DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 15
67nci Birleşim
20 Şubat 2008 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Samsun
Milletvekili Cemal Yılmaz Demirin, Filistinde yaşanan insan
hakları ihlallerine ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, LPG istasyonlarının
çalışma ruhsatlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkayanın, Kocaeli Körfezindeki kirlilik
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 23 milletvekilinin, tütün sektöründeki
sorunların araştırlarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/128)
2.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 22 milletvekilinin, tersanelerdeki
iş kazalarının araştırılarak iş
güvenliğinin sağlanması ve çalışma
koşullarının iyileştirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/129)
3.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, Türkiyeden
Suriyeye göç etmiş ve vatansız durumuna düşmüş
insanların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/130)
VI.-
ÖNERİLER
A)
SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/127) esas
numaralı Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 20/2/2008 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 9.11.2006
Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98)
2.-
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/483) (S. Sayısı:
95)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati
Yazıcının, Tunceli Milletvekili Kamer Gençin
konuşmasında Hükûmete sataşması nedeniyle
konuşması
IX.-
OYLAMALAR
1.-
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen
9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanununun 41inci
maddesinin oylaması
2.-
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen
9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanununun 68inci
maddesinin oylaması
3.-
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen
9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanununun
oylaması
X.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, sınır kapıları,
havaalanları ve limanlarda bulaşıcı hastalıklara
karşı önlem alınmasına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı (7/1518)
2.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycının, Sosyal Güvenlik Kurumu
Başkanlığı hizmet binasına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/1651)
3.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Bulgaristan göçmenlerinin emeklilik
haklarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/1652)
4.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın, işitme cihazları
verilmesinin durdurulmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelikin cevabı (7/1653)
5.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın, tersanelerdeki çalışma
koşullarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin
cevabı (7/1654)
6.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Hazine Taşınmazlarının
İdaresi Hakkında Yönetmeliğin uygulanmasına ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/1678)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00te açılarak altı oturum yaptı.
Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlunun, Kosovanın
bağımsızlık ilanına ilişkin gündem
dışı konuşmasına, Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlu cevap verdi.
Muğla
Milletvekili Gürol Ergin, Güney Ege Linyitleri İşletmesi ve
geleceğine,
Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz, 5393 sayılı Belediyeler Kanununa göre
kapanma ile karşı karşıya bulunan belediyelere,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin, Afganistanda idama mahkûm edilen üniversite
öğrencisine,
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, Kosovanın
bağımsızlık ilanına,
Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak, 5393 sayılı Belediyeler Kanununa
göre kapanma ile karşı karşıya bulunan belediyelere,
İlişkin
birer konuşma yaptılar.
Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın (6/371) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun
geri verildiği bildirildi.
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 28 milletvekilinin, ÇUKOBİRLİKin
sorunlarının araştırılarak güçlendirilmesi için
(10/125),
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadolun, nüfus kayıt sistemleri ile
seçmen kütükleri verileri arasındaki farklılıkların
araştırılarak (10/126),
Antalya
Milletvekili Osman Kaptan ve 29 milletvekilinin, kredi kartı ve bireysel
kredi borçlularının sorunlarının
araştırılarak (10/127),
Alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının 60ıncı sırasında yer alan 109
sıra sayılı Kanun Tasarısının bu
kısmın 3üncü, 110 sıra sayılı Kanun
Tasarısının kırk sekiz saat geçmeden 8inci ve 43üncü
sırasında yer alan 84 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 9uncu sırasına alınmasına ve
diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 19/2/2008 Salı günkü
birleşiminde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine, 20/2/2008 ve 27/2/2008
Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların
görüşülmemesine, 26/2/2008 Salı günkü birleşiminde bir saat
sözlü sorulardan sonra diğer denetim konularının
görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine;
çalışma sürelerinin, 19/2/2008 Salı günkü birleşiminde 109
sıra sayılı Bazı Kamu Alacaklarının Uzlaşma
Usulü ile Tahsili Hakkında Kanun Tasarısının
görüşmelerinin bitimine kadar, 20, 21, 27 ve 28 Şubat 2008 günkü
birleşimlerinde 14.00-20.00 saatleri arasında olmasına,
26/2/2008 Salı günkü birleşiminde ise
çalışmalarını saat 23.00e kadar sürdürmesine ilişkin
AK Parti Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Genel Kurulu
ziyaret eden Senegal Cumhurbaşkanı Abdoulaye Wadeye
Başkanlıkça Hoş geldiniz denildi.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Karşılıksız Çek ve
Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına
İlişkin Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası
Kayıtlarının Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun
Teklifinin (2/59),
Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
(2/73),
İç Tüzükün
37nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergeleri, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere geri gönderilen 9.11.2006 Tarihli ve 5555
Sayılı Vakıflar Kanununun (1/24) (S. Sayısı: 98) geri
gönderilen maddelerinin,
2nci
sırasında bulunan, Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının
(1/483) (S. Sayısı: 95),
Görüşmeleri,
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,
ertelendi.
3üncü
sırasına alınan, Bazı Kamu Alacaklarının
Uzlaşma Usulü ile Tahsili Hakkında Kanun Tasarısının
(1/515) (S. Sayısı: 109) görüşmelerini müteakiben yapılan
açık oylamadan sonra kabul edildiği ve
kanunlaştığı açıklandı.
Karaman
Milletvekili Hasan Çalış, 14/2/2008 tarihli 65inci Birleşim
tutanağında yer alan konuşmasında geçen bir ifadeyi
düzeltmek için konuşma yaptı.
20 Şubat
2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00te
toplanmak üzere birleşime 02.57de son verildi.
|
|
|
Meral
AKŞENER |
|
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
Fatma SALMAN
KOTAN |
|
Yusuf
COŞKUN |
|
|
Ağrı |
|
Bingöl |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
Fatoş
GÜRKAN |
|
|
|
|
Adana |
|
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 94
II.- GELEN
KÂĞITLAR
20 Şubat
2008 Çarşamba
Teklifler
1.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 Milletvekilinin; Sanatçıların
Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi (2/149)
(Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
31.1.2008)
2.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 18 Milletvekilinin; 4562 Sayılı Organize
Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifi (2/150) (Plan ve Bütçe ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8.2.2008)
3.- Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vuralın; 3152
Sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi
(2/151) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.2.2008)
4.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağın; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/152) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.2.2008)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 23 Milletvekilinin, tütün sektöründeki
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/128)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/02/2008)
2.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 22 Milletvekilinin, tersanelerdeki
iş kazalarının araştırılarak iş
güvenliğinin sağlanması ve çalışma
koşullarının iyileştirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/129)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/02/2008)
3.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 Milletvekilinin, Türkiyeden
Suriyeye göç etmiş ve vatansız durumuna düşmüş
insanların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/130)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/02/2008)
20
Şubat 2008 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.05
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67nci Birleşimini açıyorum.
III.-
YOKLAMA
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını görevli personel aracılığıyla, üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Filistinde yaşanan dram ile ilgili söz
isteyen Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demire aittir.
Buyurun
Sayın Demir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.-
Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demirin, Filistinde yaşanan insan
hakları ihlallerine ilişkin gündem dışı
konuşması
CEMAL YILMAZ
DEMİR (Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Filistinde yaşanan insan hakları ihlallerine dikkat çekmek
amacıyla söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Aslında
tarihinde ilk demokratik seçimlerin yapıldığı 2006
yılına büyük umutlarla giren Filistin için, bu seçimin
sonuçları, maalesef, istikrar yerine kronikleşen bir krizin ve bugün
yaşanan üzücü olayların habercisi olmuştur. Zaten dünyanın
en kalabalık yerleşimine sahip küçük bir coğrafyasına
sıkışıp kalmış 1,5 milyon insanın 900 binini
mültecilerin oluşturduğu Filistinliler için baskı, siyasi ve
sosyal çalkantılar, olumsuz yaşam koşulları Osmanlıdan
bu yana değişmez kader olmuştur.
Son zamanlardaki
dış müdahaleye bağlı insan hakları ihlalleriyle
Filistin halkı dünyadan koparılmakta, yaşadıkları
topraklar açık cezaevine dönüştürülmektedir. Dozajı her gün daha
da yükseltilen kuşatmayla bölgede tam bir insanlık dramı
yaşatılmaktadır. Her gün onlarca Filistinlinin üzerine bombalar
yağmaktadır. Çocuk, kadın, yaşlı demeden Filistinliler
kendi topraklarında, evinde, arabasında ansızın Apache
helikopterlerinden atılan bombalarla şehit edilmektedir. Okullar, su
depoları, hastaneler kullanılamaz hâle getirilmekte, insanlar
elektrik ve suları kesilerek, dış dünyadan tecrit edilerek, bir
yandan aralarındaki görüş farklılıkları
dolayısıyla birbirlerine karşı
kışkırtılarak, kardeş kavgasına yol açılmak
suretiyle bir toplum dünya sahnesinden silinmeye
çalışılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, emperyalizme karşı tarihin en büyük duruşunu
göstermiş neslin torunları olarak bizler, Filistinde
yaşananları düşünmeden, sorumluluk hissetmeden yastığa
başımızı elbette koyamayız. Bugün hâlâ Filistin
Parlamentosu için seçilmiş bulunan 50ye yakın milletvekili
İsrail hapishanelerinde tutulurken, bizler rahat koltuklarımızda
çalışırken Filistini ve orada yaşananları unutup
görmezden gelirsek bunun hesabını ecdadımıza da, gelecek
nesillere de veremeyiz diye düşünüyorum. Bugün, maalesef, Gazze başta
olmak üzere Filistinin tamamı ekonomik ve askerî kuşatmaya
alınırken, özgür toplumlar da sıkı bir medya
kuşatmasına alınmışlardır.
Değerli
milletvekilleri, Filistinliler için verilen kutsal mücadeleyle Filistinliler
ölüme koşarken, açlığa, sefalete mahkûm olurken yüzleri
gülmektedir, başları hep diktir. Onları üzen tek şey,
yaptıkları mücadelenin buralarda farkına varılamamasıdır.
Şu iyi bilinmelidir ki: Onları mücadelelerinden dolayı mahkûm
etmek, Kurtuluş Savaşından dolayı Türk milletini mahkûm
etmekle eş değerdir. Filistin halkı, işgalin sona
erdirilmesini, evlerinde, okullarında, hastanelerinde, parklarında,
sokaklarında rahatça, korkmadan, kaçmadan, özgürce yaşamayı arzu
etmektedir. Bu, her insanın en temel hakkıdır fakat Filistinli
çocuk bu haktan mahrum bırakılmaktadır. Bunun tek sorumlusu
işgal güçleridir. İsrail Başbakanı, Gazzede insanlık
dramı yaşanmasına müsaade etmeyeceklerini, ama onların da
hayatlarını kolaylaştırmayacaklarını söylüyor.
Bu, nasıl bir mantıktır anlamak mümkün değil. Zaten
yaşanan ortam başlı başına bir insanlık
dramıdır. İnsanlar hastanelerde tedavi edilememektedir, ilaç
bulunamamaktadır. Elektrikleri kesilmekte, elektrik üreten santrallerde
kullanılan yakıt verilmediği için hastaneler
ısıtılamamakta, ameliyatlar yapılamamaktadır.
Sayın
Başbakanımızın da sürekli vurguladığı gibi,
Filistin ve Türk halkı ayrı
düşünülemez iki kardeş halktır. Bu coğrafyaya
karşı tarihî sorumluluğumuz olduğu muhakkaktır. Bu vesileyle,
Başbakanımızın talimatıyla devletimizin bölgeye
yapacağı gıda, ilaç ve akaryakıt organizasyonunu takdirle
karşılıyor, şükranlarımı sunuyorum. Yine, bölgeye
her türlü insani yardımın ulaştırılmasında büyük
görevler üstlenen İHH İnsani Yardım Vakfı ve diğer
sivil toplum kuruluşlarına teşekkürü bir borç biliyorum.
İnanıyorum
ki yüzyıllarca bölgede barış içinde yaşama kültürünün
temsilciliğini yapmış olan Türkiye, tarihî ve kültürel birikimlerinin kendisine
vermiş olduğu ağabeylik rolünü oynamak üzere
çabalarını daha da yoğunlaştıracaktır. Yine,
İslam Konferansı Örgütünün acil bir uluslararası barış konferansı tertip
etmesinin sorunun çözümüne katkı sağlayacağı
inancındayım.
Değerli
milletvekilleri, buradan, bu kürsüden, milletin kürsüsünden vicdanlara sesleniyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEMAL YILMAZ
DEMİR (Devamla) Bugün burada vicdanlara seslenirken
insanlığın, Gazze halkına reva görülen vahşetten
dolayı büyük bir imtihanda olduğunu belirtmek istiyorum. Hiç kimse,
hiç birimiz böyle bir vahşetten dolayı kendimizi sorumsuz
hissetmemeliyiz. İHH İnsani Yardım Vakfının
yardım kampanyasında belirttiği gibi şifahen değil
acilen yardıma ihtiyaç vardır.
