DÖNEM: 23 CİLT: 10 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
42nci
Birleşim
26 Aralık 2007 Çarşamba
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. -
GELEN KÂĞITLAR
III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Şükrü Elekdağın, Hristiyan rahiplere
yönelik saldırılara ilişkin gündem dışı
konuşması ve Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlunun cevabı
2.- Ankara
Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeşin, Atatürkün
Ankaraya gelişinin 88inci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Malatya
Milletvekili Mahmut Mücahit Fındıklının, Malatya ve
çevresindeki kara yollarının yapımına ve
bakanlıkların faaliyetlerine ilişkin gündem dışı
konuşması
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 23 milletvekilinin, Artvin
Cerattepedeki madencilik faaliyetlerinin çevreye etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/71)
2.- Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih Atay ve 21 milletvekilinin, eğitim
kurumlarında tarikat örgütlenmesi iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/72)
3.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoy ve 28 milletvekilinin, baz
istasyonlarının yer seçimindeki sorunların ve halk
sağlığına etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/73)
B)
TEZKERELER
1.- 24-26 Ekim
2007 tarihlerinde Romanyaya resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip
Erdoğana refakat eden heyete katılmaları uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/248)
2.- 14-17
Kasım 2007 tarihlerinde Çek Cumhuriyeti ve Azerbaycana resmî ziyarette
bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğana refakat eden heyete
katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/249)
3.- 6-8
Kasım 2007 tarihlerinde İtalyaya resmî ziyarette bulunan
Başbakan Recep Tayyip Erdoğana refakat eden heyete
katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/250)
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Tanık
Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/346) (S.
Sayısı: 34)
VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Rize
Milletvekili Ahmet Mesut Yılmazın, çay yaprağı
alımına ve destekleme primi ödemelerine,
- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, etlere kimyasal madde enjekte edildiği
iddiasına,
- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, gebe düve ithalatına,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı (7/907, 908, 909)
2.- Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüzün, vergi beyannamelerindeki bir uygulamaya ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/916)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.03te açılarak dört oturum yaptı.
Tokat
Milletvekili Hüseyin Gülsün, Dünya Kooperatifçilik Gününe,
Mersin
Milletvekili Ali Oksal, Tarsusun,
Gaziantep
Milletvekili Mehmet Erdoğan, Gaziantepin,
Düşman
işgalinden kurtuluşunun 86ncı yıl dönümüne;
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun (6/197, 198),
Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün (6/228),
Esas
numaralı sözlü soru önergelerini geri aldıklarına ilişkin
önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.
İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Küçük Menderes
Nehrindeki kirliliğin araştırılarak (10/68),
İzmir
Milletvekili Canan Arıtman ve 25 milletvekilinin, şehit aileleri ve
gaziler ile harp ve vazife malullerinin sorunlarının
araştırılarak (10/69),
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadolun,
Türkçedeki yabancılaşma ve bozulmanın
araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi
için (10/70),
Alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
İran
İslamî Danışma Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika
Komisyonu Başkanının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonu Heyetini İrana davetine icabet
edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 33üncü sırasında yer
alan 56 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu
kısmın 3 üncü, 34üncü sırasında yer alan 72 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 4üncü ve 23üncü sırasında yer
alan 55 sıra sayılı Kanun Teklifinin 5inci sırasına
alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 56 sıra
sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine
ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olmasına; 25 Aralık
2007 Salı günü, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler"
kısmının 26, 34 ve 40ıncı sıralarında yer
alan (10/35), (10/43) ve (10/49) esas nolu ve 25/12/2007 tarihinde
Başkanlığa gelen ve aynı tarihli gelen kâğıtlar
listesinde yayımlanarak biraz önce okunan (10/70) esas no.lu, Türkçedeki
bozulma ve yabancılaşmanın araştırılarak Türk
dilinin korunması ve geliştirilmesi ile ilgili Meclis
araştırması önergelerinin birleştirilerek
görüşülmesine ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılmasına; Genel Kurulun 26
Aralık 2007 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların
görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine;
Genel Kurulun 26 Aralık 2007 Çarşamba ve 27 Aralık 2007
Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.
Gündemin Sözlü
Sorular kısmının:
1, 2, 4, 6, 11 ve
15inci sıralarında bulunan Tunceli Milletvekili Kamer Gençin
(6/22), (6/23), (6/86), (6/138), (6/146), (6/152),
3üncü
sırasında bulunan İzmir Milletvekili Ahmet Ersinin (6/85),
5inci
sırasında bulunan Antalya Milletvekili Tayfur Sünerin (6/137),
17nci
sırasında bulunan Mersin Milletvekili İsa Gökün (6/159),
Esas
numaralı sorularına Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi; Tunceli Milletvekili Kamer
Genç cevaplara karşı görüşlerini açıkladı;
7nci sırasında bulunan (6/140),
8inci (6/141),
9uncu (6/142),
Esas
numaralı sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından, ertelendi;
10uncu
sırasında bulunan Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlunun (6/143),
20nci
sırasında bulunan Mersin Milletvekili Kadir Uralın (6/165),
35 ve 99uncu
sıralarında bulunan Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın
(6/187), (6/252),
46ncı
sırasında bulunan Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun
(6/199),
76, 105, 106 ve
107nci sıralarında bulunan Manisa Milletvekili Mustafa Enözün
(6/229), (6/258), (6/259), (6/260),
95inci
sırasında bulunan Balıkesir Milletvekili Ergün
Aydoğanın (6/248),
116 ve 127nci
sıralarında bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun
(6/269), (6/280),
141inci
sırasında bulunan Antalya Milletvekili Tayfur Sünerin (6/294),
Esas
numaralı sorularına Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu
cevap verdi; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz ve Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman da
cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.
Birleştirilerek
görüşülmesi kabul edilen;
Karaman
Milletvekili Mevlüt Akgün ve 20 milletvekilinin, Türkçedeki bozulma ve
yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin
korunması ve geliştirilmesi için (10/35),
Samsun
Milletvekili Suat Kılıç ve 25 milletvekilinin, Türkçedeki
yozlaşma ve yabancılaşmanın araştırılarak
Türk dilinin korunması için (10/43),
Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 38 milletvekilinin, Türkçedeki bozulma ve
yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin
korunması ve geliştirilmesi için (10/49),
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadolun,
Türkçedeki yabancılaşma ve bozulmanın
araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi
için (10/70),
Alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergelerinin, yapılan ön
görüşmelerinden sonra, kabul edildiği açıklandı.
Kurulacak
komisyonun:
16 üyeden
teşekkül etmesi,
Çalışma
süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi
tarihinden başlamak üzere, üç ay olması,
Gerektiğinde
Ankara dışında da çalışması,
Kabul edildi.
26 Aralık
2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00te
toplanmak üzere birleşime, 20.19da son verildi.
|
Nevzat PAKDİL |
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
|
Harun
TÜFEKCİ |
Yusuf
COŞKUN |
|
|
Konya |
Bingöl |
|
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
|
Canan
CANDEMİR ÇELİK |
Fatoş
GÜRKAN |
|
|
Bursa |
Adana |
|
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No.: 57
II.- GELEN KÂĞITLAR
26 Aralık 2007 Çarşamba
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 24 Milletvekilinin,
Artvin-Cerattepedeki madencilik faaliyetlerinin çevreye etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/71) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27/11/2007)
2.- Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih Atay ve 21 Milletvekilinin, eğitim
kurumlarında tarikat örgütlenmesi iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/72) (Başkanlığa geliş tarihi:
27/11/2007)
3.- Bursa Milletvekili
Necati Özensoy ve 28 Milletvekilinin, baz istasyonlarının yer
seçimindeki sorunların ve halk sağlığına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/73) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29/11/2007)
26 Aralık 2007 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42inci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Hristiyan rahiplere yönelik
saldırılar hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili
Mustafa Şükrü Elekdağa aittir.
Sayın Elekdağ, buyurun efendim.
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- İstanbul Milletvekili
Şükrü Mustafa Elekdağın, Hristiyan rahiplere yönelik
saldırılara ilişkin gündem dışı
konuşması ve Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlunun cevabı
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, son iki yıldır
ülkemizdeki Hristiyan din adamlarına yönelik saldırıların
tekerrür etmesi, Türkiyenin çıkarları ve ulusal değerlerimiz
açısından son derece üzüntü verici, endişe verici bir durum
yaratıyor. Bu saldırılar, halkımızın
hoşgörüye ve insani değerlerine dayanan kültürünü ve
inançlarını yaraladığı gibi, Türkiyenin dünyadaki
imajını karartıyor ve hasım mihrakların eline ülkemize
karşı yürüttükleri olumsuz propaganda kampanyası için çok etkili
bir koz veriyor.
Bu sorun üzerine son derece cesur ve kararlı bir şekilde
gidilerek önlenemediği takdirde ülkemiz için yaratacağı tehdit
hakkında bir fikir vermek için, geçen hafta İzmirde Meryem Ana
Kilisesi Rahibi Andriano Franchiniyi bıçaklayan Ramazan Bayın
saldırısının gerekçesi olarak söylediği dehşet
verici sözleri sizlere anımsatmak istiyorum. Ramazan Bay diyor ki: Rahip
Santoro ve Hrant Dink cinayetlerini işleyen katillerin toplumda kahraman
gibi gösterilmesi beni etkiledi. Ben de onlar gibi hareket edersem kahraman ve
ünlü olacağımı ve hayatımı kurtaracağımı
düşündüm. Bundan dolayı da rahibi bıçakladım.
Değerli arkadaşlarım, son zamanlarda Hristiyan din
adamlarına karşı yapılan saldırıların
içerdikleri ortak noktalar şu iki hususu ortaya koyuyor: Bunlardan
birincisi, bu saldırı ve cinayetler bugüne kadar resmî makamlar
tarafından her ne kadar münferit, yerel ve bireysel olarak
değerlendirilmiş, nitelendirilmiş ise de işlenen
suçların görünenden daha derin boyutlarının olduğuna ve
aralarında bir tür bağlantı bulunduğuna işaret eden
karineler gittikçe güçleniyor. İkincisi ise sırf Türkiye çapında
ses getirecek bir eylem yaparak meşhur olmak için Hristiyan bir din
adamını yok edilecek bir hedef olarak seçmekten kaçınmayan
sapıkların türediği çok tehlikeli bir bağnazlık
ortamının -yaygın olmasa da- mevcudiyeti kaygı vericidir.
Burada ayrıntılara girmeyeceğim değerli
arkadaşlarım, fakat şu kadarını söyleyeyim ki aynen
Hrant Dink ve Yargıtay suikastlarında olduğu gibi, Rahip
Santoronun öldürülmesi ve Malatya katliamında da soruşturmaların
güvenirliği hakkında kuvvetli kuşkular ve yanıtsız
kalan sorular vardır.
Bu bağlamda değerlendirilmesi gereken çok ciddi bir
gelişme de Hollanda Protestan Kilisesi ile Dünya Kiliseler Birliğinin
Türkiyeyi Birleşmiş Milletlere şikâyet etmiş olmaları
ve bunun bir sonucu olarak Birleşmiş Milletler din özgürlükleri raportörünün
ülkemizi takibe almak lüzumunu hissetmesidir.
Değerli arkadaşlarım, bu hususları dikkate
alarak yüce Meclise bir öneride bulunacağım: Türkiye Büyük Millet
Meclisi yapacağı bir ortak deklarasyon ile ahlaki, vicdani ve siyasi
yönleri olan bu sorunun üzerine cesaretle gidilmesinin ve karanlık
olayların üzerindeki perdenin kaldırılarak, bu
suçlarının tekerrürünün önlenmesinin Türkiyenin herkesin
kimliğine, dinine ve mezhebine saygıyı öngören büyük tarih
geleneği ve kültürü açısından bir vecibe olduğu gibi,
ülkemizin çıkarları açısından da kritik bir önem
taşıdığını açıklamalıdır.
Tabii ki bu hususta Türk Hükûmetine çok önemli bir görev
düşüyor. Fakat Türkiye Büyük Millet Meclisi de bu husustaki
yaklaşımını ve iradesini bir deklarasyonla açıklarsa,
bu, hem ülkemizdeki bazı kesimlerin
rahatsızlığını sona erdirecek hem de hasım
mihrakların olayları ülkemiz aleyhine istismar etmelerini
önleyecektir.
Bu bağlamda, Diyanet İşleri Başkanı
Sayın Ali Bardakoğlunun Malatya katliamını kınamak
amacıyla söylemiş olduğu ibret verici ve son derece isabetli
açıklamasından bazı alıntılar yapmak istiyorum.
Bardakoğlu diyor ki: Batıda gittiğim her ülkede Türkiyedeki,
ötekine saygıyı ve inanç özgürlüğünü anlatırken
muhataplarım bana rahip cinayetlerini anımsatarak Siz öyle
diyorsunuz ama Türkiyede rahipler öldürülüyor. dediler. Kurbanın dini,
ırkı, dili ne olursa olsun cinayet en büyük günahtır. Bu olay
Türkiyenin imajını gölgeleyecektir. Yabancı
düşmanlığını Avrupada kınıyorsak, ülkemizde
de kınamalıyız. Türkiye sevdası demek yabancılara ve
onların inançlarına da sahip çıkmaktır, boğazlamak
değil. Saldırının, İncilin basılıp
satıldığı yerde yapılmış olması bu
eylemin arkasında çok büyük bir oyun olduğunu gösteriyor. diyor
Sayın Bardakoğlu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Elekdağ, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Bu olayın
polisiye yönünü, arkasında hangi örgütün olduğunu ve nedenlerini
bilmiyorum ama bu eylemle Türkiyeye zarar verilmek istendiği
açıktır. Bence bu yapılan ne vatanseverlik ne de din adına
savunulamaz. Her ikisine de ihanettir.
Değerli arkadaşlarım, nitekim bu çatı
altında yer alan bizler, hiçbir şekilde insanları kökeniyle,
diniyle, mezhebiyle değerlendiren bir kültürün parçası değiliz.
Hepimiz Yetmiş iki millet birdir. diyen, herkesin kimliğine,
dinine, inancına saygı göstermeyi kabul eden büyük bir tarih
geleneğinin içinden geliyoruz.
Bu bakımdan, önerdiğim şekilde bir Türkiye Büyük
Millet Meclisi açıklamasının yapılmasını, bizlere
bu kültürel geleneği kazandıran, hoşgörüyü ve
yaradılanı Yaradandan ötürü sevmeyi öğreten Hacı
Bektaş Veli ve Mevlânâ Celâleddin Rûmîye de borçluyuz.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Elekdağ.
Gündem dışı konuşmaya Devlet Bakanı
Mustafa Said Yazıcıoğlu cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul
Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağın gündem
dışı sözleri üzerine, cevap mahiyetinde değil, bir iki
hususa açıklık getirmek için huzurunuzdayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Elekdağın da ifade ettiği gibi, önce
Şubat 2006 tarihinde Trabzonda Santa Maria Katolik Kilisesi Rahibi Andrea
Santoro, bildiğiniz gibi, silahlı bir saldırı sonucu
maalesef öldürüldü. 18 Nisan 2007de de Malatyada bir yayınevine
saldırı sonucu hunharca 3 kişi katledildi. Son olarak da
yakın zamanda Mardin Midyat ilçesi Barıştepe köyü Moryakup Manastırı
Rahibi Daniel Savcı kaçırıldı ve ondan kısa bir süre
sonra da serbest kaldı, Emniyet güçlerimizin de gayretiyle serbest
bırakıldı.
Değerli arkadaşlarım, bu tür eylemler bizi derinden
üzmektedir millet olarak. Çünkü tarihte çok değişik
ırkları, dinleri, kavimleri bir arada, barış içinde, huzur
içinde yaşatmış bir gelenekten geliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içerisinde de tüm vatandaşlarımız,
hangi dilden, dinden ve ırktan olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olarak eşit şartlar altında yaşamlarını,
hayatlarını sürdürmektedirler. Dolayısıyla, zaman zaman,
ülkenin huzurunu bozmak için, bu ve benzeri, kimsenin tasvip etmeyeceği,
edemeyeceği bir kısım üzücü olaylarla maalesef karşılaşıyoruz.
Ancak şunu vurgulamak gerekir ki: Her üç olaydan sonra olayların tüm
failleri yakalanmışlardır. Burada Sayın
Elekdağın ifade ettiği gibi Arkalarında ne olduğunu
bilemiyoruz. türü bir ifadeyi ben doğrusu kullanmak istemem çünkü her üç
olayda da failler suç aletleriyle birlikte yakalanmışlardır.
Şu anda yargı aşaması devam etmektedir. O bakımdan, o
konu üzerinde fazla bir şey söylemek istemiyorum. Ama sevindirici olan
husus, çok kısa süre içerisinde her üç olayın da faillerinin
yakalanmış ve gerekli takibatın yapılmış
olmasıdır. Konu adliyeye intikal etmiştir, onun sonucunu
beklemek durumundayız.
Biz, Türkiye Cumhuriyeti olarak, ülkemizde yaşayan
farklı dinde insanların da hamisiyiz. Hangi dilden, ırktan,
düşünceden olursa olsun, tüm vatandaşlarımızın ve
ülkede yaşayan herkesin güvenliği bizden sorulur. Dolayısıyla,
bu konuda fevkalade duyarlı olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Kuran-ı Kerimde, bir
insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek gibi, bir insana
hayat vermenin de tüm insanlığa hayat vermek gibi
algılandığı bir inançtan geliyoruz. Dolayısıyla,
organ bağışı konusunda çok sıkça
kullandığımız bu Kur'an-ı Kerim ayetini her alanda
yaygınlaştırmamız ve bu bilince ulaşmamız
gerekiyor. Ancak, maalesef her alanda olduğu gibi, bu alanda da bunu
istismar eden ve bu tür, gerçekten herkesi derinden üzüntüye sevk eden bir
kısım olaylarla da zaman zaman karşılaşabiliyoruz.
Diyanet İşleri Başkanlığımız,
Sayın Elekdağın da alıntıda bulunduğu gibi, her
üç olaydan sonra da olayları kınayan, insanlarımızı
itidale davet eden, yüce dinimizin bu ve benzeri olaylar
karşısında ne kadar olumsuz bir tavır
takındığını ifade eden beyanları olmuştur.
Ancak sadece olaylar olduktan sonra bir açıklamayla yetinmiyoruz; hem
güvenlik güçlerimiz -ifade ettiğim gibi- kısa bir süre içerisinde
failleri yakalamışlardır hem de Diyanet İşleri
Başkanlığımızın değerli mensupları,
sık sık, yeri geldikçe bu konulara temas etmekte ve toplumumuzu bu
konuda bilinçlendirmeye çalışmaktadır. Tarihimizden gelen
mirasımızı, toplu ve birlikte barış ve huzur içinde
yaşama geleneğimizi bozan bu ve benzeri eylemler
karşısında, din görevlilerimizin aktif bir şekilde bu
konuları zaman zaman işlediklerine şahit oluyoruz. Çok daha
dikkatli bir şekilde, bundan sonra, konular üzerinde yeri ve zamanı,
zemini geldiğinde mutlaka durulacaktır.
Bu ve benzeri olayların bir daha gerçekleşmemesi
ümidiyle -Sayın Elekdağa da konuyu gündeme getirdiği için
teşekkür ediyorum- hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Gündem dışı ikinci söz, Atatürkün Ankaraya
gelişinin 88inci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Ankara
Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeşe aittir.
Sayın Türkeş, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
2.- Ankara Milletvekili
Yıldırım Tuğrul Türkeşin, Atatürkün Ankaraya
gelişinin 88inci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yarın 27 Aralık,
malumunuz, Gazi Mustafa Kemalin Ankaraya gelişinin 88inci yıl
dönümü. Bunu, sadece, merhum Atatürkün Ankaraya gelişini anmak için
değil, Ankaranın önemini bir daha vurgulamak ve dikkatlere getirmek
için her sene yapıyoruz ve bu sene de dünden başlayan bir dizi
etkinlikle bu çalışmalar sürüyor.
Konuma geçmeden önce, bundan beş gün önce Balâda 5,7 gibi
çok kuvvetli bir depremle sarsılan hemşerilerimize geçmiş olsun
diyorum, yaralanan veyahut yaralanmayan, ama hepsi korktu, hepimiz korktuk,
onlara da geçmiş olsun diyorum.
Kurtuluş Savaşının
hazırlıkları sırasında, Samsun, Erzurum ve Sivastan
sonra Gazi Mustafa Kemal Ankaraya geldi. Ankara, birçok bakış
açısında anlaşıldığı üzere, coğrafi
konumundan dolayı değil ama Atatürkün sözleriyle, hem
Ankaralıların, seğmenlerin yılmaz mücadele azminden hem de
tarihten gelen ahilik geleneği içinde 14üncü yüzyıldaki kurulan bir
Ankara Cumhuriyetinden, cumhuriyet fikrinin de Ankarada, Ankaralıda
hâkim olduğuna dayalı olarak burayı tercih ettiğini
bildirmiştir. Genç cumhuriyette birçok farklı yer seçilebilecek
olmakla birlikte, Atatürk özenle Ankarayı seçmiştir ve
Ankaranın üzerinde durmuştur.
Ankaranın ilk zamanlarına
baktığınızda, o yokluk, fakirlik, yoksulluk zamanına
rağmen, burada kültür hayatında, mimaride, yaşayışta
eskiyi bir kenara bırakıp modern, o güne göre çağdaş,
gelişmiş bir kent yapılandırması gayretine
girilmiştir. Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki bu çalışmalar,
birçok alanda çok uzun yıllar devam etti. Ankara bir edebiyat şehri
oldu, Ankara bir kültür şehri oldu; Opera Binasıyla, diğer
tiyatrolarıyla Ankara, gerçekten genç cumhuriyette bir örnek şehir
olarak yapılanmaya başladı. Bu, Ankaranın sadece kendisine
verilen önem değil; o güne kadar İstanbula yüklenilmiş olan
imparatorluk dönemindeki anlayıştan vazgeçilerek zenginliğin
Anadoluya yayılması için Ankara bir örnek kent olarak seçildi ve bu
çalışmalar, bu gayretler büyük bir şehir
planlamacılığıyla uzun yıllar sürdü.
Ama son zamanlarda Ankaramıza
baktığımızda, bu kuruluş mantığından,
bu uzak görüşlü bakışlardan
uzaklaşıldığını maalesef görüyoruz. Bugün
Ankaradan bahsedecek olduğumuzda, kültür dediğimizde müstehcenlik
ihtiva eden pop kültürden bahsetmek mümkün; belediyecilik dediğimizde
plansızlıktan, susuzluktan, çaresizlikten bahsetmek mümkün.
Şehir plancılığı zaten yok. Asfaltların durumu
ortada. Ama hepsinden üzücüsü, bugün Ankara, Türkiye Cumhuriyetinin
Başkenti olmak fikrinden uzaklaşmış ve peyderpey başka
yerlere taşınmaktadır. Bunu da çok yanlış olarak
gördüğümü ifade etmeliyim. En son olarak Merkez Bankasının
İstanbula taşınması girişimi, gayretleri,
Ankaranın özünde, kuruluşundaki ruhtan uzaklaşmaktır,
yanlış yapmaktır. Bunların düzeltilmesi gerekir.
Denilebilir ki 21inci yüzyılda küreselleşen dünyada
başkentlerin önemi kalmadı. Ama diğer ülkelere
baktığımızda, Batı demokrasilerine
baktığımızda hâlin böyle olmadığını
görürüz. Washingtonun hâlâ önemi ortadadır. Almanlar, elli
yıllık bir süreden sonra Berlini tekrar başkent olarak ihdas
etmişlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) Süre verebilirseniz,
toparlayayım.
BAŞKAN Buyurunuz.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) Türkiyenin de
Başkenti Ankaradır ve buna önem vermemiz gerekmektedir. Bu kamu
kuruluşlarını buradan kaçırmak, dünyadaki
uygulamaların aksine merkezi zayıflatmanın ne milletimize ne de
ülkemize hiçbir yararı olmayacağına inanıyorum. Ankarada
bugün yapmamız gereken, örnek bir Türk şehrinin ne olduğunu
ortaya koymaktır.
Yeniden planlama, yeniden bir Türk mimarisiyle ileride güzel bir
Ankarada yaşamak ümidiyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Türkeş.
Gündem dışı üçüncü söz, Malatya ve çevresindeki
kara yollarının yapımı hakkında söz isteyen Malatya
Milletvekili Mahmut Mücahit Fındıklıya aittir.
Sayın Fındıklı, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
3.- Malatya Milletvekili M.
Mücahit Fındıklının, Malatya ve çevresindeki kara
yollarının yapımına ve bakanlıkların
faaliyetlerine ilişkin gündem dışı konuşması
M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizin
geçmiş Kurban Bayramını kutluyorum. Önümüzde yeni yıl
başlayacak. Yeni yılın da tüm ülkemize hayırlar getirmesini
diliyorum.
Yine, dün, Türkiyenin İkinci Cumhurbaşkanı
İsmet İnönünün ölüm yıl dönümüydü. Onu da huzurlarınızda
rahmetle anıyorum.
Bugün, beşinci ayına girdiğimiz Parlamentomuzda
kısa bir özet yapmak üzere ve özellikle bölgemizdeki kara yollarıyla
ilgili ve diğer bakanlıklarla ilgili söz almış bulunuyorum
gündem dışı. Ancak, kendisinin diplomasideki tecrübesine
şahit olduğumuz, inandığımız Sayın
Elekdağın biraz evvel Malatyada vuku bulmuş bir hadiseyi tarif
ederken özellikle Malatya katliamı diye isim koymasını
fevkalade esefle karşıladım. Kendileri buradaysa eğer
kendisinden rica ediyoruz, Malatyanın herhangi bir ifadeyi aşan,
Malatyanın topluca bir katliama sebep olduğu gibi
anlaşılan, ileride de sonradan başımıza bela olacak bu
tip ifadelerden sakınması gerektiğine inanıyorum. Eğer
kendileri de uygun görürlerse bu ifadeleri, bu vakaya koydukları ismi değiştirmeleri
bütün Malatyalıları da mutlu edecektir. Dolayısıyla bu tip
münferit olayları bir şehre mal etmek, bir şehri bu şekilde
itham altında tutmak fevkalade sakıncalıdır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, 22 Temmuzun üzerinden beş ay
gibi bir zaman geçti. Bu zaman zarfı içerisinde Büyük Millet Meclisi
olarak bizler birçok işi birlikte başardık.
Cumhurbaşkanının seçimini bitirdik, Hükûmetimizin
onayını aldık, bütçemizin görüşmelerini geçirdik ama bölge
milletvekilleri olarak da bir taraftan kendi şehrimizin, kendi bölgemizin
eksiklikleriyle ilgili, bakanlıklar nezdinde, oluşmuş
bakanlıklar nezdinde Malatyamızın problemlerini de çok
yakından takip etme imkânımız oldu. Dolayısıyla ben
bugün, sayın bakanlarımıza bu bizlere göstermiş olduğu
yakınlıktan dolayı teşekkür etmek maksadıyla burada
bulunuyorum.
Özetle, Ulaştırma
Bakanlığımızın, dün gündeme de gelen, daha önce de
gündeme gelen Malatya-Darende yolu -ki Doğu ve Güneydoğuyu da
yakından ilgilendiren- Malatya-Gölbaşı-Narlı yolu, Malatya-Yeşilyurt-Adıyaman
yolu ve bölünmüş yollarla ilgili, özellikle Erhaç Havaalanı yolumuzla
ve pistimizin genişletilmesiyle ilgili Sayın Ulaştırma
Bakanımızın bize göstermiş olduğu ve yeterli
ödeneklerin de ayrıldığı
Programa aldığı
için kendisine teşekkür ediyorum. Bunları, dönem dönem, Malatya
milletvekili arkadaşlarımız gündem dışı sözler
alarak veya bütçedeki günü geldiği zaman çıkıp burada sizlerle
paylaşıyoruz.
Yine, Ticaret ve Sanayi Bakanımızın destekleriyle
2. Organize Sanayi Bölgemizin altyapısını hemen ihale ettik; 3.
Organize Sanayi Bölgemizin yapım aşaması, birinciyle
birleştirilmesi bitmek üzere; Darende Organize Sanayi fevkalade önemli bir
mesafe katetti ve yine Akçadağ Mermer İhtisas Organize Sanayi
Bölgemizin de yer tespit çalışmaları yapıldı.
Bütün bu çalışmalar yapılırken, Doğu ve
Güneydoğunun bir parçası, bir ili olarak kalkınmayı
hedeflemişken ve bu konuda da ciddi emek sarf ederken, özellikle gerek
Kahramanmaraşın gerek Malatyanın gerekse Urfanın bir
tekstil şehri olduğunu unutmamak lazım. Bu dönemde de dün,
Kahramanmaraş milletvekili arkadaşlarımız, oda
başkanlarımızla birlikte, Sayın Nazım Ekren
Hocamızı ve Sanayi Bakanımızı da ziyaret ettik. Ciddi
anlamda bir dönemsel sıkıntı geçirmekteler. Öyle ümit ediyorum
ki yılbaşından sonra bölgede yapacağımız
toplantılarla birlikte, tekstildeki fabrikalarımızın bu
sıkıntılarını da çözme imkânımız olacak.
Bir diğer konu, Sağlık Bakanımızın
Malatyaya gösterdiği ilgi ve alakadır. Bin yataklı bir
hastanenin yapımıyla ilgili start verilmiştir. Kendilerine çok
teşekkür ediyorum.
Barajlarımızın yeteri kadar ödenekleri de
ayrılmıştır. Bu konuda da Sevgili Bakanımıza
teşekkür ediyorum.
Özellikle kayısıyla ilgili problemlerimiz, Malatyada
yaptığımız toplantı neticesinde, Sayın Mehdi Eker
Bakanımızla birlikte, gerek lisanslı depoculuk konusunda gerekse
ihtisas borsacılığı konusunda fevkalade bir mesafe
aldık, teknik çalışmaları belli bir düzeye getirdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Fındıklı,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) Bakanlıkta bu konuyla
ilgili toplantıları gerçekleştirdik. Önümüzdeki günlerde, tüm
Malatya milletvekillerimizle birlikte bu toplantılarımızı
nihai hâle getirip, bunu, Türkiyenin tarımsal ürünlerinin pazara
sunulması adı altında çözeceğiz diye ümit ediyor ve
düşünüyoruz.
Bir iki cümle de Nemrutla ilgili söylemek istiyorum. Nemrut,
Adıyaman ile Malatya arasında bir problem kesinlikle değildir.
İki il birbirinin kardeşidir. İki ilin milletvekilleri de
birbirinin kardeşidir. Dolayısıyla bizim yapmamız gereken
şey, gündemimize almamız gereken şey, Nemruta gelen turist
sayısını üçe, beşe katlayacak projeler üretmektir.
Önümüzdeki dönemde de bu çalışmaları, o
milletvekili arkadaşlarımızla birlikte
yapacağımızı ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI
ÖNERGELERİ
1.- Artvin Milletvekili Metin
Arifağaoğlu ve 23 milletvekilinin, Artvin Cerattepedeki madencilik
faaliyetlerinin çevreye etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/71)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Artvin merkez ilçe sınırları içinde ve şehrin
hemen üstünde bulunan Cerattepe son yıllarda altın ve bakır
arama çalışmaları ile gündeme gelmiştir.
Cerattepe ve Kafkasör mesire yeri Avrupa ve Kafkas bölgesinde
doğal yaşlı ormanların en yoğun olduğu
kısımdır. Cerattepe yüksek boylu çam ormanları, onlarca
endemik bitki türünü bünyesinde barındıran doğal yapısıyla
Artvin için çok önemlidir. Flora ve fauna açısından ülkemizin önemli
bir bölgesidir.
Bilindiği gibi Artvin Çoruh nehrinden yükselmeye
başlayan Genya dağı yamacında meyilli bir arazi üzerinde
kurulmuştur. Artvin ve Cerattepe bölgesinde arazi eğitimi çoğu
yerde % 100ün üstündedir. Bu önemli coğrafyada bakır ve altın
madeni çıkaracak firmanın doğaya ve Artvinde yaşayanlara
zarar vereceği yönünde halkın endişeleri vardır. Maden
işletmeciliğinden dolayı Artvinin suyunun,
toprağının ve havasının kirleneceği yönünde
endişeler ve kuşkular bulunmaktadır.
Nitekim Artvin halkı 4 Kasım Pazar günü büyük bir
katılımla gerçekleşen miting de Cerattepeden dolayı
oluşan endişeleri kamuoyu ile paylaşmıştır.
Cerattepe orman alanı, Hatila milli parkı ile sınırlıdır.
Bu nedenle Hatila milli parkının maden çalışmalarından
zarar görmesi kuvvetle muhtemeldir.
Artvinin Murgul ilçesinde Etibank ve Karadeniz Bakır
İşletmelerine ait bakır fabrikalarında yıllarca
blister bakır üretildi. Burada yapılan doğa
tahribatının ve su kirliliğinin boyutlarını
Artvinliler iyi biliyorlar. Murgulda yaşanan doğa
tahribatını 100 yılda tamir etmek mümkün değildir.
Karadeniz Bakır İşletmelerinin özelleştirme ile
satılmasından sonra özel sektör halen bakır üretimine devam
etmektedir. Ancak herhangi bir önlem alınmadan doğa tahribatı ve
su kirliliği eskiden olduğu gibi aynen devam etmektedir.
Madencilik konusunda Murguldan deneyimi bulunan Artvinliler
Cerattepede bakır ve altın madeninin işletilmesinin insan
sağlığına ve doğaya zarar vereceği gerekçesi ile
istememektedirler.
Artvin Çoruh Üniversitesinde görevli 22 öğretim üyesinin
Cerattepe de işletilecek bakır madeninden dolayı
doğanın tahrip edileceği ayrıca su, toprak ve havanın
kirleneceği yönünde raporları bulunmaktadır.
Artvin şehrinin tepe noktasında bulunan Cerattepede
yapılan maden çalışmaları Artvinlilerin
kuşkularını, endişelerini her geçen gün korkuya
dönüştürmektedir. Artvindeki gündem Cerattepe maden sahasının
doğal yaşamı etkileyeceği konusudur.
Bu nedenlerle:
1- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden
İşleri Genel Müdürlüğü tarafından verilen 2 adet
ruhsatlı sahanın yerinde incelenmesi,
2- Bölgede yapılmakta olan madenciliğin insan, hayvan,
bitki örtüsü, yüksek boylu yaşlı ormanlarımız, su, toprak,
hava ve diğer tüm yönlerden çevreye verdiği ve vereceği maddi ve
manevi zararların tayin ve tespitinin yapılması,
3- Bugüne kadar arama ve sondaj faaliyetlerinin ne kadar alanda
yapıldığı, bu çalışmalar sonucunda tahrip olan
orman ve bitki örtüsünün belirlenmesi,
4- Şehre gelen su havzalarının maden
çalışmalarından etkilenip etkilenmeyeceğinin belirlenmesi,
5- Eğimli coğrafya nedeniyle maden
çalışmalarının ileride heyelanların
oluşmasına sebebiyet verip vermeyeceğinin tespit edilmesi
amacı ile,
Anayasamızın 98, İçtüzüğümüzün 104 ve 105.
maddeleri gereğince araştırma komisyonu kurularak
araştırılmasını saygılarımızla arz
ederiz.
