanan uyuşturucu maddeler
ve birkaç kalem, vergileri çok yüksek eşyanın dışında
kaçakçılık suçu sorunları bulunmamaktadır.
Kaçakçılık fiili hudut çizgisinde ve gümrük kapılarında
değil, tüm yurt sathında denetlenmelidir. Bunun da tek yolu
ekonominin kayıt altına alınması ve piyasa denetiminin
kurulmasıdır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, çağdaş yaklaşıma uygun olarak,
Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun yalnızca suçları
içermesinin, kabahatlerin ise buradan ayıklanarak Gümrük Kanununa
alınmasının en doğru yaklaşım olacağına
inanmaktayız.
Gümrük
Müsteşarlığımız, bugün itibarıyla 100 milyar
dolara ulaşan ihracat ve 170 milyar dolara yaklaşan ithalat
işlemlerini yürüten çok önemli bir kamu idaresidir. Devletin dış
ticaret politikalarının doğru ve etkin uygulanmasında
önemli bir işlev görmektedir. Bu itibarla, her zaman, öncelikle üzerinde
durulması ve var olan sorunların acilen çözülmesi gerekmektedir.
Güçlü devlet aynı zamanda gümrüğüne hâkim devlet demektir. Bu
nedenle, Gümrük Müsteşarlığı teşkilat yasası,
gümrük müşavirleri yasası tasarısı ve benzeri düzenlemeler
vakit geçirilmeden Parlamentoya sevk edilmelidir.
Gümrük
Müsteşarlığının, bugün itibarıyla, bilhassa
merkezde ve taşradaki on sekiz adet başmüdürlüklerinde
kadrolarının çoğunun vekâletle yürütüldüğü bilinmektedir.
Görevlerin sürekli vekâletle yürütülmesi hizmette kaliteyi de düşürmekte
ve idarecilerin görevini bağımsız bir şekilde
yapmalarını da maalesef önlemektedir.
Ayrıca, bir
an önce, gümrük muhafaza teşkilatındaki ciddi personel
açığının da giderilmesinde büyük fayda olduğu
kanaatindeyiz. Gümrüklerdeki petrol ve tekel kaçakçılığında
ulaşılan ve milyar dolarlarla ifade edilen kaçakçılık
dikkate alındığında, bu, son derece önem arz etmektedir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, dış ticaretin gelişebilmesi ve arzu edilen
seviyeye çıkabilmesi, her alanda olduğu gibi, güçlü, istikrarlı
ve güvenilir bir ekonomik programın izlenmesine bağlıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Büyükataman, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
İSMET
BÜYÜKATAMAN (Devamla) Teşekkür ediyorum efendim.
İstikrarlı
bir kur politikası izlenmesine özel önem verilmelidir. Dış
ticaretin önündeki hukuki engellerin kaldırılması yönünde somut
adımlar atılmalıdır. Sektör çalışanları,
tecrübeli bürokratlar ve uzmanlar ile hükûmet yetkililerinin ortaklaşa
çalışarak gerekli yasal düzenlemeleri yapmaları
şarttır. İhracatçımızın önündeki önemli
sıkıntılardan biri olan katma değer vergisi iadesi
problemine çözüm getirici adımlar atılmalıdır.
Markalaşma ve Türk markalarının yurt dışında
tanıtımına yönelik teşviklerin artırılması
gerekmektedir. Serbest bölgelerin daha etkin kullanıma
kazandırılması yönünde girişimlerde bulunulması
şarttır.
Bu duygular
içerisinde, Gümrük Müsteşarlığı bütçemizin milletimize,
vatanımıza hayırlı hizmetlere vesile olması
dileklerimle, hepinizi saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Büyükataman.
Şimdi, söz
sırası AK Parti Grubunda.
İlk söz
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğanın.
Buyurun
Sayın Doğan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika Sayın Doğan.
AK PARTİ
GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığının
2008 bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinize saygı
sunarak konuşmama başlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bizim yaşadığımız topraklar,
doğup, büyüdüğümüz topraklar dünyanın en saygın
kültürlerine ev sahipliği yapmış, dünyanın en saygın
ve belirgin kültürlerini var etmiş topraklardır. Anadolu büyük
kültürlerin ana vatanıdır. Hitit kültürü, Sümer kültürü ve benzeri
birçok kültür, Bizans kültürü, eski Yunan kültürü bu topraklarda
doğmuştur, bu topraklarda yaşamış, bu topraklarda
büyümüştür. Ancak, bu toprakların son bin yılına
damgasını vuran kültür, bizim millî kültürümüzdür. Hacı
Bektaş Veliden Yunus Emreye, Fuzuliden Nâzım Hikmete, Sümmaniden
Mahzuniye, bu büyük kültürü, bu coğrafyanın insanı, bu
coğrafyada doğup büyüyen, bu coğrafyada nefes alan insanlar var
etti.
Bu, dünyanın
en saygın, en büyük kültürlerinden birisidir. Bunun adı
Türk-İslam kültürüdür. Arap-İslam kültürü ayrı bir kültürdür,
Acem-İslam kültürü ayrı bir kültürdür, ama bizim kültürümüz, bu
kültür, Kuzey Afrikadan Kafkaslara, Balkanlara, Orta Afrikaya kadar
dünyanın büyük kültürlerini etkileyen dev, ulu bir kültürdür. Buna sahip
olmamız gerekir.
Cumhuriyetin,
hatta Osmanlının son elli yılının kültür
politikası, bizim kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyine
taşıma politikasıdır. Bu, doğru bir hedeftir,
doğru bir politikadır. Doğru uygulanıp
uygulanmadığı ayrı bir konu, ama politik hedef olarak
doğru seçilmiş bir hedeftir.
Biz aynı hedefe, doğru yöntemlerle, doğru metotlarla
devam etmek durumundayız.
Son yıllarda
Türkiyede moda olan bir şey var: Türkiyede kültürel haritalar
oluşturmak. Hayır arkadaşlar, Türkiyenin kültürel rengi tektir.
Bakın, nasıl İngilizler İngilizce konuşur,
Fransızlar Fransızca konuşur, Almanlar Almanca konuşur, ama
kültürlerinden bahsederken derler ki Batı kültürü, Avrupa kültürü. Bizim
de kültürümüz tektir ve -bu kültürün adını biraz önce söyledim- bu
topraklarda yaşayan Tatyos Efendiden Itriye kadar, etnisitesi ne olursa
olsun bu toprağın insanlarının birlikte
oluşturduğu bir kültürdür ve bizim bu kültüre sahip olmamız
lazım. Bu kültürün, devlet politikalarını tespit ederken, bu
toprağın insanının değer yargılarıyla
barışık bir kültür olduğunu da unutmadan kültür
politikalarımızı devam ettirmek, sürdürmek zorundayız. Kültürel unutkanlık, bu toprağa çok
pahalıya mal olmuştur.
Ben 2000
yılında Meclisten bir heyetle Orta Asya cumhuriyetlerini
gezdiğim zaman Özbekistanın başkentinde büyük puntolarla bir
yazıya rastladım: Nevruzunuz mübarek bolsun yazıyordu.
Türkmenistana geçtik, aynı yazıyı gördük; Özbekistana geldik,
aynı yazıyı gördük, ama biz Türkiyede yıllarca Nevruzu
unutmuştuk. Nevruz bize unutturulmuştu. Sonra ne oldu? Sonra onu eli
kanlı bir terör örgütü, sanki küçük bir grubun kültürel bir
unsuruymuş gibi bir bölücü slogan olarak bize karşı kullanmaya
başladı. İşte, kültürel değerleri, kültürel
unsurları ıskalamanın böyle vahim sonuçları vardır. Bu
vahim sonuçlarla karşılaşmamız lazım.
Değerli
arkadaşlar, kültür, küçük renk farklarıyla birbirinden ayrılacak
bir konu değildir. Her küçük renk tonunu bir ayrı kültür olarak
görüp, Türkiyeyi bir kültürler mozaiği olarak tanımlamak çok
yanlış ve çok art niyetli tanımlardır. Kültür,
ışığın tayflara ayrılması gibidir.
Alaimisemada ışığın bütün renkleri vardır, ama
ana renk beyazdır. Bizim bu topraklarda kültürümüzün ana rengine, ana
tonuna ciddi şekilde sahip olmamız gerekmektedir.
Değerli
arkadaşlar, 21inci yüzyıl, küreselleşmenin insanlığa
verdiği ile insanlıktan aldığının birbirine
karıştığı bir yüzyıl olacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Doğan, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Tamam, teşekkür ediyorum.
Tekrar ediyorum:
21inci yüzyıl, küreselleşmenin insanlıktan
aldığı ile insanlığa verdiğinin birbirine
karıştığı bir yüzyıl olacaktır.
Artık,
çağdaş Batı toplumlarında, küreselleşmeyi dinamikleyen
toplumlarda, harekete geçiren toplumlarda, küreselleşmenin
yıkıcı etkilerinin millî kültürlerden neler alacağı,
millî kültürleri ortadan kaldırıp kaldırmayacağı ve
buna karşı millî kültürlerin nasıl korunacağı
konusunda derin çalışmalar yapılmaktadır. Artık bizim
Kültür Bakanlığımızın da büyük düşünerek bu
çalışmalara başladığının işaretleri
verilmektedir.
Dünya hiçbir
zaman küçük bir köy falan olmayacaktır kültürel açıdan. Dünyada her
zaman kaybolmaması gereken renkler olacaktır, kaybolmamasını
sağlamamız gereken renkler olacaktır, kültürel konular
olacaktır. Zaten küçük bir köy olan dünya, yaşanmaz bir dünya olur;
renkleri olmayan dünya, yaşanmaz bir dünya olur. Bizim görevimiz
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Teşekkür ediyorum, saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Doğan, sağ olun.
AK Parti Grubu
adına ikinci söz sırası İstanbul Milletvekili Sayın
Mehmet Domaça aittir.
Buyurun
Sayın Domaç.
Süreniz beş
dakika Sayın Domaç.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET DOMAÇ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi
hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, kültür, toplumsal yapı içerisinde politik, ekonomik,
tarihsel ve çok farklı katmanlarla kesişir. Bu katmanlar
tarafından belirlenir ve bu katmanları belirler. Kültürel ve sanatsal
alanlar hem bireysel hem de toplumsal düzeylerde öne çıkarılması
gereken alanlardır. Kültür, toplumsal tarihin yansıması ve
dahası toplumsal çeşitlilik ve zenginliğin aynasıdır.
Kültür, yerelden ulusala, ulusaldan evrensele uzanan bir köprü işlevi
görür. Biz de, Anadoluda yaşayan tüm uygarlıkları bir bütün
olarak görerek hepsine sahip çıkan bir anlayışa sahibiz.
İnsanın,
doğayla içinde bulunduğu ilişkide farklı ve özgün
kılan en önemli yanı, değiştirip dönüştürme ve üretme
gücüdür. Bu üretimin en insana özgü hâli ise sanatsal üretimdir. Sanatsal
üretim ve sanatsal tüketim sonucu oluşan haz, insan açısından
vazgeçilmez bir haktır. Bu hakkın kullanılması devletin en
temel sorumlulukları arasında olduğu gibi, Anayasamızda da
güvence altına alınmıştır. Kültür
Bakanlığımız, sanatsal üretimi ve sanat izleyicisini
artırmak için gerekli tüm çabayı göstermektedir, göstermeye devam
edecektir. Sanatsal üretimin artması için telif haklarının
sanatçıya gerektiği gibi verilmesi önemsenmekte ve bu konuda ciddi
çabalar harcanmaktadır.
Kültür, bir
toplumun koruması gereken en yüksek değerdir, çünkü toplumu bir arada
tutan unsurdur; onu şekillendiren, geçmişten geleceğine izlerini
sürmemizi sağlayan, unutturmayan, hatırlatan bir unsurdur. Kültür
yaşar, onu yaşatmaya devam etmek, sadece toplumumuza değil,
insanlığa karşı da görevimizdir.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmetimiz, kültüre ve kültürel değerlerin korunup
geliştirilmesine özel bir önem vermektedir. Daha geçen günlerde,
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkentiyle ilgili yasa
tasarısını görüştük ve hep birlikte kabul ettik. Bunun
elbette bir maliyeti vardır, şüphesiz ödülü de olacaktır; ödülü,
kültürümüzün tanıtılması, geliştirilmesi, kaybolmaya yüz
tutmuş değerlerimizin yeniden açığa
çıkarılması, geçmişin izleriyle geleceğin
ışığının birleştirilmesidir.
Kültür ithal eden
değil, kendi kültürümüzle dünyayı etkileyen bir konuma geçmeliyiz,
yani kültür ihraç etmeliyiz. 2008in UNESCO tarafından Mevlânâ
Yılı ilan edilmesi, bu konuda önemli bir adımdır.
Sayın
milletvekilleri, ülkemiz, döviz gelirlerinin önemli bir kısmını
turizmden elde etmektedir. Bugün, önemli bir büyüme oranı turizmde
yakalanmıştır, bu başarıyı hep birlikte
sahiplenmeliyiz, çünkü bu alanda yaratılan zenginlik, toplumsal
zenginliktir, istihdamdır, tanıtımdır, prestijdir.
Aynı
biçimde, kongre turizminde de gerekli çalışmalar ve destekler
yapılmaktadır. Ulusların büyük kongreleri, uluslararası
yıllık büyük kongrelerin dikkatinin çekilmesi ve Türkiyede
yapılması büyük önem arz etmektedir. Bunlar için tabii ki harcamalar
yapılmaktadır, ama bunlar katbekat geri alınabilmektedir.
Sayın
milletvekilleri, turizmimizi sezonluk değil, bütün yıla
yayılmış bir hâle getirmek için Bakanlığımız
çaba harcıyor. Golf, termal, kongre, kış, kruvaziyer, inanç,
sağlık turizmi ve eko turizmle ilgili yönlendirme faaliyetleri
sürmektedir. Çevrenin kirlenmesi ve turizm merkezlerinin kentleşmesi,
sorunlarımız arasındadır. Bu sorunların çözülmesi için
önemli adımlar atılıyor. 2008 yılında Kültür ve Turizm
Bakanlığından belgeli yatak sayımız 550 bine,
belediyelerden belgeli yatak sayımız 425 bine, ülkemize gelecek
turist sayısı 23 milyon 500 bine ulaşmış ve 20 milyar
dolar civarında da para girmesi tahmin edilmektedir.
Bakanlığımızın bu hedefleri
gerçekleştireceğine umudumuz tamdır. Kültürel değerler
maddi zenginlikleri, kişisel servetleri, insan ömrünü aşar, onlarla
bağdaşmaz. Kültür ve sanat eserlerini bir kez kaybedince asla yerine
yenisini koyamayız, asla yeniden üretemeyiz, o yüzden de asla
kaybetmemeliyiz.
Sayın
milletvekilleri, Kültür ve Turizm Bakanlığına ayrılan bütçe
olanakları çok mütevazıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Domaç, konuşmanızı tamamlar mısınız.
MEHMET DOMAÇ
(Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkan.
AK Parti
İktidarı döneminde her yıl artan toplumsal zenginliğin,
artan biçimde kültür, sanat ve turizmin alanına
yansıdığını görüyoruz. Kültür
Bakanlığının, İshak Paşa Sarayını,
Topkapı Sarayını yapması, restore etmesi, Süleymaniye
Kütüphanesini yeniden değerlendirmesi önemli
yaklaşımlardır.
Türkiye,
yüzyıllar boyunca kendi bağrında
taşıdığı tarihî eserlerin, sanat eserlerinin
korunmadığı bir ülke konumundan
çıkarılmıştır. Mevcut hazinemizi topraklar üstüne
çıkararak insanlıkla, bilimle, estetikle, hayatla
paylaşmalıyız.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizin, cumhuriyetimizin temeli kültürdür, çünkü hayat, sanat
ve kültürdür.
Değerli
milletvekilleri, bu kültür mirası, bu güzellikler sadece bize değil,
tüm insanlığa aittir.
Sayın
milletvekilleri, sizleri saygıyla selamlıyorum. Kültür ve Turizm
Bakanlığımızın bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, Sayın Bakanın başarılı
olmasını temenni ediyorum. Hepinize sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Domaç.
AK Parti Grubu
adına, üçüncü söz sırası Trabzon Milletvekili Sayın Safiye
Seymenoğluna aittir.
Buyurun
Sayın Seymenoğlu.
Sayın
Seymenoğlu, süreniz beş dakikadır
AK PARTİ
GRUBU ADINA SAFİYE SEYMENOĞLU (Trabzon) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2008 mali yılı bütçe
görüşmelerinde Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü bütçesi
üzerinde Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 1970 yılında 1309 sayılı Kanunla kurulan
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm
Bakanlığına bağlı tüzel kişiliğe sahip bir
kurumdur.
Opera ve bale
sanatlarını halkımıza tanıtmak, sevdirmek ve yurt
sathına yaymak amacıyla kurulmuş olan Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü, ulusal balemizin ve operamızın oluşup
gelişmesi, uluslararası platformda tanıtılıp temsil
edilmesi çalışmalarını da başarıyla
sürdürmektedir.
Devlet Opera ve
Balesi gösterilerini 37 il ve ilçede bulunan kültür merkezlerinde, kendi
bünyelerine bağlı sahnelerde ve tarihî mekânlarda
gerçekleştirmektedir. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 300
kişilik temsil kadrosuyla Ankarada ayda 20-22 temsili sahnelemektedir.
Ancak, bu durum Genel Müdürlüğün ülke genelinde opera ve bale
sanatları politikasını, stratejilerini ve performans ölçütlerini
belirlemek ve bütün teşkilatların faaliyetlerini denetlemek biçiminde
tanımlanabilecek asli görevlerini yürütmesi bakımından
zamanını önemli ölçüde de daraltmaktadır.
Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürlüğü merkez, İstanbul, İzmir, Antalya ve
Mersin müdürlükleriyle hizmet vermektedir. Genel Müdürlüğün
güçlendirilmesi, opera ve bale sanatlarının geniş kitlelere
yaygınlaştırılmasını hızlandırmak
amacı ile kararnameleri çıkmış bulunan Samsun, Gaziantep,
Sivas ve Van Müdürlüklerinin süratle faaliyete geçirilmesi yerinde
olacaktır. Özellikle, kararnamesi 1993 yılında
çıkmış bulunan Samsundaki müdürlüğünün faaliyete
geçirilmesi, Karadeniz Bölgesinin opera ve bale sanatı ile
tanışması, zamanla bu bölgede, Samsun, Trabzon gibi köklü
üniversiteleri bulunan şehirlerde, üniversiteler bünyesinde kurulacak
konservatuvarlara, eğitim, bilgi ve görgü kaynağı sağlaması
bakımından da sayısız yararlar sağlayacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupanın dördüncü büyük antik
tiyatrosu olan, olağanüstü akustiğe sahip iki bin yıllık
Aspendos Antik Tiyatrosunda gerçekleştirilen Aspendos Uluslararası
Opera ve Bale Festivali, her geçen yıl yükselen sanatsal kalitesi ile
kendisini kanıtlayan, dünyaca tanınmış pek çok
topluluğun sahne almak istediği bir festival hâline gelmiştir.
Bu yıl, on beşincisi düzenlenmek üzere hazırlıkları
sürdürülen Aspendos Festivali, ülkemizin tanıtımı
bakımından önemlidir. Ayrıca, Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü organizasyonu ile her yıl tarihî Bodrum Kalesinde
düzenlenen Bodrum Uluslararası Bale Festivali, başta Bodrum halkı
olmak üzere, yerli ve yabancı turistlerde de beklentilerin üzerinde ilgi
görmesi ve sahnelenen her eserin biletlerinin tükenmesi, bugüne dek turizm ile
anılan Bodrumun sanat alanında da üst düzeyde
tanıtılmasını sağlamıştır. Bu yıl
altıncısı düzenlenecek olan festivalin sürdürülmesi, ülkemizin,
sanat alanında ilerlemesi bakımından önem arz etmektedir.
Türk opera ve
bale sanatının ve sanatçının desteklenmesi, korunması
Türk kültür ve sanatı açısından büyük önem arz etmektedir. Bu
bağlamda, 2008 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Seymenoğlu.
AK Parti Grubu
adına, dördüncü sırada, Isparta Milletvekili Sayın Süreyya Sadi
Bilgiç.
Buyurun
Sayın Bilgiç. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2008 mali yılı bütçesi hakkında AK Parti Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Hükûmetimiz,
kültür ve sanatı en geniş toplum kesimlerine yaymaya önem
vermektedir. Bu anlayış çerçevesinde, Devlet Opera ve Balesi, Devlet
Tiyatroları, sanat kurumlarımız, Anadolunun her köşesine
sanat götürülmesi için yoğun bir hazırlık sürecindedir. Tiyatronun,
hiç kuşkusuz, insan karakterini geliştirmede, onu ruhsal yönden
sağlıklı bir duruma getirmede büyük katkısı
vardır. Tiyatro, hem uyarıcı hem eğiticidir. Tiyatro
çalışmaları, insanın hem kendiyle hem de
başkalarıyla iletişim kurmasını sağlar. Bu da
psikolojik sapmalara karşı en sağlam mendireklerden biridir.
Tiyatronun, hem bireye hem de o bireyin toplum içindeki yaşamına
büyük katkıları vardır. Tiyatro, insanların sık
sık kendileri ve başkaları üzerinde düşünmelerini ve daha
duyarlı olmalarını ima eder.
İnsanın
erdemi, aklı renklendiren, onu katılıktan,
haksızlıktan, kayıtsızlıktan ve kuruluktan kurtaran,
duygu dediğimiz insancıl yanıdır ama duygular, aynı
zamanda insanın tuzağıdır da. İnsanı insan yapan
duygu, zaman zaman onu kemiren, saptıran, ruhsal yıkımlara
götüren bir dürtüdür de. İşte tiyatro, her şeyden önce,
zayıf ve kusurlu yanlarıyla bile güzel ve yaratıcı olabilen
insanın öz varlığıyla ilgilendiği için gereklidir.
Tiyatronun amacı, bu yozlaşmayı engellemek, hiç olmazsa
geciktirmektir.
Devlet
Tiyatroları, kuruluşuyla birlikte, toplumun gelişmesi için
kültürel açıdan gerek duyulan bir sanat kurumu olmuştur. Birey
özgürlüğünü ve toplumu oluşturan bireylerin gelişimini
sağlamak, ulusal sanat anlayışının
oluşmasıyla mümkün olabilir. Bu da ülkedeki yöresel kültürlerin
değerlendirilmesine ve evrensel olanın bir bütünlük içinde
sunulmasına bağlıdır. Devletin kendi bünyesi içinde bir
sanat kurumunu desteklemesi, halka, hem kendi kültürünü benimsetmenin hem de
çağdaş kültür anlayışı vermenin bir yoludur. Tiyatro
sanatını geliştirmeye ve yaygınlaştırmaya
yönelmek, yazarlarımızı tiyatro oyunları yazmaya
özendirmek, yeni yazarlar, oyuncular çıkarmak, klasik ve yabancı
modern oyunları topluma tanıtmak, Devlet Tiyatrolarının
amaçları arasındadır. Dünya tiyatrosunun evrensel
yapıtlarıyla toplumu aydınlatmak, yerli eserlerin yöresel,
tarihsel, toplumsal özellikleriyle ulusal değerleri yücelterek uygar
bireyler yetiştirmek Devlet Tiyatrolarından beklenen
yönelişlerdir.
Türk dilini
geliştirme görevi de bulunan Devlet Tiyatroları, dilimizin doğru
kullanımını geliştirmek için bir vasıta
olmalıdır. Türkçemizi gittikçe yozlaştıran popüler kültür
anlayışına karşı çıkmak çok önemlidir. Dilimizin
doğru kullanılması hepimiz için ayrı bir sorumluluktur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kurum 1949 yılında özel
bir yasayla Devlet Tiyatro ve Operası adıyla kurulmuştur.
İki kurumu ayıran yasa 1970 yılında çıkmış
ve Opera, Devlet Tiyatrolarından bağımsız bir genel
müdürlük olarak varlığını sürdürmüştür.
Altmış
yıl önce var olan iki sahnesiyle temsil vermeye başlayan Devlet
Tiyatrolarının bugününe baktığımızda, on iki il,
otuz dokuz sahnede oyunlarını sergilemekte olduğunu, Anadolunun
bütün yörelerinde ve yurt dışında varlık gösterdiğini
görürüz.
Kurum, 1.705
kişilik personeliyle hizmet vermektedir.
Çalışanlarının 733ü sanatçıdır, 2.200den fazla
rol bu sanatçılar tarafından oynanmaktadır. Yapılan
turnelerle birlikte, bir sezonda, Devlet Tiyatrolarının 5.664 kez
perde açtığı görülmektedir.
Devlet
Tiyatroları yurdun her köşesine tiyatro götürmektedir. 2005
yılında gerçekleştirdiği yaz sezonuyla gidilmedik il
bırakmamış, ayrıca pek çok ilçemize ve köye de tiyatro
götürmüştür. Önceleri, turne yaptığı Hakkâri, Bingöl,
Muş gibi illerde çok zor koşullarda temsil verilirken, şimdi
kültür merkezleri kurulmuş olduğu için vatandaşlarımız
daha güzel şartlarda tiyatro seyretmektedir. Yeni açılan kültür
merkezleri tiyatronun gelişimine ve
yaygınlaştırılmasına büyük katkı
sağlamaktadır. 2006-2007 yıllarında da yaz turnelerine
devam edilerek geniş kitlelere ulaşılmıştır.
Kurum 2008 sezonunda da 104 oyunluk repertuvarıyla bütün geniş
kitlelere -ki bütün illere ve ilçelerimize- tiyatroyu götürmeyi
hedeflemektedir.
Devlet
Tiyatrolarımız ayrıca pek çok festival yapmaktadır.
Adanada, Trabzonda, Vanda, Diyarbakırda ve Ankarada uluslararası
festivaller düzenlenmektedir. 2008 yılında bu festivallere Antalya,
İzmir ve Ankarada uluslararası üç festival daha eklenecek,
ayrıca, Konyada, Türkçe Konuşan Ülkeler Festivali de Türk
cumhuriyetlerinin tiyatro topluluklarının katılımıyla
gerçekleştirilecektir.
Bu yoğun
çalışma döneminde hem oyun oynayıp hem prova yapan
sanatçıların ve kurumun, basında zaman zaman olumsuz
şekilde eleştirilmesi üzücüdür. Ancak, bir gerçek de vardır ki,
1949da kurulmuş olan Devlet Tiyatrosunun yasası, büyüyen ve
yaygınlaşan bu kurumun sorunlarını çözmede yetersiz
kalmaktadır. Her ne kadar bayram tatillerinde, hafta sonunda da
çalışılsa, az çalışanla çok çalışanın
aynı maaşı alması ücret dengesizliği
yaratmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bilgiç, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Hem kurum yönetimine hem de sanatçıya tercih
imkânı tanıyan, çalışanın daha iyi ücret
aldığı bir sisteme geçilmeli ve oyunluk sözleşme yapma
imkânı da beraberinde getirilmelidir. Yeni bir yasa ve tüzük düzenlemesi
Devlet Tiyatroları için şarttır ve yeni yasal düzenlemeyle
çalışanlar daha verimli hâle getirilebilecektir.
Devlet
Tiyatrolarının önemli sorunlarından biri de emeklilik kat
sayısının düzenlenmesidir. Sahneye çıkabilecek
sağlık ve enerjide olan sanatçıların emeklilik
durumları gözden geçirilmeli ve yeni bir yasal düzenlemeyle sanatçı
verimliliği sağlanmalıdır.
Kurum, 2006
yılında, Avrupa Birliğinin desteklediği Avrupa Tiyatrolar
Birliğine üye olmuştur. Önümüzdeki sezon Avrupa Tiyatrolar
Birliğinin 2008 yılı Genel Kongresi İstanbulda
yapılacak ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projeleri
üzerinde çalışılacaktır.
Devlet
Tiyatroları, yaygınlaşma hedefine ulaşmak için yeni
sahneler kazanmaya devam etmektedir. 2008de İstanbulun Anadolu
yakasında Ümraniye, Beykoz, Pendik; ayrıca, Avrupa yakasında
Avcılar ve Beylikdüzü sahneleri açılacaktır.
Devlet
Tiyatrolarının gelişen ve değişen dünyaya ayak
uydurması için, devlet desteğini koruyarak, yeni bir yasal
düzenlemeyle önünü açmak gerekmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) Kurumun bütçesinin hayırlı
olmasını diliyorum.
Saygılarımla.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bilgiç.
AK Parti Grubu
adına beşinci söz sırası Hatay Milletvekili Sayın
Fevzi Şanverdiye aittir.
Buyurun
Sayın Şanverdi. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığı bütçesi
üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 19 kara, 7 demir yolu, 46 deniz hudut kapısı ile 4ü
askerî olmak üzere 39 havaalanında yasal ticareti kolaylaştırma
ve yasa dışı ticareti önleme gibi çok önemli bir misyonu
üstlenen Gümrük Müsteşarlığı son yıllarda
hızlı bir değişim süreci yaşamıştır.
2002 yılı itibarıyla 56 gümrük idaresinde otomasyona
geçilmişken, 2007 yılı Ekim ayı itibarıyla 117 gümrük
idaresinde otomasyona geçilmiştir. Gümrük işlemlerinin artık
yüzde yüzü elektronik ortamda gerçekleştirilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyenin dünyaya açılan yüzü olan gümrük
kapıları gerek bütçe imkânsızlıkları gerekse ödenek
yetersizlikleri ve bu ödeneklerin kullanımında
karşılaşılan sorunlar nedeniyle uzun yıllar ihmal
edilmiştir. 21inci yüzyılın eşiğinde, ABye tam
üyelik sürecinde, gümrüklerimizde sunulan hizmet kalitesini artırmada
teknolojik gelişme tek başına yeterli olmamakta, pek çok gümrük
kapılarımızın da fiziki koşullarının yeniden
yapılandırılarak Türkiye Cumhuriyeti devletine
yakışır hâle getirilmesi Hükûmetimizin öncelik verdiği
konular arasına girmiştir. Ancak, bu konudaki bütçe yetersizlikleri
yeni arayışlara yönlendirmiş ve sorun, yap-işlet-devret
modeliyle aşılmaya çalışılmıştır.
Yap-işlet-devret
modeline ilişkin Yüksek Planlama Kurulu tarafından Gümrük
Müsteşarlığına yetki verilmesini takiben, öncelikle
Yunanistan sınırında bulunan İpsala, İran
sınırında bulunan Gürbulak, Irak sınırında
bulunan Habur ve Suriye sınırında bulunan Cilvegözü Gümrük
Kapıları inşaatları başlamasından itibaren bir
yıl gibi kısa bir süre içerisinde tamamlanarak hizmete girmiştir.
Söz konusu kapıların modernizasyonu için bütçeden bir kuruş para
harcanmamış, üstelik, azami bir yıl gibi rekor sürede hizmete
girmiştir.
Yap-işlet-devret
modelinden beklenen amacın başarıyla gerçekleşmesi üzerine,
bu yöntemle yeniden yapılandırılmasına başlanan gümrük
kapılarından Sarp ve Kapıkule tesislerinin yenilenmesine
ilişkin Yüksek Planlama Kurulu kararı çıkmış ve
sözleşmeler imzalanarak yürürlüğü girmiştir.
Hamzabeyli ve
Nusaybin Sınır Kapılarında gümrük idarelerine ait
tesislerin de yap-işlet-devret modeliyle yenilenmesine ilişkin
çalışmalar sürdürülmektedir. Ayrıca, bütçe imkânlarıyla
inşasına başlanmış olan Yayladağı gümrük
tesislerinin hafta sonu Sayın Başbakanımız tarafından
açılışı da yapılacaktır.
Değerli
milletvekilleri, gümrük kapılarının fiziki
altyapısının iyileştirilmesine paralel olarak özellikle kaçakçılıkla
daha etkin mücadele etmek amacıyla söz konusu kapılar en son
teknolojik donanımlar ile desteklenmektedir. Özellikle
yap-işlet-devret kapsamında yapılan kapılarda kurulan X-Ray
cihazları güzel örneklerden birisidir. Söz konusu cihazlar için de bütçeden
hiçbir para harcaması yapılmamıştır.
Bilindiği
üzere, ülkemiz akaryakıt, patlayıcı madde, silah ve
uyuşturucu kaçakçılığında son derece riskli bir
bölgede yer almaktadır. Söz konusu riskler,
Müsteşarlığımızın kaçakçılıkla
mücadelelerde yüklendiği sorumluluğu daha da artırmaktadır.
Bu çerçevede, bir yandan kaçakçılıkla mücadeleye ilişkin mevzuat
günün koşullarına uygun hâle getirilirken, diğer yandan da
teknolojideki gelişmelerden yararlanabilmek için azami çaba sarf
edilmektedir.
Bu
doğrultuda, yasa dışı eşya, taşıt ve insan
trafiğini izlemek ve önlemek amacıyla
Müsteşarlığımız GÜMSİS Projesini
geliştirmiştir. Bu projeyle gümrük kapılarında
kurulması planlanan her türlü güvenlik sistemi, Ankaradaki merkezî
binadan kontrol ve komuta edilmekte ve 24 saat aralıksız
çalışmaktadır. Kapalı devre TV sistemiyle kapılara
canlı bağlanabilmekte ve izlenebilmektedir. Aynı zamanda da,
araç takip sistemi kapsamında da transit geçiş yapan araçlar da izlenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Gümrük Müsteşarlığı, gerek gümrük
kapılarının ve laboratuvarların modernizasyonu gerekse
gerçekleştirdiği mevzuat değişiklikleri ve en son teknoloji
ürünü araç ve gereç takviyesi sayesinde ithalat ve
ihracatçılarımız için yasal ticaretin maliyetini düşürüp,
kolaylaştırırken, yasa dışı ticareti önleme gibi
önemli bir misyonu başarıyla yerine getirmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Şanverdi, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
FEVZİ
ŞANVERDİ (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Son yıllarda
gerçekleştirdiği yakalamalar da teşkilatın
yaşadığı gelişimin bir göstergesidir.
Sizlerin de
desteği ile teşkilatın tasarı hâlindeki mevzuat
değişikliklerinin yasalaşmasıyla, bu olumlu
gelişmelerin artarak devam edeceği inancıyla, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Şanverdi.
AK Parti Grubu
adına, 6ncı sırada, İstanbul Milletvekili Sayın
İrfan Gündüz.
Buyurun
Sayın Gündüz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır Sayın Gündüz.
AK PARTİ
GRUBU ADINA İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğümüz gibi
devletimizin göz bebeği kurumlarından birisi, aynı zamanda son
dönemdeki icraatıyla göz dolduran ve çok güzel toplumsal hizmetler sunan
bir Genel Müdürlüğümüzün bütçesi üzerinde grubum adına söz
almış bulunuyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Tabii, ilk
temelini Hazreti Peygamberin bizzat eliyle attığı bir kurum,
vakıf kurumu. Fedek Arazisini, Fedek Hurmalığını,
şehit, dul ve yetimlerinin ihtiyaçlarını kurmak üzere
adamasıyla başlamış ve özellikle de Selçuklu ve
Osmanlı medeniyetinde kurumsal kimlik kazanarak toplumsal ihtiyaçları
gidermede zirve numuneler göstermiş güzel bir kurumdur.
Temelinde
fedakârlık ve yardım duygusu bulunan ve her biri birer şefkat
ocağı olan vakıflar, ülkemizde sosyal, kültürel ve ekonomik
sıkıntıları gidermek, kanayan toplumsal yaraları
sarmak üzere kurulmuş önemli müesseselerimizden birisidir. Bizim güzel bir
atasözümüz var: "Sevinçler paylaşılarak büyür, sıkıntılar
paylaşılarak küçülür." İşte bu, toplumsal
şefkatin ve toplumsal merhametin en güzel kurumsal göstergesi, aynı
zamanda sosyal devlet olmanın tabii bir gereğidir.
Cumhuriyet
öncesinde devletin içişleri, dış güvenlik ve adalet hizmetleri
dışında hemen bütün toplumsal ihtiyaçlar vakıflar
aracılığıyla karşılanmış, ticaret de
dâhil, yol güzergâhlarındaki emniyet dâhil, hatta bırakın
beşerî tüm ihtiyaçların vakıflarca karşılanmasını,
artık toplumsal ihtiyaçlarda boşluk bulunamadığı için
evcil hayvanların ihtiyaçlarını gidermek için vakıflar
tahsis edilmiştir. Bunun arka planına baktığımız
zaman, çok üreten ama az tüketen insan yetiştirilerek, insanların
kendi gelirinden arta kalan kısmını öldükten sonra da amel
defterini açık bırakacak bir hayrî hizmete kanalize etmek
Bu, önemli
bir müessese. O yüzden bu müesseseyi her birimiz daha da gözetmemiz,
korumamız, kollamamız ve bunların daha da gelişerek,
yaygınlaşarak toplumsal yaraları sarmaya yönlendirmemiz gerekir.
Yahya Kemale
sormuşlar, Türkiyenin nüfusunun 15 milyon olduğu zaman Nüfusunuz
kaç? diye. Kendisi büyükelçi, Madrid Büyükelçisi. Diyor ki: Bizim nüfusumuz
200 milyon. Yahu bu hesabı nasıl yapıyorsunuz? Vallahi, biz
Türkler ölülerimizle beraber yaşarız. diyor.
O yüzden, hele bu
küreselliğin dünyayı köy kadar küçülttüğü günümüzde
geleceğin dünyasında yer almanın yolu, düne yaslanarak, bugüne
basarak ve geleceğe bakarak ama emin adımlarla yürümekten geçer.
İşte Vakıflar Genel Müdürlüğümüz, gerçekten düne yaslanan
ve bugünden geleceğe bakan çok önemli kurumlardan birisidir.
Şimdi, Genel
Müdürlüğümüzün bütçesi, 2008 yılı bütçesi 415 milyon YTL olarak
öngörülmüş. Ancak şunu özellikle üzerine basa basa ifade etmekte
yarar görüyorum: Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesi, hazine kaynaklı
değil; bütün kaynağını, kendi öz kaynaklarından
karşılamaktadır.
Tabii, burada
Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün sunduğu hizmetlere
baktığımız zaman, bir defa, kendilerine emanet edilen
Şart-ı vâkıf nass-ı şârî gibidir. hükmüne göre,
vakfiyelerde gösterilen hizmetler istikametinde yürütmesi gereken sorumluluklar
var, imaretler var; özürlü, dul yetim, öksüz, güçsüz ve muhtaçlara maaş
verme var; ortaöğretimde okuyan başarılı fakir ve muhtaç
öğrencilere burs vermek var ve bu hayrî ve sosyal hizmetlerin mutlaka
eksiksiz yerine getirilmesi var.
Şimdi, ben,
rakamları vermek istiyorum: AK Parti İktidarından önce 23
imarette 14 bin kişiye sıcak yemek sunulur iken, bugün 81 ilde 108
imaretten her gün 100 bin kişiye sıcak aş ikramı
yapılmaktadır. Şimdi, bunu fakirliğin artması şeklinde
mi değerlendirirsiniz, yoksa, fakirlerin
ıstıraplarının dindirilmesi, onlara şefkat ve merhamet
elinin uzatılması mı diye değerlendirirsiniz? O takdir,
kamuoyumuza aittir.
794 ilçede 71.850
aileye 10 kalemden oluşan kuru erzak dağıtımı
yapılmaktadır ve bu sene de bunun 100 bin aileye
çıkarılması hedeflenmektedir.
Sosyal
yardım kapsamında yine muhtaç, özürlü ve yetim maaşından
yararlanacak kişi sayısı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Gündüz, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
İRFAN GÜNDÜZ
(Devamla) -
2002 yılında 1.200, ama 2007 yılında 5 bine
çıkarılmış, bunun bu yılda da 6 bine
çıkarılması hedeflenmektedir.
Bütün
bunları fakirlik ne kadar artmıştır, bakın bunlar
göstermiyor mu diye düşünenlere şunu söylüyorum. Bakın, Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde 1998-2002 yılları arasında bize emanet
edilen 43 tane tarihî eser, emanet eser restore edilmiş iken, bu dört
yılda, 2002-2007 yılları arasında 2 binden fazla eserimiz,
2.613 tarihî eser restore edilerek emanete sahip
çıkılmıştır. Bu da mı fakirliğin
artmasından kaynaklanmaktadır?
O yüzden, buna
emeği geçen Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün personeline,
değerli bürokratlara ve bu icraatın arkasına irade koyan
bakanlarımıza şükranlarımı sunuyor, 2008
yılı bütçesinin hayırlı olması dileğiyle hepinize
sevgi ve saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Gündüz.
AK Parti Grubu
adına son söz, Batman Milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmene aittir.
Buyurun
Sayın Ekmen.
Sayın Ekmen
yok.
Şimdi söz
sırası, Demokratik Toplum Partisi adına, ilk söz Sebahat Tuncel,
İstanbul Milletvekili. (DTP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Sebahat Tuncel.
Süreniz on yedi
buçuk dakika Sayın Tuncel.
DTP GRUBU ADINA
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi
hakkında görüş belirtmek üzere Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği
üzere, 9 Kasım 2005te, Türkiyenin üyelik müzakerelerinde ölçüt
oluşturacak olan Katılım Ortaklığı Belgesi Avrupa
Komisyonu tarafından açıklanmıştır. Bu çerçevede,
Türkiyenin kısa vadede tamamlaması veya ciddi aşama kaydetmesi
gereken başlıklardan bir tanesi de Avrupa Birliğinin Kültür 2000
Programına katılımının teşvik edilmesi olarak
ifade edilmektedir. Yine aynı metinde Türkiyenin UNESCOnun Kültürel
Çeşitlilik Sözleşmesi ve onun tamamlayıcı mahiyetteki eylem
planına uyum göstermesi gerektiği söylenmiştir. Diğer bir
deyişle, bu metinler ülkemizin önümüzdeki yıllarda izleyeceği
resmî politika çerçevesinde bağlayıcı nitelik kazanmış
bulunmaktadır.
UNESCO Kültürel
Çeşitlilik Sözleşmesinde yer alan yaşamsal önemdeki bir maddeyi
sizinle paylaşmak istiyorum. Sözleşmenin Yol Gösterici İlkeler
bölümünün 3üncü maddesinde kültürel ifadelerin çeşitliliğini korumak
ve desteklemek, azınlıklara ve yerli halklara mensup insanların
kültürlerini de içerecek şekilde tüm kültürlere eşit değer verme
ve saygı göstermenin benimsenmesini öngörmektedir. UNESCO Kültürel
Çeşitlilik Evrensel Bildirgesini uygulamak için eylem planında ise,
hem ulusal hem de uluslararası düzeylerde kültürel çeşitliliğin
korunmasını ve desteklenmesini mümkün kılacak ilke, standart ve
pratiklerin, bunun yanı sıra da bilinç artırıcı
imkânların ve iş birliği kalıplarının
tanımlanmasında ilerleme sağlanması zorunluluğunu
ifade etmektedir. Bunun yanı
sıra, insanlığın dilsel mirasını koruma ve
mümkün olan en yüksek sayıda ifade, yatırım ve
yayılıma destek verme gereğine işaret etmektedir. Biz de,
kültürel hakların, insan haklarının bütünleyici bir parçası
olduğu anlayışından hareketle tüm kültürlerin kendini ifade
edebilmesini ve kendi kültürlerini hayata geçirebilmesinin büyük önem
taşıdığı kanısındayız.
Farklılıkların bir arada yaşama arzusunu uyumlu bir etkileşim
çerçevesinde gerçekleştirebilmek, kültürel çoğulculuk
anlayışının olmazsa olmaz bileşenidir.
Çağdaş dünyada devletlerin kendi toprakları üstünde kültürel
çeşitliliği korumak ve geliştirmek için gerekli
politikaları ve önlemleri alma sorumluluğunun altı önemle
çizilmiştir.
Sayın
Ertuğrul Günay, Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 mali
yılı bütçesi sunumunda Kültürel zenginliğimizin
tanıtılmasını, çeşitliliklerimizin ulusal kültürümüzün
bir parçası olduğuna yönelik anlayışın toplumsal
düzeyde yaygınlaştırılmasını sağlamak
hedefimiz olacaktır. demiştir. Bu anlayış, yukarıda
ifade edilen temel metinlerle uyumlu ve olumlu bir yaklaşımdır
ancak önemli olan, bu yaklaşımın pratikte uygulanmasıdır.
Bugüne kadar, AKP Hükûmeti, çok kültürlülük ve farklılıkları
kabulü yaklaşımı bir retoriğin ötesine gitmemiştir.
Her alanda
olduğu gibi, kültür politikalarında da genel yaklaşım ve
uygulama arasındaki mesafe azaldığı ölçüde
içselleştirilmiş bir prensipten bahsetmek mümkün olabilir.
Örneğin, 2007 yılı içerisinde Araştırma ve Eğitim
Müdürlüğü bünyesinde Kütahya, Sakarya ve Karaman illeri ile Makedonyada
Yörük kültürü hakkında halk kültürü alan araştırmaları
yürütüldüğü belirtilmektedir. Bu alanda yürütülen çalışmalar
şüphesiz ki anlamlıdır. Ancak, ülkemizde başta Kürt kültürü
olmak üzere bir çok farklı kültür varlık göstermektedir.
Bakanlığımızın bütün bu kültürlere dair
araştırma yapma ve bunu toplumun hizmetine sunma sorumluluğu
bulunmaktadır.
Farklı
kimlik ve kültürlerin araştırılması ve ülkemizin ortak
değerleri haline getirilmesi bir kültür politikası olarak
benimsenmelidir. Bu bağlamda, Kürt kültürünün geliştirilmesi
toplumsal barış açısından da oldukça önemlidir. Kürt
kültürüne yönelik çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşları,
yayınevleri, enstitüler, müzik yapım firmaları ve medya
organlarına yönelik teşvik edici projelerin
başlatılması son derece olumlu bir adım olacaktır.
Kürtçe edebiyat, müzik, sinema, folklor alanlarında kültürel
çeşitliliğin gerektirdiği biçimde faaliyet yürüten
sanatçılara destek verilmesi ihtiyacı da ortadadır. Yine,
diğer kültürlerin yanı sıra geleneksel Kürt halk kültürüne
ilişkin de araştırmaların yapılması, Kürt halk
şarkılarının, şiir, masal, mâni ve tekerleme gibi
sözlü ve yazılı edebiyat ürünlerinin derlenip sistematik bir biçimde
saklanması konusunda bütçe ayrılarak devlet olanaklarıyla
çalışma yapılması ortak kültürel mirasımızı
geliştirme ve paylaşma fırsatını sunacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kültürel mirasımızın
önemli bir ayağını da geçmişimize ışık tutan
tarihî zenginliklerimiz oluşturmaktadır. Ancak, bu tarihî
zenginliklerimiz, gelecek nesillere taşımak yerine,
bakımsızlık ve yanlış kalkınma projelerine kurban
edilmektedir. Bu yaklaşım, ülkemizin kültür tarihinin yeniden
yazılmasını sağlayabilecek zenginlikte birçok verinin
kaybedilmesine neden olmakta, bunun sonucunda, ortak geçmişimizin bir
parçası olan kültürel mirasımız yıkıma
uğratılmaktadır. Ülkemizde inşaatları devam eden,
işletmeye açılmış olan, projelendirme
çalışmaları süren veya yapılmaları planlanan bütün
barajlar ile hidroelektrik santrallerin planlama ve inşa
aşamasında kültürel ve doğal varlıklar gözetilmeden hareket
edilmesi, bu durumun ortaya çıkmasında önemli bir etkendir.
Bu bağlamda,
Hasankeyf dahil 215 tarihî yerleşim birimini yutacak olan Ilısu Baraj
ve Hidroelektrik Santralı Projesinde değişiklik
yapılması zorunludur. Zira, Hasankeyf ve çevresinde bulunan tarihî
eserler, son yıllarda gerek insan gerekse doğa
koşullarının yarattığı tahribatlar nedeniyle
dirençsiz durumdadır. Bu şartlar altında eserleri
taşımaya kalkmanın ağrı hasar yaratacağı
ortadadır. Tarihî eserlerin taşınması, ancak başka
hiçbir çare olmadığı takdirde başvurulan, çok maliyetli ve
teknik olarak çok zor bir koruma tipidir ki bizim başka çarelerimiz
olduğunu düşünüyoruz. Dünyada başarılan taşıma
projelerinde binalar genelde taştan veya Mısırdaki Abu Simbel
Tapınağı örneğinde olduğu gibi kayadan oyulmuş,
yani kuvvetli malzemeden yapılmıştır. Hasankeyfte ise,
birkaç taş minare ve taş yapı dışarıda tutulursa,
binaların çoğu tuğla tarzı gözenekli malzemeden
yapılmıştır. Şehrin bu özelliği nedeniyle, su
altında kaldığı takdirde, yapıları oluşturan
karbonat kırıntıları ve çimento kolayca çözülecek ve
suların altında bir çamur yığını olacaktır.
Yine bu çerçevede
değerlendirilebilecek olan Munzur Projesi, Mercan Vadisi ile Munzur
Vadisini, içinde barındırdığı bitki türleri ve hayvan
çeşitleriyle birlikte Munzur Millî Parkını da yok edecek,
bölgede toplumsal yaşamın altyapısını ortadan
kaldıracaktır.
Fırtına
Vadisini yıkıma uğratacak olan ve yapımına
başlanmış bulunan inşaat, 2001 yılında Bakanlar
Kurulunca termal, kültür ve turizm koruma ve geliştirme alanı olarak
ilan edilen Aliyonayı sular altında bırakacak olan baraj,
tarihsel ve kültürel mirasımızı ciddi ölçüde tehdit eden gelişmeler
arasındadır. Bu nedenle, bu alanlarda yapılması planlanan
barajların ülkemizin kültürel dokusunu ve toplumsal
yaşamını ne kadar değiştirdiği ve tarihimizi
sular altında bırakacağı ortadadır.
Buna ilaveten,
Mardinde bulunan ve yerleşim merkezinin ortasında kalmış
Dara antik kenti gibi birçok tarihî yapı da hak ettiği ilgiyi
görememektedir. Bu yapıların korunması için gereken çevre
düzenlemesinin yapılması ve turizme açılması ülke ekonomisine
katkı sunacaktır.
Evrensel düzeyde
önem taşıyan birçok kültürel ve doğal
varlığımızın geri dönüşümü olmayacak biçimde yok
oluşunu durdurmak için acil bir eylem planı oluşturulmalı,
ilgili devlet kuruluşları ve Kültür Bakanlığımız,
sivil toplum örgütleri ve bilim insanlarının oluşturduğu
doğa ve kültür varlıklarını gözeten alternatif
bayındırlık projelerini dikkate almalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kurumu
verilerine göre, bugün Türkiyede 29u özel tiyatro, 27si devlet tiyatrosu,
41i resmî kurum tiyatrosu olmak üzere toplam 97 tiyatro bulunmakta ve
bunların toplam koltuk sayısı 38 bin 253 olarak ifade
edilmektedir. Opera sahnesi ise sadece 5 tanedir ve İstanbuldaki tek
sahne Atatürk Kültür Merkezinde bulunmaktadır. İstanbula
baktığımızda ise, 4 devlet tiyatrosu, 12 özel tiyatro, 17
resmî kurum tiyatrosu ve opera ile toplam 34 sahne ve 14 bin 420 koltuk
bulunmaktadır. Üstelik bu toplam sayılar bölgesel
dağılım göz önünde tutulmadan hesaplanmaktadır. Doğu
ve güneydoğuya gidildikçe tiyatroların hem sayısı hem de
kalitesinin düştüğü, bu konuda acilen standart ve gelişkin bir
yapılanmanın ortaya çıkması için çalışmalar
yapılması gerektiği şarttır.
Devlet
tiyatrolarımız ise süregelen müdahaleler ve siyasi erk -bürokrasi
çatışması nedeniyle yönetsel bir karmaşa içindedir.
Unutulmamalıdır ki bütün kültür alanlarının kontrolünü
elinde bulunduran bir yapıyı korumak yerine, bu alanların
özerkleşmesini sağlamak, bunun için gerekli araçları
oluşturmak, devletin kültür politikasının ana bileşeni
olmak durumundadır. Bu anlamda, devletin bu alanda faaliyet gösteren tüm
kurumlarına eşit uzaklıkta durarak, vereceği mali destekle
kültürel üretimin gerçekleşmesini sağlaması gerekmektedir. Oysa,
bugün, kimi özel tiyatrolara verilen ödeneklerde hangi ölçütlerin esas
alındığı belli değildir.
Yine,
tiyatrolarımızda, sanatçılar, teknik ve idari personel olarak
çalışanlar arasındaki ücret yelpazesi çok açılmış
durumdadır. Kültür Bakanlığının, müzeler ve
saraylardan, tiyatro ve operalardan elde ettiği önemli bir gelir
olduğu hâlde, bu gelirler personele yansıtılmamaktadır.
2008 mali
yılı bütçesinde Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne
ayrılan ödenek, 2007 yılına göre sadece 1,88 oranında
artırılmaktadır. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
bütçesinde ise 2,13lük bir azalma öngörülmektedir. Kültür ve Turizm
Bakanlığının genel bütçeden aldığı
payın yüzde 0,92 olduğu da düşünüldüğünde, ayrılan
miktarın, çağdaş, kültürel, sanatsal üretimin gereksinimlerini
karşılamada yetersiz olduğu görülmektedir.
Hatırlanacağı
gibi, 22nci Dönem Meclisinde, Atatürk Kültür Merkezinin de içinde
bulunduğu ve Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu, Afife Jale Tiyatrosu, Lütfi
Kırdar Kongre ve Sergi Sarayının da dâhil edildiği
geniş bir alanı kongre vadisine dönüştürmek ve ticarete açmak
amacıyla, AKP Hükûmeti tarafından girişimler başlatılmıştı.
