DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 9
35’inci Birleşim
10 Aralık 2007 Pazartesi
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S.Sayısı:57)
2.- 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191)
(S.Sayısı: 58)
A)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.-
Dışişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
Dışişleri Bakanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B)
AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C)
SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI
1.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
D)
REKABET KURUMU
1.- Rekabet
Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Rekabet
Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
E)
MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ
1.- Millî
Prodüktivite Merkezi 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Millî
Prodüktivite Merkezi 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
F)
KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ
GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1.- Küçük ve
Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Küçük ve
Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
G)
TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1.- Türk
Akreditasyon Kurumu 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türk
Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
H)
TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Türk
Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Türk
Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I)
TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Türk Patent
Enstitüsü Başkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türk Patent
Enstitüsü Başkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
İ)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
J) TARIM
REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
K)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1.- Çevre
ve Orman
Bakanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Çevre ve
Orman Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
L)
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Orman Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Orman Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
M)
DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
N)
DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
O)
ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
3.- Tanık
Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/346) (S. Sayısı: 34)
4.- Sporda
Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/348) (S. Sayısı: 63)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman
Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına
İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/466) (S.
Sayısı: 75)
IV.-
OYLAMALAR
1.- Sporda
Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın oylaması
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman
Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına
İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın
oylaması
V.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun,
Başbakan hakkında açılan davalara ilişkin sorusu
ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahin’in cevabı (7/267)
2.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki doğalgaz
yatırımlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in
cevabı (7/615)
3.- Kocaeli Milletvekili
Cevdet Selvi’nin, Kocaeli-Gebze-Dilovası beldesindeki
sanayi atıkları konusunda kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu doğrultusundaki
çalışmalara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/709)
4.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, vekâleten görev yapan
personelden asaleten atananlara ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/829)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel
Kurulu saat 11.00’de açılarak altı oturum yaptı.
Gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının 28, 36 ve 39’uncu
sıralarında yer alan 63, 75 ve 71 sıra sayılı
Kanun Tasarılarının bu kısmın 2, 3 ve 4’üncü
sıralarına alınarak diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel
Kurulun 10 Aralık 2007 Pazartesi ve 11 Aralık 2007 Salı
günkü birleşimlerinde 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın günlük turlarının
tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine; 10 Aralık 2007 Pazartesi günü 75 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın, 11 Aralık 2007
Salı günü ise 71 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
kabul edildi.
2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın (1/426; 1/267, 3/191) (S. Sayısı:
57, 58) görüşmelerine devam edilerek;
Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı,
Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü,
Millî
Eğitim Bakanlığı,
Yükseköğretim
Kurulu,
Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü,
Öğrenci
Seçme Yerleştirme Merkezi Başkanlığı,
Üniversiteler
(68 adet),
2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesapları ile;
Üniversiteler
(17 adet) 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri,
Kabul edildi.
Afyonkarahisar
Milletvekili Abdülkadir Akcan, Bayındırlık ve
İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın,
İstanbul
Milletvekili Osman Gazi Yağmurdereli, İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun,
Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu’nun,
İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul
Milletvekili Osman Gazi Yağmurdereli’nin,
Konuşmalarında
şahıslarına sataştıkları
iddiasıyla;
İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik’in konuşmasında partisine
sataştığı iddiasıyla,
Birer
konuşma yaptılar.
Alınan
karar gereğince, 10 Aralık 2007 Pazartesi günü saat
11.00’de toplanmak üzere, birleşime 20.36’da son verildi.
Nevzat PAKDİL
Başkan
Vekili
Harun
TÜFEKCİ Yaşar
TÜZÜN
Konya Bilecik
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Canan
CANDEMİR ÇELİK Fatoş
GÜRKAN
Bursa Adana
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No.: 50
II.- GELEN KÂĞITLAR
10 Aralık 2007 Pazartesi
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, okullarda dağıtılan
kitaplara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/263) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.11.2007)
2.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın,
büyükşehirlerde enerji iletim hatlarının
yeraltına alınmasına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/264)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)
3.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, bal ithalatına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/265) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)
4.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, sebze ve meyve
ihracatındaki ilaç kalıntısı analizine
ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) sözlü soru
önergesi (6/266) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.11.2007)
5.- Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrul’un, Demirci
Kasabasının Aksaray’a bağlanmasına
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/267) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)
6.- Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrul’un, Konya-Aksaray bölünmüş
yol ihalesine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü
soru önergesi (6/268) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.11.2007)
7.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Çekerek Barajı
Projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/269) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.11.2007)
8.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Ege Bölgesinde verimliliği
artırma projesi uygulanan illere ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/270)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)
9.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, basın
yayın kuruluşlarına yönelik idari
yaptırımlara ve açılan davalara ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/271)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)
10.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bir firmadaki
greve ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/272)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)
11.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Karayolları Genel Müdürlüğüyle
iş yapan müteahhitlere verilen bitüme ilişkin
Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/273)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)
12.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep-Şanlıurfa
otoyolu ile Gaziantep-Habur bölünmüş yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından sözlü soru önergesi (6/274)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)
13.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Karadeniz Sahil Yolunun
Giresun geçişindeki sinyalizasyon ve işaretleme
eksikliklerine ilişkin Ulaştırma Bakanından
sözlü soru önergesi (6/275) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.11.2007)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, geçici personelin fazla
çalışmadan doğan izin ve ücret haklarına
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/1030) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.11.2007)
2.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, atama
kararnamelerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1031) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.11.2007)
3.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Yapı Denetimi Hakkında
Kanunun uygulamasındaki sorunlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1032)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007)
4.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, endüstriyel
atıkların bertarafına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1033) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28.11.2007)
5.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, bankacılık sektöründeki
yabancı payına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1034) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28.11.2007)
6.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, ücretsiz kömür
dağıtımına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1035) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29.11.2007)
7.- Hatay
Milletvekili İzzettin Yılmaz’ın,
yakalandığı iddia edilen bölücü terör örgütü
yöneticilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1036) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.11.2007)
8.- Hatay
Milletvekili İzzettin Yılmaz’ın, Hatay’da ücretsiz
dağıtılan kömürlere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1037) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29.11.2007)
9.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in,
Kızılay’ın atıl bir binasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1038)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)
10.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Alevilere yönelik
çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1039) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.11.2007)
11.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Cumhurbaşkanlığı
Köşkündeki tadilat ve tefrişata ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1040)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)
12.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın,
kadın istihdamına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1041) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.11.2007)
13.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Botaş ihaleleriyle
ilgili soruşturmaya ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1042) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.11.2007)
14.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytok’un, TMSF yönetimindeki bir yayın
grubunun satış ihalesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1043) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.11.2007)
15.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya Organize Sanayi
Bölgesinin atık sularına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1044)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)
16.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın,
Diyarbakır’daki sulama kanallarının durumuna
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1045) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.11.2007)
17.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, büyükşehirlerdeki
hava kirliliğine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1046) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29.11.2007)
18.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Bodrum Yarımadası Acil
İçme Suyu ve İsale Hattı Projesine ilişkin Çevre
ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1047)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)
19.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaş’ın, geçici görevlendirilen kadın il
müdürlerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1048) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.11.2007)
20.-
İstanbul Milletvekili Necla Arat’ın, kadın
çalışanlara karşı ayrımcılık
yapıldığı iddialarına ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1049)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)
21.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, aile reisi
olmadıkları gerekçesiyle 2926 sayılı Kanuna
göre sigortalı sayılmayanlara ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1050) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.11.2007)
22.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, sosyal güvenlik prim
borçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1051)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2007)
23.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, TMSF’nin devredilen bankalar
dolayısıyla yaptığı tahsilata ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/1052)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)
24.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın,
GAP yatırımlarının gerçekleşme
oranlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru
önergesi (7/1053) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.11.2007)
25.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, İzmit’teki
madencilik faaliyetlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1054)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007)
26.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Aydın-Kuyucak’ta
açılacak olan bir maden ocağına ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1055) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007)
27.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, TÜBİTAK uzmanlarının
Zonguldak Taşkömürü Havzasında yaptığı
incelemelere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1056) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29.11.2007)
28.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’daki turizm tesislerine
ve taşınmaz sahibi yabancılar ile ilgili bir iddiaya
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1057) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.11.2007)
29.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Filyos ve çevresindeki
turizm potansiyelinin değerlendirilmesine ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1058) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)
30.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, özürlü çocuklara
yapılan eğitim yardımına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1059)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007)
31.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van İl Millî Eğitim
Müdürlüğündeki bir atamaya ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1060)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007)
32.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, engelli çocukların
eğitimi için verilen bir desteğin
kaldırılmasına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1061)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007)
33.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, kitap
inceleme komisyonlarında görevlendirilen
öğretmenlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1062) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28.11.2007)
34.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Serik Meslek Yüksekokulunun bina
ve yurt sorununa ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1063) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29.11.2007)
35.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, okullardaki temizlik hizmetlerine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1064) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.11.2007)
36.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Isparta’da görev yapan bir öğretmen
hakkındaki soruşturmaya ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1065)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)
37.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, uzman öğretmenlik ve
başöğretmenlik sınavlarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1066)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)
38.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’deki bir
okulda dağıtıldığı iddia edilen malzemelere
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1067) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.11.2007)
39.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, okullardaki şiddet
olaylarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1068) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.11.2007)
40.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir proje kapsamında
gerçekleştirilen ihalelere ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1069)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)
41.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’daki yeni Devlet
Hastanesi binasına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1070)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)
42.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, virütük hastalıkların
önlenmesine yönelik çalışmalara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1071) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)
43.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, TSE’nin yeni bir gıda
standardı uygulamasına ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1072)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)
44.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, Yalvaç Organize Sanayi
Bölgesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1073) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29.11.2007)
45.- Isparta Milletvekili Mevlüt
Coşkuner’in, Yalvaç Yeni Deri İmalatçıları
Küçük Sanayi Sitesine ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1074)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)
46.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Manisa Bağcılık
Araştırma Enstitüsünün kapatılacağı
iddiasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1075)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)
47.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, narenciye sektöründeki
ürün analizi sorununa ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1076)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)
48.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
çiftçilere ödenmesi gereken desteklere ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1077) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)
49.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın,
Diyarbakır’daki karayollarına ve demiryoluna
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1078) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.11.2007)
50.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaş’ın, Türk Telekom bilgilendirme
hatlarının ücretlendirilmesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1079) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)
51.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Kepez Liman İşletmesinin
faaliyetinin durdurulmasına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1080)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)
52.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, TRT
Genel Müdürünün bürokratlarla yaptığı
toplantıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet
Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi
(7/1081) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007)
53.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya-Alanya çevre yolundaki ve
kent merkezindeki trafik güvenliğine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1082) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)
54.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
Kahramanmaraş’ta sanayicilere ödenmesi gereken enerji
destek primlerine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet
Şimşek) yazılı soru önergesi (7/1083)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)
10 Aralık 2007 Pazartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN –
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşimini
açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
27/11/2007 tarihli 25’inci Birleşimde, bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden
sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin on beş
dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda
yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen
milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar
şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra
ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Mikrofonlarındaki kırmızı ışıklar
yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri
kabul edilmiş ve sıraya girmiş olacaktır.
Tur üzerindeki
görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki
sıraya göre sorularını yerlerinden
soracaklardır. Soru sorma işlemi yedi buçuk dakika
içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de yedi buçuk
dakika süre verilecektir. Cevap işlemi yedi buçuk dakikadan
önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için,
sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize
sunulur.
Sayın
milletvekilleri, 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
Bugünkü
program uyarınca iki tur görüşme yapacağız. Onuncu
turda Dışişleri Bakanlığı, Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Millî Prodüktivite
Merkezi, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve
Destekleme İdaresi Başkanlığı, Türk Akreditasyon
Kurumu, Türk Standartları Enstitüsü
Başkanlığı ve Türk Patent Enstitüsü
Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426)
(S. Sayısı:57) (x)
2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe
Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/267, 3/191) (S.
Sayısı: 58) (x)
A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Dışişleri Bakanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri Bakanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL
SEKRETERLİĞİ
1.- Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
(x)
57, 58 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 4/12/2008
tarihli 29’uncu Birleşim Tutanağına eklidir.
C) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI
1.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
D) REKABET KURUMU
1.- Rekabet Kurumu 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Rekabet Kurumu 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
E) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ
1.- Millî Prodüktivite Merkezi 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Millî Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
F) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ
GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme
ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme
ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
G) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1.- Türk Akreditasyon Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Türk Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
H) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ
BAŞKANLIĞI
1.- Türk Standartları Enstitüsü
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türk Standartları Enstitüsü
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
I) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Türk Patent Enstitüsü
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türk Patent Enstitüsü
Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Burada.
Şimdi,
onuncu turda grupları ve şahısları adına söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar:
CHP Grubu adına:
Sayın Onur Öymen, Bursa Milletvekili; Sayın Hüsnü Çöllü,
Antalya Milletvekili; Sayın Mehmet Ali Susam, İzmir
Milletvekili.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Sayın Ahmet Deniz
Bölükbaşı, Ankara Milletvekili; Sayın Cemaleddin
Uslu, Edirne Milletvekili; Sayın Alim Işık, Kütahya
Milletvekili.
AK Parti Grubu
adına: Sayın Ali Rıza Alaboyun, Aksaray Milletvekili;
Sayın Cevdet Yılmaz, Bingöl Milletvekili; Sayın Ahmet Edip
Uğur, Balıkesir Milletvekili; Sayın Seracettin
Karayağız, Muş Milletvekili; Sayın Hasan
Angı, Konya Milletvekili; Sayın Yüksel Coşkunyürek,
Bolu Milletvekili; Sayın Özlem Müftüoğlu, Gaziantep
Milletvekili.
Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına: Sayın Pervin Buldan,
Iğdır Milletvekili; Sayın Mehmet Nezir Karabaş,
Bitlis Milletvekili.
Şahısları
adına:
Lehinde söz
isteyenler: Sayın Ramazan Başak, Şanlıurfa
Milletvekili; Sayın İbrahim Yiğit, İstanbul
Milletvekili; Sayın Dilek Yüksel, Tokat Milletvekili;
Sayın Mehmet Ocakden, Bursa Milletvekili.
Aleyhinde söz
isteyenler: Sayın Necati Özensoy, Bursa Milletvekili;
Sayın Hüseyin Pazarcı, Balıkesir Milletvekili.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, ilk söz sırası Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunda.
İlk söz
Bursa Milletvekili Sayın Onur Öymen Bey’e aittir.
Sayın
Öymen, buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
beş dakika.
CHP GRUBU ADINA
ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Dışişleri
Bakanlığının ve Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinin 2008 yılı bütçesiyle ilgili olarak Cumhuriyet
Halk Partisi Meclis Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Kuzey Irak’la ilgili gelişmeler ve özellikle
PKK’nın terörist saldırıları dış
politika alanında önceliği korumaktadır.
Hükûmetin uzun süre tereddüt ettikten sonra nihayet 17 Ekim 2007
tarihinde Meclise bir tezkere sunarak sınır ötesi
operasyon için istediği yetki, Meclisin büyük
çoğunluğu tarafından verilmiştir.
Sayın
Başbakanımızın Washington’da Başkan Bush ile
yaptığı görüşmeden sonra, Amerika’nın
PKK’yı düşman ilan etmesi, Türkiye’ye anlık
istihbarat vermeyi kabul etmesi, yüksek düzeydeki askerî
temsilciler arasında temaslar yapılmasının
kararlaştırılmasını biz olumlu
gelişmeler olarak değerlendirdik. Ne var ki, Hükûmet,
Meclisten bu yetkiyi aldıktan ve Amerikan Başkanıyla
yaptığı görüşmelerden çok uzun bir süre sonra
Genelkurmay Başkanlığına siyasi direktifi
vermiştir ve bu nedenle çok değerli bir zaman
kaybedilmiştir. Bir taraftan mevsim şartları
ağırlaşmış bir taraftan da Sayın
Başbakanın yaptığı erken açıklamalar
operasyonun sürpriz unsurunu ortadan
kaldırmıştır. Daha şimdiden PKK’nın
bazı unsurlarını Ermenistan’a kaydırdığını
duyuyoruz.
Washington
görüşmesinde nelerin ele alındığı kamuoyumuzda
açıklanmıştır ana hatları itibarıyla ve
Sayın Dışişleri Bakanımız da Sayın
Genel Başkanımıza bu konuda bazı bilgiler vermiştir.
Yalnız, bu görüşmede nelerin ele
alınmadığı da çok önemlidir. Nelerin görüşüldüğü
hakkında fikrimiz var, demin söyledim ama neler
görüşülmedi? Mesela, siz biliyor musunuz şu anda 11.500
vatandaşımız -vaktiyle PKK’nın Türkiye’den
kaçırdığı 11.500 vatandaşımız- hâlâ
Mahmur Kampı’nda mahsur bulunuyor. PKK’nın kontrolünde,
Musul civarındadır bu kamp ve bu
vatandaşlarımızın kurtarılması için
acaba Sayın Başbakan, Başkan Bush nezdinde girişimde
bulunmuş mudur, ona bu konuyu anlatmış mıdır?
Kerkük ve Kuzey Irak’ın bütünlüğünün -Irak’la
bütünlüğünün- korunması konuları acaba bu
görüşmede ele alınmış mıdır? Bu konularda
hiç bilgimiz yok. Irak’ın bölünmesi tehlikesi gerçekten terör
kadar önemlidir, hatta belki uzun vadede daha da önemli
konulardır. Amerikan Senatosunun, Senatör Biden’ın
önerisi üzerine kabul ettiği bir karar, Irak’ın
bölünmesi yolunda çok ciddi kaygılar uyandırmıştır.
Değerli
arkadaşlar, Güney Irak’ta da önemli şeyler oluyor.
Dikkatimizi biz Kuzey’e teksif ettik ama Güney’de de çok önemli
şeyler oluyor, Güney’de bir Şii devletinin
kurulmasının hazırlıkları yapılıyor.
Geçen hafta, basına da yansıyan bilgilere göre, 40
kadın öldürülmüştür. Tek sebebi bu kadınların
başlarını örtmemeleridir ve her tarafta
kadınlar tehdit ediliyor “Başınızı
örtmezseniz sizi de öldürürüz.” diye ve Hristiyan kadınlar
bile başını örtmek zorunda kalıyor.
İşte, din devleti oraya götürür, haberiniz olsun! Bunu bu
vesilesiyle söylemek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, AKP İktidarının maalesef beş
yıldan beri bu PKK’yla mücadele konusunda, Kuzey Irak
konusunda izlediği kararsız ve çelişkili
politikalar, ülkemizin güvenliğini ve bölgedeki
etkinliğini olumsuz yönde etkilemiştir. Sayın
Başbakan, daha önceki iktidarların 24 kere
gerçekleştirdiği sınır ötesi operasyonunu
beş yıllık iktidarında 1 kere bile
gerçekleştirememiştir ve bunun ötesinde, Eve Dönüş
Yasası gibi, Terörle Mücadele Yasası’na konulan
6’ncı maddede terör örgütü kurucularına
Pişmanlık Yasası’ndan yararlanma hakkı gibi
daima alttan alıcı, terörü teskin edici girişimlerle
çözüm arama yoluna gitmiştir. İşte, Sayın
Bakanın Amerikan Hazine Bakanıyla Eylül 2003’te
imzaladığı 1 milyar dolarlık hibe karşılığında
Türkiye’nin Kuzey Irak’a asker göndermesini fiilen imkânsız
hâle getiren anlaşma bunun örneklerinden biridir. Dokuz ay
önce Hükûmetten bu anlaşmanın metnini istedik, daha hâlâ
alamadık, hâlâ bu anlaşmanın metni bize gelmiş
değildir.
Değerli
arkadaşlar, bu politikalar ne sonuç verdi? 2002
yılında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara
geldiğinde Türk güvenlik kuvvetlerinin verdiği şehit
sayısı 6’dan ibarettir. Bu yıl bu sayı 100’ü
geçmiştir, 15 misli artış meydana gelmiştir. Ölçü
bu, izlenen politikanın başarılı mı
başarısız mı olduğunun ölçüsü bu. Sivil
halktan verdiğimiz kayıplar, ölü ve yaralı
sayısı toplamı beş yılda 10 kattan fazla
artmıştır. İşte, siz, terörle mücadelede
alttan alıcı, teskin edici politikalar izlerseniz,
alacağınız sonuç budur. Biz bunu dört yıl önce bu
kürsüden söyledik, İspanya örneğini verdik. Orada da bir af
çıkarıldıktan sonra, dört yılda terör 10 misli
artmıştır. Bu örneği verdik, ne yazık ki
haklı çıktık. Şimdi Başbakan, yeniden bir af
yasasından bahsediyor, pişmanlık yasasından
bahsediyor, “O zaman başarısız olduk, ama şimdi
başarılı oluruz.” diyor. Neye dayanarak
söylüyorsunuz? Hangi verilere, hangi bilgilere dayanarak
söylüyorsunuz? Yoksa bunu da mı size Amerika önerdi? Çünkü
öteden beri bize bunu söyleyip duruyorlar, “Efendim, bunun çaresi
genel bir af çıkartmaktır.” filan… İşte, af
çıkaran ülkelerin aldığı sonuçları
gördünüz, bizim aldığımız sonucu gördünüz; hâlâ
bunda ısrar ederseniz, gerçekten bunun sonucu çok vahim olur. Bu
hataların bedelini Türk insanı, Türk askeri kanıyla
ödüyor. Üstelik, Sayın Başbakan diyor ki: “Biz bunu
askerlerle birlikte yapıyoruz, askerlerin de görüşü var,
onayı var.” Değerli arkadaşlarım, siz her
kuruluştan görüş alabilirsiniz, almak göreviniz, ama
sorumluluk sizindir. Bu sorumluluğa kimseyi ortak etmeye
kalkışmayın. Askerlerin arkasına
saklanmayın. Kendiniz, aldığınız siyasi
kararı savunacak cesareti gösterin. Niçin bu tavrı
aldığınızı gelin burada Mecliste
açıklayın, ama şurasını bir kere daha
söylüyorum ki: Teröre karşı izlenen bu politika bugüne
kadar başarısızlıkla
sonuçlanmıştır. Hatada lütfen ısrar etmeyiniz.
Anlıyoruz
ki Sayın Başbakan, teröristlere karşı şefkat
gösterme yöntemini benimsiyor.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir şey yok. Teröristlere
karşı kimse şefkat göstermiyor. Ne alakası var!
ONUR ÖYMEN (Devamla)
– Efendim, müsaade buyurun. Başbakanın kendi sözlerini
okuyun, benim sözüm değil bunlar.
Değerli
arkadaşlarım, biz de şefkat gösteriyoruz, ama, biz,
terörün kurbanlarına şefkat gösteriyoruz herkesten önce.
Her şeyden önce, terörün kurban ettiği masum
insanlarımıza, askerlerimize şefkat gösteriyoruz.
Bu tutulan yol doğru yol değildir. Lizbon’a giderken ve
Lizbon dönüşünde Sayın Başbakan çok açıkça ifade
etti: “Yeni bir pişmanlık yasası için şimdi
şartlar oluşmuştur.” diyor. Yanlış söylüyor.
Son derece yanlıştır. Ben inanıyorum ki Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
da böyle bir af çıkartmaya taraftar olmayacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
teröristler ile bölgede yaşayan masum insanlar arasında
çok net bir ayrım yapıyoruz, çok büyük bir farklılık
görüyoruz. Biz, bölgede yaşayan insanları teröristlerle
aynı kefeye koymuyoruz. Bu insanlara el uzatmamız
lazım. Güneydoğu’da yaşayan vatandaşları
kazanmamız lazım. Bunun için, bölgedeki
işsizliği önlememiz lazım, bölgeye yatırım
götürmemiz lazım. Sayın Genel Başkanımız
açıkladı: Bunun en önemli yöntemi, en
başarılı sonuç verecek yöntemi GAP Projesi’ni
desteklemektir, GAP’a daha fazla yatırım yapmaktır.
Bakın,
size, ilginizi çekecek bir bilgi vereyim: GAP bölgesindeki
yatırımların bir bölümü bütün Türkiye için çok
yararlı sonuçlar veriyor. Mesela, elektrik üretimi. Elektrik
üretiminde GAP Projesi’nde gerçekleşme oranı yüzde 75.
Bazı projeler sadece bölge halkına hizmet ediyor. Ne gibi?
Mesela, sulama projeleri gibi. Aynı GAP Projesi’nin
çerçevesinde sulama projelerinde gerçekleşme oranı
yüzde 14’tür. Acaba niçin? Bu, ihmalden mi kaynaklanıyor,
başka sebepleri mi var bilmiyoruz. Ama, değerli arkadaşlarımız,
sayın bakanlar bu kürsüden bunun gerekçesini
açıklarlarsa biz de öğrenmiş olacağız.
Yalnız GAP bölgesi değil, GAP bölgesinin de ötesinde,
Hakkâri’de, Bitlis’te, Van’da, Ağrı’da, bütün o bölgeleri
gezdik, orada durum perişandır,
vatandaşlarımızın durumu perişandır;
altyapı çok kötü durumdadır, sağlık ve eğitim
yatırımları gerçekten çok gerilemiştir. Bir
bölümü de bunun, terörün saldırılarından
kaynaklanıyor, bunu biliyoruz. Ama, bu bölgelere, bu
bölgedeki insanlara sahip çıkmak zorundayız.
Siz, ortalama
insan ömründe, batı illerimizle güneydoğu illerimiz
arasında on altı yıla varan fark olduğunu biliyor
musunuz? Kişi başına gelirde 10 misline varan fark
olduğunu biliyor musunuz? Bin kişiye düşen hastane
yatağında, doktor sayısında, dişçi
sayısında vesaire, uçurumlar olduğunu biliyor
musunuz? Bunlar da bizim insanlarımız, bunlar da bu
memleketin insanları. İşte, bunlara sahip çıkmak
zorundayız. Bizim mesajımız budur.
Aynı
şeyi Kuzey Irak için söylüyoruz. Kuzey Irak’ta
yaşayanlara da sahip çıkacağız. Onların da
hepsini Türkiye’nin düşmanı gibi, terör yanlısı
gibi görmek hata olur. Sayın Genel Başkanımız
açıkladı, dedi ki: “Bunların gençlerine burs verelim.
Bunları kazanalım. Bunları Türkiye’nin dostu hâline
getirelim.” Atatürk devrinde bu yapılmıştı.
Atatürk devrinde de Afganistan’daki gençlere burs
verilmişti, onlar kazanılmıştı.
Bölgenin
kalkınmasını sağlayalım, yeni sınır
kapıları açalım; Dicle üzerinde barajlar yaparak her
mevsim düzenli su verelim.
Sayın
Başbakan diyor ki: “Muhalefet boyuna eleştiriyor, bize
hiç somut proje getirmiyor.” İşte, buyurun size proje!
Bakın, bir ayı geçti bu projeyi dile getireli Sayın
Genel Başkan, Hükûmette hiçbir ses yok. Doğru mu
buluyorsunuz yanlış mı buluyorsunuz? Doğru
buluyorsanız hadi uygulayalım, yanlış
buluyorsanız gelin izah edin niçin yanlış
bulduğunuzu. Ama zannediyorum ki, bu konuların üstüne
gitmek hepimiz için çok önemli bir görevdir.
Değerli
arkadaşlar, İran’da önemli gelişmeler oluyor.
İran’la ilgili olarak Uluslararası Atom Enerjisi
Komisyonu geçenlerde bir rapor yayınladı,
İran’ın nükleer silah ürettiğine dair bir kelime yok
içinde. Amerika’daki bir ünlü istihbarat örgütü rapor
yayınladı “2003 yılında İran nükleer silah
üretmekten vazgeçti.” diyor.
Peki, buna
rağmen, bu raporlara rağmen, hâlâ, Amerika ve Avrupa Birliği
İran üzerine baskı ve yaptırım politikasında
ısrar ediyor. Acaba, neden? Hükûmetimiz ne düşünüyor bu
konuda? Acaba, biz de bu baskı politikasına,
yaptırım politikasına katılacak mıyız,
yoksa, cesaretle “Bunun mesnedi yoktur, biz, komşumuz olan
İran’la ekonomik ve ticari ilişkileri, petrol ve
doğal gaz iş birliğini sürdüreceğiz” mi
diyeceğiz? Buyurun, kürsü burada, gelin söyleyin. “Biz de
merak ediyoruz.” derseniz…
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Siz ne düşünüyorsunuz?
ONUR ÖYMEN
(Devamla) - Biz diyoruz ki, bu baskılar yanlıştır;
Türkiye gibi ülkeleri İran’la petrol ve doğal gaz iş
birliğinden mahrum etme politikaları yanlıştır
diyoruz. Siz de söylüyor musunuz? Söylüyorsanız, buyurun
buradan söyleyin.
Değerli
arkadaşlar, Orta Doğu’yla ilgili çok önemli
gelişmeler oluyor. Annapolis Zirvesi ümit verici sonuçlar
verdi. Henüz daha elle tutulur sonuç yok, ama, en büyük
sıkıntı şu ki: Orada bir anlaşmaya
varılsa bile –Filistin’le İsrail arasında- bunu
uygulamanın imkânı yoktur. Çünkü, Gazze bölgesini fiilen
hâkimiyeti altına alan Hamas örgütü şiddet kullanma
yönteminden vazgeçmiyor.
Şimdi ben
Hükûmete soruyorum: Bu Hamas liderlerini buraya davet ederek
Dışişleri Bakanı düzeyinde kendileriyle
görüşme yapmanın bir hata olduğunu nihayet
anladınız mı, nihayet kabul ettiniz mi? O zaman
söylemiştik. Siz demiştiniz ki: “Biz onları yola
getiririz.” İşte, buyurun, geldikleri nokta
burasıdır. Doğru iş mi bu yaptığınız,
onlarla görüşerek? Bizden başka hiçbir Batı ülkesi
onlarla görüşmedi sizden sonra. İşte, bu gibi hatalar
Türkiye’ye büyük maliyetler yüklüyor, Türkiye’nin bölge
ülkeleriyle ilişkilerinde ve başka ülkelerle
ilişkilerinde.
Değerli
arkadaşlarım, Avrupa Birliği ile
ilişkilerimizde çok ciddi sıkıntılarla
karşı karşıyayız. Fransa
Cumhurbaşkanı, açıkça, Türkiye’nin AB üyeliğine
karşı olduğunu açıklamıştır. Alman
Başbakanı Merkel, daha geçen hafta parti kongresinde “Biz
Türkiye’nin üyeliğine karşıyız, ancak özel statü
verebiliriz.” diyor. Siz ne diyorsunuz? Bunlara ne tepki
gösteriyorsunuz? Duyamıyoruz, duyamıyoruz… O kadar
ileri gidiyorlar ki, geçen zirvede zaten sekiz müzakere
başlığının görüşülmesini
dondurmuşlardı Kıbrıs’ta yeterince taviz
alamadılar diye, şimdi, Fransa Cumhurbaşkanı
diyor ki: “Beş başlığı daha donduruyoruz.”
Niçin? “Çünkü, bu başlıklar Türkiye’yi tam üyeliğe
götürür, Türkiye’yi üye yapacak konuların müzakeresine
karşıyız.” diyor. Ne tepki gösteriyorsunuz?
Değerli
arkadaşlar, devletler, millî menfaatlerini ilgilendiren bu
kadar olumsuz çıkışlar, beyanlar karşısında,
mutlaka tepki gösterir. Türkiye’den tepki göremiyoruz.
İşte, Sayın Bakandan rica ediyorum, çıksın
burada, bu kürsüde, Sarkozy’e, Merkel’e karşı Türk
halkının güçlü tepkisini dile getirsin. Hiç duyamadık,
hiç duyamadık… Gerçekten, bunlar bizim için son derece üzüntü
verici şeyler.
Biz,
Hırvatistan’la aynı gün müzakerelere başladık,
dört başlık açabildik, Hırvatistan on iki
başlık açtı! Biz güç bela bir başlık kapatabildik,
Hırvatistan iki başlık kapattı, gerisini de
kapatmak üzere. 2009 yılında Hırvatistan’ın üye
olacağı söyleniyor. Türkiye için “Daha yirmi yıl
beklersiniz, yirmi beş yıl beklersiniz.” deniliyor.
Angela Merkel “Elli yıl sonra düşünürüz Türkiye’yi.”
diyor. Vardığımız nokta burası.
İşte, bütün bu konularda gerçekten tepki göstermek
lazım.
ZEYNEP
DAĞI (Ankara) – Avrupa Birliğinden yana
mısınız?
ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Şimdi, eğer bizim kusurumuzdan
kaynaklanıyorsa bu gecikmeler, bilelim, eksiğimizi
giderelim. “Yapılması gereken reformlar var da biz
yapmadık, onun için başlıklar açılamıyor”
diyorsanız, o zaman, buyurun yapalım bu
çalışmamızı, biz de Hırvatistan’ın
gerisinde kalmayalım. Ama, bugün bize nazaran…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Öymen, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Şimdi,
Kıbrıs’la ilgili de değerli arkadaşlarım,
önemli gelişmeler oluyor. Güney Kıbrıs Rum yönetimi,
Mısır’la, 2003 yılında bir deniz
anlaşması yaptı “bitişik bölge”, Doğu
Akdeniz’in kaynaklarını paylaştılar. Bu
paylaşmanın Türkiye’ye verdiği zarar
-uzmanların bize verdiği bilgiye göre- 11.500
kilometrekare deniz sahasıdır. Eğer bu anlaşmayı
vaktiyle Türkiye Mısır’la yapsaydı, bu deniz
arazisini biz kazanmış olacaktık, altındaki
kıta sahanlığını da.
Şimdi
Kıbrıslı Rumlar burada iki yabancı şirkete
petrol arama izni verdi, biz ne tepki gösterdik? Bunu önlemek için ne
yaptık? S-300 füzelerini önlemiştik, devlet
ağırlığını koymuştuk, şimdi ne
yapıyoruz? Bugün, bu firmalar burada petrol üretmeye
çalışıyorlar ve biz de sessiz bir şekilde
izliyoruz.
Sayın
Bakanın Atina ziyaretinden bir gün önce Yunanistan da
Mısır’la böyle bir anlaşma yaptı ve Antalya
açıklarındaki açık deniz sahasında Türkiye’nin
sahip olduğu haklar iyice daraltılmıştır bir
koni hâline gelmiştir. Lütfen, rica ediyorum, uzmanlarla
konuşunuz ve bu konuda bilgileri alınız.
Değerli
arkadaşlar, Ermeni soykırımı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan, tamamlıyorum.
BAŞKAN –
Süre vermiyorum efendim.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Teşekkür etmeme izin verir misiniz?
BAŞKAN –
Süre veremem, mikrofonu açamıyorum efendim, yani mümkün
değil.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) – O zaman, değerli arkadaşlar, kapalı
mikrofondan yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Öymen.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ikinci söz sırası Antalya
Milletvekili Sayın Hüsnü Çöllü’ye aittir.
Buyurun
Sayın Çöllü. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz
dakika Sayın Çöllü.
CHP GRUBU ADINA
HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve
Rekabet Kurumunun 2008 yılı bütçeleri üzerinde CHP Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonundaki
değerlendirmelerini dikkatle okudum. Bu
değerlendirmeler içinde eksik kaldığını
düşündüğüm bir vurguyu, bir konuyu sizlerin dikkatinize
sunarak konuşmama başlamak istiyorum.
Tabii ki
büyümeyi ve kalkınmayı, bu kalkınmadan da tüm
halkımızın adil bir şekilde payını
almasını istiyoruz. Ancak, bu noktada, çevre konusuna da
özel bir vurgu yapılması gerektiğini
düşünüyorum. Bugün dünyanın en önemli gündem
maddelerinden biri de küresel ısınma, su
kaynaklarındaki azalma ve doğal dengenin
bozulmasıdır. Unutulmamalıdır ki, içecek su,
yaşanacak bir dünya kalmadığında diğer
ekonomik kaygıların hiçbir anlamı olmayacaktır.
TÜİK’in
verilerine göre, sanayi tesislerimizde oluşan atık
suyun yüzde 50’sinden fazlası hiçbir arıtmaya tabi tutulmadan
deşarj edilmektedir. Bu konuda yaptırımlara
dayalı yaklaşımlar değil, özendirici
uygulamalar gerçekleştirilmelidir. Sayın Bakan, bu
konuda sanayicilerimizi teşvik ve yönlendirmelerinizi
önemle diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının bütçesine
baktığımız zaman, ilerleme değil bir
gerileme görüyoruz. 2007 yılında Bakanlığın
bütçesi yaklaşık 1,8 oranında nominal olarak artmış,
gayrisafi millî hasıla içindeki payı ise yüzde 0,06’dan
yüzde 0,05’e gerilemiştir. Bu pay 2008 yılında yüzde
0,046; 2010 yılında ise yüzde 0,043 olarak
öngörülmüştür. Bakanlık bütçesindeki bu azalış,
esas olarak organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleri
yapımını etkilemektedir. Nitekim, yatırım
ödemeleri azalmaktadır.
Sayın
Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunda organize sanayi bölgeleri ve
küçük sanayi siteleri konusunda diyor ki: “Bu projeler için ayrılan 115
milyon 329 bin YTL ödenekten serbest bırakılan 111 milyon 187
bin YTL’nin yıl sonu itibarıyla yaklaşık yüzde 90
oranında harcanması hedeflenmektedir. 2008 bütçesinde 104
milyon 540 bin YTL’si yapımı devam eden OSB ve KSS
projelerine ait olmak üzere toplam 104 milyon 834 bin YTL ödenek
öngörülmüştür.” Yani, organize sanayi bölgeleri ve küçük
sanayi sitelerinin ödeneklerinin azaltıldığını
Sayın Bakan kendisi ifade etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bir yandan “Ekonomimiz düze çıktı,
büyüyoruz.” diyeceğiz, bir yandan da yatırımları
kısacağız. Bu nasıl büyümektir?
Yatırımları artırmak yerine daraltmaktadır
bu tarz çalışma. Büyümenin gerçekçi
olmadığı, istihdam sağlamadığı ve
de katma değer yaratmadığı sadece bu rakamlardan
bile anlaşılmaktadır.
“Türkiye’yi
cazibe merkezi yaptık, yabancı yatırımlar bunun
için geliyor.” açıklaması gerçeği
yansıtmamaktadır değerli milletvekilleri.
Uluslararası sermayenin önemli bir kısmı, Türkiye’ye
faiz geliri elde etmek için gelmektedir ve büyük kazançlar da elde
etmektedir. Son dört yıl çerçevesinde bu şekilde sıcak
paranın kazancı, kümülatif, borsada yüzde 400’ün, hazine
kâğıtlarında ise yüzde 200’ün üzerinde olmuştur.
Dünyanın hiçbir ülkesinde sermayenin bu oranlarda kazançlar
elde etmesi mümkün değildir.
Ankara
Üniversitesi eski öğretim üyesi Profesör Doktor Tuncer
Bulutay’ın bir değerlendirmesini sizlerle
paylaşmak istiyorum. Sayın Bulutay diyor ki: “İktisat
kavramında ‘bedava yemek yoktur’ vurgusu çok
yapılır. Ama, öyle görünüyor ki, günümüzün konut ve borsa
balonlarında, finansal spekülasyon ve kumarlarda, özellikle
ABD’de, üretime dayanmayan bedava yemekler yaratılmaktadır.
Sonra bunalımlar çıkınca da bu yemeklerin parası
toplum içindeki ya da uluslararası alandaki güçsüzlere
ödettirilmektedir.” Şu anda yaşadığımız
tam da budur. Şimdi yabancı sermaye bedava yemekleri
çıkarıyor, bizim vatandaşımızın
öğününden götürüyor. Bir krizde ekmek bulamayacak
vatandaşlarımızın sayısı hiç de az
olmayacaktır.
Ayrıca
şuna da dikkat çekmek gerekir: Böylesine yüksek faiz
gelirlerinin elde edildiği bir ortamda sanayinin, üretimin
gelişmesi mümkün değildir. Sanayici ve sermaye sahibi,
bir dizi bürokratik süreçlerden geçerek yatırım yapacak,
vergi ve prim yükü altında üretim yapmaya çalışacak,
bir yandan da birileri oturduğu yerden parasının
üzerine para katacak. Bu ortamda sanayi gelişir mi, üretim
artar mı? Hepinize sormak
istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin en önemli problemlerinden biri de
işsizliktir. Bir yandan sanayici işçi arıyor, bir
yandan da milyonlarca işsiz var. Geçen günlerde, Ankara
Ticaret Odası Başkanı “400 bini acil olmak üzere, 1,5
milyon nitelikli ara eleman ihtiyacı var. Çin’den ara eleman
ithal edecek hâle geldik.” diyor. Peki, biz ne yapıyoruz?
Üniversite-sanayi iş birliğini kurabildik mi? Mesleki
eğitimimizi sanayinin ihtiyaçları doğrultusunda
planlayabildik mi? Bu sorulara evet diyebilmek mümkün
değildir. “Mesleki eğitimin önü kesiliyor, mesleki
eğitim alan öğrencilerin üniversiteye girişleri
engelleniyor.” söylemleriyle farklı kaygıların üstü
örtülerek, mesleki eğitimi olumsuz etkileyen bir süreç işletiliyor.
Bir yandan da meslek liselerinde okuyan öğrencilerimiz
arkadaş baskısı sonucu düz liselere geçiyorlar.
Bunu da ayrıca dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, istihdam sorununun bir başka boyutu da
istihdam üzerindeki vergi ve prim yükü ve kayıt
dışı ekonomidir. Kayıt dışı
ekonominin zararları konusunda herhâlde hepimiz aynı
görüşleri paylaşıyoruz. Ancak, beş
yıllık AKP İktidarında bu alanda ne
yapıldığını sormak bizim de hakkımız
diye düşünüyorum. İstihdam üzerindeki vergi ve prim yükü
yüzde 42 düzeyinde. Maliyet bu kadar yüksek olunca da kayıt
dışı ekonominin önüne geçmek mümkün değildir.
Ayrıca, kayıt dışı ekonomiye sadece vergi ve
prim kaybı olarak bakmak da doğru değildir. Çok
sayıda vatandaşımız, hiçbir sosyal güvenceye
sahip olmadan, en ağır koşullarda
çalıştırılmakta ve emekleri sömürülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde, teşvik uygulaması,
yanlış ve eksik uygulamalar nedeniyle bir türlü verimli
olamamaktadır. Bugün de il bazında bir teşvik
uygulaması yürütülmekte, burada illerin ve bölgelerin
farklı özellikleri dikkate alınmamakta, bu nedenle de
başarılı sonuçlar alınamamaktadır.
Teşvik politikasının sektörel bazda ve bölgesel
farklılıklar gözetilerek planlanması ve
uygulanması gereklidir. “Yetki bende, beğendiğim
illere veririm, beğenmediğim illere vermem.”
yaklaşımıyla bu işin sürdürülmesi ve verimli
olması mümkün değildir. Bu kapsamda, hem ekonomik bölgesel
kalkınmadaki etkileri nedeniyle hem de sosyal yönden büyük
önem taşıyan KOBİ’lerimize özel bir önem
verilmelidir. Çünkü KOBİ’ler yatırımı, üretimi
artırmakta, istihdamın artmasına önemli
katkılar yapmaktadır.
Sayın
Bakan “KOBİ ve esnaf bakanlığına gerek yok, biz
esnafın da KOBİ’lerin de Bakanıyız.” diyor.
Ancak, KOBİ’lerimiz, kurumlar arası eş güdüm
sağlama, kuruluş aşamasındaki zorluklar, kredi
kullanımında teminat, garanti ve kefalet vermede
sorunlar yaşıyorlar; ar-ge faaliyetlerinde de yeterli
kaynak ve destek göremiyorlar. Bu nedenle, gerekli
koordinasyonun sağlanması, bürokratik süreçlerin
kısaltılması, ar-ge faaliyetlerinin
artırılması ve KOBİ’lerimizin
kurumsallaşmasını sağlamak için KOBİ ve
esnaf bakanlığının kurulmasının
yararlı olacağını düşünüyorum.
Ayrıca
“Babalar gibi satarım.” anlayışıyla, Halk
Bankasının da 2008 yılında
satılacağı açıklandı. Biz bu girişimden
vazgeçilmesini istiyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Çöllü, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
HÜSNÜ ÇÖLLÜ
(Devamla) – Bitiriyorum efendim.
Seçim beyannamemizde
de belirttiğimiz gibi, Halk Bankasının KOBİ ve
esnaflarla ilgili bir iktisat bankası hâline getirilerek,
ülkemize katma değer yaratmasını istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetin esnaf ve sanatkârlara
bakışı da bu dönemde daha net ortaya
çıkmıştır. Geçen dönem “hayat
standardı”nı dayatmaya kalkan AKP Hükûmeti, şimdi
esnafın banka hesaplarını bloke etmiştir. Vergi,
harç ve prim yükü altında ezilen esnaf ve
sanatkârlarımızın sırtına haciz
uygulamalarıyla yeni bir yük daha getirilmiştir.
Esnafımız hacizleri unutmayacaktır.
Bu
düşüncelerle, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımızla ilgili ve bağlı
kuruluşların 2008 yılı bütçesinin
hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Çöllü.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına üçüncü söz, İzmir Milletvekili
Sayın Mehmet Ali Susam’a aittir.
Buyurun
Sayın Susam. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on iki
dakika Sayın Susam.
CHP GRUBU ADINA
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; KOSGEB, Türk Patent Enstitüsü, Türk
Standartları Enstitüsü ve TÜRKAK hakkında Cumhuriyet Halk
Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Huzurlarınızı saygıyla
selamlıyorum.
Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı bütçesi hakkında
konuşmaya başlayan ve sekiz dakika
konuşmasını sürdüren Sayın Milletvekilimiz
Hüsnü Çöllü’nün bıraktığı yerden devam etmek
istiyorum. Teorik olarak konuyu çok fazla konuşma
fırsatımız yok, on iki dakika konuşacağız.
Ben de esnaflıktan gelen bir milletvekili olarak, Sayın
Çöllü’nün esnafın içinde bulunduğu koşulları
değerlendiren konuşmasıyla devam etmek istiyorum.
Zaten, KOSGEB bütçesini konuşmak demek küçük, orta boy
işletmeleri konuşmak demek. Küçük, orta boy
işletmeleri konuşmak demek Türkiye’deki
işletmelerin yüzde 99,8’ini konuşmak demek. 2003
rakamlarına göre, TÜİK’in belirttiği 1 milyon 700 bin
tane küçük işletme var. Bu işletmelerin
ağırlıklı kısmı ticarette olmak üzere
sanayi ve diğer kesimlerde olan işletmeler. Bu
işletmelerin Türkiye’deki istihdamın yüzde 76’sını
gerçekleştirdikleri, ihracatta ve üretimde de önemli
rakamları ülkemize kazandırdıkları
açıktır.
Avrupa
Birliği ve dünya şunu açıkça tespit etmiş ve
uygulamıştır ki, ülkelerin kalkınmasında,
motor güç, lokomotif güç KOBİ’lerdir, küçük, orta boy
işletmelerdir, esnaf ve sanatkârlardır. Bu
politikayı uygulayan ülkeler gelişmiş, bütçeleri
düzgün olmuş, cari açık sorunu yaşamamış,
kalkınmış, gelişmiş ve istihdam yaratmış
ülkeler hâline gelmiştir. Onun için küçük, orta boy işletmelerini
desteklemişlerdir. Bizim ülkemizde küçük, orta boy
işletmeleri destekleme anlamında KOSGEB’in
kaynakları yeteri kadar ayrılmadığı gibi,
ayrılan kaynaklarının da yeteri kadar
kullanılmadığı açıktır.
Sayın
Bakanı, piyasadan gelme bir yönetici olarak kutluyorum, son
dönemde 60 milyon YTL kaynak yaratıp, yaklaşık 8.500
istihdam yaratma, bunu yıl sonuna kadar 10 bine çıkarma
gayretini kutluyorum. Ama, Sayın Bakanım, sizin esnaf,
sanatkâr ve KOBİ’yle ilgili olarak Bakanlık ve Hükûmet
düşünceniz ve uyguladığınız ekonomik
politika sadece bu kadar kısıtlı kaynakla sınırlı
kalmak durumundadır. Başta
Bakanlığınızın veya sizin
tanımınızla “Bakanlığım esnaf ve
sanatkâr bakanlığıdır, gerek yoktur yeni bir
bakanlığa” lafınıza katılıyorum.
Hatta son yaptığınız gezilerde, esnaf
odalarına gidiyorsunuz, ziyaret ediyorsunuz. Ama,
hazırladığınız kitapçığa
bakıyorum ikinci sayfasında Bakanlığın
görevlerinde, o gittiğiniz esnaf birliklerinde,
odalarında, ziyaret ettiğiniz oda başkanları,
birlik başkanları sizin bürokratlarınız tarafından
tanınmıyor. İkinci sayfanın son
paragrafında, “ticaret ve sanayi odaları, deniz ticaret
odaları, ticaret borsaları ve esnaf derneklerine ait
hizmet ve bankacılık mevzuatıyla, Bakanlığa
verilen hizmetlerle ilgili diğer bakanlıklarla da iş
birliği suretiyle yürütmek…” Hâlâ esnaf ve sanatkâr
kesimini dernek şeklinde örgütlenmiş olarak görmek,
herhâlde bu Bakanlığın esnaf ve sanatkâra nasıl
baktığını gösteren en temel yaklaşım
biçimidir.
Değerli
arkadaşlarım, KOBİ’ler üretimin, istihdamın,
kalkınmanın motor güçleridir ama Türkiye’de böyle bir
ekonomik politika mı uygulanıyor? Türkiye’de uygulanan
ekonomik politika KOBİ’leri geliştiriyor mu?
İthalata dayalı, düşük döviz kuruyla sıcak
parayı ülkeye çekmek için uygulanan ekonomik politikayla
bugün, başta sanayicilerimiz olmak üzere, küçük
işletmelerimiz küresel sermayenin haksız rekabetiyle
karşı karşıya kalmışlar ve üretimden
vazgeçip bir kısmı ithalatçı, bir kısmı iş
yerlerini kapatır noktaya gelmiştir. Hele küçük
işletmelerin içine düştüğü durumlar, intihar etme
noktasına getirmiştir. Bir hafta önce İzmir
Kemeraltı’nda 40 milyar borcunu, yani 40 bin YTL borcunu
ödeyemeyecek esnafın intihar etmesi…
Bugün,
yaşadığımız toplumda birçok esnaf ve
sanatkârın bütün kredi kaynaklarını kullanıp
doldurduğunu, evlerini başkasına satıp konut
kredisiyle işlerini devam ettirdiğini yaşayan,
bilen bir insan olarak dikkatlerinizi küçük ve orta boy işletmelere
çekmek istiyorum. Küçük, orta boy işletmeler çok zor durumda.
Bu uygulanan ekonomik politika, küçük, orta boy işletmeleri,
yani ülkenin geleceğini yok ediyor.
Küresel
sermaye bugün “ölçek ekonomisi” adı altında ülkelerin
sanayi gelişmesini, ulusal sanayilerini yok ediyor. Bunu
söylerken şunu demiyorum: Dünyadaki küresel gelişmeye
gözümüzü kapatalım. Kapatmayalım, küresel
düşünelim, ama yerel, ulusal davranalım. Yani, kendi
sanayimizi düşünelim, kendi küçük, orta boy
işletmelerimizi düşünelim, onları ihracatçı
yapalım. Nasıl yaparız? Onların, başta
finansman kaynaklarını güçlendirmekle yaparız. Nasıl
olabilir bu? İşte, Halk Bankasını
özelleştirmek değil, Halk Bankasını KOBİ
bankası yapıp KOBİ’lerin finansmana ulaşım
kanallarını açmakla olur.
Sayın
Bakanım, yine bu kitapçığınızda, esnaf ve
sanatkâra verilen kredi miktarının 2,5 milyar YTL’ye
çıktığını söylüyorsunuz ve “752 bin esnaf
kredi aldı.” diyorsunuz. Bu bilgi size eksik veriliyor. 2,5
milyar YTL’lik kredi, eğer 752 bin kişi kullanıyorsa,
kişi başına 3.565 lira yapar. 3.565 lirayla kredi
kullanarak iş görebilir mi insanlar? Toplam kullanan sayı
o 752 bin. Dönem, bunca yıldır kullanan esnaf
sayısı. Şu an kullanan esnaf sayısı, toplam
miktar itibarıyla 100 binlerin üzerinde değildir. Çoğu
esnaf kullandığı krediyi geri ödemekte zorluk
çekmektedir. Birçok kefalet kooperatifi kredilerinin geri
dönüşünü sağlayamadığı için kredi veremez
durumdadır.
Bakın,
Basel 2 kriterleri geliyor. Basel 2 kriterleriyle birlikte
işletmelerin bugün bankalardan kredi alma şartları
da zorlaşacaktır, kredilerin maliyeti de yükselecektir.
Bunun için tedbirler almaya ihtiyacımız var. Nedir bu
tedbir? Bu tedbir, kredi kanallarına ulaşabilecek küçük
işletmelerin finansman kuruluşlarının
sayısını artırmaktan geçer. Başta kefalet
kooperatiflerini çağdaşlaştırmaktan
başlayıp, birçok risk sermayelerini, kredi verebilecek
başka KOBİ AŞ’leri ve KOBİ borsalarını
oluşturmaktan geçmektedir. Bunları
yaptığınız zaman ancak, bu ekonomi
gelişebilir. Onun için şunu açıkça söylüyorum: Geçen
gün bütçe görüşmesinde Sayın Başbakanımız dedi
ki: “Biz Merkez Bankasında 60 milyar doların üzerinde döviz
biriktirdik.” Ne yaptınız o dövizi? Amerika finans
çevrelerinde faize yatırdınız. Kaçla? Yüzde 2-3’le.
Peki, eğer bu bir başarıysa, bu biriktirdiğimiz
dövizi hadi kullanalım içeride, küçük, orta boy işletmelerin
finansmanında. O zaman ne der IMF: “Hayır,
kullanamazsınız.” Neden? “Çünkü, bu para, ülkeye giren
sıcak paranın istediği zaman çıkmasında
rezerv olarak tutulacak.” denir. Türkiye, yüzde 18’le dolar
bazında dışarıda borçlanırken, kendi
dövizini, tuttuğu dövizi yüzde 2-3’le Amerika’da bankalarda
değerlendirir. Bu ekonomik politika, küresel sermayenin
Türkiye’ye giydirdiği elbisedir. Bu elbise, KOBİ’leri,
küçük orta boy işletmeleri kapsamamaktadır, onları
zor durumda bırakmaktadır. Onun için finansman
yollarına ulaşmada KOBİ’lere farklı kaynaklar
bulmalıyız ve bu destekleri artırmalıyız.
Değerli
arkadaşlarım, aynı şekilde, küçük orta boy
işletmeler dediğimiz KOSGEB’de, üreticinin,
KOBİ’lerin finansmana ulaşmaları çok zordur. Veri
tabanına gireceksiniz, sinerji odaklarına, veri tabanına
gireceksiniz. Veri tabanına girebilmek, insanın
belinden su almakla eş değer. Benim, 2005’ten 2007’ye kadar
İzmir bölgesinde, kapı kapı dolaşıp
girdirebildiğim sayı 300’ü bulmadı. Türkiye
çapında da bakın. Peki, nasıl olacak? İzmir’de 100
binin üzerinde KOBİ var. Nasıl olacak bunların ağa
girebilmesi? Küçük ve orta boy işletmelerde, mikro ve küçük
işletmeleri, bu zorluklardan
arındırılmış olarak finansa ulaştırabilecek
kaynakları bulmanızdan geçecek. Onları bürokrasiye
boğmadan, bilgisayar ortamı olmadan stratejik olarak
giremezsiniz buralara.
Değerli
arkadaşlarım, bu bürokratik, bu hantal, bu kaynak eksik
yapıyla KOBİ politikası oluşmaz ve Türk sanayisi
gelişemez. Türk sanayisini geliştirmek için yeni bir
ulusal sanayi politikası olmalıdır. Bu ulusal
sanayi politikasının temelinde de Türk sanayisini
geliştirme yatar, Türk sanayisini KOBİ’lerin temelinde
geliştirebilecek bir politika yatar. Onun için, bizim
yapmamız gereken, değer vermemiz gereken, KOSGEB ve bu
kuruluşlarda gerekli olan anlayış
değişikliğini, üretime dayalı,
markalaşmaya dayalı, bilgi teknolojileriyle katma
değeri yüksek ürün üreten, kaynak desteği almış
KOBİ’ler yetiştirmeli, onlarla ihracatçı
olmalıyız. İthalatın yerine ihracat yapabilen
bir ülke konumuna gelmeliyiz. Bunun için, meslek eğitimi ve meslek
eğitimiyle birlikte gelişecek, teşvik edilecek
sektörleri doğru tespit edip bu sektörler çerçevesi
içerisinde yeni bir ulusal sanayi politikasına
ihtiyacımız var, bunu yapacağız.
Konuşma
sürem bitiyor, son olarak diğer kurumlarla ilgili birkaç
şey söylemek istiyorum. Patent Enstitüsüyle de TÜRKAK’la da …
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Susam, süre veriyorum, tamamlar mısınız.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) – Bağlayacağım Sayın
Başkanım.
TÜRKAK’la da
Patent Enstitüsüyle de Türk Standartları Enstitüsüyle de
ilgili olarak söylemek istediğim bir konu var. Bu
kurumların, bugün, uluslararası çapta istedikleri
işlevi yerine getirmek için, hem idari
yapılanmalarında hem yasal düzenlemelerinde hem
kaynaklarında ciddi eksiklikler vardır. Bunlar hızla
düzeltilmelidir ve bağımsız olması gereken Türk
Akreditasyon Kurumu, Ticaret Bakanlığı bünyesinde
bir kurum olmaktan çıkartılıp bağımsız
hâle getirilmelidir.
Bir de şunu
söyleyeyim: Türk Standartları Enstitüsü, “helal gıda”
gibi, toplumu, ekonomik ve sosyal anlamda bölecek bir standart
verme anlayışından çıkıp daha düzgün, Türk
standardını geliştirecek işlerle
uğraşmalıdır.
Bu duygularla,
bütçenizin hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum. Hepinize en içten saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Susam.
Söz
sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda.
İlk söz,
Ankara Milletvekili Sayın Ahmet Deniz Bölükbaşı’na
aittir.
Buyurun
Sayın Bölükbaşı. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on üç
dakika Sayın Bölükbaşı.
MHP GRUBU ADINA
AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına, Dışişleri Bakanlığı ve AB
Genel Sekreterliği bütçeleri üzerinde görüşlerimizi
açıklamak amacıyla huzurunuzda bulunuyorum. Bütçenin,
Türkiye’ye, Dışişleri Bakanlığımıza
ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliğine hayırlı
ve uğurlu olması temennisiyle yüce heyetinizi
saygılarla selamlıyorum.
Görüşlerimizi,
kısıtlı süre içinde, Kıbrıs ve Avrupa
Birliği ile gelinen nokta ve PKK ile mücadele ve Kuzey Irak’tan
oluşan iki ana başlık altında, sınırlı
bir çerçevede ve satır başlarıyla dile
getireceğim.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa Birliği unsuru nedeniyle,
Kıbrıs sorunu, Türkiye’nin kontrol edemediği ve
sürekli zemin kaybettiği bir sürece girmiştir. Rum
yönetimi Avrupa Birliğini esir almış,
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri Kıbrıs
ipoteği altına sokulmuş ve Kıbrıs sorununun
çözümü de Avrupa Birliği ilkeleri ve normlarına
bağlanmıştır. Bu ipotek-mahkûmiyet denklemi, hem
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde hem de
Kıbrıs sorununda karşımıza kör bir çıkmaz
sokağı çıkarmıştır. Kıbrıs,
esasen geleceği olmayan sanal Avrupa Birliği sürecinde
ilk kırılma noktası olmuştur. AKP Hükûmetleri,
Kıbrıs ipoteğini, bu sonuçlarını baştan
itibaren bilerek kabul etmiş, günü ve görüntüyü kurtarmak
düşüncesiyle AB süreci ile Kıbrıs çözüm sürecinin bir
arada yürümeyeceğini bile bile lades demiştir. Bunun
sonucu, her iki süreç de Türkiye’nin aleyhine gelişmiştir.
Kıbrıs
konusundaki inisiyatif, bugün bütünüyle Rumların elindedir.
Gelişmeleri, Avrupa Birliğini arkasına alan Rumlar
yönlendirmekte, Türk tarafı ise bunun önünde
sürüklenmektedir. Türkiye’nin önüne, kabulü mümkün olmayan bir
denklem konulmuş ve Türkiye köşeye
sıkıştırılmıştır. AKP Hükûmetleri,
geçmişte, bu denklemin gereklerini karşılamak için
kaygan bir zeminde tehlikeli arayışlara girmiştir.
Aralık 2006’da, Kıbrıs üzerindeki, KKTC üzerindeki
ambargolar kalkmadan Türk limanlarının tek taraflı olarak
açılması için Fin Dönem Başkanlığına sunulan
Türk önerisi bunun en somut örneği olmuştur. Koreografi
değişikliği olarak adlandırılan bu önerinin
sözlü mü yazılı mı olduğunun, devletin ilgili
kurumlarının bundan haberi bulunup
bulunmadığının, o dönemde kamuoyunda uzun süre
tartışıldığı hatırlanacaktır.
Sayın
milletvekilleri, öte yandan, Türkiye, Avrupa Birliğinin
dayatması üzerine, 29 Temmuz 2005 tarihinde, Kıbrıs Ek
Protokolü olarak bilinen bir anlaşmayı
imzalamıştır. İmza sırasında, bunun
Rumları tanıma anlamına gelmediğini belirten
yazılı bir beyanda bulunmuştur. Hükûmet
yetkilileri, bu beyanın Türkiye’nin hukuki tutumunu
teminat altına aldığı konusunda kamuoyuna
müteaddit güvenceler vermişlerdir. Ancak aradan iki buçuk
yıla yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen,
bu protokol, onay için Meclise gelmemiştir. Bunun yanı
sıra, Sayın Başbakan, 25 Aralık 2006 günü yapılan
2006 bütçe görüşmelerinde, imzalanan bu protokolü
sahiplenmemiş ve siyasi nesebini tartışmalı
hâle getirmiştir. Sayın Başbakanın
tutanaklardaki ifadeleri aynen şunlar olmuştur:
“Kıbrıs’ta Türkiye hiçbir şey kaybetmemiştir. Ek
Protokol Parlamento çatısı altından geçmedikçe bizi
bağlamaz. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanının veya Dışişleri Bakanının,
altında imzası olan bir belge yoktur.”
Değerli
milletvekilleri, bu sözler Sayın Başbakana aittir. Bu
beyanın anlamı ve amacının açıklığa
kavuşturulması, AKP Hükûmeti için, artık
kaçınılmayacak bir yükümlülüktür. Protokol, Bakanlar
Kurulunun verdiği yetkiyle, Avrupa Birliği nezdindeki
daimi temsilcimiz tarafından, Türkiye adına
imzalanmıştır. Türkiye, bu suretle, protokol
hükümleriyle bağlanma iradesini resmen ortaya
koymuştur.
Şimdi,
Sayın Dışişleri Bakanına sormak isteriz:
Protokolün imzalanmasını yok ve geçersiz
sayamayacağınıza göre, Sayın
Başbakanın tutanaktan okuduğum ifadeleri ciddiyet,
sorumluluk ve muhteva bakımlarından nasıl
anlaşılmalıdır? Aradan iki buçuk yıl
geçmesine rağmen, protokol, hangi düşüncelerle onay için
Meclise sevk edilmemiştir? Bunu, imzalamaktan duyulan bir
pişmanlık olarak kabul etmemiz yerinde olacak
mıdır? Acaba, “tanıma” konusunda
yaptığınız beyanın hukuki bakımdan
yeterli olmadığı yolunda sonradan bir düşünce mi
geliştirdiniz? Protokolü Meclise getirmemenizin nedeni,
Avrupa Birliğinin bununla Türk limanlarının Rum
gemilerine açılması arasında kurduğu bağ
ise, bunu geçerli bir görüş olarak kabul ediyor musunuz?
Eğer ediyor ve bu nedenle Meclise protokolü
getirmiyorsanız, o zaman bu sonucun
doğacağını bile bile protokolü niye
imzaladınız? Bu sorulara, Sayın Bakan,
vereceğiniz cevaplar, dış politikanın
yürütülmesi konusunda Hükûmetinize hâkim olan
anlayışı göstermesi bakımından da
aydınlatıcı olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Hükûmeti,
Kıbrıs politikası konusunda da ilginç bir savunma
refleksi geliştirmiştir. Söylenen şudur: Annan
Planı’nın 2003 yılında kabul edilmesiyle üstünlük
Türk tarafına geçmiştir. Kıbrıs’tan tek bir asker
çekilmemiş, 1 metrekare toprak verilmemiş; buna
karşılık, haklılığımız
anlaşılmış, Türkiye itibar kazanmış ve
KKTC’nin görünürlüğü giderek artmıştır.
Bu muhayyel
başarı ve kazançları daha iyi anlayabilmek için,
Sayın Bakana şu somut soruları sormak isteriz:
Haklılığımız
anlaşıldığına göre, KKTC üzerindeki ambargo
ve kısıtlamaların herhangi bir unsuru kalkmış
mıdır? KKTC deniz ve havalimanları uluslararası
ticarete ve sivil havacılığa açılmış
mıdır? Ercan Havaalanı’na tek bir tarifeli uçuş
yapılmış mıdır? Tek bir tarifesiz charter
uçağı inmiş midir? KKTC dış dünya ile
doğrudan ticaret imkânına kavuşmuş mudur?
Avrupa Birliğinin söz verdiği Doğrudan Ticaret
Tüzüğü çıkmış mıdır? KKTC
pasaportlarının geçerli seyahat belgesi olarak kabul
edildiğini söylüyorsunuz. Bu durumda, KKTC
Cumhurbaşkanı ve Başbakanı, görünürlük ölçüsü
olarak kabul ettiğiniz Avrupa ve Amerika gezilerinde KKTC
pasaportu mu kullanmış yoksa Türkiye Cumhuriyeti
diplomatik pasaportuyla mı seyahat etmiştir? Sayın
Bakan, siz de çok iyi biliyorsunuz ki bunların hiçbiri
olmamıştır.
Şimdi, izninizle,
Hükûmetin Kıbrıs sorununun çözümü süreci konusundaki
tutarsız yaklaşımı üzerinde de kısaca durmak
istiyorum.
Kıbrıs’ta
24 Nisan 2003’te yapılan referandumda Annan Planı Türk
tarafınca büyük bir çoğunlukla kabul edilmiş, Rumlar
ise planı reddetmiştir. AKP Hükûmeti bu süreçte “evet”
kampanyası yürütmüş ve Annan Planı’na bütünüyle
sahip çıkmıştır. Sayın Bakan, bütçe
konuşmasında, Kıbrıs’ta bulunacak çözümün iki
devlet esasına dayanacağını söylemiş,
ancak, aynı zamanda Annan Planı’nın da referans
belgesi olduğunu ifade etmiştir.
Sayın
Bakanım, burada bir karar vermek, bir tercih yapmak
durumundasınız. Annan Planı, müzakere edildiği
dönemde, artıları ve eksileriyle bir çözüm modeli
ortaya koymuştur. Bu plan iki devlet esasına
dayanmamaktadır. Bundan iki devlet çıkmayacağı
ortadadır. Kaldı ki Kıbrıs sorununu içine
sürüklediğiniz çıkmazda, Annan modelini kabul eden
tarafı değil reddeden tarafı tatmin edecek bir çözüm
artık kaçınılmaz hâle gelmiştir. Bu bakımdan,
Türk tarafı, Annan Planı’nın da ötesine gidecek bir
çözüme angaje olmuştur. Avrupa Birliğine havale edilen,
Avrupa Birliği normlarına ve müktesebatına
bağlanan çözüm de Kıbrıs Türklerinin Rumlara
yamanarak Avrupa Birliğinin nimetlerinden istifade
edeceği ilhak yöntemi olacaktır. Kıbrıs
sorununda gelinen nokta maalesef budur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzey Irak’a askerî
müdahale için Meclisin izin vermesinin üzerinden, bugün
itibarıyla, elli beş gün geçmiştir. Bu dönemde yetkinin
etkili biçimde kullanılması dışında her
alanda hareketlilik yaşanmıştır. Hükûmet,
teröristlere siyasi aftan siyasi çözüm sürecine ve siyasi paket
hazırlığına kadar uzanan geniş bir yelpazede
büyük bir hareketlilik içine girmiştir.
PKK’yı
Kuzey Irak’tan tasfiye etmek için yola çıkan AKP Hükûmeti,
hedef küçültmüş ve fiilî saldırıların
durdurulmasıyla yetineceğini ortaya koymuştur.
Türkiye’nin
bölünme modelleri ABD Büyükelçisinin kahvaltı
sofralarına taşınmış, AKP milletvekilleri
bu tartışmalara katılmıştır.
Sayın
Başbakan, teröristler için geniş kapsamlı siyasi af
için yeni bir düzenleme yapılacağını
açıklamış ve bu suretle, terör örgütüyle bir
pazarlık süreci başlatılacağı ortaya
çıkmıştır. AKP yetkililerinin…
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, Sayın
Konuşmacı, hiçbir şekilde ne partimizin ne de
Hükûmetimizin aklından geçmeyen birtakım
açıklamalar ve ciddi suçlamalarda bulunmuştur.
AHMET
DENİZ BÖLÜKBAŞI (Devamla) – Çıkar, cevap verirsiniz
bitirdikten sonra.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Böyle bir şey olmaz!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Size sıra gelecek Sayın Canikli.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Türkiye’nin bölünmesinin ABD
Büyükelçisinin sofralarında konuşulduğunu ifade
ediyor!
BAŞKAN –
Dinler misiniz! Bir dakika dinler misiniz!
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, lütfen, daha
ciddiyetle konuşsun!
BAŞKAN -
Sayın Canikli, beni dinler misiniz! Bir dakika, lütfen…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bütçe, Hükûmeti eleştirmek içindir.
BAŞKAN – Bakın,
bundan sonra gruplar konuşacak, AK Parti Grubu konuşacak,
Sayın Bakanımız konuşacak. Lütfen, biraz
tahammüllü olalım. Lütfen… Yanlışlık varsa,
düzeltilir. Lütfen…
Devam eder
misiniz Sayın Hatip.
SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – İlk kez böyle bir nezaketsizlik görüyoruz.
AHMET
DENİZ BÖLÜKBAŞI (Devamla) – Efendim, burada ciddi
olması gereken AKP Hükûmetidir Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Lütfen, siz…
AHMET
DENİZ BÖLÜKBAŞI (Devamla) – Sayın sözcü çıkar
cevap verir fakat sözümü kesmesi…
BAŞKAN –
Devam edin.
SERACETTİN
KARAYAĞIZ (Muş) – Burası milletin kürsüsü.
AHMET
DENİZ BÖLÜKBAŞI (Devamla) – Baştan alıyorum.
Sayın
Başbakan, teröristler için geniş kapsamlı siyasi af
için yeni bir düzenleme yapılacağını
açıklamış ve bu suretle, terör örgütüyle bir
pazarlık süreci başlatacağı ortaya
çıkmıştır. AKP yetkililerinin
açıklamalarından, yeni Anayasa hazırlanması
sürecinin etnik bölücülüğün bazı siyasi taleplerinin
karşılanması için kullanılacağı
açıklık kazanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, sözlerimi bitirirken, Türkiye’nin terörle
mücadelede uluslararası hukuktan kaynaklanan
haklarını tehlikeye atan bir gelişme üzerinde
kısaca durmak istiyorum.
AKP Hükûmeti
28 Eylül 2007 tarihinde Irak ile Terörle Mücadele
Anlaşması imzalamış ve bunun Türkiye’ye çok
önemli kazanımlar sağladığını kamuoyu
önünde dile getirmiştir. Ancak, bu Anlaşma’nın metni
hâlâ açıklanmamış, onay için de Anlaşma hâlâ
Meclise sevk edilmemiştir. Anlaşma, 10 Ekim tarihinde “çok
acele” kaydıyla gönderildiği Başbakanlıkta
hâlâ bekletilmektedir.
Anlaşma’nın
7’nci maddesinde, onay işlemlerinin imza sonrası en geç üç
ay içinde yerine getirileceği hükmü yer
almıştır. Bu süre 28 Aralıkta bitecektir. Bunun
için sadece on sekiz gün kalmıştır. Ancak, Anlaşma
hâlâ kayıptır, akıbeti meçhuldür.