1) Metin Arifağaoğlu (Artvin)
2) Ahmet Küçük (Çanakkale)
3) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
4) Bilgin Paçarız (Edirne)
5) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
6) Fatih Atay (Aydın)
7) Tansel Barış (Kırklareli)
8) Birgen Keleş (İstanbul)
9) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
10) Tayfur Süner (Antalya)
11) Hüsnü Çöllü (Antalya)
12) Tacidar Seyhan (Adana)
13) Gökhan Durgun (Hatay)
14) Atila Emek (Antalya)
15) Şahin Mengü (Manisa)
16) Esfender Korkmaz (İstanbul)
17) İsa Gök (Mersin)
18) Osman Kaptan (Antalya)
19) Orhan Ziya Diren (Tokat)
20) Vahap Seçer (Mersin)
21) Necla Arat (İstanbul)
22) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
23) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
24) Ahmet Ersin (İzmir)
2.- Aydın Milletvekili Mehmet
Fatih Atay ve 21 milletvekilinin, eğitim kurumlarında tarikat
örgütlenmesi iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/72)
27.11.2007
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Eğitim kurumlarımızdaki laik eğitim
karşıtı uygulamalar son yıllarda ciddi boyutlarda artarak
endişe verici ve aynı zamanda çok tehlikeli bir noktaya
ulaşmıştır. Daha önceleri bireysel olarak
değerlendirilen bazı uygulamaların, artık örgütlü ve
bilinçli yapıldığı hususu tereddüt götürmez bir hal
almıştır. Devlet okulları, özel okullar, dershaneler,
kurslar, öğrenci pansiyonları ve yurtları dini baskılara
maruz kalmakta ve tarikatların örgütlenme alanı olarak
kullandıkları kurumlar haline gelmektedir. Ancak basın
yayın organlarımızda yer aldığında haberdar
olabildiğimiz ve her gün artarak gündem bulmaya başlayan bu
uygulamalar, hassasiyetle araştırılması ve üzerinde
durulması gereken bir konudur. Kutlu doğum haftalarıyla gündeme
gelen ve okullardaki dini yayınların dağıtımı,
türban takma, oruç tutma ve namaz kılma baskılarıyla devam eden
bu uygulamalar çağdaş, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti
rejimini tehdit eder duruma gelmiştir. Çünkü bu baskılar özellikle
geleceğimiz olan çocuklarımız ve gençlerimiz üzerinde kendini
göstermekte, bu durum ise zihniyeti açıkça ortaya koymaktadır. Yani
gelecek hedefleri şimdiden belirlenmiştir. Eğitim
kurumlarından başlayarak Türkiye Cumhuriyetini bir İslam devleti
haline getirmenin alt yapısını kurmak gibi bir amaç güdülmektedir.
Bunları görmezden gelmek ya da münferit bazı olaylarmış
gibi değerlendirmek mümkün değildir. Bugün tarikatların elindeki
3.000e yakın okul, pansiyon, dershane ve kurs olduğu bilinmekte
iken, bu baskıların artık devlet okullarında da bariz bir
şekilde artış gösteriyor olması düşündürücüdür.
Tarikatlar devlet okullarında camiye yardım, dini yayın
dağıtımı vs. gibi birçok amaçla birçok okulumuzda cirit
atar hale gelmiş ve okul yöneticileri de bu duruma seyirci kalmakta, hatta
destek bile verebilmektedirler. Türk Ceza Yasasının Kanuna
aykırı olarak eğitim kurumu açanlara, bunları
çalıştıranlara ve bu kurumlarda kanuna aykırı olarak
açıldığını bildiği halde öğretmenlik
yapanlar ile bunları çalıştıranlara 6 aydan 3 yıla
kadar hapis cezası verilir. Yukarıdaki fıkrada gösterilen
yerlerin kapatılmasına da karar verilir hükmü yerine bu
değiştirilerek Kanuna aykırı olarak eğitim kurumu
açan ve veya işleten kişi 3 aydan 1 yıla kadar hapis ya da adli
para cezası ile cezalandırılır hükmü getirilerek, yasa
dışı kurumların hem kapatılması engellenmiş
hem de bu kurumların sayısında daha ciddi artışlara
neden olmuştur. Yine Polis Vazife ve Salahiyet Yasasında
yapılan değişiklikle Öğrenci yurtlarında veya
eklentilerinde suçun önlenmesi amacıyla kişilerin üstlerini,
araçlarını, özel kâğıtlarını ve
eşyasını arar, suç unsurlarına el koyar ve evrakı ile
birlikte cumhuriyet savcılığına tevdi eder hükmü
kaldırılması ve Kuran kursları ile dernek ve
vakıflarca açılan öğrenci yurtlarının Millî
Eğitim Bakanlığınca denetim kapsamı
dışında bırakılması bu tür yerlerdeki tarikat
örgütlenmelerini artırmış ve harekât alanlarını
genişletilmiştir.
Son olarak Amasya ilimizde yaşanan ve dört
kızımızın baskılar nedeniyle Anadolu Lisesinden
ayrılarak düz liseye kayıt yaptırmak zorunda kalmasıyla
sonuçlanan durum, üzerinde ciddiyetle durulması ve
araştırılması gereken bir olaydır. Eğitimlerini
Büyük Önder Atatürkün kurmuş olduğu çağdaş Türkiye
Cumhuriyetinin gereklerine göre yerine getirmek isteyen öğrencilerin bu
hakları, baskılar nedeniyle engellenmiştir. Yine Kocaeli Milli
Eğitim Müdürlüğünün il genelinde ilköğretim 8. sınıf
öğrencilerine yönelik seviye tespit sınavı için
hazırlattığı sorularda, şeriat düzenini
hatırlatır sorulara yer verilmiştir. Ayrıca THY gibi bir
Cumhuriyet Kurumumuzun nur cemaati destekli bir vakfın sempozyumuna
sponsorluk yapması da, tarikatların örgütlenmelerinin sadece
eğitim kurumlarımızla sınırlı
kalmadığının da bir göstergesidir.
Ülkemizde yaşanan bu tür olayların daha tehlikeli
boyutlara ulaşmasını, ileride toplumsal bir çatışmaya
ve rejim tehlikesine dönüşmesini engellemek amacıyla, özellikle okul
yöneticilerinin görevlerini kötüye kullanıp
kullanmadığının ve okullarımızdaki,
yurtlarımızdaki, pansiyonlarımız ve diğer eğitim
kurumlarımızdaki tarikat örgütlenmelerinin tespiti amacıyla,
Anayasanın 98. TBMM İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri
gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını
arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Fatih Atay (Aydın)
2) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3) Metin Arifağaoğlu (Artvin)
4) Osman Kaptan (Antalya)
5) Atila Emek (Antalya)
6) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
7) Selçuk Ayhan (İzmir)
8) Gökhan Durgun (Hatay)
9) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
10) Hüsnü Çöllü (Antalya)
11) Tayfur Süner (Antalya)
12) Şahin Mengü (Manisa)
13) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
14) Esfender Korkmaz (İstanbul)
15) İsa Gök (Mersin)
16) Orhan Ziya Diren (Tokat)
17) Vahap Seçer (Mersin)
18) Necla Arat (İstanbul)
19) Tacidar Seyhan (Adana)
20) Ahmet Küçük (Çanakkale)
21) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
22) Ahmet Ersin (İzmir)
3.- Bursa Milletvekili Necati
Özensoy ve 28 milletvekilinin, baz istasyonlarının yer seçimindeki
sorunların ve halk sağlığına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/73)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Baz istasyonları 2813 sayılı Telsiz Kanununa göre
Telekomünikasyon Kurumundan izin alınarak kurulup, işletilmektedir.
Ancak, baz istasyonlarını kuran işletmeciler, bu istasyonlar
için il bazında Telekomünikasyon Kurumundan toplu izin almakta ve
aldıkları toplu izin dahilinde baz istasyonunun kurulacağı
yerleri kendileri belirlemektedir.
Telekomünikasyon Kurumunun baz istasyonları konusunda toplu
izin verme yanındaki yetkisi sadece, baz istasyonunun Güvenlik Sertifikası
alıp almadığına veya ölçümü yapılıp
yapılmadığına ilişkindir. Ölçümler de Telekomünikasyon
Kurumu tarafından değil Kurumun bu konuda yetki verdiği özel
kuruluşlar tarafından yapılmaktadır. Baz istasyonları
konusunda belediyelerin ve mülki idare amirliklerinin ise herhangi bir yetkisi
bulunmamaktadır.
Bu yasal çerçeve içinde aldıkları toplu izinlerle il
bazında kendi belirledikleri yerlere baz istasyonlarını
yerleştirebilen GSM işletmecilerinin, kapsamanın
sağlanamadığı ve yüksek erişim istedikleri semtlere
birden çok baz istasyonu kurabilmelerinde de herhangi bir yasal sakınca
bulunmamaktadır. Bunun sonucunda özellikle büyük kentlerde
sayısız baz istasyonu faaliyet gösterir duruma gelmiştir. Abone
sayısına bağlı olarak da her geçen gün sayıları
artmaktadır. Daha önceleri apartman ve minarelere kurulan baz
istasyonları, kısmen apartman sakinleri ve cami cemaatlerinin
tepkileri kısmen de maliyet unsuru nedeniyle artık elektrik
direklerine yerleştirilmeye başlanmıştır.
Mevcut üç GSM işletmecisinin, artan abone sayısına
bağlı olarak aynı semtte birden çok baz istasyonu kurmaları
ve baz istasyonlarını elektrik direklerine kurmaya
başlamaları, bu semtleri baz istasyonu bahçesi haline getirmiş
bulunmaktadır. Bursa şehir merkezi bunun en açık örneğini
oluşturmaktadır. Sayısız baz istasyonu ve bunların
birçoğunun elektrik direklerine kurulmuş olması haklı
olarak vatandaşımızın ciddi şikayetlerine yol açar
hale gelmiştir.
TÜBİTAK tarafından yayınlanmış
"Elektromanyetik Dalgalar ve İnsan Sağlığı"
konulu raporda, cep telefonlarının ve baz istasyonlarının
yaydığı elektromanyetik radyasyonun sağlık üzerine
etkileri konusunda henüz tam olarak bilinmeyen birçok nokta bulunduğu
uyarısı yapılmaktadır.
Bunun yanında TÜBİTAK raporuna göre; Baz
istasyonları antenlerinin çevrede yaşayanları yüksek risk grubu
haline getirmemesi için antenin konumu ve antenin ışıma
örüntüsünün durumu çok önemlidir. Ayrıca, anten için yer seçimi ve antenin
kurumu sırasında yakın alandaki binaların risk altına
alınmamasına dikkat edilmesi gereklidir.
Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde;
TÜBİTAK raporunda yer alan baz istasyonları
"antenlerinin konumları ve antenlerin ışıma örüntüleri
durumu"nun halk sağlığına zararlı olmayacak
şekilde düzenlenmesi ve "anten için yer seçimi ve antenin kurumu
sırasında yakın alandaki binaların risk altına
alınmaması"nın sağlanması
Bir kamu kuruluşu
olan Elektrik dağıtım şirketinin elektrik direklerine baz
istasyonu kurulmasını sağlayan sözleşmelerinin iptali için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ederim.
1) Necati Özensoy (Bursa)
2) İsmet Büyükataman (Bursa)
3) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
4) Alim Işık (Kütahya)
5) Beytullah Asil (Eskişehir)
6) Cemaleddin Uslu (Edirne)
7) Ahmet Bukan (Çankırı)
8) Kürşat Atılgan (Adana)
9) Oktay Vural (İzmir)
10) Mümin İnan (Niğde)
11) Şenol Bal (İzmir)
12) Atila Kaya (İstanbul)
13) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
14) Münir Kutluata (Sakarya)
15) Mustafa Kalaycı (Konya)
16) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
17) Reşat Doğru (Tokat)
18) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
19) Recep Taner (Aydın)
20) Ali Torlak (İstanbul)
21) Hasan Çalış (Karaman)
22) Mustafa Enöz (Manisa)
23) Akif Akkuş (Mersin)
24) Rıdvan Yalçın (Ordu)
25) Ahmet Orhan (Manisa)
26) Mithat Melen (İstanbul)
27) Mehmet Şandır (Mersin)
28) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
29) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Başbakanlığın, Anayasanın 82nci
maddesine göre verilmiş üç tezkeresi vardır, ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım.
Buyurun.
B) TEZKERELER
1.- 24-26 Ekim 2007 tarihlerinde
Romanyaya resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğana
refakat eden heyete katılmaları uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/248)
14/12/2007
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 24-26 Ekim
2007 tarihlerinde Romanyaya yaptığım resmi ziyarete ekli
listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi
uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti
ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Egemen Bağış İstanbul
Milletvekili
Gönül Bekin Şahkulubey Mardin
Milletvekili
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2.- 14-17 Kasım 2007
tarihlerinde Çek Cumhuriyeti ve Azerbaycana resmî ziyarette bulunan
Başbakan Recep Tayyip Erdoğana refakat eden heyete
katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/249)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
25/12/2007
Görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 14-17
Kasım 2007 tarihleri arasında Çek Cumhuriyeti ve Azerbaycana
yaptığım resmî ziyarete İstanbul milletvekili Egemen
Bağışın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu
konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3.- 6-8 Kasım 2007
tarihlerinde İtalyaya resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip
Erdoğana refakat eden heyete katılmaları uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/250)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
25/12/2007
Görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 6-8
Kasım 2007 tarihlerinde İtalyaya yaptığım resmî
ziyarete İstanbul Milletvekili Egemen Bağışın da
iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu
Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü
soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına
geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Tanık Koruma Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ
1.- Tanık Koruma Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/346) (S. Sayısı: 34)
(x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
(x) 34 S. Sayılı
Basmayazı 27/11/2007 tarihli 25inci Birleşim Tutanağına
eklidir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı
İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında görüşülmektedir. Bu
nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp
maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek
ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına Batman Milletvekili Sayın Ayla Akat Ata.
Sayın Ata, buyurun efendim. (DTP sıralarından
alkışlar)
Sayın Ata, süreniz yirmi dakika.
DTP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 34 sıra sayılı Tanık Koruma
Kanunu Tasarısı hakkında Demokratik Toplum Partisinin
görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım.
Konuşmama başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, öncelikle belirtmek gerekir
ki tartışmakta olduğumuz kanun tasarısı ile ülkemizin
içinde bulunmuş olduğu siyasal süreç ve gündem arasında adı
konmayan bir ilişki bulunmaktadır. Gerçekleştirilen
sınır ötesi operasyonlarla başlayan tartışmalar, bu
tasarıyla, hangi tanıkların ne amaçla, neyin
karşılığında ve nasıl korunacağını
ortaya koymuştur. Bu hâliyle tanık koruma kanunu, Türk Ceza
Kanununun 221inci maddesini, Terörle Mücadele Kanununu ve Polis Vazife ve
Salahiyet Kanununu tahkim eden bir kanun tasarısıdır. Maalesef
bu kanun tasarısı da malum olanı tarif etmek
dışında bir işleve sahip değildir.
Açıktır ve deneyimle ortaya
çıkmıştır ki, pişmanlığı ve
itirafçılığı teşvik eden hiçbir kanun, ülkemizde
yaşanan sorunlar kapsamında devam eden şiddeti durduramamış,
yaşanan acılara çözüm getirememiştir. Tersine, daha da
körüklemiş ve içinden çıkılmaz boyutlara
ulaştırmıştır.
Şiddet ve çatışmanın sona erdirilmesi, en
genel anlamda, devletin, vatandaşlarını yoksun
bıraktığı hak ve özgürlükleri kanunlarla düzenleyerek
anayasal güvence altına almasıyla ve özelde de,
vatandaşlarına reva görmüş olduğu eza ve cefalardan
dolayı özür dilemesiyle gerçekleşebilir.
İlk bakışta, tanık koruma kanunu,
tanıkların rahat bir şekilde beyanat vermesini
kolaylaştıran, tanıkların, vermiş oldukları
şehadetle adaleti yerine getirdiklerine kani eden ve dolayısıyla
toplumsal güven ve huzur anlamında hiçbir sakıncası bulunmadan
yaşamlarına kaldıkları yerden devam etmelerini
sağlayan bir tasarı gibi anlaşılabilir. Fakat kanun
maddeleri, detaylarıyla okunduğunda, öyle olmadığı
görülmektedir.
Tasarının genel gerekçesinde, tanıklık
görevinin bir kamu görevi olduğu ve herhangi bir karşılık
beklenmeden yerine getirilirken, tanığın yaptığı
bilgilendirmeden dolayı bir zarara uğramaması için devletin
gerekli tedbirleri alması gerektiği belirtilmiştir.
Kuşkusuz bu tedbirler, tarafı olduğumuz uluslararası
sözleşmelerin bir gereğidir.
Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı
Sözleşmenin 13üncü maddesi, tanıkların olası tehditlere
ve saldırılara karşı korunmasını öngörmektedir.
Buna göre, şikâyetçinin ve tanıkların şikâyet veya
şehadetinin bir sonucu olarak, tüm fena muamele ve tehdide karşı
korunmalarını sağlamak için önlemler alınacaktır.
2004 yılında yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi
Kanununun Üçüncü Kısmının Birinci Bölümü, tanıklık
statüsünü tanımlamış olup, tanıkların
haklarını, sorumluluklarını ve olası tehditlere
karşı korunma önlemlerini maddeler hâlinde belirtmiştir.
Kuşkusuz bu tedbirler yeterli değildir. Fakat Ceza Muhakemesi
Kanununda yapılacak değişikliklerle tanığın
korunması daha da güçlendirilebilir. Kaldı ki, 43üncü maddeden
61inci maddeye kadar toplan 18 madde tanıklık mevzuatını
düzenlemiştir. Özellikle 58inci maddeyle tanık korunması garanti
altına alınmıştır. Dolayısıyla, Ceza
Muhakemesi Kanununun ilgili maddesinde tanığın korunması
konusu özü itibarıyla düzenlenmiş olmasına rağmen, neden
ayrı bir tanık koruma kanununun düzenlenmek istendiği tam da
anlaşılamamaktadır. Bu şekilde, hâlihazırda Ceza
Muhakemesi Kanununun maddeleri işlevsiz bırakılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, çağdaş dünyayla
bütünleşme çabamızın somut adı ve projesi olan Avrupa
Birliğine tam üye olma perspektifi bağlamında
değerlendirdiğimizde, Tanık Koruma Kanunu Tasarısı,
yasalaşması hâlinde ciddi sorunlara yol açacaktır.
Tıpkı Terörle Mücadele Kanunu ve Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda
olduğu gibi, kolluk güçlerinin aşırı yetkilendirilmesini
sağlayacak ve uygulama sırasında doğal olarak geri
dönüşü olmayan zararlara ve insan hakları ihlallerine yol
açacaktır.
Gelişmiş Batı ülkelerindeki tanık koruma
mevzuatının basit bir karşılaştırma
yapılarak ülkemize aynen uyarlanamayacağını belirtmek
gerekir. Bu durum hukukun ruhuna aykırıdır.
Tanığın korunmasına neden ihtiyaç olduğu, hangi
hâllerde korunması gerektiği, koruma tedbirlerinin özü, toplumsal
yaşama, huzura ve güvene etkisi, adaletin ortaya
çıkarılması bağlamında söz konusu tedbirlerin hukukun
temel ilkeleriyle çelişmemek şartıyla ne kadar etkili
olacağı ayrıntılı bir şekilde
tartışılmadan, yüzümüzü döndüğümüz Batı
dünyasındaki kanunlar olduğu gibi hukukumuza monte edilemez,
edilmemelidir. Yaptığımız birçok kanunu bu mantıkla
gerçekleştirdiğimiz için ve dolayısıyla
içselleştiremediğimiz için gereken uygulamaları yapmakta aciz
kaldığımızı unutmamalıyız.
Hukukun tarihsel ve toplumsal gelişimi bakımından
literatüre en büyük katkılarından birini yapan ve her asırda
kült bir eser olmaya devam eden Baron De Montesquieunin Yasaların Ruhu
adlı kitabı, yasaların ortaya çıkış nedenini,
toplumsal ilişkiler ve taleplerle ilişkisini aşağıdan yukarıya
doğru gelen bir yönelimle hak ve özgürlükleri nasıl garanti
altına aldığını uzun uzadıya belirtmektedir.
Yani, her yasanın bir ruhu vardır ve bu ruh toplumsal ihtiyaçlar ile
yaşanan adalet sorunlarıyla iç içedir. Bu yaklaşımın
hukukun temel felsefesini oluşturduğu gerçeği vefatından
iki yüz elli iki yıl sonra bile teslim edilmektedir.
Kanun tasarısının gerekçesinde referans edilen
bazı Avrupa ülkelerinin tanık koruma programlarına
baktığımızda, Fransa ve İngilterede, ilgili yasa
maddelerinin, tıpkı ülkemizdeki gibi, Ceza Muhakemeleri Kanununda
yer aldığını görmekteyiz. İspanya ve Portekizde ise
son yıllarda belli suçlar bağlamında tanık koruma
kanunları yapıldığı görülmektedir. Bu suçlar,
kadına yönelik şiddet, aile içi şiddet, uyuşturucu kaçakçılığı,
insan ticareti, azınlıklara yönelik ayrımcılık gibi
son yıllarda önünün alınmasında zorlanılan ve giderek artan
bir ivmede seyreden suçlardır. Dolayısıyla bu suçlarda daha iyi
mücadele etmek için soruşturma ve kovuşturma evrelerinde tanık
şahadeti ve tanığın olası tehditlere ve
saldırılara karşı korunması gerekmektedir, fakat bu
tedbirler asla hukukun temel ilkeleriyle çelişki içinde
olmamalıdır. Yüz yüzelik ilkesine, silahların eşitliği
ilkesine, açıklık ilkesine, masumiyet karinesi ilkesine, savunma
hakkı ilkesine ve hukukun üstünlüğü ilkesine halel getirecek hiçbir
tedbir adil yargılama bağlamında değerlendirilemez. Söz
konusu suçlarla mücadele etmek, giderek ortaya çıkış
koşullarını ortadan kaldırmak ve suçun gerçekleşmesi
anlamında caydırıcı, önleyici tedbirleri almak olarak
adlandırılmalıdır. Aksi takdirde, bu suçlarla birlikte
yaşamayı öğrenmek ve Suçu yönetilebilir hâlde tutarak toplumsal
aşina durumuna getirmek yaklaşımı hukukun manipülasyonu
anlamına gelir ve bu asla kabul edilemez.
Değerli milletvekilleri, günümüz dünya sisteminin en büyük
handikabı güvenlik olarak tanımlanmaktadır. Sistemin
muktedirleri tarafından âdeta bir güvenlik çağı, terör ile
mücadele çağı içinde olduğumuz her defasında
zikredilmektedir. Öyle ki, organize suçlar ve terör tanımlamaları
çağın vebası olarak öne sürülmektedir. Kuşkusuz, bütün
dünyada toplumsal güvenlik anlamında oldukça ciddi
sıkıntıların yaşandığı bir evredeyiz.
Suçlardaki büyük artış bunun en temel göstergesi olarak sunulabilir.
Fakat, bu suçların ortaya çıkmasının temel toplumsal
koşulları küresel dünya sisteminin yönetim tarzında
yatmaktadır.
Yurttaşların sahip olmuş oldukları asgari
siyasal, toplumsal, ekonomik ve hukuksal güvencelerinden yoksun
bırakılmaları ya da bu güvencelerin mevcut koşullar
bağlamında güncellenmemesi, gelir dağılımındaki
korkunç adaletsizlik, yoksulluk ve yoksunluk sınırlarının
alabildiğine gerilemesi söz konusu güvenlik sorunsalının temel
nedenidir.
Bireysel çıkarın ve rekabetin temel değerler olarak
öne sürüldüğü, kamu faydasının israf ve toplumsal yük olarak
görüldüğü bir retorik ve iktidar anlayışı, elbette ki,
toplumsal güven, huzur ve barış düzeyini aşağılara
çekmektedir. Öte yandan, insan sermayesi ve toplumsal sermayede çok ciddi
düşüşler yaşanmaktadır. Toplumsal bir aradalığın
çimentosu olan güven, dayanışma, yardımlaşma gibi
değerler neoliberal ve neomuhafazakâr iktidar sahipleri tarafından
ters yüz edilmekte, insan kalitesi, onur ve haysiyet anlamında
olabildiğine düşürülmekte ve yurttaşlar
kurumsallaştırılmış bir dilencilikle yüz yüze
bırakılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, ekonomik kalkınma ve
dünyanın en büyük ekonomileri arasına girme hedefi asla
yurttaşların güvenliğine, huzuruna ve barışına
rağmen olamaz. Yurttaşların temel hak ve özgürlüklerinin
meşru taleplerinin, bu talepler doğrultusunda örgütlenmelerinin
önünün alındığı bir ortamda bu iddiadan bahsedilemez.
Hukukumuzun otoriterleşmesi, kolluk güçlerinin dehşet verici
yetkilerle donatılması, adil yargılanma mevzuatının
savunma aleyhine değiştirilmesi başka nasıl izah
edilebilir. Bir taraftan kalkınma söylemiyle yurttaşlar sahip
oldukları asgari kamusal haklardan yoksun bırakılacak, öte
yandan da güvenlik söylemiyle itiraz, protesto, eleştiri ve demokratik
eylem hakları ellerinden alınacak. Terör, bölücülük adıyla
tehditler yaratılacak, ona karşı mücadele etmenin
kaçınılmaz ve zorunlu yöntemleri formüle edilecek ve en sorunsuz bir
şekilde insanlar böyle yönetilecek. Bu resim, şu anda milletimize
reva görülen yönetim anlayışının resmidir. Geçtiğimiz
yüzyılın en büyük filozoflarından biri olan Michel Foucault
yönetimsellik olarak tanımladığı postmodel kapitalizmin
iktidar anlayışı da tam olarak budur. Yurttaşları
yapmacık tehditler ile manipüle et ki, antidemokratik ve otoriter kanunlar
ile potansiyel karşı duruşlarını engelleyebilesin.
Dezenformasyon yaratarak yurttaşın yurttaşa karşı
olduğu kimliksel ötekileştirme ortamını oluştur ki,
toplumsal huzur ve barış adına bütün inisiyatif iktidara teslim
edilebilsin ve ona koşulsuz rıza gösterilebilsin.
Değerli milletvekilleri, değerlendirmekte olduğumuz
ve tartışmakta olduğumuz Tanık Koruma Kanunu
Tasarısı, büyük resmini çizmeye çalıştığım
güvenlik söylemine bağlı kalınarak hazırlanmış
bir tasarıdır. Bütün gelişmiş Batı ülkelerinde 11
Eylül saldırıları sonrasında giderek galebe çalan, ancak,
itirazlar ve demokratik eylemlerle sürekli toplumsal olarak muhalefet edilen
güvenlik konseptli bir akıl tutulmasının ürünüdür.
Ülkemizde yaşanan ve kamu vicdanını derinden
yaralayan namus cinayetleri, aile içi şiddet, fuhuş ve kadın
ticareti, çeteler, azınlıklara yönelik şiddet ve talan
suçları bağlamında tanık ve mağdurların
korunması esas alınmamış, yasada ayrıyeten
sayılmamıştır. Bu suçlar, son yıllarda gündemimizi en
fazla meşgul eden ve biri diğerinin ardından gelişerek,
âdeta vicdanımızı körelten suçlar değil midir? Son birkaç
yıl içinde kaç tane namus cinayeti işlenmiştir ve adalet yerini
ne kadar bulmuştur? Aile içi şiddetin boyutu ne düzeydedir, ne kadar
önüne geçilebilmiştir? Tanıkları ve mağdurları
nasıl korunmuş? Adil yargılanmayla suç ne ölçüde
cezalandırılmıştır ve ne düzeyde
caydırıcılık etkisi yaratabilmiştir?
Azınlıklara yönelik şiddet suçları, Rahip Santoro, Hrant
Dink, Malatyada gerçekleşen cinayet ne ölçüde
aydınlatılmıştır, tanıkları ve
mağdurları ne kadar korunmuş, adalet yerini ne kadar
bulmuştur? Yaratılan milliyetçi ve şoven dalgalanmanın bir
ürünü olan Kürtlere yönelik organize edilmiş etnik şiddet, linç ve
talan nümayişlerinin hukuki soruşturulması ve
kovuşturulması ne aşamadadır acaba? Bu şiddet operasyonlarının
tanık ve mağdurlarına ne kadar korunma
sağlanmıştır? Bu sorulara cevap verelim sayın
milletvekillerim. Bunlar, halkın gerçekten merak ettiği ve adalet
talep ettiği hususlardır. Yurttaşlarımızın
vicdanını yaralayan konular arasında bunlar da
bulunmaktadır ve potansiyel tehdit olarak varlığını
sürdürmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, adaletin sahih
sorunlarına çare bulmak için kanunlar yapılır. Kanunların
ruhu, felsefesi bu temele dayanır. Tasarının referansta
bulunduğu Avrupa Konseyinin 2005 tarihli 9 sayılı Tavsiye
Kararının özünde, belirttiğimiz türden suçların
tanıkları ve mağdurlarına yönelik gerçeklere dayalı
somut tehditler olması hâlinde korunma tedbirlerinin alınması
vardır.
Peki, tasarı metninde neler bulunmaktadır?
Ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis
ve alt sınırı on yıl ve daha fazla hapis cezasını
gerektiren suçlar, bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen alt
sınırı iki yıl veya daha fazla hapis cezasını
gerektiren suçlar ile terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenen
suçlarda tanıklık yapanların koruma tedbirlerine ilişkin
hükümler bulunmaktadır. Hükümlerin ekseri çoğunluğu
Pişmanlık Yasasını andırmaktadır. Bu durum,
yaklaşık bir aydır da kamuoyu tarafından yoğun bir
şekilde tartışılmaktadır. Kürt sorunu bağlamında
yaşanan çatışma durumuyla ilgili bütün suçları alt ve üst
sınır ayrımına gitmeden kapsamı içine alan, örgütün
çözülmesine yardımcı olan herkesi tanık statüsüne alarak
akıl almaz bir biçimde koruma tedbirleriyle donatan bir kanun
tasarısıyla karşı karşıyayız.
Tanığın estetik cerrahi yöntemiyle yüzünün
değiştirilmesi, fiziğinin değiştirilmesi, yurt
dışında veya yurt içinde başka bir yerde ikamet
ettirilmesi, cezaevinde ise özel bir cezaevine ya da başka bir cezaevine
nakledilmesi, meşru savunma amacıyla
silahlandırılması, adının, kimliğinin ve her
türlü belgesinin değiştirilmesi, maddi yardım
olanaklarının tanınması ve benzeri diğer tedbirler
bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bir insanın yüzünü estetik
ameliyatla değiştiren bir anlayışla karşı karşıyayız.
Üstelik, bu koruma adı altında yapılacak. Tek kelimeyle izah
etmek gerekirse, böyle bir durumda ancak Hükûmetin acz içinde olduğu
söylenebilir. Bu nasıl bir güvenlik travmasıdır anlamak mümkün değildir.
Muktedirlerin paranoya düzeyinde algıladıkları bu asayiş
düzenine ve insanın kimliğiyle oynayacak düzeye gelen bu patolojik
duruma her ne koşulda olursa olsun karşı durmak gerekir.
Tanık koruma kanunu adı altında itirafçılığı
ve muhbirliği özendiren, destekleyen ve kurumsallaştıran âdeta
ek bir Terörle Mücadele Kanunuyla karşı karşıyayız.
İtirafçıların karıştıkları suçları, yol
açtıkları toplumsal zararları hepimiz bilmekteyiz ve yakın
şahitleriyiz. Bu kişilerin, terörle mücadele adı altında,
darmadağın edilmiş psikolojik durumlarından kolluk güçlerinin
faydalanma çabaları her şeyden önce gayriinsanidir. Acilen ilgili
sağlık kurumlarında rehabilite edilmeleri gerekirken, güvenlik
sistemimizin bir parçası hâline getirilerek, çoğu zaman topluma
karşı kullandırılmaları kamu vicdanında derin
yaralara yol açmaktadır. Hâl böyleyken, itirafçılığı
tanık koruması olarak adlandıracak yeni bir kanunun,
mağdurları günbegün artan ve sorunu çok daha çetrefilli bir hâle
getiren Terörle Mücadele Kanunundan esas itibarıyla hiçbir farkı
kalmayacaktır. Kaldı ki, tanığın gerçek bir tehdit ile
karşı karşıya bulunduğunun tespiti, mahkeme heyeti ve
yargı organlarının özgün değerlendirmelerinden ziyade,
organize suç uzmanları ve terörle mücadele uzmanları tarafından,
yani kolluk güçleri tarafından hazırlanan raporlar esas alınarak
yapılacaktır. Bu durum, hukukumuzda çokça kullanılan, ama hiçbir
tanımlaması olmayan bilgi notunu meşrulaştırmak
anlamına gelmektedir. Koruma tedbirlerine karar vermesi gereken yargı
organının kolluk güçlerinin değerlendirme raporlarına bağlı
kılınması, yargının
bağımsızlığını zedeleyecek en önemli
unsurdur. Dolayısıyla, kesinlikle objektiflikten uzak ve hukuk
dışı bir yöntemdir.
Sayın milletvekilleri, yargı organının görev
ve salahiyeti içinde olması gereken ve yargının
bağımsızlığı ile doğrudan ilintili olan
tanıkların korunması ve ilgili tedbirlerin alınması
konusunun kolluk güçlerine verilmesi, kanun tasarısının otoriter
ve antidemokratik yönünü apaçık gözler önüne sermektedir.
Tasarının 6ncı maddesinin dördüncü
fıkrasında söz konusu durum daha da vahimleştirilmektedir:
Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde
kolluk amirinin yazılı
emriyle
5inci maddenin birinci fıkrasındaki
çağrı
üzerine fizikî koruma sağlanması, konutunda ve işyerinde nokta
tesis etmek suretiyle korunması, yerleşim yeri mahallinde motorize ve
yaya devriye görevlendirilmesi veya yakın koruma tahsisi tedbirlerinden
biri veya birkaçı aynı anda uygulanabilecektir. tedbiri
alınabilir. düzenlemesiyle kolluk güçlerinin yargı üzerindeki etkisi
daha belirgin hâle getirilmektedir. Tasarı metninden aynen okuyorum:
Gerçekten de mahkemelerin veya Cumhuriyet
başsavcılıklarının alınan kararı bizatihi
yerine getirmeleri mümkün olmadığından, bu konuda yeterli eleman
ve donanıma sahip kolluk makamları, tedbirin uygulanması ile görevli
olacaktır.
