DÖNEM: 23 CİLT: 9 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
36’ncı
Birleşim
11 Aralık 2007 Salı
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER
1.- Slovenya
Meclisi Dış İlişkiler Komisyonunun vaki davetine icabetle,
TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan Parlamento
heyetinin Slovenya’ya yapacağı resmî ziyarete siyasi parti
grupları tarafından Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’nun
yerine Tekirdağ Milletvekili Necip Taylan’ın, İstanbul
Milletvekili İlhan Kesici’nin yerine İzmir Milletvekili Abdurrezzak
Erten’in katılacaklarının bildirildiğine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/244)
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/426) (S.Sayısı: 57)
2.- 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191)
(S.Sayısı: 58)
A)
ADALET BAKANLIĞI
1.- Adalet
Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Adalet
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B)
DANIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.-
Danıştay Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Danıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C)
CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI
KURUMU
1.- Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
D)
TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
E)
YARGITAY BAŞKANLIĞI
1.- Yargıtay
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Yargıtay
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
F)
ULAŞTIRMA BAKANLIĞI
1.-
Ulaştırma Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.-
Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
G)
KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Karayolları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.-
Karayolları Genel Müdürlüğü
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
H)
TELEKOMÜNİKASYON KURUMU
1.-
Telekomünikasyon Kurumu 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Telekomünikasyon
Kurumu 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
I)
DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI
1.- Denizcilik
Müsteşarlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Denizcilik
Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
İ)
SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
J)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI
1.- Millî Savunma
Bakanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Millî Savunma
Bakanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
K)
SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI
1.- Savunma
Sanayii Müsteşarlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Savunma
Sanayii Müsteşarlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
L)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANLIĞI
1.- Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
M)
ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1.- Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
N)
ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
1.- Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
O)
ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
Ö)
TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU
1.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
P)
MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Maden Tetkik
ve Arama Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Maden Tetkik
ve Arama Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
R)
PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
3.- Tanık
Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/346) (S.
Sayısı: 34)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/384) (S. Sayısı: 71)
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın konuşmasında partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Bursa Milletvekili Mehmet Ocakden’in
konuşmasında partisine sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım’ın konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
VII.-
OYLAMALAR
1.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın oylaması
VIII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) Yazılı Sorular ve Cevapları
1.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, AB’nin mali
yardım aracı fonlarının kullanımına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali
Babacan’ın cevabı (7/570)
2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Belçika’da terörü protesto eden Türk
vatandaşlarına yapılan polis müdahalesine ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/581)
3.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, düve ithaline,
Hayvancılık
desteklemelerinin ödenmemesine,
- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, limon piyasasına,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (7/651, 652, 653)
4.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, RTÜK’ün ceza verdiği kanal ve
programlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet
Aydın’ın cevabı (7/762)
5.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, hayvancılıktaki kayıt
sistemine,
- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Mersin’deki dolu afetinden
oluşan hasarın tespitine
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (7/772, 773)
6.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, TRT yönetimiyle ilgili bazı
iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın
cevabı (7/774)
7.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Habur Gümrük Kapısına yapılan
müdür atamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/803)
8.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, vekâleten görev yapan personelden asaleten
atananlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın
cevabı (7/807)
9.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, TRT’deki
“Sınırlar Arasında” programının sansürlendiği
iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet
Aydın’ın cevabı (7/808)
10.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, vekâleten görev yapan personelden asaleten
atananlara,
- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, kadına yönelik şiddete,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/828, 851)
11.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, vekâleten görev yapan personelden asaleten
atananlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun
cevabı (7/861)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.05’te açılarak beş oturum yaptı.
2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
(1/426; 1/267, 3/191) (S. Sayısı: 57, 58) görüşmelerine
devam edilerek;
Dışişleri
Bakanlığı,
Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği,
Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı,
Rekabet Kurumu,
Millî Prodüktivite
Merkezi,
Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı,
Türk Akreditasyon
Kurumu,
Türk Standartları
Enstitüsü Başkanlığı,
Türk Patent Enstitüsü
Başkanlığı,
Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı,
Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü,
Çevre ve Orman
Bakanlığı,
Orman Genel Müdürlüğü,
Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü,
Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü,
Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı,
2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesapları kabul edildi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek
temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kararlaştırılmış
olan Tanık Koruma Kanunu Tasarısı (1/346) (S. Sayısı:
34) komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından
ertelendi.
2’nci sırasında
bulunan, Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye
Katılmamızın (1/348) (S. Sayısı: 63),
3’üncü sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında
Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına
İlişkin Notaların Onaylanmasının (1/466) (S.
Sayısı 75),
Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarıları, görüşmelerini müteakiben
yapılan açık oylamalardan sonra, kabul edildi.
11 Aralık
2007 Salı günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak
üzere, birleşime 23.12’de son verildi.
Eyyüp Cenap GÜLPINAR
Başkan Vekili
Murat ÖZKAN Canan
CANDEMİR ÇELİK
Giresun Bursa
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Harun TÜFEKCİ Fatoş
GÜRKAN
Konya Adana
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 51
II.- GELEN KÂĞITLAR
11 Aralık 2007 Salı
Tasarı
1.- Bazı
Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde
Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri
Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/480) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)
Teklifler
1.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü ve 27 Milletvekilinin; Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/92) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
3.12.2007)
2.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in; 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun, Kanuna
Aykırı Eğitim Kurumu Başlıklı 263. Maddesinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/93) (Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile Adalet
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)
3.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; İl Genel Meclisi Üyeleri ile
İlgili 5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/94)
(İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)
4.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak
Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/95) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)
5.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’nun; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/96) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)
6.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; 5302 Sayılı İl Özel
İdaresi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/97) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 5.12.2007)
11 Aralık 2007 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.05
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf
COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN –
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için
beş dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Ancak,
görüşmelere başlamadan önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının Genel Kurula bir sunuşu
vardır; okutuyorum:
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Slovenya Meclisi Dış İlişkiler
Komisyonunun vaki davetine icabetle, TBMM Dışişleri Komisyonu
üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin Slovenya’ya yapacağı
resmî ziyarete siyasi parti grupları tarafından Çankırı
Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’nun yerine Tekirdağ
Milletvekili Necip Taylan’ın, İstanbul Milletvekili İlhan
Kesici’nin yerine İzmir Milletvekili Abdurrezzak Erten’in
katılacaklarının bildirildiğine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/244)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Slovenya Meclisi
Dış İlişkiler Komisyonunun vaki davetine icabetle, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan
Parlamento heyetinin Slovenya’ya yapacağı resmî ziyarete siyasi parti
grupları tarafından Çankırı Milletvekili Suat
Kınıklıoğlu’nun yerine Tekirdağ Milletvekili Necip
Taylan’ın, İstanbul Milletvekili İlhan Kesici’nin yerine
İzmir Milletvekili Abdurrezzak Erten’in katılacakları
bildirilmiştir.
Söz konusu isim
değişiklikleri Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış
İlişkilerinin Düzenlemesi Hakkında 3620 Sayılı Kanunun
2. maddesi uyarınca Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Bugünkü program
uyarınca, iki tur görüşme yapacağız. 12’nci turda Adalet
Bakanlığı, Danıştay Başkanlığı,
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı, Yargıtay
Başkanlığı, Ulaştırma Bakanlığı,
Karayolları Genel Müdürlüğü, Telekomünikasyon Kurumu, Denizcilik
Müsteşarlığı ve Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı
ve Teklifleri
1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426)
(S.Sayısı: 57) (x)
2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191)
(S.Sayısı: 58) (x)
A) ADALET BAKANLIĞI
1.- Adalet Bakanlığı 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Adalet Bakanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.- Danıştay Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Danıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
C) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ
İŞ YURTLARI KURUMU
1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
D) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
E) YARGITAY BAŞKANLIĞI
1.- Yargıtay Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Yargıtay Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
F) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI
1.- Ulaştırma Bakanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Ulaştırma Bakanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
G) KARAYOLLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
H) TELEKOMÜNİKASYON KURUMU
1.- Telekomünikasyon Kurumu
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Telekomünikasyon Kurumu
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI
1.- Denizcilik Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Denizcilik Müsteşarlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
İ) SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın
milletvekilleri, 27/11/2007 tarihli 25’inci Birleşimde bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve
her tur için soru-cevap işleminin on beş dakikayla
sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan
bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin
bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı
ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz
talepleri kabul edilmiş ve sıraya girmiş olacaklardır.
Tur üzerindeki
görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki sıraya göre
sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi
yedi buçuk dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de yedi
buçuk dakika süre verilecektir. Cevap işlemi yedi buçuk dakikadan önce
bitirildiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine
söz verilecektir.
Bilgilerinize
sunulur.
Şimdi, on
ikinci turda grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum:
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına: Kastamonu Milletvekili Musa
Sıvacıoğlu, İzmir Milletvekili Erdal Kalkan, Konya
Milletvekili Ali Öztürk, Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan, Tokat
Milletvekili Osman Demir, Konya Milletvekili Hüsnü Tuna, İstanbul
Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına: Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: Manisa Milletvekili Şahin Mengü, Mersin
Milletvekili İsa Gök, Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu,
İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Konya Milletvekili Faruk Bal, İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu, Adana Milletvekili Kürşat
Atılgan.
Şahısları
adına, lehinde; Düzce Milletvekili Celal Erbay, İstanbul Milletvekili
Nusret Bayraktar.
Aleyhinde;
İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak, Çankırı
Milletvekili Ahmet Bukan.
Şimdi,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kastamonu Milletvekili
Sayın Musa Sıvacıoğlu.
Buyurunuz
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Adalet
Bakanlığı 2008 yılı bütçesi üzerinde Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Beş
dakikalık kısa süre içerisinde elbette ki yargının
problemlerini dile getirmek, dört başı mamur bir şekilde
bunların hepsini anlatmak elbette mümkün değil.
Şunu
ifadeyle sözlerime başlamak istiyorum: Yüce Meclisimizin duvarında
yazılı olan “Egemenlik kayıtsız, şartsız
milletindir” ve millet egemenliğini yetkili organlar eliyle kullanır.
İki kurumdur ki, Türk milleti adına karar verir; bunlardan birisi
yasama olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir diğeri ise yargı
yetkisini kullanan mahkemelerimizdir, yargıdır.
Tabii,
yargının problemleri bugün ortaya çıkarılmadı. Uzun
senelerden beri devam eden yargının problemleri olan adliye
sarayları, bunun dışında adliye lojmanları,
mahkemelerde yetersiz kâtipler, ceza infaz kurumlarındaki infaz koruma
memurlarının eksikliği gibi eksikliklerle yargı şu
anda görevini devam ettiriyor. Ancak şu husus hiçbir zaman göz önünden
çıkarılmamalıdır: Personel eksikliği, özellikle hâkim,
savcı açığı giderilmedikçe, bunların gözü,
kulağı, eli, ayağı olan zabıt kâtipleri gibi yardımcı
adliye personelinin problemleri halledilmedikçe istenilen adli
yargıyı, istediğimiz seviyeye ulaştırmamız
elbette ki mümkün değildir.
Değerli
arkadaşlar, bugün bütçe görüşmelerinin sekizinci günündeyiz, önümüzde
üç gün daha var. Bu görüşmeleri olgun bir hava içerisinde devam
ettiriyoruz iktidarıyla muhalefetiyle. İlgili
bakanlıklarımızın ve bağlı
kuruluşlarımızın bütçeleri tek tek ele alınıyor
ve görüşülüyor.
Değerli
arkadaşlar, ben sözümün bu noktasında sizlere bir
karşılaştırma yapmak, hangi dönemde hangi hizmetlerin en
iyi bir şekilde verildiğini göstermek adına, öncesini de
karalamadan, kısaca bir izahta bulunmak istiyorum.
Tarihî devirleri
ayırdığımız gibi siyasi devirleri de şu
şekilde ayırmamız mümkündür: Öncesinden başlayarak, bir,
“ok’lu devirler” diyebileceğimiz devirler, ki temsilcileri bellidir; onun
dışında, “el’li devirler” diyebileceğimiz devirler
bellidir, temsilcileri biliniyor; onun dışında, “at’lı
devirler” diyebileceğimiz devirler, siyasi temsilcileriyle bellidir;
“arı’lı devirler” diyebileceğimiz devirler; “garnitürlü
yıllar” diyebileceğimiz devirler ve nihayet “ak’lı yıllar”
diyeceğimiz devirlerin de içinde bulunuyoruz.
Artık,
ak’lı devirlerdeyiz. Ak’lı devirlerin de birinci dönemini, ilk
beş yılını tamamladık, şimdi, ikinci devrine
geliyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu ak’lı
devirlerde, bütün alanlarda olduğu gibi, özellikle de adli hizmetler
yönünden de gerçekten rekorlar kırılmış, Türk tarihine
unutulmaz sayfalar açmıştır.
Bunların
hepsini bu kısa süre içerisinde saymam, elbette ki, mümkün değil.
Yalnız ifade etmek istediğim, adliyelerin şu andaki bu
durumları, Adalet ve Kalkınma Partisinin mutlaka
sıkıntılarını gidermesi gereken bir gündem maddesi
olarak da önümüzde durmalıdır. Adli hizmetlerin verilmesi
açısından, şu anda -rakam eğer aklımda doğruysa-
dört yüz seksen altı tanesi kendisine mahsus olmayan binalarda faaliyette
bulunmaktadır. Bunlar hükûmet konaklarının altında, sadece
iç kısma girildiği zaman kapısında “Adliye” yazan bir
yazıyla karşılaşıyoruz. Eğer yargı
bağımsızsa, buralarda faaliyette bulunanlar
bağımsız bir şekilde hareket edecekler ise, mekân
bağımsızlığı bakımından da bir an önce
buraları kurtarmak durumundayız.
Cezaevlerimizin
durumu belli; şu anda da gayet iyi bir durumda, Avrupa standartlarına
uygun bir şekilde hizmet vermeye devam ediyorlar.
İnfaz koruma
memurlarındaki açıklık, adliye personelindeki boş kadrolar,
yargı hizmeti veren hâkim ve savcılarımızın
sayılarının eksikliği, elbette ki, yargı hizmetlerini
vermede yetersiz kalmaktadır. İstanbul gibi büyük kentlerimizde,
beş altı ay sonrasına duruşma verilmektedir. Gecikmiş
adalet, elbette ki, adalet değildir.
Biz istiyoruz ki,
Adalet ve Kalkınma Partisinin bu ikinci döneminde, ak’lı
yıllarda, adliyenin bütün problemleri giderilsin, problem adına,
ister personel bakımından olsun ister fiziki imkânlar
açısından olsun bu problemlerin hepsinin de üstesinden
geleceğimize inanıyorum. Vicdanlarıyla cüzdanları
arasında sıkışmış olan hâkimlerimizi ve
savcılarımızı Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarı cüzdan sıkıntısından
kurtarmış, onları vicdanlarıyla baş başa
bırakmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayın Sayın Sıvacıoğlu.
MUSA
SIVACIOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Adliyeleri
olmayan 188 tane ilçemiz var, buralara da adli hizmetlerin, hiç olmazsa günlük
işlemlerin yürütülmesi adına, oralarda sabıka belgelerinin
verilmesi, noterlik hizmetlerinin verilmesi gibi hizmetlerin, icra
memurları da dâhil olmak üzere, hiç olmazsa günlük işlemlerini
yapabilmeleri açısından, oralarda bir adliye bürolarının
kurulması da yararlı olur düşüncesindeyim. Şu anda, Adalet
Bakanlığı 8 genel müdürlük, 8 daire
başkanlığıyla hizmet vermektedir. Ankara’da bile 4 tane
ayrı binada hizmet veriyor. Bütün bunları göz önünde
bulundurduğumuzda, Ulaştırma Bakanlığımız,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız,
Dışişleri Bakanlığımız gibi
bakanlıkların müstakil binaları fiziki şartlarıyla
düzeltilmiş, kendilerine ait binalarda hizmet veriyorlar. Yargı
bağımsızlığını sık sık dile
getirmemize rağmen, başta merkez olmak üzere, ayrı ayrı
binalarda hizmet veriyor. Ankara Adliyesi; bakınız, tek 1 tane
adliyemiz var, ihtiyaca cevap vermiyor. Bir an önce Ankara’da da başkente
yakışır bir şekilde…
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Sıvacıoğlu.
MUSA
SIVACIOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Yaklaşmakta
olan Kurban Bayramı’mız hepimize hayırlı olsun diyor,
hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın
Erdal Kalkan.
Buyurunuz
Sayın Kalkan (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA ERDAL KALKAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Danıştay bütçesi hakkındaki konuşmama başlamadan
önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasa’mız, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
nitelikleri arasında hukuk devletini özellikle belirtmiştir. Hukuk
devleti, demokratik devlet olmanın bir gereğidir. Hak ve
özgürlüklerin olmazsa olmaz koşulu ve güvencesidir. Kısaca, otoriter
ve totaliter devlet anlayışının
karşıtıdır. Devlet, erkini ve yetkilerini bireyler,
vatandaşlar ve onların oluşturduğu örgütler lehine sınırlamalıdır.
Başka bir deyişle, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü anlayışının
devletin organları tarafından içselleştirildiği devlettir.
Hukuk devletinin korunmasında, etkinlik alanının
genişletilmesinde en önemli görev, idari yargıya ve onun yüksek
mahkemesi olan Danıştayımıza düşmektedir. İdari
yargı, Anayasa’nın “İdarenin her türlü eylem ve işlemleri
yargı denetimine tabidir.” ilkesi uyarınca, kendi özel
kanunlarıyla belirlenen usuller çerçevesinde bu görevi yerine
getirmektedir.
Yargımızın
sorunları ve ihtiyaçları hepimizce bilinmekte olup, bunları
hızla çözebilmek görev ve sorumluluğundayız. Çözümün
sağlıklı ve ivedi olarak gerçekleşmesi için, öncelikle
hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesinin herkes tarafından
benimsenmesi gerekir. Çağdaş demokrasilerde insan hak ve hürriyetleri
çerçevesinde bu ilkelerin uygulama alanlarının genişletilmesi
gerekmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, çağdaş devlette insanların inanç ve
düşüncelerine, kökenlerine göre farklı hak ve özgürlük
anlayışı kabul edilemez, edilmemelidir. Son yıllarda,
ülkemizde yargı alanında reform niteliğinde önemli düzenlemeler
yapılmaktadır. UYAP projesi, yargıç ve
savcılarımızın hizmet içi eğitim ve gelişimlerini
sürdürmeye yönelik yüksek lisans, yabancı dil ve bilgisayar
eğitimleri bunlardan bazılarıdır. Hatta, yargıç ve
savcılarımızı, imkânlarımız olduğu ölçüde,
yurt dışında görevlendirip oradaki uygulamaları izletirsek
çok daha önemli olacağı inancındayım.
Yargıç ve
savcı alımlarının objektif usul ve esaslara
bağlanması, idari yargıda hukuk fakültesi mezunlarının
ağırlığının korunması reform
kararlılığının göstergeleridir.
Neden adalet
mülkün temelidir değerli arkadaşlarım? Çünkü, adalet, devletin
ve toplumun sırtını dayadığı temel direktir.
Adaletin olmadığı, hak ve nefaset ilkesi uyarınca
dağıtılmadığı yönündeki en küçük şüphe
toplumun yozlaşmasına ve devletin çökmesine yol açar. Yargıya
güvenilirlik bu nedenle sağlanmalıdır. Bu, yönetenlerin, meslek
mensuplarının, savunma erkinin ve tüm
vatandaşlarımızın sorumluluğudur.
Yargının
iş yükünü azaltmak için hukuk devleti ilkesinden ödün vermeden yargıç
ve savcı sayıları artırılmalı, mahkemeler
çoğaltılmalı ve usul konularında çağın bilgi ve
teknolojisinin gerekleri dikkate alınarak gerekli önlemler
alınmalıdır.
İdari
yargı alanında, yargı denetimi dışında kalan
işlem ve eylemler azaltılmalıdır. Bu çerçevede Yüksek
Askerî Şûra, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu kararları ve hatta
Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı
işlemler yargı denetimine tabi tutulmalıdır.
Anayasa’nın
90’ıncı maddesinde yapılan değişikliğe paralel
olarak, disiplin cezalarının yargı denetimine açılması
sağlanmalıdır. Bu yönde idare mahkemesince verilen kararlar
Danıştay tarafından içtihat hâline getirilerek açılım
sağlanabilir.
İdari
yargı alanında, özellikle konusu para olan işlemlerin yargı
denetimi yerine hakemlik müessesesiyle çözümlenmesi yönünde düzenleme
yapılması düşünülmelidir.
Hukuk devletiyle
bağdaşmayan askerî-sivil yargı ayrılığı
giderilerek yargı birliği sağlanmalıdır. Bu husus
yargı bağımsızlığı için olmazsa olmaz
koşuldur. Çalışmaları başlatılan yeni anayasada
bu sorunların çözüleceğine inanıyorum.
Adaleti
dağıtan, vatandaşın devlete güvenini sağlayan hâkim ve
savcılarımıza daha mutlu ve daha özgür bir yaşam
sağlamak için bütçe imkânları tekrar gözden geçirilmelidir.
Adaleti tesis
eden üç ayaktan biri olan savunmayla ve barolarla daha sıkı iş
birliğine gidilmelidir.
Yüce
Danıştayımızın, yürüttüğü görevin önemine ve
gereklerine uygun yeni bir hizmet binasına kavuşabilmesi için
çalışmalar yapılmaktadır. Sayın
Bakanımızın, ilgili diğer bakanlıklara ait işleri
de takip ederek bu işi kısa sürede
sonuçlandıracağından şüphem yoktur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kalkan.
ERDAL KALKAN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yeri
gelmişken belirteyim değerli arkadaşlarım, “saray” olarak
nitelendirilen adliye binalarının estetik anlayış içinde,
mimarlık şaheseri olarak inşa edilmesini hem bir hukukçu hem de
bir ressam olarak çok önemsiyorum. Sayın Bakanımızın bu
hususta da kalıcı çözümlemeler yapacağına inanıyorum.
Bu
düşüncelerle, reform çalışmaları başlatan ve yürüten
Adalet Bakanlığına, Sayın Adalet Bakanına,
Bakanlık çalışanlarına ve zor koşullar altında
yüce bir görevi yerine getiren hâkim ve savcılarımıza
teşekkür ediyor, Bakanlığımızın bütçesinin
milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Kalkan.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Ali
Öztürk.
Buyurunuz
Sayın Öztürk. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş
Yurtları Kurumu ve Adalet Akademesi Başkanlığının
bütçeleri hakkında AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
İş
Yurtları Kurumu, 6/8/1997 tarihli 4301 sayılı Ceza İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumunun
Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun ile Adalet
Bakanlığına bağlı kuruluş olarak
teşkilatlanmıştır. İş Yurtları Kurumunun
temel amacı, hükümlü ve tutukluların bir meslek ve sanat edinmeleri
veya var olan meslek ve sanatlarının korunup geliştirilmesi
amacıyla iş yurtları oluşturmaktır. İş
yurtları, belirtilen amaca hizmet çerçevesinde, üretilen ekonomik
değerleri pazarlamak için ceza infaz kurumları bünyesinde
oluşturulan tesis, atölye ve benzeri ünitelerdir. 392 ceza infaz kurumunun
186’sında iş yurtları bulunmaktadır.
Cezanın
infazıyla ulaşılmak istenilen temel amaç, kişisel ve
toplumsal güvenliği sağlamak, hükümlünün yeniden suç işlemesini
engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak,
hükümlünün yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek; üretken, kanunlara,
toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir
yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmaktır. Tahliye
edildikten sonra da hayatını kazanmanın bir yolunu bulmak, bir
mahkûmun topluma yeniden katılmasına ilişkin en önemli ögedir.
Birçok mahkûmun ceza infaz kurumlarındaki geçirdikleri dönem, hayatlarında
ilk kez iş becerilerini geliştirme ve düzenli olarak
çalışma fırsatı buldukları dönemdir.
Ceza infaz kurumu
iş yurtlarında kırkın üzerinde değişik alanda mal
ve hizmet üretilmektedir. Bunların başlıcaları mobilya,
matbaa, tekstil, konfeksiyon, triko, ayakkabı, inşaat,
fırıncılık, süt ve süt ürünleri, sebze, meyve, tarım,
besicilik, gümüşçülük, seramik, çinicilik, halı-kilim
dokumacılığı, hediyelik eşya, mermer, tablo, benzeri
el sanatları çalışmaları da yapılmaktadır.
İş
yurtlarında çalışan hükümlülere 2007 yılı
itibarıyla 5 YTL gündelik ödenmektedir. Birçok hükümlü bundan elde
ettiği gelirle dışarıdaki ailesine katkı da
yapabilmektedir. İş kazası, meslek hastalığı,
hastalık ve analık kollarında sigorta yapılmaktadır.
Hükümlülere emekleri karşılığı kâr payı
dağıtılmaktadır. Bu şekilde, hükümlüler,
çalışmaya özendirilmektedir. Amaç çok daha fazla hükümlü ve tutukluya
çalışma ortamı hazırlayarak infazın kalitesini
artırmaktır.
Sosyal hukuk
devleti olmamızın doğal sonucu olarak ceza infaz
kurumlarında bulunanlar asla toplumun gözden çıkardığı
bireyler değildir. Bir süre sonra yeniden aynı sosyal çevrede
birlikte yaşayacağımız bu kişilerin tahliye
sonrası yaşama hazırlanması büyük önem
taşımaktadır.
Adalet Akademisi,
1985 yılında 3221 sayılı Kanun’la hâkim ve savcı
adaylarının eğitimini sağlamak amacıyla Adalet
Bakanlığına bağlı olarak kurulan hâkim ve savcı
eğitim merkezleri, bağımsız bir eğitim kurumunun
kurulması ihtiyacından sonra 4954 sayılı 23/7/2003 tarihli
Adalet Akademisi Kanunu’nun 31/10/2003 tarihinde yürürlüğe girmesiyle
kurulan Adalet Akademisi bünyesinde eğitim merkezine
dönüştürülmüştür.
Adalet Akademisi,
tüzel kişiliğe, bilimsel, idari ve mali özerkliğe sahip
olduğundan 2006 yılında ilk bütçeye sahip olmuş, 2007
yılında da kendi ihtiyaçlarını karşılayabilir
hâle getirilmiştir. Adalet Akademisinin ilgili olduğu bakanlık
Adalet Bakanlığıdır.
Yargının
adil ve tarafsız gerçekleşmesi için adalet sisteminde sorumluluk
alanlara evrensel hukuk anlayışını hedefleyen eğitim
hizmetlerini bilimsel yöntemler ve uygulamaların
ışığında, mesleki tecrübe destekli olarak sunmayı
amaçlayan Adalet Akademisi, eğitim hizmetleri olarak adli, idari ve askerî
yargı hâkim ve savcılarına, noterlere, adalet hizmetlerine
yardımcı personele, talep hâlinde avukatlara, meslek öncesi ve meslek
içi eğitimi ve gelişmesi için kurslar açmak, belirli alanlarda
uzmanlık programları, seminer, sempozyum, konferans ve benzeri
etkinlikler düzenlemek, ulusal ve
uluslararası hukuk ile adli ve mesleki konular hakkında görüş
bildirmek gibi danışma ve
yardım hizmetlerini sunmak, toplum ihtiyaçlarına uygun
mevzuatları geliştirmek, dokümantasyon hizmetleri olarak Türkiye ve
diğer devletlerdeki hukuk ve adalet alanını ilgilendiren
belgelerin, mevzuatın, mahkeme kararlarının ve
yayınların ilgililerin faydalanmasına sunulmasını
sağlamak üzere bir bilgi ve belge merkezi, bilgi bankası, kütüphane
kurmak gibi görevlerini yerine getirmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Öztürk.
ALİ ÖZTÜRK
(Devamla) - Adli ve idari yargıda hâkim ve savcı
adaylığına atananların meslek öncesi eğitim süresi,
hazırlık eğitimi, staj dönemi ve son eğitim dönemi olmak
üzere üç bölüm hâlinde ve toplam iki yıldır. Bu şekilde meslek
öncesi ve meslek içi eğitimlerle hâkim, savcı, avukat ve noterler
mesleki bilgi, kabiliyet, tecrübe, yeterlilik ve liyakatlerini en üst seviyeye
ulaştırmak suretiyle zamanı verimli kullanma, doğru çözüm
üretebilme, en adil ve hızlı yargılama yapabilme becerisi
geliştirilmek suretiyle işbaşına gelen, vicdanına
karşı adil, kendi düşüncesine karşı
bağımsız ve Türk milletine adına karar veren hâkim ve
savcılarımıza başarılar dilerken her iki kuruma ait
bütçenin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Mehmet
Salih Erdoğan.
Buyurunuz
Sayın Erdoğan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yargıtay bütçesi üzerinde AK Partinin
görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, huzur ve refahın artması, özgürlüklerin
genişlemesi, demokratik ilerlemenin ve ekonomik kalkınmanın
temelinde hukuk yatmaktadır. Hukuktan en küçük bir sapma başta
demokrasi olmak üzere ekonomik ve sosyal alanda sorunlar, hatta yıkıntılar
meydana getirir, hukuk dışı yollardan sonuç alma özentisi
oluşturur. Sonuçta, toplumsal barış tehlikeye düşer, hukuk
devleti ve hukukun üstünlüğü zedelenir. Bu nedenle, hukuku savunmada ve
hukuka güvenmede birleşmeliyiz.
Geleceğimizi
güvence altına almanın ve barışı sağlamanın
yegâne yolu, hukukun üstünlüğüne dayanan hukuk devletini egemen
kılmaktan geçer. Sorunlar, demokratik yollarla ve hukuk kuralları
içinde kalarak çözümlendiğinde, hukuk devleti meyvesini verir. Bu nedenle,
mahkeme kararlarının doğru ve adil olmasının, hem
devlet hem toplum, öncelikle de davanın tarafı olan kişiler
açısından son derece önemli olduğunu söylemeye gerek bile
yoktur.
Değerli
milletvekilleri, mahkemeye başvuran bir kimse, hukuka uygun, adil karar
verilmesini bekler. Bir insanın uğradığı en büyük
haksızlık, herhâlde, mahkemeler yoluyla adil ve hukuka uygun olmayan
kararlar nedeniyle uğradığı mağduriyettir. Mahkemeler
aracılığıyla bir insanın uğradığı
haksızlıktan daha ağır, daha derin zarar açan başka
hiçbir haksızlık düşünülemez. Ne var ki, hâkimlerimiz de
insandır ve bunun sonucu olarak hâkimler de yanlış karar
verebilir.
Yargıtay
Başkanımızın ifadesiyle, yerel mahkemeler yüzde yüz
doğru karar verseydi Yargıtaya gerek olmazdı. Bugün
Yargıtayımız, 250 yüksek hâkim, 459 tetkik hâkimi, 471
yardımcı personeliyle, 2006 yılında 462.559; 2007
yılının ilk on ayında 346.558 davayı
sonuçlandırmıştır. Başka bir ifadeyle, tatil günlerini
çıkardığımız zaman, Yargıtayımız, her
gün ortalama 2.000-2.500 davaya bakmaktadır. Yerel mahkemelerimizdeyse,
yaklaşık 10 bin hâkim ve savcı ile yılda 6 milyon dava
dosyasına bakılmaktadır. Bunun anlamıysa şudur: Bu
kadar yoğun iş yükü altındaki bir kurumun hata yapmaması
elbette mümkün değildir. Oysa yargının her yanlış
kararı bütün toplumu üzer, tehdit eder, hukuk güvenliğini sarsar.
Yargıtayımız, işte bu yoğunluk içinde
çalışmakta olan adliye mahkemelerince verilmiş bulunan
kararları inceleyerek yanlış olanları bozma, doğru olanları
onama işlevini yerine getiren yüksek mahkememizdir.
Değerli milletvekilleri,
bir ülkenin hukuk düzeyinin belirlenmesinde yasa metinleri çok önemlidir.
Demokrasilerde yasalar adil olmak ve özgürlükleri güvence altına almak
zorundadır. İkinci özellik ise hukukun çağdaş normlara
uygun olması gelmektedir.
Günümüzde uluslararası
toplumun saygın üyeleri arasında yer almanın temel ölçütlerinden
biri demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarında
çağdaş standartlara uyum düzeyidir. Bir o kadar da önemli olan bu
hukuk kurallarının yorumlanış ve uygulanış
biçimidir. Hukuk kurallarının ülkenin her yerinde aynı anlam
verilerek uygulanmasını sağlamak, yani içtihat oluşturmak
Yargıtayımızın asli görevidir. Yargıtay, bir içtihat
mahkemesidir.
Yargıtayımız
bugüne kadar bu konuda hakikaten hukukun oluşmasına ve hukukun gelişmesine,
zenginleşmesine büyük katkı sağlamıştır. Bu
yüksek mahkememizin mutlaka eleştirilecek kararları vardır,
ancak Yargıtayın özgürlüklerin korunması ve
geliştirilmesiyle ilgili, ayrıca Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararlarıyla da örtüşen pek çok örnek kararları
bulunmaktadır. Örneğin, Yargıtayın, ifade özgürlüğünün
olmadığı yerde, toplumun özgür aklın ürünlerinden
yararlanamayacağını kaydeden kararları, düşüncenin
çokluğu ve çeşitliliğinin bir ülkenin zenginliği ve itici
gücü olduğunu vurgulayan kararları ve yine ifade özgürlüğünün
eleştiri hakkını da kapsadığı, çoğunluk gibi
düşünmeme hakkının bulunduğunu gösteren kararları
örnek kararlardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Erdoğan.
MEHMET SALİH
ERDOĞAN (Devamla) – Ancak ifade özgürlüğünün de bir
sınırının olması gerekir. Şiddet içerikli,
şiddete çağrı yapan, toplumsal düzeni temelden sarsan
kışkırtıcı nitelikteki düşünceler ifade
özgürlüğü kapsamında himaye görmez. Düşünceler, şiddete ve nefrete
davetiye niteliği taşımadığı sürece hukukun
koruması altındadır.
Değerli
milletvekilleri, yargı kararları da eleştirilebilir. Ancak,
kesinleşmiş yargı kararları eleştirilmelidir.
Eleştiri, bilimsel, akılcı ve hukuk çerçevesinde
kaldığı sürece himaye görür. Açık yargılama ilkesi
mutlaka gözden, dikkatten kaçırılmamalıdır. Ancak,
yargıya intikal etmiş davalar hakkında bu ifade
özgürlüğünün daha da dikkatli kullanılması gerekmektedir.
Ben,
Yargıtay bütçemizin hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok
teşekkür ediyoruz Sayın Erdoğan.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Osman
Demir.
Buyurunuz
Sayın Demir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA OSMAN DEMİR (Tokat) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı ve ona
bağlı Karayolları Genel Müdürlüğünün 2008 yılı
bütçeleri üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi ve ekranları başında bizi izleyen aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu kutsal
çatı altında bulunan hepimizin olduğu gibi, Ulaştırma
Bakanlığımızın amacı, hiç kuşkusuz, ülkemizi
muasır medeniyetler seviyesine, hatta onun üzerine çıkarmaktır.
Bilginin ışık hızında yayıldığı,
teknolojinin sürekli yenilendiği ve ticaretin giderek
serbestleştiği günümüzde, bu hedefe ancak hızlı, güvenli ve
düşük maliyetli bir ulaşım hizmetiyle çıkılabilir.
Türkiye
ekonomisinin küresel ekonomiyle rekabet edebilmesi, her şeyden önce, iç
piyasamızın gelişmesine, bu da, iyi bir ulaşım
ağına sahip olmamıza bağlıdır. İyi bir
ulaşım ağı sayesinde, üretim faktörleri ve mallar,
kendileri için en etkin piyasaları bulurlar. Örneğin: 1 kilogram
domatesin fiyatı Tokat’ta 1, Ankara’da 1,5 YTL olmaz. Ankara’da bir
işçi günde 50 YTL ücretle çalışırken, Tokat’ta 20 YTL
ücretle çalışmak zorunda kalmaz. Yollarda hastalar can vermez. Hamile
kadınlar bebeklerini kaybetmezler. Ulaşım ağları,
devletin milleti kucakladığı şefkat kollarına
dönüşür. Bir canlı için kan dolaşım sisteminin önemi ne
ise, ülkemizin gelişmesi için ulaşım hizmetinin önemi de odur.
Ulaşım
hizmeti, ekonomide olduğu gibi, sosyal ve kültürel alanda da çok önemli
bir role sahiptir. Bu hizmet sayesinde insanlar sosyal, kültürel ve tarihî
değerlerini tanıdıkça, devlet, millet ve tarih bilinci
gelişir.
Hizmet
etkinliği açısından bir diğer önemli konu, ulaşım
hizmetlerinin çeşitliliğidir. Kara, hava, deniz ve demir yolu
ulaşımı ne kadar gelişmiş ve birbirleriyle ne kadar
rekabet edebilecek güçte olursa, insanların seçim özgürlüğü ve hizmet
kalitesi o kadar yüksek olur. Herkes gelir düzeyine,
taşıyacağı yüke ve ayırdığı zamana göre
alternatif ulaşım araçlarından birini tercih edebilir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; coğrafi konumu, tarihî birikimi
ve mevcut hâliyle stratejik bir role sahip olan ülkemizde 1950’li yıllarda
taşımacılığın yaklaşık yüzde 49’u kara,
yüzde 43’ü demir ve yüzde 7,5’i deniz ve yüzde 0,6’sı hava yoluyla
yapılmaktayken, sonraki yıllarda izlenen hatalı politikalar
sonucu ulaşımın yüzde 94’ü kara yoluyla yapılır hâle
gelinmiştir. Üstelik bu yolların standardı oldukça düşük
olmuştur. Yüz binlerce insanımız trafik kazalarında can
vermiş veya sakat kalmış, büyük maddi kayıplar meydana
gelmiştir.
Anılan
sorunlardan kurtulmak amacıyla AK Parti İktidarı dengeli bir ulaşım
politikası izlemektedir. Büyük bir cesaret ve ileri görüşlülükle 15
bin kilo-metre bölünmüş yol hedefini ortaya koymuştur. Cumhuriyet
tarihinde ilk defa Karayolu Taşımacılığı Kanunu
çıkarılmıştır. Ulaştırma ana planı
stratejisi oluşturulmuş ve hizmette bütünlüğü sağlamak
amacıyla, Karayolları Genel Müdürlüğü Ulaştırma
Bakanlığına bağlanmıştır.
Cumhuriyet
kurulduğundan AK Parti İktidarına gelinceye kadar Türkiye’de
6.101 kilometre bölünmüş yol yapılmışken, bugün, bu rakam,
13.724 kilometreye ulaşmıştır. AK Parti iktidara gelinceye
kadar sadece 220 kilometresi yapılmış olan 542 kilometrelik
Karadeniz sahil yolu ve sadece yüzde 45’i tamamlanmış olan Bolu
Dağı Tüneli hızla tamamlanarak hizmete açılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde Asya’yla Avrupa
arasında ticareti yapılan malların değeri 2 trilyon
doları, ulaştırma hizmetlerinin buradan aldığı
pay ise 200 milyar doları aşmıştır. Bu
doğrultuda, Avrupa ile Orta Asya’yı birbirine bağlayacak olan ve
“21’inci yüzyılın İpekyolu Projesi” diye adlandırılan
doğu-batı ulaşım koridoru oluşturulmaktadır.
Proje tamamlandığında ülkemizin önemi daha da artacaktır.
Şubat 2007’de Kars-Tiflis-Bakü Demiryolu Hattı Projesi’nin çerçeve
anlaşması imzalanarak bu yönde önemli bir adım
atılmıştır. AK Parti hükûmetlerinin
başlattığı ve planladığı yüksek
standartlı demir yolu projelerinden, özellikle, MARMARAY,
Ankara-İstanbul, Ankara-Konya,
Ankara-Polatlı-Afyon-Uşak-İzmir, Ankara-Sivas-Erzincan-Erzurum-Kars,
İstanbul-İzmir ve İstanbul-Bulgaristan sınırı
hattını hatırlatmakta yarar görüyorum.
Önümüzdeki
dönemde bunların yanında, 15 bin kilometre bölünmüş yol hedefine
ulaşmayı, İstanbul Boğazı’na üçüncü karayolu
geçişini kazandırmayı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayın Sayın Demir.
OSMAN DEMİR
(Devamla) - … hâlen 7.205 kilometre olan devlet ve il yollarını 2
katına çıkarmayı, kış şartlarında güvenli ve
sürekli ulaşımı destekleyecek kar siperleri
oluşturmayı ve akıllı ulaşım sistemlerini
yaygınlaştırmayı hedefliyoruz. “Ak” kadrolar olarak, gece
gündüz çalışıp her zaman daha fazlasına layık
olduğuna inandığımız milletimize hizmet etmenin
gururunu yaşıyoruz. AK Parti hizmet partisidir, “ak” kadrolar halka
hizmeti Hakk’a hizmet bilirler. Yapabilecekleri işin sözünü verir ve
verdikleri sözü tutarlar, milleti aldatmazlar. Başarımızın
temelinde bunlar yatıyor.
Önümüzdeki
dönemde aziz milletimizden, maddi ve manevi değerlerimizden, geçmiş
tecrübelerimizden ve Sayın Başbakanımız Recep Tayyip
Erdoğan’ın sarsılmaz iradesinden aldığımız
güçle daha fazlasını başaracağımıza
inanıyorum. Bu vesileyle, özverili çalışmalarından
dolayı Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım’ı
ve Bakanlığının tüm çalışanlarını
yürekten kutluyorum. Başarılarının artarak devam etmesini
ve 2008 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Demir.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, az önce, hatip,
bütün devlet memurlarını “ak” kadrolar olarak tanımladı.
Lütfen bu “ak” kadroların devlet memurları mı, yoksa siyasi
partinin kendi görevlileri mi olduğunu açıklasın. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Ne alakası var!
AHMET YENİ
(Samsun) – Ne alakası var!
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Memurları değil Bakanlar Kurulunu kastetti.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Olur mu efendim, olur mu? Hizmeti kim
götürüyor? Hizmeti vatandaşın ayağına devlet memurları
götürür. Rica ederim…
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Gerçi arkadaşımız doğruyu söyledi. Yani,
devlet memurlarının hepsini AKP’li yaptınız da hiç
değilse şekle riayet edin, şeklen “Bunlar memurdur.” falan
deyin.
BAŞKAN –
Sayın Demir, buyurun kürsüye gelin.
Bir dakika süre
veriyorum.
OSMAN DEMİR
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, bizim, orada, devleti kastetme diye bir amacımız yok,
ifademde o da yok. “Ak kadrolar” dediğimiz zaman tabii ki siyasi bir
kadroyu kastediyoruz; AK Partiyi kastediyorum ve Hükûmeti kastediyorum,
Bakanlar Kurulumuzu kastediyorum.
Saygılar
sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Budur işte.
BAŞKAN –
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın
Hüsnü Tuna.
Buyurunuz
Sayın Tuna. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA HÜSNÜ TUNA (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Telekomünikasyon Kurumu bütçe
görüşmelerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Küresel düzeydeki
teknolojik, ekonomik ve toplumsal gelişmeler sonucu ortaya çıkmakta
olan yeni uluslararası telekomünikasyon düzeni, telekomünikasyon
hizmetlerinin özel sektörün katılımıyla rekabetçi bir ortamda
verilmesini hedeflemektedir. Bu nedenle, telekomünikasyon alanında tüm
dünyada olduğu gibi ülkemizde de geleneksel, tekelci ve devletçi
yapıdan çıkılarak özel girişimcilerin de faaliyet
gösterebilecekleri rekabetçi bir serbest piyasa yapısına ulaşmak
için planlı bir gelişme izlenmektedir. Hükûmetimiz de bu
doğrultuda çalışmakta ve bu sektörde en üst düzeyde
serbestleşmenin sağlanmasını hedeflemektedir.
Türkiye’de 27
Ocak 2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa ile telekomünikasyon sektörünün
düzenlenmesi, denetlenmesi için bağımsız bir yapıda
Telekomünikasyon Kurumu kurulmuştur. Kurumun temel amacı sektördeki
etkin rekabet ortamının sağlanmasıdır.
Telekomünikasyon
Kurumunun göreve başladığı 2002 yılından itibaren
sektörde kayda değer birçok gelişme yaşandığı
görülmektedir. 2002 yılında 97 olan işletmeci sayısı 1
Ocak 2004 tarihindeki serbestleşme sürecinden sonra hızla
artmış, Kasım 2007’de 245’e ulaşmıştır. 2002
yılında ses ve altyapı hizmetleri sadece Türk Telekom
tarafından sunulmakta iken bugün alternatif işletmeciler de bu hizmetleri
sunmaya başlamışlar, dolayısıyla tüketicilerin
seçenekleri artmıştır. 2002 yılında mobil abone
sayısı 23,3 milyon iken, 2007 yılında 61 milyona
ulaşmıştır. Bu artışın aynı hızla
devam etmesi beklenmektedir. 2002 yılında hiç olmayan ADSL
hizmetinden, 2007 yılında 4,2 milyon abone yararlanır duruma
gelmiştir.
Bu beklentilerin
gerçekleşmesi hâlinde bilgi toplumu
olma yolunda önemli bir adım atılacak ve toplumsal refah seviyesinin
azami derecede yükselmesine destek verilecektir. Dolayısıyla, özelleşme
ve serbestleşme hâlihazırda ülkemizde de mevcut olan sayısal
uçurum seviyesinin azaltılması yönünde etkin bir araç olacaktır.
Bunun yanı sıra, özelleşen şirketin daha yenilikçi ve
çeşitli hizmet sunmak amacıyla daha fazla araştırma,
geliştirme harcamaları yapması gerekecektir.
Diğer
taraftan, Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu, Jandarma Teşkilat, Görev
ve Yetkileri Kanunu ile Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî
İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nda değişiklik yapan 5397
sayılı Kanun’la güvenlik ve istihbarat kurumlarımızın
kanunlarında yazılı görevleri gereği yaptıkları,
telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespiti, dinlenmesi,
sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınması
işlemlerinin hukuki denetiminin yapılması için Telekomünikasyon
Kurumu Başkanlığına doğrudan bağlı olarak
İletişim Başkanlığı kurulmuş ve 23/7/2006
tarihinde başladığı faaliyetlerini başarıyla
sürdürmektedir.
Telefon dinleme
alışkanlığı geçmişte ülkemizi âdeta bir gizli
kulaklar ülkesine dönüştürmüştür. 1947’lerde rahmetli Adnan
Menderes’in özel hayatını izleyenler, 70’lerde İşçi Partisi
yöneticilerinin kabak çekirdeği sohbetlerini kayda alacak kadar
pervasızlaşmışlar, 80’lerde, her gün, yeni bir cihazla
dinlemeye alınarak taciz edilen rahmetli Turgut Özal’a “Böceklerle
yaşamaya mecburuz.” dedirtecek kadar umudunu kaybettirmiş, nihayet
90’lı yıllarda Mehmet Eymür’ün “Galiba herkes birbirini dinliyor.”
itirafında somutlaşan gizli kulaklar neredeyse hayatın bir
parçası hâline gelmişti.
Özel hayata
yapılan bu saldırılardan ancak hukukun üstünlüğüne
bağlı kurumların denetimiyle kurtulabiliriz. Yeter ki,
kurumların başında, hukuka ve hukukun üstünlüğüne
inanmış, yasa dışılıklara ve rutin
dışına çıkmak isteyenlere izin vermeyecek görevliler
bulunsun. Bugün Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığı devlet hukukuna değil, hukuk devleti
ilkelerine uygun olarak faaliyetlerini devam ettirmektedir. Bu nedenle,
bireylerin mahremiyetine müdahale de sona ermiş, en azından ortadan
kalkma istikametinde azalmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Buyurunuz efendim.
HÜSNÜ TUNA (Devamla)
- Sözlerime son verirken, hepinizi, 17 Aralık 2007 Pazartesi günü
Konyamızda 734’üncü vuslat yıldönümü anılacak olan ve
“Şu
toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeliyiz.
Şu tertemiz
tarlaya başka bir tohum ekmeliyiz biz…
Beri gel beri!
Daha da beri! Niceye şu yol vuruculuk?
Madem ki sen
bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik…
Ölümümüzden sonra
mezarımızı yerde aramayınız.
Bizim
mezarımız ariflerin gönüllerindedir.” diyen Hazreti Mevlânâ’yı
Anma Günü’ne davet eder, bütçemizin hayırlı olmasını diler,
hepinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tuna.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına son söz, İstanbul Milletvekili
Sayın Hasan Kemal Yardımcı.
Buyurunuz
Sayın Yardımcı. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan sizleri
şahsım ve Adalet ve Kalkınma Partisi adına saygıyla
selamlıyorum.
Denizcilik
Müsteşarlığımız bütçesi vesilesiyle sizlere, ülkemiz
ve dünya denizciliği hakkında, ayrılan sürede bazı bilgiler
iletmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün dünyada ticaretin yüzde 80’i deniz yoluyla
yapılmaktadır. Sektörü üç başlık altında
değerlendirmek gerekir:
1) Deniz ulaştırması,
2) Deniz turizmi,
3) Deniz kaynakları olup,
Deniz
ulaştırmasının ana ögeleri de deniz ticaret filosu, gemi
inşa sanayi ve limancılıktır.
2007
yılı itibarıyla denizden taşınan yüklerin miktarı
8 milyar tona yakındır. 8 milyar tonluk yük miktarı içinde
ülkemizin miktarı takriben 240 milyon tondur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son beş yılda dünya
denizciliğinde yaşanan canlanmaya paralel olarak denizcilik
sektörümüz de gerekeni yaparak, dünyada sektör bazında gereken yeri
almaktadır.
Değerli
milletvekilleri, deniz ile şaka olmaz, denizde su, bardakta durduğu
gibi durmaz. Deniz disiplin ister, kurallarına uymak ister, çevreyi
korumak ve çevreye saygı ister. Bugün itibarıyla dünya denizcilik
ticaret filosu 1 milyar dead weight tonu aşmış bulunmaktadır.
Türk bayraklı gemilerin tonajı yaklaşık 8 milyon ton olup,
takriben 5 milyon ton da Uzak Doğu tersanelerinde yeni gemi siparişi
Türk armatörü için devam etmektedir.
Ülkemiz, gemi
inşa sanayisinde gereken hamleleri yapmış. Öyle ki, dünya gemi inşa
siparişi çerçevesinde son üç yılda dünya yüzde 89 büyürken, Türk
tersaneleri yüzde 360 büyüme sağlamıştır. Ülkemizin
tersanelerinde hem Türk hem de dünya armatörleri için inşa edilen gemi
sayısı ve tonajı hızla artmaktadır. Dünyada gemi
inşada Güney Kore birinci sırada, ülkemiz 4,5 milyon tonluk
siparişiyle dördüncü sıraya yerleşmiş bulunmaktadır.
Tersanelerimizde 2002 yılında 14 bin kişi istihdam edilirken,
bugün yaklaşık 33 bin kişiye yükseldik. Yan sanayi ile birlikte
istihdamımız 100 bin kişi civarındadır. Gemi inşa
sanayisinde hedef, stratejik olarak ithal girdiyi sıfırlamak, yüzde
yüz Türk gemisi yapmak olmalıdır. Bu konuda ciddi
çalışmalarımız var.
Değerli
milletvekilleri, limancılık konusunda ise, son yıllarda hız verilen
özelleştirmelerle, süratle modernize edilerek ve kapasiteleri
artırılarak limancılık konusunda gereken hedeflere
ulaşılmaya çalışılmaktadır. Yatçılık,
gezinti tekneleri, dalış turizmi, su sporları, marinacılık
ve kruvazör turizmi ülkemiz için büyük önem taşımaktadır. Son
yıllarda liman hizmet tarifelerindeki şikâyetler giderilmiş,
önemli oranda indirimler sağlanmış, bu sayede “kruvazör”
dediğimiz yolcu gemileri ülkemiz limanlarına sıkça gelmeye
başlamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir deniz ülkesi olmanın
yanı sıra, denizci ülke olma mecburiyetindeyiz. Bu nedenle,
halkımıza denizciliği sevdirmek zorunda olduğumuza
inanıyoruz. Amatör denizciliğin geliştirilmesi için, tekne
vergilerinin düşürülmesi dâhil olmak üzere, her türlü teşvik edici
ilave tedbirin alınması gerektiğine inanıyoruz.
Denizcilik
sektörünün üçüncü ana konusu balıkçılık ve dip
kaynaklarıdır. Kıyı balıkçılığı,
açık deniz balıkçılığı, kültür
balıkçılığı konusunda ciddi çalışmalar
yapılmaktadır. Özellikle kabotajda akaryakıt üzerinden
alınan ÖTV’nin kaldırılması, balıkçılık
sektörümüze büyük destek sağlamış ve deniz yoluyla insan
ulaşımında artış sağlanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sektör bu oranda büyürken kalifiye,
eğitilmiş insan gücü çok önemlidir. Öncelikle denizcilik idaresi, denizcilik
eğitimi almış kadrolarla donatılarak dünya standardına
ulaşılmıştır. Sayın Bakanımız ve
Müsteşarımız dâhil olmak üzere, kilit noktalara ve uzman
kadrolara denizci personel getirilmiştir.
Yapılan
denetimler neticesinde, Türk gemileri dünya limanlarında kara listeden
beyaz listeye geçmiştir. Türk bayraklı gemilerin yabancı
limanlarda tutulma oranı yüzde 20’lerden yüzde 7’ye düşürülmüş,
dünya limanlarında gemilerimizin prestij kazanması sağlanmıştır.
Başta
Ulaştırma Bakanlığımız olmak üzere, tüm Denizcilik
Müsteşarlığı çalışanlarına, ülkemize ve
denizcilerimize prestij sağladıkları için teşekkür
ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HASAN KEMAL
YARDIMCI (Devamla) – Denizcilikte eğer aşırı büyümelerden
yaşanan problemleri çözmek istiyorsak, daha fazla kaza yaşamak
istemiyorsak, bunun ana çözümü denizcilik eğitiminden geçmektedir.
Denizcilik eğitimi yalnız ülkemizin değil, dünya denizcilik
sektörünün önemli sorunu ve meselesidir.
Sözlerimi bitirirken
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Yardımcı.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına, Batman Milletvekili Sayın Ayla Akat Ata.
Buyurunuz
Sayın Ata. (DTP sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi
buçuk dakikadır.
DTP GRUBU ADINA
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2008 mali yılı kapsamında Adalet Bakanlığı,
Yargıtay ve Danıştay Başkanlıkları, Türkiye
Adalet Akademisi ve Ceza İnfaz Kurumları ile İş
Yurtları bütçeleri hakkında Demokratik Toplum Partisinin
görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızda bulunmaktayım.
Sözlerime
başlamadan önce, İnsan Hakları Haftası içerisinde
olmamız dolayısıyla, herkesin temel hak ve hürriyetlerden özgür
ve eşit bir şekilde yararlandığı ve insan hakları
mücadelesinin verilmediği bir dünya ve ülke özlemiyle hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz üzere parlamenter demokrasimizin
konsolidasyonu ve istikrarı açısından
yaşadığı en önemli sıkıntı, erkler
ayrılığı mevzusuna henüz bir netleşme getirmemesidir.
Anayasa’mız güçler ayrılığı ilkesiyle yasama, yürütme
ve yargı erklerinin birbirlerini etkilemeden fonksiyonlarını
yerine getirmesini hedeflemiş, yargının
bağımsızlığı ve
tarafsızlığını ayrı düzenlemelerle güvence altına
almıştır.
Yargının
bağımsızlığı yıllardır üzerinde çok
tartışılan ve ülke gündeminden bir türlü düşmeyen bir
konudur. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna yürütme organı
içerisinde yer alan Adalet Bakanının başkanlık etmesi, yine
devlet bürokrasisi içerisinde yer alan ve bakana bağlı olarak görev
yapan müsteşarın kurulda yer alması her zaman tartışma
konusu olmuştur ve yine olacaktır. Fakat, bilinmektedir ki üyelerinin
tamamı hâkimlerden oluşan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve
Danıştay gibi üst mahkemelerin, özellikle devletin taraf olduğu
davalarda verdikleri kararların önemli bir kısmı toplum
vicdanında kabul görmemektedir. Yargının
siyasallaşması olgusunun ülke gündemindeki yerini koruyarak sürekli
tartışılıyor olması, meselenin bir kurulun
yapısıyla sadece sınırlı
olmadığını göstermektedir. Sorunun kaynağını
daha derinlerde, devletin ideolojik yapısında, siyasi kültürümüzde,
devletin hukuka biçtiği rol ve bunun tarihî arka planında, hâkimlerin
hukuk birikimlerinin ve kültürlerinin nasıl oluştuğunda ve üst
mahkemelere hâkimlerin hangi kriterlerle ve nasıl seçildiklerinde aramak
gerekir.
Değerli
milletvekilleri, Bakanlığın “hâkimler ve savcıların,
özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri ve Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi içtihadı konusunda eğitimleri için
Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliğiyle işbirliği hâlinde geniş
kapsamlı programlar uyguladığı ve tüm bu alanlardaki
uygulamalarda reformlara koşut somut ilerlemeler sağlandığı”
yönündeki beyanatının, maalesef, pratik olarak henüz güncel
yargılama süreçlerine ve yargı mensuplarının
anlayış ve yaklaşımlarına
yansımadığını görmekteyiz.
Kamuoyunca
izlendiği üzere iki hafta önce, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler
Vakfı (TESEV)’in hazırladığı “Yargıda Algı
ve Zihniyet Kalıpları” başlıklı rapor açıklandı.
Bu raporda, araştırma kapsamında görüşülen hâkim ve
savcıların yüzde 63’ü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kararlarında Türkiye’ye karşı ön yargılı olduğunu
düşünmektedir.
“Devlet
Çıkarları mı, Adaletin Gerekleri mi? Demokrasi mi, Güvenlik mi?”
başlıklı bölümde, hâkim ve savcılar arasında,
yargılama faaliyeti sırasında, adalet ile devletin
çıkarları veya demokrasi ile devletin güvenliği arasında
bir karşıtlık çıkabileceği ve bu durumda devletin
çıkarlarının korunması gerektiği
kanısının yaygın olduğu görülmektedir.
Yine “İnsan
hakları, devletin güvenliği açısından tehdit
oluşturabilir mi?” sorusuna “evet” diye yanıt verenlerin oranı
yüzde 51 olmuştur. Bu soruya “hayır” diye yanıt verenlerin
oranının ise yüzde 28’de kaldığını üzülerek
belirtmek gerekir.
Raporun bir
başka çarpıcı noktası ise, Anayasa’nın
90’ıncı maddesine eklenen “temel hak ve özgürlüklere ilişkin
uyuşmazlıklarda milletlerarası hükümlerin esas
alınması” şeklindeki düzenlemeyi görüşmecilerin
çoğunluğunun olumsuz bulduğudur. Bu görüşte olan hâkim ve
savcıların bazıları, bu durumu egemenliğin
sınırlandırılması ve iç işlerine müdahale olarak
yorumlamaktadır. Hâkimlerin, kendilerini, halk adına yetki kullanan
bağımsız otoriteler olarak değil, yerleşik kurumsal
yapı çerçevesindeki devletin bekçileri olarak görmeleri bir toplum için
akla gelebilecek en kötü durumlardan biridir. Çünkü “bekçi hâkim” nosyonu,
hukuk adına son söz söyleme yetkisinin kötüye kullanılması
suretiyle, statükonun onaylanması uğruna özgürlüklerin tahribinin
yolunu açar. Oysa, bir anayasal demokraside herkes için nihai hak arama
kapısı olan mahkemelerin, politik konjonktürden etkilenmeyeceklerini,
ideolojik statükonun aracı hâline dönüşmeyeceklerini bilmek her
görüş ve inançtaki vatandaşlar için en büyük güvencedir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 1961 Anayasası’nın hukuk devleti
bakımından en önemli hükümlerinden biri, idarenin her türlü eylem ve
işlemine karşı yargı yolunun açık olduğuna
ilişkin düzenlemedir. Ancak, 82 Anayasası aynı konuyu düzenleyen
125’inci maddesinde yargı denetimine istisna getirmiştir. Bu
maddeyle, Cumhurbaşkanının tek başına
yapacağı işlemlere, Yüksek Askeri Şûra kararlarına,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararlarına karşı
yargı yoluna gidilemeyeceği anayasal hüküm hâline getirilmiştir.
Bu hüküm, belirli idari işlem ve eylemlerin yargı organları
önüne gitmesini engellemek yoluyla hukukun siyasallaşmasına hizmet
etmektedir ve bu durum, mahkemelerin katılımı
olmaksızın, doğrudan anayasal çerçeveyle
yaratılmaktadır.
Bir hukuk
devletinde normal olan, her idari işlemin hukuki denetime açık
olmasıdır. Hukuki denetimden kaçırılan işlemler salt
siyasi nitelikte işlemler olarak kalabilmekte, idareye, ancak mahkemeler
tarafından kullanılabilecek bir yetki olan “kesin karar verme”
yetkisi devredilmektedir.
Yargıtay,
Danıştay ve Anayasa Mahkemesi, Türk hukuk sisteminde, hukuka uygunluk
denetimi yapan ana organlardır ve kararları demokrasimizin
geleceğini belirleyecek güçtedir. Ancak, onları da bağlayan
anayasal ve yasal bir çerçeve bulunmaktadır. Yargının öncelikli
sorunlarından olan hukukun siyasallaşması, ancak hukuk devleti
ilkesinin tam olarak uygulandığı bir anayasal çerçeve, anayasal
ilkelere uygun olarak çıkarılan yasalar ve hukuk devleti ilkesini her
şeye, gereğinde devletin menfaatlerine rağmen koruyan,
bağımsız, etkin, birey hak ve özgürlüklerini en üstte tutan
mahkeme ve hâkimler ile çözüme kavuşturulabilir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 58 ve 59’uncu Hükûmet
Programlarında ve yine 60’ıncı AKP Hükûmetinin Programı’nda
sürekli olarak değindikleri, fakat bir türlü hayata geçiremedikleri
yargı reformu, artık, kaçınılmaz, zaruri ve bir an önce
gerçekleştirilmesi gereken bir düzeye ulaşmıştır.
Yargı reformunun, yargı erkinin adaletin sağlanması
noktasında gerekli yetki ve sorumluluk ile mali bütçeye
kavuşturulacağı, yargı mensuplarının
soruşturma, kovuşturma ve hüküm verme aşamalarında tutum ve
davranışlarını derinden etkileyen her türlü siyasi ve
ekonomik kaygıdan kurtarılacakları, tamamen hukukun
üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı
ilkelerine göre yargı çalışmalarının hakkaniyetle
gerçekleştirilebileceği bir yapısal dönüşümün
adıdır.
Avrupa
Birliği müktesebatıyla uyum sağlama süreci içerisinde
yapılan bazı temel kanunlar ve değişiklikler, yargı
reformuna başlangıç açısından önemli gelişmelerdir, ama
asla yeterli değildir. Hele hele son iki yıllık döneme
baktığımızda Avrupa Birliğiyle uyum için değil,
ama küresel güvenlik sendromuyla uyum için yeni kanunların ve
değişikliklerin yapıldığını görüyoruz.
Bir taraftan
yargıyı bağımsız kılmak, etkinliğini
artırmak ve yapısını şeffaflaştırmak için
yargı reformunu gündemde tutacağız, bir taraftan da
yargıyı kolluk güçlerinin lehine zayıflatacak kanunlar
yapacağız. Böyle bir zihniyetin adalet kurumunu
şeffaflaştıracağı düşünülebilir mi?
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hukuk devleti ve uluslararası
insan hakları standartları tüm ırk ve etnik gruplara yönelik bir
koruma gerektirir. Türk Ceza Yasası’nın 301’inci maddesinde yer alan
“Türklük” ile ilgili ibareler, gerek anayasalarda gerekse yasalarda ırklarla
ilgili düzenlemeler biçimi belli bir ırk ve etnik grubu münhasıran
koruma şeklinde yapılmamalıdır. Her Türlü Irk
Ayrımcılığının Ortadan
Kaldırılmasına İlişkin Birleşmiş Milletler
Uluslararası Sözleşmesi’nin 4’üncü maddesinin (a)
fıkrasında belirtildiği üzere, ırkçı üstünlüğün
yayılması ve teşvik edilmesi yasaklanmaktadır. Türkiye bu
sözleşmeyi 9 Nisan 2002 tarihinde Resmî Gazetesi’nde yayımlayarak
kendi iç hukuk sistemine dâhil etmiş. Anayasa’nın 90’ıncı
maddesine göre de insan haklarına ilişkin uluslararası
sözleşmeler yasa üstü niteliğe sahiptir.
Türk Ceza
Yasası’nın 301’inci maddesinde yer verilen “Türklük” ibaresi
doğrudan ırka yönelik bir referans verdiğinden ve maddenin
koruma alanına başka ırk ve etnik grupların girmemesi
dikkate alındığında, 301’inci maddenin
ırkçılığa karşı sözleşmeye aykırı
olduğu açıktır.