Aslında,
Anlaşma’nın niye saklandığı çok iyi
bilinmektedir. Terör saldırılarına karşı
Türkiye’nin ülkesini ve halkını koruma hakkı AKP
Hükûmeti tarafından bu Anlaşma’yla
tartışmalı hâle getirilmiş ve üçüncü bir ülkeyle
müzakere konusu hâline getirilmiştir. Anlaşma’nın
ekinde, Türkiye’nin bu hakkının
olmadığını kayda geçiren bir hüküm, Türkiye
Cumhuriyeti İçişleri Bakanı tarafından paraf
edilerek, Terörle Mücadele Anlaşması’nın
ayrılmaz parçası hâline getirilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sadece bu örnek bile, AKP
Hükûmetinin terörle mücadeleyi ne derecede ciddiye
aldığını göstermeye yetecektir. Terör
Anlaşması’nın onay işlemleri
Dışişleri Bakanlığı tarafından
yürütüldüğünden, Sayın Bakanın bu konuda Meclisimizi
aydınlatmasından müteşekkir
kalacağımızı ifade ediyorum ve Sayın Bakana
bu Anlaşma’yı çekip çekmediklerini sormak istiyorum.
Yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bölükbaşı.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ikinci söz, Edirne Milletvekili
Sayın Cemaleddin Uslu’ya aittir.
Buyurun
Sayın Uslu. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on iki
dakika Sayın Uslu.
MHP GRUBU ADINA
CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
2008 Yılı Bütçe Kanun Tasarısı'yla ilgili olarak
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Rekabet Kurumu
bütçeleri üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
şahsım ve grubum adına sizleri saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız,
günümüz şartları ve mevcut teknolojinin gereklerine
göre ülkemizin sanayi ve ticaret politikalarının
belirlenmesine ve geliştirilmesine dair çok önemli bir alanda
hizmet vermektedir. Diğer bir deyişle üretimden pazara her
safhada koruyucu, yönlendirici bir dizi faaliyet içerisindedir.
Bilgi ve
teknolojinin artık çağımızın en önemli
gerçeği olduğunu, bilgi ve teknoloji üretip satamayan
bir ülkenin uluslararası şartlarda rekabet
edemeyeceğini hepimiz bilmekteyiz. Kısacası, ülke
sanayi ve ticaretinin gelişmesi için yapılması
gereken her şey Bakanlığın asli
görevlerindendir. Hâl böyle olmakla beraber, Sayın
Bakanlığımızın, Değerli
Bakanlığımızın bütçesine
baktığımızda, geçen yıla göre yüzde 5,21 bir
büyüklük ve yine gayrisafi millî hasıla içerisinde de binde
46 bir pay bulunmaktadır. Bu göstermektedir ki, bu Bakanlığın
bu bütçeyle yapabilecekleri şeyler Bakanlığın
son derece rutin görevleri olmaktadır. Zaten Plan Bütçe
Komisyonunda Sayın Bakanın hem sunuşunu hem Plan Bütçe
Komisyonunda görev alan değerli milletvekillerinin bu
konudaki eleştirilerini yakinen o gün takip ettim. Orada da
izlediğim kadarıyla Sayın Bakanın da:
"Toplam 332 milyon 774 bin YTL Bakanlık bütçe ödeneği ile
Bakanlığımızın faaliyet alanında
kalıcı etkiler yaratacak işlerin yürütülmesi
zor." ifadeleri, doğrusu bizim tarafımızdan da
kabul görmektedir.
Bakanlığın
bütçe değerlendirmelerinde, eleştirilerinde çok fazla
rakamsal değerlendirmelere girmek istemiyorum, çünkü
dediğim gibi, Plan Bütçe Komisyonunda da bunları takip ettim, orada da çok
ciddi eleştiriler oldu, görüşmeler oldu. Ben
görüşlerimi daha ziyade birkaç konu üzerinde
yoğunlaştırarak sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Özellikle
Bakanlığın, her bakanlıkta olduğu gibi,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığında da ar-ge
faaliyetlerinin çok önemli olduğunu biliyoruz. Bu
faaliyetlerin daha ciddi bir bütçeyle veya daha geniş bir
harcama imkânıyla yapılabilmesi çok daha önemli
olacaktır.
Yine, illerde
bulunan hakem heyetlerinin, özellikle tüketici
şikâyetlerinin yerinde değerlendirilebilmesi ve
sonuca ulaştırılabilmesi açısından çok
önemli olduğunu biliyoruz. Bu tüketici şikâyetlerinin
değerlendirilmesinin de fevkalade faydası vardır.
Zira, ciddi, bilinçli bir tüketici mutlaka üretimdeki kalitenin de
artırılmasına fayda tesis edecektir.
Rekabet
Kurumunun faaliyetlerini takdir ediyorum, on yıldan beri
-bugüne kadar- bu faaliyetlerini devam ettiriyor. Ancak bir
Amerika Birleşik Devletleri, bir Avrupa ülkesi seviyesinde
bu Kurumun o seviyeye gelmesi için de elden gelen gayreti
sürdüreceğine inanıyorum doğrusu.
Küçük sanayi
siteleri, organize sanayi bölgeleri, endüstri bölgeleri, evet,
bu, gerçekten fevkalade önemli bir husus. Bakanlığın
devam etmekte ve düşündüğü 240 proje için yaklaşık
100 milyon YTL’nin üzerinde bir harcama yapabileceği ifade
ediliyor. Doğrusu, fevkalade önemli. Ancak, Sayın
Bakanım, bu organize sanayi bölgelerinin doluluk
oranını lütfen değerlendirmeye alalım. Sanayi ve
ticaret il müdürlükleri vasıtasıyla yürütülen bu
faaliyetler, bir anlamda istihdama da çok ciddi fayda
sağlıyor. Özellikle benim Edirne bölgemde de bunu yakinen
biliyorum. Edirne’de yapılmakta olan yeni organize sanayi
bölgesi, henüz daha doluluk oranı itibarıyla çok
gerilerde, ancak bunun teşvik edilmesi lazım. Yine Edirne
ilçelerinde, Uzunköprü ve Keşan’da da bu anlamdaki
çalışmaların değerlendirilmesini rica
ediyorum. Çünkü hakikaten bölgemizde yaklaşık 10 bin
kişiye bir istihdam sağlayacağı kanaatindeyim.
Diğer
taraftan, Bakanlığın diğer işlerine,
diğer görevlerine baktığımızda: Şeker
fabrikalarının özelleştirme kapsamı içerisine
alındığını biliyoruz. Esasında, bu
faaliyet, zannediyorum, Türkiye’de pancar bazlı şeker
üretimini, pazar payını azaltmakta. Bu anlamda, özellikle
şeker pancarı üreticileri ciddi sıkıntılar
içerisinde. Biliyorsunuz, şeker pancarı, hem sanayide
hem tarımsal alanda üreticiye çok ciddi katkılar
sağlayan bir faaliyet türü, tarımsal faaliyet. Hatta,
kırsal alandan sanayi alanına göçü bile etkileyecek,
üreticimizin toprağında, yerinde, köyünde
kalmasını sağlayabilecek çok önemli bir proje. Ancak,
uluslararası tatlandırıcı şirketlerinin bu
konuda ülkemiz üzerinde ciddi bir pazar
araştırmaları var. O anlamda da pancar
üreticilerinin meselesinin çözümü konusunda gayretlerinizi
talep ediyorum.
Esnaf ve
sanatkârlarla ilgili kısaca ifade etmek istiyorum.
Biliyorsunuz, esnaf ve sanatkârlarımız, Türkiye’de,
neredeyse üçte 1 nüfusa sahip olan bir tabanı teşkil
ediyorlar. Bu kişiler, bu esnafımız, bu sanayicimiz,
sanatkârımız, bu anlamda ciddi sıkıntı
içerisinde. Bakın, bu marketler yasası hâlâ
çıkmadı. Özellikle küçük illerde bile artık
konuşlanmaya başlamış olan bu büyük marketler,
küçük esnafı içinden çıkamaz hâle, para kazanamaz hâle
getirdi. O anlamda bu yasanın bir an önce çıkması
lazım. Ancak, şu ana kadar da kurulan bu büyük marketler,
maalesef küçük esnafı bitirdi. Bu arada, ben Sayın
Bakanıma da bunu hatırlatmak istiyorum. Hatta, bir soru
olarak da alabilir mutlaka. Bu beş yıllık süre içerisinde
kaç esnafımız kepenk kapattı? Gerçekten bu çok önemli
bir hâle geldi. Anayasa’nın 173’üncü maddesi esnafla ilgili;
devlet, esnafın ve sanatkârın gelişmesini,
kazanmasını, işte bu mealde “bir dizi tedbirler
alır” ifadesiyle hüküm altına almış. Ancak,
bakıyoruz, biz esnafımıza yüzde 13 faizle kredi
kullandırıyoruz. Tek haneli bir enflasyon olduğu
günümüzde –öyle ifade edildiği için söylüyorum- bu
şartlarda, sanayicimize, esnafımıza ve
sanatkârımıza bu denli yüksek faiz
kullandırılması esnafımızı
sıkıntıya sokmakta. Geçtiğimiz dönemlerde yüzde
85 oranında bu ülkede enflasyonun yaşandığı
durumlarda, yüzde 42 ile esnafımız kredi
kullanmıştı.
Diğer
taraftan, 5362 sayılı Yasa’nın 68’inci maddesinde
“3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu kapsamında
olan mesleklere –ki, bu mesleklerin sayısı da 135’tir-
kayıt sırasında meslek dalıyla ilgili
ustalık belgesi istenir.” maddesi açık ve net bir
şekilde belirtilmiştir. Bu, doğru bir taleptir.
Avrupa Birliğine üye olan ülkelerde de bu husus böyledir.
Fakat, 5174 sayılı Kanun, yani Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği Kanunu’nun 102’nci maddesinde “Ticaret siciline
kayıt olanların 3308 sayılı Mesleki Eğitim
Kanunu’nda öngörülen ustalık belgesi istenilmez.”
denilmektedir.
Şimdi
değerli milletvekilleri, 3308 sayılı Kanun bizim,
5174 sayılı Kanun bizim, 5362 sayılı Kanun da
bizim. Bu üç kanunda farklı değerlendirmeler var,
farklı uygulamalar var. Dolayısıyla, şimdi
burada serbest meslek erbabının mesleki eğitimine
önem verilmesini mi sağlamamız gerekiyor, yoksa esnaf
burada göz ardı mı edilmiş? Bunun düzeltilmesi
gerekir. Esnafın, ticaret erbabının önünün
açılması gerekir. Bunu, hassaten bilgilerinize
sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, geçen hafta gazetelere şöyle bir manşet
düştü: “FİSKOBİRLİK yönetimi devrildi.” Bu, neden
böyle alındı? Yani, gazeteler niye bunu manşetlerine
böyle taşıdı veya insanlar niçin bu olayı bu
şekilde aldılar, buna biraz değinmek istiyorum.
Biliyorsunuz,
geçen hafta FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu yeni
görevini bir başka yönetim kuruluna devretti genel kurul
neticesinde. Bu, son derece doğal bir olay belki de. Ancak burada
dikkat çeken hadise, yeni görevi alan Yönetim Kurulu
Başkanımız, siyasetin içerisinden gelmiş,
AKP’de siyaset yapan, yapmaya devam eden bir üretici.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere, 2000 yılı haziran
ayında Dünya Bankası desteği gözetilerek birliklere
özerklik sağlamak amacıyla 4572 sayılı Yasa
çıkarıldı. Bu Yasa’nın esasında mimarı
da burada, Milliyetçi Hareket Partisi sıralarında da
oturan o dönemin Değerli Bakanı. O dönemde ben de
yaptığım görev itibarıyla bu heyetin içerisinde
yer aldım.
Bu Yasa’yla
temel amaç, birlikleri, siyasetten arınmış, ekonomik
yönden kendi ayakları üzerinde duran özerk bir yapı tesis
etmekti. Birliklerin bu seviyeye gelebilmeleri için de bir süre
hedeflenmiş ve bunun için de bir Yeniden Yapılandırma
Kurulu oluşturulmuştur. Bu Kurulun görüş ve
önerileri doğrultusunda birlikler eski borçlarından
arındırılacak, personel yüklerinden
kurtarılacak ve neticede serbest piyasa kuralları
içerisinde hareket edebilecek, üreticiye hizmet edebilir hâle
getirileceklerdi. Peki, sonuç ne oldu? AKP Hükûmeti, fındık
politikalarıyla FİSKOBİRLİK’i devre
dışı bırakarak önce batırdı, sonra ele
geçirdi, şimdi de kurtaracak. Edindiğimiz bilgilere
göre, bu işin ülkemize maliyetinin 1,5 milyar dolar
olduğu ifade ediliyor.
TASKOBİRLİK
Nevşehir’dedir. Çalışanlarının
maaşını ödeyemez hâlde şu esnada. 1 milyon YTL
kredi alabilse sorunlarını çözecek. Zira, meyve suyu
konsantresi ihracatı potansiyeli bir hayli yüksek. Ancak,
aynı zamanda şarap üretimi yaptığı için
mevcut Hükûmet tarafından kredi
kullandırılmasının engellendiği ifade
ediliyor.
KAYISIBİRLİK’in
işletme sermayesi kalmadı, faaliyetlerini durdurdu. Her
iki birlik de 2000 sonrası borçları için 6183’e verildi.
Diğer
birliklerde de çok büyük sıkıntılar var. Geçen hafta
İzmir’de yapılan toplantıda birlikler bir sonuç
bildirgesi yayınladılar. Piyasaları regüle etmek
inancıyla yürüttükleri faaliyetlerinden dolayı biriken
borçlarının silinmesini istiyorlar. Bundan sonra
doğacak görev zararlarının hazine tarafından
üstlenilmesini istiyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Uslu, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
CEMALEDDİN
USLU (Devamla) – Zira, fındık alımı için 13
Kasım 2007 tarihinde Toprak Mahsulleri Ofisine tanınan
görev zararı ayrıcalığının
kendilerine de tanınmasını istiyorlar.
Netice
itibarıyla, yedi yıl önce başlayan birliklerin özerk
olma çabaları, AKP Hükûmetlerinin birlikleri tekrar ele
geçirme politikaları sonucunda bir işe
yaramamıştır.
Değerli
milletvekilleri, birliklerin bugünkü
sıkıntılarından kurtarılarak 4572
sayılı Yasa’da yeni düzenleme, değişiklikler
yapılarak piyasaya, üreticilere hizmet edebilecekleri ve
piyasada kazanca dönebilecek faaliyetlerde bulunabilmeleri
için gereken desteğin sağlanması gerekiyor.
Bir de
lisanslı depoculukla ilgili, çok önemli gördüğüm için
ifade ediyorum, lisanslığı depoculuğun da
teşvik edilmesi lazım. Bu ülkede buna ciddi şekilde
ihtiyaç var.
Sanayi ve
Ticaret Bakanlığımızın bütçesi üzerinde
görüşlerimi ifade etmeye çalıştım. Sayın
Bakana ve değerli çalışma arkadaşlarına
başarılar diliyorum. 2008 yılı bütçesinin hayırlı
olması dileklerimle, yüce heyetinize bir kez daha
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uslu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına son söz, Kütahya Milletvekili
Sayın Alim Işık’a ait.
Buyurun
Sayın Işık. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on
dakika.
MHP GRUBU ADINA
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
bağlı kurum ve kuruluşları olan Millî
Prodüktivite Merkezi, Türk Akreditasyon Kurumu, Türk
Standartları Enstitüsü Başkanlığı ve Türk
Patent Enstitüsü Başkanlığı bütçeleri
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi, grubum ve
şahsım adına saygılarımla selamlarım.
İsimlerini
zikrettiğim kurum ve kuruluşlar, sizlerin de çok
yakından bildiği gibi, ülkemizdeki sanayi ürünlerinin
üretimiyle ilgili mevzuatı ve düzenlemeleri yüklenmiş,
yasal sorumluluğu haiz birimlerdir. Yani, konunun anahtar
sözcüğü üretimdir. Bilindiği gibi üretim, ihtiyaç
duyulan mal veya hizmetlerin ortaya konması ya da var olan bir
üründe katma değer yaratılması faaliyeti olarak
tanımlanmaktadır. Özetle üretim,
ağırlıklı olarak mühendislik mesleği
uygulama faaliyetleridir.
Yeterince
üreten bir toplum veya ülke şu üç önemli problemini kolay çözer:
Birincisi, sosyal barışın daha kolay tesisini
gerçekleştirir. İkincisi, istihdamını
artırarak işsizlik sorununu çözer. Üçüncüsü de, ihracat
yaparak döviz cinsinden yapmış olduğu
borçlarını ödeme şansına kavuşur.
İşte, belirtilen bu yararları nedeniyle, üretmek ve
ürettiğini satmak, ülkemiz için de olmazsa
olmazlardandır.
Bu vesileyle,
Türkiye’nin üretim ordusu içinde görev alan işçisinden
işverenine, bürokratından bakanına kadar herkese
milletimiz adına teşekkür ediyor, sanayinin içinden
gelmesi nedeniyle hepimizin sıra dışı ve güzel
işler başaracağını beklediğimiz
Sayın Bakana da görevinde başarılar diliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu
kuruluşların gerek bütçeleri gerekse fonksiyonları
ile ilgili görüş ve önerilerimi ayrı ayrı kısaca
özetlemek istiyorum:
Birincisi,
Millî Prodüktivite Merkezi hakkındaki görüşlerimiz. Bu
Merkez, 1965 yılında, 580 sayılı Yasa’yla
kurulmuş, kamu kurumu niteliğinde, tüzel
kişiliği haiz, bütün işlemlerinde özel hukuk
işlemlerine sahip bir kuruluştur. Araştırma,
danışmanlık, ölçme ve izleme, eğitim ve yayım
işlevlerini yürütür.
Millî
Prodüktivite Merkezi, ulusal düzeyde kıt kaynakları
etkin kullanarak, sürdürülebilir bir kalkınmanın
gerçekleştirilebilmesi için verimlilik
artışını sağlamak amacıyla, iller
bazında yürüttüğü verimliliği artırma
projeleri kapsamında ücretsiz olarak o ilin firmalarına
danışmanlık yapmakta ve eğitim programları
vermektedir.
Bu kapsamda,
bugüne kadar kırk ilde çalışmalar
yapmıştır. 2007 yılında kendi ilim olan
Kütahya’da da yürütülen proje nedeniyle ilgililere
teşekkür ediyorum. Ancak, bu tür çalışmalarda o
illerdeki üniversitelerin, özellikle endüstri mühendisliği
ve sosyoloji bölümleri gibi ilgili bölümlerin
elemanlarıyla da birlikte çalışılması
gerekmektedir. Aksi takdirde, bu kurumun verimli çalıştığı
şüphe götürebilir. Bu konunun ilgililerce dikkate
alınacağını umuyorum.
Diğer
yandan, kurumun adının “Millî Verimlilik Merkezi”,
“Türkiye Verimlilik Merkezi” ya da “Türkiye Verimlilik ve Kalite
Merkezi” olarak değiştirilmesi de Türkçemizin
korunması adına önemli bir aşama olacaktır.
Kurumun özerk
yapısının güçlendirilerek korunması da önemli
gördüğüm bir diğer konudur.
Ayrıca,
kurumun ülkemizde özellikle üretim planlaması, verimlilik,
kalite yönetimi ve kalite kontrol, ergonomi, iş etüdü ve
benzeri gibi konularda yoğun bilgi ve uygulama projeleriyle
donatılan endüstri mühendislerinin
ağırlıklı olduğu uzman istihdamına
öncelik vermesi yararlı olacaktır.
Geçen yasama
döneminde çıkartılan 5627 sayılı Enerji
Verimliliği Kanunu’nda yer alan Enerji Koordinasyon
Kuruluna Millî Prodüktivite Merkezinin dâhil edilmemesi, bu
kurum adına bir haksızlıktır, bunun
düzeltilmesini temenni ediyorum.
Kuruluşun
2008 yılı bütçesi 10 milyon 151 bin YTL olup,
yaklaşık geçen yıla göre yüzde 4,9 oranında
artmıştır. Bu bütçeyle, personelin giderek
kötüleşen özlük haklarının iyileştirilmesi
mümkün görünmemektedir ve genel bütçe artış
oranının altında bir oran söz konusudur.
İkinci
kurum KOSGEB; bu konuda grubumuz üyelerinden Sayın Necati
Özensoy açıklama yapacağı için, zamanı iyi değerlendirme
adına bu konuyla ilgili herhangi bir değerlendirme
yapmayacağım.
Üçüncüsü, Türk
Akreditasyon Kurumu ya da kısa adı TÜRKAK. 57’nci Hükûmet
döneminde, 1999 yılında 4457 sayılı Kanun’la
kurulmuş, 2000 yılında da idari yapısını
tamamlayarak faaliyete geçmiştir. Bu Kurumun
başlıca görevi, ülkemizin AB üyelik sürecinde uygunluk
değerlendirmesi hizmetlerine nitelik kazandırmak ve bu
hizmetleri yaygınlaştırarak, laboratuvarları
belgelendirme ve muayene kuruluşlarını akredite
etmektir.
TÜRKAK,
imzaladığı karşılıklı tanıma
anlaşmalarıyla uluslararası arenada
tanınır hâle gelmiştir. Bugün itibarıyla TÜRKAK,
5018 sayılı Kanun, Kamu İhale Kanunu, Harcırah
Kanunu, 632 sayılı Kanun Hükmünde Kararname,
Başbakanlık, bakanlık genelgeleri gibi pek çok
bağlayıcı düzenlemeyle, idari ve mali özerkliğe
sahip tarafsız bir idare olmaktan süratle
uzaklaştırılmaktadır. Bu durum ise, Türk
Akreditasyon Kurumunun uluslararası arenada
kazanmış olduğu tanınmaları tehlikeye
sokacak duruma getirmiştir.
Nitekim,
59’uncu Hükûmet döneminde, 4457 sayılı Kanun’da
değişiklik yapılmasına ilişkin bir
tasarı üzerinde tartışılmış, ancak
yasalaşamamıştır. İnşallah, bu dönem, bu
tasarı, daha da Kurumu ileriye götürecek önerilerle
yasalaşır.
Kurumun 2008
yılı bütçesi 4 milyon 710 bin YTL olup, yüzde 1,99
oranında artışa sahiptir ve oldukça yetersiz
olduğu söylenebilir.
Dördüncü
kuruluşumuz, Türk Standartları Enstitüsü, kısaca
TSE. Tüketicinin korunması, sanayicinin daha kaliteli mal
üretmesi, kaliteli mal ve hizmet dolaşımının
sağlanması için her türlü standardı yapmak
amacıyla 1960 yılında 132 sayılı Kanun’la
kurulmuştur ve tüzel kişiliği haizdir.
Kuruluşundan
bugüne 27 binin üzerinde Türk standardını iş
hayatına kazandırmış, standartlara uygun
üretimin tescili anlamına gelen belgelendirme hizmetleri
ile yaygın laboratuvar hizmetlerini de başarıyla
sürdüregelmiştir. Ancak, Dış Ticaret
Müsteşarlığının çıkardığı
bir tebliğle TSE’nin belirlediği standartların
arandığı ithal ürünlerde Avrupa Birliğinin zorlamasıyla
gümrüklerde denetime tabi tutulan ithal mal sayısı
836’dan 210 kaleme indirilmiştir. TSE standardının
aranmaması nedeniyle, 1 Ocak 2006’dan bu yana oyuncaktan
biberona, kınadan diş macununa kadar pek çok
sağlıksız ürün yurda girmiş ve tüketiciye
satılmıştır. Bu arada da yerli sanayicimizi
maalesef sıkıntıya sokmuştur. Böylece, ülkemiz
AB’nin paydaşı değil pazarı hâline
getirilmiştir.
Yeni
uygulamaya göre serbestçe ülkemize giren ürünlerde eğer
sağlık veya güvenlikle ilgili bir problem çıkarsa,
ilgili bakanlıkların elemanları devreye girecek söz
konusu ürünler piyasadan toplatılacak ya da bu ürünlerin
girişi yasaklanacaktır. Tabii, bunun da denetimi için
önemli bir altyapı gerekiyor. Bu yetersizlik de söz konusudur.
CE belgesinin
sahte olduğundan şüphelenilen bir malın teknik
dosyasının istenmesi de AB tarafından
yasaklanmıştır. Sadece ithalatçının
vereceği bir taahhütname yeterli görülmektedir.
Kırk
beş yılı aşkın bir süredir mevcut Kanun’un
verdiği özerklikle önemli başarılar sağlayan TSE,
son yıllarda 5018, 6245 ve 4734 sayılı Kanunlar
kapsamına alınarak işlevlerini yerine getiremez
hâle gelmiştir. Bu konunun düzeltilmesi gerekir.
Bütçesi yüzde
1,54 oranında artırılmış, ancak finans
problemi olmayan bir kuruluşumuzdur.
Türk Patent
Enstitüsü Başkanlığı ise, patent ve faydalı
modeller, markalar, endüstriyel tasarımlar, coğrafi
işaretler ve entegre devre topografyalarından oluşan
sınai mülkiyet haklarının korunmasıyla ilgili
işlemleri yürütmek, bilgi ve doküman hizmeti vermek ve
uluslararası anlaşmalardan doğan yükümlülükleri
yerine getirmekle görevli bir kuruluşumuzdur.
Günümüzde
sınai mülkiyet hakları küresel rekabette öne
çıkmanın en önemli unsuru hâline gelmiştir ve bu
konuda da bu kuruluşumuz önemli hizmetler yapmaktadır ve
önümüzdeki dönemde mutlaka güçlendirilmesi gerekmektedir.
Öncelikle,
kurumda çalışan sayısının ve
niteliğinin artırılmasının yanında,
çalışanların özlük haklarının da
iyileştirilmesi kaçınılmazdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Işık, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
ALİM
IŞIK (Devamla) – 2008 yılı bütçesi yüzde 17,14
oranında artırılmış, belki de Bakanlığımıza
bağlı kuruluşlar içerisinde en yüksek bütçeye sahip
olan birimdir. Bu nedenle başarılı bir
çalışma yapacağını beklemekteyim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak
aşağıdaki birkaç öneriyi de dikkatlerinize sunmak
istiyorum:
Birincisi;
daha çok teknik personel ve uzmanın bulunduğu bu tür
kurumlarda personel kıyımına yönelik politik
davranışlara asla yer verilmemelidir.
İki; bilgi
üretim teknolojileri, nanoteknoloji, üretim ve süreç
teknolojisi ve benzeri gibi stratejik teknolojilere ilişkin
ar-ge faaliyetlerine ve sonuçlarının üretime
dönüştürülmesine öncelik verilmelidir.
Sanayinin
kullandığı girdilerin fiyatlarını
yükselten fon ve benzeri kesintiler
kaldırılmalıdır.
Yatırımcının
önündeki bürokratik engeller kaldırılmalı, resmî
işlem sayısı azaltılmalı, e-yatırım,
elektronik veri tabanı yardımıyla yatırım
işlemleri en kısa sürede tamamlanmalıdır.
Kayıt
dışı ekonomiyi azaltarak
yatırımcının vergi yükü düşürülmeli…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık.
ALİM
IŞIK (Devamla) – Bu vesileyle hepinize saygılar
sunuyorum.
Bütçenin
hayırlı olmasını dilerim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Şimdi, söz
sırası AK Parti Grubunda.
AK Parti Grubu
adına ilk söz, Aksaray Milletvekili Sayın Ali Rıza
Alaboyun’a ait.
Buyurun
Sayın Alaboyun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Alaboyun.
AK PARTİ
GRUBU ADINA ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli
milletvekilleri; Dışişleri
Bakanlığı 2008 yılı bütçesi üzerinde AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi ülkemiz sıcak
çatışmaların ve bölgesel
istikrarsızlıkların hâkim olduğu Orta Doğu
bölgesinde bulunmaktadır. Böylesine gerilimli bir bölgede,
gerek ekonomik gücü gerekse izlediği akılcı
dış politika ile Türkiye bir istikrar ve güven adası
olarak ortaya çıkmaktadır. Son yıllarda AK Parti
İktidarıyla sağlanan kalıcı istikrar ve
sürekli büyüyen ekonomik gücümüze paralel olarak Türkiye'nin
diplomatik etkinliği bölgesel ve küresel boyutta sürekli
artmakta, Türkiye bölgesel ve küresel aktör olma yolunda
hızla mesafe katetmektedir.
Değerli
arkadaşlar, komşularımızla ilişkilerimizde
sorunları çözmeye, komşuluk ilişkileri
geliştirmeye yönelik aktif bir dış politika
izlenmektedir. Türkiye, komşularıyla sonsuza kadar
beraber yaşamak zorunda olduğunun, gerginlik ve
çatışmaların komşulardan hiçbirinin
yararına olmadığının bilincindedir. Bu
bilinç ve Yüce Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” prensibi
çerçevesinde izlenen dış politika ile
komşularımızla sorunların çözümünde önemli
mesafeler katedilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'nin Kıbrıs
politikası, geçmişte Türk siyasetçilerini ve
hükûmetlerini “ver kurtulcu” ve “teslimiyetçi” olarak
suçlayanların etkisi altında şekillenmiş ve
“çözümsüzlük çözümdür” politikası benimsenmiştir. Bu
politika Türkiye ve Kıbrıs Türk halkına ağır
bedeller ödetmiş ve maalesef 1999 Helsinki Zirvesi kararı
ile Kıbrıs Rumlarının tek başına AB’ye üye olmalarının
önü açılmıştır.
AK Parti
İktidarıyla birlikte, otuz yıldır ilk defa bir
Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti Kıbrıs konusunda
inisiyatifi tam olarak ele almıştır. İzlenen
“Çözümsüzlük çözüm değildir.” politikası ile
Kıbrıs konusunda önemli diplomatik kazanımlar
sağlanmıştır. Bu bağlamda, Sayın
Başbakanımız 2004 yılında Bürgenstock’ta
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine Annan
Planı’nı görüşmeye hazır olduğumuzu
söyleyerek Rumları köşeye
sıkıştırmış ve Türkiye’nin AB yolunun
önünü açmıştır. 24 Nisan 2004 tarihinde Annan
Planı’nın Kıbrıs Türk kesimi tarafından kabul
edilip Rumlar tarafından reddedilmesiyle, otuz
yıldır, Kıbrıs’ta çözümü istemeyen tarafın
Türkler olduğu imajı ortadan
kaldırılmıştır. Çözümün aslında Rumlar
tarafından istenmediği ve Ada’nın tek hâkimi olma
politikası güttükleri tüm dünyaya açık bir şekilde
gösterilmiştir. Hükûmetimiz izlediği bu politikayla, 1
asker çekmeden ve 1 metrekare toprak vermeden, Kıbrıs
konusunda diplomatik üstünlük sağlamıştır.
Yıllardır Türkiye ve Türk ordusunu işgalci olarak
suçlayan dış unsurlar, referandum sonrası birdenbire
ortadan kaybolmuştur. Eğer Kıbrıs Türk
halkının 24 Nisan 2004’te “evet” dediği Annan
Planı konusunda 2002 yılında görüşmeleri
yürüten liderler “evet” deme cesaretini gösterebilmiş
olsalardı, Rumlar bugün ya AB üyesi olamayacaklar ya da
Kıbrıs Türkleriyle birlikte, iki kurucu devletli
“Kıbrıs Birleşik Devleti” adı altında AB’ye
üye olacaklardı. Bugün itibarıyla da Kıbrıs
sorunu büyük ölçüde çözülmüş olacaktı. Maalesef,
Kıbrıs Türk halkının referandumda gösterdiği
bu sağduyulu tutumu 2002 yılında görüşmeleri
yürüten liderler gösterememiş ve o gün, halkının
gerisinde kalmışlardır. Bununla beraber, Rumlar
AB’ye tam üye olarak alınmalarına rağmen,
Katılım Anlaşması’yla birlikte 10 No.lu
Protokol’ü imzalamak zorunda
bırakılmışlardır. Bu protokolle,
“Kıbrıs sorununun Birleşmiş Milletlerce sürdürülen
görüşmeler çerçevesinde çözülmesi gerektiği” hükmü
Avrupa Birliğinin birincil hukuku hâline gelmiştir. Bu
sayede, Rumların Kıbrıs sorununu AB’nin bir sorunu
hâline dönüştürme çabaları boşa
çıkmıştır.
Değerli
arkadaşlar, Ermenistan’la ilişkilerimize
baktığımızda, Ermenistan’ın sözde
soykırım iddiaları ile Türkiye’ye karşı
hasmane tutumunu sürdürmekte olduğunu görmekteyiz.
Ermenistan’ın bu politikasına karşı
Hükûmetimiz ve Meclisimiz, 2005 yılında
aldığı bir kararla, 1915 olaylarının
uluslararası boyutta araştırılması
amacıyla arşivlerini tarihçilere açmış,
konuyla ilgilenen tarafları araştırma yapmaya
çağırmıştır. Türkiye’nin bu atağı
Ermenistan’ı zora sokarken konuyla yakından ilgilenen
sağduyulu çevrelerde destek bulmuştur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Alaboyun, konuşmanızı tamamlar
mısınız lütfen.
ALİ RIZA
ALABOYUN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, AB konusunda AK
Parti İktidarının izlediği tutarlı
dış politika ve yaptığı reformlar sayesinde
Türkiye, AB ile ilişkilerinde, aday ülke statüsünden tam üyelik
için müzakere yürütülen ülke konumuna gelmiştir. Bu sürecin
Türkiye'nin muasır medeniyet seviyesine ulaşma yolunda
önemli katkıları olduğu hepinizin malumudur.
Terörle
mücadele politikası çerçevesinde gerek Hükûmetimizin
gerekse Meclisimizin yürüttüğü parlamenter diplomasiyle
terörle mücadelenin diplomatik ayağı başarıyla
yürütülmüş, bu çabalar sayesinde PKK terör örgütünün gerçek
yüzü ve terör eylemleri tüm dünyaya açık bir şekilde
gösterilmiştir. Bu politikalar kısa sürede meyvesini
vermiş, terör örgütünün uluslararası desteği
pasivize edilmiştir. Terörle mücadelemize verilen
uluslararası destekte büyük artış olmuştur.
Sözlerime son
verirken, Dışişleri Bakanlığı
bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı
olmasını diliyor, AK Parti Grubu ve şahsım
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Alaboyun.
AK Parti Grubu
adına ikinci söz, Bingöl Milletvekili Sayın Cevdet
Yılmaz’a aittir.
Buyurun
Sayın Yılmaz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği
Genel Sekreterliğinin 2008 yılı bütçesi üzerinde AK
Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu kısıtlı
süre içerisinde, sadece birkaç temel konuda görüşlerimi
sizlerle paylaşmak isterim.
Birinci ve en
önemli husus, Avrupa Birliğiyle katılım sürecinde
olan ülkemizin, bu süreci önümüzdeki yıllarda hızla
tamamlama gereğidir. Bildiğiniz gibi, Avrupa
Birliği bütçeleri yedi yıllık süreler şeklinde
belirlenmektedir. En son yapılan bütçe 2007-2013 dönemini
kapsamaktadır. Bir sonraki bütçe ise 2014-2020 dönemini
kapsayacaktır. Bizim, ülke olarak mutlaka 2013 yılına
kadar teknik uyum sürecini tamamlamamız ve teknik açıdan
hiçbir ülkenin ülkemize itiraz edemeyeceği bir konuma
yükselmemiz gerekmektedir. Bunu da yapabilecek kurumsal
kapasiteye, tecrübeye sahip olduğumuzu düşünüyorum.
Siyasi gerekçelerle Türkiye'ye karşı çıkan Fransa, Almanya
gibi ülkelere verilecek en güzel cevabın da Türkiye'nin,
reformlarını hızla tamamlaması, kendi iç
bünyesini güçlendirmesi ve uluslararası alanda çok daha
etkili bir aktör olarak ortaya çıkması olduğuna
inanıyorum. Aksi takdirde, hamasetle veya kendi kendimize
sloganlarla hiçbir yere varamayacağımız hepinizin
takdir edebileceği bir husustur.
Dolayısıyla,
önümüzdeki dönemde, mutlaka, bu yıl hazırlamış
olduğumuz Müktesebat Uyum Programı’na
başlamamız ve bunu hızlı bir şekilde hayata
geçirmemiz gerekiyor. Müktesebat dediğimiz, sonuçta
halkımızın çağdaş ülkelerdeki standartlarda
yaşam koşullarına kavuşmasını öngören
kurallar ve kurumlar bütünüdür. Siyasi konuları
ayırdığımız zaman, bunlar
halkımızın yararına olan, ekonomimizin daha
hızlı büyümesine yol açacak, ülkemizin uluslararası
itibarını artıracak hususlardır.
Dolayısıyla buralarda -ben özellikle muhalefet
partilerine de sesleniyorum- hep birlikte, bütün ülkemizin bir
projesi olan bu konuda el birliğiyle çaba sarf etmemiz
gerektiğini düşünüyorum ve bu süreci mutlaka hızlandırmamız
gerektiğini düşünüyorum.
Hızlanacak
bu sürece uygun olarak da kurumlarımızı yeniden
gözden geçirmek zorundayız. Burada da en önemli
kurumlarımızdan bir tanesi Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği. Sekreterliğimiz az sayıda
personeliyle çok fedakâr bir çaba sarf etti geçtiğimiz
yıllarda, tarama sürecinde, müzakere sürecinde önemli
hizmetler yaptı. Fakat geldiğimiz bu noktada önümüzdeki
döneme baktığımız zaman, mutlaka, bu kurumun
yeniden yapılanmaya ihtiyacı var. Personel
sayısıyla, iç yapılanmasıyla, mutlaka,
önümüzdeki dönemin şartlarına uygun olarak yeniden
yapılandırılmalı diye düşünüyorum. Burada
da, tabii, diğer birimlerin yanı sıra çok güçlü bir
hukuk birimi olması gerektiğine inanıyorum. Biz hep
güçlü bir ülke olduğumuzu, etkili bir ülke olduğumuzu
söylüyoruz, fakat haklılığımızı,
maalesef, bazen hukuki bir zemine oturtamıyoruz. Bu
birimimiz, burada, güçlü bir şekilde mutlaka yer
almalıdır ve Avrupa Birliği sürecinin bir hukuk
süreci, hukuk mücadelesi olduğu hiçbir zaman
unutulmamalıdır. Avrupa Toplulukları Adalet Divanı
mekanizması sonuna kadar zorlanmalı ve
insanlarımızın hakları hukuki bir çerçevede
korunmalıdır diye düşünüyorum.
Yine ikinci bir
önemli birim, olması gereken, iletişim birimi. Gerek yurt
dışında ülkemizin tanıtımı,
Avrupa’daki insanlara ülkemizin anlatılması, oradaki
kamuoyunun oluşturulması gerekse ülke içinde
insanımıza Avrupa Birliğinin ne olduğunun daha
etkili bir şekilde anlatılması için mutlaka bu
iletişim birimini kurmamız ve güçlü bir şekilde,
Brüksel ve diğer kritik ülkeler dâhil olmak üzere, organize
etmemiz gerekir diye düşünüyorum. Burada, sivil toplum
kuruluşlarının mutlaka çok ciddi bir önderliğinde
yürütülmesi gerektiğine inanıyorum.
Ayrıca,
mali iş birliğine büyük önem vermeliyiz. Avrupa’dan
sağladığımız fonlara, hibelere büyük önem
vermeliyiz diye düşünüyorum. Burada da Avrupa Birliği
Genel Sekreterliğimiz, proje bazlı
çalışmalardan çıkıp daha stratejik bir konuma
oturmalı diye düşünüyorum. Kapasite geliştirici
kurumlarımıza eğitim vermeli, izleme sürecini çok
etkili bir şekilde gerçekleştirmeli ve özellikle
Avrupa’daki pastadan aldığımız payı
artırmaya dönük olarak AB’de müzakereleri yürütmelidir
diye düşünüyorum. Diğer taraftan
bakanlıklarımız ise, proje bazlı
çalışmalara daha etkili bir şekilde girmelidirler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Yılmaz, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
CEVDET YILMAZ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Son olarak bir
hususu belirtmek istiyorum. Kıbrıs’la ilgili olarak
daha önce konuşan arkadaşım ayrıntılı
açıklama yaptı, girmeyeceğim, fakat şu
noktayı vurgulamak istiyorum ben: Avrupa Birliği
sürecinde katılımcı bir ülke olarak mı biz millî
menfaatlerimizi daha etkili bir şekilde koruruz, yoksa bu
süreçten kopup dünyadan izole olmuş bir ülke olarak mı bu
sorunlara, bu haklı davalarımıza daha iyi sahip
çıkarız, bunu hep birlikte düşünmemiz gerekir. Ben
şuna inanıyorum: Avrupa Birliği süreci, aslında
diğer ilişkilerimizi tamamlayıcı bir süreç,
onların alternatifi değil. Avrupa Birliğinde biz ne
kadar ilerlersek, dünya ölçeğinde diğer
ilişkilerimizi de o ölçüde geliştirebiliriz. Diğer
ilişkilerimizde ne kadar mesafe alırsak da Avrupa
Birliği karşısında daha güçlü bir pazarlık
konumuna sahip oluruz diye düşünüyorum.
Bu vesileyle,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin bütçesinin
hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar
sunarım. (AKP ve DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yılmaz.
AK Parti Grubu
adına üçüncü söz sırası, Balıkesir Milletvekili
Sayın Ahmet Edip Uğur’a aittir.
Buyurun
Sayın Uğur. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Uğur.
AK PARTİ
GRUBU ADINA A. EDİP UĞUR (Balıkesir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi
açıklamak üzere AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, hızla gelişen ve yaygınlaşan
bilişim teknolojilerinin de katkısıyla
küreselleşme bütün ülkelerin ekonomik ve sosyal
gelişmelerini önemli ölçüde etkilemektedir. Bu süreçte,
gerek organizasyon yapılarında gerekse iş yapma biçimlerinde
büyük değişimler gerçekleşmektedir. Geçmişte
üretim yapısı ve uluslararası sermaye, ucuz iş
gücü ve ham madde bolluğuna göre istikametini belirliyordu.
Şimdi ise, etkin işleyen bir piyasa mekanizması,
kurumsal yapı, gelişmiş teknolojik ve ticari
altyapılar, pazarın değişen ve gelişen
tercihlerini yakından izleyebilmenin önemini
arttırmıştır.
Biz, bu
bağlamda, sürdürülebilir güçlü bir büyümeyle birlikte
Avrupa Birliği tam üyeliğini vazgeçilmez hedef olarak
görmekteyiz. Ülkemiz son yirmi yıllık süreçte bu
hedeflere önemli ölçüde yaklaşmıştır. İthal
ikamesine dayalı kapalı ekonomiden, dünya piyasalarına
bütünleşmiş rekabetçi ekonomiye geçiş
sağlanmıştır. Pek çok alanda önemli reformlar
gerçekleştirilmiş olup ekonomi politikaları
kapsamında yerinde kararlar alınarak
kararlılıkla uygulanmıştır.
Gelişmekte
olan ülkelerin küresel ortamda rekabetçi konumlarını
sürdürebilmeleri ve güçlendirebilmeleri, büyümeyi verimlilik
artışına dayandırmalarına ve yeni
mukayeseli üstünlük alanları oluşturabilmelerine
bağlıdır. Bu kapsamda, yenilikçiliğe önem
verilmesi, bilim ve teknoloji kapasitesinin
arttırılması, beşerî sermayenin
geliştirilmesi, bilgi ve iletişim teknolojilerinin
etkin bir şekilde kullanılabilmesi büyük önem
taşımaktadır. Hükûmetimiz, ülkemizin güçlü
demokrasi, sosyal yapı ve ekonomi temelinde çağdaş
medeniyetler arasında yer alması hedefiyle
çalışmalarını sürdürmektedir. Türk ekonomisi,
son dönemde yapısal reformların ve kararlılıkla
uygulanan sıkı para ve maliye politikalarının
etkisiyle istikrar ortamını sağlamış, dünya
ekonomileri arasında örnek gösterilen bir büyüme
performansını göstermiştir. Geride
bıraktığımız son beş yıl içerisinde
bütçe dengesi ve borçluluk oranlarında gözle görülür bir
iyileşme elde edilirken, dünya ekonomisiyle uyum
hızlı bir şekilde devam etmiş ve dış
ticaret hacmimiz önemli ölçüde artmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı, merkez ve taşra teşkilatı ile
kuruluş ve denetimini yaptığı 46 binden fazla
kooperatife hizmet sunmaktadır. Tarım ürünlerinin
işlenmesi ve pazarlanmasındaki sorunlar ve
piyasanın üreticiler lehine düzenlenmesini sağlayan
tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin yeniden
yapılanması konusuna da değinmek istiyorum.
Tarım
satış kooperatifleri 1935 yılında kurulmuştur.
1937 yılından itibaren özel sektörün
yapamadığı girişimi, o yıllarda devlet,
birlikler aracılığıyla gerçekleştirmeyi
amaçlamıştır. 2000 yılı haziranında
çıkarılan kanunla, birliklerin yeniden yapılanma süreci
başlatılmış, doğru da
yapılmıştır. Bu kapsamda 3 katrilyon liraya
yakın bir borç da silinmek suretiyle hazineye görev
zararı olarak yazıldı.
Değerli
milletvekilleri, birliklerin borçlarını silme
işlemi devam etmektedir. Bu bir fasit dairedir. Tarıma
destek için kurulan tarım satış kooperatifleri
birlikleri devrini tamamlamıştır.
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında kurulan Etibank,
Sümerbank gibi kuruluşlar da milletimizin
yapamadığı madenciliği, sanayiciliği
teşvik için kurulmuştu. Dünyadaki değişim,
dönüşüm nedeniyle zaman içinde bu kurumlar elden
çıkarıldı. Tarıma destek, dünyada üretici
birlikler eliyle olmaktadır. Katma değeri düşük
tarıma dayalı sanayide fabrika işletmek, pazarlama
yapmak, birlikler eliyle kalkınmayı değil, zarar
üstüne zarar etmeyi sürdürülebilir kılmaktadır.
Bugün
ülkemizde, 5 milyon ton patates, 3 milyon ton domates üretiyoruz.
Eğer, bu sistem çok faydalıysa, o zaman, domates ve
patatesle ilgili de tarım satış kooperatifi
birliklerini oluşturalım, fabrikalar kurulsun, cips
yapsın, salça yapsın, ketçap yapsın, üretsin,
pazarlasın, satsın, onların kabahati ne? Bu sistem
yanlıştır, çıkmaz sokaktır. Tarım
satış kooperatifleri, birlikler, uzun vadede yine zarar
edecekler ve hazineye yeniden yük olacaklardır. Birlikler,
geçmişten ders almadan yaptıkları
yatırımlarla, ortaklarına…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Tamamlayınız lütfen.
A. EDİP
UĞUR (Devamla) - …tarımımıza, üreticilere ve
çiftçilere, bütün ülkeye hiçbir fayda sağlamıyor, aksine
zarar veriyorlar.
Değerli
milletvekilleri, bugün gelinen noktada, birliklerin 800 trilyon
lirayı geçen DFİF borçlarının yeniden
silinmesini istiyorlar. İzmir’de geçtiğimiz hafta
yapmış oldukları birlikler toplantısında bu
borçlarının silinmesini istediler. Birliklerin yeniden
yapılanmayı tamamlayamaması, bu borçları ödeyememesinden
kaynaklanıyor. Borçlarını ödeyemedikleri için
yeniden yapılanma tamamlanamıyor. Teklifim,
borçların son bir defa daha silinerek, birliklerin tam
bağımsız hâle getirilmesi ve yeniden
yapılanmanın bir an önce tamamlanmasıdır.
Bu
düşüncelerle yüce heyete saygılar sunuyor, bütçemizin
hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uğur.
AK Parti Grubu
adına dördüncü söz sırası, Seracettin
Karayağız, Muş Milletvekili.
Sayın
Karayağız, buyurun efendim. (AK Parti ve DTP
sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Karayağız.
AK PARTİ
GRUBU ADINA SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi Bakanlığı
bütçesi üzerine, Millî Prodüktivite Merkezi ve Rekabet
Kurumuyla ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Her alanda
sağlanacak verimlilik artışlarının
ülkelerin gelişme ve kalkınmasında temel faktör
olduğu sizlerin de bildiği tarihî bir gerçektir.
Günümüzde küresel rekabette öne çıkmış ekonomiler
incelendiğinde, bunun, sağlanan verimlilik
artışları ve kaynakların etkin kullanımıyla
ilgili olduğu görülmektedir. Diğer yandan, yüksek
verimlilik, ülke ekonomisinin küresel rekabette yer
edinebilmeleri ve pazar paylarını sürekli
artırabilmelerinin ön koşulu olup birçok sosyal ve ekonomik
sorunun çözümünde gelişmenin sağlanması ve daha
mutlu bir çizgide sürdürülmesi için gereklidir.
Ülkemizi
verimlilik kavramıyla tanıştıran, verimlilik
sorunlarımızı ve çözüm yollarını
araştıran, verimliliğin nasıl
artırılabileceğine ilişkin olarak kamu ve özel
sektör kuruluşlarımıza yol gösteren Millî
Prodüktivite Merkezi, bu anlamda son yıllarda ortaya koymuş
olduğu yeni proje ve çalışmalarıyla ülke
sathında hizmet vermeye devam etmektedir.
Kuruluş
biçimi ve amaçlarına baktığımızda,
işçi, işveren ve hükûmet kesimlerinin dengeli bir
biçimde temsil edildiği bu kurum, toplumsal mutabakat ve
uzlaşmanın da güzel bir örneğini teşkil
etmiştir. Bu güzel örnek ülkemizde tüm kesimlerin ekonomik ve
sosyal çıkarlarını koruyarak kaynakların daha
akılcı ve verimli bir biçimde kullanılmasını
sağlamış ve bununla ilgili tavsiyelerin
geliştirilmesine çok uygun bir platform
oluşturmuştur.
Verimliliğin
artırılmasında en önemli öge insan unsurudur. Gerek
okul gerekse iş hayatında verilecek eğitim
insanın, dolayısıyla işletmelerimizin
verimini artıracaktır.
Ülkemiz, üst
üste yaşanılan ekonomik krizlerden AK Parti Hükûmetleri
sayesinde sıyrılarak, bugün dünyanın on yedinci
ekonomisi koltuğuna oturmuştur. En önemli eğitim
kurumları olan üniversitelerin ise başarı
sıralamasında dünyadaki ilk beş yüze girememesi,
ülkemizdeki genel verimsizliğin sebeplerini açıkça
işaret etmektedir. Toplumun önünde ufuk açıcı ve yol
gösterici olması gereken üniversiteler maalesef toplumun
çok çok gerisinde kalmıştır.
Meslek lisesi
müfredatının sanayinin ihtiyaçlarına göre yeniden
şekillendirilmesi de bu bakımdan sevindirici bir
haberdir.
Ülkemizde
yüksek verimliliğe engel olan önemli unsurlardan biri de
önceki iktidarlar tarafından hükûmetlerimize miras
bırakılan ağır borç yüküdür. AK Parti
Hükûmetlerinden önce hemen bütün iktidarların bu
oluşumda payları vardır. Devraldığımız
203 milyar dolar borç yükü için yıllık ortalama
ödediğimiz borç ve faiz tutarı 53 milyar YTL, yani 53
katrilyon Türk lirasıdır. Bu da, verimliliğe
koşarken, ayağımıza bağlanan ağır bir
pranga demektir.
Ayrıca,
eğitimin pratikle desteklenmemesi, yani üniversite-sanayi
işbirliğinin hâlen sağlanamaması,
verimlilikte gerekli ivmeyi yakalayamamamızın önemli
sebeplerinden birisidir.
Bu nedenle,
verimliliğinin artırılmasını sadece Millî
Prodüktivite Merkezinden beklemek çok yanlış bir tutum
olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ticaret
hayatımızda önemli kurumlarından bir diğeri
Rekabet Kurumudur.
1994
yılında 4054 sayılı Kanun’la kurulup 1997
yılında faaliyete geçen Rekabet Kurumu çok önemli bir
boşluğu da doldurmuştur.
Rekabet
Kurumu, temel olarak iktisadi faaliyet gösteren kamu ve özel
teşebbüsler arasında rekabeti
sınırlayıcı anlaşmalar ve uyumlu eylemlerle
teşebbüs birliği kararlarını ortadan
kaldırmayı amaçlamaktadır. Piyasada hâkim durumda
olan teşebbüslerin bu durumlarını kötüye
kullanmalarının önüne geçmeyi ve kamunun elindeki
teşebbüslerin özelleştirilmesine yönelik işlemler
dâhil olmak üzere, pazarda rekabetin azalmasına yol açacak
türdeki birleşmeler ve devralma işlemlerine engel
olmayı da amaçlamaktadır.
Rekabet
kurallarının kamu ve özel teşebbüslere
uygulanmasına yönelik bu faaliyetlerine ilave olarak,
diğer önemli rolü, devletin çeşitli birimlerinin
piyasalardaki rekabet üzerinde olumsuz sonuçlar doğuran
düzenlemelerinin önlenmesine yönelik rekabet
savunuculuğu görevidir. Bu amaçla, Rekabet Kurumu,
örneğin kendisine iletilen çok sayıda kanun
taslağına ilişkin görüş bildirmiş,
aldığı bazı kararlarla ilgili olarak
çeşitli kamu kuruluşlarını
bilgilendirmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Karayağız, konuşmanızı tamamlar
mısınız lütfen.
SERACETTİN
KARAYAĞIZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sonuç olarak,
kısa sayılabilecek bir zaman dilimi içerisinde rekabet
hukuku ve uygulaması alanında gelinen nokta
sevindirici olup, Rekabet Kurumunun görevini hakkıyla
yerine getirmeye devam etmesi, ekonomide son dönemde yakalanan
ivmeye katkı sağlayacak, ekonominin rekabete
dayalı gücünü destekleyecek ve tüketici refahının
artırılmasına yönelik önemli kazanımlar elde
edilmesine yol açacaktır.
Konuşmamı
burada tamamlarken, Millî Prodüktivite Merkezinin isminin de
millîleştirilmesi dileğimi Sayın Bakanıma
iletirken, bütçemizin milletimiz ve ülkemize hayırlı
olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. (AK Parti ve DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Karayağız.
AK Parti Grubu
adına söz sırası Konya Milletvekili Sayın Hasan
Anğı’ya ait.
Buyurun
Sayın Anğı. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA HASAN ANĞI (Konya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımızın ilgili kuruluşu olarak
imalat sanayisinde faaliyet gösteren küçük ve orta ölçekli
işletmelerimize, yani, KOBİ’lerimize hizmet veren
Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığının, KOSGEB’in 2008
bütçesiyle ilgili olarak AK Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ekonomik ve sosyal değerleriyle
toplumumuza büyük katkılar sağlayan küçük ve orta
ölçekli işletmeler, yani, KOBİ’ler, aynı zamanda,
girişimcilik potansiyelini de içinde
barındırırlar.
Girişimcilik
kişinin sadece kendi işini kurması değil, mevcut
işini revize etmesi veya yeni bir sektöre açılması
olarak da tanımlanabilir. Yıllardır sektörde mevcut
olan bir malın üretimine girmek bir girişimcilik
örneği olarak değil, sektördeki bir malı
farklılaştırarak sunmak bir girişimcilik örneği
olarak nitelendirilebilir.
Küçük ve orta
ölçekli işletmelerin ve yeni girişimlerin teşvik
edilmesinde önemli kriterlerden biri de, girişimcilik
ruhunun ve kültürünün gelişmesine destek olmaktır.
Hükûmet Programı’nda Dokuzuncu Kalkınma Planı ile orta
vadeli planda da KOBİ’lerin önemine değinilmiş ve
“Girişimcilik, kalite, verimlilik, yenilikçilik ve
işletmelerin teknolojiyi etkin kullanımı başta
KOBİ’ler olmak üzere desteklenecektir.” denilmiştir. Ayrıca,
Avrupa Birliği Müktesebatı’yla uyumlu, bölgesel ve
sektörel öncelikleri dikkate alan etkin bir devlet
yardımları sistemi oluşturulacağı
vurgulanmıştır.
Ülkemizde de
tüm işletmeler içinde KOBİ’lerin oranı yüzde 99,8’leri
bulmakta, bu işletmeler de istihdamın yüzde 76,7’lerini
oluşturmaktadır. Toplam yatırımlar içindeki
payı yüzde 56,5; yarattıkları katma değer ise
yüzde 26,5’tur, ancak krediler içinde aldıkları pay yüzde
10’larda kalmakta. Avrupa Birliğinde ise bu oran yüzde 40’lara
ulaşmaktadır. İşte, tüm dikkatlerin
toplanmasının gerektiği nokta bu olmalıdır.
KOBİ’lerin, kredilerden aldıkları pay
oranını artırmak, verilecek destek ve
yönlendirmelerle üretim kalitelerini, kapasitelerini, pazar
paylarını ve özellikle ihracat imkânlarını
artırarak katma değer içindeki paylarını
yükseltmek hedeflenmektedir.
Değerli milletvekilleri,
KOSGEB 2007 yılının on aylık döneminde 8.400
işletmeye toplam 81 milyon YTL’lik destek vermiştir. KOSGEB
destekleriyle KOBİ’lere 660 milyon YTL’lik kredi hacmi
sağlanmıştır. KOSGEB’in bu desteğiyle 1.900
KOBİ 460 milyon YTL’lik ihracat gerçekleştirirken,
danışmanlık, fuar, marka oluşturma ve teknoloji
başta olmak üzere çeşitli alanlarda 14 milyon YTL’lik hibe
kredisi kullandırılmıştır. Bu desteklerin en
önemli çıktısı da nitelikli eleman istihdam kredisi
faiz desteğiyle 2.300 işletmede 8.633 insanımıza
iş imkânı sağlanması olmuştur.
KOBİ’lerin en önemli ihtiyacının nitelikli eleman
istihdamı olduğu gerçeğinden hareketle, Sanayi
Bakanlığımız yeni bir istihdam paketi
hazırlamış ve geçtiğimiz hafta da bu paketi
uygulamaya koymuştur. Buna göre KOSGEB’in 2007 yılı
bütçesinden ödenek aktarma yöntemiyle yaratılan 85 milyon YTL’lik
kaynak tümü ile KOBİ’lerin istihdamlarının
artırılmasına dönük olarak
kullanılmaktadır.
Bu
çalışmalarla birlikte, KOSGEB, 2007 yılında
kullandırdığı hibe ve kredi desteklerinin
toplamını 170 milyon YTL olarak hesaplamaktadır.
Sanayicilerimizin modern ve yeni teknolojiye dayalı üretim
metotlarıyla çalışmalarını desteklemek,
uluslararası standart ve normlara uygun kaliteli ürün
üretmelerine yardımcı olmak, KOBİ’lerimizin
verimli ve rasyonel çalışmalarını teminen
destekleme programlarını uygulamak ve millî ekonomiye
katkılarını yükseltmektir.
Ülkeden
ülkeye yapısal farklılıklar göstermelerine
rağmen dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun
KOBİ’lerin ortak özelliği, sayısal olarak tüm
işletmeler bazında yoğunlukları ve istihdama
olan katkılarıdır. Tüm dünyanın kabul ettiği
bir gerçek vardır: KOBİ’ler ekonomilerin omurgası,
istihdamın beşiği, bölgesel kalkınmanın göz
ardı edilemez unsuru, sosyolojik yapının da temel
taşlarıdır. KOSGEB’in KOBİ’lere ilişkin
hedefleri ise, imalat sanayisinde faaliyet gösteren
KOBİ’lerin katma değerlerini artırmak, rekabet
güçlerini yükseltmek, teknolojik düzeylerini yükseltmek,
uluslararası pazarlarda söz sahibi olmasını
sağlamak, marka bilincini geliştirmek, ana-yan sanayi
ilişkilerini güçlendirmektir.
Değerli
milletvekilleri, KOSGEB, ekonomik ve sosyal
yapımızın omurgasını teşkil eden
KOBİ’lerle ilgili ülkemizdeki en yaygın hizmet sunan tek
kuruluştur. Bu bağlamda 2007 yılında KOSGEB, ülke
sathına yayılmış…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Anğı, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
HASAN ANĞI
(Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım,
toparlıyorum.
…elli beş
hizmet merkeziyle KOBİ’lere KOSGEB Destekleri
Yönetmeliği ve Bakanlar Kurulu kararıyla sıfır
faizle kredi desteği vermiş, özellikle de istihdam
kredisi ve ihracat kredisi açısından gerek kayıt içi
istihdama gerekse ihracat artışlarına önemli
katkılar sağlamıştır. KOBİ’lerin
küresel pazarlarda rekabeti için, düşünerek hareket etmek
zorunluluğu ortadadır. Bu anlamda, KOBİ’lere gerekli
olan kaynak sağlanması da devam edecektir. Bu süreçte,
KOBİ’lerimizin kendi içlerindeki iş birliklerini
geliştirebilmeleri, kaynaklarını bir araya
getirerek ortaklık yapılarını
birleştirmeleri… Teknolojiyi, bilgiyi yönetebilen,
yaratıcı tasarımları gerçekleştirebilen
yenilikçi KOBİ’ler ipi göğüsleyecek ve
başarıyı yakalayabileceklerdir. Başka bir
deyişle, fark yaratan KOBİ’lerin rekabet güçleri artacak
ve onları dünya pazarlarına taşıyacaktır.
Bu çerçevede,
Sanayi Bakanlığımızın ve KOSGEB’in 2008
bütçesinin tüm KOBİ’lerimize ve ülkemize hayırlı
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Anğı.
Sayın
milletvekilleri, daha önce alınan karar gereğince saat
13.00’te ara vermemiz gerekiyor. Şu anda iki konuşmacı
arkadaşımız var AK Parti Grubu adına.
Konuşmaların bitimine kadar, uygun görürseniz, süreyi
uzatmak istiyorum.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Şimdi söz
sırası Bolu Milletvekili Sayın Yüksel
Coşkunyürek’te.
Buyurun
Sayın Coşkunyürek. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA YÜKSEL COŞKUNYÜREK (Bolu) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sanayi
Bakanlığımızın 2008 mali yılı bütçe
görüşmeleri çerçevesinde Türk Standartları
Enstitümüzün ve Türk Akreditasyon Kurumu bütçeleri
hakkında Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün gelişen dünyamızda ekonomik ve sosyal
kalkınmanın, istihdam sağlamanın yolu
sanayileşmekten geçmektedir. Ülkemiz, sanayileşmeyi,
kalkınmada ana hedef olarak benimsemiş ve bu konuda önemli
mesafeler katetmiştir. Ancak, geçtiğimiz yıllarda
ülkemizin kötü yönetilmesi, yaşadığımız
krizler sanayideki gelişmeleri olumsuz etkilemiş,
birçok alandaki sanayi kuruluşumuz kapanmaya
başlamış ve birçok yatırımcımız
yatırımlarını başka ülkelere yapar hâle
gelmiştir.
Rant
ekonomisinin hâkim olduğu piyasada üretici firmalar, üretim
ve yatırım yapma yerine, sermayelerini yüksek faizlerin
uygulandığı bankalara yatırmak zorunda
kalmışlardır. AK Parti İktidarıyla
başlayan kalkınma hamlesi her alandaki
başarılarını sanayi alanında da
göstermiş, kapanan fabrikalar açılmaya, üretime geçmeye
ve ürettiklerini de ihraç etmeye başlamışlardır.
Bugün, fert
başına millî gelirimiz 2.598 dolardan 6.600 dolara,
ihracatımız 36 milyar dolardan 104 milyar dolara,
yabancı sermaye yatırımları 500 milyon dolardan
20 milyar dolara, özel sektör yatırımlarımız 30
milyar YTL’den 122 milyar YTL’ye, gayrisafi millî
hasılamız da 182 milyar dolardan 480 milyar dolara
ulaşmıştır. Bu gelişmelerin en önemli nedeni,
AK Parti İktidarıyla sağlanan güven ve istikrar ortamı,
popülizmden uzak uygulanan kalıcı politikalar, kesimler
ve bölgeler arasında tesis edilen sosyal barış ve
uluslararası platformda elde edilen itibardır.
Bugün, sanayi
üretimimiz, 480 milyar dolara ulaşan gayrisafi millî
hasıla içerisinde en büyük payı almaktadır. Yine,
ihracatımız içerisinde sanayimizin payı yüzde 94
seviyesindedir. Yüzde 85’lere varan kapasite kullanım
oranlarıyla sanayimiz ve sanayicimiz, sağladığımız
vergi indirimleriyle cumhuriyet tarihinin en parlak dönemini
yaşamaktadır.
Gelişmekte
olan sanayimizin ekonomik sınırların
kaldırıldığı dünyada yerini alması
için, ileri teknolojilerden yararlanarak yeni üretim
alanları bulması yeni ürünler oluşturması,
rekabet gücünü yakaladığı kaliteyle
artırması ve markalaşmayı ön plana
çıkarması gerekmektedir.
Sanayi
üretimimizde kalitenin artmasında, rekabet seviyesinin
yükseltilmesinde hiç şüphesiz ki Sanayi
Bakanlığımıza bağlı olan Türk
Standartları Enstitüsünün ve Türk Akreditasyon Kurumunun
büyük katkıları vardır. Bu iki kuruluşumuza
sanayimize verdiği katkılardan dolayı teşekkür
ediyor ve bu kuruluşlarımızın
yaptığı çalışmaları da kısaca
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, uluslararası ticarette
başarılı olmanın ve mal pazarlamanın en
önemli unsurlarından biri standart ve standardizasyondur.
Ülkemiz sanayisinde kalitenin ve rekabet seviyesinin
yükseltilmesinde Türk Standartları Enstitüsü en önemli
görevi sürdürmektedir. TSE, kuruluşundan bugüne kadar önemli
çalışmalarda bulunmuş ve bu
çalışmalarını uluslararası platformda
kabul ettirmiştir. Hükûmetimizin katılımcı ve
sivil inisiyatifi ön plana alan yaklaşımı
çerçevesinde ilk kez yönetim anlayışında
değişiklik yapılmış ve yönetimde özel sektör
temsilcilerine daha fazla yer verilmiştir. Yönetim
anlayışındaki bu değişiklik Türk
standartları çalışmalarına hız
kazandırmış, belgelendirme ve laboratuvar
hizmetleri dünyadaki güncel gelişmelere uygun hâle
gelmiştir.
Türk
Standartları Enstitümüzün yaptığı
çalışmalara şöyle bir göz
attığımızda, bugün, Türk Standartları
Enstitümüz yüzde 95 oranında standartlarını AB
standartlarıyla uyumlu hâle getirmiştir. Toplam Türk
standart sayımız 22 bini aşmış, 7.743 firmayla
16.300 marka sözleşmesi imzalanmış, 4 bin firmaya
kalite sistem belgesi verilmiş, 54 bin firmaya TSE belgesi
verilmiştir. Avrupa uygunluk belgesi verebilecek duruma
gelmiş olan TSE 150 firmaya Avrupa uygunluk belgesi
vermiştir.
Uluslararası
ticaretin kolaylaştığı, gelişmelerin ve
tedbirlerin hız kazandığı dünyamızda
ülkemizin Avrupa Birliğine üyelik sürecinde uygunluk
değerlendirmesi hizmetlerine nitelik kazandırmak ve
yaygınlaştırmak amacıyla 4 Kasım 1999
tarihinde kurulan Türk Akreditasyon Kurumu TÜRKAK, 2002 Kasım
ayından bugüne kadar 223 kuruluşu çeşitli
kapsamlarda akredite etmiştir.
Akreditasyon
kuruluşlarının uluslararası standartlar
birliği, ticarette malların serbest
dolaşımını sağlamak için çok önemlidir.
Yapılan çalışmalar neticesinde uluslararası
standart birliği için belirlenen 2010 yılı hedefi
yakalanmış, 4 Nisan 2006 tarihinde Avrupa Akreditasyon
Birliği, 10 Mayıs 2006 tarihinde de Uluslararası
Laboratuvar Birliği ile karşılıklı
tanıma anlaşmaları imzalanmıştır. Bu
anlaşmalarla, TÜRKAK tarafından geçmişte
yapılmış olan akreditasyonlar da dâhil olmak üzere tüm
akreditasyon çalışmaları uluslararası
geçerlilik kazanmıştır.
Bunun
yanında, uluslararası tanınmanın temini ve
üreticilerimizin ihtiyacı olan akredite hizmetlerini
ülkemizdeki çeşitli kuruluşlardan temin ederek
ihracatta daha rekabetçi hâle geleceği şüphesizdir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Coşkunyürek, lütfen konuşmanızı
tamamlar mısınız.
YÜKSEL
COŞKUNYÜREK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın
Başkanım.
Uluslararası
tanınırlılık yasal alanda da kazanımlar sağlayacak,
TÜRKAK tarafından akredite edilerek bildirimi
yapılmış, onaylanmış
kuruluşlarımız Avrupa Komisyonu tarafından
daha süratli bir şekilde tescil edilecek ve CE (Avrupa
Uygunluk İşaretlemesi) ihtiyacı içinde bulunan
üreticilerimiz, konuyla ilgili hizmetleri yurt içi kuruluşlardan tedarik edebilir
duruma gelecektir.
Bu vesileyle,
Türk Standartları Enstitümüzün, Türk Akreditasyon
Kurumumuzun ve Sanayi Bakanlığımızın 2008
bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Coşkunyürek.
AK Parti Grubu
adına son söz, Gaziantep Milletvekili Sayın Özlem
Müftüoğlu’na aittir.
Buyurun
Sayın Müftüoğlu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Müftüoğlu.
AK PARTİ
GRUBU ADINA ÖZLEM MÜFTÜOĞLU (Gaziantep) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı ile bağlı ve ilgili
kuruluşların 2008 yılı bütçesi üzerinde AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamda,
küreselleşme sürecinde büyük önem kazanan sanayi ve
teknolojinin gelişmesi, inovasyon için anahtar role sahip olan
sanayi mülkiyet hakları ve Türk Patent Enstitüsünün
faaliyetleri üzerinde durmak istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Patent Enstitüsü,
birkaç yıl öncesine kadar hepimizin malumu olan ve kamuoyunda
büyük şikâyetlere yol açan dosya birikimi ve
başvuruların sonuçlandırılmasında
yaşanan gecikmeler gibi sorunlarla boğuşan ve
uluslararası projelerde tıkanma yaşayan bir kurum
hâlindeydi. Bu durum, kuruma ve sisteme olan güveni büyük ölçüde
zedelemekteydi. Yaşanan sorunların çözülmesi için
geçtiğimiz dört yıl içerisinde gösterilen üstün
gayretlerin sonuçları alınmaya
başlanmıştır.
Sanayi
mülkiyet alanında ülkemizde en önemli eksiklik, bu alandaki
bilincin yeterince yerleşmemiş olmasıdır. Bu
nedenle, tanıtım ve bilinçlendirme, son dönemde kurumun
en fazla ağırlık verdiği faaliyet alanı
hâline gelmiştir. Bilgiye erişimi
kolaylaştırmak için ülke sathında bilgi ve dokümantasyon
birim sayısı 5’ten 36’ya yükseltilerek Avrupa’da en üst
seviyeler yakalanmıştır. Sanayi ve ticaret
odaları ve üniversiteler başta olmak üzere, çeşitli
eğitim faaliyetleri ile 50 bin kişiye doğrudan
ulaşılmıştır. Bu alanda gerçekleştirilen
kurumlar arası iş birliğine de dikkatinizi çekmek
isterim. Enstitü tarafından KOSGEB, TÜBİTAK, ASELSAN gibi
kuruluşlarımızda görevli binin üzerinde uzman ve
araştırmacıya kapsamlı eğitimler
verilmiş, bu kurumların da tanıtım ve
bilinçlendirme faaliyetlerine katılması
sağlanmıştır.
Bu alandaki bir
diğer önemli gelişme de Millî Eğitim
Bakanlığı ile Türk Patent Enstitüsü arasında
gerçekleştirilen iş birliği neticesinde,
ilköğretimde tasarım ve teknoloji dersinde üretici
zekâyı teşvik eden, patent ve buluş yapma bilincini
aşılayan konulara yer verilmesidir. Yine, Türk Patent
Enstitüsü tarafından ilköğretim öğrencilerine
yönelik tasarım ve buluş yarışmaları
düzenlenmiş ve yayınlar hazırlanmıştır.
Ayrıca, ilk defa geçtiğimiz yıl patent ligi ve Türk
patent ödülleri etkinlikleri gerçekleştirilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk sanayi mülkiyet
sisteminin tüm unsurlarının güçlenmesi için de pek çok
projeler gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede,
üniversiteler ve KOBİ’ler iki önemli hedef kitle olarak
belirlenmiştir. Üniversitelerde sanayi mülkiyet
kullanımını artırmak için dünyada bir ilk olan
patent randevu sistemi uygulanmaya
başlanmıştır. Diğer bir hedef kitle olan
KOBİ’lere yönelik olarak yine dünyada örnek uygulamalar
arasında yer alan Hazerfen Projesi
gerçekleştirilmiştir.
