DÖNEM: 23 CİLT: 8 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
32nci
Birleşim
7 Aralık 2007 Cuma
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
1.- Arnavutluk
Meclis Başkanı Jozefina Topallı Çoba ve beraberindeki heyetin
ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/241)
2.- Slovenya
Meclisi Dış İlişkiler Komisyonunun vaki davetine istinaden,
11-14 Aralık 2007 tarihleri arasında bu ülkeye resmî ziyarette
bulunacak olan TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan
heyeti belirlemek üzere, siyasi parti gruplarınca bildirilen isimlere
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/242)
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/426) (S.Sayısı:57)
2.- 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191)
(S.Sayısı: 58)
A)
GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B)
DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
1.- Devlet
Personel Başkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Devlet
Personel Başkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C)
BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU
1.-
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
D)
TÜTÜN, TÜTÜN MAMÛLLERİ VE ALKOLLÜ İÇKİLER PİYASASI
DÜZENLEME KURUMU
1.- Tütün, Tütün
Mamûlleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Tütün, Tütün
Mamûlleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
E)
TÜRKİYE VE ORTA-DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1.- Türkiye ve
Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Türkiye ve
Orta-Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
F)
HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1.- Hazine
Müsteşarlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Hazine
Müsteşarlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
G)
BASINYAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
H)
TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I)
TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
İ)
ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin konuşmasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlunun, Devlet Bakanı Mehmet
Aydının konuşmasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, 22nci Dönemde yapılan personel
atamalarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Nevzat Pakdilin cevabı (7/80)
2.- Hatay
Milletvekili Gökhan Durgunun, 22 nci Dönemde yapılan personel
atamalarına ve açılan davalara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdilin cevabı (7/85)
3.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, İzmirdeki bazı
hastanelerin çeşitli ihalelerine ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağın cevabı (7/604)
4.-
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcının, Manyas
Barajının sulamada kullanılmasına ve Kuş Cennetinin
korunmasına ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/659)
5.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Mersin Vergi Dairesinin bazı
kooperatiflere yaptığı uygulamalara ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/733)
6.- İstanbul
Milletvekili Atila Kayanın, Türkiye İstatistik Kurumunda
çalışan yöneticilere ve bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Nazım Ekrenin cevabı (7/806)
7.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Gökçeler Barajı yapımının
2008 yılı programına alınıp
alınmayacağına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/863)
8.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Antalya-Alara Çayından kullanılan içme
suyuna ve Alaca Çayının çevresindeki arıtma tesislerine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/864)
9.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, bazı yakınlarının
yaptığı işlere ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/924)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.04te açılarak üç oturum yaptı.
1-2 Ekim tarihlerinde
Laheye resmî ziyarette bulunan Bayındırlık ve
İskân Bakanı Faruk Nafız Özaka,
11-14 Kasım
2007 tarihlerinde İngiltereye resmî ziyarette bulunan
Sağlık Bakanı Recep Akdağa,
Refakat eden heyetlere
katılmaları uygun görülen milletvekillerine;
Devlet Bakanı
Nimet Çubukçunun 1-5 Kasım 2007 tarihlerinde Suriyeye yaptığı
resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekiline,
İlişkin
Başbakanlık tezkereleri kabul edildi.
2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporunun (1/426) (S. Sayısı: 57)
2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi
Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların
2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporunun (1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58)
Görüşmelerine
devam edilerek;
Kültür ve Turizm
Bakanlığı,
Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürlüğü,
Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğü,
Gümrük Müsteşarlığı,
Vakıflar
Genel Müdürlüğü,
Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışma Genel Müdürlüğü,
Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı,
Türkiye İstatistik
Kurumu Başkanlığı,
Sermaye Piyasası
Kurulu,
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu,
GAP Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı,
Dış Ticaret
Müsteşarlığı,
İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi,
2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesapları kabul edildi.
Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Aydoğan, İstanbul Milletvekili Bihlun
Tamaylıgilin konuşmasında şahsına sataştığı
iddiasıyla bir açıklamada bulundu.
Alınan karar
gereğince, 7 Aralık 2007 Cuma günü saat 11.00de toplanmak
üzere, birleşime 20.40ta son verildi.
Eyyüp Cenap GÜLPINAR
Başkan Vekili
Yusuf COŞKUN Yaşar
TÜZÜN
Bingöl Bilecik
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No.: 47
II.- GELEN KÂĞITLAR
7 Aralık 2007 Cuma
Teklif
1.- Kastamonu
Milletvekili Hakkı Köylünün; Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük
ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (2/91) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3.12.2007)
Raporlar
1.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/384) (S. Sayısı:
71) (Dağıtma tarihi: 7.12.2007) (GÜNDEME)
2.- Iraka Komşu Devletler Hükümetleri
ile Irak Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Terörizm, Sınırlardan
Yasadışı Sızmalar ve Örgütlü Suçlarla Mücadele
Konularında Güvenlik İşbirliğine İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/347) (S. Sayısı: 73) (Dağıtma tarihi: 7.12.2007)
(GÜNDEME)
3.- Beşinci
Dünya Su Forumu Organizasyonu İçin Çerçeve Anlaşma ile Beşinci
Dünya Su Forumu Anlaşma Mektubunun Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/396) (S. Sayısı: 74) (Dağıtma
tarihi: 7.12.2007) (GÜNDEME)
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji
Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/466) (S. Sayısı:
75) (Dağıtma tarihi: 7.12.2007) (GÜNDEME)
7 Aralık 2007 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.04
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32nci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayımız
(AK Parti sıralarından Var, var sesleri)
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) Hanımefendi, şunlara bir ders verin!
BAŞKAN
Toplantı yeter sayımız
III. - YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için
beş dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine
basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan
teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli personel
aracılığıyla, bu süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Toplantıya
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 11.10
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.27
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN
Biraz önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi tekrar yoklama yapacağım.
Yoklama için
beş dakika süre veriyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
2008
yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
Ancak,
görüşmelere başlamadan önce Başkanlığın Genel
Kurula iki sunuşu vardır, okutuyorum:
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
1.- Arnavutluk Meclis Başkanı Jozefina
Topallı Çoba ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun
bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/241)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanının 26 Kasım 2007
tarih ve 12 sayılı Kararı ile Arnavutluk Meclis
Başkanı Sayın Jozefina TOPALLI ÇOBA ve beraberindeki heyetin
ülkemizi ziyaret etmesi uygun bulunmuştur.
Sözkonusu heyetin
ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 7. Maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
2.- Slovenya Meclisi Dış İlişkiler
Komisyonunun vaki davetine istinaden, 11-14 Aralık 2007 tarihleri
arasında bu ülkeye resmî ziyarette bulunacak olan TBMM
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan heyeti belirlemek
üzere, siyasi parti gruplarınca bildirilen isimlere ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/242)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Slovenya Meclisi
Dış İlişkiler Komisyonunun vaki davetine istinaden, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan
bir Parlamento Heyetinin, 11-14 Aralık 2007 tarihleri arasında
Slovenyaya resmi bir ziyarette bulunması Genel Kurulun 27 Kasım
2007 tarih ve 25 sayılı birleşiminde kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
hakkında 3620 Sayılı Kanunun ikinci maddesi uyarınca heyeti
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş
olduğu isimler Genel Kurulun bilgisine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Suat
Kınıklıoğlu (Çankırı)
Murat Mercan (Eskişehir)
İlhan Kesici
(İstanbul)
Mehmet Şahin
(Malatya)
Metin Ergun (Muğla)
BAŞKAN
İki tezkere bilgilerinize sunulmuştur.
Program
uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.
Bugünkü
beşinci turda, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Devlet Personel
Başkanlığı, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu,
Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu,
Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü bütçeleri yer
almaktadır.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426)
(S.Sayısı:57) (x)
2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı:
58) (x)
A) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
1.- Devlet Personel
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Personel
Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU
1.-
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
D) TÜTÜN, TÜTÜN MAMÛLLERİ VE ALKOLLÜ İÇKİLER
PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1.- Tütün, Tütün
Mamûlleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Tütün, Tütün
Mamûlleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
(x)
57, 58 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 4/12/2007
tarihli 29uncu Birleşim Tutanağına eklidir.
E) TÜRKİYE VE ORTA-DOĞU AMME İDARESİ
ENSTİTÜSÜ
1.- Türkiye ve
Orta-Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Türkiye ve
Orta-Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın
milletvekilleri, 27/11/2007 tarihli 25inci Birleşimde, bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve
her tur için soru-cevap işleminin on beş dakikayla
sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan
bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin,
görüşmelerin bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı
ışıkları yanıp sönmeye başlayan
milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş ve sıraya girmiş
olacaktır.
Tur üzerindeki
görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki sıraya göre
sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi
yedi buçuk dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için ise yedi
buçuk dakika süre verilecektir. Cevap işlemi yedi buçuk dakikadan önce
bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine
söz verilecektir.
Bilgilerinize
sunulur.
Şimdi, soru
için söz isteyen ilk 10 kişinin ismini okuyorum: Sayın Kaplan,
Sayın Birgün, Sayın Tütüncü, Sayın Doğru, Sayın
Aydoğan, Sayın Seçer, Sayın Güvel, Sayın Ağyüz ve
Sayın Çalış.
Beşinci
turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına: Fatma Kurtulan, Van Milletvekili; Sırrı
Sakık, Muş Milletvekili.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: Mehmet Sevigen, İstanbul Milletvekili; Osman
Kaptan, Antalya Milletvekili; Hüseyin Ünsal, Amasya Milletvekili.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Atila Kaya, İstanbul Milletvekili;
Mehmet Akif Paksoy, Kahramanmaraş Milletvekili; Hüseyin Yıldız,
Antalya Milletvekili; Mustafa Enöz, Manisa Milletvekili.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına: Hamza Yerlikaya, Sivas Milletvekili;
Ömer Faruk Öz, Malatya Milletvekili; Yahya Doğan, Gümüşhane
Milletvekili; Ahmet İnal, Batman Milletvekili; Ahmet Öksüzkaya, Kayseri
Milletvekili.
Şahısları
adına, lehinde, Abdurrahman Dodurgalı, Sinop Milletvekili; aleyhinde,
Ali Uzunırmak, Aydın Milletvekili.
Şimdi,
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Fatma Kurtulan, Van Milletvekili.
Süreniz on yedi
buçuk dakikadır.
Buyurunuz
efendim. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
FATMA KURTULAN (Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Devlet Personel Başkanlığı ve Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulunun bütçelerine ilişkin partim adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun durumuna ilişkin
gözlemlerimizle başlamak istiyorum. Geçtiğimiz günlerde, Devlet
Bakanı Sayın Cemil Çiçekin, Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kuruluna ilişkin, basına da yansıyan bir görüşü gündeme
geldi. Sayın Çiçek, bu Kurulun, Başbakanlık bünyesinde
çalışılarak TBMMye ya da Sayıştaya devrinin söz
konusu olduğunu ve bunun hâlen
tartışıldığını dile getirmişti.
Ayrıca, Sayın Çiçek, bu konuda iki farklı görüşün ikisinin
de birden uygulanabileceğini de belirtmişti. Bu konuda yakın
zamana kadar farklı açıklamalar da yapıldı. Biz, bu
konudaki görüşümüzü burada dile getireceğiz, fakat bundan önce bir
konuya açıklık getirmek istiyoruz.
Bu Kurul, bugüne
kadar Başbakanlık bünyesinde çalışmalarını sürdürüyordu.
Şimdi ise merhum Bülent Ecevit döneminde de konuşulan bir uygulama
gündemde. Bu da Kurulun hükûmetten
bağımsızlaştırılması
çalışmalarıdır. Buna yönelten sebepler ve sorumluluğun
daha üst mercilere yüklenmesinin istenmesi çabaları bizce merak konusudur.
Şüphesiz, üst denetleme kurullarının siyasal iktidardan
bağımsızlaşması ve iktisadi konularda sosyal ve
şeffaf devlet ilkelerinin yaşama geçirilmesi, bizim de kamu idaresine
ilişkin yaklaşımımızın ana esasını
oluşturmaktadır. Ancak, Hükûmetin, böylesi önemli bir konuda,
şeffaflığın yanı sıra
katılımcılığı da gözeterek bu Kurulun devri
konusunu, kamuoyunun geniş kesimlerinin fikirlerini de alarak
gerçekleştirmesini dileriz. Bizim prensip olarak beklentimiz, Kurulun
denetleme işlevinin daha katılımcı hâle getirilmesi ve
KİTler gibi tüm toplumu ilgilendiren ve AKP Hükûmeti dönemine dek ulusal
ekonominin yeniden üretici olmuş kurumlarının daha
sağlıklı bir biçimde denetlenmesidir.
DTP olarak biz,
Yüksek Denetleme Kurulunun faaliyetlerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında yürütülmesini, saydamlık ilkesi gereği
savunmaktayız. Yüce Meclisin ülkenin en önemli denetleme
mekanizmalarından birinin yürütücülüğünü üstlenmesinin her
bakımdan demokratik, kamu yönetimi ilkelerine katkı
sağlayacağını, dahası, Kurulun kamu iktisadi
teşekküllerine ilişkin yürüttüğü denetleme işlemlerinde
Hükûmet etkisinde kalarak güdümlü sonuçlara varma riskini de
azaltacağını öngörüyoruz.
Değerli
vekiller, bu bağlamda, Yüksek Denetleme Kurulunun yetki alanına giren
KİTlerin finansal ve idari bakımdan denetlenmesi konusuna, daha da
önemlisi, zarar ettiği öne sürülen KİTlerin özelleştirilmesi
meselesine değinmek istiyorum. AKP Hükûmeti, işbaşına
geldiğinden bu yana, sürdürücüsü olduğu IMF programının
gereklerini sıkı sıkıya yerine getirmeyi, bizlere ekonomik
başarının gerekleri olarak sundu. 1986dan 2002 yılına
kadar gerçekleştirilen özelleştirme tutarının 2 katı,
sadece AKP Hükûmeti döneminde gerçekleştirildi. Hükûmet,
özelleştirmelerle ilgili olarak, zarar eden bu iştiraklerin kamu
finansmanı üzerinde yük oluşturmasına son verme gerekçesini
ileri sürüyor. O hâlde, TÜPRAŞ gibi, zarar etmek bir yana, Türkiye
ekonomisinin dinamosu hâline gelmiş şirketlerin
satışını Hükûmet nasıl açıklamaktadır?
Hükûmet, TÜPRAŞ gibi bir kuruluşu eninde sonunda IMFye haciz olarak
vermiştir. Nitekim, açıkça belirtiliyor ki özelleştirmeler
sonucunda elde edilen gelirler borçların finansmanı için
kullanılmaktadır. Borç sarmalından kurtuluşun yolu,
kârlı şirketleri haraç mezat satmak, zararda olanları ölüme terk
etmek olamaz.
Kamu
yatırımları ve KİTler, üretmiş oldukları
değerlerle bir yandan ulusal ekonominin sürdürülebilirliğini
sağlarken, diğer yandan da aileleriyle birlikte çalışanlar
için öngörülebilir bir gelecek zemini sağlarlar. Bu açıdan,
KİTler, doğruluğu kendinden menkul neoliberal dogmalar
uğruna ve masa başında IMF bürokratları tarafından
hazırlanan ekonomik reçetelere kurban edilemezler.
Yüksek Denetleme
Kurulunun bugüne kadarki performansı bu gerçeği gizleyememektedir.
Elde avuçta ne varsa satarak borçların kapatılması
perspektifinin yanlışlığı, geçmişte
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının
gerçekleştirilen özelleştirmeler sonucu oluşan alacaklarına
bakılarak da anlaşılabilir. Sonuçta, Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı da Yüksek Denetleme Kurulunun yetki
alanı içindedir. Dolayısıyla, kendi döneminde
özelleştirmelere hız veren Hükûmetin, daha işin en
başındayken bu Kurulu kendi bünyesinden çıkararak
bağımsızlaştırması ya da Meclise devretmesi
gerekirdi.
Bugün
özelleştirmelerin hızının görece azaldığı
bir döneme giriyoruz. Çünkü, zaten satılabilecek çok büyük bir meblağ
yok önümüzde. Hükûmet, Yüksek Denetleme Kurulunu Başbakanlıktan
ayırmayı işte tam da böyle bir dönemde hatırladı. Biz
bu durumu manidar buluyoruz.
Öte yandan,
Yüksek Denetleme Kurulu ile ilgili birtakım şaibeler Türkiye Büyük
Millet Meclisi KİT Komisyonuna da yansımıştı.
Personelin denetleme faaliyetleri sırasında
gerçekleştirdiği gerekenden uzun süreyi kapsayan denetleme süreçleri,
Toplu Konut İdaresi Başkanlığından ucuz konut talep
etme gibi kimi usulsüzlükler Yüksek Denetleme Kurulunun itibarında
zedelenmeye yol açmıştır. Dolayısıyla, denetleme
sorununun en açık çözümü, konuyu katılımcılık ve
saydamlık ilkeleri çerçevesinde ele alarak bu Kurulun yetkilerini Meclis çatısı
altında yeniden düzenlemek olmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, toplumun çok büyük bir bölümünü ilgilendiren bir konu da kamu
personel rejimidir. Kamuda çalışan milyonlarca memurun özlük
hakları ve iş güvenceleri temel olarak Devlet Personel
Başkanlığının çalışma alanına dahildir.
Bu yüzden, kamu çalışanlarının yaşam
koşulları, özlük haklarının içeriği,
kısacası kamu personel rejimi Devlet Personel Başkanlığının
durumunu yansıtmaktadır.
Türkiyede kamu
personel rejiminin düzenlenmesiyle görevli bir kurum olan Devlet Personel
Başkanlığı bugüne kadar hükûmetlerin elinde bir oyuncak
olagelmiştir. Her yeni hükûmetin Başkanlığı kendi
çıkarları paralelinde yönetmesi, kadrolaşma faaliyetleri için bir
araç olarak kullanması Türkiyede kamu idaresinin geleneklerinden biri
hâline gelmiştir.
2002
yılında işbaşına gelirken AKP Hükûmeti, kamu personel
rejimini yolsuzluklardan, usulsüzlüklerden ve başıbozukluklardan
arındırma vaatlerini sıralamıştı. Hükûmet, kamuda
çalışan milyonlara, 2001 krizinden sonra çöken ekonomilerinin,
bozulan düzenlerinin düzeltileceğini söylemişti. Fakat, ne yazık
ki kamu personelinin bu beklentileri, IMF programının sadık
uygulayıcısı AKP Hükûmetleri tarafından yerine
getirilemedi. Kamuda çalışan memurların reel ücretlerinde hiçbir
iyileşme gerçekleşmezken, yıllara dayanan sendikal mücadelelerin
birikimi olan iş güvencesi hakları da teker teker ellerinden
alındı.
Kamu personel
rejimi, iş güvencesini ve sağlıklı yaşam
şartlarını sağlayacak bir ücret dengesini gözetmeyen
kamuyu, gözünü kâr hırsı bürümüş Amerikan şirketleri hâline
getirdi. Çalışanlarını özgün hakları olan saygın
birer birey olarak gören bir anlayış yerine, performans kriterleri
adı altında getirdiği düzenlemeler ile bireyleri sosyal
hayatın dışına itmiş, bir iş makinesine dönüştürmüştür.
AKPnin
uygulamaya soktuğu kamuda sözleşmeli kölelik düzeni, bugün kamu
personelini geleceğe güvenle bakamayan, ay sonunda aldığı
üç kuruşluk maaş ile geçinemeyen bireyler hâline getirdi. Bilhassa
eğitim sistemindeki sözleşmeli öğretmen uygulaması,
üniversite mezunu binlerce gencin ailelerinden
bağımsızlaşarak özgürce yaşam kurma hayallerini altüst
etti.
Hükûmet, gelecek
kuşakları yetiştirecek kamu personeline kendi hayatını
özgürce kurabileceği bir maaşı vermeyerek asla eğitim
sistemini yapısal olarak zedelediğinin bilincinde değil. Faiz
dışı fazla hedefini tutturabilmek amacıyla kamunun
yatırım kaynaklarını kısan ve eğitim
harcamalarını daraltan Hükûmet, kamu eğitim personelinin özlük
haklarını ve genel olarak personel rejimini adil ve eşitlikçi
bir biçimde yeniden düzenlemelidir.
Öte yandan,
Hükûmetin eğitimde sürdürdüğü personel rejimi politikasının
kusurları sadece bununla sınırlı değildir.
İşbaşına geldiği günden bu yana en
başarılı gerçekleştirdiği uygulamalardan biri olan
kadrolaşma çalışmaları, Hükûmetin eğitim sisteminde de
uzmanlaştığı konulardan biridir. İçinde
bulunduğumuz yılda Hükûmet, Cumhurbaşkanı seçimi hengâmesi
sırasında kendi yandaşı olan on binlerce yöneticiyi
okullara atamıştır. Bunu biz değil, bu kadrolaşma
operasyonlarının en yakın tanığı olarak
eğitimci örgütleri ve Eğitim-Sen dile getirmektedir.
Hükûmetin
kadrolaşma operasyonları ile, zaten 12 Eylülden sonra zar zor
gerçekleşebilen bilimsel eğitim daha büyük bir yara
almıştır. Okullar, çağdaş bilimin gereklerine uygun,
akılcı ve bilimsel düşünceyi kavramış bireyler
yetiştiren ocaklar olmaktan çıkma riskiyle karşı
karşıyadırlar. Eğitim alanında partizanlık, bir
ülkenin geleceğiyle oynamaktır. Çünkü, gelecek kuşakların
ailelerinden sonra ilk eğitim ocağı okullardır ve
ebeveynlerinden sonra onlara en yakın kişi öğretmenleridir.
AKPnin
uygulamaya soktuğu personel politikaları ile ülkenin çeşitli
illerinden işbaşına gelen ilk ve ortaöğretim müdürlerinin
performansları her gün gazetelere yansımaktadır. Daha
geçtiğimiz ay, elinde makasla okul kapısında bekleyen, kız
öğrencileri rencide edici uyarılarda bulunan müdürler basına
yansımıştı. Bunlar gibi basına yansımayan birçok
örnek, işte Hükûmetin kadrolaşma performansını
yansıtmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, KESK tarafından yapılan bir araştırmaya
göre, bankalarda biriken tasarrufların büyük bir bölümü ülke nüfusunun çok
küçük bir kesimine aittir. Emeklilerin ise borç ödemekten tasarruf
yapamadığı ortaya çıkıyor. Diğer bir
araştırmaya göre ise Avrupa ülkeleri arasında Türkiye, kamu
çalışanlarına gayrisafi millî hasılada en az payı
ayıran ülke konumundadır. Araştırmaya göre, Avrupa
Birliği ülkelerinde kamu çalışanlarına ayrılan
ödeneklerin gayrisafi millî hasıla içindeki payı 2006da yüzde 10,67
iken, Türkiyede bu oran yüzde 6,55 olarak gerçekleşti. Binlerce doktor,
öğretmen ve meslek sahibi insan, kamuda ihtiyaç olmasına rağmen
istihdam edilemiyor. Öğretmensiz okullar, doktorsuz köyler varken ve kamu
ihtiyacının olduğu alanlar sayısızken buralardaki
açık, Hükûmetin tasarruf edilebilirleri gerekçesiyle istihdam edilemiyor.
Sözleşmeli
olarak çalıştırılan, güvencesiz, bir süreliğine,
ağır şartlarda, asgari ücretin de altında
çalıştırılan binlerce insanımızın
akıbeti ise derin kaygılar vermektedir.
Değerli
milletvekilleri, AKP Hükûmeti döneminde tedrici olarak uygulamaya sokulan kamu
personel reformu ve ortaya konulan yeni rejim toplumsal bir yıkıma ve
geri gidişe tekabül etmektedir.
Ülkenin
geleceğini etkilemesi söz konusu olan böylesi bir reform sürecinden bir an
önce vazgeçilmeli, insanlarımıza elle tutulur bir gelecek ve insani
yaşam standartlarında yaşatacak kadar ücret tahsis eden
eşitlikçi, demokratik ve şeffaf bir personel rejimine geçilmelidir
diyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kurtulan.
Şimdi söz
sırası Sayın Sırrı Sakıkta, Muş
Milletvekili.
Buyurunuz
Sayın Sakık. (DTP sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi
buçuk dakikadır.
DTP GRUBU ADINA
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Divan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Dün akşam
bir trafik kazasında hayatını kaybeden 19uncu Dönem Muş
Milletvekili Muzaffer Demiri saygıyla, sevgiyle anarken, Allah rahmet
eylesin ve ailesine de başsağlığı diliyorum.
2008 mali
yılı Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası
Düzenleme Kurumu bütçesi hakkında Demokratik Toplum Partisi Grubunun
görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere buradayım. Bu vesileyle
hepinizi tekrar saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, daha birkaç gün önce bu Kuruldan geçen Futbol
Federasyonuyla ilgili, bu yasayı hazırlayan ve bu yasaya oy veren
herkese teşekkür ediyorum. Türkiyenin bir yarasıydı. Diliyorum,
umuyorum bundan sonra böyle bir sorun yaşanmaz, Türkiyede keyfîlik olmaz.
Şimdi, bu
noktada Sayın Bakanıma bir şey sormak istiyorum: Siz,
görüşmeler öncesi bütün grupları ziyaret ettiniz ama DTPyi
dışlayan bir tavır içerisinde oldunuz. Bunun çok etik
olmadığını düşünüyorum, hele hele size hiç
yakışmadığını düşünüyorum, halkın
iradesine hepimizin saygı göstermesi gerektiğini ve çok deneyimli bir
politikacısınız, bu vesileyle küçük de olsa DTPden bir özür
borcunuz var. Eğer Sayın Cemil Çiçek yapmış olsaydı,
bunu söylemezdik, çünkü her gün hakaret etme hakkını kendinde bulan
ve bizleri aşağılayan bir tavır içerisinde. Biz, kendisinin
bizimle ilgili o tavır, davranışlarla kendisine hitap
etmeyeceğiz, ama kendisinin de bundan sonra bu gruba, bu halkın oyuna
saygı duymasını diliyorum ve umuyorum.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, geçen gün bu yasa değiştirilirken
kafalarda bir sürü soru işaretleri vardı. Öyle bir keyfiyet var ki
kim, nedir, ne kadar para alıyor, ne oluyor, ne bitiyor Hükûmetin haberi
yok, kurumlarımızın haberi yok. Mesela Fatih Terim ne kadar para
alır, kimse bunu bilmez. Birkaç yeri aradım, yetkili birimleri
aradım.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) 130 milyarmış.
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Kimi 130 dedi, 132 dediler, 120 milyar dediler, ama en son
130da anlaştık.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Aylık mı, haftalık mı?
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Şimdi, helal olsun, alsın, ama çok büyük paralar.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Büyük adamdır, dikkat edin.
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Büyük adamdır tabii, büyük adamdır, ama bu ülkenin
Cumhurbaşkanı da büyüktür. Fatih Terimin aldığı bir
aylık maaşı Sayın Cumhurbaşkanı bir yılda
alamıyor. Genelkurmay Başkanı da büyük adamdır, Genelkurmay
Başkanı da bir yılda alamıyor. Başbakan küçük bir adam
mıdır? Fatih Terimin aldığı maaşın bir
yıl
Yani, Başbakanın aldığı maaş Fatih
Terimin aldığı bir yıllık ve siz milletvekili
arkadaşlarımın aldığı maaş
Düşünün,
yani, bizler küçük müyüz, halkımız küçük mü?
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Herhâlde
O imparator.
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Şimdi, bunlar sadece ödenen maaş. Ama, son maçta
alınan 800 milyar liralık o prim paraları, onlar
Bunların
hepsi muamma. Nereden geliyor, nasıl oluyor, nasıl bitiyor?
Türkiyede asgari ücretle geçinen 310 tane vatandaşımızın
aldığı aylık maaşla Sayın Terimin
aldığı aylık maaş bir. Adalet bu işte, büyük adam
bu! Asgari ücretle geçinen insanlar küçük adamlar mıdır, emek sarf
edenler?.. (DTP sıralarından alkışlar) Emek cephesinden
geçmişten, emek cephesinden geldiğinizi iddia eden sosyal
demokratlar
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Oradan geldiğimiz doğrudur yani. Yine
de oradan geliyoruz, iddia etmek değil yani, gerçek.
SIRRI SAKIK
(Devamla) O zaman emeğe saygılı olacağız. O zaman,
emeğiyle geçinenlere karşı da saygısızlık
etmeyeceğiz.
GÜROL ERGİN
(Muğla) CHP ne yaptı da CHPyi suçluyorsun? Ne yaptı CHP?
Burada CHPnin haksızlığı nerede? Nereden bu
bağlantıyı kuruyorsun? Allah Allah!
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Sayın Sakık, arkadaşlar sizi destekleyecek,
espri yaptılar.
SIRRI SAKIK
(Devamla)- Sevgili
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Yanlış
anlaşıldı arkadaşlar.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Yanlış anlaşılmış. Ben, eğer
destek amaçlı bir şey varsa özür diliyorum.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Yanlış anlaşılmıyor, yanlış
konuşuyorsun! CHPyle bunun ne ilgisi var? Biz mi maaş veriyoruz?
SIRRI SAKIK
(Devamla) Arkadaşımız büyük adam dediği için söyledim.
Eğer destek amaçlıysa özür diliyorum, ama destek amaçlı
değilse, haklı olduğumu da takdir edersiniz.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Her konuyu istismar ediyorsun o kürsüde be!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Niye bağırıyorsun?
GÜROL ERGİN
(Muğla) Niye bağırmayayım? İstismar ediyorsun!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Niye bağırıyorsun? Sana kim bu hakkı veriyor?
Niye bağırıyorsun? Niye bağırıyorsun? Yani, size
kim bu hakkı veriyor? Bize bağırma hakkını kim size
veriyor?
GÜROL ERGİN
(Muğla) Yanlış konuşuyorsun!
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) Sayın Başkan, müdahale edin
lütfen.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Yanlış konuşmuyorum. Doğruları
konuştuğum için damarlarınıza basıyorum, bam telinize
basıyorum ben. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Sakık, lütfen
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Fatih Terimin maaşını destekleyen bir tek
sosyal demokrat yoktur. Boşuna konuşma Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Ben boşuna konuşmuyorum.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Ya, Fatih Terimin maaşını CHP mi veriyor
kardeşim!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Kardeşim, arkadaşına sor o zaman.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Sen ironiyi bile anlayamıyorsun, ben ne yapayım
yani!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Değerli milletvekilleri, şimdi, tütünle ilgili, sizlerle
bir dramı paylaşmak istiyorum. Tütün, yaklaşık dört yüz
yıldır bu ülkede, bu topraklarda üretilen bir ürün, geleneksel bir
ürünümüzdür.
Tütün, ülkemiz
topraklarıyla tanıştıktan sonra topraklarımızdan
hoşlanan, bu topraklara kök salan bir ürünümüzdür. Öyle ki,
uluslararası şirketler bile ürettikleri sigaralarda Türkiye tütününü
yüzde 7, yüzde 15 dolayında, katkı payı sunsun diye Türkiye
tütününden faydalanmaktadırlar.
Sizlere tütün
üretimi hakkında birtakım bilgiler vermek istiyorum. Tütün üretmek
için on dört ay gereklidir. Tütün üreticisi, sadece yılda on iki aydan
faydalanmaz. Tütün üreticisi, her gelen yıldan iki ay borç alarak tütün
işlemini sürdürür, yani, tütün üreticisi, hem aylara borçludur hem devlete
borçludur ve yeryüzünün belki en mağdur üreticileridir. O vesileyle, tütün
üreticilerinin sorunlarını savunurken, konuşurken, bu yapıyı
çok iyi bildiğim için, bu işin nasıl emek sarf edilerek hayata
geçtiğini, nasıl tütün üreticilerinin yediden yetmişe tütünle
ilgili ne kadar emek sarf ettiklerini biliyorum ve
tanığıyım, gördüm, içinde yaşadım.
Şimdi, son
dönemlerde, bu tütünümüz
Yani yedi yaşından yetmiş
yaşına kadar tütün üreticileri, herkes tütüne emek sarf etmektedir.
Son dönemlerde tütünümüzle ilgili kotalar uygulanmakta. Bu kota, Güneydoğu
Anadoluda ve Doğu Anadolu Bölgesinde 200 kilogram olarak
uygulanmaktadır. Geçmişte ise tütün üreticileri- aile, kişi- 2
bin ton veyahut 1.500 kilogram tütünü devlete teslim ederken, ne yazık ki
bugün geldiğimiz noktada, tütün üreticileri sadece 200 kilo tütün teslim
etmek zorundadırlar.
Kotayla tütün
üreticileri perişan. Tütün üreticileri yoksullaştı ve son
yıllarda, artık bu 200 kilogramlık tütün üretimi bile bu
üreticilere çok görülmektedir. Ve tütün üreticilerinin
Doğu Anadolu
Bölgesinde bu politikalar uygulanırken, Egede ve Karadenizde 1.200 kilogram
tütün kotası uygulanmaktadır. Oysaki, Türkiyenin en yoksul bölgesi
olan ve en yoksul illeri olan Muş, Kars, Bitlis, Ağrı,
Adıyaman, Batman, buralarda 200 kilogram tütün kotası verilirken,
diğer alanlarda 1.200 kilogram. Şimdi, bu nasıl bir adalet?
Hani, bölgenin kalkınması için pozitif bir ayrımcılık
gereklidir dediğimiz zaman, bunun sadece lafta
kaldığını görüyoruz. Üreticiler arasındaki bu
dengesizliğin bir an önce giderilmesi gerekirken, ne yazık ki, son
dönemlerde tütünle ilgili bütün işletmeler bölgede tek tek
kapatılmaktadır.
Sadece bölgede
geçim kaynağı tütün ve pancar olan halkımızın,
özellikle Muş bölgesinde, tütün, hayvan ve pancar
Şimdi, pancarda da
kota uygulanıyor, tütünde de kota uygulanıyor.
Muş
bölgesinde, tamamen, Muş Yaprak Tütün ortadan kaldırıldı.
Bir grup işçi sağa sola gönderildi. 400e yakın personel
çalışıyordu, bunların büyük bir çoğunluğu bayan
arkadaşlarımızdan oluşmaktaydı, bunların büyük
bir kısmı, şu anda, her gün Muştan Bitlise gitmek
zorundadırlar. Özellikle bayanlar günde 200 kilometre yol gitmek zorundadır.
Bu nasıl bir sosyal devlet? Bu nasıl bir adalet? Yani, bu insanlar,
her sabah, Muştan kalkıp Bitlise gidecek ve tekrar akşam dönüp
gelecek, evde çoluk çocuğuyla yaşamını sürdürecek,
sabahleyin tekrar hayata merhaba diyecek.. Uzun süredir bunu, bölge
milletvekilleri, AKP İktidarı bildiği hâlde bu insanların
sorunuyla ilgili küçük bir iyileştirme olmadı.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bölgenin ne kadar sıkıntı
içerisinde olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Bir Köye Dönüş
Projesi dediler, Köye Dönüş Projesini uzun süredir hayata geçiremediler.
Köye Dönüş Projesinde hâlen bölgenin büyük bir çoğunluğu kendi
hak, hukuk, yani devletin kendisine tanıdığı olanaklardan
faydalanamamaktadırlar.
Dün akşam
Diyarbakırda bir avukat arkadaşımla görüşürken
Bu hak
sahiplerinden biri Diyarbakıra davet ediliyor. Lice ilçesinde küçük bir
iş yeri varmış, 93te yakılmış. Komisyonlar
oluşmuş illerde vali muavininin başkanlığında ve
gelip pazarlık ediliyor: Sizin 93te şu yeriniz yakıldı,
buraya 25 milyar lira veririz. Pazarlığa başlıyorlar,
sanki canlı hayvan pazarlığı. 2 lira aşağı,
3 lira yukarı. Devletimiz bu konuma düşmemelidir.
Vatandaş
aynen şöyle diyor: Sayın Valim, siz beni buraya
çağırdığınızda ben zannettim ki, geçmişte
uyguladığınız politikalardan vazgeçmişsiz,
hatalarınızı görmüşsünüz. Benim yaralarımı bu 20
milyar sarmaz. Benim iş yerimi yakmasaydınız,
çocuklarımı okutacaktım, bu ülke için yararlı
olacaktılar, ama benim iş yerimi yaktınız. Gittim,
varoşlardayım, Mersinin varoşlarındayım.
Çocuklarımı okutamadım ve ciddi bir dram içerisindeyim. Geldim
buraya, devletim belki bir barış elini uzatır. Benim gözüm
parada pulda değil, barış için buraya geldim, ama siz benimle 1
milyar, 2 milyarın hesabını yapıyorsunuz.
Şimdi, böyle
bir adalet, böyle bir hukuk olabilir mi? Kimi illerde 20 milyar, kimi illerde
de 10-12 milyar lira para ödeniyor bu insanlara. Bu insanların 1993te,
92de, 95e kadar evleri yandı, iş yerleri yandı ve perişan
oldular, göçe zorlandılar. Bunların hepsi, kendi
coğrafyasını terk etmek zorunda kaldı. İstanbulda,
Ankarada, büyük kentlerin varoşlarında yaşıyorlar,
acı çekiyorlar. Bunların yaralarını sarmamız
gerekirken, sadece siyaseten bir malzeme olsun diye, buralara çıkıp,
Bunları hayata geçiriyoruz
Ama, hayata geçen hiçbir şey yok. Onun
için, bölgeyle ilgili önemli projeleri hayata geçirin.
Bakın,
Muş bölgesinde üreticilerin ürettiği 150 ton tütün, şu anda,
Kızılağaçtan, Nevalümülkten, Kâbustan tutun,
Şeğaladan Hasköye kadar, Eğirmeçe, Kasordan Petara kadar ve
Kolosiye kadar, bunların evinde tütünleri bekliyor. Peki, devlet ne için
var? Bu insanların elindeki tütün nedir biliyor musunuz -biraz önce
söylediğim- Fatih Terimin aldığı üç aylık
maaştır ve bu insanlar, orada, en az 20-30 bin insandır. Devlet
bu kadar zayıf olabilir mi? Bu kadar haksızlık edebilir mi? Ama,
uluslararası sermayeden o tütün tüccarları taa bölgeye kadar
geliyorlar, keyfiyet içerisinde bir uygulama içerisinde olabiliyorlar.
Onların mağduriyetinin bir an önce giderilmesi gerekir.
Değerli
milletvekilleri, Muşun şeker fabrikası başta da
belirttim- bir an önce özelleştirilmek isteniyor. Orada zaten bir tek
geçim kaynağı olan bu. Bunu özelleştirdiğiniz zaman o
insanlar nasıl barınacak, o insanlar nasıl
yaşamını sürdürecek? Hiçbir şey yok, yani,
doğanın en acımasız koşulları orada. Bundan sonra
altı ay, yedi ay kış koşulları ve devletin hiçbir
olanakları da yoksa bu insanları nasıl kazanacağız? Ve
hep şikâyet ediyoruz, diyoruz ki: İşte, işsizlik
olduğu için, insanlar iş güç sahibi olmadığı için
farklı alanlara doğru kayıyorlar, dağlara doğru
gidiyorlar, şiddete doğru gidiyorlar. O zaman, bunun
yollarını kesmemiz lazım, sadece şikâyet etmek değil,
projeler üretmemiz lazım. Gelin, bu noktada, bizimle de oturun,
tartışalım, konuşalım, neyi hayata geçirebiliriz, ne
yapabiliriz
Ama bu yok, sadece birbirimizle
Önyargılarımız
var, birbirimizi vurabilmek için, tuzak kurabilmek için tuzak kurmaya
çalışıyoruz. Eğer bu ülkeyi seviyorsak, eğer bu ülkede
birlikte yaşayacaksak, herkes kendi kimliğini aşarak, parti ve
gruplarının çıkarlarını bir tarafa bırakarak, bu
ülkenin, bu halkın birliğini, bütünlüğünü, bu ülkenin
geleceğini birlikte inşa etmeliyiz. Ne yazık ki, seksen dört
yıllık cumhuriyet döneminden bugüne kadar bizi yönetenler bizi ne
özgürleştirdiler ne de zenginleştirdiler. O vesileyle, hem özgürlük
hem zenginlik istiyor halkımız, ikisini bir arada hayata
geçirebilirsek çözemeyeceğimiz hiçbir
sorunumuz da yok. Biz DTP olarak bu noktada atılacak her
adımda -demokratikleşmeyle ve özgürleşmeyle ilgili- hiçbir kompleksimiz
olmadan yan yana gelmeye hazırız. Biz bunun için buradayız,
halkımızın sorunlarını bu noktada biliyoruz ve onun
için de diyoruz ki: Bizim daha çok bir arada olmamız gerekir, daha çok
birlikte yürümemiz gerekir. Kimi günahlar vardır ki üstü kapanır,
kimi günahlar vardır kabir defterine yazılır. Gelin,
halkımıza karşı öyle bir sorumluluk içerisinde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Sakık, grubunuza ayrılmış süre için iki dakika
daha ek süreniz var, onu kullanabilirsiniz.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Bitiriyorum, çok teşekkür ediyorum.
Evet, kimi
günahlar var üstü örtülür, kimi günahlar vardır ki kabir defterine
yazılır. Gelin, bu halka karşı kabir defterine
yazılacak günahlardan arınalım, böyle günahlar işlemeyelim,
hep birlikte barışı, demokrasiyi, kardeşliği inşa
edelim.
Hepinize
saygılar ve sevgiler sunuyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Sakık.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın
Mehmet Sevigen konuşacaktır.
Sayın
Sevigen, konuşma süreniz on üç dakikadır, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; önce hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Biz bize
konuşacağız herhâlde, çünkü ana muhalefet
CEMAL KAYA
(Ağrı) Kısa kesin de cumaya gidelim. Sevap işlersiniz.
Siz de gideceksiniz, ben biliyorum, hep beraber gidelim.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Tamam, müsaade ederseniz Cemal Bey
Şimdi, bugün
cuma namazı, arkadaşlar gitmiş olabilir ama, bana göre buradaki
millete hizmet etmek de cumaya gitmek kadar büyük sevap. Bunu Allah biliyor.
Kimin gönlünde kim ne kadar Müslüman, kim daha çok ibadet yapıyor, onu
Allah biliyor ve ben inanıyorum ki, millî bayramları
olmayanların dinî bayramları olmaz. O millî bayramlar da,
Kuvayımilliyeden gelen, Cumhuriyet Halk Partililerin içinde
bulunduğu, Türkiye'de emek vermiş, Çanakkalede şehit olmuş
insanlar tarafından sağlanmıştır ve onları burada
saygıyla anıyorum, ki onlar sayesinde cumalara gidiyoruz, ezanlar
okunuyor, bayraklarımız dalgalanıyor.
Sevgili
arkadaşlarım, Sevgili Milletvekilim Sırrı
arkadaşımız Cumhuriyet Halk Partisini işte konuşurken
Biz gerçekten emekten yana bir partiyiz. Emek ağırlıklı bir
partiyiz. Alın terinden yana bir partiyiz. Böyle geldik, böyle de devam
ediyor, böyle de devam edecek. Bu, Cumhuriyet Halk Partisi. Yıllardır
sizin de bir dönem beraber çalıştığınız, kökü
Kuvayımilliyeden gelen bir parti. O bakımdan, Cumhuriyet Halk Partisi
dün böyleydi bugün böyleydi, bir konuda farklı düşünüyor bir konuda
farklı düşünüyor diye bir düşüncesi yok. Dün ne söylediysek
bugün de onu söylüyoruz. Namuslu alın teri, emekten yana, hakça üreterek
hakça paylaşacağız ve böyle bir partiyiz. Biz, böyle bir
gelenekten gelen bir partiyiz. Böyle de devam edeceğiz.
Futbol
Federasyonuyla ilgili söylenecek çok şey var ama Adalet ve Kalkınma
Partisinden arkadaşlarım burada olsa da dinleseler isterdim ama biz
varız, Genel Müdürlük var, onlar dinler diye düşünüyorum.
Spor deyince
yalnız profesyonel akla gelmemeli. Sporun esas ana temeli amatörlerdir
Sayın Bakanım. Biz bu amatörlere çok ciddi, uzun dönemden beri
Siz
tabii yeni Bakan oldunuz, ama biz daha önceki bakanlarla beraber
çalıştık. Mehmet Ali Şahin Bey bizim bölgeden milletvekiliydi,
daha önceden spora bakıyordu, şimdi başka bir kuruma
bakıyor, başka bir ilin milletvekili oldu, başka bir
bakanlığı yönetiyor, ama o spordan geldiği dönemlerde
yaptığı iyi şeyler, güzel şeyler ve
yanlışlıklar da var.
Bu amatörlerle
ilgili çok ciddi bir hazırlık yapamadık, onların bu saha
sorunlarını, arsa sorunlarını çözemedik.
Hatırlıyorum,
Tayyip Erdoğanın, Sayın Başbakanımızın
Belediye Başkanlığı dönemi, İstanbulda en çok
gecekondu yapılan dönemdi. O dönemlerde aslında arsalarımız
çok genişti, çok büyük arsalarımız vardı. Çocuklar
yetişiyordu, sahalar yapılıyordu, sporlar yapılıyordu.
Daha önceki tartışmalarda, işte, en çok gecekondu yapılan
dönem, Sayın Tayyip Erdoğanın Büyükşehir Belediye Başkanı
olduğu dönemdir İstanbulda. Bütün arsalar, yeşil alanlar
Futbol sahası adına açıyoruz sahalarımızı, ama
bakıyoruz ki, oralarda gecekondular yapılıyor, başka
binalar yapılıyor ve bu dönem de devam ediyor o dönemden beri. Çünkü,
aynı zihniyet devam etti yıllardır. İstanbulda
amatörlerimizi koruyacak, kollayacak -büyükşehirlerde de böyledir,
Ankarada da umuyorum böyledir- amatörlere sahip çıkacak, onları
yetiştirecek, yani, alttan, o fakir fukara, yoksul kimselerin
oynayabilecekleri, apartmanların arasından çıkıp da
sahalarda oynayıp yeni futbolcuların, Emrelerin, Süreyyaların
yarıştığı
Hatırlarsanız, eskiden biz
yarışmalar yaparak seçerdik köylerden, onu da kaldırdılar.
Süreyyalar böyle boşuna çıkmadı veyahut da işte Yerlikaya
buradadır, sayın güreşçi arkadaşım. O da mı
gitti? Peki. Milletvekili oldu şimdi biliyorsunuz o. O dönemde hep böyle
yarışmalar yapılırdı mahallelerde, öyle gelirdi
sporcular. Türkiyede başarılı olduksak böyle
başarılı olduk. Ama, maalesef, geçen dönemde bu amatörler
unutuldu. Onlardan alınan vergiler, sahalarda hakemler, maç
yaptığı yerlerden, soyunma odalarının susuzluğu
O kadar çok şey var ki, saymakla bitiremiyorum.
Genelde, biz,
Sayın Bakanım, bu sporu da, futbolu da başkalarına emanet
ettik. Futbolda, Millî Takımda -biraz önce arkadaşlarım
bahsetti- ulusal takımımızda tarikatlara göre takım kurmaya
başladık. Bir futbolcu çıkıyor Ben Allahın
İşte, Beni buradan kimse kesemez
Bir futbolcu beni arıyor, diyor ki: Ben Millî Takım antrenörünü
aradım, dedim ki, beni bir futbolcunun odasına koymayın kampta,
çünkü sabaha kadar benim beynimi yıkıyor. Biz, Millî Takımdaki
çok iyi topçularımızı
Niye biz çok başarılı
olamadık da son dönemlere bıraktık
şansımızı? Çünkü, gerçekten çok başarılı
gençleri, yetiştirdiğimiz gençleri seçme şansımız
olmadı. Biz, ancak, tarikat üyelerinin baskısıyla, cemiyetlerin
baskısıyla Şu futbolcuları alacaksın, şu
futbolcu çağırılıyor, şu futbolcuları da kampa
çağıracaksın. katkısıyla Millî
Takımımız kendi grubumuzdan en son maçta mı
çıkacaktık biz? Kayserili için söylenen Önce eşeğini
kaybettiriyor, sonra bulduruyor diye bir hikâye var ya, böyle bir dönemden
geçtik.
Ankarada bir
Ankaraspor var biliyorsunuz. Melih
Gökçekin oğlunun oyuncağı. 250 milyon dolar verdi Melih Gökçek,
oğluna bir oyuncak aldı. Bu oyuncakla, Çankaya Belediye
başkanlığına aday olacak oğlunu işte bu oyuncak
sayesinde çıkarmaya çalışıyor futbolu bahane ederek.
Ankarasporun başına getirdi. Ankarada hizmet eden kulüplerimiz var.
Uzun süredir Cemal Aydın diye bir kulüp başkanımız var ve
yine, yıllardır Türk sporuna hizmet eden İlhan Cavcav diye bir
kulüp başkanımız var. Bunların yönetim kurulu üyeleri var,
işte, Ankaragücü var. Bunlar yıllardır mücadele ediyor.
Ankarasporda
Melih Gökçek bütün müteahhitlerden para alıyor, bütün dökülen dozerlerden
para alıyor, belediyeye mal satanlardan para alıyor,
bağış alıyor. Burada o büyük şirketlerin isimleri var.
Unakıtan, talimat vererek holdinglere, kayıt dışı
olarak -ciddi- istediği kadar parayı götürüyor, kulüplere veriyor.
Bunların verilmesi bir şey değil de, bu insanlara, bu kulüplere
nasıl eşit olarak yardım edeceğiz?
İstanbul
Belediyesi encümen kararı çıkartıyor; 4,5 trilyon İstanbul
Belediyesi İstanbulspora para çıkartıyor, encümen
kararıyla belediyeden para çıkartıyor. Böyle bir uygulamaya
nasıl kayıtsız kalacaksınız? O yoksul kulüpler, o fakir
fukara kulüpler nasıl futbolcu bulacak da, para bulacak da, yetişecek
de Türkiyede birinci ligde maç yapacaklar? Bütün bunlar böyle bir
Müdahale
etmek zorundayız. Bu sizin göreviniz olmayabilir, Futbol Federasyonunun
görevi olabilir, görevlerinin içinde olabilir ama, sizin görevleriniz dâhilinde
bunlara müdahale etmek zorundasınız. Ama, maalesef, bizim
Bakanlığımız, eğer belediye bendense, AKPli ise bu
belediye devam etsin, bu kulüpler istediği kadar mücadele etsin,
yoksullukla mücadele etsinler ve ondan bundan, üyeden, delegeden para
toplasınlar, hayatlarını yaşamaya
çalışsınlar ama, belediye başkanı istediği kadar,
hele, Büyükşehir Ankarada bütün müteahhitlerden haraç keserek, bütün
herkesten kayıtsız para alarak oğluna 250 milyon dolarlık
oyuncağı alsın, siyasete kullansın diye düşünüyorum.
Bunun
yanında, Sayın Başkanım, yine ayrı bir konu: Bizim
Beden Terbiyesinin elinde
Ben Sayın Genel Müdürle de bunu biraz önce
konuştum, buraya çıkmadan önce; Kayseri Belediyesinin Genel
Sekreterine de sordum. Beden Terbiyemizin 77 bin metrekare bir arazisi var
bizim Kayseride. Bu 77 bin metrekare araziyi biz metresi 100 milyon lira
değeriyle Kayseri Büyükşehire vermişiz. Buna
karşılık Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanlığı
bize -yani biz deyince, ben, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve spordan
sorumlu Devlet Bakanlığı diye alıyorum- onun
karşılığında işte 100 milyon dolarlık bir
tesis yapmış. Bakın, bu tesisin normal değeri 2 milyar
lira, o arsanın. Yani, gidin sorun, Kayseride bu arsanın değeri
kaç para kardeşim? Emlakçıya sormuşlar: Bu arsayı kaça
satarsınız sizin olsa? 2
milyara satarız. Ama
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bir dakika
Kayserili burada, Kayseriliye sor
istersen onu!
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Yani, ben Salih Kapusuzu aradım
Tabii, size de
sorarım, siz cevabını verirsiniz çıkar, arkadaşlar
gelirler cevabını verirler.
Ben, Belediyenin
Genel Sekreterine sordum, bana doğru anlattı, eksik yanlış,
ama ben oradan aldığım bilgilerle paylaşıyorum.
Sayın Genel Müdüre de sordum, Genel Müdür de Bunu biz çeşitli
illerde yapıyoruz, bu çok önemli bir konudur, işte yapmaya da devam
edeceğiz, tesislere ihtiyacımız var. diye cevap verdi.
Kendileri de cevap verirler. Sonra, biz, bu 2 milyar değerindeki
arsayı gitmişiz bir Hollandalı ve Türk ortaklı şirkete 105 milyara
satmışız. Şimdi, arada büyük fark var. Yani, bu Türk
ortakları kimler bunların? Bu Hollandalı şirket kim?
Nasıl bu kadar büyük parayı biz
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) 2 milyar YTL mi Sayın Sevigen?
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Evet, 100 milyon lira metresi, 2 milyar lira arsa
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) 2 milyar YTL.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) 2 milyar YTL, evet.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) 2 katrilyon lira.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Evet, o civarda bir para.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) 2 milyar YTL mi diyorsunuz?
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) 2 milyar, bak, 100 milyondan satmışız,
2 milyondan metresi.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Trilyon yani.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) 2 trilyon yani.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) 2 trilyon civarında, evet.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen karşılıklı
konuşmayınız.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Yani, bu aradaki para, sevgili arkadaşlarım,
Beden Terbiyesine kalması gerekirken oradaki şirkete gitmiş.
Şirket kullanacak bu arsayı, belediye kullanmıyor. Belediye,
yaptığı tesisi hazinenin arsasına başka bir yerde
yapıyor ve bunu başka birilerine satıyorlar. Ben sordum, yine
cevap verirler diye düşünüyorum.
Sonra,
kadrolaşma döneminde, sevgili arkadaşlarım, daha önce
İstanbulda Yüzme İhtisas diye bir kulübümüz vardı bizim, burada
binlerce sporcu yetiştirirler, yüzlerce ulusal şampiyonları,
Avrupa şampiyonluğu yapmış bir
Tam böyle Boğazda,
çok güzel bir yalı
İstanbul Yüzme İhtisas
Geçen dönem biz,
Sayın Valiyle konuştuk, dediler ki, Yüzme İhtisasın
Beden
Terbiyesi Yüzme İhtisasın bir yeri var. dedi, bu yeri alıyoruz
ellerinden, ama biz onlara çok daha güzel bir yer yapacağız.
dediler. Fakat, bilin diye söylüyorum, İstanbulda Beşiktaşta
tek bir yerimiz yoktur Sayın Beden Terbiyesi... Ve bu Yüzme
İhtisasta, yüzlerce çocuk, Avrupa şampiyonu olmuş
yüzücülerimiz, yüzlerce genç, hepsi ortada kalmıştır,
sahipsizdir, kimse yoktur. Orasını şimdi bir pastaneye
vermişler, pastanenin yanında, o yalının yanında eski
bir Gaziosmanpaşa İlkokulumuz vardı biliyorsunuz, Sabancı
da 10 milyar vermişti tamir edilmek için, yandı. İkisini
birleştireceklerdi, bir şeyhe vereceklerdi büyük otel olsun diye,
fakat ondan da vazgeçtiler. Çünkü, İstanbuldaki kurul el koydu öngörünüm
var diye, buraya inşaat yapamazsın diye. Onlar vazgeçince,
şimdi orasını, aradan köprü yaparak otopark olarak
kullanıyorlar. Yani, yüzlerce, binlerce
İstanbul Yüzme İhtisas
Kulübü, sporcu yetiştiren arkadaşlarımız hepsi sokaklarda
kaldı ve Sayın Vali söz verdi, sözünde durmadı, Beden Terbiyesi
Sahipsiz kaldı, orası yağmalandı gitti, şimdi bir
pastanenin otoparkı, bir pastane olarak
çalıştırılıyor. Yani, böyle, görmediğiniz,
duymadığınız o kadar çok şeyler var ki.
Sevgili
arkadaşlarım, geçen sene biz halterde çok ciddi ceza aldık.
Halterden, biliyorsunuz, ihraç ettiler Türkiyeyi. İhraç ettikten sonra
dünyaya rezil olduk, 200 bin dolarlık bir ceza geldi. Bunu Federasyon
Başkanı ödemesi gerekirken, bunu Genel Müdürlük ödedi. Genel Müdürlük
ödedi ve Genel Müdürlüğün de bunu TOKİden ödettiği söyleniyor.
Bu konularda Sayın Bakanın da, Bakanlığın da bir
şey yapması gerekir, buna bir cevap vermesi gerekir diye
düşünüyorum. Gerçekten bu doğruysa, gerçekten çok vahim bir olay.
Yani
Sonra, bu
kadrolaşma konusunda
100 tane
20 tane kadro varmış bizim,
sevgili arkadaşlarım, Spor Toto teşkilatının 20-25
fazlalığı var bu Hükûmet geldikten sonra. 100 tane
sözleşmeli kadro alınıyor buraya. Bu sözleşmeli kadrolar,
yani buraya da, eski Genel Müdür görevden alınınca, Timurtaş
Hocanın oğlu teşkilat başkanı olarak atanıyor
oradan, Bekir Yunus Uçar diye bir arkadaşımız ve onun
arkasından 100 tane işçi alınıyor. Bunlara da sıfatlar
veriliyor, sözleşmeli alınanlara sıfatlar verilmez diye kanun
maddesi olmasına rağmen.
Bütün
müdürlerimiz değişiyor hemen hemen geçen dönem Hükûmet geldiği
zaman, ne kadar spor müdürü varsa değişiyor.
Mehmet Ali
Şahinin yeğeni
Eski Başbakanlık Müsteşarı Ömer
Dinçerin kardeşi Karamana, Abdurrahman Dinçer. Mehmet Ali Şahinin
kardeşi Karabüke.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Sevigen, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Hemen bitiriyorum.
Bu Teftiş
Kurulu
Sevgili arkadaşlarım, Teftiş Kurulu Başkan Vekili
arkadaşımız -yani kadrolaşmada da böyle, çok vakit yok diye
hemen sıralıyorum- dört yıldır burada vekâleten oturuyor.
Değil mi? Öyle, zannediyorum. Asaletini yapamıyoruz Teftiş
Kurulu Başkanımızın ve Teftiş Kurulu
Başkanı
(AK Parti sıralarından Genel Kurula, Genel
Kurula sesleri)
Genel Kurulda
kimse yok. Ha, geldiniz mi? Hoş geldiniz.
OSMAN GAZİ
YAĞMURDERELİ (İstanbul) Buradayız, buradayız.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Osman Bey, hoş geldiniz. Sevindim, çok sevindim.
vekâleten
oturuyor. Çünkü Teftiş Kurulu Başkanı bu yapılan
yolsuzlukların, hırsızlıkların,
uğursuzlukların üzerine gider. Fakat maalesef Teftiş Kurulu
Başkanımız bu konuda
Hem Spor Toto teşkilatının
yönetim kurulu üyesi hem Futbol Federasyonunun gözlemcisi. Yani yönetim
kurulunda denetleyeceği Bekir Yunus Uçar arkadaşımızın
yaptığı işlerle ilgili aynı kurulda çalışan
bir arkadaşımız.
Sevgili
arkadaşlarım, geçen dönem Sayın Bakanın söylediği
konu, spordan sorumlu Bakan 700 binden sporcu sayısını
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Sevigen.
Ek sürenizi de
vermiştim, bir dakikanızı. Lütfen
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) 7 bine çıkan sporcu sayısı
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Sevigen, süreniz bitti.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Müsaade ederseniz, müsaade ederseniz arkadaşlar,
bitireyim. Bak ben çok sakin konuşuyorum, hiç kimseye müdahale etmiyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bitirdiniz ama!