Duymakla, bilmekle yetindiğimiz ambargo, Filistinli çocukları,
kadınları, yaşlıları ölüme gönderiyor. Acilen
yardım ilaçtır, yemektir, ışıktır, hayattır.
Yaşadığım
acı, üzüntü ve bir o kadar da insanlığın sağduyusuna
olan umudumla, milletimizi ve sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Demir.
Gündem
dışı ikinci söz, LPG istasyonlarının çalışma
ruhsatları hakkında söz isteyen Kastamonu Milletvekili Sayın
Mehmet Serdaroğluna aittir.
Buyurun
Sayın Serdaroğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
2.-
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, LPG
istasyonlarının çalışma ruhsatlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
MEHMET
SERDAROĞLU (Kastamonu) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; geçici lisans verilerek iş yeri açmalarına izin
verilen LPG istasyonları, yaklaşık iki üç yıldır,
belediyelerin imar planındaki çalışmaları
sonuçlanmadığı için ciddi bir mağduriyetle karşı
karşıyadır. LPG istasyon sahip ve çalışanlarının
bu mağduriyetini dile getirmek üzere söz aldım. Heyetinizi en iyi
dileklerimle selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, geçici lisans verilerek iş yerlerini açmalarına
müsaade edilen LPG istasyon sahipleri, LPG piyasasında yer almak için
ciddi harcamalar yapmışlardır ve bu istasyonlar kaçak
yapılmamıştır, belediyelerimizin ve ilgili kurumların
gözetim ve denetimleriyle yapılmışlardır. Hâl böyle iken,
yapıldıkları yerler imar planlarına işleninceye kadar
kendilerine geçici lisansla çalışma hakkı verilmiştir. 2006
yılında çıkarılan bir kanun ile de geçici faaliyet
lisanslarının yürürlük süresi 31/12/2007 tarihine kadar
uzatılmıştır. Ancak bu süre bir buçuk ay önce dolmuş
olmasına rağmen, belediyeler imar çalışmalarını
sonuçlandırmadığı gibi, yeni bir yasal düzenleme de
yapılmamıştır.
Geçici lisansla
çalışan LPG istasyonlarının sorununu çözmek, belediyelere
biraz daha zaman kazandırmak ve bu işletme sahiplerinin
mağduriyetlerini gidermek için bir yıl daha süre
uzatımını öngören kanun teklifi süratle komisyondan geçip Genel
Kurula gelmiş olmasına rağmen bugüne kadar burada
görüşülememiştir. LPG istasyon sahipleri ise kanun teklifinin
komisyondan geçmesi ile ümitlenmişlerdir, ancak Genel Kurulda
görüşülmemesi ise onları hayal kırıklığına
uğratmıştır.
İktidar
partisinin hemen hemen her hafta Genel Kurul gündemi ve çalışma
saatleri hakkında getirdiği değişiklik önergeleri
içerisinde ne yazık ki bu kanun teklifi göz ardı edilmiştir.
İktidar, komisyonda kendi iradesiyle geçirdiği ve Genel Kurula
indirdiği bu teklife öncelik vermekten vazgeçmemelidir ve getirdiği
bu teklifin arkasında mutlaka durmalıdır. Çünkü tüm yasal
yükümlülüklerini yerine getiren söz konusu işletmelerin belediyelerden
kaynaklanan gecikme nedeniyle faaliyetlerinin menedilmesi, tesis sahiplerini
mağdur duruma düşürmenin de ötesinde bir hak ihlaline sebep
olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, binlerce insanın işsiz kalmasına neden olacak
bu haksız uygulamayı çözmek için gereken yasal düzenleme bir an önce
gündeme alınarak yasallaştırılmalıdır. Böylece
bugüne kadar her türlü yükümlülüklerini yerine getirmiş işletme
sahiplerine yapılan haksızlığın önlenmesinin
yanında imardan kaynaklanan sorun ve engellerin giderilmesi için de
belediyelere zaman verilmiş olacaktır.
Diğer
taraftan, yasal düzenlemenin bir an önce hayata geçirilmesiyle nitelikli
yatırımların heba olması da önlenecektir. Ayrıca,
sıvılaştırılmış petrol gazının
güvenli ve ekonomik olarak, rekabet ortamı içerisinde,
kullanıcılara eşitlikçi ve istikrarlı biçimde sunumuna
katkı sağlanmış olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, imar izni süresini bir yıl daha uzatacak olan kanun
teklifinin komisyonda kabulü ve Meclis gündemine gelmesiyle bu sektördeki
kişi ve kuruluşlara aslında söz ve umut verilmiştir. Bu
söz, iktidar muhalefet ayrımına bakılmaksızın tüm
milletvekillerimizce bu Kurulda yerine getirilmelidir.
Konunun bir
yıl sonra tekrar yasal bir düzenlemeye gerek kalmadan
sağlıklı bir şekilde neticelendirilmesi için de
belediyelerin imar çalışmalarıyla ilgili eksikliklerini
gidermeleri yönünde her türlü yasal ve idari boşluklar ortadan kaldırılmalıdır.
Diğer yandan belediyeler de bu konuyla ilgili olarak mutlaka
uyarılmalıdır.
Geçici lisans
verilerek iş yeri açmalarına müsaade edilen LPG istasyonu sahipleri,
hem maddi hem de manevi külfet altına sokularak cidden mağdur duruma
düşmüşlerdir. İşletme sahipleriyle beraber LPG istasyonlarında
çalışanlar da mağdur ve zor durumdadırlar.
Bu sebeple,
iktidarın LPG istasyonu işletmecilerinin uğradığı
bu haksızlığı ve mağduriyeti en kısa sürede
gidermek için gereken adımı atacağını ummaktayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Serdaroğlu.
MEHMET
SERDAROĞLU (Devamla) Halkın içinden gelen, iş piyasası
içinden gelen Değerli Sanayi Bakanımızın ve iktidar
partisinin bu konuya hassasiyetle yaklaşacaklarından bu LPG istasyonu
sahiplerinin de umutları vardır ve size güvenmektedirler, Türkiye
Büyük Millet Meclisi içinde bulunan bütün milletvekillerine, bütün siyasi parti
gruplarına güvenmektedirler.
Bu duygu ve
düşüncelerle bu LPG istasyonu sahiplerinin ve orada
çalışanların mağduriyetinin giderileceğine inanarak
sizleri en iyi, en güzel duygularla bir kere daha selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Serdaroğlu.
Gündem
dışı üçüncü söz, Kocaeli Körfezindeki kirlilik
sorunlarıyla ilgili söz isteyen Kocaeli Milletvekili Sayın Hikmet
Erenkayaya aittir.
Buyurun
Sayın Erenkaya. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
3.-
Kocaeli Milletvekili Hikmet Erenkayanın, Kocaeli Körfezindeki kirlilik
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
HİKMET
ERENKAYA (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kocaeliyle ilgili problemleri tabii beş dakikaya sığdırmak
mümkün değil, ancak Körfezin kirliliğiyle, iskele ve limanlarla
ilgili söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle şahsım ve
Cumhuriyet Halk Partisi adına sizleri en içten saygılarımla, sevgilerimle
selamlıyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, sizlerle özellikle Kocaeliyle ilgili bir
görüşümü kısaca paylaşmak istiyorum. 1989-2004 yılları
arasında yerel yönetimin en üst düzeyinde görev yapan bir
arkadaşınız olarak Kocaelinin problemlerini en iyi bilen
insanlardan bir tanesi olduğumu da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, 1989 yılına kadar Kocaeli ili, sanayi kenti olarak
terk edilmiş, gerçekten İstanbulun da etkisinde kalarak, özellikle
çarpık yapılaşmalar, çevre kirliliği ve deniz
kirliliğiyle ilgili gelişmelerini 1989 yılına kadar devam
ettirmiştir. 1989-2004 yılları arasında yerel yönetimin ve
o günkü hükûmetler aracılığıyla yapmış olunan
çalışmalarla birlikte özellikle Kocaeli, Türkiye'nin en önde
gündemine gelen şehirlerinden bir tanesi olmuştur. Ama şu anda
maalesef, üzülerek söylüyorum, o 1995li, 1996lı, 1997li, 2000li
yılları arasında Kocaeli, Türkiye'nin on yıl önünde olan il
olarak anılırken bugün, maalesef diğer az gelişmiş
illerimizde olan problemlerle karşı karşıya olduğunu
da hep birlikte görüyoruz. Özellikle Körfezle ilgili sizlerle görüşlerimi
paylaşmak istedim ve bu konuda da ilgili makamları da bu kürsüden
uyarma ihtiyacını duydum.
Değerli
arkadaşlar, Körfez belki bilmeyen milletvekillerimiz vardır-
gerçekten Kocaelinin en önemli bir havzası, yani denizi ama maalesef son
günlerde, özellikle Körfezin kirliliğiyle ilgili çok büyük boyutlara
ulaştığını hep birlikte görüyoruz. Ancak Kocaelide
yaşayan vatandaşlarımızın ve yerel gazetelerin, yerel
medyanın yapmış olduğu bütün çağrılara
rağmen, maalesef huzurlarınızda üzülerek söylüyorum, Körfezin
kirliliğiyle ilgili pek fazla bir çalışmanın
yapılmadığını da hep birlikte görüyoruz.
Özellikle Çevre
Komisyonu üyesi olarak burada Sayın Bakanımızı uyarmak da
istedim ve kendisini de en kısa zamanda Çevre Komisyonu üyeleriyle
birlikte Kocaeliye davet ediyorum ve denizin, şu andaki Körfezin, ne
durumda olduğunu yerinde görmesini de özellikle kendisinden rica ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, Körfezimiz, gerçekten son yıllarda, özellikle 2002den
sonra maalesef iskele ve limanlarla işgal altında
kalmıştır. Şu anda 38 adet iskele ve liman
bulunmaktadır. Bunun 35 tanesi özel şirketler tarafından
yapılmıştır, 3 tanesi de kamuya aittir. Ama maalesef
iskeleler şu anda Körfezin tüm birimlerini işgal etmiştir.
Yani size
şurada şunu da ifade etmek istiyorum: Şu anda Körfezin
kullanılma metrekaresine bakıldığında, özellikle
halkımızın yararlanabileceği yerler onda 1 bile değildir.
Şu anda Körfeze kıyısı olan belediyelerimiz -maalesef onu
da üzülerek huzurlarınızda yine ifade etmek istiyorum- oralarda
halkımızın kullanımına sunabilmek için park yapma
gayreti içerisinde olan bu belediyelerimiz, fabrikaların arasında,
iki fabrikanın, üç fabrikanın arasında -orada nasıl
tesadüfen kalmış- hazineye ait olan veya deniz dolgusundan elde
edilen yerlere park yapmaya çalışıyorlar ve o parklarda da o
yörede yaşayan insanlarımızı denizle buluşturmaya
çalışıyorlar. Çok acı bir gerçek. Buna da mutlaka müdahale
edilmesi lazım ve ilgili bakanlıklar, ilgili kuruluşlarca bundan
sonra özellikle Körfezin kıyısına iskele ve liman
inşaatına izin verilmemesi gerektiğine inanıyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, özellikle, şu anda, son yıllarda
-yine ifade edeyim- o kadar kötü bir şekilde Körfezin
kullanılması ortaya çıkmıştır ki bir örnekle
sizlerle paylaşmak istiyorum. Altınova tesisleri
Duymuşsunuzdur
belki, Altınovada tersaneler yapıldı. Altınova halkı
ve o yöredeki belediyeler büyük bir mücadele vermesine rağmen, ne üzücüdür
ki Çevre Bakanlığından, o dönemdeki Çevre
Bakanlığından ÇED raporu alınarak Altınova tersaneleri
kurulmuştur ve bu kuruluş aşamasında da diğer yerlerde
olduğu gibi, diğer denize sıfır olan bu sanayilerde
olduğu gibi orada da insanlarımıza işte Bu tersaneler
kurulduğunda şu kadar insan çalışacak, şu kadar
işsizlik problemi ortadan kaldırılacak. diye ifade ediliyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) Körfezde denize giriliyor Başkan ya! Sen öyle
diyorsun ama
HİKMET
ERENKAYA (Devamla) Hep birlikte gideriz. Şu anda gidelim görelim,
girilip girilmediğini hep birlikte görürüz.
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) Belediyeler
HİKMET
ERENKAYA (Devamla) Hayır, hayır, önemli değil. Ben şu
anda orayı en iyi bilen insanlardan bir tanesiyim.
Sayın
Milletvekilim, Muzaffer Bey, herhâlde siz son dönemlerde Kocaeliye
gelmiyorsunuz. Şu anda insanlar Körfezin kirliliğiyle ilgili...
Şu anda, müthiş derecede
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) Denetim uçağı bile aldık Sayın
Başkan. Bunu sen biliyorsun! Havadan bile denetliyoruz. Sen bunu
biliyorsun!