KOBİ’lerin
sanayi mülkiyet haklarını kullanarak inovasyon
kapasitelerinin artırılmasının
amaçlandığı projenin ilk uygulaması Ankara
OSTİM’de gerçekleştirilmiştir. Uygulama
sonucunda, iki yıldır yaptığı pahalı
deneylerde çözemediği problemi enstitü
uzmanlarının hazırladığı patent
araştırma raporlarında gördüğü ince bir detayla
çözenler, TÜBİTAK’a sunduğu ar-ge projelerinde patent
raporları üzerinde tamamen revize edenler, daha ileriye
taşıyanlar, ürün dayanımını 2 katına
çıkararak teknik bilgiye ulaşanlar gibi birçok
başarı hikâyesi de ortaya çıkmıştır.
Ayrıca,
başvuru sahiplerinin patent maliyetlerinin yüksek
olduğuna ilişkin şikâyetlerini gidermek için Türk
Patent Enstitüsü ile TÜBİTAK arasında
gerçekleştirilen örnek bir iş birliği neticesinde
patent teşvik sistemi geliştirilmiş ve uygulanmaya
başlanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; toplumda sanayi
mülkiyet bilincinin yaygınlaşması, patent teşvik
sisteminin uygulanması neticesinde 2006 yılında
yapılan 67 bin marka başvurusu, 30 bin endüstriyel
tasarım ile Türkiye Avrupa’da ilk üç ülke arasına
girmiştir. Bu yıl marka başvurusu
sayısının 70 bini aşarak 73 bine ulaşması
beklenmektedir. Dünyada uluslararası marka
başvurularında on üçüncü sırada, patent
başvurularında yirmi sekizinci sıradayız.
Başta patent olmak üzere, tüm sanayi mülkiyet
başvurularında gerçekleşen yüksek artışların
yanında, özellikle patentlerin ticaretleştirilmesi de
önem taşıyan bir başka husustur. Bu konuda Türk Patent
Enstitüsü tarafından kuruluş hazırlıkları
sürdürülen…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız Sayın
Müftüoğlu.
ÖZLEM
MÜFTÜOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan.
…Patent
Değerlendirme Ajansının, Hükûmet tarafından
açıklanan 2008 yılı programında bir tedbir olarak
yer alması oldukça sevindirici bir gelişmedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; teknolojik
yenilikleri koruyan Türk Patent Enstitüsü, aynı zamanda
teknolojiyi de kullanan bir kurumdur. Bu çerçevede
“kâğıtsız ofis” altyapısı
tamamlanmıştır. Patent, marka, tasarım,
araştırma ve dosya takibi hizmetleri İnternet
üzerinden yapılabilmektedir.
Sanayi
mülkiyet alanında on üç uluslararası anlaşmaya taraf
olan ülkemiz, son dönemde sanayi mülkiyet haklarına
ilişkin uluslararası platformda inisiyatif kullanan ve
yönlendiren bir konuma gelmiştir.
Enstitünün
mevcut başarılı durumunu sürdürmesi için idari ve
teknik kapasitesinin güçlendirilmesi, personel sayısının
artırılması ve çalışanların özlük
haklarının iyileştirilmesi gerekmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Enstitü tarafından
gerçekleştirilen ve ülkemizin rekabet gücünün
artırılmasına katkı sağlayan
çalışma ve projeler için Enstitü ve Enstitü yönetimini,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığını kutluyor,
bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Müftüoğlu.
Değerli
milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.13
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
14.13
BAŞKAN : Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
35’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz
sırası Demokratik Toplum Partisinde. İlk sözcü
Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan.
Buyurun
Sayın Buldan. (DTP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
yedi buçuk dakika Sayın Buldan.
DTP GRUBU ADINA
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi’nin kabul edilişinin 59’uncu yıl
dönümü bütün dünyada kutlanmaktadır. Umuyor ve diliyoruz ki,
Türkiye’de de insan hakları konusunda önemli adımlar
atılmaya devam edilir ve bu konuda Türkiye de arzu
ettiğimiz düzeye gelir. Bu vesileyle, bütün
arkadaşlarımın İnsan Hakları Günü’nü
kutluyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri
Bakanlığı ve Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği bütçesi hakkında görüş belirtmek üzere
grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği
üzere, dış politika, başka pek çok alandan farklı
olarak, dar, kısa erimli ve çabuk getiriye odaklanmış
yaklaşımların ötesinde bir vizyon ve bu vizyona uygun
dirayetle birlikte kıvraklık ve esneklik gerektirir.
Dışişleri
Bakanımız Sayın Ali Babacan “Tarihî birikimimiz,
coğrafi ve kültürel derinliğimiz, stratejik konumumuz,
iyi belirlenmiş ve bütüncül bir çerçeveye oturtulmuş, çok
boyutlu bir politikayı gerektiriyor.” sözleri ile ilkeli,
dengeli, küresel ve bölgesel bütün aktörlerle temas hâlinde
yürütülen, rasyonel temellere dayandırılmış,
zamanlaması iyi yapılmış, proaktif ve dinamik bir
dış politika yöntemi benimsediklerini söylemektedir.
Yine, Hükûmet
tarafından, ülkemizin “dış politikadaki
etkinliği ve uluslararası uyuşmazlıklarda çözüm
için rol üstlendiği” gerekçesiyle, prestij ve
saygınlığının arttığı,
Türkiye’nin dünyada sözünün dinlendiği ileri sürülmektedir.
Ancak, ne yazık ki, Türkiye’nin dış politikası,
uzun bir süreden beri, ekonomisini de koşulsuz olarak teslim
ettiği küresel, siyasi ve ekonomik aktörler tarafından
neredeyse ipotek altına alınmıştır. Maalesef
ki, bugün Türkiye’nin çok yönlü bir dış politika
arayışı yoktur. Söz konusu olan, çeşitli küresel
merkezlerin istekleri doğrultusunda, Orta Doğu ve dünya
halklarının tepkisini çekmek pahasına yürütülen
gerilim diplomasisidir. Artık, açıkça kabul edilmelidir
ki, bu toplumsal sistemle, bu ekonomik ve ideolojik tercihlerle,
Türkiye’nin dış politika seçenekleri
sanıldığı kadar fazla değildir.
İktisadi sistemini, bütün boyutlarıyla, koşulsuz
olarak, küresel finans merkezlerinin direktifleri altında
yönlendiren, ülke varlıklarını yine koşulsuz
olarak satışa çıkaran bir ülkenin dış
politikada bağımsız ve özgün manevralar içinde olduğu
söylemi inandırıcı olamaz.
Değerli
milletvekilleri, hep söylenegeldiği üzere, Türkiye’nin çok
önemli sorunlarından biri de, bilindiği gibi, cari
açıktır. Cari açık içinde en büyük kalem, ihracatın
ithalatı karşılayamamasından oluşan
dış ticaret açığıdır. Cari açığı
yüksek faizle finanse etmeye çalışırken, hem ekonomi
kan kaybına uğramakta hem de içte yatırımlar
baltalanmakta ve gelir dağılımı hızla bozulmaktadır.
İstihdamı
artırıcı dış sermaye akışına
karşı değiliz. Ancak, ulusal sermayeye kıyasla
oldukça ciddi avantajlara sahip ve aynı zamanda istihdama
yönelik yatırımlar yerine ranta yönelen dış
sermaye anlayışı ülkemizi dış politikada
da bağımlı hâle getirmiştir. Dış
politikamız günlük siyaseti kurtarmaya dönük
olmayacağı gibi, bizim dışımızda
oluşan gündemlerin peşinde koşarak da güçlü bir
dış politika oluşturulamaz. Böyle bir politika, ne
gelmekte olan kontrolsüz gerilimleri önleme gücüne sahiptir ne de
toplumlar arasında dostluk ve kardeşliğin tesisine
hizmet edebilir.
Ülkemizin
dış politikası, temelde, etrafımızı
çevirmiş düşman ülkeler retoriği üzerinden
oluşmuştur. Öyle ki, neredeyse dünya üzerinde birkaç ülke
hariç bütün ülkeler bizim düşmanımızmış ve
bunlara karşı sürekli teyakkuzda olunması
gerekirmiş gibi, enerjimizin önemli bir kısmı bu yönlü
harcanmaktadır.
Elbette ki,
Türkiye’nin jeopolitik, tarihsel konumu, Orta Doğu’nun önde
gelen ülkeleri arasında yer alması için yeterlidir. Bu
özelliğinden kaynaklı olarak da bazı devletlerin
ülkemize yönelik çok da iyi niyetli olmayan tutumlarına
karşı kararlı bir dış politika ihtiyacı
açıkça ortadadır. Ancak, neredeyse bütün dış
politikamızın düşman ülke anlayışı
çerçevesinde ele alınmasını da, doğrusu,
abartılı bir tutum olarak algılamaktayız.
Irak ile
yürütülen ilişkilerin konjonktüre göre
değişmesinden, kalıcı ve stratejik bir
dış politika izlenmemiş olmasından kaynaklı
olarak şu anda Orta Doğu politikasında giderek güç
kaybettiğimiz gerçeği apaçık ortadadır. Irak
politikasının özellikle Kuzey Irak paralelinde ele
alındığında tutarsız, sonuç almaktan uzak,
ertelemeci, dış kamuoyunun baskısına boyun
eğen bir tarzla şekillendiğini tespit etmekteyiz. Bunun
yerine, iki ülke arasındaki tarihsel, kültürel ortak
bağlar da dikkate alınarak, daha kazanımcı,
sosyal, kültürel, ticari iş birliğini artırmaya
yönelik daha barışçıl bir politik söylemin
sorunların çözümünde katkı sunacağı
inancındayız.
Amerika
Birleşik Devletleri’nin etkili olmaya
çalıştığı Orta Doğu
coğrafyasında Türkiye olarak daha aktif bir rol
üstlenerek, Orta Doğu barışının sağlanması
konusunda daha samimi ve tutarlı çabalar içerisinde olmak
durumundayız. İsrail–Filistin sorununa karşı
geliştirdiğimiz duyarlılık takdire
değerken, diğer yandan kendi komşularımız ile
gerilim politikasını sürdürmeye yönelik
tutumlarımız ciddi bir çelişki arz etmektedir.
Yine, Avrupa
Birliği üyelik sürecinde gerçekleştirilmesi gereken
siyasal, kültürel reformların hizmet etmesi gereken gaye,
demokrasi kültürümüzün toplumumuzca özümsenmesidir. Ancak,
dış politikamızın almış olduğu
hasmane yönelim, toplumumuzda da kutuplaşma ve
hoşgörüsüzlüğü artırmakta, bunun bedelini de yine
Türkiye halkları ödemektedir.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa Parlamentosunun 24 Ekimde kabul
ettiği Türkiye Raporu son dönemde Avrupa Birliği
kurumlarının ülkemize yönelik olumlu
bakışının bir yansıması olarak karşımızda
durmaktadır. Elbette ki bu yapıcı
yaklaşımın ortaya çıkmasında, 2001-2004
yılları arasında gerçekleşen ve
demokratikleşme için somut ve pratik adımların
atılması anlamına gelen siyasi ve kültürel
reformların süregelen etkisinin büyük önemi vardır.
Ancak, çıkarılan yasaların birer demokratik
kazanım olarak değerlendirilebilmesi için somut bir
değişim ve gelişime denk düşmesi gerekmektedir.
Ne var ki, yasalaşan reformların içeriğinin
yönetmeliklerle, kapsam ve içerik olarak daraltılması ve
bu yasa ve yönetmeliklerde muğlak bir dilin
kullanılması, keyfî uygulamalara zemin
hazırlamaktadır.
Yine, gözden
kaçırılmaması gereken bir başka husus,
İlerleme Raporu’nda, geçen yılın 8 Kasım tarihli
raporunun üzerine, seçim ağırlıklı bazı
rötuşlar yapılması ve sadece iki
başlığın daha müzakereye açılımıyla
yetinildiği bir yıllık durgunluk devrinin metne
tamamen yansımış olmasıdır.
Rapor, açık
bir şekilde Türkiye’de reform sürecinin
yavaşladığını vurgulamaktadır.
Raporun üslubu, belki önceki yıllara nazaran daha
yumuşaktır. Ancak, yine de tüm eksiklikler art arda
sıralanmaktadır. 301’inci maddenin
değiştirilmesi ve ifade özgürlüğüne öncelik
verilmesi gerekliliği raporun en can alıcı
eleştirileri olarak göze çarpmaktadır.
Yine, Malatya
ve Trabzon’daki cinayetler ve Nijeryalı Festus Okey’in
öldürülmesi örneklerinden hareketle, farklı dinlere
karşı hoşgörüsüzlük, önemli bir eleştiri
başlığı olarak sıralanmaktadır.
Raporda insan
hakları ve azınlıkların korunması
kapsamında Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde açılan davalara yer verilirken, özellikle insan
haklarının kurumsal altyapısının
geliştirilmesinin altı çizilmektedir. Deyim
yerindeyse, rapor, Türkiye’nin son bir yılını mercek
altına almaktadır ve bu anlamda varılan sonuç, bir
yıl öncesinde yapılan tespitlerin geçerliliğini
aynen korumaktadır.
Temennimiz,
yapılan olumlu değişikliklerin ülkenin
tamamında gerektiği gibi uygulanması ve
usulsüzlüklerin denetlenmesi için gerekli mekanizmaların da
bir an önce yaşama geçirilmesidir.
Değerli
milletvekilleri, bu noktada Türkiye Raporu’nda dile getirilen
ve son derece önemli gördüğümüz bir noktaya dikkatinizi
çekmek istiyorum. Rapor açık biçimde, seçimler sonrasında
Türkiye Büyük Millet Meclisinde oluşan tablonun, Kürt
sorununun kalıcı biçimde çözümü için bir fırsat
sağladığını belirtmekte ve Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin sosyal ve ekonomik olarak
kalkınmasının önemini vurgulamaktadır.
Yine, bu
bağlamda Avrupa Birliği-Türkiye sivil toplum
diyaloğunun gelişmesinin altı çizilerek, Avrupa
Komisyonunun sivil topluma destek vermesi gerektiği
belirtilmektedir. Bilindiği üzere, Aralık 1999’da
gerçekleştirilen Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin tam
üyeliğe adaylığının kabul edilmesiyle birlikte
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri yeni bir evreye
girmiştir. Pek doğal olarak, Türkiye-Avrupa Birliği
arasında mevcut olan mali iş birliği mekanizması
da yeniden yapılandırılmaya tabi tutulmuştur.
Avrupa Birliğine uyum çalışmaları için
kullanılmaları şartıyla daha önce çeşitli
kaynaklardan sağlanan yardımlar tek kaynak altında
toplanmıştır.
Mali iş
birliği çerçevesinde yürütülen çalışmalar
arasında gerekli uyumu sağlamak üzere kurulan Mali
İşbirliği Komitesinde, Dışişleri
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı,
Hazine Müsteşarlığı ve Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği temsilcilikleri bulunmaktadır. Avrupa
Birliği ile mali iş birliğinin koordinasyonu,
projelerin öncelikler doğrultusunda seçilmesi,
hazırlık çalışmalarının yapılması
ve izlenmesi doğrultusundaki çalışmalar
hâlihazırda Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
tarafından koordine edilmektedir.
Yine, Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği tarafından sağlanan
2002-2005 dönemi Avrupa Birliği mali
yardımlarının sektörel dağılımı
verilerine bakıldığında, bölgesel gelişme
için kullanılmış olan yardımların toplam
hibelerin yüzde 20’sini oluşturduğunu görüyoruz. Ancak,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizin bu
yatırımlardan gerektiği gibi
faydalanabildiğini söylemek mümkün görünmemektedir.
Son yirmi
yılda yaşanan çatışma ortamı, bölgede kamu
ve özel sektör yatırımlarının çok büyük oranda
durmasına neden olmuş ve hızla artan nüfus ve göç
sorunuyla da, ağırlaşan bir ekonomik durgunluk ve
istihdam daralmasına yol açmıştır. Hâlen de
birçok yatırımcı bölgedeki siyasal
istikrarsızlık yüzünden yeni iş sahaları açacak
yatırımlardan vazgeçmek durumunda kalmışlardır.
Bu nedenle, bölgenin altyapısal olarak yatırımlara
hazırlanması ve yatırımcılara güven
verecek bir siyasal, toplumsal istikrar ortamına
kavuşturulması bizce son derece elzemdir.
Kentsel hizmet
alanlarında son derece sınırlı bütçeye sahip olan
bölge belediyeleri, bu olumsuz şartlara rağmen, etkin ve
katılımcı yönetim, sosyal ve kültürel gelişme,
tarihî kültürel mirasın ve doğal yapının
korunması, planlı kentsel gelişme, göçün ve
yoksulluğun yarattığı toplumsal sorunların
çözümüne yönelik olarak birçok sosyal projeler
geliştirmişlerdir. Ancak, son derece büyük ölçekli olan ve
çok boyutlu bir müdahaleyi gerektiren sorunların
giderilmesinde yerel kaynakların sınırlı
kalacağı açıktır. Nitekim, bu çerçevede,
Türkiye-Avrupa Birliği mali iş birliği
kapsamında proje önerileri geliştirilmiş, sunulan
sekiz projeye toplam 1 milyar 800 bin euroluk destek
sağlanmıştır. Ancak, kaynak kullanımı
konusunda merkezî yönetimden yeterli destek göremeyen yerel
yönetimlerin fon sağladığı birçok proje, merkezî
yönetimin çeşitli bürokratik ve yönetsel engellerine
takılmaktadır. Diyarbakır Belediyesi
örneğinde açıkça sergilendiği üzere, bu tür
uygulamalar, sınırlı kaynaklarla yerel sorunlara
çözüm üretmeye çabalayan belediyeleri zor durumda bırakmaktadır.
Bu noktada karşılaşılan engellerden
bazılarına ilişkin kısa bir döküm vermenin
faydalı olacağı inancındayız.
Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan
Katı Atık Yönetimi Etüt Projesi için Alman Kalkınma
Ajansı ile 500 bin euroluk hibe anlaşması
yapılmış, ancak bu hibe, Devlet Planlama
Teşkilatının 14/02/2005 tarihli yazısı ile
projenin İller Bankasından alınabilecek krediyle
yapılabileceği görüşüne dayanılarak
reddedilmiştir.
Dicle Vadisi
Rehabilitasyon Etüt Projesi için Türk-İspanyol Ekonomik ve
Mali İş Birliği Protokolü kapsamında 350 bin euro
hibe sağlanmasına karar verilmesine rağmen, bu
proje, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından 03/04/2005
tarihli yazı ile projenin 2005 yatırım
programında olmaması gerekçe gösterilerek
reddedilmiştir.
Suriçi Tramvay
Projesi için Deutsche Bank ile 5 milyar euroluk ve on beş yıl
vadeli, beş yıl ödemesiz kredi anlaşması
yapılmasına rağmen, İller Bankası Genel
Müdürlüğü 16/03/2005 tarihli yazısıyla teminat
veremeyeceğini bildirmiş ve proje şu an
itibarıyla rafa kaldırılmıştır.
Yine,
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından
hazırlanan Kentsel Gelişim Projesi 2005 Türkiye-Avrupa
Mali İşbirliği Programına sunulmuş ve
Avrupa Komisyonu Türkiye temsilciliğince 9 milyar 926 bin
euro hibe sağlanmasına karar verilmiş olmasına
rağmen, 18/04/2005 tarihli Devlet Planlama Teşkilatı
yazısında hibenin 6 milyar euroya indirilmesi ve kalan
miktarın Gaziantep, Şanlıurfa ve Erzurum illerine
dağıtılması
kararlaştırılmıştır. Ancak, diğer
illerden proje sunulmadığı için geriye kalan 4 milyar
euro hiçbir bölge belediyesince kullanılmamış,
sağlanan hibenin heba edilmesine göz yumulmuştur.
Mevzuatının
dörtte 3’ü yerel ve bölgesel düzeydeki uygulamalarla ilgili olan
Avrupa Birliğinin toplumsal katılımcılık ve
yerindelik ilkeleri çerçevesinde, halkın seçtiği
temsilcilerin mali ve yönetsel açıdan güçlendirilmesi, kentsel
ve bölgesel anlamda karşılaşılan sorunların
çözümü için son derece olumlu bir uygulamadır.
Mevcut sosyal
ve ekonomik sorunlarla birinci dereceden baş etmek zorunda
kalan yerel yönetimlerin bu sorunlarla etkin mücadele etmek ve
bunların çözümüne bizzat halkı katmak anlamında
yönetsel ve mali açıdan güçlendirilmesi için çözüm
yolları açılmalıdır. Bu anlamda, merkezî
yönetimin alacağı sürdürülebilir ekonomik ve sosyal
tedbirler ile Avrupa Birliği ile uyum çerçevesinde
alınacak kalkınma fonlarının bölgeye ve kentlere
pozitif ayrımcılık çerçevesinde
aktarılması, her geçen gün daha kötüye giden bölgesel ve
kentsel sorunların çözümü için zaruri hâle gelmiş
bulunmaktadır.
Hepinizi
grubum adına saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Buldan.
Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına ikinci söz sırası Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’a aittir.
Buyurun
Sayın Karabaş. (DTP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on
yedi buçuk dakika Sayın Karabaş.
DTP GRUBU ADINA
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının bütçesi üzerine, Demokratik Toplum
Partisinin düşüncelerini dile getirmek üzere söz
almış bulunmaktayım.
Ben de
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul
edilişinin 59’uncu yıl dönümü dolayısıyla,
Türkiye’de demokrasinin eksiksiz yerleşeceği umuduyla
tüm insan hakları savunucularını saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği
gibi, Türkiye’de, 1963 yılında başlayan beş
yıllık kalkınma programlarıyla, sanayileşme
modeli hedefiyle, Türkiye ilerlemeye
başlamıştır, ancak 1980 yılına
geldiğimizde, hem sanayi stratejisinde hem de ekonomi
politikalarında yeni bir dönüm noktası
başlamıştır. 1980 öncesinde ithal ikameci sanayi
politikası uygulanıyorken, 1980’den sonra Türkiye’deki
sanayi politikası, ihracata yönelik sanayi politikası
olarak benimsenmiştir. Hepiniz kabul edersiniz ki, ihracata
yönelik sanayi politikasını önünüze koyarsanız,
birçok devletin bulunduğu ve yarıştığı
dünyada, siz de bu devletlerin sanayisini, ticaretini, ihracatını
dikkate almak durumunda kalırsınız. Şimdi,
sanayileşmesini tamamlamış, teknoloji devrimini
aşmış Avrupa’ya baktığımızda, bu
düzeyi Avrupa çok kolay yakalamamıştır.
Avrupa’nın bu düzeyi yakalamasında temel etkenlerden
biri, sanayileşmeyle birlikte insan hakları ve
demokrasiyi de gerçekleştirmesinden kaynaklanıyor.
Hepinizin bildiği gibi, sanayiyi, teknolojiyi, üretimi,
bilimi yaratan tek güç insandır. İnsanın üretimi
geliştirmesi, teknolojiyi geliştirmesi, bilimde
ilerlemesi için, düşüncesinin önünde engellerin,
sınırların olmaması, kaldırılması
gerekiyor. Eğitiminin, düşüncesinin, kendisini ifade
etmesinin önünün kapandığı bir toplumda, sanayiyi de
teknolojiyi de gerçekleştirmek mümkün değildir. O zaman
şunu söyleyebiliriz: Ne kadar demokrasi, ne kadar
özgürlükler, ne kadar insan hakları, o kadar sanayi, o kadar
teknoloji, o kadar refah diyebiliriz.
Değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz, Avrupa, mevcut sanayileşme
ve teknoloji düzeyini, eğitimdeki gelişme ve
devrimlerle yakalamıştır. Avrupa’ya
baktığımızda, eğitimin, bilimin önü tümüyle
açılmış, özgür düşüncenin önü açılmış
ve eğitimle, sanayinin iz düşümü
yakalanmıştır. Eğitimin tüm aşamaları,
üretimin gerektirdiği, sanayinin gerektirdiği
kadroları geliştirmek üzerine kurulmuştur. Bu nedenle,
dün detaylarıyla tartışılmış
olmasına rağmen, Avrupa’daki eğitimle Türkiye’deki
eğitim arasındaki farkı birkaç örnekle
örneklendirmek istiyorum.
OECD
ülkelerinde, ilk ve ortaöğretimde kişi başına
yapılan harcama 6.600 dolardır. Türkiye’de ise bu oran 1.262
dolardır. Yine, Avrupa’da, üniversitede kişi
başına yapılan harcama 11 bin doları
aşmaktadır. Türkiye’de ise bu veriler ne yazık ki çok
sağlıklı bir şekilde yoktur.
Eğitim-Sen’in
2007 verilerine baktığımız zaman, okul öncesi
dâhil, 3-4 milyona yakın öğrenci şu anda eğitimin
dışındadır. Tabii, bu sayıya baktığımız
zaman, ilk ve ortaöğretimi dikkate alarak değerlendirirsek
bu çok gerçekçi olmaz. Ancak, hepimiz biliyoruz ki, Avrupa bugün
eğitim dediği zaman, mevcut ilk, orta, lise eğitimi
değil, okul öncesi eğitimden başlamaktadır.
Şimdi,
Türkiye’de okul öncesi ne durumdadır? Dün Sayın
Bakanımız belirtti: “Türkiye’nin
yakaladığı düzey yüzde 25’tir.” Bu yüzde 25 de,
özellikle Avrupa Birliğiyle uyum ilişkileri
çerçevesinde, son bir yıldır, belli okullarda derslikler
okul öncesine ayrılarak, sağlıksız
koşullarda, çok gelişkin olmayan şekilde veriliyor.
Onun için, eğitimin sağlıklı olması,
kişilerin özgür bir şekilde yetişmesi ve verimli
olması için okul öncesinin yüzde 100 olması gerekiyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir iki rakam daha vermek
istiyorum: Türkiye’de, ilköğretimde derslik başına
düşen öğrenci sayısı 35, ortaöğretimde 34
iken, OECD ülkelerinde bu 21’e 24’tür. En önemli sorun ise mesleki ve
teknik eğitimde vardır. Şimdi, Türkiye’de mesleki ve
teknik eğitim denildiği zaman, genelde, bugün iktidar olan
AK Partinin aklına veya sırf muhalefet etmek için
muhalefet eden kesimlerin aklına imam-hatipler gelmektedir.
Ancak, sanayileşmesini gerçekleştirmiş Avrupa
ülkelerine baktığımız zaman, en çok önem verilen,
en çok öne çıkarılan okullar mesleki ve teknik
okullardır. Avrupa’daki ülkelerin, OECD ülkelerinin hepsi,
okul öncesinden başlayarak, ilköğretimden itibaren
öğrencileri mesleklerine, yeteneklerine göre
sınıflandırıyor.
Şimdi,
Türkiye’de -biraz önce belirttik- mesleki ve teknik okulların
genel programlara oranı yüzde 35’tir. Bu yüzde 35’in eğitime
bakışı nasıldır?
Değerli
milletvekilleri, hepiniz biliyorsunuz ki, kendi illerinizde de,
bizim yaşadığımız illerde de, mesleki
okullar denildiği zaman, durumu vasat olan, üniversiteye
girme koşulları olmayan öğrencilerin
gönderildiği okullar olarak bakılıyor. Avrupa
nasıl bakıyor? Avrupa’ya baktığımız
zaman, Avrupa ülkelerinin birçoğunda mesleki ve teknik
okulların diğer okullara oranı yüzde 50’nin
üzerindedir. Bazı ülkelerde bu oran yüzde 60-70’i
bulmaktadır.
Şimdi,
bunun ne kadar önemli olduğunu şu veriyle ortaya
çıkarabiliriz: Ankara Ticaret Odasının
yaptığı bir araştırmada, işsizliğin
ayyuka çıktığı Türkiye’de, 400 bini acil 1,5
milyon nitelikli elemana ihtiyaç vardır.
Şimdi,
biraz önce belirttim, sanayisini geliştirmiş ve
sanayiye eleman yetiştirir tarzda, üretimin
gerektirdiği tarzda öğrenci yetiştiren ülkeler,
bununla birlikte eksiksiz demokrasiyi de
yerleştirmişlerdir. Demokrasinin olmadığı,
demokratik ilkelerin esas alınmadığı ülkelerde,
sizin, ne gelir bölüşümünü adaletli yapmanız mümkündür ne
de bölgeler arası farklılığı ortadan
kaldırmanız mümkündür.
Şimdi,
şunu belirtelim: Türkiye’de sürekli dile getiriliyor ve her
iktidar döneminde, şu anda da AK Parti İktidarı
döneminde, biz okuryazar olmama oranını şu kadar
düşürdük deniliyor. Okuryazar olmama oranı ne demektir
arkadaşlar, biliyor musunuz? Okuryazar olmayan insan demek,
devletin ulaşmadığı, ne eğitim alanında
ne insani anlamda ne devlet olanaklarını götürme
anlamında ulaşmadığı insan demektir. Onun
için, eğer, Türkiye sanayileşmek ve sürdürülebilir bir
sanayiyi yakalamak istiyorsa, bırakın okumama
oranı, okula devam eden oranı, tüm nüfusunu gerçek anlamda
bilgi, birikim, donanımlı kadroları yetiştirmek
üzere herkese eğitim hakkını tanıyan bir
politikayı geliştirmesi gerekiyor. Bu da eksiksiz bir
demokrasiyle mümkündür.
Değerli
arkadaşlar, Avrupa ülkeleri sanayide ve teknolojide bu
kadar gelişmiş olmalarına rağmen, insani bir
sorun olan, ahlaki bir sorun olan bölgeler arasındaki
eşitsizliği ortadan kaldırmak için çok önemli
harcamalar ve çabalar içindedirler. Şimdi, Avrupa
Birliğinin bütçesinin üçte 1’inden büyük bir kısmı
bölgeler arasındaki dengesizliği ortadan kaldırmak
için harcanmaktadır. Çağdaş uygarlık düzeyine
ulaşmış bir Türkiye istiyorsak, vatandaşları
arasında eşitliği yakalamış bir Türkiye
istiyorsak, biz, biraz sonra açıklayacağım verileri
ortadan kaldıracak bir politikayı geliştirmemiz
gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye’nin gelişmiş kenti olan Kocaeli
ile Türkiye’nin en geri kalmış ili -ki, ona benzer birçok il
vardır bölgede, hatta Doğu Karadeniz’de ve İç
Anadolu’da- arasındaki fark tam 11 kattan daha fazladır.
Peki, şunu sormak istiyoruz: İki ili arasındaki farkın
11 katı aştığı, bölgeler arasındaki
dengesizliğin uçurum olduğu bir ülkede birlikten,
bütünlükten nasıl bahsedebiliriz? Birlik, bütünlük demek, tüm
vatandaşlarını kucaklamak demek, sanayiyi, bilimi,
eğitimi, devlet olanaklarını tüm halka, halkın tüm
kesimlerine, tüm bölgelere, tüm illere yaymakla olur.
Yine, bir veri
vermek istiyorum: Türkiye’nin en gelişmiş bölgesi olan
Marmara Bölgesi’yle Akdeniz Bölgesi arasındaki
gelişmişlik farkı 14 yıl, Doğu Anadolu
Bölgesi’yle 128 yıl, Ege Bölgesi’yle 5 yıl, Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’yle 72 yıldır.
Şimdi, biz
bölgeler arasındaki dengesizliği ortadan
kaldırmadığımız sürece kendimize
demokratik bir ülke, Avrupa Birliğine girmeye aday bir ülke
diyebilir miyiz? Bölgeler arasındaki gelişmişlik
farkı Yunanistan’da 1,4’tür, İrlanda’da 1,6’dır, Çek
cumhuriyetlerinde, bir sürü sorunu yaşamış, Avrupa
Birliğine yeni girmiş Çek cumhuriyetlerinde 2,9’dur,
Türkiye’de ise 5,3 düzeyindedir.
Şimdi,
buna rağmen, daha öncesi ve 2004 sonrası Hükûmetin
teşvik politikalarına baktığımız
zaman, Türkiye’nin en gelişmiş bölgesi Marmara’ya yüzde
35’leri, yüzde 40’ları bulan teşvik payı
ayrılıyorken, en geri kalmış Doğu Anadolu'ya
yüzde 4'ler civarında, Güney Doğu Anadolu'ya yüzde 6'lar
civarında pay ayrılmaktadır.
Devlet Planlama
Teşkilatının son dönem yaptığı bir
araştırmada bölgesel eşitsizliğin sefalet
boyutunda olduğunu belirtiyor ve bunu şu gerekçelere
dayandırıyor: Yerel düzeyde uygulama mekanizması
yoktur. Bölge planları finans boyutundan noksandır.
Bölgesel planların yerel düzeyde sahibi yoktur. Eğer
bizler, bölgeler arasındaki dengesizliği sağlamak,
devlet olanaklarını tüm bölgeye yaymak istiyorsak, mevcut
politikamızdan, teşvik politikamızdan,
sanayileşme politikamızdan, yatırım
politikalarımızdan vazgeçmemiz, yeni bir programı,
yeni bir tarzı önümüze koymamız gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, hep hamasi nutuklar atılır, her
sorunlar dile getirildiğinde bölünmeden bahsedilir. Bizler
bölgeler arası farklılığı 5,3'e, bir ille
diğeri arasındaki farkı 11 kattan daha fazlaya
çıkarmışsak, zaten yeterince bölünmüşüz. Onun
için, yapmamız gereken, devletin yapması gereken,
Hükûmetin yapması gereken, bu Parlamentonun yapması
gereken, yeni bir sanayileşme, yeni bir yatırım, yeni
bir teşvik politikasıyla tüm vatandaşları
kucaklayan bir politikayı hayata geçirmektir.
Şimdi,
birkaç şeyi daha dile getirmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bölgenin temel kaynakları
hayvancılık ve tarımdır. Şimdi, bölgeye
baktığımız zaman tütüncülüğe, şeker
pancarına ve diğer ürünlere kota getiriliyor. Yine,
Tekel sigara fabrikaları, şeker fabrikaları
özelleştiriliyor. Peki, siz, bölgeler arası farkları
gidermekten bahsediyorken, eğer buraya yeni
yatırımlar yerine mevcut fabrikaları da
kapatırsanız, bunu nasıl gerçekleştirirsiniz?
Yine, sürekli
dile getirilen bazı rakamlarla ilgili, istatistiklerle
ilgili şunu söylemek istiyorum: Değerli
milletvekilleri, bölgede özellikle istatistiklerin bazen hiçbir
anlamı yoktur. Bir örnek vereyim, koçerleri örnek vereyim; ki
göçebeler. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da küçükbaş
hayvancılığı gerçekleştiren, küçükbaş
hayvanları besleyen, üreten koçerlerdir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Karabaş, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
MEHMET
NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Peki, ben, Tarım
Bakanlığına şunu sormak istiyorum: Siz, koçerlerin,
bırakın hayvan sayısını,
nüfuslarını, çocuk sayısını bile biliyor
musunuz? Peki, ürettiği hayvana hiçbir şekilde destek,
sübvansiyon, yem verilmiyorken, bir de yaylalar
yasaklanıyorken, siz nasıl bu insanları Avrupa
düzeyine, bu insanları Türkiye’nin gelişmiş
bölgelerinin düzeyine getireceksiniz?
Evet,
değerli arkadaşlar, bölgeler arası
eşitsizliği Türkiye’de
kıyasladığımızda, bu büyük bir orana varmaktadır.
Bunun için eğitimde yeni bir politika tarzı, teşvik
politikasında kırk dokuz ile uygulanan değil, her ilin
özgünlüğüne uygun bir teşvik politikası...
Yatırım politikaları ve teşvik
politikaları belirlenirken ticaret, meslek örgütleri ve
yerel yönetimlerle ilişkilendirilmesi, sanayi ve teknoloji
projeleri ve teknik kadro desteği verilmesi...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Karabaş, süreniz doldu.
MEHMET
NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Evet, Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu bütçenin Türkiye için
hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Karabaş.
Sayın
milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi,
şahıslar adına söz isteyen sayın
milletvekillerine söz vereceğim.
İlk söz,
lehinde Şanlıurfa Milletvekili Sayın Ramazan
Başak.
Buyurun
Sayın Başak. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
RAMAZAN
BAŞAK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığımızın
bütçeleriyle ilgili, şahsım adına lehte söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi en kalbî
duygularımla saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Saygıdeğer
milletvekilleri, Cenabıhak, ülkemize uçsuz bucaksız
öyle güzel verimli topraklar vermiş ki, tabii, bu
toprakların üzerinde çiftçilikle, tarımla
uğraşmamak mümkün değil. Tarımla
uğraşacağız, çiftçilik yapacağız; ama,
tarımdan sanayiye geçişi asla ve asla ihmal
etmeyeceğiz. Nasıl diyeceksiniz? İşte,
ülkemizin, sizlerin, 70 milyon insanın hak ettiği
yaşam standartlarına ulaşabilmenin yolu buradan geçmektedir.
Bölgemle
ilgili bir örnek vermek istiyorum saygıdeğer
milletvekilleri: Benim Şanlıurfa’mdaki hemşehrim,
Akçakaleli, Harranlı hemşehrim, çoluk çocuğuyla
birlikte, dokuz ay boyunca, temmuz, ağustos aylarında
gölgedeki sıcaklığın 45 derece olduğu
şehirde pamuk üretiyor ve dokuz ayın sonunda 1 kilogram
pamuğu 600-700 bin liraya satıyor. Öbür tarafta, sanayisi
gelişmiş olan ülkeler, bu ham maddeyi,
alnımızın teriyle yoğurduğumuz bu ham
maddeyi bizden alıp yarım saat içerisinde, 1 kilogram
pamuktan 2 tane gömlek elde ederek, dokuz ayda ürettiğimizin
40 misliyle, 50 misliyle, hatta 100 misliyle bize satmakta
değil miydi saygıdeğer milletvekilleri? (AK Parti
sıralarından alkışlar)
İşte,
sanayinin ve sanayileşmenin önemini bilen, bunun için her
türlü desteği, teşviki veren AK Partinin akılcı
politikalarından sonra sanayide nereden nereye
geldiğimizin bir iki örneğini vermek istiyorum: Daha
birkaç yıl öncesine kadar -saygıdeğer
milletvekilleri, altını çizerek söylüyorum- otomotiv
sektörü yüzde 20-30 kapasiteyle çalışırken,
2006’nın -saygıdeğer milletvekilleri, bu
rakamları kafamdan uydurmuyorum- rakamlarıyla
geldiğimiz noktayı sizlerle paylaşmak istiyorum:
2006 yılı itibarıyla otomotiv sektöründeki ihracat
bir önceki yıla göre yüzde 23 artmış…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İthalat ne arttı,
ithalat?
RAMAZAN
BAŞAK (Devamla) - …ve tekrar altını çizerek
söylüyorum saygıdeğer milletvekilleri, ülke
ekonomisine 14,4 milyar dolar katkı sağlamış. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
2007
yılının ilk dokuz ayına gelelim, ocak-eylül
arasındaki dokuz aya gelelim saygıdeğer
milletvekilleri. 2006’yı söylerken hepiniz
alkışladınız, “başarılı” dediniz,
ama 2006’nın üzerine yüzde 33’lük bir artışla ilk dokuz ay
için 13,7 milyar dolara ulaştık. [AK Parti
sıralarından alkışlar; CHP ve MHP
sıralarından alkışlar (!)]
Saygıdeğer
milletvekilleri, alkışlayacağınız bir
şey daha söyleyeyim: Şu anda dünyada üretilen veya
kullanılan otomotivlerin binde 14’ü ülkemizde üretiliyor.
Ama, Allah’ın izniyle, Sayın Bakanımızın
şahsında, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının personelinin katkılarıyla
ve Hükûmetimizin desteğiyle inşallah yakında dünyada
kullanılan otomotivlerin binde 14’ü değil, binde 114’ü
ülkemizden çıkacaktır diyorum. [AK Parti
sıralarından alkışlar; CHP ve MHP
sıralarından alkışlar (!)]
Saygıdeğer
milletvekilleri, tabii, beş altı dakika içerisinde
birçok şeyi anlatmak mümkün değil. Ama, şu anda
Şanlıurfalı hemşehrilerime buradan bir müjdeyi
de vermek istiyorum.
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale)- Kaç tane fabrika kuruyorsunuz?
RAMAZAN
BAŞAK (Devamla) - 2008 yılının ocak ayında
Şanlıurfa İkinci Organize Sanayi Bölgesi faaliyete
geçecek. Ayrıca, Şanlıurfa ilçelerinden Birecik,
Viranşehir, Ceylanpınar ve Suruç’taki organize sanayi
bölgelerinin –tekrar söylüyorum, altını çizerek
söylüyorum- kesin yer tespitleri yapılmış ve çok
kısa süre içerisinde inşallah faaliyete geçecek.
Yine benim
şehrim için çok önemli bir husus olan besi organize sanayi
bölgesi de -çok yakında yer tespitleri yapıldı-
faaliyete girecek.
Saygıdeğer
milletvekilleri, zannetmeyin ki bu anlattıklarım sadece
Şanlıurfa’da. Türkiye’nin, Adana’nın
Kozan’ından tutun Muş’una kadar birçok ilinde sanayinin
gelişmesi için, sanayicilerimizin teşviki için,
Sayın Bakanımızla birlikte Hükûmetimiz gece gündüz
çalışmaktadır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Saygıdeğer
milletvekilleri, Dışişleri
Bakanlığımızla ilgili bir cümleyi eklemeden
geçemeyeceğim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Başak, konuşmanızı tamamlar
mısınız lütfen.
RAMAZAN
BAŞAK (Devamla) – Birkaç milyar dolar için kapılarda bekleyen
Türkiye’den, kapılarda karşılanan bir Türkiye’ye
geldiğimizi hepinizin dikkatine sunmak istiyorum. [AK Parti
sıralarından alkışlar, CHP ve MHP
sıralarından alkışlar (!)]
Saygıdeğer
milletvekilleri, son olarak, bu hazırlanan bütçenin 70 milyon
insanımızın huzur ve refahı, gelecek
nesillerimize aydınlık bir Türkiye bırakmak için
hazırlandığını belirtmek istiyorum.
Son olarak da,
gece demeden gündüz demeden, dün olduğu gibi bugün ve
yarındaki yıllarda da
çalışacağımızın taahhüdünü
veriyorum. Neden, biliyor musunuz saygıdeğer
milletvekilleri? Bu ülkenin her karışı, bu ülke
toprakları üzerinde yaşayan herkes bizim için kutsal ve
vazgeçilmezdir diyor, bu bütçenin ülkemize, milletimize
hayırlı uğurlu olması temennisiyle hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Başak.
Sayın
milletvekilleri, şimdi söz sırası Hükûmette.
İlk söz,
Dışişleri Bakanı Sayın Ali Babacan’a
aittir.
Buyurun
Sayın Babacan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın
Babacan, Sayın Bakanım, süreniz on yedi buçuk dakika.
DIŞİŞLERİ
BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bakanlığımın ve
Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2008 Mali Yılı
Bütçe Tasarısı’nın yüce Meclisin onayına
sunulması vesilesiyle huzurlarınıza gelmiş
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyor, dış
politikamızla ilgili olarak bu kürsüden dile getirilen
görüşleri ve yapıcı katkılarından
dolayı gruplar adına söz alan tüm milletvekillerine de
teşekkür ediyorum.
Temel
dış politikalarımız konusunda,
Bakanlığımın ayrıca bütçesi hakkında
ayrıntılı bilgiler içeren bir kitapçık sizlere
daha önce dağıtıldı. Konuşma sürem
kısıtlı olduğu için burada ben ana hatlarıyla
da olsa dış politika gündemimizdeki öncelikli bazı
konulara değinmek istiyorum.
İçinden
geçmekte olduğumuz uluslararası konjonktürde bizleri
tedirgin eden çok sayıda siyasi ve ekonomik sorun mevcut. Öte
yandan, Türkiye olarak biz, insanlığın bazı
sorunlarına kalıcı çözümler getirilmesini
amaçlayan çabalara elimizdeki bütün imkânları zorlayarak
etkin ve yapıcı katkılarda bulunmaktayız. Özellikle
yakın çevremizden başlamak üzere, barış ve
istikrarın yaygınlaştırılmasına
yönelik girişimlere verdiğimiz destek son yıllarda
gözle görülür ölçüde artmıştır. Bu doğrultuda
siyasi, askerî, ekonomik ve toplumsal ve kültürel boyutlar da
içeren, inisiyatif kullanmaya ağırlık veren, vizyon
temelli ve geniş bir perspektife sahip dış politika
stratejisi izlemekteyiz.
Dış
politika vizyonumuzun temelinde, Türkiye’nin çok daha güçlü ve
müreffeh bir ülke hâline gelmesi hedefi yatar. Avrupa
Birliğiyle tam üyelik müzakerelerinin ana felsefesi de
budur. Türkiye’nin birliğe katılımı, aynı
zamanda insanlığın barış ve refahına da
hizmet edecek tarihî bir dönüm noktası olacaktır. Nitekim,
Sayın Başbakanımız ve İspanya
Başbakanının himayelerinde Birleşmiş
Milletler çatısı altında başlatılan
Medeniyetler İttifakı girişimi, gördüğü büyük
uluslararası destek, kültürler arası diyalog ve
işbirliğinin geliştirilmesine Türkiye’nin
yapabileceği katkılarla ilgili bu güveni de
yansıtmaktadır. Medeniyetler İttifakı
girişiminin Dostlar Grubuna üye olan ülke sayısı
şu an itibarıyla 72’ye ulaşmıştır.
Bugün Türkiye,
uluslararası alanda sorumluluk sahibi, etkili, saygın ve
sözü dinlenir bir ülke olarak görülmekte ve her önemli forumda
katkısı beklenmektedir. Bunun en temel nedeni, ülkemizin
etkinliğinin artmış olmasıdır. Özellikle son
beş yıldaki siyasi istikrar ortamında yüce Meclisin
gerçekleştirdiği köklü reformlardan ve ekonomimizin
başarılı performansından kaynaklanan bu
etkileme gücümüz caydırıcı gücümüzle
birleşmiş, ülkemizin hareket marjını
genişleten, inanılırlığını,
güvenilirliğini ve saygınlığını
artıran bir sonucu da beraberinde getirmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sahip olduğumuz bu
gücü akılcı biçimde kullanıyor olmanın
yararlarını pek çok alanda görmekteyiz.
Bu
bağlamda, PKK terör örgütünden kaynaklanan güvenlik
tehdidinin bertaraf edilmesi son dönemde
Bakanlığımın en yoğun uğraş
verdiği konuların başında gelmiştir.
Memnuniyetle ifade etmek istiyorum ki, siyasi, diplomatik,
ekonomik, sosyokültürel ve askerî enstrümanların dikkatli
bir zamanlamayla ve güçlü bir eş güdüm içerisinde
kullanılması, bu alanda ilerlemeler
sağlanmasını beraberinde getirmiştir. Bunda,
yüce Meclisin PKK’yla mücadele konusunda 17 Ekim tezkeresiyle Hükûmetimize
verdiği yetkinin de büyük katkısı vardır. Teknik
ve hukuki hazırlıkların hemen ardından da
Hükûmetimiz 28 Kasımda tezkerenin gereği olan yetki ve
görevi Türk Silahlı Kuvvetlerine vermiştir.
Özellikle
vurgulamak istiyorum ki, bu mücadele, geniş bir perspektifle
ve sonuç getirici bir stratejiyle yürütülmelidir. Biz,
Türkiye’nin 81 ilinin 80’inde milletvekili olan ve ülkemizin tüm
bölgelerinden güçlü bir desteğe sahip olan bir iktidarız.
Ülkemizin meselelerine derinlemesine hâkimiz ve
politikalarımızı buna göre
şekillendirmekteyiz. Terör örgütü PKK’nın Irak’ın
kuzeyini bir üs olarak kullanmak suretiyle Türkiye’ye
saldırılarda bulunmaya devam etmesine kayıtsız
kalmayacağımız ve bu tehdidi ortadan kaldırma
konusunda kararlı olduğumuz artık herkes
tarafından iyice anlaşılmıştır. Son
dönemde yürüttüğümüz yoğun bir diplomasi trafiğiyle
bu konudaki haklılığımızı ilgili tüm
taraflara kabul ettirmiş bulunmaktayız. Konuyla ilgili
tüm muhataplarımız, tezkerenin Irak’ın toprak
bütünlüğü, halkını veya doğal
kaynaklarını hedef almadığını ve
tamamen insanlarımızın can ve mal güvenliğini
koruma saikiyle çıkarıldığını da
bilmektedir.
Irak Hükûmeti,
iki ülke arasında 28 Eylülde imzalanan Terörle Mücadele
Anlaşması’yla teröristleri yakalama ve lojistik destekleri
ile finansman kaynaklarını kesmek de dâhil olmak üzere
PKK’yla mücadelede etkin iş birliği yapma taahhüdüne
girmiştir ve bu yükümlülüklerin yerine getirilip
getirilmediği tarafımızdan yakından takip
edilecektir.
Türkiye, kendi
istikrar ve güvenliği kadar komşusu Irak’ın da
barış, huzur ve istikrar içinde olmasını hayati
derecede önemsemektedir. Irak’taki olası bir bölünme,
bölgeye yeni felaketler getirecektir. Irak’ın
egemenliğini, bağımsızlığını,
toprak bütünlüğünü ve ulusal birliğini koruması,
siyasi istikrara kavuşması, terör örgütlerinden arındırılması,
ülkenin zenginliklerinden nüfusu oluşturan tüm kesimlerin
adil biçimde yararlanması, Irak politikamızın temel
ilkelerindendir.
Bu çerçevede,
Kerkük’le ilgili gelişmeleri de yakından izlemekteyiz.
Kerkük bağlamında girişilebilecek oldubittileri ve
özellikle Türkmenlerin haklarının daha büyük gruplar
tarafından çiğnenmesini kabul etmeyeceğimizi de
her platformda vurgulamaktayız.
Kerkük
meselesinin referandumla halledilmeyeceği, diğer
ülkelere ve daha önemlisi temas hâlinde olduğumuz Iraklı
gruplara da defalarca anlatılmıştır. Irak
Anayasası’nda bulunan ve 2007 yılı sonuna kadar
yapılması öngörülen referandum, bildiğiniz gibi
ertelenmiştir.
Bunlar kendiliğinden
olmamaktadır. Bizim kuzeydeki gruplar dâhil, Irak
halkının her kesimiyle temaslarımız ve
diyaloğumuz vardır. Iraklı partilere ve gruplara
eğitim programları düzenlemekteyiz. Türkiye, sadece
Irak’ın kuzeyinde yaşayanların değil, Irak
halkının tümünün kazanılması için elinden geleni
yapmaktadır, yapacaktır. Bildiğiniz gibi, Musul
Başkonsolosluğumuz bu çerçevede
açılmıştır ve yakında Basra’da da bir
başkonsolosluğumuz açılacaktır.
Şunu
özellikle ifade etmek istiyorum ki, son dört buçuk yılda
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya 8 katrilyon liranın
üzerinde kamu yatırımı yapılmıştır.
Bölgedeki istihdam artışı ise ancak özel sektör
yatırımlarının artmasıyla mümkündür. Özel
sektör ise, yatırım yapacağı yerde öncelikle
güvenlik ister, güvenlik ortamını arar. Terör sorunuyla
mücadele, bölgedeki güvenliğin ve böylece özel sektörün
yatırımlarının artması için de büyük önem
taşımaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; PKK terörüyle mücadele
bağlamında, Sayın Başbakanımızla
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush
arasındaki 5 Kasım tarihli görüşmede alınan
kararlar safha safha uygulanmaya başlanmıştır.
Bu çerçevede, terör örgütüne karşı alınacak önlemler
konusunda, iki ülkenin ilgili siyasi ve askerî makamları
arasında doğrudan eş güdüm ve iş birliği de
başlamıştır. PKK’yla mücadele konusundaki bu
iş birliğinin terör örgütünün Irak’taki faaliyetleri
tamamen sona erdirilene kadar aralıksız devam etmesini
bekliyoruz.
Bugün, Amerika
Birleşik Devletleri’yle uluslararası düzeydeki iş
birliğimiz, Orta Doğu’daki reformlardan
Afganistan’daki aşırı uçlara ve terörizmle
mücadeleye, küresel enerji güvenliğinin
sağlanmasından bölgesel sorunların çözümüne kadar
geniş bir yelpazeye yayılmaktadır. Aynı zamanda,
ekonomik, ticari, kültürel, askerî, bilimsel ve teknolojik
alanlardaki ikili iş birliklerimiz de karşılıklı
çıkar temelinde hızla gelişmekte ve
çeşitlenmektedir.
Daha önce
çeşitli sınavlardan başarıyla geçmiş olan bu
stratejik ortaklığın dar çıkarlar peşinde
koşan bazı güç odaklarının zararlı
etkilerinden korunması hayati önem
taşımaktadır. Amerika Birleşik Devletleri
Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesinin
geçtiğimiz ekim ayında Ermeni baskılarına boyun
eğerek, 1915 olaylarına ilişkin bir karar tasarısını
kabul etmesi talihsiz bir gelişme olmuştur. Sonradan,
aklıselim galip gelmiş ve bu tasarının
imzacılarının bir bölümü desteklerini geri
çekmişlerdir. Ancak, biz, bu tasarının Temsilciler
Meclisi Genel Kuruluna da getirilerek kabulü hâlinde ikili ilişkilerin
derinden sarsılacağını söylüyor, söz konusu
tasarının tamamen gündemden düşürülmesini bekliyor
ve bu yöndeki girişimlerimizi de sürdürüyoruz.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; dış
politikamızın geleneksel yönelimi çerçevesinde,
parçası olduğumuz Avrupa ülkeleriyle
ilişkilerimiz de büyük önem taşımaktadır. Bugün
ticaretimizin yüzde 57’sini Avrupa Birliği ülkeleriyle
yapmaktayız. Avrupa’da yaşayan milyonlarca Türk ülkemiz
ile bulundukları ülkeler arasında ilişkilerin
gelişmesinde her alanda büyük katkılar yapmaktadır.
Türkiye’deki doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının
önemli bir kısmı Avrupa Birliğinden gelmektedir.
Ülkemizi ziyaret eden Avrupalı turistlerin sayısı
12 milyonu bulmaktadır. Türkiye ise, Avrupa’ya ticaretten
güvenlik meselelerine kadar uzanan pek çok konuda büyük yararlar
sağlamakta, enerji alanında Avrupa Birliğinin
dördüncü ana arteri olma yolunda hızla ilerlemektedir.
Bu meyanda,
Avrupa Birliği katılım sürecinin, yapılan tüm
spekülasyonlara rağmen nihai hedeften herhangi bir sapma
olmaksızın kendi mecrasında ilerlemekte
olduğunu da vurgulamak istiyorum. Bazı ülkelerin iç
siyasi koşullarından kaynaklanan tartışmalar
katılım sürecini rotasından saptırmayacaktır.
Bu sürecin hedefi, diğer üyelerle eşit koşullarda tam
üyeliktir ve tam üyeliği dışlayacak herhangi bir
formülü kabul etmemiz de söz konusu değildir.
Ek Protokolün
nasıl uygulanacağı konusunda ise Avrupa
Birliği ile görüş ayrılığımız
vardır. Bu konu, Kıbrıs’la ilgili nihai çözüm
aşamasında ele alınacaktır. Biz, katılım
sürecinde kendi üzerimize düşeni yapmaktayız. Nitekim,
mevzuatımızı Avrupa Birliği müktesebatına
uyarlama çabaları çerçevesinde, bundan sonra yapılacak
düzenlemelerle ilgili yol haritası niteliğindeki uyum
programını da biliyorsunuz 17 Nisanda
açıklamıştık.
Reform
sürecinin yavaşladığı yolundaki
değerlendirmeler de açıkça doğru değildir.
Avrupa’da bu argümanları ileri sürenler, bu yıl içinde
genel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri
gibi iki önemli gelişmeyi
yaşadığımızı göz ardı
etmektedirler.
Ayrıca,
reform sürecinin devamı üyelik müzakerelerindeki
ilerlemelere de bağlı değildir. Zira, temel amacı
Türkiye’deki çağdaş normları hâkim kılmak ve Türk
halkının yaşam standartlarını her alanda
yükseltmek olan reformların devamı bizim
açımızdan ilkesel nitelikte ve vazgeçilmez önemde bir
konudur. Dolayısıyla Avrupa Birliği cephesindeki
gelişmelerden bağımsız olarak, biz, reform
sürecimizi devam ettirmeye kararlıyız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, Avrupa
Birliğine uyum sağlama konusunda ilerleme sağlarken,
haklı olarak Avrupa Birliğinin de kendi
yükümlülüklerini yerine getirmesini bekliyoruz.
Bunların
başında, Avrupa Birliğinin 2004 yılında vaat
ettiği gibi Kıbrıs Türk halkına karşı
uygulanan izolasyon ve kısıtlamaların
kaldırılması gerekmektedir. Avrupa Birliği,
izolasyonların kaldırılması konusundaki
vermiş olduğu karara rağmen ürkek ve yavaş
tutumuyla uluslararası toplumun da gerisine
düşmektedir. Kıbrıs Türk halkının Ada’da çözüm
için gerekli iradeyi sergileyen taraf olduğu hâlde hâlâ
cezalandırılması, bugün pek çok ülkenin
vicdanını rahatsız etmeye
başlamıştır. Bu haksızlığın bir
an önce giderilmesi gerektiği yönündeki kanaat giderek
yaygınlaşmaktadır.
Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin dış temsilciklerinin
sayısının 14’e çıkmış olması, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki yabancı
temsilciliklerinin sayısının 7’ye
ulaşmış olması, KKTC ile Suriye arasında
başlatılan feribot seferleri, yabancı resmî
heyetlerin Ercan Havaalanı’na doğrudan uçuşlarla
gitmeye başlaması ve KKTC liderinin üçüncü ülkelerde
artan oranda kabul görmeleri hep bunun göstergeleridir.
Bugün
itibarıyla, iddia edilenin aksine, Amerika Birleşik
Devletleri, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere, Orta
Doğu, Orta Asya ve Uzak Doğu’da birçok ülke artık KKTC
pasaportlarını kabul etmektedirler.
Avrupa
Birliğinin tutumu ne olursa olsun Türkiye, KKTC ile
arasındaki özel ilişkileri ve iş birliğini daha da
güçlendirmeye kararlıdır. Nitekim KKTC’ye
sağladığımız ekonomik destek sonucunda
Kıbrıs Türk halkının 2002’de 4.500 dolar
civarında olan kişi başına düşen geliri
bugün 12 bin dolara yükselmiştir. Kuzey Kıbrıs’ın
yol, havaalanı modernizasyonu, turistik tesis gibi
altyapı ihtiyaçlarının giderilmesine ciddi
katkılar sağladık, açılan yeni kampüsler ve
yükseköğrenime sağlanan desteklerle KKTC bir bilim
yuvası olarak daha da cazip hâle getirilmiş, öğrenci
sayılarında da ciddi artışlar
sağlanmıştır.
Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne
sağladığımız bu güçlü desteğe paralel
olarak, Kıbrıs sorununa Birleşmiş Milletler
parametreleri temelinde kapsamlı ve adil bir çözüm
getirilmesi yönündeki çabalarımız da aralıksız
devam edecektir. Ben şunu da özellikle ifade etmek istiyorum
ki, Annan Planı, Rum tarafınca reddedilmesi çerçevesinde
artık geçersizdir. Ancak, Kıbrıs’ta kırk
yılı aşan müzakere süreci sonunda bir
Birleşmiş Milletler müktesebatı oluşmuştur.
Annan Planı da bu müktesebatın bir parçasıdır. Bu
müktesebat Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümüne yönelik
yer alan, Birleşmiş Milletler parametrelerini de
içermektedir. Bildiğiniz gibi bu parametrelerin
başlıcaları: Siyasi eşitlik, eşit statü, iki
kesimlilik ve yeni bir ortaklık devleti
kurulmasıdır. Dolayısıyla Annan Planı
geçersiz olmakla beraber, felsefesi ve içerdiği
parametreler masadadır.
Sayın
Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'nin Orta Doğu barış
sürecine katkıları giderek vazgeçilmez bir nitelik
kazanmaktadır. Ekim ayında bölgedeki on bir ülkeye
yaptığım ziyaretler, bu süreçte ülkemizin, hem
İsrail hem de Arap ülkeleri tarafından dürüst ve adil bir
muhatap olarak görüldüğünü bir kez daha ortaya koymuştur.
İsrail Devlet Başkanı Sayın Peres ile Filistin
Ulusal Yönetimi Başkanı Sayın Abbas’ın geçen ay
aynı tarihlerde Türkiye'ye gelerek yüce Meclisimizin
çatısı altında tüm dünyaya birlikte seslenmeleri,
ülkemize duyulan güvenin bir göstergesidir.
27 Kasımda
Amerika Birleşik Devletleri’nin ev sahipliğinde
Annapolis’te düzenlenen Uluslararası Orta Doğu
Konferansı’na sağladığımız katkı
bölgedeki konumumuzu ve Arap-İsrail ihtilafında
izlediğimiz dengeli tutumu yansıtmıştır.
Söz konusu toplantı, uzun süredir kesintiye
uğramış durumdaki barış sürecini yeniden
canlandırma konusunda önemlidir, önemli bir adım
olmuştur ve bu çerçevede, 2008 yılının sonuna
kadar kapsamlı bir çözüme ulaşılması yönünden
varılan mutabakatı Türkiye memnuniyetle
karşılamıştır.
İsrail-Filistin
kanalına verilen bu ivmenin, barış sürecinin,
İsrail-Suriye ve İsrail-Lübnan kanallarında da
sonuca gidecek şekilde hareketlenmeye yol açmasını
temenni ediyoruz.
Bu arada,
Filistinlilere yönelik yatırımlarımız ve
istihdamı artırmayı amaçlayan projelerimiz sürecektir.
Ankara Forumu çerçevesinde, Batı Şeria’da kurulacak
yeni sanayi bölgesi ile bir Türk özel yükseköğrenim okulunun
açılacak oluşu, Türkiye’nin Filistin halkına
desteğinin somut göstergeleridir.
Orta Doğu’nun
diğer bölgelerindeki gelişmeler de Türkiye’nin
öncelikli ilgi alanı içerisindedir ve bu meyanda,
İran’ın nükleer programıyla ilgili sorunun
barış ve diyalog yoluyla çözümü yönünde ilgili tüm
taraflara gerekli telkinlerde, Türkiye, bulunmaktadır.
Lübnan’daki
Cumhurbaşkanlığı seçimi konusu da yine, ülkede
yeni iç çalkantılara yol açmayacak şekilde
uzlaşıyla çözümlenmelidir ve Türkiye’nin bu ülkenin siyasi
istikrarının korunmasına yönelik yapıcı
çabaları sürecektir. Bu konuyla ilgili de Sayın
Başbakanımız, bizler, hemen hemen her gün
yaptığımız telefon trafiğiyle, Lübnan’daki
seçimlerin başarılı olması için çaba
göstermekteyiz.
Arap
ülkeleriyle ilişkilerimiz, karşılıklı
yatırımlar başta olmak üzere, değişik
alanlara yayılan ortak projelerle sürekli yeni boyutlar
kazanmaktadır ve son birkaç ay zarfında Suriye, Mısır,
Arap ülkeleri ve Suudi Arabistan’la iş birliği
anlaşmaları imzalamış bulunmaktayız.
Yine,
Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya arasında uzanan bu
doğu-batı koridoru üzerindeki stratejik bir konumda olan
Türkiye, bölgelerin küresel ekonomiyle bütünleşmesinde de
önemli bir rol oynamaktadır ve bu yeni demir yolu projeleri
olsun, doğal gaz boru hattı projeleri olsun, bunun en
önemli örnekleridir.
Akraba ve
soydaş topluluklarının yaşadığı
Balkan coğrafyasındaki gelişmeleri de yakından
izliyoruz. Mevcut istikrarı korumaya ve sorunları
barışçı yollardan çözmeye yönelik çabalara da destek
veriyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Bakan, konuşmanızı, lütfen, tamamlar
mısınız.
DIŞİŞLERİ
BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – Bu çerçevede, Kosova’yla da
çok yakından ilgileniyoruz ve Kosova’nın nihai statüsünün
belirlenmesine yönelik çabalara öncelikli ilgi gösteriyoruz.
Komşumuz
Yunanistan’la başlatılan diyalog süreci çerçevesinde
ikili ilişkilerde son yıllarda sağlanan
gelişmeleri dikkatle devam ettireceğiz ve bu
ilişkilerin daha da iyi bir noktaya gitmesi için yoğun bir
çaba göstereceğiz. Yine, Ermenistan’ın da bu Türk-Yunan
ilişkilerindeki bu tarihî paradigma değişmesinden
ders almasını temenni ediyoruz. Orta Asya
cumhuriyetlerinde, Pakistan’da, Afganistan’da biliyorsunuz
çok etkin bir şekilde varız. Pakistan’ın
istikrarı için de Türkiye son dönemlerde çok etkin, Sayın
Cumhurbaşkanımızın ziyareti de Pakistan halkına
vermiş olduğumuz desteğin çok somut bir
göstergesidir.
Ben, vaktim
sınırlı olduğu için, sözlerimi burada sona
erdiriyorum ve -bu konuşma metnini de, belki, ayrıca
sizlere dağıtacağım- hepinize saygılar sevgiler
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan.
Hükûmet
adına ikinci söz sırası, Sanayi ve Ticaret Bakanı
Sayın Zafer Çağlayan’a aittir.
Buyurun
Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın
Bakan, süreniz on yedi buçuk dakika.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı, bağlı, ilgili, ilişkili
kuruluşların 2008 mali yılı bütçesini
görüşmek üzere huzurlarınızdayız. Bu vesileyle
hepinizi Bakanlığımız,
kuruluşlarımız, şahsım ve mesai
arkadaşlarım adına saygıyla selamlıyorum.
Bana
ayrılan süre içinde sanayi, ticaret, teknoloji,
tüketiciler, esnaf ve sanatkâr ve KOBİ’lere kadar geniş
bir yelpazede 70 milyon insanımızı ilgilendiren,
sorumluluk alanına sahip Bakanlığımın 2007
yılı içinde yaptığı faaliyetlerle
önümüzdeki dönem için vizyonumuz, hedeflerimiz ve
planladığımız faaliyetler konusunda sizlere
bilgi sunacağım.
Bakanlığımız
bütçesiyle ilgili 11 konuşmacı değerli
milletvekilime özellikle teşekkür ediyorum. Dile getirilen
hususlardan mümkün olduğunca faydalanmaya
çalışacağım, bunun yanı sıra
konuşmamda dile getirilen hususların birçoğunda,
zannediyorum ki, değerli arkadaşlar bizim yorumumuzu da
bulabileceklerdir.
Sanayi
stratejilerinin ve politikalarının belirlenmesinden
ve bunların uygulanmasından
Bakanlığımız görevli ve sorumludur. Bu süreçte,
sanayi politikaları konusunda deneyime sahip diğer
kamu kurumlarımızın katılım,
yönlendiricilik ve geri beslemelerinin kuşkusuz
katkısı büyük olacaktır. Bildiğiniz üzere,
günümüz dünyasında rekabetin şiddeti ve
şartları değişiyor. Verimliliği
artırmak, yenilikler yapmak, farklılaşmak,
markalaşmak hayatta kalabilmenin ön koşulu hâline
geldi. Keza, yatırım yapmanın şartları da
değişiyor. Üretim yapımızdaki bu yeni
dönüşümü piyasa ekonomisinin doğal akışına
uygun olarak yönlendirecek kamu otoritesi
Bakanlığımız olacaktır. Geçmiş beş
yılda, tüm dünya, Türkiye’nin yaptığı
makroekonomik reformları konuştu. Önümüzdeki dönemde
de, tüm dünya, Asya kaplanları, İrlanda, Çin hikâyeleri
gibi Türkiye mucizesini de konuşacaktır. Dünyanın
yeniden şekillendiği bu dönemde sanayi ve ticaret
politikaları en etkin nasıl uygulanır, bunu herkese
göstereceğiz.
Sanayi
stratejimizin temelleri dört ana eksen üzerine kuruludur. Bunlar:
Girişimcilerimiz
için öngörülebilir ve sürdürülebilir bir iş
ortamının sağlanması.
Piyasadaki
geçici aksaklıkları giderecek doğru
teşviklerin tespit edilip uygulanması.
Özel
sektör-kamu sektörü diyalog ve iş birliğinin
sağlanması.
Ülkemizi
küresel rekabette öne geçirecek kümelerin tespiti ve gerekli
tedbirlerin alınmasıdır.
Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı, işte bütün bu
çalışmaların bizzat kalbinde yer alacaktır.
Bakanlığımız, hem sanayi
politikalarını belirleyecek ve uygulayacak hem
uluslararası standartlarda piyasa gözetim ve denetimi
yapacak hem tüketici haklarının takipçisi olacak hem de
Türk girişimcilerinin önderi olarak devletle ilgili tüm
sorunlarının çözümü için yol gösterici olacaktır. Bu
çerçevede, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
Hükûmetimizin 2007 yılı son üç aylık dönemindeki Acil
Eylem Planı’nda yer alan 72 eylemin 12’sinden sorumludur. Keza,
2008 programında yer alan 48 eylemden de bizzat
Bakanlığımız sorumlu olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, sizlere,
Bakanlığımın 2007 yılı faaliyetleri
hakkında kısa kısa bilgiler sunmaya
çalışacağım. Türk sanayisinin küresel
entegrasyonunu sağlayarak uluslararası standartlarda
üretim yapabilmesi için çok yoğun çaba sarf ediyoruz. Bu
kapsamda, Türk sanayisinde önemli bir yeri olan otomotiv
sektöründe birkaç yıl öncesine kadar düşük kapasiteyle
çalışılırken -biraz evvel de söylendiği
gibi- bugün neredeyse tam kapasite yakalanarak yeni
yatırımlara başlanmış, hatta bugün yüzde
100’ü yerli fikrî ve sınai mülkiyet hakkına sahip yeni
üretimlere başlanmıştır.
Sektörün
ihracatı, otomotiv yan ve ana sanayi olmak üzere 2007
yılı Ocak-Kasım döneminde -yani on bir aylık
dönemde- geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 35,5
artış kaydederek 18,3 milyar dolara
ulaşmıştır.
Unutmayalım
ki -biraz evvel de söylendiği gibi- bugün dünyadaki her bin
aracın 14’ü ülkemizde üretilmektedir.
Bakanlığımız, bu başarı ivmesinin
diğer sektörlerimize yayılması amacıyla
girişimcilerimize uluslararası standartlarda yatırım
ortamı sağlayan ve 2007 yılı yatırım
programında yer alan 112 organize sanayi bölgesi ve 62 küçük
sanayi sitesi projesinden 10 organize bölge ve 14 küçük sanayi
sitesi projesini yeni bir yöntem ve anlayışla, bütçe
imkânları çerçevesinde ve belirlenen hedefler doğrultusunda
yıl sonuna kadar bitirmek için yoğun çaba sarf etmektedir.
Bu projeler için ayrılan 115 milyon 329 bin YTL ödenek yıl
sonu itibarıyla yaklaşık yüzde 90 oranında kullanılmış
olacaktır.
Yaklaşık
21 bin hektar büyüklüğünde 93 adet organize sanayi bölgesinde
34.291 adet parsel üzerinde tesisler faaliyete geçmiş olup,
702.800 kişiye istihdam sağlanmıştır.
İnşaata başlayan ve proje aşamasındaki 20.499
adet parsel üzerinde de tesisler faaliyete geçtiği zaman
328.646 kişiye de yeni istihdam sağlanmış
olacaktır.
Yeni
faaliyete geçecek tesislerin ekonomimize
sağlayacağı katma değere inşaat, makine ve
ekipmanlar dâhil edildiğinde, 2007 yılı
fiyatlarıyla yaklaşık 41 milyar 200 milyon YTL
olacağı hesaplanmaktadır.
Diğer
yandan, yatırımları artırmak amacıyla
çıkartılan 5084 ve 5350 sayılı Yasalarda
belirtilen teşviklerden yararlanmak için bugüne kadar Yasa
kapsamındaki 54 ilde 4.832 başvuru
alınmıştır. Bu başvurulardan 1.804’üne parsel
tahsisi yapılmış olup 529’unda üretime
geçilmiştir, 1.275’i ise proje ve inşaat
aşamasındadır.