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Ama etmiyorum. Az kaldı. Diğer
arkadaşımın şeyi var, ondan alırız, ona
geçerseniz. O sizi ilgilendirmez ki!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ondan alırsanız, olur.
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) Sizi ilgilendirmez bu! İşinize bakın siz! Ben size
laf atmıyorum. Konuşuyorum bakın. Anlatmaya
çalışıyorum. Hiç buradaki yapılan çok büyük ihalelerden
bahsetmiyorum, usulsüzlüklerden. Diyorum ki, bunları yapın. Güzel
güzel öneride bulunuyorum. Laf atmayacaksınız, ben de
bitireceğim.
Süreyya Ayhan
diye bir kızımız var bu sporculardan çıkan. Bütün Genel
Müdürlük bunu tu kaka etti. Bir Türk kadını eğer diyorsa ki Ben
namusum ve şerefim üzerine
Bir Türk kadını, kim olursa olsun,
laik, demokratik cumhuriyete inanmış, bu ülke için hayatını
koymuş, dünya ikincisi olmuş ve elimizde zor yetişen bir
kızımız Ben namusum ve şerefim üzerine doping
yapmadım. diyorsa, buna sahip çıkacaksınız. Namus ve
şeref bizim için çok önemli, hele Türk milleti için çok önemli. Sahip
çıkacaksınız. Niye ortada bırakıyorsunuz? Yani varsa
suçu, cezalandırırsınız. Ama siz bir sahiplenin, bir
göreyim böyle, babayiğit gibi çıkın ortaya. Bu kız dünya ikincisi
olmuş, Türk bayrağını almış
dalgalandırmıştır. Bu kızımıza sahip
çıkalım. Var mı, yok mu diye niye düşünceniz yok? Bir Türk
kadını böyle diyorsa, ben düşünürüm yüzde 100 suçlu olsa bile.
Suçu var mıdır yok mudur, bilemem. Kendisi Yok. diyor,
Zehirlendim. diyor, Beni kirlettiler. diyor. Yarışmayla ilgili
çeşitli iddialar sunuyor basın toplantısıyla. Vaktim yok
diye söylüyorum. Ama bir kadın diyorsa, bir yarışmacı
diyorsa, bir sporcu diyorsa, Sayın Bakan bunun arkasında
duracaksınız. Diğer Bakanın durmamasını
anlıyorum ama siz arkasında duracaksınız ve sahip çıkacaksınız
kıza. En azından, geriye dönük yaptıklarının
hatırı için sahip çıkacaksınız. Bu kadar vefasız
mıyız biz? Biz bu kadar kadınlarımızı,
yarışmacılarımızı
Biraz önce bahsederken
arkadaşlarım
Özürlü sporcu arkadaşlarımız dünya
şampiyonu olmuş -ben yürekten kutluyorum- gidip ödül verdiniz. Halil
Mutlu dopingden yakalandı Sayın Genel Müdür, eski dönemde, çiçek
alarak Halil Mutluya gittiniz, kucakladınız onu. Niye bu kıza
sahip çıkmıyorsunuz? Nedir bu kızdan istediğiniz? Bunu
açıklayın. Bunu açıklasınlar eski bürokratlar. Bu kıza
sahip çıkmak zorundasınız. Suçu varsa gerçekten,
cezalandırın. Ama suçu yoksa da
Gerçekten söylüyorum: Eğer bir
Türk kadını Namusum ve şerefim üzerine ben doping almadım.
diyorsa, bu çok saygıdeğerdir ve dikkate almamız gerekiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Sevigen.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Ben arkadaşımdan müsaadesini aldım,
şimdi hemen bitiyorum.
Sevgili
arkadaşlar, maalesef, yolsuzluk, kadrolaşma, almış
başını gidiyor, biraz önce de saydım. Bu Hükûmet döneminde
Bütçeleri karşılıklı konuşuyoruz, ama bilin diye
söylüyorum: Bu Hükûmet hep kendi çocuklarına ve kendi
yandaşlarına yardım etmiştir. Başbakan Erdoğanın
oğlu, Maliye Bakanının oğlu, Ulaştırma
Bakanının oğlu, efendime söyleyeyim, damatlar, yeğenler
cirit atıyor. Türkiyede nereye elinizi atsanız, iş
kollarında hep bunlar var, başkaları yok. Yeni zenginler
üretiyor. Yeni zenginler, kendi zenginlerini üretirdi, şimdi bu Hükûmet
kendi çocuklarını üretiyorlar. Yani, biraz önce
saydığım bakanların çocukları Uludağa,
Kartalkayaya, bizim çocuklarımız Cudiye, Gabara. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
ASIM AYKAN
(Trabzon) Bölücülük yapma!
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Maalesef böyle bu iş. Böyle bu iş. Bu
iş böyle. Bu iş böyle. Neyse
(AK Parti sıralarından
gürültüler)
Bunlardan giden
var mı?
ASIM AYKAN
(Trabzon) Herkesin çocukları gitti!
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Hangi çocuklar zengin oldu? Hangi çocuk gidip de
devletten para alarak, gemi alıyor, ihale alıyor? Kimin çocuğu?
Bankaya gidemiyorsunuz torpil olmadan, elinizde yazı olmadan
gidemiyorsunuz. Gazetelerde manşet oluyorsunuz. İnsanları ki
Hangi çocuklar
Benim mahallemde -ben yıllardır milletvekilliği
yapıyorum- kendi özüyle giden, araya torpil koymadan Ziraat
Bankasından 5 milyon lira alan, bir kredi alan bir delikanlı yok.
ALİ TEMÜR
(Giresun) Yüzlerce, yüzlerce!
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Ama şuraya bakın... Kim aldı?
Göstersenize birer tane. Kim aldı bunları görün. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
ALİ TEMÜR
(Giresun) Siz de alın.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) İşçilerimiz hapishaneye giriyorlar,
hapishaneye. Hatırlamıyor musunuz? Çiftçilerimiz hapishaneye giriyor
borçlarından dolayı. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Biz oralardan
geliyoruz beyler. Ne oldum delisi olmayın. Sizler bilmezsiniz, ben çok iyi
bilirim, ben çok iyi bilirim. (AK Parti sıralarından gürültüler) Ben
Gazi Mahallesinden, Gültepeden, Nurtepeden, Çeliktepeden geliyorum. Ben
oralarda yaşadım. Yoksulluğu bilirim, siz de bilirsiniz. Ben
istiyorum ki oralara sahip çıkın. Benim istediğim,
kadrolaşmayı size beş tane yapıyorsanız, bir tane de
oraya yapın, o insanları da koruyun. Maksat bu.
Kadrolaşmayı hep kendime, hep bana, hep bana olur mu bu iş ya?
Günah. Allah var yukarıda. Bugün cuma. Gittiniz ya, ibadet ettiniz. Cumaya
gittiniz ya siz.
ALİ TEMÜR
(Giresun) Cumaya gittin mi? (AK Parti sıralarından gülüşmeler)
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Dalga geçiyorsunuz. Bakın, siz gittiniz ya, Allah
görüyor yukarıda. Herkesin kendine cuma namazı. Biz burada ibadet
ediyoruz, ibadet. Bu da büyük bir ibadettir.
ALİ TEMÜR
(Giresun) Allah kabul etsin!
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Sizin tercihiniz orası. Bizim buradaki
arkadaşlarımız işini bitirir, gider orada kılarlar,
merak etmeyin. (CHP sıralarından Bravo sesleri)
Hiç keyfinizi
bozmayın. Bu Müslümanlığı kullanabildiğiniz kadar
kullandınız, bundan sonra kullanamayacaksınız, size de
kalmayacak -öyle görüyorum- kullanamayacaksınız. Artık herkes
uyandı. Yoksulun üzerine paraydı, puldu, şekerdi, çuvaldı,
devletin bütün imkânlarını salarak o insanları kıskaca
aldınız.
ALİ TEMÜR
(Giresun) Kömür veriyoruz, kömür!
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Kıskaca aldınız. Vermediniz mi, yalan
mı?
Ali, vermedik mi
Allah aşkına? Rica ediyorum. Başbakanlık bedava satılmaz
diye yoksul kesimlere tavana kadar kömürleri yığmadık mı?
Göstermedik mi gecekondu mahallelerinde, insanların yıllardır
görmediği kömürleri gecekondu mahallelerinde görmedik mi? O
insanların gözünü boyamadınız mı? Allah aşkına
ya, rica ediyorum sizden! (CHP sıralarından alkışlar)
Yaşamadınız mı? Yaşamadınız mı? (CHP
sıralarından alkışlar)
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) Sokakta donsalar mıydı?
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) İnsanlar askere gidiyor. Askere gittiği
yerdeki kaymakam talimat veriyor, diyor ki: Bu kadının oğlu
askere gitti, kadın perişan.
ALİ TEMÜR
(Giresun) Alkışlanacak bir olay.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Kadının evine AKPliler gidiyor, Senin
oğlun askerden gelinceye kadar biz bakacağız. diyen yüzlerce
yazı çıkardım ben size, yüzlerce söyledim.
Kullanmadınız mı devletin imkânlarını? (AK Parti sıralarından gürültüler)
Kullanmadınız
mı? Hep bunları kullandınız, bunu da ortaya
bıraktınız, ama bunlar az kaldı, merak etmeyin. Allah da
biliyor, kul da biliyor. Demiş ki: Kibirlenme padişahım senden
büyük Allah var. Gün gelir, devran gelir beyler, buralar size de kalmaz.
Yapanın yanına kâr kalmaz bu, hiç merak etmeyin. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Bakın,
yaşayacağız göreceğiz, dünyadaki en kötü şey kul
hakkı yemek, kibir. Bak, kibir. Allah diyor ki: Kibirle gelmeyin. Siz
kibirle gidiyorsunuz. Bu kibirliliği bırakın, bu büyüklüğü
bırakın. Ne kadar alçalırsanız, o kadar büyürsünüz. Herkes
biliyor sizi. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Sporda
yapılan yolsuzluklar, şeyler, efendime söyleyeyim, yalnız sporla
ilgili, kadrolaşmayla ilgili değil, esas yolsuzluk devletin
diğer kurumlarında, kademelerinde. Biz bunu biliyoruz, bunu
yaşıyoruz ve inanıyorum ki
(AK Parti sıralarından
gürültüler)
Allah
aşkına, şu Tayyip Erdoğan nasıl zengin oldu? Ben çok
iyi tanırım, biz beraber il başkanlığı
yaptık. O Refah Partisinin İl Başkanıydı, ben DSP
İl Başkanıydım. Kendisi şeyde
çalışırdı Tayyip Erdoğan, muhasebecilik yapardı,
belli bir dönem. Şimdi nasıl zengin oldu? 1 milyar doları var
dedi bir iş adamı çıktı. Tek bir cevap verebildi mi
Belediye Başkanlığı döneminde? Bir tek çivi mi çaktı?
Nasıl oldu? (AK Parti sıralarından gürültüler)
ALİ TEMÜR
(Giresun) İnsaf, insaf!
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) - Ama bir söyle bana, Allah aşkına, Ali, bir
anlat, de ki arkadaş şu işi yaptı, şuraya girdi,
girdi, girdi
Nasıl zengin oldu? Yani, ben
(AK Parti
sıralarından Dedikodu, dedikodu sesleri)
Dedikoduyla
alakası yok.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, konuşmacı ne
zamana kadar konuşacak!
BAŞKAN
Sayın Sevigen
Sayın Sevigen
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Bütçe bu, bütçe
(AK Parti sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, konuşmacı ne
zamana kadar konuşacak!
BAŞKAN
Sayın Sevigen
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Ya, arkadaş
BAŞKAN
Sayın Sevigen, gruba ayrılmış süreniz azalmakta, diğer
konuşmacıların
(AK Parti sıralarından
gürültüler)
Lütfen sessiz
olur musunuz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Diğer
konuşmacıların hakkı
Lütfen
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) - Ben hepinize, kul hakkı yememek dileğiyle,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK
Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN -
Sayın Sevigen
(İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen, Başkanlık Divanının önüne
gitti)
Lütfen sözünüzü
tamamlayınız Sayın Sevigen.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri)- Sayın Başkanım, ne
yapıyorsunuz? Konuşmacıyı çağırıp ne
söylüyorsunuz Sayın Başkanım? Böyle bir uygulama var mı?
Oradan söylersiniz. Gizli bir şey mi söylüyorsunuz?
MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) Adam olmazsın!
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Terbiyesiz! Hiç yakışmıyor! Ne
konuşuyorsun! Yakışıyor mu sana! Hiç
yakışmıyor! Çıkarsın burada konuşursun
kardeşim! O zaman dinle burayı! Çıkarsın burada
konuşursun! Hiç yakışmıyor!
BAŞKAN
Sayın Sevigen, lütfen sözünüzü bağlayınız.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Genel Kurulda gizli söylem olmaz. Söylersiniz
konuşmacıya ne söyleyecekseniz, biz de duyarız. Niye
çağırıyorsunuz, söylüyorsunuz!
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Sayın Başkanım
(AK Parti
sıralarından gürültüler)
MEHMET
ERDOĞAN (Gaziantep) Terbiyesiz diyor bize ya!
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Kim terbiyesiz dedi!
MEHMET
ERDOĞAN (Gaziantep) Siz dediniz
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Özür dilerim senden, ama arkadaşım diyor ki
Bakın ne diyor: Adam olmazsın! diyor bana. Söylediği lafa
bakın!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Konuşmacıyı oraya niye çağırıyorsunuz, söylüyorsunuz
Sayın Başkan!
BAŞKAN
Hayır, ben ona söylemedim, kendisi geldi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Hayır, siz çağırdınız.
BAŞKAN
Hayır, çağırmadım. Sayın Sevigen, sözünüzü
bağlayınız. dedim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Hayır, siz çağırdınız.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Sayın Elitaş, bu kadar heyecan yapmayın. Lütfen,
istirahat buyurunuz.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Ya, niye heyecanlanıyorsunuz arkadaşlar? (AK
Parti sıralarından gürültüler)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, kimin süresini
konuşuyor konuşmacı.
BAŞKAN
Sayın Sevigen, lütfen!..
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Peki.
Sayın
Başkanım
MEHMET
ERDOĞAN (Gaziantep) Terbiyesiz dedi
BAŞKAN Lütfen
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Terbiyesiz demedim.
MEHMET
ERDOĞAN (Gaziantep) Dediniz efendim.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) - Terbiyesiz. demedim. Arkadaşımız dedi
ki: Adam olamazsın dedi, ben de sen yapma dedim. Sadece Yapma dedim.
Ben de geri alıyorum, tamam.
( Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı )
BAŞKAN
Sayın Sevigen, lütfen
Teşekkür ediyoruz, sağ olun.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Sevgili arkadaşlar, hepinizi, sevgi,
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Çok
teşekkür ediyoruz Sayın Sevigen.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, biraz önce,
konuşmacı, Grup Başkanımız ve Genel
Başkanımız hakkında çok çirkin ifadeler kullandılar.
İzin verirseniz, Grup Başkanımız, Genel
Başkanımız hakkında yapılan iftiralara cevap vermek
istiyorum.
BAŞKAN
Lütfen, tutanakları istetip bakacağım. Lütfen!..
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, lütfen!..
BAŞKAN
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, tutumunuz hakkında
söz almak istiyorum!
BAŞKAN -
Antalya Milletvekili Sayın Osman Kaptan; buyurunuz. (AK Parti
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, tutumunuz hakkında
söz almak istiyorum!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen!.. (AK Parti sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar, CHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, lütfen!.. Tutumunuz
hakkında söz almak istiyorum!
BAŞKAN Tutanakları
(AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
(Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Başkanlık Divanının önüne
gitti)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, tutanak değil,
uygulamanız hakkında söz almak istiyorum.
Yaptığınız uygulama yanlış, Meclis adabına
yanlış, Meclis uygulamalarına yanlış! O yüzden,
lütfen!..
BAŞKAN
Grubu adına diğer arkadaşların
(AK Parti
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Tutumunuz hakkında söz almak istiyorum!
Tutumunuz yanlış! 63e göre söz almak istiyorum.
BAŞKAN
Grubu adına diğer arkadaşlarının verdiği söz
hakkını kullandı. Lütfen!.. (AK Parti sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, tutumunuz hakkında
söz almak istiyorum diyorum! Siz buraya konuşmacıyı
çağırıyorsunuz.
BAŞKAN
Konuşmacıyı çağırmadım. Ben Sayın Sevigen,
sözünüzü bağlayınız. dedim. Lütfen!..
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, lütfen adil olun.
BAŞKAN
Adil oluyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Tarafsız olmak zorundasınız.
BAŞKAN
Adil ve tarafsızım. Lütfen!..
CEVDET ERDÖL
(Trabzon) Değilsiniz.
BAŞKAN
Şimdi, Sayın
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, tutumunuz hakkında
söz istiyorum.
BAŞKAN
Tutumumda bir şey görmüyorum. Ben Sevigeni çağırmadım,
Lütfen, Sevigen, sözünüzü bağlayınız. dedim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Konuşmacıyı
çağırdınız ve talep etmeden ek süreler verdiniz.
BAŞKAN
Hayır.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ek süreler verdiniz.
BAŞKAN -
Kendisi sözünü grubu adına tamamlamak istedi.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Meclisi bu şekilde mi yönetiyorsunuz?
BAŞKAN
Öyle yönetmiyorum. Lütfen yerinize...
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Temsil eder gibi yönetiyorsunuz.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Sayın Elitaş, yeter artık yeter! Otur yerine,
yeter artık! Böyle bir usul yok, yeter! Olmaz böyle şey!
BAŞKAN
Sayın Osman Kaptan, lütfen
Sayın Osman Kaptan
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bu tutumunuzu kınıyorum!
BAŞKAN
Sayın Osman Kaptan, sözünüz
MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) Sayın Başkan, o Sevigeni
dışarı atın! O
Sevigeni dışarı atın.
CHP GRUBU ADINA
OSMAN KAPTAN (Antalya) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri
BAŞKAN
Sayın Kaptan, söz süreniz yedi buçuk dakikadır. Lütfen sözünüze
başlayınız.
MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) O Sevigeni dışarı atın
onu!
OSMAN GAZİ
YAĞMURDERELİ (İstanbul) Tutanakları istiyoruz.
OSMAN KAPTAN
(Devamla) Sayın Başkan, böyle bir uygulama yok.
BAŞKAN
Sayın Kaptan, grubunuz adına öyle bir söz istendi. Lütfen buyurunuz.
OSMAN KAPTAN
(Devamla) Ben de benden sonraki gelenin hakkını isterim.
BAŞKAN
Tamam, buyurunuz.
OSMAN KAPTAN
(Devamla) Sayın Başkan, ben de benden sonraki gelen
arkadaşın hakkından dört dakika istiyorum, o zaman on bir dakika
benim konuşmam olur.
MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) Bu iş böyle olmaz!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, tutumunuz hakkında
söz istiyorum.
BAŞKAN
Başlayınız lütfen. (AK Parti sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar)
OSMAN KAPTAN
(Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) Yanlış yapıyorsunuz
Başkan, yanlış!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Adil olun Sayın Başkan!
CEMAL KAYA
(Ağrı) Adil olun!
OSMAN KAPTAN
(Devamla) - Devlet Personel Başkanlığı ve
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun 2008 bütçeleri hakkında,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
CEMAL KAYA
(Ağrı) Ayıp, ayıp!
BAŞKAN
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 12.39
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 12.53
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Bütçe kanunu
tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi,
beşinci turda yer alan bütçeler üzerinde, söz sırası Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Osman
Kaptanın.
Sayın
Kaptan, süreniz dokuz dakikadır.
Buyurunuz lütfen.
(CHP sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ
(Samsun) Yedi buçuktu, nasıl dokuz oldu?
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Dakikaları bir açıklar mısınız
Sayın Başkan?
CHP GRUBU ADINA
OSMAN KAPTAN (Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim
aslında, on bir artı iki idi, yani on üçtü; dokuza indiyse, yine,
dokuz dakikada konuşmamı bitirmeye çalışacağım; teşekkür
ederim.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet Personel
Başkanlığı ve Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulunun 2008 bütçeleri hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, konuşmama Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulundan başlamak istiyorum.
Bilindiği
gibi, Yüksek Denetleme Kurulu (YDK) 1938den beri KİTleri
denetlemektedir. YDKnın denetim raporları Türkiye Büyük Millet
Meclisi KİT Komisyonunun yapacağı denetimlere esas teşkil
etmektedir, bu nedenle YDKnın yapacağı denetimler önemlidir.
Ancak, AKP Hükûmeti KİTlerin bir kısmını satmış,
bir kısmını kapatmış, bir kısmını
peşkeş çekmiş, kalanların bazılarının
denetimini de Sayıştaya verince YDK neredeyse görevsiz
kalmıştır. Sayıştay Yasasının yeniden
düzenlenmesi durumunda, bu konu mutlaka çözüme
kavuşturulmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, şimdi de Devlet Personel
Başkanlığıyla konuşmamı sürdürmek istiyorum.
Ülkemizde kamu
hizmetleri düzenli ve hızlı bir biçimde yürütülmemektedir. Devlet
personel rejiminin temel ilke ve politikaları tam olarak saptanarak
uygulamaya konmamıştır. Kamu çalışanlarının
mali ve hukuki statüleri de tam olarak belirlenmemiştir.
Türkiyede kamu
çalışanları denince, yoksulluk ve açlık
sınırı altında ücret alan, fitre ve zekât
verilebileceği müftülerce ifade edilen, borçla yaşayan, kredi
kartları borcu 2002 ile 2007 arasında 13 kat artan, zorunlu
ihtiyaçlarını bile zar zor karşılayan, yüzde 80i gazete
alamayan, yüzde 89u sinema ve tiyatroya gidemeyen, yüzde 79u tatil yapamayan
ve yüzde 91i de geleceğine umutla bakamayan Türkiyede kamu
çalışanları...
Kışta
kıyamette sağa sola sürülürken, sağcı-solcu,
inanan-inanmayan diye bölünürken Benim memurum işini bilir. denen,
iktidar yanlılarının yöneticilik görevine getirildiği,
Emret bakanım. diyenlerin ödüllendirildiği, cumhuriyet mitinglerine
katılanların ise cezalandırıldığı,
yükselmede eğitim, bilgi, beceri, yetenek ve liyakat yerine eş, dost,
siyasi kayırmanın olduğu, bazı diplomatların bile
torpil istediği, AKPli bir milletvekilinin Bu iş oldu bil.
dediği
Yine, Türkiyede
kamu çalışanları denince, on beş yıllık
öğretmenin bin YTL maaş aldığı, öğretmenlerin
yüzde 30unun ek işte çalıştığı,
özelleştirme mağdurlarının on ay çalışıp iki
ay boşta kaldığı, yıllık bazda maaşları
açlık sınırı ve asgari ücretin altında olduğu,
aynı işi yapanların farklı maaşlar
aldığı, odacısı genel müdüründen, şoförü
müsteşarından daha fazla vergi verdiği, sayıca çok denilen,
ancak AB ülkelerinin oranından daha az olan, yirmi yedi AB ülkesi
arasında gayrisafi millî hasıladan en az pay ayrılan, IMFnin
eline bakan siyasal iktidarın insafına bırakılan, grevli,
toplu sözleşmeli sendikal hakkı olmayan, tüm bunlara rağmen, devletin
hizmetlerini büyük bir özveriyle yapmaya çalışan kamu emekçileri akla
gelmektedir; toplamı da, TÜİKe göre, 3 milyon 7 bin 66dır.
BAŞKAN
Sayın Kaptan, bir saniyenizi rica edeceğim.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince saat 13.00te ara vermemiz
gerekiyor. Ancak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yapılan
konuşmaların tamamlanmasına kadar sürenin
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Buyurunuz
Sayın Kaptan.
OSMAN KAPTAN
(Devamla) Sayın milletvekilleri, Danıştayın 12. Dairesi
kararında da belirtildiği gibi, Anayasamıza göre devletin asli
ve sürekli görevlerinin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle
yürütülmesi gerekirken, siz memurluk statüsünü sözleşmeli statüsüne
dönüştürürseniz, eğer siz Leb demeden leblebiyi anlayan bürokrat isterim.
derseniz, eğer siz Vücut dilinden anlayan bürokrat isterim. derseniz,
eğer siz Danıştayda birçok engelle
karşılaşıyoruz, ya bunu aşacağız ya da bunu
anlayanla yürüyeceğiz. derseniz, eğer siz yargıyı
siyasallaştırırsanız, Hâkim ve savcıyı mülakatla
alırım. derseniz, eğer siz bu ülkede bürokratik oligarşi
var diye şikâyet ederseniz, eğer siz, Meclis tutanağına
geçtiği gibi, 5 kez adli ve idari yargı sınavını
kazanan bir kişiyi her seferinde mülakatta başarısız
kılarsanız, eğer siz Özelleştirmeden kasıt şu
kadar paraya sattım, bu kadar paraya sattım meselesi değil,
özelleştirmeden maksat, devleti ekonomik faaliyetlerden
kurtarmaktır. diyen bir Maliye Bakanını özelleştirmenin
başına getirirseniz, kısacası siz, bürokrasiyi
özelleştirerek, siyasallaştırarak AKPlileştirirseniz,
memur devletin memuru değil AKPnin memuru olur ki, kamu görevlisi
devletin değil AKPnin görevlisi olur ki, bu da, Türkiye Cumhuriyetinin
geleceğini tehdit eder, tehlikeye sokar. Hükûmet benim, devlet de benim,
benim dediğim olur. diyen zihniyet Orta Çağda
kalmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; devlet personel rejimi hakkında
AKP bakınız ne demişti, ne yaptı: 3 Ocak 2003te, 58inci
Hükûmet, Acil Eylem Planında Altı ay ile on iki ay içinde devlet
personel rejimi reformu gerçekleşecek. demişti, aradan on iki ay
değil altmış ay geçmesine rağmen bu konuda yapılan
hiçbir şey yoktur.
Yine Acil Eylem
Planında Personel rejimi içinden çıkılmaz hâle gelmiştir.
1980den bu yana tüm hükûmetler bu konudaki vaatlerini yerine
getirmemişlerdir. diyen AKP, kendisi de sözünü tutmamış
içinden çıkılmaz diye tanımladığı durumu daha
da içinden çıkılmaz hâle sokmuştur. Örneğin, devletin asli
ve sürekli görevleri arasında olan ve bir kariyer mesleği olan
öğretmenliği, aday öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen,
başöğretmen, vekil öğretmen, sözleşmeli öğretmen,
müdür yetkili sözleşmeli öğretmen, usta öğretici, ders
karşılığı ücretli öğretmen diye, dokuz parçaya
bölmüştür.
Yine AKP, Acil
Eylem Planında Göreve alma ve yükselmede objektif kriterler
getirilecek. diyordunuz, ne yaptınız biliyor musunuz? 70 puan
alanı kamuya almadınız, sıfır puan alanı kamu
görevlisi yaptınız. Maaş ve ücretlerdeki dengesizlikler
giderilecektir. demiştiniz, gidermediğiniz gibi daha
artırdınız, memuru, işçiyi, emekliyi, dul ve yetimleri
açlık ve sefalete terk ettiniz.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizde son bir yılda açlık
sınırında yüzde 13, yoksulluk sınırında yüzde 8
artış olmasına karşın, kamu
çalışanının ücretine yüzde 2, ocak ayında; yüzde 2,
temmuz ayında artış yaparak, aslında, kamu görevlisi ve
emeklisiyle alay ediyorsunuz. Daha yeni, Ankarada ekmek fiyatına yüzde
20, İstanbulda su fiyatına ortalama yüzde 37 zam
yapılmıştır.
Asgari ücretli
ayda 419 YTLyle, SSK emeklimiz ayda 548 YTLyle, Bağ-Kur esnaf emeklimiz
428 YTLyle, Bağ-Kur işçi emeklimiz 286 YTLyle,
muhtarlarımız 288 YTLyle, memur emeklimiz 716 YTLyle,
memurlarımız 843 YTLyle nasıl geçineceklerdir?
Başbakanın
bile geçinemiyorum dediği ülkemizde kamu çalışanlarına
yüzde 2+2 artış yapmak kamu emekçilerini açlığa ve sefalete
terk etmekten başka bir şey değildir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; kamu personel rejimi acilen yeniden
düzenlenmeli, kamu çalışanlarımıza insanca
yaşayabileceği
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaptan.
OSMAN KAPTAN
(Devamla) Teşekkür edeceğim.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Başbakan artık şikâyetçi değil, durumu
düzeltti maşallah! İyidir, iyidir!
BAŞKAN
Teşekkür için açıyorum, lütfen hemen tamamlayınız.
OSMAN KAPTAN
(Devamla) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kamu personel
rejimi acilen yeniden düzenlenmeli, kamu çalışanlarımıza
insanca yaşayabilecekleri ücret verilmeli, kamu
çalışanının saygınlığı
artırılmalı ve tüm kamu çalışanlarımıza
grevli, toplu sözleşmeli sendikal hak verilmelidir.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaptan.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Hüseyin Ünsal, Amasya
Milletvekili.
Buyurunuz lütfen.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası
Düzenleme Kurumunun bütçe kanun tasarısındaki kısmı üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin
çiftçisinden, üreticisinden sanayicisine kadar toplumun her kesimini
ilgilendiren, Türkiye ekonomisinin üretim faaliyetleri içinde önemli bir
payı olan, kısa adı Tekel olarak bildiğimiz kuruluş,
cumhuriyet tarihimizin en önemli kuruluşudur ve en köklü kuruluşudur.
İzin
verirseniz Tekel ile ilgili bir bilgi sıralamak istiyorum. 2007
yılında 145.658 üreticiden 34 milyon 155 kilogram tütün
almış. 2006 yılında ise, 55 milyon 375 bin ABD doları
karşılığı ihraç yapmış; 6 sigara
fabrikası, 39 pazarlama müdürlüğü, 1 tütün işletme
fabrikası, 57 adet yaprak tütün işletme müdürlüğü olan bir
kuruluşumuz. 2005-2006 yılları itibariyle 35 milyon kilogram
tütünü, mamulü üretmiş ve satmış. Uzun yıllar boyunca
Türkiyenin ilk 500 firması arasında bulunmuş, İstanbul
Sanayi Odasının araştırmasına göre de, net
satışlar sıralamasına göre 891 milyon YTL ile 34üncü
sırada bulunmakta. Kurumlar vergisi sıralamasında
İstanbulda 30uncu, Türkiye sıralamasında ise 51inci
sıradadır.
Şimdi, bu
büyüklükler, bu veriler gösteriyor ki, Tekel çok önemli bir kuruluşumuz.
Bu, Tekelin tütün kısmı ve bu önemli kuruluşumuzda
özelleştirme aşamasına gelindi. Tekelin 2001
yılındaki pazar payı Türkiyede yüzde 69 iken, bugün 2006
yılına gelindiğinde yüzde 37, hatta yüzde 35 oranına da
düştü.
Tekelin tütün ve
tütün mamulleri kısmının özelleştirilmesine geçmeden önce
de, yine Tekelin bir başka kısmı olan alkollü içeceklerle
ilgili özelleştirme sürecini de size bir hatırlatmak istiyorum.
Alkollü İçecekler Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi 2004
yılında dünyada örneği olmayacak bir şekilde
özelleşti. Buna özelleştirme diyebilirsek ne âlâ, yani
peşkeş çekildi de diyebiliriz. 292 milyon ABD dolarına
özelleştirilen bu şirket, ödemeleri de vadeye yayılarak hatta
ihaleyi alan firmaya da banka kredileri kullandırılarak
özelleştirme yapıldı.
Bu ihaleyi
inceleyen Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu o tarihte,
özelleştirmenin sağlıklı olmadığını ve
bu özelleştirme ihalesi aşamasında sıkıntılar
olduğuna dair bir belgeyi, özel inceleme raporunu
Başbakanlığa verdi. Başbakanlık da bunun üzerine
gerekli incelemeyi yapmıştır ve bu özelleştirmede görüldü
ki, bu, 292 milyon dolara değil, çok çok daha altına denk gelen bir
fiyata satıldı. İşin ilginç tarafı, bu firma daha
sonra -iki yıl sonra- Amerikan firmasına bu alkollü içkiler
kısmını 810 milyon dolara sattı. Bu özelleştirme
sonucu ne oldu? Türkiye ekonomisine bir fayda gelmedi. Bu, ucuza gitti. Alkollü
içkiler konusunda üretim yapan, özellikle bağcılıkla
uğraşan çiftçilerimiz mağdur oldular. Özelleştirmeyle
birlikte üretimde ciddi bir tehlike yaşandı. Rakıda üretim 68
milyon litreden 45 milyon litreye, şarapta 47 milyon litreden 27 milyon
litreye geçti. Üstelik alkollü içkilerde de kayıt dışı
önemli bir safhaya geldi. Kayıt dışının
dışında da bu sefer kaçak içkiler piyasaya sürülmek zorunda
kalındı ve bu kayıt dışıyla ilgili de dönemin
ekonomiden sorumlu Bakanı Ali Babacanın da zaten Kayıt
dışıyla mücadele edemedik. diye itirafını da hepimiz
biliyoruz.
Şimdi bu
anlayış, tütünü özelleştirmek için büyük bir gayret içerisinde.
Bu gayret zaten Sayın Maliye Bakanımızın bütçe sunuş
konuşmasında da ortaya çıktı. Bütçe
konuşmasını da isterseniz hatırlatmak isterim:
Özelleştirme konusunda kararlılık ve ekonomide sağlanan
istikrar sonucu Hükûmetimiz döneminde gerçekleştirilen özelleştirme
uygulamalarında mesafeler kat edildi ve devam edileceğini söylüyor
Maliye Bakanımız. Bunun özelleştirilmesine geçmeden önce,
Tekelin içkili kısımlarının özelleştirmesinden bir
ibret alınması gerektiğini de ortaya koymak durumundayız.
Tekelle ilgili
özelleştirmeyle bir fayda sağlanmayacağını söyledim.
Fabrikalarda üretilen sigaraların satışından elde edilen
kâr, yurt içinde kalacağı yerde, hisseleri oranında yurt
dışına transfer edilmektedir. Tütün üreticisi mağdur
olacaktır. Türk tütünü üretimi azalacak, blend diye
adlandırılan Virginia tütününe ağırlık verilecektir ve
orient tütünde -şark tipi tütünde- şu anda dünya birincisi olan
ülkemizde üretilen tütün üretiminin katkı payı yüzde 10 seviyelerine
inecek şekilde olacaktır, yani yüzde 10lara düşecektir. Türkiye
bu konuda sıkıntıya kalacaktır.
Tarım
sektöründeki olumsuzluklar gibi Tekel çalışanları da mağdur
olmuşlardır. Çıkarılan yasa ve yönetmeliklerle Tekel
işçileri Adıyamanından Amasyasına, Egesine kadar her
yerde mağdur olmuşlar ve bu mağduriyetlerini sıkça dile
getirmektedir. Düşük ücretlerle çalışan insanlar
özelleştirmeyle birlikte daha da kötü duruma düşecektir.
Burada Sayın
Başbakan konuşmasında Öneri getirin. diyordu. Şimdi biz
önerimizi getiriyoruz bütçe görüşmesiyle. Tekeli özelleştirme
kapsamından derhâl çıkarın, özel bir kuruluş olarak, özerk
bir kuruluş olarak yapılandırın, Tekelde çalışan
işçi ve memurlara onurlu bir yaşam imkânı tanıyın, çok
uluslu şirketlerin yasaya aykırı reklam ve tanıtım
faaliyetlerine son verin, 4733 sayılı Kanunu Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine tekrar getirin.
Değerli
arkadaşlarım, özelleştirmeyle ilgili bu iddialar devam ederken
Sayın Maliye Bakanımıza ben bu özelleştirmelerle ilgili,
bir kısmıyla ilgili, Mersin Limanıyla ilgili bir soru önergesi
getirdim. Yazılı önergemde Telemobil şirketinin -ki, bu
şirketin sahipleri Abdullah Unakıtan, şirketin başkan
yardımcıları da Fatma Unakıtan ve Zeynep Basutçu- Mersin
özelleştirmesinden 2 milyon dolarlık bir iş
aldıklarını ifade ettim ve bunu zaten herkes biliyor. Bu konuyla
ilgili Sayın Maliye Bakanından bilgi istedim. Sayın Maliye
Bakanının verdiği cevabı size okumak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Maliye Bakanı Bu tür
işlemler şeffaf ve kamuoyunda açık olarak yapılmakta,
şirketlerin bundan sonraki ticari faaliyetleri de kendi idari
mekanizmalarında aldıkları kararlar olup, ilgili şirketleri
ilgilendirmektedir. Şahsımla ve Bakanlığımla alakası
yoktur. diyor.
Şimdi
eğri oturup doğru düşünmek lazım. Maliye
Bakanının çocukları, kızı, oğlu,
özelleştirmeden ihale alan bir firmadan 2 milyon dolarlık kamera
işi, telemobil işi alıyorlar ve bir bakan çıkıp Benim
bu işle alakam yok. diyor. Bu kabul edilebilir bir gerçek mi? Hepimiz bu
milletin menfaatini kollamak için buraya geldik. Bizim burada bulunuş
nedenimiz de o.
Değerli
arkadaşlarım, AKP Grubunda oturan
arkadaşlarımızın da hepsinin bu konuda iyi niyetli bir
yaklaşım göstereceklerini düşünüyorum. Bu işe suskun
kalmanın, suça iştirak ediyorsunuz demiyorum, ama suskun
kalmanın da çok büyük bir günah olduğunu biliyoruz. Hep beraber, bu
konuyu, lütfen -hepiniz de mütedeyyin insanlarsınız- ciddiye
alın. Böyle bir özelleştirme anlayışıyla, Türkiye
halkının aklına bir sürü sorular getiriyorsunuz. Kaldı ki,
PETKİMle ilgili ihalede de aynı şeye cevap verdi Sayın
Genel Başkanımızın Turcasla ilgili iddiasına.
PETKİM ihalesine giren Turcas Petrol Şirketinin sahipleriyle, Turcas
Enerji Şirketinin sahipleri aynı insanlar. Dolayısıyla, bu
insanların hepsi bu ihaleye girmişlerdir, ama ihale
aşamasında, Turcas Petrol olarak değil, Turcas Enerji olarak
girmişler, yasaklı olan Turcas Petrol Şirketi -ki Sayın
Ulaştırma Bakanımızın da imzasıyla yasaklı
olduğu ispatlanmış, gerekirse belgesini, buradadır,
yanımda, gösterebilirim- bu firma ihaleye girmiştir. Şimdi,
kalkıp da diyebilir miyiz ki hisse payları aynı olan Turcas
Petrolle alakası yoktur bu şirketin deme şansımız var
mı?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen, sözünüzü tamamlayınız Sayın Ünsal.
HÜSEYİN
ÜNSAL (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiyede,
maalesef, özelleştirme bu anlayış içerisinde gidiyor.
Hükûmetinize çok önemli bir teklifte bulunuyoruz Sayın Bakanlar, gelin, bu
özelleştirmeyle ilgili ne düşünüyorsanız getirin bu Meclise, hep
beraber bunu tartışalım. AKPnin kendi politikası, Hükûmet
politikası olarak değil, bunu bir ulusal politika olarak hepimizin
önüne bir getirin. Biz bu sürprizlerle bir daha karşılaşmış
olmayalım. Bu anlayışı sergilediğiniz sürece,
özelleştirmeyle ilgili bir ulusal politika anlayışını
sergilediğiniz sürece, bizler çıkıp çıkıp burada
itirazlar etmeyiz; ne Maliye Bakanım hakkında ne Ulaştırma
Bakanı hakkında ne de Sayın Başbakan hakkında ileri
geri konuşmaların yapılmasının bir nebze de önüne
geçmiş olursunuz. Lütfen, bunu yapın. Bunu bir ulusal politika hâline
getirin. Biz yaptık, bizim 340 tane milletvekilimiz var, biz
istediğimizi yaparız gibi kibirli bir davranışa girerseniz,
bu Mecliste daha çok çok tartışmalara sebebiyet verirsiniz. Bu
tartışmanın önüne geçmek anlamında, özellikle AKP
Grubundaki, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundaki arkadaşlara
söylüyorum, bu konuda ısrarcı olun, özelleştirmeyle ilgili
sıkıntının içine
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Çok
teşekkür ediyoruz Sayın Ünsal.
HÜSEYİN
ÜNSAL (Devamla) Efendim, teşekkür ederim, saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, birleşime, 14.00te toplanmak üzere, ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 13.15
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32nci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi,
beşinci turda yer alan bütçeler üzerinde söz sırası, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Atila
Kayaya aittir.
Buyurun
Sayın Kaya.
Süreniz on
dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
ATİLA KAYA (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Anayasamızın 58 ve 59uncu maddeleri sporun
geniş kitlelere yayılması görevini yerine getirmek üzere Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğünü, daha doğrusu devletimizi
görevlendirmiş, devletimiz de bu görevleri yerine getirmek üzere Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü ile özerk spor federasyonlarını yetkili
kılmıştır.
Ben, Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde değerlendirmelere geçmeden
önce, sporun hem fert olarak hem de toplum olarak hayatımızdaki
yerini ve önemini dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün, artık, dünyada spor, sosyal hayatın
vazgeçilmez unsurlarından birisi hâline gelmiştir ve aynı
zamanda, yalnız fiziksel sağlığımız
açısından değil, ruhsal sağlığımız
açısından da çok önemli bir işlevi yerine getiren bir kitle
eğitim aracı konumundadır ve yine, spor, hem gençlere hem de
topluma en etkili ve en kolay bir şekilde ulaşmanın
araçlarından birisidir. Bu yönüyle de spor sayesinde, insanlar ve
özellikle de gençlerimiz, yardımlaşmayı,
dayanışmayı, iş birliğini ve kurallara uyma gibi,
aynı zamanda, toplumsal uyumu da pekiştiren ve geliştiren
hususlar bakımından önemli işlevleri yerine getiren bir faaliyet
alanıdır.
Tabii, bunun
yanında, sporun, özellikle, dünyada yaşayan bütün insanlar
arasında ırk farkı, dil farkı, din farkı gözetmeden,
insanları birbiriyle yakınlaştıran, birbiriyle
kaynaştıran ve bu yönüyle de dünya barışına
sunduğu katkıyı dikkate aldığınızda ve
aynı şekilde de ülkelerin tanıtımı noktasında çok
önemli bir işlevi yerine getirmesi bakımından, sporun, hem fert
olarak hem de toplum hayatındaki yeri ve önemini, zannederim, daha iyi
idrak etmiş, daha iyi anlamış oluruz.
Bu vesileyle,
bugün görüştüğümüz Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesine
baktığımızda, gördüğümüz, karşımıza
çıkan durum şudur değerli milletvekilleri; aslında,
yalnız bu spor konusunda değil, birçok konuda, Adalet ve
Kalkınma Partisi sözcülerinde şöyle bir yaklaşım
tarzını gözlemliyoruz: Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara
geldiği 2003 yılı, âdeta, bir milat olarak kabul edilmekte ve
neredeyse ondan önce, bütün cumhuriyet hükûmetlerinin yapmış
olduğu faaliyetlerin yok sayıldığı bir
anlayışı gözlemlemekteyiz. Aslında, sporda da
baktığımız zaman, geçmiş hükûmetler döneminde -bu
hükûmetlerin siyasi görüşlerinin hiçbir önemini dikkate almadan
söylüyorum- önemli hizmetler yapılmıştır. Yani futbolu esas
aldığımızda, çamur sahalardan yeşil sahalara geçilmesi
ve modern tesislere kavuşmayla beraber, bu gelişmelerin bir neticesi
olarak millî takımımız dünya üçüncüsü olmuş, bir kulübümüz
Avrupa şampiyonu olmuş. Basketbolda, Avrupa Şampiyonasında
final oynanma noktasına gelinmiş. Aynı şekilde, sporun
temeli olan, anası olan atletizm dalında da Avrupa
şampiyonluğu ve dünya ikinciliği gibi birtakım derecelere
ulaşılmıştır.
Dolayısıyla,
ben bu konuşmaya hazırlanırken Sayın Bakanın Bütçe
Plan Komisyonunda Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün yapmış
olduğu faaliyetler ve bundan sonraki programları hakkındaki
sunuşunu dikkatlice okudum ve buradan bir mukayese yapılmak suretiyle
- yani 2002 öncesindeki, işte, lisanslı sporcu sayısı,
bunun yanında spor kulüplerinin sayısı - bir
karşılaştırma yapılmak suretiyle bugün hangi seviyede
olduğumuzu Sayın Bakan dile getirmiş. Ben, tabii, bu hizmetleri
gerçekleştiren, bu sayıları artıran, sporumuzun
yaygınlaşmasını, gelişmesini sağlayan bu
çalışmaları elbette ki takdirle karşılıyorum.
Ancak, değerli milletvekilleri, bu çalışmaların
yanında -bu çalışmaları yürütürken daha doğrusu- bugün
sporumuzun içerisinde bulunduğu, özellikle sportif anlamda ve tesis
anlamındaki duruma baktığımız zaman, maalesef bazı
konularda geriye gittiğimizi görüyoruz. Yani, bu yapılan hizmetleri
takdir ediyoruz, ancak mesela, burada sormak ihtiyacını hissediyorum:
Özellikle geçtiğimiz dönemlerde önemli madalyalar kazandıran spor
alanlarından birisi olan halterde, bugün içinde bulunduğumuz durum
nedir? Sürekli skandallarla, doping skandallarıyla karşı
karşıya kalan ve hem Federasyonumuz hem de
sporcularımızın ağır yaptırımlarla
karşı karşıya kaldığı bu durumda Genel
Müdürlüğümüzün hiçbir kabahati yok mudur?
Aynı
şekilde -biraz sonra, zannediyorum, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına değerli kardeşim Hamza Yerlikaya konuşacak- yine
buradan soruyorum: Yani, son beş yılda bizim dünya minderlerine
sunduğumuz böyle başarılı sporcular acaba var
mıdır?
Aynı
şekilde, biraz önce dile getirildi, atletizm alanında, atletizmde
başarılı olmuş bir atletimiz vardı Süreyya Ayhan diye.
Hem Avrupa şampiyonluğu hem dünya ikinciliğini
kazanmış bu kardeşimiz, maalesef, birtakım ihmaller,
birtakım yanlışlar sonucunda bugün spor yapamaz, spor yapma hakkı
elinden alınma gibi bir durumla karşı karşıyadır.
Dolayısıyla, yapılan işlerin yanında bütün bu
eksikleri de görmek ve bundan sonraki faaliyetleri bu anlamda yönlendirmek
gerekir diye düşünüyorum.
Bir de, yine
burada naçizane bir tavsiye olarak: Bu karşılaştırmaları
yaparken, yani 2002de şu kadardı, şimdi bu kadar yerine,
bugün Türkiyede lisanslı sporcu sayısı 2 milyonlara
ulaşmışsa, acaba bir de İstanbul kadar bir nüfusa sahip
olan Norveçteki ya da İsveçteki ya da Almanyadaki lisanslı sporcu sayısıyla,
kulüp sayılarıyla bir mukayese yapmamız daha iyi olmaz mı?
Madem biz her konuda, her alanda çağdaş uygarlık seviyesini
yakalama ve onu da aşma hedefini önümüze koymuşsak, dolayısıyla,
o hedefi yakalamak için, kendi durumumuzu daha iyi görebilmek
açısından bu mukayeseleri yapmamız daha yararlı olur diye
düşünüyorum.
Bu hususta,
özellikle, zaman zaman Bu yapılan konuşmalarda tavsiyeler var
mı? diye dile getiriliyor. Bu anlamda, hem spordan sorumlu Devlet
Bakanlığına hem de Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüze
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve şahsım adına
şöyle bir teklifte de bulunmak istiyorum: Değerli milletvekilleri,
bildiğiniz gibi, geçtiğimiz dönemler içerisinde, mecburiyetten dolayı
çok uzun yıllar ayrı kaldığımız
kardeşlerimiz, soydaşlarımız, dindaşlarımız
var. Bunlar, Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra,
Allaha şükürler olsun, kendi bağımsız cumhuriyetlerini
kurdular ve bugün, Birleşmiş Milletlerde, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin bayrağının yanında diğer beş Türk
cumhuriyetinin de bayrağı dalgalanmaktadır. Bundan dolayı,
hem bu cumhuriyetleri kapsayan hem de özerk ve federasyon şeklinde olan
Türk topluluklarıyla bir Türk olimpiyatlarının
gerçekleştirilmesini Sayın Bakanımıza ve Genel
Müdürlüğümüze bir teklif olarak sunuyorum.
Tabii,
konuşmanın süresi içerisinde, amatör sporlara önem verilmesi, sporun
yaygınlaştırılması, bu konuda okullarla bir iş
birliğine gidilmesi gibi hususları bu vesileyle de dile getirmek
istiyorum.
Ama çok önemli
bir mesele, gençlik meselesi değerli milletvekilleri. Gençliğin de
bir milletin hayatındaki yerini ve önemini ortaya koyması
bakımından şöyle bir örnek vermek istiyorum: Bizim nüfusumuzun
üçte 1i on altı yirmi dört yaş kuşağına mensup gençlerden
oluşmaktadır. Dolayısıyla, bugün önümüze bir hedef olarak
koyduğumuz ve birçok faaliyetimizi bu amaca göre
planladığımız, yani cumhuriyetimizin yüzüncü
yılını kutlayacağımız 2023 yılında,
bugün bu on altı yirmi dört yaş kuşağında olan
gençlerimiz, bu Parlamentonun üniversitelerde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözünüzü tamamlayınız Sayın Kaya.
ATİLA KAYA
(Devamla) Teşekkür ederim.
Yani bugün, bu
yaş kuşağına mensup gençlerimiz yarın ülkemizin
idaresinde söz sahibi olan insanlar olacaklardır. Onun için, değerli
milletvekilleri, bu gençlerimizin, Türkiyenin, cumhuriyetimizin
kuruluşunun 100 üncü yılında Türkiyeyi bölgesinde bir kutup
başı ülke, bölgesinde sözü dinlenir, sözü geçen saygın bir ülke
ve bir lider ülke konumuna getirebilmek için bu gençlerimize tarihin ve talihin
yüklemiş olduğu çok önemli bir misyon vardır.
Dolayısıyla, gençliğimizi bu misyonu yerine getirebilecek bir
donanımla yetiştirmek durumundayız. Bunun için, millî tarih
bilincine sahip, millî kültürüne bağlı, ahlak sahibi, aynı
zamanda çağdaş gelişmeleri yakından takip edebilecek
anlama, kavrama ve yorumlama kabiliyetine sahip bir gençlik yetiştirmek en
önemli hedeflerimizden birisi olmalı diye düşünüyorum. Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğümüzün biraz da gençliğe bu yönünden
bakmasını kendilerinden diliyoruz.
Bütçenin
hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaya.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın
Mehmet Akif Paksoy.
Buyurunuz Sayın
Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz
dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Devlet Personel Başkanlığı ve
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü bütçesi hakkında,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve bizleri televizyondan seyreden
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Amme
İdaresinin üç ana kuruluş gayesi bulunmaktadır. Bunlar: Kamu
idaresinin geliştirilmesi amacıyla çalışmalar yapmak, idari
alanda eleman yetiştirmek ve memurların hizmet içinde
yetiştirilmelerini sağlamaktır. Ancak, uygulamada bu gayenin
gerçekleştirilemediği aşikârdır. Dolayısıyla, bu
kurumun işlerlik kazanabilmesi için, teşkilat yasasının
süratle gözden geçirilmesi, kurumun görevlerinin ve yapısının
yeniden tanımlanmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bu düzenlemeyle
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresinin öncelikle kamu yönetimi içindeki
yeri ve statüsü açıklığa kavuşturulmalıdır.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü bu hâliyle, deve kuşu misali, ne
akademik bir kuruluş ne de bir genel müdürlüktür.
Teşkilatlanması itibariyle genel müdürlük, hizmetleri itibariyle
akademik bir kuruluştur. Bu kurumun ne olması gerektiğine öncelikle
karar verilmelidir. Akademik kuruluş olarak kabul edilirse, genel müdürlük
şeklindeki örgütlenmesinin değiştirilmesi gerekmektedir. Mevcut
yapı özerk olmadığından, kurum bağımsız
hareket edememekte, teşkilat kanunundan kaynaklanan görev ve hedefleri ile
hükûmet program ve hedefleri arasında sıkışıp
kalmaktadır.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi, Millî Güvenlik ve Adalet Akademisi gibi, kamuya
yönetici yetiştiren bir akademiye dönüştürülmelidir. Kurum, rutin
kamu personeline eğitim veren bir birim olmaktan
çıkartılmalıdır. Aksi takdirde, bu kurum giderek
işlevini kaybedecek ve atıl duruma düşecektir. Şu anki
konumu itibarıyla, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi, mahallî
yönetim personeline seminer veren bir eğitim merkezine
dönüşmüştür.
Sayın
milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde Devlet Personel
Başkanlığı bütçesi hakkında görüşlerimi arz etmek
istiyorum.
Devlet Personel
Başkanlığının temel kuruluş gerekçesi, kamu
yönetiminin ihtiyaç duyduğu düzenlemeleri yaparak, kamu personel rejimini
uyumlu bir şekilde yürütmektir. Oysa bugün kamu yönetimi sistemimizle
ilgili sorunlar ve aksaklıklar içinden çıkılmaz bir hâl
almıştır. AKP Hükûmeti, Türkiye'yi reform cehennemine çevirdi
ancak personel reformunu bir türlü çıkaramadı. Ben bu durumu IMF'ye
bağlıyorum. Eğer IMF bu reformun öne alınmasını
isteseydi kuşkusuz hemen bu reform çıkarılırdı.
Hâlbuki yapılan ve yapılacak reformların başarıya
ulaşması öncelikli olarak personel reformunun hayata geçirilmesine
bağlıdır. Reformu bir yana bırakalım mevcut kamu
personel sistemi giderek daha adaletsiz, daha dengesiz ve içinden
çıkılmaz bir hale getirilmiştir. Ancak kamu personel rejiminin
sağlıklı işleyebilmesi için rasyonel bir
teşkilatlanmanın olması şarttır.
AKP Hükûmeti
döneminde rasyonel teşkilatlanma yerine daha çok hizmete alınma
kıstaslarıyla oynanmaktadır. Önceki hükümetler döneminde
uygulamaya geçen merkezî sınav sistemi sulandırılmaya
çalışılmaktadır. Niçin? Birkaç eş dost, birkaç
yandaş daha istihdam etmek için mi? Partinizin başında adalet
kelimesi var. Partinize "AKP" denilmesine kızıyorsunuz
ancak bir belediyenin alacağı zabıta memuru, itfaiye eri için
mülakat yaptırıyorsunuz. Bu mu adalet? Daha da vahimi,
sözleşmeli ve geçici personel uygulamasını
yaygınlaştırarak kamu hizmetlerini
taşeronlaştırıyorsunuz. Özellikle Tarım ve
Sağlık Bakanlığındaki sözleşmeli personelin hali
içler acısı. Tayin hakları yok, becayiş
dışında mazeret hakları yok. Aynı işi yapan,
hatta benzer ücretleri alan 2 kişiden 1'i memur, diğeri
sözleşmeli. Ben bunun mantığını bir türlü anlayamıyorum.
Hükûmetiniz adına biri çıkar da -hadi Şırnak,
Ardahan'ı anladık- Gaziantep, Hatay veya Kahramanmaraş'ta niçin
sözleşmeli sağlık personeli
çalıştırıldığını yüce Meclis
vasıtasıyla Türk milletine izah ederse hep beraber öğrenmiş
oluruz.
4/C uygulaması:
Sayın milletvekillerim, kamu çalışanlarına bir zulümdür,
adınıza yakışmaz bir uygulamadır. Aynı işi
yapan iki insan arasındaki bu farklılık kabul edilemez. 4/C
çalışanı, yıl içinde çalıştığı
süre on iki aya bölündüğünde, bazı kurum ve kuruluşlarda asgari
ücretin altında ücret almaktadır. Yine altı ay
çalışanı kadroya aldınız, beş ay yirmi dokuz gün
çalışanı kadroya almadınız. Örneğin, Orman Genel
Müdürlüğü, Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğünde
işçiler mağdur edilmişlerdir.
Sayın
milletvekilleri, AKP Hükûmetleri, söz verdiği hâlde personel rejimini
hayata geçirmemişlerdir, memurlar arasındaki ücret
adaletsizliğini devam ettirmektedir. Aslında Hükûmetin
kafasındaki personel rejimi ile bizim bütçesini tartıştığımız
personel rejimi arasında ciddi farklar vardır. Hükûmete göre, adalet,
güvenlik, maliye ve bir kısım genel idare hizmetleri
dışındaki tüm hizmetlerin hizmet alımı veya
sözleşmeli personel eliyle yürütülmesi düşünülmektedir.
Bugün, kamu
personelinin yapılarında, mali ve sosyal haklarında, statülerinde
çok büyük farklılıklar bulunduğu aşikârdır. Personelin
dağılımı dengesizdir. Bazı yerlerde fazla personel
varken, bazı yerlerde hiç personel bulunmamaktadır. Ücret adaletini
sağlamak bir yana, ücret rejimi giderek bozulmaktadır. Ücretlerin
yetersizliğinden daha çok aynı işi yapanlar arasındaki
ücret adaletsizliği çalışanları üzmektedir. Örneğin,
bugün, hastanelerimizde bazı yardımcı hizmetler, hepimizin de
bildiği gibi, temizlik şirketlerinin çalışanlarına
asgari ücret karşılığı
yaptırılmaktadır. Yani aynı odada aynı işi 1
kadrolu çalışan ile 1 asgari ücretli çalışan birlikte
yapmaktadır. Buradan verimli bir çalışma ve sonuç almak mümkün
müdür?
Yine
okullarımızın yardımcı hizmetli kadroları
yetersizdir. Bağış almak da yasak. Peki, okulda
yapılması gereken işleri kim yapacak? Ben gittim, gördüm.
Müdürler, müdür yardımcıları, hatta bir kısım
öğretmenler memurların yapması gereken işleri memur
olmadığı için kendileri yapıyorlar. Hizmetlilerin
yapması gereken işlere ise dışarıdan vatandaş
çağırılıyor. Parası olan okullar sigorta
yaptırıyor, olmayan mecburen sigortasız
çalıştırıyor. Okullarımızda sigortasız
çalışan bu vatandaşlardan bir tanesi yarın okul müdürlerini
şikâyet ederse bunun hesabını kim verecek? Varsa
cevabınız, çıkınız bu kürsüde veriniz.
Devlet
Memurları Kanununun çıkartıldığı 1965
yılının şartlarına göre özellikli bazı görevler
için uygulamaya konulan istisnai memurluğun kapsamı
genişletilmiştir. Bu durum, hizmet ihtiyacından ziyade sistem
dışına çıkılarak sınavsız memuriyete
geçiş yolu olarak kullanılma çabasının bir sonucudur.
Yapılan münferit düzenlemelerle bazı meslek gruplarının
ücretlerinde iyileştirmeler yapılmışken, hâkim, savcı,
sağlık personeli gibi, diğer memurlar ve kamu
çalışanları göz ardı edilmektedir. Ücret
adaletsizliğini giderecek çözümler yerine belirli baskı
gruplarının talepleri dikkate alınarak gün kurtarılmaya
çalışılmaktadır. Özellikle, polis, öğretmen, teknik
personel ve diğer memurların ücretlerinin ekstra düzenlemelerle
düzeltilmesi gerekmektedir. Örneğin, DSİ Bölge Müdürü 1.750 YTL, bir
mühendis 1.200 YTL maaş alıyor
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Paksoy, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET AKİF
PAKSOY (Devamla) -
ama havuzdan, Telekomdan gelen bir mühendis 3 bin YTL
maaş alıyor, yine Telekomdan gelen bir güvenlik görevlisi 2.500 YTL
maaş alıyor. Bu, adaletsizlik değil de nedir?