Şimdi, tanık koruma tedbirlerinin uygulanmasında
henüz yeterli maddi donanım yok iken, kanunun sağlıklı bir
biçimde uygulanabilmesi için gerekli altyapı hazır değil iken,
bu şartlar altında bu konuda kolluk birimlerinin görevlendirildiği
de düşünüldüğünde, bu kanunun yapılış amacı
tamamen tartışmalı hâle gelmektedir. Yasanın bu
şekilde Genel Kuruldan geçmesi hâlinde, gerek sanık
açısından ve gerek tanık açısından çok ciddi hak
ihlallerinin gerçekleşmesi kaçınılmaz olacaktır.
Tanığın güvenliği ve korunması gerekçesiyle, mahkemede
hazır bulunması gerekenler ile aynı ortamda
bulundurulmaması, kendisine soru sorulmasının engellenmesi gibi
konular savunma hakkı konusunda ciddi engeller teşkil edecektir.
Her ne kadar, kanun tasarısının 9uncu maddesinin
10uncu fıkrasında Bu madde hükümleri, savunma hakkını
kısıtlayacak şekilde uygulanamaz. şeklinde bir düzenleme
bulunuyor ise de bu düzenleme kanunun diğer hükümleriyle çelişki arz
etmektedir. Ceza usul hukukumuzun temel prensiplerinden olan silahların
eşitliği ve yüz yüzelik ilkesi ihlal edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç
olarak, Tanık Koruma Kanunu Tasarısının gündemden
kaldırılmasını, bunun yerine, hâlihazırda Ceza
Muhakemesi Kanununda düzenlenmiş olan, ancak, belirttiğiniz suç
türleri bakımından güçlendirilmesi gereken Kanunun Üçüncü
Kısmının Birinci Bölümünün, yani 43üncü maddeden 61inci
maddeye kadar olan bölümünün, demokrasi, temel insan hak ve özgürlükleri,
hukukun üstünlüğü ve evrensel adil yargılanma kriterleri çerçevesinde
yeniden ele alınması gerektiğini düşünmekteyiz.
Bu duygu ve düşüncelerle, grubum adına siz değerli
milletvekillerini ve yüce Divanı saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ata.
Gruplar adına son konuşmacı, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Faruk Bal.
Sayın Bal, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerimin başında,
geçmiş Kurban Bayramınızı tebrik ediyorum, yeni
yılın ülkemize, milletimize hayırlara vesile olmasını
da Cenabı Allahtan niyaz ediyorum.
Görüşmekte olduğumuz tanık koruma kanunuyla ilgili
olarak Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti ve adalet hizmetini büyük
bir şeref ve haysiyetli bir hayat tarzı olarak yürüten değerli
yargı mensuplarını ve adli görev ifa eden kolluk görevlilerimizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, yargının en çok
meşgul olduğu ve en çetrefilli davalarının görülmesi
sırasında ortaya çıkan ciddi bir meseleye Meclisimiz bir çözüm
getirmek amacıyla bu görüşmeleri yapmaktadır ve yapılan
görüşmeleri genel manada değerlendirdiğimizde yargının
genel sorunlarından ayrıştırarak tek başına
tanık koruma kanununu değerlendirmemizin mümkün
olamayacağını düşünmekteyiz. Gerçekten, Türk
yargısının teknik gelişmelerden, teknolojik
gelişmelerden yeterince yararlanamamış olması, araç gereç
ve diğer donanım eksikliğinin varlığı, iş
yoğunluğu, çalışma mekânlarının
kifayetsizliği, hizmet içi eğitim eksikliği ve yargı
mensuplarının ifa ettikleri göreve uygun bir hayat standardına
kavuşturulamamış olması, personel eksikliği gibi genel
sorunların yanında, bu defa, tanıkların gerçeğe uygun
bir şekilde beyanlarını alabilecek bir imkânı
yaratamamış olmamızın da çaresini bugün aramaya
çalışacağız birlikte.
Değerli arkadaşlarım, yargının en
çetrefilli ve en ciddi davalarının görüldüğü süreç içerisinde,
tanıklar, terör örgütünün ya da sınır aşan suç örgütlerinin
ya da mafya ve diğer adlarla anılan suç örgütlerinin
yıldırıcı, korkutucu, caydırıcı tehditlerine
maruz kalmış olmaları sebebiyle ya hiç tanıklık
yapmamaları ya da bildiklerini gizlemeleri adalet açısından çok
önemli bir durumdur. Eğer bir ülkede, bir büyük şehirde, bir emniyet
müdürü korumalarıyla birlikte güpegündüz cadde ortasında
öldürülebiliyor, şehit edilebiliyor ve buna ilişkin herhangi bir
şahit bulunamıyor ise bu, işin vahametini ortaya koymaktadır.
Yine, eğer bir ülkede, Sayın Başbakan Türkiyede
18 milyar dolarlık bir petrol kaçakçılığı vardır
diyor ve aradan iki yıl geçmesine rağmen bu petrol
kaçakçılarıyla ilgili herhangi bir suç delili
araştırılamıyor, bulunamıyor ve bu konuda ifade
verebilecek, tanıklık yapabilecek kişilere yasal bir güvence
sağlanamıyor ise burada ciddi bir durum vardır demektir.
Yine, görülmekte olan bir dava sırasında, eğer
suçsuz kişiler yıllar sonra, cezaevinden, almış
oldukları hapis kararlarının yanlış beyan, yalan
beyana dayalı olması sebebiyle yıllarını heder
edebiliyor ise bu ülkede bu açıdan ciddi bir sorun var demektir. Keza, pek
çok faili meçhul hadisenin delil yetersizliği nedeniyle takipsiz
kalması ya da açılan davalarda mahkûmiyete yeter delil
bulunamadığı için davaların beraat kararıyla
sonuçlanması, bu suç faillerinin toplum içerisinde tehlikeli birer
kişi olarak dolaşması, demokratik toplumun
uğraşması gereken ciddi bir meselenin
varlığını önümüze koymaktadır.
O zaman, bu işe ciddiyetine mütenasip bir oranda
yaklaşmak gerekmektedir ve ciddiyetine mütenasip bir oranda
yaklaşıldığında da bütüncül bir açıdan
olayın değerlendirilmesinde fayda vardır. Önümüzdeki tasarı
Türk hukukuna girecek üçüncü tanık koruma tasarısıdır.
Bundan daha önce, Terörle Mücadele Kanunu kapsamı içerisinde, Terörle
Mücadele Kanununun 20nci maddesi uyarınca, tanıkların ve
terörle mücadele kapsamında görev alan kişilerin korunmasına
ilişkin bir hüküm var idi. Daha sonra, pişmanlık
kanunlarında ve Topluma Kazandırma Kanununda da tanıkların
korunmasına ilişkin hükümler bulunmaktadır. Bu tasarı ise,
genel manada tanıkların korunmasına ilişkin ana bir kanun
hâline gelecektir, dolayısıyla Terörle Mücadele ve Topluma
Kazandırma Kanunları ile Pişmanlık Kanunlarını da
içine alacak bir şemsiye kanun hâlinde bulunması gerekir. Oysa, bu
kanunun en önemli sıkıntılı noktası, bu iki kanun ile
getirilmiş olan tanık koruma hükümlerini kendi kapsamı
dışına çıkarmış olmasıdır.
Değerli arkadaşlarım, eğer
tanıkların korunmasına ilişkin, sözlerimin
başında ifade ettiğim ciddi bir sorun ile karşı
karşıya isek bunu bütüncül bir açıdan ele alıp ve bütün
tanık koruma ile ilgili mevzuatımızı tek bir mevzuat
altında toplamamız lazım. Yani, Terörle Mücadele Kanununun
20nci maddesini bu kanunun içerisine monte etmek lazım, diğer
taraftan Topluma Kazandırma Yasasının tanık korumayla
ilgili hükmünü de bu kanunun içerisine yerleştirmemiz gerekmektedir.
Diğer taraftan, bu kanunda kara parayı aklamayla ilgili
hükümlerin soruşturulacağı hadiselerde tanıkların
korunmasına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Oysa, bilmekteyiz
ki, terör örgütü başta olmak üzere çıkar amaçlı suç örgütlerinin
ana damarını, aortunu teşkil eden hadise kara paranın
aklanmasıdır. O zaman, kara paranın aklanmasına
ilişkin bulunacak diğer delillerin yanı sıra, bu konuda
ifade verebilecek olan şahitlerin korunmamasının meselenin
özünde bir zafiyet yaratacağı kuşkusuzdur. Bu açıdan, kara
paranın aklanmasına ilişkin suçlarda da, bu kanun kapsamı
içerisine alınmak suretiyle, bu suçlarla mücadelede önemli bir
adımın atılmasında fayda mülahaza etmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım, bu Tanık Koruma Kurulu
ile ilgili olmak üzere de her kanunla bir kurul kurmaktayız ve her kurul
da kendi başına bir görev ifa etmeye çalışmaktadır.
Burada da kendi aralarında başkanını seçimle belirleyecek
bir kurul kurulmaktadır ve bu kurula, gerek güvenlik güçlerimizden ve
gerekse adli makamlarımızdan üyeler alınmakta, başkanı
da kendi aralarında seçimle getirilmek suretiyle bir çalışma
ortamı sağlanmaktadır. Oysa, ortada bu konuyla ilgili olarak
faaliyette bulunan Terörle Mücadele Yüksek Kurulu gibi, kara parayı
aklamayla ilgili birtakım diğer faaliyet alanlarında
faaliyetleri diğer kanunlarla belirlenmiş kurullar da vardır. O
zaman meseleyi yine bütüncül bir açıdan ele almak suretiyle olayı bir
noktaya bağlamamız lazım bizim. Bu olayı
bağlayacağımız nokta da şudur: Genel manada suç ve
uyuşmazlık ortamı ile mücadele diye bir kurul kurmamız
lazım. Bu kurul suç ve uyuşmazlıklar ile mücadele eder iken,
elbette ki terörle de mücadele etmeli, elbette yolsuzluklarla da mücadele etmeli,
elbette organize suç örgütleriyle de mücadele etmeli ve bu mücadele çerçevesi
içerisinde konusuna giren alanlarda tanıkları da koruyabilecek bir
mekanizmayı da kendi içerisinde gerçekleştirebilmelidir.
Değerli arkadaşlarım, maalesef bu kanun tasarısı,
yarattığı Tanık Koruma Kurulu ile böyle bir bütüncül
açıdan veya böyle bir mantıktan mahrum görülmektedir. Diğer
taraftan, yargının temel sorunlarını ifade ederken bu
kanunla ilişkilendirilmek üzere tabii ki tekrarlamıştım,
teknolojik gelişmelerden yargı yeterince nasibini
alamamıştır. Adalet Bakanlığının ve adli
görev ifa eden kolluk görevlilerimizin teknolojik gelişmelere ayak
uyduramamış olması bu kanun tasarısının altyapısının
oluşmamış olduğu fikrini ortaya çıkarmaktadır.
Dolayısıyla, Türkiyenin genel sorunu, milyonlarca, milyarlarca,
trilyonlarca adli veriler sosyal çözüm üretebilmek için dosyaların
arasında heder edilmekte iken, Türkiye verilerini dışarıdan
tercüme kanunlara bağlı olarak geliştirmektedir. Asıl, öz,
Türkiyenin içinde bulunduğu suç ve uyuşmazlık ortamıyla
ilgili olan veriler bizim dosyalarımızda bulunmaktadır.
Milyonlarca adliye arşivlerinde ya da görülmekte olan davalarda bu
bilgiler, bu veriler var, ancak biz tercüme bir anlayışa sahip
olduğumuz, millî bir duruş ve millî bir çözüm
arayamadığımız içindir ki, bu kanun da tercüme bir kanun
olarak karşımıza gelmiş durumdadır.
Tercümeliğini şuradan anlıyoruz, bu kanundaki
ifade, kaçıncı madde olduğunu şu anda
hatırlayamıyorum: Tanığın
aydınlatılmış rızası alınmadan
Böyle bir
Türkçe olur mu efendim? Tanığın
aydınlatılmış rızası olabilir mi? Söylenmek
istenen, aydınlatılmış, bilgilendirilmiş
tanığın, yani konu hakkında bilgi sahibi edilmiş
tanığın buna uygun rızası şeklinde bir
meramı tercüme bir anlayışla, sanıyorum Amerikan
İngilizcesinden tercüme bir anlayışla böyle bir
yanlışlığı, garip bir
yanlışlığı da ortaya koyabilecek bir noktaya
getirilmiştir.
İşte, Milliyetçi Hareket Partisi, bu kapsam içerisinde
tüm yargının sorunlarını olduğu gibi, tanık
korumayı da millî yargı projesi ile Türk milletinin hizmetine sunmaya
amadedir. Bu çerçeve içerisinde, millî yargı projemiz, teknolojik
gelişmelere dayalı ve bilimsel esasları öngörür bir biçimde
hazırlanmıştır. Ana kaynağını da, adli
makamlarda ve mercilerde biriken trilyonlarca diye ifade ettiğimiz adli
verilerin, yarattığı suç ve uyuşmazlık
ortamının çözümünde kullanılması esasına
dayanmaktadır.
Bunun için, değerli arkadaşlarım, veri
madenciliği denilen, son on yılda gelişmiş olan bir
bilgisayar teknolojisinden yararlanmaktayız. Veri madenciliği, data
mining olarak da ifade edilmektedir. Türkiyenin herhangi bir yerinde adli
kolluk güçlerine veya adli makamlara intikal eden bilgilerin, devlet
sırrı, ticari sır, özel hayatın
dokunulmazlığı ve gizliliği gibi esasları kendi içinde
muhafaza etmek suretiyle, onları açığa çıkarmamak
kayıt ve şartı ile Suç ve Uyuşmazlık Ortamı ile
Mücadele Kurulu dediğimiz, bütüncül bir açıdan
değerlendirdiğimiz kurula iletmekte ve bu kurul, kendi alt birimleri
içerisinde -ceza bölümünde, hukuk bölümünde, idare bölümünde- ve hukukun
diğer alt bölümlerinde değerlendirilmek suretiyle devletin bütün
birimlerini, bu işle ilgili görev üstlenmiş olan kamu görevlilerinin
bilgilerini ve tecrübelerini de katmak suretiyle yasal, sosyal, ekonomik ve idari
tedbirleri almayı öngörmektedir. Bu şekilde, Türkiyenin kendisine
has yaratmış olduğu suç tipleriyle, uyuşmazlık
tipleriyle, yine bizim kendi bünyemiz içerisinde ortaya koyabileceğimiz
kendi çözümlerimizle mücadele etmemizi öngörmektedir.
Diğer taraftan Millî Yargı Projesi, sadece teknolojinin
bir ayaklı olarak yürümesi değil, aynı zamanda ikinci
adımını da öngörmüştür. İkinci ayağı ise,
yapay zekâ diye adlandırdığımız, yine bilgisayar
teknolojisinin modellemesi olarak tanımlayabileceğimiz insan
hatalarını minimize edebilecek, insan hatalarını
sıfırlayabilecek bir yazılımı öngörmektedir.
Dolayısıyla yapay zekâ, insanların takdir hakkını,
inisiyatiflerini ortadan kaldıran otomatik bir yargı sürecine katkı
hizmeti değildir. Onun yerine, çok basit, yapay zekâ tekniklerini yargının
hizmetine sunmak suretiyle insani hataları ve maddi hataları bertaraf
edecek olan bir sistemdir. İşte, bu veri madenciliği ve yapay
zekâ teknolojisiyle bütünleşmiş, kendi sorunlarımızın
çaresini kendi sosyal yapımıza uygun bir şekilde çözüm üretebilecek
olan Millî Yargı Projesi, tanık koruma kanununa da çözüm
getirmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu çerçeve içerisinde
değerlendirdiğimiz takdirde, birinci olarak kanunun
kapsamının genişletilmesi gerekmektedir; yani terör
suçlarını, yani pişmanlık ve topluma kazandırma
suçlarını, yani kara para aklanmasına ilişkin suçları
da içine alabilecek şekilde bir şemsiye kanun hâline getirilmesi
gerekmektedir.
Diğer taraftan, bu tasarının işleyebilmesi
için, oluşturulacak olan kurulların organik yapısının
bir orkestranın senkronize bir şekilde çalışabilecek tarzda
uyumlu çalışabilmesine imkân verecek bir yapı içerisinde
bulunması lazım. Bunu sağlayabilmemiz için bütüncül
dediğimiz bir mantık içerisinde bakmamız lazım bu yasa
tasarısına. Sadece yanan küçük bir yangını söndürmek
değil, Türkiyenin tümünü gören bir anlayışla bakıp
Tanık Koruma Kurulunu bu şekilde yeniden organize etmek
gerekmektedir.
Diğer taraftan, bu kanunla tabii ki ciddi harcamalar
yapılacaktır. Kanunda bu harcamaların örtülü ödenekten
karşılanacağına dair hüküm bulunmaktadır. Örtülü
ödeneğin bu kadar şişkin bir hâlde bulunması ileride bunu
harcayanlar hakkında kuşku yaratabilir. Dolayısıyla, bu,
bizim toplum ve devlet olarak ciddi bir sorunumuz olduğuna göre, toplum ve
devletin işleyiş tarzına uygun bir mekanizma ile bunun ortaya
konulması lazım. Burada da asıl olan, iki hususu dikkate alarak
buna ilişkin maddenin yeniden düzenlenmesi gerekir. O da, yapılan her
işte hesap verebilirliği ön plana çıkaran Hükûmetin, bu
işte de hesap verebilirliği ön plana çıkaracak şekilde
sadece örtülü ödenekten değil, genel bütçeden bu işe ayrılacak
parayı açıkça ortaya koyması, ancak, tabiidir ki, harcama
çerçevesi içerisinde gizlilik kurallarına riayet edecek bir mekanizmayı
geliştirmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, bu kanunu uygulamakla görevli kişilerin
işleyebileceği suçları düzenleyen maddede, Hükûmet
tasarısında, işlenmiş olan suçların yarı oranda
artırılarak hükmedileceğine dair bir hüküm mevcut idi. Komisyon
çalışmaları sırasında bu hüküm ortadan
kaldırılmıştır. Eğer, mesele bu kadar ciddi ise,
bu ciddiyetle mütenasip caydırıcılık unsurunun da kanunda
olması gerekir. Dolayısıyla, tasarının 20nci
maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ceza artırımı
sebebi tekrar yerine iade edilmek suretiyle bir düzenleme yapılması
gerektiğini düşünmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım, tabii ki, bu kanun,
Türkiyenin önemli bir sorununa çözüm getirecektir. Ancak, bu önemli soruna,
önemine mütenasip bir özen göstererek çare bulmamız gerekmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konudaki düşüncelerimizi ifade ettik,
değişiklik önergelerimizi Sayın Başkanlığa
elbette ki sunuyoruz. Bu önergelerin iyi bir şekilde algılanmak
suretiyle, toplumun bu yarasına, yargının bu yarasına makul
ve mutedil çözüm getirebilecek olan bu önergelere yüce heyetin destek
vereceğini ümit ediyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle tasarının
hayırlı olmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına temenni etmekteyiz.
Teşekkür eder, saygılarımı sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bal.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına
Afyonkarahisar Milletvekili Zekeriya Aslan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ZEKERİYA ASLAN (Afyonkarahisar) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Tanık Koruma Kanunu
Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tanık, ceza ve hukuk
yargılaması sırasında olayla ilgili bilgileri olan ve
bilgileri hakkında beyanda bulunan üçüncü kişi ya da kişilerdir.
Tanık, suça konu olayların ispat edilmesinde en önemli delillerden
bir tanesidir. Suç ve suçlulukla mücadelenin etkin yöntemlerinden birisi de
yargılamanın herhangi bir aşamasında mutlak maddi hakikatin
gerçekleştirilmesine yardımcı bir süje olarak
tanıkların ve dolayısıyla bunların yakınlarının
korunmasıdır.
Klasik ceza yargılamasında olduğu gibi, günümüz
çağdaş ceza muhakemesi hukukunda da tanıklık ve
dolayısıyla tanık beyanı ceza adalet sisteminde
vazgeçilmez bir delil olma özelliğini hâlen korumaktadır. Bu nedenle,
hangi hukuk sistemi benimsenirse benimsensin ceza adalet sistemi
tanıksız olarak işleyemez. Tanık, suçun işlenmesinden
ve dolayısıyla soruşturma evresinden başlayarak
kovuşturma evresinin sonuna kadar, başka bir anlatımla, yargılamanın
kesin hükümle sona ermesine kadar her aşamada çok büyük bir öneme
sahiptir.
Yargılamanın başarıyla ve hakkaniyete uygun
bir şekilde sonuçlandırılarak cezai
uyuşmazlığın çözümlenmesi çoğu zaman tanıklarla
kurulacak ilişkinin şekline bağlıdır. Suçsuzluk
karinesi, silahların eşitliği, susma hakkı, kendisini ve
yakınlarını suçlayıcı beyanda bulunmaya zorlanamama
ilkeleri başka delillerle ispat imkânı bulunmayan durumlarda
tanıklarla iş birliğini zorunlu kılmaktadır.
Tanıkların yargılamanın her aşamasında
doğruyu söylemeleri, işin doğası gereği olup, aksine
beyanda bulunmaları ise genellikle ceza kanunlarında suç olarak
düzenlenmiştir.
Mahkemece delillerin değerlendirilmesi bakımından
tanıkların sayısının değil, verdikleri bilgilerin
ve yaptıkları açıklamaların niteliğinin bir
değeri vardır. Tanıklık tanık açısından
karşılıksız olarak yerine getirilmesi gereken bir kamu
görevi olduğu gibi, verdiği bilgilerden dolayı bir zarara
uğramasına karşı gerekli tedbirleri almak da devletin
sorumluluğundadır ve devlet, tanık olarak dinledikten sonra
sırf bu tanıklığı nedeniyle hayat veya beden
bütünlüğü ile mal varlığı tehlikeye düşebilecek
kişiyi suçlularla baş başa bırakmamalıdır.
Terör örgütleri ile suç işlemek amacıyla kurulmuş
diğer örgütlerin sahip oldukları güç ve kullandıkları
yöntemler karşısında klasik ceza muhakemesi önlemleri yetersiz
kaldığından, bu tür örgütlere karşı farklı
yöntemlerin kullanılması zorunlu olmuştur. Bu türlü suç
örgütlerinin adalet önüne çıkarılamaması
karşısında devletler bu alanda gerekli iç yasal düzenlemelerin
yanında uluslararası alanda da yakın iş birliğine
gitmektedirler.
Tanık koruma tedbirleri, ülkemizin imzaladığı
uluslararası sözleşmelerde de yer almıştır. Buradan
hareketle, 30/1/2003 tarihli ve 4800 sayılı Kanunla onaylanması
uygun bulunan Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı
Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, yine 9/5/2002 tarihli 4755
sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan Çocuk Haklarına
Dair Sözleşmeye Ek Çocuk Satışı, Çocuk
Fahişeliği ve Çocuk Pornografisi ile İlgili İhtiyari
Protokol, 14/1/2004 tarihli ve 5065 sayılı Kanunla onaylanması
uygun bulunan Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi ile
Birleşmiş Milletler tarafından eski Yugoslavya ve Ruandada
işlenen suçlar için kurulan uluslararası ceza mahkemelerinin
kuruluş statülerinde tanık koruma hükümlerine yer verilmiştir.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de tanıkların korunması
konusunda 20 Nisan 2005 tarihli ve 2005/9 sayılı Tavsiye
Kararını almıştır. Yine, konuyla ilgili olarak Avrupa
Birliği Konseyinin 23/11/1995 ve 20/12/1996 tarihli iki kararı
bulunmaktadır.
Yukarıda belirtilen uluslararası sözleşmeler ve
bildirgeler bağlamında Avrupa ülkeleri mevzuatlarında da konuya
ilişkin yasal düzenlemelere yer verilmiştir. Bu maksatla, Almanya ve
Fransa gibi ülkeler konuyu ceza muhakemesi kanunlarında düzenlerken,
İspanya ve Portekiz gibi ülkeler ayrı tanık koruma
kanunlarını yürürlüğe sokmuşlardır.
Öte yandan, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun
58inci maddesinin dördüncü fıkrasında da tanıklık
görevinin yapılmasından sonra kişinin kimliğinin saklı
tutulması veya güvenliğinin sağlanması hususunda
alınacak önlemlerin kanunda düzenleneceği hükme
bağlanmıştır.
Tasarı, haklarında tanık koruma tedbirleri
alınması gereken kişiler, bu tedbir kararlarının hangi
suçlarda alınacağı, tedbir çeşitleri, tedbir
kararlarının hangi makam veya mercilerce alınacağı,
bunların süresi, değiştirilmesi veya
kaldırılması, tanık koruma kararlarının
uygulanması, uluslararası iş birliği ve bu konuya
ilişkin diğer usul hükümlerinin yasal bir düzenlemeye
kavuşturulması amacıyla hazırlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının yasalaşmasıyla birlikte maruz kalınan
tehditler veya duyulan korku nedeniyle tanıklıktan çekinen
vatandaşlarımızın mahkemelerde tanıklık yapmasının
sağlanabileceği, yapmış oldukları tanıklık
nedeniyle hayatı veya mal güvenliği tehlike altına giren
tanık veya yakınlarının devlet tarafından etkin bir
şekilde korunmasının sağlanacağı,
vatandaşın endişelerinin bertaraf edilerek tanıklık
yapmalarının sağlanması neticesinde özellikle terör
suçları ve örgütlü suçların aydınlatılması, bu
suçlarla mücadele ve örgütlerin çökertilmesinde büyük katkılar
sağlanacağı, etkin mücadele neticesinde örgütlü suçların
aşamalı olarak azalacağı, özellikle kara para aklama,
kaçakçılık, gasp, kapkaç gibi örgütlü olarak işlenen suçlar
nedeniyle vatandaş ve devletin uğradığı ciddi ekonomik
zararların azaltılacağı, hâlen kısıtlı
olarak uygulanmakta olan tanık koruma tedbirlerinin daha kapsamlı,
belirli, bu konuda uzmanlaşmış bir yapılanmayla tüm ülke
çapında uygulama birliği içerisinde süratli ve etkin bir karar alma
mekanizması içerisinde gerçekleştirilebileceği, bu şekilde
insan ve mali kaynaklar bakımından önemli oranda tasarruf
sağlanabileceği, ülkemizin de taraf olduğu ve tanık koruma
tedbirlerini içeren çeşitli uluslararası sözleşmelerin hükümlerinin
yerine getirileceği, kamu düzeninin etkin bir şekilde
korunmasının sağlanacağı, bu sayede
vatandaşların kolluk kuvvetleri ve yargı teşkilatı
temelinde devlete olan güvenlerinin pekiştirileceği aşikâr olup,
bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Aslan, teşekkür ederim.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına
Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün.
Sayın Akgün, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Tanık Koruma Kanunu Tasarısı hakkında
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli arkadaşlarım, görüşmekte
olduğumuz tasarı, hem ceza muhakemesi hukukunda önemli bir ihtiyaca cevap
vermekte hem de Türkiyenin imzalamış olduğu uluslararası
sözleşmelere uygun bir düzenleme içermektedir, aynı zamanda terörle
mücadele için önemli tedbirler getirmektedir.
Bildiğiniz gibi, tanık ifadesi, ceza adalet sisteminde
vazgeçilmez bir delildir. Öyle ki birçok olayın
aydınlatılması tanık beyanlarıyla mümkün
olmaktadır. Bu nedenle, tanık, suçun işlenmesinden kesin hüküm
verilinceye kadar büyük bir öneme sahiptir. Halk arasında İki
şahit adamı ipe götürür. sözünün yerleşmesi boşuna
değildir. Tanığın yargılamanın her
aşamasında doğru söylemesini temin etmek gerekir, çünkü
tanık, şahitlik ettiği bir olay hakkında
karşılık beklemeksizin kamu görevi yapmakta, gerçeğin ortaya
çıkarılmasına hizmet etmektedir. Yaşar, karakolda
doğru söyler, mahkemede şaşar. davranışını
görmek istemiyorsak tanığın verdiği bilgiden dolayı
bir zarara uğramasını önlemek de devletin görevi
olmalıdır.
Kıymetli arkadaşlarım, yıllarca avukatlık
yapmış bir kardeşinizim. Uygulamada
tanıklığın çok zor bir kamu görevi olduğunu yakından
bilmekteyiz. Tanık veya mağdur, gerçeği ifade etmesini önlemek
için çok defa baskı altına alınmaktadır. Saatlerce adliye
koridorlarında duruşma beklemekte, mahkemedeki ifadesinden sonra da
hayatta yalnız kalmaktadır. Tanıklık yaptığı
için adliye çıkışında öldürülen insanların dramı
gazetelere yansımıştır. Tanıklara ve mağdurlara
devletin sahip çıkmaması nedeniyle birçok insanın
tanıklık yapmaktan kaçındığı görülmektedir, hatta
gözünün önünde birçok suça şahit olan kişilerin sırf adliyeye
gidip gelmemek için şahitlikten kaçtığını hepimiz
biliyoruz. Bu durum belki birçok olayın
aydınlatılmasının da önüne geçmektedir. İşte,
tanıkların korunmaması adalet sisteminin kanayan bir yarasıdır.
Hele işlenen suç bir terör suçu veya örgütlü bir suç ise tanık ve mağdur
ile yakınlarının korunması daha da büyük önem
taşımaktadır. Bazı terör örgütlerinin tüm
bağlantıları tanıkların ifadesiyle
açıklığa kavuşmaktadır. İşte,
görüştüğümüz tasarı tanık ile 4üncü maddede belirtilen
yakınlarını, hayatı, beden bütünlüğü veya mal
varlığı, ağır ve ciddi bir tehlike içinde
bulunması ve korunmalarının zorunlu olması durumunda 5inci
maddede belirtilen koruma tedbirlerinin alınmasını
düzenlemektedir. Bu tedbirler içerisinde kimlik bilgilerinin gizli
tutulması, fiziki koruma sağlanması, kimlik ve diğer
bilgilerin değiştirilmesi, fizyolojik görünümünün
değiştirilmesi, tanığın başka bir ülkeye
yerleşmesinin sağlanması gibi birçok yeni ve önemli tedbirler
alınmaktadır. Bu tedbirler içinde tanığa geçici olarak
geçimini sağlamak amacıyla maddi yardım sağlanması ile
iş yerinin ve iş alanının değiştirilmesi veya her
türlü eğitim ve öğretim kurumunun değiştirilmesi hem
mağduriyetleri ortadan kaldıracak bir uygulamadır hem de sosyal
devlet olmanın bir gereğidir.
Ancak, 5inci maddede belirtilen bu tedbirlerin sonuç
doğurması uygulamayı yapacak olan kamu görevlilerinin konuya
hassasiyetle yaklaşmalarına bağlıdır. Özellikle, terör
örgütlerinden ayrılan itirafçıların korunması için ihtiyaç
duyulan tedbirlerin geciktirilmeksizin alınması gerekmektedir.
Estetik ameliyatlar süratle gerçekleştirilmelidir. Ülkemizde, örnek
sayılabilecek birçok yasa hükmü maalesef bürokrasiye boğulmakta ve
sonuç almak zorlaşmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, belki bu tedbirlerden
bazıları, örneğin tanığın ses ve görüntüsünün
değiştirilerek mahkemede dinlenilmesi -ki, tanık kapsamına
mağdur ve şikâyetçinin de alındığı göz önüne
alınırsa- ceza yargılamasının yüz yüzelik,
silahların eşitliği, savunma hakkının
kutsallığı gibi ilkeleriyle çeliştiği itirazları
ilk bakışta ileri sürülebilir. Ancak, uygulamada öyle hâller
vardır ki bu tedbire de ihtiyaç duyulabilir. Örneğin, olayın
terör örgütleriyle ilgili bir suç olması veya tanığın küçük
yaşta bir kişi olması ve duruşmada hazır bulunanlardan
etkilenebilme ihtimali gibi sınırlı hâllerde
tanığın mahkemede olduğu hâliyle dinlenilmesi sakınca
doğurabilecektir. Modern hukuk sistemlerinde bu gibi hâllerde ses ve
görüntü değişikliği ile tanığın duruşmada
dinlenilmesine cevaz verilmektedir.
Tasarının 6ncı maddesinde tanık koruma tedbiri
kararı verecek makam ve merciler belirtilmiştir. Bu tedbirlere
hazırlık aşamasında cumhuriyet savcısı,
yargılama aşamasında mahkemece karar verilecektir. Bazı
önemli tedbirlere ise bu kanun ile oluşturulan Tanık Koruma Kurulu
tarafından karar verilecektir. Uygulanacak koruma tedbirleri en geç birer
yıllık süreler için gözden geçirilecek, yapılan
değerlendirme sonunda tedbirlerin değiştirilmesi veya tamamen
kaldırılmasına karar verilebilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; adalet mülkün temelidir. Etkili bir adalet sistemi
devlet olmanın en temel göstergelerinden birisidir. Hukukun
üstünlüğüne inanmış bir devlette adaletin zamanında tecelli
etmesi en önemli sorunlardan birisidir. Bu yüzden, geciken adaletin adalet
olmadığı kabul edilmektedir. Bir düşünürün ifade
ettiği gibi, adaletsizliği bir yangından daha çabuk söndürmek
gerekir, çünkü yangın sadece çıktığı yeri yakar,
adaletsizlik ise bütün bir toplumu yakacaktır. Hukuk sistemimizde,
maalesef, çeşitli nedenlerle yıllarca süren davalar görülmektedir.
Adliyenin raflarında birikmiş ve yıllanmış çok
sayıda davanın var olması bu sistemi yaralamaktadır.
Adliyelerin adına yakışır şekilde saray gibi inşa
edildiği, hâkim ve savcılarımızın özlük
haklarının iyileştirildiği bu dönemde yargılamanın
etkili bir şekilde hızlanmasını sağlayacak reformlara
ağırlık vermek gerekmektedir.
Birçok temel kanunda günümüzün ihtiyaçlarına göre
yapılan değişikliklerin devamında zaruret vardır.
Değişim ve dönüşüme en çok ihtiyaç duyulan alanlardan birisi de
kuşkusuz adalettir. Yıllar önce şair Abdurrahman Karakoç Hâkim
Bey isimli şiirinde, adalet sistemindeki hantallığı ne
güzel ifade etmiş:
Gene tehir etme üç ay öteye,
Bu dava dedemden kaldı hâkim bey.
Otuz yıl da babam düştü ardına,
Siz sağ olun o da öldü hâkim bey.