Birleşmiş
Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin
15’inci maddesinde öngörüldüğü gibi, suçların yasallık ilkesine
göre oluşturulması gerekir. Yasallık ilkesi her suçun açık,
net ve sınırları çizilebilir şekilde ülkenin
yasalarında düzenlenmesi anlamına gelir. 301’inci maddede geçen
“aşağılayıcı” kelimesi geniş bir anlama sahiptir.
Eleştiri ve aşağılama arasındaki farkı çizmek
oldukça güçtür.
Değerli
milletvekilleri, bir ülkenin kurumlarına saygınlık ve güç
kazandıran, halkın benimsemesi ve desteğidir. Bunu
sağlamanın en güvenilir yolu, öncelikle o kurumlarda yer
alanların, kurumlara varlık kazandıranların kurumların
saygınlıklarını zedeleyecek davranışlardan
kaçınmalarıdır. Çünkü, 301’inci maddeyle koruma altına
alınan kurumlar, asıl o kurumlarda faaliyet gösterenler
tarafından zayıflatılabilir ve kurumların prestiji yine o
kişiler tarafından sarsılabilir. Yargı organının
saygınlığını bir yargıçtan, yasama
organının saygınlığını bir milletvekilinden,
hükûmetin saygınlığını bir bakandan daha fazla
sarsabilecek ya da daha fazla koruyabilecek, daha fazla değer katabilecek
hiç kimse yoktur.
Demokratik
sistemlerin hukuk düzenlerine baktığımızda, İtalya,
Fransa, İsveç, Almanya, Yunanistan gibi ülkelerin ceza kanunlarında
301’inci madde benzeri hukuki düzenlemelere yer verildiği görülmektedir.
Son zamanlarda Hükûmetin bu durumu öne sürerek 301’inci maddenin
kaldırılması değil, düzeltilmesi yönünde görüş
sergilediği, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde benzeri düzenlemeler
olması nedeniyle maddenin kaldırılmaması gerektiği
savunulmaktadır. Hükûmetin ve aynı görüşte olan bazı
çevrelerin bu tutumu, gerçekleri yansıtmaktan uzaktır. Söz konusu
ülkelerde bu madde mahkemeler tarafından hemen hemen hiç
kullanılmamaktadır. Örneğin, bu maddeyi almış
olduğumuz İtalya’da ırksal bir referans yer
almadığı gibi, fiilin aşağılamadan daha
ağır bir durum gerçekleştirmesi beklenmektedir ve söz konusu
madde son otuz yılda sadece bir kez kullanılmıştır.
Oysa ki Avrupa Komisyonu 2007 İlerleme Raporu’nda da belirtildiği
gibi, yeni Ceza Kanunu’nun bazı hükümleri uyarınca, şiddet
içermeyen düşüncelerin ifade edilmesinin kovuşturulması ve
mahkûmiyetle sonuçlanması ciddi endişe uyandırmaktadır.
Mahkûm edilen kişilerin sayısı 2006’da 2005 yılına
göre yaklaşık 2 kat artmıştır ve 2007’de
mahkûmiyetlerin sayısında daha fazla artış meydana
gelmiştir.
Yine çok önemli
bulduğumuz bir husus, ayrıca raporda da yer verilmiş, Türk Ceza
Kanunu’nun kamu düzenine karşı işlenen suçlara ilişkin 215,
216, 217 ve 220’nci maddeleri Kürtlere yönelik konularda
uygulanmıştır.
Ülkemizde
kişi başına düşen hâkim ve savcı ve avukat
sayısı, suç işleme oranı ve adliye hizmetlerinden
yararlanma oranıyla
karşılaştırıldığında oldukça
düşüktür. 14 bin küsur olan hâkim ve savcı kadrosunun üçte 1’i hâlâ
boş beklemektedir. Aynı şekilde, adliye personeli konusundaki
yetersizlik, var olan kadroların doldurulmaması ve kadronun ihtiyaç
oranında eşit bir şekilde dağıtılmaması da
vatandaşlara verimli, etkin bir hizmet götürülmesini
zorlaştırmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Adalet Bakanlığı tarafından 21/5/2007
tarihli ve 26528 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe giren Ceza Muhakemeleri Kanunu gereğince, müdafi vekillere
görevlendirmeleriyle yapılacak ödemelerin usul ve esaslarına
ilişkin yönetmelik ile müdafi vekillere ödenecek ücretlerin ilgili yer
cumhuriyet başsavcılığı tarafından yapılacak
denetim ve inceleme sonrasında ödeneceği hükme bağlanmıştır.
Bu hükmün bağımsız savunmayı temsil eden avukatlık
hizmetine aykırılık teşkil ettiği, savcılık
makamının avukatlar üzerinde âdeta bir üst makam gibi davranması
şeklinde bir sonuç doğurduğu, uygulamada rastlanan bir durumdur.
Söz konusu hükmün değiştirilmesi için yapılan tüm
girişimler sonuçsuz kalmıştır. Bağımsız
yargının unsurları olan iddia, savunma ve yargılama
makamları arasında tam bir eşitliğin sağlanması
açısından avukatların CMK evraklarının inceleme ve
denetleme yetkisinin barolara verilmesi gerekmektedir. Kaldı ki Ceza
Muhakemeleri Kanunu uyarınca barolardan ücreti Bakanlıkça
karşılanmak üzere sanıkların savunma hakkına riayet
babında çağrılan avukatların ödemeleri zamanında
yapılmamaktadır. Bu durum, özellikle mesleğe yeni başlayan
avukatlar açısından sıkıntılara neden olmakta ve
dolaylı da olsa savunma işlemini yerine getirirken, gereken özen ve
itinanın gösterilmesini de engellemektedir.
Değerli
milletvekilleri, evrensel hukuk normları ve uluslararası
sözleşmelerle hukukumuzu uyumlu hâle getirmeye
çalıştığımız son yıllarda, gerçekten ve inanarak
yoğun eğitim programları düzenlenmek suretiyle yargı
mensuplarının bu normları içselleştirmeleri
sağlanmalıdır. Yargı çevremizde soğuk savaş
döneminden kalma otoriter, vatandaştan ziyade devletin güvenliği
esası, iç ve dış tehdit algılamalarına göre
yaklaşımların belirlendiği zihniyet
kalıplarının bu yapısal dönüşüm vesilesiyle
değiştirilmesi ve rehabilite edilmesi kaçınılmaz bir
zorunluluktur. Bu bağlamda, Türkiye Adalet Akademisi, oldukça önemli bir
rol ve misyon sahibidir, fakat yapısına ve işleyişine
baktığımızda yürütme erkine doğrudan bağlı
bir kurum olarak, eğitim öğretim faaliyetlerini evrensel hukukun
bilimsel ölçüleri içerisinde ne düzeyde yapacağı oldukça muğlak
durmaktadır. Bu düzeyde bir akademinin Adalet Bakanlığına
bağlı olması, bürokratik zincirin bir parçası olması
durumuna yol açmaktadır. Aynı zamanda yürütme erkinin temel siyasa
perspektifleri doğrultusunda, bağımsız olmayan bir
müfredatla eğitim öğretim faaliyetlerini gerçekleştirmesi
kaçınılmazdır. Yargı reformu bağlamında
işleyişi ve yapısı özerkleştirildiği oranda,
dolayısıyla bilimsel ve mali özerkliğinin sağlanması
hâlinde, yargıda köklü zihniyet dönüşümüne katkısı ve
faydası olabileceğini düşünüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, adalet ve yargı yapımızın en netameli
konusuna, işkenceye değinmek durumunda kalmak, şahsen daima
özenle itina ettiğim bir konudur. Çünkü, cumhuriyetimizin 100’üncü
yılına ramak kalmışken ve çağdaş uygarlık
değerleriyle bu kadar haşir neşir olmaya
başlamışken, artık bu kelimeyi sadece lügatimizle
sınırlı kalan ve kötü geçmişte uygulamakla bilinen bir
kelime hâline getirmemiz gerekir. Ne var ki, hâlen bu yolda katedecek çok
mesafe var önümüzde.
Ceza infaz
kurumları ve tevkifevlerinde tutuklu ve hükümlülere keyfî gerekçelerle
uygulanan, onur kırıcı, zalimane kötü muamele ve cezalar,
bizlere ve sivil toplum örgütlerine gelen şikâyetlerle ayan beyan
ortadadır. Maalesef, sadece bize gelmemektedir. Birkaç gün önce, Avrupa
Parlamentosu İnsan Hakları Alt Komisyonundan gelen bir heyet
Sayın Bakanla da görüşmüştür. İşkence olaylarında
yeniden bir artış olduğunu belirtmişler ve Türkiye’nin,
Birleşmiş Milletler insanlık dışı, onur
kırıcı, kötü muamele ve cezaya karşı sözleşmesine
ek seçmeli protokolünü imzalamasını istemişlerdir. Neredeyse iki
yıldır onaylanması geciktirilen bu protokol için, bütün insan
hakları örgütleri kampanyalar yürütmekte ve akademisyenler uyarılarda
bulunmaktadırlar.
Bu kürsüden bir
daha Sayın Bakana sormak istiyorum: Bu protokolü neden
onaylamıyorsunuz? İşkenceyi önlemek için yeterli mekanizmalar
mı var mevzuatımızda? İnsan hakları kurulları ve
cezaevlerini izleme kurulları, işkenceyi ne kadar önleyebilecek
içerik, yetki, güç ve sorumluluğa sahiptir? Yeterli mekanizma varsa neden
hâlâ işkence yapılmaya devam edilmektedir? Buyurun, size son üç ayda
gerçekleşen vakalara ilişkin, insan hakları örgütlerinin,
Türkiye İnsan Hakları Vakfının, İnsan Hakları
Derneğinin, Özgür-Der’in, Mazlumder’in raporları açıktır ve
ilgiyle izlenmesi gerekmektedir.
Bir insanlık
ayıbıdır işkence. Artık, işkence failleri bile
özeleştiri vermektedirler. Hatta, yaptıklarının
yanlış olduğunu bile belirtmektedirler. Peki, bu yaşananlar
nedir öyleyse? Lütfen, müfettişlerinizi ya da lütfen, dilerseniz,
birlikte, yarın, siyasi parti grubunu temsil eden milletvekillerimizle
birlikte Tekirdağ F Tipi Cezaevine gidelim ve hükümlülerle görüşelim.
Bir dinleyelim bakalım neler oluyor orada. “İşkence için pilot
cezaevi olarak mı seçilmiş Tekirdağ F Tipi Cezaevi?” İnsan
hakları derneklerinin sorusudur bu. Değilse nedir, derhâl
açığa çıkarılmalıdır.
İşkenceye
sıfır tolerans, bizim tarafımızdan her zaman ayakta
alkışlanması gereken bir düşünceyi ifade eder. Ancak bu
söylem asla lafta kalmamalıdır. İşkencenin üzerine
gidilmeli ve derhâl gündemimizden kalkmalıdır. Yoksa bu insanlık
dışı uygulama yapılmaya devam ederken demokrasi, insan
hakları, adalet ve özgürlükten bahsetmeyelim lütfen.
Ülkemizde bulunan
392 ceza infaz kurumunda 87.203 hükümlü ve tutuklu kalmaktadır. Bu
rakamlar hiç de az değildir. 12 Eylül döneminde bu sayı 79 bindi.
Altı ay önce 77.425 olarak açıklanan cezaevlerindeki tutuklu ve
hükümlü sayısı, şu anda 87.203, yani son altı ayda 10 bin
kişi tutuklanmıştır. Bu hızla gidilirse bir yıl
sonra, seneye bu zamanlar 110 bin küsur tutuklu ve hükümlümüz ile 400 küsur
cezaevi ve yeni cezaevleri projeleriyle karşı karşıya
kalacağız.
Bu vesileyle,
Hükûmetin ekonomi politikasının bel kemiğini oluşturan,
strateji, performans, etkinlik, verimlilik gibi neoliberal özel sektör
siyasalarına has olan yaklaşımının gün geçtikçe
yoksulluk getirdiğini ve günbegün yeni suçlular ve dolayısıyla,
tutuklu ve hükümlü sayısında artan bir ivme ile artışa yol
açtığını söylemek zorundayım.
Avrupa ile
karşılaştırdığında, Birleşmiş
Milletler minimum cezaevi koşulları ve Avrupa deneyimleri referans
verilerek gayet iyi olduğumuz belirtilmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız Sayın Ata.
AYLA AKAT ATA
(Devamla) – Belki, koşullar anlamında giderek farkın
kapatıldığı, modern ve suçun niteliğine göre
çeşitli cezaevleri yapıldığı söylenebilir, fakat
unutmayalım ki bu cezaevlerinin sivil toplumun ya da özerk bir kurulun
denetiminden muaf olması durumu, cezaevlerinde doğal olarak
işkence ve kötü muamele ile cezalara kapı aralamaktadır.
Son olarak,
sözlerimi bitirmeden önce, yıllardır izlediğimiz her dosyaya,
dönem dönem yurt dışından gelen heyetler de vardı ve bize
soruyorlardı: “Neden savcılarla hâkimler yan yana oturuyor?” diye.
Biz hep “Marangoz hatası.” dedik ya da “Neden bunlar hâkimlerle aynı
cübbeyi giyiyor?” dediler, biz de “Terzi hatası.” dedik. Umuyoruz ki bu
çerçevede, hâkimler ve savcıların farklı statülerinin
olduğunu ve silahların eşitliği ilkesi gereği, iddia
makamının da savunma makamıyla eşit bir seviyede
olması gerektiğinin bu dönemde daha iyi anlaşılması ve
ilgili düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
Bu duygu ve
düşüncelerle, 2008 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor ve saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum.
(DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Ata.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına son söz, Diyarbakır Milletvekili Sayın
Gültan Kışanak’a ait.
Buyurunuz
Sayın Kışanak. (DTP sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi
buçuk dakikadır.
DTP GRUBU ADINA
GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı ve
bağlı kurumların bütçesi üzerinde Demokratik Toplum Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Fakat,
konuşmama geçmeden önce bir konuya değinmek istiyorum. Bugün,
İzmir Seferihisar açıklarında batan bir botta 40’tan fazla
göçmenin yaşamını yitirdiğini öğrendik. Bu, hepimizin
vicdanlarını sızlatan bir haberdi ve adil, eşitlikçi bir
dünya özlemimizin ne kadar haklı bir özlem olduğunu da hepimize bir
kez daha hatırlatan bir olaydı. Kazada yaşamını
yitirenlere Allah’tan rahmet diliyorum ve bir kez daha, bu tür elim kazalar
yaşanmamasını diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, ulaştırma, bir ülkenin kalkınmasında ve
ilerlemesinde çok temel bir nitelik taşımaktadır. Her türlü
ekonomik faaliyette kilit rol oynayan ulaştırma, toplumların
sosyal, kültürel, hatta siyasal gelişmelerinde çok önemli bir yer
tutmaktadır. Bu nedenle de bir ülkenin ulaşım politikası, o
ülkenin ekonomik hedeflerine, demografik yapısına, jeopolitik
konumuna, uluslararası ulaşım ihtiyaçlarına ve buna benzer
birçok faktöre bağlı olarak şekillenir ya da tam tersi olur.
Ulaştırma politikaları, bütün bu alanları olumlu ya da
olumsuz etkiler.
Gerek ekonomik
kalkınma gerekse sosyal gelişmede bu kadar önemli rol oynaması,
ulaştırmanın makro düzeyde yürütülen politikalara göre
doğrudan şekillenmesini sağlamaktadır. Ulaştırma
yatırımları, iktidarların genel politik tercihlerinin ve
yaklaşımlarının temel bir göstergesidir. Eğer
yönetenlerin politikaları, ulusal ve genel toplum çıkarlarından
çok, dar, siyasi ve ekonomik çevrelerin çıkarları ve
uluslararası tekellerin baskıları çerçevesinde
şekilleniyorsa, ulaştırma politikalarında da plansız,
amaçsız, dağınık bir nitelik göze çarpar.
Anadolu’nun 1856
yılında demir yoluyla tanışmasında da, 1950’li
yıllarda demir yolundan vazgeçilerek kara yollarına yönelmesinde de
maalesef daha çok uluslararası çevrelerin tercihlerine göre bir rota
izlenmiştir ve Türkiye’de ulaşım sektörü bugün felç olma
noktasına gelmiştir. AKP Hükûmetinin, taşımacılık
sektörünün yapısını raylı sistem ve deniz
taşımacılığı lehine dönüştürme
kararını görüyoruz ve bunu olumlu bulduğumuzu belirtiyoruz,
fakat bazı icraatlar bu politikanın çok da özümsenmediğini
gösterir niteliktedir. Örneğin, 27 Mart 1994’ten beri kesintisiz olarak
-on dört yıldan beri- aynı siyasi gelenek tarafından yönetilen
İstanbul’un trafik sorunu artık neredeyse içinden çıkılmaz
bir hâl aldıktan sonra gerçekler kabul edilmiştir. Oysa, kentin tüm
duyarlı kesimleri, meslek örgütleri, sivil toplum örgütleri çözümün
raylı sistemde olduğunda yıllarca ısrar etmişlerdir.
Ancak, bu gerçeğin kabul edilmesinde gecikildiği gibi, her
bakımdan bir felaket örneği sayılabilecek yedi tepe yedi tünel
projesinden de vazgeçilip geçilmediğini bilmiyoruz. İstanbul’da kara
yolu tüneli inşa etmek, yolları yüzde 94 oranında işgal
eden fakat yolcuların sadece yüzde 15’ini taşıyan otomobillerin
artışını teşvik etmekten başka bir işe
yaramayacaktır.
Raylı ulaşıma ve deniz
taşımacılığına öncelik vereceğini dile
getiren Hükûmetin diğer yandan da İstanbul’a üçüncü köprü gibi
projelerin peşinde koşmasını da anlamış
değiliz. Üçüncü köprü ve kuzey otobanı projesi ne İstanbul’un ne
de Türkiye’nin ulaşım sorununa hiçbir anlamlı çözüm
getirmeyecektir. Bu projeyle, sadece İstanbul’un elinde kalan son
yeşil alanlar da tahrip olacak, ayrıca İstanbul için hayati önem
taşıyan su havzaları risk altına girecektir.
Karadeniz Sahil
Yolu Projesi de ülkenin genel çıkarları ile ulaşım sektörü
arasında sağlıklı bir denge
kurulamadığının tipik bir göstergesidir. Gerçekten
ulaştırma sektörü adına çok önemli olan bu projeyle birlikte
Karadeniz’in o benzersiz yeşiliyle, hırçın deliliğiyle,
dillere destan mavisi arasına kara bir şerit çekilmiştir. Tam
bir doğa katliamı olan bu projeyle birlikte Karadeniz’de geri
dönüşü çok zor bir çevre tahribatı yaratılmıştır.
Üstelik, “Karadeniz sahil yolunda dolguyla yol yapmak yanlıştır,
deniz sizden geri alır.” uyarıları dikkate
alınmamış, ne yazık ki sonrasında yaşanan
gelişmeler bu uyarıların haklılığını
ortaya koymuştur. Milyonlarca dolar harcanarak yapılan yolun bir
kısmını deniz söküp geri almıştır. Çevrecilerin
proje aleyhine açtıkları mahkemeleri birer birer kazanması da
Hükûmeti durdurmaya ve projeyi yeniden gözden geçirmeye yetmemiştir,
şimdi dava Danıştaya taşınmıştır.
Karadeniz sahil
yolu tabii ki ülkemizin genel politikaları açısından oldukça
önemli bir projedir. Ancak, doğayı katlederek, hukuku hiçe sayarak,
olmadık teknik hatalar yaparak, ciddi ekonomik kayıplara yol açarak
hayata geçirilmesi de ilgili hükûmetlerin ayıbıdır.
Türkiye 1950’li
yıllardan itibaren deniz ve demir yolu
taşımacılığını önemsememiş ve gelinen
noktada da kara yolları artık ihtiyacı karşılayamaz
duruma gelmiştir. Geç de olsa hızlı tren projelerinin
planlanmaya alınması, İstanbul-Ankara Hızlı Tren
Projesi’nin bitmek üzere olması önemli bir gelişmedir, fakat bu
proje, aceleciliğe yer verilemeyecek kadar hassas bir projedir. Burada
yapılacak hataların bedeli candır. Bunu hep birlikte gördük. Hattın,
lokomotiflerin, vagonların, hızlı tren seferleri yapmaya henüz
uygun olmadığı yönündeki uyarılara rağmen
başlatılan deneme seferleri sırasında yaşanan kazada
41 vatandaşımız yaşamını yitirdi. Bugün de
hızlı tren projesi tam gaz devam ediyor, fakat şimdi de bilim
çevrelerinden Ankara-Eskişehir hattının zemininin
hızlı tren projesi için uygun olmadığı, zemin
yapısının titreşimler sonucunda bozularak tren
işleyişini aksatacağı uyarıları
yapılıyor. Hükûmetin bu uyarıları göz önüne alarak,
artık, yeni bir kazaya daha izin vermeyeceğini umuyoruz.
Hükûmet
işbaşına geldiğinden bu yana, bütçe
açığını bahane ederek, kamuya ait ne varsa, neredeyse
tümünü satılığa çıkarmıştır. Şimdi de
gözünü otoyollara ve köprülere dikmiştir. 2008’in ilk çeyreğinde
Boğaz Köprüsü’nün ve altı otoyolun satışa
çıkarılacağı belirtiliyor. Sayın Bakana soruyoruz:
Kârlılığı hiçbir şekilde tartışılmayan
bu otoyolların satışa çıkartılması,
özelleştirilmesi hangi millî menfaatler gereğidir?
Rahmetli
Özal’ın icraatı olan paralı otoyollar ve köprüler, iktidarı
bir anlamda Deli Dumrul’a çevirmişti. Şimdi ise AKP’yle birlikte Deli
Dumrul, işini bilen Cingöz Dumrul’a dönüşecektir. Biz DTP olarak,
delisine de cingözüne de karşıyız. İktidarlar halkın
ulaşım özgürlüğünden haksız bir şekilde gelir elde
edemezler, hele hele bu hakkı asla satılığa
çıkaramazlar.
AKP Hükûmetinin
özelleştirme çılgınlığı bununla da kalmadı.
Tarihî Haydarpaşa Garı Özelleştirme İdaresinin elinden zor
kurtuldu. Danıştay 10. Dairesi demir yollarının statüsünün
değiştirilemeyeceği yönünde bir karar vererek, Özelleştirme
İdaresinin uygulamasını şimdilik engelledi. Umarım,
Hükûmet Haydarpaşa Garı’nı yıkmaktan ve özelleştirme
hevesinden vazgeçmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanın sunumunda
gemi yapımı sektörü ve Türkiye tersanelerine ilişkin
insanın yüzünü güldüren rakamlar ve bilgiler var. Bu alanda Türkiye’nin
hedefinin 2013 yılında dünya dördüncüsü olmak olduğunu ve bu
amaçla belirlenen alanlarda yeni tersaneler açılacağını
öğrendik.
Şimdi, biz
de sizlere tersanelere ilişkin insanın kanını donduran
başka rakamlar vermek istiyoruz. AKP’nin işbaşına
geldiği 2002 yılından bu yana çeşitli tersanelerde 38
işçi iş kazasında yaşamını yitirdi. Son olarak,
dört gün önce Kocaeli’de meydana gelen kazada dört işçi yaralandı,
bunlardan biri henüz hayati tehlikeyi atlatabilmiş değil.
Tersanelerdeki
temel sıkıntı, ana işin taşeron firmalara
verilmesidir. Bu, hem işçi sağlığı ve güvenliği
açısından tehlike yarattığı gibi hem de İş
Kanunu’na da aykırıdır. Taşeron firmaların eline
teslim edilen tersanelerde artık, iş sağlığı ve
güvenliğinden bahsetmek mümkün değildir.
Hükûmete sormak
istiyoruz, dünyayla bu alanda rekabet işçilerin hayatı pahasına
mı gerçekleştirilecek?
AKP Hükûmeti,
kendi döneminde, Türkiye’de yine bir imkânsıza imza attı. Neredeyse
rekabete açılması imkânsız olduğu bilinen Telekom’u
özelleştirmeye açtı ve şu anda bir özel tekel yarattı. Türk
Telekom’un yüzde 55’lik hissesi Lübnanlı şirkete satıldı ve
son derece hassas olan bu sektörde özel sermayenin elinde bir tekel
oluştu. Halka istediği fiyatı dayatabilen Türk Telekom,
artık kamu yararı gözeten bir kurum değil, bir şirket
hâline dönüşmüştür. Nitekim, Türk Telekom, daha geçtiğimiz mart
ayında telefon görüşmelerine zam yaptı, hem de halkımızın
çok çok kullandığı şehir içi tüketime zam yaparken, az kullanılan
uluslararası görüşmelerde indirime gitti. Türk Telekom bu zam
kararını bu kadar pervasızca alabiliyorsa, bunun sorumlusu,
telekomünikasyon sektöründe Türk Telekom’a ve Lübnanlı ortağına
özgürce at koşturacakları bir kâr alanı açan Hükûmet sorumludur.
Öte yandan, telekomünikasyon hizmetlerinin kalitesi de yetersizdir.
İnternet erişiminde dünyanın en yüksek fiyatını
ödüyoruz ancak bunun karşılığında
aldığımız hizmetin kalitesi tartışılır
durumdadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gerek ekonomik kalkınmada
gerekse sosyal gelişmede oldukça önemli bir rol oynayan
ulaştırma yatırımları, iktidarların genel politik
tercih ve yaklaşımlarının bir göstergesidir ve bir turnusol
kâğıdıdır aynı zamanda. Sayın
Bakanımızın sunumundan anlıyoruz ki, ülkemizin
batısında çok önemli ulaştırma projeleri hayata geçiyor,
çok büyük projeler; hızlı tren projesi, Marmara ve İzmir’de
yapılacak raylı sistemler, yine otoyol projeleri. Burada bunları
anlatmaya vaktimiz yetmeyecek ancak bu kadar büyük projelerin içerisinde, ne
yazık ki Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu kapsayan bir projeye
rastlayamadık. Bir Ankara-Sivas demir yolu, bir de Urfa-Silopi otoyol
bağlantısından bahsediliyor. Bunlardan da birinin projesi henüz
yapım aşamasında, birinin ise ödenek yokluğu nedeniyle
işleri yavaş gidiyor.
Türkiye, yatay
bir coğrafyaya sahip. Ulaştırmada doğu-batı
aksları oluşturulmadan sağlıklı bir
ulaştırma sisteminden bahsedilemez. Ayrıca bölgelerarası
gelişmişlik farkı ortadan kaldırılmak isteniyorsa,
öncelikle ilerleme kaydedilmesi gereken alanlardan biri
ulaştırmadır. Sosyoekonomik göstergelerin tümünde olduğu
gibi ulaştırma imkânları açısından da bölge illeri
Türkiye ortalamasının çok altındadır. Türkiye genelinde toplam
1.987 kilometre otoyol bulunmaktadır. Bunun sadece 110 kilometresi
bölgededir. Türkiye genelinde stabilize yolların yüzde 60’ı, toprak
yolların ise yüzde 95’i bölgede bulunmaktadır.
Demir
yolları bakımından da bölge
şanssızlığını korumaktadır.
Yapıldıkları günden beri hiçbir yatırım
yapılmayan ve yenilenmeyen demir yolları âdeta bir enkaza dönüşmüştür.
2008
yılı bütçesinden ayrılan kamu yatırımları
payının sektörel dağılımında en yüksek pay, 3
milyar 957 bin YTL’yle ulaştırma sektörüne
ayrılmıştır. Sayın Bakanımıza sormak
istiyoruz: Bu yatırımlardan Doğu ve Güneydoğu Bölgesi ne
kadar pay alacak? Bölge genelinde 2008 yılı yatırım
planına alınan projeler nelerdir? Bölgenin en büyük ili olan ve
bulunduğu coğrafi konum itibarıyla bölgenin merkezi durumunda
olan Diyarbakır’a ilişkin bir projeniz var mı?
Şu anda,
Diyarbakır’ın çevre illerle bağlantısını
sağlayan bütün yollar kent merkezi içinde kalmıştır.
Elâzığ-Diyarbakır yolu, Urfa-Diyarbakır yolu,
Mardin-Diyarbakır yolu, kentin büyümesi nedeniyle kent içinde
kalmıştır. Bu durum, hem şehirlerarası
ulaşımı hem şehir içi ulaşımı oldukça
olumsuz etkilemektedir. Diyarbakır gibi büyük bir kentin çevre yolunun
olmaması önemli bir sorundur. 2008 yılı yatırım
programında Diyarbakır çevre yolunun dahil edilip edilmediğini
öğrenmek istiyoruz.
Tarihî eserlere
karşı Bakanlığımızın hassasiyeti önemlidir.
Diyarbakır’da da tarihî Ongözlü Köprüsü hâlâ ulaşıma
açıktır ve tahrip olmaktadır. Ongözlü Köprü’nün de 2008
yılı yatırımları içerisinde yanına yeni bir köprü
yapılarak tahrip edilmekten kurtarılmak istenip istenmediğini
öğrenmek istiyoruz.
Diyarbakır’ın
en temel ulaşım
problemlerinden biri de sivil bir havaalanının
olmamasıdır. Sayın Bakanımız bu yıl içerisinde
yaptığı Diyarbakır ziyaretinde, böyle bir sivil
havaalanı yapılması yönünde hazırlıklar
olduğunu söylemiştir. Biz,
Diyarbakır sivil havaalanının ne zaman
yapılacağını öğrenmek istiyoruz. Diyarbakır’daki
mevcut askerî havaalanının uluslararası uçuşa
açılıp açılmayacağını öğrenmek istiyoruz.
Diyarbakır’da
46’sı faal, 5’i de zaman zaman üretim yapan toplam 51 tane mermer
ocağı bulunmaktadır. Yılda yaklaşık 900 bin ton
ham blok mermer üretilmektedir ve kentte 24 tane mermer fabrikası
bulunmaktadır. Üretilen blok mermerlerin yüzde 50’si, fabrikada
işlenen mermerlerin de yüzde 60’ı ihraç edilmektedir. Ancak, bugün,
Diyarbakır’dan İstanbul’a ulaştırma maliyeti, Çin’den
İstanbul’a ulaştırma maliyetinden daha yüksektir.
Diyarbakır açısından hayati öneme sahip olan mermercilik
sektörünün ulusal ve uluslararası rekabete uyum sağlayabilmesi için
devlet demir yollarının organize sanayi bölgesi üzerinden ihracat
limanlarına bağlanmasını, böyle bir yol yapmayı düşünüyor
musunuz? Bakanımızdan bunu öğrenmek istiyoruz.
Karayolları
9. Bölge Müdürlüğüne bağlı Diyarbakır, Urfa, Mardin, Siirt,
Şırnak illerinde 2007 yılı içerisinde ihale yoluyla
yaptırılan işlerin karşılığı olarak 51
milyon YTL alacağı bulunan müteahhitler de henüz
alacaklarını, işlerini bitirip teslim ettikleri hâlde,
alamamışlardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kışanak.
GÜLTAN
KIŞANAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Bu müteahhitlerin
ödemesinin ne zaman yapılacağını da öğrenmek
istiyoruz.
Sayın
Bakanımızın bu sorulara vereceği yanıtlar, Hükûmetin
bölgelerarası gelişmişlik farkını azaltma, giderek de
ortadan kaldırma yolunda bir yaklaşımı olup
olmadığı konusunda ipuçları verecektir. Ülkemizin tümden,
doğusuyla batısıyla, güneyiyle kuzeyiyle,
sağlıklı, güvenlikli ve ekonomik ulaşımın
sağlandığı günlere kavuşacağı umuduyla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Kışanak.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ilk söz Manisa Milletvekili Sayın Şahin
Mengü’ye ait.
Buyurun
Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2008 Mali Yılı Bütçe Tasarısı’nın
Adalet Bakanlığı, Danıştay ve Ceza İnfaz
Kurumları bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
2008 mali
yılı konsolide bütçesi 222 milyar yeni Türk lirasıdır. Bu
rakamdan, Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve
Danıştaya ayrılan toplam bütçe 2,9 milyar yeni Türk
lirasıdır. Sonuçta, yargıya ayrılan pay, konsolide bütçenin
ancak yüzde 1,3’üne denk gelmektedir. Bugünlerde
tartıştığımız bütçe, Adalet ve Kalkınma
Partisinin altıncı bütçesidir. Bu nedenle, 2003 yılından
itibaren adalete ayrılan payları incelersek, bunların, 2003-2006
döneminde konsolide bütçenin yüzde 1’ine, 2007 ve 2008 bütçelerinde ise yüzde
1,3’üne eşit olduğu görülecektir. Buna karşılık,
Avrupa Birliği ve gelişmiş ülkelerde adalete ayrılan pay
yüzde 3 ile yüzde 5 arasında değişmektedir. AKP’nin 2003’ten
beri yaptığı bütçelerde adalete ayrılan payı yüzde
1’ler mertebesinde tutması, yargı hizmetlerinin bugüne kadar
olduğu şekliyle devamını öngörmekte, yargıya
yapılacak yatırımları yararsız ve ertelenebilir
gördüğünü ve her şeyin eskisi gibi devamına kararlı
olduğunu ortaya koymaktadır. Her şeyin eskisi gibi devam
edeceği, gelişen olaylardan da anlaşılmaktadır.
Yıllardır
Bakan ve Müsteşarın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan
ayrılması gerektiğini söylüyor idik. Bunun, yargı
bağımsızlığının olmazsa olmaz
şartı olduğunu beyan ediyorduk. Ancak, cumartesi günü Hürriyet
gazetesinde yayınlanan bir haber bu söylediklerimizin ne kadar doğru
olduğunu gösterdi. “Müsteşar Bey Samsun’a çıktı”
başlıklı yazıda, Sayın Müsteşara kırmızı
halı döşeniyor ve bu kırmızı halının üstünde
de Sayın Müsteşar yürüyor. Tabii, bu arada yürürken, yan cebime koy
misali “Nereden çıktı bu kırmızı halı?” diyor
ama, yürümeye de devam ediyor. Daha vahimi, bu kırmızı
halının başında, Sayın Müsteşarı
Başsavcı, Adalet Komisyonu Başkanı ve diğer hâkimler
karşılıyor. Şimdi, bu, hâkimler ve savcıların ne
denli siyasal iktidara bağımlı olduklarının en
çarpıcı ve en güzel örneğidir.
SELAMİ UZUN
(Sivas) – Müsteşar da hâkim, Müsteşar da savcı, ne fark eder?
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla) – Olur mu öyle şey? Bakanın emrinde çalışan
insan.
SELAMİ UZUN
(Sivas) – Birbirlerini karşılamışlar, ne olmuş yani?
(CHP sıralarından “Otur yerine.” sesleri)
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla) - Çok şey olur,
anlamak lazım bunu. Bunu anlamak lazım, çok şey olur.
SELAMİ UZUN
(Sivas) – O da meslekten, ne var yani?
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla) – Otur yerine. Ben konuşayım, sen sonra
konuşursun bildiğin bir şey varsa.
SELAMİ UZUN
(Sivas) – İşine gelmedi değil mi?
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla) – Benim işime her şey gelir de bazı şeyler
Sayın Müsteşarın işine gelmez.
Şimdi,
burada, elimde bir belge var. Adalet Teşkilatını Güçlendirme
Vakfının yaptığı… Bir zamanlar kendisinin Kocaeli’de
Başsavcı olduğu belediyeye, yakılmamış gaz için 2
milyon yeni Türk lirası, su için de 3,5 milyon yeni Türk lirası
göndermiş, ileride harcanacaklar için. Başka belediyelere de
gönderiyor mu? Gönderiyor mu bunu?
ASIM AYKAN
(Trabzon) – Gönderiyor, gönderiyor.
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla) – Göndermiyor. Bu başsavcı ve hâkimlerin
davranışları hiç de kişilikli, vakur olması gereken
bir yargı mensubu davranışı değildir. 1982
Anayasası’yla beraber, hâkim ve savcıların siyasal
iktidarın nasıl dümen suyuna girdikleri işte böyle ortaya
çıkmaktadır. Bu davranışlar, Hâkim ve Savcılar
Kurulundan Bakanın ve Müsteşarın çıkması
gerektiğini ve bizim bundan sonra hâkim ve savcı seçerken, yani daha
bunların eğitimine başlarken, seçimlerde, kişilik
değerleri yüksek, cumhuriyetin temel ilkelerini benimsemiş, Atatürk
devrimlerine sahip çıkacak kişiler atamamız gerektiğini
açıkça ortaya koymaktadır.
Bakın, bir
olay anlatayım: Hukuk devrimcisi Mahmut Esat Bozkurt, Bakan olarak Afyon’a
gider. Tabii, o dönemde de yalakalar vardır, o dönemde de yardakçılar
vardır. Hemen derler ki, “Şu hâkim sizi karşılamaya gelmedi.”
Büyük hukuk devrimcisi Mahmut Esat Bozkurt der ki: “Hâkim kimsenin
ayağına gitmez, ben hâkimin ayağına giderim.” der. Devir
tek parti devri, devir her dilediğini yapan bir bakan devri.
İşte o bakanlar, bu bakanlar… Oradan buraya geliyoruz.
Zaten, Hâkimler
ve Savcılar Kanunu’nda yapılan son değişiklikle Adalet ve
Kalkınma Partisinin ne denli yargıyı ele geçirmek için bir çaba
sarf ettiği açıkça ortaya çıktı. Gayet tabii. Nitekim,
bakın bu Kanun çıktıktan sonra barolar meydanlara indi, 20 tane
hukuk fakültesi dekanı bir araya geldi, bir açıklama yaptı, dedi
ki: “Yargı mensuplarının haksız ithamlardan
korunmaları ve kamuoyunun yargıya hak ettiği saygıyı
göstermesinin sağlanması için hâkim ve savcı adaylarının
belirlenmesinde, sınav sisteminden kaynaklanan soru işaretlerini ortadan
kaldırmak zorunludur.” diye açıklamada bulundular. Hadi baroları
yanlı buldunuz, 20 tane hukuk fakültesi dekanı da mı
yanlıydı?
Sayın
milletvekilleri, bir ülkenin anayasal düzeninin en temel kurumu
yargıdır. Yargının gerçekten bağımsız,
tarafsız ve güvenilir bir şekilde işlemesi, demokrasinin, temel
hak ve özgürlüklerin, hukuk devletinin güvencesidir. Adalet hizmetlerinde
kalitenin artırılması için alınması gereken
tedbirlerin en önemlilerinden biri, belki de en önemlisi, hâkimlik ve
savcılık mesleğine aday seçerken, kişilik değerleri
yüksek, cumhuriyetin ilkelerini benimsemiş, Atatürk devrimlerine sahip
çıkacak kişiler aramamızın yanında, hâkim ve
savcılara memur gözüyle bakmayarak onlara yapılan ödemelerin aynen
milletvekillerinde olduğu gibi ödenek olarak nitelenmesi, ödeneklerin
batılı meslektaşlarıyla aynı seviyelere çekilmesi,
yardımcı adli personelin de maaşlarının insanca
yaşanacak seviyeye getirilmesidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; beni çok şaşırtan bir
noktayı sizlerle paylaşmak istiyorum: Alelacele Meclise getirip
geçirdiğiniz Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun görüşüldüğü
gün, bir saygıdeğer milletvekili arkadaşımın
Sayın Bakana sorduğu bir soru üzerine, Sayın Bakan verdiği
cevapta: “Şu anda tahliye edilme hakkı olduğu hâlde,
almış olduğu cezaya göre dosyası Yargıtayda beklemekte
olduğu için 327 tane vatandaşımız boşu boşuna
cezaevlerinde yatmaya devam ediyor. Bu, beni son derece üzüyor.” dedi.
Sayın Bakan,
açıklamanızı çok vahim bulduğumu belirtmek isterim. Siz,
sorunuzu sorduğunuz zaman, bu olayları ortaya koyan, bu bilgileri
size veren savcılarınız, kırmızı halı
döşemekten vakit bulup bunları zamanında zatıalinize arz
etselerdi, herhâlde siz de Bakan olarak buna bir çözüm getirirdiniz.
Şimdi,
tabii, dilim elvermiyor, sizin bir savcı, hâkim hakkında
soruşturma açmanız, benim bu yargıya duyduğum
saygının gereği olmaması gerekir ama, bu görevini ihmal
eden savcılarla ilgili herhangi bir işlem yaptınız mı?
Size zamanında bu bilgiyi vermeyerek, 327 tane insanın durup dururken
hapishanelerde çürümesine neden olan insanlarla ilgili soruşturma
açtınız mı? Ve siz, bunu ihmal eden insanların, Türkiye'yi,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde milyonlarca dolara mahkûm
ettireceklerini de düşündünüz mü?
AHMET YENİ
(Samsun) – Niye karışsın?
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Kim karışacak? Ben mi karışacağım?
AHMET YENİ
(Samsun) – Hem karışsın diyorsun hem karışmasın
diyorsun.
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla) – Sayın Bakan, çok vahim bu açıklamanız.
Değerli
milletvekilleri, 2008 yılı bütçesinde Danıştaya
ayrılan rakam, 2007 bütçesinden 4 milyon yeni Türk lirası
artırılarak, 36 milyon yeni Türk lirasından 40 milyon yeni Türk
lirasına çıkarılmış.
Ayrılan bu
bütçeyle, bu yıl içerisinde de tahsis edilen arsa üzerine yeni bir
Danıştay hizmet binasının inşaatının
başlamayacağını, Danıştayın yine kötü
koşullarda çalışmaya devam edeceğini göstermektedir.
Ancak, bu beni
çok şaşırtmadı, bunu çok normal
karşılıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin
Danıştaya bakış açısı, Danıştaya
yapılan menfur saldırı sonrasında Anayasa Mahkemesi,
Yargıtay, Danıştay Başkan ve
Başsavcılarının yaptığı ortak
açıklamada “Laik, demokratik devlet düzenini koruma göreviyle yükümlü
olanlara bu görevlerini tekrar hatırlatır, bu yolda verilen
yargı kararlarına karşı kimi siyasilerin sorumsuzca beyan,
kışkırtma ve tutumlarının
ağırlıklı etkisi olduğu gerçeğini de kamuoyunun
takdirine sunarız.” denilerek ortaya konulmuştur. Sizden bu konuda
daha farklı bir davranış da beklemiyorduk.
Ceza infaz
kurumlarında, bizatihi kendisi bir insan hakları ihlali olan
koğuş sisteminden oda sistemine dönülmüş -bu bir iyi
atılımdır- ancak, Orta Anadolu’da, orta bölgelerdeki birçok
yerlerde hâlâ daha korumasız ve koğuş sisteminin devam
ettiği bir suç alt kültürünün oluştuğu cezaevleri devam etmekte.
Bölgesel, korumalı, insanca yaşanan, bir hükümlünün insanca
yaşayabileceği ve yatıp kalkabileceği yeni bölgesel
cezaevlerinin kurulması gerektiğine inanıyoruz. Artık,
cezaevlerinin dış korumasının da ceza ve infaz kurumlarınca
yapılmasının sağlanması gerektiğine
inanıyoruz. Bu işi jandarmadan alıp düpedüz aynen cezaevlerinin
içinde olduğu gibi, dışında da ceza infaz memurları
tarafından yapılması artık geç kalmadan
sağlanmalıdır. Ancak, bütçeden yargıya ayrılan yüzde
1’lik paylarla bunların gerçekleştirilmesi mümkün değildir.
Sadece personel giderlerini karşılayacak kadar pay verilerek
yargı reformu yapılmasını beklemek, yargının
sorunlarını çözmek sadece hayalcilik olur.
Bu duygu ve
düşüncelerle, 2008 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Mengü.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ikinci söz, Mersin Milletvekili Sayın İsa
Gök’e ait.
Buyurun
Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Benim konum
Yargıtay Başkanlığı ve Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı. Sihirli bir cümle vardır, o da:
“Yargı bağımsızlığı esastır.” Bu
bağımsızlığın da idari ve mali boyutu
vardır. Mali boyutunda bütçe payı ve harcama yetkisi son derece
önemlidir. Bütçe payı, Yargıtay Başkanlığına,
Anayasa Mahkemesine, Danıştaya da baktığınız
zaman arkadaşlar, on binde 1. Adalet Akademisi
Başkanlığı tam bir fecaat zaten. 2003’te kuruluyor, 2006’ya
kadar Adalet Bakanlığı ve iş yurtlarından gelen
paralarla idare ediliyor. 2006’da Akademi Başkanının, Sayın
Hanımefendi’nin önemli çabalarıyla -ki, basına yansımıştı
bunlar, hepimiz okumuşuzdur- bütçeden pay almayı başarabiliyorlar.
Bu kadar kısıtlılık. Ama, diğer tarafa bakıyoruz:
Yargının bu iki önemli kuruluşuna karşı var olan
kısıtlılık Cumhurbaşkanlığı bütçesinde
günümüzde yaşanmıyor, yüzde 50 artış neredeyse.
Danıştay Başkanlığı bütçesinde dört yılda,
beş yılda, AKP döneminde 4 misli bir artış var. Enteresan,
hakikaten enteresan. Mersin’de öğretmen, doktor
açığımız var; 200’ü aşkın din görevlisi tayini
yapılıyor. 2007’de yine yapıldı. Ama, adliyemizde, ceza ve
infaz kurumlarımızda, Yargıtay
Başkanlığının personel ihtiyacı
karşılanamıyor, Adalet Akademisinin personel ihtiyacı
karşılanamıyor. Biliyor musunuz, Adalet Akademisi
Başkanlığının bir otobüsü var –onu vallahi
başarmışlar- ve bu otobüsü kullanacak E sınıfı
ehliyetli bir kadroları yok, şoförleri yok. Düşünmek lazım
bunları. Ama eğer, bence bir din görevlisi ihtiyacı varsa
herhâlde anında tayin yapılabilir. Çok enteresan bir şey.
Yargıya bakış çok önemli bu noktada.
İşte,
arkadaşlar, adliyelerimize bakın. 2 savcıya 1 kâtip
düşüyor. Yargıtay Başkanlığının personel ihtiyacı
var. Akademinin var. Her kurumun var. Ama bunlar bir türlü giderilemiyor,
giderilemiyor. Adalet personeli fazla mesailerini alamıyorlar. Ceza infaz
kurumları, bakın, 1.100 küsur kişinin kaldığı
cezaevinde gece nöbetini 25 civarı ceza infaz memurumuz tutuyor. Onlar
yönünden bir insan hakları ihlali, 450 kişilik cezaevine 1.100
kişiyi koymak bir insan hakları ihlali; hangi birine
bakacaksınız. Ama, hepsinin çözümü bütçedeki mantıktan geçiyor.
Çok enteresan. Bu noktada iş yurtları gelirinin yalnızca Bakanlığa
verilmesi uygulaması yanlış. Yargıtay
Başkanlığına, diğer yüksek mahkemelere, Adalet
Akademisine iş yurtlarından doğrudan para aktarılmalı.
Mantık olarak “Nasıl olsa Bakanlığa geliyor.
Bakanlıktan istendiğinde biz giderleri karşılıyoruz”
mantığı çok yanlıştır. Bu durumda, hâkimleri ve
savcıları ihtiyacın giderilmesi için Bakanlık
kapısına ricaya gönderiyorsunuz. Bu, yargıya karşı
saygısızlıktır. Yargı böyle bir uygulamayı
hazmedemiyor; hazmetmemeli zaten, doğrusu da budur.
Siyasi iktidar,
arkadaşlar, ne yazık ki, ne yazık ki, yargı
mensuplarının protokol sorununu dahi gideremedi, gidermediler.
Yargıtayın, Danıştayın, Anayasa Mahkemesi üyelerinin
protokol sorunu var. Baro başkanlarının var. Avukatlık
Kanunu’nda hüküm var, hâlâ yerimizde duramıyoruz. Duramıyoruz.
Aynı şekilde, ek 1 listesi var İçişleri
Bakanlığının, Ek 1 liste. Bu ek 1 listeye göre,
arkadaşlar -tam bir fecaat ek 1 liste zaten- bizim Mersin’deki hâkim ve
savcılarımız, hâkimlerimiz 25’inci, 30’uncu sırada. Ankara
protokolü de aynı şekilde. Bu, yargıya karşı
saygının bir dışa vurumudur. Bunların düzeltilmesi
lazım. Ama hâla bir düzeltilme yok. Yargı
bağımsızlığı, mali yönden yargıyı
idareye, Hükûmete, Adalet Bakanına rica etmek zorunda bırakmamak ile
olur. Bu uygulamaya son verilmesi lazım, ama ne yazık ki daha da
katmerleşiyor. Hâlâ Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulumuzun bir
sekretaryası, özel kullanabileceği parası, ekibi, ekipmanı
yok, hâlâ Adalet Bakanlığı bünyesinde çalışıyor.
Ha, diyeceksiniz
ki: “Siyasi baskı yok.” Peki, siyasi baskı yok da Hâkimler
Savcılar Yüksek Kurulunun Yargıtay üyesi üyeliği seçimi
konusunda Adalet Bakanının baskısı, Müsteşarı
Sayın Fahri Kasırga’yı toplantıya göndermemesi,
toplantıyı yaptırmama kavgası ne idi?
YARSAV, hâkim ve
savcıların bağımsız, özgür, kendi kuruluşlarını
kapatmak için bir kanun getirmeye çalışıp, komisyondan geçirip,
“Türkiye Hâkimler Savcılar Birliği” diye idari, mali yönden Bakana
bağlanan bir meslek teşekkülüne, Bakanın amir yapıldığı
bir yapılanmaya sokulmasına ne demeli, madem siyasi baskı yok?
Hâkimler Savcılar Kanunu değiştirildi, 7 mülakat üyesinden 5
tanesi Bakanlık bürokratı. Ha, bürokratlar böyle bitmiyor
arkadaşlar, anlatayım; Adalet Akademisi Genel Kurulunda da yine, 8
tane Bakanlık bürokratımız var. Bürokrat
hastalığımızdan kurtulamıyoruz. Bunu direkt iktidara
söylüyorum. Bürokrat hastalığından kurtulmak
zorundasınız.
Adalet Komisyonu
Üyesi, AKP Gaziantep Milletvekili Mahmut Durdu, Akademi Kanunu
konuşulurken çok harika bir konuşma yapmış. Ne demiş
biliyor musunuz arkadaşlar? CHP’li üyeler Akademinin özerkliğini
konuşurlarken -ilk gelen tasarıda hepsi bürokrat, Adalet
Bakanlığı bürokratı- Sayın Mahmut Durdu demiş ki:
“Bakın, bu ülkede bir parti 22’den yüzde 1’e indi; bir parti sıfırdan
35’e çıktı. Yarın kimin geleceği, kimin gelmeyeceği
belli olmaz.” Çok güzel. “O yüzden, özerklik önemlidir. Bizim Bakanlığımızı
bürokrata bağlama huyundan vazgeçin. Özerk yapıya kavuşturmakta
fayda var.” demiş. Onun ve CHP’li üyelerin çalışmasıyla
Adalet Komisyonunda bir yapılanmaya gidilmiş, ama yine eksik.
İşte, o arkadaşımız, o AKP’li Milletvekilimizin
ruhunun yakalamaya çalıştığı şeyi -Adalet
Komisyonu Başkanı da orada- ben, Komisyon üyelerimizin öncelikle,
sonra da yüce Meclisin yakalamasını istiyorum.
Akademide
hâkimlerin sicil amiri, arkadaşlar, Bakan; Akademi
Başkanının yetkisi yok, zaten tüm yetki Yönetim Kurulunda. Bunu
düşünmek lazım. Bunu düşünelim.
Tüm bu siyasi
baskı mekanizmaları getirilirken, hep “Avrupa Birliği, böyle
isteniyor.” deniyor, ama gerçek böyle değil. Biz mukayeseli hukuk okuyan
insanlarız, araştıran insanlarız;
baktığımızda öyle bir şey yok, asla istenmiyor. Bu
uygulamalar, yalnızca, totaliter veya baskıcı veya faşist
veya üçüncü dünya ülkelerinde olan uygulamalar. Şimdi, benim ülkemin,
insan hakları, eksiksiz demokrasi, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü
konularında, bu donelerde hangi grupta yer aldığını
ben sizlere soruyorum, çünkü ben merak ediyorum. Biz hangi gruptayız?
Arkadaşlar
bakın, Sayın Müsteşarımızın, Fahri
Kasırga’nın Samsun ziyaretine Şahin Bey değindi. Bu bir fecaattir,
kırmızı halı bir fecaattir; bu kabul edilemez. Hele
hâkimlerin yürütmeyi temsil eden bürokratı kapıda
karşılaması… Dengir Fırat… Sayın Dengir
Fırat’ın bir İngiltere örneği vardı. Hâkim-savcı
maaşı ve vicdanı konusunda İngiltere örneğini
vermişti. İşte, oradaki maaşların
yapılış şekline, takdirine değinmişti. Ben yine
İngiltere’den size örnek vermek istiyorum arkadaşlar: Biliyorsunuzdur
çoğunuz -hukukçular bilirler- İngiltere kraliçesi geldiğinde
herkes ayağa kalkar, yalnızca hâkimler ayağa kalkmaz. Bundan
ders almak lazım. Siyasi irade kendi gücünü koyarken, yargı
bağımsızlığının ne olduğunu, bu
örneklerle düşünmesi lazım; son derece önemli.
Adalet Akademisi,
arkadaşlar, 1985’te kurulmuştu, bir eğitim merkezi olarak
kuruldu aslında. 2002’lere gelindiğinde, Avrupa Birliği
heyetlerinin ziyareti sırasında, akademinin hâkim-savcı
eğitiminin Bakanlık denetiminde, Bakanlıkça
yapılmasının son derece mahzurlu olduğu anlatıldı
ve Adalet Akademisi çalışması başlatıldı
Sayın Ecevit döneminde, merhum Ecevit döneminde. Sayın Bakanım
çok iyi bilirler bu çalışmaları, 58’inci Hükûmette yasa
çıktı, o döneme yetişti ve dendi ki: “Akademi özerk olmalı,
çünkü, yargı bağımsızlığı esastır.”
Akademi, ama şu geldiğimiz noktada, işlevsiz kılınmaya
çalışılacak. Nasıl “cak”? Anlatayım. Bakın,
hâkim, savcı eğitimleri, her ne hikmetse, yurt
dışından alınan fonlarla, mütemadiyen Bakanlık
tarafından yapılmaya başlandı, çok enteresandır, bunun
kanunu var, akademi bu konuda görevlidir. Ama akademi kadrolarında daimî
kadro yasağı var sanki. Daimî kadro alınması Anayasa
gereği…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Gök, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
İSA GÖK
(Devamla) – Daimî eğitici kadrosu yok, dersler boş geçiyor ve hâkim,
savcı eğitimini Bakanlık yapıyor. Arkadaşlar,
yargı bağımsızlığı ciddi bir iştir.
Hâkimi, savcıyı kendi özerk kuruluşunda eğittirirsiniz,
Bakanlığa değil. Hatalar gidiyor, ama “siyasi baskı yok”
diyeceğiz. Hangi yüzle diyeceğiz? Arkadaşlar, olay gitgide
büyüyor ve Türkiye’de pazar günü Barolar Birliğinin ve baroların
öncülüğünde, “hukuka saygı, yargıya sahip çıkın”
mitingi yapıldı.
AHMET YENİ
(Samsun) – Tuncay Özkan önderliğinde değil mi?
İSA GÖK
(Devamla) – Hâkimler, savcılar, avukatlar, cumhuriyet
sevdalıları bir mitingde buluştu. Bu ulusal bir duruştur,
bu bir karşı çıkıştır, yargının
karşı çıkışıdır. Lütfen, gereken ders
alınmalı, satır araları okunmalı, hukukçu üyelere
özellikle söylüyorum, yüreğimize bakarak hukukçuluğumuzu masaya,
herkesin gözleri önüne sermek zamanı gelmiştir. Lütfen satır
araları okunsun, gerekli ders alınsın.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.
Birleşime
saat 14.00’e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.01
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ıncı
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi, on
ikinci turda yer alan bütçeler üzerinde söz sırası, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Sayın Metin
Arifağaoğlu’na ait.
Buyurun
Sayın Arifağaoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz sekiz
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının
2008 yılı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve Türk ulusunu saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemizde
sağlıklı ana ulaşım projesine ihtiyaç
bulunmaktadır. Biliyorsunuz, bu projenin dört ayağı vardır.
Bunlar: Kara yolu, demir yolu, deniz yolu ve hava yoludur. Bunlar arasında
denge olmalı, birbirleriyle yarışan değil birbirlerini
tamamlayan unsurlar olmalıdır. Bu projeye siyaset girmemeli,
mühendislik bilgisi ve birikimi girmelidir. Proje için dikkat edilecek önemli
başlıkları şu şekilde sıralayabilirim: En az
yatırım gerektirmeli, dışa en az bağımlı
olmalı, en az enerjiyle çalışmalı, güvenli ve çevre dostu
olmalı, hızlı ve konforlu bir erişim
sağlamalıdır.
Bugüne kadar
hükûmetlere göre değişen siyasetler uygulanmıştır.
Demir yolu ve deniz yolu kendi kaderine terk edilmiştir. Deniz
yollarında oluşan boşluğu doldurmak için gemicikler devreye
sokulmuştur!
Karayolları
Genel Müdürlüğü 2008 yılı bütçesinin 2007 yılına göre
küçüldüğünü görüyoruz. Bu bütçeyle, yıllardır devam eden ve
ödenek sıkıntısı çeken yolların bitirilmesi mümkün
değildir, mutlaka ek bir kaynağa ihtiyaç bulunmaktadır.
Bakınız, beş yıl önce AK Parti İktidarı, 15.000
kilometre bölünmüş yol yapmayı vaat etti. 5003 sayılı
Yasa’yla, özelleştirmeden gelecek kaynakla, 2008 yılı sonuna
kadar 15.000 kilometre yol yapımını kendilerine hedef olarak
kabul ettiler. 2003 yılından günümüze kadar yapılan
bölünmüş yol miktarı 7.437 kilometredir. 2008 yılında
bütçedeki hedefiniz olan 1.500 kilometre bölünmüş yol
yapacağınızı kabul edersek, bu rakama
ulaşacağınızı düşünürsek, AK Parti Hükûmeti
olarak, 2008 yılı sonunda bölünmüş yolda
ulaşacağınız rakam 8.937 kilometredir.
Bölünmüş
yollar tekniğine uygun yapılmadı. Bozuldu, tekrar
yapıldı; bozuldu, tekrar yapıldı. Böylece, duble yollarda
duble başarısızlıklar ortaya çıktı. Beş
yıl içinde hedeflediğiniz programın ancak yüzde 59’una
ulaşabileceksiniz.
Bakım ve
onarım çalışmalarına kısaca değinecek olursam:
Ankara’dan Kırıkkale’ye doğru hareket edelim, Elmadağ’dan
sonra Irmak kasabasına kadar olan yola bakalım. Bu bölümde asfalt
bitmiş, parçalanmış, dağılmış. Bunları
gören yok, yapan da yok. Ankara-Kırıkkale arası böyle olursa,
Ardahan, Van, Kars, Artvin, Hakkâri nasıl olur, tahmin etmek zor
değildir. Her ne zaman yağış olursa Elmadağ
inişinde mutlaka kaza oluyor. Genellikle aynı kurplarda kaza
sayısı çoğalıyor. Yağışın
getirdiği kayganlık ters deverle birleşiyor ve her geçen gün
kaza sayısı artıyor. Ters deverlerin mutlaka düzeltilmesi
gerekmektedir.
Karayolları
olarak bakım ve onarım hizmetlerinde bugün için gereken kaynak
sağlanamaz ise, ileriki yıllarda bunun çok daha pahalıya mal
olacak yatırımları zorunlu kılacağı göz ardı
edilmektedir. Bakım ve onarım için gereken özen gösterilmemektedir.
16 Eylül 2007 Pazar
gecesi şiddetli sağanaktan dolayı Hopa-Borçka yolunun büyük bir
kısmında sanat yapıları göçmüştür, yol da bir müddet
trafiğe kapanmıştır. Hâlen daha burada onarım
çalışmaları başlamamıştır. Hopa’nın
Borçka çıkışında bulunan 7 kilometrelik bölümde sathi kaplama
iyi netice vermemiştir. Bu 7 kilometrelik kısma bitümlü sıcak
karışım olarak çözüm bulunmasını doğru buluyor,
Artvin’e kadar devam ettirilmesinin doğru bir tercih
olacağını özellikle belirtmek istiyorum. Hopa-Borçka yolu
Cankurtaran Tüneli için birçok siyasetçi söz vermiştir; iktidardan bu
konuda bir ilerleme kaydedilmemiştir.
Eski nahiye
merkezleri, bilindiği gibi, kara yolları ağındadır.
Kara yolları ağında bulunması nedeniyle diğer
kuruluşlarca bakım ve onarım yapılamamaktadır. Netice
olarak, bu bölgede yaşayan vatandaşlar mağdur
olmaktadırlar. Şavşat’ın Veliköy’ü, Yusufeli’nin
Sarıgöl’ü, Merkez ilçenin Ortaköy’ü bunlara birer örnektir, bu örnekleri
çoğaltmak mümkündür.
Karayolları
kendi ağında bulunan köylere ulaşamıyor. Sathi kaplama
imalatını üç yıl da, beş yıl da olsa yenileyemiyor.
KÖYDES veya özel idare kendi sorumluluğunda olmadığı için
ilgilenmiyor. Bu durumdaki köylerimizi mutlaka kurtarmalıyız. Ne
yapılmalıdır? Ya Karayollarının ihtiyacı olan
ödenekler bulunmalıdır ya da bu köyler Karayolları
ağından çıkarılmalıdır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde mevcut demir
yollarının 10 bin kilometre olduğunu ve çok yetersiz
kaldığını biliyoruz. Yıllardır raylı
sistemin tercih edilmemesi fazla yakıt tüketimi, çevre kirliliği ve
trafik sıkışıklığı problemlerini
artırmıştır. AK Partinin iktidara geldiği 2003
yılı başından itibaren yılda ortalama 500 kilometre
demir yolu yapılması teknik bir zorunluluk iken, sadece 100 kilometre
yol yenilenebilmiştir.
Ankara-İstanbul
yoluna kısaca değinecek olursak: Ankara-Sincan-Beypazarı-Arifiye
hattı, bildiğiniz gibi, İstanbul demir yolunu 160 kilometre
kısaltıyordu. Bugüne kadar bu yola 380 milyon dolar harcama
yapılmıştır ancak bu projeden vazgeçilmiştir.
Arkasından biliyorsunuz hızlandırılmış tren gündeme
gelmiştir. Mevcut hattın rehabilite edilmesiyle 140 kilometre/saat
hıza ulaşacak şekilde bir
hızlandırılmış tren projesi gündeme getirilmiş,
böylece literatüre bir “hızlandırılmış tren projesi”
kelimesi ilave olmuştur. Neticesini biliyorsunuz. Pamukova kazasında
41 vatandaşımızın hayatını kaybettiğini
üzülerek görmüş olduk.
Hızlı
tren için şunları söyleyebilirim: Bakanlar Kurulu, 5/5/2005 tarihinde
daha önce tespit edilen 200 kilometre/saati yeterli bulmamış, 250
kilometre/saat hıza yükseltilme kararı almış, böylece
öngörülen maliyet 1,4 milyardan 2,5 milyar euroya yükselmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Arifağaoğlu.
METİN
ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – 8 Haziran 2003 tarihinde yapılan temel
atma töreninde 5 Aralık 2005 tarihinde bilet satmaya
başlanacağı Sayın Başbakan tarafından
belirtilmiştir. Bugün 11 Aralık 2007, Eskişehir demir yolu hâlen
daha trafiğe açılmamıştır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; şair “Artvin gökte midir, yerde midir,
belli değil.” diyor. Gerçekten Artvin’in toprakları,
dağları, göğe komşudur. Ancak, Artvin, göklerdeki
ulaşımı iline taşıyamamıştır,
havaalanına sahip olamamıştır. Artvinlilerin beklentisi
Batum Havaalanı’dır. Dünyada çok az örneği vardır.
Türkiye’de ilk defa uygulanacak bir projedir. Komşu ülkenin
havaalanından iç hat seferi gibi uçuş imkânı
sağlanacaktır. Batum Havaalanı, Sarp Sınır
Kapımızdan 8 kilometre içerdedir. Bu nedenle, Artvin ve Rize’nin
doğu ilçelerinin hava yolu ulaşımı çözülecektir, ayrıca
Doğu Karadeniz turizmine büyük bir canlılık getirecektir.
2008
yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi en içten saygılarla tekrar selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Arifağaoğlu.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Bayram Ali
Meral.
Buyurunuz
Sayın Meral. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde söz
almış bulunmaktayım. Yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Ulaştırma Bakanlığına
Karayolları Genel Müdürlüğü, Devlet Demiryolları Genel
Müdürlüğü, Denizcilik Müsteşarlığı, Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü, Telekom Genel Müdürlüğü gibi çok
önemli müesseseler bağlanmıştır.
