DÖNEM: 23 CİLT: 8 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
33üncü
Birleşim
8 Aralık 2007 Cumartesi
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı: 57)
2.- 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.
Sayısı: 58)
A)
SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B)
ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
C)
AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
D)
KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
E)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
F)
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Sosyal
Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
G)
MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
H)
SAĞLIK BAKANLIĞI
1.-
Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.-
Sağlık Bakanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I)
HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
İ)
İÇİŞLERİ
BAKANLIĞI
1.-
İçişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
İçişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
J)
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Emniyet
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
K)
JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1.- Jandarma
Genel Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Jandarma
Genel Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
L)
SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1.- Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER
1.- 2007
yılı Haziran ayında yapılan 96ncı
Uluslararası Çalışma Konferansında kabul
edilen 188 sayılı Balıkçılık Sektöründe
Çalışmaya İlişkin Sözleşme ile 199 sayılı
Balıkçılık Sektöründe Çalışmaya
İlişkin Tavsiye Kararı hakkında Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri
sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi
sunulmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/243)
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE
AÇIKLAMALAR
1.- Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdölün, Muğla Milletvekili Ali
Arslanın konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmazın, Sağlık Bakanı
Recep Akdağın konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.04te açılarak altı oturum yaptı.
Arnavutluk Meclis
Başkanı Jozefina Topallı Çoba ve beraberindeki heyetin
ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna,
Slovenya Meclisi
Dış İlişkiler Komisyonunun vaki davetine istinaden,
11-14 Aralık 2007 tarihleri arasında bu ülkeye resmî ziyarette
bulunacak olan TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden
oluşan heyeti belirlemek üzere, siyasi parti gruplarınca
bildirilen isimlere,
İlişkin
Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporunun (1/426) (S. Sayısı: 57),
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) ,
Görüşmelerine
devam edilerek;
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü,
Devlet Personel
Başkanlığı,
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu,
Tütün, Tütün
Mamûlleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu,
Türkiye ve Orta-Doğu
Amme İdaresi Enstitüsü,
Hazine Müsteşarlığı,
Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü,
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı,
Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı,
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı,
2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesapları kabul edildi.
Tunceli Milletvekili
Kamer Genç, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçekin,
Uşak Milletvekili
Osman Coşkunoğlu, Devlet Bakanı Mehmet Aydının,
Konuşmalarında
şahıslarına sataştıkları iddiasıyla
birer konuşma yaptılar.
Alınan karar
gereğince, 8 Aralık 2007 Cumartesi günü saat 11.00de toplanmak
üzere, birleşime 21.41de son verildi.
Şükran Güldal MUMCU
Başkan Vekili
Harun TÜFEKCİ Canan
CANDEMİR ÇELİK
Konya
Bursa
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No.: 48
II.- GELEN KÂĞITLAR
8 Aralık 2007 Cumartesi
Rapor
1.- Kalıcı
Organik Kirleticilere İlişkin Stokholm Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/412) (S. Sayısı: 76) (Dağıtma tarihi: 8.12.2007)
(GÜNDEME)
8
Aralık 2007 Cumartesi
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.00
BAŞKAN
: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
33üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
Program
uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız. Yedinci
turda Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi
Başkanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu
Başkanlığı, Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
III.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı: 57) (x)
2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.
Sayısı: 58) (x)
A)
SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B)
ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.-
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C)
AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
D)
KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
E)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
(x)
57, 58 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 04/12/2008
tarihli 29uncu Birleşim Tutanağına eklidir.
F)
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.-
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
G)
MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.-
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
BAŞKAN
Komisyon yerinde.
Hükûmet
yerinde.
Sayın
milletvekilleri, 27/11/2007 tarihli 25inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde
soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur
için soru-cevap işleminin on beş dakikayla
sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda
yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen
milletvekillerinin görüşmelerin bitimine kadar
şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan
sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı
ışıklar yanıp sönmeye başlayan
milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş ve sıraya
girmiş olacaktır.
Tur üzerindeki
görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki
sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi yedi buçuk dakika içinde
tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de yedi buçuk dakika
süre verilecektir. Cevap işlemi yedi buçuk dakikadan önce
bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru
sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize
sunulur.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, grupları adına veya
şahısları adına konuşacak olan -hatip olan-
milletvekili arkadaşlara, bütün arkadaşlarımızın
yaptığı gibi, sadece bir dakika ek süre
verilecektir. Bunun haricinde
arkadaşlarımızın lütfen ek süre
istememelerini istirham ediyorum. Eğer soru soracak olan
arkadaşlar 7 kişi ve fazla olurlarsa, arkadaşlara,
otomatik olarak cihazı ayarlayacağım, sadece bir
dakika soru sorma fırsatı verilecektir bütün
arkadaşlarımızın soru sorması için.
Yedinci turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar:
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu: Mehmet Ekici, Yozgat Milletvekili, on dört
dakika; Süleyman Latif Yunusoğlu, Trabzon Milletvekili, on
dakika; Şenol Bal, İzmir Milletvekili, on bir dakika.
AK Parti:
İdris Güllüce, İstanbul Milletvekili; Cafer
Tatlıbal, Kahramanmaraş Milletvekili; Gülşen Orhan,
Van Milletvekili; Dilek Yüksel, Tokat Milletvekili; Eyüp Ayar,
Kocaeli Milletvekili; Agâh Kafkas, Çorum Milletvekili; Fazilet
Dağcı Çığlık, Erzurum Milletvekili.
Beşer dakika.
Demokratik
Toplum Partisi: Sevahir Bayındır, Şırnak
Milletvekili, yirmi dakika; Gültan Kışanak,
Diyarbakır Milletvekili, on beş dakika.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu: Sacid Yıldız, İstanbul
Milletvekili, on bir dakika; Nevin Gaye Erbatur, Adana
Milletvekili, on bir dakika; Cevdet Selvi, Kocaeli Milletvekili,
on üç dakika.
Şahısları
adına, lehinde, Ayşe Jale Ağırbaş,
İstanbul Milletvekili; Orhan Erdem, Konya Milletvekili.
Aleyhinde, Muharrem Varlı, Adana Milletvekili.
Sayın
milletvekilleri, ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına, Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Ekiciye aittir.
Sayın
Ekici, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET EKİCİ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde söz aldım. Bu
vesileyle, Genel Kurulu en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın
Bakan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Bütçe ve Plan
Komisyonunda yaptığı sunuş
konuşmasında Türkiye, 2003ten bu yana, etkileyici bir
büyüme gerçekleştirmiştir, ortalama yüzde 6-7
seviyelerinde bir ekonomik büyüme yakalamıştır.
diyerek ve devamla İşsizlik sorununu aşmak için, Hükûmetimiz, ekonomi
politikasının temeline ekonomik büyümenin yanı
sıra büyümenin istihdama yansımasını
sağlayacak, istihdam odaklı büyümeyi koydu. demektedir.
Tabii,
Türkiye, muz cumhuriyeti değildir. Seksen yılı
aşkın cumhuriyet, çok önemli sosyal ve ekonomik
kazanımlar sağlamıştır. Bu gelişmelerde
emeği geçen herkesi minnetle, ölenleri rahmetle anmadan
geçemeyeceğim. Bugün, Türkiye, geldiği nokta itibarıyla,
krizde iken bile büyüme sağlamayı becerebilen büyük bir
ekonomik yapıya ve potansiyele sahiptir, ancak beş
yıllık AKP iktidarları döneminde meydana gelen
büyüme, sıcak parayla finanse edilen, ithalata ve tüketime
dayalı sanal bir büyümedir. Büyüme parametreleri dikkatle
incelenirse bu gerçek bütün çıplaklığıyla
ortaya çıkar. Dolayısıyla, iktidarınızda
sağlanan büyüme, üretken istihdam meydana getiremez. Bu
konuda, Maliye Bakanlığının bütçe sunuşunda
yayımladığı ekonomik raporu incelemeniz,
oradaki parametreleri görmeniz, yeterli fikir vermek
bakımından önemlidir. Bu nedenle, mevcut bütçe
yapısı ve Hükûmet performansını dikkate
alırsanız yukarıda sözünü ettiğiniz istihdam
odaklı büyüme, hayalcilikten başka bir anlam
taşımaz.
2008
bütçemizde, hem reel hem de cari olarak yatırımların
azaldığı gerçeği ortada iken üretken istihdam
-bu kelimeyi özellikle seçiyorum- nasıl meydana
getirilebilir! 2008 toplam kamu yatırım hedefi negatif
ise, kamu altyapı yatırımını
azaltırsanız, özel sektöre de yatırım ortamı
hazırlanamamış ve istihdam
sağlanamamış olur. Keza, bazı illerde uygulanan
teşvik politikalarının, bazı illerimizi
sıkıntıya soktuğu gerçeğini de göz önüne
almanız gerekir. İthalat cazip olduğunda -ki TL çok
değerli, dikkat edin. dediğimizde bozuluyorsunuz- ara
malı ithalatı, içerideki fabrikaların
kapanmasına ve istihdam kaybına neden olmaktadır.
Şimdi,
muhterem Genel Kurula soruyorum: Nasıl, istihdam odaklı
büyüme sağlayacaksınız? Bugün, yukarıda arz
ettiğimiz nedenlerle, mevcut ekonomi yönetim
anlayışı ile istihdam yaratıcı bir
performans yakalanamaz. Anlamlı bir büyümeden ancak üretken
istihdam sağladığı ölçüde söz edilebilir.
Sayın
milletvekilleri, bir başka işsizlik türü de
özelleştirmeyle gelen işsizliktir. Bu işsizlik türü,
AKP dönemine özgü bir işsizlik türüdür. Bir yandan AKP
Hükûmetleri istihdam yaratıcı büyümeden bahsederken,
diğer yandan,
yaptıkları özelleştirme uygulamalarıyla
işsizliği körüklemektedir. Bütün dünyada
özelleştirmenin tek gayesi vardır: Özelleştirme bütçe
açıklarını kapatmak için yapılmaz bütün dünyada;
bütün dünyadaki gayesi, yüksek verimlilik ve tam istihdamı
yakalamaktır. Ancak, Hükûmetiniz zamanında hem kamudan
özel sektöre devrettikleri işyerlerinde işsizlik
doğmasına neden olunmakta ve bu meydana getirdikleri
yeni işsizlik durumundan da asla vicdan azabı
duymamaktadırlar.
Rakamlara
boğulan uzun sunumlarla 2002-2007 arasında ne kadar
istihdam meydana getirildiği anlatılıyor bu
kürsülerden. Ama, hangi söze inanacağımızı
şaşırdık. Kabinenin en renkli üyelerinden Maliye
Bakanı 25 Ekim Bütçe Plan sunum konuşmasında
Tarım dışı sektörlerde 2003 yılından
itibaren 2 milyon 300 bin kişilik istihdam sağladık.
derken, aynı Bakan, 4 Aralık 2002, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bütçe sunuşunda -kitapçığın 13üncü
sayfasına bakın- Hepinizin bildiği gibi de
diyerek -neyi biliyorsak- 3 milyon kişinin istihdam
edildiğinden bahsediyor. Yani, otuz dokuz günde, hokus pokus,
700 bin yeni istihdam! Böyle, rakamlara boğarak,
rakamları dans ettirerek bir istihdam varlığı söz
konusu bile edilemez.
Ama, sayın
milletvekilleri, bu özelleştirme sonucu işlerinden
olanların seslerine de artık kulak vermenin zamanı
gelmiştir. Maalesef, Hükûmet bu konuda duyarsızdır.
Bu duyarsızlıkla Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 2, 5 ve 49uncu maddeleri açıkça ihlal
edilmektedir. 59uncu Hükûmet tarafından çıkarılan
657nin 4/C maddesiyle özelleştirilen iş yerlerindeki
işçileri işe yerleştirerek bir çözüm
aranmıştır, fakat bütün uygulamalarda karakteristik
hâline gelen düşünmeden ve alelacele tavrınızla,
Anayasa ve hukuka aykırılıklarla dolu bir kanunla
işten çıkarılanlara ölümü gösterip sıtmaya
razı ettiniz.
İşte,
bu kanunla mağdur edilen insanları, bir mali yılda on
ayı geçmeden istihdam edilmeye, on aylık maaşları
tahsil derecelerine göre 460; 525; 575 YTL ödeyerek on iki aya
böldüğünüzde asgari ücretin altında bir ücrete, bundan
sonraki çalışma hayatlarında emeklilik
tazminatı alamayacakları bir çalışma zeminine,
statüleri belli olmadan idari yönden 657, sosyal güvenlik yönünden
506 sayılı Kanuna tabi, ancak bunların
haklarından faydalanamayan bir çalışma grubuna,
çalışan herkesin örgütlenme hakkı Anayasa
teminatı altında olmasına rağmen, sendikalara
üye olmayan çağdaş esirler hâline getirdiniz.
Bu arada, en
büyük aşkınız hâline gelen Avrupa Birliğinin
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine, Avrupa Sosyal
Şartına, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası
Sözleşmesine, ILO ve Avrupa Konseyi sözleşmeleriyle
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına toptan aykırı bir
tutum içerisindesiniz.
Bu çarpık
durum derhâl düzeltilmelidir ve bu konuda
yapacağınız ve yukarıda saydığım
aksaklıkları giderecek her türlü yapıcı
çalışmalarda Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman
destek ve katkı vermeye hazır olduğumuzu beyan etmek
isterim. Ancak, bütün iyi niyetimize rağmen çarpık
özelleştirme mantığınızın devam
edeceği de görülmektedir.
Çok
yakında Şeker Fabrikalarının
özelleştirilmesi gündemdedir, Tekel fabrikalarının
özelleştirilmesi gündemdedir, limanlar gibi özelleştirmeler
sıradadır. Korkarım Yozgat Bira Fabrikası
işçilerinin uğradığı akıbet, Şeker
ve Tekel işçilerini de beklemektedir. Yozgat Bira
Fabrikası, kanununda, sözleşmesinde beş yıl
çalıştırmak mecburiyeti olduğu hâlde,
özelleştirme sonucu kapatılmış bir
fabrikadır. Aynı akıbeti, sosyal amaçlı kurulan
Şeker Fabrikaları beklemektedir. Bugün Tekel
işçileri elleri yüreğinde özelleştirme sonucunu
beklemektedirler.
Sayın
Bakan, değerli AKP milletvekilleri; amacımız sadece
muhalefet yapmaktan ibaret değildir. Gelin, hep birlikte bu
çarpık istihdam politikasına son verelim.
İşsizliği, yoksulluk yaratarak çözme
yaklaşımı doğru bir yaklaşım da
değildir. Gelin, hep birlikte Askerliğimi bitirdikten
sonra yirmi iki yaşımda devletimize güvenerek, devlet
kapısına işe girdik. Ama, bu güvendiğimiz devletimiz,
kırk yaşında bizi kapı önüne koydu. Bu yaştan
sonra özel sektörde de iş bulamıyorum. diyen
Elazığlı özelleştirme mağdurlarının
sesine hep birlikte kulak verelim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir başka
sıkıntılı iş de Sosyal Güvenlik Kurumu
Başkanlığıdır. Acelecilik ve ben yaptım,
oldu mantığı bu kuruluşun meydana
getirilmesinde de ortaya çıkmıştır. 16/5/2006
tarih ve 5502 sayılı Yasayla SSK, Bağ-Kur ve Emekli
Sandığı birleştirilmiştir ve Sosyal Güvenlik
Kurumu 24/11/2006 tarihinde Birinci Olağan Genel Kuruluyla
fiilen çalışmaya başlamıştır.
Geçmişi
çok eskilere dayanan, kendilerine göre kültürleri oluşan bu
kurumları tek çatı altında
sıkıntısız toplamak, ben yaptım, oldu
mantığıyla elbette mümkün değildir. Oysa, böyle
alelacele birleştirme yerine, yasa çıkaranlar önlerini
görebilme adına en azından pilot bir uygulama
yapabilseydi, ihtiyaçları, aksamaları, sunulacak
hizmetlerin kalitesini, hizmet sunumunu gerçekleştiren
kurum çalışanlarının performanslarını
pilot uygulamayla izleyebilir, buna göre birleşme daha
sağlıklı gerçekleşebilirdi. Yasanın
çıkışından bir yıl sekiz ay geçmesine
rağmen, bırakın taşrayı, Ankarada genel
müdürlükler bazında bile birleşme sağlanamadı,
ki bu gidişle personel ve altyapı eksiklikleri de dikkate
alınırsa fiilen birleşmenin daha uzun zaman
alacağı aşikârdır.
Sayın
milletvekilleri, Sosyal Güvenlik Kurumuna başkan ve
başkan yardımcısı her nedense
dayanmamaktadır. Önce görev veriliyor, biraz deneyim ve
tecrübe kazanıyorlar, tam işe başlamak üzereyken görevden alınıyorlar. Sosyal
güvenliğin içinden gelen, Kurumun yapısını
bilen, bu konuda tecrübe sahibi olan, kurumların aktüer
hesaplarına vâkıf olanları değerlendirmek
yerine sosyal güvenlikle hiç alakası olmayan ve tecrübesi
bulunmayan Hazine, DPT, Maliye gibi alakasız kurumlardan
muhtemelen AKP yandaşı insanları kurum
yöneticiliğine atıyorsunuz. Polis Akademisi mezunu bir
dostumuzu başkan yardımcısı olarak atamanız
Kurum çevrelerinde "AKP iç güvenlik işleriyle sosyal
güvenlik işlerini birbirine
karıştırmış" esprisine neden oluyor. (MHP
sıralarından alkışlar) Yine, Artvin Yusufelili
olmanın avantajları konuşuluyor, AKP milletvekili
adaylarını atama yapılıyor.
Şimdi
burada Sayın Bakanımı Genel Kurul huzurunda ikaz
ediyorum. Kurumun satın almış olduğu
sağlık bedelleri ödemesinde sıkıntı
vardır, daha doğrusu şaibe vardır, lütfen dikkatli
olun. Devredilen SSK Diyarbakır Sağlık İşleri
İl Müdürlüğü ödemelerinde şaibe vardır. Antalya
Sağlık İşleri İl Müdürlüğünde aynı
konuda sıkıntılar
vardır. Sağlık hizmeti sunucuları ile siyasetçi,
bürokrat işbirliği ayyuka çıkmıştır. Bu
konuda kararlılık gösteren hekim ve eczacılar
cezalandırılıp sürgün edilmiştir. Mesela, bir
ünitedeki hekimlerin tamamı Ankara'ya alınmıştır
ve hâlen yerlerine iade edilmemiştir. Bir yerlerden destek alan
bazı yöneticiler soruşturmayla suçlulukları
çıkınca istifa ediyorlar. Görevde Yükselme ve Unvan
Değişikliği Yönetmeliği Kurumda büyük huzursuzluğa
neden oluyor. Yönetmelik'in 25'inci maddesinin (b)
fıkrasıyla sınava tabi olmadan diğer
kuruluşlardan Kuruma geçişlerin önü
açılmaktadır. Bu bir kadro çalışması
izlenimi vermektedir.
Şimdi,
Sayın Bakana soruyorum: 2007 yılında şef
olmuş, ismi bizce malum bir şahsı ASKİye
gönderdikten sonra tekrar Kuruma alacak mısınız? Bu
şekilde gönderilen şahısları tekrar Kuruma
alacak mısınız? Emin olun, bu şahısları
takip ediyoruz.
Yine,
yöneticilerin siyasal ayrımcılık ve sendikal
ayrımcılık yapmamaları konusunda ve
İstanbul iline tanınan ek ödemelerin Ankara, İzmir
gibi büyük şehirlere tanınmasında yarar görüyoruz.
Sayın milletvekilleri,
vaktim tamamlanmak üzere, son önerilerimi yapıyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ekici, bir dakikalık süre içinde
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET EKİCİ
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sosyal
güvenliğin temeli olan sistemlerden sosyal hizmetler ve sosyal
yardımlar mutlaka AKP kriterleriyle değil, bilimin
ışığında, ülke gerçekleri dikkate
alınarak yapılandırılmalıdır. Sosyal
sigorta sistemi, primli sistem olarak devam etmelidir. Primli
sistem içerisinde nimet-külfet dengesinde çok önemli yeri olan
yaşama süresini belirlemek maksadıyla ülkemize ait
yaşam tabloları oluşturulmalıdır. Uzun
vadeli sigorta branşları ile kısa vadeli sigorta
branşları mutlaka ayrı olarak ele alınmalı ve
bunların finansmanı ayrı sağlanmalıdır.
Enflasyon ve kalkınma hızı, prim ve aylıkların
tespitinde belirleyici olmalıdır ve siyaset elbette
kurumları yönetecektir ama siyaset kurumların içinden
elini çekmelidir.
Bütçemizin
milletimize hayırlara vesile olması dileğiyle,
Sayın Genel Kurulu en yüksek duygularımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ekici.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Trabzon
Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu.
Sayın
Yunusoğlu, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on
dakika Sayın Yunusoğlu.
MHP GRUBU ADINA
SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu ile Özürlüler İdaresi Başkanlığı
bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Yurtlarımızda
korunmaya muhtaç kimsesiz çocuklarımız kalmaktadır.
Devlet, devletin kurumu olan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu bu çocuklarımızın hamisidir. Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı yurtlarda ve
özel yurtlarda kalan çocuklarımızla ilgili son
dönemlerde gündeme gelen haberler, okuduklarımız,
gördüklerimiz yüreğimizi sızlatmaktadır. Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı çocuk
yuvalarında, Malatyada, Erzincanda, İstanbulda ve
Adanada yaşanan olayları, hepimiz, acı içerisinde,
gazetelerden okuduk, televizyonlardan gördük. Medyanın
ortaya çıkardığı bu hadiselerden sonra,
umarım, Sayın Bakan, bir daha bu vahşet görüntülerin
yaşanmaması için gerekli tedbirleri
almıştır.
Bu
yurtlarımızda kalan çocuklara öteki çocuk muamelesi
yapmak ne cumhuriyete ne de sosyal devlete yakışmaz. Bu
sebeple, yurtlarımızda barındırdığımız
çocuklarımızı, kendi evlatlarımız gibi
görüp, ailelerinden kopuk olmalarının eksikliğini
hissetmemelerini sağlamalıyız. Ancak bu
şekilde, çocuklarımızın psikolojik
tahribatının önüne geçebilir, topluma
kazandırabiliriz.
Bunu
başarabilmek için, bu kurumlar kadrolaşma alanı
olarak görülmemeli, çocuklarımıza aile
ortamını hazırlayabilecek, çocuk psikolojisinden,
çocuk gelişiminden anlayan, kendi çocuğuna
gösterdiği ilgiyi, şefkati yuvalardaki
çocuklarımızdan esirgemeyecek kişiler yönetici
olarak atanmalıdır. Çocuklara sevgi göstermeyen,
onlardan şefkati esirgeyen kamu yöneticilerinin yüreğinde
çocuk sevgisi olmadıktan sonra ne çıkarılan kanunlar
işe yarar ne de açılan sevgi evleri.
Bakanlığımız,
çocukları korumak, çocukları şiddetten uzak tutmak
yönünde tutarlı, ciddi ve gerçekçi bir politika
oluşturmalıdır.
Sayın
Bakanımız, Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin
kimsesidir. sözünün idraki içinde, çocuklarımıza
karşı devletin şefkatli kollarını temsil eden
bir konumda olmalıdır. Özellikle sosyal hizmet
kuruluşlarında çalışan idarecilerin siyasi
ihtiraslara kurban edilmemesi, hizmet alımı adı
altında yapılan personel alımlarının siyasi
tercihler doğrultusunda değil, kuruluş
idarecilerinin tespit edeceği vasıflar ve eğitim
düzeyleri doğrultusunda alınması
sağlanmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, çocuklarımızın suça, sokağa
itilmeleri, madde bağımlılığına
yönelmeleri de önlenmelidir. Bu görev, bugün bütçelerini
görüştüğümüz kurumlarımızındır. Ancak
üzülerek söylemeliyim ki, bırakın sokaktaki çocuğu,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun yurtlarında, yuvalarında
kalan çocuklarımızı bile koruyamıyoruz.
Sayın Bakanımızın da beyanlarında
belirttiği gibi, yurtlardan kaçan çocukların bazı art
niyetli kişiler tarafından onların tesiri
altında kalarak gayrimeşru işlerde
kullanılması kesinlikle önlenmelidir.
Çocuklarda ve
gençlerde artan şiddet eğilimi ile okullarda meydana gelen
olayların araştırılarak alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 14/12/2006
tarihinde kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun
Raporu Ülkemizde çocuk ve gençler arasında şiddetin bir
toplumsal sorun hâline geldiği görülmektedir. tespitini
yapmıştır. Bakanlık olarak Komisyonun bu
tespitine karşı hangi tedbirlerin
alındığını merak ediyorum.
Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bünyesindeki
aksaklıkların giderilmesi için, hem personele hem de
çocuklara yönelik önerilerimizi dikkatlerine sunmak
istiyorum: Farklı ücret politikaları, sözleşmeli ve
ayrıcalıklı personelin istihdam edilmesi iş
barışını olumsuz etkilemekte ve sosyal
hizmetlerden kaçışı ya da rehabilitasyon merkezlerine
yoğunlaşmayı teşvik etmektedir. Gerek
kuruluşlar arasında gerekse kuruluşlar
bünyesindeki tüm farklı ücret ödemelerinin
kaldırılarak sosyal hizmetlerde çalışan
personelin iş güçlüğü, yıpranma payı dikkate alınarak
makul bir sosyal hizmet tazminatı, sınıf gözetmeksizin,
tüm personele derecesi dikkate alınarak ödenmeli ve mutlaka
katsayıya bağlanmalıdır. Sosyal hizmet
çalışanlarının iş güçlüğü dikkate
alınarak emeklilik süreleri tekrar gözden geçirilmelidir.
Dinî bayram günlerinde personelin motivasyonunu ve
performansını artırmak için yılda iki defa sosyal
hizmet ikramiyesi adı altında bir ücret verilmeli ve her
yıl bu oran enflasyon oranında
artırılmalıdır. Sosyal hizmet
çalışanlarının yıllık izinlerinde,
sosyal hizmet bünyesindeki
iş güçlüğü ve yıpranmaları göz önüne
alınarak, Genel Müdürlüğün anlaşmaya
varacağı turizm merkezlerindeki sosyal tesislerde
ücretsiz tatil yapmalarına zemin
hazırlanmalıdır.
Sosyal
hizmetler bünyesinde bakılıp topluma
kazandırılmaya çalışılan
çocuklarımız aile ortamında olduğu gibi millî
ve manevi değerlerle yetiştirilemedikleri, her
öğretmene göre farklı eğitim ve farklı
kişilik karakteriyle hazırlandıkları,
değişen öğretmenlere göre farklı karakterler ve
eğitim anlayışları arasında
sıkışan çocuk ve gençlerin, maalesef, kişilik
bozukluklarıyla yüz yüze geldikleri sonucunu
doğurmaktadır. Ayrıca, evlat edindirme hizmetleri
yanlış uygulamalar sebebiyle amacından
saptığı ya da amacına ulaşamadığı
gözlenmektedir.
Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünde bir
eğitim ve araştırma şubesi kurularak çocuk ve
gençlerin millî ve manevi değerler çerçevesinde
yetiştirilip topluma sağlıklı bireyler olarak
kazandırılmasına yönelik programlar
hazırlanarak uygulattırılması,
dolayısıyla, çocukların vatanına ve milletine
karşı sağlıklı birey olarak
yetiştirilmesi, kültürel mirasımızı
tanımak, tarihî olaylara
tanıklık yapmak ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin
kurulmasına kadar geçen aşamaları öğrenmek
amacıyla tüm kuruluşlara yönelik programlar
hazırlanarak millî ve dinî mekânların gruplar hâlinde
ziyaret edilmesi sağlanmalıdır.
İşçi
çocuklarla okul çocuklarının mutlaka ayrı ayrı
kuruluşlarda istihdam edilmesi, dolayısıyla, okula
giden çocukların işçi grubu çocukların
aldıkları maaşlara özenerek okulu
bırakmaları engellenmelidir.
Evlat
edindirme hizmetlerinin bazı illerde beş altı
yıla kadar sürdüğü ve bu bekleyiş ailelerin
konsantrasyonunu ve motivasyonunu olumsuz etkilediği göz
önüne alınarak bu işlemlere aciliyet
kazandırılması sağlanmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede özürlülerle
ilgili çalışmalar 1889 yılında
başlamıştır. O tarihte İstanbulda
açılan Sağırlar İlkokulu bu alanda ülkemizde
yapılan ilktir. O günden bugüne tam yüz on sekiz yıl
geçmiş. Özürlülerin sorunlarının çözümünde bir türlü
istenilen düzeye ulaşamadık. Elbette ki bu zaman
diliminde birçok şey yapıldı, yasalar
çıkarıldı, yönetmelikler yayınlandı, ama
yapılanlar sorunu ortadan kaldırmaya yönelik
olmadı, sorunu çözmeye yetmedi. Günü kurtarma üzerine
kurulan politikalar, geçici çözümlerle içinden
çıkılmayan sorunlarla karşı karşıya
kaldık. Kısacası, özürlüler karşısında
özürlü bir kamu yönetimi olmayı başardık.
Bir defa biz,
ülkemizde kaç özürlü yurttaşımız var, onu bile tespit
edebilmiş değiliz. Dünya Sağlık Örgütü
tarafından yayınlanan raporda, Türkiyede özürlü
sayısı 7,5 milyon, ancak Hükûmet tarafından Meclise
sunulan kanun gerekçesinde 8,5 milyon özürlümüzün olduğu
söylenmektedir. 2005 yılında çıkarılan 5378
sayılı Özürlüler Kanunu Hükûmet tarafından bir
devrim olarak takdim edilmektedir. Ancak, bu Kanunun 3üncü
maddesi Büyükşehir belediyeleri ve belediyeler şehir
içinde kendilerince sunulan ya da denetiminde olan toplu
taşıma hizmetlerinin özürlülerin erişilebilirliğine
uygun olması için gereken tedbirleri alır, mevcut özel ve
kamu toplu taşıma araçları bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi yıl içinde
özürlüler için erişilebilir duruma getirir. demektedir.
Devrim olarak sunulan bu Kanun, özürlülerimize yedi yıl
bekleyin diyecek kadar özürlüdür. (MHP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Yunusoğlu, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
SÜLEYMAN
LATİF YUNUSOĞLU (Devamla) Özürlüler için son on yılda
ülkemizde yapılan en önemli işler, yasalardaki bazı
olumlu düzenlemelerdir. Günlük hayatta ise özürlüler için pek bir
şeyin değiştiğini söyleyemeyiz. Ülkemizde
özürlü yurttaşlarımız fiziki, mimari engellerle
evlerine âdeta hapsolunmaktadır. Sadece özürlü
çalıştırma kotasıyla sınırlı olarak
çalıştırılabilmektedirler. Esasen, özürleri
sebebiyle asgari bir eğitim seviyesinin ötesine
ulaşamadıkları için bir iş bulmaları da
güçleşmektedir.
Çağdaş
devlet, yurttaşlarının bugününü ve
yarınını güvenceye almakla sorumludur. Ülkemizde
her insan risk altındadır. Türkiye, özürlü olmanın
sebeplerini ortadan kaldırmayı ya da en aza indirmeyi
maalesef başaramamıştır. Özellikle trafik
kazalarında her yıl binlerce özürlü insan bulunmakta, 17
Ağustos depremi ise 100 binden fazla insanımızın
özürlü olarak hayatlarını sürdürmelerine sebep
olmaktadır.
Sayın
milletvekilleri
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN
LATİF YUNUSOĞLU (Devamla)
özürlülerle ilgili dile
getirilmesi gereken diğer bir husus da vergi indirimidir. Bu
konuda da Bakanlığımızın yapması
gereken birçok işlerin bulunduğuna inanıyorum.
Bütçenin
kimsesiz çocuklarımıza ve özürlülerimize hayırlı
olmasını diliyor, yüce Meclisimizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yunusoğlu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı
İzmir Milletvekili Şenol Bal.
Sayın Bal,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ŞENOL BAL (İzmir) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü
ile Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Gurubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce Meclisi ve
sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, kadınlara iç hukuk düzenlemeleri, dini,
tarihî ve uluslararası referanslarla ne kadar hak
tanınırsa tanınsın sorun daha çok kültürel
dejenerasyon sonucu oluşan alışkanlıklar ve
ezberlerle alakalıdır. Evet, günümüzde siyasette,
sanatta, çalışma hayatının her alanında
başarılı olmuş kadınlarımız
vardır. Ancak, değişen toplumsal yapıda
kadının layık olduğu konuma ulaşması
için gerekli imkân, bilgi, beceri ve fırsat eşitliğini
büyük bir kesim kadınımız elde edememiştir.
Kadınlara yasal çerçevede tanınan haklar sosyal,
ekonomik ve kültürel hayatta kendini gerçekleştirme
fırsatıyla desteklenmedikçe anlamlı olmamaktadır.
Türk
kadınının layık olduğu konuma ve haklara
kavuşma isteğinin en büyük dayanağı tarihî
miras olan kadın değerlerimizdir. Büyük Önderimiz
Mustafa Kemal Atatürkün Türk kadınına o günkü ortam ve
şartlarda verdiği hakları, şuuru ve ilkeleri
maalesef toplumca iyi değerlendiremedik ve ilerletemedik.
Atatürkümüzün vasiyetine rağmen, ülkemizde büyük bir kesim
kadın, sosyal, ekonomik ve siyasi hayatın
dışına itilmiştir. Böylece, ülkenin
geleceğine pranga vurulmuştur ve gelecek nesillere de
haksızlık yapılmıştır.
Bugün,
kadın hakları konusunda uluslararası
kuruluşların, Avrupa Birliğinin, Birleşmiş
Milletlerin ve ABDnin yaptırımları ve
söylemlerinden medet umar hâle geldik. Uluslararası
platformlarda sunulan ve kadınlarımızın
çözülemeyen sorunlarını ifade eden raporların
Türkiyeyi geri kalmış ülkeler pozisyonuna
düşürmesi, Atatürk Türkiyesi için hepimizi
düşündürmelidir. Altına imza attığımız
Birleşmiş Milletlerin Kadınlara Karşı Her
Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi (CEDAW) için bugünlerde hazırlanmakta olan
ülke raporunda taahhütlerimizi yerine getirip
getirmediğimizi anlatmak için
çırpınışlarımız gerçekten çok üzücü.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizde bilhassa AKP İktidarları
döneminde millî ve manevi değerlerimiz istismar edilip
siyasete alet edilmiştir. Başta siyaset kurumu olmak
üzere, toplumun ekonomik, kültürel, sosyal, ilmî ve idarî birçok
alanında yozlaşma kültürünün artarak devam ettiği
günleri yaşıyoruz. Bu durum, işsizlik ve gelir
dağılımı adaletsizliği gibi sosyoekonomik
sorunlarla birlikte toplumda güven bunalımına,
kaygı, korku ve umutsuzluğa yol açıyor. Eğitim
sistemindeki çarpıklıklar, hukuk sistemimizdeki
belirsizlik ve boşluklar ile demokrasi kültürünün yeterince
yerleşmemiş olması da bozulma için uygun ortamı
hazırlıyor. Millî kaynaklarımızın
fütursuzca talan edildiği, iç ve dış borç yekûnunun her
geçen gün arttığı, yolsuzluklardan ve
yozlaşmalardan bir türlü kurtulamayan 22 milyondan fazla
insanın yoksulluk sınırı altında
yaşadığı, güvenlik sorununun giderek
arttığı ülkemizde sanayideki, tarımdaki
sıkıntılardan, işsizlikten ve gelir
dağılımındaki adaletsizlikten tabii ki en fazla
etkilenen kesim kadınlar ve çocuklardır. Her konuda
olduğu gibi kadınlar ile ilgili ulusal veya
uluslararası birçok belgenin imzalanmış olması
veya girmek için çırpındığınız, taviz
üzerine taviz verdiğiniz ama giremediğimiz ve hatta asla
giremeyeceğimiz Avrupa Birliği için anlaşma
hükümlerine yasalarda yer vermiş olmanız kadın
problemlerini çözmüyor. En iyimser bakışla, 5
kadından 1nin okuryazar olmadığı, okuryazar
olanlardan her 5 kadından 1inin diplomasız olduğu,
hâlen okullaşma oranının tüm taahhütlere rağmen
yüzde 100e ulaşmadığı, kadınların
istihdama katılım oranlarının her yıl
düşerek yüzde 22lere gerilediği, tarımda
çalışan her 100 kadından 99unun sosyal güvenceden
yoksun bırakıldığı, ülke ölçeğinde
yüzde 52lere varan kayıt dışılığın
yüzde 70ini kadınların teşkil ettiği bu sosyal ve
ekonomik yapıda kadının konumunu nasıl
değerlendireceğiz?
Ülkemizin
temel problemlerini çözmeden, topluma yeniden millî bir ruh
vermeden, sırça köşklerde ve lüks otel salonlarında
toplantılar düzenleyerek, bir kısım dış
bağlantılı kadın kuruluşunun sözde durum
raporlarıyla kadınlarımızın
sorunlarına çare bulamazsınız,
kadınımızın statüsünü yükseltemezsiniz.
Sayın
milletvekilleri, kadının sorunları azmış
gibi, üstüne üstlük bu sorunlar siyasete de alet edilip içinden
çıkılmaz bir hâle dönüşmektedir. Kadın
sorunları masumane bir şekilde ortaya konulup, ustaca,
etnik ve ideolojik bölücülük adına kullanılmaktadır.
Zaman zaman uluslararası platformlarda bir kısım
kadın kuruluşumuz da bu etnik ve ideolojik
bölücülüğe farkında olmadan alet olmaktadır.
Yeri
gelmişken, Sayın Başbakan da olur olmaz zaman ve mekânlarda,
yerli yersiz, toplumumuzun otuz altı etnik gruptan
müteşekkil olduğunu söyleyerek bu etnik
ayrımcılığa ortam hazırlamakta, âdeta
destek ve prim vermektedir. (MHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi
soruyorum: Sayın Başbakan, bunu bilerek mi
yapıyorsunuz, yoksa ne yaptığınızın
farkında mı değilsiniz? Buradan ilan ediyorum: Bu
düşüncelerinizi şiddetle reddediyoruz ve
kınıyoruz. Bir şeyin bilinmesini istiyoruz: Bu
milletin adı Türk milletidir. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü
kadınımızın statüsünü yükseltebilecek
kadın sivil toplum kuruluşlarına destek
olmalıdır. Ulusal kaynakları harekete geçirmeli,
fon yaratmalıdır. Aynı zamanda, ülkenin sosyal
yapısının çökmesini istemiyorsa özel sektör de elini
taşın altına koymalıdır. Yine, Genel
Müdürlüğün, gönüllü kadın kuruluşlarının
doğru ve uygun görülen uluslararası kaynakları
kullanabilmesini sağlayıcı etkin bir
aracılık mekanizmasını oluşturması
gerekir, yoksa gönüllü kadın kuruluşlarını,
neye hizmet ettiği bizce malum uluslararası
kuruluşların,
Sorosun, NDIların, yabancı ülke
büyükelçiliklerinin fonlarıyla onların kontrollerine
bırakır ve istenilen doğrultudaki projelerle bu
ülkenin geleceğine ipotek konulmasına yardımcı
olursunuz, tabii sizin için önemliyse.
Sayın
milletvekilleri, AKP, iktidar olduğu günlerden beri, aile
merkezli politikalara öncelik vereceğini ifade
etmektedir, ama aile kurumu en fazla bu dönemde yıpranmış
ve işlevlerini yerine getiremez hâle gelmiştir.
Kültürel ve sosyoekonomik hatta siyasal sorunların
doğrudan etkilediği kurumların başında,
toplumun temelini oluşturan ve insani değerlerin en
sağlam yaşatıcısı olan aile kurumu
gelmektedir ve bu bütçe rakamlarınız, Hükûmetin aile ve
kadın sorununu ne kadar sahiplendiğini ve ne kadar
ciddiye aldığını somut bir şekilde ifade
ediyor. Ülkemizin içinde bulunduğu bu durumda sosyal patlama
yaşanmıyorsa, bunun nedeni toplumsal ve kültürel
yapımızdır. Şükretme geleneği ve özellikle
aile dayanışması, sosyal patlamayı engellemektedir,
ancak bu, toplumsal yapımızın her zaman sosyal
riskleri ve tehlikeyi frenleyeceği anlamına gelmez.
Aile içi
şiddetin ve boşanma oranlarının her yıl
giderek artmasının en önemli nedeni ekonomik
sıkıntılar ve yoksulluktur. İktidar olarak
şöyle diyebilirsiniz: Biz, yoksul ailelere öncelikle
yardım ediyoruz. Peki, kaç kişiye ulaşabiliyorsunuz
ki? Ulaşsanız da çalışma ve üretme kültürüyle
beslenmeyen insanların, sürekli iyi niyet ya da oya tahvili
istenen maksatlı yardım almalarının sosyolojik
yeni sorunları ortaya çıkaracağını
bilmiyor musunuz? Aile içi şiddet, ülkemizin önemli
sorunlarından biri. Kadına ve çocuklara yönelik
fiziksel ve sözlü şiddet, medyadan takip ettiğimiz
kadarıyla, giderek artıyor. Dikkatimizi çeken bir konu
da resmî kaynakların bu konuda kapsamlı bir
araştırmasının olmamasıdır.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün 2007
yayınlarında resmî veriler 1994 yılı
araştırmalarından alıntıdır.
Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü, toplumda yaşanan
sosyal sorunların tespiti ve çözüm önerileri geliştirmek
gibi bir misyona sahiptir ama bu misyonu yerine getirebilecek bir
donanım ve yetkiyle kurulmamıştır. Sosyal
sorunların giderek çığ gibi büyüdüğü,
yazılı ve görsel basından her geçen gün dramatik aile
haberlerinin duyulduğu, sosyal çözülmeye ilişkin
onlarca olayın yaşandığı,
boşanmaların hızla artış göstermesine
karşılık evlenmelerin azaldığı, tek
ebeveynli aile sayısının fazlalaştığı,
suç türlerinin ve işlenen suç sayısının sürekli
arttığı, gençlerde ciddi kimlik ve psikolojik
sorunların boy gösterdiği bir ortamda Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü kendisinden beklenen
sorumlulukları yerine getirememektedir. Bu
kuruluşumuz tarafından yeterli olmasa da geliştirmeye
çalıştığı çözüm önerilerinin ne kamu
kurumları ne yerel yönetimler için
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bal, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ŞENOL BAL
(Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
ne medya ne de
gönüllü kuruluşlar için bağlayıcı
yaptırımı ve denetimi bulunmamaktadır.
ASAGEMin aile yapısı ve aile değerleri konusunda
oldukça kontrolsüz ve sorunsuz yayın yapmakta olan medya
kuruluşlarının denetlenmesinde ve zararlı
yayınların önlenmesinde devletin diğer
kurumlarıyla ortaklaşa yetkisi olmalıdır.
Üniversiteler ile iş birliğini ve uzman kadro
sayısını arttırmalıdır ve aile
danışma merkezleri her alanda uzmanlaşmış
kadrolarıyla hizmet birimlerine dönüşmelidir. Türkiye,
anne-baba eğitimindeki açıkları,
çocuklarımızın eğitimindeki eksik ve
yanlış uygulamaları, eşler arasındaki
iletişim sorunlarını süratle ortadan kaldırmak
için önlemler almak zorundadır. Yoksa, övünç duyduğumuz
aile kurumu kan kaybetmeye devam ediyor.
Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bal.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
AK Parti Grubu
adına ilk konuşmacı, İstanbul Milletvekili
İdris Güllüce.
Sayın
Güllüce, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın
Güllüce, süreniz beş dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
hakkında söz almış bulunuyorum.
Milletimiz,
tarihi boyunca, paylaşma, dayanışma örneğini
hep göstermiştir. Çocuk, yetim, öksüz, genç, yaşlı,
sahipsiz, yolcu, engelli ve muhtaçlara tarih boyu her zaman ve her
yerde sahip çıkmıştır. Bunu, bir insanlık
görevi olarak yapmış, fert olarak yapmıştır,
vakıf olarak yapmıştır, devleti aracılığıyla
yapmıştır. Paylaşmayı,
dayanışmayı, sevmeyi hiçbir beklentiye girmeden
hayatının amacı yapmış, insanlığa
mükemmel bir örnek olmuştur. Gelişmiş ülkelerin bugün
geldiği noktaya baktığımızda, bunların
hepsinin Türkiyeden, Türk milletinden kopya edildiğini
görüyoruz. Sosyal yardımı alanın bu yardımı
almasının onun hakkı olduğu
anlayışı dünyada ilk defa bizde
gerçekleşmiştir. Yardım değil, hakkını
alıyor. anlayışının bizde asırlar önce
gerçekleştiği bir gerçektir.
Kurumlaşma
ihtiyacını fark eden Osmanlı Devleti, 1913te
Darülhayr-ı Aliyi, meşrutiyet döneminde
Darüleytamı, 1917de de savaşlar dolayısıyla
yetimlerin çoğalması sebebiyle Himaye-i Etfal
Cemiyetini kurmuştur. 30 Haziran 1921de Ankara Hükûmeti,
Kurtuluş Savaşı vermekte ve bir hayli yetimle muhatap
olmakta. Yeni bir Himaye-i Etfal Cemiyeti kuruyor. 1935te Mustafa
Kemal Atatürkün de büyük
destekleriyle bu Kurum Çocuk Esirgeme Kurumu adını
alıyor ve bütün ülke genelinde teşkilatlanıyor.
Nihayet 1983te Kurumun adı Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu
olmuştur.
Bu Kurum,
sadece çocuklara değil, muhtaç olan her yaşta insana tam
gün hizmet vermektedir. Huzurevi, evlat edinme, koruyucu aile,
sokak çocuklarına yönelik hizmetler, engellilere bakım
hizmeti de verilmektedir. Sosyal devlet, sosyal hizmetleri bir hak
olarak kabul etmek zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti bunu
kabul etmiştir. Kurum da bu kabulden yola çıkarak
hizmetlerini, hizmet çeşitlerini, hizmet kalitesini her
yıl artırarak devam ettirmektedir.
Değerli
milletvekilleri, her ne kadar teknolojik gelişme tüm
hızıyla devam ediyorsa da insanoğlunun gönül
ışığı, sevgi ışığı,
paylaşım duygusu her geçen gün azalmaktadır.
Küreselleşme, asırlardır oluşan bu yüce
değerlerimizi törpülemektedir. Bu durum, Kurumun ne denli
önemli olduğunu bir daha ortaya koymaktadır.
Dünyaya
baktığımızda savunmasızlar için hoş
olmayan bir durum olduğunu görürüz. Açlıktan,
ilaçsızlıktan, doktorsuzluktan, savaşlardan her
yıl çok sayıda insan hayatını kaybetmektedir.
Sevinelim ki Türkiyemizde kimsesizlerin kimi olmak isteyen
insanların, sivil kuruluşların sayısı her
gün artmaktadır. Birçok vakıf, dernek, belediye bu
kimsesizlerin kimi olma şerefli hizmetini
yapmaktadır. Bu konuda eğitim, bilgilendirme
kampanyası yapılmalıdır. Eğitim ve
bilgilendirme yapıldıkça gönüllü insanların
sayısı da artacaktır. Belediyeler, mimarlar bu
eğitimi özellikle almalıdır ve herkesin de bir gün
kendisini yirmi dört saat, engelliymişcesine, hayatın
nasıl olduğunu fark etmesi için yirmi dört saat bir engelli
gibi yaşamak suretiyle kendini test etmelidir.
Tabii ki bu bilgilendirme
medyaya da düşmektedir. Yardımlaşma noktasında
İstanbulu örnek verecek
olursak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi her yıl
binlerce yetim ve öksüze, özürlüye, yaşlıya, muhtaca
bakmakta, ilçe- belde belediyeleri yetimler yardımlaşma
ve dayanışma derneği gibi kurullar çok etkin bir
şekilde sosyal hizmetlerde bulunmaktadır.
Bu yüce
hizmetleri yerine getiren başta Çocuk Esirgeme Kurumunun
bütün çalışanlarına, bütün vakıf, dernek,
belediye mensuplarına, yardımsever insanlara çocuklar
adına, kimsesizler adına, sokak çocukları adına,
yaşlılar adına, muhtaçlar adına, engelliler
adına teşekkür ediyorum.
Burada bir
çağrıda, bir de temennide bulunmak istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Güllüce, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
İDRİS
GÜLLÜCE (Devamla) Çağrım şu: Her yaşta, her ekonomide,
her konumda olan herkes ama herkes bir engelliye, bir sahipsize, bir
sokak çocuğuna, bir yetime, bir yaşlıya dost olsun,
arkadaş olsun, ağabey olsun, abla olsun, kardeş olsun,
oğul olsun, kız olsun.
Temennim de
şu: Yüce Allahım bu milleti öyle güçlü kılsın,
öyle güçlü kılsın, öyle güçlü kılsın ki Türkiyede
değil bütün dünyada el uzatmadığımız, hizmet
etmediğimiz, derdiyle dertlenmediğimiz, sevgi köprüsü
kurmadığımız tek bir tane çocuk, yetim, öksüz,
kimsesiz, aç, engelli, bakıma muhtaç insan kalmasın.
Bütçemizin
ülkemize ve insanlığa hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Güllüce.
AK Parti Grubu
adına ikinci konuşmacı Kahramanmaraş
Milletvekili Cafer Tatlıbal.
Sayın
Tatlıbal, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA CAFER TATLIBAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, değerli milletvekillerim; Özürlüler İdaresi
Başkanlığının bütçesi üzerinde AK Parti
Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Dünya
ölçeğinde özürlülere yönelik yapılan her türlü çalışmanın
ana hedefi, özürlülerin toplumsal yaşama tam ve eşit
katılımının sağlanması ve
güçlendirilmesidir. İnsan hakları, temel özgürlüklerin
tam olarak hayata geçirilmesi, özürlülerin eşit
fırsatlara sahip olmaları ve güçlendirilmeleri
esastır. Özürlü olmakla hiç kimsenin bağımsız
yaşama hakkı, yaşamdan haz duyma hakkı, kendi
tercihlerini kullanma hakkı, topluma katkıda bulunma
hakkı, bir meslek sahibi olma hakkı; ekonomik, siyasi,
sosyal, kültürel ve eğitsel alanlardan yararlanma hakkı,
fırsat eşitliği, tam katılım, istihdam, iyi bir
yaşam standardına ulaşma ve kendine yeterli olma hakkı,
kendi sorunlarının çözümüyle ilgili konularda söz ve
karar sahibi olma hakkı kısıtlanamaz ve
engellenemez. Özürlülerin, kendine yeterli, toplumla
kaynaşabilen, üretici bireyler olarak yetişmelerini
sağlamak için eğitsel, kültürel, ekonomik ve sosyal
ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. Bütün
hizmetler, olanaklar, avantajlar, özürlülerin toplumla
kaynaşmalarını engellemeyecek biçimde ve
onların durumlarına ve ihtiyaçlarına uygun
koşullarda düzenlenmelidir. Özürlüler için asıl problem,
sadece özrün kendisi değil, toplumun özürlülere ilişkin
yanlış anlayış ve ön yargılarıyla,
sağlanan olanakların yetersizliğidir.
Her alanda
yeterli olanaklar ve fırsat eşitliği
sağlandığı, ayrımcı uygulamalar
ortadan kaldırıldığı takdirde özürlüler de
diğer insanlarla aynı düzeyde başarılı
olabilirler ve özürlü olmak o insanlar için basit bir fiziksel
problem düzeyine inebilir. Bir kişi yaşamın her
alanında engellerle ne kadar az karşılaşırsa
özürlülüğünü de o kadar az hisseder.
Türkiye
özürlüler araştırmasına göre ülkemizde 8,5 milyon
özürlü vatandaşımız bulunmaktadır. 8,5 milyon
özürlü vatandaş demek 8,5 milyon aile demektir ve her ailenin de
psikolojik yönden hasta olduğunu burada belirtmekte yarar
var diye düşünüyorum.
Devlet ve
millet olarak bize düşen görev ise, bu
vatandaşlarımızın hayatlarını mümkün
olduğunca yaşanabilir kılmaktır. Özürlülerin
toplumsal yaşamın her alanında onurlu ve üretken bir
birey olarak yer almaları için özellikle AK Parti hükûmetleri
dönemlerinde pek çok ilerleme kaydedilmiştir. Örneğin,
son 2008 yılı bütçesinde özürlüler için 696 milyon YTL ödenek
ayrılmıştır. Özürlüler İdaresi
Başkanlığının hazırladığı
ve cumhuriyet tarihimizde bir ilk olan Özürlüler Kanununun
yürürlüğe girmesiyle sağlık, eğitim, istihdam,
sosyal yardım, bakım ve ulaşabilirlik
alanlarındaki tüm hizmetler iyileştirilmiş,
bazıları da yeniden düzenlenmiştir. Bu Kanunla,
temelde özürlülerin hayatını zorlaştıran
etkenlerin başında gelen fiziki çevre düzenlemeleri,
binaların ve toplu taşım araçlarının
özürlülerin kullanımına uygun olmaması
sorunlarına çözüm getirilmiştir. Bu doğrultuda,
büyükşehir ve belediyeleri ve diğer belediyelerin
şehir içinde kendilerince sunulan ya da denetimlerinde olan
toplu taşıma hizmetlerinin yedi yıl içerisinde
özürlülerin erişebilirliğine
uygunlaştırılması zorunlu
kılınmıştır. Ayrıca, özürlülere
karşı ayrımcı uygulamaların
yapılamayacağı teminat altına
alınmış ve buna aksi davrananlar için Türk Ceza
Kanununa cezai hükümler konulmuştur. Toplumumuzun kanayan
yaralarından biri olan ve yükün büyük kısmının
ailelerin omzunda olduğu ağır özürlülerin
bakımı konusunda köklü düzenlemeler
yapılmıştır. Böylelikle, ağır
özürlülerimize özel bakım merkezlerinde veya evlerinde
bakılmakta ve buna ilişkin giderler devletimizce
karşılanmaktadır. Özürlüsüne kendisi bakan
ebeveynlere de bakım ödemesi yapılarak bütçeleri
desteklenmektedir. Ekonomik ve sosyal yoksulluk içinde bulunan ve
bakıma muhtaç özürlülerimizin bakım
ihtiyacının karşılanması, sosyal devlet
ilkesinin gereğidir. Ülkemizde, çok yetersiz olan bakım
hizmeti kapasitesinin artırılması
kaçınılmaz olarak değerlendirilmiş ve bunun için,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından hizmet
satın alınmasının yolu
açılmıştır. Bu kapsamda, bakıma muhtaç
özürlülere, evde ve Kurumda bakım hizmeti verilmekte olup bu
hizmetlerin iki asgari ücret tutarına kadar olan
kısmı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
tarafından ödenmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Tatlıbal, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
CAFER TATLIBAL
(Devamla) Bütün bunlar Özürlüler Kanununun çerçevesinde
oluşturulan hizmetlerden sadece burada
sayabildiklerimizdir. Kanunun yürürlük tarihinin 2005
yılının Temmuz ayı olduğu göz önüne alınırsa
kısa zamanda ne kadar büyük işlerin
geçekleştirildiği daha iyi anlaşılacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 8,5 milyon
insanımızın sorunlarının çözümü için
çalışan Özürlüler İdaresi
Başkanlığının, kurumsal ve beşeri
kapasitesinin artırılması, yetkilerinin
genişletilmesi, çalışanlarının özlük
haklarının iyileştirilmesinin yapılması
gibi önemli konularda desteklenmesi gereklidir.
Değerli
milletvekilleri, Başkanlığın görev ve
yetkisinin özürlülere sunulan hizmetlerin koordinasyonuyla
sınırlı tutulmasıdır. Planlanan ve
mevzuatları oluşturularak sunulan hizmetler konusunda,
Başkanlığın takip ve denetleme yetkisi
bulunmamaktadır. Bu da hizmetlerin umulan nitelikte
gerçekleşmesini engellemektedir. Bu eksiklerin de bir an
önce tamamlanarak Özürlüler İdaresi
Başkanlığının güçlendirilmesiyle, özürlülük
alanında yapılacaklara yeni bir ivme
kazandıracağına olan inancımla hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tatlıbal.
AK Parti Grubu
adına üçüncü konuşmacı, Van Milletvekili Gülşen
Orhan.
Sayın
Orhan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA GÜLŞEN ORHAN (Van) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2008 mali yılı Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde,
AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
1989
yılında, Başbakanlığa bağlı olarak
kurulan Aile Araştırma Kurumu
Başkanlığı, 2004 yılında, Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü biçiminde yeniden
yapılandırılmıştır. Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğünün kuruluş
amacı, ülkemizdeki sosyal sorunların tespitini yapmak,
ailenin bütünlüğünü korumak, güçlendirmek ve sosyal
refahının artırılmasına yönelik ulusal ve
uluslararası bilimsel araştırmalar yapmak, projeler
geliştirmek, desteklemek ve bunların uygulamaya
konulmasını sağlamaktır.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, aile kurumu neden önemlidir, biraz
bunun üzerinde durmak istiyorum. Bir ülkenin refahı, o
toplumda var olan bireylerin mutluluğu, sorumluluğu,
refahıyla yakından ilgilidir. Mutlu, sorumlu bireyler,
aileleri ve sosyal çevreleriyle birlikte, onların
etkilerinde gelişir ve şekillenirler. Ülkelerin en
küçük kolektif birimleri olan aileler, tek tek, bulundukları
ülkenin değerlerini ve kalkınmışlığını
mikro düzeyde temsil ederler. Kişi, bir vatandaş olarak
ailede ne kadar mutluysa ülkenin bir vatandaşı olarak
kalkınmışlıktan ve refahtan o derece nasiplenir.
Toplumun kültürünü, değerlerini, inançlarını ve
ülke vatandaşlarını birbirine kenetleyen diğer
bütün mefhumlarını, aileler
barındırdığı bireylere kazandırır
ve bireyler, aileden aldıkları bu değer
yargılarıyla yoğrulurlar, şekillenirler.
Sayın
milletvekilleri, günümüz dünyası, bilgi ve bilişim
çağına, aynı zamanda, küreselleşmenin
yörüngesine girmiş bir dünyadır. Küreselleşmeden
kaçış, onu reddetmek imkânımız yoktur.
Bilişim hamleleriyle sıçramalar yaşayan küremiz,
küreselleşmenin birçok müspet taraflarıyla bir refah
dünyası vaat ettiği gibi, belli sakıncaları da
ister istemez beraberinde getirmektedir. Bunların en
önemlisi, bizce, aile mefhumunun dejenere olması
tehlikesidir. Kendi değerlerini koruyup yüceltmiş olan
toplumlar tarihte en uzun yaşamış devletleri inşa
eden toplumlardır. Kendi değerleriyle
barışamayan toplumlarsa tarih sahnesinden silinip
gitmişlerdir. Bu, bozulmayan bir kuraldır. İşte bu
noktada aile kurumunun önemi bir kez daha hissedilmektedir.
Biz kendimize
has değerlerimizi, hasletlerimizi devrettiğimiz
ölçüde güçlü bir toplum olabiliriz. Nedir bu değerlerimiz? Bu
değerlerimiz, bize Mevlânânın öğütlediği
sevgi, hoşgörü, insanlık ve kardeşliktir. Bu
değerlerimiz, kendinden sonrakilere adanmış
hayatların tarihidir. Bu değerlerimiz, geniş bir
aile içerisinde yaşlısıyla genciyle fiziki olarak
olmasa da manevi olarak yaşamak, bayramlarda bir araya
gelmektir. Büyüklerimizin deneyimlerine değer verip onlara
yaslanmaktır. Onlara hayatlarının sonbaharında
hak ettikleri sevgi ve saygıyı gösterip onların
tecrübe hazinelerinden yararlanmaktır. Bayramlaşmaya
gelen çocuklarımızı apartman kapılarında
kapıcılarla karşılamak değil, onları kendi
ellerimizle, tebessümlerimizle sevindirmektir. O değerlerimiz,
kendi refahından komşularını da hissedar
etmektir. Bencilce tüketip paylaşma duygusundan yoksun olarak
etrafını mahrum bırakmak bizim değerlerimiz
olamaz. Kendi köşesine çekilip, bireysel duvarlar örüp
kendini oraya hapsetmek bizim değerlerimiz olamaz. Bizim
değerlerimiz, sonsuz sevgi ve hoşgörü
anlayışıyla tesis edeceğimiz yurtta sulhun
cihana taşmasına gönülden çaba sarf etmektir.
Sayın
milletvekilleri, aile binanın en hayati sütununu teşkil
eder. Ailede yabancılaşma diğer bütün kurumları
ve yapıları içeriden çürütür. Kuşaktan
kuşağa aktarılan değerlerin ve
algıların dejenere olmadan çağa uydurulması, toplumun
bir bütün olarak dönüşüm ve gelişiminin anahtarı da
yine aileden geçer. Her birimizin mensubu olduğumuz aile
kurumunun bizden sonraki kuşağa bizim millî ve toplumsal
değerlerimizi aktarması süreci içerisinde
yaşanabilecek hasarların minimum düzeyde
gerçekleşmesi, dolayısıyla, sosyal ve psikolojik
anlamda sağlıklı kuşakların
yetişebilmesi için sosyal devletin bu alanda müdahalesi
kaçınılmazdır. Bize göre, devletin aileye yönelik
faaliyetleri, devletin en önde gelen faaliyet alanlarından
biridir. Aileye yönelik çalışmalar yapan tek kurum olan
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün 2008
mali yılı bütçesi 4 milyon 720 bin YTLdir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Orhan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
GÜLŞEN
ORHAN (Devamla) 2007 yılına göre yaklaşık yüzde
12 artış göstermiş olan bu rakam, tabii ki, yeterli
değildir, ancak oranın bu derece artmış
olması AK Parti Hükûmetinin bu konudaki
duyarlılığını ortaya koymaktadır.
Konuşmama
son verirken, tek tek ailelerimizin ve bir bütün olarak Türkiye
ailesinin değerleriyle birlikte yarına sağlam
adımlarla yürümesini temenni eder, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (AK Parti ve DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Orhan.
AK Parti Grubu
adına dördüncü konuşmacı, Tokat Milletvekili Dilek
Yüksel.
Sayın
Yüksel, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA DİLEK YÜKSEL (Tokat) Sayın Başkan ve
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü, kadınlara eşitlik içinde
sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi alanlarda hak ettikleri
statüyü kazanmaları amacıyla çalışmalar yapmak
üzere 1990 yılında kurulmuştur. Genel Müdürlüğün
öncelikli görevi, kadınlara karşı
ayrımcılığın önlenmesi, kadın-erkek
eşitliği anlayışının kamu plan ve
politikalarına yerleştirilmesidir.
Öncelikle
şunu belirtmek istiyorum: AK Parti İktidarı
döneminde kadınlarımızla ilgili en önemli
gelişme, kadın milletvekillerimizin Mecliste hem
sayısal hem de oransal olarak artmasıdır. 5 Aralık
günü kadınlara seçme ve seçilme hakkının veriliş
yıl dönümünü kutladık. 1935 yılında kabul edilen
Kanunun çıktığı yıl yapılan genel seçim
sonucunda TBMMye 18 kadın milletvekili seçildi. Kadın
milletvekilinin toplam milletvekiline oranı 1935
yılında yüzde 4,6dır. Bu oran daha sonraki
yıllarda sürekli olarak düşmüştür. Günümüzde bu
sayı 50 milletvekilidir ve ve yüzde 10 rakamı
yakalanmıştır.
Aslında,
Türk toplumunda kadın her zaman hak ettiği konumdaydı.
