DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 14
60ıncı Birleşim
7 Şubat 2008 Perşembe
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Artvin
Milletvekili Ertekin Çolakın, Artvinde inşa edilen barajlarda
kamulaştırma problemleri ve çözümlerine ilişkin gündem
dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
2.-
Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcanın, kuş gribine ve 2008
yılı başında uygulanmaya başlanan
kırmızı ette KDV oranına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
3.- Hatay
Milletvekili Fuat Çayın, Bir Kısım Motorlu Karayolu
Taşıtlarının Piyasadan Çekilmesine İlişkin
Tebliğ uygulamalarından kaynaklanan olumsuzluklar ile nakliye ve
şoför esnafının sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırımın cevabı
IV.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR
1.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlunun, Artvin ilinin bazı
sorunlarına ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER
1.- Avrupa
Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Grubunda Eskişehir Milletvekili Hasan
Murat Mercanın istifasıyla boşalan yedek üyeliğe, AK Parti
Grubunca tekrar aday gösterilen Çankırı Milletvekili Suat
Kınıklıoğlunun üyeliğine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/277)
2.-
İspanyaya resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip
Erdoğana refakat eden heyete katılması uygun görülen
milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/276)
3.- Bazı
milletvekillerinin izinli sayılmalarına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/278)
4.-
Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında
aralıksız iki aydan fazla izin alan Şanlıurfa Milletvekili Mustafa
Kuşa ödenek ve yolluğunun verilebilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/279)
5.-
Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında
aralıksız iki aydan fazla izin alan Sakarya Milletvekili Erol Aslan
Cebeciye ödenek ve yolluğunun verilebilmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/280)
B) MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin, sanayi
sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/117)
2.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 39 milletvekilinin, kayıp ve kaçak
elektrik sorununun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/118)
3.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 39 milletvekilinin, denizlerdeki
kirliliğin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/119)
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ
1.- 9.11.2006
Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98)
2.- İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli
ile 346 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/141) (S. Sayısı: 101)
3.- Gaziantep
Milletvekili Fatma Şahin ve 9 Milletvekilinin; Gaziantepe İstiklal
Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri
Komisyonu Raporu (2/81) (S. Sayısı: 102)
4.- Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili Necdet Ünüvarın;
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/65) (S.
Sayısı: 72)
5.-
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/483) (S. Sayısı:
95)
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, elektriğin fiyatlandırılmasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Mehmet Hilmi Gülerin cevabı (7/1344)
2.- Samsun
Milletvekili Suat Binicinin, Samsunda yapılması planlanan termik
santrallere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet
Hilmi Gülerin cevabı (7/1378)
3.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, TRTnin
yılbaşı programı için ödenen ücretlere ve reklam
gelirlerine,
- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, terör ve bölücülükle mücadele kapsamında
televizyon ve radyoların denetimine,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Mehmet Aydının cevabı
(7/1419, 1420)
4.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibekin, taşocağı ruhsatlarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi
Gülerin cevabı (7/1424)
5.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, bir sosyal tesisteki içki yasağına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi
Gülerin cevabı (7/1428)
6.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, Sultanahmette tarihi kalıntılar
üzerine yapıldığı iddia edilen otel inşaatına
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın
cevabı (7/1434)
7.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtmanın, ergen evliliği ve
gebeliğinin engellenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Nimet Çubukçunun cevabı (7/1470)
8.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homrişin, sokak çocuklarının
sorunlarına,
- İstanbul
Milletvekili Atila Kayanın, sokakta yaşayan ve çalışan
çocukların barınmasına,
- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, bir vaazda çalışan kadınlarla
ilgili olarak sarf edildiği iddia edilen sözlere,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçunun cevabı (7/1478,
1479, 1480)
9.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvinin, doğalgazın tarife ve kalitesinin
denetimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet
Hilmi Gülerin cevabı (7/1482)
10.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, Çeviri ve Yayın Destek Projesine ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
(7/1495)
11.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, millî çizgi film endüstrisi kurulmasına
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın
cevabı (7/1496)
12.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, bir televizyon
kanalında yayınlanan bir programa ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Mehmet Aydının cevabı (7/1531)
13.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhanın, Atatürk 2008 takvimine ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı (7/1571)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.03te açılarak üç oturum yaptı.
(10/35, 43, 49,
70) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici
Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan
vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının 54 ve 55inci sıralarında yer alan 101 ve 102
sıra sayılı Kanun Tekliflerinin bu kısmın 2nci ve 3üncü
sıralarına alınmasına ve diğer kanun tasarı ve
tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine, Genel
Kurulun 6/2/2008 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların
görüşülmemesine; çalışma sürelerinin 6/2/2008 Çarşamba
günkü birleşiminde 101 sıra sayılı Anayasanın
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin görüşmeleri ve birinci tur oylamasının bitimine
kadar, 7/2/2008 Perşembe günü 14.00-20.00 saatleri arasında olmasına;
8/2/2008 Cuma günü saat 14.00te toplanarak çalışmalarını
saat 19.00a kadar sürdürmesine ve bu birleşimde kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine; 9/2/2008 Cumartesi günü saat 11.00de
toplanmasına ve bu birleşimde 101 sıra sayılı
Anayasanın Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin ikinci tur oylamasının
tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine
ilişkin AK Parti ve MHP gruplarının müşterek önerisi,
yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Ankara
Milletvekili Önder Savın, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
getirilmiş olan 101 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifine ilişkin işlemlere
geçilmeden önce, Anayasanın 2, 4 ve 175inci maddeleri açısından
anılan teklifin görüşülmesine yer olup olmadığına,
TBMM İç Tüzüğünün 63üncü maddesi uyarınca usul görüşmesi
açılmasına ilişkin önergesi üzerine yapılan usul
görüşmeleri sonunda, Oturum Başkanı ve TBMM Başkan Vekili
Nevzat Pakdil, yaptığı işlemin ve sürdürdüğü usulün
Anayasa ve İç Tüzüke uygun olduğunu, tutumunda ve görüşlerinde
bir değişiklik olmayacağını bildirdi.
Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçli, söz taleplerinin istem sırasına
göre verilmesi gerektiğine ilişkin bir konuşma yaptı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere geri gönderilen 9/11/2006 Tarihli ve 5555
Sayılı Vakıflar Kanununun (1/24) (S. Sayısı: 98) geri
gönderilen maddelerinin görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda
hazır bulunmadıklarından, ertelendi.
2nci
sırasına alınan, İstanbul Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 346 milletvekilinin,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/141) (S.
Sayısı: 101) birinci görüşmesi tamamlandı, ikinci
görüşmesine en az kırk sekiz saat geçtikten sonra
başlanabileceği açıklandı.
Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okayın,
Manisa
Milletvekili Şahin Mengü, İstanbul Milletvekili Burhan Kuzunun,
Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Burhan Kuzunun,
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, İstanbul Milletvekili Burhan Kuzunun,
İstanbul
Milletvekili Burhan Kuzu, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin,
İstanbul
Milletvekili Egemen Bağış, İstanbul Milletvekili Fatma Nur
Serterin,
Konuşmalarında
şahıslarına;
İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağın konuşmasında partisine,
İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahinin konuşmasında Genel Başkanlarına,
Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Konya Milletvekili Atilla Kartın
konuşmasında partisine ve Başbakana,
Sataştıkları
iddiasıyla birer konuşma yaptılar.
7 Şubat 2008
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere birleşime 03.54te son verildi.
|
|
|
Nevzat
PAKDİL |
|
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
Yaşar
TÜZÜN |
|
Canan
CANDEMİR ÇELİK |
|
|
Bilecik |
|
Bursa |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 86
II.- GELEN KÂĞITLAR
7 Şubat 2008 Perşembe
Tasarılar
1.- Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı (1/514) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2008)
2.- Bazı
Kamu Alacaklarının Uzlaşma Usulü ile Tahsili Hakkında Kanun
Tasarısı (1/515) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2008)
Teklif
1.- Bursa
Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 3 Milletvekilinin; Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/146) (Çevre;
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7.2.2008)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 26 Milletvekilinin, sanayi
sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/117) (Başkanlığa geliş tarihi:
31/01/2008)
2.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 39 Milletvekilinin, kayıp ve kaçak
elektrik sorununun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/118)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/02/2008)
3.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 39 Milletvekilinin, denizlerdeki
kirliliğin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/119)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/02/2008)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan
Yazılı Soru Önergesi
1.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, Trakyadaki sel
felaketinin oluşturduğu zarara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1150)
7 Şubat 2008 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60ıncı
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Artvinde inşa edilen barajlarda
kamulaştırma problemleri ve çözümleriyle ilgili söz isteyen Artvin
Milletvekili Ertekin Çolaka aittir.
Sayın Çolak,
buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Artvin Milletvekili Ertekin Çolakın, Artvinde
inşa edilen barajlarda kamulaştırma problemleri ve çözümlerine
ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
ERTEKİN
ÇOLAK (Artvin) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
konuşmama başlarken hepinizi saygı, sevgi, muhabbetle
selamlıyorum.
Bu arada,
milletimizi derinden üzen Almanyadaki yangın felaketi sonucu ölen
vatandaşlarımıza yüce Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı, yaralı olanlara acil şifalar
temenni ediyorum. 70 milyon Türk milleti olarak Almanyadaki
vatandaşlarımızın yanında olduğumuzu da buradan
söylemek istiyorum.
Bilindiği
gibi, Çoruh Nehri, Artvin ilimizle özdeşleşmiş, Türkiyenin ve
dünyanın en hızlı akan nehridir. Yaklaşık
Çoruh Nehri
üzerinde planlanan yaklaşık yirmi yedi adet hidroelektrik santrali
tamamlandığı zaman, şu anda ülkemizde üretilen
hidroelektrik enerjisinin yüzde 25i Artvinde, yani Çoruh Havzasında
üretilecektir. Bu nedenle, Çoruh Havzası projeleri çok önemli projelerdir.
Önemli ölçüde
enerji açığı olan ülkemizde, elbette ki, Çoruh Nehri üzerinde
projeler yapılması gerekiyordu ve AK Parti iktidarlarıyla birlikte,
bu projeler hızlı bir şekilde devam etmektedir. Şu anda,
Muratlı Barajı ve Borçka Barajı yapılmış ve
tamamlanmıştır. Başbakanımızın ve sayın
bakanlarımızın da katılımıyla bu barajlar üretime
açılmış durumdadır.
Ancak, bu
çalışmalar sırasında yapılan kamulaştırmalar
nedeniyle vatandaşlarımız zaman zaman birtakım problemler
yaşamaktadır. İlimizde toprağın çok az olması
nedeniyle, dünyanın ve ülkemizin çeşitli yörelerinde toprak gayrimenkul
iken, ilimizde maalesef toprak taşınır durumdadır, yani
menkul durumdadır. Yöre insanının tek geçim kaynağı
olan sebze ve meyveciliğin yapıldığı tüm alanlar ya su
altında kalmaktadır ya da baraj nedeniyle çıkan toz duman
içerisinde sebze ve meyve üretimi yapılamaz duruma gelmiştir.
Diğer
taraftan, ülkemizin değişik yörelerinde kişi başına
ortalama 150-200 dekar civarında toprak düşerken, ilimizde bu miktar
-Çoruh Havzasında- sadece 1-2 dekar civarındadır. Bu nedenle,
1-2 dekar, vatandaşın arazisi kamulaştırıldığı
zaman, ortalama, Türkiye ortalamasına göre kamulaştırıldığı
zaman, 2 dekar arazi 40 milyar civarında para etmektedir. 20 milyara da bu
vatandaşımızın evi
kamulaştırıldığı zaman toplam 60 milyar
civarında, vatandaşın eline para geçmektedir. Bu 60 milyar
parayla, takdir edilir ki bu şartlarda vatandaşımız oradan
bir başka yere göç ettiği zaman ne ev alması mümkün ne yeniden
iş kurması mümkün ne de çoluk çocuğunu ve ailesini geçindirmesi
mümkün değildir.
Kamulaştırmanın
bir başka problemi de kısmi kamulaştırmalardır.
Örneğin, bir köyde arazinin bir kısmı bu yıl
kamulaştırılmakta, bir kısmı ise iki yıl sonra
kamulaştırılabilmektedir ya da bir vatandaşın iki
dönüm arazisinin bir dönümü bu yıl içerisinde
kamulaştırılmakta, diğer bir bölümü ise iki üç yıl
sonra kamulaştırılmaktadır. Bu da vatandaşlar
arasında birtakım sürtüşmelere ve sosyal barışın
bozulmasına neden olmaktadır. Köylerde farklı fiyatların
uygulanmasına bu sebep olmakta ve vatandaşlarımız zaman
zaman birbiri aralarında da sıkıntı yaşamaktadır.
Ülkemiz için çok
önemli olan bu büyük projelerin, elbette ki yapılması gerekiyor. Yöre
halkı olarak, Artvin halkı olarak biz de Türkiye projeleri olan bu
projelerin yapılmasına destek veriyoruz ancak büyük
sıkıntı ve problemler yaşayan yöre halkının daha
fazla mağdur olmaması için kamulaştırma birim
fiyatlarının ilin özel yapısının dikkate alınarak
yapılması, kamulaştırma bedellerinin en kısa sürede ve
birlik ve bütünlük içerisinde yapılması çok doğru
olacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çolak, konuşmanızı tamamlayınız.
ERTEKİN
ÇOLAK (Devamla) Teşekkür ederim Başkanım.
Sonuç olarak
şunu diyebiliriz ki, Çoruh Havzasında planlanan barajlar ulusal
barajlar olup bu barajların bir an önce bitmesi hem ülkemiz
açısından hem de yöremiz açısından çok önem arz etmektedir.
Bu nedenle kamulaştırma problemlerini giderip, proje ödeneklerini
artırarak bir an önce barajların tamamlanması millî
menfaatlerimizin de icabıdır. Ayrıca, baraj nedeniyle yeni
yapılmakta olan yolların da kalite ve standartlarının
yükselmesi gerekiyor.
Bu duygu ve
düşünceler içerisinde yüce milletimizi ve yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çolak.
Gündem
dışı konuşmaya, Çevre ve Orman Bakanımız
Sayın Veysel Eroğlu cevap vereceklerdir.
Sayın
Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum
efendim.
Şimdi, ben,
Sayın Artvin Milletvekilimiz Ertekin Çolak Beyefendi tarafından bana tevdi
edilen sualleri cevaplandırmak için söz almış bulunuyorum.
Şimdi, bir
kere, Çoruh Vadisi, gerçekte, Türkiyenin en önemli hidroelektrik potansiyeli
olan vadilerden, havzalardan birisi. Esasen, malumunuz, 2004 yılına
kadar burada hiçbir tesis açılamamıştı. Yirmi yedi tane
büyük baraj yapılacak. Hakikaten, az önce Sayın Milletvekilimizin de
ifade ettiği üzere, hâlihazır potansiyelimizin yüzde 25ine denk
neredeyse büyük bir hidroelektrik potansiyel buradan elde edilecektir. Böylece,
Türkiyenin ekonomisine çok büyük bir katkı sağlayacaktır. Bu
hidroelektrik enerji, malumunuz üzere temiz enerjidir, yenilenebilir enerji
kaynağıdır.
Esasen, bu
bakımdan, bizim, bu kaynakların, potansiyelin, bir an önce
tamamlanması yönünde çok büyük adımlar
attığımızı ifade etmek istiyorum. Bir kere, ilk defa,
yıllardan beri, asırlardan beri ilk defa, Çoruh Vadisinde malumunuz,
2005 yılında, Muratlı Hidroelektrik Barajı ve Hidroelektrik
Santrali işletmeye açıldı. Hatta o yıl, malum olduğu
üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85inci yılıydı, bu
barajın ismi de Türkiye Büyük Millet Meclisi 85. Yıl Egemenlik
Barajı olarak adlandırıldı ilk baraj olması
münasebetiyle. Hemen akabinde, Borçkadaki baraj inşa edildi ve şu
anda da Deriner Barajı süratli bir şekilde inşa edilmekte.
İnşallah, önümüzdeki yıllarda, Deriner Barajı da ki
oradaki en büyük barajlardan birisi- bu da tamamlanacak. Yusufeli
Barajıyla alakalı da kredi görüşmeleri şubat ayı
sonunda tamamlanacak, o da inşallah çözülecek.
Bu arada bir
müjde vermek istiyorum. Özellikle, tabii, bunların tamamını
merkezî yönetim bütçesinden yapmak fevkalade güç ve zaman alacağı
için bütçe imkânları sebebiyle, buradaki bütün barajlar özel sektöre
açılmış ve hemen hemen hepsine de, bir iki tanesi hariç olmak
üzere, 27 barajın 25 tanesine müracaat edilmiştir. Hiçbir bedel
ödemeden, hiçbir şart, Hazine garantisi vesaire olmadan özel sektör bu
barajları yapacak, işletecek, azami kırk dokuz yıl sonra
bilabedel Devlet Su İşleri veya enerjiyle alakalı birimlere
teslim edecektir. Bu, gerçekten, Hükûmetimiz açısından çok önemli bir
açılım olmuştur. Bu bakımdan, hakikaten önemli bir
adım atıldığını ifade etmek istiyorum.
Şimdi, bir
diğer husus da, bu arada, bir baraj: Artvin Barajı, ki bu baraj,
Yusufeliyle özellikle Deriner Barajı arasında, Artvin Barajı
adıyla anılan bir barajdı. Bu da hükûmetler arası ikili
iş birliği anlaşmasıyla hemen hemen yıllardan beri
bekleyen, yani neredeyse on yıldan bu yana bekleyen bir barajdı. Onu
da, malumunuz, yüce Meclis geçtiğimiz dönemde bir karar aldı hükûmetler
arası, bu şekildeki bekleyen barajların, yap-işlet benzeri,
yani Su Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği
çerçevesinde yapılmasına imkân tanındı ve o da özel sektör
bu, şu anda Dano- hiçbir bedel, hazine garantisi almadan, devlete,
merkezî yönetim bütçesine hiçbir yük yüklemeden şu anda yapımına
başlayacak. O müjdeyi de burada vermiş olayım.
Sadece o proje
değil, geçen sene yüce Meclisin çıkardığı bu kanunla
hükûmetler arası ikili iş birliği çerçevesinde bekleyen on
altı tane projeye de talep yapılmıştır.
Dolayısıyla 25 milyar dolarlık bir yük, merkezî yönetim
bütçesinden kaldırılmıştır. Bunu da buradan ifade
etmek istiyorum.
Şimdi,
hakikaten, ben defalarca Çoruh Vadisine gittim. O bölgenin
şartlarını, durumunu, insanlarını çok iyi bilen bir
kişi olarak söylüyorum. Bu vadi, gelin buraya baraj yapın,
hidroelektrik enerji üretin şeklinde, sanki bu şekilde
oluşturulmuş bir vadi. Bu bakımdan buradaki hidroelektrik
santrallerin süratle yapılması lazım. Ancak, tabii ki oradaki
-Sayın Vekilimizin de belirttiği gibi- baraj gölünden veya yollardan
etkilenen insanların mağdur olmaması lazım. Bunun için
şunu açıklıkla belirteyim, biz burada
vatandaşımızı asla mağdur etmek istemiyoruz. Bir kere burada
iptidai yolların tamamı -Sayın Milletvekilimiz de biliyor- büyük
devasa viyadükler, muazzam tünellerle ve kara yollarının en son
standartlarına uygun olarak inşa edilmiştir. Ancak buradaki
kış şartlarından ileri gelen bazı üstyapı
eksikleri de Sayın Vekilim -ben dün zaten bu konuda toplantı
yaptım, gerekli talimatlar verildi- yaz başlarında tekrar
kontrol edilecek ve üstyapı da gayet güzel hâle getirilecektir.
Bakın
şu anda Artvinden ta Muratlıya kadar yol yokken doğru dürüst
-biliyorsunuz nasıl bir yol vardı- şu anda muazzam yollardan,
viyadüklerden, tünellerden geçerek kısa zamanda ta Artvinden
Muratlıya kadar ulaşmak mümkündür. Gerçekten bu aynı zamanda
Karadenizin Artvine bağlanması açısından da çok önemli
olmuştur. Biz orada sadece baraj yapmıyoruz, Çevre ve Orman
Bakanlığı, Bakanlığıma bağlı Devlet Su
İşleri orada bütün yolları, tünelleri viyadükleri de
yapmaktadır, onu da arz edeyim.
Tabii burada
istimlaklere gelince: Tabii ki oradaki arazinin kıymetini idrak ediyorum.
Esasen biliyorsunuz oraya, bir ilçeye yeni tayin edilen hâkimin bir
şikâyetle, bir dava dilekçesiyle karşı karşıya
kalınca hayretine mucip olan bir vakayı da anlatmak istiyorum.
Vatandaşın birisi gitmiş: Efendim benim tarlam
çalındı. Tabii hâkim, bu nasıl tarla çalınır diye
şaşırmış. Tabii, oradaki yapıyı biliyorum
ben. Oradaki, neredeyse yamaçtaki arazilere insan sırtıyla, merkep
sırtıyla taşınan topraklarla orada arazi
oluşturuluyor. Onun kıymetinin, onun buradaki emeğinin
takdirinin, gerçekten yapılması gerektiği kanaatindeyim ve bunu
da yapıyoruz, buna göre takdir ediliyor. Yani istimlaklarda şöyle bir
karar var: Biliyorsunuz, kanuna göre normal istimlak yapacak, yani
kamulaştırma yapacak kurum uygun bir bedel teklif ediyor, kabul
etmediği takdirde mahkemeye müracaat ediyor, mahkemece bilir kişiler
marifetiyle takdir edilen bedeli idare ödemek durumunda kalıyor. Yani
yapılan işlem bu. Ama biz oradaki durumu takdir ederek ön
pazarlık değerini ona göre söylüyoruz, vatandaşların da
memnun olduğu kanaatindeyim.
Ancak, burada
şöyle bir problem var: Tabii ki Türkiyede son yıllarda çok
sayıda gerek hidroelektrik santral ve baraj gerek gölet gerek sulama
tesisi yapıyoruz. Tabii bunlar birdenbire açılınca
Biliyorsunuz, şu ana kadar 119 tane baraj ve göleti açtık. Sulama
tesisleri, taşkın korumayla beraber bu, 455i buldu beş
yılda. Bunların tabii, kamulaştırmaları gerçekten
birikti.
Ancak tabii ki,
bizim özellikle Artvin bölgesindekilere özel önem verdiğimizi ifade etmek
istiyorum. Misal olarak, Muratlı Barajı ve Hidroelektrik
Santralindeki yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi 85inci Yıl Millî Egemenlik
Barajındaki- kamulaştırma işlemlerinin tamamı
bitirilmiştir. Yalnız, burada sadece -2008 yılında
bazı vatandaşlarımızın mahkemeye müracaat ederek-
tezyidi bedel ödememiz gereken bedeller var. Onlar belli oldukça bunlar
ödenecek. Bunun da, yaklaşık olarak 1 trilyon civarında, yani 1
milyon YTL civarında olduğunu tahmin ediyoruz. Dolayısıyla
Muratlıda herhangi bir problem yok.
Borçka
Barajına gelince: Bakın, Borçka Barajında şu anda göl
alanında kalan 269 hektarlık alanın
kamulaştırmasını yaptık ve 2007 yılı
fiyatlarıyla yaklaşık olarak 93 milyon YTL ödedik. Ancak, gene,
2008 yılında mahkemeye müracaat edilerek tezyidi bedel davası
açan vatandaşlarımıza buradan da yaklaşık 1 milyon YTL
kadar bir bedelin ödeneceğini tahmin ediyoruz. Parası
hazırdır, mahkeme kararı gelince onu da ödeyeceğiz. Böylece
Muratlı tamam, Borçka tamam.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Ne kadar Bakanım, 1 milyar YTL değil mi?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) 1 milyon YTL. Yani, bu şöyle
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Allah oraya versin, biraz da bize versin.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Az önce, tam saat 12.00de Malatyayla
ilgili yatırımları görüştük. Sayın vekillerimizden
burada olanlar var. Onunla ilgili size de sonra bilgi vereceğim Sayın
Vekilim.
Şimdi, bir
diğeri, Deriner Barajından
2 adet köy yerleşim yerleri ve
arazileriyle birlikte 28 adet de köy kısmen etkileniyor. Bu konuda bugüne
kadar aşağı yukarı 7.707 parselden 3.794 adet için
kamulaştırma işlemleri tamamlandı, yaklaşık 50
milyon YTL para ödendi. Ancak 2008 yılında Deriner inşaatı
devam ettiği için, yol inşaatları
Özellikle Deriner Barajı
ve hidroelektrik santralinde su tutabilmemiz için, biliyorsunuz
Artvin-Şavşat yolu var, şu anda inşaat devam ediyor;
Artvin-Ardanuç, bir de Artvin-Erzurum yol inşaatlarının bir an
önce tamamlanması gerekiyor. Buna ait istimlakler var, yol
güzergâhındaki, inşallah bunları biz 2008 yılında
tamamlayacağız. Yalnız, bunun için takriben 87 milyon 500 bin
YTLlik bir kamulaştırma ödeneğine ihtiyaç var, inşallah
bunu da-zaten, biz Sayın Maliye Bakanımızla görüştük,
önümüzdeki hafta Sayın Maliye Bakanımız yurt
dışından gelince bu kamulaştırmalarla alakalı
özel bir toplantı yapacağız- kamulaştırmadaki ödenek
eksiklerimizi bir şekilde tamamlamanın yoluna bakacağız.
Bir diğer,
Yusufeliden bahsettiniz, Yusufeliyle alakalı da kısa bir bilgi
vereyim. Yusufeli, gerçekten Artvin ilimizin en şirin, en müstesna
beldelerinden birisi. Ben de Yusufelini gerçekten çok seviyorum, defalarca
gittim ve vatandaşlarla birlikte -belki de ilk defa- uygun bir yer
seçimini yüzde yüz mutabakat sağlanarak belirledik.
Yansıtıcılar denilen bir mevki var, hemen Yusufelini bir miktar
gölün yukarısına, göl manzaralı muhteşem bir şehir
kuracağız orada. Şu anda bu konuda, Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü, TOKİ, Afet İşleri Genel Müdürlüğü
ortaklaşa çalışmalar yapıyor. Yalnız, kredi
görüşmelerinden sonra, inşallah bunlarla ilgili
kamulaştırma çalışmaları da tamamlanacak, bu konuda
hiç kimsenin tereddüdü olmasın. Gerek Yusufelinin yeni yerleşim yeri
gerek kamulaştırmalar konusunda, biz vatandaşı asla
mağdur etmeyeceğiz, onu özellikle belirteyim. Hatta, bununla ilgili
Çevre ve Orman Bakanlığının diğer birimleriyle alakalı
birtakım çalışmalar da başlattık Sayın Vekilim.
Nasıl? Mesela, Doğa Koruma ve Millî Parklarına talimat verdim,
Burada eko turizmi tanıtmak, geliştirmek için muhteşem bir
proje hazırlayın. dedim. Şimdi arkadaşlar Artvinle ilgili
böyle bir çalışma yapıyor.
Orman ve
Ağaçlandırma Genel Müdürlüklerine talimat verdik, burada
vatandaşın istifade edebileceği boş alanları orman
köylüsüne tahsis edelim, onlara gerekirse, uygun, bölgenin iklimine uygun
ağaçlar, fidanlıklar bunlara tahsis edelim ve bu vatandaşı
mağdur etmeyelim. O yöre insanını mutlaka orada tutmak ve kalkındırmak
gerektiği kanaatindeyim. Dolayısıyla bunları inşallah
gerçekleştireceğiz.
Ben, bu
duygularla hepinizi hürmetle selamlıyorum. Saygılarımı
sunuyorum efendim, sağ olun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündem dışı
ikinci söz, kuş gribi ve kırmızı ette KDV oranı
hakkında söz isteyen, Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcana
aittir. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Akcan,
buyurun.
2.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcanın,
kuş gribine ve 2008 yılı başında uygulanmaya
başlanan kırmızı ette KDV oranına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2008 yılı başından itibaren uygulamaya başlanan
kırmızı ette KDV oranı ve artık mevsim itibarıyla
sürekli karşılaştığımız kuş gribi
vakalarıyla ilgili olarak gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum ve söz
istemimize gerçekten yakın ilgi gösteren Değerli Başkan
Vekilimize de teşekkürü bir borç biliyorum.
Bu vesileyle
Almanyada hayatını kaybetmiş olan ve kısa bir süre önce
Kütahya-Afyon arasında meydana gelen trafik kazasında
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Yüce Allahtan
rahmet diliyor; yaralılara acil şifalar temenni ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, 30 Aralık 2007 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan
2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla büyük ve
küçükbaş hayvanların etlerinin, bağırsaklarının
toptan teslimlerinde daha önce yüzde 1 olarak uygulanmakta olan KDV
oranının yüzde 8 olarak uygulanması yönünde karar
alınmış ve 1/1/2008 tarihinden itibaren yürürlüğe
girmiştir.
Bu Bakanlar
Kurulu kararıyla canlı hayvan, toptan et, perakende et ticareti
zincirinde oluşacak kayıt dışı ekonomiye, vergi
kaçakçılığına davetiye
çıkarılmıştır âdeta. Bu kararla canlı hayvan
ticaretinde başlayan ve perakende ticaretine kadar uzanan ticaret
akışında KDV oranının yüzde 1e düşürülmesiyle bu
sektörde kayıt dışı ekonominin daha da
azaltılması, toplamda bu sektörden tahsil edilecek vergi
miktarının artması, et fiyatlarının düşmesinin
sağlanması gibi olumlu gelişmeler hedeflenecek iken tam tersi
yapılmıştır ve âdeta kayıt dışılık
teşvik edilmiştir. Niye? Çünkü, Türkiyede et pazarı brüt
değerler üzerinden oluşur. Yani, yetiştirici, toptan et ticareti
yapan insana malını kaça alacağını sorar, o da bir
rakam bildirir. Güncel olarak 9 YTL civarında olan bu rakamdan, mal
tesliminden sonra soğutma firesi, Maliye Bakanlığının
veya Bağ-Kur Genel Müdürlüğünün toplaması gereken ama
toplayamadığı Bağ-Kur prim borçlarına esas olmak üzere
yüzde 1 kesinti ve stopaj veya KDV adı altında toplanan vergiler
düşüldükten sonra net rakam üreticiye verilir. Bu nedenle, burada meydana
gelebilecek, oranlarda oluşabilecek herhangi bir değişiklik,
artış yönünde meydana gelecek değişiklik doğrudan
doğruya üreticinin cebinden çıkacaktır. Yani, hiç kimse
zannetmesin ki bu pazarlama zincirinde herkes kendisine düşen KDVyi
ödeyecektir. Asla bu böyle olmamaktadır ve asla da Türkiyede bu pazar
şartlarında oluşmayacaktır. Doğrudan doğruya
üreticinin cebinden çıkacaktır.
Şimdi, zaten
kaçakçılık yüzünden mağdur olmuş, et fiyatları yerde
sürünürken mağdur edilmiş besici bu işten vazgeçme
noktasına gelmişken bu KDVnin artışıyla iyice zarar
eder hâle gelecek ve bunu terk edecektir. Eğer siz üretim
artışının önüne geçmek istiyorsanız ideal bir
tedbirdir KDV oranının artırılması; eğer siz
tüketiciyi yurt dışından başka üreticilerin ürünlerine
muhatap kılmak istiyorsanız aldığınız tedbir
doğrudur; ama üretimi Türkiyede artırmanın yolu bunun tam tersi
uygulamadır. Bunu hatırlatmak düşüncesiyle bu konuyu dile
getirmek istedim.
Değerli
milletvekilleri, ikinci konu, Türkiyede oluşan, gözlenen kuş gribi.
Türkiye doğudan batıya, kuzeyden güneye köprü ülke olduğu sürece
biz bu kuş gribiyle sık sık muhatap olacağız. Ancak bu
krizi iyi yönetmemiz gerekir. Sağlıklı kriz yönetiminin yolu,
bir yerde çıkan hayvanları itlaf ettikten sonra, o bölgenin
dışında kalan bölgelerin olumsuz etkilenmesinin önüne geçecek
tedbirleri almaktır. Mesela, Zonguldakta kısa bir süre önce
oluşan kuş gribinden sonra hemen takip eden hafta, haftada
yetmiş tır Iraka yumurta gönderirken, bu ihracat durmuştur.
Niye? Irak bunu almamaktadır. Dolayısıyla Türkiyeyi bölgelere
ayırarak
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Akcan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Devamla) -
riskli bölgelerin içinde meydana gelebilecek olayları,
Dünya Hayvan Sağlığı Örgütünü de ikna etmek suretiyle
Koruma Kontrol Genel Müdürlüğümüz bünyesinde bu işi götürecek
veteriner hekimleri iyi aydınlatarak, Dış Ticaret
Müsteşarlığında görev yapan değerli bürokratların
çabalarının paralelinde bir çaba sarf etmelerini sağlayarak,
ihracatın önünde meydana gelen kuş gribi gerekçesine dayalı
tıkanıklığının önüne geçmemiz lazım. Aksi
takdirde, içeride yaklaşık 1 milyon insanımızın
uğraştığı kanatlı sektörü tıkanacak ve bu
işten de zarar eder hâle gelecekleri için, yumurta üretimi, tavuk eti
üretiminden vazgeçecek duruma geleceklerdir. Bu durumu aydınlatmak üzere
söz aldım.
Sayın
Bakanımız inşallah eline verilen klasik bilgilerin
dışına çıkarak, gerçekten yüce heyeti tatmin edecek, ama,
dünya gerçeklerine uygun önlemlerini burada sıralar der, hepinizi tekrar
saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akcan.
Sayın
Akcanın gündem dışı yapmış olduğu
konuşmaya Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi
Eker cevap vereceklerdir.
Buyurun
Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Abdülkadir
Akcanın gündem dışı konuşmasına cevap vermek
üzere huzurlarınızdayım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, göçmen kuşların
uçuş güzergâhı üzerinde bulunmakta. O nedenle de dünyada
yaklaşık on yıldır yaygın hâle gelen ve her yıl
aşağı yukarı dünyanın birçok ülkesinde, Kanadadan
Çine, Afrikadan Rusyaya, kuzey yarım küre, güney yarım küre,
doğu, batı demeden, âdeta dünyanın bütün
coğrafyasını etkileyen bir kuş gribi tehdidi var, bu risk
var. Biz de, 2005 yılında ilk vaka ortaya çıkmadan, Ekim 2005 tarihinde
ilk vaka ortaya çıkmadan, gelebilecek tehlikeleri sezerek Türkiyede bir
tatbikat yaptık Eylül 2005 tarihinde ve mücadele planımızı,
karşı karşıya kaldığımız takdirde neler
yapacağımıza dair eylem planımızı da o tarihte
hazırlamaya başladık, hazırladık. 2005 tarihinden
itibaren, tabii, 2006da kısmen, 2007de kısmen birkaç vaka
şeklinde görüldü ve aldığımız tedbirler gerçekten çok
etkili, asla sıradan değil. Elbette ki literatür bilgileri de dikkate
alındı, ama çok başarılı ve zararı asgaride tutan
bir başarıyla biz bu kuş gribinin bugüne kadar mücadelesini yürüttük.
Neler yaptık? Mücadele talimatı, acil durum planı, taşra
teşkilatının bu alanda güçlendirilmesi işleri
yapıldı. Örneğin, Türkiyede 2005 tarihinde bu hastalık
ortaya çıkmadan, sadece bir iki laboratuvarımızda, bir iki
enstitümüzde kuş gribi teşhis edilebilirken, çok kısa bir süre
içerisinde Türkiye'nin bütün coğrafi bölgelerinde, toplam 8 tane
araştırma enstitüsünün tamamında kuş gribi
hastalığının etkeni olan virüs teşhis edilebilir hâle
geldi. 8 enstitümüzde, bu, çok kısa bir süre içerisinde teşhis
ediliyor, ayrıca, taramalar yapılıyor. Yani bütün bölgelerde hem
sulak alanlarda göçmen kuşların uçuş güzergâhı üzerindeki,
özellikle, göletler, göller, akarsular, sazlık alanlar vesaire hem de yurt
içi hayvan hareketleri yönüyle burada gerekli olan bütün tedbirler
alındı ve laboratuvarlarımızın, dediğim gibi,
biyogüvenlik seviyeleri, 3 tanesinin, P3 düzeyine yükseltildi, 5 tanesi de P2
düzeyine yükseltildi.