Kamu
çalışanları, beş yıllık dönemde ekonomik
büyümeden aynı oranda pay alamamışlardır. Uluslararası
standartlarda sendikal hakları olmadığından görüşme masasında
söylediklerinin etkisi Hükûmetin insafıyla sınırlı
olmuştur. Yine, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu
kapsamında, şehit yakınları ve gazilerin kendilerine veya
yakınlarına kamu kurumları kadrolarının binde 5i
oranında kontenjan ayrılması gerekmektedir. Ancak, uygulamada,
özellikle personeli çok olan Millî Eğitim Bakanlığı olmak
üzere, diğer bakanların, bakanlıkların da bu kanun hükmüne
yeterince riayet etmedikleri görülmektedir. İçişleri Bakanlığınca
şehit ve gazi yakınlarının atamalarıyla ilgili
talepler bu nedenden dolayı birikmektedir. Hükûmetimizin bu konuda bir
açıklaması varsa bizi bilgilendirin.
Bütçemizin
ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Paksoy.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin
Yıldız.
Sayın
Yıldız, süreniz sekiz dakikadır.
Buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu bütçesi
hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Öncelikle,
Antalya ilimizde meydana gelen sel felaketinde hayatını kaybeden
vatandaşımıza Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyorum. Antalyalılara da
geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Hükûmetimizden de yaraları bir
an önce sarmasını istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Atatürkün direktifiyle 17/6/1938 tarih ve 3460
sayılı Kanunla Yüksek Denetleme Kurulu, o günkü adıyla Umumi
Murakabe Heyeti hayata geçirilmiş, 1982 Anayasasının 165inci
maddesiyle belirlenen devlete ait kamu kuruluş ve
ortaklıklarının 24/6/1983 tarih ve 72 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle belirlenen yetkilerle, bugün itibarıyla 1
başkan vekili, 13 üye, 104 başdenetçi, 26 denetçi olmak üzere toplam
144 denetçiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi adına kamu
kuruluşları denetlenmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yüksek Denetleme Kurulunun
denetimlerinde, kamu iktisadi teşebbüslerinin, belirlenen amaç ve
esaslara, uzun vadeli kalkınma planıyla programlara uyulup
uyulmadığını, işletmelerimizin bütçelere, maliyet,
bilanço ve sonuç hesaplarının dönem faaliyetlerine uygunluğunu,
çağdaş işletmecilik kurallarına uyulup
uyulmadığını, işlemlerin hukuka uygunluğunu,
verimlilik ve kârlılıklarını, işletmelerin zarara
uğratılıp uğratılmadığını ve
performans denetimi yaptıklarını görmekteyiz.
Yüksek Denetleme
Kurulumuzun iki yıldır akıbetiyle ilgili belirsizlik ve beş
yıla yakındır Başkan Vekiliyle yönetilmesi, 4 Kurul
üyesinin uzun zamandır atanmaması ve denetçi azlığı,
kamu iktisadi teşebbüslerinin denetlenmesinde gecikmelere, yetersizliklere
ve kurumlarımızın kayıplarına neden olmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; seksen dört yıllık
cumhuriyetimizin altmış yılında siyasetçiler Türk
devletinin ve milletinin çıkarları için ülkeyi yönetmeye
çalışmışlar, tek tük ortaya atılan yolsuzluk
söylentilerinin muhatapları yargılanıp
cezalandırılmışlardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunda Sayın Maliye Bakanımızın
bütçe sunuş konuşmasında ifade ettiği, aynen
kitapçıktan okuyorum: Bizden önceki on sekiz yıl boyunca 8 milyar
dolarlık özelleştirme yapılmıştı. 2003
yılından 2007 yılı Kasım ayına kadar yapılan
özelleştirme işlemi ise 25,5 milyar doları Özelleştirme
İdaresi tarafından olmak üzere, TMSF ve Ulaştırma
Bakanlığı tarafından yapılan özelleştirmelerle
toplam 40 milyar doları aşmıştır. diye her platformda
övünülerek anlatılmaktadır. Elbette biz de, bu
özelleştirmelerden dolayı, yasalara ve milletimizin menfaatlerine
uygun olmak kaydı şartıyla tebrik ediyoruz, teşekkür
ediyoruz, ancak bu yapmakla övündüğünüz özelleştirmelerdeki
tesislerin hiçbiri sizin başlayıp bitirdiğiniz tesisler
değil, aksine, beğenmediğiniz, sürekli eleştirdiğiniz
ve kötülediğiniz sizden önceki iktidarlar tarafından ve ayrıca,
sizin yaptığınız gibi 225 milyar dolar kamu borç stokunu
arttırmadan yapılan tesislerdir. (MHP sıralarından
alkışlar) Sizden önceki hükûmetlere ve siyasetçilere bir vefa
örneği olarak bir teşekkür etmeniz gerekiyor sanıyorum.
Vefasızlık ekenlerin vefasızlık biçeceğinin de
bilinmesinin altını özellikle çiziyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; az önce ifade etmiş
olduğum konudan sonra, 1983 yılından beri geçen yirmi dört yıldır,
bazı siyasetçiler devletin ve milletin çıkarlarının
yanına bir de siyasetçi çıkarı eklemişlerdir. Ülkemiz, son
yirmi dört yılda bu şekilde yönetilmeye çalışılmakta,
bu nedenle de yolsuzluk söylentileri ayyuka çıkmış, yolsuzluk
yapanlar cezalandırılamadığı için de yolsuzluk
heveslileri her geçen gün artmaktadır. Elbette, ülkesi ve milleti için
siyaset yapan, devletinin ve milletinin kör kuruşunda gözü olmayan
siyasetçiler çoğunluktadır ve onları da tenzih ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerim, elinde
bulundurdukları devlet gücünü siyasi yandaşlarına,
çocuklarına, yakınlarına devlet imkânlarını
peşkeş çekenlere ve yolsuzluk yapanlara. Hatta, pişkin
pişkin Benim çocuklarım aç mı kalsın? diyenlere ve
Bunları kişiselleştirmeyin. diyenleredir.
2002de
vatandaşımızın kaybolan kuzusunun hesabını
Hazreti Ömer adaletiyle vereceklerini söyleyerek iktidara gelenler, devletin
malı deniz felsefesi ve aceleciliğiyle ipin ucunu
kaçırmışlardır. Yüzde 46 oy oranı ve Meclisteki
sayısal üstünlüğün verdiği güçle, Başbakanınız ve
bakanlarınızın halk katmanlarına
yaptığınız hakaret içeren söylemleri, muhalefet
milletvekillerinin en küçük eleştirilerine gösterdiğiniz hazımsızlıkları
düşünürsek, işinize gelmeyen denetimlerde emrinizde olan devlet memurlarına
neler söyleyip, neler yaptığınızı çok iyi biliyoruz.
Bu nedenle,
Yüksek Denetleme Kurulu ve diğer denetim elemanlarının
zorluklarını anlayabiliyor ve onları çok önemsiyoruz, Ancak,
devletimizin, yetimlerimizin kör kuruşuna göz dikenlerin, devlet imkânlarıyla
saltanat sürenlerin, sonlarını göz önüne getirip, bu işin bir de
ahiret hayatı ve hesabı olduğunu unutmamanızı tavsiye
ediyorum. Bu dünyada işlenen suçların da bu dünyada cezalandırılacağını
unutmayınız. Çevrenize bir bakarsanız, bunları görebileceğinizi
de ifade etmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk siyasetçisinin her anlamda
kurtuluşu, siyasetçinin siyaseti ülkesi için yaptığı ve
hiçbir yakınına devlet imkânlarıyla iş
yaptırmamasıyla mümkün olabilecektir. Yolsuzluklarla mücadele
edeceğini söyleyerek iş başına gelen AKP Hükûmetiyle,
ülkemiz cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yağma politikasıyla,
cumhuriyetimizin tüm birikimleri özelleştirme adı altında
talan edilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Yıldız, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HÜSEYİN
YILDIZ (Devamla) Değerli Başkan, sayın milletvekilleri;
yolsuzluklarını ve uygulamalarını sorduğumuzda da,
millet iradesiyle dalga geçer gibi her platformda diğer siyasi partileri aşağılamaya,
Türk milleti size sandıkta göstermedi mi? diyerek ucuz, ucuz olduğu
kadar da Türk milletinin verdiği yetkiyi küçümseyen bir iktidar ülkemizi
yönetmeye devam etmektedir.
Yüksek Denetleme
Kurulu ve Sayıştayın tek çatı altında
birleştirilerek daha etkin bir görev yapması, denetim yapması
önerimizdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk milletinin
çıkarlarını her şeyin üstünde tutan, tüm baskılara ve
yıldırma taktiklerine rağmen çalışmalarını
onurlu bir şekilde yürüten tüm Yüksek Denetleme Kurulu
çalışanlarına Milliyetçi Hareket Partisi adına
teşekkür ediyor, şükranlarımızı sunuyoruz.
2008 bütçesinin
milletimize hayırlı olmasını diler, yüce Meclise
saygılar sunarım. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.
Şimdi, söz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın
Mustafa Enözün.
Buyurun
Sayın Enöz. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz
dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu
bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bilindiği gibi, tütün kıraç topraklarda susuz ve
gübresiz üretilen fakir insanların umut ürünüdür. Dört yüz yıl önce
bu topraklarda atılan tohum, bugün tüm dünyada Türk tütünü olarak
anılmaktadır. Türk tütünü, Anadolu insanının elinde
sabırla işlenerek, kokusu ve harmanları ıslah edici
özellikleriyle dünya piyasalarında en çok aranan tütün tipidir.
Milyonların
geçimini temin ettiği, dünyada söz sahip olduğumuz ürünümüz
yıllardır şöhretine uygun politikalarla yönetilememiş, önce
ekonomiye yük olarak gösterilmiş, daha sonra da IMF politikalarıyla
yok olma noktasına getirilmiştir. Başta ABD ve AB olmak üzere,
gelişmiş Batı ülkeleri kendi topraklarında üretilen
tütünler için tütün bedelini de aşan oranlarda primlerle ekonomik destek
sağlarken, Türk tütüncüsü kendi kaderiyle baş başka bırakılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, Avrupa Birliğinde de tütün üretiminde sözleşmeli
üretim modeli mevcuttur. Ancak, ABde üreticinin örgütlü olması, üreticiye
kota verilmesi ve Birlik bütçesinden ödenen primler sözleşmeli üretimin
olumsuzluklarını gidermektedir. Ülkemizde alıcı firmalar
tarafından tek taraflı olarak belirlenen fiyat üreticiye âdeta
dayatılmaktadır. Zayıf konumda olan tütün üreticisi fiyatı
kabul etmek zorunda kalmakta veya sözleşme yapmamaktadır. Hiçbir
üreticinin tüccarın belirlediği sözleşme kilo fiyatına
karşı itiraz etme şansı bulunmamaktadır. Üreticinin
itiraz etmesi ya da alıcının o üreticiyle sözleşme
imzalamaması durumunda üreticiyi riske karşı koruyabilecek bir
düzenleme ve bir sistem de mevcut değildir.
Sayın
milletvekilleri, kaçak ve sahte tütün mamulleri ticaretiyle etkin mücadele
edilmelidir. Kurumlar arasında koordinasyon sağlanarak
caydırıcı cezalar içeren yasal düzenlemeler
yapılmalıdır. Türkiyedeki toplam sigara pazarının küçülmesinde
en önemli etken kaçak sigara ve sahte sigaradır. Boyutları tam olarak
bilinememekle beraber, toplam pazarın yüzde 10-15inin kaçak ve özellikle
de sahte ürünlerden oluştuğu bilinmektedir. Bu durum, ülke
açısından çok ciddi vergi kaybı oluşturmakla beraber, yasal
sigara üreticilerinin ve tütün yetiştiricilerinin de pazar kaybetmesine
neden olmaktadır. Gümrük Müsteşarlığı Teftiş
Kurulunun 2005te hazırladığı rapor her şeyi
açıklığıyla ortaya koymaktadır. Bu raporda
Barzaninin Kuzey Irakta kurulu iki sigara fabrikasına, başta
makine olmak üzere, sigara üretiminde kullanılan her türlü maddenin Mersin
Serbest Bölgede kurulu yedi şirket aracılığıyla
gönderildiği ifade edilmektedir. Raporda Kuzey Irakta kurulu
Barzaninin fabrikasında her türlü marka sigarayı sahte olarak
ürettiği ve tekrar Türkiyeye soktuğu bilinmektedir.
Sayın
milletvekilleri, toplumu sigaranın zararlarından uzak tutacak
tedbirleri almak zorundayız. Özellikle son yıllarda ülkemizde tütün
ve alkol alışkanlığı edinmenin çok küçük yaşlara
kadar indiği bilinmektedir. Bu durum hepimizi korkutmakta ve derinden
düşündürmektedir. Devletimizin koruyucu elini uzatarak, bu konuda çok daha
etkin tedbirler almasını istiyor ve bekliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, tütün, ülkemiz için kendi hâlinde bırakılacak bir
ürün değildir. Bunun en önemli nedeni, küçük ölçekli aile ziraatı
şeklinde üretimi gerçekleşen şark tipi tütünün dünyadaki en
büyük üreticisi olmamızdır ve sektöre hâkim Amerikan harmanı
sigaralarda da bu tütünlerin kullanılma zorunluluğunun
bulunmasıdır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'de yapılan pek çok özelleştirme, sözde yerli
alıcılar, çok uygun koşullarla, devlet desteğiyle
aldıkları kuruluşları, kısa süre sonra 2-3 katı
fiyatına yabancılara satmaktadırlar.
Tekelin alkol
birimi 2004 yılında, iki yıl ödemesiz yedi yıl vadeli 230 milyon dolarlık kredi
kullanılarak, 292 milyon dolara Nurol-Özaltın-Limak-TÜTSAB
konsorsiyumu tarafından satın alınmıştır. Çok
değil, iki yıl sonra bu Ortak Girişim Grubu tarafından Mey İçkinin
yüzde 90ı 810 milyon dolara özel yatırım şirketi Pasifik Grupa
peşin olarak satılmıştır. Bu örnek, Hükûmetin
özelleştirme mantığını izah etmeye sanırım
yeterlidir. Bu acemilik midir, yoksa başka planlar mı vardır;
bunları siz değerli milletvekillerinin ve halkımızın
takdirine bırakıyorum.
Dünyada hemen
hemen bütün ülkelerde sigara endüstrileri yasal veya yasal olmayan tekellerin
elindedir. Bu durum, katma değeri ve kâr marjı çok yüksek olan tütün
ve tütün mamulleri sektörünün önemli ve ayırt edici bir özelliğidir.
Son yıllarda, çok uluslu sigara şirketlerinin, başta devlet
tekelleri olmak üzere, bazı küçük ölçekli sigara şirketlerini de
satın alarak tröstleştikleri görülmektedir. Yabancı
şirketlerin esas amacı, Tekelin mevcut pazar payını ele
geçirerek tütün ve tütün mamulleri piyasasında mutlak egemen
olmaktır.
Tekelin sigara ve
yaprak tütün birimlerinin özelleştirilmesi, tütün ve tütün mamulleri
piyasasında doğrudan belirleyici olacağından, muhtemel
özelleştirme sonucunda, tütün üreticisinden tütün mamulleri tüketicisine,
toplum sağlığından ülke ekonomisine kadar geniş ve
olumsuz bir etkilenmenin olacağı muhakkaktır.
Tekelin alkollü
içkiler biriminin özelleştirilmesi, bu sektörde yüksek oranlarda
kayıt dışı bir vergi oluşmasına sebep
olmuştur. Aynı kayıt dışılık ve vergi
kaybı, Tekelin sigara fabrikalarının özelleştirilmesi
hâlinde tütün ve tütün mamulleri sektöründe de yaşanacaktır.
Değerli
milletvekilleri, 2006 yılı rakamlarıyla, 500 milyon doları
bulan tütün ihracatımızda, Tekel
çalışanlarımızın ve tütün üreticilerimizin önemli bir
katkısı vardır. Tekelin sigara fabrikalarının
özelleştirilmesi sonucunda yurt içi tüketim asgari miktarlara düşecek
olan Türk tütününe karşılık, Virginia ve Burley tütünlerinin
ithalatı giderek artacaktır. 2006 yılı sonu itibarıyla
250 milyon dolarlık tütün ithalatı yapan Türkiye, bu
gelişmelerin sonucunda, dış ticarette, maalesef, net
ithalatçı durumuna düşecektir. Kaldı ki, Türkiyede tütün
üretimi, 2006 ürününde, 1962 yılından bu yana, ilk defa 100 bin tonun
altına gerilemiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuyla ilgili önerilerimizi,
maddeler hâlinde, kısaca, sizlerle paylaşmak istiyorum:
1) 4733
sayılı Kanun, ülke tütüncülüğünü, Türk tütün üreticisini ve
sektör çalışanını mağdur etmeyen ve gözeten bir
anlayışla yeniden ele alınmalıdır.
2) Tekel sigara
fabrikaları, politik etkilerden uzak ve özerk bir kuruluş olarak
yeniden yapılandırılmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
MUSTAFA ENÖZ
(Devamla) 3) Üretici örgütlenmeleri, Tütün Tarım Satış
Kooperatifleri Birliği ya da üretici adına sözleşme yapabilen
tütün üretici birlikleri şeklinde olmalıdır.
4) İhtiyaç
duyulan tütün çeşitlerinin, üretimde miktar ve alan planlaması
mutlaka yapılmalıdır.
5)
Sözleşmeli tütün üreticisinin üretici aleyhine olan uygulamalarına
son verecek hukuki ve yapısal düzenlemeler yerine getirilmelidir.
6) Tütün Fonu,
amacına uygun olarak kullanılmalı ve
kaldırılmamalıdır.
7) Türk tütünü,
özel ürün statüsüne kavuşturularak, üreticisi, üretimi ve
pazarlamacısı desteklenmeli, dünya pazarlarında rekabet edecek
tarımsal ürünlerimiz arasında mütalaa edilmelidir.
8) Piyasadaki
sahte ve kaçak tütün mamulleri ile mücadele edilmelidir.
Sigara
şirketlerinin yasaya aykırı ve pervasız reklam ve
tanıtım faaliyetlerine son verilmelidir diyor, bu duygu ve
düşüncelerle, 2008 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı
olması dileğiyle, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Enöz.
Söz
sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına ilk söz, Sivas Milletvekili Sayın
Hamza Yerlikayanın.
Buyurun
Sayın Yerlikaya, süreniz yedi dakikadır. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA HAMZA YERLİKAYA (Sivas) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde,
grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Spor gençlere
enerjilerini doğru şekilde kullanma imkânı yaratırken
kurallara uymayı, birlik, dayanışma, iş birliği ve
paylaşma ilkelerini yerleştirerek bireyin topluma uyumunu
sağlar. Aynı zamanda spor, toplumsal gelişimin ifadesidir. Bunun
yanı sıra evrensel bir olgu olan spor, uluslararası alanda
ülkelerin sosyal, kültürel yapısını tanıtabileceği bir
propaganda ve reklam aracı hâline gelmiştir. Ülkelerin birbirleriyle
yakınlaşmalarında bir araç olduğu gibi tüm insanların
kaynaşmalarında, dünyada kalıcı barışın
sağlanmasında çok önemli rol oynamaktadır.
Sporun gençlik ve
toplum açısından önemini dikkate aldığımızda,
ülkemiz Anayasasında sporla ilgili hükümler bulunan dünyada ender ve
geleceği parlak ülkelerden bir tanesidir. Anayasamızın 58inci
ve 59uncu maddelerinde yer alan hükümler ile sporun kitlelere
yayılmasını teşvik etmesi görevi devlete verilmiştir.
Bu çerçevede sportif faaliyetlerin disiplinli bir şekilde sevk ve idare
edilmesi amacıyla kurulan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün, özerk
federasyonların Türkiye genelinde merkez, taşra
teşkilatlarındaki çalışmalarıyla hizmetlerin yoğun
bir şekilde sürdüğünü bilmekteyiz.
Türk sporunda elde
edilen sportif başarıların neticesinde son yıllarda
lisanslı sporcu ve kulüp sayısında büyük artışlar
gözlenmektedir. Ülkemiz, dünya sporunun en büyük turnuvalarına,
yarışlarına ve karşılaşmalarına ev
sahipliği yaparak düzenlediği her organizasyonlardan
başarıyla çıkan bir ülke hâline gelmiştir. Formula 1, Dünya
Motosiklet Şampiyonası İstanbul Park Pistinde
gerçekleştirilmiştir. Karadeniz Oyunları Trabzonda
yapılmış, Doğu ve Güneydoğu Kış Spor
Oyunları, Doğu ve Güneydoğu Yaz Spor Oyunları
yapılmıştır. Bu oyunlar ile Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesinde spora destek verilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk sporcusunun, spor idarecisinin,
Genel Müdürlüğün ve Bakanlığımızın asıl
hedefi 2008 olimpiyatlarıdır. Dünyanın en önemli organizasyonu
olarak bilinen olimpiyatlara az bir süre kala yapılan
hazırlıklar büyük önem taşımaktadır.
Dünyanın
gelişmiş ülkeleri, kendilerini, uluslararası alanda
yetiştirdikleri bilim adamları, sanatçılar, sporcular ile
göstermektedir. Büyüyen, gelişen ve genç nüfusa sahip Türkiyemizde
gençlik ve spor eğitiminin önemi her geçen gün daha çok artmaktadır.
Bu kapsamda bizlere önemli görevler düşmektedir. Gençlerimizi spora
teşvik etmek ve başarı kazanmış sporcularımıza
hak ettiği değeri vermek amacıyla, uluslararası alanda
şampiyonalarda başarı kazanmış sporcuların beden
eğitimi öğretmeni ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bünyesinde
uzman olarak KPSSsiz atanmasıyla ilgili, yönetmelikte bazı değişiklikler
yapılarak gençler dünya ve Avrupa şampiyonasında derece yapmış
sporcularımızı dâhil ederek, sporcularımızı spora
daha çok teşvik etmek için çalışmaktayız ve
hazırlıkları sürmekte.
Anayasamızın
59uncu maddesinde belirtildiği gibi Devlet başarılı
sporcuları korur. Buradan yola çıkarak, ülkemize büyük
başarılar kazandırmış, bayrağımızı
dalgalandırmış, bundan sonra da başarıyla temsil
edecek sporcularımıza devlet sporcusu unvanı verilmesi için
kanun teklifimizi de içeriye sunduk ve bu konuda
çalışmalarımız hızla devam ediyor. Yakında, bu
çalışmalarımızı huzurunuza getirmek konusunda da
kararlıyız ve çalışıyoruz.
Bu vesileyle,
çalışmalarımızda desteklerini esirgemeyen, başta
Sayın Başbakan, spordan sorumlu Devlet Bakanımız, Gençlik
ve Spor Genel Müdürümüz ve en önemlileri Maliye Bakanımız Kemal
Unakıtan Beye desteklerinden dolayı çok teşekkür ediyorum.
Yıllarca
ülkemize spor alanında üst düzey hizmet etmiş bir kardeşiniz
olarak, spor camiamızın, ülkemize, sağlıklarını
kaybetmek pahasına şampiyonluklar kazandırmış
şampiyonlarımızın ve gençlerimizin serzenişine kulaklarımızı
kapatmamız söz konusu olamaz. Bizi spor camiasının sesi olarak
kabul eden herkese buradan şunları söyleyebilirim: Biz, ülkemiz
gerçeklerinin ve sorumluluklarımızın farkındayız ve
sonuna kadar da savunmaya devam edeceğiz.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünün Türkiye çapında yeni spor salonları, gençlik
merkezi, sporcu kamp eğitim merkezleri, güreş eğitim merkezleri,
tenis kortları ve benzeri spor tesislerinde bütün tesislerin bakım,
onarım, modernizasyonlarını tamamlamak ve ev sahipliğini
üstlendiği ve üstleneceği çeşitli uluslararası spor
organizasyonlarında kullanmak üzere tesislerin yapımı ve
modernizasyonları gerçekleştirilmektedir.
Cumhuriyet
tarihinden bu yana 2002 yılına kadar, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün bünyesinde toplam 830 spor salonumuz mevcut iken 2003 ve 2007
yılları arasında Hükûmetimizin döneminde 250ye yakın tesis
yapılmış, 50ye yakın tesisin de inşaatı devam
etmektedir. Bu göstergeler, Hükûmetimizin spora bakış
açısı, tesisleşmedeki hassasiyeti göz önüne sermektedir.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünün 2008 yılı hizmet ve bütçe faaliyetleri içinde
bu kanun tasarısıyla 2007 yılı toplu bütçe ödeneğine
göre yüzde 16,5 artışla 405 milyon 275 bin YTL ödenek
öngörülmüştür. Özellikle sporun genele yayılmasında en önemli
unsurlardan olan gençlik ve spor il müdürlükleri için tahsis edilen ödenekler
ile yatırım ödeneklerinin yıl içerisinde desteklenmesi
gerekmektedir.
Bu da şunu
gösteriyor, bana göre, benim şahsıma sorarsınız:
Türkiye'nin yüz akı olmak isteyen spor camiamıza, bayrağımızı,
milletimizi başarıyla temsil eden sporcu kardeşlerimize bu
ödeneğin tabii ki az olduğu
kanaatindeyim. Zamanla bunların ek ödeneklerle destekleneceğine
Sporda
bizi, ülkemizi, milletimizi, toplumumuzu dünyada en güzel şekilde, en
layık şekilde temsil eden medarıiftiharlarımıza, o
bayrağımızı dalgalandıran, İstiklal
Marşımızı okutan sporcularımıza desteğin
daha da çok artırılması taraftarıyım. Bu
acıları çekmiş, bu sıkıntıları çekmiş
bir sporcu olarak da -zaman
zaman serzenişler oluyor, sporda inişler çıkışlar
olabilecektir- şunu üzüntüyle söylemek istiyorum: Sporu da siyasetin bir
parçası hâline getirmeyelim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Yerlikaya.
HAMZA
YERLİKAYA (Devamla) Spor üzerinden, lütfen, siyaset yapmayalım.
Spor çok kutsaldır.
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) Yapmayacaksınız!
HAMZA
YERLİKAYA (Devamla) Yapmıyoruz. Biz, spor üzerine hiçbir siyaset
yapmıyoruz.
Tabii ki benim de
hassasiyetlerim var. Sayın Sakık
Futbolda 130 milyar maaş alan bir hocamız var. dedi.
Hakkıdır, alabilir, ama bunu veren hükûmetimiz değil, bunu veren
özerk bir federasyonun başkanıdır.
M. NURİ
YAMAN (Muş) Parası nereden geliyor?
HAMZA
YERLİKAYA (Devamla) Parası nereden bulunuyor; özerk federasyonlar,
sponsorluk kanalıyla herhangi bir yerden alabiliyorlar. Bunu devlet
karşılamaz, bunun da Genel Müdürlükle hiçbir alakası yoktur.
Bir ikincisi, bu
doping mevzuları. Gerçekten, doping toplumumuzun bir vebasıdır.
Bunun da yıllarca sıkıntılarını çeken bir arkadaşınız
olarak
Ben hiç kullanmadım, kullananları da tasvip etmedim. Ama
şunu da söylüyorum: Doping, bana göre, bir yemin vesilesi olmamalı,
bunu da siyaset hâline getirmeyelim. Yemin etti diye, temizdir mantığıyla ortaya çıkmayalım.
Uluslararası kurallar vardır, WADA. WADA der ki: Kullandıysan
kullanmışındır, kullanmadıysan
kullanmamışsındır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Yerlikaya.
HAMZA
YERLİKAYA (Devamla) Bunu siyaset hâline getirmeyelim. Biz, bütün sporcuları
seviyoruz ve Hükûmetimiz zamanında destekliyoruz. Bütün enerjimizle, bu
Hükûmetin bu döneminde gerekli açılımları yapacağız.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Yerlikaya.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına ikinci söz, Malatya Milletvekili Sayın Ömer Faruk
Özün.
Buyurun
Sayın Öz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yedi
dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Devlet Personel Başkanlığı bütçesi
hakkında grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Devlet Personel
Başkanlığımız, 1984 yılında 217
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kurulmuştur. Kamu personel
istihdamının düzenli, sürekli, etkili ve ekonomik bir şekilde
yürütülmesinin yanında, kamu kurum ve kuruluşlarının
teşkilat görev ve yetkilerinin değişen, gelişen
şartlara göre yapılandırılması görevleri başta
olmak üzere, bu hususta birçok görev ve yetkilerle görevli
kılınmış bir kuruluşumuzdur.
Devlet Personel
Başkanlığının kendi bütçesi küçük bir bütçe olarak
görülmesine rağmen, dolaylı olarak bakıldığında,
tüm kamu bütçesi üzerinde yaklaşık yüzde 25, yüzde 30luk bir
kısma hitap etmektedir. Yani, kamu kurum ve kuruluşlarının
bütçelerinin yaklaşık yüzde 30una yakın kısmı
personel harcamalarıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son yirmi yılda dünyada
globalleşme, teknolojideki hızlı değişim,
vatandaş odaklı hizmet anlayışı ve bu
anlayışın hâkim kılınması,
vatandaşların devletten beklentilerinin yaşanan
değişim gibi nedenler sonucu katılımcı,
gelişimci, saydam, beyan esaslı, hizmetten yararlananın
ihtiyacına ve hizmetlerin sonucuna odaklı bir kamu yönetimi
oluşturma çabaları Hükûmetimizin 58inci ve 59uncu dönemlerinde
başlatılmış ve kısmen de hayata geçirilmiştir.
Yıllardır
kamuoyunun gündeminde bulunan kamu personel reformu artık bu Meclisten
çıkarılmalıdır. İktidarıyla muhalefetiyle yeni
bir kamu personel yasası mutlaka bu dönem içerisinde çıkartılmalıdır.
Personel reformunun en önemli hedefi, kamu
çalışanlarımızın hak ettiği refah düzeyine
ulaşmalarını temin edecek bir ücreti temin etmek ve artık
kanayan bir yara hâline gelmiş olan kurumlar arası ücret farklılıklarının
giderilmesini sağlamak olmalıdır.
Devlet Personel
Başkanlığımız kamu personel sistemini yürütürken bunu
iki ayrı kategoride yürütmektedir. Birincisi, hukuki statü, diğeri
mali haklar kısmıdır. Devlet Personel
Başkanlığı hukuki statü kısmında birçok yeniliklere
imza atmıştır. Bunlardan birisi, merkezî memur alımı
yöntemi başlamıştır ve zaman içerisinde bu görevini
layıkı veçhile yaptıktan sonra Öğrenci Seçme ve
Yerleştirme Merkezine devretmiştir.
Burada belirtmek
istediğim bir diğer konu, yıllardır hep söylenen Eşit
işe eşit ücret söylemidir. Bence bu çok yanlış bir
söylemdir. Önemli olan görev tanımlarının, iş analizlerinin
yapıldıktan sonra performansa dayalı ücret
anlayışıyla ücretlendirilme yapılmalıdır.
Şöyle ki: Bir örnek verecek olursak, Tarım Bakanlığı,
Bayındırlık Bakanlığı gibi ülkemizin
yatırımcı kuruluşlarında çalışan bir
mühendisin almış olduğu ücret ile bir üst kurulda veya
başka bir kurumda özel gayretlerle yeni personel yasasını,
teşkilat yasasını çıkarmış ve bu teşkilat
yasasında personelinin özlük haklarını iyileştirici hüküm
getirmiş kurumlarda çalışan mühendis ücretleri arasında
ciddi farklılıklar oluşmaktadır. Bunun mutlaka giderilmesi
gerekmektedir, yani aynı unvandaki kişilerin aynı ücreti
almalarıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; idari kültürümüz sanki
çalışanı cezalandırma, çalışmayanı
ödüllendirme kriterlerine göre
yapılandırılmıştır. İş yapan memur
mutlaka hata yapacaktır, iş yapmayan memurun hata yapma imkânı
da yoktur. Dolayısıyla, personel yasa tasarısı
hazırlanırken daha çok performansa dayalı, ödüllendirmeye
dayalı bir personel sisteminin oluşturulması gerekmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle, bu
Meclisimiz, inanıyorum ki bu dönem içerisinde, yamalı bohça hâline
gelmiş olan Devlet Memurları Kanunu ve kamu
çalışanları arasındaki değişik statüleri
düzenleyici yeni bir kamu personel yasasını bu dönem
çıkaracaktır. Bunu, mutlaka, sadece iktidar partisiyle değil,
iktidar ve muhalefetiyle birlikte, bu yamalı bohça hâline gelmiş olan
kamu personel mevzuatını değiştirmek zorundayız.
Ben, bu duygu ve
düşüncelerle, Devlet Personel Başkanlığının 2008
yılı bütçesinin kurumuna ve ülkemize hayırlı
olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Öz.
Şimdi,
üçüncü söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Gümüşhane Milletvekili Sayın Yahya Doğana aittir.
Buyurun
Sayın Doğan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yedi
dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) Sayın Başkan, yüce
Meclisin değerli üyeleri; 2008 mali yılı bütçe kanunu
tasarısının görüşüldüğü bugün, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu bütçesi üzerinde Grubum ve şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, İstiklal
Savaşından sonra, askerî zafer kazanılmış, bunun
ekonomik zaferle taçlandırılması için birtakım
çalışmalara girişilmiş ve nasıl bir strateji,
nasıl bir yol izleneceği hususunda fikirlerin
tartışıldığı İzmir İktisat Kongresi
düzenlenmiştir. Bu toplantıya, toplumun çeşitli kesimlerinden,
sanayicilerden, çiftçilerden, ziraatçılardan, değişik kesimlerin
katıldığı bir kongre düzenlenmiş ve burada
varılan sonuç kararında, kalkınmanın özel sektör eliyle
gerçekleştirilmesi hususu benimsenmiştir. Fakat, aradan bir süre
geçtikten sonra görülmüştür ki, ne bir özel sermaye, ne bir
müteşebbis sınıfı, ortada, bu alınan kararı
gerçekleştirecek şartlar bulunmamaktadır.
Yine,
cumhuriyetin ilk yıllarında millî sanayinin kurulması
hedeflenmiş, 1930lu yıllarda bu yönde çalışmalar
yapılmış fakat bir netice alınamamıştır. Çok
iyi niyetli ve vatansever duygu ve düşüncelerle hareket edilmesine
rağmen, biraz önce saymış olduğum sermaye ve müteşebbis
sınıfın olmaması dolayısıyla yol
alınamamıştır. Dolayısıyla devletin ekonomiye
girmesi zorunluluklardan kaynaklanmıştır ve 1930lu
yıllardan itibaren devlet teşebbüslerinin ekonomik hayatta daha etkin
görevler aldığını görmekteyiz.
Bu
kuruluşların çalışma usul ve esaslarının denetimi
ve bunların kanunla düzenlenmesi bir ihtiyaç olarak gündeme gelmiş ve
Büyük Atatürkün 1937 yılı Meclis açış
konuşmasında yapmış olduğu tavsiye ile 1938
yılında 3460 sayılı Umumi Murakabe Heyeti adıyla bir
kanun çıkarılmış ve ilk defa kamu iktisadi
teşebbüslerinin, kamu kurumlarının denetlenmesi hayat
bulmuştur.
Detaylarına
girmeyeceğim, daha sonra birçok mevzuat değişikliği
yapılmıştır. İşte, bu kamu iktisadi
teşebbüsleri çoğaldıkça bunların denetlenmesinde de
çeşitli görüşler ortaya çıkmış, 1960 yılında
Efendim, mademki bunlar kamunun kaynaklarını kullanıyor, o
zaman kamu adına denetimi Türkiye Büyük Millet Meclisi yapsın.
denmiş ve Yüksek Denetleme Kurulu Türkiye Büyük Millet Meclisine
bağlanmış. Daha sonra 1964te yine bir değişikliğe
gidilmiş ve bu sefer tekrar Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
olarak düzenlenmiştir ve hâlen Yüksek Denetleme Kurulu 24 Haziran 1983
tarih ve 72 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre faaliyet
göstermektedir ve buralarda bu kuruma yüklenen, yani Yüksek Denetleme Kurulunun
asıl görevi, kamu iktisadi teşebbüslerinin veya sermayesinin
yarıdan çoğu kamuya ait olan kuruluşların denetlenmesini
yapmaktır. Tabii bunları yaparken sadece finansal yönden değil,
aynı zamanda performans yönünden, verimlilik yönünden de denetlemesini
yapmaktadır. Yani bu kuruluşların verimlilik ve
kârlılık ilkelerine uygun hareket edip etmediği, zarara
uğratılıp uğratılmadığı şeklinde
de denetlemeleri yapılmaktadır.
Yine
bildiğiniz gibi, Yüksek Denetleme Kurulu yapmış olduğu
denetlemeler sonucunda hazırlamış olduğu raporları
Türkiye Büyük Millet Meclisine, Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonuna göndermekte ve orada da milletin temsilcileri tarafından bu
raporlar tartışılmakta, irdelenmekte, sonuca
bağlanmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konu üzerinde yapılan
kıymetli eleştirileri, katkıları dikkatle dinledim, ancak
bir hususa üzüldüm, sebebi de şu: Sanki bizi burada kamu iktisadi
teşebbüslerinin düşmanı gibi gösteren bir söz söylendi, bu
doğru değildir. Biraz önce söylediğim gibi, kamu iktisadi
teşebbüsleri, zorunluluktan ortaya çıkmış, görevini ifa
etmiş, İkinci Cihan Savaşının yükünü
sırtında çekmiş -bunu kuranlara, burada çalışanlara
Türk milletinin minnet borcu vardır- ancak öyle bir noktaya gelinmiş
ki, bunlar artık ayakta duramaz hâle gelmiştir. Sebepleri üzerinde
durmayacağım. Konu, oldukça geniştir, üzerinde bir hayli
çalışmalarımız vardır, yeri geldiği zaman
bunları da konuşuruz. Ancak sürekli zarar eden, ayakta duramayan
kuruluşları tutmak için sürekli bunlara kaynak enjekte etmek de ne
derece rasyonel bir davranıştır, takdirlerinize
bırakıyorum.
Konumuza dönecek
olursak, Yüksek Denetleme Kurulunun alacağı yeni şekil,
geçmiş dönemde yapılan kamu reformu çalışmaları,
işte, şimdi, bir arkadaşımızın da çok isabetli
bir şekilde söylediği, işte, bunların Sayıştaya
bağlanması veyahut da ayrı bir şekil verilmesi, bunlar
zaman içerisinde yapılabilecektir, ama bilinmesi gereken ana husus
şudur:
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözünüzü tamamlayınız Sayın Doğan.
YAHYA DOĞAN
(Devamla) Kamu kaynağı kullanıldığına göre
bunun da denetlenmesi tabiidir ve en uygun şekilde, verimliliği esas
alacak şekilde denetlenmesi gerekir.
Günümüzde
devletin ekonomik hayattan çekilmesi veyahut da işte, bir
arkadaşımızın söylediği gibi, kamu iktisadi
teşebbüslerinin özelleştirilmesi sebebiyle bu kuruma ihtiyaç
kalmadığı gibi bir görüş ileri sürülmüştü, biz buna
katılmıyoruz, ancak değişik bir biçimde, daha verimli bir
şekilde bu kuruma olan ihtiyacın tartışılmasıdır,
ihtiyaç vardır.
Sayın
Başkan, kurum hakkında söyleyecek olduğumuz en önemli husus
şudur: Verimlilik denetimine ağırlık vermesi, verimlilik
denetimini yapacak şekilde organize olması temennimizdir, kendisinden
beklenen hizmeti ancak o şekilde verir.
Hepinize
saygılarımı sunarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Doğan.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına söz sırası Batman Milletvekili
Sayın Ahmet İnalın.
Buyurunuz
Sayın İnal. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Söz süreniz yedi
dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA AHMET İNAL (Batman) Teşekkürler Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Tütün ve Tütün Mamulleri
Piyasası Düzenleme Kurumu 2008 yılı merkezî bütçesi
hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ancak bugün
burada Kurumun bütçesinden bahsedip, sizi rakamlara boğmak istemiyorum.
Dünyada ve ülkemizde çok geniş kitleleri ilgilendiren tütün ziraatı
ve sorunlarından bahsetmek istiyorum. Tütünün ana vatanı Amerika
Kıtasıdır, diğer kıtalara yayılması Amerikanın
keşfiyle olmuştur. Tütün 17nci yüzyılın başından
itibaren Osmanlı topraklarında yaygın olarak üretilmiş,
19uncu yüzyılda Osmanlı Devleti önemli bir tütün üreticisi ve
ihracatçısı olmuştur. Günümüzde ise dünyada her yıl
ortalama 6 milyon ton civarında yaprak tütün ile 5 milyon ton
civarında sigara üretilmektedir. Ülkemizde ise bu ziraatın, ortalama
250 ile 280 bin civarındaki üreticinin geçim kaynağı
olduğunu görmekteyiz. Bu alanda geçinenlerin sayısının ise
1,5 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. 2007 yılı
alımı itibarıyla tütün ekicisi 99 bin ton tütün üretimi
gerçekleştirmiştir. Her geçen yıl tütün üretiminin
azaldığını görmekteyiz. Tütün ziraatı ülkemiz
ihracatında önemli bir yere sahip olup toplam tarım ürünleri
ihracatımızın yüzde 13 ile 16sını teşkil
etmektedir. Tütün ihracat verilerine baktığımızda ise geçen
yıl yaklaşık 500 milyon ABD doları döviz girdisi
sağlanmıştır. Biz, burada, tabii, tütün üretimi artsın
derken sigara üretimi artsın diyemeyiz. Tütün konusundaki
ısrarım, bu alanda uğraşı veren Anadolu çiftçisinin
mağdur edilmemesidir. Arazilerini bu ziraata göre dizayn eden Anadolu
çiftçisine alternatif ürün imkânları tanımadan bu üretimden
vazgeçmesini söyleyemeyiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; geçmiş hükûmetler döneminde
4733 Sayılı Kanunla üretici ve alıcı arasında
yazılı sözleşme yapılarak tütün üretimi belli bir kota
dâhilinde serbest bırakılmıştır. Tüketici
tercihlerinde meydana gelen değişmeler, yabancı sigaranın
ve tütünlerin dolaylı reklam ve özendirilmeleri sonucu, 1990
yılında 3 bin ton olan yabancı yaprak tütün
ithalatımız, maalesef 2005 yılında 67 bin ton
olmuştur. Sanayisi ve özel sektör yatırımlarının
gelişmediği, işsizliğin had safhada olduğu özellikle
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde sayıları on binleri
bulan Batman, Diyarbakır, Bitlis, Adıyaman, Muş ve Siirtli
ekicilerimiz, evlerini ve sulama tesislerini, tütünün sulanması,
kurutulması ve barındırılmasına uygun inşa
etmişlerdir. Ülkemizde tütün üretimi kır ve çorak arazilerde
yapıldığından, tütüne alternatif tarım ürünlerine
geçiş için ciddi bir çalışma da bugüne kadar
yapılmamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tütün ziraatindeki düşüş,
beraberinde yokluk ve göçü getirmiştir. Büyük şehirlerimize devam
eden göçler, belediyelerin yükünü artırarak hizmetleri
aksatmıştır, altyapı yetersizliği, sağlık
sorunları, eğitim, iş ve aş sorunu meydana
getirmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çözüm önerileri olarak şu
hususları dile getirmek istiyorum: En ucuz istihdamın kişiye
kendi toprakları üzerinde sağlanan istihdam olduğunu
düşünüyorum.
Birinci olarak,
ithal edilen tütünlerden alınan ve kilogram başına 3 ABD
doları olan Tütün Fonunun yerli tütün üretimi ve ıslahı için bir
kaynak olarak kullanılması gerekmektedir. Çünkü Tütün Fonu yerli
üretim olduğu için vardır. Aksi takdirde, yıllık
miktarı 230 milyon ABD doları olan Tütün Fonu ya
kaldırılacak veya azaltılacaktır. Yerli tütün üretimi
olmazsa, Dünya Ticaret Örgütü ithalat için böyle bir Fona izin vermeyebilir.
İkinci
olarak, yöredeki çiftçiye alternatif ürün sağlanabilmesi için GAP
yatırım bölgesindeki sulama tesislerinin kısa zamanda
bitirilmesi gerekmektedir. Bunun için Devlet Su İşlerinin sulama
yatırım bütçesi artırılmalıdır. Baraj
inşaatlarıyla birlikte sulama tesislerinin de inşa edilmesi
gerekir.
Üçüncü olarak,
tütün endüstrisinin ziraatla ilgili kısmı olan yaprak tütünün Tekel
İdaresinden alınarak Tarım ve Köy İşleri
Bakanlığına bağlanması çok yerinde olacaktır diye
düşünüyorum. Bu sayede tütün ekiminin bölge, arazi, iklim yapısı
ve ürün çeşitliliği dikkate alınarak planlama cihetine
gidilecektir.
Dördüncü olarak,
özellikle Ege ve Marmara Bölgelerimizde tütün üretimine ihtiyaç
duyulmasına rağmen, buranın çiftçisi alternatif alanlara
yönelmiştir. Bu bağlamda Ege tipi tütün veya her yıl ortalama 70
bin ton civarında ithal ettiğimiz geniş yapraklı Virginia,
Burley tipi tütünün Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ekimi
sağlanarak, tütün kalitesi artırılmalıdır. Uzmanlar
arazi yapısının buna uygun olduğunu ifade etmektedirler.
Beşinci
olarak, tütün ekicisine alternatif ürün tespiti ve
alışkanlığı getirilene kadar tütün üreticisine gerekli
teşvik ve destekler mutlaka sağlanmalıdır. Konuya ekonomik
olarak değil, sosyal devlet olmanın gereği ve istihdama
katkı anlayışıyla bakılmalıdır.
Konuşmama
son verirken, geçtiğimiz yasama yıllarında da Parlamentoda
vurguladığım bu hayati meselenin bir kez daha gündeme
getirilmesi ve çözüm yollarının aranması inancıyla, 2008
yılı merkezî yönetim bütçesinin hayırlı olmasını
diler, saygılar sunarım. (AK Parti ve DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın İnal.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına son söz Kayseri Milletvekili Sayın Ahmet Öksüzkayanın.
Buyurun
Sayın Öksüzkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yedi
dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2008 yılı bütçe görüşmeleri, Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün 2008 Mali Yılı Bütçesi
hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Dünya devletleri,
sosyal, siyasal ve ekonomik alanlarda hızlı bir değişim
süreci yaşamaktadır. Amme idaresi konularının bilimsel
olarak incelenmesi ve yöneticilerin eğitilmesi tüm dünya ülkeleri
açısından da önem arz etmektedir. Devletin bu değişim
sürecinde önemli bir rolü olduğu görülmektedir. Bu nedenle, Hükûmetimiz,
idari konuda devlet ve bürokrasi verimliliğinin
artırılmasına ilişkin eğitim
çalışmalarına özel önem göstermektedir.
Eğitim,
insanımızın kültür düzeyini yükselten, ülkemizin refahı ve
yaşam kalitesini yükselten, istikrar ve rekabet gücüne katkıda
bulunan ve hayat boyu süren bir faaliyettir. İşte, bu bakış
açısından dolayı insanın eğitim düzeyinin yükseltilmesi
ve beşerî sermayemizin çağdaş standartlara
ulaştırılması partimizin 59uncu ve 60ıncı
Hükûmet Programlarında hedefine koyduğu ve uyguladığı
en temel stratejilerden olmuştur.
Türkiye ve Orta
Doğu İdaresi Enstitüsü de özel önem verdiğimiz bir eğitim
kurumudur ve elli beş yıldan beri kamu yöneticilerinin
eğitiminde Türkiyede önemli bir misyon üstlenmiştir.
Üzerine
aldığı görevi en güzel bir şekilde bütün çağdaş
eğitim metotlarını da kullanarak yapan Türkiye ve Orta Doğu
Amme İdaresi Enstitüsü hakkında siz değerli milletvekillerine
bazı bilgiler aktarmak istiyorum.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, 8 Mayıs 1952 tarihinde, Türkiye ile
Birleşmiş Milletler arasında var olan Teknik Yardım
Anlaşmasına ek bir protokolle kurulmuştur. Daha sonra, Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi ile işbirliği içinde ve özerk
bir kuruluş olarak 1953 yılı mart ayında görevine
başlamıştır. Enstitü 1958 yılına kadar bu
statüyle çalışmış, aynı yıl haziran ayında
çıkartılan 7163 sayılı kuruluş kanunuyla tüzel
kişilik kazanmıştır
Kuruluş
yıllarında Orta Doğu Bölgesinde aynı görevi üstlenen
başka bir kurum bulunmadığı için Birleşmiş
Milletler bursuyla Orta Doğu üzerinden de öğrenci kabul etmiş
olan Enstitü, yabancı öğrenci kabulünü sürdürmekle birlikte,
günümüzde daha çok ulusal bir nitelik kazanmıştır.
Enstitünün
amacı, kamu yönetiminin çağdaş yönetim anlayışına
göre gelişmesine ilişkin çalışmalar yapmak ve bu
anlayış doğrultusunda kamu yöneticileri ve görevlilerin
yetişmesine yardımcı olmaktır. Bu amacını üç ana
etkinlik dalında gerçekleştirmektedir. Bunlar, öğretim ve
yetiştirme, araştırma ve yardım, derleme ve yayın
etkinlikleridir.
Öğretim ve
yetiştirme etkinlikleri: Kamu görevlilerinin yönetim bilimi alanında
uzmanlaşmasını sağlamak ve kamu yönetimine yönetici
yetiştirmek yoluyla gelecekteki yönetici ihtiyaçlarının
karşılanmasına katkıda bulunmak amacıyla yürütülen
kamu yönetimi yüksek lisans programı; Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel Komutanlığı ve diğer güvenlik personeline
yönelik bir program olan kolluk yönetimi yüksek lisans programı; Adalet
Bakanlığı personeli, hâkim, savcılar ile idari yargı
mensupları ve kamu kuruluşlarında çalışan hukuk
müşaviri ve avukatlara yönelik bir program olan adalet yönetimi yüksek
lisans programı; Millî Eğitim Bakanlığı personeli,
öğretmen, okul müdür yardımcıları ve okul müdürlerine
yönelik program olan eğitim yönetimi yüksek lisans programı ve
yönetim bilimi doktora programıdır. Bu programlarda hâlen 134 kamu
görevlisi eğitim görmektedir.
Araştırma
ve yardım etkinlikleri: Kamu yönetimi alanında gerçekleştirilen
araştırma hizmetleri, enstitü, öğretim üye ve
yardımcıları ile yüksek lisans ve doktora öğrencilerine
çeşitli projeler dâhilinde sürdürülmüştür.
Enstitü bu
bağlamda, birçok genel ve özel bütçeli kuruluşun yeniden
yapılandırma ve norm kadro çalışmalarında
danışmanlık yapmıştır.
Derleme ve
yayın etkinlikleri: Enstitü tarafından gerçekleştirilen derleme ve yayın
etkinlikleri ise kuruluşundan günümüze kadar sayıları 340a
ulaşan, kamu yönetimi alanında çıkarılmış
kitaplar ve süreli yayınlardan oluşmaktadır. Bu yayınlar
arasında Amme İdaresi Dergisi, Çağdaş Yerel Yönetimler
Dergisi, İnsan Hakları Yıllığı ve Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Teşkilatı Rehberi yer almaktadır.
Enstitü
bünyesinde, ayrıca, sürekli eğitim, insan hakları ve yerel
yönetimler alanlarında çalışan üç merkez faaliyet
göstermektedir. Merkezler, görev alanları içinde yer alan konularda,
dokümantasyon eğitimine ve yayına uzanan çeşitli alanlarda
faaliyet göstermektedir.
Sürekli
Eğitim Merkezince, kamu kurum ve kuruluşlarından gelen talepler
doğrultusunda her yıl yaklaşık yirmi beş - otuz
değişik konuda 1.500 kadar öğrenciye kısa süreli
eğitim verilmektedir.
1989
yılında kurulan Yerel Yönetimler Araştırma ve Eğitim
Merkezinin amacı, ulusal düzeyde yerel yönetimlerde ve bağlı
kuruşlarında çalışanlara yönelik eğitim ve
yetiştirme programları düzenlemek, bu kuruluşlara
danışmanlık hizmeti sağlamak ve yerel yönetimlerin
geliştirilmesine, daha etkili ve verimli çalışmalarına
katkıda bulunacak araştırma ve etkinlikleri planlamak ve
yürütmektir. Ayrıca, seçimler, mevzuat, ihaleler, yerel gündem gibi
konularda verilerin toplandığı, gerek halka gerek yerel yönetim
birimlerine gerekse ilgi duyan uzmanlara İnternet ortamında hizmet
sunan geniş ve kapsamlı bir kaynak olarak web sitesi oluşturulmuştur.
Uluslararası
ilişkiler konusunda, Enstitü 1986 yılından beri
Uluslararası Yönetim Okulları ve Enstitüleri Birliğinin
üyesidir. 2004-2007 yılları arasında Enstitü Genel Müdürü, bu
uluslararası kuruluşun başkanlığı görevini üç
yıl süreyle yürütmüştür.
Enstitü, 1991
yılından beri de Uluslararası Yönetim Bilimleri Enstitüsünün
Türkiye ulusal seksiyonu olarak Bakanlar Kurulu kararıyla
görevlendirilmiştir. Enstitü Genel Müdürü, bu kuruluşun yönetim
kurulu, yürütme kurulu ve bilim kurulu üyesidir.
Avrupa
Birliği Genel Sekreterliğinin de katkısıyla, merkezi
Maastrichtte bulunan Avrupa Kamu Yönetimi Enstitüsünün, Avrupa Birliğine
aday ülkeler ile Akdeniz ülkelerine yönelik Avrupa Birliği Eğitimi
Programlarında Enstitü de yer almaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Öksüzkaya.
Buyurunuz.
AHMET ÖKSÜZKAYA
(Devamla) Avrupa Birliği Kamu Yönetimi Akreditasyon Birliğine üye
olmak için başvuruda bulunulmuştur.
Enstitünün
personel durumu: 26sı akademisyen olmak üzere 109 personel
çalışmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın
Bakanımızın da Komisyonda vurguladığı gibi,
kamuda belirli görevlere gelebilmek için Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü programlarına katılmış olmayı
zorunlu hâle getirmek, sanıyorum ülkenin yararına olacaktır.
Bu Enstitümüzün
milletimize hayırlı hizmetler yapmasını temenni ediyor ve
tüm eğitim kadrosuna yeni dönem çalışmalarında
başarılar diliyorum.
Bu dilek ve
temennilerle konuşmamı tamamlarken, kurumun 2008 yılı
bütçesinin kabulünü ve bu bütçenin hazırlanmasında emeği geçen
başta bakanlıklar, kurum ve kuruluşlar ve komisyonlarda görevli
arkadaşlarıma teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Öksüzkaya.
Şahsı
adına lehinde söz isteyen Sinop Milletvekili Sayın Abdurrahman
Dodurgalı.
Buyurunuz
Sayın Dodurgalı.
(AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Sinop) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile ilgili olarak Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
bütçesini öne çıkartarak, lehte kişisel görüşümü belirtmek üzere
huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bizim bu sene,
biliyorsunuz, ilk Parlamentoya katılma yılımız. Daha önceki
yıllarda Parlamentonun bütçe görüşmelerini zaman ve
fırsatımız oldukça izliyordum. Bu seneki kadar olumlu ve sakin
geçtiğine ben pek şahit olmadım. Onun için, bu bütçe
görüşmelerinin çok olumlu geçtiğini düşünüyorum. Buna
katkıda bulunan, tabii muhalefetteki arkadaşlarımıza
özellikle teşekkür ediyorum. Bütçe görüşmeleri çok güzel geçiyor.
Benim üzerinde
konuşacağım Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesiyle
alakalı olarak, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün hizmet alanı
ve sahalarıyla ilgili olarak, nüfusunun önemli bir kesimi genç nüfus olan
bir ülkede vazife yaptığını her şeyden önce belirtmek
istiyorum. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün omuzladığı,
sırtına aldığı yükün son derece ağır ve o
derece sorumluluk gerektiren bir yük olduğunu düşünüyorum.
Bütün eğitim
kitaplarında, gençlik dönemine, özellikle Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğümüzün ilgilendiği on üç ile yirmi beş yaş dönemine
temel etki eden psikolojik etkenlerin başında ergenlik
ortamının geldiğini hepimiz biliyoruz. Bu ergenlik
ortamının ve ergenlik döneminin de birçok sebepten dış
etkilere açık, sosyal faaliyetlere açık ve kişiyi aileden bile
kopartan bir sosyalite içinde olmaya götüren bir dönem olduğunu biliyoruz.
Onun için, tehlikelerle dolu olan bu dönemi en güzel şekilde geçirmek,
onları topluma uyumlu hâle getirmek, onların hem kendini
gerçekleştirmesini hem de topluma uyum sağlayan bir fert olarak
yarınlara hazırlanmasını kendisine vazife edinmiş
Gençlik ve Spor Müdürlüğümüzün son derece önemli bir rolü, önemli bir
fonksiyonu var.
Tabii, Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü bütçesinden sonra, burada tütün mamulleri ile ilgili
ve alkollü içkilerle ilgili genel müdürlüğün bütçesi görüşülüyor.
Ben, özellikle, Sayın Bakanımıza gidip sordum: Her iki genel
müdürlük de size mi bağlı? Öyle dediler. Şimdi, tabii,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bir taraftan kötü
alışkanlıklarla mücadele edecek, içki ve benzeri alkollü maddelerle,
tabii, özellikle de uyuşturucuyla mücadele edecek
Daha önce toplumumuzun
karşısında, gençlerimizin ve çocuklarımızın
karşısında pek fazla tehlike olarak düşünmediğimiz ve
çeşitli sebeplerle gençlerimizin, çocuklarımızın
korunduğunu düşündüğümüz uyuşturucu
alışkanlığı maalesef, kendisini çok emin hisseden
ailelerde bile etkisini hissettirmeye başlamıştır. Bununla
ilgili olarak Emniyet Genel Müdürlüğümüzün yeterli polisiye tedbirler
aldığını, Millî Eğitim
Bakanlığımızın eğitimsel tedbirler
aldığını biliyoruz. Tabii, bir taraftan da, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğümüz kendi ilgi alanıyla ilgili olarak da birtakım
tedbirler alıyor. Ama bir taraftan Sayın Bakanımız da tütün
mamulleri ve alkollü içkileri üretip, bunları da satmak zorunda. Bana
böyle bir çıkmaz gibi geliyor. Şöyle bir şeyi
hatırlattı bu durum: Ben Sinop milletvekiliyim biliyorsunuz, Sinopun
ilçesi Boyabatın iki temel girdisi vardır: Birisi çeltik üretimi,
birisi de tuğla üretimidir.
Bildiğiniz
gibi, çeltik üretimi çok suya ihtiyaç hisseder, hatta çok sudan çok, çok
yağmura ihtiyaç hisseder. Ama, bir taraftan, kurutmalı
olmadığı için bizim kiremit ve tuğla
fabrikalarımız, yağmurun yağmamasını ister
tuğla üreticisi de.
Bir adamın,
böyle, bir damadı tuğla üreticisi, bir damadı da çeltik
üreticisiymiş. Her gün biri geliyor gidiyor, Baba bize dua et,
yağmur yağsın.Öteki geliyor Baba bize dua et, yağmur
yağmasın. diye. Bu sene, herhâlde, bu baba her ikisine de dua etmedi
ki yağmur yağmadığı için çeltik üretimimizde
randıman yüzde 40ın altında kaldı. Birçok üreticinin
elindeki malı Ofis almakta güçlük çekti. Dolayısıyla,
açıklanan rakamlardan pek yararlanamadık.