Hem
davacı pişman hem de davalı,
Bu yolda
tükettik çulu çuvalı,
Sabret
makamından çalma kavalı,
Sürüler
ekine daldı hâkim bey.
BAŞKAN Sayın Akgün, Abdurrahim Karakoç
hemşehrimizdir, sonra bize gücenir, ismini doğru telaffuz edin.
MEVLÜT AKGÜN (Devamla) Evet, Abdurrahim Karakoç.
Adalet sisteminde önemli yenilikler getiren bu tasarının
hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akgün.
Sayın Akkuş burada mı? Ben göremiyorum, yok.
Evet, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.43
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
34 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ila 16ncı maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan; şahısları
adına, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Eskişehir
Milletvekili Emin Nedim Öztürk, Van Milletvekili Gülşen Orhanın söz
talepleri vardır.
Sayın Ali
Rıza Öztürk Bey burada mı?
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Buradayım.
BAŞKAN
Sayın Öztürk, sizden sonra gruplar adına konuşmalar var.
Eğer konuşma sıranız değişirse sürenizi
birleştirebilirim. Uygun olur mu?
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Olur, birleştirelim.
BAŞKAN
Peki.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir.
Sayın
Özdemir, buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 34 sıra sayılı Tanık Koruma Kanunu
Tasarısının birinci bölümüyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
İnsan
kaynaklı mücadele teknikleri dünyada teknolojik gelişmelerle eş
değerli olarak kendini yenileyen organize suç örgütlerine karşı
sıklıkla kullanılmaya başlanmış olup bu mücadele
tekniklerinden biri de tanık koruma işlemlerinin
etkinleştirilmesidir. Bu nedenle, dünyanın pek çok ülkelerinde
tanık koruma programları ve buna yönelik yasal düzenlemeler
bulunmaktadır.
Ceza Muhakemesi
Kanununun 58inci maddesinin dördüncü fıkrasında Tanıklık
görevinin yapılmasından sonra, kişinin kimliğinin
saklı tutulması veya güvenliğinin sağlanması hususunda
alınacak önlemler, ilgili kanunda düzenlenir. hükmü yer almışsa
da bugüne kadar bu yasal düzenleme yapılamamıştır.
Hiç
kuşkusuz, Ceza Muhakemesi Kanununun 58'inci maddesinin dördüncü
fıkrasına istinaden çıkarılacak olan tanık koruma
kanunu, suç ve suçlularla mücadelede geç de olsa önemli bir boşluğu
dolduracaktır. Organize suçlar, terörle mücadele ve bireylerin yaşama
hakkını tehdit eden suçlarla mücadelede tanıklıktan
faydalanmak çok önemli bir husustur. Ceza Muhakemesi Kanunu'na istinaden,
kimliği saklı tutulan tanık, tanıklık ettiği
olayları hangi sebeple ve vesile ile öğrenmiş bulunduğunu
açıklamakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğü yerine getiren
tanığın da devlet tarafından güvence altına
alınması gerekir. Konuyla ilgili olarak 2. Ceza Dairesinin Tanık
Koruma Kanunu Tasarısı için vermiş olduğu görüşte:
"Kişilerin tanıklık etmede çekingenlik gösterdikleri, ceza
yargılama sürecinde kanıtlanmış olan bir gerçektir. Son
zamanlarda çeşitli nedenlerle suç işlemek amacıyla artan
örgütlenmeler, oluşturulan çeteler, bunlara yönelik düzenli
oluşturulabilecek haberler, tanıklığın bir işe
yaramayacağı doğrultusunda olumsuz değerlendirmeler ve
diğer psikolojik nedenlerle kişiler tanıklık yapmaktan
kaçınmakta, hatta korkmaktadırlar. Bu olumsuz etkenlerin giderilmesi
için tanıkların güvenliklerinin tam olarak sağlanması
gereklidir." denilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1993 yılında
Ankara'nın Çankaya semtinde Uğur Mumcu'nun aracının
altına bomba yerleştirilerek katledilmesi, 2001 yılında
Diyarbakır'da görevi başında menfur bir saldırıyla
şehit edilen İl Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan ve 5 polis memurunun
şehit edilmesinde her iki olay da merkezî yerlerde meydana gelmiş ve
herkes tarafından görünmesine rağmen hiçbir tanığın
bulunmaması yönünde benzerlik taşımaktadır.
14 kişilik
bir grup tarafından merkezî bir alanda bir il emniyet müdürünün şehit
edilmesi ve bu saldırının hiç kimse tarafından görülmeyip
tanığının olmaması ya da olamaması, tanık
koruma kanununun gerekliliğiyle amaç ve kapsamının önemini bir
kat daha göstermiştir. İfa ettikleri görevleri nedeniyle her alanda
birçok olay suç ve suçlularla ilgili olarak bilgi sahibi olan güvenlik
güçlerimiz, emniyet teşkilatı ve silahlı kuvvetler mensupları,
basın ve yargı mensuplarımız, gerek görevli oldukları
süreçte gerekse emekli olduktan sonra büyük riskler taşımakta, tehdit
edilmekte, hatta mallarına, canlarına kastedilmektedir.
Belirtilen
nedenlerle, halkımızın can ve mal güvenliği, devletimizin
bekası için fedakârca çalışmış, görevleri gereği
birçok alanda suç ve suçlularla olaylara tanık olmuş, bizzat mücadele
etmiş basın ve yargı mensupları ile hangi rütbede olursa
olsun emniyet teşkilatı mensupları, silahlı kuvvetler mensupları
ve bunların birinci derece yakınlarının gözümüzün nuru gibi
titizlikle korunmalarına devam edilmeli, bu konuda devlet olarak maddi
manevi hiçbir fedakârlıktan kaçınılmamalıdır. Üzülerek
söylüyorum, hükûmet değişikliklerinde bazı görevliler yeterince
korunamamaktadırlar. Bu alışkanlıklardan vazgeçilmesinde
son derece yarar vardır diye değerlendiriyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisinin millî yargı reformunda tanıkların nasıl
korunacağı detaylı olarak belirtilmiştir. Tanık Koruma
Tasarısının 1inci maddesinde yer alan mal
varlığının ağır ve ciddi tehlike içinde bulunan
ve korunmaları zorunlu olan yükümlünün gerekliliğini gösteren ve
basına yansıyan bir örnek olarak verecek olursak, İstanbul
Bakırköyde kuaförlük yapan bir vatandaşın, PKKnın
faaliyetlerine tanık olup savcılığa ifade vermesinin
ardından dükkânının yakılması, tanıkların
mal varlıklarının koruma altına alınmasına
ihtiyacın somut göstergesidir. Bunun gibi binlerce olay vardır.
Yine tasarı
maddeleri üzerinde görüşlerimiz genel olarak şöyledir: Avrupa
Birliği Konseyinin 9 sayılı Kararında üye ülkelere tavsiye
niteliğinde tanık ve adaletle iş birliği yapanların
korunmasına ilişkin ilkeler düzenlenmiştir. Hükûmet
tasarısının, yüce Meclise sunulan tasarının sadece
tanık korumaya yönelik olması nedeniyle Avrupa Birliği Konseyi
tavsiyesinden uzaklaştığı ortada olmakla birlikte, madde
gerekçelerinde bunun gerekçesini bulmak da mümkün değildir. 1inci
maddede, tanıkların ve yakınlarının hayat, beden
bütünlüğü ve mal varlıklarının ağır ve ciddi
tehlike içinde olması şartı aranmıştır. Madde
gerekçesinde Avrupa Birliği tavsiye kararında tehdidin
ağır ve ciddi olması koşulu aranmamıştır.
denmesine rağmen, Konsey kararının Koruma Önlemleri ve
Programları başlığının 20nci maddesinde ciddi
olması şartı aranmıştır. Ayrıca da tavsiye
kararının Tanımlar başlıklı bölümünde
sindirme tanımı yer almış, bunun için de Doğrudan
veya dolaylı yollardan gerçekleşen veya gerçekleşmesi muhtemel
olan tehlike yoluyla tanığın ifade verme istekliliğine
müdahale. olarak tanımlanmıştır.
Burada,
tehlikeden çok, bir tehdit ve risk söz konusudur. Bu ise tanık
açısından değerlendirilmesi gereken bir kavramdır. Yani,
tanığa ve yakınlarına yönelen tehlikenin tanık
açısından bir tehdit veya risk oluşturarak tanıklığı
etkileme derecesine önem verilmelidir. Gerek Avrupa Konseyi kararlarında
gerekse Amerikan kanunlarında ağır olmasından söz
edilmemiş ciddi olma şartı yeterli
sayılmıştır. Amerikan kanunlarında, aynı Kanunun
73üncü maddesinde sayılan suçlara atıf yapılarak tehdit
oluşturan suçlar belirlenmiştir. Hükûmet tasarısında ise
belirsiz bir ağır kavramı kullanılarak tanık
korumanın kapsamı daraltılmaya
çalışılmıştır. Bizde bu koşulun
aranmasının gerekçesi bulunmamakla birlikte ne olduğu
açıklanmaksızın ülkemizin kendine özgü koşulları öne
sürülmüştür.
Sonuç olarak, 1inci
maddede, ne olduğu belli olmayan ağır ve ciddi tehlikenin
birlikte alınması şartı aranmıştır. Ancak bu
şartları belirlemek yeterli makam ve mercilere verilecek; son derece
belirsiz, kanun yapma tekniğine aykırı bir durum
yaratmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 2nci maddesinde
tanımların yetersiz olduğu görülmektedir. Özellikle tehdit ve
tehlikenin açıkça tanımlanması gerekmektedir. Diğer
taraftan, koruma birimi tanımı ise bir kısır döngüden
ibaret olup kesinlik taşımamaktadır.
Tasarının
3üncü maddesinde, hangi suçlarla ilgili tanık koruma programı
uygulanacağı belirtilirken üst sınır on yıl ila alt
sınır iki yıl daha fazla hapis cezası gerektiren suçlar
ile bir örgüt veya terör örgütü faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar
olarak öngörülmüştür. Bu tanım da yeterli değildir.
Örneğin, kamu düzeni açısından son derece önemli olan Türk Ceza
Kanununun 173üncü maddesindeki atom enerjisiyle patlamaya sebep verme suçu
üst sınırı olmadığı için bu kapsama girmemektedir.
Yine, Türk Ceza
Kanununun 282nci maddesinde yer alan kara para aklama suçunun bu kanun
kapsamı dışında bırakıldığı
görülmektedir. Hükûmetin kara para aklama suçunu bu kanun kapsamı
dışında tutması da bir türlü
anlaşılamamıştır. Bu maddenin mutlaka bu kanun
kapsamına alınması gerekmektedir. Terör örgütlerinde ve birçok
konularda kara parayı aklama suçu son derece önemlidir.
Yine, Türk Ceza
Kanununun 222/2 maddesinde yer alan örgüt üyeliği suçu da bu kanun
kapsamı dışında tutulmuştur. Üst sınırı
az olsa bile kamu güvenliği ve ahlakın korunmasıyla ilgili
suçların bu kanun kapsamına alınması, özellikle çocuklara
ve kadınlara karşı işlenen suçların dâhil edilmesi
Avrupa Konseyi kararlarında da tavsiye edilmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özdemir, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HASAN
ÖZDEMİR (Devamla) Ayrıca, gerek Avrupa Konseyi kararlarında
gerekse Amerikan kanunlarında olduğu gibi yetkili mercilerle
korunmasına karar verilen tanık arasında bir mutabakat
anlaşması imzalanmalı ve tarafların yükümlülükleri bu
anlaşmada açıkça belirtilmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; organize suçlar, terörle mücadele ve
bireylerin yaşama hakkını tehdit eden suçlarla mücadelede büyük
önem taşıyan ve Genel Kurul gündemine getirilen tanık koruma
kanununun, belirttiğimiz görüş ve öneriler dikkate alınarak
yeniden düzenlenmesinin uygun olacağını
değerlendirmekteyiz.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özdemir.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan...
DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
üyeler; bugün burada ceza yargılaması açısından önemli bir
konuyu görüşüyoruz. Ancak, bu görüştüğümüz tanık koruma
yasasının Türkiyedeki adaletin, ceza yargılamasının
ihtiyaç duyduğu için getirilen bir yasa tasarısı
olmadığı, bunun yine ülkemizin imzaladığı Avrupa
Birliği müzakere sürecindeki bir ön şart olduğu, özellikle
Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş
Milletler Sözleşmesinin çocuk haklarına dair -çocuk
satışı, çocuk fahişeliği ve çocuk pornografisi gibi
sınır aşan suçlar- yine, fuhuş, kara para, yolsuzluk ve
çete-mafya suçları kapsamında, özellikle Türk Ceza Kanununun 58inci
maddesinin ihtiyaca cevap vermediği düşünülerek böylesi bir yasa
teklifi Meclise sunulmuştur.
Ancak, kaç gündür
basında bakıyoruz ki, sınır ötesi operasyonla
bağlantılandırılıyor. Terörle mücadelede böyle bir
yasa çıkarsa her şey çözülecekmiş gibi bir hava estiriliyor ve
gerçekten kamuoyu yanlış bilgilendiriliyor. Çünkü, Türkiyede çok iyi
biliyoruz ki tanık koruma yeni bir olay değildir.
Türkiyede ulusal
hukuku hiçe sayan bir anlayış karşısında şuna
dikkat çekmek istiyorum: Yani, daha önce Kaçakçılık Yasasında,
Terörle Mücadele Kanununda, 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç
Örgütleri Kanununda bütün bunlar var. Bunu hatırlamak isteyenlere de
tanık koruma programının uygulandığı,
Ankaralı bir müteahhidin verdiği bir ifadeyle koruma programına
alınan bir kişinin Sauna Çetesi lideriyle ilgili, daha sonra da
İsmail Ağa Cemaati mensuplarından para alınması ve
ölümle tehdit ve savcılığa intikal eden olayı
anımsayabilirler yakın zamanda.
Şimdi, bu
ulusal yasalarımızda zaten var olan bir yasayı biz sırf
Avrupa Birliğinin keyfi yerine gelsin diye bugün tartışıp
bu yasanın çıkmasını sağlayacağız. Ancak
üzerinde söz aldığım 1 ve 16ncı maddelerle ilgili
çarpıcı birkaç gerçeğe dikkat çekmek istiyorum. Evet, bu,
Türkiyeden önce Fransada var, ceza usulünde yer alıyor. İspanya,
Hollanda, Portekiz kanunlarında da tehdidin ciddi olması
durumlarında var. Örneğin Fransa ceza usulünde aşağı
sınırı beş yıl olan suçlarda var. Amerikan ceza
usulünde var. Yani, bunlar var ama bunların var oluş nedeni gerçekten
tanık koruma ve adaleti gerçekleştirme amacı güdüyor. Burada
kozmetik olarak sırf Avrupa Birliğinin keyfi yerine gelsin diye o
çerçevede getirilen yasa taslağının adil yargılanmayı
ortadan kaldırıcı ve özellikle bazı suçlarda koruyucu ve
kollayıcı bir çerçeve çizmesi kaygı uyandırıyor. Biz
şöyle baktığımız zaman, Hükûmetin
tasarısında dört sene olan alt sınırın, Adalet
Komisyonundan geçerken, gelişinde, iki seneye indiğini ve şöyle
bir tanımla bağlantılandırıldığını
görüyoruz: İki yıl veya daha fazla hapis cezası gerektiren, terör
örgütünün faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlar.
Şimdi, 3713
sayılı Yasaya göre, nice gazeteci, köşe yazarı, bilim
adamı, önceki 8inci maddeden, sonraki maddelerden yargılandı
bir yıl hapis cezası istemiyle, iki yıl hapis cezası
istemiyle. Yani, düşünce suçları da terör suçları
kapsamında alınıyor. Yani, terör suçları konusunda bir
standart olması lazım. Nedir bu standart? Örgüt üyeliğidir ve de
örgüte silahlı yardım yataklık suçudur. Bunu biz zaten yeni Türk
Ceza Kanununda 314üncü maddede ve devamı maddelerde, üstelik de
müeyyideyi ağırlaştırarak getirmedik mi? Yani, bizim kendi
Ceza Kanunumuzda olan bu hükmü -Hükûmetin teklif ettiği bir de Avrupa
Birliğinde bu dört sene sınırı var- Türkiyeye gelirken
komisyondan geçirip iki yıla getirdiğimiz zaman ne olacak? O zaman,
tipi düzgün olmayanlar gidip birilerini ihbar edecek, tanık korumadan
yararlanmak isteyecekler, cerrahiye gidecekler, estetik yaptıracaklar;
bedava, oh, güzelim cerrahiden geçecekler, örtülü ödenekten de para vereceksiniz.
Ee yani bunun da sınırını
Yani, Avrupa
sınırı beş senedir. Bunu da çektiğiniz zaman iki sene
ve daha alt sınıra... Yani, üç ay için, altı ay için
Altı
ayın cezası nedir? Diyelim, altı ayın
karşılığı para cezası 10 bin YTLdir. Adam
estetik cerrahi yaptırsa 100 bin YTL verecek. Yani, bu
oransızlık karşısında, bundan yararlanmak için, bunu
kötüye kullanmak için bir ton insan başvuracak, yeni cerrahi hastaneleri
açılacak Türkiyede, burnu düzgün olmayan, kaşı gözü düzgün
olmayan birisi İşte, şu makalesinde de şöyle demişti
bu, kesinlikle terör örgütünü herhâlde kast etmiştir. diyecek, ondan
sonra da idari kurullar bunu koruma altına alacak, yetmeyecek, sevgilisini
de koruma altına alacak, amcasını da koruma altına alacak,
dadısını da koruma altına alacak. Yani, bunun bir ölçütünün
bu yasa taslağına konulması gerekiyor.
Şimdi biz
Hükûmete sormak istiyoruz: Avrupada terör sorunu yok. Avrupada tedhiş,
mafya, organize suçlar, kara para, ihaleye fesat karıştırma,
banka batırma, sigorta parasını kazanma gibi çok ciddi ekonomik
suçlarda, bu tanık koruma yasası özellikle uygulanıyor. Mademki
orada uygulanıyorsa, -ki, bizim önergelerimiz var- Hükûmet de samimiyse
gerçekten tanık koruma konusunda
Her gün,
işte, sahillerimize gemilerle vuran insan cesetlerini 10 Aralık
İnsan Hakları Gününde görmedik mi? O insanların ticaretini
yapanlar, kara para, uyuşturucu, fuhuş, çocuk kaçırma, organ
nakli, bütün bu, toplumda infial uyandıran bu suçlarda, Hükûmetin samimi
olarak bu yasa teklifini getirdiği zaman, özellikle de ekonomik suçlarda,
devleti zarara sokan suçlarda bir limit koyarak, bu limiti de Meclis
gruplarının üzerinde anlaşarak -500 bin YTL mi, 1 milyon YTL mi-
bu yasanın kapsamına dâhil etmekte yarar var. Bunu dâhil etmeliyiz
ki, iktidar da olsa, çoğunluk da olsa hukuka, hukukun üstünlüğüne,
bağımsız yargıya, adalete, hesap verebileceğini
anlayabilmeli. O zaman neşter operasyonlarının, enerji
operasyonlarının, büyük paraların, büyük ihalelerin nasıl
çatır çatır çözüldüğünü, bu ülkenin vergisini,
parasını cebine indirenlerin tanık koruma programlarıyla
nasıl çökertildiğini tek tek göreceksiniz.
Eğer buna
biz dikkat edemezsek, yasanın ruhuna uygun, adil yargılanmayı
sağlayamazsak, TÜBİTAKta görev yapan kriptoloji ve güvenlik
uzmanları trafik kazasında ölüyorsa, ASELSANda millî tank
çalışmaları yapan, ama peş peşe intihar ettiği
söylenen teknik bilim adamları ölüyorsa, Isparta uçağında 6
bilim adamı yaşamını yitiriyorsa, böylesine örgütlü,
kapsamlı suçlarda tanık koruma programını bu yasa
kapsamına almazsanız, sadece terörle mücadele diye kafanızı
kuma gömerseniz, zaten daha önce yasalarda olan bir yasayı ikinci kez
çıkartmış olursunuz; bu, bu ülkede ne adalete ne hukuka ne suça
ne suçluyla mücadeleye, hiçbir alanda hizmet vermez, o yürütme kurullarını
da yargıdan değil
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız.
HASİP KAPLAN
(Devamla)
onu da yürütmeden yaparsanız, her gün mantar gibi biten
çetelerin içinde yakın çeteler, Atabeyler, Sauna Çetesi, bilmem ne çetesi,
Yüksekova Çetesi, Şemdinli Çetesi, bütün bu çetelerin, Susurluka kadar,
bir ayağının da güvenlik güçlerinin tepelerine kadar
uzandığını da imanımız gibi biliyoruz. Bu
gerçeği de görerek, bunların da yarın bu kurullarda bu
tanıkları ifşa etmeyeceklerinin garantisini bu yasa hükmüne
koymadığımız zaman adaleti sağlayamayız, çünkü
bunu uygulayan ülkeler, yargı denetimi, yargı güvencesi
getirmişlerdir, biz de bugün böylesi bir tarihî sorumluluk ve vicdanla
hepimiz karşı karşıyayız.
Evet, biz
tanık koruma yasasına karşı değiliz, ama gerçek
içeriğiyle, bu topluma, adalete olan duygu inancıyla bundan
yanayız.
Bu duygularla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ve şahsı adına Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Öztürk, buyurun.
CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 34 sıra sayılı
Tanık Koruma Yasa Tasarısıyla ilgili 1 ve 16ncı maddeleri
kapsayan birinci bölüm üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Görüşülmekte
olan bu yasa tasarısı, temel hak ve özgürlükleri doğrudan
ilgilendiren, bu yönüyle tüm toplum kesimlerini ilgilendiren bir yasa
tasarısıdır. Savunmayı ilgilendiren, sav, savunma ve karar
üçgeninde savunmanın elindeki silahları alan ve savı daha güçlü
konuma savunmayı da daha zayıf duruma düşüren bir kanun
tasarısıdır. Meclisimiz de çok tenha zaten. Böylesine bir kanun,
bu kadar tenha bir ortamda geçiyor.
Hükûmetin de bu
konudaki bir anlayışını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu kanun tasarısı 3/10/2007 günü Adalet Komisyonundan İç
Tüzükümüzün 77nci maddesine göre geçirildi. İvedilikle görüşülmesi
ve kabul edilmesi gerekçesi ileri sürülerek, bunun tarafımızdan
yeterli bir şekilde tartışılmasına bile o tarihte izin
verilmemişti. Ancak, o günden bugüne kadar tam seksen dört gün geçti, bu
tasarı bugün görüşülüyor. Demek ki, komisyonda ileri sürüldüğü
gibi ivedi değilmiş değerli arkadaşlarım.
Yasal
düzenlemeler toplumsal bir ihtiyaçtan kaynaklanır. Düzenlenecek yasa,
yapılmasına neden olan toplumsal gereksinimi ve amacı
karşılamaya yönelik olmalıdır. Bu amacı aşar
şekilde, toplumsal ihtiyacı aşar şekilde yasal düzenleme
yapmaktan kaçınılmalıdır. Çünkü, keyfîlik, esası
etkiler, esası yok eder. Bu anlamda, uluslararası hukuk ve
Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş
Milletler Sözleşmesinin benimsediği ruh ve çerçeve içerisinde ve
Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin, uluslararası hukuk
sözleşmelerinin benimsediği kadar, tanık koruması
müessesesine iç hukukumuzda da, bizim hukukumuzda da ihtiyaç vardır.
Tanık nedir?
Tanık, hem hukuk davalarında hem cezada, kovuşturulan olayla
ilgisi olmayan üçüncü şahıslardır ya da hukuk davalarında
dava konusu uyuşmazlıkla ve davanın taraflarıyla ilgisi
olmayan kişidir. Tanıklık, kamu hukukundan kaynaklanan toplumsal
ve kamusal bir kurumdur.
Bizim hukukumuzda
tanık korumaya yönelik, yasalarımızda değişik yerlerde
düzenlenmiş düzenlemeler vardır. 5271 sayılı Ceza
Muhakemeleri Kanununun özellikle 58inci maddesinde, tanıkların
teknolojik imkânlardan yararlanmak üzere korunması öngörülmüş. Ancak,
adliye binalarının böyle teknolojik donanıma sahip olmaması
nedeniyle uygulanması mümkün olmayan veya zor olan bir koruma sistemidir.
Bu tasarı,
demokratik hukuk anlayışına ters olan bir tasarıdır.
Bu tasarı, bu hâliyle kabul edilmesi hâlinde gerçekten savunma
hakkını son derece kısıtlayan bir tasarıdır.
Çünkü, bu tasarı, aynı zamanda mağdur ve şikâyetçiyi
kapsama almış olmakla, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 6ncı maddesinde öngörülen adil yargılanma
hakkını da zedelemektedir. Ceza Muhakemesi Usulü Kanununu etkisiz kılmaktadır.
Hukukumuzun ve özellikle ceza muhakemesinin temel ilkesi olan yüze yüzlük
ilkesini iyice sınırlamaktadır, savunmayı
zayıflatmaktadır.
Savunma,
tanıkların kimliğinin gizlenmesi nedeniyle
aşılması zor, hatta olanaksız olan engellerle
karşı karşıya bırakılmaktadır. Çünkü
savunma, sorgulamaya çalıştığı tanığın
kimliğini bilmiyor ise tanığın güvenilmez olup
olmadığını, bu tanığın taraflı olup
olmadığını nereden ve nasıl bilebilecektir? Savunma,
tanığın güvenilir ve inandırıcı olup
olmadığını denetlemeye yetecek bilgilerden yoksun
bırakılmaktadır bu tasarıyla.
Sav, savunma ve
karar üçgeninde silahların eşitliği ilkesi yok edilmekte ve
yasanın çıkarılmasında güdülen fayda ile topluma
vereceği zarar arasında kurulması gerekli olan denge
bozulmaktadır. Bu yasanın bu hâliyle uygulanması hâlinde topluma
ve hukuka vereceği zararlar, korunmak istenen hukuki ve maddi yarardan
daha fazladır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 1inci
maddesinde, bu tasarı ile ceza muhakemesinde tanıklık yapan
herkes değil, 1inci maddesinde açıkça, mal varlığı,
beden ve vücut bütünlüğü ağır ve ciddi tehlike altında
olanlar ve korunması zorunlu olanlara tanık koruma tedbirlerinin
uygulanacağı öngörülmüştür. Şimdi ağır ve ciddi
tehlike kavramı ne demektir? Tehlikenin ne kadar olursa ağır,
ne kadar olursa hafif; tehlike nasıl olursa ciddi olacak, nasıl
olursa gayriciddi olacak? Kişinin korunup korunmamasının zorunlu
olup olmadığı neye göre belli olacak? Şimdi, bunların
hepsi soyut kavramlardır. Bu, neye göre, nasıl, hangi kriterlere göre
ve kim tarafından tespit edilecektir? Yasada bu konuda bir belirlilik ve
açıklık yoktur. Böyle olmakla birlikte, tehlikenin
ağırlığı veya hafifliği, bir kişinin
korunmasının zorunlu olup olmadığı ya da tehlikenin
ciddiliği veya gayriciddiliği, uygulamada yetkili amire veya
yargı mercilerine bırakılmaktadır. Burada tam bir keyfîlik
söz konusudur. Bunun yerine, ağır ve ciddi tehlike
kavramının yerine açık ve mevcut tehlike denilseydi, belki,
amaca daha fazla hizmet ederdi.
Yine 2nci
maddesinde, tanık kavramının alabildiğine kapsamı
genişletilmiştir. Ceza muhakemesinde tanık olarak dinlenen
üçüncü kişiler bu yasaya göre tanık kavramındadır,
tanık sıfatıyla dinlenen suç mağdurları tanık
kapsamındadır, bu kişilerin yakınları tanık
kapsamındadır. Uygulamada, her ne kadar, terör örgütü suçlarla ve
terör suçları uygulama kapsamına alındığı hâlde,
tasarıda kapsam genişletilmiş ve doksan sekiz ayrı suç
tipine uygulanması mümkün hâle getirilmiştir. Bu mevcut hâliyle, ceza
sistemimizdeki kanunların yüzde 80ini bu kanuna uygulamak mümkündür.
3üncü maddenin
birinci fıkrasının (a) maddesi kalkmalıdır. Yine,
3üncü maddenin birinci fıkrasının (b) maddesindeki alt
sınır da dört yıla çekilmelidir, zaten Hükûmetin
tasarısında bu, dört yıl.
Bu, madde 4te de
korunması gereken kişiler kapsamı da alabildiğine
genişletilmiş, neredeyse tanığın komşusu,
köylüsü, hatta şehirlisi, korunması gereken kişiler
kapsamına alınmıştır. Burada, Avrupa Birliği
Konseyinin 23/11/1995 tarihli kararının A/4 maddesinde,
tanığın anası, babası ve çocukları bu kapsama
alınmış, diğer yakın akrabalarının,
baskıdan korunması için gerekli ise bu öngörülmüştür. Oysa,
getirilen tasarıyla -demin de söylediğim gibi- tanığın
komşusu ve köylüleri de neredeyse tanık koruma kapsamından
faydalanabilecektir.
Yine, burada, bir
başka maddede, tanıkla ve mağdurla yakın ilişki
içerisinde bulunan kişiler bu kapsama alınmıştır. Ne
demek tanıkla veya mağdurla yakın ilişki içerisinde olmak?
Kimler tanık veya mağdurla yakın ilişki içindedir? Zaten
üst maddelerde bunlar sayılmış, hatta genişletilmiş. O
nedenle, bunun da daraltılması gerekiyor.
Yine 5inci
maddede, nitelik ve özelliklerine göre tanık koruma tedbirleri maddeler
hâlinde belirtilmiş. Her ne kadar tartışmalarda, bunun, en
hafifinden, en kolayından en zoruna doğru bu tedbirlerin
uygulanacağı belirtilmekte ise de yasada bu sıranın
uygulanacağı konusunda bir hüküm yoktur. Hangisinin, hangi hâllerde
uygulanacağı belirli değildir. Bu konu da yetkili makamın
takdirine bırakılmıştır.
6ncı
maddenin birinci fıkrasında, yine soruşturma evresinde,
tanık koruma kapsamına alınma kararını cumhuriyet
savcısının, kovuşturma evresinde de mahkemelerin
vereceği öngörülmüştür. Cumhuriyet savcısına ve
uygulamadaki yetkili kolluk kuvvetlerine bu konuda yetki vermek doğru
değildir. Çünkü savcının kendisi zaten sav savunma- karar
üçgeninde bir taraftır. Bunun, soruşturma aşamasında
nöbetçi mahkeme tarafından, kovuşturma sırasında da
mahkemece verilmesinin daha doğru olduğunu düşünmekteyiz. Zaten,
grubumuzun bu yasayı uygulanabilir, amacına uygun hâle getirilmesi
konusunda önergeleri vardır.
6ncı
maddesinde de cumhuriyet savcısından karar alınıncaya kadar
yetkili kolluk kuvveti tarafından böyle bir tedbirin alınması
öngörülmüş. Bu, bizim anlayışımıza göre doğru
değildir. Burada, tanığın talebinin olması hâlinde
nöbetçi mahkemeden karar alınma şartı yine getirilmelidir.
13üncü maddede
de, Tanık Koruma Kurulu, daha ziyade yürütme ve idari organ içerisindeki
kişilere bırakılmış. Bu konuda da bizim grubumuzun bir
önergesi vardır ve bu önergelerin desteklenmesi hâlinde, bu
tasarının amacına uygun ve gerçekten hedeflenen amaçları
gerçekleştirmeye yönelik olarak bu Meclisten
çıkacağını ve böyle faydalı olacağını
düşünüyoruz biz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasanın bu önergelerle
değiştirilerek
Çünkü, komisyonlarda görüşülmesi
sırasında, iktidar partisine mensup arkadaşlarımız
Mecliste de önergelerle yanlışlıkların
düzeltilebileceğini ve hak ve adalet kurallarını
gerçekleştirmeye yönelik yasaların pekâlâ çıkabileceğini
savunmuşlardır. Şimdi de biz, bu konuda, gerçekten bu
yanlışlıkların düzeltilerek yasanın getiriliş
amacına uygun olarak, hakikatin ortaya çıkmasını, hak ve
adalet kurallarına uygun bir yargılama sisteminin yürürlüğe
girmesini sağlayacak şekilde bu yasanın çıkması
konusunda tüm milletvekillerinin desteğini istiyoruz. Biz, tabii ki
tanığı korumak istiyoruz, tanık korunmalıdır.
Zaten, bazı ülkelerde tanık koruma müesseselerine ilişkin yasal
düzenlemeler ya diğer yasaların arasında veyahut da ayrı
bir yasa olarak çıkarılmıştır. Ancak,
tanığı koruyalım derken demokratik hukuk
anlayışı zedelenmemelidir, tanığı koruyalım
derken savunma çökertilmemelidir.
Bu yasa bu
hâliyle çıktığı zaman, hâkimlerimiz ve
savcılarımız önünde savunmanların erişemeyeceği
bir dosyalar yığını olacaktır; hatta onu ayrı bir
dolaba kilitleyeceklerdir, o dolapta onlar ayrı olacaktır, dokunulmaz
bir bölge olacaktır. Bu yasa bu hâliyle çıktığı zaman,
yine, adliyeleri kilitleyecektir. İş yükü zaten çok fazla olan
adliyelerimiz, bu yasayla tamamen işin altından kalkamaz hâle
gelecektir ve yasa uygulanabilir olmaktan uzak olacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) O nedenle, gelin, hep beraber bu yasanın amacına
uygun düzenlemeleri bu Genel Kurulda birlikte yapalım ve yasa, gerçekten
uygulanabilir nitelikte olarak çıksın ve adil yargılanmayı,
hakikatin ortaya çıkmasını sağlasın.
Ben, bu vesileyle,
tüm yurttaşlarımızın yeni yılını kutluyorum,
hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Bölüm üzerinde
şahsı adına Eskişehir Milletvekili Emin Nedim Öztürk
(AK
Parti sıralarından alkışlar)
EMİN
NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tanık koruma kanununun birinci bölümü hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum ve yaklaşan yeni yılda Allahtan
ülkemize ve milletimize hayırlı hizmetler yapmamızı niyaz
ediyorum.
Bilindiği
üzere suç ve suçlulukla mücadelede etkin yöntemlerden birisi de,
yargılamanın herhangi bir aşamasında ciddi bir öneme sahip
olan tanıkların, dolayısıyla yakınlarının
korunmasıdır. Klasik ceza yargılamasında olduğu gibi
günümüz çağdaş muhakeme hukukunda tanıklık ve
dolayısıyla tanık beyanı oldukça ciddi bir öneme sahiptir.