Değerli
vekillerim, üretime geçen tesislerde 24.154 kişi istihdam
edilmekte olup parseller üzerinde kurulacak tesislerin faaliyete
geçmesiyle birlikte 58 bin kişilik yeni bir istihdam ortaya
çıkacaktır.
Bakanlığımızca
kuruluşuna izin verilen teknoloji geliştirme
bölgelerinin sayısı bugün itibarıyla 28’e
ulaşmıştır; 28 teknoloji bölgesinin 18’i
faaliyete geçmiştir. Faaliyete geçen 18 teknoloji bölgesindeki
toplam firma sayısı 687’ye, istihdam edilen personel
sayısı 9.376’ya, üzerinde çalışılan proje
sayısı 2.587’ye ve yabancı firma sayısı 25’e,
alınan patent sayısı ise 118’e ulaşmıştır.
Bu firmalarca yapılan yıllık bilgiyoğun ürün
ihracatı ise 330 milyon dolara ulaşmıştır.
Yine ülkemizde üniversite-sanayi iş birliğinin en önemli
göstergelerinden biri olan ve Bakanlığımızca
uygulaması devam eden San-Tez Projesi’yle, Sanayi Tezleri
Projesi çerçevesinde 2007 yılı itibarıyla 185
projeden 68’i desteklenmeye uygun bulunmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; eski bir esnaf, yirmi
yedi yıllık bir sanayici olarak, çok değer
verdiğimiz esnaf ve sanatkârlarımız için bugüne
kadar Bakanlığımız kredi desteğiyle
tamamladığımız 88.025 iş yerinden oluşan
403 adet küçük sanayi sitesiyle, daha uygun bir ortamda 352.100
kişiye çalışma imkânı
sağlanmıştır. Bu yolla bugüne kadar ekonomimize
kazandırılan katma değerin 2007 yılı
fiyatlarıyla 8,8 milyar YTL olacağı öngörülmektedir.
Esnaf ve sanatkâra verilen kredilerin faizleri sağlanan
hazine sübvansiyonlarıyla yüzde 59’dan yüzde 13’e
düşürülmüş olup, 2002 yılında toplam 153 milyon YTL
olan kullandırılmış kredi hacmi 2007
yılında 18 kat artarak 2,7 milyar YTL’ye
ulaşmıştır.
Evet, biraz
evvel bir değerli vekilim söyledi. Sayın vekilim, ben
makine mühendisiyim, sanayiciyim; hesabı kitabı iyi
bilirim. Tabii ki, benim ifadem, 2007 yılına kadar kredi
kullanan esnaf sayısı 2002 yılında 50 bin
civarında iken, bugün 752 bin sayısına
çıkmıştır ve o tarihlerde kullanılan kredi sayısını
biraz evvel ifade ettim. Daha evvel, 2002 yılında esnaf ve
sanatkâra 5 bin YTL kredi kullandırılırken, bugün
kullandırılan kredi limiti, önce 25 bine, sonra 35 bin ve
50 bin YTL’ye çıkartılmıştır.
Bakanlığımızda
Esnaf Genel Müdürlüğü…
AHMET DURAN
BULUT (Balıkesir) – Esnafın hali?
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Cevap
vereceğim birazdan.
…özellikle
Esnaf Genel Müdürlüğü, sırf esnaf ve sanatkârımıza
yönelik faaliyetleri yapan tek ve özel bir birimdir.
Değerli
arkadaşlar, 2002 Kasım-2007 Kasım arasında, bir
değerli vekilimiz, kapanan esnaf sayısını
sordu. Tabii, ben, bir sanayici, bir işveren, bir Bakan olarak
kapanan sayısını da vereceğim, ama bunun
yanında açılan sayısını da sizlerin
dikkatine getireceğim.
Arkadaşlar,
bu dönemde, 2002-2007 Kasım ayları döneminde kapanan esnaf
sayısı 505.321’dir. Ama, açılan esnaf sayısı ise
908.745’tir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım Reformu
Uygulama Projesi çerçevesinde kooperatif ve birlikleri
yönetimleri siyasi müdahalelerden uzak tutularak
etkinleştirilirken, Bakanlığımızca,
sayısı 78 bini, ortak sayısı ise 4,5 milyonu bulan
kooperatiflerin daha etkin çalışabilmelerine dönük
olarak 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’ndaki
değişiklik çalışmaları sürdürülmektedir.
Bakanlığımızın
temel görevlerinden biri olan piyasa gözetimi ve denetimi
faaliyetleri kapsamında, Bakanlığımızca,
ürün güvenliğinden tüketicinin korunmasına,
sayaçlardan petrol gözetimine ve otomotivden elektrikli ev
aletlerine kadar yirmi altı ana alanda denetimler
yapılmaktadır. Örneğin, Makine Emniyet
Yönetmeliği kapsamında yer alan ürünlerin 2004
yılında yapılan denetimlerinde uygunsuz ürün oranı
yüzde 40’larda iken, 2007 yılı denetim sonuçlarına
göre bu oran yüzde 6’ların altına düşmüştür. Bu,
kalite ve verimlilikte önemli artışların
kaydedildiğinin çok net bir göstergesidir.
Tüketiciyi
korumanın asıl yolunun insanımızı
bilinçlendirmekten geçtiğine inanıyoruz. Bu amaçla
yaptığımız çalışmalar neticesinde 81 il
ve 850 ilçede bulunan tüketici sorunları hakem heyetlerine
yapılan başvurular 2003 yılında 31.582 iken 2007
yılının ilk sekiz aylık döneminde 59 bin olarak
gerçekleştirilmiştir.
Avrupa
Birliğiyle toplam 35 başlıkta yürütülen tarama
toplantılarından 21’ine Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı katılmıştır.
Bakanlığımızın ulusal koordinatörlük
görevini üstlendiği işletme ve sanayi politikası
faslında müzakere açılmış; tüketicinin ve
sağlığın korunması faslında da Avrupa
Komisyonu, üye ülkelere müzakerenin açılması tavsiyesinde
bulunmuştur.
Sanayimizin
AB mevzuatına uyumunun göstergesi olarak 163 AB teknik mevzuat
uyumundan 160’ı Bakanlığımız tarafından
bitirilmiş ve yayımlanmıştır.
Yeni
yaklaşım kapsamına giren Türk ürünlerinin serbest
dolaşıma girebilmesi için taşıması gereken
CE işaretinin yerli onaylanmış kuruluşlar
tarafından verilebilmesine dönük Bakanlığımızın
yoğun çalışmalarıyla dört Türk kuruluşu
Avrupa Komisyonu tarafından onaylanmıştır.
Böylece, CE işaretiyle ilgili geçmiş dönemlerde
sanayicinin 10 bin eurodan fazla yapmış olduğu
harcamalar, bugün 2.500 – 3.000 YTL seviyesine indirilmiştir.
Tarım
ürünlerinin sağlıklı ortamlarda
depolanmasını sağlamak, kayıt
dışını önlemek, kalite ve standartları
belirlemek, ürün senedi ile mülkiyetinin temsilini
sağlayarak ticaretini kolaylaştırmak gibi
amaçları bulunan tarım ürünleri lisanslı depoculuk
uygulamalarının mevzuat ve altyapısı
Bakanlığım tarafından
tamamlanmıştır. Bu sefer bunun uygulamasına
dönük çalışmalarımızı süratle devreye
sokacağız.
Bakanlığımızın,
her biri önemli fonksiyonları üstlenmiş olan
bağlı, ilgili ve ilişkili
kuruluşlarının 2007 yılı faaliyetleri de
özetle şöyledir:
KOSGEB,
ekonomik ve sosyal yapımızın omurgasını
oluşturan KOBİ’lere yardım yapan tek hizmet kuruluşudur.
KOSGEB’in destek paketleriyle 2007 yılının on bir
aylık döneminde KOBİ’lerimize
sağladığı 1,1 milyar YTL’lik kredi hacmiyle 1.600
KOBİ 460 milyon YTL’lik ihracat gerçekleştirirken,
danışmanlık, fuar, marka oluşturma ve teknoloji
başta olmak üzere çeşitli alanlarda 14 milyon YTL hibe
kredisi kullandırılmıştır. Bu çerçevede,
nitelikli eleman istihdam kredisi faiz desteğiyle 4.633
işletmede, evet, 18.596 insanımıza iş imkânı
sağlanmıştır.
KOBİ’lerimizin
kaynak ve ülkemizin istihdam ihtiyacını dikkate alarak
KOSGEB bütçesinde atıl duran kalemleri birleştirerek
oluşturduğumuz 60 milyon YTL’lik kaynakla 1 Kasım 2007’de
yeni bir istihdam paketi oluşturduk. Bir ay içinde tamamen
kullandırılmış olan bu kredi desteğiyle, 5
Aralık itibarıyla, 225 milyon YTL’lik kredi hacmi ve
arkadaşlar, bir ayda 10.362 kişiye istihdam
sağlanmıştır. 5 Aralıktan geçerli olarak
devreye soktuğumuz yeni 25 milyon YTL’lik kaynakla da 5 bine
yakın istihdam ve 100 milyon YTL’lik bir kredi hacmi
oluşturmayı hedefliyoruz. Böylelikle, KOSGEB, 2007
yılının tamamında yaklaşık 25 bin
kişiye istihdam yaratmış olacaktır. Ayrıca,
KOSGEB, kendisine verilmiş olan kaynakların da yüzde
95’ini kullanmış olacaktır.
Başta
KOBİ’lerimiz olmak üzere, işletmelerimizin içinde
bulunduğu bilgi çağında rekabet gücünü
artırması konusunda en önemli unsurlardan biri olan
sınai mülkiyet hakları konusunda Türk Patent
Enstitüsünün çalışmalarıyla, ülkemizde marka
başvurusu 72 bine, endüstriyel tasarım başvurusu da
33 bine ulaşmış ve bu performansla ülkemiz
Avrupa’nın ilk üçü arasına girmiştir.
Türkiye, yüzde
80’in üzerindeki artış oranıyla, dünyada patent
başvurusunu en fazla artıran ülke olmuştur.
Ticarileşen patent sayısını artırmak bu
dönemdeki en önemli faaliyetimiz olacaktır.
Bugün,
uluslararası pazarda hak ettiğimiz yeri alabilmenin
temel koşulu, evrensel standartlara uygun üretimdir.
Bakanlığımızın ilgili kuruluşu olan
TSE’nin en önemli görevleri arasında olan standart
hazırlama faaliyetleriyle Avrupa standartlarının
Türk standardına dönüşümü, tam üye ülkelerdeki
oranların da üzerine çıkarak, yüzde 98’in üzerine
çıkmıştır.
Evet, TÜRKAK da,
AB’deki muadil kurumlarla imzaladığı
karşılıklı tanıma anlaşmalarıyla,
TÜRKAK’a akredite olan uygunluk değerlendirme
kuruluşlarının düzenlediği belgeler bütün
ülkelerde kabul edilir hâle gelmiştir. Böylece, yüksek
maliyetle yurt dışından alınan belgelerin, yurt
içinden daha düşük maliyetle ve kısa zamanda
alınması sağlanmıştır.
Bakanlığımızın
ilgili kuruluşu Millî Prodüktivite Merkezinin toplam kırk
ilde tamamladığı verimlilik artırma projeleri
kapsamında 10 bini aşkın insanımız bu yeni
çalışmalardan faydalanmış ve işletmelerde
yüzde 10 civarında bir verimlilik
sağlanmıştır.
Rekabet
kurallarını uygulamak, piyasa ekonomisinin esası
olan rekabet kültürünün gelişmesi için rekabet
savunuculuğu görevini yürüten Rekabet Kurumu,
Ocak-Ağustos 2007 döneminde toplam 314 nihai karar almıştır.
Sayın
Başkanım, geçerek, vakti kazanmak için bazı
konuşmalarımı atlıyorum.
Bakanlığımızın
ilgili kuruluşu olarak faaliyet gösteren Türkiye şeker
fabrikaları ve Sümer Halı, hedeflerimiz
doğrultusunda Özelleştirme İdaresine devredilmiştir.
Bu tasarrufla otuz yedi fabrika Özelleştirme İdaresi
kapsamına verilmiş. Özelleştirme İdaresi, bu
kapsamda yapacağı çalışmayla önümüzdeki
dönemde bunları değerlendirecek. Ancak bunun
yapılmasının temel mantığı: Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı hem hakem hem futbolcu olamaz.
Sanayi Bakanlığı hakemlik yapacaksa, o zaman, oyunu
oyuncuların kendisine bırakmak durumundadır.
Şimdi size
2008-2010 yılları arasında hedeflerimizi ve
vizyonumuzu anlatmaya çalışacağım.
Öncelikle bir
ilk olarak, cumhuriyet tarihinde ilk defa bir hükûmet
programına sanayi stratejisi ve sanayi politikası,
sanayi bilgi sistemi ve sanayi envanteri konusu girmiştir.
Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı olarak, dünyanın rekabet gücü
yüksek ekonomileri arasında yer alan girişim, teknoloji
ve üretim yeteneklerini marka hâline getirmiş, bilinçli
tüketici toplumu hedeflerine ulaşmış bir
Türkiye’nin oluşumunda öncü olmak için yeni vizyonlar, yeni
politikalar geliştireceğiz.
Girişimcilerimizin
yatırım kararı alırken en çok ihtiyaç
duydukları genel ve sektörel bilgi konusunda verilerin
bütünsel, sistematik ve birbiriyle uyumlu bir biçimde
toplanması için sanayi bilgi sistemi
hazırlanacaktır. Bu noktada seksen bir ilde yapılan
çalışmalarla 38 sektör ve 256 yatırım konusunda
yapılan çalışmalar ve önümüzdeki dönemde
yapacağımız çalışmalarla Türkiye’nin bir
sanayi profili çıkartılacak, Türkiye’nin hangi ilinde,
hangi konularda, hangi sektörlerde başarılı
olacağı ve rekabet yapılacağı, hangi
sektörlerde yüksek katma değer sağlanacağı
hesabıyla -proje bazında, sektörel bazda ve bölgesel
bazda- yeni bir teşvik sistemine geçilecektir.
Organize
sanayi bölgesi yapımına devam edilecektir. Bu
önümüzdeki yıl yapılacak olan organize sanayi bölgeleri
de 60 bin yeni insanımıza istihdam imkânı
sağlayacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Bakan, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) –
Sayın Başkanım, daha hâlen bir on dakika lazım. Bir
pazarlık etsek mümkün mü? Ben bir sanayici yeni bakan olarak…
BAŞKAN –
Maalesef, maalesef…
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Yok mu
öyle bir imkân?
BAŞKAN –
Çok isterdim konuşmanızı ama, maalesef…
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Peki,
şunu özellikle ifade edeyim: Biraz evvel teknoloji, ar-ge ve
inovasyondan bahsedildi.
Değerli
arkadaşlar, geçmiş dönemdeki bir sanayici, Sanayi
Odası Başkanı olarak hep yapmış olduğum
bir açıklama vardı, “Ne zaman benim ülkem de
araştırma-geliştirme hizmetlerine bütçesinden,
gayrisafi millî hasılasından yüzde 2’ler, yüzde 3’ler
harcayacak?” diye hep böyle bir serzenişte bulunurdum. Ama
bugün, şükürler olsun -bunu da söylemek bana düşüyor,
bundan dolayı da son derece kıvançlıyım,
mutluyum- Hükûmetimizin koymuş olduğu program
çerçevesinde, 2013 yılında, gayrisafi millî
hasılamızın yüzde 2’si araştırma-geliştirmeye
ayrılmıştır. Değerli arkadaşlar, yüzde
2’si demek… O dönemde 800 milyar dolarlık gayrisafi millî
hasılanın yüzde 2’si olan 16 milyar doları sadece
ar-ge’ye harcayacak olan bir ülkeden bahsediyorum. Bugün Malta ve
Estonya’nın gayrisafi yurt içi hasılası, 16 milyar
doların daha altında bir rakamdır. Bu noktada
teknolojiye, inovasyona, araştırmaya-geliştirmeye
gerekli destek verilecek…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Peki.
Bakanlığımız
bütçesinin hayırlı, uğurlu olmasını temenni
ediyorum.
İnşallah,
daha uzun ve daha geniş sürede Bakanlığımın
2008 yılı vizyonu ve stratejiyle ilgili bilgi veririm. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sağ olun.
Şimdi söz
sırası, aleyhinde, şahsı adına söz alan Bursa
Milletvekili Necati Özensoy.
Buyurun
Sayın Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Özensoy.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçenin onuncu tur görüşmeleri üzerinde,
Milliyetçi Hareket Partili bir milletvekili olarak, şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Bütün dünyada,
sanayi ve ekonomik yapılarda KOBİ’lerin etkinliği
her geçen gün artmaktadır. KOBİ’ler, imalat ve hizmet,
gerekse istihdam ve yatırımlarda
taşıdıkları önemle, ekonominin temel
unsurlarından olmuşlardır.
KOBİ’ler,
büyük işletmelere göre daha yoğun emekle
çalıştıklarından istihdam yaratmaları,
bölgeler arası dengeli kalkınmayı sağlayıcı,
gelir dağılımını düzenleyici rol
üstlenmeleri, ferdî tasarrufları teşvik edici,
yönlendirici ve ekonomide hareketlendirici işlevleri
nedeniyle, politik ve sosyal yaşamda bir denge ve istikrar
unsuru olmaktadır.
Bütün
ülkelerde olduğu gibi, ülkemiz ekonomisinin de en dinamik ve
sürekli unsurları olan KOBİ’ler, Türk özel sektörünün
dinamizmini en iyi temsil eden işletmelerdir. Bu kesimin
geliştirilmesi ve desteklenmesi, üretimin artması
anlamına gelir.
KOBİ’lerin,
ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için, KOBİ
destek sisteminin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla,
başta KOSGEB olmak üzere, KOBİ’lere destek sağlayan
kurum ve kuruluşların hizmet kapasitelerinin
artırılması ve istikrarlı bir bütçe
yapısına kavuşturulması gerekmektedir.
KOBİ’lere
yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin
etkinliğini ve kalitesini artırmak için, hizmetlerin
sunulmasında standardizasyon sağlanması ve bu
hizmetlerin denetlenmesi önemlidir.
KOSGEB tarafından
sağlanan destek miktarı, hedef kitlenin önemi ve
büyüklüğü düşünüldüğünde, yetersiz seviyededir.
KOSGEB tarafından sağlanan destek miktarları, 2004
yılı baz alındığında, giderek
gerilemektedir. 2004 yılında 144 milyon olan destek, 2005
yılında 94; 2006 yılında 36 milyona kadar
düşmüştür, 2007 Eylül itibarıyla 75 milyon
civarındadır. KOSGEB’in bu destekleri daha etkin
sürdürebilmesi için, yaptığı hizmetlerin de KOBİ’lere
tanıtılmasına ihtiyaç vardır. Birçok KOBİ,
KOSGEB’in ne gibi hizmetler verdiğinden haberdar
değildir.
Sanayinin,
reel faizlerinin yüksekliği, kayıt dışı
ekonomi, değerli kur ve düşük fiyat, ithalattan
kaynaklanan haksız rekabet, bürokrasinin
fazlalığı, kamunun sağladığı
bazı girdilerin fiyatlarının uluslararası
fiyatlara göre yüksekliği, vergi ve sosyal güvenlik primi
oranlarındaki yükseklik gibi temel sorunları devam
etmektedir. Ayrıca teknoloji üretiminde yetersizlik, modern
teknoloji kullanımının hızlı
yaygınlaşamaması, nitelikli iş gücü
eksikliği, tesislerinde üretim ve yapılarında
modernizasyon ihtiyacı, sanayinin kapasite ve potansiyeli
konusunda yatırımcılara erişimdeki zorluklar
devam etmektedir.
Resmî
Gazete’de sanayinin sorunlarından bahisle değerli kur
ve düşük fiyattan ithalattan söz edilirken, Sayın
Başbakanın “Değerli kurdan niye şikâyet
ediyorsunuz?” demesi çok ironik bir durumdur. Sayın Bakan
Kürşad Tüzmen konuşmasında, ihracatın amiral
gemisinin tekstil sektörü olduğundan bahsetmişti ancak amiral
gemisi buz dağına çarpmış gibi hızla su
almaktadır. İstihdam sayısının en fazla
tekstil sektöründe olduğu düşünüldüğünde bu gemi
batarsa savaşı kaybetme tehlikesiyle karşı
karşıya gelinecektir.
Tekstil
sektörüyle ilgili bir an önce araştırma komisyonu
kurularak krizden çıkmanın yolları aranmalı,
daha önce yapılan yanlışlıklar
yapılmamalıdır.
Daha önce
mamul mallarda KDV yüzde 18’den 8’e çekilmiş, fasonda, yani
dokuma, boya ve konfeksiyonda 18’de bırakılmış,
hâlen böyle uygulanmaktadır. Bu durum tamamen
ithalatçıların işine yaramış, Türk
girişimcisinin rekabet gücü azalmıştır,
KOSGEB’in verdiği birtakım destekler de böylece boşa
gitmiştir. Bugünlerde, yine, her yerde, hızla, mantar gibi
hipermarketler, ithalata dayalı hipermarketler
açılmaktadır. Bunlardan biri de Bursa’da 90 dönüm arazinin
üzerine bir hipermarket açılmakta ve mobilya üzerine bir
hipermarkettir. İnegöl’deki mobilyacıların
mobilya sitesinin adı, bir veya iki yıl sonra, muhtemelen
“İnegöl köftecileri sitesi” olarak yer değiştirecek
ve feryatları da oradan duymaya başlayacaksınız.
Bunun için, bir an önce hipermarketler yasası
değiştirilmelidir.
Sayın
Bakan, kullanılan kredinin kişi sayısının 50
binden 750 bine çıktığını ifade etti. Yani,
700 bin kişi daha bu dönemde borçlanmış. 700 bin
kişiyi borçlandırmakla niye övünülür onu anlamakta
güçlük çekiyorum. (MHP sıralarından alkışlar) 700
bin kişinin uykusunu kaçırmakla niye övünülür onu anlamakta
güçlük çekiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Özensoy, konuşmanızı tamamlar
mısınız lütfen.
NECATİ
ÖZENSOY (Devamla) – Teşekkür ederim.
Bugüne kadar
burada zikredilen rakamlardan, gerçekten, aldığım
eğitim ve bugüne kadar yaptığım sanayicilikteki
tecrübelerimden şüphe duymaya başladım. Ben de
mühendisim. “Mühendis” Arapçadan gelir “Hesap yapan” demektir.
Hesabımız iyidir, tablo okumasını da biliriz.
Ama, bu rakamlarla ilgili şüphelerimden dolayı bir gün
hesabına güvendiğim bir bakkala sordum, dedim ki: “Beş
yıl önce aldığınla sattığın
arasında 1,5 milyar lira fark varken, bugün
aldığınla sattığın arasında 35
milyar lira fark var, açık veriyorsun. Durumun daha mı iyiye
gitmiştir, daha mı kötüye gitmiştir?” diye sordum.
Cevabı ilginçti, burada söylemek istemiyorum çünkü
çoğunluk karşı çıkarsa hesabına
güvendiğimiz bakkal da haksız çıkabilir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. Bütçenin hayırlı
olmasını diliyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) – 22 Temmuzda hesabını gördüler.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özensoy.
Sayın
milletvekilleri, onuncu tur görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Şimdi,
sorulara geçiyoruz.
İlk soru
Sayın Akcan’a aittir.
Buyurun
Sayın Akcan.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Aracılığınızla,
Sayın Dışişleri Bakanımıza
aşağıdaki soruları yöneltmek istiyorum.
İlk sorum:
Dünyada, Türkiye’den başka, bir yabancı ülke
büyükelçisinin etnik kökene dayalı bir grup milletvekilini
yemekli toplantıya çağıran ve hâlâ egemen
olduğunu iddia eden bir devlet var mı? Sayın Bakan bu
konuda ne düşünüyor?
İkinci
sorum: Adana’dan kalkıp Bağdat’ta düşen
uçağın karakutusuna ne oldu? Uçağın mali
sorumluluk sigortası var mıydı?
Diğer
sorum: Sayın Başbakanın yabancı ülkelerdeki
yöneticilerle görüşürken -mesela Suriye’de olduğu
gibi- yanına oradaki büyükelçimizi almaması bir
Dışişleri Bakanı olarak sizi nasıl etkiliyor?
Dördüncü
sorum: ABD’nin Irak’ı işgali sırasında Dubai’de
ABD’li yetkililerle, Türkiye’nin ABD’nin politikalarına
paralel politika gütmesi karşılığında 1
milyar dolarlık hibe protokol imzalandı mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akcan.
Buyurun
Sayın Korkmaz.
SÜLEYMAN
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Sanayi ve Ticaret
Bakanımıza sormak istiyorum. Sümer Halı ikinci kez
AKP Hükûmetince özelleştirme kapsamına
alınmıştır. Sadece üretim amaçlı olmayıp
aynı zamanda el sanatlarının
yaşatılması, çağdaş sağlık ve sosyal
hizmet kültürünün kadınlarımıza
aktarılması anlamına gelen ve 3.500 dokuyucunun 3
binini Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki
vatandaşlarımızın oluşturduğu Sümer
Halının özelleştirilmesi, yıllık 5 milyon YTL
zarar ettiği gerçeğine dayandırılmaktadır.
Doğu illerimizdeki nüfus yoğunluğu dikkate
alındığında, 30 bin kişiye ekmek vermektedir.
DPT’ye göre en ucuz istihdam imkânı bu sektördedir.
1) Bu
özelleştirmeden ne gibi sosyal, kültürel ve ekonomik faydalar
bekliyorsunuz?
2) “Makine
halısıyla baş edemiyor.” dediğiniz Sümer
Halının özelleştirilmesi kapatmak anlamına
gelmez mi?
3) Bu karar,
işsizliğin had safhada yaşandığı
doğu illerimiz ekonomisine, Yatırım Teşvik
Kanunu’yla zaten hırpalanmış Isparta ekonomisine
yeni bir darbe vurmuyor mu?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Korkmaz.
Buyurun
Sayın Güvel.
HULUSİ
GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın
Zafer Çağlayan’a sorumu yöneltmek istiyorum. Sayın Bakan,
çıkardığınız bir genelgeyle, bir kamu
görevlisini, AK Parti İletişim Merkezine intikal eden
Bakanlığınız faaliyet alanıyla ilgili her
türlü konunun takip ve koordinasyonuyla görevlendirdiniz. Bu
kamu görevlisini bir siyasi partiye tahsis etmenizi hangi
yasaya dayanarak yaptınız?
İkinci
sorum: Sayın Bakan, Adana, Türkiye’nin beşinci büyük
kentidir, ama işsizlikte Türkiye ortalaması yüzde 9,7
iken, Adana’da yüzde 16,2’dir, yatırımlardan
aldığı pay açısından Türkiye
sıralamasında on beşincidir, teşviklerden
yararlanmamaktadır. Açıkçası Adana AKP İktidarı
tarafından cezalandırılmaktadır.
Adana’nın, bölgenin cazibe merkezi konumuna gelmesi için
Bakanlığınızın bir çalışması
var mıdır?
Son sorum
Sayın Bakanım: Bakanlığınız, “yapım
müteahhitleri odası” kurulmasını niçin
istememektedir? Kişisel olarak da karşı
mısınız? Sebebini öğrenebilir miyim?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Güvel.
Buyurun
Sayın Birgün.
RECAİ
BİRGÜN (İzmir) – Efendim, ben Sayın Babacan’a bir soru,
bir soru Sayın Çağlayan’a sormak istiyorum: Irak’ın
Amerika Birleşik Devletleri tarafından işgalinden
önce Türkiye için PKK terör örgütü öncelikli olarak bir
tehlikeydi; şu an Amerika’nın orada bulunmasından
sonra Irak’ta, Irak’ın kuzeyinde meydana gelen gelişmelerden
sonra, artık tehlike bizim için Irak’ın kuzeyinde
oluşan yeni oluşumdur diyebilir miyiz?
Sayın
Çağlayan’a da: Son günlerde, özellikle Ankara’da çok sık
büyük hipermarketler açılıyor, küçük esnafın da gelişimini
önleyen ve onların ekmeğinden pay alan bu hipermarketlere
bir disiplin getirmeyi düşünüyor musunuz? Çünkü şehrin en
güzel yerlerine açılıyorlar, hem trafiği aksatıyorlar
hem de o bölgedeki küçük esnafı ve Ankara’nın
genelindeki küçük esnafı da öldürüyorlar. Bu konudaki
düşünceleriniz…
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Birgün.
Buyurun
Sayın Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Dışişleri
Bakanına soracağım: İlerleme Raporuna göre TCK
301 kalkacak mı?
Yüzde 10 seçim
barajını kaldırmayı düşünüyor musunuz?
EMASYA, İç Hizmet Kanunu ve MGK
yasalarında ne zaman değişiklik
düşünüyorsunuz?
Hamas, terör
örgütü listesinde mi? Yer alıyorsa Hükûmet neden görüştü?
Irak federal
devletinin Sayın Başkanı Talabani’yi ve Kuzey Irak
yönetimini devletimiz tanıyor mu? Tanıyorsa
görüşme ilişkileri nedir?
Son olarak:
Milletvekilleri, akademisyenler, ordu ve yargıçlara yönelik
etik ilkeler yasası ne zaman çıkarılacak?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Buyurun
Sayın Uslu.
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Edirne’nin
Keşan ilçesinde kurulması düşünülen organize
sanayi bölgesi TEMA’nın karşı çıkmasıyla
engellenmiştir, yerine organize hayvancılık
bölgesi kurulması planlanmıştır. Bu projeye
destek olur musunuz?
Bir diğer
sorum: Şeker fabrikalarında altı ay çalışan
personel kadroya alınmış, pancar kantarlarında
dört ay çalışan 6 bin kişi kadroya alınmayıp
mağdur edilmişlerdir. Bu konuda kadro
çalışması olacak mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uslu.
Buyurun
Sayın Işık.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın
Sanayi ve Ticaret Bakanım, günümüzde ayakta durmaya direnen
küçük esnafın ve KOBİ’lerin vergi yükünü 2008’de azaltmaya
yönelik bir çalışmanız var mıdır?
İkinci
sorum: TÜRKAK’ın ürün belgelendirmede uluslararası
akreditasyona kavuşturulması çalışmaları
ne aşamadadır?
Sayın
Dışişleri Bakanıma iki sorum var:
1) Kuzey
Irak’ta, ABD’den sonra Rusya’nın da Erbil’de diplomatik
temsilcilik açmasını nasıl
değerlendiriyorsunuz? Bu girişimlerin ülkemize etkisi
ne olur?
2) 22’nci
Dönemde çıkarılan Eve Dönüş Yasası’ndan kaç kişi
yararlanmış ve bunlardan kaçı tekrar terör
olaylarına karışmıştır? Son günlerde
medyaya yansıyan benzer girişimin ABD ziyaretinizle bir
ilişkisi var mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık.
Buyurun
Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim,
Dışişleri Bakanı ha var ha yok; dış
politika ehliyetsiz ve bilgisiz danışmanlar
kanalıyla yürütülmektedir. Bir yandan, Filistin ve
İsrail devlet başkanları gelip de Parlamentoda
konuşturulurken Hamas’la Hizbullah’ı getirip de
Türkiye’de İsrail aleyhine bir toplantı
yaptırmayı tasvip ediyor musunuz?
Biraz önce bir
arkadaş söyledi, Amerikalılarla 1 milyar dolarlık
bir anlaşma yaptınız mı? Abdullah Gül
Dışişleri Bakanıyken Amerikalılarla dokuz
maddelik bir gizli anlaşma yaptı mı? Bu anlaşmanın
hükümlerini açıklar mısınız?
Ayrıca, El
Kaide terör örgütü müdür değil midir? Tayyip Erdoğan
dışarıda diyor ki: “PKK’yı, eğer terör örgütü
kabul etmezseniz, biz de El Kaide’yi etmeyiz.” El Kaide’nin
İstanbul’da yarattığı o vahim olayları
tasvip mi ediyor?
AHMET YENİ
(Samsun) – Hadi oradan be!
KAMER GENÇ
(Devamla) - Ayrıca da yeni bir pişmanlık yasası
çıkarılacağı söyleniyor veya… Bunu söylerken
de: “Efendim, biz askerlerle iş birliği…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Genç.
Buyurun
Sayın Özkan.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULKERİM
AYDEMİR (Ağrı) – Süre bitti.
BAŞKAN –
Maalesef, süre bitti Sayın Özkan, sıra size geldi…
(Gülüşmeler)
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) – İsteklerimiz var burada.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Başkanım, ben…
BAŞKAN -
İsminizi zikrettiğim için buyurun.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkanım,
teşekkür ederim.
Sayın
Sanayi ve Ticaret Bakanımıza: Sektörün içinden gelen bir
bakan olarak ülkemiz ve Burdur’umuz için katma değer ve
istihdam yaratan tarım ve hayvancılık ile mermer
işletmeciliğine önümüzdeki yıl içerisinde, Burdur
ili anlamında sektörel bazda destek vermeyi düşünüyor
musunuz?
Yine,
önümüzdeki yıl şeker pancarı üretimini ülkemiz
genelinde artırmayı düşünüyor musunuz?
Burdur ilinde üreticilerin
lehine şeker pancarı üretiminde tonajda bir
artış söz konusu mudur?
Burdurlu
vatandaşlarımızın ve fabrika
çalışanlarının tepkisine rağmen, Burdur
Şeker Fabrikasını özelleştirmeyi düşünüyor
musunuz?
Dışişleri
Bakanımıza: Şu anda hac görevlerini yerine
getirmekte olan Türk hacılarının konaklama ve
barınmada sorun yaşadıkları
duyumlarını alıyoruz, 4 kişilik odalarda 8
kişi kalmak gibi. Bu konuda Dışişleri
yetkililerini uyarmayı düşünür müsünüz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özkan.
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, bizim de söz isteklerimiz
var, bekliyoruz.
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) – Sayın Başkan, efendim, benim üçüncü
sırada söz hakkım vardı, atladınız.
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) – Evet, bizim de…
BAŞKAN –
Burada olanları okuyorum ben.
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) - Herhâlde bir
yanlışlık oldu.
BAŞKAN –
Eliniz değmiş herhâlde, el değince siliniyormuş.
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) - Lütfen, söz verir
misiniz.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Şimdi,
cevap verme sırası Sayın Hükûmette.
Buyurun.
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) – Sayın Başkan, efendim, ben üçüncü
sırada söz aldım.
BAŞKAN –
Tamam, olsa… Üçüncü sıradakini zaten okudum ben, üçüncü
sırada yoktunuz.
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) – Sizden gelen liste burada. Benim sıramı
atladınız.
BAŞKAN –
Yani, burada ben mi sildim diyorsunuz bunu? Ben mi sildim?
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) – 149 numarada oturuyorum.
BAŞKAN –
Hayır, Başkan olarak ben mi sildim, onu soruyorum size?
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) – Hayır efendim.
BAŞKAN –
“Hayır”sa, buradakilerini okuyorum size.
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) – Ama, söz hakkımız vardı. İzin
verirseniz, soru sormak istiyorum, iki tane soru.
BAŞKAN –
Buyurun sorun, bir soru daha sorun hadi bakalım, hadi…
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) – 149 numara efendim.
AHMET YENİ
(Samsun) – Biz de soralım o zaman Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Siz de sorun, siz de sorun. Bakanlar cevap vermesin, buyurun siz
sorun. Size de veririm. Süreyi doldurun bakalım, hadi.
Çok kısa
olsun ama, rica ediyoruz.
İsminiz
neydi? Pardon, ben, isminiz…
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) – Hüseyin Ünsal.
BAŞKAN –
Oldu Sayın Ünsal, teşekkür ederim.
Buyurun
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) – Organize sanayi bölgelerinde yatırım
tamamlanmadan tapu işlemi yapılmamaktadır. Önceki
uygulamanız, arsa rayiç bedelinin yüzde 20’sini geçen
durumda tapu işlemi yapılıyor idi. Bu konuda
yatırımcıya bir kolaylık getirmek istiyor
musunuz?
Bir diğer
sorum: Amasya Organize Sanayi Bölgesi mermer
yatırımları nedeniyle dolmuş
bulunmaktadır. Merzifon Organize Sanayi Bölgesi ise tamamen
dolmuştur. Bölgelerin genişlemesi ve Amasya Organize
Sanayisinin mermer ihtisas sanayisine dönüşmesiyle
alakalı bir çalışmanız var mıdır?
Son sorum da
efendim: Amasya ve Merzifon’da hem üreten hem de ihracat yapan küçük
ve orta boy işletmeler vardır. Bu işletmeler, günlük 50
bin dolar ve 100 bin dolar arasında, şu anda kur nedeniyle
zarar çekmektedir. Hükûmetinizin bu konuda bir politikası
var mıdır?
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ünsal.
Sayın
Bakan, buyurun.
DIŞİŞLERİ
BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, ben
sorulara yazılı olarak cevap vermeyi istiyorum
müsaadenizle.
BAŞKAN –
Sayın Dışişleri Bakanımız sorulan
sorulara yazılı olarak cevap vereceğini
söylediler.
DIŞİŞLERİ
BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Süreyi de Sanayi ve Ticaret
Bakanımıza devrediyorum.
BAŞKAN –
Süreyi de Sayın Sanayi Bakanımıza veriyoruz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan,
Parlamentoya görev için gelen bir sayın bakanın
hazırlıklı gelmesi gerekiyor. Koridorda çok
sayıda bürokrat var. Eğer, bir bakan “ben bu sorulara
yazılı yanıt vereceğim” diyorsa, kolaycılığa
kaçmış oluyor. Dolayısıyla, kendisini…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sizi ciddiye alıyor.
BAŞKAN –
Efendim, bu teamülde var. O imkânı İç Tüzük kendisine
sağlıyor. Ben ne yapayım?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, teamül... En azından bir soruya cevap verebilirdi.
BAŞKAN –
Yani, zorla mı alalım? Zorla mı size cevap verdirelim?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – En azından bir soruya cevap
verebilirdi efendim.
BAŞKAN –
Teamülde var bu, İç Tüzük’te var bu.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, teamülde böyle bir
şey yok. Teamülde bir soruya, iki soruya cevap verilir, varsa
kalanlar…
BAŞKAN –
Vermiyorsa ben ne yapayım?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kalmayan sorulara yazılı cevap verilir, süre
kalmayanlara.
BAŞKAN – E,
vermiyor. Yazılı verecek size, ne yapalım?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) –
Tamam işte, veremiyor.
BAŞKAN –
Vermiyor, yazılı verecek size ne yapalım?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Zaman dolmuşsa ancak bu böyle
kullanılır.
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Bakan.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum.
Efendim, ben
verilen soruların bir kısmına cevap vermeye
çalışacağım ama, aynen Plan ve Bütçe Komisyonunda
olduğu gibi cevap veremediklerim olursa bunları da
mutlaka yazılı –her bir soruyu cevapsız
bırakmamak kayıt ve şartıyla- ileteceğim.
Şimdi,
şunun öncelikle altını çizmek istiyorum, biraz evvel
tabii, sürem yetmediği için söyleyemedim: Ben yirmi yedi
yıl sanayicilik yapmış, on iki yıl sanayi
odası başkanlığı yapmış bir
insanım. Organize sanayi bölgelerinin,
özelleştirmenin, serbest piyasa kurallarının ne
olduğunu, esnafın ne olduğunu, sanatkârın ne
olduğunu çok yakın bilen biriyim. Bu çerçeveden
hareketle, özellikle bu yeni dönemde, yeni bir sanayi stratejisi
ve sanayi politikası hazırlanması, bir sanayi
envanteri yapılması; sanayi envanteriyle Türkiye’nin
neresinde, hangi ilinde, hangi ilçesinde ne kadar fabrika var, ne
kadar üretim var, ne kadar istihdam var, ne kadar enerji
kullanıyor, bunların hepsinin tek tek ele geçirildiği
ve işlendiği bir veri sistemi ve bunun üzerine asıl
monte edeceğimiz, bundan sonrasında iller arasındaki
haksız rekabeti ortadan kaldıracak, bölgeler arası
gelişmişlik farkını ortadan kaldıracak bir
teşvik sistemini yapma hazırlığı içindeyiz.
Tabii ki, bunu
yapmak için, biraz evvel bahsettim, öncelikle bir envanterimizin
elimizde olması lazım. Örneğin, muz Anamur’da
desteklenecekse bunu Kars’ta, Muş’ta desteklemenin bir
anlamı yoktur. İllerin ve ilçelerin kendi bazındaki
özellikleri ve altyapı özellikleri, insan gücü dikkate
alınarak yapılacak olan bu çalışmanın hemen
arkasından bölgesel proje bazında ve sektörel bazda bir
teşvik sistemi getirilecek. Dolayısıyla, bazı
milletvekillerimizin kendi yöresiyle ilgili sormuş
olduğu teşvik kapsamına girip girmeyeceği
önümüzdeki dönemde belli olacak.
Ancak,
şöyle ifade edeyim: Bu yapılırken, tabii ki
istihdamın en yoğun olduğu sektörler mutlaka dikkate
alınacak. Bugün istihdamın tamamını artık
sanayi sektöründen beklemek dönemi geçmiştir. Sanayi
sektörü 2002-2006 döneminde Türkiye’de yapılan istihdamda
yüzde 19’dan yüzde 20’ye çıkacak bir katkı
sağlamış ama ticaret ve hizmet sektörü ise yüzde 46’dan
yüzde 53’e çıkarmıştır. Bilişim ve
yazılım sektörü, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin
istihdam konusunda da son derece öne çıkacağı
sektörlerden biridir. Bu sektörleri dikkate alarak ve aynı
sektörde, yine bölgeler arası gelişmişlik
farkını dikkate alarak yapılacak olan bir teşvik
sistemi olacak. Kuşkusuz, burada verilecek olan teşviki
sadece yapılacak olan vergi veya sigorta indirimi
bazında düşünmemek lazım. Yapılacak olan
teşvik yeni sanayi stratejisi ve politikasında nerede,
hangi ürünün üretilmesi gerekiyor, hangi hizmetin verilmesi
gerekiyor…
Ancak, bunlar
yapılırken üç şey var: Mutlaka yüksek teknoloji
içerecek, yüksek katma değer oluşturacak ve
uluslararası rekabet gücüne sahip olması burada
olmazsa olmazdır. Çünkü, gerçekten ülkemizin kaynakları
pahalıdır, ülkemizin kaynakları kıttır ve 70
milyona bu kaynakların da eşit ve adil bir şekilde
dağıtılması gerekiyor. Bu noktada, organize
sanayi bölgeleri son derece önemlidir.
Organize
sanayi bölgelerini bu dönemde “ihtisas organize sanayi
bölgeleri” şeklinde değerlendireceğiz. Hatta, Sanayi
Sicil Kanunu’nda değişiklik yaparak,
seracılık, kesme çiçekçilik gibi konuları da –ki,
önümüzdeki dönemde bunları sizlerin huzuruna
getireceğiz- bu kapsam içine alarak, organize sanayi
bölgelerini tarıma dayalı, gıdaya dayalı,
ihtisasa dayalı organize sanayi bölgelerinde ve kümelenme
şeklinde bir altyapı oluşturacağız. Birçok
ilin bu konudaki avantajlarını, dezavantajlarını
net bir şekilde kullanarak bunları yapacağız.
Bunları yaparken, hem Bakanlığıma bağlı
Sanayi Araştırma Genel Müdürlüğünün seksen bir ilde
yapmış olduğu çalışma var hem de Bakan
olduğum günden bugüne, diğer
çalışmalarımın yanı sıra seksen bir ili
tek tek gezerek, oradaki bütün esnaf, sanayici, tüccar
kuruluşlarla bir araya gelerek ilin potansiyelini, resmen bir
MR’ını çekerek ilin bir kimlik tarifini yapmaya
çalışıyoruz. Yani, teşvik politikası bu noktada
olacak.
Asıl bu
konuda önemli olan konu istihdam konusudur. Tabii ki, istihdam
konusunda, bunu en derin yaşayan insanlardan biri olarak,
Hükûmet Programı’mızda çok net bir şekilde yer
verilmiş olan istihdam konusunda yeni projelerimiz var.
Biraz evvel bir
sayın milletvekilimiz konuştu. Ama, ben rakamları
düzeltmek istiyorum. Bugün Türkiye’de, bundan beş yıl
öncesinde meslek lisesi mezunu yüzde 25, düz lise mezunu yüzde 75’ken,
şükürler olsun, bugün meslek lisesi mezunu yüzde 35, düz lise
mezunu 65’e çıkmıştır. 2013 yılı
itibarıyla bunu yarı yarıya dengeye getirmeye
çalışıyoruz. Bu noktada meslek liselerinin ikili
eğitimle, hem bir taraftan talebe okurken, diğer taraftan
da organize sanayi bölgelerinde, iş merkezlerinde fiilen
çalışacağı dual bir sistem üzerinde organize
sanayi bölgelerine, esnaf kuruluşlarına, odalara görev
verilmiştir.
Ama, bu noktada
önemli bir şey daha söylemek isterim ki, mutlaka YÖK’ün de
üniversiteler bünyesinde hangi bölümlerden mezun verilmesi
gerektiğini, üniversitelerin hangi bölümlerinin iş
bulabileceğinin, önümüzdeki dönemde piyasanın
isteğinin, arz-talebinin ne olduğunu netleştirmesi
lazım. Bugün Türkiye’de istihdam meselesinde ortaya
çıkan, arzla talebin bir noktada kesişmeyişi, bunun
buluşmayışıdır, asıl problem budur.
Nitelikli eleman bulmakta sıkıntı çeken bir yapı
var. Buna karşılık, o niteliğe cevap veremeyen
milyonlarca boş insanımız var. Bu noktada
yapacağımız çalışma da bu olacaktır.
Bunları
yaparken, TÜRKAK Kanunu, TSE Kanunu ile ilgili gerekli
düzenlemeler, düzeltmeler yapılacaktır. Yine,
hipermarketlerle ilgili “büyük mağazacılık”
dediğimiz kanunla ilgili çalışmamız mutlaka
yapılacak, bunlar Meclisimizin gündemine…
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) – Ne zaman, ne zaman?
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Şu
anda hepsinin çalışması devam ediyor Sayın Susam.
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) – Sayın Bakan, Başbakanlıktan geri
gelmiş yasa, Başbakanlıktan! Ne zaman
olacağını bir söylerseniz.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın
Susam, bakın, ben anlatayım size, daha evvel de
anlattım, yani, bana tekrar burada soruyorsan, bütün huzurda
söyleyeyim, daha evvel de sana biliyorsun bire bir de anlattım
bunu.
Bununla
ilgili değerlendirme etki analizleri yapıyoruz,
dünyadaki gelişmiş ülkeleri ve Türkiye ayarındaki
ülkeleri inceliyoruz, sistemleri inceliyoruz. Olayın
şu boyutu var: Hiç kimse bizden bu işi serbest piyasa
kurallarına aykırı yapmamızı beklemesin;
bir kere su tersine akmaz.
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) – Avrupa’da neyse, Amerika’da neyse
aynısını istiyoruz.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Bu
noktada, esnaf, sanatkâr, hipermarket, alışveriş
merkezleri, tamamı dikkate alınarak, ekonominin gerektirdiği
kurallar neyse, bu kurallar çerçevesinde yapılacak. Türkiye
sadece bir kesimden ibaret değil.
Bu noktada,
organize sanayi bölgeleri, biraz evvel bahsettim. “Vergilerde
azaltma” diye bir soru geldi Sayın Alim Işık’tan.
Biliyorsunuz, sosyal güvenlik primlerinde işveren
hissesinde 5 puanlık bir düşüş
yapacağımızı açıkladık.
Değerli
arkadaşlar, bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum, ben
yine bir sanayici olarak, yirmi yedi yıl fiilen sigorta primi
ödemiş biri olarak şunu söylemek istiyorum: Evet,
ülkemizde sosyal güvenlik yükleri, istihdam yükleri
ağırdır. Ama, bu ağırlığın
sebeplerinin ne olduğunu teşhis edemezsek bu işte
yanlışa gideriz. Bunun sebebi… Geçmiş dönemde
Türkiye’de “Kim ne veriyorsa, ben beş fazlasını
veririm.” diyen zihniyetin ve Türkiye’ye “otuz sekiz
yaşında genç emeklilik sistemi”ni getiren zihniyetin ortaya
çıkarmış olduğu bir faturayı bugün hepimiz
ödüyoruz. Bunun neticesinde, sadece 2008 yılında 37
katrilyon sosyal güvenlik sistemine bir aktarım
yapıyoruz. İşte, sebep budur. Ama buna rağmen,
Hükûmetimiz bu noktada rekabet gücünün artırılması
ve daha fazla istihdam, daha fazla iş, girişimci
yaratılması için işveren primlerinden 2008
yılında 5 puanlık bir düşüşü gerçekleştirecek.
Kurumlar vergisi de, hepinizin bildiği gibi, yüzde 33’ten
yüzde 20’ye düşürülmüştür.
Bunun yanı
sıra, eğer değinemediğim konular varsa...
Sümer
Halıyı da söyleyeyim, eksik kalmasın. Sümer
Halının özelleştirme modelinin ne olup
olmayacağı, Özelleştirme İdaresi
tarafından çalışılacaktır. Ancak, bu
konuda, benim kafamda, olması gereken şey, buranın
bir enstitüye dönüştürülmesi ve enstitü marifetiyle
buradaki geçmiş dönemde yapılan
çalışmaların devam ettirilmesidir. Bununla ilgili
tabii ki, Özelleştirme İdaresi buna karar verecek, ama
mutlaka, Doğu ve Güneydoğu’daki şeker
fabrikaları da sosyal dengeler dikkate alınarak yapılacaktır.
Sayın
Başkanım, ben mümkün olduğunca cevap vermeye
çalıştım, veremediklerime de mutlaka
yazılı olarak cevap vereceğim.
Teşekkür
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, sırasıyla, onuncu turda yer
alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:
Dışişleri
Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
11- DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.– Dışişleri Bakanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 611.253.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 134.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 1.748.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 37.550.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 50.710.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 6.578.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 707.973.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2008
Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2006
Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.- Dışişleri
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN –
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Dışişleri
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 719.790.418,62
-
Toplam Harcama : 654.376.397,25
-
İptal Edilen Ödenek : 56.793.539,27
-
Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 8.620.482,10
BAŞKAN –
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dışişleri
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Avrupa
Birliği Genel Sekreterliğinin 2008 Yılı
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.95 - AVRUPA BİRLİĞİ GENEL
SEKRETERLİĞİ
1.– Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 9.379.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 130.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 9.509.000
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa
Birliği Genel Sekreterliğinin 2008 Yılı
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Avrupa
Birliği Genel Sekreterliğinin 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
2006 Yılı Kesin Hesabı
BAŞKAN –
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği
2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 8.410.510,00
-
Toplam Harcama : 5.073.150,63
-
İptal Edilen Ödenek : 3.337.359,37
BAŞKAN –
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa
Birliği Genel Sekreterliğinin 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının 2008 Yılı
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
19 – SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI
1.– Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 106.870.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 1.472.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 224.378.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 54.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 332.774.000
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının 2008 Yılı
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN –
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 276.767.449,19
-
Toplam Harcama : 251.281.877,14
-
Ödenek Dışı Harcama : 5.890,62
-
İptal Edilen Ödenek : 24.684.546,73
-
Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 806.915,94
BAŞKAN –
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir
Rekabet
Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.07- REKABET KURUMU
1.– Rekabet Kurumu 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 19.821.021
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 576.520
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
işler ve Hizmetler 12.876.976
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 33.274.517
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B – C E T V E L
İ
KOD
Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 386.286
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 32.888.231
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 33.274.517
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Rekabet
Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Rekabet
Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Rekabet
Kurumu 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN –
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Rekabet Kurumu
2006 Yılı Kesin Hesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı :
32.000.078,09
-
Toplam Harcama :
28.467.163,97
-
İptal Edilen Ödenek :
3.532.914,12
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B- CETVELİ
(YTL)
-
Bütçe Tahmini :
21.339.499,00
-
Yılı Tahsilat :
35.875.207,87
BAŞKAN –
(B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Prodüktivite
Merkezi 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.23 – MİLLÎ PRODÜKTİVİTE
MERKEZİ
1.– Millî Prodüktivite Merkezi 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 3.308.850
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 6.842.150
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 10.151.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KOD
Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 590.700
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 2.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 3.682.300
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 6.273.000
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî
Prodüktivite Merkezi 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Millî
Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Millî Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN –
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Millî
Prodüktivite Merkezi 2006
Yılı Kesin Hesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 9.203.000,00
-
Toplam Harcama : 8.105.273,61
-
İptal Edilen Ödenek : 1.097.726,39
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B- CETVELİ
(YTL)
-
Bütçe Tahmini : 5.658.000,00
-
Yılı Tahsilat : 8.894.828,51
BAŞKAN –
(B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Millî
Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.30 - KÜÇÜK VE
ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE
DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.– Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme
ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 12.567.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 1.100.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 208.701.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 222.368.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KOD
Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 2.641.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 94.607.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 38.343.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 35.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
08 Alacaklardan
Tahsilat 6.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 141.626.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme
ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN –
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
2006
Yılı Kesin Hesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 160.400.000,00
-
Toplam Harcama : 80.247.933,38
-
İptal Edilen Ödenek : 80.152.066,62
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B- CETVELİ
(YTL)
-
Bütçe Tahmini : 134.890.000,00
-
Yılı Tahsilat : 47.386.423,78
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2006
Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türk
Akreditasyon Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.21- TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1.– Türk Akreditasyon Kurumu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (YTL)
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 4.710.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 4.710.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KOD
Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 4.475.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 235.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 4.710.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Türk Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN –
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Türk
Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 4.365.000,00
-
Toplam Harcama : 3.848.809,67
-
Ödenek Dışı Harcama : 464.034,03
-
İptal Edilen Ödenek : 980.224,36
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B- CETVELİ
(YTL)
-
Bütçe Tahmini : 4.135.000,00
-
Yılı Tahsilat : 6.985.781,12
BAŞKAN –
(B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türk
Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Türk
Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2008
Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.22 – TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ
BAŞKANLIĞI
1.– Türk Standartları Enstitüsü
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 24.600.364
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 136.746.636
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 161.347.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KOD
Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 132.086.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 68.439.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
09 Ret ve
İadeler ( - ) -525.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 200.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türk
Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2008
Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk
Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2006
Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– Türk Standartları Enstitüsü
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN –
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Türk
Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2006
Yılı Kesin Hesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 170.860.000,00
-
Toplam Harcama : 98.399.745,27
-
İptal Edilen Ödenek : 72.460.254,73
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B- CETVELİ
(YTL)
-
Bütçe Tahmini : 162.000.000,00
-
Yılı Tahsilat : 200.553.388,08
BAŞKAN –
(B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türk
Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2006
Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türk Patent
Enstitüsü Başkanlığı 2008 Yılı
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.24 – TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
BAŞKANLIĞI
1.– Türk Patent Enstitüsü
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 15.520.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
02 Savunma
Hizmetleri 53.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 520.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 19.641.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 35.734.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KOD
Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 67.556.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 9.806.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 77.362.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2008
Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2006
Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– Türk Patent Enstitüsü
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2006
Yılı Kesin Hesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 30.824.000,00
-
Toplam Harcama : 16.379.132,03
-
İptal Edilen Ödenek : 14.444.867,97
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B – C E T V E L İ
(YTL)
-
Bütçe Tahmini : 34.200.000,00
-
Yılı Tahsilat : 59.580.724,50
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Türk Patent
Enstitüsü
Başkanlığı 2006 Yılı Kesin
bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, böylece, Dışişleri
Bakanlığı, Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
Rekabet Kurumu, Millî Prodüktivite Merkezi, Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Türk
Standartları Enstitüsü Başkanlığı ve Türk
Patent Enstitüsü Başkanlığının 2008
yılı bütçeleri ile 2006 yılı kesin hesapları
kabul edilmiştir, hayırlı olmalarını
temenni ediyorum.
Sayın
milletvekilleri onuncu tur görüşmeleri
tamamlanmıştır, birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.24
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.39
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat
ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
35’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426)
(S. Sayısı:57) (Devam)
2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe
Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.
Sayısı: 58) (Devam)
İ) TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANLIĞI
1.- Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
J) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
K) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1.- Çevre ve Orman
Bakanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
L) ORMAN GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Orman Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Orman Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
M) DEVLET SU İŞLERİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
N) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
O) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
– Komisyon ve Hükûmet burada.
Şimdi, on
birinci tur görüşmelerine başlıyoruz. On birinci
turda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman
Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, tur üzerindeki
görüşmeler bittikten sonra on beş dakika süreyle soru ve
cevap işlemini yapacağız. Soru sorma işlemiyle
ilgili açıklamalar daha önceleri de
yapıldığı için tekrarlamıyorum. Soru sormak
isteyen milletvekilleri, görüşmelerin bitimine kadar yerlerinden
soru için giriş yapabilirler.
Soru sorma
işlemini başlatıyorum. Bilgilerinize sunulur.
On birinci
turda grupları ve şahısları adına söz alan
sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay,
Kırşehir Milletvekili Sayın Metin Çobanoğlu,
Tekirdağ Milletvekili Sayın Kemalettin Nalcı; AK
Parti Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak,
Hatay Milletvekili Sayın Orhan Karasayar, İstanbul
Milletvekili Sayın Mesude Nursuna Memecan, Adana
Milletvekili Sayın Fatoş Gürkan, Kars Milletvekili
Sayın Zeki Karabayır, Van Milletvekili Sayın
İkram Dinçer, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk;
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına, Şanlıurfa
Milletvekili Sayın İbrahim Binici, Iğdır
Milletvekili Sayın Pervin Buldan; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin,
Eskişehir Milletvekili Sayın Fehmi Murat Sönmez,
Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük, Mersin
Milletvekili Sayın Vahap Seçer.
Şahısları
adına söz isteyenler: Lehinde, Bursa Milletvekili Sayın
Ali Koyuncu, İstanbul Milletvekili Sayın İbrahim
Yiğit, Gaziantep Milletvekili Sayın Özlem
Müftüoğlu, Artvin Milletvekili Sayın Ertekin Çolak;
aleyhinde, Niğde Milletvekili Sayın Mümin İnan,
Çankırı Milletvekili Sayın Ahmet Bukan.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, ilk söz sırası, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın
Zeki Ertugay’a aittir.
Buyurun
Sayın Ertugay. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Ertugay, süreniz on iki dakika efendim.
MHP GRUBU ADINA
ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri
Bakanlığımızın 2008 yılı bütçesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, toplumun artan ve çeşitlenen gıda
maddeleri talebinin karşılanmasına ek olarak,
gıda, dokuma, deri ve ilaç gibi tarıma dayalı
sanayiler ile istihdama ve ihracata olan önemli katkısı,
tarıma girdi veren sanayilere pazar olması, biyolojik
çeşitlilik ve çevreyle olan ilişkileri, tarımın
pek çok açıdan öncelikli sektör olarak ele
alınmasını zorunlu kılmaktadır. Diğer
yandan, ülkemizin ekonomisi, sosyal dokusu, nüfus
yapısı, coğrafyası ve jeopolitik konumu ile
tarımın ülkeye sağlayabildikleri bir arada
düşünüldüğünde, sektörün ülkemiz için öneminin ve
vazgeçilmezliğinin bir kat daha yüksek olduğu açıkça
görülmektedir.
Bu gerçeğe
rağmen, son beş yıldaki AKP Hükûmetleri
tarafından tarımda sorunların özüne inen,
sürdürülebilir ve üretken politikalar yerine, temelsiz,
yanlış, empoze edilmiş, günübirlik ve siyasi avantaj
sağlamaya yönelik popülist politikaların tercih
edilmesi sektör olarak tarımın rekabet gücünü
düşürmüş, tasfiye sürecini hızlandırmış
ve tarım nüfusunun yarısına yakınını
fakirlik düzeyinin altına indirmiştir.
Değerli
milletvekilleri, tarımın bir taraftan icrası zor,
sıkıntılı, kâr marjı düşük bir sektör
olması, diğer taraftan ise insanlığın
başta beslenme olmak üzere en temel, olmazsa olmaz ihtiyaçlarını
karşılayan bir sektör olması özelliğini göz önüne
alan bütün gelişmiş ülkeler yıllardır tarımda
korumacı politikalara önem vermişler ve bütçelerinden
önemli paylar ayırarak tarımlarını desteklemeye
devam etmişlerdir. Sadece bir örnek vermek gerekirse,
aşırı desteklerle şimdiye kadar hemen hemen
tarımdaki birçok sorununu çözmüş durumda olan Avrupa
Birliği ülkelerinin 2007-2013 dönemi için
tarımlarına ayırdığı pay bütçelerinin
tam yüzde 43’üdür, tamı tamına 363 milyar eurodur.
Altyapıdan pazarlamaya kadar dağ gibi sorunları olan
ülkemizin 2008 bütçesindeki tarımın payı ise sadece
3,10’dur.
Değerli
milletvekilleri, tarımın öncelikli sektör olarak
görülmediği, yanlış tarım
politikalarının uygulandığı ve yeterli
kaynağın aktarılmadığı bu dönemde
bırakın yeterli kaynak aktararak tarımda
yapısal sorunları çözmeyi, Türk çiftçisi haksız
rekabet karşısında bırakılmış,
ürününü üretim maliyetlerinin çok altında satmak zorunda
kalmış ve gerçekten çok ciddi bir fakirleşme sürecine
girmiş, sonuçta da tarımdan son yılların en büyük
kaçışı izlemiştir. Nitekim 2004-2006
yılları arası tarımdaki nüfus azalması
yaklaşık 1,5 milyondur, aynı yıllarda Türkiye
genelindeki istihdamdaki artış ise sadece ve sadece 344
bindir. Bunun anlamı, toprağını bırakıp
giden insanlar diğer alanlarda hiçbir istihdam imkânı bulamadan
doğrudan işsizler ordusuna eklenmişlerdir.
Sayın Hükûmete, buradan, tarım topraklarının
boşaltılıp büyük şehir varoşlarının
doldurulması sonucunu doğuran bu politikaların
devamının Türkiye’yi çok ciddi bir sosyal
çalkantının içine sürükleyeceği endişesini
taşıdığımızı bilhassa iletmek
istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu dönemde yetersiz ve yanlış tarım
politikalarının uygulanması yanı sıra Türk
tarımı iyi de yönetilmemiştir. Ege’deki pamuk, üzüm,
incir üreticisi; Trakya’daki çeltik, ayçiçeği üreticisi;
Akdeniz’deki narenciye, sera üreticisi; Karadeniz’deki
fındık, çay üreticisi; İç Anadolu’daki buğday,
pancar, patates üreticisi; Güneydoğu Anadolu’daki pamuk,
mısır, tütün üreticisi, özellikle Doğu Anadolu’daki
hayvancılıkla uğraşan üreticilerimiz yüksek
maliyet-düşük fiyat kıskacında bırakılarak
ezdirilmiş ve dış pazarda rekabet edemez hâle
getirilmişlerdir. Korkarız ki bu gidişatın sonu,
bugüne kadar gıda üretiminde kendine yeterliliğin
ötesinde dış pazarı da besleyen Türkiye’nin başka
ülkelere pazar olmasıdır.
Bakın,
buğday üreticisi 2002 yılında yaklaşık 4,77
kilogram buğdayla 1 litre mazot alabilirken, 2006
yılında ancak 6,27 kilogram buğdayla 1 litre mazot
almıştır. Bugün, Türkiye çiftçisine Avrupa
Birliğinde, hatta dünyada en pahalı mazotu
kullandıran yegâne ülkedir.
Yine, 2002
yılında 1 kilogram DAP gübresi alabilmek için
yaklaşık 0,78 kilogram buğday satması gereken
çiftçi, 2006 yılında 1,5 kilograma yakın buğday satmak
zorunda kalmıştır. Zaman darlığından
geçiyorum. Bu mukayeseleri bütün ürünler ve bütün girdiler için
vermek ve aynı vahim sonuçları ortaya koymak mümkün.
Buradaki sonuç olarak söylenecek husus şu: Neticede ürün
fiyatları yerinde sayarken, hatta düşerken, girdi
fiyatları inadına yüksek seyretmiştir.
Bir örnek de
hayvancılıktan vereyim. Besici 2002 yılında
yaklaşık 2 kilogram -o da satabilirse- sığır
eti karşılığında 1 torba yem alabilirken, 2007
yılında 4 kilogram et karşılığında 1
torba yem alabilmiştir. Hakeza süt üreticisinin durumu bundan
farklı değildir. 2002 yılında 30 litre süt ile 1
torba yem alan üretici, 2007 yılında 50 litre sütle ancak
bunu alabilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bu dönemin en büyük mağduru, hiç
şüpheniz olmasın hayvan üreticisidir. Ülkemizdeki
hayvancılık bitme noktasına gelmiştir ve
hayvancılığımızın geleceği tehdit
altına sokulmuştur. Güneydoğu ve Doğu Anadolu
Bölgesi’nden ülkeye kaçak hayvan girişleri çok
artmıştır. Bu durum
hayvancılığımız için gerçekten çok ciddi bir
tehdit oluşturmaktadır. Bunun yanında, yerli
üreticiyi haksız kazanç karşısında perişan
etmiştir.
Bundan daha da
vahim olanı, buralardan sağlanan rantın, kirli
paranın, kanlı terör örgütünün finansmanına
gittiği gerçeğidir. Kaçakçılıkla yapılacak
etkin ve kararlı bir mücadele, hiç şüpheniz olmasın
ki, bu ülke hayvancılığına ve ülkemize
yapılacak en büyük hizmet olacaktır. İstenilirse
bunun başarılabileceğinin en iyi örneği 57'nci
Hükûmet döneminde verilmiş ve kaçakçılıkla
yapılan etkin bir mücadele noktasında kaçak hayvan
girişi sıfır noktaya indirilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, diğer yandan damızlık düve
ithaline devam edilmesi son derece yanlış bir karardır.
Bize göre Türkiye, ihtiyacı olan damızlık materyali
içeriden karşılayacak durumdadır. Hükûmete
tavsiyemiz, damızlık düve ithalini
durdurmasıdır. Hele hele deli dana yani BSE riski
taşıyan Avrupa Birliği ülkelerinden ve Amerika'dan
asla ithalat yapmamasıdır ve bunun akabinde hayvansal
ürün ithalatına hiçbir şekilde müsaade etmemesidir.
Aksi takdirde, zaten zor durumda olan Türkiye hayvancılığının
iyice batacağı, Türkiye'nin Avrupa Birliği ve ABD'nin
pazarı hâline geleceği ikazını buradan
yapıyorum.
Değerli
milletvekilleri, diğer taraftan maalesef bu dönemde kriz
yönetmek bir tarafa kriz üretilmiştir. Bu ülke, en iddialı
ve dünya pazarlarında neredeyse rakipsiz olduğu bir
üründe, fındıkta hiç yoktan bir kriz
yaşamıştır. Fındıkta
FİSKOBİRLİK'in politik nedenlerle devre
dışı bırakılarak bu görevin, uzmanlık
alanı olmayan Toprak Mahsulleri Ofisine verilmesi hem
fındık üreticisini perişan etmiş hem de devleti
ciddi oranlarda zarara uğratmıştır. Hükûmet
FİSKOBİRLİK'e iki yıl önce sadece 200 milyon YTL
kredi sağlamayı göze alsaydı, bugün TMO'nun yani
hazinenin üzerine 1 milyar 200 milyon YTL'lik görev zararı
binmeyecekti.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet, küresel ısınmanın
yaşandığı, kuraklığın geliyorum
dediği bir dönemde bu süreci iyi yönetememiş, ülkenin
kaynaklarını etkin ve doğru bir biçimde kullanmak ve
gerekli tedbirleri zamanında almak bir yana yanlış
politikalarına devam etmiştir. Doğrudan gelir desteği
kayıtlarına göre yapılan tespitlerde yaklaşık
540 bin üreticinin zarar gördüğü ve yapılacak parasal
destek tutarının yaklaşık 265 milyon YTL
olduğu öngörülmüştür. Ancak, kuraklık kapsamına
alınmayan diğer iller ve başta, üzüm, incir,
ayçiçeği, pamuk, haşhaş, narenciye olmak üzere bütün
ürünler dikkate alındığında gerçek zararın 5
milyar YTL civarında yani 5 katrilyon olduğu
görülmektedir. Kuraklık kararnamesinden istifade
ettirilmeyen yüz binlerce çiftçi çok mağdur durumdadır. Bu
çiftçilerimizin neredeyse tamamı büyük bir borç
batağındadır. Evine, traktörüne, ahırına,
hayvanına hacizler gitmektedir. Bu bakımdan, acilen üreticilerin
tarım krediye, Ziraat Bankasına ve TEDAŞ’a olan
borçlarının ertelenmesi veya yeniden
yapılandırılması, on binlerce çiftçinin bu
mağduriyetlerinin giderilmesi büyük bir önem arz etmektedir.
Bunu Sayın Bakana buradan özellikle iletiyorum.
Değerli
milletvekilleri, başta da ifade ettiğim gibi,
tarımın gelişmesinde, tarım nüfusunun
kalkındırılmasında tarımsal desteklemeler
çok önemlidir. Bugün, ciddi, etkin ve verimli bir destekleme
politikasının uygulandığı asla
söylenemez. Tarım desteklerine ayrılan kaynak son derece
yetersizdir. Sadece destekleme kalemi artırılarak
doğru bir destekleme yapılamaz. Nitekim, 2007
yılında 100 ayrı destekleme kalemi için destekleme
yapılması öngörülmüş, ancak bugüne kadar başta
süt teşvik primi olmak üzere birçok destek hâlâ
ödenmemiştir. Ödenmeyen destek miktarının,
aldığımız, kısmi imkânlarla
aldığımız bilgilere göre, 700 milyon YTL
civarında olduğu, bunun üzerine fındık
üreticisinin taa 2004 yılından kalan 200 milyon YTL
civarında alacağını da eklediğimiz zaman
aşağı yukarı 1 milyar YTL olan çiftçinin
alacağı 2008 bütçesine aktarılmıştır.
2008 bütçesinde destekleme için öngörülen 5,4 milyar YTL’den bunu
düştüğünüz zaman, geriye kalan destek miktarının
çiftçiye taahhüt edilen destekleri karşılamasından
çok çok uzak olduğu açıkça görülmektedir. Bunun
anlamı, 2008 yılı çiftçi için yine bir
sıkıntı ve çile yılı olacaktır.
Bakanlığın
bütçeden aldığı pay 2007 yılında yüzde 3,29
iken, bugün görüştüğümüz bütçede yüzde 3,10’a
gerilemiştir ve 2002 yılında tarımsal
desteklemelerin toplam gayrisafi millî hasıladan
aldığı pay binde 7,9 iken bundan sonraki yıllarda
-bir yıl hariç, 2005 yılı- giderek düşmüş, 2008
yılında ise binde 7,6 olarak tespit edilmiştir.
Neticede,
tarıma bütçeden ayrılan pay da gayrisafi yurt içi
hasılada tarımın payı da tarımsal
desteklerin payı da giderek düşmüştür. 2008 için
öngörülen destekleme oranları da önceki yıllara göre
oransal olarak çok düşüktür.
Sayın
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
tarımsal potansiyeli, Türkiye’nin en büyük zenginliği ve
şansı olarak görüyoruz...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Ertugay, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
ZEKİ
ERTUGAY (Devamla) – Türk çiftçisi dünyanın en fedakâr ve en
kanaatkâr insanıdır, aynı zamanda en
çalışkan ve üretken insanıdır. Türkiye’nin bu
avantajını çok iyi kullanması gerekir.
Değerli
milletvekilleri, sonuç olarak, bu bütçelerle ve bu bakış
açısıyla, bu politikalarla, bu zihniyetle Türkiye
tarımının sorunları çözülemez; tarım,
üretken, rekabet edebilir bir yapıya kavuşturulamaz; Türk
çiftçisinin haksız rekabet karşısında
kalması önlenemez; tarımdan, kırsal kesimden kente
kaçış önlenemez. İnsanı
yaşadığı topraklarda doyuramayan, kente
sağlıksız göçün ortaya çıkardığı
sosyal ve ekonomik maliyeti hesaplayamayan, Türk çiftçisine
tepeden bakan siyasi anlayışlar ülkeye hizmet edemez.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak Hükûmete tavsiyemiz,
tarımı, tarım kesimini millî bir bakış
açısıyla ele alması, daha çok ve etkili bir kaynak
aktarmasıdır.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ertugay.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ikinci söz sırası
Kırşehir Milletvekili Sayın Metin Çobanoğlu’na
aittir.
Buyurun
Sayın Çobanoğlu. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on iki
dakika Sayın Çobanoğlu.