Ancak, bu girişimler, Atatürk Kültür Merkezinin kültürel değeri olan
yapı olması hükmüne takılmış, bunun üzerine,
yapı, İstanbulun 2010 yılı Avrupa Kültür Başkenti
olması projesine dâhil edilip, sorumluluk proje
uygulayıcılarına verilmiştir.
Yıkım
gerekçesi olarak, binanın elektrik, mekanik ve yangın sisteminin eski
ve sorunlu olması, statik yapısının
yıpranmış olması, fonksiyonu açısından ise
yetersiz kapasitede olması gösterilmektedir.
Burada
açıkça görülmesi gereken nokta ise başkadır. Yakın bir
tarihte büyük bir deprem geçirmiş ve deprem tehdidi altındaki bir
ülkede, kamunun kullanımına açık bir binanın çürük ve
bakımsız olduğu söylenerek, kamuoyu yıkım
gerekçelerine ikna edilmeye çalışılmaktadır.
Bilindiği
üzere, Atatürk Kültür Merkezi, Türkiye Cumhuriyeti Kültür
Bakanlığı, İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından, 6 Ocak 1999 tarihli,
10521 sayılı Kararla korunması gerekli kültür ve tabiat
varlığı olarak tescil edilmiştir. Ancak, Kültür
Bakanlığı, bugün, İstanbul 2 Numaralı İstanbul
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kuruluna
başvurarak tescil kararının iptalini istemektedir. Neden iptal
kararı istenmektedir? Elbette ki tescilli bir bina yerine aslına
uygun olarak yenisinin yapılması koşuluyla
yıkılabilir. Ancak, tescilin iptal edilmesi demek, orada
istediği gibi tasarrufta bulunması yani istenilen herhangi bir
yapının yapılması sonucunu doğurur ki, zaten gözden
kaçırılmak istenen nokta da budur. Tiyatro ve opera sahnesinin
yetersiz sayısına ilişkin sözünü ettiğimiz istatistikler de
göz önünde bulundurulduğunda, İstanbulun ve ülkemizin,
bırakın yıkımı yeni yapılara ihtiyacı
vardır.
Atatürk Kültür
Merkezinin içinde yer aldığı Taksim Meydanı ve binayı
çevreleyen Taksim Anıtı, Taksim Su
Maksemi gibi yapılarla beraber koruma altına alınmıştır.
Bugün üzerinde
yaşadığımız topraklarda tarihsel süreçte
yaşanmış olan tüm uygarlıklar için meydanlar halkın
toplandığı, bir araya geldiği yerler olarak önemli yer
tutmaktadır. Atatürk Kültür Merkezi ve içinde yer aldığı
Taksim Meydanı da toplumsal, siyasal tarihimizin önemli uğraklarına
tanıklık etmiştir. Kentsel mekâna yapılacak bu tür
müdahaleler, toplumumuzu geçmişinden kopararak, kültürel, sanatsal ve
toplum hafızamızı yok edecektir. Bu türden bir girişimin
ülkemizde Kültür Bakanlığı eliyle uygulanmak istenmesi de
ayrıca ironik bir durum arz etmektedir.
Yine, Harbiye
Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu, 2009da yapılacak IMFnin guvernörler
toplantısı için yapılması planlanan kongre merkezi
nedeniyle perde açamamaktadır. İstanbulda Taksim Sahnesi Devlet
Tiyatrosunun elinden alınmış ve sahnenin tarihe
karışması pahasına buranın alışveriş
merkezi yapılmasına göz yumulmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; değinmek istediğim bir
diğer nokta İstanbulun 2010 yılı Avrupa Kültür
Başkenti yapılanmasıyla ilgilidir. Şimdi, bu çerçevede
İstanbulun Tarihî Yarımada olarak bilinen bölgesinde çeşitli
çalışmaların yürütülmekte olduğunu biliyoruz. Tarihî
Yarımadada yer alan mahalleler 1958den beri UNESCOnun dünya mirası
listesindedir. Haziran 2006 tarihli UNESCO Miras Komitesi raporunda
Süleymaniye Mahallesinde yapılacak çalışmalar uyduruk bir
Osmanlı stilinde yapılacak yeni binalar değil, eski
konutların yeniden yaşama döndürülmesi ekseninde
olmalıdır. denilmektedir. Ancak, hâlihazırda kentte böyle bir
çalışma olmadığı gibi, UNESCOnun İstanbul
İzleme Komitesi üyeleri, belediyenin çelik konstrüksiyonla villa yapma
niyetinden duydukları kaygıyı belirtmektedir.
Dolayısıyla,
Süleymaniye projesinin salt dekoratif, biraz Osmanlı Dönemine benzetilmeye
çalışılan, ancak tarihine ve bölge sakinlerine
yabancılaşmış, rant kaygısının belirleyici
olduğu bir çalışmaya dönüşme olasılığı
çok güçlüdür.
Yine aynı
biçimde, Sulukulede yürütülen projenin de bölgede yaşayan insanların
yaşam koşullarını dikkate alarak hayata geçirildiğini
söylemek mümkün değildir. Roman kültürünün yaşadığı ve
yaşatılması gereken bir mahallenin, parasal değerden
başka hiçbir özelliği olmayan bir lüks konut sitesine
dönüştürülmesi kabul edilemez. Böyle bir projenin ne restorasyonla ne de
kültürel ve demokratik değerlerimizi sahiplenmeyi niyet edinen
anlayışla herhangi bir ilgisi olabilir. Yapılması gereken,
tarihsel ve kültürel mirası, yerel dokuya zarar vermeden koruma
altına alabilmektir.
Bilindiği
gibi, UNESCO Dünya Mirası Komitesi, Tarihî Yarımada hakkındaki
son incelemeyi şubat ayında yaparak, hazırladığı
raporu Komitenin Temmuz 2008 tarihli karar toplantısında
sunacaktır. Yapılan çalışmalarla ilgili olumsuz rapor
hazırlandığı takdirde ne yazık ki, 2010
yılında kültürel varlıkları koruyamaz duruma gelmiş
bir kültür başkenti olacağız demektir.
Ülkemizin
kalkınmasında turizmin önemi herkes tarafından kabul
görmektedir. Son yıllarda turizm alanında önemli açılımlar
yapılsa da tarihî ve kültürel zenginliklerimizi tanıtma ve bu
alanları turizme açma konusundaki kâr hırsı, kültürel
zenginliklerimizin ve mirasımızın küçük çıkarlara heba
edilmesine göz yummaktadır. Golf turizmi örneğinde olduğu gibi,
golf alanları açmak için ormanlarımız kesilmektedir.
Dışa bağımlı turizm anlayışı iç
turizmin güdük kalmasına neden olmaktadır. İnsanlarımız
bizzat kendi ülkesinin doğa ve kültürünü yeterince tanıma,
değerlendirme fırsatı bulamamaktadır.
Turizm
politikalarının kıyı turizmi anlayışından
kurtularak tüm bölgemizi kapsayacak şekilde düzenlenmesi zorunludur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Tuncel, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) Sözlerimi bitirirken, farklı kimlik ve kültürlerin
tanınması, korunması, kendilerini ifade edebilecekleri
alanların yaratılması, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün
sağlanması zenginliklerimizi artıracaktır. Kültür
politikalarımızın oluşturulmasında bu hususun dikkate
alınması, toplumsal barışın sağlanması
açısından oldukça önemli bir adım olacaktır.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tuncel.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına ikinci söz sırası, Batman Milletvekili
Sayın Bengi Yıldıza aittir.
Buyurun
Sayın Yıldız. (DTP sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi
buçuk dakika Sayın Yıldız.
DTP GRUBU ADINA
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Vakıflar ve Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçeleri hakkında, Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
1982
Anayasasının 2nci maddesi, Türkiye Cumhuriyetini, demokratik, laik
ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlamaktadır. 12 Eylül 1980
darbesinin işverenler lehine yarattığı atmosfer ve sonraki
hükûmetlerin de devam eden icraatlarından kaynaklanıyor olsa gerek,
bu kavramı çok özlemiştik. 2008 bütçesinde, hem de Sayın
Unakıtanın ağzından, sosyal devlet olgusunu duyunca biraz
şaşırdık doğrusunu isterseniz. Bir cümle dahi olsa,
bütçenin bizi kuşatan ve bunaltan atmosferi içinde, bir umut
ışığı gibi göründü bize.
Nedir sosyal
devlet? Sosyal devlet, devletin sosyal barışı ve sosyal adaleti
sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik hayata aktif müdahalesini
gerekli ve meşru gören bir anlayıştır. Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 2nci maddesi Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru,
millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan
haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine
bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir. belirlemesinde bulunuyor.
Sosyal devlet, ferdin huzur ve refahını gerçekleştiren ve
teminat altına alan, kişi ve toplumlar arasında denge kuran,
emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, özel
teşebbüsün güvenlik ve kararlılık içinde
çalışmasını sağlayan, çalışanların
insanca yaşaması ve çalışma hayatının
kararlılık içerisinde gelişmesi için sosyal, iktisadi ve mali
tedbirler alarak çalışanları koruyan, işsizliği
önleyici ve millî gelirin adalete uygun biçimde dağıtılmasını
sağlayıcı tedbirler alan, adaletli bir hukuk düzenini kuran ve
bunu devam ettirmeye kendini yükümlü sayan, hukuka bağlı,
kararlılık içerisinde ve gerçekçi bir özgürlük rejimini uygulayan
devlet demektir.
Anayasa Mahkemesi
bir başka kararında: Sosyal hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler
karşısında koruyarak gerçek eşitliği, yani sosyal
adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir
Çağdaş devlet anlayışı, sosyal hukuk devletinin tüm
kurumlarıyla Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun biçimde kurulmasını
gerekli kılar. Hukuk devletinin amaç edindiği, kişinin
korunması, toplumda sosyal güvenliğin ve sosyal adaletin
sağlanması yoluyla gerçekleştirilebilir. Anayasanın
cumhuriyetin nitelikleri arasında yer verdiği sosyal hukuk devletinin
dayanaklarından birini oluşturan sosyal güvenlik kavramının
içerdiği temel esas ve ilkeler uyarınca, toplumda yoksul ve muhtaç
insanlara devletçe yardım edilerek onlara insan onuruna yaraşır
asgari bir yaşam düzeyi sağlanması, böylece sosyal adaletin ve
sosyal devlet ilkelerinin gerçekleşmesine elverişli ortamların
sağlanmasını gerektirir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; her sosyal devletin ayrıca
sosyal politikaları vardır. Sosyal politika, sosyal sorunları
inceleyen ve bunlara çözümler öneren bir alandır. Buna göre, piyasa
mekanizmasının serbest işleyişinin aracılığıyla
piyasaların yeniden düzenlenmesi ya da bu olumsuz sonuçların telafi
edilmesi gerekmektedir.
Sosyal devletin
yaşam bulma biçimleri nasıl olabilir?
Birincisi,
çalışma hakkıyla: İnsanoğluna yaraşır bir
yaşam için öncelikle herkese çalışma imkânının sağlanması
gerekir. Bu, Anayasanın 49uncu maddesinin amir hükmüdür.
Aynı
zamanda, çalışanların adil ücret hakkı vardır.
Anayasanın 55inci maddesi: Ücret emeğin
karşılığıdır. Devlet, çalışanlara
yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmesi ve diğer
sosyal yardımlardan yararlanması için gerekli tedbirleri alır.
diyor.
Üçüncüsü, sosyal
güvenlik: Çalışanlardan yaşlılık, hastalık,
sakatlık, işsizlik gibi sebeplerle çalışamayacak duruma
düşenlere sosyal güvenlik güvencesi verilmesidir.
Konut hakkı,
Anayasanın 57nci maddesine göre.
Sağlık
hakkı, yine Anayasanın 57nci maddesinde: Herkes,
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına
sahiptir.
Eğitim
hakkı, Anayasanın 42nci maddesi: Kimse, eğitim ve
öğretim hakkından yoksun bırakılamaz. İlköğretim
zorunludur.
Sosyal devlet,
gelir ve servet farklılıklarının azaltılmasına
yönelik tedbirleri de almak durumundadır. Bunun araçları:
Birincisi, vergi
adaleti: Anayasanın 73üncü maddesine göre Herkes, kamu giderlerini
karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi
yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye
politikasının sosyal amacıdır. Bizde vergi kaynaktan
kesildiği için, işçi, memur ve çiftçiye yük bindirilmektedir.
Kamulaştırma:
Anayasanın 46ncı maddesine göre, tarım reformu ve iskân
projelerinin gerçekleştirilmesi amacıyla sosyal amaçlı
kamulaştırmalar yapılabilir.
Toprak reformu:
Servet ve gelir eşitsizliğinin temelinde toprak mülkiyetindeki
eşitsizlik yaratır. Bu durumda, toprak
dağılımındaki eşitsizlikler giderilmedikçe gelir ve
servet eşitsizliğinin azaltılması oldukça güçtür.
Anayasamızın
44üncü maddesinde Devlet, topraksız olan ve yeterli toprağı
bulunmayan çiftçilere, çiftçilikle uğraşan köylüye toprak
sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır. demektedir. Bu
durumda kamulaştırma bedelinin peşin ödenmesi gibi yasal bir
zorunluluk da yoktur.
Doğu ve
özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde toprak mülkiyetinin belirli
ellerde toplandığı, çiftçilerin ise bu ağaların
yanında yarıcılık yapmak suretiyle çalıştığı
bilinmektedir. Türkiye'de 500 hektardan büyük araziye sahip işletmelerin
oranı yüzde 0,7dir. Bunların işledikleri arazi miktarı
tarımsal arazinin yüzde 11idir. Güneydoğuya döndüğümüzde ise başka
bir gerçeklikle karşılaşıyoruz: Toprak mülkiyetini elinde
bulunduran yüzde 2lik kesim toplam doğu ve güneydoğu arazilerinin
yüzde 25ini elinde bulundurmaktadır. Güneydoğuda topraksız
köylü oranı yüzde 40tır. Yüz bin ailenin hiç toprağı
yoktur. Dolayısıyla doğrudan destek adı altında
verilen paralar yine toprak ağalarına gidiyor. Sadece altı
ailenin elindeki toprak elli bin ailenin elindeki toprağa tekabül ediyor
güneydoğuda.
Bu
ağalık düzenini 21inci yüzyıla taşıyan cumhuriyet
hükûmetleri gibi AK Parti Hükûmetlerinin
de bunda ciddi payı vardır. Hatta, Avrupa Birliği
politikaları gereği toprakların bazı ellerde
toplanması gerektiğine vurgu yapılıyor. AKP Hükûmeti,
halkı işsiz güçsüz kılan tarım politikaları yerine
bölgede acilen bir toprak reformu gerçekleştirmesi lazım. Bölgede
ciddi miktardaki hazine arazilerini de uygun şart ve sürelerle
topraksız köylü ve çiftçilere dağıtmalıdır. Şu
andaki hazine arazileri, kimin hazinede adamları varsa ona
kiralanıyor ya da onlar tarafından işgal edilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; doğu ve güneydoğuda AKP
döneminde ciddi bir fakirleşmenin gerçekleştiği uzmanlarca
belirtilmektedir. İktisatçı Mustafa Sönmezin bize
ulaştırdığı verilere göre, doğu ve
güneydoğuda AKP döneminde yaşanan büyüme de Doğu ve
Güneydoğu Anadoludaki 21 kentin kaderini değiştirmeye yetmedi.
Sönmeze göre, güneydoğuda, AKP döneminde yoksulluk daha da arttı. 21
ilde işsizlik tırmandı. Yeşil kartlı nüfus oranı
yüzde 30lara dayandı. Bölgede nüfus artarken göç de durmadı. Göçün
liderlerinin GAP yatırım bölgesindeki Şanlıurfa ve Diyarbakır
olması ayrıca dikkat çekicidir.
AKPnin
Türkiyedeki gelir pastasını -400 milyar dolar- kişi
başına 5.500 dolara çıkarmakla övündüğünü vurgulayan
Sönmez, raporunda, bu gelirin haneler arasında nasıl
paylaşıldığını sorgularken bölgesel uçurumlara
dikkat çekti. Yatırımlar var, ama nereye? Rapora göre, 2002-2006
arası teşvik yatırımlarının yüzde 39u
Marmaraya, yüzde 14ü İç Anadoluya, yüzde 12si Ege Bölgesine, yüzde 9u
da nüfusun yüzde 18ini barındıran doğu ve güneydoğuya
gitti ve bu payın yarısı da, yani yüzde 9un 4,5uğu tek
başına Gaziantep iline gitti, kalan kısım 21 il
arasında paylaştırıldı. Rapora göre, toplumun refah
derecesini göstermek açısından başvurulan iki gösterge yeşil
kart ve oto sahipliği de bu bölgede alarm verici düzeydedir.
2007
yılında tüm Türkiyede yeşil kartlı sayısı 8
milyon 633 bin. Bu nüfusun yüzde 41i Doğu ve Güneydoğu Anadoluda.
Türkiye genelinde toplam yeşil kartlı yoksul nüfus toplam nüfusun
yüzde 12si. Bu oran, doğu ve güneydoğudaki 21 ilde yüzde 30.
Yeşil kartlılık oranı Vanda ise yüzde 47ye dayandı.
2005te Türkiye genelinde her 100 kişiye 80 otomobil düşerken, bu
oran, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, 1.000 kişide 20
kişidir.
21 ilin net göçü
on yılda 426 bini geçti. Nitelikli-niteliksiz iş gücü, irili
ufaklı sermaye de insanlarla birlikte göç etti. Bu kaynağı çeken
batı ile doğu arasında uçurum gittikçe açıldı.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülke genelinde 2 milyona yakın
yurttaşımız açlık sınırının
altında yaşamaktadır. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi
Odasının yaptığı bir araştırmaya göre,
Diyarbakırda 28 bin çalışana karşılık 312 bin
kişi iş aramaktadır ve kentteki işsizlik oranı yüzde
70tir. Yine Diyarbakırda yapılan benzeri bir araştırmaya
göre, 5.756 hanede yapılan değerlendirmede, bu hane reislerinin yüzde
20sinin sürekli işsiz olduğu, yüzde 38inin ise ara sıra
iş bulabildiği ortaya çıkmıştır. Bu
araştırmaya katılan hanelerin yüzde 79,7si temel
ihtiyaçlarını karşılamak için yardıma muhtaç
olduklarını söylemişlerdir ve bu yardımın üç noktada
toplandığını görüyoruz.
BAŞKAN
Sayın Yıldız, bir dakika müsaade eder misiniz efendim.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, saat 13.00te ara vermemiz
gerekiyor. Sayın Hatibin de konuşmasının bitimine az bir
süre kaldı.
Sürenin
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Süre uzatılması kabul edilmiştir.
Buyurun
Sayın Yıldız.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) Bu üç ihtiyacın gıda, iş ve kira kalemlerinde
odaklanması yine dikkat çekicidir.
Avrupa Sosyal
Şartının 30uncu maddesinde Herkes, yoksulluğa ve
toplumsal dışlanmaya karşı korunma hakkına sahiptir.
denilmektedir. Sosyal devlet gereği vatandaşın hakkı
olanı, hükûmetler, bir lütuf ve yardım olarak sunmaktadırlar.
Hâlbuki, devlet bir hayır kurumu değildir. Devlet, yardım
yapmaz, devlet, vatandaşlarının hak ve özgürlüklerini güvence
altına alır, onları yerine getirecek mekanizmaları
yaratır.
Ülkemizde sosyal
yardım kurumlarının politize olması da çok büyük bir
problemdir. Üstelik bu hizmetler, kalitesiz, verimsiz, kırtasiyeci,
siyasal kayırmacı ve çalışanların ilgisizliği
nedeniyle çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadır.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı siyasi
iktidarın yan kuruluşu hâline gelmiştir ve bu kurumların
hizmetinden yararlanmak için yereldeki parti teşkilatlarından bir
tanıdık veya dosta ihtiyaç duyulmaktadır. Mesela, şimdi
kömür dağıtma zamanı ve örneğin, Batmanın Beşiri
ilçesinde dost AKPnin müstakbel belediye başkan adayıdır. Bunu
bizzat kaymakamın kendisi söylemektedir. Sayın Kaymakam Ne
yazık ki kömür almak için ona başvuruyor vatandaşlar. diye
belirtmek durumunda kalıyor.
Özelleştirme
ve AB politikaları, özellikle tarım ve hayvancılık
alanında, genelde Türkiyenin tamamında, özelde ise Doğu ve
Güneydoğu Anadoluda tarım ve hayvancılığa büyük
darbeler vurmuştur. Tütün ve pamuk politikaları ve kota sistemi,
bölgede üretimi ciddi şekilde sekteye uğratmıştır.
İşsizlik had safhaya çıkmıştır. Uzun süren
çatışma ortamından göç eden insanların yarısından
fazlası, son beş altı yıllık AKP İktidarı
döneminde uygulanan ekonomik politikalar nedeniyle yurdunu terk ederek
batı bölgelerine göç etmek zorunda kalmıştır. AK Parti
İktidarı üretimden kopardığı insanları fakir
fukara hâline getiriyor ve sonra da Fakir Fukara Fonundan kısmi
aktarmalarla vatandaşları üretimsizliğe, tembelliğe,
hazırcılığa ve de oy deposuna dönüştürmeye
çalışmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bölgede özellikle köye dönüş ve
5233 sayılı Yasadan kaynaklı ciddi problemler
yaşanmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde biriken
dosyaların ülkenin iç yargısına dönmesi için özellikle Batman ve
Diyarbakırda pilot dosyalar seçilmiştir ve bu dosyalara ciddi
paralar aktarılmıştır. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, bu verileri dikkate alarak dosyayı ülkemize gönderdiği
zaman, bu sefer idare farklı bir uygulamaya geçmiştir ve Bu köyün,
1950 haritasına göre yarısı ormandır, o zaman bunun
parasını vermiyoruz şurası hazine arazisidir parasını
vermiyoruz şeklinde, gerçekten oradaki vatandaşı ciddi
şekilde mağdur eden keyfî politikalar uygulamaktadır. Eğer,
bölgede, göçten kaynaklı problemler yaşanmasaydı, 5233
sayılı Yasanın süresinin üç yıl daha ardı ardına
uzatılmasının ne gibi bir sebebi olabilir ki? AKP
İktidarı, gerçek mağdur köylüler yerine, kendisine nispeten daha
yakın durabilecek köyleri de bu kapsam içerisine almak için yasanın
süresini uzatmış, ancak gerçek mağduriyeti giderecek
zararların ödemesini geciktirmektedir.
Değerli
arkadaşlar, özellikle Batmanda, seçimden önceki
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Yıldız, konuşmanızı lütfen tamamlar
mısınız.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) - ...bir haftalık süreçte, Batmanın bir önceki yıl
yaşadığı sel felaketinden kaynaklı ciddi
zararları oluşmuştu. Ancak, AK Parti Hükûmeti, seçime bir hafta
kala, 3.500-4.000 dolayında buzdolabı ve çamaşır makinesi
dağıtmak suretiyle bunu seçime malzeme yaptı. Bunu, sayın
milletvekilimiz ve Batman Valisi de büyük bir sahiplenme içerisinde
sahiplenmiştir.
Yine, seçime bir
hafta kala, onlarca köyün yolları asfaltlanacak diye mucur
dökülmüştür ve AKPye verilecek oylara göre asfaltlanıp
asfaltlanmayacağına karar verilmek istenmiştir.
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) Şimdi ne oldu?
BENGİ YILDIZ
(Devamla) Şimdi asfaltlanmadığını biliyorsunuz.
Bir örnek göstereyim,
AKPye oy vermemiş Batmanın son köyü -Sasonla bitişik- Batman
Kozlukla Yedibölük köyü arasında 13 kilometre yol asfaltlanmış.
AKPye oy vermeyen Gümüşörgü köyünün 1 kilometrelik yolu
yapılmamıştır. (DTP sıralarından
alkışlar) Sayın milletvekiline söylüyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Sayın
milletvekilleri, saat 1400te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 13.08
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon?
Burada.
Hükûmet?
Burada.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ilk söz Sinop Milletvekili Sayın Engin
Altaya aittir.
Buyurun
Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
dokuz dakika Sayın Altay.
CHP GRUBU
ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) Çok teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. 2008 merkezî yönetim bütçesinin hayırlı
olmasını temenni ederek sözlerime başlıyorum.
Konumuz
Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi malum, öncelikle bir duygumu
dile getirmek istiyorum. Geçtiğimiz hafta sonu Berlinde
kaybettiğimiz, İstanbul ve Ankara Operalarımızın
kurucusu Aydın Günü burada rahmetle anmayı, sanata ve kültüre
karşı bir sorumluluk sayıyorum.
Gene, dün
gece çok elim bir trafik kazasında, dünyaya mal olmuş, devlet
sanatçısı unvanını almış heykeltıraş
Prof. Dr. Tankut Öktemi de elim bir trafik kazasında kaybettik, kendisine
Tanrıdan rahmet diliyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Kültür ve Turizm
Bakanlığının bütçesi, malum, 826 milyon YTL. 2008de
dakikada 106 bin YTL faiz ödeyeceğimiz düşünüldüğünde,
Sayın Bakanın bütçesi, on üç saatlik faiz parası kadar bir bütçedir.
Bu bütçeyle, çok temel sorunları olan Bakanlığın 2008
icraatlarının çok olumlu olacağını düşünmek,
takdir edersiniz ki mümkün değil.
Gene,
genel bütçe içindeki yatırım payı bakımından da,
AKPnin devraldığı dönem itibarıyla 1,53 olan Kültür ve
Turizm Bakanlığı oranı, bugün geldiğimiz noktada
0,92ye kadar, yani hemen hemen yarı yarıya
azalmıştır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; turizm sektörü 21inci
yüzyılın yükselen yıldızıdır ve tüm dünyada 800
milyar dolarlık bir pastadan söz ediyoruz ve buraya
baktığımızda, Türkiyenin dünya turizm pastasından
aldığı pay da, devraldığınız Türkiyeyle
bugün getirdiğiniz Türkiye bakımından sizin
kaynaklarınızla mukayese ettiğimizde ciddi bir düşüş
içindedir. 2002de dünya turizm pastasından yüzde 2,5 pay alan Türkiye,
2006da 2,3e gerilemiştir. Şimdi, devlette devamlılık
esastır. Bunun hesabını Kültür ve Turizm Bakanına
sormayacak da bu Meclis, bana mı soracak? Pasta küçülmüş.
İspanya artmış, İtalya artmış. Bugün hep baz
alınır İspanya. Adamların 51 milyar dolar turizm pastasından gelirleri var, on
altıda 1 neredeyse. Bu konuda Bakanlığın ve Hükûmetin daha
ciddi bir gayret içinde olması lazım. Ama bütçe rakamlarına
baktığımızda, Hükûmetin turizm ve kültür meselesiyle çok
meşgul olmadığını da görüyoruz.
Bakanlık sorunlar yumağına
dönüşmüş. Öyle ki, bir bakanlıkta verim almanın bir yolu,
personelin hak ve hukukunu, özlük haklarını gidermekten, düzeltmekten
geçer. Kültür ve Turizm Bakanlığı, personeli ek ödeme almayan üç
bakanlıktan biri. Bu personeliniz, sanıyorum, bunu, diğer
bakanlıkların personelinin hak ettiği kadar hak ediyor. Ama,
nedense, bu, uzun zamandan beri göz ardı edilmiş bir konudur.
Sayın Bakan, kültür ve turizm işi çok ciddi
bir iştir. Niteliksiz, ehliyetsiz kişiler, uzman olmayan üst yönetim
kademeleriyle, ülkenin kültür ve turizm meselesinde bir adım yol
alamazsınız. Bakın bir örnek vereyim: Bir kültür müdürü, bir
ilimizin kültür müdürü, değerli arkadaşlar, izinsiz fotoğraf
kullanıyor. Yani, ilin kültürünü emanet ettiğimiz kültür müdürü,
telif hakları, sanata, sanatçıya saygı diye dünya kıyamet
koparırken, ilinin müdürlüğünde bir kitapçık, broşür
basıyor ve korsan fotoğraf kullanıyor, bu yüzden mahkemede ceza
alıyor -Sayın Bakanın memleketidir bu il, Ordu ilidir- ceza
almış bir kültür müdürüyle Sayın Bakan çalışmaya devam
ediyor. Gücü yetiyor, yetmiyor, bilmem.
Gene, Sayın Bakandan önce olmakla birlikte,
Türkiyede hastane morglarındaki imamların il kültür müdür
yardımcısı olduğunu Türkiye biliyor. Kültür işi, bu
kadar hafife alınarak, sonra da burada tumturaklı kitaplar
hazırlayarak çözülebilecek bir iş değildir değerli
milletvekilleri.
Şimdi, Kültür Bakanlığı
sanatçıları gene uzun zamandan beri üvey evlat muamelesi görüyor.
Şimdi getireceğiniz Sosyal Güvenlik Yasasıyla, birçok kesimde
olduğu gibi, Kültür Bakanlığı sanatçılarının
da yıpranma haklarını gasbedeceksiniz.
Sayın Bakan, sizden önce üç yüz kütüphane
belediyelere devredildi. Sonra basında da çıktı. Bir belediyemiz
kütüphanedeki kitapları bir Kuran kursunun deposuna
kaldırmış, binayı başka amaçla kullanıyor.
Kütüphaneler size artık yük mü geliyor? Bu konuda bir girişim
düşünmüyor musunuz?
Gene, Sayın Bakan, geçende bizzat ben sitenizden
okudum: Belediyelere kötü haber. Kültür Bakanlığı artık
belediyelere festival yardımı yapmayacak, yaparsa da turizm merkezi
olan yerlere yapacak. Yani, 5 bin nüfuslu, 10 bin nüfuslu küçük beldelerdeki
insanların sanattan ve kültürden yararlanma hakları yok mu?
Anayasanın 64üncü maddesini okuyarak zaman kaybetmek istemiyorum.
Anayasanın 42nci maddesindeki eğitim hakkı kadar bu kültür ve
sanat hakkı yurttaşlarımıza Anayasaca
tanınmış bir haktır.
Efendim, işte, şarkıcı
gidiyormuş da ilçede şarkı söylüyormuş. Bu memlekette
Fazıl Say gibi dünyaya mal olmuş bir sanat adamı 3 bin nüfuslu,
4 bin nüfuslu ilçelere gidip etkinliklerde bulunmuştur, konserler
vermiştir. Türkiyenin belli yerleşkelerini küçümseyerek bir yere
varmak mümkün müdür?
Eş, yandaş basın kuruluşlarına
filmler ve belgeseller hazırlatılıyor. Müzelerde özel güvenlik
çalıştırılması Bakanlığınızın
yönetim birimlerinde hâlâ tartışılıyor ve kaygıyla
izleniyor ve hâlâ bir kültür politikamız yok. Daha önce, ben, geçen
dönemde, Millî Eğitim Bakanları da gelir gider, hepsi bir iz
bırakacağım der, genellikle yara bırakırlar. diye
söylemiştim. Kültür Bakanlığının geldiği durum da
aynıdır. Devletin bir kültür politikası olur. Bakandan bakana
kültür politikası değişir mi? Bu Bakanlık
evlenme-boşanma bakanlığı. Otuz yılda üç defa
ayrılmış-birleşmiş bir Bakanlıktan söz ediyoruz.
Geçen dönem burada ben, Kültür Bakanlığı ile Turizm
Bakanlığını birleştirirken dedim ki, bir bardağa
biraz su biraz da zeytinyağı koyuyorsunuz,
karıştırıyorsunuz. Karışmaz, sürekli
çalkalamanız lazım. Şimdi Bakanlık da sürekli çalkalanma
içinde. Başka türlü su ayrışır, zeytinyağı
ayrışır.
Şimdi, Devlet Tiyatroları, Halk Dansları
Topluluğu, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası,
Devlet Opera ve Balesi, Sayın Bakan, size yük mü geliyor? Bunlar sizin
Bakanlığınızın en temel, en asli
kurumlarıdır. Ama, aldığımız bilgiler,
sağlam kaynaklardan aldığımız bilgiler, bu
kurumları bir an önce sırtınızdan atmak gayreti, arzusu
içinde olduğunuzu bize düşündürüyor. O zaman, yani bunları da
özelleştirirseniz, size de ihtiyaç kalmaz. Şimdi, Devlet
Tiyatrolarını, Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrasını, Etibank gibi, Sümerbank gibi düşünebilir misiniz?
Bunlar KİT midir? Bunlar, Anayasayla güvence altına alınmış,
vatandaşların kültür ve sanat hakkına en maksimum düzeyde
ulaşmalarını sağlamak amacıyla kurulmuş
tesislerdir. Sayın Bakan, bu konuda, bu şiddetli özelleştirme
arzunuzdan bir an önce vazgeçeceğinizi umuyorum.
Ören yerlerine, tarihî mirasımıza da çok lakayt
kalmakta Bakanlık. Türkiyenin başka bir Aspendosu var
mıdır sayın milletvekilleri? Biz, geçen dönem, Sayın Atilla
Koçla Hindistana gittik. Biz Tac Mahale girerken galoş değil
ayakkabımızı çıkarttırdılar bize
yıpranıyor diye. Şimdi, Aspendosta önüne gelen bilmem kaç bin
volümlük, kaç bin vatlık amfilerle konser veriyor. Bakanlık bunu
seyrediyor. Böyle bir şey olabilir mi sayın milletvekilleri? Bu bir
katliamdır ve işin başındaki Bakan bu konuda suçludur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Altay, lütfen
konuşmanızı tamamlar mısınız.
ENGİN ALTAY (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
E, tabii, bir bakanlığın bütçesini dokuz
dakikaya sığdırmaya kalkarsanız, hiçbir şey yapamazsınız.
Bu, rezalet, Türkiye Resimleri diye bir proje.
Kızdığınızı biliyorum. Abuzittin
Anıtkabirde, Abuzittin Ulusta, şurada burada
Yani, Abuzittin de
bir isim tabii. E, ama, olur mu? Bu işle ilgili bir işlem
yaptınız mı Sayın Bakan? Bu kadar sulandırılmış
bir turizm, kültür olayı olabilir mi? Bu konuyla ilgili ne
yaptığınızı da çok merak ediyorum ve gene şunu
merak ediyorum Sayın Bakan, buradan söylemelisiniz: 16/10/2006 tarih ve
168862 sayılı olurla bir adet eseri Kültür Varlıkları ve
Müzeler Genel Müdürü envanterden düşürmüştür. Bu nedir Sayın
Bakan? Tarihini veriyorum, numarasını veriyorum. Envanterden
düşen eser nedir? Envanterden bunu düşüren Genel Müdürü görevden
aldığınızı biliyoruz. Yerine Yüksek İslam
Enstitüsü mezunu birini atıyorsunuz.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) Aferin Bakana.
ENGİN ALTAY (Devamla) - YÖKe söyleyelim de birkaç
ilahiyat fakültesi daha açalım, yetmiyor çünkü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) Yetmiyor, bütün
bürokratları Yüksek İslam Enstitüsü mezunu edince eleman
kalmadı.
Sayın Bakan, bu bütçeyle Türk kültürüne de Türk
turizmine de katacağınız hiçbir şey yoktur.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
ikinci söz, Antalya Milletvekili Sayın Tayfur Sünere aittir.
Buyurun Sayın Süner. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz dokuz dakika Sayın Süner.
CHP GRUBU ADINA TAYFUR SÜNER (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi ve Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüklerinin 2008 yılı bütçeleri üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Kültür ve Turizm Bakanı, Devlet Opera ve Balesi ve Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüklerinde çalışan sanatçılar
sırtını bir imtiyaz gibi devlete dayayıp, memur
mantığı içinde sanat yapmaya çalışmasınlar
düşüncesindedir. Sayın Bakan, Hükûmetin özelleştirme
çalışmalarına, zannediyorum bu iki kurumu da eklemeyi
düşünüyor. Oysa opera, bale ve tiyatrolarımızın
azlığı nedeniyle seyircilere istenilen düzeyde hizmet
verilememektedir.
Büyük şehirlerimizdeki tiyatro salonları
yetersizdir. Çoğu illerimizde zaten tiyatro salonu yoktur. Sayın
Bakanın dediği gibi, sanatçılarımız da istedikleri
düzeyde oyun sergileyemedikleri için memur zihniyetinde kalmaktadırlar.
Dünyada sanatçılar daha iyi çalışma
koşulları sağlanması için greve giderken, Türkiyedeki
tiyatro, opera, bale sanatçıları özelleştirme sinyallerinin
sancısını yaşamaktadırlar. Sahne
sanatlarının devletin desteği olmadan ayakta
kalmayacağı kesindir. Bütün gelişmiş ülkelerde bütün
sanatçılara destek vardır ve aynı zamanda, hak ettikleri
değerler verilmektedir. Umarım, bizim sanatçılarımız
da gereken değeri öldükten sonra değil, yaşarken görürler.
Değerli milletvekilleri, Türkiyenin turizm
gelirlerinin yaklaşık yüzde 40ı seçim bölgem olan Antalyadan
elde edilmektedir. Ülke ekonomisine bu kadar katkı yapmasına
karşın, Antalya turizm bakımından hak ettiği
değeri bir türlü görememiştir. Antalya ve buna bağlı olarak
ülkemizde turizmin daha da gelişmesini istiyorsak, öncelikle altyapı
arıtma tesisi, çöp imha, elektrik ve ulaşım gibi konulardaki
sorunlara çözüm bulmak zorundayız.
Antalya ilimizde, özellikle Kepez bölgesinde, AKP
Hükûmeti tarafından dağıtılan kaçak ve kalitesiz kömürler,
insanların nefes bile alamamasına neden olmaktadır.
Sayenizde, Antalya, turizm kenti olmaktan
uzaklaştığı gibi yaşam kenti olmaktan da
çıkmaktadır. Turizm sektöründe büyük bir aymazlık
yaşanmaktadır.
Ülkemiz turizminde iki yönlü hastalık vardır:
Bunlardan birincisi her şey dâhil sistemi, ikincisi de turizmi on iki aya
yayamama sıkıntısıdır. İspanya turizmi her
şey dâhil sistemiyle batmıştır. O zaman, bizim bu
sistemden yavaş yavaş vazgeçerek, öncelikle şehir içi otellerde
yarım pansiyon veya oda kahvaltı sistemine geçilmesi gereklidir.
Turistler, sadece otelde deniz, kum, güneşten yararlanıp
insanlarımızı tanımadan, nereye geldiğini
sağlıklı olarak görmeden dönmektedirler.
Özellikle Antalya ve çevresinde her şey dâhil
sistemiyle artık şehir içi turizm işletmeleri zarar
etmektedirler. Çevre esnafı, her şey dâhil sistemi yüzünden zor
günler geçirmektedir.
Turizmde devlet eliyle verilen teşvikler yeniden
gözden geçirilmelidir. Bundan on beş-yirmi yıl önce kurulan
şehir içi oteller, o zamanın şartlarına göre uygun
bulunarak onaylanmıştı. Ancak, değişen günün
şartları doğrultusunda, şehir dışında
kurulan tatil köyleri ve otellere verilen kredi destek ve muafiyetler, daha
önce faaliyet gösteren otellerin rekabet şansını
azaltmıştır.
Sonuç olarak, şehir içinde her şey dâhil
sisteminden bir an önce vazgeçilmesi ve şehir içi turizm
işletmelerine uzun vadeli oda yenileme kredileri verilmesi gerekir. Bu
yolla ülkemizdeki turizm işletmelerinin kalitesi de
artırılmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ikinci büyük önemli sıkıntı, turizmi on iki aya
yayamamaktır. Kış turizminin üzerinde çok ciddi olarak
durulmalı, ekolojik tarım ve dağ turizmi desteklenmelidir.
Akseki ve çevresi, Göktepe Yaylasını da içine alacak şekilde,
turizm bölgesi ilan edilmelidir. Yerel potansiyelin de turizme
katkısı sağlanmalıdır. Bunun için özel
çalışmalar yapılmalı; deniz, güneş ve kumun yanı
sıra kültür turları; kar, kış, dağcılık,
doğa turları; kuş gözlemciliği; bitki, hayvan çeşidi
izleme gibi özel uzmanlık gerektiren turlar düzenlenerek ülkemizdeki
turizm işletmelerinin yılın dört mevsiminde kâr etmeleri
sağlanmalıdır. Büyük turizm bölgelerinde 1.500 kişi ve
üzerine hizmet verecek kongre salonları hayata geçirilmelidir.
Kaplıca turizmi ile birlikte sağlık turizmi için de mevcut
altyapı bulunmaktadır. Bunun yanında spor turizmine de gereken
önem verilmeli, Antalyaya daha çok Avrupa ve Birinci Lig
takımlarını çekme yolunda çalışmalar yapılmalıdır.
Yoğun göç alıp, sağlıksız
gelişen kentlerin ortak kaderi her gelenin rant peşinde
olmasıdır. Çarpık yapılaşma sonucunda gelecek
kuşaklara nasıl bir Antalya bırakacağımızı
ciddi biçimde düşünmemiz gerekmektedir. Yakın zamanda yoktan var
edilen Konyaaltı Koruluğu ranta teslim oldu. Bu koruluk gibi, bin bir
güçlükle oluşturulan Belek ve Sorgun ormanlarını da aynı
sonuç beklemektedir. Golf sporu ormanları, yeşili ranta kurban
etmenin yeni yolu olmuştur. Muhakkak Belekte golf alanı
yapılacaksa, ormanların hemen arkasında çok uygun araziler
mevcuttur. Buradaki köylerin topoğrafyası da buna uygundur. Oralara
suni tepeler inşa etmeniz gerekmemektedir. Ama, bu arazide
çalışmak masraflıdır, özel mülkiyet söz konusudur. Devlet
arazisi olan ormanı kesmek hem ucuz hem kolay yoldur ve AKP Hükûmeti de bu
yolu seçmiştir. Antalyada artık çok az kalmış olan
doğal güzelliklerimizi rant paylaşımından korumak için her
türlü mücadeleyi yapacağız, bundan kimsenin şüphesi
olmasın.
Antalyada Gazipaşa, Gündoğmuş, Akseki ve
İbradı Havzası kış turizmine ve ekolojik tarıma
çok uygundur. Bununla birlikte, Kaş, Finike, Kumluca, Korkuteli ve
Elmalı Havzası da ekolojik tarım için çok elverişlidir. Her
iki havza da ekolojik tarıma açılmalı ve yöre halkları da
desteklenmelidir. İbradı ve Güçlüköyde ev
şarapçılığı teşvik edilmelidir. Yerel potansiyel
de mutlaka işin içine katılmalıdır. Turizmi on iki aya
yayabilmek için bunun üzerinde özellikle durulması gerekir.
Yine, Antalyada Akseki, İbradı, Gazipaşa,
Gündoğmuştaki eski evlerin kültür evi olarak düzenlenmesi konusunda
girişimler yapılmalı, bu yöreler mutlaka kültür turizmine
kazandırılmalıdır.
İstanbulda Beyazıt, Samatya, Yeni Cami ve
Eminönü çevresinde iş yerleri İSTOÇ gibi yeni sanayi bölgelerine
taşınarak, bu bölge tamamen kültür turizmine
ayrılmalıdır.
Karadenizde yayla turizmini destekleyici
yatırımlara öncelik verilmesi lazımdır.
Güneydoğu bölgesindeki kültür turizmi sadece bu
bölgeye bağlı kalmamalı, Doğu Anadolu Bölgesi ve bu
yörelere dâhil edilmelidir. Kars, Ardahan ve Ağrı gibi
şehirlerimiz de kültür turizmi açısından uygun hâle getirilerek,
buraların tanıtımı için daha fazla çaba sarf edilmelidir.
Türkiye, turizm ve kültür değerleri
bakımından köklü bir geçmişe sahip olup birçok ülkenin
kıskanacağı zenginliktedir. Bu çeşitliliğin zarar
görmeden gerçek değerine kavuşması lazım. Rakiplerimizden
İspanya 1.200 kilometre kıyı şeridine sahipken, sadece
Antalyanın kıyı bandı 650 kilometredir. Bir master plan
çerçevesinde, bölge farklılıklarını bütüncül bir
yaklaşımla ele almamız gerekmektedir. Yabancı ülkelerde
fazla tanınmayan doğal, tarihî, kültürel zenginliklerimiz ön plana
çıkarılarak bu güzelliklerin tadına her yılın her
mevsiminde varılabileceği özellikle vurgulanan bir Türkiye
tanıtımı yapılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, yaz sezonunun bitmesiyle
birlikte turizm sektöründe yaşanan acı gerçek kendini göstermeye
başlamıştır. Otellerin çoğu altı aya yakın
ölü sezon nedeniyle kapanmaktadırlar. Sezonun sona ermesiyle birlikte
otellerden turizm işçilerinin çıkarılmasına
başlanmıştır. Geçen yıllarda olduğu gibi bu
yıl da, 300 bin çalışanın en az 150 bini işten
çıkarılmıştır. Bunu önlemek için, turizm
çalışanlarının SSK primlerinin kademeli olarak
düşürülmesi veya bu primlerin altı aylık sıkıntılı
dönemde alınmaması gibi çalışmalar mutlaka
yapılmalıdır. Turizm sektöründe kaçak işçi sorununa da
çözüm bulmak için, stopaj kaldırılıp SSK vergileri yüzde 2ye
indirilmelidir. Bu gerçekleştirilirse gider üzerinden kontrol imkânı
doğacak, kayıt dışı ekonomi kayıt altına
alınmış olacaktır. Bu, işçi üzerinden dolaylı
teşvik sistemini tarımın her kolunda ve inşaat sektöründe
de yapmamız gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Süner, lütfen
konuşmanızı tamamlar mısınız.
TAYFUR SÜNER (Devamla) Bu sistem, terörü,
işsizliği, kapkaçı önleyecektir. Çünkü, bu iki sektörde
çoğunlukla işçiler, güneydoğu ve doğudan, kamyonlarla
Adana, Mersin gibi illerimize çavuşlar vasıtasıyla getirilip
hiçbir sosyal güvence olmadan çalıştırılmaktadırlar.
Aldıkları ücretin yarısını da bu çavuşlar
almaktadır. Eğer, tarımda ve inşaat sektöründe stopaj
kaldırılıp SSK primleri yüzde 2ye inerse, siz, bu
insanların cebine Sosyal Sigortalar kartını
koyarsınız, devletin varlığını ve birliğini
beyinlerine nakşedersiniz.
Sayın Başkan, bütçe görüşmelerinde
Sayın Başbakanımız Öneri bekliyorum. diyordu.
Konuşmamın tamamı öneridir.
Hepinize saygılar sunarken 2008 yılı
bütçesinin devletimize, milletimize hayırlı olmasını
diliyorum.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Süner.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, üçüncü
sıra, Tokat Milletvekili Sayın Orhan Ziya Direne aittir.
Buyurun Sayın Diren. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz dokuz dakika Sayın Diren.
CHP GRUBU ADINA ORHAN ZİYA DİREN (Tokat)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, Gümrük
Müsteşarlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü
bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Malumlarınız, gümrüklerimiz kamuoyu dikkatinde
en çok tartışılan ve şaibelere çok açık bir kurumumuz.
Şeffaf, işlemleri elektronik ortamda denetlenebilir bir yapıya
mutlaka kavuşturulmalıdır. İhracatçı ve
ithalatçılarımızın önünde sorun teşkil eden
değil, çözüm üreten, hızlı, bürokratik engellerin minimize
edildiği bir yapılanma mutlaka gerekmektedir.
Bakınız, Türkiye, Avrupa Birliğine tam üye
olmadan gümrük birliğine giren tek ülkedir. Yapılan anlaşma
çerçevesinde, Türkiyenin karşılaştırmalı olarak üstün
olduğu tarım ürünleri gümrük birliğine dâhil edilmemiş,
Serbest Ticaret Anlaşması kapsamına alınmıştır.
Üçüncü ülkelerde kendi gümrük tarifemiz yerine Avrupa Birliğinin ortak
gümrük birliği tarifesini uygulamak zorundayız. 1996-2006
yılları arasında Türkiyenin gümrük birliğinden dolayı
zararı yaklaşık 80 milyar dolar civarındadır. Bu
noktada, Avrupa Birliğinin tam üyelik müzakerelerinde sergilediği bu
tutum nedeniyle gümrük birliğinin gözden geçirilmesi zaruret hâline
gelmiştir.
Tam üyelik durumunda bile insanlarımıza serbest
dolaşım hakkı verilmeyecektir. Hem Ankara Anlaşması
hem 1970-1973 Katma Protokolü hem de gümrük birliği kavramı
gereği Avrupa Birliği ülkeleri Türk vatandaşlarına dahi
vize uygulayamaz. İş edinmeleri ve kurmalarını
engelleyemez. Bunu Avrupa Toplulukları Adalet Divanı dahi karara
bağlamıştır. Ama, maalesef bu konu, hâlen niçin takip
edilemez, anlamakta güçlük çekiyorum.
Önemli sorunlardan birisi de kaçakçılık olarak
karşımıza çıkıyor. Akaryakıt ve Tekel ürünleri
başı çekmekle beraber, şeker, çay, canlı hayvan ve böyle
ürünlerin kaçak yollarla ülkeye girmesi Türkiyeyi tam bir kaçak cennetine
dönüştürmektedir. Son üç yılda akaryakıt
kaçakçılığı yüzde 70 artmıştır.
Kullanılan akaryakıtın yüzde 20si kaçak durumundadır.
Ülkemizde yapılan kaçakçılığın yıllık
ortalaması 20 milyar dolar civarındadır. Meclis
Araştırma Komisyonu Raporu bunu çok net olarak tespit etmiştir.
28 milyar dolarlık akaryakıt girişi olmasına
karşın, sadece 9 milyar doları kayıt altında, 18,7
milyar dolarlık kısmı ise, bize bu enerjiyi, petrolü satan
ülkelerin kayıtlarında olup, bizim kayıtlarımızda
maalesef mevcut olmadığı tespit edilmiştir.
Türkiyeye her yıl 20-25 bin ton kaçak sigara
giriyor, yani her 6 sigaradan 1i kaçak. Sigara
kaçakçılığından dolayı devlet her yıl 2,5 milyar
dolar vergi kaybına uğruyor.
Türkiyeye kaçak olarak giren şeker yılda 1
milyon ton civarında, ekonomiye maliyeti ise yaklaşık 1,5 milyar
dolardır. Kaçak şeker yüzünden stoklarda şeker birikmesi
nedeniyle 2 milyon dönüm alanda pancar tarımı yapılamamakta,
şeker kaçakçılığı tarımda 1 milyon 600 bin,
sanayide 260 bin olmak üzere toplam 1 milyon 860 bin kişilik mevsimsel bir
istihdam kaybına yol açmaktadır.
Değerli milletvekilleri, kayıt
dışılığın başlangıç noktası
gümrüklerdir. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin katkılarıyla
bazı gümrük kapılarının yeni-leştirilerek,
işlevsel duruma getirilmesi memnuniyet verici bir gelişme olmakla
beraber, gümrüklerdeki sorunlar hâlâ giderilememiştir. Bu nedenle, ihracat
ve ithalat işlemleri sırasında gerçek durumun kayıtlara
uygunluğu önem taşımak-tadır. Bu amaçla da gümrüklerin
fiziksel, kimyasal belirleme yapabilecek laboratuvar olanaklarının
yeterli olmadığı gözlemlenmektedir.
Ayrıca, gerek denizlerde gerek
havalimanlarımızda ve kara yolları sınır
kapılarımızdaki gümrük işletmelerine karşın,
bizim diğer ülkeler arası sınırlarımızda sınır
güvenliğini de sağlayabilecek bir koordinasyon maalesef henüz Gümrük
Müsteşarlığıyla ilgili daireler arasında
yapılabilmiş değildir.
Gümrük Müsteşarlığının 2007
yılında yaptığı BOTAŞın ithal vergilerini
erteleme uygulaması, bütçe disiplini bakımından da ne hâle
getirildiğimizi açıkça ortaya koymaktadır. Bu konuya hepinizin
dikkatini çekmek istiyorum değerli arkadaşlarım. Bu yolla,
BOTAŞa gaz bedellerini ödemeyen EGO ve Türkiye Elektrik Üretim Anonim
Şirketi sübvanse edilmiştir. Bu, son dönemde sıkça görülen keyfî
uygulamaların bütçe uygulaması bakımından keyfîliğinin
de açıkça bir örneğidir.
Gümrüklerdeki işleyişin etkin bir şekilde
yapılabilmesi için kurumlar arası koordinasyon en üst düzeyde mutlaka
olmalı, denetim mekanizmaları aktif işlemeli, teknolojik
donanım ve personel eksikliklerinin de acilen giderilmesi gerekmektedir.
Ulusal menfaatlerimizi en üst düzeye çıkararak, ülkemizi
kaçakçılık cenneti tabir edenlerin bu düşüncelerini de mutlaka
boşa çıkarmalıyız diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Vakıflar Genel Müdürlüğü özel bütçeli bir kuruluştur, giderlerini
kendi gelirlerinden karşılamaktadır. Gelirleri,
ağırlıklı olarak kiralardan ve sermayesine katkıda
bulunduğu Türkiye Vakıflar Bankası gibi ticari
işletmelerden aldığı kâr paylarından
oluşmaktadır. Zaman zaman da genel bütçe ödeneklerinden
yararlandırılmaktadır.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün görevleri 5/6/1935
günlü 2762 sayılı Vakıflar Yasası ile 227 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede açıkça tanımlanmıştır.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün en önemli
görevlerinden biri, Osmanlı İmparatorluğu döneminde kurulmuş
olan yaklaşık 42 bin vakfın akar ve hayratları ile
taşınır değerlerini bulmak, envanterini çıkarmak,
korumak, arşivlemek ve vakfiyelerine uygun biçimde değerlendirmektir.