Tanıkların yargılamanın her aşamasında doğruyu
söylemeleri işin doğası gereği olup aksine beyanda
bulunmaları ise genellikle ceza kanunlarında suç olarak
düzenlenmiştir. Unutulmamalıdır ki tanıklık tanık
açısından karşılıksız olarak yerine getirilmesi
gereken bir kamu görevi olduğu gibi, verdiği bilgilerden dolayı
bir zarara uğramasına karşı gerekli tedbirleri almak da
devletin sorumluluğundadır ve devlet, tanık olarak dinledikten
sonra, sırf bu tanıklığı nedeniyle hayat veya beden
bütünlüğünü, mal varlığını tehlikeye düşürecek
kişiyi suçlularla baş başa bırakmamalıdır.
Değerli
milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi terör örgütleri ile suç
işlemek amacıyla kurulmuş diğer örgütlerin sahip
oldukları güç ve kullandıkları yöntemler
karşısında klasik ceza muhakemesi önlemleri yetersiz
kalmaktadır. Bu tür örgütlere karşı farklı yöntemlerin
kullanılması zorunludur. Bu tür örgütlerin ve suç örgütlerinin adalet
önüne çıkarılması için devletler gerekli iç yasal düzenlemeleri
yanında uluslararası alanda da yakın iş birliğine
gitmektedirler. Bu bağlamda, tanık koruma tedbirleri ülkemizin de
imzaladığı birçok anlaşmada da yer almıştır.
İlgili kanun
tasarısında önemli düzenlemeler göze çarpmaktadır.
Tasarıyla birlikte, özellikle tutukluluk ve hükümlülük hâli devam ederken
tanıklıkta bulunacak kişilerin can güvenliğinin
sağlanabilmesi amacıyla, bu kişilerin durumlarına uygun
ceza kurumlarına ve tutukevlerine yerleştirilmesi öngörülmüştür.
Ayrıca, tanıklık yapacak kişilerin güvenliği
açısından, duruşma mahallinde, özel bir ortamda ve teknik
araçlar yardımıyla ses ve görüntü değiştirilerek
dinlenmesine ilişkin tedbirlere de yer verilmiştir. Tanık koruma
tedbirleriyle hedeflenen amaçlara ulaşılmasında öngörülen
gizlilik esaslarına riayet açısından da, görevleri nedenleriyle
özel bilgilere ulaşan kurum ya da kişilerin, tedbir amaçlı
gizlilik esası sonuna kadar uygulayacakları bu kanun
tasarısında karara bağlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bir konuşmacı arkadaşımızın, bu
kanun tasarısında geçen gizlilik esasları dolayısıyla,
bunun Başbakanlıkta örtülü ödenekten
karşılanacağı yönündeki maddeyle ilgili kendi şahsi
bazı fikirleri oldu. Biliyorsunuz, örtülü ödeneğin gizlilik
esası dolayısıyla, bunun örtülü ödenekten yapılması
zorunludur. Geçmişte de Başbakanlıkta Müsteşar
Yardımcılığım sırasında, bunun
kullanılmasıyla ilgili birçok tasarrufta bulunmuştuk. Devletin
çalışma esasları gereğinden, hele böyle bir gizli kanun
açısından bu ödeneğin kullanılması zorunludur ve
kanundaki bu düzenleme de mutlaka olması gereken bir maddedir.
Sayın
milletvekilleri, bu çatı altında yer alan bazı
arkadaşlarıma da, milletin huzurunda, seslenmek istiyorum. Eğer
siz, şiddet ve çatışmayı gerçekten önlemek
istiyorsanız bu tasarıya karşı olmamanız
gerekmektedir. Dağılacak bir terör örgütünün, çökecek ve yok olacak
bir terör örgütünün yok olmasını desteklemek, her şeyden önce
bölge halkına yapacağınız en önemli hizmetler
kapsamında olacağı aşikârdır. Oldukça faydalı bir
yasal düzenleme olduğuna inandığım ve ülkemize
hayırlı olacağına inandığım bu yasal
düzenlemenin bahis konusu mevzulara büyük ölçüde ilaç olacağına
inanıyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Madde üzerinde
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın
Akkuş, biraz önce de sizin ekranınız yanıyordu, yine
yanıyor. Soracaksınız herhâlde?
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Evet efendim.
BAŞKAN -
Buyurun efendim.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, dışarıda
olduğum bir sırada idi, şimdi o soruyu tekrarlıyorum.
Milliyet gazetesi
yazarı Fikret Bila, 27/12/2007 tarihli yazısında,
Çocukları dağda olan veya çatışmalarda ölenlerin
ailelerine bölgedeki belediyelerde iş olanağı
sağlanıyor. Hatta bu, dağa çıkışı
teşvik için kullanılıyor. diyor. Dağdaki
PKKlıları dağdan nasıl indiririz diye çalışmalar
yaptığınızı söylüyorsunuz, ancak bir yandan da
İçişleri Bakanlığına bağlı belediyeler
dağa çıkışı teşvik ediyor. Dağda olana imkân
sunan belediyeler tanığı da ödüllerle aldatarak
tanıklıktan vazgeçirebilir.
Teröriste
teşvik olarak değerlendirilen bu imkânları sağlayan
belediyeler hangileri? Bugüne kadar bunlara ne gibi tedbirler
uyguladınız? Bu konudaki kanun ve yönetmelikleri
çalıştırmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Gök
İSA GÖK
(Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, bir
mantık hatası yapılıyor yine. Bu kanun tüm dünya
uygulamasında spesifik özel suçlar için öngörülmüştür. Her
konuşan, sanki tanığı hiç korumuyoruz da, bir şey
yapmıyoruz da, aman koruyalım diye mantığıyla
konuşuyor. Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 58inci maddesinde zaten
tanık koruma var. Bu kanun daha özel bir kanun. Bu kanun, tüm dünya
uygulamasında, çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele, terörle
mücadele kapsamında değerlendirilen temel hak ve özgürlükleri
asgariye indirdiği için, engel getirdiği için de uygulama alanı
çok dar olan bir kanundur.
Biz sanki Borçlar
Kanununu konuşuyoruz burada. İnsanların hapse gideceği bir
kanunu konuşuyoruz. Savunmanın yok edilebileceği,
avukatların dâhil edilmeyeceği bir yargılamayı
konuşuyoruz. Bu özel bir kanun, ama kimse bunu düşünemiyor,
inanamıyorum.
3üncü madde son
derece tehlikeli bir madde; (a) bendinde adi suçlar dâhil ediliyor; (a)
bendinin mutlaka çıkarılması lazım, Sayın
Bakanımın dikkatini çekiyorum. Adi suçlara dünyada bu kanun
uygulanmıyor; (b) bendinde, iki yıl üzeri her türden örgütlü suçlarda
uygulanıyor, terör örgütü. Hükûmet teklifi, tasarısı dahi
mantıklı, çünkü dört yıl diyor, komisyon bunu iki yıla
indirmiş. Arkadaşlar, iki yıla indirdiğinizde, çıkar
amaçlı suç örgütlerini bir tarafa bırakın, Terörle Mücadele
Kanununu bir tarafa bırakın, sırf Ceza Kanununda doksan sekiz
suç tipi giriyor buna.
Sayın
Başkan, bitireyim ne olur, izin verin. Çünkü, başka soru soran da
yok.
BAŞKAN
Sayın Gök, hayır, var efendim, sizden sonra var, lütfen
İSA GÖK
(Mersin) - Türk Ceza Kanununun 220nci maddeye göre, yani, örgüt meselesinde
her suç tipi giriyor TCKya göre. Bu durumda, sırf Ceza Kanunundaki
doksan sekiz suçu buna dâhil ettiğinizde, savunma biter, yargılama
biter.
BAŞKAN
Sayın Gök, soru sormadan ziyade yorum oluyor
İSA GÖK
(Mersin) Efendim, sorumu soruyorum.
Sayın Bakan,
bu riskleri değerlendiriyor musunuz? Yargılamaya, savunmaya, 2007
yılının çağdaş demokrasisinde, böyle bir kanunla tüm
ceza sisteminde savunmayı yok edecek bir aşamayı kabul ediyor
musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Gök, teşekkür ediyorum.
Sayın Ata
AYLA AKAT ATA
(Batman) Sayın Başkan, aracılığınızla
Bakana sorumu yöneltmek istiyorum.
Türkiyede
değişik tarihlerde pişmanlık yasaları
çıkartıldı ve bu yasalarla örgüt mensuplarına sağlanan
hukuki fırsattan yararlanmaları talep edildi ve belli sayıda da
örgüt mensubu bu yasalardan yararlandı. Ancak, tabii ki, yararlanan her
örgüt mensubuna, hem Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunumuz gereği hem de
çıkartılan özel yasalar gereği de koruma sağlandı.
Benim sorum şu Sayın Bakana: Koruma sağlanan örgüt
mensuplarından ya da yakınlarından ya da -kanun bunu çok, çok,
çok açıyor, koruma tedbiri sağlanacak kişileri- herhangi birine
yönelik, özellikle de yaşama hakkının ihlaline ya da yaşama
hakkına kasta yönelik bir tehdit söz konusu oldu mu? Bu nedenle kaç tane
tanık mağdur edildi?
Şu kapsamda
değerlendiriyoruz: Baştan beri, sadece, salonda, terörle ilgili
suçlar dolayısıyla, yani devlet güvenliği aleyhine işlenen
suçlar kapsamında ele alınan bir yasa gibi değerlendiriliyor, sanki
yeni bir kanun çıkarıyoruz. Bu kapsamda kaç kişi zarar gördü
şimdiye kadar?
BAŞKAN
Sayın Ata, teşekkür ediyorum.
Sayın
Kaplan
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, ben, Susurluk raporundan bahsetmek
istiyorum. JİTEMle ilgili iki iddianame var davası devam eden,
Diyarbakırda, birisi Vanda. Bir de Şemdinli davasında da
geçiyor. Burada güvenlik güçlerinin infaz grubuna teslim edildi, örneğin
Cem Erseverin
İnfaz grubu ibaresi kanaatimizce birçok olayın düğüm
noktası. İnfaz grubuna kim emir verebilir? Böyle bir grubu kimler
kurabilir? Devletteki noktası nedir? Ve bu tür suçlardan bugüne kadar
tanık korumadan kaç kişi yararlandı? Özellikle Türkiyede ulusal
yasalarda 10u aşkın maddede tanık koruma hükmü var. Bugüne
kadar estetik cerrahi gören kaç kişi var? Kaç kişinin
yakını bundan yararlandı? Ne kadar para harcaması
yapıldı bugüne kadar?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Birgün
RECAİ
BİRGÜN (İzmir) Sayın Bakanım, 13üncü maddede Tanık
Koruma Kurulunun kimlerden, nasıl oluşacağı
yazılı. Ancak burada Tanık Koruma Kurulunun üyelerinin görevden
alınış şekilleri ve kim tarafından atanacağı
belirtilmemiş. Ayrıca Tanık Koruma Kurulu tam sayıyla
mı toplanacak? Bu konuda herhangi bir düzenleme yok madde 13te. Ben
göremedim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Gök,
buyurun.
İSA GÖK
(Mersin) Sağ olun Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, bu kanunun genel gerekçesi de Sınıraşan Örgütlü
Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, Çocuk
Fahişeliği ve Çocuk Pornografisi ile İlgili İhtiyari Protokol,
diğer taraftan Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi
ve yine uluslararası ceza mahkemelerinin kuruluşuyla alakalı
suçlara ilişkin. Bu kanunun genel gerekçesi de uluslararası
mukayeseli hukukta bu olarak gösteriliyor. Ama 3üncü madde bunu aşarak, bunu
10 kat aşarak muhtelif her tür suçu dâhil ediyor. Acaba 3üncü maddeyi bu
yasanın uluslararası hukuka da dayanan bu genel yapısına
uygun olarak 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle
Mücadele Kanunu ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu
uygulamasına indirgemeyi düşünemez misiniz? Çünkü kanun gerekirse de
doğrudan bu sözleşmeler
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, buyurun.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Sayın Başkanım,
teşekkür ederim.
Sayın
Akkuşun bir sorusu oldu. Tespit edebildiğim kadarıyla,
kendileri şöyle bir değerlendirmede bulundular: Hükûmet olarak,
bölücü terör örgütü mensuplarının dağdan indirilmesiyle ilgili
bir çalışma yapılırken, bazı belediyeler tam bunun
aksini yapmaktadırlar. Dolayısıyla bu belediyelere
karşı ne gibi tedbirler alıyorsunuz? şeklinde bir soru
yönelttiler.
Bilindiği
gibi, yerel yönetimlerin denetimi, vesayet yetkisine sahip olan
İçişleri Bakanlığımız tarafından yerine
getirilmektedir. Ben de sizin biraz önce atıfta bulunduğunuz gazete
haberini görmüştüm. Mutlaka İçişleri Bakanlığı ve
Teftiş Kurulu, bu haberi ihbar kabul ederek, böyle bir beyanda
bulunmuşsa eğer bir veya birkaç belediye, mutlaka gereğini
yerine getirecektir. Adalet Bakanlığının bu konuyla ilgili
bir görevi bulunmamaktadır. Ancak İçişleri Bakanımız
da -biraz önce buradaydı- mutlaka kendisi veya İçişleri
Bakanlığı bürokratları bu görüşmeleri takip
ediyorlardır ve sizin bu sorunuz üzerine gündeme getirdiğiniz konuyu
ihbar kabul ederek, en azından, gereğini mutlaka yerine
getireceklerdir.
Sayın Gök
iki kez soru imkânını kullanarak, aşağı yukarı,
aynı konuyu gündeme getirdi ve görüşmekte olduğumuz
tasarının 3üncü maddesiyle ilgili endişelerinden bahsettiler.
Şimdi, şu sorulara sanıyorum cevap vermemiz gerekir bu soru
üzerine: Bu kanun yasalaştığı takdirde, hangi suçlarda
uygulanacaktır? Tanık koruma kararının
alınmasında hangi kriterler gözetilecektir? Önce, hemen ifade edeyim
ki, 3üncü maddede bunlar, yani, hangi suçlara uygulanacağı açık
şekilde ifade edilmiştir. Bir,
ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis
cezasını gerektiren suçlar. Peki, bu suçlar, sadece terör nedeniyle
işlenmiş suçlar mı olacak, organize suç örgütü kapsamına
giren suçlar mı olacak, yoksa adi suçlar da bu kapsama girecek mi? Evet.
3üncü maddede düzenlenmiş olan
ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis
cezasını gerektiren suçlar hem terör hem örgütlü suçlar hem de adi
suçlar için geçerlidir.
Alt
sınırı on yıl ve daha fazla hapis cezasını
gerektiren suçlar. Burada da herhangi bir ayrım
yapılmaksızın on yıl ve üstünde cezayı gerektiren
suçlar da tanık koruma kanunu kapsamında değerlendirilecektir.
Ayrıca, terör suçları, kanunun suç saydığı fiilleri
işlemek amacıyla kurulan bir örgüt ve bu örgüt adına
işlenen suçlar da tanık koruma kanunu kapsamında
değerlendirilecektir, ancak, bunun sınırı iki yıl ve
üstüdür. Dolayısıyla, iki yıl ve üstü hem terör suçları
için hem de çıkar amaçlı suç örgütleri için dört yılın
Tasarıda dört yıldı, komisyon bunu iki yıla indirmiş.
Demek ki, bu suçları önleme Türkiye için öncelikli bir sorun teşkil
etmektedir ve hem terör suçu hem de çıkar amaçlı suçla mücadelede
tanık koruma kanunundan yararlanma Adalet Komisyonunca da önemsendiği
için, biz de Hükûmet tasarısı olarak bunu dört yıl
öngörmüştük ama Adalet Komisyonunun bu yaklaşımına
saygı duyduğumuz için herhangi bir değişiklik de
düşünmediğimizi ifade etmek istiyorum.
Şimdi,
Savunma hakkını böyle bir düzenleme kısıtlar.
şeklinde bir değerlendirme yapıldı. Değerli
arkadaşlarım, tanık koruma kanunundan her isteyen hemen
yararlanacak değil ki. Kanunun bütünü değerlendirildiğinde, bir
defa tehlikenin ağırlığı ve ciddiyeti mutlaka hâkim,
savcı ve bu konuda oluşturulmuş bulunan kurul tarafından
çok ciddi bir şekilde değerlendirilecektir ve ayrıca, suçun
önemi, tanığın yapacağı açıklamalar ve
alınacak tedbirin yaklaşık maliyeti, tanığın
psikolojik durumu, tanığın benzer mahiyetteki diğer
özellikleri de tanık koruma kararının alınmasında
kriterler olarak göz önünde bulundurulacaktır. Dolayısıyla,
biraz önce kürsüde konuşan arkadaşlarımız da bazı
endişelerini dile getirdiler, tanık koruma yasasından bir
tanığın yararlanması öyle kolay bir şey değil,
mutlaka ortada ciddi bir tehlikenin olması ve bu tehlikenin mutlaka
yetkili kurum ve kuruluşlarca ve bu konuda yetkili olan mahkemelerce
tespit edilmiş olması hâlinde uygulanacaktır.
Biraz önce bir
arkadaşımız da kürsüde ifade etti, Avrupa Birliği
ülkelerinde -ki, mukayeseli hukuk bakımından ilgili
arkadaşlarımızla da incelediler- aşağı
yukarı bizim şu anda görüşmekte olduğumuz yasa
tasarısına uygun düzenlemeler ya ceza muhakemeleri yasalarında
var yahut da bizim gibi, bu konuda çıkarılmış özel
yasalarında buna benzer uygulamalar var. O nedenle
Evet, bunları
daha sonraki soru üzerine cevaplandırayım. Tabii, Sayın Gökün
bu sorusu üzerine beyanlarım oldukça zaman aldı, yirmi beş
saniyem var.
Sayın
Atanın ve Sayın Kaplanın Şu ana kadar değişik
kanunlarla koruma sağlanan kişi sayısı ne kadardır?
Bunlarla ilgili ne kadar harcama yapılmıştır? diye sorusu
oldu. Bunu yazılı olarak cevaplandıracağım Sayın
Başkanım.
Tanık
Koruma Kurulu üyeleri kim tarafından atanacaktır? dendi.
Örneğin, işte, Adalet Bakanlığınca, fiili hizmet
yılı on beş yıl olan, birinci sınıfa
ayrılmış ve idari görevde bulunan hâkim atanmaktadır. Tabii
ki, bu, Adalet Bakanı tarafından atanacaktır. Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu seçecektir, bunu da Kurul seçecektir. Millî Savunma
Bakanlığınca, birinci sınıfa ayrılmış
askerî hâkim atanacaktır. Onu da Millî Savunma Bakanlığı
atayacaktır. Yani, bunu ayrı ayrı yazmaya gerek yok. Zaten genel
hukuk kuralları içerisinde bunun nasıl yapılacağı da
bellidir.
Sorusuna cevap
alamayan arkadaşlarım merak etmesinler, onlara da yazılı
cevap vermeye çalışacağım.
Çok teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Birgülün bir sorusu vardı.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Yazılı cevap
vereceğim. Sürem doldu çünkü.
BAŞKAN
Yazılı cevap vereceksiniz
Peki.
Teşekkür
ederim.
Sayın
milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi,
birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
1inci maddenin
başlığını okutuyorum:
TANIK KORUMA KANUNU TASARISI
BİRİNCİ
BÖLÜM
Amaç, Kapsam ve
Tanımlar
Amaç ve kapsam
MADDE 1-
BAŞKAN
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddenin
başlığını okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 2-
BAŞKAN Bu
madde üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri geliş
sıralarına göre okutup aykırılık durumlarına göre
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısı
ikinci maddesinin (a) bendinde suç mağdurlarını ibaresinden
sonra gelmek üzere kendisi dışındaki sanıklar
hakkında beyanda bulunan sanıkları ibaresinin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
|
|
Rıdvan
Yalçın |
Ali Torlak |
Ertuğrul
Kumcuoğlu |
|
|
Ordu |
İstanbul |
Aydın |
|
|
Recep Taner |
|
Mustafa Enöz |
|
|
Aydın |
|
Manisa |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan, 34 Sıra Sayılı Tanık
Koruma Kanunu Tasarısının tanımlar
başlığı altında 2 nci maddesinin koruma birimi
başlıklı c bendinin kaldırılmasını arz ve
teklif ederiz. 28.11.2007
|
|
Hasip Kaplan |
Ayla Akat Ata |
Fatma Kurtulan |
|
|
Şırnak |
Batman |
Van |
|
|
Aysel
Tuğluk |
Sırrı
Sakık |
İbrahim
Binici |
|
|
Diyarbakır |
Muş |
Şanlıurfa |
|
|
|
Bengi
Yıldız |
|
|
|
|
Batman |
|
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak
mısınız?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Kurumla ilgili koruma
birimi
BAŞKAN Önerge sahipleri adına Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
değerli üyeler; hemen göreceksiniz 2nci maddede, Koruma birimi
başlığı var (c) fıkrasında. Biz bunun madde
taslağından çıkartılmasını talep ediyoruz.
Gerekçemiz şu: İdari yapısı,
çalışma esas ve usulleri ilgili kolluk teşkilâtının
bağlı olduğu bakanlıkça belirlenen -yani,
İçişleri Bakanlığı- ve bu Kanun kapsamında
haklarında koruma tedbiri uygulanmasına karar verilecek
kişilerle ilgili olarak, gerekli koruma tedbirlerini uygulayacak olan
kolluk birimlerini, ifade eder.
Bu koruma birimi
Şüphesiz, bir ülkede koruma kararı
alındıktan sonra, devletin silahlı güçleri şehirlerde
polis, kırsalda jandarmadır ve orada koruma birimleri kurulacak.
Şimdi, bu koruma birimlerinin koruma altına
alınacağı tanık eğer jandarma veya polis olursa o
birim onu nasıl koruyacak, onu öğrenmek istiyoruz. Yani, gerçekten,
burada, ciddi bir mantık hatası yapıyoruz, hukuksal hata
yapıyoruz. Bunun emsali var mıdır, yok mudur diye sorulursa,
vardır. Bunun emsali, ombudsman kurumudur, hakem kurumudur, hakem yasasıdır.
Hakem yasa taslağını Meclise sunmuşuz. Demişiz ki:
Ordu ve silahlı güçler hariç denetlenir.
Ombudsman kurumu her ülkede farklı farklı isimler
altında çalışıyor. İspanyada halkın
avukatı ismini alır. İspanyada Savcı Baltazar Garzon -ki
namı meşhur, uluslararası nam salmış bir yargıçtır-
Gall çetelerinin İspanyada işlediği cinayetleri,
soygunları tek tek ortaya çıkarmış bir yargıç ve bu
Gall çeteleri olayında bunu ortaya çıkardığı zaman
Baltazar Garzon, onun suç faillerinin güvenlik güçlerinin içinden olduğunu
tespit ediyor. Arkasından da, bunun üst korumalarının da üst
düzeyde güvenlik görevlileri olduğunu tespit ediyor. Üst düzeyde güvenlik
görevlileriyle ilgili soruşturma İçişleri Bakanına kadar
uzanıyor. Orada, işte, Halkın Avukatı Kurumu, Hakemi
Kurumu
Yani, Avusturya, Almanya, Fransadaki ismi Halkın Hakemi Kurumudur.
Böyle bir bağımsız bir insan hakları kurumunuz olmazsa, bu
bağımsız kurumun dokunulmazlığı olmazsa, özel
bütçesi olmazsa, aldığı kararlar ivedilikle uygulanmazsa, böyle
bir denetim gücünüz olmazsa, hiçbir koruma birimi işlev göremez bu ülkede.
Alırsınız, kadıyı kadıya şikâyet edersiniz.
Alırsınız
Tanık koruma programına
aldığınız kişi farz et ki karanlık bir olayı
çözdü ve çözdüğü alanda güvenlik güçlerinin yer aldığı bir
faaliyet. Örneğin, son çete olayları, Susurluk çetesi. Şimdi,
burada, bu Susurluk çetesinin içinde mahkeme kararıyla hüküm giymiş
birisi konusunda tanıklık yapanı da getirip aynı konumdaki
bir kurula teslim ederseniz, bundan fayda sağlayamazsınız.
Burada güvenlik de sağlayamazsınız.
Bu açıdan, bir yasa çıkarıldığı
zaman, mutlaka bunun bir şekilde formüle edilmesi gerekiyor. Bunun
formülesi, hukuk devletlerinde çok güzel bir örnekle, Avrupa Birliği
müzakere süreciyle Hakem Kuruludur. Türkiye de bunun ismini Hakem Kurulu
olarak uygun görmüştür, ombudsman olayını. Bu ombudsman
olayını Meclise getiren tasarıyı bu kurulun güvencesi
altında
Evet, onlar oluştursun koruma birimlerini. O zaman herkes,
hangi alanda olursa olsun, korkusuzca tanıklık yapma
imkânını bulacaktır. Yani, bizim burada söylemek
istediğimiz budur. Ciğeri kediye teslim ederseniz sonucuna da
katlanırsınız, bu böyledir.
Daha sonraki konuşmalarımda filmlerden de
bahsedeceğiz, Silici filminden de bahsedeceğiz. Ancak, süremiz
burada doldu. Ben bu konuda buna dikkat çekmek istedim, bütün grupların da
bu konuda hassasiyet göstereceğine inanıyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısı
ikinci maddesinin (a) bendine suç mağdurlarını ibaresinden
sonra gelmek üzere kendisi dışındaki sanıklar
hakkında beyanda bulunan sanıkları ibaresinin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Rıdvan
Yalçın (Ordu) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi okutayım mı?
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Tasarıda aynı davada yargılanan, ancak
diğer sanıklar ve suçlar bakımından tanık pozisyonunda
olanlar kapsam dışında tutularak hata yapılmıştır.
Düzeltilmesi ile ilavesini teklif ediyoruz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 3ün başlığını okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Tanık Koruma Tedbiri Alınması Gereken Suçlar,
Tanık Koruma Tedbiri Kapsamına Alınacak
Kişiler ve Tanık Koruma Tedbirleri
Tanık koruma tedbiri alınması gereken suçlar
MADDE 3-
BAŞKAN Madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup
işleme alacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısı
üçüncü maddesinin a bendindeki alt sınırı ibaresinden sonraki
ibarenin 5 yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren
suçlar şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Rıdvan
Yalçın Ali
Torlak Ertuğrul
Kumcuoğlu
Ordu İstanbul Aydın
Recep Taner Oktay Vural Mustafa Enöz
Aydın İzmir Manisa
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 34 Sıra Sayılı Tanık
Koruma Kanunu Tasarısının ..Tanık Koruma tedbiri
alınması gereken suçlar.. başlığı altında 3
ncü maddesinin b fıkrasının
kanunun suç
saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan, suç
organizasyonlarının, çetelerin, ihaleye fesat
karıştıranların, devleti bir milyon YTL. üzerinde zarara
uğratanların, örgütlerin alt sınırı dört yıl veya
daha fazla olan hapis cezası gerektiren suçlar ile bu çerçevede
işlenen suçlar olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 28.11.2207
|
|
Hasip Kaplan |
Fatma Kurtulan |
Bengi
Yıldız |
|
|
|
Şırnak |
Van |
Batman |
|
|
|
Aysel
Tuğluk |
İbrahim
Binici |
Ayla Akat Ata |
|
|
|
Diyarbakır |
Şanlıurfa |
Batman |
|
|
|
|
Sırrı
Sakık |
|
|
|
|
|
Muş |
|
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
34 S. Sayılı Tanık Koruma Kanunu
Tasarısının Tanık Koruma Tedbiri alınması
gereken suçlar başlıklı 3 üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
|
Hakkı Suha
Okay |
Ali Rıza
Öztürk |
İsa Gök |
|
|
Ankara |
Mersin |
Mersin |
|
|
|
Ali İhsan
Köktürk |
Vahap Seçer |
|
|
|
Zonguldak |
Mersin |
Tanık Koruma tedbiri alınması gereken suçlar
Madde 3.- Bu Kanun hükümleri, aşağıda
yazılı suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) 12.04.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanununun 3 üncü maddesinde yazılı suçlar,
b) Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma,
yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada
belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi hukuki, sosyal, laik, ekonomik
düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin
varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa
uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok
etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel
sağlığı bozmak amacıyla suç işlemek üzere
kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenen 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanununun 4 üncü maddesinde yazılı
suçlar,
c) Doğrudan veya dolaylı biçimde bir kurumun,
kuruluşun veya teşebbüsün yönetim ve denetimini ele geçirmek, kamu
hizmetlerinde, basın ve yayın kuruluşları üzerinde, ihale,
imtiyaz ve ruhsat işlemlerinde nüfuz ve denetim elde etmek, ekonomik
faaliyetlerde kartel ve tröst yaratmak, madde ve eşyanın
azalmasını ve darlığını, fiyatların
düşmesini ve artmasını temin etmek, kendilerine veya başkalarına
haksız çıkar sağlamak, seçimlerde oy elde etmek veya seçimleri
engellemek maksadıyla tehdit, baskıcı, cebir veya şiddet
uygulamak suretiyle yıldırma veya korkutma veya sindirme gücünü
kullanarak suç işlemek için örgüt kurmak, bu örgüte üye olmak ve örgütü
yönetmek suçu.
d) Yukarıda fıkralarda belirtilen suçlarda asgari ceza
haddi 4 yıl ve üzeri ceza içeren suçlarda uygulanır.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge sahipleri adına Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay; buyurun.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan tanık koruma tedbiriyle ilgili
yasanın 3üncü maddesinin değişikliğiyle ilgili vermiş
olduğumuz önerge, aslında, yasanın amacına ve kamu
yararına uygun bir değişiklik önerisidir.
Değerli arkadaşlarım, 3üncü madde diyor ki: Bu
kanun hükümleri aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak
uygulanabilir. Sayın Bakan da biraz evvel yapmış olduğu
açıklamada hangi suçlar için uygulanacağını açıkça
belirtilmiştir dediler. Oysa, 3üncü maddenin (a) ve (b) bentlerine
baktığınızda hiçbir suç tanımı yok, sadece ceza
süreleri var, on yıl ve iki yıl. Açıkçası, yapılmak
istenen şu: Suçun tanımından cezaya değil, ceza miktarından
suça ulaşılıyor. Oysa, yasama sistematiğinde böyle bir
şey yoktur. Suç vardır, suçun cezası vardır. Bu,
sistematiğe aykırı olarak, tanımlanmayan bir suçun, ceza
miktarına göre suç icat edilmesidir. Bu hâliyle bu yasa niçin geldi diye
bakarsanız, temel amacı bu yasanın, sınır aşan
suçlar, örgütlü suçlar, terörle ilintili suçlar, insan
kaçakçılığı, çocuk pornografisi, çocuklar üzerine
işlenen suçlar, kara paranın aklanmasıyla ilgili suçlar, fakat
bu suçların tanımı kısmen yasanın genel gerekçesinde
var ama yasanın tanımı içerisinde ceza miktarına göre
olası suç icat ediliyor ama bu yasada çok daha tehlikeli bir şey var.
Özellikle (a) bendi, diyor ki: Müebbet hapis,
ağırlaştırılmış müebbet hapis ve on
yıldan fazla hapis cezası. Sıradan, adi bir suçta dahi bu
tanık koruma yasası uygulanabilir. Yani, adam öldürmek, adam
öldürmeye teşebbüs ve o hâle gelir ki, biraz evvel Sayın Akgün geneli
üzerinde konuşmasında şunu söyledi: İki tanıkla ipe
götürülür dedi veyahut da karakolda doğru söyler, mahkemede
şaşar. dedi. Aslında, her iki anlamda da bu ifadeler
kullanılabilir. O hâle gelir ki, iki tanıkla, vakıa yasanın
içerisinde o tanık beyanlarının da yan delillerle
güçlendirilmesi gereği ifade edilmekle birlikte bir anda yargı
marifetiyle yargısız infazda bulur. Yargı marifetiyle
yargısız infazda bulur. Yargı eliyle faili meçhuller yaratırız.
Bilinmeyen, tanınmayan, kimsenin ismini bilmediği kimi tanıklar,
çıkar Bu konuya şöyle tanığım. der, olası bir
başka yan delille de, birlikte, bir anda haksız yere birilerinin mahkûmiyeti
için yol açarız. Savunma kısıtlanmıştır zaten.
Oysa, ne diyor Bahri Savcı: Hukukun ekseni de merceği de
insandır. diyor. Ve Uğur Mumcunun çok güzel bir sözü var: Bir
kişiye yapılan haksızlık tüm insanlığa, topluma
karşı yapılmış haksızlıktır. Böylesine
Ya, birkaç istisna olur. Bunlar elden kaçar, gözden kaçar, ama bütünü iyidir
Hayır, bir kişiye dahi haksızlık yapılmasına bu
Meclisin izin vermemesi lazım.
O nedenle, biz, bu önergemizin desteklenmesini talep etmekteyiz.
Niçin? Şimdi, Sayın Bakan biraz evvel soru-cevap bölümünde
Tanık hemen yararlanmayacak ki. dedi. Oysa, bu bölümde, 6ncı
maddede: Tanığın, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde
kolluk güçleri tarafından dahi koruma tedbiri alınabileceğini,
sonradan savcıya bilgi verilip onay alınabileceği söyleniyor.
Yani, böylesine önemli bir yasada, böylesine önemli bir yasanın militarist
bir anlayışla bu Parlamentodan geçmesini, açıkçası
şahsım adına da Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına da
içime sindiremiyorum.
Bu nedenle, bu yasa değişikliğini, yasadaki bu
değişiklik önergemizin kabulünü bekliyorum yüce Meclisten.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Okay.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 34. Sıra Sayılı Tanık
Koruma Kanun Tasarısının ..Tanık Koruma tedbiri
alınması gereken suçlar.. başlığı altında 3
ncü maddesinin b fıkrasının;
kanunun suç
saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan, suç
organizasyonlarının, çetelerin, ihaleye fesat
karıştıranların, devleti bir milyon YTL. üzerinde zarara
uğratanların, örgütlerin alt sınırı dört yıl veya
daha fazla olan hapis cezası gerektiren suçlar ile bu çerçevede
işlenen suçlar olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 28.11.2007
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge sahipleri adına Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan.
Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
değerli üyeler; bu konuda üç tane önerge var. 3üncü maddenin (a) ve (b)
fıkralarını ayrı ayrı değerlendirmek gerekiyor.
(b) fıkrasıyla ilgili muhalefetin sunduğu, Hükûmetin de önceki
taslağında olan dört yıl sınırının
getirilmesi. Bir önergede beş yıl sınırı var.
Doğrusunu isterseniz, onu daha sonra ben de fark ettim. Biliyorsunuz, CMK
hükümlerine göre Türkiyede istinaf mahkemeleri yakında yürürlüğe
girecek ve orada beş yıl sınırı esas
alınıyor. Beş yıl sınırı esas
alındığı için burada bir mutabakatı
gerçekleştirelim ki, Yargıtayımızı, adliyemizi,
yargımızı bu yükten kurtaralım. Burada bir kere bir
mutabakat sağlayalım, dört değil de beş yıl olsun.