BAŞKAN
Sayın Baştopçu
HİKMET
ERENKAYA (Devamla) O ayrı bir şey. Ama şu anda kirlilik
önlenemedi. Ben onu ifade etmek istiyorum ve yetkilileri göreve
çağırıyorum, yani burada 70 milyonun huzurunda bunu ifade etmeye
çalışıyorum.
Artı, yine,
sizlerin, madem -söylemeyecektim bunları- sizlerle birlikte paralel olan
insanların, bu sanayi kuruluşları, Altınova tersanelerinde
kaç tane AKPlinin ortak olduğunu da o zaman lütfen gidin, inceleyin,
görün. Yani, kim verdi bunlara ÇED raporlarını? Bu tersaneler şu
anda denizi dolduruyorlar. Yani bunu görelim.
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) Siz iddia ediyorsunuz, siz söyleyeceksiniz
Başkan.
HİKMET
ERENKAYA (Devamla) Artı, değerli milletvekilleri, yine sahilimizde
Bingo adı altında bir fabrikamız var.
Gelelim, şu
anda deniz kirliliğinin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HİKMET
ERENKAYA (Devamla) Bu duyguları paylaştım. Hepinize
teşekkür ediyorum.
Ayrıca, o
sahiller halkın yeridir, halk kullanacaktır,
başkalarının kullanma şansları yoktur, bunu yapanlar
ve yapmaya çalışanlar da cezalarını göreceklerdir. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Erenkaya.
Gündeme
geçiyoruz.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır.
Önergeleri
okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 23 milletvekilinin, tütün
sektöründeki sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/128)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde,
tarımsal üretimimiz ve aynı zamanda tarımsal ürün
ihracatımızda önemli bir paya sahip olan tütünün, üretiminde
yaşanan olumsuzluklar ile tütün üreticilerinin içinde bulunduğu
olumsuz durumun incelenmesi ve alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve
105inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılması için gereğini arz ve talep ederiz.
1) Reşat
Doğru (Tokat)
2) Mehmet
Şandır (Mersin)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Kadir Ural (Mersin)
5) Hasan
Çalış (Karaman)
6) Mustafa Enöz (Manisa)
7) Beytullah Asil (Eskişehir)
8) Süleyman Latif
Yunusoğlu (Trabzon)
9) Yılmaz
Tankut (Adana)
10) Recep Taner (Aydın)
11) Alim
Işık (Kütahya)
12) Kürşat
Atılgan (Adana)
13) Kamil Erdal
Sipahi (İzmir)
14) Behiç Çelik (Mersin)
15) Rıdvan
Yalçın (Ordu)
16) Münir
Kutluata (Sakarya)
17) Ali
Uzunırmak (Aydın)
18) Abdülkadir
Akcan (Afyonkarahisar)
19) Mustafa Kemal
Cengiz (Çanakkale)
20) Hakan
Coşkun (Osmaniye)
21) Cumali
Durmuş (Kocaeli)
22) Ahmet Bukan (Çankırı)
23) Şenol
Bal (İzmir)
24) Süleyman
Turan Çirkin (Hatay)
Tütün Üreticilerinin Durumu
Ülkemizde tütün,
sosyal, ekonomik ve politik olarak en fazla tartışılan ürünlerin
başında gelmektedir. Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ile birlikte Reji idaresi
satın alınarak Devlet tekeli oluşturulmuş ve tütün
politikaları belirlenmiştir.
Türkiye'nin ekolojik
koşullarına uygun nitelikte bir ürün olan tütün, 400 yıldır
Anadolu topraklarında yetiştirilmektedir. Türk tütünü genelde
kıraç, fakir topraklarda yetiştirilmekte, bu topraklardan yüksek
gelir getiren ürün çeşitlerinin başında gelmektedir.
Ülkemizde aile
tarımı şeklinde yetiştirilmekte olan tütün, ihracat,
istihdam ve devlet gelirleri açısından da önemli bir üründür.
Şark tipi tütün olarak bilinen Türk tütünleri nefaseti ve kokusu ile dünya
piyasalarında marka olmuş ve sigara harmanlarının aranan çeşitlerindendir.
Tütünün,
Türkiye'nin tarımsal ürünler dış ticaretinde önemli bir yeri
bulunmaktadır. Her yıl önemli miktarlarda tütün ihraç edilmekte ve
Türkiye'nin genel ihracat gelirlerine önemli katkılar
sağlanmaktadır.
Türkiyede son
yıllarda izlenen tütün politikalarındaki yanlışlıklar
tütün üretimini önemli ölçüde geriletmiştir. 2007 yılı
itibarıyla, 2002 yılındaki 381.000 olan üreticisi
sayısı 222.000e, 151.853 ton üretim 62.771 tona düşmüştür.
Bölgeler
itibarıyla incelendiğinde, Ege bölgesinde, 2003 yılında
193.000 olan tütün üretici sayısı bugün 70.000, 104.000 ton olan
üretimi ise 53.000 ton, Karadeniz bölgesinde, 2003 yılında 74.000
olan üretici sayısı bugün 32.000, 24.000 ton olan üretim 15.000 ton olarak
gerçekleşmiştir.
Ülkemizde tütün üretimi
ile bağlantılı olan girdi fiyatlarında yıldan
yıla önemli oranda artışlar varken, son yıllarda özellikle
düşük döviz kuruna bağlı olarak tütün satış
fiyatları neredeyse sabit kalmıştır. Bu durum üreticilerin
tütün tarımından çekilmesine neden olmaktadır.
Üreticilerimizin
aile işletmeciliğine dayanan tütün üretiminden çekilmesi ile birlikte
işsizlik artmakta ve büyük kentlerimize göç olmaktadır. Çünkü
aynı topraklarda tütünden elde edilen gelire yakın başka
ürünlerden gelir elde edilememektedir.
Bugün büyük
kentlerimizde baş gösteren asayişsizliğin temelinde yatan
olgulardan bir tanesinin de göç olaylarının olduğu dikkate
alındığında tütün üretiminin ülkemiz için önemi daha da
artmaktadır.
Tütün
tarımının bir diğer önemli yanı da zayıf,
eğimli ve kıraç arazilerde yetiştirildiğinden, boş
kalan arazilerin erozyon tehdidine açık kalmasıdır.
Bu nedenlerle;
Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte ilk ele alınan konulardan olan
tütün üretiminin ve tütün çiftçilerinin içerisinde bulunduğu durumunun,
üretim aşamasından satış ve sanayide işlenmesine kadar
geçen sürelerdeki problemlerin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin tespit
edilmesi yerinde olacaktır.
2.-
Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 22 milletvekilinin, tersanelerdeki
iş kazalarının araştırılarak iş
güvenliğinin sağlanması ve çalışma
koşullarının iyileştirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/129)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gerekçesini ekte
arz ettiğimiz, tersane sektöründe büyüme ve başarı, ülke
ekonomisinin gerekleri ile çalışanların hakları dikkate
alınarak; tersanelerde yaşanan işçi ölümlerinin ve iş
kazalarının nedenlerini; işçilerin çalışma
koşullarının yasalara uygun olup olmadığı, yasal
haklarının verilip verilmediği; iş güvenliği
tedbirlerinin eksiksiz alınıp alınmadığının;
taşeron firmalara iş devirlerinin iş gereklerine uygun olup
olmadığı hususlarının
araştırılması, alınacak önlemlerin ve çözüm
önerilerinin, mevzuatta yapılacak değişikliklerin tespiti
amacıyla Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ve talep ederiz. 13/02/2008
1) Gürcan
Dağdaş (Kars)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Emin Haluk
Ayhan (Denizli)
4) Ahmet Duran
Bulut (Balıkesir)
5) Kamil Erdal
Sipahi (İzmir)
6) Şenol Bal (İzmir)
7) Beytullah Asil (Eskişehir)
8) Bekir Aksoy (Ankara)
9) Ahmet Bukan (Çankırı)
10) Ahmet Kenan
Tanrıkulu (İzmir)
11) Osman
Ertuğrul (Aksaray)
12) Mustafa Enöz (Manisa)
13) Mithat Melen (İstanbul)
14) Muharrem
Varlı (Adana)
15) Rıdvan
Yalçın (Ordu)
16) Mustafa Cihan
Paçacı (Ankara)
17) Recai
Yıldırım (Adana)
18) Hamza Hamit
Homriş (Bursa)
19) Ali
Uzunırmak (Aydın)
20) Cemaleddin
Uslu (Edirne)
21)
Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
22) Ertuğrul
Kumcuoğlu (Aydın)
23) Abdülkadir
Akcan (Afyonkarahisar)
Gerekçe:
Endüstrinin emek
yoğun dalı olan ve diğer sanayi kollarını bir
lokomotif gibi sürükleyerek gelişmelerine önemli katkıda bulunan gemi
inşa sanayi, hem ekonomiye katkısı hem de istihdam potansiyeli
oluşturması nedeniyle ülkemiz açısından önemi
yadsınamaz.
Tersanelerimizde
yaşanan ölümle sonuçlanan kazalar, medyada çıkan olumsuz
çalışma koşulları ve kamuoyuna yansıyan
tartışmalar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tersaneler konusuna el
atma zorunluluğunu doğurmuştur.
Ülkemizin gemi
imalatında, dünyada tonaj açısından 6ncı sırada, gemi
adedi olarak da 4üncü sırada olduğu resmi makamlarca
açıklanmaktadır. Bu rakamlar, sektörün önemini bir kez daha
göstermeye yetmektedir.
Tersanelerde
yürütülen işler ağır ve tehlikelidir. Tehlikeli
İşkolları Yönetmeliği kapsamında özel
değerlendirmeye ihtiyaç duymaktadır. İşçiler ekmek
parası için olumsuz koşullarda barınmak, insanca olmayan
şartlarda yaşamak ve çalışmak zorunda kalmaktadır.
Tersanelerde
yaşanan kazalarda son 7 ayda 14, 20 yılda ise 76 işçinin ölmesi
bu iş yerlerindeki çalışma şartlarının iş
güvenliği önlemlerinin yeterliliğini tartışılır
hâle getirmektedir. Ölümlere işin doğası gereği
şeklinde yaklaşılması kabul edilemez. Sadece 2006
yılında tersanelerde 18.500 iş kazasının
yaşandığı da istatistiklere geçmiştir.
Ölümle sonuçlanan
kazalar incelendiğinde, büyük çoğunluğunun elektrik
çarpması ve düşme sonucu gerçekleştiği görülmektedir.
Bazı ölümlerin de patlama neticesinde olduğu bilinmektedir. Ölüm
nedenleri, olağanüstü durumlar olmayıp önlenebilir nedenlerdir.
Bakanlık
yetkililerince, ölümle sonuçlanan olayların incelendiği yönünde
açıklamalar yapılmakla birlikte kamuoyunu ve sektörün
taraflarını rahatlatacak önlemlerin alınmadığı
görülmektedir.
Tersanelerde
taşeron firmalara asıl işler değil uzmanlık gerektiren
geçici işler verilmelidir. Bu firmaların da belli bir deneyime ve
uzmanlığa sahip olması gerekir.
Sektörde
tarafların yaşananlarla ilgili karşılıklı olarak
birbirlerini itham etmeleri ve Bakanlıkların olayı izlemek,
demeç vermek, basit teftişler yapmak suretiyle takibi sorunların
çözümünün ertelenmesinin ötesinde çalışma
barışını tehlikeye atmaktadır. Gerekli önlemlerin
alınması ve sorunlara çözüm getirilmesi, başarı kazanan
tersanelerimizin başarısını daha da artıracaktır.
Bu nedenlerle,
gemi inşa sanayisinin büyümesi ve başarısı, inşa,
bakım-onarım ve tadilat faaliyetlerinin kurumsal bir yapıda,
ulusal ve uluslararası mevzuata uygun olarak yürütülmesi, ülke ekonomisinin
gerekleri ile çalışanların hakları dikkate alınarak;
tersanelerde yaşanan işçi ölümlerinin ve iş
kazalarının nedenlerini; işçilerin çalışma
koşullarının yasalara uygun olup olmadığı, yasal
haklarının verilip verilmediği; iş güvenliği
tedbirlerinin eksiksiz alınıp alınmadığının;
taşeron firmalara iş devirlerinin iş gereklerine uygun olup
olmadığı hususlarının
araştırılması, alınacak önlemlerin ve çözüm önerilerinin,
mevzuatta yapılacak değişikliklerin tespiti amacıyla
Anayasanın 98inci, İçtüzüğün 104 ve 105inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ve talep ederiz.
