DÖNEM: 23 CİLT: 13 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
59uncu
Birleşim
6 Şubat 2008 Çarşamba
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER
1.- (10/35, 43,
49, 70) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici
Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan
vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi (3/275)
IV.-
ÖNERİLER
A)
SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Genel Kurulun
çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine; 6/2/2008 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü
soruların görüşülmemesine, 101 sıra sayılı
Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin görüşmeleri ve birinci tur oylamasının
bitimine kadar çalışmalarını sürdürmesine, 9/2/2008
Cumartesi günü saat 11.00de toplanmasına ve bu birleşimde 101
sıra sayılı Kanun Teklifinin ikinci tur oylamasının
tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine
ilişkin AK Parti ve MHP gruplarının müşterek önerisi
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 9.11.2006
Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98)
2.- İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli
ile 346 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/141) (S. Sayısı: 101)
VI.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündemine getirilmiş olan 101 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifine ilişkin
işlemlere geçilmeden önce, Anayasanın 2, 4 ve 175inci maddeleri
açısından anılan teklifin görüşülmesine yer olup
olmadığı hakkında
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR
1.-
Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçlinin, söz taleplerinin istem
sırasına göre verilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
2.- Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin, Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okayın konuşmasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengünün, İstanbul Milletvekili Burhan Kuzunun
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okayın, İstanbul Milletvekili Burhan
Kuzunun konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
5.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, İstanbul Milletvekili Burhan Kuzunun
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
6.- İstanbul
Milletvekili Burhan Kuzunun, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
7.- İstanbul
Milletvekili Egemen Bağışın, İstanbul Milletvekili
Fatma Nur Serterin konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
8.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağın, Konya Milletvekili Atilla Kartın
konuşmasında partisine ve Başbakana sataşması
nedeniyle konuşması
9.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağın konuşmasında partisine sataşması
nedeniyle konuşması
10.-
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun , Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahinin konuşmasında Genel
Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması
VIII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, bir Alman televizyon
kanalında yayınlanan bir diziye ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlunun cevabı
(7/1352)
2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, İstanbuldaki su havzalarının
korunmasına,
- Manisa
Milletvekili Şahin Mengünün, Manisadaki hava kirliliğine,
- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibekin, Çayırdere Barajı ve sulama projesine,
İlişkin
soruları ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/1362, 1366, 1417)
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Aşağı Seyhan Ovası IV.
Merhale Projesine,
- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibekin, Kırklarelindeki bazı köylerin
tarım alanları sulamasına,
- İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, Yeşilırmakın kirletilmesine ve
ıslahına,
İlişkin
soruları ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/1363, 1416, 1418)
4.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, müfredat
dışı ders anlatımına ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/1392)
5.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçükün, Çanakkaledeki derslik ve öğretmen
ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelikin cevabı (7/1395)
6.- Sinop
Milletvekili Engin Altayın, Eğitim Teknolojileri Genel
Müdürlüğünün sınav ve matbaacılık hizmetlerine ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/1438)
7.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, cuma vaazlarının içeriğinin
denetimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlunun
cevabı (7/1464)
8.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Ertenin, finansal kiralama işlemlerindeki
KDV oranının
artırılmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtanın cevabı (7/1499)
9.- İzmir Milletvekili
Abdurrezzak Ertenin, Yunanistanla düzenlenen bir ekonomi zirvesine ve Ege
Bölgesindeki laboratuvarlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Kürşad Tüzmenin cevabı (7/1532)
10.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin, Kapıkule Sınır
Kapısının tadilat ve yenileme ihalesine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Hayati Yazıcının cevabı (7/1546)
11.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakırın, Edirne-Uzunköprü Eskiköy gümrük
kapısının açılmasıyla ilgili bir çalışma
olup olmadığına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcının
cevabı (7/1615)
12.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, AK Parti Genel Merkezinin
bastırdığı 2008 yılı ajandasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçekin cevabı (7/1618)
13.- Samsun
Milletvekili Osman Çakırın, eğitim kurumları
yöneticilerinin atama yönetmeliğine ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelikin cevabı (7/1626)
14.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Yalovadaki sosyal yardımlaşma
ve dayanışma mütevelli heyetlerinin üye seçimine ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati
Yazıcının cevabı (7/1631)
15.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, hacı adaylarının konaklama
ve ulaşım sorunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Mustafa Said Yazıcıoğlunun cevabı (7/1632)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.03te açılarak üç oturum yaptı.
Mersin
Milletvekili Mehmet Zafer Üskülün,
İstanbul
Milletvekili Necla Aratın,
Laiklik ilkesinin
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına girişinin 71inci yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşmalarına, Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahin cevap verdi.
Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici, Doğu Türkistanın Gulca şehrinde
yaşanan katliamın 11inci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı bir konuşma yaptı.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun (6/309),
Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın (6/333),
Esas
numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına
ilişkin önergeleri okundu; soruların geri verildiği bildirildi.
Aydın Milletvekili
M. Fatih Atayın Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 23 milletvekilinin, enerji üretiminde ve
yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımında
karşılaşılan sorunların araştırılarak
(10/114),
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 22 milletvekilinin, kırmızı palmiye
böceği zararlısı ile etkin mücadele için (10/115),
İstanbul
Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ ve 29 milletvekilinin, Hristiyan
din adamları ile bazı gayrimüslimlere yönelik
saldırıların araştırılarak (10/116),
Alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar
Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin (2/47) İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden
sonra kabul edildi.
İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, Sivas Madımak Otelinin Kardeşlik,
Anma, Kültür ve Sanat Müzesine Dönüştürülmesine Dair Kanun Teklifinin
(2/89) İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin Sözlü
Sorular kısmının:
1inci sırasında bulunan
(6/181),
3üncü (6/183),
4üncü (6/188),
5inci (6/196),
8inci (6/205),
9uncu (6/231),
10uncu (6/235),
Esas
numaralı sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından, ertelendi;
2nci
sırasında bulunan Kütahya Milletvekili Alim Işıkın
(6/182),
43üncü
sırasında bulunan Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlunun (6/283),
Esas
numaralı sorularına Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin cevap
verdi; Kütahya Milletvekili Alim Işık ve Malatya Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlu da cevaplara karşı görüşlerini
açıkladılar;
6 ve 7nci
sıralarında bulunan İstanbul Milletvekili Necla Aratın
(6/201), (6/204),
80inci
sırasında bulunan Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüzün
(6/329),
Esas
numaralı sorularına Devlet Bakanı Nimet Çubukçu cevap verdi;
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz ve İstanbul Milletvekili
Necla Arat da cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar;
11inci
sırasında bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun
(6/237),
14üncü
sırasında bulunan Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüzün
(6/241),
26ncı
sırasında bulunan Tunceli Milletvekili Kamer Gençin (6/263),
45 ve 82nci
sıralarında bulunan Antalya Milletvekili Tayfur Sünerin (6/285),
(6/331),
56ncı
sırasında bulunan Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllünün (6/301),
58inci
sırasında bulunan Balıkesir Milletvekili Ergün
Aydoğanın (6/303),
59 ve 97nci
sıralarında bulunan Karaman Milletvekili Hasan
Çalışın (6/306), (6/349),
60, 85 ve
103üncü sıralarında bulunan Bursa Milletvekili İsmet
Büyükatamanın (6/308), (6/334), (6/356),
93üncü
sırasında bulunan Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçının
(6/344),
105 ve 134üncü
sıralarında bulunan İzmir Milletvekili Şenol Balın
(6/358), (6/387),
Esas
numaralı sorularına Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik cevap
verdi; Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz, Tokat Milletvekili
Reşat Doğru, Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Karaman Milletvekili
Hasan Çalış ve Antalya Milletvekili Tayfur Süner de cevaplara
karşı görüşlerini açıkladılar.
İstanbul
Milletvekili Algan Hacaloğlu ve 19 milletvekilinin, işsizlik sorunu
ve İşsizlik Sigortası Fonunun daha etkin kullanımı
konularının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına (10/2),
Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş ve 27 milletvekilinin, basın-siyaset
ilişkileri ve basın özgürlüğü konusunda genel görüşme
açılmasına (8/1),
Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin, termik santrallerin çevreye
verdiği zararların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına (10/3),
İlişkin
önergelerinin ön görüşmeleri, Hükûmetin Genel Kurulda hazır
bulunmaması nedeniyle, ertelendi.
Birleştirilerek
görüşülmesi kabul edilen:
İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 20 milletvekilinin, uyuşturucu
kaçakçılığı ve üretiminin tespiti ile uyuşturucu
kullanımındaki artışın sebeplerinin
araştırılarak (10/6),
Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş ve 35 milletvekilinin, okullardaki
şiddet olaylarının ve madde
bağımlılığı sorununun
araştırılarak (10/19),
Kırklareli
Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 30 milletvekilinin, uyuşturucu
kullanımının başta gençler olmak üzere toplumda yol
açtığı olumsuz etkilerin araştırılarak
uyuşturucu bağımlılığının ve
kaçakçılığının önlenmesi için (10/36),
Adana
Milletvekili Necdet Ünüvar ve 23 milletvekilinin, madde
bağımlılığının nedenlerinin,
boyutlarının ve etkilerinin araştırılarak mücadele
edilmesi için (10/39),
İstanbul
Milletvekili Halide İncekara ve 22 milletvekilinin, uyuşturucu
bağımlılığının toplum üzerindeki etkilerinin
(10/41),
Bitlis
Milletvekili Vahit Kiler ve 24 milletvekilinin, uyuşturucu, alkol ve
sigara bağımlılığı ile
kaçakçılığının nedenlerinin,
ulaştığı boyutların, sosyal ve ekonomik etkilerinin
(10/51),
Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 26 milletvekilinin, uyuşturucuyla mücadelede
yaşanan sorunların araştırılarak (10/103),
Alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergelerinin ön görüşmelerine bir süre
devam edildi.
6 Şubat 2008
Çarşamba günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşime 19.04te son
verildi.
Nevzat PAKDİL
Başkan
Vekili
Canan
CANDEMİR ÇELİK Yaşar
TÜZÜN
Bursa Bilecik
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 85
II.- GELEN KÂĞITLAR
6 Şubat 2008 Çarşamba
Tasarılar
1.- Askerlik
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/503) (Milli Savunma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.1.2008)
2.- Şeker
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı (1/504) (Tarım, Orman ve Köyişleri; Plan ve Bütçe
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.1.2008)
3.- İl Özel
İdaresi ve Belediye Gelirleri Kanunu Tasarısı (1/505)
(İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.1.2008)
4.- Uzman
Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/506) (İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.1.2008)
5.- Türk
Silahlı Kuvvetleri Stratejik Hedef Planının
Gerçekleştirilmesi Maksadıyla Gelecek Yıllara Sari Taahhütlere
Girişme Yetkisi Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/507) (Milli Savunma ile
Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25.1.2008)
6.- Çavuş ve
Uzman Çavuş Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/508) (Milli Savunma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.1.2008)
7.- Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/509) (Milli Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25.1.2008)
8.- Devlet
Memurları Kanunu ve İş Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/510) (Avrupa
Birliği Uyum; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.1.2008)
9.- Harp
Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/511) (Milli Savunma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.1.2008)
10.-
İstanbul Teknik Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
Eğitim-Araştırma Yerleşkeleri Kurmasına
İlişkin Çerçeve Protokolünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/512) (Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1.2.2008)
11.- Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Uzman Jandarma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/513) (İçişleri ve Milli Savunma Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1.2.2008)
Teklif
1.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü ve Tokat Milletvekili Orhan Ziya Direnin; 5393
Sayılı Belediye Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/145) (İçişleri Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.1.2008)
Raporlar
1.- Askeri Yasak Bölgeler
ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/455) (S.
Sayısı: 103) (Dağıtma tarihi: 6.2.2008) (GÜNDEME)
2.- Er ve
Erbaş Harçlıkları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu
Raporu (1/459) (S. Sayısı: 104) (Dağıtma tarihi: 6.2.2008)
(GÜNDEME)
3.- İstiklal
Madalyası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/472) (S.
Sayısı: 105) (Dağıtma tarihi: 6.2.2008) (GÜNDEME)
6
Şubat 2008 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59uncu Birleşimini
açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
10/35, 43, 49, 70
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici
Başkanlığının başkan, başkan vekili, sözcü
ve kâtip üye seçimine ilişkin bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER
1.-
(10/35, 43, 49, 70) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin
tezkeresi (3/275)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Komisyonumuz,
Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Kâtip üyelerini seçmek üzere
05.02.2008 günü saat 17.00de B Blok 2.Kat 4.Bankodaki Araştırma
Komisyonu Toplantı Salonunda 10 Üye ile toplanmış ve aşağıda isimleri
yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.
İbrahim
Kavaz
Erzurum
Komisyon
Geçici Başkanı
Adı
ve Soyadı Seçim
Bölgesi Aldığı
Oy
Başkan: Necat
Birinci İstanbul 10
Başkanvekili: Mevlüt
Akgün Karaman 10
Sözcü: Metin
Ergun Muğla 10
Kâtip: Muharrem
İnce Yalova 10
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisi
Gruplarının İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
müşterek bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
Buyurun.
IV.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ
GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Genel Kurulun
çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine; 6/2/2008 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü
soruların görüşülmemesine, 101 sıra sayılı
Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin görüşmeleri ve birinci tur
oylamasının bitimine kadar çalışmalarını
sürdürmesine, 9/2/2008 Cumartesi günü saat 11.00de toplanmasına ve bu birleşimde
101 sıra sayılı Kanun Teklifinin ikinci tur oylamasının
tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine
ilişkin AK Parti ve MHP gruplarının müşterek önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 06.02.2008 Çarşamba günü (bugün)
toplanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince, Gruplarımızın aşağıdaki ortak
önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederiz.
Sadullah
Ergin Oktay
Vural
Hatay İzmir
AK Parti
Grup Başkan Vekili MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler Kısmının 54 ve 55 inci
sıralarında yer alan 101 ve 102 Sıra Sayılı Kanun
Tekliflerinin bu kısmın 2 nci ve 3 üncü sıralarına
alınması ve diğer Kanun Tasarı ve Tekliflerinin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun; 6.2.2008 Çarşamba günkü (bugün)
birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi,
Genel Kurulun Çalışma sürelerinin; 6.2.2008
Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde 101 Sıra Sayılı
Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin Görüşmeleri ve Birinci Tur Oylamasının
bitimine kadar, 7.2.2008 Perşembe günü 14:00-20:00 saatleri arasında
olması,
Genel Kurulun 8.2.2008 Cuma günü saat 14:00te toplanarak
çalışmalarının saat 19:00a kadar sürdürmesi ve bu
birleşimde Kanun Tasarı ve Tekliflerinin görüşülmesi, 9.2.2008
Cumartesi günü saat 11:00de toplanması ve bu Birleşimde 101
Sıra Sayılı Anayasanın Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin İkinci
Tur Oylamasının tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesi,
Önerilmiştir.
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, şu anda grup önerisinin lehinde 3 tane söz talebi
var, fakat 2 tane söz talebi daha önceden
Başkanlığımıza intikal etmiştir, eğer bu 2
milletvekili arkadaşımız konuşmazlar ise 3üncü
sıradaki milletvekiline söz vereceğim.
Evet, lehte, Sadullah Ergin, Hatay Milletvekili; Oktay Vural,
İzmir Milletvekili; 3üncü sırada Tayfun İçli, Eskişehir
Milletvekili.
Aleyhte, Başkanlığımıza aynı anda
intikal eden 12 tane söz talebi vardır, şimdi, söz talep eden bu
milletvekili arkadaşlarımız arasında kura çekimi
yapacağız.
Evet, ilk söz, lehte, AK Parti Grup Başkan Vekili ve Hatay
Milletvekili Sadullah Ergine aittir.
Sayın Ergin, buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
SADULLAH ERGİN (Hatay) Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; AK Parti ve Milliyetçi
Hareket Partisi Gruplarının Meclis gündemini ve çalışma
saatlerini belirlemek maksadıyla vermiş oldukları grup
önerilerinin lehinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün, Danışma Kurulumuzu
saat 14.30da toplantıya davet ettik, ancak gruplarımızdan bir
tanesi, Demokratik Toplum Partisi katılamayınca toplantı
yapılamadı ve şimdi sizlere arz edeceğim hususları
grup önerisiyle getirme zarureti hasıl oldu.
Grup önerimizin içeriğinde neler var? Geçtiğimiz
günlerde Anayasa Komisyonumuzda görüşülen ve kabul edilen 101 sıra
sayılı Anayasa değişiklik teklifinin bugün Genel Kurulda
gündemin 2nci sırasına alınması talebimiz var. Arkasından,
102 sıra sayılı Gaziantepe İstiklal Madalyası Verilmesi
Hakkında Kanun Teklifinin gündemin 3üncü sırasına
alınması ve bugün sözlü soruların görüşülmemesi; yine
Anayasa değişiklik teklifiyle ilgili 101 sıra sayılı
Kanun Teklifimizin birinci tur görüşmelerinin ve oylamalarının
bitimine kadar görüşme süresinin devam etmesi; yarın saat 14.00 ile
20.00 arasında çalışılması, 8/2/2008 Cuma günü saat
14.00 ile 19.00 arasında yine çalışılması ve yasama
faaliyetlerinin sürdürülmesi ve nihayet 9/2/2008 Cumartesi günü saat 11.00de
Genel Kurulun çalışmaya başlaması ve aynı gün 101
sıra sayılı Kanun Teklifinin oylamalarının bitimine
kadar Genel Kurulun çalışması talebiyle
huzurlarınızdayız. Bu talebimize desteklerinizi bekliyoruz. Arz
ediyoruz.
Bunun dışında, Anayasa değişiklik
teklifimizin Genel Kurulda, öncelikle Komisyonda görüşülememesi
gerektiği
Bugün de zannediyorum, biraz sonra, Cumhuriyet Halk Partisinin,
bu değişiklik teklifinin Anayasamızın 2nci ve 175inci
maddeleri gereğince Genel Kurulda görüşülemeyeceğine dair bir
itirazı söz konusu.
Değerli arkadaşlar, ben detaya fazlaca
girmeyeceğim. Ancak, bizim, Genel Kurulumuzun huzuruna getirmiş
olduğumuz Anayasa değişiklik teklifimiz iki esas, bir de yürütme
maddesine dayalı.
1inci maddemiz, malumunuz, Anayasamızın 10uncu
maddesinde değişiklik öngören ve devletin ve organlarının
bütün işlemlerinde ibaresinden sonra gelmek üzere ve her türlü kamu
hizmetlerinden yararlanılmasında ibaresi konulmak suretiyle,
eşitlik maddesinin daha vurgulu ve anlaşılabilir şekilde
yazımını içeren bir madde.
Diğer maddemiz, Anayasamızın 42nci maddesinde
düzenlenmiş olan eğitim, öğretim hakkıyla ilgili olup,
burada zaten mevcut olan Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından
yoksun bırakılamaz. ifadesi vardı. Bu maddeye yedinci
fıkra olarak Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir
sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum
edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları
kanunla belirlenir. fıkrasının ilave edilmesi talebidir.
Sizlerin de açıkça görebildiğiniz gibi, getirmiş
olduğumuz Anayasa değişiklik teklifimiz, Anayasanın
10uncu maddesindeki eşitlik kavramı ve 42nci maddesindeki
eğitim ve öğretim hakkıyla ilgili olup, Anayasamızın
2nci maddesiyle herhangi bir suretle pozitif hukuk açısından hiçbir
irtibata sahip değildir.
Efendim, bu 2nci maddedeki laiklik ilkesinin bir şekilde
arkasından dolanılarak bu
maddenin etkisiz kılınması, Anayasa Mahkemesi kararlarından
89 ve 91 tarihli kararların işlevsiz bırakılması
maksadıyla getirilmiş bir değişiklik teklifidir
şeklinde itirazlar Anayasa Komisyonunda da yapılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bu Anayasa metni,
yasamayı da, yürütmeyi de, yargıyı da bağlayan, hepimizi
bağlayan bir üst metin, hukuk normu. Anayasamızın 2nci
maddesinde sadece laiklik vurgusu yapılmamış Türkiye
Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet
anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan, demokratik, lâik, sosyal bir hukuk Devletidir. Burada
yapılan vurgular: Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti. Dolayısıyla
bu ilkelerin her biri bir diğerinden daha önemli olup, hiçbiri bir
diğerine feda edilemeyecek kadar önemli düzenlemeler.
Anayasamızın düzenlendiği, 82
Anayasasının yapıldığı Parlamentoda, Mecliste,
laiklikle ilgili gerekçe kısmında şu tanım çok açık
yapılmış: Hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik
ise, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini
yapabilmesi ve dinî inançlarından dolayı diğer
vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması
anlamına gelir. Bunu kim diyor? Bu Anayasayı yapan asli kurucu
iktidar, o günün Anayasasını yapan Parlamento söylüyor gerekçe
kısmında. Tekrar ediyorum:
dinî inançlarından dolayı
diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi
kılınmaması anlamına gelir.
Gene, Anayasamızın 5inci maddesine de vurgu yaparak
ben sözlerimi sonlandıracağım. Devletin temel amaç ve
görevleri: Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin
bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin
bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun
refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî
varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır. Devlet tüzel kişiliğine
yüklenen temel görev -biraz önce de ifade ettim- kişinin temel hak ve
hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmak devletin görevidir.
Değerli arkadaşlar, Komisyonumuzun
huzurlarınıza getirmiş olduğu teklif, tam da
Anayasamızın 5inci maddesinin emrettiği bir işlevi, bir
fonksiyonu görmek üzere, Anayasamızın 2nci maddesinde zikredilen
laiklik ilkesinin, yine Yasama Meclisi yorumuna göre tanımında
ifadesini bulan ve inançlarından dolayı vatandaşlarına
farklı muamele yapılmamasını öngören laiklik ilkesinin ve
5inci maddenin gereği olarak bu Parlamento, en tabii şekilde, bu
değişikliği görüşebilir diye düşünüyorum.
Bu duygularla, teklifimizin lehinde oy kullanmanızı
talep ediyor, Genel Kurula saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ergin.
Saygıdeğer milletvekilleri, aleyhte olan söz
talepleriyle ilgili olarak çekilen kura sonucunda:
1) Sayın Kemal Kılıçdaroğlu,
2) Sayın Kemal Anadol,
3) Sayın Atila Emek,
4) Sayın Halil Ünlütepe kurada
çıkmışlardır.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, verdiği
dilekçeyle, aleyhte olan söz talebini Ankara Milletvekili Emrehan
Halıcıya devretmiştir.
Evet, aleyhte ilk söz, Ankara Milletvekili Emrehan
Halıcıya aittir.
Sayın Halıcı, buyurun efendim. (DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, beni de oraya dâhil
ettiniz mi? Kuraya dâhil ettiniz mi? Onu soruyorum.
BAŞKAN Kuraya dâhil oldu. Arkadaşlarımız
burada kurayı çekti, ilk dörtteki kura neticesi budur efendim.
Buyurun Sayın Halıcı.
MEHMET EMREHAN HALICI (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemini düzenleyen
bu öneriye karşı olduğumu bildirmek üzere söz aldım.
Sözlerime başlarken, Demokratik Sol Parti ve şahsım adına,
hepinizi sevgilerimle ve saygılarımla selamlıyorum. Ayrıca,
bana söz hakkını verme nezaketini gösteren Değerli Milletvekili
Arkadaşımız Sayın Kemal Kılıçdaroğluna da
teşekkürlerimi iletmek istiyorum.
Bu öneriye karşıyım. Çünkü türban düzenlemesi
olarak adlandırılan bu değişikliğin yüce Meclisimize
getiriliş biçimini doğru bulmuyorum, yanlış buluyorum.
Kabul edelim ki, ülkemizde türban sorunu adıyla bilinen bir sorun
vardır. Siyasetçiler tarafından yaratılan ve büyütülen bu sorun
hem önemlidir hem de çözülmelidir. Maalesef, siyasetçiler, yani bizler, bu sorunu
hem büyütürken siyasi bir beklenti içerisinde olduk hem de şimdi bu sorunu
çözmeye çalışırken de aynı beklentiler içerisinde hareket
ediyoruz. Bu yüzden de Siyasetçiler türbandan elini çeksin. diyoruz, Din
üzerinden siyaset yapılmasın. diyoruz. Kutsal dinimizi siyasete alet
eden çevrelere de, inançları nedeniyle başlarını örten
kardeşlerimizin sorunlarına çözüm bulmak isteyen çevreleri de rejim
düşmanı olarak gören çevrelere de ben hem sükûnet hem de anlayış
tavsiye ediyorum.
Biz bir sol partiyiz, bir sol parti olarak hem demokrasiden hem de
özgürlüklerden yanayız. Yasakları savunmamız asla mümkün
değildir. Ancak, bir özgürlük adına bir yasağı ortadan
kaldırırken başka özgürlük alanları için de riskler ve
tehditler yaratmamalıyız. Üniversitelerimizde baş örtüsü
yasağının kalkmasını isteyen birçok
insanımız mevcuttur, ben de bunlardan biriyim. İnançları
nedeniyle samimiyetle başını örten herhangi bir
kızımızın üniversitede okuma hakkının
engellenmiş olmasından büyük bir üzüntü duyuyorum ve çözüm üretilsin
istiyorum. Ancak, çözüm üretilirken, başlarını örtmeyen
insanların da kuşkularına, kaygılarına önem
verilmesini, çok ama çok önem verilmesini de bütün kalbimle istiyorum.
Komşumuz olan ülkelere baktığımız zaman,
bu kaygıların, bu kuşkuların ne kadar haklı
olduğunu gösteren örnekler mevcuttur. Peki, bu sorun nasıl çözülecek?
Değerli milletvekilleri, bu sorun, kendimizi
karşımızdakinin yerine koyarak, hoşgörüyle ve
sağduyuyla çözülecek. Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülen her
yasa önemlidir ve bu yasaların görüşülmesi sırasında
Hükûmet, iktidar partisi, bazen muhalefetle ilgili bir uzlaşma
arayışına girmek istemeyebilir, böyle bir gereksinme
duymayabilir, sayısal çokluğuna dayanarak istediği yasaları
çıkartabilir. Ancak, bazı yasalarda durum farklıdır;
örneğin bu yasa, hepimizi yakından ilgilendirmektedir. Herhâlde,
hepimizin yakın çevresinde, ailesinde hem başını örtmeyen
hem de başını örten insanlar mevcuttur. Başını
örtmek, bir inanç, bir gelenek, bir âdet meselesidir, bir siyaset meselesi
değildir, bir siyaset simgesi ise hiç ama hiç olmamalıdır.
Başını örtenlerin sadece belli bir siyasi görüşe ya da
belli bir siyasi partiye mensup olduklarını düşünmek hem
başını örten bu kişilere hem de dinimize karşı
yapılan büyük bir haksızlıktır, saygısızlıktır.
Başını örten insanlarımız AKPde de vardır,
MHPde de vardır, CHPde de vardır, DSPde de vardır.
HASİP KAPLAN (Şırnak) DTPde de var.
MEHMET EMREHAN HALICI (Devamla) DTPde de vardır.
Bu insanlarımızın Allahla olan ilişkisine
siyasetçilerin, yani bizlerin girmesi, en kibar deyimle, ayıptır. O
yüzden, bu düzenleme, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, yargıda,
üniversitede ve sivil toplum kuruluşlarında geniş bir
uzlaşma arayışıyla ele alınmalıdır. Genel
Başkanımız Sayın Zeki Sezer, bu amaçla siyasi parti
liderlerini ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Köksal
Toptanı ziyaret etmiş ve Demokratik Sol Partinin bu uzlaşma
arayışını dile getirmiştir. Bu arayışın
hedefi, rahmetli Bülent Ecevitin ortaya koyduğu inançlara
saygılı laiklik hedefidir.
Değerli milletvekilleri, bu yasanın şimdi
görüşülmeyip de daha sonra Meclisin gündemine getirilmesi iktidar için bir
vakit kaybı, bir zaman kaybı değildir, olsa olsa
çıkabilecek gerginliklerin, sıkıntıların, problemlerin
bir kaybı anlamına gelmelidir. Bu yasa değişikliğinin
şimdi gündeme gelmemesi muhalefet için de bir zaman kazancı
değildir, olsa olsa gerçekten inanarak örtünen insanların
problemlerine çözüm bulmaya çalışmanın bir güvenini kazanmaktır.
Dolayısıyla, ne muhalefet ne iktidar için bir kazanç yahut kayıp
söz konusu değildir.
İfade etmek istediğim bir konu, deminden beri anlatmaya
çalıştığım: Bu konu ağırlıklı, ama
çok ağırlıklı bir konudur. Bir
ağırlığı kolayca kaldırmanın yolu sadece tek
uçtan değil iki uçtan birden tutmaktır. Örneğin, sadece sağ
uçtan kaç kişi tutarsa tutsun kaldırılamayacak bir
ağırlık, hem sol hem sağ uçtan tutulduğunda kolayca,
ama kolayca kaldırılabilir.
Bu yasanın, sadece iki partinin uzlaşmasıyla
değil, biraz önce bahsettiğim biçimde, geniş bir uzlaşmayla
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmesinin çok daha yararlı,
gerekli ve hayırlı olduğuna inanıyorum.
Dolayısıyla, bu öneriye karşı olduğumu ifade ederken
tekrar hepinizi sevgilerimle ve saygılarımla selamlıyorum. (DSP
ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Halıcı, teşekkür ediyorum.
Evet, önerinin lehinde İzmir Milletvekili Oktay Vural.
Sayın Vural, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Meclis çalışmalarını düzenlemek
amacıyla Danışma Kurulu toplantıya
çağrılmasına rağmen, maalesef, Danışma Kurulu
toplanamadı. Bu bakımdan da Meclis çalışmalarının
cumartesi gününe kadar yeniden düzenlenmesine ilişkin iki grup -AK Parti
ve Milliyetçi Hareket Partisi- olarak bir öneride bulunduk. Bu öneri,
açıkçası, birincisi: 348 milletvekilinin imzasını havi bir
Anayasa değişikliğini görüşmek, öncelikli olarak
görüşmektir. Dolayısıyla, bu kadar son derece önemli bir Anayasa
değişikliğini Meclisin gündemine alarak öncelik vermesi, bence,
çalışmalarımız açısından son derece önemli.
Ayrıca, Anayasa gibi önemli bir konuda, açıkçası, Meclisin,
önüne gelen bir konuyu ivedilikle, bu iradeyi görüşerek karara
bağlaması gerekmektedir. O bakımdan, Danışma Kurulu
kararı yerindedir.
Aslında baktığımız zaman, bu karar
gereğince, bugün bitimine kadar görüşmeleri yapacağız.
Cumartesi gününde de, açıkçası, bitimine kadar ikinci tur
oylamayı yapacağız. Önümüze gelen bu kanun tekliflerine
baktığımız zaman, bu teklif, Anayasa dâhil olmak
kaydıyla, aslında hem Anayasaya hem İç Tüzüke, usule uygun bir
şekilde Meclis gündeminde yer almıştır ve şu anda
Meclis gündeminin 54üncü sırasında yer almaktadır. Bu teklif
verildikten sonra, yine İç Tüzüke uygun bir şekilde, kırk sekiz
saatten sonra Anayasa Komisyonu gündemine almıştır. Bu rapor
dağıtıldıktan kırk sekiz saat sonra Meclis gündemine
alınmıştır.
Şimdi, Anayasaya ve İç Tüzüke uygun bir şekilde
Meclis gündemine alınan Anayasa değişikliğinin öncelikle
görüşülmesi için bir Danışma Kurulu kararı getirdik. Bu da,
zannederim, son derece tabii adlandırılmalıdır.
Daha sonra, bu tekliflerle ilgili muhtevanın görüşülmesi
sırasında her grup ve milletvekilerimiz görüşlerini
paylaşacaktır ama böyle önemli bir konunun öncelikle Mecliste
görüşülmesi ve karara bağlanmasını öncelikli hâle getiren
bu Danışma Kurulu kararının lehinde olduğumuzu ifade
etmek istiyorum.
Bir başka husus da Gaziantep. Gaziantep, 8 Şubat 1921de
gazilik unvanına, şerefine nail olmuş Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından. Yarın 7 Şubat. Dolayısıyla bu 7
Şubatta da, eğer bizim, Gaziantepe gazilik unvanı
yanında, ayrıca istiklal madalyası da vermemiz, bence, zamanlama
açısından ve Meclis gündemi açısından tarihine
yakışır bir davranış olacaktır. Bu bakımdan,
bunun da öncelikli hâle gelmesini, öncelikli olarak görüşülmesini
öngördük.
Bu bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Meclis
çalışmalarının bu eksende yürütülmesinin lehinde olan bu
grup önerisinin lehinde olduğumuzu ve bu çalışmaların,
tarihimizden aldığımız ilhamla, cumhuriyetimize ve
demokrasimize yakışır bir tartışma ortamı
içerisinde, geleceğe ışık tutacak şekilde yüce Meclis
tarafından karara bağlanacağını düşünüyor, bu
vesileyle hepinize saygılarımı arz ediyorum.
Teşekkür ederim. (MHP ve AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Vural.
Önerinin aleyhinde İzmir Milletvekili Sayın Kemal
Anadol.
Sayın Anadol, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Başkan, yüce
Meclisin saygıdeğer üyeleri; şahsım ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, her iki partinin vermiş olduğu grup
önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, dünyanın ve Türkiyenin
gündeminde ne var? Bunu, politikayla hiç ilgisi olmayan sokaktaki
yurttaştan, üniversitelerin iktisat kürsülerindeki bilim adamlarına
kadar herkes cevaplandırıyor. Televizyonu açıyoruz, gazete
sayfalarını açıyoruz, hepsi, bize okyanus ötesinden gelen bir
ekonomik tsunami karşısında uyarıyorlar. Amerikadan
gelecek Avrupayı etkileyecek, Avrupayı etkilerse Türkiyede ne
olacak ve devamlı, televizyonlarda, gazetelerde, Türkiyenin iç borcu,
dış borcu, özel sektörün borcu, kamu sektörünün borcu, toplam borç,
cari açık, dış ticaret açığı, bunlar tartışılıyor
ve gerçekten Türkiyeyi, dünyayı beklediği gibi, zor günler bekliyor.
Hele, Türkiye gibi ekonomisinin kırılgan olduğu
uluslararası ekonomik kuruluşlar tarafından raporla tespit
edilen bir ülke için bu çok önemli. Ne beklenir? Finans
kuruluşlarıyla, TÜSİADdan MÜSİADa kadar siyasal ve
ekonomik yelpazenin çeşitli yerlerinde yer alan, Odalar Birliği gibi,
DİSK gibi, Türk-İş gibi, Hak-İş gibi emek ve sermaye
kuruluşları, finans kuruluşları toplansın, hep
birlikte, iktidarıyla, muhalefetiyle, Parlamentodaki partilerle,
Parlamentonun dışındaki sivil toplum örgütleriyle,
üniversitelerle, ne yapalım, bu ekonomik tsunamiye karşı hangi
önlemleri alalım? Tartışmamız gereken bu değil mi?
Eğer kadının özgürlüğüyle ilgili bir şey tartışacaksak,
taa geçmişten bugüne kadar, dün akşam televizyonlar verdi, OECD raporlarına
göre Türkiye Cumhuriyetinde kadının istihdamdaki yeri yüzde 60
istihdam dışı. Yüzde 60 istihdam dışı bir
kadın nüfusumuz var. Eğitimde kadının yeri belli, okuma
yazmasından ilkokul mezunlarına, ortaöğretim mezunlarına,
üniversite mezunlarına kadar. Bu gerçekler var. Hayır, biz
bunları tartışmıyoruz, bunları konuşmuyoruz. Ne
yapıyoruz biz? İronik biçimde laiklik ilkesinin kabulünün yetmiş
birinci yıldönümünde türbanla ilgili Anayasa değişikliğini
Meclis gündemine sokuyoruz. Bu bizim için üzücüdür, seksen beş
yaşındaki cumhuriyetimiz için gerçekten bir talihsizliktir.
Sayın Sadullah Ergin arkadaşım, iktidar partisinin
Grup Başkan Vekili bu gelen değişikliklerin Anayasanın
2nci maddesine aykırı olmadığını,
Anayasanın 2nci maddesinin arkasından dolaşma anlamına
gelmediğini, Cumhuriyet Halk Partisinin biraz sonra görüşülecek
önergesi üzerinde daha düşüncelerimizi söylemeden bunların geçerli
olmadığını belirtti.
Genel Sekreterimiz ve Ankara Milletvekili Sayın Önder Sav
biraz sonra bu iddialara karşı gerçekten 2nci maddenin ihlal edilme
niyetinin açıklığını bu kürsüden izah edecek, onun
için ben bu konuya girmiyorum ama şunu söylüyorum: Arkadaşlar, gündem
türban filan değil, hedef laiklik! Şunu doğru dürüst bir tespit
edelim, hedef laiklik! (AK Parti sıralarından Hayır sesleri,
gürültüler; CHP sıralarından alkışlar) Niye rahatsız
oluyorsunuz? Niye rahatsız oluyorsunuz?
Gerçekten Anayasanın 2nci maddesini, arkadan
dolaşarak, laiklik ilkesini, her zaman yaptığınız
gibi, takiyeci bir anlayışla delmek istiyorsunuz. Onun için, bu grup
önerilerinin amacı bu.
Dün akşam Sayın Başbakan, gözümüzün içine baka
baka, televizyon ekranlarından, AKP Grubundan, soruyor: Niye
telaşlısınız? Laiklik elden gidecek mi kuşkusunu
duyan milyonlara hitap ederek, gözlerinin içine baka baka Niye
telaşlısınız? diyor. Bu Mecliste laiklik
karşıtı parti mi var? Laiklik karşısında
olduğunu söyleyen milletvekili mi var? Sayın Recep Tayyip Erdoğan,
Sayın Başbakan Hafızayı beşer nisyan ile maluldür.
deyip, bizleri unutkan, bellekleri yok sayıyor. Laiklik
karşısında olduğunu söyleyen milletvekili var Sayın
Recep Tayyip Erdoğan, siz varsınız, siz söylediniz! (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; AK Parti
sıralarından gürültüler)
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - Hadi ya!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Okuyun! Merak edenlere,
meraklılarına, 1995 yılında Ümraniyede
yaptığı konuşmadan bir cümle, Sayın Recep Tayyip
Erdoğan söylüyor: Tutturmuşlar, laiklik elden gidiyor. Yani, bu
millet istedikten sonra tabii elden gidecek yahu! Sen bunun önüne geçemezsin
ki! Millete rağmen bu yürümez zaten. Sonra, nedir bu laiklik Allah
aşkına? Bir tarif edin diyorsun, tarif etmiyor. Bu ne menem şey
yahu! Bu sözler, Sayın Recep
Tayyip Erdoğanın sözleri.
Şimdi, bunları yok farz edip Mecliste laiklik
karşıtı milletvekili mi var? dediğiniz vakit, biz
bunları söyleyince, cevap hazır. Cevap ne? Biz millî görüş
gömleğini çıkarttık. Ben de her zaman söylüyorum: Gömlek
değiştirmek kolay, deri değiştirmek imkânsız, mümkün
değil! (CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Dövmeler duruyor yerinde. Çıkıyor işte ortaya.
Bazıları daha cesur
arkadaşlarımızın. Bunlardan işte Konya Milletvekili ve
Anayasa Komisyonumuz üyesi Hüsnü Tuna Ne münasebet yükseköğrenimde,
kamunun her kesiminde bu türban yasağı kalkmalı. dedi. Sonra,
Anayasa Komisyonuna göndermediniz arkadaşı, müzakerelere
katmadınız. Isparta Belediye Başkanı
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) Asmak lazım!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Niye asalım canım!
Düşüncesini özgürce söyleyecek.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) Asmak lazım!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Biz asmıyoruz, disiplin kuruluna
siz gönderiyorsunuz. Biz asmıyoruz. Biz takdir ediyoruz takiye
yapmadığı için, doğru söylediği için. (CHP
sıralarından alkışlar)
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) Asın o zaman.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Isparta Milletvekili Hasan Balaban
söyledi ve Kadın Kolları Başkanı Gaziantep Milletvekili
Fatma Şahin söyledi. Adım adım gitmek lazım. diyor Fatma
Hanım ve Eğitim hakkının verilmesine ilişkin
adım atılmadan kamuda çalışanların
tartışmasını yaparsak, bu da çözümsüzlüğe gider.
diyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bunlar, birinci söz,
cümle, okuduğum cümle takiye cümlesi. Bunlar daha cesur olanlar ama bunlar
da galiba sizce erken öten horoz işlemine tabi tutuldular, disiplin
kuruluna verilmek üzere haklarında dosya düzenleniyor. Zaten,
İstanbul Milletvekilimiz Sayın Nur Serterin, Sayın Mesut
Yılmazın ve birkaç milletvekilinin katıldığı
NTVdeki açık oturumda Sayın Burhan Kuzu, Anayasa Mahkemesi
Başkanımız (AK Parti sıralarından Anayasa Komisyonu
Başkanı sesleri) Parti kapatmasını engellemek için bunların
disipline verilmek zorunda olduklarını söyledi televizyon
ekranında, ben söylemiyorum. Sayın Burhan Kuzu söyledi. Bunlar, erken
öten horoz. (AK Parti sıralarından gürültüler) Hele bir dinleyin
canım, dinleyin, az kaldı.
Ankaraya çelik halat çekenlere birkaç sözüm olacak. Ankaraya
çelik halat çekiyorsunuz, Anayasayı da pamuk ipliğine
bağlıyorsunuz. Yani, kamudaki türban sorunu olmayacak, bu
değişiklikler münhasıran yükseköğrenimde geçerli olacak
diyorsunuz, o tıp fakültesindeki (intern) intörnler, polis okulları,
öğretmen okulları, stajyer hemşireler vesaire
Bunları ne
yapacaksınız? Bütün gün televizyon ekranında tıp
profesörleri Böyle bir şey olmaz! diyorlar. Hem hizmet alan hem hizmet
veren bir meslektir. diyorlar. Bırakalım onları canım,
dört sene okuttunuz hukuk fakültesinde kız çocuğumuzu.
Anayasayı değiştirdik, türbanı takacak. Ne için takacak?
Dinî inancı gereği takacak, tamam. Sonra, hukuk fakültesi bitecek,
avukat yahut savcı, hâkim stajyeri olacak Ben, dinî inancım
gereği bunu takacağım, çıkarmam. derse ne
yapacaksınız? O zaman bir Anayasa değişikliği daha
getireceksiniz değil mi? İkinci aşama, adım adım
gitmek lazım, adım adım.
Şimdi, değerli arkadaşlar, açık öğretim
sınavları yapıldı, gazetelerde gördük hep birlikte
fotoğrafları
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Anadol, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Hemen bitiriyorum.
Yani, ilköğretimde ve ortaöğretimdeki manzaraları
da gördünüz. Bir şey yapacağız mı, yapmayacak mı,
yükseköğretime münhasır mı, değil mi? Değil. Şu
anda Meclisin Halkla İlişkilerine gidelim, orada türbanlı
danışmanlar, sekreterler yok mu? Sağlık
Bakanlığına gidelim, iki üç kişi, tesadüfen, kura çekelim
gidelim
Bunlar, zaten Anayasa değişikliği yapılmadan uygulama
alanı açılmış kamuda. Şimdi nasıl önleyeceksiniz,
onu çok merak ediyoruz.
Bir de son olarak, kürsüden ayrılmadan önce, şunu
söylemek istiyorum: Türkiyenin yazgısıyla ilgili bu Anayasa
değişiklikleri tartışılacak, Ankara
kuşatılmış, Meclise kimse sokulmuyor, dinleyici
locasına bakın, nasıl girdi o arkadaşlar da merak ediyorum
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Onlar polis.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) Ve Ankaranın her tarafı
polis kordonu. Tepkisini gösteren vatandaşlar çember içinde. Bunu da bu
kürsüden millet adına kınıyorum.
Yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Anadol.
Sayın milletvekilleri, öneri üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Öneri kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini
görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, 9.11.2006 Tarihli ve 5555
Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü
Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ
1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555
Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24)
(S. Sayısı: 98)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sıraya alınan, İstanbul Milletvekili Recep
Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 346
Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporunun birinci görüşmesine
başlayacağız.
2.- İstanbul Milletvekili
Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 346
milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/141) (S. Sayısı: 101) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Komisyon raporu 101 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, teklifin
görüşmelerine başlamadan önce, Ankara Milletvekili Sayın Önder
Savın yazılı bir başvurusu vardır, bu başvuruyu
okutuyorum:
VI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündemine getirilmiş olan 101 sıra sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifine ilişkin işlemlere
geçilmeden önce, Anayasanın 2, 4 ve 175inci maddeleri
açısından anılan teklifin görüşülmesine yer olup
olmadığı hakkında
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
101 Sıra Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun Teklifine ilişkin işlemlere
geçilmesinden önce, Anayasanın 2, 4 ve 175inci maddeleri
açısından anılan teklifin görüşülmesine yer olup
olmadığı konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
63üncü maddesi uyarınca usul hakkındaki söz talebimi Sayın
Başkanlığın 22. Dönem 1 inci Yasama Yılı 39 uncu
Birleşimde 1 Mart Tezkeresinin görüşüldüğü oturum ile 4 üncü
Yasamı Yılı 124 üncü Birleşimde Lübnana Türk Silahlı
Kuvvetlerinin gönderilmesine izin verilmesine ilişkin Tezkerenin
görüşüldüğü oturumlardaki taleplerimin usulüne uygunluğuna yönelik
görüşleri doğrultusunda saygılarımla bilgi ve
takdirlerinize sunarım.
Önder
Sav
Ankara
(x) 101 S. Sayılı Basmayazı tutanağa
eklidir.
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın
Savın istemini işleme almadan önce
Başkanlığımızın bu konudaki görüşünü
kısaca açıklamak istiyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,
Anayasa ve İç Tüzük hükümlerine uygun olarak verilmiş olan Anayasa
değişikliği kanun teklifi Başkanlığımız
tarafından Anayasa Komisyonuna havale edilmiş ve Komisyon
tarafından da görüşülerek rapora bağlanmıştır.
Komisyon raporu Başkanlığımıza intikal etmiş ve
teklif, gündemimizdeki yerini almıştır. Biraz evvel kabul edilen
iki siyasi partinin grup önerisi doğrultusunda da görüşmelerimize
başlayacağız.
Teklifin görüşmelerine başlanmasında Anayasa ve
İç Tüzüke aykırılık bulunmamaktadır. Ancak, istem
üzerine bu konuda usul tartışması açacağım ve
görüşme sonunda oya başvurmak gerekirse işaretle oylama
yapacağım.
Görüşümün aleyhinde olmak üzere ilk söz Ankara Milletvekili
Sayın Sava aittir.
Sayın Sav, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, aleyhinde ikinci
sözü ben istiyorum.
ÖNDER SAV (Ankara) Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün
63üncü maddesi uyarınca vermiş olduğum önergenin Sayın
Başkanlıkça işleme alınmasını şükranla yâd
ediyorum, çok teşekkür ediyorum kendilerine.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, cumhuriyet tarihimizin önemli
oturumlarından, önemli birleşimlerinden birini daha
gerçekleştiriyor. Çok masum ve sıradan bir Anayasa
değişikliği gibi sunulmaya çalışılsa da üç
maddelik değişiklik, sıradan, basit bir Anayasa
değişikliği değildir.
Değişiklik teklifi, metninde ismen yazılı
olmasa da üniversitelerde türbanın serbest bırakılmasına
yönelik bir tekliftir. 1984 yılından bu yana, Danıştay,
Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, bu
kararlarda ele alınan konularla konu açıklığa
kavuşturulmuş, türban konusu, Velev ki türban siyasi simge olsa ne
fark eder? sözleri üzerine, yeni ve kritik bir aşamaya gelmiştir.
Türbanı dinî kökenli siyasi bir simgedir
anlayışından yola çıkılarak üniversitelerde serbest
bırakmaya çalışmak, tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisi içinde
ve dışında bu anlayışı bölüşen yol
arkadaşlarını da bir araya getirmiştir.
Yüksek Mahkeme kararlarına aykırı olarak getirilmek
istenen düzenleme, üniversiteleri, bilimsel özgürlüklerin değil
inançların konuşulacağı,
ayrımcılığın ve çatışmaların
yaşanacağı alan hâline getirecektir kuşkusunu
taşıyorum.
Üzülerek söylemek isterim ki, türban tartışmaları,
sadece üniversitelerle sınırlı kalmayacak, tüm topluma
yayılacak, cumhuriyetin kazanım ve birikimleri türban
tartışmalarıyla kemirilmeye çalışılacaktır.
Türbanla ilgili değişikliğe karşı
olmamız, inançları gereği örtünenlere saygımızı
ötelemez. Anadolu kadınının yüzyıllardır
taktığı baş örtüsüyle türbanı eş değer tutmak
yanlıştır. Türban bir simge olarak benimsenir ve Müslüman
kadının kimliğidir algılamasına oturtulursa, türban
takmayan üniversite öğrencisi veya kadın Müslüman sayılmaz
yanılgısına varılabilir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında
değinildiği gibi, Türkiyede, İslami türbanın, bunu
takmayanlar üzerinde baskı oluşturabileceği gerçeği
unutulmamalıdır. Yine aynı kararda Laik üniversiteler
öğrencilerin kıyafetlerine ilişkin kurallar vazettiğinde,
belli kökten dinci hareketlerin yükseköğretimde kamu düzenini
bozmamasını yahut başkalarının inançlarına
tecavüz etmemesini temin etmelidir. denilerek, düzenlemenin
sakıncaları vurgulanmaktadır.
Görüşülecek olan Anayasa değişikliği metninde
-teklifinde- her türlü kamu hizmetlerinden yararlanmakta eşitlikten söz
edilmekle Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple
kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez.
denilmekte Bu hakkın kullanımının sınırları
kanunla belirlenerek
denilip, Anayasanın 2nci ve 4üncü maddelerine
aykırı bir düzenlemenin yolu açılmaktadır.
Anayasa değişikliğini teklif etmeyi düzenleyen
Anayasa hükümleri birer biçim kuralı olduklarına göre, bunu
yasaklayan bir kuralın dahi bir biçim kuralı olduğunda
kuşku yoktur. Çünkü bu yasak, belli sayıda Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyesinin, esasında kendileri için bir hak teşkil eden ve
niteliği bakımından da bir yasama işlemi olan Anayasa
değişikliği teklif etmelerini önlemektedir. Başka bir
deyimle, değişiklik teklifi değişmezlik ilkesi ile
çatışıyorsa, Anayasada gösterilen şekil
şartlarına uygun olarak yöntemi içinde yürütülecek ve şayet
çatışıyorsa hiç yapılamayacak, yapılmış ise
yöntemi içinde yürütülemeyecek, yürütülmüşse kabul edilip kanunlaşamayacaktır.
Bu aktardığım konu Anayasa Mahkemesinin kararıdır,
4üncü maddedeki değişmezlik yasağına da açıkça
aykırıdır. Teklif, bize göre, yapılmamalıydı,
buraya da gelmemeliydi, gelememeliydi. Anayasaya karşı hile
niteliğini taşımaktadır. Çoğunluğa dayanarak
Anayasanın tebdili, tağyiri niteliğini de
taşımaktadır.
Milletvekillerinin olmayan yetkiyi kullanmaları da mümkün
değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri elbette yasama
faaliyetlerinde bulunacaklar, elbette Anayasa değişiklikleri
verecekler. Ama kendilerine Anayasanın vermediği bir yetkiye
dayanarak teklif hazırlayıp, çoğunlukla bunu Parlamentodan
geçirmenin ileriye dönük sakıncalarına değinmekte yarar
görüyorum.
Düzenlemeye karşı Yargıtay Başkanlar Kurulu da
düşüncelerini belirtmiştir ve Yargıtay Başkanlar Kurulu
tamamen bu düzenlemenin Anayasanın laiklik ilkesine karşı
olduğunun altını çizmiştir.
Ayrıca, değişiklik teklifi Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunulmadan kimi siyasilerin verdiği güvenceler herhâlde
anayasalardan, yasalardan üstün değildir. Benim de beğendiğim,
sevdiğim bir siyaset adamı ilk, orta ve liselerde türbanın
kullanılamayacağını, liselerin kapısından
türbanın giremeyeceğini söylüyor, Devlet dairelerinde
başı kapalı kadınlar çalışamayacak,
başı örtülü olarak da üniversiteye giden bir kız ileride devlet
dairesinde çalışacağını düşünmesin. diyor.
Tabii, bu güvenceler buza yazılan yazı gibidir, kısa zamanda
unutulur, bu yasaklar da aşılır ve delinir. Bu sözler
Ne
delinecek, -herhâlde- onlar anlamaz, biz daha iyi anlarız. mı demek
istiyor siyasiler? Cumhuriyetin vazgeçilmez temel dayanağını
oluşturan laiklik ilkesinin ve Yüksek Mahkeme kararlarıyla çerçevesi
çizilmiş olan laikliğin doğrudan ve dolaylı düzenlemelerle
zayıflatılması kesinlikle kabul edilemez. Yargıtayın,
yargı kuruluşlarının kararlarını yok sayarak
geçiştirmeye çalışmak çok haklı gerekçelere dayanmaz.
Tabii, bu sözlere karşı türbanla nasıl siyaset
yapılacağını, altını çizerek, örneklerini vererek
topluma duyurmanın da pek yararı yoktur. Belki, din ulemasına
sorarak bunu çözmek daha mümkün olabilir, bazılarına göre.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) Baykala sor yeter, dün
açıkladı.
ÖNDER SAV (Devamla) Ellerine geçirdiklerini sandıkları
yetkiyi Türkiye Büyük Millet Meclisinde kullanmadan önce çok dikkatli
davranmaları gerekir.
Tabii, türbanla nasıl siyaset
yapılacağının çok kaba örnekleri de sergilenmektedir. Bir
siyaset adamı Biz bunun sonuçlarına razıyız, biz ne
yaptığımızı biliyoruz; maliyetini de, bedelini de
ödemeye hazırız, hasadını da yapacağız. diyor.
Korkarım, türban üzerinden siyaset yaparak hasada çıkanlar, amiyane
tabirle, haşat olacaklardır. (CHP sıralarından
alkışlar) Ellerine geçirdiklerini sandıkları elma
şekerini Adalet ve Kalkınma Partisi yiyecek, sapı da hasada
çıktığını sananların elinde kalacaktır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Tabii, deneyimli siyaset adamları da endişelerini dile
getiriyor, türban ortaklarını uyarıyor, Toplumu kamplara
bölmeyin, yol yakınken dönün, bindiğiniz alamet sizi kıyamete
götürür. diyor. Kimi siyaset adamları da Anayasanın ve hukukun
üstüne çıkarak hukukun üstünlüğünden habersiz sözler söylemek
cesaretini gösterebiliyorlar. Güvence biziz, laik sistemi bizler savunuyoruz.
diyebiliyorlar. Bu kürsüde İsmet Paşa olsaydı, herhâlde Hadi
canım sen de! der, geçer giderdi.
Laiklik klasik tanımıyla din ve devlet
ayrılmasından daha geniş kapsamlıdır. Laiklik hukuk
devletinin olmazsa olmaz koşuludur. Aklın öncülüğünde, bilimin
ışığında, uluslaşmanın, ulusal
egemenliğin, çağdaşlaşmanın temel harcıdır,
şemsiyesidir. O şemsiye delinirse herkes sağanak altında
kalır.
Bu anlamdan, bu tariften yola
çıkıldığında, tarikat şeyhi Gulbettin
Hikmetyarın önünde diz çöken siyasetçiler asla laikliğin güvencesi
olamazlar! (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Sav, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ÖNDER SAV (Devamla) 1912 yılında Ziya Gökalpin
yazdığı meşhur Askerin Duasını
değiştirerek, dejenere ederek Minareler süngümüz, kubbeler
miğferimiz, camiler kışlamız. diyen siyaset adamları
laikliğin güvencesi olamazlar! (CHP sıralarından
alkışlar)
Kimileri toplumda aymazlık, dalgınlık,
dikkatsizlikle laikliğe karşı geliyorlarsa, onlar yüce
Atatürkün deyimiyle gaflet içindedirler. Kimileri sapkınlık,
doğru yoldan ayrılma gibi nedenlerle laikliğe karşı
çıkıyorlarsa, onlar dalalet içindedirler. Kimileri
yaptıklarının nereye vardığını, demokratik
hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulu olan laiklik ilkesini deleceklerini,
yok edeceklerini bilerek davranıyorlarsa, onlar tam hıyanet
içindedirler. (CHP sıralarından alkışlar)
Gaflet, dalalet, hıyanet içinde olmayalım. Yol
yakınken bu teklife ret oyu verelim diyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Sav.
Usul hakkında lehte, Mersin Milletvekili Sayın Mehmet
Şandır.
Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasanın Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesiyle İlgili Kanun Teklifinin görüşülmesi
üzerine İç Tüzükün 63üncü maddesine göre usul tartışması
açılmasını isteyen önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.
Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, burada, birlikte, kırk yıldır
tartışılan bu tartışmayla toplumsal
ayrışmaya, cepheleşmeye hatta çatışmaya sebep olan bir
konu üzerinde çözüm üretmek üzere bir aradayız, görüşmeleri
başlattık.
Bunları, bu iyi niyetli girişimi başka alanlara
çekerek yeni tartışma alanları, yeni gerginlik alanları
yaratmak niyetini halkımız birlikte değerlendirecektir ve
gereğini yapacaktır.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Gerginliği yaratan
sizsiniz siz!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Bize göre, Milliyetçi Hareket
Partisinin iyi niyetle ortaya koyduğu bu çözüm, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yüzde 60ını geçen sayıda milletvekili
tarafından benimsenmiş ve bir kanun teklifi hâline getirilmiş,
sunulmuştur. Bu kanun teklifinin laikliğe aykırı
olduğunu iddia etmek, maksadı aşan, farklı kavgaların
gerekçesi olarak ortaya konan bir davranıştır. Bu kanun teklifi
ve bu kanun teklifinin görüşülmesiyle ilgili ortaya konan program usule
uygundur, İç Tüzüke uygundur ve kesinlikle bu kanun teklifi
Anayasanın değiştirilemez hükmü olan laikliğe de
aykırı değildir. (MHP sıralarından alkışlar)
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Yapma yahu!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Özellikle Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, biz, cumhuriyetimizin laik ve demokratik
yapısını, devletimizin üniter yapısını,
devletimizin kuruluş felsefesini, kurucuların ortaya koyduğu
ilkeleri siyasetinin merkezi yapan, temeli yapan, asla bunlardan taviz vermeyen
bir siyasetin partisi olarak, mensubu olarak iyi niyetle getirilen bu teklifin
laiklik ilkesine aykırı olduğunu asla kabul etmeyiz. Böyle bir
iddiayı şiddetle reddederiz.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz, toplumun
değerleriyle, toplumun içinde yaşadığı sorunların
çözümü için ortaya konan iyi niyetli tekliflerle devletimizin vazgeçilmez,
değiştirilemez ilkelerini karşı karşıya getiren
bu gerginliğin
Bu tartışmayı da bir anlamda reddediyoruz.
Bundan medet uman, bunun üzerinden siyaset yapılmasını da asla ve
asla doğru bulmamaktayız. Mesele, inanç özgürlüğü ile
laikliğin karşılıklı tartışılması
meselesi değil, mesele, bir toplumsal sorunun çözülmesi meselesi.
Çözmeyelim mi? Kırk yıldır tartışıyoruz. Bir
kırk yıl daha mı tartışacağız? Yeni bir
yüzyılın başında, özgürlüklerin, eğitim
özgürlüğünün, öğrenim özgürlüğünün sınırlandırılmasını
nasıl savunabiliriz? Milliyetçi Hareket Partisi olarak altında
imzamızın bulunduğu bu teklif,
vatandaşlarımızın kamu hizmeti almakta kanun önünde
eşit olmasını amaçlayan bir tekliftir. Bunun laiklikle ilgisi
yok.
Buradan ifade ediyorum: Tabii, hassasiyetlerin
geliştirdiği endişelere saygı duyuyorum. O hassasiyetleri
biz de paylaşıyoruz. Bu Mecliste bulunan herkes bu devletin laik,
demokratik, sosyal bir hukuk devleti olması niteliğini sonuna kadar
savunur, bunun üzerine yemin etmiştir. Hiç kimsenin niyet okuyarak
gelecekte bugün böyle söyleniliyor, yarın başka şeyler
yapılacaktır endişesiyle bu toplumu germeye hakkı yok.
Tekrar ifade ediyorum: Anayasanın 14üncü maddesi burada,
Anayasanın 1inci ve 2nci, 3üncü maddesi burada, Anayasanın dibacesindeki
hükümler burada. Bunların değiştirilmesi teklif edilmiyor.
ABDULLAH ÖZER (Bursa) İçi boşaltılıyor!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Bunlar, bu Anayasada var
olduğu sürece, hiç kimse endişeye ve korkuya kapılmasın. Bu
Anayasanın savunucusu Türk milletidir, onların temsilcisi olan
Türkiye Büyük Millet Meclisidir. (MHP ve AK Parti sıralarından
alkışlar)
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, laikliğin, laiklik
ilkesinin bu ülkenin birlik ve beraberliğinin her anlamda ve her kapsamda
teminatı olduğuna inanıyoruz ve asla zedelenmesi,
sulandırılması, içi boşaltılması yönündeki niyet
ve eylemlerin karşısında öncelikle bu Meclisin, öncelikle
Milliyetçi Hareket Partisinin olacağını burada milletin önünde
ifade ediyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)
Niyet okuyarak, satır arası okuyarak, birtakım
yakışıksız yakıştırmalar yaparak, bu iyi
niyetli teklifi mahkûm etmeye kimsenin hakkı yok.
Sorun çözülmesin mi? Buraya çıkın, bunu ifade edin. Bu
sorun çözülmesin, devam mı etsin?
RAHMİ GÜNER (Ordu) Sorun yok!
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Sorun yok!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Yapılan teklifi eksik,
yetersiz bulabilirsiniz, uygulanabilirlilik noktasında problemler, yeni
problemler çıkartılacağını söyleyebilirsiniz ama
herkes, her kurum, her siyaset, her siyasetçi bir çözüm üretmek, bir çözüm
ortaya koymak sorumlusu.
Milletin sorunlarını çözmek göreviyle ve yetkisiyle
buraya geldik. Ortaya konan iyi niyetli çözümleri, geçmiş kavgaların
da etkisinde kalarak, gelecek hesapların peşinde istismar etmek
kimseye fayda getirmeyecektir. Bu fayda olmadığını, böyle
bir siyasetin, böyle bir tavrın kimseye yarar getirmediğini tarih
göstermiştir. Israr edilmesi hâlinde tekrar bu görülecektir ve
yaşanacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak söylüyorum, bu kanun teklifi,
yalnız yükseköğrenimde eğitim ve öğrenim özgürlüğünün
alanını genişleten, anayasa, hukuk önünde
vatandaşlarımızın eşit muameleye tabi
tutulmasını isteyen bir anayasa teklifidir,
değişikliğidir. Bunun bir başka anlama, bir başka
alana çekilmesi niyetleri samimi değildir. Bu sorunun çözümüne katkı
vermez bu tür davranışlar.
O sebeple, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu usul
tartışmasının doğru olmadığını,
ortaya konan usulün doğru olduğunu, kanun teklifinin
Anayasamıza uygun olduğunu ifade ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Aleyhte, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.
Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasa değişikliği teklifinin incelenemez
yolundaki bir önergenin, kanun teklifinin işleme konulmaması
konusunda verilen önergenin lehine söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Çok ağır kış şartlarının
geçtiği ülkemizde, gerçekten kendi seçim bölgem olan Tunceliden ve birçok
yerlerden aldığımız telefonlarda insanların çok zor
durumda olduğu, hatta ölülerini dahi kaldırmadıkları,
yolların açılmadığı ve bunun Karayollarından ve
Köy Hizmetlerindeki yakıt sıkıntısından
kaynaklandığını birkaç defa, dün de burada ifade ettim.
Fakat Millî Eğitim Bakanı dün benim arkamdan demiş ki: Bu,
okulları diyor. Ben okulları demedim. Bunların bir an önce
giderilmesi gerektiğine inanıyorum.
Değerli milletvekilleri, tabii bu anayasa teklifinin Anayasa
Komisyonunda müzakeresi sırasında, maalesef, Anayasa Komisyonu
Başkanı İç Tüzükün 31inci maddesine göre Komisyon üyesi
olmayan milletvekilleri de gider orada konuşur. hükmünü kale almadan,
bize orada yer vermeden ve bizi de konuşturmadan, gidip bir kara
tahtanın üzerine oturtma zorunda bırakarak bizi, böyle, yasama
faaliyetlerinden mahrum bıraktığı için kendisini
kınıyorum. Bir daha da böyle yaparsa kendisine ona göre
davranacağımı da bilmesini istiyorum. Milletvekilinin değerini
bilecek. Eğer bir milletvekilinin gidip de ciddi bir anayasa
taslağının değiştirilmesinde katkıda
bulunması engelleniyorsa, Sayın Kuzu bunu bilsin ki, kendisine sert
tepki göstereceğim.
Şimdi, değerli milletvekilleri, laiklik nedir? Bu
laikliği kim, nerede tarif edecek? Deniliyor ki, bakın
Şimdi, dün
burada bir hükûmet temsilcisi dedi ki: İşte, bakın Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti laik, sosyal bir hukuk devletidir.
Nasıl bir hukuk devletidir? Laikliğe dayanan bir hukuk devletidir.
Laiklik olmadığı zaman din kurallarına dayalı bir
hukuk devleti olur.
Nasıl bir sosyal devlettir? Laikliğe dayanan bir sosyal
devlettir. Laiklik ortadan kaldırıldığı zaman dine
dayalı bir sosyal devlet olur.
Bir demokratik devlettir. Nasıl demokratik devlet?
Laikliğe dayalı demokratik bir devlettir.
O zaman, siz laikliği kaldırdığınız
zaman devlet yönetimi anayasalara göre yönetilmez. Nitekim, geçmişte de
Fazilet Partisinden, Refah Partisinden arkadaşlarımız diyorlardı
ki: Yahu, biz Müslüman değil miyiz kardeşim? Müslümanız. Bu
Anayasaya, kanunlara ne gerek var. İşte, Kurana göre yönetilelim.
Yani, denilen bu.
ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) Ne zaman dedi?
AVNİ ERDEMİR (Amasya) Hayal görüyorsun, hayal!
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, burada siz eğer laiklik
kelimesini kaldırdığınız zaman, buraya Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir. değil, buraya
Egemenlik kayıtsız şartsız Allahındır.
yazacaksınız ve burada millet değil, ümmet olacak. Onun için bunları
iyi kavrayalım, bunları iyi bilelim.
Şimdi, Anayasamızın bir Başlangıç
hükmü var. Başlangıç hükmünde diyor ki: Laiklik ilkesi gereği
kutsal din duyguları devlet işlerine ve politikaya
karıştırılamaz. Bu, Anayasanın Başlangıç
maddesinde.
Yine 2nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti devleti laik, sosyal
hukuk devletidir diyor. Yine, 24üncü maddesinde, Kimse, devletin ekonomik,
sosyal, siyasi düşüncelerini veya yapısını din ve dince
kutsal sayılan kurumlara bağlayamaz diyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bizim burada
karar verme şeyimiz
Bakın, politikacılar olarak biz oy
peşindeyiz, oy. Acaba, biz, nasıl milleti dolandırarak, yalan
söyleyerek, kandırarak oy alacağız diye milletin peşinde
koşuyoruz, ama bu doğrusu böyle. Gerektiği zaman para veriyoruz,
gerektiği zaman her türlü yalanı söylüyoruz. Türkiyede
(AK Parti
sıralarından gürültüler)
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) Sen neymişsin!..
KAMER GENÇ (Devamla) Ben doğruları söylüyorum size.
Bakın, size doğruları söylüyorum. Neyse
Dinleyin
Şimdi, ama, arkadaşlar oy peşinde olmayan, bu
memleketin hakikaten tarafsız
İşte tarafsız yargı
mensupları var, işte üniversite öğretim görevlileri var. Yani
üniversite öğretim görevlileri, profesörler diyor ki: Ey Türkiye Büyük
Millet Meclisi bu kanunu çıkarma kardeşim, bu kanunu
çıkardığın zaman memleketi, üniversiteleri kan gölüne
çeviriyorsun, bu milleti birbirine düşüreceksin. diyor. Yine, yargı
mensubu Kardeşim, sen, siyasi geleceğini düşünerek bunu
çıkarma, etme eyleme, bu memlekete kötülük yapma. diyorsa, bunlara kulak
vermemiz lazım.
Şimdi, kanunu çıkardık. Üniversitelere
türbanlı, türbansız öğrenciler geldi. Kavga başlayacak.
Şimdi, biz de
Bakın ben size bunun olacağını
söyleyeyim: Üniversiteye gitti şimdi
Öğretim görevlilerimizin
çoğu
Burada profesörleri görüyoruz. Hayret ediyorum bunlar nasıl
profesör olmuş? Yani, acaba gitmiş kimin tezini intihal etmiş,
buraya getirmiş, onları da şey edelim
Efendim biz
Anayasanın 10uncu ve 40ıncı maddesini
değiştiriyoruz. diyor. Değiştiriyorsun, ama orada da
Anayasanın temelini kaldırıyorsun.
Bakın, bir binayı nazara alın. Binanın bir
tarafını, çatısını, duvarını tamir
edebilirsiniz. Ama, binanın taşıyıcı kolonunu
eğer keserseniz o bina yıkılır. Burada, getirdiğiniz
bu kanun teklifi ile Anayasanın taşıyıcı kolonu olan
laiklik ilkesini kesiyorsunuz. Yani, bunun sonunda, bu kanun
çıktıktan sonra 1920lerde kurulan laik Türkiye Cumhuriyeti
devletinin cenazesini kaldırıyorsunuz.
Bunun başka bir tarifi yok arkadaşlar. Yani, bakın,
bunu kim söylüyor: Bunu üniversite hocaları söylüyor. Demin de söyledim,
biz oy peşindeyiz, ama biz taraflı düşünüyoruz, biz günlük
menfaatimizi düşünüyoruz. Zaten, bu Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten
insanlar ne zaman ki, kendi kişisel ve cepsel sorunlarını
düşünmedikleri zaman, ne zaman ki, halkı ve milleti düşündükleri
zaman, doğruya doğru dedikleri zaman, o zaman Türkiyede
politikanın itibarı olur, o zaman politikacının
itibarı olabilir, ama karşınızda tarafsız yargı
organları diyor ki: Kardeşim bunu çıkarmayın, memleketi
ateşe atmayın.
Şimdi, bir Cumhurbaşkanı seçmişsiniz, ikide
bir Arabistana gidiyor. Niye gidiyor buraya? Ne var, bizim Arabistanda
alacağımız ne var? Bu Suudi Arabistan Cumhurbaşkanı
geldiği zaman yedi tane tır geldi arkadaşlar, yedi tane tır
boşaldı. Bu tırlarda ne geldi? Ne geldi bir söyleyin bize ya! Bu
devletin
Siz şimdi çağdaş bir ülkeye gittiğiniz zaman, bir
Almanyaya, bir Amerikaya gittiğiniz zaman, gelen adamların
ayakkabısını bile çıkarıyorlar, ama o yedi tırda
ne geldi bilmiyoruz. Bunlar ne getirdiler Türkiyedeki, bizim...
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) Her şeyi merak etme,
her şeyi!
KAMER GENÇ (Devamla) İstiyorlar ki
Bakın, Anadolu
insanı, arkadaşlar, inançları itibarıyla hoşgörülüdür,
insanı seven, sayan şeyler
Ama, Vahabilerin acımaz bir
tutumları var. O Vahabi inancını siz Türkiyeye hâkim
kılmaya çalışıyorsunuz. Bırakın, Türkiye
Cumhuriyetinin laiklik ilkesini ortadan kaldırmak, Vahabi mezhebindeki o
düşünceler, onlarla çünkü haşır neşirsiniz. Şimdi,
gazetecinin birisi, yahu geldiği günden beri soruyor, diyor ki: Yahu
Abdullah Gül, kaç lira geldi, sana ne hediye verildi? Bunu açıkla. Yani,
bir devleti yöneten insanların
Tabii, Tayyip Erdoğan Bey için de
söylüyor, öteki
Yahu ne geldiyse açıkla kardeşim, niye bunu yani
gizliyorsun? diyor. Yok ben açıklayamam. O zaman niye
açıklamıyorsun? O yedi tır arkadaşlar, o yedi tırda ne
geldi? Dolar mı geldi, mücevherat mı geldi, kime ne geldi?
AHMET YENİ (Samsun) Oo!
KAMER GENÇ (Devamla) Yahu geldi geldi, onun için zaten
Ben
biliyorum da geldiğini
Şimdi, bunları niye... Bakın, şimdi Türkiye
Cumhuriyeti devletinin bir yandan kemiriliyor, bir yandan kemiriliyor.
Bakın, Türkiyede çok ciddi sıkıntılar var arkadaşlar.
Kış, çok kötü şartlar gösterdi. Bugün Anadolunun,
Trakyanın, Egenin her tarafında insanlar evine yakıt
bulamıyor, yol bulamıyor, hastasını hastaneye getirmiyor;
devlet ekonomik politika altında inim inim inliyor, Türkiye ekonomisi
iflas etmiş. Efendime söyleyeyim, yani bir dış, ihracat ve
ithalat patlaması diyorsunuz. Beyler, ihracatın yüzde 80i
yabancı kaynakları, yerli üretim değil. Dolar ucuz olduğu
için dışarıdan getiriyorsunuz, ihraç ediyorsunuz. Efendime
söyleyeyim, bugün cari açık gayrisafi millî hasılanın yüzde
7,5unu aşmış, en büyük tehlike. Bunları düzeltmek için bir
şey yapmıyoruz, gelmişiz türbanla
uğraşmışız! Bu neye benziyor biliyor musunuz?
Osmanlı İmparatorluğu İstanbulu işgal ederken, o
zamanki Bizanslıların Yahu acaba melekler dişi miydi-erkek
miydi, ona benziyor, aynı şartlara benziyor.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) İşgal değildi o.
KAMER GENÇ (Devamla) - Benim size tavsiyem, bakın, bu
memleketin kan gölüne çevrilmesini istemiyorsanız, bu memlekette
Bakın, bu kanunu çıkarmakla da halledemezsiniz. Yani bu kanunu
çıkardığınız zaman siz sorunu çözemezsiniz
arkadaşlar. Sorun gittikçe kangrenleşecek. Ne yapacaksınız?
Hadi şimdi ondan sonra mahalle baskısı, üniversite
baskısı, ondan sonra başı açık okula gidilmeyecek
Bu
memlekette ne olacak? Alevi inançlı insanlar o zaman çocuklarını
okullardan almak zorunda kalacak. Çünkü onları türbana sokmak zorunda
kalacaksınız. Çünkü, sokmadığı zaman, üniversitenin
karşısına gittiği zaman hoca kız çocuğa
-başı örtünen bir kız çocuğu var, bir de örtmeyen çocuk
var- Bak kızım yahu, sen ne kadar terbiyesiz bir kızsın. diyecek;
Bak, ne kadar kibar, terbiyeli bir kız varken sen niye kendini böyle
teşhir ediyorsun? diyecek. Bunlar Türkiyede olan şeyler. Türkiyede
öyle bedava profesör olmuş insanların hâletiruhiyelerini
bildiğim için, uygulamalarını bildiğim için bunları
söylüyorum size.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Genç, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Devamla) Onun için, bu kanun
çıktığı zaman dahi üniversitede sorun çözülmeyecek.
Şimdi bu sorunu çözmenin bir yolu var. Abdullah Gülün
karısı, Tayyip Erdoğanın karısı ve
bakanların bütün karıları çıkacaklar
başlarının örtüsünü çıkaracaklar. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Bir dakika
Bir dakika beyefendi
Başlarının örtülerini çıkaracaklar, diyecekler ki: Ey
üniversitede okuyan kızlarımız, vallahi de billahi de bu
baş örtüsü İslam dininin bir gereği değildir. Biz bugüne
kadar bunu
(AK Parti sıralarından gürültüler)
MURAT YILDIRIM (Çorum) Geç onları!
KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim işte hocalar diyor...