Yani, Hükûmetin teklifi dörttü
Yani, bu konuda uzlaşalım.
Uzlaşmazsak yargıya haksızlık, adalete haksızlık
etmiş oluruz. Bu, bir. Ama, buna rağmen iktidar Çoğunluğum
ben, bildiğimi okurum. diyorsa da bir diyeceğimiz yoktur,
onları da vicdanlarıyla baş başa bırakırız.
Diğer noktaya gelince, birinci (a) fıkrasına
On
yıl ve üstü
Evet, bütün suçları kapsıyor. Şimdi, bizim
sorunumuz şurada: Avrupa Birliği uyum yasalarına göre biz
tanık koruma programına alacağız, ama, bu tanık koruma
programında silah kaçakçılığı, terör, çocuk ve
kadın ticareti, adam kaçırma gibi örgütlü ve sınır
aşan suçlarda, ki, kara para ve bunun, IMFnin son yaptığı
araştırmaya göre dünyadaki toplam miktarı 700 milyar ile 1
trilyon dolar arasında dolaşıyor, bu rakam kara paranın
Şimdi, bu kara parayla uğraşan organizasyonların,
çetelerin, Türk Ceza Kanunundaki ceza müeyyidesi on yılın
altında, on yılın altında.
Şimdi, ihaleye fesat karıştıranlar on
yılın altında; sağlıkta, reçetede, ilaçta soygun
yapanlar, cebe indirenler on yılın altında; enerji
piyasalarını dolandıranlar, görevi kötüye kullananlar on
yılın altında; devlete zarar verenler on yılın
altında; devletin hazinesini soyanların cezasının
müeyyidesi on yılın altında. Sormak gerekiyor: Kimi koruyoruz on
yıl ile? Adi suçlar, organize suçların hepsinin baremi, limiti on
yılın altındadır. Burada, demek ki, bu suçlar korunuyor.
İşte, tanık koruma bu suçlar için gereklidir. Biz ısrarla
diyoruz, sizler, çocuk kaçırma ve pornosuna karışan çetelerin
tanık korumayla aklanmasını, ortaya çıkarılmasını
istemez misiniz? Gerçekten, devleti 1 milyon YTL üzerinde ekonomik zarara
uğratan
Bir limit koyuyoruz, 1 milyon YTL üzerinde. Yani, bilmem,
Sağlık Bakanlığı bünyesinde mahkemeye intikal eden
olaylarda gördük, devletin hazinesinden sahte ilaç alımları var, 1
milyon YTLnin üstünde. Yani bunların içinde bir tanık
çıkıp o suç kapsamında bunu aydınlatırsa, bunu koruma
altına almak gerekmiyor mu?
Biraz önceki konuşmamda ifade ettim, TÜBİTAKta,
ASELSANda, özel kriptolarda ve güvenlikte çalışan görevlilerle
ilgili görevin kötüye kullanılmasıyla ilgili suçlar da on
yılın altında. Peki, bunlarla ilgili olarak da bir tanık
çıkıp o kurumların içinde bu vatan evlatlarının niye
intihar ettiğini, niye trafik kazasında öldüğünü, niye Isparta
uçağında 6 bilim adamının
çıktığını harbi harbi söylerse, dünyadaki bütün
organize çetelerin bütün maddi güç ve kaynakları karşısında
bu yasa onu korursa adaletli olmaz mı? Ee o zaman doğrusunu yapalım.
Yani doğrusunu yapmak için akıl, vicdan, mantık yeterlidir.
Burada bu on yıl sınırı konusunu, evet bu israfı
önlemek için doğru. Ama belli suç tiplerinde (b) fıkrasına bir
hüküm konarak bunu aşabiliriz. Bunu aştığımız
zaman, Türkiye Cumhuriyeti devleti gerçek bir hukuk devleti olur. O zaman çocuk
pornosuyla, bilişim suçlarıyla fikrî mülkiyet haklarıyla,
sınai haklarıyla, uluslararası sınırları
aşan suçlarla, hepsiyle bu ülkede mücadele etme imkânını elde
edersiniz. Doğrusu budur. Ama, bize de bulaşır ihale mihale,
işte para mara işleri, bizim çevremizde de insanlar zarar görür
mantığıyla bakarsak, bu, çok tehlikeli bir mantıktır
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) -
bu, çok tehlikeli bir
yaklaşımdır. Mutlak surette bu suç kapsamına, (b)
fıkrasında ki, biz dört yıl önermiştik, beş yıl
istinaf mahkemeleri açısından ama- bu özellikli suçların
alınması gerektiğini düşünüyoruz. Hem terörle mücadele hem
organize suçlarla mücadele hem kara parayla mücadele hem yolsuzlukla mücadele;
gelin, hepsini birlikte yapalım, teke indirerek, yanlış yaparak
değil; bu ülkede gerçekten başarılı bir uygulama görmesi
gerekiyorsa, isteniyorsa bu Tanık Koruma Yasasındaki teklifimizin
dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum.
Bu duygularla selamlıyorum hepinizi. Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısı
üçüncü maddesinin (a) bendindeki alt sınırı ibaresinden
sonraki ibarenin 5 yıl veya daha fazla hapis cezasını
gerektiren suçlar şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Rıdvan
Yalçın (Ordu) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Vural. (MHP
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu kanun
tasarısı, esas itibarıyla, aslında, bugüne kadar getirilen,
özellikle AB uyum yasaları çerçevesinde getirilen kanun
tasarıları içinde farklı bir mahiyet arz ediyor. Bundan önceki
kanun tasarılarının çoğu, özellikle suçluyu koruyan ve
güvenlik kuvvetlerinin elini kolunu bağlayan hükümler iken
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Oktay Bey, bir tane örnek ver?
OKTAY VURAL (Devamla) -
bugün geldiğimiz bu noktada,
özellikle mağduru korumak ve suç işleyenlerle ilgili tedbirler
karşısında tanığı korumak amacıyla getirilen
bir tedbir. Geneli itibarıyla olumlu.
Yalnız, bu kanun tasarısının 3üncü maddesiyle
birlikte getirilen tedbirlerde Hükûmetin ilk getirdiği teklifte üst had on
yıldı, daha sonra, Komisyon, bunu, alt haddi, alt
sınırı on yıl olarak değiştirdi.
Şimdi, tabii, bunun objektif olarak neden
değiştirildiği konusunda herhangi bir husus yok. Yani, birden
bire üst had yerine alt had getiriliyor. Bununla ne
amaçlanmıştır? Yani, bununla kanun koyucunun amacı nedir?
Niye getirdi, niye değiştirdiniz? Hangi suçları kapsam
dışına alıyorsunuz, hangi suçları kapsam içine
alıyorsunuz? Hükûmet ile Komisyon bu konuda hangi konularda
anlaşamadı? Bizim arzu ettiğimiz hususlar budur. Yoksa, alt
sınırı on yıl, üst sınırı on yıl
dediğiniz zaman, burada kanun koyucunun amacının ne
olduğunu bilmiyoruz.
Şimdi, böyle bakıldığı zaman, bu durumda,
bu genel gerekçede yolsuzluk, çocuk fahişeliği, pornografi gibi
suçlarla mücadele edilmesi gerekçe edilmesine rağmen, Türk Ceza Kanununda
yapılan bu değişikle, mesela göçmen
kaçakçılığı bunun kapsamı dışına
çıkartılmış. Niye? Yani, Hükûmet bunu getiriyor da iktidar
partisi bunu niye değiştirmek istedi, bunun arayışı
içerisindeyiz. Yani, bizim, birtakım suçları kapsam içerisine
alıp, kapsam dışına bırakmadaki siyasi amaç nedir,
bunu arıyoruz. Neden yaptınız bunu? Mesela insan ticareti, organ
ticareti; cinsel taciz, cinsel istismar, hileli iflas, irtikâp, rüşvet,
çocuğun fuhuşa teşvik edilmesi gibi hususlar kapsam
dışında bırakılmış. Bunları kapsam
dışına bırakmamızın toplumsal açıdan
anlamı nedir, niye bırakmak istiyoruz? Hükûmet bunları içine
almıştı, ilk tasarıda büyük ölçüde vardı ama sonra bunlar
kapsam dışına getirildi. O bakımdan, biz, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, özellikle topluma karşı, bu tip
değerlere karşı işlenen bu suçlarla mücadelede tanık
korumanın önemli bir araç olduğunu da düşünüyoruz. Bu
bakımdan, çocuğa karşı yapılmış, bireysel
bile olsa, o çocuğun bir koruma alanı içerisine alınmaması,
ona yönelik bir saldırı karşısında çocuğu
korumasız bırakmamızın bu Meclisin amacı olmaması
gerektiğini düşünüyorum. Niye böyle bir amacı güdüyoruz? Korku
vardır, şiddet vardır, söyleyemiyor. Devletin bir güvencesi
olması gerekmektedir bence. Özellikle, bu konuda intihara yönlendirmeden
tutun, atom enerjisiyle patlamaya sebep verme bile suçun kapsamı
dışına, yani bu korumanın kapsamı
dışına çıkmış.
Baktığımız zaman günümüzde, suç, önemli oranda
artmış ve toplumda suçlular çoğalmış. Sadece organize
olması önemli değil ama bireysel anlamda suç işlemeyle de
mücadele etmemiz lazım. Bu kanun sadece ve sadece devlete karşı
işlenen suçlarla ilgili değil, topluma karşı, bizim
korumamız gereken değerlere karşı işlenen suçlara
karşı da etkili olarak kullanılmalıdır. O
bakımdan, bu alt sınır muhakkak düşürülmeli ya da
tanımlanmalıdır. Özellikle, Alman ve Amerikan cezalarında
ciddi suçlarla ilgili, ciddi olması esası, ciddi ve organize suç olma
esası getirilmiş. Fransa da beş yıl gibi bir
sınırlama getirmiş. Bu bakımdan, ben kanun koyucunun
Özellikle Hükûmet hangi suçlarda tanık koruma istiyor?
Değerli milletvekilleri, zannediyorum burada hepimiz bir
göçmen ticaretini, bir insan ticaretini, bir çocuk istismarını,
çocukları fuhuşa teşvik etme suçunu herhâlde mücadele edilmesi
gereken suçlardan addetmemiz gerektiğini düşünüyoruz. O zaman, bunlar
neden dışarıda bırakılıyor? Bunun sebebini anlamış
değiliz. Biz bunları açıkçası oldukça önemli bir eksiklik
olarak görüyoruz ve bu tanık koruma yasasını da sadece devlete
karşı değil, topluma, insana karşı suç
işleyenlere karşı, zayıf olan bireyi korumak amacıyla
da getirilmesi gereken bir kanun tasarısı olarak
düşündüğümüze göre, bu durumda bu bireyi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (Devamla) -
yapacağı tanıklıkta
bu suçu ifşa etmeyi sağlayabilecek bir korumadan mahrum
bırakmak, siyasi amaç itibarıyla bizim kabul edebileceğimiz bir
husus değildir. Gerek çocuk istismarı gerek fuhuş gerek insan
ticareti, göçmen ticareti bu yönüyle getirilen düzenlemeyle bu suçların
bir kısmının, önemli bir kısmının bu kapsam
dışına çıkarılmış olmasının
gerekçesini anlayabilmiş değiliz. Bu bakımdan alt
sınırı beş yıl olarak değiştirmek suretiyle
bu konuda, önemli ölçüde, bu suçların kapsam içerisine
alınabileceğini düşünüyoruz. Bizim de amacımız,
açıkçası, suç ve suçluyla mücadele konusunda bunun etkili bir araç
olarak kullanılmasını da mümkün kılmaktadır.
Önergenin bu yönüyle kabul edileceğini umuyor, hepinize
saygılarımı arz ediyorum. Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Vural.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.32
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 42nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
34 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 4üncü maddesinin
başlığını okutuyorum:
Tanık koruma tedbiri kapsamına alınacak
kişiler
MADDE 4-
BAŞKAN Madde üzerinde iki adet önerge vardır,
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 34 Sıra Sayılı Tanık
Koruma Kanunu Tasarısının 4. maddesinin 1inci
fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Av.
İsa Gök
Mersin
b) (a) bendi hükümlerine göre dinlenenlerin
nişanlısı, eşi, kan hısımlığı veya
kayın hısımlığından üst soy veya alt soyu ve
evlatlık bağı bulunanlar
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan, 34 Sıra Sayılı Tanık
Koruma Kanunu Tasarısının 4 ncü maddesinin 1 nci
fıkrasının b bendinin dinlenenlerin, mağdur
tanıkların tehlike altında olduğu saptanan ve olaydan
etkilenen yakınları
şeklinde değiştirilmesi, arz ve
teklif ederiz. 28.11.2007
|
|
Hasip Kaplan |
Aysel
Tuğluk |
Fatma Kurtulan |
|
|
Şırnak |
Diyarbakır |
Van |
|
|
Bengi
Yıldız |
Ayla Akat Ata |
İbrahim
Binici |
|
|
Batman |
Batman |
Şanlıurfa |
|
|
|
Sırrı
Sakık |
|
|
|
|
(Muş) |
|
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ
(Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Konuşacak mısınız, gerekçeyi mi
okutayım?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Konuşacağız
efendim.
BAŞKAN Sayın Ata, siz mi
konuşacaksınız?
AYLA AKAT ATA (Batman) Evet.
BAŞKAN Buyurun.
AYLA AKAT ATA (Batman) Değerli milletvekilleri, Sayın
Başkan; evet, yasada en çok tartışılan konulardan biri,
yasanın kapsamına kimlerin alınacağı konusu.
Esasında, işlenen suçlar, sınıraşan suçlar ve bunun
mahiyeti, topluma verdiği zarar düşünüldüğünde, evet, bu
yasanın kapsamından, yasada sınırları çizilen insanlar
tabii ki yararlanabilmeli. Bizim tek kaygımız bu
yakınları başlığı altında.
Ama sorun belki uygulanacak tedbirlerde. Ne tür tedbirler
uygulanacak? Şimdi, uygulanacak tedbirlere bakıyoruz, alt ve üst
sınır ayrımına girmeden. İşte,
tanığın estetik cerrahi yöntemiyle yüzünün
değiştirilmesi, fiziğinin değiştirilmesi, yurt
dışında ve yurt içinde başka bir yerde ikamet ettirilmesi,
cezaevindeyse özel bir cezaevine ya da başka bir cezaevine nakledilmesi,
meşru savunma amacıyla silahlandırılması,
adının, kimliğinin ve her türlü belgesinin
değiştirilmesi, maddi yardım olanaklarının
tanınması. Şimdi, bu kadar ayrıntılı bir koruma
tedbiri uygulayacaksınız, ama bunu da yasanın
sınırlarını çizdiği, sınırlarını
belirttiği kapsamda uygulayacaksınız; işte; eşine,
üçüncü dereceye kadar kan ve sıhri yakınlarına vesaire.
Şimdi, eğer koruma tedbiri bu kadar kapsamlıysa ve
biz bu kapsamı bu kadar genişlettiysek, öncelikle bunun maddi
külfetinin altından nasıl kalkacağız? Ya da bu karar
eğer kurullar aracılığıyla verilecekse, belli suçlar
babında değerlendirdiğimizde -çok açık konuşalım-
kurulların çok da bunu tartışma hakkı yoktur. Mesela,
devlet güvenliği aleyhine işlenen suçlar babında, kurullar bunu
çok da tartışmazlar; önlerine gelen vakada, sonuçta söz konusu olan
devlet güvenliği aleyhine işlenen bir suçtur, çok da
tartışma konusu yapmazlar. Bu durumda biz ne yapmış
oluyoruz? Belki de yasanın çizdiği çerçeve itibarıyla kendi
kurtuluşu bir başkası hakkında vermiş olduğu
ifadeye bağlı olan insanlara, yakınlarına -az önce, hani-
maddi yardımdan tutalım, yeni bir ikametgâha kadar varabilecek haklar
tanıyoruz. Şu yakınlarının içerisine ev arkadaşı
falan da giriyor. Şimdi bu yakınları
Onu nasıl
belirleyeceğiz? O konuda da kolluk bir görev alıp acaba bu
yakınlarını nasıl belirleyebiliriz, gidip takip edelim
İşte, hangi dereceye kadar kiminle neyi paylaşıyor,
paylaştığı şeyler itibarıyla korunması
gerekli midir, değil midir? Bunun sınırını nasıl
belirleyeceğiz? Yasada, gerekçede verilen örnektir, işte, birlikte
yaşadığı ev arkadaşı diye ama, bu sadece bir
örnek. Bunun kapısı açık, kimlerin yararlanacağı
hususunda kapısı açık. Herkesin yararlanabileceği bir husus
söz konusu. Şimdi, bir de tartışmaya, eğer, sadece,
işte devlet güvenliği aleyhine işlenen suçlar babında -az
önce Sayın Bakana biz soru yönelttik- yani sorun, belki de en az devlet
aleyhine işlenen suçlar, güvenlik aleyhine işlenen suçlar
babında geçerli. Ya diğer suçlar? Oradakini biz
Orada koruma tedbiri
altına alınan insanların, tanıkların bu tedbirden ne
kadar yararlandığının
Bunun bir tanımı yok.
Mesela biz konuşmamızda da ifade ettik, namus
cinayetleri. Benim, işte Diyarbakırdaki kadın platformu üyeleri
aracılığıyla takip ettiğimiz bir dosyadır.
İşte on dört yaşında -bir kadın diyemeyeceğim-
bir kız çocuğunun gayriresmî bir ilişki dolayısıyla
hamile kalan, çocuktan kurtulmak için de yüksek bir yerden atlayan, bu
vesileyle hastaneye kaldırılan bir genç kızın
Oradaki
kadın platformu temsilcileri tarafından bilgi verilmesi
dolayısıyla hastaneye gittiğimizde karşımıza
şey çıktı: Hastanede, işte, savcılığa
intikal etti, savcı bey ifadesini alıyor çünkü adli vaka diye. Biz
savcılığa gittik, genç kıza ulaşamıyoruz tabii.
Nasıl ulaşabiliriz? İşte şu karakolda. Onlara koruma
tedbirleri uyguluyoruz, emin olun avukat hanım her türlü özen de
gösterilecek, hiç merak etmeyin. Şimdi, biz bir avukat olarak
ulaşamadık bu genç kızımıza ama katili
ulaştı, ertesi gün katil ulaştı. Yaşamını
yitirdi bu genç kız. Ama bunun dışında, hani bu olayın
da bir tanığı vardı, bu genç kızın
yaşamını yitirme olayına da bir tanık vardı. O
tanık ne kadar korundu? O da korunamadı, daha sonra tanıklıktan
vazgeçmek durumunda kaldı. İlk ifadesinde, işte, vuranı da
gördüğünü ifade etmişti ama sonra tanıklıktan vazgeçti
çünkü kendi ailesindeki bireyler yaşam tehdidi altındaydılar.
O yüzden, şunun altını çizmek gerekiyor
arkadaşlar: Sayın milletvekilleri, özenle değinelim. Belki de en
az sorun yaşanacak olay devlet güvenliği aleyhine işlenen suçlar
babındadır. Çünkü, bugüne kadar en çok özen gösterilen, en büyük
itina gösterilen olay devlet aleyhine işlenen suçlar için oldu. Ya
diğer suçlar? İşte, biz çocuk pornografisinden bahsediyoruz. Bu
işin içinde eğitimciler var, bu işin içinde doktorlar var. Ya bu
suçlar? Bu suçların tanıkları nasıl korunacak? Biraz da
bunun için kafa yormak gerekiyor ve kanun kapsamında bu suçların
sayılması gerekiyordu; sadece ceza miktarı itibarıyla
değil, suçların sayılması gerekiyordu.
Tehdit altında olan yakınları tabii ki
korunabilmelidir, ama bunun kapsamının bu kadar geniş
tutulması, uygulanacak tedbirler düşünüldüğünde oldukça
sakıncalıdır.
Başta da söyledik, bunun maliyeti nasıl
karşılanacak? Örtülü ödenek diyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ata, tamamlayınız
konuşmanızı.
Buyurun.
AYLA AKAT ATA (Devamla) Bu konudaki tartışmaları
en son bütçe görüşmeleri sırasında yaptık, örtülü ödenekten
yapılan ödemeler noktasında. O yüzden, daha özenle
yaklaşılması gerektiğini düşünüyorduk ve önergemize bu
çerçevede de desteğinizi bekliyoruz.
Teşekkür ederim. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 34 Sıra sayılı Tanık
Koruma Kanunu Tasarısının
4. maddesinin 1 inci fıkrasının (b) bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Av.
İsa Gök
Mersin
b) (a) bendi hükümlerine göre dinlenenlerin
nişanlısı, eşi, kan hısımlığı veya
kayın hısımlığından üst soy veya alt soyu ve
evlatlık bağı bulunanlar.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükümet?..
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz Sayın Başkanım.
İzin verirseniz, kısa bir açıklama yapabilir miyim,
niçin katılmadığımı ifade etmek için?
BAŞKAN Buyurun.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Buradaki
düzenleme, Ceza Usul Yasamızın 45inci maddede tanıklıktan
çekinmeyle ilgili düzenlemeyle paralellik sağlasın diye
konulmuştur. Tanıklıktan kimler çekinebilir, Usul Yasamız,
Ceza Muhakemesi Kanunumuz bunları tek tek saymıştır.
Onları, burada paralel bir düzenleme olması için aynen getirdik.
O bakımdan, burada, ne ilave edilebilecek bir şey
olabilir ne çıkarılabilecek bir şey olabilir. Bizim
mevzuatımızdaki paralelliği sağlamak için düzenlenmiş
olan bir husustur.
Bu açıklamayı yapma ihtiyacını duydum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sayın Gök, buyurun efendim.
İSA GÖK (Mersin) Sayın Başkan teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanım, CMKda, bahsettiğiniz
Tanıklıktan çekinme maddesinde, yakın ilişki içerisinde
bulunanlar fıkrası yok.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Maddeyi
okuyun. Ben göndereyim size bir okuyun.
İSA GÖK (Devamla) Hayır, yani o, Evlilik
bağı kalmasa bile var, onu biliyorum.
Efendim, ben, arz edeyim önce derdimi Genel Kurula.
Şimdi, 3üncü maddenin kabulüyle, zaten, bu kanunu, o kadar
geniş kabul ettik ki bu kanunu; adi suçlarda, terör suçlarında,
örgütlü suçlarda, her şeyde kabul ettik, her şeyde. Hani,
Anayasanın 90ıncı maddesinin son fıkrasını
2004te değiştirmiştiniz, ne oldu? Temel hak ve özgürlüklere
ilişkin uluslararası anlaşmalar üstün olacaktı. Hani,
CMKyı değiştirmiştiniz, çapraz sorgu gelmişti
2005te, 201inci madde. Ne oldu çapraz sorgu?
Alkışlamıştık, bitti. Tüm suçları bu kanun
kapsamına dâhil ettiniz, savunmanın belki de Hükûmetiniz döneminde en
büyük kazanımı çapraz sorguyu geri aldınız. Ee tebrik
ediyorum! Bir anlamı kalmadı! Silahların eşitliği
nereye gitti? Bu kanunda, savcılık makamı, iddia makamı,
soruşturma aşamasında doğrudan tanık koruma kanununu
uygulayabiliyor, kolluğun da yetkisi var belli bir oranda.
Silahların eşitliği nereye gitti? Ben avukatım, savunma
yapacağım, neye göre yapacağım? Adını gizlediniz,
X; kimliğini gizlediniz, bilmiyorum; yerini gizlediniz, yüzünü gizlediniz.
Ben neye göre savunma yapacağım? Beyanları gizlediniz. Ee nerede
kaldı temel hak ve özgürlükler? Savunma nerede kaldı? Demokrasi
nerede kaldı? Böyle bir mantık olabilir mi! Bir mantık var,
tanığı koruyacağız, tamam; bu önemli suçlarda örgütü
çökerteceğiz, tamam; ama fayda ve zarar ikilemi nerede kaldı? Öbür
taraftan, koca çamları devirdik, bir anlamı yok bunun, ciddi hatalar
yapıldı. Aynı şekilde, bakın, 4üncü madde, bu kanun,
tüm dünyada tanıklık yapacak şahısların
korunmasıyla alakalıdır. Biz, mağduru koyduk, CMK/236ya
yollama var. 236 nedir arkadaşlar? Mağdur müştekilerin
dinlenmesi. Müşteki mağdur, bu da dâhil. Biz, şikâyet edeni, suç
isnat edeni gizleyeceğiz. Müşteki nedir ya? Suç isnat eden. Ben,
sanık Osman. Suç isnat eden kim? X, bilmiyorum, bilemeyeceğim,
avukatım da bilemeyecek. Böyle bir yargılama var mı dünyada? Bu
nasıl bir yargılama? Mağdurları dâhil ettiniz. Ha yetmiyor
ki dünya uygulamasında mukayeseli hukukta böyle bir şey yok.
nişanlısı,
evlilik bağı kalmasa bile eşi, kan
hısımlığından veya kayın
hısımlığından bahsettiğiniz CMK uygulaması-
ikinci derece dâhil kayın hısımları, evlatlık
bağı bulunanlar ve yakın ilişki içerisinde olduğu
kişiler. Yakın ilişki. Yakın ilişkinin tarifi ne? Ne
demek yakın ilişki?
Arkadaşlar, biz, burada, bir tanığın
korunmasından bahsediyoruz, tanığın. Olay, deyin ki A ile B
arasında gerçekleşti, C tanık. Mağdur müştekinin
şikâyetçi olduğunu farz edin, kimliğinin ortaya çıktığını
farz edin, kimliğinin. Hadi onu koruyalım, ama siz
tanığın nişanlısını koruyorsunuz,
tanığın on yıl önce boşandığı eski
eşini koruyorsunuz, tanığın ilişkide olduğu
şahısları koruyorsunuz. Avrupaya
baktığınızda, yakın ilişki içerisine
koyacağınız şahıslar çıkar. Çünkü kimi ülkelerin
cumhurbaşkanları dahi evlilik dışı ilişki
içerisinde çocuk sahibi oluyor. Böyle bir ilişkide, o
cumhurbaşkanının eşini buraya koyabilirsiniz. Neden?
Yakın bir ilişki. Ama bizim aile sistemimizde böyle bir şey de
yok. Yakın ilişkinin anlatımı ne? Her şeyi dâhil
ediyorsunuz buna ya! Bu kanunu ya uygulanamaz hâle getirmek istiyorsunuz ya da
öyle bir hâle getireceksiniz ki, bizim yargılama sistemimizin tümünü
değiştireceksiniz. O sebeple, önergemiz, evlilik bağı
kalmasa bile kısmının değiştirilmesi.
CMKdaki tanıklıktan çekilme maddesi vardır, gayet
iyi biliyorum, ama o maddenin uygulamasına da bakın arkadaşlar,
eski eş tanıklıktan çekilebiliyor. Olaylar dâhilinde,
bağlantısı var. Burada tanık, tanığın eski
eşi. Bunlar farklı şeyler. Bir suç -yeni bir suç- ortaya
çıkarılacak, suçun ortaya çıkarılmasında kullanılan
tanığın yıllar önce boşandığı
eşini dâhil ediyorsunuz. Bunun bir mantığı yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Gök, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
İSA GÖK (Devamla) Üstelik de yine 4üncü maddenin son
fıkrasında, arkadaşlar, Tanıkların kendilerinin veya
yakınlarının beden bütünlüğü veya mal
varlığı ağır ve ciddi tehlikeye girerse
Mal
varlığı tehlikesini dâhil ediyorsunuz. Bunun sonu nereye
varacak? Bu kanun dibi görünmeyen bir kuyu, hakikaten dibi görünmeyen bir kuyu.
Buradan kanunu el kaldırıp geçirmekle olmuyor arkadaşlar; bunun
yarın uygulamasını düşünün, kürsüyü düşünün, hâkimi
düşünün, savcıyı, avukatı düşünün. Ve o ceza
yargılamasını
Faruk Bal çok iyi bilir, ceza
yargılaması sorumluluk ister. Bakanım da iyi bilir. Ya,
birilerinin hapsi söz konusu. Bu kanun basit bir kanun değil.
Ben saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5inci maddenin başlığını okutuyorum:
Tanık koruma tedbirleri
MADDE 5-
BAŞKAN Madde üzerinde iki adet önerge vardır,
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tanık Koruma Kanun
Tasarısının beşinci maddenin birinci
fıkrasının (h) bendinden sonra gelmek üzere (i) taraflar ve
onlar adına hareket edenlerin tanığa miktarı karar verecek
makamca tespit edilecek mesafe kadar yaklaşmasının, taraflar ve
onlar adına hareket edenlerin her ne şekilde olursa olsun
tanıkla iletişim kurması ve kurmaya teşebbüs etmesinin
yasaklanması bendinin konulmasını arz ve teklif ederiz.
Rıdvan
Yalçın Ali
Torlak Ertuğrul
Kumcuoğlu
Ordu İstanbul Aydın
Recep Taner Mustafa
Enöz
Aydın Manisa
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan, 34 Sıra Sayılı Tanık
Koruma Kanunu Tasarısının
.Tanık koruma tedbirleri..
başlığı altında 5 nci maddesinin 1 nci
fıkrasının b bendinin ve 3. fıkrasının kaldırılmasını
arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Aysel Tuğluk Fatma Kurtulan
Şırnak Diyarbakır Van
Sırrı
Sakık Bengi
Yıldız İbrahim
Binici
Muş Batman Şanlıurfa
Ayla
Akat Ata
Batman
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak
mısınız Sayın Kaplan?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Konuşacağım
Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge sahipleri adına Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan, buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
değerli üyeler; tanık koruma tedbirleri kanımızca çok
önemli, zaman içinde de değişen bir uygulama.
Şunu ifade etmek istiyorum, rahmetli Mumcu bir kitabında
şundan bahsederdi: Bir profesör, 12 Mart yargılamalarında
tanıklık, o zamanki usulde- sık sık tuvalete
gittiğini, ishal olduğunu ifade ederdi cevaplamayacağı
konularda. Diğer bir konu da, dinleme aygıtı takan bir
profesörün, nedense, karnının guruldaması nedeniyle
sağlıklı bir dinleme yapamadığını
O dönemin tanıklıkları ve korumaları,
yasaları öyleydi. Ancak, günümüze geldiğimizde, sonsuz, teknolojinin,
bilişimin imkânları yasalara da yansıyor ve yasaların da
gelişen teknoloji ve toplumsal gelişmeleri dikkate alması
gerekiyor.
Hafızalarınızı biraz yoklamanızı
isteyeceğim, biraz Hollywood filmlerine doğru gidelim. Yakın
zamanda, tanık koruma deyince, tanık koruma tedbirleri konusunda iz
bırakan bir film Eraser (Silici) filmi. Bu film tanık korumanın
nasıl uygulandığı konusunda, Amerikan ceza sistemi
konusunda bir örnek veriyor. Bu filmde Arnold Schwarzenegger, yeni bir süper
silahın teröristlerin eline geçeceğini ortaya çıkaran ve
tanık koruma programına alınan Vanessa Williamsı korumakla
görevli polis müdürünü canlandırmıştı. John Kruger,
tanık koruma programına alınan kişilerin hayat hikâyeleri
ve kimliklerini silerek yepyeni bir kişi olmalarını
sağlıyordu. Aksiyon filmindeki bu zorlu görev tanık koruma
programında -yasamızda da dikkate aldığımız
zaman- çok daha enteresan bir sistemle ele alınmış, kimlik ve
adres bilgilerinden tutun fiziki korunmaya, kimlik bilgileri, adli sicil,
askerlik, vergi nüfus kayıtlarının değiştirilmesinden
taşınır taşınmaz mal varlıklarına kadar,
çalışan kişinin iş yerinin iş alanından tutun,
fizyolojik görünümünün estetik cerrahi yoluyla ve estetik cerrahiyi
gerektirmeksizin değiştirilmesi ve buna uygun hekimlik tedbirlerine
kadar çok kapsamlı bir koruma getiriyor ve bizim önergemizde de belirttiğimiz,
"3'üncü madde kaldırılsın." diyoruz, çünkü bu 3'üncü
maddede bu kadar fıkra sayılmış, bunları bunları
yapacağız tanık korumada. Ayrıca deniliyor ki: "Bu
yetmiyor bir de yönetmelik çıkaracağız. Bunları nasıl
yapacağımızı belirleyeceğiz." Yönetmeliği
kim yapacak? İçişleri Bakanlığı mı, Adalet
Bakanlığı mı veya ikisi beraber mi? Yani bu, yürütmeye
veriliyor. Yürütmeye verildiği zaman yasamanın onayından
çıkmış oluyor, bir takdir alanına giriyor. O da, mevcut
hükûmetlerin kendi takdir haklarını kullanarak kendi tanık
koruma anlayışlarına göre bir sistemi yönetmeliğe monte
etmeleri kaçınılmaz.
Şimdi, böyle bir tanık koruma yasası böyle
ciddiyetiyle ortaya konulduğu zaman, bunun yasa kapsamına
alınması gerekir. Evet, tanık korumasına alınacak bu
tedbirlerin uygulanacağı kişi Silici filmindeki gibi çok ciddi
bir konuda tanıklık etmişse veya bir mafya örgütünü
çökertmişse veya uluslararası bir suç organize şebekesini
çökertmişse veya devlet kasalarını boşaltan bir menfaat şebekesini
çökertmişse ve ciddi bir tehlike ve tehdit altında ise, elbette ki o
tehlikenin oran ve yoğunluğu dikkate alınarak tedbirlerin
uygulanması gerekecek.
Sıradan bir olayda bu kadar külfetli, bu kadar masraflı,
bu kadar çok teknik bilirkişilik gerektiren bir olayda sonradan, teklifi
verdikten sonra aklıma gelen bir hususu da dikkatlerinize sunmak
istiyorum. Evet, tanıkları koruyoruz, güzel. Tanık, toplumsal
bilgilenmede bir görev yapıyor. Peki, bilirkişiler, teknik
bilgilerini sunanlar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
HASİP KAPLAN (Devamla) - En önemli
tanıklığı uzmanlık alanında, bilirkişilik
alanında yapanlara tanıklık koruma programını ve
tedbirini uygularken bilirkişileri neden atladık? Bilirkişiler
de uzman tanıklar değil mi? Evet, bunu incelerken bunu kendimin de atlamış
olduğunu fark ettim ve gerçekten, tanık koruma programını
alırken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 / 1 - 3
fıkralarındaki silahların eşitliği ilkesini tamamen bu
madde hükmünün ortadan kaldırdığını görüyoruz.