3.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 19 milletvekilinin, Türkiyeden
Suriyeye göç etmiş ve vatansız durumuna düşmüş
insanların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/130)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'den
farklı tarihlerde ve çeşitli sebeplerden dolayı Suriyeye göç
etmiş ve şu anda orada yaşayan vatansızların sorunlarının
araştırılarak çözümü için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci TBMM İçtüzüğünün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını
arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1) Hasip Kaplan (Şırnak)
2) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis)
3) Osman Özçelik (Siirt)
4) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
5) Sebahat Tuncel
(İstanbul)
6) Bengi
Yıldız (Batman)
7)
Sırrı Sakık (Muş)
8) Ayla Akat Ata (Batman)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) Pervin Buldan (Iğdır)
11) Ahmet Türk (Mardin)
12) Fatma
Kurtulan (Van)
13) Aysel
Tuğluk (Diyarbakır)
14) Selahattin
Demirtaş (Diyarbakır)
15)
Şerafettin Halis (Tunceli)
16) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
17) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
18) M. Nuri Yaman
(Muş)
19) Emine Ayna (Mardin)
20) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Birinci Dünya
savaşı sonunda Osmanlı Devletinin parçalanmasıyla çok
sayıda devlet kurulmuştur. Bu devletlerin bazıları ancak
II. Dünya Savaşından sonra
bağımsızlıklarını kazanmışlardır.
Suriye'de bu ülkelerden biridir. Suriye I. Dünya savaşından sonra
uzun yıllar Fransa'nın himayesinde kalmış ve ancak 17 Nisan
1946 tarihinde bağımsızlığını ilan
etmiştir.
Türkiye ile
Suriye arasında sınırın çizilmesiyle birlikte;
yerleşim yerleri ikiye bölünmüştür. Bu coğrafi
sınırın çizilmesi aileleri ikiye bölmüş fakat
akrabalık ilişkilerini sona erdirememiştir. Bu akrabalar uzun
yıllar birbirlerini görememektedirler. Bu acıklı durum;
romanlara, filmlere konu olmuş ve ayrıca, her yıl dinî
bayramlarımız olan ramazan ve kurban bayramlarında konu
basın aracılığıyla Türkiye gündemine gelmekte ve
sınır kapılarında dramatik sahnelerin yaşanmasına
neden olmaktadır.
2006
yılı verilerine göre ülke nüfusu yaklaşık on sekiz milyon
olan Suriye'de Kürtlerin nüfusu yaklaşık iki milyon beş yüz bin
civarındadır. Suriye'deki Kürtler, genellikle Cizre ve Halep
arasındaki sınır boyunda yaşamaktadır. Suriye'de
sosyal statü bakımından iki türlü Kürt bulunmaktadır.
Sınırın çizilmesiyle birlikte Suriye tarafında kalan ve
Suriye vatandaşı olarak kabul edilen Kürtler ve buna
karşılık çeşitli sebeplerden dolayı bölgede (ekonomik,
kültürel, töre, sürgün gibi vb) 1925'te yaşanan olaylar (Şeyh Sait
ayaklanması) ile özellikle 1936 - 1937'de Dersim olayları sürecinde sığınmacı
olarak Türkiye'den (Mardin ve çevre illerinden) göç eden ve hiçbir
vatandaşlık hakkı bulunmayan mülteci Kürtler. Bu insanlar hem
Türkiye vatandaşlığını kaybetmişler hem de
Suriye'de bunların vatandaşlığını iptal etmiştir.
Yani bu insanlar Suriye vatandaşı değiller, mülteci
durumundadırlar ve yabancı diye adlandırılıyorlar.
Suriye vatandaşı olamadıklarından kimlikleri yok, mal mülk
alamıyorlar, devlet dairesinde çalışamıyorlar, memur
olamıyorlar, herhangi bir resmi görevde bulunamıyorlar. Kısaca
belirtmek gerekirse bu insanların, seçme, seçilme. mülkiyet ve seyahat
hakkı ile herhangi bir sosyal hakları bulunmamaktadır.
Suriye'de
yaşayan bu ikinci sınıf Kürtler Cizre'den başlayarak
Halep'e kadar uzanan bir kuşakta yer alıyorlar. Bu sınır
kuşağında yaşayan Kürtlerin yaklaşık 300 ile 500
bini 1962'ten (1962 tarihinde vatandaşlıkları geri
alınanlar 50 bin civarındadır.) beri vatandaşlık
hakkından yoksun "ecnebi" yani vatansız durumundadır.
Bu insanlar, 1962 yılına kadar Suriye vatandaşı olarak
kabul edilmelerine rağmen, Suriye'nin 14 ilinden birini oluşturan ve
"Kamışlı" kazasının da bağlı
olduğu "Hasake"de yapılan nüfus sayımında
Türkiye'den gelenlerin -Türkiye vatandaşları oldukları
gerekçesiyle- vatandaşlıkları geri
alınmıştır. Aynı tarihte çeşitli nedenlerle
Türkiye'den göç edenlerden "Hasake İli"nin
dışındaki diğer illerde (Şam gibi) ikamet edenlerin
vatandaşlığı devam etmiştir. Böylece aynı aileden
iki kardeşten birinin vatandaşlığı geri
alınmış, diğerinin Suriye vatandaşlıkları
devam etmiştir. Suriye'de kimliksizleştirilen bu insanlar
"ecnebi" olarak adlandırılmaktadır. Bu
kimliksizleştirme politikası 13 Mart 1973 Anayasası ile de
giderilmemiş ve günümüze kadar gelmiştir.
Kendi
topraklarında yabancı sayılmakta olan bu insanlar, tüm kamu
haklarından men oldukları gibi, evlilikleri dahi illegal sayıldığı
için doğan çocuklarda "ecnebi" olarak kabul edilmektedirler.
Ecnebi olarak kabul edilen bu aileler kimi zaman çocukları kamu
hizmetlerinden yararlansın diye vatandaş olan Kürtler veya dost
olarak kabul ettikleri Araplar üzerine yazdırarak muvazaalı yollara
başvurmaktadırlar. Daha sonraki yıllarda bu konuda da hukuki
ihtilaflar yaşanmaktadır.
Bu insanlar söz
konusu iki ülke vatandaşlığından olmuşlardır. Bu
durum vatandaşlık hukukumuza da aykırıdır. 11/02/1964
tarihli ve 405 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun
34 üncü maddesi, "Vatandaşlığı kaybettirme ve
çıkarma kararları şahsidir. İlgilinin eş ve
çocuklarına tesir etmez." şeklinde hüküm olmasına
karşın çeşitli sebeplerden dolayı Suriyeye göç etmek
zorunda kalan bu insanların vatandaşlıkları kaybettirilmekle
yetinilmemiş, bütün aile fertlerinin vatandaşlıkları
kaybettirilmesi kendi hukukumuza da aykırılık teşkil
etmektedir.
Sonuç olarak;
aslında Türkiye cumhuriyeti vatandaşı olan ve fakat çeşitli
nedenlerden dolayı vatandaşlıkları kaybettirilen ve Suriye
vatandaşlığına da alınmayan bu insanların
durumların incelenmesi gerekmektedir. En uzun kara sınırına
sahip komşumuz olan Suriye'de yaşanan bu insanlık
ayıbına yabancı kalamayacağımızı
düşünerek TBMM tarafından bir Meclis Araştırma Komisyonunun
kurularak sorunun bütün yönleriyle araştırılması
gerektiği inancındayız.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
VI.-
ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU
ÖNERİLERİ
1.-
(10/127) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 20/2/2008 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
20.02.2008
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun, 20.02.2008 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Kemal
Kılıçdaroğlu
İstanbul
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Genel Kurulun;
19.02.2008 Salı günkü birleşiminde okunan, (10/127) Esas
Numaralı Meclis Araştırması Önergesinin görüşmelerinin
Genel Kurulun; 20.02.2008 Çarşamba günlü (Bugün) birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde konuşmak üzere, Malatya
Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Önce Osman Bey konuşacaklar.
BAŞKAN-
Peki, Osman Kaptan, Antalya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kaptan.
OSMAN KAPTAN
(Antalya) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; banka kredi
kartları konusunda Meclis araştırma komisyonu kurulması
önerisi lehine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, Merkez Bankası kayıtlarına göre 2007
yılı sonu itibarıyla ülkemizde 37 milyon 335 bin kredi
kartı kullanılmaktadır. Bu kart sahiplerinden, 2 Şubat 2008
tarihi itibarıyla, toplam 687.016 kişinin borcunu ödeyememe sorunu
vardır. Bunların 101.956sı ferdî kredi, 585.060ı da kredi
kartı borcunu ödeyememiş kişilerdir.
Kredi kartı
borçlarına taksitle ödeme kolaylığı getiren 5464
sayılı Yasa 26 Şubat 2005te
çıkarılmıştır. O günden beri sorunlu tüketici
kredileri yüzde 993, sorunlu kredi kartı ödemeleri ise yüzde 152
oranında artış göstermiştir.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizde yıllık enflasyon yüzde 8,4, kredi
kartlarının yıllık bileşik faizleri ise yüzde 90
düzeyindedir. Bankaların kredi kartlarına uyguladıkları
faizi ne enflasyonla ne mevduat faiziyle ne Merkez Bankası borçlanma
faiziyle ne de diğer ülkelerdeki kredi faizi oranlarıyla izah etmek
olanaksızdır. Türkiye'de bankaların kredi kartlarına
uyguladığı yıllık faiz enflasyonun 10
katının üzerindedir, mevduat faizinin 4-5 kat üzerindedir, Merkez
Bankası borçlanma faizinin ise 5 kat üzerindedir.
Kredi kartı
borcuna uygulanan bileşik faiz oranı bazı ülkelerde ise
şöyledir: Amerikada yüzde 19-yüzde 16 arasında, İngilterede
yüzde 15-16 arasında, Belçikada yüzde 16, Almanyada yüzde 12-17,
İtalyada yüzde 12-13, komşumuz Yunanistanda yüzde 9 ila yüzde 10
arasındadır. Türkiyede ise bu oran yüzde 90dır.
Akdi faizin
yıllık bileşiği yüzde 90,1, gecikme faizinin
yıllık bileşiği ise yüzde 105,8i bulmaktadır.
Diğer ülkelerin bazılarında enflasyon oranının 3-4
katı, bazılarında ise 4-5 katını geçmeyen kredi
kartı faizi, Türkiyede ise yıllık enflasyonun 10
katını geçmektedir.
Sayın
milletvekilleri, bu, insafsızlıktır; bu, düşük gelirli
insanlarımızı sömürmektir. Zaten zar zor, borçla geçinmekte olan
insanlarımızın alım gücü giderek azalırken daha fazla
tüketmeye, daha fazla borçlanmaya, daha fazla kredi kartıyla
alışveriş yapmaya mecbur bırakılmaktadırlar. Bu
durumda, bankalar da bunu özendirmektedir.
Son dört
yılda, 2003-2007 yılları arasında ailelerin bankalara,
katılım bankalarına ve tüketici finansman şirketlerine olan
toplam borçları 7 kat artmıştır. Buna karşın
gelirlerindeki artış ise sadece 2 kat olmuştur. BDDKnın
Eylül 2007 finansal piyasalar raporuna göre, 2002 yılında ailelerin
bankalara olan borçları toplam gelirlerinin yüzde 4,3ü kadar bir büyüklük
oluştururken bu oran 2003 yılında yüzde 6,8e, 2004
yılında yüzde 11,8e, 2005 yılında yüzde 19a, 2006
yılında yüzde 23,7ye ve 2007 yılında da yüzde 26ya
tırmanmıştır. Bu borçların da yüzde 42sini kredi
kartları ve tüketici kredileri oluşturmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, bazı bankalar leblebi gibi kredi kartı
dağıtıyorlar. İnsanların gelirlerine bakmıyorlar,
kredi kartı sayısına bakmıyorlar, kart veriyorlar. Kart
parası alınmaz. diye mahkeme kararları olmasına
rağmen de kart parası alıyorlar. Bazı bankalar kredi
kartı satmak için personeline hedef gösteriyor, Haftada 20 kart satmazsan
işine son veririm. diyor. Otobüs duraklarında kart
dağıttırıyor. Artık köylerde ve kırsal kesimlerde
bile çoğu insanımızın 4-5 tane kredi kartı var.
Örneğin, 22 tane kredi kartı olan bir esnafın içine düştüğü
çıkmazı gazetelerden okumuştuk. Neredeyse, Avustralyada
yaşanan bir olayda olduğu gibi, insanların kedilerine bile ek
kart verilecek duruma düşüyorlar. Kısacası, bazı
bankalardan kart almak kolay, ödemek zor.
Ödeme gücü
olmayan insanlarımız asgari ödeme adı altında borcunun
bir kısmını ödemeye teşvik ediliyor. Bu durum bankalar için
iyi, tüketiciler için kötü. Çünkü bankaların alacağı
artıyor, tüketicinin de borcu artıyor, artık ipin ucu da
kaçıyor. İnsanlarımız borçlandıkça borçlanıyor,
varsa malını mülkünü, eşinin bileziğini satarak, yoksa
yakınlarından borç alarak ödemeye çalışıyorlar.
Bankaların birinden çekip diğerine yatırıyorlar.