Bunun yanı sıra, cemaat vakıfları ile Türk Medeni
Yasasına göre kurulan vakıfları etkinliklerine uygunluk
açısından denetlemekle yükümlüdür.
Son üç yılda çok sayıda eski eser restorasyon
ihaleleri yapılmıştır. Ancak, proje hazırlayacak ve
uygulamayı denetleyecek yeterli deneyim ve sayıda mühendis ve sanat
tarihçisi gibi teknik elemanın yeterli olmadığı bilgisini
de almaktayız.
Türk Medeni Yasası uyarınca kurulmuş
vakıfların gönderdikleri mali tabloları değerlendirebilecek
az sayıda personel çalıştırıldığı da
bir vakıadır.
Genel Müdürlükte, ilke ve öncelikler belirlenemediği
için kaynak planlaması doğru yapılamamakta, kaynaklar etkin bir
biçimde kullanılamamaktadır, taşınmazların
sayısı bilinememektedir, birçok taşınmaz ise belediye imar
planlarıyla çok hisseli hâle gelmiştir. İmar
planlarının hazırlanması süreci izlenip süresi içinde gerekli
itirazlar yapılamadığı için bu tür olumsuzluklar da
önlenememiştir. Taşınmazlar üzerindeki işgalci
sayısının 22 bin olduğu bilinmektedir. İstanbul,
Antalya, Bursa gibi illerde, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait araziler
üzerinde mahalleler kurulmuştur. İşgallerin önlenebilmesi bir
yana, işgal edilmiş olduğunun bile yıllarca sonra
anlaşılabileceği çok sayıda örnekle de
karşılaşılmaktadır. Taşınmazlar için
Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) adlı bir proje
başlatılmıştır. Bu projeyle, Vakıflar Genel
Müdürlüğü mülkiyetindeki bütün taşınmazların pafta, tapu ve
güncel durumunu gösteren resimlerinin elektronik ortama işlenerek hizmete
sunulması amaçlanmaktadır, ancak henüz çok sayıda eksik ve
yanlış veri işlenmiş olduğu için güvenilir bilgi
vermekten uzaktır.
El yazma kitap, halı ve böyle tarihsel değer
taşıyan eski eserler ile vakfiye senedi, hüccet gibi belgelerin
taranarak elektronik ortama işlenmesi amacıyla bir başka proje
daha başlatılmıştır. Vakıf Arşivleri Yönetim
Sistemi (VAYS) adıyla anılan bu proje, eski eserlerin
değerlenerek korunması ve araştırmacıların
hizmetine sunulması için önemli bir işlev göreceği için bizce
çok olumludur. Ancak, devlet arşivlerindeki milyonlarca belgenin
taranmasını gerektiren bu sistem, iki ayrı özel şirket
eliyle ve gizlilik konusunda yeterli güvenceler sağlanmaksızın
yürütülmektedir. Eski eser yapılarına bilinçsiz müdahaleler
yapıldığı, üstelik kimi zaman, belediyelerin tarihsel
dokuya zarar veren uygulamaları da önlenememektedir. Ayrıca,
camilerde vatandaşların iyi niyetli, ancak yine tarihsel dokuyu
gözetmeyen eklemeler yapmaları da önlenememektedir.
Değerli vekiller, yeni vakıflar, faaliyet
raporları ve mali tablolarını Vakıflar Genel
Müdürlüğüne göndermekle yükümlüdürler. Gönderme yükümlülüğünün bir
anlamı olmalıdır. Bazı bölge müdürlüklerinde
vakıfların neredeyse yarısının mali tablo ve faaliyet
raporlarını göndermedikleri de yapılan tespitlerde ortaya
çıkmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü, mazbut
vakıfların amaçlarını gerçekleştirebilmek
amacıyla yoksullara burs ve benzeri yardımlar yapmakta, kuru besin
dağıtmakta ya da sıcak yemek vermektedir. Ancak hayır
amacına ne kadar kaynak aktarılacağı, ne tür yardımlar
yapılacağı, yoksulların nasıl ve ne iş
yöntemlerle seçileceği gibi konularda ilkeler belirlenmemiştir. Bu
nedenle de hayır amacı için ayrılan kaynakların doğru
kullanılıp kullanılmadığı
anlaşılamamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Diren, lütfen
konuşmanızı tamamlar mısınız.
ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) Tamamlıyorum
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ayrıca, yoksullara kuru besin ve sıcak yemek
dağıtımı için yapılan ihalelerin
uygulamasının denetimi de hepinizin malumları çok güçtür. Bölge
müdürlüklerinin şartnamelerde öngörülen özellikte ve sayıda
yardımın dağıtılmasını etkili bir biçimde
denetleyemediği de tespit edilmiştir. Mazbut vakıfların
hayat koşullarının yerine getirilmesi amacıyla yoksullara
aylık ve burs verilmesi, kuru besin ya da sıcak yemek
dağıtılması gibi uygulamalar çok olumlu girişimlerdir,
ancak Vakıflar Genel Müdürlüğünün gerçek ihtiyaç sahiplerini
belirleyecek ve yardımların dağıtılmasını
düzenli olarak izleyip denetleyecek düzeyde bir örgüt yapısına sahip
olmadığını düşünüyoruz. Yoksullara yapılan bu tür
yardımların, bu amaçla yapılandırılmış olan
sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarıyla
eş güdüm içinde yönetilmesi de mutlaka sağlanmalı ve
Vakıflar Genel Müdürlüğümüz bu konuda
rahatlatılmalıdır diye düşünüyoruz.
Bu duygularla, 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısının ülkemize hayırlı olması
dilekleriyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Diren.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son söz
İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman Hanımın.
Buyurun Sayın Arıtman. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz dakikadır Sayın Arıtman.
CHP GRUBU ADINA CANAN ARITMAN (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
Sosyal yardımlar, yoksulluğun geçici olarak
giderilmesinde bir hizmet alanı olup, mutlak anlamda insani bir olgudur.
Sosyal devlet ilkesini benimsemiş bir ülkenin de yoksullarına
yardım yapması doğaldır, ancak sosyal yardım
hizmetleri keyfîlikten, popülizmden, partizanlıktan uzak hizmetler olup,
bu sorumlulukla uygulanmalıdır. Ama, ne yazık ki AKP
İktidarında sosyal yardım hizmetleri tamamen popülist ve
partizanca uygulanmış, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü de yoksullara sadaka dağıtan
bir kurum hâline getirilmiştir. Kurum, kuruluş amacı olan
yoksulluğu ortadan kaldıracak ciddi faaliyetlerde
bulunmamıştır, faaliyetlerindeki istihdam yaratıcı,
yatırıma dönük projeler semboliktir. Gıda, yakacak
yardımları ve küçük projelerle yoksulluk sorununun altından
kalkılamaz. Kurumun yaptığı, yoksullukla mücadeleden çok
yoksulluğun yönetimidir.
TÜİKe göre, nüfusumuzun yüzde 20,5i yoksulluk
sınırının altında yaşamaktadır. Yani, her 5
kişiden 1i yoksuldur. Aslında gerçek rakamlar çok daha kötü, ama
TÜİK, iktidara yaranmak için türlü manipülasyonlarla bu kötü göstergeleri
daha iyi gösterme çabası içinde oluyor.
TÜİKe göre, kişi başı aylık
yoksulluk sınırı 236, aylık açlık
sınırı ise 92 YTL imiş. Bunlar ya hesap bilmiyorlar ya hiç
dayak yememişler! Şimdi şu TÜİK yöneticilerine ayda 100-150
lira verelim de bakalım aç mı yatılıyor, tok mu
yatılıyor!
Değerli milletvekilleri, bakın, ülkemizde 0-6
yaş arası çocukların yüzde 28i, kırsaldaki
kadınların yüzde 45i yoksuldur. Yoksulluk, kadın ve çocuklarda
çok daha can yakıcı durumdadır. Üniversite mezunu her 3 gençten
1i işsizdir. Ülkemizde en zengin yüzde 5lik kesim en fakir yüzde 5lik
kesimden 23,5 kat daha zengindir.
AKP İktidarında gelir
dağılımı adaletsizliği zirve yapmıştır.
Yoksul kesimler, AKP İktidarında gıda, yakacak
yardımları yapılarak, bu yardımlara devamlı muhtaç
hâlde bırakılarak, bağımlı kılınarak ve
ideolojik olarak da yönlendirmeyi içeren bir biçimde yönetilmektedir. AKP,
yoksullukla, işsizlikle mücadele etmemiştir ve etmeyecektir, çünkü bu
derin yoksulluk ve işsizlikten nemalanmaktadır. Muhtaç hâle getirilen
milyonlar, sosyal devletin sadakacı devlet hâline getirilmesiyle
iktidarın devamı için kullanılmaktadır. Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu ve Genel Müdürlüğü
AKPyi destekleme fonu ve genel müdürlüğü hâline getirilerek iktidarda
kalmanın yolu bulunmuştur. AKPnin seçim zaferinin deşifresi de
budur. AKP İktidarında toplam 34 milyon 815 bin kişi, bir
başka deyişle, her 2 kişiden 1i sosyal yardımlaşma ve
dayanışma vakıflarından yardım
almıştır. İşte size yüzde 47lik oyun sırrı.
Seçim bölgem olan İzmirde, seçim öncesi, temmuzun ortasında,
45 derece sıcakta, vatandaşa kömür dağıttınız.
Görevlilere AKPli il ve ilçe yöneticileri de refakat ediyordu. Her kapıya
bırakılan kömür torbaları, vatandaş tarafından daha
hemen kapı önünde kömür tüccarlarına satılıp paraya
çevrildi.
Şimdi, değerli AKPliler, şu oy
uğruna dağıttığınız kömür
torbalarını, lütfen ve acilen, derhâl, okullara
dağıtınız. Okullarda sobalar yanmıyor,
çocuklarımız hasta oluyor. Fakir fukara ayrımı yapmadan,
çocuklardan zorla kömür parası toplanıyor. Kömür parası veremeyen
gariban kız çocuklarının da kulaklarından zorla küpelerini
alıyorlar.
İşsizlik, yoksulluk, aşevlerinden
yararlanan, Fak-Fuk-Fondan yardım alan insan sayısı, AKP
İktidarında, cumhuriyet tarihinin en üst düzeyine ulaştı.
Geniş halk kitleleri, erzak torbalarına muhtaç hâle getirildi.
Türkiye, bir sadaka toplumuna dönüştürüldü. Her şeye muhtaç hâle
getirilen milyonların karşısına da kurtarıcı,
yardımsever pozlarında çıkıp devlet kesesinden yardımlarla
oyları da kendi kesenize attınız. Fonu en fazla kullanan Hükûmet
olmakla övünüp bunun üzerinden propaganda yaptınız. Oysa, bir iktidar
için, milyonlarca insanın bu fonlara ihtiyaç duyması övünülecek
değil, utanılacak bir durumdur. Sosyal yardımların
fazlalığı, yoksullaşmanın ve sömürünün
fazlalığını gösterir. İnsanların
işsizliğine, yoksulluğuna çare bulmayıp, sosyal
yardımlarla üstünü örtüp, halkın giderek artan yoksulluğuna
karşı olası tepkilerini de bu fonlar sayesinde kontrol
altına alıyorsunuz.
Siyasi rant hesaplarıyla ha bire döndürdüğünüz
bu çark, sürdürülebilir bir politika değildir. İnsan haysiyetini
koruyan sosyal devlet anlayışından uzaklaşılarak insan
haysiyetini zedeleyen sadaka toplumu anlayışını getiren ve
bu şekilde kullar edinme gayreti içerisinde olanlar şunu bilmelidir
ki, bu anlayışın bedeli, vebali çok ama çok
ağırdır.
Sözlerimi bitirmeden önce birkaç konuda daha uyarıda
bulunmak istiyorum. Bakın, sağlık yardımı
kapsamında gebe ve çocuk muayeneleri için verilen paralar yüzünden
doğurganlık artıyor. Bu uygulama bir tür doğum
teşvikine dönüştü. Bu paraları alabilmek için kontrasepsiyon
yöntemleri bırakılıyor. Özellikle, yoksul halk kesimlerinde
artan bu doğurganlık, bu kesimlerin yoksulluğunu da büsbütün
artıracaktır. O nedenle, yoksul ailelere kontrasepsiyon yöntemlerini
uygulamaları karşılığında da şartlı
nakit transferleri yapılmalıdır. Sık aralıklarla ve
çok sayıda doğum, ana-bebek ölüm oranlarını artıran en
önemli etkenlerdir. Bu nedenle de sağlık yardımları için
gebeliklerin arasının iki yıldan sık olmaması ve dört
çocuktan fazla olmaması şartı getirilmelidir. Aksi takdirde,
yoksul kesimlerin ana ve bebek ölüm oranları artacaktır.
Sosyal riski azaltma projeleri kapsamında, sosyal
yardımla ilgisi olmayan ve yoksulları doğrudan hedef almayan
işlere kaynak ayrılmamalıdır. Yardıma muhtaç
olanların tespitinde objektif kriterler kullanılmalı, devlet
kesesinden yapılan bu yardımlar AKP yardımı gibi
sunulmamalıdır. Sosyal yardımların kişinin toplumda
insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşaması için
verildiği unutulmamalı, yoksulun yoksulluğu, ona yapılacak
yardımlar karşılığında oy
avcılığına dönüştürülmemelidir.
Çeşitli kamu kuruluşlarının eş
güdümsüz ve politik beklentilerle yaptıkları yardımlar kaynak
savurganlığına yol açmaktadır. Bu kamu
kuruluşları ve yardımlar bir çatı altında toplanarak
çağdaş bir anlayışla yeniden ele alınıp
kurumsallaştırılmalıdır. Yoksullukla mücadelede
yoksulun politikacı tarafından sömürülmesine engel olunarak
yoksullukla savaşımın bir devlet politikasına
dönüşmesi sağlanmalıdır.
Teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Arıtman.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi şahıslar adına konuşmalara
geçiyoruz.
İlk söz, lehinde, Malatya Milletvekili Sayın
Öznur Çalıkın.
Buyurun Sayın Çalık. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 2008 mali yılı bütçe görüşmelerinin
üçüncü turuyla ilgili şahsım adına, lehte söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe hazırlanırken büyük bir özveriyle
çalışan bürokratlarımız, milletvekili
arkadaşlarımız ve sayın bakanlarımız başta
olmak üzere, her kademesinde emeği geçenlere huzurlarınızda
teşekkür ediyorum.
2003-2007 dönemi cumhuriyet tarihimizin en parlak
dönemlerinden biri olarak kayıtlara geçmiştir. Her konuda olduğu
gibi, kültür ve turizm politikaları ve Vakıflar Genel
Müdürlüğümüz, çalışmalarında ilkleri bu dönemde
yaşatmıştır.
Türk kültür ve sanatının millî kimliğini
muhafaza ederek evrensel platformlara taşınması öncelikli
hedeflerimiz arasındadır. Kültürümüzün hayatiyetini koruyarak
zenginleşmesi, engelsiz ve özgür bir ortamda yeşerip
yaygınlaşmasına bağlıdır. AK Parti
İktidarı döneminde ülkemizde farklı uygarlıklara ait kültür
varlıklarına yönelik çağdaş mevzuat çalışmaları
gerçekleştirilmiş, bu alana yeni kaynaklar aktarılarak büyük bir
seferberlik başlatılmıştır.
Turizm sektöründe, 2007 yılının ilk on
ayında ülkemize gelen turist sayısı 20 milyonun üzerine
çıkmış, turizmden elde edilen gelir de 15 milyar dolara
yaklaşmıştır. Bu sayı, 2006 yılının
tamamında ülkemize gelen turist sayısından 2 milyon daha fazladır.
Ülkemiz, bu rakamlarla dünyada ilk on varış noktası
arasındadır. Yeni yatırım alanları oluşturup ürün
çeşitliliğini artırarak ve niteliklerini yükselterek 2023
yılına kadar dünyanın en önemli beş varış
noktası arasına Türkiyeyi dâhil etmek, gerçekleşmesine kesin
olarak baktığımız en önemli hedefimizdir.
Sayın Bakanımızın, dünyanın
sekiz harikasından biri olmaya aday, 2007 yılı sonu
itibarıyla UNESCO Dünya Miras Listesinde yer alan Nemrut
Dağına da gereken desteği vereceğine inancım tamdır.
Bu vesileyle de Sayın Bakanımıza teşekkürlerimi sunuyorum.
Başbakanlığa bağlı özel bütçeli
bir kuruluş olan Vakıflar Genel Müdürlüğümüzce 1998-2002
yılları arasında restore edilen eser sayısı 46 iken
2003-2007 yılları arasında 2.613 eserin restorasyonu
tamamlanmış, 2008 yılında ise bin adet eserin restorasyonu
hedeflenmektedir. AK Parti İktidarı olarak, tarihimize,
ecdadımıza bugüne kadar sahip çıktık, bundan sonra da sahip
çıkmaya devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde 1994, 2000 ve
2001 yıllarında yaşadığımız krizler hem
gelir dağılımı adaletsizliğini hem de yoksul
sayısını artırmıştır. Bu krizlerin
ceremesini de maalesef yoksul yurttaşlarımız daha da yoksullaşarak
çekmiştir. Biz kimsesizlerin kimsesi olacağız diye yola
çıktık. Çaresiz ve umutsuz tek bir insanımızın
kalmaması için var gücüyle çalışmak ve insanımıza
onurlu bir hayat imkânı sunmak, Hükûmetimizin en temel amaçlarından
biridir.
Hükûmetimiz döneminde sosyal yardımlardan yararlanan
kişi sayısında 2,5 kat, sağlanan ayni yardımlarda da 9
kat artış olmuştur. Rakamların bu derece artması,
ülkemizde ihtiyaçlı insanların sayılarının
artmasından değil, Hükûmetimizin bu konuya ve insanımıza
gösterdiği özenden ve hassasiyetten kaynaklanmaktadır.
Hükûmetimiz döneminde 2003 yılında 1 milyon 96
bin aileye 650 bin ton kömür dağıtılmışken, 2007 Eylül
ayı itibarıyla 1 milyon 900 bin aileye 1,5 milyon ton kömür
dağıtımı yapılmıştır. Kömürle oy
aldığımızı iddia edenlere: 2006 yılında
seçim yokken biz kömür dağıtmaya devam ettik. Şu anda, 2007
yılında biz kömür dağıtmaya devam ediyoruz.
CANAN ARITMAN (İzmir) Uzun vadeli politika.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Siz
dağıtmadınız, devlet dağıttı.
ÖZNUR ÇALIK (Devamla) Seçim olmamasına
rağmen, biz her zaman insanımızın yanında olmaya devam
edeceğiz.
Sosyal güvenceden yoksun, özürlü vatandaşların
topluma uyumunu kolaylaştıracak her türlü araç gereç
ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik 7.906
yurttaşımıza toplam 10 milyon 526 bin YTL yardım
yaptık. Bu vesileyle de 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü'nde bir kez
daha engelsiz bir dünya ve engelsiz bir Türkiye dileğimi buradan iletmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, nüfusun en muhtaç kesimine
dâhil olan ailelerin çocuklarının temel sağlık hizmetlerine
tam olarak erişimini hedef alan bir
sosyal güvenlik ağı oluşturmak amacıyla ülkemizin her
köşesinde şartlı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çalık, lütfen
konuşmanızı tamamlar mısınız.
ÖZNUR ÇALIK (Devamla)
nakit transferi ve
sağlık yardımlarını yapmış
bulunmaktayız ve sağlık yardımlarını da çocuk
sayısında 40 kat, yardım miktarında ise 116 kat
artış Hükûmetimiz döneminde yapılmıştır. AK
Partinin seçim başarısını sorgulayanlara en iyi cevabı
bu rakamların verdiğini belirtmek istiyorum ve şartlı nakit
transferi eğitim yardımları kapsamında da kız
öğrencilerimize ve erkek öğrencilerimize de
yardımlarımızı yapmaya devam ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, içinde bulunduğumuz
haftaya denk gelen Türk kadınının Kurtuluş Savaşı
yıllarından beri sürdürdüğü mücadelenin bir finali olarak 5 Aralık
Türk kadınına milletvekili seçme ve seçilme hakkı verilmesinin
73'üncü yıl dönümünü kutluyorum.
Muhalefet partileri yıllardır kadın
kotasını gündemde tutmalarına rağmen cumhuriyet dönemi
meclislerimizde 1935'te sadece yüzde 4,6 iken cumhuriyet tarihimizde bu 9,1 ile
kadın üye oranının en yüksek Meclisinin oluşmasına
katkılarından dolayı Sayın Başbakanımıza
şükranlarımı sunuyorum.
2008 bütçesinin hayırlı olmasını
temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Çalık.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Yani, burada yüzde
45 oran var. Hiç mi teşekkür yok DTP'ye?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Hükûmet
adına ilk söz Kültür ve Turizm
Bakanı Sayın Ertuğrul Günay'a aittir.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi buçuk dakika.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
ben de sözlerimin başında, dün cenaze törenlerine
katıldığım Bakanlığımızın eski
yöneticilerinden değerli sanatçı Sayın Aydın Gün ile
değerli bilim ve siyaset adamı Sayın Orhan Dikmene ve yine dün
akşam bir elim kazada yitirdiğimiz değerli sanatçı
Sayın Tankut Ökteme Allahtan sonsuz rahmet, yakınlarına,
sevenlerine sabır dileklerimi sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, benim
tespitlerime göre, 10 kadar arkadaşımız, doğrudan
Bakanlığımızla ilgili konularda sabahtan bu yana süregelen
oturumlarda konuştular. Bütün arkadaşlarıma teşekkür
ederim. Olumlu değerlendirmeler, olumsuz değerlendirmeler yapan bütün
arkadaşlarım, öyle sanıyorum ki, kültür ve turizm alanında,
ülkemizin, farklı bakış açılarından, hepsi, ileriye
gitmesini istiyorlar. O yüzden, arkadaşlarımızın
değerlendirmelerini ilgiyle izledim. Bunların hepsine tatmin edici
yanıtlar vermeyi elbette isterim, ama yirmi dakikanın altındaki
bir söz süresi içinde bir kısmını ihmal edersem lütfen beni
bağışlasınlar.
Kültür ve Turizm Bakanlığı
başlığı iki önemli kavramı içeriyor biliyorsunuz,
kültür ve turizm başlıklarını. Kültür, bana
sorarsanız, bugün burada konuştuklarımızdan daha da
kapsamlı. Yani, burada konuştuğumuz tiyatro, opera, bale, kitap,
sinema gibi konuları elbette içeriyor, ama onun ötesinde hayatın
bütününü içeriyor. Nasıl oturduğumuz, nasıl
kalktığımız, nasıl davrandığımız,
nasıl yaşadığımız, çocuklarımızı
nasıl yetiştirdiğimiz, geleceğimize nasıl
baktığımız, toprağımıza nasıl
baktığımız, hayata nasıl
baktığımız da kültürün ilgi alanı içinde. O yüzden, ben,
burada konuştuğumuzdan daha kapsamlı kültür bakış
açılarına, daha kapsamlı kültür tartışmalarına,
uzun bir süreçte, belki başka vesilelerle, başka araştırma,
genel görüşme vesileleriyle yeni kültür tartışmalarına
mutlaka ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
Arkadaşlarımız bir kültür
politikası olmadığından söz ettiler. Bence, Türkiye
topraklarında var olan bütün değerleri ayrımsız
sahiplenmek, coğrafi farklar gözetmeksizin, sınıfsal farklar
gözetmeksizin, etnik farklar gözetmeksizin, renk farkları, köken
farkları gözetmeksizin bütünüyle sahiplenmek, o çeşitliliği bir
ahenk içinde, bir uyum içinde, bir ebru güzelliği içinde yerelden ulusala,
ulusaldan uluslararasına taşımaya, çıkarmaya
çalışmak, evrensele çıkarmaya çalışmak bizim kültür
yaklaşımımızın temel politikasıdır ve bunu,
bazı arkadaşlarımız anlamak istemeseler bile, biz
ısrarla, ısrarla, ısrarla dile getirmeye ve bu dile
getirdiğimiz görüşleri gerçek kılmaya
çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, turizm de çok
önemli bir başlık. Çünkü turizm, bazı
arkadaşlarımızın söylediği gibi, bu içinde
bulunduğumuz 20nci yüzyılın sonunda, 21inci yüzyılın
başında, ekonomileri geliştiren, dünyada bir ölçüde
varsıllığın da artmasıyla, insanların başka
ülkeleri görme merakının da artmasıyla ekonomiyi geliştiren
bir dinamik motor değil sadece. Aynı zamanda, bir yandan ekonomiyi
geliştiriyor turizm, bir yandan toplumsal yapıyı
değiştiriyor. Bazı arkadaşlarımızın
baştan değindikleri gibi istihdama doğrudan etkisi var,
farklı meslek birimlerine, bir yerdeki turizm gelişmesinin farklı,
çok çeşitli, 40a kadar vardığı söylenen meslek birimlerine
ciddi etkisi var. Ama, aynı zamanda, sosyal yapıyı dünyayla
entegre ediyor, kendi dışıyla o sosyal yapıyı
Egenin
bir köyü, Doğunun bir köyü bir turizm ilgi alanı hâline
gelmişse, oradaki sosyal yapı değişmeye, sosyal yapı
dışarıyla tanışmaya, dışarısı o
yapıyı etkilemeye başlıyor ve orada insanların giyimi
kuşamı, davranışı, öğrendikleri bilgi birikimi
artmaya başlıyor. Yani, bir yandan ekonomiyi değiştiriyor,
geliştiriyor turizm, bir yandan sosyal yapıyı geliştiriyor
ve güçlendiriyor. Bu iki başlık üzerinde konuşmaya, bu iki
başlığın bir arada birbirini destekler biçimde ve ülkemizi
geliştirir biçimde yürümesini sağlayacak politikalar üzerinde
konuşmaya çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, elbette kültür
alanında öncelikle yapacak çok işimiz var. Biz, önce,
ayrımsız biçimde üzerinde bulunduğumuz tarihsel mekâna sahip
çıkmaya çalışıyoruz. Ben göreve
başladığımın ilk günlerinde, Ankaranın bir
belediyesinin, bir merkez belediyesinin, Altındağ Belediyesinin,
Ankaranın tarihsel kent merkezinde mütevazı imkânlarla kentsel yenileme
çalışmalarını gezdim ve orada çok şükranla, minnetle,
sevgili ve rahmetli Mehmet Âkifin mütevazı bir biçimde Kurtuluş
Savaşı yıllarında yaşadığı,
İstiklal Marşını yazarken yaşadığı
dergâhın ve çevresinin de derlenip toparlandığını ve
önümüzdeki İstiklal Marşının ilan gününde, yani Mart
2008de Ankaranın sosyal yaşamını ve Türkiyenin tarihsel
kültürel yaşamına bir armağan olarak sunulacağıyla
ilgili çalışmaları yerinde gördüm birkaç ay önce ve Ankarada
neden bir Mehmet Âkif anıtı olmadığını dile
getirdim.
MUHARREM İNCE (Yalova) Âkifi onlara
anlatıyorsun, Hektoru bize anlatıyorsun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(Devamla) Bu taraftan değil, bu taraftandı eleştiri.
MUHARREM İNCE (Yalova) Hektoru o tarafa
anlatın.
BAŞKAN Lütfen dinler misiniz Sayın
Milletvekili.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(Devamla) Bizim kültür bakışımız, böyle Anadolunun bütün
değerlerini, bu toprakların altındaki, üstündeki bütün
değerleri sahiplenmek ve bunu sahiplenerek geleceğe taşımak
iddiasını içeriyor. Bakışımız budur, vizyonumuz
budur. Bu, tabii, ören yerlerine sahip çıkmamızı gerektiriyor.
Bu, bilinçli olarak onarımlar, restorasyonlar, tamirat değil, gerçek restorasyonlar
yapmamız gerekiyor ve ayrıca, bu fiziki mekân koruma
çabasını bilinç olarak da yeni bir düzleme taşımamız
gerekiyor.
Yine, benim göreve başladığımın
ilk haftalarında görevli olarak gittiğim iki mekândan yola
çıkarak geliştirdiğimiz bir yeni konsept var. Onu sizinle 2008
ve sonraki yılları kapsayacak bir yaklaşım olarak
paylaşmak isterim. Belki bütçede de bir ölçüde söyledim. Domaniçteki ve
Söğütteki şenliklere gitmiştim. Domaniçteki ve Söğütteki
şenlikler, Osmanlının kuruluşunu simgeleyen şenlikler,
ne yazık ki, bir yayla panayırı şenliğinin ötesine
geçmiyordu, benim gördüğüm kadarıyla. Hâlbuki, o topraklar, bir
yandan tarihin gördüğü en önemli ve en büyük imparatorluklardan birisinin
kurulduğu, yani, üç yayla tepesinden üç kıtaya yayılabilen bir
imparatorluğun kurulduğu bir bilinci simgeliyor; bir yandan da yine o
coğrafya, bu milletin dizlerinin üzerine düştüğü yerden
ayağa kalktığını simgeliyor; bir yandan
kurtuluşu, bir yandan kuruluşu simgeliyor. Şimdi, bunu yeni bir
mantık içinde, yeni bir konsept içinde ele almak ve kurtuluşu ve
kuruluşu birlikte kavrayan, kucaklayan, 26 Ağustosta başlayan, 9
Eylüle kadar süren bir yepyeni kurtuluş ve kuruluş konsepti içinde
bir çalışma yapmak gibi bir bakış açısını
geliştiriyoruz. Önümüzdeki tarihlerde size bu konularda çok daha yeni
yaklaşımları anlatabileceğimi zannediyorum.
Sadece şunu söylemek istiyorum: Biz, bütünüyle bu
toprakların altında üstünde ne varsa sahip çıkıyoruz ve bu
topraklardaki her şeye sahip çıkarak Türkiyenin gelecekteki bin yıllarını
temellendirmeye, kurmaya, geliştirmeye çalışıyoruz. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Sağ olun.
Değerli arkadaşlarım, tabii ki fiziki
mekâna sahip çıkacağız, tabii ki bir bilincimiz olacak, ama, bu
bilinç dille tamamlanırsa, kitapla somutlanırsa bir anlama
kavuşabilir. Dil konusunda -şükranla ifade etmeliyim ki- geçen dönem
Meclisinin son tarihlerinde, mayısta-nisanda çıkarmış
olduğu Yunus Emre Enstitüsü Yasası var. Şükranla anıyorum,
ona katkı yapan arkadaşlarımızı;
hazırlayanları ve yasayı gerçekleştirenleri şükranla
anıyorum. Bu Yasa sayesinde, biz, Türk dilini, tıpkı
Almanların Goethe Enstitüsüyle yaptığı gibi,
İspanyolların Cervantes Enstitüsüyle yaptığı gibi,
İngilizlerin British Councillarla yaptığı gibi, biz de
Türkçeyi önce Türk nüfusunun yoğun bulunduğu Avrupa ülkelerinde, Asya
ülkelerinde, sonra giderek zaman içinde bütün dünyada bir anlatım merkezi,
gelişme merkezi, ifade merkezi, hem dili geliştirme, hem Türkçeyi
kendi içinde geliştirme hem Türkçenin ürünlerini dünyada
yaygınlaştırma merkezi hâline getirmeye
çalışıyoruz ve Yunus Emre Enstitüsü bence, geçen Meclisten
bugüne kalan en güzel armağanlardan birisidir ve bu Meclisin himayesinde
biz Bakanlık olarak ve ilgili öteki bakanlıklar olarak, Türk dilini dünyada
geliştirecek olan bu projeyi kıskançlıkla sahiplenerek,
sanıyorum ki gelecek yıl içinde önce Almanyada bir Yunus Emre
Enstitüsü açmaktan başlayarak dünyaya yaymaya
çalışacağız.
Bakanlığımızın geçen dönemde
yine -arkadaşlarımız haksızlık yaparak görmezden
gelmeye çalıştılar ama- başlatmış olduğu
güzel çalışmalardan birisi de, şimdiye kadar biz kültür ithal
eden bir ülke konumunda kalmıştık. Geçmiş yıllarda
övündüğümüz en büyük başarılardan birisidir ki, bence güzel bir
çabadır dünya klasiklerinin Türkçeye kazandırılması.
Türkiyenin aydın ufkunu dünyaya açan, aydın ufkunun dünyayı
öğrenmesini sağlayan güzel bir çabadır ama, bunun
karşıtının da yapılması gerekirdi. Türkiyenin
üretiminin, Türkiyenin bilgi üretiminin, birikim üretiminin, edebî üretiminin
dünyaya taşınması gerekirdi. Şimdi böyle bir çaba var.
Türkiye, artık, kendi yazarlarını, kendi hem dünya
çapındaki yazarlarını hem yeni kıvılcımlanan
yazarlarını; Batı dillerinden herhangi birine, Batı,
Doğu -ayırımsız söylüyorum düzelterek- dillerinden herhangi
birine çevirmek isteyen yayınlara, yayıncılara, çevirmenlere
destek veriyor. Bu alanda 50ye yakın, Türkçe dışında yeni
yayın yayımlanmıştır. Gelecek yıl Frankfurt Kitap
Fuarına gittiğimizde 100den fazla, belki 200e yakın yeni
yayının Türkçeden başka dillere çevrilmiş olarak, Frankfurt
Kitap Fuarında, bizim onur konuğu olduğumuz kitap fuarında
bizim stantlarımızı renklendireceğini zannediyorum.
Yine, dil ve kitap konusundaki somut ve
önemsediğimiz adımlardan birisi de önümüzdeki yıl
katılacağımız Frankfurt Kitap Fuarıdır. Bu
yıl oradaki çalışmaları yerinde gözlemledim. Bu yıl
bir şey başarıldı. Önceki yıllarda, özellikle geçen
yıl Türkiyeden bazı yayın kuruluşları ayrı
ayrı gitmişlerken ve Frankfurt Kitap Fuarının o,
işte, birkaç bin metrekarelik alanında ayrı ayrı Türk yayıncıları
ve birbirlerine sırtlarını dönmüş olarak
bulunmuşlarken, bu yıl Türkiyenin bütün renkleri birlikte gittiler,
aynı mekânı paylaştılar, farklı ideolojik
görüşleri taşıyan bütün yayın kuruluşları omuz
omuza, yan yana durdular ve Türkiye'nin bayrağının altında
durdular. Bu, güzel bir gelişmedir zannediyorum ve bu, Türkiye'nin kendi
içindeki bütün tartışmaları düşünce özgürlüğü içinde
aşacağının, bence güven verici adımlarından
birisidir. Buna katkı yapan, bu anlayışı gösteren, bu
anlayışta birleşen yayıncı arkadaşlarıma da
bu vesileyle Meclisimizin huzurunda teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.
Onlarla birlikte yapacağız. Gelecek yıl, yurt
dışında, bu uluslararası platforma çıkma girişimimizi,
nasıl -birazdan anlatacağım- turizm platformuna çıkma girişimimizi,
doğrudan sivil önderlerle, doğrudan sivil girişimcilerle
yapıyorsak, bu yayın dünyasına, bu kültür dünyasına
çıkma girişimlerimizi de devlet güdümü altında ve devlet tek
sesliliği altında değil, bütün bu alanda
çalışanların katılımıyla, onların
dayanışmasıyla ve birlikte yapmaya
çalışacağız.
Tabii, Kültür başlığı altında
daha saymam ve değinmem gereken birçok şey var, ama, galiba birkaç
şey de Turizmden söz etmem gerekiyor, zaman azalıyor.
Değerli arkadaşlarım, Müzeler,
Kütüphaneler, Telif Hakları, Sinema, Tiyatro, Opera, Bale, çok
başlık var tabii.
Şunu söylemek istiyorum: Ben, Türkiye'de
kütüphanelerin çoğalmasından yanayım. Benim doğduğum
ilde bir kütüphane binası, benim hayatımda nostaljik değeri olan
bir kütüphane binası, bir başka yapı yapılırken
-bundan yıllar öncesinden söz ediyorum- bir konukevi yapılırken
yutulmuştu; yitiğini arayan bir çocuk gibi onu aradım ve onu
bulmaya çalışıyorum, onu tekrar oraya kazandırmaya
çalışıyorum.
Ben, Türkiye'nin her yerinde kütüphanelerin,
kitaplıkların çoğalmasından yanayım. Ama bunların
bir kısmını biz yöneteceğiz Kültür Bakanlığı
olarak, bir kısmını özel idareler yönetecek, bir
kısmını belediyeler yönetecek, bir kısmını
doğrudan okullar yönetecek, ama, okulların kitaplığı
olacak, belediyelerin kitaplığı olacak, özel idarelerin
kitaplığı olacak, Bakanlığın
kitaplığı olacak; Türkiye kitapla tanışacak.
Kitapsız bir millet olmaz. Kitap okumayan bir millet olmaz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Mutlaka, biz, mademki hayat felsefesini oku emrinden
alan bir kültürden yola çıkmışız; okumayı bir ahlak
hâline, okumayı bir erdem hâline taşımaya, geliştirmeye ve
bunun altyapısını kurmaya çalışacağız.
Bu konuda geçmiş yıllarda eksiklerimiz
olmuş, ben de kabul ediyorum.
Personel yetersizliğimiz var, kaynak
yetersizliğimiz var, imkân yetersizliğimiz var, ama aşmaya
çalışıyoruz bunları, bunların hepsini.
Müzelerle ilgili tartışmalar da buradan
kaynaklanıyor. Yine, şükranla ifade etmem gerekiyor
-sıkıntılarımız var müzelerde ama- müzelerde eğer
geçen Hükûmet döneminde denetim başlamamış olsaydı daha
müzelerden neler kaybolurdu gelecek on yıllarda bunu hiçbirimiz tahmin
edemeyiz. İlk defa geçen Hükûmet döneminde Türkiye'nin müzelerinde denetim
başlamıştır ve o sayede
Bazen üzücü haberler alıyoruz,
bunun olmadığı, öteki eşyanın
bulunmadığı
Ama ne zaman kaybolmuş? On yıl önce mi?
Beş yıl önce mi? Yirmi beş yıl önce mi? Bu, ne yazık
ki çok da tespit edilemiyor, ama müzeler bir envantere bağlanıyor,
bir kayda bağlanıyor.
Biz, müzelerin içinde, bir arkadaşımızın
söylediği gibi, özel güvenlik hizmeti almıyoruz, dış
mekânda alıyoruz. Son zamanda -ben rakam rakam aşağı
yukarı, önüme gelen imzaları kontrol ediyorum- özellikle özelleştirmeden
gelen bütün elemanları mümkün olduğu kadar müze güvenliğinde
görevlendirmeye, bu sahadaki eksiğimizi gidermeye
çalışıyoruz ve müzenin özel hizmetleri, sadece dış
güvenliği ve sadece temizliği için almaya çalışıyoruz.
Sanıyorum, önümüzdeki dönemlerde personel ihtiyacımızı
biraz daha azalttıkça bu ihtiyaçlarımız da kalmayacak.
Bir son düzeltme ya da bir son açıklama kültür
bahsinde; bu, tiyatro, opera, bale
Ben dedim ki arkadaşlar: Devlet
öncülük yapmış bir dönem; devlet bir dönem koro kurmuş; devlet
bir dönem halk oyuncuları ekibi kurmuş; tabii, tiyatro kurmuş;
tabii, senfoni kurmuş. Hâlâ senfoni, opera, bale yeteri kadar
kitleselleşmediği ve yeteri kadar toplumsal bir sahiplenmeye
kavuşmadığı için, bunlar belki devam ettirilebilir devlet
tarafından, ama ben bu çağda çok daha güzelini özel
kuruluşların, çok daha güzelini özel idarelerin, belediyelerin
yaptığını, halk oyunlarını, koroların müzik
çalışmalarını görüyorum. Bunları hâlâ devletin
taşıması gerekir mi? Acaba bunları özel idareler, acaba
bunları belediyeler, doğrudan doğruya sivil toplum örgütleri
yapamaz mı? Bunu sorguluyorum dedim.
Ha, tiyatrolarla ilgili, tiyatroları
özelleştirmekten söz etmedim ben. Başka bir şey söyledim.
Tiyatrolar, bu devletin bütçesinden kaynak alan, destek alan tiyatrolar, sadece
kendilerini Ankaranın, İstanbulun elit çevrelerine hapsetmeyecekler.
Sadece sırtlarını devlete dayayıp Ankaranın
Kızılayında, İstanbulun Taksiminde Sahne yok! diye
bağırmayacaklar. Sahne arıyorsanız, bütün Türkiye sahnedir.
(AK Parti sıralarından alkışlar) İşte, ilk defa
İstanbulun Beykozunda
Bakın, on bir ilçe var İstanbulun
Anadolu yakasında ve ben göreve başladığım tarihte
İstanbulun Anadolu yakasında Devlet Tiyatrolarının bir tek
sahnesi yoktu. 28 Aralık akşamı hepinizi davet ediyorum. 28
Aralık akşamı, Beykozda, Devlet Tiyatroları sahne
açıyor. Peşinden Ümraniyede sahne açacağız, peşinden
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakanım, süreniz
tamamlandı. Devam edecek misiniz?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(Devamla) Birkaç cümleyle efendim.
Değerli arkadaşlarım, yani bizim derdimiz,
kültürü, sanatı- doğuya da, elbette Türkiyenin her yerine- bizim
derdimiz, kültürü, sanatı bir elitin hakkı gibi görmemektir. Bizim
derdimiz, kültürü, sanatı, topluca bu milletin hakkı gibi görmektir,
çünkü, ben kültür politikalarından, toplumun toplam yaşam düzeyinin
yükseltilmesini anlıyorum.
Turizme de bu gözlükle ve bu çerçeveyle bakıyorum.
Turizmde geldiğimiz rakamlar arkadaşlarım, burada rakamlar-
2002den bu yana ciddi bir artışımız var, ama, şu
düşünceyi paylaşıyorum: Bu artış, kendi içinde
göreceli olarak olumlu bir artıştır, ama, Türkiye için yeterli
bir artış değildir. Bunu söylüyorum yüksek sesle, bunu
turizmcilerle bulunduğum bütün toplantılarda söylüyorum, çünkü biz,
işimizi -kimse kusura bakmasın- burada bazı
arkadaşlarımızın sırf muhalefet olsun diye
söylediği sözlere göre değil, doğrudan doğruya işin
sahipleriyle konuşarak, yani, bu alanda yatırım yapan, bu alanda
iş yapan, bu alanda hizmet yapan, rehberlik yapan, otelcilik yapan,
turizmcilik yapan, yemek üreten, iş üreten arkadaşlarımızla
konuşarak yapmaya çalışıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakanım.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(Devamla) Bitiriyorum efendim.
Ve Türkiyeyi, önümüzdeki süreçte, kültürde de turizmde
de dünyanın gerçekten son derece gelişen ülkelerden birisi hâline
getirmek konusunda, bütün bu sektördeki arkadaşlarımızın
iş birliğiyle, çok iyi niyetli bir gayret ve çalışma içerisindeyiz.
Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
Hükûmet adına ikinci söz sırası, Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Hayati
Yazıcıya aittir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi buçuk dakika Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ
YAZICI (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütçe müzakerelerinin bugünkü oturumu dolayısıyla söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Güzel bir bütçe müzakeresi izliyoruz, gerçekten, söz
alan bütün arkadaşlarımız, gerek eleştiri anlamında
gerekse öneri anlamında katkı veriyorlar; nesnel olmayanlar hariç,
nesnel nitelik taşımayan eleştiriler hariç, bütün
arkadaşlarıma teşekkür etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, dünyanın önemli bir
coğrafyasında stratejik önemi haiz bulunan ülkemiz gümrükleri,
ekonomik, ticari ve siyasi yapıları farklı ülkelerle komşu,
dünyanın önemli noktasında uyuşturucu, insan ve silah
kaçakçılığı trafiği üzerinde her bakımdan
sıcak bölgede 8.960 personeliyle hizmet vermektedir. Yasal ticareti
kolaylaştırma ve yasa dışı ticareti önleme gibi çok
önemli bir misyonu üstlenen Gümrük Müsteşarlığı,
mükemmelliğe odaklanmış, kendi coğrafyasında en iyi,
uluslararası gümrük topluluğunda örnek, her yıl büyüyen
dış ticaret hacmine uygun, Avrupa Birliği standartlarında
hizmet veren bir teşkilat olmayı hedeflemektedir. Hiç şüphesiz
ki, büyük hedefler, kararlı politikalar ve etkin yönetimi
gerektirmektedir.
Türkiye ekonomisinde yaşanan yapısal
dönüşüm içerisinde gümrük idaresi, önemli görevler üstlenmiştir.
Ekonominin lokomotifi olan ihracatçı ve ithalatçılarımıza
çağdaş normlarda, Avrupa Birliği standartlarında
müşteri odaklı hizmet sunarak dış ticaret işlemlerinin
maliyetlerinin düşürülmesi, ticaretin
kolaylaştırılmasında e-gümrük uluslararası
ilişkilerde etkin iş birliği, kaçakçılık, organize
suçlar ve gümrük suçlarıyla etkin ve risk analizi odaklı mücadeleyi
hedeflemiş ve gerçekleştirmektedir.
Son yıllarda Gümrük
Müsteşarlığında hızlı bir dönüşüm süreci
yaşanmaktadır. Gümrükte kâğıt üzerinde işlem
yapılırken, gerçekleştirilen otomasyon
çalışmalarıyla e-gümrüke geçilmiş, mükelleflerin
gümrüğe gelmeksizin kendi bürolarından gümrük beyannamelerini tescil
ettirmeleri sağlanmıştır. Uygulamada başlatılan
e-gümrük ile yüz on dokuz gümrük idaresinde işlemlerin yüzde 100ü
elektronik olarak yapılmaktadır. Eşyanın gümrüğe
intikalinden itibaren ilk yirmi dört saatte işlemlerin yüzde 80i
tamamlanmaktadır. 2003 yılında yüzde 30 olan mükelleflerin
ofisten beyan oranı, 2007 yılında yüzde 85e
ulaşmıştır.
Maliye Bakanlığıyla yapılan
e-teyit dediğimiz sistemle iki kurum arasında elektronik
bağlantı sağlanmış, böylece KDV iadesi için vergi
dairesine ihracat beyannamelerinin götürülmesine gerek kalmamıştır.
Ayrıca, yirmi beş bankayla vergilerin
elektronik tahsilatına ilişkin yapılan anlaşmayla, gümrük
veznesinde yapılan vergi tahsilatları artık ofisten
İnternet bankacılığıyla gerçekleştirilmektedir.
Maliye Bakanlığı ile
Müsteşarlığımız arasında uygulamaya geçirilen
GÜMKART Projesiyle, gümrük vergilerinin nakit para yerine GÜMKART adı
verilen elektronik para kartlarıyla tahsili gerçekleştirilmektedir.
Bu proje sayesinde gümrük vergilerinin en kısa sürede tahsili
sağlanmakta ve bu uygulamanın tüm gümrüğe yaygın tescil
edecek şekilde gerçekleştirilmesi hedeflenmiş
bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizin içinde bulunduğu jeostratejik konum, uluslararası
ulaşım yolları, enerji kaynaklarına yakınlık
dolayısıyla akaryakıt kaçakçılığı; yasa
dışı, insan, patlayıcı madde, silah ve uyuşturucu
kaçakçılığı için riskli bir bölge teşkil etmektedir.
Söz konusu riskler, Müsteşarlığımıza
kaçakçılıkla mücadelede önemli bir misyon yüklemektedir. 2007
yılında yürürlüğe giren 5607 sayılı Yasa ile
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu yetmiş bir yıl sonra
yenilenerek çağın koşullarına uygun hâle getirilmiş,
2005 yılında yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu ile Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğüne adli kolluk
görevi verilmiştir.
Yasa dışı eşya, taşıt ve
insan trafiğini izlemek ve önlemek amacıyla GÜMSİS Projesi
geliştirilmiştir. Bu projeyle, gümrük kapılarında
kurulması planlanan her türlü güvenlik sistemi Ankaradaki merkezî binadan
kontrol ve komuta edilmekte ve merkez şu an yirmi dört saat süreyle çalışmasına
ve işlevine devam etmektedir.
Ulusal ve uluslararası düzeyde diğer
istihbarat kurumlarıyla paylaşımı mümkün bulunan
Kaçakçılık Bilgi Bankası Sistemi ile sonuçlanan
kaçakçılık olaylarına ilişkin bilgiler İnternetten
elektronik ortamda sisteme girilmekte ve Gümrük Veri Ambarı (GÜVAS)
Sistemine aktarılmaktadır. Böylece, GÜVASta toplanan bilgilerden
çeşitli sorgu ve analizler yapılarak kaçakçılıkla mücadele
daha etkin hâle getirilmiş bulunmaktadır.
Kaçakçılıkla mücadelede etkinlik ve
verimliliği sağlamak üzere dört adet yeni motorbot, İstanbul,
İzmit,
Etkin mücadele sonucu 2007 yılı kasım
ayı itibarıyla akaryakıt, silah, uyuşturucu ve ticari
kaçakçılık olmak üzere toplam bin sekiz yüz otuz dört olayda 489
milyon YTL tutarında kaçakçılık olayı ortaya
çıkartılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1 Ocak 2006 tarihinden itibaren A tipi antrepolara kamera sistemi
kurulması, akaryakıt antrepolarındaki elektronik seviye ölçüm
cihazlarının bilgisayar sistemine bağlanması zorunlu hâle
getirilmiştir. Söz konusu sistemlerin İnternet üzerinden gümrük
idarelerince yedi gün, yirmi dört saat izlenmesini sağlayacak ortam
hazırlanmıştır.
Gemi takip ve konteyner takip sistemiyle, gemi
acenteleri tarafından gemi gelmeden önce bilgiler elektronik ortamda
girilerek Müsteşarlık sistemine aktarılmakta ve gemiye
ilişkin tüm takip işlemleri yapılmaktadır.
Elektronik imzanın gümrük işlemlerinde
kullanımını sağlamak, gümrük vergilerinin bankalarca
tahsilinde e-para kartını devreye alma hedeflerimiz
gerçekleştirilmiş olup e-imza ve m-imza entegrasyonu önümüzdeki
yıl yaygınlaştırılacaktır.
E-Dönüşüm Türkiye Projesi kapsamında
koordinatörlüğü Müsteşarlığımızca yürütülmekte
olan dış ticarette e-belge uygulaması
yaygınlaştırılacak, Gümrük Veri Ambarı Sistemi web
sitesi, ithalatçı, ihracatçı, taşıma şirketi, gümrük
müşaviri, bankalar ve resmî kurumların kullanımına
açılacaktır.
Değerli arkadaşlar, gümrüklere genel
hatlarıyla baktığımız zaman sorunlarını üç noktada
toplamak mümkündür:
Bir: Gümrüklerimizin bir vizyon sorunu var. Bakan olarak
atanmam dolayısıyla tebriğe gelen vatandaşların Hangi
birimlerin bağlı olduğunu sorduklarında, Gümrük
dediğimde, hemen hepsi Allah yardımcınız olsun
temennisinde bulundular. Gümrüklerin bu vizyon sorununu, ülkemizin en önemli
kuruluşunun bu vizyon sorununu iktidarıyla muhalefetiyle birlikte
çözeceğiz, birlikte aşacağız.
Elbette ki Gümrükte canla başla çalışan
8.960 dolayında mesai arkadaşlarımızın doğru
hareketlerini ve ülke çıkarlarını gözetir
tavırlarını inkâr etmek mümkün değildir. Ama
yanlış yapanları da ayıklayıp -elbetteki
iktidarımız ortaya çıkaracak- ve dolayısıyla sesi soluğu
çıkmayan, kenarda köşede kalmış dürüst
insanlarımız bu evrede görev üstleneceklerdir.
Diğer bir sorun, kadro sorunudur. Türkiyenin
ticaret hacminin 40 milyar dolar dolayında olduğu zamanda ne kadar
personel varsa, hemen hemen bugün 260 milyar dolara ulaşmış bu
zamanda aynı personelle çalışılmaktadır.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Artırın kadroyu
efendim siz de, elinizde değil mi? Artırın efendim, siz de,
elinizde.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ
YAZICI (Devamla) Ben başka bir şey söylemeyeceğim.
BAŞKAN Sayın Bakan, Genel Kurula, lütfen,
hitap edin.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Maliye Bakanını
ikna edemiyorsunuz değil mi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ
YAZICI (Devamla) Ben başka bir şey söylemeyeceğim.
BAŞKAN Sayın milletvekili, lütfen
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ
YAZICI (Devamla) Bunu arttıracağız. Evet, bu kadroları
arttıracağız.
Bir taraftan da bu kadar ticaret hacminin yükselmesine
rağmen, bu kadar insanla bu hizmetler nasıl yürütülüyor?
İşte, demin de onu arz etmeye çalıştım. Teknolojinin
kullanılmasıyla biz bu hizmetleri yürütüyoruz. Elbette ki personel
sayısını da arttıracağız.
Diğer bir konu, Gümrük
Müsteşarlığının, bu kadar önemli bir kuruluşun
hâlâ kanun hükmünde kararnameyle yönetilir oluşudur. Demin konuşan
bir arkadaşımız bunu dile getirdi. Kanun hazırlıkları
tamamlanmıştır, bunları da gerçekleştirecek ve
sorunlarımızı aşarak, Türkiyeye en iyi şekilde, en
verimli şekilde, ithalatçımıza, ihracatçımıza hizmet
etmenin imkânını, altyapısını hep birlikte
oluşturmuş bulunacağız.
Değerli arkadaşlar, Vakıflar Genel
Müdürlüğü Türkiyenin en önemli kamu kuruluşlarından bir
tanesidir. İnsanlık tarihi kadar eski olan vakıf medeniyeti,
para ve emeğin yanında, karşılıksız verilen
sevgi, iyilik ve paylaşım şeklidir. Vakıf medeniyeti, Türk
kültürünün bir parçası olarak doğmuş ve Anadolu üzerinden tüm
dünya medeniyetlerini etkilemiş bir büyük geleneksel yapıdır.