Duruşmada bulunması zorunlu olanların bulunmadığı
bir yargılama sistemi veya görüntüler arkasında bir tanık
dinleme, ki usta, tecrübeli bir yargıç bir sanığın, bir
tanığın mimiklerinden dahi onun doğru söyleyip söylemediğini
çıkarabiliyorsa, onu bu şekilde dinleme olanağından mahrum
edildiği zaman, bunun adaletli, sağlıklı bir
yargıyı gerçekleştirme olanağı da kalmayacak.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tanık Koruma Kanun
Tasarısının beşinci maddenin birinci
fıkrasının (h) bendinden sonra gelmek üzere (i) taraflar ve
onlar adına hareket edenlerin tanığa miktarı karar verecek
makamca tespit edilecek mesafe kadar yaklaşmasının, taraflar ve
onlar adına hareket edenlerin her ne şekilde olursa olsun
tanıkla iletişim kurması ve kurmaya teşebbüs etmesinin
yasaklanması bendinin konulmasını arz ve teklif ederiz.
Rıdvan
Yalçın (Ordu) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Yalçın,
konuşacaksınız.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Önerge sahipleri adına Ordu Milletvekili Rıdvan
Yalçın.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 5inci maddesine,
düzenlenen tedbirlere bir fıkra ilave edilmesine ilişkin önergemiz
üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi bu vesileyle
saygıyla selamlıyorum.
Biz bu önergeyle taraflar ve onlar adına hareket edenlerin
tanığa miktarı karar verecek makamca tespit edilecek mesafe
kadar yaklaşmasının, taraflar ve onlar adına hareket
edenlerin her ne şekilde olursa olsun tanıkla iletişim
kurması ve kurmaya teşebbüs etmesinin yasaklanması
şeklinde bir fıkra daha eklenmesini teklif ediyoruz.
Şimdi, maddede öngörülen diğer tedbirler
düşünüldüğünde, efendim, estetik ameliyat yapmaktan başka bir
ülkeye göndermeye, hatta geniş bir yelpazedeki tanık, suç
mağduru ve yakınlarının ekonomik olarak da desteklenmesi
gibi tedbirlerin öngörüldüğünü düşününce, bizim önerimiz dünyada da
örnekleri olan, adli suçlarda, terör suçlarında, velhasıl bütün suç
tiplerinde uygulanması mümkün ve devlete de ekonomik külfet getirmeyecek
bir yöntemdir. Sonuçları bakımından da çok etkili
olacağını düşünüyorum.
Uygulamadan gelen birisi olarak, bir suç adli makamlara, karakola
intikal ettiği andan itibaren fail ve yakınlarının, suç
mağdurları ve yakınları üzerinde farklı iletişim
yöntemleriyle baskı kurmaya çalıştığını,
şikâyetten vazgeçirmeye çalıştığını,
beyanlarını değiştirmeye zorladığını
birçok kez yaşamış, karşılaşmış bir
insanım. Tabii, yargı süreci tamamlanıp işin heyecanı
kaybolduktan sonra da taraflar arasındaki husumetlerin normale
döndüğünü de gözlemlemiş bir insan olarak, böyle bir mesafeden daha
fazla yaklaşmanın yasaklanmasının çok etkili bir yöntem
olacağını düşünüyorum. Bu konuda muhterem Genel Kuruldan
önergemize destek beklediğimi ifade ediyorum.
Söz almışken, bir önemli hususu da Sayın
Bakanımızın ve Komisyon Başkanımızın
dikkatlerine arz etmek istiyorum. Şimdi, bu tasarıda, hâkim,
savcı gibi adli makamlar yanında koruma tedbirleri almaya Tanık
Koruma Kurulu da yetkili hâle getirilmiş bazı hususlarda. Bu konunun,
ben uzun vadede, Türkiyede yapılan bazı yargılamaların
uluslararası boyuta taşındığında ülkemizin
aleyhine olacağını tahmin ediyorum. Daha sonra sizler de
göreceksiniz ki, siyasi yanı da olan birçok yargılamada, Türkiye, bu
Kurulun tanıklara belli şekilde ifade vermeye yönlendirdiği gibi
bir kanıyla, iddiayla karşılaşacak. Yani, bu koruma
tedbirleri karşılığında belli bir ifade istihsal
edilmiş gibi bir iddiayla karşılaşılacaktır ki,
bu da uluslararası anlamda adil yargılanma hakkıyla çelişki
taşıyabilir. O sebeple, bu kanunla düzenlenen koruma tedbirlerinin
bir idari makam yerine, yalnızca adli makamlar tarafından
düzenlenmesinin daha doğru olacağını düşünüyorum.
Böyle bir kurum ya da birim olmalıdır, ama görevi, bir tedbir ihdas
etmek değil, adli makamların ihdas edeceği tedbirleri uygulamak
şeklinde olmalıdır.
Bu konunun Sayın Bakan ve Komisyonca dikkate
alınmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yalçın.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
6ncı maddenin başlığını okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Tanık Koruma Tedbiri Kararları
Tanık koruma tedbiri kararlarını verecek makam ve
merci
MADDE 6-
BAŞKAN Madde üzerinde üç adet önerge vardır.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun
tasarısının altıncı maddesinin 2. fıkrasına
(a) kovuşturma yada soruşturma evresinde tanığa
ifadesinden önce ifadeyi alan makam ifade konusu suç bu yasanın
kapsamı dahilinde ise bu kanundan doğan haklarını
açıklar tanığın korunma talebi bulunuyorsa zabta geçirilmek
suretiyle bu konuda karar verilinceye kadar tanığın kimliği
gizli tutulur. (b) hakkında koruma tedbiri uygulanan
tanıkların kolluk ve adliye aşamalarında tedbirin sonuçsuz
kalmaması için gerekli tedbirler karar veren makamca alınır.
şeklinde 2 bent eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Rıdvan
Yalçın Ali
Torlak Ertuğrul
Kumcuoğlu
Ordu İstanbul Aydın
Recep Taner Mustafa
Enöz
Aydın Manisa
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 34 Sıra sayılı Tanık
Koruma Kanunu Tasarısının 6. maddesinin 1 inci ve 2 nci
fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Av.
İsa Gök
Mersin
(1) Bu kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının
(a) ila (ç) bentlerinde sayılan koruma tedbirleri kararları;
soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine
nöbetçi mahkemece, kovuşturma evresinde, Cumhuriyet savcısı veya
tanığın istemi üzerine veya resen mahkemece verilir. Karar
verilmeden önce kolluk makamları ile diğer birimlerin
hazırlayacağı değerlendirme raporları göz önünde
tutulur.
(2) Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde,
tanığın isteminin bulunması koşuluyla Nöbetçi
mahkemeden karar alınıncaya kadar, kolluk amirinin yazılı
emriyle, geçici olarak 5 inci maddenin birinci fıkrasının (ç)
bendinde belirtilen tedbir alınabilir. Bu tedbir, geciktirilmeksizin
Cumhuriyet Savcısının ve Nöbetçi mahkemenin bilgisine sunulur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan, 34 ncü Sıra Sayılı
Tanık Koruma Kanunu Tasarısının tanık koruma tedbiri
kararlarını verecek makam ve merci başlığı
altında, 6 ncı maddesinin 1 fıkrasındaki, Cumhuriyet
savcısı tarafından, kovuşturma evresinde, cumhuriyet
savcısı veya tanığın istem üzerine veya
ibaresi ile
(2) ve (3) numaralı fıkralarının
kaldırılmasını 4. fıkrasının (b) bendinin
sonuna Alınacak kararlar itiraza tabidir. cümlesinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
|
|
Hasip Kaplan |
Aysel
Tuğluk |
Fatma Kurtulan |
|
|
Şırnak |
Diyarbakır |
Van |
|
|
Bengi
Yıldız |
Ayla Akat Ata |
İbrahim
Binici |
|
|
Batman |
Batman |
Şanlıurfa |
|
|
Sırrı
Sakık |
|
Muş |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Kaplan, konuşacak
mısınız, gerekçeyi mi okutayım?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Konuşacağım
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
değerli üyeler; sanıyorum tanık koruma yasasının en
önemli maddelerinden birisi de 6ncı madde. Tanık koruma tedbiri
kararını verecek makam ve merciler.
Bizim teklifimiz de, çok açık olarak, hazırlık
aşamasında savcıların, zaruret hâlinde kolluk amirlerinin
veya kurulların vereceği tanık koruma kararlarının
yerine, yargının, mahkemelerin karar vermesi yönündedir. Bu,
tanık korumayla ilgili dünya örneklerinde de bu şekildedir. Hangi
ülkede tanık koruma ihtiyacı varsa ona uygun bir düzenleme
yapılır. Şimdi, yasaya baktığımız zaman, kaldırılmasını
istediğimiz: Cumhuriyet savcısı tarafından, kovuşturma
evresinde, Cumhuriyet savcısı veya tanığın istemi
üzerine resen mahkemece karar verilir. Bir tek burada. O da Cumhuriyet
savcısı isterse
Şimdi, biz, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesine taraf, Anayasa 90a göre de iç kanun hükmünde, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin yargısal denetiminin
altındayız. Bir soruşturma açıldığı zaman
-ceza soruşturmasında- silahların eşitliği
vardır. İddia ve savunmanın eşitliği. Bu, sözde bir
olay değildir. Bu, sanık soruşturmaya
başlandığı anda silahların eşitliği ilkesi
başlar. Eğer tanık koruma kararını, yetkisini sadece
savcılara, iddia makamına, hazırlık tahkikatını
yapan makama verirseniz, karşısındaki savunma makamını
yok sayarsanız ve bu konuda yargıyı dışlarsanız,
o savcıların kendi iç dünyaları ve subjektif etkenlerine göre
tanık koruma kararlarını verebilecekleri gerçeğiyle de
karşı karşıya kalırsınız.
Bunun en vahim ikinci hatası, ikinci fıkrada yer alan...
Eğer zaruret hâli varsa, zaruret hâli durumunda, kolluk amirinin
yazılı emriyle -tanık koruma- geçici olarak birinci
fıkranın (ç) bendinde belirtilen tedbir alınabilir. diyor.
Şimdi, soruşturmayı yapan kolluk kuvvetlerinin, amirlerinin,
tanık koruma programı uygulama kararı alması ile o
tanığın güvenliğini sağlamayı bu yasa maddesiyle
birbirine karıştırıyoruz. Yani, bir tanık önemlidir,
kolluk kuvvetlerinin elindedir, o tanık konuşacaktır. O
tanığı siz korursunuz ve onun -koruma tedbiri gerekiyorsa-
yargıdan kararını çıkartırsınız. Doğru
olan budur. Biz ki, savcının bu tür bir kararı
veremeyeceğini iddia ederken, bu olayı tamamen kolluğun
inisiyatifine bırakırsanız, o zaman kolluk Polis Vazife ve
Salahiyet Kanununda 59uncu Hükûmetin yaptığı son
değişiklikle, İzmirde dur ihtarına uymadan vurulan masum
insanların yaşandığı hataları da dikkate alarak,
bu tür soruşturmalarda, direkt koruma yetkisini kolluğa
bırakmak, savcılığı dahi denetimin
dışına çıkarmak, tamamen idari inisiyatife terk etme
durumunu doğurur.
Kaldı ki, bu olmazsa Tanığın istemi üzerine
kurul karar verir. deniliyor. Bir tarafta Yönetmelik yapılacak.
deniliyor, usulü belli değil. Bir tarafta Savcılıklar verir.
diyor. Gerekirse, istem üzerine mahkeme karar verir. diyor. Bu kadar kafa
karmaşasını bir yasanın içine hapsetmenin, bu kadar karmaşıklık
yaratmanın hiç gereği yok. Bunu getiririz, doğrudan doğruya
yargı, bu konuda mahkeme, şartları, zemini varsa
kararını verir. Mahkeme kararını beğenmiyorsa
savcı ve avukat, silahların eşitliği ölçüsünde, gider,
itirazını bir üst mahkemeye yapar. Artık istinaf mahkemelerimiz
de var, istinaf mahkemesinde de sonuç alamıyorsa Yargıtaya kadar
olayı taşıma imkânı vardır. Ama bu şekliyle
tamamen idarenin ve kolluğun inisiyatifine, takdirine bırakılan
koruma tasarrufu gerçekten suistimale çok açık. Suistimale açık
olduğu gibi, yanlış tanık yönlendirme, yanlış
tanıklarla suçlu yaratma konusunda da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla)
yanlış tanık,
kasıtlı tanık yaratma gibi bir suistimal yetkisini de açık
bırakıyor, bu çok tehlikelidir. Yargı denetimi, silahların
eşitliği ve adil yargıdan hiçbir şekilde taviz vermeden
bunun dünya örnekleri dikkate alınarak
Zaten Ruanda ile yeni Bosna Hersek
ulusalüstü mahkemelerinden çıkan kararlar ve Avrupa Konseyinin tavsiye
kararı üzerine tanık koruma kararı alınması ve
yasaların çıkartılması istenmiştir. Biz de bunun
gereğini yerine getiriyorsak, en azından o ülkelerin o uygulamalarını
dikkate alıp, buraya mutlaka yargı denetimini koymak gerekir.
Yargı denetimi konulmadığı takdirde, sadece ve sadece bu
ülkede yürütmenin inisiyatifine kalmış bir durum söz konusu olur.
Buna dikkat çekmek istiyoruz.
Önergemizin lehinde oy kullanılmasını diliyoruz.
Teşekkür ediyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 34 Sıra sayılı Tanık
Koruma Kanunu Tasarısının 6. maddesinin 1 inci ve 2 nci
fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Av.
İsa Gök
Mersin
(1) Bu kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının
(a) ila (ç) bentlerinde sayılan koruma tedbirleri kararları;
soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine
nöbetçi mahkemece, kovuşturma evresinde, Cumhuriyet savcısı veya
tanığın istemi üzerine veya resen mahkemece verilir. Karar
verilmeden önce kolluk makamları ile diğer birimlerin
hazırlayacağı değerlendirme raporları göz önünde
tutulur.
(2) Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde,
tanığın isteminin bulunması koşuluyla Nöbetçi
mahkemeden karar alınıncaya kadar, kolluk amirinin yazılı
emriyle, geçici olarak 5 inci maddenin birinci fıkrasının (ç)
bendinde belirtilen tedbir alınabilir. Bu tedbir, geciktirilmeksizin
Cumhuriyet Savcısının ve Nöbetçi mahkemenin bilgisine sunulur.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Gök, buyurun.
İSA GÖK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
6ncı madde hakikaten önemli bir madde. Şimdi,
arkadaşlar, ceza yargılamasını birçok milletvekili
bilmeyebilir. Eskiden hazırlık tahkikatı derdik, son
tahkikat derdik, şimdi, Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu
soruşturma ve kovuşturma dedi, iki merhaleye ayırdı.
Soruşturmada, bu kanun doğrudan yetkiyi savcıya veriyor,
kolluğa belli bir oranda veriyor. Kovuşturma evresinde hâkime
geçiyor. Soruşturma evresi -bilgi için söylüyorum- tahkikatın
başlamasından, isnattan veya fiilden iddianamenin tanzimine kadar
gider. Yeni sistemimizde iddianamenin kabulü geldi. Kovuşturma evresi
iddianamenin kabulüyle başlar. Kabulüne kadar kısım özel bir
kısımdır.
Şimdi, size bir dertten bahsedeyim ben. Türk Ceza Kanunu/220,
örgütle alakalı maddedir. TCK/220 dediğiniz zaman hiçbir avukat
hiçbir evrakı inceleyemez. Savcılık inceletmez. Gizlilik
kararı var der. Bugün yok der, yarın git der. Kâtip yok der.
Fotokopi vermez, bir sürü engel koyar.
İkinci bir madde daha, CMK/250, Ceza Muhakemesi Kanunu/250.
Eski DGMlerin düzenlendiği, Hâkimler Yüksek Kurulunun belirlediği
belli mahkemelerde bakılacak olan suç tipleri tasnifini belirler CMK/250.
Zaten CMK/250 denildiği an savunma hepten bitti. Savunma, avukatlık
yok. Bilgi almak, bir şey incelemek yok. Mümkün değil. Savcılık
vermez. Çünkü, Türkiyede, ne hikmetse iddia makamı -belki
doğasında da var- savunma makamını, avukatları rakip
olarak görür. Oysaki iddia ve savunmanın, tez ve antitezin
çarpışması maddi gerçeği ortaya çıkartacaktır.
Yargılamanın asıl ağır makamı hâkim kararı
verecektir Türk milleti adına.
Şimdi, siz bu iddia ve savunma makamı arasında
savunmayı zaten -o TCK/220, CMK/250den bahsettim ya- buralarda unutun,
yok. Şimdi, bir de tanık koruma kanununda olmuyor. Neden olmuyor?
6ncı maddede... Nasıl olmuyor? 6ncı maddenin birinci fıkrasında
tanık koruma kanunu uygulanma kararını savcı verebiliyor.
Neleri verebiliyor savcı? (a) ila (ç). Hukuku bilenler ilanın
anlamını bilir. Arası dolar (a)dan (ç)ye kadar. Ne var (a)dan
(ç)ye kadar? Fiziki koruma -saygı duyarım- fiziki korunma
olmalı. Gizlilik; kimlik, adres, her şeyin gizlenmesi ve
arkadaşlar, duruşmada, bakın, hazır bulunma hakkına
sahip bulunanlar olmadan dinlenmesi ya da ses veya görüntünün
değiştirilerek, özel olarak dinlenmesi, yani savunmanın
dışlanması. (c)si var: Tutuklu ve hükümlü, bunların
değişikliği
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Bunlar
zaten var 58inci maddede.
İSA GÖK (Devamla) Sayın Bakanım, bunlar 58de
var, ama uygulama alanı ne? Orada bir tek tanık
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Olur mu,
hepsi
İSA GÖK (Devamla)
Siz mağduru, müştekiyi de kattınız buna, hepsini
kattınız.
Bu durumda, ceza yargılamasında
avukatlığı, geniş ölçüde, bu kanun askıya alıyor,
geniş ölçüde. Bu sebeple, hiç olmazsa, ilk tahkikat dediğimiz -eskilerin deyimiyle- soruşturma
aşamasında arkadaşlar, tanık koruma kanunu uygulama
kararını savcı tek başına vermemeli. Nöbetçi
mahkemeden bari karar alsın. Oraya, asıl süje olan hâkimin
kararını koyalım. Nasıl kovuşturma evresinde hâkim
kararı gerekiyorsa soruşturmada da savunmanın rakibi olarak
kendini gören savcılık makamını tek yetkili kabul
etmeyelim. Savcılık makamı bu kanunun uygulamasında mutlaka
nöbetçi mahkemeden, bir hâkimden onay alarak yapabilsin.
Hemen ben AKP Grubuna dönük bir şey söylemek istiyorum. Arkadaşlar,
bu kanunda koruma kurulu kararlarına karşı yasa yolu yok. Böyle
bir düzenleme yok. Bunun itirazı ne olacak? Yasaya
aykırılık varsa ne olacak? Haklı talebin reddi ne olacak?
Koruma kurulunun kararı, kovuşturma evresini demiyorum, bunu mutlaka
önerge veya başka şekilde düşünmeniz lazım. Biz
hazırlık yapacağız, ama şimdiden düşünün siz de.
Çünkü amaç illa reddedenler, kabul edenler değil, kanunu toparlamak.
İkinci bir husus Komisyon Başkanımız bu
konuda bunun uzmanıdır tazminat hukuku. Koruma kurulundan
kaynaklanabilecek olan zararlarda, eksik işlemlerde, hatalarda, bu
oluşacak zararların tazmin yönü
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Ek bir dakikalık süreniz var, buyurun.
İSA GÖK (Devamla) Sağ olun.
Efendim, tazminat: Yine yasada düzenlenmiyor sayın grup
başkan vekilleri.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Genel hükümlere göre
olabilir ama.
İSA GÖK (Devamla) Olabilir değil, olabilir diye yorum
yapmayalım.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Yani o yok, ama genel
hükümlere göre olur.
İSA GÖK (Devamla) Komple, temel kanun olarak bunu
geçiriyorsunuz, buna temel kanun diyorsunuz ve her şeyi düzenliyorsunuz. O
zaman mutlaka koruma kurulu kararlarına karşı da yasa yolunu ve
tazminat kısmını önergeyle dâhil etmeye çalışın.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun
tasarısının altıncı maddesinin 2. fıkrasına
(a) kovuşturma yada soruşturma evresinde tanığa
ifadesinden önce ifadeyi alan makam ifade konusu suç bu yasanın
kapsamı dahilinde ise bu kanundan doğan haklarını
açıklar tanığın korunma talebi bulunuyorsa zabta geçirilmek
suretiyle bu konuda karar verilinceye kadar tanığın kimliği
gizli tutulur. (b) hakkında koruma tedbiri uygulanan
tanıkların kolluk ve adliye aşamalarında tedbirin sonuçsuz
kalmaması için gerekli tedbirler karar veren makamca alınır.
şeklinde 2 bent eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Rıdvan
Yalçın (Ordu) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Yalçın, konuşacak
mısınız?
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 6ncı maddeye ilişkin önergemiz üzerinde söz
almış bulunuyorum. Tekraren, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan evvel, bir üzüntümü yüce heyetinizle
paylaşmak istiyorum. Daha bugün, Ticaret Kanunuyla ilgili Komisyondaki
toplantımızda Sayın Komisyon Başkanımız da, bu
kanunun birçok hatalarının olduğunu, fakat, yasama ekonomisi
bakımından, zaman kaybetmemek için, Genel Kurula bir an önce
göndermemiz gerektiğini, Genel Kurulda gerekli düzeltmeleri
yapacağımızı söyledi, tıpkı şu an
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısında olduğu gibi.
Defaatle söyledik, geçmiş dönemde Mecliste olmayan partiler bugün Mecliste,
komisyonların yapısı değişmiş, ama, öyle bir
İç Tüzük düzenlemesi yapılmış ki, âdeta, komisyonu yok
varsayan, yeni gelen parti ve grupların katkısını
engelleyen bir düzenleme yapılmış. Şimdi, Sayın
Bakanım, bu uygulamayla komisyonda bir katkı sunmamız
engellendiği gibi Genel Kurulda da katkı sunmamızın
engellendiğini görüyoruz. Burada, bakıyorum, birçok
arkadaşımız, muhalefet ne söylüyor, önergesinde ne teklif
ediliyor gibi bir kaygı taşımadan Kabul edenler
Etmeyenler
gibi bir kısır çekişme içerisinde bulunuyoruz. Eğer
demokrasi, eğer yasama organı yalnızca çoğunluğun
evet dediğine evet demek olacaksa muhalefetin haklı da olsa
katkısını yok varsaymak olacaksa burada muhalefet olarak oturmamızın
bir anlamı da olmasa gerekir diye
düşünüyorum.
Şimdi, biraz önce, başka suçlarda sanık
olanların da tanık kapsamında değerlendirilmesini teklif
ettik, değerlendirilmedi. Efendim, orman yakma suçundan, hatta çok hayret
ki, bir suç işlemek için teşekkül oluşturmaya kadar, ihaleye
fesat karıştırmaktan fuhşa teşvik suçlarına kadar
birçok suçun bu kapsamda olmadığını ifade ettik, yine
görmezden geldiniz. Biraz önce, en kolay, en masrafsız bir tedbiri teklif
ettik. Nedir? Efendim, yargılama esnasında tanık ve suç
mağdurlarına tarafların yaklaşmamasını, bir iletişim
kurmamasını teklif ettik, yine yok varsaydınız. Ama, en
azından tarihe not düşmek adına bunları söylemeye de devam
edeceğiz.
Bu önergemizde neyi teklif ediyoruz? Şimdi, ceza
yargılaması uygulamasına giren arkadaşlar çok tabii
bilirler ki, ceza yargılamasının en önemli evresi, ilk
beyanların alındığı evredir ve genellikle hâkim,
savcılar da sıcağı sıcağına
alınmış bu beyanlara daha sonra alınmış beyanlardan
daha çok itibar ederler. İşte, bu gerçekliği bildiğim için
şunu teklif ediyoruz: Böyle bir kanunun varlığından birçok
tanık ve suç mağduru haberdar olmayacağına göre, bu
tedbirleri vermeye yetkili makamlar tanık ve suç
mağdurlarının ilk ifadelerini tespit ettikleri esnada tanık
ve suç mağdurlarına böyle bir yasal haklarının
olduğunu ifade etmelerinin adalet için daha etkili
olacağını düşünüyorum. Eğer, ilk ifadesinde gerçekleri
anlatamamış bir tanık ya da suç mağduru, daha sonra, koruma
kapsamına alındıktan sonra bunları söylemeye kalkarsa bu
sefer de ilk beyanları ile sonraki beyanları arasında ciddi çelişkiler
olduğu gerekçesiyle bu beyanlar samimi bulunmayacaktır. Eğer,
biz, bu kanundan bir amaç bekliyorsak, daha adil bir yargılama
bekliyorsak, tanık ve suç mağdurlarının gerçeği
anlatmalarının önünü açmayı bekliyorsak mutlaka bu
değişikliğin yapılması gerektiğini
düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, yine bir fıkra daha
öneriyoruz. Orada da tedbiri veren makamın, tanık ya da suç
mağdurları adliyeye gelip giderken ya da aşamalarda
kimliklerinin deşifre olmaması için gerekli tedbirleri de alması
gerektiğini öngörüyoruz.
Bizce bu iki öneri de oldukça makuldür. Önergelerimiz için yüce
heyetinizden destek talep ediyor, bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yalçın.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
7nci maddenin başlığını okutuyorum:
Tanık koruma tedbiri kararında bulunacak hususlar
MADDE 7-
BAŞKAN Madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 34 sıra sayılı yasa
tasarısının 7. maddesinin (f) bendinin sonundaki faydadan
evvel ekonomik ve hukuki ifadesinin eklenmesini saygılarımla arz
ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Koruma tedbirlerinin içine ekonomik fayda sağlanması da
amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
8inci maddenin başlığını okutuyorum:
Tanık koruma tedbirinin süresi, değiştirilmesi ve
kaldırılması
MADDE 8-
BAŞKAN Madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 34 sıra sayılı yasa
tasarısının 8 inci maddesinin
(1 Nolu) bendinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini
arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Resen kaldırılması halinde ilgilinin itiraz
hakkı saklıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 34 Sıra Sayılı Tanık
Koruma Kanunu Tasarısının Tanık koruma tedbirinin süresi,
değiştirilmesi ve kaldırılması
başlığı altında 8 nci maddesinin, 3.
fıkrasında
tedbir kararını veren
cümlesinden sonraki
makamca kelimesi çıkarılarak yerine mahkemece kelimesinin
konulmasını, fıkra sonundaki
yönetmelikte gösterilir
ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz. 28.11.2007
|
|
Hasip Kaplan |
Aysel
Tuğluk |
Sırrı
Sakık |
|
|
Şırnak |
Diyarbakır |
Muş |
|
|
Fatma Kurtulan |
Bengi
Yıldız |
Ayla Akat Ata |
|
|
Van |
Batman |
Batman |
|
|
|
İbrahim
Binici |
|
|
|
|
Şanlıurfa |
|
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yürütmenin bağımsız yargıya müdahalesinin
önlenmesi için.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 34 sıra sayılı yasa
tasarısının 8 inci maddesinin
(1 Nolu) bendinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini
arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Resen kaldırılması halinde ilgilinin itiraz
hakkı saklıdır.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Resen kaldırılma halinde ilgilinin yasal yollara
başvurma hakkı tanınmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
9uncu maddenin başlığını okutuyorum:
Haklarında koruma tedbiri kararı alınan tanıkların
dinlenmelerinde uygulanacak usuller
MADDE 9-
BAŞKAN Madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan, 34 Sıra Sayılı Tanık
Koruma Kanunu Tasarısının Tanık koruma tedbiri kararı
alınan tanıkların dinlenmelerinde uygulanacak usuller
başlığı altında 9 uncu maddesinin 2, 5 ve 9 uncu
fıkralarının kaldırılmasını arz ve teklif
ederiz. 28.11.2007
|
|
Hasip Kaplan |
Aysel
Tuğluk |
Sırrı
Sakık |
|
|
Şırnak |
Diyarbakır |
Muş |
|
|
Fatma Kurtulan |
Ayla Akat Ata |
Bengi
Yıldız |
|
|
Van |
Batman |
Batman |
|
|
|
İbrahim
Binici |
|
|
|
|
Şanlıurfa |
|
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
değerli üyeler; 9uncu maddeyle ilgili verdiğimiz
değişiklik önergesinde, özellikle koruma tedbiri uygulanacak
tanıkların dinlenmesinde uygulanacak usuller, tamamen yeni
yürürlüğe girmiş Ceza Muhakemeleri Kanunumuzun ve onunla
övündüğümüz ana Türk Ceza Kanunu ile yine Avrupa Mahkemesi süreciyle çok
yakın bağlantısı olan bir madde.
Benden önce de bazı hukukçu arkadaşlar burada ifade
ettiler. Buradan yasaları geçirmek kolay, ama bu sistemle, tanık
koruma yasası ile bu hükümlerle bu tanıklar dinlenirse Avrupa
Mahkemesine gidecek her dava, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 6ncı maddesinin üçüncü fıkrasındaki
tanık sorgulamada -özellikle altını çiziyorum- silahların
eşitliği ilkesi gereği savunma hakkı
kısıtlandığı için hazır kazanılacak
davalardır ve çok açık söylüyorum, Türkiyede, hukukçular,
barolarımız, insan hakları merkezleri de bu konuda çok
yeteneklidir, çok iyi gelişmiş, çok da iyi eğitim
almışlar. Bu konuda ifade etmek istiyorum ki, bu 9uncu maddeyle
ilgili, mesela ikinci fıkrası, CMK 58/3üncü maddedeki hükmü daha da
uygulanamaz hâle getiriyor. Tanığın görüntü veya sesi
değiştirilerek düzenlenmesi tanığa, doğru mu söylüyor,
gerçekten bir menfaati olduğu için mi suç atıyor veya bir ajan
mıdır veya menfaat karşılığı bazı
ifadelerde bulunan birisi midir veya gizli bir görevli midir, bu
anlaşılmaz ve anlaşılması da mümkün
olmadığı için, bu tanığın beyanları, her ne
kadar, tek başına delil olarak alınmaz deniliyorsa da,
ağırlıklı olarak bu tanık beyanına göre hükme gidileceği
için, bize, âdeta 12 Eylül öncesi sıkıyönetim askerî mahkemelerinde
kerhe dayalı, işkenceyle alınmış ifade
tutanakları üzerinden hükme gidilen, adil olmayan o yargılamalar
sürecini hatırlatıyor.
Yine, Ceza Kanununun temel ilkelerinden ve teminatlarından
birisi, gayet keyfî uygulanacak tarzda yasada tanımı yapılmayan
dinleme usulü tayin etmek yetkisi yargıca verilmektedir. Bu düzenlemeyle,
savunmaya rağmen yargıç istediği şekilde tanığı
dinleyebilecek midir Türkiyede? Zaten 58inci maddede teknik cihaz ve
bilgilerle tanık sorgulama yetkisi yargıçlarımıza
verilmiş, ama bizim Anadoludaki hangi ilçede, kasabada teknik cihazla ve
stenografiyle veya video kamera sistemiyle çapraz sorgudaki tanıkları
dinleme, sorgulama ve bu şekilde kayıt tutma imkânımız var?
Hiçbir şekilde yok, uygulanmıyor zaten. Bu uygulanmayan hüküm,
burada, yine keyfî bir duruma bırakılmaktadır.
9uncu maddenin beşinci fıkrasındaki düzenleme ise
çapraz sorgulamayı ortadan kaldırıyor. Yani, tam
karşılanmayan, uygulamada zaten -doğru dürüst- sorunlar
yaşayan çapraz sorgu sistemini, soru sorma hakkını
kaldırdığınız zaman, tanıkları eşit
sorgulama hakkını kaldırdığınız zaman Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 6ncı maddesinin üçüncü
fıkrasının otomatikman ihlali durumunu yaratmış oluyor.
Zaten Avrupa Mahkemesi kararlarının tanık korumayla ilgili
içtihadı var. Çok açık. Tanık koruma içtihadında diyor ki:
Tanık beyanı tek başına delil olmaz, bunu yan delillerle
güçlendireceksiniz. Maddi, teknik ve diğer dokümansal belgelerle
güçlendirmediğiniz zaman koruma da uygulansa tanık beyanı
yeterli olmayacaktır.
Yine, 9uncu maddenin yedinci fıkrasında da getirilen
bir şey, vicahilik ilkesi ihlal ediliyor, alenilik ortadan
kaldırılıyor. Tanığı hiçbiriniz görmeden ve
tanığın yargıç tarafından dahi görülmesi
sağlanmadan böyle bir sorgulamayla hükme gidiliyor.
Yine, 9uncu maddesinin dokuzuncu fıkrasındaki
uygulamada keşif esnasında da diyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) Keşif de bir
yargılamanın tatbiki biçimidir. Keşif esnasında da
tanığa aynı uygulamanın yapılacağı hükmü
getiriliyor.
9uncu maddenin onuncu fıkrasında da
savunma
hakkını kısıtlayacak şekilde uygulanamaz. deniliyor.
Şimdi, bu kadar uygulama, sınırlamadan sonra savunma hakkı
mı kalıyor ortada? Bütün yetki, bütün imkân hazırlık
soruşturmasında savcılıklara veriliyor, kolluğa
veriliyor, savunmanın hiçbir şekilde bu konuda müdahalesi
sağlanamıyor. Bu, çok açık söyleyeyim, ulusal üstü
yargılama sürecinde çok ciddi sıkıntılar yaratacak,
savunmayı dışlayan, silahların eşitliği ilkesini
kaldıran bir durumdur. Bu duruma son verilmesi gerekir. Teklifi bu nedenle
vermiştik. Bu nedenle bu teklifin yaşama geçirilmesi gerektiğini
düşünüyoruz.
Hepinize saygılarımı sunuyorum.