İslam dininin gereği değildir; biz bunları
çıkaralım ve siz de çıkarın, bu memlekette bu mesele
hallolsun. demeleri lazım.
Bakın, ben o gün İstanbuldan gelirken Katardan bir
hanım gelmişti, kara çarşaflı hanım; Fransızca
sordum: Bu revizyon mu, tradisyon mu? Kadın dedi ki: Tradisyon, yani
gelenekten kaynaklanan giyimdir bu.
Ben size doğrularını söylüyorum. Bunun çözümü odur.
İşte, siz de iktidar mensubusunuz, iktidarın sorumluluğu
budur, bu iş böyle çözülür.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Saygıdeğer arkadaşlarım, konuşmalar
sırasındaki üslubumuza dikkat etmemiz lazım. Annelerimiz,
bacılarımız, kız kardeşlerimiz olan
hanımefendileri incitecek şekildeki bir üslubu, doğrusu, Meclise
ben şahsen yakıştıramadım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) Ona
yakışıyor.
BAŞKAN Lehte, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir
Bozdağ.
Buyurun Sayın Bozdağ. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; açılan usul tartışmasında,
Başkanlık Divanının tutumu lehinde görüşlerimi
açıklamak üzere söz aldım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti demokratik,
laik, sosyal bir hukuk devletidir. Hukuk devleti, adil bir hukuk düzeni kurar,
bütün vatandaşları için güvenceleri, teminatları tanır ve
bununla ilgili mekanizmaları, yargı yolu dâhil bütün
mekanizmaları kurar ve bunun sağlıklı bir biçimde
işlemesini de takip eder, deruhte eder.
Şimdi, buradaki konuşmalar çerçevesinde olaya
baktığımızda söylenen şu: Anayasanın ilk üç
maddesiyle ilgili, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif
dahi edilemez konularıyla alakalı bir Anayasa değişiklik
görüşmeleri yapılıyor. Şimdi ben bakıyorum, bizim
teklifimiz Anayasanın 1inci maddesiyle ilgili mi? Değil. 2nci
maddesiyle ilgili mi? Değil. 3üncü maddesiyle ilgili mi? Değil.
Anayasanın 1inci, 2nci ve 3üncü maddeleriyle ilgili olmayan, uzaktan
yakından alakası olmayan bir anayasa değişiklik teklifidir.
Yorumla, teville, şahsi, indî birtakım değerlendirmelerle,
oradan buradan çekmelerle, bunun 2nci maddeyle iliştirilmesi doğru
bir yaklaşım değildir. Anayasanın 10uncu maddesi çok
açık, okuyorum ikinci fıkrasını, diyor ki: Kadınlar,
erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama
geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bir yandan, kadınlar ve erkekler
eşit haklara sahiptir deniyor ve arkasından da devlete bu
eşitliğin hayata geçmesi için gerekli şartları hazırlamayı
bir ödev olarak yüklüyor. Öte yandan, Türkiyede yaşanan sorunlara
baktığımız zaman üniversitelerimizde, yükseköğrenimde
birtakım gençlerimizin yükseköğrenim haklarını kullanma
noktasında sıkıntılar yaşadığı ve
Anayasanın 10uncu maddesindeki eşitlik ilkesiyle
bağdaşmayacak bir ayrımcılığın
bulunduğu da bir hakikattir. Ne diyor Anayasa? Devlet, bu
eşitsizliği ortadan kaldırmakla yükümlüdür. Öte yandan,
devletin amaçlarını düzenleyen 5inci maddesinde de, bireyin maddi ve
manevi varlığını geliştirmeyi ve bunun önündeki
engelleri kaldırmayı da devlete bir görev olarak Anayasamız
yüklüyor. Şimdi, siz bütün insanlarınıza haklarını
vereceksiniz, eşit olarak tanıyacaksınız. Sadece
tanımakla kalmayacaksınız, bunu teminat altına alıcı
düzenlemeler yapacaksınız. Maddi ve manevi
varlığını geliştirmesi için de katkı
sunacaksınız. Şimdi, bir insanın maddi ve manevi
varlığını en iyi geliştireceği unsur nedir?
Donanımlı olması, iyi bir eğitim almasıdır. Siz
ona iyi bir eğitim vermezseniz, okumasını temin etmezseniz,
dünyanın, çağın gerektirdiği gerekliliklerle, bilgilerle
donatmazsanız ve bu bilgiyi vermeyi teminat altına almazsanız, o
zaman, bireylerin bu kendilerini geliştirme sürecini doğru bir
biçimde işletemezsiniz. İşte, bu düzenlemeler, işin
esasında cumhuriyetimizin niteliklerini güçlendiren, taçlandıran,
kuvvetlendiren düzenlemeler ve insanımızın önünde
haklarını kullanma noktasındaki eşitlik ilkesiyle
bağdaşmayacak biçimde olan engelleri kaldırma yükümlülüğü
altında olan devletimizin yapması gereken işlerden bir
tanesidir. Onun için, bunun laiklik ilkesiyle uzaktan yakından bir ilgisi
yoktur, aleyhte bir ilgisi yoktur. Belki, şöyle denebilir: Laiklik
ilkesini güçlendiren, cumhuriyetin niteliklerini güçlendiren bir
yapısı vardır. Her vatandaşa eşit bir şekilde
eğitim ve öğrenim hakkını vermenin neresi hukuk devletine
aykırıdır? Hukuk devletine aykırı olabilir mi? Biri
bunu söyleyebilir mi? Veya demokrasiye neresi bunun aykırı olabilir?
Veya laiklik herkesin eşit eğitim, öğrenim hakkından
yararlanmasının teminatı, güvencesi değil midir?
Dolayısıyla, bütün bunlar bu müesseseleri güçlendiren
düzenlemelerdir, farklı noktalara çekmek yanlıştır, bu bir.
İki: Şekil bakımından denetim noktasında.
Şimdi, bizim Anayasamızın, 82 Anayasamızın öncesi
bir dönem var -1961 Anayasasının uygulandığı dönem-
bir de 82 Anayasasının uygulandığı dönem var. 61
Anayasasının 147nci maddesi aynen şöyle, orijinal metni:
Anayasa Mahkemesi, kanunların ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüklerinin Anayasaya uygunluğunu denetler. Dikkat ederseniz,
Anayasayla ilgili bir denetim görevi Anayasa Mahkemesine verilmemiş.
Ancak, buna rağmen, Anayasa Mahkemesi, konu gittiği zaman, şekil
ve esas bakımından denetimde bulunmuş ve bu yönde kararlar tesis
etmiş. 1971 yılında, bu durumun sakıncaları
değerlendirilmek suretiyle yeni bir düzenleme yapılıyor 147nci
maddede, o da aynen şöyle: Anayasa Mahkemesi kanunların ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi İç Tüzüklerinin Anayasaya, Anayasa
değişikliklerinin de Anayasada gösterilen şekil
şartlarına uygunluğunu denetler. Ama, burada dikkat buyurun,
bir incelik de şu: Şekil şartlarına uygunluğunu
denetler. demiş, fakat bu şekil şartlarının neler
olduğunu hem belirtmemiş hem de tadat etmemiş,
tanımlamamış, tamamen, şekil şartına dair
değerlendirmeyi Anayasa Mahkemesine bırakmış. Anayasa
Mahkemesi de bu noktada şekil değerlendirmesi yaptığı
gibi, esasa girecek şekilde de birtakım değerlendirmelerde
bulunmuş.
1982 Anayasasına geldiğiniz zaman, bu uygulamalardan
dolayı yaşanan sıkıntıları da giderici pek çok
mekanizmayı 82 Anayasasının getirdiğini biliyoruz. Orada,
bakın, 148inci madde diyor ki ilgili kısımları okuyorum-
Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından
inceler ve denetler. dikkat buyurun sadece ifadesini kullanıyor ve
tahsis ediyor ve devam eden fıkrada da şunu söylüyor Anayasa
değişikliklerinde ise -bu şekil denetiminin nasıl
olacağını izah ederken- teklif ve oylama çoğunluğuna
ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup
uyulmadığı hususları ile sınırlıdır.
Dikkat buyurun, teklif ve oylama çoğunluğu, ivedilikle
görüşülüp görüşülemeyeceği hususları ile
sınırlıdır diyor. Konu daha sonra Anayasa Mahkemesine bir
kez daha gitmiş. 1987/9 esas, yine, 1987/15 kararda, Anayasa Mahkemesi, bu
konuyla ilgili 70li yıllarda verdiği içtihattan farklı bir
içtihat veriyor ve diyor ki Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini
belirleyen Anayasanın 148inci maddesinde, Anayasa
değişikliklerine ilişkin yasaların esas yönünden denetimine
yer verilmediği gibi, bunların biçim yönünden denetimleri de teklif
ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği
şartına uyulup uyulmadığı hususları ile
sınırlı tutulmuştur. İptali istenen bu
sınırlı sebeplerden herhangi birine ilişkin
bulunmadığı sürece davanın dinlenmesi olanağı
yoktur. Anayasa Mahkememizin verdiği içtihattır.
Şimdi konuşmalar sırasında bir başka
şey de söyleniyor: Medyaya yansıyan biçimiyle de Anayasanın
içerisinde, Anayasa hükümlerinin, yine Anayasada yer alan başka
hükümlerle mukayese edilerek âdeta, Anayasa içerisinde bir üst Anayasa
oluşturup diğer normları bunun terazisine vurarak yeni bir
denetim mekanizması ve yolu ihdas etme çabaları var, böyle
değerlendirmeler var. Bunlarla ilgili değerlendirmelerde bulunan kimi
Anayasa hukukçularımız var. Biz çok net söylüyoruz: Anayasanın
1, 2, 3 ve 4üncü maddeleriyle ilgili bir değişiklik teklifimiz
yoktur, bununla ilgili, bu maddelerin de hiçbir alakası yoktur.
Ancak, bakın, bugün bu lafları söyleyen kimi Anayasa
hukukçularımız, başta, Sayın Erdoğan Teziç olmak
üzere, bakıyorum, bir sürü, Bülent Tanör, Süheyl Batum, Necmi
Yüzbaşıoğlu, TÜSİADa, başka birtakım sivil
toplum örgütlerine hazırladıkları Anayasa değişiklik
önerisi taslaklarında, bu ilk üç maddeyle ilgili, noktasına virgülüne
dokunarak birtakım değişiklik önerileri ilave etmişler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bozdağ, konuşmanızı
tamamlayınız lütfen.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Topluyorum Sayın
Başkan.
Şimdi, dün böyle söylüyorlar, bugün başka türlü
söylüyorlar. Biz, bunlara dokunmuyoruz, bunlarla ilgili en ufacık bir
düzenleme yapma niyetimiz de yok, böyle bir çalışmamız da yok.
Yaptığımız çalışma farklı bir
çalışmadır. Buna rağmen, konuyu bugün farklı noktalara
çekmeleri hususunu da yüce heyetinizin takdirine bırakıyorum.
Yine, Anayasa Mahkememizin bir kararında, 98/54 esas, 98/74
sayılı kararında, Anayasa Mahkememiz aynen şöyle söylüyor:
Anayasa kuralları etki ve değer bakımından eşit olup
hangi nedenle olursa olsun birinin ötekine üstün tutulmasına olanak
bulunmadığından, bunların bir arada veya hukukun genel
kuralları göz önünde tutularak uygulanmaları zorunludur. diyor ve bu
çerçeveden olaya baktığımız zaman, Anayasa hükümleri
arasında rüçhaniyet ihdas etmek de doğru değil. Elbette ki
düzenledikleri konular açısından önemli olabilirler ama birbiri
içerisinde de böyle bir düzenleme söz konusu değildir.
Bu nedenle, Meclis Başkanlık Divanının tutumu
doğrudur. Lehinde olduğumuzu ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.
Saygıdeğer milletvekilleri, usul
tartışması üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Bu konuda, başta da ifade ettiğim şekilde,
tutumumda ve görüşlerimde bir değişiklik
olmamıştır. Teklifin görüşmelerine başlanmasında
Anayasaya ve İç Tüzüke aykırı bir husus bulunmamaktadır.
Teklifin görüşmelerine başlıyoruz.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili
Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 346
milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/141) (S. Sayısı: 101) (Devam)
BAŞKAN Teklifin tümü üzerinde söz talep eden milletvekilli
arkadaşlarımı heyetinize arz ediyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Sayın Hakkı Suha Okay, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına
Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal, AK Parti Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nur
Bahçekapılı söz talebinde bulunmuşlardır.
Şimdi, saygıdeğer milletvekilleri,
şahısları adına aynı anda verilmiş çok
sayıda söz talebi ve önerge vardır. Şimdi, şahsı
adına söz talepleri için kura çekeceğim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın Başkan,
efendim, usul konusunda konuşmak istiyorum.
Efendim, Meclis Başkanlığını
BAŞKAN Önergeler için de ilgili maddelerin
görüşmelerinden önce kura çekeceğim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Bir şey arz
edebilir miyim Sayın Başkanım?
Sayın Başkanım, biraz evvel lehe konuşmak
istedim, arkaya geldim. Dediniz ki, konuşmalar, Emrehan Beyle geldikten
sonra
Ama lehe konuşanlarda beni dikkate almadan, kuraya almadan
işlem yaptınız. İki gün önce saat 12.00de
BAŞKAN Sayın İçli
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) İzin verir
misiniz Başkanım, kendimi ifade edeyim.
BAŞKAN Buyurun efendim, dinliyorum sizi.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Kürsüye geleyim
BAŞKAN Hayır, hayır, o hususta söz vermedim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkanım, iki gün önce
İzin verir misiniz.
BAŞKAN Sayın İçli, ben şunu ifade etmek
istiyorum: Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, bu
hususta söz taleplerinin nasıl olacağı -sizler deneyimli
parlamentersiniz- açıkça belli. Yani Başkanlığa, oraya
intikal ettikten sonra arşive
Orada bulunan milletvekilleri arasında
kura çekiliyor. Yoksa, hiç oraya intikal etmeden, önceden gidip Ben önceden
geldim. diye bir husus olmaz ve bu hususta daha önceden Kanunlar Kararlarda bu
konuyu tartıştığınız için ortaya çıkan
hususlar üzerinde tekrar ben tartışmayacağım ve kura çekim
işlemini başlatacağım efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkanım, bakın, milletvekilini dinlemek
durumundasınız. Memur arkadaşı dinliyorsunuz.
BAŞKAN Dinledim zaten, buyurun, tekrar dinleyeyim, buyurun.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Beni dinlemediniz ki,
kendi hakkınızdaki görüşü belirttiniz. Bakın, ben bir
şey ifade etmeye çalışıyorum.
BAŞKAN Evet.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) İki gün önce saat
12.00de ilk giden milletvekili bendim, Daire Başkanı arkadaşla
görüştüm. Kanun teklifi dağıtılırken oradaydım,
Kamer Bey de oradaydı.
KAMER GENÇ (Tunceli) Tutanak düzenlendi Sayın Başkan.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) AKPli
arkadaşlarla birlikte tutanak tutuldu.
KAMER GENÇ (Tunceli) 4 milletvekili vardı.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Bakın bir örnek
vereyim size. İzin verin, ama mikrofonda
Böyle, ben bağıra
bağıra sesimi kısmayın.
BAŞKAN Saygıdeğer arkadaşlarım
Sayın İçli, evet, orada olduğunuza
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Usul tartışması
BAŞKAN Zaten aksini kimse iddia etmiyor.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Efendim, İç Tüzükün 63üncü maddesi gereğince
BAŞKAN Ama sizinle
birlikte pek çok milletvekili de vardır orada.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın Başkanım
BAŞKAN Şimdi, onları yok kabul edip sizi var
kabul edemem.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) İç Tüzükün
63üncü maddesi gereğince sizi tarafsız yönetmeye davet ediyorum.
BAŞKAN Tarafsız yönetiyorum ve onun için kura
çekeceğim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Taraflı
davranıyorsunuz ve İç Tüzükün
BAŞKAN Kurayı getirin, çekeceğim efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkanım, İç Tüzükün 63üncü maddesi gereğince söz talep
ediyorum. Bu tutumunuz doğru değil.
BAŞKAN Hayır efendim, tutumum doğrudur
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Beni 549 milletvekiliyle
birlikte aynı işleme tabi tutamazsınız.
BAŞKAN
ve kurayı çekiyorum. Lütfen Sayın
İçli
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, orada bulunan 4
milletvekili
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Tutanak var burada
Sayın Başkan ve orada
Sayın Başkan
Sayın
Başkanım, bakın
BAŞKAN Evet, kurayı çekiyorum.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkanım, Kanunlar Kararlarda, bakın, elle tutulan
KAMER GENÇ (Tunceli) 4 milletvekili vardı orada Sayın
Başkan!
BAŞKAN Teklifin tümü üzerinde, Gülşen Orhan, Van
Milletvekili. (AK Parti sıralarından alkışlar)
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Kabul etmiyorum
Sayın Başkanım. Bakın, burayı terk etmem! Bakın,
memur arkadaşın tuttuğu belgenin üstüne bakın, el
yazısıyla, birinci sırada ben varım Sayın Başkanım.
BAŞKAN Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul
Milletvekili.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkanım burayı terk etmem!
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bakın, bu
milletvekillerinin hiçbirisi orada yoktu efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Taraflı
davranıyorsun Sayın Başkan!
BAŞKAN Ahmet Gökhan Sarıçam Kırklareli
Milletvekili, üçüncü sırada.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkanım, taraflı davranıyorsunuz! Bu işlem usule,
İç Tüzüke aykırı! Söz talep ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hayır
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Milletvekiline söz
vermek durumundasınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bakın
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Bize tahammül
göstermek durumundasınız!
BAŞKAN Efendim, lütfen
Sayın İçli istirham
ediyorum, lütfen yerinize oturunuz.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Burası keyfî
yönetim yeri değildir Sayın
Başkan!
BAŞKAN
Başkanlığın yaptığı iş, usule,
İç Tüzüke uygundur.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Anayasayı konuşuyoruz Sayın
Başkan!
BAŞKAN Evet, 1inci madde üzerindeki kuraları
çekiyorum:
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Taraflı
davranıyorsunuz Sayın Başkan! (AK Parti sıralarından
gürültüler) Bakın, benim üslubum her zaman kibardır. Her zaman
üslubuma dikkat ederim. Taraflı davranıyorsunuz! Tahammül gösterin!
Beş dakika söz hakkı vermek durumundasınız. Keyfî
davranıyorsunuz! Önerge hakkında söz talep ettim, beni kuraya tabi
tutmadınız.
BAŞKAN Sayın İçli, lütfen oturun, ben
kuralarımı çekeyim efendim. Lütfen
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) MHPli ve AKPli
arkadaşlarımı konuşturdunuz, beni, üçüncü önerge diye
Taraflı davrandınız, ses çıkartmadım.
BAŞKAN Sayın Kerim Özkul
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Kabul etmiyorum
Sayın Başkanım! Sayın Başkanım
BAŞKAN
1inci madde üzerinde, Konya Milletvekili... (AK
Parti sıralarından alkışlar)
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkanım, burayı terk etmiyorum! Terk etmiyorum!
Yaptığınız işlem İç Tüzüke aykırı!
BAŞKAN Sayın Ahmet Ersin, İzmir Milletvekili.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Yapamazsınız
Sayın Başkan!
BAŞKAN Sayın Veysi Kaynak
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkan, taraflı davranıyorsunuz!
BAŞKAN
üçüncü sırada, Kahramanmaraş
Milletvekili
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkan, Anayasaya aykırı davranıyorsunuz!
BAŞKAN 1inci madde üzerindeki görüşmeler
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkan, İç Tüzüke aykırı davranıyorsunuz!
BAŞKAN Sayın İçli böyle bir üslup yok, lütfen
yerinize oturunuz.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Oturmuyorum Sayın
Başkan! Taraflısınız! (AK Parti sıralarından
Dışarı atın. sesleri)
BAŞKAN Ne demek oturmuyorum?
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Atsın,
atsın; yetkisi var, atsın!
Taraflı davranıyorsunuz
BAŞKAN Hayır efendim, hayır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bu milletvekilleri
orada yoktu.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) İç Tüzükün
63üncü maddesi gereğince söz talep ediyorum. Milletvekilinin sözünü
kesemezsiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bu milletvekilleri
orada yoktu efendim, 4 tane milletvekili vardı.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Kendi takdir
hakkını kullanamazsın.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, söz sırasında 4
milletvekili vardı
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) - Burada İç Tüzük
var Sayın Başkan, İç Tüzük, İç Tüzük
İç Tüzükü
uygulayacaksınız, keyfî kararları
uygulayamazsınız.
BAŞKAN 2nci madde üzerinde: Ali İhsan Köktürk,
Zonguldak Milletvekili; Yıldırım Tuğrul Türkeş, Ankara
Milletvekili
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkan, kendimi ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN -
Zeki Ertugay, Erzurum Milletvekili
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkan, kendimi ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın İçli, lütfen oturur musunuz?
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Oturmuyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Ben kuraları tamamlayım, ondan sonra
Böyle bir üslup yok!
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Çünkü bu
işleminiz İç Tüzüke
aykırı.
BAŞKAN Hayır efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkan, İç Tüzükün 63üncü maddesi gereğince, taraflı
davranmanız nedeniyle, İç Tüzükün 63üncü amir hükmüne dayanarak,
ben, sizden söz talep ediyorum. Oylamaya sunarsınız, işleminizin
doğru olup olmadığına Genel Kurul karar verir.
BAŞKAN -
Turan Kıratlı, Kırıkkale
Milletvekili
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Burası bir
diktatörlük değil Sayın Başkan. Sayın Başkan,
burası bir diktatörlük değil.
BAŞKAN -
Hakkı Suha Okay, Ankara Milletvekili
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Ben milletin vekiliyim.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) Otur yerine!
BAŞKAN
Hüseyin Tayfun İçli, Eskişehir
Milletvekili
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
milletvekilleri, oy kullanırsınız, beş dakika sonra
reddedersiniz ama taraflı davranıyor.
Sayın Başkanım, taraflı davranıyorsunuz.
Sayın Başkanım, İç Tüzükün 63üncü maddesi
gereğince söz talep ediyorum. Her kanun teklifinde AKPli arkadaşlar
sayısal çoğunluklarına dayanarak bütün söz hakkını
milletvekillerinin tıkıyorlar. Bu Parlamentonun, muhalefetin sesini
kesmek
BAŞKAN - Sayın İçli
Sayın İçli, lütfen
yerinize oturur musunuz efendim?
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Oturmuyorum Sayın
Başkan!
BAŞKAN Ne demek oturmuyorum?
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Bana İç Tüzükün
63üncü maddesi gereğince söz vermek durumundasınız.
BAŞKAN Siz oturun, ben konuyu izah edeyim. Lütfen
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Oturmuyorum Sayın
Başkanım, bana söz vermek durumundasınız.
BAŞKAN Böyle bir üslup var mı?
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Var
Başkanım.
BAŞKAN Yani her buraya gelen, bu şekilde oturmuyorum
diyerek söz mü alacak?
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) - Hayır, ben
BAŞKAN - Böyle bir üslup yok Sayın İçli.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) İç Tüzükün
63üncü maddesini okur musunuz? Ben, sizin taraflı
davrandığınızı iddia ediyorum.
BAŞKAN Hayır efendim, hayır.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Onun için, bana söz
vermek durumundasınız.
BAŞKAN - Bakınız, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, milletimiz de bizi televizyonları
başında izliyor.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Evet
BAŞKAN - Burada, gittiğiniz anda
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) İç Tüzükün
63üncü maddesini okuyun Sayın Başkan.
BAŞKAN Ben, buradaki arkadaşlarımla
görüştüm. Rapor dağıtıldığı anda, siz ve
başka olan arkadaşlarımız, Cumhuriyet Halk Partisinden,
diğer partiden olan arkadaşlarımız, Rahmi Güner, Veysi
Kaynak, diğerleri, aynen, hepiniz oradasınız ve
arkadaşlarımız bunu tespit etmişler.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Hayır Sayın
Başkan, bakın, arkadaki Daire Başkanı biliyor.
BAŞKAN Sayın İçli, bir tek siz mi doğru
söylüyorsunuz?
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Tutanak var Sayın
Başkan, tutanak
BAŞKAN - Sayın İçli, lütfen
Lütfen
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) AKP Kahramanmaraş
Milletvekilinin imzası var. 4 milletvekilinin imzası var, tutanak var
burada.
KAMER GENÇ (Tunceli) 4 milletvekilinin imzası var. Efendim,
o 4 milletvekili arasında kura çekeceksiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN Saygıdeğer arkadaşlarım
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkan, bakın Kamer Bey de söylüyor, tutanak var.
Sayın Başkan, bakın, Daire Başkanına
sorun. Ben yalan söylemiyorum, doğruyu söylüyorum, burada 4 sayın
milletvekilinin imzası var, birisi de Kahramanmaraş Milletvekilinin.
BAŞKAN Sayın İçli, lütfen yerinize oturunuz.
Ben konuyu, sonra, bir usul hatası yapmışsam
değerlendiririm. Lütfen efendim
Usulümde bir hata yoktur.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Efendim, usul
hatası yapıyorsunuz.
BAŞKAN - İlk konuşmacı, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay.
Sayın Okay, buyurun efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Parlamentoda
muhalefetin sesini keserseniz, demokrasi çalışmazsa, o zaman herkes
hakkını başka şekilde arar. Burası yüce Meclistir.
BAŞKAN Ana Muhalefet Partisi Grup Başkan Vekili
konuşacak efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) - Bana burada, iki
dakika da olsa, usul hakkında söz vermek durumundasınız.
BAŞKAN Sayın Okay, buyurun efendim. İstirham
ediyorum.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Efendim,
arkadaşımızın söz talebi var. Tartışma bitmeden
BAŞKAN Sayın İçli, lütfen oturun efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Oturmuyorum Sayın
Başkanım. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Bu tutumunuz doğru değil!
BAŞKAN Hayır, oturacaksınız efendim. Böyle
bir üslup yok.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkanım, bu tutumunuz doğru değil!
BAŞKAN Sayın Okay, buyurun efendim lütfen.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Bakın,
milletvekillerinin imzası var. (AK Parti sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar)
Ben yalan söylemiyorum değerli arkadaşlarım.
HASAN MACİT (İstanbul) Burada bir haksızlık
yapılıyor!
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Bakın,
milletvekili arkadaşların imzası var. Sadece benim değil,
AKPli arkadaşın imzası var.
HASAN MACİT (İstanbul) Söz hakkı konusunda
haksızlık yapılıyor.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Haksızlık
yapılıyor! Böyle bir usul yok Türkiye Büyük Millet Meclisinde!
BAŞKAN Sayın Okay
Sayın İçli, lütfen
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Türkiye Büyük Millet Meclisinde
böyle bir usul yok!
BAŞKAN Sayın Okay, istirham ediyorum efendim. Buyurun
efendim, siz buyurun.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) O zaman, Sayın
Başkanım, İç Tüzükün 63üncü maddesi gereğince söz talep
ediyorum.
BAŞKAN Sayın Okay, başka bir gruba geçmek
durumunda bırakmayın.
Buyurun efendim, siz buyurun.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Efendim, arkadaşın usule
ilişkin itirazı var.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Söz talep ediyorum.
Arkadaşlarımız da vardı Cumhuriyet Halk
Partili, AKPli. MHPli arkadaşlar gelmedi, onların önergesini de
AKPli arkadaşımız verdi. (Gürültüler)
BAŞKAN Efendim, onlar otururlar; Sayın Okay, siz
buyurun efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Hayır efendim.
Ben İç Tüzük gereğince söz talep ediyorum.
BAŞKAN Sayın Okay, buyurun.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Muhalefet az diye, 13
kişiyiz diye, çoğunluğunuza dayanarak işlem
yapamazsınız! 13 kişiyiz diye yapamazsınız bunu!
Bağımsız milletvekilleri de var.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ara verin
BAŞKAN Sayın İçli, bakınız, Genel
Kurulun sükûnetini bozuyorsunuz.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Bozmuyorum efendim.
HASAN MACİT (İstanbul) Siz bozuyorsunuz efendim! Bozan
sizsiniz.
BAŞKAN Efendim, bakın, siz deneyimli bir
parlamentersiniz. Lütfen başka bir işleme gerek koymayınız.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Okuyun İç
Tüzükün 63üncü maddesini. Okuyun İç Tüzükü,
vatandaşlarımız da duysun.
BAŞKAN - Lütfen yerinize oturunuz, değerlendirelim.
Lütfen efendim
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Hayır,
taraflı davranıyorsunuz!
Biz, bakın, geldiğimizden beri Parlamentoda sizin
yönetim tarzınızı hep eleştirdik. Tutanaklara bakın.
Taraflı davranıyorsunuz! Niye tahammül gösteremiyorsunuz
Sayın Başkan iki dakika?
HASAN MACİT (İstanbul) Sayın Başkan,
haksızlık yapmayın!
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Kendimi ifade etmeme
niye tahammül edemiyorsunuz?
HASAN MACİT (İstanbul) Hak kiminse ona verin!
BAŞKAN Sayın İçli, böyle bir üslup yok!
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Var! Siz
yaratıyorsunuz!
BAŞKAN Yok efendim, lütfen
Sayın Okay, istirham ediyorum.
Sayın Hakkı Suha Okay, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına buyurun efendim. Buyurun Sayın Okay. (Gürültüler)
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Efendim,
arkadaşımızın söz talebi var.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Var mı efendim
kura çekmek? Kura çekiliyormuş! Nereden çıkıyor kura çekmek?
İç Tüzükün 61inci maddesi bakın ne diyor: Söz, kayıt veya
istem sırasına göre verilir. diyor. (Gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Okay, konuşmayacaksanız bir
sonraki milletvekilini okuyacağım efendim.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Sayın Başkan,
arkadaşımızın
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sizin elinizdeki
belgede kayıt ve söz istem sırasında birinciyim. Bürokratın
el yazısıyla olan yazısı gelsin bakalım, Genel Kurula
gösterin. Birinci sırada benim ismim var. Sizin elinizdeki belgede
BAŞKAN - Sayın İçli, lütfen yerinize oturun.
Parmağınızı sallayarak Başkanlık Divanına
bir hitapta bulunmayın. Oturun yerinize lütfen efendim!
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Ben
Başkanlık Divanına hakaret etmiyorum.
BAŞKAN Oturunuz efendim. Lütfen oturunuz.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sizin orada
oturmanızla beni azarlama hakkınız yoktur.
BAŞKAN Lütfen oturunuz. Oturunuz lütfen efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Başkan
milletvekilini azarlayamaz!
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) Sen Başkana
bağırıyorsun!
BAŞKAN Ben kimseyi azarlamıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) İç Tüzüke davet
ediyorum. (AK Parti sıralarından Ne bağırıyorsun
sesleri, sıra kapaklarına vurmalar) Efendim, mikrofona
çıkayım diyorum. Başkana bu mesafeden bağıracağım
ki Başkan duysun. (AK Parti ve DSP milletvekilleri arasında
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Sayın İçli, şu anda Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına bir milletvekili ve Grup Başkan Vekili bir
arkadaşımı kürsüye davet ettim. Sükûneti bozuyorsunuz, söz
hakkını ihlal ediyorsunuz.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Etmiyorum Sayın
Başkanım.
SÜLEYMAN YAĞIZ (İstanbul) Siz ediyorsunuz!
BAŞKAN - Beni başka bir müeyyide uygulamaya mecbur
etmeyin.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Siz illa tutumunuza
göre mi hareket edeceksiniz? (Gürültüler)
BAŞKAN Sayın Okay, buyurun efendim. Tekrar
çağırıyorum, Sayın Okay
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Sayın Başkanım,
arkadaşın söz talebi
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Efendim, tutanaktan
Elinizdeki belgeyi söylüyorum size. Elinizdeki belgeye bakın ve tecrübeli
memur arkadaşlara sorun. (Gürültüler)
BAŞKAN Efendim, şu anda konuşmak istemiyor.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır
Milletvekili Aysel Tuğluk
Burada mı efendim? (CHP sıralarından gürültüler)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Bir dakika efendim,
bir dakika! Hayır! Ne yapıyorsun? (AK Parti sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN Yok.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Olmaz öyle şey!
Sayın Başkan, lütfen sırayı takip edin. CHP Grubu söz
hakkından vazgeçiyorsa konuşuruz.
HASAN ERÇELEBİ (Denizli) Olmaz ki böyle! Sayın
Başkan, böyle yönetim mi olur?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:16.42
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.54
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 59uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
101 sıra sayılı Teklif üzerinde görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili ve
Grup Başkan Vekili Sayın Hakkı Suha Okaya söz vermeden önce,
Sayın İçliye çok kısa bir açıklama yapması için söz
vereceğim, tutumumla ilgili olarak.
Sayın İçli, buyurun.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR
1.- Eskişehir Milletvekili H.
Tayfun İçlinin, söz taleplerinin istem sırasına göre verilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Aslında biraz evvel benim derdim Başkanlığa
veyahut da Genel Kurula bir saygısızlık yapmak değildi, bir
durumu tespit etmek istedim.
İki gün önce ben saat 12.00de geldim ve hiç oradan
ayrılmadım ve daha önce önergeler
İktidar partisi milletvekili arkadaşlarımız
tarafından birçok kanun önergelerle tıkanıyor.
Ben hakkımı kötüye kullanmak için değil, Demokratik
Sol Parti için kendimi ifade etmek istedim ve İç Tüzükün 61inci
maddesinde Söz, kayıt veya istem sırasına göre verilir.
hükmünü anlatmak istedim, derdim de ...
Düşünün, devlet daireleri sekiz buçukta açılıyor,
binlerce vatandaş kapının önünde. Hangi esasa göre
yapılıyor işlem? İlk gelen sıraya giriyor. Ben de ilk
gelendim. Şimdi, beni 449 milletvekiliyle aynı torbaya atıp
aynı işleme tabi tutmak istiyorsunuz. Hâlbuki öyle değil. Ben,
bir siyasi partinin milletvekiliyim. Siyasi partiyi bırakın, dost
acı söyler, benim iyi niyetli -kabul edersiniz, etmezsiniz iktidar-
görüşlerimin tutanağa geçmesi Türkiye için önem arz ediyor. Ben buna
inanıyorum.
Onun için değerli milletvekili arkadaşlarımdan ve
Divandan, eğer kastımı aşan bir davranışım
olduysa, hepinizden özür diliyorum, teşekkür ediyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Nezaketinize teşekkür ediyorum Sayın İçli.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili
Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 346
milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/141) (S. Sayısı: 101) (Devam)
BAŞKAN Evet, ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Sayın Hakkı Suha Okaya aittir.
Sayın Okay, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi şahsım ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına selamlıyorum.
Bugün, bu çatı altında, cumhuriyet tarihimizin en önemli
toplantılarından birini yapıyoruz ve özgürlükler için getirilen
bir düzenleme bugün Ankara sokaklarında özgürlükleri
kısıtladı. Şu an, Ankara sokaklarında güvenlik
tedbirleriyle vatandaşlar rahat hareket edemez hâlde. Bu, nasıl bir
özgürlük hâli? Bunu da takdirlerinize sunuyorum.
Bugün, temel tartışma konumuz, dün 71inci
yılını kutladığımız Anayasamızın
laiklik ilkesini etkisiz hâle getirmek için getirilen iki siyasi partimizin
ortak teklifidir.
Laiklik karşıtı akımlar cumhuriyet
kurulduğundan beri vardır ve bundan sonra da olmaya devam edecektir.
Türkiye, 80li yıllardan itibaren dış kurgulu bir oyunun
odağı hâline getirildi. Gelişen süreçte, tüm demokrat, ilerici,
cumhuriyetçi kesimler tasfiye edilmeye çalışıldı.
Karşı devrimciler, oluşan iklimde sistemden beslendi,
palazlandıkça palazlandı, dış destekle daha da büyüdü.
Bazı kesimlerin baş tacı yaptığı tarikat, cemaat
önderlerinin, hatta okyanus ötesinden, Türkiye'ye hükmetmeye
çalıştığına tanık olduk.
Şimdi sorumluluk mevkisinde olan bir zamanların
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı bile
Tutturmuşlar, laiklik elden gidiyor. Yani bu millet istedikten sonra
tabii elden gidecek yahu. Sen bunun önüne geçemezsin ki. Millete rağmen bu
yürümez zaten. şeklindeki görüşlerini, rahatlıkla bir zamanlar
toplumla paylaştı. Şimdi, bu sözlerin sahibi Laikliğin
güvencesi biziz. diyor ve toplumun kendisine inanmasını bekliyor.
Laikliğin güvencesi Anayasadır, Anayasanın
değişmez hükümleridir, laiklik kimseye emanet edilemez. (CHP
sıralarından alkışlar)
2002 seçimlerinde başa gelen siyasi iktidar, önce devlet
aygıtını dönüştürmeye çalıştı. Devlet aygıtını
dönüştürüp kuvvetlendiğini düşündüğü noktada, laik,
demokratik cumhuriyeti törpüleyecek adımlar attı. Direnç gördüğü
noktada, geri çekilerek yeni hamlelere hazırlandı. Bu siyasi iktidar,
topluma halüsinasyonlar göstererek siyasi kimlik oyunlarına girişti.
Kimi zaman muhafazakâr oldu, kimi zaman demokrat oldu, kimi zaman milliyetçi
oldu, kimi zaman da liberal oldu. Bu kimlik farklılaşmasıyla,
her siyasi ideolojiden besleme destekçileri de kotarmayı amaçladı.
Kamu kuşatıldı ve Türkiye Cumhuriyetinin başlangıçta
ortaya koyduğu bütün temel ilkelerinin yerini daha
katılımcı, daha ademimerkezî, daha Müslüman bir yapıya
devretmesi zorunluluğu ve artık bunun zamanının
geldiği düşüncesindeyim. diyenler, devletin en üst makamlarına
getirildi. Şimdi de aramızda parlamenter olarak görev yapıyor.
Eşi türbansız kamu görevlisi istisna hâline getirildi.
Millî Eğitim Bakanlığı hallaç pamuğu gibi
atıldı. Belediyeler eliyle mahalle baskısı kuruldu.
Anadolunun birçok bölgesinde ramazan aylarında yemek yiyecek lokanta
bulunmaz oldu. Bütün bunlar mevzuatla oynamadan, yürütme gücüyle
yapıldı.
SONER AKSOY (Kütahya) Yalan söyleme.
HAKKI SUHA OKAY (Devamla) Cumhuriyetin değerleri yerine,
normalin bu tarz yaşam olduğu belleklere kazınmak istendi. Bunda
başarılı olunduğunu da üzülerek ifade ediyorum.
Tüm anayasal organlara savaş açıldı; zamanı
geldikçe birer birer ele geçirilmeye çalışıldı. Şimdi
geldiğimiz noktada, Türkiye tam bir kırılma noktasına
taşındı. Toplum, Müslüman olan-olmayan, inanan-inanmayan, dinin
gereklerini yerine getiren-getirmeyen şeklinde kamplara bölündü.
Cumhuriyet kurulduktan sonra oluşan toplumsal barışın
yerini gerilim siyasetiyle toplumun farklılıklarından siyasi
rant sağlama girişimleri aldı. Bu açıdan, siyasi iktidar ve
bir muhalefet partisinin attığı bu adımın Türkiyedeki
karşı devrim odaklarını cesaretlendirecek çok önemli bir
adım olduğunu düşünüyorum.
Bu teklif, ardından birçok şeyi tetikleyecek bir fünye
mahiyetinde, kabul edilmesi durumunda diğer taleplerin nerede
duracağını kimse garanti edemez. Adı takiyeciye çıkan,
bir gün söylediğini öbür gün inkâr eden bir siyasi akımın sözüne
kimse inanamaz. Kaldı ki, daha teklif Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülmeden gerçek niyetlerini ortaya koyan açıklamalara tanık
olduk. Biraz evvel Grup Başkan Vekilimiz Sayın Anadol ifade etti,
Isparta Belediye Başkanının söylediklerinden
bahsetmeyeceğim. Anayasa Komisyonu Üyesi Konya Milletvekilinin, Kadın
Kolları Başkanı Gaziantep Milletvekili AKPli
arkadaşlarımın söylediklerini bir kez daha tekrar etmeyeceğim.
Bunlar belleklerde ve zabıtlarda yerini buldu. Ama sadece bu
milletvekilleri değil, Anayasamızın değiştirilmez
maddelerini değiştirmeye yönelik anayasa
değişikliğinin teklif edilemeyeceğini söyledik. Anayasa
Komisyonunda bu tartışıldı, gerek Sayın Anayasa
Komisyonu Başkanı gerekse Sayın Başbakan
Yardımcısı tutanaklara geçen ifadeleriyle kafalarının
ardındakileri kelimelere döküverdi. Komisyon çalışmalarına
yansıyan bu konuşmaları Genel Kurul tutanaklarına da
yansıması için ve bir kez daha tarihe not düşülmesi için aynen
Komisyon tutanakları ifadelerini okuyacağım.
Komisyonda, Manisa Milletvekilimiz Sayın Şahin
Mengünün, değişikliğin Anayasanın ilk üç maddesini
açıkça arkadan dolanmaya yönelik olduğunu belirtmesi üzerine,
Sayın Kuzu aynen Konuşmaların yani geneli çok güzel de
açıkça lafı pek iyi gitmedi orada. Açıkça yapamayız
çünkü. Açıkça deyince, açıkça teklif nasıl getirilir, böyle
bir şey olabilir mi yani? İlk dört maddede açıkça teklif burada
nasıl görüşülür? Sayın Kuzu açıkça kelimesine
takılarak, kendi ağzıyla, değiştirilmesi teklif
edilemeyecek bir konuda teklif getirilemeyeceğini, ancak kendi
getirdikleri teklif ile bu işi arkadan dolanarak
yaptıklarını itiraf ediyor.
Benzer bir kabulü Sayın Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek de yaptı. Anayasa Komisyonu
çalışmaları sırasında Sayın Çiçek
yaptığı konuşmada Bu teklifi getirenlerin laiklikle bir
problemi yok. dedikten sonra, teklifin laiklikle ilişkilendirilmesini
Bu, Anayasa Mahkemesine Bunlar bu iş için getirildi. demek noktasında
delil hazırlamaktan ibarettir. Biz bu tuzağa düşmeyiz. Yani
hazırlar, tedbirlerini almışlar Aman tuzağa
düşmeyelim. diye. Muhtemelen sizlere de bu ikaz edildi, sizlere de tembih
edildi: Aman laf atmayın, olmadık bir şey söylemeyin. diye.
Biz bu tuzağa düşmeyiz. diyor. Aslında, niyetlerinin
Anayasanın değiştirilmez hükümlerinin arkasından dolanmak
olduğunu kabul ve tevil yoluyla ikrar ediyorlar; Anayasa Komisyonu
Başkanı, Başbakan Yardımcısı. Bunlar Anayasa
Komisyon tutanaklarında aynen yer alıyor.
Bu teklif, karşı devrim yanlılarını
cesaretlendirecek, yeni bir konuma taşıyacak içerikte, cumhuriyetle
bir hesaplaşma amacı gütmektedir. Anayasanın
değiştirilemez hükümlerini arkadan dolanarak değiştirmeye
yönelik olduğundan, bu teklif yok hükmündedir. Bu açıdan,
Sayın Teziçin belirttiği gibi, Anayasanın
değiştirilemez maddelerini, başka maddeleri
değiştirerek dolanmak, etkisiz kılmak, usul
saptırmasıdır ve Anayasaya karşı hiledir. Türkiye
Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün Anayasaya uygunluğun incelenmesi
başlıklı 38inci maddesinde de, tasarı ve tekliflerin ilk
önce Anayasanın metin ve ruhuna uygun olup
olmadığının incelenmesi ve aykırı olduğu
takdirde maddelerin müzakerelerine geçilmeden reddedilmesi gerektiği
hükmüne yer verilmiştir. Bu açıdan, bu teklif, Anayasa Komisyonunda
da ve dolayısıyla da şu an görüşmekteysek de
hatalıdır ve Anayasaya aykırı bir görüşmeyi
gerçekleştiriyoruz.
Bu konuyla ilgili, Anayasa Mahkemesinin 1975 tarihli bir
kararında da şu değerlendirmede bulunulmuştur: Anayasanın
91inci maddesine göre kanun teklif etmeye Bakanlar Kurulu, Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyeleri yetkili oldukları hâlde, Anayasanın
değiştirilmesi ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam
sayısının en az üçte 1ince yazılı olarak teklif
edilebilir. Demek ki, Anayasanın 9uncu maddesinde Anayasa
değişiklikleri için öngörülen teklif yasağı doğrudan
doğruya yasama Meclisi üyelerini ilgilendirmektedir. Tanım ve o
nitelikte bulunan Anayasa değişikliklerini teklif etmeyi düzenleyen
Anayasa hükümleri birer biçim kuralı olduklarına göre, bunu
yasaklayan bir kuralın dahi biçim kuralı olduğundan hiç
kuşku yoktur. Başka bir deyimle, değişiklik teklifi
değişmezlik ilkesiyle çatışmıyorsa Anayasada
gösterilen şekil şartlarına uygun olarak yöntemi içinde yürüyecek
ve şayet çatışıyorsa hiç yapılmayacaktır.
Yapılmış ise yöntemi içinde yürütülemeyecek, yürütülmüş ise
kabul edilip kanunlaşamayacaktır.
Özetlemek gerekirse, Anayasa, Anayasanın üstünlüğünü ve
bağlayıcılığını sürdürmek ve Anayasaca
saptanan şekil şartları ve yöntemi dışında
değiştirilmesini önlemek amacıyla hükümler düzenlemiştir.
Anayasanın değişik 147nci maddesiyle Anayasa
değişikliklerinin Anayasada gösterilen şekil şartlarına
uygunluğunu denetleme yetkisinin Anayasayı yargısal denetim
yoluyla korumakla görevli Anayasa Mahkemesine tanımakla güdülen erek de
budur.
Yukarıda açıklandığı üzere, 9uncu madde
de yer alan yasak kural da bir şekil şartı olduğundan 1696
sayılı Kanunun dava konusu maddeleri diğer şekil
şartları açısından, bu yasak açısından da
Anayasaya uygunluk denetiminden geçirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, biraz evvel, değerli teklif
sahibi grupların başkan vekilleri tarafından 1982 Anayasası
sonrası kimi Anayasa maddeleri arasında rüchaniyyet
olmadığına dair Anayasa Mahkemesi kararları ifade edildi.
Ama, bilirsiniz ki, o Anayasa Mahkemesinin hiçbir kararı Anayasanın
ilk dört maddesiyle ilgili değil. Eğer Anayasanın ilk dört
maddesiyle ilgili rüchaniyyet olmadığına ilişkin bir
Anayasa Mahkemesi kararı varsa, merakla bekliyorum, bu kürsüde,
zannederim, onu da getirirler ifade ederler. Yani, bir bilgi kirlenmesini de
önlemek istiyorum. Anayasa Mahkemesi kararı, Anayasanın
değiştirilmez maddeleriyle çelişen Anayasa
değişikliği tekliflerini biçim kuralı sayılması
gerektiğine ve Anayasa Mahkemesinin görev alanına girdiğine de
kuşku bırakmamaktadır.
Tüm bu gerçekler ortadayken iki siyasi partimiz niye bu işe
soyundu? Sayın Başbakanın bir lafı vardır, çok
sık kullanıyordu: Kazan kazan politikası. Biz, bu
politikanın Türkiyeye bugüne kadar bir şey
kazandırdığını görmedik, ama bu konuda eğer bu
değişiklikler yargıdan dönerse olabilecekleri şimdiden
görüyoruz. Sayın Başbakan ortaya çıkacak ve diyecek ki: Cumhuriyet
Halk Partisi engelledi. Meydan meydan dolaşacak, yerel seçim öncesi
türban olayını yine oya dönüştürmeye çalışacak, yani
din üzerinden siyasi rant çalışmaları devam edecek. Olmadı,
yerel seçimden sonra Yine deneyeceğim. diyecek.
Sayın milletvekilleri, bunun halkı karşı
karşıya getirmek olduğunu niye düşünmüyoruz? Türkiye'nin
yaşamsal sorunları dururken kriz üzerinden siyaset yapmanın, bu
ülkeyi kamplara bölmenin kime ne yararı var? Bu, sorumlulukla
bağdaşır mı? Teklifin hukuk normları arasına
girmesinden sonra din eksenli devlete doğru gidiş
hızlandırılacak, yeni değişiklik talepleri gündeme
gelecektir. Bu konuda bazı sivil toplum kuruluşları ile biraz
önce belirttiğim bazı AKPli yetkililerin açıklamaları, bu
tehlikenin hiç de uzak olmadığını ortaya koymaktadır.
Doktorların, yargıçların, kaymakamların Okurken türban takıyordum,
şimdi mesleğimi yaparken niye takmayayım? Bu, Anayasanın
49 ve 70inci maddesi uyarınca benim hakkım. demesi durumunda ortaya
çıkacak kaosun sorumlusu kim olacak? O zaman Bu konuyu özgürlükler
söylemiyle nasıl hallederiz? diye mi düşünürsünüz? Zaman zaman
liselerde, alt öğrenim kurumlarında rastlanan türban takma
olayının, uygulamasının fiiliyatta genişlemesinin
ardından Üniversitede dinin gereği olan bir uygulama, niye öbür
öğrenim kurumlarında dinin gereği olarak görülmesin? denirse
şimdi kullandığınız özgürlük söylemini o zaman da
kullanmayacağınız garantisini kim verecek? AKPye sipariş
Anayasa taslağı hazırlayan Sayın Özbudunun da
söylediği gibi, başkalarının özgürlüklerini ihlal etmeme
açısından bir hüküm içermediği için, başı açık çocuklarımızın
baskı görmesi noktasında kaçınılmaz bir zemin
yaratacaktır. Kaldı ki, başı açık
kızlarımıza yönelik bir baskı
yapılmayacağının garantisini kim verecek? Oruç
tutmayanların bıçaklandığı, Alevi ilköğretim
öğrencisine baskı yapıldığı sırada Türkiye'yi
yönetenler bunun garantisini verebilirler mi? Bu açıdan teklif, özgürlük
kamuflajı altında eşitsizliği öngörmektedir. Avrupa
Birliği sürecinde Türkiye'nin kazanımlarını masaya
sürmekten çekinmeyen siyasi iktidarın, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararlarını da görmezden gelmesi tam bir çifte
standarttır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararından da bir
alıntı yapmak istiyorum: Mahkeme, Türk anayasal sisteminde
kadın haklarının korunmasına ilişkin yapılan
vurguya dikkat çekmektedir. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi
tarafından Sözleşmenin temelini oluşturan en önemli ilkelerden
biri, aynı zamanda Avrupa Konseyine üye devletler tarafından
ulaşılması gereken bir hedef olarak kabul edilen
kadın-erkek eşitliği Türk Anayasa Mahkemesince Anayasanın
temelini oluşturan değerlere ilişkin bir ilke olarak
görülmüştür. diyor ve Anayasa Mahkemesi gibi Mahkeme de İslami
baş örtüsü sorununu Türkiye
bağlamında incelerken zorunlu bir dinî görev olarak sunulan veya
algılanan böyle bir simgeyi giymenin onu giymemeyi tercih edenler üzerinde
bir etkisi olabileceğinin göz önünde bulundurulması gerektiğini
düşünmelidir. diyor. Yani, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
açıkça bunun, bu düzenlemenin Türkiye'de eşitsizlik yaratacağını
söylüyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, başkasının
hak ve özgürlüklerinin korunması, eşitlik ve çoğunluğun
korunması ilkelerinden bahsediyor. Bunların sizin için bir
anlamı olması gerek. Türkiye'de sizin gibi, kendini sizin gibi
düşünmek zorunda hisseden bazı liberal geçinenlerin
dışında bir kesim yok mu? Siz Türkiye'yi sadece sizin gibi
düşünenlerden mi ibaret sanıyorsunuz? Karşı oy
yazımızda da vurguladık: Kadınlarımızın
günlük hayatta, özel ilişkilerinde, ortak toplumsal alanlarda; başı
açık, baş örtüsü ya da türban ile tercihlerini yapmalarına hiç
kimsenin bir diyeceği olamaz. Bu tercih, kendi kararlarıdır ve
saygıdeğerdir. Bu konuda zaten bir ihtilaf da yoktur. O açıdan
bu teklif, başka amaçlara yönelik olarak
hazırlanmıştır.
22 Temmuz seçimlerinden sonra siyasi yaşamımızda
yeni bir sentez ortaya çıktı. Bazılarının ip
sentezi, hasat sentezi olarak nitelediği bu, iş birlikçi bir
sentez. Türkiyenin en önemli kararlarına damgasını vurdu bu
sentez. İki siyasi partimiz sayesinde, söz konusu siyasi menfaatse gerisi
teferruat ilkesi siyasi yaşamımıza hâkim oldu.
Oysa hatırlayınız, ne diyordu Sayın
Başbakan, Sayın Bahçeli için? Önce saygıyı öğren.
Senin düştüğün seviyeye düşmeyeceğim.
Aldığım eğitim buna müsaade etmez. Yanına mafya
kopuklarını toplamışsın, konuşuyorsun. Peki
Sayın Bahçeli, Sayın Başbakan için, hangi tanımlamayı
kullanıyordu? İnanç hortumcusu.
Şimdi, bu iki siyasi partimiz siyasi rant paylaşımına
girdi, hasat savaşları yaşanıyor. Ancak harmanın
sahibi belli, hasat hesabını yapanlar tarihî sorumluluklarıyla
baş başa kalacaklardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Okay, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
HAKKI SUHA OKAY (Devamla) Tamamlıyorum Sayın
Başkanım.
Anayasalar, bir devletin dayandığı hukuki
yapının omurgasıdır, devlet yapısının
temelidir. Cumhuriyetin niteliklerinden olmazsa olmaz şartı,
laikliği işleyemez duruma getirecek olan anayasa
değişikliklerinin yapılamayacağı,
Anayasamızın gerek açık hükümlerinden gerekse ruh ve
felsefesinden çıkmaktadır. Çağdaş anayasalar, kendilerini
koruyan, teminat altına alınan hükümler ve kurumları da birlikte
getirmeyi sağlamışlardır.
Anayasanın tam bir uyum içinde birbirini tamamlayan genel
hükümlerinin anayasa değişiklikleriyle sistem ve düzenin
bozulması ve karışıklıklar içine düşürülmesi, bir
bütün teşkil eden hukuki yapıyı sarsar ve yıkar. Buna onun
için izin vermeyeceğiz. Cumhuriyeti rotasından çıkartmak istiyorsunuz,
aydınlanma devriminden rövanş almak istiyorsunuz, bu
rövanşı da alamayacaksınız ve hiçbir zaman unutmayın
ki, din sömürüsüne dayanan iktidarların gün gelip nasıl yok
olduğunu yakın tarihimiz de görmüştür ve siyasi tarih bunlarla
doludur.
Saygılarımla. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Okay.
Sayın Bakanım, söz talebiniz mi var?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Evet. Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz
talebim var.
BAŞKAN Hükûmet adına zaten söz talebiniz olabilir.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) O ayrı, o Hükûmet adına, bu şahsımla ilgili,
şahsi bir sataşma olduğu için tutanağa
BAŞKAN Açıklama yapacaksınız
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Açıklama yapacağım, evet.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Ya, tutanak okudu, bir şey
söylemedi.
ATİLA EMEK (Antalya) Komisyon tutanaklarını
inceleyiniz Sayın Başkan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Komisyonda yaptığım bir konuşmayı
maksadı dışına çıkarmak suretiyle bir
yanlış anlamaya meydan
vermemek için
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, işittiğimiz konu açık. Yani, komisyonda
Sayın Çiçekin yapmış olduğu bir konuşmayla ilgili
olarak Sayın Okayın bir açıklaması oldu. Sayın Bakan
da, bu konuşmaya açıklık getirmek istiyor.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Yorum yapmadı, tutanak okudu.
Yorum yapmadı. Olmaz ya!
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Tutanakta bu ifade var mı
yok mu, varsa nesine söz veriyorsunuz?
BAŞKAN Saygıdeğer arkadaşlarım, İç
Tüzükte böyle bir ifade var, kendisine ifade edilen, atfedilen sözü kendisinin
söylemediğini ifade eden bir milletvekilinin söz alma hakkı
vardır.
Buyurun Sayın Bakanım.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin, Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okayın konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Okay, benim ismimden de bahisle, Anayasa Komisyonunda
yaptığım uzun bir konuşmanın içerisinden, önünü
arkasını çıkararak ya da konuşmanın bütününü bir
tarafa bırakmak suretiyle bir şark kurnazlığı yapmaya
çalışıyor. Doğrusu bunu
yadırgadığımı ifade etmek isterim, çünkü bugünkü
oturum son derece önemli bir oturum, önemli bir konuyu müzakere ediyoruz.
Kamuoyunun olup bitenleri bütün açıklığıyla bilmesi
lazım. En azından kamuoyuna karşı da olabildiğince
şeffaf ve dürüst olmamız gerekir diye düşünüyorum.
Şimdi bakınız, bu türlü saptırmaların hep
geçmişte de olduğunu bildiğim için, şimdi bundan da bir
şey çıkaracaksanız, daha konuşmanın
başlangıcındaki cümlelerden okuyorum, birinci cümleden itibaren,
yine tutanaklardan, herkes şahit olsun: Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, değerli Komisyon üyeleri;
müsaade ederseniz, daha sağlıklı bir ortamda konuyu
tartışma noktasına geldik. Çünkü sabahki oturum biraz tartışmalı
geçti.
Victor Hugo, öğrencilerine yazmış olduğu bir
metni vermiş, demiş ki: Buradan yazar ne kastediyor? O metni okuyan
herkes demiş ki, işte, yazar bundan şunu kastediyor, bir
başkası bunu kastediyor vesaire. Sonra Victor Hugo kendi kendine
demiş ki: Yahu ben neleri kastediyormuşum da haberim yokmuş.
Şimdi, öyle bir noktaya geldi ki konu, teklifi verenler
neredeyse rejimin yıkılması noktasında bir
kararlılık içerisinde. Bütün bu anlatılanları görmüyor,
düşünmüyor, böyle bir değişikliği getiriyor gibi bir üslup
içerisinde, bir mübalağa içerisinde konu gündeme getiriliyor.
Evvela söylediklerimin ne anlam ifade ettiğini arz etmek için
bir iki hususu baştan söylemem lazım.
Daha ilk paragraf bu.
Bir: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes ve bu vatandaşlıktan
gurur duyan herkes için Anayasanın ilk üç maddesi bizim ortak
paydamızdır. 70 milyon insanız, şimdi 74 milyon olduk,
dışarıdaki vatandaşlarımızla beraber 74 milyon
insanı bir arada tutan, kamu barışını, sosyal
barışı sağlayan ve çok şükür bu değerlere sahip
olduğumuzdan dolayı da bu değerleri bize kazandıranlara
şükran duygusu içerisinde olduğumuz bu başlangıçtaki ilk üç
madde bizim ortak paydamızdır. Bunu baştan bir defa ifade edelim.
Şimdi bunu açıklıkla daha baştan söylüyoruz
ki, bu türlü saptırmalar, konu dışına
yaptığımız konuşmaları çıkarmalar
olmasın diye. İlk cümlede de bunu söyledik. Bunları açıkça
söyleyen insan benim, sonra bunların içerisinden, bu mealde yapılan
bir konuşmadır, bütün konuşmalar böyle değerlendirilmesi
gerekirken, âdeta, biz, kafamızda, iki parti olarak oturduk, laikliği
neresinden aşarız, neresinden aşınırız diye
topluca bir araya geldik, karar verdik ama bunu söylemiyoruz.
Hatta burada da şunu söyledim ben, dedim ki: Bu ülkede, bir
demokratik ülkede hiç kimse kendi fikrinin, kendi düşüncesinin,
laikliğe olan inancının doğruluğunu bir
başkasına onaylatmak mecburiyetinde değildir, herhâlde
onaylayacak makam da Cumhuriyet Halk Partisi değildir.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili
Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 346
milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/141) (S. Sayısı: 101) (Devam)
BAŞKAN Komisyon adına Komisyon Başkanı
Sayın Burhan Kuzu -Sayın Tuğluk, bundan sonra da size söz
vereceğim- buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
1 Şubat Cuma günü, malumunuz, Anayasa Komisyonumuzda, şu
an görüşmekte olduğumuz Anayasa Değişikliği Teklifini
görüşerek bu hâle getirdik. Tabii on bir saat süren bir çalışma
yaptık ve on bir saat süren bu çalışma içerisinde, geneli
hakkında ve maddeler üzerinde birçok arkadaşımız söz
talebinde bulundu ve hemen hemen herkese söz verdik. Demin Sayın
Bakanın elinde gördüğünüz o yüz elli beş sayfalık tutanak,
iki madde üzerinde yapılan görüşmelerin tutanağı. Koca bir
kitap oluşmuş görüyorsunuz. Oturup onu ben yazmadığıma
göre, demek ki orada konuşma yapılmış.
Orada Sadullah Ergin, Bekir Bozdağ, Şahin Mengü, Faruk
Bal, Tayfun İçli, Muhsin Yazıcıoğlu, Necla Arat, Canan
Arıtman, Kamer Genç, Atila Emek, Aysel Tuğluk, Mehmet Ali Özpolat,
Fatma Nur Serter, bunlar geneli hakkında konuşmuşlardır.
Sonra, maddelere geçtiğimiz zaman, 10uncu madde, eşitlik maddesi
üzerinde Ayşe Nur Bahçekapılı, Zafer Üskül, Atilla Kart, Behiç
Çelik, Tayfun İçli, Nevzat Korkmaz, Bihlun Tamaylıgil, Turgut Dibek,
Şahin Mengü, Faruk Bal, Atila Emek konuşmuştur. 42nci madde
üzerinde de Güldal Akşit, Atilla Kart, Suha Okay, Oktay Vural
Alışık olmadığımız bir üslup,
zabıtlarda belki ilk defa böyle bir şey geçiyor. Bunu söylemek
durumundayız, çünkü basına baktığımız zaman
Anayasa Komisyonu Başkanı bizi susturdu, ağzımıza bez
bağladı. vesaire gibi birtakım şeyler duyuyorsunuz. Belki
ilave ettim, ama buna yaklaşan şeyler.
Genelle alakalı olarak, biz, konuşmayı
tamamladığımızı düşündüğümüz bir anda, tabii
Sayın Atilla Kart geneli hakkında konuşmak istemiş. Daha
önce bir konuştu ama kendisinin o konuşmasında bir önerge
üzerine konuştuğunu sonradan fark ettik ama bir defa oylama
yapmış olduk. Arkasından vermiş olduğum söz talebinde
Sayın Kart tam on bir sayfaya varan zabıtlarda var- bir buçuk saate
yakın bir konuşma yapmıştı kesmeden.
Dolayısıyla yani, bunlar varken El insaf, El merhamet demek
lazım.
Şimdi, az önce, malumunuz, buraya çıkan Sayın Kamer
Genç, önceki konuşmasında işte Bizi dışarı
attı, konuşturmadı
filan gibi
İşte,
yaşına başına bakıyorsun, hakikaten insan üzülüyor
yani. Meclis Başkan Vekilliği yapmış bir insan şurada.
Dolayısıyla 54üncü sayfadan 60a kadar varan 7 sayfalık
konuşma Sayın Gençe ait, zabıtlar burada. Dolayısıyla
bir ara kayboldu, nereye gitti bilmiyoruz, on bir saatin sonunda geldi. Tam geldiği
anda da, konuşmalar bitmiş, oylamalar bitmiş, gece saat on bir
buçuktu. Dolayısıyla herhâlde son konuşmayı
yapamadığı için burada biraz hayıflandı.
Biz, yer konusunda, malum, Anayasa Komisyonu rağbet edilen
bir komisyon, biraz fazla, üye olmayan arkadaşlarımız da
geliyor, en tabii doğal haklarıdır elbette ki. Yer sorunu
şöyle yaşanıyor: Şimdi, Komisyonumuzun etrafındaki
bizim sandalye sayımız belli. Oylama yapacağız hâliyle, Komisyon
üyelerimize söz vermemiz gerekiyor öncelikle ve konuşması gerekiyor.
Benim üyem arkada oturuyor, benim arkamda, oylarken arkaya bakıyorum,
sağa, sola, böyle, acaba kim Evet diyor, kim Hayır diyor filan
Sayın Genç oraya oturmuş Beni buradan kaldıramazsın.
diyor. Gücün varsa kaldır. diyor. Benim gücüm filan yok, benim
soyadım Kuzu zaten, ne gücüm olacak, netice itibarıyla idare amirim
yok orada, bir şey yok. O açıdan, Senin yaşına,
başına bırakıyorum, tecrübene bırakıyorum dedim,
yine kalkmadı. Netice itibarıyla, sonra Sayın
Bakanımızın gelmesi üzerine ayağa kalktı ve yerini
vermiş oldu. Ona da teşekkür ederiz, ayrı bir mesele.
Şimdi, bu ana bilgiden sonra, gelelim işin biraz daha
özüne. Şimdi, değerli arkadaşlar, konuştuğumuz mesele
10uncu maddede eşitlik ilkesi, 42nci maddedeki eğitim hakkıyla
alakalı bir düzenleme. Hakikaten şurada anlatılanları
görüyorum, kitap açıyorum, arkasına bakıyorum, gerekçesini
okuyorum, maddeyi bir daha okuyorum, yirmi sekiz-otuz yıllık Anayasa
profesörüyüz, doçentiyiz, üniversiteye ömrümüzü verdik. Ben mi anlamıyorum
gerçekten, arkadaşlarımız mı haklı, biz mi
haksızız; ölçüyorum, tartıyorum bir şey bulamıyorum.
Bu getirilen değişiklikler dedikleri anlamda bir tablo oluştursa
bu işe en evvela ben karşı çıkarım. Böyle bir şey
katiyen olmaz. Nitekim, Hakkı Suha Okay Bey demin söylerken, Sayın
Şahin Mengünün Efendim, açıkça bu dört maddeye aykırı.
deyip, Dört maddeye açıkça nasıl olur Sayın Mengü, böyle bir
şey olabilir mi? şeyini Demek ki bunu kapalı getirdiler
Ne
güzel vallahi, ne söylersen ille buradan bir şey çıkacak.
Sayın Mengü, ayıp olmuyor mu? Utanmıyor musun
bunları söylerken burada, kürsüde? O kayıtlarda böyle bir niyet var
mı? Böyle bir şey konabilir mi? Demek istiyoruz ki, hiçbir hükûmet,
hiçbir siyasi parti bunu açıkça tabii ki getiremez. Ha, farkında
olmadan getirmiş olabilir, onu ben bilemem, ama burada bu vardır
demiyoruz.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Sayın Başkan, bana
terbiyesiz diyor. Ben burada oturuyorum
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) Size
terbiyesiz filan demedim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayır efendim,
terbiyesiz dediniz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) Ne
güzel vallahi, her şeyi böyle anlıyorsunuz siz!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayır efendim
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla)
Hayır, ben terbiyesiz filan demedim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Utanmıyor musun dedin,
tutanakta var.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sözünü geri alsın
efendim.
BAŞKAN Sayın Anadol, tutanaklara bakacağım
efendim.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla)
Terbiyesiz demedim, bu anlamda söylemişsem özür dilerim. Bu anlamda
kimseye ben bir şey söylemedim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayır efendim
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Tutanaklara bakar
mısınız.
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu
Tutanaklara bakacağım efendim.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla)
İşte, söyledik biz de
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Utanmıyor musun dedi
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Mengü, tutanaklara bakacağım,
lütfen.
Buyurun.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla)
Utanmıyor musun sözü terbiyesiz anlamına gelmez, bakın da
bana neler demiş orada, okuyun, siz görün orada.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Görürsün ne dediğini!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla)
Bakın, onu okuyun, görün, bakın, neler demişsiniz.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Sen doğru konuş!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) Ben
doğru konuşuyorum.
BAŞKAN Sayın Kuzu, lütfen
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) - Sen konuşmasını
bilmiyorsun!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) Sizden
öğrenecek değilim Sayın Mengü.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Ne diyorsunuz anlamadım?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla)
Konuşmayı sizden öğrenecek değilim.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Benden öğreneceksin!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) Niye
öğreneceğim sizden!
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Yalan söylüyorsun! Yalan
söylüyorsun! Benimle ilgili olmayan bir şeyi söylüyorsun burada!
Saygısız!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) Neden
yani, kim yalan söylüyor?
BAŞKAN Sayın Kuzu, Sayın Mengü
Sayın Başkan, lütfen karşılıklı
konuşmayalım.
Buyurun.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) Evet,
sayın Genel Kurula hitap ediyoruz biz Sayın Başkanım. (CHP
sıralarından gürültüler)
Gerçekler acı geliyor değil mi söylendiği zaman.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Bana acı gelmiyor, senin
gibi Anayasa hukukuna acı geliyor.
Sekiz tane Anayasa kitabı okudum, bir tane atıf yok sana be!
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) Sekiz
kitap yazdım bir de onları oku! Başka kitap okuyorsun
gidiyorsun, düzgün kitap oku, düzgün. Yanlış kitap okuyup
yanlış söylüyorsun geliyorsun burada. (AK Parti
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu
tartışılan konu, malum ilk dört maddeyle alakalı mesele,
Anayasa Mahkememizin ta 1970-1971de başlattığı bir mesele.
Sayın Bozdağ buna özet olarak değindi, birkaç kelam da ben
edeyim.
Şimdi, efendim, bu yedi madde 1970, 71, 75, 76 -iki karar- 77
-iki kararı var- 7 kez karar vermiş bu konuda. Şimdi, bunlara
baktığımız zaman aslında Anayasa Mahkemesinin bu
kararlarında değindiği konuların önemli bir bölümü hukuk
devletiyle ilgili ve yargı alanı değişikliğiyle
alakalı, kişi güvenliği, mülkiyet hakkı, eşitlik,
tabii hâkim ilkesi, mahkemelerin bağımsızlığı,
hâkimin güvencesi, dava açmak ve insan hakları konusunda. Yani, hukuk
devletiyle alakalı kimi konularda, Anayasa Mahkemesi kendisine verilmeyen
bir yetkiyi kullanarak, o dönemde, 71de, Anayasayı da aşarak böyle
bir denetim yaptı.
Şimdi, Anayasa Mahkemesinin bu denetimi üzerine 71
yılında Anayasa değiştirildi ve dedi ki Anayasa
Mahkemesine, yasa koyan, Anayasa yapan organ: Ey Anayasa Mahkemesi, sen
Anayasa değişikliğinde sadece şekle bakabilirsin. Hiçbir
şeye bakamazsın -bugüne kadar- ama mademki uygulamada fiilen sen bu
işi başlattın, hem şekilden hem esastan denetliyorsun,
şekil değişikliğini ve denetim imkânını verelim.
şeklinde bir değişiklik yapıldı. Anayasa Mahkemesi
bununla kalmadı, bu değişikliğe rağmen, yine eski usulünü
devam ettirdi ve gene değişiklikleri denetlemeye başladı.
İşte bunun üzerine, 1982 Anayasasını yapan organ, bu
durumu da dikkate alarak, görerek bu meseleye bir son vermek istedi. Dedi ki
Anayasa Mahkemesine: Evet, 60, 71 yılında sana şekil
bakımından denetim yetkisini verdik, verdik ama, sen yine
değişiklikle alakalı eski uygulamalarını sürdürdün,
yeni dönemde ancak üç konuda değişiklik, teklifle alakalı
denetim yapabilirsin. Bunlardan birisi: 184 imzalı teklif var
mıdır, Anayasa değişikliği teklifi. 2/3
çoğunluğuyla bu görüşülmüş müdür ve nihayet
İvedilikle görüşülemez. dediğimiz, Anayasa Mahkemesi
kararlarına da yansımış bulunan iki görüşme
arasında kırk sekiz saat geçmiş mi geçmemiş mi. Bununla
sınırlısın, başka bir şeye bakamazsın.
diyor. Nitekim, Danışma Meclisinde bu konu gündeme geliyor, uzun uzun
tartışılıyor ve bunun dışında böyle bir
yetkinin verilmeyeceği sonucuna varılıyor ve bugünkü duruma
getiriliyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu, o günlerde uzun
makalelere konu oldu 70li yıllarda, bir tanesi de elimde, koca,
yetmiş sayfalık bir makale de var burada. Burada, o günkü Anayasa
öğretim üyeleri buna karşı çıkıyorlar, Anayasa
Mahkemesinin bu tutumuna. Ne diyorlar mesela? Birisi diyor ki: Çok tehlikeli bir
gidiş ve gerekçedir bu. Söyleyen Mümtaz Soysal. Bugün bunu söylemez ama,
sorsanız başka şey söyler. Cem Eroğlu Efendim,
kavramları gereksiz yere zorlamaktır bu. diyor. Mehmet Turan Biraz
fazla zorlama olmuyor mu bu gidiş? diyor. Bülent Tanör Çok tartışmalı
bir gidiştir, tehlikelidir. diyor. Dolayısıyla, bu konular, o
dönemde, söylediğim gibi, bir yargıçlar devletine gidileceğini
söylüyor. Bu gidişin yargıçlar devletine gideceğini Mümtaz
Sosyal söylüyor ve Server Tanelli söylüyor. Bunlar hep, bildiğimiz, sosyal
demokrat genellikle- çizgide olan Anayasa hukukçuları, hepimizin
bildiği şekilde.
Şimdi, tabii, Anayasa Mahkemesi bunları verdi ama bir
şey daha yaptı. Bu verdiği kararı, yine Anayasadan
yetkisini kullanarak dedi ki: Benim bu iptal ettiğim konular bir sene
daha geçerlidir. Yani, bir sene daha, cumhuriyetin özüne aykırı olan
bu kanun uygulamada kalsın dedi. Eğer, özüne aykırıysa bunu
nasıl yapabiliyorsun? Demek ki, aslında Anayasa Mahkemesi de o
anlamda yaptığı
Çok inanmıyorum, belki de o günün
şartlarında böyle bir karara varması gerekmiş olabilir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, 82 Anayasası
döneminde bu nasıl seyretti, bu gidiş? Baktığımız
zaman, burada, Anayasa Mahkememizin -demin bahsettiğim şekilde- yeni
dönemde eski kararına dönmediğini ve doğru bir çizgide
olduğunu görüyoruz. İki kararında bunu görüyoruz: Birisi, en son
referandumla alakalı bildiğiniz gibi; halk tarafından
Cumhurbaşkanı seçimi konusu gündeme geldiğinde buna
değinmiş. İkinci bir kararı da 87 tarihli
kararıdır. Bakın, oradan şu cümleyi okuyorum -kararın
kendi sonuç bölümü- aynen buradaki satırları okuyorum: Anayasa
Mahkemesinin görev ve yetkilerini belirleyen Anayasanın 148inci
maddesinde Anayasa değişikliklerine ilişkin yasaların esas
yönünden denetimine yer verilmediği gibi, bunların biçim yönünden denetlenmeleri
de teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle
görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı
hususlarıyla sınırlı tutulmuştur. diyor, demin
okuduğum maddeyi söylüyor. İptali istenen bu sınırlı
sebeplerden herhangi birine ilişkin bulunmadığı sürece
davanın dinlenmesi olanağı yoktur. diyor. Dava dilekçesinde
ileri sürülen hususlar Anayasanın 148inci ve Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 21inci
maddesinde sayılı ve sınırlı olarak belirlenen
şekil bozukluklarından değildir. Bu itibarla, işin
esasına girilmeden yetkisizlik nedeniyle davanın reddine karar
verilmiştir. diyor.
Şimdi, burada, baktığınız zaman, 10
üyenin imzasını görüyorsunuz. Yani, 11 kişilik Anayasa
Mahkemesinde böyle bir durumu görüyorsunuz ve referandumla alakalı
meselede de, aynı şekilde, bu yönde bir uygulama
başlatmış Anayasa Mahkemesi.
Anayasa Mahkememizi, şu normal gidişinin
dışına çıkartmaya zorlamayalım, yanlış
bilgilendirme yapmayalım değerli arkadaşlar. Yapılanlar
yanlışsa, bu yanlışı burada söyleyin. Ama, Anayasa
Mahkemesini yetkisi dışına çıkaracak birtakım tavsiye
ve telkinlerde bulunmayalım.