Vakıf yoluyla, cumhuriyet öncesi dönemde, devletçe altyapıdan
şehirciliğe, çevreden sağlığa, eğitimden kültüre,
ekonomiden ticarete tüm hizmetler yürütülmüş olup, cami, mescit, medrese,
han, hamam, kervansaray, imaret, darüşşifa, darüleytam, çeşme,
kale, su yolu gibi eserler yaptırılmıştır. Bugün de, Vakıflar Genel Müdürlüğü,
geçmişle olan bağımızı
sağlamlaştırıp geleceğe güvenle bakmamızı
sağlayarak, tarihî misyonunu devam ettirmekte olan kurumlarımızın
başında gelmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Başbakanlığa bağlı, özel bütçeli bir kuruluş olan
Vakıflar Genel Müdürlüğü, 41.720 mazbut vakfın temsil ve
yönetimini, 288 mülhak, 161 cemaat ve 4.446 yeni vakfın iş ve
işlemleriyle denetimini, ecdat yadigârı 19.500 tarihî eserin
ihyası ile vakfiyelerinde öngörülen hizmetleri yürütmektedir.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün geçmişten
emanet olarak aldığı vakıfların vakfiyelerinde yer
alan amaç ve hizmetlerin yerine getirilmesi şartı bütçe
büyüklüğüne bağlıdır. Nitekim, Genel Müdürlük bütçesi son
beş yılda 15 kat artmıştır. 2003 yılında 44
milyon, 2004 yılında 48 milyon, 2005 yılında 206 milyon,
2006 yılında 400 milyon YTL olan bütçemiz 415 milyon YTLye
çıkartılmıştır.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, hizmetlerini 24
bölge, 2 işletme müdürlüğü ile Bezm-i Âlem Valide Sultan Vakıf
Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi bünyesinde
çalışan toplam 2.844 personelle yürütmektedir.
Değerli arkadaşlar, vakıfların
yaptığı yardımların, vakıf senetlerinde yer alan
vakfiyeler doğrultusundaki hizmetlerin objektif ölçütlere göre
yapılmadığına ilişkin bir
arkadaşımızın beyanı oldu. Bu, çok nesnel bir
yaklaşım değil, çünkü bu yardımlar, vakfın bu
faaliyetleri, Bakanlar Kurulunca çıkartılmış, Resmî
Gazetede yayımlanmış bir yönetmelikle yürütülmektedir.
Vakıflara ilişkin arazi bilgilerinin
toplanmasıyla ilgili proje gizlilik özelliği
taşımamaktadır, herkese açıktır. Bu bakımdan,
gizlilik olması yönündeki görüşe de katılmak mümkün değildir.
Eski eserlerin onarımı tabiat ve kültür varlıkları
kurullarının kontrol ve denetiminde yapılmakta, en azından
projeler onlar tarafından onaylandığı şekilde
yürütülmektedir. Bu bakımdan da bir denetimsizlikten söz etmek mümkün
değildir. Ama, çok yoğun iş ve işlem dolayısıyla,
binlerce vakıf eserinin onarıma alınması
dolayısıyla gözden kaçmış aykırılıkları
gören her arkadaşımızın bunu da ilgili yerlere iletmesinin
bir vatan görevi olduğunu ifade etmek istiyorum.
Herhâlde, Bakanlığıma bağlı
birimlerle ilgili olarak en fazla eleştiri, Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün faaliyetlerine yöneltildi.
Bildiğiniz gibi, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
faaliyetleri ilk kez 1986 yılında kurulmuş ve genel sekreterlik
düzeyindeyken, iktidarımız döneminde Aralık 2004
yılında genel müdürlüğe dönüştürülerek, kurumsal
altyapıya kavuşturulmuştur.
Bir defa herkes bilmelidir ki, bizim yoksullukla
mücadelemiz, yoksul insanları bulup onları doyurmakla
sınırlı değildir. Bir taraftan yoksullukla, onların
ihtiyaçlarını gidermekle mücadele verilirken, diğer taraftan da
proje destekleriyle vatandaşımızın iş edinmesi,
yaptırılan istihdam eğitim programlarıyla beceri
kazanması hedeflenmekte ve bu da gerçekleştirilmektedir ve
bunların oranı, Fon kaynaklarından bu amaçla yapılan
faaliyetler içindeki oranı, 2002 yılında yüzde 2
civarındadır, şu an itibarıyla, iktidarımızda,
Fon kaynaklarının yüzde 30u bu projeler için
kullanılmaktadır.
Ben, dün, Tarım Bakanımızla birlikte
Aksaraydaydım. Güzelyurt ilçesinin Gaziemir köyüne gittim. Bu amaçla
oluşturulmuş bir kooperatife süt ineği dağıtım
töreni vardı. O törene katıldım. Hepinizin görmesini isterim.
Yörelerinize gittiğiniz zaman gerçekten Sosyal Yardımlaşma
Dayanışma Vakfının ve sosyal amaçlı faaliyet yürüten
diğer birimlerin faaliyetlerini yerinde gidip gözlemenizi isterim. Bu
kooperatifin 70 ortağı var, 59u bayan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan,
konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız, süreniz
doldu.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ
YAZICI (Devamla) Teşekkür ediyorum Başkanım.
Kooperatif başkanı bayan ve biz bunlara 775 bin
YTL kaynak aktarmışız, kredi vermişiz. Faizsiz veriyoruz bu
kredileri. İki yılı ödemesiz ve son üç yılı eşit
taksit hâlinde iade edilmesi koşuluyla veriyoruz. Vakıflara periyodik
aylık paylar aktarıyoruz. Eğitim, sağlık
yardımları yapıyoruz. Bunların detaylarına girmem için
zamanım müsait değil. Ama bu yardımların AK Partililer
vasıtasıyla yapıldığına ilişkin iddia
tamamen bilgisizliğin ürünüdür.
Elbette ki AK Parti yüzde 47 oy almıştır.
Yardıma koşan vatansever insanların yakasına
yapışıp sen AK Partili misin, sen Cumhuriyet Halk Partili
misin herhâlde dememiz söz konusu değil. Bunlar gönüllü işlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ
YAZICI (Devamla) Bu gönüllü işleri yapan
vatandaşlarımızın bu şekilde
davranışlarının bir partiyle nitelendirilmesi kadar
yanlış bir şey olamaz.
Dilerim ve isterim ki bütün
vatandaşlarımız bu şekilde duyarlılık içerisinde
olsun.
Biz Türkiyeyi bir bütün olarak görüyoruz; doğu,
batı, kuzey, güney demiyoruz.
Bu bütçenin de milletimize hayırlı
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Şimdi söz sırası, aleyhte, Muğla
Milletvekili Sayın Fevzi Topuza aittir.
Buyurun Sayın Topuz.
Süreniz beş dakika Sayın Topuz.
FEVZİ TOPUZ (Muğla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2008 Mali Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gümrük
Müsteşarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçesi
üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, Kültür ve Turizm
Bakanlığının görevleri, yasasında görüleceği
üzere, ulusal, manevi, tarihî, kültürel ve turistik değerleri
araştırmak, geliştirmek, korumak, yaşatmak, tanıtmak
ve geliştirmek olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla, Bakanlık,
doğal, kültürel ve tarihî alanları turizm amaçlı
değerlendirirken, çevresel değerlerin korunmasına, doğal
çevrenin fiziki ve doğal altyapı eşiklerinin
aşılmamasına, yani taşıma kapasitesine dikkat etmek
zorundadır.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
turizm ve çevre, birbirine sıkı sıkıya bağlı iki
unsurdur. Turizmin varlığı, çevrenin kalitesine
bağlıdır. Turizm kaynakları kullanılırken,
aynı kaynakların gelecek nesiller tarafından da
kullanılabilmesinin güvence altına alınması şarttır.
Ancak çevremize ve turizm bölgelerimize bakıldığında,
durumun hiç de iç açıcı olmadığını görmekteyiz.
Ülkemizin tüm kıyıları, tarihsel ve
kültürel zenginliklerle dolu tüm yöreleri, ne yazık ki, ardı
arkası kesilmeyen bir çevre ve imar kirliliği
saldırısıyla karşı karşıyadır. Ne yazık
ki, yerel yönetimlerin çok azı, çevre ve imar konularındaki
yetkilerini kamu yararı ve kamu hizmeti doğrultusunda
kullanabilmektedir. Elbette, bunda, yerel yönetimler üzerindeki siyasal,
çevresel ve benzeri baskıların payı vardır.
Koyların turizme açılması, ormanlarda
yaşanan tahribat, kültür ve tabiat varlıklarının amaç
dışı kullanılması, kıyıların
yanlış kullanılması ve yağmalanmasına âdeta göz
yumulması, yaylaların işgalinin yasallaştırılması,
turizm alanları dâhil millî parkların, doğal alanların,
madencilik dâhil, neredeyse her türlü kullanıma açılması ve
tahrip edilmesi ve korunamaması turizmin bindiği dalı kesmekten
başka bir şey değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir
yandan, turizm kenti olan bölgelerde, denize sıfır noktalarda ve
turistik tesislerin yanında, ÇED raporu aranmaksızın, AKPli
Çevre ve Orman Bakanlığının oluruyla, deniz manzaralı
taş ocakları işletilmektedir.
Her gün bir yenisini işittiğimiz deniz
manzaralı taş ocaklarından birisi de, Bodrum-Milas kara yolunun
13üncü kilometresinde, denize sıfır noktada, 50 dönüm orman
arazisinin taş ocağı işletilmek amacıyla 21 Eylül 2015
tarihine kadar kiraya verilmesidir.
Aynı zamanda sit alanı olan dünyanın en
güzel koylarının turizme tahsis edilmesinin, diğer bir
anlatımla, bu alanların yapılaşmaya
açılmasının koyların doğal yapısını ve
özelliğini bozacağı açıktır.
Kaldı ki, böylesi bir tahsis,
Bakanlığın alternatif turizm faaliyetleri kapsamında
yürüttüğü Mavi Tur projesini de sekteye uğratacaktır.
Sektörün en önemli kuruluşlarından TÜRSAB,
koylardaki tahsislere, doğaya ve sürdürülebilir ekonomik
kalkınmanın en önemli araçlarından biri olan turizme zarar
vereceği düşüncesi ile karşı çıkıyor.
Gökovadaki Kissebükü ve Çökertme koylarında toplam
1.800 dönüm arazinin, konaklama tesisleri yapılmak üzere Kültür ve Turizm
Bakanlığınca yapılaşmaya açılma ısrarı
düşündürücüdür.
Ormanlarımızın da AKP
İktidarının tehdidi altında olduğunu söylemek
yanlış olmayacaktır. Sorgun ormanları bunlardan biri ve en
önemlisidir. Sorgun ormanları ülkemizin ayakta kalmış, ekolojik
değerlere sahip ender alanlarımızdan birisidir.
Fıstık çamı, kızılçam,
karaçamlardan oluşan Sorgun ormanları Kültür ve Turizm
Bakanlığı tarafından golf sahası ve otel
yapımı için tahsis edilmiştir.
Bu tahsis edilen alanda -5 Kasım 2007 tarihinde
Milliyet gazetesinde çıkan bir haberde- 500 bin ağacın
kesildiğini basın mensuplarımız tespit etmiş. Ancak,
Bakanlık Müsteşarı 500 bin değil de 80 bin ağaç
kesildiğini söylüyor. Burada söylemek istediğim, bu ağaçlar
kesilirken doğanın ne kadar tahrip edildiği
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayıp Topuz,
konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız.
FEVZİ TOPUZ (Devamla) Sorgun
ormanlarının, AKP İktidarınca, devlet erkini kullanarak,
yapılaşmaya açılarak talan edilmesi, ancak
Danıştayın 6. Dairesince durdurulabilmiştir. Yüksek
yargı, AKP İktidarına, ormanların korunmasının
asıl kamu yararı olduğunu da hatırlatmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son
yıllarda ülkemizde ortaya konulan her şey dâhil sistemi, ülke
turizminin etkileri ve sonuçları düşünülmeden uygulamaya
konulmuştur. Bu sistemin otellerde doluluk oranlarını
yükselttiği, ancak sayısal anlamdaki bu artışın turizm
gelirlerine yansımadığı görülmüştür. Turist
sayısı artarken kişi başına gelir azalıyor,
Türkiye fakir turist cenneti başlığıyla ulusal basınımızda
yer alan şikâyetler de Bakanlıkça dikkate alınmıyor.
Kendinden başka 49 sektöre iş alanı yaratan turizm sektöründe
her şey dâhil uygulamalarıyla birçok iş yeri ve işletme
kapanmış, istihdam alanı ortadan kalkmıştır. 17
Eylül 2007 tarihinde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Topuz.
FEVZİ TOPUZ (Devamla) Bitiriyorum Sayın
Başkan
BAŞKAN Maalesef, kuralları bozamam Sayın
Topuz, maalesef.
FEVZİ TOPUZ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bu bütçenin, 2008 bütçesinin, üzerinde
yaptığımız eleştirileri Hükûmetimizin dikkate
alması umuduyla, hepimize hayırlı olmasını diliyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın milletvekilleri, üçüncü turdaki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi soru ve cevap bölümüne geçiyoruz.
İlk soru Sayın Aslanoğlunun.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Bakanım, Bakanlığa ilk geldiğiniz günlerde dünyanın
yedinci harikası olan Nemruta gitmek için Malatyaya geleceğinizi
belirttiniz, ama maalesef gelmediniz, bizi yanılttınız. Malatya
halkı size kırgın. Ama, Nemruta gittiniz, orada beyanat da
verdiniz.
Nemrut dünyanın yedinci harikasıdır.
Buraya en çok turistin gelmesini sağlamak ve buradaki yolların
yapımının babası sizin
Bakanlığınızdır, bunları temin etmek sizin en
temel görevinizdir. Ancak, 90 kilometrelik Malatya-Nemrut yolunu, her ne
hikmetse, 1990 yılından 2002 yılına kadar
Bakanlığınız bütçesinden bir sürü ödenek gitmesine
rağmen, kestiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Kültür
Bakanına sormak istiyorum.
Bize dağıtılan bu broşürde (2003)
deniliyor ki: Turizm kentleri birinci sıralamasında
İğneada Kıyıköy eko turizmi var. Burada
dağıtılan kitapta yedinci sıraya düştü. Çevre
Bakanlığından gelen cevapta ise bu eko turizm bölgesine çimento
fabrikası yapılacağı, yat limanı olan
İğneada Limanına da aynen, çimento iskelesi
yapılacağı, kamyonların gidip geleceği söyleniyor. Bu
da Çevre ve Orman Bakanlığının. Turizm ve çevre birbirinden
ayrılamaz. Doğru olan Çevre Bakanlığı mı, yoksa
Turizm Bakanlığı mı? Hükûmetin akordunu nasıl
düzelteceğiz bu konuda, onu merak ediyorum.
BAŞKAN Sayın İnce, buyurun efendim
Mikrofonunuz açılıyor efendim, bir dakika.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
Sayın Başkanım, bugün çok eksik konuşturdunuz bizi.
Bağışlayın, arkadaşlarımdan ilave süre
BAŞKAN Maalesef
Haklısınız, bu
konuda haklısınız, tamam.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Bakan, Türk
dilinin geliştirilmesinden söz ettiniz ama, konuşmanızda
-saydım- 5 kez konsept sözcüğünü kullandınız. Mehmet
Âkifin anıtına da Hektorun anıtına da karşı
çıkanlar olduğunu söylediniz. Biz ikisine de karşı değiliz,
ama Mehmet Âkifin anıtına karşı çıkan dinci çevreler
olduğunu biliyoruz.
Bu döneme kadar size 41 yazılı soru önergesi
verildi, siz bunların 4ünü yanıtladınız. Bu 41in sadece
5ini ben verdim, bunlardan süresi içinde hiçbirini
yanıtlamadınız.
Siz millet iradesini temsil ediyorsunuz, ama biz de
millet iradesini temsil ediyoruz. Soru önergeleri konusunda gösterdiğiniz
tavırla, demokrasiye, Meclise, millet iradesine saygılı
olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Son sorum da
30 Kasım 2007 tarihinde Güzel Sanatlar
Genel Müdürü atadınız. Ancak, Bakanlığınızın
protokol listesinde kendisi Araştırma ve Eğitim Genel Müdür
Vekili görünüyor. Bakanlık dışından genel müdür
atıyorsunuz, onu da atadığınız yerde değil de
başka bir yerde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın İnce.
Buyurun Sayın Ağyüz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Böyle soru yöntemi olmaz
Sayın Başkan. Beş senedir ilk kez görüyorum. Zamanın
yarısını işlemi yaparken geçiriyorsunuz.
BAŞKAN Çok soru sormak isteyenler var, veremeyiz
fazla, bir dakikadan fazla veremeyiz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Kusura bakmayın, iyi
yapamıyorsunuz oradaki işlemi, bizim sorularımızı
yiyorsunuz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın
Başkan, 37 aydınımızın katledildiği Sivas
Madımak Otelinin müze ve kültür sitesi olması toplumumuzun
beklentisi. Bu konuda bir çalışmanız olacak mı?
1,5 milyon nüfuslu kentimiz Gaziantepin devlet
tiyatrolarının kalıcı kadrosu ve binası yok. Bu konuda
bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Ayrıca da Sosyal Dayanışma
Vakfının AKPnin bir siyasi aracı olarak
kullanıldığı somut bir gerçek iken,
dağıttınız kömürlerin parasını bugüne kadar
Türkiye Kömür İşletmelerine ödediniz mi? Geçmişten borcunuz var
mı?
Ayrıca, Türkiye Gönüllüleri Vakfı diye bir
vakıf var. Bu vakıf Kudüs Buluşması diye bir
toplantı yaptı ve İsrail-Filistin buluşmasının
yapıldığı günlerden sonra yapılan bu toplantı
Türkiyenin itibarına gölge düşürmüştür. Bu konuda herhangi bir
işlem yaptınız mı? Bu vakfın kurucuları
arasında AKPli yönetici, siyasetçi, bakan var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Ağyüz.
Buyurun Sayın Özçelik.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) Bakanımızın
az önce yaptığı konuşmadan da esinlenerek, yine Sayın
Bakanımızın demokratik, çoğulcu anlayışıyla
yaklaşacağına dair umudumuzu koruyarak sormak istiyorum: Kürtçe,
15-20 milyon insan tarafından konuşulan, Mezopotamyanın en
kadim dillerinden biridir. Aralarında dünya klasikleri arasında yer
alan edebi eserler yanında, tıp kitapları, dinsel eserler
vererek evrensel kültür ve bilime katkı sağlayan bu dilin korunup
geliştirilmesi konusunda herhangi bir çalışmanız olacak mı?
İki: Kültürel ve sanatsal
çalışmalarını Kürtçe yapan sanatçıları ve
eserlerini korumaya yönelik bir çalışmanız var mı? Kürt
diliyle üretilen sanat yapıtlarının
da Türkiyenin bütün sathında sanatseverlerle buluşabilmesi için
kolaylaştırıcı bir önleminiz olacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Özçelik.
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Efendim, yeşil kart her sene değişiyor.
Bunu iki veya üç senede bir değiştirmeyi düşünüyorlar mı?
Çünkü, çok formalitesi var.
İkincisi, Kültür Bakanlığında döner
sermayeden yararlanmayan personel sayısı kaçtır? Bunların
yararlanmamasının sebebi nedir?
Ayrıca, Tayyip Erdoğan, geçen seneki bir
beyanatında 28 milyar dolarlık bir petrol
kaçakçılığı vardı dedi. Bu petrol
kaçakçılığı devam ediyor mu? Önlemek için ne gibi tedbirler
alındı? Bu boyutta bir petrol kaçakçılığı
yapılabilmesi için, arkasında bir siyasi iktidar gücünün olması
gerektiği düşüncesinde hemfikiriz. Bu konuda herhangi bir cezai
müeyyide uygulanmış mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Genç.
Buyurun Sayın Öztürk, son soru.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Hükûmet, bir taraftan Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü etkinlikleriyle muhtaç
vatandaşlarımıza gıda yardımı yapmaya ve
sağlık hizmeti sunmaya çalışırken, diğer taraftan
Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk ettiği sözde sosyal güvenlik ve genel
sağlık sigortası reform tasarısıyla sağlık
hizmetleri sunumunda yüzde 20 oranında katılım bedeli ödeme
yükümlülüğü ve geliri 140 YTL olan muhtaç vatandaşlarımıza
genel sağlık sigortası ödeme zorunluluğu getirmektedir. Bu
çelişkiyi nasıl açıklarsınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Öztürk.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ
YAZICI (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bakanlığıma bağlı kurumlarla ilgili yöneltilmiş
sorulara cevap arz ediyorum:
Yine, Sayın Ağyüzün dile getirdiği, bu,
sosyal yardımlaşma dayanışma vakıflarında
çalışanlar veya bu vakıfların bir siyasi partinin yan
kuruluşu gibi faaliyet icra ettiklerine dönük
Değerli
arkadaşlar, lütfen ilçe dayanışma vakıflarını, il
dayanışma vakıflarının yapısını bir
gözden geçirelim.
İlçelerde kaymakamların
başkanlığında, belediye başkanı, mal müdürü,
millî eğitim müdürü, sivil toplum kuruluşlarından 2 kişi,
köy ve mahalle muhtarlarını temsil eden 2 kişi, böyle bir
heyetle yapılıyor. Dolayısıyla, bunları bir siyasi
partinin yan kuruluşu olarak nitelemek kadar yanlış bir şey
olamaz.
Gene, illerimizde de valinin
başkanlığında, belediye başkanı var, defterdar
var, 14 kişi var. Belediye başkanı hangi partiye mensup olursa
olsun, o, siyasi kimliğiyle orada. Elbette ki hayır hasenat sahibi
olan, maruf olan kişilerin de bu vakıf bünyelerinde yer almaları
kadar doğal bir şey olamaz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) AKP temsilcisinden
kart gitmeden yardım yapılmıyor.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ
YAZICI (İstanbul) Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı ile
ilgili bir işlem yapıldı mı? Efendim, Türkiye demokratik
bir ülkedir. Eyleme dönüşmediği sürece insanlar görüş ve
kanaatlerini, fikirlerini özgürce ifade edebilirler. Biz iktidara
geldiğimiz ilk yıllarda 3 Y ile mücadele edeceğiz dedik:
Yoksulluk, yasaklar, yolsuzluklar. Haa, kimseye sataşmadıktan
sonra, eyleme dönüşmedikten sonra insanlar görüş ve kanaatlerini
ifade edebilmeli, bundan da hiç kimse rahatsız olmamalıdır.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın
Bakanım, Vakfın amacında yok. Bunu soruyorum ben, lütfen
saptırmayın.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ
YAZICI (İstanbul) Ben Vakfın amacını bilemiyorum, ama
Vakfın amaçlarından birisine sığacak derseniz, bir şey
bulabilirsiniz.
Üye var mı, yok mu? Bilemiyorum.
İnsanların da hangi partiye, hangi vakfa, hangi derneğe üye olduklarının
takibini yapmıyoruz. İnsanların da herhangi bir sivil toplum
kuruluşuna dernek olur, vakıf olur, sendika olur- üye olma
hakları var, onların özgürlüğüdür.
BAŞKAN Sayın Bakanım, sürenin
yarısı doldu, devam edecek misiniz?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ
YAZICI (İstanbul) Yeşil kartı diyeyim de bitireyim.
Yeşil kart değişecek mi? Yeşil
kartın istismar edilmemesi için o değişikliği
yapıyoruz.
CANAN ARITMAN (İzmir) Bakanım, sivil toplum
örgütü temsilcisi kurumdan yardım alıyor.
BAŞKAN Lütfen arkadaşlar
Yerinizden soru
sormayınız...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ
YAZICI (İstanbul) Petrol kaçakçılığı devam ediyor
mu? Bunlar var, ama biz EPDKyla ulusal marker anlaşması
yaptık. Daha teknik kontrolleri devreye sokuyoruz, giderek bu
azalıyor. EPDKnın denetimleri önemli sonuç vermiştir.
Hepinize teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
Buyurun Sayın Bakanım.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
ben de kısaca, zaman nispetinde cevap vermeye çalışayım.
Nemrut, gerçekten benim -Sayın Aslanoğlu
hatırlattı, daha önce Sayın Çalık da değindi-
Türkiyede önem verdiğim yerlerden birisi ve gerçekten bence, UNESCO kabul
etsin-etmesin, dünyanın önemli harikalarından birisi. İki bin
yıl kadar önce, 2 bin metreden yükseğe dikilmiş inanılmaz
anıtlar. Görmeyen herkesin görmesini hararetle tavsiye ederim.
Orada, iller arasında, tabii Nemrutun görkeminden
yararlanmaya çalışma konusunda yarışma olabilir, beni bu
ilgilendirmiyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Beyanat
verdiniz Sayın Bakan.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(İstanbul) - Doğrudan doğruya Nemrutun Türkiye turizmine
kazandırılması beni ilgilendiriyor. Ben Malatyaya,
Elazığa gitmek için de program yaptım ama bir tek
dakikamın boş olmadığını yakından bilen
arkadaşlarım var. Bazen planladığımız yere
gidemiyoruz ama bir başka vesileyle, mutlaka, onların hepsine
gideceğim. Benim Nemruta çıkmaktı muradım.
Nemruta Bakan sıfatımla yeniden
gittiğimde, önceki yıllara göre bir aşınma olduğunu,
bir yıpranma olduğunu gördüm. Geçen akşam da Bakanlıkta,
Orta Doğu Teknik Üniversitesinden, İstanbul Üniversitesinden, Ankara
Üniversitesinden konuyu bilen bilim adamlarıyla, bilim heyetiyle,
hocalarla ve kendi Bakanlık personelimizle ve konuyu yakından takip
eden öteki arkadaşlarımızla kapsamlı bir çalışma
yaptım. Nemrutu bu hâliyle bırakmamak gerektiğini, Nemrutla
ilgili yeni bir koruma, yeni bir düzenleme yapmak gerektiğini hep birlikte
bir fikir olarak geliştirdik. Ama, bu konudaki çalışmalarımız
sürecek.
Adıyaman tarafından gelen yol Nemruta
ulaşım konusunda sıkıntılar içeriyor, doğru.
Malatya tarafından gelen yolun da başka bir
sıkıntısı var: Olmaması gerektiği kadar
yukarıya gelmiş. Yani, ören yerinin, anıtların dibine kadar
böyle bir taşıt yolunun gelmesini doğru
bulmadığımı ilgili bütün arkadaşlarıma ifade
ediyorum. Orada, belli bir çevrede yollar birbirine bağlanabilir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Tamam.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(İstanbul) Belli bir çevrede durdurmak zorundayız oraya
ulaşımı ve Nemrutu biz gözümüz gibi korumak zorundayız.
Bunu önümüzdeki süreçte yakından takip edeceğimi
arkadaşlarımız görecek.
Sayın Kaplan, bu İğneada meselesini daha
önce de söylemişti, onu tetkik ediyorum. Burada, bizim, turizm bölgesi
ilan ettiğimiz alan son derece büyük. Bunun içinde bir çimento alanı
var, doğru. Bence, tabii, turizm bölgesi içinde olamaz ama, bizim ilan
ettiğimiz alan içinde küçük bir bölümü oluşturuyor. Biz, şu anda
farklı kullanımda olan bazı alanları turizme
kazandırmaya çalışıyoruz. Bir yerde bir taş ocağı,
bir yerde bir çimento fabrikası, bir yerde bir farklı kamu
binasının kullanımı varsa, biz bundan vazgeçilmesini ve
bize tahsisini istiyoruz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Vakit olmadı
anlatmaya, Rezve Deresinin suları da oradan alınıyor.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(İstanbul) Bakanlıklar arasında bu konuda bir
çalışma ve yazışma var.
Sayın İnce, ben soruların hepsine elimden
geldiği kadar yanıt vermeye çalışıyorum ama, sadece,
tabii, sorulara yanıt vermenin dışında yapacağım
işler de var. Merak etmeyin, bütün sorular yanıtlanacaktır.
Bazı arkadaşlarımız soru sormayı bir ihtiyat ya da
aynı konularda soru sormayı bir ihtiyat hâline getirince, o
soruların ertelenmesi ya da gecikmesi bazen gündeme gelebiliyor. Bazen de
Bir arkadaşım yapmıştı o katkıyı, çok
teşekkür ederim, soru sormuştu bir Antalya milletvekili
arkadaşım. Ben soruya cevap vermeden önce olayı tetkik ettim,
çözümünü sağladım, çözümünü cevap olarak yazdım. Yani, belki
birkaç gün yanıtı geciktirdim ama çözülecektir diye değil çözülmüştür
diye cevap yazdım. Bu, yeni bir yöntem olabilir, ama benim yöntemim bu.
Yani, sorunu mümkün olduğu kadar çözmeye çalışmak.
Sivas Madımakta, biliyorsunuz, tarihimizin yüzünü
karartan utanç olaylarından birisi yaşandı 1993
yılının 1 Temmuzundaydı galiba. Doğru Yol Partisi ile
Sosyaldemokrat Halkçı Parti iktidardaydı ve devletin gözünün önünde,
vilayetin gözünün önünde, askerin gözünün önünde, savcının gözünün
önünde, Anadolunun ortasında insanlarımız ölüme, vahşete
terk edildiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(İstanbul) Bir dakikanızı rica ediyorum
Yarım
dakikanızı
BAŞKAN Son bir dakika.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY
(İstanbul) Evet.
Orada bir lokanta yapılmış olması
beni iğrendiriyor, açıklıkla söylüyorum, beni iğrendiriyor.
Yani, bu, mutlaka bir biçimde takbih edilmesi gereken ve bir biçimde
hafızalarımıza kazınması gereken; sorumlularıyla
birlikte, o dönemde devleti yöneten sorumlularıyla birlikte
hafızamıza nakşedilmesi gereken bir olaydır. Onunla ilgili
ben gereken dikkati göstereceğim.
Osman Bey arkadaşımın sorusuna yanıt
olarak da: Türkiyedeki bütün zenginlikleri koruyacağız, Türkçeyi,
Kürtçeyi, bütün zenginlikleri. Anadoludan gelen bütün güzellikleri
bağrına basmak, Türkiye Cumhuriyetinin gücüne, büyüklüğüne,
kendisine olan güvenine yakışır bir davranıştır.
(DTP sıralarından alkışlar)
Türkiyede var olan, toprağımızdaki bir
tek çiçeği soldurmayacağız. Bunu herkes bilsin.
Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (AK Parti
ve DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, şimdi,
sırasıyla, üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
21-
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 235.993.680
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 1.229.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.829.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 170.875.791
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 100.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 415.558.529
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 826.586.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006
yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 847.752.657,77
-
Toplam Harcama : 673.470.409,82
-
Ödenek Dışı Harcama :
95.576,78
-
İptal Edilen Ödenek : 174.377.824,73
-
Ertesi Yılı Devreden Ödenek : 133.608.564,11
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006
yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.16-
DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 11.106.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 75.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 300.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 322.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 107.706.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
TOPLAM 119.509.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 1.515.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 117.971.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 3.000
TOPLAM 119.489.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünün 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 103.600.000,00
-
Toplam Harcama : 100.536.596,08
-
İptal Edilen Ödenek :
3.063.403,92
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(YTL)
-
Bütçe tahmini : 100.862.250,00
-
Yılı tahsilatı : 100.514.374,61
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.15-
DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 11.583.190
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 51.300
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.225.400
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 86.949.110
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
TOPLAM 99.809.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 4.276.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 95.399.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 85.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 99.760.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünün 2006
Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 88.394.914,00
-
Toplam Harcama : 84.627.671,63
-
İptal Edilen Ödenek :
3.767.242,37
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(YTL)
-
Bütçe tahmini : 81.657.500,00
-
Yılı tahsilatı : 85.742.273,14
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.84 -
GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1.
Gümrük Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 229.450.800
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 301.800
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 4.226.400
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 233.979.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2006
yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Gümrük Müsteşarlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 183.269.324,00
-
Toplam Harcama : 180.653.261,53
-
Ödenek Dışı Harcama :
2.891.094,59
-
İptal Edilen Ödenek :
5.507.157,06
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2006
yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.18
- VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 13.454.600
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 361.400
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 385.400
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 43.715.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 234.779.100
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 119.841.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 414.537.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 365.537.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirleri 48.890.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 110.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 414.537.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 400.000.000,00
-
Toplam Harcama : 289.259.783,47
-
İptal Edilen Ödenek : 110,740.216,53
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(YTL)
-
Bütçe tahmini : 360.000.000,00
-
Yılı tahsilatı : 362.650.416,72
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.90 -
SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 522.020
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 284.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 2.963.980
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 3.770.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Genel Müdürlüğü
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 2.731.700,00
-
Toplam Harcama : 2.073.618,87
-
İptal Edilen Ödenek 658.081,13
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece, Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Gümrük Müsteşarlığı,
Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü 2008 yılı bütçeleri, 2006
yılı kesin hesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, üçüncü tur görüşmeler
tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara veriyoruz.
Kapanma
Saati: 16.11
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.25
BAŞKAN:
Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 31inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Dördüncü turda Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı, Türkiye İstatistik Kurumu
Başkanlığı, Sermaye Piyasası Kurulu,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, GAP Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı, Dış Ticaret
Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezi bütçeleri yer almaktadır.
IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklİflerİ (Devam)
1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (Devam)
2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) (Devam)
G)
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1.-
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
H) TÜRKİYE
İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.-
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I)
SERMAYE PİYASASI KURULU
1.-
Sermaye Piyasası Kurulu 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Sermaye Piyasası Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
İ)
BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
1.-
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
J) GAP
BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- GAP
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- GAP
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
K)
DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1.-
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
L)
İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ
1.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Komisyon? Hazır.
Hükûmet? Hazır.
Sayın milletvekilleri, 27/11/2007 tarihli 25inci
Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak
yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin on beş
dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan
bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin
bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için şifrelerini yazıp
parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna
basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı
ışıkları yanıp sönmeye başlayan
milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş ve sıraya girmiş
olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru
sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden
soracaklardır. Soru sorma işlemi yedi buçuk dakika içinde
tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de yedi buçuk dakika süre
verilecektir. Cevap işlemi yedi buçuk dakikadan önce bitirildiği takdirde
geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Dördüncü turda grupları ve şahısları
adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
AK Parti Grubu adına: Karaman Milletvekili
Sayın Lütfi Elvan, Erzurum Milletvekili Sayın Saadettin Aydın,
İzmir Milletvekili Sayın Tuğrul Yemişci, Samsun
Milletvekili Sayın Ahmet Yeni, Şanlıurfa Milletvekili Sayın
Zülfükar İzol, Antalya Milletvekili Sayın Yusuf Ziya İrbeç, Bolu
Milletvekili Sayın Fatih Metin.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına:
Diyarbakır Milletvekili Sayın Gültan Kışanak,
Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Tekirdağ
Milletvekili Sayın Enis Tütüncü, İstanbul Milletvekili Sayın
Bihlun Tamaylıgil, İstanbul Milletvekili Sayın Birgen
Keleş.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına:
İstanbul Milletvekili Sayın Gündüz Suphi Aktan, Denizli Milletvekili
Sayın Emin Haluk Ayhan, Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal,
Hatay Milletvekili Sayın Süleyman Turan Çirkin.
Şahısları adına, lehinde,
İstanbul Milletvekili Sayın İbrahim Yiğit; aleyhinde,
Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
Evet, ilk söz sırası, AK Parti Grubu adına
Sayın Lütfi Elvan, Karaman Milletvekili.
Buyurun Sayın Elvan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır Sayın Elvan.
AK PARTİ GRUBU ADINA LÜTFİ ELVAN (Karaman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığının 2008
yılı bütçesi üzerine, AK Parti adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Devlet Planlama Teşkilatı, makroekonomiden
sektörel programlara, bölgesel gelişmeden kamu kurum ve
kuruluşlarına ödenek tahsisine, Avrupa Birliğinden dış
ekonomik ilişkilere kadar uzanan geniş bir yelpazede hizmet veren bir
kurum. Bürokratlar için okul hüviyetinde bir kurum. Her alanda uzmanı
olan, çok disiplinli yapıya sahip bir kurum. Hiyerarşik düzeyden
bağımsız, her uzmanın düşüncesini serbestçe ifade
edebildiği bir kurum. Bu yapısıyla, aynı zamanda, birçok
kurumun eleman talep ettiği ve çok sayıda siyaset adamının
çıktığı bir kurum.
Devlet Planlama Teşkilatı, ekonomide makro
dengelerimizi kuran tek kurum olduğu gibi, Dışişleri
Bakanlığı ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliğiyle
birlikte AB müzakere sürecini yürüten, Avrupa Birliği mali iş
birliği sürecini koordine eden ve İslam ülkeleri arasında
ekonomik iş birliği programlarını yürüten bir kurumdur. Bu
kadar önemli işlevleri olan kurumumuzun yapısının gözden
geçirilerek daha da güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
değişimin çok hızla yaşandığı dünyada,
planlamanın önemi daha da artmıştır, ancak bugün, dünyada
planlama anlayışı da değişmiştir. Karma
ekonomilerdeki gibi tepeden inme yani yukarıdan aşağıya
planlama anlayışı artık, tamamıyla terk
edilmiştir. İki temel yaklaşım söz konusudur: Birincisi,
yerelin ihtiyaç ve önceliklerinden hareket eden,
katılımcılığın temel ilke olarak
benimsendiği, sahiplenmenin güçlü olduğu aşağıdan
yukarıya dediğimiz planlama anlayışı; ikincisi ise
yerelin ihtiyaç ve öncelikleriyle ulusal önceliklerin buluşturulduğu
etkileşimli planlama dediğimiz yaklaşımdır. Devlet
Planlama Teşkilatı, son yıllarda, önemli bir değişim
sürecinden geçmiş, etkileşimli planlama dediğimiz
yaklaşımı benimsemeye başlamıştır. Bu
sürecin hızlanarak devam etmesi, strateji ve politika alanlarına
odaklanması gerektiğini düşünüyorum.
DPT, özellikle kamu yatırımlarına yönelik
bazı yetkilerini bakanlıklara devretmeye
başlamıştır. Bu, son derece doğru bir
yaklaşımdır. Birçok kurumun yetki alanını
genişletmek istediği bir ortamda, Planlamanın bu
yaklaşımı takdir edilmelidir ancak bunun daha da
geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sektör uzmanları,
uygulamaya yönelik rutin işlerden arındırılmalı,
zamanını Türkiyenin önünü açabilecek stratejik konulara
ayırmalı ve hükûmetlere tam manasıyla müşavirlik
yapabilecek bir konuma getirilmelidir.
Devlet Planlama Teşkilatının en önemli
özelliği, farklı sektörlerden sorumlu olan uzmanların bir birim
altında bulunmasıdır, ancak Planlama Teşkilatı bu
özelliğini yeterince kullanamamaktadır. Bu nedenle, sektörler
arası iletişim ve etkileşim ile çok sektörlü bakış
açısını geliştirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Devlet Planlama Teşkilatı, her zaman nitelikli
elemanlarıyla gurur duymuştur. Ancak, son yıllarda nitelikli
eleman tutmada güçlük çekmektedir. Bu sorunun giderilmesi gerektiğini
düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Devlet Planlama Teşkilatı son yıllarda yerel ve bölgesel
kalkınmaya önemli bir açılım getirmiştir, az
gelişmiş bölgelerimizde bölgesel program uygulamalarını
başlatmıştır. Bizatihi yerelin taleplerini dikkate alan ve
katılımcı bir anlayışla yürütülen programlar sayesinde
binlerce vatandaşımız proje hazırlama ve değerlendirme
konusunda eğitim programlarından geçirilmiş, yörenin öncelikleri
belirlenerek bu alanlarda hibe şeklinde destek
sağlanmıştır. Bu mekanizma, önümüzdeki dönemde kendi ulusal
kaynaklarımızı kullanarak kalkınma ajansları
vasıtasıyla yürütülecektir. Bölgelerimiz göreceli üstünlüklerine göre
belirli alanlarda uzmanlaştırılacak, özellikle insan
kaynaklarının geliştirilmesine büyük öncelik verilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Elvan,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
LUTFİ ELVAN (Devamla) - Kalkınma
ajansları, bir anlamda, sektörel ve bölgesel teşvik
mekanizmasının önemli bir aracı olacaktır. Devlet Planlama
Teşkilatının ülkemizin vizyonunu ve temel önceliklerini ortaya
koyan, politika ağırlıklı, stratejik bir kuruma
dönüşmesi yönündeki girişimlerini takdirle karşılıyorum.
Nitekim, Dokuzuncu Kalkınma Planı yaklaşımı,
hazırlanış ve uygulamaya konuş şekliyle herkesin
takdirini ve beğenisini kazanmıştır.
Devlet Planlama Teşkilatının geçmişte
olduğu gibi önümüzdeki dönemde de ülke kalkınmasına çok önemli
katkılar sağlayacağını düşünüyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Elvan.
AK Parti Grubu adına ikinci söz, Erzurum
Milletvekili Sayın Saadettin Aydına aittir.
Buyurun Sayın Aydın. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA SAADETTİN AYDIN (Erzurum)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik
Kurumu 2008 yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İstatistik, her biri insan hayatına
karşılık gelen niceliksel değerleri toplama, belli bir
yöntem dâhilinde değerlendirme ve tasnif etme bilimi olarak eğitimden
sağlığa, tarımdan sanayi ve hizmet sektörüne, turizmden doğal
kaynakların kullanımına, savunmadan dış ticarete hayatın
bütün alanlarını kapsayan, idarenin en önemli yönetsel
araçlarından biridir.
Dünyada, buna paralel biçimde ülkemizde kamu yönetimi
alanında yaşanan dönüşümler yönetmeyi her geçen gün daha çok
ayrıntıyı bilmek ile mümkün kılarken, bizleri, artık,
daha ölçülebilir, öngörülebilir, nesnel, saydam ve hesap verebilir bir idare
biçimiyle buluşturmaktadır. İyi yönetim ve yönetişim için,
her geçen gün daha çok güncel ve sağlıklı bilgiye ihtiyaç
duyulmaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu, 10 Kasım 2005
tarihinde kabul edilen 5429 sayılı Kanunla, kamu yönetiminde
yaşanan bu köklü değişim sürecinin ortaya
çıkardığı ihtiyaçları karşılayabilecek
imkânlarla donatıldı. Türkiye İstatistik Kurumu, 400 üniversite
mezunu ve dil bilen yeni personel istihdam ederek Avrupa Birliği sürecinde
önemli niteliksel değişime gitmiştir. İstatistik
faaliyetlerinin artık bölge ve merkez teşkilatları arasında
elektronik ortamda toplanması ve derlenmesini mümkün kılacak bilgi ve
iletişim teknolojilerini kullanabilecek bir altyapıya kavuşmasıyla
teknik anlamda bu değişimi göğüsleyebilecek bir kapasiteyi
yakalamıştır. Ayrıca, Kurum bünyesinde kurulan kalite
denetim merkezleriyle değişim denetlenebilir bir sürekliliğe
kavuşturulmuştur.
Yerel anlamda bilginin derlendiği en önemli unsurlar
olan bölge müdürlüklerinin sayısı 22den 26ya çıkarılarak,
merkez ve taşra teşkilatları arasındaki iletişimi daha
ekonomik ve etkin kılacak video konferans sistemi kurularak, bütün
istatistik teşkilatı ortak bir veri tabanı altında
buluşturulmuştur.
Tüm bu faaliyetlere paralel biçimde kamu yönetiminde
geleceği öngörebilmeyi ve kaynakların etkin
kullanımını sağlayan stratejik yönetim
yaklaşımı doğrultusunda, İstatistik Kurumu, 2007-2011
dönemini kapsayacak stratejik planını da
hazırlamıştır. Yine, 2007-2011 dönemini kapsayan ilk resmî
istatistik programı, Bakanlar Kurulu kararıyla kabul edilerek, 30
Aralık 2006 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böylece, ülkemizde
istatistik üretimi ve dağıtımı bir disiplin altına
alınmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin
hızla yaşadığı sosyolojik dönüşümler
doğrultusunda on yılda bir yapılan nüfus
sayımlarının ve buna bağlı olarak derlenen verilerin
yetersizliği göz önünde bulundurularak, adrese dayalı nüfus
kayıt sistemi, 2007 yılı içinde İstatistik Kurumu tarafından
kurulmuş ve Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel
Müdürlüğüne devredilmiştir. E-devlet Projesinin en önemli
unsurlarından biri olan bu sistem ile ülkemizde yaşanan adres
karmaşası sona erecek, belediye, posta, telefon, elektrik gibi kamu
hizmetlerinin yürütülmesi kolaylaşacaktır. Bütün kamu kurum ve
kuruluşları, vatandaşların nüfus ve adres bilgilerini bu
sistemden alacaklardır. Böylece, kamu kurumları hem de
vatandaşların üzerindeki bürokratik yük önemli ölçüde
azalmış olacaktır.
İstatistik Kurumu temel hizmet alanı olan
istatistik faaliyetlerinde de çağın gereklerine cevap verecek
yenilikleri gerçekleştirmektedir. Enflasyon hesaplamalarında temel
oluşturan tüketici fiyatları endeksi ve üretici fiyatları
endeksi, uluslararası kavram ve yöntemlere uygun olarak 2005
yılından itibaren yeni bir sistemle hesaplanmaktadır.
Ulusal veri yayınlama takvimi Türkiye
İstatistik Kurumu tarafından, koordinasyonunda hazırlanmakta ve
resmî istatistik programı çerçevesinde verilerin hangi kurum
tarafından ve ne zaman ve ne şekilde yayımlanacağı da
kamuoyuna duyurulmaktadır. Kurumun araştırma
çeşitliliği, özellikle sosyal alanda ihtiyaç duyulan bilgilerin
üretimini mümkün kılacak biçimde genişletilmiş, yoksulluk profili,
yaşam memnuniyeti araştırması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aydın, lütfen
konuşmanızı tamamlar mısınız.
SAADETTİN AYDIN (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
zaman kullanımı ve aile yapısı
araştırmaları ilk kez gerçekleştirilmiştir.
Avrupa Birliği müzakere sürecinde istatistik
faslı dâhilinde yürütülen çalışmalarda kurul etkin bir biçimde
yer almaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu, tüm bu proje ve
faaliyetleri çerçevesinde değişen kamu yönetimi
anlayışının ve çağın getirdiği ihtiyaçları
karşılamak üzere çalışmalarını sürdürmektedir.
Türkiye İstatistik Kurumunun 2008 yılı
bütçesi 100 milyon 781 bin YTL olarak önerilmiştir. Bütçenin ülkemize,
milletimize hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar
sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Aydın.
AK Parti Grubu adına üçüncü söz sırası,
İzmir Milletvekili Sayın Tuğrul Yemişçi'ye aittir.
Buyurun Sayın Yemişci. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA TUĞRUL
YEMİŞCİ (İzmir) Sayın Başkan, değerli
üyeler; 2008 yılı Sermaye Piyasası Kurulu bütçesiyle ilgili AK
Parti Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Değerli üyeler, Sermaye Piyasası Kurulu,
sermaye piyasalarında ülkemizin ilk bağımsız idari otoritesi
olarak uzun yıllardır kendisine yüklenen görevi başarıyla yerine
getirmiştir. Bu sayede, ülkemizin iyi işleyen bir sermaye
piyasası bulunmaktadır. Sermaye Piyasası Kuruluyla birlikte
ülkemiz birçok yeni finansal araca kavuşmuştur. Yabancı
yatırımcılar borsamızdan hisse senedi almak suretiyle Türk
müteşebbislerinin emrine sermaye vermektedirler. Bütün bu gelişmeler
Kurulun çalışmaları neticesinde ortaya
çıkmıştır. Bu bakımdan, SPKnın Başkanının
şahsında, Kurul üyeleri ve tüm personeline teşekkür ederim.
Son yıllardaki SPK ve 59uncu AK Parti Hükûmetinin
başarılı bir çalışmasından örnek sunmak
istiyorum. İzmirde Şubat 2005te Vadeli İşlem ve Opsiyon
Borsası açılmıştır. Bu borsa,
yatırımcılara yeni yatırım aracı sunması
yanında, gelişmiş piyasalarda uzun yıllardan beri
işletmelerin kullandığı korunma araçlarını
ülkemizde hizmete sokmuştur. Kurucu başkanlığını
onurla yaptığım henüz iki buçuk yaşındaki bu borsa hızla
gelişmektedir. Kasım ayı itibarıyla işlem hacmi
İMKBnin işlem hacminin yüzde 50sine ulaşmıştır,
2007 Ocaktan bu yana 100 milyar yeni Türk lirası işlem hacmini
aşmıştır, her yıl 6-7 kat artarak dünyanın en
hızlı gelişen borsası olmuştur.
İşte, sermaye piyasalarındaki bu
gelişme, AK Parti Hükûmetlerinin ekonomide güven ve istikrarı yeniden
sağlamasıyla gerçekleşmiştir ancak bu seviye de yeterli
değildir. Bu piyasaların dünyayla rekabeti için hâlâ yapılacak
çok işler vardır. Bu görev de Sermaye Piyasası Kuruluna
düşmektedir. Örneğin, aracı kurum ve
kuruluşlarımızın yabancı finans kurumlarının
sunduğu tüm hizmetleri sunamadığını görüyoruz. Son
yıllarda bazı aracı kurumlar yabancılar tarafından
satın alınmıştır, bu iyi bir şeydir. Ancak
tersinin de olmasını, bizim kurumların da onları satın
almasını bekliyoruz. Bunun gerçekleşebilmesi için, sermaye piyasalarında
acilen yapılması gerekli işlerin Sermaye Piyasası Kurulunca
yerine getirilmesini bekliyoruz. Örnek verirsek: Aracıların faaliyet
alanlarının genişletilmesi ve serbestleştirilmesi, türev
araçlarının daha fazla teşvik edilmesi, sektöre girişin kolaylaştırılması,
kısıtlayıcı kuralların kaldırılması,
şirket kesiminin tahvil ihraç edebilmesi, büyük işletmelerden önemli
bir bölümünün halka açık olabilmesi, İMKBnin özelleştirilmesi,
bu kurumun dünya ile rekabet etmesini sağlayacak esnek bir yapıya kavuşturulması.
İşte, bu ve benzeri gelişmeler sağlandığında
sermaye piyasalarımız daha da gelişecektir. Böylece,
kurumlarımız da dünyadaki rekabette başarılı
olabilecektir. Zaten bunlar için iyi bir altyapımız ve iyi
işleyen borsalarımız -ki onlar İMKB, VOB ve Altın
Borsası- etkin bir takas kurumumuz, merkezî kayıt kuruluşumuz
vardır.
Sermaye piyasalarının bir ağabeye veya
yönlendiriciye ihtiyacı yoktur. Ancak, SPKnın kendisini diğer
gelişmiş ülke düzenleyici kurumlarına benzer şekilde
konumlandırması, sermaye piyasalarımız için çok daha
hayırlı olacaktır.
Sermaye Piyasası Kurulunun 2008 yılı
bütçesinin ülkemize ve piyasalarımıza hayırlar ve bereket
getirmesini temenni eder, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
AK Parti Grubu adına dördüncü sıra, Samsun
Milletvekili Sayın Ahmet Yeni.
Buyurun Sayın Yeni. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Yeni.
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET YENİ (Samsun)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumunun 2008 yılı bütçesi üzerinde Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere
huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, yüce milletimizi ve onun
sayın temsilcilerini saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumunca düzenlenip denetlenen ve ülke ekonomisi açısından önemli
bir rol oynayan bankacılık sektörünün bugün hangi noktadan ne
seviyelere geldiğinden bahsederek başlamak istiyorum.
Bankacılık sektörümüzün özellikle son
yıllarda geçirdiği değişim ve gelişim, rakamların
dilinin ötesinde nitelik anlamda da bir zenginleşmeyi ifade etmektedir.
Bilindiği üzere, 2002 yılı ve öncesinde yaşanan
makroekonomik istikrarsızlıklar, Türk bankacılık sektörünü
birçok yönden olumsuz olarak etkilemiştir. Sermayesi yetersiz çok
sayıda banka, piyasadaki mevduatları toplayan, bu mevduatları
yüksek faizlerle devlete ve grup şirketlerine borç veren, etkinliğin
ve verimliliğin önemsenmediği, uluslararası rekabet etmek bir
tarafa dış piyasalardan ancak yüksek faiz oranları ile
borçlanabilen bir sektör durumundaydı. BDDK, finansal piyasalarda güven ve
istikrarın sağlanması, kredi sisteminin etkin bir şekilde
çalışması, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaaetlerinin korunmasının
yanı sıra, bankacılık sektörünü uluslararası
standartlara taşımak gibi görevleri üstlenmiştir. 2003
yılından itibaren sağlanan makroekonomik ve siyasi istikrarla
birlikte bankacılık sektöründe gözle görülür bir değişime
yol açmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk bankacılık sektörü, gerçekleştirilen kapsamlı yeniden
yapılandırma programı, sağlanan istikrar ve uygulanan
kararlı politikalar sayesinde 2002 yılından bu yana belirgin bir
şekilde büyümüş, yönetilebilir seviyedeki riskleriyle özel sektöre
yönelik finansal aracılık işlevini daha iyi, etkin şekilde
yerine getirmeye başlamış ve aktif-pasif yapısında
çeşitliliği artırmıştır.