Bir taraftan da
biz geçmişte tuğlanın tanesini bir bardak çay parasına
satarken, bugün dört tuğlaya ancak bir bardak çay alabiliyoruz. Böyle bir
şanssızlığımı da bu vesileyle belirtmek
istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Dodurgalı.
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Devamla) - Efendim, tabiatıyla, gençliğin kötü
alışkanlıklardan korunması için yapılmış
birçok faaliyet var. Benden önce Grubumuzun görüşlerini aktaran Hamza
Yerlikaya Bey bunları yeterince vurguladı. Ben bir noktaya
dikkatinizi çekmek istiyorum. Burada millî takım antrenörümüzün
maaşı söz konusu edildi. Bilindiği gibi, bu maaş özerk
Futbol Federasyonu tarafından verilmekte. Burada daha bir hafta önce, on
beş gün önce bu kanunu biz buradan çıkartırken bu
arkadaşlarımız bu özerkliğin bizim tarafımızdan
ihlal edileceği konusunda gece yarılarına kadar bize burada
ithamlarda bulundular. Ama, görüyorsunuz, toplumsal normlara uymayan bir durum
hasıl olduğunda hemen Gençlik Spor Genel Müdürlüğü veya spordan
sorumlu Devlet Bakanlığı bu işten sorumlu tutulmaya
çalışılıyor. Tabiatıyla, özerkliğin acaba sınırları
nereye kadar olmalıya da bir cevap hazırlamak gerekiyor.
Ben, burada,
Sinopumuza özellikle son yıllarda birçok tesis kazandıran, tabii
ülkemize büyük tesisler kazandıran başta Sayın
Bakanımız olmak üzere Gençlik Spor Genel Müdürümüze çok teşekkür
ediyorum.
Kırk yedi
amatör kulübü olan Sinopun bir tek liglerde oynayan tek hentbol kulübü var.
Bugün, bu kulübün dün bana yetkilisi telefon etti, Efendim, önümüzdeki hafta
deplasmana gidemeyeceğiz. diye. Ben bu durumu da nazarı itibara
alarak Gençlik ve Spor Genel Müdürümüzden amatör spor kulüplere daha yakın
ve daha yoğun bir bütçeyle ilgi göstermesini rica ediyorum, istirham
ediyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY
(Sinop) Muhalefet sıralarından da alkışlar.
BAŞKAN
Teşekkürler ederiz Sayın Dodurgalı.
Şimdi,
Hükûmet adına Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Çiçek. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz on
beş dakika.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sözlerimin başında Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü ve Yüksek Denetleme Kuruluyla ilgili görüş serdeden
arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
TODAİE,
1955ten bu tarafa, yarım asrı aşan bir süreden beri önemli bir
görevi ifa etmektedir. Fakat, arkadaşlarımızın da bir
ölçüde dile getirdiği gibi, yaptığı görevin ifasıyla
mütenasip bir tanınmışlığı da söz konusu
değildir.
Şunu hepimiz
biliyoruz ki, etkin, verimli, süratli ve kaliteli bir kamu hizmeti,
aslında kaliteli bir kamu yönetiminden geçmektedir. En modern
yasaları da çıkarsanız, en modern sistemleri de getirip
uygulamaya koysanız, yasal olarak, bunları uygulayacak kamu
yöneticilerini bu maksada matuf iyi yetiştiremediyseniz, bu reformlardan,
bu yasal düzenlemelerden gerekli fayda sağlanamıyor. Ancak, şunu
görmek gerekir ki, 1955ten bu tarafa, başta belediyelerimiz olmak üzere,
pek çok kamu kuruluşundan insanlarımız o kurumda görev
yaptılar, hizmet aldılar. Kuruluşundan bugüne emeği geçen
herkese teşekkür ediyorum.
Bu dönemde
inanıyorum ki bütün bu tenkitler de dikkate alınmak suretiyle daha
ileri bir noktaya gelebilecek, etkin ve verimli bir eğitim ve akademik
hizmeti sunabilecektir. Bizim de kendilerinden beklentimiz budur. Şahsen
bu görev bana verildikten sonra kendileriyle yaptığım iki
görüşmede bu talebimizi ilettik. Neyi nasıl yapacakları
siyasetçinin işi değildir. Biz, ancak siyasi
kararlılığımızı, desteğimizi veririz. Bunu
yüce Meclisin huzurunda bir defa daha ifade ediyorum.
Neden bunu
yaptınızdan ziyade, neden bunları yapmadınız
noktasında olsa olsa taleplerimiz olabilir. Özellikle reform
açısından önemli adımların atıldığı ve
atılacağı bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemde, inanıyorum
ki, bu kurumumuza daha fazla iş düşecektir, biz de kendilerine
yardımcı olacağız. Bunu kısaca ifade etmek istiyorum.
İkinci
olarak, Yüksek Denetleme Kuruluyla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.
Yüksek Denetleme Kurulu, Atatürkün direktifiyle kurulmuş olan ve o günden
bugüne de imkânlar ölçüsünde başarıyla hizmet vermiş olan bir denetleme
kurulumuzdur. O günden bugüne hizmet verenlere de yine huzurunuzda
teşekkür ediyorum.
Bu kuruluş
bir taraftan KİTlerin yasalara uygun faaliyette bulunup
bulunmadığını, öbür taraftan da verimlilik
açısından olmak üzere birçok yönden bu kurumların denetimini
yapmaktadır. Bu, aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerinin, yani sizlerin bu KİTlerle ilgili yapılan faaliyetler ne
ölçüde yasalara uygundur ya da değildir, ne ölçüde verimlidir ya da
değildir, büyük ölçüde müzakerelere esas teşkil eden raporları
hazırlıyorlar. Ancak, bir süreden beri bir tereddüt var. Bu burada da
dile getirildi. Bunun kısa süre içerisinde ortadan
kaldırılması gerektiğini ben de şahsen
düşünüyorum. Şimdi, maalesef, ayrı ayrı zamanlarda
çıkan kanunlar sebebiyle devlet hayatımız içerisinde aynı
görevi yapan birden çok kuruluş vardır. Bildiğim kadarıyla,
mesela devlette halıcılık işiyle uğraşan sekiz
tane kuruluş var, üç tane ayrı emeklilik kuruluşu var. Denetim
alanında pek çok mekanizmalar var. Bir taraftan kaynak israfı, bir
taraftan insan israfı, öbür tarafta, özlük hakları
bakımından da aynı görevi yaptıkları hâlde farklı
statüde olmaktadırlar. Bu da beraberinde bir kısım
adaletsizlikleri getirmektedir. Dolayısıyla, Yüksek Denetleme
Kurulunun da bu dönemde hiç olmazsa bu tereddüdü ortadan kaldıracak bir
yapıya kavuşması gerekir. Bir arkadaşımız
tarafından Bunu tartışmaya açalım, katılım
denildi. Ben de bu vesileyle tartışmaya açıyorum. Komisyonda da
ifade etmeye çalıştım. Şimdi bir görüş, Yüksek
Denetleme Kurulu üyelerinin Sayıştay mensubu olarak kabul edilmesi,
buranın kaldırılarak Sayıştay bünyesi içerisinde
faaliyetlerini sürdürmesidir. Sayıştay da denetim yapıyor
Meclisimiz adına, onlar da rapor hazırlıyor, buralarda
görüşüyoruz. Bir görüş budur. Bir görüş ise, özerk bir
yapıya kavuşmasıdır. Başbakanlığa
bağlı olabilir veya ayrı, özerk bir yapıya kavuşabilir. Bu da bir
tartışma konusu olan fikirdir. Bunun ortalaması başka bir
fikir de olabilir. Yüksek Denetleme Kurulu kalsın, ama Meclise
bağlı olsun denilmektedir. Demek ki ortada üç tane görüş var,
ama arzu edilen şey şudur burada: Siyasi etki olacaktı
olmayacaktı tartışmasından ziyade, bugün bulunduğundan
çok daha iyi hizmeti hangi yapıda, hangi statüde verecektir, ona bakmak
lazım. Biz bu tartışmaya açığız. Ümit ediyorum ki
önümüzdeki günlerde, yani 2008le beraber, demin söylediğim, aynı
alanda görev yapan birden fazla kuruluşun tek çatı altında
birleştirilmesiyle ilgili çalışmalara hız vereceğiz.
Bunun ilk ayağı sosyal güvenlik kuruluşlarıdır.
Arkasından, bir afet olduğunda ki geçmiş olsun diyorum buradan
Antalyalı vatandaşlarımıza, hayatını kaybedenlere
de rahmet diliyorum. Bir afet söz konusu olduğunda, Afet İşleri
Genel Müdürlüğü müdahale ediyor; Acil Durum Yönetimi, o başka bir
taraftan müdahale ediyor: Bayındırlık
Bakanlığının kuruluşu da var, Sosyal
Yardımlaşma var, Bakıyorsunuz bir çok başlılık,
dağınıklılık oluyor. Bunların hepsini tek
çatı altında birleştirmeye yönelik çalışmalara devam
edeceğiz. Bu meyanda da denetleme görevi yapan Yüksek Denetleme Kuruluyla
ilgili de bir karara varmış olmamız gerekir diye
düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, denetim deyince, bir iki hususa da bu bütçe vesilesiyle temas
edildiği için ben de temas etmek lüzumunu, hatta mecburiyetini duyuyorum.
Şimdi, Türkiye bir hukuk devletidir. Hukuk devleti, sadece bir slogan
değil, sadece Anayasada yazılı olduğu için değil,
gerçekten önemli bir sıfattır Türkiye Cumhuriyeti devletinin. Bu ne
demektir? Başta idare olmak üzere, devleti yönetenler olmak üzere,
kişilerin ve kurumların yaptığı her işi hukuk
kuralları içerisinde, kanuni usuller içerisinde, hukuki usuller içerisinde
yapmasıdır. Bunlara aykırı bir durum söz konusu
olduğunda da bunun yine hukukta ve yasalarda belirtilen usullerle
soruşturulması esastır. Dolayısıyla, bir konuyu
gündeme getirdiğimizde eğer bir hukuk ihlali varsa, bir yasa ihlali
varsa, bunu Türkiyede soruşturacak yeteri kadar makam vardır, hatta
çoktur. Demin söyledim, birden fazla makam vardır. Dolayısıyla,
burada öyle iddialar gündeme getirildi ki, bunlara cevap vermediğiniz
takdirde
Biz burada birbirimizi tanıyoruz, birbirimizin ne demek
istediğini anlarız, ama siyaset, biraz, konuşulandan ziyade
dışarıda algılama meselesidir. Konuştuğumuzdan
ziyade, buradaki konuşmalarımız dışarıda
nasıl algılanıyor, ona bakmak lazım.
Şimdi, böyle
bakıldığında hepimizi de bir ölçüde zan altında,
töhmet altında bırakan bir kısım ifadeler oldu, evvela
Silahlı Kuvvetleri, yargıyı ve denetim mekanizmalarını
ve milleti zan altında bırakan.
Şimdi,
bazılarımızın çocuklarının Türkiyenin
sıkıntılı bölgelerinde görev yapmadığı
tarzında ifadeler var. Bu, farkında olmadan bir kısım bu
meyandaki düşünceleri de tetikleyebilir, tahrik edebilir. Şunu görmek
lazım: Silah altına alınması gereken gençlerimizin nerede,
hangi sınıfta, ne kadar süreyle görev yapacaklarını Türk
Silahlı Kuvvetleri kendisi tayin ediyor. Herhangi bir siyasi müdahale
burada söz konusu değildir. Şırnaka mı gidecek, Karsa
mı gidecek, Edirnede mi görev yapacak, ne kadar süreyle görev yapacak,
buna karar veren Türk Silahlı Kuvvetlerinin ilgili birimidir, Askeralma
Dairesi, onunla irtibatlı birimlerdir. Dolayısıyla, objektif bir
sisteme göre, burada bu tertipler, bu düzenlemeler yapılıyor.
Kaldı ki Türkiyede siyasetçileri, hep kötü yapar, her işi kendinden
yana yontar tarzındaki oluşmuş bir kanaate de, maalesef, yeni
deliller eklemiş oluyoruz.
Ben çok açık
olarak söylüyorum, cevabını ben verdiğim için ben söylüyorum.
Benim bir oğlum var. Çekti kurayı, gitti, Siverekte sekiz ay
görevini yaptı, geldi. Bir lütuf değildir, bir vatan görevidir.
Kız yeğenim, kardeşimin kızı. Çekti kurayı -
öğretmen- iki buçuk sene Şırnak Cizrede, iki buçuk sene de
Batmanda görev yaptı. Bunlar sorulabilir. Amcası bakandır,
amcası milletvekilidir ama bu hiçbir şey ifade etmedi. Ben gine Kabine
arkadaşlarımdan biliyorum. Jandarma Genel Komutanlığı
kendisine bağlıydı. Kardeşinin çocuğu, öz çocuğu
gitti, Çukurcada, hudut taburunda, tam sınır çizgisi üzerinde
görevini yaptı, geldi.
Şimdi bunlar
ortadayken, hepimiz âdeta çocuklarımızı belli bölgelerden
kaçırıyoruz, garibin gurebanın çocuğu oralara gidiyor,
siyasetçinin çocuğu
Geri kalanının cevabını burada
ben vermeyeceğim.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Bakan, bunlar bireysel, sizin
Oluyor mu,
olmuyor mu?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Çünkü, neticede bu
cevabı verecek olan Türk Silahlı Kuvvetleridir. Gidecek, görevini
yaptı, yapıyor. Dolayısıyla, ortada somut bir delil olmadan
bu türlü şeyleri söylemek, bence, en azından dışarıda
yanlış anlamalara sebebiyet verir, bu doğru değildir.
İkincisi,
bir kısım insanlarla ilgili burada iddialarda bulunuldu. Şimdi,
bir taraftan Yargı bağımsızdır. diyoruz, Her
işi yargıya bırakalım diyoruz. Şimdi, eğer
burada iddia edilen hususlar doğru idiyse, hangi savcı görev yapmak istedi
de buna engel olunmuştur? Bakın, biz buradayız. Ben, dört buçuk
sene Adalet Bakanlığı görevini yaptım, şimdi de bir
başka arkadaşımız yapıyor. Birisi bana desin ki
Burada zikredilen kişilerle ilgili savcı soruşturma
açacaktı, soruşturmaya Adalet Bakanı engel oldu; filanca yerde
bir işlem yapacaktı, devletin ilgili kişisi şuna mani
oldu. tarzında, gelip burada bir beyanda bulunsun. Eğer bu yoksa, o
bir siyasi söylem meselesidir. Ama, bunun kimseye faydası yok. Bu
vatandaş söyleyenleri de bilir, söylenenleri de bilir, hakkında
konuşulanları da bilir.
Bakınız,
bir hukuk devletinde, dedik ki, evvela bu iddiaları yargılayacak
olan, değerlendirecek olan, sonuçlandıracak olan yargıdır.
Ben, şimdi, buradan bir defa daha ifade etmek istiyorum: Bu bahsedilen
kişilerin önemli bir kısmının dokunulmazlıkları
yoktur. Dokunulmazlık olmadığına göre, kim, ne yapmak
istiyor da hangi anayasal hüküm ya da yasal mevzuat buna engel teşkil
etti? Şimdi, burada yargıyı töhmet altında
bırakıyoruz, savcılarımızı zan altında bırakıyoruz.
Bu savcılar, eğer ortada bir delil var idiyse, iddia var idiyse
takipsizlik kararı mı verdi, bunların üstünü mü örtbas etti ki
bunları konuşuyoruz?
İkincisi:
Bakınız, burada dile getirilen hususların hiçbirisi seçimden
sonra dile getirilen hususlar değil. Seçim öncesi bunların hepsini
millete götürdük biz, herkes götürdü. Kimin eteğinde, heybesinde ne
taş varsa, meydan meydan dolaştı, televizyon televizyon
konuştu, bunların hepsini dile getirdi. Şimdi, en büyük hakem
millet olduğuna göre, milletin vicdani bir kanaate sahip olabilmesi için
ne usul hükümlerine ihtiyacı var ne dokunulmazlık engelleri var ne
İç Tüzük mâniası var. Bunların hiçbirisi yok. Bunların
hepsini götürdük millete. Millet dedi ki Biz bunlara inanmıyoruz.
O hâlde,
aslında, bugün, burada yapılması gereken bunlar değil de
şu 22 Temmuz seçim sonuçlarını bir değerlendirsek.
Değerlendirsek acaba,siyasetin neresinde bulunuyoruz biz? Parlamento
olarak neresindeyiz? Parti olarak neresindeyiz? (AK Parti
sıralarından alkışlar) Yani, herkes birilerine ders vermeye
çalışıyor da milletin verdiği dersten kimse nasibini almak
istemiyor, hâlen, 22 Temmuz öncesinin bayatlamış konularını
buraya getirmeye devam ediyoruz. Bundan bir fayda olmaz, bu, siyasete kalite de
katmaz, siyaseti bir yere de getirmez. Getirmedi, elli senedir getirmedi, ama
bir şeyi getirdi, siyaseti itibarsız hâle getirdi bakınız.
Karşılıklı birbirimizi çürüteceğiz diye, siyasetçi
dediğin, vurguncu, soyguncu, hırsız, yakınlarına
menfaat sağlayan insanlardan müteşekkil bir faaliyet alanı
hâline geldi. Bu doğru değil, ama bu kadar kesimin içerisinde
yanlış yapanlar varsa bunun da hukuk düzeni içerisinde gereğinin
yapılması lazım gelir. Gereğinin yapılmasına
engel teşkil eden, mevzuatımızda da herhangi bir husus yok.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Soyguncunun
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Burada, ikide bir,
bir konu gündeme getiriliyor bakınız. Şimdi, bir
kısım, zaman zaman, burada, dokunulmazlıklar konuşuldu. Ben
dedim ki: En çok, dokunulmazlıklarla ilgili münakaşaların
yapıldığı dönem 1999-2002 dönemidir. 2002 seçimleriyle
birlikte, bu iddiaların hepsi, artık, dokunulmazlık engeline de
takılmadı, çünkü 2002de o dönem Parlamentoda görev yapan arkadaşlarımızın
hiçbirisi Meclis içinde değildi, dokunulmazlığı yoktu. Ee
ne oldu? Hani bu kadar iddia vardı yoktu filan dedik de yerli yersiz, var
olanlar yargıya gitti. Ne karar verildiyse başımız üstüne.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hangi bakanlara soruşturma açtınız?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Olmayanların
ise tümünü suçlamaya devam ettik. Dolayısıyla şimdi, bunlardan
Şimdi, böyle bir
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bakanlar hakkında, hangisine soruşturma
açtınız?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Şimdi,
bakınız, Sayın Genç, benim ne söyleyeceğime sen karar
verecek değilsin. Evvela, sen karar verecek değilsin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hangi bakanlar hakkında soruşturma önergesi verdiniz?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) -
Dolayısıyla, sözümü kesme. Eğer bir sıkıntın
varsa bunu usulü dairesinde her yerde konuşuruz,
tartışırız. Evvela usule riayet et.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Bakan
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Zaten, belki de en
büyük yanlışlık, işte bu türlü usulsüzlüklerdir.
Konuşma tarzını bilmeyen, konuşma usulünü bilmeyen
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) -
neyi, nerede,
nasıl konuşacağını (AK Parti sıralarından
alkışlar) bilmediğimiz takdirde, bu sisteme de demokrasiye de
zarar veriyoruz.
SIRRI SAKIK
(Muş) Siz, çok mu biliyorsunuz?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Hepinize
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Şimdi,
Devlet Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu.
Buyurunuz
Sayın Başesgioğlu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Bakan Meclise yanlış bilgi veriyor. Hangi
bakan hakkında, geçmiş bakanlar hakkında soruşturma
önergesi getirdiler de
(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Bakan, süreniz yirmi dakikadır.
DEVLET BAKANI
MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında
hepinizi şahsım ve ilgili kuruluşlarımız adına
saygıyla selamlıyor, bütçelerimizin hayırlı
olmasını diliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, huzurunuza, Bakanlığıma bağlı,
sorumluluk alanımda bulunan Devlet Personel
Başkanlığı, Gençlik Spor Genel Müdürlüğü ve Tütün,
Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kuruluna
ilişkin görüşlerimi sizlerle paylaşmak ve daha önce bu kürsüde
değerli görüşlerini aktaran, soru soran değerli
arkadaşlarımın da zamanın elverdiği ölçüde
sorularını cevaplamak istiyorum.
İzninizle,
Tütün Üst Kuruluyla başlamak istiyorum değerli
arkadaşlarım. 2002 yılında kurulan bir düzenleyici kurul,
tütün mamulleri ve alkollü içki üretim ve ticaretinden devlet tekelinin
kaldırılmasıyla birlikte piyasayı düzenlemek için öngörülen
bir otoritedir. Ancak, 2002 yılında yasası çıkmasına
rağmen, bu geldiğimiz nokta itibarıyla henüz daha tam
işlevselliğine kavuşmamış, 2002 yılında
Anayasa Mahkememizin personel rejimine ilişkin bozma kararıyla
birlikte tam istenilen ölçüde bugüne kadar hizmet edememiş bir düzenleyici
kuruldur. İnşallah, sizlerin de desteğiyle, Anayasa Mahkememizin
bu bozma gerekçeleri doğrultusunda yasasını yeniden revize
edeceğiz ve diğer fonksiyonlarına ilişkin maddelerde de
değişiklik yapmak suretiyle, bu düzenleyici kurulun piyasayı
denetleme ve düzenleme konusundaki fonksiyonlarını en üstün seviyeye
çıkarmak istiyoruz. Zira, konuştuğumuz alan, yaklaşık
12 milyar YTLlik bir pazarı ilgilendirmektedir. Tütünüyle, alkollü
içkileriyle, işte, kaçak, bandrolsüz veyahut da yasa dışı
üretimlerin de çok yoğun olduğu bu sektörde mutlaka bir kamu
otoritesinin düzenleyicilik görevini yerine getirmesi gerekiyor. Onun için,
önümüzdeki süreçte bu yasal eksiklikleri tamamlayıp bu Kurulun en iyi
şekilde işlemesine yasal bir zemin hazırlamak istiyoruz.
Tütün konusu
gündeme gelmişken, bazı konuşmacılar kotadan bahsettiler.
Değerli
arkadaşlarım, bu tekelin kaldırılmasıyla birlikte
artık tütünde kota uygulaması kaldırıldı, tamamen
piyasa libere edildi. Sözleşme yapmak suretiyle üreticilere, hangi
miktarlarda tütün ekecekleri yapılan sözleşmeler suretiyle
kendilerine bildirilmektedir. Bizim de bu konuda, Üst Kurulun herhangi bir
fonksiyonu veyahut da kural koyma durumu söz konusu değildir. Sadece,
ifade etmeye çalıştığım gibi, Kurul, piyasayı
denetleme ve düzenleme konusunda yasanın kendisine vermiş olduğu
yetkileri kullanan ve önümüzdeki dönemde
de daha etkin bir şekilde kullanacak bir kurumdur.
Sorumluluk
alanımdaki ikinci saygın kuruluşumuz Devlet Personel
Başkanlığıdır. Yaklaşık kırk yedi
yıllık bir geçmişi olan, bugüne kadar önemli görevler
yapmış bir teşkilatımızdır. Ama, bugün
itibarıyla, değerli arkadaşlarımın da ifade
ettiği gibi, Devlet Personel Başkanlığını yeni
bir vizyonla geleceğe hazırlamak durumundayız. Bugün ister
kamunun isterse özel sektörün olsun en büyük sorunu nitelikli eleman sorunudur,
insan kaynakları sorunudur. Özel sektör bu konudaki eksiğini zaman
içerisinde gidermiştir. Ama, maalesef, kamu yönetimi bu konudaki
eksiğini giderememiştir. İnsan kaynaklarını yönetme,
etkin, verimli, kaliteli personel istihdamı konusunda özel sektöre oranla
devlet bu konuda biraz daha geri kalmıştır. Onun için,
önümüzdeki dönemde Devlet Personel Başkanlığımızı
bu söylediğim çerçeve içerisinde yeniden teşkilatlandırmak ve
yeni görevlerle donatmak istiyoruz.
Kamu personel
rejimi çok konuşuldu. Doğrudur, gecikmiş bir reformdur. Belki de
birçok reformun üzerine inşa edilmesi gereken bir reformdur. Örneğin,
soysal güvenlik reformunu kamu personel reformundan sonra çıkarmak daha
doğru olabilirdi. Bu gecikmiş reformu da yine sizlerle, sendikalarla,
sivil toplum örgütleriyle tartışarak, ülkemizin şartlarına
en uygun, kazanılmış hakları da koruyarak, yeni bir
personel rejimi çıkarmak amacındayız, iddiasındayız.
Bunu ülkemizin geleceği açısından çok elzem görüyoruz.
Çalışanlarımız
açısından, sizin de bildiğiniz gibi, kurumlar arasında
ücret farklılıkları var. Hepimiz bundan şikâyetçiyiz.
Personelimizin bir kurumda aldığı ücret diğer kurumda
aynı ücrete eşit değil. Dolayısıyla,
çalışanlarımızın da bu konudaki
haksızlıklarını gidermek reformun bir parçası. Onun
dışında, kamudaki etkinliği, verimliliği artırmak
yine reformun önemli amaçlarından biri. İnşallah, geçmiş
dönemde önemli ölçüde hazırlanmış, yoğrulmuş bu
tasarıyı tekrar güncelleştirerek yüce Meclisin huzuruna getirmek
istiyoruz.
Devlet Personel
Başkanlığımız, özelleştirme uygulamaları
nedeniyle işsiz kalan vatandaşlarımızın diğer
kamu kurumlarına yerleştirilmesi konusunda çok önemli bir görev ifa
etmiştir.
Yine, kamu
kurumlarına merkezî sistemle yerleştirilen
memurlarımızın yerleştirilmesi konusunda da Devlet Personel
Başkanlığımız aracılık yapmaktadır. Bu
yıl, 2007 yılı itibarıyla yaklaşık 19 bin
kişi bu merkezî sistem vasıtasıyla yerleştirilmiştir.
Yakında 4.300 civarında yeni (b) statüsündeki personel, kadrolu ve
sözleşmeli kadrolara yerleştirilecektir. Yani, 2007 yılı içerisinde
4 bin küsur vatandaşımız daha, sınavlara girmiş
vatandaşımız iş imkânına, kadro imkânına
kavuşmuş olacaktır.
Bunun
dışında, Devlet Personel Başkanlığımız
yaklaşık 220 bin geçici işçi kardeşimizin daimî kadroya
geçmesi konusunda çok önemli bir görev ifa etmiş ve Hükûmetimizin
çalışmasıyla kamuda çeşitli kurumlarda çalışan
yaklaşık 220 bin vatandaşımız daimî kadroya
geçmiş bulunmaktadır. Ama, bütün bunların ötesinde, değerli
arkadaşlarım, Devlet Personel Başkanlığının
devletimizin insan kaynakları yönetimini çok iyi idare eden bir departman
olmasını, bir birim olmasını yürekten arzuluyoruz ve bugüne
kadarki birikimlerinin üzerine, yeni bir misyonla, kendilerini, devletimizin bu
ihtiyacını giderme konusunda çok saygın bir kuruluş
konumunu, daha da açılım yaparak devam ettirmek en büyük arzumuzdur.
Üçüncü
kuruluşumuz, taşra teşkilatı da bulunan, Büyük Atatürk
tarafından, onun talimatıyla kurulan Gençlik Spor Genel
Müdürlüğü teşkilatımızdır değerli
arkadaşlarım. Bugün Türkiyenin her tarafında taşra
teşkilatı bulunan, gençlik ve spor alanında toplumumuza önemli
hizmetler veren değerli bir kuruluşumuzdur.
İki önemli
görevi var: 1) Gençliğe yönelik hizmetler. 2) Spora yönelik hizmetler.
Biz Bakanlık
olarak bu iki görevinin de çok önemli olduğunu, yani gençlik hizmetlerinin
spor hizmetlerinden daha aşağıda olmadığını,
en azından yüzde 50-yüzde 50, hem gençlik hem de spora dikkat etmemiz
gerektiğinin altını huzurunuzda bir kez daha çizmek istiyorum. Çünkü,
gençliğimiz ve gençlerimiz, bugün maalesef birtakım tehlikelerle
karşı karşıyadır, küreselleşmenin getirdiği
tehditlerle karşı karşıyadır, ahlaksız, namussuz
insanların, gözü dönmüş insanların çocuklarımızı
zehirlemek suretiyle yaratmış olduğu tehditlerle karşı
karşıyadır. Çağın getirdiği birtakım
sıkıntılardan dolayı çocuklarımız bazı
tehditlere maruzdur. Onun için, gençlerimizi bu tehditlerden korumak için
mutlaka özen göstermemiz lazım. Bu konuda da Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğümüze önemli görevler düşüyor.
İl
teşkilatlarımız bünyesinde kurulmuş gençlik merkezlerimiz
şu anda bu görevi yerine getirmek üzere, yoğun bir şekilde
çalışıyorlar, ama, bunu daha artırmak istiyoruz,
sayılarını daha artırmak istiyoruz, oradaki
programları daha çok çeşitlendirmek istiyoruz ve gençlerimizi bu kötü
alışkanlıklardan koruyacak, onları hayata, aileleriyle
birlikte en iyi şekilde hazırlayacak yardımcı hizmetleri bu
gençlik merkezlerinde vermek istiyoruz. Bu konuda, önümüzdeki dönemde sizin
yine yardım ve desteğinize ihtiyacımız olacak.
Spor konusunda,
değerli arkadaşlarım, Türkiye, genç nüfusuyla büyük bir
potansiyel oluşturan bir ülkemiz. Bugüne kadar oluşturulan spor
politikalarını hep birlikte güncelleştirerek, çağdaş
sporun yaygınlaştırılması konusunda gayretlerimizi
artırmamız gerekiyor. Maalesef, diğer ülkelerle kıyasladığımız
zaman, ülkemizde lisanslı sporcu sayısının çok az
olduğunu görüyoruz, sporla iştigal eden vatandaş
sayımızın çok az olduğunu görüyoruz.
Spor, malum,
sadece bir yarışma sporu değil, bir müsabaka sporu değil.
Kendi ruh ve fiziksel sağlımız için de spor yapmak,
çağdaş sporun önde gelen özelliklerinden biri. Onun için sporu
yaygınlaştırmak, ülkemizde spor bilincini artırmak gibi bir
mecburiyetle de karşı karşıyayız. Önemli
görevlerimizden birinin bu olduğuna inanıyorum. Ayrıca sporun
yönetimi birçok ülkede artık bizdekinden farklı bir şekilde
yönetilmektedir. Devlet olabildiğince bu alandan elini çekmekte, özerk
federasyonlara, gönüllü kuruluşlara, sivil toplum örgütlerine ve yerel
yönetimlere sporun yönetimini bırakmaktadır. Bizde de bu şekilde
bir süreç başlamıştır,
57 branşta 54 branşımız özerk federasyon haline
gelmiştir. İnşallah önümüzdeki dönemde özerk
federasyonların tam işlevsel hale gelmesiyle birlikte spor
yönetiminin kamuyla birlikte paylaşıldığı,
yönetildiği, daha demokratik, daha özgün bir spor yönetimine ülkemizi
kavuşturmak istiyoruz. Bunlarla birlikte sporcu sayımızın
artırılması, kulüp sayımızın
artırılması, sporcu sağlığına dikkat
etmemiz, sporcularımızın iş ve emek durumları,
onların sosyal güvenlikleri gibi, sporun vergilendirilmesi gibi birçok
konu aslında masanın üzerinde duruyor, çözüm bekliyor.
Değerli
konuşmacılarımız bahsettiler, bilhassa profesyonel
kulüplerimizin bugün ekonomik durumları hiç iyi değil. Birçok kulüp
kayyuma devredilmiş durumda, sahaya çıkamaz durumda. Onlara yeni
kaynaklar yaratmak veyahut da kendi kaynaklarını kendilerinin
yaratabilecekleri kanalları açmak gibi bir yönlendirme faaliyeti
içerisinde de bulunmamız gerekmektedir.
Önümüzdeki iki
veya üç yıl içerisinde ülkemiz çok önemli uluslararası organizasyonlara
ev sahipliği yapacaktır. Bunlar, ülkemizin tanıtımı
açısından son derece önemli organizasyonlardır. Millî
Futbol Takımımız 2008
dünya şampiyonasına katılacaktır. Yine, Pekin
Olimpiyatları, önümüzdeki sene spor dünyamızın önemli
aktivitelerinden biridir. 2010 dünya kupası yine Millî Futbol
Takımımız açısından çok önemli bir sınav
olacaktır. Dolayısıyla her günümüz dolu olarak geçecektir.
Ancak, bu söylediğim konuların derli toplu bir şekilde bir
politika haline gelmesi bizim birinci önceliğimizdir. Bunun için yüce Meclise şöyle bir
önerimiz var: Bütün partilerimizin katılımıyla bir Meclis
araştırma komisyonu kurularak Türk spor politikasının bütün
dinamiklerini, köşe taşlarını sizlerle birlikte belirlemek
istiyoruz. (AK Parti ve MHP sıralarından alkışlar) Onun
için, önümüzdeki dönemde bütün gruplarımızın iştirakiyle
bir Meclis araştırma komisyonu kurularak üniversitelerimizin,
kulüplerimizin, sivil toplum örgütlerinin de katkılarıyla derli toplu
bir spor politikasını hayata geçirmek bizim için de bir yol
haritası olacaktır. Onun için, katkılarınıza
şimdiden peşinen teşekkürlerimi arz etmek istiyorum.
Evet, bu dar
zaman içerisinde ülkemizin spor politikasına ilişkin görüşleri
ifade etmek biraz zor. Onun için, belki başka bir zamanda daha geniş
bu görüşlerimizi sizlerle paylaşmayı arzu ediyor ve yöneltilen
sorulara yine zamanın elverdiği ölçüde cevap vermek istiyorum.
Değerli
kardeşim Sayın Sevigen, bazı konulara temas ettiler.
Aslında spora çok katkısı olan, çok yatkın bir
arkadaşımız ama bugün biraz onu böyle tansiyonu yüksek gördüm.
Biraz mahalle baskısı var herhâlde onun için, normal, rutinin
dışına çıktı bugün biraz ama her zaman, dediğim
gibi, spora çok yatkın bir arkadaşımız. Beraber futbol
oynadık, güzel de futbol oynar ayrıca, hâlâ da oynuyor, iyi bir
sportmendir. Kendisine de başarılar diliyorum. Sayın Sevigen, bu
Kayseri Stadıyla ilgili bir husus belirttiler.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, genel bütçe imkânlarıyla bu devasa spor
tesislerini yapmak çok zor. Bütçe imkânlarımızı biliyorsunuz.
Keşke imkânımız çok bol olsa da yatırım bütçelerimize
büyük ölçüde rakamlar koyabilsek. Bunu yapamadığımız için
bazı finansman modelleri üretilmiş. Kayseri de bu modellerden birisi.
Nedir? Modelin özü şu: Mevcut stadımızı, yirmi yıl,
otuz yıl, kırk yıl evvel yapılmış stadyumu biz
herhangi bir kuruluşa devrediyoruz, ki bunlar, daha çok
şehirlerimizde kalmış, şehirlerin merkezinde
kalmış, otoparkı olmayan veyahut da ulaşımı çok
güç olan stadyumlar. Onun için, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüz, kendi
üzerine kayıtlı bu tesisleri belediyelere veyahut da diğer
kuruluşlara vermek suretiyle yeni tesisler kazanmanın yoluna
gitmiştir.
Kayseri konusu,
değerli arkadaşlarım, şu şekilde
gerçekleşmiştir: Bu bizden önceki bir konudur ama benim de
onayladığım bir konudur açıkçası. Keşke bu
modelleri diğer illerimizde de şeffaf bir şekilde
çoğaltabilsek, artırabilsek. Bizim Kayseri Stadımız,
kıymet takdir komisyonunun metrekaresine bin YTL değer koyduğu
ve bunun karşılığında 77 trilyon liralık bir arsa
değeri tutan bir gayrimenkulümüz.
Kayseri
Büyükşehir Belediyesi, bu 77 trilyon liralık arsa değeri
karşısında, gençlik spor teşkilatımıza tam 100
trilyon liralık bir tesis yapmış değerli
arkadaşlarım. Bu tesiste neler var? Şu andaki bizim
stadımız 20 bin kişilik. Büyükşehir Belediyemizin
yapacağı stat, 33 bin kişilik bir stat. Bunun
dışında, 7.200 seyirci kapasitesine sahip spor salonu, olimpik
havuz, bin seyircili salon, yine 500 seyircili ikinci salon, gençlik merkezi,
sentetik yüzeyli atletizm pisti ve il müdürlüğü hizmet binası,
artı üç adet futbol sahası. Yani, biz, Kayseri Büyükşehir
Belediyemize tek stadımızı vermişiz, bu stadın
karşısında, Büyükşehir Belediye Başkanımız,
bize şu anda saymış olduğum bu tesislerin
yapımını taahhüt etmiş. Bu tesislerin şu anda
yapımı devam ediyor. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Ayrıca,
Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanımız, spora
yatkınlığı dolayısıyla, Erciyes Dağına
kış sporları için çok büyük miktarda yatırım
yapmayı da planlamış. Gerçekten Erciyesi kış
sporlarının merkezi yapacak çok büyük bir proje. İnşallah
gerçekleştiği zaman özellikle kış sporlarının
yapılmasının merkezi hâline gelecek bir konum.
Dolayısıyla, biz Gençlik Spor olarak, yeni tesisleri, Kayserideki
spor camiasının ve Türk sporunun hizmetine vermekten büyük bir
mutluluk duyuyoruz. Bu projeyi Bursada düşünüyoruz, Ankarada
düşünüyoruz. Antalyada bu devam ediyor. İşte Galatasaray bu
şekilde yaptı. Belki Beşiktaş da aynı şekilde bir
yöntem deneyecek. Biz, bu teşvik ettiğimiz bir finansman modelidir,
dolayısıyla bunlarla birlikte Türk sporuna yeni tesisler
kazandırıyoruz.
Halter
Federasyonumuz, değerli arkadaşlarım, bir ceza aldı
maalesef. Bu ceza, Federasyon tarafından ödendi. Ama, bu cezaya sebep olan
kişiler hakkında Federasyon rücu davası açtı. Federasyonun
ödemiş olduğu bu parayı kendilerinden geri almak için böyle bir
dava açılmış bulunmaktadır.
Süreyya Ayhan
meselesi: Evet, Türkiyeyi temsil etmiştir, millî
bayrağımızı dalgalandırmıştır,
İstiklal Marşımızı söyletmiş bir değerli
sporcumuz. Emin olun, geldiği nokta itibarıyla, hem kendi adına
hem de ülkemiz atletizmi adına son derece büyük üzüntü duyduğum bir
olay.
Değerli
arkadaşlarım, biz Süreyya Ayhana, millî sporcularımıza
sonuna kadar sahip çıkarız. Yani, ona sahip çıkmak konusunda
hiçbir ön yargımız yok, hiçbir çekişmemiz yok. Hele ben bu
Bakanlığa yeni geldim. Yani, geçmişte bir şey
yaşandıysa onlar adına, benim kafamda hiçbir şey yok. Ama,
bu kardeşimiz, bu arkadaşımızın bize uluslararası
kuruluşlar nezdinde kendini haklı çıkarabilecek çok güçlü
argümanlar vermesi lazım. Bu doping testi bilimsel bir test. Eğer
uluslararası kuruluş Pozitif çıktı. diyorsa bunun aksini
ispat etmek o kadar zor bir hadise ki. Birinci numune öyle
çıkmış, İkinci numuneyi aç. demişler, ikinci numune
de o şekilde pozitif çıkmış. Yani, bütün bunlara
rağmen eğer savunabileceğimiz zerre bir nokta varsa biz bu
kardeşimizin hakkını sonuna kadar savunuruz. Kendilerine randevu
verdim, gelecekler antrenörüyle birlikte, bu konuyu etraflı bir
şekilde konuşacağız. Yani, onu savunmaktan hiçbir
şekilde geri durmayız. Ama, uluslararası itibarımızı da mutlaka
düşünmek zorundayız.
Doping konusunda
diyeceğimiz şu: Ben, buradaki bir kanun vesilesiyle de arz ettim.
Değerli arkadaşlarım, biz sporcularımızın temiz
spor yapmasını istiyoruz. Başarılarına zerre kadar
hile hurda, gölge düşsün istemiyoruz. Sportmence
yarışsınlar, isterse yarışı en sonra
tamamlasınlar. Ama, bizi, temsil açısından, sportmenliğe
uygun şekilde, en iyi şekilde temsil etsinler. Yani, sporun zaten
özünde bu var. Yani, dopingle, hileyle hurdayla kazanılmış bir
başarı yerine dürüstçe yarışılmış bir
sonunculuk daha onurludur diye düşünüyorum. Bizim tavsiyemiz budur. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Evet, millî
takımla ilgili bazı şeyler söylendi. Lütfen arkadaşlar,
millî takım konusunu şey yapmayalım. Fatih Hoca şu kadar
para alıyor
Bu, artık Federasyonun takdiridir veyahut da
biçmiş olduğu bir değerdir. Fatih Terim bizim
yetiştirdiğimiz bir evladımızdır. Futbolculuğunda,
antrenörlüğünde Türk sporuna hizmet etmiş bir spor
adamıdır. Ha, tartışılmayacak yönleri yok mu?
Vardır, teknik yönden olabilir. Ama, Meclis kürsüsünde millî takım
antrenörümüzü, millî takım sporcularımızı, cemaatti,
tarikattı
Asla ve asla bunlara hiç girmeyelim. Bu, milli
takımımıza çok zarar verir arkadaşlar. Spor, yeşil
sahaya çıktığı zaman orada dini, milliyeti yok bu
işin. Eğer gücün varsa, kabiliyetin varsa oynuyorsun. Başka hiç
yan bir enstrüman seni orada kurtarmıyor; dayılık, torpil orada
yok.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Başesgioğlu, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
DEVLET BAKANI
MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) Peki Başkanım.
Evet,
soruların bir kısmı cevapsız kaldı.
BAŞKAN Üç
dakika süreniz var.
DEVLET BAKANI
MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) Peki, teşekkür ederim.
Bir de burada
tutanakların düzeltilmesi açısından söylemeyi yararlı
buluyorum. Bir arkadaşımız Seksen dört yıllık
cumhuriyet döneminde bizi yönetenler bizi ne özgürleştirdiler ne
zenginleştirdiler. dedi. Hayır arkadaşlar, cumhuriyetimizi
kuranlar, seksen dört yıllık dönemde ülkemizi yönetenler bize
özgür bir ülke bıraktılar, hem
de çıplak ayaklarla savaşarak bize özgür bir ülke
bıraktılar, büyük bir zenginlik bıraktılar. (AK Parti, CHP
ve MHP sıralarından alkışlar) Şimdi sıra bizde.
Onların o gün gösterdiği fedakârlığı biz bugün
göstereceğiz. Bununla bağlantılı olarak, işte, Bakan
çocukları, milletvekili çocukları filan dediler. Bu da son derece
yanlış. Bunu yapmayalım arkadaşlar. Benim çocuğum
Ağrıda askerlik yaptı. Şunu söylüyorum: Siyasetçi,
adanmış hayat demektir. Siyasetçi bu topluma hayatını
adamayı göze almıyorsa siyaset yapmayacak. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Eğer ölümse, ölüm
sırası öncelikle bizdedir. Fakir fukaradan önce ölüm sırası
öncelikle bizdedir. Biz, bu toplumun önündeki
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Bakan, rapor alanlar var
çocuklarına.
DEVLET BAKANI
MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) Efendim, Duyamadım sesinizi.
(AK Parti sıralarından Boş konuşuyor. sesleri)
DURDU MEHMET
KASTAL (Osmaniye) Gerek yok Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) Onun için, şehitlikle,
askerlikle, kutsal kavramlarla lütfen bu kadar kolay oynamayalım, basit
oynamayalım. Vatandaşımızın maneviyatını
bozmayalım. Evet, terörden canımız yanıyor. O canı
yanan anaların acısıyla biz de sonsuz büyük üzüntüye
düşüyoruz; ama, burası Parlamento, işte, maharet burada.
Buyurun, bu terörü önleme konusunda gücümüzü, birikimimizi ortaya koyalım,
bunu çözelim. Bizden beklenen bu. Türkiyenin değişmezlerini,
vazgeçilmezlerini ortaya koyalım. İşte, tek bayrak, tek vatan,
tek ülke diyoruz. Çizdiğimiz büyük çerçeve bu. Bunun
dışında da başka hiçbir şeye bakmıyoruz. Kim
etnik kökenden gelmiş, kim nereden gelmiş, hiç bunlara
bakmıyoruz. Bu kadar geniş çerçeve içerisinde biz bir uzlaşma
bulamazsak, bir barış yaratamazsak, bizden sonraki nesiller bize ne
diyecek acaba?
Bütçemizin
hayırlı olmasını diliyorum. Katkı sağlayan bütün
arkadaşlarıma, çalışma arkadaşlarım adına
teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Başesgioğlu.
Şahsı
adına, aleyhinde söz isteyen Aydın Milletvekili Sayın Ali
Uzunırmak.
Buyurunuz
Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Gençliğin ve
sporun aleyhinde olmak tabii ki mümkün değil. Ben hemen başta
şunu ifade etmek istiyorum ki, görüşlerimi analizci,
yapıcı, yol gösterici bir muhalefet anlayışı
içerisinde sürdürmek istiyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, devletimizin banisi, kurucumuz Yüce Atatürk: Ben sporcunun
zeki, çevik, aynı zamanda ahlaklı olanını severim. diyor.
Ne kadar veciz bir sözle, sporun ve sporcunun ne anlama geldiğini, ne
anlamda faaliyet göstermesi gerektiğini ifade etmiş. Bugün sporu
tarif etmek istediğimizde, her dalda insanın bedensel, ruhsal ve
zihinsel gelişimini temin eden en belirleyici, bireysel ve takım
sporları olarak ele aldığımızda, en verimli faaliyet
alanıdır. İşte, Atatürk de bu ruhsal, fiziksel ve bedensel
gelişmeyi de zeki, çevik ve ahlaklı olarak tarif etmiş.
Kıymetli
arkadaşlar, tabii ki, bu açıdan baktığımızda,
dolayısıyla devlet, vatandaşlarının bu alanlardaki
gelişimini temin etmek için her türlü imkân ve kabiliyetlerini
kullanmalıdır. Günümüzde doğru değerlerle
gelişmiş bireyler toplumun geleceğinin teminatıdırlar.
Kıymetli
arkadaşlar, sporun siyaseti olmalıdır, ama, hiçbir zaman
siyasetin sporu olmamalıdır. Eğer siyasetin sporu
oluşturulmaya başlanırsa, bu, yanlışın en büyük
başlangıcı olur.
Hemen
konuşmamın başında, üzülerek de olsa, bugünkü iktidardaki
arkadaşlarımızın dün ilk iktidara geldiklerinden bugüne,
Kayak Federasyonundan Otomobil Yarışları Federasyonuna, en
açık şekilde, daha dün Futbol Federasyonuna varıncaya kadar
seçimlerinde benden olan- olmayan müdahalesi yapılmıştır.
Bunun sporun amaç ve kabullerine
sığdırılamayacağının altını
çizerek belirtmek istiyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, ön yargılardan ve siyasi gayeden uzak, sporu organize
etmek için bakış açılarımı sizlerle paylaşmak
istiyorum. Günümüzde spor faaliyetleri iki eksende yapılmakta ve
gelişmektedir: Bunlardan birincisi, profesyonel yarışmacı
zirve sporları, bireysel ve takım oyunları olarak
yapılıyor. İkincisi, amatörce kitle sporları, gene,
bireysel ve takım oyunları olarak yapılan başlıklar
altında toplanıyor. Bunların, her başlığın
kendi ve içerisindeki unsurlarının ayrı bakış
açıları, gerçekleri, problemleri ve çözümleri ele
alınmalıdır. Ancak bu analizci ve yapıcı
sürdürülebilir plan içerisinde, sporun, sporcunun problemlerini çözer,
başarıyı yakalayabilir, kaynakları verimli, etkin
kullanabiliriz.
Yoksa, bugün ve
bugüne kadarki gibi, Uydum geçmişe. Saldım çayıra, Mevlam
kayıra gidiş, kaynakların verimli kullanılmaması ve
tesadüf, geçici başarılara mahkûmiyetin devamı anlamına
gelir.
Amatör kitle
sporları, halk için ve mensubu sayıca çok fazla olan ve günden güne
artan ve mutlaka teşvik edilerek daha
yaygınlaştırılması gereken bir alandır.
Özendirilmeli, kulüp ve dernekleri mutlaka kendi içinde denetlenmeli ve
yönlendirme eğitim desteği planlanmalıdır. Burada bütün
kurumlara görev düşmekte. Yerel yönetimler bugün olduğu gibi
profesyonel kulüp ve yöneticiliğinden, denetlenemez konumlarından
arındırılmalı, bütçelerinden kanunla ve denetlenebilir şekilde
gerekli miktarlar ayrılmalıdır. Bunlar sadece belediye
değil, özel idarelerce de görevlendirilmelidir. Profesyonel dallar da
aynı şekilde değerlendirilmeli, ama yerel yönetimler amatörlere,
kitle sporlarına daha ağırlık vermelidirler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Uzunırmak, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kıymetli
arkadaşlar, ülkemizin en önemli problemleri, bilimsel, genetik manada
sporcunun daha başlangıçtaki özellikleri, yarınlardaki
başarısını hazırlamaktadır.
Dolayısıyla, Türkiyemizin spor dallarında genetik özelliklere
uygun coğrafi haritası çıkartılmalı ve en önemli
nitelik olarak, burada, bu dallarda sporcular ayrı ayrı alanlarda
teşvik edilmelidir. Örneklendirmek istersek, mesela bugün Karadeniz
Bölgemizde mümkündür ki, folklorik özelliklerinden olsa gerek, coğrafi
yapıdan olsa gerek, hareketlilik beklenen bir spor dalında, futbolda
başarılı futbolcular çıkmaktadır, İç Anadoludan
minder güreşçilerimiz çıkmaktadır, başka alanlarda
yağlı güreşçilerimiz çıkmaktadır, belli alanlarda
yüzücülerimiz çıkmaktadır. Dolayısıyla, şunu teklif
etmek istiyorum: Genetik coğrafyamız çıkarılıp, bu
genetik özelliklerin yarışmacı sporlarda, özellikli olan
bölgelerde o dalların teşvik edilmesi planlamamız dâhilinde
olmalıdır.
Spor bütçemiz
hayırlı olsun.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Uzunırmak.
Sayın
milletvekilleri
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, biraz önce Cemil Çiçek benim ismimden de
bahsederek, Meclisin çalışma adabını bilmiyor, söz
almasını bilmiyor. dedi. Bir sataşmadır, sataşmadan
dolayı söz istiyorum.
İSMAİL
BİLEN (Manisa) Doğru!
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, müsaade eder misiniz iki dakika efendim.
BAŞKAN
Yerinizden, bir dakika cevap veriniz lütfen.
Buyurunuz, bir
dakika.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR
1.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce
konuşmalara cevap veren Cemil Çiçek dedi ki: Efendim, 2002 seçiminden
önce bayatlamış laflar
İSMAİL
BİLEN (Manisa) Yalan mı?
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Şimdi, Sayın Başkanım, esas suistimali yapan
bakanlardır. Anayasanın 100üncü maddesine göre bakanların ömür
boyu dokunulmazlıkları vardır. Şimdi, AKP 2002de iktidara
geldikten sonra, ondan önce bakanlık yapan kişileri, suistimalleri
kasıtlı olarak örtbas etti. Çünkü, bakanlar hakkında dokunulmazlığın
kalkması önemli değil. En az 55 milletvekilinin soruşturma
önergesi vermesi lazım ve bunun araştırılması
lazım, suç unsurunun tespit edilmesi lazım.
Ben, şimdi
kendilerine teklif ediyorum: Maliye Bakanı Unakıtanla ilgili olarak
bir soruşturma önergesini verelim, 55 kişi bana imza veriyorsa.
Bakın bakalım kim hapishaneye gidecek? Oğlunun o 30 bin dolarlık meselesini
ispatlayalım. Buyurun. Savcıların yapacağı iş
değil ki, bizim yapacağımız iş.
Tayyip
Erdoğanın oğlunun
aldığı gemiyi hangi şartlarda aldığını
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Süre dolmadı efendim.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426)
(S.Sayısı:57) (Devam)
2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kap-samındaki İdare ve
Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı:
58) (Devam)
A) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Devlet Personel
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Personel
Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU (Devam)
1.-
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
D) TÜTÜN, TÜTÜN MAMÛLLERİ VE ALKOLLÜ İÇKİLER
PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)
1.- Tütün, Tütün
Mamûlleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Tütün, Tütün
Mamûlleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRKİYE VE ORTA-DOĞU AMME İDARESİ
ENSTİTÜSÜ (Devam)
1.- Türkiye ve
Orta-Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Türkiye ve
Orta-Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, beşinci turdaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi,
soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, sizlerden şunu rica ediyorum: Soru-cevap bölümü on
beş dakikadır son Danışma Kurulu kararı
gereğince. Bu on beş dakikanın yedi buçuk dakikası sorulara
aittir, yedi buçuk dakikası da cevaba. Bunun için,
sorularınızı, lütfen, en kısa şekilde ve özlü bir
şekilde sorunuz.
Şimdi, ilk
soru Sayın Kaplana aittir.
Buyurunuz
Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başesgioğluna sorularım:
Öncelikle,
Sayın Bakanın temennisine yürekten katılıyorum. Bu Meclisin
evlat acısına son vermesi konusunda hep beraber, birlikte hareket
etme sorumluluğunda olduğumuzu buradan ifade etmek istiyorum.
İkinci
önerisi Meclis araştırmasına da katılıyoruz. Eski bir
İdilspor Başkanı olarak gerçekten birlikte, ilk birliktelik
adımına ortak bir komisyon oluşturarak başlayabiliriz ve
buradan da hemen Sayın Bakanım, şiddet konusuna geliyorum,
sporda şiddet. Sporda şiddeti sonlandıracak yasal düzenleme ne
aşamada ve tribünlerde artık siyaseti nasıl durdurabiliriz?
İkincisi,
2008 Pekin Olimpiyatlarına hazır mıyız? İstanbul,
altyapısıyla aday olmaya hazır oluyor mu? Akabinde, bir de Japon
Sosyal Gelişme Fonundan sağlanan yardımlar var yüklü.
Bunların AB eğitim gençlik programlarıyla beraber
katılımı ve programlanması nasıl yapılıyor?
Biz bu konularda, gençliğimizin katılımı konusunda eksik
olduğunu düşünüyoruz.
Teşekkür
ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Sayın
Birgün...
RECAİ
BİRGÜN (İzmir) Sayın Bakanım, yapılan
konuşmalardan, 2008 yılı içerisinde Kamu Personel Reformunu
gerçekleştirmeyi hedeflediğiniz anlaşılıyor. Oysa
bütçe incelendiğinde, bu reform, yapılacak reform için herhangi bir
kaynak göze çarpmıyor. Kamu Personel Reformunda
çalışanların ve emeklilerin özlük haklarında nasıl bir
iyileştirme düşünülüyor?
Kamu Personel
Reformunda sözleşmeli personel uygulamasına ağırlık
vermeyi düşünüyor musunuz?
Sporun temeli
sayılan atletizmde tüm Türkiyede 400 civarında antrenör
sayısı, genç nüfus da dikkate alındığında, çok az
kalmıyor mu oran olarak, sayısı artırılabilir mi?
Çocuklarımızın
ilkokul çağında yatkın olduğu spor dallarına
yönlendirilmesi için Gençlik Spor Genel Müdürlüğünün bir
çalışması var mıdır?
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Birgün.
Sayın
Tütüncü, buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tütün Mamulleri
ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurulu ile ilgili iki soru
soracağım:
Birincisi
şu: Bizim Tekirdağda üretilen bir şişe sofra
şarabının orijinal fiyatı 1 YTL iken bunun üzerine 2 lira
70 kuruş, yani yaklaşık 3 YTL ÖTV getirildi. Ne var ki, bu
verginin yükü tamamen gariban, küçük, yoksul üzüm üreticisinin üzerine
düşüyor. Ayrıca, sofra şarabındaki böylesine yüksek vergi,
yurt dışından kaçak, ucuz şarap talebini de artıyor.
Küçük üzüm üreticilerini koruma amacıyla şaraptaki bu ÖTVyi, sofra
şarabındaki bu ÖTVyi ne zaman düşüreceksiniz? Geçen dönem 3 kez
söz verildi, yerine getirilmedi.
İkinci sorum
efendim, son sorum: Sigara ve içki kaçakçılığını
ortadan kaldırmak için, 2008 yılında, özel olarak 2008e mahsus
ne gibi önlemler, politikalar düşünülüyor?
Teşekkür
ederim efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.
Sayın
Doğru, buyurunuz.
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim.
Devletin
çeşitli kademelerinde 4/B statüsüyle çalışan insanlar, eş
durumu ve askerlik görevi dönüşü gibi mecburi sosyal durumlar için
iyileştirme bekliyorlar. Bu konuda bir çalışma var
mıdır?
Üniversite mezunu
adayların kamu kurumlarına başvurularında, askerlikte
geçirdikleri süreyi yaş sınırlarına ilave edecek bir kanunu
çıkarma yönünde çalışma var mıdır?
Türkiye'den
Körfez ülkelerine ihraç edilen tütünün Kuzey Irakta işlendikten sonra
tekrar ülkemize sigara olarak sokulduğuna dair ihbar veya bilgi
alınmış mıdır? Bununla ilgili öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın
Aydoğan
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ege Bölgemizde ve
özellikle Balıkesirde tütün önemli bir geçim kaynağı iken,
uygulanan politikalar sonrası getirilen kota üreticilerimiz için ciddi
sıkıntılar yaratmıştır. Şark tipi tütün,
Türk tütününün arandığı günümüzde, kotaların artırılması
düşünülmekte midir?
Bir de yaprak
tütün ithalatı yapılmakta mıdır?
Bir de son,
sporla ilgili bir soru sormak istiyorum. Çocuklarımızın ve
gençlerimizin kötü alışkanlıklardan korunması ve daha iyi
gelişim göstermeleri için, sporu okullarda daha etkin hâle getirmeyi
düşünüyor muyuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Aydoğan.
Sayın Seçer
VAHAP SEÇER
(Mersin) Sayın Bakanım, amatör spor dallarının çözüm
bekleyen sorunlarıyla ilgili somut projeleriniz nelerdir?
İkinci
sorum: Özürlü vatandaşlarımızın spor yapmalarına
katkı sağlayacak çalışmalarınız var
mıdır? Varsa nelerdir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Güvel.
HULUSİ GÜVEL
(Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, Adana Şehir Stadyumu, nüfusumuz 200 bin iken yeterliydi,
bugün 2 milyon nüfuslu şehrimiz için yetersiz kalmaktadır. Sorum:
Bakanlığınızın, Adana merkez ve ilçeleri için yeni
spor kompleksleri projeleri var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Ağyüz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Bakanım, Tekelin içki bölümü satıldı. Sigara
bölümünü de babalar gibi(!) satacaksınız. Biz,
satılmasının karşısındayız. Satarken -içki
bölümündeki satış gibi- var olan net aktiflerin tespiti iyi
yapıldı mı? Hatırlarsanız, içki bölümü 292 milyon
dolara satıldı, bir buçuk yıl sonra, alan konsorsiyum 890 milyon
dolara sattı. Ayrıca, bu tütün bölümü satılırken, net
aktiflerin çok gerçekçi biçimde değerlendirilmesi lazım.