MHP GRUBU ADINA
METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman
Bakanlığı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere, son yüzyıldaki
hızlı ekonomik kalkınma ve nüfus artışı
önemli çevresel sorunları da beraberinde getirmiştir.
Çevresel kaygılardan uzak, ekonomik eksenli, sürdürülebilir
olmayan kalkınma yaklaşımlarının
sonuçları ve etkileri bütün dünyada kaygı
yaratmaktadır. Küresel ısınma ve iklim
değişikliğinin etkilerinin belirginleşmesi,
bu kaygıların daha yakından ve daha geniş toplum
kesimlerince hissedilmesine neden olmaktadır.
Geldiğimiz aşamada bütün ülkeler doğal
kaynaklarını sürdürülebilir kalkınma
yaklaşımıyla rasyonel şekilde kullanma
bilincine varmışlardır.
Ülkemizdeki doğal
kaynakların en önemlilerinden birisi ülke alanının
yaklaşık yüzde 27’sini kaplayan ve çok önemli ekolojik,
ekonomik, sosyal ve kültürel faydalar sağlayan
ormanlarımızdır. Yenilenebilir kaynaklardan olan
ormanlarımızın sürdürülebilir yönetimi ülkemizin
sürdürülebilir ve dengeli kalkınması için büyük bir önem
taşımaktadır. Ülkemizin topoğrafik
yapısı, demografik, ekonomik, sosyal, kültürel ve
ekolojik şartları ormanlarımızın sahip
olduğu önemi bir kat daha artırmaktadır. Yakın
zamana kadar ormanlar üzerindeki baskı, esas itibarıyla
kırsal kaynaklı ve odun ve odun dışı orman
ürünlerinden faydalanma amacı taşımaktaydı. Hızlı
kentleşme, sanayileşme, göç ve ulusal ve uluslararası
alanda yaşanan gelişmeler ve bilinçlenme, bir yandan
ormanlar üzerindeki baskıyı kırsal alanlardan kent,
kıyı ve turizm alanlarına taşımış,
diğer yandan toplumun ormanlardan olan beklentilerini önemli
ölçüde değiştirmiştir. Bu bağlamda,
ormanların odun ve odun dışı üretim
fonksiyonları yanında, sosyal ve kültürel hizmetleri,
rekreasyonel, eko turizm, avcılık, koruyucu çevresel
fonksiyonları, toprak ve su kaynaklarının
korunması, karbon birikimi, havanın temizlenmesi
giderek daha fazla önem kazanmaktadır.
Ulusal ve
uluslararası düzeyde meydana gelen bu gelişmeler
ışığında ülkemizdeki ormancılık
konularına olan son beş yıldaki
yaklaşımı ele aldığımızda görünen
tablo umut vermemektedir. Bu dönemde
yapılanlara ve izlenen politikalara burada birlikte göz
atalım.
Ülkemizde
çağdaş ormancılık politikasının tersi
politikalar uygulanmaktadır. Ormancılık bütün
dünyada yükselen değer hâline gelirken ülkemizde uygulanan
ormancılık politikaları tam tersi yönde
ilerlemektedir. Bütün ülkeler iklim değişikliğini
azaltmak için neredeyse bir metrekare yeşil alanın üzerine
titrerken, ormanlarımız maden ocaklarıyla delik
deşik hâle getirilmekte, ağaçlandırmalar dibe
vurmaktadır. Üretimi artırmak için bakım adı
altında aşırı kesimler yapılmaktadır ve
en çok kesen en başarılı yönetici olarak taltif
edilmektedir. Şimdi, özelleştirme için kamuoyu oluşturulmaya
çalışılmakta, özel ormanlar Avrupa’nın en önemli
sorunu hâline gelmişken her fırsatta Avrupa örnek
gösterilerek ormanlarımızın özelleştirilmesi
için uygun ortam kollanmaktadır.
Yukarıdaki
yaklaşımı hayata geçirmek için kurumsal ve yasal
yapı sorun olarak görülmekte ve ortadan kaldırılmaya
çalışılmaktadır. AKP, bilinçli ve organize bir
şekilde parti devletine dönüşüm programı
başlatmıştır. Devletin kurumları, anayasal
değerler, yasalar ve devlet memurları kalkınmanın
önünde engel olarak algılanmaktadır. Konusuna hâkim
uzman devlet memurları ve mevcut yasalar, işlerine
gelmediği sürece dönüşüm programının önündeki
engel olarak görülmektedir.
Çevre ve Orman
Bakanlığı da dönüşüm programında üzerine
düşeni yapmıştır. Geçen beş yıllık
süre içerisinde neredeyse bütün orta ve üst yöneticiler
değiştirilmiş, liyakat ve kıdem hiçbir
şekilde dikkate alınmadan yerlerine politik tayinler
yapılmıştır. Şube müdüründen müsteşara
kadar bütün üst düzey kadrolar değiştirilmiş ve bu
yolla kurumsal hafıza tamamen yok edilmiştir. Bilgi
birikimi, liyakat ve kıdem dikkate alınmadan yandaş
olma ölçüsü bir hükûmet klasiği hâlini almıştır.
Bu durum tüm bakanlıklarda gözlenmektedir. İşini iyi
bilen, mevzuatı anlayan, kamuoyu hizmetlerinin
anlamını idrak etmiş birikimli elemanlar bugün bir
kenara itilmiş, gelişmeleri endişeyle
izlemektedirler.
Mevcut
mevzuat, başta ormanlar olmak üzere doğal kaynakların
rasyonel ve toplum menfaati yönünde kullanılmasını
öngörmektedir. Bireysel, siyasi talepler önünde engel teşkil
eden mevzuat düşman ilan edilmiş, her fırsatta
değiştirilmeye çalışılmıştır.
Ormanların korunması için kurulan teşkilatta
yönetim anlayışına hâkim olunan görüş,
ormanların korunmasının halkın menfaatine
aykırı olduğu inancıdır. Ayrıca, mevcut
orman alanlarımızın korunması, ülkenin
kalkınması önünde bir engel olduğu kanaati de
yaygındır. 17’nci madde uygulamaları buna bir
örnektir. Devlet ormanlarından kamu kuruluşlarına
bedelsiz izinler verilmektedir. Kuruma ait arsa ve araziler
değerlerinin altında elden
çıkarılmaktadır.
Son dönemlerde
ormanlardan yapılan tahsisler ve maden arama izinleri
yoğun bir şekilde kamuoyunun gündemini işgal
etmektedir. Ormanlar serbest mal kabul edilerek yol
yapımı, enerji tesisi, sosyal amaçlı tesis kurma gibi
amaçlarla ücretsiz olarak tahsis edilmekte, bu durum yalnızca
orman alanlarının daralmasına yol açmamakta,
aynı zamanda orman alanlarında yangın riskinin,
gürültü ve kirlenmenin artmasına ve ekosistem
bütünlüğünün bozulmasına neden olmaktadır.
Diğer
yandan, önemli doğa koruma alanlarında ve ormanlık
alanlarda kapsamlı çevresel sosyal ve ekonomik etki
değerlendirmeleri yapılmadan maden arama ve işletme
ruhsatları verilmektedir. Buna birçok örnek vermek mümkün
değerli milletvekilleri, ama kendi şahit olduğum iki
konuyu da burada sizlerle paylaşmak istiyorum.
Geçen yıl
Antalya’da bir şirket maden ruhsatı alır, daha sonra
arama yapmak üzere izin alır ve sahadaki bütün ağaçları
keserler. Olayın basına yansıması üzerine biz de bir
heyetle Antalya’nın merkezindeki bu köyümüze gittik.
Gördüğümüz manzara şuydu değerli milletvekilleri:
Üzerindeki yüz yıllık ağaçların tamamı
kesilmiş ve buralarda orman toprağının hepsi
buradan bir başka yere nakledilmişti. Orada köylülerle
konuştuğumuzda, asıl amaç burada maden aramak
değil, maden çıkarmak değil, bu maden ruhsatları
vasıtasıyla, orman toprağı Antalya’daki tatil
köylerine, otellere ve seralara toprak olarak, yüksek fiyatlarla
satılıyor ve şahsen, kendi gözlerimle gördüğüm bu
alanda tekrar orman yetiştirmek mümkün olmaktan
çıkıyor değerli milletvekilleri. Bu konuda –tabii ki
ülkenin madenlerini çıkarmayacak mıyız,
çıkaralım ama- orman teşkilatı olarak –tabii,
Maden Kanunu’nun da amir hükümleri var ama- daha dikkatli
olmamız gerektiği kanaatindeyim. Tabii, hepsini de bu
şekliyle, bütün madencileri de bu şekliyle görmemiz
mümkün değil. Bu anlamda güzel örneklere de şahit oldum,
onu da paylaşmak istiyorum: İstanbul Kemerburgaz’da
kömür madeni çıkaran bazı firmalar, işletme
sürelerinin sonunda kömür madenlerini çıkardıkları
sahalarda çok güzel ağaçlandırma
yapmışlardır, oralarda da tekrar bu alanları orman
sahalarına kavuşturmuşlardır. Yani, burada ben,
iki farklı örnekle iyi uygulama ile kötü uygulama
arasındaki farkı da burada vurgulamak için bundan
bahsettim.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, Sayın Başbakanımız,
geçtiğimiz hafta yaptığı bir konuşmada,
özellikle bu anayasa taslağıyla ilgili şunu ifade
etti: “Bu anayasa taslağımızı eleştirenler,
hiç kimse bu taslağın kapağını
kaldırmıyor, ama herkes bir şeyler söylüyor.” mealinde
sözler etti.
Şimdi, bir
orman mühendisi olarak,
ormancılığımızın geleceğiyle
ilgili yeni anayasada birtakım tehditler, tehlikeler var.
Ben, buradan da huzurunuzda bu konulara da dikkatinizi çekmek
istiyorum.
Bir kere,
geçtiğimiz dönemde de epeyce tartışılmış
bir 2/B konusu var. Bildiğiniz gibi, 31/12/1981 tarihinden önce,
ilim ve fen bakımından orman vasfını kaybetmiş
alanlar orman dışına çıkarılabilir. Yani,
ormanları yasal olarak bir tek bu şekilde daraltabiliriz.
Böyle bir yasa var ve o günden bugüne kadar da kadastro
çalışmaları devam ediyor. Şu ana kadar 450 bin
hektar civarında da bir kadastro çalışması
bitmiş. Öyle tahmin ediyorum, birkaç sene içerisinde de
tamamı bitecek. Ama, bu taslakta, Sayın Başbakanımızın
“…kapağını kaldırmadan konuşuyorsunuz.”
dediği taslakta şöyle bir ifade var. Yani, nasıl milat
82 Anayasası’nda 31/12/1981’di, şimdi bu anayasa
taslağında da 23/7/2007.
Değerli
milletvekilleri, böyle bir şeye cevaz verdiğimiz zaman,
yaptığımız bütün kadastro
çalışmaları boşa gidecektir ve şu gün
rakamıyla 450 bin hektar olan orman dışına
çıkarılmış saha, o zaman 1 milyon hektar
civarına gelecektir ki, bu, ülkeye yapılabilecek en
büyük kötülüktür. Bu konuda da özellikle gelecekteki bu anayasa
taslağıyla ilgili dikkatinizi çekmek istiyorum.
Yine, bu
2/B’lerle ilgili yakın bir sıkıntımız var
değerli milletvekili arkadaşlarım. Bildiğiniz
gibi, Medeni Kanun’un 973’üncü maddesi zilyetliği tarif
etmektedir: “Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunduran
kimseye zilyet denir.”
Yine, Medeni
Kanun’umuzun 713’üncü maddesi de zilyetlikle ilgili şunu
söylüyor: “Tapuya kayıtlı olmayan bir taşınmaz
üzerinde aralıksız ve davasız yirmi yıl zilyet olan
kimse, bu zilyet olduğu taşınmaz üzerinde müracaat
ederek, tapuya kendi adına tahsisini isteyebilir.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Çobanoğlu, lütfen konuşmanızı
tamamlar mısınız.
METİN
ÇOBANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum.
Şimdi,
İstanbul’da 2/B’yle orman dışına
çıkarılmış çok ciddi ekonomik değere sahip
arsaların, parsellerin bir kısmının zaman
aşımı dolmak üzere. Geçen dönem Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonunda hazırlanan bir teklif var. Bu
2/B’ye bir ilave getiriliyor, yani bu 2/B’yle orman alanı
dışına çıkarılan alanlarda zilyetlikle,
zaman aşımıyla mülkiyet sahip olunamaz diye. Bunu
sizler hazırladınız değerli milletvekilleri,
sizin grubunuzun katkılarıyla hazırlandı, ama
maalesef Genel Kurula gelmedi. Endişe ediyoruz, birtakım
insanlara rant kapısı açılmasından, hak
etmedikleri çok büyük kazançlar sağlamasından
endişe ediyoruz. Bu teklifin bir an önce Genel Kurula
gelmesini… Nasıl Savcılar Hâkimler Yasası’nı
bir günde burada hızlı bir şekilde görüşerek
geçirdik. Ama, iki senedir bekliyor. Maalesef, bu teklif
gelmemiştir. Teklifin gelmesini bekliyoruz.
Ben 2008
bütçesinin hepimiz için hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çobanoğlu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına son söz Tekirdağ Milletvekili
Sayın Kemalettin Nalcı’ya aittir.
Buyurun
Sayın Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on bir
dakika Sayın Nalcı.
MHP GRUBU ADINA
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Devlet Su İşleri, Devlet
Meteoroloji Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı bütçeleri üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği
üzere, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Türkiye’de
su politikası ve enerji politikası üzerinde söz sahibi
olan bir kurum idi. Bunun yanında, en son zamanda alınan ve
1053 sayılı Kanun çerçevesinde Bakanlar Kurulunun
kararıyla yüz bini geçen şehirlerimizin içme suyu
temini ihtiyaçları da Devlet Su İşleri bünyesine
dâhil edilmiştir. Aynı 1053 sayılı Kanun’un
10’uncu maddesinin değişmesi sonucunda da 3.225
belediyemizin su ve çevre, gerekirse arıtma hizmetleri de
aynı DSİ kurumuna bağlanmıştır.
Şimdi,
sayın milletvekilleri, Meclis açıldığı
günden beri, yaklaşık olarak 20 milletvekili ve Sayın
Bakan, burada çevresel, su konuları ve küresel ısınma
üzerinde bayağı bir konuşma yaptık. Bu
konuşmalar neticesinde siz de takdir edersiniz ki burada bir
Su Komisyonu kuruldu, yani küresel ısınmayla ilgili Su
Komisyonu ve burada bulunan değerli milletvekili arkadaşlarla
birlikte bu Su Komisyonunda hâlen
çalışmalarımızı devam ettiriyoruz ve
gözüken şu: Gerçekten, çevremizi, Türkiye’yi bekleyen çok
önemli sorunlar var. Bu sorunların da çözümünde en önemli pay,
DSİ bölge müdürlüğünün genel müdürlerinin. Yani, Çevre ve
Orman Bakanlığının rolü çok büyüktür.
Şimdi, 2872
no.lu, 26/4/2006 tarihinde, Çevre Kanunu’nda, geçici 4’üncü
maddesinde belediyelere bir tamim gönderildi. Buna göre, nüfusu
100 binin üzerinde bulunan belediyeler, temin sürelerini
verdikten sonra üç yıl içinde -bunu Çevre ve Orman
Bakanlığı göndermiştir- nüfusu 100 bin ilâ 50 bin
arasında bulunanlara beş yıl, 50 bin ilâ 10 bin
arasında bulunanlara yedi yıl ve 10 bin ilâ 2 bin
arasında bulunanlara da on yıl süre
tanınmıştır. Yani, bu on yıl sürede
belediyeler kendi arıtma tesislerini ve katı atık
bertaraf tesislerini yapmak zorundalar.
Tabii,
bunları yapmadıkları zaman ne olacak? Bunları
yapmadıkları zaman Kanun’da belediyelere belirli
cezai şartlar getirildi.
Şimdi, dün
de Sayın Bayındırlık Bakanımız
buradaydı. Belediyelere 400 milyon YTL’lik bir hibe bütçeden
bahsetti. Ama bundan bahsederken bu seneki bütçeden hiç
bahsetmedi. Doğrudur, 400 milyonluk bir bütçe son beş sene
içinde tahsis edilmiştir. Ama bu, 2006 yılında 180
milyon, 2007’de 120 milyon, bu sene ise 40 milyondur.
Yeniden konumuza
dönmek istiyorum: Şimdi, ben, burada Sayın Bakanımdan
açık yüreklilikle buraya çıktığı zaman cevap
vermesini rica edeceğim. DSİ’nin 2007 bütçesi ile 2008
bütçesi arasındaki farklar: Yatırımlarda yüzde 10,53;
enerji yatırımlarında eksi 18,49; tarım
yatırımlarında da eksi 3,03 bu seneki bütçe tahsisi.
Burada gerçekçi olmamız lazım sayın
milletvekilleri. Bu bütçeyle, bizim burada savunduğumuz…
Sayın Bakanım buradan çıkıp da suyun tek elden
yönetilmesi için, tek elden gidebilmesi için, havza
politikaları için, şehirlerin suları, çevre,
taşkın, bunları yapabilmek için bu bütçenin yeteceği
kanaatinde değilim. Eğer Sayın Bakan burada bu
bütçenin yeteceği kanaatindeyse bunun cevabını
verdiği zaman… Bir sene çok yakındır. Bir sene sonra
bakarız bunlar gerçekleşmiş mi diye.
Gerçekleşebilmesi için bakın, bu seneki DSİ’nin
öngörmüş olduğu, önünde yüz yetmiş beş tane gölet
ve baraj projesi var, taşkın koruma projeleri var. Bunun
akabinde gelen, şehirlerin… Ki, Çevre Orman
Bakanlığı vasıtasıyla belli belediyeleri
toplayıp belediyeler birliğiyle ilgili arıtma
tesisleri, katı atık tesisleri için sözleşmeler
yapılıyor. Sadece bu sene talep edilenin yüzde 24’üdür bu
verilen bütçe, çünkü geçen seneki bütçeye göre de… Geçen sene 3
milyar 957 milyonken, bu seneki ödenek ise 3 milyar 792. Yani, geriye
gelen, son beş senedir geriye gelen bir bütçeyle gidiyoruz.
Ben buradan
soruyorum: Bu bütçeyle, buradan saydığımız,
yapılması gereken işlerin hangisi yapılacak?
Mevcudun yüzde 24’ünü karşılamıyor ki bize ilave
olacak, bu saymış olduğumuz veya komisyondan
çıkacak kararların uygulanması için yetecek ödenek
değildir.
Bugün,
sayın milletvekilleri, Konya Ovası’ndan tutun,
Harran’dan tutun, Ergene’den tutun, Gediz’den tutun çoğu
bölgemizde çevre sorunları ve kuraklık var. Bunların
çözümü Çevre Orman Bakanlığında, yani DSİ’dedir.
Şimdi, biz
bayramdan sonra Ergene Havzası’na, bulunmuş olduğum
bölgedeki Ergene Havzası’na… Ki, bu bölgenin sorunu son on
senedir konuşuluyor. Konuşuluyor ama yine gidilecek,
bir önceki dönemdeki, 22’nci Dönemdeki gibi Su Araştırma
Komisyonunun yapmış olduğu tüm çalışmalar tozlu
raflarda bırakılmak zorunda kalacak. Bu bütçeyle bir yere
gidilmesinin imkânı ve ihtimali yok.
Sayın
milletvekilleri, Değerli Başkan; DSİ’nin
bütçesindeki en önemli kalemlerden birisi tarım ve enerji
sektörü. Tarım sektörü bu yatırım sektörünün yüzde
44’ünü karşılıyor, ama geçen seneye göre yüzde 4 daha
düşük. Hani biz, sulamayı vahşi sulamalardan
borulama sistemlerine getirecektik, sulamaları damlama
sistemlerine getirecektik, drenajlara, ki, -burada bizim
komisyonda da bulunan bir sayın milletvekilimiz var-
Urfa’daki Harran bölgesinde drenajlar
yapılmadığı sürece çok geç kalacağız. Bunlar
biliniyor, tüm raporlarda var.
Ee, bunun
yanında, çevre… Ergene Havzası’nı eğer düzene
sokmadığımız zaman, orada sanayinin,
şehirlerin atıklarını temizleyemediğimiz
sürece, beş sene sonra bunun için de geç kalmış
olacağız.
Konya Ovası’nda,
sadece Bakanlığın vermiş olduğu gayriresmî
kayıtlara göre otuz bin kaçak kuyu var. Hani biz havzadan
havzaya su taşıyacaktık bunları bertaraf etmek
için? Yani, ben şunu burada kesinlikle belirtmek istiyorum:
Eğer Sayın Bakanımız da -burada çıkıp,
bunlara cevap verecek- bu bütçeyle bunları yapabiliyorsa ben
kendisine bu kürsüden teşekkür edeceğim.
İkinci
konu: Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
bütçesinden konuşmak istiyorum. Sayın milletvekilleri,
Meteoroloji Genel Müdürlüğünde bine yakın personel
çalışmakta, taşraların da ise 1.200 kişi
çalışmakta. Bu dünyanın hiçbir tarafında ve
hiçbir kurumda böyle bir şey yok. Bunun nedeni kadrolaşma.
Şimdi, burada da, çalışanlarda da bir
rahatsızlık var. Sayın Bakanın da bu konuyla
ilgili bilgileri vardır. Genel Müdürlükte
çalışanların hepsi sözleşmeli. Çoğu
sözleşmeli diyelim, çünkü bana gelen bilgilerde bir
yanlışlık da olabilir, ama taşrada
çalışanların hepsi 657’ye tabi olduğu için
gelirlerde bir farklılık olmaktadır. Yani, Genel
Müdürlükte çalışanlar taşrada
çalışanlardan daha fazla maaş almaktadır.
Şimdi, buna baktığımız zaman, burada,
Meteorolojinin bu yılki bütçesinde 108 milyon YTL
civarında. Şimdi, Meteoroloji, bilindiği gibi,
sadece hava tahmini yapmaz. Meteoroloji, gerçekten yaşamımız
için çok önemli bir birimdir, araştırma birimidir. Bunun
nedeni, tarımda, turizmde, ulaştırmada, ormanda,
çevrede, şehircilikte, her alanda Meteorolojinin vermiş
olduğu bilgiler bizim yaşantımızı
etkilemektedir.
Şimdi,
sayın milletvekilleri, ben burada şunu sormak istiyorum:
Acaba Meteoroloji Genel Müdürlüğü, burada çalışan
bin kişi, bir Orman Bakanlığıyla, bir Enerji
Bakanlığıyla bir çalışma yapmış
mıdır? Yani, şu: Yağışlara göre hangi
bitkiler ekilebilir? Bunun çalışmasını
yapmış mıdır? Benim aldığım
bilgilere göre yok. Türkiye'nin, enerji sıkıntısı
çekmiş olduğu bir günde veya ortamda, en temiz enerji olan
rüzgâr enerjisi haritası acaba çıkartılmış
mıdır, var mı? (AK Parti sıralarından “var”
sesleri) Peki, alınmışsa, bu rüzgâr enerjisinin
yanında da -ben sadece soruyorum var mı diye- bunun
yanında da güneşleme sistemi, yani solar sistemiyle -1
santimetrekareye düşen ışığın- bir
enerji elde edebilmemiz için oluşan bölgeler tespit edilmiş
midir? Çünkü, bunların çalıştırılıp…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Nalcı, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
KEMALETTİN
NALCI (Devamla) – Tabii.
Bunların
koordineli olarak çalıştırılıp
Meteoroloji Bölge Müdürlüğü tarafından verilmesi
gerekmektedir.
Ama ben burada
şunu da belirtmek istiyorum: Tabii, bu da bir polemik
konusundan daha ziyade, Meteoroloji Bölge Müdürlüğü,
biliyorsunuz, her tarafta otomatik istasyonlar kurmaktadır.
En son yetmiş altı tane ihalesi yapılan otomatik istasyondan…
İhale iptal edilmiştir. İhalenin iptal edilmesinin
nedeni: Bu ihalede yolsuzluk olduğu bildirilmiştir ve
bundan dolayı da 11 Mart 2005 tarihinde, Fatih
Altaylı’nın da söylediği gibi,
Başbakanımızın uçağı düşme
tehlikesi geçirmiştir.
Şimdi,
sayın milletvekilleri, ben burada Sayın Bakandan
şunu rica ediyorum: Meteoroloji Genel Müdürlüğü -bugün
gazetelerde de vardı- gerçekten doğrudur veya
yanlıştır, şaibelerle gündeme gelen bir genel
müdürlüktür. Bununla ilgili gerekli işlemleri
yapacağı umuduyla, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Nalcı.
Sayın
milletvekilleri, şimdi söz sırası AK Parti Grubunda.
İlk söz,
Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak’ın. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın
Budak, süreniz yedi buçuk dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA NECDET BUDAK (Edirne) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK Parti Grubu adına Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi hakkında söz
verildi. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarım,
sosyal ve ekonomik açıdan çok önemli bir sektördür. AK Parti
döneminde genel ekonominin iyileşmesiyle birlikte
tarımsal desteklerde 4 kat, tarımsal ürün ihracatında
2 kat, süt üretiminde yüzde 40, çeltik üretiminde yüzde 93,
ayçiçeği üretiminde yüzde 32, mısır üretiminde ise
yüzde 81 oranında artış sağlanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, gelişmiş toplumlar tarımdan
sanayiye, sanayiden bilişim teknolojisine ve
nanoteknolojiye geçerken, ülke olarak biz tarımdan sanayiye
tam olarak geçememiş, aynı zamanda sanayiden geçerken de
bilişim teknolojisini ucundan yakalamış bir
toplumuz. Küreselleşmeyle birlikte sermaye hareketleri
günümüzde sınır tanımazken, ülkelerin kendi
sınırları içerisindeki doğal kaynakları
harekete geçirme milliyetçiliği dünyada ön plana
çıkmıştır. Bu gelişmeleri gözeterek, bizler,
AK Parti olarak son beş yılda tarımda
çıkardığımız on bir adet temel kanun çerçevesinde,
bu yeni dönemde yeni projeleri bu Parlamentoda hep birlikte
hayata geçireceğimize inanıyorum. Örneğin,
çıkarılan Tarım Kanunu kapsamında ürün
konseylerinin hızla oluşturulması ve üretim
havzalarına göre desteklemeler ile üretimin
yönlendirilmesi çalışmaları bunlardan
bazılarıdır.
Bakanlık
olarak Hazinenin ve Maliyenin genel ekonominin
iyileşmesiyle birlikte tarıma ayıracağı pay
miktarını artırmasını beklemek yerine,
tarımın kendi içindeki kaynakları ve dinamikleri
harekete geçirecek projelerle ülke ekonomisine
tarımın katkısını daha da
artırabiliriz. Örneğin, yasalaşan Organik
Tarım Kanunu kapsamında, rakım nedeniyle virüssüz
üretimin yapılabileceği Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerinde organik tarımı hızla
geliştirmemiz bu dönemde mümkündür. Dünyada ve özellikle
Avrupa Birliğinde kolaylıkla rekabet
edebileceğimiz, yoğun talebin olduğu organik
tarım ürünlerinin üretiminde ülke olarak büyük bir
potansiyele sahibiz. Ayrıca, emek ağırlıklı
olan organik tarımın, bu bölgelerde istihdama çok ciddi
katkısı olacağını düşünüyorum.
Yine bir
başka çalışmamız: Dünyada -Türkiye ülke olarak
yedi tohum gen merkezinden birisi olarak- Orta Doğu’nun, Kuzey
Afrika’nın ve aynı zamanda Avrupa’nın ortak bir tohum
üretim bölgesi hâline gelebiliriz. Hollanda’da olduğu gibi
sadece gıda üretimi için tarım değil, dünyaya genetik
yolla geliştirilmiş tohum üretmek ve ticaretini yapmak
için çiftçiliğin yapılması kültürünü bu dönemde bu
Parlamento, bu çalışmalar gerçekleştirebilir. Bunun
için de yasal altyapımızı oluşturduk.
İşte,
Tohumculuk Kanunu kapsamında, bizim, bu Kanun çerçevesinde
yerli ve yabancı özel sektör ortaklığını
teşvik etmemiz olasıdır. Bu sayede çiftçilerimizin
refahını daha da artırabiliriz.
Geleceğe
dönük bütün bu projelerimizin yanı sıra küresel
ısınmayla birlikte uygulanacak su politikaları
tarım politikalarıyla paralellik arz etmektedir. Hem
bitkisel üretim hem de yem bitkileri üretimi, dolayısıyla
et ve süt üretimi suyla doğrudan ilişkilidir. Ayrıca,
petrolden sonra en fazla döviz ödediğimiz ayçiçeği ve
soya gibi yağlı tohumların üretim artışı
ancak ve ancak sulu tarım alanlarının
artırılmasıyla mümkündür. Bu kapsamda Hükûmetimiz
çiftçilerimize damlama ve yağmurlama sulama sistemleri için
yüzde 50 hibe desteği vermektedir.
Değerli
arkadaşlar, dünyada petrole dayalı öngörüler en fazla
elli yılı kapsarken su ve toprak gibi doğal kaynaklara
dayalı öngörüler yüzyılı kapsamaktadır.
İşte bu düşüncenin farkında olarak, bu
öngörülere dayanarak, biz AK Parti olarak, cumhuriyet tarihinde
ilk kez, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nu,
ülkemizin topraklarına sahip çıkmak adına,
çıkardık. Bu dönemde de hep birlikte su kanununu
çıkartıp yer altı ve yer üstü su
kaynaklarımıza sahip çıkacağız.
Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nde terörün dış mihraklar
tarafından desteklenme nedenlerinden birinin de Orta
Doğu ülkelerindeki su kıtlığından
kaynaklandığını düşünüyorum. Belki bu fikir
öne çıkan bir düşünce değildir, ancak çok yakın
geçmişte yaşanan Arap-İsrail savaşının
görünen nedeni toprak ve petrolken, görünmeyen temel nedeninin su
olduğu İsrailli yetkililer tarafından geçmişte
zaman zaman dile getirilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, ülkemizde toprağın verimli olduğu
Güneydoğu Anadolu’da GAP projesi ile Trakya’nın GAP’ı
olarak adlandırılan 1 milyon dönüm araziyi sulayacak
Hamzadere ve Çakmak Barajı Sulama Projeleri sadece bölgeler
için değil, ülkemizin ekonomisi açısından da
önemlidir.
Trakya’da
Meriç Nehri yıllarca denize boşa akmış ve bizler
sadece seyretmişiz, bakmışız. 60’lı
yıllarda planlanan, geçmişte siyasetçilerin
ağzına sakız olan ve bir arpa boyu bile yol
alınamayan bu barajları hayata geçirmek bize nasip
olmuştur. Bu barajlarla, ayçiçeği ve pirinç üretiminde
rekor kırılacak ve Türkiye, artık ayçiçeği ve
pirinç ithal eder durumda olmayacaktır.
Bütün bunlar
için planlama gerekiyor. Planlama nasıl? Türkiye’nin
planlamasını yapabiliyor muyuz? İşte son üç
yıldır İstanbul Büyükşehir Belediyesi önderliğinde
yapılan Trakya ve Marmara Bölgesi çevre düzeni planları
2007 sonunda bitirilecek ve bu, tüm Türkiye için bir örnek olacak
ve yapılmasıyla birlikte
ülkemizde bir bütünlük sağlanacaktır. Bu planlara göre hangi
bölgede tarım, sanayi ve turizm
yatırımlarının yapılacağı ve
ulaşımın nasıl olacağı öngörülmektedir.
Bunlar yıllarca ihmal edilmiş çalışmalar olup
Hükûmetimiz döneminde ele alınmış konulardır.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, sözlerimi bitirmeden önce,
bugünün anısına, sizleri bir konuya dikkat çekmek
istiyorum: Araştırmalara göre, insanların
birbirlerine gönderdiği mektupların yüzde 44’ü
okunmamaktadır.
Türkiye’de her
yıl 1 milyon ton kâğıt gereksiz yazışmalar için
kullanılmaktadır. Gereksiz kâğıt
kullanımı, su ve enerji israfıyla birlikte
ağaçların kesilmesine yol açmaktadır. Teknolojinin
bu kadar gelişmiş olduğu günümüzde, biz, bayram ve
yılbaşı tebriklerini kâğıt yerine mümkün
olduğu kadar elektronik postayla göndererek çevreye ve millî
ekonomiye katkıda bulunabiliriz. Bu konuda milletvekili
arkadaşlarımız olarak sizlerin, Parlamentomuzun
gerekli hassasiyeti ve önderliği göstereceğine
inanıyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle, bütçenin hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Sağ
olun, var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – AK
Parti Grubu adına ikinci söz sırası, Hatay
Milletvekili Sayın Orhan Karasayar’a aittir.
Buyurun
Sayın Karasayar. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Karasayar.
AK PARTİ
GRUBU ADINA ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri
Bakanlığına bağlı kuruluş olan Tarım
Reformu Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçesi üzerinde
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Türkiye gibi
tarımın ülke ekonomisindeki yerinin önemli olduğu
ülkelerde toprak ve su kaynaklarının ulusal ekonomiye
katkılarının artırılması büyük önem
taşımaktadır. Ülkemizde tarım arazilerinin
küçük, parçalı ve dağınık olması nedeniyle
sulama şebekesi ve ulaşım ağından yeterince
fayda sağlanamadığından tarım
işletmeciliği zorlaşmakta, su ve toprak
kaynaklarından beklenen faydaların sağlanması
güçleşmektedir.
Yurdumuzda
21,5 milyon parça tarım alanı bulunmakta ve işletme
başına ortalama 7 parça arazi isabet etmektedir. Yani,
bir çiftçimiz ortalama olarak 7 ayrı parça arazi üzerinde
çiftçilik yapmaya çalışmaktadır.
Tarımsal
verimliliğin artırılması için tarımsal
işletmelerin ortalama arazi büyüklüğünün hızla
artırılması gerekmektedir. Bunun için de sulu ve kuru
tarım alanlarında arazi
toplulaştırılmasının yapılması ve
parçalanmayı engelleyecek tedbirlerin alınmasına
ihtiyaç duyulmaktadır. Tarım arazilerindeki çok
parçalılığın giderilmesi, hazine arazileri ile
az topraklı veya topraksız çiftçilerin
topraklandırılması, toprak ve su
kaynaklarının verimli kullanılması ve
kullanım haklarının düzenlenmesi, köy imar
planlarının hazırlanması, tarım
arazilerinin uygun kullanım şekillerinin belirlenmesi,
sulama, toplulaştırma ve tarla içi geliştirme
hizmetlerinin yapılması sürdürülebilir tarım için
önem arz etmektedir.
Ülke
çapında 31 ildeki 96 ilçeye bağlı 1.686 yerleşim
birimi, Bakanlar Kurulu kararı ile tarım reformu
uygulama alanı olarak belirlenmiştir. Sosyal devlet olma
ilkesi gereği, bu gibi projelere ayrılan ödeneklerle,
Anayasa’nın 44’üncü maddesinde yer alan topraksız veya
yeter toprağı bulunmayan çiftçilerin
topraklandırılmasını amaçlayan hususlara
Hükûmetimizin gereken önemi verdiğini göstermektedir.
272 köyde 44.807
arazi malikini ilgilendiren 175.336 hektarlık alanda arazi
toplulaştırma çalışması ile ortalama parsel
büyüklüğü 40 dekardan 57 dekara yükseltilmiştir.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün ülke tarımımıza
son derece yararlı bu çalışmalarını daha da
artırabilmesi için bazı düzenlemelere ihtiyaç
vardır. Kanunda bazı değişiklik ve düzenlemeler
yapmanın yanı sıra, bu
teşkilatımızın daha iyi şartlarda ve ülke çapında
teşkilatlanması çalışmalarına da
ayrıca önem vermekteyiz. Bu yönde
Bakanlığımızca gerekli çalışmalar
sürdürülmektedir.
Tarım
Reformu Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçe teklifi 42
milyon 218 bin YTL olup bunun 20 milyon 801 bin YTL’si yatırım
bütçesidir. Bu rakamlar ve çalışmalar gösteriyor ki
Hükûmetimiz, tarımsal altyapıya yönelik sorunların
çözümü amacıyla, işbaşına geldiği
yıldan bugüne kadar yatırım ve ödenek
miktarlarında ve yürütülen projelerde önemli oranda
artışlar sağlamıştır.
Tarımsal
altyapının geliştirilmesine yönelik
başarılı çalışmalarını sürdüren
Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2008 yılı
bütçesinin tüm ülkemize ve çiftçilerimize hayırlar getirmesini
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Karasayar.
AK Parti Grubu
adına üçüncü söz sırası Mesude Nursuna Memecan’da
ama Sayın Memecan söz istemekten vazgeçti,
konuşmayacaklar. Onun süresini, iki buçuk dakika Sayın
Necdet Budak kullandı, iki buçuk dakika da Sayın Mustafa
Öztürk kullanacaklardır.
Şimdi söz
sırası, Adana Milletvekili Sayın Fatoş Gürkan’da.
Buyurun
Sayın Gürkan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2008 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın görüşmeleri dolayısıyla
Orman Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında grubum adına
söz almış bulunmaktayım. Bizi izleyen aziz
milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Beş
yıldan beri ülkemizin hizmetinde olan AK Parti
İktidarımız, milletimizin talep ve beklentilerinin
en etkin ve verimli bir şekilde gerçekleştirilmesini
gaye edinmiş olup, milletimizin bizlere olan güveninin
sorumluluğu içerisinde heyecanla, özverili bir
çalışma gayreti içerisindedir.
Ulu Önder
Atatürk’ün ifade ettiği gibi “Ormansız yurt vatan
değildir.” düşüncesiyle ormanlarımızı
geçmişten bizlere miras, gelecek nesillerimizin de emaneti
olarak görmekteyiz.
Devletin
ormancılık konusunu sistemli olarak ele alması
Tanzimat Fermanı ile başlamış olup, 1839
yılında ormancılık hizmetlerinin takibi için
Ticaret Nezaretine bağlı bir Orman Müdürlüğü
kurulmuştur. Yüz altmış sekiz yıllık
geçmişi bulunan Orman Genel Müdürlüğü, katma bütçeli
tüzel kişiliği haiz, köklü, köklü olduğu kadar da
güçlü, kentten kırsalın en ücra köşesine kadar
ulaşan bir teşkilat yapısına sahiptir.
Yıllardır
sürüncemede kalan Orman Genel Müdürlüğü bünyesindeki
geçici mevsimlik işçilerin AK Parti
İktidarımızda çıkarılan 5620
sayılı Yasa ile 12.476’sı daimî işçi kadrosuna, 756
büro çalışanı da sözleşmeli kadrolara
atanmıştır. Tüm işçilerimize hayırlı
olsun diyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1995 yılında
çıkarılmış bulunan 4122 sayılı Millî
Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu’na
ilk kez AK Parti İktidarımızda işlerlik
kazandırılarak Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü
Seferberliği Eylem Planı hazırlanmış ve 1
Kasım 2007 tarihli Resmî Gazete’de Başbakanlık
Genelgesi olarak yayınlanmıştır.
Başbakanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın
katıldıkları törenle millî ağaçlandırma ve
erozyonla mücadele seferberliği uygulamaya
başlanmıştır.
Bu projeyle
beş yıl içinde 2 milyon 300 bin hektar alan
ormanlaştırılacaktır. Cumhuriyet tarihinde son
yetmiş yılda 7 milyon hektar alanın ancak
ağaçlandırılabildiği dikkate
alındığında bu projenin ne kadar önemli
olduğu anlaşılmaktadır.
AK Parti
İktidarı, Orman Genel Müdürlüğü faaliyetleri ile
devlet ormancılığından millet
ormancılığına geçişin
kapısını açmıştır.
Ülkemizde
orman içi ve bitişiğinde yaklaşık 7 milyon nüfus
yaşamakta olup bu nüfusun sosyal yaşam
koşullarının ve ekonomik gelirlerinin ülke
ortalamasının çok altında olduğu
bilinmektedir. İktidarımız döneminde
ormancılık faaliyetlerinde istihdam ve ekonomik gelir
sağlama amaçlı faaliyetlerde özellikle orman köylüsünün
değerlendirilmesine öncelik verilmiştir. Buna bir örnek
verecek olursam: Adana ilimizin Kozan ilçesinde ormanlık
alanların içerisindeki keçiboynuzu olarak bilinen harnup
ağaçlarının meyvelerinin toplanmasında toplam
2.500 ton ürün karşılığında orman köylüleri
yaklaşık 1 milyon 800 bin YTL gelir elde etmişlerdir.
Yapılan araştırmalarda yaklaşık on yıl
sonra ülkemizin harnup üretiminde dünyada birinci sıraya
geleceği belirtilmektedir.
Son
yıllarda uygulanan sedir ağaçlandırması ve
rehabilitasyonu uygulamalarında, son üç yılda, sadece
Adana Orman Bölge Müdürlüğü, Toroslarda 19 bin hektarlık
alanda milyonlarca sedir tohumu atmıştır.
Bu bölgelerde
yapılan ormancılık faaliyetlerine
katıldığım sırada, iki üç yıl önce
atılan sedir tohumlarının çimlenerek
büyüdüğünü gördüğümde içimde oluşan heyecanı ve
mutluluğu kelimelerle anlatmam yetersiz kalır.
İnsanlığın ve ülkemizin geleceğinin
teminatı olarak gördüğüm bu projede emeği geçenlere
teşekkür ediyorum.
Yine
Karaisalı, Çevlik, Çukur, Gildirli köylülerimizden bir
kısmı, dört gün önce, kardan dolayı, tohum ekiminde
mahsur kalmışlardır. Onlara geçmiş olsun diyorum.
Halk-orman
ilişkilerinin düzelmesi, orman köylüsüne daha fazla kaynak
aktarılması ve caydırıcı uygulamalar
sonucunda, ormanlarda kesme, açma, yerleşme suçlarında
memnuniyet verici azalmalar görülmektedir.
Dünyada ve
ülkemizde ormanları tehdit eden en önemli unsurlardan biri
orman yangınlarıdır.
Ülkemiz
ormanları 779 adet yangın gözetleme kuleleriyle gece
gündüz gözetlenerek, 10 bin işçiden oluşan 755 adet ilk
müdahale ekibi yirmi dört saat göreve hazır
bekletilmektedir.
Hükûmetimiz
döneminde arazöz sayısı yüzde 30
artırılmış ve 2007 yılı itibarıyla
838 adede çıkartılmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Gürkan, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
FATOŞ
GÜRKAN (Devamla) – Hava aracı sayısı, son on
yılın en yüksek düzeyine çıkartılmıştır.
Bu yıl toplam 51 adet hava aracı
kullanılmıştır.
Son
yıllarda orman yangınlarının istatistiksel
verileri incelendiğinde, Akdeniz ülkeleri içerisinde en
başarılı duruma gelmiş bulunmaktayız. Elbette
tek bir ağacın yanmasını bile arzu etmeyiz.
Özellikle
orman yangınlarının olduğu dönemlerde
kamuoyunda gündeme gelen “başarısız, teknik araç ve
ekipman bakımından yetersiz” gibi görüşlerin
doğru olmadığı, bu yaklaşımın,
cefakâr ve özverili çalışan orman teşkilatı
çalışanları üzerinde olumsuz motivasyon etkisi
oluşturduğu düşüncesindeyim.
Bugüne kadar
toplam 97 orman çalışanı yangınla mücadelede
şehit olmuştur. Ülkemiz için canını vermiş tüm
şehitlerimizin ruhu şad olsun.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ormanlarımız
yaşamamız için vazgeçilmez bir unsurdur.
Paylaştıkça artanın sevgi olduğu bilinmektedir.
Bilelim ki, sevildikçe artan, geleceğimizin teminatı
olan ormanlarımız olacaktır.
Sayın
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın
önderliğinde başlatılmış olan
ağaçlandırma ve erozyon kontrolü seferberliğine, çocuklarımızın
geleceği için, daha yeşil bir Türkiye için, millî
seferberlik anlayışıyla yurt içi ve yurt
dışındaki tüm vatandaşlarımızın
destek vereceğine inanıyor, Orman Genel Müdürlüğü
bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını temenni
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Gürkan.
AK Parti Grubu
adına Kars Milletvekili Sayın Zeki Karabayır.
Buyurun
Sayın Karabayır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın
Karabayır, süreniz beş dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA ZEKİ KARABAYIR (Kars) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman
Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü bütçesi üzerinde grubum adına söz aldım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Beş
dakikalık kısa bir zaman dilimi içerisinde yapılan o
büyük hizmetleri özetlemek mümkün olmadığından, ben,
izninizle, dönemimizde yapılanlara kısaca
değinip, önceki dönemlerle mukayese olsun diye de seçim
bölgem olan Kars’ta yapılan hizmetlerden birkaç tanesini dile
getirmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, kurum ve kuruluşların liyakatli
ellerde millete nasıl hizmet ve refah sunduklarını,
liyakatsiz ve ehil olmayan ellerde ise ıstırap ve
işkence hâline dönüştüklerini, DSİ’nin geçmişi
ve şu anki durumu ile kıyasladığımızda
çok net bir şekilde görebiliyoruz.
Birçok
kuruluş gibi bu kurum da, 2002 yılına
gelindiğinde, âdeta, ölü projeler deposundan
farksızdı. En küçük bir taşkın koruma tesisi dahi
on yıldan önce bitirilemeyecek durumdaydı. Gelecek
kırk yılda yapılacak işler bile ihale
edilmişti. Yani, kurumun aldığı ödeneklerle
ihale edilen işlerin bitmesi kırk yıldan önce mümkün
değildi. 2002 Kasım seçimleri, birçok alanda olduğu
gibi, bu kurumun da makûs talihinin değişmesini
sağlamıştır. Kurumda ilk defa toplu
açılış merasimleri dönemine geçilmiş, önceki
dönemden daha az parayla, 11 kat daha fazla iş
üretilmiştir. Yatırımların kırk
yıllık ortalama inşaat sürelerinin kademeli olarak
on iki, altı ve üç yıla indirilmesi hedeflenmiştir.
Öncelikle fiziki gerçekleşmesi yüzde 70’in üzerinde ve millî
ekonomiye en fazla katkısı olan yatırımlara
hız verilmiştir. Bu sayede 2003-2005 yılları
arasında 3,3 milyar YTL tasarruf sağlanmış ve
DSİ, Başbakanımızın ödülüne layık
görülmüştür. 2002’den önce yılda 3-5 tesis
tamamlanırken, 16 Aralıkta İzmir’de Sayın
Başbakanımız tarafından açılacak 19 tesisin
hizmete girmesiyle, 2003-2007 yılları arasında 120
adedi baraj ve gölet olmak üzere toplam 447 tesis hizmete
açılmış olacak. Bu da her dört günde bir tesisi bitirmek
anlamına gelmektedir. Hizmete alınan bu tesisler
arasında, Çoruh üzerindeki Muratlı Barajı, Borçka
Barajı ve HES gibi büyük barajlarla Kars, Mersin, Kilis, Siirt,
Afyonkarahisar, İstanbul Büyük Melen Projesi içme
suları da yer almaktadır.
2003
yılına kadar yarım asırda 2,8 milyon hektar alan
sulamaya açılmışken, bizim dönemimizde beş
yılda 600 bin hektar arazi sulu tarıma
açılmıştır. Hâlen yüz yetmiş yedi baraj ve
sulama tesisinin inşaatı devam etmektedir. Bunların
arasında, ülkemizde inşa edilecek barajlar içerisinde en
büyüğü olma özelliğine sahip Ilısu Barajı ve HES,
Deriner Barajı, Konya Ovası için can simidi olan
Bağbaşı Barajı ve Mavi Tünel ile yirmi şehrin
içme suyu projeleri de yer almaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dönemin Devlet Su
İşleri Genel Müdürü Sayın Veysel Eroğlu ve
ekibince Haziran 2003’te hayata geçirilen önemli bir icraat da
kaynakların etkin kullanılmasında ve enerjide milat
olarak kabul edilecek Su Kullanım Hakkı Anlaşması
Yönetmeliği’dir. Bu Yönetmelik’le hidroelektrik enerji
üretimi özel sektöre açılmıştır. Bugün
itibarıyla özel sektör tarafından başvurulan HES
adedî bin yüz yetmiş beş, bu tesislerin kurulu gücü ise
16.535 megavattır.
Değerli
milletvekilleri, yapılanları geçmişle
kıyaslamak ve daha net anlaşılmasını
sağlamak amacıyla, seçim bölgem olan Kars’a yapılan
hizmetlerden birkaç tanesine değinip sözlerime son vermek
istiyorum:
Bizden önceki
hükûmetler döneminde defalarca teşebbüs edilmesine ve 3 kez
temel atma töreni yapılmasına rağmen bir türlü
yapımına başlanamayan Kars merkezinin içme suyu, o
zamanki Genel Müdür şimdiki Bakanımız Veysel
Eroğlu Bey’in talimatıyla yüz otuz beş günde
Türkiye’de rekor sayılabilecek bir sürede tamamlandı ve
hizmete girdi.
1995’ten beri
devam eden ve sekiz yılda sadece 9 trilyon harcanan sulama
amaçlı ve Kars’ın 2050 yılına kadar içme suyunu
temin edecek Selim Bayburt Barajı, beş yılda 23 trilyon
harcanarak tamamlanma aşamasına getirildi.
Sulama
amaçlı Şirinköy Barajı tamamlandı, sulama
kanallarının yapımına başlanıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Karabayır, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
ZEKİ
KARABAYIR (Devamla) – Sürekli su baskınlarına maruz
kalan Kars merkezinde taşkından koruma ve dere ıslah
çalışmaları devam ediyor.
Enerji
amaçlı ve dört yılda bitirilecek Karakurt
Barajı’nın ihalesi yapıldı, inşaatına
başlanacak.
Kağızman’ın
bahçelerini ve birtakım köy arazilerini sulayacak pompaj
sulaması proje çalışmaları devam ediyor.
Bölgemiz için
hayati önem taşıyan bir proje de enerji üretecek ve 29 bin
hektar alanı sulayacak Kars Barajı’dır. Bu
barajın proje ihale teklifi Genel Müdürlüğe
yapıldı. Başta Bakanımız olmak üzere, DSİ
Genel Müdürü ve ilgili yetkililerle görüşüldü, olumlu
bakıyorlar. Ben, burada, Sayın Bakanıma, Genel
Müdürüme ve yetkililere tekrar buranın önemini
hatırlatmak istiyorum. Çok güzel ve verimli bir ova ve içinden
boşa akıp giden sular. Bu yüzden bu projenin 2008’de hayata
geçirilmesi gerekiyor.
Hepinizi
yeniden saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Karabayır.
AK Parti Grubu
adına söz sırası Van Milletvekili Sayın İkram
Dinçer’e aittir.
Buyurun
Sayın Dinçer. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Dinçer.
AK PARTİ
GRUBU ADINA İKRAM DİNÇER (Van) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman
Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğünün 2008
yılı bütçesi hakkında AK Parti Grubunun
görüşlerini sunmak üzere huzurunuzda bulunuyorum.
Şahsım ve grubum adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği
gibi, günümüz dünyasında teknoloji baş döndürücü bir
süratle gelişmektedir. Bu gelişmeler insanoğlunun
gündelik yaşantısını büyük ölçüde
kolaylaştırmıştır. Ancak bu teknolojik
gelişmeler, insan hayatına sağladığı
kolaylıklara paralel olarak, doğal kaynaklar ve çevre
dengesi üzerinde olumsuz etkiler bırakmaktadır. Bu
olumsuzlukların başında küresel ısınma ve
buna bağlı olarak mevsim değişiklikleri ve
çeşitli doğal afetler gelmektedir. Bu sorun sadece
ülkemizi ilgilendiren bir sorun değildir. Küresel
ısınmanın neden olduğu olumsuzluklar tüm
dünyayı etkilemektedir. Bunun sonucu olarak her yıl
dünyada binlerce insan hayatını yitirmektedir.
Ülkemizde de zaman zaman ciddi anlamda can ve mal kaybına neden
olmaktadır. Tüm dünyayı olumsuz etkilemekte olan küresel
ısınmaya karşı alınabilecek önlemlerin
başında iklim koşullarının çok iyi takibi ve
bunun doğurabileceği olumsuzlukları önlemeye veya
gidermeye dönük tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Bu
bağlamda, dünya ülkelerinde ve ülkemizde doğal afet
risklerinin önceden tahminiyle maddi ve manevi zararların
asgariye indirilmesi konusunda Meteoroloji Genel
Müdürlüğümüzün önemi ortaya çıkmaktadır.
Geçmiş
yıllar dikkate alındığında, Meteoroloji
Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçesinin önemli
ölçüde artış gösterdiği açıkça görülmektedir.
Dünyada
meydana gelen iklim değişiklikleri ülkemizde de yakinen
hissedilmiş ve sonuçları itibarıyla maddi ve manevi
zararlara neden olmuştur. Geçmişte konunun önemi
kavranıp gerekli önlemler alınabilmiş olsaydı,
bugün belki bu sorunları daha da az sıkıntılarla
aşmamız mümkün olabilecekti.
Ülkemizde
yapılan çalışmalar ve yatırımların çok
önemli bir kısmı, değerli arkadaşlarım, AK
Parti İktidarları tarafından
gerçekleştirilmiştir. Bu bakımdan, AK Parti
İktidarları ülkemiz için büyük şans olmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; doğal afetlerden
kaçınmak mümkün değilse de bunların olumsuz
etkilerini azaltmak veya yaraların acilen
sarılmasını sağlamak maddi imkân işidir.
Sağlık
konusunda devrim niteliğinde yapılanları aziz
milletimiz görmekte ve teveccühünü bize sırası
geldiğinde ve her zaman göstermektedir.
Hükûmetimiz,
bütçe kaynaklarının önemli bir kısmını
eğitime ayırarak yurdumuzun en ücra yerine kadar okul ve
müştemilatları yaparak cumhuriyet tarihinde bir rekora
koşmuştur. Böylece, kalkınmada geri kalmış ve
iklim şartlarının elverişli
olmadığı bölgelerimizde yaşayan
vatandaşlarımızın çocuklarının
ayaklarına kadar eğitim hizmetleri götürülmüş olup,
kışın yaşanacak doğal afetler ve
olumsuzluklara karşı riskler
azaltılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; burada
saydıklarımız, AK Parti Hükûmetlerinin
yaptıklarından sadece bir kısmıdır. Bu
yapılanlar, gelecekte yapılacak olanların da
habercisidir. Hükûmetimiz, gelecekte de bu ve benzeri daha nice
hayırlı hizmetlere imza atacaktır. Bu hizmetlerin
icrasında, başta Sayın Çevre ve Orman
Bakanımız ve değerli ekibini kutluyorum.
Bu duygularla,
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008
yılı bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için
hayırlı olmasını diler, şahsım ve AK
Parti Grubu adına yüce heyetinize saygılar sunarım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Dinçer.
AK Parti Grubu
adına son söz Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk’e
aittir.
Buyurun
Sayın Öztürk. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz yedi
buçuk dakika Sayın Öztürk.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) – Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman
Bakanlığı ve Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı 2008 yılı bütçesi
hakkında AK Parti Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle 2004
yılından itibaren AK Parti yönetimiyle birlikte katı
atıkların yönetimi konusunda, bertarafı konusunda
ciddi adımlar atılmıştır ve bu
çalışmalarda, baktığımız zaman, 2004 yılına
kadar Türkiye’de 16 tane düzenli depolama alanı varken, diğer
bütün atıklar vahşi şekilde depolanıp çevreye
gelişigüzel atılmaktaydı. 2004 yılından
itibaren yapılan çalışmalarla birlikte 50’nin
üzerinde, yani 62 belediye birliğiyle beraber yapılan
çalışma sonucu, 2007 yılı sonuna kadar, düzenli,
çevreyle uyumlu bertaraf tesisi yaklaşık 18 adede
çıkarılmış. Şu anda, 50’nin üzerinde belediye
birliğiyle bu çalışma devam etmektedir. Türkiye’nin,
bu tesisler kurulduğu zaman, yüzde 80 katı
atığı çevreyle uyumlu bir şekilde bertaraf
edilecektir.
Yine, bu 2004
yılından itibaren katı atıkların, yani
çöplerin bertarafıyla ilgili baktığımız
zaman, çöpler kaynakta ayrıştırılmıyordu, gelişigüzel,
sağa sola dökülüyordu, tıbbi atıklar özellikle
sağlıksız bir şekilde bertaraf ediliyordu,
tehlikeli atıklar, özellikle çevreyle uyumlu bir şekilde
bu tesislerin kurulması konusunda çalışmalar
yapılmıyordu. Bu konularda da Türkiye’nin beş
bölgesinde tehlikeli atık bertaraf tesisi kurulmasıyla
ilgili çalışmalar başlatılmış, bu
çalışmalardan 2 adediyle ilgili nihai…
İnşallah, önümüzdeki dönemde, 2008 yılında bu
tesislerin temelleri atılarak, Türkiye’de tehlikeli
atıkların sağlıklı, doğru, ülkenin
şartlarına uygun bir şekilde bertarafı
sağlanacaktır.
Yine
ülkemizde, özellikle yılda 25 milyon ton katı
atığın üretildiğini biliyoruz, bu katı
atıkların önemli bir miktarının –tekrar ediyorum-
vahşi depolamaya gittiğini biliyorduk. Bu vahşi
depolama olaylarına son verilerek, ülkemizde
sağlıklı bertaraf metotları geliştirilecektir.
Yine
ülkemizde en büyük sorunlarımızdan biri, evsel atık
sularının, yani belediye atık sularının ve
sanayi atık sularının bertarafı konusunda da
ülkemizde yeterli miktarda evsel atık su arıtma tesisi
olmadığını… Bu konuda, özellikle Çevre
Kanunu’nda yapılan düzenlemeyle belediyelere iş
termin planları verilmişti. Vahşi atık
suların gelişigüzel arıtılmasını
önlemek, gelişigüzel alıcı ortamlara verilmesini
önlemek, başta nüfusu 100 binin üzerinde olan belediyelerin
çevreyle uyumlu olarak atık sularını arıtmak için,
nüfusu 100 binin üzerinde olan belediyelere bir iş termin
planları, daha sonra 50 bin daha sonra 20 bin ve yirmi yıl
içerisinde Türkiye’nin özellikle tüm belediyelerin atık
suları arıtılabilir hâle gelecektir.
Yine,
sanayiden ileri gelen atık suların
arıtılmasıyla ilgili de, 2008 yılı sonunda
sanayicilerimiz atık sularını arıtarak
çevreyle uyumlu hâle geleceklerdir.
İllerimizde
2006 yılından itibaren hava kirliliğimiz izleniyor.
Şu anda seksen bir ilin havasını, özellikle Çevre Orman
Bakanlığının web sayfasına girerek illerin
hava kirliliğini anında görebilirsiniz. On beş
dakika aralıklarla hava kirliliği ekrandan
yansıtılabiliyor. Şehrin, insan nüfusunun yoğun
olduğu, hava kirliliğinden etkilenecek alanlarda bu
ölçümler yapılmaktadır ve bu ölçümlerle birlikte,
halkımızın soluduğu havanın değerini
bilmesi yanında, bu bölgede, bu illerde, hava
kirliliğiyle ilgili alınması gereken önlemler de
kamuoyuna, ilgili yerel yönetimlere bildirilerek gerekli
önlemler alınmaktadır.
Biliyorsunuz,
2006 yılının sonunda kurşunlu benzine son
verilmiştir. Artık, araçlarımızda kurşunlu
benzin kullanılmamaktadır.
Önemli
işlemlerden biri de, Türkiye’de çevre düzeni planları
elli iki ilimizi kapsayan alanda yapılmış ve
önümüzdeki dönemde de diğer illerimizde çevre düzeni
planları yapılacaktır. Böylece, çarpık
yapılaşmaya ve sağlıksız gelişmeye son
verilecektir.
Çevre Orman
Bakanlığının yoğun yaptığı
işlemlerden biri de, Avrupa Birliğinde 564 adet çevreyle
ilgili mevzuat çalışması vardır. Bu mevzuat
çalışmasının, Çevre Orman
Bakanlığı, yüzde 40’ını uyumlu hâle
getirmiştir. Bu konuda çalışmalarına,
önümüzdeki dönemdeki çalışmalarına devam ediyor.
2010 yılında çevreyle ilgili mevzuatını Avrupa Birliğiyle
uyumlu hâle getirmiş olacaktır.
Yine, Çevre ve
Orman Bakanlığının yaptığı önemli
çalışmalardan biri çevresel etki değerlendirme
çalışmaları. Daha önceki dönemlerde çok uzun günleri
alan, bazen halkın katılımının yeterli
sağlanmadığı, sivil toplum örgütünün
toplantılara sağlıklı
katılmadığı toplantılar olmaktaydı. Ama
geldiğimiz dönemden itibaren daha fazla sivil toplum
örgütünün katılımı sağlanmış ve
Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği de Avrupa Birliğiyle
yüzde 98 oranında uyumlu hâle getirilmiştir, önümüzdeki
dönemde de yüzde 100 oranında uyumlu hâle getirilecektir.
Ağaçlandırma
çalışmalarında, Sayın Çevre ve Orman
Bakanımızın da Sayın
Başbakanımızın da belirttiği gibi, Belçika
büyüklüğünde ağaçlandırma çalışması
yapılacaktır önümüzdeki dönemde ve inşallah
ülkemizde daha yeşil alanlar oluşturarak, salınan
sera gazının yutak alanlarını oluşturmuş
olacağız.
Biraz önce bir
arkadaşımız, burada, rüzgârla ilgili, ülkemizde,
nerelerde rüzgârın etkili olduğu, rüzgâr enerjisinden
faydalanılacağıyla ilgili çalışma
yapılmadığını söyledi. Bu çalışma
hazır, sizlere de Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğümüz bir kopyasını gönderebilir. Yoğun
bir şekilde, rüzgâr enerjisiyle ilgili talep vardır,
bunlar da önümüzdeki günlerde değerlendirilecektir.
Yine, Özel
Çevre Koruma Kurumu bölgelerinde çarpık yapılaşma
söz konusu değildir. Bu bölgede bütün yapılar çevreyle
uyumludur, bu bölgede katı atıkların bertarafı ve
atık suların arıtılması
çalışmaları planlı programlı bir şekilde
devam etmektedir. Katı atıklar 2009 yılında
çevreyle uyumlu bir şekilde bertaraf edilecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlar
mısınız lütfen.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Önümüzdeki dönemde su kanunu, atık kanunu, çevre
ajansıyla ilgili çalışmalar yapılarak,
ülkemizde denetim, izleme, kontrol ve yaptırımla ilgili
çalışmalar devam edecektir.
Ben sözlerime
son verirken, hepinizi en içten saygılarımla
selamlıyorum ve 2008 yılı bütçesinin Çevre ve Orman
Bakanlığına hayırlı uğurlu
olmasını diliyorum.(AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öztürk.
Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili
Sayın İbrahim Binici.
Buyurun
Sayın Binici. (DTP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
yedi buçuk dakika.
DTP GRUBU ADINA
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı ve Tarım Reformu Genel
Müdürlüğünün 2008 mali bütçeleriyle ilgili Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarım
sektörü Türkiye’nin sosyolojik ve ekonomik yapısı
içerisinde önemli yer tutan, kırsal alanın hemen hemen tek
ekonomik getiri kaynağı olan, halkı doyuran,
barındıran bir sektördür.
AK Parti
Hükûmetlerinin tarım politikaları sayesinde, sektörün
son yıllarda sürekli kan kaybettiği, iç ticaret
hadlerinin korkunç bir şekilde tarım aleyhinde
geliştiği, sektörün genelinde üretim artışlarının
nüfus artış hızının gerisinde
kaldığı, çoğu alt sektörde üretimde geriye
gidişlerin yaşandığı, kırsal kesimdeki
halkın yoksulluğunun dayanılmaz boyutlara
ulaştığı hepimizce bilinmektedir.
IMF ve Dünya
Bankası odaklı politikaların yıkıcı
etkileri sonucu tarım sektörü çöküş noktasına
getirilmiştir. Son yıllardaki istatistiklere bakarsak,
2005 yılı itibarıyla, kentleşme oranı yüzde 65
olan Türkiye’nin gayrisafi millî hasılasının yüzde
11,5’i tarımdan elde edilirken, istihdamın yüzde 29,5’ine
de tarım sektörü kaynaklık etmektedir. 2006
yılının Ocak-Eylül döneminde ise tarım sektörü
yüzde 1,2 küçülmüş, istihdam ise yüzde 28,4’lere kadar
gerilemiştir.
Dünya
ülkelerinin hemen hemen tümünde tarım alanına kamusal
müdahalede bulunulmakta ve sektör çeşitli biçimlerde
desteklenmekteyken, Türkiye’de ise AK Parti Hükûmeti
işbaşına geldiği günden bu yana destek düzeyini
giderek azaltırken, araştırma, eğitim ve yayım
hizmetlerini, denetim ve konfor hizmetlerini, hastalık ve
zararlılara karşı yapılan kamu mücadelesini ve
altyapı hizmetleri gibi konulara gereken hassasiyeti
göstermeyip, gerileme yaşanmasına neden olmuştur.
2007
yılında doğrudan gelir desteği, ürün desteği,
mazot desteği ve süt desteği ödenmemiştir. Bu
desteklemeler ne zaman ödenecektir, doğrusu merak ediyoruz.
Çiftçilerimizin ne hâlde olduğunu yüce Meclisimizin
takdirine bırakıyorum.
Türkiye
tarımda dünyanın gerisinde kalmaya mahkûm edilmektedir.
1999 yılında 4,2 milyar dolar düzeyinde olan kamusal
tarım desteği, 2002 yılında 1,2 milyar dolar
seviyesine kadar gerilemiştir. Aynı rakam, 2003
yılında 2 milyar dolar düzeyine
ulaşmıştır.
Tarımın
tasfiye programı, uluslararası tekellerin piyasaya
girmesi, hatta hâkim olması için yapılmaktadır.
Teknik ve ekonomik olarak sulanabilme olanağı olan
tarım arazisinin şu an yalnızca yarısı
sulanabilmektedir.
Bilindiği
üzere, Türkiye’de, 2000 yılından itibaren, Dünya
Bankası öncülüğünde Tarımsal Reform Programı
uygulanmaktadır. Programın temel hedefi, kırsal
bölgelerdeki istihdam seviyesini orta vadede yüzde 10
civarına indirmektir. Başka bir deyişle, tarımsal
üretim biçimini kısıtlayarak, kırdan kente göçü
zorunlu kılmaktadır. Ama öte yandan, aynı süreçte
girdi fiyatlarının sürekli artması, desteklerin
kaldırılması, küçük çiftçinin ürün yetiştiremez hâle
gelmesine neden olmaktadır. Gelir desteği ile
alım-girdi sübvansiyonlarının
kaldırılması, tarım kooperatiflerinin
işlevsiz kılınmasıyla tarımda tekel
hâkimiyetinin sağlanmasını amaçlıyorsunuz.
Burada
Sayın Bakanıma soruyorum: Bir taraftan tarımda
istihdamı azaltıyorsunuz, bir taraftan da İstanbul
gibi büyük şehirlerimize vize uygulamayı
düşünüyorsunuz; bu insanlar nereye gitsinler?
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, uygulanan
tarım politikalarıyla ilgili birkaç veriyi sizlerle
paylaşmak istiyorum. Tarımsal ürün ithalatının
toplam ithalat içindeki payı, 1980’li yıllara kadar yüzde
1’in altındayken, 1997’de yüzde 5’e ulaşmış, 2003
yılında da yüzde 3,7’ye düşmüştür. Tarım
sektörünün toplam yatırımlar içindeki payı, ilk
Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde yüzde 14
dolayındayken, bu oran, düzenli bir azalışla,
1990’lı yılların sonunda 2,2’ye düşmüştür. Öte
yandan, yatırım teşvik belgelerinin sektörel
dağılımına bakıldığında da,
tarım sektörünün teşviklerden aldığı pay,
1990 yılındaki yüzde 16,6’lık düzey
dışında 2000’li yıllarda yüzde 1-2 gibi çok
düşük bir seviyede kalmaktadır. Bu nedenle, Türkiye’de
tarım işletmelerinin sermaye yapısı
gerektiği gibi değişmemiştir.
Araştırmalara göre, Türkiye’de tarım
işletmelerinde arazi varlığının toplam
varlıklar içindeki payı şu anda yüzde 80-90
dolayındadır ve bunun da yaklaşık olarak yüzde
75’ini arazi varlıkları oluşturmaktadır.
Türkiye’de
kimyasal gübre kullanımı 2000’li yıllarda 3,4 milyon
tondur. Hektara düşen gübre miktarı 2003 yılında
ortalama 153 kilogramdır. Buna karşın, dönüm
başına aktif madde olarak gübre kullanım düzeyi AB
ülkelerinden Hollanda’da 63,1; Almanya’da 38,3; Fransa’da 34,1
kilogram iken, Türkiye'de bu miktar sadece 7,2 kilogram
dolayındadır.
Birim alanda
kullanılan ilaç miktarı da gelişmiş ülkelere
göre çok düşük seviyede kalmaktadır. Türkiye’de dönüm
başına ortalama 5 kilogram tarımsal savaşım
ilaç kullanılırken, bu miktar Fransa ve Almanya’da 44
kilogram, İtalya’da 76 kilogram, Yunanistan’da 60 kilogram,
Belçika’da 107 kilogram, Hollanda’da ise 175 kilograma kadar
yükselmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de tarım
sektörünün sorunları çözülemez nitelikte değildir.
Doğru tarım politikalarını tarıma
özgülenen uygun kaynak büyüklükleri ile eşleyen ve etkin bir
tarımsal kamu yönetimi anlayışı ile uygulamaya
geçiren yaklaşımlar, sektörel sorunları çözüp,
tarımın büyüme potansiyelini ortaya
çıkarabilirler.
Doğru
tarım politikaları, içeride ve dışarıda
sağlam bir analitik tutarlılıkla, Türkiye
tarımı için konulan kısa, orta, uzun vadeli
hedeflerle uyum içinde bir politika seti seçimini gerektirir.
AB süreci,
sektörün önündeki en önemli açılımdır. Müzakere
Çerçeve Belgesi, adaylık sürecinde Türkiye’den
imzalaması istenecek olan Çift Taraflı
Sıfırlama Anlaşması da büyük önem
taşımaktadır. Çift Taraflı Sıfırlama
Anlaşması’yla, Avrupa Birliği ile Türkiye
arasında gümrük vergilerinin karşılıklı
sıfırlanması söz konusu olacaktır.
Bu durum,
rekabet avantajına sahip olan AB tarafını olumlu
etkilerken, yalnızca fındık, koyun eti, bakliyat,
yaş meyve ve sebzede rekabetçi olabilen Türkiye’yi ise olumsuz
etkileyecektir.
Bu
anlaşmayla, bitkisel ve hayvansal temel tarım ürünlerinin
tümünde iç piyasayı yüzde 150’nin üstündeki gümrük vergileri
ile korurken, yılda 6,5 milyar dolara yakın tarım ürünü
dış alımı yapan Türkiye’nin, 27 AB ülkesine
karşı gümrüklerini sıfırlanması durumunda
karşı karşıya kalacağı dış
alım baskısını görmek zor değildir.
Dış
politika yanında, içeride de maliyet düşürücü,
verimlilik yükseltici, tarımın rekabet düzeyini
artıran politikalara gereksinim vardır.
Bu çerçevede,
uygulanabilir toprak reformu yapılmalı, sulama
yatırımları gerçekleştirilmeli, arazi
toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri
tamamlanmalıdır.
Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz Şanlıurfa’nın Harran
Ovası şu anda sulanan bir ova, yüzde 38 civarında. Ama
ne yazık ki -burada Şanlıurfa milletvekilleri çok iyi
bilmektedir- Şanlıurfa’da şu anda toprak elden
gidiyor. Tuzlaşma almış başını gidiyor.
Bir taraftan tuzlaşma başlıyor, diğer taraftan da
sulama hayata geçirilmemiştir.
Bu çerçevede,
yaratılan uygun zemin üzerinde doğayla ve tüketiciyle
dost, biyoçeşitliliği koruyarak, gelişen,
sürdürülebilir bir tarım modeli uygulanmalıdır.
Türkiye,
başta tohum olmak üzere bitkisel ve hayvansal üretim
materyallerini, kullanılması gereken gübre ve
tarımsal savaşım ilacını, tarım alet ve
makinelerini ülke içinde üretip, zamanında ve uygun fiyatla
üreticiye ulaştıran bir tarımsal girdi
politikası izlemelidir.
Üretim,
ülkesel ve bölgesel planlama ilkelerine uygun olarak
gerçekleştirilmelidir. Desteklemeler, üretim planlamasının
bir aracı gibi görülmeli ve bu anlayışla
uygulanmalıdır.
Şüphesiz
ki, bu politikaların uygun mali kaynaklarla desteklenmesi
gerekmekte. 2000‘li yıllar boyunca tarıma ayrılan
destekler, hiçbir yılda gayrisafi millî hasılanın
yüzde 1‘ini aşmamıştır. Bu durum, tarımın
içinde bulunduğu yatırım ve destekleme
açığının somut bir göstergesidir. Buna
karşılık, yapılan hesaplamalar gösteriyor ki, AB
ortak tarım politikasının Türkiye‘de
uygulanması hâlinde, yılda en az 11,3 milyar euro
kaynağın tarım sektörüne aktarılması
gerekmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü, Anayasa'mızın “Toprak mülkiyeti”
başlıklı 44’üncü maddesinde belirtilen “Devlet…
topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan,
çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla
gerekli tedbirleri alır.” hükmüne işlerlik
kazandırmak için kurulmuş olup, işlevini de Sulama
Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu
Yasası gereği topraksız köylülere toprak
dağıtımı yaparak yerine getirmekte iken, bugün
akıl almaz bir uygulamayı yürürlüğe
koymaktadırlar.
Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü, hazine arazilerini topraksız
ya da az topraklı çiftçiye dağıtmak yerine;
işletme büyüklüğünü azalttığı gibi, çiftçi
sayısını artırdığı, bu durumun da
arazi parçalanmasını fazlalaştırarak, Avrupa
Birliği müzakereleri kapsamında karşımıza
en önemli olumsuzluk olarak çıkacağını gerekçe
göstererek, bu arazileri köylülere değil de, şu anda
kullananlara satıyor. Bu ne demektir? Değerli
arkadaşlarım, size açıklayayım: AK Parti
Hükûmeti, “Topraksız veya az toprağı olan köylü bizim
sorumluluğumuzda değildir. Bu çiftçilerimizi kendi
kaderleriyle baş başa bırakıyoruz.” demektedir.
Size daha
çarpıcı bir örnek sunayım: Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde varlıklı bir ailenin sahip olduğu arazi
tam olarak 8.333 yoksul çiftçi ailesinin sahip olduğu araziye
eş değerdedir. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan tarım
işçisi bu yoksulluktan dolayı her yıl Doğu ve
Güneydoğu Bölgelerinden kalkıp Anadolu’nun çeşitli
yerlerine mevsimlik işçi olarak çalışmaya
gitmektedirler. Her yıl bu iş alanlarına gidiş ve
dönüşlerde trajik olaylar yaşanmaktadır. Bazı
aileler trafik kazalarıyla yok olmaktadırlar. 21’inci
yüzyılda vatandaşlarımız bu göçleri kamyon
kasalarında insana yakışmayacak bir durumda
yapmaktadırlar.
Değerli
milletvekilleri, sizinle Eylül 2007 tarihinde
yaşadığım bir olayı paylaşmak istiyorum:
Tarım işçilerimizin kamyon kasasında
yaptıkları yolculuk yine acı bir kazayla
sonuçlanmıştı. Yaptığım taziye
ziyaretlerinin birisinde yaşlı bir amca, altı
yaşındaki kızı dışında, ailesinden
5 kişiyi bu kazada yitirmişti. Bu yaşlı amca bana
dönüp dedi ki: “Ben şimdi ne yapacağım Vekilim?” Evet,
inanın ki, hayatımda en çaresiz kaldığım an
buydu. Sosyal güvencesi olmayan, çalışabilecek durumda
kimsesi kalmayan o insan şimdi ne yapacaktı.
Mevsimlik
tarım işçilerimizin bir başka dramı da
değerli arkadaşlarım, çocuklarının
yaşadığı eğitim sorunudur. Okula gitmesi
gereken çocuklarımız, ne yazık ki aileleriyle
beraber diğer bölgelerdeki tarlalarda çalışmak
zorunda kalıyorlar. Doğu ve Güneydoğu’daki
mevsimlik tarım işçilerinin çocukları için okullar,
eylül ayında değil aralık sonunda açılmakta,
haziran yerine nisan ayında kapanmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Binici, konuşmanızı tamamlar mısınız.
İBRAHİM
BİNİCİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Yani, bu söz
konusu çocukların eğitimi yılın dokuz ayı
değil, beş altı aylık bir zaman dilimidir.
Doğrusu bu trajediyi kaldırmak için, tam anlamıyla
tarım reformunu ne zaman gerçekleştireceğinizi
merak ediyorum.
Böylesine
adaletsiz bir arazi dağılımı söz konusu iken,
mayınlı arazilere de değinmek istiyorum: Ülkemizde
210 milyon 345 bin metrekarelik mayınlı arazi bulunmaktadır.
Bu araziler derhâl temizlenmeli ve o bölgede arazisiz çiftçilere
dağıtılmalıdır.
Bu vesileyle,
tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Binici.
Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına ikinci söz, Iğdır
Milletvekili Sayın Pervin Buldan’a ait.
Buyurun
Sayın Buldan. (DTP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
yedi buçuk dakika Sayın Buldan.
DTP GRUBU ADINA
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman
Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu bütçesi
hakkında Demokratik Toplum Partisi Grubunun görüşlerini
sunmak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım.
Divanı ve siz değerli Parlamento üyelerini saygıyla
selamlarım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere,
sanayileşmeyle birlikte, yeryüzü, iki yüzyıllık bir
süreçte kendini göstermek üzere, özellikle son yıllarda, çok
büyük küresel çevre sorunlarına maruz kalmıştır.
1952 yılında yaşanan hava kirliliğinden
dolayı Londra’da bir hafta içinde 4 bin kişinin
hayatını kaybetmesi, insanlığın doğaya
verdiği zararın yine insanlığa ne kadar feci bir
sonuca mal olabileceğini göstermiştir. Nitekim, nükleer
çevre felaketi olan Çernobil patlamasının ülkemizin
Karadeniz Bölgesi’nde neden olduğu sağlık
problemleri bizde de çevresel felaketler konusunda acı bir
deneyim yaşatmıştır.
Bu nedenle,
şunu önemle belirtmek gerekir ki: Ülkeler bir siyaset
felsefesi geliştirirken, mutlak suretle çevreci,
doğayla barışık bir anlayışı ve
sistemi benimsemek zorundadır. Çünkü, bizim yaşam
kaynağımız olan doğa insan olmadan da var
olabilmekte, ancak insan doğa olmaksızın var
olamamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Çevre ve Orman
Bakanlığımızın görevlerinden sadece
birkaçına değinmek gerekirse: Yasanın ilgili
bölümlerinde, çevrenin korunması, kirliliğin önlenmesi
ve iyileştirilmesini sağlamak, atık ve yakıtlar
ile ekolojik dengeyi bozan, havada, suda ve toprakta
kalıcı özellik gösteren kirleticilerin denetimini
yapmak, ülkenin atık yönetimi politikasını
belirlemek ve bu konuda gerekli tedbirleri almak şeklinde
düzenlenmiştir. Çevremizi korumaya yönelik olarak
düzenlenmiş bu yasaların, bakanlarımız
tarafından yeterince başarılı bir şekilde
uygulandığını söylemek, ne yazık ki mümkün
değildir. Zira, Avrupa Birliği Türkiye 2007 İlerleme
Raporu da bu üzücü gerçeği ortaya koymaktadır. Raporda da
belirtilmek üzere, emisyon ticaret direktifi iç hukuka
aktarılmamış; çevre sorumluluğu, halkın
katılımı ve halkın çevreye ilişkin bilgiye
erişimi konusunda iç hukuka aktarımda ilerleme
olmamış; hava kalitesi konusunda ilerleme oldukça
sınırlı düzeyde kalmış; hava kalitesi çerçeve
müktesebatının ve ilgili direktiflerin iç hukuka
aktarılması henüz tamamlanmamış; kolay
buharlaşan organik bileşen emisyonları, bazı
sıvı yakıtlardaki sülfür oranı ve ulusal emisyon
tabanları konusundaki müktesebata dair mevzuata
ilişkin ilerleme olmamıştır. Yine, atık
yönetiminde ilerleme oldukça sınırlı
kalmış; düzenli depolama, atık maddelerin
yakılması, elektrikli ve elektronik cihazlarda belirli
birtakım maddelerin kullanılmasının
sınırlandırılmasına yönelik hiçbir
ilerleme kaydedilmemiştir ve Türkiye’nin atık yönetimi
planı bulunmamaktadır.
Su kalitesi
konusunda ise hiçbir ilerleme bulunmamakta ve doğanın
korunması alanında da ilerleme sınırlı
düzeyde kalmış, yaşam alanlarının hızla
yitirilmesi endişe verici düzeyde bulunmuştur ve bu
noktada da belirtmek gerekir ki doğanın korunmasına
ilişkin bir çerçeve yasa ile kuşlar ve yaşam
alanlarına ilişkin uygulama mevzuatı da henüz kabul
edilmemiştir.
Ülkemizde,
çevreci hassasiyet gözetmeyen ve ülkemizi yabancı
şirketlerin şantiyesi konumuna getiren enerji politikaları
büyük bir çevresel yıkım getirmiştir. Altın
madenleri, termik santraller, çimento fabrikaları,
kontrolsüz sanayi tesisleri doğayı tahrip etmekte, insan
sağlığını olumsuz etkilemekte, izlenen
yanlış politikalar tarımımızı ve
ekonomimizi krize sürüklemektedir ve yine, uygulamaya
çalışılan nükleer enerji programı da telafi
etmeye insan ömrünün yetmeyeceği kadar onarılmaz
zararlar verebilecek bir risk kaynağı
oluşturmaktadır.
Türkiye’nin
çevresel sürdürülebilirlik göstergelerine dayalı ülkeler
arası sıralamadaki konumuna
baktığımızda, AKP Hükûmetinin çevre
alanındaki icraatlarının ne kadar yetersiz
olduğunu görmekteyiz. AKP Hükûmetinin iktidar olduğu
yıllar içerisinde ülkemizin, 2002 yılında hava
kalitesinde 11’inci sıradayken, 2005 yılında 20’nci
sıraya; su kalitesinde, 41’inci sıradan 142’nci
sıraya; biyolojik çeşitlilikte, 91’inci sıradan
129’uncu sıraya; arazi kullanımında, 87’nci
sıradan 102’nci sıraya; hava kirliliğinin
azaltılmasında, 75’inci sıradan 93’üncü sıraya;
su yetersizliğinin azaltılması konusunda, 94’üncü
sıradan 97’nci sıraya; ekosistemlerde
baskıların azaltılması konusunda, 29’uncu
sıradan 33’üncü sıraya ve sera gazı
salımının azaltılması konusunda da 70’inci
sıradan 94’üncü sıraya gerilediğini görmekteyiz.
Avrupa
ülkeleri içerisinde en fazla sera gazı salımına
sahip ülkelerden olan Türkiye, Kyoto Protokolü’nü de
imzalamamış, dünyanın kurtarılması için
üzerine düşen görevi yerine getirmemiştir. AKP Hükûmetinin
altyapı yatırımlarında izlediği
yanlış politikalar, ülkemizin doğal ve kültürel
varlıklarını talana tabi bırakmış,
Çevre ve Orman Bakanlığı da bu konuda gerekli
önlemleri almamıştır. Son dönemlerde medyanın da
gündemine taşınan bazı çevresel sorunlar da bu
politikaların ürünüdür.
Değerli
milletvekilleri, Başbakan, bir sene önce, Hasankeyf
ziyaretinde “Hasankeyf kurtulacak.” demişti, ancak
60’ıncı Hükûmeti kurma görüşmelerinde, ne
pahasına olursa olsun Ilısu Barajı’nın
yapılabileceğini ifade etmiştir. Sayın
Başbakana şunu sormak istiyorum: Elbette ki su ve enerji
ihtiyacımızı karşılayacağız,
fakat bu çalışmalar, asla ve asla, binlerce yıllık
kültürümüzün izlerini taşıyan kültürel
varlıklarımızın talanı pahasına
yapılamaz, yapılmamalıdır.
Bu ülkenin
Başbakanı olarak, en fazla elli yıl sürecek olan bir
enerji üretimine, on iki bin yıllık tarihiyle
Hasankeyf’i, Zeynel Bey Türbesi’ni, tarihî Artuklu Köprüsü’nü,
El Rızk Camisi’ni, Ulu Cami’yi ve daha onlarca tarihî
yapıyı feda etme hakkına sahip değilsiniz.
Bugüne kadar,
yeryüzünde hiçbir cami ve türbe bir yerden bir yere
taşınmadı ve sizin de onlarca camiyi ve tarihî
yapıyı taşıma iddianız
inandırıcı olmamakla birlikte, oldukça ilginçtir.
Binlerce yıl önce, insan el emeğiyle kayalara
kazınarak işlenen mağaraları nasıl
taşıyacağınız, cevabını henüz
bulamadığımız başka bir sorudur. Zira,
değil elli yıl, yüz yılda elde edilmiş enerjiyle
dahi dağları, içindeki mağaralarıyla beraber
bir başka yere taşıyamazsınız. Nitekim,
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kazılar ve
Araştırmalar Daire Başkanı da beş yüz yıl
bile uğraşılsa Hasankeyf’in başka bir yere
taşınmasının mümkün olmadığını
söylemektedir. Haçlı seferleri, Moğol
saldırıları, Timur’un Anadolu istilasında
bile yıkılmamış olan Hasankeyf’i, ne yazık
ki, AKP’nin çevre ve kültürel varlıklarımızı
koruma bilincinden yoksun projeleri yıkmaktadır. Oysa,
yapılması gereken, kısa vadeli ucuz enerji
politikalarıyla talan vurmak değil, Hasankeyf’in var
olduğu sürece ülke turizmine de katkı sağlayacak
şekilde korunmasını sağlamaktır. DSİ
verilerine göre 55 bin kişinin yerinden olmasına neden
olacak barajın toplumsal açıdan doğuracağı
sorunlar ise şu anda kısıtlı süre nedeniyle
değinemeyeceğim bir başka sorun ve bütçe içinde
artı bir yüktür.
Yine, ülke
gündemine son zamanlarda taşınan, Bergama’da da
örneğini yaşadığımız ve hâlen
çözümlenemeyen ve bugün de Kaz Dağı’nda tekrar eden sorun,
siyanürlü altın arama çalışmalarıyla meydana
gelen çevre felaketidir. Kaz Dağı florasında, 30’u
yalnızca bu dağa ait olmak üzere, en az 78 endemik ve nadir
bitki yer alır. Kaz Dağı’nda, ayrıca, Türkiye’de
başka bir yerde bulunmayıp yalnız Yunanistan ve
diğer Balkan ülkelerinde sınırlı bir
yayılış gösteren 31 nadir bitki türü yer
almaktadır. Son beş yıl içerisinde ise, Kaz
Dağı’nda, dünya için yeni olan 6 bitki türü
keşfedilmiştir ve daha niceleri de keşfedilmeyi
beklemektedir. Fakat, yine, ülkemizin bu eşsiz güzelliği
de talan edilmektedir. Altın işletmelerince aramalar
sırasında kullanılan siyanür liçi, bölgede
onarılmaz zararlara yol açacaktır.
Maden
Yasası’nda maden arama ve yapılan sondaj ve
kazılarda ÇED raporunun istenmemesi yine Çevre ve Orman
Bakanlığını pasifize etmekte, çevreye verilen
zararlar hususunda önlem alınamamaktadır. Çevre ve Orman
Bakanının açıklamalarında çevreye verilen
zararlardan ziyade maden çıkarmanın önemi üzerinde
durması ise, Bakanlığın çevre konusundaki
anlayışı noktasında hayli düşündürücüdür.
DSİ
verilerine göre yılda 1,3 metreküplük su verimliliğiyle
yüzlerce dereyi ve su kaynağını besleyen Kaz
Dağı’nda, sadece 1 gram altın elde etmek için
yarım ton su ve 175 gram siyanür gerekmektedir. Bu açıdan da,
su sıkıntısı yaşadığımız bu
süreçte var olan doğal su kaynaklarımızı
zehirleyerek heba etmek geleceğimiz ve bütçemiz
açısından ne kadar kazançlıdır, bunu da
takdirlerinize sunuyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; coğrafi konumu
nedeniyle yüzde 80’i ormanlık alan olabilecek Türkiye’de
kişi başına düşen yeşil alan ortalaması
dünya standartlarının oldukça gerisindedir. Biyolojik
Çeşitlilik Sözleşmesi’nde imzası bulunan Türkiye,
orman alanlarının yüzde 10’unu en geç 2010 yılına
kadar koruma altına almayı hedeflemiştir. Ancak,
şu anki duruma baktığımızda,
ormanlarımızın ancak yüzde 4’ünün koruma
altında olduğunu görmekteyiz. Çevre konusunda izlenen
yanlış devlet politikaları,
ormanlarımızı koruma konusunda yetersiz kalan
icraatlar ve ülkemizin sürekli maruz kaldığı orman
yangınları bu sonucu ortaya koyan ana nedenlerdir.
En son, kamuoyu
gündemine de taşınan Belek Ormanlarının durumu,
ormanlarımızın maruz kaldığı acı
tabloyu ortaya koymaktadır. Yüzde 86’sı verimli
karakterde olan ve ayrıca ülkemizde yapılan
fıstık çamı ağaçlandırmaları için
gerekli tohum ihtiyacını karşılayan
Türkiye’nin ikinci büyük tohum meşceresi olan Belek
Ormanları, turizme açıldıktan sonra âdeta
yağmalanmıştır.
Antalya
Belek’te 2005 yılından bu yana golf sahası açmak
amacıyla kesilen ağaç sayısı 500 bin olarak ifade
edilmektedir. Belek Ormanlarının turizme
açıldıktan sonra iki yıl arayla uydudan çekilen
fotoğrafları, ülkemiz ormanlarının nasıl
bir yol izlediğinin, devletin ormanlar konusundaki
hassasiyetinin ve ormanlarımızın korunması
konusundaki yetersizliğinin resmini ortaya
koymaktadır.
Son günlerde
Bakanlığın başlatmış olduğu
ağaçlandırma seferberliği iyi bir çaba olmakla
beraber, var olan ormanlarımıza ve çevremize sahip
çıkılmadığı sürece, devletin göz boyamak
nedeniyle izlediği popülist politikalardan daha fazla bir
anlam ifade etmeyecektir.
Yine, resmî
kaynaklarda ifade edilir ki, ülkemizde orman yangınları
büyük oranda insan etkinlikleri sonucunda çıkmakta, geri
kalan kısmı da doğal olaylardan
kaynaklanmaktadır. Bu noktada, ülkemizin Doğu ve
Güneydoğu Bölgesinde güvenlik gerekçesiyle yakılan
ormanları hangi kategoriye koymalıyız? Hiçbir
çevresel kaygı duyulmadan, yıllardır bölgede
yakılmış olan, çatışma ortamı devam
ettikçe belki de yakılmaya devam edilecek olan
ormanlarımızı hangi kategoriye koymamız gerekiyor?
Yakılan binlerce ormanın yok oluşunu olağan görüp,
bölgenin çölleşmesini seyretmemiz mi gerekiyor; yoksa,
Sayın Unakıtan’ın tabiriyle,
ormanlarımızı da teferruat olarak mı görmemiz
gerekiyor?
Ülkemizde
doğanın korunmasına yönelik yetmişe yakın
kanun ve yönetmelik varken, bu ormanlar nasıl yakılabildi
ya da yakıldıktan sonra Çevre ve Orman
Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğü
tarafından ne tür önlemler alındı? Zira,
ormanları korumak Çevre ve Orman
Bakanlığının ve aynı zamanda Orman Genel
Müdürlüğünün asli görevleridir.
Anayasa’mızın
169’uncu maddesinin birinci fıkrasında ifade edilen
“Devlet, ormanların korunması için gerekli kanunları
koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerine yeni
orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım
ve hayvancılık yapılamaz. Bütün bunun gözetimi
Devlete aittir.“ hükmü ormanlarımızı güvence
altına almıştır. Ancak, buna rağmen, bölgede
yaşanmakta olan çatışma ortamı toplumsal ve
ekonomik yönden olduğu gibi, çevreye verdiği zararlar
boyutuyla da yıkım getirmiştir ve resmî sorumlular
tarafından görmezden gelinerek, gerekli önlemler
alınamamıştır.
Unutulmamalıdır
ki, bu ülke bir bütündür ve hangi bölgesinde, hangi nedenle ortaya
çıkmış olursa olsun, orman yangınları ülkemiz
için aynı felaketi ifade etmektedir ve devlet de bu konuda
üstüne düşen yükümlülükleri yerine getirmek, gerekli
önlemleri almak durumundadır.
Değerli
milletvekilleri, bilim çevrelerinin verilerine göre,
önümüzdeki on beş yıl içerisinde ülkemiz su fakiri bir
ülke olacaktır. Ancak, yanlış su politikaları
nedeniyle daha şimdiden su sıkıntısı
çekmekteyiz. Ülkemizde bugün nüfusun yüzde 7’si
sağlıklı içme suyundan yoksundur ve bilindiği
gibi, yaz döneminde Ankara, İzmir ve Bursa gibi büyük kentlerimizde
içme ve kullanma suyu konusunda son derece büyük
sıkıntılar yaşandı ve bu sorunlar hâlâ da
çözülebilmiş değildir.
Getirilen
çözüm önerileri ve DSİ kökenli Orman ve Çevre Bakanı
Sayın Eroğlu’nun soruna yaklaşımı ise hayret
vericidir. Ankara’nın su ihtiyacını
karşılamak amacıyla Kızılırmak’tan su
getirilmesi gündeme gelmiştir. DSİ Müdürü olduğu
dönemde “Kızılırmak suyunda sülfat var. Sülfatın
arıtılması mümkün değildir.” diyen Eroğlu,
Bakanlığı döneminde AK Partinin Büyükşehir
Belediye Başkanının su
politikasızlığını örtbas etmek
amacıyla, bu kez de “Sülfat sorunu var, ama
arıtılmayacak su… Sadece maliyet yüksek."
demiştir. Sözün açıkçası Sayın Bakan, sorunu
suçlularıyla beraber topluma deşifre etmesi gerekirken
taraf tutmayı yeğlemiştir. Şu ana kadar dahi
kamuoyu konu hakkında bilgisiz
bırakılmıştır. Kesinti programlarının
neden iptal edildiği ve şu anki su ihtiyacının
nereden karşılandığı hâlen
bilinmemektedir. Nitekim,
barajlardaki doluluk oranı rakamsal değerlerin
altında kalmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çevresel
sorunların yaşanmaması ve daha umutlu bir gelecek için çevre konusu sadece
Orman ve Çevre Bakanlığının üzerine
yıkılmamalı, devlet, bütün kurum ve
kuruluşlarıyla icraatta bulunurken…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Buldan, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
PERVİN
BULDAN (Devamla) – …doğal ve kültürel
varlıklarımıza zarar vermemeyi göz önünde bulundurmalı, çevreci hassasiyet
gözetilmelidir. Bu bağlamda ekolojik, eşitlikçi,
demokratik ve barışçıl politikalar üreterek
ülkemizi yaşanılabilir kılabiliriz diyor ve Karl
Marks'ın bir sözüyle konuşmamı
sonlandırıyorum. Büyük düşünür şöyle der:
"Tarihin iki yüzü vardır. O, doğanın tarihi ve
insanın tarihi olarak ikiye ayrılabilir. Bununla
birlikte, bu iki yüzü birbirinden koparamayız. İnsanlar var
oldukça doğanın tarihi ve insanın tarihi birbirine
bağımlıdır."
Hepinize
saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Buldan.
Söz
sırası, Cumhuriyet Halk Parti Grubunda. İlk söz,
Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin'e aittir.
Buyurun
Sayın Ergin. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 9
dakika.
CHP GRUBU ADINA
GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 Mali Yılı
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Bütçesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken sizleri ve yüce Türk
ulusunu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet, sürekli olarak tarım desteklerini
artırdığından söz ediyor ama fiyatları
düşük tutarak, kotalar uygulayarak, girdi
fiyatlarını aşırı yükselterek çiftçiyi ne
hâle getirdiğini söylemiyor. Onu biz söyleyelim: AKP
İktidarında buğday üreticisi yüzde 22, pamuk
üreticisi yüzde 30, pancar üreticisi yüzde 27, ayçiçeği
üreticisi yüzde 31, çeltik üreticisi yüzde 34
fakirleşmiştir. Çiftçi, sanayi ve hizmet sektöründe daha
iyi iş bulduğundan değil, sürekli
fakirleştiği için, tarım artık karın
doyurmadığı için tarlasını bırakıp
köyünü terk etmektedir. Tarımda çalışanların
sayısının AKP İktidarında 1 milyon 370 bin
azalmasının gerçek ve tek nedeni budur.
Hükûmet,
Tarım Kanunu’nda tarıma verilecek desteklerin
gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inden az
olamayacağı yasal zorunluluğuna rağmen bu
oranı 2008’de yüzde 0,75’e çekmiştir. Bu oran 2009 ve 2010
yıllarında daha da azaltılmaktadır. Hükûmet,
tarımdaki yatırımları da azaltıyor. Hem kamu
hem de özel sektör, 2008’de 2007’ye göre daha az sabit sermaye
yatırımı yapacaktır ve ülkemin toprakları
suya hasret iken, sulama yatırımları yine 2008’de 2007
yılına göre yüzde 3 azaltılmaktadır.
Tarımda üç
yıl kesintisiz büyümeden söz eden Sayın Bakana, tarım
ürünlerinin AKP İktidarı döneminde neredeyse 2 katı
arttığını söyleyen sayın AKP milletvekiline
resmî rakamlarla yanıt vermek isterim. 2003-2007
yılları arasında tarım ortalama yüzde 1
büyümüştür. Cumhuriyetin ilk yıllarında, 23-29
yılları arasında tarım yüzde 16,2 büyümüştür.
Evet, Sayın Başbakanın kulakları
çınlasın, nereden nereye!
Değerli
arkadaşlarım, gelelim ürün bazında ne olduğuna?
Şeker pancarı ve tütün üreticisi, hem kotalarla hem de
fiyat politikasıyla üretemez hâle geldi. Şeker
pancarı 20 milyon tondan 12-13 milyon tona, tütün üretimi 160 bin
tondan 100 bin tonun altına, tarihimizde ilk defa 100 bin tonun
altına düştü! Bu düşen üretimden dolayı dünyaya
tütün satan Türkiye, 2007 yılında 70 bin ton tütün aldı
ve karşılığında 250 milyon doların
üstünde parayı yabancıya ödedik.
Değerli
arkadaşlarım, buğdayda düşük fiyat, düşük
prim politikası, çiftçiye alım sıkıntısı
yaşatılması, buğday üretiminin
artmasını engelledi. Buna kuraklık da eklenince,
Amerika Birleşik Devletleri Tarım
Bakanlığının resmî rakamlarına göre
Türkiye’de bu yıl buğday üretimi 15,5 milyon ton oldu.
Sayın Bakan, bu konudaki bütün uyarılara
kulağını tıkadı. Çeşitli kurum ve
kuruluşlar “Türkiye’de buğdayda büyük
sıkıntı yaşanacak.” dediği zaman Sayın
Bakanın ifadesi çok netti, şöyle diyordu Şubat 2007’de
Sayın Bakan: “Spekülasyon yapıyorlar.” Ve Nisan 2007’de
Şanlıurfa’da da şöyle söylüyordu: “Türkiye’de bu
yıl tarımsal kuraklık riski yoktur. Bunu açık ve net
söylüyoruz.” Şimdi, ben de açık ve net söylüyorum: O
kuraklık, Türkiye’de bu yıl buğday üretimini 15,5
milyon tona düşürdü ve siz, son yıllarda, ilk defa, Türk
insanı ekmek yiyebilsin diye buğday ithalatına
gitmek zorunda kaldınız. Eğer bu ithalatı
zamanında yapsaydınız, şubat ayında, mart
ayında yapsaydınız bugünkü yüksek fiyatlarla
karşılaşmayacaktık ve bu yüksek fiyatlar, sizi,
Toprak Mahsulleri Ofisi vasıtasıyla değil, tüccar
vasıtasıyla alıma yönlendirdi. Tüccarın
buğday ithali yapması demek, 2008 yılının
hasat döneminde benim üreticimin ürününün elinde kalması
demektir ve siz bu ithalatı sağlayabilmek için de ne
yaptınız? Gümrük vergilerini düşürdünüz. Ne
yaptınız? Makarnalık buğdayda vergiyi yüzde 8’e,
ekmeklik buğdayda yüzde 5’e, mısırda yüzde 35’e
çektiniz? Mahdum beylerin gözü aydın! Maliye
Bakanının kulakları çınlasın!
Mısırda gümrük vergisi yüzde 35. Oğluna selam olsun
buradan! (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, Sayın Bakan, Türkiye’de
alacağı önlemlerle hayvan
kaçakçılığını önlemesi gerekirken, bir
buçuk ay önce bir karar alıyor ve bir genelgeyle bu kararı
seksen bir ilin valisine gönderiyor. Diyor ki: “Ne kadar hayvan
varsa kayıt altına alın.”
Değerli
arkadaşlarım, büyükbaş hayvanlar altı
aylığa kadar kayıt altına alınıyordu.
Niye? Kaçakçılık önlensin diye. Niye?
Hırsızlık önlensin diye. Siz şimdi aldığınız
bu kararla üreticiyi değil, Türkiye’ye giren her kaçak
hayvandan, benim vatandaşımı öldürmek için silahla
PKK’ya destek vereceksiniz. Siz bu kararla hayvan hırsızlarına
destek vereceksiniz. Bu karardan hemen vazgeçin.
TAHİR
ÖZTÜRK (Elâzığ) – Olur!
GÜROL
ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ben sizin
için de söylüyorum, sizin çocuklarınız için de söylüyorum.
“Olur.” diyorsunuz da.
Değerli
arkadaşlarım, zeytin ve zeytinyağında büyük
sıkıntı yaşanırken “Kırk ilde
kuraklıktan ötürü destek vereceğim.” diyen Hükûmet
zeytini sildi. Zeytini bu karar için almadı ve bugün, zeytin ve
zeytinyağında çok büyük sıkıntı var.
Değişik bölgelere göre yüzde 20 ile 80 arasında
zeytinde kayıp var arkadaşlar.
AHMET ERTÜRK
(Aydın) – Yok yılı…
GÜROL
ERGİN (Devamla) – Yalnız yok yılı değil. Siz de
biliyorsunuz ki, mayıs ayında başlayan
sıcaklardan, temmuz, ağustosta o sıcakların
sürmesinden ve kuraklıktan ötürü de yok yılına bunlar
eklendi. Şimdi, zeytinci…
Ben sizin
bölgenizden söz ediyorum. Sizin lehinize konuşuyorum.
Aleyhte olmayın.
AHMET ERTÜRK
(Aydın) – Aleyhte olmuyor, dinliyoruz.
GÜROL
ERGİN (Devamla) – Hükûmet zeytin üreticisine destek olsun ki
siz de oralarda rahat ediniz.
BAŞKAN –
Sayın Ergin, lütfen Genel Kurula hitap ediniz.
GÜROL
ERGİN (Devamla) – Efendim, laf atarlarsa cevaplarını
alırlar. Hiç ikisi, biri yok.
BAŞKAN –
Siz de laf atmayın lütfen.
GÜROL
ERGİN (Devamla) – Şimdi, değerli
arkadaşlarım, Hükûmet çiftçiye kaşıkla
verdiğini kepçeyle geri alıyor.
Bakınız,
2006 yılında çiftçiye verilen destek 5 milyar yeni Türk
lirası. Ee, çiftçi ÖTV ve KDV olarak devlete ne ödemiş? 5
milyar 449 milyon YTL. Yani, çiftçi devleti destekliyor, devlet
çiftçiye destek falan verdiği yok. Daha doğrusu bunu
Hükûmete indirgeyip söyleyelim. Hükûmetin bu çiftçiye
desteği falan yok. Ama, laf olarak var tabii!
Değerli
arkadaşlarım, söylenecek söz çok, vakit az. Ben, bu
bakımdan, özellikle hepimizin elini öpmek zorunda
olduğumuz Türk köylüsünden sorunlarını tam olarak bu
süre içinde buraya taşıyamayacağım için özür
diliyorum. Bu konunun bu kadar kısa sürede
tartışılamayacağının bilinci
içerisindeyim. Beni de sayın çiftçilerimizin anlayacağını
tahmin ediyorum.
Yalnız bu
arada bir şey söyleyeyim. Sayın Bakan Plan ve Bütçe
Komisyonunda fiyatlardan söz etti, dedi ki: “Fiyatlar nereden
nereye geldi, 2002’den 2007’ye, ürün fiyatları.” Ürün
fiyatlarını açın bakın, oranlayın. Bütün
ürünlerde artış oranı -Bakan Bey’in verdiği
ürünler için söylüyorum- yüzde 28 ile 79 arasında
değişiyor. Girdilere bakın, girdilere. Mazot yüzde
106, üre yüzde 740, DAP gübresi yüzde 121, kompoze gübre yüzde 136
artmış, sevgili arkadaşlarım. Şimdi,
sanıyorum, Sayın Bakan, yaptığı bu
karşılaşmadan ciddi bir pişmanlık
duymuştur bu rakamları vermekte.
BAŞKAN –
Sayın Ergin, ek sürenizi verdim.
GÜROL
ERGİN (Devamla) – Evet efendim, farkındayım,
teşekkür ederim.
Değerli
arkadaşlarım, bu arada bir de GAP’tan söz ederek sözlerimi
tamamlayayım; söylenecek çok şey var, ne yapalım,
vakit çok kısa.
Değerli
arkadaşlarım, GAP’ı kaderine terk ettiniz. Hükûmet,
Türkiye’nin umudu ve iftiharı olan Güneydoğu Anadolu
Projesi’ni özellikle sulamalar konusunda, toprağa giden
hizmetler konusunda askıya almıştır. Bizim
şu hakkımız var: Hükûmet gelip buradan söyleyecek. Bu
davranışınızın özel bir nedeni var mı yok
mu?
Sizleri ve
yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ergin.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ikinci söz, Eskişehir
Milletvekili Sayın Fehmi Murat Sönmez’e ait.
Buyurun
Sayın Sönmez. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Sönmez, süreniz dokuz dakika.
CHP GRUBU ADINA
FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman
Bakanlığı ile Orman Genel Müdürlüğü bütçesi
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sanayileşme
ve diğer insan faaliyetleriyle birlikte
insanlığın gündemine giren çevre, günümüzde
insanlığın geleceği açısından en önemli
konu hâline gelmiştir. Son yıllarda bilim
dünyasının üzerinde en çok kafa yorduğu konu,
bilindiği üzere küresel ısınmadır. Bugün “çevre”
dendiğinde herkesin aklına ilk gelen konu budur.
Ülkemizin bu konuda Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi’ne taraf olduğu bilinmektedir,
ancak, bu sözleşmenin eki niteliğinde olan Kyoto
Protokolü’nün ise onay süreci henüz
tamamlanmamıştır. Bilindiği üzere, Kyoto
Protokolü’nün uygulanması pahalı yatırımlar
gerektirmekte ve maliyeti yüksek olmaktadır, ancak,
dünyanın pek çok ülkesinin onayladığı bu
protokolün onayının sürekli olarak ötelenmesi de mümkün
görülmemektedir. Bu yüzden, Türkiye’nin dâhil edildiği
grubundakilerden farklılığı konusunda gerekli
müzakereler yapılarak lehimize olan esnekliklerden
yararlanma koşulları sağlanmalıdır.
Ülkemiz, ihtiyaç ve özel koşulları da dikkate alınarak
geliştirilecek bir stratejiyle bu protokolü onaylamayı
gündemine almalıdır.
Adalet ve
Kalkınma Partisinin 2007 seçim bildirgesinin “Çevre ve
Yaşanabilir Kentler” başlığı altında
yer verdiği çevre anlayışında, çevre bilincinin
yaygınlaştırılmasından ve
katılımcılığından söz edilmektedir.
“Katılımcılık” denildiğinde, kuşku yok
ki, bu alandaki sivil toplum örgütlerinin etkinliği akla
gelir, ancak, Sayın Başbakan geçtiğimiz günlerde
Melen Suyu Projesi’nin açılışında
yaptığı konuşmada, eleştiri yapan bir sivil
toplum örgütüne şiddetle tepki göstermiş, barajdaki
suyun insan için kullanılacağını, doğada
insandan değerli başka bir varlığın
olmadığını söylemiştir. Sayın
Başbakanın bu tutumu ve anlayışı, AKP
İktidarının çevre anlayışını da
ortaya koymaktadır. Günümüz uygar dünyasında bu
anlayış terk edilmiştir. İçinde bulunduğumuz
dönemde ortaya çıkan bütün çevresel tehdit ve kirlilikler,
insanı doğanın efendisi gören bu
anlayışın ürünüdür.
Doğa, bir
bütün olarak tek başına bir varlıktır. Doğa,
insanın değil, insan doğanın bir
parçasıdır. Doğanın tüm bileşenleri, tüm
insanları en az insan kadar değerlidir, çünkü insana
yaşam alanı yaratan, bu unsurlarıyla
doğadır. Doğayı insan yararına
dönüştürmek elbette ki önemlidir, ancak, bu yapılırken
yaşanılır ve yeniden üretilebilir bir
doğanın önemi gözden kaçırılmamalıdır.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakan kimi konuşmalarında,
Avrupa Birliğiyle ilgili olarak mevzuat konusunda pek çok
çalışmanın yapıldığını
belirtmektedir. Oysa konuyla ilgili çevreler,
Bakanlığın yapması gereken mevzuat
çalışmasının pek çoğunu
yapmadığında birçok eksiğin olduğunda
hemfikirdirler.
Nitekim,
geçtiğimiz kasım ayının 6’sında, AB Komisyonu
tarafından 2007 İlerleme Raporu’nda, çevre konusunda
Türkiye’nin önemli bir ilerleme kaydetmediği, hatta yerinde
saydığı belirtilmiştir. Özellikle de mevzuat ve
uygulama anlamında bir ilerleme kaydedilmediği
eleştirileri yer almıştır. Aynı raporda,
mevzuat, hava kalitesi, atık yönetimi, su kalitesi,
doğanın korunması, endüstriyel kirlenmenin kontrolü
ve risk yönetimi, kimyasallar, genetik açıdan
değiştirilmiş organizmalar, gürültü ve idari
kapasite alanında hiçbir ilerleme kaydedilmediği
bilgileri yer almıştır.
Bilindiği
üzere, çevreyle ilgili konular, AB müzakerelerinin en önemli
ayağını oluşturmaktadır. Bu yüzden
Bakanlık, zaman yitirmeksizin bu konuları gündemine
almalıdır. Bakanlık, çevre kirliliği konusunda
etkili yaptırımlarla donatılmalıdır.
Ülkemizde, pek
çok nehirde hızlı bir şekilde artan kirlilik
gözlenmektedir. Örneğin, Eskişehir’in içinden geçen
gerek Kütahya’da gerekse Eskişehir’de geniş tarım
alanlarını sulayan Porsuk Çayı da kirlilikten
payını alan nehirlerimizdendir. Porsuk Çayı’ndaki
kirlilik pek çok defa gündeme gelmiş, toplu balık ölümleri
gözlenmiş, Bakanlık konuyu incelemiş, kirletici
kurumları belirlemiş, hatta bu kurumlara ceza
yazmış, ama kirlenmenin kaynağını yok etmeyi
başaramamıştır.
Geçtiğimiz
günlerde, yine, Porsuk’ta kirlilik kaynaklı toplu balık
ve kuş ölümleri yaşanmıştır.
Bu durum
üzerine, Bakanlık, Porsuk’un en büyük kirleticisi durumunda
olan Eskişehir Şeker Fabrikasına bir yazı
yazarak, 2009’da tamamlanması planlanan arıtım
tesisinin daha erken bitirilmesini tavsiye ediyor, ama
biliyorsunuz ki şeker fabrikasının özelleştirme
süreci başladı. Şeker fabrikaları devletteyken
kaç yıllık şeker fabrikasına yapılmayan
arıtma tesisi, tam özelleştirmenin
yapıldığı sırada mı bu arıtım
tesisi yapılacak, doğrusu merak ediyorum. Bu yüzden,
belirttiğim gibi Bakanlık bu konuda daha etkili yaptırım
ve önlemlerle donatılmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, Bakanlığın yönetim
anlayışıyla ilgili bir hususu dikkatlerinize
sunmak istiyorum. Yine, geçtiğimiz günlerde basında yer
aldı. Çevre ve Orman Bakanlığı Basın
Müşavirliği Bakanlık personeline gönderdiği
bir yazıda “Sayın Bakanın Hassasiyet Gösterdiği
Kelimeler” başlığıyla bir listeye ver
veriliyor. Yazıyla, günlük konuşma ve
yazışmalarda listedeki kelimelerin Arapça
karşılıklarının kullanılması isteniyor.
Dilimizi kıskançlıkla korumamız ve
geliştirmemiz gerekirken, bir bakanlıkta, talimatla,
Türkçe kelimeler yerine Arapçalarının
kullanılmasının önerilmesini takdirlerinize
sunuyorum.
Önemli bir konu
da hava kirliliği. Kömür yerine doğal gazla
ısınmak için yoğun çaba harcanmakta ama ne gariptir ki,
kimi zaman yardım, bazen de oy uğruna ücretsiz kömür
dağıtılmaktadır. Siz olsanız, bedava kömür
verilirken, kapınıza kadar gelse o doğal gaza
dönüşümü yaptırır mısınız? Eğer
hakikaten önemli olan hizmetse, yardımsa, o zaman kömür
dağıtmak yerine, bu evlerin kapısına kadar
gelmiş doğal gazın dönüşümünü yaptırmada
kolaylık sağlayın, bu konuda yardımcı olun
vatandaşlara.
Bakanlığın
ikinci ve önemli bir görev alanı da
ormancılığımızdır. Tabii, AKP denince,
herkesin aklına ilk önce 2/B konusu geliyor.
Hatırlanacağı gibi, AKP İktidarı, ilk
yıllarında, büyük miktarda kaynak elde etme hayalleriyle
ormanlarımızın geri döndürülemez biçimde tahrip
edilmesine yol açacak bir girişimde bulundu ve bu
doğrultuda bir düzenleme de yaptı. Ormanların
satışına olanak tanıyan bu girişim,
kamuoyunun haklı tepkileri sonucu, 10’uncu
Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer’in son
derece haklı gerekçelerle veto etmesi neticesi
durdurulmuştu. Ancak, kamuoyuna yansıyan bilgilere
göre, AKP Hükûmeti bu girişimden vazgeçmiş görünmüyor.
2/B konusunun tekrar gündeme geleceği
tartışılıyor.
Değerli
milletvekilleri, ormanlarımıza tek başına bir
kaynak yaratma aracı olarak bakılamaz. 2/B ile ilgili
yaşanmakta olan sorunların biz de farkındayız.
Özellikle orman köylerinin sıkıntılarını
biliyoruz. Bu sıkıntılara bir çözüm getirilmesinin
gerektiğini de biliyoruz. Ancak, bu çözüm, asla
ormanların işgalcilere satılması olamaz.
Geçtiğimiz
yaz ülkemizde yaşanan orman yangınları tüm
halkımızı derinden üzmüştür. Orman Kanunu’na
göre yanan ormanlar hiçbir şekilde tahsis edilemez ve
yapılaşmaya izin verilemez. Ama, verilen izinler üzerine
o dönemin Bakanı da çıkıp “Bürokratlarım hata
yapmış.” diyerek günah da çıkarmıştır.
Uzmanlar,
ormanların korunmasında en önemli unsurlardan birinin
orman kadastrosunun tamamlanması olduğunu
belirtmektedir ve 2003 yılı bütçe konuşmasında
bir reform olarak iki yıl içinde orman kadastrosunun
bitirileceği belirtilmesine rağmen dört yıl
geçmiştir, hâlâ bitirilmemiştir.
Anayasa
taslağının 131’inci maddesinde “Devlet
ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz ve kanuna göre
buralar devletçe yönetilir, işletilir ve işlettirilir.”
denilmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Sönmez, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
FEHMİ
MURAT SÖNMEZ (Devamla) - Böylece,
devlet ormanı sayılan alanların yönetilmesi,
devredilmesi, yerli ve yabancı girişimciler
tarafından işletilmesinin yolu açılmış
olmaktadır. Bu uygulama ülkemizin en verimli
ormanlarının elden çıkmasına yol açacaktır.
1982 Anayasası’yla etkili koruma altına alınan
ormanlarımız bu önlemlere rağmen tam olarak korunamazken,
yeni anayasa taslağında bu anayasal korumanın
gevşetilmesinden, hatta, kaldırılmasının
ardından ormanlarımızın ne hâle
gelebileceğini AKP iyi düşünmelidir.
Çevrenin ve
ormanlarımızın korunarak geliştirilmesi
bakımından 2008 yılı bütçesinin önemli
katkılar yapması dileğiyle saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Sönmez.
Sayın
milletvekilleri, saat 19.30’da toplanmak üzere birleşime ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 19.03
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
35’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet burada.
Söz
sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük’e aittir.
Buyurun
Sayın Küçük. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma
süreniz dokuz dakika Sayın Küçük.
CHP GRUBU ADINA
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı çerçevesinde,
Devlet Su İşleri ve Meteoroloji Genel Müdürlüğü
bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi ve yüce Türk
ulusunu en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu iki konu da, esas olarak, su rejimini
düzenleyen ve suyla ilgili, yağışlarla ilgili bilgi
vererek, toplumun bunlardan sorunlu çıkmasından ziyade
yararlanmasını sağlayan iki kurum.
Yani
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü özellikle
küresel ısınmanın önemli boyutlarda
tartışıldığı ve gündeme geldiği
bugünlerde, doğru tahminlerde bulunarak, belki de bu yeni
gelişmeler çerçevesinde, yeni bir anlayışla
eğitimi ve örgütlenmeyi sağlayarak, toplumun zaman zaman
-çok yakında olduğu gibi- karşı karşıya
kaldığı felaketleri önlemek açısından,
önemli bir yeni örgütlenme içine girmesi ve siyasi bir
anlayıştan öte bilimsel bir çerçevede konuları
değerlendirmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Devlet Su İşleri de sonuçta,
yağışların meydana getirebileceği olumsuz
etkileri olumluya çevirerek, bu meydana gelen
yağışların topluma dert değil bereket olarak
yansımasını sağlayacak, hem enerji üretimiyle
ilgili olarak hem de tarımsal üretimde suyu doğru
kullanarak tarımsal üretimin artmasını
sağlayıp, Türkiye’yi rekabet edebilir bir ülke hâline
getirmesi açısından çok önemlidir.
Değerli
arkadaşlarım, Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü, esas olarak, Türkiye’nin önemli
yatırımcı kuruluşlarından bir tanesi ve esas
olarak da Türkiye bölgesine bakıldığında, yani
bölgemize bakıldığında su zengini bir ülke
görünmesine rağmen, dünya ortalamasının
altında ama Orta Doğu’ya baktığımızda da
sanki su zengini gibi görünen bir ülke; batımıza
baktığımızda ve dünya ortalamalarına göre
de fakir olan bir ülke. Dolayısıyla, biz suyu verimli ve
doğru kullanmak, ülkemizin yararına sonuçlar elde etmek
zorundayız. Yaklaşık 193 milyar metreküp bir yer üstü
su potansiyelimiz var. Bunun 112 milyar metreküpü
kullanılabilir potansiyeldir ve dolayısıyla bugün,
yüzde 36’sı gibi bir miktarını biz ekonomik,
yararına kullanabiliyoruz. Süratle bu potansiyelimizi
kullanıp bu kuruluşumuzun en olumlu şekilde
yatırımlar yapmasını sağlamak
zorundayız.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, son yıllarda, maalesef bu konuda
politik açılımlar da göz önünde bulundurularak ve politik
kararlar verilerek, çok doğru kararlar verilmemiş ve
doğru sonuçlar elde edilmemiştir. Tabii, hidrolik
potansiyelimiz, bir defa enerji gerekliliklerimizi yerine
getirmek açısından, enerji ihtiyacımızı
karşılamak açısından çok önemli. Bunun için biz,
kendi iç potansiyellerimizi ve yenilenebilir enerji
kaynaklarını sonuna kadar kullanmalıyız.
Bunlardan bir tanesi sudur, bir tanesi de rüzgârdır ve bugün, maalesef,
sadece yüzde 36’sını kullanabildiğimiz hidrolik
potansiyelimizi süratle arttırmak ve
yatırımlarımızı
yoğunlaştırmak zorundayız.
Rüzgâr
enerjisi de ülkemizin çok büyük bir avantajıdır ve rüzgâr
enerjisi potansiyelimiz, Enerji Bakanımızın
ifadesine göre, 48 bin megavatlar seviyesindedir ve yüzde 20’si
kullanılabilir potansiyeldir ve bu da 10 bin megavatlar
çerçevesindedir ve bu da on tane nükleer santrale eşittir -ki
süratle bundan da doğru planlamayla yararlanmamız
lazım- ve biz işin kolayına kaçmamak zorundayız.
Tabii ki enerji çeşitliliği önemlidir, ama termik
potansiyellerimizi üçüncü sırada ve öncelikle kendi
kaynaklarımızı değerlendirmek anlamında
kullanmalıyız.
Ben, hazır
Çevre Bakanımız da buradayken ifade edeyim, benim bölgem
önemli termik yatırımların ilgi hâline geldi.
Çanakkale’nin Çan ilçesinde 2 X 160 =320 megavatlık bir
akışkan yataklı termik santralimiz var ve bu
akışkan yatağın hiçbir sorun
çıkarmayacağı, çevresel açıdan önemli hiçbir
sorun çıkarmadan çalışacağı
söylenmişti. Ama, bugün önemli sorunları yaşıyoruz
bölgemizde ve hem kirlilik, çevresel kaygılar
açısından yaşıyoruz hem de bu bölgede bu santralin
kurulduğu çerçevede yapılan kamulaştırmalarla
ilgili olarak, mahkemenin geri ödeme şeklinde kararlar
vermesi nedeniyle. Şu anda buralarda arazisini
kaybetmiş 80 köylümüz icralıktır. Derhâl, bu konuda
ilgili bakanlık bu köylülerin bu paraları geri
ödemesini kolaylaştıracak bir anlayışla bir
ödeme planı sunması gerekmektedir.
Yine,
değerli arkadaşlarım, Çanakkale’de, bakın,
şu anda, 500 megavat civarında kurulu bir termik
potansiyel oluşmuştur -120 megavat özel sektörün, 360
megavat kamunun- ama, Çanakkale gibi üç tane millî parkı
içinde barındıran, Kazdağı Millî
Parkı’nı içinde barındıran ve önemli tarım
potansiyelleri içinde barındıran ve Türkiye'nin en
batı ucunda, hâkim rüzgârların önünde, şu anda ön izin
belgesi almış 1.700 megavat termik santral müracaatı
vardır değerli arkadaşlarım. Bunlar, bir
şirketin değerli arkadaşlar, 250 megavatlık,
aynı şirketin 405 megavatlık ve aynı şirketin
yine 600 megavatlık birbirine çok yakın yerlerde, Biga’da
alınmış ön izin belgeleri inceleme
aşamasındadır ve gene, bir şirketin, Ezine
ilçemizde 500 megavatlık bir müracaatı vardır.
Biz, Çanakkale
olarak, Türkiye’nin enerjisine katkı yapmaktan elbette gurur
duyuyoruz ve 500 megavat, zaten istemediğimiz hâlde, termik
enerjiye bir katkımız vardır. Bundan sonra, biz, bu
anlamda görevimizi tamamladığımızı
düşünüyoruz ve Çanakkale’nin rüzgârından
yararlanılmasını diliyoruz. Çanakkale’de
verebildiğiniz kadar rüzgâr santrali kurulmasına izin
verin ama Çanakkale bu kadar termik potansiyeli kaldırmaz ve
bu doğru bir anlayış değildir,
yanlıştır. Çünkü, Çanakkale, Türkiye’nin en batı
ucudur ve hâkim rüzgarlar bu dumanları, bu kirliliği
alıp Anadolu’nun en ücra noktalarına kadar götürüp,
bölgenin önemli bir tarım bölgesi olması özelliğini
yok edecektir. Değerli arkadaşlarım, EPDK’nın bu
izinleri iptal etmesini ve kuruluş izni vermemesini
diliyorum.
Çanakkale,
önemli hidrolik kaynakları olan ve bugüne kadar bunların
değerlendirilmediği bir ilimizdir ve şu anda, Devlet
Su İşleri yatırımları açısından da önemli
bir ildir değerli arkadaşlarım. Ama, zannetmeyiniz ki
Çanakkale kayırılmış bir il. Hayır.
Bakın, şu anda Türkiye’nin sulanabilir arazilerinin
toplam sulanabilirlik oranı yüzde 60’lara
dayanmışken, Çanakkale’de bu oran hâlâ yüzde 25’tir.
Çanakkale, bu konuda geri kalmıştır, mağdur
edilmiştir. Şu anda birçok barajımız devam
etmekte ve bir kısmı su tutma aşamasına gelmiş,
hâlâ su tutmamaktadır. Mesela, önemli tartışmalara
neden olan barajlardan bir tanesi Taşoluk Barajı’dır.
Bir müteahhitle anlaşmazlık yüzünden dört yıldır
üzerine bir çivi çakılamamıştır. Çok şükür ki
bu sorun halledilmiştir, derhâl su tutması gerekmektedir.
Çünkü, bu barajın sulayacağı yaklaşık 9 bin
hektar arazide sulu tarım hâlâ yer altı sularıyla
devam etmekte, bu barajın geleceği ümidiyle çiftçiler
hazırlık yapmakta ve barajdan su gelmeyince, su
tutulmayınca da, sürekli, yer altına daha derinlere
inerek tuzlu su çekip araziye bırakmaya
başlamışlar ve Biga Ovası’nda çok ciddi tuzlanma
olayları meydana gelmiş ve ova, baraj bittiğinde artık
sulanabilir bir ova olmaktan çıkacak hâle gelmiştir. Onun
için, Taşoluk Barajı’nda süratle su tutulması ve
kanalet ihalesinin, yani sulama ihalesinin de en kısa
zamanda yapılması gerekmekte, bu konuyla ilgili ödeneklerin
de mutlaka verilmesi gerekmektedir.
Aynı sorun
Umurbey Barajı için de geçerlidir. Umurbey Barajı’nda
suyu tuttuk, ama sulama ihalesi yapılmasına rağmen
yıllardır doğru dürüst hiçbir yatırım
yapılmamıştır; mutlaka, gerekli ödenekler aktarılmalıdır.
Ben en son
olarak… Arkadaşlar, biliyorsunuz çok yakında Trakya’da
önemli bir felaket yaşadık ve Edirne bölgesinde,
Tekirdağ bölgesinde önemli zararlar meydana geldi.
Bulgaristan’la bu Suakacağı Barajı meselesinin
mutlaka çözülmesi gerektiğine inanıyorum ve bu
felaketlerin önlenmesinin birinci koşulu budur.
İkinci
olarak da, Gelibolu Yarımadası’nda bu felaketlerin
önemli sonuçları ortaya çıkmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Küçük, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
AHMET KÜÇÜK
(Devamla) – Gelibolu Yarımadası’nda bu felaketin,
sonuçların çıkmasının nedeni de Çokal
Barajı’nın yıllardır bitirilememesidir. Çokal
Barajı Gelibolu Yarımadası’nı önemli
sorunlardan kurtaracak bir barajdır ama, maalesef, verilen
ödeneklerle bu sonuca ulaşılması mümkün
değildir. Bakın, su tutmak için 35-40 trilyonluk bir ödenek
gerektiği anlaşılıyor. Son felakette belki bu
kadardan daha fazla zararı bizim Evreşe Ovamız ve
dereler üzerindeki köyler görmüştür. Tabii, bunun en büyük
nedenlerinden bir tanesi de Devlet Su İşlerinin baraj
yapıyorum kaygısıyla, barajlara ödenek
ayırıyorum kaygısıyla dereleri ıslah
etmemesi ve bu konuda yatırım yapmamasıdır ve
süratle Çokal Barajı’nın da bitirilmesi ve Gelibolu’nun
artık bu sıkıntıdan kurtarılması
gerekmektedir.
Bu vesileyle,
ben, Devlet Su İşleri bütçesinin ve Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinin ülkemize ve
memleketimize hayırlı olmasını diliyor, yüce
Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Küçük.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına son söz, Mersin Milletvekili Sayın
Vahap Seçer’e aittir.
Buyurun
Sayın Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz
dakika.
CHP GRUBU ADINA
VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2008 yılı Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı bütçesi hakkında Grubum Cumhuriyet
Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, Çevre ve Orman Bakanımız Sayın
Eroğlu’na huzurlarınızda Atatürk Orman
Çiftliği’ne milletvekilleri adına dikmiş olduğu
fidanlardan dolayı teşekkür ediyorum. Dilerim, yeşil
bir çevre ve yaşanabilir bir dünya adına, Sayın
Bakanım, görev yaptığı sürece daha milyonlarca
fidanlar diker.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa’mızın 56’ncı maddesi
“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama
hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre
sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini
önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” der. Demek
oluyor ki çevre hakkımız anayasal güvence altına
alınmıştır. Ancak, ülkemizde
vatandaşımızın anayasal güvence altındaki
çevre hakkı birileri tarafından gasbedilmektedir.
Kimler tarafından ve kimlerin aracılığıyla?
Asıl, bu konuların sorgulanması gerekiyor.
Adalet ve
Kalkınma Partisinin 2007 Seçim Bildirgesi’nde “Yaşam
Kalitesinin Geliştirilmesi” başlığı
altında bir alt başlık olarak yer verdiği çevre
konusu yaşanabilir kentlerle birlikte ele alınarak
“Çevrenin korunmasında Anayasa’mızın 56’ncı
maddesi politikalarımızın temelini
oluşturmaktadır.” ifadesine yer verilmektedir.
Ayrıca “Kullanan, kirleten öder, sürdürülebilir
kalkınma, kamu-özel iş birliği, çevre bilincinin
yaygınlaştırılması ve
katılımcılık bu alandaki temel ilkelerimiz
arasındadır.” ifadesine yer verilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, burada bazı hususlara dikkatinizi çekmek
istiyorum. Bu bildirgede algılayamadığım,
“Çevreyi paran kadar kirletebilirsin.” yaklaşımı
yani, diğer bir anlamda “Paran varsa toplumun çevre hakkını
satın alabilirsin, hatta gasbedebilirsin.”
anlayışıdır.
Ayrıca,
Adalet ve Kalkınma Partisinin Seçim Bildirgesi’nde ifade
edilen kamu-özel sektör iş birliğinin topluma
yansımasının nasıl olduğuna bir
bakalım.
Kamu
arazileri, ormanlar, tarım arazileri, tüm doğal
varlıklarımız “kalkınma, gelişme” adı
altında, doğa ve insan ilişkisi yok sayılarak,
ekonomik rantlar uğruna yerli ve yabancı sermayenin
hizmetine sunuluyor.
Yine
bildirgede yer verilen “katılımcılık” ilkesi
zaten Adalet ve Kalkınma Partisinin lügatında yok. “Ben
yaptım oldu.” mantığını her alanda olduğu
gibi çevre konusunda da sürdürmektedir. Yasa ve yönetmeliklerde
sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının, hatta
Mecliste parti gruplarının görüşlerini almak bir
yana, görüş bildirmelerine bile tahammül edilemiyor.
Ülkemizde son
yirmi beş yılda izlenen liberal politikalar AKP
döneminde şiddetini artırmış, her alanda
olduğu gibi çevre alanında da derin tahribatlar
yaratmıştır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde çevreyle ilgili sorunların
varlığı bir gerçektir. Bu sorunların
oluşmasının ve giderilememesinin altında yatan
nedenler vardır. Henüz, Türkiye’nin etkinlik ve süreklilik arz
eden bir çevre politikasının olmadığı bir
gerçektir. Çevresel altyapı yatırımlarına
yeterli kaynak, maalesef, ayrılmamaktadır.
İktidarın çevre konusunda istismar ve zafiyetleri
vardır. Hükûmet, çevre sorunlarının çözümünde
umudunu, sadece mevzuat uyumlaştırma çabalarıyla,
Avrupa Birliğine bağlamıştır ama onda da
başarılı olduğu söylenemez. Zira, Avrupa
Birliği tarafından açıklanan 6 Kasım 2007 tarihli
İlerleme Raporu, Türkiye’nin çevre konusunda bir ilerleme
kaydedemediğini, âdeta yerinde saydığını
söylemektedir.
Türkiye’nin
çevresel durumuna ve ülkeler arası konumuna
baktığımızda durumu daha net anlayabilmemiz
mümkündür. Değerli arkadaşlar, Türkiye, hava kalitesi
açısından uluslararası değerlendirmede 2002
yılında dünyada 11’inci sıradayken, gelinen nokta
20’nci sıraya gerilemedir. Su kalitesi açısından
41’inci sıradan 142’nci sıraya, biyolojik çeşitlilik
açısından 91’den 129’a, arazi kullanımında 87’nci
sıradan 102’nci sıraya, hava kirliliğinin
azalmasında 75’ten 93’e, su yetersizliğinin
azalmasında 94’ten 97’ye, ekosistemlere baskıların
azaltılmasında 29’dan 33’e, sera gazı
salınımının azalmasında 70’ten 94’üncü
sıralara gerilemiştir.
Ayrıca,
Avrupa Birliğine girme iddiası taşıyan AKP
İktidarı döneminde toplum ve çevre
sağlığı açısından temel altyapı
yatırımlarının hayata geçirilmesinde
sıkıntılar vardır. Belediyelerimizin yüzde 30’u
kanalizasyon şebekelerinden yoksundur. Toplam 3.225
belediyenin 324’ünün atık suları, 195 atık su
arıtma tesisiyle arıtılmaktadır. Katı
atık depolama tesisi sadece 46 adettir. Tehlikeli
atıkların sadece yüzde 5’i kurallarına göre yok
ediliyor, yüzde 40’ı da yakılabiliyor.
Tehlikeli
atıkların yakılması, depolanması için
gereken tesislerin yapımı için 1 milyar avroya
Türkiye’nin ihtiyacı var. Bu bütçeyle bu mümkün mü, takdiri size
bırakıyorum.
Değerli
milletvekilleri, kimyasal atıklar konusunda, Sayın Çevre
Bakanımı burada yakalamışken… Seçim çevrem olan
Mersin’in Tarsus ilçesinde Bakanlık bir katı atık tesisi
yeri tespit ediyor ve oraya ÇED raporu veriliyor.
Şimdi, ben,
size, kendi dilimden o bölgeyi anlatmak istiyorum, nasıl bir
alana Bakanlık ÇED raporu vermiş: Tespit edilen alan Tarsus
Berdan Barajı havzasının 3.800 metre yakınında
bir mesafede ve tam içerisinden Toroslardan aldığı
kar sularını bu havzaya akıtan Kuzgun Deresi geçiyor.
Berdan Baraj havzasından Tarsus Merkez ve Mersin Merkez olmak
üzere toplam 750 bin nüfus içme suyu ve kullanım suyu kullanıyor…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Seçer, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
VAHAP SEÇER
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
…ve Tarsus
Ovası, Mersin Ovası bu havzadan sulanıyor. Şimdi,
anlattığım, açıkladığım
değerlendirmelere bakarsanız, Sayın Bakanım,
acaba bu bölgeye kimyasal katı atık tesisi yapmak sizce
uygun mu? Bunu bir kez daha değerlendirmenizi buradan
istirham ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’de çevre sorunu özellikle son
yirmi yılda sanayileşmenin hızlı şekilde
artması, nüfus artışının birdenbire
artması, çarpık kentleşme vesair nedenler Türkiye’yi
bir açmaza getirmiştir. Eğer Türkiye Cumhuriyeti
hükûmetleri bu konuda ivedi çözümler üretemezse maalesef,
ülkemiz yakın gelecekte çevre felaketlerine
uğrayabilir değerlendirmesini yapıyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Seçer.
Sayın
milletvekilleri, gruplar adına yapılan konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi,
şahısları adına söz isteyen sayın
milletvekillerine söz vereceğim.
İlk olarak,
lehinde, Bursa Milletvekili Sayın Ali Koyuncu.
Buyurun
Sayın Ali Koyuncu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın Ali Koyuncu.
ALİ
KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yapmış olduğu reformlar ve
demokratik açılımları ile devleti, amir devletten
insanına hizmeti ibadet kabul eden, milletten yana bir devlete
dönüştüren Hükûmetimiz bir hizmet hükûmetidir. Yolundan,
içme suyundan, okulundan, ürettiği ürünün değerinden
satılmasından yoksun kalmış, birikmiş
sorunları ile çaresizlik içerisinde olan köylümüzün,
üreticimizin imdadına AK Parti Hükûmeti
yetişmiştir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
GÜROL
ERGİN (Muğla) – Ağır ol!
ALİ
KOYUNCU (Devamla) - AK Partinin hükûmet olmasıyla köye,
köylüye, üreticiye götürülen hizmet anlayışı
değişmiş, yeni yapılanmayla bir yudum su için
çırpınan nice köylerimiz susuzluktan
kurtarılmış, yolu olmayan köylerimize asfalt yollar
yapılmaya başlanmıştır. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
GÜROL
ERGİN (Muğla) – Doğru, sadaka...
ALİ
KOYUNCU (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kalkınmanın, gelişmenin temeli
tarımın gelişmesine bağlıdır.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Gülmeyin de, dalga geçtiğiniz anlaşılmasın.
ALİ
KOYUNCU (Devamla) - Sayın Başbakanımızın
dediği gibi “Tarımı kalkındırmadan ülkeyi
kalkındıramazsınız.” ifadesinden hareketle,
tarımda hem yapılanmada hem de desteklemede yeni
yaklaşımlar ortaya konmuştur.
Geçmişte
bu desteklerin hangi konuları kapsayacağı,
destekleme araçlarının ve destekleme ilkelerinin ne
olacağı hem bilinmiyor hem de popülist
yaklaşımla, amacına uygun yapılması
sağlanamıyordu.
GÜROL
ERGİN (Muğla) – E, vallahi doğru!
ZEKİ
ERTUGAY (Erzurum) – Sende gelecek var!
ALİ
KOYUNCU (Devamla) - İlk defa bu konu, 22’nci Dönem
Parlamentosunda ele alınmış ve desteklemeleri
düzenleyen 5488 sayılı Tarım Kanunu
çıkarılmıştır. Bu Kanun’la ülkemiz için
pahalı, uygulaması zor, kontrolsüz, kolaycı ve
yanlış desteklemelerden vazgeçilmiştir. Çiftçimiz,
“üretmeden destekleme alıyor” töhmetinden de
kurtulmuştur.
Tarımsal
faaliyetlerin uygulamasında sorunlar yok mudur? Elbette
vardır, yarın da olacaktır ama bu sorunlardan kaçan,
sorunun etrafında dönen ve sorunu çözmekten korkan bir
hükûmet yok artık. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
GÜROL
ERGİN (Muğla) – Yahu bırak, bura Meclis, Meclis!
ALİ
KOYUNCU (Devamla) - Ne yaptığını bilen, sorunu
ötelemeyen, başkalarına havale etmeyen, mazeret
üretmeyen bir hükûmetin sahibiyiz.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) – Kendi söylediğine kendin de
inanmıyorsun.
ALİ
KOYUNCU (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben sektörün içerisinden gelen bir
kardeşinizim. Üreticinin yaşadığı sevinci
de, üzüntüyü de en iyi bilen birisiyim. Üretici, devletten öyle çok
şey beklemez. Sadece devletten kendi
sıkıntılarına ortak olmasını ister.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Bursa’da çiftçilerin borçları ödenmedi.
ALİ
KOYUNCU (Devamla) - Çok ağır ekonomik krizler
yaşanmasına rağmen o devletine küsmemiştir.
Böyle asil bir duruşu gösteren üreticimize sahip çıkmak,
onu desteklemek bizim asli görevimizdir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Bursalı çiftçilerin borçları…
ALİ
KOYUNCU (Devamla) – Zaten kendisine sahip çıkanları da
hiç yalnız bırakmamıştır, 22 Temmuzda
olduğu gibi. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
GÜROL
ERGİN (Muğla) – Allah razı olsun! Sağ ol, devam et!
ALİ
KOYUNCU (Devamla) - Ne zaman ki yok sayıldı, ne zaman ki
horlandı, ne zaman ki kenara itildi, o zaman da, kendisini
horlayan, kenara iten ve unutanları, tüm dünyaya örnek olacak
şekilde tavrını ortaya koymuştur, 3 Kasım
2002 seçimlerinde olduğu gibi. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AKİF
AKKUŞ (Mersin) – Siz, seçilmişleri bile horluyorsunuz.
GÜROL
ERGİN (Muğla) – O oyları hangi ahlaki uygulamalarla
aldığınızı biliyoruz.
ALİ
KOYUNCU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tarımsal desteklemeleri yüzde 182
artırarak 1,8 milyar dolardan 5,3 milyar dolara çıkaran
hükûmetimiz de bu Hükûmettir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, ayrıca, bugün
verilen desteklerden bir örnek vermek gerekirse, yeni kurulan bir
süt sığır işletmesinin hayvan başına
almış olduğu destekleme miktarı, eski parayla
1,5 milyar liradır. Bunları belki bilmiyorsunuz ama,
şu anda öğreniyorsunuz tabii ki. Değerli
arkadaşlar, eğer bu işletme sadece süt
desteğinden yararlanacaksa, hayvan başına da 350 YTL
alınmaktadır.
2002
yılı öncesinde olmayanı konuşurken, şimdi
yapılanı konuşuyoruz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Ayağını niye
kaldırıyorsun ayağını?
ALİ
KOYUNCU (Devamla) - Ve niçin daha çok yapılması gerektiğini
konuşuyoruz. Hayvancılıkta destek miktarı 9 kat
artmış, prim ödemelerinde ise…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜROL
ERGİN (Muğla) – Destek tamam da, desteksiz atıyorsun
kardeşim!
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Sayın Koyuncu, ayağını
niye kaldırıyorsun?
BAŞKAN –
Lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız
Sayın Koyuncu.
ALİ
KOYUNCU (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hayvancılıkta
destek miktarları 9 kat artmış bizim dönemimizde.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) – Kaç parası ödendi?
ALİ
KOYUNCU (Devamla) - Prim ödemelerinde ise 7 kat
artmıştır. Yani, rakam, 186 milyon YTL’den 2007
yılında 1.248 milyon YTL’ye çıkmıştır
değerli arkadaşlar.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesinin
milletimize, üreticimize hayırlı olmasını
diliyor, başta Hükûmetimize, Sayın Bakanımız
olmak üzere, Bakanlık çalışanlarına, tüm
üreticilerimize ve…
GÜROL
ERGİN (Muğla) – Başbakanı unuttun,
Başbakanı!
ALİ
KOYUNCU (Devamla) - …bütçenin yüce Meclisimizden geçmesinde
katkısı olan herkese teşekkür ediyor,
saygılarımı sunuyorum.
GÜROL
ERGİN (Muğla) – Sen gittin, Başbakanı unuttun.
ALİ
KOYUNCU (Devamla) - Hayırlı olsun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Koyuncu.
GÜROL
ERGİN (Muğla) – Allah razı olsun!
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, mizah
ihtiyacımızı giderdiği için
arkadaşımıza teşekkür ederiz!
GÜROL
ERGİN (Muğla) – Meclise neşe kattın, sağ ol
kardeşim!
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Bursalı çiftçilerin borçları ertelenmiyor.
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, şimdi ilk söz, Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker’e ait.
Buyurun
Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın
Bakanım, süreniz on yedi buçuk dakika.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi,
tabii, bütçeler sadece mali porteyle ilgili değil, o yıl
içerisinde, o sektörle, o bakanlıkla ilgili olarak
yapılan bütün icraatların
tartışıldığı, konuşulduğu,
değerlendirildiği platformlardır. Bundan da
hareketle, tabii, biraz önce, hem iktidar partimizin hem de
muhalefet partilerinin değerli sözcüleri çıkıp,
burada tarım sektörüyle ve Tarım
Bakanlığının uygulamalarıyla,
icraatlarıyla ilgili birtakım haklı olarak
değerlendirmelerde bulundular. Tabii, muhalefet partisi
sözcüleri haklı olarak muhalefet icabı
konuşuyorlar, yani meseleye muhalefet penceresinden, kendi
bulundukları noktadan değerlendirdiler, yaklaştılar.
SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakanım, sizin gibi tabii.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
Şimdi, bizim de burada tabii, Türk milletinin de bildiği,
yüce Meclisin de zaman zaman tarafımızdan bilgilendirildiği
gibi, geçen 58 ve 59’uncu AK Parti Hükûmetleri döneminde Türk
tarımında gerileme değil, ilerleme olmuştur.