Geçtiğimiz beş yıllık dönem içinde
yapılan yeni düzenlemelerin ve gelişmelerin bazılarını
bilgilerinize sunmak istiyorum. 2004 yılında gerçekleştirilen
kapsamlı yeniden yapılandırma ile başlangıçta izin,
gözetim ve uygulama işlevlerinin ayrı ayrı örgütlendiği bir
yapı yerine, bu işlevlerin kuruluşlar bazında bir arada
yürütüldüğü daha bütünleşik bir yapıya geçilmiştir. 2005
yılında yürürlüğe giren yeni Bankacılık Kanunu
uyarınca bankaların yanı sıra finansal kiralama, factoring
ve tüketici finansmanı kuruluşları da BDDKnın düzenleme ve
denetim alanına dâhil edilmiştir. 2007 yılı ayrıca
bankacılık sektörüne yönelik gözetim sistemini daha ihtiyatlı
hâle getiren yeni araç ve yaklaşımların uygulamaya
konulduğu bir yıl olmuştur.
Bugün, bankacılık sektörümüz çok bariz bir
büyüme trendi içinde bulunmaktadır. Sektördeki bu trendin en belirgin
göstergelerinden söz etmek istiyorum: 2001 yılı sonunda 173 milyar
YTL olan aktif büyüklüğünün yüzde 213 oranında artarak 2007 Eylül
ayı sonu itibarıyla 543 milyar YTLye ulaşmış
olmasıdır. Kullandırılan kredilerin, aynı dönemde,
yaklaşık 7 kat artarak 38 milyar YTLden 266 milyar YTLye
ulaşması toplam mevduatın 110 milyar YTLden 336 milyar YTLye
ulaşmasıdır. AK Parti İktidarlarında Türk lirası
değer kazandığından dolayı, 2001 yılında
toplam mevduatın yüzde 57si döviz tevdiat hesabı iken bunun Eylül
2007 itibarıyla yüzde 36lara gerilediği görülmektedir. Ayrıca,
krizlerin ardından sektörde 125 bin düzeyine gerilemiş bulunan personel
sayısı 163 bine ulaşmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
geçmişte hep birlikte müşahede ettik ve gördük ki 1999dan 2000
yılı sonuna kadar iktidarda bulunan 57nci Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti, DSP-MHP ve Anavatan Partisi Koalisyonu döneminde ülkemizde batan banka
sayısı 20yi aşmıştır. Bankacılık
sektöründe büyük bir deprem yaşanmış, güven ve istikrar âdeta
yok olmuştur. 2002 Kasımından itibaren AK Parti
İktidarımız ve Hükûmetlerimizin gösterdiği siyasi
kararlılık, alınan ekonomik tedbirlerle, ortaya çıkan bu
enkazı ortadan kaldırma başarısını
göstermiştir. Sektör yeniden güven ve istikrar kazanmıştır.
Batan bankaların bir kısmı Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonuna devredilerek mevduat sahiplerinin hesapları, hak sahiplerinin alacakları
korunmuş ve büyük ölçüde tahsilat yapılmıştır.
İnsanımız adına, ülkemizin ekonomisini batıran
hortumcu banka sahiplerinden hesapları sorulmaya devam edilmektedir.
Onurla ve gururla ortaya koyduğumuz iktidarımız döneminde,
geçmiş iktidarlar döneminden devreden ve kucağımızda
bulduğumuz İmar Bankasının dışında hiçbir
banka batmamış ve fona devredilmemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yeni, konuşmanızı
lütfen tamamlar mısınız.
AHMET YENİ (Devamla) - Tam aksine, ekonominin
lokomotiflerinden biri olan bankacılık sektörümüz rakamlarla
bilgilerinize sunduğum gerçekleşmeleri ortaya koymuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, insan yönetimini
başarmıştır, bilgiyi iyi yönetmiştir, parayı iyi
yönetmiştir. Onun için, halkımızın yüzde 47 desteğini
alarak yola devam etmektedir. Bu yönetim tarzımız böyle devam
ettiği sürece, önümüz seçimlerde, inşallah, yüzde 60ların da
üzerine çıkarak yolumuza devam edeceğiz; ülkemize, yüce Türk
Milletine hizmetlere devam edeceğiz.
2005 yılı bütçesinin tüm ülkemize, milletimize
ve kurumlarımıza hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Yeni.
AK Partisi Grubu adına, Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Zülfükar İzol.
Buyurun Sayın İzol. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA ZÜLFÜKAR İZOL
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçesi
hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Güneydoğu Anadolu Projesi, Fırat ve Dicle nehir
havzalarında sulama ve hidroelektrik enerji üretimine yönelik on üç proje
paketinin toplamı olarak planlanmıştır. Bu projelerle 22
baraj, 19 hidroelektrik santrali ile sulama şebekelerinin yapımı
öngörülmüştür.
GAPın temel hedefi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi
halkının gelir düzeyini ve hayat standardını yükselterek bu
bölge ile diğer bölgeler arasındaki gelişmişlik
farkını ortadan kaldırmak, kırsal alandaki verimliliği
ve istihdam imkânlarını artırarak sosyal istikrar, ekonomik
büyüme gibi millî kalkınma hedeflerine katkıda bulunmaktır.
GAPın tamamlanmasıyla Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde 1,820 milyon hektar alanın sulanması mümkün olacak,
yılda 27 milyar kilovat saat hidroelektrik enerji üretimi sağlanacak,
kişi başına gelir yüzde 209 oranında artacak, 3,8 milyon
kişi istihdam olanağına sahip olacak ve gayri safi bölgesel
hasılada yüzde 445 artış gerçekleştirecektir.
AK Parti İktidarımız, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgemize öncelik vererek, eğitim, sağlık, yol, içme
suyu ve adalet hizmetlerinde önceki dönemlerle mukayese edilmeyecek
iyileşmeler gerçekleştirmiştir. AK Parti
İktidarımız bölge halkının umutlarını, istek
ve taleplerini büyük ölçüde karşılayarak, millî birlik
beraberliğimizi güçlendirmeye de devam ediyor. Bölge
halkımızın çoğunluğu huzura, barışa,
kardeşliğe, güven ortamının devamına, sosyal alanlarda
yapılan toplumsal dayanışma ve yardımlaşmaya, AK Parti
İktidarı tarafından bölgeye yönelik uygulanan ekonomik, sosyal
politikalara 22 Temmuz 2007 milletvekili seçimlerinde de onay vermiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
GAPın gerçekleşmeye başlamasıyla birlikte, bölgede ve
GAPın merkezi olan Şanlıurfada da, gerek tarım ve sanayide
gerekse sosyal yaşamda olan değişimleri ve gelişmeleri
kısaca açıklamak istiyorum.
Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamında 2006
sonuna kadar 23 milyar 314 milyon YTL harcama yapılmış ve nakdî
gerçekleştirme yüzde 39,3 düzeyine ulaşmıştır. 15
baraj ile 9 hidroelektrik santrali tamamlanarak işletmeye
açılmıştır. Enerji sektöründe nakdi gerçekleşme yüzde
80,3; tarım sektöründe yüzde 21,1; ulaştırma, haberleşme
sektöründe yüzde 38, kırsal ve kentsel altyapı
yatırımlarının yer aldığı hizmetler
sektöründe ise yüzde 87 düzeyindedir.
Fiziki gerçekleşme açısından
bakıldığında, enerji yatırımlarının
yüzde 74 düzeyinde tamamlandığı ancak kalkınmanın
itici gücü olan sulama yatırımlarının yüzde 14 düzeyine
ulaşabildiği görülmektedir.
Değerli milletvekilleri, Güneydoğu Anadolu
Projesi, uluslararası platformlarda da suya dayalı bir kalkınma
projesi olarak benzerleri arasında örnek gösterilmekte ve özellikle
sürdürülebilir insani gelişmeye yönelik uygulamalarıyla ön plana
çıkmaktadır.
Bu çerçevede, GAP Bölgesi Kalkınma İdaresi,
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Avrupa
Birliğiyle ortak projeler yürütmektedir -GAP İdaresinin-
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programıyla birlikte
İsviçre Hükûmetinin de finansman katkısıyla 33 alt projeden
oluşmaktadır. Bölgede sosyal ve insani gelişme de
amaçlanmaktadır. Toplam bütçesi 5,9 milyon ABD doları tutarında
bugüne kadar on yedi proje tamamlanmıştır. Avrupa
Birliğiyle birlikte 2002 yılında yürütülmeye başlanan GAP
Bölgesi Kalkınma Programının toplam finansman tutarı 47
milyon avrodur. Program, bölge nüfusunun ekonomik ve sosyal
koşullarının iyileştirilmesini hedeflemekte, aynı
zamanda, bölgesel gelişmişlik farklarının da
azaltılması, üreticilerin kapasitelerinin geliştirilmesi,
istihdamın artırılması, sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın
sağlanması gibi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın İzol, lütfen
konuşmanızı tamamlar mısınız.
ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
ulusal program hedefleri de en önemli ölçüde
desteklenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bölgede GAP kapsamında 40 farklı kamu kurum ve kuruluşu
tarafından iki yüz yetmişe yakın yatırım projesi
yürütülmektedir. Kamu kurumları, özel kesim, yerel yönetimler, sivil
toplum örgütleri ve üniversitelerle beraber bölgede gerçekleşen tüm
yatırım ve faaliyetlerin sektörler itibarıyla izlenmesi ve
değerlendirilmesi çalışmaları yürütülerek, sorun ve
darboğazlar, kurumlarla iş birliği içinde belirlenmektedir.
Bölgenin sanayi alanında gelişmelerinden de
kısaca söz etmek istiyorum.
2002 yılında GAP bölgesinde 10 veya daha fazla
işçi çalıştıran işletme sayısı 1.102, bu
işletmelerde istihdam edilen kişi sayısı 39.102 iken 2006
yılında işletme sayısı 1.834e, istihdam edilen
kişi sayısı ise 87.776ya yükselmiştir.
GAP bölgesinde biri Mardinde diğeri Gaziantepte
olmak üzere iki serbest bölge mevcuttur. 2007 yılı itibarıyla
toplam 12 organize sanayi bölgesi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın İzol.
ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) Sayın Başkan,
bir dakika
BAŞKAN Maalesef.
Yani, beni zor durumda
bırakmayacağınızı ümit ediyorum.
Gündem dışı bir konuşma
alırsınız, orada konuşursunuz.
Teşekkür ederim.
ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) Sayın Başkan,
hemşerilik şeyi yok mu yani?
BAŞKAN -
Arkadaşlara haksızlık yapmış olurum o zaman.
ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) 2008 bütçesinin, ülkemize,
devletimize, bütün kuruluşlarımıza hayırlı
olmasını Cenabı Allahtan diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
AK Parti Grubu adına, Antalya Milletvekili Yusuf
Ziya İrbeç.
Buyurun Sayın İrbeç.
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA YUSUF ZİYA İRBEÇ
(Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti
Grubu adına Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi
hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
AK Partisi hükûmetleri döneminde küresel ve bölgesel
bütün aktörlerle yürütülen rasyonel temellere dayandırılmış
proaktif ve dinamik dış ticaret politikaları sonucu 2002
yılında 87,6 milyar dolar olan dış ticaret hacmimiz, 2006
yılında 225,1 milyar dolara ulaşmış olup, 2007
yılı sonu itibarıyla bu rakamın 270 milyar dolar
seviyesinde gerçekleşmesi beklenmektedir. Dış ticaret
hacmimizdeki artışta, ithalat kadar, son dönemde yaşanan
hızlı ihracat artışının etkisi de önemlidir.
Bunun yanında, 2002 yılından itibaren
ekonomide sağlanan verimlilik artışı da ihracatta
dış rekabet avantajı açısından önemli bir rol
oynamıştır. 2002 yılında 36,1 milyar dolar olan
ihracat, 2007 yılında yıllık bazda 105 milyar doların
üzerine çıkmıştır. Türkiye, ihracat performansı ile
Avrupa Birliğine üye ülkeler içinde ilk 15 arasında yer almayı
başarmıştır. Ayrıca, Türkiye, dünyada en fazla ticaret
yapan 20 ülke arasına da girmiştir.
2007 yılında dış ticaret
alanındaki başka bir olumlu gelişme ise ihracat artış
oranının ithalat artış oranının üzerine
çıkmasıdır. Türkiyede dış ticaretin kalkınmaya
etkisini maksimum seviyeye çıkarmak Dış Ticaret
Müsteşarlığının vizyonunun en önemli
parçasıdır. Bu vizyonun temel ögeleri ihracat
artışını sürdürebilir kılmaktır.
İhracatçılarımızın uluslararası rekabet gücünü de
artırmaktır.
Bu amaçla, ihracatın katma değeri yüksek,
markalı, yüksek teknoloji ile yenilikçiliğe dayanan bir yapıya
dönüştürülmesi, pazarlama süreçlerinin dünyadaki eğilimler
doğrultusunda global düşünen, lokal uygulayan, hedef pazar
odaklı geliştirilmesi hedeflerine yönelik birçok proje ve faaliyet en
etkin bir şekilde yürütülmektedir.
AK Partisi hükûmetleri döneminde ihracatın
ithalatı karşılama oranı yıllar itibarıyla fazla
değişmemiş, buna karşın ithal ürünlerin içeriği,
üretime dayalı ara malı olarak yoğunlaşmıştır.
Bu da, hem ihracatın hem kalkınmanın olumlu yönde etkilenmesini
sağlamıştır.
Dış Ticaret Müsteşarlığı,
dünyada yükselen trend olan kamu-özel sektör iş birliği projelerinde
de etkin bir konumdadır. Bunu da başarılı yurt
dışı bağlantılarıyla destekleyen bir kurum olarak
ön plana çıkmaktadır. Son beş yıldır üst üste
kırılan ihracat rekorları bunun göstergesidir. 1989
yılında bir yılda yaptığımız ihracatı,
bugün neredeyse bir ayda yapıyoruz. Sadece 2007 yılı Kasım
ayı ihracatımız yüzde 29 artarak 11 milyar doların üzerine
çıkmıştır.
Kasım ayında en fazla ihracat
gerçekleştiren sektörler arasında, yüksek katma değer üreten
otomotiv, elektrik, elektronik gibi sektörler bulunmaktadır.
Diğer taraftan, ihracatımızda bölgesel
bağımlılığın azaltılması amacıyla
yürürlüğe konulan Komşu ve Çevre Ülkeler Stratejisi, Afrika ile
Ekonomik İlişkileri Geliştirme Stratejisi, Asya Pasifik
Ülkeleriyle Ticari ve Ekonomik İlişkileri Geliştirme Stratejisi,
ABD ile Ticari ve Ekonomik İlişkileri Geliştirme Stratejisi söz
konusu ülke gruplarının ihracatımızdan aldığı
payın hızla artmasını sağlamıştır.
Böylece ihracat yapımızdaki tek yönlülük ortadan
kaldırılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dış Ticaret
Müsteşarlığı Türkiye'de ilk defa özel sektör ile
İhracat Stratejik Planı hazırlamıştır. Bu,
katılımcı bir yaklaşımdır. İhracat Stratejik
Planı 34 kamu, 34 özel sektör kuruluşundan 600ü aşkın
üyeyle uygulanmıştır. Bu uygulama 2004-2006 döneminin
ardından 2007-2009 döneminde de başarılı bir şekilde
devam etmektedir.
Ülkemiz firmalarının uluslararası
pazarlarda küresel bir oyuncu olabilmelerini amaçlayan Turquality Destek
Programı kapsamında firmalarımıza üretimden pazarlamaya,
satıştan satış sonrası hizmetlere kadar bütün
süreçleri kapsayacak şekilde yönetsel bilgi birikimi ve kurumsallaşma
konularında destek verilmektedir. Dolayısıyla, Turquality On
Yılda On Dünya Markası sloganıyla sadece parasal bir destek
olmaktan öte, küresel marka olma potansiyeline sahip Türk markalarını
her aşamada geliştirmekte ve desteklemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız
Sayın İrbeç.
YUSUF ZİYA İRBEÇ (Devamla) Teşekkür
ederim.
Firmalarımızın dış ticaret
işlemlerinde süreleri kısaltmak için, doğru bilgiye doğru
zaman ve en kısa sürede ulaşmalarını teminen, bilgi
işlem, otomasyon sistemleri, çağın gereklerine göre yeniden
dizayn edilmiştir.
Ülkemizde rekabet gücü taşıyan sektörlerin,
kümelenme yaklaşımıyla geliştirilerek, sürdürülebilir
ihracat artışını sağlayacak rekabetçi
yapının geliştirilmesine katkı sağlamasını
teminen, Türkiyede iş kümeleri politikasının oluşturulması
ve uygulanması amacıyla, Avrupa Birliği katılım öncesi
mali yardımları kapsamında, 6 milyon euro kaynak tahsis edilmek
suretiyle finansman sağlanan Türkiye İş Kümeleri Politikası
Geliştirme Projesi uygulamaya konulmuştur.
Türkiyede tasarım kültürünün geliştirilmesi
için adımlar atılmıştır.
Katma değeri yüksek, yenileşme odaklı,
teknoloji yoğun ürün ve üretim teknikleri açısından ar-ge
yardımlarına önem verilmiştir.
Sanayi ürünlerinin geliştirilmesi desteklenmektedir.
Yine tarım ürünleri konusunda, aynı
şekilde faaliyetler devam etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YUSUF ZİYA İRBEÇ (Devamla) 2008
yılı bütçesinin milletimize hayırlı olmasını
temenni eder, hepinize en derin saygılarımı sunarım. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın İrbeç.
AK Parti Grubu adına Bolu Milletvekili Sayın
Fatih Metin.
Buyurun Sayın Metin. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır Sayın Metin.
AK PARTİ GRUBU ADINA FATİH METİN (Bolu)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi 2008 yılı bütçesi hakkında grubum
adına söz almış bulunuyorum. Şahsım ve grubum
adına sizleri sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
Parti Hükûmetleri döneminde kesintisiz büyüme süreci içerisinde bulunan
ülkemizde, ihracat, bu sürecin temel unsurlarından birisi olmuştur.
Ülkemiz 2003, 2004, 2005 yıllarında OECD ülkeleri arasında en
yüksek oranlı gayrisafi yurt içi hasıla artışını
gerçekleştirirken, 2004 yılında yüzde 33,7; 2005
yılında yüzde 16,3 ve 2006 yılında ise yüzde 16,1
oranında artan ihracatımız, ekonomik büyümeyi
desteklemiştir.
Küresel ticaretin hızla arttığı ve
ticaret yapma şekillerinin sürekli değiştiği günümüzde
dünya ekonomisi karşımıza yeni rekabet şartları, yeni
rakipler ve beklenmeyen riskler çıkarmaktadır. Sanayicimizin, iş
adamımızın, girişimcimizin ve ihracatçımızın
küresel rekabetin getirdiği bu zorlu şartlara başarıyla
uyum sağlaması ve gelişmelere ayak uydurabilmesinde
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, ihracat potansiyeli olan,
ihracata başlamak isteyen veya hâlihazırda ihracat yapmakta olan
iş dünyasının, özellikle Türkiyedeki işletmelerin, yüzde
95i KOBİlerimizin kırk yedi yıldır her zaman yanında
olmuş, onlara dünya standartlarında profesyonel hizmet sunmuş ve
sunmaktadır. Bu hizmeti sadece Türk ihracatçısına değil,
Türkiye ile iş yapmak isteyen yabancı ülke iş adamlarına da
sunmaktadır. Diğer bir ifadeyle, İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezi, sadece yurt içine değil, yurt dışına yönelik
çalışmalar da yapmaktadır; yurt dışındaki
ithalatçı firmalara Türk ihraç ürünleri ve firmalarının
tanıtılması amacıyla yabancı dillerde yayınlar
hazırlamakta, uluslararası fuar ve sergilerle millî katılım
organize etmekte, yerli ihracatçı ile yabancı ithalatçı
arasında doğrudan temas imkânları kurmaktadır. Bu çerçevede
2007 yılının on bir ayında yerli ve yabancı firmalara
yaklaşık 7 bin ticari bilgi hizmeti vermiştir.
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezine başvuran firma
sayısı gün geçtikçe artmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi firmalara sadece bilgi
vermemekte onları eğitmektedir de. Bakınız,
girişimcilere ihracat kültürü kazandırmak ve dış ticaret
eğitimini ülke çapında yaygınlaştırmak için 2007
Kasım ayı sonu itibarıyla çeşitli illerde
gerçekleştirdiği yaklaşık doksan eğitim programı
ile 7.200 civarında katılımcıya dış ticaret
konularında eğitim hizmeti vermiştir. 2008 yılında
eğitim programı sayısını ve muhteviyatını
artırarak binlerce yeni iş adamımıza daha
ulaşmayı ve hiç ihracat yapmayan firmalara yönelik özel programlar
yapmayı da planlamaktadır. 2006 yılı sonu itibarıyla
44 bin olan ihracatçı firma sayımızın, bu programlarla daha
yüksek rakamlara çıkması beklenmektedir. Yeni ihraç pazarları
bulmanın giderek daha da önem kazandığı ve pazara
giriş tekniklerinin farklılaştığı günümüz
dünyasında, ihracatçılarımız için gerekli ülke ve pazar
araştırmalarını zamanında ve ihtiyaçlara uygun olarak
gerçekleştirerek ülke pazarları hakkında en yeni bilgileri
ihracatçılarımızın hizmetine sunmaktadır. Âdeta
ihracatçılarımızın gözünü açmakta, onlar için bilgi
üretmektedir.
2004 yılından bu yana, yerinde pazar
araştırmaları ile ihraç ürünlerimiz için potansiyel yirmi dört
ülke pazarı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi uzmanları
tarafından doğrudan ziyaret edilmiş, bu pazarlarla ilgili rehber
bilgiler derlenerek sonuçları seminer, toplantı ve yayın yoluyla
ihracatçılarımıza aktarılmıştır. 2008
yılında, yükselen ve yeniden parlayan pazarları tespit ederek on
üç ülke için de pazar araştırması yapılacaktır.
Bilgi çağının gereği e-ticaret
konusunda İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi üzerine düşeni
fazlasıyla yapmıştır. Bir kamu kuruluşu olan
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi İnternet sitesi, Ticari
Talep Eşleştirme Hizmeti Projesi ile Türk ihracatçısı ile
yabancı ithalatçının buluşma noktası olmuştur. Bu
buluşma noktasında şu an itibarıyla tam 19.580 yerli ve
3.242 yabancı firma kayıtlıdır.
Rekabetçi bir ihracat stratejisinin önemli sac
ayaklarından birisi de, sağlıklı işleyen ihracat
destekleridir. 2007 yılında İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezi 220 firmaya İhracat Pazar Araştırması Desteği
(İPAD) sağlamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Konuşmanızı lütfen tamamlar
mısınız Sayın Metin.
FATİH METİN (Devamla) Tamam Sayın
Başkanım .
İPAD, bir KOBİnin dış pazarlara
açılımında, yurt dışında müşteri
bulmasında önemli bir anahtardır. Bu destek ile KOBİlere, hedef
pazara girişte ulaşım, konaklama, tercüman hizmetlerinde ciddi
bir finansman desteği sağlanmaktadır. 2008 yılında bu
destekten daha fazla KOBİnin faydalanması beklenmektedir.
İhracatta bugün geldiğimiz nokta bir tesadüf
değil, Hükûmetimizce belirlenen hedeflere giden yolda yürürlüğe
konulan faaliyet ve projeler çerçevesinde ihracatçılarımızla
iş birliği, karşılıklı güven ve koordinasyon
içinde gerçekleştirilen yoğun çalışmaların bir
sonucudur. Bu çabalarda İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin yeri
de hep olmuştur ve olmaya devam edecektir. Ülkemizin sürdürülebilir bir
ekonomik istikrar için ekonomimizdeki ihracatın güçlü konumunu korumak
durumundadır. Bu nedenle, İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezinin, ihracatın düzey olarak artışının
sağlanarak çeşitlenmesi ve daha teknolojik ve katma değeri
yüksek bir kompozisyona ulaştırması yönündeki
çabalarının devamı önemlidir.
Bu duygu ve düşüncelerle ve bu bilgilerle, 2008
bütçemizin hayırlara vesile olmasını temenni ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Metin.
Sayın milletvekilleri, şimdi söz sırası
Demokratik Toplum Partisi Grubunda.
Grup adına ilk söz, Diyarbakır Milletvekili
Sayın Gültan Kışanaka aittir.
Buyurun Sayın Kışanak. (DTP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika Sayın Kışanak.
DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı ve Türkiye İstatistik
Kurumu Başkanlığı bütçelerine ilişkin Demokratik
Toplum Partisinin görüşlerini dile getirmek üzere söz almış
bulunuyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hükûmetin hazırladığı 2008
yılı bütçesini görüşüyoruz. Ekranları başında
bizleri izleyen milyonlarca kişi, tüm yurttaşlarımız, bu
bütçe görüşmeleri sırasında verdikleri vergilerin nasıl
harcandığını, ürettikleri mal ve hizmetlerin nasıl
değerlendirildiğini, ülke ekonomisinin nereye götürülmek
istendiğini ve kendi yaşamlarında nasıl bir
değişim yaşanacağını anlamak istiyorlar. Bu
nedenle, teknik bir değerlendirmeden daha çok, AK Parti Hükûmetinin ekonomi
yönetiminin insanlarımızın yaşam kalitesini nasıl
etkilediğini anlatmaya çalışacağım. Zaten bir ekonomi
yönetiminin başarısı da sürdürülebilir olup
olmadığı, yurttaşların yaşam kalitesini yükseltip
yükseltmediği, işsizlik ve yoksulluk sorununa çare bulup
bulmadığıyla ölçülür.
Son yıllarda ekonomi yönetiminde göreceli bir
iyileşme sağlandığı ortada. Örneğin, enflasyonun
ve işsizlik oranlarının tek haneli rakama indiği
belirtiliyor. Bu söylemin hayatta bir karşılığı
olsaydı, yoksulluk azalsaydı, bu durum, inanın, bizi de yürekten
sevindirirdi. Eğer bir ülkede enflasyon ve işsizlikle mücadelede
başarı kazanılıyorsa, ama buna rağmen yoksulluk
azalmıyorsa, emekçilerin alım gücü yükselmiyorsa, bu ekonomi yönetimi
adaletsiz demektir. Demek ki, yaratılan değerler adil
dağıtılmıyor, demek ki emek-sermaye dengesine dikkat
edilmiyor, demek ki borç faizi ödemekten yurttaşın refah düzeyini
yükseltmeye fırsat kalmıyor.
Ayrıca, istatistikler de her zaman doğruyu
söylemiyor. Bu rakamların nasıl hesaplandığı
önemlidir. Enflasyon hesaplanırken baz alınan sepetin içinde neler
olduğu önemlidir. Fiyatı düşen mal ve hizmetleri sepete dâhil
ederek enflasyon oranını düşük göstermek her zaman mümkündür ve
TÜİKin yaptığı da budur. Fiyat endeksinin yapısı
Hükûmetin ihtiyaçlarına göre sürekli yeniden düzenleniyor ve ortaya pembe
tablolar çıkıyor. TÜİK, artık, bu tür hilelere
başvurmaktan vazgeçmelidir. Fiyat endeksleriyle sık sık ve
gelişigüzel bir şekilde oynamaktan vazgeçmeli, doğru bilgi
üretmelidir. Çünkü, o Kurum, bu halkın vergileriyle üretim yapması
gereken bir kurumdur.
Aynı hileli durum, açıklanan işsizlik
rakamları konusunda da söz konusudur. Bu hesaplarda, çeşitli
nedenlerle iş aramaktan umudunu kesen, ancak iş olduğu takdirde
çalışmaya hazır olan büyük bir kesim işsiz sayılmıyor,
işsizlik oranı da bu nedenle düşük çıkıyor. Eğer
milyonlarca kişi her gün gazete ilanlarından iş aramaktan
usandıysa, iş istediği her kapıdan eli boş dönmekten
umudu kırıldıysa, bunun nedeni AK Parti Hükûmetinin
uyguladığı istihdam düşmanı ekonomik politikadır.
Hükûmetin verdiği rakamlara göre, 2006 yılında
Türkiye genelinde ortalama işsizlik oranı 9,9dur.
Anlaşılan, işsizlik oranını tek haneli rakama
düşürmek için bir hayli çaba harcanmıştır. Bu rakam şu
anlama geliyor: Türkiyede iş arayan her 10 kişiden 9u iş
bulabiliyor, sadece 1 kişi iş bulamıyor. Peki, buna kim
inanır. Bunu Fatma teyzeye, Haydar amcaya sorsa bu Hükûmet, aynen de böyle
anlatsa Bizimle dalga mı geçiyorsun yanıtını almaz
mı? Çünkü, halkımız ne yaşadığını çok
iyi biliyor. Değil bu ülkede iş arayan 10 kişiden 9unun iş
bulması, 10 kişiden 5i bile iş bulsa bugün yoksulluk
göstergeleri bu kadar kötü olmayacaktı.
AKP Hükûmetinin iş başına geldiği
günden bu yana ortaya çıkan büyüme oranları da tam anlamıyla
gerçeği yansıtmıyor. Dünyada ciddi bir likidite bolluğunun
oluştuğu, uluslararası piyasalardaki akışkan
paranın Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere aktığı
bir zaman diliminde iş başına gelen Hükûmet bu durumdan
yararlandı. Yabancı sermaye akışı sonucu oluşan
büyüme, biraz da abartılarak kamuoyuna sunuldu. İstihdam yaratmayan,
halkın yaşam kalitesinde kayda değer bir iyileşmeye yol
açmayan sabun köpüğü niteliğindeki bu büyüme, büyüme değil, olsa
olsa şişmedir.
2001 sonrası dönemde toplam yurt içi reel
hasıla artış ortalaması yüzde 7,3 olarak
gerçekleşirken istihdam artış ortalaması ise yüzde 1,1de
kalmıştır. İşte, büyüme, büyüme diye göklere
çıkarttıkları verilerin gerçeği budur.
Hükûmet, geçtiğimiz yılın bütçe
performansıyla gurur duyuyor, açığın millî gelire
oranının 0,8e düştüğünü iddia ediyor. Ancak, ne yazık
ki verilen bu rakamlarda da ciddi sorunlar var. Seçim öncesinde Kamu
maliyesinde tarihsel iyileşmenin altına biz imza attık
diyebilmek için, Hükûmet, bütçe açığını düşük
göstermiştir. 2006 yılı bütçesinin az açık vermesinin
hikmeti, bütçenin bazı harcama kalemlerinin 2007 yılı bütçesine
kaydırılmasında yatmaktadır. Örneğin, belediyelere
verilen vergi payı, yani mahallî idare payı 2006 bütçesinde gider
olarak kaydedilmemiştir. Hükûmet birtakım gider kalemlerini bir sonraki
yıla kaydırarak ve tek seferlik olan bazı gelir kalemlerini
içeri alarak, bütçe açığını düşük göstermiştir.
Fakat, eninde sonunda mum yatsıda sönmüştür. Bu yılın
bütçesinde öngörülen açık sadece seçim ekonomisiyle açıklanamaz. Bu
biraz da geçtiğimiz yılın bütçesinde gerçekleştirilen hile
hurdanın faturasıdır.
Bu yıl bütçe açığı ciddi bir biçimde
yükselmiştir. Deyim yerindeyse, 2007 yılı bütçesi tam
anlamıyla bir fiyaskodur. Yıl içinde sık sık revizyona
uğrayan bütçe açığı hedefi, şimdi, 2002
yılları seviyesine doğru ilerlemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükûmet rakamlarla oynayarak pembe tablolar çizedursun; acı gerçekler çok
çeşitli raporlarla sık sık yüzümüze vuruluyor. Bunun son
örneğini de, geçtiğimiz günlerde açıklanan Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programının 2007-2008 İnsani
Gelişme Raporuyla yaşadık. Bu rapora göre, Türkiye, insani
gelişme endeksinde, yani yurttaşlarının yaşam
kalitesinde 177 ülke arasından 84üncü oldu. Hükûmet, Bir önceki yıl
92nci sıradaydık, şimdi ilerleme kaydettik diye savunmaya
geçebilir. Ama bu savunma, Türkiyedeki yaşam kalitesinin,
Kıbrıs, Arjantin, Brezilya, Kazakistan, Ermenistan, hatta uzun
yıllar ambargo altında yaşayan Kübadan daha kötü olduğu
gerçeğini saklayamaz. Bu savunma, Türkiyedeki yaşam kalitesinin,
OECD ülkeleri içerisinde son sırada olduğu gerçeğini saklayamaz.
Hele hele, cinsiyet eşitliği endeksine göre 111inci sırada
olduğumuz gerçeğini asla değiştiremez. Yaşam kalitesi
açısından 84üncü sırada olan Türkiyenin dünyanın en büyük
17nci ekonomisi olması gerçeği ise, tam da anlatmaya çalıştığımız
adaletsizliğin, eşitsizliğin kanıtıdır. Yani,
ekonomisi büyük ama halkı perişan bir ülkede yaşıyoruz.
İşte Türkiyenin gerçek tablosu budur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiyedeki adaletsizlik, eşitsizlik bununla da kalmıyor. Genel
tablo pek de iç açıcı değil, ama Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerinde durum daha da vahimdir. Kürt nüfusun yoğun olarak
yaşadığı bu iki bölgede yaşam kalitesi, ne hikmetse,
seksen yıldır sürekli ve istikrarlı bir şekilde,
Türkiyenin batı bölgelerine nazaran daha kötü durumdadır, hatta her
geçen gün aradaki fark giderek açılmaktadır.
Bölgedeki 21 ilde Türkiye nüfusunun yaklaşık
yüzde 17si yaşıyor. Devlet Planlama Teşkilatının
hazırladığı, 2003 yılında yayımlanan ve o
tarihten bu yana güncellenmeyen, illerin sosyoekonomik gelişmişlik
sıralamasında, bölgenin 21 ilinden 17si, Türkiyenin 81 ilinin en
alt 20lik dilimin içinde yer almaktadır. En sonuncusu 2001de ölçülen
kişi başına gelirde, bölgedeki 21 ilin tümü Türkiye
ortalamasının altındadır.
Kişi başına gelirin yanı sıra,
yaşam kalitesinin en temel kriteri olan eğitim ve sağlık
göstergelerinde de bölgedeki durum vahametini ortaya koyacak kadar kötüdür.
Yeşil kartlı nüfus oranı bölgedeki
yoksulluğun en çarpıcı göstergesidir. 2007 yılında
Türkiye genelinde 8 milyon 633 bin kişi yeşil kart kullanıyor.
Türkiye genelinde yeşil kart, toplam nüfusun yüzde 12sine denk
düşüyor. Ancak bu oran bölgede yüzde 30larda, hatta, bazı illerde
yüzde 40lara, yüzde 50lere tırmanmaktadır. Hükûmet, bu duruma, Daha
ne istiyorsunuz, yeşil kart verdik, bedava tedavi oluyorlar. diye kendini
savunabilir. Oysa biz biliyoruz ki, hiçbir mülkiyeti ve hiçbir geliri
olmayanlara yeşil kart veriliyor. Yani, bölgede yaşayan Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarının yüzde 30u hiçbir gelire sahip
değildir, yeşil kart bunun göstergesidir.
Türkiye genelinde olduğu gibi, resmî verilere
bakarak bölgede yaşanan işsizlik sorununu da anlamak mümkün
değildir. Örneğin, TÜİKin 2006 verilerine göre Türkiye
genelinde işsizlik oranı yüzde 9,9; Vanda ise 8,5tir, yani Vandaki
işsizlik oranı Türkiye ortalamasının altındadır.
Buna inanmak mümkün mü? Muş, Bitlis, Hakkâri ise işsizlik oranı
tablolarında yer bile alamamıştır. Galiba, TÜİKe göre
bu illerde işsizlik hiç yoktur.
Sağlık göstergeleri ise, gelmiş
geçmiş hükûmetlerin bölge insanına reva gördüğü yaşam
düzeyinin âdeta bir aynası durumundadır. TÜİKin 2004 verilerine
göre Türkiye genelinde ortalama 700 kişiye 1 doktor düşerken, bölgede
1.264 kişiye sadece 1 doktor düşmektedir. Sağlık personeli
yardımı olmadan yapılan doğum oranının Türkiye
ortalaması yüzde 4 iken, bu oran Doğu Anadoluda yüzde 15,
Güneydoğu Anadoluda yüzde 13tür. Bugün Muşta doğumların
yüzde 38i, hiçbir sağlık yardımı almadan
gerçekleştirilmektedir, Şırnakta bu oran yüzde 33tür.
Anne-bebek ölüm oranlarında son yıllarda
Türkiyenin batısında ciddi düzeyde iyileşme
sağlanmıştır, ancak bölgedeki vahim durum gözlerden
saklanmak istenmekte, istatistiklerde bile yer almamaktadır. Ancak Dicle
Üniversitesinin geçtiğimiz yıl yaptığı bir
araştırma, bölgede anne-bebek ölümlerinin Afrika ülkeleri düzeyinde
olduğunu ortaya çıkarmıştır.
İnsani yaşam endeksinin en önemli kriteri olan
eğitim durumu da bölge açısından pek iç açıcı
değildir. 2006-2007 öğretim yılı istatistiklerine göre,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde öğretmen başına
34 ilköğretim öğrencisi düşmektedir; Türkiye ortalaması ise
27dir. Diyarbakır Valiliğinin verilerine göre, ilde bulunan tüm okullarda
2006-2007 ders yılı itibarıyla derslik başına düşen
öğrenci sayısı ilköğretimde 51, ortaöğretimde 53tür.
Valiliğin rakamlarına göre, sadece Diyarbakırda 4.263 derslik
açığı vardır. Eğitim-Sen Diyarbakır
Şubesinin yapmış olduğu bir araştırmada ise,
Diyarbakırda 8.700 öğrenciye 1 laboratuvar, 4.312 öğrenciye 1
atölye, 1.603 öğrenciye 1 kütüphane, 1.571 öğrenciye 1 rehberlik
odası ve 200 öğrenciye 1 tuvalet düştüğünü
göstermiştir.
Bölgedeki eğitim sorununun en önemli
boyutlarından birisini de ana dilde eğitim oluşturmaktadır.
Bilimsel bir gerçek olarak, bireyin ana dili onun on iki yaşına kadar
dünyayı algılayabileceği ve tanıyabileceği yegâne
düşünsel aracıdır. Bu yüzden, Kürt nüfusun ana dilde eğitim
hakkı meşrudur ve en temel insan haklarından biridir. Biz DTP
olarak, ana dilde eğitim konusunu, sadece bölgeye barış
getirecek adımlardan biri olarak değil, aynı zamanda vazgeçilmez
bir insan hakkı olarak görüyoruz.
Türkiye genelinde kamu hizmetlerinin toplam harcamalar
içerisindeki payı yüzde 29 iken 21 bölge ilinin ortalamasında sadece
yüzde 7dir. Yani, devletin genel kamu harcamaları Türkiye genelinde
bölgede yaptığı harcamaların neredeyse 5 katından daha
fazladır. Buna karşılık, 2006 yılında Türkiye
genelinde savunma ve güvenlik adı altında yapılan bütçe
harcamaları kişi başına 299 YTL iken bölgedeki 21 ilin
ortalaması 439 YTL olarak gerçekleşmiştir. Bu da, neredeyse
Türkiye ortalamasının 2 katı kadardır. Yani, bölge
halkının yaşamını olumlu etkileyecek kamu hizmetleri
harcamalarında Türkiye ortalamasından 5 kat daha az, ama güvenlik
harcamalarında Türkiye ortalamasından 2 kat daha fazla harcama
yapılmıştır.
Yine, önemli refah göstergelerinden biri olan kişi
başına elektrik tüketimi bölgede 769 kilovat saattir. Türkiye
ortalaması ise 1.808 kilovat saattir.
Türkiye genelinde ortalama olarak 1.000 kişiye 80
özel otomobil düşmekteyken bölgede bu rakam 1.000 kişiye 27dir.
Bunları uzatmak mümkün. İnsani gelişmişlik endeksi
açısından hangi kalemi ele alırsanız alın, bölgeler
arası gelişmişlik farkının ne kadar derin bir uçurum
hâlinde olduğunu görmek mümkündür. Bölgeler arası
gelişmişlik farkı bu kadar derinleşirken, ne gariptir ki,
Türkiyenin tek kapsamlı bölgesel kalkınma programı olan GAP da
uygulamadaydı. Bugün geldiğimiz noktada, GAPın aslında bir
kalkınma programı değil, bir kandırma programı
olduğunu görüyoruz. Ortaya çıkan rakamlar bize bunu göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bölge illeri, mahallî idare harcamalarından aldıkları paylar
itibarıyla da seksen bir il sıralamasının en alt
kısımlarında yer almaktadırlar. Kişi başına
mahallî idare harcamasının Türkiye genelinde 429 YTL olduğu 2006
yılında bölge illerinden sadece Tunceli bu ortalamanın üzerine
çıkabilmiş, geri kalan yirmi ilde ise kişi başına
yerel yönetim harcamaları 250 YTLnin altında
kalmıştır. Bölge belediyeleri kişi başına 250
YTLlik yerel idare harcamasıyla yetersiz olduklarıyla
suçlanırken, kişi başına yerel yönetim harcaması
Rizede 1.763, Kocaelide 1.063, Ankarada 918 YTL olarak
gerçekleşmiştir. Ortada bu kadar vahim bir tablo varken, bölge
halkına reva görülen yaşam kalitesi bu kadar düşükken, acaba AK
Parti neyine güvenerek 2009 yılında yapılacak yerel seçimlerde
Diyarbakırı alacağını iddia ediyor?
SAFFET KAYA (Ardahan) Türkiyenin seksen bir vilayeti
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
Sıkıntı var, sıkıntı.
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) 2008 yılı
bütçesinde ve Devlet Planlama Teşkilatının 2007-2013
Kalkınma Programında bölgeler arası sosyoekonomik
eşitsizliği giderecek hiçbir proje yer almıyor. Bölge
halkının barış ve özgürlük talepleri ise, savaş
tamtamları arasında susturulmaya çalışılıyor.
Diyarbakırı alabilmek için hem halkın barış ve
özgürlük taleplerine hem de eşitlik ve adalet taleplerine
duyarlılık konusunda DTPyle yarışmanız gerekecek. Ama
bu Meclisin önüne getirdiğiniz ne Hükûmet Programında ne de 2008
yılı bütçesinde böyle bir yarışın izlerine
rastlanmadı. Halka hizmet için yarış güzeldir. Yeter ki
demokratik olsun, yeter ki hilesiz hurdasız olsun. Biz böylesi bir
yarışa her zaman hazırız diyor, saygılar sunuyorum.
(DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Kışanak.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına ikinci söz
sırası Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim
Biniciye ait.
Buyurun Sayın Binici. (DTP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on beş dakika, Sayın Binici.
DTP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükûmet tarafından sunulan 2008 yılı Merkezi Yönetim -GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı- Bütçe Kanunu Tasarısı
üzerinde Demokratik Toplum Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bölgeler arası
dengesizliklerin vahim boyutlara ulaştığı ülkemizde, GAP
projesinin bölge halkı açısından hayati önem
taşıdığını uzun uzun ifade etme gereğini
duymuyoruz. Ancak yılan hikâyesine dönen cumhuriyetin bu en önemli
projesinin hâlen hak ettiği değeri görmüyor olması vahim bir
durumdur.
Bir yandan ulaşılabilir AB fonlarının
bölgeye aktarılması meselesinde Hükûmet politikalarının
yeterli hizmeti sağlamadığını düşünüyor, bir
yandan da özel Hükûmet politikalarının bölge için pozitif
ayrımcılık perspektifinde şekillendirilmesi
gerektiğine inanıyorum.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde
kadınlar, çocuklar, göç ettirilmiş insanlar, kentsel dönüşüm ve
entegrasyonla ilgili oldukça acil ve hayati sorunlar bulunmaktadır.
Sosyoekonomik gelişmişlik indekslerinde her iki bölge de diğer
bütün bölgelerin gerisinde bulunmaktadır. Bu konularla ilgili olarak
Hükûmet otoriteleri tatmin edici ve yapıcı uygulamalarda
bulunmamaktadırlar.
Hükûmet, bölge için hazırlamış olduğu
projelerde katı bir merkeziyetçi politika gütmekte ve yerel yönetimlerle
sağlıklı ve adil bir diyalog kurmamaktadır.
Merkezî otoritenin yerindenlik ilkeleriyle
kucaklaşmak konusundaki yetersizlikleri çözümsüzlük durumunu derinleştirmekte
ve sosyal, siyasal patlama risklerini artırmaktadır. Bölgedeki,
siyasal, toplumsal barış ve istikrar için, bölgeler arası
eşitsizliklerin ortadan kaldırılması ve bölgede,
başarılı, sürdürülebilir bir sosyoekonomik gelişmenin
sağlanmasının bir gereklilik olduğu
unutulmamalıdır. Ekonomik, politik, kültürel ve sosyal politikalar ve
ayarlamalar, tutarlı, kapsamlı, sistematik bir biçimde
karşılıklı olarak yapıcı ve birbirini besleyici
bir biçimde yürütülmelidir.
Değerli milletvekilleri, GAP İdaresinin resmî
İnternet sitesinde bakın GAP nasıl tanımlanıyor:
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) Güneydoğu Anadolu Bölgesinin sahip
olduğu kaynakları değerlendirerek bu yörede yaşayan
insanlarımızın gelir düzeyini ve yaşam kalitesini
yükseltmeyi, bölgeler arası farklılıkları gidermeyi ve
ulusal düzeyde ekonomik gelişme ve sosyal istikrar hedeflerine
katkıda bulunmayı amaçlayan, aynı zamanda ülkemizi
uluslararası alanda markalaştıran son derece önemli ve kapsamlı
bir projedir. Yani, az evvel sözünü ettiğim sorunların çözümüne
dönük somut bir projeye dönüştürülebilme olanağı bulunan bir
yapı olarak tanımlanmıştır GAP. Fakat, Sayın
Başbakan ne diyor: Türkiyenin sorunu GAP değildir. diyor. Bu Biz
belli konuları aşamıyoruz, belli konularda politika
üretemiyoruz demenin bir başka biçimi midir acaba? Çünkü, GAP bölgesinin
böyle bir merkez hâlini alabilmesi kapsamlı iç ve dış
politikalarla mümkündür. Yani, aslında yurtta barış dünyada
barış ilkesinin hayata geçirilmesiyle mümkündür. Doğru ve
dostane komşuluk ilişkileri ve iç huzur ile istikrarla mümkündür.
Tabii, istikrarsızlığın istikrarıyla değil,
sürdürülebilir bir kalkınmanın istikrarıyla.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
1927deki resmî nüfus sayımı verilerine göre Türkiyenin üçüncü büyük
sanayi kenti olan Diyarbakırın, 2003 yılı verilerine göre
sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi bakımından
altmış üçüncü sıraya gerilemiş olduğunu görüyoruz. Bu,
ülkenin doğusunu, ülkenin batısının ekonomik periferisi
durumuna getirmek anlamına geliyor. Siyasal ve ekonomik merkez olarak
batı ve onun periferisindeki bir alt alan olan doğu ve
güneydoğu
Şimdi bölgeyi böyle bir periferi olmaktan kurtarıp
bir ekonomik merkez hâline getirme olanaklarımız var. Bu ise
doğru ve uygulanabilir politikalarla mümkündür. GAP projesinin sistemli
bir politikayla, Orta Doğu için çekim merkezi olabilecek bir bölge
yaratmaya dönük olanakları söz konusudur. Bu olanakları neden
değerlendirmeyelim?
Bundan önceki dönemde ülke yirmi altı istatistiki
birime ayrılmıştı. Bunun amacı oluşturulan istatistiki
birimler aracılığıyla ekonomik gelişmeyi yerindenlik
ilkesi doğrultusunda sürdürmek gibi görünmektedir. Yerindenlik ilkesi
bakımından hepimizi umutlandırmış olan bu
yapılanmanın iç dinamiklerine bakalım: Adıyaman, Kilis ve
Gaziantep bir birim oluştururken, Diyarbakır ve Şanlıurfa
bir birim oluşturmaktadır. Şimdi, akıl kârı mı
bu? Bir yanda Nemrut Dağı, Arsemiası, Kommagene
Krallığı ile Adıyaman, öbür yanda peygamberler diyarı
Şanlıurfa, üstelik köyleri birbirine bakan iki il. Neden turizm eksenli
bir planlama yapılarak bu iki il bir birim olarak
tasarlanmamıştır?
Şimdi, biz bölgenin bütün Orta Doğuda bir
merkez olabilme potansiyelini ve gücünü tartışıyoruz, Hükûmet ne
yapıyor? İç ilişkilerdeki merkezleri kaydırmaya
çalışıyor. Evet, Sayın Başbakanım, sözlerinizi
şimdi daha iyi anlıyoruz. GAP Türkiyenin sorunu değildir.
diyorsunuz, haklısınız, Türkiyenin sorunu merkezlerin
tanımlanmasıyla ilgiliymiş, bunu bize gösterdiniz.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; 2003-2007 arası kamu yatırım
paylarını nüfusa oranladığımızda ise ortaya
çıkan tablo şudur: Doğu Anadoluda yaşayan bir kişi 1
lira yatırım alıyorsa Güneydoğu Anadoluda yaşayan bir
kişi 1,21 lira, Egede 1,16, Akdenizde 1,34, Marmarada 1,67, İç
Anadoluda 1,67, Karadenizde ise 2,1 lira yatırım
almıştır. Şimdi soruyorum size: Bu düzeydeki kamu
harcamalarıyla mı bölgeler arasındaki gelişmişlik
farklarını ortadan kaldıracaksınız?
Değerli vekiller, bilindiği üzere Türkiyenin
cari açık konusunda en fazla başını ağrıtan
sektör enerji sektörüdür. GAP projesinin yazgısını biraz
yakından incelersek, aslında hükûmetlerin asıl
kaygısının bölge insanı olmadığını, bu
kaygının enerji sektöründeki sorunları giderme temelinde
olduğunu göreceksiniz.
Hedeflenen enerji üretimi büyük oranda sağlanmış
olduğu hâlde, sulanabilir tarım arazileri konusunda hedefin
yalnızca yüzde 14ü gerçekleşmiştir. Yani Biz, bize lazım
olan enerjiyi elde ediyoruz, geri kalan meseleleri ikinci plana itiyoruz.
biçiminde bir anlayış söz konusudur. Eğer, böyle olmasaydı,
biraz daha enerji hırsıyla, Hasankeyf gibi kültürel, tarihsel bir
mirasın sular altında bırakılması gibi bir konu
gündemimizi bu kadar meşgul eder miydi?
Bölgeler arası eşitsizlikleri giderebilecek
adaletli bir kamu yatırım politikasının geri kalmış
bölgelere göreli olarak daha fazla ödenek ayrılması gerekirken, durum
tam tersi olmaktadır. Sosyoekonomik gelişmişlik
sıralamasında en alt sırada bulunan Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgeleri, nüfuslarının hak ettiği orandan bile daha az
kamu yatırımı almışken, Ege hariç diğer bölgeler
nüfuslarından daha fazla yatırım almış, ne mutlu ki,
özellikle Karadeniz Bölgesi kamu yatırım oranlarında en öne
çıkmıştır. Aldığı pay, Doğu Anadolunun
2 katından daha fazla iken Güneydoğu Anadolu Bölgesinden de tam 1,73
kat daha fazla kamu yatırımından faydalanmıştır.
Tabii ki, sosyoekonomik gelişme itibarıyla beşinci sırada
bulunan Karadeniz Bölgesinin gelişmiş bölgelerden daha fazla kamu
yatırımı alması, bölgenin kalkınması ve
diğer bölgelere yetişmesi için önemlidir. Bölgeler arası
gelişmişlik farkının kapatılması için
yapılması gereken şey, daha nüfusları oranında bile
yatırım alamayan Doğu ve Güneydoğu Anadolunun diğer
tüm bölgelerden daha fazla kamu yatırımından
faydalanmasını sağlamaktır. Bunun için yapılması
gereken ise GAP projesinin, tam da tanımlandığı biçimiyle,
gerçek kimliğine kavuşturulması eksenli bir
çalışmadır. Yani, GAP, bugün, planda sözü edilen tüm
sektörlerdeki yatırımları içine alan, sürdürülebilir insani
kalkınmaya dayalı, entegre bir bölgesel kalkınma projesi olarak
uygulanmalıdır. Bu nasıl mümkün olacaktır?
Sorunlarımızın doğru bir biçimde tanımlanması ve
konuşulmasıyla elbette.
Bölgeler arası gelişmişlik
farkını sona erdirmeyi hedefleyen GAPın en büyük
handikaplarından biri de uygulamalardan kaynaklı olarak bölgenin
kendi içinde yaratılan eşitsizliklerdir. Örneğin, Suriye
sınırında son derece verimli alüvyal topraklara sahip olan Suruç
ilçemizde GAP çerçevesinde otuz yılda tek bir çalışma yapılmamıştır.
Bölgede aynı zamanda sulu tarıma öncülük eden ve bilinçli bir çiftçi
potansiyeline sahip olan Suruç ilçemiz, sulu tarımla ilgili ürün
desenlerinin de öncülüğünü yapmaktadır. Ancak, baraj gölüne oldukça
yakın olan bu topraklarda yaşayan
yurttaşlarımızın tek geçim kaynağı tarım
olmasına rağmen, ne hikmetse, otuz yıldır GAPtan en küçük
bir fayda görmemişlerdir. Suruç çiftçisine verilen bu cezanın
nedenini merak ediyoruz doğrusu.
Gerilimlerle, gerginliklerle dolu bir bölgede ekonomik
gelişmenin yükselmesini beklemek akla uygun değildir. Bölgedeki siyasal,
toplumsal barışın ve istikrarın, bölgeler arası
eşitsizliklerin ortadan kaldırılması ve bölgede
başarılı, sürdürülebilir bir sosyoekonomik gelişmenin
sağlanması yolunda bir gereklilik olduğu
unutulmamalıdır.
O hâlde, sorun bütün boyutlarıyla ve bütünlüklü
olarak ortaya konulmalıdır ki, çözüm perspektifleri de
geliştirilebilsin. Bölgedeki sosyal, ekonomik, politik ve kültürel
sorunların, Kürt sorunuyla ilgili olarak bir çözümsüzlük durumunun birer
sonucu olduğunu vurgulamak gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Binici, lütfen
konuşmanızı tamamlar mısınız.