Şimdi, dedik ki: İlk dört madde değişmez,
elbette, teklif de edilemez. Bu da var.
Şimdi, bakın, benim elimde -demin burada da
değinildi kısmen- bu Anayasa hazırlıkları var. Bunlara
baktığımız zaman -TÜSİADa hazırlanan
Anayasanın sadece bir kısmını okuyacağım size-
diyor ki sonuç olarak
7 tane anlı şanlı Anayasa profesörü
bunlar. Şu an bunların hepsi Cumhuriyet Halk Partisi gibi
düşünüyor, Anayasa Mahkemesi bu davaya bakar. diye düşünüyor. Ama,
bunların yapmış olduğu Anayasada sonuç olarak şunu
söylüyor. Diyor ki: Çalışma grubumuz, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yeni bir Anayasa taslağını oluşturma
aşamasında, kendisini, cumhuriyet hükûmet şeklinin
değişmezliği ilkesi dışında özgür ve bağımsız hissetmesi
sonucuna varılmıştır. Bunun gerekçesini de yukarıda
açıklıyor, diyor ki: Cumhuriyet ilkesinin
değişmezliği cumhuriyetimizin kurulduğu yıldan beri
olan bir ilke ve değişmez ilkedir. Laiklik ve diğer ilkelerin
değişmezliği 82yle gelmiştir. şeklinde de bir
gerekçe ileri sürmüşlerdir.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Yani kendi gerekçeniz
değil mi Hocam?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla)
Hayır, hayır, sizin gerekçeleriniz, sizin. TÜSİADın
Anayasa gerekçesi. İşte Anayasa Mahkemesine gitsin. diyenler bir
zaman neler demişler, bugün neler söylüyorlar, bunları bilmeleri
Nihayet son bir cümle daha söyleyerek ayrılmak istiyorum.
Efendim, o da şu: Şimdi, 1993te Sayın Cindoruk Anayasa
taslaklarınızı getirin. demiş siyasi partilere. Cumhuriyet
Halk Partisi de o dönemde bir metin vermiş, SHP de bir metin vermiş.
Bakın ne diyor orada:
1)12 Eylül Anayasasının başlangıç bölümü
metinden çıkarılsın.
Hani, bu aykırılık ileri sürülemeyen bir şey,
nasıl bunu söyleyebiliyorsunuz? Sayın Deniz Baykalın,
imzası elimde, önerge var değişsin şeklinde. Burada
Tamamen çıkarın. diyor.
2) Uygulamalar YÖKün sakıncalarını ortaya
koymuştu, bu YÖK kurumu kaldırılsın, Millî Güvenlik Kurulu
Anayasadan çıkarılsın, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi
kaldırılsın, Yüksek Askerî Şûra kararları yargı
dışı tutulmaktan kurtarılsın.
Şimdi, bir taraftan diyorsunuz ki: İlk dört madde
değiştirilemez, Başlangıç buna dâhildir. Ama o gün verilen
teklifinizde Başlangıç hükmünün tamamen
çıkarılmasını istiyorsunuz. Samimi değilsiniz, kusura
bakmayın, samimi değilsiniz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Netice itibarıyla, benim tespit ettiğim hususlar
bunlardır.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum,
saygılarımı sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Sayın Başkan, İç
Tüzükün 69uncu maddesine göre söz istiyorum, adım geçti.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, efendim, önce
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Onun özür dilemesi için
getirtiyorsunuz onu. Benim adım geçti, bana o hakkı vermek
durumundasınız Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Mengü, efendim, lütfen yerinize buyurun
da, yani ben dinleyeyim sizi karşılıklı. Benim bir
itirazım yok, demin de aynı tartışmalar oldu.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Yerimdeyim Sayın
Başkan.
BAŞKAN Efendim, bakın, orada sıra var, lütfen...
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Şu köşeye mi geçeyim?
BAŞKAN Ben sizi dinliyorum, buyurun efendim.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Sayın Başkanım,
69uncu madde
Benim adım geçti, Anayasa Komisyonu Başkanı
adımdan bahsetti, söylemediğim sözlerden bahsetti. Şimdi,
tutanağı getirtiyorsunuz, o yakışıksız sözleri
söylemişse özür dileteceksiniz. Ben kendimle ilgili söylenen sözlere cevap
vermek istiyorum, 69uncu madde açık.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Sayın Başkanım, ben bir açıklama yapayım müsaade
ederseniz.
Hakkı Suha Okay derken, Şahin Mengü dedik
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Ha, şimdi kabul etti,
duydunuz mu Sayın Başkan? O zaman bir söz hakkım var herhâlde.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Daha iyi, daha iyi.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Şimdi daha çok hakkım.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Çünkü konuşan Hakkı Suha Okaydı. Suha Bey varsa bir şey
söylesin.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayır, efendim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Olur mu öyle şey ya! Sizin
kimi kastettiğinizi biz nereden bileceğiz?
BAŞKAN Sayın Mengü, efendim şöyle, isminizin
geçtiğini ben de duydum, doğrudur. Ama, yani o anda neler söylendi
Şimdi tutanağı getirtiyorum.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Kendi itiraf ediyor Sayın
Başkan. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar, bakınız
Sayın milletvekilleri,
neye itiraz ediyorsunuz, ben bunu anlamıyorum. Sayın Milletvekilimiz
burada kendisini ifade eder, siz oradan niçin müdahale ediyorsunuz?
Sayın Mengü, size, söylemediğiniz neyi isnat etti, onu
ifade etmek istiyorum.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Tutanak geldi Sayın
Başkan, tutanak geldi.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Tutanak geldi efendim,
tutanağa bakarsanız, zaten o sözlerin bir öğretim üyesi
tarafından söylenemeyeceğini siz de göreceksiniz efendim.
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın
Başkan, bakayım ben efendim, bir dakika.
Evet, Sayın Mengü
Sayın Okay burada mı efendim?
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Dışarıda.
BAŞKAN Yok.
Şimdi, burada ifade edilen -Türkçe metinden anlıyorsam-
yani sizin isminiz geçiyor, ama Sayın
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Bana Utanmıyor musunuz?
dedi.
BAŞKAN Evet, o ifade geçmiş burada.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Özür dilesin Sayın
Başkan.
BAŞKAN Fakat bu ifadenin direkt olarak muhatabı
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Özür dileyecek.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Muhatabı siz değilsiniz bunun.
BAŞKAN Sayın Kuzu, efendim, bir dakika, söz
hakkınız baki. (CHP sıralarından Tutanağı
okuyun, biz de dinleyelim. sesi.)
AHMET ERSİN (İzmir) Efendim, isminin geçmesi yeter.
BAŞKAN Arkadaşlar, niçin heyecanlanıyorsunuz, ne
var bunda? Sakin olun, sakin olun.
Evet, buyurun Sayın Kuzu.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Evet, Sayın Başkanım, şimdi, tabii, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, malumunuz, Hakkı Suha Okay konuştu. Ben
konuşma sırasında Sayın Okay derken Sayın Mengü de
dedim. Doğrudur, ama hedefimin kendisi olmadığını
da söylüyorum, ama ille konuşmak
istiyor kendisi.
BAŞKAN Hayır, orasını siz
karıştırmayın Sayın Kuzu, lütfen efendim.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Sen değil, Başkan
takdir edecek onu. Ona Başkan karar verecek.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ağzından çıkanı
kulağı duymuyor.
BAŞKAN Sayın Mengü, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Mengü, o cümleyle ilgili olarak
açıklamanızı alayım, buyurun efendim.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Kaç dakika sürem var Sayın
Başkan?
BAŞKAN İki dakika.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Manisa Milletvekili Şahin
Mengünün, İstanbul Milletvekili Burhan Kuzunun konuşmasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada yapılan bir ciddi Anayasa
tartışması var. Ben de bu tartışmayı arkada
hepiniz gibi dinliyordum ve benim Anayasa Komisyonunda Anayasa Komisyonu
Başkanıyla bir söyleşimden de bahsedildi. Sayın Anayasa
Komisyonu Başkanı aynen Komisyonu idare ettiği gibi gene kendini
kaybetti, dengesini kaybetti, benimle hiç alakası olmayan bir yerde çok
yakışıksız bir söz söyledi. Şimdi, bunun ne
alakası var benimle? Elbette insanların üslubu kalitesini getirir,
kalitesini belli eder. Neyine cevap vereyim? Ne söylediğinin farkında
değil Başkan, ne söylediğinin farkında değil. (CHP
sıralarından alkışlar) Kiminle muhatap olduğunun
farkında değil. Haa, Ben yüz on sekiz kitap da yazarım. diyor.
Vallahi, bu üsluptaki adam yüz on sekiz değil, bin altı yüz kitap da
yazsa, kimse itibar etmez. Bana bir tane kitaptan kendine ciddi atıf
göstersin, ben yüce Meclisin huzurunda kendisinden özür dileyeceğim.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim Sayın Okay.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Sayın Kuzu Ben Sayın
Mengüyü değil, Sayın Okayı
Bana sataşmış
oluyor böylece.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Müsamere, müsamere.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) İzin verin, 69uncu madde
uyarınca söz hakkımı kullanayım.
BAŞKAN Şimdi, Sayın Okay, şöyle: Yani,
konuşma sırasında
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Çok fazla da bir şey söylemeye
gerek yok ama izin verin, kullanmam lazım.
BAŞKAN Neyi kullanacaksınız?
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Utanmıyor musun? dedi.
Sayın Mengüye demedim, Sayın Okaya dedim. İzin verin.
İzin verin.
BAŞKAN Sayın Okay... (CHP sıralarından
gürültüler)
Arkadaşlar, lütfen
Sayın Okay, bu görüşmeleri bugün mutlak surette
gerçekleştireceğiz. Onun için, hepimiz de buradayız
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Efendim, selametle götüreceğiz ama
Sayın Kuzunun da bu söylemini cevapsız
bırakmayacağız.
BAŞKAN Yani, şöyle: Ben kimsenin söz hakkını
kısmak istemem o anlamda. Haa, on beş dakika önce olmaz da, on
beş dakika sonra biter. Üçte bitmez de dörtte biter, ikide biter, fark
etmez o. Yani, bugün bunu neticelendireceğiz inşallah.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Şahsıma yönelik bir hakaret
var. Yani, Sayın Kuzu söyledi, önemsemeyeyim diyemem. İzin verin.
Burada bizi izleyenler var.
BAŞKAN Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
4.- Ankara Milletvekili Hakkı
Suha Okayın, İstanbul Milletvekili Burhan Kuzunun
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz evvel, Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın
Kuzu Anayasa Komisyonu tutanaklarından okuduğum bölümle ilgili, önce
partimizin değerli milletvekili Sayın Mengüye, daha sonra da Ben
Sayın Mengüye değil, Sayın Okaya dedim. diye, bir
utanmazlık ifadesi kullanmış. Kem söz sahibine aittir. O sözü
aynen kendisine iade ediyorum, ancak şundan da büyük mutluluk duyuyorum:
Sayın Kuzu gibi bir Anayasa Komisyonu Başkanı olduğu
sürece, biz burada çok renkli Meclis Genel Kurulu toplantıları
yaşayacağız. Hani bir laf var: Bu kadar cahil olmak için tahsil
etmeye gerek yok. diye. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkanın
sözünü kendisine iade ediyorum. Sayın Başkana da teşekkür
ediyorum söz verdiği için. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Okay
Arkadaşlar, bakınız, Sayın Genç, Sayın
Okay, şunu ifade etmek istiyorum: Bakınız, belki bir espri
yaptınız, bir deyim kullandınız ama yani bu verilen unvan
da nihayetinde akademik hocaların verdiği unvanlardır. Belki
Sayın Kuzuya profesörlük unvanını veya doçentlik
unvanını verenler de sizin çok takdir ettiğiniz
insanlardır, bunu da gözden kaçırmamak gerekir diye düşünüyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, Komisyon
Başkanı
(Gülüşmeler)
BAŞKAN Evet, Sayın Genç siz ne diyorsunuz efendim?
Buyurun dinliyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Gülünecek bir şey demiyorum.
Komisyon Başkanı konuşmasında, benim
Komisyonda gidip başkasının yerine oturduğumu,
yaşıma göre, başıma göre hareket etmediğimi ve
birtakım gerçek dışı konuşmalar
yaptığımı
İsmimi iki defa, üç defa anarak
şahsıma sataştı. Uygun görürseniz iki dakika da ben
kendisine cevap vereyim.
BAŞKAN Hayır. Sizin isminizi ifade etti. Komisyon
sıralarına oturduğunuzu ve Komisyondaki üyelerin açıkta
kaldığını, sonradan kalktığınızı
söyledi.
KAMER GENÇ (Tunceli) Şimdi, Sayın Başkan, yani
ben burada bağımsız bir milletvekiliyim. Tabii, benim arkamda
grubum olmadığı için, tabii ki hep benim
Bana söz vermemek
için gayret sarf ediyorsunuz. Ama bir komisyon başkanı sorumsuz
şekilde hareket edip de benim ismimi zikrediyorsa ve bana hakaret
ediyorsa, iki dakika bana
BAŞKAN Buyurun efendim, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
5.- Tunceli Milletvekili Kamer
Gençin, İstanbul Milletvekili Burhan Kuzunun konuşmasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz önce, tabii, Sayın Kuzuyu dinledik. Bir Anayasa
profesörüymüş. Bilmiyoruz tabii, Anayasa profesörleri memlekette çok.
Yalnız, burada Anayasa
Mümtaz Soysalla ilgili
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen
KAMER GENÇ (Devamla) -
Süheyl Batumla ilgili birtakım
laflar söyledi. Çık televizyon kanallarında onunla konuş.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, İç
Tüzükümüzün 31inci maddesinde, komisyon üyesi olmayan milletvekilleri
komisyonlara gider, orada söz alır. Anayasa teklifi gibi, hele biraz önce
de burada bahsettiğim gibi, laik cumhuriyetin temel niteliklerini
değiştirecek, laikliği silecek, Anayasa Mahkemesi kararıyla
sabit olan bir konuda bir Anayasa değişikliği
yapılıyor. Ki, ben de yani sıradan bir milletvekili değilim.
80den beri bu Parlamentoda görev yapan
SIRRI SAKIK (Muş) Ne demek istiyorsunuz?
KAMER GENÇ (Devamla) -
ve Türkiyenin bölünmez bütünlüğü
üzerinde en hassas
BAŞKAN Sayın Genç, yani
KAMER GENÇ (Devamla) Bir dakika Sayın Başkan.
BAŞKAN Hayır, hayır
KAMER GENÇ (Devamla) Bir dakika, iki cümle konuşayım.
BAŞKAN - Yani, ben bir dönem milletvekilliği
yapıyorum diyeceksiniz. Yoksa sıradan olan sıradan olmayan
milletvekili olur mu?
KAMER GENÇ (Devamla) Ona geleceğim.
Türkiyenin bölünmez bütünlüğü ve Türkiyenin değerleri
üzerinde çok hassas bir insanım.
SIRRI SAKIK (Muş) Parlamentodan özür dilemesi lazım.
Onlar sıradan milletvekili mi?
KAMER GENÇ (Devamla) Anayasa Komisyonuna gittim. Anayasa
Komisyonu Başkanının orada dışarıdan gelecek
milletvekillerine de yer ayırması lazım. Bize bir yer verilmedi.
Tesadüfen, orada
Sizin bu, Konya Milletvekiliniz dedi:
Bütün herkese verelim bu hakkı. O arkadaş yoktu -Hüsnü Bey galiba- onun yerine
oturdum. Bana gelmiş diyor ki: Kalk oradan. Yetkin varsa gel,
kaldır. Milletvekiline bir odacı gibi muamele yapamaz. Bu
arkadaşı
Ben size bir tavsiyede bulunuyorum. Bunu en süratli bir
şekilde emekliye ayırın. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Lütfen Sayın Genç
KAMER GENÇ (Devamla) Bu arkadaş Anayasa Komisyonu
Başkanlığı yapacak kapasitede bir insan değil.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Genç
Olur mu böyle bir ifade?
KAMER GENÇ (Devamla) Çünkü, buradaki konuşmaları
Anayasa profesörünün davranışlarına, bilimine, kariyerine
uymuyor.
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen
Lütfen
KAMER GENÇ (Devamla) Ben, ayrıca kendi tezini nereden
aldığını bir inceleyeceğim. Nasıl olsa
Hakikaten
Anayasa profesörü olmak için verdiği bilimsel kariyeri nasıl
kazandığını da incelemek gerekir.
BAŞKAN Sayın Genç
KAMER GENÇ (Devamla) Ben daima sorumlu hareket ediyorum. İç
Tüzüke, Anayasaya uygun hareket ediyorum. Bana karşı, lütfen,
bundan sonra dikkatli olman lazım Sayın Kuzu. Yoksa senin haddini
bildiririm sana.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Arkadaşlar
Sayın milletvekilleri
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Sayın Genç,
sıradan milletvekili olmaz. Özür dile Genel Kuruldan.
M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) Olur, olur
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Onu anlayan anlıyor.
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım
Sayın Genç, sizi biraz önce de ikaz etmiştim.
Yani, siz, üç dönem, dört dönem, beş dönem milletvekilliği
yapabilirsiniz, ama Meclisin içindeki milletvekillerinin bir kısmı
sıradan milletvekili, bir kısmı sıra dışı
milletvekili
Böyle bir üslup olmaz. Bunların hepsi Türk milletinin
temsilcileridir, seçilmiş gelmiştir. O sözünüz doğru değil.
Artı, bakınız Sayın Genç -şimdi
Sayın Kuzuya da söz vereceğim- kendi ilmî kariyerini ispat
etmiş, Anayasa hukuku profesörü olmuş ve Mecliste Anayasa Komisyonu
Başkanlığı yapmış olan bir kişinin ilmî
kariyerini tartışmak kimsenin haddi değildir. Böyle bir şey
olmaz. Ha, sözlü üslubunu beğenirsiniz beğenmezsiniz, üsluptaki
yanlışlıklar olabilir. Ama, ilmî kariyerleri biz burada ispatlamıyoruz.
Lütfen, o husustaki ifadeleri
kullanalım.
Sayın Kuzu, çok kısa lütfen, kapatıyorum bu konuyu.
Buyurun efendim.
6.- İstanbul Milletvekili
Burhan Kuzunun, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin konuşmasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Sayın Başkanım, şimdi, tabii Kem söz sahibine aittir.
sözünü aynen iade ediyorum geldiği tarafa.
İkinci bir husus, siyaset bir seviye meselesidir, herkesin
yapacağı bir iş değil. Zaten yıllardan beri bu tür
siyaset yapıldığı için Türkiye bu hâle gelmiş.
İyi ki AK Parti yetişti de bu işi düzeltmeye
çalışıyor.
Üçüncü bir husus, 15 Anayasa hukukçusu var Türkiyede, biri de
benim. Sorbonne eğitimi almış Anayasa hukukçusuyum ve dünya
çapında da atıf almış bir bilim adamıyım. Onu da
belirtmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili
Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 346
milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/141) (S. Sayısı: 101) (Devam)
BAŞKAN Evet, şimdi, Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Aysel Tuğluk.
Buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA AYSEL TUĞLUK (Diyarbakır) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın 10uncu ve 42nci
maddelerinde değişiklik öngören kanun teklifi hakkında DTP Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Başlamadan evvel, operasyonların ve
çatışmaların Kürt sorununda bir çözüm
olmadığını göstermek için demokratik ve sivil itaatsizlik eylemiyle
çözüm yürüyüşünü gerçekleştiren, bunu özveri ve sağduyu içinde
gerçekleştiren halkımızı buradan saygıyla selamlamak
istiyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
Kişi hak ve hürriyetleriyle ilgili olduğu kadar din ve
vicdan özgürlüğüyle de ilgili olan, ideolojik bir simge olmak kadar
herkesin kendine göre kullandığı politik bir malzeme de olan,
rejim krizlerine sebebiyet veren, toplumu ilerici-gerici, laik-antilaik
diye bölen türban veya başörtü sorununu bu aşamadan sonra bir
çözüme kavuşturmak gerekmektedir.
En baştan belirtmek isterim ki, partim DTP, bu sorun
etrafında oluşturulan yeni denge, ilişki, ittifak ve krizlerin
bir tarafı değildir ve asla olmayacaktır. Ne AKP-MHP
ittifakının bir parçasıyız ne de CHPnin
yaklaşımlarıyla aynileşmemekteyiz, yani politik ifadesiyle,
muhafazakâr ittifakın siyasal İslam projesinin de otoriter
ittifakın ulusalcı dayatmasının da
karşısındayız. Demokrasiden, özgürlüklerden ve adaletten
yana yapıcı tutumumuzu ısrarla sürdüreceğiz.
Partim DTP, başörtü meselesinde özgürlüklerden yanadır.
Yasaklara karşı koşul ve zaman bahanesinin ardına
sığınmadan kişi hak ve hürriyetlerinin savunuculuğunu
yapmaktadır. Bu, siyasetimiz için ilkesel bir tutumdur. Ancak, genç kızlarımızı,
kadınlarımızı ilgilendiren, insanların inancıyla,
yaşam tarzıyla ilgili bu meselenin nasıl suistimal
edildiğini, statükonun korunması adına nasıl
politikleştiğini ve nasıl halklarımızın, Kürt
halkının özgür geleceğine, birlikte yaşama iradesine
karşı bir gerici ittifak hâline dönüştürüldüğünün de sorgulamasını
yapacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye,
uzun zamandan beri iki dayatmanın kuşatması
altındadır. Bir yandan küresel sermayenin tam desteğini alarak
yürütülen ılımlı İslam politikaları, öte yandan da
ulusalcı milliyetçi cephenin dayattığı inkârcı
politikalar. Bu iki siyasi yaklaşımın politik aktörleri, zamana
ve koşullara göre kâh yan yana kâh karşı karşıya dursa
da en nihayetinde demokrasimiz üzerinde hegemonik tutumlarını
sürdürmektedirler. Halklarımız bu dayatmalar
karşısında seçeneksiz bırakıldı. İnsanlara
demokratik bir alternatif sunulmadı. CHPnin ulusalcılardan daha koyu
biçimde ulus devleti savunan milliyetçi şoven çizgisi ile AKPnin MHPyi
de yanına alarak yürüttüğü siyasal İslam çizgisi arasında
tercihe zorlanmaktayız. Türkiyede statükocu partiler, son yıllarda
devlet bürokrasisinin de bir kesimini yanına alarak bir ulus devletçik
geliştirdiler. Kürtleri tamamen dışlayan, farklı
düşünce ve eğilime hiç yer vermeyen, AByi, demokrasiyi ve
sivilleşmeyi reddeden bu neoittihatçı çizginin Türkiyeye
kazandırdığı hiçbir şey yoktur. Çok şey
kaybettirdiği ise kesindir. Askerî, siyasi ve bürokratik kesimin
oluşturduğu bu anlayış sayesindedir ki, otoriter
cumhuriyet, demokratik cumhuriyete dönüştürüleceğine, siyasal
İslama teslim edilmek üzeredir. Bugün artık Mustafa Kemalin
cumhuriyeti bitmek üzeredir. Ilımlı İslam dönemi ise
başlamak üzeredir.
Bunun böyle olmasında, adı cumhuriyetle birlikte
anılan partilerin çok büyük günahı vardır. Bu gelişmeye
ordudan da bir kesimin katkısı oldu. Sosyal demokrat ve cumhuriyet
partisi olduklarını iddia edenler, yine cumhuriyet
aydınları eğer Kemalizmin sol demokrat yorumunu yaparak
güncelleştirebilseydiler, Kürt inkârını bugünkü düzeyine
vardırmasaydılar bunun önüne geçilebilirdi. Ancak ulusalcı-milliyetçi
söylemlerinde direndiler ve bugünkü gelişmelerin önünü açtılar. Kürt
sorunu karşısında ulusalcı tutumları ve retçi
yaklaşımları, üç beş emekli bürokratın etkisinde
kalarak ısrarla bu ulusalcı-milliyetçi çizgiyi savunmaları
kendileri açısından bu hazin sonucu getirmiştir.
Siyasal İslam ise, uluslararası güçlerin stratejik
desteğiyle bugün nihayet sadece iktidarda değil, devleti de ele
geçirmiştir. Bu, çok açıktır. Bu, iki yüz yıllık
sürecin finalini ifade etmektedir. AKP devletleşmiştir, devlet
AKPlileşmiştir. Bunu herkesin çok iyi anlaması gerekmektedir.
AKP, cumhuriyeti demokratikleştireceğine, en pragmatist
hâliyle siyasal dinciliği, siyasal İslamı geliştirerek
cumhuriyeti bugünkü muhafazakâr ve otoriter düzeyine
ulaştırmıştır. Şu an AKPnin duruşu,
demokrasi de dâhil olmak üzere çağdaş toplumun birçok
kazanımlarını riske etmektedir. Türkiyeyi çağdaş
demokratik değerlerle buluşturmak yerine, toplumsal gerilimi ve
kaygıları artıracak bir siyaset tarzı yürütülmektedir.
Avrupa Birliği reform süreci, Kürt sorunu, sivil anayasa
çalışması ve başörtü gibi hassas konularda izlenen siyaset
bu kaygıların oluşmasına neden olmuştur. İlkeli,
tutarlı, çözüme ve uzlaşmaya dönük bir siyaset tarzı hâlen
gösterilmemektedir.
Çok iyi biliyoruz ki siyasal İslam cumhuriyetin
başından beri partilerle ilişki içindedir. Bu yeni bir durum
değildir. Geçmişte Demokrat Parti, daha sonra Adalet Partisi, Millî
Selamet, Refah Partisi ve şimdi de AKP ile bu devam etmektedir.
Bu eğilim aynı zamanda Nakşi geleneğinden gelmektedir.
Yeniçeri Ocağının 1926da katliam düzeyinde tasfiyesinden sonra
Nakşicilik bir çeşit devlet tarikatı hâline geldi, getirildi.
Şimdi içine kimi Kürt kesimlerini de alarak kendi projesini
uygulamaktadır. Yeni hedefleri Kürt HAMASını yaratmaktır.
Demokratik Kürt siyasetinin türlü dayatmalarla baskı altına
alınmak istenmesinin, marjinalize edilmek istenmesinin, yasa
dışı, gayrimeşru bir konumda bırakılmak
istenmesinin gayesi bundan başkası değildir.
Burada uluslararası bir projeden bahsediyorum. Siyasal
İslamın bir kısmı Suriyeden Arabistana dayanıyor.
Bir kısmı İran ile ilişkilidir. Ilımlı İslam
modelini dayatan ABD de bu ilişkiler ağı içerisindedir. Binlerce
Kürt yurtseverini vahşice katleden Hizbullah da aynı ilişkiler
ağı içerisindeydi.
Yaşanan vahşeti unutmamak gerekiyor. Diyarbakırda,
Batmanda binlerce yoksul Kürt yurtseverini bu anlayış
öldürmüştür. Yarattıkları bu vahşet
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) PKK ne yaptı?
BAŞKAN Sayın Tuğluk, Anayasa
değişikliği görüşmesi yapıyoruz, ama dikkatle takip
ettim
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
lütfen karışmayın. Sayın Başkan, hatibe
karışmayın, lütfen
BAŞKAN Hatibe karışmayın değil de
HASİP KAPLAN (Şırnak) Siyaset, felsefe konuşulur, lütfen Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hayır
efendim, hatibi konuya davet etmek benim hakkımdır, İç Tüzük
gereğidir, görevimi yapmak istiyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Siz AK Parti
Başkanı değilsiniz, Meclis Başkanısınız
orada. Lütfen
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
HASİP KAPLAN (Şırnak) Müdahale etmeyin efendim. Grubumuz
adına konuşuyor, lütfen
BAŞKAN Hayır
Grubunuz adına konuşuyor. Ben
HASİP KAPLAN (Şırnak) Lütfen müdahale etmeyin
efendim. Uyarıyorum
BAŞKAN Sayın Kaplan
Neyi uyarıyorsun Sayın
Kaplan?! (AK Parti sıralarından gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
Meclis Başkanısınız, karışmayın hatibe.
Karışamazsınız efendim.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) Otur yerine.
BAŞKAN Ben hatibi konuya gelmeye davet ediyorum, sen beni
uyarıyorsun
Maşallah!
Oturun lütfen.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Siyaset, yasa, felsefe, her
şey konuşulur elbet burada.
AYSEL TUĞLUK (Devamla) Sayın Başkan
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bu
alışkanlığı bırakın artık.
BAŞKAN Sayın Tuğluk, konuyla ilgili
görüşelim efendim.
Buyurun efendim.
AYSEL TUĞLUK (Devamla) Konudayım efendim, konuyu
anlatıyorum.
Diyarbakırda, Batmanda binlerce yoksul Kürt yurtseverini bu
anlayış öldürmüştür. Yarattıkları bu vahşet
kendilerine yönelmeseydi, hepimizi vahşice katlederlerdi. Bahriye Üçok,
Uğur Mumcu gibi soy Kemalistleri katledenler de bunlardır.
Şimdi, silahsız olmaları bu gerçeği
değiştirmemektedir.
Diyarbakırda bu kadar tarikatın önünün
açılması, sivil toplumculukla izah edilemez. Buna söz konusu
projeleri adına göz yummaktadırlar. Siyasi iktidar, başta
Diyarbakır Belediyesi olmak üzere modern ve demokratik Kürt siyasetinin
bütün kazanımlarını ele geçirmek için bunu bir devlet
politikası hâline de getirmiştir. Ancak, geçmişte nasıl
Hizbullah kontrolden çıktı ve bugün bir kısmı El Kaideye
dönüştüyse, bu ülke ve bu toplum yine aynı tehdit ve tehlikeyle yüz
yüze kalacaktır, kalmaya
başlamıştır.
Kürt sorununun demokratik ve siyasal çözümünü engelleme adına
ordusu, AKPsi, tarikatı, gericisi, milliyetçisi birleşmiş,
birleştirilmiştir. Ama bu ittifakın sonu parçalanmış
toplum, parçalanmış ülke olacaktır. Maalesef, bunları
belirtmek zorunda kalıyoruz.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) PKKdan bahset!
AYSEL TUĞLUK (Devamla) Önemle belirtmeliyim: İslam
dinine, kültürüne karşı değiliz.
ABDURRAHMAN KURT (Diyarbakır) O söylediklerin doğru
değil! Bunların arkasında din
karşıtlığı, İslam
karşıtlığı var!
AYSEL TUĞLUK (Devamla) Sadece İslami
milliyetçiliğe, İslam adına yapılan politikalara, siyasal
dinciliğe karşıyız. Dinin politik bir araç durumuna
getirilmesine, dinin siyasette iktidar uğruna, rant uğruna
kullanılmasına karşı her zaman demokratik tutumumuz
olacaktır. Ancak, kültürel İslama inananların özgürlüğüne,
inançların özgürce, barış içinde yaşamasına katkı
sunmak kadar bunun güvencesi olduğumuzu da büyük bir öz güvenle
belirtiyoruz.
ABDURRAHMAN KURT (Diyarbakır) Doğru söylemiyorsun.
Dine karşı tutumunuz düşmanca. Takiye yapıyorsun orada!
AYLA AKAT ATA (Batman) Takiye yapanlar belli ya!
AYSEL TUĞLUK (Devamla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri
ABDURRAHMAN KURT (Diyarbakır) Hayır, yanlış
yapıyorsunuz!
AYSEL TUĞLUK (Devamla) Neden rahatsız oluyorsunuz? Biz
sizleri dinliyoruz.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) PKKdan bahset, rahatsız
olmuyoruz biz.
AYSEL TUĞLUK (Devamla) Türkiye demokrasisi ve
halklarımızın özgür, barışçıl birlikteliği
açısından bu anlayışların tehlikeli olduğunu
söylüyoruz. Bu otoriter, muhafazakâr anlayışların
dışında üçüncü bir seçeneğimiz var. Bu, demokratik
cumhuriyet seçeneğidir. Türkiye, bu otoriter muhafazakâr iki çizgi
arasında seçim yapmak zorunda değildir. Bu sebeple, demokratik
cumhuriyet seçeneğini yeniden ciddi biçimde tartışmaya
açacağız. Demokratik cumhuriyet, ne üniter yapıyla ne
sınırlarla ne insanların inancı ve kılık
kıyafetiyle ne de politik düşünceleriyle sorunu olmayan çağdaş
bir projedir. Farklı kültürlerin bir arada yaşadığı,
dillerin, kültürlerin ve kimliklerin özgürce kendini ifade ettiği,
eşit, özgür yurttaşlık hukukuna dayalı bir çözüm projesinin
ülkemiz için en gerçekçi ve en demokratik model olduğuna inanıyoruz. 20nci
yüzyılda kurulan otoriter cumhuriyetten artık 21inci
yüzyılın demokratik cumhuriyetine geçişi sağlamak
gerekiyor. Bizim söylediğimiz de budur, otoriter cumhuriyetten demokratik
cumhuriyete geçiştir ve halklarımızla birlikte bunu
gerçekleştirme kararlılığındayız.
Parti olarak her alanda ve her zaman kişisel ve toplumsal
özgürlüklerin yaşanmasından yana olduk. Kişi hak ve
hürriyetleriyle ilgili başörtü sorununun laik-dinci kamplaşması
yaratılarak çözümsüz bırakılması, sözünü ettiğimiz iki
anlayışla ilgilidir. Çözümsüzlük, uzun zamandır hem ciddi
mağduriyetlere hem de toplumsal gerginliklere sebep olmaktadır. Her
ne kadar bir simge durumuna getirilmişse de bu konunun daha fazla
suistimal edilmesine izin vermeden, inancın ve kültürel yaşamın
bir parçası olarak değerlendirmek ve özgürlükleri esas alarak bir
çözüme kavuşturmak gerekmektedir. Bu anlamda, kişisel tercihlere
saygı duyarak, adaletli ve eşitlikçi bir anlayışla
yasakların ve mağduriyetlerin ortadan kalkmasını
sağlamak yükümlülüğündeyiz. Ancak, bir başına bu sorunun
çözülmüş olmasının demokrasimiz açısından bir
yararı olmayacaktır. Hak ve özgürlükler sorununu, reformist bir
anlayışla, kapsamlı bir demokrasi kurgusu içinde değerlendirmek
gerektiğini düşünüyoruz. Ülkemizin özgürlükler bağlamında
çok daha ciddi sorunları vardır ve başörtü sorunu da dâhil olmak
üzere tümünü sivil ve demokratik bir anayasa çalışmasıyla ele
almak gerekmektedir. Toplumsal bir konsensüs sağlanmadan ve hukuki
açıdan da sorunlar barındıran bu düzenlemenin bir
başına çözümü yoktur, olmayacaktır. Kaygımız odur ki
bu düzenlemeyle çözüm umuluyorken çok daha büyük sorunlara ve karmaşaya
yol açılacaktır. O nedenle diyoruz ki aşırı
politikleştirilmiş ve bir siyasi simge, kullanılacak bir malzeme
durumuna getirilmiş bu sorunun, yöntem, biçim ve içerik itibarıyla bu
şekilde gündeme getirilmiş olması, açık ki, siyasi rantla
ilgilidir, çözümü de çözümsüzlüğü de partiler için hasat mevsimidir. Bu
düzenleme, AKPyi de MHPyi de özgürlükçü yapmayacaktır. Bir
yasağın, yüzlerce yasak duruyorken kaldırılacak
olması, kimseye özgürlükçülükle ilgili bir itibar
kazandırmayacaktır.
Madem bu kadar özgürlükçüsünüz, buyurun, 301i de
değiştirelim. Madem inançlara bu kadar
saygılısınız, başta Alevi
yurttaşlarımız olmak üzere, farklı inanç ve kültürlere
sahip insanlarımızın sorunlarını çözün, zorunlu din
dersini kaldırın ki samimiyetiniz tescil edilsin. Madem haktan,
hukuktan, eşitlikten yanasınız, buyurun, Kürtlerin hak ve
özgürlük taleplerini demokrasi içinde bir çözüme kavuşturun ki
demokratlığınıza inanalım.
Sayın Başbakan diyor ki: Siyasetçinin görevi, bir sorun
varsa onu çözmektir. Peki, 40 bin insanımızın ölümüne neden
olan, milyonlarca insanın dili, kültürü ve kimliğiyle ilgili olan
Kürt sorununu niye orduya, ABDye havale ediyorsunuz Sayın Başbakan?
Siyasetçiliğiniz Kürtlere gelince mi çözüm gücü olmaktan
çıkıyor? Eğer bütün hak ve özgürlükler konusunda aynı
hassasiyeti ve siyasetin çözüm iradesini gösterseydiniz söyleyecek
lafımız olmazdı, ancak değiştirmeye
çalıştığınız 42nci maddenin başka bir
fıkrasında ana dil yasağı duruyorken sadece başörtü
yasağını kaldıracak olmanız, sizi özgürlükler
karşısında tutarlı ve ilkeli yapmayacaktır. 21nci
yüzyılda hâlen ana dil yasağı gibi bir ayıbı bu ülkeye
yaşatanların özgürlükçülüğüne inanmamızı da kimse ama
hiç kimse beklememelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başörtü
meselesinde oluşturulan ittifakın politik karakteri ve içeriği
bizleri ciddi olarak kaygılandırmaktadır. Şimdiye kadar
çatışmalı ve çelişkili görünen iki siyasi
anlayışın başörtü meselesi dışında hangi
konular üzerinde ya da neye karşı uzlaştıkları mutlaka
kamuoyuna açıklanmalıdır. Ancak, en genel anlamda, demokratik
reformların askıya alınması konusunda bir
uzlaşıya varıldığını da öngörmek mümkündür
ki bu yönlü tartışmalar da yapılmaktadır. AKPnin sivil ve
askerî ulusalcılarla oluşturduğu bu gerici ittifak
açıktır ki Türkiye demokrasisinin üzerinde oluşturulan yeni
hegemonyadır. Kanımca, AKP ve MHPnin oluşturduğu bu muhafazakâr,
otoriter ittifakın kurbanı başta Kürtler olmak üzere, 301inci
madde ve demokratikleşme hedefini içeren Anayasa çalışması
ile diğer siyasi reformlar olacaktır. Askerin de içinde yer
aldığı bu ittifakın gizli gündemi Kürt sorunudur. Kürtlerin
özgürlük ve hak talepleri, bu güçlerin kimi çıkarları uğruna yine
orduya havale edilmiştir. Baharda kara harekâtı gibi, sonuçları
bir katliamı andıracak maceralara izin verilerek bugünkü
uzlaşmanın önü açılmıştır.
Politik öngörümüzle bir kez daha uyarma gereği
duymaktayız. Sınır ötesi operasyonlar, bu ülkeyi Iraktaki kaosa
sürüklemekle kalmayacak, bu ülkede Iraklılaşmayı
yaşatacaktır. Ölecek binlerce genç insanımızın vebali
bu ittifakın sahiplerine ait olacaktır. Aralarında JİTEMin
kurucusunun da bulunduğu, askerî ve siyasi bürokraside
uzantıları olduğu tahmin edilen Ergenekon çetesine yönelik
operasyonun sınırını da yine bu ittifak belirlemiştir.
Artık çok iyi bilmekteyiz ki her fırsatta Mecliste çoğunluk
bendedir, millî irade benim. diyen AKP, demokrasiyi çoğunluğun
tahakkümüne indirgemiştir. Bu, demokrasimiz açısından kronik
kriz hâlinin sürdürülmesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumu daha
fazla parçalamadan, kaygı ve korkuların yıkıcı bir
düzeye ulaşmasına mahal vermeden, önce toplumda, sonra Mecliste bir
mutabakatı geç kalmadan sağlamak gerekiyor. Bu anlamda, farklı
kesimlerin seslendirdikleri kimi kaygıları doğru okumak ve
anlamak gerekmektedir. Yersiz ve temelsiz kaygılar değildir ve
mutlaka bu kesimler rahatlatılmalıdır. Aynı şekilde,
laiklik ilkesinin de daha geniş ve çağdaş yorumuna ihtiyacımız
olduğu kanaatini taşımaktayız. Hakeza, din ve vicdan
özgürlüğünü çok kültürlü, çok dinli ülkemizde başörtü meselesine
indirgemek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tuğluk, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
AYSEL TUĞLUK (Devamla) -
diğer inançlara ve kültürlere
değersiz yaklaşıldığının da bir göstergesi
olmaktadır. Eğer bir güvence getirilecekse, bütün inanç ve kültürlere
yönelik, eşitlikçi temelde olmalıdır. Bu sorunu
basitleştirmeden belirtmek isterim ki, ülkemizin özgürlükler
bağlamında çok daha ciddi sorunları vardır. Bu ve benzeri
sorunları palyatif yöntemlerle değil, kapsamlı bir demokrasi
programı ve geniş bir toplumsal mutabakatla gündemimize almak
durumundayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kadın
olarak özellikle belirtmek isterim ki, kadın hemcinsimin erkek egemen
siyaset çatışmasında politik bir figür, bir araç durumuna
getirilmiş olmasından üzüntü duymaktayım. Kadınların
özgür iradesi üzerinde yapay korkular ve manevi baskılar yaratılarak
tahakküm kurulmak istenmesine en başta biz kadınlar izin
vermemeliyiz.
Sonuç olarak, bir
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim efendim.
AYSEL TUĞLUK (Devamla) Sayın Başkan, efendim,
tartışmadan dolayı süre kaybım olmuştu.
SIRRI SAKIK (Muş) Son cümlelerini bağlasın. Ne
olacak Başkan yani!
BAŞKAN Sayın Tuğluk, bütün milletvekillerimize
sadece bir dakika ilave ettim.
SIRRI SAKIK (Muş) Bu kadar militanca davranılmaz ki
ya!
BAŞKAN Saygıdeğer arkadaşlarım, adaleti
uyguladığınız zaman militanca davranıyorsunuz
Bu
nasıl işlemdir, ben anlamadım!
SIRRI SAKIK (Muş) Ne adaleti! Ne hukuku! Ne adaletten
bahsediyorsun?
BAŞKAN Bütün arkadaşlarımıza, grup
başkan vekilleri dâhil, bittiğinde sözlerini uzatmadım. Bunu herkes
görüyor. Bunda şaşılacak bir şey yok.
M. NURİ YAMAN (Muş) Cümlesini tamamlasın,
cümlesini.
AYLA AKAT ATA (Batman) - Sayın Başkan, siz böldünüz ama.
AYSEL TUĞLUK (Devamla) Efendim, arada bir
tartışma yaşandı
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Tuğluk.
M. NURİ YAMAN (Muş) Cümlesini tamamlasın.
SIRRI SAKIK (Muş) Yaşasın adaletiniz!
HASİP KAPLAN (Şırnak) Biz tamamlarız, siz
merak etmeyin Başkan.
AYSEL TUĞLUK (Devamla)
ve süre kaybı oldu.
Teşekkür ederim. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Evet, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya
Milletvekili Sayın Faruk Bal.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Anayasa
değişikliğine dair kanun teklifi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle partim ve şahsım adına yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Bugün, laiklik ilkesinin Anayasamıza girişinin 71inci
yıl dönümünü idrak ettiğimizin ikinci günü olmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi
cumhuriyetin kuruluş ilkelerini, kuruluş felsefesini, demokrasiyi,
laiklik ilkesini ve ortak millî ve manevi değerlerimizi kucaklayan, bunları
bir arada yaşatan ve yücelten bir anlayışa sahiptir. Milliyetçi
Hareket Partisi yetmiş bir yıldır devlet ve millet
hayatımızda yer alan laiklik ilkesini ve Türk milletinin bu
değerlerini savunmak ve sonsuza kadar yaşatmak iradesi ve
kararlılığı içerisindedir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
yükseköğrenim kurumlarında yaşanan baş örtüsü sorunu
kırk yıla yakın bir süredir günlük hayatımızı
meşgul etmektedir. Bu süre içerisinde sorun tartışmalarla
genişlemiş ve derinleşmiş, toplumsal bir mesele hâline
dönüşmüştür. Milliyetçi Hareket Partisi ile Adalet ve Kalkınma
Partisinin bu sorunu ülke gündeminden çıkarmak ve makul bir çözüme
kavuşturabilmek amacı ile hazırladıkları ortak Anayasa
değişikliği teklifi Anayasa Komisyonunda görüşülerek kabul
edilmiş ve yüce Meclisin huzuruna getirilmiştir.
MHP ve AKP arasında varılan mutabakat, Anayasa
değişikliğinin çerçevesini şu ilkelerle belirlemiştir:
Değerli arkadaşlarım, baş örtüsü sorunu, kanun
önünde eşitlik ve ayrımcılığın birlikte
değerlendirilmek suretiyle kanun önündeki eşitsizliğin ortadan
kaldırılması ve ayrımcılığın önlenmesi
zemininde değerlendirilecektir. Diğer taraftan, kamu hizmeti alanlar
ile kamu hizmeti verenler arasında ayrım yapılması
gerekecektir. Kamu hizmeti verenlerin devletin düzenleme yetkisine tabi
olması ve herkesin bu kurala uyması gerekecektir. Bir başka
açıdan, devletin kamu hizmetinden yararlananlar arasında kanunlarda
açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple ayrım
yapmaması ilkesi benimsenecektir. Yükseköğrenimde, sadece
yükseköğrenimde baş örtüsü yasağının
kaldırılması esasına dayanacaktır.
Bu çerçevede huzurunuzda bulunan teklif, Anayasanın iki
maddesinde değişiklik yapmayı ortaya koymaktadır. Bunlardan
birincisi, Anayasanın 10uncu maddesinin dördüncü fıkrasıyla
ilgilidir. Kamu hizmetlerinden yararlananlar arasında din, dil, ırk,
cinsiyet, felsefi inanç gibi nedenlerle ayrımcılık
yapılmaması evrensel bir ortak değerdir. Bu kural, pek çok
uluslararası belgede güçlü bir biçimde yer almıştır,
ayrımcılık yasaklanmıştır. Anayasamızın
10uncu maddesinde de kanun önünde eşitlik kuralı yer almasına
rağmen, yükseköğrenim hizmeti alan başörtülü kız
öğrencilere yükseköğrenim hizmeti sunulur iken
ayrımcılık yapılmaktadır. Bu
ayrımcılığın ortadan kaldırılabilmesi, kanun
önünde eşitliğin tam olarak hayata geçirilebilmesi ve
uluslararası belgelerde güçlü bir şekilde ifade edilen
ayrımcılığın yasağına işlerlik
kazandırılabilmesi için Anayasanın 10uncu maddesinin dördüncü
fıkrasında değişiklik yapılması teklif
edilmiştir.
Anayasanın 10uncu maddesinin dördüncü fıkrası,
esasen Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde
kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar. hükmünü ifade etmektedir. Ancak, bu hüküm bulunmasına
rağmen, kırk yıla yakın bir süredir baş örtüsüyle
ilgili eşitsizlik sürmektedir. İşte, bu hükme işlerlik
kazandırılabilmesi için bu fıkraya her türlü kamu
hizmetlerinden yararlandırılmasında ibaresinin eklenmesi
suretiyle eşitliğe vurgu yapılarak
ayrımcılığın önlenmesi güçlü bir ifadeye kavuşturulacaktır.
Kamuoyunda yapılan tartışmaların aksine, bu
maddedeki değişiklik önerisi, kesinlikle kamu gücünü
kullananları, yani kamu hizmeti verenleri, yani devlet
memurlarını kapsamamaktadır. Bu ibarenin 10uncu maddenin
dördüncü fıkrasına eklenmesi, kamu hizmetlerinden yararlanan
vatandaşlarımız arasında eşitliği temin etmek ve
ayrımcılığı önlemektir. Baş örtüsü meselesiyle
ilgisi ise, sorunu genişleten ve derinleştiren din ve vicdan
hürriyeti ile laiklik ilkesi çatışması zemininden kurtararak
meseleye eşitlik çerçevesi üzerinden çözüm bulunmasını
amaçlamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, 2nci maddeyle ilgili
değişiklik teklifi, Anayasanın 42nci maddesine bir fıkra
eklenmesiyle ilgilidir. Bilindiği gibi, Anayasanın 42nci maddesi,
esasen hiç kimsenin eğitim ve öğrenim hakkından yoksun
edilemeyeceğine dair genel bir kural getirmekte ve bu hak ile ilgili
ayrıntılı düzenlemeleri içermektedir. Yüce Meclisin kabul etmesi
hâlinde eklenecek yedinci fıkra ile Kanunda açıkça yazılı
olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını
kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının
sınırları kanunla belirlenir. ifadesi Anayasamız metnine
dâhil edilecektir. Böylece Anayasanın 10uncu maddesinin dördüncü
fıkrasında gerçekleştirilen
ayrımcılığın önlenmesine dair vurgu, eğitim ve
öğrenim hakkının kullanılmasıyla ilgili bu maddede de
yer almak suretiyle pekiştirilecektir. Ancak, sanılanın ve
kamuoyunda tartışılanın aksine, bu değişiklik
ilköğretim ve liseleri kapsamamaktadır. Değişiklik teklifi
sadece yükseköğrenimden yararlanan öğrencilere hasredilmiştir.
Bu fıkranın baş örtüsüyle ilgisi ise yükseköğrenim
hakkından baş örtüsü sebebiyle yararlanamayan kız
öğrencilerimizin tabi olduğu ayrımcılığın
ortadan kaldırılması ile sınırlıdır.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi ve Adalet
ve Kalkınma Partisinin üzerinde mutabakata vardığı üçüncü
konu YÖK Kanununun ek 17nci maddesine ikinci bir fıkra eklenmesiyle
ilgilidir. Bilindiği gibi, YÖK Kanununun 17nci maddesine göre bu
kurumlarda kılık ve kıyafet, yürürlükteki kanunlara
aykırı olmamak kaydıyla serbesttir. Ancak bu maddenin
varlığına rağmen bu kurumlarda başörtülü genç
kızlarımız yükseköğrenim hakkından
yararlanamamaktadır. Eklenen fıkra ile başın örtülmesi,
kişinin kim olduğunun anlaşılabilmesine imkân
sağlayacak şekilde yüzün açık olması ve baş örtüsünün
çene altından bağlanması esasına tabi tutulmuştur.
Kamuoyunda yapılan tartışmaların aksine, bu maddeye eklenen
fıkra, çarşaf, sarık, cübbe ve benzerlerini kapsamamakta, aksine
Anadolu insanının günlük hayatında kullandığı
baş örtüsünü işaret etmektedir.
Değerli milletvekilleri, yukarıda sizlere izah etmeye
çalıştığım üç madde halinde ve organik bir bütünlük
içerisinde ikisi Anayasa maddesinde değişiklik, biri de YÖK
Kanununda değişiklik olmak üzere yüce Meclisin huzurunda bulunan bu
teklif birlikte değerlendirildiğinde, toplumsal bir sorun haline
dönüşen ve din ve vicdan hürriyetiyle laiklik ilkesinin kırk
yıla yakın bir süredir çatışmasının ürünü olarak
karşımıza çıkan toplumsal boyuttaki bu sorun çözülmüş
olacaktır. Bu sorunu Türkiyenin gündeminden çıkarmak için iyi
niyetle başlatılan süreç, toplumun çeşitli kesimlerinde
farklı tepkilere yol açmıştır. Toplumsal kangren hâline
gelen ve hemen hemen her apartmanda birkaç mağdur yaratan sorunun çözümünde
elbette herkes, her kesim düşüncesini açıkça söyleyecektir. Ancak,
gerçekler saptırılmamalıdır, iyi niyetten
uzaklaşılmamalıdır. Bu, herkes için asgari bir ahlaki
yükümlülüktür. Başta siyaset kurumu olmak üzere toplumsal düşüncenin
oluşmasında etkili olan her kesimin bunun bilincinde hareket etmesi
gerekmektedir. Kılık ve kıyafeti diğer ilköğretim ve
liseler ile kamu hizmeti verenler, yani memurlar için serbest
bırakmanın yolu açılmıştır. iddiası bu
çerçeve içerisinde doğru değildir. Yüce Meclis tarafından kabul
edildiği takdirde, getirilen değişiklikler ile sadece
yükseköğrenim kurumlarında ve sadece hizmet alanlara yapılan
ayrımcılığın kaldırılmış
olduğundan, diğer öğretim kurumları ve hizmet verenler
açısından eğer bir değişiklik gerekecekse, bu ancak
anayasa değişikliğiyle mümkün olabilecektir.
Dolayısıyla, bu yöndeki endişeler ve kaygılar yerinde
değildir.
Diğer taraftan, laiklik ilkesi ve cumhuriyetin niteliklerinin
zayıflatıldığı iddiası doğru değildir.
Çünkü Anayasanın 10uncu maddesinin dördüncü fıkrasıyla hizmet
alanlara uygulanması gereken eşitliğin güçlendirilmesi ve
ayrımcılığın önlenmesi, temel bir hak ve hürriyet olan
yükseköğrenim hakkının Anayasanın 14üncü maddesinde
belirtilen temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasıyla ilgili genel
sınırlamaya tabi tutulacaktır. Anayasanın 14üncü
maddesinin birinci fıkrası, bu hakkın devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, laik cumhuriyeti ortadan
kaldırmak amacıyla kullanılmasını
yasaklamıştır. Anayasanın 14üncü maddesinin ikinci
fıkrası, yine bu hakkın diğer kişilere Anayasayla
tanınan temel hak ve hürriyetleri sınırlandırmayı
amaçlayan bir faaliyette bulunmasını da yasaklamaktadır. Teklif
yasalaştığı takdirde, bu sınırların
içerisinde kalarak hayatiyet kazanacaktır. Dolayısıyla, laiklik
ilkesi ve cumhuriyetin temel nitelikleriyle ilgili endişeler ve
kaygılara gerek yoktur.
Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bu
teklif ile birinin başının örtülü olması nedeniyle
yükseköğrenim hakkından mahrum bırakılamayacağına
dair ilke kabul edilirken, bu hakkın başkalarının hak ve
hürriyetlerini tehdit edecek ve tehlikeye düşürecek şekilde
kullanılamayacağı da peşinen kabul edilmiştir. Keza
Anayasanın 42nci maddesine eklenen yedinci fıkra ile
yükseköğrenim hizmeti alanlar bu hakkı aynı maddenin üçüncü
fıkrasının gereği olarak Atatürk ilke ve
inkılapları doğrultusunda, devletin gözetim ve denetimi
altında kullanacaklar ve beşinci fıkra gereği de Anayasaya
sadakat borcu altında bulunacaklardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; YÖK
Kanununun 17nci maddesinin, yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak
şartıyla üniversitelerde kıyafetin serbest
olacağını düzenlediğini daha önce ifade etmiştim. Yani
başta inkılap kanunları, Ceza Kanunu ve ceza hükmü
taşıyan kanunlar ile diğer yasaların men ettiği
kıyafetler bu maddeyle yasaklanmış durumdadır.
Diğer taraftan, ek 17nci maddeye eklenecek olan fıkra
ile başın örtülmesi, kişinin kim olduğunu belirlemeye
elverişli şekilde yüzü açık ve Anadolu insanının
günlük hayatında kullandığı tarz işaret edilerek çene
altından bağlanmak şeklinde ifade edilmiştir. Bunun
dışındaki kıyafetler kanun kapsamı
dışında bırakılmak suretiyle kamuoyunda
tartışılan endişe ve kaygılar giderilmeye
çalışılmıştır. Bütün bu gerekçeler
karşısında, cumhuriyetin temel niteliklerinin ve laikliğin
zayıflatıldığı ve peçe, çarşaf, sarık ve
cübbenin de üniversiteye gireceğine dair iddialar gerçek
dışıdır.
Değerli milletvekilleri, yüce Meclisin önünde bulunan Anayasa
değişikliği teklifinin anayasa hukuku açısından
değerlendirilmesinin özü bunlardan ibarettir.
Değerli milletvekilleri, yüce Meclisin önünde bulunan Anayasa
değişikliği teklifinin bu şekilde değerlendirilmesi
sırasında değişik kurum ve kuruluşlarca kamuoyunda
tartışmalar da başlatılmıştır. Milliyetçi
Hareket Partisi ülke sorunlarına millî irade ile çözüm arayan ve çözüm
önerilerini ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü, cumhuriyetin temel
nitelikleri, laiklik ilkesi, parlamenter demokrasi ve kamu menfaati gibi
vazgeçilmez ölçülerimize uygunluğunu kılı kırk yaran bir
hassasiyetle inceledikten sonra kamuoyuyla paylaşmaktadır.
Hâl böyle iken kamuoyunda yer alan tartışmalar
vesilesiyle bir kez daha tekrar etmekte yarar vardır ki: Milliyetçi
Hareket Partisi Türkiye Cumhuriyeti devletinin laik niteliğinin idraki içerisindedir.
Milliyetçi Hareket Partisi cumhuriyetin temel ilkelerinin idraki içerisindedir.
Milliyetçi Hareket Partisi, herkesten daha fazla, devletimizin Mustafa Kemal
Atatürkün önderliğinde verdiği muhteşem
bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesi ile kurulduğunun
idraki içerisindedir. Milliyetçi Hareket Partisi, devletimizin seksen dört
yıl boyunca varlığında ruh ve anlam bulduğu
cumhuriyetimizin himayesi ve koruması altında yüceldiğinin de
idraki içerisindedir. Milliyetçi Hareket Partisi, devletimizin bütün kurum ve
kuruluşlarının hizmetlerinden eşit olarak yararlanması
gereken ve aralarında hiçbir ayrım yapılmaması
gerektiği hâlde bir kısım vatandaşlarımızın
vatandaşlık hakkından doğan temel yükseköğretim
hakkının ihlal edildiğinin ve bu haktan yararlandırılmadığının
da idraki içerisindedir.
Bu idrakten hareketle Milliyetçi Hareket Partisinin en önemli
misyonu, milletimizin değerleri ile devletimizin yönetimi arasında
yapay ve anlamsız gerilimi ortadan kaldırmaktır. Bu amacı
gerçekleştirmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi, ilkeli, etkin,
uzlaşmacı ve katılımcı muhalefet
anlayışı ile millete hizmet görevini sürdürecektir, tahriklere
kapılmayacaktır, başkalarının yazdığı
senaryolarda rol almayacaktır, Türk milletinin çıkarı için ortak
aklı bulmaya çalışacaktır, inatlaşmanın ve
kutuplaşmanın tarafı olmayacaktır, doğrunun
yanında, yanlışın karşısında olacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu vesileyle, Sayın Genel
Başkanımızın ifade ettiği gibi, Ankarada,
başkentimizde iki tepe bulunmaktadır bilindiği gibi. Bunlardan
biri devletimizi kuran ve milletimizin istiklalini kurtaran aziz Atatürkün
naaşının bulunduğu Anıtkabiri barındıran
Anıttepedir, diğeri ise inanç hürriyetimizin ve manevi
değerlerimizin sembolü olan bir mabedi barındıran Kocatepedir.
Milliyetçi Hareket Partisi bu iki tepe arasında manevi bir bağı
anlatan çelikten bir halat olacaktır ve Milliyetçi Hareket Partisi
Anıttepe ile Kocatepe arasında bu bağı
kopartmayacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye'nin millî
birliğinin, toplumsal huzurunun ve dayanışmasının
temel harcı ve sigortası olmaya devam edecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi baş örtüsüyle ilgili bu ciddi sorunu çözmek,
mağduriyetlere son vermek, erkek öğrencilerimizin ve başı
açık kız öğrencilerimizin yanı sıra belirlenen
sınırlar dâhilinde başı örtülü kız
öğrencilerimizin de yükseköğrenim hakkından
yararlandırılmasını temin etmek amacıyla, Adalet ve
Kalkınma Partisiyle uzlaşarak Anayasa değişikliği
teklifini yüce Meclisin huzuruna getirmiştir. Amacımız, her
alanda olduğu gibi yükseköğrenim alanında da uzlaşma
kültürünün katkısıyla kardeşlik hukukunu, huzuru ve sükûnu hâkim
kılmaktır. Teklifimiz kanunlaştığı takdirde,
yükseköğrenim alanında gerilim ortadan kalkacaktır,
yükseköğrenim gençliğimizin birlikte öğrenime girmenin
hazzını yaşayacağına birlikte şahit
olacağız, üniversitelerimizin değerli yöneticilerinin
öğrencilerine ayrımcılık yapmanın
tedirginliğinden kurtulacağına birlikte şahit
olacağız.
Tabiidir ki uygulama önemlidir. Bu Anayasa değişikliğinden
ve diğer düzenlemelerden yararlanarak, yükseköğrenim hakkından
mahrum olan başörtülü genç kızlarımızın, kaybetmekle
değerini daha iyi anlamış oldukları bu haktan yasanın
belirlediği sınırlar çerçevesinde yararlanırken bunu
suistimal etmeyeceklerine, diğer öğrencilerin tedirgin
olmalarına sebebiyet vermeyeceklerine inanıyoruz. Muarızı,
muvafığıyla
yükseköğrenim kuruluşlarımızda görev yapan yöneticilerimizin
ve hocalarımızın da iyi niyet ve hoşgörü ortamında bir
uygulama yapacaklarına inanıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
düşünce ve inançla Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşülmekte
olan Anayasa değişikliği teklifine olumlu oy vereceğini
yüce heyetin bilgisine saygıyla sunarım.
Teşekkür ederim. (MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bal.
Gruplar adına, AK Parti Grubu adına İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; AK Parti
Grubu adına söz aldım ve 101 sıra sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Grubumun görüşlerini açıklayacağım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, günlerdir, Anayasanın 10uncu ve 42nci maddeleri
üzerinde yapılmak istenen değişiklikleri
tartışıyor. Gerek yazılı gerekse görsel basında
gündem bu değişiklikler üzerine yoğunlaşmış
durumda. Bizler de bugün, Anayasanın 10uncu ve 42nci maddelerinde
yapılacak olan değişikliklere ilişkin tasarıyı
burada oylayacağız. Sorumluluğumuz büyük.
İnancımız odur ki, bu büyük sorumluluğun gereğini
başarıyla yerine getireceğiz.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 11inci maddesi
Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü
kenar başlığını taşır. 11inci maddeye göre:
Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan
temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı
olamaz. Anayasanın bu hükmü, hepimizin,
elbette ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin rehberi, yol göstericisidir
ve aynı zamanda yetkilerimizin kullanılmasının
sınırlarını belirler. Grubumun Anayasanın Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
hazırlanmasında unutmadığı ve bağlı
kaldığının bu hüküm olduğunu öncelikle bilginize
sunmak isterim.
Anayasanın ikinci kısmını oluşturan
Temel Haklar ve Ödevler başlıklı bölümde yer alan 12nci madde
ise temel hak ve hürriyetlerin niteliğinden bahsetmektedir ve Herkes,
kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez
temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin
topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
sorumluluklarını da ihtiva eder. demektedir.
Ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde
de temel hak ve özgürlüklerin niteliğine ilişkin bazı
düzenlemeleri görmemiz mümkündür. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi,
Helsinki Nihai Senedi, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası
Sözleşmesi ve İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma
Sözleşmesinde benzeri düzenlemeler bulunmaktadır.
Sayın milletvekilleri, siyaset, toplum sorunlarına çözüm
üretmek için yapılır. Demokratik ve laik bir devlette çözümler,
halkın temsilcilerinin oluşturduğu Parlamentoda üretilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem kurucu organ hem de yasama organı olarak
halkın sorunlarına çözüm üretmenin meşru mekânıdır.
Bildiğiniz gibi, Anayasayı değiştirme ve
kanun yapma yetkisi, millet adına yasama organına verilmiştir.
Yasama yetkisi, egemenliğin kayıtsız şartsız millete
ait olduğu ilkesinden kaynaklanır ve Türk milleti adına Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından kullanılır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, ulusal iradenin olduğu kadar
ulusal karakterin, ulusal vicdanın, ulusal onurun, kısaca ulusun
kişiliğinin ve soyluluğunun temsilcisidir. Egemenlik,
kayıtsız şartsız Milletindir. diyen Anayasanın
6ncı maddesinden gücünü alan Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasama
yetkisini Anayasanın 7nci maddesine dayanarak yerine getirir.
Anayasanın 7nci maddesi ise Yasama yetkisi Türk Milleti
adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.
düzenlemesini içermektedir.
Şimdi, burada, seçilmiş milletvekilleri olarak anayasal
yetkimizi kullanacağız. Görüşmekte olduğumuz 101 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifiyle
Anayasanın 10uncu ve 42nci maddelerinde yapılacak olan
değişiklikleri bir kez daha kamuoyunun önünde sorumluluğumuzun
bilincinde olarak gözden geçireceğiz. Ben ve grubum inanıyoruz ki ve
umuyoruz ki, bugünün akşamında ve yarınında, yaratılan
ortamın normalleşmesine katkı sunacağız.
Yıkıcı değil yapıcı bir yaklaşımla
hareket edeceğiz.
Sayın milletvekilleri, huzurunuzda, değişiklik
teklifi getirilen Anayasanın 10uncu maddesinden başlamak istiyorum.
1982 Anayasasında eşitlik konusu Genel Esaslar
kısmına yerleştirilmiştir. Bu nedenle, eşitlik
ilkesini, sosyal devlet ilkesi, hukuk devleti ilkesi, laiklik ilkesi,
cumhuriyetçilik ilkesi, Atatürk ilke ve inkılaplarına
bağlılık ilkesi gibi, anayasal sistemin temel
yapısını belirleyen temel bir ilke olarak kabul etmek gerekir.
10uncu maddeyi genel olarak inceleyecek olursak, maddenin birinci
fıkrası şu şekildedir: Herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Burada
sayılan özellikler doktrinde ve yargı pratiğinde
adlandırmayla özgül ayırım yasağı olarak
nitelendirilmektedir.
Maddenin ikinci fıkrası, kadınlar ve erkeklerin
eşit haklara sahip olduklarını vurgulamaktadır ve devleti
bu eşitliğin yaşama geçirilmesini sağlamakla yükümlü
kılmaktadır.
Maddenin son fıkrası ise değişikliğin
yapıldığı fıkradır. Bu fıkrada Devlet
organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde
eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
denilmektedir. Burada, eşitlik ilkesinin anayasal sistem içinde kimin
yükümlülüğünde olduğu açıklanmaktadır.
Bu fıkra, devlet organlarının ve idare makamlarının
bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine bağlı
kalmakta zorunlu kılmaktadır. İdarenin yanında yasa
koyucunun da bu anlamda bir bağımlılığı söz
konusudur. Yani yasa koyucuların da yasal düzenlemelerinde
vatandaşlar arasında ayrım gözetmemesi gerekmektedir.
Değişiklik ile bu maddeye bütün işlemlerinde
vurgulamasından sonra her türlü kamu hizmetinden
yararlanılmasında cümlesi eklenmiştir. Maddedeki
değişiklik budur. Eklenmek istenen değişiklik ile maddedeki
eşitlik ilkesinin korunmasına vurgu yapılmıştır.
Bu vurgu ile anayasal sistemin temel ilkesi olan eşitlik ilkesinin,
kanunlarda ve gerçek hayatta uygulamada anlamını bulması
amaçlanmaktadır, çünkü 10uncu maddedeki eşitlik eylemli değil,
hukuki bir eşitliktir. Her ne kadar eşitlik ilkesi bu maddeyle
teminat altına alınmış ise de bu temel ilkenin uygulamada
tam karşılığını bulamayabiliyoruz. Çok somut bir
örnek verirsek, 1934 yılında seçme ve seçilme hakkına sahip olan
kadın, siyasal anlamdaki bu eşitliğinin tam
karşılığını siyasi hayatın içinde tam
anlamıyla sağlayabilmiş değildir.
Sayın milletvekilleri, Türkiye, Kadınlara
Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine
İlişkin Sözleşmeye taraf bir ülkedir. Kısaca CEDAW diye
anılan bu Sözleşme, taraf ülkelere hukuki alanda tedbirler alma yükümlülüğü
adı altındaki 2nci maddesiyle bir dizi hukuki düzenleme yapma
yükümlülüğü yüklemektedir. CEDAW anayasal süreçten geçmiş bir
Sözleşmedir. Bunun sonuçlarını hepimiz biliyoruz.
Kısaca CEDAW, taraf ülkelere olduğu gibi Türkiyeye de,
hukuki düzenlemelerin pratikteki karşılığını
sağlamak, kamu kurum ve kuruluşlarının hizmetlerinden
yararlanılmasında kadınlar aleyhine bulunan hükümlerin
ayaklanması gibi yükümlülükler yüklemektedir.
Grubum, Anayasanın 10uncu maddesindeki
değişikliği, her alanda olduğu gibi yükseköğretimde de
kadınlarla erkeklerin arasında eşitliğin
sağlanması yönünde olumlu ve önemli bir adım olarak görmektedir.
Bu bağlamda, teklif ile Anayasanın 42nci maddesine ve bu maddeye
eklenen altıncı fıkrayla ortaya çıkan
değişikliğe de değinmek istiyorum. Anayasanın 42nci
maddesinde düzenlenen eğitim-öğrenim hakkı ve ödevi,
Anayasamızın Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler
başlıklı üçüncü bölümünde yer almaktadır. 42nci maddedeki
düzenleme, herkesin bu haktan eşit olarak yararlanacağını
da belirtir.
Sayın milletvekilleri, eğitim ve öğretim
hakkını insan hakları bağlamında değerlendirmemiz
gerekmektedir. Eğitim ve öğrenim hakkı, klasik hak olan
kişi dokunulmazlığı, kişi özgürlüğü, düşünce
ve ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü ayrımcılık
yasağına bağlantılı olarak, ikinci kuşak insan
hakları bağlamında değerlendirilmektedir. İnsan
haklarının kaynağı, insan doğası ve bu doğanın
özünden var olan insan onurudur. Tüm insanlar, insan olmanın gereği
olarak, bu haklara, din, dil, ırk, cinsiyet, toplumsal köken, ulusal
aidiyet ve bunun gibi, hiçbir ayırım gözetilmeksizin, eşit bir
şekilde sahiptirler. Yani insan hakları evrenseldir, zamandan,
mekândan, ekonomiden ve kültürden bağımsız olarak, insanın
varoluşuyla birlikte vardır.
42nci maddede bahsedilen eğitim ve öğrenim hakkı,
belirttiğim gibi, evrensel bir haktır. Değişikliği
içeren altıncı fıkra, bu düşünceyle 42nci maddeye
eklenmiştir. Değişik altıncı fıkra
şöyledir: Kanunda açıkça
yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim
hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın
kullanımının sınırları kanunla belirlenir.
Öğrenim hakkı tabii ki yükseköğrenim hakkını da
kapsamaktadır. Öğrenim hakkı, yükseköğrenim hakkı da
tüm insan hakları belgelerinde tanınan temel bir haktır. Yükseköğrenim
hakkı, hem evrensel insan hakları belgelerinde hem de Türkiye'nin bir
parçasını oluşturduğu Avrupa İnsan Hakları
belgelerinde ve Avrupa Konseyi kararlarında öğrenim hakkı içinde
değerlendirilmektedir. Yükseköğretim alanında Avrupa Konseyiyle UNESCO
arasında Nisan 1997 tarihinde imzalanan ve Avrupa Bölgesindeki
Yükseköğretim Niteliklerinin Tanınmasına İlişkin
Sözleşmenin başlangıç bölümünde Eğitim hakkının
bir insan hakkı olduğunun, bilgiye ulaşmak ve geliştirmek
için bir araç olan yükseköğretimin hem kişiler hem de toplum için
ayrıcalıklı, zengin bir kültürel ve bilimsel bir varlık
teşkil ettiğinin bilincinde olarak
ifadesi yer almaktadır.
Sayın milletvekilleri, yükseköğrenimin
yapıldığı üniversiteler, öğrencileri belirli algı
kalıplarına uyumlu davranışlar sergileyen tek tip insan
yetiştirme yeri değil, özgürleştirici, bilgi sürecini ve
eleştirel düşünmeyi harekete geçiren ortam demektir. Bilgi,
insanların dünya ile ve birbirleriyle durmak bilmeden, sürekli umut dolu
araştırmaları ve ideallerinin peşinden koşmaları
sayesinde oluşur. Üniversitenin yalnızca iyi bir meslek edinmek için
bir araç olduğu düşünülüyorsa, üniversite kavramı evrensel
içerikten, gelenekten ve bağlarından koparılmış olur.
Diyalogsuz, iletişimsiz, eleştirel bakış açısının
reddedildiği, karşılıklı ve hep birlikte bilgi
üretiminin olmadığı geleneksel eğitim
anlayışının üniversite kavramıyla
uzlaştırılması çabası, üniversallık ile
bağdaştırılması mümkün olmayan bir yaklaşım
tarzıdır. Üniversiteler evrensel bilgi üretim merkezi oldukları
sürece üniversite kimliğini kazanacaklardır. Öğrencilerin kendi
bilinçlerini oluşturma ve giderek özgür bireyler olarak yaşama
katılmalarına imkân sağlanması bağlamında
üniversitelerimiz, kişinin topluma kazandırılmasında ve
aydın insanların yetiştirilmesinde kendinden beklenen
öncülüğü yerine getirmekle görevlidir. Tam da bu noktada toplumsal
gelişmenin doğrudan bağlı olduğu yükseköğrenim
hakkı önündeki ihlaller hakkında, biraz düşünmemiz, biraz da
empati yapmamız gerekmektedir.
Bu değişiklik teklifine karşı duranların
kamuoyuna sunduğu bazı resimler var, elbette ki, bu resimleri kabul
edebilmemiz mümkün değildir, ama başka bazı resimleri de bilmek
ve görmek gerekiyor. Örneğin, fakülteyi birincilikle bitiren
kızının diploma törenini izlemekten sadece kılık ve
kıyafetinden dolayı mahrum bırakılan bir anneyi, hiçbir
sorun yaşamadan üniversite eğitimine devam eden ancak bitirme
sınavı gününde giyim tarzına müdahale edilen bir genç kızın
yaşadıklarını, sadece giysi tercihinden dolayı
aşağılanan, cahil, dışlanmış muamelesi gören
genç kızların, kadınların resimlerini de bilmek gerekiyor,
aynı duyarlılığı onlara da göstermek gerekiyor.
Sayın milletvekilleri, hepimizin ve tüm kamuoyunun
yakından izlediği değişiklikle ilgili tartışma
sürecinde, bu değişikliklerin laiklik ilkesiyle
çatıştığı, çeliştiği özellikle ve
yoğunlukla vurgulandı. Laiklik ilkesi, ifadesini Anayasanın
2nci maddesinde bulur. Anayasanın 2nci maddesine göre Türkiye
Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Kalkınma,
bilim ve demokrasiyi içselleştirme çabasıdır. Bunlar ise ancak
ve ancak özgür ortamlarda gelişebilir. Bu özgürlüğün temel
güvencelerinden birisi de laikliktir. Laikliğin özümsenmesi, onun
anlaşılmasına bağlıdır. Laiklik, ister doğal
isterse toplumsal olsun, her tür olay ve olgu karşısında nesnel
bir tutum takınmak, hiçbir etkiye, önyargıya kapılmadan
gerçeği olduğu gibi algılayıp tarafsız olarak
incelemektir. Bu ise bilimsel anlayıştan başka hiçbir şey
değildir.
Belirtmek isterim ki, Anayasanın inkılap
kanunlarının korunmasına ilişkin 174üncü maddesinde,
Türkiye Cumhuriyetinin laiklik ilkesini koruma amacı güden inkılap
kanunları da belirlenmiştir. Yapılan değişikliklerde,
inkılap kanunlarımıza aykırı hiçbir felsefe,
düşünce, amaç bulunmamaktadır. Yükseköğrenim hakkı
kullanmak isteyecek genç kızlarımızın şeklî
düzenlemeler ile bu haklardan yoksun bırakılması, aksine,
laiklik ilkesiyle bağdaşmayacak bir tutumdur. Bu tutum, aynı
zamanda eşitlik ilkesine, hukuk devleti ilkesine, sosyal devlet ilkesine aykırı
da bir tutum arz etmektedir.
Bir kez daha ilan ederiz ki, ben ve grubum, demokrasiden ve
cumhuriyetten yana taraftır. Sosyal devlet ilkesi ve hukuk devleti
ilkesinden yana taraftır ve özellikle laiklik ilkesinden yana
taraftır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir) Ne inandık ne inandık!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - Bu, böyle bilinmelidir.
CANAN ARITMAN (İzmir) Ayağını kaldır!
Doğru söylemiyorsun, bari günaha girme.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) Sayın milletvekilleri,
Mustafa Kemal Atatürk ve yol arkadaşları cumhuriyeti kurarken
korkmadılar, büyük bir cesaret gösterdiler. Her alanda olduğu gibi
Türkiye Cumhuriyetinin temellerini atarken cesaret ile konuştular ve
Mustafa Kemal Atatürk, o en karanlık günlerin sonrasında devrimci
kimliğine bağlı olarak şöyle konuştu
CANAN ARITMAN (İzmir) Atatürkün ismini
ağzınıza almayın!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) Erkek ve kız
çocuklarımızın, aynı suretle bütün tahsil derecelerindeki
talim ve terbiyelerinin amelî olması mühimdir. Memleket evlâdı her
tahsil derecesinde, iktisadî hayatta âmil, müessir ve muvaffak olacak surette
teçhiz olunmalıdır. Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya
azmetmiştir. Bugünün levazımından biri de
kadınlarımızın her hususta yükselmelerini temindir. Kadınlarımız da âlim ve
mütefennin olacaklardır ve erkeklerin geçtikleri bütün derecat-ı
tahsilden geçeceklerdir. Sonra kadınlar hayat-ı ictimaiyyede
erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin muin ve müzahiri olacaklardır. Bizim
heyet-i içtimaiyyemiz için ilim ve fen lazımsa bunları aynı
derecede hem erkek hem de kadınlarımızın iktisap etmeleri
lâzımdır.
Bütün bu sözler, Atatürkün kadın eğitimi konusunda ne
kadar dikkatli ve hassas olduğunun sözlü tanıklarıdır.
CANAN ARITMAN (İzmir) Atatürkün kadın giyimiyle
ilgili sözlerini de söyle!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) Bizler, sürekli evrim ve
gelişme sürecinde bugünümüzü ve yarınımızı korkular
üzerine kurmayalım. Çocuklarımıza ve gençlerimize,
kırılmayı ve korkmayı değil, umudu, güveni ve cesareti
öğretelim. Bu gökyüzü ve bu topraklar,
farklılıklarımızı kucaklayarak kardeşçe
yaşamımızı sağlayabilecek kadar şefkatlidir. Ben
ve gurubum, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe
yaşayacağımıza yürekten inanıyoruz. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bizim olan bu hasretin bir gün
biteceğini biliyorum ve sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bahçekapılı, teşekkür
ederim.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına
İstanbul Milletvekili Güldal Akşit.
Sayın Akşit... Yok.
Manisa Milletvekili Sayın Şahin Mengü.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkan
BAŞKAN Efendim?
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Arkadaşlarla
içeride görüşmüştük, AKPli arkadaşlar çekilip ben
konuşacaktım. Mutabakat sağlamıştık içeride.
Sayın Başkan, siz yok muydunuz? İçeride birlikte
konuşmuştuk.
BAŞKAN Sayın İçli, bir dakikanızı rica
edeyim.
Sayın Mengü, buyurun efendim.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anayasamızın 10uncu maddesinin
dördüncü fıkrasına bir cümle ilavesi ve 42nci maddenin
altıncı fıkrasından sonra gelmek üzere bir fıkra
ilavesiyle ilgili Anayasa değişikliği hakkında
şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Bu Anayasa değişikliğinin genel gerekçesine
baktığınız zaman, yükseköğrenim kurumlarında
kılık ve kıyafetlerinden dolayı bazı öğrencilerin
eğitim ve öğrenim hakkının engellendiği, kronik hâle
gelen bu sorunun aşılmak istenildiği, ülkemizde uzun bir süreden
bu yana bu üniversitelerde bazı kız öğrencilerin
başlarını örtmede kullandıkları kıyafetler nedeniyle
eğitim ve öğrenim haklarını kullanamadıkları
gösterilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Anayasamızın ilk üç
maddesinin değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecektir. Anayasa,
Anayasanın üstünlüğünü ve kendini korumak için, gerek 61
Anayasasında gerek 82 Anayasasında hükümler getirmiştir. 61
Anayasasında bu hüküm 147nci madde, 82 Anayasasında da 175inci
maddedir.
1971 değişikliğinden sonra, 61 Anayasasındaki
147nci maddenin şekliyle bugünkü Anayasamızın şekli,
getirdiği hükümler aynıdır. Yani, 1971
değişikliğinden sonra Anayasaya getirilen Anayasa
değişikliklerinin Anayasa yargısı tarafından sadece
şekil yönünden inceleneceği yönündeki hüküm aynen 82
Anayasasına da alınmıştır. Bu nedenle, 1975
yılında verilen, Anayasanın laiklik ilkesinin, Anayasanın
değişmez ilkelerinden herhangi bir tanesinin değiştirilmek
üzere teklif edilmesinin veya bunun dolaylı yollardan yapılmaya
çalışılmasının, Anayasanın
değiştirilemeyeceği şekil ilkesiyle engellendiği
Anayasa Mahkemesi tarafından karar altına alınmıştır.
Bakın Anayasanın değiştirilmesi ancak
Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının en az üçte biri
tarafından yazılı olarak teklif edilir diyor, şekli
getiriyor ve sonunda diyor ki: Anayasa değişikliklerini teklif
etmeyi düzenleyen Anayasa hükümleri birer biçim kuralı olduklarına
göre, bunu yasaklayan bir kuralın dahi bir biçim kuralı
olduğunda hiç kuşku yoktur. Çünkü, bu yasak, belli sayıdaki
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, esasında kendileri için bir hak
teşkil eden ve niteliği bakımından bir yasama işlemi
olan Anayasa değişikliği teklif etmelerini önlemektedir.
Bugün tartıştığınız Anayasa
değişikliği, işte böylece, değiştirilmesi dahi
teklif edilemeyecek bir Anayasa değişikliğidir. Bu nedenle,
aslında bu Meclisin, bu Anayasa değişikliği teklifini
görüşmemesi gerekir. Çünkü, hiç kimse ve şahıs veya grup veya
bir yetkilinin Anayasadan almadığı bir yetkiyi kullanması
mümkün değildir. Şu anda yaptığımız işlem,
Anayasadan almadığımız bir yetkiyi kullanmaktır.
Bu, böyle yapacağınız bir değişiklik
Anayasaya niçin aykırı olacaktır? Çünkü Anayasanın
153üncü maddesi, Anayasa Mahkemesinin kararlarının yasama dâhil
bütün kurumları bağladığını amirdir.
Huzurunuzda görüştüğümüz Anayasa maddesi
değişikliği, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında
bu söylenilen bir kısım giysinin Anayasanın laiklik ilkelerini
çiğnediğini açıkça ortaya koymaktadır. Sade Anayasa
Mahkemesinin bu kararı mı? Hayır. Anayasamızın
90ıncı maddesinde yaptığımız
değişiklikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararlarının da Türkiye Cumhuriyetinin tüm kurumlarını
bağladığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararlarına bütün kurumların uymak mecburiyetinde olduğu, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 46ncı maddesinde aynen
Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkemenin
kesinleşmiş kararlarına uymayı taahhüt ederler.
denilmektedir.
Şimdi, bakın, 2004 yılında verilmiş
meşhur Leyla Şahin kararı var. Bu kararı okuduğunuz
zaman, bu bir kısım genç kızımızın üniversitede
okuyamamasına neden olan türbanın laiklik ilkesini
çiğnediğini, bir din lehine ayrımcılık
yarattığını açıkça yazmaktadır.
Aynı konu Anayasa Mahkemesinin kararlarında vardır.
Nitekim Anayasa Mahkemesinin eski Başkanı Sayın Mustafa Bumin
43üncü kuruluş yıl dönümünde yaptığı konuşmada
(Aynen okuyorum.) Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin baş örtüsüne ilişkin istikrar bulmuş
kararları varken, kimi yazılı ve görsel yayın
organlarınca bu konunun gündemde tutulmaya çalışılması
kimi siyasal partiler yetkililerince de yasal düzenlemeler yapılarak
türbanla öğrenim yapma olanağının tanınacağı
yolunda beyanlarda bulunulması bu konudaki yargı
içtihatlarını bilmemekten kaynaklanmıyorsa din
duygularını kullanarak siyasi avantaj sağlamaya yöneliktir.
Anayasadaki laik düzenlemeler kaldığı sürece
türbanlı kızların yükseköğretim kurumlarına
öğrenci sıfatıyla, öğrenimlerinden sonra da resmî dairelere
kamu görevlisi olarak girmelerini sağlayacak tüm yasal düzenlemeler
Anayasa'ya aykırı olacaktır. Hatta bu konuda Anayasa'ya kural
konulsa bile bu kez Anayasa'nın bu yeni kuralı Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'ne uygun olmayacaktır. dedi.
Öte yandan Anayasa Mahkemesi'nin 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanunu'na eklenen ek madde 17de yer alan 'yürürlükteki
kanunlara aykırı olmamak kaydıyla Yükseköğretim
kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir'
kuralının iptali istemiyle açılan davada -91 yılındaki
karara atıf yaparak- verilen ret kararından söz edilerek
Yükseköğretim Kurumlarında türban takılmasını
sağlayacak yasal düzenleme yapılabileceğini söylemenin ya
alınan kararın gerekçelerini bilmemek veya gerekçe göz ardı
edilerek sadece sonuç bölümüne bakıp değerlendirme yapmak
olduğunu ifade etti.
Bilindiği gibi, Mahkeme kararlarının
gerekçeleriyle bir bütün teşkil ettiğine, idareyi ve yasamayı bağladığına
işaret eden Bumin, 'Başka bir söylemle, kararların sonuç
bölümüne anlam kazandıran kararların gerekçeleridir' dedi.
Şimdi, bütün bunlar varken ortada Biz Anayasada
değişiklik yaparak, sonra YÖK Kanununda değişiklik yaparak
biz bu kızlara öğretim yolunu açarız. demek o insanlara
saygısızlıktır. Çünkü, bu yapacağınız
değişiklikler, sonunda yargıdan dönme ihtimali çok kuvvetlidir.
Peki, bu düzenlemeyi yapıyorsunuz, bu karışıklığı
yaratıyorsunuz, yargı yarın bunu iptal ederse nasıl hesap
vereceksiniz? Sorunun asıl önemli kısmı burada
başlıyor. Yargı bunu iptal ettiği zaman altından
kalkamayacağımız sorunlar çıkar.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına
baktığınız zaman Böyle öğrencilerin okula girmesi bir
din lehine ayrımcılık yaratır. diyor. Bunların
hiçbirini göz önüne almıyorsunuz ve kendiniz açısından, bir
siyasi hasat elde etmek açısından bu yasayı getiriyorsunuz.
Türkiyenin gündemine baktığınız zaman, türban
konusu doğrudur- kırk yıldır
tartışılıyor. Bu 10uncu maddede 2004 yılında da
değişiklik yaptınız. Biraz evvel Adalet ve Kalkınma
Partisi sözcüsü arkadaşım anlattı 2004teki
değişikliği de, kadın-erkek eşitliği diye.
Niye o gün getirmediniz? Bu
değişikliği o gün de getirebilirdiniz. Ama, okyanusun öbür
tarafından gelmekte olan büyük ekonomik krizin üstüne bir şekilde
şal örtmek gerekiyordu. Bakın, Türkiye on gündür hiçbir şeyi
tartışmıyor. Ne gübre fiyatlarındaki yüzde yüz zammı
tartışıyor ne elektriğe, doğal gaza gelen zammı
tartışıyor. Türkiye on gündür türbanla yatıyor türbanla
kalkıyor ve kırk yıldır sizin tabirinizle- çözülmemiş
bir sorunu, geldiniz ekonomik krizin başlama noktasında getirdiniz.
Bu türban olayı da sadece sizin buradaki bir iyi niyeti
çözmeniz değil, türban, başlı başına İran
devriminin Türkiyeye ihraç etmeye yönelik bir eyleminin sonucudur.
Bakın, bir gazetede yazı var. İrandan kaçan bir
heykeltıraş Türkiye, bu kanun geçerse İranlaşır.
diyor. Geçen hafta gazetelerde yazılar vardı. İrandaki çok
güçlü bir gazete Bu kanun geçtiği gün, İranda millî bayram ilan
edelim.diyor. Çok mu seviyorlar sizi? Çok mu beğeniyorlar sizi?
İranlılar söylüyor.
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) Söylesin.
ŞAHİN MENGÜ (Devamla) Her şeyi
dışarıdan almaya çok alıştık. Avrupa Birliği
emir veriyor, bir yasayı üç defa değiştiriyorsunuz. Yarın
gene getireceksiniz. Hiç mi bizim bir şeyi kendi irademizle yapma gücümüz
yok?
SONER AKSOY (Kütahya) Ne zamandan beri İranı kaynak
almaya başladınız?
ŞAHİN MENGÜ (Devamla) Biz her yerden kaynak
alırız. Biz her şeye açığız.
Oradan laf atarsan, ben susmam öyle laf atmakla. Çok hafif
gelirsin.
Değerli arkadaşlarım, yapılan işlemin
tümü, Anayasanın değiştirilemez ilkelerinin arkasına
dolaşmaktır. Burada hep beraber bir Anayasa
değişikliği yaparken Anayasayı ihlal etmiş oluyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Mengü, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
ŞAHİN MENGÜ (Devamla) Bu nedenle, bu Anayasa
değişikliğinden vakit erkenken bir an evvel dönmenizi, dönme
yönünde oy kullanmanızı saygıyla arz ediyorum.
Teşekkür ederim. (CHP ve DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Mengü.
Hükûmet adına Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Önemli bir konuyu konuştuğumuz muhakkak. Ortada
çözülmesi gereken de bir sorun var. Hiç bu sorunun kenarından,
köşesinden dolaşmaya gerek yok. Kırk yıldır bu konuda
söz etmeyen hiçbir siyasi parti lideri yok. Özellikle seçim zamanları
dahil, bu konu, kırk yıldır Türkiye siyasetinin gündeminde. Yeni
çıkan bir sorun değil.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Sizinle beraber.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla)
Dolayısıyla, eğer bu sorun çözülebilmiş olsaydı
bugün bu müzakereleri yapma durumunda olmazdık. O hâlde, bu Anayasa
değişikliği ne getiriyor ne götürüyor diye
baktığımızda, işte, kırk yıldır
çözülemeyen bir toplumsal sorunu çözmek için iki siyasi parti bir araya
geliyor, soruna bir çözüm aramaya çalışıyor. Sorun nereden
kaynaklanıyor? Anayasanın iki maddesinden.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Sizden kaynaklanıyor.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Birincisi 10uncu madde, Kanun önünde eşitlik ilkesi. Kamu
hizmetlerinden yararlanma noktasında Türkiyede keyfî bir uygulama var. Bu
sadece benim fikrim, bizim fikrimiz değil ki, bu ülkede hukuku
uygulamış olanlar da dahil olmak üzere sorunun kaynağında
bir hukuksuzluğun, bir kanunsuzluğun olduğu ifade ediliyor.
Dolayısıyla Kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı
olarak bir ayrımcılık yapılıyor bu ülkede.
Dolayısıyla bu değişiklikle bu ayrımcılık
ortadan kalksın. Bir demokratik ülkede kanun önünde herkes eşittir,
dolayısıyla eşit haklardan da yararlanması gerekiyor. Peki,
bu ayrımcılığın yapıldığı alan
neresi? Yükseköğretim alanı. Dolayısıyla getirilen 42nci
maddeyle de -bu iki madde birbiriyle irtibatlı olarak- kanun önünde
eşitliğin sağlanması ve yükseköğrenimde
ayrımcılıktan kaynaklanan hak kayıplarının, hak
kullanımının ortadan kaldırılmasıdır.
Dolayısıyla özgürlüklerle ilgili, hak ve özgürlüklerle ilgili bir
düzenlemedir. Hiç konuyu bunun dışına saptırmaya, konuyu
bunun dışına çıkarmaya gerek yok. Neden yok? Çünkü bugüne
kadar herkes meseleyi böyle anladı. Şimdi, bazı beyanları
geriye doğru okursam o takdirde, zannediyorum, bir kısmının
ya, biz geçmişte neler söylemiştik diye oturup düşünmesi
lazım.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Oku Sayın Bakan, oku!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Okuyacağız, sabırlı olursanız
okuyacağım.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Oku onları, oku da
bilelim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Hiç merak etmeyin, bir şeyi söylüyorsam onun delili, belgesi,
bilgisi vardır. Allaha şükür ki Türkiyede her şey
kayıtlara geçiriliyor, yazılıyor.
Dolayısıyla bu işi herkes konuştu. Seçim
zamanı gelince farklı, başka zaman farklı
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Onu siz yaptınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla)
o zaman öyle, şimdi böyle, yok.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) O sizin
anlayışınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Hiç merak etmeyin. Telaşlanmayın
Telaşlanmayın
Bakın, bu, üslup değil Sayın Bakan.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Sizin
anlayışınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Kürsüdeki hatibin sözü iki sebeple kesilebilir. Onu da sadece
Sayın Başkan keser. Bir, üslup kabaysa ondan dolayıdır
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Bakan, sizin kıyafetiniz
de İç Tüzüke uygun değil.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) İki, konu dışına çıkıyorsa ondan
dolayıdır. Onun dışında kimsenin şu veya bu
şekilde
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Sayın
Bakan İç Tüzüke uygun giyinmemiş, koyu renk giyinmemiş.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanı
dinleyelim.
Buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Bunları dakikalarımdan mahsup etmeniz lazım
Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap
edin.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Konuştuğumuz konu özgürlükler hukukuyla ilgilidir.
İyi kötü, bu alanda yazılmış kitapları, makaleleri
okuyan herkes bilir ve görür ki, özgürlükler hukuku üç sütun üzerinde dayanır.
Bir tanesi özgürlük, bir tanesi eşitlik, bir tanesi de insan onurudur.
Eğer bu üçü varsa zaten o rejimin adı demokrasidir, o ülkede
özgürlükler vardır. Özgürlük yok, eşitlik yok,
ayrımcılık var ve bunun tabii sonucu olarak da insan onuru
denilen konu tartışma konusu olur. O nedenle, özgürlükler hukukunun
temel ögesi, omurgası olan bir konuyu konuşuyoruz. Konuyu bunun
dışına saptırdığımız anda, bu,
işin bir başka türlü ticaretini yapmaktır, bir başka türlü
istismarını yapmaktır. O nedenle
(CHP sıralarından
Ticaretini yapan sizsiniz. sesi, gürültüler)
RAHMİ GÜNER (Ordu) Sizin yaptığınız
gibi.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Seksen beş
yıldır onu yapageldiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Hayır yok, onu biz bilmeyiz. Biz, inandıklarımızı
söyleriz. Bakınız
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Seksen beş
yıldır onu yapageldiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Sayın Genel Başkan, bu, çok doğru bir şey
değil. Ben size saygı duyarım. Ama, böyle bir
atışmayla olursa, o zaman başka türlü
tartışmaları gündeme getirmemiz gerekir. Bunu çok doğru
bulmuyorum. Çünkü, özgürlük bir haktır. Özgürlük bir haktır ve bu,
kamu görevlilerinin, üniversite rektörlerinin, valilerin, kaymakamların,
yasaları uygulayanların insafına, lütfuna, lütfu şahanesine
ve toleransına bağlı bırakılamaz. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bu, anayasayla tanınır,
evrensel hukukla tanınır ve herkes de buna uygun uygulamayı
yapmak mecburiyetindedir. Böyle bir uygulama olmadığı içindir ki
bugün bu konuyu tartışıyoruz.
Diğer taraftan, eşitlik ise özgürlük hukukunun
omurgasıdır ve herkes tarafından ulaşılabilir
değilse ortada özgürlük de yoktur, eşitlik de yoktur.
Şimdi tartıştığımız konu ne?
Eğitim ve öğretim hakkı. Eğitim ve öğretim hakkı
ise sosyal hakların, kültürel hakların başında gelen bir
husustur ve bugün Türkiye bu noktada iyi bir sınav vermemektedir.
MUHARREM İNCE (Yalova) Liseler ne olacak?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Şimdi, değerli milletvekilleri, Ortada kırk
yıldan beri süren bir sorun var. diyoruz. Bu sorun çözülemedi. Bu sorun
çözülemedi, ama herkes bunu konuşmaya devam etti. İlk defadır ki
daha derli toplu ve barışçıl bir yoldan hareketle bu konu
gündeme geliyor.
Bakınız, Türkiyenin her sorununun konuşulacağı
yer burasıdır, sokak değildir. İnsanlar demokratik
tepkilerini koyabilir, yasalar çerçevesinde olduğu sürece o onların
hem hakkıdır, biz de bu hakkı sağlarız, buna
saygı duyarız, ama sorunların çözüleceği yer
burasıdır. Buranın dışında kim nerede ne çözüm
arıyorsa, demokrasiden bahsetmemesi lazım. Bu da üzerinde
durmamız gereken bir başka konudur. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Üçüncüsü, değerli milletvekilleri, bir şeyi daha göz
ardı etmememiz gerekir. Elbette, siyaset yapan insanlar olarak, bizi
buraya millet getirdi. Tabiatıyla, bir demokratik ülkede 30 üyeli bir
örgütün de tepkisini alırız, 40 üyeli bir derneğin de talebini
dikkate alırız. Herkesin sözlerini dikkate alırız, ama
hepimizin en evvel dikkate alması gereken şey, milletin bizatihi kendisidir.
Millet ne diyor, ona bir bakmak lazım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Şimdi, millet ne diyor? Milletin oyunu almak
gerektiğinde son derece yumuşak, son derece demokrat, sen derece
toleranslı, ondan sonra tu kaka. Bu olmaz işte. Bu ikiyüzlülüktür. Bu
ikiyüzlülüğün daniskasıdır ve şu günlerde yapılan
tartışmaların özünde de bu var. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) O sizsiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Şimdi millet ne diyor, bir bakalım. Ne diyor millet? Bu
tartışmaları 22 Temmuz öncesinde de yaptık, ama hâlen bunun
değerlendirilmesi bir türlü yapılamadı.
Yapılamadığı sürece de herkesin aynı akıbete
düçar olması kaçınılmaz oluyor.
Bakınız, şimdi kamuoyu araştırmaları
var, zaman zaman siz de onlara atıf yapıyorsunuz, biz de
yapıyoruz. Bu araştırmaların hiçbirisini de biz
yaptırmadık, Milliyetçi Hareket Partisi de yaptırmadı
-bildiğim kadarıyla- çünkü esas itibarıyla bu araştırmaları
yapanlar daha çok sosyal demokrat çizgide olanlar, yani muhtemeldir ki size rey
vermiş olanlar. Vermediyseler de sizi beğenmediklerinden dolayı
vermemiş olanlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, bakınız ne diyor? Diyor ki
KONDAnın
yaptığı, bir süre evvel Cumhuriyet Halk Partisinin sorumlu
mevkilerinde bulunmuş değerli bir insan, değerli bir
araştırmacı, onun başında bulunduğu bir
şirket, yaptığı araştırmada
MUHARREM İNCE (Yalova) Kaç tane parti
değiştirdin? Zamanında bütün partilere geç
Elli tane parti
değiştirdin!
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Dün orada, bugün burada!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Türkiyenin yüzde 78i üniversitelerde türban
yasağının kalkmasını istiyor. Yüzde 78i
TESEVin
yaptığı araştırma, aşağı yukarı
aynı sonuçları veriyor. Metropolün yaptığı araştırma,
Poll Markın yaptığı araştırmalar yüzde 70in
üzerinde üniversitelerde bu yasağın kalkmasını istiyor.
Dolayısıyla bu yüzde 70-75in içerisinde her partiden olanlar var.
CANAN ARITMAN (İzmir) Onun için mi bugün milleti
sokmuyorsunuz Meclise! Milletten korkuyorsunuz!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Eğer, bu araştırmaları bir veri olarak kabul
edeceksek, yüzde 36sı, Cumhuriyet Halk Partisine rey verenlerin de yüzde
31,6sı başörtüsü, yüzde 2,7si de türbanı kullanıyor ve
önemli bir kesimi bu yasağın kalkmasını istiyor.
Dolayısıyla bir toplumsal talebi herkesin dikkate alması
gerekir.
Ha, şimdi bize düşen nedir değerli milletvekilleri?
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Kaçıncı
sırada türban sorunu, onu da söyle!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Bakınız, bu türlü bir üslupla hiçbir yere varamayız.
İşte, niye varamadığımızın sebebi bu. (CHP
sıralarından gürültüler) Bir ülke düşünün ki, kırk
yıldır aynı işi konuşuyor, bir noktaya gelememiş.
(CHP sıralarından gürültüler) Gelememesinin en baş sebeplerinden
bir tanesi işte bu üsluptur, bu yaklaşımdır, bu
önyargılardır.
Şimdi, bir şey söylemeye çalışıyorum:
Siz, laikliğin kantarı değilsiniz, benim laik olduğumun,
laik olup olmadığımın onayını da siz verecek
değilsiniz, noter değilsiniz, laiklik noteri değilsiniz siz! (AK
Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler) Şimdi, oturun oturduğunuz yerde. Oturun oturduğunuz
yerde. Ya millet sizi anlamıyor, ya siz milleti anlamıyorsunuz! (AK
Parti sıralarından alkışlar) Her seçim öncesi bunları
getiriyorsunuz.
Bir şeyi söylemem lazım: Elli yıldan beri iktidara
gelenleri suçluyorsunuz. Geriye dönüp bir bakın 1950den bu tarafa sizin
dışınızda iktidara gelenler ya gericidir, ya yobazdır,
ya çağdışıdır, ya laiklik düşmanıdır!
Elli senedir anlatıyorsunuz, millet mi anlamıyor, siz mi
anlatamıyorsunuz! Gelin evvela şuna bir karar verelim. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Evvela buna bir karar verelim. Beni
de böyle bir şekilde konuşmaya zorlamayın.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Siz
başlattınız!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Çünkü, netice itibarıyla, Türkiyede ocakların sönmesine,
gençlerin hayallerinin yıkılmasına sebep olan bir dramatik
olayı konuşuyoruz. Niye bu iş böyle? Niye iş böyle?
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Karanlığa
götürüyorsunuz karanlığa!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Hâlbuki biz şunu yapabiliriz, bakın: Size herkesin
huzurunda açıkça teklif ediyorum. Biz burada bir yasak getirmiyoruz, tam
tersi, bir yasağı kaldırmaya çalışıyoruz. Gelin
hem bu yasağı kaldıralım hem de samimi olanların
bazı endişeleri varsa, bu endişeleri ortadan kaldıracak bir
düzenlemeyi yapalım. Hiçbir şey geçmiş değil.
MUHARREM İNCE (Yalova) Faizi de kaldırın!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Ama, bakınız, açıkça teklif ediyorum. Diyorum ki: Bu
yasakları, bu ayıpları kaldıralım Türkiyeden.
Yakışmıyor bunlar. Bunlar, rüştünü ispat etmiş,
üniversite çağına gelmiş insanlar. Bir taraftan Haydi
Kızlar Okula, bir taraftan Baba Beni Okula Gönder kampanyaları,
öbür taraftan üniversitenin kapılarını kapat bu memleketin
çocuklarına! Bu doğru değil, bu yanlış. Bu
yanlış. Bu ayıpla bir yere varamazsınız. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Vatandaş iş
bekliyor, aş bekliyor. Ekmek bekliyor vatandaş.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla)
- Ha, bu ayıbı sadece ben de söylemiyorum. Bakınız, bir
sene evvel, rahmetle andığımız, son derece
çağdaş, demokrat, aydınlıkçı bir insan diye
hakkında hak ettiği sıfatları söylediğimiz Sayın
İsmail Cem de söylüyor: Bunu Avrupaya izah edemezsiniz. Gitmeleri
lazım. Üniversite alanı özgürlük alanıdır. Bu
yasakları koruyarak Avrupa Birliğine giremezsiniz. diyor. Sizin
üyeleriniz söylüyor. Geçen dönem milletvekili olan Memduh Hacıoğlu
söylüyor. İstiyorsanız daha da çıkarayım yani. Şimdi
bunları siz de söylediniz.
Ha, şimdi bakın, gelin bu yasakları
kaldıralım, ama, toplumun kafasında ne endişe varsa onu da
giderecek düzenlemeyi yapalım. Bize yakışan budur. Niye
uzlaşmaya yanaşmıyorsunuz da, Çernobil santrali gibi radyoaktif
korku ve dehşet saçıyorsunuz bu ülkeye. Olacak iş midir bu?
Olacak iş midir? (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yazıktır, bu memleketin huzurunu kaçırmayalım artık.
Gelin, bu ikisinin ortasını bulacak bir düzenlemeyi
yaparız. Çünkü, anayasa tekniği açısından eğer her
endişeyi rejim bağlantısına çıkaracaksanız, her
gelen kanun tasarısından, her Anayasa değişikliğinden
demokratik rejim zarar görecek, laiklik bundan zarar görecek diyorsanız, o
zaman biz neyi, nasıl yapacağız, doğrusu bunu da burada
ifade etmekte zorlanıyoruz. Çünkü, laiklik Türkiyede yetmiş bir
yıldır ayakta. Yetmiş bir yıl evvel bir fidan olarak
dikilmiş, bugün kocaman bir çınar ve hepimiz onun altında
oturuyoruz, bundan dolayı hiçbir sıkıntımız yok. Bu
teklifin altında imzası olan hiçbir milletvekilinin ve iki partinin
laiklikle ilgili bir sorunu yok, bir sıkıntımız yok. Tam
tersi, laikliği, ayrıştırıcı değil,
birleştirici bir ilke olarak görüyoruz. Laikliği, bir seküler din
olarak görmüyoruz. İşte belki
ayrıştığımız noktalardan bir tanesi bu. Laiklik,
bir seküler din değildir; din laikliğin, laiklik de dinin alternatifi
değildir. Tam tersi, laiklik, bir anlamda özgürlük ilkesidir, ikinci
anlamı da devletin temel nizamlarının din esaslarına
dayandırılmaması ve meşruiyetin kaynağının
din kuralları olmamasıdır. Bunun neresine itiraz ediyorsunuz,
ben şahsen anlamadım.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Şimdi siz din
esasına dayandırıyorsunuz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Bizim laiklikten anladığımız bu. Ama siz, her
demokratik talebi, her hak ve özgürlük talebini illa da rejimle, rejimin
nitelikleriyle ya ileride şöyle olursa, ileride böyle olursa diye
papatya falı açmaya kalkarsanız
SIRRI SAKIK (Muş) Sizden öğrendiler, sizden!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla)
o zaman bugün sahip olduğumuz, sahip olduğunuz birçok
hakların izahını yapamamışsınız, hak
etmemişsiniz demektir. Şimdi misal verelim. Evet, bugün sahip
olduğumuz bir kısım haklar var ki, bir süre evvel bunlar bu
ülkenin yasaklarıydı. Mesela örgütlenme hakkı. Şimdi
diyebilir misiniz ki bu mantıkla gittiğinizde, örgütlenme
hakkını vermeyelim bu millete. Niye? Bu ülkenin içeriden,
dışarıdan bir kısım yaramaz adamları bir araya
gelir, memleketin canına okur, cumhuriyete karşı tertibe
girişir, laikliği ortadan kaldırır
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) Din dersi ne oldu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Böyle diyebilir miyiz? Ee, böyle derseniz, Anayasanın
bazı maddelerini çıkarmanız lazım veya diyebilir misiniz
ki, grev hakkını vermeyelim, gelişmekte olan bir ülkeyiz biz
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Zaten vermiyorsunuz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla)
sendika kurma hakkını verirsek, grev hakkını
verirsek ekonomi bundan zarar görür, hâlbuki ekonominin diri olması lazım,
iri olması lazım, şimdi kaybedecek bir tek günümüz yok
O zaman
grev hakkını vermemeniz lazım. Daha buna benzer birçok şey.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Vermiyorsunuz zaten.
Örgütlenme hakkını vermiyorsunuz?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Şimdi, başka bir söyleyeyim. Bakınız,
şimdi bir kısım öğretim üyeleri toplantılar
yapıyorlar, bununla ilgili görüşlerini söylüyorlar ama
arkasından da bir özgür üniversite, özerk üniversite talepleri var.
Şimdi aynı mantıkla gidersek, iyi dinlesinler, aynı
mantıkla gidersek varacağımız sonuç şu olur: Eğer
bunların özgürlüğünü verirsek, o zaman bunlar Yeniçeri
Ocağına döner, ikide bir Sultanahmete giderler, bunları yola
getirmek için de bir Nizam-ı Cedit lazım. Böyle mi dememiz gerekir?
Yoksa, hakikaten, bu özerk üniversite talebine, özgür üniversite talebine kulak
tıkamak yerine, dikkatle takip edip
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Sayın Bakan,
yanlış bir laf
Size bu demagojiler yakışmıyor.
RAHMİ GÜNER (Ordu) Sayın Bakan, nasıl benzetme bu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) -
evet, bunda söylenen doğru taraflar vardır deyip
düşünmek mi gerekir? (CHP sıralarından gürültüler) O hâlde,
değerli milletvekilleri, bir hukuk devletinde haklar verilir, özgürlükler
verilir, bunun sınırları Anayasada ve yasada korunur, denir ki:
Size bu hakkı veriyoruz, bu özgürlüğü veriyoruz, bunun
dışına çıkarsanız devletin yapacağı çok
şey var. Ne var? Evvela ceza hukuku tedbirleri var. İkincisi,
disiplin hukuku tedbirleri var, idare hukuku tedbirleri var. Benim de işte
tam bu noktada sizlere teklif etmeye çalıştığım husus
budur. Bu ayrımcılığı uzun süre götüremezsiniz, bu
vicdan azabıdır. Hakikaten, buralarımızda bir şey
taşıyorsak, bu kadar insanın hak mağduriyetine göz
yumamayız. Efendim, bu istismar edildi, ediliyor filan.
Başkalarının istismar etmiş olması, bugün üniversiteye
gidemeyen çocuğumuzun sorununu çözmez, onun vebalini almamızı
gerektirmez. Kim bu işi istismar ettiyse, onu tarih yazacaktır.
ATİLA EMEK (Antalya) Siz yaptınız Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Millet de zaten gereğini yapıyor ve yapacak.
Şimdi, gelin, bu eşitsizliği ortadan
kaldıralım. Yükseköğrenimle sınırlı olarak
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Çalışanları da
kat, haksızlık yapma!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Ne diyorsanız, yükseköğrenimle sınırlı
olarak, diyelim ki
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Haksızlık yapma!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla)
gelin bu hakkı kullanırken şunun
dışına çıkamaz, bu kayıtlamaların
dışına çıkamaz diye, yapacağımız yasada
bunların hepsini birlikte yapalım, bundan daha tabii bir şey
yok. Yoksa bu sorunu nasıl çözeceksiniz?
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Çalışanlara niye
haksızlık yapıyorsunuz?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Siz de söylemişsiniz
Yani toplumda yeri geldiği zaman
korkuyu, dehşeti pompalayıp, ondan sonra dün var, bugün yok
Mesela,
şöyle bir şey geçti benim elime, doğru mudur, yanlış
mıdır bilmem. Eğer yanlışsa düzeltirim, özür de
dilerim.
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Sende doğru var
mı? Hangisi doğru?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Mesela deniliyor ki: Sevgili yurttaşlarım, 24
Aralıkta oylarımızı kullanacağız. Bizi tehdit
eden iki tuzaktan kendimizi korumalıyız. Bunlardan biri, Türkiye
İrana, Cezayire döner paranoyasıdır. Kim diyor bunu? Bilen
var mı?
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Sen diyorsun!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Kim diyor bunu, kim?
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Onu sen arzu ediyorsun!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Kim diyor? Evvela bir söyleyin, kim diyor? (CHP
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Tamamını bir okuyun
da
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Sevgili yurttaşlarım, bak, 24 Aralıkta
oylarımızı kullanacağız. Bizi tehdit eden iki paranoya
var. (CHP sıralarından Tarihini de söyle sesleri)
MUHARREM İNCE (Yalova) Böyle bir üslup olur mu ya!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) İki tuzaktan kendimizi korumalıyız. Bunlardan biri
Türkiye İrana, Cezayire döner. Biraz evvel, İranla ilgili burada
atıf yapılmadı mı? Siz, yeri geliyor bu paranoya yeri
geliyor bir vakıa; şimdi bu ikisinden birisine bir karar verin de
milleti de tereddüt de bırakmayın. Olacak iş değil! (AK
Parti sıralarından alkışlar)
OSMAN KAPTAN (Antalya) Sayın Bakan, anlamıyorsunuz
onu.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Şimdi, bir başka sorun. Şimdi, siz ne dediniz?
Dediğiniz şey şu: Biz türbana karşıyız. Bu bir
siyasi simge. Kabul. Anamız gibi örtene bir şey diyor muyuz?
Yengemiz de örtüyor, biz ona da bir şey diyor muyuz? Vallahi, aynen
getirip koyalım, isterseniz fotoğrafını çekip, getirip
koyalım. Şimdi, bakınız, oradan da vazgeçtiniz. Ne oldu?
Bula bula, biraz evvel burada bir çözüm söylendi ve büyük ölçüde de
alkış aldı. Filanca makamda oturanların, Sayın
Başbakanın, Sayın Cumhurbaşkanının,
Bakanların hanımları başları açsın, sorun
bitmiş oluyor. Öyle mi? Geldiğiniz nokta burası mı? Bunu mu
diyorsunuz? Ha, bunu diyorsanız, o zaman, bir ay evvelki söylediklerinizle
tezada düşüyorsunuz demektir. Tezada düşüyorsunuz. Ne diyorsunuz bir
ay evvelki konuşmalarınızda? Biz türbana karşıyız.
Yani, baş örtüsüne kim ne diyor? Bir şey demiyorsanız baş
örtüsüne, yani Anadoludaki Ayşe bacının, Fatma yengenin
giydiğine hiçbir diyeceğiniz yoksa, sizin ve şimdi bu
özgürlükleri kısıtlayan, keyfî davrananların diyeceği
hiçbir şey yoksa, benim kızım bırakılsın da
anası gibi örtsün, Ayşe teyzem gibi örtsün. Anadolu insanı, bu
coğrafyada bin yıldır böyle bir tercih yapmış, niye
buna saygılı olmuyoruz? Niye buna saygılı olmuyoruz? (AK
Parti sıralarından alkışlar) Evvela, bunların
cevabını verin. Lafı hiç dolaştırmayın, oraya
buraya götürmeyin. Lafı oraya buraya götürmeyin.
ATİLA EMEK (Antalya) Tam takiye yapıyorsun Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Her özgürlük talebini de laikle irtibatlandırmayın, o laiklik
istismarı olur. Bu millet, laikliğin en büyük teminatıdır.
70 milyon insan bunu özümsemiş ve benimsemiştir. Onun için, kimse
laiklik üzerinden böyle ucuz kahramanlık filan da yapmaya kalkmasın.
Hiç kimse, diğerinin bu noktadaki samimiyetini tartma kantarı da
değildir. Kaldı ki, bir demokratik ülkede hiç kimse kendi
inancını, kendi düşüncesini, kendi tercihini bir
başkasına onaylatmak durumunda değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Hangi tarikat söyletiyor
bunları?
BAŞKAN - Sayın Bakanım, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Onun için, bakınız, bizim laikliğimizin Kuzey
Koredeki laiklikten, eski Sovyet rejimindeki laiklikten de bir farklı
tarafı var.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Hangi tarikatın
sözcüsüsünüz?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Oradakiler de laiktir ama bizim laikliğimiz insan
haklarına dayalı demokratik laikliktir. Bu ikisi arasındaki
fark, siyahla beyaz arasındaki farktır ama gelin görün ki şu an
Türkiyede bir kısmının arzuladığı laiklik Kuzey
Kore tipi laikliktir, buna bu millet müsaade etmez.
Hepinize saygılar sunuyorum (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Güldal Akşit, İstanbul Milletvekili, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
10uncu ve 42nci maddelerinin değiştirilmesi hakkında söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının ilk dört maddesinin değiştirilemeyeceği
hatta değiştirilmesinin dahi teklif edilemeyeceği hepimizce
bilinmektedir. İşte bu maddeler arasında yer alan 2nci maddede,
cumhuriyetin nitelikleri açık ve net bir şekilde
sayılmaktadır. Müsaade ederseniz, bu maddeyi huzurlarınızda
okumak isterim: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan
haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine
bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir. Ve hemen bu
tanımlamanın ardından madde 5te devletin temel amaç ve
görevleri sayılmaktadır: Devletin temel amaç ve görevleri, Türk
Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü,
ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin
ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel
hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır. denilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyetinin asla
değiştirilemeyecek olan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti
olduğu tanımlamasından sonra gelmek üzere, yine devletin asli
görevleri arasında, temel hak ve hürriyetlerinin adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak şekilde sınırlanmaması ve
şayet böyle bir sosyal, siyasal, ekonomik sınırlama varsa
bunların kaldırılması ve insanın maddi ve manevi
varlığının gelişmesi için gerekli şartların
hazırlanması sayılmaktadır. Bu hususlara ne kadar önem
verildiği, açık ve net bir şekilde, hiçbir tereddüde meydan
vermeyecek şekilde ortaya konulmuş bulunmaktadır.
Yine, Anayasanın Kanun önünde eşitlik
başlıklı 10uncu maddesinde ise Herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu
eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz
tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar. denilmektedir.
İşte, bugün üzerinde görüştüğümüz ve
değişiklik teklifi verilen ilk madde bu 10uncu madde olup Devlet
organları ve idare makamları bütün işlemlerinde ve her türlü
kamu hizmetlerinden yararlanılmasında ki maddeye ilave edilen tek
husus da budur- kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadır. denilmektedir. İşte, bugün yapmaya
çalıştığımız, kişilerin temel hak ve
hürriyetleri önündeki, eşitlik ilkesini ihlal eden bazı
kısıtlamaları Anayasa doğrultusunda ortadan kaldırmak
olacaktır. Bizler, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında, siyaset kurumunun bize yüklediği toplumsal sorunlara çözüm bulmak
ve sorunları çözmek üzere toplanmış bulunuyoruz.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
konuşmamın başından itibaren her kişinin insan
haklarından, temel hak ve hürriyetlerinden bahsettim. Nedir bu temel hak
ve hürriyetler? İşte, Anayasanın 12nci maddesinde Herkes,
kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez
temel hak ve hürriyetlere sahiptir. denilmekle bu hakların belirli
kişi ya da kişilere değil, herkese ait olduğu açıkça
vurgulanmaktadır. Yine, takip eden 13 ve 14üncü maddelerinde ise, temel
hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplerle ve kanunla
sınırlanabileceği, 14üncü maddesinde ise Anayasada yer alan
hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve
lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde
kullanılamaz. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere,
Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya
Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde
sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette
bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz. denilmektedir.
Görüldüğü üzere, Anayasadaki ve yasalardaki tüm
düzenlemeler, özgürlüklerin genişletilmesi, adalet ve eşitlik
ilkesiyle bağdaşmayan sınırlamaların
kaldırılması yönündedir. Yasaklar, demokratik rejimlerin,
sistemlerin değil, antidemokratik rejimlerin ürünüdür.
Değerli arkadaşlarım, öyle zannediyorum ki, pek
çoğumuz öğrencilik döneminde eğitim özgürlüğünün çok zor
gerçekleştiği dönemleri yaşadık ya da bu dönemleri
hatırlıyoruz. Hatta bu yüzden eğitimini tamamlayamayan,
eğitim hakkından mahrum kalan pek çok gencimiz oldu. Hepimiz genç
olduk, hepimiz öğrenci olduk, dolayısıyla onların
hassasiyetlerini çok iyi değerlendirmemiz gerekir. İşte, tüm bu
nedenlerle, yine bugün üzerinde görüşmekte olduğumuz Anayasanın
Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi başlıklı
42nci maddesinde Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun
bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla
tespit edilir ve düzenlenir. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve
inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim
esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında
yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim
yerleri açılamaz.
Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu
ortadan kaldırmaz. denilmekte ve madde devam etmektedir.
İşte bu noktada değinmemiz gereken en önemli husus,
genç kızlarımızın, kadınlarımızın daha
eğitimli daha sosyal bir hâle gelmeleridir. Bir yandan, biz kadınlar,
erkeklerle -biraz evvel- Anayasanın 10uncu maddesinde ifadesini bulan
eşit haklara sahip olma ve devletin bunun yaşama geçirilmesinde en
büyük güvence olması hakkını Anayasasına koyan nadir
ülkelerden birisi olmaktan gurur duyarken ve bunu iftiharla her
uluslararası ortamda ifade ederken, öte yandan hâlen bazı genç
kızlarımızın yükseköğrenim hak ve özgürlüklerinin
önünde kılık kıyafetlerinden ötürü engeller var demek maalesef
bir çifte standardı ortaya koymaktadır.
Eğitim, hele de yükseköğrenim, insanların
kişiliğinin gelişimine çok büyük katkı sağlayan en
önemli unsurlardan birisidir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
bu konuda verdiği bir kararında: Kimsenin kişiliğinin gelişiminin,
özellikle eğitim özgürlüğü kısıtlanmak suretiyle engellenmemesi
gerektiği şeklinde bir ifadeyle kararında buna yer vermiş
bulunmaktadır. Üstelik bu kısıtlamanın Anayasada ya da
yasalarda sayılan bir sebeple değil, sadece kılık
kıyafet tercihleri sebebiyle yükseköğrenimdeki genç
kızlarımızın önüne konulması son derece incitici ve
utanç vericidir. Kaldı ki, Birleşmiş Milletler Kadına
Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Komisyonunun 2005 yılında verdiği CEDAW Türkiye raporunda:
Baş örtüsü yasağının yükseköğrenimdeki genç
kızların eğitim özgürlüğü önünde bir engel olduğu ve
bunun giderilmesi gerektiği, devletin bu konuda çözüm üretmesi
gerektiği ifade edilmiş olmasına rağmen bugüne kadar
hiçbir çözüm maalesef üretilememiştir. Kaldı ki, Avrupa Konseyi üyesi
ülkelerin hiçbirisinde de böyle bir yasak söz konusu değildir.
İşte tüm bu hususlar, Anayasanın 42nci maddesinde
yer alan eğitim hak ve özgürlüğünün
kısıtlanamayacağının bir kez daha vurgulanması
amacıyla, maddenin altıncı fıkrasından sonra gelmek
üzere Kanunda açıkça yazılı olmayan bir sebeple kimse yükseköğrenim
hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın
kullanımının sınırları kanunla belirlenir.
ifadesinin ilave edilmesi teklif edilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bir yandan
kadınlarımızın erkeklerle eşit haklara sahip
olmasından bahsederken, bir yandan yine kadınlarımızın
ve genç kızlarımızın yüzde 100 oranında eğitimli,
tahsilli olmaları için çaba harcarken, devletiyle, özel sektörüyle el ele
kampanyalar düzenlerken, yükseköğrenimin insanların
kişiliğinin gelişimine katkı sağlayan bu kadar önemli
bir husus olduğunu ifade ederken, başörtülü genç
kızlarımızın yükseköğrenim hakkının önündeki
engelleri bertaraf etmek amacıyla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akşit, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
GÜLDAL AKŞİT (Devamla)
eğitim özgürlüğünün
önemini bir kez daha vurgulamak üzere, üzerinde görüştüğümüz bu
değişiklikleri hepinizin hoşgörü ve saygıyla
karşılayacağını ve bu şekilde
yaklaşacağını ümit ediyorum. Bir kadın olarak, böyle
bir kısıtlamanın varlığı ise, beni incitiyor ve
yaralıyor.
Bu duygu ve düşüncelerle, Anayasanın 10 ve 42nci
maddelerinde yapılması düşünülen, Anayasa Komisyonunun oy
çokluğuyla kabul ettiği değişiklik teklifinin sizler,
toplumsal sorunlara çözüm üretmesi gereken siyaset kurumunun temsilcileri
tarafından destekleneceğinden emin olarak, hatta bunu ümit ederek,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akşit.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Sayın İçli, ekrana girmişsiniz.
Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Buyurun efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkanım, sizin tanıklığınızda, Sayın
AKP Grup Başkan Vekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan
Vekili, geneli hakkındaki konuşmam konusunda söz vermişlerdir,
mutabık kalmışlardır.
Bakın, özgürlükleri konuşuyoruz. Benim hakkım, bir
milletvekilinin hakkı
Söz verilmiş olmasına rağmen
kaygı duydum. Ben, Demokratik Sol Partili bir milletvekiliyim. Bakın,
burada, belki tatlı belki tatsız birtakım tartışmalar
oldu ve ben kendimi ifade etmeye çalıştım. Saygıdeğer
vatandaşlarımız da Türkiye Büyük Millet Meclisinde kavga
olduğunu zannediyor. Bir milletvekili, Anayasa gibi, hele özgürlüklerle
ilgili bir konunun konuşulduğu bir ortamda, AKPli arkadaşlar
tarafından, diğer milletvekillerinin söz hakkını ambargoya
tutma işlemleriyle karşı karşıya kalabiliyorsa, bu
ülkede demokrasiden, bu ülkede özgürlükten söz edilemez.
Sayın Bakan çıktı, burada özgürlüklerden söz etti.
Peki, ben kendimi ifade edemeyeceksem, milletvekili olarak ben milleti
nasıl savunacağım? Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinde
sizin tanıklığınızda söz verilmiş olmasına
rağmen, İç Tüzük ihlal ediliyorsa, bu ülkede demokrasiden nasıl
bahsedilecek? Tanık değil miydiniz Sayın Başkanım?
Sizin tanıklığınızda
Yukarıda Allah var,
değil mi? Demokratik cumhuriyetten, Allahtan, Tanrıdan söz
ediyoruz. Tanık mısınız, değil misiniz Sayın
Başkan? Söz verildi mi verilmedi mi? Siz tanık değilseniz
diğer arkadaşlar, bakın, milletvekili arkadaşlar, AKPli
arkadaşlar da içerideydi. Eğer bizler sözümüze sadık
olmayacaksak Türk halkına verdiğimiz sözleri nasıl yerine
getireceğiz? Neden bizim konuşmamızdan korkuluyor? Neden,
iddialarında o kadar hak varsa bizim konuşmamız engelleniyor?
Sayın Başkanım, lütfen, Allahın önünde de
tanıklık ettiniz.
BAŞKAN Sayın İçli, sorunuz bittiyse teşekkür
ediyorum.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Bu, soru değildi
Sayın Başkanım, açıklama bekliyorum. İç Tüzük ihlali
yapılıyor. Siz tanık mısınız, değil misiniz?
Söz verildi mi, verilmedi mi ara verildikten sonra?
BAŞKAN Şimdi, arkadaşlarımızın
buradaki ifadeleri, konuşmalar arasındaki bir mutabakat
noktasında farklılık oluyor. Onlar yani Önergeler üzerinde
arkadaşlarımıza söz hakkı verdik. Hatta bu önerge
sayısını çoğaltacağız. diyorlar ve bu konudaki
sözlerine de devam ediyorlar. Ama
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Önergeyi ben verdim
zaten. Anayasaya aykırılık önergesi.
BAŞKAN - Yani, bu soru cevaba girmedi ama, Sayın
Tuğrul Türkeş de madde üzerindeki söz talebini size devredecekti.
Sayın Genel Başkanımın da o
hususta bir talebi olmuştu.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Eksik olmasınlar.
Doğru
BAŞKAN O hususlar da duruyor. Bunu ben böylece Genel
Kurulun bilgisine sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Peki, teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Sayın Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Konuşma talepleri çoğaldı, onun için
sınırlamak durumundayım.
Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Evet. İki soru
soracağım Sayın Bakana izninizle. Birincisi: Bu yasa
değişikliği gerçekleştikten sonra acaba lise son
sınıfta ergin bir kızımız dinî inancı nedeniyle
türban takmak ister ise bunun, bu kızımızın bu isteğini
nasıl karşılayacaksınız ve hangi gerekçeyle
Hayır sen dinî inancın nedeniyle türban takamazsın.
diyeceksiniz ya da diyebileceksiniz?
İkinci sorum: Dinî inancı nedeniyle türbanı
üniversitede takmış olan bir kızımız, üniversiteyi
bitirdikten sonra çalışma yaşamında kamuyla ilgili bir çalışma kulvarında
çalışmak ister ise buna hangi gerekçeyle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tütüncü teşekkür ediyorum.
Sayın Gök buyurun.
İSA GÖK (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Ben tespitte bulunmak istiyorum. Bu tasarı veya teklif
adı neyse- sanıyorum kadın haklarına karşı
indirilen büyük bir darbe fakat bugünün bir özelliği var, Sayın
Başbakanın yanında bir bayan Başbakan
Yardımcısı Sayın Nimet Hanım oturuyor. Derken ilk kez
AKP Grubu adına bir hanımefendi
milletvekili konuştu. Ardından ilk kez yine bu önemli
tasarı hakkında şahsı adına yine AKPden bir bayan
milletvekili konuştu. Bu, bugüne özgü bir mizansendi. Çok merak ediyorum,
enteresan bir şey bu. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Dibek
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanımızı az önce dinlerken,
aslında buradan ben sormuştum kendisine ama şu anda soru-cevap
kısmında da sormak istiyorum: Kendisi birtakım anketlerden
bahsetti. Bu konunun, türban konusunun yapılan değişik
anketlerde, Türkiyede yüzde 75-80 gibi büyük bir çoğunlukla bir an evvel
çözümlenmesi gerektiğini belirttiler ve ben de buradan sordum kendisine:
Bu anketlerde türban sorunu Türkiye'nin acil sorunları içerisinde
kaçıncı sırada yer alıyor? Bunu öğrenmek istiyorum.
Çünkü daha önceki zamanlarda sanıyorum kendisi de olabilir, diğer
bakanlardan biri de bunu söylemişti. Türban yüzde 2nin sorunu. Bunu
şu anda düşünemeyiz. demişlerdi. Bu noktada kendisinin
düşüncelerini almak istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Bakan, şunu
sormak istiyorum: Bu tartışmada kamuoyunun beklediği birçok
sorunun yanıtı var. Yani şöyle bir şey de söyleniyor:
Baş örtüsünü takanlar namuslu, iffetli; takmayanlar namussuz, iffetsiz.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
Şimdi, bakın, çok ciddi olarak bu konuda Hükûmetin
kamuoyunu ikna etmesi gerekir ki bu gerginlikler bitsin. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Birazdan konuşacağım ve
açıklayacağım.
Ne olur, bu mutabakatı partilerle sağlayın ve ek
17nci maddenin çerçevesini de şimdiden kamuoyunun gündemine
açıklayın. Bu ek 17nin çerçevesini sizler
açıklamadığınız sürece bu gerginlik sürer, bunun da
baş sorumlusu bunu getiren hükûmet olur. Bunu açık söylüyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Şimdi Sayın Kaplan, böyle bir ifade tabii ki,
söylediğiniz husus, hem örtünen hem örtünmeyen bayanlarımız için
böyle bir şey varit olamaz. Böyle bir ifade sizin de kastınız
değildi zaten ama tutanaklara böyle bir şey girdi. Yani açık,
kapalı olan bütün insanlarımız, bütün
vatandaşlarımız bizim namuslu
vatandaşlarımızdır. Onu belirtmek istiyorum.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) Ayıp! Özür dilemesi
lazım.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
yasa koyucu tereddüde yer vermemek zorundadır. Bizim bir
sorumluluğumuz var ve tereddüde yer vermemek zorundayız hassas
konularda. Şimdi, zaten, birazdan konuşacağım,
açıklayacağım.
BAŞKAN Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evvela en aykırı sorudan, müsaade ederseniz, cevaplamaya
çalışayım.
Bu çok doğru bir şey değil, çok haksız bir
suçlama. Zaten ayrımcılığın bir yönünde de biz
farkında olsak da olmasak da, biz içerisinde bulunsak da bulunmasak da
geçmişten gelen şöyle bir şey var: Başı örtülü olan
laik olamaz, başı açık olan Müslüman olamaz. gibi. Maalesef, bu
tezatları, bu fesatları bu ülke yaşıyor. Başı
örtülü olan laik olur, başı açık olan hangi dini seçiyorsa ondan
olabilir. İffet namus meselesi ise bunun çok daha dışında
olan bir kavramdır. Dolayısıyla, getirip böylesine önemli bir
olayın içerisinde bu türlü fitne fesadı sokanlar, bizatihi bu sorunun
çözülmesini istemeyenlerdir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Bu tuzağa hiç kimsenin düşmemesi lazım. Bu
memleketin insanları ister açık olsun ister örtülü olsun hepsi
namuslu iffetli insanlardır, saygı duyarız, büyüklerin
ellerinden öperiz, küçüklerin gözlerinden öperiz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Meseleye böyle bakmamız lazım. Onun için, zaten Kurt
bulanık havayı sever. diyorlar ya, bir de o var şimdi Bu
ortamda acaba ne yaparız da bir kavga çıkarırız, bir maraza
çıkarırız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bunların toplumsal kökleri yok. Bunların halkla ilişkileri yok.
Halka sırtını dönmüş, halktan kopuk kesimlerin ortaya
çıkardığı karmakarışık bir kısım
laflardır. Bunları şiddetle reddediyoruz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Gerçek onlar Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Bu teklifin altında imzası bulunanların hiçbirisinin
aklının köşesinden dahi geçmeyecek şeylerdir. Bu
suçlamaları kati surette kabul etmiyoruz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bize
danışılsaydı tereddütleri açıklardık o zaman.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) İkincisi, tabiatıyla, gerçekten bir uzlaşma
arıyoruz.
Bakın, değerli milletvekilleri, yirmi dakika
yetmediği için ben birçok şeyi söylemedim, birçok şeyi de
okuyamadım. Emin olun, baş örtüsü konusunda biz bu işi
çözeceğiz. Burada bulunan, bulunmayan, Allahın rahmetine
kavuşmuş olan ve olmayan, aktif siyasette bulunan, bulunmayan herkes
baş örtüsü meselesini bir trajik olay olarak görmüş Ben gelirsem
çözerim. demiş, çözülememiş, geriye dönük herhangi bir şey de
yapmak istemiyorum, çözülememiş.
Dolayısıyla, şimdi, biz bu sorunu çözmeye
çalışıyoruz. Gelin, ne olur hepimiz, sorunun parçası
olacağımıza, çözümün parçası olalım, çözümün bir
parçası olalım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Niye hep suyu yokuş yukarı akıtmaya çalışıyoruz? Diyoruz ki: Anayasa hukuku
açısından
HASİP KAPLAN (Şırnak) Ama Sayın Başkan
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Size demiyorum, soruyu siz sorudunuz, ama herkes dinlediği
için
HASİP KAPLAN (Şırnak) Ama grubu
dışladınız, bizim grubu dışlamasaydınız
anlatırdım size. Lütfen ama yani, dolaştınız, grubu
olmayan partilerle de konuştunuz, ama bize gelmediniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Hayır, hayır, şimdi, Sayın Kaplan, söylemek
istediğim şey şu: Siz soruyu sordunuz
HASİP KAPLAN (Şırnak) Zaten mutabakat
arıyorsanız hikâye yani
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Bu konuşmaları herkes dinlediği için, herkesin gözü
önünde, şahadeti içerisinde bir şey söylemeye
çalışıyoruz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Uzlaşma istemiyorlar.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Kimileri aba altından sopa göstermeye çalışıyor,
kimi karanlık senaryolar çiziyor, çiziyor, çiziyor
Antidemokratik
gelişmelerden medet ummaya çalışanlar var, halkın
vermediğini yatay geçişlerle almaya çalışanlar var, biz
yatay geçişlerle buraya gelenlerden değiliz, halkın iradesiyle
hep beraber geldik. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, biz bir soruna çözüm arıyoruz. Diyoruz ki, gelin,
anayasa hukuku açısından, tekniği açısından haklar
verilir, bunun sınırları genel sınırlamalardır.
Ya kötüye kullanan olursa, ya bunu suistimal eden olursa? Ee, olursa,
Anayasanın 13üncü maddesi var, 14üncü maddesi var, her hakkın
düzenlendiği maddede özel sınırlamalar var. Bu da yetmiyor
diyorsanız, Ceza Kanunu var, ceza hükmü içeren özel kanunlar var, disiplin
hukuku var, idare hukuku var. Gelin, şunu yapalım, ne olur, yani
Türkiye'yi bu sıkıntıdan kurtaralım. Rica ediyorum. Bu
kadar insan adına rica ediyorum; mağdur olanlar adına,
endişe duyanlar adına rica ediyorum.
Tamam, bu değişiklik bugün biter, ek 17yle ilgili
değişiklik gelecek. Gelin, hep beraber bir komisyon kuralım,
diyelim ki, tamam, bu ayrımcılık kalksın. Kim, neden
endişe ediyorsa, bu endişeleri ortadan kaldıracak düzenlemeleri
de buralarda koyalım. Dolayısıyla, bu istismar da bitsin. Bundan
daha açık bir çare olur mu? Bundan daha açık bir demokratik çözüm
yöntemi olur mu? (AK Parti sıralarından alkışlar)
Peki, bizim bu dediğimizi yanlış bulanlar varsa.
Peki, Allahınızı severseniz ne diyorlar? On bir saat Anayasa
Komisyonunda biz dinledik, çözüm adına kim ne söyledi? Çözüm adına,
bakınız, şurada bir çözüm geldi, onu aziz milletimizin iyi
dinlemesi lazım. Niye? Geçmişte deniliyordu ya hani Anamız gibi
örterse mesele yok, bacımız gibi örterse mesele yok, biz türbana
karşıyız.
Şimdi, burada bir çözüm geldi Herkes başını
açsın, buyursun bitsin. diyor. Bu çözüm müdür? Bu dayatma
mıdır? Hangisi çözüm? İnsaf edin ya! (AK Parti
sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, biz çözüm
arıyoruz. Ayrımclığı kaldıralım, verilen
hakkı kötüye kullanmak isteyen varsa, bu çerçevenin dışına
çıkacaklar varsa, onun da müeyyidelerini bir hukuk devleti içerisinde
ortaya koyalım. Bunun hukuka aykırı bir yanı yok, Anayasaya
aykırı bir yanı yok. Bu, zannediyorum diğer soruların
da bir ölçüde cevabıdır.
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, süre tamamlanmadı, bazı
arkadaşlarımızın soru sorma talepleri var, onları
yerine getireceğim.
Sayın İnce, buyurun efendim.
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, konuşmanızda grubumuza bakarak
İkiyüzlü siyaset yapmayın. diye eleştiride bulundunuz. (AK
Parti sıralarından Sana söyledi sesleri) Ben hayatım boyunca
Cumhuriyet Halk Partisinden başka hiçbir partide siyaset
yapmamış birisi olarak size şunu sormak istiyorum: Siz,
bildiğim kadarıyla, 80 öncesinde Bayrak dergisi etrafında Millî
Mücadele grubundaydınız; sonra MHPli oldunuz, sonra ANAPlı
oldunuz, sonra Refah Partili oldunuz, sonra AKPli oldunuz. Başka parti
kaldı mı? Unuttuysam, affınıza
sığınırım. İkiyüzlü siyasetten
anlayışınız nedir? Lütfen bunu açıklayınız.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın İnce.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN Vereceğim Sayın Bakanım.
Sayın Erçelebi
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Sayın Bakan, ben
sormuştum soru olarak. Sayın Mehmet Ali Şahin Yüzde 2nin
meselesi. demişti.
BAŞKAN Buyurun Sayın Erçelebi.
HASAN ERÇELEBİ (Denizli) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum. Sayın Bakanımızın
açıklamalarından sonra söz alma ihtiyacı duydum.
Sayın Bakanımız çözümden bahsediyor. Gerçekten,
samimiyetine inanıyoruz. Bu kapsamda, Genel Başkanımız
Sayın Zeki Sezer hafta başında Sayın
Başbakanımızı ve Sayın Bahçeliyi, Sayın
Baykalı ziyaret ettiler. Eğer gerçekten çözüm isteniyorsa, o zaman,
şimdi görüşmekte olduğumuz
bu Anayasa maddelerini önce bir geri çekelim. Çünkü, bu Anayasa
maddelerinden sonra yasayla yapılacak hiçbir çözüm mümkün
olmayacaktır. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen.
HASAN ERÇELEBİ (Denizli) - Çünkü, o yasalar, bu
çıkardığımız Anayasaya, Anayasa maddeleriyle
uyuşmayacaktır. O nedenle, gerçekten bir uzlaşma, gerçekten bir
çözüm isteniyorsa, lütfen, bu Anayasa maddelerini çekin, vaktimiz var.
Gerçekten, toplumsal uzlaşma
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Erçelebi.
Sayın Baytok
NESRİN BAYTOK (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, çeşitli kaygıları burada telaffuz
etmek istiyorum izninizle. Gizli gündem var. kaygıları vardı.
Şimdi, açık gündem olduğu anlaşılıyor. Millî
görüş gömleği geri giyildi. Laiklik saldırı altında.
(AK Parti sıralarından gürültüler) Bir parti hasılat yapma
yarışına soyunmuş görünüyor. Türban üniversitelerle
sınırlı kalmaz, lise ve ilköğretimde de hızla
yaygınlaşır. kaygıları söyleniyor. Türban
eğitim kurumlarıyla sınırlı kalmaz, devlet
dairelerinde de hızla yaygınlaşır. diye değerlendiriliyor.
Türbanın ardından kara çarşaf ve sarık gelir. Kara
çarşaf ve sarığın ardından da domuz bağıyla
adam öldüren terör örgütü
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer arkadaşlarım, bu ek sürelerde soru
sorma hakkını kullandı arkadaşlarımız, Sayın
Bakanımız cevap versin, ek süre kalırsa diğer soru
sahiplerine de soru sorma hakkı vereceğim.
Buyurun Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evvela Sayın Baytokun gündeme getirdiği konular da daha
evvel gündeme geldiğinde, sorduğu sorunun muhatapları bunlara
çok açık cevaplar verdi, ama bir defa daha verilsin istiyorsanız,
fikrinizi değiştirecekseniz bir şey demem ama fikrinizi
değiştirmeyecekseniz bunun bir anlamı da yok. O nedenle, bizim
bir gizli gündemimiz yok. Bu türlü
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Zaten bütün devlet dairelerine,
şimdi, herkes türbanla gidiyor. Açık gündem, gizli gündem değil
ki.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Şimdi, demin okuduğum ilanda olduğu gibi
paranoyalarla toplumu meşgul
etmenin kimseye bir faydası da yoktur. Demokratik toplum açık
toplumdur. Ne yapılırsa halkın gözü önünde yapılır. Ne
yapılıyorsa yasalar çerçevesinde, Anayasa teminatı altında
yapılır. Birilerinin beğenmediği bir şey varsa, onun
da denetim mekanizmaları var. Çok şükür bu ülkenin özgür Parlamentosu
var. Burada herkes özgürce konuşuyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Belediyelerdeki türbanlı
memurlar için ne diyorsunuz Sayın Bakan?
BAŞKAN Sayın Özyürek, lütfen efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Basın var, sivil toplum kuruluşları var.
Bakınız, herkes her istediğini söylüyor, üstelik de demokratik
ölçüleri aşacak tarzda da söylüyor. Herkes sabırla diyor ki:
Demokrasi sabır rejimidir. Sabır da gösteriyor.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) Siz de bildiğinizi okumaya
devam ediyorsunuz. Değişen bir şey yok.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) O zaman, her şeyin o kadar açık olduğu yerde ne
nasıl oluyor da gizli gündem konusu oluyor? Bunu anlamak doğrusu
mümkün değildir. Bu türlü korkularla toplumu germeyelim. Doğrusunu
istiyorsanız, sorunu birlikte çözelim. Sizi dışlayarak çözelim
istemedik. Bakınız, hâlen siz benim sorduğum soruya cevap
vermiyorsunuz, itham ederek konuyu gündemde tutmaya devam ediyorsunuz.
Bakınız Bu ülkede ayrımcılık vardır, yoktur
denilemez, denilemez. Bu ülkenin insanları gidiyor Avusturyada okuyor,
Fransada okuyor, Almanyada okuyor, Türkiyede okuyamıyor. Biz
laikliği Fransadan aldık. Oradan mukayese yaparak Türkiyenin
sorununa çözüm getirmek de beni rahatsız ediyor. Niye bu ülkenin
insanları kendi Parlamentosunda bu sorunu çözemiyor da ille de Fransadan
misal gösterecek, ille de Almanyadan misal gösterecek? Bu ayıp oluyor.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) Çürük gerekçe! Çürük gerekçe!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Kendi tarihimize, kendi kültürümüze, kendi değerlerimize de
yakışmıyor. Geliniz, şu önyargıları
bırakalım. Bakın, teklif ediyorum. Yarın sabahtan itibaren
belli ki, bu gece bire, ikiye, üçe, bilmiyorum ne kadarsa- yarın sabahtan
itibaren, şu endişeleri ortadan kaldıracak
çalışmayı birlikte yapalım. Sayın Sezere söylenen de
budur.
Şimdi, ortada olan ne var? Diyorsunuz ki: Bu işi
çekelim. Şimdi istiyorsanız okurum, vakit dolmak üzere. 1992de
Türkiye Büyük Millet Meclisine bu konu gelmiş. Şimdiki Sayın
Meclis Başkanımız da Millî Eğitim Bakanı. O tarihte
Parlamentoda görev yapan arkadaşlarımız var, sayın üyeler
de var. Konuşulmuş, rektörlerle konuşulmuş.
Araştırma önergesi, 1992de... İki büyük partinin bir
koalisyonu. Keşke o zaman çözülebilseydi. Denilmiş ki: Bu konuyu
biraz zamana bırakalım. Sene 1992, sene 2008. On altı senede
bir arpa boyu yol alamamışız, hâlen bu konuları
konuşuyoruz. Neden? Çünkü, sorun çözme mantığımızda
bir yanlışlık var, önyargılarımızdan
kurtulamıyoruz. Niyetleri, işte -söylendi- birileri şu
kıyafetli olursa muhakkak bu laikliğe karşıdır,
eğer şöyle olursa buna karşıdır
Yapmayın,
etmeyin yani! Bu, başkasının ekmeğine yağ sürer.
Türkiyeyi bu paranoyalardan kurtaralım. Paranoya budur. Şimdi,
söylemek istediğim bir tanesi bu.
İkincisi: Sayın İnce, ben geçmişimi biliyorum,
geçmişimin gizli bir tarafı da yoktur. Ben, yasalara aykırı
hiçbir iş yapmadım. Ben, kendi partimden ihraç edildim, o dönem sizin
partinizin evet dediği bir yasa tasarısına evet
demediğim için. O evet demediğim tasarı, bugün, Türkiyeyi
mesleksizler toplumu hâline getirdi. Kelimeyi tam anlayalım da, yine
yanlış anlayanlar olur, Türkiyeyi mesleksizler toplumu hâline
getirdi. Hepsi lise mezunu, iş arıyor. Hiçbir şeyi yok,
becerisini ortaya koyamamış, niteliklerini ortaya
koyamamış, okulda da bunu öğrenememiş. O zaman, benim partim
beni ihraç etti. Benim partim
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Hangi parti? Birkaç misal
olunca
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Hani yeri gelince deniliyor ya, işte, şudur, budur diye.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Hangisi ihraç etti?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Evet
Ondan sonraki sürece bakarsanız, Türkiyede, ben Refah
Partili olmadım. Eğer her bildiğiniz böyleyse, yazıklar
olsun! O zaman, bilmeden nelerin yanlış şeyi içerisindesiniz. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Milliyetçi Hareketi Partili olmadım.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) Hangi partiden oldun?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Bir organik bağım olmadı, bir organik bağım
olmadı. O da Türkiye'nin bir partisidir, bir saygın partisidir,
paylaştığım değerler var. Ama bir siyasi ilişki
olarak Milliyetçi Hareket Partisiyle benim bir siyasi ilişkim olmadı.
Bunu da böyle bilin. Eğer her bildiğiniz böyleyse yazıklar olsun
size. Evet, yazıklar olsun! (AK Parti sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bakanım
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Onun için, bir cümleyle bitiriyorum Sayın Başkan.
Komisyonda dedim ki Benim bir hocam vardı, yarım hoca
dinden, yarım doktor candan, yarım hukukçu da maldan, candan eder...
Ee, yarım siyasetçi de bunların hepsinden eder! İşte!
sizinki gibi siyasetçilerin Türkiyeyi getirdiği nokta da
burasıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Sayın
Bakan bana Yazıklar olsun! dedi. Aynen iade ediyorum, kendisine aynen
iade ediyorum. Hangi partiyi değiştirdiğini de çok iyi
biliyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Anayasa
değişikliğine dair teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Teklifin maddelerine geçilmesi hususunda gizli oylama
yapacağız.
Gizli oylamanın ne şekilde
yapılacağını arz ediyorum: Komisyon ve Hükûmet
sıralarında yer alan kâtip üyelerden komisyon sırasındaki
kâtip üyeler Adanadan başlayarak Denizliye kadar (Denizli dâhil) ve
Diyarbakırdan başlayarak İstanbula kadar (İstanbul
dâhil)
Arkadaşlar, lütfen pulları vermeyelim, çünkü bazen
arkadaşlarımız oyunu kullanıyor, işaretletmiyor
kendisini oy pusulası aldım demiyor, bu defa sorunlar yaşanıyor.
Hem partisi için sorun oluyor hem ondan sonra Meclisle kendisi arasında
sorun yaşanıyor lütfen.
Hükûmet sırasındaki kâtip üyeler ise İzmirden
başlayarak Mardine kadar (Mardin dâhil) ve Mersinden başlayarak
Zonguldaka kadar (Zonguldak dâhil) adı okunan milletvekiline biri beyaz,
biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere üç yuvarlak pul ile
mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad defterine
işaretleyecektir.
Milletvekilleri, Başkanlık kürsüsünün sağında
ve solunda yer alan kabinlerden başka yerde oylarını
kullanamayacaklardır.
Vekâleten oy kullanacak bakanlar da, yerine oy kullanacakları
bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını
kullanacaklardır.
Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olan kabul,
kırmızı olan ret, yeşil olan çekimser oyu ifade etmektedir.
Oyunu kullanacak sayın üye, kâtip üyelerden üç yuvarlak pul
ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine
işaretlettirdikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak
kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer iki
pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahare, oy verme yerinden
çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık
Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.
Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf
verilmeyecektir. Sayın kâtip üyelerimizden bu hususlara riayet etmelerini
ve milletvekillerinin de pul ve zarfı aldıktan sonra adlarının
ad defterine işaretlendiğine dikkat etmelerini istirham ediyorum.
Şimdi, gizli oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.
(Oyların toplanmasına başlandı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda bulunup,
oyunu kullanmayan üyeler varsa, lütfen oylarını kullansınlar.
Sayın milletvekilleri, 101 sıra sayılı Anayasa
Değişiklik Teklifi için yapılacak oylamalarda: Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Hayati
Yazıcının yerine Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Nazım Ekren, Devlet Bakanı
Sayın Mustafa Said Yazıcıoğlunun yerine Devlet Bakanı
Sayın Mehmet Aydın, Maliye Bakanı Sayın Kemal
Unakıtanın yerine Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Mehmet
Zafer Çağlayan, Dışişleri Bakanı Sayın Ali
Babacanın yerine İçişleri Bakanı Sayın Beşir
Atalay, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Faruk
Nafız Özakın yerine Ulaştırma Bakanı Sayın
Binali Yıldırım, Millî Savunma Bakanı Sayın Mehmet
Vecdi Gönülün yerine Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi
Eker oy kullanacaktır.
(Oyların toplanmasına devam edildi)
BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı ? Yok.
Oy kullanma işlemi bitmiştir.
Kupaları kaldıralım.
(Oyların ayrımı yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin maddelerine geçilmesinin gizli
oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı : 517
Kabul : 397
Ret : 113
Çekimser : 4
Boş : 3
Böylece, teklifin maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati : 20.38
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 21.43
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 59uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
101 sıra sayılı Anayasa Değişikliği
Teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 1inci maddesini okutuyorum
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, müsaade ederseniz,
usulle ilgili bir şey söyleyeyim. Hükûmetin orada temsil yetkisi yok. Bu,
Anayasa değişikliğidir. Anayasa değişikliği
Meclisin işidir. Usulsüz olarak Hükûmeti orada oturttunuz ve söz verdiniz.
Yani daha önceki bizim zamanımızda yapılan Anayasa
değişikliği
Yani usulsüzlük yapıyorsunuz.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASASININ BAZI MADDELERİNDE DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1- 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu maddesinin dördüncü
fıkrasına, bütün işlemlerinde ibaresinden sonra gelmek üzere
ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında ibaresi
eklenmiştir.
BAŞKAN Madde üzerinde söz alan milletvekili
arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik,
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan; şahısları adına, Konya Milletvekili Kerim Özkul,
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak.
Evet, ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Fatma Nur Sertere aittir.
Sayın Serter, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FATMA NUR SERTER (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1inci maddesiyle ilgili olarak
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Anayasamızın 10uncu maddesinde yapılmakta olan
değişiklikle, mevcut maddeye her türlü kamu hizmetinden
yararlanılması ibaresinin eklenmesiyle maddenin anlamına bir
genişletme kazandırılmış ve madde gerekçesinde bu
ilavenin sebepleri açıklanmıştır. Madde gerekçesinde
yapılan açıklamalar incelendiğinde, bu
değişikliğin temel sebebinin üniversitelerde giyim kuşam
alanında yaratılmak istenen serbestiyet olduğuna da açıkça
yer verilmektedir. Yani halkın daha iyi anlayacağı bir dille
konuyu özetlememiz gerektiğinde, türbana üniversitelerde serbestiyet
kazandırmak için yapılan bir Anayasa değişikliğidir bu
değişiklik. Siyasal ve dinsel nitelikli bir üniforma olan
türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasıyla laik devlet
açıkça hedef alınmakta ve kısa sürede önü alınamayacak olan
uygulamalara kapı açılmaktadır.
Türban sadece bir giyinme biçimi değildir. Türban bir
kimliğin ifade aracıdır ve bu kimlik
siyasallaştırılmış dinsel inancı ifade eden bir
kimliktir. Türbanın neyi ifade ettiğini Anayasa Mahkemesi,
Yargıtay, Danıştay kararları açıkça ortaya koymakta ve
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin almış olduğu
kararlar da bu kimliğin yeniden nitelendirilmesine katkı
yapmaktadır.
Şimdi, görüyorum, bu sözlerimi gayet mütebessim bir
şekilde dinliyorsunuz. Umarım, şu anda okuyacaklarımdan
sonra da yüzlerinizdeki tebessüm eksik olmaz.
2003 yılında Leyla Şahin davasında, Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bir savunma
gönderdi, yani birinci AKP dönemi, yani yine Sayın Erdoğanın Başbakan
olduğu ve Sayın Abdullah Gülün Dışişleri Bakanı
olduğu dönemde. Bu savunmada türban bakalım nasıl
nitelendirilmiş. Deniliyor ki: Davacının -yani Leyla
Şahinin- türban takmakta ve türban eylemlerinde yer almaktaki
ısrarı onun cumhuriyetin temel ilkeleriyle mücadeledeki
kararlılığını göstermekte olup, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesiyle bağdaşmayan din devletinin
kurulması için kökten dinciliğin bayraktarlığını
yaptığını düşündürtmektedir.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bu
ifadeler birinci AKP Hükûmeti tarafından Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine gönderilen savunmadan alınmış cümlelerdir.
Görüyorum eskisi kadar tebessüm etmiyorsunuz bunları
duyduktan sonra. (AK Parti sıralarından Ne alakası var?
sesleri, gürültüler)
Türbanı ikinci AKP döneminde farklı bir biçimde
yorumladığınıza göre
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
FATMA NUR SERTER (Devamla) -
zannediyorum Sayın
Başbakan ulemadan yeni bir fetva aldı. Yoksa bu kadar farklı bir
uygulama söz konusu olamazdı. (CHP sıralarından
alkışlar)
Türbanla üniversitelere girmeyi temel hak ve özgürlükler
kapsamında değerlendiremezsiniz, çünkü türban, kadını
ikinci sınıf birey konumuna indirgeyen, kadın-erkek
eşitliğini ortadan kaldıran, özgürlük olarak
nitelendirilemeyecek olan bir giyim tarzıdır. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) Konuştukça batıyorsun!
FATMA NUR SERTER (Devamla) - Üniversitelerde bireysel özgürlük
adına türbana serbestiyet tanımak hiçbir hukuki sistem için kabul
göremez. Özgürlüklerde geriye gidiş yoktur değerli milletvekilleri,
özgürlükler ileriyi yürür, özgürlükler bin dört yüz sene öncesine gitmez. (CHP
sıralarından alkışlar) Özgürlükler 2000li
yılları aşan süreçlerle kucaklaşır. Onun için temelde
bu savınız, bu iddianız yanlıştır. Türbanın
bir ayrışma yaratacağına ilişkin çok sayıda
konuşma oldu. Tabii siz bunların hiçbirine
aldırmadınız. Çünkü sizler oy alarak gelmiş, Meclisin
yarısından fazlasını doldurmuş, dolayısıyla
çok oy almanın rahatlığı içerisinde ve
şımarıklığı içinde her türlü şeyi kendinize
hak gören milletvekillerisiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
ZEYİD ASLAN (Tokat) Şımarık sensin! (CHP
sıralarından Otur yerine! sesleri)
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) İşinize gelmedi mi?
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Serter
FATMA NUR SERTER (Devamla) Dolayısıyla halkın
taleplerini, dolayısıyla, sokaklarda haykıran kitlelerin sesini
elbette duymayacaksınız. (AK Parti sıralarından gürültüler)
O kadar duymuyorsunuz ki
(AK Parti sıralarından gürültüler) O kadar
duymuyorsunuz ki, geçenlerde eski Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı ne dedi biliyor musunuz? Ne dedi? Türbanlı bir
kısım insanla konuşuyor bir salonda, dedi ki: Bu kadar kin,
nefret size az bile dedi laikleri göstererek.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Cumhuriyetten intikam almaya
çalışıyorlar.
FATMA NUR SERTER (Devamla) Yani bölmekse bölmek,
ayrıştırmaksa ayrıştırmak.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Ayrıştırmayı en fazla
siz yaptınız.
FATMA NUR SERTER (Devamla) Bu toplumu bölen de,
ayrıştıran da AKP zihniyeti olmuştur ve açıkça bunu
her koşulda dile indirmişsinizdir. (CHP sıralarından
Bravo! sesleri, alkışlar) Hiç de çekinmiyorsunuz bunları
söylemekten, hiç çekinmiyorsunuz.
Bakınız değerli milletvekilleri, üniversitelerde
türban sorunundan bahsediyorsunuz ama türban eylemleri yok.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Nazi ikna odalarından bahseder misin
Nur Hanım!
AHMET YENİ (Samsun) Batıyorsun!
FATMA NUR SERTER (Devamla) Neden yok acaba türban eylemleri,
neden yok? Neden yok biliyor musunuz? Bütün üniversite rektörleriyle tek tek görüştüm.
Şunun için yok: Çünkü ÖSS sınavını kazanan başı
örtülü bütün öğrenciler başlarını açarak üniversitelerde
eğitim görmektedirler. Onun için yok. (AK Parti sıralarından
gürültüler) Siz üniversitelerde eğitim görenleri
kışkırtarak tekrar toplumu ayrıştırmak, tekrar
huzursuzluk yaratmak ve bu huzursuzluğun üzerinden siyasi rant
sağlamak istediğiniz için bu uygulamayı yeniden
başlattınız.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) Nazi ikna odalarını
unutmadık! Faşizmin bürosunu açtınız. Bu ayıp size
yeter zaten!
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Siz kendi
ayıplarınıza bakın! Kendi ayıplarına bak sen!
FATMA NUR SERTER (Devamla) O kızların eğitim
özgürlüklerini geçmişte engellediğiniz gibi gelecekte de engellemek
için, siyasi rant amacı olarak kullanmak için türbanı, yeniden bu
kapıları açtınız ve bu huzursuzluğu
başlattınız.
Hepiniz çok iyi biliyorsunuz, türban üniversiteye girdiğinde
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) Faşizmin
İstanbuldaki temsilciliğini yaptınız.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Ya, ne oluyor Sayın
Başkan?
FATMA NUR SERTER (Devamla)
çok iyi biliyorsunuz, liseye de
ortaokula da yayılacak. Şu anda var, liselerde türban
takılıyor. Bunu görmezden gelebilir misiniz? Bireysel hak olarak,
inanç özgürlüğü olarak üniversitelerde kabul ettiğiniz türbanı
liselerde hangi gerekçeyle reddedeceğinizi izah edebilir misiniz? Ya da
türbanlı eğitim gördükten sonra, hangi gerekçeyle, o eğitimden
mezun olup diploma alan genç kızların hâkim olmayacaklarını
ya da Sayın Egemen Bağışın temennisi gibi, Türkiye
Büyük Millet Meclisine girmeyeceklerini ya da üniversitede öğretim üyesi
olmayacaklarını nasıl teminat altına alıyorsunuz?
Alamıyorsunuz, alamıyorsunuz ve olayı tam merkezinden girerek,
üniversiteden başlatarak toplumun her kesitine yaygınlaştırmak
istiyorsunuz.
Ayrıca, hiç düşünmediğiniz başka şeyler
de var: Bakınız, üniversitede öğrenci temsilcileri var. Bunlar
üniversite senatolarına giriyorlar ve oy kullanıyorlar.
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) İkna
odaları! İkna odaları!
FATMA NUR SERTER (Devamla) Üniversitede part taym
çalışan öğrenciler var hem öğrenci hem de maaş
alıyor, para karşılığı çalışıyor.
Üniversitede araştırma görevlileri var, bir taraftan yüksek lisans ve
doktora öğrencisi, öbür tarafta öğretim elemanı. Intörn
asistanlar var tıp fakültelerinde iki işi birden gören. Staj yapan
öğretmenler var, eğitim fakültesi öğrencileri var. Bunları
ne yapacaksınız? Bunlarla ilgili ne gibi bir düzenleme
düşünüyorsunuz? Hiçbir şey duymadık bugüne kadar.
ZEYİD ASLAN (Tokat) Siz de önermiyorsunuz.
FATMA NUR SERTER (Devamla) Dinsel referanslı talepleriniz,
çok açık ve net bir biçimde Türkiyede laik devleti tartışmaya
açmaya yöneliktir. Bunu biz biliyoruz. Siz Anayasaya karşı
açıkça hile yapıyorsunuz ve bu hilenizi Türk toplumu görüyor ve
biliyor. Bugün türbana serbestiyet tanıdığınızda, yarın
yeni Anayasanın hazırlanması sürecinde, bunun
yarattığı meşru zeminden yararlanarak değişik bir
laiklik tanımıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine geleceğinizden
hiç kuşku duymuyorum.
Bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu duruma lütfen bir
bakın: Bebekler başları türbanlı televizyon
ekranlarında arzı endam ediyorlar ve insanlar nasıl bir
İslami düzen isteklerini ekranlarda avaz avaz haykırıyorlar.
Türkiyenin nereye gittiği belli
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Bebekleri de ikna odalarına
alın!
BAŞKAN Sayın Serter, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
FATMA NUR SERTER (Devamla) Biz, geçmişi geçmişte
bırakmak istiyoruz değerli milletvekilleri ve değişime
inanmak istiyoruz, ancak içi boş laiklik teminatları
dışında, bugün yapılanlar ne yazık ki bize
geçmişi hatırlatıyor, ne yazık ki!
Hem Müslüman hem laik olunmaz, ters mıknatıslanma
yapar. Şalvar ve cübbe giyenlere saygı duyuyorum, onlar bizim
kardeşlerimizdir. Türkiye'nin yarınlarında artık Kemalizm
ve benzeri rejimlere yer yoktur. En üst belirleyici İslamın
ilkeleridir. diyenler, bugün laik sistemi delerek
AHMET YENİ (Samsun) Konuştukça batıyorsun!
FATMA NUR SERTER (Devamla)
işte, bizi
ılımlı İslam devletine sürüklemenin gayreti içindedirler.
Bunu toplum görmektedir. Bunu sizler biliyorsunuz. Dolayısıyla, bu
taammüden yapılmış, taammüden yapılmış bir
suçtur, bunun altını bir kez daha çiziyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak ret oyu vereceğimizi bir kez
daha tekrarlıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Sayın Behiç Çelik.
Buyurun Sayın Çelik. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın Kanun
önünde eşitlik başlığını içeren 10uncu
maddesinin dördüncü fıkrasında yapılması planlanan Anayasa
değişikliği hakkındaki kanun teklifiyle ilgili olarak parti
grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu çerçevede hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Malumları olduğu üzere, Anayasamızın 10uncu
maddesi, herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun
önünde eşit olduğunu vurgulayarak, devletin de bu eşitliğin
yaşama geçmesini sağlamakla yükümlü olduğunu belirtir.
Yine aynı maddenin son fıkrasında, devlet
organları ve idare makamlarının bütün işlemlerinde -ve
ilave edeceğimiz ibareyle- ve her türlü kamu hizmetlerinden
yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak
hareket etmek zorunda olduğu kesin olarak hükme bağlanır.
Kamu hizmetlerinden yararlanmada eşitlik ilkesi olması
gereklidir. Bu amaçla Anayasanın 10uncu maddesinde yapılan
değişiklik teklifiyle eğitim, adalet ve yargı gibi kamu
hizmetlerinin sunulmasında bu hizmetleri alanlar bakımından
hukuki eşitliğe aykırı uygulamalar
yapılamayacağının hükme bağlanması
amaçlanmıştır. Kamu kurum ve kuruluşlarında kamu
görevi yapanlar, kamu hizmeti verenler kılık kıyafet
düzenlemelerine uyacaklardır. Bu sorun, esas itibarıyla
yükseköğrenim gören gençlerimizin eğitim hakkı sorunu olarak da
ortaya çıkmıştır. Yükseköğrenim
dışındaki eğitim kurumlarındaki mevcut uygulama bundan
etkilenmeyecek ve aynen sürdürülecektir.
Genel Başkanımız Sayın Doktor Devlet
Bahçelinin partimizin grup toplantısında vurguladığı
gibi, Anayasada yapılan değişiklikle kamu hizmetlerinden
bireysel hak olarak yararlananlar bakımından bir ayrımcılık
yapılamayacağı daha açık olarak hüküm altına
alınmış ve kanunda açıkça yer almayan nedenlerle hiç
kimsenin yükseköğrenim hakkından mahrum
bırakılamayacağı hükme bağlanmıştır. Bu
düzenlemenin yükseköğrenim kurumlarıyla ve bu haktan yararlananlarla
sınırlı olacağı Anayasa normu hâline
getirilmiştir. Bu gerekçeler ortadayken, bu düzenlemenin ilk ve
ortaöğretime yaygınlaşacağını ve kamu
hizmetlerinde çalışanların da aynı haklardan
yararlanacağını iddia etmek çok açık bir istismar
çabasıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi, daha önce her vesileyle
açıkladığı gibi, üniversiteler dışında böyle
bir düzenlemeye kesinlikle karşıdır. Bu konuda partimizin
kararlılığını herkes bilmelidir.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin
toplumsal bünyemizi zehirleyen ve siyasi istismar kapısı hâline
getirilen bu sorunu gündemden çıkartmak için ortaya koyduğu
yaklaşımın amacı ve kapsamının bu esaslar
ışığında anlaşılmasına, yersiz
endişe ve tereddütlere düşülmesine gerek yoktur. Aslında MHP
tarafından ortaya konulan bu sağduyulu yaklaşım, sorunun
çözüme kavuşturulabilmesi için bütün kesimler tarafından da
sergilenmelidir.
Cumhuriyetin değerlerini koruma düşüncesiyle ortamı
tahrik edenlerin çok iyi bilmesi gerekir ki kanunların
tanınmayacağının peşinen ilan edilmesi ve herkesin ön
yargılara dayalı kendi hukuk alanını yaratmaya
çalışması hukuk devletine olan inançla bağdaşmayacak,
ortak değerlerin korunması amacına da hizmet etmeyecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorunun
çözüm yeri yüce Meclistir. Bu sorun, siyasi istismardan uzak,
karşılıklı iyi niyet, sağduyu ve anlayış ortamında,
ortak akıl ve ortak çabalarla çözüme kavuşturulabilecektir. Türkiye
Büyük Millet Meclisi bu konuda geniş çaplı bir ortak
anlayışın şartlarını gerçekleştirmek için
öncülük yapmalıdır. Meselenin kanayan yara olmaktan
çıkarılması için bulunacak çözüm insani olmalı, siyasal ve
toplumsal huzuru amaçlamalı, adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde
sonuçlandırılmalı ve hukuki çerçevede çözüme
kavuşturulmalıdır.
Toplumsal taleplerin siyasette karşılık
bulması ve çözüme yönelik iradenin ortaya çıkması, olması
gereken bir durumdur. Zira böyle olmasa siyasetin meşruluğu ve
mevcudiyeti tartışılacaktır. Yani toplumda var olan
sorunlar mutlaka milletin temsilcileri eliyle, müşterek kanaat
doğrultusunda sonuçlandırılmalıdır. Ülkemizde
toplumsal müştereklerdeki zayıflıklar, sorunlar
karşısında yeni cepheleşmelerin oluşmasına sebep
olmaktadır. Böyle olunca, toplumsal birlik duygusu derin bir
sarsıntı geçirmektedir.
İçinden geçtiğimiz zaman sürecinde laiklik
etrafında koparılan fırtınalar, ortak paydaların sözde
olduğunu maalesef ortaya çıkarmaktadır. Üniversitelerde en temel
hak olan eğitim ve öğrenim hakkının tanınmasına
yönelik çözüm hamlesinin toplumun bir bölümünde derin kaygılara yol
açması, bunun cumhuriyetin kazanımlarının bertaraf
edilmesine yönelik bir girişim olarak tanımlanması,
benzerliklerimizi daha çok arttırabilmemiz için daha da çok emek sarf
etmemiz gerektiğini bize işaret etmektedir.
Bizler, milleti hakir gören çevrelerin baskı ve
dayatmaları karşısında milletin yanında yer
almış, millî bütünlüğümüz ve birliğimiz ile devletimize
yönelen tehlikeler karşısında ise cumhuriyetin nasıl
korunması gerektiğini, her türlü çile ve meşakkate katlanarak
göstermişizdir. Milliyetçi Hareket Partisi, cumhuriyetimizin laik ve
demokratik yapısının tavizsiz savunucusudur. Milletinden kopuk
bir devlet yapılanmasını dayatmak isteyenler ile devleti kendi
istekleri ve istismar alanları doğrultusunda kurgulamak isteyen
odakların her buhran yarattıkları dönemde
karşılarında milliyetçi hareket ve onun seçkin mensupları
yer almış, kutlu değerleri uğruna her zaman hedef
olmuşlardır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak tekrar ifade ediyoruz: Türkiye
Cumhuriyeti, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Bu
anlayış, din ve vicdan özgürlüğünün de teminatıdır. Bu
noktadan geri dönüş mümkün değildir. Bu durum, aynı zamanda,
cumhuriyetin kuruluş felsefesinin bir gereğidir. MHP, bu
değerlerin siyasetini yapmaktadır. Toplumda var olan bir sorunun
giderilme çabasını taviz olarak değerlendirmek, temel insani
değerlere karşıtlığın başka türlü bir
ifadesidir. Teklifimiz, vatandaşların Anayasanın verdiği
güvenceler çerçevesinde hiçbir şekilde ayrımcılığa
tabi tutulamayacağı ve kanun önünde eşit
olacağının devlet tarafından temin edilmesidir. Toplumu bir
bütün olarak ilgilendiren hassas konularda geniş tabanlı bir
anlayış birliği oluşması için demokratik bir
tartışma zemininin mevcudiyeti vazgeçilmez bir gerekliliktir.
Eğitim ve öğrenim hakkı sorununun çözümü sürecinde, konunun
böyle bir zeminde her yönüyle tartışılması ve bu sürecin
her aşamasının tam bir açıklık içinde yürütülmesi,
haklı endişe ve kaygıların giderilmesi bakımından
da büyük önem taşımaktadır. Bunun herkes için asgari bir ahlaki
yükümlülük olduğu ve başta siyaset kurumu olmak üzere toplumsal
düşüncelerin oluşmasında etkili olan her kesimin, bunun bilinci
içinde hareket etmesi gerektiği kabul edilmelidir. Temel hak ve
özgürlüklerin asla başkalarının hak ve özgürlüklerine tecavüz
edecek veya bunları yok edecek şekilde
kullanılamayacağı evrensel bir hukuk ilkesidir. Bu konuda ilgili
her kesimin görüşünü açıklaması, endişe ve
kaygıların Türk toplumuyla paylaşılması doğal ve
gereklidir. Ancak, bu konu hassas ve naziktir. Bu meselede hemen toplumun
karşıtlıklarını tahrik edip ortalığı
ayağa kaldırmak, geleceğe yönelik ümitvar bekleyişleri de
çok olumsuz etkilemektedir. Kaldı ki Türk milleti cumhuriyet
değerleri bağlamında taleplerini dile getirebilmelidir.
Teşkilatlı ve organize azınlık oluşumları, kendi
isteklerine yönelik bir toplum yapısında diretir ve bunu
dayatırsa bu durum en azından fertler arasında eşitlik
prensibine aykırılık teşkil edecek ve toplumsal
buhranı tetikleyecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çelik, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Tamamlıyorum efendim.
Sayın milletvekilleri, Ulu Önder Atatürkün laiklikle ilgili
görüşü bizim temel ilkemizdir. Bu, tartışma kabul etmeyecek
kadar kesindir. Büyük Atatürk, son olarak Türkiye Cumhuriyeti için şöyle
ifade ediyor: Temeli yüksek Türk kültürü ve kahramanlığı olan
Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
Teşekkür ederim. (MHP ve AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurun Sayın Kaplan. (DTP sıralarından
alkışlar)
DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına 10uncu maddeyle ilgili söz almış bulunmaktayım.
Doğrusu, bugün uçaktan inip Meclise geldiğimde üzücü bir
tabloyla karşılaştım. Meclisin etrafı
sarılıydı polislerle ve çok fazlaydı sayıları.
Oysaki, sabah, ben Şırnaktan, Gabar ve Cudi
Dağlarının arasındaki Kasrik Boğazında gece
konakladığım bir çadırdan
Ve üstelik binlerce araç ve 10
bine yakın insanla gece karanlığında bir askerî bölgede
kaldım. Polis ve askerimiz, partililerimiz ve
vatandaşlarımızın olduğu bir ortamda böylesi bir
gerginlik ve gerilim yoktu. Başkentteki bu gerginlik ve gerilim,
doğrusu bizi üzmüştür.
Şunu şu açıdan ifade etmek istiyorum: Toplumda hassas
konular var; bunlardan birisi baş örtüsü konusudur, birisi Kürt sorunudur.
Bu konularda Meclis olarak ortaklaşmamız ve 21inci yüzyıla
yaraşır özgürlükleri birlikte, mutabakat sağlayarak getirmemiz
gerekiyor. Biz başında açıkladık. Partimiz, kadın hakları
konusuna programında en fazla yer veren parti. İki sayfa sadece
kadın haklarına yer ayıran partimiz, bunu sözde, teoride
bırakmayarak kadın haklarının bir baş örtüsüne
indirgenmeyecek kadar çok kapsamlı olduğuna yer vermiş ve bunu,
bugün Türkiyedeki 4 bine yakın belediye
başkanlığından 18inin 9unu DTPli kadın belediye
başkanlarıyla kanıtlamış, Mecliste 50 kadın
üyeden 8inin DTPli kadın milletvekili olmasıyla kanıtlamış
ve bu konuda programı en zengin parti olması nedeniyle
bacımızın, anamızın, kardeşlerimizin,
çocuklarımızın baş örtüsü nedeniyle 21inci yüzyılda
üniversite kapılarının önünden dönmesine elbette ki
karşı çıkacağız, elbette ki bu
insanlarımızın özgürce eğitimlerini yapmalarının,
din-vicdan özgürlükleri açısından, kadın hakları
açısından, insan hakları açısından artık
aşılması gereken bir sorun olduğunu görüyoruz. Ancak bu tür
toplumsal sorunları aşarken toplumu gerilime itmeden, laik-antilaik
tartışmasına ve gerilimine sokmadan, ustalıkla, ince bir
siyasetle bunu aşmanın yol ve yordamı vardır. Ancak,
iktidar partisi bir Anayasa taslağı hazırlamışken, çok
ciddi bir demokratik dönüşümden bahsederken, birdenbire, yeri yokken
gündeme baş örtüsü olayını getirdi. Hâlbuki ondan önce Eve
Dönüş Yasası vardı. Baş örtüsü, ne oldu da damdan
düşer gibi birdenbire geldi? Doğrusu, Hükûmetin bunu
açıklaması gerekiyor. Ayrıca, kamuoyunu bilgilendirmeden,
yeterince bir açılım yapmadan da getiriş biçimi
yanlış. Biz bunun bir yasal düzenlemeyle mümkün olduğunu hep
söyledik -YÖK Yasasında- ama partilerin mutabakatıyla, toplumu
germeden buna çözüm bulabiliriz, dedik. Ancak iktidar partisi, cebinde Anayasa
taslağı dolaşırken nedense Anayasayı perakende, parça
parça değiştirmeyi
kafasına koymuş durumdadır. Bu da şuradan
anlaşılıyor: Anayasa taslağını artık çıkmaz
bahara getirecek, gelmeyecek demektir, bundan sonra böyle yapacak demektir. Bu
da samimi olmadığının bir göstergesi.
Şimdi, burada şunu çok açıklıkla ifade etmekte
yarar var: 10uncu madde çok açık, diyor ki: Herkes eşittir.
Bakıyoruz, herkes dil, ırk ve cinsiyet açısından eşit
midir? Din açısından, mezhep açısından eşit
değildir arkadaşlar.
EYÜP FATSA (Ordu) Nereden çıkarıyorsun?
HASİP KAPLAN (Devamla) Gerçekçi olalım. Alevi
yurttaşlarımız, Sünni mezhep, İslam dininde Hanefi mezhebi
kadar eşit değildir. Gerçekçi olacağız.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) O senin gerçeğin.
HASİP KAPLAN (Devamla) Zaten, muharrem orucunda AKPnin
verdiği yemekler de o açığı kapatmak içindir, ama yetmiyor.
Bunu gerçekçi olarak
CHP de zaman zaman aşure yemekleri veriyor.
Aşure yemeği vermekle, iftar yemeği vermekle siz Alevilerin
inanç serbestliğini, eşitliğini yakalayamazsınız.
Burada samimiyet gerekir. Alevisi de, Sünnisi de, azınlık diğer
dinlere mensup olan insanlar da bu ülkenin yurttaşı olarak eşit
inanç özgürlüğüne sahip olduğu zaman bu ülke gerçek bir demokrasiyi
yakalar.
İnsanlar etnik dilleri
nedeniyle de özgür değil. Eğer etnik dilleri nedeniyle özgür
olsaydı, Anayasanın 42nci maddesini de değiştirmeyi
düşünen AK Parti Hükûmeti 20 milyona yakın Kürt yurttaşımızın
anasının başındaki örtüyü serbest
bırakacağına, onun doğuştan da gelen dil
hakkının özgürlüğünü sağlardı. Sormak istiyorum: AKP
Kürt dilinin serbest bırakılmasından yana mıdır,
değil midir?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Yasak mı?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Yanaysanız, onu da
getirirdiniz, 42nci maddenin son fıkrasını
kaldırırdınız, bunu bir yasal düzenlemeye
bırakırdınız. Özgürlükler bir bütündür, ayrılamaz
şeylerdir.
Yine, siyasi düşünceleri nedeniyle de
ayrımcılık yapmak insan haklarına aykırıdır.
Burada Evrensel Beyannameyi okursunuz. Hoş, arkasından da şunu
yaparsınız: Hükûmet kalkıyor, MHPyle bir Anayasa
taslağı hazırlıyor; gidiyor CHPye, grubu olmayan
partilere; tek milletvekili olan partilere geliyor ama Demokratik Toplum
Partisine gelmiyor. Bunu, Başbakanın çıkıp bu kürsüden
açıklaması lazım. 2 milyon seçmeni temsil eden, onun gibi oyla
seçilmiş olup gelen Meclis grubumuzu dışlamasının
mantığı nedir? Neden dışlama gereğini duyuyor?
Böyle mi sağlayacak toplumsal barışı? Toplumsal gerginliklerin
önüne böyle mi geçecek? Bizim grubumuza karşı Hükûmetin,
Başbakanın öncelikle bir özür borcu vardır. Bunu, ısrarla,
her zaman, özür dileyene kadar tekrar edeceğiz. Neden bu
ayrımcılık? 2 milyon yurttaşımız -ki doğu,
güneydoğudan en çok oyu almışız- ve buradan
aldığımız oylar gösteriyor ki bölgede iki tane parti güçlü,
AKP ve DTP. Bunu siyasi rant hesabına dönüştürmek akıllıca
bir iş değildir, bu ülkeye zarar verir.
Demokrasi, özgürlükler bir bütündür. Din, vicdan özgürlüğü
konusunda bizim gösterdiğimiz samimiyeti herkesin göstermesini
istediğimiz kadar AKP Hükûmetinin de göstermesini isteriz. Onların bu
yanlış durumuna, bu ayrımcı tavrına, bu
yanlışlarına rağmen Anayasanın bu getirildiği
hükümlerin de tek başına çözüm olmadığına
inandığımız hâlde, bu getirilen değişikliklerin
ikisine bir hukukçu olarak baktığımızda, zaten var olan
eşitlik ve özgürlüklere yeni bir anlam, ifade
katmadığını, 42nci maddede de yeni bir anlam, ifade
katmadığını görürsünüz. Gidin akademisyenlere inceletin ve
her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılır
Zaten eşitlik var bu
yasanın içinde, 42nci maddede de bir rötuş yapıyoruz.
Değil. Bundan sonrası, önemli olan ek YÖKün 17nci maddesi.
Bakacağız, bunun içeriğini dolduracak mıyız?
Toplumdaki kaygıyı, korkuyu giderecek miyiz? Gerçekten şu an
kaygı var, korku var, gerginliğin nedeni budur.
Diyorlar ki kipayla, gamalı haçla, Mussolininin kara
gömleğiyle, Nazinin SSleriyle veya bilmem hangi dinî sembolle, isteyen
istediğini takıp takıştırıp üniversitelere
gidebilecek mi? Bu nasıl olacak? Yani inançları nedeniyle
başı açık olanlar baskı görecek mi?
Ben demin bir soru sordum, bunu bilinçli olarak sordum. Kamuoyunu
Meclisimizin aydınlatma sorumluluğu vardır, Hükûmetin, öncelikle
bu yasayı getirenlerin vardır. Anayasa taslağını
getirip ek 17nci maddenin çerçevesini koymadığınız zaman
toplumun kafası karışır, gerginlik doğar, gerginlik
doğduğu zaman da sokakta elbette ki vatandaş sivil muhalefetini
yapar, sivil muhalefet için de Meclisin etrafını polis kordonuyla
çevirirsiniz, bu ülkede de demokrasi var, özgürlük var dersiniz. Olmaz; bu,
demokrasi, özgürlük değil, bu, resmen dikta
anlayışıdır.
Bakın, tartışmalar başladığında
bu kürsüden bir konuşma yapmıştım mutabakat arayalım
diye. O zaman MHPnin bir önerisi olmuştu. Sonradan bu öneri
değiştirildi, makul bir çerçeveye çekildi. AKPnin de bir önerisi
vardı, değiştirildi, bir çerçeveye çekildi. Eğer bizimle
konuşulmuş olsaydı, belki bizim de önerilerimizde farklı
bir mutabakat sağlardık, belki CHPyle konuşurduk
Bunun,
çerçevesi, 17nci maddede, diğer yerlerde ne olur? Belki asgari düzeyde
bir mutabakat sağlardık. O zaman bu toplumu germezdik. Laik-antilaik
kamplaşması yaratılmazdı, Kürt-Türk kamplaşması
yaratılmaz, sağcı-solcu kamplaşması yaratılmaz.
Bu ülke geçmişte bundan çok çekti. Artık bundan sonra bizim
hassasiyet göstermemiz gerekiyor. Gerçekten şu an öyle bir
açıklamalar getiriliyor ki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaplan, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Devamla)
din ve vicdan özgürlüğü
kullanıldığı zaman üniversiteye bir kardeşimiz
baş örtüsüyle gittiği zaman sanki laiklik elden gidiyor. Hiç de
laiklik elden gitmiyor. Eğer laiklik bir ülkede baş örtüsüne
bağlanmışsa o ülke zaten ne hukuktan nasibini almış ne
demokratik deneyimi var ne demokratik erişime
ulaşmıştır. Bu kadar da sığa indirmemek
gerekiyor. Özgürlükler konusunda da bu ülkenin olgunluk sınavı iki
noktadadır. Birisi başörtüsüdür, ikincisi Kürt sorunudur. Bu ülkenin
harcı da betonu da farklılıkları birleştireni de
demokrasinin güzelliği de bu iki noktadadır. Özgürlükse her alanda
özgürlük, eşitlikse her alanda eşitlik; herkese eşitlik, herkese
özgürlük.
Baş örtüsü konusunda biz engel olmayacağız.
Açıktan söylüyoruz, yürekten söylüyoruz, inanarak söylüyoruz, programımızda
yazdık, baş örtüsü kampanyalarında kadın
arkadaşlarımız gitti destek oldu, burada da açık açık
oy vereceğiz. Bununla da laiklik bu ülkede elden gitmez diyoruz.
Özgürlüklerin kapısını açmada statüko ve tabuları
yıkmada birlik olma günüdür diyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) Bu duygularla hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Helal olsun, helal!
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Helal olsun! AKPye çok güzel
yağ yaktınız, bundan daha güzel yağ yakılamazdı!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Başbakan sizi muhatap
almamakta haklı, zaten siz peşin açık bonoyu vermişsiniz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Sayın Özyürek, lütfen
HASİP KAPLAN (Şırnak) Siz zaten erimişsiniz,
kaymışsınız, gitmişsiniz. Zaten sizi artık kimse
muhatap alıyorsa inanın iltifat ediyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Sizi ziyaret etmesine hiç gerek
yok. Açık bono; biliyor, sizin çantada keklik olduğunuzu biliyor!
BAŞKAN Sayın Özyürek, lütfen
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bizi, muhalefet
olduğumuz için korkudan dikkate almıyor Başbakan.
BAŞKAN Sayın Kaplan
Karşılıklı
konuşmayalım arkadaşlar.
Sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Sayın
Egemen Bağış, Başkanlığımıza
verdiği bir dilekçeyle diyor ki: Sayın Nur Serter,
konuşması sırasında adımı anarak benim bir açıklamama
atıfta bulunmuş ve farklı bir anlam yüklemiştir. Ve 69a
göre söz talebinde bulunuyor.
Sayın Nur Serterin konuşmasını getirdim.
Konuşması sırasında ne yapıyor? Şu
kısımda geçiyor:
ya da Sayın Egemen
Bağışın temennisi gibi Türkiye Büyük Millet Meclisine
girmeyeceklerini ya da üniversite öğretim üyesi olmayacaklarını
nasıl teminat altına alıyorsunuz? diyor.
Sayın Bağış herhâlde böyle bir
düşüncesinin olmadığını veya farklı bir anlama
geldiğini ifade ediyor.
Sayın Bağış, buyurun, iki dakikalık süre
içinde açıklamanızı yapınız. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Oturduğu yerden,
oturduğu yerden.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- İstanbul Milletvekili
Egemen Bağışın, İstanbul Milletvekili Fatma Nur
Serterin konuşmasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; burada
söz alan muhalefet sözcüsü aslında bütün zihniyetlerini çok net bir
şekilde ortaya koymuş durumda. Benim hiçbir zaman için böyle bir
temennim ya da açıklamam olmadı. Tamamen çarpıtılarak
verilmiş bir şey. Ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim: Bu
ülkede yaklaşık 23 milyon çalışan var. Bunların ne
kadarı kamuda çalışıyor acaba diye baktığımız
zaman 2,5 milyonu, yani yüzde 10undan azı. Bunların
yarısından fazlası da büyük ihtimalle üniversite mezunu zaten
değildir. Yani, kamuda çalışmayla alakası olmayan bir
konuda tamamen çarpıtarak mantalitelerini ortaya koyuyorlar. Çünkü o
manyetolu telefon, siyah beyaz, tek kanallı televizyon mantalitesi, o eski
kuyrukların, Sana yağı için bile kuyrukların olduğu
mantalite
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Sen nereden biliyorsun?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) -
sadece tek istihdam
kapısının devlet olacağını zannediyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Sayın Başkan, bunun
için mi söz verdiniz?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Arkadaşlar belki
farkında değiller, ama özel sektör bu ülkede hızla büyümektedir.
Sizin iktidarda olduğunuz zamanlardaki gibi artık ekonomimiz
küçülmüyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Sayın Başkan, niçin
söz verdiniz?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Son yirmi üç çeyrektir
devamlı büyüyen bir ekonomimiz var, özel sektör büyüyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Hatip dedi ki: Benim böyle bir
demecim olmadı. Var mı yok mu, onu söylesin.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Özel sektör büyüdüğü zaman
da, özel sektör büyüdükçe de yeni istihdam kapıları açıyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Ekonomi mi konuşuyoruz
burada gecenin bu saatinde?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Biz, artık sizin
zihniyetinizdeki gibi devletin buzhane işlettiği bir kuruluş
olmasını istemiyoruz. Biz, sizin mantalitenizdeki gibi devletin toplu
iğne yahut da ayakkabı üretmesini istemiyoruz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Bırak şunları yahu,
bırak!
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Söyledin mi söylemedin mi?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Biz devletin huzur
sağlamasını istiyoruz, biz bu ülkede demokrasinin güçlenmesini
istiyoruz, refahın artmasını istiyoruz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Hanım milletvekilleri
başörtülü olsun dedin mi demedin mi?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Ölen sigortasız işçiler
var, sigortasız işçiler var. Hepsi öldü gitti.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Onun için, zihniyetinizi ortaya
koymayın, zihniyetinizi bu kadar bariz belli etmeyin.
Bakın değerli arkadaşlar, şimdi, bu ülkedeki
Türk kadınının büyük bir ekseriyetinin
M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) Başkan, uygun mu bu?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
öyle ya da böyle, bir
şekilde baş örtüsü kullandığı bilinen bir gerçek. Bunu
bizim değil, bağımsız düşünce
kuruluşlarının yaptığı anketler ortaya koyuyor.
Peki, ben size şunu sormak istiyorum
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Süreniz tamam oldu efendim.
Sayın Bağış, teşekkür ediyorum
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) Sayın Başkan, hatibe bir
demecinin yanlış anlaşılması noktasında tavzihen
söz verdiniz. Yanlış anlaşılma üzerinde
konuşmuyor. Burada ekonomi
konuşacaksak konuşalım. (AK Parti sıralarından sürekli
alkışlar, CHP sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar)
BAŞKAN Sayın Bağış, teşekkür
ediyorum.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Değerli
arkadaşlarım
KEMAL ANADOL (İzmir) Devam ediyor devam
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Hepinize saygılar
sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bağış, teşekkür
ederim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) Söylemiş mi söylememiş mi,
anlayamadık yalnız. Yani kadınlar türbanla Meclise girecek mi,
girmeyecek mi?
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili
Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 346
milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/141) (S. Sayısı: 101) (Devam)
BAŞKAN - AK Parti Grubu adına Mesude Nursuna Memecan,
İstanbul Milletvekili. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Memecan.
AK PARTİ GRUBU ADINA NURSUNA MEMECAN (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün konuşmama
insan hakları konusunda unutulmaz bir fotoğrafı anlatmakla
başlamak istiyorum. Fotoğraf 1957 yılında Amerikada
çekilmiş, Arkansas eyaletinin Little Rock kasabasında. O seneye kadar
zenciler ve beyazlar ayrı okullara gidiyor. O yıl federal hükûmet
zencilerin de beyazların okuluna gidebileceğine karar veriyor.
Fotoğrafta ilk gün zenci öğrenci kız beyazların gittiği
okula doğru yürürken beyaz öğrenciler arkasından
bağırıp protesto ediyorlar. Zenci kız binbir
aşağılanma arasında okula yürümeye
çalışıyor. Ben size bu resimdeki zenci kızdan değil,
arkada kızgınlıkla bağıran bir beyaz kızdan
bahsetmek istiyorum. Kızın adı Heysel Massari. İngiliz The
Guardian gazetesi Heyseli kırk yıl sonra bulup söyleşi
yaptı. Heysel söyleşisinde büyük bir pişmanlık içinde
olduğunu anlattı. Niye böyle yaptığını tam olarak
bilmediğini, çevre etkisiyle böyle davrandığını
söyledi. Şimdi, bu yaşında huzura kavuşabilmek için
affedilmeyi istediğini belirtti.
Bizim doğruları görmemiz için kırk yıl daha
beklememiz gerekmemeli. Yıllar sonra pişman olacağımız
yanlışlarımızdan bir
an önce dönüp, enerjimizi ilerlemeye harcamalıyız.
Uyguladığımız yasakların temel hak ve özgürlüklerimize
kısıtlama olduğunu bir an önce fark etmeli ve düzeltmeliyiz.
Temel hak söz konusu olduğunda birilerine haklarının
verilmesi, verilmemesi söz konusu
olamaz. O hak zaten o kişinin insan olmaktan gelen hakkıdır,
doğduğundan beri ondadır.
Ben, nasıl benim temel haklarımdan hiçbir şekilde
hiç kimsenin
CANAN ARITMAN (İzmir) Amerikada önce zencilerin oy
hakkı oldu, kadınlar ondan sonradır. Zenciler oy hakkı
aldı, kadınlar alamadı. Amerika tarihini de bilmiyorsun. Hikâye
anlatma!
NURSUNA MEMECAN (Devamla) Bir dakika, konuşuyorum, lütfen
BAŞKAN Sayın Arıtman, lütfen
(AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Memecan, siz Genel Kurula hitap ediniz efendim,
buyurun.
NURSUNA MEMECAN (Devamla) Ben, nasıl benim temel
haklarıma hiçbir şekilde hiç kimsenin karışmasını
istemiyorsam ve böyle bir karışma belirtisi karşısında
en ciddi mücadeleyi vereceksem, benim aynı şekilde
başkasının temel haklarına en ufak bir müdahaleye
hakkım olmadığını çok çok iyi biliyorum. Ben daha
akıllıyım, ben daha güzelim, ben daha yaşlıyım, ben
daha eğitimliyim, şuyum, buyum diyerek kendimde
başkasının herhangi bir seçimine müdahale hakkını asla
bulamam. Ben kendimde böyle bir hak bulduğum an, başkasının
da kendinde bu hakkı bulabileceğinden korkarım. Gayet bencil bir
şekilde kendi temel haklarımı korumak, bireysel hak ve
özgürlüklerime sahip çıkmak, benim için her şeyden önemlidir. Bunun
için en beğendiğim düzen demokratik düzen ve referansım evrensel
insan haklarıdır.
Demokrasi ve evrensel insan hakları, hepimiz için taviz
vermeyeceğimiz referansımız olmalıdır.
Orasını burasını eğip bükmek, bize göre yeni bir
versiyon üretmeye çalışmak olmaz. Sonunda döner dolaşır
bize de zarar verir. Onun için dört elle demokrasinin ve insan haklarının
değerlerine sarılalım. Bilmeyenlere, anlamayanlara da anlatalım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Aferin.
NURSUNA MEMECAN (Devamla) Demokrasi her iki lafın birisinde
demokrasi, demokrasi diyerek olmuyor. Bunu iyi anlamak lazım. Demokrasi
ancak kararlarımızda demokratik olmakla, bu da
başkalarının haklarına saygı göstermekle oluyor. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Bunun için cesur olmak,
kendimize güvenmek ve demokrasiye güvenmek gerekiyor.
Çok beğendiğimiz, örnek aldığımız
batı toplumları da tarihleri boyunca birçok sınavdan geçerek
bugünkü durumlarına geldiler. Demokrasiyle geliştiler,
zenginleştiler, insanları hem ekonomik güvenceli hem de adalet
güvencesiyle yaşıyor.
Bizim kızlarımızın en temel haklardan olan
eğitim-öğrenim hakları kısıtlanmış durumda.
CANAN ARITMAN (İzmir) Koca bir yalan!
NURSUNA MEMECAN (Devamla) On binlerce kızın
tamamı art niyetleri olan bir grup gibi görülmekte. Onlar bir grup filan
değiller.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Şimdi sen geldin onları
kurtarmaya, değil mi?
NURSUNA MEMECAN (Devamla) Onlar farklı evlerden gelen,
farklı zevkleri, farklı hayatları, farklı siyasi tercihleri
olan birer şahsiyetler. Ben onları ne kadar tanıyorsam, onlar da
birbirleriyle o kadar tanışıyorlar. En büyük
hatalarımızdan biri, onları
tanımadığımız için onlara ön yargıyla
davranmamız. Tanımadığımız,
anlamadığımız insanlar bizleri korkutmamalı. Birlikte
yaşadığımız insanları tanımamız veya
beğenmemiz şart da değil, ama onlara saygı duymamız
şart ve demokrasinin gereği. Kendi yersiz endişelerimizden ötürü
onları kısıtlamaya çalışmamız demokrasiden taviz
vermemiz demektir. Demokrasiden bir taviz vermeye başlandı mı
onun da sonu gelmez, gün gelir bu tavizler bizi incitir.
Komşumun kızı her ne sebeple olursa olsun okuluna
gidemiyorsa benim vicdanım sızlıyor, üzülüyorum. Komşumun
kızının okula gidip gidememesi burada benim, sizin sorununuz
olmayacaksa kimin sorunu olacak? Komşumun kızının sorununu
burada ben, siz çözmeyeceksek buralara niye geldik? Her şeyin
başı eğitim demiyor muyuz? Bizi çağdaş medeniyet
seviyesine, refaha kavuşturacak en önemli yol eğitim demiyor muyuz?
CANAN ARITMAN (İzmir) Ya bu ülkede 6 milyon kadın kör
cahil; okumaz, yazmaz. Hiç onları dert etmiyorsunuz. Varsa yoksa
kadını kapamak!
NURSUNA MEMECAN (Devamla) - Kızlar okula gitsin diye
kampanyalar yapmıyor muyuz, bağışlarda bulunmuyor muyuz?
Daha çok okullaşma sağlamak için seferber olmuyor muyuz? Kendi
çocuklarımıza iyi eğitim vereceğiz diye hiçbir
fedakârlıktan kaçınmıyor muyuz? Kendi çocuklarımız
için hak gördüğümüz şeyleri komşumun kızı için
nasıl hak görmeyebiliyoruz?
CANAN ARITMAN (İzmir) Dünyanın neresinde kadın
kapatılarak okutulacak!
NURSUNA MEMECAN (Devamla) - Biz eğitim konusunda bu kadar
duyarlı bir millet iken, bazı kızları, en doğal temel
hakları olan bireysel tercihlerinden dolayı niye eğitimden
mahrum etmeye çalışıyoruz, niye cezalandırıyoruz?
Vicdanımız buna nasıl elveriyor?
Ellerin çocukları başka ülkelerde istedikleri
kıyafetlerle, istedikleri okulda, istedikleri konularda okuyorlar;
birlikte eğleniyorlar, birlikte öğrenip, birlikte
yarınlarını şekillendiriyorlar. Kimse kimsenin
kılık kıyafetini dert etmiyor, ardında art niyet
aramıyor. Farklılıkların zenginlik olduğunu
öğrenmişler, bundan yararlanmaya bakıyorlar; birbirlerinden
öğreniyorlar, ufuklarını genişletiyorlar.
Çocuklarımıza farklılıklarıyla bir arada
yaşamanın mümkün olduğunu ve bunun çok büyük bir zenginlik
olduğunu öğretmeliyiz. Herkesi kendilerine benzetmeye
çalışmamalarını, herkesi oldukları gibi kabul
etmelerini öğretmeliyiz. Biz ise kendi çocuklarımızı
aynı okula sokmamaya, bir araya getirmemeye çalışıyoruz.
Yasaklar koyup, yasakları da cansiparane savunuyoruz.
Farklılıklara tahammülsüzlüğü öğretiyoruz, farklı
olandan korkmayı öğretiyoruz; hem ufuklarını
daraltıyoruz hem kafalarını genç yaşta yalan
yanlış yasak kavramlarıyla, üstünlük-eziklik kavramlarıyla,
çeşitli korkularla şekillendiriyoruz. Sonra da bu şekiller
yerleşiyor, demokrasi, insan hakları gibi konuları
kavramaları çok zor oluyor. Bütün bu yasak konuları, insan
hakları ihlalleri hepimizin çocuklarını çok olumsuz şekilde
etkiliyor. Toplumumuzun geleceği olan çocuklarımızı
yanlış değerlere maruz bırakıyoruz. Bu yasaklar,
kılık kıyafete karışmalar, bize, hem kısa vadede
çocuklarımızın, ailelerinin acı çekmelerine hem de uzun
vadede tüm toplumumuzun gelişmesine mal oluyor.
CANAN ARITMAN (İzmir) Kadınları kapatarak
gelişeceğiz!
NURSUNA MEMECAN (Devamla) Bugün bu görüştüğümüz yasa
değişiklikleriyle kızlara sağlayacağımız hak
ve özgürlükler, birçoğumuzun korkularını giderecek en önemli
güvencedir. Bu değişikliklerle, kimse kimsenin saçına
başına, kılık kıyafetine karışma
hakkını kendinde bulmayacaktır. Beni mutlu eden kendi
seçimlerim, başkalarının da kendi seçimlerini mutlu
olacakları şekilde yaptıklarına inanıyorum. Hiç
kimsenin tercihini neye göre yaptığını anlamam gerekmiyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Az bir nefes al ya!
NURSUNA MEMECAN (Devamla) Farklı tercihlerin
yanlış olduğunu düşünmeye hakkım var ama bunu kimseye
empoze etmeye hakkım yok.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Bir nefes al ya! Bir yudum su iç!
NURSUNA MEMECAN (Devamla) Anlamadığım tercihleri
küçük görüp aşağılamaya hiç hakkım yok.
CANAN ARITMAN (İzmir) Tabii, bu ülke kadını
çarşafa sokulduğunda sen Amerikaya kaçacaksın, olan buradakine
olacak.
NURSUNA MEMECAN (Devamla) Benim tercih etmediğim
kılık kıyafetin baskı altında seçildiğini,
hürriyeti kısıtlayıcı olduğunu varsaymam hiç
doğru olmaz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Ya, bir nefes al ya!
NURSUNA MEMECAN (Devamla) Beğendiğim kıyafette
çok baskı altında ve gayet bağnaz bir sürü insan da tanıyorum,
beğenmediğim kıyafette bir sürü insanın da çok açık
fikirli olduğunu biliyorum.
Bu konunun beni üzen bir yanı da bütün bu infiale özellikle
kızlarımızın konu olmaları. Yarının anneleri
olacak, çocuklarımızı yetiştirecek olan
kızlarımızın eğitim almamaları değil,
almaları bizim önceliğimiz olmalı. Bu yanlışı
düzeltmemiz gerekir, bu soruna çözüm bulmamız gerekir. Bu sorun, AK
Partinin, MHPnin, CHPnin sorunu değil, on binlerce kızın, ailelerinin
ve hepimizin sorunudur. Bu utanç verici yasaklar, kızların en temel
haklarının kısıtlanmasıdır ve kaybettiklerinin
telafisi mümkün değildir. Bu sorunu daha fazla ertelemek isteyenleri
anlamama imkân yok.
CANAN ARITMAN (İzmir) Kaçacaksın.
NURSUNA MEMECAN (Devamla) Komşumun kızının
daha ne kadar süreyle ıstırap çekmesini istiyoruz? Çözüm için biz
elimizi taşın altına koyduk. Çözüm çok basittir, bir temel
hakkın tanınması kadar basittir. Çözüm için de tek çaremiz,
tavizsiz, amasız, fakatsız demokrasidir.
Toplumumuzun bir kesiminin tercihleri benimkinden farklıdır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Nefes al, nefes! Bir yudum su iç!
Bir nokta koy, anlamıyoruz!
NURSUNA MEMECAN (Devamla) Farklılığın sebebi
ne olursa olsun, bizim yapacağımız tek şey, tercihleri
farklı insanların da benimle aynı hak ve özgürlüklere sahip
olduğunu kabul etmektir. Kanun, kural ve yönetmeliklerimizi bu
özgürlüğü yansıtacak şekilde düzenlemektir. Birbirimizin
kendimiz için seçtiğimiz kılık kıyafetlerine saygı
göstermektir. Beğenmek demiyorum, birbirimizin kılık
kıyafetini beğenmek zorunda değiliz, ama saygı göstermek
zorundayız, tabii kendi kılık kıyafetimize, kendi
seçimlerimize saygı görmek istiyorsak. Onlar benim seçimime saygı
göstersin ama ben hele bir düşüneyim demek olmuyor. Ona demokrasi
denmiyor. Öyle toplumlar gelişemiyor, dünyayla entegre olamıyor,
yalnız ve zayıf kalıyorlar.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Aferin, çok iyi okuyorsun! Bravo!
Çok güzel okudun, çok güzel!
CANAN ARITMAN (İzmir) Nefes almadan okudun, nefes almadan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Çok güzel okudun, çok!
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Memecan.
Şahsı adına İstanbul Milletvekili Özlem
Piltanoğlu Türköne.
Buyurun Sayın Türköne. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anayasamızın 10uncu maddesine
ilişkin değişiklik teklifiyle ilgili olarak söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün bu kürsüde bana siyasetçi coşkusu verebilen şey,
çözüme katkıda bulunmuş olmanın kazandırdığı
güven ve inançsa eğer, bunu, Türk hukukunun, insan haklarında,
fırsatta ve eğitimde her birimize eşitçe
dağıtmayı garanti ettiği çok açık bir sözüne
bağlıyorum. Hukukun yanılmaz, dosdoğru bir sözü bu:
Demokratik devlet, insanların eşitliği üzerinden yükselir.
Devlet organlarınca kanun önünde eşitlik prensibi uygulanmadan hukuk
devletinden bizler bahsedemeyiz. Laiklik prensibine hayat veren ve onu
vazgeçilmez kılan gerekçe de eşitliğin tesis edilmesidir.
Nitekim, Anayasanın değiştirilmesi öngörülen 10uncu maddesi,
herkesi, din ve mezhep ayrımı gözetmeksizin kanun önünde eşit
ilan ederek laiklik prensibini eşitlik vurgusu ile pekiştirmektedir.
Türkiye'nin yüzü çağdaş medeniyete dönüktür. Medeniyet
ise insan haklarıdır, hukukun üstünlüğüdür ve herkese
demokrasidir.
CANAN ARITMAN (İzmir) Ve kadını kapatmaktır!
ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) - Bakınız,
kurucusu ve üyesi bulunduğumuz Avrupa Konseyine üye 47 ülkenin -biz hariç-
hiçbirinde, yükseköğrenim düzeyinde eğitim hakkının
sınırlandırılmasına yönelik herhangi bir
sınırlandırma bulunmamaktadır.
Hatırlanmalıdır ki, insan hakları,
insanların sırf insan olma vasıflarından dolayı
edindikleri bir haktır. İnsanın henüz doğar doğmaz
kazandığı eğitim hakkının, eğitim
özgürlüğü taleplerinin siyasete yansıması kadar meşru ve
doğal bir şey olamaz.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Çalışma
hakkını da ver, çalışma hakkını.
ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) Sorunlar elbette
siyasete yansıyacak, siyaset onu çözecek ve bu sayede bizler, siyasetçi
olduğumuzu hatırlama fırsatını bulacağız,
siyasetin bir sorun çözme alanı olduğunu
anımsayacağız.
CANAN ARITMAN (İzmir) Yani, kadın haklarının
kadınların yardımıyla geri götürülmesi, kabul edilir gibi
değil, en büyük acı!
ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) Gazi Mustafa
Kemalin 1 Mart 1922de Büyük Millet Meclisinde yaptığı bir
konuşmada dile getirdiği şu sözler, en birincil haklardan biri
olan eğitim hakkının belki önemini hatırlamamıza da
yardımcı olabilir. Diyor ki Gazi Mustafa Kemal:
Kadınlarımızın da aynı dereceyi tahsilden geçerek
yetişmelerine atf-ı ehemmiyet olunacaktır.
Kadınlarımız hatta erkeklerden daha çok münevver, daha çok
feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar. Eğer hakikaten milletin
anası olmak istiyorlarsa bu böyle olmalıdır.
Bakın, bu sözlerin üzerinden tam seksen dört yıl geçti.
Cumhuriyet, kadınların önüne parlak bir ufuk yerleştirmişti
ve biz, seksen dört yıl sonra, yasaklardan medet ummak, yasakların
arkasına saklanmak, cumhuriyete ve cumhuriyetin
başarılarına sırtımızı dönmekteyiz.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Kadının
özgürlüğünü elinden alıyorsunuz!
ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; seksen dört yıl boyunca, sadece
biz değil, bütün dünya çok önemli tecrübeler yaşadı.
CANAN ARITMAN (İzmir) İranda kadının
başını açma özgürlüğü var mı?
ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) - Tarihin en
kanlı savaşı olan İkinci Dünya Savaşı, özgürlükçü
demokrasileri ve totaliter diktatörlükleri karşı karşıya
getirdi. Soğuk savaş, aynı zamanda, özgür birey ile devlet
tarafından planlanan ve düzenlenen özel hayatı da birbirinin
karşısına getirdi. Bireyin iradesini, seçme özgürlüğünü,
kişiliğini inkâr eden, onun yerine düşünen, karar veren bir
devletin varlığını şart koşan bu totaliter dünya
bütünüyle çökmüştür. Kazanan özgürlükler oldu, özgür dünya oldu. Tarihin
özü insanlığın özgürleşmesidir. Zengin, güvenli ve üretken
bir toplum ancak özgür bir iklimde yaşayabilir. (AKP ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Arkadaşımız bir bayan, hanımefendi milletvekili
arkadaşımız konuşuyor, lütfen dinleyelim.
Sayın Türköne, buyurun.
Sayın Türköne, siz konuşun efendim.
ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) Devam edeyim mi
Sayın Başkanım?
BAŞKAN Devam edin.
ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) Yasaklamak,
sınırlamak, bireye ve topluma güvensizliktir. Bu güvensizlik,
aynı zamanda bireyi ve toplumu reşit kabul etmemektir. Tarihin
gösterdiği istikamette ileri ve çağdaş bir topluma, özgür
bireyler ve ancak özgür bir toplum yoluyla ulaşabiliriz.
90lı yıllarda öğrenim hayatına
başlamış olan kız çocuklarımız, 2000li
yıllara gelindiğinde, okumayan gençlere dönüştüler ve bunun bir
hesabı var, bunu istatistikçiler oturur yaparlar. Ancak, bizler
tarafından verilecek hesap ise bu matematiğin çok daha ötesindedir ve
vicdani bir yük olacaktır. (AKP ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar, gürültüler ve ayağa kalkmalar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekilleri,
saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen... Arkadaşlar,
yerlerimize oturalım.
Evet, Sayın Kutlu
Sayın Küçük
Arkadaşlar, lütfen
yerlerimize oturalım.
Sayın Türköne, bekleyin. (AKP ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
Sayın milletvekilleri, lütfen yerlerimize oturalım.
Sayın Küçük, Sayın Kutlu, yardımcı olun.
Evet, Sayın Türköne, size ek süre veriyorum. Buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız efendim.
Buyurun Sayın Türköne.
ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) Değerli
milletvekilleri oturacaklar mı yerlerine acaba? Ben konuşamam bu
şekilde.
BAŞKAN Siz konuşmanıza devam edin efendim,
buyurun.
Sayın Türköne, buyurun, konuşmanıza devam edin.
ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) Ve biz böylesi bir
sorumluluğun altında da ezilmeyi aslında bir utanç olarak
görüyoruz. İşte tam bu noktada ben elimde olmayarak şu
soruları soruyorum, bizler için, sizler için sorular soruyorum: On sekiz
yaşını doldurmuş bir genç kızımıza Sen
artık reşitsin, ehliyet almakta, oy kullanmakta ve evlenmekte senin
hür iraden her şeyin üstündedir. diyoruz ve ardından, kocaman
üniversite kapılarını kibarca yüzlerine kapatıyoruz ve
diyoruz ki O hür iradeleriyle pek çok başka şey yapmaya ehiller
ancak bunlar arasında üniversiteli olmak yok.
Biz, evren-kent olarak anılan ve dışarıda,
doğada, evrende olup biten her şeyi içeri buyur etmeye hazır
olan bir yapıdan bahsediyoruz ama oraya başörtülüler giremiyor ve
gayet tabii bir refleksle başörtülüler bize soruyor, bana kadın
olarak ve burada çoğunluğu erkek olan Meclis üyelerimize soruyorlar:
Üniversite kapılarındaki bekleyişlerin, Türkiyeye, eğitim
profilinde koca bir gölge ve bu mecburi aşağı inişten
başka kazandıracağı ne var?
Bir tersine gidişten, eğer bir geriye dönüşten
bahsedeceksek
(AK Parti sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) Sayın
Başkan, süre ekleyecek misiniz?
BAŞKAN Sayın Türköne, ben konuşmanız
sırasında müdahale ettim, on beş-yirmi saniye içinde
teşekkür edin, konuşmanızı tamamlayın.
Buyurun.
ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) Biz eğer bir
tersine gidişten, bir geriye dönüşten bahsedeceksek, ben bundan daha
fazla tersine bir gidişi ve daha vahimini düşünemiyorum bile. (AK
Parti sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Öyle mi!
ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) Bakın,
eğer mesele değerler meselesiyse, biz, cumhuriyetin bu temel
değerlerine dün nasıl sahip çıktıysak, bugün nasıl
sahip çıkıyorsak, yarın da aynı şekilde sahip çıkmaya
devam edeceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Türköne, teşekkür ediyorum.
ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) Ancak, ben,
yasaklarla korunan bir değerler sisteminin, Türkiyenin kararan
eğitim geleceğine hangi aydınlık çareyi
bulacağını tahmin edebilmek istiyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Sen de türban takacak
mısın? (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, yani, kürsüde konuşan bir hanımefendiye
karşı, ayağa kalkarak bu sözleri ifade etmek ne demek oluyor?
MUHARREM İNCE (Yalova) Sen de türban takacağına
söz ver, ben de oy vereceğim, erkek sözü!
BAŞKAN Şahsı adına, İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin.
Buyurun Sayın Ersin. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET ERSİN (İzmir) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bugün, bu kutsal çatı altında çok önemli, tarihî bir gün
yaşıyoruz. İlanından seksen beş yıl sonra
cumhuriyetin misyonunun, cumhuriyetin ve demokrasinin ilkelerinin
sulandırılma girişimlerinin
tartışıldığı, konuşulduğu tarihî bir
gün yaşıyoruz bugün.
MEHMET EMİN EKMEN (Batman) Cumhuriyet, eli cebinde
savunulmaz!
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) Elini cebinden
çıkar!
AHMET ERSİN (Devamla) Ancak, bakın, değerli
arkadaşlarım, bu Meclis, Kurtuluş Savaşına önderlik
eden Meclis. Bu Meclis, yedi düvele karşı Kurtuluş
Savaşına önderlik eden ve başarıya ulaştıran
Meclis. Ama bugün bir farklılık var: Milletin Meclisine milletin
girmesini yasakladınız. Meclisi abluka altına
aldırdınız ve millet, asıl sahibi olan millet Meclise
giremiyor, yasakladınız. (CHP sıralarından
alkışlar)
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) Temsilcileri burada.
AHMET ERSİN (Devamla) Bu kadarla kalsa iyi. Meclise
giriş yasak, ama çıkışı da yasakladınız,
milletvekillerinin Meclisten çıkmasını da
yasakladınız. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisine milletin
girişi de yasak, vekillerin çıkışı da yasak.
İşte böylesine garip bir günle karşı karşıyayız,
böylesine garip bir olayla karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlarım, yine, bununla da kalsa iyi.
Demokratik hakkını kullanan insanlara sokakta dayak
atıldığı günleri yaşıyoruz bugün.
HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) Millete dayak atıyorsun.
AHMET ERSİN (Devamla) Demokratik hakkını
kullanan, yapılan bir yasa değişikliğini -anayasa
değişikliğini- protesto etmek için eylem yapan, görüşlerini
anlatmaya çalışan insanların sokaklarda dövüldüğü, emekli
paşaların sokakta dövüldüğü, dövülmek istendiği günleri
yaşıyoruz. (AK Parti sıralarından Yalan söyleme! sesleri)
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) İftira ediyorsun!
AHMET ERSİN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
şimdi, bugün, türban üniversitelerde serbest olsun mu olmasın
mı, bunu tartışıyoruz ama türban serbest olsun diyenlerin
bazıları bunu bir inanç özgürlüğü olarak takdim ediyor,
bazıları da eğitim özgürlüğü olarak takdim ediyor. Peki
bunların hangisi doğru? Ve şunu da söyleyeyim
(AK Parti
sıralarından İkisi de doğru sesleri)
Peki, ikisi de doğru, onu da kabul edeyim. (AK Parti
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Peki, bu ülkede
yaşayan
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) Yalnız şu
cebinde ne varsa çıkar şu elini!
AHMET ERSİN (Devamla) Siz kendi garipliğinizi,
garibanlığınızı alkışlıyorsunuz, onu
görüyorum.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen hatibe müdahale etmeyelim.
Buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla) Bu ülkede 20 milyon Alevi
yaşıyor ve bu Alevi toplumu, 20 milyonluk Alevi toplumu
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) Aleviler bizim kardeşimiz,
bölücülük yapmayın!
AHMET ERSİN (Devamla)
inanç merkezlerinin
yasallaşması için, din derslerinin kaldırılması için
yıllardan beri mücadele veriyorlar. Onlar da inanç özgürlüğü
istiyorlar ve bir milyonun üzerinde davalar açıldı. Peki onların
taleplerine niye hiç ses çıkarmıyorsunuz? Niye bu kadar ilgisiz
kalıyorsunuz?
MEHMET EMİN EKMEN (Batman) Uzaydan mı geldiniz!
M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) Sayın Başkan, bir
müdahale edin yani.
BAŞKAN Müdahale ediyorum Sayın Selvi.
AHMET ERSİN (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, şimdi, yüzde 46 küsur oy
aldınız diye, bu, size her istediğinizi yapma hakkını
vermez, dayatma yapma hakkını vermez. Bugün karşı
karşıya kaldığımız sorun, AKPnin MHPyle
birlikte oluşturduğu blokun, kutsal ittifakın dayatmasıyla,
cumhuriyete karşı, demokrasinin ilkelerine karşı ortaya
sürdüğü dayatmayla karşı karşıyayız ve yüzde 46
küsur oy değerli arkadaşlarım
MEHMET EMİN EKMEN (Batman) MHPyi de ekle, yüzde 62.
AHMET ERSİN (Devamla)
sizin Ne istersem yaparım.
anlayışınızın hayata geçireceği, sizin
faşizan eğilimlerinizi yaşama geçirme hakkını vermez
size. (AK Parti sıralarından Oo sesleri, sıra kapaklarına
vurmalar)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan
Sayın Başkan, kimseye böyle konuşma hakkı
veremezsiniz. Sayın Başkan, hatip özür dilesin!
BAŞKAN Sayın Ersin, cümlelerimizi özenle seçelim
efendim.
Buyurun Sayın Ersin, devam ediniz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Özür dilemesi
gerekiyor, sözünü geri alsın!
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) Sözünü geri al!
AHMET ERSİN (Devamla) Şimdi, bakın, Anayasa gibi
bir metinde, Anayasa metinlerinde değişiklik yapılacaksa -zaman
içinde bu gerekebilir- o zaman bir geniş konsensüs aranması
lazım. Siz ne yaptınız?
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) O, oy birliği
değil.
AHMET ERSİN (Devamla) İki parti bir araya gelip
birlikte hareket edip bir metin ortaya çıkardınız ve bunu
milletin önüne dayattınız ve önümüzdeki günlerde de bir şey daha
yapacaksınız, onu da söyleyeyim size: Anayasanın
değiştirilemez ve teklif edilemez diye tanımlanan 3üncü
maddesinde de değişiklik yapmaya
çalışacaksınız. Daha doğrusu, açıktan
değişiklik yapma girişiminde bulunmasanız da,
Ankaranın içini boşaltarak, cumhuriyetin simgesi olan
AGÂH KAFKAS (Çorum) Ora dolu, ora dolu!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ersin, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
AHMET ERSİN (Devamla) Tamamlıyorum Sayın
Başkan, son sözlerimi söylüyorum.
Ankaranın içini boşaltarak, yine o
değiştirilemez maddenin arkasında dolanarak istediğinizi
elde edeceksiniz. İşte bugün yapmaya çalıştığınız
gibi.
Tehlikeli bir yoldasınız değerli
arkadaşlarım. Bakın, yarın bu sorun daha da büyümüş
olarak sizin önünüze gelir ve sizi de aşar, başa
çıkamazsınız. Bugün sadece üniversiteler için bu sorunu önümüze
getiriyorsunuz, üniversitelerde eğitim özgürlüğü olsun diye ya da
inanç özgürlüğü olsun diye bu sorunu önümüze getiriyorsunuz. Peki, birkaç
yıl sonra bu okullardan mezun olan çocukların getirecekleri
çalışma hakkına karşı ne yapacaksınız?
AHMET YENİ (Samsun) Onu da siz hâlledersiniz (!)
AHMET ERSİN (Devamla) Devletin milyonlarca dolar masraf
edip eğittiği insanlar yarın çalışmak istediklerinde,
yine türbanıyla kamu kurumlarında çalışmak istedikleri
zaman ne yapacaksınız, onu soruyorum. İşte Adım
adım gidelim. dediğiniz budur işte. Adım adım Türkiyeyi,
Türkiye'nin cumhuriyetini, demokrasisini sulandırmaya
çalışıyorsunuz ama bu girişiminiz başarıya
ulaşmayacak hiçbir zaman .
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Daha önce Sayın Cemil Çiçeke, Bayrak dergisi etrafında,
Fazilet Partisinde, ANAPta olduğunu söylemiştim. O da bana Fazilet
Partisinde hiç olmadığını söyledi. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) Yalan konuşma!
MUHARREM İNCE (Yalova) Doğru, şey
Refah
Partisinde olmadığını söyledi.
Karıştırdım, o kadar çok kapatıldı ki. Meğer
Faziletteymiş.
Şimdi, Anayasanın eşitlik ilkesinden bahsediyoruz.
Sayın Cemil Çiçek, oğlunuz Çağrı Çiçek, KPSSye girmeden
işe başladı mı? Maaşını
beğenmediği için Özelleştirme İdaresine gitti mi?
MEHMET EMİN EKMEN (Batman) Anayasayı onun için
değiştiriyoruz(!)
MUHARREM İNCE (Yalova) - Gelininiz Seda Çiçek kaç puanla
devlet memuru oldu? Bir buçuk yılda uzman yardımcısı oldu
mu?
Fakir fukaranın çocukları KPSS kuyruklarında
beklerken, sizin eşitlik anlayışınız türbandan mı
ibaret? Kendi çocuklarınızı KPSSye girmeden devlet memuru
yapıyorsunuz, fakir fukaranın, garip gurebanın çocukları
KPSS önünde bekliyor. Bu mu sizin eşitlik anlayışınız?
Bu mu sizin adalet anlayışınız?
Siz, adaleti dağıtan bir Bakan olarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tütüncü...
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İki sorum var.
Birincisi: Türban bir tek saç telinin dahi gözükmesine imkân
vermeyen bir örtünme biçimidir.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Kim diyor?
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Bizim kültürümüzde hangi
dönemde böylesine katı bir örtünme biçimi vardır? Yanıtı
istiyorum, bir.
İki: Az önce, bundan önceki turda sorduğum ama
yanıtını alamadığım bir soruyu şu
şekilde sormak istiyorum: Türbanı yüksekokullarda serbest
bırakıyoruz, liselerde bırakmıyoruz. Türbanlı olarak
üniversiteyi bitirenler eğer kamuda çalışacaksa izin vermiyoruz.
Bu bir çelişki değil midir? Bu çelişkiyi nasıl izah
edebiliyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Birgün
RECAİ BİRGÜN (İzmir) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın Başkanım, bundan önceki bölümde Sayın
Çiçek, 92de başlayan ve günümüze kadar çözülmeyen soruna bugüne kadar el
atılmadığını söylemişti, Bugün
yapmayacağız da ne zaman yapacağız düzenlemeyi?
demişti. Ancak bu geçen sürenin yarıya yakınını
kendilerinin tek başına iktidar olduğu bir dönemde
geçirdiğini hatırlatmak isterim.
Ayrıca, bugün haberleri izlediğimizde, sanki
Anayasanın bu iki maddesinde bir değişiklik
yapıldıktan sonra üniversitelere türbanla giriş serbest
olacakmış gibi bir haber yayını var medyada. Sayın
Kuzu belki bunu cevaplayabilir. Bu doğru mudur? Yoksa, YÖKteki ek 17nci
maddeden sonra mı bu mümkün olacaktır? Bunu soruyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Birgün.
Sayın Ağyüz
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim.
Bu türban örtünme biçimi Türk toplumunda nerede rastlanan bir
örtünme biçimidir? İthal bir örtünme biçimi olduğu konusunda herkes
hemfikir, İrandan ithal bir örtünme biçimidir.
Ayrıca Sayın Çiçek diyor ki: Cumhuriyet Halk Partililer
bu işin çözümünü buldu. Kürsüden konuşmaları iyi dinleseydi,
Cumhuriyet Halk Partisinin, ne Sayın Cumhurbaşkanının ne
Sayın Başbakanın hanımlarının
başını açarak bu sorunu çözümlemediğini bilir idi.
Türban Türk toplumunun genel sorunu değildir. Türban
kırk yıldır tartışılmıyor. Türban, AKPnin
2002 iktidarından beri tartışılıyor, siyasi bir
malzeme yapılıyor AKP tarafından, bir parti tarafından da
oy hasatı yapılmak için yapılıyor. O nedenle bu çok yanlış
bir uygulamadır. Türkiyede işsizlik, açlık, yoksulluk var iken
bir iktidar partisinin türbanla uğraşması da çok
yakışır bir davranış değildir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Öztürk
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan,
aracılığınızla bir soru sormak istiyorum: Şimdi,
bu, üniversitedeki olay, ne türban olayıdır
-tartıştığımız olay- ne de inanç ne de hak,
özgürlükler sorunudur. Üniversiteler özgür bilimin yuvalarıdır.
Şimdi, her hak kullanılırken uyulması gereken
yöntemler vardır. Bir kişi, hakkını kullanırken
uyulması öngörülen yöntemlere uymaması nedeniyle eğer kendi
davranışından dolayı o hakkını kullanamıyor
ise sonuçlarına katlanmak durumundadır.
Bugün, Türkiyede ekonomik sıkıntı nedeniyle
okuyamayan binlerce genç kızımızın, binlerce genç erkeklerimizin eğitim
haklarını kullanmaları
konusunda acaba Hükûmet aynı titizliği gösteriyor mu?
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Sayın Bakanım, buyurun efendim.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Sayın
Başkan, çok teşekkür ediyorum. Genel Kurulu da saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle bugün, burada, düzenlemeye
çalıştığımız Anayasanın 10uncu maddesi ve
40ıncı maddesindeki değişiklikleri, eğitim ve
öğrenim hakkıyla birlikte eşitlik kuralında yapılacak
düzenlemeler ile üniversitede eğitim görmesini arzu ettiğimiz ve
ayrımcılığa uğradığını
düşündüğümüz kız öğrencilerin üniversite eğitim
haklarının verilmesine yönelik her iki partinin ortaklaşa
hazırladığı bir değişiklik teklifini
görüşüyoruz. Dolayısıyla, her şeyden önce,
uluslararası sözleşmeler, taraf olduğumuz sözleşmeler ve
Anayasanın kendi içinde ayrımcılık kuralını göz
önüne aldığımızda, bugüne kadar, yetişkin, ne giyip ne
giymeyeceğine karar verebilme yetisine sahip olan kız öğrenciler
bir şekilde üniversite eğitiminden mahrum
bırakıldılar. Her ne kadar var olan -bir hukukçu olarak
görüşümü söylüyorum- Anayasa kuralı çerçevesinde de böyle bir yasak
yok idiyse de, Türkiyedeki var olan fiilî durum ve fiilî uygulama, bugün
siyasetçiye bu Parlamento çatısı altında bu sorunu çözme
yükümlülüğü vermiştir. Nitekim aynı düşünceye sahip
erkekler hiçbir kısıtlamaya uğramaksızın okula
giderken, kız çocukları bir şekilde eğitim hakkından
mahrum bırakılıyorlar. Burada çok defa dile getirildi,
başörtülü kız öğrenciler laik sistemi, demokratik sistemi
herhangi bir şekilde tehlikeye atma gibi bir çaba ve çalışma
içinde olmadıkları gibi, tam tersine, bu ülkenin kurucu
unsurlarına en az başı açık kadınlar kadar
inanmışlardır, ki ben buna yürekten inanıyorum. Acaba
kız çocuklarını eğitmeyerek mi laik sistemi
koruyacağız? Kız çocuklarını üniversitenin
dışına atarak mı laik sistemi koruyacağız? Yoksa
bu ülkede eşitlik ve adalet kuralı çerçevesinde kız
çocuklarımızı da erkeklerle birlikte eşit olarak
eğiterek mi bu sorunu çözeceğiz? Bugün burada tipik bir cinsiyet
ayrımcılığı olarak gördüğümüz bu
değişikliğin her iki parti tarafından yapılması,
Türkiye tarafından, bu millet tarafından da takdir edilecektir diye
düşünüyorum.
Burada dile getirilen görüşler, Cumhuriyet Halk Partili
üyeler tarafından özellikle sorulan Başının örtülmesi
şeklinde saçının bir telinin bile gözükmemesi
Peki, bunlar
yarın nasıl çalışacaklar, nasıl liseye gidecekler?
Bunlar çelişki değil mi? diyorlar.
MUHARREM İNCE (Yalova) Cevap vermiyor, kâğıttan
okuyor!
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Cumhuriyet Halk
Partili üyeler burada bir çelişki görüyorlarsa, bunu bir sorun olarak
görüyorlarsa, bu değişiklikler görüşülürken, bir önergeyle
düzeltilsin diye teklif edebilirler. Yani, varsa böyle bir
planınız, çözüm öneriniz
[AK Parti sıralarından alkışlar;
CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar (!)]
Bugün burada yükseköğrenim hakkını
tartışıyoruz, yükseköğrenim kurumlarına kız
öğrencilerin kıyafetlerini isteyerek seçmeleriyle ilgili giriyoruz.
Efendim, İran benzetmeleri, mahalle baskıları, üretilen
korkular
Bu korku siyaseti, gerçekten, artık Türkiye'nin çok geride
bırakması gereken siyaset. Nitekim çok yakın bir tarihte bir
seçim geçirdik. Bu ülkenin kadınları ayrımcılığa
uğramak istemiyorlar. Bu ülkenin kız çocukları okumak
istiyorlar. Bir yandan eğitimi destekleyen çalışmalar içerisinde
bulunurken, bir taraftan bazı kız öğrencileri
ayrımcılığa uğratıyoruz. Nitekim, ülkemiz
siyasetinde bugün artık kadın haklarını konuşacaksak,
eşitliği konuşacaksak, adaleti konuşacaksak, özgürlüğü
konuşacaksak, bu ayrımcılığın ortadan
kaldırılması gerekiyor.
Dolayısıyla, dinî hükümleri din adamlarına
bırakın. Başının örtü şeklinde bir teli gözükür
ve de gözükmez.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Sayın Bakan, hangi soruya
cevap veriyorsunuz?
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Dolayısıyla o, tercihi, yarım örter, tek telini gösterir, türban
şeklinde bağlar. Bu, sizin sorununuz değil. O seçim, o
kişilere ait bir şeydir, bireysel bir seçimdir.
Dolayısıyla, bireysel seçimlere de saygı göstermek
zorundasınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Hükûmet adına konuşacaksa
çıksın konuşsun, ama soruların cevabı değil.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Burada
getirilen soruların hiçbirisi Anayasanın ilgili maddelerinin
değişiklik teklifi doğrultusunda olmadığı için bu
çerçevede sorulara cevap vermiş oluyorum.
Saygılarımla. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Başkan.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Evet, Sayın Başkanım, Sayın Birgünün sorusu Bu ek 17nci
maddeye ihtiyaç var mı? Yapılan Anayasa değişikliği
direkt uygulanır mı? diye, bir teknik soru aslında bu.
Şimdi, aslında, prensip olarak bilinir ki Anayasa hükümleri
soyut hükümlerdir, araya bir yasa girmeden genelde uygulanmaz, ama Anayasa
Mahkemesinin muhtelif kararlarında, şayet bir düzenleme somut bir
nitelik arz ediyorsa, özellikle rakamsal olanlarda ya da ifade çok net ise, bu
gibi durumlarda idare, yürütme, doğrudan doğruya uygulamaya
koyabilir.
Şimdi, elimizdeki metinde, özellikle 10uncu maddeden ziyade
42nci maddede daha somut bir düzenleme var. Sanırım, YÖKün bu
konudaki durumunu, uygulamasını görmek lazım diye ben
düşünüyorum. Eğer ek 17nci maddeye ihtiyaç doğarsa, yürütme
bakımından, bu da zaman içinde düşünülür şeklinde bir cevap
vermiş olayım Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde dört önerge
vardır.
Önergeleri önce geliş sıralarına göre
okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre
işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 101 sayılı yasa
tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan Nuri Yaman Mehmet Nezir Karabaş
Şırnak Muş Bitlis
Sırrı
Sakık Bengi
Yıldız
Muş Batman
Madde 1- 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu maddesinin dördüncü
fıkrasına, bütün işlemlerinde ibaresinden sonra gelmek üzere
ülkemizin tarihsel gerçekliği ve kültürel zenginliğini,
farklılıklara saygı temelinde, uluslararası
sözleşmeler ve evrensel hukuk ölçütlerini dikkate alarak
ayrımcılık yapamaz ve tüm yurttaşlarımızın
her türlü kamu hizmetlerinden yararlanmasında ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım üç
önerge, 1inci maddenin Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle
metinden çıkarılmasına ilişkindir. Her üç önergeyi
ayrı ayrı okutup işlemlerini birlikte yapacağım, üç
önerge sahibine de talepleri hâlinde söz vereceğim.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Anayasanın değiştirilmesine dair yasa teklifinin 1
maddesi Anayasamıza aykırıdır. Madde metninden
çıkarılmasına ilişkin ekli gerekçede belirtilen anayasaya
aykırılık önergemi sözlü olarak bildirmek için iç
tüzüğümüzün 84. maddesi gereğince ve diğer önergelerden önce
oylanmak kaydı ile söz talebinde bulunmaktayım.
Saygılarımla arz ederim. 04.02.2008
Tayfun
İçli
Eskişehir
TBM Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa teklifinin birinci maddesinin
teklif metninden çıkarılmasını arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/101 S. Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin Teklif metninden
çıkarılmasını ve madde numaralarının buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kemal
Anadol Kemal
Kılıçdaroğlu Hakkı
Suha Okay
İzmir İstanbul Ankara
Atilla
Kart Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Halil
Ünlütepe
Konya Malatya Afyonkarahisar
Rahmi
Güner Ali İhsan Köktürk İsa Gök
Ordu Zonguldak Mersin
Necla
Arat
İstanbul
BAŞKAN Komisyon, muhtevası aynı olan bu
önergelere katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge sahipleri
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Tayfun İçli, buyurun efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Nihayet bu kürsüye çıkıp kendimi ifade edebilme
fırsatı buldum.
Değerli Başkanım, çok saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, iktidarın muhalefete
tahammül göstermesi lazım. Muhalefet sizler gibi düşünmek durumunda
değil. Sizlerin çoğunluğunuz herkes tarafından biliniyor,
340 sayın milletvekili var. Burada İç Tüzük ihlalleri konusuna
girmeyeceğim. Çünkü, bana tanınan beş dakika içinde asıl
konuya girmek istiyorum. İleriki zamanlarda bu konudaki eleştirilerimi
arz edeceğim.
Değerli arkadaşlarım, hukuk fakültesine yeni
başladığımızda Medeni Kanunun 2nci maddesi, bize
değişmez, uyulması kurallardan biri olarak öğretilir.
Medeni Kanunun 2nci maddesi der ki: Herkes haklarını
kullanırken iyi niyet kurallarına riayet etmeli. Hakkın kötüye
kullanılmasını Kanun himaye etmez.
Anayasamızın 14üncü maddesi de çok açık bir hüküm
taşımaktadır: Temel hak ve hürriyetlerin kötüye
kullanılmaması. Zamanım dar olduğu için burada sizlere arz
etmiyorum.
Ben bütün konuşmacıları hayretle dinledim, ama
dinlerken de inanın çok büyük sıkıntıya düştüm. Çünkü
bir taraftan Komisyon Başkanı, sayın bakanlar, bu Anayasa
değişiklik metninde türbana ilişkin, örtünmeye ilişkin,
dinî kurallara ilişkin hiçbir hüküm olmadığını ifade ederken
ve ifade olmaması nedeniyle Anayasanın değiştirilmez,
değiştirilmesi dahi teklif edilmez hükümlerinin arkasından
dolanılmadığı şeklinde savunmada bulunurken, bir
taraftan da türban özgürlüğü konusunda burada çok net ifadelerde
bulundular AKPli sözcüler de, MHPli arkadaşlarım da, sözcüler de.
Değerli arkadaşlarım, bundan birkaç gün önce AKPli
ve MHPli arkadaşlarımız birbirlerini ziyaret ettiler, mutabakat
zaptı imzaladılar, sonra da siyasi partileri ziyaret ettiler. Ben
değerli arkadaşlarımı
Ki Anayasa Komisyonu
Başkanı Sayın Kuzu AKP Grup Başkan Vekiliyle
geldiğinde, dosyanın içinde iki kanun teklifiyle bize geldiler.
Birincisi, Anayasanın 10uncu maddesi ve 42nci maddesinin
değiştirilmesine ilişkin Anayasa değişiklik teklifine
ilişkin kanun teklifi. Diğeri de değerli arkadaşlarım,
Yükseköğretim Kanununda değişiklik yapılmasına dair
kanunun ek 17nci maddesindeki bir değişikliği getirdiler.
Değerli arkadaşlarım, işte biraz evvel
söylediğim gibi, yasa kötü niyeti himaye etmeyeceği gibi, Anayasanın
14üncü maddesine aykırı bu girişim, ne kadar farklı
söylenirse söylensin, gerçek niyetin ötesindeki başka bir niyeti ortaya
koyuyor. Eğriye eğri, doğruya doğru konuşmak
lazım.
Değerli arkadaşlarım, aslında bu
Yükseköğretim Kanununda değişiklik teklifi, dünyanın
hiçbir yerinde böyle bir teklif görülmemiştir. Niyet bu kanunu
çıkartmak, ama bu kanuna uygun olarak Anayasa değişikliği
yapmak. Sizler, niyeti bu olan bir kanun değişikliğine uygun
olarak bir Anayasa değişikliği yapmak istiyorsunuz. Bütün iddialar
yanlışsa sizin tezinize göre, değerli arkadaşlarım,
biraz yürekli olmak lazım, Anayasanın 10uncu maddesi ile 42nci
maddesinde şunu ifade etmek lazım: Herkes başını
örtebilir. Hiç ürkek davranmamak gerekir, eğer bu, sizin iddia
ettiğiniz gibi özgürlük anlamında savunulacaksa. Diyeceksiniz ki:
Buna yürek ister, çünkü belirli kesimler bizi
sıkıştırabilir. Onun için, biz böyle bir yola gidiyoruz.
Bunu da söylersiniz, bunu da takdirle karşılarım, ama ne yazık
ki, bunu da söylemiyorsunuz.
Ama, çok garip bir şey daha söyleyeyim: Dünya evrensel hukuk
sisteminde özgürlükler ilkedir, yasaklar istisnadır. Sizler burada
Hanımların kafasına neyin nasıl örtüleceğini anlatmaya
çalışıyoruz değil mi, hanımların? Hanım
özgürlüğü
Beyler, burada hanım ibaresi yok. Siz bu kanun
tasarısını çıkarttığınız zaman -biraz
gerilimi hafifleteyim- erkeklerin başına türban geçireceksiniz,
erkeklerin başına türban geçireceksiniz. Haa, geldikleri
birtakım yerlerden taviz vermek istememek için takla atan erkeklerin
türban takıp takmaması ayrı bir konu, onların tercihi, ama
bakın, burada, kanun tasarısında cinsiyet ibaresi yok. Okuyorum
zabıtlara geçsin diye: Hiç kimse
başının örtülü olması sebebiyle yükseköğrenim
hakkından mahrum bırakılamaz ve bu yönde uygulama ve düzenleme
yapılamaz. Ancak başın örtülmesi, kişinin
Bakın
kadının veyahut erkeğin demiyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın İçli, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Tamamlıyorum.
Biraz rahatlayın diye söylüyorum. Bakın
kişinin
yüzü açık ve kimliğinin tanınmasına imkân verecek ve çene
altından bağlanacak şekilde olması gerekir. Beyler, ben
cumartesi günü
Hanım ibaresi yok, kişi diyor, erkek
Şunu
söylüyorum: Ben cumartesi günü, Anıtkabirde, düşündüklerini
açıkça ifade eden mert hanımları gördüm, ama ben, bugün,
ülkemizde düşüncelerini açıkça savunamayan, etek giymekten de çekinen
erkekleri de ne yazık ki görüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) Ayıp ya!
Yakışıyor mu?
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Diğer önerge sahibi
Sayın Arat, siz mi konuşacaksınız efendim?
NECLA ARAT (İstanbul) Evet.
BAŞKAN Buyurun Sayın Arat. (CHP sıralarından
alkışlar)
NECLA ARAT (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKP, MHP ve DTPnin birlikte destekledikleri Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1inci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını istediğimiz önerge lehinde söz
almış buluyorum.
Ama, daha önce, AKP kadın milletvekillerinin
yaptıkları konuşmalarda birkaç resim çizdiklerini ve bu
resimlerden ders almamızı istediklerini görmüş olduğum için
ben de izin verirseniz, bir küçük resim yahut sizin hayal edeceğiniz bir
resim çizmeyi istiyorum. Aslında yapacağım bu katkı her ne
kadar sol gösterip sağ vuruyorsa da Sayın DTP Milletvekiline de bir
katkı olacak.
Şöyle bir metin okuyacağım size: Bakın,
kızacaksınız, ama kızmadan düşünmemiz lazım
üzerinde. Bir soru soruluyor: Tesettürlü Müslüman kadını,
tesettürsüz ve iffetsiz bir kadınla oturup konuşabilir mi?
Yanıtı şöyle: Tesettürlü bir kadının tesettüre riayet
etmeyen bir kadınla oturup gezmesi, İslamı anlatıp onu irşat
etmek için ise, elindeki bütün imkânları kullanıncaya kadar zaman
zaman oturup kalkabilir ve oturup kalkması da lazımdır, yoksa
caiz değildir. Bu hüküm yalnız tesettüre riayet etmeyen kadına
mahsus değildir. Namaz kılmayan, oruç tutmayan, içki içen kadın
da onun gibidir. Böyle bir kadınla tebliğ etmeksizin keyfî oturup
kalkmak günahtır. Şimdi, diyeceksiniz ki: Bunlar uydurulan,
istisnai şeyler. Bu metin İzahlı Kadın İlmihalinden
alınmış bir metin ve varoşlardaki
kadınlarımıza, Kur'an kurslarındaki
kızlarımıza bu bilgiler, ne yazık ki,
aşılanıyor.
CHP olarak biz, işte bu yüzden, yükseköğretim
kurumlarında dinsel, siyasal bir simge olan türbanın serbest
bırakılmasının, bir ayrımcılığın
ortadan kaldırılması olmayıp bir ayrımcılığa
yer vermek olduğunu, hukuk devleti ve adalet ilkeleri doğrultusunda
alınmış olan Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve AİHM
kararlarının ihlal edilmesi anlamını
taşıdığını düşünüyoruz. Hiçbir kişi,
aile, zümre ve sınıfa imtiyaz tanınmayacağını söyleyen
bu madde, şimdi bütün dünyada İslamcı hareketin ve din
devletinin simgesine dönüştürüldüğü bilinen türbanın
taşıyıcısı olan bir gruba veya gruplara, laiklik
ilkesine aykırı olarak, bir imtiyaz vermekte
kullanılmaktadır.
Sayın milletvekilleri, bu maddeye karşı
olmamızın nedeni, türbanın, apaçık bir şekilde
Anayasamıza aykırı bir akımın simgesi
olmasıdır. Bu durum mahkeme kararlarıyla saptanmış
olduğu için üniversitelerimizde türban kullanımına getirilen
sınırlama, laik, demokratik cumhuriyetin kendini koruma refleksi
olup, hakça ve doğaldır. Kanımızca, dinsel inanç, devlet
işlerinde etkili ve egemen olmamalıdır. Laikliğin özünü de
zaten bu yaklaşım oluşturur. Türbana getirilen
sınırlama da kamu düzeninin korunması ve dinin kötüye
kullanılmaması içindir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının laiklik
anlayışı, yapılan düzenlemelerin devlete herhangi bir
dinsel kimlik kazandırmamasını gerektirir. Ama türban
özgürlüğünü sağlamak üzere Anayasaya konulması istenen
maddeler, laiklik ilkesini uygulanmaz hâle getireceği için Anayasayı
ihlal anlamına gelebilecektir. Ayrıca, AİHMin kararına
rağmen tanınmaya çalışılan bu özgürlük, bir Avrupa
Birliği normuna karşı gelmek anlamını da
taşımaktadır.
Sayın milletvekilleri, bu Anayasa
değişikliğine karşıyız, çünkü türban sorunu
artık toplumu ikiye bölen, kamu yararını zedeleyen bir hâle
gelmiştir. Meclisin bugünkü manzarası, Türkiye'nin bir küçük
aynası hâlindedir zaten. Çağdaş yaşam biçiminin güvencesi
olan laik sistemimiz yara almıştır ne yazık ki. Demokrasi,
biliyorsunuz bir kurumlar ve kurallar rejimidir. Ne var ki hukuk kuralları
iktidar tarafından çiğnenmeye çalışıldığı
için laik cumhuriyet kurumları ile iktidar arasında da önemli bir
ayrışma oluşmuştur. Bu, tehlikeli bir
ayrışmadır.
Sayın milletvekilleri, türban sorunu laiklik sorunu
olduğu kadar önemli bir kadın sorunudur da. Türbana özgürlüğü
savunan kadınların, din devletlerinde kadının içine
düştüğü konumu hiç unutmamaları gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Arat, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
NECLA ARAT (Devamla) Yüzyıllar boyunca ve günümüzde
İslamı yaşayan ülkelerde kadınların toplumsal,
kamusal yaşam içindeki yerlerine bakmamız, Cezayir, Afganistan,
İran, Sudan, Fas deneyimlerini değerlendirmemiz, Türkiye'de
milyonlarca kadının niçin bu Anayasa değişikliğine karşı
çıktığını göstermektedir. Neden türbana masum bir örtünme
biçimi olarak değil de uluslararası İslamcı hareketin bir
uzantısı olarak baktığımızı
açıklamaktadır. Dinsel egemenliğin devlette kendini
gösterdiği bütün ortamlarda kadınlar için artık kaskatı
kurallar ve sınırlanan yaşamlar söz konusudur.
Dinci siyaset kadınları da karşı
karşıya getirip birbirine düşürür. Nitekim, Türkiye'de de benzer
bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Meclisteki kadın
milletvekilleri de bugün birbirlerine karşı oldular kadınla
ilgili önemli bir konuda. Çözüm ne mi olmalıdır? Çözümün bir
parçası olmak istiyorum dersem eğer, her şeyden önce dinsel
inanç göstergesi olan türbana üniversitelerde özgürlük tanımanın
eğitim-öğretim hakkı, eşitlik ve bireysel özgürlük
açılımı olmayıp çok önemli bir rejim sorunu olduğu
görülmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Arat, teşekkür ediyorum.
NECLA ARAT (Devamla) Evet, CHP olarak biz bu Anayasa
tasarısına olumlu oy vermeyeceğiz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasa
değişiklik teklifinin 1inci maddesiyle ilgili olarak verdiğim
önerge üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, AKPliler bütün konuşmaları hanımlara
yaptırıyorlar
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) AK Parti
KAMER GENÇ (Devamla) Ne diyorlar? Diyorlar ki: Ey
hanımlar, siz kendinizi kara çarşafın içine sokun. Bakın,
bu çok güzel bir erkek politikasıdır. (CHP sıralarından
alkışlar) Hatta Ve siz kendi kendinizi kara çarşafa sokun, siz
kendi kendinize etmiş olursunuz. diyor. Ben size bir teklifte daha
bulunuyorum: Bunu referanduma götürelim. Bu referandumda da yalnız
kadınlar oy kullansın, nasıl olsa kadınları ilgilendiriyor.
Yani, kara çarşafa girecekse kadın girecek. Ayrıca da İslam
kurallarını uygulayacağınıza göre, erkekler dört tane
kadınla da evlenme hakkını da elde edecekler. (CHP
sıralarından gülüşmeler) Yahu, niye gülüyorsunuz arkadaşlar?
Yani, İslam kurallarını uygulayacağız. O zaman zaten
Anayasanın
Yani, birilerinin kavramadığı olay şu:
Anayasada
Şimdi, hesabınıza geldiği zaman İslam
kurallarını uygulayacaksınız, gelmediği zaman kendi
kurallarınızı uygulayacaksınız. İslamda faiz
haram. Niye yiyorsunuz haram şeyleri?
Bakın beyler, ben inceledim, din adamlarına sordum.
Türban dinde yok, dinî gereklilikte yok. Bunu bir erbabı bilir.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) Baykala mı sordun?
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, İslam dini, yüce
İslam dini akıl ve izan işidir. Akıl ve izana dayanan
şey de
Bir kadının güzel olan tarafı gözleridir,
dudaklarıdır, yüzüdür
(Gülüşmeler) Yahu, gülmeye gerek yok
kardeşim. Eğer örtmek istiyorsanız, erkek etkisinden örtmek
istiyorsanız, kadının tüm yüzünü örtün. Şimdi, herkesin
yüzünü örtelim, şu saçını çıkaralım ortaya. Bir tane
erkek, bir tane kadını yan yana getirelim, saçları yalnız
açık olsun. Hangisinin saçı erkek saçıdır, hangisinin
kadın saçı olduğu belli olmaz beyler. Böyle akılsız,
mantıksız birtakım şeylerle bu memleketi meselelere
boğmayalım.
Biraz önce
Tabii, Meclis Başkanlık Divanı da
yanlış yapıyor. Bu Anayasa değişikliği Meclisin
işidir, İç Tüzük değişikliği Meclisin işidir.
Burada Hükûmetin işi yok. Şimdi, biraz önce Cemil Çiçek
çıktı, burada, ooo neler söylemedi, neler söylemedi
Efendim, bir
numaralı demokrat, bir numaralı özgürlükçü
Hep demagoji
Yahu,
şimdi, Cemil Çiçek, biz birbirimizi tanıyoruz.
Şimdi, bakın, AKPliler, siz iktidara geldiğiniz
günden bugüne kadar bürokrasinin en üst seviyelerine getirdiğiniz
adamlardan karısı çarşaflı olmayan veya başı
örtülü olmayan kişiyi bürokrasinin önemli bir yerine getirdiniz mi?
ASIM AYKAN (Trabzon) Yalan konuşma!
KAMER GENÇ (Devamla) Getirmediniz.
Müteahhitler kendileri söyledi, siz söylediniz. Sizin iş
verdiğiniz müteahhitlerden karısının başı
açık olanı var mı? Çok az, o da gözden kaçmış
olabilir.
Yani siz diyorsunuz ki
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Yalan söylüyorsun!
KAMER GENÇ (Devamla) Biz eşitlik ilkesini
Sizde
eşitliğin esi yok.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Yalan söylüyorsun!
Hakaret ediyorsun!
KAMER GENÇ (Devamla) Beyler, siz insanları
kandırıyorsunuz. Bakın, ben, sizin pirlerinizle, bu kürsülerde,
demokrasi konusunda, Anayasada daha demokrasiye, daha insan haklarına,
daha özgürlüklere yön veren maddelerin değiştirilmesi için buraya
önerge getirdiğimiz zaman, sizin partinin o zamanki sözcülerinin tek
üzerinde durdukları, İslam dininin önündeki engelleri
kaldırın, siyasi partilerin kapatılmasının önüne
engeller koyalım
Hep bu şartları öne sürüyorlardı en temel
haklarda.
Şimdi, tabii, yargı bu konuda, bence, Cumhuriyet
Başsavcısı bir görevini yapmalıdır.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) Çok geride kaldınız,
çok
KAMER GENÇ (Devamla) Onu bilir, herkes bilir
Türkiye çok ciddi bir İslami dikta yönetime doğru
sürüklenmektedir.
ASIM AYKAN (Trabzon) Yazık sana, yazık!
Savcıyı göreve mi çağırıyorsun?
KAMER GENÇ (Devamla) Zaten sizin kendilerine, emirlerine,
emirleri doğrultusunda hareket ettiğiniz Büyük Orta Doğu
Projesini size empoze edenlerin, size telkinleri diyor ki: Siz Müslüman bir
ülkesiniz, siz ılımlı İslam olacaksınız, bu
laiklik maiklik sizin neyinize kardeşim? Daha geçen gün gazeteler
yazdı, diyor ki, işte, Amerikaya giden büyükleriniz diyor ki:
Demeyin bize laik Türkiye, bize laik maik demeyin kardeşim. Yani bunlar,
hepsi gerçeklere dayanan şey.
Avrupa Birliği
Avrupa Birliğinin şimdi
başkanları çıkıyor diyor ki: Efendim, yani bu türban
Türkiye meselesidir. Peki, ben size söylüyorum: Fransada okullara giriyor mu
türbanlı kızlar, okula?
NURETTİN AKMAN (Çankırı) Fransada serbest,
serbest
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, bakın, beyler, biz türban
meselesi nasıl
Siz yedi sekiz yaşındaki kızları
alır, onu, kızım başını örtmezsen günah
işlersin, böyle birtakım yobaz düşünceleri o çocukların o
yaşta kafalarına vurursanız, o çocuk artık kendi iradesiyle
karar veremiyor. Orada da üniversitede okuyan kızlarımız da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) Evet Sayın Başkan
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) Söz verme
Başkanım, söz verme!
BAŞKAN Buyurun, konuşmanızı
tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) Üniversitede okuyan genç, yani onların
aklında, beyninde bir şeytanlık yok. Onlar dürüst, inanan,
tertemiz beyinler, tertemiz insanlar. Onlar da aileden, çevreden böyle
sapıkça birtakım, ondan sonra, telkinler de gelince o insanlar da o
yaşlarda mecburen takıyorlar. Yoksa ki çocukları siz on
altı, on yedi
Yani on sekiz yaşına kadar o çocuklar özgür bir
ortamda yetişseler, tam bir kişilik kazansalar ondan sonra zaten
böyle şeylerin beyhude olduğunu kendileri de bilir.
Kadını kara çarşaf içine sokarak, ikinci
sınıf vatandaş durumuna sokarak siz bu memlekete bir şey
kazandıramazsınız. Bu getirdiğiniz yasa
değişikliği, zaten bu maddeyle eşitlik, zaten herkes için
şey. Kamu hizmetinden yararlanmada eşitlik ilkesi. Kamu hizmeti
nerede başlar nerede biter biliyor musunuz? Onun tarifini nereden alacak?
Kim tarifini yapacak? Birisi Şu kamu hizmetidir, ötekisi diyor Kamu
hizmeti değildir. Onun için, getirilen konum Türkiyeye bir mesele çözmek
için getirilmemiştir, Türkiyede sorunları
ağırlaştırmak için getirilmiş bir tekliftir.
Uygulamada göreceğiz. Buralardayız. Daha bir iki sene buralarda
kalabilirsek o sonucu göreceğiz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) Saygılar sunuyorum. Önergemin kabulünü
istiyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Genç.
Evet, muhtevası itibarıyla beraberce işleme
aldığım üç önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 101 sayılı yasa
tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
Madde 1- 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu maddesinin dördüncü
fıkrasına, bütün işlemlerinde ibaresinden sonra gelmek üzere
ülkemizin tarihsel gerçekliği ve kültürel zenginliğini,
farklılıklara saygı temelinde, uluslararası
sözleşmeler ve evrensel hukuk ölçütlerini dikkate alarak
ayrımcılık yapamaz ve tüm yurttaşlarımızın
her türlü kamu hizmetlerinden yararlanmasında ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
Sayın Kaplan, konuşacak mısınız?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Evet.
BAŞKAN Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özgürlükler ele alındığı zaman
ve özellikle de Anayasanın 10uncu maddesi
Sadece baş örtüsü
nedeniyle yasal düzenleme yaparsanız sakatlıklar ortaya
çıkıyor tabii. Çünkü, temel bir Anayasa taslağı
hazırlamışsınız. Onun üzerinde köklü bir
değişim yapmak yerine, ne aceleyse
Ki, bu Anayasa
taslağını ne zaman gündeme getirecek AKP bilmiyoruz. Ama
perakende Anayasa maddesi değiştirerek yamalı bohçaya çevirdi 82
Anayasasını. Yine bu şekilde değiştirmeye
kalkınca, biz de, tabii ki, bunun
yanlışlığını vurgulamak için bir önerge verdik, dedik
ki: Sadece baş örtüsü değil sorun. Çünkü 10uncu maddede
sayılıyor: Farklı din, ırk, mezhep ve cinsiyetler
Alevi yurttaşlarımızın sorununu burada dile
getiriyoruz. Milyonlarca yurttaşımızın ve diğer mezhep
ve dinî inançta olan yurttaşlarımızın eşitliğini
nasıl sağlayacağız? Bunun konuşulması ve bu
konuda bir toplumsal mutabakatın sağlanması gerekiyor. Bu konuda
samimi olmak gerekiyor. Samimiysek bir bütün olarak ele alıp
değiştirelim, bunu gerçekleştirelim diyoruz.
Kürsüye çıktığı zaman Cumhurbaşkanı,
Farklılıklarımız zenginliğimizdir. diyor.
Başbakan da çıktığı zaman,
Farklılıklarımız zenginliğimizdir. diyor. Sonra?
Havaya yazıyor, buza yazıyor, suya yazıyor, unutuluyor.
Farklılıklarınız zenginliğinizse,
vatandaşlarınız eşitse, Anayasanın 10uncu maddesi
bunu düzenliyorsa, o zaman gelin bu eşitliği sağlayalım.
Baş örtüsünde de sağlayalım. din de sağlayalım, dilde
de sağlayalım. Yani, resmî dil Türkçedir, ama onun dışındaki
ana dilleri de yasaklamak 21inci yüzyılda bağnazlık değil
midir? Bu bağnazlıktan da kurtulalım, hep beraber
çağdaşlaşalım. Bu da 10uncu maddenin hükmüdür. Niye Kürtçe
üzerindeki yasağı kaldırma konusunda gayret göstermiyoruz?
İşte, farklılıklarımız zenginliğimizdir,
saygı görmeli ve yaşatılmalı diye verdiğimiz önergenin
içeriği budur. Örneğin siyasi düşünce nedeniyle Türkiyede 12
Eylülden bu yana kapatılan siyasi partilerin sayısını ele
aldığımız zaman, Türkiye bir siyasi partiler
mezarlığına dönüşmüş. Bu sizleri rahatsız etmiyor
mu?
Bu Mecliste görev alan, Atatürkün kurduğu CHP dahil, MHP
dahil, 12 Eylülde bütün partiler kapatılmadı mı?
Kapatıldı. Peki, arkasından Anayasa Mahkemesinde otuz tane parti
kapatılmadı mı? Kapatıldı. AKPnin varisi olduğu
Refah Partisi iktidarken kapatılmadı mı Türkiyede?
Kapatıldı. Ne oldu? Başbakanından milletvekillerine kadar
yasaklama geldi.
Ya, biraz kendiniz için demokrasi isteyin, kendiniz için
yapın bari. Yani, bu özgürlükler, siyasi düşünce
farklılıkları konusunda artık bir güvenceye, bu ülke
konuşabilir bir düzeye gelmelidir.
Bizim partimiz hakkında kapatma kararı talebiyle dava
açılmış. Bakıyorum ki, yargı kendini yasama Meclisinin
üzerine koyuyor. Yargı nereden yetkisini, gücünü alıyor? Anayasadan
ve yasalardan alıyor. O Anayasayı, yasaları kim yapıyor?
Yüce Meclis. Yüce Meclisin üzerinde elbette ki hiçbir güç yok. Bir kere bu
yanlışı bu Meclisin teyit etmesi lazım. Bu teyit lafla
değil, icraatla olur. Bu icraatla siyasi partiler
mezarlığına dönen Türkiyeyi, Guinness kitaplar rekoruna aday
olan Türkiyeyi, demokratik bir toplumu, konuşan bir toplumu, farklı
dili olduğu için de konuşana özgür, farklı düşüncesi
olduğu için de konuşana özgür, baş örtüsü olduğu için de
konuşanı özgür, konuşan bir Türkiye, sorunlarını
tartışan bir Türkiye, susmayan bir Türkiye
yarattığımız zaman, demokrasiyi güçlendirdiğimiz
zaman, hukuku güçlendirdiğimiz zaman, hukuk ve demokrasinin
güçlendiği yerde laiklik de hukuk devleti de sosyal devlet de güçlü olur.
İşte, biz bu önergemizle, aslında AK Parti Hükûmetinin zamanlama
olarak uygun görmediği veya gücünün ermediği veya cesaret
edemediği değişiklikleri bu vesileyle hatırlatmak
istiyoruz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaplan, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Bunlar ertelenmez şeylerdir.
Ertelerseniz, ertelerseniz Refah Partisi gibi gelir, bumerang gibi sizi vurur.
Zaten, bu yasa çıktıktan sonra buradan Anayasa Mahkemesine
gidecektir. Anayasa Mahkemesi tartışmalarına boğulursunuz,
kendinizin yarattığı sorunlar ayağınıza
dolanır, bu sorunlarla toplumu germeye devam edersiniz. Bu, size de
hayır getirmez.
Onun için köklü değişimler, köklü çözümler, aslında
sizin hazırladığınız Anayasa taslağında
vardı, onu erteleyerek aslında kendinize haksızlık, vatana
haksızlık, hepimize haksızlık, yurttaşlarımıza
haksızlık ediyorsunuz. Biraz daha özenli olursanız, memlekete
daha çok faydanız dokunur diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge, kabul edilmemiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, 1inci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin gizli oylamasına Adana ilinden
başlıyoruz:
(Oyların toplanmasına başlandı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 101 sıra
sayılı Anayasa Değişiklik Teklifinin maddelerinin
oylamasında, Devlet Bakanı Sayın Murat Başesgioğlunun
yerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik,
Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönülün yerine Çevre ve Orman
Bakanı Sayın Veysel Eroğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Sayın Mehmet Hilmi Gülerin yerine Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günay vekâleten oy kullanacaktır. Bilgilerinize
sunarım.
(Oyların toplanılmasına devam edildi)
BAŞKAN Oyunu kullanmayan milletvekili
arkadaşımız var mı? Yok.
Kupaları kaldıralım.
(Oyların ayrımına başlandı)
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, oy sayımı yapılırken
konuşmalara devam edeceğiz, lütfen arkadaşlarımız
yerlerine otursunlar efendim.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 42 nci
maddesine altıncı fıkradan sonra gelmek üzere
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple
kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu
hakkın kullanımının sınırları kanunla
belirlenir.
BAŞKAN Madde üzerinde söz alan milletvekili
arkadaşlarımın ismini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu Isparta Milletvekili Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz.
Şahısları adına Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek
ve İzmir Milletvekili Oktay Vural.
İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya
Milletvekili Atilla Karta aittir.
Sayın Kart, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Arkadaşlar, görüşmelerimiz
başlamıştır, lütfen yerlerimize oturalım ve
hatiplerimizi dinleyelim.
Buyurun Sayın Kart.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Anayasa
Değişikliği Teklifinin 2nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle ve önemle ifade
ediyoruz, cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşlarının din ve vicdan özgürlüğünü engelleyen politik
ve kurumsal bir yapılanma hiçbir zaman söz konusu
olmamıştır. Yine cumhuriyet tarihi boyunca din eğitimi
resmî ve gayriresmî zeminlerde hep verilmiştir. Günümüzde Diyanet
bütçesinin sekiz bakanlığın toplam bütçesi kadar olduğunu,
üniversitelere ayrılan bütçenin 20 katı olduğunu görüyoruz.
Günümüzdeki din eğitiminin laikliği örseleyen ve Aleviliği
dışlayan boyutu her zaman tartışılmalıdır.
Bu konu ayrıca tartışılması ve değerlendirilmesi
ve sorgulanması gereken bir konudur.
Değerli arkadaşlarım, bütün bu süreçte eksisi ve
artısıyla ortaya çıkan gerçek şudur: Türkiye, Orta
Doğu coğrafyasında ve Müslüman dünyada İslamiyetin en güzel
yaşandığı bir ülkedir. Zira, laiklik, inançların
birbirine tahakkümünü ve baskısını önlemektedir, her tür
inancın yaşamasını hedeflemekte ve teminat altına almaktadır.
Bu sebeple, Türkiyede cumhuriyet ile birlikte insan unsuru ve sosyal
yaşamda bir dönüşümün başladığını görüyoruz,
insanların birey olmaya başladığını görüyoruz.
Bir taraftan insanlar özel hayatlarında ve ortak toplumsal alanlarda din
ve vicdan özgürlüğüne sahip olmuşlar, diğer taraftan ise kamu
yönetiminde bilim ve akılcılığı esas alan bir
dönüşüm başlamıştır. Bu dönüşüm, tekrar ifade
ediyoruz, laiklik sayesinde olmuştur. İnsaf sahibi olan, vicdan
sahibi olan, sorumluluk sahibi olan herkes bu gerçeği kabul eder, inkâr
edemez.
Peki, değerli arkadaşlarım, o hâlde sorun nedir,
ihtilaf nedir? Türkiye bu kaosu neden yaşıyor? Olay neden bir iktidar
kavgasına dönüşüyor?
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Anayasanın Başlangıç bölümünün dördüncü fıkrası, 6,
7 ve 11inci maddeler hep birlikte değerlendirildiğinde ve esasen,
demokrasinin gereği olarak kural koyma, norm koyma, norm yapma yetkisinin
münhasıran Meclise ait olduğunda hiçbir kuşku yok. Ancak, yine
kabul edilmelidir ki, yine bilinmelidir ki, demokrasilerde hiçbir kurumun
yetkisi mutlak değildir. Meclis, bu yetkisini, biraz evvel söylediğim
kurallar çerçevesinde kullanacaktır. Bu yetkisini kullanırken,
ayrıca, bu kuralların yanında Anayasanın 90ıncı
maddesinin beşinci fıkrası, 138 ve 153üncü maddelerin son
fıkraları mutlaka göz önüne alınacaktır.
Muhalefet gerekçemizde ve Komisyon görüşmelerinde
ayrıntılı olarak açıkladığımız gibi,
1984ten bu yana tesis edilen onlarca Danıştay kararı, 1989 ve
91 tarihli Anayasa Mahkemesi kararları ve nihayet, 1993ten 2004e kadar
tesis edilen yedi adet AİHM kararında, hepsi birlikte
değerlendirildiğinde, türban ve benzeri
çağrışımlar yapan sembollerin dinî ve siyasi simge
olması sebebiyle aşama aşama kamu yönetiminde, işlevsel
mekânlarda ayrımcılığı, bölünmeyi ve devamında da
kamplaşmayı yarattığı tespit ediliyor. Türbanın
güçlü dışsal bir sembol olduğu ifade ediliyor ve ne dramatiktir
ki, ne üzücüdür ki, AİHM kararlarında türbanın Türk siyasi
hayatında hep sömürü aracı olarak kullanıldığı
birkaç kez ifade ediliyor, tespit ediliyor, hüküm altına
alınıyor. Türbanın Türk siyasi hayatında hep referans
alındığı, bu referansların kamu yetkisinin
kullanılmasında etkili olduğu ifade ediliyor. Türbanın
bütünüyle masum bir alışkanlık olmaktan çıkarak, özde ve
sonuçta kadın özgürlüğüne ve cumhuriyetimizin temel ilkelerine
karşı bir dünya görüşünün simgesi hâline geldiği ifade
ediliyor.
Değerli arkadaşlarım, kamusal alanlarda, daha
doğru bir ifadeyle işlevsel mekânlarda devlet, inanç konusunda nötr
olmak zorundadır. Sürekli kamu hizmeti üretilen alanlardan söz ediyorum,
böyle bir alanda kamu hizmeti alan, kamu hizmeti veren ayrımını
yapamazsınız. Böyle bir alanda inanç beyanı anlamına gelen
semboller kullanılmaya başlandığı takdirde bunun
üstünlük sürecine dönüşmesi kaçınılmazdır. Bu takdirde ise
hiç kimsenin din ve vicdan özgürlüğünden söz edilemez. Devlet ancak nötr
tavrını sürdürdüğü takdirde inanç çatışması ve
iktidar kavgası söz konusu olamayacaktır. Devletin inançların
birbirine baskısını önlemesi laik ve demokratik devletin en
önemli görevidir. Bu süreçler tarihin her döneminde
yaşanmıştır değerli arkadaşlarım. Kamu
yönetimi laik tavrını korumadığı takdirde sözünü
ettiğimiz çatışma ve iktidar kavgaları sosyolojik olarak
yaşanacaktır. Bu süreç kaçınılmazdır.
Peki, bu tarihî ve sosyolojik süreçlere rağmen, neden bu
düzenlemede ısrar ediliyor? Değerli arkadaşlarım, şu
tabloyu görüyoruz: Türk siyasetinin, Türk siyasi tarihinin geldiği
tıkanmayı görüyoruz. Özde ve nihai değerlendirmede Türkiyeyi
demokratikleştirme misyonu olmayan, demokrasiyi araç olarak gören,
ekonomik yönden ve dış politika boyutlarında ülkemizi
bağımlı hâle getiren, Türkiyeyi müstemleke bir ülke hâline
getirme misyonunu üstlenen ve ülkenin kaynaklarını elden çıkaran
bir siyasi kadronun yurttaşlarımızın kutsal dinî
değerlerini kullanma yoluna gittiğini bir kez daha üzülerek ve
kaygıyla görüyoruz.
Sorunu çözme ve katkı sağlama iddiasında
olanların da bu aşamada, bu süreçte Anayasanın 49 ve 70inci
maddelerinin devreye gireceğini görmezden geldiklerini veya gözden
kaçırmaya çalıştıklarını görüyoruz.
Şu sorunun tam zamanıdır sayın
milletvekilleri: Olaya özgürlükler açısından bakıyoruz, gayet
güzel. Hemen şunu ifade etmek istiyorum: Salt özgürlükler
açısından bakanlara ben saygı duyuyorum. Ama işin
esası, olayın esası gerçekten böyle midir, bunu cesaretle
sorgulamanız gerekiyor.
Peki, türbanı veya baş örtüsünü -ama hangi alanlarda:
İşlevsel mekânlarda- istismar edilmemesi için -bunun altını
çizerek ifade ediyorum- bunu özgürlükler sorunu olarak görüyoruz. Çarşaf
da bir özgürlük sorunu değil mi değerli arkadaşlarım? Bunun
sınırını, bunun adını siz hangi yetkiyle
koyabilirsiniz? Böyle bir yetki var mı sizde? Bunu tayin edecek bir ölçü
var mı? O zaman bunun devamında şu gelmez mi: Bakın,
insanlara diyorsunuz ki, kadınlarımıza diyorsunuz ki, genç
kızlarımıza diyorsunuz ki: Efendim, dört yıl, beş
yıl, altı yıl eğitimini bu şekilde yapacaksın. O
insanlar ne yapıyor? Dört yıllarını, beş
yıllarını, altı yıllarını o şekilde
programlıyorlar. E peki, bunun devamında o insanların, o
kardeşlerimizin, o bacılarımızın, aynı
sembollerle kamu hizmetini yapmalarını, mesleklerini icra etmelerini
Burada hemen şunun altını çizmek gerekiyor:
Efendim, devlet artık günümüzde bir istihdam yaratan kaynak
değilmiş. Burada iktidar sözcüleri bunu ifade ettiler. Biz neden söz
ediyoruz? Sizin bu ekonomik liberal anlayışınızın
tartışmasını bir tarafa bırakalım. Biz,
yargıç olmaktan söz ediyoruz, doktor olmaktan söz ediyoruz, kaymakam
olmaktan söz ediyoruz. O insanlar o tahsili yaparken, dört
yıllarını, beş yıllarını, altı
yıllarını programlarken yargıç olmak amacıyla,
kaymakam olmak amacıyla o tahsili yapıyorlar. Doğal olanı
da bu değil mi? E peki, o insanların bu taleplerini, bu bireysel
taleplerini, bu özgürlük taleplerini hangi gerekçeyle engelleyeceksiniz? Hangi
gerekçeyle engelleyeceksiniz?
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) Engellemeyin!
ATİLLA KART (Devamla) E onun adını, doğru
dürüst, samimi bir şekilde koysanıza. Neden bundan korkuyorsunuz?
Neden ikiyüzlülük yapıyorsunuz? Neden takiye gösteriyorsunuz? (AK Parti
sıralarından gürültüler)
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Size hiç
yakışmıyor. Sizin bu üslubunuzla olmaz. Lütfen
ATİLLA KART (Devamla) Klasik tavrınızı
burada da neden hemen gösteriyorsunuz? Bunu anlatmaya
çalışıyoruz, bunu ifade etmeye çalışıyoruz.
Bunun devamında, nedir? Bakın, bunun devamında,
kaçınılmaz olarak Anayasanın 49 ve 70inci maddeleri
gereğince, bu insanların doğal olarak kamu hizmetine
girmelerinin yasal altyapısını hazırlıyorsunuz. Yine,
burada ikiyüzlülüğünüzü, takiye amacınızı da
gösteriyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kart, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
artık, bunları cesaretle ve dürüst bir şekilde
konuşmanız gerekiyor.
Sayın Başbakan Yardımcısı, Komisyon
görüşmelerinde, kendisinin de cumhuriyet çocuğu olduğunu ve
laikliğe yürekten inandığını ifade ediyor. Sayın
Başbakan da benzer ifadeleri söylüyor. Ancak unutmayalım ki
değerli arkadaşlarım, diğer olaylar ve gelişmeler bir
tarafa, bunu diyenlerin öncelikle samimi, tutarlı ve siyaseten dürüst
olmaları gerekir. Bunu diyenler, Türkiye Cumhuriyetinin temel
ilkelerinin, başta laiklik olmak üzere, öneminin
kalmadığını akademisyenken ifade eden, Türkiye
Cumhuriyetinin bir numaralı bürokratı olduğu zaman da bu
görüşlerin arkasında olduğunu ifade eden, bunu uygulayan,
bürokrasiyi buna göre yapılandıran ve Başbakanlık
Müsteşarı olarak görev yapan, ayrıca 142 sanıklı, 400
trilyonluk İGDAŞ dosyasının sanıkları
arasında bulunan Başbakanlık Müsteşarından, bir
yerlerden başlaması gerekmez mi? Buradan, bir yerlerden başlamak
gerekmez mi?
Onun için Sayın Bakana, Sayın Başbakan
Yardımcısına, hamaset ve demagoji yapmadan bu konuları
samimi bir şekilde, dürüst bir şekilde anlatması gereğini
bir kez daha ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Kart, konuşma sürenizi
tamamlandınız. Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili
Süleyman Nevzat Korkmaz.
Sayın Korkmaz, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 42nci
maddesinde yapılacak değişiklikle ilgili Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini açıklamak üzere
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Söz konusu değişiklik, kanunda açıkça
yazılı olmayan herhangi bir sebeple, hiç kimsenin yükseköğretim
hakkından mahrum bırakılmamasını getirmektedir. Bu da
hukuk devletinin değişmez ilkelerinden olan kanunilik prensibinin
gereğidir.
Değerli milletvekilleri, bir milleti millet yapan ortak
değerler manzumesidir ki bunların başında din, dil, ortak
kültür ve ortak tarih bilinci gelir. Bu değerler, bir milletin millî güç
unsurlarıdır, ancak ne gariptir ki milleti olumsuz yönde etkilemenin,
toplumsal kargaşa yaratmanın da en kolay ulaşılabilen vasıtalarıdır.
İşte, tam bu noktada, milletimize hizmetle yükümlü olan
kişi ve kuruluşlar, bu değerleri sahiplenme esnasında,
birini diğerine tercih etmeden, toplumsal zıtlaşma ve
kutuplaşmalara meydan vermeyerek, hepsini kucaklamak mecburiyetindedirler.
Yaklaşık kırk yıldan beri kaşınarak âdeta kangren
hâline getirilmiş, kimilerince türban, kimilerince de baş örtüsü
meselesi olarak adlandırılan bu sorun, sonuçta başını
örtmüş binlerce genç kızımızı yükseköğrenim
imkânından mahrum bırakmış, engellemiş, fırsat
kollayanlarca yaratılan mazlum ve zalim edebiyatıyla beslenerek,
bazı siyasi teşekküllerce istismar alanı olarak
kullanılagelmiştir. Bu istismarın tek yönlü
olmadığını, bazen baş örtüsü yasağının
kaldırılması yönünde, bazen de bu yasağın
devamından yana tavır alınarak çok boyutlu
yapılageldiğini üzüntüyle hatırlatmak isterim.
Milletimizin kültüründen kaynaklanan değerlerine sahip
çıkmak bir yana, çözümün değil sorunun ve sorun üretmenin bir
parçası hâline gelen ve böylece insanlarımızı
kamplaştıran, sorunun bir tarafından bahsederken sanki kendi
evlatlarından değil de bir başka ulusun fertlerinden
bahsedermiş gibi davranan kesimleri, aziz milletimiz hayretle, ibretle ve
üzüntüyle izlemektedir.
CANAN ARITMAN (İzmir) Artık millet demeyin, ümmet
deyin!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Bu meselenin, devletin
bütünlüğü ve manevi değerlere hürmet çerçevesinde, eşitlik ve
adalete uygun olarak bir an önce çözümlenmesini talep eden, hiçbir platformda
bu hususu siyasi rant malzemesi olarak kullanmayı aklının
ucundan dahi geçirmeyen yegâne parti, milletimiz de çok iyi bilmektedir ki,
Milliyetçi Hareket Partisidir.
Milliyetçi Hareket Partisi on yıl önce ne söylemişse,
bugün de aynı şeyi söylemektedir, ne bir eksik ne bir fazla.
Geçmişte ne söylediğimizi merak etme zahmetine bile katlanmayan
yaftalama meraklısı çevreler MHPnin bugünkü durumunu anlamakta
zorlanmaktadırlar.
Milliyetçi Hareket Partisi, kendilerine yükseköğretimde
kılık kıyafet meselesi sorulduğunda, meselenin doğru
tanımlanması ve birleştirici duruşunun âdeta bir millî
refleks olarak milletimizce de benimsenmesi açısından üç cümle
kurmaktadır. Nedir bu üç cümle:
Bir: Milliyetçi Hareket Partisinin,
kadınımızın inancı ve geleneklerini ifade etmek üzere
kullandığı baş örtüsüyle en küçük bir meselesi yoktur.
İki: Kılık kıyafet meselesi siyaset kurumunun
istismar alanı olmaktan çıkarılmalıdır.
Üç: Hiçbir gencimiz, kılık kıyafetinden,
başına taktığı örtüden dolayı en temel insan
hakkı olan eğitim hakkından mahrum
bırakılmamalıdır.
Peki, bu meselenin çözüm yöntemi nasıl olacaktır?
sorusuna da hep bizce malum sihirli sözcük söylenerek cevap verilmiştir:
Toplumsal uzlaşma.
CANAN ARITMAN (İzmir) Nerede?
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Keşke bu sorun herhangi bir
istismara sebep verilmeden ve Milliyetçi Hareket Partisinin müdahalesine gerek
kalmaksızın çözülebilmiş ve binlerce genç kızımız
bu sıkıntıları yaşamamış olsaydı. O
gün, bu sorunu kaşıyanlar yahut seyirci kalanlar, eşitlik
adına hiçbir çözüm üretememiş olanlar, bugün, maalesef, nezaket
kurallarını zorlayan bir üslupla yine çözümsüzlüğü, kargaşaya
dönüşmüş mevcut durumun muhafazasını dayatmaktadırlar.
Çözümsüzlüğün mimarları ve müdavimleri, bugüne kadar bu meseleyle
ilgili olarak hiçbir öneri getirmedikleri gibi, iyi niyetle çözüm gayretinde
olanları da hemen cumhuriyet ve laiklik düşmanı olarak
kategorize etmektedirler. Ülkemizin başkentinde millî ve manevi
değerler arasına sarsılmaz bir çelik bağ çekme gayretinde
olan Milliyetçi Hareket Partisini Yarın duvar çekersiniz. şeklinde
itham edenler, milletimiz ve onun değerleriyle aralarına nasıl
duvarlar çektiklerinin izahı da yapmaya hazır olmalıdırlar.
(MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
Biz, gerginlikten medet umarak toplumu kutuplaşmalara
götürmeyi arzulayan tüm kesimlere sorumluluk ve
ağırbaşlılık tavsiye ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, Meclisteki tüm partilerden, konunun
bir çözüme kavuşturulması ve yükseköğrenim hakkından
kimsenin mahrum bırakılmaması için yapıcı öneriler
beklediğimizi defalarca beyan ettik. Çünkü inanıyoruz ki siyaset
kurumunun mevcudiyet nedeni, toplumun önündeki engelleri kaldırmak
olmalıdır. Yoksa sorunu görmezlikten gelip zamanın
usandırıcı ve yıpratıcı çarklarına havale
etmek ve böylece ülkedeki kardeşliğin kan kaybetmesine seyirci kalmak
siyaset olmasa gerektir.
Önerimizi Meclisteki tüm partilere açtık. Bu önerimizin
iktidar partisi tarafından benimsenmiş olmasından ancak
memnuniyet duyarız. Keşke diğer yaklaşımlar da
baştan reddetmek yerine, sorunu tespit ederek kendi çözümlerini
tartışmaya açma zenginliğini ihtiva edebilseydi.
Kanun uygulamasıyla ilgili olarak bazı kaygılar var
mı? Var, olabilir, olağandır. Her zeminde olduğu gibi bu
hususta da dilinin ölçüsü olmayan insanlar, fanatikler bulunabilir. Ancak
hatırlatmak isterim ki, iki partinin mutabakatında, kaygıları
gidermek üzere sınırlandırmalar da mevcuttur ve bu
sınırlandırmalar anayasal düzeye çıkarılarak âdeta
aksi yöndeki gelişmelerin önüne perçin atılmıştır.
Bunun da ötesinde, her iki partinin yetkilileri, kanun uygulamasının
yalnızca yükseköğrenim ile sınırlı olduğunu
defalarca kamuoyuna deklare etmişlerdir. Sayın Genel
Başkanımız, özelikle taşradaki bazı üniversitelerde
karşılaşılabilecek ve başı açık
öğrencileri zor duruma sokabilecek uygulamaların olabileceği
kaygısının yok sayılamayacağını, bu
kesimlerin kaygılarının mutlaka giderilmesi gerektiğini
söylemiştir. Milliyetçi Hareket Partisinin, kesin olarak, üniversiteler
dışında böyle bir düzenlemeye karşı olduğunu
belirtmiştir; başın örtülmesi, devlete ve rejime meydan okuma
vasıtası hâline getirilmemelidir, üniversite yönetimleri bunu
sağlamaya yönelik gerekli her türlü zorlayıcı tedbiri
almalıdır, uyarısında bulunulmuştur. Milletine
verdiği sözün yıllar geçse de arkasında durmayı bir namus
ve şeref borcu sayan Milliyetçi Hareket Partisinin Türk siyasi
hayatındaki varlığı bile, kaygı duyan kesimler için
başlı başına bir teminattır.
CANAN ARITMAN (İzmir) Ağzınıza almayın!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla)
Milliyetçi Hareket Partisinin geçmişinde, devletimizin ve
cumhuriyetimizin temel ilkeleriyle ilgili olarak en küçük bir leke yoktur, hiç
kimse böyle bir şey iddia edemez. Bugünkü
kararlılığını, gerektiğinde yarın,
başı açık öğrencilerin haklarını savunma
konusunda da göstereceğinden hiç kimse şüphe etmemelidir. Bu yasağın
kaldırılmasını kendi emellerinin gerçekleşmesi yolunda
bir adım olarak gören çevreler, Milliyetçi Hareket Partisini ve Atatürkün
kurduğu Türkiye Cumhuriyetine gönül vermiş Türk milliyetçilerini
karşılarında bulacaklarından bir an dahi tereddüt
etmemelidir.
Bugün, uygar dünya yalnızca kadın erkek
eşitliğini değil, bazı hizmet alanlarında
kadınlar lehine pozitif ayrımcılığı
konuşmakta, kadını toplum içerisinde daha
katılımcı, daha eğitimli, daha üretken nasıl
kılabiliriz sorusunun cevaplarını aramaktadır. Tüm ülkeler
ile standart uygulamalar oluşturmak üzere uluslararası
antlaşmalar imzalamaktadır. Ülkemiz, kadına yönelik
ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına
yönelik uluslararası sözleşmeyi 1985te imzalamış ve
uluslararası camiaya bazı taahhütlerde bulunmuştur.
Kılık kıyafet sınırlandırmasının
devamından siyasi medet uman bazı kesimler, söylemleri ve fiilleri
ile bu çağdaş çizgiye ne kadar uygun düştüklerini gözden
geçirmek durumundadırlar.
CANAN ARITMAN (İzmir) Literatüre geçecek! Kadınlar
adına pozitif ayrımcılık! Örneği yok dünyada
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Çünkü bu sınırlama
dolayısıyla kızlarımızın bir
kısmının, haklarını kullanırken
ayrımcılığa uğradıklarını bilmeyen
yoktur. İstedikleri eğitim hakkı nedeniyle potansiyel tehdit
gibi görülen kızlarımızın, her evlat gibi, anne
babalarının gözlerinin nuru olduğu unutulmamalıdır.
Ülkemizde yüksek tahsil yapmış kadınlarımızın
oranı, 2000 verilerine göre, sadece yüzde 4tür.
CANAN ARITMAN (İzmir) 3,8
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) İş gücüne
katılım oranı yüzde 25tir. Yüce Meclis, bugün, bu
yasağı kaldıralım mı kaldırmayalım mı
tartışmasından ziyade, bu oranları nasıl
yükseltebiliriz, kızlarımızı daha eğitimli hâle
nasıl getirebilirizi tartışıyor olmalıydı.
CANAN ARITMAN (İzmir) Niye kadınlar okuyamadı bu
ülkede?
MURAT YILDIRIM (Çorum) Siz okutmadınız, siz
okutmadınız!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Bu sürece, tüm dünyada özgürlükçü
yaklaşımlar sergileyen solun Türkiyedeki temsilcileri partiler
de katkı yapmalıydı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CANAN ARITMAN (İzmir) Kadınların eğitimde
kalma süresi sadece dört yıl sayın vekilim.
BAŞKAN Sayın Korkmaz, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Değerli milletvekilleri,
başını örtsün veya örtmesin, tüm çocuklar bizim
evlatlarımızdır. Hepsi de çok değerlidir, sizin, bizim, hepimizin
çocukları gibi. Bir sorunları var, bunun çözümünü yüce Meclisten
beklemektedirler. Bize düşen, hepsini kucaklamak ve onların
eğitimleri önündeki engelleri kaldırmaktır. Şunu
samimiyetle ifade etmeliyim ki: Ülkemizin neresine giderseniz gidin, insanımız,
cumhuriyetine, Atatürkün getirdiği inkılaplara ve laikliğe
hürmetkârdır, arkasındadır ve bu kazanımlarını
geri vermeye de niyeti yoktur. Bu meseleyi laikler-antilaikler
kamplaşmasına çevirmek isteyenler, ülkemize ve insanımıza
büyük kötülük yaparlar.
Bu düşüncelerle herkesi sorumlu beyana ve sorumlu davranmaya
davet ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AKP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1inci maddesinin gizli oylama
sonucu sayımı tamamlanmıştır, heyetinize arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı : 514
Kabul : 401
Ret : 110
Çekimser : 1
Boş : 2
Bu sonuca göre, madde gerekli çoğunlukla kabul oyu
almıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, AK Parti Grubu adına Konya Milletvekili Ayşe
Türkmenoğlu.
Sayın Türkmenoğlu, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 101 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
2nci maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hukuk insan
davranışlarını değerlendiren, çıkar
çatışmalarına çözüm getiren kurallardan, normlardan meydana
gelen bir sitem, bir bütündür. İdesi ve ideali adalet olan hukuk, adalete
yönelmiş toplumsal bir yaşama düzenidir. Bu anlamda, hukuk, üç
ayrı fonksiyonu yerine getirmeyi amaçlar. Bu fonksiyonlar: Düzen, pratik
yarar ve adalettir. Bir düzen içerisinde bireylerin menfaatlerini koruyarak
adaleti tesis etmek, tüm hukuk sistemlerinin temelidir.
Devletin amaç ve
görevlerinden biri de kişinin temel hak ve hürriyetlerini hukuk devleti ve
adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddi ve
manevi varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaktır. Çağdaş medeniyetlerin en
önemli ögesi, insan haklarına saygı ile siyasi ve hukuki sistemlerin,
insan haklarının azami ölçüde yaşanmasına imkân verecek
şekilde tesis edilmesidir. En önemli insan hakları, hayat, hürriyet
ve mülkiyet haklarıdır. Kanun önünde eşitlik, demokratik hukuk
devletinin vazgeçilmez ilkelerinden biridir. Bu ilkeyle birlikte devlete
çeşitli yükümlülükler yüklenir. Devlet organları ve idari makamlar,
hiçbir sebeple bireyler arasında ayrımcılık
yapamayacağı gibi, bu yöndeki ayrımcılığı da
önlemekle yükümlüdür. Devlet, bu temel görevini yerine getirirken herkesin kamu
hizmetlerinden eşit bir şekilde yararlanmasını
sağlamaya yönelik her türlü tedbiri almak zorundadır.
Temel hak ve özgürlükler, Anayasanın 12nci maddesinde
Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez,
vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. denilmek suretiyle güvence
altına alınmış; 13üncü maddesinde de temel hak ve
hürriyetlerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabileceğini hükme
bağlamıştır.
Anayasanın 10uncu maddesi, herkesi yasa önünde eşit
kılmıştır. İnsanlar arasında dil, din, mezhep,
ırk, renk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç ve benzeri
nedenlerle ayrım yapılamayacağı da hüküm altına
alınmıştır. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye ya da
sınıfa ayrıcalık tanınamayacağı da
belirtilmiştir. Aynı maddenin dördüncü fıkrasındaki Devlet
organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde
eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
ibaresiyle de devletin yükümlülükleri belirtilmiştir.
Görüşülmekte olan teklif ile bütün işlemlerinde
ibaresinden sonra her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında
ibaresi eklenerek, anayasal sistemin temel ilkesi olan eşitlik ilkesinin
kanunlarda ve gerçek hayatta ve uygulamada anlamını bulması
amaçlanmış ve idarenin yükümlülüğü de
açıklanmıştır.
Yine, eğitim ve öğretim hakkı kişilerin en
temel ve en vazgeçilmez haklarından birini teşkil eder. Bu
hakkın sınırlandırılabilmesi, ancak kanunun
açıkça belirttiği istisnai durumlarda söz konusu olabilir.
Anayasanın 13üncü maddesinde de temel hak ve hürriyetlerin, özlerine
dokunulmaksızın, yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabileceği belirtilmektedir. Kanunun açıkça
yasaklamadığı bir fiil, tutum veya davranıştan
dolayı idare, hiç kimseyi eğitim ve öğretim hakkından
mahrum bırakamaz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; parti
programımızda da belirtildiği gibi, temel insan hak ve
özgürlükleri, insanlığın yüzyıllar boyu mücadeleleri sonucu
elde edilmiş kazanımıdır. Bu özgürlüklerin düzeyi medeni
bir toplum olmanın göstergesidir. Medeni dünyanın bir parçası
olan Türkiye'nin temel hak ve özgürlükler açısından da hak
ettiği konuma getirilmesi toplumumuzun da beklentisidir. Özgürlükler
demokrasinin temelini oluşturur. Hiçbir bireysel ve kurumsal baskı
kabul edilemez. Bir toplumdaki en önemli güven unsuru, toplum içinde
yaşayan bireylerin kendi hak ve özgürlüklerine saygı duyulduğuna
olan inançlarıdır. Bu inanç, tüm sosyal ve iktisadi dinamikleri
harekete geçiren temel güçtür. Ayrıca, bireylerin hak ve özgürlüklerine
saygı, demokratik bir siyasi rejimin toplum tarafından benimsenmesinin,
toplumsal barış ve huzurun temel şartıdır.
Evrensel hukuk kurallarının gereğini yerine
getirmeden, hukuk devletinin temellerini güçlendirmeden, bireylerin hak ve
özgürlüklerini güvenceye almadan sosyal ve ekonomik kalkınmayı da
yeterli düzeyde sağlayamazsınız. Hukuk, adaletin bütün insanlarımızı
kuşatmasını sağlamadan, Türkiye Cumhuriyeti devletine
vatandaşlarımızın aidiyetini, mensubiyetini güçlendirmeden
sosyal barışı da temin edemeyiz. Türkiye için gerekli olan,
kabuk bağlayan ön yargılardan kurtulmaktır. Vehim üretmeden,
niyet okumadan, problemlerimizi hukukun içinde, iyi niyetle çözelim,
milletimizin talep ve ihtiyaçlarına cevap bulalım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim
yapmaya çalıştığımız, sadece, evrensel hukuk
ilkeleri doğrultusunda, eğitim özgürlüğü kapsamında, yükseköğretimde
eğitim hakkına yönelik bir düzenlemedir. Temel hak ve özgürlükler
içerisinde değerlendirilmesi gerekli olan bu konuyu farklı yerlere
götürmek, sadece götürenlerin sorumluluğundadır. Adalet ve
Kalkınma Partisi olarak bizim fikrimiz de budur, niyetimiz de budur.
Amacımız, yükseköğretimde eğitim hakkının
kullanımına yönelik temel hak ve özgürlükler çerçevesinde bir
düzenlemedir.
Tabiatıyla, bu düzenlemelerle ilgili kaygılar ortaya
çıkabilir, Ya bu hak kötüye kullanılırsa. gibi bazı
tereddütler oluşabilir. Ancak, her hak kötüye
kullanıldığı zaman ceza kanunları ortaya çıkar,
diğer yasalar devreye girer. Bir hak kötüye kullanılacak diye o hak
ve özgürlüğü ortadan kaldırırsanız buna hukuk izin vermez.
Bu sebeple, en temel haklardan biri olan eğitim hakkı her birey için
önem arz etmektedir. Hele hele kadınlarımız,
kızlarımız için daha fazla önem arz etmektedir.
Kızlarımızın eğitim düzeyini artırmak için
çeşitli kampanyalar yaparken genç kızlarımızın
eğitim hakkının kısıtlanmaması, tam tersine okuryazarlık
ve eğitim düzeylerinin daha da artırılması yönündeki
çabalara destek verilmesi ve önündeki engellerin kaldırılması
gerekmektedir. Hiçbir Avrupa Konseyi üyesi ülkesinde olmayan bu
uygulamanın Türkiyede uygulanıyor olması, gerçekten hukuk
adına, temel hak ve özgürlükler adına üzüntü vericidir. Aynı
konu Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Komisyonunda da ele
alınmış ve Birleşmiş Milletler raporlarında
Türkiyede üniversite öğrenimi aşamasındaki genç
kızların eğitim hakkının önündeki engellerin
giderilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, hukuk
çerçevesinde toplumsal sorunları çözmeye çalışıyoruz, bu
sorunları temel hak ve özgürlükler açısından
değerlendiriyoruz. Bunun dışındaki düşünceler,
yapılan yorumlar, atfedilmeye çalışılan beyanlar tabii ki
bizi ilgilendirmiyor. En temel haklardan olan eğitim hakkıyla ilgili
toplumda yaşanan bir sıkıntıdan dolayı, bir
hakkın kullanılamaması nedeniyle bu teklifi görüşüyoruz.
Doğal olarak bir hakkın kullanılamaması nedeniyle toplumda
bir sıkıntı yaşanıyorsa onun da çözüm yeri
burası, yani Parlamentodur. Her türlü sorunun
tartışılacağı, müzakere edileceği ve karara
bağlanacağı yer burasıdır. Bu sorunları burada
çözemezsek, var olduğu bilinen bir sorunu ertelersek sorunu daha da
büyütür, kötü niyetli odakların eline malzeme yaparız.
Başımızı kuma gömmeden, sorunları hukuk çerçevesinde
samimiyetle çözmek hepimizin asıl görevi olmalıdır.
Vatandaşın da toplumun da beklentisi bu yöndedir.
Siyaset, toplumsal sorunları mümkünse sorun hâline gelmeden,
gelmişse büyümeden ve büyütmeden çözmeyi gerektirir. Kuşkusuz, Türk
milleti, bütün ilke ve kurumlarıyla cumhuriyetimizin ve demokrasimizin en
temel güvencesidir. Hepimiz cumhuriyetimizin temel niteliklerini benimsemiş,
laiklik gibi demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkesini de en büyük
değerler olarak kabul etmişizdir. Bu ilkeler milletimizin ortak
paydalarıdır.
Cumhuriyetimizin temel değerlerini benimsemiş ve
özümsemiş bir parti olarak, bu konudaki samimiyetimizi geçen beş
yıl içerisinde gösterdik. Aynı şekilde, o zaman da, bugün bu
konuda olduğu gibi AK Partiye tereddütle bakanlar mahcup oldular.
İktidara geldiğimiz ilk günden bu yana cumhuriyetimizin temel
değerlerine, milletimizin beklenti ve taleplerine yönelik
hassasiyetlerimizi her zeminde ortaya koyduk. Bu anlamda AK Parti, hukukun,
demokrasinin, laikliğin çerçevesi dışında hiçbir adım
atmamış ve atmayacaktır. Bunun böyle bilinmesi gerekir.
Değerli milletvekilleri, özgürlüklerin doğal yaşam
alanı olan üniversitelerimizin evrensel bilginin üretim merkezleri olarak
toplumsal aydınlanma sürecinde etkin bir rol alması gerektiğini
düşünüyorsak, buraların üretim, evrensel bilgi, aydınlanma ve
insan üzerine yapılandırılmış bir üniversite
geleneğine kavuşturulmasının gerektiği ortadadır.
Diyalogsuz, iletişimsiz, eleştirel bakış
açısının reddedildiği, karşılıklı ve
hep birlikte bilgi üretiminin olmadığı geleneksel eğitim
anlayışının üniversite kavramıyla
uzlaştırılması çabası, üniversellik ile
bağdaştırılması mümkün olmayan bir yaklaşım
tarzıdır.
Bilgi, insanların dünyayla, birbirleriyle durmak bilmeden
sürekli umut dolu araştırmaları ve ideallerinin peşinden
koşmaları sayesinde oluşur. Üniversiteler, evrensel bilginin
üretim merkezi oldukları sürece üniversite kimliğini
kazanacaklardır. Üniversite kavramının belirtilen içeriği
sebebiyle bilginin aktarım yoluyla üretilip evrensel
kılınması ve bu yöndeki eğitim sürecinin öğrencilerin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CANAN ARITMAN (İzmir) Zaten nefesi yetmedi Sayın
Başkan!
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) Bu bir bant kaydıdır!
BAŞKAN Sayın Türkmenoğlu,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla) -
kendi bilinçlerini
oluşturmasına giderek özgür bireyler olarak yaşama
katılmalarına imkân sağlaması bağlamında
üniversitelerimiz, kişilerin topluma kazandırılmasında ve
aydın insanların yetiştirilmesinde kendisinden beklenen
önceliği yerine getirebilir. İnsanın bu bilinçlenme duygusu, Yunusun
dizelerinde ifade ettiği gibi, kendini bilmek serüvenidir. Bu nedenle
aydınlanma, insanın özünün gelişimine yönelik tüm engellere
karşı yürütülen özgürlük mücadelesidir. Bu anlamda
üniversitelerimizde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması,
eğitim hakkından yararlanılması yönünde oluşan
sorunlar ve bu sorunlardan dolayı üniversitelerin bilim ile
uğraşmaktan çok bu sorun yumağıyla sarmalanması kabul
edilebilir bir durum değildir. Konuya ilişkin tartışmalarda
o kadar derin ve ciddi boyutta ayrışma ve kaygı ve endişe
temeli yapılmaktadır ki gerçekten anlamak mümkün değildir.
Çünkü, bu değişiklik bir düellonun kazanılması ya da final
maçı değildir. [CHP sıralarından Bravo(!) sesleri,
alkışlar(!)]
Yine yeterliliğimizi boş alanlarda tüketmeden, Ulu Önder
Mustafa Kemal Atatürkün gösterdiği muasır medeniyet seviyesine
ulaşma yönünde kullanmalıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla) - Bu duygu ve
düşüncelerle, kanun teklifinin milletimize hayırlı
olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Türkmenoğlu, teşekkür ederim.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Batman Milletvekili
Sayın Ayla Akat Ata.
Buyurun Sayın Ata. (DTP sıralarından
alkışlar)
DTP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) Sayın Başkan,
değerli milletvekillerim; 101 sıra sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2nci maddesiyle
Anayasamızın Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi
başlıklı 42nci maddesine eklenen fıkra hükmü hakkında
Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım.
Tabii ki Grubumuzun bir önergesi de var. Birazdan bir milletvekili
arkadaşımız bu konuda da konuşacak.
Düşüncelerimizi bugün ifade ettik ve gerçekten
özlediğimiz
(Gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen Sayın Milletvekilimizi
dinleyelim.
AYLA AKAT ATA (Devamla) -
ve gerçekten duymak istediğimiz
birçok şeye de bugün burada tanıklık ettik. Gerek
Bakanlarımızın ağzından gerekse muhalefet partilerinin
temsilcilerinden gerekse iktidar partisinin grup adına söz hakkı alan
temsilcilerinden. Yıllardır özlediğimiz şeylerdi bunlar.
Gerçekten altını çizmek lazım. Sorunların çözüm yeri
Meclis.
Sizin yok saydığınız, iktidar partisinin yok
saydığı, daha sonrasında hani bu yasa da gündeme gelirken,
başörtüsü gibi bir sorun gündeme gelirken gelip görüşlerine
danışmak gibi bir lütuf da göstermediği o 2 milyon seçmenin
iradesiyle buradayız. Bu, bir gerçek. Hani buradan yola çıkalım.
CANAN ARITMAN (İzmir) Siz nasılsa oy veriyorsunuz,
gerek yok.
AYLA AKAT ATA (Devamla) Şimdi, bize dediler ki: Niye sizinle
görüşsünler? Sayın Özyürek söyledi: Niye sizinle görüşsünler?
Zaten siz açık çek vermişsiniz.
Emin olun Sayın Özyürek, bizim siyasetimizi var eden,
Türkiyedeki hani kimsenin elini taşın altına
koyamadığı bir demokrasi ve özgürlük mücadelesidir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Hayır, Başbakan sizin
oyunuzu çantada keklik gördüğü için size gelmiyor.
AYLA AKAT ATA (Devamla) Bu siyasettir bizi var eden. O yüzden
özgürlük ve demokrasi mücadelesinde, temel hak ve özgürlüklerin
genişletilmesi noktasında eğer birileri elini taşın
altına koyacaksa biz yanındayız. Bu konuda bütün siyasi
partilere açık çek veriyoruz. Hiçbir problemimiz yok. (DTP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, bahsedildi, Kurtuluş Savaşının
kahramanlıkları
Ben otuz iki yaşındayım, böyle okuduk,
böyle bildik, böyle geldik. Türkiyedeki bütün halklar, bütün etnik kimlikler,
bütün dinler, bütün inanç grupları hep birlikte bu savaşı
kazandılar ve cumhuriyeti kurdular. Ama bugün daha temel bir sorunumuz
var, o da cumhuriyetin demokratikleşmesi. Şimdi bunun adını
koyalım. Şimdi nasıl adını koyacağız? Yeni
kahramanlıklar yaratacağız. Daha önce de bu kürsüden söyledik,
gerçekten Türkiyede bir şans, bu kadar çok, hani Türkiyede var olan
bütün siyasi kimlikleri temsil eden bir parlamentoya sahibiz. Bir uçtan
diğer uca kadar herkesin kendisini Parlamentoda temsil edebileceği
bir çeşitliliğe sahibiz. Birçok sorunu tartışabiliriz,
birçok sorun için tabii ki elimizi taşın altına koyabiliriz. Bu
taş büyüktür, birileri itecek, siz altında da kalabilirsiniz, ezilebilirsiniz
de, ama bunun gereğini yapmak gerekiyor. Yoksa, diyelim ki 2000li
yıllardan sonra başlayan, 1999dan sonra başlayan Avrupa
Birliği süreciyle de Türkiyede çok adım atıldı, çok
demokratikleşme paketi, uyum paketi de açıldı,
demokratikleşme adımı da atıldı. Bu süreçten sonra
başlayan ve Sayın Demirelin de söylediği Kürt realitesini
tanıyoruz.da ve o süreçte de, işte Avrupa Birliğine giden yol
Diyarbakırdan geçer. ve son olarak da, Sayın Başbakanın
2005 Ağustosunda Diyarbakırda Evet, devlet hata
yapmıştır, halktan özür diliyoruz.
Bu olmuyor; bu, tek bir sonuç çıkartıyor:
Diyarbakırda söylüyor, ama Ankaraya gelince şaşıyor.
Bunun gereği yerine getirilmiyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Kafası
karışıyor!
AYLA AKAT ATA (Devamla) Bu, şöyle bir gerçekliğin
gereği: Bu kayayı itebilirler, altında da kalabilirsiniz, ama
bazı bedeller ödeyeceksiniz.
Sonuç itibarıyla, bugün ülkemizde biz değişimin
şart olduğunu söylüyorsak ve değişimin de risk almaktan
geçtiğini söylüyorsak, risk de alacağız, ama değişime
açık da olacağız, bu cesareti de göstereceğiz.
Şimdi, gün boyunca yapılan bu tartışmalardan
tabii ki soruna farklı yaklaşacağız. Bugün, bu çatı
altındaki iki siyasi partimiz aynı görüşle
gelebilmişlerdir, ortaklaşmışlardır, ama bizim hak ve
özgürlükler çerçevesindeki değerlendirmemiz, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun da değerlendirmesi bir tek şeyi ortaya koyar: Bir sorunun
çözümünde farklı yaklaşımlar olabilir, ama aslolan sorunun
çözümü için gereği ne kadar yerine getirilebiliyor. Farklı yaklaşımlarımız
var, ama şu Parlamento Türkiyenin eğer aynası ise
arkadaşlar, yine biz burada -hani 42nci madde babında
değerlendireceğiz birazdan- temel bir hakkı
değerlendiriyoruz, eğitim öğrenim hakkını, yine temel
bir hak olan düşünceyi ifade özgürlüğüne nasıl
yaklaştığımızı da açık ortaya koyalım.
Bu kürsüden bugün şahit olduklarımız çok da
doğru şeyler değildir. Bir siyasi parti tabii ki
düşüncesini söyleyecek, çünkü onu var eden bir toplumsal ihtiyaç
vardır ve bugün -Sayın Kaplan da ifade ettiler- ülkemizin çözüme
ihtiyaç duyduğu iki sorun vardır.
Biri, türban adı altında bizim baş örtüsü sorunu
olarak gördüğümüz ve böyle bir sorunumuzun olmadığını
da ifade ettiğimiz sorundur. Diğeri de Türkiyede yaşayan
Kürtler ve Kürtlerin sorunlarıdır. Ve dönem dönem öyle bir hassasiyet
gösterilmiştir ki ülkenin özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu
Bölgesinde bu iki hassasiyet birbirine kırdırılmaya bile
çalışılmıştır. Bizim bulunduğumuz bölgede, yaşadığımız
yerde çoğu arkadaşımız, çoğu siyasetçimiz, çoğu
demokrat ve yurtsever bu iki güç tarafından vurulmuştur. Bugün Batman
hâlâ bir faili meçhul şehri olarak anılıyorsa bu doğru bir
şey değildir ve buna götüren gerekçeler nedir? Bunu çok iyi
biliyoruz.
Hakeza, Türkiyede rejimi tehdit eden unsuru
tartışıyoruz burada, ama bu baş örtüsü olmamalı
arkadaşlar. Bugün birçok alana giriyorsunuz ya da bu
tartışmayı yaparken, eğer radikal İslam Türkiyede
rejimi tehdit ediyorsa bu hepimizin ortak görüşüdür, buna karşıyız.
Bunu bugün Hükûmet ve diğer siyasi parti grupları da ifade ediyorlar.
Ama, bunu kadının, hani ibadet özgürlüğünün bir parçası
olan ve hani kadının insan hakları temelinde de ele
aldığınız -kadın hakları değil- baş
örtüsü problemiyle değerlendiremeyiz arkadaşlar. Bu
kadınların evde birlikte yaşadıkları eşleri var.
Bu eşleri okuyabiliyor, bu eşleri kamu kurumlarında da
çalışabiliyor. Hani, onlar da bazı simgeler kullanmıyor mu?
Kullanıyor. Mesela, birçok kamu kurumunda çalışan
arkadaşımız, alyans takmıyor, alyansı gümüştür, o
da bir simge, takmıyor. Uzun kollu giyiyor, yazın
sıcağında 53 derece sıcakta uzun kollu giyiyor. Yani, bu da
bir gösterge, ama biz kalkıp bunu kadının örtünmesi problemi
üzerinden, kadının kendisini toplumsal yaşam içerisinde ifade etme
gerekleri üzerinden tartışırsak, yanlış bir yerden tartışırız.
Ama yasaklar dersek, bu ülkede yasakların bizleri nereye
götürdüğü açıktır arkadaşlar. Bizler, ben ve benim gibi
birçok insan, sıkıyönetim, ardından da olağanüstü hâl
koşullarında belki olağan koşullarda yaşamayı
bilmeyen bir nesil olarak büyüdük ve eğer, çözümse çözümün geçtiği en
son nokta çatışmadır arkadaşlar. Ama en kolay olan da
sayın milletvekilleri, yine çatışmaktır. Bugün bu salonda
uzlaşmayı görmedik, ama hep çatışmayı gördük.
Çatışmak için bir anda ayağa kalkabiliyoruz, ayaklanabiliyoruz
konu çatışma olunca, ama uzlaşmak için yok.
Hani tutulan el nerede? Tamam kapatılsın. Bir siyasi
parti kapatıldı. AKP türbanla ilgili bu düzenlemeyi yapmadan önce
bedel de ödedi. Kapatılan siyasi partiler de var. Her özgürlük mücadelesi,
her temel hak ve özgürlüklere dayanan mücadele belli bedeller ödemeyi de
gerektirir ki, bu bedel de ödenmiştir.
Ama benim kafamda bir soru işareti var: Sayın
Başbakan neden böyle, hani, önemli bir açıklamayı Türkiye
toplumunu rahatlatmak açısından Türkiyede değil de, İspanyada
yapmıştır? Bu, benim kafamda bir soru işarettir.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) Bir sorunun cevabını
vermiştir.
AYLA AKAT ATA (Devamla) Olabilir tabii, öyle. Burada hiç
kimsenin kendisine böyle bir soru sormadığını düşünmek
istemiyorum. Yıllardır bu soru var. Sadece size değil, bizim
seçmenimizin de böyle bir sorusu var. O yüzden de hani bu soru sorulmadı
da cevaplanmadı diye değil.
Ama risk olan nokta nedir? Sayın Başbakan yine bunu da
söylemiştir: Siyasal simge olarak kullanılması suç mudur?
Suçtur arkadaşlar. Siyasal simge olarak kullanılırsa, bir
diğerinin hak ve özgürlük alanını ihlal etmiş olur.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Hiç alakası yok!
AYLA AKAT ATA (Devamla) Biz, bulunduğumuz her ortamda temel
insan hakları açısından bunu değerlendireceğiz.
İlk günden beri ifade ettik, bizim bir başörtü
problemimiz yok. Biz yine, ibadetin gerekleri neyse, inanan, ama, her dine ve
her inanç grubuna dair seçmenimizin, vatandaşımızın bunu
özgür ve eşit koşullarda yaşaması için bir özgürlük
mücadelesi vereceğiz, bunun tarafı olacağız.
Bugün burada söylenen en güzel sözlerden biri de
Ben Sayın
Çiçekle daha önce ortaklaştığımı düşünmüyorum,
hiç ortaklaşmadım ama, Sayın Çiçek bugün burada benim
alkışlayacağım şeyler söyledi. Ben isterdim ki,
baş örtüsü sorunu kadar, Türkiyenin gündeminde olan -Ben Kürt sorunu
demiyorum, çünkü seçmenleriniz Kürt sorun değildir, Kürtler ve Kürtlerin
yaşadıkları sorunlar vardır. diyor- Kürtler ve Kürtlerin
yaşadıkları sorunlar için de biz burada bir yürek
taşıyoruz diyebilseydi. Çünkü, bu da ciddi bir problem.
Bu hafta içerisinde bir annemizi kaybettik. Barış
Annelerini herkes kamuoyunda biliyor ve verdikleri mücadeleyi de biliyor. Bir
annemizi Diyarbakırda kaybettik. Son nefesinde, vasiyetinde Ben Silopi
yürüyüşüne katılmak istiyordum, ama katılamadım
Hani ölüm
gerekçesi de
Bölgede artık ölümler de olağan değil, yani olağan
ölümlere de olağan diyemiyoruz. Hani, elektrik
sıkıntısı var. Diyarbakıra ücretsiz elektrik
dağıtımı da biliyorsunuz gündemde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ata, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
AYLA AKAT ATA (Devamla) - Her gün belli mahallelerimize kesinlikle
elektrik gitmiyor ve elektrik kısıntısı
dolayısıyla mumla aydınlanmaya çalışırken üzerine
düşüyor elbisesi yanıyor, ince olduğu ve sentetik olduğu
için. Banyoya koşuyor, su bulamadığı için üstüne dökemiyor
ve hastaneye kaldırıldığında da iki üç derece yanık
içerisindeydi. Bu, altmış beş yaşındaki bir annemiz ve
çok değerli bir annemiz. Kendisini de buradan saygı ve rahmetle
anıyorum.
Son olarak, hani laik devlet anlayışı bütün din ve
inançlara eşit mesafede olmak zorundadır. Din ve vicdan
özgürlüğünü sadece başörtülüler için düşünürseniz, bunun
adı özgürlük olmaz. Kadının özgürlüğü sorununu da sadece
başörtü açısından değerlendirirseniz bu da
kadının özgürlüğü olmaz. Kadını etnik kimliğine,
inancına, diline, dinine bakılmaksızın, toplumun özgür ve
eşit bireyleri olarak görmediğiniz müddetçe, baş örtüsü takanlar
da, takmayanlar da asla özgür olamayacaklar.
Saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ata.
Şahsı adına Kırklareli Milletvekili Sayın
Turgut Dibek.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2nci
madde üzerinde şahsım adına söz aldım, 42nci madde
üzerinde yapılacak olan değişiklikle ilgili olarak. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Tabii uzun konuşmalar yapıldı,
ben, beş dakikalık kısa süre içerisinde, bahsedilmeyen,
konuşulmayan birkaç konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum,
değişik açıdan da bakmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu teklif bir paket olarak geldi,
bizlere de geldi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, MHP ve AKPli
arkadaşlarımız bize de getirdiler. Tabii, Anayasadaki iki
maddeyle beraber bir de YÖK Kanununun ek 17nci maddesinde de bir
değişiklik öngörülüyordu. Amaç, bildiğimiz gibi, türbanın
üniversitelerde kullanılmasını sağlamaya yönelik bir paket
düzenlemesi olarak geldi.
Değerli arkadaşlar, şimdi bu pakete
baktığımızda, buradaki konuşmalarla birlikte
değerlendirdiğimde şöyle bir tespiti görüyorum ben: Şimdi,
ülkemizde hep tartışılan
Az önce konuşma yapan Demokratik
Toplum Partisinden arkadaşımız da buna kısaca girdi,
değindi, türban, simge midir, siyasal simge midir? diye sordu ve
Sayın Başbakanın yurt dışındaki
konuşmasına da atıf yaptı. Tabii, türbanın, dinî
temeli olan bir siyasi simge olduğu bu teklifle zaten ortaya
çıkmış oldu. Teklifin tamamından bahsederek
değerlendiriyorum. Yani, teklifin tamamına bakarsak, teklifte, YÖK
Kanununda gelecek olan değişiklikte türbandan bahsedilmiyor.
Türbanın bize ait olmayan bir giysi olduğu zaten oradaki ibareyle,
ifadeyle bir anlamda kabul edilmiş oluyor. Deniyor ki: Türban, Türk
toplumunun, Anadoludaki annelerimizin -Sayın Cemil Çiçekin de deyimiyle-
kullandığı bir giysi değildir. Öyle deniyor, öyle
denmiş. Öyle değil deniyorsa öyle bir madde gelmezdi. Ne deniyor ek 17nci
maddede? İşte, yüzün tanınacak şekilde çene altından
bağlanması; bize ait olan giysi budur deniyor. Buradan da şunu
anlıyoruz: Türban bize ait olmayan bir giysidir ve dinî temelde
yıllardan bu yana siyasi simge olarak da
kullanılmıştır. Bu itiraf yapılıyor bu teklifte
öyle değil mi arkadaşlar? Şimdi, yalnız burada şöyle
bir tuhaf durum var: Sayın Bakan, buradaki az önceki
konuşmasında kendisini kutlamak lazım, gerçekten çok usta bir
demagog olduğunu da gördüm kendisinin. Değerli arkadaşlar,
şimdi şunu diyor Sayın Bakanımız türbanla ilgili
olarak, yani daha doğrusu getirilen teklifle ilgili olarak: Biz annemizin
giymiş olduğu başörtüyü sunuyoruz. Şimdi, ben buradan
şunu sormak istiyorum: Sayın Cumhurbaşkanımız dâhil
olmak üzere, Sayın Başbakanımız dâhil olmak üzere, AKPli
milletvekili arkadaşlarımızın sanıyorum 280i dâhil
olmak üzere
AHMET YENİ (Samsun) Çetele mi tutuyorsun?
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) Fişliyor musun?
TURGUT DİBEK (Devamla) Değerli arkadaşlar,
şunu söylemek istiyorum, hayır şunu söylemek istiyorum: Şu
Anayasadaki değişiklikle getirmeye
çalıştığınız, düşündüğünüz bağlama
şeklini takan bir tane milletvekili arkadaşımızın
eşi ve kızı var mı?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Onlar öğrenciler.
TURGUT DİBEK (Devamla) Varsa, biz bunları bir bilelim.
Var mı değerli arkadaşlar? Var mı? (AK Parti
sıralarından Sana ne sesleri)
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Seni ne ilgilendiriyor?
TURGUT DİBEK (Devamla) Şimdi, değerli
arkadaşlar, o zaman şunu söyleyeceksiniz, şunu diyeceksiniz:
Yani, bir yerlere mesaj mı verildi o metinle, onu da bilmiyorum.
Aslında az önce
AHMET YENİ (Samsun) Sen kendi işine bak.
TURGUT DİBEK (Devamla)
Sayın Anayasa Komisyonu
Başkanımıza oradan bir soru soruldu. Soruda Kamuoyunda şu
konuşuluyor: Ek 17nci maddenin değiştirilmesine gerek yok. Bu
iki tane Anayasa değişikliği yeterlidir ve türban bundan sonra,
bu Anayasa değişiklikleriyle uygulamada kullanılır ve
insanlar, halk, toplum, medya bunu bu şekilde algılıyor. diye
soruldu. Sayın Komisyon Başkanı buna yanıt verdi: Evet,
Anayasa metinleri çok açıksa, somutsa bu idari makamlar tarafından
uygulanabilir. Dolayısıyla, bu anayasa değişiklikleri
yeterli olabilir. dedi ve YÖKe atıf yaptı, daha doğrusu topu
oraya attı. Ben de şunu söyleyeceğim kendisine: Yani, Sayın
YÖK Başkanı, kendisini atayanlardan aldığı
sıkı talimatı, zaten mikrofonların açık olduğu
bir ortamda kamuoyuyla paylaştı. Zaten, onun bu anayasa
değişikliğini beklemesine bir ihtiyacı da yoktu. Kendisi,
göreve gelir gelmez, hemen şunu söyledi, ne dedi? Rektörlere Ya, bu
olayı görmezden gelin. ve dolayısıyla, bu konuda Sizler bunu
görmeden uygulayın. şeklinde bir talimatı da vardı.
Buradan, şunu da MHPli arkadaşlarımıza
söylemek istiyorum: Sayın Başbakan da, 17nci maddeyle ilgili olarak
Ya işte bunu uygulamayabiliriz, getirmeyebiliriz. söylemlerini kamuoyuna
dün açıkladı. Galiba mutabakat bozuluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Dibek, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
TURGUT DİBEK (Devamla) Sadece, bu Anayasa
değişikliğinin yeterli olduğu gibi bir kanaat, olayın,
teklifi getirenlerin bir tarafında var. Yani, bunu da sayın
arkadaşlarımızın dikkatine sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, kızmayın, ben, getirilen
teklife bakarak bunu söylüyorum. Teklifte, siz, imzası bulunan 348
arkadaşımız, zaten söylüyorsunuz, Türban bir siyasi simgedir.
Biz onu getirmiyoruz. diyorsunuz.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Nerede diyor?
AHMET YENİ (Samsun) Nerede söylüyor?
TURGUT DİBEK (Devamla) Metnin içerisinde diyorsunuz. (AK
Parti sıralarından gürültüler) O zaman, Sayın
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Hiç alakası yok.
AHMET YENİ (Samsun) Nerede yazıyor?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Oku, önerge orada.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Bizim söylemediğimiz
şeyleri bize izafe etmeyin.
TURGUT DİBEK (Devamla) Değerli arkadaşlar,
Sayın Çiçek Biz, çene altından, Anadoludaki
insanlarımızın kullandığı, yıllardan bu yana
kullandığı türbanı getiriyoruz. Buna da niye itiraz
Örtüyü
getiriyoruz. demiyor mu değerli arkadaşlar? Ben de bunu soruyorum
sizlere: Bunu kullanan bir arkadaşımız var mı? Buradaki
milletvekili arkadaşlarımızın,
bakanlarımızın, Cumhurbaşkanımız ve
Başbakanımızın eşi ve kızları dâhil olmak
üzere, o şekilde var mı değerli arkadaşlar? (AK Parti
sıralarından Sana ne! sesleri, CHP sıralarından
alkışlar)
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Sana ne ya!
TURGUT DİBEK (Devamla) Buradan, o zaman şunu
söyleyeceğiz: Biz, üniversitelere türbanı getirmek istiyoruz,
türbanı sokmak istiyoruz diyeceksiniz. Açık, açık bunu söyleyin
arkadaşlar.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Ne söyleyeceğimizi size
mi soracağız?
TURGUT DİBEK (Devamla) Açık açık bunu söyleyin.
Uygulamada böyle bir olay yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) Tabii, zaman çok kısa
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Dibek, teşekkür ederim.
Şahsı adına İzmir Milletvekili Sayın
Oktay Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, DSP Balıkesir Milletvekili
Sayın Hüseyin Pazarcıya devrediyorum.
BAŞKAN Sayın Pazarcıya veriyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) Evet.
BAŞKAN Buyurun Sayın Pazarcı. (DSP
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti ve şahsım
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu konuda, bugün söz alabilmekte bir hayli zorluk çektik. Bu
vesileyle bana kendi haklarını devreden Milliyetçi Hareket Partisi
yöneticilerine teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik
Sol Parti Genel Başkanı Sayın Zeki Sezer
aracılığıyla Sayın Başbakan ve Sayın
Milliyetçi Hareket Partisi Başkanı nezdinde de, Genel
Başkanı nezdinde de yaptığı ziyaretler çerçevesinde bu
konunun askıya alınmasını ve ileride toplum tarafından
olgunlaşmış bir şekilde çözüme bağlanmasını
önerdi. Bu öneriyi doğrudan kendilerine getirdi ve bu çerçevede
uzlaşıyla, diyalogla bu sorunun çözümü konusundaki görüşlerimizi
aktardı. Dolayısıyla bunların üzerinde, bu kısa zaman
içinde durmayacağım, ama bu konuyu geriye atmanın, bu konuyu
daha iyi düşünerek düzenlemenin gerekliliğini sizlere bir teknik
hukuki açıdan da sunmak istiyorum bu gece.
Bakın, 2nci madde şunu söylüyor, Anayasanın
42nci maddesine şöyle bir eklemede bulunulmasını öneriyor:
Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse
yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez, bu
hakkın kullanılmasının sınırları kanunla
belirlenir. diyor.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye temel hak ve
özgürlükler konusunda birçok uluslararası antlaşmaya da taraf. Peki,
o antlaşmaların hukuki durumu ne olacak? Ben size daha şimdiden
söyleyeyim: Bugünkü hukuksal verilerimiz ve Anayasamız çerçevesinde,
90ıncı maddenin beşinci fıkrasının son değişikliği
çerçevesinde de eğer, bir yasa ile temel hak ve özgürlükleri ilgilendiren
bir antlaşma çatışırsa antlaşma üstün
tutulacaktır. Dolayısıyla, siz, bu anayasal
değişikliği yaptıktan sonra, ister yeni ilave bir ek kanun
çıkarın 17nci geçici maddesinde YÖK Yasasının türünden,
isterse çıkarmayın, hâlihazır birtakım bulunan
yasalarımızdaki sınırlamalar çerçevesinde konu ele
alınsın, daima, 90ıncı madde çerçevesinde temel hak ve
özgürlüklere ilişkin antlaşmalar üstün tutulma durumunda
olacaktır ve bu sadece uluslararası yargı organlarına,
örneğin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmesi durumunda
değil, Türk yargı organları bakımından da geçerli ve
uygulanması gerekli olan bir kuraldır. Dolayısıyla bu olay
yeni hukuki sorunlar doğuracaktır.
Bu konuda herhangi bir girişim, baş örtüsü, türban, ne
derseniz deyin, hangi formülle kullanırsanız kullanın, bu
konudaki bir özgürlük diyelim getirildi, bunun daha önce Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin özellikle Leyla Şahin davasında
verdiği karar da hesaba katıldığında -ki Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin anlamını, yorumunu
vermiş olmaktadır ve dolayısıyla, o Sözleşmenin bir
parçası gibi uygulanma durumundadır- o zaman işte, bu çerçevede
o sözleşme uygulanacaktır ve sizlerin yasası veyahut da bu
öngörülen genel çerçeveli anayasal değişiklik bir etki
yapamayacaktır Türk yargı organları önünde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Pazarcı, ek sürenizi veriyorum,
lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HÜSEYİN PAZARCI (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Adli mahkemelerimiz, idari mahkemelerimiz bu konuda son sözü
söyleme konumunda olacaklardır, hâlihazırdaki anayasal ve yasal
mevzuatımız çerçevesinde. Dolayısıyla belki fazla tereddüt
etmeden bu konuları tekrar da düşünmek üzere Demokratik Sol Partinin
önerisini kale almanızın zamanıdır diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Pazarcı.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Sayın Birgün
RECAİ BİRGÜN (İzmir) Sayın Başkan,
AKPnin ortaya attığı, DTP ve MHPnin de desteklediği bu
kanun tasarısını savunmak amacıyla kürsüye geçen bütün
arkadaşlarımız, sürekli, bireysel hakların
kullanılmasından bahsettiler ve sanki biz buna karşı olduğumuzda
bireysel hak ve özgürlüklerin kullanılmasına
karşıymışız gibi bir tablo ortaya çıktı.
Şimdi, sormak istiyorum: Üniversitelerde hâlihazırda
okuyan veya okuyacak olan ve her ne sebeple olursa olsun
başlarını örten kızlarımıza yaşamları
boyunca sadece dört yıl -kendi anlayışlarına göre- bu
bireysel hak ve özgürlüğü tanıma, bu teklifi sunanların hangi
özgürlük anlayışına sığıyor, bunu merak ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Tütüncü
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İki sorum var. Birincisi: Üniversite kapısında
türbanını çıkararak derslere giren öğrencilerimizin
sayısı hakkında bir tahminde bulunabilir misiniz?
İkincisi: Türban serbest bırakılınca bazı
dinci vakıf ve derneklerin burs veya kredi olanaklarıyla türbanı
yaygınlaştırma seferberliğine girişebilme ihtimalini
görüyor musunuz? Bu ihtimal ortaya çıktığında hızla
artacak kamplaşma tehlikesini önlemek için ne gibi önlemler şimdiden
düşünülebilir?
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Baytok
NESRİN BAYTOK (Ankara) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Benim sorum Sayın Burhan Kuzuya. Sayın Kuzu, Siyaset
Meydanı programında Sayın Ali Kırcanın Niye bugünü
beklediniz? sorusuna bir yanıtınız olmuştu: Kurumlar
arası dengeyi kurmayı bekledik. demiştiniz. Bununla neyi
kastettiniz? Kurumlar arası denge kuruldu mu? Daha önce kurumlar
arası mutabakattan bahsediliyordu, şu anda kurumlar arası
mutabakat sağlanmış mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Öztürk
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, dünyada
kendi kuruluş felsefesini, temel ilkelerini yok etmeye yönelik
davranışlara, eylemlere özgürlük tanıyan bir ülke var
mıdır?
İkinci sorum -demin de sordum- kendi eylem ve işlemleri
nedeniyle bir hakkın kullanılmasını kendisi engelleyen bir
kişinin, o hakkın kullanılmamasından doğan sonuçlara
katlanması gerekmiyor mu? Türbana özgürlük adı altında bir
özgürlük şampiyonluğu yapan anlayış, ekonomik
imkânsızlıkları nedeniyle bugün okuyamayan binlerce
kızımızın, gençlerimizin eğitim ve öğrenim
haklarının engellenmesine ne diyor? Bunların okuması için, bunların
özgürlüklerini kullanması için
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Erçelebi...
HASAN ERÇELEBİ (Denizli) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Yapılmakta olan değişiklik Anayasamızın
42nci maddesinde olmaktadır. Oysa Anayasamızda yükseköğretim
130 ve 131inci maddelerde
düzenlenmiştir. Bir süre sonra sayın rektörlerimiz,
üniversitelerin sorumluları 130uncu maddeden aldıkları güçle ve
sorumlulukla, genç kızlarımız da bu yapılmakta olan 42nci
maddedeki değişiklikle karşı karşıya gelirlerse
ne olacaktır? Aynı zamanda, 42nci maddede Eğitim öğretim
hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz. diyor. Bu durum
ne olacaktır?
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Türköne
ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bugün bu meseleleri konuşurken,
Kahramanmaraş Milletvekilimiz Veysi Kaynak, sağ olsunlar, söz
hakkını bana devrettiler çünkü bu meselenin
kadınlarımızı çok yakından ilgilendirdiğinin
farkındaydılar. Yalnız, CHP sıralarından, AK Partinin
hanım milletvekillerinin müsamere yaptığı yönünde maalesef
bazı laflar atıldı.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Zevkle seyrettik, rahatsız
olmayın!
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) Kameralar eksik ama olsun!
ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (İstanbul) Sayın
Bakanım, siz, bunun hâlihazırda Anayasanın 10ncu maddesinde
yer alan eşitlik prensibinde, herkes dil, ırk, renk, cinsiyet,
siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir prensibine
aykırı olduğunu düşünüyor musunuz? Kadınlar ve
erkekler eşit haklara sahiplerse, acaba, AK Partili hanım milletvekilleri
burada müsamere mi yapıyorlar?
Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Müsamere güzeldi, devamı da
güzel!
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, buyurun.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Sayın Birgün ve Sayın Tütüncü, sorularına
başlarken Sayın Başkanım dediler ama sorularını
kime yönelttiklerini açıklamadılar. O nedenle, cevap vermekte
zorlanıyorum. Sanki size tevcih edilmiş sorular gibi geldi bana,
çünkü soru sorarken, işte Sayın Bakana soruyorum, Sayın
Komisyon Başkanına soruyorum denirdi. Sayın Birgün de
Sayın Tütüncü de kime yönelttiklerini açıklamadıkları için
bu iki soruya cevap vermekte tereddüt ediyorum. Ama
arkadaşlarımız bana tevcih ettiklerini ifade ederlerse
memnuniyetle cevaplandırırım.
RECAİ BİRGÜN (İzmir) Evet Sayın Bakan, size
soruyorum.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Evet Sayın Bakan.
BAŞKAN Sayın Birgün evet diyor Sayın
Bakanım.
Buyurun.
GÜROL ERGİN (Muğla) Tam müsamere oldu, tam...
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Sayın Birgün, bu yasa teklifiyle, Anayasanın 42nci maddesinde
yapılan değişiklikle, kılık kıyafet
bakımından üniversitelerimizde okuma imkânı bulamayan
insanlarımıza getirilen özgürlük anlayışının
neden sadece üniversiteler için getirildiğini soran bir soru tevcih
ettiler bana. Eğer vatandaşlarımız bir hakkını
kullanırken birtakım problemlerle, zorluklarla
karşılaşırlarsa, tabii ki, yasama organının ve
Türkiyeyi yönetenlerin de görevi vatandaşlarımızın
karşılaşmış oldukları bu sorunları çözmek
için çaba sarf etmeleridir. Şu anda da Parlamentoda bu amaçla, eğitim
ve öğrenim hakkını kullanırken birtakım sorunlarla
karşılaşan vatandaşlarımızın bu sorununu
çözmeye yönelik bir çalışma, bir Anayasa değişikliği
yapılmaktadır. Bunda özgürlük açısından eleştirilecek
bir husus olmadığı kanaatindeyim.
Sayın Tütüncü Üniversitelerde kılık kıyafeti
nedeniyle, okuma hakkı elde ettiği hâlde okuyamayanların
sayısı kaçtır? dedi. Benim şu anda elimde böyle bir
istatistiki veri yok. O nedenle, Sayın Tütüncünün bu sorusuna şu
anda cevap verebilecek durumda değilim. Tabii, YÖKte veya diğer kamu
kurum ve kuruluşlarında böyle bir istatistiki bilgi varsa onu
yazılı olarak da cevaplandırmamız mümkün olabilir.
Birtakım vakıfların, bu Anayasa
değişikliği çıktıktan sonra, acaba üniversitede okuma
hakkını elde etmiş olan kız çocuklarımıza yönelik
birtakım faaliyetleri olabilir mi? diye bir soru yönelttiler.
Kuşkusuz ki, vakıfların nasıl çalışacakları,
hangi faaliyette bulunacakları, nasıl bir denetime tabi
olacakları yasalarımızda belirlidir. Ortada böyle bir konu
yokken, böyle bir durumla karşılaşmamışken
şimdiden birtakım değerlendirmeler yapmayı da isabetsiz
bulduğumu ifade etmek istiyorum.
Şimdi Sayın Baytok bir mutabakattan bahsettiler, Bu
mutabakat var mı? dediler. Bunu size mi sordular Sayın Başkanım?
O zaman onun cevabını siz lütfedersiniz.
Sayın Öztürk Kuruluş felsefesini reddetmeye yönelik
eylemler içerisinde bulunan başka bir ülke var mıdır? dediler.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Yoktur diyeceksiniz Sayın
Bakan.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) -
Şimdi, ben bu soruyu son derece talihsiz bir soru olarak
değerlendiriyorum. Türkiye Cumhuriyeti, halkın iradesinin egemen
olduğu ve olacağı bir felsefe üzerine kurulmuştur,
egemenliğin kayıtsız ve şartsız millette olduğu
bir felsefe üzerine kurulmuştur.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) Hangi organlarla kullanıyor
onu?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) -
Dolayısıyla, millet adına hareket eden Parlamentonun da görevi
milletin sorunlarını çözmektir, problemlerini halletmektir.
Eğer, şu Parlamento, milletin iradeleriyle oluşmuş olan
şu Parlamento, milletin Benim sorunumdur. dediği bir sorunu çözmek
için gayret ediyorsa bu eleştirilecek bir şey değil, takdir
edilecek ve alkışlanacak bir şeydir. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Erçelebi dediler ki: Anayasanın 42nci
maddesinde değişiklik yapıyorsunuz. Hâlbuki Anayasanın 130
ve 131inci maddeleri YÖKle ilgili düzenleme içermektedir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Sayın Bakan için süre yok
mu Sayın Başkan?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) -
Sayın Erçelebi, 42nci madde eğitim ve öğrenim hakkıyla
ilgilidir. Dolayısıyla, yaşanan sorun eğitim ve
öğrenim hakkıyla ilgili bir sorun olduğu için Anayasanın
42nci maddesinde bir düzenleme yapılmaktadır. 130 ve 131inci
maddeler Yükseköğretim Kurulunun kuruluşu ve işleyişiyle
ilgilidir. Birbiriyle bir irtibatı olmadığını ifade
etmek istiyorum.
Sayın Türköne Anayasanın eşitlik ilkesine
aykırı değil mi? diye bir ifadede bulundular. Aslında
sorunuzun içerisinde cevabı da vardı. Benim hiçbir şey ilave
etmeme gerek olmadığı kanaatindeyim.
Zamanımız doldu mu efendim?
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Sayın Başkanın da bir cevabı olacak.
BAŞKAN Sayın Başkan, Sayın Kuzu, buyurun
efendim.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Sayın Başkanım, Sayın Baytokun sözünü ettiği
programda kurumsal denge ifadesi değil de kurumsal mutabakat ifadesini
kullandım. Sayın Başbakanımızın beş
yıldan beri söylediği bir sözdür bu. Şimdi, orada toplumsal
mutabakat, kurumsal mutabakattan söz ediliyor. Toplumsal mutabakat tüm
anketlerde yüzde 70-75 oranında yansıyor. Yani sokaktaki
vatandaşın, 4 kişinin 3ü Bu sorunu çözün. diyor
aşağı yukarı. Esasen eldeki anketlerde Cumhuriyet Halk
Partisine rey verdiğini söyleyen vatandaşların yüzde 60-65i
dahi Bu problemi çözün. diyor. O açıdan, sosyal açıdan bir sorun
yok.
Şimdi kurumsal mutabakat dediğim, bir anayasa
uzmanı olarak benim her zaman söylediğim, burada, siyasi partilerdir,
Meclisteki tablodur. Niçin bugün? derseniz, bugün bu siyasi tablo Meclise en
güzel şekilde yansımıştır. Yüzde 83lük
katılım vardır, siyasi eğilimler en güzel şekilde
şu Mecliste vardır, Cumhuriyet Halk Partisi hariç diğer
partilerimiz de bu konuda hemen hemen mutabakata varmış
durumdadır, zamanı tam bu zamandır, doğru bir zaman
seçilmiştir. Bunu demek istedim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, madde
üzerinde dört adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
durumuna göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 101 sayılı yasa
tasarısının 2 nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan Nuri Yaman Mehmet Nezir Karabaş
Şırnak
Muş Bitlis
Sırrı
Sakık Ayla Akat
Ata Bengi
Yıldız
Muş
Batman Batman
Madde 2 - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 42 nci
maddesine altıncı fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkra ve dokuzuncu fıkrasına ikinci cümlesindeki esaslar
ibaresinden sonra gelmek üzere; ve başka dillerde eğitim ve
öğretim ibaresi eklenmiştir. dini, kökeni, dili ve kimliği
nedeniyle hiç kimse yüksek öğrenim hakkını kullanmaktan mahrum
edilemez. Bu hakkın kullanılması ve sınırları
kanunla belirlenir.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım üç önerge 2nci maddenin Anayasaya aykırı
olduğu gerekçesiyle metinden çıkarılmasına ilişkindir.
Her önergeyi ayrı ayrı okutup işlemlerini birlikte
yapacağım. Üç önerge sahibine de talepleri hâlinde söz
vereceğim.
Şimdi, önergeleri sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Anayasanın değiştirilmesine dair teklifin 2
maddesi Anayasamıza aykırıdır. Madde metninden
çıkarılmasına ilişkin ekli gerekçede belirtilen
görüşlerimi sözlü olarak bildirmek için iç tüzüğümüzün 84 maddesi
gereğince ve diğer önergelerden önce oylanmak kaydı ile söz
talebinde bulunmaktayım. Saygılarımla arz ederim. 4.2.2008
H.
Tayfun İçli
Eskişehir
T.B.M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği
teklifinin ikinci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını
saygılarımla arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/101 S. Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2 nci maddesinin Teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
K. Kemal
Anadol Kemal
Kılıçdaroğlu Atilla
Kart
İzmir İstanbul Konya
Hakkı
Suha Okay Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Ali
İhsan Köktürk
Ankara Malatya Zonguldak
Halil
Ünlütepe Rahmi Güner İsa Gök
Afyonkarahisar Ordu Mersin
BAŞKAN Komisyon önergelere katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Evet, sırasıyla söz vereceğim.
Sayın İçli, buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar)
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sayın
Başkanım, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Anayasaya
aykırılık önergemde bahsettiğim gibi,
Anayasamızın 42nci maddesinin değiştirilmesine dair
teklif Anayasaya aykırı.
Değerli arkadaşlarım, ilk konuşmamda
belirttiğim gibi, ister 10uncu maddede olsun ister 42nci maddede olsun,
türbana ilişkin, örtünmeye ilişkin herhangi bir hüküm
bulunmamaktadır. Bu yorum Komisyonda yapılan konuşmalardan ve
Genel Kurulda bu teklifi savunan arkadaşların beyanından
anlaşılmaktadır. Daha önce de söylediğim gibi, bu,
Anayasamızın 14üncü maddesine de aykırıdır, çünkü
bir hak kötüye kullanılıyor. Eğer, gerçekten türban konusunda
bir özgürlük verilmek istenseydi, bu, Anayasanın hükmü içerisinde
kurulurdu. İster 10uncu maddede ister 42nci maddede böyle bir hüküm yok.
Değerli arkadaşlarım, o zaman bu hukuki bir metin
değildir. Bu metin siyasi bir metindir. Türkiye'nin gündemine getirilen
siyasi bir metindir. Konuşmacılar da, Değerli Komisyon
Başkanı da, Sayın Bakanım da, işte kamuoyu
yoklamalarından filan bahsettiler.
Değerli arkadaşlarım, bugün Demokratik rejimimiz
açık bir tehdit altında mıdır? sorusunu sormak lazım.
Kimilerine göre evet, kimilerine göre de hayır. Peki, eğer
halkımız iki farklı görüşe göre fikir beyan ediyorsa,
toplumda ciddi bir kutuplaşma söz konusudur. Bu Anayasa
değişiklik teklifi toplumu germiş, halkımızın
birbirine olan güven ve sevgisini azaltmış, toplum farklı
kamplara bölünmüştür.
Değerli arkadaşlarım, türban sorunu, ülkenin
öncelikli ve önemli bir sorunu mudur? Bir kere bu soruya yanıt vermeniz
lazım.
Bakın, 2002 yılından bugüne kadar cuma
namazlarından çıkan insanlarımız türbana özgürlük diye
bağırmıyorlar artık altı yıldır ve
üniversitelerimizin kapısında genç kızlarımız
kendilerini demirlere zincirlemiyorlar artık.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Öyle mi istiyorsun?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Öyle istediğim
değil, ama öyle bir olay yok.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Hayatlarından memnunlar
yani.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Şimdi, bu Anayasa
teklifiyle, yoksulluğa, açlığa, işsizliğe,
yolsuzluğa son mu veriyorsunuz? Topraksız köylüye toprak, işsize
iş, memura, emekliye zam mı veriyorsunuz? Kamu
çalışanlarına özgürlük diyoruz ya, grevli toplu sözleşme
hakkı mı veriyorsunuz?
Bakın, birçok alanda eşitlikten söz ediliyor. Demin, çok
değerli hanımefendi, milletvekili arkadaşımız
kadın erkek eşitliğinden bahsetti. Burada, kadın erkek
eşitliğiyle ilgili bir düzenleme mi getiriyorsunuz?
Bakın, Türkiye İşveren Sendikaları
Konfederasyonunun yaptığı kamuoyu yoklaması -Sayın
Bakan da hep yoklamalardan bahsediyor- bakın ne diyor: Türkiyede her 10
genç kızdan 7si ne öğrenim görüyor ne çalışıyor.
Türkiyede 5,5 milyon ev kızı, on altı Avrupa ülkesinin
nüfusundan fazla.
Değerli arkadaşlarım, Türkiyede kadın
meselesinde o kadar geriye gitmişken, kadınlarla ilgili hangi
düzenlemeyi getirdiniz de hayır dedik de buna özgürlük ve eşitlik
diyorsunuz?
MEHMET EMİN EKMEN (Batman) Bırakmıyorsunuz ki!
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Neler yaptık, neler.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Sabredin, sabredin. Daha
devam ediyorum. Bakın, bu örnekler artırılabilir.
Yani, özetle, iç ve dış onlarca ekonomik, sosyal ve
siyasal öncelikli sorunlarımız varken, bu meseleyi Türkiye'nin
gündemine bir bomba gibi düşürdüğünüz zaman bu sorunların
hiçbirini çözdünüz mü? Bunların hepsine koskoca hayır denir.
Beş yıldır iktidardasınız.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) Sizin enkazınızı
temizliyoruz.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Sizin göreviniz çözmek,
şikâyet etmek değil.
MEHMET EMİN EKMEN (Batman) Çözüyoruz işte.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - 340 milletvekili
arkadaşım var burada. Kulağı yandan gösteriyorsunuz. Ürkek
ürkek sekmeyin.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) Sizin enkazınızı
temizliyoruz.
BAŞKAN Sayın Öksüz
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Yüreğiniz yetiyorsa
Anayasaya o hükmü getirin. Niye getirmiyorsunuz? Niye
kulağınızı tersten gösteriyorsunuz?
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Getiriyoruz.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Bakın, bunlar siyasal
oyunlar. Ben bunları yemem, Türk halkı da yemiyor. Bunlar, hukuki
metinler değil.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) Biz de gaza gelmeyiz.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, dinleyin, dinleyin.
Bakın, iktidar da muhalefet de demokrasinin kurallarına
kayıtsız şartsız uymaya ve rejimin temeli olan
Anayasayı saymaya mecburdur. Anayasayı sayacaksınız.
Dileğim, iktidarın Türkiyeyi bir rejim bunalımına
sürükleyecek bu gibi davranışlardan kaçınması değerli
arkadaşlarım. Dost acı söyler. Lütfen, benim burada
söylediklerim duygusal
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
BAŞKAN Sayın İçli, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla ) Peki Sayın
Başkanım.
Bakın, ben bunları inanarak söylüyorum. Kabul edersiniz
etmezsiniz değerli arkadaşlarım, bunlar siyasi söylemler. Bu
getirdiğiniz öneride hukuksal hiçbir öneri yok.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) Tek başınıza
niye seçime girmediniz?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Bakın, açıkça ve
inanarak söylüyorum: Bu ısrarınızı devam ettirirseniz, bu
girişim ekonomik krizi tetikler arkadaşlar, sosyal
barışı bozar, ulusal birliğimizi zedeler. Dinin siyasal
ağırlık kazandığı ülkelerde ulusal birlik
genellikle mezhep ve tarikat çatışmalarından olmuştur.
Bakın, İrlandada Katolik-Protestan
çatışması, Irak-İran Savaşı, Türkiyede
Maraş olayları, Türkiyede Çorum olayları, Sivastaki
Madımakta insanların yakılması olayları, bunlar hep
dinî
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Hep böyle felaket
tellallığı hep, başka bir şey değil.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Felaket
Tespit
Ben bir milletvekili olarak kendi duygu ve düşüncelerimi ifade
ediyorum. Buna inanırsınız inanmazsınız, bu sizin
bileceğiniz iştir.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Millet size inanmıyor
millet!
BAŞKAN Sayın Baştopçu
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) Sayısal
çoğunluğunuza dayanarak mutlaka bu Anayasa
değişikliğini çıkartacaksınız ama bana göre bu
değişiklik hiçbir şekilde sizin amacınıza hizmet
etmez. Anayasanın başlangıç hükümleri ve diğer hükümler
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın İçli.
Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasa değişiklik teklifinin 2nci maddesiyle
ilgili olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Komisyon Başkanını Komisyonda ikaz ettim, dedim ki:
Bu Komisyonda yalnız partiler yok, bağımsız da var.
Şimdi diyor ki: Bu Mecliste, efendim, Cumhuriyet Halk Partisi
dışında herkes bu kanunu destekliyor. Ya, bir defa DSP de var,
bir de ben varım. (Gülüşmeler ve CHP sıralarından
alkışlar) Biraz bilerek konuş Komisyon Başkanı.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, bir Anayasa
teklifini getirmişler. Anayasa temel bir kanundur. Zamanım olsa
tabii, bunu uzun uzadıya izah edeceğim de. Bakın, 42nci
maddenin birinci fıkrası ne diyor: Kimse, eğitim ve
öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim
hakkının kapsamı kanunla tespit edilir, düzenlenir. Şimdi,
getirilen fıkrada diyor ki: Kanunda açıkça yazılı olmayan
herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan
mahrum edilemez. Bu hakkın kullanılmasının
sınırları kanunla belirlenir. O kadar berbat bir yazılma
ki, bunu bir anayasa profesörü değil
Bunun, bak, üzerinde durmuyorsunuz.
Yahu, zaten birinci fıkrada siz öğrenim hakkını temel hak
olarak kabul etmişsiniz. Sonra, o zaman kanunla siz yükseköğrenim
hakkına sınırlama mı getireceksiniz? Yani bunlar, böyle
saçma sapan düşüncelerle, böyle bir metin yazılamaz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, bundan
birkaç sene önce, Jacques Chirac galiba, cumhurbaşkanıyken, Türkiye,
Parise bir Avrupa Birliği toplantısına çağrıldı.
Buradaki Başbakan ve dışişleri ve bazı Hükûmet üyeleri
eşleriyle gitmek istediler. Fransa dedi ki: Kardeşim, başörtülü
eşlerinizle gelmeyin. dedi. Çıksınlar, burada söylesinler. Ben
bunun doğrusunu biliyorum.
AVNİ ERDEMİR (Amasya) Senden başka kimse
doğruyu bilmiyor!
KAMER GENÇ (Devamla) Bakın, eşli gitmeleri kabul
edilmedi oraya. Neden kabul edilmedi biliyor musunuz? Ben, Fransız
yolcuların çoğunlukta olduğu bir gemi seyahatine
katıldım, dedim ki: Yahu, siz niye Türkiye'nin Avrupa Birliğine
karşısınız? Dediler ki, aynen şunu söylediler: Siz 70
milyon bir nüfussunuz. Sizin kadınlarınızın kıyafeti
ortada -çarşaf ve baş örtüsüyle- çarşafın içine
girmişler. Siz geldiğiniz zaman bizim de kılık
kıyafetimizi bozarsınız. Siz bu kanunları
çıkardıktan sonra Avrupa Birliğini hayal
AHMET YENİ (Samsun) Gülünç duruma düşüyorsun!
KAMER GENÇ (Devamla) Zaten Avrupa Birliğine almazlar da,
yani, bu da onlar için de bir bahane olur. Şimdi, beyler, ben anlayanlara
konuşuyorum, anlamayanlar şey etmesin.
Şimdi, burada, AKPli hanımlar çıkıyor, bu
kanunu savunuyor. Acaba, düşünüyorum -yani düşündüm kendi kendime- o
Yüce Atatürk bu cumhuriyeti kurarken kadına eşit hakkı
tanımasaydı, yine o şeriat hükümleri yürürlükte olsaydı, bu
hanımefendiler, bugün, okuyup da kaymakam olur muydu, bürokrasinin bu üst
seviyelerine gelir miydi, böyle başı açık bu Parlamentoya
gelirler miydi?
AHMET YENİ (Samsun) Varsayım bunlar
KAMER GENÇ (Devamla) Yani, kendilerinin haklarını
korumayan varlıklar gelecekte çok karanlıklarla karşı
karşıya kalacaklarını bilmelerini diliyorum.
Şimdi, burada, Türkiye'nin
Bakın arkadaşlar, en
az, hepinizden, yani, hele AKP ve ötekilerden, demokrasi ve insan
haklarında onlara ders verecek kadar bu konularda geniş bir bilgim
var ve bu konularda geniş bir isteğim var.
MEHMET EMİN EKMEN (Batman) Kimse sizden faydalanmıyor!
KAMER GENÇ (Devamla) Ama benim korkum, Türkiye Cumhuriyeti
devletini kavgaya sürüklemek isteyen bir zihniyet var. Türkiyede çok ciddi
suistimaller var bakın. Bakın, Vakıflar Kanununu
getirmişsiniz, Vakıflar Kanunu
Bakın, beyler, o Vakıflar
Kanununu hazırlayan kişi, bugünkü o Bartholomeosun avukatı.
Gelmiş, dışişlerin de bu avukatı şey etmiş.
Bakın, 11.555 tane gayrimenkulü haksız olarak, siz, Yunanlılara
veriyorsunuz. İlk defa 1948de verilmiş, birinci Karamanlis
geldiği zaman. Şimdi de, efendim, bakın, bu çok ciddi meseleler,
efendim, diyorsunuz ki bu Vakıflar Kanununa
Öyle yapmışlar ki
adam Hristiyan, ölmüş, miras bırakmamış, hemen
gitmişler hileli olarak getirmişler
MEHMET EMİN EKMEN (Batman) Konuya gel, konuya!
KAMER GENÇ (Devamla) Geleceğim, onu da yarın
görüşeceksiniz yani.
Şimdi, diyorum ki bir yanda hem memleketi bu meselelere
getiriyorsunuz, bir de Türkiye'nin geleceğini karanlığa götüren
kanunlar da getiriyorsunuz. Tabii, MHPli arkadaşlarımız bu
kanuna inşallah engel olurlarsa Türkiyeyi çok büyük badireden
kurtarırlar.
Şimdi, aslında söylenecek çok şey var da beş
dakikalık zamanla da bunları söylemek mümkün değil.
Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcıdır
Anayasanın 153üncü maddesine göre. Daha önce sizin partilerinizin
kapatılmasıyla ilgili olarak verilen Anayasa Mahkemesi
kararlarında, türbanı savunmak, yükseköğretimde türbanı
savunmak konusunun laikliğe aykırı olduğu belirtilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Genç, konuşmanızı
tamamlayınız lütfen.
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, getirilen
Bu, her ne kadar
Anayasayı şekil yönünden Anayasa Mahkemesi denetler diyorsanız
da buradaki esas -siz hani daha önce yaptığım konuşmada-
siz binanın ana kolonunu yıkıyorsunuz, yani Anayasanın ana
direğini yıkıyorsunuz. Laikliği yıkınca bunun
şekil şartı olarak, Anayasa Mahkemesi, böyle bir teklif
edilemez hükmünden Anayasanın özünü ortadan kaldırıyorsunuz
yolunda bir şekil şartı arayarak, ben inanıyorum ki, bir
hukukçu olarak, Danıştayda uzun zaman çalışan bir kişi
olarak, bunu esastan iptal eder
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Maliyeciyim diyordunuz,
maliyeci misin, hukukçu musun?
KAMER GENÇ (Devamla) Ancak, siz de burada şunu
kazanacaksınız. Yahu, işte, biz ne yapalım? Biz sizin
dediğiniz gibi Anayasayı değiştirdik. Ama işte hukuk
kurumu bunu şey etti. Yani her iki hâlde de menfaat bekliyorsunuz. Ama,
bakın, sayın milletvekilleri, ülkenin birlik ve bütünlüğü ve
ülkenin temel değerleri üzerinde siyaset yapılmaz, bu uğurda
kazanılan oylar da haram olur. Haram yollarla kazanılan oylar da
sizlere hayır getirmez.
Önergemin kabulünü diliyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) Fetvayı verdi, gidiyor.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapmak zorundayım.
BAŞKAN Buyurun.
Arkadaşlar, Sayın Bakanımızın kısa
bir açıklaması olacak.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Sayın Sözcü, devletler arası ilişkilerimizi de zedeleyecek
anlamda yanlış bir bilgi verdiler, televizyonları
başında bizleri izleyen vatandaşlarımız da var
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, neye göre
konuşuyor? Neye göre konuşuyor?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
o
nedenle, onları doğru bilgilendirme adına şu
açıklamayı yapmak durumundayım.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır, böyle bir konuşma
hakkı yok!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız,
sayın bakanlar, zaman zaman yurt dışı seyahatlere
çıkarlar ve eşleriyle de giderler.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Bakan, böyle bir konuşma
hakkın yok!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Ne
Sayın Cumhurbaşkanımız ne Sayın
Başbakanımız ne Batı ülkelerinden birinde ne Uzak Doğu
ülkelerinden birinde olumsuz bir davranışla
karşılaşmamıştır, ne Fransada ne şurada ne
burada.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, hangi maddeye göre
konuşma hakkı veriyorsunuz?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Tamamen
hayal mahsulü, yanlış bilgilerle Meclisi meşgul etmektedir bu
beyanda bulunan arkadaşımız.
KAMER GENÇ (Tunceli) Kanıtlarsam bakanlıktan istifa
eder misiniz?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) O
nedenle, Genel Kurulu ve bizleri televizyonları başında izleyen
vatandaşlarımızı bilgilendirmek için bu
açıklamayı yapmak durumunda kaldım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bu Meclisi İç
Tüzüke göre yönetin. Böyle bir usul yok!
BAŞKAN Saygıdeğer arkadaşlarım,
Komisyonun ve Hükûmetin önergeler üzerinde kısa bir açıklama yapma
hakkı vardır, o hakka binaen Sayın Bakan açıklama
yapmıştır. Takdirlerinize sunuyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Zaten görüşünü belirtti, daha önce
katılmıyorum dedi. Benim konuşmama cevap verme hakkı yok
ki!
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu, önergenizle
ilgili Sayın Kart mı konuşacak?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Evet efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Konya) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
tarafımızdan sunulan önerge üzerindeki görüşlerimi ifade etmek
üzere söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu aşamada, cumhuriyet
tarihiyle ilgili kısa bir değerlendirme yapmak, bu konudaki düşüncelerimi
sizlerle paylaşmak istiyorum. Bakıyoruz, cumhuriyetin kuruluşu
sürecinde, nüfus 13 milyon. İlkel bir tarım, sıfıra
yakın sanayi, madenlerin büyük çoğunluğu, limanlar ve var olan
demir yolları yabancı şirketlerin yönetiminde. 153 ortaokul ve
lise var, sadece 1 üniversite var. Halkın yüzde 7si okuryazar, bu oran
kadınlarda yüzde 1 bile değil. Bilim hayatı ve düşüncesi
yok denilecek düzeyde. Anadolu, araştırmayan, nakilci ve yetersiz
medreselerin elinde. Her yanda tarikatlar, tekkeler, dergâhlar. Sadece
kadınlar değil, erkekler bile vatandaş sayılmıyor.
Ülke, Avrupanın, neresinden bakarsanız bakın, iki yüzyıl gerisinde. Böyle bir
sosyoekonomik yapı var. Çok değil, on beş yıl sonra Mustafa
Kemalin gerçekleştirdiği devrimlerle, dünyada Türkiye mucizesi
konuşulmaya başlanıyor. Demir-çelik ve millî savunma sanayisi
kuruluyor, limanlar ve demir yolları yurdu sarıyor. On beş
yılın kalkınma hızı yüzde 10 seviyesinde. Halkevleri
ve millet mektepleri açılıyor. Harf devrimiyle okuma yazma
seferberliği başlıyor. Üniversite reformu yapılıyor.
Çağdaş yasalar yürürlüğe giriyor. Medeni Kanun, Borçlar Kanunu,
Ceza Kanunu gibi sosyal hayatı ve kişi hukukunu doğrudan
ilgilendiren mevzuatlarda değişiklik yapılıyor.
İnsanlar birey olmaya başlıyor değerli
arkadaşlarım.
Peki, böyle bir süreçten sonra 2 merhum siyasetçinin
değerlendirme ve tespitlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bakın, 1950li yıllarda şapkanın
kaldırılması, yerine fesin konması, çarşafın ve Arap
harflerinin kabul edilmesi yönünde çalışmaların
başladığını biliyoruz. Merhum Menderesin Siz
isterseniz hilafeti getirebilirsiniz. dediğini çok iyi biliyorsunuz. Bu,
kayıtlara geçen bir beyandır, bir tespittir.
Bu dönemde, 17 Temmuz 1960 tarihinde Cumhuriyet gazetesindeki bir
söyleşide merhum Alparslan Türkeşin aynen şöyle dediğini
görüyoruz: Atatürk inkılapları yerlerinde saymadı, geriledi,
geriletildi. Din, kıyafet ve en mühimi zihniyet sahasında geriledi,
geriletildi. Son zamanlarda Anadoluyu hiç dolaştınız mı?
Çarşafın nasıl kapkara bir yangın hâlinde yurdu
sardığını gördünüz mü?
İşte, değerli arkadaşlarım, bakın,
şu kısa zaman aralığında birtakım, o on
yıllık, on beş yıllık süreçlerdeki birtakım
tespitleri sizlerle paylaşmaya çalışıyorum. Bunun için
diyoruz ki biz, Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş uygarlık düzeyine
ulaşmasını sakatlayan bir girişimle karşı
karşıyayız. Bunu bu boyutuyla görelim artık. Bizim
endişemiz burada yoğunlaşıyor. Bunu anlatmaya
çalışıyoruz. Bunları anlatırken oradan zaman zaman
Sayın Başbakan, zaman zaman Sayın Bakan Efendim, bize güvenin.
diyor, Bana güvenin. diyor. Biz de diyoruz ki, size güvenemiyoruz
AVNİ ERDEMİR (Amasya) Millet güveniyor, millet!
ATİLLA KART (Devamla) -
çünkü dürüst değilsiniz, samimi
değilsiniz, siyaseten dürüst değilsiniz. Çünkü
AHMET YENİ (Samsun) Hadi oradan!
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Ne demek be!
MURAT YILDIRIM (Çorum) Siz dürüst değilsiniz.
ATİLLA KART (Devamla) - Bunu diyenler ne yapmalı biliyor
musunuz, bunu diyenler ne yapmalı? Türkiye Cumhuriyetinin temel
ilkelerinin bir önemi kalmamıştır. Başta laiklik olmak
üzere artık Türkiye Cumhuriyetinin temel ilkelerinin bir önemi
kalmamıştır. diyen
AHMET YENİ (Samsun) Konuştukça batıyorsun.
ATİLLA KART (Devamla) -
ve Başbakanlık
Müsteşarıyken bunu uygulamalarıyla hayata geçirmeye çalışan
bir Başbakanlık Müsteşarını neden anayasal ve siyasi
himaye altına alma gereğini duyuyorsunuz?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Seçilme engeli mi var?
ATİLLA KART (Devamla) - Onun için samimi değilsiniz,
onun için dürüst değilsiniz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Aynaya bakarak mı
konuşuyorsun?
ATİLLA KART (Devamla) Onun için tutarlı
değilsiniz.
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) Aynaya bak!
ATİLLA KART (Devamla) Bunları cesaretle
konuşmanız gerekiyor, bunları cesaretle sorgulamanız
gerekiyor. Bu güvenden yoksunsunuz, bu samimiyetten yoksunsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kart, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) Biz, o zaman ne diyoruz? Biz
şunu diyoruz: Böyle bir tablo karşısında Bana güvenin,
bize güvenin. diyenlere
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Millete diyoruz, millete
ATİLLA KART (Devamla) -
hadi canım oradan diyoruz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Hadi canım oradan!
ATİLLA KART (Devamla) - Size nasıl güvenelim diyoruz.
Cumhuriyet ve demokrasi Goebbels propagandasını, Makyavel
yöntemlerini acımasızca uygulayan muhteris bir kadroya emanet
edilemez diyoruz değerli arkadaşlarım.
AHMET YENİ (Samsun) Tükendiniz, tükendiniz
ATİLLA KART (Devamla) - Bunları ifade ediyoruz. Bunu, bu
süreci, maalesef, endişemiz odur ki, kaygımız odur ki,
yaşacağız ve göreceğiz. Ama bunun toplumsal bedeli
ağır olacak. Bunu anlatmaya çalışıyoruz.
Bu düşüncelerle, bu gözlemlerle, bu öneri ve uyarılarla
Genel Kurulu, en başta da iktidar grubunu bir kez daha uyarmayı,
sağduyuya davet etmeyi bir görev biliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) Hadi oradan! Hadi oradan!
ATİLLA KART (Devamla) - Bu noktada sorumluluğumun
gereğini yapmaya çalışıyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Bozdağ.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Hatip konuşurken
grubumuzu ve Grup Başkanımızı hedef alarak ithamda
bulunmuştur, söz talep ediyorum.
BAŞKAN Buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Başkan, nerede itham var
acaba?
ATİLLA KART (Konya) Hangi gerekçeyle itham var,
açıklasın.
BAŞKAN Sayın Özyürek, evet, Sayın Hatibi ben de
dinledim. Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanının siyasetini
beğenmeyebilirsiniz, bu normaldir, ayrıdır
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Biz söz isteyince diyorsunuz ki
Tutanağı getirteyim, bir inceleyim. ama iktidar grubu söz isteyince
Buyurun.
BAŞKAN -
ama oradaki ifadeler evet bir sataşmadır,
söz hakkı doğurmuştur ve söz hakkını vereceğim.
Grup Başkan Vekili, buyurun.
Buyurun Sayın Bozdağ, lütfen, kısa
konuşmanızı tamamlayınız.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağın, Konya Milletvekili Atilla Kartın
konuşmasında partisine ve Başbakana sataşması
nedeniyle konuşması
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Hatip konuşması
sırasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını aynı
zamanda AK Parti Meclis Grubu Başkanımızı ve parti
grubumuzu hedef alarak dürüst olmamakla, samimi olmamakla itham etmiştir.
Tabii, bu durum karşısında benim bir açıklama yapma ve bu
konunun Meclisin gündeminde bir kez daha milletvekillerimizin dikkatine sunma
gereği doğmuştur.
Bakın, burada samimiyetten bahsedenler, baş örtüsü veya
örtünmeyle ilgili veya eğitim-öğrenim hakkının
engellenmesiyle ilgili konuşanlar, istismardan bahsedenler, siz böyle
böyle yapıyorsunuz diyenler, esas aynaya bakarak konuşuyorlar gibi
geliyor bana. (AK Parti sıralarından alkışlar) Aynada
kendilerini görüp konuşuyorlar.
Neden derseniz, bakın, elimde şöyle bir resim.
Sakaryada seçim mitingi, bunun üzerinde baş örtülü hanımlar ve
adayların resimleri var.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Onlar mağdurlar,
mağdurlar.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Şimdi el ele verelim,
iktidara gelelim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Biz türbancılara
karşıyız.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Şimdi, bakın, ben
Yozgat milletvekiliyim. Yozgatta, milletvekili adaylarınız, 13
Temmuz 2007de Cumhuriyet Meydanında yapılan mitingde kadın
kolları başkanı dâhil eşarp dağıttılar,
türban dağıttılar, köylere miting için gittikleri zaman ev ev,
her eve Yozgatlılar beni duyuyor- her evde sizden bir baş örtüsü
almayan Yozgatlı yok.
Şimdi, peki, daha bu hafta salı günü grup
toplantısı yapıldı değil mi? Televizyonlar haber
verdi, haberlerde seyrettik. Başörtülü hanımefendiler gruba
geldiği zaman gruba almayıp dışarıyı gösteren
kimdi? O haberlerde hangi parti geçiyordu? (AK Parti sıralarından
alkışlar)
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) O haberleri siz verdiniz, ama biz grubu
kapatmadık.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Şimdi samimiyetten,
şimdi dürüstlükten, şimdi istismardan bahsedenler aynaya
baksınlar. Seçim geldiği zaman kapı kapı baş örtüsü
dağıtıp, ondan sonra otobüslere, mitinglere, pankartlara
başörtülülerin resmini takıp, ondan sonra onlara rozet takıp,
ondan sonra buraya gelip dürüstlükten bahsetmeye bu lafı söyleyenlerin
asla hakkı yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Samimi kimdir, dürüst kimdir, bu millet gayet iyi biliyor. Onun için, 22
Temmuz, samimi olanlarla olmayanların millet tarafından kantara
vurulduğu bir seçim olmuştur. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bizim bu konuda not verici makamımız millettir.
Notu ve tasdiki biz CHPden alacak değiliz. Siz aynaya bakarak
konuşmaya devam edin, biz milletin gözüne bakarak konuşmaya devam
edeceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Az önce şahsı
adına konuşan arkadaşımızın
(Gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar, bir dakika sükûneti
sağlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET EMİN EKMEN (Batman) Niye baş örtüsü
dağıtmışlar, onu açıklayacak!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Evet efendim.
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu,
duyamıyorum sizi.
Buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Bizimle ilgili bir
olayı Sayın Grup Başkan Vekili Meclis kürsüsünden
çarpıtarak anlatmıştır.
BAŞKAN Hangi konuyu?
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Türban konusunu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Efendim, türban
konusunu. Dolayısıyla bizim bu konudaki
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Ve de Asıl dürüst olmayan
sizsiniz. dediler.
BAŞKAN Arkadaşlar, susarsanız ben Sayın
Kılıçdaroğlunu dinleyeyim.
Efendim...
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Öyle
anlaşılıyor ki Sayın Başkan Vekili ve AKP Grubu bizim
bu konuda ne düşündüğümüzü tam kavrayamamışlardır. Ben
bu konuda söz istiyorum efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Bir de Dürüst olmayan
sizsiniz. dedi.
BAŞKAN Evet
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) Aynen doğru.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) E o zaman cevabını da
alacaksınız.
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu,
bakınız, bu sataşmayı sizin grubunuza mensup olan bir
milletvekili arkadaşımız başlatmıştır ve
karşı gruba söz hakkı doğmuştur. Yani, şimdi,
bakanları, Başbakanı, bu şekilde söylerseniz, töhmet
altında bırakırsanız grup buna mecburen cevap verecektir.
Başka ne yapılması lazımdı efendim?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
Sayın Başkan
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) O zaman Cumhuriyet Halk
Partisinin hakkını kim koruyacak?
BAŞKAN Hayır, şunu diyorum: Sayın
Bozdağ konuşması sırasında sizin grubunuza atfen
olmayan bir şey söylemişse ben size söz hakkı vereyim.
ATİLLA KART (Konya) Aynı sataşmayı o grup
yaptı Sayın Başkan, daha ağırını yaptı.
BAŞKAN Hangi konuda?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
ATİLLA KART (Konya) Daha ağırını
yaptı Sayın Başkan.
BAŞKAN Arkadaşlar, hep birlikte konuşmayın.
Sayın Kart, Grup Başkan Vekiliniz konuşuyor. Lütfen
Duyamıyorum ki.
Efendim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
açıkça bizi suçladı. Suçladığı için bizim de kendisine
yanıt verme hakkımız var, bu kadar basit bir şey.
BAŞKAN Hayır, bakınız
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Eğer biz
Ayrıca, CHPnin türbanlı kardeşlerimize karşı
tavrını da çarpıtarak kürsüde ifade etti. Niçin buna bizim
yanıt verme hakkımızı
BAŞKAN Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu (CHP
sıralarından alkışlar)
Yeni bir sataşmaya sebebiyet vermeden, buyurun efendim.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Sayın Başkan, niye iki
dakika, öbürü üç dakika da?
9.- İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlunun, Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağın konuşmasında partisine sataşması
nedeniyle konuşması
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Eğer siyasette dürüst davranacaksak birbirimizin
söylediklerini çarpıtmamamız lazım, doğrular neyse bu
kürsüye gelip doğruları ifade etmemiz lazım. Biz hiçbir zaman ve
hiçbir yerde
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) Şimdiye kadar hangi doğruluk
var onun konuşmasında? (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Cumur
Sayın Cumur, lütfen
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Şimdi bakın
Sayın Başkan, benim ne söylemek istediğimi daha duymadan, daha
anlamadan, daha kavramadan buradan müdahale eden değerli
arkadaşım acaba hangi gerekçeyle bana müdahale ediyor? (AK Parti
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) Hangi doğru var Kartın
konuşmasında?
BAŞKAN Sayın Cumur, lütfen
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Biz hiçbir zaman ve hiçbir
yerde
Buraya gelip Baş örtüsü sorunu. diyorsunuz. Ne milattan önce ne
milattan sonra ne on yıl önce ne yirmi yıl önce ne otuz yıl önce
ne de bundan sonraki otuz yıl sonra, hiçbir zaman böyle bir sorun
olmamıştır. Sorunu yaratan, kadının baş örtüsünü
siyasete alet eden hangi parti? (AK Parti sıralarından Siz sesleri,
gürültüler)
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) CHP
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Sizlersiniz
Sizlersiniz
Sizler samimi değilsiniz. Otobüsün üstüne çıkan
Biz hiçbir zaman
türbanlı kardeşlerimize karşı olmadık. Onlar sizin
mağdurlarınızdır ve biz onlara sahip çıkıyoruz,
sizler değil. (AK Parti sıralarından gürültüler) Evet, o
mağdurları yaratanlar sizlersiniz. Eğer sizler samimi olsaydınız,
sizler gerçekten samimi olsaydınız, dürüst olsaydınız,
derdiniz ki: Mademki dinî inançları gereği için bunlar
takıyorlar, biz samimiyiz, dürüstüz, namusluyuz, lisede de izin
vereceğiz. Var mısınız?! (AK Parti sıralarından
Varız sesleri, gürültüler)
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) Hadi sen versene önergeyi.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Getirin bakayım
Getirin
bakayım dürüst ve namusluysanız. (AK Parti sıralarından
gürültüler) Getirin bakayım. Getiremezsiniz. Getiremezsiniz, çünkü siz
siyaseti sömürü üzerine kurmuş vaziyettesiniz. Evet, siyaseti sömürü
üzerine kuranlar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu,
teşekkür ediyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, son
cümlemi söyleyeyim efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu, son
cümlenizi alayım. (Gürültüler)
Arkadaşlar, son cümlesini alayım, lütfen efendim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Dünyanın hiçbir
demokrasisinde din referans alınarak anayasa değiştirilmez.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Saygıdeğer grup başkan vekili
arkadaşlarım, öncelikle grubunuz adına konuşan milletvekili
arkadaşlarımız tabii ki kendi görüşlerini ifade ediyorlar,
ama diğer gruplara sataşmaya meydan vermeden
konuşmalarını yaparlarsa gecenin ilerleyen bu saatinde
konuşmaları huzur içinde tamamlarız. Belirtilen görüşleri
Genel Kurulda milletin takdirine sunuyoruz, millet değerlendirmesini
yapacaktır.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili
Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 346
milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/141) (S. Sayısı: 101) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 101 sayılı yasa
tasarısının 2nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
Madde 2.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 42nci
maddesine altıncı fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra ve
dokuzuncu fıkrasına ikinci cümlesindeki esaslar ibaresinden sonra
gelmek üzere ve başka dillerde eğitim ve öğretim ibaresi
eklenmiştir.
Dini kökeni, dili ve kimliği nedeniyle hiç kimse yüksek
öğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın
kullanılması ve sınırları kanunla belirlenir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın
Kaplan
Yok.
Gerekçeyi mi okutayım efendim?
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Hayır,
konuşmak istiyorum.
BAŞKAN Sayın Mehmet Nezir Karabaş.
Buyurun Sayın Karabaş.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2nci maddesi üzerinde
verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, değerli milletvekilleri, AKP ve MHP Grupları
burada türban sorunu olduğunu dile getirdi, CHP ile DSP Grupları ise
ısrarla öyle bir sorunun olmadığını iddia ederek söz
söylediler. Biz şunu söylüyoruz: Türban sorunu elbette vardır.
Üstelik yıllardır kangrenleşmiş hâle gelmiştir. Ancak,
bu ülkede sadece türban sorunu değil, bu ülkenin birçok sorunu, Kürt
sorunu, Alevilerin inanç sorunu, kadınların türban
dışındaki eşitlik sorunları, hepsi seksen
yıllık cumhuriyet boyunca çeşitli engellerle, yasal ve
baskılanmayla yığılıp bugüne gelmiştir. Eğer
Türkiyede bu Meclis, türban sorunu dâhil, mevcut, Türkiyenin
kangrenleşmiş sorunlarını aşmayı
düşünüyorsa, yeni bir zihniyetle, farklı bir anlayışla
sorunlara eğilmesi gerekiyor. Şimdi bizler seksen yıllık
cumhuriyet anlayışını, bu Meclisin, bu Meclisteki siyasi
partilerin, bu Mecliste iktidar olanların, hükûmet olanların mevcut
anlayışlarında, bugüne kadarki anlayışlarında
hiçbir değişiklik yapmadan bu sorunları çözmek mümkün müdür
değerli arkadaşlar?
Değerli milletvekilleri, seksen yıldır bu tür
baskılamalarla Kürt sorununa, Kürt insanına baskı
yapıldı, isyana teşvik edildi. Aleviye baskı
yapıldı, Müslüman denildiği zaman ürker hâle geldi.
İnançlara baskı yapıldı, tabii ki kimileri türbanı,
baş örtüsünü simge hâline getirdi. İşte biz de şunu
söylüyoruz: Eğer bizler bir kesimin, toplumun değişik
kesimlerinin inançlarının, düşüncelerinin,
farklılıklarının önündeki engelleri sürdürürsek
sorunları çözemeyiz. Eğer biz bu sorunları çözüyorsak,
Türkiyede AK Parti Hükûmetinin seçim öncesinde beyan ettiği, seçim
sonrasında da çalışmasını sürdürdüğü ve Her
platformda tüm toplum kesimlerini katarak demokratik, sivil bir anayasa
yapacağız. söylemini yerine getirmesi gerekiyor. Evet değerli
milletvekilleri, biz gerçekten demokratik, gerçekten sivil, gerçekten tüm
kesimlerin istemlerinin, taleplerinin, temel hak ve özgürlüklerinin içinde
olduğu bir anayasayla bu sorunları aşabiliriz. Yoksa bu
sorunları parça parça getirdiğimiz zaman, yıllardır
devletin yaptığı baskılar ve bu baskılarda kimi zaman
sadece kendisiyle ilgili özgürlüğü savunurken, diğerinin
özgürlüğüne yapılan saldırılar nedeniyle hem devlete
karşı hem de toplumun çeşitli kesimlerin birbirine
karşı güveni yitmiştir. Onun için, tüm bu kesimlerin hak ve
özgürlüklerinin içinde olduğu, tüm bu kesimlerin taleplerini içeren ve
birlikte tartışılan bir anayasayla bunu aşabiliriz. Yoksa,
türbanı yalnız getirdiğiniz zaman
Evet doğrudur, türban
bazıları tarafından simge olarak kullanılabilir, ama bu,
inançları nedeniyle türban takan tek bir insanın bile inanç
özgürlüğünü engelleme hakkınızı doğurmaz. Bu, türbanla
ilgili böyleyken, Kürt sorunuyla ilgili de böyledir, Alevi sorunuyla ilgili de
böyledir ve kadının siyasette, toplumsal yaşamdaki talepleriyle
ilgili de böyledir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Karabaş, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) Değerli
milletvekilleri, biz şunu söylüyoruz: Bu yasa maddesi Parlamentoya
getirilmişken, türbanın önündeki engel kaldırılmaya
çalışılıyorken, 42nci maddede Kürtçenin ve diğer
kültürlerin, diğer azınlıkların kendi dillerini özgürce
kullanmasının önündeki engelin de kaldırılmasını
istiyoruz, onun için bu önergeyi verdik. Mademki 42nci maddeyi
getirmişsiniz, türban sorununun bu Mecliste çözümlenmesinin en
azından acil olduğunu söylüyorsunuz, Kürtçenin ve diğer dillerin
önündeki engel de acildir. Bir an önce bunları birlikte çözelim. Bu
birleşimde, bu önergeyi olumlu şekilde oylayıp 42nci maddedeki
tüm engelleri birlikte kaldıralım diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, 2nci madde üzerinde
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin gizli oylamasına Adana ilinden
başlıyoruz.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN Oyunu kullanmayan milletvekili
arkadaşımız var mı efendim? Yok.
Evet, kupaları kaldıralım.
(Oyların ayrımına başlandı)
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 2nci
maddenin oy sayımı devam ederken 3üncü madde üzerindeki
görüşmelere başlayacağız.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer
ve halkoyuna sunulması halinde tümüyle oylanır.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına söz alan üyelerin
isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya
Milletvekili Atila Emek, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Şenol Bal, AK Parti Grubu adına İstanbul
Milletvekili Alev Dedegil.
İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya
Milletvekili Sayın Atila Emeke aittir.
Sayın Emek, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 3üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama
başlarken grubum adına yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasa
teklifi yürürlüğe girdiği zaman Anayasamızın 10uncu ve
42nci maddelerinde öngörülen değişiklikler gerçekleşmiş
olacaktır. Bu değişiklikler neyi amaçlamaktadır ve ne için
yapılmaktadır? Her ne kadar teklifin genel gerekçesinde ifade
edilmekten özenle kaçınılmış ise de gerçek, kamuoyunda ve
tüm toplum kesimlerinde tartışıldığı üzere ve
yine teklif sahibi siyasilerin ifade ettiği gibi, konu türbandır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuda
çok açık ve net konuşalım. Üstü kapalı, masum, eğitim
ve öğrenim özgürlüğü gibi ifadelerle olayı kamufle etmeye
çalışmayalım. Türkiyemizde bilinen bir siyasi anlayış
yüce dinimiz üzerinden siyaset yapmayı ve buradan nemalanmayı
amaçladığı için türban bu siyasi kadrolarca simge olarak
kullanılmıştır. Bu siyasi kadro din
istismarcılığı yanında genç
kızlarımızı ve kadınlarımızı da bu
yolda kullanmaktan çekinmemiştir.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak inancının ve
geleneğinin gereği başını örten tüm
kadınlarımıza saygı duyuyoruz. Anadolu
kadınının gerek inancı ve gerekse geleneği gereği
başını örtmesinin tartışılacak bir yönü yoktur.
Kadınlarımızı ve genç kızlarımızı
siyasi amaç ve çıkarları uğruna bu konuda kullananları
kınıyoruz. Biz Türkiyemizde türbanın Anayasayla
resmîleştirilmesine karşıyız.
Değerli milletvekilleri, teklifle getirilen
değişiklikler Anayasamızın özüne, Başlangıç
bölümüne, değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dâhi
edilemez maddelerine aykırıdır. Özellikle
Anayasamızın 2nci maddesinde ifadesini bulan laiklik ilkesine
aykırı düşen bir düzenlemedir.
Bu değişiklik
yürürlüğe girdiğinde ve buna bağlı YÖK Kanununda
yapılacak değişiklikler laikliğin içini boşaltacak,
toplumda yeni, potansiyel sorunlar yaratacaktır.
Sayın milletvekilleri, daha teklif yasalaşmadan,
üniversitelerde öğretim üyeleri ve akademisyenler arasında
kamplaşma başlamıştır. Bu kamplaşma yarın
sınıflara ve öğrencilere yansıyacak, öğrencinin
geleceğine yönelik baskı yapılması sonucunu verecektir. Bu,
ilk adımdır. Yükseköğrenimde, Anayasa hükmüyle, siyasi simge
olan türbanı serbest hâle getirdiğinizde, bir süre sonra
ortaöğretim ve ilköğretimde de karşı
duramayacağınız biçimde yeni talepler ortaya
çıkacaktır. Dip dalgalar sizi aşacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
değişiklikler yürürlüğe girdiğinde, yüksek eğitim ve
öğrenim özgürlüğü adı altında, türbanı Anayasa hükmü
hâline getirip genç kızlarımızı üniversitelerden mezun
ettiğinizde, bu yavrularımız mesleklerini icra etmek
istediklerinde, toplumun önünde yeni sorunlar çıkacaktır. Hukuk
fakültesini bitiren genç kızlarımız Hâkim olacağım,
savcı olacağım, avukat olacağım. dediğinde ne
olacak? Ne yapacaksınız? Orada eğitim özgürlüğü ise, burada
iş ve çalışma özgürlüğü ne olacak? Böylece, hizmet veren
durumuna gelmiş bu kesim de bu simgeyi kullandığında
nasıl bir Türkiye ortaya çıkacak?
Değerli milletvekilleri, bu ilk adım olan
değişiklikler yürürlüğe girdiğinde, şimdiden
başlayan toplumdaki çatışma ve ayrışma çok daha ileri
noktalara taşınacaktır.
Ulusal birliğimiz açısından olduğu kadar toplumsal
barışımız da yara alacaktır. Bu teklifin
öngördüğü değişiklikler, teklif sahiplerinin
amaçladığı gibi sorun çözmeyecek, yeni ve daha büyük sorunlar
yaratacaktır.
Ülkenin bunca sorunu varken, terör başta olmak üzere
işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk toplumu canından bezdirmişken, iç
ve dış sorunlarımız çözüm beklerken, bunları bir
kenara bırakıp toplumu geren türban olayını gündeme
taşımanın, teklif sahibi siyasilerin ifade ettikleri gibi siyasi
çıkar sağlamak ve bu alanın hasadından yararlanmanın
dışında, ülkemize, milletimize bir yarar
sağlamayacağı açıkça görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; büyük bir
imparatorluğun arkasından yedi düvele karşı Ulusal
Kurtuluş Savaşını vermiş Türk milletinin kurduğu
bu ulus devlet ve laik, demokratik cumhuriyet, bu coğrafyada cumhuriyet
ile demokrasiyi ve İslamı bir arada tutmayı ve
yaşatmayı başarmıştır. Birilerinden
alacağımız, ne bir örnek ne bir ders vardır. Büyük
Atatürkün önderliğinde milletimizin desteğiyle gerçekleştirilen
bu model, dünyaya örnektir.
Değerli milletvekilleri, türbanla ilgili Anayasa
değişikliğinden önce, bu ülkede zihniyet
değişikliğine ihtiyaç vardır. Bu konuda, ülkemizde din
istismarcılığının ve yüce dinimiz üzerinden siyaset
yapmanın sona erdirilmesi ve siyasetçinin bu alandan elini çekmesi,
potansiyel sorunların çözümüne temel koşuldur. Bu konuda,
Parlamentomuzun, siyasi partilerimizin çok dikkatli olması gerekir, çünkü
içte ve dışta cumhuriyetten rövanş almak isteyenler vardır.
Türkiye'yi, laik, demokratik cumhuriyetten teokratik bir devlet
yapısına taşımak isteyenlere, Parlamentomuzun ve
milletimizin geçit vermeyeceği inancıyla yüce Meclise saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Emek, teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Sayın Şenol Bal. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ŞENOL BAL (İzmir) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 101 sıra sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 3üncü maddesi üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, Türk milletinin en güzel
hasletlerinden biri olan hoşgörü anlayışını kaybediyor
muyuz? Türk milletinin hoşgörüsü, samimiyeti, sevgiyi, empatiyi ve
toleransı içerir. Biliyor musunuz, Batıda hoşgörü
kavramının tam karşılığı yoktur, onlar
toleransı kullanırlar. Tolerans ise sadece demokratik bir müsaade
etme anlayışıdır. Hâlbuki, hoşgörü
anlayışında gönülden bir kabulleniş vardır.
Yine, insan iletişiminde çok başarılıyken bu
özelliğimizi de mi yitiriyoruz? İletişim için en etkili yol olan
gönül dilini de kullanamıyoruz. Kısacası, yüreğimizle
konuşamıyoruz.
Sayın milletvekilleri, insanlar arasında iletişimin
asıl amacı her zaman anlaşma ve uzlaşmayı
sağlamak olmayabilir. Önemli olan, karşımızdaki
insanları da anlamaya çalışmak, saygı duymak değil
midir? Birlikte konuşabilmeyi, birlikte paylaşabilmeyi, birlikte
keşfedebilmeyi, birlikte öğrenebilmeyi sağlayabilmek
gerekmektedir.
Çok uzun yıllardır Türkiyede kangren hâline gelen
baş örtüsü konusunu tartışıyoruz ama birbirimizi
dinlemeden, birbirimizi anlamadan. Herkes, meseleye kendi zaviyesinden
bakıyor. Uzun süreden beri önemli bir siyasi istismar konusu hâline gelen
bu konu demokrasimizi ve millî bütünlüğümüzü zedelemekte ve bir siyasi
kazanç kapısı olarak kullanılmaktadır. Uzun
yıllardır süren bu gerginlik ve çatışmanın
kutupları malum. Bir grup, dinî inançları ve baş örtüsünü siyasi
istismar konusu yapmış ve bu konudan beslenmiş, mazlum ve
mağdur eksenli siyasetten rant sağlamaya
çalışmıştır. Diğer grup da kendi
düşüncelerinin mutlak doğru olduğu anlayışıyla
ayrıştırıcı, dışlayıcı,
ötekileştirici tarzıyla cumhuriyetin temel ilkeleri üzerinden siyaset
yapmayı alışkanlık hâline getirmiştir.
Sayın milletvekilleri, ülkemizin çok büyük sorunları
var. İşsizlik ve yoksulluk sorunu çözüm bekliyor, iç ve dış
güvenlik sorunları çözüm bekliyor, siyasi ve sosyal bünyemizde
yapısal bozuklukların acilen tedavisi gerekiyor. Bu ülke hepimizin.
İktidarıyla muhalefetiyle millet bizden çözüm bekliyor. Bugün,
toplumsal huzur, barış ve katılımı sağlayan
devlet, millet ve birey buluşmasına, kaynaşmasına her
zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Sayın milletvekilleri, toplumda laik-dindar, ilerici-gerici
ayrımına dayalı kamplara bölünmenin nelere mal
olacağının benzerlerini geçmişte çok ağır
bedellerle ödedik. Türk toplumunu kucaklayacak bir sağduyu ve hoşgörü
ortamı yaratılması yoluyla gündemden bu konunun
çıkarılmasının, ülkemizin geleceği açısından
önemli olduğunu bir kere daha vurgulamak istiyorum. Bugüne kadar zorlama
yorumlarla ve fiilî uygulamalarla sürdürülen bu sorun kanayan bir yara hâline
gelirken, pratik bütün çözüm yollarının önü kesilirken, bu meseleyi
nereye kadar öteleyebiliriz ki? Siyaset kurumunun görevi, konuyu
ilericilik-gericilik, laik-antilaik ekseninde değerlendirip bir kavgaya
dönüştürmek yerine çözüm bulmak değil midir? Baş örtüsüne toptan
karşı olmak veya baş örtüsünü bir siyasi simge olarak, tehdit
unsuru olarak kullanmak, böyle bir anlayışı sergilemek siyaset
kurumlarına yakışır mı? Başı açık olan
da başı kapalı olan da bizim kızlarımız
değil mi?
Eğitim hakkının temel insan haklarından biri
olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak bugüne kadar maalesef kişisel hak ve
özgürlükleri güvence altına almayı temel ilke edinmiş toplumsal
bir siyasi anlayışa sahip olunamadı. Toplumumuzda demokrasi
kültürünü yeterince yerleştiremedik. Toplumda birçok vazgeçilmez temel
değerde, kamplaşma, cepheleşme, kutuplaşma konusunda harikalar
yaratırken geçmişteki acılardan da ders çıkartmadık.
Bir eğitimci ve bir anne olarak da, meseleye daha farklı
olarak bakmak istiyorum. Yükseköğretimde, verilere göre, 2006-2007de
okuyan toplam kız sayısı 800 bin civarında. Genç bir nüfusa
sahip olan ülkemizde yükseköğrenim hakkı elde edebilmek hiç kolay
olmadığı gibi, bu öğrencilerimiz çok zor şartlarda
okuyor. Bu kız öğrencilerin bir kısmı da baş örtüsü
yüzünden mağdur oluyor, ya okula devam edemiyorlar ya da
başörtülerinin üzerine peruk takarak bazı üniversitelerde devam
edebiliyorlar. Genç kızlarımızın bu görüntüden mutlu
olduğu da söylenemez.
Sayın milletvekilleri, üniversitelerde sadece öğretim
yapılmaz, eğitim de alınır. İnsanın ufkunun
geliştiği, şahsiyetinin iyice yerleştiği, düşünce
yapısının geliştiği yıllar üniversite
yıllarıdır. Her insanın ayrı bir dünya olduğunu
kabul etmemiz lazım. İşte, her bir dünyanın diğer
dünyalara penceresini açtığı yerdir üniversite. Fikir
alışverişinin yapıldığı, duyguların
paylaşıldığı, kültürlerin zenginleştiği, çok
çeşit fikirlerin serbestçe tartışılması gereken yerdir
üniversite.
Bir öğretim üyesi olarak, üniversiteye zor şartlarda
devam edenlerin veya edemeyenlerin veya peruk takmanın psikolojik
sıkıntısını yaşayan öğrencilerin ruh
hâllerini yakından izleme imkânına sahip oldum. Konuya bir de
şöyle bakalım: Bu gençlerin üniversitelerden
uzaklaştırılmaları sonucunda, bir kısmının
marjinal dinî ve siyasi grupların kucağına itilmesine, kin ve
nefret duymalarına, dinî istismarlara alet olmalarına acaba yol
açılmıyor mu? Birçoklarının cumhuriyet tehdidi olarak,
rejim tehdidi olarak gördüğü bu çocuklar bizim evlatlarımız;
varsa yanlış düşünceleri, eylemleri, doğruyu göstermek,
öğretmek de bizlerin görevi.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürkün Türk milletinin temel hak ve
özgürlüklerini koruyacak birçok düzenlemeler getirdiğini hepimiz
biliyoruz. Bunların başında laiklik gelir, laiklik din ve vicdan
özgürlüğünün de teminatıdır.
Sayın milletvekilleri, baş örtüsü konusu
yükseköğrenimin önemli bir problemidir. Buna göre, yükseköğretimde
baş örtüsü sorunu, özü itibarıyla, yetişkin gençlerimizin kamu
hizmetlerinden yararlanabilme kapsamında değerlendirilmelidir. Bu
konuya siyasi bir anlam yüklenmesi ve bunun üzerinden siyasi istismar yapılması
sonucu bugünkü duruma gelinmiştir. Anayasa değişikliği
teklifinde olmadığı hâlde bazı endişeleri dile getiren
kesimler anlamalıdırlar ki, Anayasada yapılan bu düzenlemeyle
bunun sadece yükseköğretim kurumlarıyla sınırlı
olacağının bir Anayasa normu olarak açıkça belirtilmesi,
bundan sonra ilk ve ortaöğretim kurumları ve kamu hizmeti için
yapılması düşünülecek düzenlemeleri daha da
zorlaştırmıştır.
Yapılacak değişikliklerin diğer önemli bir
yönü, yükseköğrenim hakkının kullanılmasının
sınırsız olmadığı, bunun
sınırlarının kanunla belirleneceğinin Anayasa hükmü
hâline getirileceği olmuştur. Şu bilinmelidir ki: Bir kimse
başının örtülü olması nedeniyle yükseköğrenim
hakkından nasıl mahrum edilemezse bu hakkın başkalarının
hak ve özgürlüklerini tehdit edecek, bunları tehlikeye düşürecek
şekilde kullanılamayacağını da buradan ifade ediyoruz.
Bu Anayasadaki hiçbir hürriyet ve hak, devletimizin laik, demokratik
cumhuriyet niteliklerini, hukukun üstünlüğüne dayalı üniter
yapısını değiştirmek için kullanılamaz.
Milliyetçi Hareket Partisi, bu değiştirilemez
kuralın sonuna kadar savunucusudur, savunucusu olacaktır. Hiçbir
özgürlüğün başkalarının hak ve özgürlüklerine tecavüz
edecek veya bunları yok edecek şekilde
kullanılamayacağı tüm dünyada kabul edilen bir hukuk ilkesidir
ve Anayasamızın 14üncü maddesiyle teminat altına
alınmıştır. Yine bilinmelidir ki, baş örtüsünün siyasi
bir simge olarak görülmesi ve devlete meydan okuma aracı hâline
getirilmesi hâlinde de karşısında Milliyetçi Hareket Partisi
bulunacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi, cumhuriyetin temel ilkelerine ve
kuruluş felsefesine bağlılığı
tartışılmayacak bir partidir. Milliyetçi Hareket Partisi, siyasi
gelecek kaygılarından tamamen uzak bir yaklaşımla bu
milletin menfaatini her şeyin üzerinde tutarak, doğru olanı
söylemek, doğru olanı yapmak gibi bir misyonla yoluna devam
etmektedir ve bu yüzden, Türkiyede birlik ve beraberlik içerisinde toplumsal
barışın, huzur ve güven ortamının tesis edilebilmesi
için üzerine düşen tarihî sorumluluk gereği bu konuyla ilgili çözüm
önerisi getirmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bal, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ŞENOL BAL (Devamla) Sayın milletvekilleri,
toplumumuzda kutuplaşma ve gerilim psikolojisinin son bulması, büyük
milletimizin değerleriyle devlet yönetimi arasındaki yapay ve
anlamsız çatışmaların bitirilmesi ve yine görüşülen bu
konu üzerindeki istismarların bu ülkenin gerçeklerine
uymadığının bilinmesi temennisiyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bal.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2nci maddesinin gizli oylama
sonucu Başkanlığımıza gelmiştir.
Kullanılan oy sayısı : 505
Kabul : 404
Ret : 99
Çekimser : 1
Boş : 1
Bu sonuca göre madde gerekli çoğunlukla kabul oyu
almıştır.
Şimdi, 3üncü madde üzerinde, AK Parti Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Alev Dedegil. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
AK PARTİ GRUBU ADINA ALEV DEDEGİL (İstanbul)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde AK Parti Grubu adına söz
aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Ülkemin daha demokratik, insan hak ve özgürlüklerine daha
saygılı olması yolunda önemli bir adım olarak gördüğüm
bu kanun teklifi için emeği geçen herkese öncelikle teşekkür etmek
istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
burada, bir daha hiç kimsenin, kanunda açıkça yazılı olmayan
herhangi bir sebeple yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum
olmaması için toplandık. Bugün burada, devletin ve idari
makamların bütün işlemlerinden ve kamu hizmetlerinden yararlanırken
kanun önünde eşit olmak için toplandık ve bence bugün burada toplanmışken, mevcut
yasalarımızda açıkça tanımlanmayan bir suça bir daha ceza
vermemeyi de konuşabilmeliyiz. Yükseköğrenim görme hakkının
önündeki mağdur üreten engellerin tamamını
kaldırmalıyız. Bir yandan Haydi Kızlar Okula kampanyaları
düzenlerken diğer yandan haydi kızlar evlerinize demek çelişkisinden kendimizi
kurtarmalıyız. Muğlak endişelerin belirleyeceği bir
gelecek adına bugünü feda etmemeliyiz. Hiçbir yasayı
çiğnemeyenleri potansiyel suçlu olarak görmekten vazgeçmeli ve hatta, bunu
yapanlar adına, toplumdan, belki de özür dilemeliyiz. Özür dilemeliyiz,
çünkü gençlerimize ve ailelerine zarar verdik, geleceklerini ellerinden
aldık, en temel haklarını ihlal ettik, ayrımcılık
yaptık. Kadına Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine, yani
CEDAWa imza altmış bir ülke olarak onları
yaşadıkları sosyopsikolojik şiddetten koruyamadık.
Evet, bu bir şiddettir. Eğitim hakkının engellenmesi bir
şiddettir. Duygularınızda, zihninizde ya da bedeninizde travma
yaratan her şey gibi bu da bir şiddettir. Ve eğer şiddet
hayatın tek bir alanında dahi olsa, siz ister istemez ya onun
yanında ya da karşısında yer alırsınız; ya
merkezinde ya da çemberinde yer alırsınız; bazen mağdur,
bazen fail, bazen de tanık olursunuz. Bu özelliği yüzünden
şiddet herkesi kapsar ve işte tam da bu nedenle, toplumun hiçbir
ferdi bu sorumluluktan kaçamaz. Üstelik bir de siyaset yapıyorsanız,
bir milletvekili olarak bu Mecliste yer alıyorsanız, yeni
çatışma alanları açmadan, birlikte var olarak
eşitliğe, adalete doğru evrilmek, buna sabır ve yol
göstermek gibi ek bir sorumluluğunuz da vardır. Çünkü, günlük
yaşama dair ihtiyaçlar, talepler ya da geleceğe dair düzenlemeler
size emanettir. Bireyin hakkı ve hukuku size emanettir ve toplum sizden
çözüm bekler. Doğru çözümün ön koşulu ise sorunu doğru tespit
etmektir ve buradaki doğru tespit üniversitelerde eğitim
hakkının öncelikle bir insan hakları sorunu olduğudur ve
dahası bu bir kadın hakları sorunudur ve ne acıdır ki,
kadın sorunları konusunda elimizde yüzlerce kitap, makale, saha
çalışması, proje ve araştırma sonuçlarına
rağmen akılcı çözümlerin gelmesi gecikmiştir. Çünkü, bu
çalışmalarda yer alan tespitler, iyi veya kötü niyetli birer temenni
olarak algılanmıştır.
Tüm bu çalışma, öneri ve yasal değişikliklere
rağmen kadınlarımızın günlük yaşamda baş
etmek zorunda kaldığı sosyal, ekonomik, politik ve kültürel
sorunlar, maruz kaldıkları her türlü şiddet ve
ayrımcılık bize gösteriyor ki artık sözün bittiği
yerdeyiz ve bazılarının dediği gibi, eğer on
yıllardır eğitim hakkını konuşuyorsak çözümünde
zaten geç kalmışız demektir ve biz, eğitim
hakkını ya da kadınların nasıl giyinmeleri
gerektiğini konuşurken, 1985 yılında, örneğin
Amerikada, 300 bin telefon görüşmesini ya da 200 televizyon
yayınını tek bir hat üzerinden gönderen fiber optik sistem
konuşuluyordu. 1990da ilk ticari İnternet bağlantısı
yapıldı ve İsviçrede World Wide Web, yani bildiğimiz o
www icat edildi. 1990da Amerika ve Rusya Mir Uzay İstasyonunu yeniden
inşa etmeye başladı. 2000 yılında ise İnternet 1
milyar sayfaya ulaştı. Sene 2008, biz hâlâ aynı şeyleri
konuşuyoruz.
Toplumsal açıdan baktığınızda
kayıplarımız gerçekten çok fazla. Birey açısından
baktığımızda ise bu durum ihlaldir,
ayrımcılıktır, bir tür şiddettir. Sistem açısından
baktığınızda, vahim olan, eğitim hakkının
engellenmesini yadırgamayan bireylerin bunu bir eksiklik ya da kusur
saymamasıdır ve daha da vahimi, bu eksikliği normal kabul eden
sistemin ya da bireylerin düzeltmeye ihtiyaç duymaması ya da buna hiç
tenezzül etmemeleridir.
Kendi açımdan baktığımda ise, sayın
milletvekilleri, yaşadıklarım, bu tür bir
ayrımcılığa olan tanıklığım beni
utandırıyor. Bu ülkede yetişmiş bir kadın olarak, bu
ülkeye dair her türlü hak ve özgürlükten sınırsız
yararlanmış bir kadın olmak kendimi iyi hissetmeme yetmiyor ve
bu noktadan sonra bana sadece aydınlanmanın
ışığı da yetmiyor, insanı insan yapan
değerlere de ihtiyacım var. Benim gibi bu ülkede yaşayan
herkesin anlaşılmaya ve güvenilmeye ihtiyacı var.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizler gayet
iyi biliriz ki, demokratik toplumlarda hukukun dışına
çıkmadan çözüm üretebileceğiniz tek yol siyaset, tek yer ise
parlamentodur ve ben inanmak istiyorum ki, bugün bu Parlamento
kadının başı üzerindeki cam tavanlardan birini daha
kaldıracak ve özgürlükler adına en cesur adımlarından
birini daha atacaktır ve tabii, bu noktada talebimiz sıradan bir
eşitlik söylemi değildir, asıl talebimiz adalet
olmalıdır. Zira, adalet kendi içinde vicdanı ve merhameti
taşır ve adalet, insanların karşılıklı
olarak birbirlerine borçlu oldukları bir şeydir ve gün, bu borcun
ödenmesi gereken gündür diyorum.
Bu düzenlemenin hayırlı olacağına
inanıyor, şahsınızda ülkemi ve ülkemi Türkiye Cumhuriyeti
yapan tüm değerleri saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Dedegil.
Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın
Halide İncekara, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
HALİDE İNCEKARA (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; uzun
yıllardır gündemimizin vazgeçilmez bir konusu olan eğitimin
önündeki engellerin kaldırılmasıyla ilgili her ne kadar
bazı arkadaşlarımız gündemi sadece bir kıyafet tercihi
olarak gördüyse de temelinde bu yasanın felsefesi, eğitimin önündeki
tüm engellerin kaldırılmasıdır.
Tabii ki siyasetin temel konusu, bireyin devletle olan
ilişkilerini düzenlemektir. İnsanlar eğitimlerine göre,
yeteneklerine göre daha mükemmele, daha fazla özgürlüğe ulaşmak için
çaba gösterirler. İşte devletin de görevi tam burada, kişinin
kendisini geliştirmeye elverişli olan ortamı
sağlamaktır.
Bizler, uluslararası arenada, kadına yönelik her türlü
şiddetle mücadele etmeye ve Kadına Yönelik Her Türlü
Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması
Sözleşmelerine imza atan devletin Parlamentosunun bir bireyi olarak,
2002den beri iktidar-muhalefetle birlikte kadınla ilgili hak ve
özgürlükler konusunda bir sürü olumla adımlar attık. Yıllarca
statüsü oluşturulmayan, yasalaştırılmayan Kadın
Statüsü Genel Müdürlüğü, Aile Araştırma Kurumu gibi
kurumların yapılanmasını sağladık. Hep birlikte
kadın ve erkek eşitliğinin Anayasada devlet tarafından
teminat altına alınan maddeleri koyduk.
Lakin, o günlerde, muhalefetteki bayan
arkadaşlarımızla birlikte bir pozitif
ayrımcılıktır tutturmuş gidiyorduk. Arkadaşlar,
bizler, erkekle kadın arasındaki eşitliği sağlamaya
çalışırken, kendi hemcinslerimiz arasındaki
eşitliği yok görerek hangi pozitif ayrımcılıktan söz
etmeye çalışıyorduk? Bizler, basamakları teker teker
tırmanmadan, kendimize bir iltifat, bir nimet verilmesini beklerken
ötedekini yok sayarak, cehalete sürükleyerek nasıl bir
çağdaşlık gösterisi yaptığımızı
düşünüyorduk acaba? (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yeterli midir yaptıklarımız? Hayır,
değildir tabii ki. Daha da yapmaya devam edeceğiz. Anayasa, yasalar,
kadınımızın önündeki cehalet ve öteleme engelini hep
birlikte kaldırmayı başaracaktır. Doğaldır ki
demokrasi, özgürlük, eşitlik kavramı, yaşanabilirliliği
konuşulduğu kadar kolay değildir. Çünkü demokrasi hoşgörü
sanatıdır. Çünkü demokrasi katlanma, tahammül sanatıdır.
Demokrasinin kıymeti yalnız benim için değil, herkesin
yaşanabilir olmasıdır.
Duruşumuz şöyle arkadaşlar: Bu demokrasi
kıymetli. Bize ait bir şey. Biz kurduk, biz yaşatırız.
Ben kullandığım kadar
Bir tadına bak
Korkuyorsunuz, korkmakta haklısınız. Çünkü
şunu bilin ki, sizler ve bizler demokrasinin tadına varmış,
cumhuriyetin değerleriyle büyümüş bayanlar olarak, biz onlara
bunları tattırmadığımız süre içinde tehdit
olacaklardır. Lakin ne zaman ki onlar da sizler ve benim gibi bu
demokrasinin, çağdaşlığın, laikliğin
nimetlerinden faydalanacak, emin olun sizden ve benden daha çok bu demokrasinin
ve cumhuriyetin teminatı olacaktır.
Lakin hor görmüyorum. Çünkü çocukluğumuzdan beri bir korku
kültürüyle büyüdük biz: Öcüler geliyor
Büyüdüğümüzde şifa
bulduğumuz iğnelerle korkutulduk. Başımız belaya
girdiğinde müracaat ettiğimiz polislerle korkutulduk
çocukluğumuzda. Orta yaşlara geldiğimizde, maçlara
gittiğimizde sahalarda kendimize benzemeyen, bizim takımdan olmayanları
dövmekle devam etti şiddet eğilimlerimiz. Sonra büyüdük, buralara
geldik, eğitimli unvanlarımız oldu.
Lakin şunu hatırlıyorum Anadoluda ben. Kız
çocuklarımızı evlerden alırken babalar şunu diyordu:
Ya kızım okursa, yavuklusuna mektup yazarsa benim hâlim ne olur?
Allah aşkına, şu anda muhalefet partisi
arkadaşlarımın durduğu yer bu babanın duruşundan
daha mı farklı bir yerdedir? (AK Parti sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
Kim fizik öğrendi diye, kim kimya öğrendi diye, kim
konservatuvara gitti diye bugün durduğu yerden daha tehlikeli bir duruşu
olabilir?
FEVZİ TOPUZ (Muğla) Zaman gösterecek.
HALİDE İNCEKARA (Devamla) Bir atasözü var bilmez
misiniz: Cahil bir dostum olacağına, akıllı bir
düşmanım olsun.
Ben bunları düşman olarak kabul ettiğinizi
Aranızda dostlarım var, sohbet ettiğim insanlar var. Hepinizin
yüreğini biliyorum. Hiçbirinizin yüreği bu kız
çocuklarının, bu mağduriyetin karşısında çok
katı değil, lakin korkularınız var. Fakat
arkadaşlarım, teminat yalnız siz, yalnız biz değiliz.
Demokrasi, 70 milyon kullandığı süre içinde bu ülkenin
teminatıdır. Bizlerin, birilerinin, demokrasinin, gıdım
gıdım, birilerine, bizim layık gördüğümüz kadar
kullanılması değildir.
Hatırlayın, son otuz yıl içinde teyzelerimizi,
annelerimizi okullara taşıdık. Okudular, okuma yazma belgesi
aldılar diye alkışladık onları. Ne oldu Ayşe
teyze, Naciye abla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın İncekara, konuşmanızı
tamamlayınız.
HALİDE İNCEKARA (Devamla)
bindiği otobüsün
adresini öğrendi diye cumhuriyet tehdide mi girdi?
Arkadaşlar, demokrasi yaşadıkça,
paylaşıldıkça büyüyen bir şey. Daha aralıkta -bir ay
olmadı- hep birlikte iktidar -muhalefet Mevlânâdaydık. Allah, ben
dinlerken mest oldum. Hoşgörü, sevgi, ne olursan ol. Ne oldu
arkadaşlar? Konyada mı kaldık? 2,5 saatlik yol şurada. Ne
çabuk unuttuk bunları.
Şunu söylemek istiyorum: Sizler ve bizler ve sizin
horladıklarınız, aslında oyunuzun yüzde 33ünün o
horladığınız insanlardan oluştuğu bir ülkede
vicdanınızın çok rahat olmadığını biliyorum.
(CHP sıralarından ayrımcılık yapma sesleri)
NESRİN BAYTOK Kendiniz horluyorsunuz, biz değil.
HALİDE İNCEKARA (Devamla) - Ama,
korkularınızı anlıyorum. Lakin bir korkuları
gidermenin teminatı sizler ve bizleriz, iktidar ve muhalefettir. Allah
eksikliğinizi göstermesin, sayınızı da artırmasın
diyorum. (AK Parti sıralarından gülüşmeler ve alkışlar)
21inci yüzyılda seksen beş yıllık cumhuriyet
ve demokrasi deneyimimize ve bugün toplumumuzun büyük ölçüde varmış
olduğu siyasi olgunluğa rağmen, çözümsüzlük ve kriz havası
oluşturmaya çalışmak bütün bu kazanımlarımıza
halkımız
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın İncekara, teşekkür ediyorum.
HALİDE İNCEKARA (Devamla) Bir cümle ile
BAŞKAN Ne yapalım, bu kadar.
HALİDE İNCEKARA (Devamla) Peki. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın
Başkanım, Sayın Hatip kürsüde konuşurken, sizlerin ve
bizlerin horladığı yüzde 35ten bahsetti. Yurttaşlardan bahsederken,
hiçbir siyasetçinin yurttaşları horlaması söz konusu olamaz.
Sözünü geri almasını teklif ediyorum.
BAŞKAN Açıklamasını yaparım!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Eğer
yurttaşlara saygı duyuyorsak, Halide Hanım kürsüye gelip
Halide
Hanım
BAŞKAN Evet, Sayın İncekara
Sayın
İncekara
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Halide Hanım,
lütfen kürsüye gelip, hiçbir siyasetçinin hiçbir yurttaşı
horlamadığını söylerseniz mutlu olacağız. (AK
Parti sıralarından gürültüler) Evet efendim, siz horlayabilirsiniz,
ama Halide Hanımın horlayacağını sanmıyorum. Siz
horlayabilirsiniz, hatta uyuyabilirsiniz
BAŞKAN Siz de oradan Sayın İncekara... (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın İncekara
(Gürültüler)
Hanımlara bir pozitif ayrımcılık yapalım
bakalım, buyurun.
HALİDE İNCEKARA (İstanbul) 21inci yüzyılda
Türkiye Büyük Millet Meclisinin seksen yılda bugün büyük ölçüde
varmış olduğu siyasi olgunluğa rağmen, çözümsüzlük ve
kriz havası oluşturmaya çalışmak, bütün bu
kazanımlarımıza, halkımıza ve onun iradesinin tecelli
yeri olan yüce Meclisimize saygısızlık olur.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Şov yapma, şov
yapma! Şov yapıyorsun!
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Niçin geldi Sayın Başkan?
BAŞKAN Sayın İncekara
Arkadaşlarım
HALİDE İNCEKARA (Devamla) Değerli milletvekilim,
tabii ki, horlanma dediğiniz kavramın içinde
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Biz demiyoruz
horlamayı.
HALİDE İNCEKARA (Devamla) Bakın, şöyle bir
el sallanıyor durmadan. Az buçuk iletişim dersi gördünüzse, bir
yerlerde tesadüf ettinizse, size derler ki, bu elin biri karşıya
bakıyorsa, üçü de size bakar.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Allah Allah!
HALİDE İNCEKARA (Devamla) Bir oturun düşünün
arkadaşlar, bu el sallamak, ikide birde ne demek? Oradan bakıp
bakıp AK Partili kadın milletvekilleri ne demek ya! (AK Parti
sıralarından alkışlar) Ne demek! Budur horlama. Şimdi
sizin horlama kavramınızın içinde ne olduğunu bilmiyorum,
ama benim yetiştiğim edep içinde böyle bir kabalık görmedim ben.
Onun için de, ikide birde el sallamayı, konuşursanız suç,
konuşmazsanız suç olmayı tahammül edemiyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Affınıza
sığınıyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Kılıçdaroğlu, şimdi
grubunuzun hatiplerinden Sayın İsa Göke söz vereceğim efendim.
Sayın İncekara
(Gürültüler)
Arkadaşlar, karşılıklı espri
yapacağız diye Meclisin çalışmalarını lütfen
engellemeyelim.
Buyurun Sayın İncekara. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
eğer, o kürsüde bir politikacı, halkın horlanmasından söz
ediyor ve gelip sözünü düzeltmiyorsa, Adalet ve Kalkınma Partisinin
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını
horladığını da burada ifade ediyorum.
BAŞKAN - Efendim, şimdi hatibiniz gelsin Sayın
Kılıçdaroğlu, açıklamayı yapar.
Sayın Gök, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
İSA GÖK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
üyeler; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 3üncü
maddesi hakkında şahsım adına söz aldım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Bir ironi deryasında yüzüyoruz. Hakikaten ironi
deryasında yüzüyoruz. Laikliğin Anayasaya geçiş kabul
haftası, ayrı bir ironi. Bahsedilen şey, kadın
haklarına karşı, yükselen kadın haklarına
karşı en büyük darbenin vurulduğu bu teklife karşı, bu
teklif için AKPyi temsilen tümüyle hanım vekillerin konuşması
ayrı bir ironi. Buna ötenazi mi desek, yoksa, Türk Ceza Kanununda 84 var,
intihara teşvik, yönlendirme, yardım etme, acaba bu fiilleri mi desek
bilemiyorum! Ama, hakikaten bir ironi deryası. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Dinlerseniz sevinirim.
Arkadaşlar, Avrupa Toplulukları Komisyonuna -Brüksel- 9
Kasım 2005 tarihli verdiğiniz bir taahhüdünüz var. Bu taahhüdün
İnsan Hakları başlıklı üçüncü paragrafında,
Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası İnsan
Hakları Sözleşmesinin, ihtiyari protokollerin onaylanması
-dikkat edin- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının
bütünüyle uygulanması dâhil, Avrupa İnsan Haklarını ve
Temel Özgürlüklerini Koruma Sözleşmesine uyulması taahhüdünüz,
imzanız
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu konuda
kararları var, kararları dolanıyorsunuz. Kararları
dolanarak, taahhüdünüzü yiyerek ayrı bir teklifle geliyorsunuz huzura. Bu
da ayrı bir ironi. Tebrik etmek lazım sizi!
İki temayı vurguluyorsunuz. Birincisi: Türban
özgürlüktür. Mütemadiyen bunu işliyorsunuz, kafalara bunu sokuyorsunuz.
Ardından başka bir yere sıçrıyorsunuz. Türban özgürlüktür.
Bunun kabulünden sonra türbana özgürlüğe sıçrıyorsunuz, türbana
özgürlüğe. Arkadaşlar, türban, aklın ve kadının
esaretidir. (AK Parti sıralarından gürültüler, CHP
sıralarından alkışlar)
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) O sana göre öyle!
İSA GÖK (Devamla) Üniversite diyorsunuz, gericiliğin
hâkim kılındığı yerde bilim yapılmasına çalışıyorsunuz.
Emperyalizm destekli bir karşı devrimin simgesi olan türban,
özgürlükler alanında değerlendirilemez. Özgürlük olarak
değerlendiriyorsunuz. Hakikaten tam bir ironi.
ABDURRAHMAN KURT (Diyarbakır) Senin aklın onları
almaz.
İSA GÖK (Devamla) Hele hele, bazı arkadaşlar
CEDAWdan bahsetti. Çarpılırsınız, CEDAWı
ağzınıza almayın! CEDAWı biz savunuyoruz. Kadın
haklarından dem vurmayın, onu biz savunuyoruz, ağzınıza
almayın! Bilmediğiniz şeyleri konuşmayın! (AK Parti
sıralarından gürültüler) Konuşmayın!
Türban, bir özgürlük göstergesi olmayıp, aksine özgür ve
özerk insanlar yetiştirmeyi engelleyen bir kalıptır, bir dogma
ürünüdür. Bunları karıştırmayın arkadaşlar,
karıştırmayın!
Bir de, her çıkan buraya, referans olarak Büyük Önder
Atatürkü, Mustafa Kemal Atatürkü referans alıyor.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) O sana göre.
İSA GÖK (Devamla) Bir dakika. Kılık kıyafet
devrimini gerçekleştiren, laikliği Anayasaya koyan, saltanatı
yok eden, indiren, kabul etmeyen, hilafeti yok eden, bu büyük devrimleri yapan
insanı, o devrimleri yaratanları, bu referanslarla sakın
ağzınıza almayın lütfen, lütfen almayın. (CHP
sıralarından alkışlar) Almayın, çünkü o
antiemperyalist, o pozitif bilime inanan, o büyük devrimci, o partimizin de
kurucusu, o büyük insanın bu teorilerle hiçbir alakası yok, hiçbir
alakası yok, bunu karıştırmayın!
Amacınız eşitlik değil, amacınız
eşitlik değil, laik yapıdaki eşitliği yok etmek.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Niyetimizi mi
okuyorsunuz?
İSA GÖK (Devamla) Konuşmalarınızdan belli.
Amacınız özgürlük değil, çağdaş
yaşam biçimindeki özgürlüğü yok etmeye çalışmak. Hele hele,
ha bire özgürlük kelimesini anlatıyorsunuz, gülmemek elde değil.
Türban savunusuna özgürlük demek mümkün değildir.
Orta Çağı savunmak nasıl bir özgürlük
anlayışı? Kadınlarımızı kara çarşaflara
sokmaya, ekonomik ve sosyal hayattan koparmaya gidecek yapılanmayı
nasıl özgürlük olarak tanımlayabilirsiniz? Bunun neresi özgürlük?
CEVDET ERDÖL (Trabzon) Eğitim istiyorlar, eğitim.
İSA GÖK (Devamla) Siz özgürlüğü savunmuyorsunuz,
özgürlüğü yok etmeyi savunuyorsunuz.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) O sizin işiniz.
İSA GÖK (Devamla) Eşitliği savunmuyorsunuz,
eşitliği yok etmeyi savunuyorsunuz. Haa, özgürlüğü mü
savunuyorsunuz, özgürlüğü mü? O zaman, buyurun arkadaşlar, madem
öyle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Gök, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
İSA GÖK (Devamla) Sağ olun Başkan.
Madem öyle, dokunulmazlıkları kaldırınız.
Suç işleyen vekiller savcı önünde
Savcılara tahkikat
özgürlüğünü verin, madem özgürlükleri savunuyorsunuz. Savcıların
soruşturma özgürlüğünü verin, madem özgürlükleri savunuyorsunuz.
Konuşuldu, sendikal hakları verin, grevli, toplu sözleşmeli
sendikal özgürlük verin. Öyle bir özgürlük düşünceniz var mı sizin?
Yok.
Arkadaşlar, bakın, şu dediğim şey
Türbana özgürlük lafına o kadar çok inandınız ki kendiniz,
oradan, türbana özgürlüğe atlıyorsunuz. Bu, karşı devrim
çalışmasının bu geceki ittifakla gelinen son
noktasıdır. Kurdun da kanı artık kırmızı
değil, yeşil akmaya başlamıştır, enteresan bir
şey. Ama Anadolu bu gidişe evet demeyecektir. Varız bizler.
(AK Parti sıralarından gürültüler) Ama bizim insanımız bunu
durduracaktır. Bizler buradayız, cumhuriyet evlatları burada.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Gök, teşekkür ediyorum.
İSA GÖK (Devamla) Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, madde üzerinde
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Öztürk
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Aracılığınızla Sayın Adalet
Bakanına sormak istiyorum: Bir önceki kabul ettiğimiz maddede
Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse
yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. deniliyor.
Şimdi, Anayasa hükümleri kolay değiştirilemez hükümlerdir. Siz
bu hükmün, sizden sonra gelecek bir iktidar tarafından kanunda sizin
iradeniz dışında bir sınırlama getirildiğinde
hiçbir anlamının kalmayacağının farkında
mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Kaptan
OSMAN KAPTAN (Antalya) Sayın Başkan, Sayın Bakana
iki sorum var.
Sayın Bakan, seçimlerden önce, siz, Başbakan
Yardımcısı iken, NTVye türbanla ilgili olarak şöyle bir
açıklama yapıyorsunuz: Anketlere göre, türban Türkiyede yüzde
1,5luk kesimin sorunudur. Bizim gündemimizde, halkın sadece yüzde
1,5unun gündeminde olan bir konu öncelikli olarak yoktur, olması
siyaseten de yanlıştır. Bizim önceliğimiz türban
değil, işsizliktir. diyorsunuz.
Sayın Bakan,
1) Seçimden önce Siyaseten yanlış. dediğiniz
türban konusunu, ne oldu da seçimden sonra gündeme aldınız?
2) Önceliğimiz işsizlik. derken, işsizliğin
çığ gibi arttığı iktidarınızda,
işsizliğe çözüm bulmadan türbanı gündeme getirmenizin nedeni
nedir?
Sayın Bakan, biraz önce sözü edilen,
tartışılan ikiyüzlülük, dürüstlük ve samimiyet kavramları
doğrultusunda bu soruların cevabını verir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Dibek
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Ben de Sayın Adalet Bakanımıza sormak istiyorum.
Az önce, bir soru üzerine, Sayın Anayasa Komisyonu
Başkanımız bir yanıt verdi, ben konuşmamda da
kısaca belirtmiştim. Dedi ki Komisyon Başkanımız: Bu
Anayasa değişikliği maddeleri -kamuoyunda öyle algılanıyor
diye sorulmuştu- türbanın üniversitelerde serbest kalması için
yeterli olabilir ve YÖK Kanunundaki ek 17nci maddeyle ilgili olarak
yapılacak olan değişiklik belki olmayabilir gibi bir
düşünce
Net olarak söylemedi, ama Somut değişikliklerde bu olabilir.
dedi.
Sayın Bakana soruyorum: Hükûmet olarak aynı düşüncedeler mi? Bu
Anayasa değişikliğinden sonra, YÖK Kanunundaki ek 17nci
maddeyle ilgili bu değişikliği yapmamayı düşünüyorlar
mı?
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Dibek.
Sayın Birgün
RECAİ BİRGÜN (İzmir) Sayın Başkan,
teşekkürler.
Sayın Kuzuya bir sorum olacak.
Bu 2nci maddede 42nci maddede yapılacak
değişiklik Anayasanın 13üncü maddesine aykırı
olmuyor mu? Çünkü, madde 13te Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir
Şimdi, Anayasanın hangi maddesine dayanarak bu
sınırlama getirilecek, onu merak ediyorum ayrıca.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Tütüncü
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Aracılığınızla Sayın Bakana bir soru
yönelteceğim. Siyaset bir yönüyle sorunlara çözüm bulma
sanatıdır ancak bu kanun teklifiyle türbanı Anayasaya sokarak
sorun çözme yerine sorun üretiyorsunuz. Üniversitede bazı
kızlarımızın mağduriyetini giderdiğinizi ileri
sürerken liseli kızlarımızın mağduriyetini nasıl
gidereceksiniz? (AK Parti sıralarından Önerge ver! sesleri)
Peki, aynı şekilde, türbanlı olarak üniversiteyi
bitirmiş ve kamuda çalışma durumunda olan
kızlarımızın sorunlarını nasıl
gidereceksiniz? Bu çelişkileri nasıl izah edebiliyorsunuz?
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Köse, son olarak, buyurun.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakanıma şu soruyu soruyorum: Türbanın,
dinî inancın bir gereği olarak takıldığını
AKP milletvekili arkadaşlarımız burada söylediler. Sorum
şu: Dini referans olarak, anayasasını dinsel kurallara uyduran
bir laik devlet var mıdır? Bu devlet hangisidir?
İkinci sorum şu: Gerek bakanlıklarda gerekse yerel
yönetimlerde çalışan yüzlerce türbanlı kamu görevlisi
vardır. Bugüne kadar bunlar için herhangi bir soruşturma
açılmış mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, buyurun.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Önce Sayın Kaptanın sorusundan başlamak istiyorum.
Benim geçmişteki bir değerlendirmeme atıfta bulunarak onunla ilgili
benden bir açıklama talep ettiler. Evet, geçmişte bir
değerlendirme yapmıştım baş örtüsüyle ilgili,
söylediğim aynen şudur: Türkiyede halkımızın yüzde
80e yakını üniversitelerimizde kılık kıyafetle ilgili
bir sorun yaşandığını ve bu sorunun çözümünü
istediğini biliyorum; ancak, kamuoyu anketlerinde, öncelikle, siyasi
iktidarlar, halkın var olan sorunlarından hangisine
başlamalıdır, öncelik hangisidir diye sorulduğunda,
işsizlik, ekonomik sorunlar, diğer sorunlar ve kılık
kıyafetle ilgili yaşanan sorunların çözümünü daha alt
sıralarda, yüzde 3, yüzde 4 gibi öncelik verildiğini ifade ettim
anketlere dayanarak, söylediğim budur. Yoksa, halkımızın
yüzde 80e yakınının, bu sorunu çözmek için yöneticilerin
harekete geçmesini istediğinin anketlerde ortaya çıkması
bakımından değerlendirmem bu şekildedir. Yoksa, bu,
halkımızın yüzde 1,5uğunun, yüzde 2sinin sorunu
değildir anlamına bir değerlendirme yapmadım.
Arkadaşımızın sorusu üzerine bu açıklamayı burada
yapma ihtiyacını duydum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Köse, demin,
Kılıçdaroğlunun kürsüde söylemiş olduğu bir cümleyi
soru hâline getirdiler. Şöyle demişti Sayın
Kılıçdaroğlu: Dünyanın hiçbir ülkesinde din referans
alınarak düzenleme yapılmaz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Anayasa düzenlemesi yapılamaz.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Anayasal düzenleme yapılmaz dediler.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu Anayasa
değişikliği teklifi, herhangi bir dinin bir kuralının
devlet kuralı hâline gelmesini öneren bir teklif değil ki.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Aynen o teklif
Sayın Bakanım, aynen o teklif.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Bakın, bir teklifin, bir önerinin, bir eylemin laikliğe
aykırı olabilmesi için dört tane unsurun bir arada bulunması
gerekir.
Bir: Mevcut düzeni beğenmeyeceksiniz, kötüdür diyeceksiniz.
Kâfi değil.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Var!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Yerine,
herhangi bir dinin kuralının devlet kuralı olmasını
önereceksiniz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Onu da getiriyorsunuz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) İki.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Üç:
Önerdiğiniz kural, o dinin iman bütünlüğü içerisinde yer alacak.
Dört: Herkes için bağlayıcı olduğunu
önereceksiniz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) O da var.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) O yarım var, üçü tamam!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Şimdi, şu Anayasa değişikliği önerisinde, herhangi bir
dinin kuralının devlet kuralı hâline geldiği öneriliyor mu?
Sadece yükseköğrenim kurumlarında hiç kimsenin eğitim ve
öğrenim hakkından mahrum edilmemesi öneriliyor.
Dolayısıyla, laikliği tarif ederken, laikliği
anlatırken, mutlaka, Anayasanın 2nci maddesinde gerekçesi ifade
edilen şekilde anlamalıyız. Hiçbir zaman dinsizlik anlamına
gelmeyen laiklik, Herkesin inancında, düşüncesinde, istediği
mezhebe inanması ve inandığından dolayı başka
insanlardan farklı bir muameleye tabi tutulmamasıdır. diye
tarif edilmektedir. Dolayısıyla, devletin dini olmaz, bireylerin dini
olur.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Şimdi siz devletin
dini hâline getiriyorsunuz.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Şimdi, üniversiteye giden bir öğrenci devletin memuru değildir.
GÜROL ERGİN (Muğla) Boşuna kendini zorlama
Sayın Bakan, olmuyor.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Eğer
devlet yetkisini kullanan bir kişiyle ilgili, siz, bir kural getirirseniz
ve ona derseniz ki, sen de istediğin kılıkla devlet yetkisini
kullanabilirsin, burada laiklikle ilgili bir sorunla
karşılaşırız.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Şimdi getiriyorsunuz
Sayın Bakan.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Ama
belediyeye gidip vergisini, emlak vergisini yatıran vatandaş ne ise,
üniversitede harcını yatırarak bilim alan kişi de odur. Ona
herhangi bir kural dayatamazsınız, şu kılıkla
gelemezsiniz diyemezsiniz. O nedenle, bu düzenleme, üniversitelerde
kılık kıyafetle ilgili bir özgürlük imkânı sağlamak
amacıyla hazırlanmıştır. O bakımdan, bunun
laiklikle bir ilgisi yoktur. Herhangi bir dinî kuralın, devlet kuralı
hâline getirilmesi şeklinde bir öneri değildir.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Öneri aynen öyle
Sayın Bakan.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Bir
arkadaşımız, Sayın Emek
BAŞKAN Sayın Bakanım, süremiz doldu. Biraz
hızlı olursanız
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
Tamamlıyorum efendim.
Siyasetçinin dinden elini
çekmesi gerekir. dedi değerli arkadaşım Sayın Emek. Evet,
siyasetçi dinden elini çekmelidir, çünkü Türkiyede halkımızı
din konusunda aydınlatma görevi, Anayasanın 136ncı maddesine
göre Diyanet İşleri Başkanlığına
verilmiştir. Sayın Emek, önce bunu, dün bir cami kürsüsünde
konuşuyormuş gibi konuşan Genel Başkanınıza
söyleyin, o çeksin dinden elini. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Yani siz konuştukça
ATİLA EMEK (Antalya) Çok güzel başardınız!
Yıllarca bununla beslendiniz, hâlâ yapıyorsunuz!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) O bakımdan bakın, dini
siyasete alet etmeme konusunda herkes üzerine düşeni yapmalıdır.
(CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
ATİLA EMEK (Antalya) Hâlâ yapıyorsunuz!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Burada
vatandaşlarımızın sahip olduğu dininin gereklerini
özgürce ifade etme konusunda bir engelle
karşılaşırsa
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan,
konuştukça batıyorsun!
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya)
laiklik ilkesi gereği bizim
vatandaşlarımızın bu haklarını kullanmasına
yardımcı olmamız, onun önünde engeller varsa bunları
kaldırmamız gerekir.
BAŞKAN Sayın Bakanım teşekkür ediyorum size.
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Yapılan işlem budur.
Sayın Başkanım teşekkür ederim.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Sayın Bakanım ben
cevap alamadım soruma?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Diğer sorulara
yazılı cevap vereceğim efendim.
BAŞKAN Tamam efendim.
Sayın Başkanım, Sayın Kuzu, bir soru yöneltilmişti, cevap verecek
misiniz efendim?
Buyurun.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Ben de kısa bir cevap vereyim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Çok kısa olsun lütfen.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Şimdi, Sayın Birgülün 42nci maddedeki düzenleme ile 13ü
arasında bir çelişki var mı? şeklinde bir suali var.
13üncü madde genel bir düzenleme. Kanunla kısıtlanabilir diye hüküm
koymuş. Aslında diğer maddelerinde geçiyor. Mesela,
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkındaki Kanuna
baktığımız zaman 34üncü madde, haberleşme
hürriyetiyle ilgili 22nci madde, düşünce açıklama hürriyeti
26ncı madde
Burada da ayrıca kanuna bir defada atıf
yapılmış. Bırakın onları 42nci maddenin bizatihi
mevcut metninde: Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit
edilir ve düzenlenir. şeklinde zaten genel bir hüküm var.
Dolayısıyla getirilen yedinci
fıkra bunun bir anlamda devamı şeklinde yükseköğretim
bakımından konulmuş oluyor. O açıdan böyle bir tezat olmaz,
kaldı ki zaten Anayasanın kendi içerisinde bir tezat aramak böyle
Bu zaten doğru değil. Alttaki-üstteki ilişkisi şeklindeki
bir çelişkiyi görmemek lazım. Ancak şunu yapabiliriz: Özel hüküm
genel hüküm yorumu olabilir. En çok bunu yapabiliriz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın milletvekilleri
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Az önce Sayın
Bakan, Genel Başkanımızın grupta yapmış
olduğu konuşma dolayısıyla bir sataşmada bulundu.
ATİLA EMEK (Antalya) Sayın Başkan, sataşma
var!
BAŞKAN Şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu,
bakınız, yerinizden izah ettiniz zaten, ben dinledim sizi.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Hayır, Sayın
Başkan, söz almak için değil ama bir durumu açıklığa
kavuşturmak
ATİLA EMEK (Antalya) Sayın Başkan,
sataştı
BAŞKAN Sayın Emek, lütfen efendim, Grup Başkan
Vekiliniz konuşurken siz niye müdahale ediyorsunuz efendim?
Buyurun.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR (Devam)
10.- İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin
konuşmasında Genel Başkanlarına sataşması
nedeniyle konuşması
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sadece bir duruma
açıklık kazandırmak için söz aldım. Sayın Genel
Başkanımız, dini siyasete alet eden softalara karşı
bir din dersi vermiştir. Sayın Bakanın da bundan
rahatsızlık duymaması lazım.
BAŞKAN Tamam.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili
Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 346
milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/141) (S. Sayısı: 101) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde üç adet
önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre
okutacağım, sonra aykırılık durumuna göre işleme
alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Anayasanın değiştirilmesine dair yasa teklifinin 3
üncü maddesi bu kanun yayımından 100 gün sonra yürürlüğe girer
ve halkoyuna sunulması halinde tümüyle oylanır şeklinde
değiştirilmesi önerilir. Değişiklik önergemi iç
tüzüğümüzün 87 nci maddesi gereğince Genel Kurula sözlü olarak arz
etmek için söz talebinde bulunmaktayım. Saygılarımla arz ederim.
04.02.2008
H.
Tayfun İçli
Eskişehir
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Her iki önergeyi
ayrı ayrı okutup işlemlerini birlikte yapacağım.
İki önerge sahibine de istemleri hâlinde söz vereceğim.
Önergeleri okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa değişikliği
teklifinin 3. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Madde 3.- Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer
ve halk oyuna sunulması halinde maddeleri ayrı ayrı
oylanır.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 101 sıra sayılı yasa
teklifinin 3. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Muharrem
İnce Ferit Mevlüt
Aslanoğlu İsa
Gök
Yalova Malatya Mersin
Halil
Ünlütepe R. Kerim Özkan Tayfur Süner
Afyonkarahisar Burdur Antalya
Madde 3.- Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer
ve halk oyuna sunulması halinde, her bir madde ayrı ayrı
oylanır.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasa değişiklik teklifinin 3üncü maddesinde
verdiğim bir önerge dolayısıyla söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, biraz önce bir konuşma
yaptım burada. Hükûmet Sözcüsü, Başkandan söz almadan, tuttu, kendi
kendine konuştu. Hükûmet Sözcüsünün böyle huyları var. Arada sırada
Şimdi, tabii, Meclis Başkanlık Divanına
karşı bir saygı duymak lazım. Meclis Başkanından
söz almadan konuşmamak lazım. (AK Parti sıralarından
gürültüler) Efendim, bir dakika, size doğruları söylüyorum.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
KAMER GENÇ (Devamla) Burada, bir önerge sahibi olarak, yani
Hükûmet söz alır ama benim önergeme katılmadığını
söyledi, ondan sonra da ben çıktım, önergemi izah ettim, ondan sonra
konuşma hakkı yok Hükûmetin. Bu kurallara uyun diyoruz size.
Şimdi, ben konuşmamda ne dedim? Bundan üç veya dört sene
önce Parise, Hükûmetimiz oradaki bir toplantıya gidiyordu. Jacques Chirac
dedi ki: Çarşaflı karılarınızı getirmeyin,
yalnız gelin. (AK Parti sıralarından gürültüler) Bunu kanıtlarım
ben.
BAŞKAN Sayın Genç, bunun herhangi bir belgesi falan
var mı elinizde? Yani duyumlara göre böyle bir ifade olmaz. Lütfen yani
KAMER GENÇ (Devamla) Ama buradaki Hükûmet temsilcisi diyor ki:
Hayır, böyle bir şey olmadı. Ben bunu kanıtlarım
ama. (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
ASIM AYKAN (Trabzon) Sayın Başkan, şuna haddini
bildirin.
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, değerli milletvekilleri,
bakın, saç, baştaki bir deriyi örten örtüdür. Bakın, biraz
insanlar mantıklı olursa
Saç, baştaki bir deriyi örten örtüdür.
Örtüyü örtüyle örtmenin bir anlamı yok.
Ayrıca, şimdi, bu kanundan türbana özgürlük kanunu
diye bahsediyorsunuz, türbana özgürlük olmaz. Şimdi, bu memlekette bu
kanun çıktıktan sonra eğitim hakkı ciddi bir
sınırlamaya tabi olur. Nasıl tabi olur? Biliyorsunuz, Alevi
inançlı bir hayli insanlarımız var. Sayıları 15-20
milyon civarında bir insan kitlesi var.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) En son
araştırmada 5 milyon çıktı.
KAMER GENÇ (Devamla) Yani, efendim, tabii, kesin bir sonucu
Bir
kısmı 15 diyor, bir kısmı 20 diyor, mesele değil.
Şimdi, bu insanlar, tabii ki Alevi inançlı insanlar çağdaş
düşünen, kadını birinci sınıf vatandaş kabul
eden, kadın ve erkek ayrımını gütmeyen ve kadın ve
erkek yan yana eşit haklara sahip olan bir düşünce ve felsefenin
yürürlükte olduğu bir toplum düzenidir. Burada, bu kesimdeki
insanlarımızın kızları başlarını
örtmezler. Örtmeye de gerek yok zaten, bunda bir şey de yok.
Şimdi, okullara gidince ne olacak? Bunları nasıl
görecekler? Şimdi, ben tabii şey etmiyorum. Hükûmet Sözcüsü diyor ki:
Getirin bunu şey edeceğiz. Şimdi, ben kendilerine teklif
ediyorum. Anayasa yürürlüğe girdikten sonra siz Ceza Kanununda bir
değişiklik getirecek misiniz? Yani mahalle baskısını
kuran öğretim görevlisine bir on yıllık ceza getirecek misiniz?
Mahalle baskısını getiren öğretim görevlisine veya öteki
öğrencilere bir ceza hükmünü getirecek misiniz? işte, o zaman
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) İkna
odalarını kuranlar burada!
KAMER GENÇ (Devamla) Bakın, getirmek zorundasınız.
Aksi takdirde baskı kuran, mahalle baskısı kuran veyahut da
başı açık okullara giden üniversite öğrencileri üzerinde o
kadar büyük bir baskı kurulacak ki, bunlar okullara gitmeyecek. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Şimdi, ayrıca, değerli milletvekilleri, getirilen
bu kanunla Türkiye ciddi bir sıkıntıya sokulacak. Birtakım
genç kızlar tutacak parti amblemlerine göre baş örtüsü takacak. Bir
kısım genç kızlar tutacak ırk ayrımına göre
baş örtüsü takacak.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Nereden biliyorsun?
KAMER GENÇ (Devamla) Bir kısım kızlar, tutacak,
tarikatlara göre baş örtüsü takacak. Bu, ne olacak? Üniversitelerde
insanları tamamen birbirinden ayırmanın bir adımı
olacaktır.
Dolayısıyla, yani burada kanunlar
çıkarılırken bu kanunların uygulamada nasıl bir sonuç
yaratacağının hesabını yapmak bu Parlamentodaki
insanların, kişilerin ödevi ve görevi olması lazım. Siz,
kanun yaparak memlekette sıkıntı mı yaratmak istiyorsunuz,
yoksa, memlekette mevcut sıkıntıları mümkün olduğu
kadar büyümeden atlatmak mı istiyorsunuz? Bunu bir siyasi simge
yaptınız, oy deposu yaptınız.
Bakın, geçmişte ne oldu? Süleyman Demirel, biliyorsunuz,
60 İhtilalinden sonra uzun zaman demokrat partilere demokratik seçime
girme hakkını vermedi. Her seçim arifesinde çıktı, dedi ki:
Kardeşim ben sizin siyasi haklarınızı
tanıyacağım ama bana oy verin. İktidara da geldi, o kesime
siyasi hak tanımadı. Ne yaptı? Hep bunu elinde tuttu ve oy
kullanma aracı yaptı. Ondan sonra ne oldu? Sonra da İsmet
Paşa çıktı dedi ki: Sen bunu mu diyorsun? Pekâlâ, o zaman ben
demokrat partilere siyasi hakları tanıma kanununu getiriyorum.
Şimdi, MHPli arkadaşlarımız da, siz, bu
işi çok böyle oyuncak olarak tuttunuz seçim arifesinde. Onlar da Böyle mi
diyorsunuz; hayır, ben de destekliyorum. dediler. Sizin eliniz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Genç, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Devamla) Sizin elinizde hep böyle seçim arifesinde,
işte, dindar kişiyi seçmiyorlar, dindar bilmem şey etmiyorlar. O
din eksenli propagandalarınızda bir nevi sizi yalnız
bırakmak istemedi. Ama bu acaba Türkiyeye fayda mı getirir, zarar
mı getirir, tabii ileride bunu göreceğiz. Bana göre -deminki
konuşmamda da söyledim- ülkenin birlik ve bütünlüğü ve millî
değerleri üzerinde siyaset yapılmaması lazım, burada
menfaat ve oy beklenmemesi lazım, çünkü bunlar bir ülkenin temel
sorunlarıdır. Bizler bugün varız, yarın yokuz ama bu
memleket ebediyen intikal edecek, yaşayacaktır. Ebediyen
yaşayabilmesi için, huzur içinde kalabilmesi için millî değerlerimizi
ve birlik ve bütünlüğümüzü siyasi oy kaygılarıyla
tartışma konusu yapmamamız lazım, onlar üzerinde böyle
düzenlemeler yapmamamız gerekiyor.
Ben, önergemin kabulünü diliyorum. Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın İnce, önerge sahipleri adına siz mi
konuşacaksınız?
MUHARREM İNCE (Yalova) Evet.
BAŞKAN Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) Muharrem Bey, tahrik
etmeden konuş.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle belirtmeliyim ki gecenin bu saatinde, ailesinde
başı örtülülerin de başı açıkların da
bulunduğu bir yapıdan gelen birisi olarak kimseyi incitme derdinde
değilim. (AK Parti sıralarından Bravo! sesleri,
alkışlar) Ama şunu belirtmek istiyorum: Şimdi bir çocuk
üniversitede ister başı açık, ister başörtülü, ister
türbanlı okusun; sonunda okulu bitirdi, KPSSye girecek, devlet memuru
olacak, değil mi?
SUAT KILIÇ (Samsun) O kadar kolay değil.
MUHARREM İNCE (Devamla) Peki, diyelim ki
Bakın
şimdi
Keşke Sayın Başbakan burada olsaydı. Ama bu
ülkede şanslı çocuklar var mesela, KPSSye girmeden direkt devlet
memuru oluyorlar. Kimmiş bunlar? AKP Genel Başkan
Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fıratın kızı
Nevval Fırat Çekiç TOKİde, Burcu Arınç TBMMde.
Soyadlarından çıkarın. Esra Denli Şahin TBMMde, Kemal Kaya
Yıldırım Türk Standartları Enstitüsünde, Çağrı
Çiçek Özelleştirme İdaresinde.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, sayın
milletvekilleri; ben Sayın Başbakandan şunu rica ediyorum, arz
ediyorum kendisinden: Bu çocuklar, bu bakanların çocukları -bu
sayıyı 25e çıkarabilirim, zamanım beş dakika
olduğu için- KPSS puanıyla mı atandılar, yoksa cuk diye tepeden
inme mi atandılar?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Cuk diye
atandılar!
MUHARREM İNCE (Devamla) Bakın, sabahtan beri burada
özgürlükten, adaletten, eşitlikten, eğitimin önündeki engelleri
kaldırmaktan söz ediyoruz. Sizin özgürlük anlayışınız
Amerikanın Iraka özgürlük getirmesine benziyor! Böyle özgürlük anlayışı
olur mu? (CHP sıralarından alkışlar) Böyle adalet olur mu?
Böyle eşitlik olur mu?
BAŞKAN Sayın
İnce, lütfen.
MUHARREM İNCE (Devamla) Ben, bu isimleri istiyorum. Ben, bu
isimlerin nasıl girdiklerini, kaç puanla girdiklerini, fakir
fukaranın, garip gurebanın çocukları KPSS önlerinde
yığılırken, asgari ücretle iş ararken, sayın
bakanların yeğenleri, akrabaları, çocukları, bu
şanslı çocuklar nasıl bu kadrolara geldi? Bunu öğrenmek
istiyorum.
Şimdi, bir tartışmadır gidiyor: Siyasi sembol
mü, ilahî bir emir gereği, dinî inanç gereği yapılan bir eylem
mi? Her ikisi de tartışılabilir. Geçtim, velev ki siyasi sembol
değil, geldim dinî inanç, ilahî emir meselesine
Şimdi, Sayın
Türköne, Sayın Akşit, Sayın İncekara, Sayın
Bahçekapılı; size şunu sormak istiyorum sayın
milletvekilleri, sayın, saygıdeğer hanımefendiler
(AK
Parti sıralarından Ne hakla? sesleri)
Sayın hanımefendiler, bir soru sormak istiyorum: Faiz
ilahî bir emirle yasaklanmış mıdır, yasaklanmamış
mıdır? Yasaklanmıştır.
Peki, iki kadının şahitliği ile bir
erkeğin şahitliği ilahî bir emir midir, değil midir? (AK
Parti sıralarından gürültüler)
Peki, mirastan kız çocuklarına 1 hisse, erkek
çocuklarına 2 hisse ilahî bir emir midir, değil midir? (AK Parti sıralarından Baykala
sor! sesleri) Siz, bayan olarak, hanımefendi olarak, bu ülkede bir
kadın olarak bu ilahî emri kabul ediyor musunuz, etmiyor musunuz?
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) Baykal biliyor, Baykal!
MUHARREM İNCE (Devamla) Bunu açıklamanızı
istiyorum.
Yine, bir başka konu: Peki, arkadaşlar, diyoruz ki, bir
açıklamaya göre, kadın saçı erkekte şehvet duyguları
uyandırdığı için, bunun kapatılması gerekiyor.
BAŞKAN Sayın İnce, lütfen, istirham ediyorum.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Başkanım, böyle bir
üslup olur mu ya!
MUHARREM İNCE (Devamla) Ben şunu diyorum: Burada suçlu
olan kadınlar değil ki! Neden kadınların saçını
kapatıyoruz? Erkeklerin gözünü bağlayalım daha doğru bir
çözüm olur! (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti
sıralarından gürültüler) Yani, iyi bir mümin, inanmış bir
mümin, nefsine hâkim olan mümindir. Mümin, nefsine hâkim olacak. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlarım, kusura bakmayın.
Eğer bu ülkede nefsine hâkim olamayan müminler varsa, onlar gözlerini
kapasınlar ya da gece karanlığında sokağa çıksınlar.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
Sürekli, bu ülkede anketlerden söz ediliyor. Bakın, bu
ülkedeki anketlerde yoksulluk var, işsizlik var, yolsuzluk var. Bu ülkenin
anketleri bu.
Sayın Şahin, bundan bir buçuk yıl önceki
açıklamasında Türban, bu ülkede yüzde 1,5un sorunu. demişti.
Bugün nasıl oldu da yüzde 80lerin sorunu oldu, anlayabilmiş
değilim!
Sakın ha, o başörtülü kızlarımız,
çocuklarımız incinmesinler, onları incitmek gibi bir derdimiz
yok. Onlar bu ülkenin evladı, biz onları seviyoruz, merak etmeyin.
(AK Parti sıralarından gürültüler) Biz onları seviyoruz. Ben
öğretmenlik yaptığım yıllarda onlara nasıl
davrandığımı onlar çok iyi bilirler, sizden çok daha iyi
bilirler, ama biz onları kullanmıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AVNİ ERDEMİR (Amasya) Ne değişti? Ne
değişti?
BAŞKAN Sayın İnce, konuşmanızı
tamamlayınız lütfen.
MUHARREM İNCE (Devamla) Sadece şunu söylemek
istiyorum: Dünya ekonomisi zor günler geçirirken, Türkiye ekonomisi de
yakında bir krize girecek.
MHPye, Milliyetçi Hareket Partisine bir şey söylemek
istiyorum. 2001 krizinde iktidar ortağıydınız,
yakalandınız. Olası bir krizde, böyle bir krizde, tekrar gelirse
gündeme, siz bunun ortağı olmuş olacaksınız,
yanılmıyorsam, bu milletle çok ciddi bir hesaplaşma içine
gireceksiniz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Sizin hesabınızı
millet verdi, boş ver!
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Anayasanın değiştirilmesine dair yasa teklifinin 3
üncü maddesi bu kanun yayımından 100 gün sonra yürürlüğe girer
ve halkoyuna sunulması halinde tümüyle oylanır şeklinde
değiştirilmesi önerilir. Değişiklik önergemi iç
tüzüğümüzün 87 maddesi gereğince genel kurala sözlü olarak arz etmek
için söz talebinde bulunmaktayım. Saygılarımla arz ederim.
04.02.2008
H.
Tayfun İçli
Eskişehir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet?
ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) Biz de
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın İçli, buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından Aynı şeyler sesleri)
Sayın
arkadaşlarım, son konuşmacıdır. Lütfen,
sükûnetle dinleyelim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Değerli
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
biliyorsunuz, hep aynı şeyleri söylememeye özen gösteriyorum.
Gecenin bu saati, gece değil sabah saat üç buçuk. Artık
televizyonda bizi izleyen vatandaşlarımız yok. Benim görevim
zaten sizleri ikna etmek değil, sizler zaten ikna olmuşsunuz,
kararınız belli. Benim de kararım belli. Ben, bir milletvekili
olarak gördüğüm tehlikeleri, paylaşmadığım
düşünceleri burada özgürce ifade etmeye çalışıyorum. Benim
düşüncem, benim mensubu olduğum parti Demokratik Sol Parti, inançlara
saygılı laiklik ilkesinden yana. Her zaman da
(AK Parti
sıralarından Oo sesleri)
Lütfen, laf atmayın.
BAŞKAN Arkadaşlarım, lütfen, biraz daha
sabırlı olalım.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Yani, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışma usulünü, adabını, lütfen,
yakışan bir şekilde yapın.
Ben 21inci Dönem Parlamentoda sizin üstatlarınızla
çalıştım. Hep efendi, adabıyla
İçinizde de hâlâ çok
saygıdeğer arkadaşlarım var, hepsi benim dostlarım
var. Ama, yeni bir âdet oldu, arkadan, önden sürekli laf atılıyor,
hatibin de insicamı bozuluyor, dikkati dağıtılıyor.
Bu, hoş bir şey değil. Bütün vatandaşlar bizi izliyor,
örnek olmamız lazım.
Bakın, sabah saat üç buçuk. Biz, burada kendi aramızda
hesaplaşıyoruz, konuşuyoruz. 70 milyonun derdi başka, biraz
evvel söyledim.
Hanımefendi milletvekilleri eşitlikten, hukuktan,
adaletten bahsettiler. Anayasanın 10uncu maddesini
değiştiriyoruz. Anayasanın 10uncu maddesini
değiştirirken eklediğimiz tek bir cümle ve her türlü kamu
hizmetinden yararlanılmasından söz ediyoruz.
Avrupa Birliği Anayasası
Sayın
Başbakanımız gitti, Romada imza attı. Uluslararası
normlarda kadın-erkek eşitliğinde pozitif
ayrımcılık çok net olarak vurgulanır Sayın
Bakanım, sayan bakan arkadaşlarım da çok iyi bilir ve bu çok
önemli norm İstihdam, çalışma ve ücret dâhil olmak üzere her
alanda erkeklerle kadınlar arasında eşitlik sağlanır.
Eşitlik ilkesi yeterli ölçüde temsil edilmeyen cinsiyetin lehine belirli
bazı avantajlar sağlayan önlemlerin sürdürülmesini veya kabul
edilmesini engellemeyecektir. şeklindeki Avrupa Birliği
Anayasasında, Avrupa Birliği Sosyal Şartında olan hükmü
lütfedip de şu, kolay kolay değişemeyen Anayasanın 10uncu
maddesine değiştirmekle getirseydiniz sizi yürekten
alkışlar, ayakta alkışlardım.
Yani veciz sözlerle metinleri hazırlamak çok kolaydır.
İnsanlar kendi görüşlerini, kendi düşüncelerini ifade etmek için
çok güzel şeylerle de söyleyebilir. Hele beş dakikayla
sınırlı iken çok çok farklı şeyler söyleyebilirsiniz.
Benim düşüncem bu. Ben kaygılarımı ve
önerilerimi sizlerin dikkatine sundum ve tutanaklara geçirtmeye çaba sarf
ettim. Bu olay Anayasa Mahkemesine gider, anayasa yargısı kendi
düşüncesine göre kararını verir. Ama bakın,
yargının ötesinde eğer toplumda bir sıkıntı
çıkarsa -ki benim kaygım odur- bunun vebali biz milletvekilinin
olacaktır diyorum.
Beni dinlediğiniz için, sabrınız için teşekkür
ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın İçli.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 3üncü
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddenin gizli oylamasına Adana ilinden
başlıyoruz.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN Genel Kurulda bulunup da oyunu kullanmayan
milletvekili. Var mı? Yok.
Oylama işlemi bitmiştir.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayrımı yapıldı)
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
3üncü maddesinin gizli oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı : 498
Kabul : 404
Ret : 92
Çekimser : 2
Saygıdeğer milletvekilleri, bu sonuca göre madde gerekli
çoğunlukla kabul oyu almıştır.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin birinci görüşmeleri
tamamlanmıştır. İkinci görüşmeye en az kırk sekiz
saat geçtikten sonra başlanılabilecektir.
Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 7 Şubat 2008 Perşembe günü, yani bugün,
alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum; sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza
hayırlı sabahlar diliyorum.
Kapanma saati: 03.54