Bu arada, 56
milyon dolar tutarında, Dünya Bankasından da katkı
aldığımız bir Kuş Gribi ve İnsana Tesir Eden
Salgına Karşı Hazırlık ve Mücadele Projesi hayata
geçti, bunlar da şu anda uygulanıyor.
Buna rağmen,
bununla birlikte, bir de çıkma tavuk diye tabir edilen halk
arasında ve bu hastalığın yurt içinde bir kere görüldükten
sonra yayılmasını kolaylaştıran bir faktör olarak
düşündüğümüz buna ait birtakım tedbirler de alındı.
Sonuç
itibarıyla, Türkiyede, son üç yıl içerisinde, dünyadaki hemen hemen
hiçbir ülkede olmayan tarzda -ki, esas başarımız olarak
altı çizilmesi gereken nokta budur- hiçbir ticari işletmemizde,
hiçbir profesyonel çiftlikte, diyelim yüzlerce hayvanın veya binlerce
hayvanın yoğun olarak bulunduğu hiçbir işletmede kuş
gribi görülmedi. Nerede görüldü? Kırsal alanda, bir sazlığın
kıyısında, bir köyde
Kendi yemesi için beslediği,
yumurtasından istifade etmek üzere beslediği birkaç tane tavuk sahibi
vatandaş, tabii, dışarıda yayılmak suretiyle
bunları besliyor. Yaban hayatıyla temasları olan noktalarda,
biz, birtakım vakalarla karşılaştık ve bunun da
gerekli tedbiri, tıbbi tedbiri ne ise veteriner hekimlik mesleğinin
öngördüğü bütün tedbirler anında alınmak suretiyle de bugüne
kadar, bu zarar ve hasarlar, bundan kaynaklanan zarar ve hasarlar asgaride
tutuldu. Gerek Avrupa Birliği gerek Birleşmiş Milletler
Gıda ve Tarım Teşkilatı gerekse diğer ilgili
uluslararası kuruluşlar, Uluslararası Salgın
Hastalıklar Ofisi dâhil olmak üzere, Türkiyeyi bu
başarısından dolayı resmen kutlamışlardır ve
bizim mücadele programımızı örnek alıp, birçok ülkeye de
bunu tavsiye etmişlerdir. Birçok ülke de Türkiye'nin kuş gribiyle
mücadele programını şu anda örnek alıyor ve Türkiyeden
yardım talebinde bulunuyor bu hastalıkla mücadele konusunda.
Tabii, biz, bu
sene de sezon açıldığında, sezon
başladığında yine birtakım çalışmalar
yaptık ve Zonguldak ili Çaycuma ilçesi Saz köyünde bir vakayla
karşılaştık. Bu vakanın sahibi bir
vatandaşımızın avladığı ördek etinin
atıklarını rastgele sağa sola bırakmak suretiyle kendi
avlusundaki tavuklarıyla bunun yakın teması sonucu kendi
beslediği tavuklarına geçiyor. Kaynağı bu. Öteki, Samsun
ili Ondokuzmayıs ilçesi Yörükler beldesinde de yine bir köyde, sazlık
ve sulak alan var çok yakın bir bölgede, o da yine yaban hayatı
kökenli ve en son Sakarya ili Kaynarca ilçesi Yeniçam köyünde de aynı
şekilde yine sazlık, sulak bir alan, göletin yakınında bir
virüs tespit ettik ve 3 kilometrelik alan içerisinde karantina tedbirleri
uygulanıyor, kordon tedbirleri uygulanıyor, dezenfeksiyon
işlemleri vesaire yapılıyor.
Tabii, Türkiye
şeffaf bir ülke, onu da söyleyeyim. Bu hastalıkla mücadelede,
başından itibaren Türkiye Cumhuriyeti Tarım
Bakanlığı bütün bilgileri kamuoyuyla
paylaşmıştır, açık ve şeffaf bir şekilde
etkili mücadele yöntemlerini de vatandaşla paylaşmış, bu
konuda ilgililerle birlikte bu mücadeleyi gerçekleştirmiştir.
Şimdi,
tabii, bazı ülkeler, bizden yumurta ithal eden veya tavuk ürünü, beyaz et
vesaire ithal eden ülkeler, biz bu bildirimi yaptığımızda
ithalatlarını kestiler, doğrudur. Biz bunlarla ilgili olarak da
kanatlı sektörüyle görüşmek üzere onlardan da bilgi aldık, neler
yapılacağını onlarla da müşterek görüştük.
Örneğin, Gürcistan bizden alıyordu, kesmişti. Biz hemen davet
ettik onları. Geldiler, bizim sistemimizi gördüler ve o konuyla ilgili de
tatmin olmuş bir şekilde Tamam, biz bu kararımızı
gözden geçiriyoruz, ithalata devam edeceğiz Türkiye'den. Bu kararı
da bize ilettiler. Diğer ülkelerle ilgili olarak da biz aynı
şeyi yapıyoruz. Bizim avantajımız şu: Türkiyede
hiçbir profesyonel işletmede, hiçbir büyük ticari işletmede bu
hastalık, çok şükür, görülmedi. Bu, Türkiyenin
başarısıdır, Türk veteriner hekimlerinin
başarısıdır ve Tarım Bakanlığının
tüm teşkilat mensuplarının başarısıdır.
Tabii illerde valiliklerimizin ve diğer tüm ilgili
kurumlarımızın da burada çok önemli, çok ciddi
katkıları vardır. Kısaca, bu, Türkiyenin
başarısı.
Bundan sonra da,
biz, bu hastalıkla birlikte yaşamasını
öğreneceğiz. Bizim yapmak istediğimiz şey budur, çünkü bu
virüsün, kısa süre içerisinde dünyadan, yeryüzünden kalkması hiçbir
şekilde söz konusu değil. Bu, dolanımda, tedavülde, belirli
sezonlarda, belirli dönemlerde, göç mevsimlerinde, özellikle havaların çok
soğuk geçtiği yerlerde. Çünkü bu mikrop, soğuğa
dayanaklıdır, sıcağa karşı
dayanıksızdır. Soğuk havaların uzun sürmesi hâlinde,
bu virüs yaşıyor. Dolayısıyla biz, bununla mücadelemizi
asla elden bırakmadan, onunla birlikte, ona rağmen bu sektörümüzü
geliştirecek, yürütecek ve daha iyi bir noktaya getireceğiz.
Türkiyede,
kanatlı sektör, beyaz et sektörü, gerçekten birçok sektöre örnek
olabilecek tarzda, çok ileri bir noktaya gelmiş durumdadır. Hem
hijyenik şartları hem üretimde verimliliği sektörün bütünü
itibarıyla dikkate aldığımızda, son derecede
başarılı bir sektördür. Daha iyi bir noktaya gelmesiyle ilgili
elimizden geleni yapıyoruz.
Şimdi,
dünyanın birçok yerinde bu oluyor. Fakat, tabii bütün ülkeler -ticari
kaygılarla- bu hastalıkla ilgili durumlarını çok da fazla
kimseye söylemiyorlar. Yani konu, bizde bütün
şeffaflığıyla, bütün açıklığıyla
tartışılıyor. Örneğin, geçen sene İngilterede
ticari işletmede meydana geldi, Macaristan kökenliydi. Ondan önce
Belçikada, Hollandada, İtalyada, Amerika Birleşik Devletlerinde,
bütün Batı ülkelerinde, standartları yüksek olan ülkelerin hepsinde,
milyonları etkileyen tarzda, bu hastalık görüldü, işletmelerde
görüldü ve ona rağmen yapıldı.
Şimdi,
Sayın Akcanın söylediği bir husus üzerinde biz
çalışıyoruz. O, Uluslararası Salgın Hastalıklar
Ofisiyle, bu hastalıkla ilgili bildirimde bölgeselleştirme
çalışması yapıyoruz. Bunu, biz zaten sektörle de
paylaştık. Bu konuda belirli bir bölge esasına indirgemek
suretiyle, Türkiyenin diğer bölgelerinin özellikle beyaz et ve et
ürünleri ticaretinden etkilenmemesi için buna ait tedbirlerimizi de
alıyoruz, bunun üzerinde de çalışıyoruz.
Tabii, diğer
bir konu, ette KDV konusu. Kırmızı ette, özellikle toptan teslim
aşamasında katma değer vergisi yeni düzenlemeyle yüzde 1den
yüzde 8e getirildi. Burada, tabii, bu katma değer vergisinin
yükseltilmesi, beyaz et ve balıkla bir paralellik sağlamak, çünkü
bunlar birbirine rakip ürünler ve toptan aşamasında bir paralellik
sağlanması amacı güdülmüştür. Bundan, bizim özellikle
tüketicilerin çok fazla etkilenmeyeceğini düşünüyoruz.
Hükûmet olarak
da, geçtiğimiz yıl, gıda maddelerinde aşağı
yukarı beş yüze yakın maddede biz katma değer vergisi
oranını yüzde 18den 8e düşürdük, bazılarını
yüzde 8den yüzde 1e düşürdük. Yani, gerekli görüldüğü zaman, biz,
yüzlerce üründe katma değer vergisini 10 puan rahatlıkla
düşürdük, bundan sonra da bu düşürülüyor. Bu, kırmızı
etteki, toptan teslimlerdeki katma değer vergisi oranını da bu
şekilde mütalaa etmek gerekir.
Bizim, esasen,
hayvancılığın geliştirilmesi -özellikle belirli
bölgelerde, yani belirli havzalarda, hayvancılığın
avantajlı olduğu havzalarda hayvansal üretimin geliştirilmesi-
gerek besicilikte gerek süt sığırcılığında
geliştirilmesiyle ilgili projelerimiz devreye girdi. Örneğin yirmi
dokuz vilayetimizde uyguladığımız bir TARET Projesi var. Bu
proje sözleşmeli besicilik sistemini hayata geçiriyor. Kredilendirmek
suretiyle besicilik yapmak isteyen vatandaşlarımıza düşük
faizli olarak kredi veriliyor ve bu besiyle elde ettiği hayvanları Et
Balık Kurumu kombinalarına teslim edip orada kestirdiği takdirde
kilogram başına 1 YTL de ilave prim uygulaması getiriyoruz. Bu,
özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
şu anda uygulanıyor.
Buna benzer,
gerek yemle ilgili gerek diğer suni tohumlamayla, bir yandan ırk
ıslahıyla ilgili, bir yandan daha iyi besleme, daha iyi bakım
şartları, daha çok hastalıkla mücadele etmek suretiyle hijyenik
şartları iyileştirme ve böylece hayvansal ürünlerde verimi
artırmaya dönük projeler yapılıyor. Bunlar
yapıldığı zaman
Keza, yurt içi hayvan hareketlerinin
kontrolü amacıyla çeşitli tedbirler alınıyor. Yakında
bununla ilgili ilave düzenlemeler de gündeme gelecek ve çok daha ağır
-örneğin kayıt dışı olanlarda, kulak küpesi olmayan
hayvanların yakalanması durumunda kesim dâhil olmak üzere, onlara el
konulduğu yerde kestirilmesi dâhil olmak üzere- müeyyidelerle ilgili bir
düzenlememiz de yakında devreye girecek.
Ben, bu sözlerle
konuşmamı bitiriyor ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Arifağaoğlu, kusura bakmayın, ekrana girmişsiniz ama ben
görmedim. Herhâlde Artvinle ilgili bir katkıda bulunacaktınız.
Eğer konuşma isteğiniz devam ediyorsa, ben size kısa bir
açıklama imkânı vereyim.
METİN
ARİFAĞAOĞLU (Artvin) Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN
Peki, buyurun Sayın Ağaoğlu, iki dakikalık süre içinde
tamamlayın.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR
1.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlunun,
Artvin ilinin bazı sorunlarına ilişkin açıklaması
METİN
ARİFAĞAOĞLU (Artvin) Sayın Başkanım, ben, Çoruh
Havzası ile ilgili Çevre ve Orman Bakanı Sayın Eroğluna
sormak istiyorum.
Biliyorsunuz,
Deriner Barajına 1998 yılında başlanmıştı
ve 2005 yılında bitirilmesi planlanmıştı. Ancak
Deriner Barajı iki kere durdurulmuştur. 2,1 milyar kilovat saat
elektrik üretecekti yılda. Bu, yaklaşık 200 milyon dolar yapar,
dolayısıyla üç yılda 600 milyon dolar heba edilmiştir. 2008
yılı bütçesi veya ödeneği 65 milyon dolardır. Benim
aldığım bilgiye göre, Ardanuç ve Şavşat yolları
yapımı durdurulmuştur. İlgili firma Ancak bu ödenek
gövdeye yeter. diyor. Bu konuda ek bir önlem düşünüyor musunuz?
İkinci
sorum: Seçimlerden önce Yusufeli Barajına, şantiye
çalışmalarına başlandı, şantiye kuruldu. Hâlen
daha baraj inşaatına neden başlanamamıştır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Akcan
da girmiş ama, Sayın Akcan konuşmuştu. Sayın
Bakanlarımız da burada, huzurda bulunuyorlar. Beraberce
görüşerek, sorunları hâlledebilirsiniz. Onun için, bu hususu
tamamlıyoruz.
Şimdi,
gündem dışı üçüncü söz, Bir Kısım Motorlu Karayolu
Taşıtlarının Piyasadan Çekilmesi Hakkında Tebliğ
ve nakliyecilerin sorunları konusunda söz isteyen Hatay Milletvekili
Sayın Fuat Çaya aittir.
Sayın Çay,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI (Devam)
3.- Hatay Milletvekili Fuat Çayın, Bir
Kısım Motorlu Karayolu Taşıtlarının Piyasadan
Çekilmesine İlişkin Tebliğ uygulamalarından kaynaklanan
olumsuzluklar ile nakliye ve şoför esnafının sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırımın
cevabı
FUAT ÇAY (Hatay)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Ulaştırma Bakanlığının çıkarmış
olduğu 49 no.lu tebliğ ve diğer kararlarla, özellikle nakliye ve
şoför esnafını mağdur eden bu uygulamayla ilgili
konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinize saygı ve
sevgilerimi sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, yaşadığımız günlerde
kamuoyunda var olan tartışma, Meclisin gündemini işgal eden
türban, artık Türkiyenin bütün sorunlarını bir tarafa
bırakmış, insanlar türbanla yatıp kalkmaktadır ve
gerçekten AKP burada bir başarı sağlamıştır.
Türkiyenin sorunları üzerine tamamen bir türban örttü,
dolayısıyla, esnaftı, işçiydi, işsizlikti,
yoksulluktu, ondan sonra, yetimdi, maaştı, şuydu, bunlar
unutuldu. O nedenle, kürsüye gelirken Ya, şimdi bu kadar önemli konu
varken şoför esnafıyla mı ilgileneceksiniz? gibi istihzayla
karşılanan bir tutum sergilenmekte.
Değerli
arkadaşlarım
FATİH
METİN (Bolu) Ne alakası var?
FUAT ÇAY
(Devamla) Siz mi söylediniz?
FATİH
METİN (Bolu) Nereden çıkarıyorsunuz?
FUAT ÇAY
(Devamla) Üzerinize almayın o zaman.
FATİH
METİN (Bolu) Bunu nereden çıkarıyorsunuz?
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) Öyle bir şey yok.
FUAT ÇAY
(Devamla) Siz üzerinize almayın. Eğer siz söylediyseniz mesele yok.
BAŞKAN Sayın
Metin
Arkadaşlar, dinleyelim. Sayın Bakan cevap verecek.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Gündem dışı konuşuyor, ona da
sataşıyorsunuz.
FUAT ÇAY
(Devamla) Bu arada, Ulaştırma Bakanlığının
çıkardığı tebliğle yirmi yaş ve üstü
araçların C belgesinin iptaline, otuz beş yaş ve üstü
araçların da piyasadan çekilmesine karar alınmıştır.
Tabii, şoför esnafının derdini, sorunlarını hepimiz
biliyoruz. Kolay kolay başı dertten eksilmez; vergi borcu var, SSK
borcu var, Bağ-Kur borcu var, lastikçiye borcu var, petrol fiyatının
yüksekliği, rekabet, kaçak petrol ve buna benzer sorunlarla
uğraşırken, şimdi, ekmek teknesi olarak gördüğü
aracı piyasadan geri çekilecek.
Bildiğiniz
gibi, Türkiyede, nakliye filosu itibarıyla Hatay Türkiyenin birinci ya
da ikinci sırasındadır ve bu yirmi yaş ve üstü olan araçlar
Hatayın genellikle kırsal kesimlerinde ve yoksul bölgelerinde
kullanılmaktadır ve bunlar genellikle Orta Doğu
taşımacılığında kullanılmaktadır. Ki,
Hatay nakliye filosu, Türkiyedeki yaş sebze, meyve nakliyesinin yüzde 60,
yüzde 65ini yapmakta, Orta Doğu ihracatının yüzde 95ini
karşılamaktadır. Bu sorunlarla insanlar
uğraşırken çıkarılan tebliğle yaklaşık
on beş bin araç
Bu sene için on beş bin araç, çünkü bu sorun bu sene
bitmiyor, gelecek sene de devam eder, her sene her araç bir sene yaş
itibarıyla yaşlandığı için yine sorun devam edecektir.
Şimdi,
diğer araçların çoğu Hatay, Mersin, Adana, Gaziantep, Urfa,
Mardin, Şırnak, Batman, Kilis yörelerinde ve genellikle
işsizliğin en yoğun olduğu bölgelerde ve Türkiye açısından
önem taşıyan bir bölgede, bu araçların geri çekilmesiyle
birlikte, ciddi anlamda daha büyük bir işsizlik ve daha büyük sosyal
sorunlar da meydana gelecektir.
Şimdi,
burada bakın size bir örnek vereceğim: Bu nakliyecilerden birisi
Latif Tekin diye bir arkadaşımız -arkadaşımız iyi
biliyor, Fevzi Bey- üç eşli, yirmi beş çocuk sahibi. Hani üç
eşliye arkadaşlarımız sıcak bakarlar ya da
hoşgörürler, yirmi beş çocuk da Allah vergisi! 82 model arabası
var, başka hiçbir geliri yok. Şimdi, bu ve buna benzer arkadaşlarımızın
-ki çoğu kırsal kesimde olduğu için çok çocuklu aileler-
arkalarında Başbakan yok, çocukları gemi alsın;
arkalarında Maliye Bakanı yok, çocukları mısır, yumurta
satsın, köşe dönsün. Bunlar Cumhurbaşkanı çocukları
değil, Malezyadan patent alıp Türkiyede mısır
satsınlar. Bunlar mısır üretirler, ama mısırın
değerini, daha doğrusu maliyetini çıkarmazlar, ama ticaretini
başkaları yaparlar.
Şimdi,
burada daha evvel nakliyecilere teşvik verilmiş, büyük patronlar
aldı, ama şoför esnafı bu teşvikten
faydalandırılmadı. Bunların da lobileri
olmadığı için tabii ki gemilere, uçaklara verilen ÖTVsiz
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çay, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
FUAT ÇAY
(Devamla) -
yakıttan faydalandırılmamıştır.
Şimdi,
Sayın Başkan, Sevgili Sayın Bakanım buradayken, şimdi
bakın, bu rakının sadece özelleştirilmesiyle birlikte
Teksaslı patron bir yılda 800 milyon dolar vurgun vurdu. Türkiyede
Ofer bir gecede 700 milyon dolar vurgun vurdu.
Bunların
istedikleri nedir? Bunların istedikleri 1970 modele kadar, 72 modele kadar
olan araçlar piyasadan çıkarılsın, diğerleri yıl
itibarıyla kademeli olarak kaldırılsın. Ayrıca,
bunlara teşvik verilsin, kredi verilsin, faizsiz ya da düşük faizli
ve bu kredi çıkana kadar C yetki belgesi iptal edilmesin.
Sayın
Başkan, çünkü bunlar Orta Doğuya ihracat, daha doğrusu nakliyat
yapıyor ve üç beş ayda bu sorun çözülür. Bu sorun şimdi
çözülmediği zaman ileriki yıllarda sürekli devam edecektir.
Sayın
Ulaştırma Bakanının bu konudaki iyi niyetine güveniyorum.
Çözüm bulunacağına inanıyor, saygılar sevgiler sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çay.
Gündem
dışı konuşmaya Ulaştırma Bakanımız
Sayın Binali Yıldırım cevap vereceklerdir.
Sayın Bakanım,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Hatay Milletvekili Sayın Fuat
Çayın, Bir Kısım Motorlu Karayolu
Taşıtlarının Piyasadan Çekilmesi Hakkındaki
Tebliğ ve nakliyecilerin sorunlarıyla ilgili gündem
dışı konuşmasını cevaplamak için
huzurunuzdayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın
başında, geçtiğimiz gün Almanyada bir yangın sonucu
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet
diliyorum ve bu yangınla ilgili sonuçların,
araştırmaların bir an önce sonuçlandırılarak bu
konunun aydınlatılması temennisinde bulunuyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kara yolu
taşımacılığı faaliyetleri, ülkemizde
yıllardan beri gelişen ekonomik, sosyal şartlara rağmen,
yasal bir düzenlemeden yoksun olarak devam etmiştir. Sektör devamlı
büyümesine, arz ve talep dengesinin sürekli arz fazlalığı olarak
artmasına rağmen, bu konuda rekabet gücümüzü arttıracak hiçbir
tedbir alınamamış ve yasal bir düzenlemeye maalesef
gidilememiştir.
İlk defa,
2003 yılında yüce Meclisin ittifakla onayladığı 19
Temmuz 2003 tarih ve 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu bu
Mecliste kabul edilmiş ve bu Kanunla, sektörün rekabet gücünün
arttırılması, arz-talep dengesine göre yeniden
yapılanması öngörülmüştür.
Bu Kanunda esas
aldığımız üç kriter var. Taşımacılık
sektöründe mesleki yeterlilik, mali yeterlilik ve mesleki saygınlık
gibi evrensel kriterleri içeren bu üç kriterle sektörün yeniden
yapılandırılmasıdır. Bu Kanun çıktıktan
sonra, gayet tabii ki bir dizi ikincil düzenlemeleri de yapmak gerekiyordu.
Zira, taşımacılığımızla ilgili yetkiler
değişik bakanlıklara dağıtılmış
durumdaydı. Örneğin, araçların boyut ve ağırlık
kontrolü Bayındırlık Bakanlığı Karayolları
Genel Müdürlüğünde, yine, araçların fennî muayenesi Karayolları
Genel Müdürlüğünde, yolların yapılması
Bayındırlık Bakanlığı Karayollarında,
ayrıca araçların tescili de İçişleri
Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünde.
Bu Kanunla
birlikte on beş taşımacılık türü
tanımlanmış ve bu on beş tür içerisinde otuz dokuz
farklı belge düzeniyle sektör yeniden
yapılandırılmıştır. Yapılan bu çalışmalar
sonucunda, bugün itibarıyla, sektörün bütün, iştigal eden, gerek
taşımacılar gerek yük organizatörleri gerek uluslararası
yolcu araç taşımacıları belge düzenine kavuşmuş
ve elimizde bire bir, sağlıklı bir envanter
çıkarılmıştır.
Bugün 13.00
itibarıyla toplam işletme belge sayısı 277.371,
kayıtlı toplam araç miktarımız 693.314tür. Bu
araçların 640.962si öz mal, yani taşımacıların kendi
malı; 52.352si ise sözleşmeli araçtır, yani bir başkasından
kiralanmış araçlardan oluşmaktadır.
Böylece, gerek
yurt içi gerek yurt dışı taşımacılık yapan
bütün taşımacılarımızın anbean takibini
yapabilmekteyiz. Bugün bu saatte bir trafik tescili olan, sektöre katılan
veya bugün sektörden ayrılan bir taşımacımızı biz
takip eder hâle geldik. Eskiden ne kadar aracımız var, ne kadar
taşımacımız var, taşımacılıkta rekabet
gücümüz ne, hangi tedbirleri ne zaman almamız gerektiği konusunda
maalesef herhangi bir fikrimiz yoktu. Bunu böylece aşmış
oluyoruz.
Ama takdir
edersiniz ki değerli milletvekilleri, elli yıldır düzenlemeye
tabi tutulmamış ve sağlıksız büyümüş bu sektörün
bir düzene girmesi, sektörün arz talep dengesinin sağlanması bugünden
yarına olacak bir iş değildir. Onun için, kanunu
çıkardıktan sonra bir dizi ikincil düzenleme yaptık.
Bu ikincil
düzenlemeler başlıca: Araç muayene istasyonlarını
Bayındırlık Bakanlığından
Bakanlığımıza aldık ve bunların yurdun her
yerinde 189 sabit, 25 seyyar istasyon olarak yeniden açılması ve
denetlemelerin Avrupa Birliği normlarına göre yapılması
için çalışmalar süratle yapılıyor, istasyonlar birer birer
devreye giriyor.
Ayrıca, bu
kapsamda, bütün taşımacılarımızı mesleki
yeterlilik eğitiminden geçirdik. Gazi Üniversitesiyle
yaptığımız bir işbirliğiyle, 1 milyonun
üzerindeki sürücümüzü bu kurslardan geçirdik ve sürücü belgelerini verdik.
Yine bu kanun
kapsamında, Irakta terör nedeniyle hayatını kaybeden
şoförlerimize, yakınlarına tazminat verdik 40 bin YTLye kadar.
Bu tazminatlardan, bugüne kadar 7 milyon YTL mağdur ailelere
dağıtılmıştır.
Ayrıca,
Tehlikeli Madde Taşıması Sözleşmesini yine bu Meclisten
geçirerek ülkemizin taraf olmasını sağladık. En önemlisi,
araçların boyut ve ağırlık kontrolünü de
Bayındırlık Bakanlığından
Bakanlığımıza aldık. Bu uygulamayla, yılda sadece
30-40 bin araç denetimden geçirilirken, Bakanlığımıza bu
uygulamanın geçmesiyle birlikte, değerli milletvekilleri, dört ay
içerisinde kontrol edilen araç sayısı 650 bindir.
Şimdi, 200
yeni modern ön iş tanımalı kantar vasıtasıyla da tüm
kavşak yollarına, bu kantarları yük çıkış
noktalarına koymak suretiyle ağırlık kontrolünde etkin
denetimi mutlaka gerçekleştireceğiz. Bu çok önemli. Bu
başlangıçta çok büyük direnç gördü. Ama unutmayalım ki piyasada
860 bin aracımız var, bunların sadece 500 bini iş
bulabiliyor, 360 bin aracımız sürekli boş. Bunların yük
bulabilmesinin tek şartı muhakkak ve muhakkak istiap haddinin daha
fazlasını taşımaya zorlanmalarıyla mümkün. 20 tonluk
araç varsa taşımacıya 30 ton hatta 40 ton yüklemesi isteniyor,
aksi hâlde iş verilmeyeceği ifade ediliyor. Bu da birkaç sorunu
beraberinde getiriyor. Bir tanesi ne? Bir kere, emniyet, yolların
emniyeti. Hem taşıyanı hem trafikte seyredenlerin emniyetini
ciddi oranda riske atıyor. Ayrıca, yirmi beş
yıllığına imal ettiğimiz yollarımızın
iki yıl bir süre içerisinde aşınıp yeniden
yapılmasını ve haksız rekabet -yasalara uyan, istiap
haddinin üstünde yüklemeyenle yükleyenin- içerisinde olması sonucunu da
getiriyor. Bu mahsurları ortadan kaldırmak için burada hiçbir
müsamaha göstermiyoruz. Bunun için sizlere şikâyetler de gelebilir ama
kalıcı, sağlıklı bir sektörel yapının oluşturulması
için biz bunu yapmak zorundayız. Başka da çıkış
yolumuz yok. Bunu etkin uygulamak için bir şey daha yaptık. Yine bu
yüce Mecliste bir düzenleme yaptık. Cezayı sadece taşıyana
değil, yükü taşıttırana da vermek suretiyle yük
taşıtmak isteyen ambarcıların, yük sahiplerinin
taşımacılarımızı bu haksız rekabet
ortamında zorlamalarının önüne geçtik.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, Sayın Milletvekilimizin gündeme
getirdiği yirmi yaş üzerindeki araçların hurdaya
çıkarılması yönündeki 49 sayılı Tebliğ üzerine sizleri
bilgilendirmek istiyorum. Şu anda uluslararası sefer yapan
Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Mardin, Şanlıurfa, Batman,
Şırnak illerimizde toplam 41.251 çekici, 15.403 kamyonumuz mevcut.
Hatayı söyleyecek olursak: 5.499 çekicimiz var ve 172 kamyonumuz var.
Peki
FUAT ÇAY (Hatay)
172 bin mi?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Sadece 172, uluslararası
Tamamını söylemiyorum. Sadece yurt dışına
çalışan filoyu söylüyorum: 5.499 çekici, 172 kamyon. Bunların
1987 ve daha öncesi modellerinin sayılarını veriyorum: 837
çekici, 10 tane kamyon var. Yani, 5.499a karşılık 837si 87
yılından önce, 172 kamyona mukabil de 10 tanesi 1987
yılından önceki bir modele sahip. Görüldüğü gibi, sayılar
çok da fazla değil. İster fazla olsun ister olmasın, gayet tabii
ki taşımacılarınızın sorunu bizim sorunumuzdur.
Burada ne
yapıyoruz, bu tebliğ neyi öngörüyor, isterseniz onu bir
açıklayayım: Bu tebliğe göre ilk iki yıl, 72 ve öncesi
modele sahip kamyon, tanker, otobüs ki, bunların sayısı 59.442-
bunları piyasadan çekeceğiz. Dün bunun
başlangıcını yaptık ve 55 model, benimle aynı
doğum tarihine sahip bir kamyonun çekini ödeyerek 7 milyon, 7 milyar YTL
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) 7 bin YTL.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) 7 bin YTL, 7 milyar TL ödemek suretiyle
bu aracı Makina Kimyaya teslim ettik ve bu alımlar devam ediyor.
Teşekkür
ederim düzeltme için.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) Estağfurullah.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Bizim eski rakamlara henüz
alışkanlığımız kaybolmadı, onun için.
Tabii, burada,
bir program dâhilinde bunu yapıyoruz. Dikkatinizi çekiyorum, sadece 72
yılından öncekilerin sayısı yaklaşık 60 bin. Bunu
87ye doğru getirdiğimizde sayı çok daha da artacak ve bu 60
binin parasal değeri 350 trilyon. Biz bu 350 trilyonu
taşımacılarımıza ödeyeceğiz Bakanlık olarak.
İkinci
kademede de 87 ve daha sonra, -tabii, bu rakam 88, 89 olacak- yirmi
yaşın üzerinde de gelen araçları aynı usulle biz
alacağız ve filonun böylece yenilenmesini, rekabet gücü
kazanmasını sağlayacağız.
Bunu niye
yapıyoruz? Bunu şunun için yapıyoruz Sayın Çay: Diğer
ülkeler de bunu uyguluyor. 1 Mart 2008 tarihinden itibaren bizim ticaret
yaptığımız ülkeler de yirmi yaş uygulamasına
gidiyor. Bu karşılıklı bir uygulamadır.
Peki, buradaki
sorunu nasıl aşacağız? Bu insanlar ne yapacaklar? Buna da
bir formül geliştirdik. Ben bu vesileyle onu da açıklamak istiyorum.
İsteyen, aracını hurdaya vermek suretiyle ya tamamen sektörden
çekilebilir veya yenisini alabilir. Ama, aldığı hurda bedeliyle
yenisini almasına imkân yok. Onun için ne yapıyoruz? Onun için Halk
Bankasıyla görüştük. Halk Bankası, Ulaştırma
Bakanlığı ve taşımacı kooperatifleri, kefalet
kooperatifleriyle birlikte, isteyen taşımacılarımıza
uygun şartlarda kredi temin ediyoruz. Böylece, hem aracını
yenilemiş olacak hem de taşımacılıkta kendi
namına da ülkemizin rekabet gücü açısından da önemli bir
avantajı yakalamış olacak.
Gayet tabii, bu
sektörün elli yılı aşan sorunlarının beş
yılda tamamen çözülmesini bekleyemeyiz. Ama büyük oranda yol
aldığımızı ifade etmek istiyorum. Bunu da nasıl
sağladık? Taşımacılarımızla oturduk, her
seferinde konuştuk, onları dinledik, onların yaşadıkları
sorunları dikkate alarak çözümler ürettik. Bu uygulamayı da
hatırlarsanız, 2004ün 26 Şubatında başlaması
gerekir iken ülkemizin gerçeklerini,
taşımacılarımızın içinde bulunduğu durumu da
dikkate alarak bugüne kadar erteledik. Eğer bu bahsettiğim yenileme
projesinden de yeterince sonuç alamaz isek iki şey yapacağız.
Bunun bir tanesi, yirmi yaş üzerindeki araçların -az önce söyledim-
72 ve daha öncesini alıyor idik, bunu hızlandıracağız,
87ye kadar olanları da almaya başlayacağız. Bu bir opsiyon
veya hâlâ sorun devam ediyorsa -bunu arkadaşlarımız birliklerle
görüşüyorlar- bu süreyi bir kez daha karşılıklı
ülkelerle görüşmek suretiyle uzatmanın yollarını
arayacağız. Bu, bizim tek taraflı bir uygulamamız
değildir.
FUAT ÇAY (Hatay)
Araplar dâhil midir?
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Evet, Orta Doğu ülkeleri,
Avrupa ülkeleri dâhil bu uygulamayı başlatmaktadır. Bu,
karşılıklı bir uygulamadır. Ama özellikle bu bölgenin,
Suriye, Irak bölgesinin özel şartlarını biz biliyoruz.
Yıllardan beri de biz, bu kanundan doğan vecibeleri o bölgede mümkün
mertebe taşımacılarımızın hayatını
kolaylaştıracak şekilde esneterek uyguladık, birçok
istisnaları bugüne kadar uyguladık.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
ULAŞTIRMA
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) Ama bu istisnaları çok daha
da sürdürmenin taşımacılarımızın yararına
olmadığını söylemek istiyorum. Onların güçlenmesi
lazım. Hurda araçlarla ancak araçların hareket etmesi
Bütün kazançlarını
ona veriyorlar. Araçlarının yenilenmesi, onların da
yaptığı işten mutlu olmalarını sağlamak için
bunları yapıyoruz. Yoksa amacımız hiçbir zaman
taşımacılarımızın işini
zorlaştırmak, onların işlerine engel olmak değil.
Aksine, onların gittikçe zorlaşan rekâbet şartlarında
ayakta kalabilmeleri için tedbirler alıyoruz. Bu tedbirleri eğer
bugün almazsak bu tedbirlerin bedeli ileride çok daha büyük olacaktır. Ben
bu bilgileri verdikten sonra yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
FUAT ÇAY (Hatay)
Bir şey sorabilir miyim Sayın Bakanım?
Şimdi,
Sayın Başkanım, çözüm noktasına dönük olarak bir soru
sorabilir miyim?
BAŞKAN
Şimdi, Sayın Bakan burada. Bakanlar Kuruluna geçecek. Sayın Çay,
orada konuşabilirsiniz.
FUAT ÇAY (Hatay)
Hayır, bir cümle Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hayır, o şekilde olmaz. O zaman çıkamayız işin
içinden.