İBRAHİM BİNİCİ (Devamla)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bundan başka, Kürt sorununu, bütünlüğü
içerisinde, bütün boyutlarıyla ele alabilecek bir projenin, kapsamlı
ve bütünlüklü bir sivil çözüm projesinin geliştirilmesi gerektiği de
açıkça ortadadır.
Hâl böyle iken, temel olarak şu ilkeyi esas almak
kaçınılmazdır: Ekonomik, politik, kültürel ve sosyal politikalar
ve ayarlamalar tutarlı, kapsamlı ve sistematik bir biçimde,
karşılıklı olarak yapıcı ve birbirini besleyici
bir biçimde yürütülmelidir. Özel Hükûmet politikalarının bölge için
pozitif ayrımcılık perspektifinde şekillendirilmesi
gerektiğine inanıyoruz.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Binici.
Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunda.
İlk söz, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis
Tütüncüye aittir.
Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on bir dakika Sayın Tütüncü.
CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede ekonomik
kalkınma açısından strateji ve politika planlamasının
en fazla ihtiyaç duyulduğu bir zaman kesitinde, Devlet Planlama
Teşkilatı ve TÜİK bütçeleri üzerinde söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Evet, Türkiyede planlamaya çok fazla gereksinim
duyulduğu bir zaman kesitinden söz ettim, gerçekten. Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çünkü, küresel kapitalizm öyle bir
noktaya ulaşmıştır ki, gelinen bu noktada ekonominin ve
büyümenin insanla ilişkisi kopmuştur. Bugün dünyada iş
yaratmayan büyüme yaygınlık kazanıyor. Büyüyen sektörler,
bulunduğu ülkeye ya da o ülkenin insanlarına karşı, ne
yazık ki, yeterince sorumluluk duymuyor. Bunlar, daha çok bağlı
olduğu ana şirkete karşı sorumluluk içindedirler. Bunda da
şaşılacak bir şey yoktur, oyunun kuralı budur. Çünkü,
söz konusu şirketler, ana şirket adına yatırım
yapmaktadırlar ve onun nam ve hesabına kâr sağlamayı amaçlamaktadırlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu nedenle,
küreselleşmenin hızlanmasıyla birlikte küreselleşen
piyasaların eşitsizliği, adaletsizliği, işsizliği
ve yoksulluğu daha da artırmakta olduğu açıkça ortaya
çıkmıştır. İşte, Adalet ve Kalkınma Partisi
hâlâ bu gerçeğin farkına varabilmiş değildir.
Ekonomi gemisini gözü kapalı bir şekilde
yürütmeye çalışıyorsunuz. Tabii ki, gemi yol alıyor, iklim
müsait, ekonomi büyüyor, ihracat artıyor, bütçe açığı
daralıyor, borçların millî gelire oranı geriliyor. Ancak, bunun
maliyeti ne oluyor, topluma maliyeti ne oluyor, teknik deyimle sosyal
alternatif maliyeti ne oluyor? Bunu, hiç ama hiç tartışmıyoruz,
aklımıza getirmiyoruz. Bize göre, Türkiyenin geleceğini bu yanlış
politikalarla, bilinçsiz, rastgele politikalarla ipotek altına
sokuyorsunuz.
Ayrıca, belli konulardaki iyileşmeleri sadece
Türkiyeyi ele alarak, kapalı devre anlatıyorsunuz. Bizimle beraber
benzer statüde olan diğer ülkelerde, acaba, 2002-2007 yıllarında
nasıl ve hangi alanlarda gelişmeler sağlanmıştır,
bunları hiç dile getirmiyorsunuz.
Bakınız, bize benzeyen ekonomilerin 2002 ile
2007 arasında ortalama ekonomik büyüme hızı Türkiyeden daha
yüksek olmuştur. Karşılaştırmayı son iki yıl
itibarıyla ele alırsak, yani 2006 ve 2007 yıllarını
ele alırsak, gelişmekte olan, daha doğrusu bize benzeyen
ülkelerle Türkiyenin arasındaki kalkınma hızı daha da
artıyor, açılıyor. Onlar yüzde 7,3 kalkınmışlar,
Türkiye ise yüzde 5,5 kalkınmış ve bu ülkeler, yani bize
benzeyen ülkeler, Türkiyeden daha yüksek büyüme hızlarını, çok
daha düşük cari açıklarla gerçekleştirmişler. Örneğin,
benzer ülkelerin ortalama cari açık oranı 2002-2007 yılları
arasında yüzde artışın katı olarak yaklaşık
1,5 kat artmışken, Türkiyede 10 kat artmış.
Yetkililer sık sık şunu dile getiriyorlar:
Finanse edildiği sürece cari açıkla yaşamaya devam
edeceğiz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
anlayış, Türkiyeyi yabancının parasına
aşırı ölçüde bağımlı bir spekülatif büyüme
modelinin tutsağı hâline getiriyor. Bugün bir birimlik bir ekonomik
büyüme veya ihracat artışı sağlamak için Türkiye önceki
yıllara göre daha fazla miktarda ithalat yapmak zorundadır. Nitekim,
2002 yılında ihracatın ithalatı karşılama oranı
yüzde 70lerin üzerindeyken, şimdi yüzde 60lara gerilemiştir. Artan
ithalatın finansmanını nasıl
karşılıyorsunuz? Dışarıdan borçlanarak. Borçla
gerçekleştirilen ithalatın artışı ise, her gün
sayıları daha fazla artan yerli sanayiciyi piyasadan kovuyor,
piyasadan sürüyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sonuçta ne oluyor, şu anda belki farkında değiliz, ama sonuçta
ne oluyor? Kan kaybederek ekonomik büyümeyi şimdilik
sağlamış oluyoruz. Kendini yok eden, üretim gücünü yok eden, bir
ekonomik büyümeyi gerçekleştirme çabasında olan tek ülke şu anda
Türkiyedir. İşsizlik ve yoksulluk artıyor, bugün gerçek
işsizlik, benden önce konuşan arkadaşlarımızın da
dile getirdiği gibi, resmî işsizliğin en az 2 katıdır.
Hükûmet, asgarî ücreti 419 YTLye
çıkardığını iftihar ederek, sık sık dile
getiriyor. Peki Türk-İşin hesapladığı açlık
sınırı nedir? Yaklaşık 700 YTL. Buna göre ücret ve
gelirleri 419 YTL ile 700 YTL arasında olan ne kadar işçi, memur,
çiftçi, küçük esnaf ve sanatkâr, hatta, emekli var ise, demek ki, bunların
hepsi açlık sınırının altında yaşam
mücadelesi yapıyor. AKPden önceki yıllarda Türkiyede kimsesizlerin,
garibanların, işsizlerin açlığından ve
yoksulluğundan söz ediliyordu, ama AKP döneminde ne yazık ki,
çalışan, üreten ya da sosyal güvenlik şemsiyesi altında
olanların açlığından ve yoksulluğundan söz eder duruma
geldik.
Tarım ve hayvancılıktaki çöküş
derinleşmektedir. Çiftçimiz borcunu döndüremiyor değerli
milletvekilleri. Tarım Krediye ve Ziraat Bankasına olan borcunu
ödeyebilmek için Türkiyede çiftçilerimiz, yabancı bankalara gidip
tüketici kredisi borcu yapıyorlar ve borçlarını döndürmeye
çalışıyorlar.
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) Öyle bir şey yok!
Öyle bir şey yok!
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) Böyle bir şey var!
Bugün Hayraboluda -örnek vereyim size- 700 bin dönüm toprağımız
vardır, 350 bin dönümü ipotekli hâle gelmiştir. Gidiniz
Hayraboludaki çiftçilerden öğreniniz.
Küçük esnaf ve sanatkârın büyük bölümü,
dükkânını siftah yapmadan kapatırken, ayrıca, Bağ-Kur
ile Maliyenin kıskacından kurtulamıyor. Ödenmeyen çekler,
protesto edilen senetler ve iflaslar hızla artıyor.
Türkiyenin borcunu beş yılda ikiye
katladınız değerli milletvekilleri. Dünyanın en yüksek reel
faizini vererek son beş yılda 161 milyar dolar faiz ödediniz.
Yanlışlarınızla, Türkiyeyi son derece tehlikeli yeni bir
tür borçlanma noktasına getirmektesiniz. Geçmiş dönemlerde
dış açık ve borçlanma kamu sektöründen kaynaklanıyordu,
ekonomi krize girdiğinde istikrar arayışlarında kamu bütçe
dengesinin sağlanması yeterli oluyordu. Şimdi ise özel sektörün
borç yüküyle karşı karşıya ekonomi. Toplam dış
borcun yüzde 61i bugün özel sektör borçlarıdır. 2007
Haziranında 140 milyar dolara ulaşmıştır özel sektör
borçları. 2002-2007 arasındaki artış oranı yüzde 210.
Bu durum ulusal ekonominin dengelerini tehdit etmeye
başlamıştır Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri. Bu nedenle, Hükûmetin, Merkez Bankasının ve hatta
IMFnin bir an önce şu soruyu kendilerine sormaları gerekiyor:
Türkiyenin tutsak edildiği bu dışa bağımlı,
spekülatif büyüme sürecinde özel sektörün aldığı kararlar
gerçekten akılcı kararlar mıdır, doğru kararlar
mıdır ve toplumsal yarar açısından en doğru kararlar
mıdır? Eğer kur riski patlarsa özel sektörün bu borçları
nasıl karşılanacaktır, kimin tarafından
karşılanacaktır? Hükûmetin ve Merkez Bankasının bu
konuyu bir an önce açığa kavuşturması gerekmektedir.
Ne yapmak gerekiyor? Türkiyede sanayileşmeyi ve
teknolojik gelişmeyi hızlandıracak politikaları acilen
uygulamaya sokmalısınız. Amerikayı yeniden keşfetmeye
gerek yok. Dünyada yükselen sanayiler var, güneşi yükselen sanayiler var.
Bunun için, dünyada güneşi yükselen sanayileri ya da güneşi batmayan
sektörleri dikkate alarak, Hükûmet bir an önce yeni bir kalkınma yol
haritası hazırlamalıdır. Bu harita uyarınca üretimde,
ihracatta, istihdamda ciddi bir atılıma girişmelisiniz, Dokuzuncu
Planı bu çerçevede strateji ve politika planlaması
mantığıyla yeniden revize etmelisiniz ve Devlet Planlama
Teşkilatını da bu çerçevede yeniden organize etmelisiniz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiyede kamu sabit sermaye yatırımları çok düşük, çok
düşük. Avrupa 100 dolar kamu sabit sermaye yatırımı
yapıyorsa, Türkiye 15 dolar yapıyor. Yani böyle bir şey olabilir
mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tütüncü, lütfen,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) Bir an önce, bu kamu sabit
sermaye yatırımlarını, yeni yol haritası çerçevesinde,
Türkiyenin, önceliklerle, bir an önce, bir seferberlik
anlayışıyla tamamlaması gerekiyor.
Tarım ve hayvancılığı Avrupa
Birliğine uyum çerçevesinde yeniden yapılandırmalısınız.
Hayvancılığı, özel önem taşıyan bir sektör
konumuna getirmelisiniz.
Güneydoğu Anadolu Projesine yeni bir
anlayışla mutlaka ve mutlaka sahip çıkmalısınız.
Gençlerin, kadınların ve özürlülerin
istihdamına öncelik tanıyacak özel istihdam projelerini
uygulamalısınız.
Ulusal bankacılığın
geliştirilmesine özel bir önem göstermelisiniz.
Organize sanayi bölgelerindeki mevcut boş
kapasitelerin öncelikle devreye alınmasına özen göstermelisiniz.
Kayıt dışı ekonominin ve kayıt
dışı istihdamın önlenmesi için ne gerekiyorsa
yapmalısınız.
Asgari ücreti ve emekli maaşlarını, insan
onuru ve saygınlığına yaraşacak şekilde, bunu
gerçekleştirecek yeni bir millî gelir politikasıyla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her
şeye rağmen, çok az bir zaman sürecinde konuşmak durumunda
kaldım, teşekkür ediyorum ve bütçenin ülkemize hayırlı
olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Tütüncü.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci söz
sırası, İstanbul Milletvekili Sayın Bihlun
Tamaylıgile aittir.
Buyurun Sayın Tamaylıgil.
Süreniz on üç dakika Sayın Tamaylıgil.
CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
On üç uğursuz bir rakam, baştan bunu on dört
yapsak.
BAŞKAN Grubunuz vermiş efendim, bende kabahat
yok.
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) Teşekkür
ederim, sağ olun. Anlayışınızla uzatabileceğinizi
düşünüyorum, çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sağ olun.
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sermaye Piyasası Kurulu,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ve GAP Bölge Kalkınma
İdaresi bütçeleri hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Önce, SPKyla başlayalım, çünkü benim mesleki
hayatımın içinde de önemli bir konuyu teşkil eden Sermaye
Piyasası Kurulu.
Sermaye piyasası nedir? Sermaye piyasası, bu
ülkede doğrudan yatırımların teşviki
açısından ve kaynağının sağlanması
açısından çok önemli yeri olan ana bir piyasamız. Peki, sermaye
piyasası ülkemizde yeterince gelişebilmiş midir? Ne yazık
ki hayır. Çünkü, kamu iç borçlanma gereğinin o yüksek montanlı
büyüklüğü, sermaye piyasası içerisinde direkt kaynak aktarma
piyasası olan hisse senedi piyasasının önünde önemli bir engel
olmuş, gelişmesini de -yıllar itibarıyla
baktığınızda- çok net olarak ortaya koymasına engel
teşkil etmiştir.
Şimdi, sermaye piyasasına nasıl baktı
Hükûmetimiz? Geçtiğimiz dönem ve bu dönem diye
baktığımızda, sermaye piyasası ve borsa aslında
hep başarının bir işaretçisi mi acaba diye
kullanıldı. AByle ilgili görüşmeler yapılırken
Sayın Başbakan ve beraberindeki heyet İşte ne kadar
doğru yapıyoruz, İMKB İstinye gürlüyor. dedi ve ondan
sonraki sürece baktığınızda, Acaba bu piyasanın
gelişmesi için bunu tamamlayıcı olarak ne yapıldı?
diye sorduğunuzda, özelleştirmelere bakmanız yeterli.
Özelleştirmelerin acaba yüzde kaçı bu ülkede halka arz dediğimiz,
yani sermaye piyasası mekanizmalarında küçük yatırımcı
ve halkı direkt kendine hedef alan ölçüde gerçekleşmiş? Ne
yazık ki yüzde 15ler civarına bile varmamış. Peki, bu
Hükûmet döneminde farklısı mı olmuş? Hayır, yine blok
satışlar, doğrudan satışlar, büyük hisse
satışlarıyla gerçekleşen bir özelleştirme. Bu piyasaya
güven verecek eylemleri gerçekleştirmeden, bu piyasanın
gelişmesini beklemek de ne yazık ki imkânsız.
Diğer taraftan, sermaye piyasasının
gelişmesi güven ister. Güven faktörü de bu piyasaya yatırım
yapmış olan kişileri mağdur etmeyecek eylemlerden veya
mağdur olmuşları bu noktada çözüme götürecek kararlardan
çıkar. Peki ne yapılmıştır? Geçtiğimiz dönemlerde,
bankalarla ilgili birtakım el koyulmalar yaşanmış, burada
mağdur olan küçük yatırımcı için sürekli hak
aranmış. Geçtiğimiz dönemde, Bankacılık Yasası da
dâhil olmak üzere pek çok yasa çıkarken, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
Bu küçük yatırımcının burada suçu yok ve buradan el
koyduğunuz bankalar örneği var, bunu başka bir
yatırımcıya, yabancıya satıyorsunuz, buradakilerin
hakkını koruyun. dendiğinde, ne yazık ki bu göz ardı
edilmiş, piyasanın gelişmesi önünde engel olarak kendini
göstermiştir.
Peki, küçük yatırımcı dediniz de, SPKyla
ilgili çok önemli bir konu şimdi unutuldu, geçen dönem çok
konuşmuştuk. Biliyorsunuz, yurt dışında yaşayan
milyonlarca vatandaşımız var. Bunlar 60lı, 70li
yıllardan itibaren yurt dışına göç etmiş, orada
iş imkânı, kendi bölgesine, ailesine katkı sağlama
imkânı arar iken bir taraftan çalışmış, bir taraftan
da tasarruflarını bir kenara koyup biriktirmiş, Bir gün, benim
gibi ailem buralara gelmesin, benden sonraki nesiller ve ülke kalkınmam
iyi bir şekilde gerçekleşsin. demiş ve bu kişiler, kendi
yaşadıkları çevrelerde, faize de karşı olarak
düşünen bir düşünce tarzıyla, o kutsal inançlarının
etkilendiği ve bunların kullanıldığı bazı
kişilerin ellerine düşmüşler. Geçen dönem, dört sene
uğraştık. İki sene, zorla bir araştırma
komisyonunu oluşturmak için uğraştık. Sonunda
araştırma komisyonu kuruldu, kararlar çıktı,
araştırmalar yapıldı, tavsiyeler ortaya kondu. Sene 2005,
rapor yayımlandı. 2006 görüşüldü. 2007nin sonuna geldik,
Hükûmet aynen devam ediyor. Ama, çoğunluğu Avrupada yaşayan o
vatandaşlarımız hâlâ mağduriyetiyle baş başa
kalıyor. Bu yetmiyor gibi, bu şirketlerin ilgili
ortaklıklarıyla yapılması gereken kanuni tavsiye süreci
var. Yani, bunu komisyonun AKPli geçmiş dönemdeki üyeleriyle beraber
karşılaştırdık. Bir kısmı hâlâ bu
sıralarda oturuyor. Ne yapıldı? Hiçbir şey. Hiçbir şey
yapılmadığı gibi, bu şirketlerle ilgili yurt
dışından gelen belge ve bilgiler, bu belge ve bilgilerin işlemesi
gereken mekanizma şu anda duruyor. Sadece ve sadece, Değerli SPK
Başkanımız -30 Ocak gibiydi sanırım- ocak
ayının sonunda dedi ki Ya, bunların hepsi değil,
bazıları da yüzdürülebilecek şirket. Biz de kendi raporumuzda
Yüzdürülebilecekler olabilir. demiştik. Bunları biz uygulama
içerisinde çözeriz dediler, ama bugün aralıktayız. Ne
yaptınız Sayın Başkan? Hiçbir şey. Peki, yeni,
koordinasyondan sorumlu Sayın Bakanımız, siz ne
yaptınız? Yine hiçbir şey ve bugün hâlâ o kişiler
sorunlarının çözümünü bekliyor ve işin enteresanı, öyle bir
sistem işliyor ki Sermaye Piyasası Mevzuatına
aykırılıktan cezası katileşmiş bu
şirketlerden birinin kendisi yönetim kurulu başkanı ve on tane
üyesi, cezalarını iki defa ertelettiler. Erteletmenin de
şartları nasıl oluştu, onu da bir
Tabii ki
yargının kararına saygılıyız, ama aralık
sonunda bu süre bitiyor. Şimdi, bunun takibini nasıl
yapacaksınız, biz de onu takip edeceğiz Sayın
Başkanım.
Şimdi, dün, çok enteresan bir satış oldu
TMSF tarafından ve bu satış ihale adı altında
gerçekleşti, ama ben, biraz, ticari eğitim almış bir
kişi olarak ihalenin bir kişiyle nasıl
yapıldığını da çok merak ediyorum.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) Tahsis, tahsis!
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Bu ihale midir
yoksa katılanların son gün kaçıp gittikten sonra Şu falan
adrese gidecek diye kararlaştırılmış, sonucu belli
bir çalışma mıdır? Bunun büyük bir soru işareti
vardır. Bunu gerekli makamların cevaplaması lazım.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Adrese teslim!
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Bir de o
satılan şirketlerin küçük yatırımcıları var. Bir
de o küçük yatırımcılar için ne yapıyorsunuz? Onun da
cevabını sizlerden bekliyoruz.
Şimdi, biraz önce, burada, Vadeli İşlemler
Borsasıyla ilgili birtakım açıklamalar oldu. Bunlara
baktığımız zaman -önemli gelişmelerdir, destekleriz
ama- orada birtakım manipülasyon iddiaları olmuştu basına
yansıyan. Bunlarla ilgili bir soruşturma açtınız mı?
Oradaki Teftiş Kurulu Başkanı, bir hanım, görevinden
alındı, sonra iade ediliyor, sonra
Akıbeti ne oldu?
Bunların cevaplanmasını dilerim.
Aynı zamanda, burada, İMKB adına Vadeli
İşlemler Borsasında yönetim kurulu üyeliği yapan
kişinin İMKBden olması gerekli mi, gerekmez mi, öyle mi?
Diğer taraftan baktığınızda, bir KOBİ
borsaları var, gelişmekte olan işletmeler piyasası diye, bu
KOBİ borsaları ne oldu? Bugün, yasası, iki seneyi
aşkın süre oldu, çıktı. Acaba, nihai olarak nereye geldik?
Bir konu da şu: Bakın, bir İmar
Bankası olayı geldi. Sürem çok az kalıyor ama onu da
anlatacağım. İmar Bankası olayında hazine bonosu
önemli bir başlıktı: Olmayan hazine bonolarının
satışı. Peki, dört sene önce, yine aynı, ben bu kürsüdeyim
ve Sayın Babacan o zaman konudan sorumlu Bakan. Kendisine şunu
sordum: Bugün, hisse senetleri, merkezî kayıt kuruluşunda kayıt
altındadır, isim bazında, müşteri bazında. Peki biz
hâlâ bunları, DİBSleri, yani devlet iç borçlanma senetlerini kayda
alabildik mi? Hayır. Dört sene geçti. Neden alamıyoruz,
almamızın önündeki engel ne? Bir de onu sorgulamak isterim.
Şimdi, tabii, SPKnın bünyesinde, gayrimenkul
değerleme yetkisini verme de var. Peki, şunu da soracağım:
Bir gayrimenkul değerleme belgesi olan şirket, bu yetkiyi
kaybettikten sonra tebliğle tekrar almış ve bu tebliğin
hazırlama aşamasında olan kişi, bu şirkete, görevinden
ayrılıp yönetici olarak geçmiş midir? Bunun da
cevabını Sayın Başkandan istiyoruz.
Şimdi, BDDKya geçmek istiyorum. BDDK deyince
verilen rakamlar, işte, artan aktif büyüklükleri, bunlar güzel. Peki,
BDDKyla ilgili baktığınızda, bir yasa çıktı
Türkiyede. Bu yasa neydi? Bankacılıkla ilgili reform yasası.
Ama o reform yasası değildi. O, hortum yasası ile BDDK, TMSFnin
kendi teşkilat yasalarının birleştirilip
bankacılık yasası çıkarttık diye çıkartılan
IMF direktifli bir yasaydı. Biz, geçen dönem Mecliste bu konuyla ilgili
araştırma komisyonu kurduk, finansal faaliyetlerle ilgili.
Görüşebildik mi? Başkanı da hâlâ bu Meclistedir o komisyonun. Bu
Meclise getirip görüşme imkânı bile olmadan bir Bankacılık
Yasası çıktı. Onun içinde de yatırımcıları
koruyacak tekliflerimiz vardı. İşte, birtakım finansman,
özel finans şirketlerinde büyük bir şekilde hak kaybına uğramış
kişileri kurtaracak, onların önünü açacak, TMSF yönlendirmeli bir
karardı. Ne oldu? Gece görüşülürken Mecliste, bir anda bir emir
geldi, Bütçe Komisyonundan geçmişken o da gitti.
Şimdi, bankacılığı
konuşurken, büyüdük küçüldük derken şuna iyi bakmak lazım:
Türkiyede bundan dört beş yıl önce yabancı payı
kaçtı? Yüzde 4, yüzde 5. Bugün kaç? Borsadakilerle beraber,
baktığınızda, yüzde 42ye geldi. Peki dünyada ne oluyor?
Yani, bizim Batı ülkeleri olarak baktığımız dünyada bu
rakamlar ne? Avrupa Birliğinde ne? Mesela, Avusturyaya bakıyorsunuz
19, Fransada 19, Danimarkada 17, İtalyada 8, Hollandada yüzde 2. E
niye bizde böyle bir anda yüzde 42ler?
Şimdi, önümüzde Halk Bankası var,
arkasından Ziraat deniyor, tamamı gidecek. Bir ülkenin
bankacılık sisteminin yabancıların eline geçmesi demek,
onların kararında bir reel sektör, bundan sonraki sanayi hedeflerinin
gerçekleşmesi demektir. Bunları hiç dikkate almadan Babalar gibi
satarız... Satarsınız, ama ondan sonra sizin ekonominizin
yönlenmesi ne olacak?
Ve dünya, bakınız, beş yıldır
bir saadet dönemi yaşıyordu finansal piyasalarda. Ama o saadet dönemi
ne yazık ki sona doğru geliyor. Ve işte kredilendirme sistemi
problemleri. Bu kredilendirme sistemi problemlerinin yarattığı
dalgalanmalar -ki, orada öksürüyorlar, rüzgâr çıkıyor, bizde
fırtınaya dönüşüyor- dünyayı tehdit edecek. Buna
karşı BDDK ne tür tedbirler alıyor? Bazen, görüyorum, işte,
Mr. John Bankalar Birliği Başkanı olmasın, yabancı
miktarı artmasın. diye Başkan iyi niyetle söylüyor. Bazı
sanayi odaları da Aman, tehlikeye gidiyoruz, dikkat edin, kredilerde,
özellikle yabancı para üzerinden kredi kullanılan mekanizmanın
tehlikeleri var. diyor. Ama, vizyon olarak, misyon olarak ne
yapılıyor? Önümüzde böyle bir süreç geliyor. Buna nasıl
hazırlanılıyor?
Diğer taraftan, baktığınızda,
BDDKda uzman olmak için doktora isteniyor. Peki bu doktora
Felsefe
doktorası yapan uzman olmaya yeterli mi oluyor Sayın Başkan?
Veya Danıştay tarafından göreve iade kararları alanlar niye
gelmiyor?
Bakınız, protestolu senetler, ödenmeyen çekler,
bunların arasında kredi kartlarında ödenmeyen miktarlar üçer,
beşer, onar kat artmış. Bunlara çok iyi bakmak lazım
bankacılık sistemini değerlendirirken.
Diğer taraftan, bakıldığında,
Halk Bankası ve Ziraat Bankası
Bakın, Halk Bankası ve
Ziraat Bankası Türkiyenin hem esnafı hem çiftçisi
açısından çok çok önemli, geleceği açısından önemli.
Bunları da satmaya gidiyoruz. Aman yapmayın, durun! Çiftçiye, esnafa,
size oy veren değerli temsilcilere bu haksızlığı
yapmayın. Bütün kayıtlarıyla beraber satıyorsunuz.
Diğer taraftan, TMSF büyük bir kamu KİTi. Ama,
bu, yani, baktığınızda, el koyulan şirketlerle
TMSF
5018 sayılı Kanunla niye denetimden çıktı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tamaylıgil, lütfen
konuşmanızı tamamlar mısınız.
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) Diğer
taraftan, şimdi GAP İdaresi çok önemli. Bakın, 2004
yılı sonunda bizim Genel Başkanımız Sayın Deniz
Baykal bir çiftçiler gününde dedi ki: GAP İdaresini kapatıyorsunuz.
Sayın Başbakan Hayır, yalan söylüyorsun. dedi. Ama o gün Plan
Bütçe Komisyonunda GAP İdaresinin kapatılmasıyla ilgili
verilmiş bir taslak vardı.
Şimdi, GAP çok önemli. GAP sadece enerji, GAP sadece
sulama değil, GAP bir barış projesi. 1936 yılında
Atatürkün önderliğinde kurulmuş ve yönlendirilen bir proje. Bu
projenin 1 milyon 800 bin hektarlık bir sulama hedefi var. Yalnız,
hedefler açısından baktığınızda ise ne
kadarı gerçekleşti? Ne yazık ki bu istenilen boyutta değil.
Sayın Bakanımız 9 ilin 3üne gittim,
6sını da geçeyim, ondan sonra eylem planını
gerçekleştireceğim. diyor. Bugün, baktığınızda,
sulamanın sadece 215 bin hektardan 263 bin hektara
çıktığını görüyoruz ve buraya geldiğimiz zaman,
oradaki suyun yaratacağı ekonomik zenginleşmenin, sosyokültürel
gelişmenin ve iş alanları açacak olan sürecin eylem
planını daha 6 ilde bırakmanın ben pek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Tamaylıgil, teşekkür ederim.
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) Bir dakika daha
rica ediyorum, son bir dakika
Bir dakikada hemen bitiyorum.
BAŞKAN Efendim, müsaade ederseniz, hiç bu
uygulamayı bozamam.
Teşekkür ederim, sağ olun.
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) Çok teşekkür
ediyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Birgen
Keleşe ait.
Sayın Keleş, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz on bir dakika Sayın Keleş.
CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Dış Ticaret
Müsteşarlığı ile İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezine, daha doğrusu, bunların ilgilendiği politikalara ve
faaliyetlere ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
almış bulunuyorum ve yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Türkiye son beş yıldır giderek artan
oranda dış ticaret açığı ve cari açık
vermektedir. İhracat görünürde artmakta, ama giderek daha büyük bir oranda
ithalata bağımlı hâle gelmektedir, ara malı ithalatı
toplam ihracatın üzerine çıkmıştır ve aradaki fark
artmaktadır. Ayrıca, bir birim üretim yapmak için gerekli olan
ithalat miktarı da hızla yükselmektedir. Bir diğer deyişle,
ihraç ettiğimiz ürünlerin katma değeri giderek azalmaktadır.
İktidar, cari açığın
finansmanının sorun olmadığını ileri sürmektedir.
Cari açığı azaltmak için gerekli politikaları
oluşturmak için de yeterli çalışma yapmamıştır.
Oysa dünyada son yıllarda var olan likidite bolluğu
azalmaktadır, ama likidite bolluğu azalmasa da cari açık
Türkiyeye çok pahalıya mal olmaktadır, çünkü dış
kaynakları Türkiye ancak çok yüksek oranda bir reel faiz vererek temin
edebilmektedir.
Gelen yabancı sermayenin çok küçük bir miktarı
yeni tesis kurmak için gelmektedir, diğerleri özelleştirme adı
altında mevcut tesisleri satın almak, hazine arazilerini veyahut da
diğer taşınmazları satın alarak yüksek rant
sağlamak, borsada paralarını değerlendirmek,
bankacılık sektörünün ve perakende ticaretin yüksek kârlarından
yararlanmak için gelmektedir.
İktidarın cari açık konusuna ciddi olarak
eğilmesi ve çözüm aramasını gerektiren başka
gelişmeler de vardır değerli arkadaşlarım. Bunlardan
biri, dünyadaki enerji fiyatlarındaki hızlı artış ve
Türkiyenin sayenizde- dış ülkelere enerji bakımından
giderek daha fazla bağımlı hâle gelmesidir, diğeri de kâr
transferindeki artıştır. Nitekim, yabancı sermayenin yeni
tesis kurmak, üretim yapmak, ihracat yapmak için gelmemesi sonucunda, yani
döviz kazandırıcı veyahut da döviz tasarrufu
sağlayıcı faaliyetler için gelmemesi sonucunda, kısa bir
süre sonra kâr transferi daha ciddi bir sorun olarak karşımıza
çıkacaktır.
Sayın milletvekilleri, uzun yıllar
dış ticaretin üretimle, yatırımla, teknolojik
gelişmeyle ve hatta çeşitli girdilerin üreticiye dünya
fiyatlarından verilmesiyle ilgili bir bağlantı kurulmamıştır.
Bugün yerli üretimin ithal ürünlerle ikamesi söz konusudur. O nedenle de ithal
edilen ara mallarının ve yatırım mallarının
Türkiyede üretilmesi, sadece dış ticaret sorunlarının
çözülmesi açısından değil, ama aynı zamanda
işsizliğin azaltılması açısından, istihdamın
artırılması açısından da yaşamsal önemdedir.
Türkiyenin, girdi ve enerji fiyatlarının,
kredi maliyetlerinin, KDVnin yüksekliği, döviz kurunun ihracatı
olumsuz etkilemesi, ithalatı ise cazip hâle getirmesi, kayıt
dışı sektörünün büyümesi ve bunun haksız rekabet
yaratması, tarım ve hayvancılık sektörünün daralması
ve istihdam ile ilgili çeşitli sorunları vardır. Ancak, son
beş yılda bu konularla ilgili gerekli adımların
atılmadığı da bir gerçektir.
Örneğin, yap-işlet-devret yöntemiyle kurulan
santrallerde maliyetlerin şişirildiği ve dolayısıyla
bu şişkin maliyetlerin fiyatları yükselme yolunda
etkilediği çok önemli kuruluşların raporlarıyla sabit
olduğu hâlde, bu konuda hiçbir şey yapılmamıştır.
Gene, kayıt dışı ekonominin
kayıt altına alınması söylem olarak birkaç defa gündeme
getirilmiş, ama bu konuda da hiçbir adım
atılmamıştır. Ayrıca da Türkiyeye gelen yabancı
sermayenin ciddi sanayi yatırımlarına, yeni üretim
alanlarına yönlendirilmesi için çaba harcanmamıştır. Oysa,
teşvikler bu konularda çok başarılı bir şekilde
kullanılabilirdi.
Türkiyenin ciddi bir sanayileşme politikası
yoktur ve bu büyük bir eksikliktir. Bunu sadece biz söylemiyoruz değerli
arkadaşlarım. Bakın, TİSKin
hazırladığı, Türkiye İşveren Sendikaları
Konfederasyonunun hazırladığı Türk sanayi ve istihdam
politikalarına ilişkin görüş ve önerilerle, DPTnin
hazırladığı 2008 ve 2010 yıllarını kapsayan
orta vadeli programda, sanayileşme stratejisinin belirlenmesinden,
sanayide orta ve uzun vadeli perspektif oluşturmak üzere genel ve sektörel
politika ve belgelerin oluşturulmasından söz edilmektedir. Yani, bu
belgeler vardır, iyileştirilmelidir demiyor,
oluşturulmasından söz ediyor. Aslında, bu bir kara mizah
gibidir. Sanayileşmiş ülkeler topluluğuna tam üye olmak isteyen
Türkiye, bir sanayileşme politikasından yoksundur.
Cari açık büyük boyutlara
ulaştığı hâlde cari açık konusunda da ciddi bir
politika yoktur. Cari açık konusunda, eğer yanılmıyorsam,
bugün bir önemli toplantı olacak. AKP İktidarının başarısızlığının
itirafıdır bugün bir toplantı olması, cari açık
konusunda. Kaldı ki cari açık bir sonuçtur değerli
arkadaşlarım. Cari açığa yol açan ekonomik
gelişmelerle ilgili önlemler alınmalıdır. İktidar,
yabancı sermayenin her istediği alana yerli sermayeyle eşit
koşullarda, hatta bazen daha da avantajlı olarak gelmesine, özelleştirme
adı altında en önemli kuruluşların yabancıların
eline geçmesine, bankacılık sektöründe hiçbir sınırlama
olmadan yabancıların ilerlemesine, büyük bir hızla toprak
satın almalarına, borsanın yüzde 71'ini ele geçirmelerine,
ithalattaki inanılmaz yerli üretimi ikame eden artışa, 100
dolarlık millî gelir artışı için 126 dolarlık cari
açık verilmesine seyirci kalmakta, hiçbir önlem almamakta ve hiçbir tepki
göstermemektedir. Tam tersine, Babacan "Yüzde 100'e kadar yolu
var." demektedir
bankacılıkla ilgili olarak. Bu durum inanılır gibi
değildir, ama ne yazık ki bir gerçektir.
Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonundaki
konuşmasında ihracattaki olumsuz gelişmelere değindi, ancak
ihracattaki sorun olarak yeni Türk lirasının değerindeki
yükselmeye ağırlık verdi, ithalatın azalmasıyla ilgili
öneri getirmediği gibi bu konuya sorun olarak da yer vermedi. Oysa,
ihracatın artırılmasıyla ilgili çabalar yeterli
değildir değerli arkadaşlarım. İthalatın yerli
üretime ikame etmesi önlenmeli, öte yandan da üretim ve yatırımı
artırmak için gerekli gördüğümüz ara malları ve
yatırım mallarını giderek artan oranda yurt içinde
üretmenin yolları aranmalıdır.
Sayın Bakan, sakın geçen yıl olduğu
gibi GATT kurallarından veya Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerden
söz etmeyiniz. Ben onları bilerek konuşuyorum ve size başka bir
şey söylüyorum: Üretim ve yatırımın önemine dikkat çekmek
istiyorum ve dış ticaret sorunlarının ve işsizlik gibi sorunların üretim ve yatırım
olmadan aşılamayacağını anlatmak istiyorum.
Uluslararası ilişkilerde var olan hiçbir kural
bir ülkenin ihtiyaç duyduğu ürünleri üretmesini engelleyemez. Türkiye-AB
ilişkilerinde de üretimi artıran ve çeşitlendiren faaliyetleri
engelleyecek kurallar yoktur, olamaz. Çözüm, ciddi bir sanayileşme
politikasının belirlenmesinden ve gerekli yatırımların
yapılmasından geçmektedir.
Ne yazık ki imalat sanayi yatırımları
bu iktidar döneminde en düşük düzeye inmiştir. Türkiye, tam üye
olmadan ve tam üyeliğin getireceği avantajlardan yararlanmadan Gümrük
Birliğini tamamlayan ve on bir yıldır onu yürüten bir ülkedir.
Ne var ki Avrupa Birliğiyle olan çalışmalar, tam üyelik
sürecinin en iyi ihtimalle uzun zaman alacağını, hatta belki de
gerçekleşmeyebileceğini ortaya koymaktadır. Türkiye, tam üye
olmadığı için içinde yer alamadığı Avrupa
Birliği karar organlarında dış ekonomik ilişkiler
konusunda alınan politika kararlarını, Gümrük Birliği
nedeniyle uygulamak durumundadır. Diğer bir deyişle, Türkiye iç
pazarını sadece Avrupa Birliği ülkelerine karşı
değil, üçüncü ülkelere karşı Avrupa Birliğinin ön
gördüğü şekilde açmaktadır.
Ayrıca, üçüncü ülkelerle, Avrupa Birliği
ülkelerinin yaptığı anlaşmalara benzer türde anlaşma
yapmak zorunluluğu vardır. Dış ekonomik ilişkilerle
ilgili olarak karar alma yetkisini, bir anlamda, Avrupa Birliği
organlarına bırakmış durumdayız. Oysa, dış
ekonomik ilişkilerin en önemli parçası olan dış ticaret
politikası bütün ekonomiyi etkiler değerli arkadaşlarım.
Sayın Bakan, bu çarpık ve egemenlik hakkı
açısından tartışmalı olan durumu
değiştirmek, Türkiyenin uğradığı
haksızlığı gidermek veya en azından telafi edecek ek
olanaklar sağlamak için herhangi bir girişiminiz oldu mu? Eğer
olmadıysa böyle bir girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz?
Devlet Planlama Teşkilatı tarafından
hazırlanan Genel Ekonomik Hedefler ve Yatırımlar
başlıklı çalışma, sektörler itibarıyla
yatırımları kamu-özel olarak ve cari fiyatlarla ve sabit
fiyatlarla vermektedir. İhracatın artırılması ve
ithalatın frenlenmesi açısından büyük önem taşıyan
imalat sanayi yatırımlarına baktığımız zaman,
98 fiyatlarıyla, kamu sektöründe, 2006 yılı
dışında sürekli olarak azaldığını görüyoruz.
2007 yılında azalış oranı yüzde 33,5 oranında
olacak. deniyor sizin rakamlarınızla Sayın Bakan.
İmalat sanayi özel sektör yatırımları
ise 98 fiyatlarıyla artmış, ama dramatik düşüşler
kaydetmiştir. Örneğin, 2003te yüzde 65,3 oranında artarken
2007de yüzde 8e inmiştir. Toplam imalat sanayi
yatırımlarında, yani AKP İktidarı döneminde dibe vurmuş
olan imalat sanayi yatırımlarında 2008 yılı için
öngörülen artış ise sadece yüzde 10,1dir. O nedenle, AKP
İktidarının bu politikalarla sanayileşme konusunda bir
atılım yapması ve ithal edilen ara malları ve
yatırım mallarını yurt içinde üreterek ithalatı
frenlemesi mümkün değildir kanısındayım. İnşallah
yanılıyorumdur.
Sayın milletvekilleri, uluslararası
kuruluşların ve yabancı ülkelerin Türkiyeyle ilişkilerinin
bir özelliği vardır. Sadece kendi çıkarlarını
düşünmektedirler ve Türkiyeye karşı çifte standart
uygulamaktadırlar. Örneğin, Avrupa Birliği ülkeleri Türkiyenin
kendi ülke yararını da gözetmeden büyük bir özveriyle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Keleş, lütfen
konuşmanızı tamamlar mısınız.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) -
gerçekleştirdiği serbestleşmeyle yetinmemektedir. Avrupa Birliği eşleştirme
projesi çerçevesinde hazırlanan bir rapor bunun kanıtıdır.
Hazine Müsteşarının ön söz yazdığı ve gelecekteki
reformlara rehber olacağını söylediği yatırım
ortamını iyileştirme raporunda 4875 sayılı
Doğrudan Yabancı Yatırımlar Yasası eleştirilmektedir.
Eleştirilen noktaların ikili anlaşmalar kanalıyla
aşılması için çabalar gösterilmiştir. Yabancılara
kısmen kapalı, yasaların değişmesi için büyük
girişimler yapılmıştır ve bu tür faaliyetlere, yani
yabancıların kendi çıkarlarını koruması
faaliyetlerine Hükûmetin büyük destek vermesi hüzün verici bir durumdur.
Burada, raporda denilmektedir ki:
Yatırımların karşılıklı teşviki ve
korunması anlaşmaları çok önemlidir ve bunlara öncelik
verilmelidir. Hâlbuki, Anayasada değişiklik olmuştur ve öncelik
vermek, ulusal yasalara nazaran öncelik vermek sadece temel haklarla
sınırlandırılmıştır. Aslında son
beş yıldır yaşananlar yabancıların
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Keleş.
(CHP sıralarından alkışlar)
BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Söylemek
istediğim şudur: Yabancılar haksız taleplerde
bulunmaktadır. Yabancılarla ilişkilerde mevzuat belirlerken
duyarlı davranmalıyız. Ama, Hükûmet, gerek uluslararası
kuruluşların gerek yabancı şirketlerin isteklerine büyük
bir iyimserlikle razı gelmektedir ve bu, toplum yararı, kamu
yararı ve ülke yararı gibi kavramlarda
BAŞKAN Sayın Keleş, bütün
milletvekillerinin hakkını kullanıyorsunuz şimdi.
BİRGEN KELEŞ (Devamla)
Hükûmetin pek
nasibini almamış olduğunu göstermektedir. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Keleş.
Söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda.
İlk söz İstanbul Milletvekili Sayın Gündüz
Suphi Aktanın.
Buyurun Sayın Aktan. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on bir dakika Sayın Aktan.
MHP GRUBU ADINA GÜNDÜZ SUPHİ AKTAN (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bundan iki gün önce, Sayın Başbakan bütçe üzerinde yapmış
olduğu konuşmada eleştirilerden rahatsız olduğunu
belirtti ve çözüm önerileriyle gelmemizi istedi. Şimdi, hepimiz biliyoruz,
demokrasilerde iktidarlar çözümleri üretirler, muhalefetler de onu
eleştirirler. Tabii, muhalefet eleştirilerini göz önüne
alırsanız, eleştirilenleri yapmazsanız bu da bir tür öneri
yerine geçebilir. Ben ama Sayın Başbakanımızın öneri,
çözüm önerisi üzerinde ısrar etmesinden hareketle birkaç çözüm önerisinde
bulunacağım, umarım yararlı olur.
Konuşmamda, Dokuzuncu Plan ve sanayi
politikalarına, sanayi stratejisine değinmek istiyorum. Bu çerçevede,
özel ihtisas komisyonunun raporuna, aslında o rapordan da önce
çıkmış olan TEPAVın hazırlamış olduğu
birinci taslağa değinmek istiyorum.
Bizde, bildiğiniz gibi, Japonyanın
oluşturduğu ve daha sonra Uzak Doğu ülkelerinin, bu arada da
Çinin benimseyip başarıyla uyguladığı sanayi
stratejisi tecrübesi bulunmuyor. Dokuzuncu Kalkınma Planında bu
istikamette ciddi bir girişim yapıldığını
görüyorum. Bu açıdan Devlet Planlama Teşkilatını
kutlarım. Şimdi, böyle bir stratejiye geçmeden evvel, AKP
İktidarının beş yıllık
başarılarına -ki, başarılar var- ve başarısızlıklarına
kısaca göz atmak lazım. Pek fazla rakamlara da boğulmamak
lazım. Bundan sonra stratejiyi değerlendirmek daha doğru
olabilir.
Söyleyeceğim şeyler hepimizin bildiği
şeyler. Bu son beş yıl içerisinde enflasyon tek haneli rakamlara
düştü, ama, 2005ten sonra tekrar yükselmeye başladı. Büyüme
ortalama yüzde 7. Bu ciddi bir büyümedir, ama bu yıl yüzde 5,5a
düştü. Bu, yüzde 5-5,5 önemli bir rakam, çünkü, yabancı ülkeler ve
ekonomistler Türkiyenin kalkınma potansiyelinin yüzde 5 civarında
olduğunu söylüyorlar. Oysa Türkiyenin potansiyeli daha yüksek. Zaten
sosyal sorunlarımızı çözmek için, Avrupa Birliği
ortalamasına yetişmemiz için ve Uzak Doğudaki rakiplerimizle
rekabet edebilmek için yüzde 7nin üzerinde büyümek zorundayız.
Doğrudan dış yatırımlar da
büyüyor ama, bu dış yatırımlardan üretici sektörlere giden
bölüm çok küçük. Yani, beşte 1 civarında.
Mali disiplin iyi gidiyordu. Tabii, mali disiplinin iyi
gitmesi, özelleştirmeleri de göz önüne aldığımızda
söylenebilecek bir şey ama, bu seçim yılıyla birlikte mali
disiplinin de bozulduğunu görüyoruz.
Borçlanma vadeleri uzuyor, bu iyi bir şey, fakat,
borç stoku olağanüstü yükseldi. Bankalar güçlendi, fakat, özel sektörün
dövizle yapmış olduğu borçların kefili olduğu için
bankalarımız, yarın öbür gün bir kriz durumu ortaya
çıkarsa, güç durumlarla karşılaşabilirler.
Dövizle borçlanan büyük şirketlerimizin kârları
artıyor, ama KOBİler ve esnaf bir yandan ucuz ithalat, öte yandan
yüksek faizli YTL kredileri dolayısıyla büyük bir
sıkıntı içinde. Ekonomimiz âdeta, bu açıdan ikili bir
yapıya dönüşüyor. Rekabet gücümüz artıyor ama, asıl
rakiplerimiz Uzak Doğuyla kıyaslandığında bu
artış çok yavaş. İhracatımızın
yapısını orta teknoloji malları oluşturuyor. Oysa,
rakiplerimizin -Çin gibi- yüksek teknoloji ihracatları giderek
çoğalıyor. İhracatımızın artışına
mukabil, ithalatımızda artış var. Bunu da biliyoruz
hepimiz. Ara malları ithal etmedikçe ihracatımızı
artırmamız imkânsız. Bu, bir ölçüde kabul edilebilir, fakat
büyümemiz giderek, aşırı ithalata dayanır hâle geldi.
Şimdi, bu durumda istihdam artışı, işsizliği
engelleyemiyor ve gerçek işsizlik yüzde 15in üzerinde. Yoksulluk ve
açlık sınırında çok büyük kitleler var.
Şimdi, ekonomik performans açısından
baktığımızda, sürekli olarak kendi
rekorlarımızı kırmaktayız. Eğer bir
yarış yapıyorsanız, rakiplerinizle yarış
yapıyorsanız, rekorlarınız ancak rakiplerinizi
geçtiğiniz zaman bir anlam ifade edebilir. Hâlbuki biz, kendi ihracat
rekorlarımızı kırmakla meşgulüz. İşin
ayrıntısına girersek, büyüme, enflasyon, borçlar, açıklar,
faiz açılarından Türkiye, yükselen pazarlar arasında, piyasalar
arasında en alt sırada yer alıyor ve bütün bu
başarılarımızı da dış dünyadaki gerçekten
olağanüstü gelişmelere borçluyuz ve bir bakıma da 57nci
Hükûmetin 2001 krizinden sonra aldığı o son derece zor ve Sayın
Başbakanı dinledikten sonra da nankör olduğunu gördüğümüz
önlemler sayesinde bu başarıları kaydettik. Şimdi,
başarılar ile başarısızlıklara
baktığımızda, kaderimizi yani geleceğimizi
aslında başarısızlıkların tayin etmesi tehlikesi
bulunduğunu görüyoruz. Bu nedenle,
başarısızlıkların üzerinde durmamız lazım.
Dünya ekonomisine ilişkin sürekli tahminlerde
bulunuyoruz. Kimse dünya ekonomisinin nereye gittiğini tam olarak bilemez.
Resesyon beklentileri de çoğu kez boş çıkmıştır,
ama eğer benim bu konuda biraz tecrübem varsa, dünya ekonomisinde kara
bulutlar toplanmaktadır ve önümüzde resesyon değil, onun ötesinde
depresyon tehlikesi dahi mevcuttur, ama izlenen makroekonomik politikalar, bizi
böylesine bir çöküntüye karşı korumasız, çaresiz bırakma
niteliğine sahiptir.
Şimdi, normal bir istikrar programı iki
yılla dört yıl arasında olur. Bu hesapla, 2005 yılında
bizim istikrara kavuşmamız lazımdı. Oysa, hâlâ istikrar
tesis edilmiş değil ekonomimizde. Sorun, aslında daha derinlere
gidiyor. Yani, Türkiye demokrasiye geçtiğinden bu yana, popülist
politikalar uyguluyor, bunu kabul etmek lazım. Popülist politikalar
eskiden bütçe açığı şeklinde olurdu, şimdi popülist
politikalar devam ediyor cari açıklar şeklinde, yani her hâl ve kârda
ürettiğimizden fazlasını tüketiyoruz, rakiplerimizin iç tasarruf
düzeyine ulaşmış değiliz, onlar fazla vererek bizden daha
hızlı büyümekteler. Bunu hiçbir zaman gözden kaçırmamamız
lazım. Bir de, tabii, bu arada özelleştirmeler var, yani
özelleştirmeleri yapmadan bütçe hedeflerimize dahi ulaşamıyoruz.
Şimdi, o zaman, bu politika, makroekonomik politika
geçici mi olacak? Bakıyorsunuz Dokuzuncu Plana, makroekonomik
politikanın devam edeceği varsayımı var. Öyle görünüyor ki,
bu makroekonomik politika, bir tür kalkınma, büyüme stratejisi hâline
dönüştü iktidar açısından, ama sürdürülebilir bir nitelikte değil.
Niye sürdürülemez? Yani, burada, yine bildiğiniz şeyler, yüksek
faizler büyük dış fonları çekiyor, kurlar yükseliyor, ithalat
ucuzluyor, ithalatın ucuzlama yöntemiyle enflasyonu düşürüyoruz. Bu,
tam manasıyla bir istikrar programı değildir. İstikrar programında,
siz, imkânlarınızla harcamalarınızı
denkleştirirsiniz. Hâlbuki, burada, siz, kuru yüksek tutarak,
ithalatınızı ucuz yapıyorsunuz ve enflasyonu böylece
düşürüyorsunuz. Bunu devam ettirmek mümkün değil. Fazladan yüksek
kur, gayrisafi millî hasılamızı belki yüzde 30, belki yüzde 40,
olduğundan büyük gösteriyor. Aynı şekilde,
borçlarımızı da daha düşük gösteriyor. Erken
girdiğimiz bir kambiyo serbestliği rejimi var. Bundan dolayı
dolarizasyon ekonominin üçte 1i kadar, yani, Türk parasının üçte 1i
kadar dolarizasyon var ekonomimizde. Dolalarizasyon varsa, dış fonlar
sürekli olarak giriyorsa, sizin sıkı para politikası yapıp
enflasyonu denetlemeniz imkânı yok. Bunun ayrıntısına
girmek istemiyorum, ama, böyle bir durum var.
Şimdi, hepsinden önemlisi, bu makro politikalar
aslında beş yıllık planın öngördüğü stratejik
kalkınma modeline uygun değil. Yani, hem bu makro politikaları
sürdürüp hem Dokuzuncu Kalkınma Planındaki hedeflere varmamız mümkün
değil. Başka şeyler de söyleniyor, birtakım mikro reformlar yaparsanız bu makro
politikaların olumsuz etkilerini ortadan kaldırırsınız
diye. Bu da mümkün olmaz. Fakat, Dokuzuncu Kalkınma Planının
biraz ayrıntısına bakarsanız, aslında bu planın
gerçek anlamda bir strateji de içermediğini görürsünüz. Çünkü, çok soyut
nitelikte ilkeler var, hedefler var ve önlemler var. Bu, bir strateji
değil. Stratejilerde genelde birkaç
sektörü seçersiniz, bütün gücünüzle oraya dayanırsınız.
Öncelikler vardır ve gücünüzü odaklama vardır. Oysa, bakıyorum
planın içerisine, şimdi, benim bilebildiğim bütün sanayi
sektörleri tek tek sayılmış -otomotiv, makine, beyaz eşya,
elektronik, savunma, havacılık, kimya, bitki genetiği-
şimdi, bütün bu sanayi kollarının tümüne şamil bir
yaklaşım; aslında bu eski yaklaşımdır. Yani,
sektörel yaklaşımı benimsemişsiniz. O zaman, gerçekten bir
stratejik yaklaşım benimsemediğiniz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aktan, lütfen
konuşmanızı tamamlar mısınız.