Her yıl
memurlarla bir toplu sözleşme pazarlığına oturuyorsunuz,
maalesef, bu komediye son vermek zamanı gelmiştir. Bunun da yolu,
grevli, toplu sözleşmeli sendikal haktan geçer.
Ayrıca,
gençlik spor müdürlüklerimizin arazileri gerçek değerine verilmiyor.
Özellikle, iktidar partisinin yandaşı belediyelere çok cüzi
bedellerle veriliyor. Sizin farkına varmadığınız, imar
tadilatıyla, buralar çok büyük ranta dönüştürülüyor. Örneğin
Gaziantepte son bir yılda verilen arsayı incelerseniz bunu çok net
olarak görürsünüz. Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne kalması
gereken kaynaklar, maalesef, belediyelere rant uğruna veriliyor efendim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Ağyüz.
Sayın
Çalış
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Karaman Tekel
Suma Fabrikası, Seydişehir Alüminyum özelleştirme
mağdurları ve Tokat Sigara Fabrikası özelleştirme
mağdurlarıyla ilgili, 4/Cyle ilgili bir çalışmanız
var mı?
İkinci
sorum: Son beş yılda ortaöğretim ve üniversitelerimizden kaç
kişi mezun oldu, bunlardan kaç kişi devlet kadrolarında işe
yerleşti, ne kadarı KPSS aracılığıyla
yerleşti, ne kadarı sınav, artı, mülakatla yerleşti?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çalış.
Süremiz
dolmuştur.
Şimdi, cevap
için Sayın Bakan?
Buyurunuz
Sayın Başesgioğlu.
DEVLET BAKANI
MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan, soru soran arkadaşlara da çok teşekkür
ediyorum.
Tabii, hepsini,
zamanın yetersiz olması nedeniyle cevaplayamayacağım, geri
kalanını yazılı takdim ederiz değerli
arkadaşlarıma.
4/C diye tabir
edilen, 657 sayılı Kanunda öngörülen bir istihdam şekli; daha
doğrusu, bu, şu şekilde gündeme geldi: Özelleştirilen bir
iş yerinde memursanız başka kamu kurumlarına yerleşme
imkânınız vardı, ama işçiyseniz bu imkân yoktu. Hükûmetimiz
aldığı bir kararla, 1992 yılından bu tarafa
özelleştirilen iş yerlerinde işçi pozisyonunda çalışan
bütün çalışanları, 4/C kadrosuyla, ihtiyacı olan kurumlara
nakletti. Şimdi, tabii sorun, bu arkadaşlarımızın on
ay çalışmaları ve ücretlerindeki düşüklüktür, bunu
biliyorum, Çalışma Bakanıyken de çok çalıştık bu
arkadaşlarla. Bu, bizim gündemimizde olan bir konu, ama şu anda
şu veya bu şekilde bir çözüm olacak, desek gerçekçi olmaz, ama
konunun gündemde olduğunu ifade etmek istiyorum.
Bunun
dışında, Sayın Kaplan, şiddet ve düzensizlikle ilgili
bir soru yönelttiler. Malum, Meclisimizden çıkmış olan, sporda
şiddetin ve düzensizliğin önlenmesine dair bir yasa var, bu
Yasayı revize edeceğiz. Uygulamada
karşılığı olmayan bazı hükümler var,
işlemeyen konular var. Kulüplerimizi ve spor dünyasını da,
futbol dünyasını da bütün dinamikleriyle birlikte revize
edeceğimiz bu Yasanın işler hâle getirilmesini amaçlıyoruz
ve statlarımızda, tesislerimizde sportmenliğe aykırı olumsuzlukların
yaşanmaması için hep birlikte gayret edeceğiz.
Yine, 4/B ve
değişik istihdam şekillerine ilişkin sorular yöneltildi,
kamu çalışanlarımızın sendikal faaliyetlerine
ilişkin sorular yöneltildi. Değerli arkadaşlarım, bütün
bunların büyük ölçüde çözüme kavuşturulacağı konu, kamu
personel rejimidir. Bu ülkede kamu personel rejimini çıkarmadan
çeşitli istihdam şekillerini düzeltemeyiz, 4/Byi düzeltemeyiz,
4/Cyi düzeltemeyiz. Bunların dışında, mesela sizin
saymadığımız birtakım insanlarımız var; usta
öğreticiler var, Millî Eğitim Bakanlığının
çalıştırdığı, yıllardır halk
eğitimde çalışan bayan kardeşlerimiz var, emekliliğe,
sosyal güvenliğe kavuşturamadığımız
arkadaşlarımız var. Bütün bunların çözümü, kamu personel
rejiminin çıkarılmasından geçmektedir. Sendikal hak konusu da,
yani toplu sözleşmeli grev hakkının da kamu
çalışanlarımıza tanınabilmesi için bu yasal zeminin
oluşturulması gerekiyor. Yani, bugün, evet, sendikalar var, ama tam
anladığımız manada işçi sendikaları gibi
enstrümanlara sahip değiller. Nihai hedefimiz, bu
arkadaşlarımızın da işçi sendikaları gibi toplu
sözleşme ve grev hakkına kavuşmasıdır, ama bunun için
yapmamız gereken yasal düzenlemeler olduğunu ifade etmek istiyorum.
Kaç dakikam var?
BAŞKAN
Dört buçuk dakikanız var.
DEVLET BAKANI
MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) Sayın Bakanıma da
haksızlık etmek istemiyorum, ona da zaman bırakmak istiyorum.
Amatör spor
konusu dile getirildi. Amatör spora ayni ve nakdî yardımda bulunuyoruz.
Önümüzdeki dönemde, yine bütçe imkânlarımız nispetinde, amatör spor
kulüplerimize gerek malzeme yardımı gerekse nakdî olarak
yardımda
bulunacağız. Tabii
bunlar kâfi değil amatör
spor için, daha başka kaynaklara kavuşturmamız lazım, yerel
yönetimlerin amatör sporu desteklemeleri lazım; belediyelerin, il özel
idarelerin bu konuda amatör spor kulüplerimize yardımcı olması
gerekiyor. Bu anlamda, okul sporları çok önemli, Değerli
Arkadaşım ifade etti, bu işin kaynağı okullar
değerli arkadaşlarım. Ama bugün, maalesef, müfredatlar,
üniversite, dershane açmazı karşısında
çocuklarımızın spora ve spor branşlarına zamanı
kalmıyor daha doğrusu. Böyle bir çıkmaz içerisinde spor. Bunu da
çok etraflı bir şekilde tartışmamız gerektiği
kanaatindeyim.
Sayın
Tütüncü 3 kere söz verildi. dediniz. Ben söz vermeyeyim izin verirseniz vergi
konusunda. Zaten benim konum değil, ama bu gündemde olan bir konu. Bana
bağlı olan kurumun görevi
Kaçakçılık ve sahtecilik bizim
görevimiz dışında. Ancak, bu konuda devlet birimleri
arasında kurulmuş bir koordinasyona biz de katkı veriyoruz.
Bizim esas görevimiz düzenleme konusudur, açılacak tesislere izin verme
konusudur. Ama bu Koordinasyon Kuruluna da Üst Kurulumuz servis vermektedir.
Hep birlikte, ülkemizde şikâyetçi olduğumuz sahtecilik ve
kaçakçılık konusu üzerine elbette gitmek, diğer kurumlarla
birlikte bu kurumun görevidir.
İzin
verirseniz Sayın Başkanım, diğer soruları
arkadaşlarıma yazılı takdim etmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Buyurun
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Bir iki hususu ben de cevaben açıklamak istiyorum.
Biraz evvel Kamer
Gençin açıklamalarından sonra, kendisine konuşmamda
sayın demiştim, sayın kelimesi fazladan olmuş, onu geri
alıyorum. Evvela onu bir belirtmek istiyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
İkincisi,
kaçakçılık konusu Türkiye'de Hükûmetin yakinen takip ettiği bir
konudur. Çünkü birçok yasa dışı örgütün de kaçakçılık
yoluyla örgüte finansman temin ettiği bilinmektedir. Aynı zamanda kaçakçılık sınır
aşan suçlar niteliğindedir. Bu nedenle, geçtiğimiz yasama
döneminde MASAK, yani Mali Suçları Araştırma Kuruluyla ilgili
olarak bir önemli yasa çıkardık. En başta petrol
kaçakçılığı olmak üzere her türlü kaçakçılık bu
birim yoluyla zaten takip edilmektedir. Aynı zamanda, emniyetin,
jandarmanın ve devletin diğer birimlerinin koordinesi çerçevesinde
biz bu faaliyetleri yakinen takip ediyoruz. Aynı zamanda, belli
aralıklarla toplanan hem Millî Güvenlik Kurulunda hem de Terörle Mücadele
Yüksek Kurulunda da kaçakçılık konusu bizim öncelikle üzerinde
durduğumuz bir konudur. Sadece sigara, alkol
kaçakçılığıyla ilgili değil, insan
kaçakçılığı, uyuşturucu ticareti de dâhil hepsi
Türkiyenin ve emniyet birimlerimizin, güvenlik birimlerimizin, zaten kamoyuna
yansıyan faaliyetlerinden de görülmektedir ki, çok ciddi ölçüde
bunların üzerinde duruluyor, durulmaktadır. Hatta bu yönden Türkiye
takdir de almaktadır, uluslararası kuruluşlar nezdinde. Bu
konuyla ilgili eğer yasal bir eksiklik varsa, önümüzdeki dönemde
bunları da tamamlamaya çalışırız, ama şu an etkin
bir iş birliği ve koordinasyon içerisinde bu faaliyetleri sürdürüyor,
sürdürmeye de devam edeceğiz. Sair konularla ilgili hususlar varsa onu da
zaman içinde açıklarız.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Çiçek.
Şimdi,
sırasıyla beşinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.14 - GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L
İ
Kodu Açıklama YTL
01 Genel Kamu
Hizmetleri 21.901.000
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 122.000
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 275.000
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 1.245.000
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 381.732.000
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 405.275.000
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B C E T V E L
İ
Kod Açıklama YTL
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 8.010.000
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 388.135.000
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 7.130.000
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 403.275.000
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünün 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünün 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 333.318.265,60
- Toplam Harcama
: 298.463.450,59
- Ödenek
Dışı Harcama : 120.293,07
- İptal
Edilen Ödenek : 34.975.108,08
BAŞKAN (A) cetvelini
kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B C E
T V E L İ
YTL
- Bütçe tahmini : 316.810.000,00
- Yılı
net tahsilatı : 349.763.995,67
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Devlet Personel
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.78 - DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
1. Devlet Personel
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 9.535.750.
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 42.250
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 9.578.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Personel
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Personel
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Devlet Personel Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Devlet Personel
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
A C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 9.530.000,00
- Toplam Harcama
: 7.570.782,69
- İptal
Edilen Ödenek : 1.959.217,31
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Personel
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.79 - BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU
1.
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 10.892.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 77.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 10.970.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 9.235.000,00
- Toplam Harcama : 7.825.240,30
- İptal
Edilen Ödenek : 1.409.759,70
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Tütün, Tütün Mamulleri
ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.09 - TÜTÜN, TÜTÜN MAMÛLLERİ VE ALKOLLÜ
İÇKİLER PİYASASI
DÜZENLEME KURUMU
1. Tütün, Tütün Mamûlleri ve Alkollü İçkiler
Piyasası Düzenleme Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L
İ
Kodu Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 23.111.717
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 18.957.207
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 42.068.924
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 40.068.924
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 2.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 42.068.924
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tütün, Tütün
Mamûlleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Tütün, Tütün
Mamûlleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Tütün, Tütün Mamûlleri ve Alkollü İçkiler
Piyasası Düzenleme Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Tütün, Tütün
Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurulu
2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 43.400.712,00
- Toplam Harcama
: 38.420.115,45
- İptal
Edilen Ödenek : 4.980.596,55
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B C E
T V E L İ
YTL
- Bütçe tahmini : 43.400.712,00
- Yılı
net tahsilatı : 39.913.897,99
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Tütün, Tütün
Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.07- TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME
İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 3.192.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 180.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 1.745.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 5.117.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 660.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 4.307.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.967.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 4.250.000,00
- Toplam Harcama
: 3.848.754,19
- İptal
Edilen Ödenek : 401.245,81
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B C E
T V E L İ
YTL
- Bütçe tahmini : 4.150.000,00
- Yılı
net tahsilatı : 4.002.061,01
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü, Devlet Personel Başkanlığı,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Tütün, Tütün Mamulleri ve
Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu ve Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün 2008 yılı bütçeleri ve 2006
yılı kesinhesapları kabul edilmiştir. Ülkemize yararlı
olmasını diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, beşinci tur görüşmeler
tamamlanmıştır.
Birleşime on
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 16.49
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.07
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32ncİ
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426)
(S.Sayısı:57) (Devam)
2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı:
58) (Devam)
F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1.- Hazine Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Hazine Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
G) BASINYAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
H) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK
ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu Başkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu Başkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK
KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi
altıncı tur görüşmelere başlayacağız.
Altıncı turda Hazine Müsteşarlığı,
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı, Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı ve Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı bütçeleri yer
almaktadır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince tur üzerindeki
görüşmeler bittikten sonra on beş dakika süre ile soru cevap
işlemi yapacağız. Soru sorma işlemiyle ilgili
açıklamaları daha önce yaptığım için tekrarlamıyorum.
Soru sormak isteyen milletvekilleri görüşmelerin bitimine kadar
yerlerinden soru için giriş yapabilirler.
Altıncı
turda grupları ve şahısları adına söz alan üyelerin
isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan, Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş,
Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu, İzmir Milletvekili
Selçuk Ayhan. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Mithat Melen, Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş, Ankara
Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Alaattin
Büyükkaya, Samsun Milletvekili Fatih Öztürk, Kocaeli Milletvekili Azize Sibel
Gönül, Ankara Milletvekili Aşkın Asan, İstanbul Milletvekili Necat
Birinci. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan, Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal.
Şahıslar adına lehinde Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt,
aleyhinde Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz
Oyan.
Buyurunuz
Oğuz Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
OĞUZ OYAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; efendim, Hazine bütçesi üzerinde grubum adına
konuşacağım.
Önce bütçenin
tümü üzerinde şunu söyleyeyim: Bu altıncı AKP bütçesi ve
eşittir altıncı IMF bütçesi.
Tartıştığımız ve görüştüğümüz bütçe -
daha erkenden de alabiliriz, 2000den - dokuzuncu IMF bütçesi olurdu. Biz böyle
bir bütçeyi tartışıyoruz. Bu IMF bütçesinin de en IMF
özelliklerini yansıtan bölümlerinden biri Hazine bütçesidir ve Hazine
Müsteşarlığı bütçenin yaklaşık yüzde 28ini
temsil etmektedir tek başına. Yüzde 28ini temsil ediyor 62 milyar
Yeni Türk Liralık bir boyutla, yani, 222 milyarlık bütçenin 62
milyarını Hazine yönetiyor. Hazine aslında neyi yönetiyor?
Hazine borç yönetiyor. Hazine Müsteşarlığı borç yönetiyor.
Bu bütçesinin 56 milyarı faiz ödemelerinden oluşuyor, yani, bütçe içi
faiz ödemelerinden oluşuyor. Tabii, iç ve dış borç faizleri.
Zaten faizlerin 2008 bütçesinde yüzde 25lik bir orana oturduğunu
görürsek, 2007yi de aşan bir orana, nasıl Türkiyede bütçenin
tamamına hâkim olmayan bir yönetimin, bütçesinin sadece yüzde 75ini
yönetebilen bir iktidarın olduğunu görürsünüz. Dolayısıyla,
Hazine Müsteşarlığı, evet, borç yönetimi
müsteşarlığı, IMFyle ilişkiler
müsteşarlığı.
Şimdi,
efendim, burada, açılış günü, bütçenin bütünü üzerinde
konuşmalar yapıldı, doğru-yanlış birtakım
ifadeler kullanıldı. Bu Hazine bütçesi ödeneği vesilesiyle,
bunlarla ilişkili birkaç şey de söyleyeceğim. Türkiye çifte
açıklar yaşayan bir ülke, yani, hem iç hem dış
açıkları olan bir ülke. Türkiyenin bu açıkları çok büyük
bir sorun olurken, biz, burada, birinci gün, gerek Başbakanı gerek
Maliye Bakanını bu sorunlarla ilgili bir çözüm üretirken görmedik ya
da bunlara ilişkin kaygılarını dile getirirken görmedik.
Onlar pembe tablolar çizmeye çalıştılar sanki bütün sorun
alanları milletin moralini yükseltmek üzere görev yapmakmış
gibi. Mesela, Sayın Başbakan burada dedi ki biraz da ders verir
edayla: Ey muhalefet sizin
iktisatçılarınız vardır, borçlar azalıyor, mutlak
rakamları bırakın, oranlardan bahsedin. İyi de hangi
oranlar Sayın Başbakan, hangi oranlar? Hangi millî gelir hesabı
üzerinden? Bu millî gelirin hesabı, sizin şu
şişirilmiş yüksek değerli YTL üzerinden yapılan ya da
bu millî geliri eğer dolara çevirirseniz, çok yüksek bir millî gelire
ulaştığınız üzerinden mi bunları
hesaplayacağız? Pamuk ipliğine bağlı bir şeyden
bahsediyorsunuz. Yani, Türk lirasının
Sadece sizin 2007
yılında öngördüğünüz 1 dolar eşittir 1,54 YTL olması
durumunda bile bu oranın nasıl şaşacağını
görürdünüz; kaldı ki bugün 1,17 düzeyinde bir dolar kuru Türk
lirasının herhâlde gerçek değerini yansıtmıyor. Bir
şok düzeltme durumunda nasıl bütün bunların kâğıttan
kaleler gibi çöktüğünü göreceksiniz. Ama buna karşı önleminiz
nedir? Biz bunu görmek istiyoruz. Bu, bugünkü sizin
uyguladığınız programın, bugünkü kur
politakalarının, bugünkü iktisat politikalarının ortaya çıkardığı
birtakım eğreti durumlardır. Biz, bunlara karşı önlem
görmek istiyoruz.
Dünya
çalkalanıyor, dünyada büyük bir bunalım yaşanıyor,
Türkiyede diyorlar ki: Hiçbir sıkıntımız yok, para
giriyor, kaynak giriyor, bakın hatta faizleri de azaltıyoruz, buna
rağmen giriyor. Bunlar boş avuntulardır, bu tür avuntularla Türkiyenin
kaybedecek zamanı yoktur.
Kaldı ki,
değerli arkadaşlarım, Başbakan Oranlardan bahsedin, mutlak
rakamlardan değil. dedi. Peki, oranları başka şeylerde
niye kullanmıyoruz? Yatırımların oranı, millî gelire
ve bütçeye oranı da azalıyor, niye oran vermiyorsunuz? Çiftçiye
yapılan desteklerin oranı azalıyor, niye oran vermiyorsunuz?
Mesela, siz geçen
yıl bir kanun çıkardınız. Bu kanunda Tarıma yüzde
1in altında destek verilmeyecek. diye hüküm getirdiniz. Peki, 2007
bütçesine niye koymadınız? Niçin 2007 bütçesinde yüzde 1 destek yok?
Yani, 2007 bütçesinde tarıma verilen destek 0,80 dolayında. 2008 için
öngördüğünüz nedir? 0,75, yani azalıyor. Üç yıllık bütçeler
dönemindeyiz biliyorsunuz, 2010 öngörünüz de var. 2010 için ne öngörüyorsunuz?
0,67; yani azalan ödenekler. Geçen yıl 5,3 milyar yeni Türk lirası
tarıma destek, bu yıl yine 5,4, yani 5,390. Aynı şey.
2010a bakıyorsunuz 6yı gene bulmuyor, 5,8desiniz. Bu mu çiftçiden,
köylüden yana politika? Bu mu, bu bütçelerle Türkiyenin gerçek
ihtiyaçlarının çözüme kavuşturulması?
Değerli
arkadaşlarım, reel ücretler meselesine değinelim. Yani, burada,
gelip de işte En az memur maaşı şuraya geldi bilmem ne
meselesiyle kimseyi kandırmayalım. Türkiyede ücretler son beş
yıldır reel olarak gerilemektedir. Bunu bizzat resmî devlet
rakamları söylemektedir. Kaldı ki, 2007 bütçesinde, 2008 bütçesinde
artış oranlarına bakın. Yani, bir taraftan, hemen
şimdiyi alalım Yüzde 4 hedef enflasyon diyorsunuz 2008de,
Kasım ayında ortaya çıkmış enflasyon yüzde 8,4,
muhtemelen yüzde 9u aşacak, bir ihtimal yüzde 10u aşabilir
aralık enflasyonuna bağlı olarak, siz, yüzde 4lük hedef
Yani,
tam bir enflasyon tuzağına çalışanları ve emeklileri
sokuyorsunuz. Bu mudur adalet? Üstelik Yüzde 4 dediğiniz şey de ilk
altı ay yüzde 2, ikinci altı ay yüzde 4; yani, ortalaması yüzde
3,2. Yüzde 9luk enflasyon, yüzde 3lük hedef !
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Farklar ödenecek.
OĞUZ OYAN
(Devamla) Her seferinde o farklar meselesi de bir aldatmacadır. O fark
ödemeleri yoluyla da aslında reel ücret erimesi, maaş erimesi
şimdiye kadar önlenmemiştir. Bunu bilginize sunayım.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, burada Maliye Bakanının incilerini de
söylemekte yarar var. Maliye Bakanı dedi ki: Bizim bir cari açık
sorunumuz yok. Buraya gelecek arkadaşlar eleştirecekler,
şimdiden uyarayım. Biz cari açığı finanse ediyoruz,
hiçbir sorunumuz yok.
Değerli
arkadaşlarım, cari açığın finansman sorunu diye bir
konu olmaz zaten. Cari açık bir sonuçtur. Finanse edilemeyen cari
açık diye bir şey olmaz. Siz o cari açığı verdiyseniz
zaten finanse etmişsiniz demektir. Dolayısıyla, buraya gelip,
bilgiden yoksun olarak eğer ders verecekseniz, bu konuda çok dikkatli
olmanız gerekir.
Bir başka
konu: Sayın Bakan burada sunarken bütçeyi, bütçe
açıklarını, şöyle dedi: Bütçe açıkları
azalıyor dedi. Peki, 2007 ve 2008deki artışlar nerede, ne
oluyor? Bunları kim açıklayacak? Maliye Bakanı
dışında başka biri mi açıklayacak, bunu müsteşara
mı bırakacağız?
Bir başka
şey söyledi. Dedi ki: Biz, bütçe açıklarını tahmin
ettiğinizin altında gerçekleştiriyoruz. Bu, cumhuriyet tarihinin
başarısıdır, buna övgü isterim.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Doğru.
OĞUZ OYAN
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, açığı yüksek
tahmin edip sonra daha düşük gerçekleştirmek çok büyük bir hüner değildir;
bunu, bizim mali bürokrasi çok öteden beri bilir. Ama başka şeyler
var. Acaba, açıklar saydam bir şekilde tanımlanıyor mu?
Saydam tanımlara baktığınız zaman, açıkların
o kadar küçük olmadığını bir kere görüyorsunuz -kaldı
ki büyüyor son iki yılda, 2007, 2008- yani, tahminlerin, daha
doğrusu, altında olmadığını görüyorsunuz. Hesaba
katılmayan özelleşme geliri, vesaire, birtakım şeyler
sonradan ortaya çıktığı için bunlar yükselebiliyor.
Bir başka
şeyi söyleyeyim
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Şimdiki daha
OĞUZ OYAN
(Devamla) - Değerli arkadaşım, teknik olarak şunu
yapıyor
Maliye Bakanlığının, Hazinenin dikkatini,
tabii, burada çekmemize gerek yok, onlar zaten biliyorlar ama ben yasama
organının dikkatini çekeyim. Aslında, başlangıç
açıklarını yüksek tutarak, yüce Meclisten, yasama
organından, daha yüksek borçlanma yetkisi alınmaktadır. Bunun
hesabını kim verecek? Bakın, size örnek vereyim: 2005
yılında yüksek bir, 29 milyarlık bir açık tahminiyle
gelinmiş ve bu açık, sonuçta 9,7 olmuş. Güzel ama o zaman bizim
buradan verdiğimiz yetki 29 milyar liranın artı 5 üzerinde olan
bir yetkiydi, yani biz, 32 milyarlık bir yetki vermiştik, borçlanma
yetkisi. Dolayısıyla, 9,7 milyarlık bir açık varken, 20
milyar yeni Türk liralık bir borçlanma yaptık.
2006da benzer
bir durum; yani 2006da da 3,9luk, gerçekten düşük bir açık
gerçekleşmişti -bütçe açığı- ama 6,8 milyar yeni Türk
liralık bir borçlanma yapıldı, yani, 2 katı civarında.
Peki nasıl
oluyor? Çünkü, başlangıçta açığı yüksek
gösteriyorsunuz, Meclisten yüksek borçlanma yetkisi alıyorsunuz, rahat
rahat borçlanıyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Yani, bu, Meclise
karşı şeffaflık bakımından, bu Meclisin bütün
rakamları özgürce görebilmesi açısından doğru bir yöntem
midir?
Dolayısıyla,
bu konularda dikkatinizi çekmek isterim, yasama organının da kendi
hakları ve kendi yetkileri konusunda daha titiz olması
gerektiğini hatırlatmak isterim.
Tabii, hazine
nakit dengesine de bakarsanız, 2006ya kadar azalan bu dengede
açıklar 2007yle birlikte ciddi bir artış içine girmiştir,
azine nakit açığı yükselme eğilimindedir. Bunun çok kritik
olduğunu düşünmek gerekir. Bu, sadece özelleştirme gelirleriyle
kapatılamıyor. Bu, yeni borçlanmalar, özellikle iç borçlanmalar
getiriyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu arada, biraz önce ücret dedim. Bir şeyi daha
hatırlatmak istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Oyan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
OĞUZ OYAN
(Devamla) Bir başka bakan, yani Hazineden sorumlu Devlet Bakanı
Sayın Mehmet Şimşek şunu demişti: Türkiyede ücretler
nispi olarak ABdeki ücretlerden yüksek. İnsaf edin Sayın Bakan,
insaf edin. Türkiyedeki ücretlerin yarısı kayıt
dışı bir kere. Hangi ortalamayı alıyorsunuz? Sizin
elinizde bir ortalama serisi varsa, buyurun verin, biz de bakalım. Yani,
petrokimya sektöründen bakıyorsanız, çok yanlış yerden
bakıyorsunuz. Önce Türkiyeyi öğreneceksiniz, sonra bu konuda ahkâm
keseceksiniz. Dolayısıyla, bu tür yanıltıcı
beyanlardan lütfen kaçınalım.
Son olarak
-vaktim yok ne yazık ki- şunu söyleyeyim: Burada,
Başbakanın yaptığı, Cumhuriyetin başından
itibaren 181 milyar dolara gelindi, biz bunu 300 milyar dolar
artırdık
İstatistikte biliyorsunuz bir yalan vardır. Daha
doğrusu yalan, bir kuyruklu, bir de istatistik değerler. İşte,
bu da kuyruklu yalanı aşan bir şeydir. Bunu
meraklılarına anlatırım, vaktim kalmadı.
Bu arada, tabii,
buranın en büyük incisi, altıncı IMF bütçesini getiren bir
Maliye Bakanının, Atatürkün tam bağımsızlık
şiarını biz burada hayata geçiriyoruz
Yani, bundan daha
kuvvetli bir hicvi ben yapamam, kendisini kutluyorum gerçekten.
Değerli
arkadaşlarım, bütçe hayırlı olsun. Daha sonra tekrar
görüşürüz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Oyan.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş.
Buyurunuz
Sayın Ateş. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
YILMAZ ATEŞ (Ankara) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bütçesini görüşmekte olduğumuz Genel Müdürlük,
Türkiyenin tanıtımının ve Hükûmetin özellikle
dış politikasının, dış ülkelerde de
tanıtılmasını sağlamaya çalışan en önemli,
en etkin kuruluşlarımızdan biridir. Ancak, ne yazık ki, bu
çerçeveden baktığımız
zaman, birincisi, bunun şu anda hizmet verdiği bina, maalesef,
kendisinin üstlendiği bu görevleri yerine getirmekten çok uzaktır,
çok eskidir, çok yetersizdir. Başbakanlığa bağlı
kuruluşlar arasında çalışanlarına en az ücret verilen
bir genel müdürlüktür. Çalışanları arasında da bir ücret
adaletsizliği vardır. Yine, çalışanları büyük bir
baskı altındadır. Bu baskı, bu çalışanların
özgürce sendikalarını seçmeleri konusunda yapılmaktadır.
Yine, bu
iktidarın Maliye Bakanını affettirmek için sık sık af
çıkardığını biliyoruz da, ama bir genel müdür
yardımcısını, genel müdür vekili olarak tutmak için bir
genelge, yönetmelikte sık sık değişiklik yaptığını
da bu Genel Müdürlüğümüzde görüyoruz. Yabancı Dil
Yönetmeliğinde değişiklikler yapılarak bu zatın genel
müdür vekilliğinde kalması sağlanmaktadır.
Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğümüzün bir diğer görevi yerel medyaya
önemli katkı koymalarıdır. Maalesef, bu görevini de yerine
getirmek konusunda hiçbir görev yapmadığını da biliyoruz.
Tabii,
iktidarın basınla ilişkilerini de demokratik sistem içerisinde
izah etme olanağımız maalesef yoktur. Bu, önemli ölçüde,
iktidarın dinamik kurumları fethetme, işgal etme, ele geçirme
anlayışından kaynaklanmaktadır. Sayın Başbakan,
görüşünü beğenmediği gazetecileri Bu ülkeyi terk edin. diye
tehdit etmektedir, işlerine son verdirmektir. Özgür yayın yapan
televizyon kanallarının bürolarını Maliye
Bakanlığının Teftiş Kuruluna çevirmektedir.
DURDU MEHMET
KASTAL (Osmaniye) Kanaltürk mü özgür?
YILMAZ ATEŞ
(Devamla) Yine, bu gazeteciler, ilk defa bu cumhuriyet hükûmetleri döneminde,
ilk defa yakalarına sticker taktırarak Meclis koridorlarında
gezmektedirler. Çünkü, nedeni şu: Yıpranma hakkı olarak belirli
iş kollarına tanınan bir hak vardır. Her ne hikmetse,
iktidar, her tarafı buduyor, bir tek, güvenlik güçleriyle, Silahlı
Kuvvetler mensuplarının yıpranma paylarına
dokunmamıştır. Peki, şimdi sormak gerekir: Acaba
bunların da bu yıpranma hakkına dokunmamanız için bu
gazetecilerin ellerine kalem yerine silah mı almalarını
önerirsiniz? Böyle bir anlayış olabilir mi? Elbette ki, bu kesime
yıpranma hakkının tanınmasından son derece mutluyuz
ama, gazetecilerin bu kırk beş yıldır kullandığı
hakkı da zayi etmenizi, doğrusu demokratik düzen içerisinde anlama
olanağımız yoktur.
Sayın
milletvekilleri, gazete ve televizyonlar işletme kurallarına göre
işleyen en ciddi işletmelerdir, ticari kurallara göre
işlemektedirler. Türkiyenin dışında bedava gazete
dağıtan hiçbir ülke yoktur, haftalık reklam ve ilan gazeteleri
dışında. Ama, üç dört tane gazetemiz var ki, günde altı yüz
- yedi yüz bin tane gazeteyi bedava dağıtmaktadırlar. Bir
araştırma yaptırdım: Bir gazetenin aylık zararı 2
milyon dolar, yıllık 24-25 milyon dolar ediyor. Ama, bu gazeteleri
bedava dağıttıran bir gazetenin bağlı olduğu
şirketler grubuna sağlanan bir işletme hakkından da
-sıkı durun- ayda 50 milyon dolar kâr edilmektedir. Şimdi, bunu
kabullenme olanağımız yok sayın milletvekilleri.
Şimdi, bir
holdinge Samsun-Ceyhan boru hattını ihalesiz olarak verdiniz.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Kim veriyor?
YILMAZ ATEŞ
(Devamla) Şimdi, aynı holdinge Türkiyenin ikinci büyük gazete
grubunu da, medya grubunu da rekabetsiz olarak veriyorsunuz.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) TMSF bağımsız
YILMAZ ATEŞ
(Devamla) - Hiçbir vicdan bunu kabullenemez.
RTÜK Kanununda
değişiklik yapacağınızı sağır sultan
duydu, hazırlıklar da son aşamaya geldi. Ama, bu
değişikliği bekleseydiniz, yüzde 25i -yabancı sermaye
payını- yüzde 50ye çıkaran yasa değişikliğini eğer
kabul ettikten sonra bunu satışa çıkarmış
olsaydınız, ben inanıyorum ki, rekabetçi bir ortam da
sağlanmış olacaktı.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, Bunu da efendim bağımsız kurullar
yaptı
bağımsız kurullar yaptıysa, daha önceki Kral
TVnin ihalesini iptal etti, şimdi bunu da iptal edebilir rekabetçi ortam
oluşmadı diye.
Sayın
milletvekilleri, ikinci bir Türkbank ihalesi skandalıyla yüz yüzeyiz. Bu
gerçekler saklanamaz. İnanıyorum ki, önümüzdeki günlerde Türkbank
ihalesindeki rezaletleri burada da görme olanağını
bulabileceğiz, gün yüzüne çıkacaktır.
Sayın
milletvekilleri, bir kısım çevreler radyo satın
aldırabilir, gazete satın aldırabilir, televizyon satın
aldırabilir, hatta hatta -üzüntüyle belirtmem gerekir ki- gazeteci de
satın aldırabilir, ama, namuslu kalemlerin bitmeyeceğini de
burada belirtmek istiyorum. Çünkü bitiremeyeceksiniz. Yolsuzluklarla,
kayırmalarla, kadrolaşmalarla, kuşatmalarla iktidarlar bir süre
daha iktidarlarını sürdürebilirler. Ama, dünyanın hiçbir yerinde
iktidarlar, kalemlerin üzerine oturmamışlardır, siz de
oturamayacaksınız. O nedenle, eğer demokrasiyi kendi
amacınıza uygun kullanarak, halkın yararınaymış
gibi söylemlerle günü geçiştirmeye çalışırsanız buna
demokrasi denilmez, demagoji denir. Eğer, demokrasiyi demagojiye
çevirirseniz de bu ülkede demokratik bir yönetimden söz edemezsiniz. Çünkü, gün
gelir, demokrasi size de, bugünkü iktidara da lazım olur diye
düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde gazeteler kategoriye
ayrılamaz; gazetecilere karne, not verilemez. İşte, burada
Yani, dünyanın hangi demokratik ülkesinde gazetecilere not verilmiş?
Dünyanın hangi demokratik ülkesinde gazeteleri kategorilere ayırarak
Bu bizdendir, bu değildir. denir? Bu iktidara nasip olmuştur bu.
Lütfen, gazetecilerin şu stickerla dolaşma ayıbını
gazetecilere yaşatmayın.
Yüce Meclisi
tekrar saygıyla selamlıyorum. Bütçemizin de hayırlı
olmasını diliyorum. Bu önemli kuruluşun bütçesinin de yetersiz
olduğunu belirtmek istiyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ateş.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Sayın Osman
Coşkunoğlu, buyurunuz (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin hem ekonomik hem toplumsal, her boyutta en önemli
konularından birisi olan bilim ve teknoloji konusunda iki değerli
kuruluşumuzun, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
ile Türkiye Bilimler Akademisi Kurumunun bütçesi; bu vesileyle de ülkemizde
bilim ve teknoloji konusunun durumu ve ne yapılması gerektiği
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi olarak görüşlerimizi sunmak için,
belirtmek için huzurunuzdayım.
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumunun (TÜBİTAKın) bütçesinde
bir sorun yok. Bütçe çok ciddi boyutlarda artırıldı. Sorun orada
değil. Sorun, TÜBİTAKın ne yaptığı konusunda,
oralarda ciddi sorunlar var.
Birincisi:
TÜBİTAKın, bu değerli kuruluşumuzun, Türkiyenin ekonomik
ve sosyal yapısı bakımından çok önemli kuruluşumuzun
faaliyet raporları kendi web sitelerinde 2005 yılında bitiyor.
2005 yılından sonra bir faaliyet raporu yok. Ne
yaptığına, sekreteryasını yürüttüğü Bilim ve
Teknoloji Yüksek Kurulu raporlarında
Aslında bir bakıma,
-İngilizce bir tabir vardır, Türkçesi tespih çekmek gibi- sadece
birtakım rakamları aşağıya dizmek şeklinde,
niteliksel bir değerlendirme yapmadan birtakım rakamları ve
grafikleri incelemek mümkün. Fakat, TÜBİTAKın faaliyet raporu son
iki yıldır - 2007nin sonuna geldik, 2006yla ilgili - yoktur.
Plan ve Bütçe Komisyonunda
TÜBİTAKın bütçesi görüşülürken sunulmuş olan, Sayın
Bakanın bütçe konuşmasında sundukları
Ben, bunu burada
söylemekten üzülüyorum, orada ifade ettim, ama TÜBİTAKla ilgili, bana,
daha önce, milletvekilliği öncesi, öğretim üyesi olarak ODTÜde
birinci sınıfta bir öğrenci getirseydi öyle bir metni, ben onu
kabul etmezdim. Ciddiyetten uzak, içeriksiz
Baştan sona otuz cümle kadar
var ve bunun dörtte 1i Biz şöyle güzel şeyler yaptık, böyle
atımlar yaptık, böyle başarılara imza attık
Umarım öyledir. Onu göremiyoruz, ama umarım öyledir. Ama,
bırakın onu biz takdir edelim. Siz, gelişmeleri, nereden nereye
geldiğimizi
Ama, tespih çeker gibi Şu kadar para vardı,
şimdi bu kadar para var. şeklinde değil, ülkemizin bilim ve
teknolojisini nereden nereye getirdiğimiz konusunda niteliksel
değerlendirmeleri görelim.
Yine,
TÜBİTAKla ilgili bir diğer konu da, ulusal bilim ve teknoloji
vizyonunu 8 Eylül 2005 tarihinde toplanan 12nci Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu
toplantısında alınan bir karar ile şöyle
açıklıyor: Toplumda bilim ve teknoloji kültürünün benimsenmesini
sağlayan, bilim ve teknolojiyi ürüne dönüştürerek ulusal yaşam
düzeyini yükselten ve sürdürülebilir kılan lider bir Türkiye."
Güzel gibi
geliyor, fakat bilim ve teknolojinin tek amacı bir ürüne dönüşmek
değildir. Bilim, bilimsel araştırma, bilginin
sınırlarını genişletmek için, yeni bilgi üretmek için
yapılır. Bunlar da gereklidir, bunlar da, burada ifade edilenler de
gereklidir, elbette ürüne dönüşmesi, teknolojiye dönüşmesi de
gereklidir. Fakat, bilim sadece bu amaçla değildir, bilgi üretmek için de
yapılır. Eğer, TÜBİTAK bu şekilde bir amaca, hedefe,
vizyona angaje olduysa, Türkiye Bilimler Akademisinin bilim konusuna daha fazla
odaklanması gereği ortaya çıkıyor.
Türkiye Bilimler
Akademisinin bilime daha çok sahip çıkmasının,
sınırlı olanak ve bütçesiyle mümkün olacağını
sanmıyorum. Daha geçen sene, o da kirada oturmak üzere, yeni bir yere
taşındılar ve 2007ye göre 2008 bütçesi sadece yüzde 5
mertebesinde artırılıyor. Bunlar yetersiz olanaklardır.
Şimdi, bu
iki kurumumuzdan bahsettikten sonra bilim ve teknoloji politikamızın
durumu üzerinde görüşlerimi sunmak istiyorum. Bilim ve teknoloji
politikamız maalesef yoktur. Bu isim altında, strateji altında
bazı dokümanlar vardır, bazı iddialar vardır, bazı
rakamlar, istatistikler vardır; fakat, esasında bir bilim ve
teknoloji politikası yoktur. Bu amaçla ifade edilen en önemli iki rakam,
gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde kaçı ar-geye,
araştırma-geliştirmeye ayrılıyor. Bu rakamlar da son
derece düşüktür. Hükûmetin önemli bir kaynak aktarmasıyla binde
6,9dan sadece binde 8e yükselmiştir. Oysa, Avrupa Birliğine 2010
yılı için yüzde 2 gibi bir taahhüdümüz var ve 2008
yılındayız.
Sorun, sadece
ar-genin gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki düşüklüğü
değildir, aynı zamanda kompozisyon da sorundur. ar-ge
harcamalarının yüzde 60-70ini özel kesim, yüzde 30-40ını
kamunun yapması beklenir. Bu, Avrupa Birliği ülkelerinde ve Amerika
Birleşik Devletlerinde böyledir, fakat Türkiyede bu oranlar
yaklaşık olarak tam tersinedir. Büyük ölçüde kamu yaparken, yüzde 60
70 mertebesinde, yüzde 30 mertebesinde ancak özel kesim yapmaktadır.
Bu kompozisyonun
değiştirilmesi için elbette ki birtakım politikalar gereklidir,
değil mi? Bu politikalar, geçen dönem çıkarılmış olan
5084 sayılı Kim ne yaparsa yapsın biz teşvik verelim
anlayışıyla verilen teşviklerle değişebilir mi?
Şimdi, gelmekte olan, zannedersem Bakanlar Kurulundan Başbakanın
önüne gitmiş olan yeni bir ar-ge destek yasası var. O da bunun için
yetersizdir. Bunun için gerekli olanı biraz sonra söyleyeceğim, ama
buna somut bir örnek olarak, uzay konusuna değineyim. Sayın
Başbakan
Şimdi politikamız yok derken ne belli teknoloji
alanlarında belli bir önceliğimiz var ne de şu teknoloji
alanını biz buradan şuraya götüreceğiz gibi bir hedef var.
Buna örnek olarak uzay konusunu ele alayım. Neden uzay konusunu ele
alıyorum? Çünkü Sayın Başbakan bundan dört yıl önce uzay
konusunu himayesi altına aldığını ilan etti.
Sayın Başbakan uzay konusunu himayesi altına
aldığına göre, en çok önem buna verilmelidir değil mi?
Şimdi bu isabetli bir karar mıdır değil midir, bunu tartışmayacağım.
İsabetli olduğunu varsayalım veya nihayetinde Hükûmetin takdiridir,
Sayın Başbakanın takdiridir, bunu kabul edelim. Peki uzay
konusundaki araştırmalar nereden nereye gitti? Daha doğrusu, bu
araştırmaları, çabaları yapan kurumlar nerelerde? Türksat
kendine göre birtakım uydular yaptırıyor orada burada,
Alcatele, Fransada; TÜBİTAK kendine göre birtakım uydular
yapıyor, onları uzayda hatta
kaybediyor, BİLSAT gibi. Birtakım anlaşmalar imzalıyoruz
Avrupa Uzay Ajansıyla. Bunu kim imzalıyor? Hükûmet adına
TÜBİTAK imzalıyor. Şimdi bir uzay ajansı bile yok. Ha
savunma sektöründe de var bu konuda, uzay konusunda araştırmalar,
geliştirmeler ve çabalar. Uzay konusunda, Başbakanın himayesi
altına aldığı, yani Hükûmetin, en azından Sayın
Başbakanın en önemli gördüğü konuda derli toplu bir strateji,
bir vizyon göremiyoruz. Öyleyse, bilim ve teknoloji konusunda da böyle bir
şeyi göremememize şaşmamak lazım.
Şimdi ne
yapmalı? Bunu zaman sınırı içerisinde ancak
satırbaşlarıyla geçebileceğim: Önce hukuka uymalı.
TÜBİTAK yönetiminin değiştirilmesi sırasında bir dizi
hukuk ihlali yapılmıştır. Israrla yasalar
çıkarılmıştır, Anayasa Mahkemesinden bozulmuştur,
idare mahkemesinde reddedilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Coşkunoğlu, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Her mahkemede,
maalesef, TÜBİTAKın eski yönetimi de, yeni yönetimi de mahkemelerde
sürekli dava peşindedir ve hepsinde TÜBİTAK kaybetmektedir,
Sayın Başbakan kaybetmektedir. Bir tanesini söyleyeyim:
TÜBİTAKın geçmiş başkanı Profesör Doktor Namık
Kemal Pakın, açtığı mahkemeyi kazanması üzerine, bu
mahkeme kararını Sayın Başbakan yerine getirmemiştir.
Bunun üzerine Sayın Profesör Pak bir mahkeme daha açmıştır
Sayın Başbakan aleyhine ve onu da kazanmıştır. O
mahkeme Sayın Başbakanı, yargı kararlarını ve
hukuku dinlememekle suçlayarak tazminata mahkûm etmiştir. Hukuku
başta bu kadar ihlal eden bir anlayış ve Sayın
Başbakanın, bir kere
bu konuda daha titiz olan bir yönetim,
TÜBİTAK yönetimi beklemek de biraz zor oluyor.
Bu sözlerle
konuşmamı bitirir, bu iki önemli kuruluşa önümüzdeki yıl
başarılar diler, sizlere sevgiler, saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkunoğlu.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Selçuk Ayhan.
Buyurunuz
Sayın Ayhan. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yedi
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
SELÇUK AYHAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı bütçesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 1982
Anayasasıyla birlikte kurulması öngörülmüş, 2876
sayılı 1983 tarihli Yasayla da kurulmuştur. Kuruluş
amacı, Atatürk ilke ve devrimlerini, Türk kültürünü, Türk dilini ve Türk
tarihini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak, yaymak ve
yayınlar yapmaktır.
Kurum, dört
bağlı kuruluştan oluşmaktadır. Bunlar: Atatürk
Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk
Kültür Merkezidir. Kurum, bağlı kuruşlarıyla birlikte,
bilimsel inceleme ve araştırma, araştırmalarını
yayınlar hâlinde hazırlama ve gerektiğinde geniş kitlelere
ulaştırmak amacıyla ücretsiz olarak dağıtma gibi
hizmetleri yapmaktadır. Kurumun temel hedefi, çağdaş bir toplum
olmanın gereklerinden biri olan uluslaşma sürecini
başarıyla tamamlamaktır. Ulus olmanın koşulları
arasında, ortak tarih, ortak ülkü, ortak kültür ve dil birliği
sayılmaktadır.
Yüce Atatürk ve
arkadaşları, uluslaşma sürecini hızlandırmak
amacıyla, 1931 yılında Türk Dil Kurumunu ve 1932
yılında Türk Tarih Kurumunu açmışlardır. Bu özgün
kurumlardan Türk Dil Kurumu, dilde sadeleşme, dil birliğinin
sağlanması, öz Türkçenin konuşulması, Türk dilinin
yabancı dillerin etkisinden kurtarılması için
çalışmalar yapmak; Türk Tarih Kurumu ise objektif tarih
araştırmaları yapmak, Türk tarih bilgisini ve bilincini gelecek
kuşaklara aktarmak amacıyla kurulmuşlardır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu kurumlar, kuruluş aşamasından
1983 yılında çıkartılan Kanuna değin, devlet
örgütlenmesinin dışında, dernek statüsünde çalışan
kurumlardır. Bu kurumlar, özel hukuk tüzel kişisi olarak
kurulmuşlardır, bu süre içinde görevlerini de gerektiği gibi
yapmışlardır. Kurum Kanununda yapılan
değişiklik, Kurumun özerkliğini ve
tarafsızlığını olumsuz yönde etkilemiştir.
Başarılı pek çok çalışmaya imza atan Türk Dil Kurumu
ve Türk Tarih Kurumu, yirmi dört yıldır dilimizde yaşanan
kirlenmeyi durduracak çalışmalar yapmadığı gibi, Türk
Tarih Kurumu da Türk tarihi konusunda yaptığı ilginç
açıklamalarla kamuoyunun tepkisini almaktadır. Özellikle son
zamanlarda Alevilerin kökeni konusunda yapılan açıklamalar ve onun
toplumda yarattığı sıkıntıları hepimiz
biliyoruz.
Mustafa Kemal
Atatürk, 5 Eylül 1938 tarihli vasiyetnamesinde, bu kurumlara miras da
bırakarak, bu kurumların kendi başlarına, devlet
örgütlenmesinin dışında ayakta kalabilmelerini sağlamak ve
daha sonradan oluşabilecek siyasi müdahaleleri engellemeyi
düşünmüştür -ki geçenlerde burada da konusu oldu- Cumhuriyet Halk
Partisinin kullandığını sandığınız
İş Bankasındaki payı, Atatürk tarafından bu kurumlara
aktarılmak üzere verilmiştir, miras olarak bırakılmıştır.
12 Eylül döneminde çıkarılan yasadan sonra bir dönem hukuki mücadele
yapılmış, para bloke edilmiş ve daha sonra partimiz
tarafından çıkarılan mahkeme kararı itibarıyla
verilmiştir, verilmeye de devam edilmektedir.
Ne var ki, tüm
kurumlarımızı ve toplumumuzu altüst eden 12 Eylül askerî
müdahalesi, bu iki kurumu, kuruluş amacından ve hizmet ettikleri
yörüngeden çıkartarak kapatmışlar ve Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumunun içerisinde bu kuruma bağlı kurumlar hâline
getirmişlerdir. Hukuki statüleri değiştirilen, özel hukuk tüzel
kişisi iken ve çalışmalarını Dernekler Kanununa tabi
olarak yürüten bu iki kurum, 2876 sayılı Kanunla birlikte kamu hukuk
tüzel kişisi olmuşlar ve bu Kanuna tabi olarak
çalışmalarını yürütmektedirler. Ayrıca, bu
kurumların isim hakları gasp edilmiş, mülkiyetlerine ve mal
varlıklarına el konulmuştur. Bu durum Anayasanın 19uncu
maddesinde düzenlenen kişi haklarına, 35inci maddesinde düzenlenen
mülkiyet ve miras haklarına aykırıdır. Ayrıca, 82
Anayasasının 134üncü maddesinin ikinci fıkrasında geçen
Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu için Atatürkün vasiyetnamesinde
belirtilen Malî menfaatler saklı olup kendilerine tahsis edilir. hükmüne
de aykırıdır.
Türk Dil Kurumu
ve Tarih Kurumuna 2876 sayılı Kanunla yapılan bu
haksızlık ülkemiz tarihine ne yazık ki bir hukuk ayıbı
olarak geçmiştir.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; Başbakan Sayın Erdoğan
yaptığı konuşmalarda Türkiyeyi ve demokrasiyi
ayıplarından kurtardıklarını iddia etmektedir. Elbette
ki Türkiye, 12 Eylül rejiminin baskıcı, tehditkâr ortamında
çıkartılan kanunlardan arınmalıdır. Maalesef,
haksızlıkların karşısında olduğunu her
fırsatta dile getiren AKP, bu haksızlıklara son vermek yerine
başka haksızlıklara sebep olabilecek uygulamaları yapmaya
çalışmakta ve kurumları kendi siyasi iktidarlarının
kurumları hâline getirecek düzenlemelerin peşinde
koşmaktadır. Geçen hafta Meclisten geçen Hâkimler ve Savcılar
Kanunu buna örnektir. Sayın Coşkunoğlunun biraz önce
anlattığı TÜBİTAK buna örnektir. Ne yazık ki bir
bilimsel - teknik araştırma kurumu, tarihinde ilk kez, AKP
tarafından görevlendirilmiş bir geçici başkanla görevini yapmaya
devam etmektedir.
Türk Dil Kurumu
ve Türk Tarih Kurumu gibi kurumların varlıklarını 2876
sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önceki hâliyle
sürdürmeleri için eski hukuki statülerine kavuşturulmaları
gerekmektedir. Özel hukuk tüzel kişisi olan bu kurumların
kişiliği ve mal varlıkları tekrar iade edilmelidir. 12
Eylül darbecilerinin yapmış oldukları bu tarihsel
yanılgıyı ve hukuk ayıbını bu Meclis, bu yasama
döneminde ortadan kaldırmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ayhan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
SELÇUK AYHAN
(Devamla) Tamam efendim.
Bu konuyla da
AKPnin böyle önemli bir hukuk ayıbı karşısındaki
samimiyeti ortaya çıkacaktır. 12 Eylül sonrasında kapatılan
siyasi partilerin yeniden açılmasında hangi yöntem ve usul
kullanılmışsa, nasıl o partiler -başta Cumhuriyet Halk
Partisi- kapatıldıkları günkü delegeleriyle toplanarak
hayatiyetlerini devam ettirmişlerse, bu kurumlar için de yapılan
düzenleme benzer bir düzenleme olmalıdır.
Gerçi, bazı
bakanlıkların yazışmalarında özellikle Arapça, Farsça,
Osmanlıca terimlerde ısrar edildiğini bildiğimiz, dünkü
konuşmasında muhalefete bazı edebiyatçı ve filozoflarla
ilgili ders vermeye kalkarak kendi kültürel birikimini kanıtlamaya
çalışan Kültür Bakanının bile Türkçe anlayış
sözcüğü yerine, herhâlde, daha havalı olur diye konsept
sözcüğünü kullandığı
Ülkemizin sömürge olduğunu
kanıtlamaya çalışırcasına, alfabeye bile x, q gibi
harfleri ekleme çabasında olan AKP İktidarının, bu konuda
samimi adımlar atacağından da kuşkuluyuz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Başkanlığının
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ayhan, lütfen teşekkürlerinizi sunun.
SELÇUK AYHAN
(Devamla) Hemen saygılar sunup kapatıyorum.
22nci Dönem
milletvekillerinin, bu ayıbı temizlemesi gerektiğine
inanıyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler ediyoruz Sayın Ayhan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mithat
Melen. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Melen.
Süreniz on üç
dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
MİTHAT MELEN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığı 2008 bütçesi ve 2006
yılı Kesin Hesap Kanunu üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Efendim,
aslında, bütçe, temel siyaset belgesi; ortak hedef ve çıkarlara hitap
eden bir belge olması gerekir fakat son beş senedir ve özellikle bu
sene, öyle açık görünüyor ki bu işi, biz,
sıradanlaştırdık. Sanki çok basit bir belgeymiş gibi
ve bir ülkenin, gerçekten, geleceğe dönük önemli bir planını, programını
yapan meseleyi çok ciddiye almadığımız görünüyor. Sadece
biz değil, bakın basın bile öyle, kimse yok ve bu
sıradanlaşmak, tabii, tartışmaları da
sıradanlaştırıp kişiselleştiriyor. Hâlbuki, bütçe
çok önemli bir belge. Bir de düşünün ki Türkiye gayrisafi millî
hasılasının yüzde 50sine yakın bir kısmı -parasal
büyüklük olarak- devlet dediğimiz kurum tarafından üretiliyor. Yani
devlet, her yerde rüzgâr aslında, yani Ankara rüzgâr. Onun için, bunu daha
ciddi olarak ele almakta yarar görüyorum, o sıradanlaşmayı
değiştirmemiz lazım. Bundan önce, yine dikkat buyurursanız,
bütçe bir güvenoyu kurumu idi. Bütçe yüzünden, bazı hükûmetler düştü,
büyük çoğunluğu olan hükûmetler dahi; 1969 yılına
dikkatinizi çekerim.
Onun için, bu
tartışmaları
Sadece iktidar değil, iktidarıyla
muhalefetiyle bunun üzerinde durmamız lazım; belki, gölge bütçeler
yapmamız lazım muhalefet olarak ama bu işi ciddiye almamız
lazım olduğundan daha fazla.
Mesela, ben de
Hazine kurumunun bir mensubuyum, iftihar ediyorum, on altı sene önce
ayrıldım ama Hazine, yapısı itibarıyla, ekonomi
tespitine yardım eden, hatta, onda inisiyatif alan önemli bir kurum. O da
yavaş yavaş, işte, KİTiyle, dış ekonomik
ilişkileriyle, çok uluslu kuruluşlarıyla, borçlanma
stratejileriyle, sermaye akımlarıyla, Türk ekonomisinin önemli bir
yönlendiricisi. Yavaş yavaş, sanki, devre dışında
gibi. Bu, belki bilerek, belki de bilmeyerek yani giden katarın en önünde
Merkez Bankası görünüyor, o katar eğer ekonomi katarıysa, arkadan
kimin ittiği belli değil. Bunu, sadece IMFnin üzerine yüklemek de
yeterli bir şey değil, oturup onu kendimiz düşünmemiz lazım
çünkü o Hazine lokomotifi, kadrosuyla cidden önemli bir kurum ve Türkiyede,
kamu yönetimi içerisinde ciddi değişimi yapabilmiş bir kurum;
bugün, yeterlidir kadroları, yapısı ciddidir.
Onun için, o
hâkimiyetin tekrar, artık, Hazine içinde yavaş yavaş gelmesi
lazım ama o nasıl olacak? Tabii, orada da yine benim gördüğüm, o
ekonomi hukukunun yeniden tesis edilmesi gerekiyor. Bakın, yine dikkat
buyurursanız, Türkiyede Hazine, Merkez Bankası, Maliye
Bakanlığı, hatta bir adım ileri giderseniz
Dışişleri Bakanlığı o kadar fazla ekonomi
içerisinde ki kimin ne yaptığı belli değil. Biz, belirli
atamalar yaparak, sayın bakanların eline vererek, bunu çözmeye
çalışıyoruz, biraz, ağabey-kardeş ilişkisi
içerisinde ama biz ki yasama görevini yapıyoruz. önce kendi ekonomi
hukukumuzu kendi yönetimimiz içinde temin etmek zorundayız. Piyasayı
düzenlerken, piyasayı düzenleyecek yasanın, aynı zamanda ekonomi
hukukunu kendi içerisinde düzenlemesi gerekiyor. Onu düzenleyemezseniz
sıkıntı çıkıyor, ki gördüğüm
sıkıntıların en büyüğü o.
Ee, şimdi,
hep bahsediyoruz, söz ediyoruz, işte, beş yıldır
Ki,
Sayın Bakan da çok cesur bir biçimde bütçe konuşmasında bunu
söylemiş açıkça: Beş yıl dünyada konjonktür çok iyi gitti,
biz de bundan yararlandık ve buraya geldik. IMF programları da rahat
uygulandı. Ama, bundan sonraki beş yılda konjonktürün iyi
gitmeyeceği ortada. O zaman, başta Türk ekonomisinde olmak üzere
-yani bu dalgalar sadece Türkiye içinden gelmeyecek, dünyadan gelecek- ciddi
kırılganlıklar olacak. İşte, O
kırılganlıkları sen yapıyorsun, ben yaptım, ben
bunu yaptım şimdiye kadar
Ki, ben Mecliste hep bunu duyuyorum.
Hatta, basın da en çok böyle magazinsel kavgalarla ilgileniyor, işin
ciddiyetiyle ilgilenmiyor. Çünkü, eğer bu kırılganlık Türk
ekonomisine gelirse rejimi tehlikeye sokar, partileri değil. Gördük
geçmişte de. Onun için, bunları ciddiye almak zorundayız.
Yani, şu ana
kadar IMF programıyla uygulanmış bir birinci nesil ekonomik
programı var. O program, birinci nesil program, kamu hazinesini ve
maliyesini düzeltmek üzere yapılmış bir programdır. Ama o
bitti artık. Onun için, biz IMFye borcumuzu 27den 7ye düşürdükle
falan uğraşacağımıza veya Döviz fiyatı
düşerse ekonomi iyi gidiyor. gibi konularla
uğraşacağımıza, bundan sonra, gerçekten Türkiyenin
önünü açacak, dönüşümü sağlayacak üretim modeline geçmek
zorundayız. Bunun için de teknolojisi yüksek, katma değeri yüksek mal
ve hizmeti üretmenin önünü açmak ve istihdamı sağlamak
zorundayız.