Sözlü ve geleneksel hukuka dayalı olan bu haklar cumhuriyetle
birlikte yazılı hukuka da geçmiştir. Türk
kadını gerektiğinde eşiyle birlikte
çalışmış, gerektiğinde savaşmış,
gerektiğinde ise örgütler kurmuştur.
Türk
kadını kahramandır dedik: Kahraman Türk
kadınının simgelerinden olan Nene Hatun, iki
çocuğunu evde bırakarak, düşmana karşı
çarpışmış ve bir kahramanlık destanı yazmıştır.
Türk
kadını örgütçü dedik: Anadolunun Moğollar tarafından
talan edildiği yıllarda Baciyani Rum Örgütünü
görüyoruz. Günümüz Türkçesiyle Anadolu Bacıları
anlamına gelen bu örgüt, Anadolu kadınını
örgütlemiş, zor zamanlarda birlik ve beraberlik
sağlamış, toplum mühendisliği görevi
yapmıştır. Bu örgütün başındaki Fatma
Bacı, Anadolu esnafını örgütleyen Ahi Evranın
eşidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü, hayatın her aşamasında
eşine destek olan, çocuklarına kol kanat geren
kadınlarımızı hak ettiği konuma getirmek
için mücadele vermektedir. Ülkemizde kadın istihdamı her
geçen gün artmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumunun hane
halkı iş gücü araştırmasına göre, 73
milyonluk nüfusun 26,3 milyonunu on beş yaş ve üzerindeki
kadınlar oluşturuyor. Kadınlarımızın
iş gücüne katılım oranı yüzde 23e
yükselmiştir. Bu rakamlar önümüzdeki yıllarda yükselmeye
devam edecektir.
Kadınlarımız
sadece çalışan olarak kalmamaktadır. İstihdam
alanları oluşturan yatırımlar da
yapmaktadır. Genel Müdürlüğümüz bu hususta sivil toplum
örgütleriyle ortak çalışmalar yapmakta, projeler
yürütmektedir. Bunlardan birisi de mikro kredi
uygulamalarıdır. Genel Müdürlüğümüz, mikro
kredilerin tüm illere yaygınlaştırılması
hususunda yoğun çaba içerisindedir.
Yine, ekonomik
değer oluşturan kadın girişimci
sayısını artırmaya yönelik eğitim
çalışmaları da devam etmektedir. Bu eğitimlerde,
var olan kadın girişimcileri güçlendirmek, Türk kadın
girişimcilerin dünyayla bütünleşmesini sağlamak ve
Türkiyenin sosyal ve ekonomik gelişimine katkıda
bulunmak başlıkları da yer almaktadır.
Genel
Müdürlüğümüz çalışmaları yaparken sivil toplum
örgütleriyle birlikte hareket etmektedir. Eğer siz bu süreçte
sivil toplum örgütlerini bir yana bırakırsanız,
başarıya ulaşamazsınız. Genel
Müdürlüğümüz bundan sonraki çalışmalarını
da sivil toplum örgütleriyle iş birliği içinde
yürütecektir. Eğitimin önemi her geçen gün artmaktadır. Bu
konuda, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü akademik
iş birliği ve araştırmalar neticesinde elde
edilen bilgi birikimini halka sunma noktasında uluslararası
kuruluşlardan da kaynaklar kullanmaktadır.
Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü koordinatörlüğünde
Kadınlara Yönelik Şiddet İzleme Komitesi kurulmuştur. Bu
Komitenin yılda iki kez toplanması planlanmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet
Bakanlığımız koordinasyonunda yürütülen,
üniversiteler, kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum
örgütleri, özel sektör ve yerel yönetimleri de kapsayacak
şekilde 2006-2010 yılları arasında Kadına
Yönelik Şiddetin Önlenmesi Eylem Planı
hazırlanmıştır ve uygulamaya konulmuştur.
Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü, yaptığı faaliyetleri
kamuoyuna duyurabilmek için, Güney Doğu Anadolu Bölgesi'ne
yapılan çalışmaların bölgeye
kazandırdığı değerlerin
anlatılması ve yöre halkının bilgilendirilmesi
için altı bölümden oluşan bir belgesel film hazırlamıştır.
Konuyla ilgili olarak TRT'yle imzalanan protokol yürürlüğe girmiştir.
2007 yılında düzenlenen Görme Engelli Kadınlar
Kurultayı'nın 2'ncisi 2008 yılında
gerçekleştirilecektir. Engelli kadınlarımıza
yönelik çalışmalar sadece görme engellilerle
sınırlı kalmayacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Yüksel, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
DİLEK
YÜKSEL (Devamla) Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü,
tüm çalışmalarında sevgiyi ve saygıyı ön
plana çıkarmaktadır. Ne kadar
çalışırsanız çalışın eğer
sevginiz yoksa başarıyı yakalama
şanısınız yoktur. Mevzuatın soğuk
duvarları kadınlarımıza hizmet vermekten
uzaktır, biz bunun bilincindeyiz.
Sonuç olarak,
yapılanlar yeterli midir? Tabii ki değildir. Biz, kıt
kaynaklarla daha güzel ne yapılır, nasıl
yapılır, bunların planlamasını
yapacağız. Türk kadını her zaman ailesinin,
ülkesinin kalkınması için olması gereken yerde
olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Türk kadını
çalışkandır, vefakârdır, azimlidir. Bir
atasözümüz vardır "Yuvayı diş kuşu
yapar." diye. Evet, yuvamızı da yapacağız,
ülkemizi de her açıdan gelişmiş ülkeler seviyesine
getireceğiz.
Bütçemiz
hayırlara vesile olsun. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yüksel.
AK Parti Grubu
adına beşinci konuşmacı, Kocaeli Milletvekili
Eyüp Ayar.
Sayın Ayar,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA EYÜP AYAR (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının 2008 mali yılı bütçesi
hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı deyince,
çalışanıyla çalışmayanıyla,
emeklisiyle, toplumun büyük kesimlerine hizmet eden önemli bir
Bakanlığımız. Türkiye, Avrupa içerisinde en genç
nüfusa sahip olmasına rağmen, maalesef geçmiş
yıllardaki popülist politikalar yüzünden sistem âdeta
çökmüş, aktüeryal dengeler bozulmuş ve genç yaşta
emeklilikler, otuz sekiz-kırk yaşlarında, doğru
dürüst prim ödemeden, geçmişe yönelik borçlanmalarla beraber
sistem tıkanma noktasına gelmiştir.
İktidara
geldiğimizde, Bağ-Kur, SSK, İŞKUR gibi devasa
kuruluşların kanunu yoktu; israf, yolsuzluk, keyfilik had
safhaya ulaşmıştı ve Bakanlık,
çalışanların maaşını ödemekte ve
sağlık hizmetlerini vermekte gerçekten güçlük çekiyordu.
İktidara
geldiğimizde, Türkiyeye bir baktığımız
zaman, o günleri anlatırken bazıları
rahatsızlık duyuyorlar. Kusura bakmasınlar, o günü,
2000 yılını ortaya koymadan bugünü daha rahat
anlatamıyoruz.
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Anlat anlat, rahatlarsınız!
EYÜP AYAR
(Devamla) Yani, 2002 yılındaki millî gelirin 181 milyar
dolar olduğunu söylememiz gerekir ki, bugün millî gelirin 490
milyara geldiğinin ne demek olduğu daha iyi
anlaşılabilsin.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Borç ne kadar, borç, borç?
EYÜP AYAR
(Devamla) - Bugün, asgari ücret net 419 YTL. Gerçekten az, ama bunun
2002 yılında 190 YTL olduğunu söylemeliyiz ki aradaki
farkı ortaya koyabilelim. Keşke, 2002 yılında bu
rakam 400 YTL olsaydı da biz de bunu bugün bin YTLlere
çıkarmış olsaydık.
ŞENOL BAL
(İzmir) Borçları söyle, borçları.
EYÜP AYAR
(Devamla) AK Parti döneminde her şey iyiye gidiyor ve bunu
milletimiz yakinen görüyor.
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Maşallah! Maşallah!
EYÜP AYAR
(Devamla) Daha önceki hükûmetin yaptıklarını, o
günleri çok iyi hatırlıyoruz.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Yakında toplanıp gelecekler Meclise
doğru.
EYÜP AYAR
(Devamla) Bütçenin tamamına yakını, vergilerin
tamamına yakını faiz giderlerine neredeyse
gidiyordu, bütçenin üçte 1i açıktı. Her gün hangi yolsuzlukla
uyanacağımızı bekliyorduk. Türkiye, o kara
günleri inşallah bir daha görmez.
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Olacakları söyle, olacakları.
EYÜP AYAR
(Devamla) - Zaten, işler iyi gitmediğinden dolayı üç
buçuk yıl içerisinde bir erken seçim kararıyla beraber o
günkü parlamento gitti, gidiş o gidiş.
Şimdi,
bugüne bakacak olursak
MUSTAFA
ÖZYÜREK (İstanbul) Yolsuzlukta bir eksiklik yok, aynen devam
ediyor.
EYÜP AYAR
(Devamla) Değerli milletvekilleri, işsizlik,
Türkiyenin en önemli sorunlarının başında
geliyor. Bu sorun, bugünkü bütün dünya ülkelerinin de sorunudur.
Biz iktidara geldiğimizde yüzde 10,3 olan işsizlik
oranını, bütün gayretlerimize rağmen, Ağustos
2007 tarihi itibarıyla yüzde 9,2ye düşürebildik. Türkiye
çok genç bir nüfusa sahip. Yüz binlerce yeni gencimiz istihdam
alanına giriyor. Tarımdan, kırsaldan kentlere
yoğun bir göç var.
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Göçün sebeplerini söyle.
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Varoştan makarna toplamaya
geliyorlar.
EYÜP AYAR
(Devamla) Bütün bunlara rağmen işsizlikte de AK Parti
İktidarı bir başarı sağlamıştır.
Teşvikler
verdik, kırk dokuz ile teşvik verdik. Bu dönem sektörel ve
bölgesel bazda teşvikler verilecek. Asgari ücretin
SÜLEYMAN
LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) Ne fayda gördünüz?
EYÜP AYAR
(Devamla) Ne fayda mı gördük? 230 bin insanımız bu
bölgelerde yeniden işe başlamış oldu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Kaç milyon kişiye makarna
verdiniz?
EYÜP AYAR
(Devamla) İstihdamın üzerindeki yeni yükleri
kaldırıyoruz, ağır yükleri
kaldırıyoruz.
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Makarna paketini kaç milyon
kişiye verdiniz?
EYÜP AYAR
(Devamla) - Bakınız, sanal bir asgari ücret vardı. Ben
o işleri iyi bilirim. Yirmi sene serbest muhasebecilik
yapmışım, ben araziden geliyorum.
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Belli, belli!
EYÜP AYAR
(Devamla) Sanal asgari ücret vardı. Biz bunu gerçek asgari
ücretle denkleştirdik ve bu 7 puan bir prim almamak demektir.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) - Sanal fatura da hazırladınız
mı?
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Naylon, naylon!
EYÜP AYAR
(Devamla) Beş yıl, dönem içerisinde yapmış
olduğumuz bu teşviklerde, kurum 14,4 milyar YTL prim
almamıştır. Bu da büyük bir katkıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ayar, konuşmanızı tamamlayınız
lütfen.
Buyurun.
EYÜP AYAR
(Devamla) Kayıt dışı mücadele gerçekten önemli
bir sorundur. Kurum, KADİM
Projesiyle beraber bu konuda ciddi çalışmalar
yapmaktadır ve yüzde 52 olan kayıt dışı
istihdamı yüzde 48lere indirdik. Ama, tabii ki, bu yeterli
değil. Türkiyede maalesef çalışanların yüzde
27si prim ödeyebiliyor ve sosyal güvenlik açıkları bütçe
üzerinde büyük yükler oluşturmaktadır. Bu yıl 26,4
milyar YTL, önümüzdeki yıl 28,8 YTL sosyal güvenlik açıklarından
dolayı bütçeye bir yük geliyor. Bu, tabii ki sürdürülebilir
bir tablo değildir. Çalışma ve sosyal güvenlik
hayatında reformlar yapıyoruz. Yapacak olduğumuz
köklü değişikliklerdir. Mali yönden sürdürülebilirlilik,
genel sağlık sigortasının hayata geçmesi ve tek
emeklilik, tek çatı altında bir norm ve standart
birliğini oluşturmak için Bakanlığımız
ve Hükûmetimiz çalışmalarına devam ediyor.
Ben,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
bütçesinin, hem Bakanlık mensuplarına hem ülkemize
hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce Meclisi bir kez
daha saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ayar.
AK Parti Grubu
adına altıncı konuşmacı Çorum Milletvekili
Agâh Kafkas.
Sayın
Kafkas, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA AGÂH KAFKAS (Çorum) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı
bütçesi üzerine AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Üzerinde
konuştuğumuz kurum 20 Mayıs 2006da kurulmuş genç
bir kurum. Ama, sosyal güvenlik sistemimizin tarihine
bakarsanız 1936da ilk defa İş Kanunuyla Türk hukuk
mevzuatına girmiş, 1946da İşçi Sigortaları
Kurumu olarak ilk defa kurumsal yapıya kavuşmuş
altmış yıllık bir kurumun mazisini
konuşuyoruz. Ancak, beş tane temel kanun sosyal güvenlik
sistemimizde ortaya konulmuş; bu, iki yüzü aşkın
değişikliğe uğramış ve artık,
gelinen noktada özünü ve temel hedeflerini neredeyse yitirecek
hâle geldiği bir sistemden, AK Parti İktidarıyla,
bugüne kadar siyaset adına konuşan herkesin Artık,
sosyal güvenlik sistemimiz sürdürülebilir olma
şansını kaybetmiştir. Çağdaş normlarla,
eşit, adil, sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi, norm ve
standart birliği içerisinde tek çatı altında
kurulsun. iddiasını AK Parti İktidarı, geçen
dönem, birinci AK Parti İktidarında uzun bir
uğraşla ve olabildiğince sosyal tarafların
katılımını sağlayarak bir sosyal güvenlik
reformunu hayata geçirmiştik. Hayata geçirilen sosyal
güvenlik reformu niye hayata geçirildi? Biraz önce söylediğim gibi, artık,
sürdürülebilme şansını kaybetmiş, aktüeryal
dengesini tamamen yitirmiş.
Bugün
fotoğrafa baktığınız zaman, Emekli
Sandığında, SSKda ve Bağ-Kurdaki
çalışan aktif sigortalıları toplarsanız
yaklaşık 15 milyondur; emeklilerin sayısını
bu üç kurumda toplarsanız 7,5 milyon kişiyi
kapsamaktadır, kabaca söylediğiniz takdirde. Bütün
çağdaş dünyada, yaşlı nüfusun olduğu
Avrupada bile 4 kişiye 1 kişinin düştüğü
aktüeryal denge hesabında bizde neredeyse -2 kişiye 1
kişiden daha az- 1,99a düşmüştür. Böylesine
sürdürülebilme şansının olmadığı bir
yapının içerisinde sosyal güvenlik reformunu hayata
geçirdik, ama, maalesef, hukuksal bir iş kazası
yaşadı. Ana muhalefet partimizin ve Sayın Cumhurbaşkanımızın
Anayasa Mahkemesine götürerek kanunun bazı maddelerini iptal
etmesi, ki, burada eşitsizlikte eşitliği bulma
gayreti gibi yorumlanabilecek bir hukuk kazası
yaşanmıştır, çünkü, bugüne kadar Anayasanın
temel ilkesi eşitlik ilkesi çerçevesindeyken, bugün
baktığınız zaman, memurlara daha farklı,
daha bir eşitlik, başka bir eşitlik çerçevesinde
bakacaksınız gibi bir durumun ortaya çıkması,
sosyal güvenlik sistemimizin bu dönem, yılbaşında
yürürlüğe girecek sistem ve şu anda mesafe
kaydedeceğimiz yapıyı yeniden başa
döndürmüş ve şu anda bu konuda değişiklikler
üzerine Hükûmetimiz gerekli hazırlıkları yapmıştır.
Çalışma, Aile, Sağlık ve Sosyal İşler
Komisyonumuz bütünü üzerinde görüşerek Plan Bütçe
Komisyonuna bu yasayı intikal ettirmiştir.
Tarihin önemli
bir kavşağındayız sosyal güvenlik
açısından. Burada, iktidarıyla muhalefetiyle,
bütün toplum kesimleri gereken desteği verip
sağlıklı bir sosyal güvenlik
yapılandırmasını hayata geçirmek
mecburiyetindeyiz, çünkü, bu ülkenin olmazsa olmazıdır.
70 milyon insanın doğumundan ölümüne kadar ve ondan
sonraki nesillerinin hayattaki yaşam standardını
belirleyecek en önemli düzenlemedir ve ilk defa, cumhuriyet
tarihinde bir yasayı hazırlarken, önümüzdeki elli
yıllık bir perspektifte, bir vizyonda elli yılı
Türkiyenin yarınına yönelik bir hazırlık ve bir
çalışma ortaya konulmuştur. Bunun hayata geçmesinde
herkes gereken desteği vermelidir diyorum.
Şu anda
Türk-İşin Genel Kurulu devam ediyor. Sayın Genel
Başkanımız Türk-İşin Genel Kurulunda
söylediği gibi, sosyal güvenlik sistemimizin de
sağlıklı işlemesinin yolu,
çalışanların sağlıklı bir şekilde
örgütlenmesi, örgütlenmenin önündeki engellerin ortadan
kaldırılarak sağlıklı bir yapı
içerisinde örgütlemelerini sağlayarak kayıt
dışının önlenmesine katkı vermelerini
ortaya koymak durumundayız. Bu nedenle de, Çalışma
Bakanlığımız bir an önce 2821 sayılı
Sendikalar Kanunu, 2822 sayılı Toplu İş
Sözleşmesi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kafkas, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
AGÂH KAFKAS
(Devamla)
Grev ve Lokavt Kanununu bir an önce Türkiye Büyük
Millet Meclisine getirmelidir. Sosyal tarafların
mutabakatıyla, çağdaş normlarla çalışma
hayatını, İş Kanununu nasıl düzenlemişsek
çalışma hayatını da çağdaş normlarla
düzenleyerek, kayıt dışıyla mücadelede daha
somut adımlar atmalıyız ve sosyal güvenlik
sistemimizin daha iyi işlemesine katkı vermeliyiz diye
düşünüyorum ve bu nedenle, emeği geçen herkese
saygılarımı sunuyorum.
Kısa süre
içerisinde Kurumumuz yeni bir yapıya kavuşmuştur ve
Kurumumuzun yeni teknolojiler de kullanarak kayıt
dışıyla mücadele konusunda da bundan sonraki
süreçte gerekli katkıyı vereceğine inanıyorum.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kafkas.
AK Parti Grubu
adına son konuşmacı Erzurum Milletvekili Fazilet
Dağcı Çığlık.
Buyurun
Sayın Çığlık. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AKP GRUBU ADINA
FAZİLET DAĞCI ÇIĞLIK (Erzurum) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2008 yılı bütçe
görüşmelerinde, Mesleki Yeterlilik Kurumu hakkında
konuşmak üzere, grubum adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Parlamentomuzu ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin en büyük
zenginliklerinden biri olan gençlerimiz ve genç nüfusumuz,
gelecekte bilim ve teknoloji yarışında ülkemizi en
önde taşıyacak büyük değerlerdir. Bu değerlerin
her alanda gelişmesi ve küresel rekabette yerini alabilmesi,
dünya ülkeleriyle bilim, teknoloji ve bilişim alanında
mesafeyi kapatması, ancak eğitime yapılan
yatırımla mümkündür.
Bu
bakış açısıyla, teknolojinin baş döndürücü
bir biçimde geliştiği dünyada insanımızın
bu yarışta var olması, iyi donanımlı yetişmesiyle
doğru orantılıdır. Modern dünyada iktisadi
kalkınmışlığın güç kaynağı, iyi
yetişmiş, mesleki branşlarda yeterli eğitimi almış
insan olduğu hususunda otoritelerin düşünceleri
olduğu da kesindir. Bu açıdan, ülkeler sadece petrol,
kömür, altın vesaire gibi maddelere sahip olduklarından
dolayı değil, iyi eğitimli, çalışkan ve
dinamik yurttaşlara sahip oldukları için zenginleşip
güçlenirler.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar farklı
iktidarların kısa vadeli eğitim
politikalarıyla bu ülke büyük bir zaman kaybı
yaşamıştır. Özellikle mesleki yeterlilik
alanında uygulanmamış projeler ve neticesinde,
birikmiş problemler bugüne yönelik işleri
ağırlaştırmıştır. Bu kaybedilmiş
yılların ağır yükünü bugün Hükûmet olarak
kaldırmak için var gücümüzle çalışıyoruz.
Özellikle yeniden yapılanma çerçevesinde, ülkemizin
sosyopolitik ve jeopolitik imkânları ve genç nüfusu bu
anlamda ele alınarak Mesleki Yeterlilik Kurumunun
güçlendirilmesi en büyük hedeflerimiz arasındadır.
Özellikle bu alanda yapılmakta olan eğitim ve istihdam
arasında doğru ilişkinin kurulması, potansiyeli
değerlendirme açısından önemli bir
çalışmadır. Bu çalışmalar neticesinde
içinde bulunduğumuz şartlar
değerlendirildiğinde iş gücü piyasasının
ihtiyaç duyduğu niteliklerin sürekli
değiştiğini görüyoruz.
Mesleki
yeterliliğin güncel ihtiyaçlara göre temininin
sağlanması artık kaçınılmaz olmuştur. Bu
da insanımızda, yeni mesleklerde iş bulma, özellikle
değişen teknolojiye uyum sağlama, yeni beceriler
edinme ve sürekli kendini geliştirme adına önemli bir
kazanımdır. Bu noktadan bakıldığında,
mesleki yeterlilik eğitimini kamuoyuna tanıtmak, ilgi
ve isteği artırmak, ülke için çok önemli eğitim
kollarından biri olduğunu bilmek ve desteklemek herkesin
ortak düşüncesi olmalıdır. Bu destek
verildiğinde kalitenin üretime yansıtılması
görülecektir. Her türlü üretimin standartlara
ulaştırılması ortaya çıkacaktır.
Piyasanın uluslararası firmalarla rekabet edebilecek
şekilde gelişmesi sağlanacaktır ve teknik ara
insan gücü kaynaklarının toplumun hizmetine
sunulması var olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde ulusal
yeterlilik sisteminin kurulmasına yönelik
çalışmalar 1980li yılların sonunda
başlatılmış ise de geçtiğimiz yıla kadar
bu alanda yasal düzenleme yapmak mümkün olmamıştır.
Mesleki Yeterlilik Kurumu, Avrupa Birliği
müktesebatıyla uyumlu ulusal yeterlilik sistemini kurmak
üzere 21 Eylül 2006 tarihinde yüce Meclisimizde kabul edilen 5544
Sayılı Kanunla çalışma hayatımıza
kazandırılmıştır.
Mesleki
Yeterlilik Kurumunun ana görevleri şunlardır:
Ulusal mesleki
yeterlilik sisteminin esaslarını belirlemek, ulusal
meslek standartlarının hazırlanmasını
sağlamak, meslek standartlarına göre eğitim
verilmesi için Millî Eğitim Bakanlığı ve Yüksek
Öğretim Kuruluyla iş birliği yapmak, mesleki
yeterlilik alanında sınav ve belgelendirme sistemini
kurmak ve işletmek, hayat boyu öğrenmeyi desteklemek,
edinilmiş meslek becerilerinin belgelendirilmesini
sağlamak, bireylerin aldıkları yeterlilik
belgelerinin başta Avrupa Birliği olmak üzere yurt
dışında tanınırlığını
sağlamak ve Türkiyede çalışacak
yabancıların mesleki yeterlilik belgesini
doğrulamaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; özetlemem gerekirse,
meslek alanında eğitim veren kurumlar, maalesef dünya
pazarlarında rekabet edebilecek nitelikli ara
elemanların yetiştirilmesini
gerçekleştirememiştir. Nitelikli mal ve hizmet üretimi
hedefleyen iş piyasası vasıfsız olarak mezun olan
bu kesime gerekli ilgiyi gösterememiştir. Bunun neticesi,
mezunlar genellikle branş dışı alanlarda asgari
ücret karşılığında istihdam
edilmişlerdir. Türkiye, artık teknik eğitime yönelik
bu sistemiyle yükünü kaldıramaz hâle gelmiştir ve
neticesinde, eğitimin uzun bir süreç olduğunu bilerek,
geçmiş dönemlerde uygulanan meslek liselerini diploma
fabrikası statüsünden çıkarmak ve üniversite kapılarındaki
yığılmayı önlemek için Hükûmet olarak Mesleki
Eğitim Reformuyla tüm bunları sağlayacak, bu
yarayı saracak, ülke için yeni ufuklar açmaya vesile
olacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çığlık, konuşmanızı
tamamlayınız.
FAZİLET
DAĞCI ÇIĞLIK (Erzurum) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Gerekli destek
verilip sabırlı olunduğunda Mesleki Yeterlilik
Kurumunun kanunla verilen görevlerini başarıyla
yerine getireceğine inanıyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle tüm kamu kurum ve
kuruluşlarımızın bütçelerinin ülkemiz,
milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum.
Yüce Meclisimize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çığlık.
Sayın
milletvekilleri, AK Parti Grubu adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına ilk konuşmacı,
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır.
Buyurun
Sayın Bayındır. (DTP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi
dakika.
DTP GRUBU ADINA
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2008 bütçe görüşmelerinin
yapıldığı bugün kadın, çocuk, engelli
vatandaşlarımıza ayrılan bütçeyle ilgili DTP
Grubu adına konuşma yapmak üzere
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Doğumdan
ölüme kadar, savaş zamanında olduğu kadar
barış zamanında da kadınlar, devlet, toplum ve ailelerinin
ellerinde şiddet ve ayrımcılığa maruz
kalmaktadır. Kadınlara yönelik şiddet, evrensel
olmakla birlikte birçok kadın, etnik kökeni,
sınıfı, kültürü, cinsel kimliği nedeniyle de
ayrıca hedef seçilmektedir. Kadınlar militarizme,
devlet şiddetine, aile içi şiddete, namus adı
altında işlenen cinayetlere, tacize, tecavüze,
cinsiyetçiliğe, emeklerinin sömürülmesine, cinsel kimliklere
karşı ayrımcılığa, zorla
evlendirilmeye; kısacası kadına yönelik fiziksel,
cinsel, psikolojik, ekonomik şiddete karşı mücadele
etmektedirler. Ancak, bu yeterli değildir. Kadına
yönelik şiddetle mücadele başta devlet olmak üzere en üst
düzey yetkililerden bağımsız kişilere kadar
herkesin sorumluluğundadır. Çünkü, toplumsal cinsiyet
eşitliği olmadan, gerçek anlamda eşitlikçi,
çoğulcu, demokratik bir sistemden söz edilemez.
Türkiye geneline
baktığımızda, istatistiklerin korkunç
boyutlara ulaştığını görmekteyiz.
Bağımsız bir kadın kuruluşu olan KA-DER,
yaptığı bir çalışmada belirttiği üzere,
her 4 kadından 1i dövülmekte, cinsel ilişkiye zorlanmakta
ya da taciz edilmektedir. Cinayet sonucu ölen kadınların
yüzde 40 ila 70i partnerleri tarafından öldürülmektedir.
Sayın
Başkan, değerli
milletvekilleri; şiddet, bireye zarar vermek veya
sindirmek için yapılan tüm fiziksel, psikolojik, ekonomik ve
sosyal davranışların bütünüdür. Bu bağlamda,
kadının iş ve eğitim hayatından
koparılıp eve mahkûm edilmesi en büyük şiddettir.
İstatistiklere göre, günümüzde okuma yazma bilmeyen
vatandaşlarımızın yüzde 75i kadın iken,
yüzde 25i erkektir. Ülkemizde on beş yaş üstü
kadınların yalnızca yüzde 24,8i iş gücüne
katılırken, erkeklerde bu oran yüzde 72,2dir.
Parlamentoda temsil oranı, henüz, ne yazık ki, sadece
yüzde 10lara ulaşmaktadır. Bu, bugüne kadarki en yüksek
temsil oranıdır. Türkiyede, bugüne kadar, hiçbir
hükûmette 2den fazla kadın bakan olmamıştır.
Anayasa ve siyasi parti yasalarında yapılacak
değişikliklerle, kadın kotası anayasal bir
zorunluluk hâline getirilmelidir. Kota uygulamaları
sadece siyasal alanla sınırlı tutulmamalı, tüm
çalışma yaşamında da hayata geçirilmelidir.
Ülkemizin 1986
yılında imzalamış olduğu bir
Birleşmiş Milletler sözleşmesi olan CEDAWa göre
devletler, kadınların eşitlik, yaşam, eğitim,
çalışma, özgürlük ve güvenlik haklarını,
ayrımcılık, işkence ve zalimane, insanlık
dışı ya da onur kırıcı muameleye maruz
kalmama hakkını güvence altına almak için gereken
önlemleri almak zorundadır. Kadın-erkek
eşitsizliğini giderebilmek ve kadına karşı
şiddeti önleyebilmek için, öncelikle yasal düzenlemeler
tamamlanmalı ve bir an önce hayata geçirilmelidir. Acilen
hayata geçirilmesini öngördüğümüz önlemlerin
bazıları şunlardır:
2006/H7
sayılı Başbakanlık Genelgesi olumlu bir
gelişmelidir. Ancak genelgelerin hayata geçirilmesi ve
izlenmesi önemlidir. Genelgelerle sorumluluk vermek uygulamaya
ilişkin olabilir, ancak, öncelikle yasaların bu
doğrultuda düzeltilmesi gerekmektedir. Hayata geçirme ise
ancak yasal düzenlemelerle olur.
Erkek egemen
zihniyetin tasfiyesini sağlamak üzere, toplumsal cinsiyet
eşitliği komitesi bir an önce kurulmalı ve bu
komiteye uygulamaları denetleme yetkisi verilmelidir.
Toplumumuzun yarısını oluşturan ve pek çok
sorunla mücadele etmek zorunda kalan kadınlar ve
yaşadıkları zorlukların Türkiye Büyük Millet
Meclisi bünyesinde, Aile, Sağlık, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonunda ele alınması yeterli
değildir. Bir an önce, yalnızca kadın
sorunlarıyla ilgilenen, 17nci komisyon olan kadın
komisyonu oluşturulmalıdır.
Kadın-erkek
eşitliğinin ana politikalara yerleştirilebilmesi
için üç ana unsur mutlaka göz önünde bulundurulmalı ve hayata
geçirmek için kadın-erkek eşitliği sağlanana dek
geçici özel önlemler alınmalıdır. Bu unsurlar: Kaynak
dağılımı, hak dağılımı ve
sorumluluk paylaşımıdır
Kadın sorunu sizi
ilgilendirmiyor galiba
Bunların hayatın her
alanında dengeli bir biçimde uygulanabilirliği için, her
bakanlık kendi bünyesinde kadın çalışmalarına
ilişkin fon ayırmalı ve yapılan çalışmalar
her yıl Başbakanlığa
aktarılmalıdır. Başbakanın bizzat
kamuoyuna da açıklayacağı sonuçlar
bağımsız kadın örgütleri tarafından değerlendirilmelidir.
Karar
mekanizmalarında kadının rolünün eşitliği ve
iyileştirilmesi için uygulamaları ve bu konuda
engellerin kaldırılmasına ilişkin
çalışmalar yapılmalıdır. Bu
çalışmalardan bazıları; çocuk, hasta,
yaşlı ve engelli hizmetleri
yaygınlaştırılmalıdır.
CEDAW ve bu
raporun 5inci maddelerinde yer alan geleneksel cinsiyet rolleri
ve kalıplaşmış değer
yargılarının dönüştürülmesi için ebeveyn
izinleri yasası çıkarılmalıdır.
CEDAW her
alanda geçici önlem alınır ifadeli 4üncü maddesine
dayanarak kanun önünde ve toplumsal yaşamda fiilî eşitlik
sağlanıncaya kadar, başta Anayasa olmak üzere
yaşamı düzenleyen tüm yasalarda geçici özel önlem politikası
olan kotanın yer alması ve uygulamaya geçirilmesi
gerekmektedir.
Kadın
istatistiklerinin bulunmayışı ve var olanlara
ulaşma zorluğu henüz halledilmemiş temel bir sorun
olarak görülmüştür.
Siyasi
Partiler ve Seçim Yasasının cinsiyet eşitliği
sağlayıcı düzenlemeler içermesi gerekmektedir.
Ülkemizde 5393 sayılı Belediyeler Yasası 14üncü
maddesinde Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 50 bini geçen
belediyeler, kadınlar ve çocuklar için korumaevleri açar.
hükmüne rağmen, bu yaygın olarak uygulanmamaktadır.
Yerel yönetimlere bağlı kadın müdürlükleri
vardır. Ancak, yetkilerini ve sorumluluklarını belirleyen
yönetmelikler çıkarılmadığı için
işlevsiz durumdadırlar. İçişleri
Bakanlığının gerekli yönetmelikleri bir an önce
çıkarması şarttır. Bu nedenle, belediyelerin ve
SHÇEKin açtığı sığınaklar yetersiz
kalmakta ve pek çok kadının can güvenliği
sağlanamamaktadır. Toplam otuz üç adet kadın
sığınma evinin sayılarının
artırılması çalışmaları devam
etmektedir. Ancak, bütçeden ayrılan kısıtlı
miktarla bunu başarılı kılmak çok da mümkün
olmayacaktır. Hazine yükünü azaltılabilmek için, SHÇEK
veya bağımsız kadın kuruluşlarına
bağlı kadın sığınma evlerine mali destek
veren firmalara verdikleri destek ölçüsünde vergi indirimi
sağlanmalıdır.
Ev
kadınlarının emeklerinin görünür
kılınması için gerekli çalışmalar
yapılmalı, sosyal güvence ve emeklilik hakkına
kavuşturulmaları için bir ödenek
ayrılmalıdır.
Avrupa
Birliği 2007 İlerleme Raporunda da belirtildiği
gibi, özellikle kırsal kesimde ilköğretim seviyesindeki
kız çocukları okul bırakma durumunda
kalmaktadır. Her ne kadar kız çocuklarının
ilköğretim düzeyinde okullaşma oranı arttıysa da
kız ve erkek çocukları arasında ortaöğretim
düzeyindeki büyük fark devam etmektedir.
Ayrıca,
yetişkin kadın eğitimlerine de gereken önem
verilmeli, hayat boyu eğitim anlayışı
çerçevesinde çalışmalar yapılmalı, meslek
eğitimleri verilmeli ve istihdam olanakları
yaratılmalıdır. Şiddete uğrayan
kadınlar iş ve beceri eğitimlerinden ücretsiz
yararlanmalı ve işe yerleştirmede bu kadınlara
pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır.
Bu arada,
kadın ve çocukların geçim giderleri için
İŞKURda gerekli düzenlemeler yapılmalı, bunun
için bir fon ayrılmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kadına yönelik
şiddet ataerkil zihniyetten kaynağını
almaktadır. Avrupa Birliği müktesebatı gereği
de olarak kadın-erkek eşitliği çerçeve yasası bir
an önce çıkarılmalıdır. Oysa, 2007
yılında başlamış olan Toplumsal Cinsiyet
Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi kapsamında
2008 yılı için öngörülen çalışma, toplumsal
cinsiyet eşitliği kurumu taslak modelinin
oluşturulmasıdır. Bu durumda, projenin hayata
geçmesi en az iki yıl daha sürecektir. Çalışmalar
oldukça yavaş yürümektedir.
Yapılması
gerekenlerin bunlarla kısıtlı
olmadığı, ancak, sadece yukarıda
saydığımız önlemleri bile
gerçekleştirebilmek için SHÇEK ve Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü için öngörülen bütçe payının ne kadar
az olduğu ortadadır. Hem uluslararası
çalışmalar yapması hem de kadın sorunlarına
ilişkin politikalar üretmesi beklenen Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğünün toplam bütçeden
aldığı pay sadece 3 milyon 592 bin YTLdir.
Yukarıda
da belirttiğimiz gibi her bakanlık içinde
oluşturulacak olan kadın-erkek eşitliği
birimleri kurulur ve kaynak, yani bütçe
dağılımında da eşitlik sağlanırsa
tüm kadın çalışmalarının bu ufak bütçenin
içine sığdırılmaya
çalışılmasına gerek kalmayacaktır.
Devletler,
gerçek anlamda ileriyi gören, eşitlikçi ve yaratıcı
politikalar üretip bu politikaları ilgili yasa ve
yönetmeliklerle desteklemek zorundadırlar. Yoksa, bugün
yapıldığı gibi kısa bir süre içinde sona eren
ve uluslararası kuruluşlara ihale edilen kampanyalar
politika yaratmak anlamına gelmeyecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ele almak istediğimiz
bir diğer konu da engelli vatandaşlarımızla
ilgili yapılan çalışmalar ve bütçeden ayrılan
paydır. Hatırlayacak olursak, AKP Hükûmeti seçim öncesi,
Seçim Beyannamesinde engellilere geniş yer
ayırmış ve engelli vatandaşlarımıza
evlerinde bakılmaları hâlinde yaklaşık 403 YTL,
özel bakım merkezlerinde bakılmaları hâlinde ise
aylık 806 YTL ödenmesi uygulaması
başlatmıştır. 2007 yılı için 65 bin
engellimizin bu imkândan yararlanması
programlanmıştı. Bugün AKP Hükûmeti engelli
çocuklara eğitim veren özel eğitim ve rehabilitasyon
kurumlarına verdiği ödeneği, eğitim masraflarının
çok arttığı ve uygulamanın istismara uğradığı
gerekçesiyle büyük bir ölçüde geri çekmektedir.
İstismarları önlemek için politika üretmek yerine
verilen hakları geri almak, engelli
vatandaşlarımızı olduğu kadar sektöre
yatırım yapan pek çok insanı, eğitmenleri ve
diğer çalışanları da mağdur etmekten
başka bir işe yaramaz. Böylesine önemli bir sorunu özel
sektörün insafına bırakmak yerine, sosyal devlet sorumluluğu
kapsamında gerekli hizmetler verilmelidir. 2006
yılında yapılan değişikliklerle,
engellilerin özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinden
eğitim alması hâlinde eğitim giderlerinin
karşılanması ve engelli çocuk başına 388,8
YTL ödeme yapılmasına karar verilmişti. Bu
değişiklikle beraber, eğitim gören çocuk
sayısı 67 binden 161 bine ulaşmıştır.
Ancak, 20 Kasımda yayımlanan ve 1 Ocakta yürürlüğe
girecek olan bu düzenlemeyle ödemeleri geri çekilecek, engelli
öğrenciler normal okullara yönlendirilerek onların
okula gidebilmeleri için her türlü tedbirin okul bünyesinde
alınması sağlanmaya
çalışılacaktır.
Ayrıca,
5378 sayılı Kanunun geçici 2nci maddesinde de belirtildiği
üzere, özürlü yurttaşlarımız için tüm fiziki
engellerin en geç yedi yıl içinde
kaldırılacağı belirtilmişken, bu konuda
yapılan çalışmaların oldukça yetersiz
olduğu ortadadır. Eski kamu binalarını,
yolları, kaldırımları yenilemek bir yana dursun,
yeni yapılan binaların çoğunda da engelli
vatandaşlarımız göz ardı edilmiştir. Önümüzdeki yıl için
öngörülen engelsiz kentler için ulaşılabilirlik
kılavuzu oluşturulması projesi isimli
çalışma için 4 milyon 255 YTLlik kısıtlı
bütçeden ne kadar pay ayrılmıştır? sorusu da
yanıtını henüz bulamamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yetersiz devlet politikaları
ve uygulamalarıyla engellenmiş olan engelli
vatandaşlarımızın da tüm diğer insanlarla
birlikte eşit yaşam hakkına sahip oldukları göz
ardı edilmemeli ve insanca yaşamaları için gerekli
düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır. Bu
bağlamda, engellilere bağlanan 153 YTLden 230 YTLye
çıkarılan aylık en azından asgari ücret
seviyesine çekilmelidir. 8,5 milyon engelli vatandaşımızın
yaşadığı ülkemizde aylık alabilenlerin
sayısı oldukça azdır. Aylık alma şansına
sahip olanların da yaklaşık bir yıl kadar
bekletildikleri göz önünde bulundurulursa, yasaları
uygulama zaafının bu alana da sıçradığı
ortadadır. Ayrıca, herhangi bir sosyal güvenlik
şemsiyesi altında bulunan engellilere de bu maaş
verilmemektedir. Şu anda sosyal güvenliği olan ve
aynı zamanda maaş alan engelli vatandaşlarımızdan
devlet paraları geri istenmektedir. Oldukça mağdur olan
yaklaşık 7 bin engelliye icra davası
açılmış ve Maliye Bakanlığına
yapılan bir kereye mahsus af çağrısı da
reddedilmiştir.
Yeni
çıkacak sosyal güvenlik yasasıyla birlikte engelli
vatandaşlarımızdan da prim kesintisi yapılacak,
kullanmak zorunda kaldıkları protezlerden de katkı
payı alınacaktır.
Birleşmiş
Milletler Özürlü Kişilerin Hakları Sözleşmesini ilk
imzalayan ülkelerden biri olan Türkiye -ki, bu sözleşme hâlâ
Meclis gündemine getirilmemiştir- sağlık
alanında yapacağı bu uygulamaları,
onayladığı bu anlaşmayla nasıl
bağdaştıracaktır?
Anayasal
haklarını kullanmak isteyen engelli vatandaşlarımıza
onurlu, eşit koşullarda iş imkânları
sağlanmalıdır. Bu bir sadaka değil, insan
olmalarından dolayı sahip oldukları bir haktır. İş
yerlerindeki kota uygulamaları başarısız
olmuş, bunun üzerine teşvik amacıyla bütün engelli
çalışanların sosyal sigorta primlerinin hazinece
karşılanacağı belirtilmiştir. Özel
sektörden beklenti içine girmeden, önce devlet, kamu
kuruluşlarında yasalarla öngördüğü engelli
vatandaşlarımızı istihdam etmelidir. Kamu
kuruluşlarında yaklaşık 48 bin engelli
kontenjanı hâlâ açıktır.
Ele
alınması gereken bir diğer sorun da, bakım
hizmetlerine ayrılan ödenektir. Sadece 65 bin engelli
vatandaşımızın yararlanabildiği bu hizmet
için de yetkili kurumlar oldukça büyük zorluklar
çıkarmaktadır. Bakım hizmetleri için para talebinde
bulunan ailelerin evleri kontrol edilmekte, televizyon sahibi
olmak bile ödeme yapmamak için bir bahane hâline getirilmektedir.
Tüm bu
sorunların gölgesinde engelli vatandaşlarımız
dört duvar arasına kapatılmadan, sağlık, iş ve
eğitim vesaire sorunlarıyla boğuşmadan yaşamak
için mücadele etmektedir. Umuyoruz ki bütün bu çabalar sonuç verir
ve Parlamento da üzerine düşen görevi yaparak, ülkemizde
hayat, onlar için de yaşanabilir hâle getirilir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak çocuklar
konusunda yapılan çalışmalarla ilgili
fikirlerimizi sunmak istiyorum. Birleşmiş Milletler
Çocuk Hakları Komitesinin 2003 yılı 34 nolu
oturumunda yayınladığı, Çocuk Haklarına
Dair Sözleşmenin uygulanmasına ilişkin genel
tedbirlerde geçen şu cümle dikkat çekicidir:
"Devletlerin, sosyal sektöre ve bunun içerisinde çocuklara
doğrudan ya da dolaylı tahsis ettiği ulusal ve
diğer bütçeyi belirleyebilmesi gerekir. Bunu
yapmadığı sürece, hiçbir devlet, çocukların
ekonomik, sosyal, kültürel haklarını, Sözleşme'nin
4üncü maddesi altındaki eldeki kaynakları olabildiğince
geniş tutarak yerine getirme yükümlülüğüne göre
gerçekleştirdiğini söyleyemez."
Bu çerçevede,
çocuklara ayrılan kaynakların yeterli ve görünür
olmadığı bir ülkede, çocuk haklarının
gelişiminden bahsetmek olası değildir. Bu
bağlamda, ülkemizdeki bazı verileri hatırlamak
yerinde olacaktır.
Kamu
eğitim harcamaları, istikrar programları
uygulaması boyunca sürekli düşmekte, öğrenci
başına harcamalar yetersiz kalmakta ve bölgesel düzeyde
önemli farklılıklar göstermektedir. OECD 2005 verilerine
göre, kişi başına koruyucu nitelikte halk
sağlığına yönelik yapılan harcamalar
düzeyinin en düşük olduğu ülke Türkiye'dir. 1999
yılında kişi başına 5 dolar düzeyinde olan
koruyucu sağlık harcaması, 2003 yılında 4,8
dolara düşmüştür. Bu gerilemeden en çok etkilenen
çocuklardır.
Çocuklara
yönelik sosyal harcamaları yapan temel kurumlar, Millî
Eğitim Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, SHÇEK ve yerel yönetimlerdir. Bu
kurumların 2004 ve 2005 yıllarında yapmış
olduğu, çocuklara ilişkin sosyal koruma
harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı, ortalama olarak on binde 4 oranında
hesaplanmıştır. AB ülkelerinde, bu fonksiyona
yönelik olarak -özel sektör dâhil- toplam ayrılan
kaynağın gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde
2,2'sine ulaşması, Türkiye'deki harcama düzeyinin ne
kadar düşük olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Sosyal koruma
harcamaları açısından üstünde durulması
gereken bir diğer nokta da 2004 ve 2005 yıllarında,
başta SHÇEK olmak üzere, bu kurumlara ayrılan ödeneklerin,
yıl sonunda tamamının
kullanılamamasıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bayındır, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
Bir
dakikalık süre veriyorum size.
SEVAHİR
BAYINDIR (Devamla) - Özellikle yoksulluk sınırı
altında yaşayan çocuklara yönelik politikalar, kaynak
tahsis sürecinde biriken sorunların da etkisiyle gereken
önceliği almamaktadır. Çocuklara yönelik olarak
yapılmaktan vazgeçilen, ertelenen her harcama, 20 milyonun
üstünde çocuğun olduğu, hızlı bir iç göç sürecini
yaşayan toplumda geleceğe yönelik önemli bir risk
taşınması anlamına gelmektedir. Sosyal
harcamaların artması, istikrar programının
yedinci yılını doldurduğu bu dönemde, toplumsal
ve ekonomik dengelerin korunması açısından çok daha
önem arz etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kürtçede kadın
jin yani yaşam demektir. Yaşamın adı olan
kadının gelişmişlik düzeyi, toplumun
gelişmişlik düzeyini göstermektedir. Toplumsal
gelişmişlik göstergesi, başta kadınlar olmak
üzere toplumun dışlanmış,
ayrımcılığa maruz kalmış tüm dillerin,
dinlerin, tüm kültürlerin ve cinslere yapılan bu
ayrımcılığın tasfiyesiyle ancak eşit ve
özgür düzeyi yakalayabilir.
Bu anlamda,
özgürlük ve eşitlik mücadelesi veren tüm özgürlük
arayışçılarını saygıyla anıyor, 2008
bütçesinin, pozitif ayrımcılık ilkesi temelinde
uygulanması dileğiyle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bayındır.
Demokratik
Toplum Partisi adına, ikinci konuşmacı,
Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak.
Buyurun
Sayın Kışanak. (DTP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on
beş dakika.
Sayın
Kışanak, birkaç saniye
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, milletvekili
arkadaşımız on beş dakika konuşacak.
Süremizin normalde 13.00te bitmesi gerekir. Onun için, Sayın
Kışanakın konuşmasını tamamlamasına
kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza arz
ediyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
Kışanak, buyurun efendim.
DTP GRUBU ADINA
GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı bütçesi üzerinde, Demokratik Toplum
Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, işçisi, kamu
emekçisi, esnafı, emeklisi, işvereniyle tüm
halkımızın kaderinde çok önemli bir yer tutan önemli
bir bakanlıktır ve bugün AK Parti Hükûmetinin
çıkarmaya çalıştığı 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Yasasıyla tüm halkımızın geleceği IMF
politikalarına kurban edilmek istenmektedir.
Sayın
Bakan Bu yasayla, açık veren bir sistemden huzur veren bir
sisteme geçiş sağlanacaktır. diyor. Peki, kimin
huzuru? Bu yasa çıkarsa kim huzura erecek? İşçiler mi,
emekçiler mi, emekliler mi? Hayır. Bu yasa çıkarsa,
Türkiyeyi borç faizi ödemeye mahkûm eden IMF huzura erecek. Bu yasa
çıkarsa, IMFnin direktiflerini yerine getiren ve tenkit almaktan
kurtulan AK Parti Hükûmeti huzura erecek. Bütün bir halkın
huzursuzluğuna karşılık IMF ve Hükûmet huzura
ersin diye bu kadar antidemokratik, bu kadar hak gasbı içeren
bir yasa çıkarılabilir mi?
Bu yasanın
bu ülkenin insanlarının huzurunu sağlamakla hiçbir
ilgisi yoktur. Hükûmet, bu yasayı, sosyal güvenlik sisteminin
verdiği açığın sürdürülemez olduğu
gerekçesiyle savunuyor. Oysa, biz biliyoruz ki, işçisine,
emekçisine, emeklisine önem veren çağdaş her ülkede, üye
olmayı hedeflediğimiz Avrupa Birliğine üye bütün
ülkelerde sosyal güvenlik sistemi kamu desteğiyle
sürdürülmektedir. Daha da önemlisi, bugün açık verdiği öne
sürülen sosyal güvenlik sisteminde harcama kalemlerinin
yükselmesinin nedeni de geçmiş hükûmetler ve son olarak da AK
Parti Hükûmetinin yaptığı uygulamalardır.
Bugün sistemde
aktif-pasif oranının 2ye kadar düştüğü ve bu
yüzden de emeklilik ödentilerinin sürdürülemez olduğu ileri
sürülüyor. Oysa, harcamalardaki artışa
bakıldığında, emekli aylık ödentilerinin son
üç yıllık artışı sadece yüzde 10. AK Parti
Hükûmeti döneminde yapılan uygulamalarla ise, son üç
yılda özelleştirilen sağlık hizmetlerinin
harcamaları yüzde 300 artmıştır. Yani bugün
sürdürülemez denen, kara deliğe dönüşen sosyal güvenlik
açığı, esas olarak emeklilik ödentilerinden değil,
özelleştirilen sağlık harcamalarından
kaynaklanan ve bu Hükûmetin sorumlu olduğu bir durumdur.
Sağlık harcamalarının yüksekliği
bahanesiyle bütün sistemi yeniden düzenlemeye kalkan Hükûmetin,
sağlık sektörünün 2005 yılından bu yana
uyguladığı öngörüsüz piyasacı politikalar,
harcamaların bu denli kontrolsüz artmasıyla
artmıştır.
Sağlık
harcamaları sayesinde bu denli büyüyen açığın
faili AKP Hükûmetidir. Şimdi de bir taraftan sosyal güvenlik
haklarını kısarak, bir taraftan da sağlık
harcamalarına katkı payı getirerek bu faturayı
halkın sırtına yüklemeye
çalışıyorsunuz. Bu yasayla, emekçilere mezarda
emeklilik, tüm halkımıza da ne kadar para, o kadar
sağlık diyorsunuz. Üstelik bu kadar önemli bir
yasayı tarafların mutabakatını almadan
çıkarmaya çalışıyorsunuz.
İlgili
kuruluşların görüşünü aldık. diyorsunuz.
Tabii, biliyoruz, alıyorsunuz görüşlerini, ama bu
görüşleri alıp bir kenara bırakıp, sanki suya
yazılmış sözlermiş gibi hiçe sayıp
bildiğinizi okuyorsunuz. Durum böyle olduğu için de, bu
yasanın tarafı olan on dört meslek örgütü, sendika ve sivil
toplum örgütü meydanlara çıkmaya hazırlanıyor.
Bizler de Demokratik Toplum Partisi olarak, bu kürsüden sesimizi
emekçilerin sesine katıyoruz ve AK Parti Hükûmetini bu
yasayı derhâl geri çekmeye çağırıyoruz. (DTP
sıralarından alkışlar)
5510
sayılı Yasayla AK Parti Hükûmetinin amacı,
halkın geçimini, geleceğini ve
sağlığını iyileştirmek değildir.
Amaç, sosyal güvenlik hakkını kısıtlamak, emekli
aylıklarını düşürmek, sağlık
hakkını uzun vadede tümüyle paralı hâle
dönüştürmektir. Hükûmet ülkeyi ucuz iş gücü cennetine
dönüştürerek, halkı ucuz iş gücü olarak
uluslararası sermayeye pazarlayarak, sağlık
hizmetlerini de bir ticaret konusuna dönüştürerek,
halkımızın beklentilerine ve umutlarına
tamamen, taban tabana zıt bir uygulama içerisindedir. Bu yaklaşımdan
bir an evvel geri dönülmeli ve süreç yeniden
başlatılarak, tüm tarafların şeffaf ve açık
katılımıyla yasa, halk yararını gözetecek
şekilde yeniden düzenlenmelidir.
Bugün
Türkiyede çalışanların neredeyse yarısı
sosyal güvenlik sisteminin dışındadır. Hükûmet
bu kesimi nasıl kayıt altına alacağına kafa
yormuyor, tam tersine, kayıt altındaki daha küçük bir
kesimin sosyal haklarına göz dikiyor. Sosyal güvenlik
açığı kapatılmak isteniyorsa, öncelikle
kayıt dışı istihdamla mücadele edilmesi ve bu
soruna bir çözüm bulunması gerekir. Oysa, kayıt
dışıyla mücadele etmek bir yana, son
çıkarılmak istenen 5510 sayılı Yasa kayıt
dışı çalışmayı da teşvik edecektir.
Bu yasayla birlikte kayıt altına alınıp,
öngöremediği bir tarihte emekli olmayı beklemektense,
insanlar kayıt dışı çalışmayı tercih
edecektir.
Zaten resmî
rakamlara bakıldığında da, AKP Hükûmeti döneminde
kayıt dışıyla hiçbir şekilde mücadele
edilmediği ortaya çıkıyor. Tarım
dışı sektörde 2002 yılında 4 milyon 409 bin
kişi kayıtsız çalışırken, 2006
yılında bu sayı 1 milyon 99 bin kişi artarak, 5
milyon 508 bin kişiye ulaşmıştır. Yani, AK Parti Hükûmeti döneminde
her 2 kişiden 1i kayıt dışı
çalışmaya razı olmuştur.
Peki, tablo bu
kadar kötüyken Hükûmet ne yapıyor? Kayıt
dışı istihdamı önlemeye çalışırsak
işsizlik artar bahanesinin arkasına
sığınarak kayıt dışı istihdama göz
yumuyor. Kayıt dışı istihdama göz yumarak,
aynı zamanda kayıt dışı ekonomiye göz
yumuyor. Kayıt dışı istihdama göz yuman Hükûmet,
aynı zamanda asgari ücreti de düşük tutmaya bir gerekçe
buluyor: "Asgari ücreti yükseltirsek istihdam kayıt
dışına kayar." diye söylüyor. Oysa Türkiye,
kayıt dışı ekonominin ve kayıt
dışı çalışanların oranını her
yıl 2 puan aşağıya çekmeyi başarırsa on
yıl içerisinde vergi ve sigorta primi olarak toplam 232 milyar
YTL kâr sağlayacaktır, bir kaynak ortaya
çıkacaktır. Bu kaynak da sosyal güvenlik sisteminin
açığını
kapatmaya yetecektir ama Hükûmet
bu yolu denemek yerine emekçilerin haklarını
gasbetmek yolunu tercih ediyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çalışma
hayatına ilişkin en önemli problemlerden biri de kadın
istihdamının giderek azalmasıdır. 2001 krizinin
özellikle kadın istihdamının en yoğun olduğu
bankacılık sektörünü vurmasıyla kadın
istihdamında ciddi bir gerileme görülmüştür. Bu yılı
takip eden diğer yıllarda da sürekli bir azalma ivmesi
göstererek 2004 yılı itibarıyla Türkiye, OECD
ülkeleri içerisinde kadın istihdamı en düşük ülke
durumuna gelmiştir. Resmî verilere göre Türkiye'de
çalışabilen kadın nüfusunun sadece yüzde 24'ü
istihdam edilebilmektedir ve kadınlar genellikle düşük
statülü, az gelir getiren işlerde çalışmaktadır.
Kadınların eğitim düzeyi arttıkça iş gücüne
katılım oranlarının yükseldiği bir
gerçektir. Ancak, kadın istihdam sorununa sadece eğitim
sorunu olarak bakmak doğru değildir. Eğitimli ve genç
kadın nüfusta da işsizlik oranı oldukça yüksektir. En
az lise mezunu genç kadın nüfustaki işsizlik oranı
aynı durumdaki erkeklere oranlara 2 kat daha fazladır.
Sayın
Çalışma Bakanımız, kadın
istihdamının giderek azalmasını bir sorun olarak
dahi görmemiş, bütçe sunuş konuşmasında bu
konuya bir satırla bile olsa yer
ayırmamıştır. Bu durumu eleştiriyor ve
Bakanlığımızı kadın
istihdamını artırıcı önlemler üzerinde
çalışmaya, bu konuda da kadın örgütleriyle iş
birliği yapmaya çağırıyoruz.
Kadın
istihdamının artırılması için, öncelikle,
geleneksel erkek işi-kadın işi ayrımını
ortadan kaldıracak çalışmalar yürütülmelidir.
Ayrıca, çocuk, yaşlı ve hasta bakımının
yükü kadının sırtından alınmalı, devlet
bu konuda sorumluluk üstlenmelidir. Geçici ve yevmiyeli olarak ev
hizmetinde çalışan kadınlar, sosyal güvenlik
şemsiyesine alınmalıdır. Kadınların
ağırlıklı olarak çalıştığı
tarım sektöründe bir an önce Tarım İş Yasası
çalıştırılarak sosyal güvenlik şemsiyesi
geliştirilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, bu kadar kısıtlı bir sürede
emekçilerin dertlerini anlatmak gerçekten pek de mümkün değil.
Bu nedenle, geri kalan süremi Bakanlığımıza
birkaç soru yönelterek kullanmak istiyorum.
ILOnun
örgütlenme ve grev hakkını düzenleyen 87 sayılı
Sözleşmesi ile toplu pazarlık hakkını
düzenleyen 98 sayılı Sözleşmesi, Türkiye
tarafından da onaylanmıştır. Bu iki sözleşme,
tüm çalışanlara ayrımsız bir şekilde hak
doğurmaktadır ve grevli toplu sözleşme hakkı
öngörmektedir.
Sayın
Bakanımıza soruyoruz: Yıllardır çok yoğun
bir mücadele veren kamu emekçilerine grevli, toplu
sözleşmeli sendika hakkı veren yasal bir düzenleme
yapmayı düşünüyor musunuz?
Tarım
sektöründe hızlı bir şekilde ücretsiz aile
işçiliğinden ücretli işçiliğe doğru bir
kayma vardır ancak, tüm tarım işçilerini kapsayacak
bir yasal düzenleme henüz mevcut değildir. Var olan yasal
düzenleme, sadece 50den fazla tarım işçisi
çalıştıran büyük işletmeleri
kapsamaktadır. Milyonlarca tarım işçisi sosyal
güvenlikten yoksun bir şekilde kölelik koşullarında
çalışmaktadır. Her yıl, neredeyse yedi sekiz ay il
il dolaşarak, insanlık dışı koşullarda,
geçici, mevsimlik işçi olarak çalışan, mevsimlik
tarım işçilerinin koşulları da ortadadır.
Bu koşulları düzeltmek üzere bir yasal düzenleme, bir
çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Ülkemizde
ekonomik faaliyetlerde çalışan çocuk
sayısının giderek azaldığı ileri
sürülüyor. Ancak, resmî verilerin bile
ayrıntılarına bakıldığında,
kırdan kente yoğun göç nedeniyle tarım sektöründe
çalışan çocuk sayısının kısmen
azaldığı, buna karşılık küçük ve orta
ölçekli işletmelerde çalışan çocuk işçilerin
sayısının arttığı görülmektedir.
Sokakta çalışan çocukların sayısına
ilişkin ise sağlıklı bir veri bile
bulunmamaktadır.
2002
yılında Çalışma Bakanlığı
tarafından Zamana Bağlı Politika ve Program
Çerçevesi adı altında bir program
geliştirilmişti ve bu programa göre on yıl içerisinde
Türkiyede çocuk işçiliği sona erecekti. Bu
programın üzerinden beş yıl geçti. Bakana soruyoruz:
Çocuk işçiliğinin önlenmesi konusunda ne kadar yol
alındı?
Bir başka
şey, yasalarımızın ne kadar
uygulandığıyla ilgili. Diyarbakırda bir
yıldan beri grevde olan Akyıl işçilerinin öyküsünü
kısaca anlatmak istiyorum. Gözde Tekstilde çalışan
500 işçiden 305inin üye kaydını yapan
Tekstil-İş Sendikası, Bakanlığa
başvurarak iş yerinde yetki almıştır.
İşveren bu yetki üzerine derhal işletmenin
adını Gevran Tekstil olarak değiştirmiş ve
mahkemeye de başvurarak yetki belgesinin iptalini
istemiştir
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kışanak, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
GÜLTAN
KIŞANAK (Devamla) Teşekkür ediyorum Başkanım.
Mahkeme
işvereni haksız bulmuştur. İşçiler, bir kez daha
Çalışma Bakanlığına başvurarak, yine,
yetkilerinin geçerli olup olmadığını
sormuştur, bir kez daha yetki belgesi almışlardır. Daha sonra, Bakanlıktan ara
bulucu tayin etmesini talep etmişlerdir, ara bulucu da tayin
edilmiştir. Ara buluculuk sürecinden de bir sonuç
alınamadığı için işçiler greve
çıkmıştır. Bir yıldır bu işçiler
grevde, fakat söz konusu işveren grevdeki işçilerin
yerine yasa dışı bir şekilde işçi alarak
üretimine devam etmektedir ve ne yazık ki, bu durum,
Çalışma Bakanlığının müfettişleri
tarafından da tespit edilmiştir. Hatta, Çalışma
Bakanlığının müfettişleri bu iş yerinde
greve aykırı olarak grevdeki işçiler yerine yeni
işçiler alındığının tespitinin yanı
sıra, kayıt dışı işçi
çalıştırıldığını da tespit
etmiştirler. Gece vardiyasında çocuk
çalıştırıldığını da tespit
etmiştirler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLTAN
KIŞANAK (Devamla) - Ama, bu işletme bugün
çalışmasına devam etmekte, grevdeki işçiler ise
perişan bir şekildedir.
Bakanımıza
soruyorum -komisyonda da bu
konuyu gündeme getirdik- acaba grevdeki işçilerin bir gün
bıkıp, usanıp, açlıktan pes edeceği günü mü
bekliyoruz?
BAŞKAN
Sayın Kışanak, teşekkür ediyorum sizlere.
GÜLTAN
KIŞANAK (Devamla) - Neden bu soruna müdahale etmiyoruz?
Hepinize
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Demokratik Toplum Partisi adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Birleşime
bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.12
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.13
BAŞKAN
: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi söz
sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda.
İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldıza aittir.
Sayın
Yıldız, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on bir
dakika.
CHP GRUBU ADINA
SACİD YILDIZ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile Özürlüler
İdaresi Başkanlığının bütçeleri hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşünü açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum. Heyetinizi grubum ve şahsım adına
saygıyla selamlıyorum.