GÜNDÜZ SUPHİ AKTAN (Devamla) Teşekkür ederim.
Böyle bir strateji benimsediğimizi söylemek mümkün
değil. Kaldı ki, böyle bir makroekonomik politika devam ettirildikçe,
enflasyonu indiremeyeceğimiz gibi, ne ara malı üretimini,
dolayısıyla istihdamı artırabiliriz
Dış
yatırımlar, sanayi ve hizmetler gibi üretici alanlara gitmez.
Kayıt dışı ekonomiyi tasfiye etmek mümkün değildir.
Sanayinin yılda 7,8 büyümesi eğer gerçekleştirilirse, Uzak
Doğuyla rekabete veyahut Avrupa Birliği ortalamasına
yetişmemiz için yetersizdir.
Şimdi, stratejik kalkınmayı uygulayabilmek
için çok büyük ve ehil bir bürokrasiye ihtiyacımız var. Böyle bir
bürokrasinin siyasetin etkisinin dışında oluşturulması
lazım. Japonya, bunu 1890 yıllarında yaptı. Onun için bugün
olağanüstü büyük bir ekonomik güç. Biz bırakın bürokrasiyi,
yargıyı dahi yandaşlarımızla doldurma hevesinde
görünüyoruz. Böyle bir bürokrasi olmazsa stratejik kalkınmayı yapmak
mümkün değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Aktan.
GÜNDÜZ SUPHİ AKTAN (Devamla) Peki, çok
teşekkür eder, saygılar sunarım. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci söz,
Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhanın.
Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Ayhan, süreniz on dakika efendim.
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri;
MHP Grubu adına Dış Ticaret Müsteşarlığı
bütçesi hakkında görüşlerimi arz etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Daha önce hem Komisyonda hem de dışarıda
ısrarla dış ticaret konusundaki problemler hakkındaki
değindiğimiz hususlara, bizce önem arz ettiği için tekrar
işaret edeceğim. Hükûmetin arzuladığı, Sayın
Başbakanın belirttiği şekilde bazı hususlarda
önerilerde de bulunacağım. Bu arada bazı sorunları da
gündeme getirerek, birlikte düşünülmesini de önereceğim.
2003 yılı başından bu yana,
yaklaşık cari fiyatlarla 200 milyar dolar dış ticaret
dengesi açığı, 100 milyar dolar cari işlemler dengesi
açığı ortaya çıkmıştır. Bunun, Hükûmet
yetkililerinin söylediği gibi sağlam kaynaklarla finanse
edildiği de doğru değildir. Ülkenin birikimlerinin, en iyimser
ifadelerle, birilerine devredilmesidir. Hükûmetin söylediği gibi cari
açık sağlam kaynaklarla finanse edilmemekte, bilakis ülkenin seksen
yıllık birikimleriyle oluşturduğu varlıklar haraç
mezat satılarak finanse edilmektedir. Ayrıca bunun finansmanı,
özel sektörün dış borcu 40 milyar dolardan 140 milyar dolara
çıkarılarak sağlanmıştır. Bakın, 31 milyar
dolar millî gelir artışı sağlamak için 65 milyar dolar
dış ticaret açığı, 39,2 milyar dolar cari
işlemler dengesi açığı veriyoruz. Bunun
mantığı nedir?
Kur konusunda ifade etmek istediğim bir diğer
husus, bu işin kabine ve YPK toplantılarında görüşülüp
görüşülmediğidir. Her Kabine üyesi farklı görüş beyan
etmektedir. Daha iki gün önce Sayın Başbakan bu kürsüde, değer
kazanan TLden memnuniyet duyulması mealinde görüşler ifade etti,
mevcut kur politikasını şiddetli bir şekilde savundu. Bu
kadar zaman geçmesine rağmen, Hükûmet içinde kur konusunda bir
anlaşma sağlanamadığını bütün kamuoyu çok
yakından izlemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Komisyonda 85 milyar dolara
ulaştığı söylenen ihracat diye bahsettik. Bundan
rahatsız olunduğunu görüyoruz. Bizim niyetimiz işi hafife almak
değil, doğruyu söylemek.
Daha önce Sayın Bakana bağlı olan Gümrük
Müsteşarlığından, yıl sonunda, sonradan beyannameler
gelir, dış ticaret rakamları TÜİK tarafından revize
edilirdi. Buradaki bütün bürokrat arkadaşlarım bunu çok iyi bilirler.
Şimdi de nitekim öyle. Aralık ayı ithalatına, geçen
yıl, baktığımızda, ithalattan alınan KDV
tahsilatına baktığımızda, ithalatın
olduğundan daha düşük gözüktüğünü ifade ettik. Bunu, bu konunun
uzmanları da söyledi ve neticede daha sonra dış ticaret
açığı ve cari işlemler dengesi açığı revize
edildi ve bunu söyleyenler haklı çıktı.
Bir diğer husus ise dâhilde işleme rejimi
meselesidir. Dâhilde işleme rejimi kapsamında yapılan ihracat,
toplam ihracatın yüzde 51ini aşmaktadır. Komisyonda da ifade
ettim, Sayın Maliye Bakanı bu hususun üzerinde önemle
durduklarını beyan ettiler. Her iki bakan arasındaki görüş
ayrılıkları giderilmiş midir? Maalesef bu sistem, şu
anda, dış ticaret politikasının temel felsefesi hâline
gelmiştir. Bazı sektörlerde bu oranlar yüzde 70ler düzeyindedir.
Artık, farklı illerdeki üreticiler ve ihracatçılar, rakip bir
takımmış gibi, birbirleriyle maç yapar hâle gelmişlerdir.
2002 yılında 15,5 milyar dolar olan dış ticaret açığı,
2006 yılında 54 milyar dolara yükselmiştir, 2007
yılında ise 62 milyar dolara yükselmektedir. Bu, resmen, ülkenin kan
kaybıdır. Bütün bu dış ticaret politikası, ülke
ekonomisini ve ihracatını, ithalata bağımlı hâle
getirmiştir. Bu politika Türkiyedeki istihdama darbe vurmakta, mal
aldığımız ülkelerin istihdamını desteklemektedir.
Turquality Projesiyle ilgili, kamuoyunun
bilgilenmesine de ihtiyaç bulunmaktadır. Bu projeyle ilgili harcanan
kaynakların miktarı, faydalanan firmaların destek öncesinde ve
sonrasındaki ihracat performansları ile bu projelerin onların ihracatına
katkısı ne olmuştur? Bunların, kamuoyuyla,
detaylarıyla birlikte tartışılması gerekir. Proje
açısından belki dışarıdan da birtakım öneri ve
teklifler gelebilir, buna idarenin de açık olması gerekir.
Ülkenin sanayileşme ve büyüme stratejisi olmadan
dış ticaret politikasının şekillendirilmesi,
yönlendirilmesi mümkün değildir. AKP Hükûmetleri, henüz bir sanayi
envanterini bile, bütün gayretlere rağmen, iktidarda olduğu beş
yıllık süre zarfında oluşturamamıştır. Bu
nedenle, dış ticaret hedefleri belirlenirken, afaki hedefleri
değil, makroekonomik yapıyı da dikkate alan bir hedef
belirlenmesi gerekir. Bugün uygarlık, yeni keşfedilen bir
kıtanın oluşturacağı etkiden daha hızlı ve
sürekli değişiyor. Bu değişim, toprakları olmayan bir
kıta veya görünmeyen kıta olarak adlandırılan bilgi ve
iletişim teknolojileriyle sağlanıyor. Türkiye olarak bu
görünmeyen kıtanın etkilerini iyi anlamalıyız ve
hızlı hareket etmeliyiz.
Türkiye dış ticareti, görünmeyen
kıtanın olanaklarını ne kadar kullanmaktadır?
Görünmeyen kıtanın tek aracı İnternet de değildir.
Dış Ticaret Müsteşarlığının önümüzdeki
beş yıllık, on yıllık dönemde, görünmeyen dünyayla
ilgili stratejisi nedir? Dış Ticaret
Müsteşarlığı, bilgi ekonomisinin
yaşandığı bu dönemi İngilizce web sitesi hâlâ aktif
olmayan bir yapıyla nasıl yakalayacaktır? Türkiye için dünya
ölçeğinde rekabet etmek için vizyon, kalite olmalı. Türkiye
ihracatında kalitenin yeri nerededir? Küresel ısınma bu ülkenin
dış ticaretini nasıl şekillendirecektir? 2023te 500 milyar dolar hedefini koyarken bunu göz
önünde bulundurduk mu? Dış Ticaret
Müsteşarlığının yenilikçi politika ve
yaklaşımları nelerdir? Yürütülen ve yürütülecek birçok projeden
bahsedilebilir, bu projelerin başlıkları çarpıcı da
olabilir, ancak, bunların etki analizini yapıyor musunuz?
İhracat artışı bu projelerin etkisinde mi
gerçekleşiyor? Yoksa bu artış, ithalatımızın
ağırlıklı olarak dolar bölgesinden,
ihracatımızın ise euro bölgesinden olması ve dolar-euro
paritesinin euro lehine yükselmesi nedeniyle oluşan kur avantajı, kur
düşüklüğü nedeniyle ara malların daha düşük fiyatla temin
edilmesi, tekstil ve konfeksiyon gibi belirli sektörlerde artan dış
rekabetin baskısıyla firmalarımızın çok düşük kâr
marjlarıyla çalışmalarından mı kaynaklanmaktadır?
Biraz farklı veriler üzerinde de durmak istiyorum,
2005 yılında Türkiyede 41.928 ihracatçı, 51.212 ithalatçı
firma vardır, bunlar ülkenin ne hâle geldiğinin açıkça
göstergesidir. Toplam ihracatın yüzde 7,2sini, ihracat yapan
firmaların yüzde 85i realize etmektedir. İhracatın yüzde 19u
ise 1 milyar doların üzerinde ihracat yapan 6 firma tarafından
gerçekleştiriliyor. Toplam ithalatın yüzde 5,4ü, ithalatçı
51.212 firmanın 43.831i tarafından gerçekleştirilmiştir.
İthalatın yüzde 21i ise 119 firma tarafında
yapılmıştır. 1 milyar doların üzerinde ithalat yapan
12 firma ise ithalatın yüzde 24ünü gerçekleştiriyor. Dolar
aralıklarına göre ihracatın ithalatı karşılama
oranları ise, sırasıyla, 10 milyon dolara kadar yüzde 85; 1
milyar dolar üzerinde ihracat yapan firmaların ithalatı karşılama
oranı ise yüzde 42dir. İhracat ve ithalat açısından önemli
olduğu düşünülen on yedi il bulunmaktadır. İhracatçı
firmaların yüzde 90,8i de bu illerde bulunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ayhan, lütfen konuşmanızı
tamamlar mısınız.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) Peki efendim, bir iki
hususu daha ifade ettikten sonra sözlerimi tamamlayacağım.
Burada, TİM önderliğinde bazı
kuruluşlarımızın, sivil toplum örgütlerimizin
hazırladığı bilgi dosyası var. Ne söylüyor? Bu
kuruluşların söyledikleri: Türkiye ekonomisi yüksek faiz ve
düşük kur kıskacında. diyor.
Kırılganlıkların arkasında yüksek faizler var.
diyor. Ülke sosyal bir felakete gidiyor. diyor. Cari açığın
finansmanında istikrarsızlık var. diyor. İşsizlik tehlikeli
bir sosyal sorun olma yolunda. diyor. Bizlere inanmıyorsunuz, bunlara da
mı inanmıyorsunuz?
Sayın Başkan, bunları söylemekteki
amacım, bakış açımızın biraz daha
genişlemesi, topluca müzakere ve düşünme yeteneğimizin
geliştirilmesidir. Herkesi art niyetli eleştiri yapanlar olarak kabul
etmemek, varsa yanlışlarımızı da kabul etmek gerekir.
Bu husus da MHP olarak bizim yapıcı muhalefet
anlayışımız gereğidir.
Bu vesileyle, yüce Meclise saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Ayhan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü
söz, Sayın Mehmet Günal, Antalya Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Günal, süreniz dokuz dakikadır.
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye İstatistik Kurumu, BDDK ve SPK bütçeleri üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce de Antalyada dün
yaşanan aşırı yağış nedeniyle oluşan
selde hayatını kaybeden merhumeye Allahtan rahmet diliyorum,
yakınlarına başsağlığı diliyorum ve sel ve
hortumdan zarar gören hemşehrilerime de geçmiş olsun diyorum.
Değerli milletvekilleri, demokrasilerin en önemli
unsurlarından olan şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerinin
gereklerinden bir tanesi kamuoyunun doğru bilgilendirilmesidir. Bu
çerçevede de Türkiye İstatistik Kurumuna büyük sorumluluk ve görevler
düşüyor. Ancak son dönemde, maalesef, birçok kuruma olduğu gibi
TÜİKe olan güven de sarsılmıştır. Neden? DİEnin
adı TÜİK olarak değiştirilirken, yani Devlet
İstatistik Enstitüsünden Türkiye İstatistik Kurumuna geçtiğimiz
için, bu arada bazı göstergelerin tanımları veya içerisindeki
unsurlar değiştirilmiş ve kamuoyuna
duyurulmamıştır.
Öncelikle birkaç örnek vermek istiyorum. Bunlardan bir
tanesi büyüme rakamları. Sizlerin, çok sık bir şekilde
Sayın Başbakanın da ifade ettiği büyüme rakamlarında
2004, 2005 ve 2006 yıllarında yapılan
Rakamların
ayrıntısını size sonra rapor olarak, makaleler, kitaplar
hâlinde verebilirim, ama sadece birkaç şeyi söyleyeceğim,
itirazı olan olursa açıklarım. 2004 yılında, baz
yılı kaydırması ve son çeyreklerde yapılan
düzenlemelerle yüzde 9-8-7 diye açıkladığınız
büyümelerin bazen 1, bazen 2 puana yakını sadece bu revizyonlardan
kaynaklanıyor.
Bunun dışında, yine tarım
sektöründe -benim en çok dikkatimi çeken- revizyon yapılıyor
değerli arkadaşlarım. Başlarken bakıyoruz,
tarımda küçülme bekleniyor. Son çeyreğe kadar da küçülerek gidiyor.
Son çeyrekte, Allahtan ne oluyorsa, bir anda çok aşırı derecede
büyüme gerçekleşiyor. Bunun da rakamları DİEnin web sitesinde
ve raporlarında mevcut.
Şimdi diğer bir husus ise, yine AKP
Hükûmetinin ve Başbakanın en çok övündüğü enflasyon
rakamlarında yapılıyor. Burada çok uzatmadan kısaca
söyleyeceğim. TÜİK, tüketici fiyat endeksinin hesaplanmasında
kullandığı bazı maddeleri geçen yıl
değiştirmiş ve daha doğrusu eskiden olmayan bazı
kalemleri kapsama almış. Bundan hiçbirimizin haberi yok. Nereden
oluyor? Benim de uzunca yıllar çalıştığım Merkez
Bankası açıklamasından öğreniyoruz. Çünkü onlar
artacağını öngörmüşler, bir de bakıyorlar, daha
doğrusu Telekom Genel Müdürlüğünden verilen açıklamadan sonra bu
ağırlıkların değiştiğini öğreniyorlar.
Hangi maddede yapmış? Bunu, zaten TÜİKin değil, dikkat
edin, Merkez Bankasının açıklamasından öğreniyoruz,
kamuoyunun da dikkatine bu sayede gelmiş oldu. Belki de, bu kavga olmasa
veya açıklama olmasa hiçbirimizin haberi de olmayacaktı.
Kısacası, TÜİK, kapsamdaki maddeleri değiştirerek,
haberleşme ana kalemindeki fiyat artışını
azalışa çevirmiş. Daha açıkçası, telefon
görüşmelerine yapılan zamları dikkate alan Merkez Bankasının
yaptığı hesaplara göre mart ayında artması gereken
haberleşme kalemi, TÜİKin hesabına göre, tam tersi, yarım
puan (0,5) düşmüş.
Şimdi, buna Başbakanın ne
diyeceğini bilmiyorum, sizlerin ne diyeceğini de bilmiyorum. Bazen
kızıp Merkez Bankası Başkanına da fırça
atıyor, belki fırça da atabilir. Ama benim de beraber
çalıştığım ve uzunca yıllar Merkez Bankası
Başkan Yardımcılığı yapmış olan Sayın
Ercan Kumcu köşesinde kısaca şöyle diyor: TÜİK, çok büyük
bir yanlış yapmıştır. Ürettiği istatistiklerin
güvenilirliğinin önemini hiçe sayıp kurumsal itibarını
zedelemiştir. Fiyat istatistiklerinde bunu yapan başka verilerde
acaba ne yapar, sorusunu sordurtmaya başlamıştır.
Yazık olmuştur, Merkez Bankasına da yazık olmuştur.
diyor.
Şimdi, sadece bu rakamlarla yapılan
manipülasyonlar, büyüme ve enflasyonla da sınırlı değil
değerli milletvekilleri. Daha önce net hata ve noksan kaleminde
kaynağı belli olmayan birçok girişler olmuştu. Sonra yine,
Sayın Tunca Toskay bir kısmına değindi, turizm gelirlerinde
ani bir artış oldu. Şimdi, ben, bu konudaki hayretimi sizlerle
paylaşmak istiyorum. Bu rakamları sürekli takip eden, Merkez
Bankasındayken de bu rakamlarla ilgili birimlerde çalışan birisi
olarak, her yıl Ticaret ve Sanayi Odasının raporlarını
yazan birisi olarak bir anda şaşırdım. Neden? 2003
yılından sonra turizm gelirleri aniden artmış. Döndüm,
bütün rakamlara tekrar baktım, bir yerde yanlış mı
yapıyorum diye. Meğer, tanımda yine değişiklik
olmuş, yurt dışından gelen bizim işçilerimizin
dövizleri turizm gelirlerinin içine ilave edilmiş. İsterseniz
onların da ayrıntısı var. 2003, 2004, 2005te 3 milyar, en
son 4 milyardan fazla işçi geliri. Yani, 16 milyar küsur dediğiniz
para 12.557. Tam rakamını da söyleyebilirim.
Bir taraftan başka bir örnek
Yine, Komisyonda
da, Sayın Tüzmen, zaman zaman güzel şeyler, doğru şeyler
söylüyor diye teşekkür etmiştim. Yine, buradalar.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) Zaman
zaman değil, her zaman.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Kurla ilgili, dış
ticaretle ilgili
Az önce, kur politikasına değerli
arkadaşlarım değindiler. Ben değinmeyeceğim ama
kendisi, reel sektörle beraber olduğu için, o
sıkıntıları paylaştığı için, kurun
gerçekten aşırı değerli olduğunu ve önlem
alınması gerektiğini zaman zaman söylüyor.
Ama, benim burada ihracatla ilgili söylemek
istediğim şey şu: Değerli arkadaşlar, bize
öğretilen iktisat bilimi, ihracatla beraber ithalatı da öğretir
ve bunu CIF, yani, taşıma, navlun giderleri de dâhil diye
hesaplarız. Burada da, yine, bakıyorum, Merkez Bankasının
raporu tamam, altına baktığımız zaman görebiliyoruz,
ama kamuoyuna açıklanan bültende söylenen dış ticaret
açığı rakamı FOBa göre hesaplanıyor. Bunu
açıklasanız ne olur? Allahtan, DPTnin serilerine bakıyoruz,
onlar raporları hazırlarken CIF olanları koyuyor, biz de seriyi
takip edebiliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, çok şey var
ama, ben hızlı geçmek istiyorum, vaktim sınırlı.
Kısacası, TÜİKin
açıkladığı ve medyanın ön plana
çıkardığı tablolarda pembe tablolar çizilerek bizlerden de
buna inanmamız bekleniyor. Ama, buraya bakarsak her şey yolunda.
Vatandaşın durumuna bakarsak, ödenmeyen çekler, protesto edilen
senetler, ödenemeyen kredi kartı borçları ve kredi borçlarına
baktığımız zaman, çiftçinin, memurun, esnafın
durumunun böyle olmadığını görüyoruz.
Şimdi, Sayın Başbakanın
çarpıttığı bazı diğer rakamlardan kısa
örnekler vermek istiyorum. Bir tanesi -evvelsi gün de söyledi- Merkez
Bankası rezervini artırdık. diyor. Ben hayretler içerisinde
kalıyorum. Yani, ya danışmanları yanlış bilgi
veriyor ya da Sayın Başbakan bilerek çarpıtıyor. Rezervin
artması iyi bir şey midir? Nereye kadar artarsa iyidir? Bir optimum
rezerv düzeyi var mıdır? Burada değerli bürokrat
arkadaşlarım AKP sıralarında da var. Yani, şimdi, bir
de yüzde 8-10la borçlandığınız rezervi yüzde 4-5le yatırmanın
bir sosyal maliyeti var -bunun da teorisi var, uzun, isteyene sonra
anlatabilirim- ama, yani, burada bir de üstüne üstlük piyasaya sürdüğünüz
parayı çekmek için sterilizasyon maliyeti var, hazinenin borçlanma
maliyetini artıran, faizleri artıran bir etki var.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu
şekliyle, bunları çarpıtarak bu işin içinden çıkmak
mümkün değil. Yani, Merkez Bankası rezervinin artması övünülecek
bir şey değil. Övünülecek bir şeyse de, Merkez Bankası
bağımsızsa size ne, Sayın Başbakana ne!
Bağımsız bir Merkez Bankasının rezervini
artırmasından size ne! (MHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi, diğer bir husus var değinmek
istediğim, çünkü SPK bütçesi de burada, BDDK da var. Bankacılık
sektöründe çok hızlı bir yabancılaşma var arkadaşlar,
yüzde 42si şu anda yabancıların elinde. Borsanın yüzde
71i, sigorta şirketlerinin 22 tanesi el değiştirmiş, 17si
yabancılarda, aracı kurumların büyük bir kısmı
yabancıların elinde. Sayın Başbakan bunları
önemsemiyor, ama burada yine onurlu bir bürokratımız var, BDDK
Başkanı diyor ki: Ben, yakında Türkiye Bankalar Birliğinin
Başkanının adının Hans olmasını istemem.
Biz de istemiyoruz, söylediğimiz de budur. (MHP sıralarından
alkışlar)
Bir de, SPKyla ilgili husus var değerli
arkadaşlarım. Yeşil sermaye diye hep söylüyorlar. Şimdi,
benim buna temelde karşı olduğum noktalar var. Çünkü Anadoluda
birçok iş yapan Anadolu kaplanlarının da bu sınıfa
konulmasından ben de rahatsız oldum, ama bu kadar incelemeye rağmen,
TBMM araştırma komisyonunun raporuna rağmen hiçbir şey
yapılmamasını da yadırgıyorum ve ocak
başında
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Günal, lütfen
konuşmanızı tamamlar mısınız.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Tamamlıyorum Sayın
Başkan.
Ve mahkeme kararı açıklanmasına
rağmen -şu anda tutuklama var bir tanesiyle ilgili- hâlâ bunlarla
ilgili bir şeyler söyleniyor.
Kısacası, değerli
arkadaşlarım, AKP döneminde rakamların manipülasyonuyla sanal
bir cennet yaratılmaya çalışılmış ve üretim ve
yatırım ekonomisi yerine rant ekonomisi hâkim olmuştur.
Ayrıca, az önce örneklerini verdiğim bir yabancılaşma
dönemi, finans ve bankacılık sektöründe hâkim olmuştur.
Yakında, Halkbank, Ziraat Bankası, Vakıfbank, hatta İller
Bankası kanunu geliyor, onları da yabancılara blok olarak
satarsanız, bizim için sürpriz olmayacak.
Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bütün
platformlarda, Sayın Başbakanın dediğinin aksine, çözüm
önerilerimizi sıralıyoruz ve uyarıyoruz. Yol yakınken bu
işlerden vazgeçin ve üretime, yatırıma, ihracata dayalı,
istihdam dostu sürdürülebilir bir büyümeyi tesis edecek önlemleri bir an önce
alın. Eğer bunları yaparsanız, biz, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak sizlerin arkanızdayız, ama Türk milletinin
aleyhine olacak her düzenleme ve uygulamada da sizlerin
karşısında olacağımızı söylüyorum ve
saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Günal.
Milliyetçi Hareketçi Partisi Grubu adına son söz,
Hatay Milletvekili Sayın Süleyman Turan Çirkine aittir.
Buyurun Sayın Çirkin. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Çirkin, süreniz beş dakika efendim.
MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN
(Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçesi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
GAP, değil beş dakika beş yüz elli
beş dakikayla bile anlatılamayacak büyük bir projedir. Bilindiği
üzere, Güneydoğu Anadolu Projesi, ülkemizin ve Orta Doğunun en
önemli iki nehri olan Fırat ve Dicle Nehirleri üzerinde toplam 22 baraj ve
19 hidroelektrik santralinin inşasıyla, bu nehirler havzasındaki
ovaların sulanması ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin topyekûn
kalkınmasını sağlayacak entegre bir bölgesel kalkınma
projesidir.
Bu proje, Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki dokuz
ili kapsamaktadır. Bölge kapsamında sulanabilecek arazilerin
toplamı 1 milyon 700 bin hektardır ki, bu da ülkemizin sulanabilir
arazilerinin yüzde 20sidir.
Türkiyedeki 46 milyar kilovat saat hidroelektrik enerjisinin
22,4 milyar kilovat saati GAPta üretilmektedir. Bu rakam, Türkiyenin
hidroelektrik ihtiyacının da yüzde 49una karşılık
gelmektedir. Sadece bu kadarlık kısa bir tanıtım bile,
görebilenler için, GAPın ne önem ifade ettiğini anlatılabilir
bir yeterliliktir. Yani GAP projesi, ülkenin kaderini değiştirecek
bir projedir.
Sayın milletvekilleri, GAP projesi,
başladığı günden itibaren, gelmiş geçmiş
hükûmetlerin en önem verdiği kalkınma projelerinden biridir. Bugüne
kadarki hükûmetler barajları yapmışlar, barajlardan
çıkış kanallarını yapmışlar, suyu
getirmişler, sırada, suyu tarlaya götürecek olan ikincil ve üçüncül
kanalların yapılması kalmış. Bugün ise un var, yağ
var, şeker var, ama maalesef helvayı karacak usta yok.
Burada sulanmayı bekleyen 1 milyon 700 bin
hektarlık arazi var, sadece 260 bin hektarlık alanını
suluyoruz. Bunu da fazla suladığımız için
çoraklaştırıyoruz. Gözünüzün önüne bir getirin,
yaklaşık 1 milyon hektarlık bir arazi sulama bekliyor.
Burayı suladığınızı, ekip biçtiğinizi
düşünün, Türkiyenin bütün borçları biter; birilerinin iddia
ettiği gibi, Terörün sebebi yoksulluktur. tezi de son bulur, ne
işsizlik kalır ne eğitimsizlik. Görülen odur ki, proje
üretemiyorsunuz, bari var olan projelere sahip çıkın.
AKP iktidarları, ülkeyi
kalkındırmayı, arazi satmak, banka satmak, stratejik
kuruluşları satmak olarak algılıyor. Telekomu
sattınız, TÜPRAŞı sattınız, PETKİMi
sattınız. Araplar, İETTyi, arazileri için sırada bekliyor.
Yakında satacak bir şey de kalmayacak. O zaman ne yapacaksınız?
Kebanı, Atatürk Barajını da mı satacaksınız?
Peki, ülkenin yatırımlarını babalar gibi satanlar,
sattıklarının yerine ne koydu? Hiçbir şey. Faiz ödemek için
ülke ve milletin varlıkları satılamaz.
GAPta ne yaptınız? Kaç sulama
kanalını bitirdiniz? Kaç tane sanayi yatırımı
yaptınız? Kaç tane okulu hizmete açtınız? Kaç tarladan
verim aldınız? Çiftçiye ne verdiniz? Sadece GAP çiftçisine
değil, ülkenin çiftçisine ne verdiniz? Bir Sayın Bakan çıktı
Gözünüzü toprak doyursun! dedi. Sayın Başbakan çıktı Ananı
da al git lan! dedi. Bizim çiftçimizin gözü aç değildir, bizim çiftçimiz
tamahkâr da değildir ve bizim çiftçimizin anasını alıp
gidecek başka yeri de yoktur. Hükûmetinizin, Plan ve Bütçe Komisyonuna GAP
konusunda bilgi vermek için gelen bakanları eli boş geldiler,
ellerinde ne yaptıklarına dair ne bir veri ne de yapacaklarına
dair bir planları yoktu. Komisyon üyesi milletvekili
arkadaşlarımız bakanlarınıza sordu: GAP için ne
yaptınız, ne yapacaksınız? Bakan beyler cevap verdi:
Gezdik, gezeceğiz. Bu mudur sizin Hükûmetinizin GAPa verdiği önem?
(MHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Sayın milletvekilleri, GAP ilgi bekliyor, GAP
yatırım bekliyor, GAP sulama bekliyor, GAP sanayi bekliyor. Siz ne
bekliyorsunuz? Siz düşünemiyorsanız bari biz size yardımcı
olalım.
GAP projesi için gerekli önem verilerek;
Bir: Ara sulama kanallarının bir an önce
bitirilip sulanabilir arazinin tarıma açılarak Güneydoğu Anadolu
Bölgesinin kalkındırılması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Konuşmanızı tamamlar
mısınız Sayın Çirkin, süreniz doldu.
SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İki: GAPın bitirilerek Türk ekonomisine ham
madde ve sermaye birikiminin sağlanması,
Üç: Kaynağı ülkemizde bulunan
akarsuları tamamen kontrol edebilmek için kamu
yatırımlarının bir an önce artırılarak
bitmemiş barajların sıradaki barajların- bitirilmesi, özel
sektör teşviklerinin artırılması ve bu Projenin süratle bitirilmesi
Gerekmektedir.
Sözlerimi burada bitirirken yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Çirkin.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, şahısları adına söz
isteyen sayın milletvekillerine söz vereceğim.
İlk olarak lehinde, İstanbul Milletvekili
Sayın İbrahim Yiğit.
Buyurun Sayın Yiğit. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Yiğit.
İBRAHİM YİĞİT (İstanbul)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
dün talihsiz bir konuşmaya tanık olduk. Alevilikle ilgili, bir
arkadaşımız, burada kalktı, bizim 11 Ocakta
vereceğimiz iftar yemeğiyle ilgili olarak konuşma yaptı.
Şimdi, iftar yemeğinin ne partiyle ne de Sayın Başbakanla
ilgisi var. Alevi kesiminin ileri gelenlerinden ve bizlerden oluşan bir
komite bunu organize etmektedir. Onun için, bu konuda kimsenin ne
konuşmaya ne de karışmaya hakkı yoktur. Burada, kimse bu
konuyu polemik konusu yapmasın, kimse demagoji yapmasın. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Bu konu yıllardan beri karanlıkta
kalmış, kangren hâline gelmiştir. Fakat unutmayın ki, her
karanlık eninde sonunda bir aydınlığın ürünü ve
sonucudur.
Değerli arkadaşlarım, tarım
sektörü Türkiye için oldukça yararlı sonuçlar ortaya koymaktadır.
Bunlardan en önemlisi, dünyadaki tüm ülkeler için stratejik öneme haiz
gıda güvenliğini ülkemiz için sağlamış
olmasıdır. Ayrıca, tarım gayrisafi millî
hasılanın yüzde 16sını oluşturmakta, dış
satımın da yüzde 11ine tarımsal ürünler konu olmaktadır.
Türkiye tarımına elverişli arazi varlığının
yalnızca 1/3ü olan 8,5 milyon hektar arazi ekonomik olarak sulanabilecek
niteliktedir. Sulanabilir arazi 4,6 milyon hektar olup bunun
çalışmaları da devam ediyor. Daha 4 milyon hektarın da
sulamaya açılması için projeler yapılmaktadır.
Ayrıca, bölgede çok önemli bir konu olan,
şimdiye kadar yanlış bir uygulama olan çoraklaşma ve
tuzlaşma sürecini yaşamamak için drenaj tesislerinin
yapılması gerekiyor. Biz bu konuda sayın ilgili
bakanlarımıza görüşlerimizi ilettik ve kendileri kabul ettiler.
Teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, tohum üretimi, verimi,
kaliteyi doğrudan etkileyen bir unsurdur. Ekolojiye uygun, genetik
ölçütlere uygun tohum geliştirilip verimi yüzde 60-70 oranında
artış gösterebilir. Bu konuda da TİGEMin çok
sağlıklı bir şekilde çalışmaları devam
ediyor. Avrupa tarım sektörü önündeki en önemli açılımdır.
Yirmi yedi Avrupa ülkesine karşı gümrüklerin
sıfırlanması gerekir. Yani, biz buna ÇDS diyoruz,
karşılıklı gümrüklerin sıfırlanması.
Şimdi, bu gümrük konusunda Sayın Orhan Diren
değindi, ben ona da değinmek istiyorum, tarımla ilgili olarak.
Biliyorsunuz, 1995 yılında gümrük birliği için imza
atıldı, 96da yürürlüğe girdi. Ben sadece tarımsal
konuları gündeme getireceğim. Aynen şöyle, 1inci madde:
Eşit koşullar altında yirmi yedi ülke girer. Fakat Türkiyeye
geldiği zaman konserve, yani bizim konservemiz, yaş sebzemiz,
yaş meyvemiz ve su ürünleri gümrüğe takılır.
Aynen Orhan Direne katılıyorum, Türkiyenin
şu ana kadar 80 milyar doların
üzerinde bir zararı var, fakat ne yazık ki bu 1995te
imzalanmıştır, bunu imzalayanlara da yazıklar olsun diyorum
burada.
YILMAZ TANKUT (Adana) Siz değiştirin.
İBRAHİM YİĞİT (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, gündemimizde
olan GAP ile ilgili birkaç konuya değinmek istiyorum. GAP, Yukarı
Mezopotamya olarak bilinen, eski çağlarda uygarlığın
beşiği olan Güneydoğu Anadolu Bölgesinin sosyal ve ekonomik
kalkınmasını amaçlayan insan odaklı bir bölgesel
kalkınma projesidir. GAP, Fırat ve Dicle Nehirleri üzerinde
yapımı öngörülen barajlar, hidroelektrik santralleri ve sulama
tesislerinin yanı sıra tarımsal altyapı,
ulaştırma, sanayi, eğitim, sağlık ve diğer
sektörlerin gelişmesini ve hizmetlerini kapsayan entegre bir projedir.
GAPın lokomotifi tarımdır. GAPtaki
değişimi tetikleyecek ve motor gücü sağlayacak olan sulama
sektörüdür. Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Harran Ovasının
toplulaştırmasını iki ayrı kısımda, 80 bin
hektar üzerinde tamamlayarak, gerek dünyanın ve gerekse ülkemizin en büyük
projesi hâline getirmiştir. GAP kültür varlıklarının
restorasyon ve kurtarma çalışmalarını da yapmaktadır.
Kültür, toplumların zaman içinde biriken uygarlığıdır.
Bu uygarlığın gelişmesinde,
yaygınlaşmasında, özellikle genç kuşaklara
aktarılmasında her toplumun kendine özgü sorumlulukları
vardır. Ülkemizde çeşitli kültür farklılıkları
vardır, biz bunu bir zenginlik olarak kabul edelim, sakın bir
düşmanlık olarak görmeyelim.
Ayrıca, bölge, yıllardan beri insan ile
insan, insan ile toprak arasındaki ilişkilere pek
değinilmemiş
Gelişmediği ve çözüm getirmediği bir
sorunla karşı karşıya. Çağdaş bir ülkede, etnik
köken ve inanç grubu ne olursa olsun, tüm vatandaşların
barış içerisinde bir arada yaşayabileceği bir toplumsal
barışa ihtiyaç var. İşte 60ıncı Hükûmet daha
önceki yıllarda yapılan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yiğit, lütfen
konuşmanızı tamamlar mısınız.
İBRAHİM YİĞİT (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
baskıcı uygulamaların
yanlışlığını görmüş, insan haklarına,
insan onuruna yaraşır bir yaşam düzeyi sağlamak için yeni
projeler oluşturmuştur.
Değerli milletvekilleri, konuşan,
kaynaşan, barışan, çalışan ve üreten Türkiyenin hem
Orta Doğuda hem de dünyada saygınlığını
artıran 60ıncı Hükûmet var. Görev ve sorumluluğumuz,
ülkemiz için Hükûmete yardımcı olmaktır. 60ıncı
Hükûmet ve AK Parti Türkiye için bir şanstır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını
artırmak, toplumun ekonomik ve demokratik sorunlarına çözüm
bulabilmek için, Mustafa Kemalin dediği gibi, kimsesizlerin önüne, gelin
hep beraber, yeni hedefler, yeni öneriler, yeni projeler, yeni çözümler
koyalım. Türkiye bizim, bu insanlar bizim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Yiğit.
Sayın milletvekilleri, şimdi söz
sırası, Hükûmet adına, Devlet Bakanı Sayın Kürşad
Tüzmende.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz on yedi buçuk dakika Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce
heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum, 2008
yılı bütçesinin memleketimize ve milletimize hayırlı
olmasını diliyorum.
Ön yargılardan sıyrılmış,
objektif bir şekilde bakacak olursak, Türkiye, ekonomide ciddi ve köklü
bir dönüşüm ve transformasyon geçiriyor. Dış ticaret bu
interaktif süreçte çok hızlı bir dinamo görevini üstleniyor. Bugün
gayrisafi millî hasılamızın yüzde 55i dış ticaretten
oluşan değerler. 2007 senesinde yüzde 58ine karşılık
gelecek. Halbuki, baktığımız zaman, bu, altı yedi sene
evvel gayrisafi millî hasılanın yüzde 30larındaydı. Çok
hızlı bir dış ticaretin dinamosu, motoru da bunun ihracat,
temel itici güç.
1980 yılında gayrisafi millî hasıla
içerisindeki dış ticaret
ağırlığımızın yüzde 15,4 olduğunu
düşünürsek nereden nereye geldiğimizi iyi bir şekilde
görebiliriz.
Buradaki ihracat artışları defalarca
söylendi; 2002deki 36 milyar dolardan 2006da 85 milyar dolara
çıktık. 2007 Ocak-Kasım döneminde yüzde 25 oranında bir
artışımız var. Bunlar tabii
2007 Kasım ayında
rekor kırdık, ama bu rekorları biz kendimiz söylemiyoruz,
rakamlar bunları söylüyor.
Ayrıca, OECD rakamlarına göre, Kalkınma
Teşkilatı rakamlarına göre son beş senenin ihracat
şampiyonu Türkiye. Bunu dünya söylüyor, Dünya Bankası söylüyor, OECD
söylüyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Tabii, bizim açımızdan
baktığımız zaman, 2002 yılında Türkiye sadece 8
ülkeye 1 milyar doların üzerinde ihracat yaparken, 2006 yılında
20 ülkeye 1 milyar doların üzerinde ihracat yapabilir hâle geldi. 2007
yılında ilk defa, sadece 1 ülkeye yaptığımız
ihracat 10 milyar dolar düzeyini geçti.
Tabii, 2002 yılında 31 bin olan
ihracatçı firma sayısı artık 50 binlere erişti. 2002
yılında 1 milyar doların üzerinde ihracat yapan sadece 1
firmamız vardı, bugün 8 firma bu seviyeyi geçti.
2002
yılında sadece 7 kalem üründe 1 milyar doların üzerinde
ihracat yapabiliyorduk, 2007 yılında bu sayı 21e
ulaştı.
Artık, ülkemizin her ilinden ihracat
gerçekleştiriyoruz. Yani, daha önce sözleri edildi, Güneydoğu Anadolu
Bölgesi ve Doğu Anadolu Bölgesinden de yapılan ihracat, şu
anda, 2002yle 2006 yılını kıyasladığımız
zaman, tam 4 kat artmış durumda; dört sene içerisinde 4 kat buradaki
illerin ihracatı artmış durumda, bölgelerin ihracatı
artmış durumda.
Diyarbakırın ihracatı 2002
yılında 6,9 milyon dolardı, 2006 yılında 66,8 milyon
dolar. Hakkârinin ihracatı 2002de 4,9 milyon dolar, 2006da 66,4 milyon
dolar. Yani, Diyarbakırın, Hakkârinin ihracatı 10 kat, 15 kat
artmış dört sene içerisinde.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) Ne ihraç ettiler?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Biz,
komşu ve çevre ülkelere yaptığımız bu ihracatı
kimlerle yaptık? Kürt kökenli kardeşlerimizle, Arap kökenli
kardeşlerimizle yaptık, akrabalarla ticaret yaptık. Gayet rahat
yaptık. (AK Parti sıralarından alkışlar) İki tane
gerçek var burada: Birinci gerçek: Kürt kökenli arkadaşlarımız
bizim şerefli kardeşlerimizdir. İkinci gerçek: PKK şerefsiz
bir terör örgütüdür. Biz bu ayrımı istiyoruz. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Biz bu ayrımı istiyoruz.
Bu ayrımın yapılması lazım. Gerçekler böyle
söylenmeli.
AHMET YENİ (Samsun) Destekleyenler de
ERKAN AKÇAY (Manisa) Barzani de şerefli mi?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) Evet,
2002 yılında 31 bin ihracatçı firma şimdi gelmiş 50
bin ihracatçı firmaya. Tabii, burada baktığımız zaman,
bizim bu açılımımızda ihracatın
sürdürülebilirliği önemli. Bilgi, teknoloji, sermaye yoğun rekabet
gücü ve yaratılan katma değer miktarı yüksek mamuller ihraç
etmek; biz bunu sağlamaya çalışıyoruz. Uzun süre
ihracatımızın amiral gemisi neydi? Tekstil-konfeksiyon
ihracatı. Bugün de hâlâ çok büyük bir ihracatı var
tekstil-konfeksiyon sektörünün. 22 milyar dolar ihracat rakamına geldi ki,
Yunanistanın toplam ihracatından daha fazla, Avrupa Birliği
üyesi Yunanistanın toplam ihracatından bizim tekstil konfeksiyon
sektörümüzün ihracatı daha fazla. Onu geçen otomotiv ve yan sanayi
sektörümüz var bu sene. Elektrik-elektronik, makine-teçhizat sektörü, yüksek
rekabet gücü, bütün hepsi bu sektörlerde var. Otomotiv sanayisinde, dünyada
artık Türkiye konuşuluyor. Avrupada üretim üssü Türkiye. Marka
yaratma
Bu şekilde yolumuza devam ediyoruz. Avrupa
6ncısıyız şu anda toplam otomotiv üretiminde, otobüs
üretimde de Avrupa 1incisiyiz. Bunu biz söylemiyoruz, dünya söylüyor.
Şimdi, hafif ticari araç üretiminde Avrupa
2ncisiyiz. Hazır giyim alanında Avrupa Birliğinin 2nci büyük
tedarikçisiyiz. Cam eşya üretiminde dünya 6ncısıyız.
Kuyumculuk sektörü, Türkiyeyi, dünyada 2nciliğe taşıdı.
Bu gerçekleri de diğer gerçekler gibi burada tartışmamız
lazım. Karo seramik ihracatında yine dünya 2ncisiyiz. Burada çok
örnekler verilebilir, vaktimiz az olduğu için hızla geçmem
lazım.
Yüksek ve orta kaliteli ürün ihracatında, 2006
yılı sonunda 4 misline yakın bir artışla, 8 milyar
dolardan 31 milyar dolara geldik.
Önümüzdeki dönemde yazılım, büro makineleri,
kimya sanayisi, otomotiv, elektrik, elektronik, gemi inşa, organik
tarım, demir-çelik, bunlar öncelikli sektörlerimiz olacak.
2007 yılında kümeleşme projelerini hayata
geçirdik biliyorsunuz, on öncelikli sektör belirttik. Turquality Programı,
yine, bütün denetimiyle, uygulamasıyla dünyada örnek gösterilen bir
program hâline geldi. On yılda on Türk markasını dünya
markası hâline getireceğiz, böyle bir iddiamız var ve marka,
moda artık dünyanın en önemli şeyi şu anda. Dün
İstanbulda Türkiyenin ilk moda akademisinin
açılışını yaptık. Bu bir tarihtir. İlk defa
Türkiye bir moda akademisini kurdu.
Şimdi, bizim burada
yaptığımız çalışmalarda ülkemiz, bilgi eksenli
sürekli inovasyon sürecini, stratejik pazarlama öngörüsünü, üst kalite
katmanları konumlamasını ve özgün tasarım yeteneğini
hızla geliştiriyor. Tabii, burada istikrar var, büyüme var, tüketim
var, yatırım harcamaları artıyor, ithalat talebi de tabii
buna paralel bir şekilde gelişiyor.
Türk lirasındaki son yıllardaki
değerlenme ihracatçılarımızın nispi fiyat
avantajını erozyona uğratıyor ve ara malı üretimi
talebi yerine ara malı talebini dışarıdan karşılamayı
getiriyor. Bunları hep burada açıklıkla ifade ettik.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) Başarı mı bu?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) Üretim,
istihdam, cari işlemler açığı üzerinde olumsuz tesirini
herkes burada biliyor.
Tabii, 2006 Aralık ayı itibarıyla Türk
lirasının 2002 yılına göre yaklaşık yüzde 41 oranında
reel olarak daha değerli olduğunu görüyoruz. 99 yılını
baz alsak, bu değerlenme yüzde 68. Tabii, uluslararası rekabet
koşulları, üreticilerin ithal ham madde ve ara mallarını
-yerlilerin yerine bunları- kullanmalarını, ikame etme yolunu
açıyor.
Tabii, bizim verilere dayanarak
baktığımız zaman, Türkiye İstatistik Kurumu verilerine
göre yüzde 20,6 oranında ithalatımız artmış ve 137
milyar dolar olarak gerçekleşmiş. 2006 Ocak-Ekim döneminde de 45,3
milyar dolar olan dış ticaret açığı 2007 Ocak-Ekim
döneminde yüzde 12,2 artmış, yani 50,8 milyar dolara yükselmiş.
Fakat ihracat artış hızının ithalat artış
hızını geçtiğini
Yaklaşık 5,6 puan ihracat
artış hızı daha iyi durumda şu anda.
Sonuç olarak, bu sene için iki güzel gösterge,
dış ticaret açığımız, 2006ya göre toplam
dış ticaret açığının bizim toplam dış
ticaretimize oranı yüzde 22lere geriledi. Yüzde 24tü bu geçen sene ve
ihracatın ithalatı karşılama oranı da geçen sene yüzde
60,1den bu sene yüzde 62,9a çıktı.
Tabii, burada hidrokarbon ürünlerinin ithalatı,
petrol, doğal gaz
35 milyar dolar sadece bu sene fatura ödeyeceğiz
bu ithalata. Yaklaşık dış ticaret
açığımızın yarısı petrol ürünleri
ithalatımız, dış ticaret açığının
yarısı.
Tabii, orta ve uzun vadede bunlar dengeye
ulaşır, ama biz ihracat artışının tek çözüm
olduğunu bildiğimiz için bu tarafa yükleniyoruz, koşan atı
mahmuzlamaya çalışıyoruz.
İthalatta çeşitli önlemler var. Burada
dampingler, gözden geçirme soruşturmaları
96 adet dampinge
karşı kesin önlem yürürlükte ve yine laboratuvarlarda bu
çalışmalar devam ediyor.
Biz, tabii, burada, Doha Kalkınma Raundu, Dünya
Bankası ve diğer bütün çalışmalarda, müzakere süreçlerinde
şunu gördük: 2015 yılına kadar dünyada 100 milyar dolar
gelişmekte olan ülkelerde ekstra bir pazar açılımı var.
Bundan en fazla pay almaya çalışıyoruz ve 2012
yılında, cumhuriyetimizin 100üncü kuruluş yıl dönümünden
evvel 2012 yılında 200 milyar dolar ihracatımız var, bunu
hesaplıyoruz, 2023 yılında da, cumhuriyetimizin 100üncü
kuruluş yıl dönümünde de 500 milyar dolar ihracat rakamını
inşallah bu ülke görecek. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Tabii, üç deniz projemiz var, yani Hazarı bir
serbest ticaret alanı hâline getirmek, Karadenizi bir serbest ticaret
alanı hâline getirmek, Akdenizi bir serbest ticaret alanı hâline
getirmek. Bunlar büyük projeler. Türkiye, büyük düşünmek zorunda olan bir
ülke. Bunlarla ilgili teker teker serbest ticaret anlaşmalarını
imzalıyoruz.
Bakın, son geçtiğimiz hafta Gürcistanla
Serbest Ticaret Anlaşmasını imzaladık. Yine
baktığınız zaman, Filistin, Tunus, Fas, Suriye,
Mısır, Arnavutluk, bunların hepsi imzalandı.
Yine, Arap ticaret bölgesini, oradaki
çalışmaları hızlandırdık. ECO üyesi ülkelerle
yaptığımız çalışmalar da çok hızlı bir
şekilde gelişti. Burada teker teker, bütün bu ülkelerin tarife
dışı engellerini aşarak yolumuza devam edeceğiz.
Aslında, söylenecek çok şey var ama
hızlı hızlı geçmem lazım. Eximbank, burada 100
liralık kaynağının 81 lirasını kredi olarak
değerlendiriyor. Açıkçası, Türkiye ihracatçısının
en fazla yanında olan banka biliyorsunuz. İhracatı
Geliştirme Merkezimiz de 80den fazla eğitim programı düzenledi.
2008 yılında bunlar da devam edecek. Bir taraftan eğitim
yapıyoruz 81 ilde, bir taraftan ihracatçı sayısını
artırıyoruz, bir taraftan dünya pazarlarına açılıyoruz.
Bu, böyle devam ediyor. Tabii, bizim için serbest bölgelerde de 22 milyar dolar
dış ticaret hacmi var ve 4,3 milyar dolar net ihracatı olan
artık serbest bölgeleri var Türkiyenin. Bunlar önemli rakamlar.
Dolayısıyla burada onları tekrar gözden geçirerek 2008
sonrasında yeni dünyaya hazırlayacağız. Dünya kitabını
iyi okumamız lazım.
Bizim burada komşu çevre ülkeler, Afrika
ülkeleri, Asya-Pasifik ülkeleri, ABD stratejilerimiz 2008 yılında
önceliğini korumaya devam edecek ve tabii Amerika Birleşik
Devletleri, Çin, Hindistan gibi kıta ekonomilerine de yönelmeye başladık.
Evet, bir önemli yıldız daha var: Türk
müteahhitlik sektörü. Bu da bizim sorumluluğumuzda biliyorsunuz. 2007
yılında 100 milyar dolarlık toplam proje tutarı geçti.
Dünyanın en büyük 200 firması arasında 25 tane Türk müteahhit
firması var artık. Dünyada sanayi tesislerinde, altyapı,
üstyapı yatırımlarında, akıllı binalarda,
köprülerde, metrolarda hep biz varız. 2007 yılı sonuna kadar 20
milyar dolar yurt dışı proje tutarımız olacak. Türk
müteahhitlerinin senelik 20 milyar dolara çıkıyor, ilk defa bu sene
dışarıda aldıkları proje tutarı. Rusya,
Kazakistan, Orta Doğuda çok hızlı bir şekilde
çalışmalarımıza devam ediyoruz. Kuzey Afrikada yine
aynı şekilde çalışmalarımız devam ediyor.
Ve tabii ki biz sadece ihracat yapmıyoruz,
dış pazarlarda da artık üretim yapıyoruz, marka
yaratıyoruz. 2007 yılı itibarıyla Türk
firmalarının yurt dışı
yatırımlarının tutarı 16 milyar dolara
yaklaşmış durumda. Üçüncü ülkeler üzerinde sağlanan
-finansman dâhil edildiğinde- bu tutar 22 milyar dolara
ulaşıyor. Orta Asyada enerji sektörü dışındaki
alanlarda en önemli yatırımcılar arasındayız.
Bütün Avrasya ülkeleri için söylenen bir söz var.
Şimdi, artık dünyada ekonomik eksen bunu iyi çalışmak lazım- Atlas Okyanusu
değil. Doğru, güneş doğudan batıyor batıya
doğru ama, bir ekonomik güneş de, ekonomi güneşi batıdan
doğuya doğru hareket ediyor. Finans piyasaları, yüksek teknoloji
pazarları artık Atlas Okyanusundan Pasifik Okyanusuna doğru
kayarken izlediği rota, Türkiyenin içinde bulunduğu Avrasya ülkeleri
üzerinden geçiyor. İşte, biz bu geçişte, bu ekonomi
güneşinin en fazla ışığını almak için
firmalarımızı konumlandırıyoruz. Faktör
şartlarını, talep şartlarını, destekleyici
endüstrileri, firma yapılarını buna göre ayarlayarak rekabet
avantajını Türkiyenin artırmaya çalışıyoruz.
Yapmaya çalıştığımız bu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Tabii, bizim Dış Ticaret
Müsteşarlığının teşkilat yapısı ve
bütçe ödeneği hedeflerine de değinmek istiyorum. Tüm faaliyetlerini 7
genel müdürlük, 3 danışma denetim birimi, 4 yardımcı birim,
20 serbest bölge müdürlüğü, 8 dış ticaret standardizasyon bölge
müdürlüğü ve 74 ülkede 115 ticaret müşavirliğiyle yürütüyor.
2008 yılı bütçesi toplam 102,9 milyon YTL.
Bunun 71,6 milyon YTLsi personel gideri, 5,7 milyon YTLsi sosyal güvenlik
kurumları ve devlet primi giderleri, 16,7 milyon YTLsi mal ve hizmet
alım giderleri, 6,9 milyon YTLsi cari transferler ve 1,9 milyon YTLsi de
sermaye giderlerine tahsis edilmiş durumda.