Türkiye 73
milyon. Türkiyenin en büyük problemi istihdam. O da bence rejime bile tehlike
veren bir duruma geldi. Yani, illa terörü ekonomiyle izah etmek istemiyorum bir
ekonomist olarak ama onu da çok ciddi biçimde düşünmekte yarar var. Tabii,
bu insan gücü yapısıyla da dünyanın mevcut bu durumunda rekabet
etmek de çok kolay değil. O rekabeti artırmakla eğitim
arasındaki ilişkiyi çok net ve açık biçimde kurmamız
lazım. Yani, makro istikrarın kalıcılığı
sadece mali istikrardan geçmiyor, ülkenin sosyal istikrarından da geçiyor.
Onu da ciddiye almak lazım. Onun için, bu reformları en kısa
zamanda yapamazsak, gerçekten, beş yıl sıkıntılı
geçecek.
Şimdi,
mesela, sosyal güvenlik reformu
Kolay gibi görünüyor ama öyle değil.
Kayıt dışılık, çok ciddi sorun. Ee, bunları
çözecek bu Türkiye Büyük Millet Meclisi, kimse değil. Yani, sadece Hükûmet
değil. Niye Hükûmet değil? Bu ülkenin problemleri sadece Hükûmetle de
ilgili değil, Türkiyenin problemleri.
Mesela, büyüme
Hep büyüme konusunda birbirimize laf attık, Efendim, ithalat yoluyla
büyüyoruz, borçlanma artıyor, büyüme zikzak çiziyor
Ama, Türkiye bence
yeterli büyüyemiyor. Bir tarafı şişmanlıyor, öbür
tarafı zayıf kalıyor. Büyük gelir adaletsizlikleri var. Onun
için, rakamsal büyümeden çok refahın artmasıyla uğraşmak
daha önemli bir mesele.
Tabii, gelir,
Gelir İdaresi
Bir baktığınız zaman bütçe kalemlerine,
hakikaten, maalesef, tuttuğumuzdan vergi alabilmişiz. Ciddi vergi
reformunu da yapamamışız. Bu da çok önemli bir mesele
Türkiyede. Yani, kurumlar vergisini birkaç puan indirmekle Türkiyede
kurumlaşmayı teşvik edemediğimiz gibi, sadece ithalattan
alınan vergiyle de -bugün gelir vergisinin önünde ithalattan alınan
vergi- Türkiyede kayıt içiliği de gerçekleştiremiyoruz.
Aslında,
5018 sayılı Kanun -malum, kamu yönetimiyle ilgili, kamu maliyesiyle
ilgili kanun- bütçe performansına dayalı bir yapı getiriyordu bu
arada. İşte, o yapıyı yapacak -o Kanunun içinde de var-
2008 yılında Hazinenin bir strateji üretmesi lazım. Bir Strateji
Dairesi de var. İşte, o stratejiyi ciddi biçimde
tartışmamız gerekiyor. Mesela, 2007 Hazine Finansman
Programına baktığınızda çok ciddi bir yapılanma
var. Şimdi, 2008, 2009, 2010, yani beş yıllık artık
stratejiyi de çizmemiz lazım.
Bütçe açık,
cari açıklar var, borçla kapatıyoruz. Bunu sadece, borcu
azalttık, Türkiyeyi refaha getirdik, birdenbire büyüdükle değil,
gerçekten aklı başında bir yapılanmayla çözmemiz
lazım. Mesela, kredi notu. Şimdi, o kadar
bağlanmışız ki bu kredi notuna. Yarın öbür gün dünya
piyasalarında ufacık bir kriz olduğu zaman, bu bizi çok ciddi
biçimde etkileyecek. O kredi notunuz hiçbir şey olmaz. Borçlanabilme
meselesi, makro ekonomik istikrardan, güçten geçiyor, sadece fazla borç
almaktan daha çok ihracat yapmaktan değil. Kaldı ki, o ihracat da o
kadar fazla dayalı ki ithalata. Onun için, o ihracatın
yapısında üretime dönük katma değeri yüksek
yapılanmayı Türkiye yapması lazım. İşte, o, belki
piyasanın beklediği, piyasa düzenlemeci kurumların yapması
gereken de bu. O mikro reformlar. O mikro reformları
Ha, onu da
söyleyeyim, IMF veya değil, ama bir çapaya ihtiyacınız var,
ihtiyacımız var. Nasıl yapacağız bunu? Avrupa
Birliği veya IMF, ama biz kendimiz için yapacağız önce. Ama
dünyada IMFyi ve Avrupa Birliğini inkâr ederek böyle işleri yapmak
da çok kolay değil. Onun için, oturup onları da, o sonuç odaklı
veya süreç odaklı reformları iyi düşünmek lazım, çünkü hep
süreç odaklı reform yapmaya çalışıyoruz, hep belirli dönemi
idare etmek için. Esas mesele, sonuç, gelecek beş yıl çok ciddi
çünkü.
Yani, Türkiye, işte o meşhur pistte
yürüyor, taxi yapıyor, havalanacak. Ee, havalanırken işte
pilotunuz yanlışsa, elektronik donanımınız iyi
değilse ve uçakta belirli mekanik arıza varsa uçak kalkmaz, sadece
pistte yürümek yetmiyor. Onun için, o uçağı daha düzeltmemiz
lazım. Uçağı, işte onu düzeltecek, herhâlde bu kurum,
biziz. Mesele, sonuç odaklı reform; piyasayı düzenlemek, piyasaya o
ümidi vermek. Piyasada şu anda o ümit yok, dikkat edin. O ümidi, hakikaten
ekonominin selameti için değiştirmekte yarar var.
Efendim, bir
şeyin üzerinde çok fazla durmak istiyorum: Kesin hesap. Anayasa, gerçekten
163üncü maddesiyle kesin hesabın üzerinde o kadar fazla durmuş ki.
Şimdi, tartışılıyor: Bunu kaldıralım
Anayasadan. Bence 1961de o Anayasayı yapanların, o günkü
düşünenlerin, doğru düşündükleri de ortada ama hiç kesin
hesaptan kimse bahsetmiyor. Maalesef, kesin hesap bir ibra mekanizması.
Hiç, hiçbirimiz konuşmuyoruz ibradan. O geçmiş hükûmetlerin bile
yaptıklarını ibra eden bir mekanizma.
Bugün Türkiyede
birçok insana sorun, hangi yasanın -yani 2006 yılının
şu anda geçiyor- geçtiğini bilmezler bile. Anayasanın Türkiye
Büyük Millet Meclisine verdiği çok önemli bir yetki bu. Yani, biz, kendi
meselelerimizi kendimiz konuşmuyoruz, otomatik geçiyor. Bu işin
üzerinde de çok durmak lazım. Gerçekten, Kesin Hesap Kanunu, geçmişe
dönük yapılan hataları ileride yapmamak için önemli bir imkân
veriyor, bunu iyi kullanmak gerektiğine inanıyorum.
Siyasi niyet bu
arada çok önemli.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİTHAT MELEN
(Devamla) Sayın Başkan, izin verirseniz, bir dakika
BAŞKAN
Buyurunuz.
MİTHAT MELEN
(Devamla) Sağ olun.
Siyasi niyetimiz
önemli. Bu siyasi niyeti ortaya koyarsak ve birbirimizi de fazla kırmadan,
yormadan, magazinleştirmeden Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
tartışmaları, sen yaptın ben yaptım demeden, bu
işi yapabiliriz. Ha yok, bunu böyle yapacaksak, yine söyledim, 256
milletvekili varken 1969 yılında Süleyman Demirel Hükûmeti bütçede
düşürülmüştür. Onun için, bu bilinç, hepimizin bilinci; bir tek
partinin değil.
Bu yüzden, bu
görüşlerle, bütçenin Türkiyeye hayırlı olmasını
diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP, AK Parti ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Melen.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Sayın Gürcan
Dağdaş.
Buyurunuz
Dağdaş. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on bir
dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
GÜRCAN DAĞDAŞ (Kars) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı ile Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğünün 2008 bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Atatürk'ün direktifleriyle Türk tarihini incelemek ve elde
edilen sonuçları dünyaya yaymak için 1931 yılında Türk Tarih
Kurumu kurulmuştur. Yine, Atatürk'ün direktifleri doğrultusunda Türk
dilinin sadeleşmesi amacıyla 1932 yılında Türk Dil Kurumu
kurulmuştur. Bu iki kurum da, başlangıçta Atatürk'ün iradesi
doğrultusunda dernek statüsünde kurulmuşken günümüzde birer kamu
kurumu hâline dönüştürülmüştür. 12 Eylül askerî darbesi sonrası,
Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun nitelikleri ve konumları
farklılaşmış, Anayasa'nın 134'üncü maddesi
gereğince Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Atatürk Araştırma
Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezinden oluşan kamu tüzel
kişiliğine sahip Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu kurulmuştur.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun temel amacı, Türk tarihini ve Türklerin
medeniyete hizmetlerini ilmî yoldan incelemek, araştırmak, Türk
dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu
yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe
eriştirmek, millî gücümüzün devamında ve gelişmesinde millî
kültürümüzü çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkarma
ülkümüzde temel unsur olan Türk kültürünü, Atatürkçü düşünce ve Atatürk
ilke ve inkılapları doğrultusunda, bilimsel yoldan incelemek,
araştırmak ve bir bütünlük içerisinde yaymak ve yayımlamaktır.
Değerli
milletvekilleri, kısaca tarihçesini ve amacını ifade etmeye
çalıştığım Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumuna dair tespit, eleştiri ve temennilerimizi vaktin elverdiği
ölçüde dikkatinize getireceğim.
Değerli
milletvekilleri, tarih yapan bir millet olmakla beraber, tarih yazan bir millet
olma konusunda hâlâ sıkıntılar yaşıyoruz. Süreklilik
ilkesine uygun olarak Orta Asyadan günümüze kadar olan tarihimizi, sosyal,
iktisadi, kültürel, siyasi ve askerî unsurları dikkate alarak bir bütün
hâlinde ortaya koyan çalışmalardan hâlâ mahrum bulunmaktayız.
Çok değerli
tarih çalışmalarının yayınlanması, okuyucuyla
buluşması, son zamanlarda ölçüde piyasanın tercihine
bırakılmıştır. Piyasa çok satar mı
mantığından hareketle bu çalışmaları değerlendirdiği
için, önemli çalışmalar yayınlanma sorunuyla karşı
karşıya kalmıştır. Bu nedenle, üniversitelerimizde
yapılan lisansüstü tarih çalışmalarının okuyucuya
ulaşmasında zorluklar yaşanmaktadır. Piyasa
mantığına terk edilen bu alan, bilimsellikten yoksun popüler
tarih çalışmalarına mahkûm edilmiştir. Bilimsel değeri
olan tarih çalışmalarına, Türk Tarih Kurumunun bugüne kadar
önemli katkılar yaptığı bilinen bir gerçektir. Bunu yeterli
bulmayıp bu konuda daha fazla katkı yapılmasının son
derece önemli olduğunu belirtmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, özellikle gençlerimize tarih şuurunun
kazandırılmasında görsel materyaller büyük bir önem
kazanmıştır. Bu nedenle, Türk Tarih Kurumunun bilimsel
gerçeklere uygun, daha fazla ve daha kapsamlı çalışmalar yapması
gerekmektedir. Son yıllarda sözlü tarih çalışmaları önem
kazanmıştır. Sözlü tarih, tarihi, yazılı belgelere ek
olarak yaşayan bireylerin belleğe dayalı anlatıları
aracılığıyla yazma ve sıradan insanları tarihin
araştırma alanına dâhil etme dürtüsüyle şekillenen ve ses
kaydetme teknolojilerinin gelişmesiyle de desteklenen disiplinler
arası bir çalışma alanı ve araştırma yöntemidir.
Sözlü tarih, ulusal ses, görüntü arşivi oluşturma ve kullanabilirliğini
artırmaya odaklı araştırma projeleri, eğitim atölyeleri,
konferans, seminer, yayın ve benzeri faaliyetlere ağırlık
vererek yapılmaktadır. Sözlü tarihin geleneksel biçimi kişisel
yaşam öykülerinin saptanmasıdır. Böyle olduğu için
kişisel arşivler önem kazanmaya başlamıştır.
Ancak, zamanla kurum tarihi, olay tarihi, sözlü tarihin çalışma
konuları arasına girmiştir. Türk Tarih Kurumu, bu alanda da
gerekli çalışmaları yapmalıdır.
Şehirlerimizin
tarihî dokusu ve mirası, çarpık kentleşme nedeniyle tahrip
edilerek yok edilmektedir. Şehir tarihçiliği, ihmal edilmiş bir
alandır. Şehirlerimizin tarihî mirası daha fazla zaman
kaybedilmeden kayıt altına alınmalıdır.
Türkiyede
biyografi çalışmaları, insanları objektif olarak
tanıtma amacıyla değil, onları daha çok yıpratma,
karalama veya tamamen övme amacına yönelik ya da o insanlar çevresinde
sansasyon yaratmak amacına yönelik olarak yazılmaktadır. Türk
Tarih Kurumunun objektif bakış açısıyla bu alanda önemli
çalışmalara katkı sağlamasının önemine gönülden
inanıyorum.
Kurtuluş
Savaşının kazanılmasında yaşanan sivil çabalar,
bugüne kadar yazılmış olan tarih çalışmalarında
kendisine yeterince yer bulamamıştır. Türk Tarih Kurumu bu
alanda yapılacak olan kapsamlı bir çalışmaya önderlik
ederek büyük bir boşluğu dolduracaktır.
Değerli
milletvekilleri, bugün Ermeni lobileri, tanıma, tazminat, toprak üzerine
kurulu planlarını aşama aşama uygulamakta, Avrupa
parlamentolarında sözde Ermeni soykırımı yasa
tasarılarından sonra, sözde Ermeni soykırımını
reddetmenin bile suç olduğu yasalar çıkarmaktadır. Türk Tarih
Kurumumuzda Ermenilerle ilgili yayımlanan otuz sekiz kitap, birçok
yayın ve tarihî belge varken bu yasaların kabul edildiği
ülkelerde bu yayınlardan ve bu belgelerinden yeterince
faydalanamamaktadır ve büyük bir yalan olan sözde Ermeni soykırımı
iddiaları da dünyaya yeterince anlatılamamaktadır. Bu, bir
gerçektir.
Diğer
taraftan, Türk dilinin günümüzde geldiği nokta düşündürücüdür. Birçok
alanda yozlaşma yaşadığımıza tanık olurken
en büyük yozlaşmayı dilimizde yaşıyoruz. Dilimiz elden
gidiyor ve her geçen gün daha fazla yabancı ve argo kelime dilimize
giriyor. Sayın Başbakanın ve iktidar seçkinlerinin yabancı
kelimelerle süslenmiş üç yüz sözcüklü ve argo üslubuyla
konuştuğu bir ülkede dilimize daha fazla önem gösterilmesini beklemenin
güçlüğünü bilmeme rağmen, dilimizin korunmaya muhtaç hale
geldiğini burada Sayın Başbakana ve yetkililere bir kere daha
hatırlatmak istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı
Çok ayıp oluyor.
ASIM AYKAN
(Trabzon) Ayıp. Ayıp. Cümleye bak! Yakıştı mı
yani?
GÜRCAN
DAĞDAŞ (Devamla) Sabırlı olacağız...
Sabırlı olacağız
ASIM AYKAN
(Trabzon) Biraz önce arkadaşın ne güzel konuştu.
GÜRCAN
DAĞDAŞ (Devamla) - Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu kamu
tüzel kişiliğine sahip olsa da Kurum ve bağlı
kuruluşlarında görev yapan bilim adamlarımıza,
profesörlerimize Sayın Başbakanın memur gözüyle bakmaması,
Kuruma bir kamu kurumu gözüyle değil, bilimsel çalışmaları
yapan bir sivil toplum örgütü gibi bakması ve çalışmalarına
müdahil olmaması gerekir. Kuruma bağlı kuruluşların
amaçları çerçevesinde bugüne kadar çıkarılmasını
sağladığı 2.250 eser, 750 dolayında basılı
yayın, 20 CD ve 3.500 dolayında ulusal ve uluslararası
düzenlenen konferans, panel, sempozyum ve kongre için tüm
çalışanlarına teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, Basın Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü bütçesine dair düşüncelerimizi arz edeceğim. Özgür ve
tarafsız basına tahammülü olmayan Sayın Başbakanın
riyasetindeki ülkemizde, Basın ve Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün
kurumsal faaliyetleri hakkında çok fazla bir şey söylemenin
anlamlı olmadığı hakikatinden yola çıkarak Kurumda
çalışanlara başarılar diliyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Dağdaş, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
GÜRCAN
DAĞDAŞ (Devamla) Basın emekçilerinin yıpranma payı
konusundaki haklarını elinden alacak bir çalışmanın
iktidar tarafından yapıldığını görüyoruz. Sadece
patronun himmetine kalmış, sendika hakkı olmayan
basının bu hakkının elinden alınmasını ve bu
mağduriyetlerinin daha da artırılmasına hiçbirimizin
rıza göstermemesi lazım. Gerçi, iktidarın basında patron
olmak veya patron dostu olmak sevdasının had safhaya
ulaştığı bu süreçte, basın emekçilerinin zor günler
yaşadığını ve yaşayacağını
görüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, zorlukların aşılacağına olan
inancımızı muhafaza ederek, 2008 bütçesinin hayırlı
olması dileğiyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Dağdaş.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın
Yıldırım Tuğrul Türkeş.
Buyurunuz
Sayın Türkeş. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz onbir
dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Sayın Başkan, Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
Başkanlığı ve Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2008 mali yılı bütçesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hepimizin bildiği üzere çağ
değişmiştir. Bu çağın tanımı henüz
yapılamamış olmakla birlikte, öyle zannediyorum ki, ileride
tarihçiler bu çağa bilgi çağı adını vereceklerdir.
Küreselleşme sürecinin devam ettiği ve ulus devletlerin birbirleriyle
kıyasıya yarıştığı bu dönemde halkın
refahını artırmak ve geleceğe güvenle bakabilmek, ancak ve
ancak güçlü bilim kadroları ve ülkemizi çağın ötesine
taşıyacak bilgi teknolojileriyle mümkündür, ihtiyacımız
olan budur.
TÜBİTAK ve
Türkiye Bilimler Akademisiyle alakalı olarak AKP
İktidarının son beş yıl içindeki
yaklaşımları, 20 Kasım 2007de yapılan Bilim ve
Teknoloji Yüksek Kurulunun 16ncı toplantısında gerek Sayın
Başbakanın gerekse Sayın Devlet Bakanı Aydının
yaptığı konuşmalarda ve yine Plan Bütçe Komisyonunda
konunun müzakeresi sırasında iktidar milletvekillerinin
konuşmalarında açıkça ortaya çıkmıştır.
Bilim ve
teknoloji alanında ileri gelen ülkeler olarak Hindistanı, Çini,
İrlandayı, Uzak Doğu ülkelerini göz ardı edip,
konuşmalarda Avrupa ülkeleri, ABD, Japonya gibi örnekleri ortaya koymak
dahi, bu konudaki bakış açısının çok da
uzağı görmeyen bir üslupta olduğunu açıkça göstermektedir.
Lizbon Kriterlerinin benimsenmesini ve Yedinci Çerçeve Anlaşması
Programının 1 Ocak 2007den itibaren yürürlüğe girmiş
olmasını kendi ulusal hedefimiz açısından yeterli görmek
kanaatimce yanlışın başladığı noktadır.
Kaldı ki, bunları geçerli hedef olarak kabul etsek dahi,
TÜBİTAKın içinde bulunduğu yönetim aksaklıkları ve
hukuksal problemleriyle bunun sağlanıp sağlanamayacağı
da önümüzde büyük bir soru olarak durmaktadır.
Kırk
beş yıllık bir maziye sahip olan Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu, son dört yıl içinde, birçok kurum ve
kuruluşta yapılageldiği gibi, isminden ve ambleminden
başlayarak yapılmaya çalışılan değişiklikler
başta olmak üzere, ne yazık ki tüm uygulamalarıyla sürekli
olumsuzluklar içerisinde yuvarlanmaktadır.
Öncelikle, AKP
İktidarının ilk hükûmet döneminde, yani 2002 seçimlerinden
sonra, TÜBİTAK Yasasında yaptığı hukuka uymayan
değişiklikle ilgili olarak Anayasa Mahkemesine başvurulmuş
ve Mahkeme yapılan itirazı kabul etmiştir. Ancak, gerekçeli
karar ne yazık ki hâlâ hazırlanmadığı için, bu
dönemdeki yasal boşluktan yararlanarak son dört yıl Kuruma
başkan ataması yapılamamış ve ikametgâhı
İstanbulda görünen hâlen, bir başkan vekiliyle yönetilmeye
çalışılmaktadır. Az önce Sayın Coşkunoğlu da
bu konuya değindi, ama bunun biraz daha üzerinde durmakta fayda var.
Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi de TÜBİTAK yönetiminin kendisine
yaptığı bir başvuruyu, bu yönetimin TÜBİTAKı
temsil yetkisi olmadığını ifade ederek reddetmiştir,
yani yönetimin yasal olmadığı yargı uygulamasıyla da
kanıtlanmıştır.
Bu şartlar
neticesinde akla gelebilecek ilk ve önemli soru, bugünkü TÜBİTAK
yönetiminin üniversitelerden izin alarak görevlendirdiği öğretim
üyelerimizin son dört yıl içindeki durumlarının ne
olduğudur? TÜBİTAKı temsil yetkisi hukukça kabul edilmeyen
mevcut yönetim, bu öğretim üyeleri için rektörlerimizden hangi
sıfatla izin istemektedir? Bu durum, ülkemizde meydana gelecek bir iktidar
değişikliğiyle yargıya gittiğinde, yasa
dışı bir yönetimin yasa dışı olarak verdiği
bu mali destekleri, öğretim üyeleri nasıl kabul ettiklerini hangi
yasal dayanakla açıklayacak ve nasıl geriye ödeyeceklerdir?
Değerli
milletvekilleri, ayrıca, yapılan uygulamaların, bilime, bilim
insanına, ülke sorunlarına katkıları da
tartışılacak noktadadır. Kurum vekâletlerle yönetilmeye
çalışılmaktadır. Bunun dışında, ilginç ve
bürokrasi kurallarına ters düşen uygulamalar da yoğun bir
şekilde dikkat çekmektedir.
Daha önce medyaya
da yansımış olan bir Bilim Kurulu üyesinin Başkan
Yardımcılığı ile Yenilik Destek Programları
Başkanlığını aynı zamanda asaleten yürüttüğü
hususudur. Bilim Kurulu üyesi bir başkan yardımcısının
ita amiri kim olacaktır? Eğer bu görevlendirme doğruysa, Bilim
Kurulunun diğer üyeleri de niçin Kurumun değişik kademelerinde
görevlendirilerek, personel harcamalarında tasarrufa gidilmemiştir?
Teknoloji ve
Yenilik Başkan Yardımcısı, kendine bağlı
araştırma grubunun yürütme komitesi sek-reterliğine uzun süre
vekâlet etmiştir. Yani, söz konusu şahıs, Yürütme Komitesi
Sekreteri olarak karar alıyor, sonra başkan yardımcısı
olarak kendi aldığı kararı onaylıyor. Daha böyle
birçok örneğin üzerine gitmek, tabii, maalesef, Kurumda, mümkün.
Araştırma
grupları, bu Kurumun temel görevini yerine getiren en önemli birimleridir.
Oysa, araştırma grupları bu dönemde ayrı bir daire
başkanlığı altında
çalıştırılmaktadır. Araştırma grupları,
TÜBİTAK tarihinde en zayıf konuma getirilmiştir.
Bu
araştırma gruplarını tek tek irdelemek süre açısından
mümkün değil, ancak bazılarına değinmeden geçmek de hiç
mümkün değil. Bunlardan birisi SOBAG. Bu grubun açık adı Sosyal
ve Beşerİ Bilimler Araştırma Grubudur. Bu alandaki
araştırmaları, birinci derecede ve işin gerçek sahibi olan,
aynı zamanda TÜBİTAKa kardeş kuruluş olarak tesis edilen
Türkiye Bilimler Akademisine bırakmak, aslında daha doğru bir
yaklaşım olacaktı.
Yine, açık
adı Kamu Araştırmaları Grubu olan KAMAG, aslında
kamudaki araştırmaları desteklemek amacıyla
kurulmuştur. Oysa, TÜBİTAK bu yapı
aracılığıyla kendine verilen bütçeyi kamu
kuruluşlarına dağıtmaktadır. Bu desteğin
ağırlıklı kısmı projede yer alanlara proje
teşvik ikramiyesi adı altında veya personel ücreti olarak
verilmektedir. Özetle, bilim ve teknolojiye ayrıldığı iddia
edilen fonlar, özünde, ağırlıklı olarak bu harcama
kalemlerinde eriyip gitmektedir. Bu hususu da yüksek takdirlerinize sunuyorum.
Araştırma
gruplarının dışındaki TÜBİTAK etkinlikleri de
medyada ar-ge merkezlerine yapılan darbeler ile anılmaktadır.
Sanayiciye bilim desteğine TÜBİTAK darbesi veya TÜBİTAKtan
ar-ge merkezlerine darbe hatırlayabileceğiniz
başlıklardır. Bu konuyu anlatabilmek için TÜBİTAK ile
yollarını ayıran araştırma merkezlerinden
birkaçının isimlerinin verilmesi yeterli olur: Tekstil
Araştırma Merkezi-İzmir, Otomotiv Teknoloji Araştırma
Merkezi-İstanbul, Seramik Araştırma Merkezi-Eskişehir gibi.
Burada arz etmeye
çalıştığım husus, TÜBİTAKın
araştırma gruplarından araştırma merkezlerine, oradan
yemekhanesine kadar tüm yapısının değiştirilmiş
olması ve bunun da verimliliği olumsuz etkiliyor olmasıdır.
Kuruluşunun 45inci yılında Kurum, anlaşılmaz bir
biçimde 5018 Sayılı Yasaya tabi duruma getirilmiş ve bu Yasaya
uyum içinde bugün görev yapmakta olan Maliye kökenli bir Genel Sekreter Vekili
bulunmuştur.
Netice olarak
Kurum, akademik ortamdan hızla uzaklaşmaktadır. Bir yandan yeni
gruplar ve müdürlükler oluştururken, deprem hattında bulunan
ülkemizde İnşaat Teknolojileri Araştırmaları Grubunu,
hayvancılık sektöründe dünya kıyaslamalarında üst sıralarda
yer alan Veteriner ve Hayvancılık Araştırma Grubunu
kapatıyorsunuz.
Bu konuları
cevaplarken, umarım, Sayın Bakan, geçen sene Sayın Mehmet Ali
Şahinin söylediği gibi, bu grupları
kapatmadıklarını, aksine kuvvetlendirdiklerini söylemez. Çünkü,
biz, bu eleştirileri, sadece ve sadece ülke bilimi, araştırmalar
ve bilim insanları için yapıyoruz. Yoksa birbirimize geçici
açıklamalar yapıp, işin özünü savuşturmak için değil.
Keza on üç
yıllık bir geçmişe sahip olan Türkiye Bilimler Akademisinde de
artırıldığı söylenen bütçe, bilime ve
araştırmaya değil, yeni binaya ve sair harcamalara
ayrılmıştır. Oysa bu kurumun esas hedefi, Türk bilim
adamlarının tespit ve teşvikidir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin aydınlık geleceğini hedefleyerek
çalışması ve yürümesi gereken bu saygın bilim
kurumlarının maalesef günümüzde içinde bulunduğu durum budur.
57nci Hükûmet döneminde Milliyetçi Hareket Partisinin Genel
Başkanının direktif ve tavsiyeleri doğrultusunda yirmi beş
yıllık bir perspektif hazırlandı Vizyon 2023 Bilim ve
Teknoloji Stratejileri diye. Bu, daha sonra TÜBİTAKa bu projenin
yürütülmesi görevi verildi. Bu, orta vadeli, bir ülke açısından
önemli bir hedefti. Oysa bugün, yine Plan ve Bütçe Komisyonundan
alıntıdır, Lizbon Kriterleri benimsenerek 2010 yılına
kadar bilimsel mükemmeliyet ve küresel düzeyde rekabet edebilir olmayı
hedeflemek yeni ve çok kısa vadeli bir öngörüden başka hiçbir
şey değildir.
Değerli
milletvekilleri, ödünç bilgiyle kalkınan ve gelişen hiçbir ülke
bulunmamaktadır. Dünyanın 17nci büyük ekonomisine sahip olan ve
dünyada yaygın kullanılan 5inci büyük dil ailesine mensup ülkemizin
çağı anlayan ve yorumlayabilen bir bakışa sahip olması
şarttır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Lütfen
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) Şayet başka ülkelere ve
sistemlere olan bilimsel ve teknoloji bağımlılığı
sonlandırılarak, yarının güçlü Türkiyesi için kendi bilgi
ve teknolojik kaynaklarımıza sahip olamaz isek güçlü bir Türkiye
hedefini başarmamız mümkün değildir. Bu saygın bilim
kurumlarını yarının Türkiyesi için ve
çocuklarımız için güçlendirmeli ve siyasi iktidarların
bürokratik kaygılarından arındırmalıyız.
Bu duygu ve
düşüncelerle, bütçenin ülkemize hayırlı olmasını
diliyor ve yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Türkeş.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Alaattin Büyükkaya
Buyurunuz
Sayın Büyükkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yedi
dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; AK Parti Grubu adına 2008
yılı Hazine Müsteşarlığı bütçesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Görüşlerimi sizlere arz edeceğim.
Konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlarım.
Evet,
değerli arkadaşlarımızı dinliyoruz. Türkiye'nin
rakamlarını hepimiz biliyoruz. Bazen kendi kendime soruyorum Acaba
biz başka bir ülkede mi yaşıyoruz? Başka bir ülkede mi
bunları yaşıyorlar da anlatıyorlar? diye. Çünkü,
baktığımız zaman rakamlara, halkımızın
refahına, onun gelişmesine baktığımız zaman,
tablonun hiç de anlatılan gibi olmadığını görüyoruz.
Eğer zaten aksi olsaydı, vicdanı olan, gönlü olan, gözü olan,
eğer bunu görüyorsa; eğer böyle olmasaydı, eğer bu rakamlar
Türk milletinin lehine olmasaydı, Türk milleti AK Partiyi asla bu
şekilde desteklemezdi ve bu kadar güç asla vermezdi. Onun için hepimiz bu
konudaki yaptığımız eleştirilerde daha dikkatli
olmalıyız. Aksi takdirde insanlar sadece şu mantık içinde
oluyor: Bunlar sadece eleştirirler, bunlar sadece söylerler, ama biz
gerçeği ve olanı biteni biliyoruz ve bu notu da muhalefet olarak
tabii ki alırlar.
Şimdi, biraz
rakamlara bakalım. Evet, önce, kim diyebilir bu ülke bizim
iktidarımız döneminde büyümedi diye? Söyleyebilecek birisi var
mı? 1993-2002 arasında ortalama 2,6 büyümüş ülkemiz. 2003-2006
arasında ise ortalama 7,3 büyümüş, 2007de ise yüzde 5in üzerinde
büyüyeceğimiz, yine, bugünkü ekonomik raporlarda açıkça görülüyor;
yani, yirmi iki çeyrektir kesintisiz büyüyoruz. Cumhuriyet tarihinde başka
böyle bir dönem var mı? Elimizi vicdanımıza koyalım ve söyleyelim.
Tabii ki
eğer ekonomi böyle büyüyorsa, rakamlar da büyüyor. Başkaları
zamanında bu rakamlar
Efendim, bir kuyruklu yalan. -istatistik
noktasında söyleyeceksiniz- bizim zamanımızdaki için, ama,
başka dönemdekiler için Bunlar devletin rakamıdır,
doğrudur. Peki, bu rakamları kim hazırlıyor? Gene
aynı kurumlar hazırlamıyor mu? Rakamlara bakıyoruz: 2002de
183 milyar dolar Türkiyenin millî geliri, 26ncı sıradayız
dünyada; 2006da 400 milyar dolar olmuş, 17nci sıraya
çıkmışız; şimdi 2007de ise 490 milyar. Efendim, kur
düşükmüş de onun için böyle olmuş. Peki, kur yükseldiği
zaman, Türk parasının değeri düştüğü zaman
Paramızı pul ettiniz., değerlendiği zaman Ee, kur
düşüktü de onun için millî gelirimiz böyle oldu. Bu nasıl
anlayış?
Gelir
dağılımına da bakıyoruz. Gelir
dağılımının en önemli katsayılarından Gini
katsayısı vardır. Bu, gelir dağılımındaki
durumu gösterir ve gelir dağılımında en üst gelir, gelirden
en fazla pay alan grup 5inci grup, yüzde 20lik gruptur. 2002de bunun
oranı yüzde 50,1; 2005te 44,4, Gini katsayısı da 2004te 0,44;
0,38, yani, orta gelir grubu Türkiyede daha iyi duruma gelmiş.
Yatırımlarda
da aynı şey değil mi? Biz özel sektör
yatırımından yanayız, çünkü devletin üretimden elini
çekmesini istiyoruz. Ancak bu tarzda yolsuzluk da birçok problem de ortadan
kalkabilir.
2003-2006
arasında bu ülkede özel sektör 192 milyar YTLlik yatırım
yapmış. Yabancı sermaye girişinde de böyle değil mi?
En fazla 1 milyar dolar girmiş, 2006da 20 milyar dolar, 2007de dokuz
ayda 15 -ki bu sene de bu rakamı aşacağımızı görüyoruz-
iş yapma kolaylığına göre, Dünya Bankasının
raporunda da yine Türkiye, otuz dört basamak birden atlamış. Yine
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü tarafından
yayımlanan 2007 Dünya Yatırım Raporunda Türkiye 2006daki
çektiği yabancı sermayeyle, dünyada en fazla yabancı sermaye
çeken on altıncı ülke, gelişmekte olan ülkeler arasında ise
beşinci sırada. Bunları biz söylemiyoruz, bunları
Birleşmiş Milletler söylüyor, Dünya Bankası söylüyor, onlar da
mı kuyruklu yalan acaba? Evet, bunları, tabii, ekonomimizdeki bu
performansları daha uzatabiliriz. Ama en önemli noktalardan biri şu
değil miydi? Kamunun borçlanma ihtiyacı. Bizi esir alan, içeride de
dışarıda da esir alan bu nokta değil miydi? Mesela, 2002
yılında kamunun borçlanma ihtiyacı gayrisafi millî hasılaya
12,73 bunun rakam olarak manasını söyleyeyim: Yani faizinizi de,
anaparanızı da ödedikten sonra, döndürdükten sonra yeniden 35 milyar
dolar, pardon dolar dedim, aşağı yukarı dolarla birbirine
denk gelmeye başladı, 35 milyar YTL daha fazla borçlanma
ihtiyacındasınız. Peki, 2006da ise mesela bu rakama
bakalım- ise borçlanma ihtiyacı eksi 2,7 olmuş, yani kamu
borcunu çevirmiş ve üste para kalmış 2 milyar doların
üzerinde. Türk lirası cinsinden ise iskontolu borçlanma, yani hazine
bonolarında da 2002de altı borçlanma faizi yüzde 62,7yken, 2007de
yüzde 16 seviyesine inmiş. Vade ise ila dokuz ayken, otuz beş
ayın üzerine çıkmış. Bunlar da kuyruklu yalan mı?
Milletimiz bunları görüyor, milletimiz bunları değerlendiriyor
ve bunları değerlendirdiği için de her geçen gün AK Partiye
karşı olan desteğini artırıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Büyükkaya, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) Bitiriyorum efendim.
Evet, son bir
dakika içinde sigortacılık konusunda da bazı şeyler
söylemek istiyorum Hazine bütçesinde. Bakın, on beş yıldan
fazladır sigorta sektörü kanunsuzdu, bu kanunu biz çıkardık.
Yine 1930larda,
daha Atatürk zamanında tarım sigortası kanunu
çıkarılması kararlaştırılmış. Her
hükûmetin programında var, bütün kalkınma planlarında var, bunu
biz hayata geçirdik ve bunu geçirdiğimiz için de çiftçimize belki de
bundan sonra en kalıcı hizmeti sunduk. Sadece Ekim 2007
itibarıyla 214 bin çiftçimiz bu poliçeden istifade etti ve 1,4 milyar
YTLden fazla bir teminat altına tarım ürünleri alındı.
Sigortacılık
sektöründe de rakamlar yine aynı şeyi söylüyor. 3-4 milyar
doları geçmeyen prim üretimi, 12 milyar dolara yaklaşıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) Teşekkür ediyorum, bütçemizin hayırlı
olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Büyükkaya.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Fatih
Öztürk. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Öztürk.
Süreniz yedi
dakikadır.
ADALET VE
KALKINMA PARTİSİ GRUBU ADINA FATİH ÖZTÜRK (Samsun) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğünün 2008 mali yılı bütçesi üzerinde grubum
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle de yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü hem ülke içerisinde hem ülke dışında önemli
çalışmalar ifa etmektedir. Dolayısıyla, benden önceki
arkadaşlar bu konuda fazla detaya inmedikleri için ben bu Genel
Müdürlüğe biraz haksızlık edildiği
kanısındayım. Dolayısıyla, bu Genel
Müdürlüğümüzün çalışmalarıyla alakalı birtakım
bilgiler vermek istiyorum.
Kurtuluş
Savaşında Anadolu basınıyla birlikte önemli fonksiyonlar
icra etmiş, sonraki yıllarda yurt içinde ve dışında
enformasyon alanında ülkemizin en köklü kurumlarından biri hâline
gelmiştir. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü
özellikle yabancı basında ülkemizle ve dünyadaki güncel
gelişmelerle ilgili yayınlanan haberleri değişik
kaynaklardan titizlikle izlemekte, derleyip işlemekte ve devletin üst
makamlarına aktarmaktadır.
Bu amaçla günde
yaklaşık 4 bin haber değerlendirilmekte ve 2003ten itibaren de
kurumun bilgisayar ve teknik donanımında yapılan geliştirme
ve yenilemeyle birlikte de haber kaynaklarında ve sayısında
önemli ölçüde artışlar sağlanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, ülkemiz tanıtımı için de önemli
çalışmalar yapılmaktadır. Bir tanıtım
yayını olan ve ülkemizle ilgili ayrıntılı bilgiler
içeren ve her yıl sekiz dilde, Türkçe, İngilizce, Fransızca,
Almanca, Arapça, Rusça, Japonca ve İspanyolca olmak üzere toplam 35 bin
adet kitap olarak basılan Türkiye 2007 Yılı ve 4.500 adet
basılan CDleri dünyanın en ücra köşelerine kadar
dağıtılmaktadır. Bu CD ve kitap, resmî heyetlerimizin yurt
dışına çıktıklarında kullandıkları en
önemli kaynaktır. Genel Müdürlük
kitabı her sene güncelleştirmekte ve yayınlamaktadır.
İnternet ortamında bu hizmetlerden tüm kamuoyu ve arzu eden
milletvekillerimiz de yararlanmaktadır.
Ayrıca Genel
Müdürlük aylık olarak yayınlanan Anadolunun Sesi gazetesi, Anadolu
basınına yansıyan bölgesel meseleleri devlet ve hükûmet
yetkililerine ulaştırmakta, çözüme kavuşturulan problemleri,
Anadolu basını aracılığıyla, vatandaşa
duyurmak ve yerel basın arasında bir köprü oluşturmak
amacıyla ayda 3 bin adet basılarak
dağıtımını yapmaktadır. Kısacası, Genel
Müdürlük, yerel basına sahip çıkmakta ve yerel basının
sorunlarıyla da ilgilenmektedir.
Yine, tarihçi ve
araştırmacılar için de bir başvuru yayını
niteliğinde olan ve cumhuriyetin ilk yıllarından beri
çıkan, ülkemizdeki siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeleri
özetleyen içeriğe sahip bulunan Ayın Tarihi adlı kitap da bin adet
basılarak tüm Anadoluya dağıtılmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
Genel Müdürlüğün yurt içindeki bu çalışmalarının
yanı sıra, yurt
dışında da önemli çalışmaları vardır. Yurt
dışında da, 22 merkezde basın müşavirlikleri
kanalıyla, ülkemizin ve büyükelçiliklerimizin yabancı basınla
ilişkilerini düzenlemekte ve çeşitli konularda yurt
dışı ve yurt içine yönelik yayınlar üreterek ülkemizin
tanıtımına önemli katkı sağlamaktadır. Bu
katkı da, takdir edersiniz ki çok önemli bir katkıdır.
Ülkemizle ilgili
ulusal meselelerin uluslararası arenada savunulmasına yönelik birçok
yayınlar yapılmaktadır. Terör, bölücü örgüt PKK, Ermeni
meselesi, Kıbrıs, turizm tanıtımı gibi konular
bunların başlıcalarındandır. Yabancı
gazetecilerden oluşan gruplar da, zaman zaman ülkemizin uluslararası
meseleleri konularında bilgilendirmek üzere ülkemize davet edilmektedir.
Değerli
arkadaşlar, bu kadar önemli konuları ifa eden Genel Müdürlüğün
birtakım problemleri de yok değildir. En önemli problemi kadro
meselesidir. Uzmanlık isteyen ve uzmanlık alanlarına ihtiyaç
duyulan personel sıkıntısı çekmekte, fiyat
politikasının da bu sıkıntılara sebebiyet
verdiğini hepimiz bilmekteyiz. Dolayısıyla, Genel
Müdürlüğün, önümüzdeki yıllar içerisinde bu sorunları da
çözeceğini umut ediyoruz. Çünkü, Türkiyedeki fiyat
politikasının ne olduğunu, imkânlarımızın ne
olduğunu gayet iyi biliyoruz. Bu konuda da gerekli çalışmalar
hızla devam ettirilmektedir.
Değerli
arkadaşlar, arkadaşlarımızın üzerine basarak
durduğu basın özgürlüğü ve de emeğe özgün birtakım
konuları, oldu. Ben kısaca bunlara da değinmek istiyorum. Ne
grubumuz ne partimiz asla basın özgürlüğüne karşı
değildir. Hiç kimse, özellikle basın emekçilerinin hakkını
gasbedecek durumda da değildir. Biz gayet iyi biliyoruz, basın
emekçileri bu ülkede hangi şartlarda çalışıyorlar, hangi
şartlarda mücadele ediyorlar biz bunların çok iyi
farkındayız. Dolayısıyla, basın emekçilerinin
hakkını gaspla alakalı bu tür konulara bizim grubumuz ve
partimiz asla taviz vermeyecektir.
Arkadaşlar
basının bağımsızlığından bahsettiler.
Biz istemiyor muyuz zannediyorsunuz Türkiyede 2 milyon, 3 milyon tirajı
olan gazeteler olsun? Biz, incik boncuk dağıtmadan bu rakamlara
ulaşan gazeteler olsun istiyoruz.
YILMAZ ATEŞ
(Ankara) Tirajın yüksekliği basın özgürlüğü anlamına
gelir mi?
FATİH ÖZTÜRK
(Devamla) Bu gazeteler, İngilterede, Amerikada ve Batıda
olduğu gibi çok etkili olsunlar. Basının özgürlüğünün son
noktasına kadar sahipçileri bizleriz. Bu noktada partimizin görüşleri
açıktır. Genel Başkanımız bu konuda net tavırlar
sergilemektedir.
Basının
özgürlüğünden bahsediyoruz, çok güzel. Bu ülkede basına baskı
yapıldığından bahsediliyor. Bu ülkenin
Başbakanına, bir partinin genel başkanına birtakım
hakaretler edilmedi mi bu Türkiye basınında, yazılıp
çizilmiyor mu? Bundan önce yapılmadı mı ve hâlâ
yapılmıyor mu?
Değerli arkadaşlar,
biz özgürlüklerden yanayız, bu özgürlüklerin sonuna kadar
savunucusuyuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Öztürk, lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
FATİH ÖZTÜRK
(Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bundan sonraki
süreçte de özgürlüklerin daha da artarak devam etmesini diliyorum ve Basın
- Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün bütçesinin hayırlara
vesile olmasını diliyorum.
Yüce heyetinizi
de saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öztürk.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Azize
Sibel Gönül.
Buyurunuz
Sayın Gönül. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yedi
dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kısa adı TÜBİTAK olan Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumumuzun 2008 yılı
bütçesiyle ilgili olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
TÜBİTAK, 24
Temmuz 1963 tarihinde 278 sayılı Kanun ile kurulmuştur. 5376
sayılı Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu
Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanunla Kurumun adı Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu olarak değiştirilmiştir. Anılan
Kanunun 1inci maddesine göre, kuruluş amacı, Türkiyenin rekabet
gücü ve refahını artırmak ve sürekli kılmak için toplumun
her kesimiyle ilgili kurumlarla iş birliği içinde, ulusal öncelikler
doğrultusunda bilim ve teknoloji politikaları geliştirmek,
bunları gerçekleştirecek altyapının ve araçların
oluşturulmasına katkı sağlamak, araştırma ve
geliştirme faaliyetlerini özendirmek, desteklemek, koordine etmek,
yürütmek, bilim ve teknoloji kültürünün geliştirilmesinde öncülük yapmak
olarak yeniden düzenlenmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede son dönemlere kadar bilim
ve teknoloji meselesi siyasi gündemde gereken önemde yer almamış,
politika tasarımları siyasi kadrolarca yeterince
sahiplenilmemiştir. Ancak, bu yeterince sahiplenmeme olgusunun asıl
köklerini tarihsel, toplumsal çizgimizde ve bunun sonucu olan üretim
yapımızda, daha açık bir ifadeyle sanayileşme
açısından geldiğimiz noktada görmek mümkündür.
Bilim ve
teknoloji alanıyla ilgili düzenlemeler yapılması ve bu
bağlamda ulusal bir bilim ve teknoloji politikası belirmesi yönünde
kendiliğinden bir talep
üretilmemiş, dolayısıyla da siyasi erk üzerinde bu yönde
herhangi bir demokratik baskı kurulmamıştır. Oysa, 21inci
yüzyılda siyasi kadroların kendiliğinden öncülüğü
üstlenmeleri ve ülkeyi bir an önce muasır medeniyetler seviyesine
çıkarmak ve bunun olmazsa olmaz koşulu olan bilim ve teknolojide
yetkinleşme gereğine yanıt verecek ulusal bir politikanın
belirlenip uygulanması hususunda zannediyorum hepimiz birleşiyoruz.
Dolayısıyla, dünyayla rekabet ederek, etkileşerek, iş
birliği yaparak, bununla birlikte, kendi hedef ve gücümüze yönelik olarak
bilimi, teknolojiyi, yeniliği desteklemek hepimizin görevi. Bu alana ayrılan
kaynak geleceğimizin de güvencesi.
Bilgi ve
teknolojinin yerleştirilmesi, geliştirilmesi ve benimsenmesi
bakımından çok önemli bir kuruluşumuz olan TÜBİTAK,
kurumsal gelişimiyle, performansıyla ve geliştirdiği
ilişkilerle son zamanlarda atılım içindedir.
TÜBİTAK,
kırk dört yıllık bilgi birikimi ve deneyimi sayesinde, son dört
yılda, geride kalan kırk yılda yapılanların
toplamından daha fazla faaliyeti gerçekleştirme
başarısını göstermiştir. Sürekli, yeni bilgi ve bu
bilginin kaynağı olan bilim ve teknolojiyi üreterek, nitelikli
iş gücüne dayalı yüksek katma değer yaratabilmeyi, bu sayede
küresel rekabet gücünü kazanıp ulusal gelirini yükseltebilmeyi ve
sürdürülebilir bir biçimde kalkınmayı öngörmekle beraber, bilim ve
teknolojiye egemen olabilmek, bu egemenliği ekonomik ve toplumsal faydaya
dönüştürmede, yani kendimize mal ettiğimiz bilimsel ve teknolojik
bulgulardan hareketle yeni ürünler ve hizmetler, yeni üretim ve
dağıtım yöntemleri, yeni sistemler yaratabilmede stratejik öneme
sahip teknoloji alanlarına odaklanmayı temel alan bir hedef
belirlemiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; daha önceki
arkadaşlarımın da belirttiği gibi, bir ülkede bilim ve
teknolojiye verilen önem ve gelişmişliğin ölçüsü olarak, ar-ge
harcamalarına ayrılan kaynağın gayrisafi yurt içi
hasıla içindeki payı alınır. Bu pay yüzde 2den fazlaysa, o
ülkeler gelişmiş ülke sayılırlar. Türkiye ise, ar-ge
harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı
yüzde 0,79 olarak bu zamana kadar ulaşmış en yüksek seviyeye
gelmiştir. Yani, millî gelir içinde ar-ge harcamalarının
payı artmış, yine özel sektör ar-ge harcamaları
miktarı üç yılda 2,6 kat artmıştır. Hedef, gayrisafi
yurt içi hasıla içindeki payı yüzde 2ye
ulaştırmaktır.
Bunun
yanında, TÜBİTAK ülkemizin AB süreciyle ilgili uyumlu olarak yedinci
çerçeve programının müzakerelerini teknik düzeyde yürütmüş, bir
eylem planı hazırlamıştır ve mutabakat
zaptını da imzalamıştır. Yedinci çerçeve
programına katılım payı miktarında da
altıncı çerçeve programına göre çok önemli indirimler
sağlanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, uzun ve belirsiz aralıklarla toplanan ve
aldığı kararlarla uygulama sonuçları cılız bir
biçimde kamuoyuna yansıyan, bilim ve teknolojiyle ilgilenenlerin dahi
varlığını unuttuğu Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu
(BTYK) 2004 yılından itibaren her altı ayda bir düzenli olarak
Sayın Başbakanımızın başkanlığında
toplanmaya başlamıştır. Üyeleri arasında
Başbakanımızın yanı sıra Millî Savunma, Maliye,
Millî Eğitim, Sağlık, Tarım ve Köyişleri, Çevre ve
Orman, Sanayi ve Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanları ile YÖK
Başkanı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı,
Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarları, TÜBİTAK
Başkanları, TAEK Başkanı, TRT Genel Müdürü, TOBB
Başkanı ve üniversite temsilcileri yer alır. Ayrıca
gerektiğinde diğer bakanlar ile araştırma
kuruluşlarının sorumluları ve uzman kişileri de Kurul
toplantılarına davet edilirler.
Böylece uzun
vadeli bilim ve teknoloji politikalarının belirlenmesinde hükûmete
yardımcı olmak, öncelikle ar-ge alanlarını belirlemek,
bunlarla ilgili plan ve programları hazırlamak, bu programlar
doğrultusunda kamu ar-ge kuruluşlarını görevlendirmek, özel
sektörü ar-geye teşvik edici önlemleri belirlemek,
araştırmacı insan gücü yetiştirilmesi ve etkin
kullanımı için gerekli önlemleri belirlemek, uygulamasını
sağlamak, ar-ge merkezlerinin özel kuruluşlarda kurulmasını
sağlamak, sektörler ve kuruluşlar arasında koordinasyonu
sağlamak amacıyla millî olması gerekli kritik alanlarda çok
önemli projeleri tamamlamış ve yeni projeler üzerinde
çalışmaları da hızla sürmektedir. Artık dünya standardındaki
araştırmaların bir sonucu olarak TÜBİTAK
araştırma enstitüleri ve özel sektör kuruluşları şimdi
yurt dışına teknoloji ihraç etmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Gönül, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
AZİZE
SİBEL GÖNÜL (Devamla) Teşekkür ediyorum Başkanım.
Yani TÜBİTAK
sadece araştırmalara destek sağlayan bir kurum, yalnızca
bilim ve teknoloji politikaları belirleyen bir oluşum, sadece ar-ge,
insan kaynakları geliştiren bir düzen olmayıp bunların tümü
ve daha fazlasıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bilimin amacı, gerçeği
arayıp bulmak ve ortaya koymaktır. Siyasetçinin amacı ise,
faydalı olanı göstermek ve yapmaktır. İşte, biz de,
bilim ve teknoloji politikalarımızın ana unsuru bilim ve teknolojiyi
ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürme yolunda bilime her zaman tüm
mekanizmaların lokomotifi yaparak yola devam edeceğimizi bildirir,
2008 yılı bütçemizin ülkemize, kurumumuza hayırlı
olmasını diler, yüce heyetinize saygılar sunarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Gönül.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın
Aşkın Asan.
Buyurun
Sayın Asan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yedi
dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA AŞKIN ASAN (Ankara) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; yürüttüğümüz bütçe görüşmeleri
dâhilinde Türkiye Bilimler Akademisi bütçesiyle ilgili, AK Parti Grubu
adına söz almış bulunuyorum ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye Bilimler
Akademisi, kısaca TÜBA, Eylül 1993te yürürlüğe giren 497
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulmuştur.
TÜBAnın
kuruluş amacı, Türkiyede tüm bilim alanlarında
araştırmaları, bilimci kişiliğini,
araştırıcılığı özendirmek; bu alanlarda
emeği geçenleri onurlandırmak; gençleri, bilim ve araştırma
alanına yöneltmek; Türkiyedeki bilimcilerin ve
araştırmacıların toplumsal statülerinin yükseltilmesi ve
korunmasına çalışmak; bilim ve araştırma
standartlarının uluslararası düzeye çıkarılmasına
yardım etmek şeklinde özetlenebilir.
1933 reformuyla
Büyük Önder Atatürk, üniversite gençliğini araştırma
yaşamına yöneltmek ve onlara bilimde ilerleme yolunu açmak
istemişti. Aynı yıl söylediği 10uncu Yıl Nutkunda da
bu yolda kesin hedefler göstermişti.
Cumhuriyetimizin
kuruluşundan günümüze dek bilimi geliştirme, bilim adamı, bilim
kadını ya da bilim insanı yetiştirmek için birçok ku-rum ve
kuruluş çeşitli programlar ve etkinlikler yürütmektedir. Ancak
sıklıkla şu sorularla da karşılaşmaktayız:
Niye tüm teknolojik yenilikleri Batıdan öğreniyoruz? Niye
kullandığımız bütün teknik araçlar Batıdan geliyor?
Niye sanayi devrimini kaçırdık? Niye nükleer enerjiden yarar-lanmakta
geç kaldık? Niye önemli keşifler yapamıyoruz?
Genellikle bir
ülkenin araştırma verimini artıran önemli bir etkenin o ülke
insanlarının refah düzeyi olduğunu düşünürüz. Yani, zengin
ülkelerde bilimsel araştırmaların daha çok
yapıldığı varsayılır. Peki, bu doğru mudur?
Acaba kişi başına düşen gelir ile kişi
başına düşen bilimsel yayın sayısı arasında
doğru bir orantı var mıdır? Birçok araştırma,
kişi başına düşen gelir ile kişi başına
düşen bilimsel yayın sayısı arasında tam bir
orantının olmadığını ve araştırma
kültürü gibi başka etkenlerin de araştırma veriminde ve
sıklığında rol oynaya-bileceğini ortaya
çıkarmıştır ve bu araştırmalardan biri de, bir
TÜBA üyesi olan rahmetli Prof. Dr. Erdal İnönüye aittir. Kendisini burada
saygıyla ve rahmetle anıyorum. Yani, araştırma kültürü çok
önemli arkadaşlar.
Peki,
araştırma kültüründen kastımız nedir? Bizlerde
araştırma kültürü var mıdır? Araştırma kültürüne
sahip bireylerde hangi özellikler vardır? Ben size bu özellikleri
sıralayayım ve siz de karar verin bizlerde araştırma
kültürü var mı, yok mu? Arkadaşlar, araştırma kültürüne
sahip bireyler öncelikle meraklıdırlar, yani, doğayı,
olayları anlamak isterler. Eleştirel düşünme becerilerine
sahiptirler. Nedensellik ilkesine göre ha-reket ederler. Yeni araç, gereç icat
etmeye çalışırlar, yaratıcıdırlar. Tüm
yaşamlarını araştırma eylemlerine adarlar,
girişimcidirler, fikirlerini açıklamaktan korkmazlar. Şimdi siz
düşünün: Bizde var mı bu özellik-ler yoksa yok mu? Tabii ki var, ama
maalesef kötü eğitim politikaları sayesinde bu özellikler ne
yazık ki körelmişlerdir. Eğer Türkiyede bilim alanındaki
gelişmelerin hızlanmasını, bir an önce çağdaş
düzeylere varmasını istiyorsak hem araştırma ve
geliştirmeye ağırlık vermeliyiz hem de araştırma
kültürümüzü canlandıracak eğitim atılımlarını
ger-çekleştirmeliyiz. Eğitim burada, arkadaşlar, çok önemli bir
faktördür. Bu gerçekten hareketle Hükûmetimiz iktidara geldiği günden
itibaren, özellikle ilköğretim ve ortaöğretimi, bilgi yüklemeden
ziyade öğrencilere temel beceriler edinme, analiz ve sentez yapabilme,
düşünebilme, sorgulama, sağlam bir karakter kazandırma dönemi
olarak görmüştür. İktidarımız, ilköğretim ve
ortaöğretim kademesindeki müfredatları bu yaklaşımdan
hareketle geliştirmiş, değiştirmiştir. Yeni
müfredatın sağlıklı uygulanması sonunda
çocuklarımız, gözlem yapma, hipotezde bulunma, araştırma
yöntemlerini kullanma becerilerini geliştireceklerdir.
Bir ülkede
araştırmanın desteklendiğini gösteren, yetenekli
kişileri araştırmaya özendiren önemli bir etken de devlete ya da
kişilere bağlı araştırma kuruluşlarının
varlığıdır. Ülkemizde bu kuruluşların
öncülerinden biri de Türkiye Bilimler Akademisidir. Türkiye Bilimler
Akademisinin bilgi üretmedeki rolü çok büyüktür arkadaşlar. Akademi,
bağımsız ve yetkin danışmanlık görevi
kapsamında, bilimsel ve toplumsal konularda özgür ve eleştirel bir
tartışma platformu ve kültürü oluşturmaya katkı
amacıyla akademi konferansları düzenlemekte, gençleri bilim ve
araştırma alanına yöneltmek amacı doğrultusunda genç
bilim insanlarına yönelik çeşitli destek faaliyetlerini
yürütmektedir. Bilime katkılarından dolayı, ben, Türkiye
Bilimler Akademisi üyelerine ve tüm çalışanlarına
huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye Bilimler Akademisi son beş yıl içinde
hızlı bir gelişme göstermiş, söz gelimi, 2007
yılı bütçe başlangıç ödeneğinde 2006 yılına
göre yüzde 35,21 artış olmuştur. Türkiye Bilimler Akademisinin
2008 yılı bütçesi 6 milyon 570 bin YTL olarak öngörülmüştür.
Bütçenin çok büyük bir bölümü, burs, destek ve ödül programlarına,
bilimsel toplantılara, uluslararası ilişkiler kapsamında
bilim insanı değişim ve bilimsel araştırma
programlarına harcanmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Asan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
AŞKIN ASAN
(Devamla) Çok teşekkürler.
2008-2010
yılları bütçe ödenekleri yaklaşık yüzde 5lik bir
artışla desteklenmeye devam edecektir. Bilime yapılan
yatırım, milletimize ve milletimizin geleceğine yapılan
yatırımdır. Temennim, desteklerin daha sonra yüzde 100
artmasıdır tabii ki.
Ancak, biraz önce
de bahsettiğim gibi, çocuklarımızda ve gençlerimizde
araştırma kültürünü de geliştirmemiz çok önemlidir. AK Parti
İktidarının amacı, her zaman problemleri iyi analiz edip
kökünden çözmek olacaktır ve olmuştur.
Konuşmama
burada son verirken, 2008 bütçesinin ülkemize hayırlara vesile
olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Asan.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Necat Birinci.