Nasıl olmuştur? Onları çok kısaca sizlere başlıklar
hâlinde arz edeceğim ve arkasından da yeni dönemde, 2008 ve
sonraki yıllarda, bizim Hükûmet olarak, tarım
alanında hangi hedeflere sahip olduğumuzu, hangi
projeleri hayata geçireceğimizi arz edeceğim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, tabii, biz
Hükûmete geldiğimizde, Türkiye, tarihinin en ağır
ekonomik krizlerini yaşayan bir süreçten çıkarak
gelmişti ve bu nedenle, birçok sektörde olduğu gibi
tarım sektöründe de gerçekten çok ağır bir tablo
vardı; çiftçilerimiz çok ağır bir borç yükü
altındaydı ve bu borç yükünün tutarı 2,7 milyar YTL idi.
Biz bunun 1,5 milyar YTL’sini sildik, 1,2 milyar YTL’sini de
yapılandırdık, çiftçilerimizin ödeyebileceği
hâle getirdik ve bunlar ödendi.
On iki tane
temel kanun çıkardık tarım meselelerini çözmek için.
Örneğin, Türkiye’nin bir Tarım Kanunu yoktu. Türkiye’nin
Organik Tarım Kanunu yoktu. Türkiye’nin Gıda Kanunu
yoktu. Türkiye’nin Toprak Kanunu yoktu.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (İstanbul) – AKP’yle hepsi geldi!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
Daha, isimlerini burada saymanın çok vakit alması
sebebiyle hepsini saymayacağım. Ama, on iki tane temel
kanun çıkarıldı dönemimizde.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bizden önce,
çiftçilerimiz müteselsil kefalet diye bir sistem sebebiyle
sık sık ağır borç problemleri altına giriyorlardı.
Bu, 650 bin çiftçiyi ilgilendiren ağır bir problemdi. Biz o
meseleyi de çözdük. Yani, çiftçilerimizi bir başka çiftçiye
kefil olması hasebiyle karşı karşıya
kaldığı borç yükü probleminden,
yapılandırmak suretiyle, o meseleyi de çözdük.
Faizler yüzde
59’du. Bir başka deyişle, Türkiye’de tarım sektörünün
faizleri normal serbest piyasa faizleriydi, ticari faizlerdi.
Yani, 2000’li yılların başında, 2001
yılında yapılan bir düzenlemeyle, Türkiye’de
tarımsal kredi faizlerindeki sübvansiyon
kaldırılmış ve çiftçi tamamen serbest piyasa
şartlarına terk edilmişti. Dönemimizde yüzde 59’dan
yüzde 17’ye düşürüldü tarımsal kredi faizleri ve bunun da,
kullandırılan kredilerin yüzde 90’ı, yüzde 7 ile 13
aralığında kullandırılıyor. Yüzde 25 ile
60 arasında kredi faiz sübvansiyonu uyguluyoruz ve geçen sene
1,1 milyon çiftçiye, 5,5 milyar YTL tarımsal kredi
kullandırıldı, bunun yüzde 90’ı da kredi faiz
sübvansiyonundan istifade etti.
Şimdi, 2002
yılında devraldığımız noktada,
Türkiye’de, sadece 550 bin tane çiftçi kredi
kullanmıştı ve toplam kullandırılan kredinin
miktarı ise -tarım kredi, artı, Ziraat Bankası-
550 milyon YTL civarında idi; bunda, 10 katlık bir
artış sağlandı. Dahası, bu sene ayrıca,
özel bankalar da tarımsal kredi işine girdiler ve onlar
tarafından da şu anda, çiftçilerimize kredi
kullandırılıyor.
Değerli
milletvekilleri, biz, tarımsal desteklerin
miktarını da yaklaşık 3 kat artırdık. 1,8
milyar YTL, Türk çiftçisine tarımsal destek veriliyordu 2002
yılında, biz bunu 2007 yılında 5,3 milyar YTL’ye
çıkardık ve bunun tamamını da bu yıl ödedik.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk çiftçisinin,
dönemimizde, ürettiği tarımsal ürünlerin ihracatı
arttı. Bakın, ne kadar arttı: 2002 yılında,
Türkiye’de, tarım ürünleri ithalatıyla, tarım
ürünleri ihracatı arasındaki fark sadece ve sadece 56
milyon YTL idi. Yani, Türkiye, 4 milyar civarında bir mal ithal
ediyordu, 4 milyar kadar da mal ihraç ediyordu, tarım ürünleri.
Bakın, geldiğimiz noktada, tarımsal ithalat ile
tarımsal ihracat arasındaki fark 1,3 milyar YTL’dir,
ihracat lehine. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yani, bunu, maalesef, sık sık, bazıları ezberden
bazı şeyler söylerler, zaman zaman derler ki, işte
“Türkiye tarım ithalatı daha fazla.” vesaire, bunlar
doğru değildir. Bizim dönemimizde, örneğin geçen sene
8,5 milyar YTL ihracat, 7,2 milyar YTL de tarım ürünleri
ithalatı olmuştur.
Şimdi, bir
başka husus: Türkiye’de çiftçinin fakirleştiğinden
bahsetti biraz önce değerli bazı milletvekillerimiz, bu
da doğru değildir. Bakın, Türkiye’de çiftçinin
geliri, 2002 yılında 916 dolardır yıllık, bu,
2006 yılında 1.681 dolara çıkmıştır.
Şimdi, 916 dolardan 1.681 dolara kadar çıkış yüzde
kaçlık bir artışı ifade ediyor, ben sizin
takdirlerinize sunuyorum.
Türkiye’nin
tarımsal üretim değeri, 21,8 milyar dolardan 38,9 milyar
dolara çıkmıştır. Bu, yaklaşık yüzde
80’lik bir artış demektir. Türkiye’de üretilen toplam
tarımsal ve hayvansal ürünlerin değeri 39 milyar dolara
çıkmıştır.
Biz, tabii,
bunları gerçekleştirirken Türkiye’de
uyguladığımız destekleme
politikalarıyla, çeşitlendirdiğimiz
desteklemelerle ve desteklemeyi sadece tarlaya değil, tapu
sahibine değil, üretime ve verimliliğe verdiğimizden
dolayı, Türkiye’de arz açığı bulunan ürünlerin
üretiminde ciddi şekilde artış olmuştur.
Bakın, ne
olmuştur: Türkiye, 2,1 milyon ton mısır üretirken 3,8
milyon ton üretime çıkmıştır. Ayçiçeğinde
–bunlar, hep arz açığına sahip olduğumuz ürünler-
850 bin ton ayçiçeği, 1,2 milyon tona
çıkmıştır. 360 bin ton çeltik, 696 bin tona
çıkmıştır, üretim artışı yüzde 93. Her
ürün grubundan bir örnek veriyorum. Muz örneği: Türkiye, 95 bin
ton muz üretirken 178 bin ton muz üretimine
çıkmıştır. Türkiye, 9,4 milyon ton domates
üretirken 10 milyon tonu aşmıştır. Bunun sadece
1,7 milyon tonu Antalya’dan ihraç edilmektedir, değerli
Antalya milletvekillerimiz bunu bilirler. Pamuk, 2,3 milyon
tondan 2,6 milyon tona çıkmıştır. Türkiye’de, süt,
8,4 milyon tondan 11,5 milyon tona çıkmıştır.
Türkiye’de hayvan sayısı artmamıştır,
aynı sayıdaki hayvandan daha fazla verim
alınmıştır. Bu, bizim
uyguladığımız verimlilik
politikalarıyla, sağlıklı destekleme
politikalarıyla gerçekleşen bir durumdur. Et üretimi 420
bin tondan 490 bin tona çıkmıştır; beyaz et üretimi
720 bin tondan 1 milyon tona çıkmıştır değerli
arkadaşlarım.
Şimdi,
bunların yanında, biz, kuşkusuz, birtakım yeni
projeler hayata geçirdik. Öncelikle, çiftçimizin hayat
şartlarını yükseltmeye, ekonomik durumunu
düzeltmeye ve ürettiği tarımsal ürünlerin katma
değerini artırarak kendisine gelir getirecek ve
istihdam yaratacak projelere ait bir model getirdik. Biz buna
“Kırsal Kalkınma Yatırımlarının
Desteklenmesi Projesi” dedik. 2006 yılında başlattığımız
bu projede, 2.683 tane proje desteklendi. Bunların tutarı
1 milyar YTL’nin üzerinde ve bunlarda 385 milyon YTL de hibe
kullanıldı. Bunların 2.160 tanesi ekonomiktir,
gerisi altyapı yatırımlarıdır. Ama altyapı
yatırımından kastımız, burada, özellikle,
basınçlı sulama sistemleridir; yani üretime,
verimliliğe dönük sulama sistemleri.
Bir uygulama
daha getirdik: Çiftçimizin daha yüksek düzeyde teknoloji ve makine
kullanımına geçişini sağlamak ve desteklemek
amacıyla, makine-ekipman alımlarına da biz, yine,
proje getirdik ve onları da belirli oranda hibe yoluyla
destekliyoruz. Nedir bunlar? Sulama ekipmanları, balya silaj,
soğuk taşıma araçları ve minimum düzeyde
işlemeyle yapılan tarımın alet ve
ekipmanlarını gerçekleştirmek amacıyla.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bizim, yaklaşık
10 katlık bir artış sağladığımız
bir başka alan da tarımsal kalkınma
kooperatifleridir. Bakın, bizden önceki dönemde, sadece
Türkiye genelinde 287 tane kooperatif desteklenmiş, bunlar
tarımsal kalkınma kooperatifleri. Bunlara 87 milyon YTL
destek verilmiş. Bizim dönemimizde 1.232 kooperatife 820
milyon YTL destek sağlanmış ve bakın, bundan 150 bin
aile istihdam sağlamıştır. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bunun 1.050 tanesi
hayvancılıkla ilgili projedir, 800 tanesi süt
sığırcılığı projesidir, 250 tanesi
de koyunculuk projesidir.
Hani, biraz
önce de diyorlar, işte, “Hayvancılık öldü.” vesaire…
Ölen mölen hiçbir şey yok arkadaşlar, hamdolsun her şey
iyiye doğru gidiyor, bundan sonra çok daha iyiye doğru
gidecek. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bakın, bu çerçevede, kırsal alanda hem üretim
artmıştır hem verimlilik artmıştır hem de
çiftçinin geliri artmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, şimdi de sizlere
bundan sonraki dönem içerisinde neler
yapacağımızı kısaca, sadece
başlıklar hâlinde arz edeceğim, zamanım buna
yetiyor.
Önümüzdeki
dönem içerisinde, Tarım Bakanlığını, çok daha
etkin hizmet üretmek ve daha başarılı
çalışmalar gerçekleştirmek maksadıyla etkin bir
idari yapıya kavuşturacağız. Bunun için bir kanun
tasarısı taslağı hazırlandı ve şu
anda bu Başbakanlıkta görüşe açıldı. Aynı şekilde, bu yeni
yapı, Avrupa Birliği ile entegrasyon sürecini de dikkate
alacak bir yapıdır.
Bizim
dönemizde Tarım Bakanlığı teknik personel
yönünden takviye edilmiştir. Bakın, 1990 ile 2002
yılları arasında Tarım Bakanlığına
hiç toplu teknik eleman alımı
yapılmamıştı. Bizim dönemimizde 6.617 tane
teknik personel, ziraat mühendisi ve veteriner hekim
alındı ve bunlar göreve başladı. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bunların hepsi de
ÖSYM’yle, sıralamaya göre, puanlama sırasına göre
alındı.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
tarımının temel problemlerinden bir tanesi tarım
arazilerinin miras yoluyla bölünmesidir ve giderek
işletmelerin küçülmesidir. Biz, bu sorunda da,
geçtiğimiz dönemde çıkardığımız bir
kanun ve mevzuatla asgari parsel büyüklüğünü 10 dekardan 20
dekara çıkarmak suretiyle bir nebze iyileşme
sağladık. Ancak, esas büyük adım miras hukukunda
yapılacak bir düzenlemedir. Bununla ilgili
çalışmamız yapıldı, bu dönem inşallah
hayata geçecek.
Tarımsal
desteklemeler yapısal dönüşüme hizmet edecek
şekilde yeniden düzenlenip sadeleştirilecektir. Çünkü,
bu çerçevede bizim düşündüğümüz şu: Özellikle havza,
yani belirli bir üretim bölgesini dikkate alacak şekilde
desteklemeleri yönlendirmeyi düşünüyoruz. Böylece, verime
ve üretime dönük bir gerçek planlama yapılma imkânı
doğacak, devletin verdiği destekler de verimlilik ve
planlama için kullanılmış olacaktır.
Yine, prim
desteklemelerinde, sertifikalı tohum kullanımı,
makineli hasat, birlik, kooperatif üyeliği, sözleşmeli
üretim, borsa tescili gibi kriterler de göz önünde
bulundurulacaktır, ki, bunlar da son derecede önemli.
Gıda
güvencesi ve güvenliği sağlanacaktır. Bu konuyla
ilgili hazırladığımız bir taslak var, bir
yeni mevzuat. Bunun dışında, Türkiye’de bir ulusal
referans laboratuvarı kuruyoruz, çalışmaları
başladı geçen dönem, 2008 yılı içerisinde bu
faaliyete girecek.
Kırsal
kalkınmaya yönelik olarak başlattığımız
faaliyetler -biraz önce arz ettim bunları-
geliştirilerek devam ettirilecektir. 2008 yılı
içerisinde, 2008 yılı sonunda, Avrupa Birliğinin
-geçen sene bizim kurduğumuz, burada geçirdiğimiz bir
kanun vardı, Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu
diye, onun vasıtasıyla- fonları da
dağıtılmaya başlanacaktır.
Küresel
ısınma ve kuraklık tehlikesine karşı
yapmakta olduğumuz çalışmalar etkin bir şekilde
sürdürülecektir. Kuraklık Eylem Planı
hazırladık ve buna dönük olarak
aldığımız tedbirler uygulanacak. Modern sulama
yatırımlarının finansmanı konusunda
verdiğimiz destekler devam edecek. Biliyorsunuz, üç
aşamalı bu konuda bizim projemiz var, üç ayrı safhada
başlayan. En son 1 Mayısta sıfır faizle, beş
yıl vadeyle, beş taksitte, damla sulama, modern sulama
sistemlerini kuracaklara biz kredi veriyoruz. Bu proje
kapsamında bugüne kadar, mayıs ayından bu yana, 100
milyon YTL’nin üzerinde de kredi dağıtıldı. Onu da
burada ifade etmek istiyorum.
Yine,
tarımsal kuraklık açısından, kuraklığa
dayanıklı bitki çeşitlerinin tohumlarının
geliştirilmesi ve araştırılmasıyla ilgili
olarak çalışmalarımız var, bunlar daha detay
kazanacak.
Toprak-su
ilişkileri ve sulama sistemleri geliştirilecek.
Dönemimizde mutlaka bu yapıdaki boşluk giderilecektir,
önümüzdeki dönemi kastediyorum. Çünkü, mülga Köy Hizmetlerinin
ve Toprak Su Genel Müdürlüğünün vilayetlere devredilen, il
özel idarelerine devredilen bazı hizmetleri var, ama özellikle
sulama göletleri vesaireyle ilgili hizmetler, bir de tarla içi
geliştirme hizmetlerinde şu anda bir sorun var, onu
gidermeye dönük olarak biz düzenleme yapıyoruz.
Tarımsal
araştırma ve yayın faaliyetleri etkinleştirilerek
devam edecek. Bu çerçevede bizim, bildiğiniz gibi, 2007
başında başlattığımız, köylerde
istihdam edilmek üzere sözleşmeli tarım
danışmanı 2.500 kişi aldık, köylerde
çalıştırıyoruz şu anda. Bunları, önümüzdeki
dönemde, her sene sayıyı belli bir miktar artırmak
suretiyle, dönem sonunda bunu 10 bine çıkarıyoruz. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Lisanslı
depoculuk faaliyetleri başlatılacak ve
yaygınlaştırılacaktır. Bu, özellikle
tarım ürünlerinin pazarlanması açısından son
derecede önemlidir. Bu konuyla ilgili şirket kuruldu,
protokoller yapıldı, çalışma devam ediyor.
Yine, üretici,
sanayici ve tüketici açısından önemli avantajları
olan sözleşmeli tarım modeli
yaygınlaştırılacak, hayata geçirilecek.
Bununla ilgili birtakım desteklemeler ve teşvikler…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Bakan, süreniz doldu.
Ek süre
veriyorum bir dakika.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
Bitiriyorum efendim, birkaç cümle müsaade ederseniz.
BAŞKAN –
Estağfurullah.
Buyurun.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
Ürün konseyleri oluşturulacak. Zeytin, zeytinyağı,
pamuk ve fındıkta üç tane konsey kurduk. Turunçgil
konseyiyle ilgili çalışmalar tamamlanmak üzere. Çayla
ilgili konsey de son noktaya geldi. Bunlar bir şemsiye
oluşumdur. Üretici, tüketici, pazarlamacı, kamu,
herkesin içinde yer aldığı, etkili görev yapabilecek
ürün konseyleridir.
Enerji
tarımı dünyanın gündemindedir, bizim de
gündemimizde olmak zorunda. Artık, tarım, sadece
karın doyurmak, sadece istihdam yaratmak, ihracat ve
sanayiye ham madde sağlamak için değildir. Artık,
insanlar arabalarının depolarındaki
yakıtı da tarımdan karşılıyorlar, karşılayacaklar.
Dünya bu yöne gidiyor. Bizim de buna dönük tedbirlerimiz var.
Bunları bu dönem içerisinde hayata geçireceğiz;
detaylarını anlatamıyorum. Önümüzdeki dönem
içerisinde bizim, tarımsal ihracatı 35 milyar dolara
çıkarma, temel tarım ürünlerinde rekabet gücüne sahip
olduğumuz yirmi temel üründe dünya liderliği için iddia
sahibi olmaya ve sektörün
verimliliği…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakanım.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
Bitiriyorum efendim. Bir cümle…
BAŞKAN –
Süre veremem efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
Projelerimizle ilgili olarak çalışmalarımız
devam edecek ve bütün bu çalışmalarda sizlerin
desteğini elbette hissedeceğiz arkamızda. Gerek
muhalefet partilerinin gerekse iktidar partisinin
desteğiyle iyi şeyler yapacağız, hiç endişe
etmeyin.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan.
Söz
sırası, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel
Eroğlu.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın
Bakan, süreniz on yedi buçuk dakika.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Çevre Orman Bakanlığının 2008
yılı bütçe tasarısını sunmak üzere
huzurlarınızda bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Çevre Orman
Bakanlığı, soluduğumuz havasından içtiğimiz
suyuna, ayağımızı
bastığımız toprağına kadar
ülkemizin her noktasını ilgilendiren bir
bakanlıktır. Biz Bakanlık olarak, bütün Bakanlık
mensupları olarak, bunun şuurundayız ve ülkemiz için
elimizden geldiği kadar çalışıyoruz, gayret
ediyoruz.
Bakanlık
olarak hedefimiz, çevre, orman, doğa koruma ve su
konularında sürdürülebilir bir yönetimi; akılcı,
katılımcı, şeffaf, korumacı ve rasyonel bir
anlayışı uygulamaya, hâkim kılmaya
çalışıyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, çevre
yönetimiyle alakalı kısa bir bilgi arz etmek istiyorum.
Çevreyle ilgili hususların Avrupa Birliği üyelik
sürecindeki müzakerelerin en önemli bir ayağını
teşkil edeceği malumlarınızdır. Üç yüz adet
direktiften oluşan Avrupa Birliği çevre
müktesebatının önemli bir bölümü ulusal mevzuatımıza
uyarlanmış olup, bu kapsamda otuz yönetmeliğin
yayımı ve revizyonu gerçekleşmiştir. Şu ana
kadar Avrupa mevzuatının yüzde 40’ıyla bizim
mevzuatımız uyumlu hâle getirilmiştir. Hedefimiz,
2010 yılına kadar yüzde 90, yüzde 100’üne yakın bir uyum
sağlamaktır.
Hava
kalitesinin iyileştirilmesi ve izlenmesi için çok büyük bir
hamle gerçekleştirilmiştir. Nitekim, 2003 yılı
sonunda sadece 3 ilimizin hava kalitesi izlenebilmekte iken,
bugün itibarıyla 81 ilimizin hava kalitesi
Bakanlığımızın web sitesinden, adresinden
rahatlıkla izlenebilmektedir.
İklim
değişikliği konusunda, bilindiği üzere,
ülkemiz, Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne Mayıs
2004’te taraf olmuştur. İklim Değişikliği
Birinci Ulusal Bildirimi’ni Birleşmiş Milletler
İklim Değişikliği Sekreteryasına Ocak
2007’de sunduk. Kyoto Protokolü’ne ülkemiz henüz taraf değil.
Bu Protokol kapsamında da bilindiği üzere,
Bakanlığımız koordinasyonlarında
çeşitli bakanlıklarla birlikte müşterek
çalışmalar yapılmaktadır.
İnsan
sağlığını ve psikolojisini en çok etkileyen
önemli konulardan birisi de gürültü kirlenmesidir. Türkiye’yi
temsil edecek şekilde seçilen pilot alanlarda kara yolu,
havaalanı, sanayi bölgesi ve demir yolu olarak seçilen
bazı gürültü kaynakları için özellikle bölgesel gürültü
haritaları hazırlanmaktadır. 2003 yılı
itibarıyla sadece 15 merkezde düzenli katı atık
depolama tesisleri mevcuttu, yani katı atıkların
sadece yüzde 35’i düzenli olarak toplanıp bertaraf
ediliyordu, yüzde 65’i ise tamamen “vahşi depolama”
dediğimiz vahşi usullerle araziye atılıyordu.
Ancak, yapılan çalışmalarla şu ana kadar 1.300
belediyenin katılımı ile ortak tesisler oluşturmak
için 108 adet birlik oluşturulmuştur. Bunlardan 14 tesis
işletmeye alınarak 2007 itibarıyla düzenli depolama
tesisi 15’ten 29’a çıkarılmıştır. Ancak,
şu anda tam 51 adet müşterek tesisin de
çalışmaları devam etmektedir, kimisi inşa
safhasında kimisi projelendirme safhasındadır.
Yani, biz, özellikle 2008 yılı sonunda, bu tesislerin de
tamamlanmasıyla, yaklaşık olarak 50 milyon 700 bin
kişinin katı atıklarını düzenli olarak bertaraf
eder hâle geleceğiz ki, gerçekten, bu, katı atıklar
konusunda, bu katı atıkların düzenli toplanıp
bertaraf edilmesi, tıbbi atıkların keza
toplanması konusunda yapılacak en büyük hamlelerden
birisidir.
Tabii,
ülkemiz, su kaynaklarının korunması yönündeki
hukuki düzenlemelerin en önemlilerinden birisi olarak Su
Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’ni görmektedir. Bu konuda
da gerekli çalışmalar yapılmış,
bildiğiniz gibi Yönetmelik tadil edilmiş ve Başbakanlığa
gönderilmek üzere düzenledik Su Kirliliği Kontrol
Yönetmeliği’ni.
Yalnız, bu
arada bir hususu belirtmemde fayda var. Bazı
milletvekillerimiz ülkeler arasında çevreyle ilgili
sıralamalar yaptılar. Ancak, bu konuda en
sağlıklı veriler, OECD tarafından yayınlanan
çevreyle ilgili kriterlerdir. Şimdi, özellikle çevre
konusunda ülke sıralaması olarak, OECD çevre
göstergelerine göre -bakın, rakam veriyorum- 2003
yılında Türkiye 98’inci sırada iken 2006
yılına gelindiğinde 45’inci sıraya
yükselmiştir. Bu, gerçekten takdire şayan bir husustur. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz daha ben çevresel
etki değerlendirmesi ve çevre düzeni planları,
faaliyetleri hakkında çok kısa bir bilgi vermek
istiyorum. Aslında sadece Bakanlığımızla
alakalı bir konunun dahi saatlerce anlatılmasıyla
ancak açıklanabilir. Ama, ben çok kısaltarak sizlere
özetlemek istiyorum.
Ülke
genelinde 51 ilin 1/100.000’lik çevre düzeni planlarının
2007 yılı sonunda hazırlanması
hedeflenmiştir. Bu noktada da aşağı yukarı
hazırlıklarımız bitti, hedefimize
ulaştık. Ancak, kalan illerle ilgili çalışmalar
devam ediyor. Özellikle, 2008, 2009 yıllarında
hazırlanması hedeflenen diğer çevre düzen planlarıyla
biz ülkenin hemen hemen yaklaşık yüzde 65-70’ine
yakınının çevre düzen planlarını
tamamlamış olacağız ki, bu gerçekten çok önemli.
Bilhassa, bu çevre düzeni planlarının
tamamlanmasına ben çok büyük ehemmiyet veriyorum. Çünkü,
bunları tamamlamadığımız zaman maalesef
arazi kullanımında yanlışlar olabiliyor. Mümbit
araziler birtakım sanayi tesisleri tarafından işgal
edilebiliyor. Bunu önlemek için mutlaka çevre düzeni planlarının
kısa zamanda tamamlanması şarttır. Hedefimiz,
2010 yılına kadar bütün ülkemizin çevre düzeni
planlarını hazırlamaktır. Özellikle, bu
maksatla…
Bir de şunu
belirteyim: Biz, şu anda coğrafi bilgi sistemini
Bakanlıkta geliştirmek için büyük bir yarış içine
girdik. Özellikle, Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğümüz, Orman Genel Müdürlüğümüz ve
Ağaçlandırma Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüklerimiz
şu anda coğrafi bilgi sisteminin bütün tabakaları
dediğimiz, katmanları dediğimiz katmanlar,
başta harita katmanı, akarsular, göller, sulama
sistemleri, arazi, ormanların dağılımı,
bütün bunları en güzel şekilde, bilgisayar ortamında
olacak şekilde, görecek şekilde düğmeye basınca,
böyle bir teknolojiyi bir an önce tamamlamak için talimat verildi.
Bu konuda da 2008 yılı bizim için hedef yıldır.
Özel Çevre
Kurumu ile ilgili de kısa bir bilgi arz etmek istiyorum:
Özellikle Türkiye’de 14 adet özel çevre koruma bölgesi bulunuyor.
Bunlarla ilgili -her birisinin ismini vermeyeyim ama- katı
atık tesislerinin bertaraf tesisleri yanında atık su
arıtma tesisleri, özellikle pek çok özel çevre koruma bölgesinde
bunlar yapıldı ve bunlar Kurum’umuz tarafından
izlenmektedir, onu da özellikle belirteyim.
Meteorolojik
gözlem ve teknoloji geliştirme faaliyetlerinde de gerçekten
önemli adımlar atılıyor. Gözlem sistemlerinin
modernizasyonu, tahmin ve erken uyarı sistemlerinin
geliştirilmesi, bilişim altyapısının
geliştirilmesi ve meteorolojik rasatlarda ar-ge
projelerine ağırlık verilmesi, ayrıca,
uluslararası alanda meteorolojik görünürlüğün
artırılması ana hedefler olarak seçilmiştir.
2007
yılı içinde gözlem sistemlerinin modernizasyonu için
havaalanlarına kurulacak olan -bir milletvekilimiz
belirtmişti- 24 adet otomatik meteoroloji ölçüm ve raporlama
istasyonunun alım projesinde ihale tamamlandı.
İstasyonların kurulmasına en kısa sürede
başlanacak. Yalnız, daha önceki ihalenin iptal edilmesinin
sebebi Sayın Bakanımız tarafından yeterli…
Daha önceki Bakanımız Sayın Osman Pepe
tarafından, ihalede yeteri kadar katılım
olmadığı, rekabetçi şartların
sağlanmadığı cihetiyle iptal edilmiştir,
yeniden ihale edildi.
BİHLUN
TAMAYLIGİL (İstanbul) – ATV ihalesini de örnek
gösterseniz ya, yeterince katılım
olmadığı…
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ülkemizin doğu
bölgelerini kapsayacak 150 adet AVOS otomatik meteoroloji
istasyonunun kurulması projesinde de ihale tamamlandı,
onu da özellikle belirtmek istiyorum.
Bir de,
değerli bir milletvekilimiz sormuştu, “Sadece,
Meteoroloji Genel Müdürlüğü hava tahminlerinde mi
bulunuyor, yoksa, diğer kurum ve kuruluşlarla, misal
olarak, kuraklık, tarım faaliyetleri veya turizm, spor
faaliyetleri, enerji gibi konularda da bilgi veriyor mu?” diye.
Hakikaten, şu anda, Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü bütün bu kurumlarla, Sağlık
Bakanlığından Devlet Su İşleri, Tarım
Bakanlığımıza kadar bütün kurumlarla ortak
çalışmalar yapılıyor. Misal olarak, 2006-2007
yılındaki kuraklıkla alakalı bütün kurumlar
olarak toplantı yaptık ve çiftçilerimizin tamamı
kuraklık olacak bölgelerde ikaz edildi; kuraklığa
karşı dayanaklı, az su isteyen birtakım ürünlerin
ekilmesi sağlandı.
Devlet Su
İşleri, tabii, ülkemizin en büyük kurumlarından
birisi.
Burada tabii,
kısaca Devlet Su İşlerinin faaliyetlerinden de
bahsetmek istiyorum. Özellikle şu ana kadar, biliyorsunuz,
ülkemizde 8,5 milyon hektar ekonomik sulanabilir bir alan var;
bunun ancak 5,1 milyon hektarı sulanabildi, geri kalanı
da sulanacak.
Özellikle
şunu belirtmek istiyorum: GAP’tan bahsedildi, GAP’taki
faaliyetlerin durduğundan. GAP’taki faaliyetler
durmadı, bilakis arttı. Bakın, GAP konusu olduğundan,
yirmi yıl öncesinden 2003 yılına kadar GAP’ta sulanan
alan miktarı -bakın, rakamı tam olarak veriyorum-
sadece 175 bin hektar. Hâlbuki biz ise özellikle sulama
sistemlerini de tamamen modernize ederek, iptidai sulama
sistemlerini terk ederek, Yaylak ve Bozova’da olduğu gibi,
kapalı, otomatik, modern sulama sistemleri olmak üzere,
bunları tamamen işletmeye açtık ve 2003
yılından 2006 yılı sonuna kadar sulamaya açılan
miktar 90 bin hektardır. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Şu anda, sayın milletvekillerimiz iyi
biliyor, yaklaşık olarak 100 bin hektarlık alan da
inşa hâlindedir. Bunu da en kısa zamanda
bitireceğiz. Bakın, GAP’ta göreceksiniz, yeni
metotlarla, özel sektörü de devreye sokmak suretiyle, çok
hızlı bir şekilde sulama tesislerini bitirmek
istiyoruz.
Sadece GAP’ta
değil, şu anda KOP olarak bilinen ve ismi âdeta unutulan -KOP
dedikleri, Konya Ovası Projesi- bir projeyi hayata geçirdik,
kısmen geçirdik. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bakın, sayın milletvekillerimiz
biliyor. Derebucak Profesör Doktor Yılmaz Muslu
Barajı’nı -kırk bir yılda bitecekti-
yıldırım hızıyla açmadık mı 6 Temmuz
2007 tarihinde değerli milletvekilleri?
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Seçime yetişmesi gerekiyordu!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ayrıca, Suğla
Depolaması’nı bitirmedik mi? Beyşehir’e 135 milyon
ton su verecek Gembos Derivasyonu’nu tamamlamadık mı?
Mavi Tünel’in temeli atılmadı mı?
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Bizim Karaçal Barajı ne oldu?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bütün bunlar yapıldı.
İnşallah, süratli bir şekilde
tamamlayacağız.
Bir de, çok
değerli bir milletvekilimiz şundan bahsetmişti,
denildi ki: “DSİ’nin bütçesi azalıyor yıllara göre.”
Evet, 2007 yılı bütçesine göre,
baktığımız zaman, 2008 yılı bütçesinde
bir miktar azalma var, ama bu azalma, dikkat edin, enerji sektöründe,
yüzde 18,49 enerji sektöründe bir azalma var. Ancak, lütfen, şu
anda 1,37 milyar YTL’lik enerji sektörüne, 2 milyar da bizim akıl
edip de ortaya koyduğumuz bir çalışmanın
neticesinde, özel sektörün inşaatlarını da devreye
sokarsanız, yatırımların çok daha
arttığı anlaşılır.
Bakın,
daha önce, 2003 yılında, ben Devlet Su İşlerine
geldiğim zaman hidroelektrik potansiyelinin sadece üçte 1’i
kullanılıyordu, hatta bana göre dörtte 1’i. Ama, bu
boşa akan suları değerlendirmek maksadıyla bir
yönetmelik çıkardık. Yönetmeliğin adı Su
Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği. Bu
Yönetmelik sayesinde, bakın değerli milletvekillerim,
şu ana kadar 1.766 adet hidroelektrik santrali ilan ettik. Bunun
1.149 adedine müracaat edildi. Yani, bu da yaklaşık 16 bin
megavat, yani yaklaşık 40 milyar kilovat saatlik bir
enerji üretimini özel sektör devreye girecek. Bir başka
ifadeyle, yaklaşık 22 milyar dolarlık, devletin
yapacağı yatırımı özel sektöre yüklemiş
olduk. Bunlar şöyle, bunlar rekabet şartlarında
oluyor. Hatta birden fazla olursa katılım payı
alıyoruz.
RASİM
ÇAKIR (Edirne) – Özel sektör yabancı sermayeyle yapar onu.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Katılım
paylarımız da şu ana kadar 500-600 milyon dolara da
yaklaştı, hazineye gidiyor ve bunlar en fazla kırk
dokuz yıla kadar kullanacaklar, bilabedel devlete teslim
edecekler. Zaten biz kırk dokuz yıla kadar
yapamıyorduk, çünkü, şimdiye kadar yapılan üçte 1.
Elli yılda üçte 1 yapılırsa geri kalan üçte 2’si kaç
yılda yapılır? Yüz yılda. Biz, kırk dokuz
yılda yapılacak işi bilabedel olarak
işletiyoruz ve devredecek. Bu da altı yedi yıl içinde
tamamlanacak, en geç altı yıl içinde tamamlanacak. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Tabii,
söylenecek çok şey var. Özellikle, “Niye bu bütçe az?” Bütçenin
az olması önemli değil, acaba verilen bütçeyle ne kadar
iş yapıyoruz, ona bakmak lazım diye düşünüyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Bakın,
Başbakanlık da inanmadı, bir rapor istedi kuruşu
kuruşuna, 2003-2005 yılları arasında en çok tasarruf
yapan kurumlar arasında Devlet Su İşleri ödül
aldı. Nasıl aldı? 3,2 katrilyon Türk lirası
tasarruf ettik. İşte, o yatırımları… Yani
biz olmasaydık o paralar gidecekti, biz onu aldık,
milletimize hizmet olarak sunduk. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Ve 366 tesis
açtık. 111’i baraj ve gölet. Hatta, bütün milletvekillerimizi
davet ediyorum, 16 Aralıkta Sayın
Başbakanımız 19 adet büyük tesis açacak
Ödemiş’te. Ödemiş’e bütün milletvekillerimizi
bekliyoruz.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – 3 büyük şehir susuzluktan kırılıyor,
onlardan bahset biraz da!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hatta, bir barajda da su
tutulacak -sayın milletvekilimiz sormuştu, o
milletvekilimiz de Çanakkale milletvekilimizdi bildiğim
kadarıyla- o barajda da su tutacağız.
Dolayısıyla, 19 tane büyük tesis, takriben 1 katrilyon,
yani 1 milyar YTL’lik tesis açacak, hepinizi davet ediyoruz
efendim.
Ormancılık
faaliyetleriyle ilgili, sürem kalmadı, sadece şunu
belirteyim. Ormancılık faaliyetlerinde sadece şunu
belirtmemde fayda var…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Bakan, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız efendim.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hemen özetleyeceğim.
Şu anda, 2
milyon 300 bin hektarlık alanı ağaçlandırmak üzere
bütün kurum, kuruluşlar, yediden yetmişe kadar bütün
milletimizin evlatları seferber oldu ve 2012 yılı
sonuna kadar tam 2,5 milyar ağaç yetiştireceğiz. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Zaten bütün
milletvekillerimize de Atatürk Orman Çiftliği’nde bir alan
ayrıldı, hepinizin adına ağaç var. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Evet,
şimdi, efendim, tabii, burada daha anlatılacak çok
şey var. Bazı suallere arada cevap vereceğim.
Son olarak, biz
büyük hedefler koyduk. Bu hedefleri
başaracağımıza inanıyorum. Tabii, bütün
milletvekillerimizden destek istiyoruz. Su, orman, çevre gibi
konular özellikle partiler üstü konulardır. Dolayısıyla
bütün vekillerimizin desteğini talep ediyorum.
Saygılar
sunuyorum, hayırlı olmasını diliyorum.
Sağ olun,
var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Sayın Bakan, Mavi Tünel Projesi’ni iptal edin, Göksu
Deltası yok olacak.
BAŞKAN –
Söz sırası, aleyhinde, Niğde Milletvekili Sayın
Mümin İnan’a ait.
Buyurun
Sayın İnan. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika Sayın İnan.
MÜMİN
İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; Çevre ve Orman
Bakanlığının bütçesiyle ilgili şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum.
2008 merkezi
yönetim bütçesinde hedeflenen 171,2 milyar YTL vergi gelirinin
yüzde 33’ü gelir ve kurumlar vergisi gibi doğrudan ödenen
vergilerden, yüzde 67’si ise KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerden
hedeflenmektedir. AB ülkelerinde bu oran yüzde 30’un biraz
üzerindeyken, ülkemizde yüzde 70’lere dayanmaktadır. Bu gibi
dolaylı vergiler, sonunda tüketiciye
yansımaktadır. Yani, kısaca, bu vergiler kazanç
sağlayanlar tarafından değil tüketiciler
tarafından ödenecektir.
Ayrıca,
2008 bütçesinde 33,3 milyar YTL vergi dışı gelir tahmin
edilmektedir. Bu tahmin de çok yüksektir. Çünkü, büyük
işletmelerin önemli bir kısmı geçen dönemde
özelleştirilmiştir. Sonuçta 17,8 milyar YTL tahmin edilen
2008 yılı bütçe açığı… Ya da öngörülenden
daha yüksek olacaktır. Varlıklı ve yoksulun aynı
oranda ödediği KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerden bu
açık kapatılmaya çalışılacaktır.
Ülkemizdeki gelir dağılımı ve vergi ödeme
adaletsizliğinin devam edeceği görülmektedir.
Bütçede
öngörülen giderlerin ise yaklaşık yarısını
iki gider kalemi oluşturmaktadır. Bunlar, personel
giderleri ve faiz giderleridir. Devletten maaş ve ücret alan,
sayıları 2 milyon 600 bine ulaşan memur ve kamu
işçisi sayısına karşılık bütçeden faiz
geliri alanların sayısı bunların yüzde 1’i kadar
bile değildir. 2008 bütçesinde personel için 48,7 milyar YTL,
buna karşılık faiz ödemeleri için 56 milyar YTL
ayrılmıştır. Bütçeden ayrılan kaynağa
bakıldığında, bu yüzde 1’den daha az olan kesimin
bütçeden aldığı pay çok daha fazladır. Açıkça
görülüyor ki, 2008 bütçesi önemli oranda faizden rant sağlayan
iç ve dış sermaye sahiplerine gidecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlık bütçesi
geçen yıla oranla yaklaşık 5,5 artırılarak 1
milyar 21 milyon 925 bin YTL olarak tahmin edilmektedir. Kasım
2007 sonu itibarıyla yıllık enflasyonun yüzde 8,4
olduğu göz önüne alınırsa, bütçenin reel olarak yüzde 3
oranında küçüldüğü görülecektir.
Orman Genel
Müdürlüğünün toplam 614 milyon 625 bin YTL olan bütçesinin ise
üçte 2’sinden fazlası personel ve diğer cari giderlere
gitmekte, Orman Koruma ve Yangınla Mücadele Daire
Başkanlığı ile orman bölge müdürlüklerine ancak
hizmet için sarf edebileceği 191 milyon YTL kalmaktadır.
Anayasa’mızın
56’ncı maddesinde “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi
geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve
çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların
ödevidir.” denilmektedir.
4856
sayılı Kanun’un amacına
bakıldığında, çevrenin korunması ve
iyileştirilmesi, doğal kaynakların en uygun ve
verimli şekilde kullanılması ve korunması,
ormanların korunması, geliştirilmesi ve orman
alanlarının genişletilmesi amaçlanmış,
aynı Kanun’un 2’nci maddesiyle bu görev, amaçların
gerçekleştirilmesi görevi Çevre ve Orman
Bakanlığına verilmiştir.
Bu bütçeyle
devletin bu ödevleri yerine getirmesi mümkün görülmemektedir.
Son yıllarda küresel ısınmanın da etkileriyle
giderek artan çevre sorunlarına bu bütçeyle nasıl çözüm bulunacağı
büyük bir soru işaretidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
geçtiğimiz kasım ayı başlarında
ağaçlandırma seferberliği
başlatılmıştır. Gerekliliğine
inandığımız ve gerçekleşmesi için her türlü
desteği vermeye hazır olduğumuz bu projenin yerel
yönetimler ve vatandaşlarımızdan gelecek
yardımlarla beraber, bu faaliyetin önemine binaen ana
maliyetin Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesine ödenek
konulmak suretiyle merkezî Hükûmet tarafından
karşılanması gerekmektedir. Yerel yönetimlere
projede gerçekleştirecekleri çalışma için kaynak
aktarılması gerekmektedir.
Ülkemizde
zaman zaman başlatılan ağaçlandırma
seferberliklerinden istenilen başarı elde
edilememiştir. Bunun sebebi de ağaç dikiminden sonraki
bakım döneminde gerekli itinanın gösterilememesidir.
Ağaç dikmek önemlidir, ama onu yaşatmak ondan çok daha
önemlidir. Ağaçlandırma seferberliği
başlatılmışken gündeme gelmesi muhtemel 2/B’nin
de yeniden gözden geçirilmesi bu anlamda daha uygun
olacaktır.
Ayrıca,
yeni anayasa taslağında ormanların özelleştirilmesi
konusu ülkemiz için de oldukça tehlikeli bir konudur. Çevreyle
ilgili hususların AB’ye üyelik sürecindeki müzakerelerin
en önemli bir ayağını teşkil edeceği bellidir.
Özellikle mevzuat uyarlama çalışmalarımızın
yanında uygulamaya yönelik çalışmalarımız
da artarak sürdürülmelidir.
İllerin
katı atık ve sulama suyu arıtma tesislerinin bir an
önce hayata geçirilmesi için merkezî Hükûmetin desteğine
ihtiyaç vardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın İnan, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız efendim.
MÜMİN
İNAN (Devamla) – Peki, efendim.
İllerde
Bakanlıkça hazırlatılan çevre düzenleme imar
planlarının yerel yönetimlerin uyarıları
dikkate alınmadan yapıldığı ve bunlara
itirazların konu edildiği bilinmektedir. Bu konuda yerel
yönetimlerin talep ve uyarılarının dikkate
alınması gerekmektedir.
Niğde
Üniversitesi, arıtma tesisi olmadığı için
atık sularını Akkaya Barajı’na
bırakmaktadır. Üniversitemize arıtma tesisi için
mutlaka bir ödenek verilmelidir.
Ülkemizde yaz
aylarında karşılaşılan ve herkesin içini
sızlatan en önemli çevre felaketi, dikkatsizlik sonucu, terör
örgütünün sabotajları veya rant peşinde
koşanların sebep olduğu orman
yangınlarıdır. Özellikle birinci hedef olarak, orman
yangınlarının başlangıç anında tespit
edilmesi ve süratle müdahale edebilmek için havadan yangın
söndürme imkânlarının artırılması
gerekmektedir.
Sayın
Başkan, değerli
milletvekilleri; ekonomik kalkınmamızı
sürdürmeye çalışırken, çevre dostu projelerin
geliştirilmesini teşvik etmeliyiz. Unutmayalım ki
bugün yaşadığımız çevrede gelecek
nesillerin hakkı vardır. 2008 yılı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın İnan.
MÜMİN
İNAN (Devamla) – Ben teşekkür ederim efendim.
Bütçenin
hayırlı olmasını temenni ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, on birinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi
sorulara geçiyoruz.
İlk soru
sahibi, Sayın Paksoy.
Buyurun
Sayın Paksoy.
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Tarım Bakanımıza sormak istiyorum birinci sorumu:
Bakanlığınızca desteklere ayrılan para 2008
yılı desteklerine yetmeyecektir. İlaveten 2007
yılında ödenemeyen miktar da devredecek, bu durumda 2008
yılından 2009 yılına devredecek destek
miktarı artarak devam edecektir. Bu konuda bir açıklama
yapar mısınız.
Sayın
Çevre ve Orman Bakanıma sormak istiyorum:
Kahramanmaraş’ta Devlet Su İşlerince 1998
yılında programa alınan Kılavuzlu
sulamasının fiziki gerçekleşmesi yüzde 9, yine
Adatepe Barajı inşaatı 1995 yılında programa
alınmış, fiziki gerçekleşmesi yüzde 55’tir. 2007
ile 2008 yılları arasındaki yatırım bütçesi yüzde
10,5 azalmıştır. Bu, Devlet Su İşlerinin bütçe
talebinin yüzde 24’üne tekabül etmektedir. Bu tabloya göre her iki
tesisi kaç yılda bitirmeyi düşünüyorsunuz?
Üçüncü sorum:
Yatırımcı kuruluşlarda teknik personel
arasında ücret dengesi giderek bozulmaktadır.
Örneğin, DSİ’de çalışan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Paksoy.
Sayın
Korkmaz, buyurun.
SÜLEYMAN
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, sorum her iki
Sayın Bakana da olacak: Isparta merkezi ile Deregümü köyü
sınırı arasında kalan yaklaşık 2.500
dönümlük tarımsal alan organize tarım bölgesi olarak
planlanıyor. Bu alanda kesme çiçek, sera domatesi ve tonlarca
üzüm ve gül üretiliyor. 2008 Martında proje kapsamında
damlama sulama suyu hedefleniyor iken AKP’li Isparta
Belediyesinin Ağustos 2007’de aldığı bir kararla,
2.500 dönüm arazi üzerindeki “tarımsal karakterliği”
statüsü kaldırılarak yapılaşmanın önü
açılmıştır. Tarım arazilerinin
korunacağı iddiasını sıkça dile getiren
Bakanlığınızın bu konudaki tutumu ne
olacaktır? Deregümü köyünde yapılan mini referandumda
yüzde 90 oranında “imara hayır” oyu çıkmıştır.
“Milletimiz referandumlara alışsın artık.” diyen
bir Hükûmetin Bakanı olarak, referandum neticesi olan
köylünün rızasına uymayı düşünüyor musunuz?
Artvin
Yusufeli’ndeki baraj yapımı nedeniyle, zaten küçük
arazilere sahip köylülere, gerek kamulaştırmada
gerekse zirai desteklerde pozitif bir ayrımcılık
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Buyurun
Sayın Işık.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Sayın Tarım Bakanım:
1)
Bakanlığınızda müdür, müdür
yardımcısı ve şube müdürü olarak görev yapan
teknik personelin ücreti, aynı diplomaya sahip
diğerlerine göre yaklaşık 200 YTL daha düşüktür.
Gerek bunların gerekse Bakanlığınız çalışanlarının
ücretlerinin iyileştirilmesi için bir girişiminiz
olmuş mudur?
2)
Bakanlığınız üst düzey yöneticisi olarak ziraat
mühendisi ve veteriner hekim dışında hangi
görevlerde, kaç kişi çalışmaktadır?
3) Kamuoyuna
tarım ve gıda bakanlığı tasarısı
olarak sunulan yeni tasarıda tarım uzmanı
statüsünde ziraat mühendisi ve veteriner hekimler
dışında diğer meslek gruplarının da yer
almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
4) Sulu
tarım yapılan bölgelerimizde yanlış ve
aşırı sulama nedeniyle çoraklaşmaya
başlayan tarım arazilerinin ıslahı konusunda
hangi biriminiz nasıl bir çalışma yürütmektedir, bu
konuda hangi tedbirler alınmıştır?
5)
Tarımsal üretimin önemli bir girdisi olan traktör ve tarım
iş makinelerinin daha verimli kullanılması
amacıyla makine birlikleri oluşturulmasını
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık.
Buyurun
Sayın Asil.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin)– Sayın Başkanım, sıralamada
Hakan Coşkun Bey’in ismi var.
BAŞKAN –
Sayın Asil var evvela, ondan sonra Sayın Coşkun’u
alacağız.
Sayın Asil,
konuşacak mısınız, soru soracak
mısınız?
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Sayın Coşkun’a geçin efendim.
BAŞKAN –
Peki, o zaman.
Buyurun
Sayın Coşkun.
HAKAN
COŞKUN (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Bakanıma sormak istiyorum: Gelişmiş ülkelerde
destekleme politikaları dedikleri zaman, tarımsal
ürünlerinde çiftçiyi korumak için taban fiyatının
belirlenmesinde de bir önlem alırlar. Ben iyi biliyorum ki, AKP
İktidarı zamanında, 2002-2006 yılları arasında,
sırf buğday üreticisine verdikleri zarar 4,5 milyar YTL,
yani bir yandan verirken bir yandan almışız. Bundan
sonraki dönemde buna bir tedbir almayı düşünüyor
musunuz?
Bir de,
Tarım Bakanlığının yeniden yapılandırılması
kanun tasarısında, ziraat mühendisleri,
veterinerlerin yanında dört yıllık fakülte
mezunlarına da tarım uzmanı kadrosu verilmesi
düşünülüyor. Yani, bir ziraat mühendisi olarak benim biraz
zoruma gidiyor bu. Daha önce yapıldığı gibi, APK
uzmanlığı vardı bizde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Çalış.
HASAN
ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım,
aracılığınızla birinci sorum Tarım
Bakanımıza, diğer sorularım da her iki
Bakanımızla ilgili.
Soru 1)
Türkiye’de tarım kredi kooperatifleri borçları
nedeniyle ve sulama suyu elektrik borçları nedeniyle
hacizlik olan çiftçilerimizin sayısı nedir? Bu borçlarla
ilgili çözümünüz nedir?
Soru 2)
Hükûmetimizin uyguladığı politikalar nedeniyle
küçükbaş hayvan yetiştiriciliği sekteye
uğramıştır. Örnek: Karaman Ayrancı Berendi
köyünde beş yıl önce 40 binin üzerinde koyun varken, bugün
10 binin altındadır. Merkez Kızılca’da 10 binin
üzerinde kıl keçisi varken, bugün binin altındadır.
Gerçi, kıl keçiciliğinde ormancılarımızın
kestiği cezalar da etkilidir. Türkiye genelinde böyle
yerlerdeki çiftçilerimizin geçimini sağlaması için
alternatif çözümünüz nedir?
Soru 3)
Türkiye’nin pek çok yerinde olduğu gibi Karaman merkezin pek
çok köyünde, Ermenek, Başyayla, Sarıveliler ve
köylerinde çiftçilerimizin yıllardır tarım
yaptığı araziler tapulamaya geçerken orman arazisi
kaydedilmiştir. Bu köylülerimizin karınlarını
nasıl doyuracağını açıklar
mısınız?
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Buyurun
Sayın Ertuğrul.
OSMAN
ERTUĞRUL (Aksaray) – Sayın Tarım Bakanına sorum:
Aksaray merkez
ve Eskil ilçelerinin civarında, hayvancılıkta her
aileye 50 koyun projesi neticesinde 300 liradan koyun verdiniz,
şimdi koyun 150 milyon civarında. Vatandaş bunu
ödeyemedi, 15 milyar olan ödeyecekleri, faizleriyle 30-35 milyara
çıktı, icralık oldular. Çoğu mal bildirimini
bilemediğinden ve mal bildirimi vermediğinden hapis
cezası alıyor. Bunları nasıl çözeceksiniz, ne
çare düşünüyorsunuz?
Bir de sulama
sularıyla ilgili enerji alacaklarından dolayı
köylüler şu anda haciz işlemleriyle karşı
karşıya. Aksaray, Niğde, Nevşehir yöresinde bu
vatandaşlara da şu anda haciz işlemleri
başlatılmış durumda. Acaba bunları nasıl
çözmeyi düşünüyorsunuz?
Sayın
Orman Bakanımıza…Gerçi Orman Bakanımız…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler efendim.
Soru sorma
süresi bitmiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, hep MHP’li
arkadaşlarımız sordular. Hiç olmazsa bir tane de ben
sorayım.
BAŞKAN –
Sayın Genç, sesinizi özlemiştim. İyi ki
kalktınız.
Sayın
Bakan, buyurun.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, 2008 yılı bütçesinde
tarımsal desteklemeler için öngörülen miktar 5 milyar 376
milyon YTL. Biz 5 milyar 376 milyon YTL’lik desteği
çiftçilerimize projeler… Bunların bir kısmı tabii,
proje karşılığında, bir kısmı üretim
karşılığında ödeniyor. Esasen, biz
doğrudan gelir desteği sistemini -biraz önce
konuşmamda da söyledim- adil bulmadığımız
için ve Türkiye'de tarımsal sisteme üretim açısından
katkısı olan değil zarar veren bir sistem olduğu
için zaten değiştirdik. Yani, desteklerimizin büyük bir
kısmını prim şeklinde ve üretim ve
verimliliğe dönük olarak ödüyoruz. Dolayısıyla,
şu anda bizim 2008 bütçesinin yetmeyeceği ve 2009’a
bunların aktarılacağı yönünde kesin bir hükümle
hareket etmemiz, peşin bir hükümle hareket etmemiz doğru
değildir. Biz, zaten -biraz önce konuşmamda da söyledim-
desteklerimizde, destekleme politikamızda
verimliliği esas alan, üretimi destekleyen, arz açığına
sahip olduğumuz ürünlere daha öncelik vermek suretiyle,
birtakım projelere öncelik vermek suretiyle 5 milyar 400
milyon YTL’lik kısmı kullanacağız ve eğer
yetmezse ilave kaynak arayışlarına gideceğiz.
Sayın
Nevzat Bey’in, Isparta Milletvekilimizin, Isparta’da 2.500 dekar
araziyle ilgili olarak söylediği, belediye tarafından
bunun amaç dışına çıkarıldığı
veya konu dışına çıkarıldığı
yönünde bir beyanı oldu. Tabii, Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanunu bu konulardaki düzenlemeleri
belirlemiştir. İllerde toprak koruma kurulları var.
Bunlar yetkilidir hangi arazinin, ne şekilde… Eğer, bir
tarımsal amaç dışında kullanılacaksa onlar
bunu incelerler, kamu yararı o şekilde görülürse
mahallindeki kurul -ki bu kurulda hem sivil toplum
kuruluşlarının hem ilgili bütün kamu
kuruluşlarının temsilcileri var- oturur, kararını
verir, değerlendirmesini yapar.
Unutmayın
ki AK Parti Hükûmeti Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanunu’nu çıkarmıştır ve bu Kanun’u da tarım
topraklarını korumak, sınıflandırmak, arazi
kabiliyet sınıflarına göre, verim kabiliyetlerine
göre bunları değerlendirmek maksadıyla çıkaran
biziz ve bunun uygulanmasının da en iyi şekilde
takipçisi yine AK Parti Hükûmetidir.
Sayın
Işık’ın sorusu: “Teknik personelin maaşı
daha düşüktür. Bu konuda herhangi bir çalışmanız
var mı?” Evet, var. Bizim, Maliye nezdinde, Hazine nezdinde,
Hükûmet nezdinde Türkiye’deki tüm teknik elemanların,
“eşit işe eşit ücret” prensibi çerçevesinde benzer
işleri yapanların aynı ücreti alması yönünde
çabalarımız var.
“Üst düzey
mühendis ve veteriner dışında kaç kişi var?” Neyi
kastetti bilmiyorum, tabii çok kapalı bir soru. Fakat, burada
kanunların öngördüğü, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’na…
BAŞKAN –
Sayın Bakanım üç dakika kaldı Sayın
Eroğlu’na. Devam ediyor musunuz?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) – Diğer sorulara ben yazılı olarak
cevap veririm.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Kılavuzlu
sulaması ve Adatepe Barajı’yla alakalı sorusu
vardı Sayın Milletvekilimiz Paksoy’un.
Şimdi,
efendim, Kılavuzlu sulaması aslında 1998
yılında ihale edilmiş olup 2007 yılında 5
milyon YTL ödenek ayrıldı. Ayrıca -bu hakikaten çok
önemli, Kılavuzlu sulamasının çok önemli
olduğunu ben de kabul ediyorum- bu sene 5 milyon YTL de ilave
ödenek verildi, 10 milyon YTL’ye ulaştı. İnşallah,
önümüzdeki yıllarda bu Kılavuzlu’ya büyük önem
vereceğiz. 2010-2011 yıllarında bitirmeyi
planlıyoruz.
Adatepe
Barajı’na gelince: Adatepe Barajı’nda fiziki
gerçekleşme yüzde 45. Ancak, bildiğiniz gibi,
gerçekleşmesi yüzde 50’den düşük olan bazı
yatırım projeleri, ilerlemiş olan projelerin önü
açılsın, bir an önce bitsin diye 2003 yılında iz
ödenek hâlinde bırakılmıştı. Ancak, biz bu
sene, Devlet Planlama Teşkilatına iz ödenekten Adatepe’nin
çıkarılması için teklif ettik.
Sayın
Milletvekili Mümin İnan Beyefendi, özel bütçeden
ormancılık yatırımlarına ayrılan
payın düşük olduğunu belirtmişti. Bir kere, Orman
Genel Müdürlüğü ormancılık yatırımlarının
tamamını döner sermaye bütçesinden yapmakta. Bu bütçe de
2008’de 1 milyar 340 milyon YTL’dir. Önemli bir miktar
ayrılıyor. Tabii, döner sermaye bütçesi burada gözükmediği
için, ciddi bir rakam.
Sayın
Işık, Artvin’deki Yusufeli Barajı ve diğer
barajlarla ilgili pozitif ayrımcılık
yapılacağından bahsetti. Tabii, pozitif
ayrımcılıktan ziyade adalet noktainazarından
oradaki toprak çok kıymetli. Hatta, biliyorsunuz, bir tarihte
birisi mahkemelik olmuş komşusuyla “Benim arsam
çalındı.” demiş. Hâkim de
şaşırmış, nasıl çalınıyor arsa?
Çünkü, orada toprak sırtlarla taşınarak, dar bir
vadide alan teşkil edildiği için önemli.
Dolayısıyla bunu dikkate alıyoruz zaten. Onları
mağdur etmeyeceğiz.
Bunun
dışında, Sayın Milletvekilimiz Ahmet Küçük
“Taşoluk Barajı’nda ne zaman su tutulacak?” dedi. Su
tutulacak tarihi söyledim. Önümüzdeki Pazar günü, 16
Aralık’ta su tutulacak, sizi de davet ediyoruz.
Umurbey
sulamasına önem veriyoruz. 2008 yılı için 3 milyon YTL
ödenek ayrıldı. Umurbey gerçekten önemli.
Suakacağı
Barajı, Tunca projesiyle alakalı olarak Bulgar
Hükûmetiyle bütün ortak görüşmeler yapıldı. Ancak,
teknik görüşmeler ki gerçekleşme… Bunlarla ilgili iki
protokolü, ben, bizzat Devlet Su İşleri Genel Müdürüyken
imzaladım geçen yılın sonunda. Şu anda
hükûmetler arası ikili iş birliği anlaşması
imzalanması gerekiyor. Taslak olarak Bulgar Hükûmetine
gönderildi. Başbakanımız da özel olarak bunu takip
ediyor. İnşallah, önümüzdeki yıl da bunu
gerçekleştirmek için elimizden gelen gayreti sarf
edeceğiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Bakan, süre tamamlandı.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ama, bu, sadece bize
bağlı değil, Bulgar Hükûmetine de bağlı.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Şimdi,
sırasıyla, on birinci turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım:
Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı 2008 Yılı
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
17- TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1.– Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 58.684.350
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 494.160
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 6.698.866.310
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Çevre Koruma
Hizmetleri 490.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 80.210.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 19.741.180
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 30.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 6.888.486.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının 2008 Yılı Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006
Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN –
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Kesin
Hesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 5.923.586.240,00
-
Toplam Harcama : 5.919.999.919,01
-
Ödenek Dışı Harcama : 49.490.425,73
-
İptal Edilen Ödenek : 53.076.746,72
BAŞKAN –
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
17.91- TARIM
REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 3.307.900
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 404.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 38.506.100
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 42.218.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Kesin Hesabı
BAŞKAN –
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 39.475.800,00
-
Toplam Harcama : 21.847.962,92
-
Ödenek Dışı Harcama : 21.545,12
-
İptal Edilen Ödenek : 17.649.382,20
BAŞKAN –
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman
Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
22 - ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1.– Çevre ve Orman Bakanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 482.991.900
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 291.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 1.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 326.486.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Çevre Koruma
Hizmetleri 211.157.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 1.021.925.900
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman
Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Çevre ve Orman Bakanlığı 2006
Yılı Kesin Hesabı
BAŞKAN –
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Çevre ve Orman
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 449.413.246,94
-
Toplam Harcama : 445.080.116,11
-
Ödenek Dışı Harcama : 9.029.785,19
-
İptal Edilen Ödenek : 13.362.916,02
-
Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 1.139.128,08
BAŞKAN –
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Orman Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.17 - ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Orman Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 4.924.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 112.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 609.589.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 614.625.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KOD Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 144.127.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 442.047.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 22.411.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 40.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 608.625.000
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Orman Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Orman Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Kesin Hesabı
BAŞKAN –
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Orman Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 393.306.000,00
-
Toplam Harcama : 410.123.172,22
-
Ödenek Dışı Harcama : 21.510.993,14
-
İptal Edilen Ödenek : 4.693.820,92
BAŞKAN –
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
20.91 - DEVLET SU İŞLERİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 23.322.100
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 677.700
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 10.529.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 3.491.020.100
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
06 İskân ve
Toplum Refahı Hizmetleri 266.713.800
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 293.300
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 3.792.556.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
2006 Yılı Kesin Hesabı
BAŞKAN –
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin
Hesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 3.829.564.308,90
-
Toplam Harcama : 3.666.456.885,20
-
Ödenek Dışı Harcama : 18.274.076,92
-
İptal Edilen Ödenek : 175.305.493,94
-
Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 94.453.211,35
BAŞKAN –
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
22.81 - DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 107.574.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 168.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 720.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 191.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 108.653.000
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabı
BAŞKAN –
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Kesin Hesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 82.574.268,05
-
Toplam Harcama : 73.716.369,85
-
İptal Edilen Ödenek : 8.857.898,20
-
Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 3.708.945,19
BAŞKAN –
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.33 - ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU
BAŞKANLIĞI
1.– Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 4.192.500
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Çevre Koruma
Hizmetleri 24.365.500
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
06 İskan ve
Toplum Refahı Hizmetleri 1.315.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 29.873.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KOD Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 2.020.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 22.497.900
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 1.355.100
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 25.873.000
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN –
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Özel Çevre
Koruma Kurumu
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
-
Genel Ödenek Toplamı : 28.244.000,00
-
Toplam Harcama : 18.466.460,04
-
İptal Edilen Ödenek : 9.777.539,96
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B – C E T V E L İ
(YTL)
-
Bütçe Tahmini : 22.507.000,00
-
Yılı Tahsilat : 22.096.874,41
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, böylece, on birinci turda Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü,
Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığının 2008 yılı bütçeleri
ile 2006 yılı kesin hesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı olmalarını temenni ederim.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.20
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.37
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Murat
ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
35’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Alınan
karar gereğince gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına
geçiyoruz.
1’inci
sırada yer alan, Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
3.- Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/346) (S. Sayısı: 34)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Hükûmet?
Hükûmet de yok.
Ertelenmiştir.
2’nci
sırada yer alan, Sporda Dopinge Karşı
Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Sporda Dopinge Karşı
Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/348) (S. Sayısı:
63) (x)
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Burada.
Komisyon
raporu 63 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde grup adına söz isteyen? Yok.
Şahısları
adına, Sayın Hamza Yerlikaya, Sivas Milletvekili.
Buyurun
Sayın Yerlikaya. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın
Yerlikaya, süreniz on dakika efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, şahsım adına söz
istiyorum.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, grup adına söz talebimiz var.
BAŞKAN –
Grup adına mı?
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, grup adına söz talebimiz
var.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Efendim, şimdi başladı
şahıslar. Biraz sonra… Şahıslar ilan edildi efendim.
AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Başkan, milletvekilimiz bekliyor
kürsüde.
BAŞKAN –
Evet, buyurun Sayın Yerlikaya.
Süreniz on
dakika.
HAMZA
YERLİKAYA (Sivas) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Dopinge Karşı Uluslararası
Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı üzerinde grubumuz adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(x)
63 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Spor
faaliyetleri, günümüzde geniş kitleleri etkileyen,
uluslararası alanda ilişkileri geliştirerek dünya
barışına katkıda bulunan evrensel bir
faaliyettir. Sanayileşme, kentleşme süreci, sporun bir
meslek olarak seçilmesini meydana getirmiştir. Bu
gelişmeler sonucunda, spor bilimsel yöntemlerle incelemeye
alınmış, uluslararası hukuk kuralları ile
düzenlenmiştir.
Doping,
Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) Tıp Komisyonuna
göre, sportif performansı yapay olarak artırmak
amacıyla yasaklı farmasötik
maddelerin alınması ve metotların uygulanması
şeklinde tanımlanmıştır.
Dopingle
mücadele 1956 yılında Fransa’da Doping Komisyonu
kurulmasıyla başlamıştır. 1963
yılında, Avrupa Konseyinde, doping kontrolü
yapılması kabul edilmiştir.
Doping
kontrolü 1968 Meksika Olimpiyatlarında yapılmaya
başlanmışsa da, ciddi anlamda ilk kez 1972 Münih
Olimpiyatlarında yapılmıştır. Ülkemizde
ise, 1993 yılında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
Sportif Dopingle Mücadele Yönetmeliği ile olay yasalaşmıştır.
Dopingin
istenmeyen yan etkileri ve daha önemlisi, kalıcı
hastalıkları ortaya çıkardığı gibi, ani
ölümlere bile sebep olduğu bilinmektedir. Doping kullanan
sporcularda ortaya çıkan yan etkiler şöyle
sıralanabilir: Kişilik bozuklukları, kalp ve
karaciğerde kalıcı hasarlar, intihar etmeye
eğilim ve teşebbüs etmek, bayan sporcularda ses
kalınlaşması, üreme problemi, dikkat
dalgınlığı, algılama, hafıza ve zihin
gücünde ciddi kayıplar ve daha sayamadığım
birçok yan etkileri bulunmaktadır.
Doping
sebebiyle 1950 yılından bu yana 150’den fazla sporcunun
ölümü gerçekleşmiştir. Bu sayı dopingin hız
kazanmasıyla birlikte artışa geçmiştir.
1998’de
Amerikalı 100 ve 200 metrede dünya rekortmeni -hâlâ
rekorları kırılamamıştır- sporcu
Florance Griffith Joyner’ın genç yaşta ölümü de performans
sporcusu iken aldığı doping ilaçlarına
bağlanmaktadır.
Son
yıllarda doping kullanımındaki artıştan
dolayı Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür
Örgütü olan UNESCO’nun himayesinde 2005 yılında hükûmet
temsilcileri tarafından Dopingle Mücadele Sözleşmesi
hazırlanmıştır. UNESCO Uluslararası
Sözleşmesi’nin dopingle mücadele politikasının
yürütülmesinde yasal dayanak oluşturduğu,
dolayısıyla, tüm ülkelerin bu belgeyi kabul etme,
onaylama ve uygulama yükümlülüğünde oldukları, gen
dopinginin en önemli mesele olduğu, sıfır tolerans
politikasından asla taviz verilmeyeceği ve titizlikle
uygulanmaya devam edileceği ve amacın temiz spora devam
edilmesi olduğu vurgulanmıştır.
Ayrıca,
UNESCO Antlaşması’nın WADA Kodu’nun
–kurallarının- uygulanmasının yasal
dayanağı olduğu belirtilerek, bugüne kadar
yetmiş ülkenin bu antlaşmayı kabul ettiği, bu sayının
kısa sürede artmasının ülkeler açısından bir
zorunluluk olduğu, 1 Ocak 2008 tarihine kadar bu
sözleşmeyi kabul etmeyen ülkelere, olimpiyat, dünya
şampiyonaları ve büyük spor organizasyonları
düzenleyemeyecekleri, hatta olimpiyatlara talip dahi
olamayacakları hatırlatılmıştır.
Cezalar
konusunda, WADA Kodu’nda daha dikkat çekici
değişiklikler yapılmıştır. Ulusal
antidoping kurumlarına veya ceza vermeye yetkili yerel
makamlara, cezaları hem artırabilme hem de azaltabilme
inisiyatifi ve esnekliği verilmiştir. İki
yıllık ceza dört yıla kadar uzatılabilecektir ya
da tersine olarak, o suça verilen cezanın ¾’üne kadar azaltma
yapılabilir. Ayrıca, ulusal antidoping kurumlarına,
kendi kurallarına eklemek kaydıyla, doping
suçlarına karşı spordan uzaklaştırmanın
yanı sıra, para cezası da verebilme yetkisi
tanınmıştır, ancak verilecek para cezası
hiçbir şekilde spordan uzaklaştırma süresini
kısaltmayacaktır.
Eğitim
konusu zorunlu hâle getirilerek dopingle mücadelenin bir halk
sağlığı sorunu olduğu, toplumların tüm
kesimlerine yönelik eğitim ve öğretim
programlarının geliştirilmesi, özellikle gençlerin
eğitimi ve eğitim birlikteliğinin
sağlanması amaçlanmaktadır.
Bu
Antlaşma, UNESCO tarafından, her şeyden önce
sporcuların sağlığını korumak
olduğu ve ülkelerin antidoping konusunda yürüttükleri
çalışmaları uyumlu bir hâle getirmek ve hukuki bir
çerçeve oluşturmak amacıyla
hazırlanmıştır.
Bu
Sözleşme’nin evrensel bir niteliği olması nedeniyle
tüm dünya ülkelerini bağlayıcı hükümleri
vardır. Dopingle mücadele amacıyla ülkelerin kendi
antidoping ajanslarını kurma imkânı tanıyan bu
tasarının, başta spor camiası olmak üzere,
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını
temenni ediyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yerlikaya.
Söz
sırası, Abdurrahman Arıcı, Antalya
Milletvekili.
Sayın
Arıcı, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz on
dakika Sayın Arıcı.
ABDURRAHMAN
ARICI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sporda Dopinge Karşı Uluslararası
Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı üzerine söz almış
bulunmaktayım.
Bu kanunun,
bundan sonraki süreçte, yasalaşması sürecinde
katkıda bulunan tüm milletvekili arkadaşlarıma
teşekkür eder, saygılar sunarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Arıcı.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ben söz istiyorum efendim.
BAŞKAN –
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bir dakika beni dinler misiniz?
Efendim, biraz önce Sayın Yerlikaya grup adına
konuştu.
BAŞKAN –
1’inci maddeyi okutuyorum:
SPORDA DOPİNGE KARŞI ULUSLARARASI
SÖZLEŞMEYE KATILMAMIZIN
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 19 Ekim
2005 tarihinde Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve
Kültür Örgütünün bünyesinde kabul edilen “Sporda Dopinge
Karşı Uluslararası Sözleşme”ye
katılmamız uygun bulunmuştur.
BAŞKAN –
Madde üzerinde söz isteyen, MHP Grubu adına Sayın Necati
Özensoy, Bursa Milletvekili.
Buyurun
Sayın Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika Sayın Özensoy.
MHP GRUBU ADINA
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sporda Dopinge Karşı Uluslararası
Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı 1’inci madde hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yarışmak
ve kazanmak insanlık tarihi kadar eskidir.
Yarışmacıların vücutlarını çok iyi çalışan
makinelere çevirecek olan yiyecekleri ve bunların
dozlarını bulmak için çabalamışlardır.
İlaç ve besin ögeleri kullanarak performanslarını
artırmaya çalışarak yarışma
sırasında ilk dopingi gerçekleştiren sporcular
1860'lı yıllarda Amsterdam'daki yüzücülerdir.
İlerleyen yıllarda doping kullanımı diğer
spor dallarında da kullanılmış, ilaç, hatta kokain
ve eroine kadar geniş bir yelpazeye
yayılmıştır. 1988 yılında Kore
Olimpiyatları'nda Kanadalı Sporcu Ben Johnson’un
anabolik steroid kullandığının
anlaşılması spor dünyasında şok etkisi
yaratmıştır. Bu olay, yarışma ve
karşılaşmalarda avantaj kazanmak isteyen dünya çapındaki
sporcuların anabolik steroid kullanımına
uluslararası dikkati çekmiştir. Sporcular hâlâ anabolik
steroid grubu maddeleri almakta ısrar etmektedirler. Gençler
ise bu maddeleri, sportif performanslarının
çoğaltılmasının dışında fiziksel
görünüşlerinin de daha iyi olması amacıyla
kullanmaktadır. Ayrıca bu olay erişkinlerde de
görülmektedir. Bu ilaçlar enjeksiyon yoluyla
kullanıldığından AIDS vakalarına dahi rastlanmaktadır.
Bu
ilaçların kullanımına karşı artan eğilim
ve bu tip bazı ilaçların pahalı olması nedeniyle
bazı kişi ve kuruluşlarca kanuni olmayan yollardan
ilaçların imal edildiği bilinmektedir. Bu tip ilaç yapımı
sonunda içerisinde ilaçtan daha tehlikeli
bağımlılık yapan ilaçlar tespit
edilmiştir. Bu ilaçların
kullanımının sağlığı tehdit etmesi
kesinleştikçe buna karşı eğitim, kurallar ve
tıbbi açıklamalar her geçen gün daha da
artırılmalıdır.
On sekiz
yaşında çok zayıf olan bedenini geliştirmeye
çalışan bir kişi, on beş yaşında ergenlik
çağındaki gelişmesini hızlandırmak isteyen
bir genç veya kas gücünü gerektiren bir işte çalışan
bir kişi bile bu ilaçları kullanabilmektedir. Bu
ilaçları kullanan genç insanlar her türlü zorluğun
kolaylıkla üstesinden geleceklerini zannederler.
Bunların genellikle fakir aile çocukları olduğu tespitler
arasındadır. Kullanmanın temel amacı, kendini iyi
hissetmek, daha çabuk başarıya ulaşmak ve bu sayede
dikkat çekmek olarak bilinmektedir. Bundan dolayı, ilacın
sağlığa vereceği zararlar göz ardı edilmektedir.
Türkiye’de bu konuda geniş bir araştırma
yapılmamış olmakla birlikte, spor camiasındaki
gözlemler ve insanların anlattıkları, tıbbi
olmayan steroid kullanımının
yaygınlaştığını ortaya
çıkarmıştır. Sürekli ilaç kullanan erkek ve bayan
sporcularda sağlık koşulları rahatsız edici
durumla hayatı tehdit edici hâl arasında
değişebilir. Bir çalışmada, ilaç alımı kesildiğinde
şiddet, adam öldürme isteği ve çılgınlık nöbetlerinden
depresyona değişen aşırı duygusal
dalgalanmalar da görülmüştür.
Ulusal ve
uluslararası büyük spor kuruluşları, bu
ilaçların kullanımını periyodik analizlerle
denetlerler. Bununla beraber, analiz işlemi daima
tartışmalı olmuştur. Bu
tartışmaların bir yansıması da ülkemizde
başarılı atletimiz Süreyya Ayhan Kop ile gündeme
gelmiştir. Ülkemizde bazı spor dallarında son
yıllarda ilaç kullanımının artması nedeniyle
bu konularda çalışmalar hızlanmalıdır.
İlaç kullanımındaki artışı durdurmak
için en iyi çözüm, sporcuları ve gençleri eğiterek bu
ilaçları kullanmalarını önlemektir. Genç sporcular
ilaç kullanıcısı olmadan önce eğitilmelidirler.
Gençlerimiz, gerçekten iyi bir sporcu olmak istiyorlarsa, kısa
yoldan olunamayacağını, gücün yanında yetenek,
kıvrak zeka, diyet, dinlenme, sağlık ve genlerin
etkili olacağını iyi anlamalıdırlar.
Görüştüğümüz
Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı, bütün bahsettiklerimizin önünü açmaya vesile
olacaktır. Böylece, gençlerimiz ve sporcularımızın
daha sağlıklı olmaları ve kalıcı
başarılara imza atmaları sağlanacaktır.
Bu
tasarıyı olumlu bulduğumuzu ifade ediyor,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu tasarıyı
desteklediğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özensoy.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili
Sayın Ergün Aydoğan.
Buyurun
Sayın Aydoğan. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on
dakika Sayın Aydoğan.
CHP GRUBU ADINA
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Sporda Dopinge Karşı
Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci
maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Cumhuriyet Halk
Partisi ve şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, bugün, insan
haklarına verilen değer, çevreye gösterilen özen ve
özürlülerin korunması için harcanan çabalarla birlikte sanat
ve spor, toplumların aynası kabul edilmekte,
uygarlığın ve gelişmişliğin bir ölçüsü
olarak görülmektedir.
Sporda,
demokratikleşmenin gereği olarak, 21’inci
yüzyılın başında bize yaraşan bir tarzda ve
kendi ülke modelimizi oluşturarak bir çalışma
başlatmak zorundayız. Toplumun en büyük ve en dinamik
kesimini oluşturan gençliğin sorunlarını
gidermek, kalkınma sürecine katkı ve katılımlarını
artırarak onları üretken insanlar olarak yetiştirebilmek,
devletin en başta gelen görevlerinden biridir. Gençlerimizi,
sigara, içki, uyuşturucu ve kumar gibi kötü
alışkanlıklardan korumak ve bölücü terörün
tuzağına düşmesini engelleyerek spora ve sosyal
aktivitelere yönelmelerini sağlamak; sporu, ülkemizin her
köşesinde toplumumuzun vazgeçilmez tutkusu ve yaşam
biçimi hâline getirmek temel amacımızdır.
Cumhuriyetimizin
ve geleceğimizin umudu ve güvencesi olan gençlerimizin
toplumla bütünleşmelerini, görev ve sorumluluk
duygularını geliştirmelerini, çeşitli sportif,
sanatsal ve kültürel faaliyetlere aktif olarak katılmalarını
önemli görmekteyiz.
Çağımızda
ülkelerin kalkınması, sağlıklı ve
eğitilmiş insan kaynağına bağlıdır.
Ayrıca, spor faaliyetleri, yıllardır insanların
eğitimleri yanında uluslar tarafından çok etkili bir
tanıtım ve propaganda aracı olarak da
kullanılmaktadır. Burada amaç, ulusun ve ülkenin kendini
ve kültürünü spor vasıtasıyla diğer ülkelere
tanıtmasıdır. Bu nedenle, sporda birinci hedef, her
yaştaki Türk vatandaşının beden ve ruh
sağlığı ile yeteneklerini geliştirmek için
onlara spor yaptırmak; ikinci hedef ise, uluslararası spor
müsabakalarında dünya devletleri arasında ön
sıralarda yer almaktır.
Değerli
milletvekilleri, sporda bu hedeflere ulaşmak için her
şeyden önce sporun önemini iyi bilmek ve onu benimsemek
gerekir. Spor, bugün bir bilim ve endüstri dalıdır. Bir
sosyal olay olarak ülke insanlarının
kaynaşmasını sağladığı gibi,
ülkeler arasında da yakınlaşmayı
sağlayabilmektedir. Spor, güçlü bir istihdam, reklam,
propaganda aracıdır. İnsanın her yönüyle
gelişmesini, güçlü ve sağlıklı olmasını
sağlayan, modern çağın hastalıklarına
karşı direnci artıran etkili bir vasıtadır.
Spor, gençlerin enerjilerini olumlu yönde kanalize ederek
onları zararlı faaliyetlerden koruyan, ferdi
sosyalleştirici, bütünleştirici, kültürel
yabancılaşmayı önleyici güçlü bir eğitim
aracıdır.
Pek çok konuda
olduğu gibi spor alanında da yeniden
yapılanmanın şart olduğu daha çağdaş bir
teşkilat yapısına gerek olduğu
düşüncesindeyiz. Ülkemizin yeni şampiyonlar
yetiştirmesi için desteğe ve ilgiye, daha da önemlisi
kontrol ve denetime ihtiyacı vardır. Büyük Önder
Atatürk’ün de dediği gibi “Sporcunun zeki, çevik, aynı
zamanda ahlaklısını severiz.” Bu meziyette
sporcular yetiştirmek de profesyonel kadrolar ve mali
imkânlarla sağlanabilir.
Bütün dünyada
olduğu gibi, ülkemizde de ne yazık ki,
sporcularımız zaman zaman doping illetine kurban
edilmektedir. Doping, spor ve fiziksel mücadele kadar eski, spor
etiği ve insan sağlığını tehdit eden bir
olgudur. Modern sporların amatörlükten profesyonelliğe
geçtiği ve sporun çok ciddi maddi kazançları beraberinde
getirdiği 20’nci yüzyılda doping gittikçe büyüyen bir
sorun hâlini almıştır. Dopingle mücadele
çalışmaları sorunun öneminin
kavrandığı 1920’lerden itibaren başlamış,
ancak, somut gelişmelerin de elde edilmesi 80’li
yılların sonlarını bulmuştur. Dopingle
mücadele edenler, yıllardır, doping yapanların bir
adım gerisinde kalmışlar, fakat, artan bir gayretle
sorunun peşini hiç bırakmamışlardır. Bugün,
bazı istisnalar hariç tutulmak üzere, sporu yöneten ulusal ve
uluslararası kuruluşların hemen hemen tümü dopingle
mücadelenin önemini kavramış biçimde
davranmaktadırlar. Bu kurumlar arasında ilk başlardan
beri olagelen çeşitli uyum sorunları son yıllarda
artan bir hızla azaltılmaya
çalışılmaktadır.
Başlıca
bu uyum sorununu ve diğerlerini çözmek amacıyla 1999
yılında Uluslararası Olimpiyat Komitesinin
inisiyatifiyle kurulan WADA, dopingle mücadeleye yeni bir soluk
getirmiş, dünyada bu savaşın liderlik ve koordinasyonunu
üstlenmiştir. Tamamen bağımsızdır. Dünyada
doping kontrollerinin bütün kaidelerini, hukuki düzenlemesini
oluşturmuştur. Bu bağlamda bulunan bütün ülkelerin
doping kontrollerini de gözetler. Tespit edilmiş bütün
dopingler bu kurula bildirilmek zorundadır. Bu
kurulların mensupları yüzde yüz bilim
adamlarıdır, hekimlerdir ve
bağımsızdırlar. Futbol ile ilgili olarak FIFA ve
UEFA’nın içinde de özerk doping mücadele kuruluşları
vardır. WADA, üyesi olan bütün ülkelere doping ile mücadele
etmelerini, bunun için gerekli kurullar
oluşturmalarını önermiştir. Avrupa ülkelerinin
Avrupa Konseyi vasıtasıyla WADA’yı kurmalarının
nedeni, daha önce demirperde ülkelerinin ve ABD
sporcularının yapmış oldukları doping ile
ilgilidir.
Değerli
arkadaşlar, Avrupa ülkelerinde “nasyonal” kelimesinden
gelerek ve NADA olarak geçen, doping ile savaş
kuruluşları oluşturulmuştur. Ama, hiçbiri, bu
kanun teklifinde olduğu gibi, gelecek hükûmetlerin elinde
bulunan kuruluşlar değillerdir. Bunlar özerk
kuruluşlardır. Çünkü, doping kontrollerinin ana ögesi gizliliktir
ve özerkliktir. Bu kontrollerin de doping konusunu iyi bilen
hekimler tarafından, kimyacılar tarafından
yürütülmesi gerekir. Bir anlamda, özellikle hekimlerin Hipokrat
yemininde kabul ettikleri gizlilik bu şekilde
sağlanmış olmaktadır.
Dopingle
mücadelenin önemli bir ögesi de eğitimdir. Eğitim de bu
işi bilen bilim adamları ve hocalar tarafından
yapılır. Teknik olarak bu konuları bilmeyen insanlar,
yani başka bir deyişle idari bilimciler, hukukçular bu
konuda eğitim veremezler. Tasarıda oluşturulan
kurul… Hukukçu kısmı pozitif doping sonuçlarında
verilecek cezalarla ilgili uluslararası hukuk birikimini
oluşturabilir. Gerisiyle uzak yakın ilgisi yoktur.
UEFA’da ve
FIFA’da bütün doping kontrolleri hekimler tarafından
yapılır, çünkü, maç sırasında oyuncunun gerçekten
sakatlanıp sakatlanmadığını ancak hekimler
anlayıp o oyuncuya doping kontrolü yapılıp
yapılmamasına karar verme hakkına sahiptir. Türkiye
Futbol Federasyonunda da Doping Kurulu ve kontrolörler tamamen
hekimlerden oluşmuştur. On beş yıl içinde
yapılan kontrollerde hiçbir olumsuz olay meydana
gelmemiştir.
5’inci madde
özerk federasyonları da içine alarak, hiç alakası olmayan
kişilerden oluşturulan bir kurulla özerklik
dışı bir sahnenin oluşumuna neden
olmaktadır.
Futbol Federasyonunun
kurulları, on beş senedir, tıpkı federasyon
üyeleri gibi, hiçbir maddi fayda elde etmeyerek görevlerini
yapmışlardır. Hâlbuki, bu maddedeki kişilere
hatırı sayılır bir para verilmektedir. Bu kurul dışında,
doktorlardan oluşmayan birçok kontrol kurulları
oluşturulacağı anlaşılmaktadır.
Kanımızca Türkiye’nin alışkanlıkları
çerçevesinde, taraflarına yeni fayda alanları
geliştirilmektedir. Bunların hiçbirinin bilim adamı
veya hekim olacağı düşünülemez. Mevcut doping kontrol
komiserlerinin çoğu bürokratlardan veya bu kişilerden
oluşmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Aydoğan, konuşmanızı tamamlar
mısınız lütfen.
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Tabii.
Burada
kastedilen spor federasyonları hangileridir? Kendi
yasası olan Futbol Federasyonu dâhil midir?
Bir diğer
nokta, bu hükme tabi olan spor federasyonlarının bir
yıl önceki bütçelerinin toplamı nedir? Bu tasarıya
“evet” demeden önce Sayın Bakan bunu
açıklamalıdır diye düşünüyoruz.
Kaldı ki,
kendi kuruluş kanunu olan Futbol Federasyonunun bu kanuna
dâhil olması ve tasarının bu maddesiyle Futbol
Federasyonunun bütçesinin yüzde 1’ine bu yolla el koyulması
Futbol Federasyonunun özerkliğine müdahale anlamına
gelir, Hükûmet ile Futbol Federasyonu arasındaki
tartışmayı derinleştirir.
O nedenle, bu
maddenin (a) bendinde geçen “spor federasyonları” ibaresi
daha açık yazılmalıdır. Federasyonları
gençlik spor federasyonlarına bağlı federasyonlar
ise yasada açıkça yazılmalıdır. Bu
uluslararası sözleşmenin 11’inci maddesinin tüm spor
branşlarına…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aydoğan.
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.
Sayın
Hıdır, soru sormak için buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum efendim.
BAŞKAN –
Soru var mı? Soru bölümüne geçiyoruz…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, kişisel konuşma var
mı diye sormadınız. Ben, kişisel söz istiyorum.
BAŞKAN –
Bir dakika oturur musunuz.
Soruya
geçiyoruz. Soru yok herhâlde. Sanıyorum yanlışlıkla
girilmiş.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum.
MADDE 2-
Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –
Madde üzerinde, şahsı adına Sayın Hamza
Yerlikaya, Sivas Milletvekili.
Buyurun
Sayın Yerlikaya.
HAMZA
YERLİKAYA (Sivas) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Milletvekilimize bir konuyu
açıklayıp hemen, sabrınızı fazla
zorlamayacağım.
Tabii ki,
buradaki çıkacak olan TADA’nın bütçesinin yüzde 1’ini,
yani Futbol Federasyonunun bütçesinin yüzde 1’ini alması çok
doğaldır, çünkü bunlar çok maliyetli. Devletin
sırtına bu kadar yükü yüklememek gerektiği
kanaatindeyim. O konuda Genel Müdürlüğümüzün yapmış
olduğu çalışma, haklı bir
çalışmadır, doğru bir çalışmadır.
Türkiye'de sadece futbol yoktur, 57 branş vardır; bütün
branşların yükünü devletimize yıkarsak, bunun
altından kalkmak da zordur.
Onun için, bu
tasarının hayırlı olmasını temenni
ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yerlikaya.
Madde üzerinde
ikinci söz, Abdurrahman Arıcı, Antalya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Arıcı. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz on
dakika.
ABDURRAHMAN
ARICI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
her iki partimizin sözcülerinin söylediği gibi, kanun
tasarısı yasalaştığı takdirde,
Türkiye'de de bu konuda bir boşluğu doldurmuş
olacağız.
Bu konuda
verdiğiniz desteğe tekrar teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Arıcı.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 63 sıra sayılı yasa tasarısının 2.
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
saygılarımla arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Önergeyi geri alıyorum Sayın Başkan.
Tasarının üzerinde, sonunda, kişisel, aleyhinde söz
istiyorum, oyumun rengini belirtmek üzere.
BAŞKAN –
Önerge geri alınmıştır.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3-
Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN –
Madde üzerinde, CHP Grubu adına Balıkesir Milletvekili
Ergün Aydoğan.
Buyurun
Sayın Aydoğan. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Biraz önce de
ifade ettiğim gibi, bu bütçenin yüzde 1’inin Futbol
Federasyonu tarafından kesildiğini söylemiştim. Bu
uluslararası sözleşmenin Meclisimiz tarafından
onaylanması… Bütçenin üzerindeki Anti-doping
Ajansının kurulmasına ilişkin Doping ile
Mücadele Kanun Tasarısı’nı bu Sözleşme
hükümleri gereği uyumlu hâle getirmek gerekir.
2003
yılından beri WADA’ya üyelik parası ödüyoruz.
Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin birinci
fıkrasında yer alan “Türkiye Cumhuriyeti adına
yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla
yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun
bulmasına bağlıdır.” hükmüne göre, bu ödemeyi
anayasal dayanaktan yoksun yapıyoruz. UNESCO tarafından
kabul edilen bu uluslararası sözleşme Türk sporu ve
sporcusu için ihtiyaçtır, gereklidir.
İmzalanmasının üzerine, geç de olsa bu Sözleşme
spor ahlakına katkı yapacaktır.
Meclisimizin
bu Sözleşmeyi uygun bulmasına ilişkin kanun
tasarısının hayırlı olmasını
diliyoruz.
Tabii, bu
konuda ülkemizin de zaman zaman uluslararası
yarışmalarda sıkıntıya düştüğünü
hep beraber gördük geçtiğimiz dönemlerde.
Değerli
milletvekilleri, sporda dopingle ilgili konuşuyoruz.
Tabii, bu arada da bütçe görüşmeleri devam ediyor. Biraz önce
de Tarım Bakanımızın burada söylemiş
olduğu gibi, 2006 yılında verilmeye başlanan ve
küçükbaş hayvan yetiştiricilerinin üretim girdilerine
destek olma noktasında katkı sağlayacağı
düşünülen primler 2007 yılında, her nedense sadece
Kayseriliye verilmiştir. Küçükbaş hayvancılık
alanında önemli yetiştirici illerden birisi olan
Balıkesir iline de...
AHMET YENİ
(Samsun) – Maddeye gel, maddeye.
BAŞKAN –
Konuyla ilgili konuşur musunuz Sayın Aydoğan.
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – …Balıkesir iline de ödenmemesi, hem
birliklerin hem de umudunu bu prime bağlayan…
BAŞKAN -
Hayvanla ne alakası var sporun şimdi?
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Efendim Sayın Başkan?
BAŞKAN –
Konunun dışına çıkıyorsunuz.
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Konunun dışına
çıkmıyorum Sayın Başkan, konuyu tamamlıyorum.
BAŞKAN –
Ben hiç duymadım, sporla ilgili bir şey duymadım sizden.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Doping konuları da var Sayın
Başkan.
BAŞKAN -
Devam edin, buyurun.
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Devam ediyorum Sayın Başkan.
RASİM
ÇAKIR (Edirne) – Sonunu bekleyin, ifade ediyor.
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Evet Sayın Başkan, devam ediyorum.
BAŞKAN –
Buyurun, devam edin.
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Evet, küçükbaş hayvancılık
alanında önemli yetiştirici illerden birisi olan
Balıkesir iline de ödenmemesi hem birliklerin hem de umudunu
bu prime bağlayan üreticinin yaşama hakkını
elinden almaktadır.
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Dopinge gel!
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
burada, sabahtan beri Sayın Bakanımızı
dinliyoruz. Siz konuşmacıları da dinliyoruz. Bir tek
cennette yaşamadığımızı zannettik
sizleri dinlerken. Ama biraz önce, bu konu Balıkesir
bölgesinde yaşayan süt üreticileri ve küçükbaş hayvan
üreticileri tarafından dile getirilmek üzere bize
bildirilmiştir. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Bakın,
burada ödenmemesi gereken…
HAMZA
YERLİKAYA (Sivas) – Konuyla ne alakası var?
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Efendim?
HAMZA
YERLİKAYA (Sivas) – Ne alakası var?
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Evet, konuyla alakası var,
doğrudan alakası var. Doğrudan alakası var.
Değerli
arkadaşlar, evet, burada sizin… (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Değerli
arkadaşlarım, yani burada yasa dışı bir
şey söylemiyoruz. Yanlış bir şey de söylemiyoruz.
Sadece, bu ülkede yaşayan insanların
sorunlarını gündeme taşıyoruz, sizlerle
paylaşıyoruz. Ama maddenin içinde veya
dışında, sonuçta Balıkesir bölgesinde
yaşayan bu insanlarımızın sorunu ülkenin
sorunu demektir. Sayın Bakan sabahtan beri tarım ve
hayvancılıkta çok ciddi…
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) – Biz sabahtan beri buradayız. Yeni
geldin galiba, bunlar konuşuldu.
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Biz de duruyoruz efendim, sabahtan beri biz
de duruyoruz.
O nedenle, biz,
burada son dönemde ödenmeyen desteklerin ödenmesini istiyoruz.
Ayrıca,
burada konuyla alakası olmadığı söyleniyor.
Bakın, bu konuda -lütfen dinler misiniz- 6/11/2007 tarihinde
Sayın Tarım Bakanının yanıtlaması
üzerine soru önergesi vermiş bulunmamıza rağmen
henüz yanıt alamadık. Bölgemizde süt ve süt
üreticilerinin desteğiyle ilgili…
BAŞKAN –
Sayın Aydoğan, bakın, ilk uyarımı
yapıyorum size, lütfen.
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Yani, burada bunu paylaşıyoruz,
burada rahatsız olmayı gerektirecek herhangi bir şey
olmadığını söylüyorum.
BAŞKAN –
Lütfen, gündem üzerinde konuşun, ne üzerine söz
aldıysanız onunla ilgili konuşun.
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Evet, gündem üzerine konuşuyorum
Değerli Başkan.
BAŞKAN –
Dopingle ilgili hiçbir şey dinlemedik sizden.
(Gülüşmeler)
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, doping sadece
insanlar üzerinde değil, hayvanlar üzerinde de
yapılmaktadır. (Alkışlar ve gülüşmeler)
BAŞKAN –
Tamam, onun için de ayrı bir şey getirirsiniz, onu da
görüşürsünüz.
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – O nedenle, yani, bizde zaman zaman…
BAŞKAN –
Şimdi, insanlar için konuşuyoruz Sayın Aydoğan,
insanlar için konuşuyoruz.
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) – Bravo!
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, zaman zaman süt ve
etteki… Efendim, kimyasal maddelerin
kullanıldığını, doping ilaçlarının
kullanıldığını hep beraber biliyoruz. Sonuç
olarak burada…
BAŞKAN –
Gündem dışı bir söz alırsınız, bunu da izah
edersiniz Genel Kurula, tamam.
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, iki aydan beri gündem
dışı söz talebim var, gelmedi. Ne yapayım yani?
(Gülüşmeler)
BAŞKAN –
Gelir.
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Sonuç olarak bu sorunu buraya
taşımak zorundayım. Lütfen…
BAŞKAN –
Geç kalıyorsunuz herhâlde biraz müracaatta, erken
davranın da ondan sonra. Müracaat edin hemen.
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, evet biz…
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan,
sağlıklı sporcu sütle etle ayakta durur.
BAŞKAN –
Tamam da, konuyla ilgili mi şimdi? Dinlemek istiyor musunuz
bunları?
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Bakın, Sayın Başkan, biz
burada spordaki yaşanan olumsuzlukların giderilmesi ve
dopingin önlenmesiyle ilgili buradayız.
BAŞKAN –
Zamanınızı israf ettiniz. Buyurun, konuşun,
tamam.
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Evet, konuşuyorum.
Biz, birçok spor
alanında -Değerli Arkadaşımız da biliyor-
halterde ve birçok sporda ülkemizin bu konuda çok da parlak
olmadığını hep beraber biliyoruz, ama burada, yani neden rahatsız
oluyoruz? (AK Parti sıralarından gürültüler)
HAMZA
YERLİKAYA (Sivas) – Rahatsız olmuyoruz. Dopingle ne
alakası var?
ABDÜLKERİM
AYDEMİR (Ağrı) – Rahatsız olmuyoruz.
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Biz madde dışına çıkarak,
yani şunu söylüyoruz değerli arkadaşlar: Sporcunun
sağlıklı beslenebilmesi ve başarılı
olabilmesi temiz süt ve sağlıklı et yemesine
bağlıdır. (Alkışlar)
Sayın
Başkan, bilmiyorum, değerli arkadaşlar, konuyla
bağlantısını kurabildiniz mi.
(Alkışlar)
Evet, biz
Türkiye'de sporcunun, Türkiye'nin her alanda başarılı
olmasını istiyoruz. Bizim sporcularımız doping
yapmamalı, doping kullanmamalı. O nedenle,
sağlıklı süt, sağlıklı et… (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Tabii,
yoğurt da var. [AK parti sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar(!)] O nedenle, sağlıklı süt
ve sağlıklı et yetiştirebilmek için de
Bakanlığın bir an önce Balıkesir bölgesinde
ödenmeyen süt ve…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) - Tabii, bütün Türkiye’de, bütün
Türkiye’de, sadece Kayseri’de değil, sadece Kayseri’de
değil, bütün Türkiye’de hak edilen primleri ödemesini istiyor,
bekliyoruz. Yine, biraz önce sayın…
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) – Organik hayvancılık…
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Efendim? Evet, organik…
Değerli
arkadaşlarım, bakın, şunu da lütfen sizlerle
paylaşayım: Biraz önce Sayın Bakanımız dedi
ki: “Az bütçeyle çok iş yapıyoruz.”
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) – Çok fazla…
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Yani, çok az bütçeyle, az kaynakla
olağanüstü hizmetler yaptığını söylüyor.
Buradan da şunu anlamamalıyız: Gençlerimizin daha
iyi yetişebilmeleri, az imkân ve olanaklarla mümkün
değildir, az maaşla mümkün değildir. O nedenle,
işçiye, emekliye, kısacası… [AK Parti
sıralarından alkışlar(!)]
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) – Bravo!
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum, teşekkür
ediyorum.
Kısacası,
Sayın Bakanın az bütçeyle yaptığı
işleri, yurttaşlarımızın,
vatandaşlarımızın az maaşla yapması,
sporcularımızın az maaşla yetişmesi mümkün
değildir. O nedenle, bu konuda Sayın Bakanımız
gibi düşünmüyoruz.
Bir önemli
konuyu sizlerle paylaşıyorum. Tabii,
alkışlarınızı da bekliyorum, sağ olun,
çok teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
Çok
teşekkür ediyorum, ama Sayın Çevre Bakanımız da
bizim adımıza ağaç diktiğini söyledi. Tabii,
bizim haberimiz…
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) – Sporcular temiz hava bulamıyor!
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) - Evet, temiz hava… Ama, ben size şunu
sorabilirim “temiz hava” derken: Evet, doping… Yüzde yüz gerekli
temiz hava. Temiz hava yüzde yüz gerekli. Kaz Dağlarında
kestiğimiz ağaçların yerine neyi koymayı
düşünüyoruz? Ve orada, dünyanın ikinci oksijen bölgesi
olan Kaz Dağlarındaki ağaçların kesilmesi, acaba
Atatürk Orman Çiftliğine bizim adımıza dikilen
ağaçlar orayı karşılar mı diyorum. Ama,
karşılamayacağını biliyor ve Kaz
Dağlarının da ağaçlarına ve oksijenine
sahip çıkıyoruz. Bu konuda da Kaz Dağları
aynı zamanda Artvin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Aydoğan, süreniz tamamlandı. Ek süre istiyor
musunuz? Bir dakika ek süre vereyim… Ek süre veriyorum. (AK Parti
sıralarından gülüşmeler, alkışlar)
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başkan, bizim alkışlar
doping tesiri yaptı.
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, evet, aynen, şu
anda sizlerin bu alkışları bize ve
sporcularımıza doping yaptı. Ama, bu dopingin, biraz
önce de söylediğim gibi, toplumun ihtiyaç sahibi bütün
ezilenlerine yapmasını bekliyoruz.(AK Parti
sıralarından “Teşekkür et.” sesleri)
Tabii, evet,
teşekkür edeceğiz efendim. Tarım Bakanına,
tabii, destekleri aldıktan sonra teşekkür edeceğiz;
Çevre Bakanına Kaz Dağlarını koruduktan sonra
teşekkür edeceğiz ve yüce Meclisinize de, az maaşla
geçinmeyi değil çok maaşla insanca
yaşamasını, sağlıklı beslenmesini
sağladığınız zaman sizlere de teşekkür
edeceğiz.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyor, bu maddenin hayırlı
olmasını diliyorum. Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Aydoğan, teşekkür ederim.
Şahsı
adına, Sivas Milletvekili Sayın Hamza Yerlikaya.
Buyurun
Sayın Yerlikaya.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Yok.
BAŞKAN –
Antalya Milletvekili Sayın Abdurrahman Arıcı.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Yok.
BAŞKAN –
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi,
tasarının tümünü oylamadan önce, oyunun rengini
belirtmek isteyen Sayın Kamer Genç’e söz veriyorum.
Buyurun
Sayın Genç. (Alkışlar)
Aleyhte
değil mi Sayın Genç?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Lehte.
BAŞKAN -
Sayın Genç, süreniz beş dakika.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın milletvekilleri, ağlayacak hâlimize
gülüyoruz. Bakın, şurada tek milletvekiliyim ve söz
istiyorum, Meclis Başkanı bana söz vermiyor, siz de
alkışlıyorsunuz. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Ben, sizi yukarıdaki Allah’a havale
etmişim. Bakın, eğer o Allah’ın adaleti varsa
bize karşı keyfî…
AVNİ
ERDEMİR (Amasya) – Vardır, vardır, hiç şüpheniz
olmasın.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Neyse, “varsa” diyorum. Bize karşı bu keyfî
işlemleri yapanların belasını verir. Ben
başka bir şey demiyorum.
Şimdi, üç defa maddede söz istedim… Ya, ben milletvekiliyim
burada, beni halk buraya göndermiş ki ben burada konuşayım.
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) – Biz neyiz burada?
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) – Biz neyiz?
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ama, şimdi, burada ben oradan söz istiyorum,
görülmüyorum, milletvekili olarak hesaba katılmıyorum.
Böyle olmaz sayın milletvekilleri! Bakın, hepimiz
aynı haysiyetteyiz, aynı yetkilere sahibiz. Yani, bugün
340 kişi varsınız, ama yarın yerinizde yeller eser.
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – Yarın 400 olacak!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Lütfen, rica ediyorum. Bakın, bu salon milletin
salonudur, burada hak ve adaletin olması lazım. Hak ve
adalet uygulamayan insanları Yüce Yaradan çarpar, soyunu
kazır ya!
Şimdi,
tabii, bağımsız milletvekiliyiz, bütçede soru
soramıyoruz. Biraz önce arkadaşımız burada
konuştu. Efendim Tarım Bakanı dedi ki: “Hayvan
sayıları artmadığı hâlde süt miktarı
arttı.” Ee, hayvanlara doping mi yaptık? (AK Parti
sıralarından gülüşmeler) Yani, şimdi, ama
işte açın bakın, kendisi öyle dedi. Şimdi dedi ki:
”Türk çiftçisi zengindir.”
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) – Evet, doğru dedi.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ben dedim herhâlde bu, ayda yaşayan çiftçiden bahsediyor,
Türkiye’de yaşayan çiftçiden bahsetmiyor.
Bakın, ben,
bu haftanın başında Tunceli’deydim; üç sene önce 2
koyunun fiyatı 600 milyondu, şimdi 200 milyona
düşmüş. Peynir, üç sene önce 3 milyondu, bugün yine 3 milyon.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Dopingle ne alakası var?
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yani, bu hayvancılığı… Bakın,
Çemişgezek’te, Pertek’te hayvancılık
sayısı 1 milyonun üzerindeydi, şimdi 500 bine indi.
Şimdi, beyler, burada bakanlarınız çıkıyor,
her türlü palavrayı sıkıyor, ama çıksın
burada bir de bize bir söz hakkı sunsun da şey edelim.
Bakın,
bugün Dışişleri Bakanınız çıktı,
burada çok hayati soruları sorduk. Bakın, Türkiye’nin çok
ciddi terör sorunu var, Irak…
BAŞKAN –
Sayın Genç, siz niçin söz aldınız?
KAMER GENÇ
(Devamla ) – Tamam, söyleyeceğim efendim.
BAŞKAN –
Hayır, ben unuttum herhâlde, niçin söz aldınız?
KAMER GENÇ
(Devamla ) – Tamam, peki söyleyeceğim. Bir iki cümle söyleyip
ineceğim.
Şimdi, bu
Dışişleri Bakanına çok ciddi sorular soruldu.
Türk halkı bunu dinliyor. Türkiye'nin dış
politikası nasıl idare ediliyor? Türkiye
dışarıda satılıyor mu, pazarlık mı
ediliyor? Bunların birisine cevap vermedi. Ondan sonra
“Yazılı cevap vereyim…” Niye yazılı cevap
veriyor? Yiğitliği varsa halkın karşısında
cevap versin de halk da bunu bilsin! Türk halkından neyi
gizliyorlar, neyi? Neyi gizliyorlar?
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bakın, siz böyle
yaparsanız, biz de tabii ki kendi gücümüzü
kullanacağız. Ben şimdi bu salonda olmasaydım, bu
kanun çıkmış gitmişti. Ben biliyorum, ben orada
oturursam konuşuyorsunuz; hepsi de konuşuyor.
Ama, ben de
milletvekiliyim. Benim bölgemde çok ciddi sorunlar var.
İnsanlarımız aç.
MEHMET EMİN
TUTAN (Bursa) – Hep aynı şeyleri söylüyorsun.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bakın, hiçbir hizmet gitmiyor buraya. Gelin, sizi davet ediyorum Tunceli’ye,
gidelim, görelim orayı. Köy yollarımızın
kaçı asfalt?
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – Bir de Meclis Başkan Vekilliği
yaptın!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Nahiye yollarımızda asfalt yok.
BAŞKAN –
Lütfen… Sayın milletvekilleri, süresi bitiyor, biraz
müsamaha edin.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Kara yollarımız dahi, kara
yollarımızın büyük bir bölümü dahi hâlâ
kumlanmamış. Bunları burada söylemek bizim
hakkımız, bunları burada dile getirmek.
İnsanlarımız aç, perişan. Ee, bunları burada
söylersek, biz de çıkıp da… Yani, tabii ki ben de şu
anda burada yaptığım konuşmanın metne
bağlı olmadığını kabul ediyorum. Ama
buna siz sebebiyet veriyorsunuz. Keşke vermeseniz de biz de bu
duruma düşmeyelim.
Şimdi,
tabii, sporda doping Türkiye'de çok önemli. Mesela, bir
kızımız vardı, bir sürü şampiyonluklar
kazandı. İftira da atılabilir. Bunları
uluslararası arenada çok ciddi kurallara bağlamak
lazım. Ama Hükûmetimiz, bakanlar her gün uçaklara atlıyor,
keyiflerine bakıyorlar, Türkiye'nin meseleleriyle
ilgilendikleri yok ki. Yani, bunlar Türkiye'nin meseleleriyle
ilgilenseler, uluslararası arenada Türk sporcusunun, Türk
halkının menfaatlerini korusalar bu duruma gelmez.
Ben, bu
kanunun, tabii, bir an önce çıkması gerektiğine
inanıyorum. Tasarıya da olumlu oy vereceğim.
Saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Genç.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya
tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen
üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu
yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık
süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten
oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad
ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine oylama için öngörülen üç dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Sporda Dopinge Karşı
Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık
oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı: 261
Kabul: 261(x)
Böylece,
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır,
hayırlı olsun.
Şimdi,
3’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji
Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin
Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya
Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe
Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/466) (S.
Sayısı: 75) (xx)
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükümet?
Burada.
Komisyon
raporu 75 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteyen? Yok.
Şahsı
adına Kırşehir Milletvekili Sayın Abdullah
Çalışkan.
Buyurun
Sayın Çalışkan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji
Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin
Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye ile
Japonya köklü ilişkileri olan dost iki ülkedir. 1925
yılında başlayan diplomatik ilişkilerimiz
ekonomik ve kültürel iş birliğimizle birlikte devam
etmektedir. Japonya Hükûmeti kültürel iş birliği
kapsamında 1983 yılından itibaren ülkemize 826 milyon
900 bin yen ki, yaklaşık 8,5 milyon yeni Türk lirası hibe
yardımı yapmıştır. Bu hibe yardımı,
başta üniversitelerimiz olmak üzere spor
federasyonlarının ve sivil toplum
kuruluşlarının ihtiyaçları olan çeşitli
ekipmanların tedarik edilmesinde
kullanılmıştır.
Kırşehir’in
Kaman ilçesinde Kalehöyük arkeoloji müzesi
yapılmasına yönelik ilk hibe anlaşması, Türkiye
ve Japonya arasında, 30 Eylül 2005 tarihinde
imzalanmıştır. Bu Anlaşma, daha sonra, 25 Mayıs
2006 tarih ve 5506 sayılı Kanun ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından onaylanmıştır.
Bu
Anlaşma’da Japonya Hükûmetinin arkeoloji müzesi
yapımı için öngördüğü hibe tutarı 288 milyon yen
idi. Ancak, bu tutarın arkeoloji müzesi yapımı için
yeterli olmayacağı düşünülerek, daha sonra her iki
ülkenin yetkilileri tarafından hibe tutarı 436 milyon
yene, yani yaklaşık 4 milyon 500 bin yeni Türk lirası
seviyesine yükseltilmiştir. Hibe Anlaşması yeni
tutara göre yeniden düzenlenmiş ve 28 Haziran 2007 tarihinde
her iki ülke tarafından imzalanmıştır. Bu
Anlaşma’nın, bugün burada yüce Meclisimiz
tarafından onaylanmasını müteakip, bu hibe
tutarı, Türkiye Cumhuriyeti tarafından
kullanılmaya başlanacaktır.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa
eklidir.
(xx)
75 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Kırşehir,
turizm potansiyeli yüksek olan bir şehrimizdir, ancak,
maalesef, bugüne kadar yerli ve yabancı turizm noktasında
hak ettiği konumu elde edememiştir. Dünyanın ilk
astronomi araştırmasının yapıldığı
Cacabey Medresesi, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden kalma
camileri, türbeleri, tarihî köprüleri, kervansarayları,
yer altı şehirleri, kiliseleri, höyükleri, kaleleri ve
termal kaynakları ile Kırşehir, yakın bir zaman
içinde turizm alanında büyük gelişmeler kaydedebilecek
bir potansiyele sahiptir.
Kaman
Arkeoloji Müzesinin kısa bir zaman içinde
yapılmasıyla tüm bu değerlerin bir araya gelip,
Kırşehir’i kültür ve turizm şehri yapacağına
inancımız tamdır. Kaman Arkeoloji Müzesinin
açılışının Japon İmparatoru
tarafından yapılması yönünde
çalışmalarımız devam etmektedir. Her yıl
diğer ülkelere seyahat eden ve kültürel ve tarihî yerleri
ziyaret etmeyi tercih eden yaklaşık 18 milyon Japon
vatandaşından bugüne kıyasla daha çok Japon
vatandaşının ülkemize gelmesi ve büyük ölçüde kendi
hükûmetleri tarafından yapılan arkeolojik kazıları
ve Japon Bahçesini yerinde ziyaret etmesinin
Kırşehir’e canlılık
kazandıracağını ümit ediyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken,
huzurlarınızda Kültür ve Turizm Bakanımız
Sayın Ertuğrul Günay’a da teşekkür etmek istiyorum.
Göreve geldikten kısa bir süre sonra Kaman ilçemizde Japon
uzmanlar tarafından yapılan arkeolojik kazılarla
yakından ilgilenmiş ve bölgeye bir çalışma
ziyareti yaparak, Kırşehir’in kültür ve turizm alanında
gelişmesine vermiş olduğu önemi göstermiştir.
Yüce
Meclisimiz tarafından kabul edileceğine
inandığım bu tasarının, başta
Kırşehir olmak üzere ülkemiz ve milletimize
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çalışkan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN –
Tümü üzerinde ikinci söz, şahsı adına,
Kırşehir Milletvekili Sayın Mikail Arslan.
Buyurun
Sayın Arslan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz on
dakika Sayın Aslan.
MİKAİL
ARSLAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi
öncelikle saygıyla selamlamak istiyorum.
Anadolu,
arkeoloji bakımından dünyanın en zengin
buluntularına sahiptir. Doğu ve batı arasında
bir köprü olmasından dolayı Orta Doğu medeniyeti ile
Avrupa medeniyetinin, Orta Asya medeniyeti ile Mısır
medeniyetinin kesiştiği bir noktadadır. Bu yönü
itibarıyla, Anadolu, gerçekten çok zengin buluntuları
bağrında barındırmaktadır.
İşte
bunlardan bir tanesi de Kırşehir Kaman Kalehöyük’ündeki
kazı çalışmalarında ortaya çıkan
buluntulardır. Kalehöyük, 1986 yılından bu yana Japon
bilim adamları tarafından arkeolojik kazı çalışmalarına
konu olmaktadır. Bu çalışmalar sonucunda
Hititlerden Osmanlılara kadar beş bin yıllık bir
dönemi kapsayan çok sayıda eser bulunmuştur. Anadolu
tarihini ve onun dünyadaki yerini açıklayan önemli bilimsel
verilere de bu sayede ulaşılmıştır.
Önümüzdeki elli yıl süresince de devam edeceği
düşünülen bu kazı çalışmalarında
kalkolitik ve neolitik çağların da açığa çıkması düşünülmektedir.
Kazı
çalışmalarını yürüten ekip, 1993 yılında
kazı kampının bulunduğu yerde Japonya
dışındaki en büyük Japon bahçesini de burada
inşa etmişlerdir. Bugün bu bahçe, hem orada yaşayanlar
için bir rekreasyon alanı hem de diğer şehirlerden
gelen turistler için bir ziyaretgâh, bir ziyaret yeridir ve bu da
turizmin gelişmesi için önayak olmaktadır. Ayrıca,
1998 yılında kurulan Japon-Anadolu Arkeoloji Enstitüsü
de arkeoloji ve arkeoloji bilimiyle ilgili alanlarda her sene
düzenlediği kurslar ve seminerlerle dünyanın birçok
ülkesinden gelen öğrenci ve bilim adamlarına burada
hizmet vermektedir.
Bu
çalışmaların daha uygun koşullarda
yapılması için 2004 yılında inşaatına
başlanan enstitü binası önümüzdeki yıl
tamamlanacaktır. Bu enstitü binası içerisinde konferans
salonu, kütüphane, laboratuvarlar, çalışma
odaları, fotoğrafhane ve lojmanlar bulunmaktadır. Bu
kapsamda bu denli çalışabilecek donanımlı
başka bir merkez de ülkemizde bulunmamaktadır.
Yirmi
yılı aşan arkeolojik kazı
çalışmaları çok sayıda eseri de ortaya
çıkarmıştır ve çıkarmaya da devam edecektir.
Ayrıca, bölgede altmış civarında henüz
kazılmamış höyük de bulunmaktadır.
Bu eserlerin
dünya kamuoyuna ulaşması için enstitü ve Japon
Bahçesi’nin hemen yanında bir müze ihtiyacı ortaya
çıkmıştır. 2005 yılından bu yana Japon ve
Türk Hükûmetleri arasında yapılan görüşmelerle
teknik çalışmalar yürütülmüş ve müze projesi ortaya
çıkmıştır. Tasarımda Kalehöyük temel
alınmış ve höyük şeklinde bir müze inşası
kabul edilmiştir. Müze, özgün bir tasarım içermektedir.
Görünümü uzaktan bir höyüğü andırmaktadır ve
kapalı sergileme alanının da 1.500 metrekare
civarında olması düşünülmüştür.
Yaklaşık 4,5 dönüm büyüklüğünde bir höyük
görüntüsünde olacak bu müze modern bir müze olacaktır ve modern
bir müzede olması gereken tüm unsurlar da yer alacaktır.
Müzeler,
günümüzde sergileme, araştırma, tespit, envanter,
yayın, konferans, seminer, sempozyum, depolama, koruma,
restorasyon ve konservasyon içeren çok amaçlı kültür, sanat ve
eğitim kurumları olarak da çalışmaktadırlar.
Kaman Kalehöyük arkeoloji müzesi, hem bu amaçlara bağlı
çalışacak hem de yöre halkının, özellikle
çocukların kendi kültürleri ve tarihî geçmişleri
hakkında bilgilenmesini ve bilgilendirilmesini
sağlayacaktır.
Bu müzeyle
birlikte Kırşehir Kaman, hem kültürel ve bilimsel bir
merkez olacak hem de canlanacak turizmle ekonomik anlamda
kalkınacaktır. Hem ulusal hem de uluslararası ortamda
buradaki tarihin tanıtılması konusunda önemli bir
adım da atılmış olacaktır.
Kaman
Kalehöyük Arkeoloji Müzesi Projesi bu katkılarının
yanı sıra, her zaman dostane ilişkilerin hüküm
sürdüğü Türkiye ve Japonya arasında ilişkilerin daha
da güçlenerek sürdürülmesine de uygun zemin sağlayacaktır.
Bu vesileyle,
kanuna destek veren, hem grup yönetimlerine hem de şimdiden
sayın milletvekillerine teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Arslan.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında
Kaman Kalehöyük Arkeoloji
Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına
İlişkin
Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı
MADDE 1- (1) 28
Haziran 2007 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük
Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına
İlişkin Notalar”ın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN –
Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
isteyen Kırşehir Milletvekili Sayın Metin
Çobanoğlu.
Süreniz on
dakika Sayın Çobanoğlu. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Japonya Hükûmeti Arasında Kaman
Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına
İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün üzerinde görüştüğümüz
tasarı, yirmi yıldır Kırşehirin Kaman ilçesi
Çağırgan kasabamızda devam eden, Japonların
yaptığı arkeolojik bir kazı neticesinde
buralardan çıkarılan tarihî eserleri sergilemek üzere,
yine Japonların hibesiyle, burada bir müze kurularak, bu eserleri
sergilemek üzere bir anlaşma yapılmış. Tabii
anlaşmanın yapıldığı dönemde 288 milyon
yenlik bu anlaşma fakat, projelerin bu parayla
bitirilemeyeceği anlaşıldıktan sonra, tekrar,
436 milyon yene bu hibenin çıkarılması teklif
edilmiş, Japon Hükûmeti tarafından da bu uygun
görülmüş ve bugün, inşallah onaylanacak bu tasarıyla
da bu müze, Çağırgan kasabamızda gerçekleştirilecek
ve Anadolu’nun binlerce yıllık kültürüne ait tarihî
eserler buralarda gün ışığına
çıkarılacak.
Bu, gerçekten,
Türkiye ile Japonya arasında kültürel iş birliğinin
çok güzel bir sonucu. Öyle tahmin ediyorum, 250 milyon dolar
civarında bir bütçesi var ve bu yıllara sâri artarak da
devam edecek.
Tabii, biraz
önceki çok değerli konuşmacı
arkadaşlarımız, Kırşehir
milletvekillerimiz de ifade ettiler. Bizim şehrimizde bunun
gibi daha birçok höyük mevcut. Şehrimizin ortasında,
Kırşehir’in merkezinde 150 dönümlük bir alanda 30 metre
yüksekliğinde, üzerinde Selçuklu Döneminde
yapılmış bir cami ve cumhuriyetin ilk
yıllarında yapılmış bir okulumuz mevcut ve
buralarda da bu tür araştırmaların, bu tür
kazıların yapılması Anadolu kültürünü,
Anadolu’nun geçmişini genç kuşaklara tanıtmak, gün
yüzüne çıkarmak açısından çok önemli olacaktır.
Tabii,
şehrimiz gerçekten binlerce yıllık bir tarihe sahip,
birçok kültüre ev sahipliği yapmış, ama en yüksek
kültür seviyesini de 13’üncü yüzyılda yakalamış;
Ahiler, alperenler diyarı bir şehir. İsterseniz,
kısaca, o yüzyılda yaşamış, o günden bugüne
bize birçok konuda ışık tutmuş o büyük insanlara
kısaca da değinmek istiyorum.
Bakın,
13’üncü yüzyılda Kırşehir’de “Sevelim, sevilelim,
dünya kimseye kalmaz.” diyen ve adına UNESCO tarafından
“Sevgi Yılı” ilan edilen Yunus Emre Hazretleri 13‘üncü
yüzyılda Kırşehir’de yaşamış.
Yine
“İncinsen de incitme.” diyen Hünkâr Hacı Bektaş Veli
Hazretleri Kırşehir’de yaşamış.
Yine “Hak ile
sabır dileyip, bize gelen bizdendir. Akıl ve ahlak ile çalışıp,
bizi geçen bizdendir.” diyen Pirimiz Ahi Evranı Veli
Hazretleri Kırşehir’de yaşamış, Ahilik
prensiplerini, Ahilik çalışmalarını
Kırşehir’den bütün Türk coğrafyasına
yaymış ve bugün, Kırşehir Ahiliğin manevi
merkezidir.
Yine, büyük
şehirlerimize veya Anadolu’nun herhangi bir şehrinin bir
caddesine girdiğimizde, acaba burası Türkiye mi
dedirttiren yabancı tabelaları gördüğümüzde
işte, 13’üncü yüzyılda Türkçe üzerinde doğu
dillerinin etkisini görüp bundan rahatsız olan
Karamanoğlu Mehmet Bey’in fermanından önce,
Kırşehir’den Âşık Paşa Hazretleri şu
dörtlükle bütün Türk coğrafyasına sesleniyor, diyor ki:
“Türk diline
kimesne bakmaz idi,
Türklere her
giz gönül akmaz idi.
Türk dahi
bilmez idi bu dilleri,
İnce yolu
ol ulu menzilleri.”
Değerli
milletvekilleri, gerçekten, ülkemizin, işte
Ankara’mızın, Başkent’imizin
Kızılay’ına gittiğimizde, şöyle bir dükkân
isimlerine baktığımızda, acaba, Türkiye mi,
Türkiye dışında bir Avrupa ülkesinde miyiz diyoruz.
Ama işte, Kırşehir’de yaşamış,
eserlerini Kırşehir’de vermiş, bütün eserlerini Türkçe
vermiş, Türkçe üzerinde Farsçanın, Arapçanın çok önemli
bir baskısı olduğu, etkisi olduğu dönemlerde
Garipname’yi Türkçe yazmış Âşık Paşa
Hazretleri de Kırşehir’de yaşamış.
Yine 13’üncü
yüzyılda uzayı inceleyen gök bilimleri medresemiz de
Kırşehir Emiri Caca Bey tarafından
yapılmış. Düşünebiliyor musunuz, 13’üncü
yüzyılda, yedi yüz yıl önce, Anadolu’da, Anadolu’nun
ortasında uzayı inceleyen gök bilimleri medresesi,
bugün, bütün yapısıyla, bütün ihtişamıyla
ayakta, âdeta, bize diyor ki uzay bilimlerini başlatan biziz
ama ne yazık ki uzaya ilk gidenler başkaları oldu.
Bundan da kendimiz açısından bize düşen dersi de
çıkarmamız gerektiği kanaatindeyim.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten, Kırşehir kültürü bir Türk
kültürüdür, Türk-İslam kültürüdür. Bu kültürün tekrar,
özellikle, Ahiliğin araştırılıp günümüze
uyarlanmasında, esnafımız açısından, orta
direk açısından çok ciddi zaruret vardı. Bu konuda,
iftiharla söylüyorum, Kırşehir Ahi Evran Üniversitemiz
kurulmuştur. Buradan da emeği geçen herkese teşekkür
ediyorum ama işte bu üniversitemizde kurulacak enstitüler
vasıtasıyla da Ahilik kültürünün
araştırılıp günümüze uyarlanmasında,
Türkiye açısından, Türk halkı açısından da
ciddi faydalar getireceği kanaatindeyim.
Değerli
milletvekilleri, bu, gerçekten, Kırşehir için önemli bir
proje. Belki, 4 milyon dolarlık bir müze gibi geliyor ama bunun
evveliyatı vardır ve daha sonrası da devam edecektir.
Anadolu kültürünün gün ışığına
çıkarılması için çok önemli bir hizmettir. Biz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, bu öneriye olumlu oy
vereceğimizi söylüyoruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çobanoğlu.
Madde
üzerinde, şahsı adına söz alan, Kırşehir
Milletvekili Sayın Abdullah Çalışkan.
Buyurun
Sayın Çalışkan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya
Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe
Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın
1’inci maddesinde, şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisinizi saygılarımla
selamlarım.
Az önce de
belirttiğim gibi, bu kanunun yüce Meclisimiz tarafından
onaylanmasını müteakip, toplam 4 milyon 500 bin yeni Türk
lirası tutarında hibe kullanılmaya
başlanacaktır. Bu hibenin en son kullanılma tarihi 31
Mart 2008 tarihi olduğu için, yani acele, bu kanunun
çıkarılması gerektiği için bugün gündeme
alınmıştır, ancak, her iki ülkenin
karşılıklı anlaşmasıyla bu sürenin
uzatılması mümkün olabilecektir.
Ben, bu kanunun
yüce Meclisimiz tarafından onaylanacağını ümit
ediyor, hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çalışkan.
İkinci söz,
Kırşehir Milletvekili Sayın Mikail Arslan’a aittir.
Buyurun
Sayın Arslan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
MİKAİL
ARSLAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tekrar, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sabırlarınızı
zorlamayacağım, yalnız, bu Kaman Kalehöyük’teki
kazıların başlamasına delalet eden, rahmetli
Tahsin Özgüç’ü burada anmak istiyorum. Yine, rahmetlinin
vefatından sonra, eşi bu projeye sahip çıkarak destek
vermiştir. Kendilerine de huzurlarınızda
teşekkür etmek istiyorum.
Ayrıca,
Doktor Sachihiro Omura -kazı heyetinin
başkanıdır- gerçekten Türkiye’yle
özdeşleşmiş, bir Türk insanı gibi hareket eden
değerli bir bilim adamıdır. Kendisi de son derece
güzel Türkçe konuşmaktadır ve projelerde aynen bizim
duyduğumuz heyecanları da duymaktadır. Kendisine de
burada ayrıca teşekkür ediyoruz.
Prens Mikasa,
bu projeye, yine, destek veren, hamilik yapan bir Japon prensidir.
Sık sık bölgeye gelerek ziyaretlerde bulunmaktadır.
Kaman’da da bir caddeye ismi verilmiştir. Yine, kendilerine
teşekkür ediyoruz.
Ayrıca,
Kültür Bakanımız ayağının tozuyla, göreve
gelir gelmez Kaman-Kalehöyük’e gelerek gezide bulunmuş,
destek vermiş, incelemelerde bulunmuştur ve bölgede
Japon Bahçesi’nin karşılığında bir Türk
bahçesi yapılması, Türk bahçesine uygun tarzda inşa
edilecek bir Türk bahçesiyle buranın desteklenmesine dair
çalışmaları başlatmıştır. Sayın
Bakanımıza, hem ziyaretlerinden dolayı hem de bu
projeye vermiş oldukları destekten dolayı, yine,
ayrıca teşekkür ediyoruz.
Bu projenin
yanı sıra, Kırıkkale-Kırşehir-Kayseri
devlet kara yolu üzerinde bulunan büyük bir höyük daha
bulunmaktadır, bu da Yassıhöyük diye bilinmektedir. Bu
projeyle de ilgili, Bakanlığımız kazı
çalışmalarına başlanılmasıyla ilgili
girişimde bulunmuştur. Bu da Kaman-Kalehöyük kadar önemli
bir höyüktür. Daha fazla ziyaretçi çekecek, daha fazla bilimsel
çalışmalara konu olacak bir çalışmadır.
Kırşehir’de,
biz, biraz önce, 60 tane höyükten bahsetmiş olmamıza
rağmen, aslında 1.150 tane höyük vardır. Bundan sadece
1 tanesinin kazı çalışmaları
yapılıyor. Ne kadar geride olduğumuzun ve bu konunun
ne kadar önemli olduğunun da farkında olmamız gerekiyor.
Ülkemizin her yanında buna benzer höyükler
bulunmaktadır. Bunlar çok değerli eserlerdir,
emanetlerdir. Bunların bir an önce kültür hizmetlerine
kazandırılmasında büyük fayda var.
Ayrıca,
biraz önce Sayın Milletvekilimiz de bahsetti -Metin
Çobanoğlu Bey- Kırşehir’in merkezinde bulunan bir
Kalehöyük’ümüz var. Maalesef höyüğün tepesine cami ve okul
yapmışız, resmî binalar yapmışız;
yetmemiş, ağaçlar dikmişiz sit alanına! Bu da
Türkiye’nin geçmiş dönemlerde kültür noktasında ne kadar
zafiyet içerisinde olduğunun da bir göstergesidir.
Aslında, bunların buradan taşınarak, bu merkezde
bulunan Kalehöyük’ün de kazı programına alınması
kültür hizmetleri açısından çok önemli olacaktır
diyor, tekrar, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Arslan.
Madde üzerinde
soru ve önerge yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: 1’inci maddeyi kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –
Madde üzerinde, şahsı adına, Sayın Abdullah
Çalışkan, Kırşehir Milletvekili... (AK Parti
sıralarından “Yok, yok” sesleri)
O zaman,
Mikail Arslan da yok herhâlde.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ben söz istiyorum.
BAŞKAN -
Madde üzerinde bir önerge var.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN -
Önergeyi okutuyorum…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, söz istiyorum Sayın Başkan.
Şahsım adına söz istiyorum.
BAŞKAN – O
zaman önerge kalıyor mu?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Önergem de kalsın, söz de istiyorum canım.
BAŞKAN –
Hayır, ikisi beraber olur mu şimdi? Önerge de mi kalacak
yani?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, önerge de kalsın, şahsım adına
söz istiyorum. Yani, hakkım yok mu Sayın Başkan?
BAŞKAN –
Ama, bakın, bir şartla veririm: Gündem dışı
konuşmayacaksınız. Yoksa İç Tüzük maddesini
uygularım bakın, açık konuşayım.
Buyurun.
Süreniz
beş dakika Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, siz beni oradan tehdit
edemezsiniz. Burası bir kürsüdür.
BAŞKAN –
Tehdit etmiyorum. Bakın, maddeyi okuyorum size. Okurum ve
uygularım, hiç bunun ötesi yok.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, maddeyi okudunuz… Bakın, ben biraz önce bu
kürsüde konuştuğum zaman…
BAŞKAN –
Siz nasıl çiğniyorsanız ben de size
çiğnetmiyorum. Bu kadar.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim?
BAŞKAN –
Ben çiğnetmiyorum size İç Tüzük’ü. (AK Parti
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Bakın, burada yazıyor.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, ben daha başlamadım. Nereden
biliyorsunuz çiğneyeceğimi?
BAŞKAN –
Sizin bu İç Tüzük’ü çok iyi bildiğinize de
inanıyorum.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Hayır, benim çiğneyeceğimi nereden
biliyorsunuz?
BAŞKAN –
Peki, niçin istismar ediyorsunuz İç Tüzük’ü?
Buyurun,
konuşun, devam edin. Ben bekliyorum. Yani, gündem
dışı konuşursanız keserim.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bakın sayın milletvekilleri, o kadar
hoşunuza gidiyor ki bu keyfîlikler.
Ben biraz önce
burada yaptığım konuşmada “Allah varsa…” dedim.
Allah’ın varlığına inanıyorum. O yüce
yaratık, o yüce güç bu dünyada kim zulüm yaparsa, kim… (AK Parti
sıralarından gürültüler)
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Yaratık değil, Yaradan… Düzelt!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, bakın, o yüce güç, daima adaleti
sağlamıştır. Yani, Yüce Allah, en büyük
zalimlerin cezasını da vermiştir, en büyük
diktatörlerin günahını da vermiştir.
Ben, tabii, çok
büyük haksızlıklara uğradığım için,
böyle canhıraş bir istekte bulundum.
BAŞKAN –
Bunu inanmayanlara söyleyin Sayın Genç. Burada herkes
inanıyor zaten.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, kimin inanıp kimin
inanmadığı…
BAŞKAN –
Herkes inanıyor.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ben çok kalbimden inanıyorum, gönülden
inanıyorum ve onun için ona sığınıyorum.
BAŞKAN –
Tamam, biz de inanıyoruz, herkes inanıyor.
İnançsızların içinde konuşursunuz bunu.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, sayın milletvekilleri, öyle bir
hükûmet ki kendisinden haberi yok.
Bakın,
şimdi, Japon Hükûmetiyle, 30/5/2005 tarihinde bir anlaşma
yapılıyor. Efendim, Kaman ilçemizde Kalehöyük’te bir
arkeoloji müzesi yapılıyor ve öyle vurdumduymaz bir
hükûmet ki, orada yapılacak müzenin doğru dürüst bir
projesini hazırlamıyor, o Japon Hükûmetine doğru
dürüst proje getirmiyor. İşte, böyle yandaş, layık
olmayan, hakkı olmayan birtakım memurları bir
yerlere getirirseniz, yandaşlarınızı
atarsanız, işte, sizi böyle uluslararası düzeyde
rezil ederler.
Getirmişler,
Japon Hükûmetine bir proje vermişler, 288 milyon yen
almışlar o zaman. Sonra bakmışlar ki, o 288 milyon
yen müsait olmamış, bizim Dışişleri oraya bir
nota göndermiş, “Evet, böyle güzel bir şey
yaptınız, ama bu yetmiyor.” demişler. Ondan sonra da,
tabii, burada 4 milyon dolarlık, Japon Hükûmeti ek bir ödenek
vermiş.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) – Doğru…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Doğru, ama, bizi bu duruma düşüren, o projeyi
yapan bu Hükûmet esas doğru yapmıyor. İşte, sizin
burada alkışladığınız…
Bakın, var
mı kimse burada? Var mı Bakanlar Kurulunda? (AK Parti
sıralarından “Orada” sesleri)
Ya, Hükûmet bir
kişi değil ki kardeşim. Bakın, bu kadar
milletvekili var…
Bakın,
size her zaman söylüyorum. Bu Hükûmet uyuşmuş artık,
kanı uyuşmuş.
LÜTFİ
ÇIRAKOĞLU (Rize) – Gece gündüz çalışıyorlar.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bu memleketi yönetecek güç yok bunlarda. Burada
bütçeyi müzakere ediyoruz, çıkıp da doğru dürüst bize
cevap vermeyen bir hükûmet; yarına, uluslararası düzeyde
nasıl bizi temsil ediyor?
İşte,
bundan dolayı, Kırşehirli hemşehrilerimizi
kutluyorum. Tabii, Yüce Pirimiz Hacı Bektaş Veli orada
yatıyor, çok büyük saygı duyduğumuz büyük bir
kişi. Her zaman da kendisini ziyarete gidiyorum.
Ayrıca,
Kırşehir ilimiz gerçekten evliyalar diyarı, çok
mükemmel bir ilimiz. Burada çok güzel şeylerin
yapılması lazım. Hatta, yani, Türkiye’de en önemli iki
evliyalar diyarı var: Birisi Tunceli, birisi
Kırşehir. (AK Parti sıralarından gülüşmeler)
Siz ne biliyorsunuz ya! Yani, gülen cahile bak!
Bu evliyalar
diyarı olan illerimizde, hakikaten, o evliyaların
zamanında bu ülkeye yaptığı hizmetlere uygun
olarak oralarda yatırım yapılması, oraların
tanıtılması ve turizme açılması ülkemiz
için, dünya insanlığı için gerekli bir şeydir.
Gerçekten
Kırşehirli hemşehrilerimizi kutluyorum. Bu güzel müzenin
kendilerine hayırlı ve uğurlu olmasını
diliyorum.
İnanıyorum
ki… Tabii, yani, Tunceli’de de öyle evliyalar yeri var ki,
oralarda da bu tip şeyler yapılırsa, insanlar, çünkü…
KADİR
TINGIROĞLU (Sinop) – Muhakkak var.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Arkadaşlar, adamlar inançlı. Mesela, bizim çok
önemli ziyaretlerimiz var. İşte, Düzgün Baba var,
Hızır Aleyhisselam’ın ziyaretgâhları var.
Oralara da güzel birtakım… İnsanların orayı
ziyaret etmesi için yol yapılsa, işte orada belirli,
birtakım gidip gelenlere kolaylıklar sağlasak kötü
mü olur?
Siz, tabii,
Tunceli’yi bilmediğiniz için, böyle gülüyorsunuz gevrek
gevrek ama, böyle gevrek gevrek gülmenin de bir anlamı yok.
Hakikaten, bu, cehaletin ifadesidir.
AHMET YENİ
(Samsun) – Ayıp oluyor.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Keşke siz de gelip görseniz de oradaki o
insanların ne şartlar altında
yaşadığını.
Ben, tabii,
ahengi de bozdurduğunuz için, doğru düzgün
duygularımızı da şey etmiyoruz.
Evet, tekrar,
Kırşehirli hemşehrilerimize hayırlı,
uğurlu olmasını diliyorum. İnşallah, bu
güzel eserler Türkiye’nin her tarafında çoğalacak ve
Hükûmetinizi de lütfen ikaz edin.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Genç.
Bir dakika
veriyorum size.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bu Hükûmet, böyle, dış ülkelere karşı
bizi küçük düşürücü davranışlar içinde
olmamalı. Türkiye’yi, böyle, dış ülkelerde küçük
düşürmeye kimsenin hakkı yoktur. Bunları yapanlardan
da hesap sorunuz.
Burada, siz,
şimdi biliyorsunuz. Bu sıralara kimler geldi? 1987’de ben
buraya geldiğim zaman, Sayın Özal’ın da böyle 300’ün
üzerinde milletvekilleri vardı. O zaman 550 değil de,
450’ydi; 280’in üzerinde milletvekilleri vardı, ama, şimdi
yerlerinde yeller esiyor!
Bugünün
değerini iyi bilin. Bu memleketten gelmişsiniz bu
sıralara, bu memlekete iyi hizmetler verin. Bakın,
Türkiye çok ciddi sıkıntılarla karşı
karşıya. Bugün, her gün bu memlekette
insanlarımız ölüyor, çok
sıkıntılarımız var. Bunları
aklınızla… Böyle, gülerek, dalga geçerek değil iyi
hizmetler yaparak bu memlekete hizmet ederseniz millet sizi
unutmaz. Yoksa, bakıyorsunuz dört sene geçmiş
arkanızda hiçbir şey kalmamış.
Saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Genç.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır,
okutuyorum…
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Önergeyi geri alıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Önerge geri alınmıştır, teşekkür ederiz.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN –
Madde üzerinde, gruplar adına söz istemi yok.
Şahısları
adına Sayın Abdullah Çalışkan, Kırşehir
Milletvekili… İstemiyor.
Sayın
Mikail Arslan, konuşuyor musunuz?
MİKAİL
ARSLAN (Kırşehir) – Konuşacağım Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Arslan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
MİKAİL
ARSLAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu projeyle ilgili kısa bir açıklama
yapmak istiyorum.
Bu müzenin
projesi Japonya tarafından yapılmıştır,
Japon Hükûmeti yapmıştır fakat zeminde yapılan
incelemelerde çıkan buluntu sayısının fazla
olması, bir arkeoloji merkezinin olması… Çünkü büyük bir
enstitü binası yapıldı, yanında Kalehöyük
kazısı var, yanında Japon Bahçesi var. Müzenin
büyütülmesi ihtiyacı hasıl oldu ve Japon Hükûmeti bu
projenin büyütülmesi kararını aldı ve tekrar
projeyi yaptılar. Dolayısıyla Türk Hükûmetinin
bunda bir kusuru kabahati yoktur. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Var, var!
MİKAİL
ARSLAN (Devamla) – Bu, Japonya Hükûmetinin ilave olarak
yapmış olduğu bir ilavedir ve ayrıca daha önce
yapılan bir sözleşme onaylanmıştı, bundan
dolayı bu ikinci kez tekrar yüce heyetinizin huzuruna geldi.
Ben
şimdiden müzenin hayırlı olmasını temenni
ediyor ve yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Oyunun rengini
açıklamak üzere, lehte Ramazan Kerim Özkan, Burdur
Milletvekili.
Sayın
Özkan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5
dakika Sayın Özkan.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük
Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına
İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nı Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak değerlendiriyoruz ve oyumuzun rengi
“evet” olacaktır.
Gerçekten,
Kırşehir’imize örnek bir müze yapılacaktır.
Japonya Hükûmetine de buradan takdirlerimi sunuyorum. “İyi
müze, kapalı olan müzedir.” diye bir söylem var. Buna hiçbir
zaman katılmıyoruz. Burdur Müzemiz de tarihî
zenginlikler bakımından Türkiye’de örnek bir müzedir
ancak turizmden payda almamaktadır. İnşallah, bu
Kırşehir Müzemiz, turizmden payda alıp, istihdam
anlamında insanlarımızı, yöre
halkımızı orada çalıştırıp,
ekonomimize katkı koyacaktır.
Burdur ili,
turizmin başkentidir ancak Burdur ilindeki müzelerde Apollon
Heykeli’nden tutun arkeolojik devirlere ait çok güzel eserler söz
konusudur. Ancak Müzemizin donanımı Hükûmetiniz
zamanında, Hükûmetinizin uygulamaları sayesinde
Burdur’a kazandırılmıştır fakat turizmden
payda alamamaktadır. Bu müzelerin transit yollar üzerinde,
etrafında kafeteryaları, oyun bahçeleri, spor
sahaları, otoparklarıyla donatılıp turizme
açılması gerekiyor. Bu çalışmaların…
Burada ayrılan ödenek 4 milyon dolar civarında. Bu
ödeneklerin Kültür Bakanlığımıza verilip
ülkemizin güzelliklerini turizme sunmamız gerekiyor.
Burdur:
Örneğin Sagalassos, Türkiye’de Efes’ten, Bergama’dan büyük,
bir tiyatrosuyla antik bir şehir Ağlasun ilçemizde ama bu
konumu turizme açamıyoruz. Turizmin başkenti Antalya’ya
en yakın iliz ama tur operatörleri ne yazık ki Pamukkale’ye
milyonlarca insanı taşıyor, turizmle o paydayı,
turizmle bu kültürümüzü birleştiremiyoruz. Bu
çalışmaların da yapılması gerekiyor.
Yine Burdur
Gölhisar’da Kübüra Antik Kenti: Tarihte 20 bin insana tiyatro
seyri yapılmış, 20 binlik bir açık tiyatrosu var.
Ama, bu da turizme açık değil. Bunların turizmle
buluşturulması gerekiyor. Bunun için, gerçekten -tabii ki
Kültür Bakanımız burada değil, Sayın Tarım
Bakanımız burada. Tutanaklara geçirme babından- o
turizmin başkenti Antalya’ya gelen 15 milyon insanın en
azından 1 milyonunun, 500 bininin bu turizmle
buluşması gerekiyor.
İnşallah,
bunu Kırşehir ilimizin Kalehöyük ilçesi başarır,
örnek bir yapı olur.
Ülkemizde bu
güzellikleri turizmle buluştururuz dilekleriyle yüce
heyetimizi saygıyla selamlıyorum. Kanunumuz
hayırlı, uğurlu olsun. (Alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özkan.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya
tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre vereceğim.
Bu süre içinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç
dakikalık süre içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana
vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da
taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için
öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Japonya Hükümeti arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi
Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın açık oylama sonucunu
bildiriyorum:
Oy sayısı :
258
Kabul : 258 (x)
Tasarı
böylece kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
(Alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, programa göre kuruluşların bütçe ve
kesin hesaplarını ve alınan karar gereğince
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 11 Aralık 2007 Salı günü saat 11.00’de toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.12
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa
eklidir.