Ben, 1965
yılında Karayollarında işe başlayan eski, muvakkat bir
işçiydim değerli arkadaşlarım. Karayolları demek,
bugüne kadar Türkiye’ye büyük hizmetler götüren bir kuruluş demektir
değerli arkadaşlarım. Ne yazık ki, bugün, Karayolları,
yokluğun, yoksulluğun içerisinde kıvranmaktadır. Dozeri
olmayan, greyderi olmayan, konkasörü olmayan, yükleyicisi olmayan, çekicisi
olmayan, silindiri olmayan bir Karayolları olur mu? Bugün, işte,
Karayolları, böyle bir Karayollarıdır. Sayın Milletvekilim,
Artvin’e nasıl yol götüreceksin bu Karayollarıyla?
Değerli
arkadaşlarım, Karayolları, elbette ki, göz ardı edilmemesi
gerekir. Bakınız, Karayolları daha önce
Bayındırlık Bakanlığına bağlı bir
kuruluştu, şimdi, işi bittikten sonra Ulaştırma
Bakanlığına devrettiler. Yalnız, değerli
arkadaşlarım, sata sata bitiremediniz. O baba baba
sattınız, şimdi, Karayollarının geçiş büfelerine
geldi. Bunun ne sorunu var? Şimdi onları satışa
çıkarıyorsunuz. Matbaa gibi para basıyor bu büfeler değerli
arkadaşlarım. Bir düşünün değerli arkadaşlarım.
Yapmayınız bunları!
Diğer bir
konu, Devlet Demiryolları. Şapka giydiniz, Eskişehir’e yol
yaptınız, yüzlerce insanın ölümüne sebep oldunuz. Bir eskiye
bakın değerli arkadaşlarım, şu Elmadağ’daki
tünellere bakınız. Cumhuriyet hükûmetleri kazma ile kürekle o
tünelleri yapmış. Siz, bu kadar teknoloji var, Eskişehir’e bir
yol yaptınız, yüzlerce vatandaşın ölümüne sebep oldunuz.
Sayın
Bakanım, bir konuyu da bilginize sunmak istiyorum. Isparta’da bir uçak
düştü, hepimizi yaraladı, üzüldük. Allah rahmet etsin,
yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
Yalnız, görebildiğim kadarıyla kara kutunun boş olduğu
söyleniliyor. Bu konuda bilgilerinizi bekliyoruz Sayın Bakanım.
Değerli
arkadaşlarım, önemli bir konu da bu tersanelerin durumudur. Ölümlerin
üzerine partim bize görev verdi, ben de o komisyonda bulundum. Kimseyi
aşırı derecede eleştirmek istemiyorum. Bu ülkede bir
iş yeri kuran, devletine vergisini veren, işçinin hakkını
veren her iş verene saygım vardır. Ama değerli
arkadaşlarım, bir görmeniz lazım, oralara bir gitmeniz
lazım, yürekler acısı. Bunlar da bizim
vatandaşlarımız.
Çok kıymetli
arkadaşlarım, bakınız, Karayollarına tekrar dönmek
istiyorum. Biraz önce konuşmacılar Karadeniz sahil yolundan
bahsettiler. Bunlar nasıl yapılıyor biliyor musunuz?
Karayollarının yetişmiş teknik elemanları vardır,
oturur, yetişmiş projecileri var, oturur; inşaatların yol
yapım kontrolünü ihaleye verirler, yol projesini de ihaleye verirler,
ondan sonra sahil yolunun bozuk olduğunu söyleriz veya paranın denize
gömüldüğünü söyleriz.
Diğer bir
konu, Telekom’un durumu. Baba baba sattınız! 6 milyon dolara
sattınız değerli arkadaşlarım. 2006 yılı
kârı 3 milyar 473 milyon YTL. 2007 yılı kârı 412 milyar TL
değerli arkadaşlarım. Yani, iki buçuk yıllık
kârı, Telokum’u sattığınız paraya denk geliyor. Bu da
yetmedi, iş veren, alıcı öyle bir cesaret aldı ki sizden
değerli arkadaşlarım, bu kâr eden müessesede işçinin
hakkını vermedi, kırk beş güne yakın, işçiyi greve
götürdü, öbür taraftan yine cüzdanını doldurdu. Bunları
yaptınız ve yapıyorsunuz. Bu ülkede bir çivi çakmadan, bir
iş yapmadan cumhuriyet hükûmetlerinin yaptıklarını satmayla
övünüyorsunuz, bunları satmayla övünüyorsunuz. Bir fabrika
kurduğunuzu söyleyin. Efendim, dış kaynak geliyor. Nereden
geliyor dış kaynak? Nereye yatıyor dış kaynak?
Bankalar alıyor, kâr eden müesseseler alıyor, ondan sonra da,
efendim, bu kadar dış kaynak geldi, yatırım yaptı diye
burada söylüyorsunuz. Bırakınız Anadolu’nun güney kısmını;
Yozgat’ta, Sivas’ta dış kaynaklı bir yatırım
gösterebilir misiniz bana? Bir fabrikanın kurulduğunu gösterebilir
misiniz bana? Satın… Satın beyler, satın. Satın ama…
NURETTİN
AKMAN (Çankırı) – Çağ atlıyoruz, çağ…
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) - Satın beyler, satın, satın… Ben
satmıyorum, siz satıyorsunuz. Burada, işte Telekom’u
sattınız, TÜPRAŞ’ı sattınız, neler
satmadınız ki! Hem de ne fiyatına sattınız!
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, insan yaptığıyla övünür,
siz sattığınızla övünüyorsunuz; aradaki fark bu, işin
ince tarafı bu. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, Devlet Demiryollarına ağırlık
verilmesi gerekir Sayın Bakanım. Bugüne kadar belli güçler, belli
kesimler kara yollarına ağırlık verdirmiştir-Bunun
nedeni vardır; tüketimi daha fazladır, birilerinin zengin edilmesi
daha kolaydır- Devlet Demiryolları ihmal edilmiştir. Kara
yolları ihmal edilsin demiyorum o da yapılsın ama Devlet
Demiryollarına da ağırlık verilsin. Onun yolu kesilmiştir,
yatırımı durdurulmuştur, gözden uzak tutulmuştur.
Sayın Başbakan şapka giymiştir, kaza olmuştur, Devlet
Demiryolları daha da unutulmuştur. Bu müesseseyi bir daha
canlandırmak gerekir muhterem arkadaşlarım.
Bu güzel
Türkiye’de, güzel ülkemizde bir çivi çakın, sizi
alkışlayalım; bir işsize iş bulun, sizi alkışlayalım;
yolsuzluk yapanların yakasına yapışın, sizi
alkışlayalım. Ne yazık ki değerli
arkadaşlarım, bunların hep tersini yaptınız. Ama
nedense, nedense, vatandaşıma, halkıma üzülüyorum. Çok ucuza
oyunu sattı, ona üzülüyorum; çok ucuza... Ondan sonra sorun
bakınız şu Türkiye’de AK Partiye oy veren bir tane Allah’ın
kulunu bulamazsınız. Bu nereden çıktı, buna da aklım
ermiyor ya! Bir tane Allah’ın kuluna sorsan size oy vermemiş ama
burada oturuyorsunuz -bunda da bir hikmet var- burada oturuyorsunuz. Kime
sorsan: Oyunu verdin mi? Hayır. Ama ben biliyorum değerli
arkadaşlarım, biliyorum. Devletin imkânlarını,
belediyelerden gelen imkânlarınızı, işsiz
bıraktığınız, yoksul bıraktığınız
insanlara çok cüzi katkıda bulundunuz ve onları bir kez daha
aldattınız, aldattınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayın Sayın Meral.
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) – Ama yazık ki bu Türk halkı, Anadolu’nun saf
insanı sizin bu vaatlerinize kandı.
ASIM AYKAN
(Trabzon) – Geçen sefer de böyle konuşmuştunuz. Halkı kimse
aldatmadı.
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ülke çok ciddi
sıkıntılara doğru gidiyor; dikkatinizi çekerim, çok ciddi
sıkıntılara doğru gidiyor. Bazı bakanlar
icraatlarında akıllarını başlarına toplasınlar,
yanlış yapmasınlar. Bu ülkenin kargaşaya değil
birliğe ihtiyacı var. Bu ülkenin huzura ihtiyacı var. Yine,
sayın bakanlarımız icraatlarında akıllarını
başına toplasın, ayrım yapmasın, insanları
birleştirsin, bütünleştirsin. Aksi takdirde,
sıkıntılar üzerine sıkıntı eklersek bunun
zararını hep birlikte görürüz. Buna müsaade etmeyin, muhalefeti
dinleyin, haklılıklarında yanında olun değerli
arkadaşlarım. Parlamenter sistemin en önemli gereklerinden birisi
budur, ama çoğunluğum var, elimi kaldırıyorum, yapıyorum…
Yapıyorsunuz, ama değerli arkadaşlarım, şimdi
Cumhurbaşkanlığından da dönmüyor, Anayasa’dan da belki
dönmeyebilir, ama bir gün bir yerden döner, zarar görürsünüz, ona müsaade
etmeyin.
Saygılar
sunuyorum, çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Meral.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal.
Buyurunuz
Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on üç
dakika.
MHP GRUBU ADINA
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Adalet Bakanlığı, Yargıtay, Danıştay, cezaevleri,
iş yurtları, Adalet Akademisi bütçeleri hakkında Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini yüce heyete sunmak üzere
huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle,
adalete hizmeti büyük bir şeref ve haysiyetli bir hayat tarzı olarak
benimsemiş yüksek yargımızın sayın
başkanlarını, üyelerini, hâkimlerimizi,
savcılarımızı, Adalet Bakanlığının
değerli üst düzey yöneticilerini ve çalışanlarını,
yazı işleri müdürlerimizi, zabıt kâtiplerimizi,
mübaşirlerimizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, adaletin kestiği parmak acır mı?
“Adaletin kestiği parmak acımaz.” denilse de adaletin kestiği
parmak, eğer neşter yerine baltayla kesiliyorsa, acır. Adaletin
kestiği parmak, eğer kirli bir ortamda kesiliyorsa, o yara sonunda
kangrene dönüşür, parmak acıdığı gibi vücut da hayati
bir tehlikeye girebilir.
Ülkemizde
adaletin kestiği parmağın acımaması için, cumhuriyet
tarihi boyunca ciddi çalışmalar yapılmıştır,
bundan sonra da yapılması beklenmektedir. Ancak, yeterli midir?
Değerli
arkadaşlarım, 1984 yılına kadar inerek Adalet
Bakanlığı ve ilgili kuruluşların bütçeleri
hakkındaki Meclis görüşmelerini inceledim. 1984 yılında, bu
konularla ilgili olmak üzere, Adalet Bakanı Sayın Oltan Sungurlu,
Yargıtaydaki dosya sayısının 200’e kadar
ulaşabildiğini büyük bir endişe ve kaygıyla ifade ediyor ve
1984 yılından 2007 yılına, yirmi üç yıl geçmiş
olmasına rağmen, bu sayıda bir azalma olmadığı
gibi bu sayının 2,5 kat arttığını görüyoruz. O
tarihte hâkim ve savcıların mali ve içtimai durumlarıyla ilgili
sorunlar ciddi bir mesele olarak yargı bütçesinin gündeminde. Yirmi üç
yıl geçmiş, aynı şey devam etmektedir. O tarihte
yargının araç gereç ihtiyacı söz konusuydu, mahkemeler daktilo
bulamıyordu, keşifleri yapabilecek taksi parası
bulunamıyordu. Kâğıt ve kırtasiye ihtiyacını,
hâkimler, ilgili kuruluşlardan, yakın kuruluşlardan temin etmeye
çalışıyordu. Bugün, o ihtiyaçlar, teknoloji değişikliği
nedeniyle o derecede olmamakla birlikte, yargı, çok ciddi bir teknolojik
dönüşüme ihtiyaç duyar hâle gelmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, iş yoğunluğu çok ciddi bir sorundur.
Hâkimlerin, dar ve oksijensiz odalarda gösterdikleri adalete hizmet çabası
yetmemekte, zaman onlara kifayet etmemekte, hâkimler, dosyalarını
çantalarla, hatta çuvallarla evlerine taşımakta ve çoluk
çocuklarına ayıracakları zamanı adalete hizmet olarak sarf
etmekteydi, şimdi de durum değişmemiştir. Bugün yine
hâkimler sırtlarında çantayla akşam dosyalarını
evlerine götürmektedirler.
Demek ki,
adaletin temel sorunlarında -bunlara birkaç tane daha ilave edilebilir-
ciddi bir şekilde iyileşme görülmemiştir.
Diğer
taraftan, cezaevleri, her yıl artarak tutuklu ve hükümlüleri
barındıran kuruluşlar olarak karşımızdadır.
Cezaevlerinin içinde bulunduğu durum, elbette ki, 21’inci yüzyıla
giren Türkiye şartları içerisinde belirli iyileşmelere muhatap
olmakta, belirli iyileşmeler olmakta, ancak, cezaevine insanların
girme şartlarını ortadan kaldıracak herhangi bir
düzenlemeyi görmemekteyiz; yani, suç ve uyuşmazlık ortamını
izale edecek, suç ve uyuşmazlık ortamı yaratan sebeplerle
mücadele edecek herhangi bir çalışmayı görememekteyiz.
Değerli
arkadaşlarım, 392 cezaevimiz bulunduğuna göre, 87 bin
civarında tutuklu ve mahkûm bulunduğuna göre, iş yurtları,
bunların içerisinde sanıyorum 186 cezaevimizde ve 10 bin
civarındaki bir tutuklu ve hükümlüye hitap edebilir durumdadır.
Dolayısıyla, tutuklu ve hükümlü oranını dikkate
aldığımızda, iş yurtlarının, hem
kapasitesinin artırılması gerekmektedir daha fazla tutuklu ve
hükümlüye hizmet edebilmesi açısından hem de diğer cezaevlerine
teşmil edilmesi ve bu suretle, mahkûmların topluma
kazandırılabilmesi için, cezaevine giren
insanlarımızın iş, meslek edinebilmeleri için,
eğitilebilmeleri için önemli bir unsur olan iş yurtlarının
burada görevini, fonksiyonunu mütekâmil bir şekilde yapabilecek hâle
getirmek lazım.
Tabii ki iş
yurtlarında yapılacak olan bu çalışmaları sadece
mahkûmların eğitimi, onların hayata döndürülmesine yönelik
rehabilitasyon çalışmaları çerçevesinde değerlendirmemek
lazım; iş yurtları bugün, çok ciddi bir şekilde Adalet
Bakanlığına kaynak sağlayan bir kuruluştur. Burada iki
önemli husus dikkati çekmektedir, bunlardan bir tanesi, emeğiyle bu
üretime katkıda bulunan mahkûmların aldıkları ücretlerdir
ki, bu ücretlerin, onları daha fazla iş üretmeye özendirir hâle
gelmesi lazım. Yani, ücretlerinin makul bir düzeyde yükseltilmesi
gerekmektedir. Aksi hâl, iş yurtlarına, faaliyetlerine katılmama
şeklinde bir psikolojik durum yaratılıyor ki, bu, iş
yurtlarının amacına uygun değil.
Diğer husus,
iş yurtlarının elde etmiş olduğu kaynağın
Adalet Bakanlığınca sarfı konusudur. Burada da tabii,
Adalet Bakanlığının, makul bir ölçüde, bu işleri
yaparken, Danıştayın, Yargıtayın çok ciddi boyuta
gelmiş olan sorunlarına genel bütçeden pay
ayıramadığı takdirde, kaynak
ayıramadığı takdirde, iş yurtlarından da
bunların ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir seviyeye
getirmesi gerekmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, bu çerçeve içerisinde, Danıştayın hizmet
binası, can güvenliğini de tehlike altında bulundurabilecek
şekilde merkezî bir yerde bulunmaktadır. Merkezî yerde olması
belki bir avantaj olarak değerlendirilebilir. Ancak,
Danıştayın içinde bulunduğu şartlar dairesi içerisinde
ve maruz kaldığı tehditler çerçevesinde can güvenliğinin
bertaraf edilmesi lazım, bu riskin ortadan kaldırılması
lazım ve çalışma ortamının da daha uygun şartlara
kavuşturulabilmesi için ya yeni bir bina tahsis edilmesi lazım ya da
o görevin ifa edilmesi şerefine, haysiyetine uygun bir tarzda yeni bir
bina yapılması gerekmektedir.
Öte yandan,
Yargıtayın binası tabii ki tarihî bir değer ifade
etmektedir. Ancak, içinde bulunduğu şartlar itibarıyla
Yargıtay binası hizmete yeterli nitelikte olmadığı
gibi, eskimiş olan elektrik tesisatı da çok ciddi bir yangın
riskini gündemimize getirmektedir. Bu itibarla, bu hayati tehdidin bertaraf
edilmesi için Yargıtayın elektrik tesisatının bir an önce
yenilenmesi gerekmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, Adalet Akademisi, büyük ümitlerle, büyük hayallerle
hayata geçirilmiş, yargıya çok ciddi hizmetler sunabilecek önemli bir
kurumdur. Ancak, tahsis edilen bütçeyle bu amacı gerçekleştirebilmesi
mümkün değildir. Personel ve öğretim görevlisi zafiyeti Adalet
Akademisinin görevini yapmasına engel teşkil etmektedir. Bu çerçeve
içerisinde, emekli yargı mensuplarının burada öğretim üyesi
olarak istihdam edilebilmelerine uygun bir düzenleme yapılması
lazım.
Diğer
taraftan, Adalet Akademisinin uluslararası ilişkilerle ilgili görevlerini
yerine getirebilecek bir yasal düzenleme de yapılması gerekmektedir.
Türkiye’nin ya da Türk yargısının dünyadaki bilimsel ve
teknolojik gelişmelere açılan bir kapısı olan Adalet
Akademisinin bu misyonla donatılması lazım. Bir yandan,
dünyadaki yargının geçirmiş olduğu bilimsel ve teknolojik
değişimi, gelişimi Türk yargısına
taşıyabilecek, diğer taraftan da Türkiye’nin müzahir olduğu
ülkeler ile deneyimlerini paylaşabilecek bir yapıya
kavuşturulması gerekmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, yargının bu sorunları
halledilememiştir. Özetleyecek olursak, Anayasa emri olan, hâkim ve
savcılarla ilgili özlük hakları hakkında bir düzenleme henüz
yapılamamıştır. Bu dönemde -inşallah- Hükûmetin ve
Sayın Adalet Bakanının üzerine düşen birinci görev, hâkim
ve savcılar ile ilgili özlük hakları hakkındaki yasa
tasarısını Meclisin gündemine getirmesidir.
Diğer
taraftan, birinci sınıf hâkimler ile daha alt dereceli hâkimler
arasında ücretler açısından makas
açılmıştır. Dolayısıyla, birinci sınıf
hâkimler ile daha alt derecedeki hâkimler arasında ücret
farklılığının giderilmesi, daha alt derecedeki
hâkimlere ek imkânların sağlanması gerekmektedir.
Yazı
işleri müdürleri ve bunların yardımcıları
arasında da aynı fark bulunmaktadır. Bunun da giderilmesi,
adaletsizliğin makul bir düzeyde ücret artışıyla
giderilmesi gerekmektedir.
İnfaz koruma
memurları, diğer güvenlik güçleri gibi hizmet görmektedirler. Ancak,
infaz koruma memurlarımız fiili hizmet zammından
yararlanamamaktadırlar ve yaptıkları iş itibarıyla
tutuklu ve mahkûmla birlikte hayatını idame ettiren bu
görevlilerimizin beklentisini yerine getirmemiz gerekmektedir.
Zabıt
kâtiplerimizin, mübaşirlerimizin hâli pürmelaldir. Değerli
arkadaşlarım, hâlâ, Ankara’da 718 lira maaşla geçinebilme
becerisini gösteren zabıt kâtiplerimiz ve mübaşirlerimiz vardır.
Bunların ekonomik ve sosyal durumlarının iyileştirilmesi
gerekmektedir.
İşte,
adaletin kestiği parmağın acımaması için, adaletin
elindeki terazinin kantardan kuyumcu hassasiyetine dönüştürülebilmesi
için, evrensel değerlere sadık, evrensel değerlerden beslenen,
bilim ve teknolojiyi ön planda tutan bir çalışma gerekmektedir. Bu
çalışmayı Milliyetçi Hareket Partisi yapmıştır
değerli milletvekilleri ve 21’inci yüzyıl vizyon ve misyonuna uygun
millî yargı projesini hazırlamıştır.
Milli yargı
projesi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, yargı
bağımsızlığı, hâkim teminatı gibi
değerleri, üniter yapı, millî bütünlük, temel hak ve hürriyetleriyle
bütünleşmiş, bütünleştirmiş, birleştirmiş,
mezcetmiş bir vaziyette, Türk yargısının temel
sorunlarına teknolojik destek ile çare üreten bir sistem
geliştirmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözünüzü tamamlayınız Sayın Bal.
FARUK BAL
(Devamla) – Bu sistemin özü, değerli arkadaşlarım, bilgisayar terminolojisinde
“veri madenciliği” diye bilinen, teknolojinin yargıya
aktarılması ve “yapay zekâ” diye bilinen diğer teknolojiyle
beslenmek suretiyle suç ve uyuşmazlık ortamıyla mücadeleyi
öngörmektedir. Bu mücadeleyi Türkiye başlatmaz ise, yüz değil bin tane
cezaevi, yüz değil bin tane adliye, bin değil 10 bin tane hâkim
alır isek ve bununla mevcut bataklıktan doğacak sinekleri
öldürmeye kalkarsak çare üretemeyiz. Çare, bataklığı
kurutmaktır. İşte, bilimden, teknolojiden yararlanılarak bu
bataklığın kurutulmasına ilişkin millî yargı
projesini, eğer istifade edecek iseler, biz, Türkiye’nin hizmetine sunmaya
hazırız. Türkiye’yi şu gördüğümüz ilkel taşıma
metodundan -bunda taşınanlar yargının
dosyalarıdır, insanların haklarıdır- kurtarabilecek
bir millî proje olarak…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Lütfen…
FARUK BAL
(Devamla) – …Türk milletinin hizmetine sunmak istemekteyiz.
Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan
Tanrıkulu.
Buyurun
Sayın Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on üç
dakika.
MHP GRUBU ADINA
AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı 2008
yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye ekonomisi gelişen ekonomilere göre
hızlı büyüyen bir ekonomi gibi görünse de, 2006-2008 döneminde -en
son yayınlanan verilere göre- ülkemizdeki büyüme hızı ortalama
yüzde 5,5 olarak öngörülürken, diğer yükselen piyasa ekonomilerindeki
beklenen büyüme hızı yüzde 7,3’tür.
Bugün
görüşmekte olduğumuz 2008 Yılı Ulaştırma
Bakanlığı Bütçe Tasarısı da, ne acıdır ki,
büyüme vadettiği iddia edilen ekonomimizin uzun dönemde büyüme
performansını gözeten ve potansiyel büyüme hızımızı
artırmayı amaçlayan bir bütçe görünümünden uzaktır. 2008
yılı bütçesi, bir yıl önceye göre reel gerilemeyi hedefleyen bir
yatırım bütçesi olarak tasarlanmıştır. Çünkü, bir
önceki kamu yatırımlarına göre gerilemenin yüzde 3,9 olduğu
görülmektedir.
Geçmiş
yıllara oranla kamu yatırımlarının gayrisafi millî
hasıla içindeki paylarına baktığımız zaman, 2008
yılı programını dikkate alırsak, 2003-2008 dönemi için
kamu yatırımlarının gayrisafi millî hasıla içinden
aldığı pay neredeyse yarı yarıya düşmüş
gözükmektedir. Diğer yandan, geçtiğimiz günlerde Ankara Ticaret
Odası tarafından hazırlanan ve yayımlanan
“Yatırım Açığı” adlı raporu incelediğimizde,
Hükûmetin kişi başına yatırımda da sınıfta
kaldığı açık bir şekilde görülmektedir.
Sayın
milletvekilleri, Ulaştırma Bakanlığının bu
bağlamda yatırımlarına bir göz atacak olursak, 2007
yılı Bakanlık bütçesinin yüzde 75‘i yatırıma
gidiyordu. 2008, yani önümüzdeki yılın rakamlarına
baktığımız zaman bütçenin ancak yüzde 67’si
yatırıma ayrılacak. Yine, 2007 yılı yatırımlarına
baktığımız zaman, ulaştırma sektörü
yatırımlarının, sabit fiyatlarla bir önceki yıla göre
yüzde 8,7 oranında azalmış olduğunu da görüyoruz. 2008
program ve bütçe büyüklükleri referans olarak kabul edilirse, Devlet Planlama
Teşkilatının yıllık program rakamlarında,
yatırımlar, sabit fiyatlarla yüzde 3,2 azalacaktır.
Değerli
milletvekilleri, günümüzde ülkelerin üretim maliyetlerini ve rekabet gücünü
doğrudan etkileyen, halkın refah düzeyine yansıyan
ulaştırmanın zaman ve maliyet avantajı sağlaması
her hâlde en önemli konudur. Taşınan malın zaman ve maliyet
avantajının yakalanabilmesi, kombine
taşımacılığı da bugün gündemin en üst
sıralarına getirmiştir.
Ulaştırma
sektörünün ekonomik ve sosyal hayata katkıları ulusal düzeyle de
sınırlı kalmamaktadır. Bu sektör, jeostratejik konum
nedeniyle, hem bölgesel hem de küresel ekonomiye tartışmasız bir
katkı sağlayacaktır.
AKP
iktidarları döneminde ulaştırma modları arasındaki
denge sağlamayı, hız ve güveni, ileri teknoloji
kullanımını ve sektörel dönüşümü öngören mega projeler,
maalesef üretilip uygulamaya konulamamıştır. Bu bağlamda
ulaştırma sektörünün belki de en büyük handikabı
plansızlık, hedefsizlik ve günübirlikçiliktir.
Sayın
milletvekilleri, iktidar tarafından kara yollarına beş
yıldır ağırlık verildiği iddia edilse de
başarılı olunamamıştır. Bölünmüş yol
yapımındaki acelecilik ve kalite sorunu, yolların çok kısa
süre içerisinde bozulmasına ve yenileme yatırımlarının
da artmasına yol açmıştır. Acil Eylem Planı’nda 15 bin
kilometre yol hedeflenmiş, ancak sağlıklı fizibilite
çalışmaları yapılamadığından ve öncelik
değerlendirmesine tabi tutulmadan bu hedef ortaya konduğu için de,
çok kısa bir süre içerisinde gerçekçilikten
uzaklaşılmıştır.
Diğer yandan
Ulaştırma Bakanlığı, geçtiğimiz günlerde
bölünmüş yolların, yani halk arasındaki tabiriyle duble
yolların yapımında genellikle sathi kaplama
yapıldığını, ancak bu kaplamanın bir yıl
içinde bozulduğunu ve yenilenmesi için de yüksek maliyet ve iş gücü
gerektiğini, bir bakıma da itiraf ederek, bundan sonra yapılacak
olan bölünmüş yolların bitümlü sıcak karışım
asfaltla yapılmasına da karar vermiştir.
Değerli
milletvekilleri, “Duble yollar yaptık, trafik kazaları azaldı.”
denilse de, hâlen Avrupa Birliğine göre 3,5 katı daha fazla trafik
kazası maalesef bu ülkede yaşanmaktadır. Hâlâ yolcu ve yükün
yaklaşık yüzde 90’ını kara yoluyla taşıyoruz.
Eğer, “Yol medeniyettir.” diye hamasi söylemlerle yola
çıkılıyorsa, yapılan yollar ve hizmetler bu kastedilen
medeniyetle de uyumlu olmak zorundadır.
Unutulmamalıdır
ki, ulaşım için gerekli olan demir yolları, kara yolları ve
deniz yolları ve bunların sorunları; devletin, bunları
çözmek için milletten aldığı vergilerle yapılan
hizmetlerdir. Kara yollarını ilgilendiren ve uzun bir zamandır
çözülemeyen, ülkemizin bazı sanayi bölgelerinde karşılaştığımız
önemli konulardan bir tanesi de bağlantı yollarıdır. İşte,
bunlardan bir tanesi de İzmir-Aydın otoyolunun
başlangıcında yer alan
“Ayrancılar” ve “Pancar” diye tarif ettiğimiz bölgede yer alan
fabrikalar ve depolardır. Bu bölgede, ayrıca, İzmir Ticaret
Odasının ve Pancar Organize Sanayi Bölgesi’nin de yerleri
bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bugün için bu yörede 380 hektar sanayi alanı var.
Yaklaşık iki ila üç yıl sonra tahminen 400 kadar fabrika bu
bölgede yer alacaktır. İşte bu yüzden İzmir-Aydın
otoyolundan bu tür bölgelere ve Türkiye’mizin diğer yerlerinde ihtiyaç
olan organize sanayi bölgelerine bağlantı yollarının bir an
önce bitirilmesi artık bir zaruret hâlini almıştır.
Değerli
milletvekilleri, demir yollarıyla ilgili söylenecek birçok eleştiri
olmasına rağmen, ben bu konuda kamunun bazı yayınlarından
birtakım eleştirileri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Gene Devlet
Planlama Teşkilatının Dokuzuncu Kalkınma Planı 2008
Yılı Programı’nda -ki, çok kısa bir süre önce
yayınlandı bu dokümanımız- şu hususa
ulaştırma sektöründe yer veriliyor: “Yolcu
taşımacılığında yolculuk süresinin uzun, güvenlik
ve -burasının altını çizerek söylüyorum-
güvenilirliğin ise düşük olması talebin yetersiz düzeyde
kalmasına sebep olmaktadır.” denilerek, yine yıllık program
çözüm önerisinde şöyle öneriyor: “Devlet Demiryollarının,
piyasa, şart ve dengelerini gözeten, etkin hizmeti esas alan ve
müşteri odaklı bir işletmecilik anlayışına
geçmesi gerekmektedir.” denilmektedir.
Sayın
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin demir yolları konusunda çok
önem verdiği projelerden bir tanesi de -ki, bizim Hükûmetimiz döneminde
başlattığımız bir projeydi- Bakü-Tiflis-Kars demir
yolu projesidir. Bu projenin Türkiye güzergâhında, yöre halkının
talepleri de dikkate alınarak, gerekli düzenlemelerin yapılması
ve projenin bir an önce hayata geçirilmesi de bir elzemdir.
Demir yolu
taşımacılığında Türk halkını
hızlı trenle tanıştırmak sloganıyla yola
çıkan Ulaştırma Bakanlığı henüz
halkımızı hızlı trenle
tanıştıramamıştır ama,
hızlandırılmış trenle tanıştırma
becerisini göstermeye çalışmaktadır. Burada da önemli olan,
geçmişten ders alarak, gerekirse emniyet için güzergâh
değişiklikleri yapılarak can ve mal güvenliğini ön planda
tutacak düzenlemelerin yapılmasıdır.
Sayın
milletvekilleri, gene bu yıl, Eylül 2007 yılında, Hazine
Müsteşarlığı, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Pay
Sahipliği adı altında KİT’lerle ilgili önemli bir raporu
yayınlayarak kamu iktisadi teşebbüslerinin iyi yönetilmediğini
açıkça bu raporda belirtmiştir. Bu raporda, Hazine, Devlet Demir
Yollarının da içinde bulunduğu KİT’lerin zam yapma, eleman
alma gibi konularda sorunlar yaşadıklarını, kurumsal
yönetim kurallarından da uzak olduğunu açık bir şekilde
beyan etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’nin dış ticaret hacminin yaklaşık
yüzde 87’si deniz yoluyla taşınıyor. Deniz yoluyla dış
ticaret taşımacılığında, Türk bayraklı
gemilerimizin bu taşımalardan aldığı pay, 2002
yılında yaklaşık olarak yüzde 33 iken 2006
yılının sonunda bu oran gene, yaklaşık yüzde 20
civarına gerilemiştir. Diğer yandan yabancı bayraklı
gemilerde, gene aynı dönem itibarıyla baktığımız
zaman, yüzde 67’den gene yaklaşık yüzde 80 civarına
yükselmiştir.
Dünya deniz
taşımacılığı filo kapasitesi bakımından
Türkiye, 2002 yılında 19’uncu sırada iken 2007 yılına
geldiğimiz zaman, maalesef, 26’ncı sıraya gerilemişizdir.
Ulusal filomuz bu periyot içerisinde hem erimiş hem de Türk
Bayrağı’ndan ciddi bir kaçış
yaşanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bu bağlamda, ülkemizin birçok yöresinde bulunan
balıkçı barınaklarıyla ilgili de sizlere bazı bilgiler
sunmak istiyorum. Bu barınakların gene ülkemizin birçok yerinde
bazı eksiklikleri bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi de
geçtiğimiz ay içerisinde çok büyük bir fırtına neticesinde,
İzmir Aliağa Çakmaklı mevkisinde bulunan
barınağın yıkılmasıdır ki bu barınak,
büyük ölçüde yöre halkının kendi imkânlarıyla kurulmuştu.
En kısa sürede, bu tip barınakların eksikliklerinin giderilerek
buradaki balıkçı teknelerinin sefere çıkması da temin
edilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’nin haberleşme uyduları teker teker ömrünü
tamamlıyor. Bu duruma rağmen, yeni uydu fırlatılmasına
ilişkin belirli bir çalışma maalesef, henüz başlamadı.
Yeni uydu fırlatılmaması hâlinde, Türkiye, uydu pozisyonunu
kaybedebilecektir.
Gene, önemli olan
bir başka konu, ulusal programda yer almasına rağmen, posta
sektörünün ve PTT’nin yeniden yapılandırılması çalışmaları
da maalesef sonuçlandırılmamıştır. Koli, kargo ve
kurye işlemleri yapan özel sektör firmalarının henüz yasal
zemininin bulunmaması da maalesef önemli bir eksiklik olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bu düşünce ve görüşlerle,
2008 yılı Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin
hayırlı olmasını diler, tekrar
saygılarımızı sunarız. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Tanrıkulu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz, Adana Milletvekili Sayın Kürşat
Atılgan’a ait.
Buyurun
Sayın Atılgan. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz
dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü ve
Telekomünikasyon Kurumunun bütçesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Parlamentomuzun
siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sivil havacılık, sadece ulusal boyutu olan
değil, uluslararası boyutu daha fazla olan bir alandır;
kuralların ve standartların uluslararası teşkilatlar
tarafından belirlendiği son derece teknik bir alandır;
çağımızın gelişmesidir,
çağdaşlığın bir gelişmesidir, aynı zamanda,
çağdaşlığın bir ölçütüdür. Kısaca izah etmek
gerekirse sivil havacılığın tepesinde Uluslararası
Sivil Havacılık Teşkilatı vardır, “ICAO” denilen
Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı vardır.
Aşağı yukarı, havacılıkla ilgisi bulunan ve uluslararası
uçuş yapan bütün ülkeler bu teşkilata üyedir. Bu teşkilat
uluslararası uçuş yapabilmek için ülkelerin sivil havacılık
teşkilatlarına birtakım yükümlülükler yüklemiştir,
standartlar belirlemiştir, usuller koymuştur ve bu usullerin
doğru işlemesi için kendi üzerine de düşen birtakım
görevleri yerine getirmektedir. Neşriyatların basımı, dağıtımı
ve bazı şekillerde sivil havacılıkların denetlenmesi
bu teşkilata aittir. Ayrıca, bazı ülkeler, ICAO kurallarına
ters düşmemek kaydıyla ilave standartlar koyarlar. Yani, der ki,
benim hava sahama girecek olan şirketlerin uçakları ilave şu
standartları taşımalıdır. İşte bu
doğrultuda, Amerika Birleşik Devletleri’nde “FAA” denilen Federal
Havacılık Otoritesi vardır ve Amerika hava sahası için
ilave şartlar koymuşlardır. Bizim de üyesi olduğumuz Avrupa
Sivil Havacılık Otoritesi. Onlar da ilave birtakım şartlar
koymuşlardır. İşte, bizim Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğümüz, bu uluslararası teşkilatların koymuş
olduğu standartları, usulleri kendi şirketlerimize, kendi
meydanlarımıza uygulamak zorundadır, aynı zamanda da sivil
havacılığın stratejisini ve gelişmesini sağlamak
zorundadır.
Peki, kısaca
izah ettiğim bu sorumlulukları Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü yerine getirebiliyor mu? Hayatını
havacılığa vermiş bir kişi olarak bu soruya evet
demeyi, hem de yürekten evet demeyi çok isterdim. Ancak, samimiyetle,
yüreğim acıyarak söylüyorum ki, Türk sivil
havacılığının gelmiş olduğu nokta emergency
sinyaller vermektedir.
Şimdi, ben
bunu böyle söyleyince, Sayın Bakan veya siz iktidar milletvekilleri
düşünebilirsiniz ki, muhalefet milletvekilidir, havacılıkla ilgili
bir konuda söz almıştır, ne kadar tenkit etse yeridir. Ama, emin
olun ki, bu konu bir teknik konudur, bu konu bir ihtisas konusudur, bu konu
kuralları uluslararası teşkilatlar tarafından konulmuş
bir konudur, mutlaka buna uymak gerekir, konulan kuralları ertelemezsiniz,
savsaklayamazsınız, bir kısmını yapıp bir
kısmını yapamazsınız, mutlaka yüzde yüz uymak gerekir.
İşte,
bu doğrultuda, sadece muhalefet milletvekili olarak değil, 2
Mayıs 2007 tarihinde ICAO dediğimiz, yani sivil
havacılığın tepesinde olan teşkilat, Türk sivil
havacılığını bir raporla uyarmıştır. Bu
rapor, 6 Aralık 2007 tarihinde gazetelere yansımıştır.
Kısaca, bu
raporla neler denmektedir: İnsan kaynakları bölümünün göstermelik
olduğu, uzmanlık eğitiminin yetersiz olduğu,
havacılık güvenliği gözetiminin yetersizliği, uçuş
operasyonlarının yetersizliği, hava seyrüsefer hizmetleri ve
havalimanları konusundaki personel yetersizliği ve olanların da
eğitimlerinin eksikliği. Yani, havacılığın bütün
alanlarıyla ilgili faaliyetlerdeki işlerin yapılmadığını,
yapılıyor gibi gösterildiğini belirten bu teşkilat -yani
Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu-
havacılığın tepesindeki uluslararası organizasyon,
Türkiye’yi bu şekilde uyarmaktadır.
Bunun sonu ne
olur? Ayrıca, Avrupa Havacılık Birliğinin de birtakım
uyarıları vardır, birtakım şirketlerimize
yapmış olduğu kısıtlamalar vardır, yasaklar
vardır, geçmişte onların koyduğu yasaklar nedeniyle iflas
eden şirketlerimiz vardır. Bunun sonucu uçaklarınız, Sivil
Havacılık Teşkilatının getireceği yasaklarla
veyahut Avrupa Havacılık Teşkilatının getireceği
yasaklarla uluslararası uçuşları yapamaz duruma düşebilir.
O nedenle, sivil havacılığın emergency birtakım
sorunlarına acil tedbir bulmak gerekir.
Raporda dile
getirilen uyarıların ötesinde, aslında, Türk sivil
havacılığının yapısal sorunları vardır.
Bu yapısal sorunlar, ticari hava
taşımacılığından kaynaklanan yapısal
sorunlar, havaalanı işletmeciliğinden kaynaklanan sorunlar ve
Sivil Havacılık Otoritesinin statüsünden kaynaklanan
sorunlardır.
Bu sorunların
tamamı bugünden midir? Evet, bu sorunların tamamı AKP
iktidarının beş yıldır sivil
havacılığı İETT mantığıyla yönetme
düşüncesinden ve isteklerinden kaynaklanan sorunlardır. Sivil
havacılığı İETT mantığıyla
yönetemezsiniz. Yönetmeye kalkarsanız, sizi uluslararası
teşkilatlar uyarırlar.
O nedenle,
sorunların temelinde yatan diğer en önemli husus ise
teşkilatın artık bu vücuda küçük gelmesidir. Yani, 1953-1954
yılında daire başkanlığı, 1983-1984
yılında genel müdürlüğe çıkarılan sivil
havacılık teşkilatı bir an evvel müsteşarlık
seviyesine çıkarılmalı ve havacılıkla ilgili olan
Devlet Hava Meydanları İşletmesi, Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü gibi genel müdürlükler bu müsteşarlığın
altına bağlanmalı ve koordinasyon ve çekişmeye son
verilmelidir. Ayrıca bu da yetmez, 5431 sayılı Kanun, yani Genel
Müdürlüğün Kuruluş Kanun’u bir an önce değiştirilip,
belirli yasal yetkilerle yetkilendirilip ve müsteşarlık seviyesine
çıkarılmak zorundadır.
Ayrıca, bu
bağlantının bu kadar yanlış olmasının
ötesinde, Sivil Havacılık Teşkilatı üç yıldır
vekâletle yönetilmiştir ve iki sefer, bundan önceki
Cumhurbaşkanı, bu Genel Müdürü atamamıştır
hakkındaki söylentiler nedeniyle. Bu söylentilerin ne kadar haklı
olduğu… Son günlerdeki Isparta kazasından sonra Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğüyle ilgili çıkan dedikodular,
bundan önceki Cumhurbaşkanının haklı olduğunu
gösteriyor. Dolayısıyla, Sayın Bakan, bir an evvel bu genel
müdürünüzle ilgili kamuoyunda kamunun vicdanını sızlatan ve
birtakım şirketlerle ilgili bağlantılarını, gündeme
getirilen konuları açıklığa kavuşturmak
zorundasınız, çünkü havacılığın başında
şaibe gerektirmez akçeli işler vardır. O akçeli işlere
bulaşan kişileri bir an evvel o havacılığın
başından almak zorundasınız.
Ayrıca,
sivil havacılığın uzay boyutu, havacılık sanayi
boyutu, genel havacılık boyutu, sportif, amatör havacılık
boyutu ihmal edilmiştir. Türkiye’deki uçuş eğitimi
Avrupa’nın ve Amerika’nın iki misli fiyattadır. Ayrıca,
sportif havacılıkla ilgili çok büyük vergiler getirilmiştir ve
sportif havacılığımız da yok olmak üzeredir. Bu konu
da Atatürk’ün Türk gençliğine ve Türk milletine vasiyetidir. Onun vasiyeti
için, en azından sportif havacılıkla ilgili vergiler
azaltılmalıdır.
Ayrıca, Hava
Kuvvetlerinin çok deneyimli personelinden mutlaka faydalanmak gerekir.
Havacılığa hayatlarını vermiştir o insanlar. Hava
Kuvvetlerindeki bilgi birikimi ve Hava Kuvvetlerindeki tecrübeden
faydalanırsanız, inanıyorum ki sivil
havacılığın önü daha iyi bir şekilde
açılacaktır.
Bu
söylediklerimizi çok dikkate alacağınızı düşünerek,
sivil havacılıkla ilgili konuyu biraz da erken keserek
telekomünikasyon konusuna da değinmek istiyorum.
Bildiğiniz
gibi, Telekomünikasyon Kurumu, 4502 sayılı Kanun’la 2000
yılında kurulan bir kurumdur. Bu kurumun en açık ifadeyle
görevi, Türk insanının, Türk halkının ucuza kaliteyi
yakalamasını sağlamaktır yani ucuza telekomünikasyon
hizmetlerini almaktır, e-devlet, e-ticaret, e-sağlık gibi
konuların altyapısını sağlayacak bir noktaya
getirmektir Türkiye’yi. Ama bakıyoruz ki Türkiye, dünyanın en
pahalı telekomünikasyon hizmetlerinden faydalanan insanlara sahiptir.
Üzerinde yüzde 60 özel iletişim vergisi olan bir telefon hizmetlerini
neyle izah edebilirsiniz? Amerika’dan pahalı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayın Sayın Atılgan.
KÜRŞAT
ATILGAN (Devamla) – Efendim, ayrıca, söz süresi bir dakika kaldı. 3G
ihalesiyle de ilgili konuşmadan edemeyeceğim. Bildiğiniz gibi,
250 milyon dolara ihale edildi. Eşitleriyle
kıyasladığımız zaman, bu Türk insanının
cebinden alınan paradır. Ne mutlu ki Telekomünikasyon Kurumu iptal
etti çünkü bir tek operatör katılmıştı. Aynı 3G
ihalesinden Almanya 44 milyar dolara, İngiltere 35 milyar dolara,
İtalya 12,5 milyar dolara, bizden millî geliri çok daha gerilerde olan
Mısır ise 3 milyar doların üzerinde bir gelir elde
etmiştir. Dolayısıyla, buradan, bu konunun takipçisi
olacağımızı, milletin menfaatiyle direkt ilgili olan bu
konuyu yakından takip edeceğimizi Sayın Bakana bildirir, bundan
sonraki çıkacakları ihalede Türkiye’nin asgari bu konudan 5 veya 6
milyar dolar alması gerektiğini bildiririm.
Hepinize
saygılar sunuyorum, bütçenin hayırlı olmasını
diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Atılgan.
Şimdi
sıra, şahısları adına, lehte konuşmak isteyen
Düzce Milletvekili Celal Erbay’da. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Erbay,
süreniz beş dakikadır.
CELAL ERBAY
(Düzce) – Efendim, şahsım adına, Adalet Bakanlığı
ve bağlı kuruluşları, Ulaştırma
Bakanlığı ve bağlı kuruluşları hakkında
bütçeye yönelik kanaatlerimi izhar etmek üzere söz almış bulunuyorum.
Sayın Başkanı ve heyetini, Hükûmeti ve siz değerli üyeleri
saygıyla selamlıyorum.
Ben, bu husustaki
sözlerimi “hukuk”, “hak”, “hakkın sahibi” ve “hakka ulaşmak”
kavramlarını done olarak kullanmak suretiyle ifade etmeye
çalışacağım.
Hepinizin
bildiği gibi, hukuk, insanla insan, insanla toplum, insanla eşya,
eşyayla eşya arasındaki münasebetleri düzenleyen, kolektif kabullenişe
dayalı, emredicilik fonksiyonunu havi yazılı normatif
kuralların bütünüdür. Hak nedir? Hak, yazılı normatif hukuk
kurallarının gözettiği, himaye ettiği
çıkarlardır, menfaatlerdir. Peki, şahıs nedir?
Şahıs, hakka sahip olan varlıktır. Onu da ikiye
ayırırız biz hukukta: Gerçek şahıs, hükmi
şahıs. İşte, bizler gerçek şahısız.
Şimdi,
bakın, şahsın sahip olduğu en önemli varlık
haktır. Dolayısıyla, hukuk literatürüne yerleşmiş bir
kavram vardır: Hak, yücedir; hakkın bu yüceliğinin üstünde,
fevkinde hiçbir olgu, hiçbir öncelik kabul edilemez. Dolayısıyla,
hakkın, sahibine iade edilmesi gerekir. Hak, mutlaka ve mutlaka sahibini
bulmalıdır. Aynen, pınardan fışkıran, o gözeden
fışkıran suyun denize ulaşması gibi, çeşmeye
ulaşması gibi, mutlaka ve mutlaka, hak, sahibini
bulmalıdır. Hakkın sahibine iadesini gerçekleştirmemek veya
gerçekleştirememek, onun gecikmesini temin etmek, hakkın
yüceliğini ve onun zaafa uğramasını temin eder.
İşte, bu bağlamda, hukukun temel gayesi, hiç zedelemeden, zaafa
uğratmadan, en hızlı bir şekilde hakkın sahibine iade
edilmesini gerçekleştirmektir. Dolayısıyla, halk arasında
“Geciken adalet adalet değildir…” Bu bağlamda, Adalet
Bakanlığı nezdinde bulunan, efendim, boş hâkim ve
savcılık kadrolarının bir an önce doldurulması ve… Benim
üzerinde durduğum husus şudur: Hakkın sahibine bir an önce iade
edilmesini temin etmek.
Benim bir hukuk
profesörü arkadaşım vardır. Hukuk fakültesine gitme sebebi,
çocukluğundan itibaren devam edegelen ve liseyi bitirene kadar bitmeyen
bir miras davası sonucu hukukun, hâkimin onun üzerinde meydana
getirmiş olduğu etki dolayısıyla onun hukuk fakültesine
gitmeyi tercih etmesi ve hukuk fakültesine gitmesidir. Yıllarca bir hak
aranmaz, hakkı sahibine tevdi etmek, teslim etmek gerekir.
Şimdi, bir
de bu hususta, bu son çıkan savcı ve hâkimlerimizle ilgili Hâkim ve
Savcılar Kanunu’ndaki değişiklikle ilgili çok şeyler
söylendi. Fakat, iki hususu hiç kimse dile getirmedi: Bakın,
yazılı sınavda yetmiş aldıktan sonra mülakat
komisyonunun oluşumu tenkit edildi. Elbette ki, hepimizin arzusu en güzel
şekilde, efendim, hukuka uygunluğu en etkin bir şekilde
yakalayacak tarzda komisyonun oluşmasıdır. Fakat, Adalet
Bakanlığı nezdinde oluşan komisyonun vereceği karar
idari, icrai bir karardır ve yargı denetimine tabidir. Ama, Hâkim ve
Savcılar Yüksek Kurulundan oluşturulması talep edilen ve o
şekilde oluşacak bir komisyonun verecek olduğu karar, Hâkim ve
Savcılar Yüksek Kurulunun kararı yargı denetimi
dışında olması sebebiyle…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Erbay, lütfen sözünüzü tamamlayın.
CELAL ERBAY
(Devamla) - …yargı denetimine komisyonun kararının
çıkartılması taliplerin aleyhine olacak bir sonuçtur.
Bir de şu
hususa hiç değinilmedi: Efendim, Kanun’da, bilim sınavının
sonucu yüzde 70 oranında değerlendirilecek, mülakattan alınan
sonuç yüzde 30 nispetinde değerlendirilecek. Yani, bu, şu anda
ulaşılmış bir sonuçtur, bir neticedir; tabir caizse bir
atılımdır, bir ileri adımdır. Bunu da bu Meclis
gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla, bu Meclise teşekkür
etmek lazım, bu Meclisi tebrik etmek lazım.
Bir de hakka
ulaşma açısından olaya bakıldığı zaman,
hakkın mevcudi-yeti ne kadar önemliyse, hakka ulaşmak da o kadar
önemlidir. AK Parti İktidarı, işte görüşmekte
olduğumuz Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin
detaylarında mevcut olduğu şekilde, gerek kara yollarında
gerek hava yollarında gerekse deniz yollarında ve gerekse…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Erbay. Lütfen teşekkür edin.
CELAL ERBAY
(Devamla) - …diğer ulaşım vasıtalarıyla, hak
sahibinin, hakkına bir an önce ulaşmasını temin
etmiştir.
Ben bu
doğrultuda beyanda bulundum, açıklamada bulundum. Beni dinlediniz,
teşekkür ediyorum hepinize. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Erbay.
Hükûmet
adına Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin
konuşacaktır.
Buyurun
Sayın Şahin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Söz süreniz on
beş dakikadır.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Adalet
Bakanlığımızın 2008 malî yılı bütçesi
üzerinde görüşmeler yapıyoruz. Gerek iktidar partisi adına
gerekse muhalefet partilerimiz adına söz alan
arkadaşlarımızdan büyük ölçüde yararlandığımızı
ifade etmek istiyorum. Hem Adalet Bakanlığınca yapılan
olumlu çalışmaları ortaya koyarak bizi teşvik edici
cümleler kullandılar hem de eksikliklerimizle ilgili değerlendirmeler
yaptılar. Bunlardan büyük ölçüde yararlandığımızı
ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel niteliklerinden
bir tanesi de hukuk devleti olmasıdır. Hukuk devletini hayata
geçirecek olan kimdir? Hangi kurumdur? Birlikte yaşıyoruz, toplum
hâlinde yaşıyoruz. Birlikte yaşarken uyacağımız
kurallar olacak, yasalar olacak. Bu yasalara, bu kurallara uymayanlar için
uygulanacak müeyyideler olacak. Bunları kim uygulayacak? Toplumdaki düzeni
kim sağlayacak? İşte, bunu sağlayacak olan, yani hukuk
devletini hayata geçirecek olan bağımsız yargı
organlarımızdır. Peki, Adalet Bakanlığının görevi
nedir? Adalet Bakanlığının görevi, bağımsız
yargı organlarımızın ihtiyaçlarını gidermek,
onlara hizmet etmektir.
Değerli
arkadaşlarım, sizler de takip ediyorsunuz. Bir çağı
birlikte yaşıyoruz. Çağımızda her şey süratle
değişiyor ve gelişiyor. Özellikle teknolojik alanda,
bilişim teknolojisinde baş döndürücü hızla gelişmeler
oluyor. Bunlar, yeni hukuki uyuşmazlıklar ortaya çıkarıyor,
yeni suç tipleri ortaya çıkarıyor ve hatta, ancak uluslararası
bir iş birliğiyle mücadele edebileceğiniz birtakım organize
suçların ortaya çıkmasına yol açıyor.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Bilişim suçları.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bilişim suçları, terör
suçları. Bunlarla, yani bu tür suçlarla, bir ülkenin artık,
çağımızda tek başına mücadele etmesi mümkün değil.
Mutlaka, uluslararası iş birliği gerekiyor. O nedenle, Türkiye
suç ve suçlulukla, özellikle organize suçlarla, bilişim suçlarıyla
mücadele konusunda çokça uluslararası anlaşmaya imza koydu. Nitekim,
bu uluslararası anlaşmalar yüce heyetinizin de önüne geldi ve
bunları iktidar-muhalefet, geçmişte de ve bugün de el birliğiyle
yasalaştırdık.
Tabii, bu
değişen ve gelişen çağda Adalet
Bakanlığımıza düşen görevlerin başında da
mevzuatımızı bu gelişmeye ve değişime uygun hâle
getirmektir. Her şey değişince mevzuat değişmez mi? Bu
şartlara göre mevzuatınızı yenilemeniz gerekmez mi?
Kuşkusuz ki Adalet Bakanlığı, bu alanda üzerine düşeni
en iyi şekilde yapmanın gayreti ve çabası içerisindedir.
Ben, 20’nci
Dönemde, 21’inci Dönemde de buradaydım. O dönemde de mevzuatımızı
yenileme çalışmaları yapıldı. Mesela, Türk Medeni
Kanunu o dönemde, yanılmıyorsam 57’nci Hükûmet döneminde, yoğun
bir çalışma sonucu, çağa uygun hâle gelsin diye hazırlandı,
komisyonlarda görüşüldü -ki, o sırada Adalet Komisyonu üyesiydim,
gayet iyi hatırlıyorum, Sayın Türk de Adalet
Bakanımızdı- ve burada da temel kanun olarak görüşüp
yasalaştırmıştık.
Geçtiğimiz
dönemde de bu sürece büyük bir hız verildi. Birçok temel kanunumuz, ya
Parlamentoya geldi, yasalaştı yahut da komisyonlarda görüşüldü ama
seçimler nedeniyle bir kısmı şimdi Genel Kurula indirilmeyi ve
burada yasalaşmayı bekliyor.
Türk Ceza Kanunu:
Türk Ceza Kanunu, geçtiğimiz yasama döneminin çıkartmış
olduğu temel bir kanunumuzdur ve gerçekten bu alanda ihtiyaç duyulan bir
yasal düzenlemeydi. Bunları tek tek sayacak değilim. Sayın
Başkan konuşma süremin on beş dakika olduğunu söyledi, o
nedenle bu kanunlara tek tek girecek değilim.
İşte,
Türk Ceza Kanunu’ndan tutunuz da Ceza Muhakemesi Kanunu, Çocuk Koruma Kanunu,
efendim, infaz kanunları, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ve tabii,
denetimli serbestlikle ilgili kanun. Bunlarla ilgili detaylara girecek
değilim. Tabii, şimdi, yine, Adalet Bakanlığının
inisiyatifiyle hazırlanan bütün bu temel kanunlar -bir hususu belirtmek
istiyorum değerli arkadaşlarım- ülkemizin
yetiştirdiği, gerçekten bilgi birikimine sahip, hukuk
fakültelerimizde öğretim üyeliği yapan hocalarımızın
içinde bulunduğu komisyonlarla hazırlanıyor. Bu temel
kanunları hazırlayanlar… Tabii ki Adalet Bakanlığında
Kanunlar Genel Müdürümüz ve buradaki tetkik hâkimi
arkadaşlarımız bu komisyonlarda var. Ama mutlaka, hukuk
fakültelerimizdeki öğretim üyelerimizin riyasetinde ve diğer
fakültelerimizin de bu alanda yetişmiş olan öğretim üyeleri bir
araya gelerek bu temel kanunları hazırlıyorlar. Komisyonlarda da
yine onların katkısıyla bunlar daha mükemmel hâle getirilmeye
çalışılıyor.
Şunu ifade
etmek istiyorum: Adalet Bakanlığımızın en önemli
görevlerinden bir tanesi, mevzuat yenilemesini gerçekleştirmektir.
Geçtiğimiz dönemde bu yapıldı, inşallah bu dönemde de
yapılacak. Nitekim, bir tanesini, uluslararası hukukla ilgili bir
tanesini de geçtiğimiz haftalarda, bilindiği gibi, burada birlikte
yasalaştırmıştık. Önümüzde Türk Ticaret Kanunu var,
gelecek. Borçlar Kanunu’nu Adalet Bakanlığınca Başbakanlığa
sevk ettik, sanıyorum yakında Adalet Komisyonumuza gelecek.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Hangisi önce gelecek Genel Kurula Sayın Bakan?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Sanıyorum Türk Ticaret Kanunu
gelecek.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Yanlış olmaz mı? Evvela Borçlar Kanunu, sonra
Ticaret Kanunu…
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – O konuyu, o iki kanun
tasarısını hazırlayan komisyon başkanı
hocalarımızla görüştük. Kendileriyle böyle bir mutabakat
sağladı Kanunlar Genel Müdürlüğündeki arkadaşlarımız.
Sanıyorum, Türk Ticaret Kanunu öncelikle buraya gelecek.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, Adalet Bakanlığımızın
bağımsız yargımızın görevini en iyi şekilde
yerine getirmesi için yapması gereken başka işler var:
Hâkimlerimizin ve savcılarımızın son derece
çağdaş, uygun fiziki mekânlarda yargı görevini yerine
getirebilmesi. Bakın, sanıyorum 949 fiziki mekânda, adliyede
yargı hizmetleri yerine getiriliyor. Sadece 155 tane adliyemiz
müstakildir. 486 tanesi Hükûmet konakları içindedir. Özellikle
geçtiğimiz dönemde yeni adliye binaları ve sarayları yapmak için
yoğun bir çalışma oldu. 70 tanesi bitti, şu anda 30 tanesi
açılışa hazırdır, bir o kadarının da
projeleri devam etmektedir, hatta 9 tanesi de ihale hazırlıkları
içerisinde. Yani, bu 70’in dışında, sanıyorum bir 60’a
yakın adalet binamızı ve sarayımızı da önümüzdeki
kısa süre içerisinde inşallah hizmete alma durumundayız. Yani,
mutlaka birer prestij kurumu olan adliye binalarımızı ve
saraylarımızı gerçekten çağa uygun, kullanılabilir,
vatandaşlarımızın içine girdiğinde huzur
hissedecekleri, hatta iftihar edecekleri adliye binaları hâline getirmek
durumundayız.
Geçtiğimiz
dönemde, yani hem 58’inci hem 59’uncu Hükûmet döneminde Adalet
Bakanlığı görevini yapmış olan, şimdiki
Başbakan Yardımcımız Sayın Cemil Çiçek bu konuda
gerçekten -kendisi de buradaysa kendisine gerçekten teşekkür ediyorum-
büyük çaba sarf etti, demin söylemiş olduğum bu adalet
saraylarının yenilenmesi konusunda büyük gayretleri oldu; o nedenle
kendisine huzurunuzda teşekkür etmeyi bir vazife biliyorum. Bu dönemde de
bu çalışmalara büyük bir hız vereceğiz.
Ayrıca,
yargılamanın adil ve süratli bir şekilde yerine getirilebilmesi
için mutlaka bilişim teknolojisinden yararlanmak durumundayız.
İşte, yedi yıl önce UYAP, yani Ulusal Yargı Ağı
Projesi bunun için kuruldu. Sanıyorum, Avrupa Birliği ülkeleri
içerisinde bu alanda en başarılı ülkelerden biri biziz. Çünkü
zaman zaman Avrupa Birliği ülkelerinden adalet bakanları ülkemize
ziyarete geliyorlar, onlara brifingler veriyoruz. En son, İngiltere Adalet
Bakanı geldi ve bizdeki UYAP’ın, şu andaki
işleyişiyle, İngiltere’de olmadığından bahsetti
ve ilgili arkadaşlarımızı tebrik etti.
Ne
yapıyoruz? Yargı süreçlerini kısaltma… Bir
sabıkasızlık kaydı için, bir nüfus kaydı için, bir
tapu kaydı için duruşmaların ertelendiği bir Türkiye'den,
şimdi, bir bilgisayar düğmesine basınca birkaç dakika sonra o
bilgilerin mahkemeye geldiği bir süreç. Bilişim teknolojisinden
artık adliyelerimiz, Adalet Bakanlığımız, ilgili kurum
ve kuruluşlar yararlanır hâle geldi. Daha eksiğimiz de var. Bu
eksiği gidermek için, arkadaşlarımızla geceli gündüzlü
çalışıyoruz, çünkü bu alandaki teknoloji de her gün
gelişiyor ve değişiyor. Bir bilgisayar alıyorsunuz üç sene
önce, ama üç sene sonra onun bir başka versiyonunun
çıktığını görüyorsunuz; bu da ciddi ve pahalı bir
iştir.
Ayrıca,
tabii ki, hâkim ve savcılarımızın, tabii, bu arada
yargı mensuplarımızın, orada görev yapan yardımcı
personelimizin de sosyal ve ekonomik durumlarının, bu görevleri
yaparken onları sıkıntıya sokmayacak şekilde
olması lazım. Biraz önce, Sevgili Dostum Faruk Bal Bey “Hâkim ve
savcılarımızın özlük haklarıyla ilgili bu dönemde bir
iyileşme yapılmasını bekliyoruz.” dediniz, ama
yanılmıyorsam bir yıl kadar önce, bu konuda Hükûmetimiz bir
iyileşme yapmıştı -daha önceki hükümetimiz- yüzde 40
oranında.
FARUK BAL (Konya)
– Birinci sınıf hâkim ve savcılarla daha alt dereceler
arasında makas açıldı.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Evet, anladım… Yani, ben
konuşmanızdan anladığımı ifade etmek istiyorum:
Yüzde 40 oranında, hâkim ve savcılarımızın
maaşlarında bir iyileşme sağlanmış ve
Başbakanlık müsteşarına endekslenmişti. Nitekim, hâkim
ve savcılarımız da bu iyileşmeden dolayı
memnuniyetlerini ifade etmişlerdi. Yani, kendilerinin bu alandaki
ihtiyaçlarını ne kadar giderebilirsek, o kadar rahat hareket
edeceklerini ve yargı erkine o kadar daha istekli şekilde hizmet
edeceklerini düşünüyorum doğrusu.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Bir de adını “ödenek” yapsak, çünkü, devlet memuru
değil, başka bir şey.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Peki…
Değerli
arkadaşlarım, tabii, Adalet Bakanlığımızın
diğer bir görevi de ceza infaz kurumlarımız. Ceza infaz
kurumlarımızın birçoğu yıllar önce
yapılmış, kırk sene önce, elli yıl önce
yapılmış ve şu anda içine girdiğinizde, ya burada
insan kalabilir mi diye düşüneceğiniz cezaevlerimiz var.
Tıpkı, adliye binalarımız, adliye saraylarımız
gibi, bu alanda da özellikle geçtiğimiz dönemde -tabii, daha önceki
hükûmetler döneminde de bu konuda adımlar atıldı ama- bu konuda
ciddi bir çalışma yapıldı. Şu anda da bu
çalışma büyük bir hızla ilerliyor. 25 tane yeni, modern bir
cezaevi, geçtiğimiz beş yıllık dönemde hizmete girdi, 19
tanesinin inşaatı devam ediyor, 16 tanesinin proje çalışmaları
devam ediyor. Özellikle büyük kentlerimizde, özellikle İstanbul’da -daha
önceki bir yasa tasarısı sebebiyle de ifade etmiştim- işte,
Antalya’da son derece modern cezaevlerimiz ve tabii, Ankara Sincan’daki Ankara
Ceza ve Tutukevleri Kompleksi, bizim yurt dışından gelen,
artık, yabancı misafirlerimizi mutlaka getirip gösterdiğimiz bir
cezaevi ve tutukevi hâline geldi. Kim gelse, Adalet Bakanı olarak, oraya
mutlaka götürüyoruz “İşte, bizdeki cezaevi standartları budur.”
diyoruz. Çünkü, cezaevinde hükümlü veya tutuklu olarak bulunan vatandaşlarımızı
biz gözden çıkarılmış insanlar olarak görmüyoruz.
Çıkarılmış olan birtakım yasalarla da onları,
eğitme, topluma yeniden kazandırma çalışmalarını
büyük bir hızla devam ettiriyoruz.
Bayrampaşa
Cezaevi Savcımız Metin Şentürk Bey, geçenlerde bir sohbet
esnasında şu cümleyi kullanmıştı onu sizlerle
paylaşmak istiyorum, tabii, Bayrampaşa için söylemişti: “Burada,
tutuklu ve hükümlüleri eğer bir sanatla meşgul edersek, bir sanat
konusunda kendilerini yönlendirirsek onlar üzerinde çok olumlu etki
yapıyor. Bu şekilde, bir sanata ve kültüre yönlendirdiğimiz ve
sonra tahliye edilen hiçbir kimse buraya geri dönmedi.” Bu çok önemli bir
tespittir. O bakımdan, şimdi, cezaevlerimiz, tabii ki Genel
Müdürlüğümüzün ve ilgili arkadaşlarının da katkılarıyla,
vatandaşlarımızı, orada bulunan insanları hayata
yeniden kazandırmak için ciddi bir çalışma ve gayret içerisinde,
özellikle iş yurtları kanalıyla. Eğer onların bir
meslekleri varsa mesleklerini unutmamaları için çalışıyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Şahin.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Sayın Başkanım, bir
dakikada tamamlıyorum.
Eğer bir
sanatı, mesleği yoksa bir sanat ve meslek öğreniyor. Üstelik
ücret alıyor, üstelik birtakım işlerinden dolayı sigortalı
yapmak da mümkün oluyor. Böylece cezaevlerimiz, şimdi, sadece orada
insanların cezalarını çektikleri kurumlar olmaktan
çıktı, onların eğitim yoluyla kültürel faaliyetlerle
yeniden topluma kazandırılması için çalışılan
kurumlar hâline geldi.
Sürem doldu, daha
başka şeyler de söyleyebilirdim. Arkadaşlarımızın
bazı eleştirileri oldu, belki soruları olacaktır; sorular
esnasında, sorulara cevap verirken onları ifade edebilirim.
Ben,
katkıları nedeniyle iktidar-muhalefet tüm milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. 2008 yılı bütçemizin
hayırlı olmasını diliyorum. Öngöreceğiniz, kabul
edeceğiniz bütçeyle, inşallah, Adalet
Bakanlığımız yeni hedefleri, biraz önce ifade ettiğim
yeni hedefleri yakalayacaktır sizlerin katkılarıyla.
Saygılar
sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.
Hükûmet
adına Ulaştırma Bakanı Sayın Binali
Yıldırım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Yıldırım.
Süreniz yirmi
dakikadır.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2008 yılı Ulaştırma
Bakanlığının bütçesi vesilesiyle söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi ve bizi dinleyen vatandaşlarımı
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Ulaştırma Bakanlığı, benden önceki
konuşmacıların da ifade ettiği gibi, demir yolu
taşımacılığından deniz yolu
taşımacılığına, hava yollarından kara
yollarına, posta hizmetlerinden telefon hizmetlerine, uydu
işletmeciliğine günlük yaşamımızı düzenleyen,
günümüzün yirmi dört saatinde sürekli iç içe olduğumuz önemli bir hizmet
sektöründen sorumludur. Bu sektörün, gayet tabii ki, hizmet sektörü olması
dolayısıyla, verilecek hizmetlerin hem kalitesinin
artırılması hem de vatandaşımızın
memnuniyetinin sağlanması bizim en önemli önceliğimizdir. Buna
yönelik olarak, sektörün bir bütünlük içerisinde gelişmesi,
insanımızın yaşam kalitesinin yükseltilmesi ve ülkemizin
ticareti ile ekonomisinin geliştirilmesine yönelik rekabet gücünün
artırılması ulaştırma ve haberleşme hizmetlerinin
en önemli yanını oluşturmaktadır.
Bu amaca yönelik
olarak, gayet tabii ki, her sektörde hayati önemi haiz projeleri öncelikli
olarak ele almayı hedef ediniyoruz ve buna göre de son beş yılda
yaptığımız çalışmalar milletimizin gözü
önündedir.
Ben bu vesileyle,
projelere kısa kısa, ana başlıklarıyla
değineceğim ve 2008 yılında da yapmayı
planladığımız çalışmalardan bir nebze olarak
bahsedeceğim.
Yaptığımız
çalışmaların burada ayrılan sınırlı süre
içerisinde anlatılması pek mümkün gözükmüyor. Ama, bugün sizlerin
ofislerine dağıtılan bu iki kitapta,
yaptığımız çalışmaların tamamı
kapsamlı bir şekilde yer almaktadır. Eğer zaman
bulabilirseniz, bu projelere, yapılan hizmetlere bakarsanız,
ulaştırma ve haberleşme alanında son beş yılda
nasıl bir yol alındığını, cumhuriyet tarihinin
elli yıllık gecikmiş hizmetlerinin nasıl beş yıla
sığdırıldığını göreceksiniz ve
bunlardan bilgi sahibi olacaksınız.
Değerli
arkadaşlar, demir yolları cumhuriyetimizin kuruluşuyla birlikte,
Büyük Atatürk’ün “Demir yolları ümran ve refah vaat eder.” görüşüyle
bir seferberlik içerisinde geliştirilmiş, 1946 yılından
itibaren dünyada gelişen otomotiv sektörüyle beraber demir yolları,
maalesef, bir duraklama, hatta gerileme dönemine gelmiştir. Ta ki, 2003
yılında demir yollarını, Hükûmetimiz, yeniden devlet
politikası olarak, öncelikli sektör olarak ele almış ve buna
yönelik olarak yıllarca Türkiye’nin gündeminde olan projeleri, adım
atılamayan projeleri teker teker hayata geçirmeye
başlamıştır. Taa, tasarlaması Sultan Abdülhamid
dönemine kadar uzanan Marmaray Projesi -1904 tarihi- dönemimizde, 2004
yılında fiilen inşaatına başlanmıştır.
Bu Proje’nin, önceki hükûmetler döneminde de gerçekleştirilmesine yönelik
bazı çabalar olmasına rağmen, inşaatının
başlaması, Proje’nin başlaması fiilen Hükûmetimiz döneminde
gerçekleşmiş ve yapımı hâlen devam etmektedir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Projesini biz yaptık, kredisini biz bulduk.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Burada, tabii bazı
arkadaşlar, “bazı projeleri biz yaptık” diyorlar. Gayet
doğaldır. Bunu, yapılan işe sahip çıkma
noktasında bir gayret içerisinde olmayı asla ve asla
yadırgamıyoruz. Bu da, projelerin
yapıldığının bir ikrarıdır, bir teyididir.
Önemli olan düşünmek değildir, düşünceyi hayata geçirmektir. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Çok şeyi hayal
edebilirsiniz, çok şey düşünebilirsiniz, ama önemli olan düşünce
bazında kalmamasıdır, hayata geçmesidir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Vallahi, bizim düşüncelerimize bile
erişemezsiniz.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Ben bir üniversite
öğrencisiyken, 73 seçimlerinde -kulaklarımda çınlıyor-
Ankara-İstanbul arası sürat demir yolu olacak, seyahat süresi iki
buçuk saate inecek… O günün anlı şanlı siyasetçileri, aradan
otuz üç yıl geçmesine rağmen hiçbir çivi çakmamış,
bırakın çivi çakmayı, demir yollarını kaderine terk
etmişlerdir. Ama bugün, Ankara-Eskişehir arası
-gidiş-geliş çift hat 250 kilometre- 250 kilometre/saat hızla
seyahat edilecek hızlı demir yolu hattı bitirilmiştir,
deneme çalışmaları devam etmektedir. Hızlı tren
setleri de Ankara’ya gelmiştir, çalışmalar
başlamıştır. Önemli olan düşünmek değil,
düşünmeyi bir an önce hayata geçirmektir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, demir yollarında yaptığımız Marmaray,
Ankara- İstanbul’la sınırlı değil,
Ankara-Eskişehir tarafını da başladık. Kars-Tiflis
Projesi 1992’den 2004 yılına kadar konuşulmuş.
Gitmişler gelmişler, orada toplanmışlar burada
toplanmışlar, ama hiçbir şey olmamış. 2004’te bu
Proje’yi de ele aldık ve bu sene bu Proje’nin ihalesini de
gerçekleştirdik. Bu Proje, Orta Asya’nın, Türkiye’nin, Avrupa’dan
Uzak Doğu’ya bağlantısını sağlayacak en önemli,
asırlar boyu hizmet eden İpek Yolu Projesi’nin devamı
niteliğinde çok önemli ve stratejik bir ulaşım koridorudur.
Kars-Tiflis-Bakü hattıyla, Azerbaycan’a, Kazakistan’a, Çin’e, Türkiye üzerinden
Avrupa’nın en kuzeybatısına kadar uzanacak hatta, Türkiye, çok
önemli, stratejik bir avantajı sağlamış olmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, tabii, zaman az; demir yollarında söylenecek çok şey
var. Bunları belki soru-cevaplarda daha kapsamlı anlatma şansına
sahip olacağız. Şu kadarını söyleyeyim: Türkiye, bu
dönemde, demir yollarında 6 milyar YTL yatırım yaparak son
kırk yılın yatırımının 2 katından fazla
yatırımı demir yolu sektörüne ayırmıştır.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Başlayan
projeler: Ankara-Konya Demir Yolu Hızlı Tren Projesi devam ediyor.
Üst yapısının yapımına başlandı. Şimdi,
Ankara-Kırıkkale-Yozgat- Sivas hattını ihale ediyoruz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Oradan aşağı mı inecek,
yukarı mı gidecek efendim?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –Efendim, tabii, deniz
yollarıyla ilgili de burada bazı şeyler söylendi. Denizcilikte
Türkiye altın çağını yaşıyor. Türkiye, gemi
inşa sektöründe 23’üncü sırada iken bugün 5’inci sıraya
yükselmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Geleneksel
gemi inşa ülkeleri arasında Türkiye yerini almıştır.
Yat imalatında Türkiye dünya üçüncüsü olmuştur. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Türkiye ve Türk bayraklı
gemiler Türk kara sularından çıkınca tutuklanıyordu,
gemilerimizi kara listeden beyaz listeye geçirdik, Türkiye’nin denizcilik
itibarını en üst düzeye çıkardık. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Yapılanlar
bununla sınırlı değil, bütün sahillerimizde denizcilikte
kullanılan yakıtı da üçte 1 fiyatına düşürdük, ondan
sonra deniz taşımacılığımızda yüzde 200
artış oldu, taşıma fiyatlarında da ucuzlama oldu.
Böylece, balıkçılarımız bir aydır İstanbul’da
bedava balık dağıtıyor vatandaşa. İşte bu,
denizciliğe yapılan teşviklerin, hizmetlerin bir sonucudur.
Bugün, Karadeniz, Akdeniz, Ege ve Marmara’daki bütün deniz trafiğini takip
edecek otomatik kontrol sistemi kurulmuş ve büyük bir başarıyla
ifa etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, tabii, hava yolları için de burada bazı şeyler
söylendi, ben ibretle ve esefle dinledim, dehşete düştüm. Türk sivil
havacılığının son beş yılda
yaşadığı gelişmeleri, ne söylerseniz söyleyin,
kimsenin gözünden kaçıramazsınız. 8,5 milyon insanımız
uçakla seyahat ederken bugün 32 milyon insanımız seyahat ediyor. Bu
bir gerçektir.
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) – Problem burada Sayın Bakan, yani gelişmeyi yolcu
sayısıyla ölçüyorsunuz.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, bildiğiniz gibi,
2005 yılında Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünü yeniden
yapılandırdık, müstakil bütçeli kuruluş hâline getirdik ve
buraya atanacak genel müdür, genel müdür yardımcıları, daire
başkanlarının hepsinin yasada tanımı var.
Öyle,
söylendiği gibi, Türk sivil havacılığında bir şey
yapılmıyor görüşlerine asla katılmamız mümkün
değil. Bakınız, SAFA denetimi, SANA denetimi: Yıl 2002,
sıfır, hiç yok; yıl 2007 Aralık, SAFA denetimi 375, SANA
denetimi 185. Bu diyagram her şeyi söylüyor, başka bir şey
söylemeye gerek yok. (AK Parti sıralarından alkışlar)
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) – Kâğıt üzerinde, kâğıt.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Uluslararası kuruluşların…
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) – Kâğıt üzerinde Sayın Bakan. Kara kutusunu
denetlediniz mi düşen uçağın?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Şirketi kontrol ettirdiniz mi, var mı SANA kontrolü?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, bir uzman olarak,”
düşen uçağı denetlediniz mi?” sorusu size
yakışmıyor.
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) – Hayır, SANA denetlemesi ne zaman yapıldı
düşen uçağın?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne zaman yapılmış SANA denetlemesi?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Uçak kazaları dünyanın
her tarafında olur.
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) – SANA denetlemesi ne zaman yapılmış bu
uçağın?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Hepsinin detayı var, ben
bunun detaylarını size, tarihiyle, yapılan denetlemelerle, her
şeyiyle size sunarım.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Otel odasında mı yapıldı?
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) – Denetleme yapamazsınız, personel yeterli
değil.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, müdahale ediniz.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, personel
yetersizliği… Güzel söylediniz, personel yetersizliğine bakalım.
O da burada, bu da kâğıt üzerinde, gidip sayabilirsiniz
Bakanlıktan, var mı, yok mu. 103 personel varken 136 personele
çıkmışız.
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) – Bir tane kaptan pilot var mı?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Yeterli mi? Yeterli mi, yetersiz
mi? Peki, bu 103 personelin oluşumu nasıl? 2003’te 103 personel
varken 26 mühendis, 136 personel varken 52 mühendis olmuş. Yani, mühendis
sayısı yüzde 100 artmış. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Pilotları denetleyecek bir tane kaptan pilot var mı?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Biz, başkalarının
yaptığı gibi, teknik öğretmen lisesi öğretmenini
getirip Sivil Havacılık Genel Müdür Yardımcısı
yapmadık. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İşte, bunun için sivil havacılığa gereken önemi
veriyoruz ve Türk sivil havacılığı bunun için
gelişmeye devam ediyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ağır cezada yargılananları getirdiniz genel
müdür yaptınız değil mi.
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) – Şirketlere faturasını ödetenleri genel müdür
yaptınız.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir
isnat vardır Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü hakkında.
Bunun için de, bildiğiniz gibi, gerekli incelemeyi başlattım.
Siz, burada konuşmanızda
dediniz ki: Sivil havacılıkta akçeli işler var. Ben sizi davet
ediyorum, bildiğiniz ne varsa lütfen açıklayın.
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) – Hepsini vereceğim.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Açıklamazsanız, sizi
müfteri olarak ilan ediyorum. (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) – Benim söylememe gerek yok, gazetelerde var Sayın Bakan.
Siz gazetelere cevap verin önce.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Evet… Değerli
arkadaşlar, ben her şeye cevap veririm. Cevap veremeyeceğim
hiçbir soru da yok. Yaptığım her işin her detayına,
her zerresine kadar, her yerde, her zaman cevap veririm ve sorumluluğunu
da yüzde yüz üstlenirim. Bundan da asla kimsenin şüphesi olmasın. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Oger’lerde verirsin, Oger’lerde…
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Oger’i de söyleyeyim size. Oger’i
mi söyleyeyim? Belki Sayın Milletvekilimiz daha iyi söyler, orada
danışmandı milletvekili olmadan. Ne var ne yok, o size
anlatsın. (AK Parti sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Oger’de verirsin öyleyse.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, Cumhuriyet Halk
Partisinden bir milletvekili arkadaşımız yolların
kalitesizliğinden bahsediyor. Ben de diyorum ki, sizin de
taksiratınız var. 156 kilometre yolun bakımını da siz
yapmışsınız 2006’da. Eğer yollarda bir
yanlış iş varsa, bakımında bir yanlış varsa,
bunda sizin de payınız var diye düşünüyorum.
ŞİNASİ
ÖKTEM (İstanbul) – Kim yaptı?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Ama ben yanlış
olduğunu düşünmüyorum. Gayet tabii ki müteahhit olacak, iş
yapacak, toptancı bir yaklaşımla her şeyi kötülemek
siyasetin ilkesi olmaması lazım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) - Denetlemek sizin göreviniz değil mi?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Denetlemek bizim görevimiz.
Yapılan yolları denetliyoruz, yollarımızda da hiçbir sorun…
OSMAN
ERTUĞRUL (Aksaray) – Dört defa söktünüz, yenilediniz, dört defa…
Aksaray-Nevşehir, Aksaray-Şereflikoçhisar…
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) – Cumhuriyet Halk Partisinin ne alakası var
bununla?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Evet, arkadaşlar, şimdi
gelelim…
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) - Cevap veremeyince polemik yapıyorsunuz.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Yok, her şeyin cevabı
var, burada bakın. Zaman verilsin bana, bana zaman verilsin her şeyin
ince ayrıntılarına kadar cevabını vereyim.
Ben, cevap..
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Sanal onlar, sanal…
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Sanal mı? Sanal olup
olmadığını söylerim.
Peki,
arkadaşlar, şimdi geliyoruz, tabii ki…
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) – Cumhuriyet Halk Partisiyle ne ilgisi var?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - …kara yollarımızdan,
Karadeniz sahil yolundan bahsedildi. Karadeniz sahil yolu 87 yılında
başlamış ve Hükûmetimiz dönemine kadar sadece 2,2 milyar dolar
harcanarak, on beş yılda, üçte 1’inden az kısmı
yapılmış. 2003-2005 yılları arasında 3,2 milyar
dolar harcanarak tamamı bitirilmiş ve trafiğe
açılmıştır.
Yol hakkında
her şey söyleyebilirsiniz, doğrudur eğridir, ama bizim
geçmiş dönemde yapılan işleri kenara atıp “Bu, bizim
başladığımız proje değil.” diye bir
anlayışımız olamaz. Başlanan projeler elbette ki devam
edecektir, çünkü kamu kaynağı harcıyorsunuz. Kamu
kaynağı harcadığımız işlerde her şeyin
hesabını inceden inceye yapmamız lazım.
Sorularla ilgili
tabii birçok konu var, ama kısa kısa cevap vermek istiyorum. Burada,
haberleşmenin çok pahalı olduğundan söz edildi.
Haberleşmede, Telekom’la ilgili konulara değinildi. Şunu
kısaca ifade etmek istiyorum: 2002 yılında bu ülkede cep
telefonu abonesi 23 milyondu, şu anda 62 milyon, 3 kata yakın
artış var. Sabit telefonda, abone sayısında fazla bir
değişlik yok, biraz azalma var, 400 bin azalma var.
İşletmeci sayısı 97 iken 245’e çıkmış.
Geniş bant, ADSL yokken, 4,3 milyona çıkmış.
Türk Telekom’un
yatırımı, tamamen kamudayken 190 milyon dolar 2002’de, bu sene
ekim sonu itibarıyla 410 milyon dolar olmuş. Telekom’un, Telekom
sektörünün toplam cirosu 5,7 milyar dolarken, 15 milyar dolara yükselmiş.
Yurt dışı -buraya dikkat edin lütfen- aramaları 77
kuruşken, 10,6 kuruşa inmiş. Hani Telekom satıldı,
pahalandı? (AK Parti sıralarından alkışlar) 7,5 kat
ucuzlamış.
GÜLTAN
KIŞANAK (Diyarbakır) – Şehir içi kaç para?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şehirler arası arama 29
kuruşken, 9,3 kuruşa inmiş ve cep telefonlarının kendi
şebekesindeki azalış 49 kuruştan 31 kuruşa inmiş,
Türkiye, Avrupa içerisinde en ucuz beşinci ülke konumuna gelmiş.
Türk Telekom
grevi oldu. Arkadaşlar grev olmadan bana geldiler “Sayın Bakan,
sizden bir ricamız var, bu grevi ertelemeyin.” Ben de, “pekâlâ
ertelemeyeceğim, sizin emekten gelen gücünüzü kullanmanıza engel
olmayacağım” dedim. Sözümde durdum, ama kırk beşinci gün
“Aman Sayın Bakan, bu grevi bitirin.” İşte, bu,
haberleşmede serbestleşmenin başarısıdır.
GÜLTAN
KIŞANAK (Diyarbakır) – Tekelleştirdiniz, ne serbestleşmesi.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Telekom grevi olmasına
rağmen haberleşme eksiksiz bir şekilde yürümüştür ve bu
ucuzlama, bu rekabetin sonucu gerçekleşmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Yıldırım, lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.
Tabii, Telekom’un
gelirlerinin satıldığı… Telekom’un
satıldığı filan yok. Konunun doğrusu nedir? Telekom’un
isim hakkı yirmi yıllığına kiraya verilmiştir.
Her şeyi Telekom’a aittir, yirmi yıl için de 7,5 milyar dolar para
alınmıştır. 2005 yılı sonunda verildi, 2006
yılı kârı -2007 daha çıkmadı- 2,3 milyar
dolardır. Bunun yüzde 45’i, 1 milyar doları kamunundur, ortağa
giden miktar 1,2 milyar dolardır. Ona göre hesabını yapın.
Kaç yıllık oluyor, kaç yıllık olmuyor, siz daha iyi
bilirsiniz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Zarar ediyor o zaman.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Abone kaybetmeye devam ediyor
sabit telefon. Hanginiz sabit telefonu kaç sefer kullanıyorsunuz, onu
söyleyin.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Çok üzüldüm!
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Beni ilgilendirmez, zarar eder,
kâr eder; biz vatandaşın kâr etmesine bakarız, bunun için
çalışıyoruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldırım.
Şimdi,
Sayın Vural, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine dayanarak söz
istemiştir.
Buyurunuz
Sayın Vural.
Süreniz bir
dakikadır.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kaç dakika efendim?
BAŞKAN – Bir
dakika.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın
konuşmasında partisine sataşması nedeniyle
konuşması
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bir dakika biraz fazla oldu galiba!
Evet, biraz önce,
Sayın Bakan, doğrusu, Bakanlıktan önce bu ülkede hiç kimsenin
bir projeye imza atmadığı şeklinde bir kanaat
uyandırdı. Ben, öncelikle, bir eski Bakan olarak, bizden önceki
dönemde de bu ülkenin üzerine taş koymuş bütün bakanlıklara ve
siyasi partilere teşekkür ediyorum.
ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Öyle bir şey demedik.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Ama, bilmelidir ki kendisinin bahsettiği MARMARAY Projesi’nin
inşaat işleri, ön yeterlilik ihalesi, 2002 yılında
ağustos ayında çıkılmıştır. Ayrıca,
bununla ilgili kredi sözleşmesi de Milliyetçi Hareket Partisi döneminde
yapılmıştır. Ankara-İstanbul arasında, şu
anda Ankara-Eskişehir yapılıyor, hızlı tren projesi
Milliyetçi Hareket Partisi döneminde yapıldı, ihale edildi.
AHMET YENİ
(Samsun) – Rüyanda görürsün.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Bir yıl beklediler sırf Milliyetçi Hareket Partisi
olmasın diye, temelini atmayı Ankara Garı’nda yaptılar
kapalı kapılar ardında. Evet, biz düşünüyoruz,
düşünmeye devam edeceğiz, bizim projelerimize sahip
çıkılmasından da memnuniyet duyarız. Ama bu projelerde
Milliyetçi Hareket Partisinin damgası vardır, imzası
vardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sözünüzü tamamlayınız lütfen.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Dolayısıyla, Sayın Bakan bu
kadirşinaslığı bile gösterememeniz, en
aşağısından, Ulaştırma
Bakanlığında çalışan bütün personele de
haksızlıktır, bunu da ifade etmek istiyorum.
Evet, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu projelerde, Kars-Tiflis demir yolunda da,
Ankara-İzmir demir yolunda da, hepsinde de…
ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Hepsini siz yaptınız!
OKTAY VURAL
(Devamla) – … projelerle ilgili adımlar atılmıştır.
İnşallah bu projeler daha fazlalaşır. İnşallah
bizim hayallerimizi gerçekleştirme yolunda da
yaptıklarımıza ulaşabilme yolunda da gayretleriniz artar.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Siz hayal edin, biz yaparız.
AHMET YENİ
(Samsun) – Hayal etmeye devam edin.
OKTAY VURAL
(Devamla) - Ben Bakanlığınızın
çalışmalarında başarılar diliyorum, saygılar
sunuyorum. Sağ olun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Vural.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı
ve Teklifleri (Devam)
1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426)
(S.Sayısı: 57) (Devam)
2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı: 58)
(Devam)
A) ADALET BAKANLIĞI (Devam)
1.- Adalet
Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Adalet
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Danıştay Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Danıştay
Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ
İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)
1.- Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
E) YARGITAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Yargıtay
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Yargıtay
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
F) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Ulaştırma Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.-
Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
G) KARAYOLLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Karayolları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.-
Karayolları Genel Müdürlüğü
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
H) TELEKOMÜNİKASYON KURUMU (Devam)
1.-
Telekomünikasyon Kurumu 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Telekomünikasyon Kurumu 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Denizcilik
Müsteşarlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Denizcilik
Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
İ) SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
BAŞKAN
– Şimdi şahısları
adına aleyhte İstanbul Milletvekili Sayın Durmuşali Torlak.
Buyurunuz
Sayın Torlak. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
DURMUŞALİ
TORLAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2008 yılı bütçesi kapsamında, Denizcilik
Müsteşarlığı bütçesiyle ilgili kişisel olarak aleyhte
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Büyük icraatlar
yapılması hedeflenen denizciliğimizi yönlendirecek Denizcilik
Müsteşarlığımızın bu kadar dar bir bütçeyle
sektörü daha iyi noktalara getirmesi çok zor görünüyor. Ancak
denizciliğimizin daha iyi noktalara gelmesine -bizim
tarafımızdan yardımcı olunmak üzere- mevcut sorunları
paylaşarak, birlikte çözüm bulabiliriz. Bu konuda her türlü yardıma
hazır olduğumuzu da belirtmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanımızın -ifade ettiği gibi-
Türk denizciliğimizin son yıllarda çok büyük gelişmeler
gösterdiği noktasında bazı söylemlerine katılıyorum,
bazı söylemlerine maalesef katılamıyorum. Türk
denizciliğinin son yıllarda büyüme gösterdiği ifade edilmesine
rağmen, hâlen uygulanmakta olan politikalar nedeniyle, Türk Bayraklı
deniz ticaret filosu dünya sıralamasında gerilemeye devam etmektedir.
1999 yılında Türk ticaret filosu 10 milyon 322 bin dead weight ton
kapasiteyle on sekizinci sıradayken bugün -6 Aralık 2007 tarihi
itibarıyla yapılan araştırma sonucu itibarıyla- yirmi
beşinci sıraya -7 milyon 345 bin dead weight tonla- maalesef
gerilemiştir. Bu dönemde Türk armatörlere ait yabancı bayrakla
dolaşan gemi tonajı 4,5 milyon dead weight tona
ulaşmış, Türk armatörleri yavaş yavaş Türk
Bayrağını kullanmaktan vazgeçmişlerdir. Türk armatörü gerek
gemi adamı sıkıntısı gerekse aşırı
vergi ve sigorta yükü nedeniyle, ikinci sicili veya yabancı
bayrağı tercih etmektedir.
Taşımacılıkta
deniz yolunun kullanılması, tasarruftur, ekonominin gelişmesine
katkı demektir. Deniz yoluyla yapılan
taşımacılığın hava yoluna göre 22, kara yoluna
göre 7, demir yoluna göre 3,5 kat daha ucuzluğu söz konusudur. Bugün,
Türkiye’nin deniz yoluyla yapılan 113 milyon tonluk ithalat ve ihracat
taşımalarında Türk Bayraklı gemilerin payı sadece
yüzde 22’dir. Yüzde 78’i -yabancı bayraklı gemilere-
taşımada her yıl ülkemizden 3,5 milyar dolar civarında
navlun ücreti ödenmekte olduğunu da üzülerek sizlerle paylaşmak isterim.
Sayın
milletvekilleri, gemilere getirilen uluslararası katı kurallar
nedeniyle dünya gemi inşa sanayi 2002 yılından itibaren patlama
yapmıştır. Bu süreç daha ne kadar böyle gider bilinmez ama,
ülkemiz, maalesef bu pastadan gereken payı almamıştır.
Tuzla, Yalova,
Altınova ve Karadeniz’de kurulan tersaneler yeterli değildir. Bu
nedenle ivedilikle, çok daha büyük tonajlarda gemi inşa edebilecek büyük
alanlı tersane yerlerine ihtiyaç vardır. Tersanecilerimiz büyük
tonajlarda gemi yapma bilgi ve becerisine sahip insanlardır.
2010
yılına kadar Türk armatörü tarafından, Türk tersanelerine
yaptırılması planlanan ve bunların protokolleri imzalanan 6
milyon 400 bin dead weight ton iken, aynı şekilde Türk armatörü, yurt
dışına Japonya’ya, Kore ve Çin’e 14 milyon dead weight ton
sipariş vermiştir değerli dostlarım. Tersanelerimizin bire
altı oranında istihdam sağlayan bir sektör olduğunu
düşünerek bu sektörün bu özelliklerini de göz ardı etmemeliyiz. Bu
maksatla, gemi ve yat inşaları ile tersane tevsii, modernizasyon ve
yatırımlarında yatırım indirimi uygulanmalı ve
teşvik kapsamı genişletilmelidir.
Denizciliğimizin
gelişimi ve dünya pazarında yeterli pay sahibi olabilmesi için,
Çanakkale ve Ege Bölgesi’nde büyük tonajlarda gemileri havuza alabilecek
tersane alanları tesis edilmeli ve Karadeniz-Akdeniz- Süveyş
Kanalı transit hattında gemi onarım tersaneleri mutlak surette
oluşturulmalıdır. Ülkemizin kıyılarının
yanlış ve gelişigüzel kullanımını önlemek
amacıyla ülkemizin genel ekonomik menfaatleri doğrultusunda Türkiye
kıyıları master planı yapılmalıdır.
Türkiye’nin ciddi
bir balıkçılık politikası yoktur. Bilimsel
avcılık yapabilme konusundaki politikalar geliştirilmeli ve
balıkçılığımızın gelişmesi
sağlanmalıdır.
Sayın
Bakanın da bütçe görüşmelerinde ifade ettiği gibi, Türkiye,
amatör denizcilikte maalesef istenen noktada değildir. Bugün amatör
denizciliğin önünde duran en büyük sorun yıllık motorlu
taşıt vergisidir. Avrupa
Birliği üyesi hiçbir ülkede bulunmayan, bizde âdeta varlık vergisi
hâline çevrilmiş bu verginin mutlak surette bir an evvel
kaldırılması gerekmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Torlak, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
DURMUŞALİ
TORLAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kıyılarımızda
sadece ve sadece 36 tane marina olduğu, bir başka ülke,
İtalya’da 380, İspanya’da 96, Hırvatistan’da 50 marina
olduğunu düşünürsek çalışmalarımızın çok da
yüksek olduğunu söylemek mümkün değildir.
Değerli
dostlar, en önemli faaliyetlerden bir tanesi de, bunu da burada söylemeden
geçemeyeceğim, Piri Reis Üniversitesinin YÖK tarafından
onaylanmış olması sevindirici bir hadisedir, olaydır. Bunun
bir an evvel Meclisimize gelmesi ve Mecliste görüşülmesinde çok büyük
fayda mütalaa ediyoruz.
Değerli
dostlarım, çok kısa bir zaman içerisinde sektör sorunlarını
anlatmak mümkün değildir.
Bu yapılan
bütçenin büyük Türk Milletine ve denizciliğimize hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Torlak.
Sayın milletvekilleri,
on ikinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi
soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Otuz milletvekili
söz istemiştir, sırayla veriyorum sözleri.
Lütfen,
sayın milletvekilleri, sadece soru sormanızı, zamanı en iyi
şekilde kullanmanızı rica ediyorum.
Buyurunuz
Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Adalet Bakanına sormak istiyorum:
Yaygın İnternet üzerinden bilişim suçları işleniyor.
Hâkim ve savcılarımızın uzmanlaşması konusunda
bir projeniz var mı?
Cizre adliyesi
inşaatına ne zaman başlayacaksınız? Ve özellikle
Ankara’da güzel bir Anayasa Mahkemesi binası yapılıyor, ama
Danıştay hizmet binası yetersiz, 2 – 3 hâkim aynı odada
çalışıyor ve menfur saldırıda ambulansın bile
gireceği yol yoktu. Böylesine önemli bir bina değişimi için bir
çalışma var mı?
İlerleme
Raporu’nda hâlâ yargı bağımsızlığı ve
tarafsızlığına dair endişeler var. Bu konuda bir
şey diyecek misiniz?
Sayın
Ulaştırma Bakanına: Kestirme, Cizre-Şırnak,
Şanlıurfa-Silopi, Şırnak-Eruh, Gercüş-Hasankeyf,
Batman-Bitlis-Van… Bu yolları ne zaman yapacaksınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Sayın
Öztürk…
EMİN
NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir) – Sayın Ulaştırma
Bakanına soruyorum: 59’uncu Hükûmet döneminde yapılan havaalanı
sayısını daha önceki dönemlerle
karşılaştırarak verebilir misiniz?
Bakanlığınız
döneminde limanlar konusunda yaptığınız hizmetler nelerdir?
Sayın
Bakanım, lojistik köyler, son yıllarda Avrupa’da sanayi ve ticaret
şehirlerinin vazgeçilmez bir unsuru olarak karşımıza
çıkmaktadır. Ülkemizde de Devlet Demiryollarının bu konuda
çalışma yaptığını biliyoruz. Ben, bu
çalışmayı yapan arkadaşlarımı kutluyorum ve
lojistik köy kurulacak olan iller hangi illerdir diyorum?
Bir soru da
Adalet Bakanıma var: Adalet hizmetlerinin
hızlandırılması amacıyla
yaptığınız çalışmalar nelerdir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öztürk.
Sayın
Aydoğan...
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Adalet
Bakanına soruyorum: Ankara Cumhuriyet Başsavcısı iken
Sayın Başbakanın mal varlığı davasını
temyiz etmeyerek adını kamuoyu gündemine getiren Fahri Kasırga,
bu hizmetinin bir sonucu olarak mı Adalet Bakanlığı
Müsteşarlığına getirilmiştir?
Ulaştırma
Bakanlığına soruyla devam ediyorum: Hükûmetinizin övündüğü
hizmetler olan duble yollardan Balıkesir yeterli payı
alamamıştır. Başta, Bandırma-Susurluk olmak üzere
Balıkesir-Körfez yolu ve Balıkesir-Akhisar olmak üzere Balıkesir
ili duble yol yatırımlarından ne zaman pay alacaktır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aydoğan.
Sayın
Ağyüz...
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Sorum Ulaştırma Bakanımıza:
Gaziantep büyük bir kenttir. Maalesef, bir aydır uçak seferleri
yapılamıyor, bugün de sisten dolayı iptal edildi. Pisti
görürseniz, inşaatının ve binasının ne kadar kaliteli
olduğuna karar verirsiniz. Bunun çaresi yok mu?
Gaziantep-Urfa
Otoyolu Birecik’te kesildi. Ne zaman devam edecek?
Denizcilik
itibarımız, acaba, gemilerin siyasi kimlik kazanmasından sonra
mı arttı, onu bilmek istiyorum.
“Yıllık
2 milyar dolar kâr eden” dediğimiz Telekom’a çok üzülmüşsünüz. Üç
yılda değil de beş yılda çıkaracaktır. Bu
özelleştirilen Türk Telekom’da teknolojik yenileme yapılmış
mıdır?
Greve sessiz
kaldınız. Türk Telekom’un ismi de değiştirilmek istenirse
sessiz kalacak mısınız?
Araç muayene
istasyonlarını özelleştirdiniz Makine Mühendisleri
Odasının davası devam ederken. Bunların alt
işleticilere devri için ne düşünüyorsunuz? Demiryollarının
arazilerini satmaya çalışıyorsunuz. 5335 sayılı Yasa
için uygulama açısından ne düşünüyorsunuz? Bunlar kent
mirasıdır, kültür mirasıdır. Bu arazilerin yeniden
satılmasının özelleştirme mantığı içerisinde
kent yararına olduğu inancında değilim. Bunun üzerinde
durmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ağyüz.
Sayın Seçer…
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Mersin’e
uluslararası havaalanı yapılacak mı? Tarsus, Silifke,
Mersin, merkez yeni adliye binaları ne zaman yapılacaktır?
Taşucu-Alanya
arasındaki sahil yolunda iyileştirme ve genişletme
çalışmaları yapılacak mı? Yapılacaksa ne zaman
yapılacaktır?
Türk Hava
Yollarının, dinî bir cemaatin öğretilerini konu alan bir
toplantıya sponsorluk yapmasını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
PTT’nin 2008
yılında özelleştirme kapsamına alınması söz
konusu mudur?
Malatya
Havaalanı’nın yedek pist inşaatı ne zaman
yapılacaktır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Seçer.
Sayın Akcan…
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Sayın Ulaştırma
Bakanına sormak istiyorum: Hâlen var olan ve yapılacak olan
otoyolları ve kara yollarına ait uygun alanları -şantiye
alanlarını kastediyorum- Mehmetçik Vakfına doksan dokuz
yıllığına tahsis etmeyi düşünürler mi?
İkinci
sorum: Hükûmetimiz döneminde yapılan bir ihaleyi -üçüncü nesil GSM ihalesini-
katılımcısının tek olması nedeniyle iptal
ettiniz. ATV -Sabah ihalesini de aynı mantıkla ihale etmeyi
düşünüyor musunuz?
Üçüncü sorum:
57’nci Hükûmet döneminde İstanbul’a planlanmış olan, projesi
yapılmış Üçüncü Boğaz Köprüsü’nü, Arnavutköy-Kandilli Rasathanesi
arası kesimden çıkarıp, Karadeniz aksına doğru,
Boğaz’ın kuzeyine almada arazi rantına hizmet etmiş
olmayacak mısınız? Trafik yoğunluğunun olduğu
yerde trafik yoğunluğunu rahatlatmayı neden
düşünmüyorsunuz?
Dördüncü sorum:
Planlanan Ankara-İzmir Otoyolu Projesi’nin Afyonkarahisar kesiminde,
Afyonkarahisar’ı baypas -şehri kastediyorum, şehrin
yerleşkesini kastediyorum- yapıyor mu bu yol? Yoksa, Eskişehir
şehrinde olduğu gibi şehre teğet mi gidiyor? Bu
sorularımın cevaplandırılmasını istirham ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akcan.
Sayın
Köse...
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Sorum Ulaştırma Bakanına.
Sivil
Havacılık Genel Müdürünün otel masraflarının özel sektörce
karşılanması nedeniyle soruşturma açtınız, ama,
bu arada kendisine plaket de verdiniz. Açtığınız
soruşturmanın gerçekte objektif olacağına inanıyor
musunuz?
İkinci
sorum: Adana’dan kalkıp Bağdat’ta düşen Moldova
uçağının mali sorumluluk sigortası var mıydı?
Sigortayı üstlenen şirketin adı ne? Bu uçağın kara
kutusu çözümlendi mi?
Üçüncü sorum:
Adıyaman’a uçak seferlerinin artırılmasını
düşünüyor musunuz? Fiyat biletlerinde bir düşme… Ayrıca, ILS
sistemi var mı yok mu, bunu düşünüyor musunuz?
Adalet
Bakanına olan dördüncü sorum şu: Adıyaman Adliye Sarayı çok
eski ve yetersizdir. Yeni bir adliye sarayı için çalışmanız
var mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Köse.
Sayın
Çalış…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Adalet Bakanım, Başbakanın ifadesiyle
basına yansıyan, PKK teröristlerine yönelik “ailenin yanına dön”
af çalışması hangi aşamadadır? Türk Silahlı
Kuvvetleri bu çalışmanın neresindedir?
Sayın
Ulaştırma Bakanıma: Karaman-Kırobası-Mersin-Mara
yolunu kara yolları ağına almayı düşüyor musunuz?
Sayın
Korkmaz, Sayın Bal ve Sayın Kalaycı’nın
sorularını soruyorum: Akşehir-Yalvaç devlet kara yolunu ne zaman
tamamlayacaksınız?
Telekom’un
özelleştirilmesiyle devletimizin gelirinde, istihdamında,
yatırımlarındaki artış nedir? Grev süresince 25 bin
işçiye ücret ödenmemesi yasal mıdır? Firmanın kârı
nedir? Kurumlar vergisinin yüzde 30’dan 20’ye indirilmesiyle firmanın
yıllık ve yirmi yıllık kazancı nedir?
Bir diğer
sorum: Adliye ve icra dairelerinin paralarını Merkez
Bankasının temsilcisi olan Ziraat Bankası yerine Akbanka
yatırma niye tercih edilmiştir? Bundan dolayı tercih nedeni
nedir? Paranın miktarı nedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çalış.
Süremiz
bitmiştir.
Şimdi cevap
işlemine geçiyoruz.
Önce Sayın
Mehmet Ali Şahin cevap verecektir.
Buyurunuz.
Süreniz yedi
buçuk dakika.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, çok
teşekkür ederim. Önce Sayın Kaplan’ın sorusundan
başlıyorum.
Sayın
Kaplan, “Hâkim ve savcıların uzmanlaşması için projeniz var
mı?” diye bir soru yönelttiler.
Değerli
arkadaşlarım, biliyorsunuz, hukuk fakültelerimiz standart bir
eğitim vermektedir. Hukuk fakültelerinde eğitim gören gençlerimiz
uzmanlık alanlarına göre bir eğitime tabi tutulamamaktadır.
Hâkim ve savcılarımızı mesleğe nasıl
aldığımızı da biliyorsunuz. Ancak, hâkim ve savcı
görevine başladıktan sonra, Adalet Bakanlığımız
Eğitim Daire Başkanlığı ve tabii ki Adalet
Akademisiyle de iş birliği yapmak suretiyle, hâkim ve
savcılarımızın hizmet içi eğitimine önem vermektedir.
Biz çokça hâkim ve savcımızı da yurt dışına
belirli sürelerle, bilgilerini ve görgülerini artırmaları için
gönderebiliyoruz. Özellikle yabancı dil eğitimine, öğrenimine de
önem veriyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde de mahkeme
kararlarının Türkiye’deki kararlara olumlu etki yapmasını
sağlamak için, hâkim ve savcılarımızın eğitim
yapmalarını, inceleme yapmalarını sağlamak için bir
seri program uygulamaya devam ediyoruz.
Bunun
dışında, Sayın Kaplan’ın Cizre Adliye Sarayı’yla
ilgili bir sorusu oldu. Cizre Adliyesi’nin inşaatı geçtiğimiz
ay, Kasım 2007’de başladı, 2009 yılı içerisinde de
bitirmeyi planlıyoruz.
Ayrıca, bir
tespitiniz oldu, “Ankara’da Anayasa Mahkemesi için gerçekten görkemli bir bina
bitmek üzere.” dediniz. Doğrudur, Anayasa Mahkemesine
yakışır bir fiziki mekân, inşallah yakın bir zamanda
hizmete açılacaktır ve tabii Danıştayın şu anda
hizmet gördüğü binanın Danıştayın konumuna uygun
olmadığını ifade ederek, “Acaba bu konuda Hükûmet olarak ne
düşünüyorsunuz?” diye sordunuz. Hemen şunu ifade edeyim, daha önce
bir soru üzerine de bunu açıkladığımı hatırlıyorum,
ama bir kez daha tekrarlayayım: Eskişehir Yolu üzerinde
Danıştay Başkanlığımıza 63 dönümlük bir arsa
tahsis edilmiştir ve buraya yapılacak olan Danıştay
binası için de, proje çalışmalarında kullanılmak üzere, 2008 yılı
bütçesine 2 milyon YTL, yani 2 trilyonluk bir ödenek
ayrılmıştır. Biraz sonra bunu da oylamış
olacağız. Yani, Danıştaya yeni bina yapılma süreci
başlamıştır.
İlerleme
Raporu’yla ilgili bir değerlendirmeniz oldu Sayın Kaplan.
İlerleme Raporu’nun yirmi üçüncü faslıyla ilgili, yargı ve temel
haklarla ilgili bölüm önümde. Doğrusu, burada, sadece, bir süre önce
burada yasalaştırdığımız Hâkimler ve
Savcılar Kanunu’yla ilgili bir değerlendirme var ve
Danıştay ve Yargıtayı temsilen de mülakat komisyonunda üye
bulunmasıyla ilgili bir değerlendirme var. Zaten onu da,
biliyorsunuz, yerine getirmiştik. “Genel olarak yargı alanında
bir miktar ilerlemeden bahsetmek mümkündür.” diye başlıyor. Tabii, bu
alanda yapılması gereken çokça iş olduğunu Adalet Bakanlığı
olarak biliyoruz. Zaten o konuda da çalışmalarımız büyük
bir hızla devam ediyor.
Sayın Öztürk
“Adalet hizmetlerini hızlandırmak için ne yapıyorsunuz?”
dediler. Biraz önce kürsüde de ifade etmiştim; bilişim
teknolojisinden yararlanma konusunda oldukça başarılıyız.
Bu, tabii ki yargı sürecini oldukça kısaltmaktadır, ama bu kâfi
değildir. Mutlaka hâkim ve savcı açığımızı
da bizim kapatmamız gerekiyor. Ancak, bir yılda
alacağımız hâkim ve savcı sayımız, maalesef,
sınırlıdır. Çünkü, Adalet Akademimiz ancak 500 veya 600
adayımızın eğitimine müsaittir. O nedenle, bir hâkim ve
savcı adayımızın adaylığının kabulünden
kura çekimine kadar aşağı yukarı iki-iki buçuk
yıllık bir zaman geçiyor. Bütün bunları göz önünde bulundurarak,
hâkim ve savcı açığımızı bir an önce kapatmak
istiyoruz. Nitekim, son yaptığımız yasal düzenlemede de,
şartlarını taşıyan, belirli sınavlardan geçerek
başarılı olan avukat arkadaşlarımızdan da
hâkimlik ve savcılık mesleğine geçiş imkânını
sağlayan bir düzenleme yapmıştık.
Sayın
Aydoğan, kişisel diyebileceğim, tanımlayabileceğim bir
soru yönelttiler. Benden önceki dönemde Adalet Bakanlığı
görevini de kısa bir süre yapmış olan ve gerçekten, Türk
yargısına yıllarca hizmet etmiş olan ve şimdi de
Adalet Bakanlığı Müsteşarı olarak görev yapan
Sayın Kasırga’yla ilgili söylediklerinizi şu Parlamentonun
mehabetine yakıştıramadığımı ifade etmek
istiyorum. O nedenle sorunuza cevap veremeyeceğim.
BAŞKAN –
Sayın Şahin…
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN –
Sayın Yıldırım’a süre kalmayacak.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Öyle mi efendim?
BAŞKAN –
Evet efendim.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bana “yedi buçuk” dediniz de. Doldu
mu yedi buçuk dakika?
BAŞKAN –
Pardon, yanlış söyledim. Toplam yedi buçuk dakika bakanlara
ayrılmıştı.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Daha sürem var mı?
BAŞKAN –
Süreniz maalesef fazlasıyla doldu.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bitti mi efendim?
BAŞKAN –
Bitti.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Özür dilerim efendim. Ben, sadece
bana yedi buçuk dakika ayırdığınızı
zannetmiştim.
BAŞKAN –
Yok, hepsi on beş dakikaydı Sayın Bakan.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Keşke “üç buçuk dakika”
deseydiniz bana, ben üç buçuk dakikada bitirirdim.
BAŞKAN –
Pardon… Kusura bakmayınız…
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Çalış’ın
sorusuna da yazılı cevap vereyim efendim.
Çok teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
Yıldırım…
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, bir buçuk dakika süre kaldı, ama kısa kısa…
PTT’nin
özelleştirilip özelleştirilmeyeceği soruldu. PTT 2008’de
özelleştirme kapsamında değil. Ancak, posta sektörünün
serbestleştirilmesine yönelik yeniden yasal düzenleme, ilgili yeni PTT
yasası Parlamentonun gündemine gelecek.
PTT, son
yıllarda yaptığı çalışmalarla, zarar ederken, 230
trilyon kâr eden kuruluş hâline gelmiştir.
Diğer bir
soru Malatya Havaalanı pisti: Tabii ki, amacımız
havaalanını kapatmadan pistin tamir ve bakımını
yapmaktır. Bunun için de önce paralel taksi yolu yapacağız,
ondan sonra havaalanı pistini bakıma alacağız.
Adıyaman
Havaalanı’na teknik olarak ILS koyma imkânımız yoktur.
Devlet
Demiryolları birçok vilayetimizde lojistik köyler kuruyor. Bunun bir
tanesini Samsun’da, Kayseri’de, Eskişehir’de, İzmit’te,
İstanbul’da, Balıkesir’de, Erzurum’da, Mersin’de, Uşak’ta,
Konya’da, Denizli’de hâlen bu lojistik projeleri devam ediyor ve Demir
Yolları arsa ve arazilerinin şehrin belediyeleriyle birlikte, kentsel
dönüşümle şehre kazandırılması yönünde de
müşterek çalışmalara devam edilmektedir.
Bir başka
soru: Gaziantep-Şanlıurfa yolu, 2007 yılında, Nizip-Birecik
arası hariç, trafiğe açıldı. Nizip-Birecik
arasını da 2008 yılında bitirip, trafiğe açmayı
amaçlıyoruz.
Araç muayene
istasyonuyla ilgili: Özel sektöre devri konusunda yargı süreci
tamamlanmış ve idarenin lehine karar verilmiş, ondan sonra da
devir işlemleri devam etmektedir. Bu işletmeci hangi alt
işletmecilerle çalışacağına kendi karar verecektir. İdare
olarak bizim bu konuda bir dahlimiz söz konusu değildir.
Mersin yöresine
havaalanı için geçmişte bir yer belirlenmiş, ancak zemin çok
bozuk olduğu, karstik boşlukların çok fazla olması
nedeniyle uygun görülmediğinden yeni yer tespit
çalışmalarımız devam etmektedir.
Bundan sonraki
sorulara da, izninizle Sayın Başkanım, yazılı olarak
cevap vermek istiyorum.
Arz ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.
Şimdi
sırasıyla on ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza
sunacağım:
Adalet
Bakanlığının 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
08- ADALET BAKANLIĞI
1.– Adalet Bakanlığı 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 639.610.200
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 3.291.900
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 2.205.024.900
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 2.847.927.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet
Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Adalet
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– Adalet Bakanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Adalet
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 1.783.914.994,31
- Toplam Harcama : 1.948.264.761,59
- Ödenek Dışı Harcama : 246.387.536,74
- İptal Edilen Ödenek : 82.037.769,46
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Danıştay
Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
05 - DANIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.– Danıştay Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L
İ
Kodu Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 5.135.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 34.698.900
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 102.100
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 39.936.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay
Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Danıştay
Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Danıştay Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Danıştay
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 27.559.535,00
- Toplam Harcama : 25.417.902,85
- İptal Edilen Ödenek : 2.141.632,15
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay
Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.41 - CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ
İŞ YURTLARI KURUMU
1.– Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L
İ
Kodu Açıklama
(YTL)
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 713.503.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 713.503.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B – C E T V E L
İ
KOD Açıklama
(YTL)
01 Vergi
Gelirleri 64.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 223.150.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 375.643.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 45.260.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 5.297.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Alacaklardan
Tahsilat 608.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Ret ve
İadeler (-) 455.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 713.503.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.– Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri
İş Yurtları Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 1.037.550.000,00
- Toplam Harcama : 648.061.597,02
- İptal Edilen Ödenek : 389.488.402,98
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
YTL
- Bütçe tahmini : 580.760.000,00
- Yılı tahsilatı : 553.558.994,96
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.10 - TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI
1.– Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L
İ
Kod Açıklama (YTL)
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 8.757.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 8.757.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B – C E T V E L
İ
KOD Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 395.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 8.087.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 75.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 8.557.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet
Akademisi Başkanılığı 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 5.721.274,00
- Toplam Harcama : 2.524.647,70
- İptal Edilen Ödenek : 3.196.626,30
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
YTL
- Bütçe tahmini : 5.218.000,00
- Yılı tahsilatı : 3.291.953,62
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Yargıtay
Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
04- YARGITAY BAŞKANLIĞI
1.– Yargıtay Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L
İ
Kodu Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 11.529.600
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 35.924.400
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 47.454.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yargıtay
Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Yargıtay
Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Yargıtay Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Yargıtay
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 35.425.000,00
- Toplam Harcama : 34.791.486,72
- Ödenek Dışı Harcama : 80.000,00
- İptal Edilen Ödenek : 713.513,28
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yargıtay
Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Ulaştırma
Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
16- ULAŞTIRMA BAKANLIĞI
1.– Ulaştırma Bakanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L
İ
Kodu
Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 6.878.800
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 294.900
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 1.044.311.300
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.051.485.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ulaştırma
Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Ulaştırma
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Ulaştırma Bakanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Ulaştırma
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 540.180.750,00
- Toplam Harcama : 480.958.999,03
- Ödenek Dışı Harcama : 118.675,39
- İptal Edilen Ödenek : 59.340.426,36
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ulaştırma
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Karayolları
Genel Müdürlüğü 2008 Mali Yılı Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
14.91 - KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Karayolları Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L
İ
Kodu Açıklama
YTL
01 Genel Kamu
Hizmetleri 25.086.750
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 413.620
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 3.120.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 3.360.779.330
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 1.735.300
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 3.391.135.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Karayolları
Genel Müdürlüğü 2008 Mali Yılı Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Karayolları
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– Karayolları Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Karayolları
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 5.593.319.933,51
- Toplam Harcama : 5.496.565.553,57
- Ödenek Dışı Harcama : 3.160.626,80
- İptal Edilen Ödenek : 86.739.221,27
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 61.630.208,36
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Karayolları
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Telekomünikasyon
Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.02 - TELEKOMÜNİKASYON KURUMU
1.– Telekomünikasyon Kurumu 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L
İ
Kodu Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 145.860.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 31.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 995.387.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 1.172.247.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B – C E T V E L
İ
KOD Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 1.016.128.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 156.119.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.172.247.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Telekomünikasyon
Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Telekomünikasyon
Kurumu 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Telekomünikasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Telekomünikasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 882.746.062,00
- Toplam Harcama : 853.641.495,75
- İptal Edilen Ödenek : 29.104.566,25
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
YTL
- Bütçe tahmini : 709.546.062,00
- Yılı tahsilatı : 853.641.495,75
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Telekomünikasyon
Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Denizcilik
Müsteşarlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
16.81 -
DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI
1.– Denizcilik Müsteşarlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 5.312.800
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 608.800
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 60.112.800
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
07 Sağlık
Hizmetleri 158.600
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 66.193.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Denizcilik
Müsteşarlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Denizcilik
Müsteşarlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Denizcilik Müsteşarlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Denizcilik
Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 68.866.267,20
- Toplam Harcama : 41.955.378,70
- Ödenek Dışı Harcama : 607.598,33
- İptal Edilen Ödenek : 27.518.486,83
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 20.055.180,20
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Denizcilik
Müsteşarlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.49- SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 2.357,900
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 150.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 13.697.100
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 16.205.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B – C E T V E L
İ
KOD
Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 19.070.300
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 1.300.700
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 20.371.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Adalet
Bakanlığı, Danıştay Başkanlığı,
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı, Yargıtay
Başkanlığı, Ulaştırma Bakanlığı,
Karayolları Genel Müdürlüğü, Telekomünikasyon Kurumu, Denizcilik
Müsteşarlığı ve Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünün 2008 yılı bütçeleri ile 2006 yılı kesin
hesapları kabul edilmiştir. Memleketimize yararlı
olmasını diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.48
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.04
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf
COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
görüşmelerine devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı
ve Teklifleri (Devam)
1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426)
(S.Sayısı: 57) (Devam)
2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı:
58) (Devam)
J) MİLLÎ
SAVUNMA BAKANLIĞI
1.- Millî Savunma
Bakanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Millî Savunma
Bakanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
K) SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI
1.- Savunma Sanayii
Müsteşarlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Savunma Sanayii
Müsteşarlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
L) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1.- Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
M) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1.- Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
N) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
1.- Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
O) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT
İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
Ö) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU
1.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
P) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
R) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN –
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, on
üçüncü tur görüşmelere başlayacağız.
On üçüncü turda
Millî Savunma Bakanlığı, Savunma Sanayii
Müsteşarlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi
Genel Müdürlüğü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü bütçeleri yer
almaktadır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, tur üzerindeki
görüşmeler bittikten sonra on beş dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapılacaktır. Soru sorma işlemiyle ilgili
açıklamalar daha öncelerde yapıldığı için
tekrarlamıyorum. Soru sormak isteyen milletvekilleri, görüşmelerin
bitimine kadar yerlerinden soru için giriş yapabilirler.
Bilgilerinize
sunulur.
On üçüncü turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum: Demokratik Toplum Partisi Grubu adına,
Diyarbakır Milletvekili Sayın Aysel Tuğluk, Bitlis Milletvekili
Mehmet Nezir Karabaş; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ, Adana Milletvekili Tacidar
Seyhan, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sabahattin Çakmakoğlu, Sakarya
Milletvekili Münir Kutluata, Manisa Milletvekili Ahmet Orhan; Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak,
Çorum Milletvekili Murat Yıldırım, Kayseri Milletvekili Taner
Yıldız, Siirt Milletvekili Afif Demirkıran, Karabük Milletvekili
Cumhur Ünal, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen, Bursa Milletvekili Mehmet
Ocakden. Şahısları adına, Düzce Milletvekili Metin
Kaşıkoğlu, İzmir Milletvekili Kâmil Erdal Sipahi.
Şimdi,
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili
Sayın Aysel Tuğluk.
Sayın
Tuğluk, buyurunuz lütfen. (DTP sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi
buçuk dakikadır.
DTP GRUBU ADINA
AYSEL TUĞLUK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı bütçesi için DTP Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
“Savaş,
mızraklı trampetli bir bayram değildir. Onun manzarası
ölümdür, kandır.” der Tolstoy. Çelişkilerin her geçen gün
yoğunlaştığı, etnik ve dinsel
çatışmaların çılgınca yaşandığı
Orta Doğu’da, halklarımızın demokratik seçeneğinin
anlam ve değer bulması umudumu ifade ederek konuşmama
başlamak istiyorum.
21’inci
yüzyılın küresel dünyasında yayılmayı esas alan devlet
eksenli güvenlik yaklaşımı, yok edici savaşların en
stratejik unsurudur. Eğer değişim kaçınılmaz ise,
bunun yönü birey eksenli güvenlik yaklaşımı olacaktır.
Zira, hiçbir ülke savunma ve güvenliğini sadece silahlanarak
sağlayamaz. Özgürlükler ve haklar, demokratik sistem içinde bir hukuka
bağlanmadığı müddetçe, bileceğiz ki güvenlik riski
önce içeriden kaynaklanacaktır. Hâlen ekonomik ve toplumsal kriz
şartlarındayız. Bu koşullarda, genel güvenlik dışında
öz güvenlik daha çok önem kazanır. Sürekli gerginlik ve çatışma
durumu, toplumun sürdürülebilirliğini de tehlikeye atar. Toplumsal
gelişmeyi evrensel kriterlerde sürdürmek istiyorsanız, ekonomide
liberalleşmeyi, toplumsal alanda özgürleşmeyi, siyasette demokratikleşmeyi
gerçekleştirmelisiniz. Aksi hâlde, dünyanın en büyük ordusuna da
sahip olsanız, güvenliğinizi sağlayamazsınız.
Değerli
milletvekilleri, soğuk savaşın sona ermesiyle dünyanın daha
güvenilir bir yer olacağı beklentisi doğmuştu, ancak
silahlanma en üst seviyeye çıktı ve güvensizlik arttı. Silahlanmaya
hiçbir dönem bu kadar para harcanmamıştır. Türkiye, savunmaya
ayırdığı ciddi bir rakamla, bu ülkelerden bir tanesidir.
Herkes, bireylerden devletlere kadar, ekonomik gücünü daha fazla zorlayarak
silahlanıyor. Geçtiğimiz yıl silahlanmaya harcanan paranın
yaklaşık 3-4 trilyon dolar arasında olduğu iddia ediliyor.
Bunun yarısını küresel dünyanın imparatorluk gücü olan
Amerika Birleşik Devletleri harcıyor hem de yanı
başımızda. Hepiniz tanıksınız, Iraklı
çocuklar artık büyüyemiyor.
Değerli
milletvekilleri, bu rakamların ne anlama geldiğine dair hepinize
kısa bilgiler sunmak istiyorum: Binlerce insanın ölümüne neden olan
silahlanma ve peşi sıra gelişen saldırılara bu kadar
para harcanırken, açlık, yoksulluk, küresel ısınma gibi
sorunlarla boğuşan dünyamız hayatta kalma mücadelesine kaynak
bulamıyor. Örneğin, 10 milyar dolar bulunamadığı için
her yıl 2 milyon çocuk ishalden ölüyor. Silahlanmaya trilyon dolarlar
aktaran gelişmiş ülkeler her beş saniyede bir çocuğun
açlıktan ölmesine göz yumuyor ki, ülkemizde ne yazık ki,
açlıktan ölen çocuklar var. 21’inci yüzyılın en büyük
ayıbı, bir yılda açlık yüzünden ölen 6 milyon, tekrar
ediyorum, 6 milyon çocuktur.
ABD ve
Birleşmiş Milletler ülkeleri her yıl silahlanmaya 3-4 trilyon
dolar harcarken, dünya gıda programına yaptıkları
bağış sadece toplamda 200 milyon dolardır. 1 milyar
kişinin okuma yazma bilmediği ve 100 milyon çocuğun okula
gitmediği dikkate alındığında, silahlanmaya ayrılan
günlük harcamanın yüzde 1’i ile dünyada okulsuz çocuk kalmayacaktır.
Dikkatinizi çekmek isterim, ülkemiz de bu istatistikler içindedir ve
silahlanmaya ayırdığı bütçe ile bu sorumsuzluğu
maalesef paylaşmaktadır.
Diyarbakır’da
Bağlar’da bunca onur kırıcı yoksulluk
yaşanıyorsa, bileceğiz ki, bu
yaşadığımız o korkunç çatışmalar ve buna
harcadığımız para ile ilgilidir.
Değerli
milletvekilleri, eğitime ayırdığımız bütçe
komiktir. Eğitime ayrılan bütçe ile savunmaya ayrılan bütçe
arasındaki fark ise daha da komiktir. Bu dengesizlik sürdüğü müddetçe
eğitim seviyesi yüksek sivil bir toplum yaratılamayacaktır.
Toplumsal
değişim yasalarla sağlanamaz. Önce zihniyeti
değiştirmek durumundasınız. Bu bütçeyi hazırlayan
zihniyet, değil sivil toplum, olsa olsa otoriter, militer bir toplum
yaratır ki, hâlen bunun çok ciddi sıkıntılarını
ve sancılarını yaşamaktayız.
Eğitim,
sağlık ve altyapı yatırımları harcamalarında
dünya ortalamasının altında olan ülkemiz, silahlanma konusunda
dünyada en çok harcama yapan yirmi ülke arasındadır. Hükûmetin askerî
amaçlı harcamalara ayırdığı devasa bütçesiyle,
eğitim, sağlık, çevre ve altyapı yatırımları
için bütçenin karşılaştırılamayacak oranlarda
olduğu bilinmektedir.
Aslında
Türkiye'nin savunmaya ayırdığı kaynaklar bütçeyle de
sınırlı değildir. Savunma Sanayii Destekleme Fonu, Türk
Silahlı Kuvvetlerini Geliştirme Vakfı, dış krediler ve
dış yatırımların yanı sıra, hibe
şeklinde Türkiye'ye aktarılan silahlar da savunmanın
kaynakları olarak düşünülebilir.
Hâlen özel
statüsü süren ve bazı savunma projelerini finanse eden Savunma Sanayii
Destekleme Fonu’nun alkol, tütün ve lüks eşya tüketiminden yapılan
kesintilerle her yıl milyonlarca dolar para
topladığını ve bu fonla silah alımlarının
sürdüğünü de biliyoruz.
Ordunun iktisadi
girişimlerinin denetlenebilir bir çerçeveye oturtulmasından bu Meclis
ısrarcı olmalıdır. Bu çerçevede OYAK’ın
bankacılık, sigortacılık, otomotiv ve diğer finansal
sektörlerdeki iştirakleriyle, ordunun temel girdilerini oluşturan
hibe, dış kredi borçları ve benzer hesaplarında şeffaf
ve denetlenebilir olmasını istemek yükümlülüğünde
olduğumuzu düşünüyorum.
Tüm bu
bilgilerimizle şöyle bir sonuca varabiliriz: Türkiye'de en büyük
sermayelerden biri ordudur. Ve ordu, neredeyse her şeyiyle özerk bir
devasa sermayeye sahip olduğu müddetçe, siyasette en etkili güç olarak var
olmayı sürdürecektir. Ve siyaset, silahın ve paranın
birleştiği bu güç, bu sınıf karşısında asla
muktedir olamayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, adına “düşük yoğunluklu savaş” da denilen
çatışmaların halklarımıza ekonomik
faturasının 400 milyar dolar olduğundan söz ediliyor.
Dikkatinizi çekiyorum, 400 milyar dolar… Hâlen bu çatışmalara
harcanan paranın faizini dahi bitirmemişken, bu kez de
sınır ötesi çatışmalardan, operasyonlardan söz ediliyor,
ancak, inisiyatifin yeniden orduya havale edilmiş olması bile
kaçınılmaz sonu değiştirmeyecektir. Nedir bu
kaçınılmaz son? Kürt sorununa demokratik çözümün zamanı ve
koşullarında olduğumuz gerçeğidir. Voltaire’in dediği
gibi “Hiçbir ordu, zamanı gelmiş bir düşünceye karşı
duramaz.” Otuz yıllık çatışmaların öğretisi,
deneyimi ve kararı, sınır ötesi operasyon olmamalıydı.
Kürt sorunu
güvenlikle ilgili bir sorun değildir. Aksine, sorunun çözümsüz
bırakılması bizleri çok ciddi güvenlik riskiyle karşı
karşıya bırakmaktadır. Devlet kendi savunmasını,
güvenlik tedbirlerini, belirlediği tehditlere karşı elbette ki
alacaktır, bunları tartışmıyoruz -ki, Türkiye, Avrupa
güvenlik politikaları içinde önemli bir unsur olarak
değerlendirilmektedir- bunun yanında, Türkiye kendi özerk güvenlik
politikalarını üretmeyi de sürdürecektir; ancak, sosyal, siyasal ve
ekonomik boyutu olan bir sorunla karşı karşıyayız.
Sorunu sadece güvenlik yaklaşımıyla ele almak hepimize
kaybettirmiştir ve hâlen de kaybettirmeye devam etmektedir. Kürt
sorununda, sınır ötesi operasyon kararı stratejik bir
yanlıştır; hatta, iddia ediyorum, Türkiye, Kuzey Irak’a
çekilerek, hızla bir kaosa ve bir parçalanma sürecine sürülmek
istenmektedir. Uluslararası güçlerin bölgedeki çıkarlarına
ülkemizi kurban etmeyelim. Orada bir ulus devlet kuracaklar, çünkü
orduları var, çünkü destekçileri var, çünkü çıkarları var ve
hiçbir güç bunları durduramayacak.
Bu kaostan zarar
görmemek için tek bir seçeneğimiz var değerli arkadaşlar, o da,
demokratik anlayışla kendi Kürt sorunumuzu çözmektir. İdeolojik
yaklaşımlar ve sadece güvenlik stratejileriyle bu ülkenin
savunmasını sağlayamayız. Askerî ve milliyetçi
yaklaşımlar bu ülkeye bir şey kazandırmaz. Medyada,
siyasette, hatta reklamlarda bile milliyetçilik
kışkırtılıyor. Milliyetçilik işlenirse
karşıt milliyetçilik de doğal olarak artar ve iki
milliyetçiliğin çatışma ihtimali şu an için en büyük
potansiyel tehlikedir.
Değerli
milletvekilleri, Meclis kürsüsünden uyarmayı bir görev biliyorum.
Milliyetçi yönlendirmeler ve çatışmalar yayılırsa bu ülke
Kürt’ü kaybedecektir. Kürt’ü kaybetmek, Türk’ü kaybetmek demektir.
NURETTİN
AKMAN (Çankırı) - PKK’yı kaybedelim önce.
AYSEL TUĞLUK
(Devamla) – Ziya Gökalp’in dediği gibi: “Kürt Türksüz, Türk de Kürtsüz
olmaz.” Halklarımızın demokratik duruşunu ve
birlikteliğini özgürce oluşturma kültürünü mutlaka
sağlamalıyız. Bunun yolu, çatışmalar ve operasyonlar
değil, Kürtlerle yeniden stratejik ortaklık, stratejik ittifak
yapılmasıdır.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Millet kendi ulusuyla ortaklık kurar mı ya?
AYSEL TUĞLUK
(Devamla) – Mustafa Kemal de bunları yapmıştır. Mustafa
Kemal, Kurtuluş Savaşı’nı kazanmak için Kürtlerle eşit
şartlarla gidiyor, eşit şartlarla Kürtler ile diyaloğa
geçiyor ve Kürtlerle birliği sağlıyor. Şu, tarihsel bir
gerçektir ki: Atatürkçülük denilen olgu, 20’nci yüzyılın en önemli
değişim projelerinden biridir. Mustafa Kemal, ulus devleti kursa da
cumhuriyetçi yönü daha ağır basmaktadır. Bu özüne hiçbir anlam
vermeksizin fetişçi bir Atatürkçülükle, cumhuriyetçilik de yapılamaz
demokratlık da yapılamaz. Rahmetli Ahmet Taner Kışlalı
tüm bu gerçekleri gördüğü için şöyle diyor: “Mustafa Kemal’in
heykelini pazara, fikirlerini mezara gönderdiler. Öyle şekilsel şeylerle,
her tarafa bayrak asmakla, Mustafa Kemal’in heykelini dikmekle Atatürkçülük
yapılmaz. Aslolan, onun yarım kalmış demokratik cumhuriyet
projesini çağcıl değerlerle tamamlamaktır. 1921-1924
yılları arasında yaşanan bu tarihsel birlikteliği
güncellemek hepimizin sorumluluğudur. Tarih, bu anlamda hepimizden çok
ciddi ve yapıcı adımlar bekliyor.”
Değerli
milletvekilleri, bilgi toplumu çağındayız. Gerekli bilgi gücü
olmadan en sıradan olgulara bile çözüm bulunamaz, hele ki silahlanmayla
hiç. Kürt sorunu, bu ülkenin bir iç sorunudur; ne ABD’nin sorunudur ne AB’nin
sorunudur, bizim sorunumuzdur. Toplumsal gerçekliğimize bağlı
olarak, demokratik birlik çözümü ve yaklaşımı için birlikte
çabalamalıyız. El yordamıyla bir çözüm değil,
uluslararası güçlere bırakarak değil, alışageldik
yöntemlerle değil, akılla ve yaratıcı siyasetle çözümü
aramalıyız. Eğer bir çözüm aranıyorsa, bir toplumsal
barış sağlanacaksa, cumhuriyet demokratikleşecekse birlikte
özverilerde bulunmalıyız.
Sayın
Başbakan, sürekli Goethe’nin bir sözünü yüzümüze bakmadan bizlere
tekrarlıyor, “Çözümde görev almayanlar problemin bir parçası
olurlar.” diyor. Bir başına doğru bu söze cevaben diyorum ki:
Çözümünüz nerede Sayın Başbakan? Tezkere bir çözüm müdür?
Pişmanlık Yasası bir çözüm müdür? Savunmaya 13 milyar YTL
ayırmak bir çözüm müdür? Bunlar çözüm diyorsanız, otuz
yıldır neden bu çatışmalar sürmektedir? Evet, değerli
milletvekilleri, şiddet, asla bir çözüm aracı değildir.
AHMET YENİ
(Samsun) – PKK’ya bir şey demeyecek misiniz, PKK’ya?
AHMET TÜRK
(Mardin) – Dinlemesini bil, terbiyesizlik etme!
AYSEL TUĞLUK
(Devamla) – Bunun zemini ve gerekçelerini ortadan kaldırmalıyız,
aksi hâlde geleceğimizi güvence altına alamayız. Günümüz
dünyasında, toplumsal güvenlik, artık sadece dıştan
bozulmamaktadır. Ülkemizde çatışmaların yol
açtığı açlık, işsizlik, yoksulluk, göç gibi sorunlar
temel güvenlik nedenlerini de beraberinde getirmektedir. Tam burada
Balzac’ın bir sözünü hatırlatmalıyım: ”Yoksulluğun
hüküm sürdüğü yerde ne utanma kalır ne suç ne namus ne de ruh.”
İnsanlarımıza bunları reva görmemeliyiz. Silahlanarak,
sadece ölüm ve yoksulluk trajedilerimizi artırabiliriz. Bu sosyal
dramı, ne orduyla ne de teknolojik silahlarla önleyemeyiz. Çok yönlü,
demokratik ve anayasal reformlarla ortak tarihimizi yazmaya yeniden
başlayabiliriz.
Değerli
milletvekilleri, devlet odaklı ve güvenliğe dayalı
bakış açısı sivil toplum, hukuk, ekonomik güç ve
yaratıcı siyaset geliştirmez. Zaten küreselciliğin ekonomik
karakteri eski ulus devlet alışkanlıklarını da
kaldırmaz.
Esas savunma
mekanizması sanat, bilim, teknik ve eğitimle oluşturulabilir.
Daha az askerî gelişme, daha çok ekonomik, sosyal, demokratik destekle
sarsılmaz bir sivil toplumsal savunma gücü oluşturabiliriz.
Bilmeliyiz ki, kamusal dayanışmamız çözülürse savunma da kalmaz,
güvenlik de kalmaz.
Bu sebeple,
profesyonel ordu çalışmalarına bir an önce başlamak,
zorunlu askerlik süresini kısaltarak vicdani ret hakkını
tanımak, savunma bütçesinden yapılan harcamaları
şeffaflaştırmak ve denetime açmak ile savunmaya daha adil bir
bütçe payı oluşturmak gerektiğine inanıyoruz. Neden mi?
Çünkü, 1 adet kaleşnikof silahı ile 300 çocuğu körlükten
kurtaracak A vitamini alınabilir. 10 milyon mermiye harcanan para ile 6
ölümcül hastalığa karşı 5 milyon çocuğumuzu koruyacak
kadar aşı, ilaç alınabilir. 1 adet uçağa harcanan para ile
3,5 milyon çocuğun dört yıllık öğrenim olanağı
karşılanabilir. 23 adet F16 uçağına harcanan para ile 1,5
milyon insana on yıl yetecek yiyecek sağlanabilir. 1 uçak gemisine
harcanan para ile Diyarbakır’daki 400 bin insanımızı
açlıktan kurtarabiliriz. Savunma bütçesini azaltmak için bunlar yeterli
sebepler değil midir?
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; rasyonel ve adil bir çözüm için
Meclis zeminine ve demokratik siyasete inanıyoruz. Birlikte
yaşamayı başaracak kadar kardeşiz. Birbirimizi anlamak için
daha çok empatiye ve daha çok diyaloğa ihtiyacımız var. Çünkü
barış, ülkemizin hâlen gerçeğe dönüşmeyi bekleyen ortak
düşüdür. Unutmamalıyız ki, gerçek kahramanlar savaşanlar
değil, savaşanlar karşısında gururla, yüreklice
barışı savunanlardır.
Bu
düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Tuğluk.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Mehmet Nezir
Karabaş.
Buyurun
Sayın Karabaş. (DTP sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi buçuk
dakikadır.
DTP GRUBU ADINA
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının
bütçesi üzerinde Demokratik Toplum Partisinin düşüncelerini ifade etmek
üzere söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlarken
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, yüzyılı aşkın
bir süredir dünyada ülkeler, devletler arasında yaşanan
sıkıntılar, sorunlar, çatışmalar ve
savaşların en büyük nedenlerinden biri enerjidir. Bugün, ABD’nin
Afganistan’a ve Irak’a müdahalesinin, İran’ı ve Suriye’yi tehdit
etmesinin nedenlerinden biri de terörizm değil, yine enerji sorunudur.
Hepinizin bildiği gibi enerji, hem elde edilmesi zor hem tükenmeyen
kaynaklardan oluşmuyor. Onun için bugün dünyada, başta ABD gibi
dünyanın hâkimi olan güç olmak üzere, Avrupa ve sanayileşmiş,
sanayileşmeyi sürdürmeyi hedeflemiş tüm devletlerin en önemli
projelerinden ve önlerine koyduğu en önemli çalışmalarından
biri enerji sorunudur. Ancak, Türkiye’ye baktığımızda,
enerji sorunu, özellikle sanayileşme kararı verildikten ve 80’den
sonra dışa dönük, ihracata dönük sanayileşmeyle birlikte sürekli
ihtiyacı artmış, ancak bugüne kadarki hükûmetler, enerji
sorununa stratejik bakma, ulusal bir politika geliştirme yerine, her biri
kendisine göre, o sürece uygun ve geçici çözümlerle bu sorunu bugüne kadar
getirmişlerdir. Enerji sorununu, ulusal bir bakışla,
uluslararası ilişkileri de, enerjiye ulaşımı da
dikkate alarak kendi kaynaklarını hem verimli hem de doğaya,
topluma, çevreye zarar vermeyecek bir enerjiyi geliştirme yerine, Türkiye
hükûmetleri, bugüne kadar, enerjiyi özelleştirerek bu yükü
sırtlarından atmaya çalışmışlardır. Ancak,
bir dönem tüm yasal engellere rağmen, 2001’de de çıkarılan EPDK
Yasası’na rağmen, özelleştirme istenen ve beklenen şekilde
gitmemiştir. Diğer birçok alanda olduğu gibi, devletin bu
konuda, hem bir düzen kurma hem yasal bir altyapı oluşturma hem de
enerjinin üretimini, dağıtımını, ulaşımını
sağlayacak mekanizmaları oluşturmadan başlanan bu özelleştirme,
bir şekilde, en fazla gelir getirecek, kısa sürede en fazla kâr
getirecek bir yönteme itmiştir iş adamlarını. Nitekim,
bugüne kadar özelleştirme adı altında yapılan enerji
yatırımlarına baktığımız zaman, neredeyse
çoğunluğu, hatta neredeyse bütününe yakını doğal gaz
çevrim santralleridir. Çünkü doğal gaz çevrim santralleri hem
kurulması hem üretime geçip getiri elde etmesi en kısa olan enerji
üretme yöntemidir. Bugün, Türkiye’nin enerji kaynaklarına baktığımız
zaman TÜİK’in 2006 verilerine göre şöyle bir dağılım
vardır: Hidroelektrik yüzde 22,12; jeotermal, LPG ve nafta 1,4; doğal
gaz 46,74; fuel oil 2,98; linyit 18,05; motorin binde 3; taş kömürü 8,58
ve rüzgâr binde 10’dur.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, sanayileşen, sürekli gelişen ve
yıllık ihtiyacı her yıl yüzde 7-8 artan Türkiye gibi bir
ülkenin elbette doğal gaz, petrol ve diğer bazı enerji
kaynaklarını, enerji türlerini ithal etmeden ihtiyaçlarını
karşılaması mümkün değil. Ancak, bu kadar stratejik olan,
uluslararası savaşların ve uluslararası bölüşümün en
önemli nedenlerinden biri olan enerjide, öz kaynaklarını,
yenilenebilir kaynaklarını ve bu ülkenin, Türkiye’nin
coğrafyasını, doğasını ve bizim
çocuklarımızın geleceğini de garanti altına alan bir
politika geliştirmek gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, hepinizin bildiği gibi 2006’da şöyle bir
sorun yaşadık: Özelleştirme adı altında elektrik
santralleri kurup işleten ve devlete alım garantisiyle satan
şirketler, firmalar, doğal gazın fiyatının,
maliyetinin artmasını gerekçe göstererek şalterleri indirdiler
ve bir anda on üç ilde birden elektrikler kesildi. Devlet, Hükûmet bir ay
sonra, önce yüzde 29’u aşan, ardından da 2007 için bir zam
yaptıktan sonra bunu sağladı. Şimdi, bizler, ülkedeki
sanayicinin, yatırımcının, ticaret adamının belli
alanlarda verimli kullanılabilecek, işletilebilecek, hayata
geçirilebilecek yatırımları yapmasına karşı
değiliz. Devletin, bu konuda, özel sektörle, hatta, yabancı sermaye
ve uluslararası şirketlerle doğru tarzda yapacağı ve
ülkenin enerji ihtiyaçlarına, uzun vadeli ihtiyaçlarına cevap verecek
yatırımlara karşı değiliz. Ancak, hükûmetlerin o
andaki ilişkiler ve bazı çevrelere çıkar sağlama
amaçlı elektrik enerji özelleştirmeleri, geçmişte de
görüldüğü gibi çok büyük sıkıntılara neden oldu. Nitekim,
Türkiye’de birçok alanda yolsuzluk, suistimal yaşanmaktadır. Ancak,
yıllardır elektrikte, enerjide yaşanan suistimal ne Türkiye’de
ne de dünyanın hiçbir yerinde yaşanmayacak boyutlara
varmıştır.
Değerli
milletvekilleri, yasal altyapısını, zeminini oluşturmadan,
elektriğin özel sektör tarafından kolaylıkla kullanılabilme
koşullarını yaratmadan yapılan sözleşmeler ve
özelleştirmeler, geçmişte de bugün de yarın da hem hükûmetlerin
hem de Türkiye devletinin başını ağrıtacaktır.
Nitekim, enerji sözleşmeleriyle özelleştirilen şirketlerin
açtıkları takip davasında 2006 ve 2007 yılında 235
milyon YTL harcanmış, ancak ÇEAŞ ve Kepez’in ortakları
olduğunu iddia eden uluslararası üç şirketin Türkiye aleyhine
açtığı ve devam eden parasal miktar 18 milyar doları aşmış
durumdadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği 2010
yılında elektrik üretiminin yüzde 22’sini ve tüketiminin yüzde
12’sini yenilenebilir kaynaklardan karşılama hedefini
karşısına koşmuştur. Yine 2020 yılına kadar
elektrikte yüzde 20 tasarrufa gitme gibi bir hedef koymuştur. Kaldı
ki Avrupa Birliğinin elektrik ihtiyacı Türkiye ile
kıyaslanamayacak kadar azdır. Yani birçok ülkede genelde yüzde 1-2
civarındadır, birçok ülkede bu sıfıra yakındır.
Çünkü Avrupa sanayileşmesini tamamlamış, sanayide ve diğer
alanda enerjiyi verimli şekilde kullanabilecek mekanizmaları
oluşturmuştur. Ancak Türkiye’ye baktığımız zaman,
bu kadar önemli olan, stratejik olan, Türkiye’yi -geçen yıllarda gördüğümüz
gibi bir doğal gaz krizi- iki ülke arasında bir kriz
yaşandığı zaman zora sokan elektrik konusunda Türkiye ciddi
bir yatırım yapmış değil.
Şimdi,
Türkiye’de Elektrik Mühendisleri Odasının, bu konuda çeşitli
çevre ve uzmanların yaptıkları çalışmalarda şöyle
bir şey ortaya çıkıyor: Türkiye’de, kısa bir sürede, iyi
bir çalışmayla, elektrik ve enerji tüketmede yüzde 20 verim
sağlama koşulları vardır.
Yine, elektrik
dağıtım ve iletim hatlarının yeniden
onarılması ve çağdaş bir şekilde düzenlenmesiyle yüzde
20 civarında bir elektrik kaybı engellenecektir.
Şimdi,
Türkiye’nin yapması gereken birinci öncelik, enerji kaybını,
enerji kaçağını engellemektir; ikinci öncelik ise,
elektriği verimli şekilde kullanmak, sanayiyi de, elektriği en
az miktarda kullanacak şekilde dizayn etmek, düzenlemektir.
Değerli
milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, geçen aylarda bir yasa
çıkardık, Nükleer Enerji Yasası. Hem bu Yasa’yı
çıkaran, destek veren Hükûmet hem de muhalefet partileri, bu Yasa’nın
özüne karşı çıkmadı, Yasa’nın şu maddesine
karşı çıktı, şunun böyle olmasına karşı
çıktı. Ancak, bizler, nükleer enerjinin tüm dünya için bir felaket
olduğunu, gelişmiş ülkelerin bunu gündeminden
çıkardığını söylüyoruz. Mesele hep şuna
dayanılıyor: Nükleer enerji konusu tartışılırken,
AK Partiden bir milletvekili arkadaşımız şu belgeyi çıkarıp
okudu: “Otuz ülkenin üzerinde elektrik santralleri var ve şu anda
işletmeye açılmak üzere, yapımda olan otuz tane santral var.”
dedi, doğrudur.
İlk nükleer
enerjiyi kuran ve geliştiren, elbette sanayide gelişmiş olan
ABD, Rusya ve Avrupa Birliği ülkeleridir. Ancak şu anda şu
belgeye baktığımız zaman, nükleer enerjiyi gündemine alan,
yeniden nükleer enerji santrali kurma çalışması olan hiçbir ülke
yoktur. Birçok ülke de, şimdiye kadar birçok santralini tasfiye
etmiş, diğerlerini de en kısa sürede tasfiye etme çabası
içindedir.
Değerli
milletvekillerine şunu sormak istiyorum: Peki, bizler her oturup
kalktığımızda, işte ABD’yle ilgili, Avrupa
Birliğiyle ilgili, diğer ülkelerle ilgili, Türkiye’ye dost
olmadıklarını, Türkiye’nin altını oymaya
çalıştıklarını söylüyoruz. Bu kadar verimli olan, bu
kadar doğa dostu olan, bu kadar kısa sürede kurulup gelir elde edilen
bir enerji yatırımını Avrupa ülkeleri, Asya’dan, Rusya
üzerinden, İran’dan, birçok ülkeden doğal gaz, petrol ihraç edip
neden onu Türkiye’ye satıyorlar, onu sormak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, aslında, her nükleer enerji isteminin ve bugüne kadar
nükleer enerji yatırımı yapan her devletin esas hedefi nükleer
silahlanmaya yönelik bir hazırlık yapmaktır. Ancak, bizler
geçmişe baktığımız zaman, tarihe
baktığımız zaman, nükleer enerji yatırımı
yapan ve nükleer silahlanmayı da hedef olarak önüne koyan veya öyle bir
eğilim gösteren devletlerin hem komşularıyla hem de dünyayla
yaşadıkları sıkıntıyı biliyoruz;
Hindistan’dan tutun, Pakistan’a, Kore’ye ve şimdi İran’a kadar. Onun
için, güçlü ülke, nükleer enerji ve nükleer silaha, ileriye yönelik nükleer
silaha yatırım yapan ülke değil, güçlü ülke Avrupa ülkeleridir,
Avrupa Birliği ülkeleridir. Sanayisini kurmuş, halkının
gelecek güvencesini sağlamış, torunlarına, geleceğine
güzel bir doğa bırakan ülkelerdir; büyüklük böyle gerçekleşiyor,
bugün dünyada büyüklük budur.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de, eğer iyi işletilirse, bu bildiğimiz
baraj politikası, büyük yerler mantığından hareket etme
yerine, doğayı tahrip etmeyen, doğaya zarar vermeyen, insana
zarar vermeyen hidroelektrik santralleriyle, önümüzdeki süreçlerde, beş on
yıl içinde Türkiye enerjisinin önemli bir kısmı hidroelektrik
santrallerden sağlanabilir. Ben Bitlisliyim. 1970-1975 yıllarına
kadar Bitlis’in tüm elektriği belediye tarafından işletilen bir
hidroelektrik santralinden sağlanıyordu. Bugün, Türkiye’nin birçok
yerinde, bölgede, İç Anadolu’da, Karadeniz’de, büyük kentleri, sanayiyi
değil ama, birçok küçük kenti, birçok ilçeyi, birçok diğer
alanları, dereler üzerine kurulacak bu hidroelektrik santrallerle
sağlayabiliriz.
Değerli
milletvekilleri, ben biraz da bölgeyle ilgili sorunlara değinmek
istiyorum: Hepinizin bildiği gibi hidroelektrik santralin büyük bir
kısmı bölgeden karşılanıyor. Ancak, bölgenin birçok
kenti, ilçesi ve köyü elektrikten yeterince yararlanmıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Karabaş, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) – Fakat, hem basının hem de yetkililerin
sözlerine baktığımız zaman, birçok zaman oranları
vererek elektrik kaçaklarının genelde Doğu ve Güneydoğu
Bölgesi’nden kaynaklandığı söyleniyor.
Değerli
milletvekilleri, bölgede -birkaç büyük ili çıkarırsak- her ilin,
küçük ilin kullandığı elektrik miktarı, yıllık,
İstanbul’da, Kocaeli’nde büyük bir fabrikanın elektrik tüketiminden
fazla değil. Onun için, biz, bu konuda değerlendirme yaparken çok
rahat olmamalıyız.
Yine, Bakana
şuradan bir soru sormak istiyorum: Şanlıurfa, Diyarbakır ve
Mardin’de, yani GAP bölgesinde, on binlerce çiftçiye elektrikten -sulamayı
sağladıkları için- hacizler geliyor. Peki, tarıma destek
olacağını söyleyen, tarımın sorunlarını,
çiftçinin sorunlarını çözeceğiz diyen bu Hükûmet ve Bakan bu
konuda nasıl bir çözüm üretiyor? Bunu sormak istiyorum.
Bütçenin
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Karabaş.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü
Elekdağ.
Buyurunuz
Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
beş dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı bütçesi
hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak
amacıyla huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemizin millî savunması alanında ele
alınıp irdelenmesi gereken çeşitli sorunlar olmasına
rağmen, zaman darlığı nedeniyle konuşmamda bunlar
arasında en öncelikli olan ve hem iç hem de dış
güvenliğimiz açısından hayati bir tehdit oluşturan PKK
örgütünün Kuzey Irak’taki varlığı konusuna
odaklanacağım.
Söz konusu
tehditle mücadelenin yöntem ve yaklaşımında, Başbakan
Erdoğan’ın 5 Kasımda Washington’da Başkan Bush’la
yaptığı görüşmeden çıkan tasarım çerçevesinde
bazı değişiklikler meydana geldiğine şahit oluyoruz.
Bu tasarımın tüm kapsamıyla unsurlarını ve özellikle
bu çerçevede Başbakan Erdoğan’ın ne gibi yükümlülükler
altına girdiğini bilmemekle beraber, üç temel iş birliği
alanında mutabakat hasıl olduğunu hem Türkiye hem de Amerika
tarafından yapılan resmî açıklamalar ortaya koymuş
bulunuyor. Bunlar da:
1) İstihbarat paylaşımı,
2) PKK liderlerinin Türkiye’ye teslimi,
3) PKK kamplarının
dağıtılıp örgütün altyapısının çökertilmesi,
yani PKK’nın tasfiyesi,
Konularıdır.
Önce istihbarat
paylaşımı konusunu ele alalım: Burada altı çizilmesi
gereken husus, değerli milletvekilleri, Amerika’nın Türkiye’ye
vereceği istihbarat bilgilerinin son derece sınırlı
olduğu ve dar bir alanı kapsadığıdır.
Amerika’nın ileteceği bilgiler, zannedildiğinin aksine, tüm
Kuzey Irak’a yayılmış PKK yuvalarını ve
unsurlarını kapsamayacaktır. Amerika sadece Türk-Irak
sınırı boyunca uzanan dar bir şerit üzerindeki PKK
hareketleri konusunda bilgi verecektir. Diğer bir deyişle,
değerli arkadaşlarım, stratejik müttefikimiz Amerika, Kuzey Irak
sathına yayılmış tüm PKK hedeflerinin imha edilmesini
sağlayacak istihbarat bilgilerini Türkiye’ye iletmeyecek, sadece ülkemize
sızmaya çalışacak terörist grupların önceden
saptanması amacını güden bilgileri vermekle yetinecektir.
Amerika’nın bu tutumu, Türkiye’nin, PKK’nın Kuzey Irak’taki
varlık ve mevcudiyetini tasfiye etmek hususundaki hedefini
paylaşmadığını, dolayısıyla Türkiye ile
Amerika’nın Kuzey Irak’a yönelik strateji ve çıkarlarının
çatıştığını ortaya koymaktadır.
İkinci
iş birliği alanı olan PKK elebaşılarının
Türkiye’ye teslim edilmesi, terör örgütünün çökertilmesi açısından
son derece önemlidir. Hâlen PKK’da uygulanan üçlü liderlik sistemine göre,
tepede Murat Karayılan bulunmakta, onun hemen altında da Cemil
Bayık ve Feyman Hüseyin yer almaktadır. Bu 3 liderin Türkiye’ye
topluca teslim edilmesi hâlinde örgütün demoralize olması ve ciddi bir
zafiyete uğraması kaçınılmazdır. Ancak Barzani ve
Talabani terör elebaşılarına sahip ve onların Türkiye’ye
teslim edilmesini istemiyorlar. Bu bağlamda, Talabani’nin alaycı bir
tavırla “Biz Türklere kedi bile vermeyiz.” yolundaki sözlerinin
hatırlanmasında yarar vardır.
Diğer
taraftan, Kuzey Irak bölgesel yönetimi, PKK konusunun Türkiye’nin kendileriyle
yapacağı görüşmeler çerçevesinde ele alınabileceğinde
ısrar ediyor ve bu hususta bazı safdil Türk medya
mensuplarının da desteğinden yararlanıyor.
Oysa,
değerli arkadaşlarım, Barzani, tutumuyla iki amaç güdüyor:
Birincisi, Türkiye’ye karşı resmî muhatap statüsü kazanmaktır.
İkincisi ise, Türkiye ile PKK’yı hangi şartlar altında
etkisiz hâle getireceğinin pazarlığını yapmaktır.
Bu şartlar üzerinde birazdan duracağım. Bu bağlamda
unutmamamız gereken bir husus, 5 Kasımda Beyaz Saray’da yapılan
basın toplantısında Başkan Bush’un tumturaklı bir
şekilde PKK’yı terör örgütü ve Amerika’nın düşmanı
olarak ilan etmesidir. Bu ifadeler Başkan Bush açısından çok
ciddi bir sorumluluk doğurmuştur. Eğer, sorumlu bir devlet adamı
olarak sözünün arkasında durmak istiyorsa Başkan Bush, Kuzey Irak’lı
Kürt liderler üzerinde gerekli baskıyı yapmak suretiyle, isimlerini
belirttiğimiz üç terörist başının yakalanıp Türkiye’ye
teslim edilmesini sağlamalıdır.
Üçüncü iş
birliği konusu olan PKK kamplarının vurulması ve
dağıtılması, PKK’nın Kuzey Irak’ta
oluşturduğu altyapının çökertilmesi ve örgütün tasfiyesi
açısından son derece önemlidir. Genel olarak, bir terör örgütü
komşu ülkede terör üslerine sahipse, gücünü artırma ve kuvvetlerini
zayiattan koruyarak vur kaç operasyonları yapma imkânı kazanır.
Türkiye bu sorunu PKK Suriye’de konuşlandığı dönemde
yaşamıştır. Bu bakımdan, bir terör örgütünü saf
dışı bırakmanın ilk aşamasını onun
komşu ülkedeki kaynağını ve gücünü kurutmak
oluşturmaktadır. Bu bağlamda, 1990’larda Türkiye’nin
gerçekleştirdiği sınır ötesi operasyonlar, özellikle 1995
ile 1997 arasındakiler sayesinde PKK’ya verdirilen zayiatın
teröristlerin sayısını yarı yarıya azaltmasına
neden olduğunun bilinmesinde yarar vardır. Ancak, bu operasyonların,
yani 1995 ile 1997 arasında Türkiye tarafından yapılan
operasyonların sadece sınırdan sızmaları önlemeye
inhisar etmediğini ve Kuzey Irak’ın derinliğinde teröristlerin
yığıştıkları mahal ve mevkiler ile
kamplarını ve altyapılarını hedeflemiş
olduğunu da burada belirtmek isterim. Oysa, değerli arkadaşlarım,
Amerika’nın, Türkiye’ye, PKK’nın Kuzey Irak’taki
varlığının tamamen tasfiyesini amaçlayan kapsam ve
nitelikteki istihbarat vermekten kaçınması, PKK’yı canlı
tutmak arzusunu yansıtıyor. Bunun nedeni de Washington’un, PKK ile
onun İranlı ikiz kardeşi olan PJAK’ı, Orta Doğu
politikasında yararlanacağı önemli bir kart olarak elden
çıkartmak istememesinden kaynaklanıyor.
Diğer
taraftan, Kuzey Iraklı Kürt liderler de PKK’yı Türkiye’ye
karşı kullanılacak bir pazarlık unsuru olarak görüyor ve bu
nedenle örgütü saf dışı bırakmak istemiyorlar.
Kuzey Iraklı
Kürt liderlerin tahayyül ettikleri plan, “PKK’nın etkisiz hâle getirilmesi
karşılığında Türkiye’ye, Kerkük’ün Kürt bölgesine
bağlanmasının ve bağımsız Kürt devletinin ilanının
kabul ettirileceği...” gibi bir varsayıma dayanıyor. Bu plana
karşı çıkmak Amerika’nın işine gelmiyor. Çünkü,
Washington Irak’tan çekilmek zorunda kaldığı takdirde, Kuzey
Irak’ta kurulmasını destekleyeceği bağımsız Kürt
devletine, Irak’taki üs ve kuvvetlerinin bir bölümünü kaydırarak
yerleşmeyi ve buradan Orta Doğu petrol bölgesini denetlemeyi
öngörüyor. Amerika’nın Barzani’ye dokunulmazlık
sağlamasının altında bu hesaplar yatıyor. Ancak,
Amerika’nın “Irak’ın parçalanacağı” varsayımına
dayandırdığı bu hesaplar ateşle oynamaktan
farksızdır. Zira, hem Irak’ın hem de tüm Orta Doğu
bölgesinin istikrar ve güvenliği için, Irak’ın, bütünlüğünü
koruyan bir devlet olarak varlığını sürdürmesi fevkalade
önemlidir. Irak’ın bütünleşmiş yapısını korumak
için hâlâ umut vardır ve dağılma süreci durdurulabilir. Bu,
başarılabilecek bir hedeftir ve uluslararası camia, bu amaçla
azami gayret sarf etmelidir.
Bu bağlamda,
Washington’un bilmesi gereken bir şey de, bağımsız Kürt
devletinin kurulmasının, tüm bölgeyi Irak’ın feci durumuna
dönüştürecek bir Pandora kutusunun açılması
olacağıdır. Zira, Irak’ın parçalanması bölgede
jeopolitik bir depremi tetikleyecek ve onlarca yıl sürecek
istikrarsızlık ve arkası gelmeyecek savaşlar
yaratacaktır. Tüm Arap dünyası, “bölgede ikinci bir İsrail
kuruluyor” diye, bağımsız Kürt devletine karşı
çıkacak ve bölge, mıknatıs gibi, El Kaide de dâhil, terör
örgütlerini çekecektir.
Ayrıca bu
bağlamda, Pankürdizmin kaçınılmaz olarak gündeme gelmesi,
savunma refleksleri nedeniyle, nüfusları içinde Kürt toplulukları da
olan bölge ülkelerini, Amerika ve İsrail’e ve onların
korumasındaki Kürt devletine karşı yeni saflaşmalara ve
ittifaklara itecektir.
Diğer
taraftan, güneyde kurulacak Şii devletiyle petrolden mahrum Sünni devleti
arasında çıkması kaçınılmaz çatışma,
bölgedeki Sünni ve Şii mezheplerinden olan devletleri bu kavganın
içine çekecek ve Orta Doğu cehenneme dönecektir.
Değerli
arkadaşlarım, buraya kadar söylediklerimizden şu sonuçlar
çıkıyor:
1)
Amerika’nın çıkarları ve stratejisi, PKK örgütünün yok
edilmesini değil, sadece tecrit edilip, biraz sindirilip, Kuzey Irak’ta
kontrol altında tutulmasını öngörüyor. Bu nedenledir ki
Washington görüşmelerinden çıkan mutabakat, PKK’nın tasfiyesini
kesinlikle öngörmüyor.
2)
Amerika’nın Türkiye’ye tüm sağladığı, sınır
boyunda dar bir şerit üzerinde vereceği istihbaratla Türkiye’ye PKK
sızmalarının ve saldırıların önlenmesine ve 1
Aralık tarihinde yapılana benzer birkaç operasyonun Türk Silahlı
Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilmesine yardımcı
olmaktan ibarettir.
3) Ancak bunlar,
Türkiye’nin karşılaştığı terör tehdidini
azaltmaz, bilakis azdırır. Amerika’nın PKK’ya
sağladığı dokunulmazlık durumu arkasında
palazlanan bu tehdit, önümüzdeki baharda ülkemizin karşısına çok
daha güçlü ve cüretkâr bir şekilde çıkar.
Bu hususlar
dikkate alındığında, değerli arkadaşlarım,
Washington görüşmelerinden Türkiye’nin çıkarları
doğrultusunda bir sonuç elde edildiğini söylemek gerçekçi olmaz.
4) Türkiye’nin ve
Amerika’nın Kuzey Irak’a yönelik stratejileri ve çıkarları
birbiriyle temelden çatışıyor. Bu nedenle, PKK’nın Kuzey
Irak’taki varlığının tamamen tasfiye edilmesinde, 3 PKK
liderinin Türkiye’ye teslim edilmesinde ve Barzani’nin PKK terör örgütüne
yataklık yapmaktan ve destek vermekten vazgeçirilmesinde, Türkiye’nin Bush
yönetiminden etkili bir destek beklemesi beyhudedir.
5) Bu
bakımdan, Türk Hükûmetinin soruna çözümü Amerikan stratejisi
bağlamında üretilecek çözüm formüllerinde aramış
olması yanlış olmuştur. Çünkü, doğası
gereği, bu mutfaktaki malzemeyle pişirilecek yemekleri Türkiye’nin
hazmetmesi mümkün değildir.
6) Bu
çıkmazdan kurtulmanın, yani yabancı mutfaklarda pişirilecek
yemeklerin bize dayatılmasından kurtulmanın yolu yemeği
kendi mutfağımızda, kendi malzemelerimizle pişirmektir.
Yani, beraberce oluşturacağımız ulusal strateji
çerçevesinde üreteceğimiz kendi öz formüllerimizle soruna çözüm
aramalıyız.
Bunun için de
sadece vatan sevgisine, Türk’üyle, Kürt’üyle, Boşnak’ıyla,
Çerkez’iyle kardeşlik, esenlik ve eşitlik içinde yaşama
arzusuna, öngörüye ve basirete sahip olmak yeterli değildir. Bugünün
koşullarında bunlarla beraber öne çıkan en önemli nitelik
cesarettir, cesaret. Hemen belirteyim ki, bunu söylerken sadece Hükûmeti
muhatap almıyorum. Cesareti sadece Hükûmetten beklemek yanlış
olur, muhalefet de cesarete ortak olmalı, tüm siyasi aktörler ellerini
taşın altına koymalıdır.
Bu görüşle
ve karşılaştığımız tehdidin sadece
silahlı mücadeleyle bertaraf edilemeyeceği ve sorunun sosyal,
ekonomik, psikolojik ve siyasal boyutları olduğu ve çözümün tüm bu
boyutları da kapsaması gerektiği anlayışını
benimseyerek ve özellikle geçmişte yapılan hatalardan ders alan,
teröre yanlış sinyaller vermeyen ve Amerikan stratejisine
endekslenmeyen bir yaklaşımla, Anayasa’mızın 3’üncü
maddesinde öngörülen ilkeler çerçevesinde, ortak bir çalışmaya
girişmeliyiz.
Cumhuriyet Halk
Partisi olarak biz, daha önce muhtelif defalar dile getirdiğimiz, “terörle
mücadelede ulusal bir strateji oluşturulması ve bu amaçla ulusal
strateji platformu teşkil edilmesi” önerisini yeniden yüce Meclisin
dikkatine getiriyor ve Millî Savunma Bakanlığı bütçemizin
ülkemize hayırlı olmasını diliyoruz.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Elekdağ.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan.
Buyurunuz
Sayın Seyhan. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Enerji Bakanlığı bütçesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, birkaç
konuya öncelikle temas etmek istiyorum on dakika içerisinde ne
sığdırabilirsem.
Birincisi,
elektrik enerjisi konusunda Bakanlığın ülkeyi getirdiği
durum. Değerli arkadaşlar, bu Bakanlığımızda
sadece bu dönemin bakanı olarak görev yapmadı Sayın Bakan. Bu
Bakanlık kadrolarımız da altıncı yılına
girecekler. Bu süre içerisinde en büyük eleştirim şudur ki, enerji
sorununa makro düzeyde bakılamadı, maalesef bakılamadı.
Burada umutlarını rehabilitasyona bağladılar.
Umutlarını “Maliye yeterli kaynak aktaracak, buradan bir şeyler
çıkarırız.” diye -Maliye Bakanının da söylemi var-
küçük küçük projelere bağladılar ve maalesef, makro düzeyde
bakamadıkları gibi özel sektörün üretimini de artırıcı
tedbirleri, teşvikleri alamadılar, yapamadılar. Piyasayı
serbest bırakmayı bu alanda gelişmişlik olarak gördüler.
Bunu nereden mi çıkarıyoruz? Bunu sonuçtan çıkarıyoruz
arkadaşlar. Sonuçta geldiğimiz yer, bu ülke, artık, yedek
kapasitesini bitirmiş durumdadır. 2008’den sonra en küçük bir
bakıma veya arızaya tahammül edebilecek gücü
kalmamıştır bu ülkenin.
Geldiğimiz
noktada yapılmak istenenlere bakarsak, bir de önerilere, Avrupa
Birliği “Sizin stoklarınız yeterli değil.” diyor.
Silivri’de bir doğal gaz deposu kuruldu. Ama, ne Petrol Piyasası
Kanunu’ndaki doksan günlük stok şartı yerine getirilmiş ne
Türkiye’nin doksan günlük stoku var ne de Türkiye’de doğal gaz
sıkıntısı olduğunda yeteri kadar stok
yapabileceğimiz tesisimiz var. Bunların hepsi duruyor.
4628’e göre bütün
kurumlarımız projeksiyon yaptılar, on yıllık arz talep
tahminlerini sundular. Bu tahminler sonunda “Arz güvenliği
açığı var.” dediler, ki son yapılan talep tahminini EPDK
dört, beş ay içerisinde zorla onayladı, arz güvenliği
açığı da içindeydi. Ama, sonuçta yapılan şeye
bakarsanız, her şey yerinde saydı. EPDK da var bu bölümde,
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Sayın Bakanın “78 bin megavat
başvuru var” dediği başvuruların üzerinden kırk
beş gün geçmesine rağmen, bir tek dosya kapağını
çevirmedi. Çevirmedi, her şey bekliyor.
Suyu bilinçsiz
kullandık, maalesef hidroelektrik potansiyelimizi pasif duruma
düşürdük. Bunun dışında, yatırım yönetimini
yapamadık.
Değerli
arkadaşlar, bu gidişle, biz, Türkiye’yi en büyük batağa
doğru götürürüz. En büyük batak nedir biliyor musunuz? Bakın,
Sayın Bakanın dilinden söylüyorum. Bu, 2001 yılından önce
yapılmış yap-işlet ve yap-işlet-devretler için
Sayın Bakan diyordu ki: “Yolsuzluklar yapılmış, bunlar
Türkiye’ye pahalı elektrik satıyorlar. Sisteme yük getiriyorlar. Biz
ucuz elektrik vereceğiz. Damardan gireceğiz, Türkiye’nin soyulmasına
izin vermeyeceğiz. Sözleşmelerini feshedeceğiz.” diyordu.
Şimdi geldiğimiz nokta nedir biliyor musunuz? Sayın Bakan,
göreceğiz, 2008 yılında, o yerdiğiniz, “Türkiye’ye
pahalı satılıyor, Türkiye’yi soydular.” dediğiniz
yap-işlet-devreti ve yap-işlet modellerini Türkiye’nin önüne çözüm
olarak siz getireceksiniz. Bunu tarihe not düşüyorum. Bu ülkeyi, yine,
yap-işlet ve yap-işlet-devretlere mahkûm edeceksiniz. Türkiye’nin
geldiği nokta budur.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Kanun tasarısı geldi.
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) – Evet, olacak budur.
Şimdi,
bazı şeyler o kadar abartılıyor ki… Sayın Bakan,
İran’la Türkiye arasında sözleşme yapılmış gibi,
“2 bin kilometre boru hattı döşeyeceğiz. Aramızda
anlaşma yapıyoruz, Türkiye’ye getirme projemiz var.” dedi. Elinizi
yıkayın bu işten. Yok öyle bir şey. Sadece dilek, temenni.
“Türkmenistan
gazını, İran üzerinden, 1.800 kilometre boru hattı
yapacağız, Türkiye’ye taşıyacağız.” dedi. Elinizi
yıkayın, yok öyle bir şey. Türkmenistan, zaten, yirmi
yıllık fazla gazını, Rusya’yla sözleşme
yapmış, satmış
durumda. Biz daha burada neyi konuşacağız?
Bununla da
kalmıyor değerli arkadaşlar. “Mısır’la 2007
yılı sonunda Tergas vasıtasıyla Avrupa Birliğine gaz
satacağız.” denildi, onun sadece küçük bir bölümü tamamlandı. Bundan
ibaret, bunun dışında bir şey yok.
Samsun-Ceyhan’a
geleceğim. Samsun-Ceyhan gerçekten iyi bir projeydi, ama daha bugüne kadar
Samsun-Ceyhan’ın maliyetini kamuoyuna açıklamadılar. Fazla
maliyetten BOTAŞ para ödedi mi, ödemedi mi, bu parayı ne zaman ödeyecek?
Bunu da açıklamadınız Sayın Bakanım.
İyi
projelerden biri de Şahdeniz Projesi’ydi. “3 milyar metreküp gidecek
oraya.” diyordunuz. Ben giriyorum sitesine ilgili kurumun, sadece dörtte 1’i
kadar, yirmi yıllık satış yapacağını
belirtiyor. Demek ki, dörtte 3’ünü konsorsiyum yapacak. Bize, Yunanistan’a
giden o projenin de maliyetini söyleyin. Bu yük BOTAŞ’ın üzerinde.
Söyleyin, kamuoyu, kamuyu zarara uğratıp
uğratmadığınızı görsün Sayın Bakanım.
İkisinin açıklamasını istiyorum.
Övündüğümüz
Bakü-Tiflis-Ceyhan’ı -ki, gurur kaynağımızdır-
eleştirmiyorum, olsun, bunlar da olsun, ona ihtiyacımız var. Bu,
diğer arkadaşlarımızı da ilgilendirdiği için,
birçok alanı, Dışişlerini de ilgilendirdiği için,
millî güvenliği de ilgilendirdiği için o konuda kısaca bir
şey söylemek istiyorum: Sayın Bakanım, Ceyhan’dan Hayfa’ya siz
su veriyorsunuz, Başbakan “Verecek suyumuz yok.” diyor. Anlaşmaya
imza attınız. Fiber optik bir kabloyu da oraya veriyorsunuz ve oraya
bir boru hattı döşüyorsunuz. Eğer Hayfa’dan, İsrail, Eliat
Limanı’na, Kızıldeniz’e boru hattı kurar, bizim
verdiğimiz petrolü akıtırsa, Süveyş Kanalı’nı
baypas ettiğiniz Mısır’la bütün ilişkilerimizi
bozarsınız, Ceyhan’ı da mahvedersiniz. Bunları
düşünerek adım atın.
Irak, Kerkük:
Irak’taki Kerkük-Yumurtalık boru hattından çoğu zaman petrol
akmıyor. Irak-Ürdün ve İsrail boru hattı revize edildi,
yakında oradan petrol akacak.
Bir şeyi
anlatırken, yapamadıklarınızı da anlatın. Ama,
anlatabildiğiniz tek şey: “Yolsuzlukların üzerine gidiyoruz,
yolsuzluklara damardan girdik, Beyaz Enerji, Mavi Akım.” dediniz.
Arkadaşlar,
akçeli işle uğraşan tek bakanlık Enerji
Bakanlığı mı? Nasıl oluyor Beyaz Enerji’de
sorguladığınız insanlar yeniden göreve geliyor, Mavi
Akım’da yeniden yargılanan insanlar oluyor? Bu iş yapanda
mı? Enerji Bakanlığının koltuğunda “Burada iyi
yolsuzluk yapılır” mı yazıyor? Ya da siz bu
bürokratlarınızı atarken mi sıkıntı çekiyorsunuz?
Ben size
soruyorum: Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu boş duruyor.
Müsteşarlığınız boş duruyor beş aydır,
atamadınız. Yalnızsınız Sayın Bakan,
arkanızda genel müdür kalmadı.
Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığı Genel Müdürünü övdünüz övdünüz,
Petrol Yasası’nı yaptırıp buraya getirdiniz. Aynı
Genel Müdürünüz şimdi bir şirketin genel müdürlüğünü
yapıyor. Ayrıldı oradan, gitti.
Maden
İşlerini övdünüz övdünüz övdünüz, yolsuzluk dosyasında yerini
bırakıp Maden İşleri Genel Müdürü gitti oradan.
BOTAŞ ne
kadar boru hattı döşedi diye hepimize burada anlattınız.
BOTAŞ Genel Müdürü konusunda “Kendi adına yolsuzluk dosyası
yapıyor.” diye soruşturmayı yine siz açtınız.
Yani, biri istifa
edecek, kusurunuz yok; birini görevden alacaksınız, orada yolsuzluk
olacak, kusurunuz yok; biri ayrılıp başka bir özel sektörün
başına geçecek, kusurunuz yok… Enerji Bakanlığı sadece
savcılık görevini mi yerine getirir? Soruşturma makamı
mıdır? Sizin bu ülkenin politikalarına, enerjilerine hizmet
edecek hiç bir yaptırımınız olmayacak mı?
Maden
İşleri Genel Müdürlüğünde de aynısını
yaptınız. Kartal’daki maden ruhsatları için… 2004’te alan
kapatılıyor, Bakan susuyor. 2005 yılında oraya arama
ruhsatı veriliyor -kaldı ki, orada maden
olmadığını herkes biliyor- Sayın Bakan susuyor. 2007
yılında, Genel Müdür izne gittiğinde, bir gecede işletme ruhsatı
çıkarılıp veriliyor. Sayın Bakan diyor ki: “Aman burada yolsuzluk
var.”
İyi, güzel,
amenna, hepsini görevden aldınız. Burada elimde rapor da var, 26
Kasımda yeniden görevden aldınız. Niye göreve getirdiğinizi
de anlamadık Sayın Bakanım?
Peki, bunu
anlıyoruz, yolsuzluklar yapılıyor. Bununla ilişkiniz
vardır, yoktur şeklinde bir tartışma açmıyorum.
Nasıl oluyor da Genel Müdürlükte yıllarca bu kadar yolsuzluk
yapılıyor, bu entegrasyon sağlanıyor, sizin
atadığınız bürokratlardan haberiniz olmuyor Sayın
Bakan? Bu, ciddi bir şeydir. Bunun sorumluluğunu bir tek yapana yüklemek
mümkün mü? Sizin yönetmek, denetlemek diye bir göreviniz yok mu? Kaldı ki,
Kocaeli’nde bir mıcır sahasına bir denetleme baş
müfettişi gidiyor, denetimini yapıyor değerli arkadaşlar ve
diyor ki “Burada da ruhsatsız mıcır üretiliyor, 4 katı ceza
kesilmesi lazım.” Tam 4 katı! Ne oluyor biliyor musunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Bu alana daha
önce, aynı Kartal’daki soruşturmaya tabi olan arkadaşlar
gidiyor, normal buluyor, ama daha sonra giden arkadaşımız,
Denetleme Kurulu Başkanı Yaver Sever “Burası uygun
değildir. Kaçak üretim yapılıyor, buraya ceza kesilmeli.” diyor.
Sizce ne oluyor bu arkadaşımıza? Görevden alma yazısı
geliyor. Ne zaman biliyor musunuz? Bu arkadaşımıza, elimdeki,
görevini mükemmel yaptığını söyleyen, bölge
halkının sevgisini kazandığını söyleyen, takdir
belgesini gönderdiği günün öğleden sonrasında Sayın Bakan
görevden alma yazısını yolluyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Takdir etmiş!..
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) - Sayın Bakan, neyi takdir ettiniz bana söyler misiniz?
Görev yapmasını mı, yapmamasını mı? Bunu
Türkiye’ye, kamuoyunun bilgilerine sunuyorum.
Enerji
Bakanlığımızın başarılı
olmasını diliyorum. Bu başarıya ihtiyacımız var.
Hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Seyhan.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk.
Buyurunuz
Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Enerji Bakanlığı ve enerji
kuruluşlarının bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygı ve sevgiyle
grubum ve şahsım adına selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, bir üzüntümü, bir yadırgama duygumu bu Meclisle
paylaşmak istiyorum: Bizler bu Mecliste demokratik, laik cumhuriyete
bağlı kalacağımız konusunda yemin ettik. Bizler, bu
ülkede devletin varlığı ve bağımsızlığına
bağlı kalacağımız konusunda yemin ettik. Ancak bu
Mecliste ve bu kürsü… Bu Meclis demokratik, laik cumhuriyetin ilan
edildiği bir Meclistir fakat bu Mecliste demokratik, laik cumhuriyete karşı
düşüncelere sahip olduğu kamuoyunca hiçbir kuşku, duraksamaya
yer bırakmayacak kadar açık ve net olarak bilinen kişilerin,
demokratik, laik cumhuriyete bağlılık hususunda yemin etmiş
milletvekili arkadaşlarım tarafından övülmesini
yadırgadığımı ve buna üzüldüğümü söylemek
istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz Enerji Bakanlığı
tabii ki, çok önemli bir husustur. Enerji hayat demektir, yaşam demektir.
Enerji denilince bizim geleceğimize yönelik olmalıdır. Sözümüz
insana dair olmalıdır. Fakat, özellikle son otuz yılda ve
özellikle, AKP’nin iktidara geldiği dönemde, iktidarda bulunduğu
sürede bu ülkede “özelleştirme” adı altında şiddetli ve
hızlı bir şekilde yabancılaştırma
politikaları izlendi. Bu politikalar enerji alanında da izlendi, yer
altı kaynaklarımızın etkin ve verimli
kullanılması bir kenara bırakılarak, alan âdeta özel
sektöre ve yabancılara bırakıldı.
Bugün, beş
yıldır izlenen politikaların ve ondan önceki politikaların
ülkemizi getirdiği nokta elektrik darboğazıdır, enerji
darboğazıdır, tamamen dışa bağımlılıktır.
Biz, esas olarak
petrolü, doğal gazı ve kömürü enerji kaynağı olarak
kullanmaktayız. Buradaki petrol ve doğal gaz tam bir dışa
bağımlılıktır. Devletin bilimsel verilerine göre,
dışarıdan ithal ettiğimiz doğal gazın yüzde
50’sinden fazlası elektrik enerjisi tüketiminde
kullanılmaktadır. Doğal gaz üreten ülkelerden bile daha fazla
doğal gazı elektrik enerjisi üretiminde kullanıyoruz. Bu, çok
vahim bir tablodur.
Esas olarak,
madenlerimizin etkin ve verimli değerlendirilememesi Türkiye’nin bir
madencilik ülkesi sıfatı kazanamamasına neden olmuştur. Yer
altı kaynaklarımız bakımından zengin olmamıza
rağmen, bunları kalkınma ilkelerine uygun şekilde
değerlendirme anlayışından uzağız.
Anayasa’mızın 168’inci maddesi “Tabii servetler ve kaynaklar devletin
hüküm ve tasarrufu altındadır.” hükmündedir. Sayın
milletvekilleri, bu hüküm, Anayasa’ya konulan bu hukuksal durum, devletin yer
altı kaynaklarına ve tabii servetlere verdiği ekonomik,
stratejik önemin doğal sonucudur. O hâlde, yapılacak yasal
düzenlemeler Anayasa’ya aykırı olamayacağına göre, tabii
kaynaklarımızın ve doğal servetlerimizin
değerlendirilmesine ilişkin yasal düzenlemeler mutlaka devletin
denetimi, gözetimi ve verimliliği artırıcı ilke ve
unsurları içermek durumundadır. Oysa, izlenen madencilik
politikaları bu kamu yararı ilkesini uygulamaktan çok uzaktır.
Özellikle 4628
sayılı Yasa, beş yıldır yürürlükte. Bu Yasa
yürürlüğe girdikten sonra, enerji alanında kamu
yatırımları tamamen durmuştur, durdurulmuştur ve
enerji üretimi tümüyle özel sektöre bırakılmıştır,
ancak özel sektör kendisinden beklenen yatırımları beş
yıldır yapmamıştır.
Enerji
Bakanlığının talep projeksiyonuna göre, yılda
2.000-2.500 megavatlık yeni yatırım yapılması
gerekirken, burada, dört yılda özel sektörün yaptığı
yatırım ancak bu kadar olmuştur, yani bir yıllık
ihtiyacı, özel sektör dört yılda ancak yapabilmiştir ve özel
sektör bu yatırımlarını alım garantisi olan,
yenilenebilir alanlara yöneltmiştir. Dolayısıyla bu
politikanın bizi getirdiği nokta, Türkiye’yi karanlığa
sürüklemektir.
IMF, bundan
önceki hükûmetlere göstermediği toleransın çok fazlasını
AKP Hükûmetine göstermiştir. Seçimden önce elektrik ve doğal gaza zam
yapılmamasına seyirci kalmıştır. Ancak gelinen
noktada, Enerji Bakanımız her ne kadar zaman zaman “Zam
yapılmayacak ve artık Türkiye karanlıkta kalmayacak” da dese,
artık buna ilişkin devletin kuruluşları,
yılbaşından itibaren elektriğe yüzde 10-15 arasında,
doğal gaza da yüzde 5 ila 10 arasında zam yapılacağını,
ayrıca doğal gaza aylık zamların arkasının
geleceğini belirtmişlerdir ve en iyi koşullarla 2009
yılında, Türkiye’nin karanlıkta kalacağını
devletin yetkili kurumları söylemektedir. Bunlar, hem üretim
aşamasında hem de tüketim aşamasındaki enerji konusundaki
başı bozukluğun sonuçlarıdır. Bugün, merkezî ve
stratejik planlamadan uzak, kamu yararını göz ardı eden bir
politika izlenmektedir. Dolayısıyla, yapılması gereken, bu
doğal gaz alımını bağlayan kontratları derhâl
feshetmektir.
Bugün, dünyada,
kapitalist ülkelerde bile doğal kaynakların ve enerjinin
kullanımında tercih, ulusal, kolay elde edilebilir, ucuz yönünde
olmaktadır. Oysa, bizdeki tercih bunun tam tersidir. Toplam enerji
üretiminde yenilenebilir enerji kaynakları sabit iken, arzda,
bunların giderek düştüğünü görüyoruz. Bu da Türkiye’deki enerji
politikasının, dünyadaki trendin aksine olduğunun somut
göstergesidir. Aynı bu, üretim enerji politikasını, enerji
sürecini doğru yönetememe, Enerji Bakanlığının
doğru personel politikaları olmamasının da bir sonucudur.
Hac’dan gelen BOTAŞ’a ait bir müdür, daha gelir gelmez hastaneye
yatıyor, hastaneden de hapishaneye gidiyor.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – O, bahaneydi!
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) – Enerji Bakanlığının, özellikle son
beş yıldır yolsuzluklarla anılır olmasından, ben,
şahsen çok üzülüyorum. Bu ülkede enerji politikasını etkin,
verimli ve kamu yararına uygulayabilecek teknokrat ve
bürokratlarımız olmasına rağmen, Enerji
Bakanlığının bir sürü kadrosu ve Enerji
Bakanlığına bağlı kuruluşların pek çok
kadrosu boştur, vekâletle yönetilmektedir. Sayın Bakan, müsteşar
vekâlet, müsteşar yardımcıları vekil…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) – BOTAŞ’ta, zaten söylemeye gerek yok, kadrolar
bomboş, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığından Çalık
Holdinge transfer. Dün, Çalık Holding enerji borçlarını ödeyemez
bir tekstil firması; bugün, enerji konusunda dev bir firma hâline
gelmiş. Burada da 2531 sayılı Yasa’ya göre, Enerji
Bakanlığından Çalık Holdinge giden bürokratlar
hakkında da yasal işlem yapılması gerekir, bununla da
ilgili, Enerji Bakanlığının suç duyurusunda bulunması
gerekir ama bulunmamıştır, nedenini de bilmiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başkan; biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
madenlerimizin etkin, hiçbir kayba meydan vermeyecek şekilde kamu
yararına kullanılmasını istiyoruz. Anayasa’mızın
168’inci maddesinde öngörülen yasal düzenlemeye uygun bir şekilde,
devletin bu alanı boş bırakamayacağı, tam aksine, denetleme
göreviyle birlikte tüm yetki ve kurumsallaşmanın elinde tutulması
gerektiğine inanıyoruz.
Enerji
Bakanlığı bütçesinin ve bağlı kuruluşlar
bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını istiyorum.
İnşallah, Türkiye aydınlık olur, karanlık olmaz.
Hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Sabahattin
Çakmakoğlu.
Buyurunuz
Sayın Çakmakoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on üç
dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın
milletvekili arkadaşlarım; şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi
adına, Millî Savunma Bakanlığı 2008 yılı
bütçesini konuşmak üzere huzurlarınızdayım. Sizleri
saygılarla selamlıyorum.
Bilindiği
gibi, bu bütçe, aynı zamanda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin de bütçesi
demektir, Türkiye’nin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenlik ve savunma
bütçesi olacak demektir. Bu arada, savunma sanayimizin özel bütçesi de
görüşülmüş olacaktır. Bütçeler görüşülürken, öncelikle,
hangi ilkelere göre hazırlanmış olduklarına genelde
bakılır. Bize göre ölçüler nelerdir? Devletin, savunmamız için
gerekli gördüğü siyasi ve askerî değerlendirmelerle bütçe
hazırlanmış olmalıdır. Böyle bir bütçeyle millî
savunmada neler yapılmalıdır? Öncelikle, silahlı
kuvvetlerimizin ve Savunma Bakanlığının zorunlu ve
ertelenemez ihtiyaçları karşılanmalıdır.
Konuyu böyle ele
alınca, değerli arkadaşlarım, Türkiye’de savunmaya
yönelmiş ilkelerimiz neler olmalıdır, bunu da
açıklamamız gerekir. Millî savunmamızın esası,
savunmada ağırlıklı olmaktır. O sebeple, bize
karşı olabilecek politikaları ve husumeti
caydırıcı bir güç oluşturmalıyız. Bu güçle, bizim
de memnun ve mutlu olabileceğimiz bir dünya nizamının tesisinde
ülkemizin de söz sahibi olması sağlanmış olabilir diye
düşünüyorum. Bunlar için, millî menfaatlerimize ve
politikalarımıza uygun kolektif savunma paktlarında yerimizi
almalıyız. Bir süre evvel, bildiğiniz gibi, NATO’ya onun için
girilmiştir 1950’lerde.
Özellikle
yakın coğrafyamızda varlığımıza
karşı olabilecekleri takip ile olumsuzlukları önceden gideren
tedbirlerin başında olmalıyız. Bu sebeple, silahlı
kuvvetlerimizin daha etkin olmasını sağlayan, bilgi
güvenliğine dayalı bir savunma stratejisi
oluşturulmalıdır. Bu söylediklerimizi yapabilmek için de
silahlı kuvvetlerimizin çok rollü görevlere şimdiden hazır
olması gerekmektedir.
O hâlde, bu çok
rollü diye bahsettiğimiz görevler nelerdir? Gerektiğinde başka
ülkelere veya onların uzantılarına güç göstermek, ambargo
uygulamaktır, ablukaya almayı düşünmektir. Uygun hâllerde,
çeşitli yardım istekleri olur ise ülkemiz içerisinde, onlara
hazırlanmak akla gelebilir konulardır.
Bizi
doğrudan ilgilendiren, bilindiği gibi, bölgemizde oluşan
farklı tehditleri ve riskleri bir yana bırakırsak, esas
itibarıyla, terör eylemleridir. Aynı zamanda, etrafımızda,
kitle imha silahlarının menzil artışlarıyla ilgili,
yarışır çalışmalar da vardır. Maalesef, zaman
içerisinde bazı ithamlara, iddialara, isnatlara ve bir kısım
taleplere maruz ve muhatap kalmış bir ülkeyiz. Böyle durumlar
olabileceğini her hâlde dikkate almalıyız. Petrolü ve doğal
gazı başka ülkelere aktaran bir ülke oluşumuzla,
sularımız dâhil yer altı zenginliklerimizle dikkatleri üzerimize
çekiyor olmamız da bilinmeli, düşünülmelidir.
Savunmada bütçe
imkânları uygulamalarında üç ayrı dünyayla bir Türkiye
oluşumuz da düşünülmelidir. Bu dünyalar: Biz Türk milletindeniz, Türk
dünyasındayız; halkımızın dinsel inançlarıyla da
İslam dünyasına dâhiliyiz; muasır milletler medeniyeti
seviyesini aşma hedefiyle de gelişmiş ülkeler dünyası
saflarındayız.
Böyle durumlar
karşısında, biz, barışta caydırıcı
olmalı, savaşta vurucu ve netice alıcı bir silahlı
kuvvetlerimizin oluşmasına ve devamına
çalışmalıyız. Siz dünyanın 17’nci büyük ekonomisine
sahip iseniz, bölgede tespit edilmiş risk hâllerinin çoğunun ilgi
alanında bulunuyorsanız, NATO’nun Avrupa’da birinci, genelinde ise
ABD’den sonra ikinci büyük askerî gücünü oluşturuyorsanız, böyle bir
Türkiye’yi savunmanız için savaş gücünüze daha fazla önem
vereceksiniz demektir. Bu, aynı zamanda şu oluyor: Savunma politikalarınızı
ona göre tanzim edeceksiniz ki silahlarınızı,
amaçlarınıza göre sağlamaya, yenilemeye, modernizasyona, yeni
silah teknolojilerini savunma sanayinizle ülkeye kazandırmaya
çalışacaksınız demektir. Bu hâl, sizin dışa
bağımlı olmanızı azaltacak, yerli savaş
sanayinizi geliştirecek, özel sektörün de silah sanayisine yardım
yapması için gerekli teşvikleri sağlamanızla mümkün
olacaktır diye düşünüyorum. İşte, bunlar, bütçeden, eski
bir deyimle, “miktarı kâfi pay” ile mümkün olabilecektir diye de ilave
ediyorum.
Sayın
Bakanın Bütçe Komisyonundaki açıklayıcı bilgilerinin
görüşlerimiz paralelinde olduğunu düşünüyor, öyle
değerlendiriyorum. Bu sebeple, Sayın Bakana, bütçeyi hazırlamada
emeği geçen sayın müsteşarlarına ve üst düzey görevlilere
huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Sözlerime,
müsaade ederseniz, şunları da ilave etmek isterim: Millî Savunma
Bakanlığının kendisiyle, esas, bağlı ve ilgili
kuruluşlarının, burada, Savunma Sanayi Destekleme Fonunun
bütçesiyle oluşan Savunma Sanayii Müsteşarlığında,
Makine Kimya Kurumu tesislerinde bir ölçüde
başlattığımız iyileştirmelerin, yeni düzenlemeler
ve ilavelerle değişik projelerin devam ettiriliyor olmasından
memnuniyet duyduğumuzu da huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.
Ayrıca,
sayın milletvekilleri, millî savunmada, silahlı kuvvetlerdeki sivil
personelin, Ankara’da zamanımızda hizmete konulmuş olan memur
misafirhanesi benzerlerinin diğer uygun şehirlerde de
yapılmasının yerinde olacağını, yine -altını
tekrar çiziyorum- silahlı kuvvetlerimizde kalıcı hizmet yapan
bütün görevliler için ayrım yapılmadan ve gözetilmeden zaman ve
imkânlar dâhilinde gerekli sosyal imkân ve tesislere
kavuşturulmalarının uygun bir hizmet olacağını da
belirtmek istiyorum.
Türk Silahlı
Kuvvetlerinde, vatan hizmetindeki askerî görevlerini daha da öne çıkaran
ölçüler gözetilmek suretiyle, özlük haklarında iyileştirmeler ve
aylıklarında ilaveler yapılmasını da dikkatlerinize ve
ilgilerinize sunmak istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinde kamuda ve sivil hayatta
şehit olanlarla, yakınlarının, gazilerimizin,
tanımlanmaları dâhil, onlara maddi manevi yardım ve
imkânların dayanakları olan çeşitli kanun ve mevzuat
farklılıklarını, aksaklıkları giderecek,
kapsamlı, sorunları çözücü, tek bir metinde toplayıcı,
zamanımızda başlatılmış ancak erken seçim
sebebiyle tamamlayamadığımız böyle bir
çalışmanın devamıyla yasalaşmasının çok
faydalı ve yerinde bir hizmet olacağı görüşündeyim.
Değerli
arkadaşlarım, askerliğini yedek subay olarak yapanlardan zaman
içinde öğretmen olarak yararlanıldığını
biliyoruz. İhtiyaç duyulacak diğer kamusal hizmet alanlarında da
temel askerlik hizmetleri yapıldıktan sonra kalan süreleri için,
Anayasa’nın 72’nci maddesinde açıkça yazılan vatan hizmetlerinin
belirlenmesi suretiyle, esas itibarıyla askerlikte fazla gibi
gördüğümüz miktarları da dikkate alan ama bizim ölçülerimize göre
askerliklerini bu vatan hizmetlerinde tamamlamaları da düşünülmelidir
diyorum.
Türk Silahlı
Kuvvetlerinin, terörle mücadelede başından itibaren görev
aldıklarını hepimiz biliyoruz. Terörle mücadeleyi, artık,
vatan hizmetini asker olarak belli sürelerde yapanlarla doğrudan hedefte
olacak şekilde değil, özellik arz eden bu mücadeleyi meslek
edinmiş, bu alanda belli eğitimlerle hazırlanmış,
uzmanlık kazanmış ve yetiştirilmiş kalıcı
görevli olanlardan bir güç oluşturmalıyız. Terörle mücadelede
görev almış diğer birimlerimizi de birleştirici, bir araya
getiren bir gücü, artık, süratle hizmete sokacak şekilde
oluşturmalıyız.
Türkiye olarak
hayati konularda yeterince hazırlıklı olmadığımız,
bizi ilgilendiren imkânları ve fırsatları iyi
değerlendiremediğimiz zaman zaman söylenegelmiştir. Mesela
bunlardan biri, Atatürk'ün 1930'larda söylediği: Sovyetler
Birliği'nin de diğer imparatorluklar gibi bir gün
dağılacağını; işte, bizimle dil, kültür, inanç
birliği olan ülkelerle şimdiden ilgilenmemiz gerektiğini
belirtmiş olmasına, bunun lüzumunu açıklamış
olmasına rağmen, Sovyetler Birliği dağıldıktan
sonra bir altyapımız olmadığı, bu konularda geçerli
eğitilmiş bir yapımızın
olmadığının sıkıntılarını
yaşadığımızı hepiniz biliyorsunuz. Türk
devletleriyle ilgilerimizin, en azından başlangıç
yıllarında tatmin edici düzeyde olamadığı görülüyor,
hatta biliniyordu.
Değerli
milletvekilleri, ne olabilir…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SABAHATTİN
ÇAKMAKOĞLU (Devamla) – Evet, o zaman biraz daha süratleneceğim
demektir.
Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
NATO'da kanat
ülkeyiz diye savunma politikasında yıllarca görev ifa etmiş bir
ülkeyiz. NATO'da oluşumuza rağmen, Kıbrıs'la hayati nitelikte ilgimizle başlayan
gelişmeler karşısında Yunanistan'ın bize
karşı aleyhimize her fırsatta uyguladığı
politikaların ve arkasından Amerika Birleşik Devletleri'nin
Kıbrıs'a müdahalemiz sonrası başlattığı ve
yıllarca uygulanan ambargoları yaşamış olduğumuzu
hatırlamalıyız. Biliyoruz ki dünyada olanlardan sonra, İkiz
Kulelerin terörle yok edilişi felaketi sonrası süper güç
Amerika'nın isteğiyle NATO, savunma kavramını güvenlik
kavramına dönüştürmüş, cephe savaşları yerini
artık, uluslararası terörle mücadeleyi esas alan çok yönlü bir
harekete bırakmıştır. Amerika’nın
uğramış olduğu bu terör felaketi sonrası -NATO
Anlaşması’nın- terör saldırılarının NATO
ülkelerine yapılmış sayılmasına karar verilmişti.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen Sayın Çakmakoğlu, lütfen teşekkür ediniz.
SABAHATTİN
ÇAKMAKOĞLU (Devamla) – Efendim, görüşeceklerimizi tam
bitiremediğimizin ben de farkındayım ama söylemek istediklerimin
ana hatlarını ifade ettiğimi düşünüyorum.
Hepinize tekrar
teşekkür eder, bütçemizin ülkemize, silahlı kuvvetlerine
hayırlı imkânlar sağlamasını gönülden dilerim.
(Alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Çakmakoğlu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Münir
Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on iki
dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Enerji
Piyasası Düzenleme Kurulu bütçeleriyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini açıklamak üzere
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Bilindiği
gibi, ülkelerin hayati kaynakları, beşerî kaynaklar, doğal
kaynaklar ve mali kaynaklar olmak üzere üçe ayrılır. İnsan
kaynakları esas olmak üzere, insan kaynaklarını ve doğal
kaynaklarını iyi kullanabilen ülkelerin, üçüncü sıradaki mali
kaynaklarını da kolayca oluşturup geliştirdiklerini
biliyoruz. Çok eskiden beri dünyadaki mücadelenin doğal kaynaklar üzerinde
olduğunu, son yüz yıldır enerji kaynaklarının
doğal kaynaklar içinde daha fazla ön plana çıkmış
olduğunu görüyoruz. Geldiğimiz noktada dünyadaki mücadelenin,
haksızlıkların, işgallerin altındaki kolay sezilebilir
sebep enerji, daha yerinde bir tahlille doğal kaynaklardır.
Bugün bütçesini
görüştüğümüz Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,
önemine kısaca vurgu yaptığım konunun ve bu konuda dünyada
ortaya çıkan politika ve uygulamaların her yönüyle farkında
olan, olması gereken bir bakanlığımızdır.
Böyle bir
giriş yapma ihtiyacı duymamın sebebi, dünya enerji talebi ve
arzı konusunda ortalarda dolaşan değerlendirmelerin arka
planına da vurgu yapmış olmaktır. Dünya enerji talebindeki
artış, nüfus artışına, sanayileşmeye, iktisadi ve
sosyal gelişmeye bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.
Dünyanın bütün ülkelerinde şu veya bu sebepten enerji talebi
artarken, Türkiye’de bütün bu sebeplerin bir arada etkisiyle enerji talebi
dünya ortalamasına göre daha da hızlı artmaktadır.
Diğer
taraftan, enerji arzında da önemli artışlar olmasına
rağmen, oluşan arz ve talep dengesinin bağımsız bir
ortamda ve serbest şartlarda oluşmuş bir denge
olmadığını biliyoruz. Dünyada enerji arzı sadece
iktisadi şartlara göre değil, bunu sağlayan ülkelerin millî
politikaları, global politikalar ve emperyal zorlamaların etkisi altında
oluşmaktadır. Türkiye’nin enerji politikalarını belirleyen
sorumlu kurumlarımız, enerji politikasının temel
amacını, iktisadi kalkınmanın ve sosyal gelişmenin
ihtiyaç duyduğu enerjinin rekabetçi bir serbest piyasa ortamında
sürekli, kaliteli ve güvenli bir şekilde, asgari maliyetle temini olarak
ifade etmektedirler.
Gerek bizim
yaklaşımımızda gerekse bütün dünyada enerji güvenliği
konusu ön plana çıkmakta, enerjinin zamanında, kesintisiz ve
düşük maliyetle sağlanmasının önemi ortaya
konulmaktadır. Tabii böyle bir anlayışın sonucu, her ülke
için gerekli enerjiyi sağlayacak siyasi etkinliği göstermek,
anlaşmaları yapmak, gerekli iktisadi ortamı ve piyasa
ortamını oluşturmak esas olmaktadır.
Ancak, enerji
güvenliği konusunda bazı gelişmiş iddialı ülkelerin ve
emperyalist ülkelerin anlayışı farklıdır.
Bunların önemli bir bölümü enerji güvenliğini, dünya enerji
kaynaklarını ve bu kaynaklara sahip olan ülkeleri kontrol altına
almak olarak anlamakta ve bu yolda en acımasız metotlara
başvurmakta, politikalar yürütmektedirler. O zaman Türkiye’nin,
aslında doğru olan enerji güvenliği
anlayışının dünyanın bu özel şartları
altında değerlendirilmesi ve enerji politikalarının buna
uygun oluşturulması gerekiyor. Bunun ilk adımı kendi enerji
kaynaklarımıza millî bir bilinçle sahip çıkmak, Petrol Kanunu,
Maden Kanunu gibi kanunlarda ve diğer yeni kanunları
çıkarırken emperyal baskıları göğüsleyebilmek, millî
menfaatlerden taviz vermemektir.
İkinci
şartı, diğer ülkelerde enerji alanında kurulacak
ilişkilerde arz-talep
dengesinin baskıların altında oluştuğunu bilerek
davranmak ve yakın hinterlandımızda olup bitenleri anlamazdan
gelecek bir tabiiyet içinde seyirci kalmamaktır. Irak’ta olup bitenlere,
kıta sahanlığımızda olup bitenlere karşı
aciz kalmamaktır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye
arasındaki alanda sergilenen oyunlara baktığınız
zaman, enerji güvenliğini bir tarafa bırakınız, Kuzey
Kıbrıs’ın varlığı ve Türkiye’nin hükümranlığı
açısından tepkisiz ve tedbirsiz kalmayacak kadar millî bilince sahip
olmak gerekmektedir.
Türkiye’nin
enerji talebini değerlendirirken, hem toplam talebe ve tüketime hem de
kişi başına tüketime, aynı zamanda yerli üretimin
yapısına ve toplam tüketim içindeki payına bakmak gerekiyor.
1990 yılında 944 kilogram petrole eş olan kişi
başına tüketimimiz, 2006 yılında 1.377 kilo petrol eş
değerine çıkmış, 2008 yılında da 1.510 kilogram
hedef alınmıştır. Yani, bu süre içerisinde, on beş-on
altı yıllık süre içerisinde Türkiye’nin kişi
başına toplam enerji talebinde yüzde 54 bir artış vardır.
Aynı on altı yıllık süre içerisinde toplam talebe
baktığımız zaman tam ikiye katlanmış ve yüzde 100
artmıştır. İthalatımıza
baktığımız zaman yüzde 156 artış
göstermiştir. Ancak, yerli enerji kaynaklarımızdaki
artışa baktığımız zaman, sadece yüzde 30 bir
artış söz konusu olmaktadır. Bu üç oran, tekrar ediyorum, yüzde
100’lük, yüzde 156’lık artışlara karşı yerli
kaynaklardaki yüzde 30 artış, bu üç oran, enerji konusunda
Türkiye’nin dışa bağımlılığının
çok hızlı arttığını göstermektedir. Enerji
talebimizin yerli üretimle karşılanma oranına bakar, bunun
aynı seyrini gözden geçirecek olursak, 1990 yılında enerji
toplam talebimizin yüzde 48’i yerli üretimle karşılanırken, bu,
2006 yılında yüzde 28’e düşmüştür yani yüzde 20’lik bir
azalma söz konusudur esas aldığımız bu dönem içerisinde.
Yerli üretimin artırılmasıyla ilgili, Bakanlığın,
birçok tedbirleri açıklıyor olmasına rağmen 2013
yılında bu oranın ancak yüzde 30 olacağı görülmekte,
yine Bakanlıkça ifade edilmektedir. 2006 yılında
yaklaşık 100 milyon ton petrol eş değeri olan enerji
talebimizin 2013 yılında yüzde 50 artışla 150 milyon tona
çıkacağı görülüyor. Dolayısıyla, bütün bu
rakamların işaret ettiği husus, Türkiye’nin çok ciddi bir enerji
politikasına sahip olması gereğidir.
Toplam talebimizi
oluşturan yerli üretim ve ithalatın yapısına
baktığımız zaman çok önemli birkaç noktayı
görmekteyiz: Tüketim içinde yüzde 28 payı olan yerli üretimimizin yüzde
43’ü kömür, yüzde 9’u petrol, yüzde 3’ü doğalgaz -yaklaşık
değerlerdir bunlar- yüzde 17’si hidrolik ve jeotermal elektrik ve yüzde
5’i de diğer kaynaklar ama önemli rakam olarak yüzde 23’ünü gayri ticari
enerji kaynakları oluşturmaktadır. Ticari olmayan enerji
kaynaklarının oranının yüksekliği ve bunun kendi içinde
bölümlenmesi, Türkiye’nin enerji konusundaki yetersizliğinin
başlıca işaretlerinden biridir.
Diğer
taraftan, petrol ve doğalgaz üretiminin çok yetersiz oluşu üzerinde
dikkatle durmamız gerekmektedir. Enerji ithalatı içerisinde petrolün
yüzde 50’lik ağırlığını muhafaza ettiğini
görüyoruz ama diğer önemli bir gelişme, yüzde 7 civarındaki
artışlarla seyreden doğalgaz talebindeki
artıştır. Ülkemizde toplam enerji talebinin
karşılanmasında, hem yerli üretimde hem de ithalatta
çeşitlendirmeye gitmenin önemi bilinmektedir. Bu dışa
bağımlılığı hafifletmek, enerji güvenliğini
sağlamak açısından fevkalade önemlidir. Enerji
çeşitlendirmesi aslında enerji güvenliğinin bir yolu olarak
görülmesine rağmen, ülkemizde uygulanan politikaların bu konuda da
çeliştiğini görüyoruz. Elektrik üretimini belirli oranlarda artırmak
zorunda olan ülkemizde sadece 2007’den 2008’e toplam elektrik üretimi yüzde 7,
kişi başına elektrik tüketimi yüzde 5,7 artmak zorundadır
ancak bu artışın çok büyük kısmının doğal
gaza bağlı santrallerle, dolayısıyla ithalata dayalı
santrallerle karşılanıyor olması, enerji güvenliğinin,
çeşitlendirmekle ortaya çıkarmaya
çalıştığımız enerji güvenliğinin bu
bağımlılıkla yok edilip gittiğini göstermektedir. Bu
anlamda çok ciddi bir çelişki söz konusudur.
Elektrik
enerjisinde yüzde 20’ye varan kayıp kaçakların içerisinde, Türkiye’de
sokak aydınlatmasında yüzde 2 civarında paya sahip olan
tüketimin vatandaştan tahsil edilmeye kalkışılıyor
olması da ayrı bir tezat olarak bu arada ifade etmek istediğim
ilave bir husustur.
Enerji
çeşitlendirmesi ve güvenliğinin artırılması
noktasında nükleer güç santrallerine de kısaca temas etmek istiyorum.
Nükleer güç santrallerinin devreye sokulması için çok uzun yıllar
gereksiz tartışmalar yapılmış, bu konuda herhangi bir
adım atılamamıştır. Boşa geçen yıllar
göstermiştir ki çevre endişesiyle nükleer teknolojiye karşı
çıkmayı ve Türkiye’nin yakın çevresi nükleer santrallerle
sarılırken herhangi bir tepki göstermemiş olmayı bir arada
izah etmek zordur. Erivan yakınlarında eski teknolojili bir nükleer
güç santralinin Türkiye’ye vereceği zararın Kars’ta kurulacak olandan
daha az olmayacağını herkes bilmelidir. Keza, Bulgaristan’da
benzer bir santralin Türkiye’ye vereceği zarar, Edirne’de kurulacak
olandan daha az olmayacaktır. Hükûmetler, bu dönemde, Türkiye’nin
gecikmeden nükleer teknolojiye kavuşması gibi sağlam bir
anlayışın sahibi ve takipçisi olamamışlar ve içerden
ve dışardan esen rüzgârlara göre hareket etmişlerdir.
O bakımdan,
Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin nükleer teknoloji ve nükleer enerji
konusunda sebepsiz vakit kaybettiği kanaatindedir ve bu eksikliğin
mutlaka giderilmesi konusunda net bir anlayışı ortaya
koymaktadır. Enerji çeşitlendirmesi ve arz güvenliği, genel
teknoloji düzeyinin yukarıya…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MÜNİR
KUTLUATA (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
…çekilmesi ve
nükleer teknolojiye hâkimiyet bakımından nükleer güç santrallerinin
kurulması gerekiyor.
Burada, dikkat
edilecek birkaç nokta vardır. Bunlar hem şartnameyle hem kanunla
yerine getirilebilir. Bunlardan bir tanesi, mutlaka en yüksek teknolojinin
kuruluyor olması ve eğitiminin ciddi şekilde sağlama
alınması… Orta büyüklükte bir nükleer santralin 2 bin civarında
uzman çalıştırdığını dikkate alarak,
Türkiye’de nükleer enerjiye geçişte bu sahanın bir ortam
oluşturmasının önü açılmalıdır.
Vakit
darlığı itibarıyla, partimizin hassasiyet gösterdiği
diğer noktalara vurgu yapamıyorum. Ancak, bu konu gerekli bütün
önlemler alındıktan sonra Türkiye’nin nükleer enerjiye geçmesi ve
dünyanın bu çağdaş gidişine ayak uydurması
bakımından bir zorunluluktur. Bunu ifade etmiş olmak istiyorum.
Bazı çok
önem verdiğim noktaları geçmek mecburiyeti içerisinde, son olarak
madenler konusuna da kısaca temas etmek istiyorum.
Sayın Bakan,
Türkiye’de arama ruhsatlarının 3.500’den 16 bine
çıktığını görüyoruz. Bunun, bir bakıma iyi bir
gelişme olduğunu kabul etmek mümkün, ancak madenlerin uç ürünler
hâline çevrilmeden ihracatına göz yummanın, Türkiye’nin doğal
kaynaklarının bir anlamda israfı olduğunu da gözden uzak
tutmamalıyız.
Bir başka
çok önemli nokta, kamuoyunun bilgilendirilmesi hususuyla ilgilidir. Kendimden
bir örnek vermek istiyorum: Sakarya’nın Karasu ilçesinde bir enerji
santralinin kurulacağı konusu her tarafta bilinmekte,
konuşulmakta ama Sakarya milletvekillerine herhangi bir bilgi
verilmemiştir ve özel gayretlerle alınacak bilgilerin de çok
anlamlı olmayacağını takdirlerinize sunuyorum. Bunu, sadece
bir bilgilendirme eksikliğinin yaşandığını vurgulamak
için söylüyorum. Ne hangi enerjiye dayanacağı ne kuruluş yeri ne
gücü hakkında kimsenin bir bilgisi yoktur.
Yine, çevreyi
ilgilendirmekle beraber, doğal kaynaklarla ilişkisi
bakımından bölgemden örnek vermekte yarar görüyorum. Adapazarı
şehrinin merkezî yerine bir çimento fabrikası kurulmaktadır.
Kirli sanayiye razı edilen çaresiz insanlarımız…
BAŞKAN –
Sayın Kutluata, lütfen sözünüzü tamamlayınız.
MÜNİR
KUTLUATA (Devamla) – Son cümlem, bitiriyorum efendim.
…bunlara
rıza göstermeye mecbur ediliyor, basın mensupları ve sivil
toplum öncüleri bazı yerlere ikna ziyaretlerine götürülüyor.
Bu konularda,
artık, Türkiye'nin ve bu arada, mutlaka bütün illerimizin ve
Sakarya’nın da iyi olana layık görülmesinin gerekliliğine
inanıyor, işaret ediyor, bu düşüncelerle bu her iki bütçenin ve
genel olarak merkezî yönetim bütçesinin Türkiye’mize hayırlar getirmesini
diliyorum.
Sizin ve
vatandaşlarımızın gelmekte olan Kurban Bayramı’nı
kutluyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler ediyoruz Sayın Kutluata.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına son söz, Manisa Milletvekili Sayın Ahmet
Orhan’a ait.
Sayın Orhan,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
AHMET ORHAN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü,
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün
2008 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gelişmekte
ve büyümekte olan yurdumuzun, kamu nezdinde de tartışılan
unsurlarının başında, uzun yıllardan bu tarafa,
maalesef Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı gelmektedir.
Sürmekte olan bu tartışmaların en büyük ve belirleyici nedeni,
şüphesiz, ülkemizin artan enerji ihtiyacıdır. Bu ihtiyaç,
çoğu kez iyi planlar yapılamadığı, günübirlik
yaşama alışkanlığına sahip olmamız nedeniyle
acele çözüm üretme mecburiyetini doğurmaktadır.
Hepinizin çok iyi
bildiği gibi, yurdumuzda enerji konularını ihtiva eden birçok
adli soruşturma yapılmış, hatta, yargılamalar
sonucunda, Türkiye Cumhuriyeti bakanlarını bile hedef alan cezalara
hükmolunmuştur. Adli mekanizmanın işlemesinin sistemimizin
kendisini test etmesi bakımından faydalı olduğu
düşünülse bile, kamu vicdanında açtığı derin yara ve
tahribat toplumumuzu temelden sarsmış ve sarsmaya devam etmektedir.
Toplumumuzda
yaşananlar sonucunda güven bunalımı noktasına varan
tahribatlar ortaya çıkmıştır. Hatta, bu güvensizlik öyle
boyutlara ulaşmıştır ki, söz konusu kademelerde dürüst
insanların olabileceğine inananlar, maalesef çok
azalmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin nükleer enerjiyle ilgili
ihtiyaçlarının karşılanması için kurulmuş olan
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, kişilerin ve çevrenin güvenliğini
sağlamak için radyasyon üreten veya yayan
iyonlaştırıcı radyasyon kaynaklarının
alınması, satılması, imal, ithal ve ihraç edilmesi,
bulundurulması, kullanılması, taşınması,
depolanması ve atıkların ortadan kaldırılması
gibi faaliyetlerin kontrol edilmesi, lisanslanması ve denetlenmesi
hizmetlerini yürütmektedir.
Nükleer enerji
Türkiye’nin gündeminde hep olmasına rağmen bu konuda bir hayli zaman
kaybedilmiştir. Türkiye enerji ithalatı yapan bir ülkedir. Bu ihtiyaç
her geçen gün artmaktadır. Bu durum, sadece ekonomik olmakla kalmayıp
siyasi ağır sonuçlar ortaya koyduğu ve
bağımsızlığımızın neredeyse ipotek
altına alınmaya çalışıldığı sonuçlarla
Türk milletini karşı karşıya bırakmaktadır.
Bugün için
nükleer güç santralleri yabancı teknoloji ve finansman gerektirse bile,
ülkemizde tüketilen enerjinin çeşitliliği ve söz konusu teknolojinin
bir an önce özümsenmesine ihtiyaç vardır. Bu süreç doğru yönetilerek,
söz konusu nükleer güç santrallerinde üretilen enerjiden öncelikli faydalanma
hakkımız mutlaka korunmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Türkiye’de bor ürün
ve teknolojilerinin geniş bir şekilde kullanımını
sağlamak için 2003 yılında 4865 sayılı Yasa’yla
kurulmuştur. Enstitüde, dünya bor rezervinin yüzde 72’sini
topraklarında bulunduran ülkemizin bor cevherlerinin üretiminden
satışına kadar bütün faaliyetlerini gözden geçirmek suretiyle
yeni ürünler geliştirerek, Türk sanayisinin hizmetine sunmak
amaçlanmıştır.
Enstitünün,
bugün, kuruluşundan bu yana bazı gelişmeler
sağlanmış olsa bile hayatımıza yansıyan genel
manada gelişmeler maalesef yapılamamıştır. Bor içeren
uç ürünlerin süratle geliştirilmesi gerekmektedir. Klasik kullanım
alanları dışında, geleceğin yakıtı olarak
görülen hidrojenin depolanması gibi hassas bir konuda bordan istifade
edilmesi, uzay ve havacılık sanayisinde sürtünmeye,
aşınmaya ve ısıya dayanıklı malzemelerin
üretiminde ve roket yakıtı katkı malzemesi olarak
kullanılması bu madeni daha da önemli kılmaktadır.
Yurdumuz
dışındaki dünya rezervinin, bugünkü tüketim hızıyla
yarım yüzyılda bitecek olmasına rağmen, ülke
rezervlerimizin en az dört asır ihtiyaca cevap verebileceğinin
bilinciyle, stratejik madenimize titizlikle sahip çıkmak ve
geliştirme mecburiyetimiz vardır.
Değerli
milletvekilleri, cumhuriyetimizin stratejik kuruluşları arasında
önemli yeri olan MTA, 22 Haziran 1935 tarih ve 2804 sayılı
kuruluş Kanunu ile tesis edilmiştir. 20’nci yüzyıl
sonlarında, özellikle Sovyetler Birliği’nin devrini tamamlaması sonucunda
daha bir şiddetle tüm dünyayı saran küreselleşme rüzgârları
sonucunda ülkemiz de bundan payını almış olup öncelikle
kamu iktisadi kuruluşları bundan en çok etkilenen yapılar
olmuştur.
Ülkemizin
yapısal dönüşüm projeleri içerisinde öncelikli uygulamalar
arasında özelleştirme en üst sırada yer almış, uzun
süren strateji tartışmaları, farklı denemeler sonucunda,
uzun yıllar milletimize hizmet veren KİT’lerin elden
çıkarılmasıyla sonuçlanmıştır. Maalesef,
özelleştirme uygulamalarının sonuçlarıyla ülkemiz henüz
yüzleşmemiştir. Bunun ekonomik ve hatta sosyolojik
sonuçlarını layıkıyla değerlendirmemiştir. Zaman
zaman birçoklarımızın da seslendirdiği şekliyle
hazinenin üzerindeki bu kurumların yüklerinden kurtulunmuştur.
Ancak,
yalnızca petrol ve petrol ürünlerinde kaçak miktarının 10’larca
milyar Amerikan dolarlık seviyeye ulaşması üzerinde, ayrıca
dikkatle değerlendirme yapmak durumundayız. Petrol, petrol ürünleri
ile alkollü içecekler üzerinde vergi gelirleri kaybı suretiyle
devletimizin uğradığı zararların ortadan
kaldırılması için tedbirlere ihtiyaç vardır.
Bu dönüşüm
ve devlet kurumlarını gözden geçirme, yeniden yapılandırma
arayışları, MTA gibi kurumları da maalesef olumsuz yönde
etkilemiştir, kendisine kanunlarla verilmiş olan görevleri etkinlikle
yapmasına izin vermemiştir.
3213 ve 5177
sayılı Maden Kanunu, bin yıldan bu yana Türk’e vatan olmuş,
uğruna milyonlarca şehit vererek kan pahasına muhafaza
ettiğimiz güzel yurdumuzun madenlerinin, milletimiz lehine, refahına
yeterince katkı sağlayacak şekilde çıkarılıp
değerlendirilmesini temin edememektedir.
Bu noktada,
1970’li yıllarda MTA tarafından başarılı bir
şekilde sondaj çalışmaları yapılan Turgutlu
Çaldağ nikel maden sahası enteresan bir örnektir. Söz konusu nikel
madeni ruhsatı, yabancı menşeli bir şirketin elinde olup
geçtiğimiz yıllarda sondaj çalışmaları
yenilenmiş, maden rezervinin öngörülenin üzerinde olduğu tespit
edilerek yetkili kurumlardan alınan redevans işletme ruhsatıyla
çalışmalar yürütülmüştür. Ortada, çeşitli
değerlendirmelere göre milyarlarca dolarlık nikel rezervi söz
konusudur.
Firma, 350 milyon
dolarlık yatırım bedeli, yine kendi ifadeleriyle, 10 milyon
dolar işçilik, 45-50 milyon dolarlık işletme giderleriyle,
yıllık 400-450 milyon dolar
dış satıma ulaşacak bir değer ortaya koymaktadır.
Ülkemize kalacak olanlar ise 10 milyon dolar işçilik, 50 milyon dolar
işletme giderlerinin bir kısmı ve kanunun öngördüğü yüzde
2’lik ocakbaşı fiyatlarıyla devlet payıdır.
Ya gidenler: Bir
daha yerine konamayacak madenlerimiz, cevher zenginleştirmede
kullanılacak sülfürik asit tesislerinin yarattığı riskler,
100 bin nüfuslu bir şehrin bir yıllık su ihtiyacına denk su
kullanımı sonucunda Gediz Ovası’nda tarımsal faaliyetler
üzerinde oluşabilecek riskler; tüm bunların yanı sıra,
kesilmek durumunda olan 200 bin adet mertebesinde yetişkin çam
ağacı.
Esasen, tespit
edilmiş madenlerimizin çıkarılıp değerlendirilmesi,
borç batağında inleyen yurdumuzda büyük bir güvencenin
oluşturulabilmesi için çok faydalı olacaktır. Mutlak suretle,
dünyada sınır aşan sermaye hareketlerinde 5 büyük şirket
içerisinde ilk 2’sinin madencilik firmaları olduğu gerçeğini
görerek, onların sermaye ve teknik birikimlerinden faydalanırken, bir
ortağa yakışır paylarla yurdumuzu yararlandırma
becerisini göstermeliyiz. Gerek çevreye verilebilecek zararları ortadan
kaldırmak gerekse atalarımızın bize tertemiz emanet edilen
değerlerimiz olan madenlerimizi hakkıyla milletimizin istifadesine
sunmak durumundayız.
Değerli
milletvekilleri, son günlerde yurdumuzda, petrol kaynaklarıyla ilgili
çeşitli görüş ve öngörüler, televizyon ve gazetelerde yer
almaktadır. Bu görüşler, esasen, yurdumuzda petrol ve doğal gaz
rezervlerinin ciddi seviyelerde olduğu yönündedir. Ancak, yurdumuzda söz
konusu aramalarda yabancı sermayeli firmaların aldıkları
ruhsat ve yaptıkları çalışmalara rağmen var olan
rezervleri karartan yaklaşımla işletilmesini engellediği
iddiaları yaygındır. Tabii ki bunlar, iddia durumunda olup
tartışılabilir tahminlerdir. Böylesine iddiaların
gerçekliliğinin kontrol edilmesi, gerçeklere dayalı rezerv tespit
çalışmasının titizlikle yapılmasına ihtiyaç
vardır. Milletimizin spekülasyonlar sonucunda devletine güvenini
kaybetmemesi ve en büyük açığımızın enerji konusu
olduğu gerçeğini akıldan çıkarmadan petrol aramalarına
hız verilmelidir. Petrol İşleri Genel Müdürlüğü
yalnızca bürokratik işlemleri yapan
bir kurum olmaktan çıkarılarak, kuruluş kanununun amir
hükmünü yerine getirecek şekilde desteklenmesine ihtiyaç vardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatılmıştır)
BAŞKAN –
Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
AHMET ORHAN
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, izninizle, son günlerde
vatandaşlarımızdan yoğun olarak
aldığımız şikâyetlerle ilgili Sayın Bakanı
bilgilendirmek isterim. Özellikle tarımsal sulama amaçlı
kullanılan elektrik bedellerini, çiftçilerimizin bu sene
yaşadıkları ciddi gelir kayıpları sebebiyle…
Bildiğiniz gibi, üçüncü çeyrekteki kalkınma hızının
tarımsal faaliyetlerdeki eksi seviyelerde olduğu gerçeğini de
göz önüne alarak… Çiftçilerimiz, ödeyemediği elektrik borçları sebebiyle
icra takibine uğramaktadırlar. Bunlara, içinde bulunduğumuz
şartları gözden geçirerek, yardımcı olacak çözümleri
bulmanızı temenni ediyorum.
Bu duygularla,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı söz konusu
kuruluşların bütçelerinin hayırlı olmasını
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Orhan.
Sayın
milletvekilleri, birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.05
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.53
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı
Birleşiminin Dördüncü Oturumu açıyorum.
2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi, on
üçüncü turda yer alan bütçeler üzerinde söz sırası, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın
Muhyettin Aksak’a ait.
Buyurunuz
Sayın Aksak. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Söz süreniz
beş dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının
2008 mali yılı bütçesiyle ilgili AK Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına, yüce
milletimizi ve onun saygıdeğer temsilcilerini saygıyla
selamlıyorum.
Güzel ülkemiz
Türkiye’mizin savunması, yani Millî Savunma
Bakanlığımızın bütçesi, diğer bütçelerden ve
faaliyetlerden ayrıcalıklı özellik taşımaktadır.
Aklınıza gelebilecek tüm faaliyetlerde kaynak taleplerini millî
gelirle doğru orantılı olarak planlama imkânı varken,
savunma faaliyetlerinde durum çok farklıdır. Dünyadaki bütün
devletlerin durumu ve ülkemize bakışları, komşu ülkelerin
içinde bulundukları durum ve güvenlik konusunda ülkemiz üzerindeki
etkileri, bölgede istikrar unsuru oluşu, milletin birlik ve
beraberliği, ülke bütünlüğüne yönelik tehdit ve risklere paralel
planlanması zarureti vardır.
Tahsis edilen
kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli
kullanılmasını sağlayacak yasal ve yönetsel sistem ve
süreçleri örnek seviyede uygulayan Millî Savunma
Bakanlığının 2008 yılı bütçe teklifini
incelediğimizde, toplam 13 milyar 272 milyon 707 bin YTL’lik bir bütçeyi
görmekteyiz. Bu bütçe 2007 yılına göre yüzde 1,69 artışla
belirlenmiştir. Bu bütçenin 2008 yılı hedeflerine göre gayrisafi
millî hasıla içerisindeki payı 1,9’dur. 2008 yılı merkezî
yönetim bütçesi içerisindeki payı ise yüzde 6’dır.
Türk Silahlı
Kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu harp, silah, araç ve gereç ve
mühimmatın mümkün olan azami ölçüde yurt içi imkânlarla
karşılanması gayreti ve ar-ge faaliyetlerinin
ağırlıklı olarak yer alması nedeniyle millî sanayimize
önemli katkılar sağlamaktadır.
Savunma
harcamalarının ana amacı, ülkemize yönelebilecek her türlü
tehdide karşı caydırıcılığı
sağlayacak, küçülerek etkinleşme ve büyüme temel prensibi
çerçevesinde, nicelikten çok niteliğe önem veren, vurucu gücü yüksek ve
mobilitesi fazla kuvvetlere sahip olmaktır.
Savunma sanayisi
alanında etkin ve verimli ve modern teknoloji kullanan ve dış
bağımlılığı asgari düzeye indiren bir yapıda
iç ve dış piyasada rekabet edebilen kalitede üretim yapabilen Makine
ve Kimya Endüstrisi Kurumunda ulusal savunma sanayimize önemli
kazanımlarda bulunulmaktadır.
Savunma
amaçlı alım ve harcamalar, ülkenin bekasıyla ilgili tehdit ve
riskleri bertaraf etmeye yönelik olduğundan Millî Savunma
Bakanlığı bütçesi hazırlanırken ülkede savunma ve
refah dengesinin sağlanması esas alınmaktadır. Savunma
harcamalarının denetim ve kontrolünde, diğer bakanlık
bütçelerinde olduğu gibi, Millî Savunma Bakanlığı bütçesi
de, gerek planlama gerekse harcama aşamasında Maliye
Bakanlığı, Sayıştay ve Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine
tabi bulunmaktadır.
Ülkemizin iç ve
dış tehditlere karşı savunmasını üstlenmiş
ve Türkiye’mizin gücünün sembolü hâline gelmiş Mehmetçiğimizin
bağlı bulunduğu bir Bakanlıktır. Yeryüzünde hiçbir
ülke yok ki, ordusuna peygamberinin ismini versin. Şanlı ordumuz,
tarih boyunca milletimizin vermiş olduğu bu payeye layık
olmuş, asil milletimizi canları pahasına savunmuş ve
üzerinde yaşadığımız cennet vatanımız
uğruna canlarını vermişlerdir.
Bölgenin
barışı ve huzuru Türkiye’den geçmektedir. Türkiye’nin huzursuz
olduğu hiçbir ortamda, bölgede huzurdan bahsedilemez. Onun içindir ki
Türkiye, yıllardır bu bölgede hem İslam ülkeleri üzerindeki
etkisi hem de Orta Doğu’daki etkin konumu itibarıyla istikrarın
merkezidir.
Evet,
arkadaşlar, bir gaye üzerinde herkes çalışır. Vaktini,
parasını, emeğini verir, ama herkes canını veremez.
Bunun içindir ki, Millî Savunma Bakanlığı bütçesini şekil
itibarıyla konuşuyoruz, fakat içerik itibarıyla buradaki
rakamlar bir bütçe disiplininde yazılmış rakamlardır. Zira,
askerimizin herhangi bir acil ihtiyacı olması durumunda, devletimizin
bütün bütçesi dâhil, bu aziz millet, geçmişte örnekleri olduğu gibi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
MUHYETTİN
AKSAK (Devamla) - …bu ihtiyaçları her zaman malıyla mülküyle
karşılayacak erdemliktedir.
Mehmetçiğimize
her şey azdır. Gazilerimize ne yapsak haklarını ödeyemeyiz.
Şehitlerimiz, inancımızda ve gönlümüzde yaşıyorlar.
Onlar ölü değillerdir. Milletimiz iyi biliyor ki yediğimiz ekmekte,
içtiğimiz suda, aldığımız nefeste şehitlerimizin
hakkı vardır. Bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle
anıyor, şehit ailelerimizin acılarını
paylaşıyoruz.
Bu duygu ve
düşüncelerle, Millî Savunma Bakanlığımızın 2008
yılı bütçesinin milletimize, Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve
Millî Savunma Bakanlığımıza hayırlı olmasını
diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Aksak.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Murat
Yıldırım.
Buyurunuz
Sayın Yıldırım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MURAT YILDIRIM (Çorum) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Savunma Sanayii Müsteşarlığının 2008
bütçesi hakkında AK Parti Grubumuz adına söz almış
bulunuyorum. Sizleri ve milletimizi saygıyla selamlarım.
Savunma Sanayii
Müsteşarlığımız, savunma ve güvenliğe yönelik TSK
ve diğer kurumlarımızın sistem ihtiyaçlarını
karşılamak, savunma sanayisinin geliştirilmesine yönelik
strateji ve yöntem belirlemek misyonuna sahiptir.
20’nci
yüzyılın savunma sistemleri 21’inci Yüzyılda geçerliliğini
kaybetmiştir. Tehdit algısı bu yüzyılda evrim
geçirmiş, savunma güvenlik konularında konsept
değişmiş, savaş dışı alanlarda savaş
dışı araçlarla yapılan saldırılar
yoğunlaşmıştır. Ülkeler de güvenlik ve savunma
ihtiyaçlarını buna göre şekillendirmektedirler.
Parti olarak
milletimizin birlik ve beraberliği, ülkemizin bölünmez bütünlüğü,
devletimizin bekası ve üniter yapımızın korunması
birinci önceliğimizdir. Ülkemiz, çeyrek asrı aşkın bir
süredir terörizmle karşı karşıyadır. İnsanlarımızın
canına kasteden, anaları yavrusuz, eşleri kocasız,
çocukları babasız bırakan terör örgütünün, hem iç hem de
dışarıdaki destekçileri vasıtasıyla milletimize
karşı örtülü bir savaş yürüttüğü aşikârdır.
Asimetrik, kural
dışı savaşın bu denli çevremizi
kuşattığı bir ortamda ülkemizin sırf silah eksenli
mücadeleyle başarılı olması mümkün değildir.
İktidarımız, her zaman, millî güvenliği geniş
açıdan ele almış, güvenliğin askerî, diplomatik, kültürel,
siyasi ve toplumsal boyutlarını bir bütün içerisinde
değerlendirmiştir. İktidarımız döneminde terörle
mücadele konusunda Türkiye’nin haklı konumu, uluslararası
platformlarda etkin bir şekilde savunulmuştur. Diplomatik
girişimlerle tezlerimiz dünya kamuoyuna kabul ettirilmiştir. Gelinen
noktada gerek ABD’nin gerekse Avrupa Birliği ülkelerinin bölgemizdeki
terör gerçeğine bakışları değişmiştir. Bu,
İktidarımızın başarısıdır.
Savunma ve
güvenlik dediğimizde öne çıkan konulardan biri de
meşruluğun terk edilmemesi, demokratik kazanımlar ve insan
hakları gibi konuların ikinci plana itilmemesidir. Savunma ve
güvenlik ihtiyaçları demokratikleşme ve özgürlüklerin
geliştirilmesi ve korunmasıyla uyum içerisinde yürütülmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; savunma ve güvenliğin en önemli
ayaklarından biri de ekonomik gerçeklerdir. Stratejisini akılcı,
dinamik, asgari maliyetle azami faydayı elde etme perspektifiyle
şekillendiren AK Parti İktidarı, yaptığı
çalışmalarla ülkemizin savunma sanayisini birçok alanda
dışa bağımlılıktan kurtarmıştır.
2003 yılına kadar ordumuz ihtiyaçlarının yalnızca
yüzde 25’i yerli kaynaklarla karşılanmaktaydı. Geldiğimiz
noktada bu oran yüzde 40’ların üzerine çıkmıştır.
Savunma sanayimiz yaklaşık 500 milyon dolar ihracat, 2 milyar dolara
yakın üretim kapasitesiyle İktidarımız döneminde önemli bir
yükseliş göstermiştir.
Araştırma,
geliştirme, yerli üretim, uluslararası konsorsiyumlar yoluyla üretim
ve tedarik alanında önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Savunma
Sanayii Müsteşarlığımız, ülkemizin çok genç kurumlarından
biri olmasına rağmen geldiği nokta gerçek bir başarı
öyküsüdür. Mevcut durum itibarıyla genel bir değerlendirme yapacak
olursak, deniz araçlarından hava araçlarına, zırhlı
araçlardan roket sistemlerine, yazılımdan elektronik alt sistemlere
kadar TSK’nın hemen hemen tüm kategorilerde teçhizat
ihtiyaçlarını karşılayabilme noktasına
ulaşmış geniş bir savunma sanayisi altyapısına
sahip olduğumuzu ifade edebiliriz.
Hükûmetimiz,
cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinde yer alan “Yurtta barış
dünyada barış” ilkesini esas alarak, gerek bölgesinin gerekse küresel
istikrarın teminatı noktasına gelmiştir. Ülkemiz,
Yunanistan, İran, Suriye, Rusya gibi ülkelerle imzaladığı
anlaşmalar sayesinde doğu-batı enerji koridorunun kilit ülkesi
olmuştur. Bu anlaşmalar, Türkiye’yi, savunma ve güvenlik
açısından da bölgenin en stratejik ülkesi hâline getirmiştir. Bu
vesileyle, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip
Erdoğan’ı, Savunma Bakanımız Sayın Vecdi Gönül’ü ve
bürokratlarımızı kutlar, çalışmalarında
başarılar dilerim.
Türkiye’nin, 2003
yılından itibaren her alanda olduğu gibi savunma sanayisi
alanında da yaptığı çalışmalar milletimizin
göğsünü kabartmaktadır.
Bu duygularla,
2008 bütçesinin milletimize hayırlı olmasını diler, yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldırım.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Taner
Yıldız.
Buyurun
Sayın Yıldız. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; ben de heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, enerji, en
basit ifadesiyle iş yapabilme yeteneği, erki demektir ve her alanda
gereklidir. Özellikle, Savunma Bakanlığı ve Enerji
Bakanlığı bütçelerini beraber görüştüğümüz şu
ortamda, aslında birbirinden ayrılmaz iki tane sektördür.
Birbirlerinin varlığının dışında,
aslında yok olduklarında önemi daha fazla dikkat çeker.
Dünya tarihine
baktığımızda, enerjinin primer enerji
kaynaklarının gelişimiyle savaşların gelişiminin
örtüştüğünü görürüz. Odun, kömür, petrol, doğal gaz ve en
sonunda da hidrojen enerjilerinin birinden diğerine geçmelerinin
eğrileri, dünya savaş eğrileriyle aslında
çakışmaktadır. Eğer, siz, savunmanızı, olmadığı
anda mutlaka enerjiyle alakalı bir ilinti bulmak zorundasınız.
Dünyadaki
dağılımına baktığımızda, üretim
kaynaklarının, primer enerji kaynaklarının dünya enerji
üretimindeki oranlarına baktığımızda, aslında
bunun geçiş dönemlerinin olduğunu hemen fark edebiliriz. Yüzde 36’yla
kömür ve linyit şu anda hâlihazırda, yüzde 27’yle petrol, yine yüzde
27’ler civarında doğal gaz, yüzde 8’ler civarında nükleer ve
yüzde 3,3’ler civarında yenilenebilir enerji kaynakları
dediğimiz su, rüzgâr, jeotermal, nehir tipi ve rezervuarlı tipler
olmak üzere santralleri görebiliriz.
Bütün bunlara
baktığımızda, aslında bunların
değişimini ayarlayabilmek ve birbirlerine geçişlerini
düzenleyebilmek, her zaman ülkelerin temel problemlerinden bir tanesi
olmuştur ve ülkemizde geçmişte enerji sektörünün ana prensibi arz
güvenliği iken ve bunun sağlanması iken, şu anda rekabetçi
fiyatlarla enerji arzı ile risk yönetimi ön plana
çıkmıştır, bunların düzenlenebilmesi, bunların
regüle edilebilmesi ön plana çıkmıştır. Yeni prensibin
uygulanmasında ülke altyapılarının ve talep
artışlarının önemli etkisi olmuştur. Türkiye’nin,
hepimizin de bildiği gibi, özellikle son yirmi çeyrekteki büyümesi enerji
sektörünü en fazla tahrik eden unsurlardan bir tanesidir. Ekonomik ve sosyal
hayatta önemli bir etkisi olan elektrik enerjisinin tüketicilere yeterli,
kaliteli, sürekli ve sürdürülebilir hâlde verilmesi önemlidir.
En son
geldiğimiz ortamda Türkiye’deki kurulu gücüne göre güç
dağılımlarına baktığımızda,
kuruluşlara göre dağıttığımızda şunu
görürüz: EÜAŞ’ın, şu anda serbestleşmeyle alakalı
temel bir tercihini yapmış olan enerji sektörünün, EÜAŞ’ın
oranının şu anda yüzde 59’lar civarında olduğunu ve
23.873 megavat civarında bir güce karşılık geldiğini,
otoprodüktörlerin 3.612 megavatla yüzde 9’lar civarında bulunduğunu,
serbest üretimin ne yazık ki yüzde 9’lar civarında bulunduğunu,
yap-işlet santrallerinin yüzde 15’ler civarında ve
yap-işlet-devretlerin ise yüzde 6’lar civarında olduğunu
düşünürsek, aslında katedeceğimiz mesafenin ve hedeflerimizin
çok geniş olması gerektiğini bir kez daha anlamış
oluruz.
Enerji Bakanlığının
yapacağı tasarruflarda, özellikle hem piyasanın
serbestleşmesinin, liberalleşmesinin dikkate alınacağı
hem de arz güvenliğinin ön planda tutulacağı düşünülürse, aslında
bu değişimin çok iyi idare edilmesi gerekir. İngiltere gibi
ülkelerde, gelişmiş olan ülkelerde ve büyüme hızları yüzde
1,1’ler civarına düşmüş ülkelerde dâhi bu değişim
olabildiğince kolay değildir. Kanun bazında bile, 9 kez bu
değişimi idare etmek için, bu değişimi, tabiri caizse,
değiştirmek için değişiklik yapmışlardır.
Ben, aslında
-enerji sektörü çok geniş bir sektör ama- özellikle rüzgâr enerjisiyle
alakalı, kamuoyu algılamasıyla alakalı bir konuya
değinmek istiyorum. Şu anda enerji sektörünün, beklenti olarak, çok
ciddi yatırım öncelikleri vardır. Lisans müracaatlarına baktığımızda,
78 bin megavat civarında bir rüzgâr santrali müracaatının
olduğunu görüyoruz. Şu anda kurulu gücümüzün 40 bin megavatlar
civarında olduğunu düşünürsek, bu, fevkalade uç noktadaki bir taleptir.
O yüzden, şu anda, reel ortamda, gerçekten lisansını
almış 1.810 megavat civarında bir rüzgâr santralinin
yapımını görüyoruz ve 5.500 megavatlar civarında da lisans
müracaatı yapılmış hâlini görüyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sözlerinizi tamamlayınız.
TANER YILDIZ
(Devamla) – Bunların hem teknik açıdan değerlendirilmesine
baktığımızda hem de yerli kaynaklarımızın
harekete geçirilmesini dikkate aldığımızda, son derece
dikkatli bir realizasyon yapmamız gerektiği ortadadır.
Ben, bütün bu
duygu ve düşünceler içerisinde, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Sayın Afif
Demirkıran.
Buyurun
Sayın Demirkıran. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Söz süreniz
beş dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA AFİF DEMİRKIRAN (Batman) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ve Ulusal
Bor Araştırma Enstitüsü 2008 mali yılı bütçesi
hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip
bir düzenleyici kurum olarak 2001 yılında faaliyete geçmiştir.
2003
yılına kadar elektrik ve doğal gaz sektörlerinde faaliyet
gösteren EPDK’nın görev alanı, 2003 yılında petrol ve 2005
yılında da sıvılaştırılmış petrol
gazı (LPG) piyasalarının dâhil edilmesiyle genişletilmiştir.
EPDK’nın
amacı elektriğin, doğal gazın, petrolün ve LPG’nin yeterli,
kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde
tüketicilerin kullanımına sunulmasını teminen, rekabet
ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterebilecek, mali
açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir enerji
piyasasının oluşturulması ve bu piyasada
bağımsız bir düzenleme ve denetimin
sağlanmasıdır.
EPDK, enerji
sektörünün dört temel yasasında -elektrik, doğal gaz, petrol ve LPG-
faaliyet gösteren ve gösterecek olan tüm şirketleri lisanslamakta,
faaliyetlerini düzenlemekte ve piyasa işleyiş
kurallarını belirlemektedir.
Bugüne kadar
EPDK, Elektrik Piyasası Kanunu kapsamında toplam 12.461 megavat
elektrik üretim tesisine lisans vermiştir. Ayrıca, EPDK’ya yüksek
miktarda rüzgâr santrali başvurusu yapılmıştır. Biraz
önce arkadaşımız ifade etti, 78 bin megavat. Tabii,
mükerrerlikler de var, ancak çok yüksek bir ilgi söz konusudur. Bu yüksek
ilginin oluşmasının iki temel unsuru olduğunu ifade
edebiliriz. Bunlardan ilki, Yenilenebilir Enerji Kanunu’yla sağlanan garanti
ve teşvikler, diğeri ise Bakanlığımızın,
ülkemizin rüzgâr potansiyelini gösteren rüzgâr haritasını
hazırlamış olmasıdır.
EPDK
tarafından, ayrıca 2003 yılından bu yana 51 adet doğal
gaz dağıtım bölgesinin dağıtım ihalesi
gerçekleştirilmiş olup, bugüne kadar 33 dağıtım
bölgesine doğal gaz dağıtımına
başlanılmıştır.
EPDK, Petrol
Piyasası Kanunu çerçevesinde de yaklaşık 20 bin adet
şirkete lisans vererek petrol piyasasını kayıt altına
almış ve 2004 yılından bu yana atılan adımlar
sayesinde, akaryakıt fiyatlarının serbestleştirilmesinin
yanı sıra ithali, dolaşımı ve kullanımı
çeşitli kriterlere bağlanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, ulusal marker uygulaması ile de petrol piyasasındaki
kaçak ve standart dışı ürün satışı önemli
miktarda azalmıştır. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru
hattının işletmeye geçilmesiyle petrol piyasası
gelişme açısından çok önemli bir sıçrama noktası
olmuş ve EPDK’ya Adana Yumurtalık bölgesinde faaliyet göstermek üzere
dört adet rafineri müracaatı yapılmıştır ve bunlardan
bir tanesi 7 Aralık 2007 tarihinde lisansa bağlanmıştır.
LPG sektörü de
çok büyük bir alandır Türkiye’de. 14 milyon hane, 1,5 milyon araç LPG
kullanmaktadır. Aşağı yukarı 5 milyar dolarlık
bir pazardan bahsediyoruz. Onun için burada da güvenlik, eğitim ve denetim
çok önemlidir ve bugüne kadar EPDK, dağıtım, depolama, otogaz
bayiliği, tüp imalatı alanlarında yedi bin dört yüz yetmiş
bir adet firmaya lisans vermiştir.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ülkemiz için stratejik önemi haiz
bir kurumda Ulusal Bor Araştırma Enstitüsüdür. Enstitü katma
değeri yüksek yeni bor ürünlerinin üretimini ve geliştirilmesini
teminen, bilimsel çalışma ve araştırmalar yapmak,
yaptırmak ve koordine etmek üzere 4865 sayılı Yasa’yla 2003
yılında, yani AK Parti İktidarı döneminde kurulmuştur.
Kısa adı “BOREN” olan Enstitü kamu tüzel kişiliğine haiz
olup, idari ve mali özerkliğe sahiptir. Bilindiği gibi bor
mineralleri ve bileşikleri çeşitli endüstri dallarında çok
farklı malzeme ve ürünlerin üretiminde kullanılmaktadır. Cam, nükleer,
seramik, elektrik, elektronik ve bilgisayar, otomobil, ilaç ve kozmetik, kimya,
temizleme, beyazlatma ve kâğıt sanayisi bor mineralinin
kullanıldığı başlıca sahalardır.
Ayrıca, bor mineralleri askerî ve zırhlı araçlarda,
iletişim araçlarında, metalürji alanında, tıp biliminde ve
koruyucu malzemelerde çokça yararlanılan bir mineral hâline
gelmiştir. Bunun dışında bor mineralleri günümüzde,
inşaat-çimento sektöründe, enerji sektöründe, tekstil sektöründe,
tarım sektöründe de sıkça kullanılagelmektedir. Dünya bor
rezervlerinin, değerli arkadaşlar, yüzde 72’si Türkiye’de
bulunmaktadır ve birinci sıradayız. Bizi yüzde 13’le Amerika
takip etmektedir. Ondan sonra da Rusya ve Çin gelmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye’deki bor
cevheri dünyaya birkaç yüzyıl yetecek kadar mevcuttur. Tabii ki 2002
yılına kadar pazardan sadece yüzde 17’yken bizim payımız,
AK Parti İktidarımızın almış olduğu önlemler
sonucunda pazar payımız yüzde 30’a ve birinci sıraya
çıkmış bulunuyoruz, Amerika’nın önüne geçmiş
bulunuyoruz.
Hükûmetimiz, bor
madeni sahasında ülkemizi baş aktör pozisyonuna getirecek tüm yeni
açılımları desteklemektedir. Bu bağlamda, bor teknolojisi
alanında üretimin artırılması, üretim yöntemlerinin
geliştirilmesi ve bor minerallerinin yeni alanlarda
kullanımını sağlayacak tüm projeler teşvik
edilmektedir.
Sonuç olarak,
Hükûmetimiz, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ülkemizin
küreselleşen dünyada söz sahibi olan bir ülke pozisyonunu kazanması
için gerekli adımları kararlılıkla atmaktadır. Bu
irade çerçevesinde, ülkemizin iki önemli kurumu olan Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu ve Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün daha etkin ve
daha verimli bir biçimde faaliyetlerinin devam edebilmesi için tam destek
verileceğine dair inancım sonsuzdur.
Bu duygu ve
düşüncelerle, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ve Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsünün 2008 mali yılı bütçesinin
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Demirkıran.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına sıra, Karabük Milletvekili
Sayın Cumhur Ünal’ın.
Buyurun
Sayın Ünal. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA CUMHUR ÜNAL (Karabük) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında
AK Parti Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
1935
yılında 2819 sayılı Yasa’yla kurulmuş bulunan Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü, ülkemizin hidrolik,
rüzgâr, jeotermal, güneş, biyokütle ve diğer yenilenebilir enerji
kaynakları öncelikli olmak üzere, tüm enerji kaynaklarının
değerlendirilmesine ve enerjinin etkin ve verimli tüketilmesi
amacıyla, ölçüm ve fizibilite çalışmalarıyla -hidrolik ve
rüzgâr başta olmak üzere- yenilenebilir enerji kaynaklarımızı
belirlemekte, bu kaynaklardan azami yararlanabilmesi için tanıtım
amaçlı pilot uygulamalar geliştirilmekte, sanayi ve binalar için
enerji yöneticisi eğitimi programları uygulamakta, enerji etütleri
yapmakta, toplumumuzda enerji kültürünün ve verimlilik bilincinin geliştirilmesi
yönünde geniş katılımlı bilinçlendirme etkinlikleri
yürütmektedir.
Ayrıca, 3096
sayılı Yasa kapsamında hazırlanan HES projelerinin tesis,
işletme denetimi ve danışmanlık hizmetleri 4628
sayılı Yasa kapsamında başvurulan HES projelerinin
değerlendirilmesi ve kamulaştırma işlemleri Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından
yapılmaktadır. Bu kapsamda, Genel Müdürlük 2003 yılından bu
yana yüz otuz adet projeyi tamamlayarak 2,34 milyar kilovat saatlik ilave HES
potansiyeli belirlemiştir.
Ayrıca, 2006
yılında ülkemizde orta vadede yaygınlaşmasını
arzu ettiğimiz pompajlı HES sistemleriyle birlikte, elektrik
üretiminde derelerimizden de yararlanmasına imkân tanıyacak
potansiyel belirleme çalışmaları başlatılmıştır.
Ülkemizin 26 akarsu havzasındaki ve göllerimizdeki su gelirlerinin ve
kalitesinin izlenmesi amacıyla yurt sathına yayılmış
ve modern araçlarla donatılmış 1.270 adet hidrometri istasyonu
ve 11 adet etüt merkezi ile hidrometrik ölçümler ve analizler bu Genel Müdürlük
tarafından gerçekleştirilmektedir.
Genel Müdürlük tarafından
gerçekleştirilerek 2006 yılında yayınlanmaya başlanan
Rüzgâr Enerjisi Potansiyeli Atlası, kısa adıyla REPA ile
ekonomik olabilecek en az 46 bin kilovat saatlik rüzgâr potansiyeline sahip
olduğumuzu memnuniyetle öğrendik.
Bu yıl, EPDK
tarafından toplanan rüzgâr başvurularının 78 bin megavata
ulaşmış olması da bu önemli potansiyelimize
yatırımcı
bakışının sevindirici bir göstergesidir.
Biyodizel
konusunda, Genel Müdürlüğün 2003 yılından bu yana ortaya
koyduğu pilot tesisler, tip projeler, tanıtım ve bilinçlendirme
etkinlikleri semeresini vermiş, ülkemizin üretim kapasitesi yılda 800
bin tonu aşmıştır.
Diğer
taraftan, kırsal bölgelerimizde, enerji amaçlı, odun, tezek ve
bitkisel atık kullanımı yılda yaklaşık 6 milyon
ton petrol eşdeğeri büyüklüğündedir ve bu miktar 2006
yılındaki Türkiye elektrik tüketiminin yarısına
yakındır.
Genel Müdürlük,
bitkisel atıklarımızdan, modern tekniklerle elektrik,
ısı veya akaryakıt eldesi konularında TÜBİTAK
işbirliğiyle uygulamalı ar-ge çalışmaları
yürütmekte, aynı zamanda da sanayi iş birlikleriye bu tür örnek
tesislerin kurulması için çalışmaktadır.
Yenilenebilir
enerji kaynakları ve enerji verimliliği konularında
çıkarttığımız yasaların taslakları, kamu,
özel ve sivil toplum kesimlerinin katılımıyla Genel Müdürlük tarafından
hazırlanmıştır.
1 Mayıs 2007
tarihinde yürürlüğe giren ve bir devrim niteliği taşıyan
Enerji Verimliliği Kanunu kapsamında, sanayimizde,
binalarımızda, ulaşımımızda ve enerji
sektörümüzde AB normlarına ve Türkiye pratiklerine uygun düzenlemeler
getirilmiştir.
Diğer
taraftan, Genel Müdürlük, sanayide ve binalarda enerji yöneticisi
eğitimlerine ve enerji etütlerine devam etmekte, toplumumuzun tüm
kesimleri tarafından enerjinin kolay algılanmasına, enerji
kültürünün ve verimlilik bilincinin gelişmesine katkıda bulunabilecek
çalışmalar yürütmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
CUMHUR ÜNAL
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilinmeyen
enerji kaynaklarımızı bilinir hale getirmek, bu kaynaklardan en
uygun yararlanma yollarını örnek projelerle göstermek ve enerjiyi
etkin ve verimli kullanmak yönünde ar-ge çalışmalarını da
kapsayan mühendislik ağırlıklı çalışmalar yapan
Genel Müdürlükte 232’si teknik personel olmak üzere toplam 804 personel
bulunmaktadır. 2008 yılı bütçe talebi 35 milyon 903 bin YTL olup
bu miktarın 4 milyon 400 bin YTL’si yatırım
harcamalarıdır.
Sonuç olarak,
Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü,
kapsamına aldığı görevlerdeki etkinliklerini insan gücü ve
bütçe imkânları ölçüsünde ve diğer kuruluşlarla iş
birliği ortamlarını geliştirmek suretiyle giderek
artırma çabası içerisindedir.
Bu vesileyle,
2008 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlar
getirmesini temenni ediyorum, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Ünal.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Sayın Polat
Türkmen.
Buyurunuz
Sayın Türkmen. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA POLAT TÜRKMEN (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2008 yılı MTA Genel Müdürlüğü ve Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu bütçesi üzerinde konuşmak üzere söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Madencilik,
ülkemizin kalkınmasında önemli rol oynar. Maden ürünleri bütün
sektörlerin temel girdisidir. Yüz elli yıllık madencilik
geçmişine sahip olan Zonguldak, Türkiye’de madencilik kültürünün
oluşmasına, ülke kalkınmasına öncülük etmiştir. Bu vesileyle,
ülke kalkınması için canlarını veren maden
şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Yavaş konuşuyorsun Polat Bey,
Zonguldak’ta...
POLAT TÜRKMEN
(Devamla) - Bugün dünyada yıllık 1,5 trilyon Amerikan doları
değerinde maden üretimi yapılmaktadır.
Ülkemizin
jeolojik yapısı maden çeşitliliği açısından
avantaj oluştururken maden arama faaliyetlerini de
zorlaştırmaktadır. Anadolu’nun bereketi madencilik
açısından da eşsizdir. Ülkemiz maden çeşitliliğinde
dünyada 10’uncu sıradadır, maden üretimi değerinde ise 130 ülke
arasında 28’inci sıradadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; on yıllardır üstünde
yaşadığımız toprakların altındaki
kıymetleri maalesef bilemedik. AK Parti Hükûmeti göreve geldiği
günden itibaren millî bir maden politikası oluşturdu, “Yerli
kaynakların tespiti ve kullanılması” esas kabul edildi.
MTA, geçmiş
yıllarda 20-25 bin metre toplam arama sondajı yapıyordu,
şimdi yıllık 140 bin metre arama sondajı yapıyor.
Yirmi beş
yıldır kömür rezervimiz 8,3 milyar ton olarak biliniyordu. Bizim
dönemimizde yapılan çalışmalarla -bu çalışmalar devam
ediyor- kömür rezervinin 9,7 milyar ton olduğu tespit edilmiştir.
Yine, bu
yüzyılın en stratejik madeni olan bor arama
çalışmaları sonucu 1 milyar ton yeni rezerv bulundu.
MTA’nın
bütçe imkânlarını her yıl artırdık, özveriyle
çalışan kurumumuz bu muhteşem sonuçları elde etti.
Ülkemizin nereden
nereye geldiğini görüyoruz. AK Parti İktidarı döneminde yer
altı kaynaklarının tespiti ve yüksek katma değer
sağlayacak şekilde ekonomiye kazandırılması, enerji,
sanayinin hammadde talebinin yerli ve ekonomik olarak
karşılanması politikası neticelerini vermeye
başlamıştır. Üretilen hammaddelerin yurt içinde
işlenerek nihai ürünlere dönüştürülmesi millî hedefimizdir. Cari
fiyatlarla gayrisafi millî hasıla içindeki madencilik sektörünün
payı, 2002 yılında 1,93 milyar dolar iken, 2006
yılında bu rakam 5,89 milyar dolara çıkmıştır.
Dört yılda 5 kat artış sağlanmıştır. Bu,
alkışlanacak bir başarıdır.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye, tarihinde eşine
ender rastlanan bir büyüme dönemi geçirmektedir. Son beş yılda
Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 7 oranında
büyümüştür. Türkiye, artık, dünyanın hızlı büyüyen ve
gelişen ülkelerindendir. Bu hızlı büyüme, önümüzdeki
yıllarda da artacaktır. Türkiye’nin enerji ihtiyacı da bu
sebeple hızla artmaktadır. Özellikle elektrik enerjisinde meydana
gelen talep artışı dikkat çekicidir. Yerli, güvenilir
çeşitli kaynakları kullanmayı hedeflemeliyiz. Özellikle elektrik
üretiminde kaynak çeşitliliği önem arz etmektedir. Bu alanda en büyük
eksikliğimiz nükleer enerjidir. Türkiye, mutlaka, çevre, kaynak
güvenliği, dışa bağımlılık ve kaynak
çeşitliliği gibi enerji planlaması kriterlerini dikkate alarak,
enerji üretiminde en ileri teknoloji olan nükleer enerjiden yararlanma yoluna
gitmeliydi. Maalesef, Türkiye’de, geçmişte her alanda olduğu gibi
nükleer enerji alanında da geç kalınmıştır. AK Parti
Hükûmeti, bu noktada, geçtiğimiz günlerde büyük bir feraset ile gerekli
yasal düzenlemeyi yapmıştır. Sayın
Başbakanımıza ve Enerji Bakanımıza, milletimiz
adına teşekkür ediyorum. Ana muhalefet partisi, maalesef her
yeniliğe ve gelişmeye karşı çıktığı
gibi, nükleer santrallerin kurulmasına da karşı çıkıyor.
Sayın
milletvekilleri, nükleer santrallerin sadece enerji üretimiyle sınırlı
düşünülmesi çok yanlış bir bakış
açısıdır. Ülkemizde kurulacak nükleer santrallerle nükleer
teknolojiyi edinme boyutu düşünülmelidir.
Bilindiği
gibi, nükleer çalışmalar Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından
yürütülmektedir. Türkiye’nin bundan sonraki hedefi, nükleer teknolojiye hâkim
olarak bu alandaki tesisleri kendi imkânlarıyla kuracak noktaya
gelinmesidir. Yerli rezervlerin kullanılması ve kullanılabilir
rezervlerin tespiti çalışmalarına hız verilmelidir. Kurum,
bunun millî bir görev olduğu şuuruyla yıllardır özveriyle
çalışmaktadır.
2008
yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce
Meclisimize ve milletimize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Türkmen.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına son söz, Bursa Milletvekili Sayın
Mehmet Ocakden’e ait.
Buyurun
Sayın Ocakden. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Petrol
İşleri Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçesi üzerinde
AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Enerjide sadece
bugünü değil, yarının Türkiye’sini şekillendirecek
adımlar atılıyor. Türkiye küresel ölçekte bir enerji koridoru,
bir enerji terminali hâline geliyor. Türkiye, coğrafi konumu
itibarıyla kaynaklar açısından ya kaynak coğrafyası
olacaktı ya da geçiş coğrafyası. Türkiye bugün bir
geçiş coğrafyası olmuştur.
Bir rüya
gerçekleştirilmiş ve Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesi bitirilmiştir.
Şu anda buradan her gün 1 milyon varil petrol akıyor. Bu bir
başarı öyküsüdür. İkinci proje Şahdeniz Doğal Gaz
Projesi’dir. Bu proje de başarıyla bitirilmiştir. Yine,
aynı bölgenin doğal gazı Gürcistan ve Azerbaycan üzerinden
geçerek, dağları tepeleri aşarak Türkiye’ye geliyor ve
Horasan’da bizim “network”ümüze katılıyor. Şimdi bu gazı da
kullanmaya başladık. Daha önceleri bunlar hayaldi, bu hayaller
gerçekleştirilmiştir. Şimdi bu gaz, 18 Kasımda Meriç
üzerinde Sayın Başbakanımız ve Yunan Başbakanının
katıldığı görkemli bir törenle Yunanistan’a
ulaştırılmış bulunuyor, oradan da İtalya’ya
taşınacak.
Bunun
dışında, yine başarıyla sürdürülen
çalışmalardan birisi olan ve “Anadolu Boru Hattı” olarak
tanımlanan Samsun-Ceyhan boru hattıdır. Bu da başarıyla
yürüyor, inşallah o da gerçekleşecek.
Ayrıca, Arap
gazı Mısır’dan Suriye’ye kadar geldi. Humus’tan Kilis’e kadar
olan 230 kilometrelik bölümünü Suriye yapıyor. Kilis’teki hattı
Türkiye yaptı. Orayla birleşince Mısır gazı da buradan
gelmiş olacak.
Yüzyılımızın
en stratejik konusu olan enerji güvenliği, gerek ABD ile Rusya
arasında gerekse Avrupa Birliği ekseninde “büyük oyun” diye
tanımlanan müthiş bir satranç partisine sahne oluyor ve nefes kesici
hamleler birbirini izliyor.
Avrupa
Birliğinin petrol ve doğal gaz ihtiyacının artması, bu
kaynak rezervlerinin yoğun olarak bulunduğu Rusya, İran ve
Cezayir gibi ülkelere bağımlı kalması sonucunu
doğurmuştur. Bu durum, enerji arzı güvenliği
açısından Avrupa Birliği için yeni açılımları
zorunlu hâle getirmiştir. Avrupa Birliğinin politika seçenekleri
arasında çoklu boru hatları projelerinin uygulanmasıyla enerji
ithalatında arz kaynaklarını ve tedarik yollarını
çeşitlendirme zorunluluğu doğmuştur. Kuşkusuz bu
durum, aynı zamanda Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin önemli
referans noktalarından birisini oluşturacaktır.
Kısacası,
enerjide her yol Türkiye’ye çıkmaktadır. Enerji konusu Avrupa
Birliği sürecinde Türkiye’nin mutlaka en iyi biçimde yararlanması
gereken bir kart. Mesela, Azeri gazını Türkiye-Bulgaristan-Macaristan-
Avusturya boru hattıyla Avrupa’ya taşıyacak olan “Nabucco
Projesi” Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde bir kilometre taşı
özelliği taşıyor. Bilindiği gibi, Avusturya, Türkiye’yi
Avrupa’da istemeyenlerin başını çeken ülkelerden birisidir.
Dolayısıyla, Türkiye’nin bir enerji koridoru olması AB için
hayati bir öneme sahiptir. İşte bu yüzden Türkiye’nin giderek
enerjide stratejik bir oyuncu hâline gelmesi, Avrupa’daki Türkiye
karşıtlarının hamlelerini zayıflatan çok önemli bir karttır.
Avrupalı dostlarımız da önümüzdeki yıllarda daha iyi
anlayacaklar ki, Türkiyesiz bir Avrupa enerji güvenliği
açısından savunmasız kalmaya mahkûmdur.
Değerli
milletvekilleri, bazı muhalefet partisi sözcülerinin Enerji
Bakanlığı bütçesiyle ilgili yaptıkları konuşmalar
karşısında kelimenin tam anlamıyla bir hayal
kırıklığı yaşadığımı
belirtmek istiyorum. Bütün dünyada enerji kaynakları üzerine birçok
küresel aktörün yer aldığı büyük bir satranç oyunu
oynanıyor, ama bizim muhalefet sözcülerimizin böyle bir problemi yok,
vizyonu da yok.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Vizyondan bahsedemezsin! Vizyon deme yani, ayıp
oluyor!
MEHMET OCAKDEN
(Devamla) – Onların bütün derdi, AK Parti İktidarının
küresel aktörlerin yer aldığı bu enerji satrancında
attığı başarılı adımları gölgelemek ya
da görmezden gelmektir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – “Vizyonu yok.” diyor!
MEHMET OCAKDEN
(Devamla) – Gerçi, Türkiye'deki muhalefet anlayışının daha
çok siyasi rant hesaplarına dayalı olduğu dikkate
alındığında muhalefet partisi sözcülerinin bu tür büyük
projeleri anlamalarını bekleyemeyiz. [MHP sıralarından
alkışlar (!)]
KADİR URAL
(Mersin) – Bravo Hocam, çok güzel(!)
MEHMET OCAKDEN
(Devamla) – Çünkü onlar, büyük projelere büyük Türkiye rüyalarına
alışık değiller.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Siz bilirsiniz, biz bilmeyiz tabii (!)
MEHMET OCAKDEN
(Devamla) – Onlar, Türkiye'nin AB projesini felaket projesi olarak görüyorlar.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Siz anlamışsınız ya yeter (!)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Çok doğru(!) Siz bilirsiniz
biz bilmeyiz(!) İşine bak! Sen kendini anlat, bırak muhalefetle
uğraşmayı! İcraatını anlat sen. Hükümetle ilgili
icraatını anlat. Muhalefetle uğraşma!
MEHMET OCAKDEN
(Devamla) – Onlar, daha çok kapalı Türkiye hayalleri kurdukları için
Türkiye'nin çağdaş demokratik rotasını da tehlikeli
buluyorlar.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Saygılı davran! İşine bak!
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) – Siyaset anlayışın bu senin!
KADİR URAL
(Mersin) – Tebrik ediyoruz sizi (!)
MEHMET OCAKDEN
(Devamla) – İşte bu yüzden Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı gibi
büyük bir rüyanın gerçekleşmesi bile onlar için bir anlam
taşımayabilir.
KADİR URAL
(Mersin) – Satranç oyununun neresindesiniz, satranç oyununun?
MEHMET OCAKDEN
(Devamla) – Siyasi ve ekonomik istikrar içinde enerjide önemli projelere imza
atan Türkiye'nin yeni dönemde de demokratik dünyada başını daha
dik tutacağına olan inancımı yineliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. [AK Parti sıralarından alkışlar,
MHP sıralarından alkışlar(!)]
MUHARREM VARLI
(Adana) – Fox'a… Fox'a...
KADİR URAL
(Mersin) – Bravo (!) Bravo (!) Alkış (!)
MUHARREM VARLI
(Adana) – Fox TV'ye…
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Ocakden.
Şahsı
adına, lehinde, Düzce Milletvekili Sayın Metin
Kaşıkoğlu.
Buyurunuz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
METİN
KAŞIKOĞLU (Düzce) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı ile Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığının 2008 mali yılı bütçesi
üzerinde şahsım adına bütçe lehinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Her ne kadar on
üçüncü turda gerek Millî Savunma Bakanlığımızın
gerekse Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın
bütçesi söz konusu ve bu görüşmeleri yapıyor isek de bağlı
kuruluşlarıyla birlikte, sürenin azlığı
noktasından yola çıkarak, izin verirseniz, görüşlerimi
yalnızca bu kısa süre içerisinde Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı noktasında ifade etmek isterim.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığımız, ülkemizin doğal
kaynaklarını akılcı bir şekilde kullanarak yeni teknolojilerle
enerji üretimini çeşitlendirmiş, aynı zamanda alternatif enerji
kaynaklarını insan ve çevre sağlığını da
dikkate alarak üretim portföyümüze kazandırmıştır.
Böylelikle sürdürülebilir enerji arzını sağlama yönünde ciddi
ilerlemeler kaydetmiş, sektörlerde yeni yasal düzenlemeler yapılarak
doğal kaynaklarımızın verimli kullanılmasını
sağlamıştır. Bu kapsamda ülkemizin jeopolitik konumu en iyi
şekilde değerlendirilmiş, ulusal çıkarlarımız
doğrultusunda yenilenebilir yerli ve yeni kaynaklar dışa
bağımlılığımızı bugün itibarıyla
belki de tarihin en alt düzeyine indirgeyerek rekabet gücümüzü biraz daha ön
plana çıkarmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; dünyada nüfus
artışı, sanayileşme ve şehirleşmeyle birlikte bir
de buna eklenen küreselleşme sonucu artan ticaret ve üretim
imkânlarına bağlı olarak doğal kaynaklara ve enerjiye olan
talep giderek artmaktadır. Özellikle enerji, önümüzdeki zaman zarfı
içerisinde gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanmak üzere modern
toplumların belki en önemli ihtiyaçlarından birini kesbedecektir.
İşte bu nedenle, Hükûmetimiz, ülkemizin geleceği
açısından enerji güvenliğini birinci öncelikli gündem maddesi
olarak ele almış ve ana enerji politika ve stratejilerinde büyük bir
dönüşümü gerçekleştirmiştir. Hükûmetimiz pek çok konuda
olduğu gibi enerji konusunda da çok önemli adımları hayata
geçirmiştir. AK Parti İktidarından önce kalıcı ve
entegre bir enerji politikasından söz etmek mümkün değil iken,
iktidara gelmemizle birlikte, Petrol Piyasası Kanunu’nun çıkarılması,
Bor Enstitüsünün kuruluş kanununun çıkarılması,
Uluslararası Hidrojen Enerjileri Teknoloji Merkezinin kurulması, yine
Maden Kanunu’nda yapılan çok köklü, reform niteliğindeki
değişiklikler, yine günümüz enerjisinde çok önemli bir yer kaplayan
LPG piyasasıyla ilgili olarak çıkarılan kanun, yenilenebilir
enerji kaynaklarının elektrik enerjisi amaçlı
kullanımına ilişkin çıkarılmış olan kanun,
Enerji Verimliliği Kanunu, Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli
Sular Kanunu ve en son çıkan ve gerçekten enerji arzında çok önemli
bir paya sahip olan nükleer güç santrallerinin kurulması,
işletilmesiyle enerji satışına ilişkin kanun ve
şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde, komisyonlarda
bekleyen Türkiye Petrolleri Kanunu, gerçekten enerji noktasında
piyasanın önünü açmış ve büyük bir canlılık meydana
getirmiştir.
Bugün
iktidarımız, Türkiye’yi dünya enerji ticareti merkezi konumuna
getirme çalışmalarında elde edilen başarıların da
doğal olarak haklı gururunu yaşamaktadır. Bu, hepimizin en
doğal hakkıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin ve
insanımızın kalkınma ve refahının
artırılması için temel ihtiyacımız olan yeterli,
sürekli ve ucuz maliyetli enerji ihtiyacı vardır. Bu istikamette,
Hükûmetimiz ve Bakanlığımız, AB müktesebatına uyum ve
enerji sektöründe piyasa mekanizmasının oluşturulmasına
yönelik önemli adımları atmıştır. Enerji
planlamasında yerli kaynağın arama ve üretim seferberliğini
de başlatmış bulunmaktadır. Enerji maliyetlerini de oldukça
düşük tutmuş, hepimiz biliyoruz ki bugüne kadar AK iktidar döneminde
elektriğe tek kuruş zam dahi yapılmamıştır. Bu,
geçmiş iktidarlar döneminde çok da eşine benzerine rastlanır bir
olay olmadığı hepimizin takdirindedir.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – O tarafa bak!
METİN
KAŞIKOĞLU (Devamla) – Bu taraf biliyor. Belki size de…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – O tarafa bak, oraya anlat.
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) – Soruşturmaları da biliyor,
soruşturmaları!
KADİR URAL
(Mersin) – Nerede yaşıyorsunuz siz? Hangi memlekette
yaşıyorsunuz?
METİN
KAŞIKOĞLU (Devamla) – Bugün olduğu gibi gelecekte de dünya
enerji talebinde petrol, elbette ki en fazla tüketilen enerji kaynağı
olma özelliğini koruyacaktır.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) – Ne kadar zaman?
METİN
KAŞIKOĞLU (Devamla) – En büyük talep artışının
ise doğal gaz kullanımında olması beklenmektedir. Nitekim,
dünya petrol ve doğal gaz rezervinin yaklaşık yüzde 75’i Orta
Doğu, Avrupa, Rusya ve Orta Asya ülkelerinde bulunmaktadır.
İşte, Türkiye, gerek coğrafi gerekse jeopolitik konumuyla Orta
Doğu ve Orta Asya’nın üretiminin dünya pazarlarına
ulaşmasında hem bir köprü hem de bir terminal olma noktasında
önemli bir konumda bulunmaktadır.
Değerli
Başkan, sevgili arkadaşlar; özet olarak şunu ifade etmek
istiyorum: Ülkemizin yer altı ve yer üstü arama üretim
alanlarının belirlenmesi yönündeki yoğun ve hızlı
çalışmalarıyla yatırımlardaki bu büyük
artışlar ülkemizin yeni petrol, doğal gaz, enerji üretimi
zenginliklerine kavuşması için güzel fırsatlar
sağlayacaktır.
Bu vesileyle,
tekraren, Bakanlığımızın 2008 mali yılı
bütçesinin ülkemize ve halkımıza hayırlı olmasını
temenni ediyor, yüce heyetinizi en kalbî duygularımla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaşıkoğlu.
Sayın
milletvekilleri, şimdi Sayın Seyhan, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi
uyarınca söz istemiştir. Bir dakika söz veriyorum kendisine.
Buyurunuz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, ne oldu?
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Bursa
Milletvekili Mehmet Ocakden’in konuşmasında partisine
sataşması nedeniyle konuşması
TACİDAR
SEYHAN (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
İktidar Partisi Sözcümüz, konuşan…
MUHARREM VARLI
(Adana) – TGRT sözcüsü…
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) – …muhalefet adına konuşan milletvekillerini siyasi
rant hesabı yapmakla, muhalefet partisini yenilikçi olmayan, yeniliğe
karşı olmakla, vizyonu olmayan partiler olarak değerlendirmekle,
hem şahsıma hem partime gerçekten büyük haksızlık
etmiştir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Partilere…
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Sinop) – Niye siz alındınız?
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) – Hilafeti kaldıran muhalefet partilerinin,
saltanatı kaldıran muhalefet partilerinin, cumhuriyet aydınlanma
devrimini yapan partilerin, hiçbir zaman Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yenilikçi olmadığını söylemek mümkün değildir. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) – Bugünden bahset! Ne yapıyorsunuz?
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) – Bu, yeniliktir. Eğer yenilik arıyorsanız
Samsun-Ceyhan’ın kaynağı yok, onu sorun Bakana. Övdüğünüz
Nabucco’nun kaynağı yok. Bu mu yenilikçilik? Bu mu modernlik?
AHMET YENİ
(Samsun) – Bakan cevap verir.
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) – Hiçbirinin kaynağı yok değerli
arkadaşlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Sinop) – Bugünden bahset sen!
BAŞKAN –
Lütfen sözünüzü bitiriniz Sayın Seyhan.
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, kaynağı olmayan boru
hatlarını burada sadece gerçek dışı açıklamalarla
gündeme getiriyorsunuz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, arkadaşımız
vizyon konusunda alınganlık gösteriyor, ama, ilgisiz konulara
giriyor. Bir dakika süre veriyorsunuz, bir dakika daha veriyorsunuz!
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) - Elektrik kesintisine muhtaç olan ülkede siz vizyon sahibi
oluyorsunuz, muhalefeti vizyon sahibi olmamakla suçluyorsunuz. Gerçekten,
Türkiye kamuoyu bunun karşılığını verecektir.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Seyhan.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Atılgan İç Tüzük 60’ıncı
maddeye göre yerinden çok kısa bir söz istemiştir; o sözü kendisine
veriyorum.
3.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın,
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ulaştırma Bakanlığı bütçesi görüşülürken
Bakanın konuşması esnasında tutanakları
incelediğimde bir konunun bana sataşma olduğunu
değerlendirdim. Tutanaklara doğru olmayan bir şeyi düzeltmek
için söz almış bulunuyorum. Bakan bir yerde diyor ki: “Oger’i de
söyleyeyim size. Oger’i mi söyleyeyim? Belki sayın milletvekilimiz daha
iyi söyler.” Bu lafıyla beni kastettiğini anlıyorum. Ben Oger’i
falan tanımam. Oger’i kimlerin tanıdığını
Sayın Bakan, eğer, basını şöyle bir tararsa çok iyi
görebilir. Sadece Türk Telekom bünyesinde spordan sorumlu üç ay süreyle
danışmanlık yaptım Telekom Spor Derneği AŞ’nin.
Dolayısıyla, sporla telekomünikasyon arasındaki ilişkiyi ne
derece bildiğini ve vizyonunu göstermesi açısından da çok
manidar bir durum olduğunu belirtmek için söz aldım.
Çok teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum.(MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Atılgan.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı
ve Teklifleri (Devam)
1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426)
(S.Sayısı: 57) (Devam)
2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı:
58) (Devam)
J) MİLLÎ SAVUNMA
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Millî Savunma
Bakanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Millî Savunma
Bakanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
K) SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Savunma Sanayii
Müsteşarlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Savunma Sanayii
Müsteşarlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
L) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)
1.- Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
M) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)
1.- Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
N) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (Devam)
1.- Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
O) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT
İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
Ö) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU (Devam)
1.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
P) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
R) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, Hükûmet adına, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Sayın Mehmet Hilmi Güler söz alacaktır.
Süreniz yirmi
dakikadır.
Buyurunuz. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bakanlığımın
bütçesiyle ilgili konuşma metni kırk dört sayfa olarak
dikkatlerinize, değerlendirmenize sunulmuştur ancak ben bugün,
Savunma Bakanlığımızın bütçesiyle birlikte
Bakanlığımın bütçesi de görüldüğü için, bunu bir vesile
kabul ederek, enerjinin güvenlik boyutuyla, arz güvenliğiyle ve aynı
zamanda ülkemizin bekasıyla ilgili bu büyük resmi sizlere sunmak istiyorum
çünkü bütçeyle ilgili detaylar zaten konuşma metnimde arz edilmiştir.
O bakımdan, ben burada işin felsefesiyle birlikte, enerji
politikamızda uyguladığımız temel meseleleri
gündeminize getirmeye çalışacağım.
Enerji
aslında günümüzde enerjiden çok daha fazla bir şey. Onun için,
olayı çok farklı bir şekilde ele almamız lazım ve dar
bir bant aralığında değerlendirirsek hem ülkemize hem
konuya haksızlık etmiş oluruz. Bu bakımdan, enerjinin
güvenlik boyutu başta gelmektedir. Bunu enerjinin güvenliği
bağlamında ele alacak olursak, güvenliğin ekonomisi ve
ekonominin güvenliğiyle birlikte değerlendirmemiz gerekir. Bunun için
de, başta güvenlik olmak üzere, dış politika, işin ekonomik
boyutu, sosyal boyutu, yatırım boyutu, işletme boyutu, servis
boyutu bir bütünlük arz etmektedir. Onun için de, göreve gelmeden önce bu
meseleyi derinliğine ele almıştık. Aslında bu, sadece
Hükûmetimizin döne-miyle ilgili bir çalışma değil.
Yaklaşık otuz yıldır bu konuda ben
çalışmaktayım. Arkadaşlarımızla da, ar-ge
çalışmalarıyla, göreve gelmeden önce, hükûmet olmadan önce, daha
partinin kuruluşundan itibaren ar-ge projeleriyle olayı ele aldık
Sayın Başbakanımızın liderliğinde.
Dolayısıyla, bu mesele sadece beş yıllık bir mesele
değildir, ülkemizin geçmişiyle ilgili bir konudur çünkü olaylar…
Yani, biz hayatı ileriye doğru yaşarız ama geriye
doğru anlarız. O bakımdan, olayın geçmiş boyutunu da
mutlaka bir bütün hâlinde ele almamız gerekiyor. Bu bakımdan, göreve
geldiğimizde bu projelerle birlikte neler yapabileceğimizi önce
planlamıştık. Bu da, Türkiye’nin envanterini
çıkartmaktı çünkü petrol var mı yok mu; efendim, yenilenebilir
enerjiyi ele alalım mı almayalım mı? Bunlar nedir?
Bunların hepsinin mutlaka ölçülebilir bir bütün hâlinde ele
alınması gerekiyordu. Bunun için de biz, önce, parayla yapılacak
işler ve parasız yapılacak işler diye olayı basit
olarak ele aldık.
Bunlardan en
önemlisi, parasız yapılacak işlere hemen öncelik vermek ve
yanlışları düzeltmekti. Yanlış yöne döşenmiş
raylar vardı. Bunlar doğal gaz anlaşmalarıydı. Bu
doğal gaz anlaşmalarını masaya yatırdık ve burada
hem fiyat indirimi aldık hem kullanmadığımız
gazın parasını ödemek zorunda olduğumuz için -buna “Al ya
da öde”, “take or pay” deniyordu- bunu sildirdik -40 milyar metreküplük- yoksa,
bu doğal gaz hem elektrik üretiminde kullandığımız
için hem de şehirlerin hava kirliliğiyle mücadelesinde çok önemli bir
konu olduğu için pahalı diye de kullanılmıyordu. Biz, hem
bunun fiyatını düşürdük pazarlıklarla -çok çetin
pazarlıklardı, bunları ileride tarih yazacaktır- hem
aynı zamanda miktarı, 40 milyar metreküplük -al ya da öde-
kullanmadığımız gazın parasını ödemek
zorundaydık, onu sildirdik.
Neticede, bunun,
elektrik üretiminde de kullanıldığı için, fiyatlara
müthiş bir etkisi oldu ve biz, beş yıl boyunca hem yerli
kaynaklara ağırlık verdiğimiz için hem bu yanlış
anlaşmaları düzelttiğimiz için, doğal gazın
fiyatı düştüğü için elektriğe -beş yılı
geçti- zam yapmadığımız gibi indirimler yaptık. Bunun
ekonomiye katkısı oldu, (AK Parti sıralarından
alkışlar) bunun sanayiye katkısı oldu, ihracata katkısı
oldu, enflasyonun düşüşüne katkısı oldu ve dar gelirli
vatandaşımızın bütçesine katkısı oldu. Bunun
sosyal boyutu da vardı. Daha evvelden asgari ücretin -maaş olarak,
net maaşın- yüzde 20’si elektriğe gidiyordu, şu anda yüzde
8’i gidiyor.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Büyük rakamlar!
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bu,
çok önemli bir şey. Bu, üstelik, bütçeye yük olmadan olmuştur,
sübvansiyonsuz olmuştur ve mesela IMF’den aldığımız
kredileri düşünün. 6,4 milyar dolar biz kredi aldık, 6,4. Bu, borçtu
neticede. Bizim ise, enerji politikasındaki bu fiyat ayarlamalarından
dolayı 15 milyar dolar katkımız oldu ekonomiye, ihracata
katkımız oldu, turizme katkımız oldu, sanayiye
katkımız oldu. Bunlar hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir ve
aynı zamanda da aldanmışlık duygusundan bizi kurtardı.
Bu, en büyük kazançlardan, psikolojik katkılardan bir tanesidir.
Bunların hiçbirinden söz edilmedi burada. Türkiye'yi jeopolitik ve
jeostratejik olarak hep tarif ederdik konumunu; bunun altını, biz,
projelerle daha iyi bir şekilde doldurduk. Bu, Bakü-Tiflis-Ceyhan,
Şahdeniz Projesi, şu anda yürütmekte olduğumuz Nabucco Projesi,
bunlar Türkiye'nin stratejik boyutuna, jeopolitik boyutuna farklı
anlamlar, daha büyük derinlikler kazandırdı ve dolayısıyla,
ülkemiz olmadan bir enerji denklemi çözülemeyecektir, bunu da çok rahat bir
şekilde ortaya koyduk. Dış politikanın altında bir
noktaydı, şemsiyenin altındaydı, şimdi dış
politikayı neredeyse şekillendirecek faktörlerden bir tanesi oldu.
Bu projeleri
başarıyla yapıyoruz ve bu projelerin BOTAŞ gibi
eleştirilen bir kuruluş tarafından gerçekleştirilmesi ve
dünya çapında başarılara imza atılması, ayrıca
arkadaşlarım için de bir teşekkür vesilesidir, bunu da burada
ifade etmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, bizim göreve geldiğimizdeki amaçlarımızdan bir
tanesi de enerji gibi çok kompleks bir konuyu kolay anlaşılabilir bir
hâle getirmekti ve bu noktaya başarıyla ulaştık ve
şimdi, özellikle yatırımlarda tabana yaydık bunu,
Türkiye'de, Anadolu’da tabana yaydık. Herkesin bir enerji projesi var.
Rüzgâr enerjisi, jeotermal enerji, kömürle ilgili yatırımlar, bu
noktada herkesin bir enerji projesi var ve yakında, inşallah,
bunları açmaya yetişemeyeceğiz.
Rüzgâr
haritasını çıkardık. Daha evvelden değişik
rakamlar söyleniyordu, yatırımcılar dağ tepe
dolaşıp bu dataları alıyordu, ölçüleri alıyordu; biz,
bütün Türkiye'nin enerji haritasını çıkardık, rüzgâr
enerjisi haritasını çıkardık, atlasını
çıkardık. Dolayısıyla, vatandaşlarımız,
kasabasında, köyünde, rüzgârın hangi noktada kaç metre/saniye
estiğini gördü.
Dolayısıyla,
artık, rüzgâr eserken biz es geçmeyeceğiz. Artık su akarken Türk
bakmayacak. Bu, bizi çok üzen bir ifadeydi. Şimdi, bütün
akarsularımızdan nehir tipi türbinlerle elektrik üretmek üzere
projeleri yaptık. Bu Yenilenebilir Enerji Yasası, adı
vardı, kendisi yoktu, bunu biz hayatımıza dahil ettik. 1.300
proje hazırlandı ve bunların çoğuna kazma vuruldu ve bunlar
da, inşallah, bu sular artık boşa akmayacak. Bunlar bizim
varlıklarımızdı ve ülkemizin en değerli
unsurlarıydı, hem sulamada hem sulamada hem tarımda hem enerjide
hem içme suyu olarak kullanacağımız kaynaklarda. Petrolden çok
daha önemli bir kaynak bu. Çünkü, petrol fiyatı yükselir, düşer, ama,
suyun hiçbir zaman değeri düşmeyecektir. Bu bakımdan, bu
envanter çıkartmalarıyla birlikte, şimdi de jeotermal üzerine
gidiyoruz. Yakın geleceğin yıldızı jeotermal olacak ve
Türkiye’nin rezerv olarak Avrupa’da 1’inci, dünyada 7’nci olduğunu tespit
ettik. Şimdi bunu uygulamaya geçiriyoruz. Bunun için sondaj makineleriyle
bin metreden daha derine ineceğiz. Bunu yaparken de Ulu Önder Atatürk’ün
Maden Tetkik Arama Enstitüsü -1935 yılında kurulmuştur-
kurulurken söylediği bir ifade hepimiz için çok anlamlıdır: “Yer
altı zenginliklerimiz için MTA’yı kurduk, çalışacaklardır,
onlardan mesut sürprizler bekliyorum.” diyor. Bu mesut sürprizler kravatla
olmaz, masa başında oturarak olmaz; bunlar dağları,
tepeleri dolaşarak olur, çile çekerek olur, ayağa postal giyerek olur
ve sondaj yaparak olur. Şimdi daha derinlere ineceğiz. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bunu yaptığımız
zaman, hem yerli kaynaklarımız değerlenecek hem çevre dostu,
tertemiz bir yakıtı değerlendirmiş olacağız.
Bunların evvelden sözü ediliyordu,
bunun edebiyatı yapılıyordu, ama, biz bunu kuvveden fiile
geçirdik. Şimdi daha derine ineceğiz.
Yine, Ulu Önder
Atatürk’ün “İstikbal göklerdedir.” sözünü ben madenci
arkadaşlarımıza “İstikbal derinlerdedir.” diyorum ve daha
derinlere inerek, daha fazla madenleri, daha fazla jeotermal kaynakları,
petrolü bulacağız ve bunu mutlaka ülkemizin zenginliklerine
katacağız.
Bununla ilgili
neler yaptık? Tabii, bunlar parasız olmaz. TPAO’nun bütçesi biz
gelene kadar 50 milyon doları geçmiyordu. Biz, bunu 8 kat
artırdık, yüzde 8 değil 8 kat artırdık.
Dolayısıyla, şu anda TPAO’cular sadece karada değil
denizlerde de bu çalışmalarını sürdürüyorlar. Bununla
ilgili de inşallah 2015 yılına kadar o mesut sürprizleri
gerçekleştirerek, dışa
bağımlılığımızı petrol ve doğal
gazda da inşallah azaltacağız ve belki de ortadan
kaldıracağız. Ama, bu, ancak inançlı kadrolarla ve
çalışarak olur. Bunun için yoğun
çalışmalarımız sürüyor ve bunları yapmaya da devam
edeceğiz.
Tabii,
bunları yaparken, aynı zamanda yatırımları tabana
yaymak için yeni kavramlar da oluşturduk. Bunlardan rüzgâr enerjisi ve
jeotermal enerjiyle birlikte küçük hidroelektrik santraller “değirmen
türü” dediğimiz “nehir türü” dediğimiz türbinlerle ilgili şirket
kuruluşları başladı. Hedefimiz 3 bin civarında yeni
enerji KOBİ’sidir. Bu KOBİ’lerde çalışacak vatandaşlarımız.
Milletimiz burada zenginliklerine yeni zenginlikler katacak.
Bundan sonraki
hedefimiz de şu anda bunu gerçekleştirdik, 14 cins türbin
yaptık. Bular “cek, cak”lı cümleler değil, yaptık. TEMSAN
adlı kuruluşumuz bir otomobilin bagajında
taşınabilecek kadar küçük, bir tırın
taşıyamayacağı kadar büyük 14 çeşit türbin yaptı.
Şimdi bunların üretimini artıracağız ve bunlar,
nehirlerden elektrik üretecekler. Bunların toplamı 6 Atatürk
Barajı yapıyor. Bu suların toplamı,
başlattığımız projelerle beraber 6 Atatürk Barajı
yapıyor. Bunlar daha evvel boşa gidiyordu. Bunları konuşmadan,
olayı çok dar bir bant aralığında almak gerçekten
haksızlık olur, çalışan arkadaşlarıma
haksızlık olur.
Evet, bazı
atamalarda vekâletle yürütüyoruz. Bu, bizim hassasiyetimizi gösterir. Biz,
onların bir kısmını da yazdık. Şu anda teklifini
ettik Sayın Başbakanımıza. Sayın
Başbakanımızın da bu noktada hassasiyeti var. Tabii, biz
bunları istediğimiz şekilde de doldurabilirdik. Ama, esas
düşünmeniz gereken farklı bir şey: Peki, bu kadrolar vekâletle
yürürken, bu işler nasıl başarılıyor? Bu Bakü-Tiflis-Ceyhanlar,
Şahdenizler, bu nükleer enerjiyle ilgili çalışmalar, bu
doğal gazla yapılan çalışmalar. Doğal gaz, 9 vilayetle
aldık 50 vilayete çıktı. Kolay bir iş değil bu. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Bu iş kolay bir iş
değil.
Ayrıca, 4
bin kilometre çelik boru vardı Türkiye’de doğal gazla ilgili biz
gelmeden, toplamı bu. Şu anda 10.500 kilometreye ulaştı bu,
10.500 Yani bu, az bir çalışma değil. Hani “demir ağlarla
ördük” diye bahsettiğimiz Türkiye’mizi, şimdi çelik borularla… Hava
kirliliğiyle mücadelede bu doğal gaz
çalışmalarını sürdürüyoruz. Bunlar, ancak terleyerek olur,
inanarak olur, devletine güvenle olur. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Biz Türkiye’yi, biz ülkemizi, devletimizi, Türk milletini
dünyanın en büyük on ekonomisi arasına dâhil edeceğiz. Bu da
ancak çalışmayla olur. Bu, ancak vatanına güvenerek olur,
milletine güvenerek, devletine güvenerek olur. Bu çalışmaları da
süratli bir şekilde yapıyoruz.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Adıyaman ne oldu Sayın Bakan?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bunun
dışında, enerji tarımı diye bir konsept
geliştirdik. Petrol ararken, aynı zamanda, tarımda da hem
biyodizel elde etmek hem aynı zamanda biyoetanol elde ederek, biri
benzinin yerine, diğeri de mazotun yerine kullanılacak çalışmalar
sürdürdük. Bu gerçekleşirse benzinde yüzde 30, dizelde yüzde 15; toplam
olarak da 350 bin aileye ilave geçim imkânı sağlayacak. Boş
sahaları bu şekilde değerlendirmiş olacağız.
Tabii, bunu
yaparken aynı zamanda bir enerji diplomasisi sürdürüyoruz. Bu da yeni bir
kavramdır. Enerji diplomasisinde gene, gerek İran meselesinde gerek
Irak meselesinde gerek Avrupa ve Balkanlarda ve Kafkaslarda ve şimdi de
Türk cumhuriyetlerinde bunu gerçekleştireceğiz. Daha evvel
bunların sözü ediliyordu. Biz Azerbaycan’ın petrolünü aldık,
dağları tepeleri aşarak Ceyhan’da denize indirdik. Her gün 1
milyon varil petrol akıyor arkadaşlar, 1 varil değil, 1 milyon
varil; gözünüzün önüne getirin, sabahtan akşama kadar 1 milyon varil ve bu
tankerlere yükleniyor.
Şahdeniz Projesi:
Azerbaycan’ın gazını çıkarttık ve oradan, Hazar
Denizi’nden dağları tepeleri aşarak bunu millî ekonomimize
kattık, bir miktarını da Yunanistan’a verdik, bu İtalya’ya
gidecek.
Nabucco:
Türkiye-Bulgaristan-Romanya-Avusturya ve Macaristan’a gidecek Nabucco Projesi
yürüyor. Bunları düşünmeden, bunları söylemeden nasıl
enerjiyi bu kadar dar bir aralığa
sıkıştırabilirsiniz?
Ve üstelik biz
bunları yaparken beş yılda yaklaşık altmış
bin ihale yaptık. Bunların içinde çok küçükleri de var, maden
ruhsatlarının verilmesi de var, bunların içinde çok büyük
ihaleler de var. Bu altmış bin ihalenin içinde tabii ki
yanlışlıklar da varsa üzerine gidiyoruz. Mühim olan şey,
üzerine gitmektir, saklamak değildir. Bunun içinde de bir iki tane
yanlış varsa onların da gözünün yaşına bakmadan bunu
yapıyoruz ve neticede biz bunları tespit ediyoruz. Sayın
Başbakanımızın direktifiyle yaptık biz bunları.
Sayın Başbakanımız bizzat bu işleri takip eden, bu
detaylara kadar inebilen, çalışkan
bir liderdir. Dolayısıyla biz onun ekibi olarak bu
çalışmaları sürdürüyoruz. Mühim olan bunları ortaya
çıkarmaktır, bunlara izin vermemektir. İyi yaparsa
alkışlıyoruz, yükseltiyoruz; kötü yaparsa da ona göre de bunun
değerlendirmesini yapıyoruz. Bu şekilde ancak
başarılı olabiliriz ve bu şekilde çalıştığımız
için biz sonuç alıyoruz. Onun için bu olayları bir bütün içinde,
büyük bir resmin parçası olarak, enerji politikamızın
parçası olarak görmemiz lazım.
Elektrikte de,
bakınız, ben size birkaç tane de rakam vereyim: 31,8 megavattı
aldığımızda, bunu 40,9’a çıkarttık,
yaklaşık 10 bin megavat buna dâhil edildi. Bunların içinde,
bizim dönemimizde başlayıp bitenler, aşağı yukarı
3 bin megavattır; ayrıca da 6 bin 500 megavata da kazma vuruldu,
bunlar da bitmek üzere. Bunları biz isteseydik, daha evvelkiler gibi
alım garantisiyle alır, altı ayda Türkiye’nin bütün enerji
ihtiyacını karşılardık, ama, çocuklarımız,
torunlarımız bundan çok büyük sıkıntı çekerlerdi. Biz
bunu özel sektöre… Zaten kanunun gereği bu, biz istesek de enerji
yatırımı yapamıyoruz kanunun gereği olarak. Onun için,
biz bunu özel sektöre… Bu bir modeldir ve bizden önceki kanun
değişikliğinin gereği olarak yapıyoruz. Mühim olan
şudur: Bu özel sektörü biz, yatırıma teşvik ettik. Dün
akşam ben… Dün, 2 defa İstanbul’a gidip geldim, 2 defa gidip geldim.
En son, yani, ikinci gidişimde GAMA’yla General Electrics’in
yatırım anlaşmasının toplantısına
katıldım; dünya devidir ve üstelik bunlar, Türkiye’ye bir kuruş
dahi yük olmadan bu yatırımları yapacaklar ve enerji
yatırımları yapıyorlar. Bu enerji yatırımları
gerçekleştiği takdirde Türkiye’miz, tabii ki, geleceğe
hazırlanmış olacak. Bizim şu andaki derdimiz bugün
değil, geçmişi de değil. Biz şimdi ileriye doğru
bakıyoruz ve geleceği inşa ediyoruz. Bu bakımdan, özel
sektörün son bir-bir buçuk yılda yatırıma olan bu hassasiyeti
bizi memnun ediyor. İşte, tam rekabetçi bir ortam bu şekilde
gerçekleşmiş olacak. Biz, altyapıyı yapıyoruz.
Madenlere
gelince: Madenlerde bu yasaları değiştirerek önemli adımlar
attık ve büyük bir artış meydana geldi. Bunlardan, başta
mermer olmak üzere -mermerde harika bir çalışma yapılıyor-
mermer işleme makineleri de dâhil, yepyeni bir sektör oluştu,
İtalya’yla yarışıyoruz ve Türkiye, burada önemli bir
noktaya girdi.
Kömürde yeni
sahalar bulduk. MTA, işte o mesut sürprizleri çalışarak
yapıyor, sondajlarıyla yapıyor. 800 milyon ton yeni kömür
rezervi buldu. Buna 600 milyon ton daha ekleyeceğiz yakında. Bunu
yaptığımız zaman 1,4 milyar ton yapar. Bu bizim büyük bir
zenginliğimiz ve kömür bulmaya devam ediyoruz. Türkiye’nin altında
kömür yatıyor. Trakya başta olmak üzere, biz bunları
çıkartıyoruz.
Şimdi, borla
ilgili de, ayrıca 1 milyar ton da -zaten rezervlerimiz iyiydi- ilave
rezerv daha bulduk bu çalışmalarla. Bor Araştırma
Enstitümüzde de güzel çalışmalar yapılıyor. Sözü
geçtiği için söyleyeceğim, sodyum bor hidrür sentezini
başarıyla yaptık ve pilot tesis üretime açılma
aşamasında.
Ayrıca,
Hidrojen Teknoloji Merkezini, dünyanın tek merkezini İstanbul’a
kurduk ve orada da çok ciddi çalışmalar yapıyor, geleceğin
enerjisi bu. Ve sodyum bor hidrürle birlikte olacak hidrojen
taşıyıcı olarak kullanılıyor, bunu da çok
şükür başardık.
Roket
yakıtlarında katkı malzemesi olarak kullanılacak elementer
borun da sentezi yapıldı, pilot çalışması şu anda
yürütülüyor. Tesisten sonra bunun endüstriyel boyutuna geçeceğiz.
Hekzagonal bor
diye bir bor ürettik. Bunu, motor yağlarında kullanacağız.
Bu da özel sektörle birlikte gerçekleşti. Motor yağına
kattığınız zaman sürtünmeyi azaltıyor ve enerji
tasarrufuyla beraber hayatını uzatıyor, aynı zamanda ömrünü
uzatıyor. Bu bakımdan, bu da önemli buluşlardan bir tanesi.
Çimento
yapımında, Türk tipi çimentoyu geliştirdik Devlet Su
İşlerinin laboratuvarlarında ve bunu kullanma durumundayız.
Ve maliyetini düşürüyor, çevre kirliliğini önlüyor, önemli
katkılarda bulunuyor önlenmesinde.
Mikro besleyici
olarak, dört ayrı üniversitenin ziraat bölümlerinde, laboratuvar
ölçeğinde değil, arazi ölçeğinde mikro besleyiciyi
kullandık. Buğdayda önemli artışlar meydana geldi, yoncada
önemli artışlar meydana geldi. Diğer ürünleri saymıyorum.
Bunlarla da biz aynı zamanda hem açlıkla mücadelede hem ülkemizin
tarımsal zenginliklerine önemli katkılarda bulunacağız.
Bunun
dışında, bina izolasyonu çinko borat ve seramikte
kullanılmaları noktasında sanayi uygulamalarına
başlandı. Bunlar önemli. Biz borda, rezervde dünya birincisi,
piyasada dünya ikincisiydik. Şimdi, piyasada da dünya birincisi olduk.
Ama, amacımız uç ürünleri daha fazla olan yeni ürünlere,
tıpkı diğer madende olduğu gibi, bunun üzerine gitmek.
Ayrıca,
bentonit gibi, çabazit gibi, zeolit gibi, perlit gibi ürünlerde de yeni
sahalar, yeni çalışmalar yapıyoruz. Bu da madenciliğimizde
bize önemli katkılarda bulunacak diğer ürünler. Bu bakımdan,
çalışmaları bir bütün hâlinde ele alıyoruz.
Burada, bir de
altın meselesi var. Altına tekrar dikkatinizi çekmek istiyorum. Biz
şu anda rezerv bakımından…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayın.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Hayhay.
Eğer, biz,
altın konusunda ispatlanmış miktarlara bakacak olursak dünya
9’uncusuyuz, ama eğer o rezervleri, mevcutları, görünür olanları
ispat edersek dünya 2’ncisi olacağız. Hem alırken hem
işlerken kazancımız olacak. Bu noktada hassasiyetimiz, millî
menfaatlerimiz doğrultusunda olacaktır ve ülkemizin bu
zenginliğini de biz ülkemizin, milletimizin hizmetine sunacağız.
Ben, tabii ki,
muhalefetin yapıcı tenkitlerini gayet anlayışla
karşılıyorum, onlara da ayrıca teşekkür ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Güler.
Hükûmet
adına, Millî Savunma Bakanı Sayın Mehmet Vecdi Gönül.
Buyurunuz
Sayın Gönül. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz on
beş dakika.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan evvel gerek Bütçe
Komisyonunda gerekse Genel Kurulda Millî Savunma Bakanlığı
bütçesine özel ilgi gösteren arkadaşlarımıza, konuşma
yaparak bizi destekleyen, tenkit eden, fikir veren değerli
milletvekillerimizin hepsine teşekkür ediyorum ve bu konuşmalar bizim
için bir rehber olacaktır. Bunu da arz ediyorum.
Silahlanan bir
dünyada silahsızlanma ancak bir ideal olarak kalabilir. Dünyada trilyonlar
sarf edilerek silahlanılıyor ve Türkiye, bu silahlanmanın
dışında kalamaz. Özellikle bazı araştırmalar
göstermiştir ki, dünya üzerinde 18 çatışma bölgesi vardır.
Bu 18 çatışma bölgesinin 13’ü Türkiye’nin etrafındadır.
Ecdadımız ne demiştir? “Hazır ol harbe ister isen sulh-u
salah.” Türkiye, eğer Balkanlar gibi, Kafkaslar gibi, Orta Doğu gibi
çatışmaların en yoğun olduğu ve bütün dünyanın
dikkatinin toplandığı bir bölgede bir istikrar ve
barış adasıysa, bir demokrasi örneği teşkil ediyorsa,
bunda sizlerin savunmaya ayırdığı paraların büyük rolü
vardır.
Bir sayın
milletvekili, Millî Savunma Bakanlığına ayrılan bütçenin
Millî Eğitim Bakanlığının bütçesinin bile çok üstünde
olduğunu ve aradaki oranlamanın belki mukayese bile
edilemeyeceğini söyledi ve “Sosyal harcamalara neden çok para
ayırmıyoruz da savunmaya ayırıyoruz?” dedi.
Ben size, savunma
harcamaları ile sosyal harcamalar (millî eğitim harcamaları ve
sağlık harcamaları) arasındaki ilişkiyi arz etmek
istiyorum:
Bu seneki Millî
Savunma Bakanlığı bütçesi 13 milyar 272 milyondur. Buna 1,5
milyar YTL civarındaki Savunma Sanayii bütçesini de eklersek, demek ki 14 katrilyonu, 14
milyar YTL’yi bile bulmuyor. Buna karşılık Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesi 21 milyar 238 milyondur. Demek ki, Millî
Eğitim Bakanlığı bütçesi tek başına 14 milyar
olan Savunma Bakanlığı bütçesinden daha fazladır. Evet, biz
Hükûmete geldiğimiz zaman demin ifade ettiğim tespit doğruydu,
Savunma Bakanlığı bütçesi en büyük bütçeydi. Ama şimdi,
Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi 21 milyar. Buna 7 milyar 318
milyonluk üniversite bütçelerini de eklediğiniz zaman 28 milyar 556 milyon
yapıyor.
Sağlık
bütçesine gelince: Biz geldiğimiz zaman sağlık bütçesi 2,4
milyardı. Şimdi sağlık bütçesi 10,5 milyardır. Devletin
sağlık harcamaları ise 27 milyardır. Bu harcamalara 4
milyar Sosyal Dayanışma Vakfının ve ayrıca Devlet
Bakanlığımızın, Sayın Nimet Çubukçu’nun
Bakanlığının harcamalarını eklemek mümkün ve bir
başka sosyal harcamamız daha var, o da 37 milyarlık Sosyal
Güvenlik Kurumunun bütçeden desteklenmesidir.
Bunların
hepsini üst üste koyduğumuz zaman, Hükûmetimizin, millî eğitim,
sağlık, sosyal dayanışma ve sosyal güvenliğe
ayırdığı paranın tamamı 97 milyar
olmaktadır. 14 milyar Millî Savunma bütçesi, 97 milyar eğitim,
sağlık ve sosyal yardımlaşma bütçesi. Aradaki mukayeseyi
takdirlerinize bırakıyorum.
Temas edilen bir
başka husus, Ordu Yardımlaşma Kurumunun bir askerî kurum
olduğu şeklindedir. Bu, yanlış bir kanaat. Emekli
Sandığı bir Maliye kuruluşu mudur veya Emekli
Sandığı bir başka banka gibi midir? Hayır. Ordu
Yardımlaşma da bir emekli sandığıdır ve
yalnızca sosyal güvenlikle görevlidir. Elbette para kazanmak için
bazı değerlendirmeler yapmaktadır.
Bununla
ilişkili olarak yine şu iddia edildi: Türk Silahlı Kuvvetlerinin
sermayeye sahip olduğu için bir siyasi güç olduğu. Bu, fevkalade
yanlış. Çok büyük bilgi eksikliği var ve hatta şu tespiti
yapmak mümkün: Türkiye bir geri kalmış veya üçüncü dünya ülkesi midir
ki Türk Silahlı Kuvvetleri corruption’a bulaşsın, sermayeyle güç
sahibi olsun! Doğrusu, bunu kabul etmek de mümkün değil, bunu esefle
karşılamak konusunda, zannediyorum, söz birliği yaparız.
Bir başka
iddia: PKK’nın, PKK’yla mücadelenin orduya havale edildiğidir. Bu
iddia da devleti tanımamaktan gelen bir husustur. Yani, nasıl bir
devlettir ki kendisine silahlı saldırı olacak ve ordusu seyirci
kalacak! Böyle bir şey düşünülebilir mi? Anayasasına tecavüz
edilecek, bizleri buraya getiren, hepimizin borçlu olduğumuz kurallara
tecavüz edilecek ve silahlı kuvvetlerimiz seyirci kalacak! Haa, sosyal
harcamalar, ekonomik harcamalar elbet belli bir yere varıyor. Şimdi,
sizler çok iyi biliyorsunuz, son seçimlerde, Hükûmeti teşkil eden AK Parti
Türkiye çapında yüzde 47 oy aldı. Doğuda bu oran yüzde 57’dir,
güneydoğuda ise yüzde 54’tür. Türkiye ortalamasının bile
üzerindedir. Sonra, nasıl bir temsil diye düşünülüyor ki, bizzat
oranın halkı silahlı olarak bu mücadelenin içerisindedir!
Korucular olarak, rahmetle ve minnetle anıyorum, binlerce şehit
vermiştir oranın halkı. O hâlde, hiçbir şeyi temsil
etmeyen, Bekaa Vadisi’nde Marksist bir dernek olarak kurulmuş olan,
sonradan Suriye’ye nakletmiş, şimdi de Irak’ta kimin maksadına
hizmet ettiği belli olmayan, asimetrik harbin, asimetrik tehdidin bir
örneğini vermeye çalışan bir kuruluş hiçbir şekilde
mazur görülemez! (AK Parti ve MHP sıralarından alkışlar)
Türkiye bu konuda
çok tecrübelidir. Daha evvel de, Türk Halk Kurtuluş Ordusu Cephesi,
Hizbullah, İBDA-C, TİKKO partizan, pek çok silahlı kuvvet,
silahlı militan bu asimetrik tehdidin parçaları
olmuşlardır. Hepsini araştırdığınız
zaman arkasında bir siyasi yabancı gücün olduğunu görürsünüz.
Bir başka
husus, sınır ötesi harekâtla ilgilidir, gündeme getirilen.
Şimdi, sınır ötesi harekâtın kronolojisini siz çok iyi
biliyorsunuz, ama ben de size hatırlatmak istiyorum. Sınır
ötesine, Türkiye Büyük Millet Meclisi, sizler kahir bir ekseriyetle 17 Ekimde
karar verdiniz. NATO Bakanlar Toplantısı 24 Ekim, Avrupa
Başkanlık Bildirisi 24 Ekim, Amerika Birleşik Devletleri’yle
görüşme 5 Kasımdır. Demek ki Amerika Birleşik
Devletleri’yle görüşülmeden tezkere Hükûmet tarafından sevk
edilmiş ve sizler tarafından da kabul edilmiştir. Yani, Amerika
Birleşik Devletleri’yle pazarlık iddiaları varit değildir.
Türkiye, önce iradesini ortaya koymuştur, sonra stratejik
ortağından ve müttefikinden bu şartlar içerisinde nasıl
iş birliği yapacağını ortaya
çıkarmıştır.
SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – “Meclis pazarlık yaptı.” iddiası yok zaten
Sayın Bakanım.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Devamla) – Bu görüşmelerde -ben de
vardım- üç husus ortaya çıktı: Birincisi, bizzat Sayın
Başkan tarafından ifade edilen “Nihayet bizim dikkatimizi bu terörle
mücadeleye, PKK terörüne çekebildiniz, tebrik ederim.” dedi. Amerika gibi
binlerce meseleyle uğraşan bir dünya tek gücünü çekebilmişiz
demek ki.
HASİP KAPLAN
(Şırnak ) – Meclisi dışladınız ama Meclisi!
Mecliste bunu tartışmak lazımdı.
ALİ KUL
(Bursa) – Dinle!
AHMET YENİ
(Samsun) – Dinlesene!
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Devamla) – İkincisi, “PKK
Irak’ın düşmanıdır, PKK Türkiye’nin
düşmanıdır, PKK Amerika Birleşik Devletleri’nin
düşmanıdır.” sözü Sayın Bush’un bizzat ağzından
çıkmıştır.
KADİR URAL
(Mersin) – Sayın Bakanım, beş senedir niye çıkmadı o
ağzından ya!
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Devamla) – Ve ulaşılan en
büyük mutabakat da, daha evvel -buradaki arkadaşlarımızın
da tespit ettiği gibi- gecikerek verilen istihbaratın “real time”
olarak anında verilmesi hususudur.
Sayın
Çakmakoğlu, konuşmasında savunma sanayisindeki gelişmelerden
bahsetti. Ben, bu Bakanlığı ondan miras aldım,
katkılarından dolayı teşekkür ediyorum. Biz onun
yaptıklarının üzerine koymaya çalışıyoruz. (AK
Parti ve MHP sıralarından alkışlar)
Sizlere
dağıttığımız kitapçıkta yalnızca yerli
ürünlerimiz var. Mesela, dünyanın en büyük projesi olan Joint Strike
Fighter’ı üreten dokuz ülkeden
biriyiz. Dünyanın en ileri teknolojisini taşıyan savaş
uçakları. O sizin kitapçıkta yoktur. Neler var? Görev
bilgisayarı var. Bunu yapabilmek fevkalade zor bir iştir. Atak helikopteri,
millî tank, millî gemi, kasırga roketleri, panter, fırtına,
zırhlı muharebe araçları, Stinger (KMS), temel eğitim
uçağı, uçak jet motoru gibi ilk defa yapılan işler
yanında, enteresandır, Türkiye’de ilk defa, piyade tüfeği ve
makineli tüfeğin başlatılmasına da karar verilmiştir.
Şimdiye kadar hep başka ülkelerin projeleri uygulanıyordu.
Ben, şunu
ifade etmek istiyorum: Sizlerin desteğiyle, Türk Savunma Sanayisi, bu
beş senede, yüzde 27 katkılardan yüzde 40’lı, yüzde 50’li
katkılara yükselmiştir. İlk defa bir millî gemi (Korvet)
yapılmaktadır, ilk defa millî tank yapılmaktadır, ilk defa
bir eğitim uçağı yapılmaktadır.
Bir başka
husus: Sabiha Gökçen Havaalanı, her nasılsa bizim malımız.
Göreve geldiğimiz zaman, Sabiha Gökçen’i Ulaştırma
Bakanlığına 200 milyon dolara devretmeye hazırdık, ama
ataleti sebebiyle kabul etmediler. Takip ettiyseniz, televizyonun önünde on
dört saat süren bir fevkalade şeffaf ihaleyle 3,5 milyar dolara ihale
ettik. 200 milyon dolar etmeyen bir havaalanı 3,5 milyar dolara gitti. Bu,
sizlerin desteğiyle oldu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Şunu ifade
etmek isterim ki: Savunma harcamaları, en dikkatli yapılan
harcamalardan biridir. Bakın, bu kadar operasyonlar oluyor, sizden, ilave
ve ek ödenek istemiyoruz. Bize verdiğiniz bütçenin içinde kalmaya
çalışarak bunları hallediyoruz. Bütün harcamalarımız
sizlerin denetimine ve Sayıştay denetimine açıktır. Denetim
dışı hiçbir harcamamız yoktur, bunun için müsterih olunuz.
Sayın
milletvekilleri, Türk milletinin çelikleşmiş iradesi olan Türk
Silahlı Kuvvetleri, bu verdiğiniz bütçeyle ve destekleyici
konuşmalarınızla bir kat daha hız kazanacaktır.
Avrupa’nın ikinci büyüklükte, NATO’nun Amerika’dan sonra ikinci
büyüklükteki Türk Silahlı Kuvvetleri, en ileri profesyonellikle en ileri
vatanseverliğin en uygun şekilde birleştiği, iftihar
ettiğimiz, dünya çapında da prestij sahibi olan bir
kuruluşumuzdur. Elbette Türk Silahlı Kuvvetleri hürriyet ve
istiklalimizin savunulmasının en temel ve en güvendiğimiz
kurumudur.
Ben, silahlı
kuvvetlerin verdiği mücadelede -ayrıca polislerimizin,
jandarmamızın verdiği mücadelede- gazi olanları minnetle,
saygıyla, şehit olanlarıysa minnetle ve rahmetle anıyorum.
Yakınlaşmış
olan bayramınızı tebrik ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Gönül.
Şahsı
adına, aleyhte, İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi söz
istemiştir.
Buyurun
Sayın Sipahi. (MHP sıralarından alkışlar)
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Millî Savunma Bakanlığı bütçesi hakkında
konuşacağım.
Güvenlik
kavramını 1952’den itibaren NATO çerçevesinde mütalaa eden Türkiye,
bölücü terörün zirveye çıktığı 1992 yılında ilk
defa devrin Genelkurmay Başkanı ağzından iç güvenlik
tehdidini ülkemiz için birinci öncelikli tehdit olarak görmeye
başlamıştır.
Yumuşama ve
caydırıcılığın toplamı olarak ifade edilen
güvenlik, AKP döneminde caydırıcı özelliğini
kaybetmiş, yumuşama ise tek taraflı taviz politikasına
dönmüştür.
29 Ekim 1938’de
Mustafa Kemal’in hasta yatağında olduğu için kendisinin
okuyamadığı Nutuk’u, Türk ordusunun vazifelerini ifade eden bir
veda, bir vasiyettir.
Bu Nutuk’ta Türk
ordusunun görevi, Türk vatanını ve Türklük camiasının
şan ve şerefini dışarıdan ve içeriden gelecek
tehlikelere karşı korumaktır.
Önce melun ve
meşum çuval olayı, son olarak 8 askerin rezilane, onur, gurur
kırıcı teslim olayı karşısında AKP’nin
tepkisiz ve teslimiyetçi davranışlarıyla Türklük
camiasının şan ve şerefine tasallutta bulunulmuştur.
Meclisten
çıkarılan sınır ötesi harekât tezkeresi, kırk iki
günlük gecikmeyle, ABD’den icazetli, ipotekli, onaylı bir direktife
dönüşmüştür. Tespit edilen müsait hedeflere, tezkere öncesinde de
sık sık yapılan rutin topçu ateşi, 1 Aralıkta ABD
istihbarat desteğiyle icra edilmiş, sınır ötesi operasyon
olarak yutturulmaya çalışılmış, neredeyse Hükûmetin
kahramanlık hikâyesi hâlinde takdime kalkışılmıştır.
Başlangıçta
reddedilen, ancak Amerika ziyareti sonrası gündeme gelen af konusu, yeni
bir icazet ve çaresizlik ifadesidir. Teröre karışan veya
karışmayan hainlerin nasıl ayrılacağı merak
konusudur. Kış günlerini aftan istifadeyle beslenerek geçirecek
katillerin, ilkbaharda, örgütün eksilen dağ kadrosunu
tamamlayacağı belirlidir. Bu oyun daha önce
oynanmıştır. Bunların affıyla
uğraşacağınıza, Meclisteki
uzantılarının dokunulmazlıklarıyla
uğraşın. (MHP sıralarından alkışlar)
Konvansiyonel
muharebeyi gerektiren simetrik harekât, yerini gittikçe terörizme
karşı mücadele gibi asimetrik harekâta bırakmaya
başlamıştır. Ancak, bütçe ve projelerden
anladığımız, en büyük asimetrik tehdide maruz ülkemizde her
şeyin hâlen simetrik olarak görüldüğüdür.
Şimdi,
Hükûmete bazı tespit ve önerilerimizi sunacağım:
1) Subay
kaynaklarındaki değişik uygulamalar, yükümlü erlerin uzun dönem,
kısa dönem, bedelli askerlik ve bunun gibi farklı uygulamalar
insicamı bozmaktadır, tedbir alınmalıdır.
2) Türk ordusu,
dünyanın ilk teşkilatlı ve savaş taktiği uygulayan
ordusudur. Bu ordunun binlerce yıllık askerî gelenekleri,
teşkilatçılığı, eğitim ve taktikleri Hükûmetin AB
ve ABD hayranlıklarına kurban edilmemelidir. 1834’te kurulan Mektebi
Harbiyei Şahane, Amerikan West Point’ine, Mehmetçik, katil, ırz
düşmanı ve yağmacı Coni’lere benzetilmeye
çalışılmamalıdır. (MHP sıralarından
alkışlar)
3)
Subaylarımızın önemli bölümü, astsubay ve uzmanların
tamamına yakını fakirlik sınırının
altında ücret almaktadır. Emekli olanları daha büyük
sıkıntı içindedir. Astsubaylarımızın
emeklilikleri dâhil bazı tazminatlardan yararlanması imkânları
sağlanmalı, sosyal sorunlarına el atılmalıdır.
Uzmanların gelecek endişeleri giderilmelidir.
4) Teşkilatta, teçhizatta, eğitimde,
özellikle Kara Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığında
simetrik ve asimetrik unsurlar birbirinden ayrılmalı, batıdan
kuvvet taşımak yerine, uzmanlaşmış yerel kuvvetlere
ağırlık verilmelidir. Terörle mücadelede
başarılı, lider kadrolara sahip
çıkılmalıdır. Terör sıra dışı bir
mücadeledir, sırası gelenlerle veya sıradan kişilerle
yürütemezsiniz.
5) Yükümlülerden
oluşan ordu daha genç, daha zeki, daha demokratik ve daha disiplinlidir.
Belli konularda ve görevlerde profesyonel kadrolar gerektiği
doğrudur, ancak tamamen profesyonel bir ordu, Türk’ün “ordu-millet,
asker-millet” kavramlarına aykırıdır. Teröre
karşı da profesyonel-yükümlü karışımı bir
yapı benimsenmelidir. Amerikanın profesyonel katil ve
yağmacı ordusuna özenmeyin. Çünkü bütün dünya Mehmetçiğe
özeniyor. Unutmayın, her Türk asker doğar. (MHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) – Terörle birlikte ve terörle iç içe en önemli
diğer bir sorun sınır güvenliğidir. Sınır, millî
şeref ve namusun korunduğu yerdir, ancak korunamamaktadır.
Yüzlerce
terörist, binlerce kaçak insan, kaçak mazot, silah, uyuşturucu
doğudan girmekte, batıdan çıkmaktadır. Terör sorununun
temelinde de sınır güvenliği vardır. Bu güvensizlik
ekonomiyi çökertmektedir. Sınırın dikiş
tutmadığı ülkede maliyenin dikiş tutması mümkün
değildir. Dün İzmir’de cereyan eden mülteci faciası,
sınır ve kıyı güvenliği konusundaki en acı
örnektir.
Ne
acıdır ki, sınır güvenliği ve asimetrik tehdit gibi
iki ana güvenlik sorunumuza yönelik ciddi bir tedbir yoktur. Ülkemizde millî
harp sanayisiyle ilgili temel altyapı, birikim ve teknoloji büyük ölçüde
mevcuttur. Her projeyi başta İsrail olmak üzere yabancılara
peşkeş çekme alışkanlığına son verilmelidir.
Bu konuları ileride Meclise taşıyacağız ve takipçisi
olacağız.
Aziz
şehitlerimizi rahmetle, zaferleri ve mazisi insanlık tarihiyle
başlayan kahraman ordumuzu saygıyla anıyor, sözlerime son
verirken yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Sipahi.
Sayın
milletvekilleri, on üçüncü turdaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi,
soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Daha önceki
soru-cevap işlemindeki sırayı takip edeceğim. Ufak bir
teknik arıza oldu, bazı aksaklıklar olursa onu da telafi
edeceğiz.
İlk söz
Sayın Vural’ın.
Buyurun
Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Millî
Savunma Bakanımıza şu soruları yöneltmek istiyorum: 2003
yılı 27 Martında ve Ekiminde 2 defa bu Meclisten, Irak’ın
kuzeyinde bulunan PKK terör örgütüne sınır ötesi operasyon
yapılmak için yetki verildi. Bu yetkiler kullanılmadı. Acaba bu
yetkiyi kullansaydınız terör örgütüne büyük darbe vurmuş olmaz
mıydınız? Neden kullanmadınız?
Bir başka
husus da, 12 Nisanda Genelkurmay Başkanı “Bir sınır ötesi
operasyon yapılmalıdır. Başarılı oluruz.”
demişti. 12 Nisandan ta 17 Ekime kadar neden beklediniz? Bu dönem
içerisinde terör örgütünün şehitlerimize mal olan
saldırıları karşısında, güvenlik kuvvetimizin bu
isteğini yerine getirmekte neden geciktiniz? 17 Ekimde bu Meclisten 507
milletvekiliyle izin çıktı, 1 Kasımda silahlı kuvvetler
“Hazırız” dedi. 28 Kasıma kadar neyi beklediniz, kimi
beklediniz?
Bir başka
sualim de, Sayın Başbakan, Lizbon’da havadayken, PKK terör örgütüne
yönelik bir af hazırlığı yapıldığı ve
silahlı kuvvetlerin de istişare içinde olduklarını söylüyor,
sizin böyle bir af çalışmasıyla ilgili bilginiz var mı? Bu,
dağdan indirme planının kararını kim vermiştir?
Nerede hazırlanmıştır bu plan? Böyle bir planı
Bakanlar Kurulunda görüştünüz mü? Bu plandan sonra, aftan sonra da
Anayasa’da siyasal çözümle ilgili adımlar atacak mısınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Vural.
Sayın
Özensoy…
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dağlıca
olayında kaçırılan 8 askerin yüz kızartıcı
tesliminde, ABD’li General Petraeus, DTP’li milletvekillerine “Sizin göreviniz
burada bitti, teslim bizim işimiz.” demiştir. Milletvekillerinin bu
senaryoda yer almaları ABD ve Hükûmetin bilgisi ve müsaadesi içinde mi
olmuştur? Bu konuda Barzani’yle irtibat kurulmuş mudur?
Sayın Enerji
Bakanı, Keles-Davutlar Termik Santrali’nde niye ısrar ediyorsunuz?
Bölgede yapılan referandumda yüzde 99 “hayır” çıkmasına,
Bursa’ya ziyaretinizde ısrarlara rağmen bölgeye gitmemenize, 160 bin
ağaç, ilave 110 bin fidanla yıllık ihracatı 5 bin ton kiraz
üretimi olan yedi köyün boşaltılması gereğine, bölgede
kamulaştırma ve ÇED raporunun mümkün olmamasına rağmen,
sebep, ihaleyi Çalık Grubunun almış olması mıdır?
Teşekkür ederim...
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Özensoy.
Sayın
Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, Enerji Bakanıma
sormak istiyorum: Bor Enstitüsünün bütçesinden 2006 yılında
yaklaşık 1 trilyon iade edilmiş, 2007 yılında ise 3-4
trilyon iade edileceği görülmektedir. Verilen bütçesini bile kullanamayan,
araştırma yapamayan bir enstitünün kurulma gerekçesi reddedilmiş
değil midir?
Enstitünün
kuruluşuyla ilgili kanun görüşmelerinde borla çalışan araba
yapılacağı belirtilmesine rağmen, bu konuda ne gibi
aşama kaydedilmiştir?
Enerjide
dışa bağımlılığın yüzde 73
olmasını nasıl karşılıyorsunuz?
Bakanlığınızda
kaç bürokrat yolsuzluk iddiasıyla savcılığa
çağırılmıştır?
Bir de Millî
Savunma Bakanıma sormak istiyorum: Terör konusunu da dikkate alarak,
sınır fiziki güvenlik sistemi konusunda bir proje var
mıdır? Projenin önceliği ve maliyeti nedir?
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Paksoy.
Sayın
Akçay...
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Enerji
Bakanına sorumu yöneltiyorum: Yerli ve alternatif enerji
kaynaklarından yararlanmak amacıyla beş yıllık
Hükûmetiniz döneminde hangi enerji yatırımları
yapılmıştır? Bu yatırımlar bugün itibarıyla
hangi seviyededir? Bir ulusal enerji stratejisi ve enerji planımız
var mıdır? Enerjide dışa bağımlılık
oranımız şu anda ne kadardır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akçay.
Sayın Akcan…
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Aracılığınızla,
Sayın Millî Savunma Bakanımıza sormak istiyorum: ABD ziyaretinde
söz konusu olan gerçek zaman istihbaratı konusunda şimdiye kadar
hangi destek alınmıştır?
Sınır
mücavir alanında Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve MİT’in kendi
imkânları yeterli değil midir istihbarat açısından?
5 Kasımdan
önce istihbarat paylaşımı olmamış mıdır?
Olmamışsa ABD ile stratejik ortaklığın ne anlama
geldiğini merak ediyorum. Bu konuda bilgi verebilir misiniz?
Bir diğer
sorum: 2002 yılında Genelkurmay İkinci Başkanıyken
şimdiki Genelkurmay Başkanımızın bilgisi dâhilinde
belli aralıklarla kara yollarının kendisine ait olan
arazilerinin İstanbul’un Ankara çıkışında olduğu
gibi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akcan.
Sayın
Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Enerji
Bakanımıza sormak istiyorum: Türkiye Atom Enerjisi Kurumu nükleer güç
santrallerinin yapımıyla ilgili olarak taslak şeklinde ölçütler,
duyurulmuştur. Bu ölçütler çerçevesinde bundan sonra nükleer santralin
yapımını üstlenen firmanın kontrolü ve işi yürütmesi
esnasında TAEK’in herhangi bir fonksiyonu olacak mıdır?
Diğer bir
soru: Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün bu zamana kadar
yapmış olduğu çalışmalar neticesinde Türkiye’den
çıkartılan bor ham maddesinden ülke olarak hangi mamul ürünleri elde
etmekteyiz? Şu an ham olarak ihraç ettiğimiz bor maddesinden elde
edilen hangi mamul ürünleri ithal etmekteyiz?
Bir de Savunma Bakanımıza
sormak istiyorum: Savunma sanayimiz için geliştirilen
yazılımların kodlanarak üretilmesinde kullanılan ara yüz,
veri tabanı ve işletim sistemleri nelerdir? Bunların içerisinden
tamamıyla bize ait olan, kodlanarak geliştirilen uygulama
yazılımları dışında herhangi bir ürünümüz var
mıdır? Başka bir ifadeyle, savunma sanayimiz için
algoritmaları bize ait olan ve kodlama suretiyle ürettiğimiz uygulama
yazılımlarımızı geliştirebildiğimiz
kendimize ait herhangi bir platforma sahip miyiz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tankut.
Son söz
Sayın Kaplan’ın.
Buyurunuz
Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sorum Sayın Millî Savunma Bakanına: Ordu bütçesi
ve harcamaları üzerinde Meclisin denetimi yok. İlave bütçe
fonları Meclis denetiminden muaf. Sayıştay Yasası
askıda olduğu için ordu harcamalarını ve mülklerinin
dışarıdan geriye dönük hesap ve incelemelerini yapamıyor.
Ne zaman bu yasayı çıkaracak AKP Hükûmeti?
AB İlerleme
Raporu’nda, yine, İç Hizmet Kanunu, MGK Yasası’nın
değiştirilmesi var. Ayrıca, asker ve polisin sivil otorite emri
altında olmasından ne anlıyorsunuz?
1997’de imzalanan
gizli EMASYA Protokolü’nde Genelkurmay Başkanıyla İçişleri
Bakanının imzası var. Neden Millî Savunma Bakanının
imzası yok? Bu protokolü de kaldırmayı düşünüyor musunuz?
Son bir sorum
Enerji Bakanına: ÇEAŞ (Çukurova Elektrik), Cementownia ve diğer
şirketlerin açtığı 40 milyar liralık tazminat
davasının Türkiye aleyhine sonuçlanma ihtimalinin yüksek olduğu
konuşuluyor. Bu 40 milyar lira ödenirse tahkim kararıyla, bu 40
milyar lira, hazineden, vatandaşın vergisinden çıkacak. Peki,
AKP bunun hesabını nasıl vermeyi düşünür veya Türkiye’yi
savunmak için AKP Hükûmeti bu 40 milyar liranın tahkimle yabancı
konsorsiyumlara ödenmemesi için ne tür bir tedbir alıyor? Bunu soruyor,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Şimdi,
Hükûmet adına Sayın Güler; buyurunuz efendim.
Süreniz dört
dakikadır.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sondan başa
doğru cevap vermeye çalışacağım.
Sayın
Kaplan’ın ÇEAŞ - Kepez’le ilgili sözleri karşı tarafın
propagandasına dayanmaktadır. Bu noktada, biz, bir koordinasyon
içinde devletin kurum ve kuruluşlarıyla gayet düzgün bir
çalışma sürdürüyoruz. Zaten yasaya uygun olarak bu müdahaleyi
yaptık. Hem on bir baraj ve ilgili trafo merkezlerine, kanuna uymayan,
yasalara uymayan bir gruba karşı hukuki haklarımızı
kullanarak yaptık. O, karşı tarafın
propagandasıdır Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Ödenirse de AKP’nin ödemesi lazım.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Sayın Tankut’la ilgili olarak… Burada borla ilgili olarak ifade edeyim:
Şu anda biz büyük ölçüde yerli kaynakları kullanıyoruz,
dışarıdan çok özel olmadıkça almıyoruz ve ayrıca
da yeni ürünler geliştirdik. Biraz önce konuşmam sırasında
da herhâlde dikkat etmediniz veya ben yeterince vurgulamadım- bu noktada,
hegzagonal bordan tutun sodyum bor hidrür dâhil olmak üzere, elementer bor olmak üzere, çinko borat olmak
üzere bunları ürettik. Bunların ayrıca bir
kısmını sanayide kullanıyoruz seramik dâhil olmak üzere.
Türk tipi çimentoyu uyguladık. Şimdi, bu yolların çimentoyla
kaplanması noktasında da denemelerimiz sürüyor. Ayrıca, mikro
besleyici olarak yaptık.
Bu noktadaki bu
millî ürünümüzü, ülkemizin çıkarları doğrultusunda katma
değeri yüksek uç ürünlere dönüştürmeye çalışıyoruz.
Zaten, ben daha evvel de Etibankın Genel Müdürüydüm, bir
kısmını o zaman başlatmıştık. Bu noktada
arkadaşlarımız gayet özveriyle çalışıyor.
Gayet tabii ki,
biz, aldığımız parayı illa sonuna kadar
kullanmayı arzu ederiz, ama kullanmadığımızı da
veririz, yani, illa o parayı harcayacağız diye de bir şey
yok. Neticede, aynı parayı fazlasıyla alıp kullanma
imkânımız var.
Bu noktada,
ayrıca, geriye ödeme diye de bir durum olmayacak bu sene; sonuna kadar
projelerimizde kullanıyoruz onu. Bilhassa mikro besleyicide, buğday
üretimi de dâhil olmak üzere, önemli sonuçlar aldık.
Yeni ve
yenilenebilir ürünler, enerji konusunda, başta büyük barajlar olmak üzere
Ilısu Barajı’nı başlattık. Bu, bizim millî
gururumuzdur ve bir sürü ters akıma rağmen Ilısu
Barajı’nın temelini attık. Ayrıca da üç ülkeyle de
görüşerek -Avusturya, Almanya ve İsviçre’yle- onların da
muvafakatini alarak yaptık. Almasaydık da kendi
imkânlarımızla yapacaktık zaten.
Bu bakımdan,
Ilısu Barajı… Boyabat Barajı’nı ayrıca
başlattık. Bunun dışında, Muratlı’yı devreye
aldık. Yusufeli, aynı şekilde, dönemimizde, benim
Bakanlığım zamanında alındı, şimdi, Çevre ve
Orman Bakanlığı tarafından yürütülecek. Ayrıca da
nehir türü hidroelektrik santralarla da önemli adımlar attık.
Bildiğiniz
gibi, rüzgâr enerjisine yatırımcının ilgisini çekerek 78
bin megavat ki, bunun bir kısmı mükerrerdir, bunlar tabii ki
ayıklanacak… Burada da bizim hesabımız, şu anda 17
megavatla aldık, bunu 200 megavata bu yılın sonunda
çıkarıyoruz. Hedefimiz 8 bin megavattır iki buçuk sene içinde.
Bunun 10 bin megavatı da bulma durumu vardır. Ayrıca, Türkiye’de
türbinlerini üretmek üzere yoğun bir çalışmayı
sürdürüyoruz. TEMSAN’da ayrıca bir rüzgâr türbininin prototipini
yaptık. Hidroelektrik santrallerde de on dört tanesini yaptık.
Şimdi, hedefimiz jeotermal enerjidir, yenilenebilir enerjinin bir türü
olarak. Ayrıca, dalga enerjisinde de, Bor Araştırma Enstitüsünün
hazırladığı mıknatıslarla dalga enerjisi konusunda
da önemli bir çalışmayı sürdürüyoruz.
Bunun
dışında, Bursa’yla ilgili olarak, bu Keles’teki santralin
yapılmaması noktasında çevreden de değerlendirmeler var,
yatırımcıyla da görüştük. Böyle bir firma tercihimiz yok.
Biz, bütün firmalara eşit uzaklıktayız. Bu noktada, bunu siz de
bildiğiniz hâlde belki farklı bir amaçla sorduğunuzu tahmin
ediyorum. Bu noktada tutumumuz gayet nettir.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Sözleşme imzalanmış.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Bunun dışında,
atom enerjisiyle ilgili olarak değerlendirmenin nasıl
olacağını, dokuz tane kriteri açıkladık herkesin
bulunduğu bir toplantıda. Ayrıca 21’ine kadar da bütün
değerlendirmelere açıktır. Ondan sonra iki aylık süre
içinde bunun yönetmeliği ortaya çıkacak. 21 Şubatta da davet
edeceğiz. Bunların hepsi yasada çok açık olarak
görülmüştür. Biz bir gün dahi geciktirmek istemiyoruz nükleer enerji
konusunda. Çünkü, bizim için bir eşikti ve çok anlamlıdır bu.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Güler.
Sayın Gönül,
buyurunuz.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın
Vural’ın sorularıyla başlayayım. 2003; 27 Mart ve Ekimde
dediğiniz tezkereler. Doğru hatırlıyorsam, 2003; 20
Marttı, diğeri de 7 Ekimdi. Bunlar, sınır ötesi harekâtla
ilgili değildi. Bunlar, koalisyon kuvvetlerinin planladıkları
şekilde meseleyi yürütememeleri üzerine, özellikle 1 Mart tezkeresinin
reddedilmesi bakımından, 20 Marttaki overflight müsaadesiydi. Yani,
Amerikan kuvvetlerinin Türkiye üzerinden Kuzey Irak’a -biz müsaade
etmediğimiz için Kuzey Irak’a karadan asker götürmemişlerdi-
overflight’ıydı. Overflight’ı verdik ve overflight sayesinde
Amerikan kuvvetleri dört bin üç yüz sorti yaptılar üzerimizden.
Birincisinin bizim askerle alakası yoktur, tamamen overflight’tır.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hayır, orada da var Sayın Bakanım. Orada da Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Irak’ın kuzeyine gönderilmesine ilişkin
var. 20 Martta da var, tezkereyi getirebilirim.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – 7 Ekim tezkeresi ise
gene, koalisyon kuvvetlerinin yardıma ihtiyacı olması sebebiyle
Türk askerinin Kuzey Irak’ta koalisyon kuvvetlerine yardım etmesi için
çıkmış bir tezkeredir. Ancak, bu tezkerenin uygulamasında
sıkıntı oldu. Ben bizzat, Amerikan Savunma Bakanı
Rumsfeld’le Denver’da görüştüm. Onlar Ambar
mıntıkasını teklif ettiler -ki en
sıkıntılı yerdir- biz kabul etmedik, biz Kuzey Irak’ı
istedik ve bu yüzden uygulama mümkün olmadı.
12 Nisanda
Sayın Genel Kurmay Başkanının “Sınır ötesi
harekât faydalı olur.” sözü doğrudur. Ancak, seçim öncesi çok
popülist telakki edilebilecek bir karar olabileceği sebebiyle biz bunu o
tarihte almadık.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Seçim kararı yoktu Sayın Bakanım.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Seçimden sonra
aldık.
OKTAY VURAL
(İzmir) – 12 Nisanda seçim kararı yoktu.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Hayır, o kesin tarih
değil 12.
17 Ekimden
Kasıma kadar neden beklendi? Hükûmetle Genelkurmay arasında,
uygulamaların prensipleri konusunda bir mutabakata
ulaşılması için beklendi.
Bir af elbette
söz konusu değil. Ancak, ben size hatırlamanız
bakımından, topluma kazandırma, geri dönme, vesair diye
çıkarılan kanunları vermek istiyorum, sekiz tane
çıkmış: 1985’te Özal Hükûmeti, 1988’de ANAP yine Özal Hükûmeti,
1990’da ANAP ama Akbulut Hükûmeti, 1992’de DYP-SHP Hükûmeti, 1995’te DYP-SHP
Hükûmeti, 1999’da DSP-MHP-ANAP Hükûmeti, 2000’de DSP-MHP-ANAP Hükûmeti böyle
bir kanun
çıkartmıştır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teröristlerle ilgili değil Sayın Bakan.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başbakan bunları yetersiz görüyor,
kapsamını artırıyor, kapsama alacaksınız.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – 29/7/2003’te de
Sayın Gül Hükûmeti benzeri bir kanun çıkartmıştır.
Ama, bugün için Bakanlığımızın dâhil olduğu…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani, Sayın Başbakanın ifadeleri doğru
değil!
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Ki, kanun çıkarsa,
Adalet Bakanlığı çıkaracak. Adalet Bakanı da sizlere
açıkladı zannediyorum böyle bir çalışmanın
olmadığını. Bize de sorulmuş bir görüş yoktur,
Bakanlar Kurulunda da bu konu görüşülmemiştir.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Gönül.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Zaman var mı?
BAŞKAN –
Süreniz tamamlandı.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Peki, teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Sayın Bakanım, eve dönüş yasasından niye
bahsetmediniz?
AHMET YENİ
(Samsun) – Çıkarmışsınız kanunları…
İmzanız var.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Biz teröristleri affetmedik. (Gürültüler)
BAŞKAN –
Lütfen sakin olur musunuz.
Sayın
milletvekilleri, şimdi sırasıyla, on üçüncü turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım.
Millî Savunma
Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
09- MİLLÎ
SAVUNMA BAKANLIĞI
1.– Millî Savunma Bakanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L
İ
Kodu Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 50.875.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 13.206.785.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 15.047.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 13.272.707.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Savunma
Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Millî Savunma
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Millî Savunma Bakanlığı 2006
Yılı Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Millî Savunma
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 16.651.402.952,50
- Toplam Harcama : 11.575.301.795,13
- Ödenek Dışı Harcama : 89.823.649,85
- İptal Edilen Ödenek : 5.136.147.515,34
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 5.049.850.795,97
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Savunma
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Savunma Sanayi
Müsteşarlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.28- SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI
1.– Savunma Sanayii Müsteşarlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L
İ
Kodu Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 4.512.950
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 22.668.640
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 229.410
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 5.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 27.416.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B – C E T V E L
İ
KOD Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 2.100.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 25.316.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 27.416.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Savunma Sanayi
Müsteşarlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Savunma Sanayi
Müsteşarlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Savunma Sanayii Müsteşarlığı 2006
Yılı Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Savunma Sanayii
Müsteşarlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 23.440.000,00
- Toplam Harcama : 16.085.124,79
- İptal Edilen Ödenek : 7.354.875,21
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
YTL
- Bütçe tahmini : 23.440.000,00
- Yılı tahsilatı : 23.578.923,98
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Savunma Sanayii Müsteşarlığının
2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
20- ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1.– Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 312.922.080
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 372.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 270.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
işler ve Hizmetler 51.193.920
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 364.758.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 472.940.715,00
- Toplam Harcama : 443.887.674,13
- Ödenek Dışı Harcama : 500.000,00
- İptal Edilen Ödenek : 29.553.040,87
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.05- ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1.– Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L
İ
Kodu Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 7.167.250
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 645.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 95.175.750
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 102.988.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B – C E T V E L
İ
KOD Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 76.220.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 7.168.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 20.500.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Red ve
İadeler (-) -900.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 102.988.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabı
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 186.300.141,00
- Toplam Harcama : 169.335.686,75
- İptal Edilen Ödenek : 16.964.454,25
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
YTL
- Bütçe tahmini : 72.427.630,00
- Yılı tahsilatı : 179.558.578,17
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.26- ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
1.– Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 8.093.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 8.093.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B – C E T V E L
İ
KOD Açıklama (YTL)
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 6.633.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 1.120.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 7.753.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2006 Yılı Kesin Hesabı
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 5.000.000,00
- Toplam Harcama : 3.484.318,76
- İptal Edilen Ödenek : 1.515.681,24
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
(YTL)
- Bütçe tahmini : 4.700.000,00
- Yılı tahsilatı : 3.797.748,61
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Eletrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.39- ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT
İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L
İ
Kodu Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 9.121.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 327.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 26.455.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 35.903.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B – C E T V E L
İ
KOD Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 1.755.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 32.003.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 645.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 34.403.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü
2006
Yılı Kesin Hesabı
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 32.992.000,00
- Toplam Harcama : 29.736.100,29
- İptal Edilen Ödenek : 3.255.899,71
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
(YTL)
- Bütçe tahmini : 29.867.000,00
- Yılı tahsilatı : 32.522.758,01
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Kesin Hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.27- TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU
1.– Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 7.657.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 300.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 56.912.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
07 Sağlık
Hizmetleri 268.900
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 65.139.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B – C E T V E L
İ
KOD Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 8.677.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 56.318.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 139.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 5.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 65.139.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Atom
Enerji Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabı
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 51.065.000,00
- Toplam Harcama : 39.396.630,48
- İptal Edilen Ödenek : 11.668.369,52
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 1.623.595,02
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
(YTL)
- Bütçe tahmini : 50.050.000,00
- Yılı tahsilatı : 45.175.079,84
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türkiye Atom
Enerji Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40. 40- MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L
İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 51.639.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 129.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 700.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 162.006.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 214.475.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B – C E T V E L
İ
KOD Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 4.740.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 208.575.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 260.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 213.575.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü
2006 Yılı Kesin Hesabı
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 141.436.305,00
- Toplam Harcama : 126.800.807,17
- İptal Edilen Ödenek : 14.635.497,83
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 3.268.694,39
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
(YTL)
- Bütçe tahmini : 127.108.000,00
- Yılı tahsilatı : 137.587.820,74
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
20.92 - PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L
İ
Kod Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 1.350.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 130.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 3.338.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.818.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü
2006 Yılı Kesin Hesabı
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 4.012.500,00
- Toplam Harcama : 3.415.495,82
- İptal Edilen Ödenek : 597.004,18
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Millî
Savunma Bakanlığı, Savunma Sanayii
Müsteşarlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi
Genel Müdürlüğü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2008
yılı bütçeleri ile 2006 yılı kesin hesapları kabul
edilmiştir.
Ülkemize
yararlı olmasını diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.12
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.23
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatoş
GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Şimdi,
alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri
İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına
geçiyoruz.
1’inci
sırada yer alan, Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
3 - Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/346) (S. Sayısı: 34)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Şimdi,
2’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti İle Arnavutluk
Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
4 - Türkiye Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında
Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/384) (S. Sayısı: 71) (x)
BAŞKAN –
Komisyon?Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu
71 sıra sayısıyla bastırılıp,
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteyen?
Tasarının
tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Oktay
Vural söz istemiştir.
Buyurun
Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Aslında, bu
71 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde söz
almamın sebebi, biraz önce kabul ettiğimiz Millî Savunma
Bakanlığı bütçesiyle ilgili görüşmeler sırasında,
bu bütçeyle ilgili görüşmeler tamamlandığı için düzeltme
imkânı bulamadığım ancak Meclisin yanlış
bilgilendirilmesini de engellemek amacıyla, bir iki hususu size aktarmak
amacıyla söz istedim. Bu bakımdan affınıza
sığınıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bir sınır ötesi operasyon ve Irak’ın
kuzeyine asker gönderilmesiyle ilgili iki tezkerenin, 20 Martta ve 7 Ekimde,
2003 tarihinde bu Meclisten geçtiğini ifade etmiştim, Irak’ın
kuzeyine asker gönderilmesiyle ilgili. Sayın Bakan, Millî Savunma
Bakanı 20 Mart 2003 tarihindeki tezkerede Irak’ın kuzeyin asker
gönderilmesine ilişkin bir karar alınmadığını,
sadece hava sahasının açılmasına ilişkin bir yetki
alındığını söylemişti.
Değerli
arkadaşlarım, 20 Mart 2003 tarihli ve 763 sayılı
kararı ben sizlere okuyorum: “Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a
gönderilmesine, bu kuvvetlerin gerektiğinde belirlenecek esaslar dâhilinde
kullanılmasına…” diye karar verilmiş.
Dolayısıyla,
her şeyden önce Türkiye'nin en önemli tehdidi olan PKK’ya karşı,
bu yüce Meclisin aldığı Irak’ın kuzeyine asker
gönderilmesine ilişkin bir karardan bile bihaber olunmasını
doğrusu yadırgadım ve Meclisin bu konuda karar almamış
gibi gösterilmesinin düzeltilmesi gerektiğini ifade ediyorum. Bu konuda
Meclis karar almıştır ama Hükûmet uygulamamıştır.
O da Hükümetin bileceği…
Üstelik,
gerekçede diyor ki: “Kuzey Irak’ta barınmakta olan silahlı PKK/KADEK
militanlarının kriz ortamından yararlanmak amacıyla
faaliyetlerine hız verdikleri ve yeni tertipler içine girmeye
başladığı görülmüştür.” diyor. “Bu mülahazalarla; yine, kapsamı,
sınırı, zamanı Hükûmet tarafından belirlenecek
şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a gönderilmesine…”
Doğru ya işte, Meclis verdi de Başbakan “Zamanı,
kapsamı, sınırını ben belirleyeceğim.” diye
söylüyor. Yani, dolayısıyla, belirlediği için de gerçekten,
herhâlde ihtiyaç görmemiş; orada, PKK’ya darbe vurulması konusunda
bir ihtiyaç gösterilmemiş, beklenmiş.
Sonra, 7 Ekim
2003’te 782 sayılı kararı aldı bu Meclis. Yine, bu Meclisin
aldığı kararda “Türkiye’nin millî birliğini ve toprak
bütünlüğünü hedef alan terör unsurlarının Irak’ta
yuvalanmalarının önlenmesi, Türkiye için öncelikli, hayati bir
konudur. Bu amaçla, Irak’ın PKK/KADEK terör unsurlarından
temizlenmesinde ve Irak topraklarının ileride teröristler için melce
olmaktan çıkartılması için gerekli tüm tedbirlerin
alınmasında Türkiye kesin kararlıdır.” Ne zaman? 7 Ekim
2003’te. Kararlılığı görüyor musunuz? Aradan dört yıl
geçmiş… “Kesin kararlıdır.” diyor ve biraz önce, Sayın
Bakan şunu söyledi, dedi ki: “Nihayet anladılar
haklılığımızı.” Yani, onun için… Beş
yıldır anlamamışlar.
Sayın
milletvekilleri, 7 Ekim 2003 tarihli tezkerede diyor ki: “Bu konudaki
haklı güvenlik endişelerimiz başta ABD olmak üzere koalisyon
güçleri tarafından da iyi bilinmekte ve anlaşılmaktadır.”
Burada da söylüyor: “İyi bilinmekte, anlaşılmakta...” Bakan
diyor ki: “Daha yeni anlaşıldı.”
Şimdi, yani,
Meclise tezkere gönderip, bu tezkereye birtakım hususları
yazdıktan sonra, kalkıp “ABD’yle anlaştık.” diyorsunuz.
Bakın, daha ne diyor: “PKK/KADEK terör örgütünün Irak’tan tasfiyesi ve
buradan kaynaklanan terör tehdidinin kesin olarak bertaraf edilmesi konusunda
ABD ile resmî görüşmeler başlatılmıştır.”
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) – İzin alamamıştır Sayın Bakan!
OKTAY VURAL
(Devamla) – Vallahi, dört yıldan bu yana, maşallah görüşmeler
başlatıldı ama kıl kıpırdamadı.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) – İzin alamadılar, izin!
OKTAY VURAL (Devamla)
- Yani, düşünebiliyor musunuz? “Bu görüşmelerde PKK/KADEK’in Kuzey
Irak’tan tasfiyesi konusunda ortak anlayış birliği teyit
edilmiş ve bu amaçla alınacak tedbirler üzerinde durulmuştur.”
ve sizler, bu gerekçeyle Irak’ın kuzeyine asker gönderilmesine karar
verdiniz. Şimdi, dört yıl boyunca bu Hükûmet yatmış,
uyumuş, adım atmamış. Şimdi, bu gerekçe değerli
arkadaşlarım, PKK/KADEK’in tasfiyesi için kesin olarak kararlı.
“Bunu yapmamız gerekir.” diyor. Şimdi, şu soruyu sormamız
bizim hakkımız değil mi: Bu Meclis bu yetkiyi verdi, bu yetkiyi
kullanmadın, “tasfiye için bunu yapacağım.” dedin yapmadın.
Peki, ondan sonra PKK terör örgütünün güçlenmesi, 2007 yılında 400’e
yakın şehidimizin olması gerçeği karışında
senin almadığın bu tedbirlerin vebali yok mudur acaba, vebali
yok mudur? İşte, ben…
BAŞKAN –
Sayın Vural, lütfen…
NURETTİN
AKMAN (Çankırı) - 25 defa yapıldı Sayın Vural, 25 defa
sınır ötesi yapıldı bugüne kadar.
MUHARREM VARLI
(Adana) - 35 defa yine yapılır canım.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Yani, isterseniz daha da yaparız, niye gocunuyorsunuz? Yani,
sınır ötesi operasyon yapılmasından niye gocunuyorsunuz? Bu
yetkiyi siz verdiniz, Meclis verdi ve “PKK’nın tasfiyesi için ABD’yle
anlaştık.” deniyor. Dört yıldan bu yana, gelip bu konuda
anlaştık diye bir teklif getiriyorlar, bir tezkere getiriyorlar ve
şimdi geliyor, diyoruz ki: “Yeni anlaşılmış.” Siz bu
sözlerinizi gidin Bakanınıza ve Hükûmetinize söyleyin. Niye yan gelip
yattınız? Dört yıldan bu yana soru sordunuz mu?
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) – 22 Temmuzda…
SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – 22 Temmuz kadar başınıza taş
düşsün.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Asker gönderdik, PKK’nın tasfiyesi için diyorsunuz ki:
“ABD’yle anlaştık” Nerede anlaşma?
BAŞKAN –
Sayın Vural, lütfen konuya geliniz.
OKTAY VURAL (Devamla)
– Bu Meclise yanlış bilgi vermek doğru değildir.
Dolayısıyla, bunun düzeltilmesi gerekiyor. O bakımdan,
Irak’ın kuzeyine asker gönderilmesine rağmen, bunu kullanmayan
Hükûmete, “Bu yetkiyi verdik de niye kullanmadınız?” diye, gönül
ister ki sizler soru yöneltin, sizler soru yöneltin.
BAŞKAN –
Sayın Vural…
OKTAY VURAL
(Devamla) – Başbakanlık yan gelip yatma yeri değildir elbette,
yan gelip yatma yeri değildir. (MHP sıralarından
alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Sayın Vural, lütfen konuya geliniz.
AVNİ
ERDEMİR (Amasya) – 22 Temmuzda halkın verdiği…
OKTAY VURAL
(Devamla) – Evet, 22 Temmuzda milletimiz sizin PKK terör örgütüne
karşı müdahale yapmamanız için oy vermedi! (AK Parti
sıralarından gürültüler)
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Size de asmamak için oy vermedi!
OKTAY VURAL
(Devamla) – O bühtandır o oy verenlere, haksızlıktır!
LÜTFİ
ÇIRAKOĞLU (Rize) – Kuzu kesildiniz, kuzu…
MEHMET
ERDOĞAN (Gaziantep) – Nasıl yönetiyorsunuz Sayın Başkan?
OKTAY VURAL
(Devamla) – PKK terör örgütüne karşı kılınızı
kıpırdatmıyorsunuz diye oy vermiş değildir!
BAŞKAN –
Sayın Vural… Sayın Vural…
OKTAY VURAL
(Devamla) – O oyun hakkını vermenizi diliyorum.
Sayın
Başkan, müsamahanıza teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN –
Lütfen…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, grup adına
konuşmak istiyorum.
BAŞKAN –
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Elitaş,
buyurunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî Savunma
Bakanlığı bütçesi görüşülürken değerli milletvekili
arkadaşlarımız Sayın Bakana çeşitli konularda sorular
sordular. Bu soruların esası, Millî Savunma
Bakanlığının bugüne kadarki yaptığı ve
Türkiye Büyük Millet Meclisine… Millî Savunma Bakanlığının
önündeki engelleri aşmak, sınır güvenliğimizi daha iyi sağlayabilmek
için ordumuza gerekli lojistik destekler konusunda nasıl bir bütçe hazırlanması
gerektiğini, yüce Meclis, Hükûmetimizin getirdiği teklif
doğrultusunda onayladı ve kabul edildi. Fakat, bu meyanda,
gündemimizde olan PKK terör örgütünün son günlerdeki, özellikle 2007
yılı içerisinde yaptığı terörist faaliyetlerle ilgili,
muhalefet kanadı, hakikaten Türk toplumunun arzu etmediği, Türk
milletinin arzu etmediği ama, maalesef, siyasetlerini seçim öncesinde de
belirli bir noktaya yoğunlaştırıp, hakikaten ülke
içerisinde kargaşa ve karmaşanın ortaya
çıkardığı söylem doğrultusunda hâlâ devam etmeye
çalışıyorlar. Bakınız, aleyhte, Millî Savunma
Bakanlığının aleyhinde konuşan bir
konuşmacı, konuşmasında, terörün esas itibarıyla 1992
yılında Türkiye için önemli bir tehdit olduğunu ifade ediyor.
Ama şunu hepimiz biliyoruz ki, asıl, terörün
başlangıcı 1984 yılından bu tarafa devam
etmiştir. 1984 yılından bu tarafa çok hükûmetler gelmiş
geçmiştir. Hükûmetlerin hepsi terörle, ülkenin bölünmez bütünlüğüyle
mücadele etmek için elinden gelen gayreti göstermiştir. Çok fazla
şehit vermişizdir. Çok ülke insanı bu uğurda
hayatını kaybetmiştir.
Artık bundan
sonra, bu ülkede yaşayan, Anayasa’nın tanımladığı
bir şekilde kendisini Türk vatandaşı hisseden insanları
kucaklamamız, bağrımıza basmamız gerektiğine hep
beraber inanıyoruz, biliyoruz. Çünkü, bu ülkenin millî birliği ve
bütünlüğü buradan geçer. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Yoksa, hamasetle, tutup da insanları başka
tarafta yönlendirip başka kulvarlara çekmenin bir anlamının
olmadığını hep beraber idrak etmek zorundayız.
Sayın
Başbakan ne diyor: “Kafatası milliyetçiliğine son. Din
milliyetçiliğine son.” [AK Parti sıralarından
alkışlar, MHP sıralarından alkışlar (!)] Biz,
bunları ifade etmeye çalışıyoruz.
KADİR URAL
(Mersin) – Biz de aynı şeyi söylüyoruz. Bravo!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Artık, bunları millî birlik ve
beraberlik için kullanmamız gerekiyor. (MHP sıralarından “Kim
yapıyor?” sesleri)
SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Kafatası milliyetçiliğini kim yapıyor?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakınız,
bugün…
KADİR URAL (Mersin)
– Bu memleketi otuz yediye bölen sizsiniz yahu!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Bir dakika dinle kardeşim.
KADİR URAL
(Mersin) – Otuz yediye bölen sizsiniz!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Dinle bir dakika. Senin Grup Başkan Vekilin
konunun dışında neler söyledi. Biraz önce konuşan bir
milletvekili burada değişik şeyler söyledi. AK Partiyi ve
Hükûmetimizi olmayacak şekilde iddialarla, iftiralarla baş başa
bıraktı, ağzımızı açmadık. Lütfen dinle.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Az önce söylediğiniz kafatası milliyetçiliğine
katılıyoruz. Katılıyoruz katılıyoruz, bir
itirazımız yok.
BAŞKAN –
Sakin olalım sayın milletvekilleri.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bugün bu
memlekette, biz, 17 Ekim tarihinde bir tezkere çıkardık. 17 Ekim
tarihinde çıkardığımız tezkere konusunda Hükûmet
açıkladı, dedi ki: Biz… Genelkurmay Başkanımız
açıkladı: “Hükûmet bizden 24 veya 25 Kasım tarihinde tezkereyle
ilgili istekleriniz nelerse onu bize verin, biz de 1 Aralık tarihinde bu
konuyla ilgili isteklerimizi, taleplerimizi verdik” dedi. Ama, o güne kadarki
geçen hadise neydi? Bakınız, 16 Şubat 1999 tarihinde “Apo” denen
cani teslim edildi bu memlekete. Teslim edildi, “almadık” dediler, çünkü
teslim edildi. İki gün önce burada konuşma yapan muhalefet
partisinden bir temsilciye, bizim arkadaşlarımız laf atınca
“Biz teslim almadık.” dedi. Doğru. Teslim almadılar, paketleyip
bu ülkeye gönderdiler, seçim rüşveti olarak verdiler. (AK Parti
sıralarından alkışlar, MHP sıralarından
gürültüler)
KADİR URAL
(Mersin) – Biz o zaman yoktuk.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, o dönem içerisinde “Apo” denen caniyi
İmralı’da misafir edeceksiniz…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Etme! Göndersene F tipine.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - …onun talimat vermesine müsaade edeceksiniz ve
idamını engelleyecek şekilde kaldıracaksınız,
Başbakanlıkta sümen altında tutacaksınız,
arkasından gelip bu millete, meydanlarda ip fırlatacaksınız,
olmaz böyle şey. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından gürültüler)
KADİR URAL
(Mersin) – İdamı kaldıran sizsiniz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - İktidardayken başka, ama buraya gelip
muhalefetteyken başka şekilde konuşmanın bir âlemi yok ve
millet bunu biliyor.
BAŞKAN –
Sayın Elitaş…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Seçimler, milletin yaptığı
icraatların ibra yeridir, ibra günüdür. 22 Temmuz tarihinde bu millet,
58’inci ve 59’uncu Hükûmeti ibra etmiştir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bunu herkes açık ve seçik
ortaya koymuş ve görmüştür.
BAŞKAN –
Sayın Elitaş, lütfen konuya geliniz. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, Değerli Grup
Başkan Vekili, bakınız, sekiz dakika konu dışında
konuştu. Müsaade edin…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – 22 Temmuzla ne alakası var, dört ayda gelişti.
BAŞKAN –
Lütfen…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, o güne kadar Türkiye, uluslar
topluluğu içerisinde yalnızları oynadı. Türkiye, haklı
davasında dünya milletleri arasında kendini anlatamadı.
Bakın, bizim 17 Ekim tezkeresine gelmezden önce, Türk milletinin içinde
doğan, gerçekten olağanüstü bir infial, hepimizin gösterdiği…
Nitekim, 27 Ekim tarihinde Kayseri’de çok büyük bir yürüyüş yapıldı,
250 bin -300 bin insanın bir araya geldiği yürüyüş
yapıldı. Terörü herkes telin etti, lanetledi, çünkü bizim
vatandaşlarımız, bizim evlatlarımız, bizim
askerlerimiz, yavrularımız, kardeşlerimiz şehit oluyordu.
Ülkeyi bölmek için gayret edenlerin ekmeklerine yağ sürülmüş, ama
uluslararası toplulukta yalnız kalmıştık. Avrupa
Birliği ne diyordu? Avrupa Birliğine şimdi karşı çıkanlar, bundan önceki
hükûmet döneminde Avrupa Birliğine girmek için imzalar
atıyorlardı. Biz atmadık diyebilirler, ama hükûmetin
ortaklarıydılar.
Amerika
Birleşik Devletleri, İsrail’in Lübnan’a çıkarma
yapmasını meşru müdafaa olarak kabul ederken, Türkiye’nin, Kuzey
Irak’tan beslenen terör örgütüyle ilgili yapacağı mücadeleyi
meşru müdafaa olarak kabul etmiyordu. Dindaşlarımız kabul
etmiyordu, komşu ülkelerimiz kabul etmiyordu. Türkiye’nin Kuzey Irak’a
çıkaracağı, yapacağı herhangi bir askerî faaliyetin
neticesinde Türkiye yalnızları oynayacaktı, ama ilk defa
60’ıncı Hükûmet zamanında, AK Parti İktidarı zamanında
dünya milletleri çerçevesinde baktığımızda, bizim, Kuzey Irak’ta
beslenen terör örgütüyle, otuz yıldır içimizi dağlayan PKK
terörüyle, mücadelemizi, artık, dünya devletleri kabul etmeye
başladı. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Amerika
Birleşik Devletleri dedi ki: “O bizim düşmanımızdır”.
Avrupa Birliği “Düşmanımızdır.” dedi. Bundan önce
düşman olarak görmeyen ve Başbakan Yardımcımızın
açıkladığı gibi, yirmi sekiz ülke tarafından, en az
yirmi sekiz ülke tarafından beslendiği ifade edilen terör örgütü
şimdi yalnız kaldı.
BAŞKAN –
Sayın Elitaş, lütfen, konuya geliniz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Şu anda terör örgütünün yalnız
kalmasıyla birlikte, açıkçası, Türkiye, yeniden, 70 milyon
insanın bir ve beraber olduğu sürece girdi, inşallah, ümit
ediyoruz, siyasi söylemlerle değil, siyasi rant peşinde koşarak
değil, bu ülkenin birliği ve beraberliği ve menfaati hepimizin
meselesidir. Terör, sadece AK Partinin meselesi değil, yediden
yetmişe Türk milletinin meselesidir ve özellikle siyasi partilerin,
milletin temsilcisi siyasi partilerin bu konuda çok hassas davranıp millî
birlik ve beraberlik içerisinde bununla mücadelenin yollarını
araştırmamız gerekir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Elitaş.
Tasarının
tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen, Van Milletvekili Sayın
Gülşen Orhan… Yok.
Bursa
Milletvekili Sayın Mehmet Emin Tutan… Yok.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ben istiyorum.
BAŞKAN -
Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, buyurunuz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Türkiye Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında
Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde söz
aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.
Tabii, Türkiye
Cumhuriyeti hudutları içinde çok yoğun miktarda Arnavut
kardeşlerimiz yaşıyor ve yani Türkler ve Arnavutlar kardeş,
aynı ağacın dalları. Böyle bir halkın müstakil
devletiyle bizim ticaret anlaşması yapmamız elbette ki çok
hoş bir şey. Bunun en iyi şekilde işlemesini de dilemek
bizim temennimizdir.
Tabii, bu kanunun
tümü üzerinde görüşme yapılırken Hükûmetin de genel
politikasıyla ilgili birtakım söylemlerde de bulunmak mümkün.
İşte, bugün YÖK Başkanı atandı. İşte,
Abdullah Bey atamış, ondan sonra… (AK Parti sıralarından
gürültüler)
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Arnavutluk’a dön!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Hayır, hayır, bir dakika, bir dakika, geleceğim
şimdi.
Şimdi, tam
onun kafasındaki YÖK oluşmasını sağlamasını,
yani tam kendisinin kafasından geçen YÖK’ü oluşturacak kişi,
bence, Kayseri Müftüsü daha iyi giderdi buraya, onu atasaydı daha iyi
olurdu, ama…
AVNİ
ERDEMİR (Amasya) – Tunceli’nin evliyaları var.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Tunceli Müftüsünü de atayabilir de, neyse, şimdi, yani, tabii
bu gibi, üniversite gibi güzel bir ilim yuvasına böyle tip insanların
atanmasını ben şahsen uygun görmüyorum. Bilim adamının
ne konuda bilim adamı olduğu bugün işte söyleniyor.
AVNİ
ERDEMİR (Amasya) – Ayıp, ayıp! ODTÜ’de profesör.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Bir de, sayın milletvekilleri, bu arada bana bugün birkaç
vatandaş bir telefon etti. Bu Fenerbahçenin Galatasarayı yendiği
gün, Sayın Genelkurmay Başkanımızın… O gün
biliyorsunuz bir yüzbaşımız şehit olmuştu, fakat bu
şehit olduğu gün tabii Türkiye olarak büyük bir yas içindeyken
Sayın Genelkurmay Başkanımızın, o gün bir gazetede, o
kadar böyle neşeli oyun havasını oynar bir hava içinde bir resmi
çıkmış ki kendisi… Arkadaşlarımız, o acı
içinde olan insanlarımız buna üzüldüklerini söylediler, ben de
kanaatlerine katılıyorum. Çünkü, yani, bu memlekette belirli
görevlerde bulunan insanlarımızın, böyle bir millî yas
niteliğindeki bir acının duyulduğu bir sırada, bence,
keşke öyle bir pozla, öyle bir resimle kamuoyunun karşısına
çıkmaması gerekirdi. Bu, yani, hepimizin acılı günlerinde,
en başta bu acıyı içinde hissedecek insanların, devletin en
üst kademesinde bulunan kişiler olması lazım. Bunu,
vatandaşların isteği doğrultusunda dile getirmek istiyorum.
Bugün, tabii,
bütçelerde yine söz almak istedik ama, gelmiyor söz. Zaten, böyle bir bütçe de
olmaz. Zaten çoğunluk sizde, karar veriyorsunuz, hiç burada bütçeyi
getirip de müzakere etmeye gerek yok. Yani, şimdi…
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Arnavutluk’a gelin Arnavutluk’a…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Arnavutluk’a geliyoruz işte canım. Senin aklın erer
mi Arnavutluk’a? Hiç, yani… Şimdi, biraz önce Grup Başkan Vekilin
konuştuğu zaman… Bakın, bu, kanunun tümüdür, kanunun tümü
üzerinde hükûmetin politikası şey edilebilir.
Ben, mesela,
Millî Savunma Bakanımıza bir soru sormayı düşünüyordum,
gelmedi sıra. Bizim Tunceli’de bir 500 kişilik bir yurt var, size
defalarca söyledim, yüksekokulumuz var, Millî Savunma Bakanlığı
tarafından alınmıştır. Diyecektim ki: Ya Sayın
Bakan, Millî Savunma Bakanlığının parası çok, ne olur yani,
o yurdu boşalt, orada yeni bir bina alın veyahut da yani, o, tabii
ki, orada Millî Savunma Bakanlığının almasına bir
şey demiyoruz ama, oradaki öğrencilerin de kalacak bir yeri
olması lazım.
Şimdi
değerli milletvekilleri, bakın, sizin bakanlarınız
çıkıyor burada çok palavra sıkıyor. Keşke
imkânımız olsa da, onlarla böyle uzun uzadıya
tartışalım. Şimdi, bir bakanınız dün
çıktı, dedi ki: Geçen seneden 500 küsur bin esnaf iş yerini
kapattı. Bir memlekette bir senede 500 bin kişi eğer iş
yerini kapatıyorsa ve siz bunu da eğer başarı
sayıyorsanız, o zaman benim de sizinle tartışacak bir
şeyim yok değerli milletvekilleri.
BAŞKAN –
Sayın Genç, lütfen üslubunuzu biraz daha düzgün yapınız.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Evet, ama efendim bu ticaret anlaşması Sayın
Başkanım. Şimdi, ticaret anlaşması olduğu için,
Arnavutluk’la, yani, Türk tüccarının, esnafının güçlü
olabilmesi için, evvela bu anlaşma nedeniyle sağlıklı
çalışabilmesi için Türk esnafının durumunun düzeltilmesi
gerekir. (AK Parti sıralarından gülüşmeler)
Arkadaşlar,
gülünecek bir şey söylemiyorum. Bu bir ticaret anlaşması, serbest
ticaret anlaşması. Serbest ticaret kimle yapılır?
AVNİ
ERDEMİR (Amasya) – Arnavutluk…
KAMER GENÇ
(Devamla) - İşte, tüccarlar arasında yapılır.
AVNİ
ERDEMİR (Amasya) – Arnavutluk…
KAMER GENÇ
(Devamla) - Efendim, Arnavutlarla yapılıyor da, tüccarlar arasında
yapılıyor.
Mesela
bakın, dün burada Tarım Bakanlığı bütçesi
görüşüldü, “Çiftçi çok zengin” denildi. Dedim ki, yani burada dün onu
söyledim: Sen acaba Türkiye’de yaşayan çiftçiden mi bahsediyorsun, ayda
yaşayan çiftçiden mi bahsediyorsun? Mesela, süt ürünleri üreten
çiftçilerin daha henüz süt ürünü için verilmesi gereken primi
ödememişsiniz, bir seneden fazla. Yani, burada çıkıp da şey
etmeye gerek yok bu kadar.
Şimdi,
efendim, tabii, bugün Sayın Bakan burada dedi ki, bir Turusgaz meselesi
var, 1996’da, işte Kutan Enerji Bakanı iken. Orada bir anlaşma
yapıyorsunuz, yapılıyor o zaman, efendim doğal gazın
işte 8 milyar metreküpü Trakya’dan, Bulgaristan’dan geliyor. Bunun
sonradan 1-2 milyar metreküpünü de Turusgaz diye bir gaz şirketini
kuruyorlar… GAMA, BOTAŞ, ondan sonra bir de orada yüzde 4,4 nispetinde
belli olmayan bir hisse var. Bakın, o hissede de getirilen her 1.000
metreküpe 10 dolar prim veriliyor. Bu para kime gidiyor, niye gidiyor?
Adamın bir
sermayesi yok… Turusgaz diye birilerine havadan para veriyorlar, ondan sonra
Sayın Bakan, o niye… Önce 2 milyar metreküptü, sonra işte Mesut
Yılmaz Hükûmeti gelince bunu 8 milyar metreküpe çıkardı ve o
zaman bir senelik yapmıştı, bunu yirmi seneye
çıkardılar. Bu Turusgazın bizden aldığı haraç en
azından kaç milyon veya milyar dolardır, onu söyleyin. Yani bunlar
niye… Bakın, 1.000 metreküpe biz havadan birtakım kişilere 10
dolar para veriyoruz.
CEMAL KAYA
(Ağrı) – Arnavutlara veriyoruz.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yani, bu bir soygundur, ama bu soygun sizin hükûmetiniz
zamanında devam ediyor. Daha neler var, tabii, şimdi…
BAŞKAN –
Sayın Genç, lütfen konuya geliniz.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Tamam.
Şimdi,
değerli arkadaşlar… (AK Parti sıralarından gürültüler)
AVNİ
ERDEMİR (Amasya) – Arnavutluk’a gel.
MEHMET EMİN
EKMEN (Batman) – Arnavutluk’a gel, Arnavutluk’a.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Ya tamam canım, siz hiç şey etmeyin, geleceğim
Arnavutluk’a da…
Şimdi,
değerli milletvekilleri, neyse… Tabii arkadaşlar bu saatte
yorgundurlar, Sayın Başkanımızı çok fazla yormak da
istemiyorum. İki tane de önerge verdim, iki önergemi de geri
alacağım.
Ben, bugün bu
anlaşmanın hayırlı, uğurlu olmasını
diliyorum.
Saygılar
sunuyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Genç.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Sayın Başkan, Sayın Genç’in bahsettiği konuda bir düzeltme
yapmak istiyorum.
BAŞKAN –
Hükûmet adına, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Güler,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Lütfen çok
kısa…
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Kamer Genç,
kendine has üslubuyla, biraz burada bazı şeyleri farklı
farklı şekilde izah ettiler. Özellikle Turusgaz meselesine, biz
göreve gelir gelmez el koyduk ve o anlaşmayı değiştirdik,
böyle bir yanlışlığı düzelttik. Dolayısıyla,
ülkemiz, hem bundan para kazandı hem de aynı zamanda
aldanmışlık duygusundan kurtulmuş oldu. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, Sayın
Kamer Genç’in bu sözünü düzeltiyorum ve Arnavutluk’la ilgili
anlaşmanın da hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılar
sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Güler.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Nazlı Ilıcak’ın yazısında bu vardı.
Araştıracağım, eğer yanlış bilgi varsa
Sayın Bakana bildireceğim.
BAŞKAN –
Şimdi, soru-cevap yok.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE ARNAVUTLUK CUMHURİYETİ ARASINDA
SERBEST
TİCARET
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1- 22
Aralık 2006 tarihinde Tirana’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile
Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşması”nın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN –
Madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya
Milletvekili Sayın Alim Işık söz istemiştir.
Sayın
Işık, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
Lütfen, konu
dışına çıkmamaya özen gösteriniz.
MHP GRUBU ADINA
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Gecenin bu
vaktinde sizleri çok fazla sıkmak istemiyorum, onun için, tamamen konuyla
ilgili konuşacağım.
71 sıra
sayılı Tasarı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini aktarmak üzere huzurunuza geldim. Öncelikle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum ve yaklaşan Kurban
Bayramı’nın hepimize hayırlara vesile olmasını
diliyorum.
Söz konusu
tasarıya ilişkin protokol 22 Aralık 2006 tarihinde Tiran’da
imzalanmıştır. 22’nci Dönemde Dişişleri Komisyonuna
havale edilen tasarı, dönemin sona ermesi nedeniyle hükümsüz
kalmıştır. Tasarı, bu dönemde, 2 Ekim 2007 tarihli
yazıyla yenilenerek Dışişleri Komisyonunun 15/11/2007
tarihli toplantısında görüşülmüş ve kabul edilmiştir.
Tasarıya
esas olan protokolde Türkiye ve Arnavutluk menşeli tarım ürünlerinin
karşılıklı olarak adları, kotaları ve özellikleri
açıklanmış, her iki tarafta da gümrük vergileri
sıfırlanmıştır. Böylece, iki ülke arasındaki
protokolle, taraflar arasındaki ekonomik iş birliğinin
artırılması, mal ticaretindeki kısıtlamaların
kaldırılması ve benzeri konularda kapsamlı şekilde
iş birliği yapılması hedeflenmiştir.
Bilindiği
gibi, Avrupa’nın güneydoğusunda ve Balkan
Yarımadası’nın batısında yer alan Arnavutluk 28.748
kilometrekarelik yüz ölçümüyle Avrupa’nın en küçük ülkelerinden birisidir.
Yaklaşık 3,6 milyon da nüfusa sahiptir. Toplam 2,9 milyon
hektarlık ülke topraklarının yüzde 36’sını ormanlar,
yüzde 24’ünü ekilebilir topraklar, yüzde 15’ini de otlak ve çayırlar
oluştururken, kalan toprak-lar verimsiz ya da tarım
dışı kullanılmaktadır.
Yine, hepimizin
bildiği gibi, 1501 yılında Osmanlı Devleti tarafından
ele geçirilen Arnavutluk, 1912’de Avrupa’nın oyunları sonucunda
diğer Balkan ülkeleriyle birlikte Osmanlı’dan
ayrılmıştır.
Bazı veriler
sunmak istiyorum: Nüfus artış hızı yaklaşık yüzde
1. Nüfus yoğunluğu kilometrekare başına 125 kişi.
Resmî dili Arnavutça. Para birimi lek, 1 Amerikan doları
yaklaşık 100 lek.
Gayrisafi yurt içi
hasılası 17,5 milyar dolar civarında, kişi başına
gayrisafi yurt içi hasılaysa hemen hemen Türkiye gibi. Büyüme yüzde 5,5;
2006 verilerine göre. Cari açığı 500 milyon dolar
civarında. İhracatı 0,8, ithalatı da 2,9 milyar dolar
civarında olan bir ülke. Sektörlere göre gayrisafi yurt içi
hasılanın dağılımı, tarımda yüzde 24,
yaklaşık, sanayide yüzde 13, hizmetler sektöründe yüzde 46,
taşımacılıkta yüzde 9, inşaatta da yüzde 8.
Başlıca
yer altı kaynakları krom, nikel, demir, bakır, silikat ve
petrol. Tarım ürünleri de mısır, patates, sebze, tütün ve
benzeri ürünler.
İhracat
yaptığı ülkeler: İtalya, Yunanistan, Almanya, Makedonya,
Sırbistan-Karadağ. İthalat yaptığı ülkeler de:
İtalya, Yunanistan, Türkiye, Çin başta gelen ülkeler.
Ülkemizin
Arnavutluk’la yaptığı ticaretin boyutları da, ihracat
yaklaşık 187 milyon dolar, ithalat da 12 milyon dolar.
İlişkilerimiz genel anlamda iyi olan bir ülke. Yine, başta
Bursa, Kütahya, Balıkesir illeri olmak üzere ülkemizin birçok ilinde,
Arnavutluk’tan göçerek ülkemize yerleşmiş Türk
vatandaşlarımız bulunmakta ve hakikaten bunlar özellikle
tatlı ve pasta sanayisinde bu illere önemli ölçüde ekonomik katkı
yapmaktadırlar, bu vesileyle onları da huzurunuzda kutluyorum.
Arnavutluk ile
olan ilişkilerimizde bazı sorunlar da yok değildir.
Arnavutluk’ta hâlen serbest piyasa ekonomisine geçiş süreci
yaşanmakta olup, bundan doğan sık mevzuat
değişikliği, bürokrasi, kurumlar arası yetki
çatışması, anlaşmazlıkların çözümünde yargı
mekanizmasının ağır işlemesi gibi sorunlar
yaşanmaktadır. Başlıca, hayvancılık, enerji,
bankacılık ve ulaşım sektörlerinde çözülebilecek boyutta
sorunlar vardır.
Sonuç olarak, söz
konusu anlaşmanın her iki ülkeye de katkı
sağlayacağını düşünüyor, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi belirterek saygılarımı
sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Burdur Milletvekili Sayın Ramazan
Kerim Özkan.
Buyurunuz
Sayın Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye
Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’nı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
desteklediğimizi belirtmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, ancak Türkiye’de şu anda ve 2002 ile 2007
yılları arasında, gerçekten ülkemizde bankaların,
bakanların ve rakamların Türkiye’sini hep beraber yaşadık.
O süreçte gerçekten makro dengeler gayet güzeldi, ancak mikro dengelerde vatandaşımız
üretimsizlikle baş başa kaldı. Geçmiş koalisyon
hükûmetlerinde alınan kararlar gereği, kotalardan mustarip olan
üreticimiz gerçekten üretemez konuma geldi. Tütünde kota, pancarda kota,
haşhaşta kota. Bu üretimsizlik vatandaşımızı
fakirleştirdi. Fakirleşen vatandaşımız bankalara
yüklendi, bakanlara yüklendi, rakamlara yüklendi. Bir borç vardı.
Koalisyonlardan bunalan Türkiye Cumhuriyeti halkı, bir parlamento
oluşturdu 2002 seçimlerinde, size yüzde 34’le bir iktidar
çoğunluğu, yüzde 65’lik bir Parlamento çoğunluğu, bize de
muhalefet görevi verdi. O süreci hep beraber yaşadık. O
rakamların, bakanların Türkiye’sinde vatandaş borçlandı. Bu
dönemde, 2007 döneminde de vatandaş çaresizlikten Adalet ve Kalkınma
Partisine şu anda bir avans verdi. Bu avansı iyi kullanmanız
gerekiyor değerli arkadaşlarım, bu avansı iyi
kullanmamız gerekiyor. Şeker pancarındaki kotaların
kaldırılması gerekiyor. Bakın, bugün 9 milyon, 10 milyon
ton… Ticari anlaşma yapıyoruz Arnavutluk’la, buna bir şeyler
satmamız gerekiyor. Burada, tuzdan başlıyor, ayakkabıdan,
ayakkabı bağcığından, fosfordan, sülfürden bütün
maddeler içeriyor ticari anlaşma, ama üretim yapmamız gerekiyor.
Bunun için uygun faizli kredilerle vatandaşlarımız
ödüllendirilmeli.
Kotalar dedim…
Pancar 15 milyon tondan şu anda 11 milyon tonlara çekildi, üretimsizlik
söz konusu. Süt üretimi aynı şekilde düştü. Tarım
Bakanlığına süt üretiminde çıkış var diyoruz. Bir
toplantıya katıldım, Damızlık Sığır
Yetiştiricileri Birliği toplantısına, Sayın
Müsteşar şunu söylüyor: “Allah’tan korkun, süt fiyatları
şuraya geldi.” diyor, ama yem fiyatlarını konuşmuyor,
mazotu konuşmuyor, samanı konuşmuyor. Onlar temel girdiler. O
ineğin memesinde makine olan kadını konuşmuyor. O
kadın ki ahırdan başını çıkaramıyor, iline
gidemiyor, ilçesine gidemiyor, köyde. O köyde, o pazarın güzelliğini,
o şehrin güzelliğini paylaşamıyor. Böyle bir konumda bu
insanlara biz “Allah’tan korkun.” diyoruz. Allah’tan korkmayan bir Türk
vatandaşı yok, hepimiz Allah’tan korkuyoruz, hepimiz korkuyoruz. Ama
o insanlara… O üretimin önündeki engelleri kaldırmadığınız
için o insanlar, o çalışma eforundan kurtulup ibadetini dahi düzgün
yapamıyor.
Onun için, bu
ticari anlaşmalar yerinde anlaşmadır, destekliyoruz. Ancak
mermer üreticisinin, pancar üreticisinin, tütün üreticisinin, anason
üreticisinin, üzüm üreticisinin, pamuk üreticisinin desteklenmesi gerekiyor.
Bakın, yüzde
0,75’le Tarım Bakanlığı bütçesini tamamladık. Yeterli
mi? Değil. Gelişmiş ülkelerde tarıma ayrılan pay da
Avrupa Birliği ülkelerinde gayrisafi millî hasılanın yüzde 2’si.
Bu yüzde 2’yi yapmadığımız sürece Türk köylüsünün, Türk
çiftçisinin kalkınması mümkün değil.
Anlaşmaları
yapıyoruz, ama bir şeyler de satmak zorundayız. Bakın,
burada 215 milyon dolarlardan bahsediliyor. Niçin milyarlar avına
çıkmayalım. Üretimin önündeki engelleri kaldırırsak Türkiye
coğrafyası bir cennet, su kaynaklarıyla. Bitti deniliyor su
kaynaklarımız. Bizim, uygun kullandığımız zaman
yeterli su kaynaklarımız var, toprağımız var. Bizim
ekilecek arazimiz var, ancak kaynakları düzgün kullanalım, çiftçinin
önündeki tarım girdilerini, mazotta o enerjide gerekli indirimleri
yapalım, o, isimsiz, üreten insanların bir aşı olalım,
o sofrasında çorbası olalım, katığı olalım.
Dileğimiz bu.
Bu
düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum, tekrar bu ikili
anlaşmanın ülkemize, Arnavutluk’a hayırlı uğurlu
olmasını temenni ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2.- Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –
Madde üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN –
Madde üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan
oy sayısı: 265
Kabul: 265 (x)
Böylece,
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Programa göre kuruluşların
bütçe ve kesin hesapları ile gelir bütçesini ve 2008 yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın maddelerinin
oylamasını yapmak için, 12 Aralık 2007 Çarşamba günü saat
11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.07
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa
eklidir.