Buyurunuz
Sayın Birinci. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yedi
dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA NECAT BİRİNCİ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin önemli bir kültür kurumu
olan ve Anayasamızın 134üncü maddesine bağlı olarak 2876
sayılı Yasayla Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Kültür
Kurumu, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu gibi dört ana kurumu bünyesinde
saklayan ve gelişmelerine öncülük eden Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime Türkiyenin pek çok kurumunda ve yine Türkiyenin
çok seçkin, kültür ve idare adamlarının Atatürkün bir vecizesini ne
şekilde kullandıklarını ve Atatürkün belirtmek
istediği anlamı nasıl çarpıttıklarını ifade
ederek başlamak istiyorum. Atatürk, daha cumhuriyetin imzası
kurumadan İzmirde İktisat Kongresini topladı ve orada
İktisat Kongresinin açılışında yeni kurulan
cumhuriyetin özelliklerini anlatırken şu cümleyi itina ile seçerek, bilerek
ve geleceğe ışık tutmak üzere dile getirdi: Türkiye
Cumhuriyetinin temeli yüksek Türk kültürüdür.
Değerli
dostlar, bugün, bu, daha önce Cumhurbaşkanlığı
yapmış, Meclis Başkanlığı yapmış,
bakanlık yapmış ve kültür hayatımızda da önemli yer
tutmuş şahsiyetler ve önemli ajandalarda Türkiye Cumhuriyetinin
temeli kültürdür ifadesi şekline getirilmiştir.
Şimdi
arkadaşlar, Atatürk nasıl çarpıtılmıştır?
Atatürkün düşüncesi ne şekle getirilmiştir? Hangi kültür? Biz
hangi kültür olduğunu biliyoruz. 1930lu yılların
politikası, Atatürke rağmen geliştirilen havza
anlayışının, politikasının getirdiği
kültürdür. Yani, bir nevi Nevyunanilik akımının ifadesidir.
Atatürkün yüksek Türk kültürü dediğini Türkiyenin itibarlı
insanları kültür seviyesine getirmiştir. Şimdi, Atatürk bunu
söylemekle sadece yerinde mi kalmış veya bir slogan mı ifade
etmiştir? Hayır. Hemen bir sene sonra, 1924te Türk kültürünü,
tarihini, dilini, edebiyatını, bütün sanayisi, güzel
sanatlarını, coğrafyasını, etnografyasını
araştırmak üzere bir Türkiyat enstitüsünün kurulmasını
hükûmete direktif olarak bildirir. Hükûmet, 1924te
çalışmalarını tamamlar ve 1111 sayılı
Kararnameyle Türkiyat Enstitüsü kurulur, başına da İstanbul
Darülfünunu Edebiyat Fakültesi Profesörü Fuat Köprülü getirilir.
Şimdi,
burada niçin böyle bir başlangıç ve zamanımın önemli bir
kısmını buna ayırarak bu durumu belirtmek istedim? Bugün
bir cümle daha sizinle paylaşmak istiyorum: Atatürkün dilinin
getirildiği nokta. Atatürkün Gençliğe Hitabesi, gerçekten edebi
sanat olarak icaz kabul edilebilecek bir yapıdadır. Yani, insanı
hayrete düşürecek kadar güzellikte olan bir yapı ve sonu şöyle
biter: Anlatır yukardan itibaren Ey Türk gençliği
ve der ki:
Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur. (MHP
sıralarından alkışlar)
Geçen sene bir
metin okudum, sadeleşmenin ve çözülmenin nereye geldiğini göstermesi
bakımından
Şöyle diyordu: Gereksinim duyduğun güç
damarlarındaki soycul kanda vardır.
Savcıları
vazifeye davet ediyorum. Atatürkü siz nasıl değiştirirsiniz?
Lütfen dikkat ediniz! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil
kanda mevcuttur. Burada mevcuttur kelimesini Türkçeden atmanız mümkün
değildir, atarsanız Atatürkü atarsınız. Buna da kimsenin
gücü yetmez. Yeter zanneden, diyenler, Atatürkün iradesiyle çelikleşmiş
Türkiye Cumhuriyetinin sağlam yapısına çarpar ve
parçalanır.
Şimdi,
ikinci bir özellik: Burada bir sayın hatibimiz Türk Dil Kurumunun
kapatıldığını söylediler. Gerçekten Türk Dil Kurumu ve
Tarih Kurumunun o dönemin şartları içinde incelenmesi gereken bir
sosyolojik yapı içinde ele alalım.
Evet, Türk Dil
Kurumu ve Tarih Kurumu zahiren kapandı gibi görülüyor, ama, Atatürkün
kurduğu kurum ilk defa -kendisi, sağlığında, 1936
senesinde ismini değiştirdi ve Başkanını Millî
Eğitim Bakanı yaptı, tabii Başkanı, kendisi fahri
Başkanıdır- Millî Eğitim Bakanına bağlı bir
kurum hâline getirildi, yani devlete bağlandı.
1949da, burada,
şimdi, yapılan değişikliği size okumak isterim,
sizinle paylaşmak isterim. Burada Atatürkün Türk Dil Kurumunu, Türkçenin
bütün güzelliklerini araştırmak, yayın yapmak
Ama asıl
değişiklik 1951dedir ve ondan sonra Türk Dil Kurumu tamamen yoldan
çıkmıştır. Şöyle diyor -Atatürkün
hazırlattığı tüzükte yer almayan Türk Dil Kurumu-
Başlarında Kıymetli Maarif Vekili bulunan Türk Tarih Kurumu ile
Türk Dil Kurumunun her gün yeni hakikat ufukları açan ciddi ve verimli
mesaisini takdirle karşılamak istiyorum. ve akademi istiyor. Ama,
1951deki tüzük değişikliği
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Birinci, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
NECAT BİRİNCİ
(Devamla)
Türk Dil Kurumu Türkçeyi devrimci bir anlayışla
geliştirecektir. diyor ve Millî Eğitim
Bakanlığının uhdesinden alınıp bir dernek hâline
getiriliyor.
Yani, yeni
şekliyle, Atatürk Yüksek Kurumu ile yasadaki Türk Dil Kurumuna yönelik
madde, tamamen, Atatürkün 1932 senesindeki amaç maddesine getirilmiştir,
devletin şemsiyesine alınmıştır. Zaten, Atatürk bunu
istiyordu ve zaten
Sayın
Bakanım, şeref sizin olsun, bunu akademi olarak yeniden
şekillendirme şerefi ve Atatürkün mirasına sahip çıkma ve
onu Türk Dil Akademisi ve Türk Tarih Akademisi olarak, bu Meclisin şerefi
olsun bu ve Atatürkün vasiyeti yerine gelsin.
İkincisi,
yine önemli bir konuda
Bugün, Atatürk Yüksek Kurumunun yasası yoktur,
2001 senesinden beri yasası yoktur. Bu yasayı da Sayın
Bakanım, bu Meclis şekillendirsin ve bu kurumları
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Birinci.
NECAT
BİRİNCİ (Devamla)
20 milyon kilometrekare içinde meydana
gelmiş bir kültürü yeniden Türk nesillerinin istifadesine sunmak üzere
çalışan bu kurumların yasasını bu Meclis
çıkarsın.
Hepinize
saygılar sunarım. (AK Parti ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Birinci.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.13
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 19.34
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32nci
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006
yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi,
altıncı turda yer alan bütçeler üzerinde söz sırası,
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili
Sayın Hasip Kaplana ait.
Buyurunuz
Sayın Kaplan.(DTP sıralarından alkışlar)
Söz süreniz on
yedi buçuk dakika.
DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına, ağırlıklı
olarak Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırmalar Kurumu
(TÜBİTAK) üzerinde konuşacağım. Ancak, bu konuya geçmeden
önce, Hazine Müsteşarlığıyla ilgili bir iki söz söylemek
istiyorum.
Bizden önceki konuşmacılar, 59uncu
ve 60ıncı AKP Hükûmeti dönemlerinde ekonominin nasıl iyi duruma
geldiğine değindiler. Doğrusu, biz verilere
baktığımız zaman, Hazine Müsteşarlığının
konuşmasında, kredi notumuz hangi noktaya geldiğimizi ortaya
koyuyor. Hazine Müsteşarlığının 2008 mali
yılı bütçesi sunuş konuşmasında, 2002de B- eksi
negatif görünüm iken kredi notumuz, üç kademe artarak beş
yıllık AKP İktidarında, bugün itibarıyla BB- eksi
durağan görünüm seviyesine yükselmiştir. Şimdi BB- eksi
durağan görünüm seviyesine yükselen bu kredi notu
karşısında, zaten açık veren, hedeflerden sapan,
dış şoklara açık bu borç ödeme bütçesinde bir-iki kaleme de
ben değinmek istiyorum. Deniliyor ki, Hazine alacaklarının
tahakkuk ve tahsilinde 2007 Eylül itibarıyla 2,5 milyar YTL tahsil
edilmiş, bunun 1,5 milyar YTLsi TMSF, ( Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonun)nin batık bankaların mallarını satarak elde
ettiği, hazineye dönen para. Peki, şunu sorma hakkımız yok
mu muhalefet olarak: Batık bankalardan 40 milyarın üstünde hazineye
yük binerken, vatandaşın ödediği vergilerle, bu borç için TMSF
kanalıyla yapılan rücu 1,5 milyar devede kulak değil midir?
Yani, bunu sorma hakkını kendimizde buluyoruz. Bunu bir
başarı hanesi olarak görmemek gerekir.
Yine hazine
zararları konusunda, uluslarüstü yargıda, Avrupa Mahkemesinde
milyarların üzerinde yine hazinenin ödemiş olduğu tazminatlar
var. Bir de, 5233 sayılı Yasa uyarınca, yakılan,
yıkılan köylerin, yaşanan düşük yoğunluklu
çatışmada zarar gören insanlarımızın
zararlarının tazmini komisyonları kuruldu. Peki, bu
zararların karşılığında ödenen ve ödenmeye devam
eden milyarlarca lira tazminatı hazine nasıl alacak olarak tahsil
edecek, sormak istiyoruz. Rücu yasasını çıkardı AK Parti
Hükûmeti. Bu rücu yasasını neden sorumlularına işletmiyor?
diye sorma hakkımız var. Yani, bu ülkede güvenlik güçleri mensubu
olan birisi işkence yapacak, o işkence sonucu bağımsız
yargı ülkede çalışmayacak, yurttaş Strasbourga gidecek,
oradan çıkan karar sonrası, 73 milyon yurttaşın cebinden
ödenen vergilerden oluşan hazineden bu işkencecinin fiilinin
karşılığını hazine ödeyecek; rücu
yasasını çıkaracak. AK Parti Hükûmeti bunu işletmeyecek;
yani işkence yapanın boğazına sarılmayacak, yani ondan
almayacak. Onu almadığınız zaman, AK Partinin
politikasında adaletten de bahsetme hakkınız olur mu? Bu
hazinenin alacağında her yetimin hakkı var, bunu böyle
bileceksiniz. Her ödenen kuruşu yapanın yanına kâr ederseniz,
bırakırsanız, bu ülkede sıfır tolerans işkence
iddianız hayalden öteye gidemez.
Yine, Sayın
Devlet Bakanımız açıkladılar, 2007 yılı Ekim
ayı sonu itibarıyla tam 5,0 milyar dolar dış finansman
sağlanmış. Şimdi, bunların içinde yüzde 50si enerjiye
ayrılmış, bu dışarıdan sağlanan
finansmanın -Dünya Bankası veya Avrupa Yatırım
Bankası, başka bankalardan- yüzde 30u ulaştırmaya, yüzde
5i de tarım sektörüne. Şimdi, bu enerji payında (yüzde 50nin)
bir tek Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali Projesi var. Yani
Hasankeyfi, on iki bin yıllık tarihimizi, geçmişimizi ve sit
alanı olan bu güzelim beldemizi sular altında bırakacak, otuz
yıllık ekonomik ömrü olan bir projeye feda edeceğiz;
İsviçre, Avusturya, Alman bankalarının kredileriyle Hasankeyfi
sular altında bırakacağız.
Biz burada
60ıncı Hükûmet Programı açıklanırken dedik ki:
Yapmayın, Hasankeyfi sular altında bırakmayın.
Er-Rızk Camisini, o güzelim köprüsünü, o binlerce yıllık tarihi
Artuklulardan Kürtlere, Türklere kadar gelen, Bizanslılardan ta antik
çağlara giden bu güzelim kentin turizmini satarsanız bu barajın
100 katını kazanırsınız.
Başbakan
dedi ki: İdeolojik davranıyorsunuz. Kredileri Avrupada kesmeye
çalışıyorsunuz. Evet, kesmeye çalışıyoruz, hem
Avrupada hem Türkiyede. Ve Hasankeyfin sular altında kalmaması
için de elimizden geleni yapıyoruz. İtiraf edeyim suç
ortaklarımız da var, Hasankeyfe Sadakat Trenini kaldıran
sanatçılar, bilim adamları, aydınlar, gazeteciler, vicdan sahibi
olan insanlarımız var. Batıdan da var, Karadenizden var,
Egeden var, Akdenizden var. Ve suç ortaklarımızın içinde çok
güzelim insanlar var. Örneğin, Sezen Aksu bu konsorsiyumlara mektup
yazarak, web sitesine koyarak Bu kredileri göndermeyin. Hasankeyfi, tarihi,
çevreyi, ekolojiyi, bu güzelim diyarı sular altında
bırakmayın. dedi.
İşte,
biz hepimiz ideolojik davranıyoruz. Ama, yabancı bankalarla iş
birliği yapan AK Parti Hükûmeti yüzde 50 enerji kazanımı için
iş birliği yaptığı zaman ideolojik davranmıyor!
İdeolojik davranmıyor, çünkü iş birlikçilik yapıyor.
Yabancı sermayeyle, IMFyle, bankalarla iş birliği yapıp bu
ülkenin güzelim diyarlarını sular altında bırakmak en büyük
kültür soykırımıdır. Bunu, herkes böyle bilmelidir.
Tabii ki,
Marmaray Projesi, Ankara-İstanbul Hızlı Tren Projesi, bunlara
karşı değiliz, olmalı. Ama, bu kocaman, büyük, devasa
projelerin şeffaflığı olmalı, denetimi olmalı,
halka açılmalı, halkın bilgisi olmalı. Çünkü, halkın
cebinden çıkacak paralarla yaşatılacak bu yatırımlarda
halkın bilgisinin olması hakkı var. Karadeniz Sahil Yolu Projesi
de sayılıyor, ki Başbakan Biz tamamladık. dedi. Bir
araştırdık Silopi-Şanlıurfa duble yolunun kredileri
-orası tamamlansın diye- ödenekleri oraya aktarılmış.
Şimdi, Şanlıurfa-Silopi yolu, Habura kadar gidecek İpek
Yolu yapılmayacak
ASIM AYKAN
(Trabzon) Yirmi iki sene bekledi
HASİP KAPLAN
(Devamla) Bir şey demiyorum. Karadenize yapılsın, ama
Silopinin, Şanlıurfanın ödeneğini alarak oraya öyle
değil. Karadeniz Sahil Yolu da yapılsın, Şanlıurfadan
Silopi, Habura kadar o yol da yapılsın
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) O da yapılacak.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Başka yerden bunun ödeneği bulunsun. Bunun ödeneğini
bulup, eşit ve adil dağıtacaksınız. Ak olmak o kadar
kolay değildir beyler, ben size çok açık söyleyeyim. Ak olmanın
bedeli vardır.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) PKK soykırımından söz et, bırakın
kültür soykırımını.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli üyeler; yine bir kalemden, bir
dilimden daha bahsedeceğim. Deniliyor ki 2002 yılından bu yana
1,29 avro
Avrupa Birliğinden. Hibe tutarı 2007de 543. 2007-2010
bedeli tam 2,5 milyar avro. Bu 2,5 milyar avroyu alamayan Hükûmet nasıl
yatırıma dönüştürecek, bana bunu açıklaması gerekiyor.
Gümrük birliğine 1995 yılından beri vergi ödüyoruz, Avrupa
Merkez Bankasının hazinesine paralarımız giriyor, tam 1995,
bugün 2007. Bizim cebimizden kesilen paralar orada. O paralar bize dönüyor. O
paraları alacağız. Avrupalı, babasına bir kuruş
değil bir sent bile babasının hayrına vermez. Bunu bir kere
biliyoruz biz. O zaman, bizim olan o paraları almak için proje geliştirmemiz
gerekiyor. Hani projelerimiz? Proje olmayınca vermiyor Avrupa
Yatırım Bankası, vermiyor Avrupa Konseyinin kalkınma
fonları, vermiyor proje olmadan. Ama, AK Parti İktidarı, güzelim
ülkemizde yoksulluk, işsizlik, sefalet diz boyu iken, Avrupa Birliği
müzakere sürecindeki tarım başlığının, bölgeler
arasında dengenin sağlanması konusunda proje üretecek kapasiteye
sahip değil. Kapasite olmayınca da ne yazık ki bu
yatırımları alması mümkün değil.
Tabii ki, Hazine
Müsteşarlığımız KİTleri de lütfen
almış. KİT mi kaldı Türkiyede? Yani, sormak istiyorum.
Yani, kala kala, Halkbank, Telekom, Petkim kalmış. Sata sata bir
şey kalmadı ki! O 40 milyarla teker döndü şimdiye kadar. Yok
bundan sonra. Bundan sonra satacak bir limanlar kaldı, kıyılar
kaldı, dağlarımız kaldı, ovalarımız
kaldı. Eğer, inşallah bunları da satarsınız da,
memleketi toptan, biz de, siz de, hepimiz kurtuluruz! Yani bunun bir ölçüsü yok
mudur? Yani bu ülkede kamu iktisadi teşebbüslerinin payının
yüzde 13 olması, gayrisafi millî hasıla içindeki payının
2,5 oranında olması, bu ülkenin ayıbı değil de nedir?
Özelleştirmede bu ülkenin sanayisi, bu ülkenin güvenliği, bu ülkenin
hassas kurumları, bu ülkenin kaderi yok mu? Eğer siz enerji
politikalarına bu şekilde bakarsanız, gerçekten sorunları
çözemezsiniz diyoruz.
Değerli
milletvekilleri, TÜBİTAK konusunda gerçekten kapsamlı bir
araştırma yapmıştım, ama
başlıklarını söyleyeceğim. Her bakanlık
sunuşunda komisyonda bir moda: Ar-ge çalışmalarını
yapacağız. Bu ar-ge nedir? Ar-ge, ar-ge
Ar-ge TÜBİTAKın
ana konusu. Şimdi, Türkiyenin bilim, teknoloji politikalarını
belirleyen, akademik ar-ge desteği veren, endüstriyel ATG ve yenilikleri
destekleyen, özendiren, izleyen, üniversite-sanayi ilişkilerini
geliştiren, ar-ge enstitülerini işleten, geleceğin bilim adamlarını
keşfeden ve teşvik eden, bilimsel mükemmelliği teşvik eden,
ödüllendiren, uluslararası bilimsel ve teknolojik iş birliklerini
organize eden, yürüten, bilimsel yayınlar yapan, rekabet gücünü,
refahı sürekli kılmak için toplumun her kesimiyle iş
birliği içinde olan, bilim ve teknoloji politikalarını, kültürünü
geliştiren, öncü rol oynayan çok önemli bir kuruluşumuz TÜBİTAK
bütçesi üzerinde bir iki hassasiyete dikkat çekeceğim.
Bunlardan
birincisi, uzay teknolojisinden savunma sanayisine, ulusal akademik ağdan
UlakNet Gözlemevine, deprem bilimlerinden ulusal elektronik kriptolara, test
analiz laboratuvarlarına kadar özel bir kurum bu. Fiziki güvenliği,
özel güvenliği olan ve ülkemizin en önemli savunma sanayisinin
kriptolarını, diplomatlarımızın, elçiliklerimizin kriptolarını,
bilişimlerini yapan bir sektör.
Şimdi, bu
kadar önemsiyoruz, her bakanlıkta da ar-ge var. Ya, bu ar-ge varsa,
ar-genin hakkını vermek lazım. Bilim araştırma. Ar-ge
bu konuda. Türkiyede bütçeden ar-geye ayrılan pay -bu kadar önemli ya-
0,79! Şimdi, 60ıncı Hükûmet Programında pay oranı
verilmeden, ama, 2013 yılına kadar ar-geyi yüzde 2ye çekme taahhüdü
var. Sayın Bakan son bir konferansta da bunu dile getirdiler. Avrupa
Birliği ülkeleri ulusal gelirlerinin yüzde 1,9unu ar-ge
çalışmaları için ayırıyor. e-Avrupa Projesi
kapsamında ise Avrupa Birliği ülkeleri bu oranı 2010
yılında yüzde 3e çıkarmayı hedefliyor. Yani, bizim
hedefimiz şu ki, yakın zamanda değil yüzde 2, 2013 hedefi var.
Ar-ge alanı
stratejik sektör olarak görülmediği için, bu konuda bilgi
olmadığı için
Bilgi olmayınca ilgi de olmuyor, ilgi
olmayınca planlama olmuyor, planlama olmayınca proje olmuyor. Bunun
sonucu da, stratejik sektör olarak görülüp yeterince desteklenemiyor.
60ıncı
Hükûmet eğer yarınlara dair düşleri biraz dikkatle izlese
görecek ki, iletişim teknoloji ve bilgisayar ağları
alanındaki gelişmeler gigabitler seviyesinde bağlantı
kapasitelerini mümkün hâle getirmiştir. Kablosuz bağlantı
sistemleriyle milyonlarca cihaz ve gözlemci sistemlerinden oluşan
akıllı ağlar kurulabilecek, bu tür ağlarla, kablosuz
bağlantıyla kesintisiz bilgi işlem ve iletişim
sağlanabilecek, akıllı evlerden sonra akıllı iş
yerleri ve akıllı şehirler gündeme gelecektir. İşte
böylesine büyük rüyaların, hedeflerin sahibi olmak için de
akıllı bir hükûmete ihtiyaç vardır arkadaşlar.
ABDULKERİM
AYDEMİR (Ağrı) Vardır; akıllı Hükûmet.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Türkiye, son iki yıl değerlendirmelerine göre,
sayısal fırsat endeksinde 55inci sırada, e-devlet
hazırlık düzeyinde 60ıncı sırada yer alıyor.
Türkiye, potansiyelinin, iş gücü kalitesinin çok gerilerinde,
başlangıç düzeyinde ülkeler kategorisinde kalmaktadır. Bunun
nedeni, etkin ve stratejik politikaların ve projelerin
olmayışıdır.
Diğer önemli
bir konu da, sınai mülkiyet ve fikrî haklar konusunda ar-ge çalışmalarının
merkezileştirilmemesidir. Yine, ar-ge desteği için özel sektöre
aktarılan kaynağın kullanımının da yeterince
denetlenmediği, özellikle üniversite iş birlikleri, KOBİ
çalışmalarının belli bir planlamasının
olmadığı görülüyor.
BAŞKAN
Sayın Kaplan, lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Teşekkür Sayın Başkanım.
İşte,
böylesine önemli bir kurumun bilimsel, bağımsız, özerk
olması gerekiyor. Ancak AK Parti Hükûmetinin yaptığı ilk
işlerden biri, bir defaya mahsus yasasını çıkararak,
Başbakana, 13 bilim kurulu üyesi olan bu Kurumun başkan dahil 7
üyesini atama hakkı tanıyarak buna müdahale etmek ve -7 tane yeni
yönetici atayarak- siyaseten kendine bağlamak olmuştur. Şimdi,
bu konuda Başbakan ve Hükûmet mahkemelik durumdadır. Nasıl
mahkemelik durumdadır? Anayasa Mahkemesi iptal etmiştir, idari
yargı karar vermiştir ve bu dava devam etmektedir, yürütmenin
durdurulması kararı verilmiştir. İşte, mahkemelik
duruma getirdiğimiz böylesi önemli bir kurumdan da verim, randıman
beklemek o zaman mümkün olmuyor. Eski yöneticilerinin, yeni yöneticilerinin,
Başbakanın mahkeme koridorlarında dolaştığı
bir durum söz konusudur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına söz Diyarbakır Milletvekili Sayın Akın
Birdalın.
Buyurun
Sayın Birdal. (DTP sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi
buçuk dakika.
DTP GRUBU ADINA
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ile
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığının bütçeleriyle ilgili DTP Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Üzerinde
görüş bildireceğim her iki kurum da Anadolu Ajansı gibi en eski
ve en köklü iki kurumdur. Her iki kuruma ayrılan ödenek kimilerine göre
yeterli, kimilerine göre de az ya da çok olabilir. Bence bu yeterlilik ve
yetersizlik, bu kurumların bütçelerine göre değil, işlevlerine
göre değerlendirilmelidir. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü ile Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığının ulusal ve uluslararası
platformlardaki verdiği profil önemlidir. Bu da, kurumlardan kiminin ne
beklediğine bağlı. Her iki kurum da siyasi iktidarların
tercihlerine göre şekillenecek kurumlar olmamalıdır. Tercih ya
da politika ne ise çalışanlar da ona göre belirlenecek ve
yönlendirilecektir. Kuşkusuz, nasıl tercih edilmişse,
çalışanların burada da emeğini saygıyla selamlamak
gerekir, ancak her iki kurumun hattının evrensel, özgürlükçü ve
demokratik olması kaçınılmazdır.
Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün Türkiyenin tanıtımına
yönelik çalışmaları içerisinde öncelikle belirtilmesi gereken
Türkiye adlı yayının toplam sekiz dilde; Türkçe,
İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça, Japonca, İspanyolca ve
Arapça baskısı yapılmıştır.
Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin 1inci maddesinde şöyle denilmektedir: Bu
Kanun Hükmünde Kararnamenin amacı, ilgili makamlar ve kamuoyuna
zamanında ve doğru, tanıtıcı,
aydınlatıcı bilgi akışını sağlamak ve
tanıtma, aydınlatma faaliyetlerine katılmak için Başbakana
bağlı Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün
kurulmasına, teşkilat ve görevlerine dair esasları
düzenlemektir.
Yine, aynı
kararnamenin 2nci maddesinin (b) bendinde Kamuoyunun ve ilgili
makamların zamanında ve doğru bilgilerle
aydınlatılmasını ve bu faaliyetler için gerekli
aydınlatıcı ve tanıtıcı bilgi
akımını sağlamak
ifadesi de yer almakta.
Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün resmî İnternet sitesinde
yayınlanan ve Türkiyeyi dünyaya tanıtan 2007 Almanağında
Güneydoğu Anadolu Bölgesiyle ilgili olarak deniliyor ki: Bölgenin
kaderini değiştiren Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)
kapsamında bazı ovalarda sulu tarıma geçilmiş ve sanayi
bitkileri ekimine hız verilmiştir. Bazı ovalarda
Ne kadar
yuvarlak bir laf! Ne kadar belirsiz bir anlatım! Bunun açıkça ifade
edilmesi gerekmez mi? Yani, dosdoğru rakamlarla söylersek, sulanabilir
tarım arazilerinin yalnızca yüzde 14ü değil midir sulu
tarıma geçilen yerler? Üstelik, bu proje bölgenin kaderini nasıl
değiştirmiştir? Yıllardır tamamlanmayan bir proje
bölgenin kaderini nasıl değiştirmiş olabilir? Bu sorunun da
yanıtlanması gerekmez mi?
Yine, aynı
almanağın I (Bir) başlıklı bölümünde denilmektedir
ki: Türkiyenin resmî dili Türkçedir ve nüfusunun yüzde 90ı Türkçe
konuşmaktadır. Bunun ölçeği nedir? Neye göre bir ölçüm
yapılmıştır da, bu ölçümün sonucunda nüfusun yüzde
90ının Türkçe konuştuğu sonucu
çıkarılmıştır? Hadi, diyelim ki, bu rakam net ve
doğru bir rakamdır. Bu durumda da geriye kalan yüzde 10un hangi dil
ya da dilleri konuşmakta olduğu sorusunun yanıtlanması
gerekmez mi?
Oysa,
Diyarbakırın, son yıllarda çatışmalı sürecin
etkisiyle de köyden kente aldığı yoğun göçler nedeniyle,
sosyal dokusuna ilişkin 2006 yılında yaptırılan anket
çalışması ve buna ilişkin kitapçıkta görüleceği üzere,
toplumun, günlük dilde yüzde 72sinin Kürtçe konuştuğu, yüzde 24ünün
Türkçe konuştuğu, yüzde 4ünün diğer diller ( Süryanice yüzde 3,
Arapça yüzde 1 ) olduğudur. Yine, bu kitapçıkta, konuştuğu
dil ile okuma yazma bilmeyenlerin oranı da yüzde 69dur. Yani, belediye
hizmetlerinin götürülmesinde vazgeçilmez araç olan yerel dillerin
kullanılması ve hizmet zenginliğinin sağlanması
zaruret oluşturmaktadır. Toplumun yönetime
katılımını sağlamanın yegâne yolu da budur.
Şimdi, nerede kaldı ilgili makamlara ve kamuoyuna zamanında ve
doğru, tanıtıcı, aydınlatıcı bilgi
akışının sağlanması? Bir kurum ki kendi
yasasıyla çelişki içerisindedir. Elbette, burada, yerel hizmetlerin
hedefine ulaşabilmesi, anlaşılabilmesi için çok dilli
belediyecilik anlayışını öne çıkaran Diyarbakır
Sur Belediyesi Başkanı Sayın Abdullah Demirbaşın
başına gelenleri de anımsamadan geçemeyiz. Sayın
Demirbaş ve Belediye Meclisi, hizmetlerin yerine ulaşabilmesi ve
tanıtımı için Türkçe, Kürtçe, Ermenice ve Süryanice dilleriyle
basılan broşürler nedeniyle açığa alınmışlar
ve haklarında da dört dava açılmış ve davalar da
sürmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 yılında 5187
sayılı Yasa ile kabul edilen Basın Yasasının 3üncü
maddesinde Basın özgürdür. diyor. Ayrıca, ilgili 5187
sayılı Basın Kanununun, basın özgürlüğünün
çerçevesini çizen 3üncü maddesi şu şekilde tarif edilmiş;
Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme,
yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Basın
özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir topulumun
gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve
haklarının, toplum sağlığının ve
ahlakının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak
bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının
açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı
gücünün otorite ve tarafsızlığının
sağlanması amacıyla sınırlanabilir. diyor.
Şimdi, bu alandaki
kısıtlamalar, bu tür hakların kullanılmasını
neredeyse olanaksız hâle getiriyor. Altıncı ve yedinci uyum
paketleriyle birlikte, Anayasa Değişik dil ve lehçelerde kamusal
yayın yapabilir. ifadesini içerecek biçimde
değiştirilmişti. Bununla birlikte, Kürtçe yayın yapan
radyoların ya da televizyonların sürelerinin ya da nasıl
kullanıldığının
Erken saatte, işte, dostlar
alışverişte görsün şeklinde düzenlemeler, o farklı
dillerin ya da kültürlerin varlığını kabul etmek
anlamına gelmez.
Şimdi,
basının özgür olduğu savının
karşılığına bir bakalım. Bu sav, bir yanıyla
doğru. Ezilenlerden, emekçilerden, ötekilerden, farklı olanlardan
yana bir vicdan, onlar adına denetleyici olma gibi bir sorunu yoksa zaten,
özgürlük gibi de bir sorunu yoktur o basının. Sorun, muhalif
basının ve muhalif gazetecilerin özgür olup olmamasındadır.
Şimdi, bir
anekdot anlatayım bu kadar günün yoğunluğu sırasında.
Aziz Nesin, uluslararası bir konferansa katılıyor, kongreye. Her
çıkan konuşmacı, kendi ülkesindeki baskıcı,
yasakçı, diktatöryal sistemden söz ediyor ve tabii, az sonra, Aziz Nesin
de söz alıyor. Aziz Nesin de aynı şekilde, onlardan geri
kalmadan, o da kendi ülkesindeki baskı, yasaklara ve oligarşik
yapıya eleştiri getiriyor. Ara verildikten sonra, Neruda soruyor:
Üstat, sen nasıl böyle konuştun? diyor. Ee, siz nasıl
konuştuysanız ben de öyle konuştum. diyor. Neruda Ama, biz hepimiz
sürgünüz, şimdi siz ülkenize dönmeyecek misiniz? diyor. Evet,
döneceğim ama bizim ülkede demokrasi var. diyor.
Evet, bizim
ülkede demokrasi var, özgürlük var, her şeyi istediğiniz gibi
konuşabilirsiniz, tek şartla, bedelini ödemeyi göze
alırsanız, işkenceleri göze alırsanız, cezaevlerini göze
alırsanız.
TAHİR ÖZTÜRK
(Elâzığ) Sıfır işkence. Sıfır
işkence.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Ne işkencesi?
AKIN BİRDAL
(Devamla) Evet, bakın, şimdi, sizin yine, gazeteleriniz, siyasiler,
şunu açıklıyor: Polis Vazife ve Selahiyetleri Yasası
çıkarıldıktan sonra, 3 kişinin işkenceyle
öldürüldüğüne dair, 36 kişinin de işkence gördüğüne dair
rapor açıklanmıştır. Gerçekleri böyle yadsıyarak
olmaz.
Şimdi
bakın, izninizle size bir şey söyleyeyim; Üç gün sonra, İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesinin kabul edilişinin, Birleşmiş
Milletlerce kabul ve ilan edilişinin 60ıncı yılına
giriyoruz, 10 Aralık günü. Ve ben dilerdim ki aslında, bu bütçe ortak
görüşmeleri yapan arkadaşlarımız, 10 Aralık günü
Türkiye Büyük Millet Meclisinde Dünya İnsan Hakları Günü nedeniyle
genel bir görüş açabilselerdi ve Türkiyenin insan hakları
fotoğrafını birlikte çekebilseydik ve sonra da ne
yapabileceğimize birlikte karar verseydik. Yani, bu ayıp değil.
Bence bir sorunu tespit ederiz birlikte ve birlikte de nasıl
gidereceğimizi kararlaştırırız ve bu Meclisin yüce
iradesi buna muktedirdir. O nedenle, lütfen
Böyle, var olan olguları
reddederek sorunları çözemeyiz.
Değerli
arkadaşlar, baskıcı ve yasakçı bir tutum kendini en çok
basın-yayında göstermektedir. Muhalif basın-yayın
kuruluşlarına yönelik yoğunlaşan açık sansür
uygulamaları da bu kapsamda ele alınmalıdır. Sansür hiçbir
hukuki kuralla örtüşmeyecek bir şekilde uygulanıyor. Peş
peşe gazetelerin yayınları durduruluyor, gazeteler
kapatılıyor, insanlar haber alma özgürlüğünden yoksun
bırakılıyor. Basın ve düşünce özgürlüğü
demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Türkiyede basın-yayın
kuruluşlarına yönelik geliştirilen saldırılar ve
devreye konulan uygulamalar ise demokrasinin büyük yaralar
aldığını gösteriyor.
Bakın,
sadece Ağustos 2006dan 2007ye kadarki dönemde yedi gazetenin
yayını toplam on yedi kez durduruluyor. Gazetelerin en sık
kapatıldığı ay ise Mart 2007, Ekim 2007, Kasım 2007.
Mart 2007de dört gazete kapatıldı, Ekim 2007de üç gazete,
Kasım 2007de de dört gazete kapatıldı. Bundan bilginiz var
mı? Bu durum da sansürün ve antidemokratik uygulamanın
ulaştığı düzeyi net bir şekilde ortaya koyuyor.
Şimdi, bakın, bu konudaki bilançoyu vereyim ben size: 19 Ocak 2007de
yayın hayatına başlayan Gündem gazetesinin yayını
altı kez durduruldu. 19 Mart 2007de yayına başlayan Güncel
gazetesinin yayını üç kez durduruldu. Güncel gazetesi ikinci kez 17
Temmuz 2007de on iki gün süreyle kapatıldı. İki kez
kapatılan Güncel gazetesi 17 Ekimde tekrar yayına başladı.
Gazete, aynı gün içinde bir hukuk skandalına imza atan İstanbul
10. Ağır Ceza Mahkemesince de yeniden kapatıldı. Mahkeme,
kapatma kararını, tüm haber başlıklarında örgüt
propagandası yapıldığı ve diğer gazetelerin
devamı olduğu gibi anlaşılmayan ve somut olmayan bir
gerekçeye dayandırdı.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Yaşam da yine diğer
gazete. Bakın, orada da aynı gün İstanbul Emniyet Güvenlik
Şube Müdürlüğünce toplanma talimatı veriliyor, daha gazeteler
yayına, dağıtıma çıkarılmadan,
basıldığı yerde el konuluyor.
Gerçek Demokrasi
gazetesi kapatılıyor. Peş peşe gazetelerin
kapatıldığı 2007de Gerçek Demokrasi de
kapatılıyor. 17 Kasımda tekrar yayına başlayan Gerçek
Demokrasi gazetesi, 21 Kasım 2007 tarihinde yine kapatılıyor.
Şimdi,
haftalık yayın yapan Yedinci Gün gazetesi kapatılıyor. 15
Ağustos 2006da yayına başlayan ve Türkiyede Kürtçe yayın
yapan tek günlük gazete olan Azadiya Welat gazetesinin de bir kez
yayını durduruldu. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi,
23 Mart 2007de, Azadiya Welat gazetesine, örgüt propagandası gerekçesiyle
yirmi gün yayını durdurma cezası verdi. Şimdi,
dağıtımı ve satışı serbest iken bu Azadiya
Welat gazetesinin, şu anda cezaevlerine alınmamakta, daha önceden
alınmış olanlar da yine infaz koruma görevlilerince
toplatılmaktadır.
Ülkede Özgür
Gündem gazetesine rekor dava ve kapatma cezası... 1 Mart 2004-16 Kasım 2006 tarihleri
arasında yayın yapan Ülkede Özgür Gündem gazetesinin sahibi ile
sorumlu yazı işleri müdürleri, bazı yazar ve muhabirleri
hakkında çeşitli gerekçelerle 600ün üzerinde dava açılmış.
Gazetenin 17 sayısı hakkında toplatma kararı verilmiş.
Mahkûmiyetle sonuçlanan 106 davada toplam 464.694 YTL para ve Sorumlu Yazı
İşleri Müdürü Hasan Bayara da on beş yıl on bir ay on gün
hapis cezası verilmiş. Bu devam ediyor arkadaşlar.
Şimdi, kimi
yöneticiler Düşüncelerinden ötürü cezaevinde kimse yoktur. diyorlar.
Daha ben bugün yine Düşünce Özgürlüğü Girişimiyle
görüştüm. Düşünce Özgürlüğü Girişiminin son raporunda, 23
gazeteci ve yazarın tutuklu olduğu ve davalarının
sürdüğü belirtiliyor. 23 kişinin adları bizde mevcuttur,
dilerlerse arkadaşların kendilerine sunarız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, Hükûmetin
yasalaştırmayı tasarladığı 5510 sayılı
sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortası tasarısı,
212 sayılı Yasa uyarınca çalıştırılan
basın emekçilerine tanınan fiilî hizmet zammı indirimi ya da
diğer adıyla yıpranma hakkı uygulaması hakkı gasp
edilmek istenmektedir. Yaklaşık dört yıl çalışıp
bir yıl yıpranma payı kaldırılmak istenmektedir, ki,
beş yıl önce de basın emekçilerinin ulaşım ve
iletişim giderlerinin indirimlerinden yararlanma olanakları da
biliyorsunuz kaldırılmıştır. Umuyor ve diyorum ki,
23üncü Dönem Parlamentoda, özgür gazeteciliğin, iletişim ve haberleşmenin
kanallarını açacağı unutulmamalıdır ve Sayın
Bakanlıkça, bunun dikkate alınarak, bunun giderilmesini diliyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bir de bölgedeki gazetecilik zordur. Bölgemizde -başta
Diyarbakır ve diğer iller de olmak üzere- basın, Batı
bölgelerindekilere oranla daha düşük ücretle
çalışmaktadırlar, tehdit altındadırlar. Bakın,
daha geçtiğimiz günlerde, Beytüşşebap ilçesinde görev yapan
Doğan Haber Ajansı muhabiri Emin Bal, izlediği bir haberi ihbar
etmediği için güvenlik güçlerine, hakkında dava açılmış.
Yani, gazeteciden muhbir olması isteniliyor. Sen gazeteci olarak
izleyeceksin, toplumun bilgi edinme ve haber alma hakkını dürüstçe
kullanmaya çalışacaksın, ama, orada olup bitenleri de güvenlik
güçlerine bildireceksin, bakın böyle oluyor diye ve şimdi, bu Emin
Balın, bunu bildirmediği gerekçesiyle hakkında dava
açılmıştır.
Şimdi,
bölgedeki meslek örgütleri, ülkenin ilgili kamu kuruluşlarıyla meslek
örgütlerinin (Basın İlan Kurumu, Gazeteciler Federasyonu, Gazeteciler
Cemiyeti gibi) taşra örgütlerine sağladığı fonlardan
bugüne kadar yararlandırılamamıştır.
Basın
mensuplarının ciddi eğitim sorunu var bölgede. Örneğin, tüm
dünyanın dikkatle izlediği bir bölgede basın
çalışanlarının dil eğitimine şiddetle
gereksinmeleri var. Bazı kamu kurum ve kuruluşları, basın -
yayın organları arasındaki kimi haberlerde akreditasyon
uygulaması yapılmaktadır. Bunun da ne zaman, nerede
Böyle bir
ayrılıkçı ya da ayrımcı yol izlendiği
bilinmektedir.
Şimdi,
bölgedeki basın mensuplarının birçok bölümü sendikasız ve
sigortasız çalıştırılmaktadır. Sigortaları
ödense bile, birçok gazetecinin fazla mesai, yıllık izin gibi
ücretleri işveren tarafından göz ardı edilmektedir.
Şimdi, ben
biraz daha hızlandırayım, zamanımın da
darlığını dikkate alarak. Basın Kartı
Yönetmeliği
Şimdi, bu, Basın - Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğünce verilmektedir. Hangi ülkede ya da üyesi olmak
istediğimiz ülkede basın kartı bir resmî kurumca verilmektedir?
Yani, kimin gazeteci olup olmayacağına devletin kendisi mi karar
verecektir? Böyle bir özgür gazetecilik ortamı yaratabilir miyiz ya da
toplumun bilgi edinme, haber alma hakkı özgür ve serbestçe
kullanılabilir mi? Hayır. Ayrıca, o basın
kartının üzerinde, Başbakanlık Basın Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü yazmaktadır. Örneğin, ben gazeteci
arkadaşlardan öğreniyorum, arkadaşlar yurt dışına
çıkışta ya da girişte, yabancı yerlerde -Avrupa
Birliğine umarım gireriz de, giriş - çıkışlardaki
bu sıkıntılardan da kurtuluruz- gazeteci arkadaşlara
kuşkuyla bakılıyor ve birçok zorluk çıkarılıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Birdal, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
AKIN BİRDAL
(Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
O nedenle, bu
basın kartı ya meslek örgütleriyle verilmeli ya da
çalışanların sendikalaşması, Sayın
Bakanlıkça bir yükümlülük hâline getirilip, sendikasız bir basın
emekçisi çalıştırılamayacağı konusunda bir
kararla, bunların örgütlenmesi sağlanmalıdır.
Şimdi,
Anadolu Ajansı, ANKA ve Cumhuriyet gazetesinin dışında
hiçbir sendika yok. Sendikasız olunca da, elbette ki, işte
geçtiğimiz günlerde arkadaşlar böyle bir hakkı kullanmak
isteyince kapı dışarı edildiler ve atıldılar.
Şimdi,
tabii, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu, Anayasanın 140ncı
maddesi
Ona da değinecektim, ama, şu kadarını söyleyeyim,
Sayın Başkan izninizle de
Arkadaşlar, şimdi, Atatürkün
vasiyetlerinden anlatıyoruz ve onları koruduğumuzu
Sahip
çıkıyoruz. Bu doğru değildir. Bakın, Atatürkün
gerçekten kurduğu, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Halk Evleri. Halk
Evlerini kapattık ve işlevsiz hâle getirdik ve sonradan, yeniden
arkadaşlar demokratik haklarını kullandılar. Ya ikisini?
Devletin vesayeti altına bağladık ve şimdi o vesayet
altında da bir Tarih Kurumunun Başkanı kalkıp
çıkıyor
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AKIN BİRDAL
(Devamla) -
bilim insanı, tarihin gerçeklerini çarpıtıyor.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Birdal.
AKIN BİRDAL
(Devamla) Şimdi, böyle bir Tarih Kurumu, devletin vesayeti altında
olamaz. O nedenle, Sayın Bakanlıktan rica ediyorum,bunu demokratik
bir yapıya kavuştursunlar.
Ayrıca,
Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonundaki, dilin özleşmesi
konusundaki gösterdiği hassasiyet için de teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal.
AKIN BİRDAL
(Devamla) Gerçekten dilin özleşmesi konusunda bu çelişkilerden
kurtulmalıyız.
Tarım ve
Köyişleri Bakanımız
BAŞKAN
Sayın Birdal.
AKIN BİRDAL
(Devamla) Bitiriyorum efendim, bir dakika daha rica ediyorum.
Arkadaşlar,
Tarım ve Köyişleri Bakanının arkasında Ziraat
İşleri Genel Müdürlüğü, orada Su Ürünleri Genel Müdürlüğü,
burada Toprak Mahsulleri Ofisi
BAŞKAN
Sayın Birdal, lütfen
AKIN BİRDAL
(Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bilim
insanı
Bugün çok güzel, artık bunlar kabulleniliyor. Bilim
adamı yok, bilim insanı ve insanoğlu değil insanlık
evladı var.
BAŞKAN
Sayın Birdal, lütfen.
AKIN BİRDAL
(Devamla) Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Birdal.
Şansı
adına, lehte Erzurum Milletvekili Sayın Muzaffer Gülyurt.
Buyurunuz
Sayın Gülyurt. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
MUZAFFER GÜLYURT
(Erzurum) Sayın Başkan, yüce Meclisimizin saygıdeğer
üyeleri; Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
Başkanlığının 2008 mali yılı bütçesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilgi temelli ve bilgiye dayanan, teknolojik yeniliklere sahip
ekonomisi olan toplumlar çağımızın en gelişmiş
toplumlarıdır. Gelişmiş toplumlarla rekabet edebilmek,
insanlarımızın refahını artırmak, sürdürülebilir
ekonomik büyüme ve kalkınma sağlamak, sosyal, ekonomik sorunlara
etkin ve verimli çözümler getirebilmek için bilgiyi, bilim ve teknolojiyi
üretmek, kullanmak ve topluma yaygınlaştırmak gerekmektedir.
Bir milletin
ayakta kalması, uluslararası rekabette geri kalmaması millî
gücünün büyüklüğüne bağlıdır. Millî gücün ilk unsuru
insandır. İnsanını yaşatan, yücelten devlet yaşar
ve yücelir. Millî gücü oluşturan diğer unsurlar ise ekonomik güçtür,
teknolojik güçtür ve askerî güçtür. Teknolojik güç, diğer güçlerin de
gelişmesini sağlamaktadır.
Son beş
yılda siyasi ve ekonomik istikrara kavuşan ülkemizde bilim ve
teknolojik gelişmelerde de Hükûmetimizin aldığı kararlarla
bir sıçrama yaşanmaktadır. Bu doğrultuda, TÜBİTAK,
kendisine verilmiş görevlerini yerine getirmede çok önemli adımlar
atmaktadır. Bir yandan ar-ge faaliyetlerini artıran TÜBİTAK,
diğer yandan da Hükûmetimizin TARAL, yani Türkiye Araştırma
Alanı adı altında Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunda
aldığı kararlar doğrultusunda destek programları
yürütmektedir. Bu destek programlar nelerdir? Bilim İnsanı
Yetiştirme ve Geliştirme Destek Programı, Savunma ve Uzay
Teknolojileri ve Sanayi Alanında Ar-Ge Destek Programları gibi
programlar uygulanmaktadır. Sadece bu programlar için 2008 yılında
450 milyon YTL kaynak sağlanmış bulunmaktadır.
Bilim ve
Teknoloji Yüksek Kurulu, Sayın Başbakanımız tarafından
çok yakın bir ilgi ve destek görmektedir. Kurulduğu 1983ten 2004
yılına kadar geçen yirmi yıl içerisinde en az 40 kere
toplanması gereken Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu sadece 9 kere toplanabilmiştir.
Ancak iktidara geldiğimizden bugüne kadar Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu
yılda 2 kere toplanmaya başlamıştır. Böylece son dört
yılda ülkemizde bilim ve teknoloji alanında hiç de tesadüfi olmayan
büyük mesafeler katedilmiştir.
Stratejik bir
yaklaşımla belirlediğimiz politikaları hayata geçirecek
uygulama planıyla yola çıkılmıştır. Bu amaçla,
üniversitelerimize akademik ar-ge desteği büyük oranda
artırılmıştır. 2000-2003 yılları
arasında 69 üniversitede 1.668 projeye 30,2 milyon YTL bütçe desteği
verilirken, 2004-2007 yılları arasında 83 üniversiteden 4.084
projeye 570,1 milyon YTL bütçe desteği sağlanmıştır.
Tam 20 kata yakın bir artış Hükûmetimizce verilmiştir.
Ar-ge
harcamalarındaki artış oranında Türkiye, Çin ile birlikte
dünyada birinci sıradadır. TÜBİTAK, sadece üniversitelerdeki
bilimsel ar-ge çalışmalarına destek vermiyor, aynı zamanda,
gelişmekte olan ekonomimizde girişimciliği ve istihdamı
sağlama konusunda tekno girişim, yani Teknoloji ve Yenilik
Odaklı Girişimleri Destekleme Programını da
başlatmış bulunmaktadır. Sanayimizin temel yapı
taşlarını oluşturan KOBİlerimize yönelik, kamu
kurumlarımızla beraber, Avrupa Birliği destekleri bilgilendirme
toplantıları, proje hazırlama ve eğitim
çalışmaları da yapılmaktadır.
Gayrisafi millî
hasıladan ar-geye ayrılan destek 2002 yılında binde 6,7
iken, 2005te binde 8e çıkarılmıştır. 2013
yılındaki hedefimiz yüzde 2ye yükselmektir. Bu amaçla, Ar-Ge
Faaliyetlerini Teşvike Yönelik Kanun Tasarısı Bakanlar
Kurulumuzca kabul edilmiş ve Meclisimize gönderilmek üzere
çalışmalar sürdürülmüş bulunmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) Bilim insanı yetiştirme konusundaki 2000 yılı
hedefimiz ise 40 bindir. Ülkemiz, bilim insanlarımız için bir cazibe
merkezi olacaktır. Bu konu stratejik bir bakış
açısıyla ele alınmaktadır. 2000 yılında 89 milyon
YTL tutarında bir bütçeye sahip olan TÜBİTAK, bugün, 2005 yılından itibaren iyi
bir bütçe artışıyla desteklenmiş ve 2008 yılı
bütçesinde de 1 milyar 5 milyon 923 bin YTL ile büyük bir artış
sağlanmış bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bugüne kadarki başarılı
çalışmalarından dolayı TÜBİTAK Başkanı ve
tüm yöneticileri ile çalışanlarını kutluyorum. 2008
yılında onlara ayrılmış olan bu ödeneğin ilgili
kurum tarafından en verimli şekilde kullanılması ve
başarılarının artarak devam etmesini diliyorum.
2008
yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyor, yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Gülyurt.
Hükûmet
adına Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın
Aydın, söz süreniz on yedi buçuk dakikadır.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Genelde bir
prensip vardır, cevabın her zaman sorudan daha uzun olması
lazım, daha çok zamana ihtiyacı vardır denir. Şimdi,
hepiniz gördünüz ki -bunun için de teşekkür ediyorum- bugün öğleden
sonraki toplantımızın zamanının büyük bir
kısmı, genelde Bakan olarak sorumlu olduğum kurumlara, ama
özelde TÜBİTAKa ayrılmış oldu. Yüz otuz dakika
civarında bir konuşma oldu, bunun en azından yüz dakikası,
bir buçuk saatten fazlası TÜBİTAKla ilgiliydi.
Dolayısıyla, ben, burada bunu bir bakıma söylemek
durumundayım, eğer bazı arkadaşlarımın
eleştirilerine, söylediklerine cevap veremezsem veyahut da onu dikkate
almak imkânı bulmazsam kusura bakmasınlar, çünkü, dediğim gibi,
buna zaman yetişmeyecek.
Ancak, genel
olarak ben, bir şeyi dikkatinize sunmak istiyorum:
Konuşmalarımız, söylemlerimiz, çok kere üç ana dil grubundan
oluşur. Buna mantıkta önermeler deniliyor. Bunlar ya bilimsel
önermelerdir, birtakım verilere dayanırsınız, güvenilir
bilgiye dayanırsınız. İşte, bugün hava
yağışlıdır veyahut da falan uzun boyludur, kısa
boyludur
Bunlar ampirik önermelerdir. Doğru mu, yanlış
mı? sorusu ampirik olarak ortaya konur. Bir de mantık önermeleri
vardır, bekâr, evlenmemiş insandır gibi. Bunun için
dış dünyaya gidip bir bekâr aramaya gerek yok, zaten önermenin
manası kavramın içindedir. Bir de, bazı cümleler vardır ki,
bunlar, daha çok duygusal cümlelerdir. Bu cümleler, aslında, hakkında
oldukları konuyla ilgili bir şey söylemezler, daha çok
konuşanın iç dünyasını anlatır. Konuşanın iç
dünyası sorunlu olur, sorunsuz olur. Yani hissî konuşmalar,
kişinin kendisini anlattığı konuşmalardır,
nesnel, objektif dünyayı anlatan konuşmalar değil. Onun için
buradaki o hissî konuşmaları da bir tarafa
bırakacağım. Çünkü o zaman doğrudan doğruya ad
hominem derler ya, kişiye yönelik bir konuşma yapmam lazım,
onun da yeri ve zamanı burası değil.
Şimdi, ben
biraz rakamlardan bahsedecektim ama özellikle iki arkadaşım
Sayın Gülyurt ve Sayın Gönül bu rakamları kısmen,
tamamı olmasa bile kısmen dile getirdiler. O bakımdan ben biraz
hızlı gitmek ve bazı önemli bulduğum konulara dokunmak için
o rakamları tekrar etmek istemiyorum. Ama yine de Osman Beyin eleştirisine
bir cevap olsun diye birkaç şey söyleyeyim. Çünkü kendi
konuşmasını yaptıktan sonra Değerli
Arkadaşımız, teşekkür ediyorum kendisine, oraya kadar
geldi, dedi ki: Aslında ben TÜBİTAKın yaptığı
önemli şeylerden de bahsedecektim ama vakit kalmadı. dedi. Yani
benim söylememden TÜBİTAK hiçbir şey yapmadı gibi bir sonuç
çıkmamalı. dedi. Gerçi ben olsaydım önce iyi haberi verirdim.
Çünkü usul de öyledir zaten. Önce iyi haberi verip sonra belki eleştiriyi
yapmak daha iyi olurdu. Ama yine de teşekkür ediyorum.
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) Eleştiriye zaman kalmazdı o zaman.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) Şimdi, arkadaşlar
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) İyiyi yapabilmek için eleştirmek
lazım.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) Yani bir defa, mesela, arkadaşlarımızın
-isim vermeden, çünkü vakit kazanmak istiyorum- TÜBİTAK sürekli olumsuzlar
içinde yürüyor
Sosyal ve beşerî bilimler konusuna temas edildi.
Ayrıca mesela bunun TÜBAya verilmesinin daha yararlı olacağı
öne sürüldü. Bunların hepsi üzerinde durulacak konular. Yani bunlar
eleştiri deyince mutlaka yıkıcı bir eleştiri
anlamında lütfen alınmasın ama şu kadarını
söyleyeyim: İlk defa bu dönemde, bizim dönemimizde sosyal ve beşerî
bilimler hak ettiği yeri alma istikametinde yola koyuldular. Aldılar
demiyorum. İşin daha başındayız. Ama genel olarak
TÜBİTAK dediğimiz zaman akla fen bilimleri geliyor, temel bilimler
geliyor. Bunun yanlış bir tarafı yok. Ama Türkiye, sosyal
bilimleri, beşerî bilimleri daha fazla ihmal etme lüksüne sahip
değildir. Çünkü bunlar -ikisi- bir parçanın bütünü gibidirler. Sosyal
bilimler ile fen bilimleri, temel bilimler arasında çok önemli organik
bağlar vardır. Bilim sadece bize dünyayı tanıtmıyor,
bilim sadece bize teknolojik imkânları hazırlamıyor; bilim,
aynı zamanda, bizim, bilimsel bir kafaya sahip olmamızı,
rasyonel düşünmemizi de temin eden, sağlayan bir araç oluyor, bir
temel kaynak oluyor.
Bütün ömrünü
üniversitede geçirmiş bir arkadaşınız olarak, bana
sorarsanız, bugün, Türkiyenin en önemli problemlerinden biri -birçok problemimiz
var, ekonomi vesaire- ama en önemli problemlerinden biri, bilimsel zihniyette
ve makul düşüncede arzu ettiğimiz düzeye çıkamamış
olmamızdır. Eğer gerçekten bu konuda mesafe almış
olsaydık, Meclis dâhil, her yerde büyük bir zaman tasarrufuna giderdik. O
zaman - tekrar ediyorum - elimizde kesin
belge olmadan konuşmazdık, A hakkında konuşmak için söz
alıp da C konusunda yarım saat konuşma gibi vakit kaybına
uğramazdık. Onun için, bizim şu anda Hükûmet olarak ve aynı
zamanda kurumlardan sorumlu bir Bakan olarak en büyük amacımız,
arzumuz, rüyamız, hayalimiz, vizyonumuz, gelecek kuşakların
bizden daha fazla bilimsel zihniyete ve rasyonel düşünceye sahip olma
niteliğini kazanmasıdır. O zaman, pek çok şey hâlledilir.
Çünkü, neticede, mademki hepimizin inandığı bir gerçek
vardır, hayatta en hakiki mürşit ilimdir; o hâlde, siyaset dâhil,
birbirimizi eleştirmemiz dâhil, her şeyi bilime ve tefekküre ve
onların onurlu irşadına göre yapmak durumundayız.
Şimdi,
esasında, çok önemli mesafeler alındı, ama tekrar ediyorum,
yenidir ve bu konuda TÜBAyı da sonuna kadar destekleyeceğiz. Çünkü,
Batının içindeyiz biz ve Avrupa Birliğinde yer almaya
çalışıyoruz. Dolayısıyla TÜBİTAKta sosyal ve
beşerî ilimler alanı var diye bunun TUBAda zengin bir biçimde olmaması gerekir şeklinde
bir düşünce zaten yok. Aslında bunların her biri için, sosyoloji
için, psikoloji için, sosyal psikoloji için, antropoloji için, kültür
antropolojisi için ayrı ayrı kurumlarımızın
olması lazım ve bu kurumlarımız bir demokratik hava içinde,
atmosfer içinde çalışmalarını yürütmek zorundadır.
Bilime özgürlük tanımayan, bilimsel zihniyete özgürlük tanımayan bir
ülkenin ekonomide de geleceği söz konusu olamaz, ekonomide de
başarılı olması mümkün değil. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Bilim her türlü kalkınmanın, her türlü terakkinin ve tekamülün
ana kaynağıdır, ana motorudur. O bakımdan, biz, derin
demokrasi derken Hükûmet olarak, sadece bunu bir politik gerçeklik olarak,
siyasi realite olarak söylemiyoruz, demokrasinin derinleşmesi gerekir diyoruz.