Sayın
Bakanımıza teşekkür ediyorum, size de teşekkür ediyorum.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
Buyurun.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
1.- Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Grubunda
Eskişehir Milletvekili Hasan Murat Mercanın istifasıyla
boşalan yedek üyeliğe, AK Parti Grubunca tekrar aday gösterilen
Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlunun
üyeliğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/277)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Eskişehir
Milletvekili Hasan Murat Mercanın Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk
Grubu yedek üyeliğinden istifasıyla boşalan üyelik için, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2. maddesinin (a) fıkrası
uyarınca, AK Parti Grup Başkanlığınca tekrar aday gösterilen
Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlunun
üyeliği hususu, TBMM Başkanlık Divanının 3.10.2007
tarih ve 5 sayılı Kararını müteakiben Genel Kurulun
bilgisine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır. Önergeleri okutuyorum:
B) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve
26 milletvekilinin, sanayi sektöründe yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/117)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Bugün; yetersiz
sermaye birikiminin dışında, makroekonomik istikrarı
sağlamaktaki güçlükler, yüksek vergiler, sermayenin ve temel sınai
girdilerin yüksek maliyetleri, teknolojik gelişmelere ayak uydurma
konusundaki zorluklar, yenilik ve yeni teknoloji üretmede yetersizlik Türk
sanayiinin rekabet gücünü olumsuz olarak etkileyen unsurlar olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Özellikle son
beş yıldan bu yana; gerek dünya, gerekse Türkiye ekonomisinde
yaşanan gelişmeler, dışsal şok ve dalgalanmalar nedeni
ile özellikle üreten kesimlerde, uygulanan ekonomi politikalarına yönelik
eleştiriler gittikçe artmaya başlamıştır. KOBİ
niteliğine sahip sanayicimiz ve üreticilerimiz sorunlarına yönelik
şikâyetlerini, son birkaç yıldan bu yana sıklıkla dile
getirmeye başlamışlardır.
Dünyadaki mevcut
ve muhtemel gelişmeleri, bilim ve teknolojideki eğilimleri,
diğer sektörlerle etkileşimi, sosyal yapıdaki değişim
ve ihtiyaçları da dikkate alarak, Türkiye'nin sürdürülebilir sanayi
stratejisine yönelik bir çerçeve tasarlanmasını ve kayıt
dışı istihdamın kayıt altına alınması,
işgücü üzerindeki vergi yükünün azaltılması, istihdam destek
hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve
girişimciliğin teşvik edilerek ilave istihdam
yaratılması ile dinamik bir sınai işgücü
oluşturulması araştırılarak güncel sanayi
politikaları oluşturmak elzem olmuştur.
Gerekçesini ekte
arz ettiğimiz ve araştırma sırasında belirlenecek nedenlerle
"Sanayi Sektörü ve Sanayicilerimizin Sorunları ve Çözüm Önerilerinin
Araştırılması ve Gerekli Önlemlerin
Alınması" amacıyla Anayasanın 98 inci TBMM İç
Tüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz. 31/01/2008
1) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Ümit Şafak (İstanbul)
5) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
6) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
7) Ali Uzunırmak (Aydın)
8) Durmuşali Torlak (İstanbul)
9) Mustafa Kalaycı (Konya)
10) Kadir Ural (Mersin)
11) Beytullah Asil (Eskişehir)
12) Zeki Ertugay (Erzurum)
13) Mümin İnan (Niğde)
14) İsmet Büyükataman (Bursa)
15) Münir Kutluata (Sakarya)
16) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
17) Recep Taner (Aydın)
18) Yılmaz Tankut (Adana)
19) Hasan Çalış (Karaman)
20) Mustafa Enöz (Manisa)
21) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
22) Şenol Bal (İzmir)
23) Hasan Özdemir (Gaziantep)
24) Murat Özkan (Giresun)
25) Ahmet Bukan (Çankırı)
26) Hakan Coşkun (Osmaniye)
27) Metin Ergun (Muğla)
Gerekçe:
Türkiye'de
1963'ten beri uygulanan beş yıllık kalkınma planı
dönemlerinde "Sanayiye dayalı büyüme" temel amaçlardan biri
olmuştur. Ancak, 1980 yılı öncesi ve sonrasında benimsenen
sanayileşme stratejileri ve uygulanan ekonomi politikaları büyük
farklılıklar arz etmiştir. 1980 yılına kadar ithal
ikamesi politikası uygulanmış; 1980 yılından sonra
ise, ihracata dönük sanayileşmenin uygulamaya konulmasıyla, piyasa
ekonomisinin ilke ve esaslarının geliştirilmesi yönünde önemli gelişmeler
kaydedilmiştir.
Bugün; yetersiz
sermaye birikiminin dışında, makroekonomik istikrarı
sağlamaktaki güçlükler, yüksek vergiler, sermayenin ve temel sınai
girdilerin yüksek maliyetleri, teknolojik gelişmelere ayak uydurma
konusundaki zorluklar, yenilik ve yeni teknoloji üretmede yetersizlik, Türk
sanayiinin rekabet gücünü olumsuz olarak etkileyen unsurlar olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Küçük ölçekli
sanayi işletmeleri ise; sınırlı kapasiteleri, verimlilik,
kalite, pazarlama, teknik bilgi ve finansman alanlarında sorunlar
yaşamaktadırlar. Ayrıca, haksız bir rekabet ortamı
oluşmasına neden olan kayıt dışı istihdam
önlenememektedir.
Sanayi;
olabildiğince yerel kaynakları harekete geçiren, çevre
normlarına uygun üretim yapan, tüketici sağlığını
ve tercihlerini gözeten, yüksek nitelikli işgücü kullanan, stratejik
yönetim anlayışını uygulayan, ar-ge'ye önem veren,
teknoloji üreten, özgün tasarım ve marka yaratarak uluslararası
pazarlarda yerini alan bir yapıya acilen kavuşturulmalıdır.
Türkiye'de sanayi
politikalarının temel amacı artan dünya rekabet
şartları altında sanayimizin rekabet gücünü ve
verimliliğini artırarak dışa dönük bir yapı içerisinde
sürdürülebilir büyümeyi sağlamayı hedeflemelidir. Bu bağlamda,
oluşturulacak sanayi politikamız; girişimcilerin ve
işletmelerin inisiyatif alabilecekleri, fırsatlar yaratabilecekleri
ve potansiyellerini kullanabilecekleri, rekabete açık bir iş
ortamını geliştirmeyi hedeflemek olmalıdır. .
AB ve OECD
ülkeleri ile yapılan kıyaslama ise en pahalı elektriğin
Türk sanayi tarafından kullanıldığını ortaya
koymaktadır.
Bunun yanı
sıra 2008 yılında elektrik zammına ilaveten doğalgaza
yapılan zam, finansal kiralama'daki (leasing) KDV artışı,
SSK işveren prim yükünün ağırlığı sanayicimizin
rekabet konusunda elini iyice zayıflatmıştır.
Özellikle son
beş yıldan bu yana; gerek dünya, gerekse Türkiye ekonomisinde
yaşanan gelişmeler, dışsal şok ve dalgalanmalar nedeni
ile özellikle üreten kesimlerde, uygulanan ekonomi politikalarına yönelik
eleştiriler gittikçe artmaya başlamıştır. KOBİ
niteliğine sahip sanayicimiz ve üreticilerimiz sorunlarına yönelik
şikâyetlerini, son birkaç yıldan bu yana sıklıkla dile
getirmeye başlamışlardır.
Unutulmamalıdır
ki; hükûmetler ve bürokrasinin, zemin hazırlayıcı ve
yönlendirici desteği olmaksızın, işletmelerin çabası
sonuçsuz kalacaktır.
Teşvik,
istihdam, eğitim, finansmana erişim, teknoloji ve ar-ge konuları
sanayinin gelişimi için önem arz etmektedir.
Yukarıda
sunulan ve araştırma sırasında belirlenecek nedenlerle
Anayasanın 98 ve TBMM İç Tüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri
uyarınca "Sanayi Sektörü ve Sanayicilerimizin Sorunları ve Çözüm
Önerilerinin Araştırılması" için bir Meclis
araştırması açılmasını saygılarımızla
arz ederiz.
2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 39
milletvekilinin, kayıp ve kaçak elektrik sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/118)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kaçak elektrik
kullanımı ve kayıplar konusunda ülkemizin içinde bulunduğu
durumun araştırılarak, alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. ve TBMM İçtüzüğünün
104 ve 105. maddesi uyarınca araştırma açılmasını
saygılarımla arz ve talep ederiz.
1) Hasan Çalış (Karaman)
2) Reşat Doğru (Tokat)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
5) Mehmet Şandır (Mersin)
6) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
7) Ümit Şafak (İstanbul)
8) Mümin İnan (Niğde)
9) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
10) Gürcan Dağdaş (Kars)
11) Münir Kutluata (Sakarya)
12) İzzettin Yılmaz (Hatay)
13) Mustafa Enöz (Manisa)
14) Akif Akkuş (Mersin)
15) Recep Taner (Aydın)
16) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
17) Ali Uzunırmak (Aydın)
18) Durmuşali Torlak (İstanbul)
19) Osman Çakır (Samsun)
20) Hasan Özdemir (Gaziantep)
21) Atila Kaya (İstanbul)
22) Rıdvan Yalçın (Ordu)
23) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
24) Yılmaz Tankut (Adana)
25) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
26) Osman Ertuğrul (Aksaray)
27) Bekir Aksoy (Ankara)
28) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
29) Mustafa Kalaycı (Konya)
30) Ahmet Orhan (Manisa)
31) Erkan Akçay (Manisa)
32) Cemaleddin Uslu (Edirne)
33) Mehmet Günal (Antalya)
34) İsmet Büyükataman (Bursa)
35) Hakan Coşkun (Osmaniye)
36) Zeki Ertugay (Erzurum)
37) Necati Özensoy (Bursa)
38) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
39) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
40) Mehmet Ekici (Yozgat)
Gerekçe:
Ülkemizde, kaçak
elektrik kullanımı bir türlü önlenemeyen ve önlenemediği için de
devleti büyük ölçüde maddi zarara uğratan önemli bir sorundur.
Türkiye'nin
enerji krizine girmemesi için mutlaka kayıp kaçak elektrik konusunda önlem
alması gerekmektedir. Bu önlem konusunda, Türkiye'nin kapsamlı bir
kayıp kaçak elektrik haritası çıkartılmalıdır.
Resmi rakamlara göre; kimi illerimizde kaçak elektrik kullanımı yüzde
60-70 oranlarına kadar dayanmıştır. Kaçak elektrik
kullanımı ile mücadele konusunda tüm kamu kurum ve
kuruluşlarımıza görev düşmektedir. Ülkemizdeki toplam
yıllık kayıp kaçak elektrik oranı ortalama yüzde 17-20
civarında gerçekleşmektedir.
Ülkemizde enerji
politikaları ithal doğal gaz ve petrole bağımlı olarak
sürdürülmektedir. Ülkemizde
kullanılan elektriğin yüzde 25'i su kaynaklarıyla, yüzde 44'ü de
ithal edilen doğal gazla üretilmektedir. Elektrik üretiminde ülkemizin
dışa bağımlı olması başta sanayi çevreleri
olmak üzere toplumun her kesimini olumsuz yönde etkilemektedir. Birilerinin
doğal gaz vanalarını birazcık kısması veya
tamamen kapatması hepimizi heyecanlandırmaktadır.
Dünyada meydana
gelen küresel ısınma ve etkileri her alanda kendini
hissettirmektedir. Yağışların azalması, su
kaynaklarının kuruması ve buna bağlı olarak
barajlarımızda su seviyesinin düşmesi sudan sağlanan
elektrik üretimini de etkileyecektir. Kayıp kaçak elektrik, ülkemizde
sudan üretilen elektriğin neredeyse tamamına yakınının
kaybolup gitmesine neden olmaktadır. Bu bakımdan, kayıp
kaçakların önlenmesi ve ekonomiye kazandırılması ülkemiz
açısından hayati önem taşımaktadır.
Ülkemizi
karanlık günlere teslim etmemek için zamanında tedbir
alınmalıdır. Elektrik kesintileri sanayi ve günlük hayatı
olumsuz yönde etkilenecektir. Kayıp kaçakların önlenmesi yüksek
elektrik fiyatlarını da düşürecektir. Elektrikte fiyat
artışlarına en büyük sebep, kayıp kaçak ve ithal doğal
gazdan yapılan üretimlerdir. Türk sanayisi, OECD ülkeleri içinde
İtalya ve Japonya'dan sonra en pahalı elektrik kullanan ülkeler
arasında yer almaktadır.
Kaçak elektrik
kullanımı tüm denetimlere rağmen bazı bölgelerimizde
maalesef önlenemez hale gelmiştir. Bu ve buna benzer konuların tümü
ülkemizin gelecekteki elektrik talebinin karşılanması
açısından araştırılmalıdır. Ülkemizde ortaya
çıkan kayıp kaçak elektrik oranı OECD ülkelerinin tümünden
fazladır. Kayıp kaçak elektrik kullanımının Türkiye'ye
yıllık faturası da ortalama olarak 1,5 milyar dolar
civarındadır.
Ülkemizdeki
kayıp kaçak oranı AB ülkelerinde ortaya çıkan kayıp kaçak
oranlarının iki katıdır. Kayıp kaçak elektrik
kullanımını önleyerek, ülkemizi dışa
bağımlı olmaktan kurtarmamız gerekmektedir. Kaçak elektrik
konusu ekonomik ve sosyal boyutları ile masaya yatırılarak
araştırılmalıdır.
Kayıp kaçak
elektrik kullanımının önlenmesi konusunda Meclisimize büyük
görev düşmektedir. Yüce Meclisimizin bu görevi yerine getirmesi için
Anayasanın 98. ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddesi
uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması
gerekmektedir.
3.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve
39 milletvekilinin, denizlerdeki kirliliğin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/119)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Denizlerimizdeki
kirlilik ve kirliliğe neden olan etkenlerin araştırılarak,
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98. ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddesi
uyarınca araştırma açılmasını
saygılarımla arz ve talep ederiz.
1) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
2) Reşat Doğru (Tokat)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Hasan Çalış (Karaman)
5) Mehmet Şandır (Mersin)
6) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
7) Ümit Şafak (İstanbul)
8) Mümin İnan (Niğde)
9) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
10) Gürcan Dağdaş (Kars)
11) Münir Kutluata (Sakarya)
12) İzzettin Yılmaz (Hatay)
13) Mustafa Enöz (Manisa)
14) Akif Akkuş (Mersin)
15) Recep Taner (Aydın)
16) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
17) Ali Uzunırmak (Aydın)
18) Durmuşali Torlak (İstanbul)
19) Osman Çakır (Samsun)
20) Hasan Özdemir (Gaziantep)
21) Atila Kaya (İstanbul)
22) Rıdvan Yalçın (Ordu)
23) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
24) Yılmaz Tankut (Adana)
25) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
26) Osman Ertuğrul (Aksaray)
27) Bekir Aksoy (Ankara)
28) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
29) Mustafa Kalaycı (Konya)
30) Ahmet Orhan (Manisa)
31) Erkan Akçay (Manisa
32) Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
33) Mehmet Günal (Antalya)
34) İsmet Büyükataman (Bursa)
35) Hakan Coşkun (Osmaniye)
36) Zeki Ertugay (Erzurum)
37) Necati Özensoy (Bursa)
38) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
39) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
40) Mehmet Ekici (Yozgat)
Gerekçe:
Denizlerimizde
son yıllarda ortaya çıkan kirlenme ve buna bağlı olarak
gerçekleşen balık ölümleri, Türk turizmini olumsuz yönde
etkilemektedir.
Muğla'nın
Milas İlçesi Güllük Körfezi'ndeki balık çiftliklerinde, iki hafta
önce ortaya çıkan Çipura ölümleri aşırı kirlenmeden
kaynaklanmıştır. Yer yer meydana gelen balık ölümleri
turizmi de vurmaktadır. Kirlenmeden dolayı ölen balıklar
nedeniyle, Güllük Körfezi'nde bulunan otel ve tatil köylerinde çok sayıda
rezervasyon iptal edilmiştir.
Muğla'nın
Milas İlçesi'nde bunlar yaşanırken, İzmit Körfezi ve
Marmara Denizi'nde görülen jeli andıran beyaz tabaka, giderek daha
geniş bir alana yayılmaktadır. Denizin yüzeyi yaklaşık
altı aydır bu madde ile kaplanmıştır. Dalgalanma ile
zaman zaman yer değiştiren yüzeydeki tabaka denizin altına
doğru
Türkiye
bütçesinin önemli bir bölümünü turizm gelirleri oluşturmaktadır.
Deniz, kum ve güneş için ülkemizi her yıl milyonlarca yabancı
turist ziyaret etmektedir. Ülkemizin mevcut yabancı turist potansiyelini
korumak ve daha da yukarılara taşımak için denizlerimizdeki
kirlenme konusunda çok ciddi önlemler alınarak uygulamaya
konulmalıdır.
Dünya
denizlerinde yaşanan kirliliğin nedenleri ve sonuçlarına
ilişkin yapılan bir çalışma, denizlerin dünyanın
önemli çöp depolama alanlarından birisi haline geldiğini gözler önüne
sermiştir. Plansız ve düzensiz olarak artan
balıkçılık, iyi planlanmadan deniz doldurularak yapılan
limanlar, otoyollar ve arazi kazanma çalışmaları denizlerimizin
doğal zengin yapılarını bozmaktadır. Ayrıca
arıtılmadan denizlere akıtılan kirli sular ve katı
atıklar da pek çok deniz alanlarının kirlenmesine neden
olmaktadır.
Deniz
kıyısında bulunan kent merkezleri ve sanayi tesislerinden
çıkan ve arıtılmadan denize boşaltılan atıklar,
Tarımsal alanlarda erozyon sonucu akarsularla denize karışan
toprak ve diğer kirleticiler, Denizlerde kurulmuş bulunan platform ve
boru hatlarından oluşan sızıntılar, Gemiler ve
diğer deniz araçlarından oluşan kirlilik, kıyılara
yakın kurulan balık çiftlikleri, kıyı inşaat ve
atıklarının denize karışması Deniz
kirliliğine neden olan belli başlı faktörler arasında yer
almaktadır. Bütün bu ve buna benzer kirleticilerle ilgili
araştırma yapılmalıdır. Bu unsurlardan denizlerimizin
ne kadar kirlendiği ortaya konulmalıdır.
Karadeniz,
Marmara, Ege ve Akdeniz'de meydana gelen kirlilikle ilgili önlemlerin
alınması konusunda Meclisimize büyük görev düşmektedir. Yüce
Meclisimizin bu görevi yerine getirmesi için Anayasa'nın 98. ve TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulması gerekmektedir.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Başbakanlığın,
Anayasanın 82nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım:
A) TEZKERELER (Devam)
2.- İspanyaya resmî ziyarette bulunan Başbakan
Recep Tayyip Erdoğana refakat eden heyete katılması uygun
görülen milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/276)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Medeniyetler
İttifakı Forumuna katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere
bir heyetle birlikte, 13-16 Ocak 2008 tarihlerinde İspanyaya yaptığım
resmî ziyarete İstanbul milletvekili Egemen Bağışın
da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu
Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın
82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin
izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım:
3.- Bazı milletvekillerinin
izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/278)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı sayın
milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli
sayılmaları Başkanlık Divanının 18 Ocak 2008
tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Adana
Milletvekili Ömer Çelik, hastalığı nedeniyle 23/09/2007
tarihinden itibaren 20 gün
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kars
Milletvekili Mahmut Esat Güven, hastalığı nedeniyle 24/09/2007
tarihinden itibaren 16 gün
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Evet, karar yeter
sayısı yoktur, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 15.32
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.45
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60ıncı
Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Bazı
sayın milletvekillerinin izinli sayılmaları hakkındaki
Başkanlık tezkeresinde Kars Milletvekili Mahmut Esat Güvenin
hastalığı nedeniyle 24/09/2007 tarihinden itibaren on altı
gün izinli sayılmasının oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
oylamayı tekrarlayacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Evet, sayın
milletvekilleri, ihtilaf vardır, elektronik cihazla oylama
yapacağım.
Oylama için dört
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır,
Başkanlık tezkeresi kabul edilmiştir.
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy, hastalığı nedeniyle 30/09/2007
tarihinden itibaren 21 gün
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan, hastalığı nedeniyle 30/10/2007
tarihinden itibaren 23 gün ve 20/11/2007 tarihinden itibaren de 20 gün olmak
üzere toplam 43 gün
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Kuş, hastalığı nedeniyle 01/11/2007
tarihinden itibaren 18 gün ve 19/11/2007 tarihinden itibaren de 3 ay
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sinop
Milletvekili Kadir Tıngıroğlu, hastalığı
nedeniyle 06/11/2007 tarihinden itibaren 16 gün, 22/11/2007 tarihinden itibaren
18 gün ve 10/12/2007 tarihinden itibaren 20 gün olmak üzere toplam 54 gün ve
02/01/2008 tarihinden itibaren de 30 gün,
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu, hastalığı
nedeniyle 26/11/2007 tarihinden itibaren 20 gün
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sakarya
Milletvekili Erol Aslan Cebeci, hastalığı nedeniyle 01/12/2007
tarihinden itibaren 31 gün ve 31/12/2007 tarihinden itibaren de 30 gün olmak
üzere toplam 61 gün
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Rize
Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu, hastalığı nedeniyle
03/01/2008 tarihinden itibaren 20 gün
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan, mazereti nedeniyle 29/09/2007 tarihinden itibaren
14 gün
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kırşehir
Milletvekili Abdullah Çalışkan, mazereti nedeniyle 29/09/2007
tarihinden itibaren 14 gün
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kars
Milletvekili Mahmut Esat Güven, mazereti nedeniyle 28/11/2007 tarihinden
itibaren 29 gün
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Samsun
Milletvekili Birnur Şahinoğlu, mazereti nedeniyle 04/12/2007
tarihinden itibaren 11 gün
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Yozgat
Milletvekili Abdulkadir Akgül, mazereti nedeniyle 07/12/2007 tarihinden
itibaren 24 gün
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepe, mazereti nedeniyle 09/12/2007 tarihinden
itibaren 11 gün
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Elazığ
Milletvekili Hamza Yanılmaz, mazereti nedeniyle 11/12/2007 tarihinden
itibaren 23 gün
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İstanbul
Milletvekili Ömer Dinçer, mazereti nedeniyle 14/12/2007 tarihinden itibaren 13
gün
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İstanbul
Milletvekili Fuat Bol, mazereti nedeniyle 14/12/2007 tarihinden itibaren 14
gün
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur, mazereti nedeniyle 04/01/2008 tarihinden
itibaren 16 gün
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bitlis
Milletvekili Zeki Ergezen, mazereti nedeniyle 02/01/2008 tarihinden itibaren 15
gün
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının iki milletvekiline ödenek ve
yolluğunun verilebilmesi için iki tezkeresi vardır; ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
4.- Hastalığı nedeniyle bu yasama
yılında aralıksız iki aydan fazla izin alan
Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Kuşa ödenek ve yolluğunun
verilebilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/279)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Hastalığı
nedeniyle bu yasama yılında aralıksız iki aydan fazla izin
alan Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Kuşa İçtüzüğün
154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi,
Başkanlık Divanının 18 Ocak 2008 tarihli
toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun
onayına sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5.- Hastalığı nedeniyle bu yasama
yılında aralıksız iki aydan fazla izin alan Sakarya
Milletvekili Erol Aslan Cebeciye ödenek ve yolluğunun verilebilmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/280)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Hastalığı
nedeniyle bu yasama yılında aralıksız iki aydan fazla izin
alan Sakarya Milletvekili Erol Aslan Cebeciye İçtüzüğün 154 üncü
maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi, Başkanlık
Divanının 18 Ocak 2008 tarihli toplantısında uygun
görülmüştür.
Genel Kurulun
onayına sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar
Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı
Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S.
Sayısı: 98)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2.- İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve
Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 346 milletvekilinin; Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/141)
(S. Sayısı: 101)
BAŞKAN -
2inci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 346 Milletvekilinin;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin ikinci
görüşmesine, birinci görüşmenin bitiminden itibaren kırk sekiz
saat geçmediğinden başlayamıyoruz.
3üncü
sırada yer alan, Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin ve 9
Milletvekilinin; Gaziantepe İstiklal Madalyası Verilmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
3.- Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin ve 9
Milletvekilinin; Gaziantepe İstiklal Madalyası Verilmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/81) (S.
Sayısı: 102) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
102 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Teklifin tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Akif Ekici, Gaziantep
Milletvekili; şahısları adına, Gülşen Orhan, Van
Milletvekili; Mehmet Emin Tutan, Bursa Milletvekili; Oktay Vural, İzmir
Milletvekili; Recai Birgün, İzmir Milletvekilinin söz talepleri
vardır.
Evet, ilk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Akif Ekiciye
aittir.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
(x)
102 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
CHP GRUBU ADINA
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gaziantepe İstiklal Madalyası Verilmesiyle
İlgili Kanun Teklifi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Dört gün önce
Almanyada Gaziantepli hemşehrilerimizin yaşadığı
apartmanda çıkan yangın olayı bizleri acıya
boğmuştur. Yangının çıkış sebebiyle ilgili
farklı söylemler var. Şu ana kadar, Alman Hükûmeti tarafından bizi
tatmin edeci ciddi bir açıklama henüz yapılmış
değildir. Ancak görgü tanığı çocukların verdiği
ifadeler, olayın bir ırkçı saldırı olduğu
ihtimalini güçlendiriyor. 1993 yılında Almanyanın Solingen
kentinde ırkçılar tarafından evleri yakılan 5 Türk
vatandaşımız yanarak ölmüştü. Umarım bu olayda benzer
bir durum söz konusu değildir. Bu olayın aydınlanmasında
Hükûmetten ciddiye alınacak girişimler beklemekteyiz. Olayla ilgili
soru işaretlerinin bir an önce aydınlatılması büyük önem
taşımaktadır. Acı olayda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
rahmet, yaralı vatandaşlarımıza acil şifa,
yakınlarına da sabır diliyorum.
Bu gazi
şehrin evlatlarını, karınlarını doyurmak için el
kapılarına mahkûm eden, bugün de bu sorunları çözmek yerine
basit gündemlerle Türkiye kamuoyunu meşgul edenleri lanetliyor ve
kınıyorum! (CHP sıralarından alkışlar)
8 Şubat...
Bir Gaziantep Milletvekili olarak, Gaziantepin gazilik unvanını
alışının 87nci yıl dönümünü yaşamanın
gururu ve coşkusu içerisindeyim. 8 Şubat 1921 tarihinde gazilik
unvanını alan Gaziantep, gecikmeli de olsa İstiklal
Madalyasına da kavuşmanın sevincini yaşamaktadır.
Bilindiği gibi, gazilik unvanı yanında, gazi şehrimize
İstiklal Madalyası verilip verilmediği uzun yıllar
tartışma konusu olmuştur. Ancak, yapılan
araştırmalar neticesinde, Gaziantep Milletvekili Kılıç
Alinin Mecliste, bu konuda bir yasa teklifi sunduğu ve bu yasa teklifinin
Genel Kurula inmediği ve yasalaşmadığı ortaya
çıkmıştır.
İstiklal
Madalyası, Kurtuluş Savaşına katılmış ve
büyük yararlılıklar göstermiş şehit ve gazilere Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından tevcih edilmiş en kutsal madalyadır.
Türkiye Cumhuriyetinin kurulması, vatanımızın düşman
işgalinden kurtulması ve milletimizin tam
bağımsızlığı için hayatlarını feda eden
kahramanlar bu kutsal hazineyle taltif edilmişlerdir. Bu sebeple, bu
kutsal hazinenin gazi şehrimize kazandırılması, ifade
edilmeyecek kadar büyük bir şereftir.
Değerli
arkadaşlar, 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı
başladığında, Gaziantep, 14 bin nüfuslu bir sancak
merkeziydi. Birinci Dünya Savaşı sonunda 30 Ekim 1918de imzalanan
Mondros Müterakesiyle Osmanlı İmparatorluğunun sonu
olmuştur. Bu anlaşma üzerine itilaf devletleri,
paylaştıkları topraklara sahip olmak amacıyla hızla
harekete geçmişlerdir. 17 Aralık 1918, İngilizler Antepe
girdiler. İngilizlerin Antepi işgali yaklaşık bir yıl
sürdü. 1919 Eylülünde yapılan antlaşmayla İngilizler Musul
üzerindeki nezaret hakkından vazgeçtiler. Önce Suriyeyi sonra Antep, Urfa
ve Maraşı boşalttılar. Bu arada, bu boşaltma
esnasında Gaziantepteki, mutfakta kullanılan bıçaklar dâhil
toplanmıştır, halk silahsızlandırılmıştır.
Bu defa da Fransızlar 29 Ekim 1919da Kilisi, 5 Kasım 1919da
Antepi işgal ettiler. İşgale katılan Fransız
askerleri arasında bölgeden daha önce göç etmemiş Ermeniler de
bulunmaktaydı. Fransızlarla iş birliği yapan Ermeniler
Anteplilere, büyük zulüm, işkence ve eziyet yaptılar. Şehir
merkezi ve çevresinde çok şiddetli çatışmalar yaşandı.
Ancak, dışarıdan hiçbir yardım görmeden tamamen kendi
imkânlarıyla, on ay, dokuz gün mücadelesini düşmana karşı
sürdüren halk açlık ve cephanesizlik sebebiyle 9 Şubat 1921de
Fransızlara teslim olmak zorunda kaldı. Bu suretle, 1 Nisan 1920de
başlayan Gaziantep savunması on bir ay sürdükten sonra açlık
yüzünden sona ermiştir. Bu süre içerisinde şehir bir kül ve enkaz
yığını hâline getirilmiştir. Antepliler şehirlerinin
savunması uğruna, 14 bin nüfusunun 6.317 evladını
şehit vermiştir.
Gaziantep
savunması son günlerini yaşarken, bu savunmanın olağanüstü
anlam ve önemini takdir eden Türkiye Büyük Millet Meclisi 8 Şubat 1921
tarihli toplantısında 93 numaralı Kanunla dünyada başka
hiçbir şehre nasip olmayan gazilik unvanını vermiştir.
Gaziantep
savunması, dost-düşman herkesin hayranlık ve takdirini kazanan
Kurtuluş Savaşı tarihimizde eşsiz
kahramanlığıyla hem kendini hem Güneydoğu Anadoluyu
düşman işgalinden kurtuluşunda bir zafer işareti
olmuştur. Birliğin ve millî benliğin bir
şahlanışıdır bu hadise. Gaziantep savunmasında
Şehit Kâmiller Anamın peçesi açılmasın, mabedimin
göğsüne namahrem eli değmesin. diye düşmana karşı
kahramanca mücadele ettiler. Şahin Bey ve çeteleri Düşman cesedimizi
çiğnemeden Antepe giremez. diyerek oracıkta şehit olmadan
düşmanı bir adım ileriye bırakmadılar.
Değerli
arkadaşlar, Gaziantep, büyük Kurtuluş Savaşının
kıvılcımını ateşleyen kenttir. Gaziantepte yanan
bu kıvılcım, Millî Mücadeleye de ışık
olmuştur. İşte bu nedenledir ki, cumhuriyetimizin kurucusu Ulu
Önder Atatürk, Antep savunması karşısında Türk'üm diyen
her şehir, her kasaba ve en küçük Türk köyü, Gazianteplileri
kahramanlık misali olarak alabilirler. veciz sözüyle Gaziantep
savunmasını tarihe mal etmiştir. Kurtuluş Savaşı
ateşinin yakılmasında bütün Anadoluya örnek gösterilen
Gaziantepliler, bugün de sahip olduğu girişimci ruh, sanayi ve
ticaretteki başarılarıyla ülkemize örnek ve önder olmaya devam
etmektedir.
Devletten çok
fazla destek beklemeden yaşadığı sorunların çözümünü
kendi içinde arayan, altyapısını kendisi yapan, kendine sürekli
yeni hedefler belirleyen Gaziantep, bugün Türkiye'nin önde gelen sanayi
metropollerinden biri olmuştur. Müteşebbis Gaziantep,
oluşturduğu sanayi bölgeleriyle son derece modern bir sanayi
altyapısına sahiptir. Yaklaşık yedi yüz işletmenin
faaliyet gösterdiği ve 100 bin kişiye istihdam sağlanan, 24
milyon metrekareden oluşan, dört kısım organize sanayi bölgesine
sahiptir. Dünyada sadece üç ülkede bulunan örnek sanayi sitesi Gazianteptedir.
Binlerce tezgâhın çalıştığı küçük sanayi sitesi
ve üretime yönelik serbest bölgeleriyle Gaziantep, gerçek anlamda bir sanayi
metropolüdür. Tekstilden gıdaya, kimyadan makineye ve yedek parçaya çok
geniş bir sektörel yelpazeye sahip olan Gaziantep sanayisi,
yıllık 3 milyar dolar civarında ihracat yapıyor, 140 ülkeye
mal gönderiliyor. Ham madde ve yarı işlenmiş mamullerle
dolaylı yapılan ihracatla, bu rakam, yaklaşık 6 milyar
dolara tekabül etmektedir. Geçmişiyle gurur duyulan ve geleceğiyle
Türkiye'ye umut dağıtan Gaziantepin bugünlere gelişinin
altında yatan en önemli etken cesur, girişimci, akıllı ve
dinamik insanların varlığıdır. Gaziantep insanı
bu özellikleri sayesinde kendine has bir kimlik oluşturmayı
başarmıştır. Bu kimlikte Üretmeden tüketmek olmaz.
yazmaktadır. Gerçekten de Gaziantep insanı tarihin hiçbir döneminde
rant ekonomisine yönelmemiştir, tavrını her zaman üretimden yana
koymuş, üreterek tüketmeyi kendine ilke edinmiştir. Bundan
dolayıdır ki Gaziantep Güneydoğunun Parisi, Anadolunun
kaplanları, model şehir Gaziantep olarak anılmaktadır.
Bu tanımların gerçek nedeni kentin sanayisi, sanayicisi ve
girişimci ruhudur.
Ancak, bugün
gelinen noktada Gaziantepin üzerinde karabulutlar dolaşmaya
başlamıştır. AKP İktidarı döneminde Gaziantepin
başarıları teşvik edileceği yerde Gaziantep
başarılarının önüne set çekilmeye
çalışılmaktadır. Tabii, bu bir tek Gaziantepi
kapsamamaktadır. Gaziantep, Denizli, Kayseri, Adana gibi sanayide
rüştünü ispat etmiş şehirler, ne olduğu bilinmeyen ucube
bir Teşvik Yasasıyla, tabir yerindeyse Türkiye sanayisine
yapılan bir ihanetle, Gaziantep sanayisi ve biraz önce
saydığım sanayide gelişmiş, rüştünü
ispatlamış, sanayi metropolü olmuş şehirlerdeki sanayiler
yerle bir edilir duruma gelmiştir. Bir başka ifadeyle, Gaziantepte
beş yıl önceki günleri arar duruma gelmiştir Gaziantepli.
Organize sanayi bölgelerinde fabrikalar kapanma noktasına gelmiştir.
Rekabet edemeyen sanayici çareyi işçi çıkartmakta bulmuştur. Her
gün yüzlerce göç alan ve işsizliğin Türkiye ortalamasının
üzerinde olduğu Gaziantepte bu durum daha da vahim bir tablo ortaya
çıkarmıştır. Gaziantep etrafı teşvikli illerle
sarılmıştır. Siz yeteri kadar ilerlediniz, sanayide yeteri
kadar başarı elde ettiniz, ülke sanayisine, ülke ekonomisine yeteri
kadar katkıda bulundunuz; siz şurada durun -Gaziantep ve diğer
saydığım iller- biz, sanayi altyapısı olmayan,
yetişmiş insan gücü olmayan, sanayi birikimi olmayan illeri, biraz
önce söylediğim ihanet düşüncesi içerisinde, sanayiye ihanet
düşüncesi içerisinde sizlere yetiştireceğiz anlamında bir
ifade ortaya çıkmıştır.
Dünyanın çok
değişik ülkelerinde teşvik uygulamaları
yapılmıştır. Daha önce ülkemizde de yapıldı.
Teşvik, bir ili, bir sektörü veya bir bölgeyi kalkındırmak için
verilir. Maalesef, burada bu görülmüyor. Önce, 1.500 doların altında
O kadar acemice hazırlanmış, işin esas sahipleri, esas
içinde yaşayan, olayın hâkimi insanlara bir tek cümle sorulmadan,
ben yaptım oldu mantığıyla hazırlanmış bir
Teşvik Yasasıyla karşı karşıyayız. Önce,
kişi başına düşen millî geliri 1.500 doların
altında olan iller -36 il- sonra olmadı,
yanılmışız, bu sayıyı 49a çıkaralım,
kişi başına düşen millî geliri de 2.000 dolara
çıkartalım; var mı böyle bir şey? Şimdi, siz, Akdeniz
Bölgesinde veya Afyon gibi, Osmaniye gibi, Düzce gibi sanayi metropollerine
yakın şehirler varken, Hakkâride sanayi yatırımı
yapabilecek hangi mantığı görürsünüz, hangi yapıyı görürsünüz?
Hangi düşünceyle bu kanun hazırlandı? Bugün, Türkiye sanayisi ve
Gaziantep sanayisi, bu mantığın ürünü olarak bu hâle
getirilmiştir.
Ben, üzülerek
izliyorum. Ben, Gaziantep sanayi bölgesinde, uzun yıllar yönetimde
bulundum, uzun yıllar başkanlığını yaptım.
Buradaki Gaziantepli milletvekili arkadaşlarım bilir. Gaziantepte
her tüten fabrika, benim kendi şahsım gibiydi,
şahsımın fabrikası gibiydi. Bugün, Gaziantepe
gittiğimde, inanın, çok ciddi zorluk çekiyorum. Sanayiye
gittiğim anda yüzlerce sanayici arkadaşımız geliyor,
sizlere oy vermiş, bu partiye oy vermiş arkadaşlar geliyor: 7
milletvekili verdi, Gaziantepli, AKPye, bize bu zulmü yapsın diye mi
verdi? (CHP sıralarından alkışlar)
Fabrikaların
kapılarında şu bez levhalar var: Vakıfbanktan
satılık, şu bankadan satılık
Her satılan
fabrikada en az 200 işçi işsiz kalıyor, aşsız
kalıyor. Bunun hesabını, bunun vebalini nasıl
ödeyeceğiz? Biz, bunu yapmamız gerektiği yerde, dün
yaptığımız gibi, Türkiye toplumunun, Türkiyenin sorunu
olmayan, ülkenin sorunu olmayan bir konuyla bir aydan beri hem bu Meclisi hem
ülkeyi meşgul etmekteyiz. Aklıselime davet ediyorum
Aklıselimi
olmayan
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Allah Allah
AKİF
EKİCİ (Devamla) Senin aklın yetmez, oradan konuşma öyle!
Oturduğun yerden konuşma, çıkar burada konuşursun! Öyle,
oturduğun yerden laf atıp durma!
BAŞKAN
Sayın Ekici, lütfen
AKİF
EKİCİ (Devamla) Bedava kabadayılık yok burada! Bedava
kabadayılık yok! (CHP sıralarından alkışlar) Yok
bedava kabadayılık! Kimse bedava kabadayılık yapmasın!
Konuşacaksan, çıkar konuşursun burada!
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) Devam et, devam et.
AKİF
EKİCİ (Devamla) Evet, değerli arkadaşlar, bu, gafleti
aşan ihanetin bir an önce çözümlenmesi gerekiyor. Sadece son iki ay
içerisinde Gaziantepte 4.780 kişi işten
çıkartılmıştır, 4.050 kişi de ücretsiz izne
gönderilmiştir. Ne zaman işe döneceği belli olmayan bir
şekilde işveren tarafından ücretsiz izne gönderilmiştir.
Yani, sadece son iki ay içerisinde 8.803 kişi -bu rakamları ben
söylemiyorum, bunlar resmî tespitli rakamlardır- işini,
aşını, ekmeğini kaybetmiştir. Son sekiz ay içerisinde
20 bin civarında insan işini, aşını kaybetmiştir.
İşsizlik sorunu, en başta güvenlik sorunlarını
doğurarak, suç oranlarında da patlamayı karşımıza
çıkartmaktadır.
Şimdilerde
sektörel bazda teşvik numaralarıyla yine Gaziantepli uyutulmak
isteniyor. Öyle bir şeyi getirseniz bile, son beş
yılını nasıl telafi edeceksiniz Gaziantepin ve benzeri
illerin? Nasıl telafi edeceksiniz?
Eğitim
sorunu, hızla sanayileşen ve genç olan bir kent olan Gaziantepin
kanayan yarası olmaya devam etmektedir.
Toplu
taşıma felç olmuştur, insanlar işlerine gidemez
olmuştur. Toplu taşıma sorununu çözmek için, Ankaradan,
miadını doldurmuş otobüsler Gaziantepe hibe olarak
gönderilmiştir.
Gaziantep Çocuk
Hastanesinde durum içler acısıdır.
Bu örnekleri
vermek istiyorum. Neden vermek istiyorum? Canını, kanını
vermiş, bu ülkesini kurtarmış insanlara bugünkü şu durum
reva görülmüştür, onun için bilinmesini istiyorum.
Gaziantep Çocuk
Hastanesinde 10 kişilik koğuşlarda analı çocuklu 50
kişi balık istifi kalmaktadır. Koğuşlarda yerlere
yatak sererek yatan insanlar vardır. Bu, gözlenmiş ve şu anda
yaşanan hadise.
Söylendiğinde,
Türkiyede sağlık sorunu çözülmüş deniyor!
Gaziantepin
bugün geldiği nokta işte budur değerli arkadaşlar. Hükûmet,
Gaziantepi ötelemiştir.
Gaziantepe
gazilik unvanının verilişinin 87nci yıl dönümünde,
başta cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bütün
aziz şehitlerimizi bir defa daha rahmetle, gazilerimizi minnetle
anıyor; üretmeyi, devletin yanında olmayı kendine şiar
edinen, geçmişiyle övünen, geleceğine güvenen, çalışarak
Gaziantepi model bir kent konumuna getiren tüm Gaziantepli
hemşehrilerimizin İstiklal Madalyasını gönülden
kutluyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP, MHP ve DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Teklifin tümü
üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili
Sayın Hasan Özdemir.
Buyurun
Sayın Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 102 sayılı Gaziantepe
İstiklal Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile ilgili
olarak Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Doğu ve
batı arasında bir köprü niteliği taşıyan Gaziantep,
Güneydoğu Anadolunun Kurtuluş Savaşı esnasında
şanlı savunmasıyla destanlaşmış çok önemli bir
ilimizdir. Şüphesiz, o kara yıllarda her şehir kendi üzerine
düşeni yapmış. Bizim burada ele aldığımız
konu, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürkün Ben, Gazianteplilerin nasıl
gözlerinden öpmem ki? Onlar, yalnız Gaziantepi değil, Türkiyeyi de
kurtardılar. iltifatına mazhar olan gazi şehrimizin yarım
kalan İstiklal Madalyası işleminin tamamlanması hususudur.
Burada şunu
da itiraf etmekte yarar vardır: Gaziantepe gazilik unvanı
verildikten sonra, Büyük Atatürk, Ulu Önder Atatürk, kendi nüfus
kaydını Gaziantepin Şahinbey ilçesine kaydettirmiştir.
Atatürk, Gazianteplidir ve Şahinbey ilçesi nüfusuna
kayıtlıdır.
Birinci Dünya
Savaşı sırasında, Mondros Antlaşması hükümleri
uyarınca, önce emperyalist İngilizler, daha sonra Fransızlar
tarafından işgal edilen Antep, Şehit Kâmillerce, Şahin
Beylerce, Karayılanlarca ve resmî kayıtlara göre 6.317 şehitle
-fakat, gerçekte, açlık, sefalet ve zulüm neticesinde, bunun birkaç misli
şehit verilerek- kahramanca savunulmuştur.
Üzülerek
belirtmekte yarar vardır ki, binlerce Fransız ve onların iş
birlikçisi Ermeni saldırganların
başaramadığını açlık denilen sinsi düşman
başarmış ve Antep, yaklaşık yirmi beş ay süren
şanlı bir müdafaanın ardından Fransızlara teslim
olmuş, halk, kalesine, Türk Bayrağımızın yanında
beyaz kefen bezini bayrak olarak beraberce göndere çekmek mecburiyetinde
kalmıştır. O günden sonra, Gaziantep Kalesi Beyaz Kefenli Kale
olarak anılmaktadır.
Aynı
günlerde, Türkiye Büyük Millet Meclisi, gazi şehre, 8 Şubat 1921
tarihli ve 93 numaralı Kanunla gazilik unvanını tevcih
etmiştir. Fransızlarla akdedilen Ankara Anlaşması hükümleri
mucibince, 25 Aralık 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hükûmetine teslim edilen Gaziantepe, Kurtuluş Savaşı
sonrası, 25 Aralık yıllarında bir İstiklal
Madalyası tevcihi dönemin Gaziantep Milletvekili olan Kılıç Ali
tarafından gündeme getirilmiş, Kılıç Ali,
hazırladığı kanun teklifiyle, Gaziantepe İstiklal
Madalyası verilmesi için Meclis Başkanlığına
başvurmuştu. Mecliste görüşülen ancak
sonuçlandırılmayan teklif, seksen üç yıl sonra, bir gazetenin
başlattığı İstiklal Madalyamızı istiyoruz
kampanyasıyla tekrar gündeme gelmiş, parti ayrımı yapılmadan
bütün Gaziantep tek bir yürek olarak İstiklal Madalyası için bir
araya gelmiştir. Millî birlik ve beraberliğe her zamankinden daha
fazla ihtiyacımız olduğu şu günlerde, Gaziantep tek yürek
ve tek vücut olarak İstiklal Madalyası için birleşmiştir.
Gaziantepin 10
milletvekili, parti gözetmeksizin, İstiklal Madalyasıyla ilgili kanun
teklifi yapmış ve İçişleri Komisyonunda oy birliğiyle
kabul edilerek yüce Meclisimize gelmiştir. Yüce Meclisimize düşen
görev, Gazianteplilerin bu dileğini gerçekleştirmektir. Meclisimizin
halkımızın bu dileğini gerçekleştireceğine
yürekten inanmaktayım.
Ancak
Gazianteplilerin yüce Meclisimizden bir isteği daha vardır ki, o da
Gaziantepe İstiklal Madalyası Verilmesi Hakkındaki Kanunun bir
an önce yasalaşması, Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından onaylanıp 8 Şubat 2008 tarihli Resmî Gazetede
yayınlanıp yürürlüğe girmesidir. Bu tarih çok önemlidir, çünkü
gazi Meclisimizin Gaziantepe gazilik unvanının verilişinin
yıl dönümüdür.
Gaziantepe
İstiklal Madalyası verilmesi millî bir konudur ve Gaziantepliler için
hayati bir önem taşımaktadır. Tüm Gaziantepliler heyecanla yüce
Meclisimizin vereceği İstiklal Madalyasını beklemekte ve
âdeta bu konuya kilitlenmiş durumdadırlar.
Öte yandan,
ülkemiz üzerinde oynanmaya çalışılan bölücü ve
yıkıcı faaliyetlere karşı da Gaziantep ilimiz, bölgede
millî birlik, beraberlik ve Türklük şuurunun kalesi konumunda olan çok
ciddi ve önemli bir ilimizdir. Gecikmiş bu madalya, Gaziantepin ve
Gazianteplilerin şahsında millî birlik ve beraberlik duygusunu motive
edip bölge üzerinde pozitif duygulara sebep olacaktır. Madalyanın dün
hak edilişi kadar, içinde bulunduğumuz bugünlerde madalyayla birlikte
yeniden gündeme gelecek olan millî ruh, her bakımdan bölgede olumlu
sonuçlara vesile olacaktır.
Gaziantepe
İstiklal Madalyası verilmesi için hazırlanan kanun teklifi
üzerine aldığım bu söz vesilesiyle Gaziantepin sorunlarına
da kısaca değinmekte yarar görüyorum.
Gaziantep,
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en önemli büyük, Türkiyenin ise
altıncı büyük kentidir. UNESCO kayıtlarına göre dünyada
yaşamını sürdüren en eski ildir. Beş bin altı yüz
yıllık geçmişiyle bütün medeniyetlere katkı
sağlamıştır. Ayrıca, Türklerin Anadoluya
yerleşmesinden bu yana Gaziantep, serhat bir Türk şehri olarak
varlığını geliştirerek devam ettirmektedir. Batı
ile Orta Doğuyu birbirine bağlayan, tarihî İpek Yolu üzerinde
kurulu, Güneydoğu Anadolumuzun önemli merkezi durumundadır.
1920
yılında nüfusu 213 bin kişi olan bu gazi kent, Kurtuluş
Savaşının yaralarını acilen sarmadan, el
sanatları ve küçük işletmelere, yeni cumhuriyetin önder kentlerinden
birisi olmuştur. Kurtuluş Savaşı ve millî mücadele
yıllarında örnek gösterilen Gaziantep ve Gaziantepliler, günümüzde
iş ve ekonomi alanında da örnek gösterilen bir kent hâline
gelmiştir. Seksen yedi yıl önce cumhuriyet hükûmetinden ve hiçbir
yerden destek almadan düşmanı topraklarından gönderen
Gaziantepliler, 2008 yılına geldiğimizde aynı mücadele ve
girişimci ruh ile, devletten doğrudan ve dolaylı mali
sübvansiyon almadan bugünkü modern Gaziantepi ortaya çıkarmışlardır.
Gaziantepin nüfusu, 2000 nüfus sayımına göre, 1 milyon 285 bin 449
iken, adrese dayalı son nüfus sayımına göre, 1 milyon 506 bin 23
kişi olmuş, sadece Gaziantep merkezinin nüfusu 1 milyon 50 bine
ulaşmıştır.
Ülkemizde
yıllık nüfus artışı hızı, ortalama,
yaklaşık yüzde 1,8 iken, Gaziantepin nüfus artışı
yüzde 6 olmuştur. Bu çok ciddi bir rakamdır. Bu yüzde 6lık
nüfus artışının büyük kısmı ise göçlerle meydana
gelmektedir.
Gaziantepteki
büyük iş yerlerinin sayısı Türkiye toplamının yüzde
4ünü, küçük sanayi iş yerlerinin sayısı yüzde 6sını
meydana getirirken, ihracatı ise, 2007 itibarıyla, 2,5-3 milyar
dolara ulaşmıştır.
Türkiye ekonomisi
için önemli olan ve tekstil denince ilk akla gelen şehirlerden olan bu
güzel şehrin, ülkemiz genel ekonomik durumundan kaynaklanan sorunlar
yanında, AKP iktidarları döneminde teşvik kapsamı
dışında bırakılmanın yarattığı
sıkıntılarla baş etmeye çalışmış ve
çalışmaktadır.
Teşvik
kanunlarıyla Gaziantepi çevreleyen Şanlıurfa, Adıyaman,
Kahramanmaraş, Osmaniye ve Kilis illeri dâhil kırk dokuz il devlet
desteğinden yararlanmaktadır. Son Teşvik Yasasına kadar
Gaziantep sanayi ve ekonomisi rekor üstüne rekor kırarken bu Yasayla
önüne ciddi engeller konulmuştur. Gaziantep, gelişmişlik düzeyi
çevresindeki illerden daha yüksek görülerek teşvik kapsamı
dışında bırakılmıştır. Gaziantepin
çevresindeki teşvikli illerin Gaziantepin ürettiği benzer ürünleri
daha az maliyetle üretmesi Gaziantepin rekabet gücünü ortadan kaldırmakta
ve aynı bölgede bulunan iller arasında haksız rekabete yol
açmaktadır. Dolayısıyla, sanayicilerimiz, Gaziantepin
çevresindeki Kahramanmaraş, Osmaniye, Adıyaman, Kilis,
Şanlıurfa gibi teşvik kapsamına alınan illere
yardım yapılmaya zorlanmış ve zorlanmaktadır. Hatta,
bazı sanayicilerimiz AKP Hükûmetinin yanlış politikaları
nedeniyle çevre iller dışında, Suriye, Irak, Mısır
gibi ülkelere yatırım yapmaya dolaylı olarak teşvik
edilmiştir.
Gaziantepin
bölgedeki tek teşviksiz il olması yatırımcıların
yatırım yapma konusunda çekimser davranmalarına neden
olmaktadır. 2004-2006 yılları arasında Gaziantepe yapılan
yatırımların yüzde 68 civarında
azaldığını görüyoruz. Teşvik yürürlüğe girmeden
önce, 2004 yılında 3.852 kişiye yeni istihdam imkânları
sağlanırken, 2005 yılında yüzde 39luk artışla
2.357 kişiye, 2006 yılında ise yüzde 46 artışla 1.261
kişiye istihdam sağlanmıştır.
Teşvik
Yasası uygulanmaya başlandıktan sonra, Gaziantepte 16 bin olan
kayıtsız işsiz sayısı 30 bine çıkmış,
yüzde 100lük olan yatırım oranı ise yüzde 10lara kadar
düşmüştür. Bugüne kadar kendi öz sermayesiyle üretim yaparak bölgede
lokomotif görevini üstlenen ve bölge ekonomisinin temel direği olan
Gaziantep, bölge ekonomisi ve ihracatı yanında, bölgedeki göçe kalkan
olmak gibi önemli bir misyonu da üstlenmiştir. Bu son derece önemlidir.
Biraz önce belirttiğim gibi, nüfus artışı yüzde 6dır.
Bu yüzde 6nın çoğu göçle gelmektedir ve Gaziantep bu göçü
önlemektedir. Gaziantep bölgedeki göçün önüne set çekerek göçün batıdaki
diğer illere ulaşmasını önlemektedir. Bu husus göz önüne
alındığında, civar illere verilen teşvikin Gaziantepe
yapılan büyük bir haksızlık olduğu daha net olarak ortaya
çıkmaktadır. Maalesef teşviksizlik göçü önleyememiştir.
Bugün, civar illerde yaşayanlar için Gaziantep hâlâ bir ümit
kapısıdır ve umut kapısı olarak kalmaya devam
etmektedir. Gaziantepe teşvik verilmesi konusundaki her girişimin
karşısına gelişmişlik düzeyi gibi anlamsız ve
mesnetsiz kriterler konulması karşısında, Gaziantepin GAP
Projesi kapsamında bulunan illerden biri olduğu savı sürekli
gündemde tutulmalıdır.
Gaziantep,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde komşu ülkeye
sınırı olan ve teşvik kapsamı dışında
kalan tek ildir. Bu güzel şehrimiz GAP Projesinin bir parçası
olduğu akıldan çıkarılmamalı, teşvik kapsamı
dışında tutularak oluşturulan bu haksız rekabet hemen
önlenmelidir.
Doğum
yoluyla ve bilhassa göçle nüfusu hızla artan Gaziantepin okul ve derslik
ihtiyacı nüfus artışına paralel olamamıştır.
Halen il merkezinin kenar semtlerinde bazı ilk ve orta dereceli okullarda
sınıf mevcutlarının ortalaması 70i bulmaktadır.
Bu durumda, bazı okullarda bir sıraya maalesef 4 veya 5 öğrenci
düşmektedir. Ekonomik refah düzeyine yakışır bir
eğitim düzeyinde olmayan Gaziantep, gerek OKS gerekse ÖSS
sonuçlarında Türkiye sıralamasının çok altındadır.
Gaziantep, 2007 ÖSS sınavları sayısalda 51, eşit
ağırlıkta 60, sözelde 63üncü sıralarda yer
almıştır. Yine, 2007 OKS sınavında Türkçe-Matematik
alanında 62, Matematik-Fende ise 61inci sırada yer
almıştır.
Şehrimiz
sanayi ve ticaret alanında yakaladığı
başarıyı eğitim alanında gösterememe nedenlerinin
başında, derslik ve öğretmen sayısının yetersiz
olmasıyla -bana göre en önemlisi bu kursların çokluğudur- fakir
fukara çocuğunu gönderdiği okullarda yetersiz eğitim
vardır. Her yerde derslikler vardır. Bu dersliklere de herkes
çocuklarını gönderememektedir.
Ayrıca, meslek
liseleriyle ilgili, tüm Türkiyenin olduğu gibi Gaziantepin de ciddi bir
açığı ve kaliteli ara eleman eksiği bulunmaktadır.
Gaziantepte okulların sınavlarda başarılı olması
için çalışmalar yapılmalı ve meslek liselerine girişle
ilgili, yeni meslek lisesi kurulması teşvik edilmelidir.
Üzülerek söylemekte yarar vardır,
Gaziantep Üniversitesi ise kentin günlük yaşantısında ve
sanayide gerektiği kadar etkili değildir. Bu durumda, zaman içinde
iyileştirilmesinde ve Gaziantepin sanayisinin daha da gelişmesinden
üniversitenin teknik ve teknolojik yatırımlarla lokomotif görevi
üstlenmesinde fayda vardır.
Büyükşehrin
havasının giderek kirlendiği ve insan
sağlığına zararlı hâle geldiği herkes
tarafından bilinmektedir. Gaziantep ise -uzmanların söylediğine
göre- 1990lardan beri, Türkiyenin havası en kirli on il arasında
yer almaktadır. Şehrimizde duman kirliliği gözle görülür bir hâl
almıştır. Gaziantepli vatandaşlarımızdan, her
geçen gün, bu konuda gelen şikâyetler artmaktadır. Maalesef, üzülerek
söylüyorum, AKP İktidarının vatandaşlara
dağıttıkları kalitesiz kömürler hava kirliliğinin daha
da artmasında önemli bir sebep olmuştur.
Gaziantepin
sanayi ve ticaret alanında olduğu kadar sosyal ve kültürel
bakımdan da Güney Doğu Anadolu Bölgesinin merkezi durumdadır.
Fakat her geçen gün daha da büyüyen ilimizde -yine üzülerek söylüyorum- büyük
bir kültür ve kongre merkezinin bulunmayışı önemli bir
eksikliktir. Bu eksiklik, sosyal ve kültürel alanda yaşanacak faaliyetler
ve sunulacak hizmetlere engel olmaktadır. Bu kadar zengin bir tarihî
geçmişe sahip olan kentimizde daha büyük ve içeriğine
yakışır bir müzeye acilen ihtiyaç vardır.
Gaziantep sadece
sanayi kenti olarak değil turizm kenti olarak da
anılmalıdır. Şehrimizin tarihî yapısı her
platformda işlenerek yerli ve yabancı turistler için cazibe merkezi
olmalıdır. Gaziantep Kalesi, Dülük Antik Kenti, Zeugma, Rumkale,
Yesemek ve benzeri kültür turizmi bölgelerimiz yeterince
tanıtılmamaktadır. Bölgenin kültür başkenti Gaziantep ilan
edilmeli. Bu anlamda, diğer şehirlerle ortak bir sinerji
oluşturulup beraber hareket edilmeli, bu kapsamda müze ve tarihî
değerlerimiz ön plana çıkarılmalıdır.
Hatırlayacağınız
gibi, iki hafta önce Gaziantepte üç ayrı yerde El Kaide terör örgütü
hücrelerine polisimiz başarılı bir operasyon yapmış,
bu operasyonda 1 polisimiz şehit olmuş ve 5 polisimiz
yaralanmıştır. 4 El Kaide terör örgütü mensubu ölü, 20nin
üzerinde de örgüt militanı silah ve bombalarıyla ele
geçirilmiştir.
Uzun müddet
Gaziantepte bu tür büyük olayların olmamasından dolayı halk bu
kenti huzurlu zannetmektedir. Bu son olay göstermiştir ki, Gaziantep,
yıkıcı ve bölücü faaliyetlerle ilgili son derece güvenlik
problemi olan, kritik bir ildir. Gaziantepte acilen polis ve jandarmanın
güvenlikle ilgili araç gereç, personel ve teknolojik eksiklikleri giderilmeli,
her iki kolluk birimlerinin güvenlikle ilgili yeni yatırımları
planlanmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin millî birlik ve
beraberliği için kanı ve canı pahasına mücadele eden ve
gazilik madalyasıyla taltif edilen tüm kahraman gazilerimize de namerde
muhtaç olmayacak şekilde bir ücret politikasıyla
maaşlarının artırılmasında yarar olduğunu,
bu vesileyle söylemekte ben yarar görüyorum.
Şunu da
belirtmekte yarar var: Almanyada meydana gelen üzücü ev yangını
olayında hayatını kaybeden Gaziantepli hemşehrilerimize
Allahtan rahmet diliyorum, kederli ailelerine ve yaralılara acil
şifalar diliyor ve olayın
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özdemir, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HASAN
ÖZDEMİR (Devamla) -
gerçek sebeplerinin Alman Hükûmetinden bir an evvel
çıkarılmasını bekliyoruz.
Ve yine sözlerime
son verirken İçişleri Komisyonunda bütün üyelerin oy birliğiyle
diğer milletvekillerinin tümünün iştirakiyle kabul edilen Gaziantepe
İstiklal Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifine MHP Grubu
olarak olumlu oy vereceğiz. İstiklal Madalyası, Gaziantepin
gazilik unvanının mütemmim bir cüzüdür.
Gaziantepe
İstiklal Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifine tüm
milletvekillerimizin olumlu oy vereceğine inanıyor, bu vesileyle ve
bu duygularla yüce heyetinizi sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (MHP, AK Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özdemir.
Teklifin tümü
üzerinde AK Parti Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Fatma
Şahin.
Buyurun
Sayın Şahin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA FATMA ŞAHİN (Gaziantep) Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Gaziantepe İstiklal
Madalyası verilmesiyle ilgili teklif üzerine grubum adına söz
almış bulunuyorum ve yüce heyetinize saygılar sunuyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bu kadar gündem yoğunluğu
içerisinde İstiklal Madalyasının Genel Kurula bu kadar
hızlı bir şekilde getirilmesinin nedenlerini açıklamadan
önce, Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere Meclis
Başkanımıza ve Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket
Partisi, Demokratik Toplum Partisi, AK Partinin grup başkan vekillerine, İçişleri
Komisyonuna, İçişleri Komisyonunun bütün milletvekili üyelerine
teşekkürlerimi sunarak sözlerime başlamak istiyorum. İş
birliği ve güç birliği içerisinde, ne kadar hızlı hareket
edebileceğimizin de en güzel örneğini vermiş olduğumuzu da
söylemek istiyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bu madalyayla alakalı süreci sizlerle
paylaşmadan önce, 1918 ve 1921 tarih sayfalarına şöyle bir dönüp
baktığımızda Kurtuluş Savaşının
başlangıcı, Birinci Dünya Savaşının bitimiyle
Batılı devletler, hasta adam dedikleri, Anadolunun her
tarafını işgal etmişler ve her tarafının, her
toprağının üzerinde de bir hesap içerisine girmişlerdi.
Gaziantep önce
İngilizler, daha sonra da Fransızlar tarafından işgal
edilmişti. O günün şartlarına baktığımız
zaman, 20 bin askeriyle, yüzlerce tankı, tüfeğiyle,
uçağıyla karşımızda, 1.500 Ermeninin de beraber
gönüllü desteğiyle, koca bir Fransız tümeni
karşımızdaydı. Bizim tarafımıza
baktığımız zaman, yalnızca 2.900 tane burada gönlünü
veren ve Vurun Antepliler, namus günüdür. diyecek kadar yüreğini bu
işe veren bir fotoğrafla karşı karşıya
kaldığımızı görüyoruz. Bu iki manzarayı
tarttığımızda, bu iki dengesizliğe
baktığımızda, onlar için Gaziantep çok kolay bir
lokmaydı ve çok kısa sürede işgal edilebilir, hemen
alınabilir topraklardı. Ama bir şeyi unuttular. Anteplim dedi ki:
Benim cesedimin üzerinden geçmeden bayrağımı çiğnetmem.
Ben, asla esaret zincirini daha önce atalarımdan taktırmadım,
bundan sonra da bu zinciri taktırmam. dedi ve Ben Şahinim Ağam
ey! dedi. Mavzer omzuma yük/ Yumruklarımla dövüşeceğim/
Yumruklarım memleket kadar büyük. dedi ve bu manzara
karşısında on bir ay boyunca Antepin etrafı
kuşatıldı. Her seferinde girmeye
çalıştıklarında ve her seferinde Bu defa
başardık, bu defa teslim aldık. dediklerinde Şahin Beyler,
Karayılanlar, Şehit Kâmiller, adını şu anda
hatırlayamadığımız binlerce adsız kahramanlar
Buna izin veremeyiz. dediler. On bir ay boyunca açlık çektiler, on bir
ay boyunca burada sefalet çektiler, direndiler ve on bir ay sonunda, her
seferinde Ankaraya telgraf gönderen Özdemir Beye Ankaradan gelen cevap:
Millî Mücadelede batı cephesinin çok önemli bir strateji olduğunu,
batı cephesindeki bir zayıflamanın Türkiye açısından
çok daha büyük bir problem olacağını, Gaziantepe bu şekilde
yardım edilemeyeceğini
Telgrafın cevabı
alındığında Özdemir Bey, o günün şartlarında
halkın motivasyonunu kırmamak için Ankara yolda, yardım
getiriyor, dayanın arkadaşlar. demiştir ve on bir ay boyunca
açlığa karşı zerdali çekirdeğinden ekmekler
yapılıp, ağaçlardan karınlar doyurulmuş ve bu mücadele
verilmiştir.
Bu mücadele devam
ederken Gaziantepin motivasyonu, komşuların motivasyonu çok
önemliydi. Gaziantepten mutlaka bir zafer sesi gelmesi gerekiyordu. Bunu
hisseden Türkiye Büyük Millet Meclisi 8 Şubat 1921de Gaziantepe
Gazilik unvanını verdi. 1921de verilen bu Gazilik unvanı
Gaziantepe motivasyon oldu, heyecan oldu ve bunun millî mücadeleyi
ateşleyen, körükleyen bir madalya olarak karşımıza gelmesi
gerekiyordu.
Değerli
arkadaşlarım, 1925 yılına geldiğimiz zaman burada
yaşadığımız bir süreç var. Mustafa Kemal Atatürkün
Kılıç Ali Paşayı Gaziantepe göndermesi Gaziantepin biraz
toparlanmasına, kendi içindeki dinamikleri hayata geçirmesine vesile
olmuştur. Kılıç Ali Paşa da Gaziantepin bu ruhunu görünce
dönüşte bir tezkere hazırlayarak Başvekil olarak İsmet
İnönü Paşaya göndermişti. Bu tezkerenin içerisinde -şu
anda sizlerle paylaşmak istiyorum- Türkiye Büyük Millet Meclisi
tutanaklarından çıkardığımız bu tezkerenin
içerisinde aynen yazılı olan şudur: Vatanın harimi
ismetine vuku bulan tecavüze karşı ilk defa müdafaatta bulunan
Gaziantep ve Maraş vilayetleri şahsiyeti maneviyelerinin birer
kıta kırmızı kurdeleli İstiklâl Madalyası ile
telaifleri hakkında Başvekalet tezkeresinde Başvekil İsmet
İnönü imzası ile teklif İcra Vekilleri Heyetinin 5/4/1925
tarihli ictimaında tensip kılınmıştır. 400
numaralı Kanun mucibince gereğinin ifasına ve neticesinin
işarına müsaade buyurulmasını rica ederim. denilmiş
ve Türkiye Büyük Millet Meclisine teklif gönderilmişti. 22 Nisan 1925
tarihinde de bu teklif Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmüştü.
Şimdi,
yaklaşık üç yıl önce Gaziantep kamuoyundan, yine 8 Şubat
arifesinde yerel basından ve sivil toplum kuruluşlarından Bizim
bir madalyamız var. Bu madalya nerede? Bu madalya kayıp mı
oldu? şeklinde kamuoyundan gelen ses Ankarada yankısını
bulmuş ve Gaziantepli bütün milletvekili arkadaşlarım
Bütün
milletvekili arkadaşlarım, özellikle söylüyorum, burada, daha önceki
döneme ait milletvekili arkadaşlarımın da bunda emeği var.
Biz bu emeği görmezlikten gelemeyiz. Bu haber üzerine bizim
madalyamız nerede diye yaptığımız
araştırmada, burada Devlet Malzeme Ofisi, Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü, Türk Tarih Kurumu, Genelkurmay Başkanlığı,
Millî Savunma Bakanlığına bire bir gidip görüşerek ve
tarihteki bu dokümanları incelediğimizde baktık ki her şey
tamam, ama Darphanede madalya basılmamış. Meclis karar
vermiş Bu madalya Gaziantepin hakkı. demiş, ama Darphanede bu
madalyanın basıldığına dair bir belge bulunamadı.
O zaman Millî Savunma Bakanımızla yaptığımız
görüşmede, Millî Savunma Bakanlığının Gazişehir
demek, gazilik madalyasını beraber alması demek olduğunu,
bunun Gaziantepin hakkı olduğunu, fakat, ancak bir yasayla bunun
yeniden getirilmesi gerektiğini ve ancak madalyanın ondan sonra
basılabileceğini söyledikten sonra, biz, bütün milletvekili
arkadaşlarımızla bir kanun teklifi hazırladık. Yine
söylediğim gibi burada Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi
ve AK Partiden bütün milletvekili arkadaşlarımız bire bir gayret
ederek bu teklifi hazırladık ve burada en büyük teşekkürüm
Bunu
söylediğimiz zaman, asla bizi şehir milliyetçisi olarak görmediler.
Baktılar ve inandılar, elimizdeki arşivleri
taradığımızda, incelediler ve Bu, Gaziantepin
hakkı. dediler. Ben bu konuda bize yardımcı olan ve bu yapmaya
çalıştığımız, 1925te
aldığımız hakkı yerine bugün getirmiş
olmanın hakkını ve bu konuda bize yardımcı olan bütün
herkese teşekkürlerimi bir borç biliyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, o günün ruhuyla
baktığımız zaman, korkunç bir millî mücadele ruhu verildi.
Bugünün dünyasında ve bugünün Türkiyesinde biz bu atalara
yakışır torunlar olarak da, bu mücadeleye devam ediyoruz ve iki
şeyi çok önemsiyoruz: Birincisi, tam ekonomik kalkınma; ikincisi, tam
demokratikleşmiş bir Türkiye. Bu iki bacağı beraber
götürdüğümüz zaman ve bu enerjiyle el ele gönül gönüle verdiğimiz
zaman ben inanıyorum ki, Mustafa Kemal Atatürkün bize göstermiş
olduğu çağdaş uygarlık seviyesine en kısa sürede ulaşacağız.
Burada tek yapacağımız şey, birbirimizin niyetini okumamamız,
birbirimizde gizli ajandalar bulmamamız ve basının üzerinden
birbirimizi eleştirmemiz, birbirimizi anlamaya çalışmamız
ve birbirimizin ne yapmak istediğini iyi görmemiz, iyi anlamamız
gerektiğini düşünüyorum. Tek ihtiyacımız olan şeyin de
bu olduğunu düşünüyorum.
Şimdi,
tabii, madalya konuşulurken teşvik, Gaziantepin sorunları da
diğer milletvekili arkadaşlarım tarafından gündeme
getirilince, ben de tabii bu konulara girmek zorunda kaldım. Çünkü,
aslında yüreğimden bugün bu konulara çok girmek de gelmiyordu. Bugün
çünkü çok özel bir günümüz. 1925in hatırlatıldığı,
hatırlanması gereken çok özel bir gündü, ama madem
arkadaşlarımız bunu gündeme getirdiler, ben de birkaç sözle bu
konuda kendi fikrimi ve kendi partimin, kendi hükûmetimin görüşlerini
belirtmek durumundayım.
Değerli
arkadaşlarım, 2002ye baktığımız zaman Gaziantep
en büyük göç alan şehirlerden biri. Eğitim ve sağlık
eğer bir topluluğun en önemli kriteri ise, eğitimde ve
sağlıkta altmışıncı sıradayız. Derslik
sayısında ve yatak sayısında altıncı büyük
şehirsiniz ve altmışıncı sıradasınız!
Biz, beş yıldan beri bu aradaki makası kapatmaya
çalıştık. Şu anda hangi durumdasınız derseniz,
yalnızca derslik sayısında size bir örnek vermek istiyorum:
Seksen küsur yılda 4.250 derslik yapılmış. Biz beş
yıl içerisinde Millî Eğitim Bakanlığından ve il özel
idaresinden aldığımız destekle bugün itibarıyla 1.800
dersliği ilave yaptık. Bakın seksen küsur yılda 4.200,
beş yılda 1.800 derslik. Şimdi 2008in sonunda o
altmışıncı sıralarda olan derslik sayısında,
inşallah, şu andaki hedefimiz ilk otuza girmek. Şimdi
altıncı büyük şehirsek, bu konuda da hedefimiz ilk
altıyı yakalamak durumundayız.
Hastanedeki yatak
sayısına gelip bakacak olursak. Vekillerimin söylediği
doğru tespitler, ama biraz bardağın boş tarafından
bakılarak söylenen tespitler. Çocuk hastanesinde bizden önceki durum
buydu, doğruydu ve televizyonlara, ulusal basınlara bu şekilde
çıkıyorduk. Biz gelir gelmez hemen 200 yataklı çocuk hastanesine
ilave 150 yatak yaptırdık. Sayın Sağlık
Bakanımız dedi ki: Bu Antepe yakışmaz. Hızlı
bir şekilde 200 yataklı modern bir sağlık hastanesinin
temeli atıldı ve arkadaşlar, bakın, yirmi yılda
değil, iki yılda bitti. İnşallah bir ay sonra bu konuda da
çocuk hastanemizin temeli atılacak ve hizmet vermeye başlayacak.
Biz Gaziantepi
bir cazibe merkezi yapmaya ve sıkıntılarımızı hep
beraber çözmeye kararlıyız. Ticarette merkez olacağız,
turizmde merkez olacağız, tarımda merkez olacağız,
üretimde merkez olacağız.
Bakın, bir
şeyi bir örnekle size söylemek istiyorum. Biz geldiğimiz zaman
ihtisas fuarları diye bir şeyi Antep bilmiyordu. Ama, bugün
itibarıyla 2008de Sanayi Odamızın altı tane ihtisas
fuarı arka arkaya sıralanmış durumda. Irakın
uluslararası fuarı Gaziantepte yapılıyor.
Şimdi
fotoğrafın tamamına bakalım. Eksilerimizi de görelim,
artılarımızı da görelim. Ama, bizim ihtiyacımız
olan şey, fotoğrafın tamamını görebilmemiz lazım.
Yapacak daha çok işimiz var, biz bunun farkındayız. Ama,
şehirde beş tane beş yıldızlı otel
yapılıyorsa, bu oteller boşuna yapılmıyor. Geliyorlar
fizibilite yapıyorlar, bu şehirde bir cazibe merkezi olma yönünde
artıları görüyorlar, yatırımını ona göre
yapıyorlar. Biz inanıyoruz ki, bu hızla devam edersek
2002nin
Gaziantepi şu andaki Gaziantepe göre çok daha kötüydü. Ama,
yarınlar adına çok daha ümitliyiz. Ve bunu yine söylüyorum: Bütün
diğer partilerdeki milletvekili arkadaşlarımızla el ele,
gönül gönüle yapmak gibi bir gayretimiz var.
Biz,
aydınlık Türkiyeyi beraber yakalayacağız arkadaşlar.
Millî Mücadele ruhunu, Çanakkaleyi bize yaşatanlara bir sözümüz var. O
günün Türkiyesinde bu nasıl başarıldıysa, bugün, ancak
enerjimizi birbirimize kullanarak ve enerjimizi iş odaklı, proje
odaklı, aş odaklı yaptığımız zaman bunu
başaracağımıza inanıyorum ve bu konuda bu gayreti ben
milletvekili arkadaşlarımın hepsinde görüyorum, Hükûmetimizde
görüyorum, bu Parlamentoda görüyorum. Bu Parlamento, geçmiş dönem, en çok
demokratikleşmeye yasa çıkarmış bir parlamentodur. Bu
Parlamentonun bir mensubu olmaktan da büyük gurur ve onur duyuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, sözlerimi, Mustafa Kemal Atatürkün, millî mücadele
günümüzde bizim göstermiş olduğumuz destekten dolayı
söylemiş olduğu iki sözle bitirmek istiyorum. Mustafa Kemal Atatürk
Kahramanlık misalini görmek istiyorsanız, gidin, Gaziantepi
kendinize örnek alın. demiştir. Mustafa Kemal Atatürk Ben
Gazianteplilerin gözlerinden nasıl öpmem ki, onlar yalnız Gaziantepi
değil, bütün Türkiyeyi kurtarmıştır. demiştir.
Mustafa Kemal
Atatürkü ve bütün silah arkadaşlarını saygıyla, sevgiyle,
şükranla anıyorum ve hepinize saygılarımı sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şahin.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Sayın Kaplan,
buyurun.
DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aslında Grubumuz adına, biz de yasa teklifine
desteklerimizi sunmak ve bugün Gaziantep halkının yanında olmak
için söz alma gereğini duydum. Plan ve Bütçe Komisyonundaydım
Aslında, bu
konuda çok şey söylemek gerekmiyor diye düşünüyorum. Eğer
söylenmesi gereken bir söz varsa, yazılması gereken bir şey
varsa, onu tarih yazmıştır, onu şairlerimiz destan hâline
getirmiştir. Şairlerimiz, Antepi, Antepin yiğitliğini, kahramanlığını
zaten dizelere dökmüştür.
Ne demiş
Nazım Hikmet?
Adana,
Antep,
Urfa,
Maraş:
düşmüş,
dövüşüyordu
Ateşi ve
ihaneti gördük,
Ve kanlı
bankerler pazarında
Memleketi Alamana
satanlar,
Yan gelip
ölülerin üzerinde yatanlar
düştüler can
kaygusuna
Ve kurtarmak için
başlarını halkın gazabından
karanlığa
karışarak basıp gittiler.
Yaralıydı,
yorgundu, fakirdi millet,
en
azılı düvellerle dövüşüyordu fakat,
dövüşüyordu,
köle olmamak için iki kat,
iki kat
soyulmamak için.
Ateşi ve
ihaneti gördük,
Murat nehri,
Canik dağları ve Fırat,
Yeşilırmak,
Kızılırmak,
Gültepe,
Tilbeşar ovası,
gördü uzun
dişli İngilizi.
Ve Aksuyla
Köpsu,
Karagölle
Söğüt gölü.
Ve Nazım
Hikmet, burada çok güzel bir tanımlamayla, aslında sevgili Antep
milletvekilleri bunu ezbere okurlar, Karayılan Destanını çok
özünden vurur, der ki:
Karayılan
olmazdan önce,
Antep
köylüklerinde ırgattı.
Belki
rahatsızdı, belki rahattı,
Bunu
düşünmeye vakit bırakmıyordular,
yaşıyordu
bir tarla sıçanı gibi
ve korkaktı
bir tarla sıçanı kadar.
Yiğitlik
atla, silahla olur,
Onun atı,
silahı, toprağı yoktu.
Boynu yine böyle
çöp gibi ince
Ve böyle kocaman
kafalıydı.
Karayılan
Karayılan olmazdan önce.
Düşman
Antepe girince
Antepliler onu
Korkusunu
saklayan
Bir
fıstık ağacından
alıp indirdiler.
Altına bir
at çekip
eline bir mavzer
verdiler.
Antep çetin
yerdir.
Kırmızı
kayalarda
Yeşil
kertenkeleler.
Sıcak
bulutlar dolaşır havada
ileri geri. der.
Evet, Anteple
ilgili çok şey söylenir, ama Antepin bir gerçekliği vardır.
Aslında, cumhuriyetin kuruluşunda Türküyle, Kürtüyle bütün
kardeşlerin birlik olarak mücadelesini, şair çok güzel anlatır
ve bu gerçekliği de dizelerinde şöyle dile getirir:
Karayılan
der ki harbe oturak,
Kilis
yollarından kelle getirek,
Nerde düşman
varsa orda bitirek,
Vurun Kürt
uşağı namus günüdür.
Der.
Evet, büyük ozan,
dünyaca tanınmış, sürgünde yaşamını yitiren
Nazım Hikmet bunu böyle der ve şöyle tamamlar:
Ve biz de bunu
böylece duyduk,
ve çetesinin
başında yıllarca namı yürüyen,
Karayılan'ı,
ve Anteplileri,
ve Antep'i,
aynen duyup
işittiğimiz gibi,
destanımızın
birinci babına koyduk.
Meclis de bunun
gereğini yapmalıdır diyoruz ve bu tasarıya olumlu oy
veriyoruz.
Saygılarımla
hepinizi selamlıyorum. (DTP, AK Parti, CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Teklifin tümü
üzerinde başka söz talebi yoktur.
Ekrana
girmiş olan arkadaşlarımız var, soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Evet, şu
anda beş arkadaşımız var.
Sayın
Uzunırmak
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan teşekkür ediyorum.
Bunu bir manada,
ben, soru-cevap olarak değil ama kısa bir söz gibi de kullanmak
istiyorum eğer müsaade ederseniz.
Tabii ki,
işgal edilmiş bir ülkenin netice itibarıyla dört bir
yanında gerek bireysel gerekse halk hareketi olarak çok
kahramanlıklar gösterilmiştir, şehirler vardır, bölgeler
vardır. Dolayısıyla, Antepimiz de gaziliği,
Urfalımız şanlılığı,
Maraşımız kahramanlığı mutlaka ki hak etmiş
illerimizdir. Ama, bir Aydın Milletvekili olarak üzüldüğüm bir
şey var: Türkiyede millî kurtuluş başlamazdan önce ilk
kongrenin yapıldığı yer Nazilli Kongresidir işgale
karşı ama bunlar bilinmez ve bahsedilmez. Aynı zamanda,
Aydında, sivil hareket olarak birisi Yörük Ali Efenin, diğeri
Demirci Mehmet Efenin önderliğinde, iki tane, alay seviyesinde millî
direniş hareketi organize edilmiştir, alay seviyesinde iki sivil güç
ve Aydın efeleri Türkiyeye de mal olmuşlardır. Oysaki
Aydına ne şanlılık kalmıştır ne
kahramanlık ne de gazilik kalmıştır. Bu, üzücü bir
hadisedir ve ben, bugün, bu vesileyle, ilk 1921de görüşülen
Meclisimizdeki tasarı üzerinden hareketle, o zamanki görüşmelerde
illerin taleplerinin sürekli olmasının bir gelenek şekline
dönüşmesinden endişe edildiğinden dolayı bazı
konularda imtina edilmiş olduğunu gördüm.
Oysaki bugün,
yüce Meclisimize ve Sayın Bakana şunu ifade etmek istiyorum:
Eğer uygun olursa artık, şanlılık, kahramanlık
gitmiş, ben, Aydınlı sivil toplum örgütlerimize ve
hemşehrilerimize danışarak Aydın için acaba, millî
kurtuluşa bu seviyede katkıda bulunmuş ve Türkiyeye de efelik
unvanıyla, efelik deyişiyle ve duruşuyla mal olmuş bir ile
ne isim verilebilir ve nasıl taltif edilebiliri
Hemşehrilerime gidip
önümüzdeki hafta Aydında basın toplantısı yaparak, sivil
toplum örgütlerimizi bu işin içerisine, mahallî idaremizi bu işin
içerisine katarak, Aydının nasıl taltif edilmesi mümkündür -isimle, madalyayla- bunu
tartışarak, yüce Meclisimize bir teklif olarak getirmek istiyorum ve
inanıyorum ki sayın milletvekili arkadaşlarımız,
Türkiyenin dört bir yanından milletvekili olan
arkadaşlarımız, Aydının millî mücadeledeki
katkılarını ve duruşunu bilmektedirler ve takdir
edeceklerdir, bu konuda desteklerini isteyeceğim.
Sayın
Bakanımıza sormak istediğim, Aydın olarak böyle bir
teklifle geldiğimizde nasıl bakarlar, kendilerinden bunu
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Evet,
şehirlerimizin hepsine kahramanlık, gazilik yakışır
ama arkadaşlarımız tabii uygun süreyi de kullanacaklardır.
Onun için bugün arkadaşlarımıza bir dakikalık
uygulamayı yapmayacağım.
Buyurun
Sayın Atılgan.
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) Sayın Başkan teşekkür ediyorum. İllerimiz
arasında kahramanlık takısı alan üç ilimiz var:
Kahramanmaraş -sizin de
milletvekili olduğunuz il- Gaziantep ve Şanlıurfa. Ben tabii,
Şanlıurfa milletvekilimiz olmadığı için fahri
Şanlıurfa milletvekili olarak konuşuyorum. 22 Nisan 1925te
Gaziantepe bu İstiklal Madalyası verilmesi konuşulurken
Şanlıurfa da aynı talepte bulunmuştur. Acaba bu kanun
kapsamında Şanlıurfa ilimize de madalya vermeyi düşünür
müsünüz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Atılgan.
Sayın
Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.
Gaziantep
halkının ezan sesinin dinmemesi ve ay yıldızlı al
bayrağın ilelebet Gaziantep semalarında dalgalanabilmesi için
verdiği kutlu direnişi, maalesef bugün hepsi de
bayraklaşmış 6.317 evladının şehit olmasına,
yine binlerce evladının yaralanıp sakat kalmasına neden
olmuştur. Bunun müsebbibi, bugün evrensel barış, hoşgörü ve
diyalog çağrıları yapan emperyalist Batıdır, terör
odaklarının hamisi Fransadır. Bu kadar şehit verilen bir
ilin bu hukuksuz işgali ve şehirde Fransız askerleri ile yerli
işbirlikçileri tarafından yapılan, uygulanan kanlı terörü
unutmamak ve unutturmamak üzere merkezî ve yerel otoritelerce sembolik anmalar
dışında neler yapılmaktadır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Gaziantep gibi
Kurtuluş Savaşında destansı mücadeleler gösteren ve
sömürgeci işgal kuvvetlerini kovan ve millî mücadelemize büyük katkı
sağlayan illerimize, elbette ki, kahramanlıklarına atfen
İstiklal Madalyası verilmesi, aziz şehit ve gazilerimizin
torunları olarak hepimizin yürekten destekleyeceği bir kanun
teklifidir. Ancak bu illerimizin yanı sıra İstiklal Savaşında
büyük kahramanlıklar gösteren diğer illerimize de benzer şekilde
İstiklal Madalyası verilmesi gerekmiyor mu? Örneğin, Gazi
Mustafa Kemalin Bende bu vakayiin ilk hissî teşebbüsü bu memlekette, bu
güzel Adanada vücut bulmuştur. sözlerine mazhar olan ve İbo Osman,
Şeyh Cemil, Süleyman Cerdun gibi kahramanların önderliğinde
millî mücadeleyi başaran ve istiklalimizi kazandıran ve de 22/4/1925
yılında da Türkiye Büyük Millet Meclisinde önergelerle talep edilen
İstiklal Madalyasının Adanamıza da bu çerçevede verilmesi
icap etmiyor mu? Hükûmet olarak, Sayın Bakanın bu konudaki
düşüncelerini öğrenebilir miyim?
Teşekkür
ediyorum.
MUHARREM VARLI
(Adana) Bravo!
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tankut.
Sayın
Homriş
H. HAMİT
HOMRİŞ (Bursa) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
aracılığınızla sormak istiyorum: Gaziantepin gazi
adını almasının nedeni, Fransız mezalimine
karşı verdiği muhteşem mücadeledir. Bu vesileyle,
Fransanın Gaziantepte yaptıkları soykırım ve mezalimi
kınayan ve bunun adına bir anıt yapılması için bir
karar çıkarmayı düşünür müsünüz efendim?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Homriş.
Sayın
Durmuş
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak
istiyorum: Gaziantep bizim de vefa borcumuzu ödemek için kalp damar cerrahisi
hastanesi açmaya çalıştığımız bir ilimizdi. Oraya
ilgili dallardan doktorlarımızı da göndermiştik. Her ne
kadar Konukoğlunun hastanesinde bu imkânlar varsa da Gaziantep Üniversite
Hastanesinin ve Sağlık Bakanlığı Kalp Damar
Cerrahisinin ihya edilmesi için bir gayretiniz olacak mı? Sağlık
Bakanlığıyla bu konuda bir görüşmeniz olacak mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Durmuş.
Arkadaşlarımızın
bu soru, dilek ve temennilerine Sayın Bakanımız, Sayın
Komisyon Başkanımız neler diyecekler?
Buyurun.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekillerimiz; ben Gaziantepe böyle bir gazilik
madalyası verilmesi vesilesiyle, hükûmet temsilcisi olarak burada
bulunmaktan gerçekten gurur duyduğumu evvela ifade etmek istiyorum.
ALİ OKSAL
(Mersin) İstiklal Madalyası efendim.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Gerçekten bu konuda özellikle
bayrağımızı yere düşürmemek için, ezan seslerinin
susmaması için, bu topraklara düşman çizmesinin basmaması için
canlarını veren bu kahramanlara Allahtan rahmet diliyorum,
onları gerçekten hayırla, rahmetle anıyorum. Gazilerimizi de
Tabii, sadece bir gazimiz kaldı bildiğim kadarıyla İstiklal
Harbinden, ona da hayırlı, uzun ömür diliyorum.
Şimdi,
tabii, burada bazı sualler müşterek. Aydınla alakalı
Tabii, Aydının, gerçekten millî mücadelede oradaki efelerin ne
derece önemli rol üstlendiğini hepimiz biliyoruz, takdir ediyoruz. Elbette
bu konuda Hükûmetimiz -sadece yetkili olarak ben değilim ama-
Aydınla alakalı da bazı hususlar düşünebilir.
Ancak, burada
özellikle şunu vurgulamak istiyorum: Gaziantepe madalya verilmesi gazi
olmasından dolayı. Dikkat ederseniz Şanlıurfa,
Kahramanmaraş vilayetlerimiz de var. Ama gazi olmasından dolayı
bir madalya verilmesi gerekiyor. Sebebi bundan dolayıdır. Yoksa bütün
şehirlerimiz, gerçekten, Aydından İzmire, Adanaya kadar,
Afyonkarahisara kadar bütün şehirlerimiz, tabii ki
Şanlıurfadan Kahramanmaraşa, Mardine kadar ve tabii ki
Gaziantepe kadar seksen vilayetimiz -daha sonra seksen birinci vilayet olarak
Hatay da bu büyük mücadeleye katıldı- dolayısıyla hepsi
kahramanca mücadele vermişlerdir. Hepsini, tabii hayırla yâd
ediyoruz, gerçekten şükranla yâd ediyoruz.
Tabii, bu arada
Sayın Korkmaz Ne gibi merasimler yapılabilir? dedi. Tabii,
bunların, özellikle yeni nesillere mutlaka tanıtılması
gerektiği kanaatindeyim. Yani, nesiller zaman geçtikçe unutuyor. Ben
şahsen dedemden, ninemden bu İstiklal Harbiyle ilgili çok şey
dinledim ama bu insanlar vefat ettikçe, dünyadan ayağı çekildikçe,
artık, nesiller arasında bağ kopuyor. Dolayısıyla,
mutlaka tanıtımların bundan sonra çok iyi bir şekilde
yapılması lazım. Bu konuda, ben, Kültür ve Turizm Bakanımıza
gerekli desteği vermesi konusunda ricada bulunacağım.
Ayrıca
Bazı anıtlar dikilebilir mi? şeklinde bir görüş
belirtildi. Tabii, bu da aynı çerçevede Kültür ve Turizm
Bakanımızı ilgilendiriyor, onu da ben kendilerine arz
edeceğim.
Sayın Bakan
Durmuşun, özetle, Gaziantepteki kalp damar hastanesiyle ilgili durumu
Sayın Sağlık Bakanıma aktarmamı benden rica etti. Bu
konuyu, Sayın Durmuş, özellikle Bakana ileteceğim.
Tabii, özellikle
bir de şunu belirtmek istiyorum. Gerçekten, benim Gaziantep DSİ Genel
Müdürlüğüm sırasında da en az 7-8 defa gittiğim ve çok
büyük destek verdiğim bir vilayet. Misal olarak, orada yıllardır
sürüncemede kalan Kayacık Barajı biliyorsunuz açıldı.
Şu anda Kayacık sulaması çok hızlı bir şekilde
ilerliyor.
Ayrıca,
yıllarca gerçekten bir problem olan Alleben Göleti vardı, onu da
bitirdik.
Ayrıca, buna
ilaveten, biliyorsunuz, geçtiğimiz yıl kuraklıkta Gaziantepin
su sıkıntısı çekmemesi açısından,
Kahramanmaraş ile Gaziantep arasındaki yer altı suyu
kaynaklarını yıldırım harekâtıyla Gaziantepe
akıttık, çok sayıda dere ıslahları vesaire
yaptık. Onları da burada özetle belirtmek istiyorum ve bu duygularla,
bütün Gazianteplileri ve Millî Mücadelede gerçekten canlarını veren
bütün kahramanları rahmetle anıyorum.
Hepinizi hürmetle
selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Gaziantepin
İstiklal Madalyası, böylece şehitlerimizin ve gazilerimizin
rahmetle anılmasına da vesile oldu.
Evet, maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
GAZİANTEPE İSTİKLAL MADALYASI
VERİLMESİ HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1-
Kurtuluş Savaşı esnasında verdiği destansı
mücadele ile büyük kahramanlık gösteren Gaziantepe İstiklal
Madalyası verilmiştir.
BAŞKAN
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili
Sayın Yaşar Ağyüz.
Buyurun
Sayın Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; 9 milletvekili arkadaşımızla birlikte 10
kişi olarak verdiğimiz Gaziantepimize İstiklal Madalyası
Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu
üzerine görüşlerimi belirtmek amacıyla, Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Şahsım ve grubum adına
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, bu haftanın başında Almanyada
oturdukları mekânda yanarak ölen, çıkarılan yangının
normal veya sabotaj olmadığı bu saate kadar belli olmayan
yangında hayatlarını kaybeden, yakılarak öldürüldüğü
ihtimali büyük olan değerli hemşerilerime Allahtan rahmet,
yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Hemşerilerime de içtenlikle geçmiş olsun diyor,
başsağlığı diliyorum. Bu tür yakarak, yakılarak
öldürmelerin gerek ülkemizde gerek dünyada son bulması için elimizden gelen
çabayı ülke olarak göstermemiz gerektiğine inanıyorum.
Ayrıca da Alman yetkililerin bu yangın olayını hiçbir
şüpheye meydan bırakmadan tüm sonuçlarıyla kısa sürede
meydana çıkarmasını, açıklamasını ve
Hükûmetimizin de bugüne kadar gösterdiği tutarlı tavrı
artırarak sonuna kadar devam etmesini diliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Gaziantep beş bin altı yüz yıllık
tarihî geçmişi olan bir kent. Bu kent çeşitli medeniyetlere ev
sahipliği yapmış olan, tarihî kimliği, turistik
kimliği, ticaret, sanayi ve esnaf ağırlıklı
kimliğiyle öne çıkan bir kent ve Gaziantep, Ulu Önder Mustafa Kemal
Atatürkün emperyalizme, işgalcilere karşı verdiği Ulusal
Kurtuluş Savaşımızın sayfaları arasında çok
anlı şanlı, diğer mücadele eden kentlerimiz gibi, bir
sayfa, bir destan sayfası işgal etmektedir.
Bu gazilik
unvanımızın üzerine, bugün İstiklal Madalyasıyla
ödüllendirilmemiz bizim için onurdur, gururdur. Bu duygularla Gaziantepli
hemşehrilerim adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanımıza, İçişleri Komisyonunun değerli üyelerine,
milletvekili arkadaşlarıma ve emeği geçen, katkıda bulunan
değerli zevata huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, önce İngiliz, sonra Fransız işgali
altında bir mücadele veren Gaziantep halkının verdiği
mücadele, gerçekten açlıkla, yoklukla verilen 6.317 şehitle
sonuçlanan bir çete harbidir, bir semt savaşıdır değerli
arkadaşlarım. Onun için bölgesinde önder gösterilmiştir, onun
için Gaziantep savunması tarihimizin sayfaları arasında
övünülerek yer almıştır. On ay boyunca devam eden bu savunmada
milis güçlerimiz 2.500 kişiyi geçmemiş ama Fransızların,
İngilizlerin düzenli ordusuyla, bugün, tüm dünyada kıyamet koparan
Ermeni milislerin iş birliğine karşı 2.500 milis,
kadınlarımız, kızlarımız incir çekirdeğini
savunma yapılan yerlere, siperlere taşıyarak on ay boyunca
mücadele etmişlerdir.
Bu savaş
sonucunda 8 Şubat 1921 tarihinde Ulu Önder Atatürk, bugün, verdiği
mücadeleyle bu Meclisi kuran, cumhuriyeti bize armağan eden Ulu Önder
Atatürk ve silah arkadaşları Gaziantepe gazilik unvanı
verilmesini kararlaştırmışlardır. Bugün de
İstiklal Madalyasıyla ödüllendirilmesini, ben yarın kutlanacak
olan 8 Şubat gazilik gününün 87nci yıl dönümüne rastlaması
nedeniyle de ayrıca çok önemsiyorum değerli arkadaşlarım.
Bu gururu hep birlikte taşıdığımız için de,
milletvekilleriniz olarak, tekrar sizlere şükranlarımızı
sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Gaziantep, sanayi, ticaret ve esnaf
ağırlıklı bir kenttir. 1920li yıllarda verdiği
kurtuluş savaşının üzerine sonradan verdiği ekonomik
kalkınmayla da, kendi göbeğini kendi kesmek zorunda kalan, durumunda
kalan bir kenttir değerli arkadaşlarım. İstihdam
amaçlı kamu yatırımlarının çok az olduğu bir
kenttir. Özellikle cumhuriyetten bugüne kadar, bir Tekel içki fabrikası
var idi, bir çimento fabrikası var idi ve
bazılarımızın bugün Tüm Türkiye raylarla
donatıldı. diye alay edilen etkin İpek Yolu üzerinde demir yolu
ağı vardı değerli arkadaşlarım. Bugün ne oldu?
Tekel içki fabrikası özelleştirildi, o alan üzerinde imar
tadilatı yapılıyor ve büyük ölçüde elden çıkıyor.
Çimento fabrikası özelleşti ve bugün, özelleştirme furyası
içerisinde Gaziantep de nasibini aldı değerli arkadaşlarım.
Tabii, kendi göbeğini kendi kesen bir kent olma özelliğini
yıllardır savunan ve beceren bu kentte, ne kadar yalvarsak ne kadar
ağlasak ne kadar derdimizi anlatsak da hiçbir Hükûmet, sadece bu Hükûmet
değil hiçbir Hükûmet Gaziantepe dönüp de Ne diyorsunuz? diye
bakmadı. En son darbeyi de
Etrafı teşvik uygulaması
kentlerle sarılınca da, iki yıldır da maalesef, bu ihmal,
bu kanayan yara kangren olmaya başladı değerli
arkadaşlarım.
Tabii
güneydoğunun cazibe merkezi olan kentimiz çok büyük göç alıyor,
içeriden ve dışarıdan çok büyük göç alıyor.
İşsizlik, kapanan fabrikaların büyük ölçüde artması,
tekstilin içinde bulunduğu kriz Gaziantepi büyük ölçüde sarsıyor
değerli arkadaşlarım. Hem kendi özelindeki sorunlar hem tüm
ülkemizde yaşanan ekonomik sorunlardan etkilenmemesi mümkün olmayan
kentimiz, bu İstiklal Madalyasıyla ödüllendirilirken, Hükûmetimizden
de bazı beklentileri var. Biliyorsunuz, kentimiz GAPın cazibe
merkezi. GAPtan yeterli payı alıyor mu diye
baktığımız zaman da maalesef alamıyor değerli
arkadaşlarım.
Sulama
projelerimiz çok büyük ölçüde kaynak yetersizliğinden, Nizipte, Barak
Ovasında, Oğuzelinde, Karkamışta, İslahiyede,
Arabanda büyük ölçüde bekleme içerisinde. Sayın
Bakanımızın Gaziantepi GAP amacıyla ziyaretinde verilen
taahhütler de maalesef, büyük ölçüde umut verici değil. Bu projelerin
yaşama geçmesi lazım. Çünkü köyden kente göçü veya dışarıdan
göçü önlemek istiyorsak insanları doğduğu mekânda doyurmak
zorundayız. Köyde yaşayan insanlarımız ne kadar geçim
sıkıntısından kurtulursa, şehirdeki
esnafımızla ekonomik iş birliği buna göre etkin olur
değerli arkadaşlarım.
Tabii, bu
özelleştirme furyasından payını alan kentimizin, içinde
bulunduğu ekonomik sıkıntıları sadece buraya özgü
saymak da mümkün değil. Ulu Önder Atatürkün bir sözü var:
Unutulmasın ki, ekonomik bağımsızlığını
kaybedenler siyasal bağımsızlıklarını da
kaybederler. Onun için, bugün, bu Meclisi bize armağan eden; bugün,
çağdaş, laik, demokratik cumhuriyeti bize armağan eden Ulu Önder
Atatürkün aydınlanma yolundan ayrılmamak zorundayız
değerli arkadaşlarım.
Ülkemizin
bağımsızlığını düşünen, ulusal
onurumuzu düşünen ve her insanımızın
yaşadığı yerde mutlu olmasını, gelecek
kaygısı içerisinde yaşamamasını dilemek ve uygulamak
bizlerin tabi görevi ise biz bunu gerçekleştirmek için elimizden gelen
çabayı göstermek zorundayız. Gaziantepi ve diğer ezilen
yerleri, teşvik mağduriyeti olan il konumundan çıkarmak
zorundayız. Tarihî ve kültürel kent kimliği olan Gaziantepe turizm
önceliği vermek zorundayız. Bugüne kadar ödenek yokluğundan
dolayı bekleyen yatırımları canlı hâlde tutmak
zorundayız değerli arkadaşlarım.
Ayrıca,
civarda devam eden kazılarımız var, höyük
kazılarımız var. Bugün, Yesemek Açık Hava Heykel Müzesi,
Nizip ilçe sınırları içinde bulunan Zeugma
değerlendirilmesi gereken ve turizme açılması gereken konumda
olan yerlerdir değerli arkadaşlarım. İşte, bu ek
kaynakları yaratmadığımız müddetçe, Gaziantep 1,5
milyon nüfusuyla SOS vermeye devam edecek, esnaf büyük ölçüde ezilecek, köylü
köyünden şehre göç edecek ama iş bulamayacak, fabrika
kapılarında eli boş umutsuz olarak geriye dönmeye devam edecek.
Elbette ki bu İstiklal Madalyasıyla ödüllendirildiğimiz gün,
bizim ülkemizde yaşanan ekonomik sıkıntılarla birlikte her
bölgede rahatlığı istiyorsak Gaziantepin de ekonomik
kalkınmışlıkla, ekonomik tedbirlerle taçlandırılmasını
istiyoruz değerli arkadaşlarım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ağyüz, konuşmanızı tamamlayınız.
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Gaziantepli hemşehrilerimizin bizden bekledikleri
bu değerli arkadaşlarım.
Bunların tüm
ülkemizde gerçekleşmesini umut ederken, Gaziantepe
İktidarımızın el uzatmasını ve ekonomik olarak
yandaş çıkmasını diliyorum değerli
arkadaşlarım. Bakın Ulu Önder Atatürk Gaziantep için ne
demiş? Ben Gazianteplileri gözlerinden nasıl öpmem ki onlar yalnız
Gaziantepi değil Türkiyeyi de kurtardılar. Şimdi, Gaziantep,
var olan AKP İktidarından kurtarıcı olmasını
bekliyor; İktidarın, elinden tutmasını bekliyor, Ulu Önder
Atatürk gibi Gazianteplinin gözlerinden öpmesini bekliyor değerli
arkadaşlarım.
Bu duygularla, 8
Şubat gazilik günümüzün Gaziantepli hemşehrilerime ve Türkiyeye
hayırlı olmasını diliyorum. İstiklal Madalyasına
içtenlikle destek olan arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Diliyor
ve umuyorum ki, ülkemiz ve mazlum ülkeler bir daha kurtuluş
savaşı vermek zorunda kalmasınlar.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ağyüz.
Madde üzerinde,
Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan.
Buyurun
Sayın Erdoğan.
MEHMET
ERDOĞAN (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gaziantepe İstiklal Madalyası verilmesi
maksadıyla hazırlanan kanun teklifiyle ilgili, şahsım
adına, 1inci madde üzerinde söz almış bulunuyorum. O zamanki
adıyla Ayıntap, gaziliğini hak etmek için kan, can, servet ve
verebileceği her şeyi veriyor, yetmiyor. Açlık ve âcizlik içinde
kıvranan şehir ve halkı mecburiyetten teslim olurken emperyalist
Fransızlara ve dünyaya da bir ilk olarak ders vermekten de geri
kalmıyor, teslim bayrağının yanında şanlı
Türk Bayrağımızı da beraberce göndere çekiyor.
Bayrak
şehidi, efsane komutan Yüzbaşı Şahin Bey, Elmalı
Köprüsünde 28 Mart 1920de şehit olduğu gün, aynı tepenin
eteğinde çok acı bir trajedi daha yaşandı. Buranın
Açlığa
yenildi Gaziantepli, ama ay yıldızlı bayrak inmedi, ezan
dinmedi. Bu vaka, katliamı yapanların tarihinde, kanlı ve kirli
sayfalarında yer alırken bizim tarihimizde altın harflerle
yerini aldı. Onlar, yandaşları olan Ermenilere sözde anıt
dikerken, katlettiği masum insanların kanına
bulaşmış ellerini nasıl temizleyecekler?
Atatürk, bir
Gazianteplinin gözlerinden öperken ben Anteplilerin gözlerinden nasıl
öpmem ki onlar yalnız Gaziantepi değil Türkiyeyi de
kurtardılar. Millî mücadelede mutlak muvaffak olacağımız
inancını, bütün Türklere Antep müdafaasını takip
ettiği seyir ilham etmiştir. Mareşal Fevzi Çakmak.
Bununla birlikte
Mustafa İsmet İnönü, 25 Aralık 1968de şöyle diyordu:
Gaziantepin Kurtuluş Savaşında yaptığı
muharebeleri ve çektiği ıstırapları Genelkurmay
Başkanı olarak günü gününe yaşadım. Benim Garp Cephesi Komutanlığım
Gaziantep mücahitlerini izledikten sonra başlar ve bütün harbin sonuna
kadar Gaziantepin fedakârlığı ufkumda bir kuvvet olmuştur.
Milleti için hiçbir fedakârlığı esirgemeyen genç ve yaşlı
millet evlatlarının bütün memlekete, ümitsiz günlerde nasıl
cesaret verdiklerini yakından görmüşümdür.
Evet,
değerli arkadaşlar, Gaziantep halkı silahlı ordusuyla
değil, masum halkıyla, evdeki nenesiyle, dedesiyle,
yaşlısıyla, kadınıyla, kızıyla bunlarla
Fransızlara direnmişlerdir. Buradaki mücadele, bir savaş mücadelesi
değildir, masum halkın üzerine obüs toplarıyla
saldırıların bir sembolü olmuş kentin mücadelesi.
Bu kent neyi
başarmıştır? Bu kent, Fransızlara şu kadar zayiat
verdirmeyi belki başaramamıştır, ama teslim olmama
erdemliğini göstermiştir. On bir ay direnerek Anadoluya bir
meşale, bir kıvılcım olmuştur Gaziantepli.
İşte, bunun için İstiklal Madalyasını istiyor
Gaziantepli.
Değerli
arkadaşlar, Atatürkün de dediği gibi Türkiyenin her köşesinde
düşmanla mücadele olmuş, bütün şehirlerimiz, köylerimiz,
vatanımız için, dünümüz için, bayrağımız için
dövüşmüşlerdir.
Anadolu,
Anadolunun tamamı aynı kahramanlığı
göstermişlerdir, çünkü kan aynı kandır. Ancak Antep, 20 bin
düşmana karşı 2.920 kişilik çetesiyle kendisini savunurken
büyük acılar çekmiştir.
Atatürke Türküm
diyen her şehir, her kasaba ve en küçük Türk köyü, Gazianteplileri
kahramanlık misali olarak alabilirler dedirten Antep Harbi nedir?
Şahin Beyi, Şehit Kâmili, Karayılanı ve çoluk-çocuk,
kadın, ihtiyar masum halkı katleden Fransız Şark
Orduları Komutanı General Gobo, büyük topları, 300 makineli
tüfeği, 6 uçağı ve 4 tankıyla, 20 bin kişilik
Fransız tümeni ve 1.500 kişilik Ermeni gönüllüsüyle geldi Antepin
üstüne. Aylarca bombaladı, yaktı, yıktı, çembere aldı.
Hiçbir yerden yardım gelmedi. Antepli ustalar barutu da, fişeği
de yaptılar. Aç kaldılar, acı çekirdek ekmeği, ot yediler.
On ay sekiz gün düşmanı Antepe sokmadılar. 6.310 şehit
verdiler, ama dedelerimizin yattığı toprağı
çiğnetmediler, bayrağımızı yere düşürmediler.
Türkiye Büyük Millet Meclisi de, Antepe gazilik unvanını verdi.
Antepi almaya
gelen, alamadan Suriyeye dönen General Gobo, Fransayı temsilen Londra
Konferansına katıldı. İngiliz delegelerinin
Yunanlılara daha çok destek verelim de Türklerin işini çabuk
bitirsinler sözü üstüne kürsüye çıktı: Beyler, siz hayal
görüyorsunuz! Biz, koca Fransa devleti, bir Antep sancağı ile
başa çıkamadık. Anadoluda daha bin Antep var.
Vatan için
canlarını veren şehitlerimizi, gazilerimizi saygı ve
rahmetle anıyoruz.
Gaziantep, gazilik
unvanını 8 Şubatta almıştı. Gazilik
unvanının tamamlayıcısı olan, Ali Oksal
kardeşimin deyimiyle mütemmim cüzü yine, Bekir Aksoyun deyimiyle
mütemmim cüzü olan, sembolü olan, Gaziantepin ve Gazianteplilerin
yıllardır beklediği ve fazlasıyla da hak ettiği
gazilik madalyası için, hiçbir parti ayırımı yapmadan,
Antepliye yakışan birlik ve beraberlikle Gaziantep Milletvekili
olarak verdiğimiz kanun teklifine desteklerinizi bekliyoruz.
Yine, diğer
arkadaşlarımın da söylediği gibi, Antepe sembol olmuş
bir dörtlüğü kısaca söyleyerek geçireceğim: Ben Antepliyem,
şahinem ağam/ Mavzer omzuma yük./ Ben yumruklarımla
dövüşeceğim./ Yumruklarım memleket kadar büyük.
Bu madalyaya
emeği geçen İçişleri Komisyonu Başkanımız ve tüm
üyelerine, oy birliğiyle destek veren tüm üyelerine, tüm parti
temsilcilerime ve Cumhurbaşkanımızdan
Başbakanımıza emeği geçen tüm parlamenter heyetine
teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Bulut,
sizin söz talebiniz vardı ama doğrusu ben onu sehven atladım.
Konuşacaksınız
değil mi efendim?
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Evet
BAŞKAN O
zaman, grup adına sözler geçti ama şahsınız adına söz
vereyim konuşun, ben o arada ek süre varsa onu vereyim. Çünkü
atladık, şahıslara geçtik ama konuşmanızı devam
ettireyim. Ben size o konuda müsamahakâr olayım, hata benden
kaynaklandı.
Buyurun.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Başkanım, Gaziantepe İstiklal
Madalyası verilmek üzere getirilen kanun tasarısı hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Gaziantepin
gazilik unvanını alışının yıl dönümünü
kutluyor, siz değerli heyeti ve bizleri ekranları başında
izleyen yüce milletimizi şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına saygıyla selamlıyorum.
Tarihi
insanlık tarihiyle başlayan, tarih yapmaktan tarih yazmaya vakit
bulamayan, gittiği her yere medeniyeti, adaleti götüren, tarihin
kaydettiği Britanya, Bizans, Roma imparatorluklarından sonra en uzun
süre dünyada hâkim olmuş imparatorluğu kurmuş Osmanlı
İmparatorluğunun sahipleri olan yüce Türk milleti, adaletli
yönetimiyle, hoşgörülü anlayışıyla, insanları Yunusça
sarışıyla, Mevlânâca hoşgörüsüyle altı yüzü aşkın
yıl, tarihin kaydettiği en uzun süreli imparatorluğun sahibi
olmuştur.
Kendi
tebaasına hoşgörülü davranışıyla, dünyadaki
mağdur, mazlum milletlere yardım edişiyle, tarihte ender
görülen, takdir toplayan bir millet.
Fransızlara,
para kazansınlar, geçimlerini temin etsinler diye, Osmanlı
bayrağını takmaları kaydıyla, Osmanlının hükümran
olduğu bütün bölgelerde ticaret yapmalarına, dolaşmalarına
izin verecek kadar hoşgörülü bir millet.
Ancak, tarihte
görüyoruz ki, Türk milletinin bu hoşgörüsünü, bu
yardımseverliğini hep kötüye kullanan bu milletler,
Osmanlının, para kazanmak için dolaştığı
topraklarını bir gün ele geçireyim, nasıl ele geçirelim,
nasıl bu toprakları işgal edelim hesaplarını hep
gütmüşler.
Osmanlının
ülkeleri içerisinde kurdukları okullarla, kurdukları vakıflarla,
oralarda kendileri lehinde faaliyet gösterecek ajan faaliyetlerini
sürdürmüşlerdir. Saint Joseph, Saint Benoit, Robert, Galatasaray,
Gaziantepte kurdukları Amerikan hastanesi, Urfada kurdukları
İtalyan hastanesi
Böyle yardımsever görüntüler arkasında,
oralarda, insanlarımızın kimliksiz, kişiliksiz
-Vatanım rûy-i zemin, milletim nevi beşer. yani Vatanım
bütün dünya, milletim de bütün insanlık. dercesine- kendi kimliğini,
kendi kişiliğini unutturmak, Türklüğünden vazgeçirtmek, bu
toprakların bedelinin ne olduğunu unutturmak adına yürüttükleri
kültür emperyalizmi, misyonerlik faaliyetleriyle Osmanlının yıkılışını
hazırlamışlar.
O
topraklarımıza bizim rızamızla gelerek, bizim
ekmeğimizi yiyen, kursağında lokmamız olan
Fransızıyla, İngiliziyle, Yunanıyla, diğer
ülkeleriyle birleşerek Anadoluya saldırmış, kendi
ülkesine, kendi ülkesinin insanlarına hizmet, yatırım yapmakta
zorluk çektiği hâlde Balkanlara, oralara çok büyük yatırımlar
yapan Osmanlı, Anadoluya çekilmek zorunda kalmış.
Ayvalıkta
172nci Tugay Komutanı Ali Çetinkayaya İstanbul Hükûmeti
Silahlarınızı teslim edin. emrini verir. Bir elime ayı,
diğer elime güneşi verseniz, ben silahımı teslim etmem,
vatanıma düşman ayağı bastırmam. diyerek düşmana
ilk kurşunu Ayvalıktan sıkarlar. Ayvalıkın Kerem
köyünde ilk toplanır Kuvayımilliye, askerle birleşir,
dağlara çıkarlar. Anadoluya saldıran, giren düşmana
Egeden başlattıkları bu mücadele dalga dalga yayılır.
Sen
şarkın kınına girmeyen bir
kılıcısın/Vurula vurula tavlanır, vurula vurula
kırılırsın/Yine her parçandan bir kıvılcım,
yine her parçandan ilahi bir ışık çıkar Ey Türk
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
AHMET DURAN BULUT
(Devamla) -
diye şairin belirttiği Türk milleti, bu haksızca ve
hayasızca saldırıya Antepte, Urfada, İzmirde,
Çanakkalede, Balıkesirde, Aydında, Anadolunun her yerinde,
Sakaryada, Büyük Önder, Büyük Kahraman Mustafa Kemalin önderliğinde
karşı koyar. O Büyük Önderi, silah arkadaşlarını,
Antepli Şahini, Karayılanı, Ali Çetinkayayı, adsız
o kahramanları bugün minnetle, rahmetle, şükranla anıyorum.
Gaziantep, Büyük
Atatürkün dediği gibi, işte Türkiyenin kurtuluşunun yolunu
açan o yüreği orada çarptırtmış, Antepli Şahinin o
yumruklarından aldığı güçle dünyanın en
donanımlı ordularına karşı koymuş ve bu
toprağın sahibinin kim olduğunu, bu toprağın bedelinin
ne olduğunu, o topraklarda
bağımsızlığımızın, istiklalimizin
sembolü olan ay yıldızlı bayrağın inmesine kimsenin
gücünün yetmeyeceğini, geçmişte Türk, gelecekte de Antepin Türk
kalacağını yedi düvele, dünyaya haykıran Gaziantepli,
haklı olarak gazilik unvanını aldığı gibi bugün
de bu tasarıyla o gazilik sancağını inşallah
İstiklal Madalyasıyla taçlandırarak bir örnek olmuş
olacak. Ancak haksızlık yapmamamız gerekiyor, Çanakkaleyi
geçilmez yapan, orada 280 bin memleket evladının düşman
askerleriyle koyun koyuna yattığı, ama dünyanın en güçlü
donanmalarını o Boğaza gömen Çanakkalenin bu madalyada
hakkı yok mu? Düşmana ilk kurşunu sıkan,
Kuvayımilliyeyi başlatan Balıkesirin bu madalyada hakkı
yok mu? İzmirin, Aydının, Afyonun, Sakaryanın
Değerli
sayın milletvekilleri, gelin, kurtuluş bayramlarını
kutlayan
Kurtuluş demeyelim, neden kurtulduk, bu vatan bizimdi zaten.
Geldiler saldırdılar, biz onları kovduk ve bu zafer
bayramlarını da kutlayan her ilimize birer gazilik ödülü verilmesini
diliyorum. Gaziantepliye buradan minnetlerimizi, şükranlarımızı
sunuyoruz; kendilerine hayırlı, uğurlu olsun. O madalyayı
görerek, o sancağı selamlayarak yetişecek çocukların
Karayılanı da unutmamasını, Şahini de
unutmamasını, bu vatanın kurtuluşu için alın terini,
kanını, canını veren bu insanların bu vatanda
yaşama hakkının, ortak değerlerde buluşmanın ve
Ne mutlu Türküm diyene! ifadesinde yer almanın haklı gururunu
taşımaları dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bulut.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Birleşime on
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.42
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.59
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60ıncı
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
102 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
2nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, yüce
Meclisin çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Öncelikle, tüm
Antepi, tüm Anteplileri yürekten kutluyorum.
Tabii, bir ülkeyi
ülke yapan insanlarıdır. İstiklal diyoruz. İstiklalin
temel amacı istiklal ve bağımsızlık. Tabii, burada en
önemli unsur insan unsuru. Ben, insan unsuru, Antep sanayicisi ve Antepin
yaratıcılığına o pencereden bakacağım
arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, Antep insanı, yıllar yılı, taa
cumhuriyetimizin ilk gününden beri ülkenin bağımsız
bütünlüğüne ve Kurtuluş Savaşından itibaren dimdik duran
ve ülkeye sahip çıkan bir ilimizdir Antep ve Antepliler. Tabii buradaki en
önemli unsur insan unsuru dedim.
Tabii Antepli,
değerli arkadaşlar, Antepli yaratıcıdır, Antepli
üreticidir, Antepli marka yaratır, Antepli sabah beşte kalkar,
çalışır, didinir, adam çalıştırır, her
taraftan göç alır, o insanlara ekmek verir, akşam da gider çoluk
çocuğuyla en iyi şekilde yer bunu. Bu, Antepin özelliğidir
arkadaşlar; yemesini de bilir, çalışmasını da bilir,
çalıştırmasını da bilir ve marka yaratır hep
didinerek.
Ben, kısaca,
size, 80li yıllardan itibaren Antep ekonomisindeki gelişmeleri sunup
ve bugüne geleceğim arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, Antep bunu hak etmiştir. Ayrıca, ben, tüm Gaziantep
milletvekillerime teşekkür ediyorum, tüm Meclise baklava ikram ettiler ve
tüm Gaziantep halkının da yaşamları hep tatlı olsun,
hep huzurlu olsun. Ben, Meclisteki diğer arkadaşlar adına
Gaziantep milletvekillerime teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, tabii Antep ekonomisi Türkiyede bir modeldir, Denizli ve
Antep. Yani, 80li yıllardan itibaren Türkiyede iki ilimizin ekonomisi en
ön plana çıkmıştır.
CAHİT
BAĞCI (Çorum) Konya da var.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) - İlk, ilk, arkadaşlar. Herkesin
hakkını
Ben kimsenin hakkını yemem. Bu işin
Türkiyedeki -yani illerin büyümesinde, illerin sanayileşmesinde- ilk
modeli Denizli ve Anteptir. Diğer illere örnek olmuşlardır,
diğer illere önder olmuşlardır.
Tabii hep devleti
dolandırmamışlardır, altını çiziyorum. O günün
Türkiyesinde teşviki -önemli ölçüde teşvik sistemi vardı
arkadaşlar, size bir anımı anlatacağım- devletten
aldığı her teşviki, kendilerinden daha fazlasını
katarak üretime gömmüşlerdir Antepli sanayiciler ve ta boyunlarına
kadar, ülke için, üretmek için risk almışlardır. Asla devlete
hiçbir zarar vermemişlerdir Antepli sanayici. Devletin bir kuruş
parasını çarçur etmemiştir. Her aldıkları teşviki
yerine koymuşlardır. Saygı duyulacak insanlar. Antep sanayicisi
bu konuda önder olmuştur, lider olmuştur arkadaşlar.
Bir
anımı anlatacağım: Eskiden orta vadeli krediler vardı.
Yani, Merkez Bankası verirdi ve düşük faizliydi. Allah rahmet
eylesin, çok ünlü bir sanayici -Gaziantepli- bana geldi, elinde teşvik
belgesi var. Tabii diyor ki: Devlet söz verdi bana. Bir de bankalar
aracı olurdu, Merkez Bankasından alır -riski bankalar alır-
krediyi firmaya verirdi. Bana devlet söz verdi. diyor. Devlet söz verdiyse,
devlet görevini yerine getirsin. diyor. Ben hakkımı istiyorum.
diyor ve biz onunla gittik Merkez Bankasına Arkadaş, bana
teşvik belgesi vermişsiniz. Bu benim hakkım
dedi. Tabii,
eskiden sıraya koyuyorlardı, bir yıl falan
alamıyorlardı Merkez Bankası kaynağından. Sıraya
koyduk işte
Hayır, arkadaş, devlet söz verirse yerine
getirecek
Aynen şunu söyledi Merkez Bankası yetkilileri: Allah
aşkına, bu Gaziantepli hemşehrimizin şu parasını
verin de gitsin üretimini yapsın. Yani, sahip çıktı meselesine.
Antep sanayicisi, arkadaşlar, böyledir.
Değerli
arkadaşlar, tabii, ben, Gaziantep sanayicisinin şu anda -tabii, demin
arkadaşlarım söyledi, motive edilmek, motive etmek, motive olan insan
daha fazla üretir- içinde olduğu koşulları hiç şey yapmayalım,
gerçekleri konuşalım. Arkadaşlar, hepiniz biliyorsunuz bu
Teşvik Yasası ülke ekonomisine hiçbir şey vermeyen bir
teşvik yasasıdır. Bunu hepiniz biliyorsunuz. Burada defalarca
konuştuk. Hepiniz, bu Teşvik Yasasının yasak savma bir
teşvik yasası olduğunu biliyorsunuz. Ama, gelin, yeni Şehit
Kâmiller, yeni Karayılanlar, Antepte yeni kahramanlar, yeni sanayici
kahramanlar yaratmak için, gelin, bu insanların kolunu kesmeyin. Kolunu
kestiniz! Arkadaşlar, etrafı, hepsi teşvikli il, Maraş,
Adıyaman, Şanlıurfa, Osmaniye
Değerli
arkadaşlarım, Arabandan çıkınca, Besniyle Araban
arasında
Değerli
arkadaşlarım, madalya almak Antep sanayicisinin ve Antepin hakikaten
hakkıdır, hepimizin gururudur. Ama bugün Antepin içinde olduğu
ve o koşan Antepin, üreten Antepin, üreten Antep sanayicisinin, bu
ülkede örnek olan, Türkiyede örnek olan, yıllar önce örnek olan
insanların azmini, heyecanını yeniden vermek zorundayız
arkadaşlar. Ben bir kez daha bunu hepinizin bilgisine sunuyorum. Ben
olayın bu tarafına bakıyorum.
Anadolu
aslanları
Anadolu aslanlarının ilk çıkış yeri,
bu ülkede üreten, bu ülkede, özellikle KOBİlerin ve marka üreten
KOBİlerin ilk çıkış yeri Gazianteptir, Gaziantepli
sanayicilerdir. Bu insanlara yardım etmek bir görevimizdir. Yıllarca
o kapı açılmadı ve burada tüm bakanlıklara büyük iş
düşüyor. Çünkü, hepimizin bir açılış kapısı
Benim ilimin de faydası olacak. Eğer Gaziantepli sanayici daha çok
üretir, daha çok satarsa etrafına daha çok fayda verecektir.
Bu Teşvik
Yasası, özellikle Gaziantep sanayisi açısından, son derece
insanların şalterini indirdiği bir teşvik
yasasıdır. Hepimiz gerçekleri konuşalım. Onun için
Gaziantepli sanayiciyi birer Şehit Kâmil, birer Karayılan yapmak
hepimizin görevidir. Ancak bununla Gaziantep hep bağımsız olur,
hep o İstiklal Madalyasını başında taşır,
ne kadar çok üretirse, ne kadar çok ekmek verirse
Sonuna kadar, Gaziantep,
yıllarca Türkiyedeki tüm insanları kucaklayan, herkesi misafir eden
Gaziantep etrafındaki tüm illeri misafir etmiştir. Gaziantep en büyük
misafirperverlik örneği göstermiştir. Gaziantepe giden,
etrafındaki illerden bir tane giden insana hep kucağını
açmıştır Gaziantep. Hepimizde emeği vardır, herkeste
emeği vardır arkadaşlar.
Onun için,
Gaziantepli sanayicinin gelin önünü açalım ve Gaziantep büyürse
Biz
kimseyi kıskanmayız. Hangi Bakanım? Faruk Bakanım burada.
Bak bir de madalyadan, bağımsızlıktan
Faruk Bakanım,
Gaziantepsporun sigorta borcu var ve tüm takımlarımızın.
Ama bugün eğer burada bir madalya veriliyorsa tüm spor kulüplerimizde
bugün sizin madalya vermek zorunluluğunuz var. Madalya, üretilerek
verilir. Madalya verirken sözde madalya verilmez. Örneğin, Gaziantepspor
-bugün konumuz Gaziantep- ve tüm spor kulüplerimizin sigorta borçları var;
hepimizin, herkesin. Olmayan var mı arkadaşlar? Bir kere, hoş
geldiniz buraya, iyi ki geldiniz. Söz veriyor musunuz Faruk Bakanım?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Tabii.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Teşekkür ederiz.
Ben, tüm
Gaziantepe, tüm Gazianteplilere bugüne kadar Türkiyenin, Gaziantepin
kurtuluşunda emek veren tüm şehitlerimize ve rahmetli olan
gazilerimize Allahtan rahmet diliyorum ve Gaziantepin, Gaziantep ekonomisinin
gelecekteki günlere daha bağımsız, daha İstiklal
Madalyası almış Gaziantepin daha haykıracağına
inanıyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, yorgun bir
günün ve gecenin ertesinde bugün Meclisimizde çok önemli bir kanunu
görüşüyoruz ama bana göre yeterli duyarlılık, yeterli
kalabalığımız, çoğunluğumuz maalesef yok.
Ben bu
görüşmekte olduğumuz kanunun yürürlük maddesinde konuşmak
arzumun sebebini öncelikle ifade edeyim: Bizi kulislerde sohbet ederek dinleyen
arkadaşlarımızın da dikkatine sunuyorum ama öncelikle
Sayın Hükûmetimizin, sayın milletvekillerimizin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, Mecliste grubu bulunan partilerin yöneticilerinin, grup başkan
vekillerinin, basınımızın, hatta ilim dünyamızın,
ilim adamlarımızın dikkatine bir teklifim olacak bu güzel gün,
bu güzel sebep dolayısıyla, bundan faydalanarak. Bu teklifi ifade
etmeden önce gerekçesini arz etmeye çalışacağım.
Değerli
milletvekilleri, sizler de biliyorsunuz, insan topluluklarını
milletleştiren süreçlerden en etkili olanı ya bir acının,
bir travmanın, yaşanan bir acının nesillere
aktarılarak o acının paylaşılması etrafında
bir ortak kimlik oluşturarak millet olabilirsiniz ya da bir yaşanan
kahramanlığı yine paylaşarak, gelecek nesillere aktararak,
onun etrafında birlik oluşturarak millet olabilirsiniz.
Türk milleti
derken, tespitinde aciz kaldığımız binlerce yıl
-işte, sekiz bin yıl deniliyor, on bin yıl deniliyor- ve
dünyanın en büyük coğrafyasında yaşanan,
yaşanırken kahramanlıklarıyla, acılarıyla
paylaşılan bir tarihin günümüze ulaştırdığı
şu süreçte Gaziantepe İstiklal Madalyasının verilmesini
konuşuyoruz.
Türk milletinin
ateşle imtihan edildiği o yılları şöyle bir
hatırlamanız gerekiyor. Ben beklerdim ki, bugün burada, sayın
Gaziantep milletvekilleri, partilerimizin değerli
konuşmacıları, Gaziantep ilimizin yaşadığı o
günlerin acısını, ıstırabını buraya taşıyabilsinler.
Gönüllerimiz o günleri yaşasın, hatırlasın ve içinde
yaşadığımız Türkiyenin değerini, kıymetini
yeniden bir hatırlayalım arzu ederdim ama burada başka
şeyler konuşuldu. Anlaşılıyor ki, yeterince
hazırlık yapılamamıştı.
Değerli
milletvekilleri, Türk milletinin bin yıldır devam eden -Anadoluda,
Ön Asyadaki, Avrupasıyla beraber- bu coğrafyadaki mücadelesi,
hayatı, işte 1910lu yıllardan sonra başlayan o felaket
yılların sonunda bu toprakları da elimizden almaya kasteden, bin
yıldır bu topraklara sefer düzenleyen güçler, Batılı güçler
tarafından Gaziantepin yaşadığı, Kahramanmaraşın,
Adananın, Egenin, Erzurumun bütün Anadolunun
yaşadığı o felakete karşı bu millet bir direnç
ortaya koymuş, bir millî mücadele vermiş ve bu millî mücadelenin
sonunda -bugün içinde bulunmakla şeref, onur duyduğumuz Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kurduğu o Millî Mücadele sonunda- Türkiye Cumhuriyeti
devletini kurmuş. Dolayısıyla, biz, esir bir millet, esaret
altında bir millet değil, onuruyla bin yıldır
bağımsız yaşamış bir milletin topraklarına
saldırılmasına karşı bir Millî Mücadele vermişiz.
Teklifim
şudur: Artık hiçbir şehrimiz, hiçbir ilimiz kurtuluş günü
kutlamasın. Biz, niye kendimizi esarete layık görüyoruz da
kurtulmayı anıyoruz, onu bayram diye kutluyoruz?
Biz, bir Millî
Mücadele verdik değerli milletvekilleri. Bizim atalarımız binlerce
şehit vererek, bu toprakları kanlarıyla
vatanlaştırarak, bu toprakları işgal etmek, elimizden almak
isteyen müstevlilere, işgalcilere karşı Millî Mücadele verdik ve
zafer kazandık. Bizim devletimizin kuruluşunun
başlangıcında 30 Ağustos Zafer Bayramı yatar,
Kurtuluş Savaşı tabiri yanlıştır. Bunu, tüm
ilgililerin dikkatine sunuyorum: Millî Mücadeledir onun adı.
Gaziantepte verilen, Kahramanmaraşta verilen, Adanada verilen mücadele
bir millî mücadeledir. O millî
mücadelenin üzerinde biz bugün bağımsız devletimizi
kurmuşuz ve bir mucize yaratmışız.
Dolayısıyla,
ilim adamlarına, siyaset kurumlarına, Sayın Hükûmete, medyaya
buradan teklif ediyorum, hatta gruplarımıza teklif ediyorum: Gelin,
bir ortak kanun teklifi verelim. Kurtuluş günü kutlayan tüm
şehirlerimizin bu günlerini zafer günü olarak kutlamalarını
kanunlaştıralım. (MHP sıralarından alkışlar)
Kurtuluş bize yakışmıyor. Biz kendi
topraklarımızda esir miydik ki kurtulmayı
bayramlaştırıyoruz? Biz, bize saldıranları kazma
sapıyla
Kar Boğazı mücadelesini size hatırlatmak
istiyorum. Mersinde, Göznede verilen mücadeleyi hatırlatmak istiyorum.
İsim isim belli. 38 kişi, Kar Boğazında Fransızlara
karşı mücadele verip Fransız güçlerinin Pozantıyı
aşıp İç Anadoluya geçişini engelleyen kahramanın
sayısı. Şahin Beyin verdiği mücadele,
Kahramanmaraşta verilen mücadele ve ülkemizin her şehrinde verilen
mücadele, böyle bir millî mücadeledir.
Dolayısıyla,
bakın, bugün, geç kalmış, bir anlamda geciktirilmiş bir
hakkın teslimi için kanun çıkartıyoruz, Gaziantepimize
İstiklal Madalyasının verilmesinin
kanunlaşmasını sağlıyoruz. Aslında bu madalya tüm
Millî Mücadele şehitleri adına, o gün gazi olsa bile bugün
rahmanı ahirete intikal etmiş tüm gazilerimiz adına Gaziantepe
emanet ediliyor. Dolayısıyla, bütün illerimizi kapsayacak
şekilde, bütün bu Millî Mücadeleyi sembolleştirecek şekilde bir
kanun teklifiyle, biz, Millî Mücadelemizi, Millî Mücadelede
yaşananları gelecek nesillere aktarmak adına bir kanun
teklifiyle kurtuluş gününü zafer gününe dönüştürelim.
Bunu çok
önemsiyorum. Gaziantepe İstiklal Madalyasının verilmesini, bir
hakkın gecikmiş bir tecellisi olarak yerine getirilmesini çok
önemsiyorum ama bu vesileyle, bunu fırsat bilerek aslında
yapmamız gerekenin tarihimize, o Millî Mücadeleye borcumuz olanın
böyle bir hukuk olduğunu düşünüyorum.
Bu sebeple,
değerli milletvekilleri, Millî Mücadelede hayatını
kaybetmiş
Nüfusumuzun yarısını kaybetmişiz.
Yalnız şehirlerimiz değil, Balkanları terk eden, yollarda
telef olan insanlarımızı geri dönüp bir tarihi okumamız
lazım. Bugünler kolay kazanılmadı. Bugünlerin kıymetini
bilebilmek için dünü unutmamak gerekiyor. Tüm bu Millî Mücadelenin
kahramanlarına Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, Milliyetçi Hareket
Partisi adına şükranlarımızı, saygılarımızı
sunuyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Şandır, konuşmanızı
tamamlayınız.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Ayrıca bir acı hadiseyi de bu vesileyle ifade
etmek istiyorum. Gaziantepimizin millî mücadelesini anıtlaştırırken
bir acı haberle sarsıldık. Almanyada yaşanan elim hadise
gerçekten yüreklerimizi burktu, 21inci yüzyıla yakışmayan,
işte, Avrupanın aslında gerçek yüzünü de ortaya koyan
9 tane
insanımız -ki bunun büyük kısmının Gaziantepli
olduğunu biliyoruz- yanarak can verdiklerini, öldüklerini biliyoruz.
Milliyetçi
Hareket Partisi adına, başta Sayın Genel
Başkanımız olmak üzere, tüm şehitlerimize ve Almanyada
kundaklama sonucu yanarak öldüklerini öğrenmeye
başladığımız Gaziantepli vatandaşlarımıza
yüce Allahtan rahmetler diliyorum.
Teklifimi dikkate
almanızı ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Şahsı
adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fatih Arıkan,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.
Gaziantepin bu
güzel madalyaya sahip olmasından da çok büyük mutluluk ve gurur duyuyorum.
Yalnız, İçişleri Komisyonu Raporundaki bir
yanlışlığın burada düzeltilmesi hususunu sizlere arz
etmek istiyorum. Şimdi, burada, tutanaklarda
Kurtuluş
Savaşındaki mücadelesini taltif amacıyla 8/2/1921 tarihli ve 93
numaralı Kararla Antepe Gazi unvanı verilmiştir. Gaziantepe
ve Maraşa İstiklal Madalyası verilmesinin uygun
olacağına dair Başbakanlık tezkeresi 22/4/1925 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmüş ancak konu
sonuçlandırılmamıştır. ifadesinden
Kahramanmaraş isminin çıkarılmasını istiyorum. Çünkü
Kahramanmaraşın İstiklal Madalyasının tarihi
Burada
bakın. Kendisini de getirdim buraya, örneğini:
Kahramanmaraşın
metni bu kâğıdın arkasında yazılı 66 no.lu Kanun
gereğince verilecek olan İstiklal Madalyası vesikası.
Millet Meclisinin
5/4/1341 -yani 1925- tarihinde vuku bulan İkinci Dönem 94üncü
Birleşim Birinci Oturumunda aşağıda kimliği
yazılı Maraş şehrine bir adet kırmızı
şeritli İstiklal Madalyası verilmiştir.
İstiklal
Madalyasını alan zatın kimliği: Maraş şehri.
Resmî mühür 13/4/1341
-yani 1925.- Gazi Mustafa Kemal Atatürk, imza.
Evet, bunun
düzeltilmesini arz ediyorum. Gaziantepe de madalyanın hayırlı
olmasını diliyorum.
Teşekkür
ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Arıkan.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Oktay Vural.
Buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, teşekkür ediyorum.
Aslında
bundan seksen dört yıl önce ecdadımızın yüce Mecliste
yaptığı bir müzakereye atfen, yine, biz, bugün, geçmişte
yapılan bu müzakereyi zikrederek, Gaziantepimize İstiklal
Madalyası verilmesine yönelik bir kanunu kabul edeceğiz.
Ancak söz
almamın sebebi, aslında, o günün şartlarında bu Millî
Mücadeleyi yürüten ecdadımızın, Maraş ve Gaziantepe
İstiklal Madalyası verilmesiyle ilgili bir Başbakanlık
tezkeresi görüşülürken, millete hizmet yolunda, can verme yolunda ne kadar
büyük bir gayret içerisinde olduklarını ve hepsinin de bu şerefi
istediklerini tarihen zapta tekrar geçirmek için
huzurlarınızdayım.
Evet,
Başbakanlığın bir tezkeresiyle Maraş ve Gaziantepe
İstiklal Madalyası verilmesi gerekir. diye ifade edilirken,
aynı zamanda üç tane önerge ile Dönemin en büyük devletlerinden biriyle
yalnız başına iki sene harp ederek memleketlerini kurtaran Adana
ilinin manevi şahsiyetinin bir İstiklal Madalyasıyla taltifini
saygılarımızla arz ederiz. diyen Adana Mebusu Zamir, Adana
Mebusu Kemal Beyleri elbette yâd etmemiz gerekiyor.
Yine Millî
mücadelenin ilk gününden itibaren bütün evlat ve mevcudiyetiyle iştirak
ederek sonucunda harap olmuş olan Aydın ilinin manevi
şahsiyetinin bir İstiklal Madalyasıyla taltifini
saygılarımızla arz ederiz. diyen Aydın Milletvekili Mithat
Bey ve İzmir Milletvekili Osman Zadeyi rahmetle anmamız gerekiyor.
Yine Millî
mücadeleye bütün varlığıyla iştirak ederek, aylarca
Fransız kuvvetleriyle boğaz boğaza harp ederek, mukaddes
gayesine zaferle varan Urfa ilinin manevi şahsiyetinin bir İstiklal
Madalyasıyla taltifini saygılarımızla arz ederiz. diyen
Urfa Milletvekili Refet Beyi rahmetle anmamız gerekiyor.
Bakın, Urfa
Milletvekili zaferden bahsediyor. Bugün, biraz önce Grup Başkan Vekilimiz
Kurtuluş günü olmasın, zafer olsun. dedi. Milletimiz tarihe bunu
zafer olarak yazmıştır. Bizim de zafer olarak anmamız
gerekmektedir. İşin özü odur.
Bununla
yetinmiyor değerli arkadaşlarım, İzmir mebusu
kalkıyor, Ankara mebusu kalkıyor, kendileri de ifade ediyorlar, çok
önemli görüşmeler yapılıyor, ama oradaki heyecan şu:
Oradaki heyecan, millî mücadeleyi herkesin nasıl beraber, birlikte
yürüttüğünü, nasıl bir imanla yürüttüğünü ortaya koyan ifadeler.
Onların bu konudaki görüş ve ifadeleri zinhar ve zinhar Antepe ya da
şuraya buraya İstiklal Madalyası verilmesin değildir. Biz
sanki tarihin yanlış yaptığını iddia ederek
meseleye bakmamız gerekmiyor. Doğru yaptılar. Şunu
söylüyorlar: Bütün köylerimin, bütün illerimin hepsi İstiklal
Madalyası istemiştir. O zaman, biz Antepe İstiklal Madalyası
verilmesine ilişkin bir tezkereyi reddetmek yerine ya da kabul etmek
yerine, diğerlerini dışlamak yerine bunun yeterince müzakere
edildiğini ifade ederek sonuçlandırmayalım. diyerek büyük bir
erdem göstermişlerdir.
Hiçbirisi
reddetmemiştir, ama hepsi sahiplenmiştir. Onlara gerçekten Allahtan
rahmet diliyorum, gerçekten her bir ilimiz, her bir köyümüz, canını
feda eden hepsi, İstiklal Madalyası gibi, bu Millî Mücadeleye
katkıda bulunmuştur. Ancak, bazı illerimize elbette
kahramanlık, bazılarımıza gazi,
bazılarımıza da şanlı ifadesiyle Türk milleti bu
yöre ahalisine olan minnetini ve şükranını da ifade
etmiştir ve orada şunları ifade ediyorlar -oradaki
tutanakların sırf bugün girmesi için söz aldım- diyor ki, Refik
Bey söylüyor: Hepimizin göğsünü dünyaya
kabartan Türk
evladıdır ve zaferi ihraz eden de Türkiye evladıdır. Türk
vatanıdır. O hâlde bu şeref ve fazilet; tarihi unutulmaz
şerefle dolu olan Türk milletinindir ve bu şeref ve fazilet bu vatanın
evladına nasip olmuştur. Gaziantepe verilmesi lazım gelen
İstiklal Madalyası; memleketin her köşesine, her yurduna, hatta
üç evden ibaret olan en ücra köşede yaşayan Türk köyüne de verilmesi
icap eden bir nişanedir. diyor. Dolayısıyla, biz bugün Antepe İstiklal
Madalyası verilmesini kabul ederken, aslında o mücadeleyi sürdüren
her köye ve her ilimize de İstiklal Madalyası verme konusundaki
irademizi de teyit etmiş oluyoruz. Ama, herkese de vermek, özellikle de
yaygınlaştırmanın gerçekten sıkıntılı
olduğu bir ortamdayız.
Halis Turgut Bey,
Sivas milletvekili diyor: Efendim; Mücadelei Milliyenin
başlangıcı esasen Türk için bir şereftir. Bu şerefin
başlangıcı, onu takip eden seyri ve cereyanı tarihçe meçhul
değildir. Gaziantep, Maraş, bilhassa bu hususta fiilî
yararlılıklar göstermişlerdir. Binaenaleyh şunu tercih
ederek, diğerini kıskanarak yeni bir vaziyet ihdas etmek memleket
hesabına ve nefiy namına doğru değildir. Yani, birbirimizi
ayırt etmeyelim, hepimiz beraber, birlikte olduk. Onun için ecdadımız
o gün bunu görüşmemiş. Reddetmek değil, Millî Mücadelenin çok
yoğunlaştığı bir ortamda, oradaki mebusların
gerçekten, o konuda gösterdikleri kahramanlıklara cevap verilmesi
amacıyla ortaya koydukları bir iradedir. Bu bakımdan,
onları rahmetle anmak istiyorum.
Millî Savunma
Bakanı Recep Bey bütün bunlar ifade edildikten sonra diyor ki: Bendenizce
Türkiye vatanının hakikaten hiçbir köşesi, hiçbir cüzü yoktur ki
nimeti istiklale kavuşmak uğrunda lazım gelen
fedakârlığı sarf etmesin. Türkiye vatanının mümkün
olsa her ferdine bir İstiklal Madalyası, birer timsali istiklal ihda
etmek kabil olsa bunu yapmak lazımdır. diye ifade ediyor.
Gerçekten biz bu
vatanı hak ettik. İstiklal Madalyasını da her
vatandaşımız hak etti. Gaziantep şehrinin de,
Gazianteplilerin de aldığı İstiklal Madalyası -ben
inanıyorum ki- Aydının da, İzmirin de, Ankaranın
da, Urfanın da şerefle yâd edeceği bir İstiklal
Madalyası olacaktır. O bakımdan, bu müzakereler
sırasında bu konuda, Türk milletinin Millî Mücadelesine sahip
çıkma ve onurunu taşıma noktasında bu görüşlerini dile
getiren eski milletvekillerimizin hepsine Allahtan rahmet diliyorum ve
Gaziantepin şerefle bu İstiklal Madalyasını, hepimiz, her
yörenin milletvekili olarak, taşımasından da gurur
duyacağımızı ifade ederek, Milliyetçi Hareket Partisinin bu
tasarıya, bu teklife olumlu oy kullanacağını bildirerek
hepinize sevgilerimi, saygılarımı arz ediyorum.
Teşekkür
ederim. (MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
Madde üzerinde
şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi
Kaynak.
Buyurun
Sayın Kaynak.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Konuşmayacağım.
BAŞKAN
Konuşmayacaksınız.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Teklifin tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, bir kısım vatan
topraklarına düşman ulaşmadığı için o topraktaki
insanlar belki kurtuluş mücadelesi verememişlerdir veya Sayın
Şandırın dediği gibi zaferi kazanmamışlardır.
Ama Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, bu satıh
da bütün bir vatandır. denilen bir ortam içerisinde yurdun her
tarafındaki zaferlerde, Anadolu coğrafyasının bugün Misakımillî
içinde bulunan veya bulunmayan bütün insanlarının katkıları
vardır ve o gazilerimizi, şehitlerimizi rahmetle anıyor,
Antepin geç de olsa almış olduğu bu İstiklal
Madalyasının da kendilerine ve milletimize hayırlı
olmasını diliyorum.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.34
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.47
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik),
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60ıncı
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
4üncü
sırada yer alan Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili
Necdet Ünüvarın Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili
Necdet Ünüvarın; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (2/65) (S. Sayısı: 72)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci
sırada yer alan Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
5.- Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/483) (S.
Sayısı: 95) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
95 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili
Tacidar Seyhan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Oktay Vural; şahısları
adına Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt, İstanbul Milletvekili
Mehmet Domaç, Adana Milletvekili Tacidar Seyhan ve Trabzon Milletvekili Akif
Hamzaçebinin söz talepleri vardır.
İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Tacidar Seyhana
aittir.
Sayın
Seyhan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
TACİDAR SEYHAN (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, tabii Türkiye için çok önemli bir kanun ve geç
kalmış bir kanun aslında. Bir şekilde Türkiyede
araştırma ve geliştirme faaliyetleri destekleniyor, hem bunu
yapan özel sektör var yüzde 30 civarında, yüzde 70 civarında da
kamuda yapılıyor, ama bu denge yurt dışında, Avrupa
Birliği ülkelerinde, OECD ülkelerinde bunun tam tersi, yüzde 70i özel,
yüzde 30u kamu yapıyor.
(x)
95 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Şimdi,
burada Türkiyenin en büyük sorunu şu: Eğer biz sanayimize rekabet
gücü kazandıracaksak yapabileceğimiz en iyi şey ar-ge
faaliyetlerinin desteklenmesini sağlamaktır. Birincisi bu. Burada
amaç ne olmalıdır? Buradaki amaç kesinlikle, değerli arkadaşlarım,
sanayinin rekabet gücünü artırmak olmalıdır. Bunu
hedefleyeceksiniz ve nereye, ne kadar araştırma-geliştirme
harcayacağınızı bilmek zorundasınız. Yani bir
hedefiniz olmak zorunda. Bu kanun çok güzel, tüm aşamalarını
destekliyorum ama ciddi eleştirilerim de var. Zaten bizim teknoloji
geliştirme merkezlerimizde bu faaliyeti yürüten bir dolu şirketimiz
var. TÜBİTAK bir başka koldan yürütüyor. Ancak bizim eksiğimiz
şu: Stratejik olarak sektörler belirleyip, ürünler belirleyip, bu ürünler
üzerinde ve sektörler üzerinde tercihlerimizi belirleyip bir ar-ge teşviki
yapmaktır. Yani neye ne kadar destek verebileceğini bilen bir Türkiye
arıyoruz.
Bakın, bu
tasarıdaki en büyük eksiklik şu: Tasarının belli bir hedefi
yok arkadaşlar. Şimdi, bir tasarıyı gündeme
getirdiğiniz zaman dersiniz ki Türkiyede ar-ge yapan personel
sayısı 5 bin, ben bu sayıyı 15 bine
çıkaracağım ve şu alanlarda çıkaracağım
dersiniz, bunu anlarım. Türkiyedeki ar-genin yatırım
harcamaları nedir? Gayrisafi millî hasıla içerisinde 0,79. Öyle bir
ar-ge destek kanunu getirirsiniz ki dersiniz: Ben iki yıl içerisinde bu
oranı yüzde 2ye çıkaracağım, OECD ülkelerini
yakalayacağım. Bunu da anlarım. Ama bu kanunun böyle bir hedefi
yok arkadaşlar.
Bu kanunda
yapacağımız şey şu: Birkaç şey yapıyoruz.
Bir: Ar-ge merkezlerinin kurulması. Ar-ge merkezlerinde kimler
çalışıyor, hangi sayıda çalışıyor? En az 50
kişilik araştırma-geliştirme kadrosu olan
şirketlerimize sen ar-ge merkezi kur diyoruz, ama 50 kişilik bir
ar-ge personeli olmak zorunda, yoksa ar-ge merkezi kuramayacak, yani 10
kişi, 20 kişiyle kuramayacak. Burası güzel. Kurdu ar-ge
merkezini. Ve elimizde ne kadar para var bu kanuna göre? 2007 yılı
için ayrılmış para miktarı 10 milyon YTLdir. Bütün hepsi
bu. Eski tutar tanımlamasıyla 10 trilyon bu, arkadaşlar. Bunun
da nasıl paylaştırılacağı, müracaata göre mi
verileceği henüz kanunda tanımlanmamış. Bunun nasıl
paylaştırılacağı da belli değil. Sayın ki bu
10 milyon YTLnin hepsi firmalara dağıtılmış olsun.
Türkiyenin 0,79 olan gayrisafi millî hasıla içerisindeki ar-ge oranı
ancak 0,20 düzeyinde yükselecektir. Daha
fazlası yok. Hedef bu kadar. Peki, vergi teşvikleri, vergi
indirimleri de var, bunlar ne olacak diye düşünürseniz, Hazinedeki
arkadaşlarımız hesap yaptı, asgari 20 milyon ile 30 milyon dolar
arasında Hazineye bu 500ün üzerinde personel
çalıştıranların vergi ve diğer yükleri var. Yani,
toplam rakam nedir? 30 milyon YTL, 30 trilyon.
Değerli
arkadaşlar, 30 trilyonluk tutar yurt dışında sadece bir
kamu sektöründe bir projeye ayrılan paradır. Bu parayla siz
Türkiyeyi Avrupa Birliği seviyesinde bir ar-ge düzeyine
ulaştıramazsınız. Mutlaka iktidarın önümüzdeki
yıllar içerisinde ar-geye ayrılacak payı yeniden düzenlemesi
lazım, dört başı mamur bir ar-ge yasasını buraya getirmesi lazım. Aslına
bakarsanız bu bir ar-ge yasası değil, bu vergi teşvik
yasası statüsünde bir destek yasasıdır.
Bakın,
şimdi bir yasa daha var. Bence o yasa daha güzeldi. 2001 yılında
çıkarılmış Teknoloji Merkezleri Yasası vardı. O
Yasadaki tanımlar, buradaki tanımlara göre daha dikkatli
yapılmış ve hedefi belli bir Yasa. Nereye vereceği, ne
kadar vereceği belirli ve teknoloji merkezleri, teknoparklar bu Yasa
çerçevesinde bir yere geldi. Bundan sonra yapacağımız bizim
çalışmalar bunu daha ileriye götürecek bir çalışma olmalıydı.
Ama bu götürür mü? Bence götürmez. Bu yasa bana şunu
hatırlatıyor: Bu ülkenin ar-geye ihtiyacı var, biz de bir
ucundan başlayalım.
Arkadaşlar,
yarım ar-ge olmaz, yarım teşvik olmaz. Ne
yapacağını
belirleyemediğiniz belli bir hedefini
koyamadığınız, belli bir yöne sevk edemediğiniz ar-ge
yasasına ar-ge diyemezsiniz. Burada çıksın
arkadaşlarım bana söylesin ki: Sektörel olarak biz ar-ge
yasasında Türkiyeyi şuraya sevk ediyoruz, hedefimiz şu. Yok
böyle bir şey. Herhangi bir sektör de hedeflenmemiş.
Kaldı ki
değerli arkadaşlarım, buradaki ikinci tanımlama
eksikliği şurada: Daha önceleri, biliyorsunuz, bir teşvik
yasası çıkmıştı. Teşvik yasasını
kırk dokuz ile verdik. Şimdi diğer illerimize teşvik
verelim mi vermeyelim mi diye tartışıyoruz. Aslında sektörel
teşvik, yani clusterlar üzerine tanımlanmış, özel, nihai
hedefi belli olan, belli bölgelerde nihai hacmi, sınırları
belirlenmiş bir teşvik ar-ge demektir. Dünyanın her yerinde
böyle tanımlanır. Stratejik bir alan belirlersiniz, o stratejik alan
içerisinde özel bir sektör belirlersiniz, orada yatırım
harcamalarından üretim harcamalarına kadar her türlü teşviki
koyarsınız, bu da bir ar-geye hizmet eder. Ama, şimdi size
soruyorum: Elinizde 10 milyon YTL var, harcayacaksınız. Sektörel
teşviki belli mi bu ülkenin? Yani öncelikli sektörlerini belirlemiş
bir ülke miyiz biz? Hayır.
Peki, şimdi
çalışmalar yapılıyor, Sanayi
Bakanlığımızda yapılıyor bu çalışma;
bir sanayi envanteri çıkarılıyor, bir sektör haritası
çıkaracaklar arkasından. Bu sektör haritası çıktığında,
o sektörlere buradaki ar-geyi nasıl monte edeceksiniz, aynı
koşullarla mı? Aynı koşullarla monte ederseniz, oranın
öncelikli teşvik sistemi içerisinde yer almış olmasında
haksızlık etmiş olursunuz. Dolayısıyla, buradaki
sayı aranmadan, buradaki teşviklerin tamamından, ar-ge
teşvikinin tamamından öncelikli sektörlerinizi
yararlandırmanız lazım. Dünyanın her yerinde böyledir,
bölgesel teşvik unsurları kazandırılan yerde de böyledir.
Sektörel teşvikin mikro düzeyde, ilçe düzeyinde yapılan yerlerde de
mutlaka ar-ge yatırım harcamalarından o sektörler
yararlandırılır, çünkü o hükûmet rotasını oraya
çizmiştir.
Ben, şimdi,
bu kanuna benzeyen bir kanun var mı diye dünyadaki bütün ar-ge
kanunlarını incelemesem de en az on ülkeyi inceledim ama bire bir örtüştüren
bir kanun bulamadım.
Değerli
arkadaşlar, yapmamız gereken şu: Kamu olarak da hedefiniz
olacak. Burada arkadaşlarıma sordum: Özel sektörün payını
artıralım mı? Rekabet gücünü artıracaksak özel sektörü
liberal ekonomide desteklemeli miyiz? Evet, buna katılıyorum, ama
bunu yaparken bir şeyi daha düşüneceksiniz. Her ülke için stratejik
alanlar vardır, olmazsa olmaz, kamu orada olmalı, kamu o yükü
çekmeli. Bu, tamamı için söylemiyorum, yüzde 80ini liberal ekonomiye
bırakın, özel sektör orada gitsin. Ama siz bu tasarıyla olmasa
da başka bir tasarıyla kamu-özel sektör-üniversite iş
birliği yaratarak üçünün yerini bir ar-ge kanununda birleştirmek
zorundasınız. Bunu yapmadığınız sürece bilimden uzaklaşırsınız,
liyakatten uzaklaşırsınız, verimlilikten uzaklaşırsınız,
yönetişimden uzaklaşırsınız.
Kamu iradesini
stratejik sektörlerde güçlendirmezseniz o sektörlerde sadece özel sektör eliyle
ulusal sermayenizi güçlendiremezsiniz. Örneğin, şöyle bir örnekleme
yapalım: Türkiye'nin en verimli alanlarından biri nedir? Bor üretimi.
Boru kim üretiyor? Etibor üretiyor. Araştırmayı neresi
yapıyor? Etibor Enstitüsü yapıyor. Geçen dönemde, değerli
komisyon üyesi arkadaşlarımızla birlikte bu Enstitünün
kurulması için ciddi bir çalışma yaptık. Bu Enstitü ne
durumda biliyor musunuz arkadaşlar? Orada da ar-ge faaliyetleri
yapılıyor. En az otuz proje için bu Enstitü ödenek
bulamamış, TÜBİTAKa başvurmuş, proje için ar-ge
desteği istiyor. Peki şimdi eğer borik asit üretim tesisi
kurarsa bir özel sektör, siz borik asit tesisi içerisinde ar-ge yapmak isteyen
özel sektöre 50 kişi çalıştırdığında
teşvik vereceksiniz, ama Etibor İşletmeleri içerisinde
ayrılmış ar-ge bölümünde kamu desteği olmayacak. Böyle bir şey
olabilir mi? Burada entegreyi kamu, stratejik alanlarda kamu-özel sektör
iş birliğine dönüştürmeniz lazım. Ulusal sermaye böyle
gelişiyor.
Bakın, yine
bu kanunda yabancı şirketlerin de Türkiyede 50 kişilik ar-ge personeli istihdam etmek koşuluyla
araştırma-geliştirme merkezlerini açmasına bu kanun
elveriyor, imkân veriyor. Şimdi, şöyle düşünün arkadaşlar
ve 500 kişilik ar-ge personeli çalıştıran, yurt içinde
yönetişim merkezi olan bütün merkezleri de vergi hakkından
yararlandırıyor.
Peki, dünyadaki
şirketlere şöyle bir göz atın. Artık birçok büyük
şirketin yönetimine baktığınızda ve sermayesine
baktığınızda kamunun millî sermayesinin o şirketlerin
içerisinde hâkim olduğunu görüyorsunuz. Yani, Türkiyeye gelen bir
yabancı firma, millî sermayesine kamu hâkimse gelecek Türkiyede
araştırma, geliştirme yapacak, eğitim merkezini kuracak, o
merkeze Türk kaynaklarından finans aktaracak, 500 kişiyi geçince
teşvikini alacak ama siz kamuyu planlamayıp bu işten mahrum
edeceksiniz. Böyle şey olmaz. Kamunun yerini doğru belirlemelisiniz.
Bunu yaparsak ne olur biliyor musunuz? Bunu yaparsak, her alan için söylüyorum,
bütün sektörel yatırım alanları için de söylüyorum, kendinizi
korumadığınız stratejik yatırım alanlarında
monopole bu ülkeyi teslim edersiniz. Bir başka ülkenin millî şirketlerinin
Türkiyede hâkim piyasa yaratmasına izin verirsiniz. Bu, serbest
piyasayı, rekabet sisteminizi bozar. Bu ülkede yatırım
yapmış diğer yabancı şirketler de bundan zarar görür. Buna çok dikkat edin, bütün
kanunlarda, rica ediyorum, sanayide, teşvik kanunlarında dikkat edin,
çünkü dünyada bizim gibi ülkelerde monopol çok yaygın. Oraya sermayesine
hâkim kamu şirketleri, büyük şirketler girdi mi o ülkenin sanayisi,
gelişmesi duruyor. Onlar piyasaya hâkim oluyor. İstediğiniz
kadar ar-ge yaparsanız yapın onların
ulaştığı noktaya ulaşmanız çok zor.
Peki, çok üstünde
durduğum işte Ar-genin rengi belli olmalı. diyorum. Peki,
bunu niye söylüyorum arkadaşlar, ne hedefliyorum? Şunu hedefliyorum:
diyelim ki bizim ülkemizde bir sektör var, bizim için de hiç önemli değil,
hiç önemli bir sektör değil, ülke açısından hiçbir esprisi yok
bu sektörün, katma değer yaratmıyor, yüksek teknoloji üretmiyor
-hedefiniz yoksa- 50 kişilik bir laboratuvar kurdu mu onu da
destekliyorum, 500 kişi çalıştırdı mı ar-gede,
onu da destekliyorum. Ama ülke olarak bana katma değer sağlamıyor,
istihdam da sağlamıyor.
E peki, böyle bir
hakkı olmamalı mı? Elbette olsun. Ama kamu olarak benim görevim
neyi teşvik edeceğini bilecek bir ar-ge yasası
hazırlamaktır. Yani bize diyebilmelisiniz ki: Türkiyede ar-ge var,
ar-ge şu şu alanlarda sanayimizi destekliyor, teknolojik olarak
yapıyı geliştiriyor ve ülkenin on yıl sonra hedefi şu
olacak. Yok böyle bir şey.
Sonra çok önemli
bir şey daha var. Milletvekili arkadaşlarımdan da rica ediyorum,
gruplardan da, genel başkanlardan da. Arkadaşlar, bir ülkede bir
sektörü geliştirmek, bir ürünü geliştirmek siyasi bir tercihtir.
Eğer siz siyasetçi olarak genel davranışınızda, sosyal
hayatınızda, iletişiminizde bir duruş gösterirseniz bir
alanda, onu söylem hâline getirirseniz, o teşvikin arkasında
durursanız, onun kültürel ve tanıtımında öncülük
yaparsanız o sektör o ülkede ilerler. Bir başbakanın elinde,
koltuğunun altında, kendi ülkesinde üretilmiş bir laptop
olduğunu düşünün. Bunun faydasını anlayabiliyor musunuz? Ya
da başka bir ürün düşünün tanıtıldığını.
Tamam, anlaşılıyor. Dünyanın birçok yerinde ar-ge önce
askerî istihbarat amacıyla başlamış, daha sonra kamu,
diğer alanlarda yaygınlaştırılmış. Her
şey önce askerî ihtiyaçtan çıkıyor. Ama artık hepimizin
görevi insanı daha iyi yaşatmak ve o insanın yaşamını
kolaylaştırmak. Ama bizim ülkemiz için bir başka şey daha
var ar-gede öncelik kılacağımız:
1)
Yatırım alanları açmak, o yatırım alanlarını
zenginleştirmek, o kuruluşları güçlendirmek, uluslararası
rekabet gücünü artırmak.
2) İstihdam.
3) Bütçe için katma
değer.
Bunların
üçünü nasıl birleştireceksiniz? Eğer teşvikte olduğu
gibi nereye gideceği, nereye yönlendireceği belli olmayan bir ar-ge
yasasıyla toplumun önüne çıkarsanız, aynı teşvikteki
şey başımıza gelir. Üç tane büyük şirket bu alana
yatırım yapar, dördüncü şirketi göremezsiniz, KOBİleri
mahrum edersiniz.
Arkadaşlarımızdan
çoğu diyor ki: KOBİler eksik. Tasarıda KOBİ
tanımlanmış mı? Elbette, bir KOBİ hedefi var bu
tasarıda, ne olduğu çok anlaşılmayan bir şey var.
Sadece ar-ge merkezleriyle desteklenmiyor tasarı, diyor ki: Bana bir
ar-ge projesi getir. O ar-ge projesine de ben belli bir ödenek
ayırayım. Sen o ar-ge projesini de geliştir. Tasarı bunu
diyor, evet. Bunun dışında, KOBİler için rekabet öncesi
iş birliği diye bir ayrı bölüm tanımlanmış.
Buradaki amaç şu: Eğer üç beş firma aynı ürün üzerinde
çalışma yapmak istiyorsa, ortaklaşa çalışma yapmak
istiyorsa bunun fizibilitesini yapsın, bunun genel maliyetini de ortaya
koysun -bu tasarıdaki anlatım bu- onunla bize gelsin. Biz o projeye de
destek verelim. Böylece, KOBİleri de ar-ge içerisine almış
oluruz.
Değerli
arkadaşlar, bu işlemez. Yani, Türkiyede beş tane küçük
KOBİyi bir araya getirip bir tek üründe birleştirecek bir
anlayışı yerleştirmek belki bizim uzun
yıllarımızı alır. Bu kültürü yerleştirmek için
birlikte çalışma alışkanlığını,
birlikte başarma alışkanlığını, yani imeceyi
önce yaygınlaştırmamız lazım. Türkiyede bu tutmaz.
Buna ayrılan parayla da bu kadar KOBİnin yararlanması mümkün
değil, ama biz bir yandan bu 50 rakamının da düşürülmesini
tehlikeli buluyoruz.
İkincisi,
değerli arkadaşlar, zamanım az kaldı, bir de hukuki
yanını toparlamak istiyorum: Arkadaşlar, bu paranın
nasıl paylaştırılacağı belli değil, kimin
tarafından paylaştırılacağı belli değil.
TÜBİTAK görevlendirilmiş ama, önceliğinin nereye göre
belirleneceği de belli değil. Yani, bu kanunun uygulama esasları
yok, bu kanunun denetim esasları da yok. Neye göre denetleyeceksiniz? Biz
yönetmeliğe bıraktık. Arkadaşlar, bunun ikisi asli
düzenleme yetkisidir. Asli düzenleme yetkisi, Anayasaya göre yürütmeye
devredilemez. Bu nedenle, bu kanun orada Anayasaya aykırılık
teşkil eder, onun burada belirlenmesi lazımdır.
İkincisi
şu: Ben size parayı verdim -ortak bir veri tabanı öngörmüyor bu
kanun- çalışma yaptınız. İki yıl sonra, bu
çalışmadan elde ettiğiniz ürün, prototip ya da ar-ge, her neyse,
bunun için fikir ve telif haklarını almadınız, o
çalışmayı durdurdunuz. Dediniz ki: Benim ar-gem burada
tıkandı. Devlet de buna ödenek verdi.
Ee, peki, bu elde
edilen ürün ya da prototip nerede toplanıyor? Bunun sahibi kim?
Şirket. Ben, devlet olarak para harcayacağım, teşvik
vereceğim, ama o prototipten vatandaşım veya ülkem
yararlanmayacak.
Bir merkez
kurarsınız, yarım kalmış projeleri, onların veri
tabanını o merkezde toplarsınız, yeni araştırma
görevlileri geldiğinde o prototiplerden yararlanır arkadaşlar.
Aynı iş bir daha yapılmaz.
Bu ülke, genel
bir veri tabanını ar-gede oluşturup ortak kullanıma ve
bilgi edinmeye açmadıktan sonra, ar-gede başarılı
olmamız imkânsız. Zaten bir kaynak sorunumuz var. Buraya
ayırdığımız kaynağın kötü amaçla
kullanılmaması için, sonuca ulaşmış ya da
ulaşmamış bütün projelerin mutlaka kamu denetiminde değerlendirilmesi
lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) Bir şeyi daha hatırlatmak istiyorum Değerli
Komisyon Başkanımıza.
Şimdi,
deniliyor ki: Bu eksiklikleri bir de tekno girişimciyle
kapatıyoruz. Tekno girişimci neler yapabiliyor? Tekno girişim
sermayesini kime veriyoruz? Yüksek lisans yapana, bir yıl kalmış
olana, yüksek lisans veya doktorasını yapıp bitirene ve doktora
tarihinin üzerinden en fazla beş yıl geçmiş olan kimselere tekno
girişim sermayesi veriyoruz.
Şimdi, kanun
çıktı. Neden beş yıl geriye gidiyorsunuz? Ee,
kardeşim, beş yıldır tekno girişim sermayesi
alamamışsa, o artık alamasın. Bu makul düşünce
olabilir, bu işe de bir sınır koymak lazım, ama, peki,
kanun daha yeni çıkıyor. Böyle bir imkân yoktu ki
mezunlarımızın elinde. Eğer, şimdi, bu girişim
ruhunu taşıyan arkadaşlarımız varsa ve
çalışacaksa, kanuna iki yıllık bir süre koyun, hiç
değilse o iki yıl üzerinde üniversite bağlantısı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) Hemen tamamlıyorum. Çok özür diliyorum, hemen
bağlıyorum burayı, çok önemli çünkü.
Üniversite
bağlantısı kesileli eğer bugün altı yıl
olmuşsa tekno girişimci olamayacak. Niye arkadaşlar? Kanun yoktu
ki. Eğer böyle bir çalışması varsa, bu
arkadaşımızı da yararlandıralım. Bu maddedeki
başlangıç tarihine iki yıl sonra başlar diyelim, o zaman
yararlansın, ama, ondan sonra bu beş yıl kuralı
işlesin. Çok yetenekli arkadaşlarımız olabilir. Kanunla
mutlaka sınırlama getireceğiz diye onun özgürlüğünü,
çalışma alanlarını kısıtlamanın ülkeye bir
faydası olmaz.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanunu destekliyoruz ve kısa bir şey
öneriyorum: Bir önceki kanunla ve üniversitelerle
BAŞKAN
Sayın Seyhan
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan. Çok özür dileyerek hemen
bitiriyorum.
BAŞKAN
Hayır, prensiplerimi ihlal edersem, diğer arkadaşlara
karşı aynı tutumu sergilemem lazım.
Lütfen
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) Çok teşekkür ederim. Peki, bitiriyorum.
Bir önceki
teknoloji merkezleriyle ilgili Kanunla, lütfen, rica ediyorum,
Bakanlıktan da rica ediyorum, bu kanunu birleştirin, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin önüne yeni bir ar-ge kanunu getirin. O Kanunun süresi
2013te bitiyor. O teknoloji merkezleri askıda kalacak. Bu kanunun
yürürlük süresi devam edecek. Hem bunu ortadan kaldıralım hem de bunu
sadece bazı şirketler için vergi teşvik kanunu olmaktan
çıkarıp, Türkiyede hem KOBİlere hem büyük sektörlere hem de
amacına ulaşacak özel bölümleri, vizyonları oluşturabilecek
yeni alanlar oluşturalım.
Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyor, Sayın
Başkana toleransı için çok çok teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Bir
arkadaşımın bir ricası oldu. Onun için, konuşma
düzeninde bir değişiklik yapacağım. Arkadaşlarım
beni mazur görsünler.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Sayın
Kaplan, buyurun.
Süreniz yirmi
dakikadır.
DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ar-ge faaliyetleri denince, biliyorsunuz ki, hepimizi üzen,
ASELSANda ar-ge çalışmaları yapan 3 bilim insanının
intiharları, TÜBİTAKtaki ölüm vakaları, bu esrarengiz olaylar
akla hemen geliveriyor. Bunu niçin ifade ettim? Bu konuda zaten Meclis
denetimine başvurduk, soru önergeleri ve araştırma önergeleri
var. Bu ar-ge faaliyetleri, sadece sanayi ve teknoloji alanında
yapılan bilim araştırmalarıyla sınırlı
değil. Aynı zamanda ülke ekonomisi ve güvenliğiyle de direkt
bağlantılı.
Böyle olunca,
ar-ge yasa tasarısını Demokratik Toplum Partisi olarak
değerlendirirken üç farklı noktadan ele alacağız. Bir: Bu
yasayla Hükûmet neyi hedefliyor? İki: Hükûmet ve TÜBİTAK
ilişkileri nedir? En önemlisi, üç: Hükûmet ısrarla neden meslek ve
emek örgütlerini ve işveren örgütlerini dinlemek istemiyor, önerilerini
dikkate almıyor? Bu üç noktada yoğunlaştıracağım.
Değerli
milletvekilleri, bunlara başlamadan önce, konuşmalarımın
daha iyi anlaşılır olması için sermaye ve beyin sermayesi
konusunda bir cümle söylemek istiyorum: 21inci yüzyılda her şey
sermayeyle olmuyor. Olsaydı, Bill Gates isminde bir Amerikalı,
Microsoft devini kurup, Türkiye de devlet olarak, kendi, TÜBİTAKın
geliştirdiği yazılım endüstrisi yerine onun endüstrisini
kullanmazdı. Bu noktaya getirdiğim zaman, Bill Gatesin, bilgisayar
alanındaki bu dâhinin bir kişi olarak faaliyete
başladığını ifade etmek istiyorum. Yani illa 50
kişi, 500 kişi olarak bu araştırma ve geliştirmeleri
yapmak gibi bir şart yok, bir kere oradan başlayalım,
birbirimizi daha iyi anlarız. Hükûmetin de niyetini ve neden bu yasa
tasarısının da Türkiye'nin ihtiyaçlarına cevap
vermeyeceğini, bunun suistimale ve partizanca çalışmalara
rahatlıkla alet olabilecek bir yanı olduğunu da açığa
koymak gerekiyor.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonunda kabul edilen Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı, ar-ge
çalışması yapan şirketlere, sektör ya da faaliyet kolu
ayırımı gözetmeksizin, 2023 yılına kadar bazı
teşvik ve destekler getiriyor. Tasarıya göre, ar-ge faaliyetlerini
teşvik etmek amacıyla, Kurumlar ve Gelir Vergisi Kanunları
uyarınca daha önce mükelleflere tanınan ar-ge harcamalarındaki
yüzde 40lık matrah indirimi yüzde 100e çıkarılıyor, yani,
vergide bir bağışıklık. Yapılacak ar-ge
harcamalarının tamamı, yapıldığı yılda
vergiden düşülüyor, ayrıca bu gider, amortisman yoluyla daha sonraki
yıllarda da vergi matrahından indirilebiliyor.
Tasarıda,
kanundan faydalanmak isteyen şirketlerin en az 50 ar-ge personeli
çalıştırma zorunluluğu getirilmesine rağmen, söz
konusu personelin niteliği konusunda esnek hükümler öngörülüyor.
Tasarıda ar-ge personeli, araştırmacılar, teknisyenler
olarak sıralanıyor. Araştırmacıların en az lisans
mezunu olması öngörülürken, teknisyenler için lise mezuniyeti yeterli
bulunuyor. Tasarıda sözü edilen destek personellerinde ise mezuniyet
şartı da aranmıyor. Teşviklerden yararlanacak olan destek
personelinin sayısı toplam ar-ge personeli sayısının
yüzde 10unu geçemeyecek, tasarıda böyle. Böyle olunca, diğer yandan
500den fazla ar-ge personeli çalıştırıyorsa -asıl
noktaya gelelim- ar-ge harcamalarının tamamının vergi
matrahından düşülmesi yanında, bir yıl önceye göre fazladan
yaptıkları ar-ge harcamalarının yarısının da
vergi matrahından düşülmesine olanak sağlanıyor.
Ar-ge
personelinin ücretleri üzerinden hesaplanan gelir vergisinin yüzde 80i,
doktoralı olanlarda ise yüzde 90ı alınmayacak. Ar-ge
personelinin ücretleri üzerinden hesaplanacak sigorta pirimi işveren hissesinin
yarısı beş yıl süreyle bütçeden karşılanacak,
vergilerimizden. Peki, soruyorum: Türkiyede ar-ge araştırması
yapabilecek 500 kişiyi bir araya getirecek gücümüz var mı? Biz, bu
tasarıyla yabancı şirketlere kapıları sonuna kadar
şimdiden açmıyor muyuz yabancı tekellere, holdinglere? Bir kere
bu 500 sınırlaması bu noktada dikkatle ele alınmalı.
Örgün
öğretim veren üniversitelerin son sınıf öğrencileri, yüksek
lisans veya doktora öğrencileriyle yüksek lisans veya doktora
programlarına en az beş yıl önce başvurmuş olanlara,
teminat aranmaksızın, 100 bin YTLye kadar tekno girişim
sermayesi adı altında destek verilecek, bu tasarıya göre.
Kamu idaresi
tarafından onaylanacak projeler için verilecek desteğin miktarı,
farklı kurumlar tarafından destek verilmesi durumunda da
yıllık toplam 100 bin YTLyi geçemeyecek.
Tasarıda,
kanundan faydalanarak teşvik ve destek alan şirketlerin
sayıları, kriterleri yerine getirip getirmedikleri konusunda
tespitlerin en geç üç yıllık süreler itibarıyla
yapılacağı belirtilirken, denetimi kimin yapacağı ise
belirtilmemiş, tasarının uygulanmasına ve denetimine
ilişkin usul ve esaslar, TÜBİTAKın görüşü alınarak
-dikkat çekiyorum, TÜBİTAKın görüşü alınarak- Maliye ve
Sanayi ve Ticaret Bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikle
belirlenecek. Yani, Meclisin, yasama meclisinin görevi olan bir konuda, çok
vahim, çok önemli bir denetim mekanizmasını yönetmeliğe
bırakmak, gerçekten akıl kârı değil. Yani, böylesine akçeli
ve Türkiye'nin iktisadi geleceğini belirleyecek böylesine önemli bir
konuyu yönetmeliğe bırakmak, le passe de passe, bırakın
yapsınlar, bırakın geçsinler demekten başka hiçbir şey
değildir.
Kısaca
ar-ge diye anılan araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin
de iki boyutu vardır. Araştırma, daha çok, yeni bir buluş yapılması,
yeni bir ürün geliştirilmesi anlamına gelmektedir. Teknolojiyi önemli
ölçüde ithal eden Türkiye gibi ülkeler için yeni teknoloji
araştırmalarının yanı sıra geliştirme
faaliyetleri de büyük ölçüde önemlidir. Bir ürünün Türkiye şartlarına
uyumlaştırılması veya bir başka proje için verimi
artırılarak kullanılması, geliştirme kapsamında
değerlendirilmektedir. Araştırma faaliyetleri, genel olarak tüm
dünyada büyük bütçeli şirketler veya büyük kaynaklarla desteklenen
bilimsel kuruluşlar tarafından gerçekleştirilmektedir.
Geliştirme kapsamındaki faaliyetler ise KOBİ kapsamına
girecek düşük bütçeli, az sayıda ar-ge personeli
çalıştıran şirketler ve araştırma
kuruluşları tarafından gerçekleştirilmektedir. Taslakta yer
alan 50 ar-ge personeli çalıştırma zorunluluğu,
KOBİlerin bu taslak ile getirilen teşviklerden yararlanmasına
engel olacaktır. Bunu, çok net olarak söylüyoruz. Türkiyede imalat sanayi
alanında faaliyet gösteren KOBİlerin yüzde 98,1inin toplam personel
sayısı 50nin altında kalmaktadır. Buradan açıkça
ifade ediyorum. Hükûmet temsilcileri burada, keşke Sanayi
Bakanımız da şu an burada olsaydı ve bu KOBİlerin
yüzde 98,1inin 50 rakamı altında mı, kaçının
altında, kaçının üstünde olduğunu bize
açıklayabilseler, yüce Meclis de bilgilense.
Bu hâliyle
taslaktan yararlanacak olan şirketlerin sayısı oldukça
sınırlı kalacaktır. 500den fazla ar-ge personeli
istihdamının ise ancak yabancı şirketler tarafından ve
birlikte iş yapacak birkaç yerli dünya şirketi tarafından
sağlanma olasılığı bulunuyor. Peki, ülkemizin kaderini
üç tane ar-ge tekeline ve holdingine bırakma lüksümüz var mıdır?
Bunun da cevabı aranmalı.
Bu
teşviklerden, Avrupa pazarına yakın olması ve ucuz iş
gücü nedeniyle Türkiye'de yatırım yapma veya ar-ge merkezlerini
Türkiye'ye taşıma olasılığı bulunan birkaç
yabancı şirket faydalanacaktır. Tasarı, yalnızca,
sayıları bir elin parmağını geçmeyecek yerli
şirketi ve yabancı şirketleri teşvik etmektedir.
Fransızlar İsviçreye, Cenovaya
gidip şirketlerini kuruyorlar, daha fazla vergi ödemesinler diye,
yüzde 60 yerine yüzde 50. Almanlar farklı bir yöntem uyguluyorlar. E,
Türkiye'de iş gücü bol, ucuz, kiralar ucuz, her şey ucuz. Bütün
Avrupadaki ar-ge faaliyetlerini yürüten merkezler, gelip Türkiye'de
merkezlerini artık rahatlıkla kurabilirler. Evet, kurabilirler ama,
parayı da götürebilirler, cüzdanlarıyla, kasalarıyla. Onu da
görmek gerek.
Katma değeri
en yüksek alanlardan biri olarak öne çıkan yazılım
alanında, yazılım endüstrisinde ise 50 ar-ge personeli
bulundurma zorunluluğu, yerli firmaların neredeyse tamamı için
mümkün değildir. Bunu, yakın zamanda Bilkent Üniversitesinde
katıldığımız, EMO (Elektrik Mühendisleri
Odası)nun, Türkiye Mimar Mühendis Odalarının da katıldığı
bir konferansta, diğer parti temsilcilerinin de huzurunda,
yazılım endüstrisinde Türkiyenin dördüncü sınıfta, en kötü
sıralamada yer aldığı ifade edilmiş ve Türkiyenin,
Avrupa ülkeleri içinde de, ne yazık ki, en geri sıralarda olduğu
dikkate alınmış ve bu nedenle de Hükûmet, bu konudaki puanı
artırmak için, bazı çalışmalar yapacağını
ifade etmişti.
Ar-ge
faaliyetlerinin desteklenmesi, ithalatın azaltılması ve cari
açığın kapatılması için büyük önem
taşımaktadır. Türkiyenin ihtiyacı olan teknoloji ve buna
bağlı ürünlerin Türkiyede üretilmesi ve geliştirilmesi hayati önem
taşımaktadır.
Ar-geye verilen
teşviklerin denetlenmesi ve verimli kullanılmasının
sağlanması, diğer bir önemli nokta olarak ön plana
çıkıyor. Hâlen ar-ge teşviki alan şirketin, bu
kaynakları başka alanlarda kullandığı veya bu
kaynaklarla yapılan faaliyetlerin ar-ge olmadığı görülüyor.
Hâlen teşvik
kapsamında teknokentlerde yürütülen çalışmalarda istenilen
düzeye ise ulaşılamamıştır. Teknokentler,
üniversiteler tarafından, yalnızca kira geliri, şirketler
tarafından da vergisiz alanlar olarak görülmeye devam edilmektedir.
Teknokentlerde yapılan faaliyetlerin yeterince denetlenmemesi, teşvik
sağlanan projelerdeki verimi düşürmektedir.
Teknokentler
dışındaki ar-ge faaliyetlerine teşvik verilmesini öngören
bu tasarıda da, ne yazık ki, yapılan faaliyetin ar-ge olup
olmadığı konusunda bilimsel kriterlerle yapılacak denetim
konusu eksik bırakılmıştır.
Yasa
tasarısında, TÜBİTAKın görüşü alınarak, Maliye
Bakanlığı
deniliyor, o da
yönetmelikle belirlenecek.
deniliyor. Hangi kurumun, hangi bilimsel ölçütlerle çalışmaları
denetleyeceği belirsizdir. Bu cümleyi tekrar okuyorum: Hangi kurumun,
hangi bilimsel ölçütlerle çalışmaları denetleyeceği
belirsizdir. Bu durum, tasarıyı, özel sektöre kaynak aktarmaktan daha
ileriye taşımamaktadır. Getirilen 50 personel sınırlandırması
da, aktarılan kaynağın birkaç yerli büyük şirketin
yanında yabancı tekellere gitmesine neden olacaktır.
Bu durumda, tabii
ki, TÜBİTAKın verilerine de biraz değinmekte yarar görüyorum,
Hükûmet ve TÜBİTAK ilişkilerine de değinmekte
TÜBİTAK,
araştırma geliştirme alanlarına olan katkısıyla
zaten dikkati çekiyor mevcut durumda. TÜBİTAK, KOBİ ve büyük
şirkete yönelik proje destek programları yürütüyor. Uzun
yıllardır, sanayi ar-ge proje destekleme programına, 95 ile 2007
tarihleri arasında 4.799 proje başvurmuş, bunlardan 2.766
adedini, yani yüzde 58ini KOBİler oluşturuyor. İşte, bu
tasarıyla, bu KOBİlerin hiç birisi 50nin üstüne
çıkmadığı için çalışma yapamayacaktır.
Ar-ge proje
sayısı 3.525 olup, bunlardan 1.964 adedi -yüzde 56- KOBİlere ar-ge
nitelikli proje harcamaları için destek, yüzde 50-60a varan oranlarda
geri ödemesiz şekilde sağlanıyor.
Böyle olunca,
TÜBİTAKın önemini bir başka noktadan da algılamak
lazım. Uzay teknolojisinden savunma sanayisine, Ulusal Akademik
Ağdan UlakNet gözlemevine, deprem bilimlerinden ulusal elektronik ve
kriptolara, test analiz laboratuvarlarından sanayiye, Avrupa Birliği
çerçeve programlarına, yazılım, bilişim, iletişimden
stratejiye kadar çok geniş bir alanda çalışan, fizik
güvenliği, özel güvenliği olan TÜBİTAK, ülkemizin siyasetler
üstü olması, özerk ve bağımsız olması gereken en
önemli kurumlardan birisidir. İşte böylesine önemli kurumlar da
hükûmetlerin iştahını kabartıyor ve nitekim, 59uncu AKP
Hükûmeti, TÜBİTAKa çok kısa sürede el atmaktan da geri
durmamıştır. Ne yapmıştır TÜBİTAKta?
Saltanat yasası diyorum ben buna, bir defaya mahsus olmak üzere
Başbakana 6 bilim kurulu üyesini seçme hakkını vermiştir.
Bir yasayla bir defaya mahsus olmak üzere 6
Zaten yönetimin sayısı
13, bu şekilde TÜBİTAKı ele geçiriyorsunuz.
TÜBİTAK ele
geçiriliyor, TÜBİTAK Başkan Vekili bunun için yargıya gidiyor.
İdare mahkemesi mali ve idari özerkliğe sahip olan
TÜBİTAKın ülkemizin en saygın kuruluşlarından
olduğuna dikkat çekiyor ve böylesi bir kurumun siyasi denetim altına
alınması, kadrolaşmasının istenmesinin hukuka
aykırı olduğunu belirliyor. TÜBİTAK mahkemelik oluyor ve
görevden alınan Başkan Vekili dava açıyor, 7 bin YTL manevi
tazminat alıyor. TÜBİTAK kangren olan bir durumda ve Anayasa
Mahkemesindeki 2005/81 esas derdest dava henüz kararını vermedi.
Şimdi,
böylesi bir üniversite söz konusu ve üniversitelerin çoğu TÜBİTAK
parası olmadan araştırmalarını yürütemiyor. Bu durumu
keskinleştirmek, üniversiteleri yandaşlarıyla doldurmak,
TÜBİTAKa bağımlı kılmak için AK Parti Hükûmeti
üniversitenin parasını keserek para kaynaklarını
TÜBİTAKa aktarmış. Sonra araştırma parasını
artırdıklarından bahsediyorlar. Gerçek: Araştırma
parasının belli politik görüşte olanların ellerine
verilmesinden başka da bir icraat yapılmadı.
Durum böyle
olunca, bilimsel ve teknolojik gelişmeye fikrî zenginlik katma yerine,
felsefe derslerini müfredattan çıkarmak, ülkemizin farklı inançta
yurttaşlarını yok saymak, zorunlu din derslerini koymak, ezberci
eğitim sistemini ayakta tutmak, tarihi padişahların sayı ve
anlaşmalarına indirgemek, çağ dışı YÖK
anlayışına 21nci yüzyılda kendi dinî, muhafazakar
anlayışını ekleyerek bilimsel özgürlüğe müdahale, aynı
zamanda ar-ge çalışmalarını yürüten bilimsel
araştırmalara destek sağlayan öğrenci ve öğretim
üyelerini bu yöne sevk etmeye çalışan az sayıda ve önemli
kuruluşun bilimsel özerkliğine darbe vuruluyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Ülkemiz, yüz yıllık macerası içinde, bilimsel
gelişmeleri çok yerlerden takip eden, teknoloji ithal eden, aktaran, kendi
bilimsel ve teknolojik yöntemini yaratamayan bir ülke hâline getiriliyor.
Bilime, çağdaşlığa, ilerleme ve aydınlık yarınlarımıza
indirilecek bu darbe karşısında sessiz ve tepkisiz
kalınamaz.
Yargıyı,
sporu, üniversiteleri, bilimi, basını, hukuku, demokrasiyi
siyasallaştırmak, ülkede demokrasiyi saltanata çevirme hırs ve
ihtirası, güçler ayrılığıyla oynama, özenme, parti ve
grup çıkarlarını ülke çıkarlarının önüne koyma
anlayışı son derece tehlikelidir.
Biz bunu niçin
ifade ettik? Çünkü, bu tasarı sonrası, ar-ge alanı, biraz
ballı bir alan, Dünya Bankası, IMF, Avrupa Yatırım
Bankası, Avrupa Birliği projelerinden çokça para gelecek, vergiler
ödenmeyecek, gelişmelere açık, dinamik bir alan. Devlet Planlama
Teşkilatından, -e-Dönüşüm Türkiye Projesi kapsamında da
görülse- Sanayi Bakanlığından, KOSGEBinden tutun, birçok
alanda, bu konudaki çalışmalarla, bu KOBİlerimiz destek
görecek.
BAŞKAN
Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlarsanız
Bir buçuk
dakikayı buldu.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Toparlıyorum Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Şunu ifade
etmek istiyorum: Sayın milletvekilleri, bu konuda dikkatli olmak
gerekiyor. Olmazsanız, TÜBİTAKın yaptığı
yazılım, işletim yerine, Pardusun yerine yabancı Microsoft
firmasını kullanmaya devam edersiniz. Para da verirsiniz, gelirler,
burada 500 kişilik şirketlerini de kurarlar, ülkemizi sömürürler,
giderler, bunun da müsebbibi 60ıncı Hükûmet, AK Parti Hükûmeti olur.
Uyarıyorum, 50 sayısını yarısına, 500
sayısını da yarısına indirin; işveren istiyor,
emek örgütü istiyor, meslek örgütü istiyor. Biraz da halkı dinleyin.
Bu
olumsuzlukları nedeniyle, biz, bu tasarıya ret oyu vereceğimizi
Demokratik Toplum Partisi olarak ifade ediyoruz ve bu tehlikelere dikkat
çekiyoruz.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
AK Parti Grubu
adına, Ankara Milletvekili Sayın Reha Denemeç.
Sayın
Denemeç, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA REHA DENEMEÇ (Ankara) Değerli milletvekilleri,
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkındaki Kanun Tasarısı hakkında AK Parti Grubunun
görüşlerini belirtmek üzere şu an söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
şöyle, kırk elli yıllık teknolojinin gelişmesine
baktığımızda, dünyadaki gelişmelere
baktığımızda önemli değişimleri gözlemlemekteyiz.
Bunlardan biri,
İkinci Dünya Savaşından sonra, biliyorsunuz, çok büyük bir
ekonomik güç ve teknolojik güç olarak ortaya çıkan Amerika Birleşik
Devletlerinin teknolojide de büyük bir güç olduğunu hepimiz gözlemledik.
Fakat, zaman içerisinde, Amerika Birleşik Devletlerinin
dışında da, birtakım ülkeler de öne çıkmaya başladılar.
Japonyası çıktı, Avrupadaki bazı güçler ortaya
çıktı, Fransası, Almanyası, ama daha ilginci, birkaç
küçük gibi görünen ülke, çok kısa bir sürede, yani, bir devlet ömrü
anlamında kısa sürede öne çıktı. Kimlerdi bunlar? Bir
Tayvan vardı, bir Güney Kore var, bir İsrail var. Bunlar da, yirmi
yıllık bir süreç içerisinde teknolojilerini ekonomilerini
tetikleyecek şekilde kullanarak öne çıktılar ve şu an,
dünya ekonomilerinde kendi boyutlarından çok daha büyük yer kaplamakta ve
önem atfedilmekte bu ülkelere.
Bunları
şunun için söylüyorum: Bir ürünü üretirken farklı metotlar
kullanabilirsiniz, en basiti, hazır bir teknolojiyi, bilinen bir
teknolojiyi, üzerinde zaten bir koruma da yoktur, onu
kullanırsınız ama rekabet etmeniz mümkün değildir.
İkinci bir
şansınız daha vardır, belirli bir ücret ödersiniz o
teknolojiye ve ödediğiniz o ücretle ürün başına o teknolojiyi
geliştiren ülkeye veya firmaya bir bedel ödersiniz, bir müddet rekabet
edebilir gibi, kâr edebilir gibi görünürsünüz ama belirli bir ölçeğe
geldiğiniz zaman firma olarak, size o teknolojiyi veren firmaya rakip
olmaya başladığınız zaman, ne kadar para verirseniz
verin o teknolojiyi almanız da mümkün değildir.
Üçüncü yol, biraz
daha uzun bir yol, uzun soluklu bir yol, meşakkatli, maliyeti biraz daha
yüksek, ama uzun vadede getirisi olan ve ülkeyi soluklandıracak bir yol;
kendi ar-genizi yaparsınız, teknolojinizi kendiniz
geliştirirsiniz ve dünyayla rekabet etme şansınızı
oldukça artırırsınız. Bu arada kârınız da çok artar,
baktığınızda.
Şimdi,
bunları yapabilmek için ülkelerin belirli stratejilerinin olması
lazım. Ben, buraya gelip konuşmalarını yapan, kendi
grupları adına görüşlerini belirten arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum. Bu kanunu zaten Cumhuriyet Halk Partisi destekleyeceğini
söylemişti, sağ olsunlar. Bazı eleştirileri vardı, o
eleştirilere de açıklık getirmek istiyorum. Bu işleri
yaparken belirli bir stratejinizin olması gerektiğini ifade
etmiştim ülke olarak. Yoksa, doğrudan, işte şunun da
ar-gesini yapalım, bunun da ar-gesini yapalım, ama sonuçta ar-gesi
yapılan o ürünleri birleştirerek katma değeri yüksek bir ürüne,
Türkiyenin rekabetini sağlayacak, Türkiyenin dünyayla rekabet
edebileceği bir ürüne çeviremedikten sonra, yani bir ekonomik değer
ortaya çıkartmadıktan sonra o ar-gelerin aslında çok büyük bir
faydası olmuyor.
Şimdi,
şöyle bir dünyaya baktığımızda, gelişmiş
ülkelerde dahi ar-ge faaliyetlerinin, şu anki bulundukları konumlara
gelmelerine asgari yüzde 50 ile 80 arasında katkıda bulunduğunu
görüyoruz. Bilimsel çalışmalarla ispatlanmış. Biraz evvel
ifade ettiğim İsrail gibi, Kore gibi, Tayvan gibi ülkelerde bu, yüzde
50-80in çok çok daha üzerinde. Yani
Türkiye, son kırk yılda, elli yılda şu an bizim gündeme
getirdiğimiz ar-ge faaliyetlerini başlatabilmiş olsaydı,
belirli bir stratejisi olmuş olsaydı şu an 400 milyar dolar olan
millî gelirimiz çok rahatlıkla 800 milyar ile 1 trilyon dolar
arasında olurdu, çok daha fazla da olabilirdi. Yani, millî gelirimiz fert
başına 20 bin doların üzerinde olurdu ki, Avrupa
standardını hemen hemen yakalamış olurduk, eğer
bunları zamanında yapabilmiş olsaydık, ama yapamadık.
Fakat yapamamamız demek buna başlamamamız anlamına
gelmiyor, bir yerden başlamak gerekiyordu. İşte, şunu
söylüyoruz: Keşke, geçmiş hükûmetler bu stratejileri yerine
getirseydi, başlatsaydı, bugün farklı bir noktada olurduk. Ama
bugün biz başlatıyoruz, bunun meyvelerini de yarın
toplayabilecek durumda değiliz, bunu da biliyoruz, bunun bilincindeyiz, üç
yıllık, beş yıllık bir dönemden sonra yavaş
yavaş bunun meyvelerini toplamaya başlayacağız ülke olarak.
Bu belki bize nasip olacak, belki başkasına, ama bize düşün
vazife bunu yerine getirmek.
Şimdi,
teknolojik gelişmeyi destekleyen politikaların ekonomik büyüme
stratejileri üzerinde önemli bir rolü olduğunu AK Parti İktidarı
olarak biliyoruz ve bunun gereklerini yerine getirmenin gayreti içerisindeyiz.
Bu anlamda neler yapıyoruz? İşte, Sayın Başbakanımız,
bu teknolojik gelişmeler konusunu himayesi altına aldı ve bu
teknolojik gelişmelerin gündeme getirildiği, ele
alındığı en üst platform olan Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu
diye bir kurul vardır, 1983 yılında kurulmuş ve her
altı ayda bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının
başkanlığında toplanması gereken bu kurula, 2004ün
Eylülünden beri Sayın Başbakan her altı aydır
Başkanlık etmekte.
Şimdi, bunu
niye söyledim? Bunu şunun için söyledim: 2004e kadar geçen
yaklaşık yirmi bir yıllık sürede bu kurulun kırk kere
veya kırk bir kere toplanması lazımdı. Ama bakıyoruz,
ne kadar toplandı? Dokuz kez ancak toplanabildi. Yani, geçmişi
suçlamak anlamında söylemiyorum ama bir başıboşluk
vardı bu alanda, teknoloji geliştirilmesi anlamında,
iktidarların çok da öncelikli alanları içerisinde değildi ama
biz her altı ayda bir, Sayın Başbakanın
başkanlığında bu toplantıları yapmaktayız ve
ülkenin teknolojik stratejileri konusunda çok önemli kararlar alınmakta
burada. Bu, önemli bir konu.
Peki, bu
toplantılar yapılıyor, ne oluyor? Yani, her yerde toplantı
yapılır. Ortaya somut bir şeyler çıkıyor mu? Evet,
çıkıyor, yani bunlar lafta kalmıyor.
Bakın, 1993
yılında yapılmış olan bir toplantıda da bir karar
alındı. O zaman da Türkiye'nin ar-ge harcamalarının
gayrisafi millî hasılaya oranı 2002 yılları seviyesindeydi,
yani yüzde 0,60lar düzeyinde. 0,60; yüzde 1in altında.
Hedef
konulmuştu o zaman, denmişti ki: Önümüzdeki on-on beş
yıllık süreç içerisinde bu ar-ge harcamalarının gayrisafi
millî hasılaya oranını yüzde 2ye çıkartacağız.
Bu kadar süre geçti, 2002ye gelindi, baktık, hâlâ 0,67. Bir adım,
bir milim yol katedilmemiş. Dedik
ki: Bunu biz, 2010lu yıllarda -2010, 2012de- gayrisafi millî
hasılamızın yüzde 2sine çıkartacağız, bu bizim
hedefimiz olmalı. Bilim Teknoloji Yüksek Kurulunun aldığı
kararlardan biridir, stratejik bir karardır bu ve bunun gereği yerine
getirilmeye başlandı. Yani, lafta kalınmadı, teknoloji
anlamında, ar-ge harcamaları anlamında, Hükûmetimiz kaynak
ayırdı ve bu kaynakları kamusunda, özel sektöründe,
üniversitelerinde kullandırttı.
İşte,
bundan sonra şöyle bakıyoruz: 2005 yılına geldiğimizde
bu rakam 0,79a geldi. Çok az gibi görünüyor değil mi? Çok az. Evet,
iğneyle kuyu kazmak gibi, ama işin gerçeği bu. TÜİKin
rakamları açıklandığı zaman, ki, böyle, bir yıl
geç geliyor bu rakamlar- 2007de, inşallah, yüzde 1i yakalamış
olacağız. Ama, işte bu yüzde 1i yakalayabilmek için bile
harcanan parayı ben size ifade edeyim 2005in sabit fiyatlarıyla:
Kamuda, özel sektörde ve üniversitelerimizde harcanan para yaklaşık 2
milyar YTLydi 2002 yılında. Bu, her sene arttı ve 2007
yılında yılda harcanan para 5 milyar YTLye geldi.
İşte, bu kadar para harcadığınız hâlde, bu kadar kaynak
ayırdığınız hâlde aldığınız
mesafe, 0,67den 1e çıkmak gibi bir mesafe. O anlamda söylüyorum
iğneyle kuyu kazmak gibi, ama yapmamız gereken bir olay.
İnşallah bunu başaracağız.
Şimdi,
birçok konuda destekler veriyor TÜBİTAK; kamuda, savunma sanayisinde,
üniversitelerde. 2002 yılında 25 milyon dolarlık bir destek vermiş
sanayiye, 374 projeyi desteklemiş. 2007 yılında bu 8 kat
artmış, 200 milyon dolarlık bir destek ve yaklaşık
1.400, net rakamla 1.399 proje desteklenmiş. Bu, yaklaşımı
gösteriyor. Kaynak ayırıyorsunuz ve pratik olarak da bu
ayırdığınız kaynakları kullandırttırıyorsunuz.
TÜBİTAKın
bütçesine baktığınızda -bu kaynağı
kullandıran kurumumuza- yine sabit rakamlarla 200 milyon YTL olan bu rakam
925 milyon YTLye 2007 rakamlarıyla gelmiş. Yani, burada da 4,5 kat
bir artış var. Sadece projeler desteklenmiyor, onu da ifade etmek
isterim. Burada, bu projeleri gerçekleştirecek olan bilim
insanlarının yetişmesi de çok önemli arkadaşlar. Yani,
insan olmadan bir kaynak aktardığınız zaman, bir yere
varmanız mümkün değil. Ama, insana da değer vermeniz, ona da bir
kaynak aktarmanız lazım. O anlamda, tam zaman eş değer
bilim insanı sayısı 2002 yılında 29 bin
araştırmacıdan, 2005 yılında 49 bine
çıkmış. Yani, üç yıl içerisinde 29dan 49a
çıkmış. Araştırmacı sayısı da 24 binden
39 bine çıkmış. Peki, bu insanların sayısını
artırıyorsunuz da, bunlara başka bir destek veriyor musunuz?
Evet veriliyor. 2002 yılında, destek programlarıyla, bin bilim
insanımız desteklenirken, bu rakam 2007 yılında -beş
yıl sonra- 8.200e çıkmış. Bu insanlarımızı,
yurt dışına programlara gönderiyoruz, eğitiyoruz,
geliştiriyoruz, becerilerini artırıyoruz. Bunlar çok önemli
hususlar. İnsan olmadan bir yere varmanız mümkün değildir.
Özellikle ar-ge gibi hassas bir konuda yetişmiş, kalifiye insan
gücüne her zaman ihtiyaç var.
Şimdi
gelelim bu kanunun felsefesine, mantığına. Niye çıktı?
İşte, biraz evvel ifade ettim, birkaç ülke koydum, küçük ülke
Stratejik bir karar vererek ar-ge harcamalarını artırarak, ar-ge
harcamalarını ve teknolojik gelişimi ekonomilerini tetiklemede
kullanan ülkeler ekonomilerini patlattılar, büyüttüler, yirmi yılda,
yirmi beş yılda çok önemli noktalara geldiler. İşte, bunu
yapmamız lazım. Bu anlamda, böyle bir kanuna ihtiyacımız
vardı.
Bu anlamda, bu
karar verilince şöyle bir resme baktık, Türkiye'nin ihracatı
artıyor, 100 milyar doları geçtik. Evet, doğru. Her zaman
eleştiriliyoruz, ithalatı daha fazla artıyor rakam olarak, oran
olarak değil ama rakam olarak. Bu da doğru. Peki, bunu nasıl
önleyebiliriz? Bir başka eleştiri daha var, ihracatın
içerisindeki yarı mamul madde ithalatı gittikçe artmakta, sonuçta
şöyle bir paradoks gündeme getirilmekte, siyaseten işlenmekte: Ya,
ihracat yapmasan daha az ithalat yaparsın, ihracat yapmasan daha
kârlı olursun gibi bir şeye geliniyor. Doğru değil ama bunun
önüne geçmenin tek yolu, katma değerli ürün üretimini artırmamız
ve ar-ge. Yani, eğer biz yüksek teknolojili ürünleri kendimiz
üretebilirsek, ithalatla ihracatımız arasında, yani cari
açığa en fazla neden olan unsuru, o makası gittikçe kapatırız,
belirli bir noktadan sonra da inşallah, Korede de olduğu gibi,
Tayvanda da olduğu gibi, İsrailde de olduğu gibi, Almanyada
da olduğu gibi ihracat rakamlarımız ithalat
rakamlarımızı geçebilir, bu mümkün ama bu yolu izlerseniz.
İşte bu stratejik karar verildi.
O anlamda,
baktık, Türkiye'nin motoru olan, pazarı olan bazı sektörleri de
var. Nelerdir bunlar? Otomotiv: 21 milyar dolar ihracat
yapmışsınız. Beyaz eşya, elektronik: Avrupaya
gittiğinizde, Almanyaya gittiğinizde her 2 evden 1inde Türk televizyonu,
her 3 evden 1inde Türk beyaz eşyası var. Kuvvetli
firmalarımız var; Vestel, Beko, Profilo gibi. Bunların
ihracatları var. Peki, bunların bu pazarlarını biz
nasıl daha fazla geliştiririz? Bununla birlikte, diğer geri
kalan biraz evvel eleştirildik- KOBİlere bir şey verilmiyor,
küçüğe hiçbir şey verilmiyor. Aslında kanun iyi okunursa böyle
bir ayrım yok. Bu kanunla, ar-ge faaliyetlerini teşvik eden bu
kanunla, bir kişi bile olsa, iki kişi bile olsa veriliyor. Birazdan
açıklayacağım.
Şimdi, bunu
yaptık, dedik ki ar-ge faaliyetleri önemli faaliyetler, yüksek katma
değerle üretilen faaliyetler; onun için, bir hedef koyalım kendimize.
Bir 50 rakamı belirleyelim önce ki, firmalar buraya erişebilecek
kadar çaba sarf etsinler. Peki, 50nin altında başka bir bizim alternatifimiz
de var. Tacidar Bey gündeme getirdi. Teknoparklarımız var.
Teknoparklarda böyle bir sınır yok, ama, teknoparkların
getirdiği bir sıkıntı var. Özellikle üretim yapan
firmaların burada üretim yapması mümkün değil. Yazılım
firmaları yazılım yapabiliyorlar, ama, üretimi, bir otomotiv
fabrikası bir bölümünü taşıyamaz, pratikte de mümkün değil.
Daha küçük ölçekte üretim de yapmak mümkün değil buralarda. Buna bir çözüm
bulmamız gerekiyor. İşte, küçük ölçekli firmalar üretim yapmamak
şartıyla ar-ge faaliyetlerini burada devam ettirebilirler 2013
yılına kadar. Bu rakam beş yıldı biz göreve
geldiğimizde, süre bitmek üzereydi, firmalar yatırım
yapmıyorlardı 2003 yılında bu teknoloji geliştirme
bölgelerine ve bizim çıkardığımız bir kanunla bunu
2013e öteledik. Gerekirse daha da öteye itme imkânımız var, hep
beraber yaparız, çünkü Türkiyenin faydası var burada; bu bir.
İkincisi, bu
50 rakamı ulaşılması gereken bir rakam, ama, küçükler
nasıl yararlanacak ve bu 50 rakamını nasıl kontrol
edeceğiz? İşte, burada Türkiyenin bir kamu kurumu TÜBİTAK
devreye giriyor. Kontrol edecek, 50 ve 50nin üzerinde ar-ge personeli olan
firmaları tespit edecek, başvuracak firmaları tespit edecek ve
iki yılda bir kontrolü yapılacak. Peki, küçükleri nasıl
yapacağız? 50nin altındakilere ne veriyoruz? İşte,
orada şu veriliyor: Bakın, Destek ve teşvik unsurları
diye bir başlık var 3üncü maddede. Diyor ki: Ar-Ge indirimi:
Teknoloji merkezi işletmelerinde, Ar-Ge merkezlerinde
Bundan
sonrası önemli:
kamu kurum ve kuruluşları ile kanunla kurulan
vakıflar tarafından
Ki, bu, Türkiye Teknoloji Geliştirme
Vakfıdır bunlardan biri. Kamu kurum kuruluşları
dediği TÜBİTAKtır, bu tür ar-ge faaliyetlerine destek veren
Devlet Planlama Teşkilatıdır.
veya uluslararası fonlarca
desteklenen
Avrupa Birliği var, altıncı çerçeveden proje
aldıysa, Dünya Bankasından böyle bir teknoloji projesi aldıysa,
bunlarca desteklenen
Ar-Ge ve yenilik projelerinde ve teknogirişim
sermaye desteklerinden yararlananlarca
Ki, teknogirişim sermayesi de,
biliyorsunuz, üniversiteyi bitirmişsiniz, işte, masterınız
var, doktoranız var; beş yıl içerisinde iyi bir proje
getirebildiyseniz, ar-ge projesi, 100 bin YTL
karşılığında, karşılıksız bir para
alıyorsunuz işinizi kurmak için, yanınıza elemanlar
Bu
kategoriye giren tüm firmalar -ister 1 kişi olsun ister 2 kişi olsun
ister 5 kişi olsun hiç fark etmiyor- bu ar-ge teşviklerinden aynen 50
ve üzerinde ar-ge personeli çalıştıran firmalar gibi
faydalanıyorlar, hiçbir fark yok. Tek fark şu: 50 ve üzerini
TÜBİTAK kontrol ediyor, her iki yılda bir kontrol ediyor, 50nin
altında bu şartları yerine getiren, yani gerçek bir projesi olan
ve bu projesini getirdiği zaman, belgelediği zaman, işte o
kontrol mekanizması da bu, TÜBİTAK yerine bir proje almış olmak.
Başka
nereden? KOSGEBden de proje almış olabiliyor, Sanayi
Bakanlığından. San-Tez projeleri var, sanayi tez projeleri var.
Eğer bir San-Tez projesi aldıysanız, Sanayi
Bakanlığınca kabul gördüyse bu proje, işte o San-Tez
projeleri de aynen bu kapsamda, 50 ve üzerinde ar-ge personeli
çalıştıran kuruluşlar gibi değerlendiriliyor. Nelerden
yararlanıyor? Gelir vergisi stopajından yararlanıyor, sigorta
prim desteği, bundan yararlanıyor, damga vergisi istisnasından
yararlanıyor.
Başka bir
şey daha var: Biraz, böyle, tam anlaşılmadı herhâlde,
rekabet öncesi iş birliği. Bu da çok önemli bir yenilik aslında
arkadaşlar. Tacidar Bey dedi: Ben bu kanuna baktım, dünyada hiçbir
benzeri yok. Doğru. Bu bizim özümüze uygun bir kanun. Bizim, birçok
Türkiyede yatırım yapmış olan otomotiv firması var
ama bu firma
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Denemeç, çok az da bir süremiz kaldı.
Konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
REHA DENEMEÇ
(Devamla) Sayın Başkanım, sekize kadar bitireceğim, söz.
Önemli çünkü. Burada bizi de destekliyorlar, bilgi verelim. Zaten üç dört
dakikamız var.
BAŞKAN
Buyurun.
REHA DENEMEÇ
(Devamla) İşte, bu anlamda rekabet öncesi iş birliği
şöyle: Çok basit bir örnek vereceğim: Otomotiv firmaları 21
milyar dolar ihracat yapıyor ama bu ürünlerinin tamamını
kendileri üretmiyor aslında. Bu ürünlerde, bu araçlarda, mamul ürünlerde
birçok girdi kullanıyor; far kullanıyor, fren kullanıyor,
işte, koltuktu, emniyet kemeriydi
Bunların hepsini yan sanayiye
ürettiriyor. İşte, yan sanayideki 2 tane firma, 3 tane firma bir
araya gelirse veyahut yan sanayideki bu küçük firmalar o otomotiv sektöründeki
büyük firmanın ar-ge şirketinin altında bir araya gelirse, onlar
da aynı bu kapsamda faydalanıyorlar, bu imkânlardan
faydalanıyorlar. Bu yeni bir konsept. Bir arabanın cam
sileceğinin motoru -bu basit bir şey- aynıdır, ama
arabanın o cam sileceği motoru için bir ar-ge faaliyetini iki üç
firma yapıyorsa, beraber rekabet öncesi iş birliğine giriyor,
aynı ürünü çok farklı firmalar kullanabiliyor. Aynı şeyi
bize Vestel ve Arçelikin ar-ge departmanlarının
başındakiler, yöneticileri de söyledi. Böyle bir şeye gireriz.
dediler. Bir buzdolabı üretiyoruz mesela. Bu buzdolabının
kompresörünü beraber geliştirirsek, daha verimli, daha az elektrik enerjisi
sağlayan bu buzdolabının kompresörünü biz üretiriz. Sonuçta A
firmasında, B firmasında, C firmasında aynı mamulün
kullanılması müşteri açısından bir şey
değil, verimli, çok kaliteli bir ürün. O çünkü markasına
bakıyor, diğer müşteri alırken diğer özelliklerine
bakıyor buzdolabının. Bu anlamda, bir yeniliktir bu ve
sanayimize oldukça pozitif anlamda etki yapacak bir husus.
Bunları ben
DTPli arkadaşlarımıza da izah ettim,
anladıklarını zannediyorum ama kanunu desteklemiyorlar. Bir
demokrasi var, desteklemeyebilirler. Orada şunu söylediler: Yabancı
şirket, ar-ge ve monopol.
Şimdi,
şuna çok dikkat etmemiz lazım arkadaşlar: Yüksek teknoloji ürünü
üreten firmaların üretimdeki insan maliyeti yüzde 15 ile 20 arasında
değişiyor. En büyük girdi bu firmalarda teknoloji üretimi ve ar-ge,
mühendislik. İşte bunları biz kendi ülkemize çekip bir
kısmını en azından- burada ar-gelerini
yaptırabilirsek, o ar-geyi yapacak insanlar, bizim kendi
insanlarımız, Türk mühendisleri, Türk insanı. Onlar, merak
etmeyin, gitmeyecekler, bu ülkenin şartları iyi olduğu müddetçe
burada kalacaklar, o bilgi birikimini de inşallah kendi kuracakları
şirketlerde hayata geçirecekler, daha da yüksek katma değerler
üretebilecekler. Onun için, firmanın farklı olması çok önemli
değil, o bilginin bu ülkeye, Türkiyeye gelmesi ve bizim
insanımızca kullanılması, Türkiyede teknoloji anlamında
büyük bir birikime yol açacaktır. İşte bizim getirmeye
çalıştığımız bu ar-ge kanununun temel
başlıkları, bu ar-ge kanununun arkasında yatan felsefe
budur.
Ben, hepinizi
saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Denemeç.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, çalışma süremiz
tamamlanmıştır.
Alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için 8 Şubat 2008 Cuma günü saat 14.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum, sizlere ve bizleri izleyen
vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 20.00