Sağlıklı
bir toplum ve mutlu yarınlar için en değerli
varlıklarımız çocuklarımızdır. Değerli
milletvekilleri, Çocuk Esirgeme Kurumunun öncelikli hedefi, korunmaya muhtaç
çocuklardır. Bu çocukların yanında, gene, korunmaya muhtaç,
bazen de bakıma muhtaç olan gençler, yaşlılar, kadınlar ve
özürlüler bulunmaktadır. Çocuk Esirgeme Kurumu, bu
varlıklarımızı koruma altına almak, sorunlarına
çözüm getirebilmek amacıyla, Atatürk ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bazı üyelerinin de girişimiyle, 1921de, ülkemiz ulusal Kurtuluş
Savaşını yaparken cephede şehit düşen ailelerin
çocukları için kurulmuştur. Bu kutsal kurum, AKP Hükûmetinin
girişimleriyle amacından uzaklaşmıştır.
Yönetmeliklerde yapılan değişiklikler ve yöntem
yanlışlıkları ve uygun olmayan atamalar nedeniyle
hedefinden sapmış bir kurum olmanın ötesine geçememiştir.
Koruma
altına alınan çocuklara yeterli hizmet verilememektedir. Ayrıca,
bu çocuklar değerli devlet büyüklerinin karşılama törenlerinde,
Başbakanın ve bakanların karşılama törenlerinde de
değerlendirilip siyasallaştırılmaktadır. Çocuklar uzman
personel yerine niteliksiz, ehliyetsiz, hatta onlar için tehlike teşkil
eden kişilere emanet edilmiştir. Kurumların başındaki
kişiler yetersiz, deneyimsiz ve çocuk eğitimi hakkında bilgi
sahibi olmayan kişilerdir. Bu yanlış kadrolaşmanın
kötü sonuçları, çok değil, birkaç yıl önce çocuk yuvaları
ve yaşlı bakımevlerinde uygulanan şiddet olaylarıyla
gündemimizdeydi. Bu, Malatyada, Erzincanda, Adanada oldu. Bunlar üzerine
Sayın Bakan herkesi duygulandıran bir söz etmişti: Bir tek
çocuğun gözyaşı için gerekirse makamımı
bırakırım. demişti. Bu, herkesin kalbini
kazandığı güzel bir söz, bir anne olarak da iyi bir söz fakat
arkasından, İstanbul Bahçelievler Atatürk Kız Yurdunda gece
çocukların yerinde olmayıp fuhuş çeteleri tarafından
alındığını, gene AKP Milletvekili Sayın Turhan
Çömez belgeledi, destekledi. Gene, Turhan Çömez -o sırada söylediği-
Türkiyedeki yurtlarda 1.400 çocuğun yerinde
olmadığını da belirtti. Bunun üzerine Sayın
Başbakan, Turhan Çömeze teşekkür edip bu araştırması
için onu belki ödüllendirip onurlandıracağına, işte O
saatte orada işin neydi? Nimet Hanımla niye bu kadar
uğraşıyorsun. diye ifade etti. Bunlar, gazete
sayfalarında, haberlerde yer aldı. Yani, Turhan Çömez bir hekim,
Başbakanın yakınında bulunmuş bir kimse ve milletvekili
olarak denetlemeye gidiyor,
görevini yapıyor, ama sonunda azar işitiyor. Bunun üzerine de
Bakan, herhâlde o çocukların gözyaşlarını gözyaşı
saymadı veya gözyaşı dökmediklerini farz etti. AKP Hükûmeti her
şeyin üzerini o kadar güzel kapatmasını biliyor ki kısa
süre sonra bu haberler basında yer almaz oldu, basının kontrolü
sonucunda.
Bir diğer
sorun da: Burada yetişen çocuklarımızın Kurumdan
çıktıktan sonra sokaklara terk edilmesidir. Sizce de bu çocuklara
daha Kurum çatısı altındayken bir iş güvencesi
sağlanması daha uygun değil midir?
Türkiyenin
diğer büyük sorunu da sokakta yaşayan çocuklardır. Gün geçtikçe
sayısı artmakta olan bu çocuklar için yeterli çalışmalar
yapılmamaktadır. Bunlar, genellikle göç etmiş, maddi
sıkıntılar çeken, AKPnin ekonomi politikaları nedeniyle
daha da yoksullaşmış ailelerin çocuklarıdır. Kimi
aileleri tarafından kimi ise çeteler tarafından suça teşvik
edilmektedirler. Bu çocukların çoğu okul çağındadır ve
olmaları gereken yer kesinlikle sokaklar değildir. Sokaklarda onları
bekleyen tehlikeleri kimse göz ardı etmemelidir. Bir süre sonra kötü
emelli insanların maşası hâline gelen sokakta yaşayan
çocukları topluma kazandırmak adına yapılan
çalışmalar yetersiz kalmaktadır.
Sosyal hizmetler,
bir ülkenin sosyal devlet olduğunun ana göstergesidir. Devlet, sosyal
kurumların sorunlarına çözüm getiremiyorsa,
yaşlılarına gereken özeni gösteremiyorsa, ülkesinin
geleceği olan çocukların ve gençlerin güvenliğini
sağlayamıyorsa, o devlet görevlerini yerine getiremiyor, yetkilerini
başka yönde kullanıyor demektir.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın bu kısmında özürlülerin
sorunlarına değinmek istiyorum: Özürlülük, -belki buna Özürlüler
İdaresi Başkanlığı deniyor ama engelli demek daha
doğru deyim olacaktır sanıyorum- günlük yaşama katılmayı
engelleyen fiziksel işlevlerdeki bir sınırlılık
hâlidir. Doğuştan, doğum sırasında ve sonradan
oluşabilmektedir. Bizim, bunların hepsinin oluşmasını
önleyen çalışmalar yapmamız gerekmektedir.
30 Mart 2007
tarihinde Birleşmiş Milletler Özürlü Kişilerin Hakları
Sözleşmesini imzalamış olmaktan özürlüler ve ülkemiz adına
mutluluk duyuyorum. Ayrıca, Özürlüler İdaresi
Başkanlığı tarafından hazırlanan Engelsiz Türkiye
Projesini de önemsiyorum. Bu vesileyle, Ampute Millî
Takımımızın başarılarını da buradan
kutluyorum.
Daha beş gün
önce 3 Aralık Dünya Özürlüler Günüydü. Bu günde özürlü ailelerinin ve
özürlülerin feryatlarını televizyon ekranlarında işittiniz,
gazete sayfalarından okudunuz. Bunlar neydi? Biraz evvel DTP Milletvekili
Sayın Bayındır ifade etti ayrıntısıyla.
Özürlülerin eğitimi için özel okullara verilen destek ortadan
kaldırılmıştır. Haziran 2006da verilen bu destekle
161 bin kişi bundan yararlanıyordu. Ama, 20 Kasım 2007de bu
destek geri çekildi. Arkasından, 29 Kasımda bir genelgeyle biraz
düzeltildi ama gene de epeyce özürlü kimse mağdur oldu. Yönetmelikte,
Dünya Sağlık Örgütünün gösterdiği Baltazar Cetveline göre
özürlülük derecesi değerlendirildi, daha evvel özürlü sayılanlar
özürlü olmaktan çıkarıldı. Mesela, bir kolu, bir
bacağı yoksa, bu özürlü olmadı, bunlara destek verilmez oldu.
Değerli
milletvekilleri, hukukta kazanılmış hak diye bir kavram
vardır. Yeni yönetmelik değişikliği çağdaş
dünyayla uyum için gerekli olabilir. Bunun geçmişe dönük değil,
bundan sonraki uygulamalarda göz önüne alınması gerekir.
Özürlüler için
eğitim çok önemlidir. Bunların eğitiminin desteklenmesi gerekir.
Çünkü, özürlülerin en önemli sorunu eğitimsizlik, yoksulluk,
işsizlik, istihdam edilememe, üretken olamama durumlarıdır.
Zaten, burada da eğer özürlü bir kimse, engelli bir kimse
eğitilmemişse iş de bulamamaktadır, iş
bulamayınca yoksullaşmaktadır. Bunlar, aynı zamanda
rehabilitasyon merkezlerine de gidememektedir maddi
sıkıntıları olduğu için. Bunların hepsi
birbiriyle bağlantı şeyler.
Bunları eğer eğitirsek
Kimse, eğitilmemiş,
belli bir becerisi olmayan özürlüyü işe almak istemez. Onun için,
bunların eğitim sorunu, beraberinde yoksulluğu ve
işsizliği de önleyeceği için çok önemlidir.
Bunların
toplumla bütünleşmesi için de rehabilitasyon eksikliklerinin, fiziksel
çevrenin, ulaşım araçlarının, iş yerlerinin ve
konutların elverişsizliği giderilmelidir. Bunlar giderilmelidir
ki bunlar toplumla bütünleşsinler, normal vatandaşlar gibi her yere rahat
gidebilsinler, her aktiviteye katılabilsinler.
Bu
planlamaları gerçekleştirmek için, Avrupa standartlarına
ulaşmak için Özürlüler İdaresi Başkanlığının
2008 mali yılı bütçesindeki 4 milyon 255 bin YTL ödeneğin
yeterli olmadığı kanaatindeyim. Niye yeterli değil? Çünkü,
geçen yıl bu ödenek 4 milyon 322 bin. Bu sene özürlü sayısı
mı azaldı? Türkiyenin nüfusu mu azaldı? Geçen seneki rakama
göre daha aşağıya inmiştir. Bu, yetersizdir bunların
desteği için.
Özürlülerin
eğitimi, bakımı, istihdamı kadar özürlülükten
korunmanın önemini vurgulamak istiyorum. Bu cümleden olmak üzere, terör ve
silahlanmanın önüne geçilmesini -bu şekilde çok özürlü
olmaktadır- depreme dayanıklı konutlar
yapılmasını -yine özürlü sayısını
artırmaktadır bu- trafik kazalarının önlenmesi için
tedbirler alınmasını, akraba evliliklerinden
kaçınılmasını, eğer akraba evliliği
gerçekleştirilmişse daha gebelik döneminde tıbbi genetik
araştırmaların yapılması ve sakıncalı
gebeliklerin sonlandırılmasını uygun buluyorum.
Amaç, özürlülere
acımak, farklı davranmak değil, onları engelsiz
vatandaşlar gibi toplumla bütünleştirmek, eğitmektir, istihdamda
değerlendirmektir, üretken kılmaktır. Bunun için de sosyal
devletin, gereğini yerine getirmesini beklemektedirler. Dünya Özürlüler
Gününde bunlar, diğer vatandaşlarla bir olduklarını,
hemfikir olduklarını, aynı duygu ve düşüncede
olduklarını göstermek için, Dünya Özürlüler Gününde engelliler
Mersinde organ bağışında bulunarak bu toplumun
duyarlı ve sorumlu bireyleri olduklarını bizlere
kanıtlamışlardır.
Ama özürlüler
için -gene öğreniyorum basından- iki gün evvel İstanbulda bir
özürlüler kongresi düzenlendi. Maalesef bu, Askerî Müzede düzenlendi, Askerî
Müze ve Kültür Evinde.
DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Harbiyede.
SACİD YILDIZ
(Devamla) Harbiyede evet. Orada düzenlendi ama buralara giriş
çıkışlar da çok sıkıntılıydı.
Orayı ben biliyorum, birkaç kere orada ben de kongreye katıldım.
Buralara özürlüler girip çıkmakta çok sıkıntı çektiler.
Bunları da ekranlarda hepiniz gördünüz. Yani bu -hem onlar için,
katılması için kongre düzenleniyor ve o da yanlış bir yer
seçiliyor- İstanbulda daha başka yerlerde olabilirdi. Bunu da
buradan söylemek istiyorum.
DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Biz yapmadık onu.
SACİD YILDIZ
(Devamla) Unutmayın, herkes bir gün engelli olabilir. Yarın, kimsenin
engelli olmayacağının garantisi yoktur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle 2008
yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce
Heyetinizi saygıyla selamlarım. (CHP ve DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Adana Milletvekili
Nevingaye Erbatur.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilinin tamamlamadığı süreyi size ilave ediyorum
Sayın Erbatur.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA NEVİNGAYE
ERBATUR (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü ile Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğünün bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi
saygıyla selamlarım.
Çağdaş
cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürkün devrimleri,
kadınlarımızın, cumhuriyetin onurlu, eşit hak ve
özgürlüklerle donanmış bireyleri olarak, sosyal, ekonomik, kültürel
ve siyasal yaşamda var olmasının önünü açmıştır.
Ancak, ülkemizde bugün, hâlâ kadınlarımız eşit hak
mücadelesini sürdürmekte ve sahip olduğu haklarının elinden
alınacağı kaygısını yaşamaktadırlar.
Dünya Ekonomik
Forumu tarafından açıklanan Küresel Cinsiyet Uçurumu 2007 Raporuna
göre Türkiye, kadın-erkek eşitliğinde 128 ülke arasında
121inci sırada yer almaktadır. Bu durumun bir yansıması
olarak, kadınların tamamına yakını hayatlarında
en az bir defa cinsiyet temelli ayrımcılığa uğramaktadır.
Parlamentoda kadın milletvekili oranı yüzde 9, çalışma
yaşamına katılan kadın oranı yüzde 24 ve kadınlar
hâlâ namus cinayetlerine kurban gitmektedir.
Üyesi
olduğumuz Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü
Komisyonu, 2008 yılındaki oturumunu, toplumsal cinsiyet
eşitliği için bütçelendirme ve kadınların güçlendirilmesi
üzerine gerçekleştirecektir. Bu oturumda Türkiye, kadına duyarlı
bütçeleme konusunda attığı adımları anlatmak durumunda
kalacaktır. Ancak ne yazık ki dünyanın gündeminde on beş
senedir yer etmiş olan kadına duyarlı bütçeleme konusu,
Türkiye'nin gündemine henüz gelememiştir.
Kadına
duyarlı bütçeleme, ulusal bütçenin her kaleminde, kadınların o
kalemden dolayı maruz kaldıkları etkilerin analiz edilmesi ve bu
etkilere bağlı olarak kadınlar için her bir kalemden bütçe
ayrılması anlamına gelmektedir.
Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğüne ayrılan 4 milyon 720 bin
YTLnin toplam bütçeye oranı yüz milyonda 22dir. KSGMnin bütçesine
baktığımızda ise durum daha da vahimdir. KSGMye
ayrılan 3 milyon 592 bin YTLnin genel bütçe toplamına oranı ise
sadece yüz milyonda 16dır. Hükûmetin hazırladığı 2008
yılı bütçesinde kadına ve aileye verilen önem ortadadır. Bu
rakamların çok büyük bir kısmı da ele alınan dönemde
gayrisafi millî hasılaya katkıda bulunan ancak o dönemde tüketilen,
ileriye dönük olumlu ve görünür katkı yaratmayan cari harcamalardan
oluşmaktadır.
Bütçenin
ayrıntılı incelemesine geçtiğimiz de ise ilk gözümüze
çarpan, KSGMnin ve Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğünün kadrolarıdır. Ben, bu konuyu iki kurumun kanununun
çıkarılması aşamasında da dile getirmiş, KSGM ve
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün, ilgili alanlarda
lisansüstü eğitim almış kadrolara sahip olması
gerektiğinde ısrar etmiştim ancak bu, maalesef
gerçekleştirilememiştir. Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğünün son yaptığı uzman
yardımcılığı sınavının,
yeterliliğe göre değil siyasi yakınlığa bakılarak
gerçekleştirildiği için yargıya intikal ettiği doğru
mudur? Bu iki kuruma son yıllarda alınan kişiler, başka
kurumlara geçmek için bu kuruluşları kullanmakta mıdırlar?
Çünkü bunlar, konunun uzmanı değillerdir. Son yıllarda
giriş yapanlardan, muvafakat isteyerek ya da istifa ederek başka kamu
kurumlarına ya da özel sektöre geçiş yapan personel sayısı
kaçtır?
Şimdi
sizlere, kısıtlı bir süre içinde, kadın ve aile
politikalarında Türkiyenin eksik ve geride olduğu konulara
değinip, kısa kısa çözüm önerilerinden bahsetmek istiyorum:
Özellikle
Anayasanın amir 10uncu ve 90ıncı maddeleri çerçevesinde,
kadın-erkek eşitliğinin öncelikle ulusal mevzuatımıza
yerleştirilmesi, devamı olarak da bu eşitliğin yaşama
geçirilmesi gerekmektedir. Bu eşitliğin hayata geçirilebilmesi için,
kadının ekonomik yaşamda görünür kılınması kadar
kadının karar alma mekanizmalarında ulusal ve yerel ölçekte yer
alması da son derece önemlidir. Ancak, siyasette kadın kotası
konusunda ülkemiz sınıfta kalmaya devam etmektedir. Bir an evvel,
pozitif ayrımcılık, fırsat eşitliği, kota -ne
diyorsak- yasal olarak ülkemizde uygulanmaya konulmalıdır.
Ayrıca,
şiddete sıfır tolerans ilkesi çerçevesinde, kadınlara
uygulanan her türlü şiddete, töreler gerekçe edilerek uygulanan
vahşete karşı kararlılıkla mücadele edilmeli;
kadına karşı şiddetle mücadele ulusal eylem planı
oluşturulup, kararlılıkla uygulanmalıdır.
Sığınma
evleri yaygınlaştırılmalı, ücretsiz
danışmanlık, psikolojik destek ve yasal yardım
yapılması sağlanmalıdır. Dün, 10uncu
Sığınma Evleri Kurultayı gerçekleştirildi. Kadına
yönelik şiddeti önleme açısından büyük öneme sahip kadın sığınma
evlerinin sayısının otuz beş civarında olduğunu
biliyoruz.
DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Otuz sekiz.
NEVİNGAYE
ERBATUR (Devamla) Otuz sekize yükselmiş, ne iyi.
Bu evlerden her
birinin, aşağı yukarı, 20 kişilik kapasitesi
olduğunu düşündüğümüzde, bu sayının gereksinimleri
karşılamaya yetmeyeceği açıktır. Genel olarak 7.500
kadına 1 sığınma evi olması gerekmektedir.
Kadının
ekonomik yaşamda görünür kılınması için önümüzdeki her tür
engel kaldırılmalıdır. Örneğin, analık izni
ödenekleri artırılmalıdır. Doğum sonrası
işten çıkarmalar detaylı olarak incelenip engellenmeli, kamu ve
özel sektör bünyesinde her kurum, kuruluş ve şirket
yapısında, okul öncesi eğitim çerçevesinde, kreşler
oluşturulmalıdır. Şu anda bile, gerekli personel
sayısına sahip olmasına rağmen, kreşi olmayan o kadar
çok kamu kurumu bulunmaktadır ki
Ebeveyn izni bir an önce
yasalaşmalıdır.
Ülke geneli için
baktığımızda, istihdam zaten başlı
başına bir sosyal sorunken kadınlar istihdama katılım
bakımından dezavantajlı konumlarını sürdürmektedirler.
Cumhuriyet atılımlarıyla birlikte kadının iş
gücüne katılımı da artış göstermiştir. Ancak,
günümüzde kadın, hizmet sektöründe ve çoğunlukla da iş güvencesi
olmadan, iş güvencesi talep edemeden var olmaya çabalamaktadır.
Kadınların iş gücüne katılım oranı, 2000
yılı verilerine göre, yüzde 24tür. Bu oran, OECD ülkeleri içinde
yüzde 50,7 ile en düşük kadın istihdam oranına sahip olan
İtalyayla kıyaslandığında dahi, gelişmiş
ülkelerin hâlen çok gerisinde olduğumuzun bir göstergesi olmaktadır.
Bu konuda Avrupa Birliğinin 2010 yılı hedefi yüzde 60tır.
Bunu nasıl sağlayacağız? Kamu sektöründe
kadınların oranına baktığımızda ise
bakanlıklar ve bağlı kuruluşlarda toplam çalışan
içinde kadın oranı, sadece yüzde 28, KİTlerde ise bu oran
sadece yüzde 7dir, üst yönetimde ise kadın neredeyse yoktur.
Kadının
toplum genelinde görünür kılınması önündeki engellerden biri de
kız çocukların nüfusa kaydının yapılmaması ya da
geç yapılmasıdır. Bu konu da öncelikli olarak ele
alınmalıdır. Kadınların nüfusa kayıt
olmaları ve resmî evlilikleri tüm toplumu kapsar şekilde
yaygınlaştırılarak bütün kadınların
yurttaşlık haklarından eksiksiz yararlanmaları
sağlanmalıdır. Bu uygulamaya paralel biçimde, kız
çocuklarının, özellikle kırsal bölgede okullaşması
üzerinde çalışılmalıdır. Ancak, bu konuda, genellikle
yanıltıcı bir bilgi olarak, okula başlama oranı
üzerinde tartışılmaktadır; üzerinde konuşulması
gereken esas rakam ise okula devam oranıdır. Bu rakam, maalesef,
ülkemizde okula başlama oranına göre son derece düşüktür. Kız
çocuklarımız çeşitli sebeplerle eğitim
hayatlarını tamamlayamamaktadır. Sosyal devlet, bu konuda
üzerine düşeni yapmalıdır. Buradan sormak istiyorum: Haydi
Kızlar Okula Kampanyasıyla okula başlayan kız
çocuklarının ne kadarı okula devam etmektedir?
Kadının
ekonomik yaşamda görünür kılınması için
kadınların mesleki eğitim olanaklarına erişimi
sağlanmalıdır. 1995 yılından beri GAP bölgesindeki
dokuz ilde (Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve
Şırnak) toplam otuz dört adet çok amaçlı toplum merkezi (ÇATOM)
açılmıştır. Bunlar başarılı örneklerdir.
ÇATOMlar kadınlara ve genç kızlara yönelik olarak, kadın
hakları, okuma yazma, genel sağlık, ana çocuk
sağlığı, beslenme, gelir elde etmeye yönelik beceri kazanma
konularında eğitim programları uygulamaktadır ve topluma
dayalı merkezler olarak kadının toplum yaşamında söz
sahibi olabilmesi ve görünür hâle gelebilmesi için uygun örnek olarak
yaygınlaştırılmalıdır. Ayrıca, halk
eğitim merkezlerinin yaygınlaştırılması ve her
yaşta kadının eğitime devam edebilmesi de önemli bir
aşama olacaktır.
Birleşmiş
Milletler Uluslararası Kalkınma Örgütünün Kasım 2007de
açıkladığı İnsani Gelişme Raporu, Türkiye için
karanlık bir tablo çizmektedir. Ülkelerin 2005 yılı
istatistiklerine dayanan rapora göre, Türkiye, kişi başına
düşen ulusal gelir dışında eğitim, yaşam süresi
gibi ölçütlerle oluşan insani gelişmişlik endeksinde 84üncü
sırada, ekonomik gelişmişlik açısından ise 66ncı
sıradadır. Burada bir çarpıklık
vardır, insani gelişmişlikte 84üncü sırada olmanın
ilk ve ortaöğretime kayıtlılık açısından 108inci
sırada olmasıyla açıklanabileceğini düşünüyorum ben.
Ayrıca, Türkiyede genel olarak her alanda kadın-erkek
eşitsizliğinin daha yoksul ülkelerden bile büyük olması ülkeyi
insani gelişmişlikte gerilere çekmektedir. Toplumsal Cinsiyet
Gelişme Endeksinin İnsani Gelişme Endeksine bölünerek bulunan
oranlamada ise Türkiye 112nci sıradadır.
Burada bir kez
daha durup düşünmenizi istediğim nokta şudur: Kadın sorunu
kadınların sorunu değil, bir insani gelişme kriteri ve
kadın-erkek herkesin sorunudur.
Raporun bize
göstermek istediği sonuç şudur ki: Kadın sorunu Türkiye'nin
sorunudur. Kadın-erkek eşitsizliği eğitimden politik
temsile bu kadar büyük oldukça, ekonomik büyüme ve başarı Türkiye'nin
dünya gelişmişlik sıralamasında yükselmesini sağlamaya
yetmez.
Kadın
sorunlarının çözümünde toplumsal cinsiyet bakış
açısının ana politikalara yerleştirilmesi
sırasında KSGMnin diğer kamu kurum ve kuruluşları ile
iş birliği içerisinde hareket etmesi son derece önemlidir. Bu da
ancak, Mecliste bir kadın-erkek eşitliği komisyonunun
kurulmasıyla sağlanabilir. Geçen yıldan bu yana bu konuda hangi
çalışmalar yapılmıştır? Hükûmetin bir
hazırlığı var mıdır?
Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü yaptığı
araştırmalarda Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına
Dair Sözleşmeyi dikkate almakta mıdır? Çünkü ülkemizde hâlen
çocuklar konusunda yapılan kimi çalışmalarda çocukların
kendisine sorunlarının çözümü için ne istediği
sorulmamaktadır.
Kadının
ve çocuğun ailede söz hakkı kazanabilmesi konusunda da önemli
adımlar atılmalıdır. Toplumun en temel demokratik ögesi
olması gereken aile kurumu bu niteliği hâlen kazanabilmiş
değildir. Kadın, aile içinde görünür
kılınmadığı müddetçe toplum içinde de görünür hâle
geçemez. Aynı şey çocuk için de geçerlidir. Sosyoekonomik ve kültürel
gelişmişlik hedeflerimize paralel olarak, çocuklarımıza
yaşlarının gerektirdiği çocuklukları yaşama
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Erbatur, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
NEVİNGAYE
ERBATUR (Devamla) -
ve ileri ülkeler seviyesinde eğitim hakları ile
bedensel ve ruhsal yapılarına uygun ortam ve koşulları
sağlamak görevimiz olmalıdır. Çünkü bir toplumun geleceği,
günümüzün çocuklarına sunabileceğimiz imkânlar çerçevesinde
şekillenecektir. Ancak, kadın ve çocuk toplumsal yapının
devamlılığı için son derece önemliyken, en fazla
şiddete ve sömürüye maruz kalan kesimler de gene çocuk ve kadın
olmaktadır. Çocuklar sokakta çalıştırılmakta ve
enseste maruz kalmaktadır. Ensest konusunda yapılan
araştırmalar var mıdır ülkemizde? Çocuklarımızın
haklarını öğrenmesi için araştırmalar yapılmakta
mıdır?
Sözlerime son
verirken, Cumhuriyet Halk Partisinin kadın hak ve özgürlüklerinin en güçlü
teminatı ve kadın devriminin güvencesi olduğunu,
kadınlarımızı çağdaş değerlerden
uzaklaştıran ve toplumsal yaşamdan dışlayan hiçbir
uygulamayı kabul etmeyeceğimizi, üzerinde konuştuğumuz
kurumların bütçelerinin kadının eşitlik mücadelesi için
yeterli olmadığını bir kez daha dile getirmek istiyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Erbatur.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına son konuşmacı, Kocaeli Milletvekili Cevdet
Selvi.
Sayın Selvi,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin değerli üyeleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüş
ve düşüncelerini sunmak üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlarım.
Bu
Çalışma Bakanlığının bütçesine gelmeden önce,
hepimizin dikkatle tekrar bir bakması ve bu 2008 bütçesinin önemini
kavraması ve dikkatle izlenmesi bakımından şu
noktaların altını çizmek istiyorum ilk önce: Bu bütçe,
diğer bütçelerden farklı bir bütçe, çünkü tek başına, üçte
2 Meclis çoğunluğuyla,
altı yıldan beri, beş yılı geçmiş süreden beri
iktidar olan tek parti iktidarının altıncı bütçesi. Bu
bütçe çıkmadan önce defalarca seçim bildirgesi, defalarca Hükûmet
Programı, uygulama planları, acil eylem planları
çıkmıştır ve beş yılda her istediğini yapma
gücüne, çoğunluğuna sahip, her dediğini gerçekleştirme,
politikalarını, uygulamalarını yapma gücüne sahip, Meclis
gücüne sahip bir iktidarın bütçesi olması nedeniyle,
yaşananlarla, gelişmelerle, rakamlarla bütçeyi
karşılaştırmanın daha gerçekçi ve daha doğru
olacağı kanaatindeyim.
Çalışma
Bakanlığı bütçesine gelince: Bütçelerin içerisinde en önemli
bütçelerden bir tanesi. Çünkü, çalışma hayatı, endüstriyel
ilişkiler bir ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasal durumunun kesin,
açık belirleyicisidir. Tüm halkı yakından ilgilendiren
geniş, dinamik bir alandır. Üretimi, verimi, kaliteyi, iş
huzurunu, toplumsal huzuru yakından ilgilendiren bir bakanlık
bütçesidir. Bir ülkenin demokrasi düzeyi, insan hakları ve özgürlükleri,
hukuk ve adalet anlayışı, özetle, ekonomik, sosyal ve siyasal
durumun somut ve gerçek göstergesidir Çalışma
Bakanlığının bütçesi.
Ülkemizin içinde
bulunduğu koşullardan uzaklaşmadan bu bütçeyi
değerlendirirsek çok yararlı olacağı kanaatindeyim.
Beş yıldır uygulamaların
yapıldığını söyledim. Ama, ne yazık ki, verilen
sözler, hâlâ bugün tekrarlanan vaatler maalesef gerçekleşmedi ve tam
tersine, çalışma hayatı, endüstriyel ilişkiler âdeta bir
kaos, âdeta bir karmaşa içerisine sürüklendi. Gelir gelmez işsizliğin
yok edileceği söylenerek, gelir gelmez Özgürlükler, sendikalaşma,
örgütlenme hakkı mutlak gerçekleşecek. denmesine rağmen,
Kayıt dışının önlenmesi zorunlu. denmesine
rağmen hiçbiri gerçekleşmedi.
Ülkemizde,
şöyle baktığımızda, geçen beş yıl rahat bir
iktidar dönemi sonucunda sosyoekonomik sorunu olan ve acil çözüm bekleyen
işsizlik sorunu alabildiğine yükseldi, en yüksek işsizlik de on
sekiz-otuz yaş arasındaki kuşakta, grupta. Her ailede ve
yakınında, bir iki işsiz; âdeta, bir bunalım içinde.
Yıllarca bütün bunların düzeltilmesi, iyileştirilmesi
söylenmesine rağmen, iktidarının dördüncü yılında
saygıdeğer bir Bakan, Kabine üyesi Sayın Ali Babacan,
işsizlikte başaralı olamadığını söyledi,
dört yıl sonra.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Yeterince başarılı
M. CEVDET
SELVİ (Devamla) - Doğrudur, yeterince başarılı
olamadığını söylemiştir. Hâl böyle olunca 2004
yılında, 59uncu Hükûmet, işsizlikle mücadele yılı
olarak kampanyalar başlatmıştır. Bu kampanyalar da, ne yazık
ki göstermelik ve oyalamadan ileriye gidememiş, işsizliği
önlemek mümkün olmamış, azaltmaksa hiç mümkün
olmamıştır. Bunu başaramayan o günkü, yani bugünkü Hükûmet,
olayın kolayına gitmiştir. TÜİK marifetiyle de
işsizlik rakamları çarpıtılmış,
işsizliğin hesaplanmasında da Avrupa şartları gibi
düşüncelerle hesaplamanın değiştirildiği açıkça
ortaya çıkmıştır, resmen de bu
açıklanmıştır. Çünkü iş gücüne katılım
oranı düşürülerek işsizlik oranının da
iyileştirilmesi gayreti gösterilmiştir. Son ve övünerek söylenen 8,8
oranındaki işsizlik, TÜİKin rakamlarına ve gerçek
rakamlara bakıldığı zaman, en az yüzde 15,3 düzeyindedir.
İşte, söylenenler, vaat edilenler gerçekleşmeyince maalesef
hesaplarda, maalesef rakamlarda oynamak alışkanlığı
devam etmektedir. Bunlar, resmî kurumların, devletin rakamlarıdır;
bunlar, çalışanların, o işin sorumlularının
verdiği gerçek rakamlardır.
Tabii,
çalışma hayatının en önemli unsurlarından bir tanesi
de emeklilerdir. Ne yazık ki, hayatını, gençliğini, ömrünü,
sağlığını, üretim araçları başında
geçiren, günü gününe, kuruşuna kadar en yüksek vergiyi ödeyen,
dünyanın en fazla sosyal güvenlik primini ödeyen işçiler, emekli
olduktan sonra, ya ikinci iş aramak zorunda ya torununa, çocuğuna
muhtaç duruma düşmektedir. Bu konuda, son derece, verilmiş, defalarca
tekrarlanmış sözlerine rağmen, intibak yasası denen,
içinde, bünyesinde bir haksızlık barındıran yasa
değişikliği, verilen sözlere rağmen
yapılmamış; TÜFE farkı, yargı kararlarıyla
emekliler tarafından kazanılmış olmasına rağmen
ödenmemiş; refah payında da hiç hesaplanmayacak şekilde
düzenlemeler yapılmıştır.
Sorunlar böyle
devam ederken, sanayicisinden çiftçisine, KOBİlerden esnafa,
işçisine ve memuruna, yani bu endüstriyel ilişkiler içerisinde önemli
yer tutan sosyal ve ekonomik grupların hepsi sıkıntı içinde
kalmış, umutla bekledikleri, yılları geçirdikleri, iyi niyetle
destekledikleri hâlde, beklenenin olmadığını, bu
politikalarla bugün Türkiyenin bu olumsuz noktaya gelmesi bir tarafa,
geleceğe dönük de umutları kalmamıştır.
Şimdi,
gelindiğinde, vergi ve millî gelir dağılımındaki
adaletsizlik uçurum boyutuna dönüşmüştür ve bunu düzelteceğini
söyleyen Hükûmet, hiç oralı olmamış, bireyler arasında,
bölgeler arasında, alabildiğine, millî gelir
dağılımındaki ve vergideki adaletsizlik devam etmiştir.
Sosyal Sigortalar primi, sosyal güvenlik primi ve vergiler, kayıt dışı
önlenmek yerine, kayıt dışı teşvik edildiği için
uygulamalarla, istihdam vergisi, sermayesini de, işçisini de güç durumda
bırakmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, özelleştirme adı altında babalar gibi
yapılan satışların sonunda, orada ömrünü veren işçiler
sokaklarda kalmış, 4/C ve benzeri gerçek olmayan önlemlerse
onların mağduriyetini giderememiştir. Seçim
yaklaştığında geçici işçiler kadroya
alınırken, seçim dikkate alındığı için adaletsiz
bir uygulama yapılmış, bütün mücadelemize rağmen,
Cumhuriyet Halk Partisinin gayretine rağmen, ne yazık ki, on
yıl, on beş yıl, yirmi yıl çalışanlar bir tarafa
itilmiş, 2006 yılında AKPnin kendisinin işe
aldığı, sadece altı aylık emeği olanlar kadroya
geçirilmiş, diğerleri ise mağdur edilmiştir, şimdi
hâlâ güç durumdadırlar.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) Sayın Selvi, birilerine haksızlık bu
söylediğiniz.
M. CEVDET
SELVİ (Devamla) Değerli arkadaşlarım, örgütlenme önünde
var olan engellerin kalkacağı, Avrupa Birliğine girmek,
uluslararası sözleşmeleri uygulamak sözlerinin yanında, ne
yazık ki, örgütlenme ve sendikalaşma önündeki hiçbir engel
kaldırılmamış, tam tersine, daha fazla bu hakkı, bu
demokratik hakkı kullanmak isteyenler, ailesiyle on binlerce işçi,
çalışan aç bırakılmıştır. Neye rağmen
aç bırakılmıştır? Anayasanın 51inci ve
90ıncı maddelerine göre çalışanların özgürce
sendikalaşabileceği ve kimsenin engel olamayacağı net,
açık söylenmiş olmasına rağmen bu uygulama
yapılmıştır.
Bu yeterli
değildir, 2821 sayılı Yasanın 22nci ve 31inci
maddelerinde açık seçik bu hakkın kullanılacağı
belirtilmiş, düzenlenmiş olmasına rağmen, on binlerce aile,
bu hakkı kullanmak istediği için, bir ücretle çalışma
koşullarında hiçbir talebi olmadığı hâlde,
önlenmiş ve aç bırakılmıştır. İşin
ötesi, Türk Ceza Yasasında bu özgürce temel hakkını kullanmak,
örgütlenme hakkını kullanmak isteyenlere, sendikalaşma
hakkını kullanmak isteyenlere engel olanlar, Türk Ceza Yasasına
göre suç işlemiş sayılacak ve hapis cezası da var olmasına
rağmen, bu geçen sürede binlerce, on binlerce işçi hakkından
edilmiştir.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) Kim çıkardı bunu?
M. CEVDET
SELVİ (Devamla) Defalarca, kamu çalışanlarının
sözleşmeli, toplu iş sözleşmeli ve grev hakkı verilecektir
denmesine rağmen, kesinlikle bu konuda adım atılmamış,
Avrupa Birliği Gözden Geçirilmiş Sosyal Şartında da halka
özgürlükten, insan haklarından, demokrasiden bahsedenler, beş
maddesini burada, Meclis çoğunluğu nedeniyle kesinlikle kabul
etmemiş, çekinceyle ortaya çıkarmıştır.
Avrupa
Birliği 2007 raporlarında, geçmişte olduğu gibi, işçi ve
çalışanların haklarına riayet edilmediği, kamu
çalışanlarına grevli, toplu iş sözleşmeli hak
verilmediği, ILO sözleşmeleri burada onaylanmış -yani,
Büyük Millet Meclisinde onaylanmış- olmasına rağmen
uygulanmadığı eleştirilerek devam etmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Selvi, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
M. CEVDET
SELVİ (Devamla) Sosyal güvenlik ve genel sağlık
sigortası hakkında çıkarılamayan, üzerinde
çeşitli oyunlar oynanan, sosyal devlet ilkesi ve
anlayışından uzaklaşılan, emekli
olunması mümkün olmayan bir yasa, 5510 sayılı Yasa
getirilmek istenmektedir. Sivil toplum örgütleri, Türk Tabipler
Birliği ve diğer demokratik kitle örgütleri her türlü
eleştirerek bu tehlikeli girişime engel
olunmasını istemektedir. Eğer mümkünse, Türkiyede
çok çarpıcı ve rahatsız edici bir sosyal
patlamanın, bir sosyal huzursuzluğun, daha dönemin
başında istenmiyorsa sivil toplum örgütleriyle, meslek
kuruluşlarıyla oturarak yeniden düzenleme
yapılmalıdır. Bu, ülkenin yararınadır,
sosyal yaşamımızın yararınadır, bunun
gerçekleşmesi lazımdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Selvi, teşekkür ederim.
M. CEVDET
SELVİ (Devamla) Hemen bitiriyorum.
Herkese her
konuda diyalog, iletişim, herkese soruldu denilmesine
rağmen, bütün sivil toplum örgütleri kendilerinin
kullanıldığını, hiçbir taleplerinin
gerçekleştirilmediğini açık seçik söylemektedir.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.
M.CEVDET
SELVİ (Devamla) Ben teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim, sağ olun.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şahısları
adına lehte ve aleyhte olmak üzere iki milletvekili
arkadaşıma söz vereceğim.
İlk konuşmacı,
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş,
lehinde.
Sayın
Ağırbaş, buyurun. (DSP sıralarından
alkışlar)
AYŞE JALE
AĞIRBAŞ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yedinci turda yer alan kurumların bütçesi
üzerine görüşlerimi belirtmek üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi Demokratik Sol Parti ve
şahsım adına selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, nüfusumuzun yarısını teşkil
eden kadınlarımız, ayrımcılık, baskı
ve şiddet içeren uygulamalarla karşı karşıya
kalmakta, eğitim de dâhil olmak üzere, kimi toplumsal
hizmetlere ulaşmakta zorlanmaktadırlar. Bu sorunlara son
verecek düzenlemeleri Hükûmetin bir an önce yapması
gerekirken bütçeden kadınlarla ilgili kurumlara yeteri
ödenek ayrılmadığını görmekteyiz. Bir
başka ifadeyle, Hükûmetin kadınlarla ilgili çalışmaları
şekilcilikten öteye gitmemektedir.
Bu dönemde,
kadınları toplumsal hayatın dışına
çıkaran, onların istihdamını caydıran pek
çok uygulama vardır. OECDnin 2007 İstihdam Raporu
verilerine göre Türkiye, kadın işsizliğinin en
yüksek olduğu ülkeler arasında 17'nci sıradan
6'ncı sıraya yükselmiştir. Hükûmet,
kadınların ekonomiye entegre olması, istihdama
katılması yönünde bugüne kadar ciddi bir destek vermemiştir.
Bakın,
Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı'yla kadınlar eve mahkûm
edilmek istenmektedir. Kadının ekonomik hayata
katılımının artırılması konusunda
Hükûmetin herhangi bir önceliği bulunmamaktadır. Sığınma
evleri, danışma merkezleri kendi imkânları ölçüsünde
görevini yerine getirmeye çalışıyorlar. Kanunla
belediyelere, kadınlar ve çocuklar için koruma evleri açma
zorunluluğu getirilmesine rağmen belediyeler bu
konuda isteksiz davranmaktadır. Hükûmet de bu konuda sessiz kalmayı tercih
etmektedir.
İBRAHİM
YİĞİT (İstanbul) Lehte konuşun, lehte!
AYŞE JALE
AĞIRBAŞ (Devamla) Avrupa fonları ile sekiz adet
kadın sığınma evi yapılacaktı. O projeye
ne oldu, hangi aşamada, hiç kimse bilmiyor.
Ülkemizin
kanayan yaralarından biri de özürlü
vatandaşlarımızın durumudur. Bugüne kadar
özürlülerin sorunlarının çözümlenmesi, üretken bireyler
hâline gelerek başkalarına muhtaç olmadan kendi
kendilerine yetebilmeleri ve sosyal hayata eşit bir biçimde
katılmalarının sağlanması için yeterli
çalışmalar yapılmamıştır. Bugün sosyal
güvencesi olmayan ağır derecedeki özürlüye ortalama 220
YTL maaş verilmektedir. Bu tutarın özürlülerin rahatça
yaşayabileceği bir düzeye çekilmesi konusunda
gerekenler yapılmalıdır. Diğer taraftan,
özürlülük meydana gelmeden önce önleyici tedbirlerin
alınması, özürlülük durumu meydana geldikten sonra da
onların topluma kazandırılması ve
istihdamlarının artırılması konusunda
yeni fikirlerin geliştirilmesi zaruridir.
Özürlülere
bakış açımızı bu çerçevede belirlememiz
gerekirken, bakıyoruz, Hükûmet geçen dönemde özürlülere
verilen hakları ellerinden alıyor. Destek eğitimi
almak için özel eğitim kurumlarına giden engelli
öğrencilerin masraflarını artık
karşılamama kararı alınmıştır.
Engelli vatandaşlarımızı mağdur eden
yanlış kararın bir an önce düzeltilmesi
gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Çocuk Esirgeme Kurumu bütçesinin de yetersiz
olduğu, bu Kurumun asli görevlerini tam anlamıyla
yerine getirmesine imkân vermeyeceği aşikârdır.
Hükûmet, Kurumun yürüttüğü hizmetlerin yerel yönetimlere,
özel ve tüzel kişilere devrini amaçlamaktadır. Bir
başka ifadeyle, bu hizmetlerin özelleştirilmesi
tasarlanmaktadır. Âdeta toplumda Bu işi devlet
yapamıyor, bu işi yerel yönetimlere, sivil toplum
kuruluşlarına, vakıflara devretmeliyiz düşüncesi
getirilmeye çalışılıyor. Buna şiddetle
karşı çıkmalıyız. Zaten bütçesinin dörtte
1ini faiz ödemelerine ayırmak zorunda kalan Hükûmetten daha
fazlası da beklenemezdi. Ortaya konulan bu rakamlarla, bu
bütçelerle, bu sorunların üstesinden gelinmesinin mümkün
olmadığına inanıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetin ekonomide pembe tablolar çizen
söyleminin tersine, vatandaş penceresinden olaya
baktığımız zaman, sorunlar yumağıyla
karşılaşıyoruz. Halkımız, tüketim
ihtiyaçlarını karşılamak için bankalara,
bakkallara, mağazalara borçlanmaktadır. 2002
yılından sonra vatandaşların bankalara olan tüketici
kredi borçları 26 kat, kredi kartları borçları da 12 kat
artmıştır.
İşsizlik
giderek artmaktadır. Yılda 1 milyon, her dakika ise 2
kişi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ağırbaş, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
AYŞE JALE
AĞIRBAŞ (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
İBRAHİM
YİĞİT (İstanbul) Sayın Sözcü, bir dakika da
lehte konuşun!
AYŞE JALE
AĞIRBAŞ (Devamla) 2008 bütçesinin, sorunlarla
yaşama mecburiyetini içine sindirmiş, çözüm üretmekten
uzak, işsizlikle, üretimsizlikle,
yatırımsızlıkla Türkiyeyi yönetme
iddiasında olan, sosyal boyutu ihmal edilmiş bir bütçe
olduğunu düşünüyorum.
Sözlerime son
verirken, bu bütçenin hayırlı uğurlu
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Hükûmet
adına ilk konuşmacı, Devlet Bakanı Sayın
Nimet Çubukçu.
Sayın
Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz on
sekiz dakika.
DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce Meclisimize, 2008
yılı mali bütçe görüşmeleri çerçevesinde,
Bakanlığıma bağlı kuruluşlar ve görev
alanları, faaliyetleri konusunda bilgi vermeden önce
hepinizi saygıyla selamlamak istiyorum.
Görev
alanıma giren Bakanlığıma bağlı
kuruluşlar bütçesi üzerinde söz alan, konuşma ve eleştirileriyle
katkı veren tüm milletvekillerimize öncelikle teşekkür
etmek istiyorum. Bu değerli görüşlerinin
uygulamalarımızda da bize yol göstereceğini ifade
etmek isterim. Ama, bir taraftan da söz alan milletvekillerimizin
birçoğunun, belki bir kötü niyet yok ise, bilgi
eksikliğiyle hareket ettiğini düşünüyorum ve
verilen rakamlar, uygulanan hizmetlerle çoğunun doğru
orantılı olmadığını ifade ederek
kısaca sizi bilgilendirmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle sosyal
hizmetler alanında çağdaş dünyayla entegre olacak
şekilde bir hizmet anlayışını yürürlüğe
koyduğumuzu ve 2002den bugüne kadar bütçemizin, 2002de 121
milyon 589 bin YTL olan bütçenin, bugün yüzde 700 artışla 853
milyon YTLye çıktığını, Türkiyenin var olan
bütçe şartları içerisinde en olabilir ve en yüksek
düzeyde, korunmaya muhtaç çocuklara verdiğimiz önem
nedeniyle hizmet yelpazemize kattığımızı
söylemek isterim.
Değişen
koşullar çerçevesinde tüm dünyada sosyal hizmet
anlayışı, özellikle aile odaklı, aileye destek
odaklı ve korunmaya muhtaç çocukların aile bakım
modeli tercih edilirken ülkemizde kurumsal bir şekilde
bakım hizmetlerinin veriliyor olması gerçekten
gelişmişlikle doğru orantılı değildi. Bu
sebeple, 2005 yılında başlattığımız
Aileye Dönüş Projesi çerçevesinde
çocuklarımızın 5 bine yakını bugün Kurum
bakımı altından kendi ailelerinin yanına
geldiler ve ayni, nakdî yardımla desteklediğimiz bu
çocuklarımız bugün kendi ailelerinin yanında
bakılıyorlar. Ve özellikle Hükûmetimiz döneminde,
kuruluş bakımı altındaki modelin en son tercih
edilecek model olduğundan hareketle, ikinci aşamada
koruyucu aile modelini yaygınlaştırmaya
çalışıyoruz ve bine yakın da koruyucu ailemiz var şu anda.
Hükûmetimiz
döneminde hizmet önceliklerimizden birisi olan Kurum
bakımı altındaki çocuklarımızın
sayısının azaltılması, aile yanında
bakımının hedeflenmesi doğrultusunda bugün
yüzde 33 oranında Kurum bakımı altındaki
çocuklarımızın sayısı azalmışken
çocuklarımıza bakan hizmet personelinin sayısı
son derece yüksek bir şekilde
artırılmıştır.
Hükûmetimiz
sadece ulaşılana değil, hizmet hakkı olan ve
ulaşılması gerekene ulaşarak bir hizmet
modelini tercih ediyor ve bu şekilde koruyucu ailelere de
verdiğimiz destek ortalaması aylık 550 milyon
civarında yükseltilmiştir. Bugüne kadar evlat edinme
hizmetlerinden de kuruluş bakımı altına
alınıp evlat edindirilen çocukların sayısı
9.105 civarındadır. Dolayısıyla, evlat edinme
hizmetlerinin de son derece hızlı ve süratli bir şekilde
sürdüğünü
Ama takdir edersiniz ki, evlat edinme işlemi
aynı zamanda yargısal bir süreçtir ve hukuksal olarak
yargısal sürecin de tamamlanması belli bir zamanı
almaktadır. Özellikle evde bakım modeline uygun hizmetin
ve aile yanında bakımın hedeflenmesine rağmen,
her şeye rağmen kuruluş bakımı altında
kalmak durumunda olan çocuklarımız için de aile
bakımına en yakın model olan sevgi evleri ve çocuk
evleri modelini hizmete geçirdik ki, bugün, şu anda
Türkiyenin her yerinde süren sevgi evlerinin inşaatı
hayırseverlerimiz, belediyelerimiz, il özel idaresi ve
genel bütçeden ayrılan kaynaklarla son derece süratli bir
şekilde sürmektedir.
Fiziksel
mekânlarda yapılan bu değişikliklerin yanı
sıra, çocuklarımızın kişiliklerinin, maddi
ve manevi varlıklarının en iyi şekilde
geliştirilebileceği bir model de onlara bakan
personelin, hem sayısal olarak hem de nitelik olarak
yetişmiş insan gücü olarak çok arttığını
söyleyebilirim. Bugün burada dile getirilen görüşler
içerisinde daha eğitimli olanların çocuklara hizmet
vermesi gündeme geldi ki, biz zaten geçen yıl ve 2006
yılında çocuklarımızın hizmet personelinin
bakım ve temizlik personeli olarak ihalelerini
ayırdık. Bakım personelimizin çocuk gelişimi
bölümü mezunu olmasına ve çocuk gelişimi bölümü
alanında, en azından bu alanda sertifika
programlarına dâhil olmuş olanları tercih ediyoruz.
Kimsesiz çocuklarımızın bakım personeli
sayısı göreve geldiğimizde 20-25 civarında 1
çocuğa 1 personel düşerken, bugün 2 ve 8 kişilik
odalarda en fazla 8 çocuğa 1 personelin düştüğü ve bu
bakım personelinin de çocuk gelişimi mezunlarından
oluştuğunu ifade etmek isterim. Özellikle 2002
yılında kadrolu ve hizmet alımı personelinin
toplamı 12.505, kuruluşlardaki bakım altındaki
çocukların sayısı 20 bin civarında. Bugün
kuruluş bakımı altındaki çocukların
sayısı 12 bin civarında, bakım ve hizmet
personeli toplamı da 18.503. Burada rakamlar konuşuyor ve
rakamlar bu personelin daha az sayıda çocuğa çok daha
nitelikli hizmet verdiğinin bir kanıtı. Nitekim,
verdiğimiz bu hizmetler neticesinde, gerçekten, çocuklarımıza
gösterdiğimiz bu bire bir ilginin
Ben, çocuk gelişimi bölümü
mezunlarıyla birlikte tüm fedakâr kuruluş
personelimize de teşekkür etmek istiyorum.
Çocuklarımızın 2002 yılına göre
üniversiteye girişte ve başarı oranlarında son derece
ciddi bir artış vardır ve üniversite
sınavında bu yıl yüzde 53 oranında
çocuklarımız başarılı olmuştur.
Dünyadaki spor
müsabakalarında, üniversiteye girişte ve birçok alanda
çok önemli başarılar elde etmelerine rağmen,
maalesef, hâlâ kamuoyunda başarı hikâyeleriyle
değil kötü hikâyelerle anılıyor. Bugün burada bir
milletvekilimizin daha kuruluş ismi zikrederek
andığı yerde genç kızlarımız
yaşıyor. Ben geçen yıl bütçe görüşmelerinde de
rica ettim. Eğer, UNICEFin medya etik ilkelerini ele
alırsanız, bizim burada medya üzerinde toplumsal bir
baskı uygulamak, siyasal bir baskı uygulamak değil,
ama, söz konusu olan çocuklar, hele hele kamusal bakım
altındaki çocuklar söz konusu olduğunda, onlara
hazırlamayı düşündüğümüz o gelecek ve toplumla
bütünleşmelerini sağlayacak sosyal imkânların
tamamen bu olumsuz haberlerle yerle bir edildiğini biliyoruz.
Özellikle yetişme çağında, ergenlik çağında,
liseye giden, üniversiteye hazırlanan bu kız
çocuklarımızın yurtlarıyla ilgili çıkan
haberlerden sonra en az 2-3 öğrencimizin intihara kalkıştığını,
haftalarca okullarına gidemediklerini, okulda
sınıf arkadaşlarından ve öğretmenlerinden,
bugün burada ifade edemeyeceğim, ama, yüzümüzü kızartan,
onları da utandıran sorularla muhatap olduklarını
söylemek isterim. Lütfen, bir kuruluşla ilgili, özellikle isim
zikrederek verdiğiniz zaman, bu çocukların gittiği
okullarda kendilerini son derece zor ve savunmasız
hissediyorlar.
Kuruluş
bakımı altındaki çocukların belki de en önemli
problemi, toplumsal hayata katılımında toplumun
kendilerine duymasını bekledikleri güven.
Çocuklarımız üzerinde yaptırdığımız
araştırmada gördük ki, kendileri, hiçbir şekilde toplumun
kendilerine güvenmediğini düşünüyorlar ve bu oran çok
yüksek. Yüzde 87si okullarını bitirene kadar hiçbir
disiplin cezası almadıkları hâlde, okulda cereyan
eden her kötü hadiseden bu çocuklar sorumlu tutuluyor.
İşte, bu anlayış, bugün burada dile getirilen,
kuruluş isimleri verilerek damgalanmaya
çalışılan bu çocukların hayatında son
derece yıkıcı bir etki yaratıyor.
Amacımız, ülkemizin kimsesiz ve sahipsiz diye
nitelendirilen bu çocuklarını, bu ülkenin en
şanslı çocukları yapmaya çalışıyoruz ve
ortalama bir ailenin eline geçecek imkânlardan daha fazla imkân
sağlayarak, onların başarılı birer genç ve
ülke yararına çalışabilecek bireyler olmaları
için mücadele ediyoruz ve az önce söylediğim gibi de, nitekim,
bu çocukların üniversiteye giriş başarı
oranındaki yüzde 53e varan artış bu
çabalarımızın bir sonucudur.
Aynı
şekilde, kuruluş bakımı altında olan özürlü
çocuklarımız ve özürlü vatandaşlarımız için
de sevgi evlerine benzer engelsiz yaşam merkezleri
kuruyoruz. En fazla 12 özürlüye hizmet verecek olan bu
kuruluşların şu anda ülke genelinde 2.028
civarında özürlümüze hizmet sunacak 19 engelsiz yaşam
merkezi bünyesinde, 169 yaşam evinin inşaatı
sürmektedir ve bugün, aynı zamanda yaşlı hizmetlerinde
de hizmetlerimizi son derece başarılı bir
şekilde sürdürüyoruz ve onların da özellikle sevgi
evleri inşa ettiğimiz yerlerde, çocuklarla birlikte,
onlara destek olacak şekilde karşılıklı
toplumsal dayanışmayı sağlayacak şekilde
inşa ediyoruz ve ev tipi yaşam merkezleri inşa
ediyoruz.
Bugün burada
yine dile getirildiği üzere, toplum merkezleri çocuk ve
gençlik merkezleri ve aile danışma merkezleri
kanalıyla da sosyal hizmetlerde önleyici hizmetleri
sunuyoruz. Önleyici sosyal hizmetler ne demek? Tüm dünyada
olduğu gibi, sosyal açıdan risk altında olan toplumun
bu kesimlerine verilecek destekle onların herhangi bir
kurumsal bakıma ihtiyaç duymadan desteklenmesidir. Bugün 39
aile danışma merkezimizde ve 22 tane Sosyal Hizmetlere
bağlı olmak üzere, 38 sığınma evinde
kadınlara hizmet veriliyor. Bir taraftan da toplumda sosyal
sorumluluk bilincinin geliştirilmesiyle, bu Kurum
bakımı altındaki çocuk ve gençlerimize toplumun
yardımını da, desteğini de almaya
çalışıyoruz.
Hükûmetimiz
yoksul ve güç şartlarda olan vatandaşlarımıza
yardım edilmesine de büyük önem vermektedir. Nitekim, devlet
himayesine muhtaç, sosyal güvenlik şemsiyesi altında yer
almayan vatandaşlarımıza ulaşabilmek için de bu
bütçenin artırılmasına önem verilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada, yine,
gündeme alınan en önemli konulardan birisi Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü ve bütçesiyle ilgili
konuşmalardı.
Öncelikle
şunu söylemek isterim ki, 6 Kasım 2004 tarihinde
teşkilat yasası çıkarılarak dönemimizde yasal
bir statüye kavuşan bir kuruluştan bahsediyoruz. On
yıla yakın bir süre teşkilat yasası
çıkarılmamış ve Kurum, legal olmayan bir
şekilde hizmet vermiştir. Bugün, dönemimizde ilk olarak teşkilat
yasası çıkarılan bu kuruluşun
çalışmaları son derece hızlı bir şekilde
sürmektedir.
Dönemimizde
kadınlara yönelik olarak çıkarılan yasalar,
Anayasanın 10uncu maddesinden başlayarak,
Anayasanın 90ıncı maddesi, Türk Ceza Kanunu,
İş Kanunu gibi değişiklikler,
kadınların hayatında, cumhuriyetin ilk döneminden
sonra ikinci devrim niteliğinde yasal değişikliklere
beşiklik etmiştir. Bu Parlamentoya bu çalışmaları
nedeniyle de teşekkür etmek istiyorum.
Özellikle,
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün bütçesi
konusunda alınan sözlerde, eleştiri yapılan
konuların en önemlisi de Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğünün bütçesi doğrultusundaydı.
Öncelikle
şunu söylemek isterim ki, Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğünün kullandığı bütçenin çok daha
üstünü Avrupa Birliği fonları ve projeleri
kullanmaktadır. Bakanlığımız yaptığı
Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini
Yaygınlaştırma Projesi çerçevesinde, 1 milyon 600 bin
euro geliştirme projesine, kadına yönelik şiddetle
mücadelede 2 milyon 970 bin euro ve şiddet alan
araştırması için de 2,5 milyon euro bütçe
kullanmaktadır ki, bu, yaklaşık Kurum bütçesinin 3
katı kadar da Avrupa Birliği fonlarından proje olarak
yararlanmaktadır.
Bir taraftan
Sayın Başbakanımızın 4 Temmuz tarihinde
yayımlandığı Başbakanlık genelgesi
doğrultusunda kadınlara ve çocuklara yönelik
şiddetin önlenmesi konusunda kapsamlı bir genelgenin
yaşama geçirilmesi yolunda eylem planı
çalışmaları tamamlanmıştır.
Genel
Müdürlüğümüz, aynı zamanda, uygulamaya yönelik olarak
son derece yaygın çalışmalar yapıyor. Bunu, bütün
basından da biliyorsunuz. Genelkurmay
Başkanlığımız başta olmak üzere, polisin
eğitimi, sağlık personelinin eğitimi; Diyanet
İşleri Başkanlığımızla
yaptığımız iş birliği sonucunda,
kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda son derece
kapsamlı çalışmalar yapıyoruz.
Bir taraftan da
kadın istihdamının artırılması için,
kadın yoksulluğunun azaltılması için mikro kredi
uygulamalarına bu dönem de ağırlık
vereceğiz.
Yine, aynı
şekilde, Aile Araştırma Kurumu tarafından da
Aile, toplumumuzun gerçekten güven ve istikrar
kaynağıdır. Şu ana kadar, belki de, dile getirilen
bütün sorunların çözümünde hiçbir devlet
mekanizmasının yerine geçemeyeceği kadar mükemmel
bir kurumsal mekanizma olan aileyi korumak, aileye verdiğimiz
desteği artırmak son derece önemlidir. Ve ASAGEM,
kuruluş itibarıyla bu yönde araştırmalar yapan,
bu çalışmaları ortaya koyan bir kuruluştur.
Özellikle
bazı konular da gerçekten gündeme getirildiği için ben de
cevap vermek istiyorum. Boşanmaların bizim dönemimizde
patladığına ilişkin bir konuşma
yapıldı. Ben, grafik de veriyorum. Gerçekten, Türkiyede
boşanma oranlarının çok ağır bir sıçrama
yaptığı bir dönem var. O dönem, tarih olarak 2000-2001
tarihleridir. 2002 tarihinde bir sıçrama daha yapmış.
Ondan sonra da stabil bir şekilde, var olan şekilde gidiyor.
Rakamlar burada. Boşanma oranlarında dönemimizde bir
artış olmadığı gibi, boşanma
oranlarında Türkiyedeki artışın
patladığı dönem, ekonomik krizlerin
yaşandığı dönem olmuştur. Rakamlar burada.
Dolayısıyla, bu grafikleri, özellikle bu konuda ayrıntılı
olarak bilgi sahibi olmak isteyen arkadaşlara memnuniyetle
verebilirim.
Bunun
dışında, özürlüler konusunda, gerçekten burada dile
getirilenlerin birçoğunun, ben, milletvekillerimiz
tarafından bilinmediği ve bu nedenle böyle dile
getirildiğini düşünüyorum. Zira bu dönemde özürlülere
yönelik olarak Hükûmetimiz döneminde yapılan
çalışmalar gerçekten kıyaslanamayacak ölçüde,
diğer dönemlerle kıyaslanamayacak ölçüde önemli çalışmalar.
2005 yılında çıkardığımız Özürlüler
Yasasından sonra, bütçeye yaklaşık -ortalama
olarak söylüyorum genelde- 1 katrilyon civarında yük
eklemesine rağmen, biz bu hizmetleri toplumumuzun dezavantajlı
kesimlerine toplumsal hayata tam ve eşit, engelsiz olarak
katılmalarını sağlamak üzere yaptık. Bugün
bir özürlü vatandaşın aldığı
maaşlardaki artış yüzde 200 ile 300 civarında değişmekte,
ilk kez on sekiz yaş altında çocuklara özürlü maaşı
bağlanmakta, özürlü çocuklarımızın eğitim
giderlerinin tamamı devlet tarafından
karşılanmakta ve karşılanmaya devam ediliyor.
Burada az önce söz alan arkadaşlar, verilen desteklerin
kesildiğini söylediler. Bunlar tamamen, hiçbir
dayanağı olmayan, gerçek dışı ve bir bütçe
konuşmasının, doğrusu, sadece basından
okuyarak burada dile getirilmesini çok büyük bir
haksızlık olarak görüyorum.
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) Basından değil.
DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Bize sorsaydınız biz
bunların size ne olduğunu çok rahatlıkla
açıklardık.
Özürlü
çocukların eğitim giderlerinin
karşılanmasına devam edileceği gibi, dönemimizde
yaklaşık 200 bine yakın özürlü çocuk eğitimine
devam ediyor. Bir taraftan da çocuklarımızın
eğitim giderlerini karşılamakla beraber okullara
erişim ücretlerini de devlet olarak biz
karşılıyoruz.
Bunun yanı
sıra, evde bakım hizmetlerine değinildi. Bir
milletvekilimiz Evde televizyon var mı yok mu, bu kontrol
ediliyor. Evde inceleme yapılıyor. dedi. Bir özürlünün
evde bakımı için devletin ödeyeceği ücret asgari
ücret tutarındadır. Özel bir bakım evine ailenin
yatırması durumunda iki asgari ücret
tutarındadır. Elbette ki, takdir edersiniz ki, ailenin bu
çocuğa bakma koşullarının olup
olmadığı için evde bir sosyal inceleme yapılması
son derece doğaldır.
Bırakın televizyon olup
olmadığını, ilk kez biz, herhangi bir sosyal
güvenlik kurumuna tabi olanların yararlanamaması
durumunda aileler mağdur olur diye ilk kez sosyal yoksunluk
tanımını getirdik ve yasal değişiklik
yaptık geçen dönemde. Dolayısıyla eğer bir evde
yaşayan bireylerin kişi başına düşen ücreti
bir asgari ücretin üçte 2sinden daha az ise -yani 286 milyon
civarında olması lazım- bu hizmetten
yararlanıyor. 4 kişilik bir ailede bu oran 1 milyar 111
milyon civarında, yani bundan daha fazla geçiyorsa
ödemiyoruz. Dolayısıyla elimizdeki bu imkânlar
doğrultusunda ailelere verdiğimiz bu destek, özürlü
ailelerine verdiğimiz bu destekle, şöyle bir sorunu,
yıllarca dile getirilen Ben öldüğüm zaman benim
çocuğuma ne olacak kaygısını toplumun,
ailelerin, annelerin, babaların omuzlarından aldık
biz ve biz biliyoruz ki, özürlüler bütün bu hizmetlerimizden son
derce memnun ve biz biliyoruz ki, özürlüler bu hizmetlerimiz için
bize her gün teşekkür ediyorlar.
Ülkemizde
mevcut bulunan 8,5 milyon özürlü
Bu rakamlar üzerinde de
anlaşamadığımız
söylendi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakanım, bir dakikalık ek sürenizi
başlatıyorum, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla)
ama Türkiye'de, kendi dönemimizde
ilk kez bu yönde bir araştırma yapıldı, bundan önce
herhangi bir araştırma yoktu. Kalp pili takılan, çok
küçük diye tanımlanan, halk arasında belki özür olarak kabul
edilmeyen, ama kanunen özür olarak kabul edilen, rakam 8,5 milyon
civarındadır, ama fiziki engelli dediğimiz, belki de
halkın anladığı anlamdaki özürlülerin oranı
2 milyon civarındadır.
Erişilebilirlik
konusunda itirazlar var. Erişilebilirlik konusunda
belediyelere tanınan süre yedi yıl.
Dolayısıyla, bir toplumun, yapılaşmış
kentlerin dönüşümü için de bu gerçekten önemli bir dönem.
Özellikle,
belediyelerimizin, sığınma evleri konusunda da
aynı hassasiyetle adım atmalarını ben
bekliyorum sorumlu ve ilgili Bakan olarak. Burada özellikle buna
değinen milletvekillerimizin mensup oldukları
partilerin de belediyelerinden aynı hassasiyeti
beklediğimi vurgulamak istiyorum, çünkü bu konuda, bu kadar
çok dile getirdiğimiz konular ve sorun olarak gördüğümüz
alanlarda hep birlikte aynı duyarlılıkla hareket
etmeliyiz diye düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakanım, konuşma tamamlandı. Teşekkür
ederim.
DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) Teşekkür ediyorum. Saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanımıza söz vereceğim. Ancak, Sayın Bakana
söz vermeden önce okutacağımız bir
Başbakanlık tezkeresi vardır.
Bu tezkere,
ülkemizin de üyesi bulunduğu Uluslararası
Çalışma Teşkilatı (ILO) Anayasasının
19uncu maddesinin 5/b ve 6/b bentleri gereğince hükûmetlerin uluslararası çalışma
konferanslarında kabul edilen sözleşme ve tavsiye
kararları hakkında yasama organına bilgi
sunmasına dairdir.
Başbakanlık
tezkeresini okutuyorum:
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER
1.-
2007 yılı Haziran ayında yapılan 96ncı
Uluslararası Çalışma Konferansında kabul
edilen 188 sayılı Balıkçılık Sektöründe
Çalışmaya İlişkin Sözleşme ile 199
sayılı Balıkçılık Sektöründe
Çalışmaya İlişkin Tavsiye Kararı hakkında
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından
bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet
Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/243)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi :
9/11/2007 tarihli ve B.13.0.YİH.0.11.00.00-730.02.ILO/6372-050114
sayılı yazı.
2007
yılı Haziran ayında yapılan 96. Uluslararası
Çalışma Konferansında kabul edilen, 188
sayılı Balıkçılık Sektöründe
Çalışmaya İlişkin Sözleşme ile 199
sayılı Balıkçılık Sektöründe
Çalışmaya İlişkin Tavsiye Kararı
hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye
Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin ilgi
yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini
arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Buyurun
Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın
Bakanım, tezkereyle ilgili bilgiyi verdikten sonra,
sürenizi tekrar başlatacağım.
Buyurun.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası
Çalışma Örgütü (ILO) Ana Sözleşmesinin 19uncu
maddesi uyarınca ILO Genel Konferansları tarafından
kabul edilen sözleşme ve tavsiye kararları hakkında
üye ülkelerin kendi yetkili makamlarına bilgi verme yükümlülüğü
bulunmaktadır. Bu itibarla, 2007 yılında yapılan
96ncı ILO Genel Konferansında kabul edilen 188
sayılı Balıkçılık Sektöründe
Çalışmaya İlişkin Sözleşme ile 199
sayılı Balıkçılık Sektöründe
Çalışmaya İlişkin Tavsiye Kararı
hakkında aşağıdaki bilgileri yüce Meclisimize
sunuyorum.
188
sayılı Balıkçılık Sektöründe
Çalışmaya İlişkin Sözleşmenin Tanımlar
ve Kapsam başlıklı bölümünde, Sözleşmede geçen
ticari balıkçılık, yetkili makam,
danışma, balıkçı teknesi sahibi,
balıkçı, balıkçının iş
sözleşmesi, balıkçı gemisi, gros tonilato,
öngörülen gemi uzunluğu,
işe alma ve yerleştirme hizmeti,
balıkçı gemisi kaptanı terimlerinin
tanımı yapılmakta, Sözleşme kapsamında
sözleşmenin uygulanacağı kişilerle
sözleşmenin uygulanacağı gemiler konusunda
tereddütlerin nasıl çözüleceği gibi hususlar yer
almaktadır.
Sözleşmenin
uygulanmasına yönelik hükümlerde, üye ülkelerin
Sözleşme ile yüklendikleri taahhütleri yerine
getirebilmeleri için gerekli kanun, yönetmelik ve diğer
tedbirleri yürürlüğe koymaları gereği
vurgulanmaktadır. Ayrıca üye ülkelerden, yetkili
otoritenin kim olacağını belirlemeleri ve
balıkçılık sektörü ile ilgili kuruluşlar
arasında eşgüdümü sağlamak için gerekli mekanizmaları
kurmaları istenmekte, balıkçı gemisi sahibi, kaptan
ve balıkçıların sorumlulukları ana hatları
ile belirtilmektedir.
Sözleşmede
balıkçı gemilerinde çalışmak için asgari yaş
on altı olarak kabul edilmekte, on beş yaşında
olanların çalışabilmeleri için gerekli şartlar
ayrıntılı olarak düzenlenmektedir. Yine
balıkçı gemilerinde çalışabilmek için tıbbi
muayenenin zorunluluğuna dikkat çekilerek yetkili otoritenin
bu zorunluluğa istisna getirebilme yetkisine
değinilmektedir. Ülkelerin tıbbi muayene ile ilgili
kanun ve yönetmelikleri çıkarma yükümlülüğü
belirtilerek bu tür düzenlemelerde yer alması gereken
hususlar ayrıntılı şekilde
açıklanmaktadır.
Sözleşmede,
gemiye tayfa alma ve dinlenme saatleri ile ilgili düzenlemeler
de yer almaktadır. Yine gemide çalışan
balıkçılarla Sözleşme hükümlerine uygun iş sözleşmesi
yapılması ve ayrıca gemide çalışan
balıkçıların bir listesinin gemide
bulundurulması zorunlu tutulmaktadır.
Uluslararası
sefere çıkan balıkçı gemilerinde çalışan
balıkçılara yurda iade koşulları, işe alma
ve yerleştirme hizmetleri bakımından denizcilere
sağlanan haklardan daha azının tanınmaması
gerektiği belirtilmekte, balıkçılara aylık ya
da düzenli bir ücret ödemesinin yapılması gereği
vurgulanmaktadır.
Sözleşmenin
Sağlığın Korunması, Tıbbi Bakım ve
Sosyal Güvenlik başlıklı bölümünde,
balıkçı gemilerinde, balıkçıların
sayısını, faaliyet alanını ve seferin
süresini dikkate alarak uygun tıbbi ekipman ve malzeme
bulundurulmasının yanı sıra
balıkçıların ilk yardım ve tıbbi bakım
konularında eğitim almış olmalarına ya da bu
konularda yeterli donanıma sahip en az bir kişinin
gemide çalıştırılmasına dikkat çekilmekte,
ayrıca balıkçı gemilerinin radyo ya da uydu
iletişimini sağlayacak ekipmanla
donatılmasının gereği vurgulanmaktadır.
Sosyal
güvenlikleri bakımından balıkçılara da
diğer işçilere uygulanan sosyal güvenlik
korumasından daha düşük olmayan bir korumanın
sağlanması öngörülmekte, ikili, çok taraflı
anlaşmalar ve diğer düzenlemelerle söz konusu sosyal
güvenlik kapsamının eşit muamele ilkesi gereğince
balıkçıları da kapsayacak şekilde
genişletilmesi ve kazanılmış sosyal güvenlik
haklarının korunması için üye ülkelerin gerekli
tedbirleri alması öngörülmektedir.
Ayrıca
İşten Kaynaklanan Hastalık, Yaralanma ve Ölümlerden
Koruma başlıklı maddelerinde, üye ülkelere bu
konularda uygun tedbirler alma yükümlülüğü getirilirken,
iş kazası ya da hastalık sebebiyle yaralanmalarda,
balıkçının tıbbi bakım görme ve uygun
tazminat alma hakkının olması gerektiği
vurgulanmakta ve bu korumanın, balıkçı gemisi
sahiplerinin sorumluluğuna dayanan bir sistem ile veya
zorunlu sigorta ve işçilerin tazmini gibi yöntemlerle ya da
diğer şekillerde yerine getirilmesi gerektiğine
değinilmektedir.
Sözleşmede,
üye ülkelerin Sözleşme hükümlerine uyulmasını
sağlamak için ulusal mevzuat ve yönetmeliklere göre denetim,
rapor verme, izleme, uygun cezalar verme ve düzeltici tedbirler
koymayı içeren bir sistem kurmaları gerektiği
belirtilmekte, balıkçı gemisindeki yaşam ve
çalışma koşullarının denetimleri için
yetkili makamın yeterli sayıda müfettiş tayin
etmesi, bu konuda alınan şikâyet ve bulguları
değerlendirmesi istenilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi de 199
sayılı Balıkçılık Sektöründe
Çalışmaya İlişkin Tavsiye Kararı hakkında
bilgi arz etmek istiyorum.
Tavsiye
Kararının Gençlerin Korunması
başlıklı bölümünde, üye ülkelerden balıkçı
gemilerinde çalışacak on altı-on sekiz
yaşları arasındaki gençler
için denize açılmadan önce uluslararası belgelerde
öngörülen gece çalışması, zararlı görevler,
tehlikeli makinelerle çalışma, elle yük kaldırma ve
ağır yüklerin taşınması, fazla mesai ve
benzeri iş sağlığı ve güvenliğini
ilgilendiren konularda mesleki eğitim görmelerini
sağlayacak koşulların oluşturulması, on
altı-on sekiz yaş arası mesleki eğitim gören
gençlerin yetkili makamların kontrolünde genel
eğitimlerinin dışında çıraklık
eğitimine veya onaylanmış diğer mesleki
eğitim programlarına katılmalarının
sağlanması istenmektedir.
Aynı
bölümde balıkçı gemilerinde çalışanların
uluslararası belge ve talimatlara uygun şekilde
tıbbi muayeneye tabi tutulup, muayene sonrası işe
uygun olup olmadıklarının tespiti öngörülmektedir.
Balıkçı
gemilerinde çalışacak kaptanların, dümencilerin,
mühendislerin ve diğer kişilerin yeterlilikleri ve
balıkçıların mesleki eğitimleri konusunda
uluslararası standartların dikkate alınması, bu
konuda herhangi bir ayrım yapılmaması
istenmektedir.
Söz konusu
Tavsiye Kararında her iş akdi sonrası ilgili
kimsenin hizmet kayıtlarının tutulması; yetkili
makam tarafından, Sözleşmenin kapsamı
dışında bırakılan balıkçıların
çalışma şartları ve ortaya çıkacak iş
uyuşmazlıklarının çözümü konularında
tedbirler alınması, balıkçılara iş
akitlerine göre belirlenen şartlarda peşin ödemeler
yapılması, 24 metre ve üzeri balıkçı gemilerinde
balıkçılar için ulusal mevzuata veya toplu
sözleşmelere göre asgari ödemenin yapılması
öngörülmektedir.
Tavsiye
Kararının Barınma başlıklı
bölümünde balıkçı gemilerinde yaşayan ya da
çalışan kimselerin barınma, yiyecek, sağlık
ve hijyen koşulları ile ilgili düzenlemeler yer
almaktadır.
Tıbbi
Bakım, Sağlığın Korunması ve Sosyal
Güvenlik adını taşıyan bölümde ise
kadınların sıhhi bakım araçları da dâhil
balıkçı gemilerindeki risklerle ilgili uygun tıbbi
donanım listesinin oluşturulması, 100den fazla
kişinin görev yaptığı uluslararası sularda
faaliyet gösteren balıkçı gemilerinde bir tıp
doktoru bulundurulması, balıkçılara ilk yardım
eğitimi sağlanması ve yetkili makam tarafından
balıkçı gemilerinde bulundurulması öngörülen
tıbbi malzeme ve ekipmanın bir listesi hazırlanarak;
ILO,
Uluslararası Denizcilik Örgütü ve Dünya Sağlık
Örgütü tarafından belirlenen Gemilerde Çalışanlar
İçin Uluslararası Tıbbi Bakım Kılavuzu ile
Gerekli İlaçlar Listesi gibi uluslararası belgeleri
dikkate alarak gerekli tıbbi ekipman ve malzemenin gemilerde
taşınmasının sağlanması,
Tıbbi
ekipman ve malzemelerin teftişinin yapılması,
ilaçların son kullanma tarihlerinin kontrol edilmesi, söz
konusu malzemelerin isimlendirilmesi, depolama ve saklama
koşullarının tetkik ve denetiminin
yapılması,
Gemide
hastalanan ya da yaralanan kimseler için doktorun
dışında yapılabilecek müdahalelerde
kullanılacak tıbbi malzeme ve ekipmanın açıklanması,
bu konuda uluslararası ilk yardım kılavuzunun
dikkate alınması,
Önerilmektedir.
Aynı
bölümün iş sağlığı ve güvenliğiyle
ilgili hükümlerinde, ulusal ve uluslararası ve diğer
gelişmeleri dikkate alarak gerekli önlemlerin
alınması, gemi sahipleri, dümenciler,
balıkçılar ve diğer ilgili kimseler için uygun ve
yeterli mesleki eğitim araç ve gereçleri hakkında bilgi
sağlanması, tehlikeli atıklarla ilgili bilgilerin
talimatname, kılavuz ve benzeri araçlarla
balıkçıların dikkatine getirilmesi,
kıyıda ve balıkçı gemilerinde sosyal taraflara
danışmak suretiyle ortak komitelerin kurulması
tavsiye edilmektedir.
Üye ülkelerin
dikkate alması gereken sağlık ve güvenlik
konuları ayrıntılı olarak sayılmakta ve
ayrıca balıkçılar ve temsilcilerinin
katılımıyla balıkçılıkla ilgili risk
değerlendirmesinin yapılması gerekliliği
vurgulanmakta, balıkçılık sektöründe
uygulanabilecek koşullarla ilgili teknik özelliklerin
belirlenmesi öngörülmektedir.
Sosyal
Güvenlik başlığını taşıyan
maddelerde ise bütün balıkçılara artan şekilde
sosyal koruma sağlanmasının önemine dikkat
çekilmekte, üye ülkelerin yabancı uyruklu
balıkçılara da koruma sağlamak üzere gerekli
adımları atmaları istenmektedir.
Anılan
Tavsiye Kararının son bölümünde kıyı devleti
olarak bir üye ülkenin kendi ekonomik bölgesinde
balıkçılık lisansı verdiği balıkçı
gemisinden bu sözleşme hükümlerine uyması
istenebileceği belirtilmekte, belge ve sertifikaların
geçerliliklerinin o ülke yetkili makamı tarafından
teftiş edilmesi öngörülmektedir.
Saygılarımla
yüce Meclise arz ederim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Bütçe
görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
III.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı:57)
(Devam)
2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.
Sayısı: 58) (Devam)
A)
SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B)
ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C)
AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
D)
KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
E)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
F)
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
G)
MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
Bütçe üzerindeki
görüşmenizi yapabilirsiniz.
Buyurun
Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı görüşmeleri dolayısıyla
Bakanlığımın bütçesiyle ilgili olarak
değerlendirmeler yapan bütün milletvekili
arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, çalışma hayatı, toplumun büyük
kesiminin ekonomik ve sosyal yaşamını,
bildiğiniz gibi, yakından ilgilendirmektedir.
Çalışma hayatına ilişkin mevzuatımız,
değişen ve gelişen standartları yakalamak amacıyla,
sosyal tarafların da görüş ve önerileri dikkate
alınarak sürekli olarak yenilenmektedir.
Çalışma
hayatına ilişkin en önemli göstergelerden biri,
bildiğiniz gibi, sendikal faaliyetlerdir. Bu çerçevede,
değişen şartlar, Avrupa Birliği İlerleme
Raporu ve ILO normları göz önünde bulundurularak
Bakanlığımızca 2821 sayılı Sendikalar
Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi,
Grev ve Lokavt Kanununda değişiklik öngören tasarı
taslakları hazırlanmış ve bu taslaklar üzerinde
sosyal taraflarla birlikte üçlü danışma kurulu
çerçevesinde çalışmalarımızı
sürdürmekteyiz. Öyle inanıyorum ki yeni yılla birlikte
sendikalarla ilgili düzenlemeler yüce Meclisin huzuruna
gelecektir.
Değerli
milletvekilleri, Aralık 2002 döneminde brüt 250 YTL olan asgari
ücret, bugün itibarıyla 585 YTLye yükselmiş, beş
yıllık dönem içerisindeki artış oranı yüzde
134 olmuştur. Aynı dönemde toplam enflasyon ise
bildiğiniz gibi yüzde 59,3 olarak gerçekleşmiştir.
2008 yılı için uygulanacak asgari ücret
çalışmalarına başlanılmış ve
komisyon, ilk toplantısını 3 Aralık 2007
tarihinde yapmış olup görüşmeler sürdürülmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; günümüz teknolojisi ve
çalışma koşullarında iş
sağlığı ve güvenliğini sağlayacak
çalışmaların, hayat seviyesini yükseltecek,
istihdamı ve verimli çalışmayı
geliştirecek tedbirleri almak ve çalışma
barışını korumak
Bakanlığımızın öncelikli görevleri
arasında yer almaktadır.
Ülkemizin
temel sektörleri arasında önemli bir yer teşkil eden
inşaat ve maden gibi özel riskler taşıyan sektörlerimizle
ilgili, sosyal taraflarla birlikte iş
sağlığı ve güvenliği kampanyaları
düzenlenmektedir. Bu kapsamda, Bakanlığımız ile
Maden Mühendisleri Odası arasında, madencilik
sektöründe iş sağlığı ve güvenliği
koşullarının iyileştirilmesiyle ilgili bir
protokol gerçekleştirilmiştir. İş
sağlığı ve güvenliği kampanyamızın
tanıtım basın toplantısını,
madencilikte önemli ilimiz olan Zonguldak ilinde gerçekleştirdik.
Kozlu Müessesine bağlı kömür ocağımızda,
yerin 560 metre altına inilerek işçilerin
çalışma şartları ve iş
sağlığı ve güvenliği konusundaki
tedbirleri, bizzat yerinde görme ve müşahede etme imkânı
buldum. Diğer yandan, meydana gelen iş kazaları ile
ilgili yerinde incelemelerde bulunmak amacıyla, Tuzla özel
tersaneler bölgesini ziyaret ettim. Bakanlık olarak sosyal
ortaklarımızla beraber, sorunları bulunan sektörlerimizde
benzer çalışmaları sürdürmek
kararlılığındayız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi,
ülkemiz ekonomisinin en önemli problemlerinden biri, yüksek
oranda seyreden kayıt dışı istihdamdır.
Kayıt dışı istihdamın önlenmesi
amacıyla, Bakanlığımızca, Kayıt
Dışı İstihdamla Mücadele (KADİM) Projesi
hazırlanmıştır. Proje çerçevesinde önemli
çalışmalar 2006-2007 yıllarında
gerçekleştirilmiş ve toplam 680.036 çalışan
bilgilendirilmiş, yapılan ziyaret ve denetimler sonucu
40 bin kişinin kayıt dışı
çalıştığı tespit edilmiştir. Proje kapsamında,
şu ana kadar 79.400 kişiye, sigortalılık
bilincinin artırılması konularında eğitim
verilmiş. Ayrıca, istihdam üzerindeki yükleri azaltmaya
yönelik tedbirler içeren ve 2008 yılında yürürlüğe
koymayı planladığımız istihdam paketimizle
de kayıt dışı istihdamı azaltmayı
amaçlamaktayız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal güvenlik
sistemi, hepimiz takdir ediyoruz ki son derece, ülkemiz için de
dünya için de insanlık için de önem arz eden bir sistemdir. Bu
konuyla ilgili, Hükûmet olarak çok önemli
çalışmaları gerçekleştirdik. Bunların
birincisi, bildiğiniz gibi, Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu
idi, 2006 yılında Parlamentodan geçti ve yürürlüğe
girdi. Tek çatı diye tabir edilen, SSK, Bağ-Kur ve Emekli
Sandığını tek çatıda toplama yasası
şu anda yürürlükte. Bunun devamı olarak Sosyal Sigortalar
ve genel sağlık sigortasıyla ilgili yasal düzenlemenin
süreçlerini hepiniz takip ettiniz, hepiniz biliyorsunuz. Bu
süreç, üç dört yıllık bir süreç. Yani, 22nci Dönemin tamamında enine boyuna
tartışılan bir konudur sosyal güvenlik sistemi ve bu çerçevede
önemli düzenlemeler yapıldı, Parlamentoya geldi, 5510
sayılı Yasa buradan geçti. Daha sonra, bildiğiniz
gibi, Anayasa Mahkemesi tarafından bazı maddeleri iptal
edildi ve bu konuyla ilgili de yeni dönemde, 23üncü Dönemde, bu
Yasa, tekrar, Bakanlığımız tarafından ele
alınarak bir taslak üzerinde, sosyal taraflarla çok ciddi
çalışmalar gerçekleştirildi, tüm tarafların
görüş ve önerileri alındı ve Yasa, tasarı olarak
Parlamentoya gönderildi. Bu hafta içerisinde, tali komisyonda bu
Yasayı değerlendirdik, görüştük ve önümüzdeki hafta
içerisinde de umuyorum ki esas komisyon olan Plan Bütçe
Komisyonunda tasarıyı ele alıp neticelendirmiş
olacağız.
Değerli
arkadaşlar, burada, tabii, sosyal güvenlikle ilgili,
sistemle ilgili çok şeyler söylendi. Fakat, ben bunun çok
teferruatına dalmadan birkaç şey ifade etmek istiyorum.
Şimdi, olay
yalnız finansman mı? Tabii ki olaya yalnız finansman
boyutuyla bakmak doğru değil. Sosyal güvenlik
açıkları zaten olacak, tabii ki olacak. Sosyal güvenlik
açıkları konusunda, efendim, sıfırlansın, hiç
olmayıversin arzusu olabilir, ama sosyal devlet ilkesi
çerçevesinde bunun olması çok da mümkün değil. Ama, sosyal
devlet olacak isek, sosyal devlette sosyal güvenlik
açıklarının hangi seviyede olması son derece
önemlidir. Bizim iddiamız, bizim söylemimiz şudur: Sosyal
güvenlik açıkları sürdürülebilir açıklar
olmalıdır.
Şimdi,
konuya bu açıdan, bu cepheden baktığımız
zaman, Türkiyede süreci şöyle rakamsal olarak ele
aldığımızda, 1991 yılında 300 milyar
açık veren sosyal güvenlik sistemimiz, 1994 yılında 39 trilyon, 1995 yılında 108
trilyon, 1996da 335 trilyon, 1997de 740 trilyon, 1998de 1,5 katrilyon,
1999da 3 katrilyon, 2000de 3,2 katrilyon, 2001de 5,5 katrilyon, 2002de
9,5 katrilyon, 2003te 15 katrilyon,
2004te 18 katrilyon, 2005te 23 katrilyon, 2006da 22,8 katrilyon ve
2007de de tahminî olarak 33 katrilyon liralık bir açık.
Buna kara
delik demeyelim, bu açıkları sosyal devletin normal,
finanse edilebilir açıkları olarak görelim. diye ifade
eden arkadaşlarımız var, Bu doğru değildir.
diyen arkadaşlarımız
Nominal olarak bunun
değeri 138 katrilyondur. Kümülatif olarak
baktığımız zaman bunun Türkiyeye maliyeti,
1994le 97nin maliyeti 851 katrilyondur. Bizim gayrisafi millî
hasılamız 2007 sonu itibarıyla 640 katrilyon, ama
sosyal güvenliğin kümülatif açıkları 851 katrilyon.
Şimdi, bu
meseleyle ilgili olarak, bu konuyla ilgili olarak, bu kadar önemli
bir konuyla ilgili olarak siyasetçilerin bir devlet
adamlığı sorumluluğu içerisinde, siyasi
partilerin büyük bir sorumluluk içerisinde hareket etmesinin
yerinde olacağını söylüyoruz.
Burada, tabii
ki politik anlamda söylenecek şeyler de olabilir, buna
saygı duyarız, fakat bu kadar önemli, yıllar
itibarıyla hangi iktidarlar, hangi hükûmetler diye bu olaya
bakmayı da ben doğru bulmuyorum. Hangi iktidar olursa olsun,
netice itibarıyla, 91den, 94ten bugüne birçok parti de
iktidarda olmuştur, ama bunun her yıl ikiye katlanması
da maalesef önlenememiştir, engellenememiştir. O hâlde,
bu gidişat böyle geldi böyle gitsin deme lüksüne sahip
değiliz. Gelecek nesillerin mirasını rastgele
kullanma hakkına sahip olmadığımız
düşüncesindeyim.
Bugün bu ülke
bize gelecek nesillerin emanetidir. Bu emaneti gelecek
nesillere sağlıklı devretme sorumluluğumuz
vardır ve yaptığımız düzenleme,
yaptığımız çalışmalar, şunu net bir
şekilde ifade etmek istiyorum ki, siyasi iktidar olarak bizim
bugünden yarına beklediğimiz rantlar içeren, siyasi rant
içeren bir düzenleme değildir. Geleceği düzenleyen,
gelecek nesillere, çocuklarımıza ve
torunlarımıza dönük bir düzenlemeyi ve bu
sürdürülebilirliği mutlaka gerçekleştirmemiz
gerekiyor.
Eğer bu
çerçevede bakarsak, tabii ki bunun -alan açısından
söylüyorum, sokaklar açısından söylüyorum- alanlara
taşınması, sokaklara taşınması gereken
bir konu olmadığını, ama yetkili kurullarda,
ilgili kurullarda, komisyonlarda sonuna kadar, bu
tasarının asından zsine kadar her konuyu
tartışmaya açık olduğumuzu da her platformda ben
ifade ettim. Buyurun katkılarınızı alalım,
ne tür katkılarınız varsa. Hatta, çıkış
noktası olan, bu tasarının düzenlemesinde
çıkış noktalarımız var, ana
parametrelerimiz var, ana kriterlerimiz var, bunları bile
tartışmaya açığız, buyurun; ama geleceği
karartmayalım, geleceği bunaltmayalım, Türkiyenin
geleceğini aydınlık kılalım anlamında
net şeyler ifade ediyorum ve sosyal taraflar ciddi katkılar
sağladılar, bu katkıları aldık ve biz bunun
önemli bölümünü de tasarıya işledik. Hâlen de siyasi
partilerimizden ve diğer sivil toplum
kuruluşlarından bu katkıları bekliyoruz.
Önümüzdeki
pazartesi günü tüm sosyal tarafları tekrar Bakanlığa
davet ettik. Orada da konuşacağız. İlave edilmesi
gereken şeyler varsa, katkı sağlanması gereken
şeyler varsa bunları da katkı olarak alıp,
Komisyonda, Plan Bütçede büyük ihtimalle -umarım alt komisyon
kurulur, kurulursa orada- bu konular enine boyuna
değerlendirilip tüm katkılar alınmaya
çalışılacaktır.
Eğer bu
kadar önemli, büyük açıklara ve birçok alanda Türkiyenin önünü
karartan, elini kolunu bağlayan bu ve benzeri birkaç
kalemdeki açıklara birlikte bir çözüm üretebilirsek şunu
da açıkça ifade ediyorum, bu kürsülerden çıkıp çok
medeni bir şekilde bu katkı sağlayanları da ifade
etmemiz, onları takdir etmemiz, onlara teşekkür etmemiz
hepimizin görevidir, çünkü bu hepimizin meselesidir. Olaya
böyle bakılmasını bir kez daha ben istirham ediyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, burada, görüşmelerde
önemli konulara da temas edildi. Şimdi, IMF ile ilgili,
işte IMF bu talimatı verdi, dolayısıyla siz de
yapıyorsunuz
Ben Türkiye Cumhuriyetinin
Bakanıyım. Böyle bir şey olsa, böyle bir durum olsa,
inanın burada açıkça söylerim. Ama bu rakamları
gördükten sonra, eğer birisi, ana muhalefet partisi,
muhalefet partilerimiz veya bir bilim çevreleri veya sivil
toplum örgütleri diyorsa ki bu gidişat gidişat
değil ve bunların içerisinde IMF de diyorsa ki bu
gidişat gidişat değil, kim derse doğru söylüyor.
Yani, bunu kimin söylediği çok önemli değil. Doğru
söylüyor mu, söylemiyor mu ona bakmak gerekiyor. Yani, bu doğru
mudur yapılan? Bu yapılması gereken doğrudur. Bu
reform mutlaka yapılmalı, bu dönüşüm mutlaka
gerçekleştirilmeli. O hâlde, bunun başka taraflara
çekilip buna başka yorumlar getirmeyi ben şahsen
doğru bulmuyorum.
Sosyal
tarafların mutabakatı alınmadı. deniyor.
Hayır. Yasa çıkıncaya kadar, Genel Kurul
safhasında da dâhil, yeter ki Türkiyenin geleceğine bir
tuğla koysun. O katkıyı alma samimiyeti içerisinde
olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, burada işsizlikle ilgili veya Efendim
sosyal güvenlik açıkları, aslında emekli
aylıklarıyla bir ilgisi yok. Başka sebeplerden
kaynaklanıyor." şeklinde görüşler serdedildi.
Birçok sebebi var tabii. Kayıt dışılık da bu
sebeplerden bir tanesi,
doğru, ama şu rakamı da vermek istiyorum: Sosyal güvenliğin
toplam gelirleri 56 katrilyon, giderleri 82 katrilyon
-küsuratını söylemiyorum- emekli aylık giderleri 52
katrilyon, prim gelirleri 44 katrilyon. Yani, burada aylıklar
da faktör. Neden faktör? Aktüeryal denge bozuk. 2'ye 1 emekli. 2
çalışan 1 emekli oranı olduğu sürece bu
sıkıntılar yaşanacaktır. Bunlar -tekrar
söylüyorum- bugünün sorunları değil. Bunlar ta 1969 yılından
gelen yanlış politikaların, popülist politikaların,
mevsimlik politikaların günü kurtarma, seçimi kurtarma
politikalarının neticeleridir, ama onları da çokça
konuşmamızın bir faydası olacağı kanaatinde
değilim. Çünkü o iktidarlar da ülkeye bir katkı
sağlama, bir taş üzerine taş koyma amacıyla
gelmişlerdir, ama netice itibarıyla siyasi
istikrarsızlıklar Türkiye'ye ağır bedeller,
ağır faturalar ödetmiştir. Bu çerçevede, bugün
oluşan siyasi istikrar çerçevesinde bu avantajlı durumu,
Parlamentodaki bu avantajlı durumu iktidar partisi
açısından bir risk oluştursa da ülkenin geleceği
açısından kullanmamızın doğru olacağı
düşüncesindeyim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, bir başka konu: İş gücündeki
kadın çalışan oranının
düşüklüğünden bahsedildi, doğrudur. Bu çerçevede,
bildiğiniz gibi, 2004 yılında Sayın
Başbakanlığın bir genelgesi vardı, kurum ve
kuruluşların personel temininde eşitlik ilkesine
uyulmasıyla ilgili bir genelge. Daha sonra İŞKUR'un
bir tebliği yayınlandı ve aynen şunu diyor: "
Kamu iş yerlerine işçi statüsünde personel talebinde
cinsiyet ayrımcılığı yapılan talepler
kabul edilmeyecek, dikkate alınmayacak." Arkasından
bu konularla ilgili Avrupa Birliğinden elde edilen hibeler,
yani istihdamla ilgili elde edilen hibelerde de çok ciddi
mesafeler katedildi. Son 32 milyon avroluk kullanılan hibe
krediden 19.900 kadın bu kredilerin projelerine
katılmıştır ve bu çerçevede istihdam edilen 7.500
kişi içerisinde 4.023ünü hanım kardeşlerimiz,
bayanlar oluşturmaktadır.
Yine,
İŞKUR bünyesinde 2008 yılında
uygulayacağımız toplam 20 milyon avroluk projede
hedef kitlemiz, işte az önce ifade edilen on sekiz-otuz yaş
arası genç nüfus ve kadınlar olacaktır. Bu konudaki
duyarlılıklara çok teşekkür ediyoruz. Aynı
hassasiyeti Bakanlık olarak bizim de gösterdiğimizi ve
göstereceğimizi değerli milletvekili
arkadaşlarımızın bilmesini istirham ediyorum.
Başka
sorular da vardı, fakat bu soruları yazılı olarak
cevaplandırmam gerekiyor zaman darlığından
dolayı. Şunu söylemem gerekiyor: İşsizlikle
ilgili yine burada birçok şey söylendi.
Değerli
arkadaşlar, 2002 yılında toplam istihdam 21 milyon 354
bin kişi, 2007 yılında 23 milyon 548 bin kişi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakanım, bir dakikalık ek süre veriyorum,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
fark, 2
milyon 194 bin kişi. Yani bu süreçte, bu beş yıllık
dönem içerisinde 2 milyon 198 bin kişi istihdam edilmiş. Bir
başka ifadeyle, yeni iş gücüne katılan ortalama 600
bin kişi her yıl istihdam edilmiş.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye, yüzde 5 veya 5,5 her yıl ortalama
büyürse, yeni iş gücüne katılan genç nüfusa istihdam
imkânı ancak açabiliyor. Demek ki, yüzde 5in üzerinde
büyümemiz gerekiyor ki bu depodaki işsizlik oranını
halledelim. Son dönemlerde Türkiyenin bu büyümesi, yüzde 7lere
varan büyümesiyle bu 2 milyon kişi istihdam
edilebilmiştir. Bu büyümeyi, bu gelişmeyi devam
ettirmemiz gerektiğinin de açık bir göstergesidir.
Özelleştirmeyle
ilgili Allah aşkına söylemeyelim. Özelleştirme,
bütün iktidarların uyguladığı ve hiçbirisinin
özelleştirmenin kapısına kilit vurmadığı
bir kurum. Bundan sonra da özelleştirme kurumu devam edecek. Bu
süre içerisinde bizim dönemimizde çok güzel şeyler
yapıldı, çok ciddi atılımlar
gerçekleştirildi. Dolayısıyla bu konuda
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Son cümlemi
söylüyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, süremiz tamamlandı; teşekkür
ediyorum.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Müsaade
ederseniz son cümlemi
BAŞKAN
Bir cümlenizi alalım.
KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) Saygılarını sunsun Sayın
Başkan, saygılarını sunsun.
BAŞKAN
Saygıdeğer arkadaşlarım,
başladığımız zaman adaletli muameleyi
herkese yapmamız lazım, yoksa işin içerisinden
çıkamayız.
Sayın
Göktaş, lütfen.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Şunu
ifade ediyorum: 4/C kapsamıyla ilgili söylendi.
Özelleştirme içerisinde, bakınız, iktidara
geldiğimizde -ben de çok iyi hatırlıyorum, grup
başkan vekili olarak bu arkadaşlarla çok görüşmeler
yaptım- 4/C kapsamı diye bir şey yoktu, özelleştirme
mağdurları diye bir şeyler vardı. Bu
arkadaşlarımızı aldık, 4/C kapsamında
yine istihdam ettik, şu anda çalışmalarını
sürdürüyorlar. Yeterli mi? On ay değil, on iki ay
çalışsınlar. Bu taleplerine saygı duyuyoruz.
Bununla ilgili de değerlendirmemizi yapacağız
diyorum.
Bütçenin
hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Bu turda son
konuşma, Adana Milletvekili Muharrem Varlıya aittir,
şahsı adına.
Buyurun
Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu 2008 bütçesi
hakkında aleyhte kişisel görüşlerimi belirtmek
üzere, MHP milletvekili olarak söz aldım. Hepinizi
saygılarımla selamlarım.
Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Türkiye genelinde, 2007 Eylül
ayı itibarıyla, toplam 545 birimde 22.037si
yatılı, 55.376sı da gündüzlü olmak üzere, çocuk,
kimsesiz ve yaşlılardan oluşan yaklaşık 80 bin
kişiye hizmet vermektedir. Bu sayı ülke nüfusunun
yaklaşık binde 1idir.
Ayrıca, 0-12 yaş arası 46 çocuk evi, 13-18 yaş
arası da 15 çocuk evinde 300e yakın çocuğumuzu da
barındırmaktadır.
Yardım ve
sevgiye muhtaç, ailesinden ayrı, korunma ve bakım
ihtiyacı bulunan vatandaşlarımızın hizmet
alması gereken, sosyal devlet anlayışının
bir ürünü olan çok önemli bir kurumun bütçesinin de oldukça önemli
olduğu bir gerçektir. Az önce Sayın Bakan
konuşmasında 2002 ile 2008 yılı arasındaki bütçedeki
artışı belirtti. Ama, bizim
aldığımız rakamlara göre geçen yılla bu
yıl arasındaki artışı değerlendirmenin
daha doğru olacağı kanaatindeyiz. 2007
yılında 791 milyon 595 bin YTL olan bütçesi 2008
yılında sadece yüzde 7,8 oranında
artırılarak 853 milyon 152 bin YTLye
çıkartılmıştır. Yani, 2002 ile 2007
arasında koskoca yedi yıl, sekiz yıl geçmiş, ama
orana baktığımız zaman, artış her yıl
yüzde 7 oranını geçmemiş.
Emniyet Genel
Müdürlüğü 2005 yılı verilerine göre Türkiyede
yaklaşık 9 milyon çocuğumuzun yoksulluk
sınırı altında yaşadığı ve
yaklaşık 500 bin çocuğumuzun sokakta
çalıştığı bildirilmiştir. Sokakta
çalışanların büyük çoğunluğu ekonomik
nedenlerle veya istemedikleri için okullarını terk etmek
zorunda kalmışlardır. Bu çocukların annelerinin
yüzde 92si, babalarının ise sadece yüzde 21i
çalışmaktadır. Yine, ebeveynlerinin de sadece yüzde
74ünün sosyal güvencesi bulunmaktadır. Bu çocuklar, ne
yazık ki zoraki olarak dilenciliğe, fuhşa,
uyuşturucu bağımlılığına ve suç
işlemeye müsait hâle getirilmişlerdir. Bu
istatistikler de göstermektedir ki annesi çalışan ve
babalarının çoğu işsiz olan
çocuklarımız sokakta, çalışmak mecburiyetinde
kalmıştır. Günümüzde bu durumun daha da kötüleştiği
bir gerçektir. Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürkün
geleceğimizi emanet ettiği çocuklarımızın
ve gençlerimizin bugünkü durumu ne yazık ki içler
acısıdır.
Sosyal devlet
anlayışı gereğince kimsesiz
çocuklarımızı ve kadınlarımızı,
yardıma muhtaç yaşlılarımızı,
engellilerimizi koruyup kollama görevinin verildiği
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bütçesi geçen yıla
göre az önce de söyledik- sadece yüzde 7,8 oranında
artırılırken, geçmiş yıllarda titizlikle
bakılan, fiziki donanımları yenilenen bazı
makamların bütçesinin aynı dönemde yüzde 60lar
oranında artırılmasını yüce Meclisimizin
ve milletimizin takdirine sunuyorum.
Burada
şunu da belirtmek isterim ki, bizleri bakıp büyüten anne
ve babalarımız, gerek evlatları olarak gerekse
inancımız gereği ömürlerinin sonuna kadar bakmakla
yükümlü olduğumuz elleri öpülesi büyüklerimizdir. Cennetin
ayaklarının altında olduğu müjdelenen
analarımız ve her şeyini bizler için feda eden
babalarımızın sokağa terk edilerek açıkta
bırakılmaları ve incitilmeleri ne kulları ne de
kullarını yaratan Cenabı Allah tarafından
hoş karşılanmayacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Varlı, konuşmanızı
tamamlayınız, buyurun.
MUHARREM VARLI
(Devamla) Bu, vebalsiz de kalmayacaktır. Bu vebal de
başta yürütmeden sorumlu Hükûmet olmak üzere hepimizindir.
Tabii, Sayın Bakanın anlattıklarına göre
yapılan çok güzel şeyler de var, ama bunlar yeterli mi?
Yeterli değil, çünkü bu çocuklar, bu gençler bizim
çiçeklerimiz, ülkemizin geleceği. Bunları en iyi
şekilde koruyup kollamak, gözetmek hem devlet olarak hem
milletvekilleri olarak hepimizin görevidir.
Bu manadaki
duygu ve düşüncelerimi aktardım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Varlı.
Sayın
milletvekilleri, yedinci turdaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi
sorulara geçiyoruz.
Ekranda benim
gördüğüm, on beşten fazla arkadaşımızın
söz talebi vardı, ama, soru-cevabı ikiye taksim edersek,
yarımları da tama iblağ edersek, sekiz
arkadaşıma birer dakikalık süre içinde söz
vereceğim. Eğer onlardan artakalan vakit olursa diğer
arkadaşlarıma da söz vermeye, soru sormalarına
imkân tanımaya çalışacağım.
Sayın
Korkmaz, buyurun efendim.
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) Teşekkür ederim. Saygılar
sunuyorum.
Efendim, sorum
Sayın Bakan Çubukçuya.
Millî
Eğitim Bakanlığı zihinsel engellilerin
eğitimini aksatacak bir genelge çıkardı. Bu
genelgeye göre, devlet hastanelerinden zihinsel engelli raporu
alanların bu raporları geçersiz sayılıyor.
Rehabilitasyon merkezlerinin yerine okul yapılması
öngörülüyor, ancak, bu geçiş döneminde zihinsel
engellilerin eğitiminde aksama kaçınılmaz oluyor.
Siz, gerek zihinsel engelli olanları ve gerekse
yatırımcıları zora sokacak bu genelgeyle
ilgili bir önlem aldınız mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Sayın
Çalış...
HASAN
ÇALIŞ (Karaman) Sayın Başkanım,
aracılığınızla Çalışma
Bakanımıza sorum olacak.
Sayın
Bakanım, işçilerimizde özel sektörde
çalışanlarda sendikalaşma oranının sizin
sunuş notunuzda yüzde 58,40 olduğu, kamuda yüzde 52,88
olduğu görülüyor. Bu oranı yükseltmek için bir projeniz var
mı?
İkinci
sorum: Memur sendikalarımızın grevli sözleşme
hakkı elde etmesiyle ilgili bir çalışmanız
olacak mı?
Üçüncü sorum:
Avrupa Birliğinin söz verip de yerine getirmediği,
işçilerimizin serbest dolaşımıyla ilgili bir
taahhüdünüz olacak mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çalış.
Sayın
Asil
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Bakanım, SSKya fahiş fiyatla ilaç alınmasıyla
ilgili davada yargılanan, iki aydan fazla sürede tutuklu
kalan Kurum daire başkanlarından H.Ö. terfi etti. H.Ö.
devletin 10 milyar doları bulan ilaç ödemelerine karar
verecek kritik öneme sahip üst komisyonda üye, alt komisyonda da başkan
oldu. H.Önün davası ise hâlen ağır cezada devam
ediyor. Hürriyet gazetesi, 5 Aralık 2007.
Az sonra
kabulünü yapıp Başkanlığınıza teslim
edeceğiniz bütçenin içerisinde tüyü bitmedik yetimin
hakkının olduğunu biliyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Asil.
Sayın
Güvel...
HULUSİ
GÜVEL (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakan, Antalyada özel bir hastanede bir sefer
kullanılması gereken tıbbi malzemelerin birden
fazla sigortalıda kullanıldığı doktor
raporlarıyla kesinleşmiştir. Ancak, bu özel
hastaneyle ilgili sözleşme devam etmektedir, yani olay
bilinçli olarak, görülmemektedir. Nedenini öğrenebilir
miyiz?
Devlet
Bakanı Sayın Mehmet Şimşek dün
konuşmasında, Türkiyedeki ücretlerin yüksek
olduğunu söyledi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı olarak, siz de Türkiyede ücretlerin yüksek
olduğuna inanıyor musunuz?
Sayın
Nimet Çubukçuya bir sorum olacak efendim.
Sayın
Bakan, Türkiyedeki sokak çocuklarının sayısı
ne kadardır? Bu çocukların ne kadarı devletçe koruma
altına alınmıştır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Güvel.
Sayın
Özensoy
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanımız Faruk Çelik Bey, istihdam rakamlarını
verirken özellikle iş gücü artışında 2 milyon
civarından bahsetti. Ben, 28 Ekim tarihli Bakanlar Kurulu
Kararı Resmî Gazeteden, 13üncü sayfadan rakamlar
söyleyeceğim:
Çalışma
çağındaki nüfusta artış 3 milyon 627, ancak buna
karşılık iş gücüne katılım 958 bin
olmuş, -dört yıl, 2002-2006 arasındaki rakamları
söylüyorum- iş gücüne katılım oranı bu dönem
içerisinde yüzde 25. İş gücüne katılım oranı
aşağıdaki bütün tablolarda yüzde 49-48ler
civarında olmasına rağmen, bu rakamdaki
çelişkiler
Yani, gerçek rakamları yansıtmayan
birtakım değişkenler üzerinde oynayarak
işsizlik oranının düşürüldüğü burada
açık ve net bir şekilde görülmektedir.
Ben, Bursa
İŞKURun resmî rakamlarından da sizlere söz etmek
istiyorum. 2006 yılında 32 bin kişi işten
çıkarılmış, yaklaşık 8 bin kişi
işe başlamış. 2007 yılı on bir aylık
dönemde 38.615 kişi işten çıkarılmış,
7.908 kişi işe alınmış. Bu çelişkileri
neye bağlıyoruz? Ne yapmak gerekir diye soruyorum.
Bir de
Bağ-Kur çalışanları, prim borçlarından
dolayı sağlık hizmetlerinden, bir aylık prim borcu
dahi olsa, yararlanamıyorlar. İnsanların
sağlıklarını önlerine koyup prim
borçlarını tahsil etmede tehdit gibi göstermenin
doğru olmadığını düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özensoy, teşekkür ediyorum.
Soru
sormanın öbür tarafında, tabii bilgi aktarımına
da katkıya da girdiniz.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Tedbir nedir, diyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakanım ona cevap verir.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Sayın Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza sormak istiyorum.
Yaklaşık
600 adet demir yolu işçisi 2006 yılında öngörülen
yeterli sürede çalışmış olmalarına
rağmen, vizesiz oldukları ve afet kapsamında
çalıştırıldıkları için 59uncu Hükûmet
tarafından 22 Temmuz 2007 seçimleri öncesinde verilen daimî
kadrolara atanamayarak mağdur edilmişlerdir.
Ayrıca, bu işçiler yılda yüz yetmiş dokuz günden
fazla da çalışamamaktadırlar. Bu durumdakilerin
mağduriyetlerinin giderilmesi konusunda nasıl bir
çözüm düşünmektesiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Işık.
Sayın
Akkuş
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, Sayın Çubukçuya
soruyorum:
Televizyonların
özellikle sabah programları, yaygın söylemle kadın
programları adı altında Türk aile yapısı ve
gelenekleriyle uyuşmayan söylem ve uygulamalar içerisindedir.
Özellikle medyum adı altında çıkarılan bir
kısım zevatın âdeta reklamı
yapılmaktadır. Bu konuda yalan, yanlış ve uyduruk
bilgilerden televizyonlar ne zaman temizlenecek? Böyle bir
çalışma var mı?
Bir ikinci
soru: Sizin Bakanlık döneminizde Çocuk Esirgeme Kurumu
yurtlarında birçok olay cereyan etti. Bu olaylar veya normal
tayin, atama ile bu yurtların yöneticilerinden kaç tanesi
başka yerlere gönderildi? Yeni atananların yurt yönetimine
yönelik bir eğitimleri bulunmakta mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akkuş.
Sayın
Özdemir
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Bakanım, bildiğiniz
gibi Bağ-Kur emeklileri herhangi bir iş yeri açması
durumunda, hâlen yaklaşık 60 YTL, 2008 yılı
başından itibaren de yaklaşık 1/3 emekli
maaşı oranında kesintiye
uğratılacaklardır. Sosyal Sigortalar ve Emekli Sandığı
emeklilerinde ise böyle bir kesinti yapılmamaktadır. Bu,
adaletsiz bir uygulama değil midir? Bu kesintinin
kaldırılması için bir çalışmanız var
mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özdemir.
Evet, süremiz
tamamlandı.
Sayın
Bakanlarımıza söz vereceğim.
Buyurun.
DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Öncelikle,
Sayın Korkmazın sorusuyla başlamak istiyorum.
Sayın Korkmaz Millî Eğitim Bakanlığı
genelgesiyle devlet hastanelerinden alınan raporun geçerli
olmadığını ve zihinsel engellilerin
eğitimini engelleyeceğini söyledi.
Millî
Eğitim Bakanlığının genelgesinin gerçekten
kamuoyunda ben yanlış
anlaşıldığını düşünüyorum.
Haberler yoluyla da bu biraz böyle oldu ama daha sonra gerçi
düzeltildi. Özellikle zihinsel engellilerin eğitimi,
rehabilitasyonu ve raporuna yönelik bir düzenleme yok zaten bu
genelgede. Hiçbir kısıtlama olmaksızın,
zihinsel engellilerin yaş kısıtlaması da
olmaksızın eğitimlerine devam ediyorlar.
Sayın
Güvelin öne sürdüğü sokak çocuklarına ilişkin soru,
gerçekten konuşmamda, sunuş konuşmamda çok
değinemediğim ama son derece önemsediğim, göreve
geldiğimiz günden bugüne, bu alanda da hizmet olarak son derece
önemli bir aşama kaydettiğimiz bir alan. Bugün, Türkiye
genelinde sokak çocuklarını il il, tek tek tespit ederek,
Sayın Başbakanın genelgesi doğrultusunda
oluşturulan 5 kişilik bakan grubuyla hemen hemen her
şehirdeki çocuklarımız hizmet modeli olarak,
sokakta çalışan çocuklar, sokakta yaşayan çocuklar
ve madde bağımlısı çocuklar olmak üzere üçe
ayrılmış ve uzmanlık alanlarına göre
çalışmalar sürdürülmüştür.
Özellikle,
sokakta çalışan çocuklar üzerinde
uyguladığımız projede başarı
oranımız neredeyse 100e yüze yakın olmuş ve nitekim
ILO, çocuk işçiliğinin azaltılması konusunda
Türkiye'yi de örnek ülke olarak göstermiştir raporunda.
Bunun yanı
sıra, sokakta olmasına rağmen bir şekilde
eğitime kazandırılan çocuk sayısı 8.172
civarında olmuştur. Gerçekten, sokakta çalışan
çocukların, yaşayan çocuklara oranla mesleki
eğitime yönlendirilmeleri durumunda çok daha hızlı
bir şekilde eğitimlerine kazandırıldığını
biz biliyoruz ve bugün büyük kentlerimizde özellikle mobil
ekiplerle, gece barınaklarıyla ve rehabilitasyon
merkezleriyle ulaştığımız çocuk
sayısı 16 binin üzerindedir. Şu anda tüm Türkiye'de,
özellikle sokakta yaşayan çocuk sayısı 1.200 civarındadır.
En azından, Türkiye'de, sokakta yaşayan, sokakta
çalışan çocuklar sorununu
Ben çok iddialı bir
şekilde çıkıp Bu meselenin kökünü
kazıyacağız. gibi bir cümle sarf etmiyorum ilgili
Bakan olarak. Çünkü sosyal bir yaranın çözümü bir anda olmaz,
ama onu besleyen sebepler sürdüğü sürece sorun sürebilir, ama
bugün 1.200 civarına düşürdüğümüz, kontrol
altına aldığımız ve çok önemli
başarı elde ettiğimiz bir alandır, toplumsal bir
sorun olmaktan çıkardık, toplumun gündeminden
düşürdük. Nitekim, bugün medyada da artık bu mesele çok ele
alınmıyor. Saat ondan sonra özellikle
çocuklarımızı risk altında bırakmayıp
gece barınaklarına alıyoruz. Çok kapsamlı bir
çalışma.
Ben bu
anlamdaki çalışmalarımızı
ayrıntılı olarak milletvekillerimize de göndermeyi
düşünüyorum. En azından çok daha, bu konuda bilgilenme ve
bizim çalışmalarımıza destek olma konusunda
önemli görevleri olur diye düşünüyorum.
Bugün, her
türlü hizmete ve çabamıza rağmen, sokakta
yaşamayı bir yaşam biçimi olarak seçen
çocuklarımızla ilgili çalışmalarımız
da sürüyor ve özellikle risk altında bulduğumuz ve
sokağa çıkma ihtimali olduğunu
düşündüğümüz çocuklara yerelde çok hizmet götürüyoruz.
Bu, çok önemli bir çalışma. Yaklaşık 16 bin civarında
aileyi bu şekilde destekliyoruz. Çocuklarımızı,
öncelikle ailelerinin yanında, evlerinde tutmayı
başarmaya çalışıyoruz; olmadığı
takdirde mahallelerinde, sokaklarında; olmadığı
takdirde ilçelerinde, şehirlerinde. En azından bir
başka şehirden bir başka şehre geçerken, istismar
edilme ihtimallerinin de son derece yüksek olduğunu
biliyoruz. Bu şekilde, çocuklara yönelik
çalışmaları, zaman sınırı nedeniyle kısaca
söylemiş olayım.
Sayın
Akkuşun kadın programları konusundaki
itirazları... Gerçekten, çocuklar ve kadınlar, aile
üzerindeki etkilerini ölçmek amacıyla, Radyo ve Televizyon
Üst Kuruluyla sürekli temasta ve ortak çalışmalar
yürüten bir Bakanlığız. Ve sonuç olarak, Genel
Müdürlüğümüz ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, iş
birliği hâlinde çalışma kararı almış ve
bu konuda tavsiye yazıları almıştır. Bize ulaşan
şikâyetler veya bizim gördüğümüz şikâyetler konusunda
da genellikle biz, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna direkt
yazılar yazıyoruz, ama, daha
Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu bütçesi görüşülürken de tesadüfen ben
buradaydım, benzer sorular geldi. Takdir edersiniz ki, Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu, yürürlükteki yasalara göre denetim
görevini görüyor. Şu anda, önceden önleme ve kapatma gibi
yetkileri yok; dolayısıyla, bu yetkilerin kendilerine
yasal olarak verilmesi durumunda görevlerini çok daha iyi
şekilde onlar da icra edeceklerdir diye düşünüyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, buyurun.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle,
Devlet Demiryollarında çalışan işçilerimizle,
vizesiz çalışan işçilerimizle ilgili bir soru var.
Bununla ilgili, Bakanlar Kurulu kararıyla bir
değişiklik öngörülüyor. Bununla ilgili bir
çalışmayı şu anda başlatmış
bulunuyoruz. Bakanlar Kurulunda da bu konuyu
görüşeceğimizi ifade etmek istiyorum.
İkincisi,
Bağ-Kur emeklilerinin emekli aylıklarından yüzde 10,
şu anda, uygulamada kesiliyor, Sosyal Sigortaların
emeklilerinden bir kesinti yapılmıyor. diye bir soru
tevcih edildi. Bununla ilgili de, SSK emeklileri, emekli olduktan
sonra yeni bir işte çalışırlarsa yüzde 30 destek
primi kesiliyor, çalıştıkları işten, şu
andaki uygulama böyle. SSKlılardan kesilmiyor,
Bağ-Kurlulardan kesiliyor gibi bir yaklaşım çok
doğru değil, o anlamda söylüyorum.
Necati Özensoy
Beyin sorusunda ise, belki de ben kürsüde ifade ederken istihdam
edilenlerin rakamı diye belki söylemedim, orada bir ifade
yanlışlığından kaynaklanan şey olabilir.
Ama ben rakamlarıyla size vermek istiyorum: İstihdam
edilenlerin sayısı 2002de 21 milyon 354 bin, 2007de 23
milyon 545 bin, fark, çalışan, yani bu süreç içerisinde
istihdam edilen 2 milyon 194 bin, işsizlik oranı yüzde 9,2;
işsiz sayısı 2 milyon 383 bin
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) 2007de 1 milyon kişi mi istihdam edildi
Sayın Bakanım?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Bu rakamlarla
ilgili teferruatlı yazılı olarak da bilgi
verebiliriz.
Bu H.Öyle
ilgili bir soru soruldu. Doğrusu, bu kurulan teknik bir alt
komisyon, teknik amaçlı bir alt komisyon, bu komisyona bir daire
başkanı atanacak, atanınca bu süreç kapanmış
olacak, onu ifade etmek istiyorum. Biz de bu konuda medya
vasıtasıyla bilgi aldıktan sonra gerekli
çalışmayı başlatmış bulunuyoruz.
Bir diğer
konu sendikalarla ilgili. Bu oranlar, bildiğiniz gibi,
Bakanlığımızdaki kayıtlar çerçevesinde
yapılan oranlar, yani genel nüfusa yapılan oranlar
değil, o çerçeveden düşük bulunabilir, doğrudur.
Örgütlü toplumun önündeki engelleri kaldırmadan
yanayız. Bu 2821, 2822 sayılı Yasalarda sosyal
taraflarla bu görüşmeleri yapıyoruz.
İnanıyorum ki, bu düzenlemeler yapılınca
örgütlü toplum olma konusunda çok daha güzel rakamlara
ulaşmış olacağız.
Kamu
görevlileriyle ilgili ise, bunun, bildiğiniz gibi, kamu
reformu ve personel reformuyla ilgili değerlendirilmesi
gerekiyor, bu konu üzerinde
çalışmalarımızın olduğunu bilmenizi
istiyorum.
Diğer
soruları da yazılı olarak
cevaplandıracağım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, soru cevap-işlemi
tamamlanmıştır.
Katkıda
bulunan milletvekillerimize ve cevap veren sayın
bakanlarımıza teşekkür ediyorum.
Şimdi
sırasıyla, yedinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.93
- SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 10.751.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 5.040.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 837.361.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 853.152.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Kesin Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 464.427.419,73
- Toplam Harcama : 441.152.535,06
- Ödenek Dışı Harcama : 4.697,95
- İptal Edilen Ödenek : 23.148.118,50
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 131.464,12
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.87
- ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 1.031.490
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 46.160
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 110.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 3.067.350
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 4.255.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 3.638.100,00
- Toplam Harcama : 3.305.262,74
- İptal Edilen Ödenek : 332.837,26
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Özürlüller
İdaresi
Başkanlığı 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.88
- AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 4.680.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 40.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 4.720.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü
2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 3.450.000,00
- Toplam Harcama : 2.742.054,78
- İptal Edilen Ödenek : 707.945,22
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.89
- KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 3.592.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 3.592.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 2.644.703,00
- Toplam Harcama : 2.047.838,98
- İptal Edilen Ödenek : 596.864,02
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
18
- ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 20.530.300
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 1.022.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 426.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 141.458.700
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 28.804.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 28.967.437.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 78.045.712,00
- Toplam Harcama : 76.308.932,64
- İptal Edilen Ödenek : 1.736.779,36
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sosyal
Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
SOSYAL
GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.-
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sosyal Güvenlik Kurumu
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 12.930.481.250,00
- Toplam Harcama : 12.914.461.666,07
- İptal Edilen Ödenek : 16.019.583,93
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal
Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlğı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.50-MESLEKİ
YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 3.040.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 2.214.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 5.255.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 500.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 4.755.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 5.255.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, böylece, Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi
Başkanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı ve Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığının 2008 yılı bütçeleri
ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü,
Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu
Başkanlığının 2006 yılı Kesin
Hesapları kabul edilmiştir. Bakanlıklarımız
ve milletimiz için hayırlı olmalarını temenni
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, yedinci tur görüşmeler
tamamlanmıştır.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.30
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.44
BAŞKAN
: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
33üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
III.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı:57)
(Devam)
2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.
Sayısı: 58) (Devam)
H)
SAĞLIK BAKANLIĞI
1.-
Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.-
Sağlık Bakanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I)
HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
İ)
İÇİŞLERİ
BAKANLIĞI
1.-
İçişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
İçişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
J)
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
Emniyet Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
K)
JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1.-
Jandarma Genel Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.-
Jandarma Genel Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
L)
SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1.-
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.-
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
sekizinci tur görüşmelere başlıyoruz.
Sekizinci turda,
Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü, İçişleri
Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma
Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik
Komutanlığı bütçelerini görüşeceğiz.
Gruplar
adına söz alan milletvekili
arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum:
AK Parti Grubu
adına: Necdet Ünüvar, Adana Milletvekili; Feyzi
İşbaşaran, Elâzığ Milletvekili; Mehmet
Çerçi, Manisa Milletvekili; Özlem Piltanoğlu Türköne,
İstanbul Milletvekili; Emin Nedim Öztürk, Eskişehir
Milletvekili; Nurettin Akman, Çankırı Milletvekili;
İsmail Göksel, Niğde Milletvekili. Bütün
milletvekillerinin süreleri beşer dakikadır.
Demokratik Toplum
Partisi adına: Osman Özçelik, Siirt Milletvekili, on beş
dakika; Nuri Yaman, Muş Milletvekili, yirmi dakika.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına: Ali Arslan, Muğla Milletvekili,
on iki dakika; Yaşar Tüzün, Bilecik Milletvekili, on iki
dakika; Rasim Çakır, Edirne Milletvekili, on bir dakika.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Osman Durmuş,
Kırıkkale Milletvekili, on üç dakika; Bekir Aksoy,
Ankara Milletvekili, on üç dakika; Hamza Hamit Homriş, Bursa
Milletvekili; dokuz dakika.
Şahıslar
adına: Lehinde, Abdülhadi Kahya, Hatay Milletvekili; Öznur
Çalık, Malatya Milletvekili; Muzaffer Gülyurt, Erzurum
Milletvekili; Rüstem Zeydan, Hakkâri Milletvekili; Abdurrahman
Arıcı, Antalya Milletvekili; aleyhinde, Hasan Özdemir,
Gaziantep Milletvekili; Recai Birgün, İzmir Milletvekili.
Sayın
milletvekilleri, ilk söz, AK Parti Grubu adına, Adana
Milletvekili Necdet Ünüvara aittir.
Sayın
Ünüvar, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Ünüvar.
AK PARTİ
GRUBU ADINA NECDET ÜNÜVAR (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sağlık
Bakanlığı bütçesi hakkında AK Parti Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, sağlığın önemini hepimiz çok
yakından biliyoruz, herkes için her zaman öncelik
taşır; yapılanlar da bu yüzden çok önemli. Bir iktidar
yaptıklarını önceki dönemlerde yapılanlarla
mukayese ederek anlatır. Ancak -bazen Plan Bütçede de görüyoruz-
2002 ile mukayese ettiğimiz zaman bazı
arkadaşlarımız tepki gösteriyorlar. O yüzden ben
konuşmamda mukayese yapmamaya çalışacağım
ve ilk defa AK Parti Hükûmeti döneminde yürürlüğe konulan
ilklerden bahsedeceğim.
Değerli
arkadaşlar, etkili ve kaliteli bir sağlık hizmeti
için fiziki yapı, donanım ve insan gücü çok önemli; ama,
kabul etmek lazım ki, bunların içinde en önemlisi insan
gücü. Ülkemizde sağlık insan gücü hem sayı olarak az
hem de dağılımda bir dengesizlik söz konusu. Bu yüzden
AK Parti olarak ilk yaptığımız şeylerden
birisi, atama ve tayinlerde objektif esaslara dayalı bir
hizmet puanı kuralını getirmekti. Bununla
Sağlık Bakanlığı çalışanlarını
objektif esaslara dayalı olarak, dengeli bir şekilde
dağıtmaya çalıştık ve bununla Sağlık
Bakanlığı atamaları için herkesten hep
duyduğumuz renkli anekdotlar ortadan kalktı. Artık,
insanlar objektif olarak ve kurallara uygun olarak
atanıyorlar.
Yine bir
başka yenilik, ihtiyaç duyulan bölgelerde çakılı
statüde ve sözleşmeli sağlık personeli
atamasıydı. Bununla pek çok Doğu ve Güneydoğu
ilimiz ilk defa bazı uzmanlık alanlarıyla
tanıştı. Hakkâri beyin cerrahı ve nöroloji
uzmanıyla, Ağrı plastik cerrahi uzmanıyla,
Muş patoloji ve mikrobiyoloji uzmanıyla; Siirt,
Tunceli, Bitlis, birçok ilimiz pek çok yeni uzmanlık
alanlarıyla tanıştı.
Yine bir
başka ilk uygulama, sağlıkta performans
uygulaması. Bununla sağlık
çalışanlarımız hem daha çok
çalışıyorlar hem de daha çok kazanıyorlar. Bu uygulamayla
pek çok doktorumuz muayenehanelerini kapattı. Tam
zamanlı kamuda çalışma yüzde 11lerden yüzde 64lere
çıktı.
Yine bir
başka yenilik, sağlık hizmetlerinde hizmet
alımı yöntemi. Bu yöntemle, artık MR, tomografi
randevuları aylarla değil günlerle ifade edilen günlerde
veriliyor.
Yine koruyucu
sağlık hizmetlerinde aşı takvimimiz
değişti. Daha önce aşı takviminde olmayan
kızamıkçık, kabakulak, menenjit aşıları
artık aşı takviminde var. İngiltere'de,
Almanya'da, Fransa'da hangi aşılar uygulanıyorsa
bizim yavrularımız da aynı aşılarla
korunuyor.
Cumhuriyet
tarihinin en büyük kızamık aşı
kampanyasını yaptık ve bunun sonucunu da aldık.
2001'de yaklaşık 31 bin olan kızamık vaka
sayısı bugün itibarıyla, bu yıl içinde sadece 3.
Yine,
bebeklerimize ücretsiz D vitamini, bebek ve gebelerimize
ücretsiz demir veriyoruz. Bununla daha sağlıklı bir
nesil yetiştireceğiz.
Ambulans
sayısında şüphesiz çok ciddi artışlar oldu.
Ama yüzde 20'lerde olan kırsaldan 112'yi arama bugün
itibarıyla yüzde 97'ye ulaştı. Şehirlerimizde de
insanlar 112'yi çevirdiği zaman, yüzde 92, on dakikanın
altında ambulansla karşılaşıyor ve
hastaneye çok rahat bir şekilde gidiyor.
Bir başka
uygulama -doğu illerimizin milletvekilleri çok iyi
bilecektir- artık kızakla hastalarımızı
taşımıyoruz. Kar paletli ambulanslarımız
var. Altı tane hasta kabinli kar aracımız var. Yine
denizde dört tane deniz ambulansımız var. 2008'de
inşallah hava ambulansını da koyacağız.
Yani, havada, karada ve denizde artık hastalarımıza,
acil hastalarımıza çok rahat ulaşabileceğiz.
Diyaliz
hastalarımızı evinden alıp diyaliz hizmeti
verildikten sonra yine evine bırakıyoruz ve bu yine
ücretsiz olarak yapılıyor.
Bir başka
yenilik, seksen bir ilde 2.500 kişiden oluşan ulusal medikal
kurtarma ekibi. Bunlar, sadece ülkemizdeki afetlerde değil,
İran'da, Pakistan'da, Endonezya'da
bayrağımızı dalgalandırarak bizim
göğsümüzü kabartan başarılar getirdiler.
2005
yılında bir başka yenilik, yaklaşık yirmi
yıl konuşulduktan sonra aile hekimliğiyle
tanıştı Türkiye.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ünüvar, konuşmanızı tamamlayınız.
NECDET ÜNÜVAR
(Devamla) On üç ilde 10 milyon vatandaşımızın
artık aile fotoğraflarında hekimleri de yer
alıyor.
İlaç
fiyatları pazarlık usulüyle değil, objektif
esaslarla, beş yıl önce hayal dahi edilemeyecek
indirimlere kavuştu vatandaşlarımız. SSK ve
yeşil kartlı vatandaşlarımız, yine
ilaçlarını sizler gibi eczanelerden gidip alıyorlar,
dilediği hastaneden hizmet alıyorlar.
Yine
önümüzdeki birkaç yıl içinde bütün Türkiye aile hekimine
kavuşacak.
İstanbul,
Ankara, İzmir ve tabii ki Adana gibi büyük illerimizde
başlamak üzere, önünde helikopter pisti, içinde her türlü ileri
teknoloji barındıran sağlık kampüsleri
yapılacak. Hastane yönetimi, birlikler şeklinde modern
bir yönetim tarzına kavuşacak.
Bu vesileyle,
Bakanlık bütçemizin hayırlı olmasını
diliyor, Bakanımız başta olmak üzere, bütün
Bakanlık çalışanlarımıza üstün
başarılarının devamını dileyerek
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ünüvar.
AK Parti Grubu
adına ikinci konuşmacı, Elâzığ Milletvekili
Feyzi İşbaşaran.
Buyurun
Sayın İşbaşaran. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA FEYZİ İŞBAŞARAN (Elâzığ)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti Grubu
adına Sağlık Bakanlığının bütçesi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
58inci ve
59uncu AK Parti Hükûmetleri döneminde Sağlıkta
Dönüşüm Programının ve Türkiye'nin
arzuladığı değişimin sağlanması
konusunda Sağlık Bakanlığımız ve
Hükûmetimiz önemli mesafeler katetmiştir. Hükûmetimiz, son
beş yılda ciddi bir dönüşüm ve değişim
programı başlatmış ve bu programı
hazırlarken kavramsal anlamda Dünya Sağlık Örgütünün
sağlığı tanımlamasından yola çıkmıştır.
Sağlık,
bedenen, ruhen ve sosyal açıdan tam bir iyilik hâli olarak
tanımlanıyor. Hükûmetimizin ve Sağlık
Bakanlığımızın çalışmalarıyla
birlikte, vatandaşlarımızın kendi
sağlıklarıyla ilgilenmeleri bilinci artmıştır.
Hükûmetimizin "İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın." mantığıyla yola çıkarak
sürdürmekte olduğu değişim ve dönüşüm
programının başarıyla yürütülmesinden
memnuniyet duyuyoruz.
Bu
programın temel mantığı, fikri, ana teması,
insan odaklı değişikliği
gerçekleştirmeyi
amaçlamasıdır.
Beş yıl
öncesine dönüp baktığımızda; kamu hastaneleri,
devletin sağlık kuruluşları hizmet
noktasında imkânsızlıklar içindeydi.
Vatandaşın, çözümü çoğunlukla dışarıda
aradığı bir sistem mevcuttu. Koruyucu sağlık
hizmetlerinin verilmesinde ciddi sorunlar yaşanmakta idi.
Tedavi edici sağlık hizmetlerini de cebinden
karşılamakta, kamunun hastaneleri dışında
başka adreslere gitmekte, maalesef neredeyse hizmet alamaz
hâle gelmişti. Özellikle ciddi hastalıklar için bu
böyleydi. Sonuç itibarıyla, içimizden herkes, hatta
sağlıkla ilgilenen insanlar bile kendi
yakınları için bu söylediğimi belki defalarca
yaşamışlardır.
Değişim
ve dönüşüm programı, bütün bu aksaklıklar göz önüne
alınarak hazırlanmıştır. Eminim ki
Hükûmetimiz ve Sağlık Bakanlığımız geçen
beş yıllık tecrübe ışığında bu
değişim ve dönüşüm programını önümüzdeki
dönemde de genişleterek başarıyla
uygulayacaktır.
Daha iyi bir
gelecek, sağlığın geliştirilmesi ve
sağlıklı hayat programı kapsamında vatandaşın
bilgilendirmesi, eğitilmesi, sağlık
farkındalığının arttırılması
ile mümkün olacaktır. Bu konularla birlikte
vatandaşlarımızın kendi
sağlıklarıyla ilgili davranışlarda
gösterdiği gelişme, bu değişim ve dönüşüm programının
ana hedefidir.
Bu tür köklü
değişim ve dönüşüm içeren programların
neticelerini kısa zamanda almak mümkün olmayabiliyor.
Ancak, uzun vadede istenen netice alınacaktır.
Sağlık Bakanlığımızın,
programın sürdürülebilirliği için bir daire
başkanlığı kurması bu programın
uygulanmasında büyük bir hız kazandıracaktır.
Sağlık
Bakanlığımızın 2008 yılı içerisinde
çok planlı ve ciddi bir eylem planını geniş bir
çerçeve ile, takvimi ile, bütün iş planlarıyla
hedeflemesi memnuniyet vericidir.
Sağlığın
değişim ve dönüşümündeki en önemli konu, bireyin
sağlıkla ilgili becerilerini geliştirmede ve
bilinçlendirmede uygulanan programın eğitimle
koordineli olması gerekliliğidir. Bu kapsamda
insanımızı bilinçlendirmek için yazılı ve
görsel medyadan ve okullarımızdan azami ölçüde
faydalanmamız gerekiyor.
Ülkemizde
bebek ölüm hızının geçen beş yıl içinde binde
30lardan binde 20lerin altına düşmesi memnuniyet
vericidir. Bakanlığımızın, 2008
yılı içinde, bebek ölüm hızının binde 15lerin
altına çekme ve anne ölüm hızının da yüz binde 15in
altına düşürülmesi hedefini sevindirici buluyoruz.
Türkiye'de
Bakanlığımızın yapmış olduğu
araştırmalarda çocuklarımızın yüzde
30'undan daha fazlasında demir eksikliği olduğu
görülmüştür. Bu eksiklik maalesef
yavrularımızın zekâ potansiyelini olumsuz
etkileyen bir faktördür. Bakanlığımızın
geçen beş yıllık çalışmalarında
çocuklarımıza ücretsiz demir damlası
dağıtması sonucu bu oranın yüzde 30lardan yüzde
7lere çekilmiş olmasını çok büyük bir başarı
olarak görüyoruz.
Sağlık
Bakanlığımızın geçen beş yıl içinde
112 hizmetlerinde çok ciddi gelişme
sağladığını hepimiz seçim bölgelerimizde
hissediyoruz. Hükûmetimizin 2002'de 481 olarak
devraldığı 112 hizmet merkezlerinin
sayısını 1.221'e, yani 2,5 katına
çıkarması çok büyük başarıdır.
Geçen
yıllarda bütün dünyada olduğu gibi Türkiyede de
yaşanan kuş gribi vakaları ile ilgili
Bakanlığımızın zamanında ve uygun
müdahalesi bütün dünyanın takdirini
toplamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz döneminde
Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur, yeşil kartlı
vatandaşlarımızın tamamı kamu, üniversite
ve özel hastanelerden istifade edebilmektedirler.
İlaçlarını eczaneden rahatlıkla
alabilmektedirler. Vatandaşlarımızın bu
memnuniyetini hepimiz seçim bölgelerimizde görmekteyiz. Bu
bakımdan, Hükûmetimize, Sayın Bakanımıza ve
mesai arkadaşlarına teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe
görüşmelerinden sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımızın Meclise getireceği
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın İşbaşaran, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
FEYZİ
İŞBAŞARAN (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
yasa ile
Türkiye genel sağlık sigortası sistemine adım
atmış olacaktır. Sağlık
Bakanlığımızın da bu yasaya
katkılarıyla Türkiyede sağlıkta köklü bir
değişim ve dönüşüm yaşanacaktır.
Bütçenin tüm
sağlık çalışanlarına ve Türkiyeye
hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İşbaşaran.
AK Parti Grubu
adına üçüncü konuşmacı, Manisa Milletvekili Mehmet
Çerçi.
Sayın
Çerçi, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET ÇERÇİ (Manisa) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; Sağlık
Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi üzerine
AK Parti Grubu adına huzurlarınızdayım.
Hepinize bu vesileyle saygılarımı sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, bildiğiniz gibi, son beş yılda
sağlıkta önemli bir değişim süreci
yaşıyoruz. Burada temel çıkış noktası,
temel bakış açısı, insanlarımızın,
halkımızın hizmete daha kolay erişebilmesi ve bu
meyanda hizmeti veren meslektaşlarımızın ve
sağlık çalışanlarının da memnuniyetini
sağlamak ve Türkiyedeki sağlık sisteminde fiziki
altyapıyı yeterli hâle getirmek şeklinde
özetlenebilirdi. Gerçekten bu konularda son beş yılda çok
ciddi bir mesafe alındı. Önceki yıllarla
kıyaslandığında, meslektaşlarımız,
gerçekten, eski yıllara göre ekonomik olarak çok büyük bir
rahatlama içerisinde oldular. Özellikle döner sermaye performans
yönetimi ile onlara ciddi kaynaklar aktarıldı.
Yine,
Sağlık Bakanlığının 2002 yılında
toplam giren hasta sayısına
baktığımızda, bu yılda hemen hemen yüzde
100ün üzerinde Sağlık Bakanlığı
hastalarında bir artış mevcut. Özellikle SSK
hastanelerinin de sistemin içerisine dâhil edilmesiyle,
gerçekten, insanlarımız bugün çok daha kolay hizmete
ulaşabiliyorlar. Yine sistemin bir başka noktası,
özellikle Bağ-Kurlu, yeşil kartlı, SSKlı
hastalarımızın eczanelerden daha kolay hizmet
alabilmesi onlara ayrı bir rahatlık getirdi ve ilaç
fiyatlarında son birkaç yılda yapılan indirimler,
gelişmeler ve ilaç fiyatlarının daha iyi yönetilmesi,
ilaç artışı olmasına rağmen, ilaç
tüketiminin artmasına rağmen ilaç fiyatlarında
ciddi bir indirimin olduğunu gözler önüne seriyor ve bu
konuda da çok ciddi bir başarı sağlandı. Keza,
yine, Bakanlığımızın özellikle koruyucu
hekimlik uygulamaları, aile hekimliği ve koruyucu
hekimlik, aşı uygulamalarına yönelik
uygulamaları çok ciddi gelişmeler içeriyor.
Aşılama oranları yüzde 93lere vardı. Aile
hekimliği pilot uygulaması aşağı
yukarı yılbaşında 30 ili geçecek. Yavaş
yavaş Türkiyede kabul görüyor ve yaygınlaşıyor
ve insanlarımızın bire bir hekime ulaşması
noktasında büyük bir devrim niteliğinde. Sağlık
sistemi içerisinde, çağdaş, modern sağlık sisteminin
insanlarımıza verilmesi noktasında Türkiyeye
yeni bir bakış açısı getiriyor.
Yine, zaman
zaman eleştirilen bir konu var, Türkiyede yılların
problemi. Hekim dağılımı noktasında, uzman
ve pratisyen hekim dağılımı problemi
yaşanıyor bu ülkede. Bu konuda da yine
Bakanlığımızın rakamlarına
bakıldığı zaman, dosyalar incelendiği
zaman, özellikle doğu, güneydoğu gibi illerimizde
bilhassa uzman hekim noktasında ciddi bir artış ve
başarının olduğu ve hastanelerde hekim
başına düşen poliklinik sayısı, hasta
sayısı noktasında büyük bir başarının olduğu
gözlenmekte.
Bütün
bunları ele aldığımız zaman, özellikle özel sektörün
de devreye alınmasıyla, Türkiyede sağlık
sisteminde son üç dört yılda, beş yılda müthiş bir
enerjinin, müthiş bir devinimin, dönüşümün
yaşandığını, eğer ideolojik bir
önyargıya sahip değilseniz, bağımsız bir
gözle bakabiliyorsanız gözlemlemek mümkün. Bu
başarı bu ülkenin başarısı, bu milletin
başarısı, bu Hükûmetin başarısı,
Türkiyenin başarısıdır.
İnsanlarımızın sağlık sisteminden daha
kolay hizmet alabilmesi, hizmete daha rahat erişebilmesinin
önündeki engellerin kaldırılması, daha
çağdaş bir sağlık hizmeti alabilmesi elbette
hepimizi memnun etmeli, mutlu etmelidir diye düşünüyorum ve
tabii ki, sistemin sorunları vardır, sistemin çözülmesi
gereken problemleri var. Bunların da yavaş yavaş, bu
dönemde, 23üncü Parlamento Döneminde çözüleceğini
düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çerçi, konuşmanızı tamamlayınız,
buyurun.
MEHMET
ÇERÇİ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Hudut ve
sahiller meselesine gelirsek, özellikle global bir dünyada hudut
ve sahillerin sağlık açısından denetlemesi,
gümrüklerin, giriş istasyonlarının,
çıkış istasyonlarının uluslararası
hastalıkların ve bulaşıcı
hastalıkların giriş çıkışı
konusunda iyi kontrol edilmesi, tabii ki çok önem arz ediyor.
Sağlık Bakanlığımızın bu konuda da
yine çok önemli çalışmaları ve gayretleri
olduğunu biliyoruz.
Önümüzdeki
süreçte, bu Genel Müdürlüğümüzün bazı yasal
talepleriyle ilgili çalışmalar olacak veya bunların
teşkilat kanununun da yasalaşması için yüce
Meclisimizin gayret edeceğini biliyoruz ve kendilerine
elimizden gelen desteği vereceğimizi söylüyoruz.
Bu bütçenin,
tekrar, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını
temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AKP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
AK Parti Grubu
adına dördüncü konuşmacı, İstanbul Milletvekili
Özlem Piltanoğlu Türköne.
Sayın
Türköne, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İçişleri Bakanlığının 2008 yılı
mali bütçesiyle ilgili olarak, AK Parti Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce Meclisi
huzurlarınızda tekrar saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, son yıllarda, kamu yönetiminde ortaya
çıkan çağdaş gelişmeler
ışığında stratejik yönetim, yönetişim,
sonuca odaklı yönetim gibi anlayışlar gündeme
gelmiştir. Bu yenilikler yönünde ülkemizde yeniden
yapılanmaya ilişkin ciddi yasal ve idari düzenlemeler de
yapılmıştır. Nedir bu yasal düzenlemeler?
Örneğin 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu,
5393 sayılı Belediye Kanunu, 5302 sayılı İl
Özel İdaresi Kanunu ve en son olarak da Mahalli İdare
Birlikleri Kanunu gibi kanunlar iktidarımız döneminde
yasalaşmıştır.
Ayrıca,
2003 yılından bu yana kentsel dönüşüm projeleriyle,
hem şehirlerimize daha modern ve sağlıklı bir
yapı kazandırılmakta hem de oluşturulan yeni
yerleşim çevresi suça karışan kişilere ve ailelere düzgün bir hayata
kavuşabilme fırsatını da vermektedir.
Diğer bir
husus, 1972 yılında bir fikir olarak ortaya çıkan ve
kimi nedenlerden dolayı tam
otuz bir yıl boyunca uygulanması gerçekten bir türlü
gerçekleşemeyen MERNİS Projesidir ve 2003 tarihi
itibariyle, yine bizim iktidarımız döneminde
uygulanmaya başlanmıştır.
Nedir
MERNİS? Tüm vatandaşların aile ve nüfus bilgilerinin
kayıt altına alındığı, her türlü mali,
güvenlik, sosyal güvenlik, vergi, hatta taşınır
taşınmaz mallarının listesinin yer
aldığı, trafik cezalarına kadar belki bir gün
ortak bir bilgi bankasında toplanmasının
hedeflendiği ve halkımıza tek bir tıkla
müthiş bir hizmet ayrıcalığı
yaşatmayı vaat eden bir projedir. Eskiden günler süren bir
nüfus cüzdanını alma işlemi bugün bir dakika elli iki
saniyeye inmiştir.
Değerli
milletvekilleri, trafik meselesinin can kaybı yönünden
terörden bile sayıca önde olduğu ülkemizde sizlere
gayet sıcak bir gelişmeyi de açıklamak isterim. En son
Sayın Bakanımız Beşir Atalayın 5 Aralık
günü bir basın toplantısıyla tanıtılan
trafik güvenliğinde yeni açılımlar, hedefler ve çözüm
projelerinin yasal prosedürünün tamamlanması durumunda,
maddi hasarlı trafik kazalarının
değerlendirilmesi ve tespiti sigorta şirketleri
tarafından yapılacak; hatta, altmış
yaşına kadar on yılda bir, altmış
yaşından sonra ise beş yılda bir, her sürücü,
sağlık kontrolünden de geçirilecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; fiiliyata dökülen her
söz, AK Parti olarak bizlere tarifsiz bir anlatma keyfi
vermektedir. Bu sebeple, sürem dolmadan, ben kişisel olarak da
faydalarını çok yakından gözlemlediğim ve AK
Partinin projesi olarak adlandırdığım ve
cumhuriyet tarihi boyunca Atatürkün Milletin efendisidir.
dediği kırsal kesime uygulanan en büyük projeden,
KÖYDESten de bahsetmek istiyorum.
Nedir KÖYDES?
Köylerin altyapılarını inşa etme projesidir.
Peki, kim tarafından yürütülüyor? Köylere hizmet götürme
birlikleri tarafından. Bu birliklerin yapısına
baktığımızda şunu görüyoruz: Bir
kaymakamın koordinatörlüğünde muhtar ve il genel
meclisi üyelerinden oluşan bir birlik. Yani, diğer bir
ifadeyle, hangi köye, nasıl, ne zaman, ne şekilde proje
yapılacağına ve ne kadar para
aktarılacağına o yerin seçilmiş temsilcileri
kaymakamın önderliğinde birlikte karar veriyor. Son üç
senede yapılan yollara bir bakalım.
RASİM
ÇAKIR (Edirne) İhale yapıyorlar mı, ihale?
ÖZLEM
PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) 39.405 kilometre
stabilize, 47.882 kilometre asfalt.
RASİM
ÇAKIR (Edirne) İhale yapıyorlar mı, yoksa ihalesiz mi
veriyorlar?
ÖZLEM
PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) - Ne kadar içme suyu
götürülmüş köylere biliyor musunuz? 2.699 köye ve
bağlısına içme suyu götürülmüş. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Şimdi,
matematiği bir kenara bırakırsak eğer, bu ne
demek biliyor musunuz? Temiz içme suyu tüketen bebekler demek,
sağlıklı bebekler demek. Köylerinden ilçe merkezine
taşımalı sistemle gelen çocukların yol güvenliği
demek.
Şimdi,
kimileri Efendim, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
lağvedildi. Siz de bunun yerine KÖYDESi oluşturdunuz;
işte, sağa sola, yandaşlarınıza da ihale
ediyorsunuz. diyor. Bakın, acaba rakamlar öyle mi söylüyor?
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Kendiniz söyler kendiniz cevap
verirsiniz
ÖZLEM
PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) - Köy Hizmetleri
lağvedilirken, bakın, lağvedilmeden önce,
Türkiyede ortalama bir ilde 50 kilometre ancak yol
yapılıyordu. Bugün bir ilçede ortalama 30 kilometre
asfalt dökülüyor. Yani birinin bir ilde
yaptığını bugün KÖYDES bir ilçede yapıyor.
Evet, birlikler
İhale Kanununa tabi değil. Bakın, ama kendi harcama
yönetmelikleri var, hatta daha ötesi bugün Devlet Malzeme Ofisi
de
RASİM
ÇAKIR (Edirne) 2008 bütçesinde KÖYDESe ne kadar para
ayrıldı acaba?
ÖZLEM
PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) Bakın, Devlet Malzeme
Ofisi de İhale Kanununa tabi değil. Millî Savunma
Bakanlığının silah, mühimmat, helikopter, uçak
alımı da İhale Kanununa tabi değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RASİM
ÇAKIR (Edirne) 2008 bütçesinde KÖYDESe ne kadar para
ayrıldı acaba?
BAŞKAN
Sayın Türköne, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ÖZLEM
PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) Ne yani!
Saydığım ihaleler, saydığım ihaleler
İhale Kanununa tabi değil diye yandaşlara mı peşkeş
çekilmiş oluyor? (AK Parti sıralarından
alkışlar)
RASİM
ÇAKIR (Edirne) Aynen öyle oluyor.
ÖZLEM
PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) -
Öyle mi?
RASİM
ÇAKIR (Edirne) Aynen öyle oluyor.
ÖZLEM
PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) -
Bakın, KÖYDESi uygulayan ve milletin önünde bir kez daha
onore olan ve yüreklenen bu kaymakam, vali yardımcısı
ve valilerimizi töhmet altında bırakmayın. Lütfen,
bırakmayın.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Kanıtlıyoruz
hanımefendi, kanıtlıyoruz.
ÖZLEM
PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, onun için, nerede köy varsa biz
oraya gitmekten, yalnızca gitmekten değil orada kalmaktan
bahsediyoruz ve bu sebeple diyoruz ki, orayla biz
barışmaktan bahsediyoruz. Biz, terörle mücadelede bu
işin siyasi, ekonomik ve sosyal yönlerini de görüyoruz. KÖYDES
bizim için bu demek.
Değerli
milletvekilleri, bunun için, demokrasinin yanında terörle de
mücadele ederken, işkence ve kötü muameleye karşı da
sıfır toleranstan yanayız. Bunların hepsini
görüyoruz, izliyoruz ve birlikte değerlendiriyoruz.
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Yarın da genel af
çıkarırsınız!
ÖZLEM
PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) Ben, 2008 yılı
bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
AK Parti Grubu
adına Eskişehir Milletvekili Emin Nedim Öztürk.
Sayın
Öztürk, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA EMİN NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Emniyet Genel
Müdürlüğünün 2008 yılı bütçesi hakkında, AK Parti
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, devletin en önemli ödevlerinden biri
vatandaşların huzur ve güvenini sağlamaktır.
İnsan hak ve özgürlüklerinin kullanılabilmesi için temel
koşullardan birisi, güvenliğin olmasıdır. Güvenliğin
olmadığı bir yerde hak ve özgürlüklerin
kullanılması mümkün değildir.
İşte
bu amaçla güvenlik güçlerimiz büyük bir fedakârlıkla kamu
düzenini sağlamak için çalışmaktadırlar. Suç
işlenmesini önlemek, suçluları takip etmek ve her türlü
terörle, kaçakçılık ve organize suçlarla mücadelesini
sürdürmektedirler.
Polisimizin
son dönemde yaptığı özverili ve gayretli
çalışmalar sonucu başta hırsızlık, gasp,
kapkaç, yan kesicilik ve dolandırıcılık gibi,
şehirlerde vatandaşımızı rahatsız eden
asayişe müessir olaylarda önemli ölçüde azalmalar meydana
gelmiştir. Gerçekleştirilen büyük operasyonlar ile terör
ve organize suçlarla mücadele alanında önemli
başarılar elde edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, devlet memurları günde sekiz saat, haftada
kırk saat ve ayda yüz altmış saat mesai
yapmaktadırlar; ama emniyet teşkilatı
mensupları bir devlet memuru olmalarına rağmen günde
on iki saat, haftada yetmiş iki saat ve ayda iki yüz seksen sekiz
saat mesai yapmaktadırlar. Toplumsal olayları, sportif
faaliyetleri ve benzeri etkinliklerde tatil ve bayram günlerinde
de geceleri dahi görev yapan polisler, diğer
memurlarımıza göre ortalama yüzde 60 daha fazla mesai
yapmaktadırlar. Fedakârca çalışarak, bu gece ve
gündüz çalışma sistemi içinde, görevin niteliğinden
kaynaklanan bu fazla mesailer, hiç şüphesiz, polisimizin,
eş ve çocukları ile sosyal yaşantısına
yeteri kadar zaman ayıramamasına neden olmaktadır.
Diğer yandan, yüzde 60 fazla mesai yapan emniyet teşkilatı
mensuplarının, görevleri gereği üstlendiği
risklerin karşılığında adil bir ücret
alması, onların da bir hakkı olduğu
gerçeğidir. Bu konunun öneminin Hükûmetimizce
bilindiğini ve takdir edildiğini, gerekli önlemlerin
alınması üzerinde hassasiyetle durulduğunu
görmekten duyduğum memnuniyeti belirtmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, yine belirtilmesi gereken önemli hususlardan
birisi de AB süreci dâhilinde emniyet
teşkilatımızda hâlihazırda yapılmaya
çalışılan reformların hız kesmeden devam
ettiğidir. Bu bağlamda birçok proje devam etmekte ve
emniyet teşkilatımızın reorganizasyonu
adına yapılan çalışmalar sürmektedir.
Yaklaşık olarak 200 bin personeli olan bu
teşkilatımız, kendi içinde de önemli organizasyonlar
yaparak teşkilatını güçlendirmeye
çalışmaktadır.
Bununla
birlikte, suç ve suçlulukla mücadelede etkinliğin
artırılması amacıyla, kişi hak ve
özgürlüklerini ön planda tutarak, vatandaşa en hızlı
ve en iyi hizmeti sunmak amacıyla MOBESE dediğimiz
projeyi hayata geçirmiştir. Ayrıca, Güvenli Okul,
Güvenli Eğitim Projesi, Yıldırım Ekipler Projesi
gibi başarılı çalışmalarından ötürü
Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatını
kutluyorum.
Suçla
mücadele önceliğimiz, suçun işlenmesini önleyecek
mekanizmaları geliştirmektir. Şu çok iyi
bilinmelidir ki, suçu önlemek, suçu soruşturmaktan daha
önemli ve daha az maliyetlidir. Bu yaklaşım
doğrultusunda, suç önleme ve istihbarat odaklı polislik
anlayışını asayiş alanına uyarlayan ve
teknoloji destekli bilgi sistemi altyapısına
dayandıran yeni bir model oluşturmak ve bunu
geliştirmek amacındayız. Sayın
Bakanımız, geçenlerde yaptığı bir
toplantıda, bu konuda önemli gelişmeler
olacağının müjdesini vermiştir. Bu anlamda,
Sayın Bakanıma da teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ne yazık ki,
bazı basın yayın organlarında farklı
kaygılarla polisi değil, teşkilatı suçlu
gösteren yaklaşımlar gözlenmektedir. Asıl vahim
olanı ise milletin kürsüsünden, yani bu kürsüden, bir olaydan
dolayı bütün teşkilatı zan altında bırakan
bir tavrın sergilenmesini kabul etmek mümkün değildir.
Bunun hangi amaçla yapıldığı bir yana, emniyet
teşkilatını yıpratmakla kimin elin ne
geçeceğini ya da ne sağlanacağını gerçekten
çok merak ediyorum. Elbette her kurumda olduğu gibi, polisin
içinde de disiplinsiz davranışlarda bulunan ya da suç
sayılan hususları gerçekleştiren polisler
mevcuttur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.
EMİN
NEDİM ÖZTÜRK (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Ancak, bunlar
kurum tarafından süratle ayıklanmaktadır.
Yapılan münferit olaylarla bir kurumu olduğu gibi suçlu
göstermek kimseye yarar sağlamaz. Güvenlik güçlerimizin
moralini bozacak ifadelerde bulunmanın ancak suç ve
suçlulara yarayacağı unutulmamalıdır.
Değerli
milletvekilleri, bu vesileyle, görevi başında şehit
olan güvenlik güçlerimizi rahmetle anıyorum. Bu bütçenin
görevde olan yönetim tarafından çok iyi
kullanılacağına inancım tamdır. Sayın
Bakanımızın emir ve direktifleriyle, takdir
ettiğim ve başarılı çalışmalarıyla
kendini ispatlamış dönem arkadaşım Sayın
Genel Müdürümüzün disiplinli ve tecrübeli yönetimiyle bu
kurumun önümüzdeki dönemlerde başarılarını
arttıracağı kanaatindeyim.
Bu duygu ve
düşüncelerle bütçemizin milletimize ve devletimize
hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
AK Parti Grubu
adına, Çankırı Milletvekili Nurettin Akman.
Sayın
Akman, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA NURETTİN AKMAN (Çankırı) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
2008 yılı bütçe kanunu tasarısıyla ilgili olarak
Jandarma Genel Komutanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi
açıklamak üzere grubum adına söz almış bulunuyorum,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Dünya
milletleriyle mukayese edildiği zaman, daima muntazam ve uzun
ömürlü devletler kurma kudret ve kabiliyetini göstermiş olan
ecdadımız, tarih sahnesinde göründükleri 2005 yıl
öncesinden bu yana düzenli devlet anlayışları
yanı sıra, yurtlarında iç güvenlik ve esenliğin
sağlanması yolunda koydukları yasalar ve töreler ile
tarihin en ilgi çekici kavimlerinden biri olmuşlardır.
Türkler İslamiyeti kabul ettikten sonra da Türk töresi ile
İslam ahlakını en güzel şekliyle
birleştirmiş, dünya kuruldu kurulalı emsali
görülmemiş en kusursuz adaleti, en ideal devlet otoritesini,
huzur ve güvenliğin en güzelini üç kıtaya
götürmüşlerdir. Bu yüzden, tarihin hiçbir döneminde
egemenliklerini, saygınlıklarını
yitirmemişlerdir. İster Orhun Anıtlarında
olduğu gibi yargan, ister Selçuklularda olduğu gibi
surta veya şahna denilsin, ister Osmanlı
İmparatorluğu döneminde olduğu gibi
subaşı, karakullukçu, zabıta denilsin,
güvenlik kuvvetlerinin, jandarmanın varoluşu Türk
ulusunun şeceresiyle birlikte başlar; değişen
sadece ismidir, zamanın akışına uydurulan
vazife özelliği ve anlayışıdır.
Ülkemiz
açısından toplumun huzuru öylesine önemlidir ki,
Anayasamızın 1inci maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin
en önemli ilkesi olarak toplumun huzuru esas
alınmıştır, 5inci maddesinde ise toplumun
refahı, huzur ve mutluluğunu sağlamak devletin temel
amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.
Ülkenin huzur ve güvenliği ne kadar iyi seviyede ise,
halkın huzur ve refahı ne kadar emin ve güvence altında
ise devletin ekonomide, dış siyasette
başarısı da o derece güçlüdür. Yakın tarihimizde
yaşanan olaylar bunun en güzel göstergeleridir.
Ülkemiz
sınırları içerisinde emniyet ve asayişi
sağlama görevi, İçişleri Bakanlığı
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Emniyet
Teşkilatı Kanununa göre İçişleri
Bakanımıza verilmiştir. İçişleri
Bakanımız yürütme araçları olarak, şehir
merkezlerinde bu görev polis, kırsal kesimde ise jandarma
marifetiyle yürütülmektedir.
Jandarma Genel
Komutanlığının görev, yetki ve
sorumlulukları, bağlılık ve ilişkileri,
teşkilat ve korunuşuna ait esas ve usuller, 3 Ekim 1983
tarihinde kabul edilen 2803 sayılı Jandarma Teşkilat,
Görev ve Yetkileri Kanunuyla düzenlenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti
Jandarması, emniyet ve asayiş ile kamu düzeninin
korunmasını sağlayan diğer kanun ve
yönetmeliklerin verdiği görevleri yerine getiren
silahlı, askerî bir güvenlik ve kolluk kuvvetidir. Jandarma
Genel Komutanlığı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
bir parçası olup silahlı kuvvetlerle ilgili görevleri ile
eğitim ve öğretim bakımından Genelkurmay
Başkanlığına, emniyet ve asayiş işleri
ile diğer görev ve hizmetlerin icrası yönünden
İçişleri Bakanlığına bağlıdır;
ancak, Jandarma Genel Komutanı Bakana karşı
sorumludur. Jandarma Genel Komutanlığı
barış döneminde İçişleri Bakanlığına
bağlı olarak görev yaparken sefer durumunda Kara
Kuvvetleri Komutanlığı bünyesine dâhil olur.
Jandarmanın
genel olarak görev ve sorumluluk alanı polis görev sahası
dışı olup bu alanlar il ve ilçe belediye hudutları
haricinde kalan ve polis teşkilatı
bulunmayan yerlerdir.
Jandarmanın
sorumluluk alanı Türkiye yüzölçümünün yüzde 92sini
kapsamaktadır. Hâlen kırsal alanda yaşayan nüfus 23
milyon olup bu rakam ülke toplam nüfusunun yüzde 34ünü
oluşturmaktadır.
Jandarma,
sorumluluk alanında, mülki, adli ve askerî görevleri ile
yasaların kendisine verdiği görevleri yerine
getirmektedir.
Jandarma
birlikleri, Genelkurmay Başkanlığınca lüzum
görülen hâllerde, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş
hâllerinde gerekli olan bölümüyle kuvvet komutanlıkları
emrine girer, kalan bölümüyle Jandarma Genel
Komutanlığı emrinde normal görevlerine devam
ederler.
Teşkilat
yapısı itibarıyla Jandarma, karargâh ve
bağlı birlikleri, iç güvenlik birlikleri, sınır
eğitim birlikleri, okulları, idari lojistik destek
birliklerinden oluşmaktadır. Emniyet ve asayiş
görevlerini hiyerarşik bir yapı içerisinde kendisine
bağlı bölge, alay, ilçe ve belde jandarma
komutanlıklarıyla köylere kadar uzayan bir organik
yapı içerisinde yürütmektedir.
Personel
yapısı: Subay, astsubay, uzman çavuş, uzman jandarma,
er ve sivil memur ile işçilerden oluşmaktadır.
Jandarma subay ve astsubaylarının eğitim ve
yetiştirilmeleri, terfi ve izin işlemleri 926
sayılı Personel Kanunu hükümlerine göre
yapılmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Akman, konuşmanızı tamamlayınız.
NURETTİN
AKMAN (Devamla) Bugün 300 bin civarında Jandarma personeli
bulunmaktadır.
Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde meydana gelen bölücü
terör hareketinin başlangıcından bu yana,
jandarmamız fedakârane görevler icra etmiş,
şehitler vermiştir. Devletimiz bu mücadelede her türlü
imkânı Jandarmamızın emrine vermek suretiyle
ihtiyaç duyulan teknik donanıma kavuşmasını
sağlamıştır. Bu bütçemizle ayrılan miktar 3
milyar 128 milyon 378 liradır. Sağlanacak bu ödeneklerle,
ülke güvenliğinin sağlanmasında özel harekât
timleri ve jandarma komando personelinin profesyonel hâle
getirilmesi, araç gereç yönünden takviyesi, kırsal kesimde
jandarma entegre muhabere sisteminin kurulması gibi
konularda etkin görevlerin yürütülmesini sağlayacak
esaslar hayata geçecektir.
Değerli
milletvekilleri, vermiş olduğunuz katkıdan
dolayı şükranlarımı sunuyor, bu vesileyle,
memleketimizin en ücra köşesinde çok zor şartlar
altında görev ifa eden jandarma personelimize
şükranlarımızı sunuyor, şehitlerimizi
rahmetle, gazilerimizi minnetle anıyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akman.
AK Parti Grubu
adına son konuşmacı Niğde Milletvekili İsmail
Göksel.
Sayın
Göksel, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA İSMAİL GÖKSEL (Niğde) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri
Bakanlığımızın içerisinde bulunan ve o
bütçe içinde yer alan Sahil Güvenlik Komutanlığı
bütçesi hakkında grubum adına söz almış
bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Yüzyılımızda
emniyet, güvenlik, savunma kavramları arasında güvenlik
ön plana çıkmaktadır. Denizlerimizde güvenliği
sağlayan, doğal zenginliklerimizi koruyan, denizde her
zaman yardıma hazır olan ve bu yıl yirmi beşinci
yılını kutladığımız Sahil Güvenlik
Komutanlığının önemi her geçen gün daha da
artmaktadır. Vizyonu denizlerimizde korkulan değil,
sevilen, sayılan, güven veren, etkin ve dünyada örnek
alınan bir komutanlık olmak olan Sahil Güvenlik
Komutanlığı, 2003 yılında yapılan yasal
düzenlemeyle Jandarma Genel Komutanlığıyla
aynı statüde fakat bağımsız bir personel
yapısına sahip olmuştur.
Deniz yetki
alanlarımızda ulusal ve uluslararası hukuku, etkin
olarak can ve mal güvenliğini sağlamayı misyon edinen
Sahil Güvenlik Komutanlığı, Gürcistan
sınırındaki Hopadan Bulgaristan
sınırındaki İğneadaya, Yunanistan sınırındaki
Enezden Suriye sınırındaki Çevlike kadar 65 üs,
liman ve yerleşim yerinde konuşlanmış muhtelif
büyüklükte sahil güvenlik botu, mobil radar, helikopter ve
uçaklara sahiptir.
Bu alan Türkiye
yüz ölçümünün yarısı kadardır. Kısaca
Denizdeki jandarmamız. diyebiliriz kendilerine.
Silahlı kuvvetlerimizin ve deniz kuvvetlerimizin
ayrılmaz bir parçası olan ve aynı disiplinde
yetişen Sahil Güvenlik Komutanlığı personeli bu
görevini Mavi Vatan denilen sularımızda yapmaktadır.
Sahil Güvenlik
Komutanlığımızca yılbaşından bu
yana bu görevleri çerçevesinde yapılan etkinlikleri
bazı rakamlarla size açıklamak istiyorum: 403 adet arama
ve kurtarma olayında 3.076 vatandaşımızın
hayatı kurtarılmış ve yine 70 teknenin
zayiatı önlenmiştir. 34.769 adet gemi kontrol edilerek,
bunlardan yasa dışı olaylara karışan 4.265
gemi savcılıklara sevk edilmiştir. Deniz
temizliği ve çevre koruma görevi kapsamında, deniz
kirliliğine sahip olan 44 adet deniz aracına 250.614 YTL
idari para cezası uygulanmış ve tespit edilen 130 adet
deniz kirliliği yasal işlem yapılmak üzere yetkili
mercilere sevk edilmiştir. Keza, yasa dışı su
ürünleri avcılığı yapan 936 tekne ve kişiye
yaklaşık 1 milyon 259 bin 132 YTL idari para cezası
uygulanmıştır. 4.669 yasa dışı göçmen, 259
ton motorin, 200 ton fuel oil, 8 kilogram 250 gram kokain, çok
miktarda gümrüksüz malzeme yakalanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sahil Güvenlik
Komutanlığımızın, genç bir komutanlık
olması sebebiyle ihtiyaçları da çoktur. Zira,
altyapısı tamamlanmak üzere ödeneklerin çoğu
harcanmaktadır. En başta sayılacak
uzmanlığın yanı sıra, profesyonel bir
anlayışla çalışılması gereken çevre, su
ürünleri, hukuk, bilgisayar gibi alanlardaki sivil memur
ihtiyacı olmak üzere, modern gemi, helikopter, keşif ve
gözetleme, istihbarat sistemlerinin yanı sıra, personel
için -bu kadar geniş sahada- özellikle, her gün görevleri
icabı, kaçakçıyla, tekneciyle, balıkçıyla mücadelede,
bu personelin, onlardan bağımsız olarak
yaşayabilecekleri lojmanlara sahip olması gerekir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Göksel, konuşmanızı tamamlayınız.
İSMAİL
GÖKSEL (Devamla) Hükûmetimiz ve Başbakanımız,
İçişleri Bakanımız, gerekli desteği
sağlamaktadır. Yüksek derecede bir mesuliyeti, böyle bir
sorumluluğu üstlenen, güzel vatanımıza, yüce milletimize
hizmet etmeyi kendisine şiar edinen, denizlerimizi koruyan,
sorumluluğunu layıkıyla yerine getiren tüm
görevlilerimizi kutluyor ve tebrik ediyorum. Bu uğurda
şehit olan ve rahmete kavuşan tüm şehitlerimizin
ailelerine başsağlığı diliyorum.
2008 yılı
bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını temenni
ediyorum.
Sağ olun,
var olun. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Göksel.
AK Parti Grubu
adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Demokratik
Toplum Partisi adına ilk konuşmacı, Siirt
Milletvekili Osman Özçelik.
Sayın
Özçelik, buyurun efendim. (DTP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on
beş dakika.
DTP GRUBU ADINA
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı bütçesi
üzerinde, Demokratik Toplum Partisi Grubunun görüşlerini
sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyor, bütçenin
hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi:
Herkesin, kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı
için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı
vardır. Herkes, işsizlik, hastalık, sakatlık,
dulluk, yaşlılık ve kendi iradesi
dışındaki koşullardan doğan geçim
sıkıntısı durumunda güvenlik hakkına
sahiptir. der. Anayasanın 56ncı maddesi: Herkes,
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama
hakkına sahiptir. der. Anayasanın 60ıncı
maddesi ise Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. demektedir.
İnsanların
sağlıklı ve sosyal güvence içinde yaşaması,
temel insan haklarından biridir ve bunu sağlamak devletin
görevleri arasında gösterilmektedir. Sağlık
denilince ilk akla gelen, genellikle bedensel
sağlıktır. Oysa, Dünya Sağlık
Teşkilatı, sağlığı, fiziksel, zihinsel
ve sosyal tam bir iyilik hâli olarak tanımlamaktadır.
Türkiye gibi, bir yanı kalkınmakta bir yanı da geri
kalmış ülkelerde, sağlık politikaları
ağırlıklı olarak fiziksel sağlık
sorunlarının çözümüne yönelmekte, sağlık
bütçelerini bu anlayışla düzenlemektedirler. Fiziksel
sağlık sorunlarının çözümünde de tedavi edici
sağlık hizmetleri öne çıkmakta, çok daha ekonomik
ancak süreç içerisinde etkileri görülebilen koruyucu
sağlık hizmetleri göz ardı edilmektedir. Hükûmetler,
daha ziyade, kısa vadeli, popülist tercihlerden yana
tavır almakta ve politikalar geliştirmekte,
kendilerini bundan alıkoyamamaktadırlar.
Her ne kadar AK
Parti Hükûmeti Sağlıkta
Dönüşüm Programı adı altında sağlık
sisteminde yeni yaklaşımlar arayışı
içindeyse de, gerek Sağlıkta Dönüşüm
Programının henüz tamamlanmış olması
gerekse de uygulamada ortaya çıkan sorunlar ve bu
sorunların çözümlenmemiş olması, geçmiş dönemlerde
yaşanan sorunların tümüyle aşılabileceği
umudu vermemektedir.
Sağlık
konusunun çok kapsamlı, zor bir alan olduğu bir gerçektir.
Sağlık alanı, ekip çalışması gerektiren,
hemşiresinden hekime kadar ekip yardımlaşması ve
dayanışması, iş birliği gerektiren bir
sistemdir. Birey ve toplum sağlığının
korunmasında benimsenen politika, organizasyon ve mali
kaynaklar, çok doğal olarak, belirleyici bir rol oynamaktadır.
Peki, bu alanda
hizmet veren sağlık meslek mensuplarının rolü
yadsınabilir mi? Konuya ilişkin kararlar
alınırken, politika oluştururken, demokratik,
katılımcı anlayıştan uzaklaşarak,
meslek mensuplarının önerileri, talepleri, öngörüleri
dikkate alınmadan, vatandaşın memnuniyeti esas
alınmadan, sadece Maliye Bakanının kuru
rakamlarıyla soruna sağlıklı çözüm üretebilir
misiniz? Sağlık meslek mensupları, hekimler,
eczacılar, diş hekimleri, hemşireler, ebeler ve
sağlık memurları ile diğer yardımcı
personel ile idari personelin çalışma koşulları,
özlük hakları dikkate alınmadan başarılı bir
sağlık politikası, başarılı bir
sağlık programı yürütülebilir mi?
Değerli
milletvekilleri, AK Parti Hükûmetleri yoğun bir
özelleştirme programı uygulamaktadır. Sayın
Maliye Bakanı, bütçe sunuş konuşmasında, 2003
yılından 2007 Kasım ayı sonuna kadar toplam 40
milyar doları aşan düzeyde bir özelleştirme
gerçekleştirildiğini ifade etmiş ve
özelleştirme programına devam edeceğini
söylemiştir. Ülke emekçileri yemediler, içmediler, kemer
sıkarak yoksulluğa rıza gösterdiler, ülkenin
selameti ve aydınlık günleri umuduyla seksen yılda
kamusal değerler yarattılar. Şimdi, tüm bu
değerler haraç mezat satılıyor. Özelleştirmeden
elde edilen kaynakların yoksul halk kesimlerinin yaşam
standartlarında herhangi olumlu bir katkı
sağladığını göremedik; gördüğümüz,
yeni yetme dolar milyarderleridir. Ülke, mahdumlar, damatlar, bir
kısım tarikat müritleri için gerçekten cennete
dönmüştür.
AK Parti,
özelleştirmede hızını alamamış,
eğitim, sağlık gibi devletin temel hizmet
alanlarına da el atmış, ne bulursa ve ne fiyat
biçilirse satan bir mirasyedi savurganlığıyla
davranmakta. Her denizin bittiği bir yer var. Bu deniz de
bitecek ve sizler, bu yoksul halklı karaya oturttuktan sonra,
eminim hesap gününde adil yargılama, demokrasi talep
edeceksiniz. İnanın, o gün, halk yine de size adil
davranacak ve haksızlığa uğramanız hâlinde
haklarınızı yine biz savunacağız. (DTP
sıralarından alkışlar)
Devlet, sadece
çok parası olana değil, gelir durumu ne olursa olsun, her
yurttaşın, doğumdan ölümüne kadar gerek koruyucu
sağlık gerek tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerine
anında ulaşabilmeleri ve eşit olarak
yararlanabilmelerini sağlayıcı önlemleri almak
zorundadır.
Sağlık,
yani yaşam, alınıp
satılabilen bir ticari meta olarak algılanamaz.
Sağlık hizmetlerinin ticari anlayışla ve kâr
amaçlı sağlık işletmeleri
aracılığıyla yürütülmesi son derece tehlikeli
ve istismara, kötü kullanıma açık bir alandır.
Sağlık hizmetlerinin tümünün devlet eliyle yürütülmesi,
sağlıkta özel sektörün dışlanması gibi bir
görüş sahibi değiliz. Burada vurgulamak
istediğimiz konu, dar gelirli ve yoksul insanların
güvencesiz kalmamasıdır. Sosyal Güvenlik Kurumu Yasa
Tasarısı son hâliyle yakın bir zamanda Meclis
gündemine getirildiğinde tasarı hakkındaki
görüşlerimizi sizlerle paylaşacağız. Ancak,
yasa tasarısıyla dar gelirli ve yoksulların
yaşamını kolaylaştırmaktan uzak, neredeyse
herkesi prime bağlayan, vatandaşın parası kadar
sağlık hizmeti alabildiği bir piyasa kuralı
getiriliyor. Sosyal güvenlik harcamalarını bütçenin kara
deliği olarak gören anlayışla, devletin vatandaşa
karşı olan yükümlülüğü vatandaşın
sırtına yükleniyor. Böyle bir sistem geliştiriliyor.
Vatandaşın ilaçta katıldığı katkı
payına ek olarak muayene, tahlil, tetkik, ayakta tedavi gibi
giderlerine de katkı payı alınacak, bu katkı
payları yüzde 50lere varacaktır.
Değerli
milletvekilleri, Sağlık Bakanlığı ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı, hizmet üretmek yerine
sağlık hizmetlerinde organizasyon görevi üstlenme ve hizmeti
özel sağlık alanından satın alma yoluna gidiyor,
kamu sağlık alanını da işletmeler hâline
getiriyor. İşletmelerde kâr esas olduğundan, hizmeti
alan vatandaş müşteri durumuna düşürülüyor.
Kamu
sağlık alanında çalışanlara performansa
dayalı döner sermaye ödüllendirme sistemi getiriliyor.
Döner sermaye uygulaması kamuda çalışan hekimlere
göreceli bir şekilde ekonomik katkı sağlıyorsa
da, bakın, Diyarbakır Tabip Odası, uygulamanın
bilimsel, etik, deontolojik, mesleki ve insani olumsuzluklara
neden olduğuna işaret etmektedir. Türk Tabipler
Birliği feryat etmektedir, Mesleğimiz, meslek onurumuz,
sağlık hakkımız, kamu sağlık
kurumlarımız için meşru savunma
hakkımızı kullanacağız. demekteler. Bu bir
feryattır ve kimse bu feryada kulağını
tıkayamaz.
Türk Tabipler
Birliği Herkesin eşit ve ücretsiz sağlık hizmeti
almaya hakkı vardır. Sağlık hizmeti devletin
vazgeçemeyeceği görevlerin başındadır.
Ülkemizin sağlık alanındaki temel ihtiyacı,
genel vergiler yoluyla finanse edilen kamusal bir sağlık
sisteminin kurulması ve ulusal gelirden sağlık için
yeterli payın ayrılmasıdır. Sağlık
hizmetlerini kolay ulaşılabilir hâle getirmek için
kademeli sağlık hizmeti ve sevk zinciri
uygulanmalıdır." demektedir.
Sağlık
alanında bir diğer feryat da diğer sağlık
emekçilerinden yükselmektedir. Sağlık emekçileri,
yıllardır, örgütlendikleri sendikaları yoluyla
insanca yaşayabilecekleri bir ücret için grevli-toplu
sözleşmeli sendikal hakları için kamu emekçileri
konfederasyonlarında örgütlenmektedirler, hak arama
mücadelesi vermektedirler. Ancak bugüne kadar alabildikleri tek
şey, Kızılay Meydanında polis copu ve bir kentten
bir başka kente sürgün olmaktır.
Değerli milletvekilleri,
otuz yılı aşkın bir süredir serbest eczacılık
yapmaktayım. Yıllarca, İstanbul Eczacı
Odası, Türkiye Eczacılar Cemiyeti yönetimlerinde
bulundum. Mesleğe başladığım ilk gün
mesleğimizin sorunları ne ise neredeyse bugün aynı
sorunları yaşıyoruz; herhangi bir iyileşme
görülmedi, bir arpa boyu yol alınmadı.
Burada
meslektaşlarımın sorunlarına değinmek
istiyorum. Türkiye'de her yıl
eczacılık fakülteleri 900 bin civarında eczacı
mezun etmekte. İlaç sanayisi ucuz iş gücü tercih
ettiğinden eczacıları sadece zorunlu
oldukları ünitelerde istihdam etmekte, geriye kalan eczacılar başka bir çalışma
alanı da bulamadıklarından serbest eczane
eczacılığına yönelmektedirler.
Hâlen, şu
anda Türkiye'de yaklaşık 23 bin serbest eczane vardır.
Avrupa Birliği ülkelerinin ilerisinde olduğumuz tek
konu bu. Bakın, Hollanda 17 milyon
nüfusuyla 1.600 eczaneye sahip. İstanbul'un daha az nüfusu
var, -12 milyon civarında deniliyor- İstanbulda 5 bin
eczane var. Eczacılık fakültelerine öğrenci
alımı düşürülmeli veya ilaç sanayisinde eczacı
istihdamı zorunlu hâle getirilmeli, eczane açmada nüfus
veya mesafe tahdidi konulmalıdır. Eczane açma
ruhsatlarının sağlık müdürlüklerinden
eczacı odalarına devredilerek muvazaalı eczane
açılmasının önüne geçilebilir. Muvazaalı
eczaneler, bir taraftan halk sağlığını tehdit
ederken, haksız rekabete yol açmakta, deontolojik
kuralların aşınmasına neden olmaktadırlar.
Yeşil kart
ve konsolide bütçeye tabi kurumlar, tip protokole göre, eczane
ödemelerini kırk-kırk beş günde yapmaları
konusunda zorunluluk var iken, ödemeler, kimi zaman dört ay, beş
ay, hatta altı ayı aşan sürelerde yapılmaktadır.
Devlet, kendi alacaklarına şahin, vereceklerine karga
gibi davranıyor. Bir günlük gecikme hâlinde bile faiz
uygulaması uygulayan devlet, eczacıların dört ay,
beş ay, altı ay ilaç ödemelerini, fatura karşılıklarını
ödemede gecikmede bir beis görmüyor. Ecza depoları, ilaç
sanayicileri, ödemelerin gecikmesi hâlinde,
eczacıların faturalarına ilave ettikleri faiz
oranları veya iskonto düşümleri banka faiz oranlarının
çok üstünde. Daha benzer birçok sorun yaşıyor serbest
eczacılar. Hasta katılım paylarının eczane
hesabına aktarımı çok geç yapılmakta,
eczacı bunun takibini yapmakta zorluk çekmekte. Zaman
darlığı nedeniyle diğer sorunlara
değinemeyeceğim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; toplumsal
barışın temeli eşitliktir; bireyler arasında
eşitlik, sınıflar arası eşitlik ve bölgeler
arası eşitlik. Ne yazık ki bugüne kadar uygulanan
resmî devlet politikaları, anayasal hüküm olmasına
karşın, eşitlikçi yaklaşımlar yok. Bu sorun AK
Parti ile sınırlandırılamaz tabii ki. Gelmiş
geçmiş tüm hükûmetlerin bir devlet politikası olarak
izlediği bir yoldur bu. Hatta, diğer hükûmetlere oranla AK
Partinin daha az sorumlu tutulabileceği bir alan
olduğunu söylemek mümkün. Son otuz yılın, hatta son
kırk, elli yılın
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özçelik konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
OSMAN
ÖZÇELİK (Devamla) Sürem bitiyor mu efendim?
BAŞKAN
Bir dakika ilave süre verdim size efendim.
Buyurun.
OSMAN
ÖZÇELİK (Devamla)
hükûmet programlarına bakın,
tümünde yaklaşık aynı ifadeleri bulursunuz:
Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimiz ihmal edilmiştir.,
Bu bölgeye kalkınmada öncelik tanıyacağız.
Onlar da birinci sınıf vatandaş olacaktır.,
Bölgeyi bir sürgün belgesi olmaktan çıkaracağız.,
İstanbulda ne varsa orada da onlar olacak. Ama, bölgenin
kaderi hiç değişmiyor. Her yeni gelen hükûmet aynı
tespitleri yapıyor, aynı söylemi tekrar ediyor. Her
hükûmetin bir sonraki hükûmete bıraktığı en
değerli miras, bu tespit ve söylemler oluyor.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) AK Parti hariç.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) AK Parti dâhil.
OSMAN
ÖZÇELİK (Devamla) - Bölge insanı bunları görüyor. O
kadar bariz ki bu durum, bölge insanı haklı olarak bunun
nedenlerini sorguluyor. Sorgulamaya başlayan herkesi
bekleyen tek şey, bölücülükle suçlanmak oluyor.
Sayın
milletvekilleri, bir tek ölçüt, evet bir tek ölçüt durumun
vahametini ortaya koymaya yetiyor: Yeşil kart
dağılım dengesi. Yeşil kart, yani yoksulluk
belgesi. Türkiyede dağıtılan yeşil kart
sayıları önemli bir gösterge. Bölge insanının
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özçelik, teşekkür ederim.
OSMAN
ÖZÇELİK (Devamla) Sürem bitti mi efendim?
BAŞKAN
Evet efendim, bütün sürenizi kullandınız.
OSMAN
ÖZÇELİK (Devamla) İki cümle daha Sayın Başkan
BAŞKAN
Hayır, ek süre vermem gerekirse
arkadaşınızın vaktinden size vermem lazım.
Eğer Sayın Yaman
OSMAN
ÖZÇELİK (Devamla) Sayın Başkan,
arkadaşımızdan bir dakika verirsiniz.
BAŞKAN -
Verebilir miyiz Sayın Yaman?
Sayın
Yaman, Ben kullanacağım diyor.
Sayın
Özçelik, teşekkür ediyorum sizlere.
SIRRI SAKIK
(Muş) Başkanım, iki dakika veriyor.
OSMAN
ÖZÇELİK (Devamla) Sayın Başkan, iki cümle söylemek
istiyorum.
BAŞKAN Efendim,
prensipleri ihlal ettirmeyiniz, lütfen. Teşekkür ederim,
buyurun.
OSMAN
ÖZÇELİK (Devamla) Diğer konuşmacılar kendi
arkadaşlarının sürelerini aldılar. Ben de
arkadaşımın süresini iki cümleyle kullanmak
istiyorum, cümlemi tamamlamak istiyorum.
BAŞKAN
Yok, sadece bir Sayın Bakana yirmi saniyelik bir ek süre
vermiştim, cümlesi yarım kalmıştı. Onun
haricinde veremem.
Peki,
teşekkür ediyorum Sayın Özçelik, buyurun efendim.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, iki dakika veriyor
Nuri Bey.
BAŞKAN
Veriyor mu?
SIRRI SAKIK
(Muş) Evet, veriyor.
BAŞKAN
Tamam o zaman, buyurun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Arkadaşınız vermiyorum
diye işaret etti.
OSMAN
ÖZÇELİK (Devamla) Hayır, veriyor efendim.
BAŞKAN
Buyurun.
OSMAN
ÖZÇELİK (Devamla) Peki.
Değerli
milletvekilleri, bölge sorununu asayiş sorunu olarak görme
yanlışlığından vazgeçmek durumundayız.
Sorun, tarihsel, sosyolojik, kültürel, ekonomik boyutları
olan siyasal bir iç sorundur. Sayın Başbakanın da ifade
ettiği gibi, sorunun doğru adı Kürt sorunudur.
Sorunun adını, tanısını doğru koymaktan
kaçınırsak sorunu çözemeyiz. Çözüm demokraside, çözüm
barışta, birbirimizi anlamada ve sevgiyle
yaklaşımı bilmededir. Gelin, hep beraber,
hoşgörüyü, sevgiyi, barışı ve demokrasiyi
yüceltelim.
Saygılar
sunuyorum efendim. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Demokratik
Toplum Partisi adına ikinci konuşmacı, Muş
Milletvekili Nuri Yaman.
Sayın
Yaman, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)
Arkadaşınız,
verdiğiniz bir dakikalık süreyi eksik kullandı. Ben
onu size veriyorum.
Buyurun
efendim.
Süreniz on
dokuz dakika.
DTP GRUBU ADINA
M. NURİ YAMAN (Muş) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz yönetiminde
önemli bir yeri bulunan İçişleri
Bakanlığının 2008 yılı bütçesi üzerinde
değerlendirmelerde bulunmak üzere Demokratik Toplum Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Bu nedenle, hepinizi en
içten duygularımla selamlıyorum.
Önce, söz
konusu ve mensubu olduğum Bakanlığın
Kuruluş Yasasında belirlenen önemli görevlerini
sadece satır başlarıyla geçtikten sonra diğer
değerlendirmeleri, zaman ölçüsü içinde, kısaca
yapmış olacağım.
İçişleri
Bakanlığı 3152 sayılı Kuruluş Kanununa
göre temel görevlerinin başında, yurdun iç güvenliği
ve asayişinin sağlanması, kamu düzeni ve genel ahlakın
korunması, sınır, kıyı ve kara
sularının korunması ve emniyetinin
sağlanması, kara yollarındaki trafik düzeni ve
denetimi, suç işlenmesinin önlenmesi, suçluların takip
ve yakalanması, her türlü kaçakçılığın men ve
takibi, ülke düzeyindeki sivil savunma hizmetlerinin
yürütülmesi ile koordinesi, mahallî idarelerin
yönlendirilmesi ve anayasal vesayet yetkisi kapsamında da
bunların iç denetiminin yapılanması ve
yapılması
sıralanmıştır. Yine, Anayasamızda da
hak ve özgürlüklerin ülke genelinde korunmasından sorumlu
bir bakanlık olarak görevlendirilmiştir.
Bakanlığımız bu hizmetleri 81 il, 850 ilçe, 81 il
özel idaresi, 3.225 belediye, 35.145 köy, 1.549 mahalli idare
birliğinin bulunduğu bir alanda yürütmektedir.
Ülkemiz
yönetiminin içinde önemli görevlerini vurguladığım
Bakanlığın bu hizmetleri yürütmekle görevli mülki idare
amirleri ile merkez ve taşra teşkilatında görev yapan
personelin konumunun değerlendirilmesinden sonra bu
hizmetlerdeki gördüğüm eksiklik ve yetmezlikleri sizlerle
paylaşacağım.
Bilindiği
gibi, cumhuriyetin ilanından sonra modern devletin yönetim
sistemi belirlenirken, 1949 yılında
çıkartılıp yürürlüğe giren 5442 sayılı
İl İdaresi Kanunu ile merkezî hükûmetin taşradaki
tüm yetkileri il valilerinde toplanmış, bu suretle de tüm
bakanlıkların il düzeyindeki birimleri üzerinde -adli ve askerî kurumlarda
sınırlı olmak üzere- gözetim, yönlendirme,
eşgüdüm ve izleme görevlerinin tamamı buradaki mülki
idare amirleri tarafından yerine getirilmesi
benimsenmiştir.
Bu nedenle,
cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar, ülkenin
çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması ve
hızla kalkınması çabalarında mülki idare
amirleri bu öncü rollerini bugüne kadar devam
ettirmişlerdir. Bu birimlerde görev yapan mülki idare
amirleri, genel huzur ve asayişin sağlanması
yanında, bu yerlerdeki yol, su, elektrik, okul, kültür, sağlık,
imar gibi hizmetlerin de yerine getirilmesinde, ülkenin
sanayileşmesiyle tarımsal potansiyelinin
değerlendirilmesinde de önemli görevler
üstlenmişlerdir. Bu bağlamda, hâlen ülkenin her
köşesinde çağdaş devletin temel amacı olan ekonomik
ve toplumsal kalkınmanın gerçekleştirilmesi
kapsamında birçok başarılı çalışma
örneklerini görmek mümkündür. Sizlerin de
hayatınızı sürdüğünüz birçok illerde bu
değerli mülki idare amirlerinin adıyla anılan çok
sayıda eğitim, sağlık, kültür kurumu ile sanayi
tesisi ve benzeri eserlerin örneklerine, her yerde rastlamak
olanak dâhilindedir.
Tüm bu
çalışmalarda görev üstlenen mülki idare amirlerinin
kişisel başarılarının yanında,
Bakanlığın merkez ve taşra
teşkilatındaki personelinin de çok büyük
katkısı olduğu muhakkaktır.
Ancak
günümüze gelindiğinde, Bakanlığımız merkez
ve taşra teşkilatında sözü edilen bu
başarılı mülki idare amirleriyle birlikte hizmet
veren personelin ekonomik ve sosyal sorunlarının bugün
hâlen çözülmediği ve artık çözülemez bir hal
aldığını da belirtmek isterim. Her ne kadar mülki
idare amirlerinin maaş ve ücret yetersizlikleri 2006 Haziran
ayında çıkarılan Birinci Sınıf Mülki
İdare Amirliği Kanunuyla bir bakıma ortadan
kaldırılmışsa da ancak merkez ve taşradaki
personelin bu sorunları halen devam etmektedir. Bu arada,
Birinci Sınıf Mülki İdare Amirliği Kanununun
geçen yıl çıkarılmasında katkısı
bulunan zamanın İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir
Aksu ile bu konuda önemli görevleri ve gayretleri bulunan
hâlihazırdaki Bursa Valisi, zamanın
Müsteşarına, yine bu yüce Meclisin İçişleri
Komisyonunun bu gayretli çalışmalarını
sağlayan değerli Komisyon Başkanına, bu
meslektaşlarım adına teşekkür ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Ancak,
Bakanlığın merkez birimleri ile valilik ve
kaymakamlık bürolarında çalışan mevcut personel
ile bu Bakanlığın bünyesi içinde bulunan Nüfus ve
Vatandaşlık Müdürlüğü, Sivil Savunma Müdürlüğü
ve İl Özel İdare Müdürlüğü personelinin yetersiz
maaş ve ücret adaletsizliğinin de vakit geçirilmeden
giderilmesini beklerken, bu ücret adaletsizliğini belirtmek
bakımından, taşradaki benzer hizmetleri yapan
diğer bakanlıkların aynı konum ve statüdeki
görevlileriyle ilgili, aldıkları maaşlar hakkında
bir örnek de size sunmakta yarar görüyorum:
Örneğin,
İçişleri Bakanlığında çalışan bir il
müdürü, şu anda 1.350 YTL maaş alırken, aynı ildeki
Sosyal Sigortalar Kurumu il müdürünün 1.963 YTL, vergi dairesi müdürü
1.929 YTL, Bağ-Kur il müdürü 1.960 YTL, İŞ-KUR müdürününse
yine 1.960 YTL maaş almakta olduğu, bu maaş
farkının, alt birimlerde, şef ve yardımcı
hizmetlerde had safhada olduğunu vurgulamak isterim.
Bu nedenle de
bu kadrolarda yetişen ve taşradaki valilik ve kaymakamlık
bürolarında çalışan o değerli personel, bu
yakınmadan dolayı da erozyona uğramakta ve başka
kadrolara geçmek zorunda kalmıştır. Bu nedenle de bu
birimlerde görev yapan Bakanlık personeli etkin ve verimli
hizmet üretememekte ve buralarda kaliteli personel bulma
imkânı da kalmamıştır.
Sayın
Bakanımızdan, bu yetersiz maaş ve ücret
adaletsizliğini, aynı hizmeti gören personel
arasındaki özel hizmet ve ek gösterge farkları ile fazla
mesai, döner sermayeden yararlanma ve benzeri konularda gerekli
düzenlemelerin bir an önce yapılıp hayata
geçirilmesini bu değerli İçişleri Bakanlığı
personeli adına isterken, bu huzursuzluklarının da
en kısa sürede giderileceğini belirtmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda
değinilen yetersiz maaş ve ücret sorunu
Bakanlığımızın bir başka kurumu olan
Emniyet Genel Müdürlüğü için de söz konusudur. Bu birimdeki
müdür ve polis memurlarının da benzer
sorunlarının en kısa süre içinde düzeltilmesini
beklerken, Sayın Başbakanın, 22 Temmuz seçimlerinden
önce, 181 bin personeli bulunan emniyet mensupları için
vermiş olduğu bu sözün hayata geçirilmesini ve bu sözün
üzerinden beş ay geçmesine rağmen herhangi bir işlemin
de yapılmamış olduğunu huzurlarınızda
belirtmek isterim.
Bakanlığımızın
kırsal alanında emniyet ve asayiş hizmetleri ile mülki
görevleri yürüten ve Jandarma Genel Komutanlığına
bağlı il ve ilçe jandarma komutanlıkları ile
emniyet ve asayiş ile kamu düzeniyle ilgili görevlerinde
emniyet birimi ile jandarma arasındaki görev
ayrımını belirleyen protokolün iki kolluk kuvvetini
karşı karşıya getirmeyecek şekilde
düzenlenmesi ve yetki çatışmasına götürmeyecek bir
sisteme kavuşturulması hususunun da muhakkak yerine
getirilmesini
Çünkü denetimlerde, bu konularda iki birim
arasında neredeyse senin alanın, benim
alanımdır. diye çelişkilerin doğduğu zaman
zaman görüldüğünden, bu hususun da
Bakanlığımızca değerlendirilmesi
gerektiğini yine belirtmek istiyorum.
İçişleri
Bakanlığına bağlı diğer önemli bir
kuruluş olan, kara sularımız ve Türk münhasır
ekonomik ve Türk arama kurtarma sahası kapsamında bulunan
377.714 kilometrekarelik sorumluluk sahasına sahip Sahil
Güvenlik Komutanlığının da gerçekten, biraz
önce, bu kürsüde sayın hatibin, sayın bir milletvekilinin
değerlendirdiği ve belirttiği gibi çok önemli
sorunları vardır. Bu sorunlarının da
Bakanlıkça üvey evlat muamelesine tabi tutulmadan, hem bütçe
bakımından hem de diğer malzeme ve ihtiyacı olan
lojman ve benzeri personel sorunlarının giderilmesi
gerektiğini de huzurlarınızda belirtmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ilk kez 2007 yılı
içinde uygulanan BELDES projesi ve uygulanmakta olan KÖYDES
projelerinde ülke genelinde çok önemli hizmetlerin
yürütüldüğünü belirtmeme rağmen, ancak BELDES
projesiyle ilgili nüfusu 10 binin altında bulunan
beldelerimizin bu ödeneklerin harcanmasında büyük
sıkıntılarla karşı karşıya
kaldığını, KÖYDES projesi kapsamında ise, bu
projelerin uygulanmasında her ne kadar taşradaki mülki
idare amirlerinin mevcut kaynakları en etkin biçimde
kullanarak maliyetleri en aza indirmelerine rağmen, bilhassa
doğu bölgesinde köy yollarının asfalt kaplama
çalışmalarında işlerin mevsimsiz dönemlerde
yapılmış olmasından kaynaklanan birinci kat ve
ikinci kat asfaltların teknik şartlarına uyulmadan
yapıldığı ve üzerinden bir kış mevsimi
geçtikten sonra da kullanılamaz duruma geldiğini de
burada vurgulamak isterim.
Zaman
darlığından dolayı 5233 sayılı Terör ve
Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Yasasının
uygulanmasındaki eksikliklere maalesef değinmeden
geçeceğim. Bu konuda birçok dosyanın hâlen işleme
alınmadığı, şu ana kadar başvuruda
bulunan, 275 bin başvurudan ancak 97 bininin sonuçlandırıldığı,
geriye kalan 170 binin üzerindeki dosyanın da en kısa
sürede keşifleri yaptırılarak teknik ve yerel
bilirkişi marifetiyle rapora bağlanıp tazmin
komisyonlarınca sonuçlandırılmasının
sağlanması ve halkımızın, bu olaydan zarar
gören insanların beklentisi olarak belirtmek isterim.
Sayın
Başkan, değerli
milletvekilleri; son günlerde kamuoyunu fazlasıyla
meşgul eden polis kaynaklı şiddet olaylarından
hepimizin haberi var. En son 24 Kasım 2007 tarihinde yirmi
yaşındaki Baran Tursunun başına gelen olaylar
artık herkes tarafından bilinmektedir. Bu olaylar, insan
haklarına aykırı davranışlarda
bulunulduğu yönündeki kamuoyunda var olan
anlayışları da güçlendirmiştir. Benzer
olayların daha iki gün önce de devam etmekte olması da
olayın ele alınması gerektiğini acil hâle
getirmiştir.
Özellikle 13
Haziran 2007 tarihinde onaylanarak yürürlüğe giren yeni
Polis Vazife ve Selahiyet Kanunundaki değişiklikler
sonucu, son beş ayda polis kaynaklı yaralanma ve ölümlerde
ciddi bir artış
olmuş, yukarıda değinilen söz konusu Kanundaki
değişiklikten sonra da tutulan kayıtlarda 5i ölümlü
sonuçlanan 7 olayın gerçekleştiği tespiti
yapılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli
milletvekilleri; Bakanlığın vesayet denetimi
kapsamında, belediyelerle ilgili birkaç konuyu da
bilgilerinize sunmak isterim. Son beş yıl içinde
İçişleri Bakanlığı tarafından
Anayasanın ilgili maddesinin tanıdığı
idari vesayet yetkisi taraflı olarak kullanılmış,
bu kapsamda, muhalefete ait belediyeler ile Demokratik Toplum Partisine
mensup belediye başkanları hakkında birçok
soruşturma işlemlerinin yürütüldüğü ve hatta birçok
belediye başkanıyla ilgili birden çok
soruşturmanın açıldığı, bu yol ile de söz
konusu belediyelerin çalışamaz konuma getirilmek
istendiği gözlemlenmektedir. Hâlen Demokratik Toplum
Partisinden 2 belediye başkanı uzun süreden beri
açığa alınmış, 1 belediye başkanının
da, yine Anayasanın sözü edilen bu maddesi, hukuki düzenleme
zorlanarak, görevine son verilmiştir. Bunlardan, benzer
nedenlerle açığa alınan belediye
başkanlarının sayısı bugün 15e
yaklaşmaktadır.
Görevine son
verilen Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Suriçi ilk
kademe belediye başkanıyla ilgili işlemlerde,
hukuk âdeta zorlanarak, göreve son verilme işlemi
Danıştay tarafından da yerine getirilmiştir.
Aslında, söz konusu belediye başkanının yapmak
istediği iş, sadece Belediye Kanununun 13üncü
maddesinde belirtilen hemşehri hukukunu ve Avrupa Konseyi
Yerel Yönetimler Özerklik Şartının metne dâhil
Başlangıç bölümü ile 3/1inci maddesindeki
düzenlemeyi hayata geçirmekten ibarettir.
Bilindiği
gibi, Avrupa Konseyi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, bu
idarelerin özerkliklerinin sağlanması ve yerinden
yönetime, demokrasinin bu birimlerde yerleştirilmesi için
özerklik şartını kabul etmiş ve ülkemiz de 1 Nisan
1993 tarihinden itibaren bu sözleşmeye uymaya
başlamıştır. Bu sözleşmenin
Başlangıç bölümünde, vatandaşların kamu
işlerinin sevk ve idaresine katılmasının
demokratik hak olduğu, bu hakkın doğrudan
kullanım alanının ise yerel yönetimler olduğu
belirtilmiştir. Yine, aynı sözleşmenin 3/1inci
maddesinde de, özerk yerel yönetim kavramının, kanunla
belirlenen sınırlar çerçevesinde, kamu işlerinin,
yerel nüfusun çıkarları doğrultusunda, hakkı ve
imkânı olduğu vurgulanmıştır. 13üncü
maddesinde de buna benzer düzenlemeler yapılmıştır.
Avrupa
Konseyi yerel yönetim, bölgesel yönetim konseyince çok kısa
bir süre önce düzenlenen raporunda
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Yaman, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun
efendim.
M. NURİ
YAMAN (Devamla)
çok dilli belediyecilik kararı nedeniyle
görevinden alınmanın antidemokratik bir uygulama olarak
değerlendirildiğini belirtmiştir. Aslında,
Suriçi Belediyesi Başkanlığınca hayata
geçirilmek istenen çok dilli belediyecilik işlemi, iki gün
önce bu kürsüden Bakanlığının bütçesiyle ilgili
konuşma yapan Kültür ve Turizm Bakanı Sayın
Ertuğrul Günayın da belirttiği, Türkiyedeki
kültürlerin ve bunun başında gelen farklı dillerin
geliştirilmesiyle ilgili söylediği ve Meclisin
kayıtlarına da geçen Türkçeyi, Kürtçeyi ve bütün
zenginliklerimizi, yani Türkiyede var olan
toprağımızdaki bir tek çiçeği bile
soldurmayacağız, bunları bir ahenk ve ebru
güzelliği içinde yerelden ulusala, ulusaldan
uluslararasına taşıyacağız.
anlayışının, bir bakıma Suriçi
Belediyesince uygulanmasının ve hayata
geçirilmesinin bir örneği değil de nedir?
Süremin
kısalığı nedeniyle değinemediğim
konulardan dolayı sizlerden özür dilerken, 2008 mali
yılı bütçesinin Bakanlığımıza
hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla
selamlarım. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yaman.
Demokratik
Toplum Partisi adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Cumhuriyet
Halk Partisi adına üç konuşmacı vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk konuşmacı,
Muğla Milletvekili Ali Arslan.
Sayın
Arslan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on iki
dakika.
CHP GRUBU ADINA
ALİ ARSLAN (Muğla) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 2008
yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, son beş yıldan beri Adalet ve
Kalkınma Partisiyle sağlığı yan yana
getirince aklımıza ilk gelen Sağlıkta
Dönüşüm Projesi. Ballandıra ballandıra Adalet ve
Kalkınma Partisi sözcüleri anlatıyor, neler
yapıldı, ne gibi dönüşümler var ve özellikle de bunun
Türkiye'nin ihtiyaçlarından kaynaklanan ulusal bir proje
olduğu sözcüler tarafından ısrarla söyleniyor.
Değerli
arkadaşlarım, nedir Sağlıkta Dönüşüm
Projesi? Sağlıkta Dönüşüm Projesi, aslında
sağlığın özelleşmesidir. Son yirmi beş
yıldan beri, özellikle ilaç sanayisinde ve teknolojide çok
baş döndüren gelişmeler nedeniyle, sağlık
alanı büyük bir ekonomik pasta hâline gelmiştir.
Uluslararası sermaye, sadece Türkiyede değil
dünyanın her yerinde ulusların sağlık
pastalarına göz dikmiş durumdadır. Bakın, 1995
yılında Dünya Ticaret Örgütüyle
imzaladığımız bir anlaşma var, GATS
anlaşması. O Anlaşmada, başka hizmetler gibi,
eğitim gibi sağlığın da artık anayasal bir
hak olmaktan çıkarılıp, parayla alınıp
satılır bir hizmet hâline getirilmesi için ülkelerin
yasal düzenlemeler yapması zorunlu
kılınmaktadır. Sağlıkta Dönüşüm Projesi
de bu anlaşmaların devamıdır. Adalet ve
Kalkınma Partisinden önceki hükûmetler döneminde de bu
yönde, sağlığın özelleştirilmesi yönünde
önemli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Ancak,
Adalet ve Kalkınma Partisinin bu konuda hakkını
teslim etmek lazım, içlerinde en hızlı çıkanı
Adalet ve Kalkınma Partisidir. Sanıyorum, bu da tek parti
iktidarı olmasından kaynaklanan bir avantajdır.
Değerli
arkadaşlarım, ancak Sağlıkta Dönüşüm
Projesi Türk halkının bedenine uymamaktadır. Zaman
zaman bu konuda yasalar çıkarıyoruz, sonradan
vazgeçiyoruz. Geçtiğimiz dönemde birlikte
çalıştığımız arkadaşlar
tanıktır; işte düğünle, bayramla Mecburi Hizmet
Yasasını kaldırdık, hatırlarsınız,
iki yıl bile dolmadan Mecburi Hizmet Yasasını
yeniden getirmek zorunda kaldık. Başka? Bir terkin
yasası vardır meşhur, bilirsiniz, devlet
hastanelerinin sosyal güvenlik kurumundan alacaklarını
sildik. Bir süre sonra bu devlet hastaneleri yatırım
yapamaz hâle geldi, davalı hâle geldiler, icralık hâle
geldiler; tekrar, sildiğimiz borçları ödemek üzere bir
terkin yasası çıkardık. Bedene uymuyor,
çıkarıyoruz ezberden bir yasa, bakıyoruz sonra
yanlış oldu, yapboz oyunu gibi, yapıyoruz, bozuyoruz,
tekrar yapıyoruz. Çünkü, bu proje, Türk halkının
ihtiyaçlarından kaynaklanan bir proje değil, Türk
halkının bedenine uyan bir gömlek değil değerli
arkadaşlarım.
Nedir
Sağlıkta Dönüşüm Projesinin bileşenleri?
Hepinizin bildiği gibi, bir, aile hekimliği, yani
birinci basamağın özelleştirilmesi. İkincisi,
ikinci ve üçüncü basamaktaki hastanelerin işletme hâline
getirilmesi.
İlk
işletme dediğimizde utangaç bir şekilde herkes
karşı çıkıyordu, Adalet ve Kalkınma Partisi
sözcüleri, ama artık, geçtiğimiz gün Komisyonda
Değerli arkadaşım Sağlık Komisyonu
Başkanımız Sayın Cevdet Erdöl Hayır,
işletmedir bunlar. dedi, ısrarla da işletme
olduğunu iddia etti.
Arkadaşlar,
işletme nedir? Bakın, Türk Dil Kurumunun sözlüğünde
işletmenin tanımı: Tarım, sanayi, ticaret,
bankacılık vb. iş alanlarında, kâr amacıyla
bir sermaye yatırılarak kurulan kurum. diyor. Yani,
Anayasamızda, İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesinde, birçok imzaladığımız
anlaşmalarda anayasal bir hak olan, yurttaşın
doğduğu, doğmadan önce hatta, ölene kadar devletin
sunmakla mecbur olduğu hakkı, artık siz kâr amacı
güdülen bir hizmet hâline getiriyorsunuz. Bu konuda, bakın,
Dünya Bankası, zaten bu Proje hazırlanırken size
teknik destek de verdi, ekonomik destek de verdi. Zaman zaman
IMFyle stand-by anlaşmalarında sağlık
hakkında yapılan değişiklikleri
tartışıyorsunuz, karara bağlıyorsunuz,
anlaşmalara yazıyorsunuz. Yani, Sağlıkta
Dönüşüm Projesi bir özelleştirme projesi. İşte,
finansmanını da genel sağlık sigortasından
karşılayacaksınız. Komisyonlarda
görüşülmeye başladı. Sanıyorum, asıl
gümbürtü de zaten genel sağlık sigortası
görüşülürken çıkacak.
Değerli
arkadaşlarım, bu özelleştirmeyi biz iddia
ettiğimizde Sayın Bakan şiddetle karşı
çıkıyor. Geçen gün gene Kamu Hastane Birlikleri Yasa
Tasarısı görüşülürken Komisyonda, biliyor ne
diyeceğini muhalefet sözcülerinin
Türk Tabipler
Birliği yıllardan beri dile getiriyor, biz bu kürsüden
yıllardan beri söyledik Sağlıkta Dönüşüm Projesi
özelleştirme projesidir. diye. Bildiği için bunu
Şimdi muhalefet sözcüleri, buna, efendim işte
özelleştirmedir, falan diyecek, oysa bu, özelleştirme
değil özerkleştirmedir. dedi. Muhalefetin önünü kesmeye
çalışıyor.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, Kamu Hastane Birlikleri Yasa
Tasarısından size bir madde okuyacağım. Bu
özelleşme midir, özerkleşme midir bir görelim. Ne diyor:
Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslara göre bu, kamu hastane
birliklerinin yönetim kurulunun görevleri, yetkileri-
birliğin her türlü araç, gereç, malzeme,
taşınırları ve tapuda birlik adına
kayıtlı taşınmazları -Nedir bunlar, hastane
midir? Hastanelerdir- üzerindeki yapı ve tesisleriyle
birlikte satmak, kiraya vermek, devir ve takas işlemlerini
yürütmek, hazineye ait birliğe tahsisli taşınmazlar
üzerindeki yapı ve tesislerle birlikte tahsis amacı
doğrultusunda kiraya vermek, işletmek, işlettirmek.
Değerli
arkadaşlarım, bunun adı özelleşmedir.
Sağlıkta Dönüşüm Projesi sağlığın
özelleşmesidir. Ha, olabilir, siz özelleşmeye
inanıyorsunuz, bunu cesaretle söylersiniz. Ama daha
baştan Yok efendim, özelleşme değil, nereden
çıkarıyorsunuz? Demek ki, yaptığınız
işin doğru olmadığını siz de
biliyorsunuz.
Ben, bu
Sağlıkta Dönüşüm Projesi konusunda Sağlık
Bakanlığının, Sağlık
Bakanlığının bizzat kendisinin,
çalışanlarının yoğun emek
harcadığını biliyorum. Hatta on gün kadar önce
Sayın Müsteşarı aradım telefonla, hâlâ
telefonuma dönecek, o kadar çok ki işleri.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bu, özelleşme.
Ha,
özelleşmeye siz de karşıysanız hakikaten
emeğinize yazık; ha, bu özelleşme de siz bunu toplumdan
saklamaya çalışıyorsanız, o zaman kendinize
yazık Sayın Bakan.
Değerli
arkadaşlarım, sağlıkta piyasalaşma olmaz,
sağlık piyasaya terk edilemeyecek kadar önemli bir alan.
Özellikle Türkiye gibi doğusunda, batısında,
kentinde, köyünde gelir dağılımının bozuk
olduğu ülkelerde sağlığın piyasalaşması
kadar tehlikeli bir şey yok. Elbette, özel hastanelerimiz bu
ülkede yıllardan beri çok güzel görevler yapıyorlar,
hiçbir itirazımız yok. Ancak sağlık
alanının sadece özele terk edilmesi Türkiye gibi ülkelerde
vahim sonuçlar doğurur.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bunu Türk halkının
reddedeceğini siz de biliyorsunuz. Seçimler
yaklaşınca, olmadık yöntemlerle bu vahşeti, bu
uygulanmaya çalışılan özelleştirme vahşetini
halkımızdan gizlemeye çalışıyorsunuz.
Aldığınız, yıllarca emek verdiğiniz,
harcadığınız kararları kendiniz sonradan
bozmak zorunda kalıyorsunuz.
Bakın, bir
yeşil kartlılar olayı var. Hepimizin gözü önünde oldu.
Bende bir harita var, gösteririm size. Yeşil karttan en çok
yararlanan illerle, seçim sonuçlarını
karşılaştıran aynı haritayı
karşılaştırdığınızda seçim
sonucu neyse, harita o. Yeşil kartlıların çok olduğu
yerlerde Adalet ve Kalkınma Partisinin oyu çok yüksek.
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) Vatandaş hizmete oy veriyor.
ALİ ARSLAN
(Devamla) - Bakın değerli arkadaşlarım, seçim
öncesi siz yeşil kartlı sayısını
artırdınız, seçim geçti, ağustos ayında 5
milyon yeşil kartlının yeşil kartını
iptal ettiniz. Yazık! Yeşil kartlıyı bile
kullandınız seçimlerde. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Bakın
değerli arkadaşlarım, sevk zinciri meselesi.
Geçtiğimiz dönem, hatırlarsınız, aile
hekimliği çıkarken hararetle savunduğunuz aile
hekimliğinin bir avantajı vardı. Neydi? Hastalara
kayıt tutacaksınız, her hastanın kaydı olacak
ve sevk zinciri işleterek birinci basamakta
hastalıkların büyük bir bölümünü çözeceksiniz, ikinci
basamaktaki yığılmaları engelleyeceksiniz.
Değil miydi, amacınız o değil miydi? Siz ne
yaptınız? Seçim kararı alındıktan sonra 25
Mayıs günü
Değil mi? Seçim kararı alındıktan
sonra 25 Mayıs günü bir tebliğ çıkardınız: 16
Hazirandan sonra sevk yok, sevke gerek yok, isteyen istediği
doktora gitsin. Ya inanacaksınız
yaptığınıza ya da hiç yapmayacaksınız.
Ben inanıyorum ki, kısa bir süre sonra bu sevk zinciri
olayı tekrar Türk halkının önüne gelecek. (AK Parti
sıralarından Bekle! sesi) Zaten işin doğrusu da bu.
Eğer siz aile hekimine kayıt tutturursanız, aile
hekiminin hastaları sevk etmesini sağlarsanız hem
ekonomik hem de halkın sağlığı
açısından önemli bir iş yapmış olursunuz.
Ancak, seçimde oy alabilmek için sevk zinciri meselesinden
vazgeçtiniz. Her şeyi gizliyorsunuz.
Bakın
başka bir şey; hepinizin başına gelmiştir,
yurttaşlarımızın başına geliyor, özel
hastanelerde katkı payı alınması. Sanki
Sayın Bakanın bu konuda hiçbir günahı yok! Diyor ki:
Yahu bunlar açarken bana söz veriyordu Katkı payı
almayacağız diye. Ama şakır şakır
katkı payı alıyorlar. Biz bu işe
karşıyız. Bakın arkadaşlar, elimde gene
Sosyal Güvenlik Kurumunun bir tebliği, sizin Hükûmetinizin.
Sağlık kurumu kuruluşu, muayene, tetkik ve tedavi
amacıyla yapılacak her işlem öncesinde hasta ve hasta
yakınının yazılı onayını alarak
Kurumca ödenecek ücret dışında ilave ücret ödemesi
talebinde bulunabilir. Sanki, Bakan, böyle bir tebliğ
yokmuş gibi millete caka satıyor. Yaa bizden habersiz
alıyorlar. Açarlarken bize diyorlar ki almayacağız
açtıktan sonra vazgeçiyorlar. Böyle bir şey yok. Bu hakkı,
siz, Hükûmet olarak zaten vermişsiniz özel hastanelere.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, sağlıkta dönüşümün
en çok eziyet çekenleri sağlık çalışanları.
Bildiğiniz gibi, bir mecburi hizmet sorunu çıkardınız
geldiniz, sonra çözüldü[!] Başlarına gelmedik yok.
Şimdi, önümüzdeki günlerde, Sağlık
Bakanlığı, sözleşmeli diş hekimi ve
eczacı alacak. Koşullar ne biliyor musunuz
arkadaşlar? Sağlık sorunu nedeniyle tayin
istemeyeceksin! Yani annem, babam, akrabam hasta oldu, yatalak,
bakmak zorundayım diye tayin istemek yok. Ya olursa? Eğitim
durumu nedeniyle tayin istemeyeceksin. Ee olabilir, belki,
okumayıversin, ne yapalım yani, yeter o kadar; zaten,
eczacı olmuş, diş hekimi olmuş, bir daha
okumasın. Başka? Eş durumu nedeniyle de tayin
isteyemeyeceksin. Ee yahu kardeşim, hiç evlenmeyecek miyim?
Eşim başka bir ilde olursa ne yapacağım yani? Sağlık
çalışanları, bu, Sağlıkta Dönüşüm
Projesinin en çok eziyet çekenleridir.
Şimdi,
vatandaş memnun gibi görünüyor değerli
arkadaşlarım. Niye? Doğru bir şekilde
yaptınız, Cumhuriyet Halk Partisinin de projesidir
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Arslan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun
efendim.
ALİ ARSLAN
(Devamla) Hastanelerin birleşme projesi, serbest
eczanelerden ilaç alınması, doğru şeyler.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Siz karşı
çıktınız.
ALİ ARSLAN
(Devamla) Ama bakın, yarın, genel sağlık
sigortası çıktığında, katkı payları
ödenmeye başlandığında, teminat paketleri
uygulanmaya başladığında, primini
yatırmadıysa sağlık hizmeti almamaya
başladığında, asıl gümbürtü o zaman
kopacaktır, o zaman göreceğiz.
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Sinop) Görürsün canım!
ALİ ARSLAN
(Devamla) Şimdi, memnun gibi görünüyor.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, Sayın Bakan diyor ki: Az
parayla çok işler yaptık. Bize
dağıttığı şeylerde öyle. Biliyorsunuz,
SSK, devlet hastaneleriyle birleştirildi, SSKnın
kaynaklarını da kullanıyoruz. Şimdi, 2002
yılında bütçeden kamu harcamaları içinde
sağlığa ayrılan pay yüzde 15 civarında, bu,
yüzde 10a düşmüş, 2002 yılında yüzde 35 olan
SSKnın payı yüzde 35e çıkmış. Siz, az para
harcamıyorsunuz, SSKnın parasını da
harcıyorsunuz. Başka? Yataklı tedavi
kurumlarındaki döner sermaye gelirleri, yüzde 6dan yüzde
12ye çıkmış. Döner sermaye diye, hastanelerin
kazandığı parayı da siz harcıyorsunuz, yani
az parayla yapmıyorsunuz işi. Hiç öyle, anlattığınız
gibi de değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Arslan, teşekkür ederim.
ALİ ARSLAN
(Devamla) Bağlayacağım Başkanım.
BAŞKAN -
Sağ olun.
ALİ ARSLAN
(Devamla) Teşekkür edeceğim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, AKPlilere veriyorsunuz yedi
dakika fazla, bize de olmuyor!
ALİ ARSLAN
(Devamla) Bu bütçe, inşallah, Türk halkına
sağlıklar getirir.
Bu duygularla,
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) AKPliler yedi dakika fazla konuştu. Zaten,
bütçede konuşturmak istemiyorsunuz bizi!
BAŞKAN
Saygıdeğer arkadaşlarım, konuşmacı olan
bütün milletvekili arkadaşlarıma, bir dakika fazla söz
veriyorum, doğrudur.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) 5e bölünce birer dakikadan
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ama onlar 7 kişi konuşuyorlar Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Saygıdeğer arkadaşlarım, 7ye taksim ediyorlarsa
o, onlarındır. Diğer gruplar 7 konuşmacı
yaparsa onlar da konuşur. Hatta, Danışma Kurulu
toplantısında, arkadaşlarımız da burada,
ben, kırk dakika arkadaşlar konuşsun, hiç kimsenin
sözünü uzatmayalım dedim; grup başkan vekili
arkadaşlarımız, başka bir teklifte bulundular,
biz de onu kabul ettik, başka bir şey yok.
CEVDET ERDÖL
(Trabzon) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Erdöl, neyle ilgili açıklama yapacaksınız?
CEVDET ERDÖL
(Trabzon) Sayın Arslan, konuşmasında
BAŞKAN
Sizin ifade ettiğinizin dışında bir görüş mü
beyan etti?
CEVDET ERDÖL
(Trabzon) Evet.
BAŞKAN
Buyurun, size iki dakika süre vereceğim, iki dakika
açıklayın.
Buyurun
BİLGİN
PAÇARIZ (Edirne) Hayır efendim, veremezsiniz!
YAŞAR
TÜZÜN (Bilecik) Sayın Başkan, grup
konuşmasını bölmeyin.
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Böyle bir uygulama yok!
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) Grup konuşmasından sonra verin!
BAŞKAN
Arkadaşlar Benim ifade ettiğimin dışında
bir ifade kullanıldı dedi. Dikkat ederseniz, dünkü
oturumu yöneten Sayın Başkan Vekili çağırarak
yaptı
BİLGİN
PAÇARIZ (Edirne) Efendim, böyle bir usul yok ki!
BAŞKAN
Arkadaşlar, benim yaptığımda bir hata yoktur,
İç Tüzükü uyguluyorum. Evet, iki dakika söz hakkı
veriyorum arkadaşa açıklaması için.
BİLGİN
PAÇARIZ (Edirne) CHP Grubunun konuşması bitsin, ondan
sonra.
BAŞKAN -
Evet, yaptığım uygulama yerindedir.
Buyurun
Sayın Erdöl.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE
AÇIKLAMALAR
1.-
Trabzon Milletvekili Cevdet Erdölün, Muğla Milletvekili Ali
Arslanın konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
CEVDET ERDÖL
(Trabzon) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
teşekkür ediyorum.
Sayın Ali
Arslan arkadaşım, konuşması sırasında,
Kamu Hastane Birlikleri Kanunu görüşmeleri
sırasında, komisyonda, Bu Kanunun hastaneleri
işletmeye çevirdiğini ve kâr amacı güttüğünü
söyledi. Asla böyle bir şeyi ben söylemedim.
ALİ ARSLAN
(Muğla) Tutanaklara bakarız Başkan.
CEVDET ERDÖL
(Devamla) Bunun, mantık olarak işletme
mantığı olduğunu, işletme
mantığıyla hastanelerin yönetileceğini ama
asla kâr amacı gütmeyeceğini ben söyledim, tutanaklarda
vardır. Özelleşme değil, özerkleşme olduğunu
söyledim.
Bu
yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için düzeltme
ihtiyacı hissettim. Bu vesileyle, Sağlık
Bakanlığımızın bütçesinin memleketimize,
milletimize hayırlı olmasını diliyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Onu o söyledi canım, kendisi söyledi.
BİLGİN
PAÇARIZ (Edirne) Sayın Başkan, farklı bir şey
söylemedi ki.
ALİ ARSLAN
(Muğla) Tutanaklara bakın Başkan.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci
konuşmacı
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Çok özür dileyerek, grubumuz
adına konuşan Sayın Ali Arslan, Sayın Cevdet
Erdölün söylediklerinden çok farklı bir şey
söylememiştir.
CEVDET ERDÖL
(Trabzon) Bir daha izah edebilirim Sayın Başkanım,
anlaşılamadı galiba.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayır efendim.
Dolayısıyla,
işletme olayını zaten desteklemiştir,
İşletme hâline getiriyor. demiştir.
Dolayısıyla, kendisine herhangi bir sataşma da söz
konusu değildir. Yani, söz hakkı vermeniz doğru bir
uygulama değildi.
BAŞKAN
Sayın Kılıçdaroğlu, sözleriniz tutanaklara
geçmiştir.
Evet, iki
arkadaşımız da konuştu, takdir dinleyenlerin ve
milletvekillerimizindir, Genel Kurulundur.
III.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı:57)
(Devam)
2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.
Sayısı: 58) (Devam)
H)
SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.-
Sağlık Bakanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I)
HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
İ)
İÇİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1.-
İçişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
İçişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
J)
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.-
Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
Emniyet Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
K)
JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)
1.-
Jandarma Genel Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.-
Jandarma Genel Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
L)
SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)
1.-
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.-
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşma,
Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzüne aittir.
Sayın
Tüzün, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on iki
dakika.
CHP GRUBU ADINA
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; İçişleri
Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına
söz almış bulunuyorum.
Evet,
arkadaşlarım, bugün, burada, kamu yönetiminden sorumlu
son derece önemli bir bakanlığın bütçesini
görüşüyoruz. İçişleri Bakanlığı, Türk
idare sisteminin en önemli unsuru olmasına rağmen,
özellikle AKP İktidarı döneminde yapılan
değişiklikler Türk idare sistemine büyük darbeler
vurmuştur. Taşrada devletin temsilcisi olan
valilerimizin konumunu zayıflatarak, devlet zayıf
duruma düşürülmüştür. Valilerimiz ve yerel
yöneticiler, devletin ve toplumun genel yararları ile yerel
toplumun çıkarları arasında bir denge unsurudur.
Yapılan değişikliklerle, maalesef, bu denge
bozulmuştur. Oysa, Türkiye gibi kültürel zenginliğe
sahip bir ülkede ve bu ülke koşullarında devlet
yararı-yerel yönetim çıkarları dengesi son derece
önem arz etmektedir. Son değişikliklerle, valilerin bu
dengeyi kurmaları ve geçmişte olduğu gibi
korumaları maalesef mümkün değildir. Bu durum, özellikle,
arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti devletini küçültmek
isteyen, güçsüzleştirmek isteyen ve toplum ve devlet aleyhine
oyunlar sergilemek isteyenlerin işine gelmiştir.
Bugün içinde
bulunduğumuz koşullar, devletin taşradaki
temsilcileri, yani valilerin ve kaymakamların
belirlenmesinde aranacak nitelikleri de çok önemli
kılmaktadır. Bu görevlere atanacak kişiler, mutlaka
ama mutlaka, Türkiye Cumhuriyetini benimsemiş, onun temel niteliklerini
koruyacak, devleti temsil etme özelliklerine sahip olan insanlar
olmalıdır. Ama geride bıraktığımız
beş yıllık döneme baktığımızda,
bunun aksi bir şekilde davranıldığını
görüyoruz. Bunlar tüm çarpıklığıyla ve
çıplaklığıyla ortadadır değerli
arkadaşlarım.
Bakınız,
devlet, AKPye mülk değildir. Bu devletin ismi Türkiye
Cumhuriyeti devletidir. Hiçbir zaman da parti devleti
olmayacaktır. Bu konuda kafasında tereddüt olan
(AK Parti
sıralarından gürültüler)
VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) Parti devleti CHP dönemindeydi.
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Sinop) CHP Grubuna söyle
YAŞAR
TÜZÜN (Devamla) Bu konuda kafasında her kim tereddüt var ise,
mutlaka ama bunu mutlaka silsin, az sonra vereceğim
örneklerle de bunları somutlaştıracağım.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, yapılan
değişikliklerle özel idarenin başında bulunan
valiyi alıyorsunuz, siyasi bir yönetime
bırakıyorsunuz.
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) Millete ve seçtiklerine güven.
YAŞAR
TÜZÜN (Devamla) Şimdi, KÖYDES diye üç yıldır, dört
yıldır övünerek anlattığınız bir proje
var. Elbette, biz köylerimize, beldelerimize bu hizmetlerin
gitmesine asla karşı değiliz. Ama, bu hizmetlerin
kimler tarafından, nasıl ve ne şekilde
yapıldığını hepiniz benden daha iyi biliyorsunuz.
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) Millet de çok iyi biliyor!
YAŞAR
TÜZÜN (Devamla) Dolayısıyla, valiyi bu görevden
diskalifiye edip, Köye Hizmet Götürme Birliği adı
altında bu projeleri, sadece bu kaynakları valinin ve
kaymakamın emrine yaratmanız ve bunun emrine
sunmanız son derece yanlış olmuştur.
RASİM
ÇAKIR (Edirne) AKPli il genel meclisi üyeleri de var.
YAŞAR
TÜZÜN (Devamla) Bakınız değerli
arkadaşlarım, bu proje, il genel meclisi
başkanları tasarrufunda olmadı. Direkt valiler ve
kaymakamlar tasarrufunda oldu. Dolayısıyla, sağ
olsun sayın valilerimiz, kaymakamlarımız bu projeyi
uygularken, sanki Allahın günü bitmiş de, 20 Temmuz-21
Temmuz gününde bu projeyi hayata geçirmek istemişlerdir;
yani, seçime bir gün kala, iki gün kala
(AK Parti
sıralarından gürültüler) Arkadaşlarım, ben
boşa konuşmuyorum, örneği var. Bakınız
Bakınız
Lütfen
(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim.
YAŞAR
TÜZÜN (Devamla) Sayın Başkanım, süre
hakkımı istiyorum; bakın.
BAŞKAN
Evet.
YAŞAR
TÜZÜN (Devamla) Ben kendi seçim bölgemden söylüyorum. Bilecik ilinin
merkezinde 20 ve 21 Temmuz günleri 17 tane köye asfalt götürüldü
arkadaşlar. En somut örneği.
VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) O gün mesai vardı.
YAŞAR
TÜZÜN (Devamla) Yani, niye bu, 30 Haziranda değil de 20-21 Temmuzda?
Bakınız,
işte, devletimizi temsil eden sayın valilerimizi ve
kaymakamlarımızı ne kadar istismar ettiğinizin
en somut örneğidir.
ALİ
KOYUNCU (Bursa) Hizmet var, hizmet
Hizmet veriyorlar.
YAŞAR
TÜZÜN (Devamla) Gerçi bu yapılan hizmetler, tabii, siyasi
hizmet olduğu için
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) Hizmetin siyasisi olmaz. Hizmet, hizmettir!
YAŞAR
TÜZÜN (Devamla) 20 Temmuzda, 21 Temmuzda dökülen asfalt maalesef
bugün kalkmış durumda. İki ay süresi vardı. İki
ay kullanıldı, maalesef kullanılmıyor.
ALİ
KOYUNCU (Bursa) Hizmetten rahatsız oluyorsunuz.
YAŞAR
TÜZÜN (Devamla) Şimdi, bir de bir BELDES gerçeğimiz var.
AHMET ERTÜRK
(Aydın) Yaşar, köylüler seni dinliyor.
YAŞAR
TÜZÜN (Devamla) Bakınız, nüfusu 10 binin üzerinde olan
belde belediyelerin sanki ekonomik durumları çok iyi de,
bunları bu projelerden faydalandırtmıyorsunuz.
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) Faydalanınca siyasi oluyor!
YAŞAR
TÜZÜN (Devamla) Değerli arkadaşlarım, Mahalli
İdareler Genel Müdürlüğümüz, Bakanlığa
bağlı bulunan bu Genel Müdürlüğe büyük görev
düşmektedir. Özellikle geçtiğimiz dönem yine
İçişleri Bakanlığının mali denetim
yetkisini Sayıştaya devrettiniz.
Şimdi ben
buradan soruyorum Sayın Bakana: Mali olmayan konularda
yapılan denetimlerin sonucunu izliyor musunuz? Bu, çok
önemli. Özellikle altını çizerek söylüyorum, imar
konusunda yapılan eleştiriler dikkate alınıp
takip ediliyor mu, yoksa hakikaten ihmal mi ediliyor? Başta
büyük şehirlerimiz ve başta İstanbul olmak üzere
yapılan bu imar planı değişikliklerinin hangi
amaçla yapıldığı ve kamuoyunda çıkan,
televizyonlarda ve gazetelerde çıkan bu haberler dikkate
alınıyor mu? Bu çok önemli, gerçekten çok önemli. En son somut
örneğini verebilirim Sayın Bakanım. İsmini bile ağzıma almaktan imtina
ettiğimiz İstanbul'daki bir arazinin satışını
yaptınız, daha doğrusu belediye yaptı.
Şimdi, teminat yatırıldı,
ihale yapıldı, süresi belliydi. Bu süre içerisinde bu
ilgili firma maalesef sorumluluklarını yerine
getirmedi. Bu konuda valiliğe suç duyurusunda bulunuldu,
Bakanlığa suç duyurusunda bulunuldu.
Şimdi
buradan soruyorum: Bu, İstanbul'un en değerli arazisinin
son durumu nedir Sayın Bakanım? Yani, siz Mahalli
İdareleri bu konuda gerekli soruşturma yapması
konusunda yetkili kıldınız mı? Özellikle
illerimizde bulunan, ilçelerimizde
bulunan savcılarımıza, AKP'li belediye
başkanlarının suç duyurularına maalesef
Mahalli İdareler Genel Müdürlüğümüz soruşturma izni
vermemektedir. Bu konuda üç aydır, bir yıldır, iki
yıldır soruşturma izni beklenen birçok cumhuriyet
savcımız vardır. Mahalli İdareler Genel
Müdürlüğümüzü bu konuda daha duyarlı olmaya davet
ediyorum değerli arkadaşlar.
Mahalli
İdareler Genel Müdürlüğü tarafından ne kadar
incelenen belediye var? Özellikle yine Mahalli İdareler
kontrolörleri, herhangi bir ek ödeme alamamaktadır.
Dolayısıyla, en düşük maaşı alan denetim
elemanı grubunda yer almaktadır. Mahalli İdareler
kontrolörleri, mahalli idareler üzerinde mülkiye
müfettişleri gibi teftiş ve soruşturma
yapmaktadır ancak bunların özlük hakları maalesef
yerine getirilememiştir.
Değerli
arkadaşlarım, yine özellikle AKP İktidarı
döneminde birtakım, Türkiyedeki İçişleri
Bakanlığına bağlı somut konulara da
değinmek istiyorum. Mala karşı işlenen suç
oranında yüzde 60, şahsa karşı işlenen
suçlarda ise yüzde 64 oranında bir artış söz konusudur.
Şu anda ülkemizin en büyük problemlerinin başında
terör ve asayiş konusu gelmektedir. 2002 yılında terör
olayları iyice azaldı, bitti diye sevinirken, maalesef AKP
İktidarı döneminde yeniden alevlenmeye ve Türk
halkının canını ve malını yakmaya tüm
hızıyla devam etmekte. Kentlerimizdeki terör
olayları, kapkaç olayları, hepiniz tarafından çok iyi
bilinmektedir. Sadece, Bakanlık, Bakanlar Kurulu
toplantılarında talimatlar almış, birtakım
direktifler almış, sadece bu direktifleri maalesef
icraata geçirememiştir.
Özellikle
terör olaylarına kısaca değinmek istiyorum. Buradan
Sayın Bakanımıza, ilgililere, Hükûmete sormak
istiyorum: Sayın Bakanım,
Bakanlığınızın iç güvenlik
politikasının kurumsal yapısını nasıl
oluşturuyorsunuz? Bakın, burası çok önemli. Bu
kurumsal yapı nasıl oluşturuluyor arkadaşlar?
İç güvenlik politikasının İçişleri
Bakanlığı tarafından bir sivil organizasyon mu,
emniyet mi, yoksa bu organizasyon Başbakanlıkta mı
oluşuyor? Bakanlık olarak bu yetkinizi niye
Başbakanlığa devrediyorsunuz? Maalesef, bu
organizasyon şu anda Başbakanlık tarafından
yapılmaktadır.
RASİM
ÇAKIR (Edirne) Başbakan İçişleri Bakanına
güvenmiyor da onun için.
YAŞAR
TÜZÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
güneydoğuda yaşanan terör mücadelesinde
-yaklaşık- tezkerenin geçmesinden kırk beş gün
gibi bir süre geçti. Buna rağmen, kış kıyamet
gününde askere verdiğiniz yetki dışında ne tür
politikanız var? Yürüttüğünüz güneydoğu
anlayışının iflas ettiğini öncelikle kabul
ediyor musunuz?
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, Türkiyede suç
istatistiklerine baktığımızda, hakikaten
büyük artış var. Her otuz dokuz saniyede bir suç
işleniyor. Tekrar söylüyorum: Her otuz dokuz saniyede bir suç
işleniyor. Geçtiğimiz yıllara
baktığımızda bu oranın çok daha düşük
olduğunu söyleyebilirim.
Evet, yine bu
konuda
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Tüzün, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
Sürenizi
veriyorum.
YAŞAR
TÜZÜN (Devamla) Sonuç olarak, değerli arkadaşlarım,
tüm bu olumsuzluklara rağmen ülkemizde kurulmuş düzenin
bozulmaması için gece gündüz demeden, var gücüyle
çalışan emniyet mensuplarımızı
unutmamamız gerekiyor. Emniyet mensuplarımızın
özlük hakları, maaşları gerçekten çok yetersiz.
Özellikle emekli olan polislerimiz çok zor durumdalar. Görev yaptığı
süre içerisindeki almış olduğu maaşın emekli
olduktan sonra yarısını bile alamamaktadırlar.
Bu konuda, geçen Parlamento döneminde, yine 10 Nisan Polis
Haftası, polis teşkilatının kuruluş
yıldönümünde gerekli
duyarlılığımızı söyledik. Maalesef,
geçtiğimiz beş yıl içerisinde bu konuda herhangi bir
iyileştirme yapılmadı.
Süremin
kısıtlı olması nedeniyle bu detaylara
giremedim. Ama, Sayın Bakanımızın ve Bakanlık
personelimizin Emniyet Genel Müdürlüğüne ve başta
çalışanlara gerekli duyarlılığı
göstereceğini tahmin ediyorum.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tüzün.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı Edirne
Milletvekili Rasim Çakır.
Sayın
Çakır, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
RASİM ÇAKIR (Edirne) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bütçe görüşmelerinin
sekizinci turunda, Jandarma Genel Komutanlığı ve
Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçeleriyle ilgili,
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili
bir deniz ülkesi. Kara sularımızın emniyetini
sağlamada da Sahil Güvenlik Komutanlığımız
görevli. Dünya konjonktüründeki hızlı değişim,
yaşadığımız küreselleşme olgusu ve
teknolojideki baş döndürücü gelişmeler sonucu birçok
yönden ulusal sınırların önemi azalsa da, birçok
nedenle de ulusal sınırlarımızı daha güçlü
bir şekilde korumayı vazgeçilmez bir zorunluluk hâline
getirmektedir. Ülkeler arasındaki gelişmişlik
düzeyindeki farklılıklar yasa dışı göç
olaylarını hızlandırmış, sanayi ve
ticaretteki gelişmeler dış kaynaklardan çevremizin
ve denizlerimizin kirlenmesini artırmış, ekonomik
rant, yasa dışı balıkçılık
avcılığını körüklemiş ve hepsinden
önemlisi de değerli arkadaşlarım,
kaçakçılık Türkiyedeki terör faaliyetlerine ekonomik
kaynak sağlayan en önemli bir araca dönüşmüştür.
Uyuşturucu üretimi ve ticaretinin teröre önemli bir kaynak
sağladığı devletin rakamlarında bellidir.
Bütün bunlar Sahil Güvenlik Komutanlığımıza
teknolojik donanım ve kapasitesinin geliştirilmesi
için daha fazla kaynak ayırmamız gerektiğini bize
göstermektedir.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemiz yaklaşık 780 bin
kilometrekarelik yüz ölçümü ve 72 milyonluk nüfusu ile
asayişin sağlanmasında zorlukları olan çok
geniş bir alandır. Yüz ölçümünün yüzde 92sinde asayişi
sağlama görevi Jandarma Genel Komutanlığına
aittir. Ayrıca, yaşadığımız sosyal
sorunlar, gelir dağılımındaki dengesizlikler,
işsizlik ve yoksulluğun artması, eğitim
alanındaki yetersizliğimiz de buna eklenince bu nüfus
yapısıyla asayişi temin etmede
karşılaştığımız sorunlar her geçen
gün artmaktadır. Bu da, bize, daha modern ve etkili, güçlü bir
jandarma yapısını oluşturmamızı
zorunlu kılmaktadır.
Jandarmadan
söz açılmışken 22nci Dönem Parlamento
çalışmaları döneminde jandarmada görev yapan uzman
çavuş, çavuş, astsubay ve emekli astsubayların,
ayrıca, gazi, şehit yakınlarının ekonomik
düzeylerini artırmak, özlük haklarını
genişletmeye yönelik olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
verdiğimiz kanun teklifleri maalesef 22nci dönem AKP
Grubunun engelleriyle karşılaşmış ve olumlu
bir neticeye ulaşmamıştır. Verdiğimiz yasa
tekliflerinin gündeme alınmasına Evet denilmesine
rağmen, gündemde öncelikli görüşülmesi teklifimize
Hayır denilerek takiye yapılarak binlerce uzman
çavuş, astsubay, emekli, dul ve yetim umutları maalesef
körelmiştir.
Jandarma
gücümüzde çalışan personel yirmi dört saat esasına
göre çalışmaktadır, mesai mefhumu tanımamaktadır.
Özellikle alt rütbedeki uzman çavuş ve astsubay görevi
yapanlar ekonomik ve özlük hakları açısından ciddi
sıkıntılarla karşı karşıyadırlar.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu dönemde de bu sorunların
çözülmesine yönelik kanun tekliflerimiz olacaktır.
Diliyorum, bu dönem, geçen dönem
başaramadığımızı hep beraber
başarırız.
Değerli
arkadaşlarım, bütün bu kaynakları ayırsak bile,
bütün bu önlemleri alsak bile ülkemizde yaşanan asayiş
sorunlarını çözebilmek için öncelikle
işsizliği, yoksullaşmayı, eğitim
yetersizliğini çözmek zorunda olduğumuzu hepimiz çok
iyi biliyoruz. Bu da iktidar partisinin önünde duran en temel
görevlerden biridir. Suç ve suçlu oranındaki
artışlara, AKPnin yaratmış olduğu
işsizlik, yoksullaşma ve gelir
dağılımındaki dengesizliğin yol açtığı
ortadadır. Bir an önce, asayiş sorunlarının
azalıp artması, toplumun dinsel inançlarına olan
bağlılığa bağlayan değer
yargınızı terk ederek, temel politika olarak
yoksulluk, işsizlik ve gelir dağılımındaki
dengesizlik sorununun çözülmesine daha fazla enerji harcamak
zorunda olduğunuzu sizlere hatırlatırım.
Değerli
arkadaşlarım, ulus olarak uzunca bir süredir terör diye bir
belayla karşı karşıyayız. Bugüne kadar bu
sorunun nedenini anlamada maalesef yeteri kadar kafa yorup
çözüm üretemedik. Yani, hastalığı doğru
teşhis edemedik. Dolayısıyla,
kullandığımız ilaçlar da hastanın
iyileşmemesi ve hatta daha çok hasta olmasına sebep
olmuştur. Bütün dünyada terörün gerçek sebebi ekonomiktir.
Türkiyede de sıkıntı, doğu ve
güneydoğudaki feodal üretim ilişkilerinden kapitalist
üretim ilişkilerine sağlıklı bir şekilde
geçiş yapamayışımızdır. Son
yıllarda tarıma ayrılan desteğin azalması,
tarım ürünleri ile sanayi ürünlerinin arasındaki korkunç
fiyat farklılıkları temel sebeplerden bir tanesidir.
Terör ırk,
din, ideoloji gibi argümanları sadece amaca ulaşmak için
bir araç olarak kullanır. Terörist suda yaşayan bir
balık gibidir. Su da halktır. Balığı sudan
çıkarmayı başaramadığımız
müddetçe yok edemeyiz. Terörü yaşadığımız
bölge halkının tamamını maaşa
bağlayıp cebine para doldursanız bile terörü önleyemezsiniz.
Önemli olan halkı üretime katmak ve sosyal yapıyla
bütünleştirmektir. Örneğin, doğu ve güneydoğuda
pancar üreticileriyle ilgili yapılan bir anket
çalışmasında, pancar üreticilerinin teröre fazla
itibar etmediği ortaya çıkmıştır, ama, biz,
son yıllarda ürettiğimiz şekeri dünya
fiyatlarıyla mukayese ederek şeker
fabrikalarını özelleştirip pancar ekim
alanlarını daralttık. Halkın ekonomik ve sosyal
sorunlarının çözülmediği bir noktada, bütün
silahlı gücünüzü de Cudi ve Gabara toplasanız, terörle
mücadelede kalıcı, uzun süreli bir netice elde
edemezsiniz. Silahlı mücadele, terörle mücadelenin sadece
bir parçasıdır. Terörle mücadelenin asıl sahibi
silahlı güçler değil Başbakandır, Bakanlar
Kuruludur. Bugün yaşadığımız terörle
mücadelenin şeklini ve kapsamını Amerikan Devlet
Başkanı Bushun iznine ve kontrolüne bağlı bir
biçime dönüştürmüş olmanız bu ülkeye
yaptığınız en büyük kötülüktür. Sadece askerî
tedbirlerle terörden sonuç alınabilmiş olsaydı,
Amerika bugün terörle uğraşmıyor olurdu. Bugün
yaşadığımız, Amerikanın izin
verdiği ölçüde sınır ötesi operasyon ve
sınırlarımız içerisindeki Silahlı
Kuvvetlerin yoğun gayretinin -dileğimiz o değil ama-
uzun dönemli, kalıcı bir çözüme ulaşmayacağı
apaçık ortadadır.
Değerli
arkadaşlarım, ekonomik nedenlerle
yaşadığımız iç göç ve insanların
metropollerde yoğunlaşması, orada
karınlarını doyurmalarını sağlamak hem
maliyeti yüksek bir iştir hem de ileriki süreçlerde terörün
biçim değiştirmesi durumunda, yumuşak karnın
metropollerde oluşmasına sebep olacak bir
gelişmedir. Doğru olan politika, insanların
doğduğu yerlerde karınlarını doyurmayı
becerebilmektir. Bilimsel olarak terörle mücadelenin
yumuşak karnı dağlar değil, metropollerdir.
Politikalarımızı gelecekte bu risk faktörüne göre
oluşturmak mecburiyetindeyiz.
22nci Dönem
Parlamentosunda kabul edilen kırk iki ilimize yönelik Teşvik
Yasası Cumhuriyet Halk Partisinin bütün itirazlarına
rağmen çıkarılmış, sektör bazında
teşviki öngörmeyen bu yasa bütün itirazlarımıza
rağmen çıkarılmış ve
yanlışlığını hep beraber bugün
yaşıyoruz. Bu yasanın ülkenin ihtiyaçlarına
yönelik değil, AKPnin oy alma hesaplarına yönelik
çıkarıldığı ortadadır ve bunun
sonuçları hep beraber görülmektedir. Partide etkili olan
milletvekilleri bölgelerinin baskısıyla teşvik
kapsamına sokabilmişlerdir. Bu da esas olarak olumlu bir
sonuç doğurmamıştır.
Aslında,
doğru olan insanların doğduğu yerlerde
karınlarını doyurabilmeleridir.
Düşününüz,
Şırnakta bir vatandaşımız İstanbula
gidiyor, ayakkabı sektöründe çalışıyor,
üretiyor ve ürettiği ayakkabı İstanbuldan
Şırnaka götürülüp orada satılıyor. Teşvik
Yasasının terörü önlemeye yönelik yeniden ele
alınması gerekmektedir. Özellikle terörün olduğu
bölgelerde sektör bazında, hatta, özel şirketlere yönelik
muafiyet ve avantajlar sağlanmalı, bu bölgelerde
stratejik amacı olan, sadece kâr elde etme değil stratejik
amacı da olan şirketleri oluşturabilmeliyiz. Bu
şirketleri sigorta muafiyeti, vergi muafiyeti ve ihracat
kolaylığı gibi tedbirlerle desteklemeliyiz. Ancak
bu tedbirler, bize, balığın sudan çıkması
sonucunu doğurur ki, bu bölgelerde
yaptığımız üretimle Çinle bile rekabet etme
fırsatını da yakalayabiliriz.
Değerli
arkadaşlarım, konu çok önemli ve geniş ve bu konuda
söylenecek de çok sözümüz var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çakır, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
RASİM
ÇAKIR (Devamla) Eğer fırsat verirseniz, Cumhuriyet Halk
Partisi bu birikimlerinden sizleri her zaman
yararlandırmaya hazırdır.
Bu arada, son
günlerde medyayı yasaklayarak, medyaya sansür koyarak
terörle mücadelenin yöntemini bu noktalara kadar
taşıma gayretiniz de dikkatlerimizden kaçmış
değildir. Bu şekilde başarılı
olamazsınız. Bu şekilde, sadece sorunu biraz
ötelemiş olursunuz, ama, sorun daha büyük biçimde
yarınlarda tekrar hepimizin karşısına gelir
dikilir.
Bu vesileyle,
Sahil Güvenlik Komutanlığımızın ve Jandarma
Genel Komutanlığımızın 2008 yılı
bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.
Yüce
heyetinizi, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çakır.
Sayın
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk konuşmacı,
Kırıkkale Milletvekili Sayın Osman Durmuş.
Buyurun
Sayın Durmuş. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Sağlık Bakanlığı bütçesiyle
ilgili görüşlerimizi belirtmek üzere söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi, millî değerlerimize dayanan medeniyet
anlayışımız doğrultusunda, küresel ve
toplumsal sorumluluk bilinciyle milletimizin
sağlığını, refahını ve hayat
kalitesini yükseltmeyi arzu etmektedir. Bütün
vatandaşlarımıza insan onuruna yakışan,
yüksek standartta bir sağlık hizmeti sunulmasını
da onların temel insan hakkı olarak görmektedir. Onun için,
ödeme gücü olmayan vatandaşımızın primini
devletin ödediği bir genel sağlık sigortası
istiyoruz. SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı, işsiz
her Türk vatandaşının sağlığının
güvence altına alınmasının devletin asli görevi
olduğunu düşünüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, AKP İktidarında Sağlık
Bakanlığı milletimiz için ortaya konulan temel
stratejilerden sapma göstermiştir. Hükûmet, sağlığın
korunmasından çok hastaların muayene ve tedavilerinde
kullanılacak paranın kimin cebine gireceğiyle
ilgilidir. Büyümeyi olumlu etkileyen sağlık sektörünün sadece
piyasaya bırakılmayacak çok temel bir alan olduğu,
artık bilinen bir gerçektir. AKPnin sağlık
sektöründe birçok yandaşı yer aldığı gibi,
kamu kuruluşlarının da özel sektöre devri
programların nihai hedefidir. Kurumların kimlerin elinde
olması gerektiği, sağlık bütçesini kimler
arasında pay etmesi gerekiyor gibi konularla ilgililer.
Bunun için, önce, Yerel Yönetimler Yasasında belediyelere
devri düşünüyorlardı. Tepkiler üzerine, özel idare;
olmadı, şimdi hastane birlikleri ile hastane yönetimini
ele geçirerek kesin çözümü kaynağın başına
geçmekte bulmaktadırlar.
Hizmetin
satın alınması uygulaması özel sağlık
kuruluşlarının sayısını
artırmış, sağlık personeli
ihtiyacının ve sağlık harcamalarının
daha fazla artmasına yol açmıştır. Dün
Dağılım bozukluğu var diyen Bakan, bu
yanlışı düzelteceğine 100 bin yeni doktora
ihtiyaç var diyor. YÖKten rica ediyorum, yeni tıp
fakülteleri açın, 100 bin yeni doktoru AKPye verin;
sağlık sistemini yürütebilecekler mi, birlikte görelim.
Sağlık
harcamaları ve sosyal güvenlik açıkları bir
artış eğilimindedir. Bakanlık, Sağlık Bakanlığı
sıfatından soyundurulmuş, âdeta bir hastalık
bakanlığına dönüştürülmüştür. Doğru ve
elzem olan kesin teşhis ve tedaviyle hastayı hastalıktan
arındırma olduğu hâlde, ucuz halkçılık
yaparak hasta memnuniyetini birinci öncelik olarak sunmakta,
onda da yüzde 55lerin üzerine çıkamamaktadır.
Sağlıkta
doğru hizmetin verildiğini en iyi kim denetler? Hekimler,
müfettişler, denetçi. Bu dönemde en çok sürgün ve
kıyıma uğrayan meslek mensupları kimler?
Denetçiler.
Değerli
milletvekilleri, gerçekte halkımız üç kapıda
perişan olmaktadır, çile çekiyor: Birincisi hastane
kapısı, ikincisi mahkeme kapısı, üçüncüsü de
hapishane kapısıdır.
Hastanelerdeki
kuyruk çilesini 2000 yılında vardiyayla biz
kaldırdık. Vardiyayı biz, yetmiş altı hastane
ve otuz altı ilde başlattık. Saat 24.00e kadar
çalışan uzman doktorumuz vardı. Biz getirdik diye kaldırdılar.
Şimdi, tam gün çalışmayı getirmek için
uğraşıyorlar. Hastanelerdeki rehin kalmayı biz
kaldırdık. Sosyal güvencesi olmayan yoksulun
parasını Sosyal Yardımlaşma Fonuna
ödetiyorduk. Yeni doğan, yeşil kartlının
bebeğinin de yeşil kartlı işlemi görmesi için
ilgili bakanla protokol imzaladık. Hasan Gemici ölmedi,
hâlâ yaşıyor. Sağlık Bakanı şimdi bunu
kendisinin yaptığını söylüyor.
AKP döneminde,
borcunu ödeyemeyen anne ya pencereden kaçarken düşüp
bacağını kırıyor veya borcunu
ödeyemeyenleri karı koca hapse atıyorlar. Rehin dönemi
hapis dönemine dönüştü. Anneler ölmesin, bebekler
AHMET KOCA
(Afyonkarahisar) Allah Allah!
OSMAN
DURMUŞ (Devamla) Belgeleri burada, veririm size.
Sabırlı olun.
NUSRET
BAYRAKTAR (İstanbul) Size yakışmadı.
OSMAN
DURMUŞ (Devamla) Anneler ölmesin, bebekler
yaşasın diye üreme sağlığı kampanyalarıyla
Her anne ölmek istemiyorsa ya da bebeği yaşasın
istiyorsa en erken üç yılda bir doğursun ve hastanede
doğursun. diyorduk, AKPli Bakan Herkes dilediği kadar
doğursun kampanyası başlattı. Anne ölümleri
Rakamlarınız
da enteresan. Şu, Bakanlığın 2003te
yayımladığı istatistik bilgileri
Bakan,
yukarıda, 52 bin tifolu olduğunu söylüyor, burada bu
rakam hiç 25 bini geçmiyor. Sizin istatistik verileriniz size özel
galiba, Türkiyeyi temsil etmiyor.
Değerli
milletvekilleri, 2002de Ankarada anne ölümleri yüz binde 11,
2006nın ilk dokuz ayında yüz binde 25. Şimdi, Ankarada
böyleyse Türkiyede ne hâlde? Kuvözlerde toplu bebek ölümleri bu
dönemin özelliği. Bakan, olağan hadiseler olarak görüyor
bunu, kuvözde toplu bebek ölümlerini. Şimdi soruyorum:
Nereden nereye diye slogan atanlar, kuvözlerden rögarlara uzanan
bebek ve çocuk ölümlerini görerek belediyecilikte ve
medeniyette hangi düzeyde olduklarını unutmayacaklar.
AHMET KOCA
(Afyonkarahisar) Bağlantısı ne?
OSMAN
DURMUŞ (Devamla) Bağlantıyı söylerim.
Gecekondu
hastanelerden akıllı hastaneler dönemine geçişi biz
sağladık. Atatürk Hastanesini, beş yüz yataklı, 32
trilyona, on iki ayda biz bitirdik. Bağcılar, beş yüz
yataklı hastane, 34 trilyona ihale ettik, Yolsuzluk var. diye
iki yıl ertelediler, 9 trilyon ceza verdiler ve 43 trilyona
çıkardılar. Kamuyu 9 trilyon zarara uğratan bu Bakan
için Yargıtay başsavcısına -soruşturma
açabileceği için- buradan bilgi veriyorum. Adana Seyhan
Hastanesi, üç yüz yataklı, 17 trilyona ihale edildi, on iki ayda
bitti, üç yıl oldu, hâlâ tam manasıyla faal değil.
Erzurumda bir onkoloji hastanesi yapılması istendi,
başlandı. 87 trilyona ihale ettiler. Biz üsteleyince iptale
kalkıştılar, sonra 78 trilyona bağladılar.
Antalya Devlet Hastanesi 60 trilyon. Elinizdeki Atatürk
Hastanesinin mahal listeleri ve birim fiyatları varken
ülkeyi 2 kat, 3 kat fiyatlarla neden soyduruyorsunuz? On yılda
değil, on ayda üçte 1 maliyete hastaneleri biz yaptık.
İhaleler
İnternetten yayınlanıyordu, herkese ve her kuruma
açık ve şeffaf yapılıyordu. Cihaz ve aletlerin,
ambulansların teknik şartnameleri, ihale ilanları ve
sonuçları İnternette yayınlanıyordu,
Sağlık Bakanlığında
yayınlanıyordu. Bütün bunlar yok sayıldı. Gizli
kapaklı, yandaş kayırmalar dönemi
başlatıldı. Kamu, devlet eliyle soyduruluyor. Şimdi
soruyorum: 4,6 milyar dolar YTLye ulaşan mal ve hizmet
alımlarında 4-5 defa iptal edilen ihaleler niçin
kapalı kapılar ardında yapılıyor ve ihale
yenilenmeden ilk alana devam ettiriliyor? Hastane temizlik firmaları,
hastane yemek firmaları, birçoğu
Sadece
Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesinin aylık bu
gideri, hizmet alım gideri, 250 milyar. İki buçuk ayda yüz
elli yataklı Çankırı Hastanesi 7,2 trilyon, o fiyata
geliyor, ama Çankırı Hastanesi, biz başlattık
diye bitirilmiyor.
Cumhuriyet
döneminde emsali görülmemiş yolsuzluk rekorları
kırılmıştır. 160 trilyonluk ihale yolsuzluk
davaları, dosyaları havada uçuşuyor, birileri
örtbas etmek için canhıraş çalışıyor.
Yolsuzluğa bulaşan daire başkanlarına mükâfat
olarak teftiş kurulu başkan
yardımcılığı veriliyor. Hasan
Sayın
Mezarcı bu şekilde. Yolsuzluğu örtbas edene
(AK
Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
ERTEKİN
ÇOLAK (Artvin) Sizin döneminizle
karıştırıyorsunuz!
ZEKİ
KARABAYIR (Kars) Sizin Bakanlığınız
döneminde
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Başkanlık bu dönemin özelliğidir.
Sağlık
ocaklarında başlayan döner sermaye uygulamasıyla,
pratisyen hekimlerin hastanelere bir akışı
vardı. O döner sermaye uygulamasıyla hastaneye tayin istekleri
azaldı. Sağlık çalışanlarının
Türkiye'nin her yerinde görev yapmasını biz
sağladık. Hâlen sağlık ocaklarının ve
sağlıkevlerinin donanım ve hekim yönünden ciddi
eksikleri var. Gidin Kırıkkalenin Hüseyinbeyobasındaki
sağlık ocağına, harabe hâlinde. Bizim
dönemimizde yapılmış yeni sağlık
ocağı Faraşlıda harabe hâlinde. Niye?
Bakanlık bakmıyor da ondan. Sağlık
ocaklarını kapatıyorlar, Aile hekimliğine geçtik.
diyorlar, dört yıllık aile hekimliği
ihtisasını yok sayıp pratisyen hekimlere baskı
yaparak Siz aile hekimisiniz. diyorlar. Aile hekiminin
koruyucu hizmetteki açığını kapatmak için ise
toplum sağlığı merkezi diye bir şeyler
açıyorlar, oralara da doktor vermiyorlar. Önce
Eskişehirde dört tane açtılar, sonra üçe
düşürdüler. Ülkenin beşinci, altıncı
kalkınma düzeyindeki bölgelerine hekim göndermek için
mecburi hizmeti biz tekrar başlattık. Demirci, Selendi,
Gülnar, Mut, Yüksekova, Pülümür, Taşlıçay, Kürtün,
Yağlıdere, Yusufeli ve benzeri ilçeler ilk defa doktora
kavuşmuştu. Hekim hastanın ayağına
gönderildi, büyük şehirlere hasta göçü önlenilmeye
çalışıldı.
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) 22 Temmuzda anlatacaktınız
bunları!
OSMAN
DURMUŞ (Devamla) Mecburi hizmete çağ dışı
dediniz, uygulamadan kaldırdınız. Peki, yirmi üç ay
sonra hangi yüzle getirdiniz? İl ve ilçeleri iki yıl
hekimsiz bıraktınız, aşılama
oranlarını düşürdünüz. Sonra, AKPli
milletvekillerinin baskısına dayanılamadı,
onların teklifiyle, Bakanlığın teklifiyle
değil, Mecburi Hizmet Yasası yeniden
başlatıldı.
2002
yılında her ilimizde heyet kuruluyordu. Sağlık
müdürlerine, atama, nakilde planlama yetkisi verilmişti.
İstemediği doktoru başka ile göndermiyordu,
İhtiyacım var, tek nöroloğum var, göndermiyorum.
diyordu. Bu Bakanımızın uygulamasıyla hekimler
taşradan büyük merkezlere taşındılar.
Taşrada heyet kurulamayınca heyet raporu yerine tek
hekim raporu veriyoruz. İşleri
kolaylaştırdık. diye övünüyorsunuz.
Eksikliklerini kolaylık diye takdim ediyorlar. Bugün,
saralı, renk körü, işitme engelli insanlara tek hekimle
ehliyet raporu vererek trafikte ölümcül kazalara kapı
araladınız.
Çocuk felcini
Türkiyede biz yok ettik, kızamığı yok etme
programını da biz başlattık. Önce kızamık
programında, biz başlattığımız için
Yolsuzluk var. dediler. Dünya Bankasıyla birlikte
başlattığımız bu program, 2007
yılında çocuk felci gibi kızamığı
Türkiyede yok edecekti. Mecburi hizmeti
kaldırdıkları için iki yıl içinde aşılama
programı yarı yarıya düştü, şimdi
Kızamık eradikasyon programı 2010da bitecek.
diyorlar, Biz kızamığı azalttık. diye de
övünüyorlar. Yok etmeliydiniz. O programın amacı 2007de
yok etmekti, azaltmak değildi.
Değerli
milletvekilleri, biz, aşı programımızda tüm
aşılara, 2003 programına 22 trilyon bütçe koyduk. Onlar
156 trilyona çıkarıp, Biz daha çok koruyucu hizmete önem
veriyoruz. diyorlar. Ülkemizde aşılanacak çocuk
sayısı 6 kat mı arttı da 22 trilyon yerine 156 trilyon
veriyorsunuz? Tabii ki artmadı. Ülkeyi soyduruyorsunuz. Çok
para harcayarak iyi sağlık hizmeti verildiği
düşüncesi de bugün dünyada kabul görmemektedir. Eğer
kabul görseydi, dünya zengini Amerika 46 milyon sağlık
hizmeti bakımından mahrum insanlara sahip olmazdı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Durmuş, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
OSMAN
DURMUŞ (Devamla) Teşekkür ederim Başkanım.
Ülkede
koruyucu hekimlik, aşılama ihmal edildi. Ankarada ve
İstanbulda bugün hâlâ bazı hastaneler acil
hastaları kabul etmiyor. Can havliyle hasta
ulaştığında, acilde muhatap bulamıyor.
İki yıl yüzde 50lerin altına aşı düştü.
Salgınlar, Ankarada, Malatyada, Şırnakta,
Yatağanda can almaya başladı. Yüzlerce, binlerce
insan -7.800 kişi sadece Malatyada- salgından yattı.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamı biraz atlayarak gidiyorum.
Biz hastanelerde
rehin kalmayı kaldırdık, AKP hapis dönemini
başlattı dedim. Doğumdan on bir ay sonra Keskinin
Cabatobasında anne-baba hastane alacağını
ödemedi diye bebeğinden ayrılıp içeri
atılmıştır. Amasyada, Antalyada bu örnekleri
çoğaltabiliriz.
Sayın
Başbakan diyor ki, devlet hastanelerine sert uyarı
yapıyor: Hastaları rehin almaya, kapıdan çevirmeye
hakkınız yok. Yataklarınız doluysa yere kilim
serip öyle tedavi edin.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN
DURMUŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, hastanelerin
acil servislerinde Bu gece hastanemizde şu kadar boş
yatak vardır. diye mecburi ilan vardı, kaldırdılar.
Yere kilim serecekler. Tedavi anlayışları bu! (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Durmuş, süremiz doldu.
Teşekkür
ederim.
OSMAN
DURMUŞ (Devamla) - Şimdi, asıl dikkatinize sunmak
istediğim: İlaca verilen para 5 milyar dolar bizim
zamanımızda, tüm Türkiye'deki ilaç pazarı 5 milyar
dolar. Bugün 10 milyar dolar, 10u da aşmış. (AK Parti
sıralarından Sizin döneminizi de gördük. sesleri)
AHMET KOCA
(Afyonkarahisar) Sizin Bakanlığınızı da
gördük.
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
OSMAN
DURMUŞ (Devamla) - Bakan diyor ki: Biz ilacı
ucuzlattık.
AHMET YENİ
(Samsun) Niye barajın altında kaldınız?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
OSMAN
DURMUŞ (Devamla) - 5 milyar dolar mı çok, 10 milyar dolar
mı çok?
BAŞKAN -
Sayın Durmuş, süremiz doldu efendim, teşekkür ederim.
Ek süremiz de tamamlandı.
OSMAN
DURMUŞ (Devamla) Bitirdiniz mi Başkanım? Ben de
bitiriyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Evet, ek süreyi de vermiştim.
Teşekkür
ederim efendim.
AHMET YENİ
(Samsun) Niye barajın altında kaldınız?
BAŞKAN
Sayın Yeni, lütfen
OSMAN
DURMUŞ (Devamla) Emeviler de çok
başarılıydı, ama Abbasiler geldi ondan sonra.
Merak etmeyin.
AHMET YENİ
(Samsun) Niye barajın altında kaldınız?
OSMAN
DURMUŞ (Devamla) Siz Muaviye düşüncesindesiniz.
BAŞKAN
Sayın Durmuş, teşekkür ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Ankara
Milletvekili Sayın Bekir Aksoy.
Sayın
Aksoy, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Aksoy, süreniz on üç dakika efendim.
MHP GRUBU ADINA
BEKİR AKSOY (Ankara) Sayın Başkan, muhterem
milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı ve
Emniyet Genel Müdürlüğü bütçeleri hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz aldım.
Sizleri selamlıyorum.
İçişleri
Bakanlığı, kamu düzeni, kamu güvenliği ve kamu
esenliğini sağlamakla görevli bir bakanlıktır.
Bu görevlerin yanında, sivil savunma hizmetleri, mahallî idare
hizmetleri, nüfus hizmetleri, sevk ve ilhakları yöneten
İller İdaresi Genel Müdürlüğü hizmetlerini
yürütmekle de görevlidir.
Bu genel
müdürlüklerle alakalı, vaktin darlığı
nedeniyle, fazla bir şey söyleyemeyeceğim. Ancak bu
konuda Sayın Bakandan bir ricam var: Bu genel müdürlüklerde
çalışan personelin, İçişleri
Bakanlığının merkez ve taşra
teşkilatında çalışan genel idare
hizmetlerindeki personelin durumu gerçekten kötü durumdadır.
Diğer bakanlıklarda çeşitli nam altında ödemeler
yapılırken, bu arkadaşlarımız mevcut
maaşlarından başka hiçbir şey alamamakta ve
zorluk içerisinde çalışmaktadır. İnşallah,
bu konuda bir düzenleme yapmalarını umuyor ve
bekliyorum.
Mahallî
idarelerle ilgili olarak 60ıncı Hükûmetin
programında, Belediye ve il özel idarelerini
Anayasamızda belirtilen yerinden yönetim ilkesine uygun
olarak yeniden ele aldık ve çok temel sorunları çözüme
kavuşturduk. denilmektedir. Bize göre, bu temel sorunlar
çözüme kavuşmak yerine temel sorunlar çıkardı. Nedir
bunlar? Özellikle mali denetimin İçişleri
Bakanlığından ayrılmasından sonra pek çok
belediyede ayyuka çıkan yolsuzluklar bu sayede daha da, daha
da rahat yapılmaya başlandı. Daha da önemlisi,
özellikle doğu ve güneydoğudaki pek çok belediyede âdeta
yerel iktidarlar oluştu. Pek çok belediye başkanı
örgüt sözcülüğüne soyundu. Bunlarla ilgili son beş
yılda İçişleri
Bakanlığı, Anayasanın 127nci maddesinin verdiği
yetkiyi özellikle kullanmaktan kaçındı. Sayın Bakan,
idarenin bütünlüğü ilkesine aykırı davranan, hizmet
yerine örgüt sözcülüğüne soyunan, vazifelerinin
icabını takdir ve ifada müsamaha gösteren, hata yapan, suç
işleyenlere karşı Anayasanın size vermiş
olduğu yetkiyi kullanmanızı mutlaka bekliyoruz.
Diğer
taraftan, belediyelerdeki yolsuzlukların kaynağı
da
Belediye şirketlerinin, bunların kontrol altına
alınmasıyla mümkündür. Belediye şirketleri iyice
kontrolsüz hâle gelmiştir.
İçişleri
Bakanlığının en önemli görevi, kamu düzenini
sağlamak, kamu otoritesini tarafsızlık içinde hâkim
kılmaktır, yani güvenlik görevidir. Güvenlik görevi görevlerin
anasıdır. Çünkü, bir ülkede her ileri hamlenin özünde
güvenlik yatar. Bu çerçevede durumu asayişi muhil suçlar ve
terörle mücadele açısından inceleyelim.
Asayişi
muhil suçlar açısından baktığımızda,
henüz elimizde 2006 suç istatistikleri verileri var. Buna göre,
şahsa karşı işlenen suçlar 2006da 322 bin, mala
karşı işlenen suçlar 2006da 464 bin, trafik
kazaları 666 bin. Bu korkunç bir tablo. Bu tablo
karşısında özellikle büyük şehirlerde
vatandaşın huzur ve güveni tehdit altındadır.
Vatandaş her an bir olayla karşılaşma
endişesi içerisindedir. Niye bu hâle geldik diye sorarsak,
iki şekilde açıklıyoruz. Biri ekonomik nedenler, ikincisi
de polisin durumu. Ekonomik nedenlerde, bir türlü tabana
yayamadığınız o refah, ikincisi işsizlik,
yolsuzluk, yoksulluk.
İkincisi,
polisin durumu. Avrupa Birliği uyum yasaları
bağlamında çıkarılan yasalar âdeta polisin
elini kolunu bağlamıştır. Polis olaylara
müdahalede, haklı olarak, acaba başıma bir şey
gelecek mi endişesini taşımaktadır.
Asayişi
muhil suçlarda daha etkin mücadele için gerekli yasal
düzenlemeler derhâl çıkartılmalı.
İkincisi, polis,
özlük hakları yönünden çok mağdurdur, mesai mefhumu
tanımadan çalışmaktadır. Günlük, her bir polis on
iki saat çalışmaktadır. Bunları rahatlatacak,
motive edecek tedbirler acilen alınmalıdır.
Silahlı güç olan polisin bu alandaki durumunu 657
sayılı Kanun çerçevesinde çözmek mümkün değildir.
Onun için, 50-60 maddelik -bunun bir hazırlığı da
vardır Sayın Bakan- emniyet teşkilatı personel
kanunu mutlaka çıkartılmalıdır. Polisin,
özellikle amir sınıfındaki
yığılmaların önlenmesi için, Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanununa benzer, kadrosuzluktan emekli
olanlara dair uygulanan sistem poliste de derhâl uygulamaya
geçirilmeli, bunun için yasal düzenleme
yapılmalıdır.
Güvenlik
konusu çerçevesinde, bölücü terörle mücadeleye bir
bakalım.
Muhterem
arkadaşlarım, terörle mücadelede, Türkiye
Cumhuriyetinin bekasının, üniter devlet
yapısının, bölünmez bütünlüğünün temininin ve
ilelebet devamının zaruri ve meşru
kıldığı hâllerin icabı ne ise o
yapılmalıdır.
Şimdi, hâl
nedir, icap nedir, onu bir inceleyelim. Türkiye Cumhuriyeti,
bölücü terör tehdidiyle karşı karşıyadır.
Bölücü terörün stratejik hedefleri nedir, unsurları nedir,
destekleri nedir, bunları bilmek lazım. Bölücü terörün
stratejik hedefleri dört kademedir. Birincisi, kültürel haklar
adı altında, etnik bağlamda kolektif kimlik
oluşturmak. İkincisi, özerklik. Üçüncüsü, federasyon.
Dördüncüsü, bağımsızlık. Bu bölücü örgütün
unsurları da üç ana unsurdan oluşuyor. Bir, dağdaki
silahlı militan. İki, şehirdeki, kasabadaki,
köydeki yardım, yataklık yapanlar. Bunlar, zaman zaman
karşımıza iş adamı olarak çıkar, zaman
zaman kaçakçı olarak çıkar, zaman zaman yerel yönetici
olarak çıkar. Üçüncüsü de bunları fikrî zeminde
destekleyen, kendini aydın olarak ilan eden numaralı
cumhuriyetçilerdir.
Peki, bölücü
terörü destekleyen iç ve dış unsurlar, bunlara mevzi
kazandıran söylemler var mı?
Dış
unsurlardan Avrupa Birliği: Bize dayattıkları
siyasi kriterler, PKKnın stratejik hedeflerine hizmet
ediyor. Güya, PKKyı yasa dışı ilan ediyorlar,
kırmızı bültenle aranan kişiyi Avrupa Parlamentosunda
konuşturuyorlar.
Amerika
Birleşik Devletleri: Karşıymış gibi
görünüyor, elinde tutuyor.
Kuzey
Iraktaki aşiret ağaları: Bunlar bize ne diyor? Çözüm
siyasidir. diyor.
Peki, bölücü
örgüte mevzi kazandıran söylemler nedir? Zamanında
birileri çıktı Federasyon dedi, mevzi
kazandırdı. Zamanında birileri çıktı
Realitesini tanıyoruz. dedi, mevzi kazandırdı.
Zamanında birileri çıktı Avrupa Birliğinin
yolu Diyarbakırdan geçer. dedi, mevzi kazandırdı
ve nihayet, zamanında
birileri çıktı Türkiyelilik diye ucube bir kavram
çıkarttı, kimlik arayışına kalktı, terör
örgütüne mevzi kazandırdı.
Hâl bu, bölücü
terörle varlığımızı tehdit ediyor. Bu hâle
karşı iki yol var: Ya müzakere, ya mücadele. Mücadele
yerine müzakere tercih edildiğinde önümüze PKKnın
stratejik hedeflerini koyacağız, bir tarafa da bizim
ortak paydamız olan tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan,
tek dil ve Anayasamızın 3üncü maddesinde sayılan
esasları müzakere etmemiz gerekiyor. Bunu yapmak mümkün
değil. Zinhar, kimse de böyle bir hevese kapılmasın.
Bu tehdide
karşı ikinci yol da, yani hâlin icabı da mücadeledir,
başka da çare yoktur. Bu mücadele yapılırken işte
sadece dağdaki terörist değil, terörün unsurlarına
karşı devletin bütün kurumlarıyla, devletin bütün
imkân ve kabiliyetleriyle gitmek gerekiyor. Bunun için hangi yasa
gerekiyor ise o derhâl çıkartılmalıdır.
Bize siyasi
çözüm diyenler, terörle mücadele adına Afganistanı ve
Irakı kan gölüne döndürenlere bakmamak, onları
dinlememek gerekiyor; bize demokrasi dersi vermeye kalkan
Avrupa Birliği ülkelerinden İspanyada,
İngilterede, Fransada ne yaptıklarını sormak
gerekiyor ve nihayet, devleti yönetenlerin, bölücü teröre mevzi
kazandıracak ve mücadeleyi zaafa uğratacak
söylemlerden özenle kaçınmaları gerekiyor.
Bu mücadele
yapılırken psikolojik harekâta çok önem verilmelidir.
Maalesef, bu işi layıkıyla yapacak bir
teşkilatlanma da yoktur. Bunun üzerinde
Bakanlığın ciddiyetle durması lazımdır.
Yine bu mücadele yapılırken bölge için ciddi ekonomik ve
sosyal paket de beraberinde yürütülmelidir. Bu arada,
Irakın kuzeyinde meydana gelen yapılanma dikkatle takip
edilmeli, Irakı işgal edenlerin iş birlikçisi
aşiret ağalarına meşruiyet kazandıracak
söylem ve eylemlerden kaçınılmalı, orada bir devletin
oluşumunun, bize sirayetinin getireceği tehlikeleri
görerek hareket edilmelidir.
Amerika
Birleşik Devletleri Büyükelçisinin, müstemleke valisi gibi
davranıp, birilerini yemeğe davet edip, malum konuda
Türkiye adına çözüm araması bizi
yaralamıştır. Hükûmetin buna bir tepki koyması
gerekir. Türk Büyükelçisi Amerika Birleşik Devletlerine
bunu yapsaydı, oradaki Hispanikleri çağırıp
Sizin hakkınızı koruyacağım, çözüm arıyorum.
deseydi, o gün derhal Türkiye Büyükelçisi istenmeyen adam ilan
edilir, Türkiyeye geri gönderilirdi. Şu ana kadar bu konuda
herhangi bir tepki görmedik. Diğer taraftan, bu davete icabet
edenler de bana mütareke döneminde İngiliz Muhipler Cemiyetinin
üyelerini hatırlatıyor. (MHP sıralarından
alkışlar)
Muhterem
arkadaşlarım, vatanın birliği, dirliği,
bölünmez bütünlüğü için şehit olan Mehmetçiklerimin,
polislerimin, korucularımın, öğretmenlerimin
hepsinin ruhu şad olsun diyorum, hepsine Allah rahmet eylesin.
Onlar vatan için öldüler, vatan toprağına gömüldüler.
Ayrıca, hâlen devam eden terörle mücadelede görev alan
polislerimize, askerimize, jandarmamıza, korucularımıza
ve diğer görevlilere başarılar diliyorum, Allah
işlerinde yardım etsin diyorum.
Muhterem
arkadaşlarım, bu vesileyle, İçişleri
Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinin
hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aksoy.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı, Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homriş.
Buyurun
Sayın Homriş. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Aksoydan artan süreyi de ilave ediyorum size.
MHP GRUBU ADINA
H. HAMİT HOMRİŞ (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı bütçeleriyle ilgili Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini sunacağım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlarken, vatanımızın bölünmez bütünlüğü
için bu kış şartlarında mücadele eden jandarma ve
diğer kahramanları saygıyla ve şükranla
selamlıyorum.
Kuruluşu
1846ya dayanan kahraman Türk jandarmasının sorumluluk
alanı, ülkemiz yüz ölçümünün yüzde 92sini kapsamakta, il ve
ilçe belediye sınırları dışında kalan
yerler yanında, polis teşkilatı kurulamayan ilçe
merkezlerini de kapsamaktadır. Mülki, adli ve askerî
görevleriyle asgari üç bakanlığın yetki
alanında görev alan Türk jandarması, bir yandan bu görev ve
yetki kargaşası içindeyken diğer yandan 1988
yılında 3497 sayılı Yasayla kara
sınırları ile ilgili sorumluluğu Kara
Kuvvetleri Komutanlığına devretmesi gerekirken,
kara sınırımızın en zor ve sorunlu olan Irak
sınırının tamamı ile İran
sınırının bir bölümünde görev yapmaya devam
etmekte, terörle mücadelede ise önemli bir kısmıyla Kara
Kuvvetleri Komutanlığı harekât kontrolünde uzun
yıllardır yer almaktadır.
Jandarma
personeli, diğer kuvvetlerdeki arkadaşları bir iki
defa şark ve terörle mücadele görevi alırken, asgari dört
beş defa benzeri görevlerde bulunmakta, kalan sürelerinin
çoğunu da küçük yerleşim birimlerinde benzer güçlükler
içinde, aileleri de meslek boyu aynı kaderi paylaşarak,
ülkemizin en fedakâr, en cefakâr, buna karşılık en
vefakâr kahramanlarını oluşturmaktadır.
Bu yetki ve
görev kargaşası içindeki ülkenin en zor görevlerini
yürüten jandarma subaylarının önemli bir bölümü,
kahraman jandarma astsubayları ve uzmanların tamamı
fakirlik sınırı altında ücret almakta olup,
acilen ve öncelikle, maddi sorunlarına fazlasıyla
layık oldukları çözümler bulunmalıdır.
Bu arada,
jandarma uzman personelinin terfi ve sosyal haklardan istifade
konusundaki sorunları mutlaka çözümlenmeli, yine jandarma
teşkilatı sorumluluğunda bulunan ve şimdiyedek
bölücü teröre karşı 1.300 şehit veren geçici köy
korucularının durumları da düzeltilmelidir.
Gerek terörle
mücadele gerekse diğer zabıta görevlerinde kısıtlanmış
yetkiler, Avrupa Birliğine kurban edilmiş, yabancı
isteklerine peşkeş çekilmiş, yasal mevzuatla âdeta
eli kolu bağlanmış olarak mücadeleye zorlanırken,
hukuk, demokrasi ve insan hakları gibi kutsal kavramları
yabancı iş birlikçiliği, ihanet iş
birlikçiliği hâline getirmiş olanlarca zaman zaman
haksız, insafsız, hayâsız suçlama ve
saldırılara maruz kalmaktadırlar ve AKP
İktidarı bu suçlama ve saldırılara seyirci
kalmakta, kahramanlarla hainler arasında anlaşılmaz
bir tarafsızlık komedisi oynamakta, Türkiye
coğrafyası üzerinde senaryolar kuran dış
güçlerle, içerdeki hıyanet şebekelerine de cesaret
vermektedir.
Diğer
yandan, 1992 yılında 2682 sayılı Yasa ile
kıyı ve kara sularının korunması görevi
Sahil Güvenlik Komutanlığına devredilmiş
olmasına rağmen, kıyı ve kara suların
korunması Jandarma, Sahil Güvenlik Komutanlığı
ve şehirlerde polisimizin de ilavesiyle, yer yer Deniz
Kuvvetlerinin kontrol, kontribüsyon kavramı içinde
kargaşa yumağı oluşturmaktadır. Benzer
olarak, kara sınırlarında Kara Kuvvetleri, Jandarma
Sınır Birlikleriyle Mülki Jandarma Teşkilatı
arasında başka bir kargaşa alanı
yaratılmaktadır.
Adli görevi,
suçların işlenmesini müteakip suç ve suçluların
ortaya çıkarılması, yakalanması ve suç
delilleriyle birlikte adli makamlara intikal ettirmekten ibaret
olan jandarma, adli zabıta
kurulamadığı için belediye sınırı içi
olsun veya olmasın, ceza infaz kurumları ve
tutukevlerinin de dış
korumasını da Türkiye'nin her yerinde
sağlamaktadır.
Jandarma
personeli, bildiğiniz gibi Türk Silahlı Kuvvetleri
mensubudur, askerdir. Yer yer emir komuta, yer yer garnizon
komutanlığı bağlamında askerî komutana
bağlıdır. Mülki anlamda valiye, kaymakama
bağlıdır. Adli görevler yönüyle ise cumhuriyet
savcısına bağlıdır. Tabii bir de kendi
doğal emir komuta yapısı mevcuttur. Ya bu kargaşa
ortamı kaldırılmalı, en azından
azaltılmalı ya da bunlar sağlanana kadar bu kahraman
ve cefakâr insanlara benzerlerinden farklı ve fazla imkânlar
sunulmalıdır. Bu arada, aynı kahramanlara sahip
çıkma, arkasında yer alma cesaret ve basireti gösterilmeli,
ihanet şebekelerine şirin görünme politikasından
vazgeçilmelidir.
1984'te
başlayan bölücü terörle 1986 yılına kadar
sıkıyönetim kapsamı içinde mücadele edilmiş, bu
tarihte ilan edilen olağanüstü hâl uygulaması
kapsamında jandarma asayiş komutanlığı
kurulmuş ve bu komutanlık 1996 yılına kadar
Jandarma Genel Komutanlığına bağlı olarak
mücadeleyi yürütmüştür. Yani, 1986-1996 arasındaki
terörle mücadele Jandarma Genel Komutanlığı sorumluluğunda
olmuştur. 1996'dan itibaren jandarma asayiş
komutanlığı dâhil bölgedeki jandarma birlikleri
Kara Kuvvetleri Komutanlığı harekât kontrolünde
terörle mücadeleye devam etmektedir.
Jandarma birlikleri,
1984'ten günümüze kadar geçen sürede başta bölücü teröre
karşı özellikle Doğu, Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinde ve ülke sathında terörle mücadelenin en önemli
unsuru olmuştur. Bu uğurda pek çok şehit ve gazi veren
kahraman Türk jandarmasının
bütün şehitlerini rahmetle ve saygıyla bu kürsüden
anıyorum, gazilerini selamlıyorum.
Bu çabalar ve
kayıplar sonucu 2002de bitmeye yüz tutmuş bir terör olgusu
devralan AKP İktidarı, dışarıda acz,
korkaklık ve basiretsizlik politikalarıyla, içeride ise
etnik ayrımcılıkları kaşıyarak ve
terörün insafa gelmesini bekleyerek, bölücü terörü hem siyasi
anlamda hem terör boyutunda ülkenin tekrar ana gündemi hâline
getirme gafletini gösterebilmiştir.
Türkiyenin
bölünmez bütünlüğü AKPnin sadık dost ve müttefiklerinin
Anadolu coğrafyasında yeni haritalar ve bölme
planlarına peşkeş çekilmiş, Peşmerge
bozuntularının Türkiyeyi tehdit ve hatta alay etme
cüretine bigâne kalınmış, şehirlerdeki bölücü
isyan ve kalkışma provalarına AB ve ABD tavsiyeleri
doğrultusunda demokrasi ve insan hakları kılıfı
giydirilmeye çalışılmış, PKKnın
tükenme noktasına gelmiş dağ kadroları ise
çıkarılan aflarla takviye edilmiş ve
tamamlanmıştır.
Cumhuriyet
tarihinin bugünkü en vahim tablosunun yaratıcısı ve
sorumlusu bu manada AKPdir. 507 milletvekilinin
desteklediği sınır ötesi operasyon yetkisi ise, 8
askerin rezil teslim senaryosu akabinde başı önde
gidilen Amerika Birleşik Devletleri gezisinde Başkan
Bushun insaf, müsaade ve inisiyatifine
bırakılmıştır.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Başı her zaman diktir Türk
Milletinin, başı her zaman dik.
AHMET YENİ
(Samsun) Apoyu ne yaptınız?
H. HAMİT
HOMRİŞ (Devamla) Apoyu biz teslim almadık.
AHMET YENİ
(Samsun) Onu söyleyin onu!
H. HAMİT
HOMRİŞ (Devamla) Onu söylüyorum işte!
BAŞKAN
Sayın Yeni, lütfen
H. HAMİT
HOMRİŞ (Devamla) Apoyu biz teslim almadık.
BAŞKAN -
Sayın Homriş, Genel Kurula hitap edin.
H. HAMİT
HOMRİŞ (Devamla) - Tarihe bak, anlarsın!
ZEKİ
KARABAYIR (Kars) Almadınız zaten, onlar verdiler!
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
H. HAMİT
HOMRİŞ (Devamla) - Önce geçmişi öğren!
AHMET YENİ
(Samsun) Onu anlat, onu!
H. HAMİT
HOMRİŞ (Devamla) Yahu, anlatacak bir şey yok, biz
teslim almadık Apoyu.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Teslim ettiler!
H. HAMİT
HOMRİŞ (Devamla) Söylüyorum
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Akılları yetmiyor!
H. HAMİT
HOMRİŞ (Devamla) Sadece terör boyutuyla gösterilen PKK,
gerçekte, özellikle büyük şehirlerde kapkaçtan
uyuşturucu kaçakçılığına, insan
ticaretinden kadın ticaretine her türlü zabıta olayının
içinde yer alan bir etnik mafya şebekesidir. Terör yanında
bu etnik mafyanın önemli bölümüyle mücadele de Jandarma Genel
Komutanlığının sorumluluğu içindedir. Konu
bu boyutuyla da değerlendirilmelidir.
Sahil Güvenlik
Komutanlığı ile ilgili de, bir deniz
coğrafyasında yer alan ülkemiz çevresindeki bütün
denizlerimizde, boğazlarımızda güvenliği
sağlamak, hükümranlık haklarına sahip olduğumuz
denizlerde bu hak ve yetkilerin Deniz Kuvvetleri
Komutanlığının genel sorumluluğu
dışında kalanları kullanmak, deniz yoluyla
yapılan her türlü kaçakçılığı önlemek ve
izlemek amacıyla, 1982 yılında 2682 sayılı
Yasa ile kurulmuştur. Bu Yasa ile 8.333 kilometre
uzunluğundaki kıyı ve kara sularımızın
korunması
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Homriş, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
H. HAMİT
HOMRİŞ (Devamla)
Jandarma Genel
Komutanlığından Sahil Güvenlik
Komutanlığına devredilmiştir.
Son
yıllarda, başta denizlerdeki akaryakıt
kaçakçılığı olmak üzere ülke ekonomisi milyar
dolarlarla ifade edilen zarara uğramakta, yabancı
gemilerin Türk kara sularını kirletmesi, özellikle Ege
sahillerinde, turizm de dahil, çevre ve insan
sağlığını ciddi olarak tehdit etmektedir.
Mücadele edenlerden devlet imkânları esirgenirken bu
maliyetin yüzlerce katı ekonomik kayıp
yaşanmaktadır. İçişleri
Bakanlığının, bu çarpıklıklara çözüm
getirecek proje ve planı ise ortada görünmemektedir.
Zaman
yetersizliğe nedeniyle bu iki güzide kuruluşumuzun
sorunlarına ancak bu kadar yer
verebildim.
Sözlerime son
verirken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Homriş.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Bu turda
şahsı adına, lehte, Hatay Milletvekili Abdülhadi
Kahya.
Konuşacak
mısınız?
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Evet.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kahya. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin değerli üyeleri; İçişleri
Bakanlığı bütçesi üzerinde şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, İçişleri
Bakanlığımız, iç güvenliğin ve asayişin
sağlanmasında, kamu düzeninin ve genel ahlakın
korunmasında, vatandaşımızın huzur ve
güveni, sağlığı, refahı ve çağdaş
dünya içerisinde yerini alabilmesi için fevkalade önemli bir
bakanlığımızdır. Bir yandan iç güvenlik
kuruluşlarını idare etmek suretiyle yurtta huzur ve
emniyeti temin etmek, kamu düzenini ve genel ahlakı
sağlamak, Anayasada yazılı olan hak ve hürriyetleri
korumak, İçişleri Bakanlığının önemli
görevleri ve hedefleri arasındadır.
İçişleri
Bakanlığının tarih boyunca ülkemizin devlet
yönetiminde fevkalade önemli yeri olmuştur ve olmaya da
devam edecektir. Bu itibarla, özellikle ve öncelikle bu
Bakanlıkta görev yapmakta olan vali ve kaymakamlar başta
olmak üzere, güvenlikten sorumlu olan Jandarma, Emniyet ve Sahil
Güvenlik Komutanlığı mensuplarına, özetle tüm
İçişleri Bakanlığı mensuplarına
gayretlerinden dolayı tebrik ve başarı dileklerimi
ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, bu
ülkenin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğü
konusundaki gösterdikleri hassasiyet sırasında,
emniyet ve asayişin temini sırasında görevlerini
yaparken, özellikle bir kısım vazifelerini ve sorumluluklarını
yerine getirirken şehit olanları da rahmet ve minnetle
anıyorum. Gazilerimizi, yine şükranla yâd ediyor ve
şehit ailelerimizi de saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, artık yönetim kavramından
yönetişim kavramına geçilmiştir.
İnsanları idare etme zihniyeti yerine, problemi
ortaklaşa tanımlama ve çözme yaklaşımı
günümüzde hâkimdir. Toplumun taleplerine duyarlı ve
katılımcılığa önem veren bir yönetim
anlayışı günümüzde hâkimdir. Küreselleşmiş
dünyamızda yönetimlerin temel özelliği, şeffaf,
demokratik, katılımcı, insan hak ve özgürlüklerine
saygılı, kısacası insan merkezli
olmalarıdır.
Soğuk
savaşın 1990lı yıllarda son bulmasıyla
dünyaya yayılan dördüncü demokrasi dalgası
neticesinde, bugün öyle veya böyle demokratik sayılan ülke
sayısı tarihte olmadığı kadar
çoğalmıştır. Artık demokrasi sıfatı
tek başına yeterli gelmemekte, nasıl bir demokrasi
olduğu önem kazanmaktadır. Demokrasiyi içi boş bir
kavram olmaktan çıkarıp bütün kurum ve kurallarıyla
yerleştiği, insan hak ve özgürlüklerinin garanti
altına alındığı katılımcı
yönetimin aracı hâline getirmeliyiz. Bizim demokrasimizde
yaşayan insanlar mutlu ve kendinden emin olmalı ve bu
sayede ülkemizi bütün bölgede, hatta dünyada yaşanmak
istenen bir yer hâline getirmeliyiz.
Bu vesileyle,
bir hususu da şurada ifade etmek istiyorum. Demokrasisini
tesis edemeyenlerin, parti içi demokrasisini tesis
edemeyenlerin, Meclisin iradesine gölge düşürenlerin de bu
milletin kürsüsünden demokrasiden bahsedip ahkâm kesmelerini
aziz milletimiz de ibretle izlemektedir.
Değerli
milletvekilleri, özellikle terör meselesinden dolayı,
ülkemiz, son otuz yılda çok ciddi sıkıntılar
yaşamış ve çekmiştir. Dünyanın hiçbir
ülkesinde görülmeyen terör olayları, maalesef, ülkemizin en
önemli gündem maddesi hâline gelmiştir. Ancak, AK Parti
döneminde görüyoruz ki, son olayları istisna
tuttuğumuzda, artık, Türkiye, huzur ve güvenlik
açısından dünyanın en huzurlu ve en güvenli
ülkelerinin başında gelmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bilim ve teknolojinin
hızla geliştiği, birçok alanda değişimin yaşandığı
içinde bulunduğumuz süreçte ülkemizin ve
kurumlarımızın bu değişim sürecinin
olumsuzluklarına karşı koyabilmesi ve olumlu
yönlerinden yararlanabilmesi, demokratik bir toplum bilincinin
oluşturulmasıyla mümkündür. Bu nedenle, bütün toplum
kesimlerinin özlem ve taleplerini dikkate alarak temel hak ve
hürriyetleri esas alan, demokratik, nitelikli hizmet üreten,
sosyal adaleti ve gelişmeyi gözeten bir yönetim
yapısını ve işleyişini gerçekleştirmek
durumundayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kahya, konuşmanızı tamamlayınız,
buyurun.
ABDÜLHADİ
KAHYA (Devamla) - Bu çerçevede, Bakanlığımız
görev alanlarını ilgilendiren konularda AK Parti
döneminde hukuk devleti ve insan haklarını esas alan çok
önemli reform ve çalışmalar
gerçekleştirilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; devlet ve vatandaş
arasındaki güven bağını zedeleyen organize suç
örgütleriyle ve her türlü kaçakçılık suçlarıyla
amansız mücadeleye kararlılık içerisinde devam
edilmektedir. Toplumsal huzuru derinden etkileyerek bozan suç
örgütleri etkisiz hâle getirilmiş, vatandaşın
devlete güveni bu geçen süreç içerisinde artmıştır.
Değerli
milletvekilleri, İçişleri Bakanlığımız
bugüne kadar birçok hizmetleri zaten yerine getirmiştir. O
konuları Sayın Bakanımız muhakkak ki burada
dile getirecek, ancak, ben bu vesileyle, bu duygu ve
düşünceler içerisinde, 2008 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının ve İçişleri
Bakanlığımızın bütçesinin Hükûmetimize ve
milletimize hayırlı uğurlu olmasını
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kahya.
Hükûmet
adına ilk konuşmacı, Sağlık Bakanı
Sayın Recep Akdağ.
Sayın
Akdağ, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
- Saygıdeğer Başkanım, yüce Meclisimizin
değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sağlık
Bakanlığımızın 2008 yılı malî
bütçesi üzerindeki görüşlerimi ifade etmek üzere
huzurunuzdayım.
Değerli
milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, sağlıkta
önemli bir dönüşüm programı yürütüyoruz. Bu program, 58 ve
59uncu Cumhuriyet Hükûmetleri döneminde çerçevesi belirlenen
ve geliştirilen bir program olarak temelde bir zihniyet
dönüşümünü ortaya koydu. Bu zihniyet dönüşümü, bizim
atalarımızdan miras aldığımız
insanı yaşat ki devlet yaşasın, insanı
yücelt ki devlet yücelsin mantığıyla ortaya konmuş,
insan odaklı bir programdır. Öncelikle bunu sizlere ifade
etmek isterim.
Koruyucu ve
tedavi edici hizmetlerin layıkıyla
sunulamadığı bir dönemde görevi devraldık. Bu
layıkıyla sunulamama durumu, sadece o günkü
hükûmetlerin bir başarısızlığı
değil, aynı zamanda sağlık sisteminin öteden beri
günümüze taşıdığı olumsuzluklar
sebebiyleydi.
Adil,
hakkaniyetli, güler yüzlü bir sisteme geçiş, kuşkusuz ki
kolay değildi. Yılların kötü
alışkanlıklarını değiştirmek
gerekiyordu. Çıkarlarını korumak isteyen
çevrelerin buna direneceğini biliyorduk. Ayrıca
bilgisizlik ve bazen de ideolojik saplantılarla
karşımıza çıkacaklardan da haberdardık.
Kararlı
olmak gerekiyordu, cesur olmak gerekiyordu. Bu
kararlılığı ve cesareti başta yüce
Meclisimizin desteğiyle, Sayın
Başbakanımızın ve Hükûmetin desteğiyle
ortaya koyduk ve Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri, gerçekten
kapsamlı bir dönüşüm programını geçtiğimiz
beş yıllık dönemde gerçekleştirebildi. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Şüphesiz,
en önde, milletimizin desteği gerekiyordu. Milletimizin
desteğini aslında, tıpkı 2002 Kasımında
aldığımız gibi, 22 Temmuz 2007de de
aldığımız için bu programın doğru
yürüdüğüne dair inancımız daha da pekişti.
Şimdi, programın ikinci dönemini, ikinci beş
yıllık eylem planlarımızı yapıyoruz.
Bu süreç
içerisinde, ikinci dönemde, özellikle sağlıklı
yaşamanın teşviki üzerinde önemli programlar
yürüteceğiz. Kuşkusuz hükûmetlerin, sağlık
bakanlıklarının koruyucu sağlık ve tedavi
edici sağlık hizmetleri anlamında yapacağı
çok iş var, ama vatandaşın da mutlaka bilinçlenmesinin
artması gerekiyor, vatandaşın
farkındalığının artması gerekiyor ve
vatandaşın kendi davranış biçimini de
değiştirmesi gerekiyor.
Bu
programları önümüzdeki dönemde yürüteceğiz. Koruyucu
sağlık hizmetlerimizi geliştirmeye devam
edeceğiz. Aile hekimliğimizi
yaygınlaştıracağız. Hastane
binalarının yenilenmesi, çağdaş hastane
kampüslerinin oluşturulması konusundaki hamlelerimiz
de devam edecek. Aynı zamanda, hastane yönetiminin daha
çağdaş bir hâle getirilmesi için çabalarımız da
devam edecek.
Bugün,
artık hamilelerimizi ve bebeklerimizi çok daha
yakından takip ediyoruz. Hedefimiz, bütün hamilelerin
düzenli takibi ve doğumlarının hastanede
yapıldığı bir döneme ulaşmaktır. 2007 ve
2013 dönemini böyle bir dönem olarak düşünüyoruz. Böylece,
anne ölümlerini daha da azaltarak yüz binde 15lerin altına
Bu hedefleri yüce Meclisimize, yüce milletin huzurunda ifade
etmek istiyorum. Bunları kendi önümüze, belki
başarılması çok kolay olmasa bile, hedefler olarak koymak
zorundayız. Anne ölümlerini yüz binde 15in, bebek ölümlerini
de binde 15in altına indirmek, önümüzdeki dönemdeki
hedeflerimiz arasındadır. Şu anda, her ikisi için de 20
rakamları civarındayız; yüz binde 20ler ve binde
20ler civarındayız.
Bebeklerimizin
doğumunu uygun şartlarda yaptırmak, müdahaleleri
gerektiğinde uygun biçimde yapmak, onların tarama
testlerini uygun biçimde yaptırmak, anne sütünü teşvik
etmek, D vitamini ve demir destekleri yaparak beslenmelerini
desteklemek konusundaki programlarımızı devam
ettireceğiz.
Kırsala
gezici hizmete büyük önem veriyoruz. Dönemimizde, bir önceki
dönemden devraldığımız yüzde 20lik oranı yüzde
90lara, yüzde 95lere ulaştırmış durumdayız.
Bütün kırsalımıza gezici hizmet vererek, hem
hamilelerimize hem bebeklerimize hem aşılama
çalışmalarımıza hem de yatalak
hastalarımıza destek vermeye devam edeceğiz.
Sudan
bulaşan hastalıklarla mücadeleye devam edeceğiz.
Benden önce konuşan bir değerli konuşmacı,
Türkiyede 2002li yıllarda tifo sayısının 25 bin
olduğundan bahsetti, bizim de 50 binli rakamlardan bahsettiğimizi
söyledi. Doğru, 50 bin rakamı da doğru, 25 bin de
doğru. Çünkü, bizim bahsettiğimiz rakamlar, tifo ve
dizanteri ortak rakamlarıdır. Değerli
konuşmacı sadece tifo rakamlarından bahsetti.
İşte, bu 50 binlerin üzerinde olan rakamlar bugün 7 binlere
indi. Ama, çağdaş ve gelişmiş bir Türkiye
Cumhuriyeti için biz bu 7 bin rakamlarını da çok uygun
görmüyoruz. Önümüzdeki yıllarda bu rakamları mutlaka 3
binlerin altına çekmiş olacağız.
Değerli
milletvekilleri, sıtma, ülkemizde 10 binli rakamlardan
200lü, 300lü rakamlara indirildi dönemimizde.
Kızamık,
10 binli, 20 binli salgın rakamlarından, bugün 10un
altında ifade ettiğimiz rakamlarda tespit
edebildiğimiz vaka sayısı bu sene 3tür, 2007de. Bu
rakamlara kadar indirilmiş oldu.
112 Acil Servis
kapasitemizi 3 katına çıkarmış olduk.
Önümüzdeki yıl alacağımız araçlarla, Türkiyede
hizmet veren 60 tane kar paletli aracımız olacak, 10 tane
deniz aracımız olacak ve önümüzdeki yıl hava ambulans
sistemimizi de başlatmış olacağız.
İki üç
yıl içerisinde Avrupanın en büyük medikal kurtarma
ekibini kurduk. Bugün gönüllülerden oluşan ve 11 bölgede
organize olmuş olan bu ekipler, önümüzdeki yıllardan
itibaren 3.500 sayısına çıkarılmak suretiyle,
Allah korusun, herhangi bir afet durumunda, çok donanımlı
bir sağlık personeli hizmetini
vatandaşlarımıza sunabilmiş olacağız.
Değerli
milletvekilleri, aslında buradaki konuşmaları,
benden önce konuşan muhalefet partilerinin değerli
sözcülerinin konuşmalarını ümit ediyorum aziz
milletimiz takip etmiştir. Çünkü, birileri Bizim
dönemimizde kuyrukları kaldırmıştık.
dediler. Efendim Bizim dönemimizde rehin kalma olayları
bitmiş. dediler. Herhâlde milletin hafızasını
kaybettiğini zannediyorlar. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Millet, hafızasını
kaybetmediğini, tekrarlıyorum, hem 2002 Kasım
seçimlerinde hem de 2007 Temmuz seçimlerinde pekâlâ gösterdi ve
herkese notunu verdi.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Yeşil karta gelelim, yeşil karta!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Şimdi, notunu milletten
alanların böyle ağızlarını doldurarak,
burada gelip olur olmadık ifadelerle, yapılan hizmetleri
küçümsemeye çalışmasını, yani en azından çok
garipsiyorum doğrusu.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) 22 Temmuzdan önce yeşil kartı niye
iptal ettiniz?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)
Dolayısıyla, milletin verdiği not, hem en adil
nottur hem de en değerli nottur. Lafla peynir gemisi yürümüyor.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) 22 Temmuzdan önce yeşil kartı niye
iptal ettiniz, niye?..
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)
Değerli milletvekilleri, birinci basamak
sağlık hizmeti kuruluşlarımızda 5 binlerde
aldığımız aktif sağlık ocağı
sayısını 6.600lere ulaştırmış
durumdayız; sağlık ocağı, aile hekimliği
merkezleri ve toplum sağlığı merkezleri.
Dahası, bu odalarda hasta muayene edilebilecek oda
sayısı 6 binlerden 15 binlere çıkarıldı ve
birinci basamakta yapılan muayene sayıları 2002 ile
kıyaslandığında 75 milyonlardan 140 milyona
çıktı, ikiye katladı yani. Vatandaşımız
o zaman muayene olamadığında ne yapıyordu? Tabii
ki, ya sağlık ocağının kapısında ya
hastanenin kapısında bekleşmekten başka
yapabileceği bir şey yoktu. Ha, cebinde para varsa belki
gidip bir muayenehaneden bu hizmeti almaya
çalışıyordu.
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Gece on ikide hastanede muayene
oluyordu.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Yine, değerli konuşmacılar
bu gerçekleri göz ardı etmek suretiyle piyasalaşmadan
falan bahsediyorlar, bizim işte, sağlığı
özelleştireceğimizden, piyasalaştıracağımızdan.
Değerli milletvekilleri, beş senedir bunları konuşuyorlar.
Bir tane sağlık kuruluşunun
özelleştirildiğini delikanlıysa gelsin bu kürsüde
söylesinler. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Beş sene geçti. Aynı teraneleri, aynı hikâyeleri
dinleyip duruyoruz.
Biz
ısrarla diyoruz ki: Biz kamudaki sağlık
kuruluşlarını kuvvetlendiriyoruz,
kuvvetlendirmeye devam edeceğiz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Uzman doktor kalmadı, uzman doktor!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Üstüne üstlük özel
sağlık kuruluşlarının millete hizmet
etmesinin önünü açtık. Bunu da devam ettireceğiz.
Ha, şunu da
söylüyoruz: Özel sağlık kuruluşları millete
hizmet ederken, ilave ücret alma konusunda gerçekten bir
kısmı için en azından söylüyorum- ölçüyü kaçırma
eğilimine girdiler. Ne yapıyoruz şimdi? Yeni Sosyal
Güvenlik Yasamızda buna bir tavan getiriyoruz, Sosyal
Güvenlik Kurumunun ödeyeceği miktarlardan yalnızca
yüzde 20lik bir fark üzerine koyarak alabilecekler. Gelen
tasarı, şu anda Plan Bütçe Komisyonunun önündeki
tasarı bu şekildedir. Böylece bu iş de tamamen
düzenlenmiş bir biçimde yolumuza devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri,
sağlık ocaklarından hastanelere sevk oranını
yüzde 20lerden 3lere düşürmüşüz.
Kırsaldaki
şefkat eli sağlıkevlerine geldiğimiz zaman: 1.500
tane sağlıkevi bu ülkede faaldi, çalışır
durumdaydı. Bugün 4.500 sağlıkevi faal
durumdadır. 2008 hedefimiz 6 bin rakamıdır. 5.950
rakamına bunu ulaştıracağız ki, ülkenin
ihtiyacı olan da budur. Daha fazlasına ihtiyacı
olmadığını da biliyoruz.
Şimdi,
zaman zaman bu kürsüden de söylendi, daha önce başka yerlerde
de söylendi Siz ne kadar yatırım yaptınız, ne
yaptınız? Biz çok yatırım yaptık. falan
diyorlar. Değerli milletvekilleri, rakamlarla konuşmak
her zaman daha garantili bir iştir, değil mi? Onun için, ben
size rakamlardan bahsedeceğim. Bakınız, 57nci
Hükûmet döneminde toplam 4.680 tane hasta yatağı
kazandırılmış ülkeye. 57nci Hükûmet döneminde
ülkeye kazandırılan hasta yatağı
sayısı 4.680dir. Bunlardan, 57nci Hükûmet döneminde
başlanan ve -bitirilen yatırımlar açısından
söylüyorum- bitirilen, hizmete sokulan hasta yatağı
sayısı da 1.050dir. Yani, bazen şöyle söyleniyor: Siz
rakamları ifade ediyorsunuz ama eski-yeni rakamları
birlikte söylüyorsunuz, kendi döneminizden önce başlayan
hastaneleri de söylüyorsunuz. Sanki söylemeyeceğiz.
90lı yıllarda temelleri atılmış da bu ülkede
yüzlerce bitirilmemiş durumda olan hastane iskeleti
vardı geldiğimizde, sanki bunları hizmete sokmak
küçük bir işmiş gibi söylüyorlar ama, olsun, biz yine de bu
ayrımı yaparak konuşalım. Yani, 4.680 yatak
yapılmış üç buçuk senede, bunların sadece 1.050
tanesi de 57nci Hükûmet döneminde başlanmış ve
bitirilmiş.
Şimdi
dönemimize geliyorum. 18.104 yatak bitirmişiz değerli
arkadaşlarım beş yılda. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Milletimizin hizmetine
sokmuşuz ve bu 18.104 yatağın 7.049u kendi dönemimizde
başlanmış ve bitirilmiş hastanelerden
kaynaklanıyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Dahası var. Bir önceki hükûmet döneminde vatandaşın
hizmetine sunulan hasta yataklarının sadece yüzde
12sinde bu yataklar bir odada banyo ve tuvaletten istifade
edebiliyorlar; sunulan, o gün yapılan, tamamlanan hasta yataklarında.
Dönemimizde yapılan, tamamlanan ve vatandaşın
hizmetine sunulan yatakların yüzde 66sı bu imkâna sahip.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Niçin yüzde
100ü böyle değil? diyebilirsiniz, çünkü, yüzde 100ünün böyle
olması gerekiyor eğer çağdaş bir ülkenin
hastanelerinden bahsediyorsanız; çünkü projelerin bir
kısmına, maalesef, onları revize edebilecek bir
seviyede yetişemedik, onları değiştiremedik,
ama, önümüzdeki dönemde yapacağımız bütün
hastanelerde vatandaşlarımız bu imkânlara sahip
olacaklardır.
Bir önemli iddia da buna, her üç
muhalefet partisinden milletvekillerimiz de temas ettiler- Siz
hastane birlikleri kanunu yapıyorsunuz, siz hastaneleri
özelleştireceksiniz, bunlar bunun
hazırlığıdır. falan.
Değerli
arkadaşlarım, bu niyet okuma
alışkanlıklarından birileri vazgeçmeli. Biz
beş sene iktidar olduk, biz iktidarımızın
beşinci haftasında ve beşinci ayında değiliz
ki. Bakın, biraz önce de söyledim, hangi hastaneyi
özelleştirmişiz?
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) Hizmeti özelleştirdiniz.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Biz hastaneleri abad
etmişiz, biz hastaneleri abad etmişiz.
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) Sayın Bakan, hizmeti, sağlık
hizmetini özelleştirdiniz, yönetimi özelleştirdiniz.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Hoca, burası senin kürsün
değil.
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayın Sayın Korkmaz.
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) Sayın Bakan,
yapacaklarınızı söyleyin.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Bak, senin üniversitedeki
kürsün değil, burası milletin kürsüsü, dinlemeyi
bileceksin. Burası milletin kürsüsü. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Bir dakika
Bir dakika
Bir
dakika Sayın Bakan
Sayın Bakan
Bu Parlamentoda görev
yapan herkes konuşabilir.
MEHMET
ÇERÇİ (Manisa) Dinle, dinle!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Değerli milletvekilleri,
bakınız kamu hastane birlikleri yasa
tasarımız
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Siz Hitler
mantığıyla konuşamazsınız burada! Siz
Hitler misiniz?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Sayın
Kılıçdaroğlu, siz de dinlemeyi öğreneceksiniz!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Evet, dinlemeyi öğreneceksiniz!
Hakaret etmeyeceksiniz kimseye!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Bu kürsüde konuşan
konuşmacıyı dinlemeyi bir partinin Grup Başkan
Vekili olarak siz de öğreneceksiniz. Lütfen yerinize oturun
ve beni dinleyin. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Lütfen yerinize oturun ve beni dinleyin!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Siz de AKPnin Bakanı
olarak öğreneceksiniz! Bakansınız, akademik
kimliğiniz var!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yakışmıyor Sayın Bakan,
yakışmıyor!
BAŞKAN
Sayın Bakan, Sayın Başkan, karşılıklı
konuşmayalım.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Ağzınızdan
çıkanı kulağınızın duyması
lazım. Olur mu öyle şey?
BAŞKAN
Sayın Bakanım
Sayın Bakanım, Sayın
Kılıçdaroğu, lütfen karşılıklı
konuşmayalım
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Sayın Başkan, lütfen
bunları da konuşma süreme eklemenizi istirham
edeceğim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayır efendim. Hayır
efendim. Milletin kürsüsü size ipotek edilmedi!
BAŞKAN
Sayın Bakanım, lütfen Genel Kurula hitap edin.
MEHMET
ÇERÇİ (Manisa) Sayın Başkan, müdahale edin!
Konuşturmuyorlar Sayın Bakanı.
BAŞKAN
Sayın Çerçi, otur!
Sayın
Bakanım, Genel Kurula hitap edin. Buyurun.
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) O koltuklar babasının
koltuğu değil, milletin koltuğu!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Değerli milletvekilleri,
evet, bu kürsü milletin kürsüsüdür, tekrarlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Evet, milletin kürsüsüdür!
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Babanızın koltuğu
değil!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) O milletin kürsüsünde 550
kişi de konuşabilir, size tahsis edilmiş değil!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Kamu hastane birlikleri yasa
tasarısı bir özelleştirme yasa tasarısı
değildir.
Değerli
milletvekilleri, kamu hastane birlikleri yasa
tasarısıyla, biz şunu yapıyoruz
(CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar, Sayın Bakanın konuşmasını
engellemeyin lütfen.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Yerinden yönetilen kamu
hastaneleri oluşturuyoruz. Siz değil misiniz
yıllardır kadrolaşmadan bahseden? Biz
kadrolaşmadık ama bundan sonra gelecek bütün iktidarlar
için de kadrolaşma ihtimalinin bile önünü kesen
çağdaş bir yönetim anlayışı getiriyoruz
hastanelere. Ne yapıyoruz? Hastanelerin yönetimini,
yerinde oluşturulan, il genel meclislerinin oraya üye vereceği,
Sağlık Bakanlığının da üye vereceği
özel yönetim kurullarınca yönetilecek olan kamu hastane
birliklerine, yerinden yönetime dönüştürüyoruz. Bakın,
biz Sağlık Bakanlığı olarak, Hükûmet olarak
kendi elimizdeki yönetici atama yetkisini yerele
bırakıyoruz, yerinden yönetime bırakıyoruz
daha doğrusu. Tabii ki, bu işi bilen herkes kamu
yönetimini bilen herkes bu tarz yönetimlerin Batıda çoktan
yapılmaya başlanmış, çağdaş, modern
dönemin yönetim tarzı olduğunu, yönetim
anlayışı olduğunu bilir.
Peki, bu
şekilde yapmak, acaba bunları satıp savmak
anlamına mı geliyor? Elbette değil. Bakınız,
birlik taşınır ve taşınmazlarına
tasarruf etme yetkisinin yönetim kuruluna devri, hukuken özerk
kurum olmanın bir gereğidir. Bütün özerk kurumlarda
benzeri özelliklerin olduğunu hepimiz biliyoruz. Yönetim
kurulları veya benzeri kurullar bu özerk kuruluşları
yönetirler. Üstelik, Maliye Bakanlığı, Millî
Emlakin üzerinde olan bu malları bugün Sağlık
Bakanlığına tahsis etmiş, yarın bu özerk birliklere
tahsisi edecek. Onların satabileceği mallar değil ki
bunlar. Ama, kendileri bir mal edinmişlerse sonradan, kendi
döner sermaye çalışmalarıyla bir mal
edinmişlerse, kuşkusuz ki, bunu da alıp
satabilmeleri, kiralayabilmeleri lazım ki özerk bir
yönetimin ne anlama geldiği şeklindeki uygulamalar
yerini bulmuş olsun.
Değerli
milletvekilleri, aslında şunu özellikle söylemem icap
ediyor: Milletin, gerçekten milletin not verdiği yerde
başkalarının not vermesinin çok kıymeti yok, ben
hep böyle değerlendiriyorum meseleyi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Özala da vermişti o notu,
Demirele de vermişti! Sıra size de gelecek.
SUAT KILIÇ
(Samsun) Size vermedi, size vermedi ama!
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Size de gelecek sıra
Gelecek, gelecek
BAŞKAN
Sayın Bakan, bir dakikalık ek süre veriyorum,
konuşmanızı tamamlayınız efendim.
Buyurun.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) Ülkeyi soydurdunuz.
laflarını söyleyenlere şimdi şunu söylemek
istiyorum: Değerli milletvekilleri, siz değil miydiniz
2001 krizine yol açan Hükûmet? Siz değil miydiniz milletin bir
günde parasını, bir gecede yarıya düşüren
Hükûmet? (AK Parti sıralarından alkışlar) Siz
değil miydiniz 10larla ifade edilen bankaların
batmasına yol açan Hükûmet?
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) 28 Şubat
Sizdiniz siz!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Bu yolsuzluk
iddialarını ve yolsuzluk laflarını, bunları
ifade edenlere iade ediyorum ve bunları ispatlayamayacaklar
ve ispatlayamadıkları sürece de
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Her yere banka açan sizdiniz.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
kendilerini milletin
nezdinde müfteri olarak ilan ediyorum! (AK Parti
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Her yere banka yetkisi veren,
soyduran sizdiniz!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
En hassas olduğumuz konulardan birisi, Hükûmet olarak,
yolsuzluktur
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Banka yetkilerini veren
sizdiniz! Soyduran sizdiniz! Soyan da sizsiniz! Halen
soyuyorsunuz!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
ve kendi dönemlerinde kara
tablolarla milleti uçurumun kenarına getirenler bugün
yolsuzluktan bahsedemezler!
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Bizim
dokunulmazlığımız yoktu, niçin üzerimize
gelmediniz?
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Cumhurbaşkanı seçiminde bize dua edin,
bize.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, bu konuşmayı
engellemek için arkadaşların nasıl gayret içinde
oldukları açık. Bunu da tabii karşılıyorum.
Çünkü, doğruların söylenmesi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Tahrik eden sizsiniz Sayın Bakan,
kimseye çamur atmayın!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bu kürsüye çıkıp her
sözü söyleyip Hükûmet adına cevap verince de tahammül
edemeyeceksiniz!
BAŞKAN
Sayın Bakanım, süreniz doldu efendim.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Bu, demokrasi kültürüyle, demokrasi
mantığıyla bağdaşmıyor.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, mikrofon kapalı, süreniz doldu.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Hükûmet adına ikinci konuşmacı, İçişleri
Bakanı Sayın Beşir Atalay.
Sayın
Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) Sayın Başkan, 69uncu maddeye göre
söz istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, buyurun efendim.
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) İç Tüzük 69uncu maddeye göre söz
istiyorum, yerimden bir dakikalık söz istiyorum. Sayın
Bakan sataşmada bulundu, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Korkmaz, ben sizi dinleyeceğim.
Sayın
Bakanı kürsüye davet ettim, konuşsun, sonra konunuzu
değerlendirelim Sayın Kılıçdaroğlu. Sayın
Bakanı çağırdım, konuşsun.
Buyurun.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; önce hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bakanlığım
ve bağlı kuruluşlarımın bütçesinin
görüşülmesi sırasında burada söz alan,
değerlendirmede bulunan, öneri getiren, eleştiri
getiren bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum ve
bunlardan bir kısmıyla ilgili, vaktimiz elverdiğince
bazı açıklamalar getireceğim,
bazılarını cevaplama imkânını
bulacağım. Ama, şunu öncelikle ifade edeyim: Söylenen
her şeyi dikkatle not aldık, önemsiyoruz, değerlendiriyoruz,
değerlendireceğiz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Azarlamayacak mısınız Sayın
Bakan siz de? Diğer arkadaşınız gibi sözle
azarlamayacak mısınız efendim? Muhalefeti
azarlamayacak mısınız siz de diğer
Bakanınız gibi?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Sizlerin de yakından
bildiğiniz gibi, İçişleri Bakanlığı,
devlet ve toplum yaşamında çok önemli görevler
üstlenmiş temel bakanlıklardan bir tanesidir.
İçişleri Bakanlığı, iç güvenlik
kuruluşları vasıtasıyla, güvenlik ve
asayişi, kamu düzenini ve genel ahlakı, temel hak ve
hürriyetleri korumak, suç işlenmesini önlemek,
suçluları takip edip yakalamak, her türlü terörle,
kaçakçılıkla ve organize suçlarla mücadele etmek, ayrıca,
sivil savunma ile nüfus ve vatandaşlık hizmetlerini
yürütmek, illerin genel idare alanındaki hizmet
esaslarını belirlemek, mahallî idare hizmetlerinin yurt
sathında ve idarenin bütünlüğü ilkesi çerçevesinde
verimli ve etkin bir biçimde yürütülmesini sağlamak gibi
devletin en temel, en yaygın görev ve
sorumluluklarını üstlenmiş ve yerine getirme
gayreti içerisindedir.
İçişleri
Bakanlığı, kendisine verilen bu görevleri,
Bakanlık merkez teşkilatındaki ana hizmet birimleri,
yardımcı hizmet birimleri, danışma ve denetim
birimleri, emniyet, jandarma ve sahil güvenlik teşkilatları,
taşrada 81 il valiliği, 850 ilçe kaymakamlığıyla
yurt sathında sunma çabası içindedir. Ayrıca, 3.225
belediye, 81 il özel idaresi, 1.612 mahallî idare birliği
üzerinde merkezî Hükûmetin Anayasada tanımlanan vesayet
yetkisini kullanmaktadır ve özellikle KÖYDES ve BELDES
projelerinin koordinasyonu yine
Bakanlığımdadır. Ayrıca, bütün sosyal
yardımlaşma, dayanışma
vakıflarının ülkemiz genelinde yürüttüğü
çalışmalar, bilindiği gibi, valilerimiz, kaymakamlarımızın
başkanlığındaki vakıflarca yerine
getirilmektedir.
Şurada
genel olarak ifade ettiğim gibi,
Bakanlığımın böyle, çok geniş bir hizmet
alanı vardır. Tabii, biz bunların bilincindeyiz,
sorumluluklarımızı ve ne
yapacağımızı biliyoruz, biz dersimizi iyi
çalışırız, çalışıyoruz. Gerek
merkez ve taşra teşkilatlarımız gerekse bağlı
kuruluşlarımızla birlikte, yüklendiğimiz bu
büyük ve mukaddes görevi yerine getirmeye
çalışıyoruz. Bütün amacımız, tecrübemizi,
birikimimizi devletimize ve milletimize hizmet için
sunmaktır.
İçişleri
Bakanlığı, bilindiği gibi, en eski
bakanlıklarımızdan, en köklü bakanlıklarımızdan
ve geleneği de en güçlü
bakanlıklarımızdandır. Bu manada, çok ciddi bir,
yetişmiş insan gücü birikimi de vardır. Ayrıca,
üç güvenlik birimimiz -bağlı kuruluşlarımız-
için de aynı şeyi ifade edebilirim.
Ayrıca,
tabii, bir çabamız
Burada ana noktalar olarak birkaç hususa
değinip sonra özellikle değerli
konuşmacıların söylediklerine gelmek istiyorum.
Demokratik bir
toplum bilincinin oluşturulması yönünde İçişleri
Bakanlığına çok büyük iş düşmektedir ve biz de
bunun bilincindeyiz, bu yönde çok ciddi bir çaba harcıyoruz
bütün birimlerimizle. Özellikle sivil toplum örgütlerinin
güçlendirilmesi, her aşamada halk katılımının
sağlanması, işkencenin önlenmesi, nezarethane ve
ifade alma odalarının Avrupa standartlarına
kavuşturulması gibi çalışmalarla, toplumun
huzuru ve bireylerin demokratik hak ve özgürlüklerinden
gereği gibi yararlanmaları için her türlü tedbiri
alıyoruz. Hükûmet olarak ve Bakanlık olarak
kararlılıkla arkasında durduğumuz işkence
ve kötü muameleye sıfır tolerans yaklaşımımız
ulusal ve uluslararası kamuoyunca da gıptayla
izlenmektedir ve bunu yakından takip eden herkes bilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, devletin
öncelikli görevi, vatandaşların huzur ve güven
içerisinde yaşamasını sağlamaktır. Bu, hem
özgürlük tanımlamasında hem devlet tanımlama ve
tasnifinde en başta gelen özelliktir. Güvenliğin
olmadığı bir ortamda ne ekonomik kalkınma
etkilerini gösterebilir ne de toplumda huzur sağlanabilir. İşte
Bakanlığımız, merkez ve taşra
teşkilatlarıyla bu yönde elinden gelen çabayı
göstermektedir.
Burada bir
ifade kullanıldı, onu bu vesileyle cevaplamak istiyorum,
iç güvenlikle ilgili, Başbakanlığın görevlendirildiği
veya Başbakanlığın bu görevi yürüttüğü
gibi. İç güvenlik, bildiğiniz gibi, zaten, Anayasada,
kuruluş kanununda İçişleri Bakanlığına
verilmiştir değerli arkadaşlar. Başbakanlık
bünyesinde, bir Terörle Mücadele Yüksek Kurulu vardır.
Ülkemiz, burada, bugün çokça üzerinde durulan, maalesef, çeyrek
asırdır bir terör belasıyla mücadele ediyor. 59uncu
Hükûmet döneminde, terörle daha etkili mücadele ve devletimizin
bütün kurumlarını bir araya getirerek koordine etmek
için, Başbakanlık bünyesinde, o zaman Başbakan
Yardımcımız ve Dışişleri
Bakanımızın başkanlığında
-şimdiki Cumhurbaşkanımızın
başkanlığında- böyle bir kurul
oluşturulmuştur ve bu çok verimli
çalışmıştır. Bunun içinde
Dışişleri Bakanlığı da vardır,
hatta, Maliye Bakanı bu kurulun üyesidir, mali boyutları
vardır. Bu, çok önemli ve fonksiyonel bir kuruldur. Bunun
faaliyet alanı da terörün bütün boyutlarıyla
değerlendirilmesi ve gerekli tedbirlerin bütün
kurumların koordinasyonuyla sağlanmasıdır.
Yanlış bir değerlendirmeye meydan vermemek lazım.
Burada,
tabii, çokça, terörle mücadeleye değinildi,
konuşmacılar biraz da ileri ifadeler kullanarak. Ben,
burada, tabii, süreci tekrar anlatmak istemiyorum.
Değerli
arkadaşlar, terörle mücadele, şu anda, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin bütün kurumlarıyla en öncelikli
konusudur ve Hükûmetimizin de en öncelikli konusudur, bunda
hiçbir tereddüt yoktur ve bu dönemdeki kadar kararlılık
hiçbir zaman görülmemiştir, bunu açıkça ifade ederim ben ve
ayrıca, bu dönemdeki kadar, devletin bütün kademeleriyle,
bütün kurumlarıyla, tam bir ahenk içinde her şeyi tam
paylaşarak ve bu tutarlılık ve kararlılık
içinde terörle mücadele hiçbir dönemde yürütülmemiştir. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Burada, ana
muhalefet partimiz, tabii, daha yeni yeni bazı şeyleri
fark ediyor. Aslında, biz, AK Parti Hükûmetleri olarak bunu
beş yıldır -altıncı yılımıza
girdik- uyguluyoruz, terörle mücadeleye bir bütün olarak bakmak
ve özellikle de bölgeye dönük ekonomik faaliyetler,
yatırımlar, sosyal politikaların daha fazla
götürülmesi, vatandaşlarımızın devlete
bağlılığının artırılması,
terörün zemininin zayıflatılması, yok edilmesi gibi
politikalar, bizim tabii, bütüncül bakışımızın
boyutlarıdır, esaslarıdır. Biz teröre hiçbir
zaman tek boyutlu falan bakmadık, biz bu konuları ciddiye
alıyoruz arkadaşlar, öyle, hamasetle ve dolduruşa
gelerek falan da hareket etmiyoruz. Bütün boyutlarıyla, en
ileri şekilde analiz ederek, hiçbir alanı eksik
bırakmadan, ciddi, büyük bir devlete yakışır bir
politika izliyoruz, uluslararası boyutuyla ve iç
boyutuyla; öyle, rastgele falan da karar vermiyoruz. Tabii,
bazıları, bunu anlamakta bile zorlanıyor.
Tabii,
şunu özellikle ifade edeyim: Terörle, teröristle
vatandaşlarımızı ayırmak en önemli
konulardan arkadaşlar. Burada çok üzerinde durulduğu
için, ben diğer konulara bunu öncelemiş oldum. Biz buna çok
hassasiyet gösteriyoruz. Bakın, bizim bütünlüğümüz var
ya, bölünmez bütünlüğümüz, vatandaşlar arasındaki
bölünmez bütünlükten ve kardeşlikten geçer. Bunu sağlamak
durumundayız. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bunu zedeleyen, bu yönde provokasyonlar yapan,
tahrikler geliştirenler, bölünmez bütünlüğümüze en
fazla zararı veriyorlar. Bakın, ekim ayında, ülkemiz
genelinde, o acı kayıplarımızdan sonra, rahmetle
andığımız, minnetle andığımız
şehitlerimizin uğurlandığı günlerde
ülkemiz genelinde, haklı olarak hepimizin
paylaştığımız infialler meydana geldi. Biz
de o infiali paylaştık. O hepimizin infialiydi. Ama, o
süreçte bazı acı örnekler de yaşadık. Bazı
illerimizde, kökenlerine bakarak
vatandaşlarımıza karşı bazı olumsuz
tavırlar oldu. Biz bunları biliyoruz. Yani,
İçişleri Bakanlığı olarak, nerede, hangi
dernek, hangi vakıf, hangi sivil ve resmî kişiler neleri
yaptılar, hangi tahriklerde bulundular, bunların da
kayıtları var elimizde, bilgileri de var. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK
(Muş) Açıklayın Sayın Bakanım,
açıklayın
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Bakanım, açıklayın
da herkes bilsin.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Ama, bunlar çok tehlikeli,
bunlar çok tehlikeli. Biz bu konularda hassasiyetimizi
sürdürüyoruz ve bu kardeşliği biz sağlıyoruz.
Bakın,
daha iki hafta önce, bölgede, valilerimizle, bütün emniyet
güçlerimizin yöneticileriyle toplantı yaptım. Hepsini
dinledim, tek tek. Hepsi şunu diyor: Bölgeye daha fazla hizmet,
vatandaşımıza daha
fazla sevgi ve şefkat, daha fazla ekonomik yatırım,
daha fazla sağlık yatırımı, daha fazla
eğitim, çocukları mutlaka eğitmeliyiz
Herkes bunu
söylüyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama,
teröristle ve terör örgütüyle mücadeleye de, Türkiye
Cumhuriyeti devleti, bütün imkânlarıyla, güvenlik
güçlerimizin bütün fedakârlığıyla devam ediyor ve
edecek ki, onda da hiçbir tereddüt yok. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Burada,
tabii, çok ileri şeyler
Ben onları tekrarlamak bile
istemiyorum ve yakıştıramıyorum da. Efendim,
işte, Amerikadan başını öne eğip dönmek,
etnik ayrımcılığı kaşımak gibi
falan
Değerli
arkadaşlar, bunların, bunların, var ya, Meclis
ortamında Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanına,
Hükûmetine karşı söylenmesini, gerçekten, ben esefle
karşılıyorum! Daha ileri ifadeler de kullanmak
istemiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK
Parti ve AK Parti Hükûmetleri Türkiyenin başını dik
etmiştir. Biz Türkiyenin onurunu yükselttik, Türkiyeyi
büyük ülke yaptık. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Ekonomisiyle, demokrasisiyle, insan
haklarıyla, biz, Türkiyeyi, hepimizin yurt
dışında gururla, onurla temsil edeceğimiz bir
ülke hâline getirdik. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bundan hiç şüphemiz yok. Her yurt dışına
giden bunu görüyor. Hepimiz uluslararası platformlarda,
toplantılarda bulunuyoruz. Bunları, ne olur, söyleyelim.
Sırf muhalefet yapmak için ülkemizi, Hükûmetimizi bu derece
olumsuz şeylerle falan da suçlamayalım, yazıktır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Türk askerinin başına çuval sizin
döneminizde geçirildi.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Burada bir konuya daha,
tabii, değinmek istiyorum. Vaktim çok sınırlı.
Efendim
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Sayın Bakan, Türk askerinin
başına çuval sizin döneminizde geçirildi.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Efendim, şuna da
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) Başbakan PKKya af
çıkaracak mı Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Burada
Burada, vakit
kısa, bir konuya daha değineceğim.
Burada,
değerli ana muhalefet partisinin sözcüsü, valilerimizin
durumundan, efendim, illerimizdeki, işte, valilerimizin
konumunun zayıflatılmasından bahsettiler.
Değerli
arkadaşlar, bakın, burası Türkiye Cumhuriyetinin
Parlamentosu. Seçilmiş arkadaşlarımız
buradakiler ve demokrasinin beşiği burası,
demokrasinin kalesi olması gerekiyor. Ne yaptık biz
İl Özel İdaresi Kanunuyla? Ne yaptık? Parlamento bu
Kanunu çıkardı geçen dönem. İl genel meclisinin
başkanları dedik, seçilmiş kişilerden
oluşsun; bugüne kadar valilerimizdi, seçilmiş
kişilerden oluşsun ve o şekilde yürüyor.
Cumhuriyetin ilk yılları böyleydi, Atatürkün dönemi.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi,
bizim CHPmiz -ben, tabii, onlar bizi eleştirdiler, müsaade
etsinler biz de bu kadarını söyleyelim- 1930larda
kaldı, çok eskilerde kaldı. Yani, hâlen tek parti, devlet de
tek parti falan, böyle bir şey. (AK Parti sıralarından
alkışlar) O yıllar geçti, demokrasi sürekli
Artık, biliyorsunuz yönetim yerine yönetişim
kullanılıyor, artık demokratik katılım,
vatandaşın katılımı kullanılıyor
ve bugün belki bazı sorunlar var, biliyoruz.
Bakanlığımla irtibatlı olduğu için il özel
idarelerini yakından da takip ediyorum, il genel
meclislerini. Ama daha 2004te başladı yeni seçilenler,
ilk dönemini yaşıyoruz değerli arkadaşlar.
Demokrasiden
korkmamak lazım. Bakın, bu geçiş sürecinin kendine has
sorunları olacaktır. Ama, her yeni uygulama bazı
sorunlar getirir. Valilerimizin otoritesine hiçbir şey
olmamıştır. Valilerimiz il idaresinin
başıdır ve bütün koordinasyon, bütün yetki
onlardadır, ama, Meclisimizin de takdiriyle neyi
kararlaştırdık o zaman? Aynen merkezde olduğu
gibi ilde de yasama ile yürütme birazcık ayrılsın ve
giderek bu kurumlaşsın. Yarın yeni seçilenlerle, yeni
tecrübelerle hepimiz bununla övüneceğiz. Yani,
demokrasiden öyle çok fazla korkmamak lazım. Ben onu tekrar
burada ifade ediyorum. Bunlar ülkemiz için hayırlı
gelişmelerdir.
Tabii, bir de
son konu olarak, suçların arttığından söz edildi.
Değerli arkadaşlar, elimizde istatistikler var.
İsteyen varsa, biz İçişleri Bakanlığı
olarak bunu veririz. Sadece 2005ten 2006ya geçişte suç
tanımları ve tasnifleri değiştiği için
istatistiklerde biraz fazla kabarma oldu. Bakın, kabarıklık
görülür.
Suç
tanımları değişmiştir. Yeni
ifadelendirmeler olmuştur. Bunu biz açıklayabiliriz,
ama, şunu da ifade edeyim: Şu anda şehirlerimizde,
öyle, kapkaç falan artmıyor. Bunu vatandaş hissediyor. Aslında
herkesin hissetmesi lazım. Kapkaç falan artık kayboluyor;
yüzde 65 azaldı, 65 artmadı. 2006ya göre bu sene yüzde 65
azaldı, azaldı
(AK Parti sıralarından
alkışlar) Ve şunda kararlıyız
HULUSİ
GÜVEL (Adana) Özel güvenlik tutmak zorunda kalıyorlar.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Şunda
kararlıyız
Trafiğiyle
Trafiği düzene
koyacağız. Türkiyede vatandaşımız evinde
hırsızlık olmasından, sokakta kapkaç olmasından
korkusuz yaşayacak. Bunu sağlayacağız. Bunun
için hiçbir mazeretimiz yok. Sonuna kadar bunun peşindeyiz ve
sağlayacağız.
Çeteler
Her
ay birkaç çete yakalanıyor ve bu kapkaçın falan
arkasında, her adi suçun bile arkasında Türkiyede çete
bulunuyor. Bireysel falan değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakanım, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun, bir
dakikalık süre veriyorum.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Öyle, dediğiniz gibi,
sanıldığı gibi öyle yoksullukla falan da
irtibatı yok büyük kısmının.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Emniyet Genel
Müdürlüğünün İnternet sitesinde niye bu suçlarla ilgili
rakamları yayınlamadınız?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Uyuşturucuyla
mücadele ediyoruz. İki hafta sonra paketimizi
açıklıyoruz. Aslında Türkiye uyuşturucu
güzergâhı olmaktan çıkıyor ve çıkacak;
bunları sağlayacağız. Biz, güvenlik
alanında, iç güvenlik alanında
vatandaşımızın gece yastığında
başı rahat bir şekilde yatmasını
sağlayacağız. Hiç kimse evimde hırsızlık
olabilir korkusu taşımayacak. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bu eğilim var. Şu
anda yeni tedbirlerimiz var. İnşallah, gelecek
yılın ilkbaharında falan çok farklı göstergeler
olacak önümüzde, onu göreceğiz. Trafikte daha huzurlu
olacağız, efendim, asayiş yönünden daha huzurlu
olacağız.
Benim tabii,
burada söylenen çok şey var, hepsine aslında
vereceğim cevaplar da var, ama vaktim de bitti. Hepinize çok
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum, bütçemiz
hayırlı olsun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Korkmaz, buyurun efendim.
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) Kürsüden
BAŞKAN
Hayır, bir dakika
Sayın Korkmaz, bir dinleyeyim efendim.
Bakınız, siz biraz önce
(AK Parti sıralarından
gürültüler) Arkadaşlar, lütfen
Beyler
Saygıdeğer
milletvekilleri, lütfen oturduğunuz yerden kürsüyü,
Başkanlığı falan yönetmeye
kalkışmayın lütfen.
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) 69'a göre iki dakika kürsüden konuşmak
istiyorum.
BAŞKAN
Şimdi, bakınız, Sayın Korkmaz, benim tespitlerimin
dışında bir husus varsa onu söyleyin. Siz, Sayın
Bakana bir izahta bulundunuz, "özelleştiriyorsunuz"
falan ifadesi
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) Evet.
BAŞKAN
Ben, tam tespit edemedim onu.
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) Teknik bir izah.
BAŞKAN
Sayın Bakan da size:
"Sayın Hocam, burası sizin kürsünüz değil,
milletin kürsüsüdür." dedi.
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) Ona cevap vereceğim.
BAŞKAN
Bunun dışında bir
şey var mı?
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) Hayır, ona cevap vereceğim. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Hayır, ne cevabı vereceksiniz?
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) Kürsüde cevap veririm Sayın
Başkan.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN O
zaman, yerinizden kısa bir açıklama için mikrofonunuzu
açacağım.
Buyurun.
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) "Senin kürsün" derken, zımni
olarak o kürsüyü kötülemiştir, o kürsüye hakaret
etmiştir. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Yok
Yok
AHMET YENİ
(Samsun) Yok ya!
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) O kürsüyle ilgili cevap vereceğim.
BAŞKAN
Şimdi, bakınız, Sayın Hocam
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Sayın
Başkan
Sayın Başkan
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) Orası da benim kürsüm değil,
orası da toplumun, halkın kürsüsü. Lütfen
Cevap
vereceğim Sayın
Başkan.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Hayır, bakınız, biraz önce siz bana ifadenizde
dediniz ki: "Yerimden kısa bir açıklama
yapacağım."
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) Yerimden yapayım tamam.
BAŞKAN
Mikrofonunuzu açtırdım, yerinizden kısa
açıklamayı yapın lütfen.
Buyurun.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, madem ki
orası halkın kürsüsü, bırakın milletvekilimiz de
halkın kürsüsünden cevap versin. Ne sakıncası
olabilir?
BAŞKAN
Hayır, bir şey demiyorum. Sayın
Kılıçdaroğlu, bakınız, ilk ifadesinde
Sayın Korkmaz -ben hocalarımızın arasına
girmeyeyim- "Yerimden kısa bir açıklama
yapacağım." dedi. O açıklamayı yapsın.
Buyurun
Sayın Korkmaz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, bu konuda
özellikle sizin duyarlı olmanız gerekiyor.
BAŞKAN
Tamam, doğrudur.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Neden? Çünkü, halkın
kürsüsüdür.
BAŞKAN
Hayır
Mikrofonunu açtım, bakın, oradan
açıklamasını yapacak.
Buyurun
Sayın Korkmaz.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE
AÇIKLAMALAR (Devam)
2.-
İstanbul Milletvekili Esfender Korkmazın,
Sağlık Bakanı Recep Akdağın
konuşmasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) Efendim, teşekkür ederim.
Efendim,
milletin kürsüsü, iktidarın da kürsüsüdür. Muhalefetin de
kürsüsüdür. Milletin kürsüsü, yalnız iktidarın kürsüsü
değil. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar
ESFENDER
KORKMAZ (İstanbul) Eğer siz oyları zımni
baskı hâline getirirseniz, muhalefete baskı olarak
kullanırsanız aldığınız oyları
ikide bir, bu Hitler de aynı olayı yapmıştı ve
dolayısıyla bu bir diktatörlüğe kadar gider. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
Sayın
Başkan
ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) Arkadaşlar, milletin verdiği
BAŞKAN
Hocam, teşekkür ederim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, Sayın
Milletvekili bir konuda düzeltme yaparken farklı konulara
giriyor. Lütfen
.
BAŞKAN Sayın
Korkmaz, maksat hasıl olmuştur. Yalnız, o ifade
ettiğiniz, yani geçmiş dönemdeki bir diktatörün -siz
söylediğiniz için ben de söyleyeyim- Hitlerin
yaklaşımını buraya taşımak, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin iradesine yakışmıyor. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
NUSRET
BAYRAKTAR (İstanbul) Geri alsın
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Milletin vekiline bu yakışmaz!
BAŞKAN -
Onun için, bu hususta herhâlde kastı aşan bir cümleniz oldu.
Ben onu da ifade etmek istiyorum.
III.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (Devam)
2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.
Sayısı: 58) (Devam)
H)
SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.-
Sağlık Bakanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I)
HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
İ)
İÇİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1.-
İçişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
İçişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
J)
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.-
Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
Emniyet Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
K)
JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)
1.-
Jandarma Genel Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.-
Jandarma Genel Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
L)
SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)
1.-
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.-
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Evet, son konuşmacı, şahsı adına aleyhte,
Gaziantep Milletvekili Sayın Hasan Özdemir.
Sayın
Özdemir, buyurun efendim.
Sayın
Özdemir, süreniz beş dakika efendim.
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2008 yılı Emniyet Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Emniyet
teşkilatı, devletimizin en köklü
kuruluşlarından birisi olup, 200 bine yakın
personeliyle ülkemizde huzur ve güvenin sağlanmasında
canları pahasına hizmet veren büyük bir
teşkilattır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, tüm
güvenlik güçlerimize şükranlarımızı
sunuyoruz. İçinde bulunduğu zor koşullara ve
yetersiz imkânlara rağmen, emniyet teşkilatı
personelinin, suçun işlenmesinden önce yapmış
olduğu önleyici zabıta hizmetlerindeki
başarısı yanında, işlenmiş suçlarda,
suçun aydınlatılması ve faillerinin
yakalanmasındaki başarısının Avrupa
ülkeleri düzeyinde olduğu, hatta çoğu ülke polis
teşkilatından daha başarılı hizmet
verdiği bilinen bir gerçektir. Buna rağmen, AKPnin
iktidara geldiği 2002 yılından itibaren, AB
isteklerine göre, altyapıları oluşturulmadan
çıkarılan kanunlarla suç oranlarında önemli
artışlar dikkati çekmektedir. Beş yılda
hırsızlık, yankesicilik, kapkaç, darp, yaralama ve
mala zarar verme, en çok işlenen suçlar arasındadır. Bu
beş yıl içerisinde mala zarar verme suçlarında yüzde
718,5, yankesicilik ve kapkaçta yüzde 215,7, yaralama
suçlarında yüzde 99,2 artış yaşanmış,
ruhsatsız silah taşıma ve meskûn mahalde havaya
ateş etme suçlarında beş yılda artış yüzde
137,8 olmuştur. Emniyet Genel Müdürlüğünün
açıkladığı istatistiklere göre, 2006
yılında suç oranlarında bir önceki yıla nazaran
yüzde 60 civarında artış olduğu görülmektedir.
Büyük emek,
para ve hepsinden önemlisi şehitler vererek 2000
yılında bitme noktasına gelen bölücü terör,
maalesef, AKP iktidara geldiği günden beri artarak devam
etmiş, atılan yanlış adımlar sonucu âdeta
bölücü terör hortlatılmıştır. Türkiye, teröre
2005 yılında 92; 2006 yılında 87; 2007
yılının ilk on ayında 114 şehit vermiş ve
şehit vermeye devam etmekteyiz. Maalesef, AKP döneminde,
toplam, teröre 487 evladımızı şehit verdik. Ruhları
şad olsun. Ancak, bunların hiçbirinin kanı yerde
kalmayacaktır! (MHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
ERTEKİN
ÇOLAK (Artvin) 30 bin şehidi ne zaman verdik?
HASAN
ÖZDEMİR (Devamla) Emniyet Genel Müdürlüğü
personelinin içinde bulunduğu zor koşullardan da
bahsetmek istiyorum. Hızla artan nüfusa rağmen
polisimizin sayısı yeteri kadar
artmamıştır. Bu nedenle, İstanbul, İzmir,
Adana, Bursa gibi büyük şehirlerde polisin sayısı
yeterli olmadığından iş yoğunluğu
alabildiğine artmıştır. Dünya
standartlarına bakıldığında polisimizin
yetersiz kadrolarla fedakârca hizmet verdiği görülmektedir.
Örneğin, Romada 86 kişiye 1 polis düşerken,
Ankarada 297, İzmirde 426, İstanbulda 458 kişiye
1 polis düşmektedir.
Bütçe
imkânlarının azlığı, araç, gereç, malzeme ve
özellikle yakıt yetersizliği, emniyet
teşkilatına, hizmetinde son derece olumsuz
yansımaktadır. Uzmanlar, polis otolarının
normalde üç yılda bir yenilenmesinin uygun
olacağını belirtmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bırakın araç yenilemeyi, polisimiz
mobil devriye hizmetleri için bile benzin bulamamaktadır.
Buradan çıktıktan sonra, bakınız, hangi
şehirde olursa olsun, trafik ekipleri, asayiş ekipleri,
tamamen kaloriferi yoktur, en kötü arabalardır. Bu
arabaların acilen değiştirilmesi gerekir. Polis
bunlarla görev yapamaz. (MHP sıralarından
alkışlar)
ERTEKİN
ÇOLAK (Artvin) Geçmişte de öyleydi, sizin döneminizde
HASAN
ÖZDEMİR (Devamla) Tebligat işlemleri, adres ve kimlik
işlemleri, sosyal ve ekonomik durum araştırması,
askerlik sevk işlemleri
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özdemir, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun,
sürenizi veriyorum.
HASAN ÖZDEMİR
(Devamla) Altmış kamu kurum ve kuruluşu tamamen
polisin kendisi bunları takip etmektedir. Bunları takip
ettiğinden dolayı asayiş hizmetlerine vakit
ayıramamaktadır. 300 bini aşkın güvenlik
çalışanı sektöre girmesine rağmen hâlâ 20 bin
dolayında polis, bina, kişi ve belirli köprü
korumaktadır. Bunların acilen kaldırılması
gerekir.
Polisler 657
sayılı Devlet Memurlarına göre görev yaparlar.
Devlet memurları sekiz saat, haftada kırk saat, ayda yüz
altmış saat çalışır; emniyet
teşkilatı ayda iki yüz seksen sekiz saat
çalışır ve emniyet teşkilatı, baktığımız
zaman, bunların özlük haklarında son derece
iyileştirmeler gerekir ve bugün baktığımız
zaman, bir polis memuru 1.400 YTL almaktadır ve emekli
olduğunda 800 YTL almaktadır. Bir başkomiser 1.500 YTL
almaktadır ve
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özdemir, süreniz tamamlandı, teşekkür ediyorum
ben sizlere.
HASAN
ÖZDEMİR (Devamla) Ben teşekkür ediyorum efendim.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, şahıslar adına
da konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi on
beş dakika süreyle soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Evet,
zamanı yedi buçuk dakika yedi buçuk dakika böldüğümüz de
yarımı tamama iblağ edeceğim ve sekiz dakika
süreyle soru, sekiz dakika süreyle cevap
gerçekleştireceğiz.
Evet, burada
ekrana giren arkadaşlarımızı görüyorum ben.
Buyurun
Sayın Özensoy.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Hükûmetin
yapması gereken bir düzeltmeyle birlikte sorumu soruyorum:
Geçtiğimiz günlerde bir konuşmacı JİTEMden
bahisle, Abdülkerim Kırcanın Yeşille birlikte
müebbet istemiyle yargılandığından bahsetti.
Abdülkerim Kırca, 1997 yılında görevi
başında PKK tarafından yaralanarak
hayatını tekerlekli sandalyede, rehabilitasyon
merkezlerinde idame ettiren değerli bir gazi jandarma komutanıdır
ve samimi bir dostumun da ağabeyidir. 2004 yılında
Cumhurbaşkanlığı tarafından üstün hizmet
madalyası verilmesinden sonra, PKK itirafçısı olan
Abdülkadir Aygan tarafından karısı ve çocukları
kaçırılmak suretiyle yazdırılan Bir
JİTEMcinin İtirafları kitabı mesnet
gösterilerek Diyarbakır Barosu tarafından suç
duyurusunda bulunuldu. Bu kitabın nasıl mesnet kabul edildiğini
merak ediyorum. Abdülkerim Kırca gibi on binlerce değerli
vatan evladını sakat bırakan ve şehit eden kaç
PKKlı Eve Dönüş Yasasından istifade etmiştir?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Birgün
RECAİ
BİRGÜN (İzmir) Sayın Bakanım, seçimden önce Sayın
Başbakanımızın meydanlarda verdiği bir zam
sözü vardı. Emniyet teşkilatının hemen hemen
tamamı bizi bu konuda sıkıştırmakta. Bu zam
verilecek mi, verilmeyecek mi diye bir cevap beklemektedir.
Ayrıca,
normal kamu görevlilerine göre yüzde 60 fazla mesai yapan polis
teşkilatının mesai ücretlerinde bir düzenleme
yapmayı düşünüyor musunuz?
Yine, bir ilde
emniyet müdürü olarak görev yapan ve aynı görevi yürüten
diğer kamu görevlileri arasında bir il emniyet müdürünün
bin YTL az maaş aldığını görüyoruz. Bu
adaletsizliği gidermeyi düşünüyor muyuz?
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Birgün.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Aracılığınızla,
Sayın İçişleri Bakanımıza
soracağım iki sorum var.
1-
İçişleri Bakanlığı genel idare hizmetleri
sınıfında istihdam edilen personel ile diğer
bakanlıklarda aynı seviyede çalışan personelin
aldığı ücretler arasında ciddi farklar
bulunmaktadır. Bu farkların ortadan
kaldırılması konusunda kısa vadede netice
verecek bir hazırlığınız var mıdır?
2- 1700
sayılı Dahiliye Memurları Kanununda yapılan
düzenlemeyle birinci sınıf mülki idare amirliği
ihdas edilmiş ve vali atamalarında birinci
sınıfa ayrılmış olmak bir şart olarak
getirilmiştir. Yeni atanan valilerimizin bu
atamalarında birinci sınıfa ayrılmada verilen
notlar ve başarı ölçüleri ne derece dikkate
alınmıştır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Işık?
Sayın
Ağyüz
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sağlıkta özelleştirmeyi
özendiren, şimdi göz, kulak, burun ve boğaz doktoru
bulamayan hastanelerinde ve bu toplantıya gelen
Sağlık Bakanına istirahat ve tedavi öneriyorum.
Ayrıca da yeşil kart sorularımıza niye cevap
vermediğini bilmek istiyorum. Bunu da kendisine takdim
edeceğim.
Ayrıca,
Emniyet Genel Müdürlüğümüzün geçmiş yıllara ait suç
istatistikleri İnternet sayfasında
yayınlanıyordu, şimdi niye yayınlanmıyor?
Bu yıl
yapılan polis okulu sınavlarında kamuoyuna
karşı bir şüphe vardır. Bunun için ne
yapılmıştır? Niye yapılmıyor?
Bölgemde Kilis
Belediye Başkanı öldürüldü, Oğuzeli Belediye
Başkanı öldürüldü. Oğuzeli Belediye
Başkanının faili meçhul. Kilis Belediye
Başkanını öldüren fail kırmızı bültenle
aranmasına rağmen hâlen bulunamıyor. Bunun için özel
bir çalışma, özel bir grup kurulamaz mı?
Ayrıca,
5510 sayılı Yasayla sağlık paralı hâle
getirilirken, Sağlık Bakanımızın orada
sağlığı özelleştirmedim demesini ben
anlamış değilim.
Bunlara cevap
bekliyorum. Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ağyüz.
Sayın
Asil
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Sayın Bakanım, sağlık
kurumlarında röntgen ünitelerinde çalışan
personelin çalışma sürelerini uzatmanızla ilgili
yakınmaları vardır. Bu personelin radyoaktif
etkilenmelerden korunması için çalışma saatlerinin
uluslararası normlara uygun hâle getirilmesi için bir
düzenleme düşünüyor musunuz?
İkinci
sorum: 4/B statüsünde sözleşmeli çalışan
sağlık personelinin eş durumu tayin
haklarının olmamasının yuvaların
yıkılmasına neden olmaya
başladığına şahit oluyoruz. Sosyal yaraya
dönüşmeye başlayan bu durumu düzeltme adına bir
tedbir düşünüyor musunuz?
Bir sorum da
Sayın İçişleri Bakanıma var: Döneminizde 437
güvenlik görevlisi şehit edildi, 50 vatandaşımız
katledildi. Sıfır terörle teslim
aldığınız ülkeyi getirdiğiniz durumu ifade
ettiğimizde de sinirleniyorsunuz. Bunları söylemeyelim
mi?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Asil.
Sayın
Paksoy...
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Her iki
Bakanıma da birer soru sormak istiyorum. Önce Sağlık
Bakanıma sormak istiyorum: Kamu Personel Sınavında,
sıfır ile 35 puan alan sağlık çalışanı
göreve atandı mı? 7 hekim kurayla atanmadan önce, noterden
bir hafta önce o hekimlerin atandığı yazılı
basında çıktı. Objektif kriterlere uyuyor mu bu tayin
şekli diye soruyorum.
Bir de
İçişleri Bakanımıza sormak istiyorum: Başta
İstanbul olmak üzere, büyükşehirlerimizde kapkaç,
hırsızlık, gasp, terör ve asayişsizlik
tırmanarak devam etmektedir. Vatandaş canından,
malından emin değil. Emniyet tedbirleri yeterli değil
mi? Bu tedbirlerin yeterli olmaması CMUK yasalarına
mı bağlı?
Ayrıca,
zamanınızda özel güvenlik teşkilatı 300 bine
çıktı. Bunun sebepleri, acaba, altyapısını
oluşturmadan, Avrupa Birliğinin istediği ve bir
gecede çıkarılan yasalar mıdır? Bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Kaplan
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Öncelikle, İçişleri
Bakanlığına ve mensuplarına Süryani rahip
kaçırılması olayındaki
başarılarından dolayı teşekkür etmek
istiyorum. Ne yazık ki Hrant Dink, Malatya ve Trabzonda bunu
göremedik, ancak faillerin yargılanması konusunda bir
çaba var mı onu merak ediyorum.
Bir de 5510
sayılı Yasayla sosyal güvenlik konusunda
sağlık paralı hâle getiriliyor. Yeni prim, ilave
ücret, katkı payı, bıçak parası getir. diyor.
Dağıtılan kitapçıkta, baktım, bir tek
parasız konu var, o da sünnet olayı, sünnet bedelinden para
alınmayacak. Devlet baba kirve mi olacak bundan sonra? On iki
meslek örgütü, Türk Tabipler Birliği başta olmak üzere,
buna şiddetle tepki gösteriyor. Bu konuda ne yapılıyor?
Bir de
Şırnak İl Sağlık Müdürlüğünün
istediği, açık bulunan uzman sayısı 54, pratisyen
sayısı 58. Kapalı sağlık ocaklarını
söylüyorum: Özellikle Uludere, Andaç, Ortabağ, Uzungeçit,
Ortaköy, Hilal sağlık ocakları kapalı tamamen
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Birkaç ilçe daha vardı kapalı
olan, onları da söyleyecektim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaptan.
Sayın
Sakık
SIRRI SAKIK
(Muş) Teşekkür ediyorum Başkan.
Ben de hemen
Sayın Sağlık Bakanıma sormak istiyorum. Çok
güllük gülistanlık bir tablo çizdiler. Oysa, her gün, mesela,
seçim bölgemizden onlarca hasta Ankarada. Eğer hastaneler bu
kadar iyiyse, insanlar 1.000 kilometrelik yolu keyfî olarak mı
geliyorlar?
İkinci
sorum da, bölgede ambulanslarla nakil yapılan hastaların
birçoğunun yaşamlarını yitirdiğini,
özellikle Ağrı, Muş, Bitlis bölgesinde. En son
örneği de Orhan Doğan, eski DEP milletvekili,
Ağrıda bir kalp krizi geçirmişti, ambulanslardaki
cihazların yetersizliğinden dolayı
yaşamını yitirmişti. Bu konuda ne
yapılıyor?
İçişleri
Bakanlığına da bir sorum olacak. Köye Dönüş
Projesiyle ilgili keyfî bir pazarlık var. O komisyonlar
böyle keyfî davranıyor ve ödemelerle ilgili neden bu kadar
gecikme var?
Son olarak da
linç kültürüyle ilgili göstermiş olduğu
duyarlılıktan dolayı Sayın Bakanıma
teşekkür ediyorum.
Sağ olun.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, ben kaçıncı
sıradayım. Ben en başta geldim Recai Beyle birlikte.
Kendisi şahit burada. (AK Parti sıralarından
gülüşmeler)
BAŞKAN
Arkadaşlar
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Gülüyorsunuz utanacağınıza. Gülmeyin.
Ne gülüyorsunuz!
Recai Beyle
beraber geldik. Böyle bir şey olmaz ya.
BAŞKAN
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Tunceli) Böyle güvenilmez bir insansın. Sana hiç
güvenmiyorum.
BAŞKAN
Sayın Korkmaz, buyurun.
SÜLEYMAN
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Sağlık
Bakanımıza şu soruyu yöneltmek istiyorum:
Sağlık alanında çağ atlattığını
söylediğiniz ülkemizin en batısında yer alan bir
ilden bahsetmek istiyorum, Ispartadan. Isparta ilinde uzman
hekim sayısı 183, pratisyen hekim sayısı 204tür.
İlçelerimizden Sütçüler, Uluborlu, Senirkent, Keçiborlu,
Atabey, Aksu ve Yenişarbademlide uzman hekim
bulunmamaktadır. Uzman hekim bulunmayan ve yaklaşık
120 bin kişinin yaşadığı bu ilçeleri ne zaman
uzman hekim ya da hekimlerle tanıştırmayı
düşünüyorsunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, bakınız, bir kısım
arkadaşlarımız her şeye itiraz ederek söz
hakkı falan alamazlar. Burada görevli
arkadaşlarımız var. Sırasıyla devam edip,
geliyoruz. Mesela, şu anda soru sorma sırası, bitti.
İkinci sıradaydı itiraz eden sayın
milletvekilimiz, Sayın Genç. Biraz önce, soru sorma
başlamadan önce Sayın Sakık buraya gelip
Parmağının okumadığını ifade
ederek bizim kâtip üyelerimize ve görevli olan
arkadaşlarımıza Çok zor okuduğunu ifade etti
Ben soru hakkımı başladığı zaman
kullanmak istiyorum demiş ve getirmiş vermiştir. Bu
olmuştur. Yoksa kimsenin hakkının haleldar
edildiği falan mümkün değildir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, baştan,
arkadaşların isimlerini açıklayın.
BAŞKAN -
Ha, şunu da ifade etmek istiyorum: Eğer
arkadaşlarımız sadece bir tek soru veya iki tek
soruyu yorum yapmadan sorsalar burada ekrana giren bütün
arkadaşlarımızın soru sorma hakkı devam
eder.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bundan sonra açıklayın onları.
Açıklayın
Soru sorma sırasını
açıklayın.
BAŞKAN
Açıklama istiyorsanız, buyurun: Sayın Necla Aras,
Sayın Genç, Sayın Uslu, Sayın Özçelik, Sayın
Erbatur, Sayın Yıldız, Sayın Köse, Sayın
Öztrak.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Baştan, baştan, en baştan
BAŞKAN
Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız,
burada herkes vardır ve beş yıldır ben bu görevi
yapıyorum ve adaletli uyguladığıma da
inanıyorum ve bu hususta hiçbir arkadaşımıza da
iltimas geçmem. (AK Parti sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Böyle bir şey olmaz ya!
BAŞKAN -
Biraz önce dikkat ederseniz, muhalefet partisine mensup olan
arkadaşlarımız dâhil eğer bir önceki soru
hakkını, konuşma hakkını
kullanmamışsa diğerine ilave ettim hiçbir şey
söylemeden.
Evet,
teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Milletvekilleri eşittir. Niye benim konuşmam
sizi o kadar çıldırtıyor?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, saygıdeğer
arkadaşlarım; şimdi sayın
bakanlarımıza cevap için mikrofonu açacağım,
sayın bakanlarımız cevap verecekler.
Buyurun
Sayın Bakanım.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Sayın
Ağyüz, yeşil kart sorularına niçin cevap
vermediğimi sordular, hemen cevap vereyim; çünkü vakit
yoktu kürsüde.
Başka
söylediği hususları
Hani, ortamı germekten
bahsetti. Ben germemek için onlara cevap vermeyeceğim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Olmuyor!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Yani, sorduğunuz soruya
cevap verirken daha da gerilebilir ama...
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
Sayın Bakan, olmuyor; eğer özür dilerseniz, çok makbule
geçecek.
BAŞKAN
Buyurun.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Yeşil kartla ilgili olarak
şunu ifade ediyorum
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sürekli kavga etmeye devam edin Sayın
Bakanım!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Yeşil kartla ilgili
olarak
Değerli
arkadaşlarım bakın, bir şeyin gerçeğini
bilmeden sağda solda konuşulanlara veya
bazılarının yazıp çizdiğine bakarak karar
vermemek lazım.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sizin göreviniz ders vermek değil
beyefendi!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Türkiye'de iptal edilmiş, özel olarak iptal edilmiş
yeşil kart falan yok. Bu yaz mevsimine kadar, ağustos
ayına kadar yeşil kartlılarda güncellemeleri
yapabilecek bir elektronik sistem yoktu. Bir defa sisteme giren
yeşil kartlı görünüyordu. Şimdi ise
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Doğruyu söylemiyorsunuz
Sayın Bakan, doğruyu söylemiyorsunuz.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Kılıçdaroğlu, ben doğruyu söylüyorum, ama
senin
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayır, söylemiyorsun.
Seçimlerden önce, elektronik sistemleri, gidip orada görecektiniz.
Seçimlerden önce...
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
senin demokrasi kültürün dinlemeyi maalesef mümkün
kılmıyor.
BAŞKAN
Arkadaşlar
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Evet
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Soru sordunuz, cevabını alın canım!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Eğer, siz, Bakan olarak
görevi yapmazsanız, biz, milletvekili olarak
yapacağız.
BAŞKAN
Arkadaşlar, Sayın Bakanı dinleyelim, cevap versin.
Buyurun
Sayın Bakanım.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakan
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) -
Çıkıp siz özür dileyeceksiniz!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin)
soru da sormayacağız.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Biz doğru söylemeyi de biliyoruz. Özür dileyecek birisi
varsa sizsiniz.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, lütfen Genel Kurula cevap veriniz.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Değerli Başkanım, yeşil kartla ilgili
olarak mesele
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, Sayın Bakanın
bu azarlama üslubu devam ettiği sürece, muhalefet partisi
olarak, ne konuşuruz ne soru sorarız. Böyle bir üslup
olmaz!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Değerli Başkanım, siz sormayabilirsiniz
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Bundan böyle de cevabınızı
beklemiyoruz.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Siz azarlayacaksınız,
siz hakaret edeceksiniz, biz cevap vermeyeceğiz; böyle şey
olamaz, lütfen
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Hayır
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Karşınızda çocuk yok!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, size oy veren
Türk milleti de oy vermeyenler Türk milleti değil mi? Size oy
vermeyen
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Şandır, Sayın Bakan cevap versin efendim.
Buyurun.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Sağlığın paralı hâle getirildiği
ile ilgili iddialar tamamen yersizdir. Türkiye'de öteden beri
ilaçta veya diğer bazı hizmetlerde
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sizi
protesto ediyoruz!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
vatandaşların katkıları
alınmaktadır. Bundan sonra da tabii ki alınabilir.
Herkes, AK Parti Hükûmetlerinin sağlıkta vatandaşın
işini nasıl kolaylaştırdığını
biliyor, vatandaşı nasıl muayenehane
köşelerinden kurtardığını çok iyi biliyor.
Yeni gelen yasa da bu mantık üzerine inşa edilmiştir.
Sayın
Hasip röntgen personelinin çalışma saatlerinden
bahsetti. Röntgen personelinin Avrupa normlarında çalışma
saatleri, aldıkları şua dozlarıyla
alakalıdır. Türkiye'de beş saat
çalışmaktaydılar, bunu sekiz saat olarak
belirlemeyi düşünüyoruz. Bu şekilde bir kanuni
değişiklik de yaptık, ancak kuşkusuz ki,
onların gereksiz ve fazla şua almasını, röntgen
almasını önleyecek tedbirlerimiz de mevcut.
4/Byle ilgili
olarak, eş durumu hususunda yeni bir düzenleme yapmayı
düşünmüyoruz. 4/B tayinleri,
vatandaşımızın personele ihtiyaç duyduğu
bölgede, bu ihtiyacı karşılamak üzere
yapılmaktadır ve 4/B tayinlerine talip olan değerli
meslektaşlar, değerli sağlık
çalışanları da bu şartları bilerek bu
kadrolara gelmektedirler. Dolayısıyla, o klasik,
bildiğimiz 657yle, vatandaşı, ülkenin ihtiyaç
görülen bölgelerinde mahrum etme düşüncesinde değiliz
biz. Bir şekilde, bir kapı bularak, devlete memur olup daha
sonra da Doğudan, Güneydoğudan, Orta Anadoludan,
kırsaldan büyük şehirlere, sahil kesimlerine memur
transferi gibi bir uygulamayı sürdürmeye niyetimiz yok.
Yani, 4/Byle ilgili uygulamanın bir maksadı var,
vatandaşa hizmet vermektir ve bu maksat bugün yerine
getirilmektedir.
Sayın
Paksoyun sorduğu sorular çok eski konular ve defalarca
kamuoyunun huzurunda bunlara cevap verdik. Zamanında, bundan
dört beş sene önce yaptığımız bir
yerleştirme sırasında, aslında düşük
puanlı olup da yerleşenler, o kendi tercih
noktalarına tercih yapılmadığı için
yerleşenlerdir. Yani, o bölgelere daha yüksek puanlı
birileri tercih yapmış da yerleştirilmemiş falan
değildir.
Ayrıca,
birtakım hekimler için Noterden belge falan alındı
nereye
gideceklerine
dair. deniyor, böyle bir şey de hiç bugüne kadar
olmamıştır.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, isterseniz
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Ben Sayın Bakanıma
bırakıyorum; geri kalan sorulara yazılı olarak
cevap vereceğiz.
BAŞKAN
Yazılı cevap vereceksiniz, evet.
Buyurun
Sayın Bakanım.
SIRRI SAKIK
(Muş) Önemli sorular sorduk Sayın Bakan, niye cevap
vermiyorsunuz?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; sorulara şöyle, mümkün
olabilenlere kısa kısa, mümkün olmayanlara
yazılı olarak cevap vereceğiz.
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) Soru soranlar dışarı çıktı.
BAŞKAN
Sayın Bakanı dinleyelim efendim.
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Önce, polisimizin özlük
haklarıyla ilgili hususlar daha önce de dile getirildi, ben konuşmamda
vakit kalmadığı için yer veremedim. Polisimizin
fedakârlığını, özverisini en çok biz biliyoruz
ve onların ne kadar büyük gayretle ve ne kadar yoğun bir
mesaiyle çalıştığını biliyoruz. Geçen
hükümet dönemimizde, 59uncu Hükûmet döneminde belli bir
iyileştirme yapıldı ama burada da ifade edildiği
gibi, Başbakanımızın, Hükûmetimizin,
hepimizin bu yönde tespiti var, kararımız var, niyetimiz
var. Bu konuda Hükûmet olarak biz kararlıyız,
farkındayız, sadece bunun zamanı ve süreci
belirlenmemiş durumda, bunu tekrar burada ifade etmiş
olayım. Ama, şunu kabul etmiyorum: Sayın Özdemir,
mesleğin içinden geliyor, tabii, önceki
konuşmasında ifade etti, işte Arabalarım
benzin parası bulamıyor falan gibi ifadeler. Öyle bir
şey söz konusu olamaz, çok eskilerde kaldı onlar. Emniyet
güçlerimizin teknolojisi de yenileniyor. Bakın, dün ifade
ettik trafikle ilgili; artık, tablet bilgisayarlarla falan
çalışacak, şimdi, önümüzdeki yıl hepsini
yeniliyoruz. İki yüz tane dijital yeni radar sistemi
alıyoruz, tabii şu da demek bu: Daha çok denetim yapacağız.
Artık, yürüyen aracı da hiçbir yerde beklemeden daha iyi
denetleyeceğiz. Yani teknolojiyi de yeniliyoruz,
imkânları da yeniliyoruz.
Diğer bir
soru, bu mülki idare sınıfından gelenler için;
doğrudur, yani birinci sınıf mülki idare grubundan
olması lazım. Mülki idare amirliğiyle ilgili olarak
bu doğrudur, ama valilerimizden bir tanesi -bu dönem
atadığımız- mülki idarenin dışından,
genel idarede bir üst yöneticilikten, genel müdürlükten geliyor,
sadece onun için geçerli olmamıştı. İstatistik
verilerimiz yıl sonunda yıllık olarak web sitemize de
konacak, ama suç istatistikleriyle ilgili bilgi isteyen
milletvekillerimize hemen gönderebiliriz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, erken
olmasının bir sakıncası var mı?
İÇİŞLERİ
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Ben, burada bir konu belki
Evet, Süryani rahiple ilgili -bizim vatandaşımızdır,
hepsi bizim vatandaşımız- çok ciddi bir
çalışma yaptık gece boyu ve zaten gece
belirginleşmişti, hem jandarmamızla hem
emniyetimizle birlikte bizzat Emniyet Genel Müdürümüz, Jandarma
Genel Komutanımız, hepimiz, orada iyi bir çalışma
yaptık.
Bizim bu
konularda saklayacak hiçbir şeyimiz yok. Sorunun
devamıydı. Benzeri her olayda İçişleri
Bakanlığı olarak daha şeffaf olacağız,
şeffaflığa önem vereceğiz.
Bakın,
şu günlerde basında falan yer alan hususlar var. Hepsinin
biz farkındayız, değerlendirdik; çoğu
yanlış şeyler yazılıyor, polisimizin son
günlerdeki tutumuyla ilgili haksız eleştiriler var. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Malatyayla
ilgili yanlış bilgiler
Çocuk oyuncağı
tabancayla ilgili bugün gazetelerde bir haber
Çocuk
oyuncağı tabanca bunlar. Yani, hepsi de şu anda savcılığın
elinde.
Şundan emin
olunuz: Bakanlık olarak şeffaflığı
artıracağız, yıl başından itibaren, 1
Ocaktan itibaren basın sözcülüğü başlatıyoruz.
Bütün güvenlik birimlerimizden gelen bilgiler anında
basınla paylaşılacak, vatandaşımızla
paylaşılacak. Çetelerle ilgili, uyuşturucuyla
ilgili artık bütün rakamları vereceğiz, hiçbir gizli
şey kalmayacak; nerede, ne kadar, ne yapıldı, ne
yakalandı, mücadele nasıl sürüyor vatandaşımız
bilsin.
Okul
güvenliğiyle ilgili, eğitim güvenliğiyle ilgili
Bakın, okullar açıldı eylülün ortasında, bugüne
kadar hiçbirimizi üzen bir olay olmamıştır. Çünkü, biz
açıkça ilan ettik; sivil birim personelimizle, sivil
unsurlarla çok yoğun denetleyeceğiz, okul çevresinde
çocuklarımızı zararlı
alışkanlıklara davet edenlere fırsat
verilmeyecek ve başarıyoruz, çok da iyi gidiyor;
sömestrde değerlendireceğiz.
Sorulan
sorular herhâlde bu ama izin verirseniz, yarım dakika,
terörden zarar görenlerin zararının ödenmesi
Biliyorsunuz 2004 yılında bunun yasasını
çıkardık. Şu ana kadar 281 bin başvuru oldu, bunun
101 bini değerlendirildi, bunlar için 390 milyon 718 bin 783 lira
şu ana kadar ödendi. Değerlendirmeler niçin yavaş
gidiyor? Aslında takviye ettik o birimleri. Ben bölge
toplantısına gittiğimde onu biraz daha
vurguladım. Ama, bunlar on yıl, on beş yıl, yirmi
yıl öncesine ait başvurular, çoğu belgelenemiyor;
yıkılmış, arazilerin yapısı
değişmiş, konutlar değişmiş; onun için de
değerlendirmesi gecikiyor. Bütün mesele budur.
Hepinize
tekrar teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, şimdi sırasıyla
sekizinci turda yer alan
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, karar yeter sayısı
istiyorum oylamada.
BAŞKAN -
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım
ve bu hususta bir karar yeter sayısı talebi vardır, onu
da arayacağım.
Sağlık
Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Bölümleri
okutuyorum:
15- SAĞLIK BAKANLIĞI
1.
Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 32.810.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 296.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 685.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 10.794.279.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 10.828.070.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık
Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Sağlık
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sağlık
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 7.966.724.272,09
- Toplam Harcama : 8.535.953.434,09
- Ödenek Dışı Harcama : 843.786.672,24
- İptal Edilen Ödenek : 274.540.366,70
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 100.654.952,27
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.19
- HUDUT VE SAHiLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 5.033.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 99.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.025.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 90.780.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 96.937.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Vergi
Gelirleri 85.500.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 721.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 779.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 87.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Hudut ve Sahiller Sağlık
Genel Müdürlüğü
2006 Yılı Kesin
Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 137.500.536,94
- Toplam Harcama : 92.897.738,36
- İptal Edilen Ödenek : 44.602.798,58
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 8.036.125,50
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B
C E T V E L İ
Lira
- Bütçe tahmini : 60.000.000,00
- Yılı tahsilatı : 84.837.971,63
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
İçişleri
Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
10-
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1.
İçişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 1.138.094.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 86.415.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.436.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
06 İskan
ve Toplum Refahı Hizmetleri 120.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
TOPLAM 1.346.945.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçişleri
Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
İçişleri
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
İçişleri Bakanlığı 2006 Yılı Kesin
Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
İçişleri Bakanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesinhesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 1.107.893.983,00
- Toplam Harcama : 1.148.328.729,36
- Ödenek Dışı Harcama : 67.168.879,54
- İptal Edilen Ödenek : 26.734.133,18
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçişleri
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Emniyet Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
10.82-
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 153.382.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 260.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 6.237.264.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 2.882.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
09 Eğitim
Hizmetleri 202.674.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 6.596.463.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Emniyet Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Emniyet Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 4.875.778.103,65
- Toplam Harcama : 5.161.780.833,70
- Ödenek Dışı Harcama : 366.731.682,33
- İptal Edilen Ödenek : 80.695.955,02
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek 21.991.937,17
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Emniyet Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Jandarma Genel
Komutanlığı 2008 Yılı Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
10.81-
JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1.
Jandarma Genel Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL)
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 3.128.378.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 3.128.378.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Jandarma Genel
Komutanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Jandarma Genel
Komutanlığı 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Jandarma Genel Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Jandarma Genel
Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 2.707.254.056,97
- Toplam Harcama : 2.629.821.703,80
- Ödenek Dışı Harcama : 98.089.371,15
- İptal Edilen Ödenek : 175.221.938,82
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 159.911.901,24
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Jandarma Genel
Komutanlığı 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2008 Yılı Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
10.83-
SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL)
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 233.317.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 233.317.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 155.337.326,10
- Toplam Harcama : 116.533.528,82
- Ödenek Dışı Harcama : 20.362,81
- İptal Edilen Ödenek : 38.824.160,09
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 33.170.993,39
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, böylece, sekizinci turda, Sağlık
Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı, Emniyet
Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığının 2008 yılı bütçeleri ile
2006 yılı kesin hesapları kabul edilmiştir. Bakanlıklarımız için
ve milletimiz için hayırlar getirmesini diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, programa göre kuruluşların bütçe ve
kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için, 9
Aralık 2007 Pazar günü saat 11.00de toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum ve sizlere hayırlı
akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 21.06