Demokrasinin derinleşmesi iki türlü olur, birincisi zihnimizde,
gönlümüzde, kalbimizde demokratik değerlerin oturması,
yerleşmesi, ikincisi, demokratik
değerlerin bütün kurumlarda güçlü bir biçimde işlevsel
olması, fonksiyon icra etmesidir. Bunların başında da bilim
kurumları gelir, bilimsel kurumlar gelir. O bakımdan, bilimin
üzerinde herhangi bir ideoloji, herhangi bir ipoteğe asla fırsat
vermemeliyiz ve biz asla fırsat vermeyeceğiz, bunun sözünü burada veriyorum.
Çünkü, bugüne kadar o alanda da çok ciddi hatalar yapıldı. Projeler
değerlendirilirken ideolojik davranıldı, kapılar topluma
yeterince açılmadı, gençlere yeteri kadar açılmadı. Beni
bir müessese tahlil ve tenkitine tabi tutma hakkınız vardır,
vaktim olsa kurulduğundan itibaren bugün sorumlu olduğum
kurumların bir anatomisini size çıkarırdım. Onun için,
attığımız adımlar önemlidir, bilerek atıyoruz,
topluma açıyoruz bu kurumları, sonuna kadar açıyoruz, belli bir
grubun, belli bir imtiyazlı sınıfın elinde dönüp
dolaşan bir güç olmasını değil, milletin evladına,
milletin çocuklarının hepsine, din, dil, ırk vesaire farkı
gözetmeden tamamına açık olan kurumların olması arzusu,
niyeti, amacı içindeyiz ve inşallah bunu başarma istikametinde
de hızlı adımları atmaya devam edeceğiz, bugüne kadar
da epeyce adım atıldı.
Bir başka
konu, bu, Sayın Türkeşin söylediğiydi, bazı kurumlar
kapatıldı, kapatılmadı, bunlar birleştirildi, bir
araya getirildi. Bugün zaten elimizde, elimdeki listede on ayrı
çalışma grubu var, temel bilimler araştırma grubu,
sağlık bilimleri, mühendislik, tarım orman veterinerlik
altını çiziyorum, çünkü o konu geçti- sosyal bilimler, çevre atmosfer
yer ve deniz bilimleri, elektrik elektronik; uzatmayayım, yani,
aslında, hiçbir kurum kapatılmış değil; bunlar
ilgilerine, yakınlıklarına göre zamandan tasarruf, destekten
tasarruf etmek için bir araya getiriliyor. Yoksa, herhangi bir
kapanmış veya kapatılması düşünülen bir grup yok.
Ayrıca, bu araştırma grupları
aracılığıyla üniversitelerimize ve sanayimize
aktarılan akademik ve temel araştırma projelerine
Bir rakam
vereceğim. Osman Bey rakamları, dijital şeyleri pek sevmiyor ama
Nitelik üzerinde duralım. diyor. Doğrudur, nitelik üzerinde
duralım ama nitelikler dahi günümüzde nicelikle ifade edilmek durumundadır.
Yani, niteliğinizi de rakamla anlatmak zorundasınız.
Niteliğinizi de matematiğe dönüştürmek, çevirmek
zorundasınız.
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) Sayın Bakanım sözümü
yanlış ifade etmeyin.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) O yüzden, müsaade ederseniz zamanım çok
kısa. Ne olur, siz, dostuz, ayrıca konuşuruz.
2004te 12 milyon
YTL ayrılmış idi, sadece bir senedeki
değişikliği, dönemi söyledim. 2006da 138 milyon YTL
ayrılmıştır, araştırma gruplarından
üniversitelerimize giden destek.
Şimdi, bir
konu vakit kalmazda ihmale uğrarsa üzülürüm -o da, birçok
arkadaşımız bu hukuki meseleye birkaç defa temas etti bunu bir
defa söyleyeyim- çünkü sadece buradaki milletvekili
arkadaşlarımız dinlemiyor, araştırma yapmak isteyen
gençlerimizde dinliyor. Onlar TÜBİTAK gibi hayati önemi haiz bir kurum
hakkında yanlış bir bilgiye ve izlenime sahip olmasınlar
diye bunu dile getirmek istiyorum. TÜBİTAK Kuruluş Kanununun -metne
bağlı kalayım ki az vakit tüketeyim bunun için-
Başkanın atanmasına ilişkin, bir de Bilim Kurulu üyelerinin
atanmasına ilişkin maddelerinin bazı hükümlerini yürürlükten
kaldırdı, Anayasa Mahkemesinin kararıyla durduruldu daha
doğrusu. Bununla birlikte, söz konusu Kanunun 5inci maddesinin dördüncü
fıkrasında yer alan Kurum Başkanı atanıncaya kadar
Bilim Kurulunun kendi üyeleri arasından bir Başkan Vekili
belirlenir. şeklindeki hükmün yürürlüğü Anayasa Mahkemesi
tarafından durdurulmamıştır. Dolayısıyla, mevcut
TÜBİTAK yönetimi, yürürlükte olan 5inci madde çerçevesinde görevini yasal
bir şekilde yerine getirmeye devam ediyor. Sonuç olarak, TÜBİTAK
yönetiminin hukuksuzluğundan bahsetmek doğru değildir,
aslında hukuka aykırılıktır. Nitekim, 17. Asliye Hukuk
Mahkemesinin TÜBİTAK yönetiminin aktif dava ehliyeti olmadığına
dair verdiği kararda ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 28/9/2007
tarihli kararıyla Davacı kuruma Cumhurbaşkanı
tarafından atanmış başkanı bulunmadığı
gerekçesiyle davanın reddi doğru değildir. denilmekte,
dolayısıyla, bu Asliye Hukuk Mahkemesinin açtığı dava
da iptal edilmiş oluyor. Yani, kurumun, kısacası, herhangi bir
hukuki sorunu, problemi yoktur.
Şimdi biraz
Bu bir öncelik sırası, yanlış anlaşılmasın,
sadece TÜBİTAKa çok fazla soru geldiği için
HASİP KAPLAN
(Şırnak) 2005/81 Anayasa Mahkemesinde derdest dosya numarası.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) Şimdi bir daha dönersek Hasip Bey şey
yapamayız.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) 2005/81 yürütmenin durdurulması kararı
verilmiş. Anayasa Mahkemesini Hükûmet dinlemezse bu vatandaş ne
yapsın?
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) Lütfen zamanımı almayın. Başkan bu
alınan zamanı vermezse üzülürüm.
Şimdi,
Sayın Ateş buradasınız, sizin
Bina konusunda
haklısınız. Gerçekten basın yayının
binasının -zannediyorum sizdiniz- yetersizliğinden bahsettiniz.
İnşallah, çok yakında onu halletmek üzereyiz. Yani, rahat
çalışabilecekleri, rahat rahat çalışabilecekleri, dünya
basın mensuplarını konferans vesaire için davet edecekleri bir
binayı şimdilik kiralamaya çok yakınız. Zannediyorum, -
karşılıklı bir mukaveleye dayandığı için -
bir aksilik olmazsa, kısa bir süre sonra arkadaşlarımız iyi
bir çalışma ortamına kavuşacaklar.
Bu
sendikalaşma konusunda bir sıkıntı intikal etmedi, çünkü
iki sendika var, biri Türk Haber-Sen, öbürü Haber-Sen ve bu normal, meri
mevzuata göre, yasaya göre de zaten gidip tercihlerini kullanıyorlar, oylarını
kullanıyorlar. Orada çok fazla bir problem, açıkçası bugüne
kadar görmedim ama varsa da o mesele teknik bir konudur, bu söylediğim
demokratikleşme bu kurumların içinde de var olmak, genişlemek ve
derinlemek durumundadır.
Ayrıca,
yakında komisyona gelecek olan ve dolayısıyla Genel Kurula
gelecek olan yasa konusunda da şu anda çok fazla bir şey söylemem
doğru değil, çünkü sizin dikkatinize gelecektir, komisyonda
görüşülecektir. Onun, ince ince, o konunun, üzerinde
durulacağına inanıyorum. Eğer, orada bir gerileme söz
konusuysa, onun tekrar dikkate alınmasının gereğine
açıkçası ben de inanıyorum. Ama şu anda komisyondan
geçmemiş, Genel Kurula gelip, yasalaşmamış bir yasayla
ilgili benim daha fazla bir şey söylemem doğru olmaz.
İki dakikam
kalmış.
Atatürk Yüksek
Kurumuyla ilgili -kısaca öyle söylüyoruz- birtakım eleştiriler
var. Bu eleştirilerin bir kısmı yapıcı
eleştirilerdir. Gerçekten ümit ediyorum, o da yine benim Bakan olarak ve
aynı zamanda bu ülkenin emeğiyle, ekmeğiyle tahsilini en iyi
yerlerde yapmış bir insan olarak, o kurumumuzun da bugüne kadar
olduğundan daha fazla bilime, tarihimize, kültürümüze hizmet etme
mecburiyetinin olduğu idraki içindeyim. Dolayısıyla orada
gerçekten Türk kültürü mahzun bir kültürdür. Türk kültürü yeterince
çalışılmamıştır, Türk tarihi yeterince
çalışılmamıştır. Açıkça, öz eleştiriyle
söylüyorum, Nutuk, Nutuk diyoruz, ama Nutuk, Avrupada dengi bir esere
gösterilen bilimsel iltifat gösterilememiş ve bugün Nutukun ciddi bir
tahlili, psikolojik tahlili, nutku söyleyenin, natıkın
kişiliğini de aynı zamanda ortaya koyabilecek bir insan ve
konuşma ilişkileri tahlilini ve aynı zamanda onun Türk
kültürünün ana çerçevesi ve ana ruhu içinde yerinin ne olduğu
Birdenbire
Atatürk çıkıp onları söylemiyor. Atatürk bir kültürden geliyor,
bir dünya görüşünden geliyor. Asırları dolduran ve Türk
çocuklarının bilmesiyle de iftihar edecekleri zamanları dolduran
bir tarihten, bir kültürden gelen bir insanın yaptığı bir
konuşmadır. Dolayısıyla, Nutuk, en az on yönüyle tahlil
edilmek durumundadır ki, bizim, onu okuduğumuz zaman o
zenginliğin tamamını görebilelim. Söylem tahlili yapan çok iyi
üniversiteler vardır, inşallah, bir iki öğrencimizi oraya
göndereceğiz. Amsterdam Üniversitesi bunlardan biridir. Şu anda
Amsterdam Üniversitesinde o bölümde çalışanlardan biri benim bu
konuşmamı dinlese ve bunu bir tahlile tabi tutsa, inanınız,
der ki, siyasi fikri budur, Türkiye görüşü budur. Çok rahat bir biçimde
söylemden önemli şeyler çıkarılabilir. Henüz daha Batıda
olup da bizde olmayan epeyce eksiğimiz vardır ve ümit ediyorum,
bunların hepsini tamamlayacak durumumuz da olmaz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Aydın, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) Efendim, o zaman bir cümleyle tamamlayayım.
Çünkü, ben ikinci ihtarı sevmem. O da bu basın kartlarıyla
ilgili. Onunla ilgili, daha sonra gerekiyorsa arkadaşlarım soru
sorarlar veya yazılı olarak sorarlar cevap veririm.
Şimdi,
basın meslek kuruluşlarından 11 genel müdürlüğü temsilen,
11 kurumu temsilen 11 kişi var ve 2 de kurumun kendisinden var. Yani, 13
kişilik bir basın kartları komisyonu bu basın
kartlarını veriyor. Genel müdürlük oturup da bu kartları
dağıtmıyor ve onun 13 üyesi var, bu 13 üyeden sadece 2si
Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğünündür gerisi zaten
konuyla ilgili, alanla ilgili olan kurumların temsilcilerinden
oluşuyor. Ama, bunu sadece onlar veremez mi, sadece kendi
kuruluşları veremez mi? Elcevap: Verir, niye vermesin. Yani,
verilmemesi için de bir sebep yok. Doğrusunu isterseniz, genel müdürlük de
İlle de bizde olsun diye bir arzu içinde değil.
Tekrar
teşekkür ediyorum. Eleştirilerinizden dolayı teşekkür
ediyorum. Yapıcı eleştirilerinizden istifade edeceğiz. Ama,
yapıcı olmayan eleştiriler de bize ayrı bir heyecan,
ayrı bir azim, ayrı bir gayret veriyor onu da söyleyeyim. Yani, ondan
da çekindiğimiz yok.
Teşekkür
ediyorum, sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Aydın.
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) Sayın Başkan
BAŞKAN
Hükûmet adına ikinci söz
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) Sayın Başkan, Sayın Bakan,
benim söylediğim sözü bana atfederken son derece yanlış bir
şekilde atfetti, benim söylemediğim bir şekilde atfetti.
İki cümleyle düzeltme olanağı verilmesini rica ediyorum.
BAŞKAN Bir
dakika söz veriyorum size.
Buyurunuz.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
VE AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlunun,
Devlet Bakanı Mehmet Aydının konuşmasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
benim rakamları sevmediğimi o arada ifade etti, rakam verirken.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Tespih
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Devamla) Benim, akademisyen olarak, danışman
olarak, şimdi de milletvekili olarak hayatım rakamlarla geçiyor
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Tespih çekmek
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Devamla) -
Dolayısıyla, tespih çekmek şöyle demektir
Buna bean
counting denir İngilizce. Sadece rakamlara bakarak -onun ben Türkçesini
bilmiyorum, onun için öyle bir şey söyledim- Biz şu kadar para
harcıyoruz. diyen bir kurumun, o parayı harcama sonucu nasıl
bir etkinlik elde ettiğini sormak gerekli değil mi? O paranın
nerelere, nasıl, hangi önceliklerle ve ne gibi bir sonuç
aldığı, yani, niteliksel değerlendirmesi önemli değil
mi?
İşte bu
nedenle, eğer ben Sayın Bakana Siz, niteliksel etki, bunları
umursamıyorsunuz, sadece rakamlarla ilgileniyorsanız. dersem, ne
kadar haksız bir ifade ve eleştiri
BAŞKAN
Tamamlayınız lütfen
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Devamla) Son cümlem.
yapmış
olursam, aynı haksız eleştiriyi Sayın Bakan
yapmış oldu. Bunu düzeltmek isterim.
Teşekkür
eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Coşkunoğlu.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426)
(S.Sayısı:57) (Devam)
2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kap-samındaki İdare ve
Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı:
58) (Devam)
F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Hazine Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Hazine Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
G) BASINYAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
H) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK
ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu Başkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK
KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN -
Hükûmet adına Devlet Bakanı Sayın Mehmet Şimşek.
Buyurunuz
Sayın Şimşek. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz on yedi
buçuk dakikadır.
DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığı bütçesi vesilesiyle
ekonomi politikalarımız hakkında yüce Meclisimize bilgi sunmak,
dile getirilen eleştiriler ve sorulara ilişkin
açıklamalarımızı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu
vesileyle, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe
görüşmeleri sırasında, gerek komisyon gerekse bugün Genel Kurul
safhasında, görüş, eleştiri ve önerileriyle katkı
sağlayan değerli milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Bu
görüş ve değerlendirmelerden azami ölçüde
yararlanacağımızı da belirtmek isterim. Bugün, özellikle
Mithat Melenin, önümüzdeki döneme ilişkin, çok önemli, doğru ve
yerinde tespitleri oldu, kendisine teşekkür ediyorum. Sayın Melenin
belirttiği gibi üretim ve ihracatın yapısını
değiştirmek, ar-ge, teknoloji adaptasyonu ve yenilikçiliğin
teşvik edilmesi, kayıt dışılıkla mücadele,
altyapıyı güçlendirme gibi birçok hususta kendisine katılmamak
mümkün değil. Zaten, önümüzdeki beş yıla ilişkin eylem
planımıza bakarsanız, bunların önemli bir
kısmının orada olduğunun da burada altını çizmek
istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, AK Parti
İktidarında, birçok alanda, daha önce tasavvur edilemeyen birçok
dönüşümü başarmıştır. Ana başlıklar
itibarıyla bakacak olursak: AK
Parti döneminde, Türkiye, bir dünya devleti olma yönünde önemli bir mesafe
katetmiştir. Türkiye ekonomisi son dönemde örnek gösterilen bir performans
göstermiştir. Bildiğiniz rakamları saymayacağım. Yirmi
iki çeyrektir büyüyoruz. Çin gibi, yani Asya bölgesini ayırırsak,
Türkiye, şu anda, dünyada en hızlı büyüyen ülkelerin muhtemelen
başında geliyor, en azından son beş yıl
itibarıyla. Enflasyon oranı hâlâ yüksek ama son otuz- kırk yılın
en düşük seviyesinde tek haneli rakamlarda. Bakın, kasım
ayı itibarıyla, yirmi dört aylık enflasyon beklentileri yüzde
5te. Şu anda gıda fiyatlarından ve enerjiden kaynaklanan geçici
bir şok var. Ama, bunun kalıcı olmayacağını
düşünüyoruz.
Türkiye, son
yıllarda, dünya ekonomisiyle de hızlı bir şekilde
entegrasyon sürecine devam etmiştir. Makroekonomik dengesizliklerin temel
nedeni olan kronik yüksek kamu açıkları ortadan
kalkmıştır. Kamu finansman dengesi, 2003 yılından önce
gayrisafi millî hasılanın yüzde 10ları seviyesinde açık
verirken, fazla verir hâle gelmiştir. Türkiye, Avrupa Birliğinin bir
anlamda ekonomi anayasası olan Maastricht Kriterlerinden bütçe
açığına ilişkin kriteri 2005 yılından bu yana
tutturmaktadır.
Borç yükü bir
endişe kaynağı olmaktan çıkmıştır.
Arkadaşlar -ben rasyoları yani oranları bir kenara
bırakıyorum- net borcumuz, kamunun toplam iç ve dış net
borcu nominal olarak da düşmeye başlamıştır.
Bakın, 2002 yılında 215,7 milyar YTL olarak
devraldığımız toplam kamu net borç stoku, 2004
yılında 274,4 milyar YTL ile zirveyi bulmuş, bu tarihten sonra
nominal olarak da azalmaya başlamış, bu yılın ikinci
çeyreği sonu itibarıyla 249,1 milyar YTLye düşmüştür, bu
da 2003 yılı seviyesinin de altındadır.
Borç stokunun kur
riski önemli ölçüde azaltılmıştır arkadaşlar.
Bakın, net döviz cinsi bu hem içeride hem dışarıda döviz
cinsinden çıkardığımız kâğıtları
kapsıyor- kamu borç stokunun gayrisafi millî hasılaya oranı 2002
yılında yüzde 45,1 iken 2007 yılı sonunda muhtemelen yüzde
5 civarına gerileyecektir. Dolayısıyla, dövize karşı
kamu borcunun duyarlılığı çok önemli ölçüde
aşağı çekilmiştir, o risk önemli ölçüde
azaltılmıştır.
Sadece kur riski
azaltılmamıştır, bakın, borç stokunun faiz riski de
çok daha dengeli hâle getirilmiştir. Size bir rakam vereyim: Toplam borç
stoku içinde değişken faizli borçların payı 2002
yılında yüzde 55ti, 2007 yılı Ekim itibarıyla yüzde
45,7ye inmiştir. Yine, ortalama vade dokuz aydan otuz beş aya
yükseltilmiştir. Yani, sadece faiz riskini azaltmamışız,
kur riskini azaltmamışız; vadeyi de
artırmışız ve bu konuda daha yapacaklarımız da
tabii ki var.
Yine, iç ve
dış borçlanmada arkadaşlar maliyetler aşağıya
çekilmiştir. Bakın, TL cinsi iskontolu ortalama borçlanma maliyeti
2002 yılında yüzde 63 seviyesindeydi, şu aralar yüzde 16
seviyesine inmiştir. Yine, avro cinsinden eurobond ihraçlarına
bakarsanız, faizler yüzde 9,9dan yüzde 6ya düşmüştür. Dolar
cinsinden yüzde 10,7den yüzde 6,9 seviyesine düşürülmüştür.
Yine, bu dönemde
kamu bankaları yük olmaktan çıkartılarak hazineye kaynak
sağlayan unsurlar hâline getirilmiştir. Bakın, Ziraat ve Halk
Bankaları, 2003-2007 döneminde kamu maliyesine 8,9 milyar YTL temettü ve
4,6 milyar YTL de kurumlar vergisi olmak üzere toplam 13,5 milyar YTL
tutarında hazineye katkı sağlamıştır.
Uluslararası
doğrudan yatırım girişleri ciddi bir şekilde artmıştır
ve Türkiye o anlamda bir cazibe merkezi hâline gelmiştir. Türkiyenin
yatırım ve üretim ortamına ilişkin uluslararası
göstergelerindeki yeri hızla yükselmiştir. Bakınız, size
bir rakam vereyim: Dünya Bankasının İş Ortamı 2008
Raporunda, Türkiye iş ve yatırım yapma kolaylığı
açısından geçen seneye göre 34 basamak atlamıştır,
91inci sıradan 57nci sıraya yükselmiştir. 57nci sıra
tabii ki bizim için iyi bir yer değil, bizim ilk 10da olmamız
lazım. O nedenle, önümüzdeki dönemde yatırım ortamını
iyileştirmek için önemli adımlar atacağız.
Daha birçok bu
türden gösterge var ama, zaman açısından ben sınırlı
tutacağım. Soruların bazılarına cevap vermek
istiyorum.
Yine,
iktidarımız döneminde makroekonomik istikrar sağlanırken,
gelir dağılımı da iyileşmiştir. Bakın, gelir
dağılımındaki eşitsizliğin bir göstergesi olan
gini katsayısı 2002 yılındaki 0,44lik seviyesinden 2005
yılında -ki en son rakam o var- 0,38 seviyesine inmiştir.
Hükûmetimiz
istihdamın artırılması, rekabet gücünün yükseltilmesi,
beşerî sermayenin güçlendirilmesi, bölgesel kalkınmanın
sağlanması ve kamu sektöründe etkinliğin
artırılması amacıyla yoğun bir yapısal reform
gündemi belirlemiştir.
Bakın,
gündemden birkaç tane başlık saymak istiyorum. Tabii ki, bizim
birinci önceliğimiz, makroekonomik istikrarı kalıcı hâle
getirmek istiyoruz. Sosyal güvenlik reformunu hayata geçirmek istiyoruz. Bu çok
kritik bir reform. Eğer biz önümüzdeki dönemde yatırımlara daha
çok pay ayıracaksak, istihdam ve diğer birtakım yükleri
aşağı çekeceksek, GAPa daha fazla para aktaracaksak, mutlaka bu
reformun yapılması lazım. Çünkü, bu genç nüfusa rağmen,
bizim sosyal güvenlik sistemine yaptığımız transferler 37
milyar YTL. Dolayısıyla, bunun ne kadar önemli olduğu özellikle
altmış yıllık, kırk yıllık perspektiflerle
ortada.
Yine, enerji
sektöründe özelleştirme ve serbestleştirme sürecinin süratle
tamamlanması ve arz güvenliğini temin edecek düzenlemelerin
gerçekleştirilmesi sağlanacaktır.
İstihdam
üzerindeki mali ve mali olmayan yüklerin azaltılması, aktif iş gücü
politikalarının geliştirilmesi, eğitim sisteminin iş
gücü piyasasının ihtiyaçları doğrultusunda yeniden
düzenlenmesi ve iş gücü piyasasına esneklik
kazandırılması yine çok önemli bir reform sahasıdır.
Kamu
bankalarının özelleştirilmesi, ekonomide kayıt
dışılığın azaltılması, gelir idaresinin
daha da güçlendirilmesi, finansal sektörde araç çeşitliliğinin ve
derinliğinin artırılması, iş ortamının
iyileştirilmesine devam edilmesi, ar-ge ve yenilikçiliğin
geliştirilmesi, ulaştırma altyapısının
iyileştirilmesi gibi konularda birçok düzenlemenin hayata geçirilmesi
hedeflenmektedir.
Bu adımlar,
bugüne kadar elde ettiğimiz başarılı sonuçların daha
da güçlenerek devam etmesini sağlayacaktır. Bu reformlar ekonomimiz
için bir kırılganlık kaynağı olan veya en azından
öyle görülen cari işlemler açığı konusunda da
kalıcı ve sağlıklı bir biçimde çözüme önemli
katkıda bulunacaktır.
Türkiyenin
bazı yapısal sorunları vardır. Onlar için de kolaycı
çözümler yoktur. Cari açık da bunlardan bir tanesidir. Yıllarca
eğitim, fiziki altyapı, yani beşerî sermayeye yatırım,
fiziki altyapıya yatırım, ar-geye yatırım ihmal
edilmiş, ekonomide rekabet ortamı yaratılmamış.
Şimdi, dört yılda, beş yılda bu türden yapısal
Yani,
Türkiyedeki cari açık bir yapısal sorundur ve bunun için de
kolaycı bir çözüm yoktur. Biz, sıraladığım bu
reformları gerçekleştirirsek Türkiyede cari açık sorunu da
ortadan kaldırılmış olacaktır. Ama, tabii ki,
kısa dönemde cari işlemler açığının kontrol
altına alınmasına yönelik olarak birtakım adımlar da
atacağız. Burada tabii ön plana çıkan, kamuda mali disiplini
devam ettirmek, ihtiyatlı para politikasını devam ettirmek ama
aynı şekilde yatırım ortamını iyileştirip
sağlıklı finansman kaynaklarını sürdürmektir.
Şimdi, ben
birkaç soruya cevap vermek istiyorum buradan. Sayın Oğuz Oyan dediler
ki: Memur maaşları ve ücretleri eriyor reel olarak. Bakın
arkadaşlar, AK Parti İktidarında, 2002ye göre 2007
yılı itibarıyla kümülatif bazda en düşük memur maaşı
reel olarak yüzde 33,6 artmıştır, ortalama memur maaşı
yüzde 15,5 artmıştır. Memurlar için artış sadece 2+2
değildir arkadaşlar. Ayrıca, 10 YTL taban ücret
artışı olacaktır. Buna ilave olarak, ocak ve temmuzda
20şer YTL denge tazminatı olarak ödenecektir. Bu rakamları da
dikkate aldığınız zaman, 2008 yılında en düşük
memur maaş artışı kümülatif olarak yüzde 10,5 olacak. Yani,
yüzde 2+2 yok arkadaşlar.
Yine, her ne
kadar, enflasyon hedefi tabii ki 2008 için 4, ama onu da tutturamazsak aradaki
farkı da vereceğiz. Yani, hem ortalama memur maaşı bu kadar
artıyor, en düşük memur maaşı artıyor hem de
farkı da zaten vereceğiz.
Şimdi,
burada, bakın, ben size bir endeks
rakamı vereyim: 2002 yılını 100 olarak alırsanız,
reel olarak maaşlar -yani burada en düşük memur
maaşını kastediyorum- 2008 yılında 138,8 olacak, yani
2008 yılında da artmaya devam edecek. Yine özel
yatırım
Bakın Kamu yatırımları düşüyor.
denildi. Doğru, özel yatırım, artık, kamu sektörünün
işlevini çok daha iyi bir şekilde yerine getiriyor. Bakın, sabit
fiyatlarla özel sektör yatırımlarının gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı yüzde 12,8den -2002 yılında- yüzde 24,8e,
cari fiyatlarla yüzde 11,3ten yüzde 16,7ye yükseltilmiştir. Bu dönemde
özel sektör 191,8 milyar dolarlık, ciddi, yani neredeyse 200 milyar
dolarlık yatırım yapmıştır.
Şimdi,
tabii, geçenlerde ben bir konferansta şunu söyledim. Dedim ki: Biz,
ücretleri normalleştirirsek, yani her ülkenin birtakım imkânları
var o imkânlara oranlarsak, bizde, aslında, ücretler iddia edildiği
kadar düşük değildir.
Burada, ben,
ücretler yeterli, yetersiz demiyorum. Keşke imkânlar olsa ve euro
cinsinden asgari ücret 302 euro olmayıp da 3002 euro olsa. Ama,
Türkiyedeki millî gelirin bir boyutu var, kişi başına millî
gelirin bir boyutu var.
Bakın, OECD
tarafından hazırlanan bir rapor var, Büyümeye Yürüyüş 2007
başlıklı bir rapor. Bu rapora göre, Türkiyedeki asgari ücretin
medyan ücrete, yani ortanca ücrete oranı 2002 yılında yüzde 41,5
idi, 2005 yılında yüzde 55,9a çıkmış.
Bakın, söz
konusu oran, 2005 yılında, Avusturyada yüzde 25,9, Belçikada yüzde
30, Çek Cumhuriyetinde yüzde 30,6, Almanyada yüzde 40,9, İtalyada yüzde
46,2. Türkiyede neydi? Yüzde 55,9.
Zaten, Türkiyede
ücretler artacak arkadaşlar. Biz, ücretler üzerinde rekabet etmek
istemiyoruz, zaten edemeyiz Çinle, Hindistanla. Biz, verimlilik bazında
rekabet etmek istiyoruz. Bilgi yoğun, teknoloji yoğun ürünlere
geçeceğiz ve bizim işçilerimiz, emeklilerimiz daha yüksek
maaşlar alacaklar. Çünkü, biz, Avrupayla reel anlamda yakınsama
sürecindeyiz. Bu, kaçınılmazdır. Benim söylemek istediğim
şey sadece şuydu: Bu kadar bağırıp
çağırmanın bir anlamı yok. Aslında, bizim millî gelire
oranla o kadar da kötü değil durum.
Bakın,
Türkiyede ikiz açık var. denildi. Yok arkadaşlar Türkiyede ikiz
açık. Türkiyede cari açık var, cari açık büyüktür; ama Türkiyede
kamu sektörü borçlanma gereğini esas alırsanız, Türkiyede kamu
finansman dengesinde fazla var, açık yok, yani ikiz açık yok. Basit
bütçe anlamında var ama toplam dengeye baktığınız
zaman yok.
Yine, faizin
payının yükseldiği söylendi. İşte, Hazinenin borç
üretim müessesesi olduğu söylendi. Bakın, ben size bir iki rakam
vereyim. Faiz ödemesinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı:
Bakın, 2002 yılında yüzde 18,7; bu sene sonu itibarıyla
yüzde 7,6ya inecek. Yine, bakın faiz harcamalarının toplam
harcamalar içerisindeki payı, 2002 yılında yüzde 43,2; bu sene
sonu itibarıyla yüzde 24,2ye inecek. Yani her anlamda, gerek faiz yükü
gerek borç yükü anlamında Türkiye çok ciddi mesafe katetmiştir ve
bunu yaparken de ne petrolü var, ne doğal kaynakları; yani o anlamda
yani diğer birtakım gelişmekte olan ekonomiler gibi emtia
fiyatlarından da olumlu yönde yararlanmamıştır.
Ilısu
Projesine gelince: Şimdi, tabii bu baraj için Türkiye tarihinde ilk kez
uluslararası çevre standartlarına uygun bir çevre projesi hazırlanmıştır.
Biz kesinlikle duyarsız değiliz. Ayrıca, kapsamlı bir
Yeniden Yerleşim ve Kültürel Mirasın Korunması Projesi
geliştirmiştir.
Bu üç konuda,
uluslararası kredi kuruluşları, aylarca yörede raporlar üzerinde
çalışmış ve yapılanları, alınan önlemleri
yeterli bulmuştur ve bunlar Avrupa Birliği ülkeleri. Kontrol
mekanizmaları oluşturulmuştur. Onayların bu çerçevede de
verildiği ortada. Yani, bu baraj projesi için biz her türlü
duyarlılığı gösteriyoruz. Başka türlü de zaten
düşünülmesi mümkün değildir.
Şimdi,
Batık bankalardan doğan zarar 40 milyar YTLdenildi, ama toplanan
para sadece 1,5 milyar YTL olmuş denildi, bu az değil midir? Öyle
olsaydı çok az tabii, haklısınız, ama bakın, ben size
söyleyeyim: 2002den önce fazla bir şey toplanmamış, ama 2002den
bu yana- 2002de sadece 1 milyar YTL toplanmış- toplam 14 milyar YTL
toplanmış. Yani doğrudur. bankalar battı, biz geldik, ama
tahsil ediyoruz, çok ciddi oranlarda da bir tahsilat var.
Borç stokundaki
azalma kur etkisine bağlı. denildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Şimşek, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Teşekkür ederim.
Arkadaşlar,
2002 yılı dolar kurunu alın, borcun yani net kamu borç stokunun
millî gelire oranı 2002 yılı dolar kuruyla bugüne getirin, fark
etmezdi çok fazla, yüzde 45 olmazdı da 2006 yılı sonunda, yüzde
46,5 olurdu, yüzde 47 olurdu. Yani, masada çok hızlı bir hesap
yaptık. Ama bu kadar olurdu, başka bir şey olmazdı. Neden?
Çünkü, net döviz borcunun millî gelire oranı, arkadaşlar diyorum ki
yüzde 5ler düzeyine indi, kur nereye giderse gitsin, bizim kura
duyarlılığımız o anlamda çok azaldı.
Şimdi, yine,
bu ücretlerle ilgili ben bir gazete getirdim. Ben söylemiyorum, bakın,
burada bir gazetemiz benim o demecimden sonra koymuş: Türkiye Hollandayla
başa baş, diğer bir sürü Avrupa ülkesinin önünde, yirmi üç ülke
arasında bir tek ülkenin altında. Onun için, Türkiye iyiye doğru
gidiyor, daha da iyi olacak.
Çok teşekkür
ediyorum katkılarınız için. Bütçemiz hayırlı olsun,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Şimşek.
Şimdi söz,
şahsı adına, aleyhte konuşmak isteyen Ardahan Milletvekili
Sayın Ensar Öğütün. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Öğüt.
Süreniz beş
dakikadır.
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Hazine
bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Hazine, 1863 yılında Osmanlı döneminde
kurulmuş, dış borç alma ve dış borçla ülkeyi
kalkındırmayla ilgili bir kuruluştur. Ancak, yüksek faizle alınan
dış borç ve IMFden alınan dış borç maalesef,
Türkiyede krizler yaratmış, halkı yoksullaştırmış,
esnafı batırmış, Türkiyeyi de
batırmıştır. Nasıl? Şimdi, örnek vereceğim.
Bugün, küreselleşen bir dünyada tabii ki, dış sermaye
lazım. Biz, buna karşı değiliz, ama, gelen dış
sermayenin şimdi, Sayın Bakan buradan cevap versin- yüzde kaçı
borsada, borsanın yüzde kaçı dış sermayenin; bankaların
yüzde kaçı dış sermayenin; hazinenin yüzde kaçı
dış sermayeye satılmıştır? Yani sıcak para,
döviz, borsa faizde dönüyor; yatırımda dönmüyor, fabrika kurmada
dönmüyor, istihdama dönük olmuyor.
Şimdi bir
örnek daha vereceğim size: Ekonomist Yiğit Bulut var Vatan
gazetesinin yazarı. Bugün kendisiyle bir görüşme yaptım. Diyor
ki: Yunanlı bir fon 2003 Martında Türkiyede 100 milyon dolar hazine
bonosu satın almış, 2007 Martında 225 milyon dolar
olmuş. Yani 125 milyon dolar para kazanmış. Düşük kur
olduğu için, aradaki farktan 125 milyon dolar Yunanlı bir fon
kazanmış. İsterseniz adresini de verdim, arkadaş da Benim
ismimi de verebilirsiniz. dedi. Şimdi, burada düşük kurdan
dolayı ihracatçı ihracatını yapamayınca -TL yüksek
olunca- ne oluyor? Başta esnaf ve ihracatçı, Türkiye kaybediyor;
ithalatçı kazanıyor, yabancılar kazanıyor. Bunu düzeltmek
mecburiyetindeyiz.
Ama, onun
ötesinde arkadaşlar, 21inci yüzyılda, uzay çağında Avrupa
Birliğine giren bir Türkiyenin manzarasını şimdi size
anlatacağım. IMF veya dış borçlar bizi nasıl
zayıflatmış? Türkiye İstatistik Kurumunun raporu bu. Yani Türkiye İstatistik Kurumundan
alınan verilere göre söylüyorum.
Şimdi
bakın, Türkiyede 11 milyon 400 bin vatandaşımızın
tuvaleti yok. Bunu devlet veriyor. Bunu basın da dinlesin. Bu, Türkiyeyi
sarsacak bir olaydır.Bunun 2 milyon 400 bini Doğu Anadoluda 16 tane
ilde. Doğu Anadoluda. Evet, 2 milyon 400 bin
vatandaşımızın da Doğu Anadoluda tuvaleti yok.
Banyo da:
Arkadaşlar, Türkiyede 1 milyon 260 bin vatandaşımızın
banyosu yok, Doğu Anadoluda 1 milyon 134 bin insanımızın
banyosu yok. Bunu devlet vermiş, işte, gidin, orada, sorun.
Su: Türkiye
genelinde 7 milyon 408 bin vatandaşımızın suyu yok evinde,
Doğu Anadoluda 1 milyon 880 bin insanımızın suyu yok.
Evet, şimdi,
burada, ölüm oranları arkadaşlar, bu da çok önemli:. Türkiye
genelinde elli yaşın altında ölüm yüzde 38. Doğu Anadoluda
yaşayan insanların ölüm oranı, elli yaşın altında
yüzde 42. Yani, elli yaşına gelmeden yüzde 42si Doğu Anadoluda
ölüyor. Niye? Perişan bir durumda yaşıyor.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, burada -zamanım da kalmadı- köylüye
gelince, çiftçiye gelince
Esnaf, çiftçi, emekli, memur, dar gelirli, bütün
ülkemiz zayıfladı. Niye? IMF ve dış borçlara yüksek faiz
ödememizden dolayı, bu yoksulluk buradan geliyor, ben bunu anlatmaya çalışıyorum
değerli arkadaşlar.
Bugün Mamak
Belediyesinin kurban satım alanına gittim, saat onbirde
oradaydım. Anadoludan gelen insanlar, hayvanını getirmiş
satmak için. AKPliler, şimdi -AK Partililer, öyle diyelim- iyi dinleyin,
bunu not alın. Bütün belediyelere sesleniyorum buradan. Gelen vatandaştan
2 milyar 300 milyon para almışlar, makbuzlarını gösterdiler
bana.
( Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı )
BAŞKAN
Sayın Öğüt, lütfen, sözlerinizi tamamlayın.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) 2 milyar 300 milyon para almışlar ama hiçbir hizmet vermemişler.
Çamurdan, inanın, geçemedim. Siz gidin oradan hayvan almaya kalkın,
çamurdan geçemezsiniz. Çadırları kendileri yapmış, her
şeyi kendileri yapmışlar; sadece yer için, 6 metreye 12 metre
yer için ayakbastı parası 2 milyar 300 milyon para almışlar.
Bari bize hizmet verse. diyorlar. Çadırlar su dolu ve çamur dolu.
Hayvanlar perişan, insanlar perişan. Yani mübarek Kurban Bayramı
geliyor. Hijyenik bir ortamda, insanın, hayvanını satması,
kesmesi mümkün değil mi? Yani, böyle uzay çağında ayıp
değil mi? Belediyeler ne yapmak istiyor? İnsanları hem
soyuyorlar, 2 milyar 300 milyon para alıyor, nakliye için de bir o kadar
para ödüyor. Bir kamyonda köylü vatandaş 5-6 milyar para ödüyor.
Şimdi, hayvanını bir de satamadan giderse perişan olacak.
Şimdi, rica
ediyorum, Hükûmetten ve belediye başkanlarından,. Derhâl, bugün,
hemen şimdi- bu gece hatta- gitsinler, hayvan satım
alanlarını kontrol etsinler, orada insanları çamur ve sudan
kurtarsınlar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) Hemen teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
hayvan kesim
alanını da hijyenik bir ortama getirsinler. Bu, bizim
ayıbımız. Burası Büyük Millet Meclisi, çözüm
burasıdır. Şimdi, rica ediyorum Hükûmetten ve belediyelerden. Bu
konuda duyarlı davranacaklarını da umuyorum.
Yaklaşan
Kurban Bayramını kutluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Öğüt.
Sayın
milletvekilleri, altıncı turdaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, soru-cevap
işlemine geçiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, yedi buçuk dakika sorulara ayrılmıştır.
Daha önceki
Danışma Kurulu önerisiyle sizin kabul ettiğiniz, Genel Kurulun
kabul ettiği süre uyarınca, yedi buçuk dakika sorulara
ayrılmış, yedi buçuk dakika da cevaba
ayrılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, lütfen sadece sorularınızı sorunuz. Süreniz çok
kısıtlıdır.
Şimdi, ilk
söz Sayın Çalışa ait.
Sayın
Çalış, buyurunuz,
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Sayın Başkanım,
aracılığınızla sormak istiyorum:
1)
Çiftçilerimizin doğrudan gelir desteği alacakları ve diğer
destek ödemeleri genellikle beş yılda, bir yıl geriden ve
parçalar hâlinde ödenmiştir. Bu yıl zamanında ödenebilecek mi?
2)
Çiftçiliği ve tarımı yapmaktan vazgeçen
vatandaşlarımız ile kapısına kilit vuran küçük sanayici
ve esnafımıza yönelik, yeniden eski işleri yapabilecekleri
iyileştirici bir programınız var mıdır?
3)
İktidarınız süresince yirmi ikinci çeyrekte sürekli
büyüdüğümüzü söylüyorsunuz, doğrudur. Ama, sürekli niye borçlanma
ihtiyacı hissediyoruz? Sürekli niye cari açık veriyoruz? Daha
açık bir tabirle, cari açık ve borçta niye rekorlar
kırıyoruz? Bu, istihdama, üretime niye yaramıyor?
Vatandaşımız niye hissetmiyor?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Çalış.
Sayın Genç,
buyurunuz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Merkez
Bankası faizi düşürdüğü hâlde reel faiz neden düşmüyor?
56 milyarlık
faizin ne kadarı yabancılara ve sıcak paraya gidiyor?
Ayrıca,
Sayın Bakan biraz önce enflasyondan bahsetti. Acaba sokaktaki, çarşıdaki
enflasyondan haberi var mı? Son zamanlarda akaryakıta ne kadar zam
yapıldı?
Atatürk Kültür
Kurumu Başkanı Alevilerle ilgili olarak yaptığı o
konuşmadan dolayı Alevilere hakaret etti. Bu kişiye herhangi bir
disiplin cezası uygulandı mı?
Bunları söylemek
istedim efendim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Genç.
Sayın
Korkmaz
SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakana sormak istediğim
sual:
Birçok ülkede
iş adamlarının televizyon ve gazete sahibi olması hususunda
bazı sınırlamalar getirilmiştir. Türkiyede hemen hemen tüm
televizyon ve gazetelerin ülkemizin büyük holdinglerinin elinde olduğu
düşünüldüğünde,
1) İş
adamı-medya ilişkilerine kısa vadede bir düzenleme getirmeyi
düşünüyor musunuz?
2) Medyadaki
tekelleşmenin önüne geçilebilmesi için ne gibi tedbirler üretmektesiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Korkmaz.
Sayın Asil
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Sayın Bakanım, Türk cumhuriyetleri ile
ülkemizin ortak dil ve alfabe oluşturması ve kullanılması
konusunda Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığının
herhangi bir çalışması var mıdır? Varsa bu çalışma hangi aşamadadır?
Birinci sorum bu.
İkincisi de,
2007 seçimlerinde görevlerinden istifa ederek aday olan muhalefet partisi
milletvekili adaylarının pek çoğu eski görevlerine iade edilmez
iken, başka illere, başka görevlere atanırken, partinizden aday
olup da seçilemeyen adayların memur olanları terfi ettirildi, memur
olmayanların da pek çoğu yönetim kurulu üyeliklerine atandılar.
Dürüstlüğüne sonuna kadar güvendiğim siz Bakanımın, bu
adaletsizliği içinize sindirip sindirmediğinizi soruyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Asil.
Sayın
Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, izninizle Bakan Hocamdan
öğrenmek istiyorum.
Sayın Hocam,
yeni bir yüz yılın, yeni bir bin yılın başında
olduğumuz anlayışıyla, şu küreselleşen dünyada,
Partinizin veya işte, bu bütçe tasarısının bir gelecek
öngörüsü var mıdır? Olması gerekir mi? Milletin önüne hangi
hedefleri koyuyorsunuz?
Bir diğer
husus: Sayın Mithat Melen Hocamızın söylediği gibi, bütçe
tasarısı çok önemli bir siyaset belgesidir. Bu siyaset belgesi,
milleti çok ilgilendiriyor, üç yılı birlikte değerlendiriyoruz.
Bunun bir felsefesinin olması gerekir mi? Bize heyecan veren bir ruhunun
olması gerekir mi? Var mıdır? Bir de bunu soruyorum.
Bir başka
husus, 57nci Cumhuriyet Hükûmeti döneminde, Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı, yirmi beş yıllık bir
perspektifte hazırlanmış, 2023 yılında,
cumhuriyetimizin 100üncü yılında, Türkiyeyi Lider ülke Türkiye
hâline getirecek 2023 vizyonu belirlenmişti. Bu vizyon devam ediyor mu ve
bu vizyon gereği neler yapılıyor, neler düşünülüyor?
Düşünülenler, bu bütçe tasarısına yansıtılmış
mıdır? Bunları öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Şandır.
Sayın Uslu.
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bilindiği
üzere, bütün ülkelerde tarıma ciddi destekler var. Bizim ülkemizde de
geçen yıl çıkarılan bir yasayla tarıma yüzde 1in
altında olmamak üzere bir destek sözü verildi ancak 2007de bu destek
binde 8de kaldı, 2008de de binde 7,5 seviyesinde. Dolayısıyla,
taahhüt altına alınmış olan bu destek. Ancak,
üreticilerimiz, bu taahhütten dolayı da kendilerini hazineden
alacaklı hissediyorlar.
Ben, Sayın
Bakanıma sormak istiyorum, çiftçiler adına üstelik: Çiftçilerimiz, bu
taleplerinde, isteklerinde haklılar mı? Bununla ilgili ne
düşünüyor?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Uslu.
Sayın
Sakık
Yok.
Sayın
Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Bakana sormak istiyorum: Son bir ayda, ekmek,
su, elektrik, doğal gaz, tekel maddeleri ve akaryakıta ne kadar zam
yapılmıştır? Ne kadar, ÖTV ve KDV dolaylı vergisi
buradan hedeflenmiştir?
İkincisi,
Sayın Genç sordular. Halaçoğlunun, Kürt
yurttaşlarımız ve Alevi yurttaşlarımızla ilgili
onur kırıcı sözleri nedeniyle alınmış bir karar
var mı? Soruşturma açıldığını biliyoruz,
ceza ve idari.
Son olarak da
Pardus sisteminin, işletim sisteminin -TÜBİTAK tarafından
önerilen- neden kamu kurumları tarafından kullanılmayıp
onun yerine, bir dünya devi olan Microsoft işletim sisteminin tercih
edildiğini; bunun, devletin güvenliğini doğrudan doğruya
etkileyip etkilemediğini öğrenmek istiyorum. Özellikle, e-devlet
projelerinde, yazılım ihtiyaçlarının farklı firmalara
ihale edilmesinin kaynak israfı
Sık karşılaşılan
bu projelerin TÜBİTAKın birimleri aracılığıyla
karşılanması mümkün değil mi?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Soru süremiz
dolmuştur.
Şimdi,
cevaplara geçiyoruz.
Sayın Bakan,
kim cevap verecek?
DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Ben başlayacağım.
BAŞKAN
Sayın Şimşek, buyurunuz.
DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Teşekkür ediyorum sorular için.
Tabii, takdir
edersiniz ki hepsine bu aşamada cevap veremeyeceğim ama
hızlı bir şekilde
.
Şimdi, yabancıların
İMKBdeki payı, yüzde 71,7. Yalnız, İMKBnin halka
açıklığı, yaklaşık yüzde 36 civarında.
Dolayısıyla, 0,36 ile 0,72yi çarparsanız,
yabancıların şirketlerimizin toplam değeri içerisindeki
payı, yüzde 22ler civarında. Dolayısıyla, o kadar da yüksek
değil.
Yine, bu iç borç
yani yurt dışı yerleşiklerin iç borçtaki payları,
yüzde 13-14 civarlarında. Bu, 23 Kasım itibarıyla.
Bankacılıktaki, yabancıların kontrolü altındaki
bankaların toplam sistem içerisindeki payı, yaklaşık olarak
yüzde 14ler civarında. Bunlar hep yaklaşık rakamlar.
Şimdi, reel
faizler niye düşmüyor? Arkadaşlar, bakın, 2002 yılında
reel faizler yüzde 30du, 2003 yılında yüzde 32ydi, 2004
yılında yüzde 15ti. Böyle gidiyor rakamlar. Bu geldiğimiz nokta
itibarıyla exante, yani enflasyon beklentisini kullanarak bakarsak yüzde
10,8 civarında ama gerçekleşmiş enflasyona bakarsak şu
anda, aslında yüzde 6-7 civarlarına inmiş durumda. Yani, reel
faiz inmese, bizim faizin, faiz ödemelerinin millî gelire oranı nasıl
düşer arkadaşlar? Bakın, size söyledim. Bizim faiz ödemelerinin
millî gelire oranı yüzde 19du 2002 yılında, yani her
ürettiğimiz 100 liranın 19 lirasını faiz ödüyorduk. Bu sene
sonunda 19unu ödemeyeceğiz, 7,6sını ödeyeceğiz.
Dolayısıyla reel faizleri de düşüyor, nominal faizler de
düşüyor. Ha, faizler yüksek hâlâ, tabii ki yüksek. O zaman ne
yapmamız lazım? Bütçe disiplinini korumamız lazım,
yapısal reformları yapmamız lazım. Bunun, başka,
zaten, kolaycı bir yolu yok.
Şimdi,
Ekonomik gelişmeler sokağa -veya herkese- yansımıyor.
diyor. Bakın arkadaşlar, otomobil satışlarına
bakalım: 2002 yılında 90.615 otomobil satılmış,
2006 yılında 373 binin üzerinde araba satılmış. Yine,
2002-2006 döneminde neredeyse 1,6 milyon araba satılmış. Bu
arabaları birileri alıyor. Demek ki bir iyileşme var
arkadaşlar.
Bakın, beyaz
eşya
Rakamlar benzer şekilde, söyleyebilirim size: 2002
yılında satılan beyaz eşya miktarı neredeyse 1,1
milyon, şimdi 2,1 milyon. 2 katına çıkmış.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Akaryakıt fiyatı?
DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Bunlar üniteler, birimler, yani
şey değil.
Yine, bakın,
çamaşır makinesinden örnek vereyim istiyorsanız: 823 bin
satılıyormuş, şimdi 1,8 milyon satılıyor. Yani,
dolayısıyla, aslında bakarsanız, gerek kredi
kullanımında gerek gelir dağılımında, her anlamda
bir yansıması mutlaka vardır. Zaten başka türlü de
imkânı yok arkadaşlar.
Onun
dışında -biraz daha zaman kullanayım- şimdi,
çiftçilere doğrudan gelir
Arkadaşlar, bir tek 2002
yılından kalma bir şeyler var. Onun dışında, biz,
doğrudan gelir desteğini aynı yıl ödüyoruz. Tarım
desteklerinde gecikme olabilir
(MHP sıralarından Doğru
değil sesleri)
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) Hayır, bu sene ödemiyorsunuz. Lütfen
Sayın Bakan, doğruyu konuşun. 2007 yi ödemediniz. Lütfen
2006yı ödediniz.
DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) İstiyorsanız
yazılı olarak rakamları gönderelim.
SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) Devam edin siz, devam edin. Yanlışınız
çıkınca böyle söylemeyin.
DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Ben devam edeyim.
Şimdi, arkadaşlar,
Tarım desteği yüzde 1in altında kaldı... Benim bu
konudaki görüşlerim: Bu sene dünyada tahıl fiyatlarında, bir
sürü üründe son dönemlerde fiyatlar inanılmaz yükseldi. Bu, destek
ihtiyacını, o anlamda, ciddi bir şekilde azalttı. Ama, biz,
ona rağmen
Benim şahsi görüşüm, tarım sektörü mutlaka
desteklenmelidir ama çiftçilerimize eğitim verilmelidir. Ar-ge konusunda,
özellikle tohum geliştirme konusunda, özellikle sulama konusunda, birçok
anlamda bizim
Diğerlerinin
hepsine de yazılı cevap vereceğiz arkadaşlar.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Şimşek.
Buyurunuz
Sayın Aydın.
Dört dakika
süreniz var.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Efendim, teşekkür ediyorum.
Açıkçası,
Sayın Kamer Gençin sorusunu tam anlamadım. Ama, onu yazılı
versin. Çünkü, normal olarak, Sayın Tarih Kurumu Başkanının
konuşmasıyla ilgili zaten daha sonra bir soru geldi, ona cevap
vereceğim de, siz Bir şahsa hakaret etti, soruşturma
açıldı mı? dediniz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır efendim, Alevilere dedim.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Alevilere dediniz. Tamam efendim, şimdi
anlaşıldı. Ben, uzakta olduğunuz için anlayamadım.
Şimdi, o
konuda, biliyorsunuz, hem Kurum bir inceleme başlattı. Henüz onun
sonuçları bana gelmedi. Ama, aynı zamanda Kayseride
savcılık zaten bir soruşturma başlattı. Ama, adli bir
takibe gerek görülmediğine dair bir sonuca
ulaşıldığı bilgisi bende var. Dolayısıyla,
Kayserideki mahkeme o konuşmada herhangi bir suç unsuru görmüyor. Ama,
idari soruşturma devam ediyor.
Diğer bir
konu, ortak dil konusu. Bir ortak alfabe çalışması epeycedir
devam ediyor. Onu, inşallah, mümkün olan kısa zamanda
sonuçlandıracağız. Henüz sonuçlandırılmış
değil. Dil sadece bir başlangıçtır, ama önemli bir
başlangıçtır. Çünkü, hep tekrar ediyorum, dil kültürün evidir,
dil tarihin evidir; dilin yoksunlaştığı,
yoksullaştığı bir yerde tarih ve kültür
yoksullaşır. O bakımdan, dille birlikte bizim ortak tarihimizi
ve ortak kültürümüzü güçlendirmemiz lazım ki yarın bir Türk
birliğinin, bir Türk dünyası birliğinin temelleri sadece
ekonomik olmasın, sadece bilim ve teknoloji olmasın, aynı
zamanda asırlık kültür, asırlık değerler toplamı
ve birikimi de olsun.
Bununla ilgili
bir dizi çalışmalar var mı? Her bakanlıkta var.
Şimdi, biz, zaten TÜBİTAKı da ona göre yeniden bir programlama
şeklinde düşünüyoruz çünkü epeyce, bizde bilimsel
çalışmalar çeşitli bakanlıklarda dağınık
vaziyette. Şimdi, onlarla ilgili de bir çalışmamız var.
Parti programımızda zaten bundan bahsettik bu vizyondan, Hükûmet
programında özetle ne kadar bahsedilebilirse o kadar ama ayrıca,
zaten Dokuzuncu Kalkınma
Planında, orta vadeli planda, yıllık programlarda ve her
bakanlığın kendi programlarında, e-devlet, bilgi toplumu,
bilgi stratejisi ve bilgi eylem planına göre zaman zaman da
toplanılıyor, çalışmalar devam ediyor.
Dolayısıyla, geleceği bugünün şartlarına göre
değil, ama geleceğin sunacağı imkânlara göre de bugünden
inşa etme sürecine sokmayan ülkelerin geleceği olmaz.
Bizim
istediğimiz şudur: Kök değerlerine -bunlar zaten insanlık
değerleridir, evrensel değerlerdir- sonuna kadar bağlı,
insan haklarına, demokratik değerlere saygılı, onları
içselleştirmiş, ekonomide kimseye ihtiyacı olmayan, bilgide ve
teknolojide insanlığa katkı sağlayan lider bir Türkiye,
lider bir ülke. Bence, artık bugün bulunduğumuz noktada -vizyon bazen
rüya anlamına geliyor, ama ben o anlamda kullanmıyorum- bugün, bu
vizyon esasında bizim başarabileceğimize yüzde yüz
inandığımız bir vizyondur ve şüphesiz vizyonlar
süreçtir, hiçbir zaman bir noktaya gelinip de tamamlandı, oldu bitti
denmez, her ilerleme kademesi daha önümüze ilerleme ufukları
açacaktır. Ama her halükârda Türkiye bugün bulunduğu noktada
geleceğiyle ilgili sadece ümit var olma değil, cesur olma, yürekli
olma ve ciddi adımlar atma imkânına, kabiliyetine, gücüne de
sahiptir, yeter ki bu geleceğin Türkiyesini, bu vizyonu küçük hesaplara
kurban etmeyelim, küçük siyasi hesaplara kurban etmeyelim. Kendimiz de
konuşalım, tartışalım, eleştirelim ama büyük
ufuklarda birlikte olalım. Gücümüz, inancımız, değer dünyamız
bir olsun. Bunu, eğer teferruatı asıldan ayırabilir,
yolumuza öyle devam edersek, başarmamamız için hiçbir sebep yoktur.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Aydın.
Şimdi,
sırasıyla altıncı turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup,
oylarınıza sunacağım.
Hazine
Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.82 - HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1. Hazine Müsteşarlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 57.597.198.950
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 271.050
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmet-leri 340.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 3.631.506.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmet-leri 932.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 62.161.316.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Hazine Müsteşarlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Hazine
Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
A C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 51.716.474.839,00
- Toplam Harcama : 51.046.284.935,38
- İptal
Edilen Ödenek : 670.189.903,.62
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Basın-
Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.77 - BASIN-YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 3.482.225
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 90.750
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 55.418.025
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 58.991.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
A C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 46.672.000,00
- Toplam Harcama : 45.495.799,02
- Ödenek
Dışı Harcama : 225,55
- İptal
Edilen Ödenek : 1.176.426,53
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2008
Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.08- TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK
ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1. Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 963.056.100
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 421.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 516.900
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 41.929.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.005.923.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B C E T V E L
İ
Kod Açıklama YTL
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 115.518.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelir-ler 837.526.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 36.849.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Alacaklardan
Tahsilat 30.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 989.923.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2008
Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı
2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 1.181.353.745,00
- Toplam Harcama : 866.044.209,86
- İptal
Edilen Ödenek : 315.309.535,14
- Ertesi
Yıla Devreden Ödenek : 4.807.721,08
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B- CETVELİ
(YTL)
- Bütçe Tahmini : 887.158.000,00
- Yılı
Net Tahsilat : 964.123.922,29
BAŞKAN (B)
cetvelinini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.09- TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI
1. Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
01
Genel Kamu Hizmetleri 6.575.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM
6.575.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B C E T V E L
İ
Kod Açıklama YTL
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 40.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelir-ler 6.525.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 10.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 6.575.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Türkiye Bilimler
Akademisi
Başkanlığı
2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 6.216.829,00
- Toplam Harcama : 4.899.800,06
- İptal
Edilen Ödenek : 1.317.028,94
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B- CETVELİ
(YTL)
- Bütçe
Tahmini : 4.541.000,00
- Yılı
Tahsilat : 3.970.494,94
BAŞKAN (B)
cetvelinini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilim
Akademisi Başkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.02- ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
BAŞKANLIĞI
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 2.728.700
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 23.936.300
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 26.665.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B C E T V E L
İ
Kod
Açıklama YTL
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 4.451.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelir-ler 8.080.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 9.133.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 21.665.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı
2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 28.637.065,40
- Toplam Harcama : 18.980.106,98
- Ödenek
Dışı Harcama : 37.683,39
- İptal
Edilen Ödenek : 9.694.641,81
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B- CETVELİ
(YTL)
- Bütçe Tahmini
: 25.255.000,00
- Yılı Tahsilat : 227.117.249,76
BAŞKAN (B)
cetvelinini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece,
altıncı turda Hazine Müsteşarlığı,
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı, Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı ve Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığının 2008 yılı
bütçeleri ile 2006 yılı kesin hesapları kabul edilmiştir.
Ülkemize yararlı olmasını dilerim.
Programa göre,
kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla
görüşmek için 8 Aralık 2007 Cumartesi günü saat 11.00de toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati :
21.41