Bizim yeni bir projemiz var: Ticaret
Takımları, Tic-Tak adını verdiğimiz. Burada özel
sektörle kamu beraber çalışacak. Çünkü, bütün ülkelerde ticaret
müşavirlerimiz yeterli olamıyor, sayısı az. Bütün
büyükelçiliklerde de bu çalışmaları aynı şekilde devam
ettiremiyoruz. Onun için, ticaret müşavirleri sayısını
artırırken yerel personelle takviye edilmesi ve özel sektörün sivil
toplum örgütleriyle bu örgütlerin desteklenmesi, yani, pazar
açılımlarımızı bütün dünyada artırmak için bu
çalışmayı yapıyoruz. Bunların adı Ticaret
Takımları, kısa adı Tic-Tak.
Tabii ki, sahip olduğumuz tarihî, kültürel
birikim; bizim ekonomik kaynaklarımız, daha önemlisi insan
kaynakları potansiyelimiz, dünya ekonomisine çok aktif bir şekilde
entegre olacağımıza ve sanayileşme sürecimizin bundan
sonraki kısmında ciddi bir ivme kazanacağımıza, bu
kapsamda dış ticaret politikalarımızın
sanayileşme sürecinde ve ekonomimizin uluslararası rekabet gücü
kazanmasında hayati bir rol oynayacağına yürekten
inandığımızı belirtmek isterim. Tabii ki, bu sürecin
hayatiyet kazanmasında yapısal ekonomik reformlara devam etmemiz,
ülkemizin ar-ge ve teknolojik kapasitelerini yükseltmemiz, özellikle sektörel
bazda toplam faktör verimliliği düzeyinde önemli artışlar
sağlamamız gerekiyor. Son yıllarda bu alanda büyük yol
aldık. Yüksek teknoloji ürün gamını ihracatta ciddi bir şekilde
artırdık ve bundan sonra da hep birlikte çalışarak,
vurguladığım hedeflere ulaşacağımıza
inancım tam.
Bu düşüncelerle bütçemizin hayırlı
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
Sürenizi çok iktisatlı kullandınız,
teşekkür ederim.
Evet, Hükûmet adına ikinci söz, Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Nazım
Ekrene ait.
Buyurun Sayın Ekren. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi buçuk dakika.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
Meclisi ben de en derin saygı ve
sevgiyle selamlıyorum.
Başbakan Yardımcılığı ve
Devlet Bakanlığına bağlı olarak sizlere arz
edeceğim bütün bütçeyle ilgili kuruluşlar, aslında, ekonomi
yönetiminin rakamsal olarak da en fazla konuşulması gereken, belki
felsefesinden daha çok rakamların değerlendirileceği,
tartışılacağı bir alan. Zamanın elverdiği
ölçüde çok kısa değerlendirmeler yapmak istiyorum,
konuşmacıların değindiği konularda biraz felsefi
olarak, ama, geri kalan tüm zamanımı, yine yanlış
anlaşılan, yine farklı yorumlanan rakamlar konusunda Türkiye
İstatistik Kurumunun rakamlarını sizlerle
paylaşacağım.
Öncelikle, Devlet Planlama Teşkilatına
ilişkin olarak yapılan eleştirileri çok yapıcı
bulduğumu belirtmek isterim. Burada, hem planlama hem strateji hem de
politika bileşiminin yeni dönemde küresel gelişmeler ve Türkiye
ekonomisinin ihtiyaçlarına bağlı olarak yeniden ele alınmasını
bir optimizasyon ve perspektif oluşumunun gerekli olduğu konusundaki
kanaatimizi sizlerle paylaşıyoruz.
Türkiye İstatistik Kurumuyla ilgili olarak ise
Avrupa Birliği müzakere sürecinde fasıllarla ilgili
değerlendirmelerin en kolay geçtiği bölüm olarak dikkate
alındığında, ulusal hesapların revizyonu ve diğer
konulara bakıldığında Avrupa Birliği
standartlarına en kolay uyum sağlayacak ve dolayısıyla
evrensel konularda da en sağlıklı veri yayınlayacak bir
kurum olduğunu da belirtmem lazım, ama, burada üzerinde durmamız
gereken temel konu, daha önce değişik kurumlar tarafından
değişik zamanlarda yayınlanan veri ve bilgi setinin resmî
istatistik programıyla birlikte artık hangi veriyi hangi kurumun ne
zaman yayınlayacağını da İstatistik Enstitüsü belirlemiş
olacaktır.
Sermaye Piyasası Kurulu ve BDDKyı da gerçekten
Türkiyenin finansal hizmetler sektörünün, ulusal sermayenin ihtiyacı olan
finansal ürün ve hizmetleri karşılama konusunda, hem kurumsal hem de
fonksiyonel bazda yeniden yapılanması ve derinleşmesi
konusundaki görüş ve önerilerinizi de dikkate aldığımızı,
bu konuda bundan sonraki adımları atarken bunları dikkate
alacağımızı da sizlerle paylaşmak isterim.
Ne yazık ki, en dramatik ya da en fazla
yanlış anlaşılan konu da GAP olmuştur. GAP konusunda
biraz daha fazla vakit ayırarak, GAPın bugünkü durumunu,
yapılanları ve önümüzdeki vizyonu da sizlerle çok net, çok açık
paylaşmak istiyorum.
Birinci nokta, talihsiz ifadelerin
kullanılmasını yine düzeltmek zorundayım. Bunlardan bir
tanesi, Savaş tamtamları altında, Güneydoğu Anadoluda
hiçbir şey yapmıyoruz. ifadesi çok talihsiz ve çok yanlış
bir ifadedir.
İkinci önemli nokta, GAPın tümüyle
kandırma olduğu konusundaki kanaattir. Biraz sonra bunlarla ilgili
rakamları sizlerle paylaşacağım.
Bir başka önemli konu, Türkiye ekonomisinde
yaşanan gelişmelere rağmen, yaşam kalitesinin
artmadığı, istihdam düşmanı bir politikanın söz
konusu olduğu hakkındaki yanlış ifadedir. Yaşam
kalitesiyle ilgili olarak çok net şu rakamları sizlerle
paylaşmam gerekir. Herhangi bir toplumda yaşam kalitesinin artıp
artmadığını, çok detaylı olsa bile, üç tane temel
kaleme baktığınızda çok rahat ortaya koyarsınız.
Bunlardan bir tanesi eğitim harcamaları, diğeri sağlık
harcamaları ve sonuncusu da sosyal koruma harcamalarıdır. 2002
yılına bakıldığında -milyar YTL olarak- 47,5
milyar YTL olan bu üç harcamanın toplamı, 2007 yılı sonunda
124,2 milyar YTL olacaktır. Dolayısıyla, yaşam kalitesini
arttırmayan bir programdan bahsetmek, rakamlar konusunda yanlış
bilgilendirme veya rakamlarla ilgilenmeme konusunun bir sonucudur.
İkinci önemli nokta, istihdam düşmanı
bir politikanın söz konusu olduğu şeklindeki kanaattir. Yine
fazla detaya girmeden, 2002 yılında toplam istihdamın 21 milyon
354 bin kişi olduğu, Ağustos 2007de ise bu rakamın 23
milyon 548e çıktığını söylersem, bu ifadenin de
gerçekten yanlış olduğunu belirtmiş olmam gerekir.
GAPla ilgili değerlendirmeler konusunda önemli
gördüğüm hususlar şunlar: GAP, her şeyden önce çok sektörlü ve
entegre bir programdır. Dolayısıyla, kurgulandığı
dönemde, 1989 yılında temel hedefleri şuydu: 1,7 milyon hektar
alanın sulanması, yılda 27 milyar kilovat saat hidroelektrik
enerjinin üretiminin gerçekleştirilmesi, kişi başına
gelirin yüzde 209 oranında arttırılması ve 3,8 milyon
kişiye istihdam olanağının sağlanmasını
hedefleyen önemli bir projeydi.
Geldiğimiz noktada neler
yapıldığını da sizlerle özet olarak paylaşmak
isterim.
Nakdî gerçekleşme oranlarına
bakıldığında, Güneydoğu Anadolu Projesinin
gerçekleşme oranı yüzde 59,3tür. Bunun tarım sektöründeki
ağırlığı yüzde 26, enerjide yüzde 83,6;
ulaştırma ve haberleşmede yüzde 45,3; turizmde 31,9; diğer
sektörlerdeki toplam da yüzde 94,9dur.
GAPın, Devlet Bakanlığı ve
Başbakan Yardımcılığına bağlandıktan
sonra yaptığım ziyaretleri gezi olarak algılamak da çok
yanlış. En azından, oraya ziyaretler yaptığımda
bölge milletvekillerinin tümünü davet ettiğimi bir kez daha belirtmek
isterim.
Oradaki temel yaklaşım, temel felsefe,
bölgelerdeki Ekonomik Sosyal Konsey benzeri bir yapının, Ankaradan
birlikte gittiğimiz bürokratlarla birlikte, burada şu ana kadar neler
yapıldığını ve bundan sonra neler
yapılacağı konusunda özel sektörün inisiyatifini harekete
geçirmektir. Dolayısıyla, bunu da bu şekilde değerlendirmek
gerekir.
GAPa yapılan yatırımlar konusunda da
2003-2007 döneminde hiçbir şey yapılmadığı, gerçekten
en hafif ifadesiyle haksız bir ifadedir. Çok fazla detaya girmeden, GAPa
yapılan yatırımların Türkiye'deki toplam yatırımlara
oranına baktığımızda, 1998-2002 döneminde bu oran yüzde
6 civarında iken, 2003-2007 döneminde bu oran yüzde 7ler seviyesine
çıkmıştır. Dolayısıyla, bu veriler de
aslında, GAPın, Güneydoğu Anadoluda yaşayan
vatandaşlarımızın refah ve mutluluğunu artırmada
Hükûmetimizin inisiyatif kullandığının çok net bir göstergesidir.
GAPın uluslararası bir bağlantı
ya da uluslararasılaşma sürecinde de ne yapıldığı
konusunda yine kritik bir iki rakam vermek istiyorum. Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programının teknik destek verdiği,
Avrupa Birliğinin de fonladığı bir projede, Güneydoğu
Anadoluda bir bütün olarak hangi sektörlerin ön plana çıkacağı
konusunda bir master planını iki hafta önce basında sizlerle
paylaşmıştık. Orada önemli olan, ön plana çıkan genelde
üç tane sektör vardı; organik tarım ve organik giysi, yenilenebilir
enerji ve turizmdi. Bu, bölgenin tümü için geçerli bir stratejiydi ama
hepsinden önemlisi sektörel teşviklerle de bölgede ne
yapılacağını, orada -kiminin gezi dediği, ama- biz,
özellikle bölgesel Ekonomik ve Sosyal Konsey anlamındaki
toplantılarda, geleneksel ve rekabetçi sektörleri belirleme
çalışmalarıyla ortaya çıkartacaktık.
GAPın aslında fazla bir refah ve mutluluk
sağlamadığı şeklindeki yaklaşımı da
1989 yılında Türkiyede ve GAPtaki kişi başına
düşen gelir ile 2000 yılındaki kişi başına düşen
geliri vereceğim, sizler de 2007 verilerini kendiniz tahmin edersiniz.
1989 yılında GAPta kişi
başına düşen gelir 1.088 dolardı, Türkiyede ise 1.931
dolardı. 2000 yılında GAPta kişi başına
düşen gelir 1.542 dolar, Türkiyede ise 2.964 dolardır. 2002
yılından sonra, 2007 yılı sonuna kadar Türkiyede millî
gelir gerçekleşmelerini simüle ederseniz, gerçekten GAPta da
hatırı sayılır bir gelişmenin olduğunu
göreceksiniz.
Yine, iller bazında hiçbir şey
yapılmadığı şeklindeki tercih ve yaklaşıma
da iki rakam vermek istiyorum. Özellikle Şanlıurfa ve
Diyarbakırda ihracat rakamlarını milyon dolar olarak sizlerle
paylaşmak isterim.
Şanlıurfada 2002 yılında 7 milyon
dolarlık ihracat söz konusuyken, 2006 yılında bu 45,2 milyon
dolara çıkmıştır. Yine, Diyarbakırda 6,8 milyon dolar
olan ihracat 2006 yılı sonunda 66,8 milyon dolara
çıkmıştır. Güneydoğu Anadolu Bölgesinin tümünü
düşünürsek -yani, dokuz ili birden düşündüğümüzde- 2002
yılında toplam 690 milyon dolar ihracat yapılırken, 2007
yılı sonundaki beklentimiz 2,5 milyar dolardır.
Dolayısıyla, GAPta gerçekten de rakamlara
bakıldığında, burada felsefesi yapılan tercih ve
yaklaşımların hiç de doğru olmadığını
sizlerle paylaşmak istedim. Somut bir proje olarak da Suruç Projesinde
2007 yılı ödenek ihtiyacı olan 1,5 milyon YTLnin
tamamının da projeye tahsis edildiğini sizlerle paylaşmam
gerekiyor.
Bu genel değerlendirmelerden sonra ortaya
çıkan bir başka önemli husus Katı bir merkeziyetçi yapı ve
yerel yönetimlerden uzak bir GAP söz konusu olduğu. şeklindeki
sayın milletvekillerimizin yaklaşımıdır. Az önce ifade
ettim. Güneydoğu Anadoludaki ziyaretlerimizin temel amacı,
aslında burada ifade edilen yerel aktörlerin, yerel oyuncuların bu
projeye daha fazla katılımını sağlamaktır.
Sayın Başbakanın Türkiyenin sorunu
GAP değildir diye ifade edilen tercihini, zannediyorum
Başbakanımız burada konuşma yaparken yoklardı,
metinlerden de cümlenin geri kalan kısmını
okumadıkları anlaşılıyor.
Cari açıkla ilgili ve bunun sosyal alternatif
maliyetiyle ilgili açıklamalarda da tercihlerin,
yaklaşımların genelde doğru olduğunu ama cari
açıkla ilgili açıklamalarda ülkemizin içinde bulunduğu yükselen
piyasalarla birlikte düşünüldüğünde, enerji üreticisi olan yükselen
piyasalarla, ucuz emek cenneti olan yükselen piyasalar ayrımı yapmaz
ve Türkiyeyi bu kategoride birlikte değerlendirirsek tercihlerde
yanılırız diye düşünüyorum. Bunu da paylaşmamız
gerekir.
Beş yılda borcun arttığı
tercihi ve yaklaşımı ise eğer bir ekonomide faiz
oranları sıfır olursa borçlar gerçekten nominal bakımdan
azalmaya başlar. Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde nominal faizler
ve reel faizler çok hızla azaldığı için en azından
şunu söylemek gerekirdi: AK Parti döneminde borçların artış
hızı azalmıştır. Bu, doğru bir ifade olurdu.
Özel sektörün aldığı kararlarda
borçlanma maliyetinin ortaya çıkartacağı sorun gerçekten önemli
bir sorundur. Ama piyasa ekonomilerinde ana oyuncuların
aldığı tercih ve kararların kamu ekonomisi ya da ekonomi
yönetimi tarafından yeniden revize edilmesi çok fazla
alışık olduğumuz bir yaklaşım değil. Ancak
stratejik iş birliği yapılarak, sanayinin özel ve kamu sektörü
açısından değerlendirmesini birlikte paylaşabiliriz. En
kritik, en yanlış anlaşılan konulardan bir tanesi de
sermaye ve bankacılık sektöründeki yabancı payı konusundaki
yaklaşımlardır.
Şimdi, müsaadenizle şöyle bir
yanlış algılamayı da düzeltmek istiyorum: Sermaye
piyasasında, İMKBde yabancı oranı genellikle yüzde 72
olarak bilinir. Aslında gerçek böyle değil. Sermaye piyasası ya
da İMKBye kote olmuş şirketlerin senetlerinin yüzde 33ü
işlem görmekte. İşte, yüzde 72 dediğimiz pay, sadece bu
yüzde 33ün yüzde 72si. Eğer şirketlerin tamamını
düşünürseniz, İMKBdeki kayıtlı şirketlerin tamamı
açısından dışa yabancılaşma oranı yüzde 24ü
de geçmeyecektir.
Bankacılık konusunda da benzer bir
eğilimin olduğunu görüyoruz. Cumhuriyetimizin ilk yıllarına
baktığınızda, Atatürkümüzün bulunduğu dönemlere
baktığınızda, o dönemde Türkiye'nin küreselleşme
eğiliminin ve tercihinin bugünden farklı olduğunu
düşünmüyorsanız, oranları dikkate
aldığınızda, şu anda bile bankacılık
sektöründe daha iyi konumda olduğumuzu söyleyebiliriz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hoca
yapma!
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın)
Yapmayın Hocam!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(Devamla) İkinci önemli bir oran
Rakamları vereceğim biraz
sonra, rakamları veririm.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hocam, bunu
siz söylemeyin!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(Devamla) Arkadaşlar, bakın, sayın vekillerim, herhangi bir
rakam vermiyorum. Rakam vermediğimde, rakamları birlikte bulur
değerlendiririz, yorum da yapmıyoruz.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) Size
yakışmadı
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
Bankacılıkta bu örnek olmadı yani.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(Devamla) - Bir kaynak verebilirim size,
sonra tekrar görüşürüz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bu olmadı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(Devamla) İstikrarlı bir ekonomik yapının ya da istikrar
programının devam edip etmediği, bunun bir istikrar
programı olup olmadığı konusundaki temel yaklaşım
şu şekilde belirlenebilir: Herhangi bir ekonomide istikrarlı bir
program uygulanıp uygulanmadığı, gerçekten de sayın
vekillerimizin söylediği şekilde, dört beş yıl içinde
ortaya çıkan göstergelere bakılarak değerlendirilebilir.
Bunlardan bir tanesi, büyüme oranlarının trendidir. Bir diğeri,
bütçe açığının millî gelire oranıdır. Sonuncusu
da kamu borç stokunun millî gelire oranındaki trendlerdir.
Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarda
bulunduğu dönemin tümünde eskiye oranla bu oranlar azalmaya
başladığı için, ekonomik istikrarın bulunduğunu
da söyleyebiliriz.
En son kalkınma planımızda stratejik
derinliğin olmadığı şeklindeki yaklaşım,
elbette tartışılabilir. Gerçekten de sektörel bakımdan ya
da bölge bakımından özel bir stratejinin olup
olmadığı, programın gelişme ve kalkınma eksenleri
dikkate alındığında, görülecektir ki, orada da gerçekten
özel bir stratejinin, özel bir yaklaşımın, küresel ekonominin
ihtiyacına olan eksenler doğrultusunda ana hatlarıyla
belirlenmiş olduğudur.
Bir başka önemli nokta, yine rakamlar
bazında sizlerle paylaşmak istediğim husus, Türkiye ekonomisinde
yaşanan gelişmelerin, kendi içinde kapalı olduğu,
uluslararası mukayeseler yapıldığında, bu
rakamların düşünüldüğü kadar çarpıcı
olmadığı şeklindeki tercihtir. 2003-2006 ortalamaları
dikkate alındığında -millî gelirler bakımından-
dünyanın millî gelirdeki artış oranı 4,9;
gelişmiş ülkelerinki 2,6; yükselen piyasaların 7,5; eğer
Çin ve Hindistanı çıkartırsanız 3,1, Türkiyeyi bununla
mukayese ederseniz 7,1dir. Burada da yine, mukayese ettiğimiz ülkelerin
Türkiyenin içinde bulunduğu ligle bağlantısını
dikkate aldığınızda, elbette farklı şeyler
söyleyebiliriz.
Son olarak da, Devlet Planlama
Teşkilatının, TÜİKin, GAPın, SPKnın ve
BDDKnın, burada ifade edilen görüş ve öneriler
ışığında, yeni dönem stratejilerini belirlerken
milletvekillerimizin üzerinde durduğu, ifade ettiği hususları
dikkatle not aldığımızı, uygulama sürecinde
bunları dikkate alacağımızı belirtiyor, en derin sevgi
ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
Şimdi söz sırası, şahsı
adına söz isteyen, aleyhte söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın
Ferit Mevlüt Aslanoğluna aittir.
Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri;
Saygıdeğer Bakanıma şunu söyleyeyim: Yüce Atatürkün ilk
Türkiye Cumhuriyetini kurduğu süreçte ülkede bir kapitülasyon vardı,
o gün Türkiyede kurulu bankalar kapitülasyon tahsilatçılarıydı.
Bunu bir kere söyleyeyim.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Tamamı
yabancıydı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)
Değerli milletvekilleri, ben genelde dış ticaret konusunda
bildiğim birkaç şeyi söylemek istiyorum. Bu ülke bizim, bu ülkenin
ekonomik bağımsızlığı hepimizin
bağımsızlığı demektir ve ekonomisi
bağımsız olmayan ülkeler bağımsız değildir,
bunu herkes kabul ediyor. Tabii, bütçe görüşmeleri başladığında
fırsatlar ülkesi denildi. Arkadaşlar, kimin için fırsat
ülkesi, kimin için? (AK Parti sıralarından gürültüler) Hayır,
size rakamlar vereceğim. Hayır arkadaşlar, size birkaç rakam
vereceğim.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Araplar için,
Araplar için.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Bir kere,
son beş yılda ülkeye gelen... Şurada anlaşalım,
yabancı sermaye, diyorsunuz. İşte bunlar yabancı
fırsatçı, yabancı fırsatçı bunlar işte.
İşte, onlar için fırsatlar ülkesi. bin dolar getiren bir
kişi ne almış arkadaşlar biliyor musunuz?
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) Gelmesin mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Gelsin,
yatırım yapsın, adam çalıştırsın, omzuma
alayım seninle beraber. Bin dolar getirmiş, bin getirmiş
arkadaşlar -rakam veriyorum- 4.300 dolar götürmüş, dört yılda;
1.000 dolara 4.300 dolar.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Ölü soyucu, ölü
soyucu onlar.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Burada
buyurun, buyurun raporlar burada, takdim edeyim arkadaşlar.
Bir kere dünyada en yüksek reel faiz veren ülkeyiz,
birinciyiz; bizden aşağı Arjantin, Brezilya geliyor. Yine
dünyada cari açığı en yüksek ikinci ülkeyiz Mısırdan
sonra. Yine, dünyada, dış ticaret açığı, cari
açığı en yüksek ülkeyiz ve ihracatımızın çok yüksek
kısmı ara mal ithalatına bağlı. Bir kere bunlarda
anlaşalım; arkadaşlar, bunlarda anlaşalım. Şimdi,
bu ülke bizim, gelin bazı şeylerimizi gerçekçi konuşalım.
4.376 dolar götürmüş arkadaşlar. Arkadaşlar, önce bu sıcak
para konusunda bir anlaşalım. Yabancı yatırımcı
Hayır arkadaşlar, bunlar yabancı fırsatçı.
Yine -zamanım çok dar- döviz rezervine hep
seviniyoruz. Değerli arkadaşlarım, bir ülkenin döviz rezervinin
çok yüksek olması o ülkenin ekonomisinin
Genelde hep böyle
algılanır
Ama bu döviz rezervine gelen paralar nereden geliyor?
Eğer, bir ülke üretiyorsa, bu ülkede turizm geliri, ihracat geliri, bunlar
hakikaten bir döviz rezervi sağlıyorsa, isterse 500 milyar dolar
döviz rezervimiz olsun, gururunu duyalım. Ama, bugünkü döviz rezervi bu
ülkeden ne götürüyor biliyor musunuz arkadaşlar? Bu döviz rezervinin
yıllık getirisi, çoğunuz bilirsiniz, nerede tutuluyor bu döviz
rezervi, ne yapıyor, ülkeye ne katkı sağlıyor,
yıllık getirisi nedir biliyor musunuz? Libor artı yarım,
libor artı 1dir maksimum. Ama, bu döviz rezervini oluşturan bu
sıcak paranın ülkeden ne götürdüğünü biliyor musunuz?
Değerli arkadaşlarım, bunları hep dikkatlerinize sunuyorum.
Vaktim çok dar.
Şimdi, ihracatçı
Ben, bu ülkede bugün için
bu koşullarda ihracat yapan tüm insanların önünde saygıyla
eğiliyorum. Enerji fiyatları, yani benzin, mazot son dört yılda
yüzde 140 artmış. Dolar
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Dünyada kaç
artmış?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Ha,
dünyada artmamış. Birçok ülkelerde dolar
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) 100 dolara
çıkmış.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Bir
dakika
Bir dakika
Dünyada, dolar
BAŞKAN Karşılıklı
konuşmayalım sayın milletvekilleri.
Sayın Hatip, lütfen cevap vermeyin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Bir
dakika efendim.
Dolar, 1.500 liradan 1.150 liraya gelmiş. Böyle
bu koşullarda ihracat yapan insanların önünde saygıyla
eğiliyorum. Ne veriyorsunuz bu insanlara, ne sağlıyorsunuz?
Sadece Eximbank desteğinin dışında bana deyin ki: Bu
ülkede ihracatçıya bir şey yapıyoruz. Önünüzde saygıyla
eğiliyorum.
Arkadaşlar, bir kere bir Teşvik Yasası
çıkardınız. Bu Teşvik Yasası, üç boyutlu teşvik
İşe yaramıyor, yine söylüyorum, ihracatçıya bir şey
vermiyor, bu ülkede üretene bir şey vermiyor. Bu Teşvik Yasası
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu, lütfen
konuşmanızı tamamlar mısınız.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
Kahramanmaraşta 2 milyar dolarlık yatırım
yapılıyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)
Kahramanmaraşta artık şu günkü koşullarla fabrikaların
çoğu kapanıyor Beyefendi, siz de çok iyi biliyorsunuz.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) Geçen hafta
oradaydım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Siz de
çok iyi biliyorsunuz. Niye gerçekleri konuşmuyoruz?
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) 2 milyar
dolarlık yatırım yapılıyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)
Kahramanmaraş örneği veriyor. Kapanıyor efendim, kapanıyor.
Kapanıyor.
BAŞKAN Sayın Hatip
Sayın Hatip,
lütfen
Lütfen
Genel Kurula hitap edin lütfen. Karşılıklı
konuşmayın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)
Arkadaşlar, bu Teşvik Yasası üç boyutlu. Bu Teşvik
Yasasının
Bu ülkenin üretiminden, planlamasından sorumlu
bir DPT vardır; bir tarafta Hazine, bir tarafta Maliye
Bakanlığı. Bu işin patronu kim arkadaşlar?
Söz verdiler, elektrik bedellerini alabiliyor musunuz?
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) Bu ay sonunda
alacağız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Geçen
kasım ayından bu yana, bir yılda Teşvik Yasası
uyarınca insanlara verdiğiniz sözü yerine getirdiniz mi?
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) Bu ay sonunda
gelecek.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Böyle
teşvik olur mu arkadaşlar? Beyefendi, böyle teşvik olur mu?
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
İşte Bakan burada. Bu ay sonunda gelecek, değil mi Sayın
Bakan?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Evet,
verin bu insanların parasını. Bu insanlara bir şey
vereceğim
Devlet yalan söylemez.
Onun için, ihracatçı son derece zor
durumdadır. Bu ülkenin geleceği ihracatçılardır. Ben, o
insanların önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Aslanoğlu.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, sataşma nedeniyle
BAŞKAN Sayın Aydoğan, bir şey mi
diyorsunuz?
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Şimdi,
son konuşmacı olarak konuşayım Sayın Başkan.
BAŞKAN Soru-cevap kısmına geçtim.
Ondan sonra sizi dinleyeyim.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Çok fazla
konuşmayacağım.
BAŞKAN Dinleyeceğim ama
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Böyle bir usul yok
Sayın Başkan.
BAŞKAN Lütfen insicamımızı
bozmayalım. Soru-cevap kısmı bitsin, sonra sizi
dinleyeceğim.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, yapmayın!
BAŞKAN Tutanakları getirdim, okudum. Size
izah edeceğim şimdi.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, müsaade ederseniz şimdi konuşayım.
BAŞKAN Tamam, tamam. Yani soru-cevabı
bitirelim
Yine buradayız, hepimiz buradayız.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, şimdi konuşayım, sonra anlamı kalmaz.
BAŞKAN Bölümlere geçmeden kimse gitmez, merak
etmeyin. Açıklamasını yaparsınız.
Sayın milletvekilleri, dördüncü turdaki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi soru-cevap işlemine
başlıyoruz.
İlk soru sahibi Sayın Seçer.
Buyurun Sayın Seçer.
VAHAP SEÇER (Mersin) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
İlk sorum: Tarım ürünleri
ihracatımızın artırılmasına yönelik uygulamalar
ve tedbirleriniz nelerdir? Onu öğrenmek istiyorum.
İkinci sorum: Sanıyorum Türkiye'de
ihracatın rekor düzeyde artmasını dünyada konjonktürel
birtakım hadiselere bağlıyorum ben. Benim düşündüğüm
gibi olmasaydı, ihracatımızda en önemli kalemlerin
başında gelen tekstil, konfeksiyon sektörü,
ihracatımızın bu denli artmasına rağmen, niçin kriz
yaşıyor? Niçin birçok tekstil, konfeksiyon tesisi kapanmanın
eşiğine gelmiştir?
Son sorum: Türkiye İstatistik Kurumu
Başkanlığı merkez ve bölge teşkilatlarında Devlet
Memurları Kanununun 4/C ve 4/B statüsünde ne kadar personel
çalışmaktadır? Bu durum kurum personelleri arasında bir ikilem
yaratmış mıdır? Düzeltilmesi hususunda ne
yapılacaktır?
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Seçer.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
Sayın Bakanım, 2001 yılında yaşanan kriz nedeniyle
birçok kamu bankamız ilçelerde şube kapattı ama burada
yaşayan insanlarımız, memurlarımız, köylülerimiz
hiçbir bankacılık hizmeti alamıyorlar. En azından, emekli
maaşı, memur maaşı, prim ödemeleri gibi sosyal
ihtiyaçları giderecek kamu bankalarımız, acaba birer ofis, yani
2 kişilik, bu ödemeleri yapacak birer ofis açabilirler mi?
İki: Teşvik Yasası uyarınca bir
kez daha soruyorum- insanlara söz verildi. Bir yıldır elektrik
bedelleri ödenmiyor. Bunlar ödenecek mi?
Üç: Ekonomiden sorumlu bir bakan olarak, 2007
yılı başından itibaren tarıma yönelik hiçbir prim
ödenmiyor. Tarım Bakanlığına kaynak aktarılacak
mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Buyurun Sayın Ağyüz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür
ederim.
Sayın Bakanım, TÜİK gibi kurumlar,
özellikle, sonuçları tartışılmaz kaynak olarak kabul edilen
kurumlardır. Ama görüyoruz ki, gerek işsizlik oranının
belirlenmesinde açıklanan sonuçlar gerekse de enflasyona baz alınan
TÜFEde çok büyük tartışmalara yol açıyor. Acaba, bu kriterlerin
belirlenmesinde ülke gerçeklerine uygun sorulara ağırlık
verilerek çözümlenemez mi?
GAP büyük bir projedir, 9 ili kapsıyor ama
görüyoruz ki GAPa yeterli pay ayrılmıyor. GAP, üretimiyle
olduğu kadar ulaşımıyla, eğitimiyle, kültürüyle,
sosyal donatısıyla bütünleşmiş bir projedir. Ama kendi
bölgem olan Gaziantepte baktığım zaman- yıllardır
devam eden Oğuzeli Kayacık Barajı ve Sulama Projesi sembolik
ödeneklerle yürütülüyor ve beklenen sonucu, maalesef doğuramıyor.
Ayrıca, yine, Nizip bölgesindeki sulama pompa
istasyonları ve sulaması büyük ölçüde gerçekleşmemektedir,
yıllardır sürüncemededir.
Yine, büyük söz verilen, seçimden seçime
hatırlanan Araban Ardıl Barajı ve şu anda Harmancık
Göleti adı altında gelen proje bölgeye hitap eden bir projedir,
maalesef gerçekleşmemiştir
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
İzninizle üç soru sormak istiyorum.
Birincisi: Tarıma bu bütçeden verilen destek ne
kadardır? Avrupa Birliğinde ne kadardır? Avrupa Birliğinde
bulabileceğiniz en son rakam olarak ne kadardır?
Avrupa Birliğiyle uyum süreci çerçevesinde bu
bütçeden tarıma verilen desteği yeterli buluyor musunuz?
İkinci sorum: Dünyanın güçlü,
sanayileşmiş ülkeleri, kendi ulusal bankalarını
yabancı sermayeye karşı titizlikle korurlar iken, Türkiye neden
tam tersi bir politika uygulamaktadır? Türkiyenin
uyguladığı bu politikayı doğru buluyor musunuz?
Üçüncü sorum: 2006 yılında geldiği
ifade edilen 20 milyar dolar düzeyindeki yabancı sermayeden ne kadarı
yeni sabit sermaye yatırımı, doğrudan sabit sermaye
yatırımıdır?
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkürler.
Buyurun Sayın Asil.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Resmî
Gazetenin 28 Ekim 2007 tarih, mükerrer 26684 sayısında
yayımlanan 2008 yılı programının doksan dördüncü
sayfasında Mevcut Durum başlığıyla Ekonomide
kayıt dışılığın azaltılması
bölümünde Türk ekonomisinin yapısal bir sorunu hâline gelen kayıt
dışılığın temelinde sayılan nedenler
arasında
diye başlanarak devamında şöyle denilmektedir:
Kayıt dışılıkla mücadelede toplumsal ve siyasi
iradenin oluşmaması gibi, sosyal ve yapısal nedenler yer
almaktadır. denilmektedir.
Beş yıldır iktidarda olan siyasi
iktidarınızın kayıt dışılıkla
mücadelede siyasi irade ortaya koyamamasının nedeni nedir? Bu
konudaki iktidarsızlığınızı neye bağlıyorsunuz?
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özdemir.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın
Başkan, Sayın Bakana soruyorum: GAP kapsamında olan bütün
altyapı ve sulama kanalları tamamlanmış; bölge için çok
önemli olan -büyük bir alanı sulu tarıma geçirecek- ödenek
yetersizliğinden bekletilen Gaziantep Barak Ovasının
sulanması için bölge çiftçimiz daha ne kadar bekleyecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Özdemir.
Buyurun Sayın Akkuş.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Bakan,
İthalat ve ihracat arasındaki fark 40 milyar dolar. dediniz.
Halbuki 2008 bütçesinde ihracat 104, ithalat 166 milyar diye gösteriliyor. Bir
yanlış hesap var galiba.
Ayrıca, ekonominin çok iyi olduğunu, her
yere ürün sattığımızı, ihracatın
arttığını belirttiniz. Ekonomi bu kadar iyiyse borcumuz
yıldan yıla niçin artıyor? 2002de 129 milyar dolar iken, bugün
-henüz daha yıl bitmemiş- 226 milyar dolar olmuş.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Akkuş.
Buyurun Sayın Yıldız.
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın Bakan,
GAPın enerjiye ilişkin kısmı için yatırımlar
yapılıp hemen yaşama geçiyor ancak bölge insanını
ilgilendiren kısmı olan sulama yatırımları ise
yaşama geçmiyor. Bu dönemde bu yatırımlar konusunda bir
gelişme var mıdır? Programınız nedir?
İkinci sorum: Medeniyetler beşiği olan
Mezopotamya uygarlığının merkezidir GAP. Geçmiş
uygarlıkların, Zeugma ve Hasankeyf gibi, kısa ömürlü enerji
politikalarına feda edilmesi ülkemizin tarihî ve doğal
mekânlarının tahribi anlamına gelmiyor mu? Hem bu kültürel
mirası hem de enerji politikalarını ortaklaştıracak
politikalar geliştirilemez mi?
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Yıldız.
Son soru.
Sayın Yeni, buyurun efendim.
AHMET YENİ (Samsun) Sayın Başkan, AK
Parti iktidarından önce katrilyonlarca görev zararı oluşturan
Ziraat Bankası, bu dönemde hazineye para aktarmış
mıdır?
TMSF, bugüne kadar batan bankalardan ne kadar para
tahsil etmiştir?
Üçüncü sorum: Şu anda yüzde 12lik sermaye
yeterlilik rasyosunun altında herhangi bir özel veya kamu bankası var
mıdır?
Ziraat Bankası kredileri yüzde 11 kat
artmış, tarımsal krediler yüzde 19 artmış, bireysel
krediler yüzde 16 kat artmış. Bu rakamlar doğru mudur Sayın
Bakanım?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Soru sorma süresi bitmiştir.
Sayın Bakanlar, cevap vereceksiniz.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin) İki
soru var ilgili olan Sayın Başkan, müsaadenizle cevaplayayım.
Tarım ürünleri ihracatında, 2002yle 2006
yılları arasında ciddi bir artış var. Tabii, burada
amaç, doğru şekilde ürün sertifikalandırması yaparak
doğru pazarlarda bu satışın yapılmasını
sağlamak. Hızlı bir şekilde ürünü
sertifikalandırdığımız zaman, çok hızlı
artışları gördük. Mesela, kayısı ihracatında bunu
gördük, hemen 15 kat artış sağladı.
Ayrıca, bazı tanıtım
gruplandırması yapıyoruz -mesela, Antep
fıstığı tanıtımı gibi, zeytinyağı
tanıtımı gibi, fındık tanıtımı gibi- bu
tip ürünlerde de tarım ürünleri ihracatını artırırken,
organik tarım ürünleri ihracatında da ayrı bir çalışma
yapıyoruz.
Tekstil-konfeksiyon sektörüne gelince: 2006da çok
sıkıntı yaşayan bir sektördü. Dünyada yüzde 40
oranında, özellikle komşu çevre ülkelerde tekstil-konfeksiyon ihracatında
gerilemeler oldu. Ama, Türkiye, tekstilde yüzde 8, konfeksiyonda ancak yüzde 2
ilerleme sağlayabilmişti 2006 yılında. 2007deyse, şu
ana kadar, tekstil ve konfeksiyon sektörü, tekstilde yüzde 18, konfeksiyonda da
yüzde 17 oranında bir artış sağladı. Bu, bizim
yaptığımız daha önceki çalışmalarla
alakalıdır, yani 2005 ve sonrasını
hazırlamıştık zaten dünyadan rekabet edebilmek için. Biz,
şu anda, modaya, markaya yönelmek zorunda kaldık, başka çaremiz
yok. Düşük fiyat yüksek miktar ekseninde değil, yüksek fiyat yüksek
kalite ekseninde, yüksek miktar yerine düşük miktarlı, yüksek
fiyatlı yüksek kaliteli ürünlerle dünya pazarlarında daha iyi rekabet
edebilir hâle geldik.
Diğeri de: O rakamlarda herhangi bir
yanlışlık yoktur, 104 ve 166 olan. Tamamıyla bunlar
Tahmin
ediyorum sadece ekim ayına kadar olan rakamları aldınız.
Yıl sonuna kadar olan rakamları bizden temin edebilirsiniz,
rahatlıkla veririz.
Borç niye artıyor? Tabii ki yani bu şekilde
Ekonominin çarkları aslında çok iyi bir şekilde dönüyor. Şu
anda kamu borcu gitgide azalıyor, özel sektör borcu artıyor. Bunun
dinamosunu sağlayan
Görüyorsunuz, 35 milyar dolar size hidrokarbon
faturası olduğunu söylüyorum. Doğal gaz, petrol faturası
ödüyor Türkiye, ama bu artık ithalatımızın yarısı
değil eskiden olduğu gibi. Sadece yüzde 20sini oluşturuyor. Bu
kadar artan fiyatlara rağmen, yaklaşık, tahmin ediyorum 107
milyar doları bile zorlayabiliriz ihracatta bu sene, senelik ihracat
olarak. Böylelikle rahatlıkla çarkları döndürebiliyoruz.
Ayrıca yurt dışı müteahhitlik
gelirlerini, ayrıca turizm gelirlerini biliyorsunuz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
Buyurun Sayın Ekren.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sorulardan dolayı yine, özellikle teşekkür ediyorum. Gerçekten de
önem verdiğimiz, dikkate almaya gayret ettiğimiz sorulardı. Ben
elimdeki notlardan, not alabildiğim kadarıyla cevap vereceğim
ama yetişmeyenleri de yazılı olarak bildireceğim. Onu
belirtmek isterim.
Yine GAPla başlayayım müsaade ederseniz.
GAP projesi, Türkiyemizin ve ülkemizin, Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki
halkımızın refah ve mutluluğunu artıran bir projedir.
Dolayısıyla enerji ve sulama konusundaki
yaklaşımınızı doğru buluyoruz. Yeni dönemde ana
kanallar ile tali kanallar konusunda hükûmetin ve özel sektörün nasıl bir
inisiyatif alacağını, bu yaptığımız Ekonomik
ve Sosyal Konsey toplantımızdan sonra belirleyip onun finansman
modelini sizlerle tartışıp değerlendireceğiz.
Sulamada ne kadar bekleyeceğimiz konusu: Su
toplama süreci bittiği için, bundan sonraki süreç, sizlerin de ifade
ettiği şekilde, kamu sektörünün mümkünse ana kanalları hızla
yapması, özel sektörün de tali kanallar konusunda orada yaşayan
vatandaşlarımızla birlikte bu süreci çözme olayıdır.
Kayıt dışılık konusuna
gelince: Kayıt dışılık konusunda da yine
60ıncı ve 59uncu, 58inci Cumhuriyet Hükûmetlerinde konuya üç
başlık altında yaklaştık: Ortamın
iyileştirilmesi, özellikle vergi oranlarının düşürülmesi,
gönüllülük uyumunun artırılması, yani vergilerin yeniden
yapılandırılması ve etkin bir vergi yönetimi ve denetimiyle
bu süreci daha ileri noktalara götüreceğiz.
Batan bankalardan ya da TMSFye aktarılan
bankalardan yapılan tahsilat 15,5 milyar dolar civarındadır.
Yüzde 12nin altında sermaye yeterlilik rasyosu olan bir bankamız
yoktur. Bankalarımıza görev zararı yaratacak aktarım da
yapılmamıştır.
Revizyon, özellikle TÜİKle ilgili ifade edilen
konulardaki revizyon her zaman mümkün olan bir süreçtir. Konuşmamda az
önce bahsettim ana hatlarıyla. Millî gelir hesaplarının
revizyonu: Avrupa Birliği ve evrensel standartların kabulünden sonra
bu revizyonlar daha da azalacaktır.
Kamu bankalarının ilgili yerleşim
birimlerinde ofis ve benzeri hizmet birimlerini açıp
açamayacağına, bankamızdaki alacağımız bilgiden
sonra karar vereceğiz.
Diğerlerine de yazılı cevap vermek
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
Sayın Şandır, süremiz kaldı
efendim, sorabilirsiniz sorunuzu.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Çok teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Müsaadenizle, Sayın Başbakan
Yardımcımıza teşekkür etmek istiyorum. Dünkü
konuşmalarında, Sayın Başbakanın Genel Kurula
sunduğu bir tablo vardı. 57nci Cumhuriyet Hükûmeti döneminde TMSFye
devredilen 22 bankayla ilgili dün bir açıklama getirdi ve bunun
yanlış okunmaması gerektiğini; bunun, devam eden bir
sürecin sonlandırıldığını; bunun, bir tarih ve bu
tarihi yaşayan hükûmetin ifadesi olduğunu yani 22 bankanın
TMSFye devredilmiş olmasının bir yolsuzluk ithamı
taşımadığını, bunun ifadesinin böyle bir
kasıt taşımadığını söylediler. Kendilerine
teşekkür ediyorum, ancak yeterince anlaşılmadığı
gibi bir izlenim var çünkü yine bu kurumdan bazı arkadaşların
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın
Başkanım, bitireyim şunu lütfen.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(İstanbul) Benim de bir cevap vermem lazım.
BAŞKAN - Soruları bitirelim efendim. Hemen
mi cevap vereceksiniz?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(İstanbul) Evet.
BAŞKAN Sayın Şandır sorusunu
tamamlasın.
Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Gerçekten önemsiyorum bunu çünkü bir yanlış
anlamayı Sayın Bakanımız dün tavzih ettiler, çok
değerli bir açıklamaydı. 22 banka devam eden bir sürecin sonunda
yaptıkları yolsuzluktan yakalanmış, TMSFye, Fona devredilmişler,
yargılanmışlar, kamunun çıkarı korunmuştur.
Bundan dolayı bir itham değil, bir teşekkür gerekir.
Aynı şey İmar Bankası için
AKP
iktidar olduktan yirmi ay sonra İmar Bankasına el koydu.
Dolayısıyla, İmar Bankasının Fona devredilmesinden
dolayı Hükûmetin yolsuzluktan suçlanamayacağı gibi ki, 8 milyar
dolarlık bir batığı böylelikle tespit etmişlerdi-
aynı şey 22 bankanın Fona devredilmesinden dolayı, 57nci
Cumhuriyet Hükûmetinin koalisyon ortağı partilerini de
suçlamanın mümkün olmadığını, dün bir nebze Sayın
Bakan ifade etti ama yeterince anlaşılmadığı kanaatindeyim.
Bu konuyu Sayın Bakanımız, biraz daha açık ve net, kendi
grubu milletvekillerine ve kamuoyuna açıklayabilirler mi?
Çok teşekkür ediyorum efendim, sağ olun.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Şandır.
Sayın Bakanım, yazılı mı
cevap vereceksiniz, açıklama mı yapacaksınız?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(İstanbul) Hayır, hayır, şimdi birkaç kelime söylemek
istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Şandırın ifade ettiği husus yine
yanlış anlaşılmaya müsait bir husus. Onu tekrar tavzih
edeyim. (MHP sıralarından gülüşmeler) Hiç gülecek bir şey
de yok, düzgünce dinleyin. Niye gülüyorsunuz ki arkadaşlar? Beni de
güldürüyorsunuz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Herkes yanlış
anlıyor.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(İstanbul) Siz de yanlış anlamışsınız
bakın.
Sayın Başbakanımızın
Meclisteki açıklamada ifade ettiği husus şuydu: Bankaların
kuruluş tarihi ve TMSFye aktarılış tarihlerini söyledik.
Dolayısıyla, TMSFye aktarıldığı tarihte
iktidarda olan partiler 57nci Hükûmetin partileriydi, söylediğiniz buydu.
Ama sizin burada ifadenizden ben şunu anlıyorum: Daha önce
oluşmuş bir süreçti, bu döneme denk geldi. Dolayısıyla bu
süreç bu döneme mal edilemez.
MUHARREM VARLI (Adana) Aynen öyle.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(İstanbul) - Ama, yine Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde İmar
Bankası olayı bununla örtüşmüyor. Şundan dolayı
örtüşmüyor: İmar Bankasının TMSFye aktarılma süreci
eski olaylardan farklı, icra iflasla doğrudan TMSFye
aktarılmadı; birinci nokta bu. İkinci nokta, 3 Temmuz 2004te
yapıldı. En önemli husus da, İmar Bankasından sonra 5020
Sayılı bir yasa çıkartıp, o günkü tarihte değil,
geriye doğru olan bütün batık bankaların tahsilatını
yapan bir süreci başlattık. Ama sizin döneminizde ifade etmek
gerekir, belirtmek gerekir ki böyle bir yasal adım
atılmamıştı. Aradaki en büyük farkı burada aramak
lazım.
Teşekkür ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) BDDKyı biz kurduk
Sayın Bakanım.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
Sayın Aydoğan
(Gürültüler)
Bir dakika müsaade eder misiniz.
Demin Sayın Tamaylıgilin
konuşması sırasında, sizin komisyon başkanı
olduğunuz bir döneme atıfta bulunarak suçlama
yaptığını söylüyorsunuz. Ben getirttim, okudum.
Sataşma yok ama size yerinizden iki dakikalık bir açıklama
imkânı vereceğim. Yeni sataşmaya mahal bırakmayın ama.
Buyurun.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR
1.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğanın, İstanbul
Milletvekili Bihlun Tamaylıgilin konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına konuşan Sayın Bihlun Tamaylıgil 22nci Dönemde
BDDK-TMSF Araştırma Komisyonu Raporunun Genel Kurulda görüşülmediğinden
bahisle, Komisyon Başkanı da burada. diyerek tarafıma
sataşmış ve eleştirmiştir. Ben, sizlere, şimdi,
yürürlükte olan o zamanki Bankalar Kanunu 22/7 maddesini okumak istiyorum: Bu
Kanunun uygulanmasında ve uygulanmasının denetiminde görev alanlar,
görevleri sırasında öğrendikleri bankalar ile bunların
iştirakleri, kuruluşları ve müşterilerine ait
sırları bu Kanuna ve özel kanunlarına göre yetkili olanlardan
başkasına açıklayamazlar. hükmü yer almaktadır.
Ayrıca, Anayasanın 138inci maddesinde
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin
kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz
veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. hükmü yer almaktadır.
Bu nedenlerle, araştırma komisyonu raporu
Genel Kurulda görüşülememiştir. Anayasa yapma yetkisini ve yasa yapma
yetkisini kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve onun saygıdeğer
üyelerinin Anayasaya ve yasalara herkesten daha fazla uyması ve uygun
davranması gerekmektedir. Sayın Bihlun Tamaylıgil için durum farklı
ise o da onun bileceği iştir. Kaldı ki konu 22nci Dönemin
konusu olmasına, 22nci Dönem sona ermiş olmasına, o dönemde
komisyon üyeleri ve o zamanki muhalefet grup başkan vekilleri detaylı
olarak bilgilendirilmelerine rağmen, o dönemde Genel Kurulda tartışması
da yapılmışken, Komisyon çalışmalarına yeterli
desteği vermeyen ve raporun düzenlenmesi sürecine de yeterli katkı
sağlamayan Sayın Bihlun Tamaylıgilin konuyu yeniden gündeme
getirmesini kınıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Aydoğan.
IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklİflerİ (Devam)
1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (Devam)
2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) (Devam)
G)
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.-
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
H)
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I)
SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)
1.-
Sermaye Piyasası Kurulu 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Sermaye Piyasası Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
İ)
BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
(Devam)
1.-
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
J)
GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
K)
DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
(Devam)
1.-
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
L)
İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ (Devam)
1.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Sayın Bakan, bir talebiniz oldu
bize.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN
(İstanbul) Sadece bir düzeltme yapmak için
İmar Bankasında, 3 Temmuz 2004 değil, 3
Temmuz 2003 olacak.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, şimdi
sırasıyla dördüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususu ile bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Devlet Planlama Teşkilatı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.81
- DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 185.085.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 182.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 230.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 14.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
09 Eğitim
Hizmetleri 67.573.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 267.070.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Devlet Planlama Teşkilatı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Devlet Planlama Teşkilatı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 135.847.130,00
-
Toplam Harcama : 131.749.426,56
-
Ödenek Dışı Harcama :
113,94
-
İptal Edilen Ödenek :
4.097.817,38
-
Ertesi Yıla Devreden Ödenek :
299.521,64
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.85
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.
Türkiye İstatistik Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 99.604.770
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 218.600
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 742.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 215.130
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
TOPLAM 100.781.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türkiye İstatistik Kurumu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye İstatistik Enstitüsü
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
2.
Türkiye İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Türkiye İstatistik Enstitüsü
Başkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 77.981.061,12
-
Toplam Harcama : 75.628.748,81
-
Ödenek Dışı Harcama :
8.135,80
-
İptal Edilen Ödenek :
2.360.448,11
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye İstatistik Enstitüsü
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sermaye Piyasası Kurulu 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.03
- SERMAYE PİYASASI KURULU
1.
Sermaye Piyasası Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 16.073.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 4.083.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 33.954.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
TOPLAM 54.110.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 48.650.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 4.160.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 52.810.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sermaye Piyasası Kurulu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sermaye Piyasası Kurulu 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Sermaye Piyasası Kurulu 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Sermaye Piyasası Kurulu 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 42.485.000,00
-
Toplam Harcama : 32.809.093,61
-
İptal Edilen Ödenek :
9.675.906,39
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sermaye Piyasası Kurulu 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(YTL)
-
Bütçe tahmini : 40.985.000,00
-
Yılı tahsilatı : 55.291.146,54
BAŞKAN
(B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.04
- BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURULU
1.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 8.798.300
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 96.201.700
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
TOPLAM 105.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
05 Diğer
Gelirler 105.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 105.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 85.520.000,00
-
Toplam Harcama : 46.424.737,67
-
İptal Edilen Ödenek : 39.095.262,33
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(YTL)
-
Bütçe tahmini : 85.520.000,00
-
Yılı tahsilatı : 86.618.431,19
BAŞKAN
(B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.34
- GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.
GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 2.778.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 21.552.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 24.330.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 24.330.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 24.330.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.
GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlğı
2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 24.725.720,00
-
Toplam Harcama : 20.142.028,59
-
Ödenek Dışı Harcama :
16.330,13
-
İptal Edilen Ödenek :
4.600.021,54
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(YTL)
-
Bütçe tahmini : 21.236.000,00
-
Yılı tahsilatı : 19.324.071,76
BAŞKAN
(B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.83
- DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1. Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 41.161.670
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 253.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 61.538.330
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 102.953.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 84.387.411,00
-
Toplam Harcama : 79.169.218,91
-
İptal Edilen Ödenek :
5.218.192,09
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.31
- İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ
1. İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezi 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 3.200.800
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 65.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 10.170.200
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 13.436.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 1.136.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelir-ler 10.640.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 1.660.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 13.436.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 12.255.000,00
-
Toplam Harcama :
9.454.389,37
-
İptal Edilen Ödenek :
2.800.610,63
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(YTL)
-
Bütçe tahmini : 10.625.000,00
-
Yılı tahsilatı :
9.946.973,95
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006
yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı, Türkiye İstatistik
Kurumu Başkanlığı, Sermaye Piyasası Kurulu,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, GAP Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı, Dış Ticaret
Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezinin 2008 yılı bütçeleriyle 2006 yılı kesin
hesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı olmalarını temenni ediyorum.
Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin
hesaplarını sırasıyla görüşmek için, 7 Aralık
2007 Cuma günü saat 11.00de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20.40