Konuşmam son
Yeni yılınızı da bu
vesileyle kutluyorum, barışa, mutluluğa ve refaha vesile
olmasını, ülkemizin hayrına olmasını diliyor,
teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
10uncu maddenin başlığını okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Tanık Koruma Kararlarının Uygulanması
Koruma kararının alınmasında Cumhuriyet
başsavcılıkları ile mahkemelerce uygulanacak usuller
MADDE 10-
BAŞKAN Madde üzerinde bir önerge vardır: okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan, 34 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının Koruma kararının alınmasında
cumhuriyet başsavcılıkları ile mahkemelerce uygulanacak
usuller
başlığı altında 10 ncu maddesinin 2
fıkrasına
savcısı veya hakimi ile
ibaresinden sonra
avukatı ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz. 28.11.2007
|
|
Hasip Kaplan |
Aysel
Tuğluk |
Sırrı
Sakık |
|
|
Şırnak |
Diyarbakır |
Muş |
|
|
Fatma Kurtulan |
İbrahim
Binici |
Ayla Akat Ata |
|
|
Van |
Şanlıurfa |
Batman |
|
|
|
Bengi
Yıldız |
|
|
|
|
Batman |
|
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi mi okutayım?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Adil yargılanma hakkı, savunma hakkı ve aleniyet
unsurunun gerçekleştirilmesi AİHS nin 6/1-3 Anayasanın 36
maddesine uygunluk açısından konulmalıdır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
11inci maddenin başlığını okutuyorum:
Tanık koruma birimleri ve kolluk makamlarınca
yapılacak işlemler
MADDE 11-
BAŞKAN Madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 11.
maddesine, Jandarma Genel Komutanlığı ibaresinden sonra gelmek
üzere, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Gümrükler Muhafaza Genel
Müdürlüğü ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
|
|
Faruk Bal |
Abdülkadir
Akcan |
Mümin İnan |
|
|
Konya |
Afyonkarahisar |
Niğde |
|
|
Şenol Bal |
Prof. Dr. Alim
Işık |
Hasan
Çalış |
|
|
İzmir |
Kütahya |
Karaman |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısı
onbirinci maddenin birinci fıkrasında uygulamak üzere kelimesinden
sonra gelmek üzere Adalet Bakanlığınca kelimesinin eklenmesi,
Jandarma Genel Komutanlığınca
ve Emniyet Genel Müdürlüğünce kelimelerinin
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Rıdvan
Yalçın |
Ali Torlak |
Ertuğrul
Kumcuoğlu |
|
|
Ordu |
İstanbul |
Aydın |
|
|
Recep Taner |
|
Mustafa Enöz |
|
|
Aydın |
|
Manisa |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Yalçın?
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Teklif ile görev Adalet Bakanlığına verilmekte ve
işleminin koruma kararı verilen tanıkların beyanına
etki ediyor isnadından kaldırılmasını
amaçlamaktayız.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 11.
maddesine, Jandarma Genel Komutanlığı ibaresinden sonra gelmek
üzere, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Gümrükler Muhafaza Genel
Müdürlüğü ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
FARUK BAL (Konya) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tanık koruma biriminin bu tasarının mücadele için
hedef aldığı suç örgütlerinin maddi beslenme kaynağı
ağırlıklı olarak Sahil Güvenlik Komutanlığı
ve Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğünün görev alanına giren olaylar
teşkil etmektedir.
Bu olaylara tanık olanların bu birimlerin
çalışma şekilleri de dikkate alınarak korunması
gerekir.
Bu sebeple Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Gümrükler
Muhafaza Genel Müdürlüğü bünyesinde koruma birimi
oluşturulmalıdır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
12nci maddenin başlığını okutuyorum:
Diğer kurum ve kuruluşlarla işbirliği ve
yapılacak işlemler
Madde 12-
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
13üncü maddenin başlığını okutuyorum:
BEŞİNCİ
BÖLÜM
Tanık Koruma Kurulu
Tanık Koruma Kurulu
Madde 13-
BAŞKAN Madde üzerinde üç adet önerge vardır.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 34 Sıra sayılı Tanık
Koruma Kanunu Tasarısının 13. maddesinin (1) ve (2) nci
fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
|
|
İsa Gök |
Şahin
Mengü |
Ali İhsan
Köktürk |
|
|
Mersin |
Manisa |
Zonguldak |
|
|
Ali Rıza
Öztürk |
|
Vahap Seçer |
|
|
Mersin |
|
Mersin |
Madde 13- (1) Bu Kanunda belirtilen görevleri yapmak üzere, Adalet
Bakanlığı bünyesinde Tanık Koruma Kurulu kurulur.
(2) Kurul; mesleklerinde fiilen en az on beş yıl görev
yapmış olmak koşulu ile; Adalet Bakanlığından
idari görevde çalışan birinci sınıf hakimler arasından
iki, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca Ankarada görev yapan birinci
sınıf adli yargı hakim ve Cumhuriyet savcıları
arasından seçilecek birer, Milli Savunma Bakanlığından
idari görevde çalışan birinci sınıfa geçirilmiş askeri
hakimler arasından bir, İçişleri Bakanlığı merkez
teşkilatından bir, Emniyet Genel Müdürlüğünden bir, Maliye
Bakanlığından bir, Jandarma Genel Komutanlığından
bir üye olmak üzere toplam 9 üyeden oluşur. Kurul, kararlarını
oy çokluğuyla alır. Kurul, en az ayda bir defa veya ihtiyaç
duyulduğunda her zaman Başkanın çağrısı üzerine
toplanır. Kurul üyelerinin görev süreleri dört yıldır. Görev
süresi sona erenler yeniden seçilemezler. Kurulun sekreterya hizmetleri Adalet
Bakanlığı tarafından yerine getirilir.
BAŞKAN Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan tanık koruma kanun tasarısı
onüçüncü maddenin tanık koruma kurulu
başlığının tanık koruma birimi olarak
değiştirilmesi, birinci fıkrada yer alan İçişleri
Bakanlığında yerine, Adalet Bakanlığında
kurulu yerine birimi kelimelerinin getirilmesi, 2-3-4.
fıkralarının metinden çıkarılarak 5. fıkrada
geçen kurulun kelimesinin birimin şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
|
Rıdvan
Yalçın |
Ali Torlak |
Ertuğrul
Kumcuoğlu |
|
|
Ordu |
İstanbul |
Aydın |
|
|
Recep Taner |
|
Mustafa Enöz |
|
|
Aydın |
|
Manisa |
BAŞKAN Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan, 34 Sıra Sayılı Tanık
Koruma Kurulu başlığı altında 13 ncu maddesinin 1 inci
fıkrası ile 2 nci fıkrasının son cümlesi olan
Kurulun sekreterya hizmetleri İçişleri Bakanlığı
tarafından yerine getirilir
cümlesinin
kaldırılmasını arz ve teklif ederiz. 28.11.2007
|
|
Hasip Kaplan |
Bengi
Yıldız |
Sırrı
Sakık |
|
|
Şırnak |
Batman |
Muş |
|
|
Fatma Kurtulan |
Ayla Akat Ata |
İbrahim
Binici |
|
|
Van |
Batman |
Şanlıurfa |
|
|
|
Aysel
Tuğluk |
|
|
|
|
Diyarbakır |
|
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge sahibi
HASİP KAPLAN (Şırnak) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Yürütmenin bağımsız yargıya
müdahalesinin önlenmesi, Adil yargılanma hakkı, savunma hakkı ve
aleniyet unsurunun gerçekleştirilmesi AİHS nin 6/1-3 Anayasanın
36 maddesine uygunluk, hazırlık soruşturmasını yürüten
kolluğun aynı kurul içinde yer alması nedeniyle
kaldırılmalıdır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan tanık koruma kanun tasarısı
onüçüncü maddenin tanık koruma kurulu
başlığının tanık koruma birimi olarak
değiştirilmesi, birinci fıkrada yer alan İçişleri
Bakanlığında yerine, Adalet Bakanlığında
kurulu yerine birimi kelimelerinin getirilmesi, 2-3-4.
fıkralarının metinden çıkarılarak 5. fıkrada
geçen kurulun kelimesinin birimin şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Rıdvan
Yalçın (Ordu) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Teklif ile yargının
bağımsızlığı korunmak istenmiş, adil
yargılanma ilkesi korunmuştur.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 34 sıra sayılı Tanık
Koruma Kanunu Tasarısının 13. maddesinin (1) ve (2) nci
fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
İsa
Gök (Mersin) ve arkadaşları
Madde 13.- (1) Bu Kanunda belirtilen görevleri yapmak üzere,
Adalet Bakanlığı bünyesinde Tanık Koruma Kurulu kurulur.
(2) Kurul; mesleklerinde fiilen en az on beş yıl görev
yapmış olmak koşulu ile; Adalet Bakanlığından
idari görevde çalışan birinci sınıf hakimler arasından
iki, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca Ankarada görev yapan birinci
sınıf adli yargı hakim ve Cumhuriyet savcıları
arasından seçilecek birer, Milli Savunma Bakanlığından
idari görevde çalışan birinci sınıfa geçirilmiş askeri
hakimler arasından bir, İçişleri Bakanlığı merkez
teşkilatından bir, Emniyet Genel Müdürlüğünden bir, Maliye
Bakanlığından bir, Jandarma Genel Komutanlığından
bir üye olmak üzere toplam 9 üyeden oluşur. Kurul, kararlarını
oy çokluğuyla alır. Kurul, en az ayda bir defa veya ihtiyaç
duyulduğunda her zaman Başkanın çağrısı üzerine
toplanır. Kurul üyelerinin görev süreleri dört yıldır. Görev
süresi sona erenler yeniden seçilemezler. Kurulun sekreterya hizmetleri Adalet
Bakanlığı tarafından yerine getirilir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Gök, buyurun.
İSA GÖK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tanık koruma faaliyeti yargısal faaliyetin
içindedir, bir aşamasıdır. Madem yargısal faaliyet
içerisinde zikredilecek bir çalışma, neden bunu biz
İçişleri Bakanlığı bünyesinde yapıyoruz? Neden?
Sayın Bakanım burada. Adalet Bakanlığı çok daha ilgili
değil mi ki Tanık Koruma Kurulunun içerisinde hâkimlerimiz,
savcılarımız, soruşturma kovuşturma
aşamasında karar mercileri hâkimler, savcılar değil mi? O
zaman, bu kurulun kuruluş yeri neden İçişleri
Bakanlığı içi? Tanık Koruma Kurulunun bulunması
gereken bakanlık bünyesi Adalet Bakanlığıdır.
İkinci olarak: Tasarıda 11 kişi var. 11in hepsi
bürokrat arkadaşlar. Hâkim, savcı çok az, 3 tane. Hepsi bürokrat.
Jandarmadan, sahil güvenlikten, emniyetten, gümrük muhafaza memurluğundan,
hepsi ondan. Ama bakın, bu yargısal bir faaliyet. Biz, adli kolluk
için bağıran insanlarız, adli zabıta için bağıran
insanlarız. Neden bu konuda bu kadar bürokrata, bu kadar yargı
dışına ödün veriyoruz?
Önerimiz şu: 9 kişiden oluşması yeterlidir.
Adalet Bakanlığından, birinci sınıf hâkimden 2
kişi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan Ankarada görev yapan 1
hâkim, 1 savcı- önemli bunlar- 4 etti; aynı şekilde, Millî
Savunma Bakanlığından, birinci sınıfa geçirilmiş,
idari görevde çalışan 1 askerî hâkim, 5. İçişleri
Bakanlığı merkez teşkilatından 1, 6 etti; Emniyet
Genel Müdürlüğünden 1. Tasarıda 3 tane. Niye 3 tane? Yeter değil
mi 1 tane?
Bu tasarıda, arkadaşlar, para kullanılacak.
Tanık Koruma Kurulu büyük paralar kullanacak, ödenek kullanacak. Bunun
denetimi, bunun bilgisi kimden alınacak? Bu kurulda Maliye
Bakanlığından 1 tane bürokratın olması niye
düşünülmüyor? Para harcanacak orada. İleri maddelerde var ama kurulda
1 tane Maliye Bakanlığının elemanı yok. Maliye
Bakanlığından 1 kişi. Hadi asker madem olmasın dedik
ama Jandarma Genel Komutanlığından bari 1 kişi -çünkü,
istihbarat teşkilatı var- olmak üzere bu kurulun 9 üyeden oluşması
en idealidir. Emniyeti, Gümrük Muhafazayı, Sahil Güvenliği doldurarak,
yargısal faaliyet içerisinde görev yapan bir kurul
oluşturamazsınız.
Artı, tekrar seçilme imkânı getiriyorsunuz.
Yapmayın, orayı bürokrat koltuğu hâline getirmeyin; bir daha
seçilmesinler, dört yıllık süreyle bu iş kalsın, gelenler
bir daha gitmezler. Ayrı bir bürokrat masası olacak orada, ayrı
bir işlem, yani bir yapı oluşturacaksınız. Bunu
yapmayın.
Diğer taraftan, arkadaşlar, sekreterya hizmeti
Adalet
Bakanlığı yapmalı. Bu kanun
Orada oturan
Bakanımız Adalet Bakanı. İçişleri
Bakanlığına yetki için uğraşıyoruz. Ya bu ülkede
hukuk devleti mücadelesini, hukukun üstünlüğü mücadelesini bir
şekilde gerçekleştiririz ya da biz kendi
çıkarttığımız kanunlarla hukuk sistemini
daraltır, yargılama sistemini daraltır, İçişleri
Bakanlığına, emniyet teşkilatına, polise verirsiniz.
Bunu yapmayınız. Bunu yapmayınız.
Eğer hukukçu isek bunlara dikkat edilmesi gerektiğini
düşünüyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
14üncü maddenin başlığını okutuyorum:
Kurulun görev ve yetkileri
MADDE 14
BAŞKAN Madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun
tasarısının ondördüncü maddenin madde
başlığındaki kurulun kelimesinin birimin olarak ve
maddenin birim savcılık ve mahkemelerce verilen tanık koruma tedbirlerini
yerine getirir şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Rıdvan
Yalçın |
Ali Torlak |
Ertuğrul
Kumcuoğlu |
|
|
Ordu |
İstanbul |
Aydın |
|
|
Recep Taner |
|
Mustafa Enöz |
|
|
Aydın |
|
Manisa |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kurul kaldırılmalı ve koruma kararı veren
makamların emirlerini yerine getirecek birim kurulmalıdır. Bu
anlamda da teklif düzenleyici bir işlevle bu sakıncayı
kaldırmayı amaçlamaktadır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
15nci maddenin başlığını okutuyorum:
Mutabakat metni
MADDE 15-
BAŞKAN Madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 15.
maddesinde yer alan tanığın aydınlatılmış
ibaresinin metinden çıkarılarak bilgilendirilmiş
tanığın ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
|
|
Faruk Bal |
Alim
Işık |
Abdülkadir
Akcan |
|
|
Konya |
Kütahya |
Afyonkarahisar |
|
|
Şenol Bal |
Mümin İnan |
Hasan
Çalış |
|
|
İzmir |
Niğde |
Karaman |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılıyoruz efendim. Bir anlam farkı yok, daha
anlamlı.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Bilgilendirilmiş tanığın ibaresinin daha doğru
olduğu kanaatindeyiz. O nedenle katılıyoruz efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bal, gerekçeyi mi okutalım efendim?
FARUK BAL (Konya) Gerekçe okunsun efendim.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarı metni meramı anlatmakta yetersiz ve dilbilgisi
kuralına uymamaktadır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 15inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
16ncı
maddenin başlığını okutuyorum:
Faaliyet raporu
MADDE 16-
BAŞKAN
Madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 34 sıra sayılı yasa tasarısının 16.
maddesinin (1) numaralı bendinin sonundaki sunan kelimesinden evvel
olmak üzere TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonuna ifadesinin
de eklenmesini saygılarımla arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu
raporların bir örneklerinin TBMM İnsan Hakları Komisyonuna
verilmesi önerilmiştir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
16ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.11
Dördüncü
Oturum
Açılma Saati: 19.19
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 42nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
34 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birinci
bölümdeki görüşmeler tamamlanmıştı, şimdi ikinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm, 17 ila 27nci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Zonguldak Milletvekili Ali
ihsan Köktürk, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Behiç Çelik, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve şahısları adına Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk, Bursa Milletvekili Mehmet Tunçak ve Van
Milletvekili Gülşen Orhanın söz talepleri vardır.
Sayın Köktürk, biraz önce Öztürke
yaptığımız gibi, isterseniz -sizin şahsınız
adına da konuşma talebiniz var- üçüncü sıraya alayım ben
sizi, ikisini birleştireyim, olur değil mi?
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Olabilir.
BAŞKAN - Tamam.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Behiç Çelik.
Buyurun Sayın Çelik. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 34 sıra sayılı
Tanık Koruma Kanunu Tasarısının yüce Mecliste
görüşülmesi nedeniyle söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün Hükûmetin yüce Meclisimize sunmuş olduğu
Tanık Koruma Kanunu Tasarısı, ülkemizdeki suç ve suçluyla
mücadele siyaseti konusunda ciddi bir tartışma açmayı da zorunlu
hâle getirmektedir. Suç ve suçlulukla mücadelenin etkin yöntemlerinden birisi
de tanığın doğruyu çekinmeden ve korkmadan söylemesidir.
Ceza, adalet sisteminin doğru bir şekilde çalışması
için, tanıkların yargılamanın her aşamasında
doğruyu söylemesi gerekir. Tanığın doğru söylemesini
sağlamak amacıyla hazırlanan bu tasarıyla Hükûmet,
toplumdaki suç ve suçluluğu önleyecek yeni bir sihirli değnek
bulmanın heyecanı içerisinde bir görüntü vermektedir. Zannetmektedir
ki bu tasarı kanunlaşınca bütün organize suç örgütleri ve terör
örgütleri bir anda ortadan kalkacak.
Sayın milletvekilleri, devletin hem meşru hakkı hem
de vazgeçilmez görevi, kendi varlığını sürdürebilmek için
hükümran olduğu topraklarda millî birlik ve beraberliği
sarsılmaz biçimde devam ettirmek, iç huzur ve güvenliği
sağlamak, can, mal ve tasarruf emniyetini her türlü tehdit ve tehlikeden
uzak tutmak, bunları defetmeye muktedir olmak, nizamı asla ihlal
ettirmemek ve bozdurmamak, dış tehdit ve tehlikelere karşı
daima hazır ve müdebbir bulunmaktır.
Buradan hareketle, Hükûmetin temel görevi, sağlıklı
bir toplum yapısı tesis etmek için, bireylerin içinde
yaşadıkları sosyal çevrede huzur ve güvenlik içerisinde
kendilerini geliştirmelerini temin etmek için suç denilen sosyal
hastalığı tedavi etmek ve suç fiillerini asgariye indirmektir.
Bu sebeple, güvenlikteki bir zafiyetin tek sorumlusu doğal olarak Hükûmet
olmaktadır.
Hükûmet Suçluların peşine nasıl düşerim?
sorusuna cevap aramadan önce, emniyet ve asayişin temin edilmesi,
suçların daha işlenmeden önce kaynağında nasıl
önleneceği sorusuna cevap aramalıdır çünkü kamu düzeni
bozulduktan sonra güvenli bir ortam tesis etmek oldukça güçleşmekte, suç
işlendikten sonra suçluların yakalanması ve
yargılanması kamuya oldukça ciddi maliyetler getirmektedir. Bu
nedenle, suç önleme siyasetinde önleyici kolluk esas kabul edilerek suçun
önlenmesine ilişkin yetki ve sorumluluklar adli zabıta gibi pasif ve
yavaş işleyen bir sisteme bırakılmamalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte bu
noktada Hükûmet yine kolaycılığa kaçmakta, terörü ve organize
suçları nasıl önleyeceğine ilişkin tedbir yerine, organize
suç örgütü ya da terör örgütü içerisinde faaliyet yürütmüş suçluları
nasıl tanık hâline getiririm, bunların muhbirlikten sonraki
yaşamlarını nasıl daha müreffeh hâle getiririm, vergi
ödeyen Türk vatandaşlarının paralarını bunlara
nasıl kullandırtırım üzerinde kanun
çalışması yapmaktadır. Ülkemizde suç patlaması
yaşanırken suçları önlemek yerine tanıkların
nasıl korunacağını temel vazife hâline getirmek,
bataklığı kurutmayı bırakıp sivrisineklerin
birbirini nasıl ele vereceğine kafa yormak gibidir.
Sayın milletvekilleri, ülkemizde asayişsiz bir
ortamın oluşmasında ve bu ortamın her geçen gün biraz daha
ivme kazanarak devam etmesinde Hükûmetin bu anlayış ve tutumunun
etkisinin olduğu herkesin malumudur. 58 ve 59uncu Hükûmetlerin AB üyelik
süreci içerisinde izledikleri insan hakları, özgürlük ve
demokratikleşme konularındaki yanlış ve sorumsuz
politikaları, 2002 yılından itibaren toplumdaki suç
oranlarının patlamasına, bölücü eşkıyanın ve
organize suç örgütlerinin cesaretlenmesine, buna karşılık suç ve
suçlularla mücadele eden kolluk kuvvetlerinin moral motivasyonlarının
azalmasına, hatta nitelik değiştiren suçlar ve bölücü
propagandaya karşı acz içerisine düşmesine neden olmuştur.
Suç istatistiklerine baktığımızda, Hükûmetin,
son üç hükûmetin ne kadar yetersiz ve beceriksiz olduğu da net bir
şekilde ortaya çıkmaktadır. Terör hortlamıştır bu
dönemde, son beş yıl içerisinde. Organize suç örgütleri kayıt
dışı ekonomiyi tetiklemiş, devleti ve siyaseti rehin almaya
başlamış, toplumda sosyal, siyasal ve ekonomik dengenin
bozulmasına, devlet otoritesinin sarsılmasına, yargıya olan
güvenin azalmasına, ciddi toplumsal huzursuzluklara yol
açmıştır. Yine, yolsuzluklar ve mali suçlarda ciddi
artışlar olmuş, çocuk suçluluğu artmış, son
beş yılda 250 bin civarında çocuk suç şüphelisi olarak
güvenlik kuvvetlerince yakalanmıştır.
Türkiyede 2006 yılı içerisinde asayişe müessir
fiillerde yüzde 61, şahsa karşı işlenen suçlarda yüzde 62,
mala karşı işlenen suçlarda yüzde 60 oranında
artış olmasının yanında, son beş yılda
suçlar kabaca 3 kat artmıştır.
Sayın milletvekilleri, gelinen noktada, vatandaşlar,
can, mal ve namuslarını emniyet içerisinde hissedememektedirler.
İnsanlar her an bir kapkaç ya da gasba uğrayabileceğini
düşünerek adeta sokağa çıkamamaktadır. Bölücü örgüt
yandaş ve militanları şehirlerimizi,
sokaklarımızı ve esnaflarımızın ekmek teknelerini
teslim almıştır. Yazılı ve görsel medya yoluyla aile
içi şiddet, cinsel taciz ve töre cinayeti haberleri evimizin içlerine
kadar girmektedir. Uyuşturucu satıcıları, çeteler, çocuk
istismarı ve şiddet okullarımıza dadanmıştır.
Ülkemiz bu hâlde iken, Hükûmetin ve Meclisimizin önceliği bu yasadan
evvel, terörü, suç ve suçluyu doğuran ve yaşatan nedenler,
işlenmeden önce, kaynağında önlenebilmelidir. Ayrıca,
çağdaş bir suçla mücadele stratejisi belirlenmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin
siyasi yetersizliğinden, yoksulluk, yoksunluk ve
ayrımcılıktan beslenen toplumsal memnuniyetsizlik, izlenecek
millî karakterli ekonomik, sosyal ve siyasal politikalar ile ortadan
kaldırılmalıdır. Demokratikleşme ve sivilleşme,
hukukun üstünlüğü, insan hakları, demokratik rejim ve teşebbüs
hürriyeti gibi üstün değerlerin suçlular tarafından istismar
edilmesinin önüne geçilmelidir. İnfaz sisteminde
caydırıcılığı mutlaka
kazandırılmalı ve suçlunun, cezasını çekmesi, eğitimi,
ıslah edilmesi ve topluma yeniden kazandırılması için
çağdaş bir ceza-adalet sistemi kurulmalıdır.
Terörle mücadeleyi mümkün kılabilecek, güvenlik güçlerinin
elini kolunu bağlayan bir hukuk sisteminden elini kolunu bağlamayan
bir sisteme geçilmeli, bu hızla tesis edilmeli ve başta Terörle
Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu olmak üzere terörle etkili mücadeleyi
engelleyen hükümler içeren yasaların tümü değiştirilmelidir.
Burada Milliyetçi Hareket Partisi olarak, tüm suç ortamı ile
mücadeleyi esas alan Millî Yargı Projesine ben de dikkat çekmek
istiyorum. Bu proje, üniter ve millî devlet yapısını koruyor,
demokrasi, insan hakları, adil yargılama gibi evrensel
değerlerden besleniyor. Dolayısıyla Millî Yargı Projesini
çok önemsiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çelik, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün Genel Kurulda ele alınan söz konusu
kanun tasarısı ile ilgili, tanıkların bu yasa çerçevesinde
koruma altına alınması, ama belirtilen eleştirilerin de
önemle dikkate alınmasını ben de burada ifade etmek istiyorum.
Yüce heyetinizi tekraren saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Bölüm üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Sayın Kaplan, buyurun. (DTP sıralarından
alkışlar)
DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, değerli üyeler; birinci bölümde konuşmamın
bittiğini söylemiştim, ikinci bölüme geçtik. İkinci bölümle
ilgili grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
Gerçekten, tanık koruma programında, biraz hukuk, adalet
ve bağımsız yargı kavramları üzerinde durmak
gerekiyor. Bu bölümde ilginç maddeler var. Bu maddelerle ilgili
düşüncelerimizi açıklamak istiyoruz.
Öncelikle, tanık beyanı bir suçun
aydınlatılmasında vatandaşın adalete
yardımcı olması anlamı
taşıdığından, aslında toplum destekli adalet
arayışı burada gündeme geliyor. Bu konuda, tanıklık
yapacak kişinin objektif olması çok önem arz ediyor. Bugüne kadar tanıklık
söz konusu olduğu zaman, onunla beraber ceza usul ve
yasalarımızda yalan yere tanıklık
yapılmasının da -aynı zamanda- müeyyideleri önceki Ceza
Kanununda vardı, şimdiki Ceza Kanununda var, bu bölümde de bununla
ilgili düzenlemeler var.
Tanık koruma yasasında her ne kadar
mükâfatlandırma, yani muhbiri özendirme, sadece birtakım
değişiklik yaparak tanığı koruma
dışında kaçakçılık suçlarında ve bazı
suçlarda ödüllendirme sistemi bu tanık koruma yasasında yer
almıyor. Ancak, çıkar amaçlı suç örgütlerinde ve
kaçakçılık suçlarında gizli görevli kullanma taktiğini
hukukçular ve emniyet camiasından burada bulunanlar çok iyi bilir,
değerli milletvekilleri bilirler. Özellikle çıkar amaçlı suç
örgütlerinin kara para transferlerinin uluslararası
bağlantılarının açığa çıkarılmasında
tanık koruma programlarının çok çok önemli olduğunu da
biliyoruz.
Peki, bunların hepsi doğru, bunların hepsi önemli
ve biz yine dönüyoruz eski Yugoslavyada ve Ruandada işlenen suçlar için
kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesinin kuruluş statülerine ve
tanık koruma hükümlerine yer verme olayına geliyoruz.
Gerçekten, burada da ülkemizdeki değişimleri iyi görmek
gerekiyor. Türkiyeden hem Ruandada hem Bosna Hersek mahkemesinde
yargıçlık yapan, bugün de Uluslararası Ceza Mahkemesinde önemli
bir görev üstlenen değerli bir yargıcımız var. Çokça ismi
telaffuz edilmiyor Avrupa Ceza Mahkemesindeki yargıçlar gibi, ama Profesör
Doktor Mehmet Güney -yanılmıyorsam, doğru telaffuz ediyorsam
ismini- bugün Uluslararası Ceza Mahkemesinde. Peki, Türkiyenin Avrupa
Birliği sürecinde Uluslararası Ceza Mahkemesini de imzalaması gerekiyor.
Orada yargıçlarımız da var. Uluslararası Ceza Mahkemesine
yarın gittiğimiz zaman insanlığa karşı suçlar,
soykırım suçları konusunda, devlet eksenli veya örgüt eksenli
veya milis ramboların işleyeceği suçlarda, yani paramiliter
güçlerin işleyeceği suçlarda tanık koruma programı çok çok
daha önem arz edecek ve uluslararası boyutu olan bir koruma endeksini
ister istemez beraberinde getirecektir.
Bu yasa, bütün bunlara cevap veriyor mu? Bu yönüyle de
baktığımız zaman, gerçekten yasanın dünya örnekleri
karşısında yeterlilik arz etmediğini görüyoruz. Özellikle
İspanyadaki Tanık ve Uzman Bilirkişilerin Korunması
Hakkındaki Kanun- ismi aynen böyle, Tanık ve Uzman
Bilirkişilerin Korunması Hakkındaki Kanun, oradaki kanunun
adı da böyle- altında yasal düzenlemeler var. Özel bir yasayla bu
düzenlemeler yapılırken, bizim ülkemizde, nedense, terör suçları
kapsamında zaten var olan ama kaçakçılık, organize suç ve kara
para
Özellikle de, son, sermayenin dolaşımıyla büyük
holdinglerin, büyük sermaye sahiplerinin, özellikle ekonomik transferlerde,
enerji politikalarında, yatırım ve ihalelerde çok ciddi
uluslararası rüşvet iddiaları yer alıyor ve bu rüşvet
iddiaları sonrası
Örneğin, Türkiyenin taraf olduğu, dünya
finans sektöründen elde edilen kredilerin kullanılması ve tahsisinde
büyük paraların döndüğünü biliyoruz. Orduya alınan
silahların ihalesi, yapımı, denetimi, Meclis denetiminin
dışında biliyorsunuz. Burada harcamalarda çok büyük kalemler rol
oynuyor, bu kalemlerde oynanan para kaçırma olaylarındaki tanık durumları
konusunda da bir açıklık olmadığını görüyoruz.
Çok basit bir örneğini verelim: Yakın zamanda 36 tane Skorsky
helikopterin
Sayın Başbakanın bir önceki gezilerinde
verdiği tekliflerde 36 tane Skorsky helikoptere ihtiyacımız
var, işte on sene içinde kademeli olarak bunlar yapılacak, Türkiyeye
teslim edilecek. Ama, bunun parası ne kadar, hangi özellikleri
taşıyor, hangi vasıflarda? Bu konuda bir şey yok, ama
Watergate skandalı ve dünyadaki örnekleri de bize gösteriyor ki,
yarın böylesine hassas uzmanlık gerektiren bir konuda ciddi bir
tanık çıkarsa bu tanığın koruması ne olacak?
En önemli noktalardan birisi de gizlilik kuralı getiriliyor.
Bu gizlilik kuralı
Yani, Millî İstihbarat
Teşkilatının kayıtlarında bile belli bir süre
konuluyor, Meclisin tutanakları, gizli duruşma tutanakları belli
bir süre sonra açıklanabiliyor da, tanık korumada ilelebet, hayat
boyu gizlilik kuralının buraya konulmasının anlamı
nedir? Yani bu, hangi gerekçeyle izah edilebilir? Gizlilik, ama tedbir
kararı bitse de, uygulama sona erse de, uygulanan kişiler ölse de,
otuz sene, yüz sene geçse de uygulanacak. Böyle bir mantık, bir hukuk
devletinde olabilir mi? Yarın, yapılan bir hatadan dönmek için bu
dosyaları açmak gerektiğinde, nasıl açacaksınız? Onun
için de, 18inci maddedeki gizlilik kuralının ilelebet
olmasını anlamak mümkün değildir.
Yabancı tanıkların korunmasında
karşılıklılık sistemi. Adalette, yargıda
kişinin siciline, künyesine bakılabilinir mi? Yani, Sen
Fransızsın, daha iyi korunacaksın, senin ülkenle benim ülkem
arasında adli yardım sözleşmesi var, sen
ayrıcalıklı vatandaşsın, sen burada dur, tanık
korumadan yararlan. Sen de Afrikalı, Ugandalısın, siyahisin,
sahipsizsin, senin ülken Türkiyeyle anlaşma yapmadı, hadi sen
korunamayacaksın, bekle orada! Böyle bir mantığı da 17nci
maddeye yerleştirmenin hiçbir anlamı yok ki. Eğer adaletse
adalet. Adalet, bir tek insan nüvesini, süjesini örnek alır, insanı
insan olarak alır; onun siyahisine de bakmaz, beyazına da bakmaz,
sarısına da bakmaz, etnisitesine de, dinine de, mezhebine de bakmaz.
İnsan insandır. Avrupalı gelişmiş ülke olduğu
için, Türkiyeyle uluslararası sözleşmeler imzaladığı
için karşılıklılık anlaşmasıyla bunların
korunması, ayrıcalıklı korumaya tabi tutulmasını
anlamak mümkün değildir.
Yine yasada çok ilginç bir şey var: Ayrılan ödenek
konusu. İçişleri Bakanlığına ayrılıyor. Niye
İçişleri Bakanlığına ödenek ayırıyoruz
tanık korumada? Niye mahkemeler karar vermesin tanık korumayla
ilgili? O tanık korumayla ilgili paranın da harcamasını
niye yargı denetlemesin? O zaman burada da bir yanlışlık
var. Tanık korumada o tanığın harcamasını
İçişleri Bakanı yaparsa, İçişleri Bakanı, polis
teşkilatının, jandarma teşkilatının
başındadır, kolluğun ihtiyacına göre harcama yapacak.
Ama, Adalet Bakanlığı yaparsa onu, adalete göre yapacak, orada
hukukçular var. Hukukçuların olduğu Adalet Bakanlığına
bütçe ayırma, İçişleri Bakanlığına ayır!
Burada da bir terslik var.
Bir terslik daha söyleyeyim mi? Yani, gerçekten bir hukukçu olarak
bunu da anlamakta çok zorlanıyorum. Yani, tanık koruma yasası,
22nci maddede tanığı koruyanlara da koruma yasası
konulmuş. E bu kadarı da fazla. Tanığı
koruyacaksın, masraf; tanığı koruyanların da
korunması getirilmiş 22nci maddeyle.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaplan, buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla) Bağlıyorum.
Bu devletin her kademesinde görev yapan,
Cumhurbaşkanından kolluk görevlisine kadar, jandarmasından
istihbaratına kadar herkes kendi görev alanında, bu hassas görevlerin
içindedir, bu hassas görevlerle korunuyor, bu hassas görevlerle de emekli
olduktan sonra hayatını idame ettiriyor. Bunlar, zaten asli görevi
olan bu görevi yaparken
Tanık korumada, korumaların da
korunmasını bu yasaya koymak, e biraz da el insaf dedirtiyor. Yani,
burada bir şeylere para yetiştirmek ve devlete harcama yaptırmak
için bu kadar müsrif olmanın gereği yoktur. Korumanın
koruması olmaz, o zaman bu koruma yasasına da gerek kalmaz diyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:19.44
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.53
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 42nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
34 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Hükûmet? Yok.
Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
çalışma süremizin tamamlanmasına çok az bir süre
kaldığı da dikkate alınarak, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 27 Aralık 2007
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:19.54
VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Rize Milletvekili Ahmet Mesut Yılmazın, çay yaprağı
alımına ve destekleme primi ödemelerine,
-
Giresun Milletvekili Murat Özkanın, etlere kimyasal madde enjekte
edildiği iddiasına,
-
İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susamın, gebe düve ithalatına,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı (7/907, 908, 909)
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA