DÖNEM: 23 CİLT: 10 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
41inci
Birleşim
25 Aralık 2007 Salı
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Tokat
Milletvekili Hüseyin Gülsünün, Dünya Kooperatifçilik Gününe ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Ali Oksalın, Tarsusun düşman işgalinden
kurtuluşunun 86ncı yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Erdoğanın, Gaziantepin düşman
işgalinden kurtuluşunun 86ncı yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) ÖNERGELER
1.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun (6/197, 198) esas numaralı sözlü
soru önergelerini geri aldığına ilişkin önergesi (4/9)
2.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün (6/228) esas numaralı sözlü soru önergesini
geri aldığına ilişkin önergesi (4/8)
B) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Küçük Menderes
Nehrindeki kirliliğin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/68)
2.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman ve 25 milletvekilinin, şehit aileleri ve
gaziler ile harp ve vazife malullerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/69)
3.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadolun,
Türkçedeki yabancılaşma ve bozulmanın
araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/70)
C) TEZKERELER
1.- İran
İslamî Danışma Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika
Komisyonu Başkanının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonu Heyetini İrana davetine icabet
edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/247)
V.- ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki
sıralama ile 56 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak ve bölümler halinde görüşülmesine; (10/35), (10/43), (10/49) ve
(10/70) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin
birleştirilerek 25/12/2007 Salı günü görüşülmesine ve
görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasına; 26 Aralık 2007 Çarşamba günkü birleşimde
sözlü soruların görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine; Genel Kurulun 26 Aralık 2007 Çarşamba ve 27
Aralık 2007 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi
VI.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Tunceli Milletvekili
Kamer Gençin, Pülümür Dağı-Mutu arası anayolun
asfaltlanması ve Pertek Köprüsünün yapımına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/22) ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
2.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Tunceli-Pülümürde meydana gelen depremlerde zarar
gören binalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/23) ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı
3.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, okul servislerinin denetimine ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/85) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
4.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Tuzla Gemi Tersanesinde çalışan
işçilere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/86) ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı
5.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Sidedeki anıt mezar ve çevresinin
bakımına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/137) ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı
6.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, şaraptaki vergilendirmenin üzüm üretimine
etkisine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/138) ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı
7.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, bazı bürokrat atamalarına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/146) ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
8.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Amerika seyahatine ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/152) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
9.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, Anayasa değişiklik taslağı
hakkındaki bir toplantıya ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekten sözlü soru önergesi
(6/159) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçekin cevabı
10.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Ziraat Bankası Hanak Şubesinin
personel ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Nazım Ekrenden sözlü soru önergesi (6/140)
11.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, personel atamaları ile tadilat ve tamirat
işlerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
sözlü soru önergesi (6/141)
12.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, süpermarket ve hipermarketlere
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/142)
13.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, Malatyadaki bazı baraj ve
sulama kanalı projelerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
sözlü soru önergesi (6/143) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
14.- Mersin
Milletvekili Kadir Uralın, Mersindeki bazı baraj ve sulama suyu
projelerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi
(6/165) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
15.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, bir sulama projesi ihalesine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/187) ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
16.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun Kızlaryolu Barajı projesine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/199) ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
17.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, Gördes Barajı projesine ilişkin Çevre
ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/229) ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
18.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, Bandırmada
fosfat-asit fabrikası kurulmasına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/248) ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı
19.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, Umurbey sulama projesine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/252) ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
20.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, Çaltıcak Barajı projesine ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/258) ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
21.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, Kelebek Barajı projesine ilişkin Çevre
ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/259) ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
22.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, Güneşli Barajı projesine ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/260) ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
23.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Çekerek Barajı projesine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/269) ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
24.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Amasyadaki bir fabrikanın
arıtma sistemine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/280) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı
25.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, hava kirliliğine ve dağıtılan
kömürlerin kalitesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/294) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı
B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, akarsularda işletme
hakkı devriyle enerji üretimine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/540)
2.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Ertenin, İzmirin tarihi ve kültürel
değerlerinin korunması için yapılacak projelere ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
(7/825)
3.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkayanın, Kocaelide koruma altındaki tarihi
yapılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günayın cevabı (7/826)
4.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, ilköğretim
öğrencilerine önerilen 100 Temel Esere ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/832)
5.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, Geben Barajı
projesine ilişkin sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/884)
6.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, yönetici atamalarına ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/896)
7.- İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mertin, öğretmen atamalarına ve okul
yöneticilerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelikin cevabı (7/899)
8.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, İzmirdeki okulların
depreme karşı güçlendirilmesine ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/901)
9.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, öğretmenlerin özlük
haklarının iyileştirilmesine ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/958)
10.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, öğretmen atamalarına ve özlük
haklarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelikin cevabı (7/959)
11.- Mersin
Milletvekili İsa Gökün, Aydıncık ilçesindeki bazı
ilkokullarda 10 Kasım anma etkinliklerinin yapılmadığı
iddialarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelikin cevabı (7/960)
12.- Denizli Milletvekili
Ali Rıza Ertemürün, Denizli Belediye Başkan
Yardımcısının İl Millî Eğitim Müdürü olarak
görevlendirilmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelikin cevabı (7/961)
13.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, Amasyadaki bir lisede bazı
öğrencilere baskı yapıldığı iddialarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelikin cevabı (7/979)
14.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, İğneada Longaz
Ormanları Millî Parkına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/985)
15.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, bazı baraj
projelerine ilişkin sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/986)
16.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtmanın, kadına karşı
şiddeti önleme kapsamında yapılan kampanyalara,
- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlunun, dul kadınların ve yetimlerin
mali ve psikolojik olarak desteklenmesine,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçunun cevabı (7/989, 990)
17.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, yönetici
atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelikin cevabı (7/1016)
18.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, akaryakıt kaçakçılığına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Hayati Yazıcının cevabı (7/1025)
19.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkunerin, Yalvaç Organize Sanayi Bölgesine
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/1073)
20.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkunerin, Yalvaç Yeni Deri
İmalatçıları Küçük Sanayi Sitesine ilişkin sorusu ve Sanayi
ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/1074)
VII.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.- Karaman
Milletvekili Mevlüt Akgün ve 20 milletvekilinin, Türkçedeki bozulma ve
yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin korunması
ve geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/35)
2.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıç ve 25 milletvekilinin, Türkçedeki
yozlaşma ve yabancılaşmanın araştırılarak
Türk dilinin korunması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/43)
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 38 milletvekilinin, Türkçedeki bozulma ve
yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin korunması
ve geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/49)
4.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadolun,
Türkçedeki yabancılaşma ve bozulmanın
araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/70)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel
Kurulu saat 15.03te açılarak iki oturum yaptı.
Yapılan
yoklamalarda toplantı yeter sayısı
sağlanamadığından, 25 Aralık 2007 Salı günü saat
15.00te toplanmak üzere, birleşime 15.19da son verildi.
Eyyüp Cenap GÜLPINAR
Başkan
Vekili
Murat ÖZKAN Fatoş
GÜRKAN
Giresun Adana
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 55
II.- GELEN KÂĞITLAR
24 Aralık 2007 Pazartesi
Tasarılar
1.- Askeri
Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/482) (Milli Savunma ve Adalet
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.12.2007)
2.-
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/483) (Plan ve
Bütçe ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.12.2007)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Süleymaniye Külliyesinin Korunması
Hakkında İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/484) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.12.2007)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı Program Koordinasyon
Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/485) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.12.2007)
5.-
Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/486) (Anayasa ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7.12.2007)
Teklifler
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun; Tokat İline
Bağlı Hasanşeyh Adlı İlçe Kurulması
Hakkında Kanun Teklifi (2/100) (İçişleri ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.12.2007)
2.- Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlunun; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna
Ek Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/101) (Milli
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)
3.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun; 5084 ve 5350
Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/102) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)
Raporlar
1.- Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı (EİT)
Kaçakçılık ve Gümrük Suçları Veri Bankasının
Kurulması ve İşletilmesine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/336) (S. Sayısı: 83) (Dağıtma tarihi: 24.12.2007) (GÜNDEME)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında
Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş
Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/443) (S.
Sayısı: 84) (Dağıtma tarihi: 24.12.2007) (GÜNDEME)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kurulu Arasında
Savunma Sanayi İş Birliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/447) (S. Sayısı: 85) (Dağıtma tarihi: 24.12.2007)
(GÜNDEME)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, uluslar arası tahkim
davalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/352)
2.- Tokat
Milletvekili Orhan Ziya Direnin, pompaj sistemiyle içme suyu
sağlanan köylere ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/591)
3.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvinin, Kocaeli-Gebze-Dilovası
Beldesindeki sanayi atıkları konusunda kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu raporu doğrultusundaki
çalışmalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/703)
4.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, depreme karşı
hazırlık çalışmalarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/710)
5.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, Kırklareli
Valisinin ziraat mühendislerini sınava tabi tutmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/711)
6.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürekin, bir şirketler
grubuna ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/712)
7.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhanın, Adana Yüreğirde
yapılan arıtma tesisine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/714)
8.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, terörle mücadelede ele
geçirilen silahların menşeine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/717)
9.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın,
İstanbul-Sulukulede uygulanacak olan kentsel dönüşüm
projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/718)
10.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, maden-altın arama
faaliyetlerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/722)
11.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, Kaz
Dağlarındaki maden arama faaliyetlerine ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/723)
12.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, arazi
toplulaştırılması ve toplu sulama projelerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/724)
13.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın,
Balıkesirdeki çeşitli projelere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/726)
14.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, İl Genel Meclisi
üyelerinin emeklilik haklarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/727)
15.- Bursa
Milletvekili Onur Öymenin, Umurbey Belediyesine
aktarılması gereken bir ödeneğe ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/728)
16.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlunun, Kuşadasında
turistlerin alışveriş için belli yerlere yönlendirilmesine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/729)
17.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Mersin-Adana
arasındaki ulaşıma ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/748)
18.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun,
Göksun-Kahramanmaraş bölünmüş yol projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/749)
19.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Bigadiç-İskele
Beldesi arasındaki yolun asfaltlanmasına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/750)
20.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, İzmir-Aydın
otoyoluna bir bağlantı yolu yapılmasına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/751)
21.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Danimarkada batan bir geminin
kayıp Türk mürettebatına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/753)
22.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkunerin, Şarkikaraağaç
Devlet Hastanesinin uzman doktor ihtiyacına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/754)
23.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, belediye zabıta
memurlarına fiili hizmet zammı verilip
verilmeyeceğine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/755)
24.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkunerin, Sümer Halı Isparta
Fabrikası çalışanlarının
mağduriyetine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/756)
25.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhanın, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru
hattının maliyetine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/779)
26.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürekin, Türkmenistanda
gözaltına alınan bir işadamı için
girişimlerde bulunduğu iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/780)
27.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsalın, İstanbul-Üsküdardaki
bir plan tadilatına ve villa inşaatlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/781)
28.- Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepenin, TEKEL İçki
Fabrikasının özelleştirilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/782)
29.- Bursa
Milletvekili Onur Öymenin, Suudi Arabistan Kralının
ziyaretine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/783)
30.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, kaçırılan
askerlerin Türkiyeye getirilmesiyle ilgili iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/784)
31.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlunun, Türk Telekomdaki
greve ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/785)
32.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlunun, KÖY-DES
yatırım programına ve Yusufeli Barajı
inşaatına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/786)
33.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtmanın, Suudi Arabistan
Kralına Devlet Şeref Madalyası verilmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/787)
34.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtmanın, ABD Başkanı ile
görüşmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/788)
35.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, vekaleten görev yapan
personelden asaleten atananlara ilişkin
Bayındırlık ve İskan Bakanından
yazılı soru önergesi (7/791)
36.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Ertenin, Kadifekaledeki kentsel
dönüşüm projesine ilişkin Bayındırlık ve
İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/792)
37.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcının,
belediyelerin alt yapı çalışmaları için
İller Bankasından ayrılan ödeneğe ilişkin
Bayındırlık ve İskan Bakanından
yazılı soru önergesi (7/793)
38.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, vekaleten görev yapan
personelden asaleten atananlara ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/809)
39.- Bursa
Milletvekili Onur Öymenin, AB ile tam üyelik müzakerelerine ve
Fransanın tutumuna ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/810)
40.-
İstanbul Milletvekili Atila Kayanın, Kuzey Iraktaki
bir Türkmen mezarlığına iş merkezi
yapıldığı iddiasına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/811)
41.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, doğalgaz
anlaşmalarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/813)
42.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barışın, elektrik üretimi,
iletimi ve tüketimine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/814)
43.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Ertenin, İzmirdeki enerji
üretim ve tüketimine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/815)
44.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhanın, kurulması planlanan
nükleer santrale ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/816)
45.- Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih Atayın, Eskişehir İl Özel
İdaresinin bir vakfa para aktardığı
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/818)
46.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaşın, kadın sığınma
evlerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/819)
47.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Urasın, grevde bulunan
Telekom işçilerine polisin müdahale ettiği
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/820)
48.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaşın, TEKELin sigara fabrikalarının
özelleştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/831)
49.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaşın, ilköğretim öğrencilerine
önerilen 100 temel esere ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/832)
50.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, vekaleten görev yapan
personelden asaleten atananlara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/839)
51.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarızın, Edirne Göğüs
Hastalıkları Hastanesinin Uzunköprü İlçesine
taşınmasına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/840)
52.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, ishal vakalarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/841)
53.- Erzurum
Milletvekili Zeki Ertugayın, hayvancılıktaki
kayıt sistemine ve aşılama programına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/842)
54.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, vekaleten görev yapan
personelden asaleten atananlara ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/843)
55.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Serinhisar Tarım
Kredi Kooperatifinin kapatılmasına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/844)
56.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, kuraklığın
zarar verdiği ürünlerin hibe kapsamına
alınmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/845)
57.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Ertenin, İzmirdeki tarım
alanlarına ve tarımsal projelere ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/846)
58.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, terör örgütü mensubu bir
şahsa doğrudan gelir desteği ödendiği
iddiasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/847)
59.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, süt teşviklerinin
ödenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/848)
60.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, vekaleten görev yapan
personelden asaleten atananlara ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/849)
61.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Ertenin, İzmirdeki demiryolu
projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/850)
62.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Ertenin, Aydın-İzmir
otoyoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/852)
63.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlunun, Türk Telekomdaki
greve ve personel politikasına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/853)
64.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlının, Türk Telekomdaki
greve ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/854)
65.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, tahrip olan bir
balıkçı barınağına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/855)
No.:
56
25 Aralık 2007 Salı
Teklifler
1.- Malatya
Milletvekili Mahmut Mücahit Fındıklı ve 7
Milletvekilinin; Sıvılaştırılmış
Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik
Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/103) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2007)
2.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; 24.06.2006
Tarih ve 5522 Sayılı
Sıvılaştırılmış Petrol Gazları
(LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi (2/104) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.12.2007)
Tezkere
1.- Hastane
Enfeksiyonları ile Mücadele Başlıklı Performans
Denetimi Raporuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/246) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.12.2007)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, İstanbul Sigorta
İl Müdürlüğünün taşınmasına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru
önergesi (6/298) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.12.2007)
2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, özelleştirilen
KİTlerin çalışanlarının geçici personel
olarak istihdamına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/299)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007)
3.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, çocuklarına ait şirketlere
ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/300)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007)
4.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, Antalyanın bazı
ilçelerinde ÖSYM sınav merkezi açılıp açılmayacağına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi
(6/301) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, sorun yaşayan
bazı öğrencilere yaklaşımına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1174)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007)
2.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhanın,
Cumhurbaşkanının Türkmenistan ziyaretine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1175)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007)
3.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhanın, RTÜKün METEKSAN ve TÜBİTAKa
verdiği işlere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1176) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.12.2007)
4.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, Balkan
göçmenlerinin sorunlarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1177) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.12.2007)
5.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, TMSFnin bir yayın grubunu
satışına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1178) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.12.2007)
6.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, özürlü çocukların eğitim
giderlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1179) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.12.2007)
7.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, istihbarat
hizmetleriyle ilgili bazı iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1180)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007)
8.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, İstanbulun
nüfusuna ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1181) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.12.2007)
9.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, YÖK Başkanının
bir şirkete ortak olup olmadığına ve bu
şirketin aldığı ihalelere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1182)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007)
10.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, Milas Ovası Sulama İkmali
işine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1183) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.12.2007)
11.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
İstanbul-Tuzlada sanayi kaynaklı çevre kirliliğine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1184) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007)
12.- Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlunun, Heybeliadada
orman arazisine kilise inşaatı iddiasına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1185) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.12.2007)
13.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsalın, RTÜKteki personel
istihdamına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet
Aydın) yazılı soru önergesi (7/1186)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007)
14.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsalın, Eurovision şarkı
yarışmasında ülkemizi temsil edecek gruba
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın)
yazılı soru önergesi (7/1187) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.12.2007)
15.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsalın, RTÜKün televizyon ve
radyolara verdiği cezalara ilişkin Devlet
Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi
(7/1188) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007)
16.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, Kerkükte yapılması
planlanan referanduma ve Türkmenlerin haklarına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1189) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.12.2007)
17.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolatın, Yunanistan
ile Güney Kıbrıs Rum Kesiminin Mısırla imzaladığı
Akdenizde Bitişik Bölge Anlaşmalarına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1190) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007)
18.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Urasın, Hrant Dink
cinayeti soruşturmasında Trabzon Jandarma
Komutanlığı ve Emniyet Müdürlüğü görevlileri
hakkındaki tespitlere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1191)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007)
19.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaşın, Pendik Belediyesinin belli bir okula
yönelik servis hizmetine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1192) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.12.2007)
20.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Urasın, bir yargı
kararının uygulanmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1193) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007)
21.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycının, bir milletvekilinin
yurtdışına çıkışına,
İmralıdaki görevlilerin seçimine ve teröristlerin
aileleriyle yapılan görüşmelere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1194) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007)
22.- Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlunun, Heybeliadada
orman arazisine kilise inşaatı iddiasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1195) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.12.2007)
23.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycının özel harekat
polislerine terörle mücadelede aktif görev verilmesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1196) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.12.2007)
24.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycının, bölücü terör örgütü
mensuplarının Türkiyeye iadesine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1197) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007)
25.- Antalya Milletvekili Tayfur Sünerin,
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı ve ailesi
hakkındaki bazı iddialara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1198) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.12.2007)
26.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adana turizmiyle ilgili bazı
konulara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1199) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.12.2007)
27.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, Bodrum yarımadasındaki
imar yetkisine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1200) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.12.2007)
28.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, turistlerin ülkemize yeniden
gelmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1201) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.12.2007)
29.- Muğla Milletvekili Metin
Ergunun, konut sahibi yabancıların gelir getirici
turistik faaliyetlerine ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1202)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007)
30.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, İstanbulun
2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasına ve bazı tarihi
yerlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1203) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.12.2007)
31.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adana kültür merkezi
inşaatına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1204) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.12.2007)
32.- Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih Atayın, özelleştirme
İdaresi Başkanlığının işgücü uyum
programına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1205) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.12.2007)
33.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Milli Piyango İdaresi
Mensupları Yardımlaşma Vakfı ile ilgili
iddialara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1206) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.12.2007)
34.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolatın, bir
öğretmenle ilgili bazı iddialara ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1207)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007)
35.-
İstanbul Milletvekili Feyzullah
Kıyıklıkın, bir milletvekilinin bilimsel
çalışmalarında intihal yaptığı
iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1208) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.12.2007)
36.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaşın, bir okulun isminin
değiştirilmesine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1209) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.12.2007)
37.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhanın, öğrenim ve borç kredisi
geri ödemelerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1210) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.12.2007)
38.- Sinop
Milletvekili Engin Altayın, izinsiz il dışına
çıkan personele ve yönetmeliğe aykırı
kıyafetli öğrencilere ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1211)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007)
39.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, özürlü çocukların
eğitimine ve eğitim giderlerine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1212)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007)
40.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakırın, bir yükseköğretim
bölümünün ikinci öğretim harç miktarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1213)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007)
41.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın,
bulaşıcı sarılık hastalıklarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1214) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.12.2007)
42.-
Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrakın, Namık Kemal
Üniversitesi Tıp Fakültesine bir hastane binasının
tahsisine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1215) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.12.2007)
43.- Adana
Milletvekili Mustafa Vuralın, pamuk üreticilerinin
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1216)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007)
44.- Bursa
Milletvekili Onur Öymenin, Marmarabirliğin zeytin bedeli
ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1217)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007)
45.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, Milas Avşar Ovasında toprak
tuzlanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1218)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007)
46.- Bursa
Milletvekili Onur Öymenin, havalimanlarına ILS sistemi
yerleştirilmesine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1219)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007)
47.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, İzmir-Kordondan
otoyol geçişine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1220) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.12.2007)
48.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, İstanbul-Ankara hızlı
tren projesiyle ilgili bazı iddialara ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1221) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007)
49.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Yargıtayda bekleyen dosyalar
nedeniyle oluşan tahliye gecikmelerine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1222)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007)
50.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, Hazine arazileri ve meralardaki
kaçak yapılaşmalara ilişkin Bayındırlık
ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/1223)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007)
51.- İzmir
Milletvekili Harun Öztürkün, esnek çalışma ve AB sosyal
politikalarına uyuma ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1224)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007)
52.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllünün,
özürlü çocukların eğitimlerine ilişkin Devlet
Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi
(7/1225) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007)
53.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsalın, Türk Futbol Milli
Takımının forma rengine ilişkin Devlet
Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru
önergesi (7/1226) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.12.2007)
54.-İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, EPDKnın
akaryakıt denetimlerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1227)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 Milletvekilinin, Küçük
Menderes Nehrindeki kirliliğin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/68) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23/11/2007)
2.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman ve 25 Milletvekilinin, şehit
aileleri ve gaziler ile harp ve vazife malullerinin
sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/69)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2007)
3.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal
Anadolun, Türkçedeki yabancılaşma ve bozulmanın
araştırılarak Türk dilinin korunması ve
geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/70) (Başkanlığa geliş tarihi:
25/12/2007)
25 Aralık 2007 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf
COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 41inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Konuşma
süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap
verebilir. Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır.
Gündem
dışı ilk söz, Kooperatifçilik Günü münasebetiyle söz isteyen
Tokat Milletvekili Hüseyin Gülsüne aittir.
Sayın
Gülsün, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Tokat Milletvekili Hüseyin Gülsünün, Dünya
Kooperatifçilik Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
HÜSEYİN
GÜLSÜN (Tokat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21
Aralık Kooperatifçilik Günü dolayısıyla şahsım
adına gündem dışı söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle tüm milletvekillerimizin ve aziz milletimizin geçmiş Kurban
Bayramını tebrik ediyor, selam ve saygılarımı
sunuyorum.
Kooperatifler,
birbirine meslek, sanat, toplumsal çıkar bağlarıyla
grupların kendi aralarında kurdukları kuruluşlardır.
Amaç, verimli çalışmak, ortak ihtiyaçlarını
karşılamak, emek ve ürünleri değerlendirmektir. Kooperatiflerde
esas olan iş birliği ve dayanışmadır. İnsanlar
bireysel yapamadıkları şeyleri kooperatifler kurarak
ortaklaşa başarabilirler.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde kooperatif sayısına
bakıldığında önemli bir büyüklüğe
ulaştığı görülmektedir. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığına
bağlı faaliyet gösteren 27 ayrı türde 86.300 kooperatif
bulunmakta. Bunların ortak sayıları toplamı ise 6 milyon
760 bine ulaşmıştır. Kooperatifler içinde sayıca en
fazla yapı kooperatifleridir. Toplam 62 bin yapı kooperatifi
bulunmaktadır ki bu rakam, toplam kooperatif sayısı içinde yüzde
70lik bir payı ifade etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, sayısal olarak bu rakamlara ulaşan
kooperatiflerimizin büyük çoğunluğu beklenen faydayı maalesef
sağlayamamaktadır. Geneli itibarıyla, yönetim ve yönetime
yakın olanlar güçlü, üyeler ise zayıf. Kooperatifçilik bir çıkar
kapısı olarak görülmekte. Şöyle bir çevremize
baktığımızda kooperatifçilik faaliyetleriyle ilgili
yakınmaların hiç bitmediğine şahit oluruz. Özellikle
yapı kooperatiflerinin de bazı kişilerin mesleği
olduğu, kamuoyunda yaygın bir güvensizlik oluşturduğu
aşikârdır. Yapı kooperatiflerinde parasal konulara ilişkin
şikâyet ve iddialar da oldukça fazladır. Kooperatiflerin çok uzun
süre devam ettiği, yöneticiler ile üyeler arasındaki bilgi
akışının zayıflığı, yapılan
konutlara teslim edildikten sonra yeniden yapılıyormuşçasına
masraf edildiği, hatta bazı kooperatiflerin, üyelerini aldatıp
ortadan kaybolduğu da bilinmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bugün artık tarımdaki değişim ve
dönüşüm süreci, konut sektöründeki TOKİ sistemi, ulaştırma
sektöründeki değişmeler, finans sektöründe uluslararası
kriterlerin uygulamaya konulması gibi gelişmelerle birlikte
kooperatifçiliğimizin sorunlarına ve çözüm yollarına daha
farklı yaklaşımlar getirilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır.
Hükûmetimiz, 2003
yılında başlattığı planlı
şehirleşme ve konut atağıyla, yerel yönetimlerle iş
birliği içerisinde, cumhuriyet tarihimizde bugüne kadar görülmemiş
hızda ve kapsamda bir çalışma başlatmıştır.
Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
vasıtasıyla seksen bir il ve
üç yüz yetmiş bir ilçede yürütülen projelerle hem kentsel dönüşüme
öncülük edilmiş hem de tüm yurtta modern şehirlerin oluşumuna
katkı sağlanmıştır. 250 bin konut olan 2007 hedefi
çoktan aşılmış, bugüne kadar toplam 283 bin konutun
yapımına başlanmıştır. Bunların
yanında, sosyal donatılar kapsamında okul, hastane,
sağlık ocağı, spor alanları, ticaret merkezleri ve
parklar yapılmaktadır. Bu dönemde ise tamamlanması
düşünülen konut sayısının sosyal donatılarıyla birlikte
toplam 500 bine çıkarılması planlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, AK Parti, kooperatifçilikle ilgili atılan bütün
adımların yanında, yapılandırma
çalışmalarını sürdürmekte olup bu harekete hız
kazandırmamız hayati önem taşımaktadır.
Kooperatifçilik
Gününün tüm kooperatifçi arkadaşlarımıza hayırlı
olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gülsün.
Gündem
dışı ikinci söz, Tarsus ilçemizin kurtuluş yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Mersin Milletvekili Ali Oksala aittir.
Sayın Oksal,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Mersin Milletvekili Ali Oksalın, Tarsusun
düşman işgalinden kurtuluşunun 86ncı yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ OKSAL
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 27 Aralık 1921, Tarsusun kurtuluş tarihidir.
Bu bağlamda gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Sözlerime başlarken yüce Meclisin üyelerini
saygıyla selamlıyorum.
Büyük devlet
adamı İnönüyü ölüm yıl dönümünde rahmetle anıyor, ailesine
başsağlığı diliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; milletçe vermiş olduğumuz
olağanüstü kurtuluş mücadelemizin önemli adımlarından biri
olan Tarsusun kurtuluşunun 86ncı yıl dönümünü büyük bir gurur
ve coşkuyla kutluyoruz. Türk milleti tarihin hiçbir döneminde tutsak
edilememiş, yüzyıllarca özgür yaşamış ve
bağımsızlığından asla ödün vermemiştir.
Milletimiz bağımsızlığa olan bu tutkusunu
kurtuluş mücadelemizle tüm dünyaya kanıtlamış,
canını hiçe sayarak benzeri görülmemiş bir kahramanlık
destanı yazmıştır. Bu destanın güney cephesine yönelik
en mühim adımlarından biri de, bildiğiniz gibi, Tarsusta
atılmıştır. İlk olarak Tarsusta Molla Kerimin
Kuvayımilliye güçlerine destek vererek ateşlediği bağımsızlık
meşalesi, Mersin, Çukurova, Adana, Erzin ve Dörtyolun
kurtuluşlarıyla bölgemizi aydınlatmıştır.
Böylelikle, Yüce Önder Atatürkün Tarsusa yaptığı ziyaretinde
de belirttiği gibi Tarsusta Türkün sönmez ateşi yanmaya devam
etmiştir. Bugün burada, Yüce Önder Atatürk ve silah
arkadaşlarını, vatan topraklarını canları
pahasına müdafaa eden kahraman Türk askerlerini ve şehitlerimizi,
minnet ve şükran duygusuyla anıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bugün, Tarsusun kurtuluşu vesilesiyle ilçemizin birtakım
sorunlarına da dikkat çekmek istiyorum. Ülkemizin en gelişmiş
ilçelerinden biri olan Tarsus, sadece coğrafi koşulları
bakımından değil, yedi bin yıllık tarihî geçmişi
ve uygarlıkların beşiği olması dolayısıyla
da oldukça önemlidir. Aynı zamanda, her dönemde ekonomik büyümenin ve
kalkınmanın itici gücü olan turizm bakımından Tarsus, dünya
ülkelerinin arayıp da bulamadığı önemli bir kenttir.
Tarsusun tatil ve inanç turizmi değerleri, dünya çapında önem arz
etmektedir. Vatikanın, Tarsusta doğup büyüyen, Hazreti
İsanın havarilerinden Saint Paulun evini ve kuyusunu hac yeri, 2008
yılını da Saint Paul Yılı ilan etmesi, Tarsusu
inanç turizmi açısından da öne çıkartmaktadır. Ayrıca,
Kuran-ı Kerimde adı geçen Yedi Uyurlar Mağarasının
da Tarsusta bulunması, İslam ve Hristiyan âlemi için kutsal bir
değer taşımaktadır.
Tarsus, zengin
tarihî birikimi, eşsiz doğa güzellikleri, emsalsiz kumsalı ve
deniziyle, elverişli iklim ve ulaşım koşullarıyla
birlikte düşünüldüğünde, Tarsusumuzu bir turizm cenneti hâline
getirmek ve ülkemiz için bu kadar büyük bir potansiyelin atıl
kalmasına seyirci kalmamak hepimizin asli bir görevi ve
sorumluluğudur.
Bölgemizdeki
turizm potansiyelini hayata geçirmek için planlanan Tarsus-Kazanlı sahil
bandı projesi, giderek büyüyen tatil turizmi talebinin batıdan
doğuya kaymasını sağlayacak, ayrıca Doğu ve
Güneydoğu Anadoludan göç almasının da etkisiyle artan
işsizlik sorununa çözüm üretecek, hem Tarsus halkı hem de Türkiye
kazanacaktır. Bu nedenle, bölgeye gerekli altyapının
sağlanması bir zorunluluktur. Ancak, Tarsus ekonomisinin bel
kemiğini oluşturan sahil bandı projesine, bu çevrede bulunan 9
bin dönümlük organik tarıma elverişli araziye -ki bu da oldubittiye
getirilerek ormanlık alan içerisine dâhil edildi üç ay evvel- halkın
sağlığına ve 2 milyon insanın içme suyunu
karşılayan Berdan Baraj Gölü havzasına darbe vuracak bir proje
olan Doğu Akdeniz Endüstriyel Atık Entegre Bertaraf Tesisi hayata
geçirilmek istenmektedir ki bu tesis, ilçemizde birinci sınıf
tarım toprağının sulanmasında kullanılan Kusun
Deresine 30 metre, Berdan Baraj Gölüne 4,5 kilometre, baraj havzasına
380 metre mesafededir. Dünyadaki yeni atık bertaraf tekniklerini takip
etmek ya da daha az zarar verecek başka bir yerde kurmak yerine söz konusu
tesisin Tarsus gibi turizm potansiyeli yüksek bir yerde kurulmasında
ısrar edilmesini anlamak son derece güçtür. Sözde bacasız sanayiyi
geliştireceklerini iddia eden makamların konuya kayıtsız
kalması, Çevre ve Orman Bakanlığının da ÇED raporuna
olumlu karar vermiş olmasını büyük bir talihsizlik olarak
görüyorum. Endüstriyel atık entegre bertaraf tesisi yapımına
karşı olan Tarsus halkı, siyasi partiler, TEMA Vakfı
temsilcileri, çevreciler ve Tarsus Belediyesi, Çeksan, TASİAD, ticaret
borsası, Tarsus Barosu ve muhtarlarımızın öncülüğünde
diğer tüm sivil toplum örgütlerinin de katılımıyla
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Oksal, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ OKSAL
(Devamla) -
verilen haklı mücadele olumlu ses getirmiş,
sırasıyla Mersin ve Adana Bölge İdare Mahkemesinin önce
yürütmeyi durdurma, daha sonra da projenin iptali kararı alması büyük
bir sevinçle karşılanmıştır. Umuyorum ki bundan sonra
Tarsus-Kazanlı Sahil Bandı Projesiyle ilgili gelişmeler de
Tarsusun lehine olacak, Tarsus turizmde hak ettiği değeri görecek,
bölge halkı için ekonomik kurtuluşun miladı olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu gelişmeler
ışığında ve özel konumu nedeniyle Tarsusun il
yapılması gerekliliğine inanıyor, yetkililerden bu konuda
katkı bekliyorum. Sözlerime son verirken geçmiş Kurban
Bayramınızı kutlar, 2008 yılının laik,
demokratik ve çağdaş bir Türkiye adına yeni
kazanımların ve başarıların yılı
olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Oksal.
Gündem
dışı üçüncü söz, Gaziantep ilinin düşman işgalinden
kurtuluşunun yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Gaziantep
Milletvekili Mehmet Erdoğana aittir.
Sayın
Erdoğan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğanın,
Gaziantepin düşman işgalinden kurtuluşunun 86ncı yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET
ERDOĞAN (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gaziantepin düşman işgalinden kurtuluşunun
86ncı yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi hürmetle, muhabbetle
selamlarım.
O zamanki
adıyla Ayıntap, gaziliğini hak etmek için kan, can, servet ve
verebileceği her şeyi veriyor, yetmiyor, açlık ve âcizlik içinde
kıvranan şehir ve halkı mecburiyetten teslim olurken,
emperyalist Fransızlara ve dünyaya bir ilk olarak ders vermekten de geri
kalmıyor, teslim bayrağının yanında şanlı
Türk bayrağımızı da beraberce göndere çekiyor. Bayrak
şehidi, efsane komutan Yüzbaşı Şahin Bey, Elmalı
Köprüsünde 28 Mart 1920de şehit olduğu gün, aynı tepenin
eteğinde çok acı bir trajedi daha yaşandı. Buranın 300
metre doğusundaki Dokurcum Değirmenine saklanan 14 silahsız
çocuk, emperyalist Fransızlar tarafından, Şahin Bey ve
çetelerine yiyecek getirdiği için, değirmenin önündeki dik
kayaların önüne dizilip, elleri birbirine bağlanıp önce
kurşuna dizildiler, sonra da süngülendiler. Böylece, millî mücadelede
resmî kayıtlardaki Gaziantepin verdiği şehit sayısı
6.317 oluyordu. Bu vaka, katliamı yapanların tarihinin kanlı ve
kirli sayfalarında yer alırken, bizim tarihimizde altın
harflerle, altın tarih olarak yerini aldı ve bir türkü oldu
anaların ağzında:
Antepin harbi
on bir ay oldu.
Kanımız
kurudu, benzimiz soldu.
Analar,
bacılar saçın yoldu.
Vurun Antepliler,
namus günüdür.
Vurun Türk
uşağı, gayret günüdür.
Ben
Gazianteplilerin gözlerinden nasıl öpmem ki! Onlar, yalnız
Gaziantepi değil, Türkiyeyi de kurtardılar. Gazi Mustafa Kemal
Atatürk.
Atatürk bir
Gazianteplinin gözlerinden öperken ben Anteplilerin gözlerinden nasıl
öpmem ki. Onlar, yalnız Gaziantepi değil, Türkiyeyi de
kurtardılar.
Millî mücadelede
mutlak muvaffak olacağımız inancını bütün Türklere,
Antep müdafaasının takip ettiği seyir ilham etmiştir.
Mareşal Fevzi Çakmak.
Gaziantepin
Kurtuluş Savaşında yaptığı muharebeleri ve
çektiği ıstırapları, Genelkurmay Başkanı olarak
günü gününe yaşadım. Benim Garp Cephesi kumandanlığım,
Gaziantep mücahitlerini izledikten sonra başlar. Mustafa İsmet
İnönü.
Bugün, Gaziantepimizin
kurtuluş yıl dönümü. Sevincimizi ve seksen altı yıl önce
Antep halkının çektiği ıstırapları sizlerle
paylaşmak için söz aldım. Atatürkün dediği gibi, Türkiyenin
her köşesinde düşmanla mücadele olmuş, bütün şehirlerimiz,
köylerimiz, vatanımız için, dünümüz için, bayrağımız
için dövüşmüşlerdir. Doğunun dadaşı da
batının efesi de Antepin çetesi de aynı
kahramanlığı göstermişlerdir, çünkü kan aynı
kandır. Ancak Antep, 20 bin düşmana karşı 2.920 çetesiyle
kendini savunurken büyük acılar çekmiştir.
Atatürke
Türküm diyen her şehir, her kasaba ve en küçük Türk köyü,
Gazianteplileri kahramanlık misali olarak alabilirler. dedirten Antep
harbi nedir?
Fransız
Şark Orduları Komutanı General Goubeau, büyük topları, 300
makineli tüfeği, 6 uçağı ve 4 tankı ile 20 bin kişilik
Fransız tümeni ve 1.500 kişilik Ermeni gönüllüsüyle geldi Antepin
üstüne, aylarca bombaladı, yaktı, yıktı, çembere aldı.
Hiçbir yerden yardım gelmedi. Antepli ustalar barutu da fişeği
de yaptılar; aç kaldılar, acı çekirdek ekmeği, ot yediler,
on ay sekiz gün düşmanı Antepe sokmadılar; 6.317 şehit
verdiler ama dedelerimizin yattığı toprağı
çiğnetmediler, bayrağımızı yere düşürmediler.
Türkiye Büyük Millet Meclisi de Gazilik unvanını Antepe verdi.
Antepi almaya
gelen, alamadan Suriyeye dönen General Goubeau, Fransayı temsilen Londra
Konferansına katıldı, İngiliz delegelerinin
Yunanlılara daha çok destek verelim de Türklerin işini çabuk
bitirsinler sözü üstüne kürsüye çıktı: Beyler, siz hayal
görüyorsunuz. Biz, koca Fransa devleti, bir Antep sancağıyla
başa çıkamadık
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Erdoğan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla)
Anadoluda daha bin Antep var.
İşte,
bugün, o şanlı Antep müdafaasının yıl dönümünü
kutluyoruz. Vatan için canını veren şehitlerimizi, gazilerimizi
saygı ve rahmetle anıyoruz. Gaziantepin ve Gazianteplilerin
yıllardır beklediği ve fazlasıyla da hak ettiği
gazilik madalyası için, hiçbir parti ayrımı yapmadan, Antepliye
yakışan birlik ve beraberlikle, Gaziantep milletvekilleri olarak
verdiğimiz kanun teklifine desteklerinizi bekliyoruz.
Ben Antepliyem,
Şahinem ağam/Mavzer omuzlarımda yük/Ben yumruklarımla
dövüşeceğim/Yumruklarım memleket kadar büyük. der, hepinize
saygılar sunarım. (AK Parti, CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 15.21
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.42
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündeme
geçiyoruz.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek, gündemin Sözlü Sorular
kısmının 1, 2, 3, 4, 5, 6, 11, 15 ve 17nci
sıralarındaki soruları; Çevre ve Orman Bakanı Sayın
Veysel Eroğlu, gündemin Sözlü Sorular kısmının 10, 20,
35, 44, 45, 46, 75, 76, 79, 80, 95, 99, 105, 106, 107, 116, 127 ve 141inci
sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak
istemişlerdir. Sayın Bakanların bu istemini sırası
geldiğinde yerine getireceğim.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Sözlü soru
önergelerinin geri alınmasına dair iki adet önerge vardır, ayrı
ayrı okutuyorum.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) ÖNERGELER
1.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun
(6/197, 198) esas numaralı sözlü soru önergelerini geri
aldığına ilişkin önergesi (4/9)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin sözlü
sorular kısmının 44 ve 45 inci sıralarında yer alan
(6/197) ve (6/198) esas numaralı sözlü soru önergelerimi geri
alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Serdaroğlu
Kastamonu
2.- Manisa Milletvekili Mustafa Enözün (6/228) esas numaralı
sözlü soru önergesini geri aldığına ilişkin önergesi (4/8)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin sözlü
sorular kısmının 75 inci
sırasında yer alan (6/228) esas numaralı sözlü soru
önergemi geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Mustafa
Enöz
Manisa
BAŞKAN Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, önergeleri okutuyorum:
B) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 26
milletvekilinin, Küçük Menderes Nehrindeki kirliliğin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/68)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Tarihin ilk
çağlarından beri insanoğlunun dikkatini çekmiş olan 175 km
uzunluğundaki Küçük Menderes Nehri verimli ve bereketli Ege bölgesi
toprakları için büyük önem taşımaktadır. Çünkü bu
topraklarda başta tarımsal ihraç ürünlerimiz üzüm, incir, zeytin,
pamuk ve tütün olmak üzere zengin çeşidiyle değişik birçok
tarımsal ürün yetiştirilmektedir. Ayrıca nehrin beslediği
delta, sahip olduğu irili ufaklı birçok göl, bataklık ve
biyolojik canlılık açısından da çok zengindir.
Ege bölgemizin
can damarı sayılabilecek kadar önemli olan Küçük Menderes nehri, ne
yazık ki son yıllarda evsel ve endüstriyel atıkların
tehdidi altında her geçen gün daha da kötüye gitmektedir. Kiraz,
Bayındır, Tire, Ödemiş ve Torbalı'daki sanayi
kuruluşlarının atıkları kontrolsüz bir şekilde
Küçük Menderes'e akıtılarak nehir kirletilmektedir. Kirliliğin
boyutları o kadar artmıştır ki nehirden tarımsal
sulama dahil hiçbir şekilde yararlanılamamaktadır. Doğa göz
göre göre katledilmiştir. "Nehrin çeşitli bölgelerinden
alınan su örneklerinin yapılan analizlerinde kirliliğin üst
düzeylere çıktığı, kimyasal ve biyolojik oksijen
ihtiyacı, canlıların ölümüne yol açacak derecede düşük
kurşun, nikel ve çinko gibi ağır metallerin en üst düzeyde
olduğu, suyun asidik özellik gösterdiği ve sülfür oranının
çok yüksek olduğu İzmir Valiliği Çevre Kurulu tarafından
tespit edilmiştir. Bu kadar tehlikeli olan suyla, üreticiler bilmeden
tarla ve bahçelerini sulamakta, topraklar hızla çoraklaşmakta, yer
altı suları kirlenmektedir.
Öte yandan sulak
alanların kurutulması, Küçük Menderes'in taşıdığı
kirlilik ve balık avcılığı deltadaki doğal
yaşamı tehdit eden başlıca etkenlerdendir. Pamucak
sahilindeki sulak alan ve kumul ekosistemlerinin tahribi, sulak alanların
turizm ve ikinci konut amaçlı yapılaşmaya açılması,
taban suyunu çeken okaliptus ağaçlarının dikilmesi baskı
unsuru olmaya devam etmektedir.
Ülkemiz ve
özellikle Ege bölgemiz için yaşamsal öneme sahip bulunan ve döküldüğü
dünya cenneti Pamucak sahillerini de kirleten Küçük Menderes'in acilen
kurtarılması, kirliliğin gerçek boyutlarının ortaya
çıkarılması ve kirlenmesine neden olan unsurların tespit
edilmesi, gerekli ıslah çalışmalarının
yapılması ve bir daha kirlenmemesi için gerekli önlemlerin
alınması amacıyla Anayasanın 98. İçtüzüğün 104.
ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Bülent Baratalı (İzmir)
2) Turgut Dibek (Kırklareli)
3) Ali Arslan (Muğla)
4) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
5) Ensar Öğüt (Ardahan)
6) Şevket Köse (Adıyaman)
7) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
8) Hulusi Güvel (Adana)
9) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
10) Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar)
11) Fehmi
Murat Sönmez (Eskişehir)
12) Muhammet
Rıza Yalçınkaya (Bartın)
13) Akif
Ekici (Gaziantep)
14) Birgen
Keleş (İstanbul)
15) Nesrin
Baytok (Ankara)
16) Ramazan
Kerim Özkan (Burdur)
17) Suat
Binici (Samsun)
18) Ahmet
Ersin (İzmir)
19) Mehmet
Ali Özpolat (İstanbul)
20) Tekin
Bingöl (Ankara)
21) Enis
Tütüncü (Tekirdağ)
22) Canan
Arıtman (İzmir)
23) Gürol
Ergin (Muğla)
24) Gökhan
Durgun (Hatay)
25) Fevzi
Topuz (Muğla)
26) Mehmet
Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
27) Vahap
Seçer (Mersin)
BAŞKAN
Diğer önergeyi okutuyorum:
2.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 25
milletvekilinin, şehit aileleri ve gaziler ile harp ve vazife malullerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/69)
19
Kasım 2007
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Anayasamızın
61. maddesinin ilk cümlesi "Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul
ve yetimleriyle, malul ve gazileri korur ve toplumda kendilerine
yaraşır bir hayat seviyesi sağlar" şeklinde
düzenlenmiştir.
Harp ve vazife
şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malul ve gazilerin hayat
şartlarını düzeltmek, sosyal, ekonomik ve sağlık
sorunlarını çözmek, sahipsizlik duygularını gidermek,
onurlu bir yaşam sürmelerini sağlamak devlet ve millet olarak
öncelikli görevimizdir.
Onların
vatanımıza sahip çıktığı gibi, vatanın da
onlara sahip çıkması gerekir.
Ülkemizde
şehit-gazi-harp ve vazife malullerinin kurumlarına göre
dağılımını belirleyen sağlıklı bir veri
tabanı bile yoktur. Tam olarak sayılarını dahi bilmiyoruz.
Zaten bu insanlarımızı birer "sayı" olarak
değerlendirmek de yanlıştır. Her birinin farklı,
kahramanlık dolu ama bir o kadar da trajik öyküleri vardır.
Yaşadıkları, hissettikleri ve sorunları hassas
konulardır.
Hem Osmanlı
Devletini hem de Türkiye Cumhuriyetini kuranların Gazi unvanını
taşıması tesadüf değildir. O gaziler binlerce şehit
vererek bu Türk devletlerini kurmuşlar ve on binlerce şehit ve gazi
vererek bekasını sağlamışlarıdır. Günümüzde
de ne yazık ki kutsal vatan topraklarının korunması,
bağımsızlığımız, terörle mücadele,
milletimizin güven ve huzurunu temin için hâlâ her gün şehit ve gazi
vermeye devam ediyoruz. Sadece son bir ay içerisinde 50 şehit verdik.
Ülkemizde
İstiklal Savaşı, Kore Savaşı, Kıbrıs
Barış Harekâtı ve son olarak da terörle mücadele şehit ve
gazileri bulunmaktadır. Kolluk kuvvetlerinin yanında çok sayıda
öğretmen, hâkim, savcı, doktor, hemşire gibi kamu görevlilerimiz
de terör mağduru olarak hayatlarını kaybettiler veya
yaralanıp sakat kaldılar. Onlara sadece "vazife malulü"
unvanını verebildik.
Ülkemizin,
ulusumuzun bölünmez bütünlüğü, bağımsızlığı
ve bekası uğruna, uzun yıllar süren bölücü terörle mücadelede on
binlerce asker, polis ve kamu görevlimiz şehit, gazi ve vazife malulü
olmuştur. Aileler en değerli varlıklarını;
evladını, eşini, babasını, kardeşini vatan
uğruna şehit vermiş, gazilerimiz
sağlıklarını, vücut bütünlüklerini kaybetmişlerdir. Bu
kahraman ve aziz vatandaşlarımıza millet olarak hak ettikleri
saygıyı göstermek, onurlandırmak, sosyal güvencelerini
sağlamak, hak ettikleri saygın ve iyi yaşam
standartlarını sağlamak borcumuzdur, görevimizdir.
Devlet,
şehitlerimizin ailelerine ve gazilerimize nakdi tazminat ve maaş
verilmesi ile sağlık yardımı imkânları
sağlamaktadır. Sosyal güvenlik sistemi kapsamındaki bu
çözümlerin yanında şehit ailelerine gazi ve vazife malullerine
iş temini, konut kredisi, kamu taşıtlarından ücretsiz
yararlanma ve eğitim öncelikleri gibi imkânlar sağlamaya
çalışılmaktadır. Ancak bu konularda pek çok sorunun
yaşandığı da herkesin malumudur. Şehit, gazi, harp ve
vazife malulleriyle ilgili mevzuatın çok dağınık
olması, bürokratik hatalar, maaşların yetersizliği, yeterli
hukuksal desteğin olmayışı, sağlık
hizmetlerindeki yetersizlikler gibi nedenlerle bu kahraman ve aziz
insanlarımız ve aileleri toplumda hak ettikleri yaşam
standartlarına ulaşamamakta, büyük sorunlarla karşı
karşıya kalmaktadırlar. Ortaya çıkan tablo
yapılanların yeterli düzeyde olmadığıdır.
Gelişmiş ülkelerde gazi işlerini yürüten bir Gazi
Bakanlığı varken, böylesi sıcak bir coğrafyada yer
alan ülkemizde değil bir gazi bakanlığı devlet kademesinde
kurumsallaşmış bir mekanizma, bir merci dahi yoktur.
Son zamanlarda
artan terör olayları nedeniyle medyaya sıklıkla yansıyan
görüntülerden de net bir biçimde görüldüğü gibi şehit aileleri ve
gaziler pek çok sorunla karşı karşıyadır ve millet
olarak hepimizin yüreği burkulmakta bu aziz insanlarımıza
borcumuzu tam anlamıyla yerine getiremediğimiz duygusuna
kapılmaktayız. Yaşadığımız kritik
coğrafyadaki terör gerçeğinden hareketle geniş bir nüfusu
ilgilendiren bu sorunların yıllar geçtikçe de çığ gibi
büyüyeceği görülmektedir.
Bu gerekçelerle
şehit aileleri, gaziler, harp ve vazife malullerinin
yaşadıkları sorunların tespiti ve çözüm önerilerinin
belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve İçtüzüğün 104
ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması
hususunda gereğini saygılarımızla arz ederiz.
1) Canan Arıtman (İzmir)
2) Turgut Dibek (Kırklareli)
3) Ali Arslan (Muğla)
4) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
5) Ensar Öğüt (Ardahan)
6) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
7) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
8) Şevket Köse (Adıyaman)
9) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
10) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
11) Hulusi Güvel (Adana)
12) Akif Ekici (Gaziantep)
13) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
14) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
15) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
16) Birgen Keleş (İstanbul)
17) Nesrin Baytok (Ankara)
18) Suat Binici (Samsun)
19) Ahmet Ersin (İzmir)
20) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
21) Tekin Bingöl (Ankara)
22) Gürol Ergin (Muğla)
23) Gökhan Durgun (Hatay)
24) Fevzi Topuz (Muğla)
25) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
26) Vahap Seçer (Mersin)
3.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup
Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal
Anadolun, Türkçedeki yabancılaşma ve bozulmanın
araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/70)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkçede ortaya
çıkan yabancılaşma ve bozulmanın nedenlerinin ortaya konması,
bu konuda eğitim sistemindeki eksikliklerin saptanması ile Türk
dilinin korunması ve geliştirilmesine yönelik alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
Hakkı Süha
Okay Kemal
Kılıçdaroğlu Kemal
Anadol
Ankara İstanbul İzmir
CHP Grup
Başkanvekili CHP Grup
Başkanvekili CHP Grup
Başkanvekili
Gerekçe:
Yazı dili
olarak 1500, konuşma dili olarak ise yaklaşık 5000
yıllık bir geçmişi olan Türkçe bugün çok geniş bir
coğrafyada konuşulmakta ve bu açıdan ilk beş dil
arasında yer almaktadır.
Geniş bir
coğrafyada kullanılan ve zengin bir dil olan Türkçe tarih boyunca
çeşitli saldırılarla karşı karşıya
kalmıştır. Ancak, bugün geldiğimiz noktada Türk dilinde
yaşanan yabancılaşma ve bozulmanın tehlikeli boyutlara
ulaştığı görülmektedir.
Özellikle
1980'Ierle birlikte başlayan yabancı sözcük kullanma özentisi, yozlaşmanın
boyutlarını ortaya koymaktadır. Bu yabancılaşma
işyeri adlarında da kendisini göstermiş, mahalle
bakkalından büyük mağazalara kadar her alanda yabancı isimler
yaygınlaşmıştır. Bu konuda Türkçenin batı
dillerinin etkisine açık hale getirilmesinin yanında, Türkçe
karşılıkları bulunmasına karşın bazı
çevrelerce Farsça ve Arapça kelimelerin kullanılmasının
özendirilmesi hatta bunun zaman zaman kamu otoritesinin şekillendirmesi
ile sağlanmaya çalışılması düşündürücüdür. Bu
açıdan Türk dili batı dillerine olduğu kadar Farsça ve
Arapçanın etkilerinden de arındırılmasına ilişkin
politikalar oluşturulmalıdır.
Ayrıca
dünyada bilişim alanında yaşanan gelişmelerin ülkemize
yansımaları da zamanında önlem alınmaması nedeniyle
Türk dilini olumsuz etkilemiştir.
Yabancılaşmanın
yanında, Türk dilinde kullanım bozukluklarının
yaygınlaşması eğitim sistemimizin sorgulanmasını
da gerektirmektedir.
Bunlarla birlikte
radyo ve televizyon yayınlarında Türkçenin özensiz
kullanımı çocuklardan yetişkinlere toplumun tüm kesimlerini
yanlış yönlendirmektedir. Radyo ve televizyonlarda Türk dilinin
yanlış ve eksik kullanımı kitleleri olumsuz etkilemekte,
yabancı sözcüklerin yaygınlaşmasına neden olmakta, kaba ve
çirkin ifadeler toplumun değer yargılarının
yanlış oluşması sonucunu doğurmaktadır. Bu konuda
tam bir denetimsizlik egemen durumdadır.
Türk Dili Tetkik
Cemiyeti adıyla 12 Temmuz 1932'de Atatürk'ün talimatıyla kurulan Türk
Dil Kurumu, 12 Eylül 1980 darbesiyle özerkliğini yitirmiş,
işlevinin içi boşaltılmaya
çalışılmıştır. Türk dilinde bugün yaşananlar
Türk Dil Kurumunun içine düşürüldüğü bu süreçten ayrı
düşünülemez.
Dil konusunda
ulusal politika oluşturulamamış, bu durum toplumu kültür
emperyalizminin etkilerine açık hale getirmiştir. Bu açıdan dil
bilincinin oluşturulmasında toplumun tüm kesimlerine görev
düşmektedir. Yazılı ve görsel medyadan, sivil toplum
kuruluşlarına, aileden, eğitim ve öğretim kurumlarına
kadar her alanda sorunlar saptanmalı ve toplumun tüm unsurlarını
çözümün parçasına dönüştürecek politikalar oluşturulmalıdır.
Atatürk'ün,
"Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla
işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk
milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan
kurtarmalıdır." şeklinde ifade ettiği
düşünceleri, bugün bu konuda yapılması gerekenlere de
ışık tutmaktadır.
Yukarıda
belirtilen gerekçelerle, Türk dilinin yabancılaşmaya karşı
korunması, etkin ve yanlışlardan
arındırılmış olarak kullanılmasının
sağlanması, yozlaşmanın önüne geçilmesi, kültür
emperyalizmin etkilerinden arındırması konularının
Yüce Meclisimizce ele alınması büyük önem
taşımaktadır.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
C) TEZKERELER
1.- İran İslamî Danışma Meclisi Ulusal
Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanının, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu Heyetini İrana
davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/247)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
İran
İslami Danışma Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika
Komisyonu Başkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonu heyetini İrana davet etmektedir.
Söz konusu davete
icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı
Kanunun 6 ncı Maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısı aranmasını istiyorum.
BAŞKAN
Tamam.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.57
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi,
tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir. Karar yeter sayısı vardır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, bu öneriyle ilgili bir cümle söyleyebilir miyim?
BAŞKAN
Hangi öneriyle? Bu tezkereyle ilgili mi?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Tezkereyle.
BAŞKAN -
Evet.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, daha önceleri
Bakın, ben 1987den
beri bu Mecliste çalışıyorum. Bunun emsali bir önerge yok.
Şimdi, ne yapıyorlar? Komisyon başkanları,
dışarıdaki ülkelerin komisyon başkanlarıyla
yazışıyorlar ve siz bizi davet edin diyorlar. Biz bu
önergelerle, şimdi, komisyon başkanlarını ve üyelerini
İrana göndereceğiz; devlet tarafından kendilerine harcırah
ödeniyor.
BAŞKAN
Peki.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, her toplantıda
bunları dinliyoruz artık! Yani, yeter Sayın Başkanım!
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bu komisyon başkanları İranı gezmek
istiyorlarsa, ceplerinden paralarını versinler, gitsinler efendim.
Yani, günah değil mi devletin parasını kullanıyorlar!
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın
milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
V.- ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralama ile 56 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine;
(10/35), (10/43), (10/49) ve (10/70) esas numaralı Meclis
araştırması önergelerinin birleştirilerek 25/12/2007
Salı günü görüşülmesine ve görüşmelerin tamamlanmasına
kadar çalışma süresinin uzatılmasına; 26 Aralık 2007
Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmeyerek
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun 26
Aralık 2007 Çarşamba ve 27 Aralık 2007 Perşembe günleri
14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını
sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi
No: 19 Tarihi: 25.12.2007
Danışma
Kurulunun 25 Aralık 2007 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına
sunulması uygun görülmüştür.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Nurettin
Canikli Hakkı
Suha Okay
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Başkanvekili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkanvekili
Mehmet
Şandır Selahattin
Demirtaş
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu Başkanvekili Demokratik Toplum
Partisi Grubu Başkanvekili
Öneriler:
1. Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 33 üncü sırasında yer
alan 56 sıra sayılı kanun tasarısının bu
kısmın 3 üncü sırasına, 34 üncü sırasında yer
alan 72 sıra sayılı kanun teklifinin 4 üncü sırasına
ve 23 üncü sırasında yer alan 55 sıra sayılı kanun
teklifinin 5 inci sırasına alınması ve diğer kanun
tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi,
2. 56 sıra
sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının İçtüzüğün 91 inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle
olması,
3. 25 Aralık
2007 Salı günü, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler"
kısmının 26, 34 ve 40 ıncı sıralarında yer
alan 10/35, 10/43 ve 10/49 esas nolu ve 25.12.2007 tarihinde
Başkanlığa gelen ve aynı tarihli gelen kâğıtlar
listesinde yayınlanarak biraz önce okunan 10/70 esas nolu, Türkçe'deki
bozulma ve yabancılaşmanın araştırılarak Türk
dilinin korunması ve geliştirilmesi ile ilgili Meclis
araştırması önergelerinin birleştirilerek görüşülmesi
ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılması,
4. Genel Kurulun
26 Aralık 2007 Çarşamba günkü Birleşiminde sözlü soruların
görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerin görüşülmesi,
5. Genel Kurulun
26 Aralık 2007 Çarşamba ve 27 Aralık 2007 Perşembe günleri
14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını
sürdürmesi,
Önerilmiştir.
56 SIRA SAYILI
TEMEL CEZA KANUNLARINA UYUM AMACIYLA ÇEŞİTLİ
KANUNLARDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
(1/335)
BÖLÜMLER BÖLÜM MADDELERİ BÖLÜMDEKİ
MADDE SAYISI
1 inci BÖLÜM 1 ila 30 uncu Maddeler 30
2 nci BÖLÜM 31 ila 60 ıncı Maddeler 30
3 üncü BÖLÜM 61 ila 90 ıncı Maddeler 30
4 üncü BÖLÜM 91 ila 120 nci Maddeler 30
5 inci BÖLÜM 121 ila 150 nci Maddeler 30
6 ncı BÖLÜM 151 ila 180 inci Maddeler 30
7 nci BÖLÜM 181 ila 210 uncu Maddeler 30
8 inci BÖLÜM 211 ila 240 ıncı Maddeler 30
9 uncu BÖLÜM 241 ila 270 inci Maddeler 30
10 uncu BÖLÜM 271 ila 300 üncü Maddeler 30
11 inci BÖLÜM 301 ila 330 uncu Maddeler 30
12 nci BÖLÜM 331 ila 360 ıncı Maddeler 30
13 üncü BÖLÜM 361 ila 390 ıncı Maddeler 30
14 üncü BÖLÜM 391 ila 420 nci Maddeler 30
15 inci BÖLÜM 421 ila 450 nci Maddeler 30
16 ncı BÖLÜM 451 ila 480 inci Maddeler
30
17 nci BÖLÜM 481 ila 510 uncu Maddeler 30
18
inci BÖLÜM 511 ila
540 ıncı Maddeler 30
19 uncu BÖLÜM 541 ila 570 inci Maddeler 30
20 nci BÖLÜM 571 ila 600 üncü Maddeler 30
21 inci BÖLÜM 601 ila 630 uncu Maddeler 30
22 nci BÖLÜM 631 ila 651 inci Maddeler
(3
Geçici Madde) 24
TOPLAM MADDE
SAYISI 654
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, söz istiyorum Danışma Kurulu
önerisi hakkında.
BAŞKAN
Lehte mi aleyhte mi?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Aleyhte.
BAŞKAN
Evet, Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde, Tunceli Milletvekili Kamer
Genç.
Buyurun
Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Geçmiş Kurban Bayramınızı
da kutluyorum. Kurban Bayramımızın ülkemize, milletimize
sağlık ve refah getirmesini diliyorum.
Bu arada, otuz
dört sene önce kaybettiğimiz, Yüce Atatürkün silah arkadaşı,
Türkiye Cumhuriyetinin büyük kurucusu, büyük bir devlet adamı Sayın
İsmet İnönüyü de rahmetle anıyorum, ailesine
başsağlığı diliyorum, milletimizin başı
sağ olsun.
Değerli
milletvekilleri, tabii, Meclis çalışmasını, iktidar partisi
340 milletvekiline, gücüne dayanarak istediği biçimde yapmaya
çalışıyor. Şimdi, bu elimdeki 651 maddelik kanun ama, bu
kanun belki 3 bin tane kanunda değişiklik yapmış.
Şimdi, biz, bu kanunları 30ar madde hâlinde görüşeceğiz.
Peki, bu kanunlar ne getiriyor? Millete ne getiriyor? Bu kanunlar kimin
tarafından hazırlanmış? Komisyonda ciddi incelenmemiş.
Geçen komisyon zamanında incelenmiş, ama bu Parlamentonun kendine
göre bir yapısı var. Bu getirilen, yani bütün kanunlardaki ceza
kanunları, işte güya Hükûmet kendisine göre bir toparlama
yapmış, getirmiş. Biz, şimdi, burada, 30 maddeler üzerinde
zaten konuşma yapmadan bu cezaları tasdik edeceğiz, ama bunlar
ülke yararına mı, millet yararına mı veyahut da
hazırlayanların kendi geleceklerini düşünerek, vergi
kaçakçılığı yapanların vergi
kaçakçılığı, silah kaçakçılığı
yapanların silah kaçakçılığıyla ilgili olarak
işledikleri, naylon fatura kaçakçılığı yapanların
naylon faturadaki cezaları kendine uygun hafifletici cezalar getirmek
suretiyle, işte, böyle kanunları milletin gözünden kaçırarak,
ondan sonra, yarın öbür gün bu fiillerle karşı karşıya
kaldıkları zaman da kurtulacaklarını bildikleri için,
rahatlıkla vergi kaçakçılığını yapabilir, silah
kaçakçılığını yapabilir, eroin, afyon
kaçakçılığını yapabilir. Neyse, kaçakçılık
miktarını burada saymak kolay değil tabii.
Şimdi, böyle
bir yasama çalışması olmaz. Ha, şimdi, siz, zaten Anayasa
değiştirmeye şey ediyorsunuz. Bana göre de siz, bu Parlamento
Anayasa değiştirmemelidir, çünkü bu Parlamentodaki irade tektir, yani
Tayyip Erdoğanın iki dudağı arasından çıkacak
kelime Anayasa hükmü olur. Böyle bir Anayasanın ülkeye, millete
getireceği bir fayda yok
Değerli
milletvekilleri, bakın, bunu ciddiyetle söylüyorum. Ama, eğer
hakikaten memlekette bir kargaşa yapmak istemiyorsanız
Haa,
getirirsiniz, çoğunluğunuz var. İşi bir noktaya, türbana
dökeceksiniz. 340 milletvekiliyle kabul
de edersiniz. 367yi bulmadığı için, bilmiyorum
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, bu konuşmanın
Danışma Kurulu önerisiyle ne alakası var?
KAMER GENÇ
(Devamla) Efendim, Meclis çalışmasıyla ilgili
Bir defa, sen ne
müdahale ediyorsun! Ben, Meclis çalışmasıyla ilgili burada
konuşma yapıyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Danışma Kurulu önerisiyle ilgili olarak
aleyhinde söz aldı Sayın Başkan.
KAMER GENÇ
(Devamla) Danışma Kurulu bu işte
Anayasa
değişikliğini getirecek değil misiniz?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, Meclis İç
Tüzüğünü çalıştırır mısınız lütfen.
BAŞKAN
Sayın Canikli, lütfen
Sayın Genç,
Genel Kurula hitap ediniz.
KAMER GENÇ
(Devamla) Ondan sonra, bir parti kendini desteklemezse, referanduma
gideceksiniz. Referandumda çok tali noktaları öne
çıkaracaksınız. Dolayısıyla, Türkiye rejimi çok ciddi
tehlikeye sokacaksınız.
MEHMET EMİN
TUTAN (Bursa) Belki hayır diyecekler.
AHMET YENİ
(Samsun) Millet evet diyecek.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Şimdi, efendim, bir YÖK Başkanlığına atanan
kişinin TRTdeki konuşmasını
Bugün dinliyoruz, Meclis
Başkanımız, TRT kameramanları ve yöneticileri hakkında
soruşturma açmış. Çok hayret ettim yani. Yani, Sayın
Başkan, biz seni tarafsız bir Meclis Başkanı olarak seçtik.
Orada, YÖK Başkanı size ziyarete geliyor. Diyorsunuz ki: Yahu
Sayın Başkan, işte, arada sırada YÖKle ilgili konuş.
O da diyor ki: Tayyip Erdoğanla, Abdullah Gülle ben görüştüm,
sakın, Hocam, dikkat et, bir hata yaparsan ipimizi çekerler. Bunu da TRT
getirmiş, basına vermiş.
Şimdi,
hayret etmek istiyorum ve öğrenmek istiyorum, sayın milletvekilleri,
bu memleketin bu makamında bulunan kişilerin acaba hangi suçları
var ki ipleri çekilecek? Bunları, biz, kamuoyu olarak bilmek
zorundayız. Yani, bu makamda bulunan insanlar Aman ha, Hoca,
sakın... Ondan sonra Sus, söyleme, ipimizi çekerler
Böyle bir laf
denilmişse, bu kamuoyuna açıklanmalıdır. Yani,
geçmişte birtakım ipler atıldı ortaya ama, bu ipler mi
dolaşıyor ortada, yoksa başka ipler mi? Yani, bu iplerden mi
korkuyorlar?
Sonra, bir YÖK
Başkanlığına atanan kişi, 14 sefer, 14 defa doktora
tezi reddediliyor. Hiçbir
BAŞKAN
- Sayın Genç, bu YÖK
Başkanının bu çalışmalarla ilişkisi yok.
KAMER GENÇ
(Devamla) Efendim, bakın, oraya getireceğim, konuyla ilgili
olduğunu
BAŞKAN - Lütfen
konuya geliniz.
KAMER GENÇ
(Devamla) Ve hiç bilimsel
Hiçbir yöneticilik görevi yok, getiriyorlar, o 115
üniversitenin başına getiriliyor. Türkiye bu kadar keyfî yönetiliyor.
Şimdi, bu
kanunları getiriyorsunuz, bu insanlar
Zaten bu insanlara keyfî yönetim
imkânlarını getiriyorsunuz. Üniversitelerle ilgili cezalar var
burada.
MUSA
SIVACIOĞLU (Kastamonu) Çok güzel maddeler var.
KAMER GENÇ
(Devamla) Efendim?
MUSA
SIVACIOĞLU (Kastamonu) Çok güzel maddeler var içinde,
okumamışsın ki!
KAMER GENÇ (Devamla)
Nereden okuyayım kardeşim? Sen okudun mu?
MUSA
SIVACIOĞLU (Kastamonu) Ben okudum.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Bak, şimdi imtihan edeceğim. Şuradan bir maddeyi
açarım sana, ondan sonra bir maddeyi sorarım sana, bakalım,
okudunuz mu okumadınız mı?
Geçmişte bir
AKPli milletvekili ile uçakta yolculuk ediyoruz, geçmiş dönemde, 22nci
Dönemde. Biz 800 tane kanun çıkardık. dedi. Yahu, sayın
milletvekilim, o kanunlardan bir tanesinin maddesini söyle bakalım.
dedim. Bir tanesini ya, bir tanesini söyle, de ki, biz şu falanca kanunun
falanca maddesiyle şunu kabul ettik. deyin. Böyle bir şey olmaz
sayın milletvekilleri. Parmağı çocuklar da kaldırıyor,
ilkokul çocukları da kaldırıyor. Milletvekili halkın
temsilcisidir. Halkın temsilcisinin oy verdiği konuyu bilmesi
lazım. Ben bazen önerge veriyorum. Hemen benim önergeme kabul
veriyorsunuz, sonra Başkan sizi ikaz ediyor, ondan sonra
değiştiriyorsunuz. Yani, milletvekili kaldırdığı
parmağı bir daha geri indirmez.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, bence, tabii, bu kanunların temel kanun
olarak görüşülmesi gerekmez bana göre. Bunları tek tek inceleyelim.
Daha, milletvekillerine inceleme süresi tanıyalım.
Dolayısıyla, bu kanunları bu yolla
çıkarırsınız bundan memleket zarar görür. Bakın, demin
de söyledim. Arkadaşlar, bu Hükûmet içinde, bu Parlamento içinde, bu
iş adamları içinde Parlamentoyla bağlantısı olan
birtakım insanlar gelecekte işleyecekleri suçların
cezalarının hafifletilmesi konusunda mevcut kanunlarda ağır
cezaları hafiflettiriyorlar. Mesela, Vergi Usul Kanunu ile ilgili cezalar
hafifletiliyor, Petrol Piyasası Düzenleme Kanunu ile ilgili cezalar
hafifletiliyor, 6183 sayılı Amme Alacakları Kanunu ile ilgili
cezalar hafifletiliyor. Yani, düşünebiliyor musunuz, vergi kaçakçılığını
yapıyor, hileli mal bildiriminde bulunuyor veyahut da ödeme emri
tebliğ ediyor mal beyanında bulunmuyor veya edindikleri malları
bildirmeyen insanların cezalarını indiriyorsunuz bu kanunlarla.
Kime hizmet ediyorsunuz? Ben öğrenmek istiyorum. Bunlar, bu ilgili
maddeler buraya geldiği zaman, biz çıkıp konuşmamız
lazım. Bu maddeler kime ne fayda getiriyor arkadaşlar? Yani,
insanlar, iyiyse, çıksın burada, desinler ki, işte, yani benim
söylediğim gibi, ya, gelecekte bizim birtakım suçlarımız
var. İşte, zaten Meclis Başkanlık Divanında bekleyen
hayalî ihracat dosyaları var, naylon fatura dosyaları var, işte,
birçok suçlardan dolayı dokunulmazlığın
kaldırılmasını bekleyen dosyalar var. Bu dosyalar, tabii,
milletvekilliği süresi bitince işleme konulacak. İşleme
konulunca da getirilen bu kanunlarla da cezalar hafiflettirilecek.
Şimdi,
Parlamentonun bir görevi var. Bakın, ülke
Bayramda siz halkın
arasına girdiniz mi arkadaşlar? Yani, şimdi,
inanmanızı istiyorum; gittiğimiz insanlar da -Türkiye'de çok
ciddi bir sıkıntı olduğunu herkes söylüyor- ekonomik
sıkıntı var diyorlar, işsizlik zaten had safhada. Bu
insanlar hiç mi size bir şey söylemiyor? Hatta, Türkiye'de yaşayan
belli başlı, aklı başında insanların, laik
Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel kurumlarının geleceğinin
tehlikede olduğunu, Türkiye'de laik düzenin her an için tehlikeli bir
safhaya yönlendiğini...
SERACETTİN
KARAYAĞIZ (Muş) Geç onu geç! Başka bildiğin yok mu!
KAMER GENÇ
(Devamla) İşte, atadığınız kişilerden
belli kardeşim. YÖK Başkanlığına getirdiğiniz
kişi belli işte. Yani, yarına
Bakın,
Galatasaray Üniversitesinin, Hacettepe, Konya Selçuk ve dört tane, üç tane
üniversitenin, aşağı yukarı otuz beş gündür,
rektörleri, gitmiş Çankaya Köşkünde bekliyor. Niye bekliyor? Acaba,
birisi, bekle oraya yine
Niye bekliyor, niye atanmıyor; ben onu
öğrenmek istiyorum.
Bakın
sayın milletvekilleri, üniversitelerle oynamayın, üniversite
öğrencilerini sokağa çıkarmayın. Ben, üniversiteyi kendime
göre yönlendiririm. düşüncesiyle hareket ederseniz bunun ülkeye ne kadar
zarar getireceğini siz de göreceksiniz, hepimiz göreceğiz.
Bakın, durup dururken bu memlekette huzuru bozmayın. Yani İlle
benim kafama göre rektör bildireceksin de ben ona göre atarım. diye bir
hesap yok.
Bakın
sayın milletvekilleri, ben buradan sizlere ciddi şeyler söylüyorum.
Bu memleket hepimizin. Türkiye'de sokakta gezen insanlarda ciddi kuşkular
var, bu memleketin parçalanacağı konusunda ciddi kuşkular var,
ekonomik bir krizin yolda olduğu konusunda ciddi kuşkular var ve
Türkiye'de, bu memleketin, kurulan cumhuriyetin yok edilme tehlikesinin, çok
ciddi tehlikelerle karşı karşıya olduğu konusunda
halkta ciddi bir şüphe var. Korkuyor insanlar.
Bakın,
Fazıl Say niye bunu
Ben onun dediğini tasvip etmiyorum ama o
kişi, yani, öyle bir şey ifade etti ki
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.
KAMER GENÇ
(Devamla) Yani, öyle bir tehlikeyi hissettirdi ki, yani, insanların
bundan bir şey sezmesi lazım. Yahu, arkadaşlar, çoğunluk
olmak önemli değil. Bu memleket hepimizin. Bu memlekette huzur olursa,
güven olursa, insanların sokakta yüzleri gülerse, işsizlik ortadan
kalkarsa, hırsızlık, soygunculuk ortadan kalkarsa hepimiz rahat
ederiz. Bizlerin, böyle bir Meclisin üyesi olarak iftihar etmemiz lazım.
Yoksa, işsizlik almış yürümüş, hırsızlık
almış yürümüş, soygun almış yürümüş, memlekette
herkesin yüzü gülmüyor, memlekette büyük sıkıntılar var. Ee,
biz burada, gücümüzle, istediğimizle yaparız. derseniz, bu, akla da,
vicdana da, onura da sığmayan davranış biçimleridir. Ben
burada birtakım düşüncelerimi söylüyorum ama, yani, bir düşünün
bakalım, bir de halkın içine girin Yahu, acaba biz doğru mu
yapıyoruz, yanlış mı yapıyoruz? deyin, bunu, sizler
de vicdanınızda tartın ve ona göre karar verin.
Saygılar
sunuyorum.
Bu önergenin
aleyhindeyim efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Lehte
konuşacak arkadaş? Yok.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmiştir.
Gündemin Sözlü
Sorular kısmına geçiyoruz.
VI.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Pülümür
Dağı-Mutu arası anayolun asfaltlanması ve Pertek
Köprüsünün yapımına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/22) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçekin cevabı
2.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Tunceli-Pülümürde
meydana gelen depremlerde zarar gören binalara ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/23) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
3.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersinin, okul
servislerinin denetimine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/85) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçekin cevabı
4.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Tuzla Gemi
Tersanesinde çalışan işçilere ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/86) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
5.- Antalya Milletvekili Tayfur Sünerin, Sidedeki
anıt mezar ve çevresinin bakımına ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/137) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
6.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, şaraptaki
vergilendirmenin üzüm üretimine etkisine ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/138) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
7.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, bazı bürokrat
atamalarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/146) ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı
8.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Amerika seyahatine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/152) ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
9.- Mersin Milletvekili İsa Gökün, Anayasa
değişiklik taslağı hakkındaki bir toplantıya
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçekten sözlü soru önergesi (6/159) ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
BAŞKAN
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil
Çiçek, gündemin Sözlü Sorular kısmının, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 11,
15 ve 17nci sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak
istemişlerdi.
Şimdi,
bu soruları sırasıyla
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aracılığınızla aşağıdaki
sorularımın Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 29/08/2007
Kamer
Genç
Tunceli
Tunceli Pülümür
ilçesinde yapılan Kültür Evi ve Bal Festivaline katılan
Almanyanın Münih Şehri Belediye Başkanı
yaptığı konuşmada, 35
yıl önce Pülümüre geldiğini, o zaman da Pülümür-Erzincan
arası yollar toprak ve tozlu idi bugün de öyle, 35 yılda
değişen bir şey yok demiştir. Bilindiği üzere
Tunceli-Pülümür-Erzurum-Erzincan yolu kuzeyi güneye bağlayan çok önemli
bir kara yolu olup, bu yolun devamı olan Pertek Köprüsünün
yapılması da hayati bir öneme sahip bulunmaktadır.
1- Pülümür
Dağı-Mutu arası bu ana yolun stabilizeden kurtarılarak
asfaltlanması ne zaman yapılacaktır?
2- Keban
Barajının yapılması ile meydana gelen su birikintisi,
Hozat, Çemişgezek ve Pertek ilçelerinin özellikle büyük şehirlere
ulaşımı feribotlar kanalı ile sağlanmakta ve
akşamın belli saatlerinden sonra da ulaşım
yapılamamaktadır. Bu hâl özellikle sağlık hizmetlerinden
önemli ölçüde yoksun olan bu bölge halkını çok zorluklarla
karşı karşıya bıraktığından bu köprü ne
zaman yapılacaktır? Bu köprü yeri etüt edilip bir projeye bağlanmış
mıdır? Maliyeti ne kadardır?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
aracılığınızla Sayın Başbakan
tarafından sözlü olarak cevaplanmasını saygılarımla
arz ederim. 31/08/2007
Kamer
Genç
Tunceli
Ocak 2003
tarihinde Tunceli Pülümür ilçesinde meydana gelen depremde; İlçe Hükûmet
Konağı, Emniyet Hizmet Binası ile lojmanları, PTT
Binası, Yatılı Bölge Okulu ve 1992 yılında meydana
gelen deprem sonucu Meydanlar Mahallesinde yapılan 177 afet konutu
oturulamayacak derecede hasara uğramış, ilçedeki kaymakam ve
diğer kamu görevlileri gecekondu durumundaki çok ilkel binalarda görev
yapmaktadır.
1- Aradan dört
buçuk yıl geçmesine rağmen depremde zarar gören bu binalar neden
iskâna elverişli hâle getirilmemektedir? Yapılacaksa ne zaman
yapılacaktır?
2- Depremde zarar
gören bu ilçe halkına bugüne kadar neden hiçbir hizmet
yapılmamaktadır? İlçedeki kaymakam ve diğer kamu
görevlilerinin gecekondu gibi ilkel yapılarda hizmet görmesi doğru
mudur?
3- 177 afet
konutu yeniden oturulacak duruma ne zaman getirilecektir?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını talep ederim.
Saygılarımla.
Ahmet
Ersin
İzmir
Okul
servislerinin denetimi, Millî Eğitim Bakanlığından
Ulaştırma Bakanlığına devredilmiş ve yönetmelik
değişikliği de yapılarak servis personelinin
kılık kıyafetiyle ilgili düzenleme yürürlükten
kaldırılmıştır.
Böylece, okul
servislerinde sakallı, türbanlı ve hatta kara çarşaflı
personelin görev yapmalarının yolu açılmıştır.
1- Okul
servislerinin denetimi neden Millî Eğitim Bakanlığından
Ulaştırma Bakanlığına devredildi?
2- Okul
servislerinde çalışanların kılık kıyafetleri ile
ilgili yönetmelik maddesi neden yürürlükten kaldırıldı?
3- Bu durum
servislerle okula giden çocuklar için sakıncalı değil mi?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
aracılığınızla Sayın Başbakan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. 05/09/2007
Kamer
Genç
Tunceli
Tuzla Gemi
Tersanesinde çalışan 25 bin işçinin 20 bininin sigortası
olduğu ve çalışanların çok ilkel şartlarda
çalıştığı, hiçbir iş güvenliğinin ve
çalışma güvenliğinin bulunmadığı, bu nedenle de
son iki hafta içerisinde tersanelerde çalışan 5 işçinin iş
kazasında yaşamını yitirdiği, Birlik Başkanının basına intikal
eden beyanlarından anlaşılmaktadır.
1- Bu olaylar
doğru mudur?
2- Doğruysa
sigortasız işçi çalıştırmayı önlemek için ne gibi
tedbirler alınmıştır?
3- İş
yerinde çalışan işçilerin sağlık ve can
güvenliğini sağlamayan işveren için herhangi bir cezai müeyyide
düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini
saygılarımla arz ederim.
Tayfur
Süner
Antalya
Antalyanın
Manavgat ilçesine bağlı Side beldesindeki tarihî yapılar
sahipsizlik nedeniyle içler acısı bir durumdadır. Side
girişinde belediye binasının karşısındaki orta
refüjde bulunan anıt mezar, turistlerin rahatça inceleyebilmeleri için
1999da başlatılan bir çalışmayla özel cam korumasına
alınmıştır. Ancak geçen süre içerisinde 1 santimetreden
fazla kalınlığı bulunan bu özel camların çoğu
kırılmıştır. Lahit mezarların içi çöplerle
dolmuştur.
Soru 1: Ülkemiz
turizminin başkenti olan Antalyamızın güzide beldelerinden
Sidedeki bu anıt mezar ve çevresi ne zaman kontrol altına
alınacaktır?
Soru 2: Anıt
mezar alanındaki kırık camlar, ziyaretçiler için büyük tehlike
oluşturmaktadır. Burada oluşabilecek bir kazanın
sorumluluğu kime ait olacaktır?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla
Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 17/09/2007
Kamer
Genç
Tunceli
Bilindiği
üzere son yıllarda özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadoluda birçok
yurttaşımız arazilerine önemli boyutta bağcılık yapmak
üzere üzüm fideleri ekmiş ve bu yıl bölgede bol miktarda üzüm elde
edilmiştir. Ancak elde edilen mahsulü satın alacak olan şarap
fabrikaları, Hükûmetimizce şaraptaki ÖTV ve KDVnin
artırılması sonucunda bu mahsuller satın
alınmamış ve mahsul tarlada kalmıştır.
1- Bu
üreticilerin mahsullerinin değerlendirilmesi için ne gibi önlemler
alınacaktır?
2- Şarap
fabrikaları bu mahsulleri satın almazsa mahsuller nasıl
değerlendirilecektir?
3- Şaraptan
alınan ÖTV ve KDVyi düşürmeyi düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
aracılığınızla Sayın Başbakan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. 17.09.2007
Kamer
Genç
Tunceli
İçişleri
Bakanlığı Müsteşarlığına atanan
Şahabettin Harput ile Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine
atanan Tahsin Burcuoğlu, daha önce hükümetinizce adı geçen iki
kişinin aynı görevlere atanması yolundaki teklifleri Eski
Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer tarafından uygun görülmeyerek
reddedilmiştir.
1- Bu iki bürokratın
daha önce aynı görevlere atanması yolundaki teklifleriniz hangi
gerekçelerle reddedilmiştir. Bu gerekçeleri açıklar
mısınız?
2- Daha önce
Devletin bu önemli yerlerine atanması uygun görülmeyen bu
bürokratların ret gerekçeleri ortadan kalkmış mıdır?
Kalkmış ise hangi nedenlerle kalkmıştır?
3- Devlette
devamlılık kuralı hükümetinizce kabul edilmekte midir? Kabul
edilmekte ise bu atamaları nasıl izah edersiniz?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
aracılığınızla Sayın Başbakan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. 03.10.2007
Kamer
Genç
Tunceli
Birleşmiş
Milletler Toplantısı için Amerikaya giden Tayyip Erdoğan, önce
Washingtona giderek ailesini ziyaret etmiş ve 4-5 gün
kalmıştır. Gezinin kalan süresini de Newyorkta geçirmiş ve
Birleşmiş Milletler Toplantısında bulunmuş, bu arada
da gerek ailesinin ve gerekse başkalarının verdiği iftar
yemeklerine katılmıştır.
1- Bu geziye
Tayyip Erdoğan kaç aile efradını götürmüştür?
2- Hükümet üyesi olan
kişilerin devletin uçağı ile aile efradını geziye
götürmesi etik midir?
3- Bu gezinin
Washington kısmı tamamen aile ziyareti olup özel amaçlı
olduğuna göre burada otel, yemek vs. ne kadar masraf
yapılmıştır? Bu masrafları kim ödemiştir?
4- Bu gezinin tüm
masrafları kaç liradır? Bu gezide Tayyip Erdoğanın
oğlunun verdiği iftar yemeğinin parasını kim
ödemiştir?
5- Bu gezide ATV
ve Sabah gazetelerini satın alacağını beyan eden
yabancı bir basın patronu Tayyip Erdoğanla hep birlikte
olmuştur. Bu görüntü etik midir?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda
yer alan sorularımın Başbakan Yardımcısı
Sayın Cemil Çiçek tarafından sözlü olarak
yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.
Av.
İsa Gök
Mersin
9 Ekim 2007
tarihinde Anayasa değişiklik taslağı hakkında bilgi
vermek üzere çeşitli sivil toplum örgütlerinin temsilcilerini
toplantıya çağırmış olduğunuz bilinmektedir.
Soru 1: TOBB
Ekonomi Üniversitesindeki Türkiye Ekonomi Politikaları
Araştırmalar Vakfında gerçekleştirileceği belirtilen
söz konusu toplantıya Yargının kurucu unsurlarından olan,
bağımsız savunmayı temsil eden 55 bin avukatın yasal
gücü olan Türkiye Barolar Birliği davet edilmiş midir? Edilmediyse
sebebi nedir?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Soruları
cevaplandırmak üzere, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek.
Sayın
Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, geçmiş Kurban Bayramınızı ve gelecek
yeni yılınızı tebrik ediyorum ve yine sözlerimin
başında, bugünkü tarih itibarıyla aramızdan
ayrılmış olan istiklal mücadelemizin temel taşlarından
ve cumhuriyetimizin İkinci Cumhurbaşkanı olan merhum İsmet
İnönüyü saygıyla anıyorum.
Değerli
milletvekilleri, birisi hariç, Sayın Başbakan tarafından
cevaplanması isteğiyle sorulan sorulara cevap vermek üzere
huzurunuzdayım.
Yalnız,
sözlerimin bu kısmında bir hususu ifade etmek istiyorum.
Tabiatıyla, soru sormak her sayın milletvekilinin hem İç
Tüzükten hem de Anayasadan doğan hakkıdır. Tabiatıyla, bu
denetim yolu kullanılırken, İç Tüzükteki kurallar çerçevesinde,
oradaki formata uygun olarak bu soruların sorulması bu sorunun
sorulmasından beklenen fayda açısından daha faydalı
olacaktır diye düşünüyorum.
Ancak,
soruların bir kısmı İç Tüzükün 97nci maddesindeki
şartları taşımıyor. 97nci maddede deniliyor ki:
Sorulamayacak
konular
Aşağıdaki
sorular Başkanlıkça kabul edilemez:
a) Başka bir
kaynaktan kolayca öğrenilmesi mümkün olan konular;
b) Tek amacı
istişare sağlamaktan ibaret konular;
c) Konusu,
evvelce Başkanlığa verilmiş gensoru önergesiyle aynı
olan sorular.
Şimdi, bu
açıdan baktığımızda, Sayın Başbakana sorulan
bu soruların bir kısmını Başbakanlığa sormak
yerine, bir başka kaynaktan bunları öğrenme imkânı
vardır. Mesela, kara yoluyla ilgili bir soru sorulacaksa, bu, Genel
Müdürlükten pekâlâ öğrenilebilir. Hatta, bazılarını hiç
genel müdürlük seviyesinde değil, ilçe seviyesindeki, il seviyesindeki bir
müdürlükten, valilikten de öğrenme imkânı vardır, buna
rağmen Sayın Başbakana soruluyor. Peki, sorulunca ne oluyor?
Sorulunca olan şey şu: Ya da, bu sorular Başbakana sormak yerine
ilgili bakana sorulmuş olsa, daha tafsilatlı, daha kapsamlı
cevap alma imkânı olacak. Şimdi, yapılan işlemi ben sizin
takdirlerinize arz ediyorum, ondan sonra, eğer bu yol devam edecekse, onu
bir vuzuha kavuşturmamız lazım.
Şimdi,
diyelim ki, filanca ilçenin yolunun ne zaman asfalt
yapılacağıyla ilgili bir soru geliyor, Başbakana soruluyor.
Başbakanlık bunu ilgili bakanlığa, ilgili bakanlık
genel müdürlüğe, genel müdürlük bakanlığa, bakanlıktan
Başbakanlığa yazılmak suretiyle bir defa
kırtasiyecilik yapıyoruz, israf yapıyoruz bu noktada. Hâlbuki,
doğrudan ilgili bakana sorulmuş olsa, o bakanlar, nasıl
şimdi biraz sonra diğer arkadaşlarınız kendileriyle
ilgili konulara cevap verecekse, onlara da verebilir.
Şimdi, bugün
cevaplayacağım sorulardan iki tanesi dışında, hepsi,
bu söylediğim usulle cevaplanması mümkün olan sorulardır. Biz ne
yapacağız şimdi? Sayın Başbakan hakkında ilgili
bakanlıklardan gelen cevabı burada kısaca ifade etmiş
olacağız. Hâlbuki ilgili bakana sorulmuş olsa daha tatminkâr
cevap alma imkânı da olacaktır, bunu ifade etmek istiyorum. Soru
sormak hakkınız ama bu usulle sorulursa, bu yolla denetim
yapılırsa, daha maksada uygun bir düzenleme yapılmış
olur, aksi hâlde kırtasiyeciliği artırmış oluyoruz.
Şimdi,
birinci soru: Pülümür Dağı-Mutu arası ana yolun
asfaltlanması ve Pertek Köprüsünün yapımına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi. Bunu, demin ifade ettiğim gibi,
pekâlâ, Karayolları Genel Müdürlüğü ve şimdi Ulaştırma
Bakanlığı cevaplayabilirdi. Ben, şimdi, oradan gelen
yazıyı kısaca bilginize sunmuş olacağım.
Pülümür
16ncı Bölge hudut yolu 22 kilometre olup bugüne kadar 16 kilometre asfalt
kaplama seviyesinde bitirilmiştir. 2007 yılında 8 kilometre yeni
asfalt kaplama yapılmıştır. Kalan 6 kilometre olup bunun 2
kilometresi temel seviyesinde bitirilmiş, 4 kilometresindeki toprak işleri
2008 yılı içinde tamamlanacak ve yolun tamamı
asfaltlanacaktır.
Ayrıca
Pertek ilçesinde baraj gölünün bir köprüyle geçilmesi konusu eskiden beri
sıkça gündeme gelen bir konu olup, yapılan teknik
değerlendirmeler ve araştırmalar sonucunda yapım maliyeti
yüksek ve baraj gölü içinde yüksek dolgu yapılması zorunluluğu
gerektiğinden teknik olarak yapılabilirliliği mümkün
olamamaktadır. Alternatif güzergâh arama çalışmaları baraj
gölünün sığ olduğu kesimde devam etmektedir.
İkinci soru:
Tunceli Pülümürde meydana gelen depremlerde zarar gören binalara ilişkin
Başbakandan soru önergesi. Afet İşleri Genel Müdürlüğü bu
soruyla ilgili şunları ifade etmektedir: 27.1.2003 tarihinde meydana
gelen Pülümür depreminden dolayı 216 konut evini yapana yardım
metoduyla yapılarak afetzedelere teslim edilmiştir. 1968 ve 1992
yıllarında afetler nedeniyle hak sahibi olup konutunu alamayan
afetzedeler için 384 konut, 14 ahır yaptırılmış,
afetzedelerin iskânı sağlanmıştır. 2007
yatırım programında 1968den bu yana yapılamayan
konutların yapımı için 194 konut programlanmış,
3/9/2007 tarihi itibarıyla 73 konut bitirilmiştir ve Afet
İşleri Genel Müdürlüğü tarafından 2007 yılında
2.340 bin YTL bu işler için ödenek ayrılmıştır.
Tunceli ili
Pülümür ilçesi ve bağlı köylerinde 1978 yılında meydana
gelen deprem afeti nedeniyle 7269 sayılı Kanun hükümleri
gereğince hak sahibi kabul edilen 178 aile için Pülümür merkez Meydanlar
Mahallesinde beş grup hâlinde 1988-1992 yılları arasında
ihale yöntemiyle konutları bitirilmiş ve noter kurasıyla hak
sahiplerine dağıtımları da yapılmıştır.
Söz konusu konutların 2003 yılında meydana gelen depremden
dolayı hasar gördüğü belirtilmekteyse de, Bakanlık
tarafından yapılan incelemelerde ve teftişler sonucunda,
konutların depremden az hasar gördüğü, müteahhit firmanın,
projeleri esasına göre uygulamadığı ve sorumlulukları
bulunduğu belirlenmiş ve bununla ilgili işlemler
yapılmıştır. Hasarlı konutların güçlendirilmesi
veya ikmalinin yapılması için makam oluru alınmış ve
gereğinin yapılması ile ödeneklerin güncelleştirilmesi,
2008 yatırım programına alınması için makam oluru
5/11/2007 tarihinde Yapı İşleri Genel Müdürlüğüne yazı
ekinde aktarılmıştır.
Üçüncü soru
önergesi: İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersinin, okul servislerinin
denetimine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi.
Değerli
milletvekilleri, okul servis araçlarının geçmişte denetimi ve
bununla ilgili yönetmelik 28/8/2007 tarihine kadar İçişleri
Bakanlığı tarafından yürütülmekteydi. 28/8/2007 tarihinden
itibaren ilgili bakanlıkların bir araya gelerek ortak bir
mutabakatı sonucunda, bu tarihten itibaren bu işlemlerin yürütülmesi
Ulaştırma Bakanlığına devredilmiştir ve bununla
ilgili yönetmelik de 28/8/2007 tarih 26627 sayılı Resmî Gazetede
yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
İçişleri
Bakanlığınca yürütülen Okul Servis Araçları Hizmet Yönetmeliğindeki
kılık kıyafetle ilgili 8inci madde, Ulaştırma
Bakanlığınca yürütülen Hizmet Yönetmeliğinin 8inci
maddesinde de yer almıştır.
Bu
birleştirmenin temel amacı ise, hizmetlerin daha etkin daha kontrollü
yürütülmesini amaçlamak içindir ve bu niyetle yapılmış bir
çalışmadır. Bundan böyle de okul servis araçlarının
yönetimi, denetimi, bununla ilgili mevzuatların -varsa eksiğinin-
hazırlanması Ulaştırma Bakanlığına aittir.
Dördüncü soru:
Tuzla Gemi Tersanesinde çalışan işçilere ilişkin soru
önergesi. Evet, belirtilen tarihlerde ölümlü iş kazası meydana
gelmiş, 5 vatandaşımız bu kazalar sonucunda
hayatını maalesef kaybetmiştir, Allahtan rahmet diliyoruz.
Bununla ilgili, bu kazalar meydana geldikten sonra, işçi
sağlığı ve iş güvenliği mevzuatı
açısından gerekli denetimler Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı tarafından yapılmıştır ve bu
denetimler zaman zaman belli aralıklarla da, zaten, kaza olsa da olmasa da
yapılmaktadır. Olayı takiben ise bununla ilgili raporlar
düzenlenmiş, işleme konulmuştur. Tabiatıyla,
sigortasız işçi çalıştırmayla ilgili olarak
çeşitli mevzuatlarda zaten cezai müeyyideler söz konusu olmaktadır ve
işçi çalıştırmanın kaçak olup
olmadığıyla ilgili denetimler ise zaten iş
müfettişleri ya da ilgili vatandaşların zaman zaman ilgili idareye
başvurmalarının sonucu olarak, bu denetimler, doğrudan veya
dolaylı olarak da sürdürülmektedir.
Beşinci
soru: Antalya Milletvekili Sayın Tayfun Sünerin Sidedeki anıt mezar
ve çevresinin bakımına ilişkin soru önergesi. Evet, önergede
belirtilen mezarın mülkiyeti Kültür ve Turizm Bakanlığına
aittir. Lahit mezar için özel cam sipariş edilmiş ve
yerleştirilmiş bulunmaktadır. Ayrıca, bugün itibarıyla
çevre temizliği de düzenli olarak yapılmaktadır.
Bir başka
soru önergesi şaraptaki vergilendirmenin üzüm üretimine etkisine
ilişkin soru önergesi. Üzüm fiyatları serbest piyasa
koşullarında belirlenmekte olup, üzüm üreticileri, doğrudan
gelir desteği ve sertifikalı asma fidanı desteğiyle
diğer bazı tarımsal desteklerden yararlanmaktadır, bu yönde
teşvikler vardır. Ayrıca, ülkemizde mevcut ÖTV sisteminde,
şarap için maktu vergi tutarları, diğer alkollü içkilere nazaran
daha düşük uygulanmaktadır. Daha düşük verginin uygulanıp,
uygulanmaması ekonomik gelişmeye bağlı ve o izlenen
ekonomik politikalar çerçevesinde önümüzdeki günlerde gerekiyorsa
değerlendirilmesi yapılabilecektir.
Yine, bürokrat
atamalarına ilişkin olarak sorulmuş olan bir soru var Sayın
Başbakandan. Bürokrat atamaları Türkiyedeki mevzuat çerçevesinde
yapılmaktadır. Türkiye bir hukuk devletidir. Hangi makama atama
yapılacaksa onun tabi olduğu bir usul var. Bazıları bakan
tasarrufuyla, bazıları üçlü kararnameyle, bazıları Bakanlar
Kurulu kararlarıyla bu atamalar yapılmaktadır. Dolayısıyla,
bu atamalar, ilgili yasadaki usullere ve o çerçevede orada aranan niteliklere
göre yapılmaktadır. Eğer, bunlarda bir takdirde hata varsa veya
başka türlü bir hata varsa, tabiatıyla ilgilinin yargı yoluna
başvurması da zaten Anayasada, yasalarımızda önceden belirlenmiş
olan bir husustur. Soru önergesinde bahsedilen hususlar, yasal şartlar
yerine getirilmediğinden değil, makamın takdirinden kaynaklanan
bir farklılıktan kaynaklanmaktadır. Nitekim, eğer bir atama
Sayın Cumhurbaşkanları tarafından geri gönderiliyorsa,
neden bunun geri gönderildiği o geri gönderme yazısında
yazılmış olsa biz de bunun neden dolayı olduğunu
anlama imkânımız olacaktır; sadece Uygun görülmemiştir.
demektedir, spekülasyonlara da açıktır. Bundan dolayı, ümit
ederiz ki yeni Anayasa çalışmaları yapılırken,
işte yargı denetimine kapalı olan bu türlü tasarruflarla ilgili
kişinin neden o göreve layık görülmediği, atamasının
yapılmadığının gerekçesi de yazılırsa o
takdirde yargı yoluyla bunu vuzuha kavuşturmak ve bu tartışmaları
da ortadan kaldırmak mümkün olacaktır. Ancak, şu ana kadar
yaptığımız atamalar, bugüne kadar olduğu gibi bundan
sonra da mevzuatta hangi usul ve esaslar belirtilmiş ise onlara uygun
olarak yapılmaya devam edecektir.
Bir başka
soru önergesi Sayın Başbakanın Amerika seyahatiyle ilgilidir.
Sayın Başbakan, beraberinde Saygıdeğer Hanımefendi
olmak üzere Birleşmiş Milletler 62nci Genel Kurulu vesilesiyle
Amerika Birleşik Devletlerine gitmiştir. Beraberinde
Hanımefendinin gitmiş olması usul gereğidir,
geleneklerimizde vardır ve Sayın Başbakana mahsus, istisnai bir
durum da değildir. Geriye dönüp baktığımızda birçok
kişi, ister Silahlı Kuvvetler mensubu ister Hükûmet üyesi ister
Cumhurbaşkanı, Başbakan bu ziyaretlere eşleriyle beraber
katılabilmektedir. Burada usullere, yasalara aykırı bir taraf
yoktur ve teamüllere uygundur.
Sayın
Başbakanın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu vesilesiyle
20-29 Eylül 2007 tarihlerinde Amerikada gerçekleştirdiği ziyaretin
Washington kısmının masrafları devlet bütçesinden
karşılanmamıştır, Sayın Başbakan bizzat
kendisi karşılamıştır.
Soru önergesinde
sorulan bir başka madde: Washingtonda 22/9/2009 tarihinde düzenlenen
iftar yemeğinin bedeli de devlet bütçesinden
karşılanmamıştır.
Son soru, Mersin
Milletvekilimiz Sayın İsa Gökün Anayasa
değişikliğiyle ilgili benden sorduğu bir sorudur.
Evet, Türkiye
Odalar Birliği, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu,
Türk-İş, Hak-İş, TESK, TİSK, Türkiye Ziraat
Odaları Birliği gibi yedi sekiz tane önemli meslek kuruluşumuzun
Anayasayla ilgili tartışmalara ve düzenlemelere biz aktif olarak
katılmak istiyoruz. tarzında bir talepleri oldu ve bu taleplerin
gereğini yerine getirmek üzere de kendi aralarında birçok
toplantılar yaptılar, bunlardan bir tanesi de TOBB Üniversitesinde
yapılmıştır. Bu toplantının ev sahipliğini
yapan, bu toplantıya kimlerin katılacağını belirleyen
biz değiliz, Hükûmet de değil, ben de değilim, bir
başkası da değil, doğrudan doğruya bu inisiyatifin
kendisidir. Daha sonraki çalışmalarda, benim bildiğim
kadarıyla, Türkiye Barolar Birliği bu toplantılara
katılmıştır, hatta son kamuoyuna açıkladıkları
bu meslek kuruluşlarının bildirisinde ve yeni anayasada görmek
istedikleri hususlarla ilgili olarak önemli ölçüde Barolar Birliğinin
görüşlerinin etkin olduğunu, oradan istifade ettiklerini de biliyoruz.
Dolayısıyla,
bizim düzenlemediğimiz ancak davete icabetle ve Hükûmet üyesi
sıfatıyla da değil, partide yürütülen anayasa
çalışmalarına katılmış olmam sebebiyle -ki, onu
da orada ifade ettim- ben de misafir olarak katıldım.
Dolayısıyla,
eğer, Barolar Birliğinin katılmamış olması bir
eksiklik gibi kabul ediliyorsa bu bizden kaynaklanmıyor, tam tersi, biz,
Barolar Birliğinin bu sürece dahil olmasını hep baştan beri
söyledik, üstelik de parti olarak Neden yeni bir anayasa? sorusuna cevap
ararken de en evvel başladığımız husus, daha 1982
yılında Türkiye Barolar Birliğinin bu işe öncülük
ettiğini, bu Anayasanın Türkiyenin şartlarına
uymayacağını daha 1982 yılında Anayasa yürürlüğe
girmeden evvel ifade ettiğini söylemeye çalıştık.
Dolayısıyla,
bundan sonraki çalışmalara, eğer biz davet edersek Barolar
Birliğini şüphesiz davet etmekten büyük onur duyarız. Ama, o
çalışma bizim yaptığımız bir çalışma
değil. Bunu da bilgilerinize arz ediyorum, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN
Evet
Önerge sahipleri
sisteme girecekse onlara çok kısa söz vereceğim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; benim sorularıma çok net cevap verilmedi ve
bizim, Başbakan aracılığıyla soru sormamızın
nedeni, yapılmayan birtakım işlemlerin
Başbakanlığın da haberi olması içindi. Yoksa,
yıllarca bu Parlamentoda çalışan bir kişi olarak sorunun
nasıl sorulacağını bana cevap veren kişiden daha iyi
bilirim ben bu işi.
Şimdi, bu
birinci sorumda Pülümür-Mutu dağ yolu
Bu, çok önemli bir ana yoldur,
kuzeyi güneye bağlayan bir yoldur ve hâlâ tamamlanmamıştır.
Orada çok büyük tonajlı arabalar gitmektedir, hem millî servettir. Yani,
burada küçük bir masrafla bu yol yapılabilir. Çok orayı da uzatmak da
istemiyorum.
Pertek Köprüsü
çok ana bir köprüdür. Bunun maliyeti, olsa olsa 80-90 milyon dolarlık bir
yerdir. Bu memleketin
Tunceliye şimdiye kadar doğru dürüst de bir
yatırım yapılmamıştır. Bu köprü yapıldığı
takdirde, kuzey ve güney yolu, aşağı yukarı 60 kilometre
kısalıyor, maliyeti de çok yüksek değildir. Zaten, Genel
Başkanları Perteke 2 defa gelmiş ve ikisinde de Efendim, bu
köprünün temelini atmak lazım. demiştir. Biz de devleti yöneten
insanların sözünde durup durmadığını anlamak için,
Buyurun, köprüyü ne zaman yapacaksınız? diye kendilerine
sormuşuz.
Şimdi,
ikinci sorum Sayın Başkan, Tunceli Pülümürde meydana gelen depremde,
işte, hükûmet konağı hasar görmüş, hükûmetin bütün
binaları -adliyesi, kaymakamı, emniyeti- gecekondu tipindeki yerlerde
kalıyor, bölge yatılı okulu öyle. Bunun bir an önce
yapılıp, orada da çalışan kamu görevlilerinin rahat
çalışacağı bir zeminin kendilerine
sağlanmasıdır.
Fazla da üzerinde
durmuyorum. Bundan da bu soruları sormaktan da bu kadar hiddetlenmeye de
gerek yok. Bakanlık makamında oturan insanlar soru sormaya cevap
vermekten âcizlerse bu Bakanlığı terk edebilirler.
BAŞKAN
Sayın Genç, lütfen konuşmanızı tamamlayınız
efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, ama, altı tane sorum yani, hepsine iki dakika
BAŞKAN
Şimdi, Sayın Genç, burada sayın bakanları yargılamak
size düşmez. Bakınız, o bir usul şeyinde cevap veriyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Neyse, efendim, ben sorularımı
BAŞKAN
Yani, ben daha iyi bilirim, ben şöyle yaparım
Yani, bunlar
şık olmuyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yani, o kendileri bana
BAŞKAN -
Yani, siz, açıklamayı yapınız. Olmaz
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, onlar, bize öğütte
BAŞKAN
Sayın Bakanlar da nihayetinde, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin
bakanlarıdır ve bizleri temsil ediyorlar. Bu millî iradenin
temsilcileridir yani. Lütfen
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendi, tamam da, benim de ismim anılmadığı
için ben de aynı şekilde, aynı metotla cevap veriyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Şimdi, Tuzla Tersanesi
Şimdi, denildi ki burada:
Efendim, 5 tane işçi ölmüş. Hayır, efendim, bakın, Tuzla
Tersanelerinde 2001de 1 işçi, 2002de 5 işçi, 2003te 3 işçi,
2004te 5 işçi, 2005te 8 işçi, 2006da 10 işçi, 2007de 12
işçi ölmüş. Burada, DİSK Limter-İş
Sendikasının yaptırdığı bir şey
Bu kadar büyük bir insan
kitlesinin, emekçinin orada hayatını kaybetmesi, devlet olarak,
Hükûmet olarak ve milletvekili olarak bizi üzüyor. Dolayısıyla,
Hükûmeti bu konuda ciddi tedbir almaya davet ediyoruz efendim.
Şimdi,
şarapçılık konusuna gelince Sayın Başkan, doğu,
güneydoğuda birçok yerlerde, yani, vatandaşlarımız üzüm
ekmeye büyük bir gayret sarf ettiler. Dolayısıyla, ama, bu sene,
oradaki Tekel fabrikaları da özelleştirildiği için,
Amerikalılara da verdiği için, bu üzümler alınmadı. Bir de
üstelik de ÖTV çok yükseltildi. Bizim amacımız, bu müstahsilleri
korumaktır. Şimdi, burada denildi ki: Bunlara tarımsal destek
veriliyor. Ben, böyle bir tarımsal destek verildiğini görmedim ve
birçoğunun üzüm mahsulleri tarlada kaldı. Dolayısıyla,
Hükûmetin bu kişilere sahip çıkmasını istiyoruz.
BAŞKAN
Peki.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, daha sekizinci sıradaki soruma şey ediyorum.
Personel atamaları ve tazminat alımına ilişkin şeyler.
Benim burada
sorduğum sorulara hiç cevap verilmedi, kaçak ifadeler verildi. Ben diyorum
ki: Bu kişiler, daha önce, Cumhurbaşkanı tarafından veto
edilmişti. Neden veto edildi? Sebeplerini soruyorum.
BAŞKAN
Peki, teşekkür ederim.
Bitti mi sorular?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır, daha sorum bitmedi Sayın Başkan, daha
işte
BAŞKAN
Hangisi bitmedi efendim?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, kaç tane soruma birden cevap verildi yani? Ama,
istemiyorsanız konuşmayayım da
(AK Parti sıralarından
konuşma, konuşma sesleri)
Amerika
seyahatiyle ilgili: Biliyorsunuz, Amerikaya 5 Kasımda zaten randevulu bir
seyahat yapılıyordu. Ondan önce, Başbakan kendi torununu görmek
için on iki gün özel bir seyahat yaptı. Yani, Birleşmiş
Milletler toplantısına katılmasına da gerek yoktu, dört gün
önce gitti ve benim hatırladığım kadarıyla, o zamanki
uçaklarda kendi çocuklarından da olanlar vardı. Ama, burada denildi
ki: Sadece Hanımefendi gitti. Hayır, o tarihteki gazetelere
baktığımız zaman, çocuklarının da olduğunu
gördük. Zaten zaman zaman, bugünkü iktidar mensuplarının
çocuklarını da eşlerini de alıp seyahat
yaptıklarını görüyoruz, diyoruz ki: Yani, hiç olmazsa
bunları devletin parasıyla karşılamayın.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Madem siz çok rahatsız oldunuz, ben cevaplayayım yeter!
BAŞKAN
Şimdi, saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız,
buradaki cevap süresi
Sayın Bakan diyor ki: Sayın
Cumhurbaşkanımız, önceki Cumhurbaşkanımız bu
makamın takdiri olarak geriye iade etmiş, yani kendi takdirini
sunmuş; yeni Cumhurbaşkanımız da takdir olarak
atamış. Yani, eski Cumhurbaşkanının takdir hakkı
varsa, yeni Cumhurbaşkanının da takdir hakkı vardır.
Burada bizim yapacağımız hiçbir şey yok. Yargıya da
tabi değil biliyorsunuz Cumhurbaşkanının kararları.
Burada Sayın Bakanın da yapacağı bir işlem yoktur.
Öylece beyan etmiş.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hükûmet bana cevap veriyor Sayın Başkan.
Sonra, Sayın
Başkan, hep siz Başkanlık makamına çıkıyorsunuz,
niye böyle ben anlamıyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, oradan mı konuşacaksınız?
Buyurun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; bugün sorulan sorular
içerisinde
Sayın İsa Gök bildiğim kadarıyla burada yok,
Sayın Tayfur Süner yok, Sayın Ahmet Ersin yok. Kamer Gençin sorularına
da fazlasıyla cevap verdim kanaatindeyim. Daha fazla cevap vermeye de
gerek görmüyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Madem bu seviyede cevap veriyorsunuz, ben de yine sorarım.
KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) Kamerciğim, sen yeniden sor, biz cevaplarız.
10.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Ziraat
Bankası Hanak Şubesinin personel ihtiyacına ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekrenden
sözlü soru önergesi (6/140)
BAŞKAN
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok.
Ertelenmiştir.
11.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, personel
atamaları ile tadilat ve tamirat işlerine ilişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanından sözlü soru önergesi (6/141)
BAŞKAN
Soruyu cevaplandıracak Başkanlık üyesi? Yok.
Ertelenmiştir.
12.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
süpermarket ve hipermarketlere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
sözlü soru önergesi (6/142)
BAŞKAN
Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok.
Ertelenmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Çevre ve Orman Bakanı Sayın
Veysel Eroğlu, gündemin Sözlü Sorular kısmının 10, 20,
35, 44, 45, 46, 75, 76, 79, 80, 95, 99, 105, 106, 107, 116, 127 ve 141inci
sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak
istemişti. Ancak, bu sorulardan 44, 45 ve 75inci sıralardaki
sorular, biraz önce sunuşlarda okunan önergelerle sahiplerine geri
verilmiştir.
Ayrıca, daha
sonra, Manisa Milletvekili Sayın Mustafa Enöz 79 ve 80inci
sıralardaki sorularını geri aldığını
Başkanlığımıza yazılı olarak
bildirmiştir.
Bu nedenle, bu
soru önergelerini okutmuyor, diğer soruları sırasıyla
okutuyorum:
13.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun,
Malatyadaki bazı baraj ve sulama kanalı projelerine ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/143) ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
14.- Mersin Milletvekili Kadir Uralın, Mersindeki
bazı baraj ve sulama suyu projelerine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/165) ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı
15.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın, bir
sulama projesi ihalesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/187) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı
16.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun
Kızlaryolu Barajı projesine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/199) ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı
17.- Manisa Milletvekili Mustafa Enözün, Gördes
Barajı projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/229) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı
18.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın,
Bandırmada fosfat-asit fabrikası kurulmasına ilişkin Çevre
ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/248) ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
19.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
Umurbey sulama projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/252) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı
20.- Manisa Milletvekili Mustafa Enözün, Çaltıcak
Barajı projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/258) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı
21.- Manisa Milletvekili Mustafa Enözün, Kelebek
Barajı projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/259) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı
22.- Manisa Milletvekili Mustafa Enözün, Güneşli
Barajı projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/260) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı
23.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, Çekerek
Barajı projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/269) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı
24.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
Amasyadaki bir fabrikanın arıtma sistemine ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/280) ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı
25.- Antalya Milletvekili Tayfur Sünerin, hava
kirliliğine ve dağıtılan kömürlerin kalitesine ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/294) ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
20 Eylül 2007
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
1- Malatya Çat
Barajı 10 yıl önce bitirilip ve yaklaşık 280 milyon dolar
harcama yapılmasına karşın, bu barajın temel
yapılış amacı sulama olmasına karşın 10
yıldır sulama kanalları tamamlanmamıştır. Son 5
yılda konulan çok düşük ödeneklerle kanallar
tamamlanmadığı için, devletin yıllar önce
harcadığı paralar boşuna mı beklemektedir?
2- Kapıkaya
Barajı ve Boztepe Barajı her yıl konulan 3-4 milyon YTL ödenekle
30 yılda mı bitirilecektir?
3- 15
yıldır terk edilmiş ve hiçbir çalışma yapılmayan
Arguvan-Yoncalı Barajı için ne düşünüyorsunuz?
4-
Darende-Gölpınar Sulama Kanallarına ise her yıl 3-4 milyon YTL
ödenek konularak bu ödeneklerle 30-40 yılda mı bitirilecektir?
5- 2008 bütçesi
öncesinde yukarıda belirttiğim projelere yeterli ödenek konularak,
2008 içerisinde bitirilmesini düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman
Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak
yanıtlanması için gereğini arz ederim. 03.10.2007
Kadir
Ural
Mersin
1) Göksu
Irmağı üzerine yapılması planlanan ve yaklaşık
30-40 yıldır çalışması devam eden, Mersin/Silifke
Kayrak Tepe Barajı ile ilgili çalışmaların son durumu
nedir?
2) Mersinin
Silifke ve Erdemli ilçelerine içme ve sulama suyu getirmek amacıyla
yapımına başlanan Mersin-Aksıfat sulama projesinin son
gelindiği nokta nedir?
3) Bölgeye
yapılması düşünülen, öngörülen Aksıfat Barajı
hakkındaki son gelişmeler nelerdir?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
İsmet
Büyükataman
Bursa
Özellikle son
yıllarda ülkemizde büyük kuraklık yaşanmaktadır.
Kuraklık bütün bölgelerimizde olduğu gibi Bursa İlimizde de
çiftçilerimizi zor durumda bırakmıştır.
Bu bağlamda;
1) Bursa İli
Orhangazi İlçesi Narlıca-Sölöz-Gölyaka Güneyyaka Sulama Projesinin
ihalesi yapılmış mıdır?
2) İhalesi
yapıldı ise çalışmalara ne zaman başlanacaktır?
3) İhale
hangi firmaya verilmiştir? İhale bedeli nedir?
4) Söz konusu
sulama projesini ne zaman bitirmeyi düşünüyorsunuz?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
aracılığınızla Çevre ve Orman Bakanı Sayın
Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 08/11/2007
Mehmet
Serdaroğlu
Kastamonu
Kastamonu ve
Çankırı sınırları içerisinde Tosya ilçesinin
Aşağı Devrez ve Yukarı Devrez ovalarını sulayan
Devrez çayının su debisinde, son yıllarda yaşanan
kuraklığın da etkisiyle farklılıklar olmuş, dünya
çapında marka olan Tosya pirincimiz başta olmak üzere bütün
tarım etkilenmiştir. Çankırı ili Kurşunlu ilçesine 7
km mesafede, Kızlaryolu Tepesi ile İkicami Tepesi arasında 20
yıldır yapılması planlanan, her türlü teknik
çalışması yapılmış, Kızlaryolu Barajı
projesinin hayata geçirilmesi ile 15586 hektar alan sulu tarıma
açılacak, bölge ve ülke ekonomisine büyük katkı sağlanacak,
özellikle ithalatına milyonlarca dolar ödenen çeltik ve pirinç üretimi,
dolayısıyla bölge insanının refahı önemli oranda
artacaktır.
Soru 1-
Kızlaryolu Barajını ihale etmeyi düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Prof. Dr. Veysel
Eroğlu tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Mustafa
Enöz
Manisa
Sorular:
1- Manisa
İli Gördes Barajı yapımı hangi aşamadadır?
2- Gördes
Barajını ne zaman tamamlamayı düşünüyorsunuz?
3- Gördes
Barajı tamamlanıp su tutulmaya başlandığında
Gölmarmara Gölünde su azalmasına yol açacağı
varsayımları doğru mudur?
4- Eğer bu
varsayımlar doğru ise, Gölmarmara Gölü suyunda bir azalma meydana
gelmemesi için Bakanlığınızca bir çalışma
yapılmakta mıdır?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını
saygılarımla arz ederim.
Ergün
Aydoğan
Balıkesir
Balıkesir
İlimizin güney ve batısı asit, gübre, maden fabrikalarıyla
çevrilidir. Bandırma ilçesi Sahil Yenice Köyüne fosfat asit
fabrikası kurulması istenmektedir.
1- Maliye
Bakanı Kemal Unakıtanın oğlunun Işıl Grubu
öncülüğünde AB Gıda ortaklarından olduğu için fosfat asit
fabrikasına Bakanlığınız tarafından ÇED raporu
verilmiş midir?
2- Fosfat asit
fabrikasının ÇED raporunu almak için
Bakanlığınıza başvuru tarihi nedir? Ne kadar sürede
verilmiştir? Ne kadar sürede sonuçlandırılmıştır?
3- Bu fabrika da
kurulursa Bandırmanın zararlı gaz ve katı atık
oluşturan fabrikalarla tamamen çevrili olacak ve bunun sonucunda kanser ve
solunum sistemi hastalıklarının daha da artacak olması
düşünülmüş müdür?
4- ÇED raporu
verilirken kanser oranı dikkate alınmış mıdır?
5- Bu husus
Bakanlığınızca değerlendirilmiş midir?
6- AB Gıda
ortaklarından Abdullah Unakıtan, babasının Maliye
Bakanı olması istenilen ÇED raporunun sürecinin işletilmesinde
etkili olmuş mudur?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
İsmet
Büyükataman
Bursa
Bursa İli
Gemlik İlçesi Umurbey Belde halkının tek geçim kaynağı
zeytinciliktir. Özellikle son yıllarda yaşanan kuraklık
sebebiyle zeytin bahçeleri yeterince sulanamamaktadır. Belde halkı
yıllar önce gündeme alınan sulama projesinin bir an önce faaliyete
geçmesini beklemektedir.
Sorular:
1- İznik
Gölünden Umurbey Beldesindeki zeytin bahçelerinin sulanabilmesi için
düşünülen Umurbey Sulama Projesi hangi aşamadadır?
2- Söz konusu bu
projeyi ne zaman hayata geçirmeyi düşünüyorsunuz?
3- Umurbey
Beldesi için hayati önem taşıyan bu sulama projesi hakkında
Bakanlığınızın düşünceleri nelerdir?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
Mustafa
Enöz
Manisa
Sorular:
1- Manisa
İli Kırkağaç İlçesi Gelembe mevkiine kurulması
düşünülen Çaltıcak Baraj yapımı için
Bakanlığınız 2008 bütçesinden ödenek
ayrılmış mıdır? Çaltıcak Baraj
yapımıyla ilgili çalışmalar hangi aşamadadır?
2- Çaltıcak
Barajı yapımına ne zaman başlamayı
düşünüyorsunuz?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşadağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
Mustafa
Enöz
Manisa
Sorular:
1- Manisa
İli Ahmetli İlçesi Kelebek Deresi üzerine kurulması planlanan
Kelebek Baraj yapımı için Bakanlığınız 2008
bütçesinden bir ödenek ayrılmış mıdır? Kelebek Baraj
yapımı ile ilgili çalışmalar hangi aşamadadır?
2- Kelebek Baraj
yapımına başlamak için Bakanlığınızca bir
tarih belirlenmiş midir?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Mustafa
Enöz
Manisa
Sorular:
1- Manisa
İli Gördes ilçesi Güneşli Beldesinde İnderesi üzerine
kurulması planlanan Güneşli Baraj yapımı için
Bakanlığınız 2008 bütçesinden ne kadar ödenek
ayrılmıştır? Güneşli Baraj yapımı ile ilgili
çalışmalar hangi aşamadadır?
2- Güneşli
Barajı yapımına ne zaman başlamayı
düşünüyorsunuz?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Çevre ve Orman Bakanı Sayın Prof. Dr. Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
Saygılarımla. 27/11/2007
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Yozgat ve
Tokat ili sınırları içerisinde Sulama, Enerji ve
Taşkın Koruma amaçlı olarak yapılmakta olan Yozgatın
yanında Tokat ilimize de hizmet verecek Çekerek (Süreyyabey) Baraj
projesinde gerçekleşme yüzde kaç olmuştur. Proje ne zaman
bitirilecektir?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Çevre ve Orman Bakanı Sayın Prof. Dr. Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Yeşilırmaktan
sulama suyu kullanmak suretiyle üretim yapmakta olan Tokat Erbaa ilçesi
Çevresu, Çalkara, Kızılçubuk ve Kale köylerimizde başta sebze
üretimi olmak üzere bitkisel üretimde yanma ve kuruma nedeniyle üreticilerimiz
zarar görmekte mağdur olmaktadır. Atıklarını
Yeşilırmaka akıtan sanayi tesislerinden Amasya ilinde bulunan
Maya Fabrikasının arıtma sistemi var mıdır, var ise
düzenli olarak kontrolleri yapılmakta mıdır?
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için
gereğini saygılarımla arz ederim.
Tayfur
Süner
Antalya
Soru 1:
Kışın özellikle ısınmak için doğalgaz
kullanılan illerimizde hava kirliliğinin ciddi oranda
düştüğü görülmekte idi. Oysa sizin hükümetiniz zamanında hava
kirliliğinin tekrar arttığı gözlenmektedir. Oy uğruna
dağıttığınız kömürlerin standartlarının
uygun olup olmadığı denetlenmekte midir?
Soru 2:
Doğalgaz kullanılan illerde, kömür kullanımı belli
saatlerde yapılmakta idi. Şu anda denetimsizlik sonucunda bacalardan
sağlıklı duman çıkmadığı gözle
görülmektedir. Bu uygulamaya devam ediyor musunuz? Etmiyorsanız, tekrar bu
uygulamayı başlatmayı düşünüyor musunuz?
Soru 3:
İnsanların Türkiyede üçüncü ölüm nedeni olan kronik obstrüktif
akciğer hastalığı kış aylarında ciddi
artış göstermektedir. Bu hastalığın kış
aylarında artış göstermesinin nedeni kalitesiz ve kaçak kömür
kullanımı nedeniyle oluşan hava kirliliğidir. Hasta olan ve
hayatını kaybeden bu insanların vebalini kim taşıyacaktır?
BAŞKAN
Sayın Bakanım, normalde süremizin 17.20 itibarıyla
tamamlanması gerekiyor. Evet, siz de biraz daha seri
davranırsanız
Buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçmiş
Kurban Bayramınızı canı gönülden tebrik ediyorum
hepinizin. Ayrıca bu bayramların milletimizin birlik,
beraberliğine ve mutluluğuna vesile olmasını diliyorum.
Malatya
Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlunun suallerine kısaca
cevap vereceğim.
Bilindiği
gibi, Malatya Çat Projesi, özellikle Malatyadaki Derme ve
Çerkezyazıcı Ovalarını sulayacak olan
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Çerkezyazısı
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
bir projedir. Çat Barajı ve isale
tünelleri tamamlanarak geçmişte, geçici kabulleri yapıldı. Ancak
takdir edersiniz ki -bilhassa, ben, Malatyaya defalarca geldim- özellikle
burada herhangi bir sulama yoktu. 2003 yılından itibaren bu
Malatyadaki Derme ve Çerkezyazıcı Projesine önemli miktarda ödenek
ayrıldı ve proje hızlandırıldı. Özellikle projeye
2007 yılı içinde, DSİ Genel Müdürlüğümüzce ayrılan
ödenek çerçevesinde, tarım sektöründen 9 milyon YTL ödenek
ayrıldı; ayrıca, bu projeye verdiğimiz önem dolayısıyla,
4 milyon YTL de başka projelerden ilave ödenek sağlandı.
İnşallah, bunu çok kısa zamanda bitireceğiz. O konu da
zaten ilerliyor biliyorsunuz.
İkinci
husus, Malatya Kapıkaya Projesi. Bu proje, bilindiği gibi, Malatya
için gerçekten çok önemli bir proje ancak bizden önce bu proje iz bedelle
durdurulmuş idi. 2004 yılında benim Malatyayı ziyaretimde
-o zaman Devlet Su İşleri Genel Müdürüydüm- bu barajın gerçekten
Malatya için çok önemli olduğunu gördüm ve iz bedelden kurtarılmak
suretiyle, yıldırım hızıyla inşaatlarına
başlandı. Yani, şu anda, özellikle baraj inşaatı,
bugüne kadar, malzeme ocak yolları, ulaşım yolları,
derivasyon tüneli, enjeksiyon işleri, vesaire tamamlandı. Aynı
iş sezonunda batardo inşaatını da tamamladık. Gövde
sıyırma kazıları ile kapak ve perde enjeksiyonları ve
dolu savak birinci kademe kazıları devam ediyor. Gövde dolgusuna
başlanarak hatta 1 milyon 580 bin metreküp dolgu yapıldı.
İnşallah, barajı 2009 yılı sonunda bitirmeyi
planlıyoruz. 2007 yılında tarım sektöründen 4 milyon YTL
ayrıldı. Ancak, projeler arası aktarma suretiyle bu projeye 3
milyon YTL de ilave ödenek tahsis edildi. Dolayısıyla, bu da
hızlı bir şekilde yürüyor.
Boztepe
Barajı da bilindiği gibi geçmişte iz bedel olarak duruyordu,
bekliyordu. Biz -bu proje 1997 yılında ihale edilmiş
olmasına rağmen maalesef bir gerçekleşme
sağlanamamıştı- 2006 yılında iz ödenekten
çıkardık ve yüzde 32 nispetinde şu anda bir gerçekleşme
sağlandı, onu özellikle vurgulayayım. 4 milyon YTL ödenek
2007de ayrıldı, ayrıca 2 milyon YTL de ilave ödenek
sağlandı.
Yoncalı
Barajı, şu anda iz bedelle bekliyor. Çünkü, takdir edersiniz ki
Malatyada bu projeleri bitirmeden
Her birisine ayrı ayrı para
aktardığımız zaman, böldüğümüz zaman mevcut
ödenekleri, çoğunun bitme imkânı olmadığı için,
şu anda Yoncalı bekliyor. Ancak ileriki yıllarda, inşallah,
Yoncalı Barajını tekrar ele alarak değerlendireceğiz.
Son sorunuz,
Darende Gökpınar Projesi. Bu su kaynağı Gürün
yakınlarında çıkan Gökpınar kaynakları malumunuz
olduğu üzere. Bu, hem sulama maksatlı hem de hidroelektrik santral
var bilindiği gibi, nehir santrali. Hacılar HES tesisleri devreye
girdi ve şu anda yaklaşık 89 milyon kilovat saat yılda
enerji üretiyor. Sulama inşaatı 1995 yılında ihale
edilmiş. Ama o yıllarda gerçekten çok cüzi miktarda ödenekler
ayrılıyordu. Geçmişte 400-500 bin YTL ödenek
ayrılırken, şu anda, biz, 2007 yılında bilhassa buraya
4 milyon YTL ödenek ayırdık. Ayrıca 2 milyon YTL de ilave
başka projelerden ödenek sağladık.
KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) Hep Malatyaya çalışılmış!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Malatyaya gerçekten çok önemli
yatırımlar yapıyoruz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Trabzonu da çıkarın Sayın
Bakanım, Malatyayı da...
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Mersin Milletvekilimiz Sayın Kadir
Ural Beyin suali vardı.
Şimdi,
Kayraktepe Projesi, bunun safahatı çok uzun. Aslında
zamanımız sınırlı olduğu için ben sadece
özetleyeyim: Bilindiği gibi, bu proje daha önce başlamış.
Ancak, bu deltadaki, Göksu Deltasındaki birtakım problemler,
olumsuzluklar sebebiyle bu proje yeniden ele alınmış ve netice
itibarıyla, 1997 yılında yükseklik 34,5 metre düşürülerek,
su altında kalacak köylerin sayısı 43ten 10a -hatta
kısmen veya tamamen- düşmüştür. Yani, 43 tane köy su
altında kalıyordu, 10a düştü.
Şu anda,
aslında, burada hidroelektrik santrali var, sulama da yapılacak.
HESin kurulu gücü 431 megavattan 290 megavata düştü bu yükseklik
azaldığı için. Dolayısıyla, yıllık elektrik
enerji üretimi de 991 milyon kilovat saatten 768 milyon kilovat saate
düştü. Ancak, daha önceki hükûmetler zamanında, 12/12/2001 tarih,
2001/3458 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla, bu, 2001
yılında yatırım programından çıkarıldı.
Ancak, ben projeyi biliyorum. Gerçekten önemli proje. Bu yıl ben Çevre ve
Orman Bakanı olduktan sonra ilk ele aldığım projelerden
biri, bunu tekrar masaya yatırdık. Şu anda çok iyi
gelişmeler var. Çalışmalarımız şu anda devam
ediyor. İnşallah ocak başlarında Silifkeye giderek, güzel
bir müjde vermeyi planlıyoruz. Yani netice iyi olacak.
Bir de Sayın
Vekilimiz, özellikle Aksıfat Barajıyla ilgili sual sormuştu.
Şimdi, buradaki su sıkıntısını ben yakinen
biliyorum, hakikaten o bölgede büyük bir su sıkıntısı var.
Dolayısıyla, biz, özellikle Bakanlığımıza
bağlı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2007
yılı Ek Yatırım Programına, projenin planlama
raporunun yapımı, hazırlanması işini ele aldı.
İnşallah, ihale çalışmaları devam ediyor, 2008
yılında bunun planlamasıyla ilgili ihale yapılacak.
Planlamadan sonra kati proje ve inşaatın yapım safhasına
projeler hazırlandıktan sonra geçilecektir.
Bursa
Milletvekili Sayın İsmet Büyükatamanın suallerine gelince:
Bursa İli Orhangazi İlçesi, Narlıca, Sölöz, Gölyaka, Güneyyaka
Sulama Projesinin ihalesi yapıldı mı? Evet, yapıldı.
1995 yılında bunun ihalesi yapılmış.
Çalışmalara zaten başlandı ama şu anda yüzde 15 bir
gerçekleşme var. İhale, o tarihlerde, 1995 yılında, 397.150
YTL ihale bedelli Akyol İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi
tarafından üstlenilmiş, eski bir ihale.
Tabiî, şu
anda, İznik İkinci Merhale Projesine, 2008 yılında, Devlet
Su İşleri Genel Müdürlüğümüz bütçesinden ayrılan tavan
içerisinden 3 milyon 500 bin YTL ödenek tahsis edildi. İnşallah, bu
projeyi 2011 yılında bütünüyle bitirmeyi planlıyoruz.
Kastamonu
Milletvekilimiz Sayın Mehmet Serdaroğlunun suali vardı.
Efendim, tabiî bu, şu anda yatırım programında değil,
özellikle Kızlaryolu Barajı yatırım programında
değil. Ancak, konuyu ben tekrar yerinde inceleyeceğim, Kastamonuya
gittiğim zaman. Belki ileriki yıllarda, duruma göre, fizibıl
olması hâlinde, bütçe imkânları dahilinde, ileriki yıllarda
değerlendireceğiz yani şu anda yatırım
programında değil.
Gördes
Barajıyla alakalı suali vardı Manisa Milletvekilimizin. Gördes
Barajı hem İzmire içme suyu temin edecek, hem de o bölgede sulama
suyu olarak kullanılacak. Gerçekten çok önemli bir proje. Zaten, ben 15
Aralıkta Manisadaydım. Orada, Valilikte
Bakanlığımıza bağlı bütün kurum ve
kuruluşlarla birlikte ortak bir toplantı yaptık ve Gördes
Barajının hızlandırılması talimatı verdim.
Hatta, aslında, biz 2009 yılında su tutacaktık.
Barajın bu su tutma işleminin Kasım 2008e yetiştirilmesi
konusunda bir talimat verdim. Kasım 2008e yetişirse, gerçekten
muhteşem bir iş yapmış olacağız. Gördes
Barajının Manisa için, İzmir için önemini biliyorum. O bölgede
Beydağından sonra ikinci hedefimiz Gördes Barajıdır. Onu
özellikle vurgulayayım efendim
Balıkesir
Milletvekili Sayın Ergün Aydoğanın suali vardı. Efendim,
altı suali var. Herhangi bir başvuru yapılmamış.
Dolayısıyla, böyle bir fabrika kurulacağına dair de -fosfat
asit fabrikası- bir haberimiz yok. Zaten başvuru
yapıldığı zaman -ÇED süreci yönetmeliklerle bellidir- ona
göre gereken yapılacaktır, onu özellikle vurguluyorum. Şu anda,
herhangi bir müracaat da yok, bir işlem de yok.
Bursa
Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman
Efendim, özellikle, İznik
Gölü Umurbey beldesindeki zeytin bahçelerinin sulanabilmesi için düşünülen
Umurbey Sulama Projesi hangi aşamada? Bir de projeyi ne zaman hayata
geçirmeyi düşünüyorsunuz? Hayata geçiyor, herhâlde bitirme
manasında diye tahmin ediyorum.
Şimdi,
efendim, proje kapsamında yer alan Umurbey Barajında depolanacak
yaklaşık 53 milyon metreküp su var. Bu suyla Umurbey ve Lapseki
civarında toplam 3.661 hektarlık alanın sulanması
hedeflendi. Esasen, şu müjdeyi vereyim: Baraj inşaatı 1995
yılında ihale edilmesine rağmen
Özellikle, 2003
yılında ben Umurbeyde bizzat inceleme yaptım, hakikaten durumu
çok kötüydü ama 2003 yılından itibaren önemli ödenek
ayırdık ve büyük bir baraj, 2 milyon 600 bin metreküplük bir gövde
dolgusu vardı. Gövde dolgusunu tamamladık ve baraj inşaatı
bitti.
Şimdi hedef,
sulama projesi. Sulama projesiyle ilgili olarak da gerçekten, bundan sonra
bunun önünü açmamız gerektiğine inanıyorum. 2007
yılında DSİ Genel Müdürlüğü tarafından sulama için 3
milyon YTL ödenek ayrılabildi. Ancak, bu proje önemli olduğu için,
projeler arası ödenekleri aktarmak suretiyle 2 milyon YTL de ilave ödenek
sağlandı. Böylece, 2007 yılı ödeneği 5 milyon YTLye
ulaştırıldı. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Ancak,
2008de, şimdilik 3 milyon YTLlik bir ödenek tahsis edebildik. Ama, zaman
içinde imkânlarımız ölçüsünde onu da artırmayı
düşünüyoruz.
Manisa
Milletvekili Sayın Mustafa Enözün suali vardı: Efendim,
Çaltıcak barajı yapımına ne zaman başlamayı
düşünüyorsunuz? dedi. Bu konuda da bir müjde vereyim. Çaltıcak
barajı kati proje yapımı 16 Şubat 2007 tarihinde ihale
edildi. Projenin 2008 yılında tamamlanmasını
planlıyoruz. Kesin projesinin bitmesinden sonra, tabii, 2009
yılında, bütçe imkânları çerçevesinde baraj yapımı
için teklif etmeyi planlıyoruz.
Gene Sayın
Milletvekilimiz Mustafa Enözün suali var: Manisa ili Ahmetli ilçesi Kelebek
Deresi üzerinde kurulması planlanan Kelebek barajı
Bunu ben zaten
Manisada da söyledim. Özellikle şunu belirteyim: Kelebek
barajının proje yapımı ihalesi
İlana
çıkıldı ve 15 Şubat 2008 tarihinde proje yapım ihalesi
gerçekleşecek. Dolayısıyla, ileride, tabii projesi bitince bunu
da yapacağız. Bu müjdeyi de vereyim. Zaten Manisada da 15
Aralıkta bu müjdeyi vermiştik Sayın Vekilim.
Şimdi, bir
diğer husus, gene Mustafa Enöz Beyin bir suali var: Güneşli
barajı. Güneşli barajı kati proje yapımı 15 Şubat
2007 tarihinde ihale edildi. 2008 yılında projeyi
tamamlayacağız ve bütçe imkânları çerçevesinde ileriki
yıllarda devreye girecek. Böylece, Manisa için gerçekten önemli
yatırımlar yapıyoruz. Zaten birkaç tesisin de
açılışını yapmıştık.
Tokat
Milletvekili Sayın Reşat Doğrunun suali var efendim.
Süreyyabey, Çekerek Barajı yüzde kaç nispetinde gerçekleşmiş
diye soruyor. Çekerek Barajı -Sayın Vekilimiz biliyor- gerçekten çok
önem verdiğimiz ve o bölgeyi tamamen, gerçekten, hem enerji hem de sulama
açısından ihya edecek bir proje. Şu ana kadar, baraj gövdesinin
yüzde 46sını tamamladık, enjeksiyon işlerinin yüzde 95i
bitti. Yani bütünüyle baktığımız zaman, barajın yüzde
74ü tamamlandı. Şu anda, inşallah, bu barajı 2010
yılında tamamlamayı hedefliyoruz.
Gene Tokat
Milletvekili Sayın Reşat Doğrunun bir suali daha var. Amasya
ilinde bulunan maya fabrikasının atık su arıtma tesisi
bulunmakta. Ancak, Çevre ve Orman İl Müdürlüğümüz tarafından 24
Temmuz 2007 tarihinde yapılan denetimde
Yeşilırmak Nehrinde
biliyorsunuz balık ölümleri olmuştu. O tarihte ben de talimat vermiştim,
gittiler ve neticede burası suçlu bulundu ve 64.680 YTL idari para
cezası uygulandı ve firmaya da tebliğ ettik. Ayrıca, 7
Ağustosta da cumhuriyet başsavcılığına suç
duyurusunda bulunduk. Şu anda tekrar kontrol ediliyor, böylece
denetimlerimiz sürüyor. Tekrar, herhangi bir suç işlemesi hâlinde, kirletmesi
hâlinde Yeşilırmak Nehrini, gerekli cezalar verilecektir diye
düşünüyorum.
Antalya
Milletvekili Sayın Tayfur Süner tarafından son sual. Hava
kirlenmesiyle ilgili bir soru. Efendim, şunu belirteyim, özellikle
ısınmadan kaynaklanan hava kirliliğinin azaltılması
gayesiyle, Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği bildiğiniz
gibi 2005 yılında yayımlandı, buna göre işlemler
yapılıyor. Esasen, Sosyal Yardımlaşma Vakfı
aracılığıyla fakirlere dağıtılan kömürlerin
de illerin kirlilik derecesine göre belirlenen kömür özelliklerini
sağlaması gerektiğini özellikle bu yönetmelik ve genelgelerde
belirttik. Bunlar mahallî çevre kurulları tarafından kontrol
ediliyor. Ayrıca belediyeler tarafından -bazı yetkileri de
belediyelere verdik- denetim yapılıyor ama Sayın Vekilimiz
müşahhas bir rakam verirse veya il, bunu özellikle kontrol ederiz.
İkinci husus
da yakma kontrolünden bahsetmişti. Özellikle şehir merkezlerinde
doğal gazın kullanılması, yaygınlaşması ve
buna bağlı olarak kömür kullanımında da önemli ölçüde azalma
oldu. Buna rağmen, hava kirlililiğinin yaşandığı
bölgelerde, yakma sistemlerinin, ilk yakma saatlerinin her ilin durumuna göre
belirlenmesi gerektiğini 25 Temmuz 2007 tarihinde bir genelgeyle
belirledik. Bu konuda mahallî çevre kurullarına gerekli kararları
almak ve kontrol etmek üzere yetki devredildi. Onu da takip ediyoruz ancak
şunu özellikle belirtmek isterim: Bilhassa
Bakanlığımız, şu anda seksen bir ilimizde en az bir
tane olmak üzere otomatik hava kalitesi ölçüm istasyonu kurdu. Bunları,
hatta, bizim Bakanlığımızın web sayfasından
günlük olarak takip etmek mümkün diye düşünüyorum.
Bir soru da
kronik obstrüktif akciğer hastalığı. Bu akciğer
hastalığının, esasen kömürlerden mi, hava
kirliliğinden mi kaynaklandığı konusunu da tabii
Sağlık Bakanlığına sormak gerekir. Hakikaten
anlamlı bir korelasyon var mı, yok mu, onu bilmek zor. Ona, belki
Sağlık Bakanlığı bir inceleme yaparak neden
kaynaklandığına -sadece kömürlerin yakılmasından
doğan hava kirlilikleri olduğu kanaatinde değilim ama- özellikle
hekimlerimizin cevap vermesi daha doğru olur.
LÜTFİ
ÇIRAKOĞLU (Rize) Yüzde 80 sigara Sayın Bakanım, yüzde 80
sigara.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Ben de bir zaman teknik üniversitede hoca
iken hava kirlenmesiyle uğraşmıştım ama önemli ölçüde
-Sayın Vekilimizin de işaret ettiği gibi- sigara içenlerde,
sigaradan kaynaklandığını özellikle vurgulamak istiyorum
yani dış hava kalitesinden ziyade, oda, iç hava kalitesine dikkat
edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Dolayısıyla
vatandaşlarımızın kendi sağlığına,
akciğer hastalıklarına, pek çok kansere sebep olan sigarayı
bir an önce bırakmalarını da buradan diliyorum.
Evet, benim
cevaplarım bu kadar.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Sağ olun efendim. (AK Parti ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sayın
Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum. Geçmiş Kurban
Bayramınızı bir kez daha kutluyorum. Herkese sağlık,
sıhhat dileklerimi iletiyorum.
Bugün, rahmetli
İsmet İnönünün ölümünün 34üncü yıl dönümü. Özellikle
Kurtuluş Savaşında büyük mücadele veren, büyük devlet
adamı, ilkeli, düzgün, dürüst Sayın İsmet İnönüyü bir
Malatyalı olması nedeniyle, bir Malatya Milletvekili olarak rahmetle
anıyorum, şükranla yâd ediyorum ve bir kez daha, Türkiyenin o
süreçlerdeki ilkeli, düzgün ve dürüst siyasetinin her zaman olmasını
diliyorum ve bir kez daha rahmetle anıyorum.
Sayın
Bakanım, bir teşekkür edeceğim, üç tane hiç teşekkür
etmeyeceğim, bir tane hiiç teşekkür etmeyeceğim.
Şimdi,
2009 dediniz Kapıkaya Barajına, bir söz verdiniz. 2009da biterse,
bir kez daha dönüp çok teşekkür edeceğim. Söz verdiniz.
İki: Biz
adalet istiyoruz. Bir başka ilin hakkını bize vermeyin. Ama,
bizim hakkımızı yıllarca vermediniz. Hakkımızı
istiyoruz. Demin bahsedilen barajların başlangıç tarihi 1992,
1993, 1994. Dikkatinizi çekiyorum. 290 milyon dolar para harcanmış.
Baraj on beş yıl önce bitmiş, amacı sulama. Kanal yok!
İki:
Darendedeki Gökpınar Projesi. Amacı sulama. Diyorlar ki Sayın
Bakanım Bilerek yapıyorlar. Burada birilerine elektrik ürettirmek
için, onu koruyor. diyorlar. Ben söylüyorum bak. Her duyduğumu söylerim.
Sonra, günah bende kalır.
Üç: Hiç
teşekkür etmiyorum. Yoncalı Barajı, bu ülkenin devletinin
verdiği bir sözdür. Söz namustur. Devlet adam kandırmaz. 1992
tarihinde başlamış, insanlara düğün bayram
yaptırılmış orada. Burada baraj yapacağız.
demişler. Herkesi yerinden etmişler, köyleri kaldırmışlar
baraj yapılacak diye. Köyler gitmiş oradan.
KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) - Kim atmış o temeli?
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) - On yıl ne yaptınız?
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, konuşmanızı tamamlayınız
lütfen.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Devletin devamlılığı önemlidir
arkadaşlar. Beş yıl ne yaptınız o zaman? O zaman, on
yıl ne yaptığını soruyorsan, beş yıl ne
yaptınız? Niye bunu iz bedelden çıkarmıyorsunuz?
Arkadaş,
benim hakkım, hakkımı istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Enöz
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakanıma da çok teşekkür ediyorum, Manisa ile ilgili verdiği
bilgilerden dolayı.
Elbette, Selendi
Ayanlar, Salihli Yeşilkavak, Alaşehir Avşar-2 gibi proje
aşamalarının ön inceleme safhasında olan; yine,
Kırkağaç Karakurt Çaltıcak Barajının kesin projesinin
yapıldığı, Gördes Barajının da yüzde 72 gibi
büyük bir oranda bitirildiği, Ahmetli Kelebek Barajının da yine
planlama aşamasında olduğunu, Gördes Güneşlinin de kesin
projesinin hazırlandığını ifade ettiler. Elbette ki bu
barajların, tarımsal sulamanın, içme suyunun ve hidroelektrik
santrallerindeki enerji üretiminin ne kadar önemli olduğu bilinciyle biz
bu soruları tevcih etmiştik. İnşallah, Sayın
Bakanımızın dediği gibi, Gördes Barajımız -hem
Manisa hem de İzmir için çok önemli içme suyu bakımından- 2008
yılında su tutmaya başlar. Yine, Gördes Güneşli
Barajımızın ve Salihli Yeşilkavak Barajlarının
da bir an önce kesin projelerinin hazırlanıp ihale
aşamasına gelmesini diliyorum ve saygılar sunarak Sayın
Bakanımıza teşekkür ediyorum.
Sağ olun.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Enöz.
Sayın
Büyükataman
İSMET
BÜYÜKATAMAN (Bursa) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, ben de verdiğiniz cevaplardan dolayı
teşekkürlerimi arz ediyorum.
İfade
ettiğiniz gibi bu projeler, gerçekten hem son derece büyük ve önemli
projeler hem de sizin bu projeleri önemsediğinize samimiyetle
inanıyorum. Ancak, bu son derece önemli ve Bursa için hayati ehemmiyeti
haiz bu projelerle alakalı ayrılan ödenekleri, Bursalı
hemşehrilerimin de ben takdirlerine arz etmek istiyorum. Bu kadar önemli
ve hayati proje olduğunu ifade ettiğiniz her iki projeye, 2 bin-3 bin
YTL civarında ödenek ayrılmış.
Bursa,
Türkiyenin dördüncü büyük vilayeti. Bursa, her dönem, merkezî hükûmete ciddi
anlamda katkı sağlamış olan bir vilayetimiz. Geçmişte,
merkezî hükûmete verdiği vergilerin üçte 1ini hizmet olarak Bursa
aldı ama üzülerek ifade ediyorum, son beş yıldır, sizin
Bakanlığını yürüttüğünüz AKP Hükûmetleri döneminde,
Bursa hizmete hasret kaldı. Bursa ve Bursalı hemşehrilerim,
ikinci sınıf vatandaş muamelesine tabi tutulmaktan son derece
müştekiler. Bayram ziyaretimiz münasebetiyle, bu konudaki hassasiyetlerini
de bu vesileyle sizlere nakletmemizi bizlere görev olarak tevdi ettiler. Bu
sorumluluğu da bu vesileyle yerine getirmiş oluyorum ve tekrar
teşekkürlerimi arz ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, soru önergelerinin cevaplandırılması
işlemi tamamlanmıştır.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, bir
açıklama yapayım müsaade ederseniz.
BAŞKAN
Açıklama mı yapacaksınız?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Evet.
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Bakanım.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Mevlüt Bey herhâlde gitti, ama
şunu ifade edeyim: Biz, özellikle Malatyadaki sulama
inşaatını çok hızlı şekilde yürütüyoruz, hatta,
4.500 hektarlık alanı da sulamaya açtık, durum öyle değil.
Geçmişte, evet, ihale edilmiş ama hepsi bekliyordu ve bunlar,
özellikle Kapıkaya olsun Çerkezyazıcı Ovası sulaması
olsun, bu projeler, tamamen dönemimizde, yani 2003 yılı ile 2007
yılları arasında çok hız kazandı, onu özellikle
vurgulamak istiyorum.
Yoncalı
Barajı, tabii öbür projeler bitince ona sıra gelecek, yani hepsini
birden yapmak mümkün değil, onu özellikle vurgulamak istiyorum.
Bursa
Milletvekilimiz İsmet Büyükataman
Evet, Bursada biz çok şey
yaptık. En azından, daha ayın 16sında, Bursanın 2050
yılına kadar içme suyu ihtiyacını karşılayacak
olan Nilüfer Barajını açtık. Ayrıca, Babasultan
Barajı ve diğer barajların inşaatları çok
hızlı şekilde ilerliyor, onu da vurgulayayım. Bursada
yapılan çalışmaları ben size ayrıca -burada vaktimiz
yok, saatler sürer- özel olarak göndereceğim Sayın Vekilim.
İSMET
BÜYÜKATAMAN (Bursa) Takip ediyorum.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Gerçekten, 2003 ve 2007
yılları arasında Bursaya çok büyük yatırımlar
yaptık. Diğer illere göre farklı bir durum var, onu özellikle
vurgulamak istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Evet, soru
önergelerini cevaplama işlemi tamamlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 17.36
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.49
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmına geçiyoruz.
Alınan karar
gereğince, gündemin 26ncı sırasında yer alan, Karaman
Milletvekili Mevlüt Akgün ve 20 milletvekilinin; 34üncü sırasında
yer alan, Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve 25 milletvekilinin;
40ıncı sırasında yer alan, Kütahya Milletvekili Alim
Işık ve 38 milletvekilinin; bugün okunularak bilgiye sunulan
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri, Ankara
Milletvekili Hakkı Süha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol Türkçedeki
yozlaşma ve yabancılaşmanın araştırılarak
Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç
Tüzükün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerin
birlikte yapılacak ön görüşmelerine başlıyoruz.
VII.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün ve 20
milletvekilinin, Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın
araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/35)
2.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve 25
milletvekilinin, Türkçedeki yozlaşma ve yabancılaşmanın araştırılarak
Türk dilinin korunması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/43)
3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 38
milletvekilinin, Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın
araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/49)
4.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup
Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal
Anadolun, Türkçedeki yabancılaşma ve bozulmanın
araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/70)
BAŞKAN
Hükûmet? Burada.
Meclis
araştırması önergeleri Genel Kurulun, 7/11/2007 tarihli 17'nci,
14/11/2007 tarihli 20'nci, 20/11/2007 tarihli 22'nci ve bugünkü
birleşimlerinde okunduğundan tekrar okutmuyorum.
İç
Tüzük'ümüze göre Meclis araştırması açılıp
açılmaması hususunda sırasıyla, hükûmete, siyasi parti
gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların
göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.
Konuşma
süreleri hükûmet ve gruplar için
yirmişer dakika, önerge sahipleri için onar dakikadır.
Şimdi, söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Gruplar adına, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili Engin Altay, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Akif Akkuş, AK Parti
Grubu adına İstanbul Milletvekili Necat Birinci.
Önerge sahipleri:
Mevlüt Akgün, Karaman; Suat Kılıç, Samsun; Alim Işık,
Kütahya; Fatma Nur Serter, İstanbul milletvekilleri.
İlk söz,
hükûmet adına Millî Eğitim
Bakanı Sayın Hüseyin Çelik'e aittir.
Sayın
Bakanım, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de bütün milletvekili
arkadaşlarımın geçmiş Kurban Bayramı'nı tebrik
ediyorum ve gelecek yeni yılınızı da kutluyorum. Ülkemiz,
milletimiz ve insanlık açısından hayırlara vesile
olmasını diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, aslında aynı konuyla ilgili olarak yine
değişik parti gruplarına mensup milletvekili
arkadaşlarımız tarafından bazı araştırma
önergeleri verilmişti geçen dönem. Bununla ilgili olarak bir komisyon
kuruldu. Komisyon, çalışmalarını tamamladı ancak rapor
burada görüşülmediği için bu rapor kadük oldu. Bundan dolayı
yeniden bu meselenin ele alınması amacıyla yine muhtelif siyasi
partilerimize mensup milletvekili arkadaşlarımız birer önerge
verdiler. Bu önergeler şu anda burada görüşülmektedir. Bir komisyonun
kurulup kurulmamasına yüce Meclis karar verecek.
Öncelikle
şunu belirtmek isterim: Tabii, bir milleti millet yapan en önemli unsurlardan
birisi, o milletin dilidir. Yahya Kemalin ifadesiyle Dilimiz
ağzımızda annemizin sütüdür. ve Dilimiz bizim ses
bayrağımızdır. Bir milleti diğer milletlerden
farklı kılan özelliklerden ve güzelliklerden bir tanesidir.
Dolayısıyla, dil üzerinde titrememiz, dilimizi koruyup
geliştirmemiz ve dilimizi en güzel şekilde bizden sonraki nesillere
aktarmamız, bizim en önemli vazifelerimizden birisidir. Sadece Millî
Eğitim Bakanlığı olarak bizim ve öğretim kurumlarımızın,
okullarımızın değil, aynı zamanda medyamızın
en önemli görevleri arasında olması gerekir. Bütün toplum olarak bu
konuda gerekli hassasiyeti ortaya koymak zorundayız.
Hemen şunu
belirteyim: Bildiğiniz gibi, Osmanlı Döneminde, malumunuz, özellikle
dilimiz 15inci, 16ncı, 17nci, 18inci yüzyıllarda çok sayıda
diğer dillerden kelime aldığı gibi, aynı zamanda
kurallar da Türkçeye gelip girmeye başladı ve hâkim olmaya
başladı. Ancak 20nci yüzyılın başında Selanikte
bir grup, Ömer Seyfettinin öncülük ettiği bir grup gencin
başlattığı Genç Kalemler hareketiyle birlikte, Yeni Dil,
Yeni Lisan akımıyla birlikte bizim konuşma dilimiz ile yazı
dilimiz arasındaki uçurum asgariye indirildi, hatta cumhuriyetin ilk
yıllarında neredeyse sıfırlandı, yazı dili ile
konuşma dili aynı şekle getirildi ve Türkçe, Halide Edip
Adıvarın, Yakup Kadri Karaosmanoğlunun, Yahya Kemalin,
Şevket Süreyyanın, Kemal Tahirin, Reşat Nuri Güntekinin ve
daha sayabileceğimiz birçok yazar ve çizerimizin kaleminde en güzel
şeklini, en mükemmel şeklini görmeye başladı.
Malumunuz,
Atatürk döneminde kurulan Dil Encümeni Türk dilinin gelişmesi için, Türk
dilinin güzelleşmesi için, Türk dilinin en iyi şekilde yeni nesillere
aktarılabilmesi için birçok bilimsel çalışma yaptı.
Haddizatında Türk Dil Kurumunun aslında kurulması da bu amaca
yöneliktir.
Peki, diğer
dillerden, diğer dünya dillerinden bizim kelime almamız aslında
çok yanlış bir şey miydi? Elbette yanlış değildi.
Bildiğiniz gibi, imparatorluklar kurmuş olan bütün milletler hâkim oldukları
coğrafyaları etkilerler, aynı zamanda oralardan etkilenirler.
Türk milleti de Osmanlı döneminde dünyanın en büyük cihan
devletlerinden birisini kurmuştur ve gittikleri, hâkim oldukları
coğrafyalarda Türkçeden oraya kelimeler bıraktıkları gibi oralardan
da kelimeler devşirmişlerdir ve bu, Osmanlıca dediğimiz
aslında Osmanlıca tabiri belki çok doğru değil-
Osmanlı Türkçesi dediğimiz Türkçe, bir dönem çok
aşırılıklara kaçılmış olmasına
rağmen çok zengin bir dil hâline gelmiştir. Ama
aşırılıklar törpülenmiş ve cumhuriyetimizin
dediğim gibi- ilk yıllarında, 20nci yüzyılın ilk
çeyreğinde Türkçe, biraz önce ismini zikrettiğim yazarlarda bir
manada mükemmel şekline ulaşmıştır. Fakat her konuda
uçlardan hoşlandığımız gibi bu konuda da ne yazık
ki uçlara kaçmayı tercih etmişiz. Bir grup insan dilde
sadeleşme adı altında dilimize diğer dünya dillerinden
geçmiş olan bütün kelimeleri tasfiye etme yoluna girmiş, ama bir
kısmı da hiçbir süzgece ve hiçbir şekilde elemeye tâbi tutmadan,
gelen bütün kelimeleri alarak dilde gerekli gereksiz, çok fazla yabancı
kelimenin oluşmasına yol açmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, her konuda aşırıya gitmenin zarar
verdiği gibi bu konuda da aşırıya gitmek aslında zarar
vermiştir. Nasreddin Hocaya sormuşlar, demişler ki: Sen
yazı mı, kışı mı seversin? Demiş: Niye? Baharın
canı mı çıktı? Yani, bahar varken ille de yaz veya
kışı tercih etmek zorunda
değiliz. Deveye sormuşlar: Sen inişten mi, yokuştan
mı hoşlanırsın? Demiş ki: Niye? Düzün canı
mı çıktı? Neticede, düz yol, orta yol, olması gereken yol
her zaman tercih edilmesi gereken yoldur. Her iki uçtaki
aşırılıklardan kaçınılması gerekiyor.
Osmanlılara,
özellikle 19uncu yüzyılın son çeyreğinde Batı
dünyasıyla özellikle bilim alanında da çok daha sıkı
temaslar başlayınca birçok bilim dalında teknik terimler geliyor.
Osmanlılar da, bugün bazılarımızın telaşa
kapıldığı gibi Eyvah, bizim dilimiz istila mı
ediliyor? diye bir Türkçeleştirme hareketine başlamışlar.
Diyelim ki oksijen kelimesini mi aldık Batıdan, oksijen kelimesine
bir karşılık bulalım demişler, oksijene, hidrojene
müvellid-ül-mâ, müvellid-ül-humûza, demişler. Atom kelimesi
gelmiş. Atom kelimesini kullanmayalım, ne diyelim? Ona cüz-i lâ
yetecezzâ demişler. Efendim, akyuvarlara, alyuvarlara isimler bulurken
küreyve-i hamrâ, küreyve-i beyzâ demişler ve sonunda bakmışlar
ki bu işin içinden çıkılmıyor. Siz gümrüğe bilim
adamlarını koyacaksınız, bir makine parçası geldi, öte
taraftan bir teknik terim geldi, derhâl buna bir Türkçe karşılık
bulalım gibi bir faaliyet ve fiil içerisine gireceksiniz.
Bakmışlar ki bu mümkün değil, bunun altından
kalkılmıyor, işi tabii seyrine bırakmışlar
değerli arkadaşlar.
Bakın,
şu anda, tıpta kullandığımız, daha doğrusu
tıp dilinin yüzde 80i diyebilirim ki Latincedir, Latin kökenlidir. Bütün
dünyada Batı dillerinde de bunlar kullanılır, bizim dilimizde de
bu terimler kullanılır.
Şimdi,
otomotiv teknolojisini biz icat etmedik, otomotiv teknolojisini biz
bulmadık, otomotiv teknolojisini biz hazır aldık. Şimdi biz
diyoruz ki, bunları Türkçeleştirelim. Bazı aksamı Türkçeleştirebilirsiniz,
ama şunu bilelim ki değerli arkadaşlar, bütün olarak
bunları Türkçeleştirmemiz kesinlikle mümkün değildir. Şimdi
araba derseniz, araba Arapçadır. Otomobil derseniz o da İngilizcedir.
Motor derseniz Türkçe değil, kaput derseniz Türkçe değil,
sinyal derseniz değil, direksiyon derseniz değil, şaft
derseniz değil, diferansiyel, rot deseniz, bütün makine
aksamını sayın hiçbirisi değil. Dolayısıyla,
bunun altından çıkamazsınız.
Bakın, ben
size tipik örnek olması için bugün bir sözlük getirdim, çünkü, bazı
arkadaşlarımız verdikleri araştırma önergesinde
bilişim teknolojisinin gelişmesiyle de Türkiyenin böyle bir istilaya
uğradığını ve buna tedbir alınması
gerektiğini söylüyorlar.
Şimdi,
elimdeki sözlük, değerli arkadaşlar, Profesör Doktor Bülent Sankur
tarafından hazırlanmış olan Bilişim Sözlüğü 2005.
2006da, 2007de ve daha sonraki sürelerde de bunun yeni
versiyonlarının çıkması lazım, çünkü, o kadar
hızlı gelişiyor ki
Ve bu sözlükte değerli
arkadaşlarım, 16.354 kelime ve kavram var.
Bakın,
sadece NASA kurulduktan sonra uzay bilimleri ve uzay terminolojisiyle ilgili
İngilizceye giren kelime sayısı 18 bin civarındadır.
Bunlara Türkçe karşılık bulacaksınız. Nasıl
bulacaksınız? Burada, bakın, bir örnek vereyim, mesela chip
kelimesine karşılık bulunmuş. Hani mikrochip
dediğimiz zaman şu bilgisayar chiplerini biliyorsunuz.
Aklınıza ne gelir? Mesela, chipin Türkçe
karşılığı ne olabilir? Hocamız veya Türk Dil
Kurumu, bir başkaları oturmuşlar chipin
karşılığı olarak yongayı bulmuşlar. Yonga
Mikrochip de mikro yonga. Şimdi, bugüne kadar, siz bunu kullanan bir
bilgisayarcı duydunuz mu? Mikrochipin yerine mikro yonga
kullanacağız.
Bakın, CD
kelimesi bizim hoşumuza gitmiyor. Diyoruz ki CD kelimesinin niye Türkçesi
yok? Compact disk demeyelim. Compact disk yerine ne diyelim? Şimdi,
buna Türk Dil Kurumumuzun, bugünkü Türk Dil Kurumumuzun bulduğu kelime:
Yoğun disk.
Şimdi, ben
milletvekili arkadaşlarıma soruyorum: Bu önergeyi veren
arkadaşlarım başta olmak üzere, içinizde, hakikaten bugüne kadar
yoğun disk diyen var mı? Yok. CD kullanıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bilgisayar kelimesinin kendisine computer
demeyebiliriz, ki demiyoruz zaten. Bilgisayar bulunmuş ve
yerleşmiş. Buzdolabı yerleşmiş, beygir gücü
yerleşmiş. Bunları sayarsanız, bu şekilde 100 tane
kullanılan, günlük hayatımıza mal olmuş kelime
bulabilirsiniz. Bunu niçin anlatıyorum? Bu, Türkçeye mahsus değil
değerli arkadaşlarım. Bu, Türkçeye mahsus olan bir şey
değil. Bu, bütün dünya dillerinin karşı karşıya
bulunduğu bir şeydir.
Netice
itibarıyla, bakın, tekrar altını çiziyorum, bu sözlükte 17
bine yakın kelime var ve bilgisayar teknolojisi, bilişim teknolojisi
ilerledikçe bu çok çok daha fazla artacak ve bu sözcüğün yeni yeni versiyonları
çıkacak. Bu açıdan meseleye baktığınız zaman,
aslında bizim dilimize şöyle bakmamız gerekiyor, Fransız
şairi Valerynin yaptığı çok güzel bir benzetme
vardır, Valery der ki: Aslanın vücudu yediği diğer
hayvanların vücudundan meydana gelir ama aslan, her zaman kendisidir.
Aslan, sabah kahvaltısında bir tavşan yediği zaman
kulakları uzamıyor, öğle yemeğinde de bir geyik yediği
zaman boynuzları çıkmıyor. Ona, Allah tarafından öyle bir
mide, öyle bir mekanizma verilmiş ki neyi yese aslana dönüştürüyor.
Bakın,
özellikle küreselleşme sürecinde kültürler arası etkileşim,
etkileme, etkilenme dediğimiz olay, çok çok daha
hızlanmıştır değerli arkadaşlarım.
İnsanların Allaha ısmarladık yerine birbirlerine bay
bay demesi, elbette hepimize itici geliyor veya böyle olur olmaz, yerli yersiz
bazı yabancı kelimeler kullanmak
bize elbette itici geliyor. Diyelim ki, merkez yerine center
kelimesinin kullanılması elbette kulaklarımızı tırmalıyor.
Bunları gereksiz görüyoruz, ancak şunun da altını çizmem
gerekiyor: Biz, Hangi kelimeler Türkçedir? sorusunu sorduğumuz zaman,
burada verilecek cevap şudur arkadaşlar: Türkçeleşmiş
Türkçedir. Bir şey Türkçeleşmişse, o artık Türkçedir.
Meclis kelimesi orijinalde Türkçe olmayabilir, ama Meclis Türkçedir.
Kürsü kelimesi Türkçe değil, ama Türkçedir. Mikrofon kelimesi Türkçe
değil, ama Türkçedir. Ceket değil, ama Türkçedir. Hükûmet
değil, ama Türkçedir. Hak, hukuk, kanun değil, ama Türkçedir.
Yüzde 80imizin, 90ımızın ismi, köken itibarıyla Türkçe
olmayabilir, ama bunlar Türkçedir. Biz, Türkçeyi sadeleştirelim, arı
Türkçe oluşturalım derken bir tehlikeyle de dilimizi karşı
karşıya bırakmamalıyız.
Her zaman
söylüyorum değerli arkadaşlarım, duru Türkçeye sonuna kadar evet
ama kuru Türkçeye sonuna kadar hayır. Bu, zaman zaman, maalesef, uydurulan
kelimeler, aslında Türkçeyi ciddi bir kuruluğa mahkûm etmektedir.
Bakın, Türkçede, şeref, haysiyet, itibar manasına gelebilecek
on-on iki tane kelimeyi peş peşe sıralayabilirsiniz.
Bunların hepsini görmemezlikten gelerek sadece bütün Türkçeyi onur
kelimesine sığdırırsanız, bu Türkçenin onuruna
yakışmaz. Bizim yapmamız gereken şey şudur: Bir
kavramın karşılığında birden fazla kelimemiz
olması lazım. Eğer birçok kavramın karşılığında
bir tane kelime varsa o dil fakir bir dildir demektir ve değerli
arkadaşlarım, biz başka dillerden kelime alabiliriz. Buradaki
ölçü şudur: Biz ona Türkçenin damgasını vurabiliyor muyuz? Biz
kendi markamızı onun üzerine basabiliyor muyuz? Önemli olan budur.
Dilin âdeta DNAlarını koruyarak, dilin asli kodlarını
koruyarak, eğer başka dillerden kelime alıp onu
hazmedebiliyorsak -tıpkı aslan örneğinde olduğu gibi-
burada aslında üzülecek, yadırgayacak, garipsenecek bir şey
yoktur demektir. Bakın, gül kelimesini biz Farsçadan
almışız. Gül kelimesinin kullanıldığı en
az yüz tane hanım adı vardır Türkçede. Ama gül kelimesine
Farslar, İranlılar gül demezler, gul derler -hani gul var ya-
bülbüle de bulbul derler. Biz gülü gül olarak telaffuz edip
inceltmişiz. Şimdi, gül kelimesinin kökenini falan sorgulamak bence
abesle iştigal etmektir.
Sonra, sevgili
arkadaşlarım, kelimeler zamanla farklı anlamlar yüklenirler ve
bazı anlamları da yitirir, bu anlamlardan da soyutlanırlar.
Bakın, serbest kelimesi nedir biliyor musunuz Farsçada? Serbest
kelimesi aslen Farsça bir kelimedir ve Farsçada serbest kelimesi tutsak
demektir, esir demektir. Fakat biz serbest kelimesini özgür
manasında kullanırız. Bunu alıp kendimize mal etmişiz.
Siz Arabistanda şemsiye dediniz mi Arapların aklına
güneşlik gelir ama hiçbir Türk vatandaşının aklına
şemsiye dediğiniz zaman güneşlik gelmez, bizde
yağmurluk gelir. Ama şems güneştir, şemsiye de
güneşlik demektir. Bu, çok önemli bir şey değildir.
Bakın,
İngilizce için bu geçerli midir? İngilizce için de geçerlidir.
Bakın, culture kelimesi İngilizcedir, ama kültür kelimesi
Fransızcadır. İngilizler, Fransızlardan
almıştır, ama kültür olarak almamışlar, culture
olarak almışlar, kendi damgalarını üstüne
basmışlar. Final kelimesi Fransızcadır, ama final
(faynıl) kelimesi İngilizcedir, orada da kendi damgalarını
üstüne basmışlar.
Bizim diğer
bütün dünya dillerinden -bakın, Batıdan
aldığımız kelimeler var, Doğudan
aldığımız kelimeler, Arapçadan, Farsçadan
aldığımız, İngilizceden, Fransızcadan,
Yunancadan- aldığımız kelimeler var. Şimdi, zaman
zaman
Bakın, iktisat kelimesini Arapçadan almışız,
ekonomi kelimesi Batı dillerinden gelmiş; içtimai kelimesini
Arapçadan almışız, ama sosyal kelimesi aslen Yunanca bir
kelimedir, oradan almışız.
Bazen de,
kendimizi bir şeye hapsetmek zorunda değiliz. Dil, değerli
arkadaşlarım, bir ortak buluşma noktası, bir milletin ortak
paydalarından birisidir. Hâlbuki, üzülerek ifade edeyim ki, bizim ülkemizde
insanlar, bizim ülkemizde dil bir çatışma alanı olarak maalesef
nesillerin önüne sürülmüştür. İnsanlar kullandıkları
kelimelere göre, kullandıkları deyimlere göre kategorize
edilebiliyor: Ha, bu insan bu kelimeyi kullanıyorsa, onun, aslında
fikir dünyası, ruh ve düşünce dünyası şudur, eğer
şu kelimeyi kullanıyorsa budur. Bu da çok abesle iştigaldir.
Ben, hayat kelimesini de kullanırım, yaşam kelimesini de;
istiklali de kullanırım, efendim,
bağımsızlıkı da kullanırım; egemenliki
de kullanırım, hâkimiyeti de kullanırım. Bu, benim
dilimin zenginliğidir aslında.
Dolayısıyla,
sevgili arkadaşlarım, ben, Türkçenin diğer dillerin
boyunduruğu altına girdiği, bu konuda âdeta felaket
çanlarının çalındığı, Türkçenin elden
gittiği şeklindeki karamsar bir tabloya şahsen
katılmıyorum. Ancak, bu konuda yapılması gereken birçok
şey var mıdır? Elbette vardır. Küreselleşmeyle
birlikte, özellikle İnternetle birlikte, maalesef bu konuda da bazı
olumsuzluklar vardır, ama iş vahamet boyutunda mıdır?
Elbette değil.
Eskiden
Köroğlu diyordu ki: Yağız atlar yakın eder
ırağı. Yani uzağı yağız atlar yakın
ediyordu, şimdi İnternet uzakları yakın ediyor. Bugün
küresel bir dünyada yaşıyoruz, dediğim gibi, etkileme, etkilenme
ve etkileşim faaliyeti her zamankinden çok çok daha seri bir şekilde
bugünkü dünyada tesirini icra etmektedir, işlemektedir.
Bizim
yapmamız gereken, değerli arkadaşlarım, şudur: Bütün
kelime dünyası 900 bin kelime olan, 500 kelimeyle yazan, 300 kelimeyle
konuşan Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşı Türkçe
konuşan insanlar Türk milleti olmaz.
Ve zaman zaman
şundan da şikâyet ederiz: Efendim, şu şu kitapta çok
anlaşılmayan sözcükler var. Ben, daha önceki bir konuşmamda da
burada ifade etmiştim. Ben, öğrencilerime, üniversitedeyken merhum
Profesör Mümtaz Turhanın Kültür Değişmeleri
kitabını verdim ödev olarak, okumaları ve bir değerlendirme
yapmalarını istedim. Bana gelip dediler ki: Sayın Hocam, burada
çok anlamadığımız sözcükler var. 70li yıllarda
Kültür Bakanlığının bastığı bir kitap,
Namık Kemalden, Fuzuliden Yahya Kemalden söz etmiyorum, Mümtaz
Turhandan söz ediyorum. Biz bunları pek anlamıyoruz. dediler. Ben
de öğrencilere espri yaptım. Dedim ki: Sevgili gençler, bundan sonra
size vereceğim kitaplarda anlamadığınız hiçbir kelime
olmayacak, çok anlaşılır kitaplar size tavsiye edeceğim.
Sayın Hocam, ne tavsiye edeceksiniz? dediler. Dedim ki: Cin Alinin
Maceraları. Hiç anlamayacağınız bir kelime yoktur orada.
Değerli
arkadaşlarım, her okuduğumuz kitap bizim kelime
dağarcığımıza ve kelime dünyamıza eğer 50
tane kelime katmıyorsa, biz o kitabı boşuna okuyoruz demektir.
Bizim konumumuzdaki insanların bilmesi gereken kelime sayısı
asgari 20 binlerle ifade edilmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, Meclisimizin muhtelif partilerine mensup değerli
arkadaşlarımın Türkçeyle ilgili bir hassasiyet ortaya
koymuş olmalarından dolayı Millî Eğitim Bakanı olarak
şükranlarımı sunuyorum. Biraz önce de söyledim, bu bizim asli
görevimizdir, bu konuda alınması gereken ne tedbir varsa, Türkçemizin
güzelleşmesi, Türkçemizin zenginleşmesi, Türkçemizin yeni nesillere
en iyi şekilde aktarılması, çocuklarımıza kitap
okumanın sevdirilmesi, bu konuda yapılması gerekenler, bu konuda
ne varsa, iktidar muhalefet ayrımı yapmaksızın, Meclis
olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak siz bize bazı önerilerde
bulunursanız, bu araştırma komisyonları bize derli toplu
raporlar getirirse, bize tavsiye mahiyetinde eğer bazı bilgiler
getirirlerse, yol haritaları getirirlerse, biz Meclisin bu iradesine
müteşekkir oluruz ve üzerimize düşeni diğer kurumlarla da
iş birliği yaparak yaparız. Ama, tekrar bir şeyin
altını çizmek istiyorum. Küreselleşmenin meydana getirdiği
olumsuzluklar vardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakanım, lütfen tamamlayınız
konuşmanızı.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) Hindistana
giderseniz, Fransaya giderseniz, Taylanda, Tayvana giderseniz, özellikle
küreselleşmenin bir diğer adı da oralarda Amerikanlaşma
olarak ifade edilir, bunun getirdiği olumsuzluklar var. Mc Donalds
kültürünün getirdiği bir olumsuzluk var. Bunun neyin özeti olduğunu
hepiniz çok iyi bilirsiniz. Ama, bundan yola çıkarak Eyvah, dilimiz
bitti, battı. gibi bir korkuya kapılmak yerine, biz bu konuda
Bakın, biz 100 temel eseri tespit ederken de amacımız buydu.
Kendi klasiklerimizi, Batı klasiklerini, Doğu klasiklerini
çocuklarımıza okutalım. İlköğretimdeki,
ortaöğretimdeki her çocuğumuz hiç olmazsa bir 100 kitap okumuş
olsun bir tahsil hayatı boyunca; ilköğretimi bitirirken,
ortaöğretimi bitirirken bir kelime dünyası olsun, zengin bir kelime
ve kavramlar dünyası olsun. Biz kelimelerle düşünürüz. Bir
insanın düşünme kapasitesi bildiği kelime sayısı
kadardır değerli arkadaşlarım. Çünkü, siz ancak onu
kavramlaştırarak düşüncelerinizi ifade edebilirsiniz,
yazabilirsiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
Başkanım, bitiriyorum. Sabrınızı taşırmak
istemiyorum. Son sözümü söylüyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, söyleyecek çok sözünüz var, ihtisas
alanınız, ama, ben mecburen sözünüzü son defa
uzatmayacağım.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) Bu amaçla,
arkadaşlarımın böyle bir araştırma önergesi
vermiş olmalarını olumlu, hayırlı bir denetim
mekanizması olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum ve biz Hükûmet
olarak böyle bir komisyonun kurulmasından yanayız. Bunu da
huzurlarınızda belirtmek istiyorum.
Tabii ki, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin iradesi ve kararı neyse ona saygı
duyacağız ve bu vesileyle hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Sinop Milletvekili Engin Altay. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ENGİN ALTAY (Sinop) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; ben de idrak ettiğimiz Kurban
Bayramımızın hem sizlere hem milletimize kutlu
olmasını, hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Yine, ölümünün
34üncü yılında Batı Cephesi Komutanı, Lozan Fatihi,
Türkiye Cumhuriyetinin 2nci Cumhurbaşkanı ve partimin 2nci Genel
Başkanı İsmet İnönüyü rahmetle, minnetle anıyorum.
Çok iyi İngilizce bilmesine rağmen İsmet İnönü, hiçbir
uluslararası toplantıda İngilizce
konuşmamıştır, Türkçe konuşmuştur.
Sayın
milletvekilleri, Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın
araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla grubumuzca
verilen Meclis araştırması önergesi üzerinde söz aldık.
Malum, içinizden anımsayan arkadaşlar olur. Geçen dönem de
Parlamentomuz bu konuya bir duyarlılık göstermiş ve 22nci Dönem
Parlamentomuzda Sayın Ekrem Erdem Başkanlığında bir
komisyon çok ciddi bir çalışma yapmış idi. Ama yaz
sıcağına apar topar getirilen seçimler nedeniyle komisyon
çalışmaları, raporu görüşülemediği için kadük
kaldı, hükümsüz kaldı ve bir duyarlılıkla hem partim hem
diğer partilere mensup milletvekilleri bu konuyu tekrar 23üncü Dönem
Parlamentosunun gündemine taşıdılar.
Yalnız, ben
Sayın Bakanı dinlerken şaşırdım. Yani bir ülkenin
Millî Eğitim Bakanı dilimizdeki bu yozlaşma, kirlenme,
yabancılaşmayla ilgili olarak çok kesin bir ön kabul, peşin bir
kabulle diller arasında alışverişin çok doğal
olduğunu, her zaman bunun olabileceğini, buna da ayak uydurmak
gerektiğini falan söyledi. Yani, şimdi, Sayın Bakanın biraz
önce burada yaptığı yirmi üç dakikalık sunuşta, tıp
diliyle şöyle bir durum var: Çok bariz bir kanser hastası var ortada,
Sayın Bakan da doktor ve teşhisi grip. Dilimizle ilgili, Sayın
Bakanın yirmi dakikada yaptığı sunuştan benim
anladığım budur değerli milletvekilleri.
Şimdi, konu
Türk dili olunca, tabii ki, Karamanoğlu Mehmet Beyi rahmetle, minnetle ve
biraz da mahcubiyetle anmak lazım. Karamanoğlu Mehmet Bey 13
Mayıs 1277de bir fetvayla Türkiye'de, bu coğrafyada Türkçeden
başka bir dil kullanılamayacaktır demiş ve çok açık
bir tanım yapmış.
AVNİ
ERDEMİR (Amasya) Fermanla
ENGİN ALTAY
(Devamla) Fermanla, evet.
Demiş ki:
Bugünden geru divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden
başka dil kullanılmayacaktır. Ne güzel söylemiş.
Mekânı cennet olsun.
Büyük Atatürk de
aynı hassasiyeti göstermiş, malum, önce 1 Kasım 1928deki harf
devrimimizle ve sonra 12 Temmuz 1932de kurduğu Türk Dil Kurumuyla dilin
önemini bir Cumhurbaşkanı olarak, mesaisinin büyük bölümünü de bu
işe ayırarak bize göstermiştir ve söylemiştir ki: Türk
ulusundanım diyen insanlar her şeyden önce ve mutlaka Türkçe
konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüyle,
toplumuyla ilişiğini sav ederse buna inanmak doğru olmaz.
Evet,
Karamanoğlu Mehmet Bey ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk dilimize verdikleri
önemleri, yaptıkları icraatlarla ortaya koymuşlardır.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakan bir parça rahat. Ben çok rahat değilim.
Bakın, otoriteler, 21inci yüzyılda dünyada kullanılan dillerin
yüzde 50sinin kaybolacağını, yok olacağını iddia
ediyor. Kaybolur kaybolmaz bilmem, ama bunlar iddialar. Şimdi, Türkçenin
yok olmasını elbette düşünemeyiz, bu mümkün değildir ama
bir gerçek var ki, yani dilimiz, hızla yozlaşan,
sulandırılan, kirlenen bir hâl aldı ve ne yazık ki, ne
yazık ki, bu yozlaşma kamuda ve Millî Eğitim Bakanlığında
da kendini fazlasıyla gösteriyor, sıkça gösteriyor.
Değerli
arkadaşlar, dilimizin, Sayın Bakanın da söylediği gibi -biz
her şeye peşinen olmaz demiyoruz tabii- geçmişte, Arapçadan,
Farsçadan, Fransızcadan etkilendiği bir vakıadır, o günün
koşulları içinde belki de bir zarurettir, ama şimdi, özellikle
günümüzde, gereksinim dışı olarak, Avrupa dillerinden, özellikle
İngilizceden etkilenmekten ziyade İngilizceden kirlenen bir dilimiz
var sayın milletvekilleri, bunu görmemiz lazım.
Şimdi,
Türkiyede şu tartışma ben yüksekokulda okurken de
yapılırdı: Efendim, eski Türkçeciler, öz Türkçeciler,
konuşan Türkçeciler. Doğrusunu isterseniz, ben o günkü
öğrencilik psikolojisi içinde de konuşan Türkçecilerden
yanaydım, ama, bu yanalık -Sayın Bakan kadar ben rahat
değilim- aldı başını gidiyor, ortada Türkçe
kalmayacak. Onun için ben, bundan yirmi yıl önceki düşüncemi de
gözden geçirmek durumunda kaldım ama, Türkiye, tabii, bu açmazdan da
kurtulmalı, yani, eski Türkçe, öz Türkçe, konuşan Türkçe
kargaşasından kurtulmalı, bu çok ciddi bir iş.
Dil, her
şeyimiz. Ulusları ulus yapan dört temel özellikten, dört temel ögeden
birisi malumunuz dil birliğidir. Bir coğrafyada bir ulustan söz
ediyorsak, o coğrafyadaki ulusun dil birliğinden, hiç şüphesiz,
söz etmek durumundayız, kabul etmek durumundayız, bunu korumak
durumundayız.
Şimdi,
bakın, dilimiz -önergede de geçti- konuşan sayısı
bakımından dünyada 5inci sırada, ama, ne talihsizlik ki,
UNESCO, dünya dilleri olarak Türkçeyi tanımıyor. Bu konuda bir
gayret, bir çaba var mı bilemiyorum, ama, 220 milyon insan bugün
yeryüzünde güzel Türkçemizi konuşuyor. Anadoluda hızla kirlenen,
yozlaşan Türkçemizi dünyada 220 milyon insan konuşuyor.
Yaygınlığının
yanında zenginliğiyle de göz kamaştıran bir dile sahibiz.
Şimdi Diller arası alışveriş hep var. dedi
Sayın Bakan; doğru, vardır. Biz Arapçadan 6.464 kelime
almışız, ona da 2 bin tane vermişiz. Bir örnek daha
vereyim: Bakın, Bulgarcadan 19 tane almışız, 3.500 tane
vermişiz. Fransızcadan 5.232 tane almışız, 1 tane
vermemişiz. Rumcadan 400 tane almışız, 1 tane
vermemişiz. Sırpçadan hiç almamışız, 9 bin tane
vermişiz. Mesela, Yunancadan 48 tane almışız, Türk Dil
Kurumu kaynaklarına göre 3 bin tane vermişiz. Yani, müthiş
zengin bir dile sahibiz, başka dillere ihraç ediyoruz kelimelerimizi, ama şimdiki
bu kirlenmeyi de makul görüyor Sayın Bakan. Yani, bu kirlenmenin makul
görülmesi düşünülemez, kabul edilemez. Sayın Bakan bir üniversite
hocası olarak bunu kabul edebilir, ben bir ilköğretim okulu
öğretmeni olarak, bir sınıf öğretmeni olarak bunu kabul
etmiyorum ve bu konuda Meclisimizin bu girişimini çok takdire şayan
buluyorum.
Şimdi, biraz
renklendirelim; 1 Türkçe kelimenin İngilizce
karşılığı tam 17 kelimedir değerli
milletvekilleri. Bunu, dilimizin pratikliği açısından da
dikkatinize sunmak istiyorum, bilenleriniz vardır ama mutlaka bilmeyenler
de var: Afyonkarahisarlılaştıramadıklarımızdan
mısınız? Bunu söylemek için İngilizcede şöyle bir
cümle kuracağız: Arent you one of those people whom we tried
unsuccessfully to make resemble the citizens of Afyonkarahisar? Böyle bir dile
sahibiz, ne mutlu bize. Ama, gelin, Sayın Bakan bu
duyarsızlıktan vazgeçin de bu dili biraz koruyabilelim.
Şimdi,
Sayın Bakan Ben egemenlik de derim hâkimiyet de derim. diyor. Ama,
şimdi soruyorum: Sunucunun yerine spikerin, speakerın,
tanıtımın yerine demonun, dükkânın yerine storeun,
ucuzlukun yerine dampingin, bilgi alışının yerine
brifingin, ilan tahtasının yerine billboardun, korumanın
yerine badyguardın, önemli haberin yerine flash haberin, olurun
yerine okeyin, hesap yerine adisyonun içinize sinen bir tarafı var
mı Sayın Bakanım? Bunlar olmasa daha iyi olmaz mı?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Söyledim zaten,
olmamasını.
ENGİN ALTAY
(Devamla) Şimdi, tabii, bakanlarımız bunu hep yapıyor.
Şimdi, Sayın Mehmet Şimşek, Anadolu Ajansı, bugün
düşen metin: Nereden gelmiş yüzde 1,5 TRT payını
kaldırmışız, yüzde 5 de indirim yapmışız.
Tamam mı arkadaşlar? Okey. Türkiye Cumhuriyetinin Bakanı
basınla sohbet ederken okey diyor. Sayın Bakanın
İngilterede yaşamış olması, orada çok iyi
İngilizce bilmesi iyi bir şey tabii. Ama, bir ülkenin Bakanı,
ekonomisini teslim ettiğimiz Bakanı basınla böyle Okey diye
Bir daha söylüyor. Burada tekrar diyor ki: Reel bazda elektrik fiyatları
yüzde 70in üzerinde aşağı düşmüş. Okey. Hoş mu?
HÜSEYİN
DEVECİOĞLU (Kilis) - Zararı yok.
ENGİN ALTAY
(Devamla) E hoş diyorsanız, bu komisyonun kurulmasına ret
oyu verin. Arkadaşlar, ciddi bir iş yapıyoruz. Bakın,
şu Mecliste zaman zaman biz de geriliyoruz, biz de kastı aşan
kelimeler kullanıyoruz. Dün grubumuz tarafından bana böyle bir görev
verildiğinde yahu dedim, bizim de bazen işin tadını
kaçırdığımız anlar oldu. İnşallah, bu da
bana ders olur, hepimize ders olur, bunları yapmayız,
yapmamalıyız.
Şimdi,
bakın Dilimizin sorunları çok. Çok temel sorunlarından birisi
argo, hurafe, küfür, müstehcen ve kaba sözlerin kullanılması. Geçen
yıl kurulan Komisyon da Sorun başlıklarında bu cümleyi
aynen böyle almış.
Şimdi,
Sayın Bakan da az önce Biz 100 temel eseri işte bu yüzden koyduk.
dedi. Eserlerin seçimine belki bir itirazımız yok. Ama, eserlerin
basımı, Türkçeleştirilmesi, çevirisi, matbaalardaki
tahrifatı konusunda bir Millî Eğitim Bakanı hiçbir şey
yapmıyorsa ve işte, bu kitaplara böyle MEB antedi, amblemi
basılıyorsa ve bu kitaplar orta yerde geziyorsa ve ben bunun
içindekileri okumayı ahlaken doğru bulmuyorsam, yani çok ayıpsa,
ben bunu burada söyleyemiyorsam, ama burada yazılanı ilköğretim
okulu, yedi yaşındaki, birinci sınıftaki çocuk, ikinci
sınıftaki çocuk okuyor, önünde buluyorsa bunun savunulacak bir
tarafı yoktur.
Biraz sonra
oylarınızla kurulacak komisyonun yapması gereken, herhâlde, ilk
iş, Millî Eğitim Bakanlığına bir yazı yazarak, bu
100 temel eseri derhâl yasaklattırmaktır. Bu, Türkçenin, devlet
eliyle, devletin kurumlarında, eğitim-öğretim kurumlarında
yozlaştırıldığına çok somut ve çok net bir
örnektir.
Şimdi,
buradan, inanın sayın milletvekilleri, birşeyler okusak yüzümüz
kızarır, hanımefendiler de var, izleyenler var, yüzümüz
kızarır, ben okumuyorum. Biliyorsunuz, 22nci Dönem Parlamentosunda,
bu 100 temel eser, diğer bazı konularla birlikte Millî Eğitim
Bakanlığına bir gensoruya vesile olmuştu. O günden bu yana,
Bakanlığın hiçbir gayreti olmadığı gibi,
işin tadı daha da kaçırıldı, abartıldı, yeni
basımlarda aksine, inadına daha değişik uygulamalara
geçildi. Mesela, bir Hristiyan kız çocuğuna, işte, baş
örtüsü takıldı, vesair. Böyle İslami motifli temenniler
kitaplarda yer aldı. Alsın tabii, ama çocukları
kandırmayalım. Yani, Avrupada yaşayan bir kız
çocuğunun böyle temennilerde bulunmadığını bu çocuk,
ilköğretimin altıncı sınıfına geldiğinde
kavrayacak. O zaman diyecek ki, bana küçükken yanlış kitaplar
okutturmuşlar.
Yani, bu konuda
Sayın Bakandan ben de rica ediyorum: Bu 100 temel eser rezaletine, bu
vesileyle bir son versin, çok basittir bu. Bir genelge yayınlar ve
okullardan bu kitaplar toplatılır, gerekli, ilgili
yayınevlerinden, kitapçılardan da toplatılabilir. Hakikaten,
sayın milletvekilleri, çok sakıncalı şeyler var burada.
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) Okuma sakın, RTÜK kapatır her gün TRT 3ü.
ENGİN ALTAY
(Devamla) Okumayayım, peki. Evet
Evet, RTÜKe de
değineceğiz tabii.
Şimdi,
dilimizin bir başka sorunu da sayın milletvekilleri, imla
yanlışları, söyleyiş bozuklukları, deyim ve
bileşik fiil yanlışları
Alıntıları çok
yanlış kullanmaya meraklıyız. Anlatım
bozuklukları var. Peki, bunun düzeleceği yer Meclis mi? Yani, bu
şimdi söylediklerimin düzeleceği yer, okul öncesi eğitim
öğretim kurumlarından başlayarak yükseköğretime kadar
uzanan süreçtir, oradaki mekanizmadır. Bu konuda, Türkçenin doğru
kullanılması, düzgün kullanılması, yazılmasıyla
ilgili Sayın Bakanın beş yıldır ciddi bir icraatı
var mı? Yok, bu da yok.
Yani, bizim
okullarımız bu konuda dökülüyor, öğrencilerimiz dökülüyor.
Türkçe eğitimi alan öğrencimiz yığınla hata
yapıyor. Ama, bunun çok ciddi bir iş olduğu her vesileyle millî
eğitim camiasında hissettirilmelidir. Ama, bütün iş, kendi
anlayışı içerisinde bir kadrolaşma anlayışı,
felsefesi, okulların yöneticilerini, müdür
yardımcılarını, hatta öğretmenlerini,
kadrolaşarak, böyle, kendi zihniyet ve anlayışıyla götürme
sevdası, Sayın Bakanın bu asli işlere vakit
ayırmasına sanıyorum engel oluyor. Ama, bu çok önemli bir
konudur. Dilin bizle ilgili, kamuoyuyla ilgili, medyayla ilgili, ticari
kurumlarla, kuruluşlarla ilgili konuları çözülebilir, ama eğitim
kurumlarındaki bu hataların, bu yanlışların bir an
önce düzeltilmesi bizzat Millî Eğitim Bakanının uhdesinde,
sorumluluğundadır.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, dilimizin yozlaşmasının temel
sebeplerinden birisi de basın, radyo, televizyondur. Medyamızın
ismi bile şimdi isim vermeyeyim- televizyonlarımızın,
radyolarımızın isimleri bile İngilizce birçoğunun,
programları öyle ve RTÜK ne yapıyor? RTÜKün asıl
uğraşması gereken işte bu konudur. Televizyonda, radyoda
temiz Türkçe kullanımı RTÜKün görev alanına girmiyor mu? Peki,
RTÜKün bu konuda bir iki istisna, çok uç şeyler dışında
Biraz önce ben de burada 100 temel eserden bir şey okusaydım RTÜK
Meclis TVyi de kapatır. Evet, onun için okumuyorum, Meclis TV kapanacak.
Ama bu konuda benim bilebildiğim RTÜKün bir uygulamasını ben
duymadım, varsa gelsinler söylesinler.
Şimdi, Türk
dünyası deyip deyip duruyoruz ama Türk dünyasının dil
birliği konusunda -Türk dünyasına ağabeyliğe soyunan bir
dönem- Türkiye'nin çok ciddi gayretleri var mıdır? Efendim, şu
dönemde şuraya gidildi, buraya gidildi
En güzel
yaptığımız işlerden birisidir sayın
milletvekilleri, heyetçe bir ülkeye gideriz, orada yemeğimizi yeriz, bir
iki toplantı, hadi döneriz, önemli diplomatik temas yapmış
oluruz. Böyle değil. Bu işe çok ciddi bakılmalı. Yani, bu
Türkiye Türkçesiyle sınırlı bir mesele değil. Biz 220
milyon insan Türkçe konuşuyor derken, bunun hepsi Anadolu coğrafyasında
yaşayan Türkler değil ki. Dünyanın çeşitli yerlerine
dağılmış milyonlarca Türkten, Türk kökenli insandan
bahsediyoruz. Bu konuda da bir ağabeylik, bir hamilik yapılacaksa o
da Türkiye Cumhuriyeti devletine ve onun hükûmetine düşer. Bu konuda da
Hükûmeti ciddi bir gayret içinde görmüyoruz.
Şimdi, Türk
diline -baştan da söyledim- en büyük darbe 12 Eylül faşizan askerî
rejimiyle vurulmuştur ve Türk Dil Kurumu, Büyük Atatürkün kurduğu,
kuruculuğunu yaptığı Türk Dil Kurumunun
kapatılması aslında Türkiye üzerinde emelleri olan birçok
kesimin de işine gelmiştir. Bir ülkeyi istila etmenin en pratik
yollarından biri, o ülkenin dilini dejenere etmektir. Dili bozulan
ulusların tek ulus olarak ayakta kalabilmeleri de mümkün değildir. Bu
anlayışla Türk Dil Kurumu tahrip edilmiştir, kapatılmıştır.
Yerine ne kurulmuş? Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu. Onu da
1993 yılında çıkan bir kanun hükmünde kararname mahkemece iptal
edilmiş. Orada bir sürü hukuksal boşluk var, sıkıntı
var. Ne olacak böyle? Şimdi, bir komisyon yeniden kuracağız,
çalışılacak, çalışılacak, burada görüşeceğiz,
ilgili kurumlara ikişer satır yazı göndereceğiz ve Meclis
görevini yapmış olacak. Bu görev Meclisin değildir. Meclis
hükûmeti uyarmak göreviyle mükelleftir, Meclis hükûmeti denetler. Bu konuda da
görev hükûmetindir. Alınması gereken bütün tedbirleri alması
gereken hükûmettir. Biz, Meclis olarak hükûmete bu konuda yardımcı
oluruz. Yoksa, bir komisyon kurarak bu işi bitireceğimizi falan
zannetmeyelim. Bu komisyon raporları sizde de vardır, alın
bakın; çok ciddi bir ön hazırlık teşkil eder bize, yapılacaklarla
ilgili bir ön hazırlık, bir altyapı verir. Gerisi uzun bir
iştir, meşakkatli bir iştir, masraflı bir iştir, mesai
gerektiren bir iştir. Bunu yapmamız lazım. Bunu ulusal bağımsızlığımızın,
bütünlüğümüzün korunması için de yapmaya mecburuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Altay, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ENGİN ALTAY
(Devamla) Bu vesileyle Hükûmet, umuyorum ve diliyorum ki gerekli
mesajları almıştır ve temenni ederim ki Hükûmetin
diğer üyeleri bu konuda Sayın Bakan kadar rahat değildir
inşallah ve Hükûmet de bu konuda tedbir alır. Bütün Hükûmet üyeleri
Sayın Bakan kadar rahatsa, değerli arkadaşlar, ben size
söyleyeyim, Meclis, 22nci Dönem Parlamentosu bir komisyon kurup aylarca bizim
vaktimizi boşa almasın, boşa çalışmayalım.
Bakın,
şimdi, Meclisten başlayarak bütün alanlarda, bütün kurumlarda
dilimizi başka dillerin, dolayısıyla başka kültürlerin
istilasından kurtarmak en temel görevimizdir. Bunu yapan bir Meclis olarak
tarihe geçmeyi umuyorum, hep beraber bunu yapan bir Meclis olarak tarihe
geçmeyi umuyorum ve Sayın Başbakandan başlayarak hepimiz temiz
ve örnek bir Türkçe kullanmak zorundayız. Artık yahuları,
lanları, senleri, hadi gitleri bırakalım diyorum, yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Altay.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Akif Akkuş.
Sayın
Akkuş, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın
araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
konuşmak üzere MHP Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, önergeyi Milliyetçi Hareket Partisiyle birlikte veren CHP ve
AKPli milletvekillerine de teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, Bakan, konuşmasında öyle şeyler söyledi ki
Bunlar, dildeki normal değişimlerdir, endişe edecek bir
şey yok. anlamına geldi ve ben sandım ki kendi grubundan
milletvekillerinin de verdiği bu önergeye ret oyu verecek ama sonra Ben
de katılıyorum. dedi. Ona da teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkçenin konuşulduğu coğrafyaya şöyle bir
baktığımızda, Orta Avrupadan Büyük Okyanusa kadar olan
hemen hemen her yerde Türkçe konuşulmaktadır. Bu bakımdan ele
aldığımızda millî bir bağ olarak Türkçenin
oynadığı rol, diğer dillerin hiçbirisinde bulunmamaktadır.
Türkçe, yayılış sahası ve türlü şive şekilleri
bakımından, tarihî devirlerde ve bugün çok geniş bir sahayı
kaplamaktadır.
Türkçeyi
konuşanlar, idari ve siyasi teşkilat bakımından farklı
yerlerden, oldukça uzak kalmış ve kültür vasıtaları
Türkçemizden oldukça farklı bir şekilde gelişmiştir.
Özellikle sınır boylarında oturanlar birbirinden farklı
millet ve devletlerle temasta bulunmuşlardır. Bütün bu olumsuzluklara
rağmen Türk âleminin, önemsiz bir kısmı hariç, aynı dille
konuştuğu ve yazdığı görülmektedir.
Burada, 13üncü
yüzyılda yaşamış olan Yunus Emreden bir dize okumak
istiyorum: Şu dünyada bir kişiye, yanar gözüm, göynür özüm/
Yiğit iken ölenlere, gök ekini biçmiş gibi. Bugün 20nci
yüzyıldaki ozanlarımızın yazdığı
şiirlere bakıyoruz, onlar da sade bir dil kullanmışlar.
Mesela diyor ki: Unutmak kolay mı deme/Unutursun
Mihribanım/Oğlun kızın olsun hele/Unutursun
Mihribanım. Dolayısıyla, yani, demek ki 13üncü yüzyıldan
beri konuştuğumuz Türkçede önemli bir değişikliğin
olmadığını görüyoruz. Ancak, bu, daha çok halk dili diye,
halk edebiyatı diye belirttiğimiz kısımda oluyor.
Türk yazı
dilinin ne zaman ve hangi şartlarda meydana geldiği hakkında
henüz kesin bir bilgiye sahip değiliz. Türk yazı dilini genellikle
biz Orhun abidelerinden itibaren takip edebiliyoruz. Bu yazı dilinin
bugünkünden çok farklı olmadığı da bilinmektedir. Yine,
Bilge Kağan Orhun abidelerinde diyor ki: Ey Türk, titre ve kendine dön.
Yani, bugünkü kullandığımız gramer yapısını
aynen orada görmekteyiz.
Miladın ilk
senelerinden 13üncü yüzyıla kadar devam eden örneklerini gördüğümüz bu
yazı dili, ses, kelime, cümle ve imla bakımından aynı
özellikleri taşımakta ve hatta aynı mektebin ürünleri gibi
görülmektedir. Biraz önce yukarıda okuduğum iki ayrı döneme ait
dizeler bunları bize göstermektedir.
Türk milletinin
13üncü yüzyıl dönemi içerisinde geniş bir bölgede, farklı
coğrafi şartlarda ve farklı muhitlerde bulunmasına
rağmen bir tek yazı dili kullanması, uzun müddet daha bir
sır olarak kalacağa benziyor. Yani, bu henüz çözülmüş
değil. Bunu belirtmek istiyorum.
İtalyan
Türkolog Anna Masalayı dinlerken Türkçeden başka bir dil
konuşmadan Adriyatikten Pasifik Okyanusuna kadar rahatça gitmemiz ve
oradaki insanlarla anlaşmamız mümkündür. demişti.
Değerli
milletvekilleri, 12nci ve 13üncü yüzyıllar Türk milleti tarihinde bir
dönüm noktasıdır. Bu devirden itibaren Türk dilinde önemli
sayılabilecek değişme ve gelişmeler
yaşanmıştır. Türk dilinde gördüğümüz ses ve şekil
bakımından en büyük gelişme bu yüzyıllara
rastlamaktadır. Birçok seslerin değişmesi, isim ve fiil
tasriflerinin yeni istikametleri, kök ve eklerdeki asli vokallerin genel ahenge uymaya
başlaması vesair bu devrin eseridir. Böylece, bugün gördüğümüz
ve birbirlerinden biraz farklı olan yazı dillerinin ilk esasları
ortaya çıkmıştır. Türk yazı dilinin yeni idare ve
kültür merkezlerinde, bunları kuran Türk boylarının şive
özelliklerini almak suretiyle, eski genel yazı dillerine göre nispeten
ayrıldıkları gözlenmiştir. Türk
coğrafyasının iki ucunda yaşamakta olan Yakut ve Çuvaş
lehçeleri Türkçenin kardeş lehçeleridir ve birbirinden binlerce kilometre
uzakta, arada tarihî engellerin bulunduğu bir coğrafyada
bulunmaktadırlar.
Değerli
milletvekilleri, bütün bunlardan çıkan sonuca göre, Türk
coğrafyasının ve tarihinin gösterdiği veya
düşmanları tarafından geliştirilmeye
çalışılan suni engellere rağmen güneybatı ve
kuzeybatı grupları arasındaki farkları ortadan
kaldırarak veya bunları birleştirerek daha zengin ifade
imkânları bulmak suretiyle bir tek yazı dili ortaya koymak için hiçbir
engel söz konusu olamamıştır. Tabii, son zamanlarda, 1993
yılında başlayan Türk dünyası kurultaylarında, bütün
bu birbirinden uzak coğrafyalarda yaşayan Türk dillerinin
birleştirilmesi, aynı alfabeyi kullanmaları gibi birçok öneriler
gündeme geldi, ancak bugüne kadar bunlar gerçekleşemedi ve bu konuda hepimize
görev düştüğü de unutulmamalıdır.
Türk dilini
koruma ve kollamada gerekli özeni göstermezsek ülkemizin bazı yörelerinde
mecburiyet sonucu öğrenilen Farsçanın ana dil haline gelmesi gibi bir
sonuçla karşılaşabiliriz. Bir örnek vermek gerekirse: Bir arkadaşım
söylemişti. Afganistanda elli yıl kadar önce isim
değiştirme modasına gidilmiş ve bir yöreye Samandalı
ismi verilmiş, ama burada yaşayan insanlar buraya
yüzyıllardır kullanılan Ayberk ismini söylemeye devam
etmişler. Ancak, üzücü bir şey, bu insanlar Türkçe bilmiyor, Türkçeyi
unutmuşlar.
Bugün Ana dille
eğitim adı altında Türkçeden başka dillerin eğitim
sistemi içerisine şırınga edilmek istenmesi son derece
yanlıştır. Ülkemizin her yerinde Türkçe eğitim
imkânlarının artırılması mutlaka
sağlanmalıdır. Şu unutulmamalıdır ki Türkiye
Cumhuriyetinin dili Türkçedir. Bunun yozlaştırılması ve
sulandırılmasına hiçbir şekilde müsaade edilemez. Yeni
hazırlanmakta olan anayasaya da bunun bu şekilde konması yüce
Meclisin, yani bizlerin asli görevlerindendir. Dolayısıyla Türkiye
Cumhuriyeti devletinin dili Türçedir. ibaresi dışında herhangi
bir istekle bu Meclise gelinmemelidir diyorum.
Avrupa
Birliği istedi diye ana dilde eğitim girişimleri son
bulmalı, güzel Türkçemiz sonsuza kadar korunmalıdır.
Türkçemiz
Batılı bilim adamlarının bir kısmı
tarafından âdeta bir şiire benzetilir. Çünkü, Türkçede bir kelimedeki
her harfe mutlaka vurgu yapılır. Batı dillerinde ise bir kelimedeki
bazı harfler dikkate bile alınmaz. Mesela, Almancadaki ç harfi t,
h ve c harflerinin birleşimidir. Keza İngilizcede dotır
(daughter) diye okunan kelime sekiz harften meydana gelmektedir. Bu
bakımdan Türkçe semavi bir dil olarak da belirtilmektedir. Mesela, yine,
büyük İtalyan Türk dilcisi Anna Masala tarafından böyle deniyor,
Türkçe bu durumu ile âdeta bir semavi dil. diye belirtiliyor.
ABDli bilgisayar
uzmanlarına göre bilgisayar kullanım diline en uygun dil Türkçedir.
Bu bakımdan, Türkçenin bir dünya dili hâline getirilmesi söz konusu
olmalıdır, çalışmalarımız bu çerçevede devam
etmelidir.
Bir başka
güzel haberi veriyorum size: Almanyada geçen hafta bir yarışma
yapıldı. Bu yarışma En Güzel Kelime
Yarışması ve burada, Avrupa dillerinden 2.500 tane kelime
içerisinde bizim yakamoz kelimemiz, söyleniş tarzı ve ifadesi ile
uyumluluğu bakımından en güzel kelime seçilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, eski Anadolu Türkçesi, yabancı unsurlar
bakımından denilebilir ki Batı Türkçesinin en temiz
olanıdır. Gittikçe artan yabancı kelime ve terkipler daha çok
nesir dilinde görülür. Nazım dili ise çok temiz ve duru bir Türkçe olarak
devrinin sonunda bile Arapça ve Farsça kelimeler ve bilhassa terkiplerden
mümkün olduğu kadar uzak kalmıştır. Eski Anadolu
Türkçesinin cümle yapısı ise Türkçenin başlangıcından
bugüne kadar hep aynı kalan normal cümle yapısı
dışına çıkmamıştır.
Osmanlıcayı
Batı Türkçesi içinde, bilhassa Türkiye Türkçesinden ayrı bir devre
hâlinde tutan şey onun dış yapısıdır. İç
yapı, yani Türkçe bakımından yalnız eski Anadolu
Türkçesinden farklı bulunan Osmanlıca, dış yapı, yani
yabancı unsurlar bakımından eski Anadolu Türkçesinden de Türkiye
Türkçesinden de çok büyük farklarla ayrılan bir devre manzarası
gösterir. Bu devre, Türkçenin yabancı unsurlar tarafından tam
manasıyla istila edildiği, Türkçeyi Arapça, Farsça unsurların
son haddine kadar sardığı bir devredir.
Bilindiği
gibi, Osmanlıca, üç dilli bir dildir. Yazıcılar, maalesef,
Türkçeyi incitmeyecek bir nesir diline sahip olamamışlardır.
Bunda Osmanlıcanın karışık dil olmasının çok
büyük bir rolü bulunmakta. Bu karışık dilin öğretimi
sırasında esas emek ve dikkat daima Arapça ve Farsça üzerinde
toplanarak Türkçe ihmal edildiği gibi, yazı yazarken de Arapça ve
Farsça terkipler yapmak hevesi Türkçeye itina etmeye vakit
bırakmamıştır maalesef.
Türkiye Türkçesi
Batı Türkçesinin üçüncü devresidir. Bugün de devam etmekte olan bu devre,
1908 Meşrutiyetinden sonra başlar, hasılı bu devir
Osmanlıcanın son örnekleri ile Türkiye Türkçesinin ilk örneklerinin
yan yana bulunduğu devirdir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi,
değişiklik bir neslin hayatı içinde ortaya
çıktığı için, Osmanlıcadan yeni dilin ilk örneklerine
bir şekilde ufak tefek taşmalar olmuştur.
Türkiye
Türkçesini Osmanlıcadan ayıran başlıca hususiyet, onun
yabancı unsurlar karşısındaki durumudur. Dilin iç
yapısı, yani Türkçe bakımından Batı Türkçesinin bu iki
devresi arasında bir devre farkı olmadığını, bu
iki devrenin yabancı unsurlar bakımından ayrı devreler
teşkil ettiğini yukarıda da açıklamıştık.
Değerli
milletvekilleri, bugün, burada, güzel Türkçemiz ile ilgili
konuşmaktayız. Türkçemiz, günden güne, bilerek veya bilmeyerek,
bazılarının da bilgiçliğini ortaya koymak maksadıyla,
erozyona uğratılmaktadır. Her gün Türkçenin biraz daha
yozlaştığını görmekteyiz. Dilimizdeki yabancı
kökenli sözcüklerin istilası artarak sürüyor. Pop çağının
siyasete, sanata, edebiyata ve okumaya uzak gençleri Türkçeyi kendi
dünyalarına göre konuşuyorlar. İngilizce-Türkçe, Fransızca,
Türkçe-Arapça karışımı konuşmak, gençliği âdeta
sarmış durumda. Bu bakımdan çocuklarımız iç
dünyalarını da yansıtamıyorlar, iç dünyalarındaki
güzellikleri ortaya koyamıyorlar. Bu yüzden, bu Meclisin bir görevi de bu
gençlerimizin iç dünyalarını dışa vuracak, aksettirecek bir
çalışmayı yapmaktır diye düşünüyorum.
Türkçe
yazılmış bilimsel makalelerde bazen İngilizce,
Fransızca veya başka bir dilden sözcükler
kullanıldığı görülmektedir. Bunun ne anlama geldiğini
sizlere bırakıyorum.
Günümüzde
yüklemi, öznesi belli olmayan bir İnternet dili oluştu. Mesela
şöyle bir cümle: Akşam telefon faturasını görünce oha
falan oldum. Bunun üzerine napıcan yani şimdi olduk. Bunun üzerine
bir de telefon faturası kabarık gelince Bismillah gibi. Böyle bir
Çocuk, işte ne anlattıysa, kendince burada anlattı. Ama bu
Türkçe değil, güzel Türkçemiz değil. Bu dille ne kadar
konuşulur, ne kadar anlaşılır bilemiyorum. Zaten
onların da fazla konuşmaya, muhakeme yapmaya, yazmaya, çizmeye
niyetleri yok. Daha çok kısaltma sözcükleri kullanma, konuşma dilinin
ana unsuru hâline geldi.
Yeni bir gömlek
giydiniz Üstünde eskit, iyi günlerde giy. diyerek iyi dileklerde
bulunmanın yerini artık Gömlek yapmışsın. gibi
ahengi bozuk bir cümle almakta, küsenler arkadaşı için Tavır
yapma. veya Tavır yaptı. ifadeleri kullanmakta. Ayrıca,
kısaltmalar İnternetten çıkıp yazı diline de girdi.
Mesela selam sözcüğü slm harfleriyle, merhaba mrb harfleriyle,
yazışma yerine chatleşme, chat yapma demeye alıştık.
Bundan böyle Türkçe yazıyı anlayabilmek için İngilizce de bilmek
gerekecek gibi.
Değerli
milletvekilleri, bu, küreselleşmenin bir aracı, dilimizdeki güncel
yabancı kelimeleri tespit eden ve Türkçe
karşılıklarını yayınlayan Akalın, bunu
ilgili yerlere göndermeye devam ediyor. Özellikle gazetecilere ve TVde program
yapanlara bu konuda büyük bir görev düşüyor. Çünkü yabancı kelimeler,
maalesef, Türkçeden ekmek yiyen gazeteci ve televizyonculardan vatandaşa
yayılmaktadır. Yani, okuma ve yazmayı sevmeyen kesimin Türkçe
bilgisine de kitle iletişim araçları yön veriyor.
Özellikle
gençlerin kullandığı bu dile tepki dili diyenler de
bulunmakta. Ancak, Türk dilinin korunması, yüksek kültürel değerlerin
edebiyata, konuşma ve yazı diline tekrar
kazandırılması hepimizin özlemi olmalı.
Toplumun çok
cılız bir dil kullandığını belirten Yavuz Bülent
Bakiler şöyle bir inceleme yapmış ve diyor ki: Batı
dünyası sekiz yıllık eğitimde ders kitaplarını 71
bin kelimeyle, Japonya 44 bin kelimeyle, İtalya 32 bin kelimeyle, Türkiye
ise 6 bin kelime ile yazıyor. Kullanılan kelime sayısı ne
kadar azalırsa, bilimden ve bilimsellikten de o derece
uzaklaşılacaktır.
Toplumların
gelişip kalkınması için bilim ipine sarılmaktan başka
bir yol bulunmamaktadır. Bildiğimiz,
tanıdığımız bir şeyin tarifi ancak kelime
haznemizin doluluğuna bağlıdır. İngilizler, lise
eğitimini almış her vatandaşına mutlaka Shakespearein
Hamletini okuturlar. Çünkü, Shakespeare, eserinde bir kelimeyi ikinci defa
kullanmamıştır. Bunu okuyan gençler aynı zamanda
İngilizcedeki eski kelimelere de hâkim olmaktadırlar. Yani, bizim de
100 temel eser yerine böyle klasikleşmiş bir eserimizin ortaya
konulması gerekir ki Divanü Lûgat-it Türk bunun için son derece uygun bir
kitaptır.
Dil, her türlü
anlatımda anahtar rolü oynamaktadır. Gençlerimize mutlaka dilin
imkânlarını, genişliğini, başka hangi işlere
yarayabileceğini öğretmeliyiz. Güzel Türkçemizin bu duruma
düşmesi ilgisizlik ve kayıtsızlık sonucudur. Ancak,
günümüzde bu ilgisizlik sadece dilimize karşı değil, kültür
değerlerimize karşı da söz konusudur. Gençler içlerindeki
güzellikleri ifade etmekten uzaklaştılar. Dilin anlatım gizemini
kullanamayanların ruh hâline de bu durum yansıyacak ve
kabullenmediğimiz olaylar günbegün artacaktır.
Değerli
milletvekilleri, yukarıda belirttiğimiz gibi Bana ne dil ve kültür
yozlaşmasından. dediğimizde, içindeki güzellikleri anlatamayan,
ruh hali bozuk genç bir gün sizin de kapınızı çalabilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Akkuş, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
AKİF
AKKUŞ (Devamla) Bu yüzden, bugünden dilin korunması tedbirlerine
hep birlikte sahip çıkalım. Bugün birkaç bin toplama kelimeyle hem
dili ifade etmeye çalışan, ana dilde eğitim isteyen, bu dilde
farklı etnik yapı iddiasında bulunanların
karşısında en büyük silahımızın 120 bini geçen kelimeye sahip olan dilimiz olduğunu
unutmayalım. Türkçeyi, küreselleşme karşısında millî
kültürümüzün kalesi haline getirelim.
Türk Dil Kurumuna
bu konuda mutlaka destek vermemiz gerekmektedir. Türk Dil Kurumu, içerisinde
100 binden fazla kelime bulunan sözlüğü ücretsiz olarak
dağıtmaktadır. Bunun içinde Terimler Sözlüğü, Kişi
Adları Sözlüğü, Derleme Sözlüğü ve Tarama Sözlüğü de yer
almaktadır. Bugün Türkçeye başka dillerden girmiş birçok kelime
bulunmaktadır, ancak bunlar büyük ölçüde Türkçeleşmişlerdir. Bu
yüzden, bunları çıkarıp yerine yeni kelimeler üretmek yerine,
yeni girmekte olan kelimelerin Türkçeleri üretilmelidir.
Tabii, Sayın
Bakanımız dilimizdeki her türlü yabancı kök ve ekli kelimelere
karşı çıkıldığı gibi anlayışla
konuşmasını sürdürdü, ben öyle anladım yahut da. Bu
doğru değildir. Türkçeleşmiş olan kelimeler, artık
diyoruz ki Türkçedir.
Değerli
milletvekilleri, hemen hepimizin bildiği gibi, 1960tan sonra dilde
sadeleşme adı altında dilimize birçok kelime sokulmaya
çalışıldı. Böyle bir çalışmanın
başlıca iki gayesi olabilirdi. Birisi kelime uydurmak ve dili
zenginleştirmek, birisi de nesiller arasında kopukluk yaratmak. Bu
konuda şunu da belirtmek isterim ki, 1960 yılında yazılmış
bir bilimsel eserin 1979 yılındaki baskısını anlamak
mümkün olmamıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Akkuş, konuşmanızı tamamlayınız.
AKİF
AKKUŞ (Devamla) Değerli milletvekilleri, beni dinlediğiniz
için hepinize, MHP Grubu ve şahsım adına teşekkür eder,
güzel Türkçemizi güzel günlerde konuşmanızı dilerim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akkuş.
AK Parti Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Necat Birinci.
Buyurun
Sayın Birinci. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA NECAT BİRİNCİ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milletvekili Mevlüt Akgün ile yirmi
arkadaşının ve bir de Suat Kılıç ile yirmi beş
milletvekilinin, Türkçedeki Bozulma ve Yabancılaşmanın
Araştırılarak Türk Dilinin Korunması ve Gelişmesi
İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir
Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin
Önergeleri üzerine AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
Başkan, sayın milletvekilleri; 1932 yılında, Birinci Dil
Kurultayında, Halit Ziya Uşaklıgil tebliğine şöyle
başlar: Ben Türkçenin ezelî bir âşığıyım.
Sonra, sanki bir şeyi unutmuş gibi durur ve hemen arkasından
ilave eder, der ki: Hepimiz öyle değil miyiz?
İşte,
değerli milletvekilleri ve bu saatte Meclis Televizyonunu dinleyen, Türklüğe,
Türkçeye, Türkçenin gelişmesine âşık insanlar, sözümüz hem
Meclise hem Türk milletinedir, çünkü o birinci kurultayda da bütün
Türklüğün her kesiminden temsilciler vardı.
Evet, Türkçenin
âşığı olmak, Türklüğe âşık olmaktır,
Türk kültürüne âşık olmaktır, Türk tarihine âşık
olmaktır velhasıl Türkün tarih sahnesine koyduğu her şeye
âşık olmaktır. (MHP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, ben sözlerimi kendi metnimden ayırarak, değerli
milletvekillerinin ifade ettikleri bazı eksik bilgileri, bazı
yanlış anlamaları ve bazı doğrudan
yanlışları tashih ederek geliştirmek istiyorum.
Sayın Engin
Altay -burada mı bilmiyorum- Sayın Bakanın dilini doğrudan
eleştirdi. Sayın Bakan, burada, benim anladığıma göre
uzlaştırıcı, Türkçeye geniş alandan bakan ve bir
tartışmaya, tatsız bir duruma yer açmamak, yol vermemek için
azami özen gösterdiği bir konuşma yaptı ama Sayın Altay
beğenmedi.
Şimdi,
Sayın Altayın, Karamanoğlu Mehmet Beyin meşhur
fermanından kelimeleri atacak mıyız? Bargâhta, dergâhta,
çarşıda, sarayda. Hangisi Türkçe? Hepsi Türkçe. Oralar bizim
fethettiğimiz alanlarımızdır. Türkçeye girmiş
kelimeler, yani Karamanoğlu Mehmet Bey bargâhı, dergâhı
kullanıyorsa, o Türkçedir, zaten onun kullanılmasını
istiyor.
İkincisi,
değerli arkadaşlar, gerçekten güzel bir noktaya temas etti Sayın
Altay, 1928 Harf İnkılabına, ama Harf
İnkılabından bahsederken bir şey hep göz ardı edildi:
1926da Azerbaycan Latin alfabesine geçmiştir ve biz biliyoruz ki,
Atatürkün en büyük ideali, Orta Asya Türk dünyasıyla kültürü ve dili
birleştirmektir ve Atatürk 1880lerden bu yana, hatta 1860tan bu yana
tartışmaları süren alfabe değişikliğini
Alfabe
dil devrimini demiyorum, dil devrimi 1950den sonra gelmiştir, Atatürk
Alfabe İnkılabı yapmıştır, devrim değil. Dil
devrimini Atatürk yapmamıştır, böyle bir düşüncesi yoktur.
Evet, alfabeyi niçin birden değiştirmiştir? Azerbaycanla
birleştirebilmek için. Ama Azerbaycanı işgal etmiş olan o
dönemin Sovyetleri, bunu hisseder ve 1932de Kiril Alfabesini dört
varyantıyla, dört ayrı kullanım şekliyle Azerbaycana
uygular ve böylece Atatürkün bu büyük projesinin önüne geçer. Bunu da, Alfabe
İnkılabını anlatırken mutlaka bu
ayrıntıyı, Atatürkün bu büyük dehasını da göz önünde
bulundurmak gerekir.
1932 Türk Dil
Kurumunun kurulması ve 1982 de kapatılması. Arkadaşlar,
1932de Türk Dili Tetkik Cemiyeti, Türk dilinin güzelliklerini bulmak,
geliştirmek ve yaygınlaştırmak için kurulmuştur. Amaç
maddesi budur. 1936da Türk Dil Kurumu hâlinde ismi
değiştirilmiştir ve yönetiminin başına Millî
Eğitim Bakanlığı getirilmiştir. Millî Eğitim
Bakanı, Türk Dil Kurumunun tabii başkanıdır yani devletin
şemsiyesi altındadır. Atatürk sağdır o zaman ve o
zamanki kurultayda Bu iki kardeş kurumun en yakın gelecekte birer
akademi olmasını gönül arzu ediyor. dediğini, o kurultayın
öncesinde söylemiştir, Meclis açılmasında.
İlk büyük
köklü değişme 1949 senesinde olmuştur Türk Dil Kurumunda ve
devrimci nitelikte olduğu yazılmıştır 1949da. 51de
bu daha da kökleştirilmiştir ve şöyle getirilmiştir, onu
size aynen vermek isterim: Türk dilinin zenginliğini ve güzelliğini
meydana çıkarmak ve dünya dilleri arasında değerine
yaraşır yüksekliğe eriştirmek amacına devrimci
kelimesi eklenir. 1951de bu devrim kelimesi dilin devrimci bir
anlayışla ele alınması şeklinde
değiştirilir. Yani Atatürkün vefatından sonra, 1949da ve
1951de Türk Dil Kurumu, zaten Atatürkün kurduğu kurum olmaktan
çıkarılmıştır. Ne yapılmıştır
1982de? Atatürkün 1932 senesindeki tüzük aynen getirilmiştir, bir devlet
şemsiyesine alınmıştır tıpkı kurulduğu
zamandaki gibi. Doğrudur. Bir de çalışmalarına bakacak
olursak
Oraya girmiyorum, merak edenler Türk Dil Kurumunun 1932 ile 2007
tarihi arasındaki çalışmalarına şöyle bir
baksınlar; çalışmaların muhtevası nasıl
değişmiştir, çalışmaların geniş alanlara
yaygınlaşması nasıl sağlanmıştır, bunu
buradan anlatmak Meclisin gündemini yersiz işgal olduğu için üzerinde
durmayacağım.
Ayrıca, yine
kaybolacak diller dedi Sayın Engin Altay 21inci yüzyılda dillerin
yüzde 50si kaybolacak. Size buradan kesinlikle söylüyorum, üç bininci
yıla kalacak olan dört Avrupa dilinden biri Türkçedir. Üç bininci
yıla
(AK Parti ve MHP sıralarından alkışlar) Üç
bininci
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) O da öyle dedi.
NECAT
BİRİNCİ (Devamla) Hayır, 21inci yüzyıl dedi.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Öyle dedi, öyle dedi.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Öyle dedi, kalacağını söyledi.
NECAT
BİRİNCİ (Devamla) O zaman tashih ediyorum. Kaybolmayacak, dört
Avrupa dilinden
Notumu
yanlış aldım, özür dilerim kendisinden, teşekkür ederim
ikazınıza.
Türk dili köklü
bir dildir, sağlam bir dildir, öyle küçük alaboralarla devrilecek bir
yapıda değildir, yani kaybolacak bir eser değil. Yabancı
diller gelir gider.
Arkadaşlar,
100 temel eser -rahatlıkla ve inanarak söylüyorum ki- cumhuriyet dönemi
millî eğitiminin en isabetli, en sağlam, en yerinde projelerinden
birisidir.
MUHARREM VARLI
(Adana) Bu konuşmaya yakışmadı şimdi.
NECAT
BİRİNCİ (Devamla) Lütfen dinleyiniz, laf atmayınız.
Mecliste beşinci ayımı doldurdum, hiç laf atmadım.
Dinleyiniz, sonra dışarıda konuşalım.
Arkadaşlar,
Türk gençlerinin en önemli problemlerinden birisi, ortak olarak bir kitabı
hep birlikte okumamalarıdır. Fransaya gidiniz, tıp
fakültelerinde, hukuk fakültelerinde, teknik fakültelerde Victor Hugoyu
okurlar, hepsi Victor Hugoyu bilir. Bizim öyle bir kitabımız yok ve
Dilimiz, işte, zayıflıyor. dedik. Ne yapacağız? 37
bilim adamını, kültür adamını ve gazeteciyi, bunları,
Türkiyenin çok popüler -İlber Ortaylıdan başlayın-
dönemin en önemli, bugünün en önemli popüler bilim adamlarını bir
araya getirdik.
Çeşitli
toplantılardan sonra ortak bir liste meydana getirildi. Bu listede
ortaöğretim için 100 temel eser belirlendi. Aynı şeyi çocuk
edebiyatı üzerinde çalışanlar için, ki basında da
Kendilerinin, yaşayan edebiyatçıların girmediği ve
kendileri de çocuk edebiyatı ürünleri yazdığı için bize
küsen arkadaşlarımız oldu, darıldılar. Onların
kitapları girmedi diye projeyi yarıda bıraktılar, biz onu
yine tamamladık. Yaşayan sanatkârlarımızın listeye
girmemesinin sebepleri ayrıca anlatılabilir ve orada da -çok önemli-
haklıydık.
Şimdi,
Sayın Altayın tenkit ettiği, bakınız, türkülerimiz,
mânilerimiz, ninnilerimiz, masallarımız, tekerlemelerimiz,
atasözlerimiz, deyimlerimiz. Tabii, büyük bir rant var burada. Liste verilince
bütün yayınevleri kendilerine göre eserler yayınladılar ve
üzerlerine Millî Eğitim Bakanlığının tavsiye
ettiği yüz temel eser serisindendir. diye damga bastılar. Biz
bunları mahkemeye verdik, mahkûm olanlar var, kitaplar
toplatıldı. Ama, Millî Eğitim Bakanlığı
Niçin
Millî Eğitim Bakanlığını savunuyorsunuz? derseniz,
ben o dönemde Müsteşardım ve projede önemli yerim var. Sayın
Bakan da burada, beraber çalıştık.
Şimdi,
bunlar, ümit ediyorum ki nisan ayına kadar çıkacak. Yani,
Bakanlık bunları sipariş etti uzmanlarına. Divan
şiirimiz filanca profesörümüze, halk şiirimiz filanca profesörümüze,
masallarımız filanca hocamıza sipariş edildi ve o zaman
Millî Eğitim Bakanlığının bizzat
bastığı ve dağıttı kitaplar olunca, sizler
söylediklerinizde böyle şeyler görürseniz yerden göğe kadar
haklı olacaksınız, beraber o zaman söyleriz. Ama, şimdi,
korsan basılan bir kitap
Hatta, birisine telefon ettim: Ya Necat Bey,
benim bunlarla ilgim yok, ben Che Guevarayla başladım zaten. Ama,
iyi para getiriyor diye Şunu da basalım. dediler bana. Benim yoksa,
Millî Eğitim Bakanlığıyla filan ne ilgim var? Adam, Che
Guevarayla
Che Guevarayı desteklemek için bizim bu kitabı korsan
olarak bastı, onu toplattık. Buradan da bir Sayın Milletvekili
onu Sayın Bakana ve şeye gösterdi. Bunlar haksızlık. Dil
adına yapılan çok güzel şeyler
ENGİN ALTAY
(Sinop) Realite var Sayın Müsteşar, realite
NECAT
BİRİNCİ (Devamla) Size bakıyorum, siz söylüyorsunuz.
Geçen sene ben oradayken de söylemiştiniz bana. Evet.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Doğru bunlar.
NECAT
BİRİNCİ (Devamla) Şimdi, arkadaşlar, ben
aşağı yukarı bütün zamanımı bu şeye
Ben
söylemeyeceğim onu. Ne söylenir buna? Güzel bir atasözü var.
Sayın
Akkuşun yakamoz kelimesi
Ne kadar güzel bir yerden getirdi. Eğer,
biz yakamozu Türkçeden atarsak, Türkçe değil diye atarsak, Sait Faiki
atarsınız efendiler. Nasıl atarsınız? Böyle şey
olur mu?
ENGİN ALTAY
(Sinop) Kim söyledi onu Hocam ya?
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Kimse öyle bir şey söylemedi.
NESRİN
BAYTOK (Ankara) Kim söyledi?
NECAT
BİRİNCİ (Devamla) Akkuş diye söyledim. Sayın Engin,
sizin defterinizi şey yaptık. Şimdi, Sayın Akkuş,
Sayın MHP milletvekili
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Hocam, ben de atalım demedim.
NECAT
BİRİNCİ (Devamla) Siz atalım demediniz. Atalım
deniyor deniyor. Birinci seçildi diyorsunuz. Gerçekten, ama, Türkçe
adına birinci seçildi. Rumca değil, Türkçe. Bunu
atamazsınız. Sait Faiki bütünüyle atarsınız. Böyle
şey olur mu?
Değerli
dostlar, notlarım burada. Bir projeden bahsedeceğim. Bu dil, 20nci
yüzyılın başında Fuad Köseraif isimli bir dilci
tarafından tasfiyecilik Türkiyenin gündemine getirilmiştir. 1936dan
sonra bu, Atatürke rağmen körüklenmiştir ve 1940 yılında
bir proje vardır Nurullah Ataçın ve şöyledir, proje şudur:
Avrupayı Avrupa yapan Latince ve Yunancadır. Biz liselerimize
Fransızca, Almanca, İngilizce boşuna okutuyoruz ve boşuna
öğretiyoruz. Mademki Avrupayı Avrupa yapan Yunanca ve Latincedir,
liselerimize Yunanca ve Latince zorunlu olarak konmalıdır. Proje
budur. İki: Arapça ve Farsçadan ve Doğu dillerinden ne kadar kelime
gelmişse, hepsi atılmalıdır.
Bunlar
başarılı olmaz. 1940-1942 senesi arasında iki sene, üç sene
Latince resmî dil olarak okullarımıza girer. Netice: Olmaz, olamaz.
Tenkit de edilir. Öyleyse, mademki biz Latinceyi ve Yunancayı bu milletin
ana dili hâline getiremiyoruz ve mademki biz 1940dan önce Arapça ve Farsçadan
gelen ve doğu dillerinden gelen bütün kelimeleri atamıyoruz, öyleyse
öyle bir dil meydana getirebilmeliyiz ki, bu milletin nesilleri, tarihinden,
kültüründen, medeniyetinden ve bütün geçmişinden kopsun.
Bu doktora tezi
ismini veririm- Nurullah Ataçın dil yazıları üzerinde
yaptırdığım, bizzat yönettiğim bir doktora tezinin,
Nurullah Ataçın bu dil anlayışı etrafında
söylediklerimin özetidir.
Yani,
değerli dostlar, sevgili milletvekilleri; Türkiye, bir kültür
bunalımının içinden geliyor. Şükür ki bugün bu risk
kalkmıştır, ama yeni bir tehlike gelmiştir. Artık
doğudan bir geliş yok, batıdan tehlike geliyor. Burada Nurullah
Ataç sanki haklıymış gibi. Latinceden gelse belki olmazdı,
ama Latinceden neşet edecekti, o kelimeler doğacaktı.
Neşet
edecekti kelimesini nasıl atarsınız? Çünkü benim ilk önce
dilime gelen o.
Arkadaşlar,
bütün dil bilimcilerin dünyada üzerinde anlaştıkları bir
tavır vardır. Bir kelime, bir milletin günlük hayatında ve
kültür hayatında yüzde 40 kullanma payı buluyorsa kendisine, o
kelime, o milletin dilinindir, kendi kelime
dağarcığıdır, onu atmak o milletin kültürünü
zayıflatmaktır. Bunu ben söylemiyorum, bütün dünyanın modern dil
bilimcileri söylüyor.
Şimdi,
değerli dostlar, Türkçe, bakınız nereden geliyor. Bunu ben bir
arkadaşım söyler zannediyorum, çünkü çok kitaplara da girmiştir
Türkçe dilin önemi. Konfüçyüse soruyorlar: Bir memleketi idare etmek
durumunda kalsaydınız, ilk önce ne yapardınız?
İşte bizde yapılan. Konfüçyüs şöyle cevap veriyor: Dili
düzenlerdim. Dil düzgün olmazsa söylenilen söz demek istenilen değildir.
Söylenilen söz demek istenilen değilse yapılması gereken
yapılmaz. Gereken yapılmazsa ahlak ve sanat yozlaşır. Ahlak
ve sanat yozlaşırsa adalet yolunu şaşırır. Adalet
yolunu şaşırırsa insanlar güçsüz ve
şaşkınlık içinde aylak kalırlar. Onun için, söylenilen
sözü doğru söylemeli. Bu her şeyden mühimdir. Yani, milletin
karakterini bozmak için önce dilini bozacaksınız. Dilini bozduktan
sonra onu rahatlıkla istediğiniz şekle getirebilirsiniz.
Şimdi bu
noktada -tabii, ben şiiri de sevdiğim için ama- dilin felsefesinden
bahsetmek gerekir. Yoksa Şu kelime şöyle oldu, şu kelimeyi Orta
Çağda böyle kullandık, Yeni Çağda şöyle gelmiştir.
Bunlar tenkidin en uç tabakasıdır. Tenkit, biliyorsunuz, üç yöndedir,
fikir gelişmesi:
1) Teoriyle
konuşursunuz,
2) Olaylarla
konuşursunuz,
3) Şahıs
isimleriyle ve örneklerle konuşursunuz.
Yahya Kemalin
bir şiiri var. Hep onu tahlilciler aşk şiiri olarak
incelerler. Ben, dil ve Türkçe, Türkçe ve insan şiiri olarak, Türkçe ve
Türklük olarak işliyorum. Şöyle diyor:
Rüya gibi bir
akşamı seyretmeye geldin
Çok
benzediğin memleketin her tepesinde.
Baktım:
Konuşurken daha bir kerre güzeldin,
İstanbulu
duydum daha bir kerre sesinde.
Şimdi,
arkadaşlar, bu, bir kadına söylenen, kadını
kaldırın, bir insana, bir Türke söylenen söz.
Rüya gibi bir
akşamı seyretmeye geldin
Çok
benzediğin memleketin her tepesinde.
Ne oluyor? Vatan
ve insan özdeşleşiyor, coğrafya insanla özdeşleşiyor.
Siz o kadar güzel kır saçlıysanız, Uludağın
dağından, karından aldınız kır
saçınızı. Sizin gözleriniz o kadar güzelse Boğazın
suyundan aldınız. Erzurum dadaşı eğer yere sağlam
basıyorsa Palandökenden aldı. İzmirin zeybeği diz
vuruşunu İzmirin toprağından aldı. Yahya Kemal bunu
söylüyor.
Baktım:
Konuşurken daha bir kerre güzeldin. Dikkat edin: Konuşan
insanın güzelliği. Albert Camus diyor ki: Dünyanın en tahammül
edilmez şeyi konuşan kadındır. Ben söylemiyorum, Albert
Camus söylüyor, okuduğumuz. Yahya Kemal öyle söylemiyor. Baktım:
Konuşurken daha bir kerre güzeldin. diyor ve ne diyor: İstanbulu
duydum daha bir kerre sesinde. Dil ve vatan
Değerli
dostlar, Türkçe vatandır. Vatanın zenginliği, vatanın
güzelliği, vatanın aşkı, vatanın çiçeği Türkçede
vardır ve yine, belki yanlış okurum diye, Yahya Kemalden yine
bir örnek daha, Millî Mücadeleden size bir örnek okuyorum, dil ve vatan
arasındaki ilişki için.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECAT
BİRİNCİ (Devamla) Bir dakika bana yetecek Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
İki dakika vereceğim Sayın Birinci, buyurun.
NECAT
BİRİNCİ (Devamla) Teşekkür ederim.
Yıl 1920
Ortada vatan coğrafyası diye bir şey yok. Sınırlar
parçalanmış. Yunanlılar, Bursayı almış,
Eskişehirden geçmiş, Sakarya sınırlarına
dayanmış. İtalyanlar, Konyanın Akdeniz taraflarına
bakanlar
İşte Antepin destanı, Doğu Anadolu ve
İngilizler Batumu
İstanbul işgal edilmiş.
Yahya Kemal bir
yazı yazıyor, şöyle diyor: Bizi ezelden ebede kadar bir millet
hâlinde koruyan, birbirimize bağlayan bu Türkçedir -Silah alalım,
düşmanla savaşalım demiyor, tabii, o yapılıyor- bu
bağ öyle metin bir bağdır ki, vatanın hudutları
koptuğu zaman bile kopmaz, hudutlar aşırı yine bizi
birbirimize bağlı tutar. Türkçenin çekilmediği yer
vatandır, çekildiği yerler vatan olmaktan o zaman çıkar.
İşte,
arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde Türkçenin
çekilmediği her zerre vatandır
(AK Parti ve MHP
sıralarından alkışlar)
ve onu vatan yapan Türkçedir, Yahya
Kemalin dilidir, annemin sütü ağzımda dediği dildir.
O der de Faruk
Nafiz geri mi durur? Bakınız, Faruk Nafiz de ne diyor onun için:
Hangi sözlerde
ninem gönlünü açmışsa bana
Ben o sözlerle
gönül vermedeyim sevdiğime.
Oğuz
Kaandan bugün çıkan dergideki şairin şiirine kadar, işte,
o sözlerle birbirimize seslenmek, Türklüğü ve Türkçeyi, bu milleti ebediyete
taşıyacak en önemli aracımızdır. Türkçe hepimize kutlu
olsun. Onun geliştirilmesi için yapılacak olan her çalışma
mübarektir, Meclisin bu çalışması da hayırlara vesile
olacak diyor, geçmiş Kurban Bayramınızı, gelecek
yılbaşınızı tebrik ediyor, hepinize saygılar ve
sevgiler sunuyorum. (AK Parti ve MHP sıralarından alkışlar.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Birinci.
Önerge sahipleri
adına, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün.
Sayın Akgün,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dil, insanlar
arasında iletişimi sağlayan bir araç, kendi kanunları
içinde yaşayan ve gelişen canlı bir varlık, milletleri
birleştiren, koruyan ve onun ortak malı olan sosyal bir kurumdur.
İnsanı diğer varlıklardan ayıran ve onlardan üstün
kılan en önemli vasfı dilidir. Bir milletin fikirlerini, hayallerini,
duygularını, daha geniş manasıyla ruhunu ve
hayatını dil taşır. Bu anlamda, milletleri millet yapan unsurların
başında dil gelmektedir. Tarihte büyük medeniyetler kurmuş
birçok millet, tarih sahnesinden savaşlarla değil dillerini
kaybederek silinmişlerdir. Anadoluda önemli bir medeniyet olan Hititler
ve İslamiyetten önce batıya gelmiş olan Oğuzlar,
Peçenekler ve Bulgarlar, dilleriyle beraber Türklüklerini de
kaybetmişlerdir.
Bu bakımdan,
bir toplumun maddi ve manevi kalkınması, kullandığı
ana diline sıkı sıkıya bağlıdır. Zengin ve
gelişmiş bir dil olmazsa, derin düşünce ve bilim yeterince yapılamaz.
Yaratıcı düşünce ise ancak ana dille olabilir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yahya Kemalin deyimiyle,
ağzımızda anamızın ak sütü kadar helal olan Türkçemiz,
bugün yeryüzünün en eski ve en geniş coğrafya parçasında
konuşulan gelişmiş, zengin bir kültür, bilim ve sanat dilidir.
Bizim millî kimliğimiz olan Türkçe, sadece Anadoluda, Balkanlarda,
Türkistanda ve Sibiryada değil, çalışmak amacıyla
Avrupaya, Amerikaya, Avustralyaya ve dünyanın diğer ülkelerine
giden vatandaşlarımız sayesinde dünyanın dört
bucağında konuşulur bir dil hâline gelmiştir. UNESCO,
1980lerin ortasında hazırladığı bir raporda Türk
dilini ve lehçelerini bir bütün kabul ederek Türkçeyi dünyanın 5inci
büyük dili olarak açıklamıştır. Türk dilinin çeşitli
kollarını konuşan bugün 200 milyonu aşkın insan
bulunduğu sanılmaktadır.
Anadoluda
yaşayan Türkçenin söz varlığı bugün 110 bine
ulaşmıştır. Bana göre, Türkçeleşmiş kelimeler,
Türkçeleşmiş sözcükler aynı zamanda Türkçedir. Örneğin
defter, kitap, kâğıt, meclis, devlet, millet,
cumhuriyet, halk, parti, kravat, pantolon, saat, rozet, duvar,
tavan, taban, elektrik gibi kelimelerin hiçbirisinin aslı Türkçe
olmamasına rağmen Türkçeye sonradan girmiş, fakat,
Türkçeleşmiş kelimelerdir.
Türk Dil
Kurumunun 1945te çıkardığı birinci baskı Türkçe
sözlükteki kelime ve sözcük miktarı sadece 32 bindir. Kendi kültür ve
medeniyetimizin aracı olan dilimizde cumhuriyetin ilk dönemlerinde
arılaştırma adına birçok Türkçeleşmiş kelime,
Arapçadır, Farçasıdır gerekçesiyle maalesef dilimizden
atılmıştır. Ama, şimdi, bugün geldiğimiz noktada
yaşayan, konuşulan dil bizim olduğu için, bugün Türk Dil
Kurumunun da kabul ettiği 110 bin kelimelik bir dil hâline gelmiştir.
Yani, Türkçe, bugün asli hüviyetine kavuşmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa
Kemal Atatürkün dilimize verdiği önem gerçekten çok büyüktür. Atatürk
İstiklalini ve bağımsızlığı
korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı dillerin
boyunduruğundan kurtarmasını bilecektir. demek suretiyle,
Türkçeyi yabancı dillerin etkisinden kurtarmak ve bir dünya dili hâline
getirmek için büyük mücadele vermiştir. Ancak, Atatürkten sonra dilde
yapılan sadeleştirmenin hududunun iyi çizilememesi, dilimizin iyi
öğretilememesi ve dil bilincinin geliştirilememesi Türkçemizde bir
yozlaşma ve yabancılaşmaya neden olmuştur. Bugün dilimizin
iyi konuşulamadığı ve yazılamadığı
herkesin kabul ettiği bir gerçektir.
Dilimizle ilgili
bir diğer sıkıntı da Batı ile siyasi ve ekonomik
ilişkilerin gelişmesine bağlı olarak yabancı dil
öğrenme düşüncesinin, zamanla yabancı dille eğitime
dönüşerek yaygınlaşmasıdır. Hâlbuki Oktay
Sinanoğlunun deyimiyle Eğitim dilinin Türkçeden yabancı dile
kaydırılması kültürel soykırımdır. Zira, dil
olmazsa kültür olmaz. Kültür olmazsa kimlik olmaz.
Bugün
konuşmalarımızda konsensüs, poşet, star, şov,
transformasyon gibi pek çok kelimeyi Türkçelerinin yerine kullanıyor,
günlük konuşmalarımızda evetlerin yerini yesler ve okeyler
alıyorsa, vedalaşmalarımızı maalesef bye byelarla
yapıyorsak dildeki yozlaşma açıkça görülmektedir. Son zamanlarda
eskici, derici, paşa, neşe gibi Türkçe kelimeleri eskidji,
derijci, neshe, pasha gibi yabancı imla kurallarına göre
yazıp, okuyarak, maalesef alfabemizin bozulmasına da sebep
olmaktayız.
Diğer yandan,
BBC (Be Be Ce)ye Bi Bi Si, NTV (Ne Te Ve)ye En Ti Vi demek suretiyle
telaffuz yanlışlıklarına da sebep olmaktayız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dilimize yabancı sözlerin
girişi özentiyle birlikte son yıllarda giderek
artmıştır. Türkçesi varken yabancı kaynakları, sözleri
kullanmak bize göre özentiden başka bir şey değildir. Divan
Oteli demek varken Hotel Divan, Marmara Oteli demek varken The Marmara,
Kule Site varken Kule City demek Türkçenin söz dizimi özelliklerini
maalesef zorlamaktadır.
Bir de, son
dönemde çeviri yoluyla anlatım türü ortaya çıktı. Sözler Türkçe
ama anlatım kalıbı yabancı kaynaklı. Mesela çay
içmek, kahve içmek yerine çay almak, kahve almak gibi yanlış
kullanışlar. Bunlar sadece birkaç örnektir. Türkçenin
yapısına ve mantığına aykırı bu
yanlışlardan kurtulmamız gerekir.
Son yıllarda
Batı dillerinden, özellikle İngilizceden bir söz akımı
olduğu gerçektir. Sözlerin bir bölümü teknolojiyle birlikte
gelmiştir. Disket, faks, kamera, printer, radyo, televizyon, video,
walkman gibi. Dilimizin doğal gelişmesi içerisinde bunların
birçoğuna karşılık bulunabilirdi. Mesela buzdolabı,
derin dondurucu, bilgisayarda olduğu gibi. En son mortgage diye tabir
edilen tutulusat ülkemize gelmeden aslında bunun adı konup
ülkemizde, dilimizde yerleşmesi sağlanabilirdi.
Günlük hayatta
maalesef yabancı dil kullanmak bir özenti hâline getirilmiştir.
Pazarda, radyoda, televizyonda, basında, okulda, sporda, kısaca her
yerde yabancı kaynaklı sözler bilinçsizce kullanım alanımıza
girmiştir. Bugün, büyük şehirlerden Anadolunun en ücra
köşelerine kadar yabancı kelimelerden oluşan tabelalar,
reklamlar, ürün adları, markalar, dildeki yozlaşmanın nerelere
vardığının en önemli kanıtıdır.
Değerli
arkadaşlarım, bu yozlaşmanın ve yanlış
kullanımın önüne geçmenin önemli yollarından bir tanesi,
öncelikle toplumda Türkçe bilincinin uyandırılmasıdır.
Ayrıca, yabancı dille eğitimin mutlaka ortadan
kaldırılması gerekir. İlköğretim çağından
başlamak üzere öğrencilere Türk dilinin güzelliklerinin
anlatılması, doğru ve güzel Türkçe kullanımının
özendirilmesi, yine bir devlet politikası olarak Türkçe
kullanımının yaygınlaştırılması
gerekir.
Bu
çalışma öyle bir seviyeye gelmeli ki, Türkçeyi doğru, güzel
kullanmak bir ayrıcalık olarak algılanmalıdır. Ana
dilimiz konusunda toplumda geniş bir duyarlılık
oluşturulmalıdır. Yapılacak bazı yasal düzenlemelerle
bu toplumsal duyarlılığın altyapısı
oluşturulmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli
milletvekilleri; dilimizi bekleyen asıl tehlikeye gelince: 3üncü
binyılın henüz başlarındayız.
İnsanlığı yeni binyılda nelerin beklediği,
geleceğin dünyasının nasıl olacağı, bilimde,
iletişimde, hangi noktalara ulaşılacağı gibi
çeşitli konularda bilim adamları birtakım öngörülerde
bulunmaktadır. Bu öngörülerden biri, yeryüzündeki dillerle ilgilidir. Yeni
binyılın daha başlarında yeryüzündeki pek çok dilin yok
olacağı öngörülmektedir. Bir dilin yok olması demek bir
kültürün, bir medeniyetin ve bir ulusun yok olması demektir. Dili, yeryüzünden
silinmiş bir milletin, varlığının da silinmiş
olacağı bir gerçektir. Türk milleti olarak dilimize sahip çıkmak
durumundayız. Türkçeye sahip çıkmak, deyim yerindeyse, en büyük
vatanseverliktir. Türkçe bizim adımızdır, soyadımızdır,
türkümüzdür, şarkımızdır; Türkçe bizim ses
bayrağımızdır. Bir şair Güzel dil Türkçe bize /
Başka dil gece bize / İstanbul konuşması / En saf, en ince
bize. der.
Değerli
arkadaşlarım, konuşmamın son kısmında, Karaman
Milletvekili olarak, Karamanoğlu Mehmet Beyden ve Karamandan bahsetmemek
bir eksiklik olur diye düşünüyorum. Anadoluda Türk birliğinin ve dil
birliğinin dağılma tehlikesi içinde bulunduğu bir
yüzyılda, 1277 tarihinde, Karamanoğlu Mehmet Bey, Türkçeyi yeniden
devlet dili ilan etmek suretiyle ünlü fermanını
yayınlamıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Akgün, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEVLÜT AKGÜN
(Devamla) Saray dilinin Arapça, edebiyat dilinin de Farsça olduğu bir
dönemde Mehmet Bey Şimden girü hiç kimesne kapuda ve dîvânda ve mecâlis
ve seyrânda Türkî dilinden gayri dil söylemeye diyerek, Türkçenin
sınırları ve çağları aşan mesajını
tekrar etmiştir. Fermanın yayınlandığı 13
Mayıs günü, Karaman ilimizde, her yıl, Türk Dil Bayramı
etkinlikleri olarak kutlanmaktadır. Dünya çapında dil bilimcilerinin
katıldığı etkinliklerde, Türkçeye hizmet eden sanatçı,
yazar, devlet adamı ve benzeri sahalarda ödüller verilmektedir. Karaman
ilimiz, Türkçe konusundaki bu üstün gayretiyle, kendini, Türk dilinin
başkenti olarak ilan etmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 22nci Dönem, Türkçe konusunda bir
komisyon kurulmuştu. O komisyonun da üyesi olarak görev
yapmıştım. Maalesef, erken seçim kararının
alınması sebebiyle komisyon, çalışmalarını tamamlayamamıştı.
O komisyonda anlatılan bir hatırayı size anlatmak suretiyle
konuşmama son vermek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Akgün, hatıralara başlarsak, biter mi dersiniz.
Buyurun.
MEVLÜT AKGÜN
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, Devlet Bakanımız
Sayın Kürşad Tüzmen, Çine gittiği zaman, Çin
Başbakanına fındık ikram etmek ister ve
fındığı tanıtmak ister. Çine de Türkiyenin
fındık ihraç etmek istediğini bildirir. Çin Devlet
Başkanı yanına hemen Çince konusunda uzman bir bilim
adamını çağırır, fındığa önce Çince bir
isim verilir, daha sonra Çin topraklarına kabul edilir. Bizden
başlamak suretiyle, bütün devlet adamlarının aynı
duyarlılığı göstermesinin zaruri olduğunu
düşünüyorum.
Bu
düşüncelerimle araştırma önergesinin kabul edilmesi
dileğiyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akgün.
Önerge sahipleri
adına Samsun Milletvekili Suat Kılıç. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Kılıç.
SUAT KILIÇ
(Samsun) Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri;
Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın
araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün
104 ve 105inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önerge üzerinde imza sahipleri adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi en kalbî
saygılarımla selamlıyorum.
Çok
saygıdeğer milletvekilleri, yaklaşık iki saatten bu yana,
Millî Eğitim Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik Beyin konuşmalarıyla
başlayan bir sürecin içerisindeyiz. Sadece burada yapılan
konuşmalardan ibaret olarak bile algılanacak olsa Türkçenin düzgün ve
etkili konuşulmasının, Türkçeye önem ve değer verilmesinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde bu kadar süreyle ele
alınmış olmasını bile, Türkçemiz adına önemli bir
kazanım olarak değerlendiriyorum. Zira, dil, bir milletin millet
olabilmesinin en önemli etkenlerinden bir tanesi. Bir ailenin aile olarak bir
arada yaşayabilmesinin en öncelikli şartının aynı aile
içinde aynı dilin konuşulması olduğunu ön kabul olarak
benimsediğimiz takdirde, bir milletin millet olarak varlık
kazanabilmesi için de Edirnesinden Diyarbakırına, Samsunundan
Antalyasına aynı dilin sadece aynı kelimelerle değil
aynı anlam birlikteliği içerisinde konuşulmasının çok
önemli bir değer ifade ettiğine dikkat çekmek gerektiği
kanısındayım. Bu çerçeveden bakıldığında,
dilin yozlaşması ve yabancılaşması da aynı
şekilde milletin millet olarak varlığını
korumasına yönelik önemli bir tehdit hâline zaman içinde
dönüşebilecektir. Zira, ortak bir kültür varlığının
yaşatılabilmesi, ortak bir dil varlığının mutlaka
yaşatılması ön koşuluna bağlıdır. Ana dili
olarak vurguladığımız dil Türkiye toprakları üzerinde
Türkçedir ve benden önceki konuşmacıların ifade ettikleri gibi,
bir toprak üzerinde bir dil varlığını ne ölçüde
koruyabiliyorsa, o topraklar, üzerinde yaşayan millet için o ölçüde vatan
olarak varlığını korumaya devam edecektir.
Dilini
koruyamayan, dilini zenginleştiremeyen, dilini konuşma diliyle güncelleştiremeyen
ve ortak dil algısını milletin bütün hücrelerinde aynı
şekilde hissettiremeyen milletlerin, maalesef, zaman içinde dilde
başlayan yozlaşmayı kültürde baş gösteren yozlaşmayla
idrak ettikleri kaçınılmaz bir vakıadır.
Türk dili olarak
vurgu yaptığımız Türkçe, yakın bir zaman diliminin
değil, dil bilimcilere göre beş bin yıllık tarih
geçmişinin eseri olan bir dildir ve yazı dili olarak da bin üç yüz
yıldan bu yana aktif bir yazı dili olarak kullanılmaktadır.
Orhun Kitabeleri, Türkçe dilinin en nezih, en özlü, en vurgulu yazılı
kayıtlarının başında gelen eserler olarak
bilinmektedir.
Çok
saygıdeğer milletvekilleri, bugün tartışmakta
olduğumuz birden fazla araştırma önergesinin amacı Türk
dilini, kökeni Türkçe olmayan bütün sözcüklerden katı bir
yaklaşımla arındırmak olarak
algılanmamalıdır. Aslına bakılırsa Türkçeyi,
kökeni Türkçe olmayan bütün sözcüklerden arındırma girişiminin
gerçekçi bir yanının olmadığı da çok
aşikârdır.
1910lu
yıllarda Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının Selanikte
başlatmış oldukları Genç Kalemler hareketinin Türkçeye
yönelik vurgularına geriye dönük bakışla göz
attığımız zaman, ne kadar gerçekçi ve ne kadar doğru
bir yaklaşımın tam bir yüzyıl öncesinden ortaya
konduğu gerçeğini idrak edebileceğimizi düşünüyorum. Ömer Seyfettin
ve arkadaşları bir örnek üzerinden ifade etmek istiyorum bunu-
kökeni Arapça bir kelime olan kitap sözcüğünü, çoğulu olan kütüp
olarak kullanmak yerine kitaplar şeklinde Türkçeleştirmeyi tercih
etmişlerdir. Dolayısıyla, bugün belli noktalarda devam
ettirilmekte olan, her kökeni Türkçe olmayan sözcüğün yerine bir sözcük
türetme girişimlerinin çok gerçekçi ve çok kabul edilebilir
olmadığı kanaatini ifade etmek istiyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 1851-1914 yılları arasında yaşayan büyük
gazeteci ve fikir adamı Gaspıralı İsmailin özdeyiş
hâlinde artık nesilden nesile aktarılan bir sözünü burada
hatırlatmak istiyorum. Türk dünyasına yaptığı en
önemli çağrılardan bir tanesi; ki, ifade ettiği çağda, Türk
dünyası bütün cephelerde parçalanmayla karşı karşıya,
sadece Türk dili değil, Türk vatanı, bayrağı,
özgürlüğü her anlamda risk altında olduğu bir dönemde
yaptığı çağrı şudur: Dilde birlik, fikirde
birlik, işte birlik. Bu çağrı bugüne uyarlandığı
zaman şunu ifade edebiliyorum çok rahatlıkla: Yüzyıl öncesinde
seslendirilen dilde birlik, fikirde birlik, işte birlik
çağrısı, bugün aynıyla sahip çıkılması,
seslendirilmesi ve kuvvetle desteklenmesi gereken bir mesajdır. Dilde
birlik olmadığı takdirde fikirde birliğin sağlam bir
zemine oturtulabilmesi mümkün değil. İşte birliğin de
sağlıklı bir koşulda sürdürülebilmesi,
sağlıklı koşullarda yürütülebilmesi yine aynı
şekilde mümkün değil.
Çok
saygıdeğer milletvekilleri, zengin Türkçe dilimizin, başka
dillerden intikal eden kelimelerin baskısı ve tehdidi altında
yozlaşmaya maruz kaldığı bir gerçektir. Ancak, bu
yozlaşma tehdidinin daha ziyade günümüz diline yabancı dillerden
intikal eden ve Türkçe ile başka dillerin bir arada
kullanılmasıyla ortaya çıkan yozlaşma şeklinde
algılanması gerektiğini düşünüyorum. Söz gelimi,
Türkiyenin pek çok kasabasında, pek çok beldesinde, bırakın
turistleri, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bile çok seyrek
uğradığı pek çok beldemizin girişinde Welcome
çıkışında Good-bye ifadelerini görebilmek mümkün.
Hoş geldiniz Güle gülenin yerini sanki bu beldeye ya da bu bölgeye
Avrupadan, Amerikadan, İngiltereden turist akını
olacakmış gibi yaklaşımlarla bu kabil ifadelerin çok fazla
günlük lisanın içerisine katılmaması gerektiği ortak
kanaatimizdir. Ancak, başka dillerden dilimize intikal eden bütün
kelimeler konusunda aynı yaklaşımın ortaya konması,
bırakın birkaç yüzyıl önceki tarih, kültür ve edebiyat
mirasımızı, otuz yıl, kırk yıl öncesini bile,
maalesef, anlaşılmaz kılacak birtakım hataların
içerisine hepimizi sürükleyebilecektir.
Nutuk, Atatürkün
eşsiz eseridir ve yine Atatürkün Gençliğe Hitabesi sadece bugün
değil, belki yüzyıllar sonrasında bile
heyecanlarımızı kışkırtacak, edebî incelikte,
kısa ama kuvvetli bir metindir. Fakat, gerek Nutku gerekse Gençliğe Hitabeyi
günümüz Türkçesiyle sadeleştirmek gibi bir uğraşın
içerisine girilecek olması hâlinde, her ikisinin de çok yoğun anlam
kaymalarına maruz kalacağı açıktır. İfadelerin
cılızlaşacağı, mana bütünlüğünün
bozulacağı, ifade edilmek anlamın dışında
birtakım daha zayıf anlamlara ulaşılacağı
aşikârdır.
Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir. Mustafa Kemal Atatürk.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin duvarında da bu söz var. Sözün orijinali
Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir. Söylendiği gün
itibarıyla orijinal metin bu: Hâkimiyet bilâ kaydü şart
milletindir. Elbette ki Egemenlik kayıtsız ve şartsız
milletindir. sözü de gereken manayı karşılıyor, ancak
şunu ifade etmeliyim ki, bırakın üniversite öğrencisi olan
gençlerimizi, ilköğretimdekileri de bir tarafa bırakıyorum,
ortaöğretimi de bir tarafa bırakıyorum, yüksek lisans
öğrencilerine bile Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir. sözünden
ne anlıyorsunuz sorusu sorulduğu zaman, üzülerek ifade ediyorum ki,
pek çoğunun verebileceği bir mana, maalesef yoktur.
Değerli
milletvekilleri, ifade etmek istediğim şey şudur: Bugünün Türk
gençliği, Atatürkün Nutkunu, Türkiye Büyük Millet Meclisinden
okuduğu orijinal metinden anlayabilecek kadar bu dilin seksen yıl
öncesine hâkim olmak zorundadır, Mehmet Âkifin, Asımın nesline
seslenişini, yazıldığı günün Türkçesiyle
okuduğunda anlayabilecek Türkçe birikimine sahip olmalıdır. Aksi
takdirde, bizi ve gençliğimizi bekleyen tehlike şudur: Mehmet
Âkifin, Asımın nesline seslenişi, eğer bugünkü Türk
gençliği tarafından anlaşılamıyorsa, emin olun, bu
gençlik
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kılıç, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
SUAT KILIÇ
(Devamla) -
aynı yıllarda kaleme alınan İstiklal
Marşının on kıtadan oluşan tamamını da
anlama konusunda aynı şekilde basiretsizlik içinde kalacaktır ve
üzülerek ifade ediyorum, bugünün yedi-sekiz yaşındaki gençleri, belki
bir on yıl sonra, İstiklal Marşını, ruhuna, özüne,
sözüne, vadettiği manaya, gelecek perspektifine ve işaret ettiği
sonsuzluğa müdrik olarak değil, tam aksine, Millî
Marşının sözlerini ezberinden
mırıldanırcasına, ama manasından kopuk bir
yetişme tarzıyla, maalesef, sadece ezberi tekrardan ibaret
kalacaktır.
Değerli
milletvekilleri, Türk dilinin bugünüyle dünü arasındaki irtibat
koparılamaz, koparılmamalıdır. Bunun, bu millete
yapılacak, maalesef, en büyük kötülük olduğu ve olacağı
kanaatindeyim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kılıç, bugün, Sayın Bakandan kaynaklanan, kaideleri
ihlal ettik. Son defa sizin de mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurun.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Çok saygıdeğer milletvekilleri, gençlerimizin, Türkçeyi,
ama düzgün, nezih, anlaşılabilir bir Türkçeyi gençlerimizin konuşabilmesi
adına, bu komisyonun çalışmaları kapsamında gayret
göstermemiz gerektiğini düşünüyorum.
Çok
saygıdeğer milletvekilleri, benzer amaçlarla daha önceki yasama
dönemlerinde kurulan komisyonlar maalesef amaçlarına ulaşamadan
dağılmak durumunda kaldılar ya da seçim kararıyla
çalışmalar yarım kaldı. Ancak bu komisyondan somut
neticeler mutlaka çıkarılmalıdır. Gençliğin, kaynak
eserleri daha fazla okuması, okuyup düşünmesi, düşünüp
anlaması, anlayıp yazması, yazdığını
ifadelendirmesi ve bunu sağlam, düzgün, iyi bir Türkçeyle yapması
gerektiği kanaatini taşıyorum. Demokrasi kelimesini kökü eski
Yunancadır diye reddetmek değil, demokrasinin demokraasi diye
telaffuzuyla mücadele etmek durumundayız. Ekonomi kelimesini kökü
İngilizcede diye reddetmek değil, ekonomi kelimesinin ekönomi diye
telaffuzunu reddetmek durumundayız. İyi ve nezih bir Türkçenin
Türkiyenin okullarında öğretilmesi adına çok
saygıdeğer Millî Eğitim Bakanımızdan istirhamımdır
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kılıç, teşekkür ediyorum.
SUAT KILIÇ
(Devamla) En azından Genel Kurula hitap edeyim, tutanaklara geçsin
Sayın Başkanım.
Türk dili ve
edebiyatı derslerinde ve Türkçe derslerinde Türkçenin telaffuzunun
olabildiğince düzgün ve Türkçenin konuşma dili olarak kelimelerin
olması gerektiği gibi seslendirilmesine yönelik bir eğitim
müfredatının mutlak suretle ilkokullardan başlayarak eğitim
sistemimize dâhil edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu talebimi Genel
Kurula ve Sayın Bakana arz ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Evet, önerge
sahipleri adına Kütahya Milletvekili Alim Işık.
Buyurun
Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Bakanım, çok değerli
milletvekilleri; Türkçenin kullanımı, korunması ve
alınması gereken tedbirler konusunda Milliyetçi Hareket Partisi
Grubuna ait 38 milletvekili arkadaşımla birlikte sunduğumuz
Meclis araştırması önergesiyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizin geçmiş Kurban Bayramını
tekrar kutluyor, yaklaşan 2008 yılının da milletimizin
birlik ve beraberliğine, ülkemiz ve insanlık âlemine hayırlara
vesile olmasını diliyorum. Ayrıca, ölümünün 34üncü
yıldönümü olan Atatürkün değerli silah arkadaşı İsmet
İnönüyü de rahmetle anıyorum. Bu vesileyle, son dönemde Anadolu
Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi tarafından Türkçenin
öğretilmesi amacıyla başlatılan sertifika programı
nedeniyle, başta Sayın Rektör Profesör Doktor Fevzi Sürmeli olmak
üzere, emeği geçen tüm bilim adamlarını bu önemli
uygulamalarından dolayı kutluyor, şükranlarımı
sunuyorum.
Yine,
değişik gruplar adına önerge veren tüm değerli milletvekili
arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum, böyle bir konuyu gündeme
taşımalarından dolayı.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi, bir toplumun tanımlanmasında en
önemli unsur, o toplumun kullandığı dildir. Toplumlar ve
ülkeler, genellikle, kullandıkları dil esas alınarak
isimlendirilirler. Genelde de Türkçeyi kullanan toplumlar Türk toplumu olarak
isimlendirilirler.
Bir vatan toprağı
üzerinde yaşayan toplumların ortak tarih ve kültür birikimiyle bir
bayrak altında oluşturdukları devletlerin yaşaması da
şüphesiz ki kullandıkları dillerin ömrüyle yakından
ilişkilidir. Ancak ne yazık ki zaman zaman Sayın
Başbakanımız Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet.
diyor ama özellikle tek dil diyemiyor. Bunun, bir unutkanlığın
sonucu olduğunu temenni ediyorum. İnşallah bundan sonra bu
tekerlemeye tek dili de katar.
Bilindiği
gibi, dil veya lisan, insanların düşündüklerini ve hissettiklerini
bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları
anlaşmadır. İnsanlık tarihinin büyük bir bölümü boyunca
dillerin dağılımı kesintili ve bölük pörçük olmuş,
insan grupları dağıldıkça diller de birbirinden
uzaklaşmış ve çoğalmıştır. Bir dili belirgin
farklılıklarla konuşan iki insan birbirlerini anlayabiliyorlarsa
ayrı lehçeleri, ancak birbirlerini anlayamıyorlarsa ayrı dilleri
konuşuyorlar olarak kabul edilirler.
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 3üncü maddesinde yer alan Türkiye Devleti,
ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. ifadesinin son
zamanlarda yeni anayasa taslağında Resmî dili Türkçedir.
şeklinde değiştirilmeye çalışılması da
Türkçemiz açısından önemli bir eksikliktir, tehlikeli bir
girişimdir diye düşünüyorum. Bu konuda hepimizin dikkatli olması
gerektiğine inanıyorum.
Altay dilleri
içerisinde Türk dil ailesinin Oğuz grubuna mensup lehçesi olan Türkiye
Türkçesi, Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Güney
Kıbrıs Rum Kesimi, Makedonya ve Kosovanın resmî dilidir.
Türkiye
Türkçesinin konuşulduğu ülkeler, Türkiye, Bulgaristan, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Makedonya, Yunanistan, Kosova, Romanya,
Azerbaycan, Suriye ve Iraktır.
Türkçe
konuşan göçmen toplulukların bulunduğu ülkeler ise, bilindiği
gibi Almanya, Hollanda, Fransa, Avusturya, Amerika Birleşik Devletleri,
Belçika, İsviçre, Birleşik Krallık, Danimarka, İsveç ve
Avustralyadır.
Diğer
yandan, ayrıca, sürgündeki Ahıska Türklerinin
yaşadığı ülkeler, Kazakistan, Azerbaycan, Rusya Federasyonu,
Kırgızistan, Özbekistan ve Ukraynadır.
Bu geniş
coğrafya dikkate alındığında Türkçenin ne kadar önemli
bir dil olduğu da hemen göze çarpmaktadır.
Türkçe, gerçekte
oldukça zengin ve işlek bir dildir. Bu gerçeği, Büyük Atatürk Türk
dili dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil şuurla işlensin.
sözüyle son derece güzel ve çarpıcı bir şekilde ortaya
koymuştur.
Cumhuriyetimizin
kurucusu Büyük Önder Atatürk, 17 Şubat 1931 tarihinde, Adanada
yaptığı bir konuşmada -benden önceki bir
konuşmacımızın da dile getirdiği gibi- güzel Türkçemiz
için şu sözü söylemiştir: Türk demek dil demektir. Milliyetin çok
belirgin niteliklerinden biri dildir. Türk milletindenim diyen insan, her
şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Bu öneminden
dolayı da, Atatürk, 12 Temmuz 1938de kurmuş olduğu Türk Dil
Kurumunu yaşatmak ve bunu her yıl tekrarlamak adına 26 Eylül
1938 tarihinde Birinci Türk Dil Kurultayını başlatmış
ve bu tarihin, her yıl bundan sonra kurultay olarak kutlanması
yönünde telkinde bulunmuş ve nitekim o günden bugüne Türk Dil Kurumu bu
tarihi Dil Bayramı olarak kutlamaktadır.
Dil bir iletim
aracıdır, aynı zamanda bir kültür hazinesidir. Dil olmadan
birikimler şüphesiz ki geleceğe aktarılamaz. Diğer yandan,
dil, sosyal ve millî bir değerdir, kişilerin üstünde bütün
topluluğu ve milleti ilgilendirir. Dil, bütün bir milletin ortak sesi ve
bu sesin tek bayrağıdır. Yani, dil, bütün bu özellikleriyle bir
millet için kimlik belgesi niteliğindedir. Eğer bu kimlik belgesi
zaman içinde yozlaşarak eriyip kaybolma tehlikesiyle karşı
karşıya kalırsa, o dili konuşan toplum veya millet de
kimliğini, yani varlığını yitirir ve eriyip yok olma
tehlikesiyle karşı karşıya kalır.
Ünlü şair ve
yazar Ziya Gökalp dilin önemini şu dörtlükle dile getirmiştir:
Türklüğün
vicdânı bir,
Dîni bir,
vatanı bir;
Fakat hepsi
ayrılır
Olmazsa
lisânı bir.
Dünya dilleri
arasında önemli bir yeri olduğunu söyledim Türkçemizin. Bugün dünyada
100 milyondan fazla kişinin konuştuğu 12 dil arasında
Türkçemiz beşinci sırada yer alıyor. Birinci Çince,
yaklaşık 1,3 milyar kişi tarafından kullanılıyor;
ikinci İngilizce, 407 milyon dolayında kişi tarafından
konuşuluyor; İspanyolca 266 milyon; Hintçe 223 milyon; bunların
ardından da beşinci Türkçe, yaklaşık 220 milyon kişi
tarafından değişik lehçeler ile konuşulan bir dil. Arapça,
Portekizce, Bengalce, Rusça, Japonca, Almanca ve Fransızca da diğer
100 milyonun üzerinde kullanım alanına sahip olan diller.
Yine, benden önce
konuşmacılarımız da bahsetti, Türkçemiz birçok dille
alışverişte bulunmuş, Arapçadan, Farsçadan,
Fransızcadan ve İtalyancadan önemli düzeyde kelime almış,
ama buna karşılık Arnavutçaya, Bulgarcaya, Ermeniceye, Farsçaya,
Rumenceye, Sırpçaya ve Yunancaya da önemli düzeyde kelime vermiş bir
dildir.
Türkçenin temel
özelliklerini kısaca şöyle özetlemek mümkündür: Birincisi, en büyük
zenginliği, sahip olduğu soyut sözleridir. Örneğin sevgi,
hüzün ve benzeri gibi. İkincisi, Türkçedeki temel kavramlar kendisine
aittir. Üçüncüsü, Türkçede kelime sayısı yeterince fazladır.
Dördüncüsü, Türkçe çok sayıda fiile sahiptir. Beşincisi, Türkçeye
rahatlıkla çok sayıda yeni kelime kazandırılabilmektedir.
Son olarak da, Türkçenin anlatım yolları son derece kolay ve
kıvraktır. İşte, bu özelliği nedeniyle Türkçe önemli
bir dünya dilidir.
Peki, sorunları
yok mu? Elbette ki çok sayıda sorunu bulunmaktadır. Geçen dönemde
kurulan bir komisyonun -diğer arkadaşlarım da
bazılarını dile getirdiler- önemlilerini
sıraladığı birçok sorunu yazılı hale
gelmiştir. Örneğin, bunlardan birkaç tanesini de, değinilmeyenlerini
ben söyleyeyim: Tabii, yabancı kelime kullanma özentisi önde gelen
sorunlardan birisi. Türkçede bulunmayan yabancı işaretlerin
kullanılması. İşte ve yerine and ve benzeri işaret
var. Alfabemizde bulunmayan x, q ve w harflerinin kullanımı.
Kelime ve eklerin eksik ve yanlış yazılması. Düzeltme
işaretlerinin kullanılmaması. Örneğin hâlâ yerine,
kaldırıldığında hala, kâr yerine kar
kelimelerinin zikredilmesi. Büyük harflerin yanlışlıkları.
Ki bağlacının, de, da gibi bağlaçların yazılışı
ve kullanımları önemli eksiklikleri. Deyim ve birleşik fiil
yanlışlıkları. Alıntıların yanlış
kullanılması. Vurgu ve duraklama yanlışları gibi sorunlar
kaçınılmazdır.
Peki, Neden
kaynaklanıyor bu sorunlar? denirse, birkaç cümleyle de onlara
değinmek istiyorum
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Işık, buyurun efendim.
ALİM
IŞIK (Devamla) Sebepleri nelerdir dersek: Bir defa, toplum olarak dil
bilincinin oluşturulamamış olması. Millî bir dil
politikamızın olmayışı. Türkçe öğretimindeki
yetersizlikler ve özellikle öğretmen faktörünün burada yer
aldığı. Türkçeyi özensiz kullanma. Yabancı dille
eğitim. Bilim dili olarak maalesef Türkçenin tercih edilmemesi gibi
sebepler de bunlara eklenebilir. Tabii ki bu önergelerle beraber amaçlanan
şu: Aileden başlamak kaydıyla eğitim ve öğretimde,
basın yayında, ticari alanda, bilişimde, sanatta, Türk
dünyasında, Dil Bayramında, Kültür ve Turizm
Bakanlığında, Türk Patent Enstitüsünde, Türk Standartları
Enstitüsünde, Nüfus ve Vatandaşlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü
gibi birçok kamu kurum ve kuruluşunda ne yapılabileceği?
sorusunun ve bunun için gerekli olan yasal eksikliğin ortaya konması
ve bunların düzeltilmesi amaçlanmakta.
Sözlerimi,
Tunalı Hilminin 1910 yılında söylediği şu dörtlükle bitirmek
istiyorum:
Türkçesizlik
sanki Türkün canına yetti.
Bu yüzden Türk,
nice milyon Türkü kaybetti.
Dilde bir ikilik,
ayrılık illeti,
Körletti,
mahvetti koskoca milleti.
Saygılarımla
diyorum.
Bu önergelerin
hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinize iyi akşamlar
diliyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Işık.
Önerge sahipleri
adına son konuşmacı İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter.
(CHP sıralarından alkışlar)
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın
araştırılarak Türk dilinin korunması amacıyla bir
Meclis araştırması önergesi verilmiş olmasını ve
özellikle de Meclis çatısı altında yer alan üç siyasi partinin
bu önergenin verilmesi konusunda bir düşünce birliği içinde
olmasını büyük bir memnuniyetle
karşıladığımı belirtmek istiyorum.
Aslında, ilk
başta taşıdığım umut, ne yazık ki,
Sayın Bakanın konuşmasını dinledikten sonra bir miktar
azalma gösterdi. Sayın Bakan ve daha sonra konuşan Sayın Necat
Birinci, her ikisi de Türk dili ve edebiyatı bölümü öğretim
üyeleridir. Türk dili ve edebiyatı bölümü öğretim üyeliği yapan
kişilerin, neredeyse Türk dilinin Arapça ve Farsça kelimelere tutsak
edilmiş olmasını alkışlamanın ötesinde fazlaca
bir şey söylememiş olmasından, doğruyu söylemek gerekirse
bir hayal kırıklığı duydum. Sayın Bakan, bütün
konuşması boyunca, özenle ve titizlikle hiçbir yeni kelime
kullanmamaya dikkat ettiler. Genellikle, Arapça kökenli kelimeleri
konuşmasının içerisine yerleştirerek bu konudaki
görüşünü ve bakış açısını ilettiler. O zaman,
tabii, böyle bir komisyonun Türkçenin yaşaması, gelişmesi ve
bugünkü kuşatmadan kurtarılmasına ne getireceği konusu
kuşku doğuruyor.
Öncelikle, ben,
bugün konuşma yapan AKP sıralarındaki bütün milletvekili
arkadaşlarımızın da konuşmalarında sanki
Türkçenin tek sorunu, içindeki Arapça ve Farsça kelimeleri
korumakmış, bunun dışında Türkçenin bugün
yaşadığı hiçbir sorun yokmuş üslubu içerisinde
konuşma yapmalarını da doğrusu
yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Çünkü, bugün, her
ne kadar Sayın Bakan pek fazla üzerinde durmadı ve kabul etmeye
yanaşmadı ise de, Türk dili, bırakınız geçmişi,
ama bugün Batı dillerinin kuşatması altındadır ve
bugün Türk dili vurgun yemiştir sayın milletvekilleri, vurgun yemiştir.
Bugün, Türk dilinin, güncel dilin, sokakta konuşulan dilin ne hâle
geldiğine baktığınızda, artık, doğru imla
kurallarının giderek kullanılmaz olduğundan tutun da
yabancı kelimelerin doğru yanlış güncel
yaşamımızı neredeyse tümüyle kuşatma altına almış
olduğu acı gerçeğiyle karşı karşıya
olduğumuzu görürüz.
Bir dildeki
yabancılaşma, aslında o toplumun kendisine
yabancılaşmasının, aslında
bağımsızlığını yitirmekte oluşunun da
işaretidir. Tıpkı, Mustafa Kemal Atatürkün, Büyük Önderin
söylediği gibi Ülkesini,
bağımsızlığını korumasını bilen
Türk ulusu, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan
kurtarmalıdır. sözünü bugün bir uyarı olarak almak ve
gereğini yerine getirmek zorundayız.
Türkiye bir
kültür emperyalizminin pençesinde inlemekte ve dilimiz Batı dillerinin
egemenliği altına hızla sokulmaktadır. Ben beklerdim ki,
bugün burada konuşma yapan Sayın Bakan ve geçmişte onun
hocası olan Sayın Birinci, dilimizin Batı dillerinin
boyunduruğu altına girmesinden duydukları kaygıları,
endişeleri ve bundan nasıl kurtulacağımızı dile
getirsinler; bununla ilgili çözüm önerilerini Türkiye Büyük Millet Meclisiyle
paylaşsınlar. Umarım, gelecekte bunları işitme
imkânına sahip oluruz.
Dildeki
yozlaşmayla ilgili çok sayıda örnek verildi. Alfabemizde q x ve
çift v ya da w harflerinin bulunmayışından kaygılanan
bazı yöneticiler, alfabemizde var olan, bir ayrıcalık ve
çeşitlilik olan ş ve ç harflerinin Türkçeden
dışlanmasına her nedense hiçbir tepki göstermiyorlar. Büyük
kentlerde artık, tabelalara baktığınızda,
simitçilerdeki ç harfinin yerini c ve h harfinin; paşa
kelimesindeki ş harfinin yerini de s ve h harflerinin almakta
olduğunu görüyoruz! Bırakınız dilimizdeki
kuşatmayı, alfabemiz kuşatılıyor değerli
milletvekilleri, alfabemiz kuşatma altındadır.
Gençlerimiz
kendilerine özgü, farklı bir dil kullanmaya başladılar.
Yarısı yabancı, yarısı Türkçe; imla
kurallarından, takılardan tamamıyla uzak, garip bir dil. Bütün
bunlardan burada çok söz edildi.
Ancak, kültür
emperyalizminin yanı sıra, dildeki bu yozlaşmada bir başka
önemli etken daha var, bunun da altının özenle çizilmesi gerekiyor:
Özellikle 1980lerden sonra, Türkiyede ithalat odaklı bir tüketim
alışkanlığının ve büyük sermayenin geniş
kabul görmesi ve onlarla gelen tüketim maddeleri, kurulan zincir
mağazalar, beraberinde, toplumun bütün
alışkanlıklarıyla birlikte dildeki yozlaşmaya da
katkı getirmiştir ne yazık ki. Hatırlayalım,
artık, mağazalarımız, lokantalarımız,
berberlerimiz, bakkallarımız ve manavlarımız kalmadı.
Artık, shopping centerlar, kafeler, restoranlar, pizzerialar,
bistrolar, marketler, hair-dresserlar var. Artık,
yaşamımızı bunların arasında geçirmeye
başladık. Artık, lokantalara gittiğiniz zaman tatil
yörelerinde, yemek listesi istediğinizde, önünüze sadece İngilizce
yemek isimleri yazılı yemek listeleri getiriliyor.
Yaşadığım ve tanık olduğum bir gerçeği
paylaşıyorum sizinle. Türkçe bilen insanların Türkiyede
kendilerine herhangi bir lokantada yemek ısmarlama
fırsatını bile bulamayacakları bir yozlaşma,
kısırlaşma ve yoksullaşma içerisine, ne yazık ki, Türk
dili itiliyor. Televizyon reklamlarının bir kısmı
İngilizce oldu sayın milletvekilleri. İngilizce
bilmiyorsanız, o ürünün tanıtımından bir şey
anlamanız ne yazık ki mümkün değil. Herhangi bir ithal malı
aldığınızda, bu ithal malının kullanma
kılavuzunun sadece ithal edildiği ülkenin diliyle olması da,
aslında, Türklüğe ve Türkçeye açık bir hakaret değil
midir?
Bütün
bunları inanınız ki sadece biz yaşıyoruz.
Geçmişin sömürge ülkeleri bile bugün kendi dillerine sahip
çıktılar. Bugün gidin Latin Amerika ülkelerine, bu
kuşatmayı görmezsiniz. Gidin komşumuz Yunanistana,
Bulgaristana; gidin Avrupa ülkelerine, hiçbiri böyle bir kuşatmayla
karşı karşıya değil. Türk insanı kendine ait
olan, kendine özgü olan kültüründen, değerler sisteminden ve bir yandan da
dilinden, ne yazık ki, uzaklaştırılmakta ve
soyutlanmaktadır. Bundan daha büyük bir tehdit var mıdır? Böyle
bir büyük tehditle karşı karşıya bulunduğumuz bir
süreçte dilimizi, ulusal benliğimizi, ulusal
varlığımızı korur gibi korumak zorunda değil
miyiz? Ama, ne yazık ki, bugün bunların hiçbirisinden burada söz
edilmedi. Artık, caddelerimizde Türkçe tabela göremiyoruz. Şu
Ankaranın meşhur Tunalı Hilmi Caddesi
Ankaranın
Tunalı Hilmi Caddesine çıktığınızda, ister
istemez, Türkçede özleşmenin en önemli savunucularından biri olan
Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Beye sorulan şu soruyu insan
hatırlıyor. 22 Aralık 1921de Türkiye Büyük Millet Meclisinde
sormuşlar: Kazanılacak olan ulusal bağımsızlık
savaşımızın bolluk getirici ve verimli olması neye
bağlıdır?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Serter, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.
FATMA NUR SERTER
(Devamla) Tunalı Hilmi Bey cevap vermiş: En önce Türkçede
istiklal. Şimdi biz soruyoruz: Seksen altı yıl sonra
Tunalı Hilmi Caddesinde Türkçe tabela kullanan acaba kaç işyeri
kaldı? Türkçenin bugün içine düştüğü durumun bir an önce
giderilmesi için çok konuşuldu, ayrıntıya girmek istemiyorum.
Ama, en önce Millî Eğitim Bakanlığına çok önemli görevler
düşmektedir. Ama, bunun yanı sıra siyasetçilere, devlet
adamlarına, bakanlara ve başbakanlara da çok önemli görevler
düşüyor, sayın milletvekilleri. Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanının Ekonomi kalkışa geçti yerine ekonomide
take offa geçtik demesi Türkçeyi aşağılamaktan başka bir
şey değildir ne yazık ki. Bu Hükûmetimizin bazı
bakanlarının özgün, düzgün, nitelikli ve zengin bir Türkçeyle
Türkiyeye örnek olmak yerine, argo kelimelerle ve bazı ifade
edemeyeceğim kelimelerle halkımıza hitap etmeleri, hiç
kuşkusuz, halkımızın önünde kötü örnekler
oluşturmaktadır.
Bütün bu
olumsuzluklara karşın, ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulacak
olan bir komisyonun, Türkçemizin yediği bu büyük vurgunun üstesinden
gelecek önemli önlemler alacağına inanıyorum ve bu konuda
elimizden gelen her türlü katkıyı yapmaya da hazır
olduğumuzu ifade ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
NECAT
BİRİNCİ (İstanbul) Sayın Başkan, ismen bize
sataşılmıştır.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Kötü bir şey söylemedim ki.
NECAT
BİRİNCİ (İstanbul) İç Tüzükün ilgili maddesine
dayanarak sözlerimin çarpıtılmasını düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Birinci, ben konuşmayı dinledim. Sayın milletvekili
ENGİN ALTAY
(Sinop) Sayın Birinci bana sataşmıştı esas da, ben
dışarıdaydım bereket, cevap veremedim.
BAŞKAN
Arkadaşlar, konu şu: Yani, bir şahsın isminin geçmesi
Efendim, şöyle: Bir milletvekili arkadaşımızın isminin
geçmesi sataşıldığı anlamını
taşımaz. O zaman, ismi geçen bütün milletvekilleri ile
diğerlerinin aynı görüş üzerinde birleşmesi lazım.
NECAT
BİRİNCİ (İstanbul) Çarpıtma varsa eğer, vermeniz gerekir.
BAŞKAN Ne
çarpıtıldı Sayın Birinci?
NECAT
BİRİNCİ (İstanbul) Ben Arapça ve Farsçanın
müdafaasını yapmadım. Bunun milletin huzurunda belirtilmesi
gerekir. Eğer belirttirmezseniz, benim hakkım gasp edilmiş olur.
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Sayın Birinci, siz yanlış anlıyorsunuz.
Demin de yanlış anladınız.
RECEP KORAL
(İstanbul) Hayır efendim, aynen öyle söylediniz.
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
Sayın Bakana şimdi söz veriyorum, Sayın
Bakan cevaplandıracak.
Buyurun.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Öncelikle, önerge
sahibi arkadaşlarıma, bütün konuşmacılara katkılarından
dolayı teşekkür ediyorum.
Bir iki hususu
belirtmek istiyorum Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri.
Burada, gerek
benim gerek Sayın Birincinin, arkadaşlarımızın dile
getirdiği husus çok açıktır, bunu anlayan
arkadaşımız anlamıştır. Ben, başlarken,
Türkçenin ses bayrağımız olduğunu, Türkçenin
ağzımızda annemizin sütü gibi olduğunu, bir milletin
olmazsa olmaz o milleti var eden, varlık sebebi olan unsurlardan birinin
dili olduğunu; bu dilin mutlaka muhafaza edilmesi, geliştirilmesi ve
bunların bizden sonraki nesillere aktarılmasının ne kadar
hayati bir önem ifade ettiğini uzun uzadıya izah ettim. Bunlara
tekrar girmeyeceğim. Bunlara hiç sanki değinmediğimiz, bunun
önemi üzerinde durmadığımız şeklinde bazı
yorumlar yapıldı, bu doğru değil arkadaşlar.
Şimdi, büyük
Atatürkün biliyorsunuz, Güneş Dil Teorisi vardır, önce malumunuz bu
dil encümeni, dili tetkik encümeni tarafından bütün kelimelerin
atılması yönünden bir tavır benimseniyor ve bakıyorlar ki,
ortada dil kalmayacak. Atatürk diyor ki
Güneş Dil Teorisini ortaya
atarak, aslında girilen yanlış yoldan usta bir manevra ile
dönüşün yolu aranıyor ve daha sonra bundan vazgeçiliyor. İsmet
Paşanın -bugün de, kendisini andığımız bir
günde, rahmetle anıyorum- bir ifadesi var diyor ki:
Lisanımızı ecnebi kelimelerden tecrit etmek
lazımdır. Bakın lisanımız, ecnebi, kelime,
tecrit ve lazım kelimeleri aslında öz Türkçe kelimeler
değil, bunların hepsi Arapça kelimelerdir ama İsmet Paşa dilin
sadeleştirilmesi gerektiğini söylerken bunu kullanabiliyor.
Sevgili
arkadaşlarım, şunun altını çizmem gerekiyor:
Bakın, bugün, biraz önce özellikli MHPli
arkadaşımızın konuşmasında
BAŞKAN
Sayın Bakan, toparlar mısınız lütfen?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) -
Türkçenin
hangi dünya dillerine kelime verdiğini anlattı. Türkçenin hangi dünya
dillerini etkilediğini ifade etti. Hepimiz bunu uzun uzadıya
anlatabiliriz. Bakın, biz diyoruz ki, bizim dilimizden başka dillere
kelime geçsin, biz Avrupadan gidip arazi alalım ama onlar gelip buradan
almasın, dilimize de kelime girmesin. Şimdi, bunlar bir
anlayış meselesidir, bütün konularda aynı şeyleri
düşünmek zorunda değiliz.
Sayın
Başbakanın kullandığı take-off kelimesi, defalarca
birçok siyasetçi tarafından kullanılmış teknik bir terimin
ifadesidir. Uçağın kalkışa geçtiği anın ifadesidir ve ekonomide literatüre
geçmiş olan, kullanılan bir kelimedir. Sayın Başbakan take
offun kalkışa geçmek anlamına geldiğini pekâlâ bilir.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Türkçeleşmiş yani take off!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)
Dolayısıyla, bu meseleleri çarpıtmaya gerek yok. Güzel bir
çalışma yapıyoruz, hep birlikte buna katkıda
bulunalım. Doğrusu budur.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
OKTAY VURAL
(İzmir) Sizinki ne teorisi oluyor?
BAŞKAN -
Arkadaşlar, zaten komisyon kurulacak. Bilgisi becerisi olan bütün
arkadaşlarımız orada görüşlerini ifade ederler ama
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) Bir daha kullanmayacak deyiversin
OKTAY VURAL
(İzmir) Take offu niye savunuyorsunuz yani? Söz gelimi deseniz
BAŞKAN
Evet, Meclis araştırması önergeleri üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi,
Meclis araştırması açılıp açılmaması
hususunu oylarınıza sunacağım: Meclis
araştırması açılmasını kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Meclis
araştırmasını yapacak komisyonun 16 üyeden
kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonun
çalışma süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip
üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Komisyonun
gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi
hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için 26 Aralık 2007
Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati : 20.19