Bankaların elinden kurtulmak için tefecinin eline düşüyorlar. Çaresiz
duruma düşerek ne yapacağını bilemez hâle gelenler, yasal
ve etik olmayan yollardan sorunu çözmeye çalışanlar, soygun, gasp,
cinayet gibi yollara başvuranlar oluyor. Gereğinde televizyon
programlarına çıkıp Böbreğimi satıyorum diyenler
oluyor. İflaslar, intiharlar, boşanmalar çoğalıyor.
Psikolojisi tamamen bozularak cinnet getirenler, annesini, babasını,
eşini, çocuklarını öldürüp intihar edenler oluyor. İki
yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bile
bir polis memurumuz kredi kartı yüzünden intihar etmişti.
İntihar edenler geriye bıraktıkları notlarda Ölümümden
kimse sorumlu değildir. diyorlar. Çünkü, geride kalan
yakınlarını zan altında bırakmak istemiyorlar.
Ancak, sayın
milletvekili arkadaşlarım, bu intiharlardan kimse sorumlu değil
mi? Bizler sorumlu değil miyiz? Hükûmet sorumlu değil mi? Bankalar
sorumlu değil mi? BDDK sorumlu değil mi? Bu kişiler, sadece
tüketim kültürünün mağdurları mı? Bu konuda, Ankara Ticaret
Odası Başkanı Sayın Sinan Aygünün takdire değer mücadelesinin
dışında kimsenin sesi çıkmayacak mı? Biz, bankalar kâr
etmesin, bankalar kazanmasın demiyoruz, ancak, bankalar kazansın da,
insanlarımız da iflas etmesin, insanlarımız da intihar
etmesin, insanlarımız da boşanmasın, cinnet getirmesin
diyoruz. Bunun için de, bankaların uygulamaları yasal olsun, ussal
olsun, insaflı olsun, Türkiye ve dünya gerçeklerine uysun diyoruz. Bu
konuda, Meclis de, Hükûmet de, BDDK da, Merkez Bankası da gereğini
yapsın diyoruz.
Bakınız,
bu konuda, önceki yıllarda intihar eden emekli bir albay cumhuriyet
başsavcılığına yazdığı dilekçede,
bankaların acımasız temerrüt faizlerinden yakınarak Albay
rütbeme rağmen, kızıma ve oğluma istediğim eğitim
imkânını ve onlara iyi bir gelecek sağlayamadığım
için devleti yönetenleri suçluyorum. diyor ve şöyle devam ediyor:
Dilerim, sayın siyasiler benim durumumu dikkate alırlar ve ekonomik
sıkıntıdan dolayı kimsenin bir daha hayatına son
vermesine mahal bırakmazlar. demiştir.
Sayın
milletvekilleri, bu örnekler de gösteriyor ki, kredi kartları sorunu ciddi
bir sorundur. Bu sorunun çözümü için, ben ve Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşlarım geçen hafta bir Meclis araştırma önergesi
verdik. Bu önergenin Genel Kurulumuzda kabul edilerek, bir araştırma
komisyonunun kurulmasıyla, kredi kartları konusundaki sorunların
araştırılarak, gerekli yasal ve yönetsel önlemlerin
alınması gerektiğini sizlerin takdirine sunar, yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaptan.
Grup önerisinin
aleyhinde söz isteyen, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ.
Buyurun
Sayın Bozdağ. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
CHP grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Dün Meclisimiz
burada gündemin nasıl olacağına dair müzakere yaptı ve
haftalık gündemini sizlerin oylarıyla belirledi. Bugün de Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Danışma Kurulu talep ederek, kredi
kartlarıyla ilgili konunun gündeme alınmasını talep etti ve
bu noktada bir mutabakat olmaması üzerine huzurlarınıza bu konu
grup önerisi olarak getirildi.
Değerli
arkadaşlar, kredi kartları konusu önemli bir konu ve bu sorun ciddi
bir sorun. AK Parti, milletin oylarıyla Meclise gelip iktidarı
oluşturduğu günden beri bu konuya duyarsız kalmamış,
bu konuyla ilgili çalışmalara ciddi ehemmiyet vermiş, önemli
katkılar sunmuş ve bu konu bugüne kadar ilk defa yasal bir mevzuata
kavuşturulmuş.
23/2/2006
tarihinde banka kartları ve kredi kartlarıyla ilgili bir kanun
çıkardık Meclisimizde. Burada uzunca müzakereler yapıldı,
bu müzakereler sonucunda da Meclisimiz bunu yasalaştırdı. Amaç
ne? Amaç, banka kartları ve kredi kartlarının
çıkarılmasına, kullanılmasına, takas ve mahsup
işlemlerine ilişkin usul ve esasları düzenlemek suretiyle
kartlı ödemeler sisteminin etkin çalışmasını
sağlamaktır. Bu amaçla bu konu nasıl etkin
çalıştırılabilir, hem kullanıcılar için hem
bankalar için nasıl daha uygun esaslara kavuşturulabilir konusu
burada uzun uzun tartışıldı. Hem bankalara hem de
katılım bankalarına hem de bu kartı kullananlara
birtakım yükümlülükler getirildi, birtakım görevler verildi.
Örneğin, madde 8, kart çıkarma ve buna ilişkin yükümlülükleri
düzenliyor ve orada, birinci fıkrasında şu ifade var: Kart
çıkaran kuruluşlar, talepte bulunmayan veya sözleşme imzalamayan
kişiler adına hiçbir şekil ve surette kart veremezler. Bu
kuruluşlarca genel müdürlük veya şube haricinde kredi kartı
talebi toplanabilecek yerler Kurumun uygun görüşü alınarak Türkiye
Bankalar Birliği ve Türkiye Katılım Bankaları Birliği
tarafından müştereken belirlenir. Bu düzenleme yapılana kadar
-sokakta gördüğünüz- Kızılayda, Ulusta, başkaca yerlerde,
banka temsilcilerinin kart verileceğine dair oraya sehpalar koyup,
üzerinde kart dağıttığını bütün Türkiye görüyordu.
Değişik alışveriş merkezlerinde de belli uygulamalar vardı.
Âdeta ekmek gibi, her yerde kart satılan bir uygulama vardı. Bu da
teşvik ediyordu bireyleri. Buna bir düzen getirildi. Artık herkes
veya her banka veya her katılım bankası, istediği yerde
kredi kartı veremeyecek, talepte bulunmayana Gel, kredi kartı al.
diyemeyecek. Bunun şartları, esasları belirlenmiş,
nerelerde verileceğine ilişkin konu, bir düzenlemeye
kavuşturulmuş. Bu sorun, 2006da yapılan bu düzenlemeyle
tedavülden kalktı; yeni bir sorun veya devam eden sorunmuş gibi
gösterilmesi de doğru değil.
Öte yandan, bu
kredi kartı limitleriyle ilgili de bir başka düzenleme
yapıldı. Madde 9, kredi kartı limitini düzenliyor, ikinci
fıkrasını okuyorum: Kart çıkaran kuruluş
tarafından bir gerçek kişinin sahip olduğu tüm kredi
kartları için tanınacak toplam kredi kartları limiti, ilk
yıl için, ilgilinin aylık ortalama net gelirinin iki
katını, ikinci yıl için ise, dört katını aşamaz.
Yani bütün kullanacağı kredi kartlarıyla ilgili limitleri de yasa
belirlemiş, kaç bankadan, kaç yerden kullanırsa kullansın. Yani
bankalar, bu konuda keyfekeder kredi limitleri tayin edemezler ve bunları
uygulayamazlar. Bunların usul ve esaslarını da ne
yapmış, düzenlemiş. O konuda da önemli bir değişimi
getirip koymuş, burada da bir sıkıntı yok.
Sıkıntı olacak konuyu, yaşanan tecrübelerden sonra
Meclisimiz çözümlemiştir.
Bir başka
konu, faizlerle ilgili konu. Faizler de keyfîlikten kurtarılmış.
Orada da bir başka düzenleme yapılıyor. O da şu: Madde 26,
faizle ilgili konuyu düzenliyor. İlgili fıkrasını okuyorum:
Kalan hesap bakiyesine hepsini okuyamıyorum- asgari tutar ve üzerinde
ödeme yapılması durumunda akdi faiz, asgari tutarın altında
ödeme yapılması durumunda ise gecikme faizi uygulanır. Temerrüt
hali de dahil olmak üzere, kart uygulamasından doğan borçlarda
bileşik faiz uygulanmaz.
Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası azami akdi ve gecikme faiz oranlarını
tespit etmeye yetkilidir ve belirlediği bu oranları üç ayda bir
açıklar. Bu konuda da keyfîliği kaldırıyor. Öte yandan,
Merkez Bankasının bu faizlerle ilgili kontrolünü, takibini de üç ayla
bir sınırlandırıyor, bu noktada da bir düzenleme
yapılmış ve sıkıntı olabilecek konuların
veya bankaların keyfî uygulamalarının önüne geçecek düzenlemeler
yapılmış.
Ayrıca,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu da bu dönemde çok ciddi
düzenlemelerle, ciddi denetimlerini yapmakta, bütün dünyada bugünlerde finans
alanında bir sıkıntı varken, Türkiyede yapılan bu
denetimlerin ciddiliği ve düzenlemelerin etkinliği sayesinde bu
noktada sıkıntı yok.
Ama bir şey
daha yaptık biz 2006da. Neredeyse iki yıl falan oluyor. Kredi
kartı kullanarak mağdur duruma düşmüş,
sıkıntıya düşmüş, bu noktada çaresizliğe
düşmüş insanlarımıza da gözümüzü ve
kulağımızı tıkamadık. Bu Kanunun geçici madde
4üyle yapılan bir düzenlemeyle, kredi kartı borçları nedeniyle
ödeme güçlüğü içerisinde olan vatandaşlarımıza bir
yapılandırma getirdik. Ne yaptık? Bakın okuyorum: Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla kendisine dönem sonu
borcunun ödenmesi için ihtar çekilmiş veya haklarında icra takibi
başlatılmış ya da 31/1/2006 tarihine kadar temerrüde
düşmüş olan kredi kartı borçluları altmış gün
içerisinde ilgili kredi kartı veren kuruluşa veya avukatına
yazılı olarak güncel tebligat adresi de belirtmek suretiyle müracaat
ederek, borçlarını taksitle ödemek istediklerini beyan etmeleri
hâlinde, düzenlenecek ödeme planını imzalamaları ve ilk taksiti
de peşin ödemeleri şartıyla, kendisine bildirilen son dönem
borcu tamamen tahsil edilinceye kadar yıllık yüzde 18 faiz oranı
üzerinden hesaplanacak borç tutarını 18 eşit taksitte ödeme
hakkına sahip olurlar. diyor ve faizi yıllık yüzde 18le
sınırlamış ve 18 eşit taksite bunu bölmüş ve
anlaşma yaptığı zaman da bunların ödemeleri konusunda
bir kolaylık getirilmiştir. Dolayısıyla, bu konuda yasal
mevzuat açısından bir sıkıntı yok, denetim
mekanizmalarının varlığı ve işletilmesi
açısından da bir sıkıntı yok, hem Merkez
Bankasının faiz denetimi hem BDDKnın bu konudaki denetimleri
hem de yasal mevzuatımız bu konuyla ilgili ve yeterli düzeydedir.
Ancak başkaca sıkıntılar varsa elbette bunlar
tartışılır, görüşülür.
Bu nedenle, bu
konu Meclisimizde görüşüldüğü için, sorunlara kalıcı ve
sürekli nitelikte çözümler bulunup
yasalaştırıldığı için ve bu
yasalaştırmanın üzerinden de daha iki yıllık bir zaman
da geçmedi; yeni sorunlar varsa bunlarla ilgili de bizim
duyarlılığımız devam eder, bunların üzerine de
gitmeye devam ederiz. Bu nedenle, şu anda talep edilen grup önerisinin biz
aleyhindeyiz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.
Grup önerisinin
lehinde Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
Buyurun
Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, kredi kartı bir ödeme aracıdır, ödeme
aracıdır, bir kredi değildir, bir ödeme aracıdır. Bu
bankalar -hangi iş yeri o karta aracılık etmişse- iş
yerlerinden komisyon alarak
Hangi iş yeri kartla alışveriş
yapmışsa iş yerlerinden komisyon alır. Esas amacı
budur. İnsanlar, gününde ve ayın belli günlerinde -ödeme takvimi
vardır- kredi kartı borçlarını ödediği zaman bir sorun
olmaz, bu işler gider. Esas sorun kredili kredi kartında. Bu
yaratıldı Türkiyede. Baktığınız zaman, bir tüketici
kredileri var, bir de kredili kredi kartları var.
Arkadaşlar,
şimdi, Türkiyede tüketici kredi faizleri şu anda, şu günde
-Neye göre belirlenir? Enflasyona göre belirlenir- maksimum yüzde 1le 1,5
arasında. Ancak kredili kredi kartı faizleri bazı bankalarda
yüzde 5 arkadaşlar. Şimdi mesele burada arkadaşlar.
Sayın
Bozdağ, geçen dönem, biz burada günlerce -Meclis ilk
açıldığı zaman- Kredili kredi kartlarında sorun var.
diye diye, size, hepinize, tüm milletvekillerine yalvardık Bu toplumun bu
sorununu çözelim. dedik. Şimdi aynı şekilde
haykırıyoruz. Ve sonunda, Meclisimiz, o gün, hep beraber oturduk, bir
çözüm bulalım dedik dönemin sonuna doğru. Ama burada bulduğumuz
çözümde, faiz konusunu, en önemli konuyu Merkez Bankasına
bıraktık, Merkez Bankası adildir, iyi bir hâkimdir, enflasyonu,
her şeyi takip eden kurumdur ve enflasyona göre faizleri
belirleyeceği için, biz, en iyi hâkimi, en adil hâkimi Merkez
Bankasının kendisi, onlar belirlesin. dedik. Ama, geçtiğimiz iki
yıllık sürece, Sayın Bozdağ, o günkü faizlerle -dikkat
ettiğiniz zaman- bugünkü faizlerin yüzde 40, yüzde 50 olduğu
dönemlerde bankalar aylık yüzde 6 faiz alıyorlardı kredili kredi
kartından. Ama şu anda hâlâ 5,25. Enflasyon nerede, faizler nerede,
Merkez Bankasının her üç ayda bir belirleyeceği faiz
dediğimiz faiz nerede arkadaşlar?
Bu insanlar,
tüketimi
Geleceğini satın aldırdık insanlara. Asgari
ödeme tutarı denilen miktarı ödeyemediği zaman insanlar bir
faiz sarmalına giriyorlar, aylık yüzde 5le, bu ödenemez bir hâle
geliyor arkadaşlar. Mesele burada arkadaşlar. Mesele, toplumun en
büyük sorunu... Toplumda çok büyük sorun var.
Ben, tesadüfen,
cuma günü Malatyada bir banka müdürünü ziyaret ettim. Önünde on sayfalık
bir liste vardı arkadaşlar. Nedir bu? dedim. Tüketici kredilerini
ve kredi kartları faizini ödeyemeyenler... Aylık taksitleri 100-150
lira arkadaşlar.
Arkadaşlar,
bunu kabul edin, lütfen kabul edin. Toplumun büyük bir sorunudur. Toplumda
geleceği satın aldırdık insanlara. Lütfen kabul edin.
İnsanlar çaresiz ve perişan durumda. Türkiye'nin yüzde 90ı bu
şekilde. Yüzde 10luk kısma bakmayın, yüzde 90a bakalım.
Burada sorun
vardı arkadaşlar. Geçen dönem nasıl çözdüyse bu Meclis
Merkez
Bankasının hakemliği, bir şekilde toplumun hakemliğine
dönüşmedi arkadaşlar. Bunu açık söyleyelim ve burada çok
tartıştık dikkat ederseniz, Bunu Merkez Bankasının
hakemliğine bırakalım mı, enflasyona mı endeksleyelim,
başka bir şeye mi endeksleyelim
Ama en sonunda, bu Meclis, hep
beraber karar verdik. O önergede benim de imzam var. Nedir? Toplumun sorununu
çözelim diye. Ama maalesef, Merkez Bankası, sadece, iki yıllık
süreçte bir kez 0,25, bir kez de 0,25 şeklinde, yüzde 5,5ten 5e indirdi.
Bunun altında faiz uygulayan bankalarımız var ama temerrüt
faizi dediğimiz olgu
Türkiyede enflasyonun yüzde 8, tüketici kredi
faizlerinin aylık maksimum 1,5 olduğu
Aylık maksimum
Tabii,
bankaların bir operasyon gideri var. Ama, Türkiyede, bir şekilde bu
operasyon giderini azaltarak bir şekilde bunun aşağı
çekilmesi lazım. Daha düşük faiz tatbik eden bankalar neden ediyor
arkadaşlar? Demek ki, herkesin operasyon gideri farklı değil.
Onun için, mutlaka bu komisyonun kurulması lazım arkadaşlar.
Gelin, çözümü beraber bulalım nasıl geçen sefer bulduysak.
Şimdi,
Türkiye bir tüketim toplumu oldu arkadaşlar, bunu kabul edelim. Herkese
geleceği satın aldırdık; memura, emekliye
Bunlar
geleceği satın aldılar. İşin içinden
çıkamıyorlar, çaresiz kalıyorlar. Bu komisyonu kuralım.
Biz, ne bankaların ne bir başka kişinin zarar etmesini
istemiyoruz, ama hakkaniyet neyse bunun uygulanmasını istiyoruz.
Tabii, bankalarımız, Türkiyede, mutlak olmazsa
olmazımızdır. Ama, aylık yüzde 5 gibi bir faiz
Enflasyonun yüzde 8, Hazine bonosu faizlerinin veya tüketici kredi faizlerinin
yüzde 20 olduğu bir Türkiyede aylık yüzde 5lik bir faiz, hakikaten
arkadaşlar çok yüksek. Gelin -bu kesime çözüm bulmak zorundayız-
ortak noktası neyse
Biz kimsenin mağdur olmasını
istemiyoruz. Ama, mağdur olan halkı da mağdur etmeyelim.
Değerli arkadaşlarım,
bu komisyonu kurmak zorundayız. Gelin, Sayın Bozdağ, geçmiş
dönemde olduğu gibi
Bu Meclis o dönemde bir ortak karar verdi, Merkez
Bankasını hakem yaptı. Ama, Merkez Bankası hakemliğini
iyi yapamadı. Gelin, başka bir nokta bulmak açısından bu önergeye
evet diyelim. Tüm partilerimizden değerli arkadaşlarımız
gelsin, hep beraber çözümü birlikte bulalım.
Ben hepinize
saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor, gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
BAŞKAN
1inci sırada yer alan, 09/11/2006 Tarihli ve 5555 Sayılı
Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89uncu ve 104üncü Maddeleri
Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.-
9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen
birleşimde 41inci madde üzerindeki konuşmalar ve soru-cevap
işlemi tamamlanmıştı.
Şimdi, madde
üzerinde önerge işlemleri yapılacaktır.
Madde üzerinde
beş önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre
okutup, aykırılığına göre işleme
alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Genel Kurulda
görüşülmekte olan ve gündemin 98inci sırasında yer alan 5555
sayılı Vakıflar Kanununun 41inci maddesinin birinci
fıkrasının sonuna:
Başbakan
tarafından atanacak üyeler için TBMMde grubu bulunan siyasi partiler
tarafından, her parti için bir üye esasına göre belirlenecek
kişilere öncelik verilir.
Cümlesinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Ertuğrul Kumcuoğlu |
Behiç Çelik |
İsmet Büyükataman |
|
|
Aydın |
Mersin |
Bursa |
|
|
S. Nevzat Korkmaz |
Metin Çobanoğlu |
Ahmet Bukan |
|
|
Isparta |
Kırşehir |
Çankırı |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Genel Kurulda
görüşülmekte olan ve gündemin 98inci sırasında yer alan 5555
sayılı Vakıflar Kanununun 41inci maddesinde atanacak
beş ibaresinin atanacak üç biçiminde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
|
S. Nevzat Korkmaz |
Ertuğrul Kumcuoğlu |
Behiç Çelik |
|
|
Isparta |
Aydın |
Mersin |
|
|
İsmet Büyükataman |
|
Metin Çobanoğlu |
|
|
Bursa |
|
Kırşehir |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anayasanın
89uncu ve 104üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir
daha görüşülmek üzere geri gönderilen kanun, Vakıflar Kanunu No: 5555
İkinci Bölüm, Madde 41in ilk paragrafındaki Vakıf konusunda
bilgi ve deneyim sahibi yüksek öğrenim mezunları arasından
Başbakanın teklifi üzerine ortak kararname ile atanacak beş,
yine Vakıflarca seçilecek üç, mülhak ve cemaat vakıflarınca
seçilecek birer üye olmak üzere toplam on beş üyeden oluşur
ibaresinin yerine; Yeni Vakıflarca seçilecek altı üye olmak üzere toplam
on bir üyeden oluşur ibaresinin getirilmesini, sonraki Ayrıca yeni Vakıflar üç, mülhak ve cemaat
vakıfları ise birer yedek üye seçer ibaresinin yerine, Ayrıca
yeni vakıflar altı yedek üye seçer ibaresinin getirilmesini, sonraki
Seçimler, yeni vakıflarda yönetim organının, mülhak
vakıflarda vakıf yöneticilerinin, cemaat vakıflarında
yönetim kurullarının seçeceği birer temsilcinin iştiraki
ile genel müdürlüğün daveti üzerine ayrı ayrı yapılır
ibaresi yerine, Seçimler yeni vakıflarda yönetim organının
seçeceği üç temsilcinin iştiraki ile genel müdürlüğün daveti
üzerine yapılır ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Esfender Korkmaz |
Aliİhsan Köktürk |
Turgut Dibek |
|
|
İstanbul |
Zonguldak |
Kırklareli |
|
|
Birgen Keleş |
Tayfur Süner |
İsa Gök |
|
|
İstanbul |
Antalya |
Mersin |
(x) 98 S. Sayılı Basmayazı 30/01/2008
tarihli 56ncı Birleşim Tutanağına eklidir. Kanunun ilk
görüşmeleri 1/11/2006 - 9/11/2006 tarihleri arasındaki 13 ila
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı 9.11.2006
Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89
uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu Raporunun
Vakıflar Meclisi başlıklı 41 inci maddesinin, Anayasaya
aykırılığı nedeniyle Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Halil Ünlütepe |
Muhammet Rıza
Yalçınkaya |
Turgut Dibek |
|
|
|
Afyonkarahisar |
Bartın |
Kırklareli |
|
|
|
İsa Gök |
Rahmi Güner |
Ali İhsan Köktürk |
|
|
|
Mersin |
Ordu |
Zonguldak |
|
|
|
Fatma Nur Serter |
|
Bilgin Paçarız |
|
|
|
İstanbul |
|
Edirne |
|
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı kanunun 41.
maddesi Anayasaya aykırıdır. Kanun metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. 31.01.2008
|
|
Hasan Macit |
Recai Birgün |
Kamer Genç |
|
|
İstanbul |
İzmir |
Tunceli |
|
|
Hasan Erçelebi |
Harun Öztürk |
Hüseyin Pazarcı |
|
|
Denizli |
İzmir |
Balıkesir |
|
|
|
H. Tayfun İçli |
|
|
|
|
Eskişehir |
|
BAŞKAN Son iki önerge mahiyet olarak birbirinin aynı
olduğu için birlikte işleme alacağım, ayrı ayrı
söz vereceğim.
Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 41inci maddeyle ilgili olarak verilen bir önerge üzerinde söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, maalesef, Türkiyenin
geleceğini karartacak, Türkiyeyi bölmeye ve parçalamaya yönelik
davranışlar içinde olan emperyalist güçlerin emperyalizm
düşüncelerine hizmet edecek çok güzel kanun tasarılarını
getiriyoruz. Bakın, 1821 yılında II. Mahmut tarafından idam
edilen İstanbul Başpiskoposu Gregoryas yarım kalan ayin diyor.
Diyor ki: Bu Türkleri İstanbuldan kovacağız ve o Patrikhanenin
Kin Kapısı açılmayacak ve o kapı ancak Türkler
İstanbuldan kovulduktan sonra açılacak.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, Batı
Trakya ile ilgili olarak Yunanistanın hazırladığı
Batı Trakya Müslüman azınlığı vakıflar ve
bunların mal varlıklarına ilişkin kanun tasarısı
var elimde veya teklifi, bilmiyorum ben Yunan şeyinde. Bunun 1inci
maddesi şöyle diyor: Batı Trakya Müslüman
azınlığı vakıflarının ve bunların mal
varlıklarının yönetimi ve idaresi hususları,
a) 25 Ağustos 1923 tarihli kanunun 3üncü maddesiyle
onaylanmış olan Lozan Barış Anlaşmasıyla,
b) İşbu kanun tarafından düzenlenir.
Peki, biz bu ecnebilerin Türkiyede kuracakları
vakıfları, niye, kendi, Lozan Anlaşmasını buraya
koymuyoruz ki, kardeşim, sen eğer buraya bir vakıf kuruyorsan,
bu vakfı Lozan Anlaşması hükümleri çerçevesinde
kullanırız demiyoruz?
Yine, bu Vakıflar Yasasının, Patrikhanenin
danışmanı olan Hüseyin Hatemi tarafından
hazırlandığına dair Dışişleri
Bakanlığına gönderilen kanun teklifi
Şimdi, Türkiyede kanun hazırlayan, AKP zamanında,
kimse kalmamış, Patrikhanenin müşavirleri bunlara kanun
hazırlıyorlar. Peki, bu kanunu hazırlayanlar Türkiyenin
geleceğine yönelik, lehine mi kanun hazırlıyorlar?
Bakın sayın milletvekilleri, biz, Türkiye Cumhuriyeti
hudutları içinde yaşayan Rum dostlarımızı da, Ermeni
dostlarımızı da, Musevi dostlarımızı da, hepsi,
onlar da
Yurttaşız, onlara da bir
SIRRI SAKIK (Muş) Onlar dostlarımız değil,
vatandaşlarımız.
KAMER GENÇ (Devamla) Seni hiç ilgilendirmez.
SIRRI SAKIK (Muş) Benim vatandaşlarım. Ne demek
seni ilgilendirmez?
KAMER GENÇ (Devamla) Benim vatandaşlarım,
dostlarım canım. Dost, vatandaştan daha yakın değil
mi? Ne yani, kendi
İkide bir oradan bana şey ediyorsunuz.
Biz bu insanlara saygı duyuyoruz, dostluklarımız
var. Mesela, ben geçen gün, işte, gittim İstanbuldaki bir hastane
vakfına, Tuncelide tıpta okuyan 6 tane öğrenciyi verdim,
kendilerine burs veriyorlar. Kendilerine teşekkür ettim.
Yani mesele, Türkiye Cumhuriyeti hudutları içinde
yaşayan bu kişilerin Türkiyeye bakış açıları
değil, bunların arkasındaki emperyalist güçler. Bunlar
Türkiyeyi öteden beri, bu güzel coğrafyayı parçalayıp bölmeye
çalışıyorlar. Bugün Anadolunun birçok yerlerinde, işte
benim Tuncelinin birçok yerlerinde kiliseler var. Şimdi, siz,
getirdiğiniz bu Kanunla, adamların yanına gelecekler, her
tarafta, işte şu kiliseyi canlandırma vakfı, bu kiliseyi
canlandırma vakfı
Dolayısıyla Türkiyeyi paramparça
edecekler.
Bakın, kanun bir defa çıktıktan sonra, o kanunu
geri alamazsınız. Önemli olan kanunu çıkartmamak. Kanunu
çıkarttıktan sonra, işte, arkanızda Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi var, bilmem, Avrupa Birliği var
İşte,
Avrupa Birliği temsilcisi gelmiş, İstanbulun, diyor ki,
işte, şu Sulukuleyi şöyle düzenleyeceksiniz, yok
şurayı şöyle düzenleyeceksiniz
Tabii, burada söylediğimiz
şeyleri ne Hükûmet doğru dürüst cevaplandırıyor ne de
Komisyon cevaplandırıyor. Tabii, Hükûmetin buradaki sözcüsü diyor ki:
Efendim diyor, sen yabancı unsursun. Niye? Türkiye Cumhuriyeti
devletinin menfaatlerini burada savunmak yabancı unsur olan kişilere
mahsus kaldı artık. Yerli unsurlara karşı şey
olmadı.
Onun için, bu Kanunu bana göre geri çekin, bu Kanunla ilgili
sağlıklı bir araştırma yapın ve ondan sonra bu
Kanunu çıkaralım. Ha, Avrupa Birliği bu Kanun çıkarsa bizi
Avrupa Birliğine mi alır? O zaman yürürlük maddesi olan 81inci
maddesine bir hüküm koyalım: Bu Kanun Türkiye Cumhuriyeti devleti Avrupa
Birliğine aldığı tarihten sonra yürürlüğe girer.
diyelim mademki ön şart bu ise. Onun için, yani böyle, kanunlar enine
boyuna tartışılmadan, ondan sonra, incelenmeden buraya gelirse
bunlar hakikaten çok sıkıntı yaratabilir.
Şimdi, vakıflar konusunda da, işte, bugün, CHP
Grubundaki bir arkadaşımız da dedi, yani, işte, basın
toplantısında da söyledi, işte, Romanyada, Bulgaristanda,
Sovyetler Birliğinde yaşayan insanlar şimdi Türkiyedeki bu
ecnebilere, şeye, burayı terk etmiş
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) -
bu, Türkiyeyi terk etmiş gitmiş
yabancı uyruklu kişilerin mallarını bedava alıyorlar,
işte, vakıflara
Bir de, bunlar geçmişte de, bakın, bu
malların, mülklerin sahibi olmadıkları hâlde hileli olarak
gitmişler mal edinmişler arkadaşlar. Bu Fener Rum Erkek Lisesi
Vakfı var, bu Osmanlı döneminde kurulduğunu iddia ediyor ama
1936 yılında verdiği beyanname var: Ben o zamanda kurulmadım.
diyor Vakfiyem yok, mal elde etme hakkım yok. diyor. Yargıtay Genel
Kurul kararı var. Yani, şimdi, bu Kanun ancak Yargıtay Genel
Kurul kararını kaldırmakla hukuk devleti ilkesini de
kaldırıyor ortadan. Onun için, burada, söz konusu olan maddede, bakın
İstanbuldaki Patrikhanenin bizdeki statüsü bir kaymakamlığa
bağlı bir müftü ile eş değerdi. Siz şimdi
getiriyorsunuz, Başbakana eş değer bir kuruma getiriyorsunuz.
Ya, böyle bir Türkiye, böyle vahşiyane bir yönetimle yönetilebilir mi
beyler? Bu vahşiyane bir
Bir memleket için işlenebilecek en
vahşiyane bir cinayet. Böyle bir şey olur mu ya? Şimdi, siz
Türkiyenin seksen beş yıllık geleceğini bir anda
sileceksiniz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) -
neyin vehmi kardeşim? Vehim içinde,
yani bunlar aslında
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) Evet, teşekkür ederim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Gök, diğer önerge için.
İSA GÖK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. 41inci madde
hakkındaki Anayasaya aykırılık iddiamızı
önergeyle huzurlarınıza getirdik.
Şimdi, öncelikle şunu belirtelim arkadaşlar:
Sürekli olarak Yargıtaya laf atılıyor, Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu eleştiriliyor. Yargıtay 1971 esas tarihli ve 74 karar tarihli
8 Mayıs kararında ne diyor, ne demişti? Cemaat
vakıflarının 2172 sayılı Yasaya göre verdikleri
beyannameler vakıfname olarak kabul edilmiş, ancak vakıfnamede
mal edinmeye ilişkin bir düzenlemenin bulunmaması durumunda bu
vakıfların mal edinemeyeceklerine, bağış ve vasiyet
kabul edemeyeceklerine hükmetmişti. Yargıtay Genel Kurul kararı
bu. Bu karara saygı duymak lazım. Bu kararı
eleştirebilirsiniz, ama tüm olumsuzlukların kaynağı diye
Yargıtayı göstermeyin. Bu, yanlış.
İkincisi, bu Kanunun getiriliş argümanı olarak
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına dayanıyorsunuz.
Önce, hatalara değinelim. Bu kararı 2. Daire verdi. Hangi karar?
Fener Rum Erkek Lisesi Türkiye davası. Hükûmet 2. Dairenin 7 yargıçla
verdiği bu kararı temyiz etti mi? 21 yargıçtan oluşan Büyük
Daireye götürdü mü? Götürülmedi. Niye götürülmedi? Siz sorgulayın.
İkinci bir husus: Bakın, aynen mahkeme kararından
okuyorum size arkadaşlar. Bir defa sizlerden istirhamım, şu
kararı alın, bir okuyun. Çünkü, Hükûmet, bu Kanunun dayandığı
argümanlardan bir tanesinin İnsan Hakları Mahkemesinin bu kararı
olduğuna dayanıyor. Tutanaklara bakın, her iki laftan bir tanesi
bu karar. Ne diyor bu kararda? Hükûmetin yine bir eksiği var burada
-bakın, aynen- Hükûmet gerekli itirazı yapmıyor, kabul
edilebilirlik itiraz hakkını kullanmıyor ve mahkeme
kararında diyor ki: O halde Hükûmet, itirazlarını kabul
edilebilirlik aşamasında bildirebilirdi, ama bildirmemiştir.
Hükûmetin bu konudaki ihmalini haklı gösterecek bir neden
olmamasını ve söz konusu mevzuat değişikliğinin, kabul
edilebilirlik kararının verildiği 2004 tarihinden önce
yapıldığını göz önüne alarak, mahkeme Hükûmetin bu
konuda itiraz hakkının olmadığını kabul
etmektedir. Bunu normal bir avukat yapsa
İşte, Şahin Bey de
orada. Baro Başkanlığından gelmeyim. Aynen disiplin
kuruluna
Değil mi Veysi Bey? Disipline gider
Disipline gider
Artı
tazminat, tazminat
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Mahkemeye gider, mahkemeye
İSA GÖK (Devamla) Bundan dolayı her iki ihmal, ciddi
ihmal
Bakanlar Kurulunun bu konuda Türkiyenin ödemek zorunda
kaldığı 900 bin avro için rücuen bu hazineye bu parayı geri
iade etmesi gerekmiyor mu acaba? Bunu bir değerlendirin. Hem temyiz
hakkını kullanmayın hem kabul edilebilirlik itirazını
yerine getirmeyin, yapmayın itirazınızı, yani
savunmasız bırakın, sonra da 900 bin avro para ödedik, bu
Kanunu geçirmek zorunda kaldık deyin. Bunu diyemezsiniz. Kendi ihmaliniz
var. Ya ödeyin parayı
Bundan sonrakini ödemek zorundasınız.
Diğer bir husus: Sürekli bu karara dayanıyorsunuz arkadaşlar.
Allah için şu kararı bir okuyun. Bu kararla bu Kanunun hiçbir
alakası yok. Fener Rum Erkek Lisesi kararı arkadaşlar,
bakın neye dayanıyor bu karar, aynen: Bu karar, protokolün 1inci
maddesi mal ve mülk edinme hakkını güvence altına
almamıştır, almaz. Aynen diyor ki: Sözleşmeci devletlerin,
tüzel kişilerin ve bu arada vakıfların taşınmaz mal
edinmelerine ilişkin, hükûmetlerin ve devletlerin düzenleme hakkı
vardır, sınırlama hakkı vardır. Vakıflara mal
edinme yasağı koyabilirsiniz. Aynen, 52nci paragraf.
Mahkeme bu yetkiyi veriyor devlete ama bizim hatamız nerede?
Bizim hatamız şu: 1952 yılında, İstanbul
Valiliği, Fener Rum Erkek Lisesine taşınmaz mal edinebilirsin
diye bir belge veriyor. O belgeyle biz tapu veriyoruz, bir hata yapıyoruz.
58de valilik bir belge daha veriyor, o belgeye göre biz bir tapu daha
veriyoruz, ondan sonra, 92 yılında bu tapuları iptal ediyoruz
yargı kararıyla. İnsan Hakları Mahkemesi yasallık
ilkesi vardır diyor, yasallık. Bizim bu davada, arkadaşlar,
ayrımcılıktan dolayı yapılan şikâyette Türkiye
ihlal almadı, bir sorun yok. Sorun şu: Yasallık ilkesi
Yasallık ilkesinde ne diyor mahkeme? 10 Ekim 52 tarihli edinimin ve 58
tane edinimden sonra başvuranın tüzel kişi olarak
taşınmaz mal edinmeye ehliyetli olduğunu siz kabul ettiniz.
diyor ve aynen şunu diyor: Sonuç olarak bu taşınmaz
malların iktisabından on altı ve yirmi iki yıl sonra kabul
edilen bir içtihatla
diye gidiyor. Mahkemenin dayandığı
şey şu arkadaşlar, aynen size okuyorum onu: Siz -yasallık
ilkesini tanımlıyor mahkeme- iç hukuk kurallarının
ulaşılabilir, açık ve tahmin edilebilir olmasını ifade
etmek durumundaydınız. diyor. İfade edeceksiniz diyor.
Açık, ulaşılabilir ve tahmin edilebilir. Burada Fener Rum Erkek
Lisesi 1952 ve 1958 yıllarında tapuyu aldı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSA GÖK (Devamla) Sayın Başkan
tapuyu cebine koydu. diyor. Siz, daha sonra, otuz kırk
yıl sonra tapuyu iptal ediyorsunuz. diyor. Hayır. diyor. Bu lise
güvenerek sizden tapu aldı. Tapuyu iptalden sonra bunu yapamazsın.
diyor. İnsan Hakları Mahkemesinin dediği, yalnızca,
arkadaşlar, tapuyu alıp daha sonra tapusunu iptal ettiğiniz
durumlar. Bu duruma bir şey diyemezsiniz. CHP, mahkeme kararlarına, gerek
ulusal gerek uluslar üstü mahkeme kararlarına saygılıdır.
Siz ne yapıyorsunuz? Siyasal sorumluluğu sizde. Siz, 4771 ve 4778
sayılı Yasalarla zaten kapıyı açtınız ve bu
yasayla mahkeme kararının bize yapmasını emrettiği şeyin
dışında hiçbir sınırlama koymadan -4771de Bakanlar
Kurulu sınırı vardı, onu da kaldırdınız
4778de- şimdi 5555le hiçbir sınırlama koymadan hepsini
veriyorsunuz. İnsan Hakları Mahkemesinin böyle bir kararı yok.
Buna dayanamazsınız. Bu kararı lütfen bir şerh edin. Vaktiniz
varsa gelin, size ben kararı saatlerce anlatayım. Bu karar, bu
Kanunun argümanı olamaz. Bu karar bu Kanunun dayanağı
değil. Bu Kanun tamamıyla siyasal bir tercihtir, sorumluluğu siz
AKPye aittir.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök,
teşekkür ederim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Hatip
konuşmasında Hükûmetin vahşiyane tutumundan söz etti. Müsaade
ederseniz yerimden kısa bir açıklama yapabilir miyim.
BAŞKAN Buyurun, yerinizden pek kısa bir açıklama.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) Evet, yerimden efendim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demin
önergesi üzerinde
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, böyle bir
açıklamaya hakkı yok efendim. İç Tüzükte yok efendim.
BAŞKAN 69uncu maddeye göre kısa bir söz hakkı
tanıdım.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sataşma da oldu efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) İç Tüzükte yok
Önergeye katılmadı, yok
konuşma hakkı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) Önergesi vesilesiyle burada konuşma yapan
BAŞKAN Sayın Bakan, bir dakika
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır, konuşamaz efendim.
Konuşamaz Bakan şimdi. İç Tüzüke uyun efendim. Konuşamaz
bir kere
OKTAY VURAL (İzmir) Neye göre, hangi maddeye göre? Bakan
istediği zaman konuşabilir mi ya? Öyle bir şey var mı?
KAMER GENÇ (Tunceli) Konuşamaz
Burada yok ki konuşma
hakkı. (AK Parti sıralarından gürültüler)
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) Nasıl yok!
KAMER GENÇ (Tunceli) Yok konuşma hakkı.
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) Otur yerine!
OKTAY VURAL (İzmir) Yok tabii, yok! Yok tabii ya!
Neye göre konuşacak? Sataşma sebebiyle konuşacaksa
konuşsun.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sataşmadan
OKTAY VURAL (İzmir) Hangi konuda sataşma var?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Üç dakika söz hakkınız var. Lütfen
başka bir sataşmaya mahal vermeden
(AK Parti sıralarından
alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcının,
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin konuşmasında Hükûmete
sataşması nedeniyle konuşması
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Burada, bu kürsüde önergesi üzerine söz alan bir parlamenter,
sayın parlamenter, Cumhuriyet Hükûmetinin uygulamalarını
vahşice olarak nitelemiştir. Kem söz sahibine aittir.
Cumhuriyet Hükûmetinin her konuda, her eylem ve işleminde
gözettiği ölçüt hukuktur, hukukun üstünlüğüdür, adalettir, birey
haklarıdır. Bunu herkesin bilmesi gerekir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Ve bu Yasanın
çıkarılmasında da bu ölçütler gözetilmiştir. Bunu
anlamayanlara defalarca anlatıyoruz. Ve yine bu Yasanın o sözü
kullanma vesilesi olarak dile getirdikleri Fener Rum Patrikhanesiyle, Ruhban
Okuluyla hiçbir alakası yoktur. Orada da tamamen Vakıflar Genel
Müdürlüğünün teşkilat yapısının
yapılandırılması ve vakıfların tabi
olacakları ilke ve esaslar bu Yasada yer almaktadır. Herkesin bunu
bilmesi gerekir.
Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
İSA GÖK (Mersin) Sayın Bakan
Sayın Bakanım
Sayın Başkanım bir saniye
Efendim, bizzat Sayın Bakanın açıklamasında
-tutanaklardan- bu Kanunun gelme sebebinin Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararı sonrası 900 bin avro ve daha sonraki ödemeler
olacağı yatmaktadır. Sayın Başkan, izin verir misiniz
açıklayayım bu konuyu?
OKTAY VURAL (İzmir) Doğru bilgi versin Sayın
Bakan Meclisimize, yanlış bilgi vermek olmaz.
İSA GÖK (Mersin) Açıklama hakkımı kullanmak
istiyorum Sayın Başkan. Efendim,
Sayın Bakan
(Gürültüler)
BAŞKAN Bir dakika efendim, herkes bağırırsa
bir şey anlamayız buradan efendim.
İSA GÖK (Mersin) Efendim, 69a göre açıklama
hakkımı kullanmak istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Ne hakkınızı kullanmak istiyorsunuz?
İSA GÖK (Mersin) Efendim, Kem söz sahibine aittir. diyor
Bakan bana hitaben.
BAŞKAN Ben sizi dikkatle dinledim. Sizin Hükûmet
vahşiyane bir tutum izliyor. diye bir sözünüz olmadı.
İSA GÖK (Mersin) Nasıl vahşiyane? Olmadı,
evet.
BAŞKAN - Dolayısıyla sizinle ilgili değildi.
İSA GÖK (Mersin) E Kem söz dedi Sayın Bakan.
KAMER GENÇ (Tunceli) O halde bana sataştılar, söz
istiyorum efendim. (Gürültüler)
BAŞKAN Sayın Gök, sizinle alakası yok, ben sizi
dikkatle izledim.
İSA GÖK (Mersin) O zaman bir saniye Sayın Başkan.
Efendim müsaade eder misiniz?
BAŞKAN Dinliyorum.
İSA GÖK (Mersin) - Efendim, Sayın Bakan, gerek Kanunu
sunuş konuşmalarında gerek bu kürsüdeki her
açıklamasında, bu Kanunun gelme gerekçesinin birisinin ve hatta en
önemlisinin -ki, bu konuda Vakıflar Genel Müdürlüğünün bir
açıklaması var- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Fener Rum
Erkek Lisesi davasından dolayı 900 bin avro ve diğer
paranın ödenmesidir. diyor.
BAŞKAN Tamam, anladım. Siz söylüyorsunuz
İSA GÖK (Mersin) - Ben de bu kararın buna yol
vermediğini anlatıyorum.
BAŞKAN Tamam, biraz evvel de söylediniz. Anladım,
biraz evvel de söylediniz Sayın Gök. Burada bir sataşma yok.
İSA GÖK (Mersin) - Sayın Bakanın
açıklamaları tamamıyla gerçek dışıdır. Kendi
beyanlarıyla çelişkilidir.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Anladım, tamam, sağ olun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, müsaade ederseniz
Şimdi, bakanların, hükûmetin ve komisyonun söz alacağı yerler var. Biz bir
önerge verdik. O önergeye Komisyon ve Hükûmet
katılmadığını söyledi. Biz düşüncelerimizi
söyledik. Ondan sonra Hükûmetin bu safhada konuşma hakkı yok, İç
Tüzükte böyle bir şey yok.
İkincisi: Bakan çıktı bana dedi ki: Kem söz sahibine
aittir. Ben kem sözü bu Hükûmetin nasıl hak ettiğini açıklamak
istiyorum efendim. (Gülüşmeler)
BAŞKAN Sağ olun, meramınızı
anlattınız.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ (Devam)
1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555
Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24)
(S. Sayısı: 98) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Anayasanın 89uncu ve 104üncü maddeleri gereğince
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen
kanun, Vakıflar Kanunu No:5555
İkinci Bölüm, madde 41in ilk paragrafındaki Vakıf konusunda
bilgi ve deneyim sahibi yüksek öğrenim mezunları arasından
Başbakanın teklifi üzerine ortak kararname ile atanacak beş,
yine Vakıflarca seçilecek üç, mülhak ve cemaat vakıflarınca
seçilecek birer üye olmak üzere toplam on beş üyeden oluşur
ibaresinin yerine; Yeni Vakıflarca seçilecek altı üye olmak üzere
toplam on bir üyeden oluşur ibaresinin getirilmesine, sonraki
Ayrıca yeni Vakıflar üç, mülhak ve cemaat vakıfları ise
birer yedek üye seçer ibaresinin yerine, Ayrıca yeni Vakıflar
altı yedek üye seçer ibaresinin getirilmesini, sonraki Seçimler, yeni
vakıflarda yönetim organının, mülhak vakıflarda vakıf
yöneticilerinin, cemaat vakıflarında yönetim kurullarının
seçeceği birer temsilcinin iştiraki ile genel müdürlüğün daveti
üzerine ayrı ayrı yapılır ibaresi yerine, Seçimler yeni
vakıflarda yönetim organının seçeceği üç temsilcinin
iştiraki ile genel müdürlüğün daveti üzerine yapılır ibaresinin
getirilmesini arz ve teklif ederiz.
Esfender Korkmaz (İstanbul) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Kim konuşacak?
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Ben
konuşacağım.
BAŞKAN - Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut
Dibek.
Buyurun Sayın Dibek.
Beş dakika süreniz var.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 41inci maddeyle ilgili olarak vermiş
olduğumuz diğer önerge üzerinde söz aldım. Öncelikle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii, Vakıflar Kanunuyla
ilgili yaklaşık üç haftadır sanıyorum- bir
çalışma yaşıyoruz, önceki Cumhurbaşkanımızın
iadesinden sonra. Çok önemli bir kanun olduğunu tüm
konuşmacılar, özellikle muhalefet milletvekilleri olarak bizler ve
diğer sözcü arkadaşlarımız ısrarla belirtiyoruz. Ama
tabii bu karşılığı biz, maalesef, iktidar partisi
milletvekillerinden, iktidar grubundan göremiyoruz. Geçen dönem, yani 22nci
Dönemde bu yasa, temel yasa olarak görüşülmüş. Yani geçici maddeleri
hariç 82 maddelik bir yasanın temel yasa olarak görüşülmesi ne kadar
doğru, tabii tartışılır. Yani sanıyorum önümüze
Ticaret Kanunu gelecek, 1.500 küsur maddelik bir kanun. Yine geçmişte, çok
yakın zamanda ceza yasalarına, temel yasalara uyum amaçlı bir
600 küsurluk kanun görüşmüştük. Olabilir, yani onlarla ilgili
olabilir, ama orada da madde madde bu kanun görüşülmedi değerli
arkadaşlar. Dolayısıyla, Meclis geçen dönem
Görüşülmemiş daha doğrusu. Tabii o dönemde ben yoktum, ama takip
ettiğim kadarıyla, dört bölüm hâlinde görüşülmüş ve bu
kanunun ne denli önemli olduğu ne kadar önemli olduğu, belki o zaman
geçerken de anlaşılmamış.
Şöyle bir psikoloji var. Milletvekili
arkadaşlarımız, iktidar partisi milletvekili
arkadaşlarımız için bunu dile getirmek istiyorum. Oylama
sırasında dışarıdan içeri geliyorlar kendilerinin
birçoğu. Tabii burada bu kanunu takip eden ve konuyu bilen
arkadaşlarımız var iktidar partisinden. Aslında benim belki
onlara bu konuda söylemek istediklerim daha önemli. Teknik bir kanun, yani
anlaşılması biraz zor, her arkadaşımız bu konuda
duyarlı olamayabilir. Yani, okuduğu zaman, mesleği gereği,
kariyeri gereği belki bu kanun kendisine biraz mesafeli gelebilir. Ama,
iktidar partisinde, AKP içerisinde de kanunu bilen çok sayıda
arkadaşımız var. Yani bu arkadaşlarımızın bu
kanunla ilgili gerek muhalefetin gerekse Sayın Cumhurbaşkanımızın
-önceki Cumhurbaşkanımızın- gerekçelerini ben biraz daha
ciddiye almalarını kendilerinden beklerdim. Diğer
arkadaşlarımız, hadi yukarıdan geldi, hükûmetten geldi,
oradan geldiğine göre bir bildikleri vardır, bizim de burada
yardımcı olmamız gerekir, oy vermemiz gerekir düşüncesinde
olabilirler. Yani dışarıda oturan, çay-kahve içen, ama işte
buradan bir işaretle içeri giren arkadaşlarımız için
konuşuyorum. Ama, burada Kanunu takip eden arkadaşlarımız
için bu geçerli değil arkadaşlar.
2003te bir 1 Mart tezkeresi gelmişti hükûmetten,
hatırlıyorsunuz. Süreç gösterecek eğer bu Kanun böyle geçerse.
Bu Kanunun 1 Mart tezkeresi kadar önemli olduğunu göreceğiz. O zaman
iktidar partisi milletvekilleri, 1 Mart tezkeresi Hükûmetten gelmesine
rağmen, Sayın Başbakanın istemesine rağmen, burada
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuyla beraber çok sayıda milletvekili
arkadaşımız, o tezkerenin Türkiyenin geleceğine çok kötü
günler getireceğini, çok kötü sonuçlar doğuracağını
görmüşlerdi ve Hayır demişlerdi. O zaman hayır
denebiliyorsa ben bu Kanun için de mutlaka o
arkadaşlarımızın, o duyarlı
arkadaşlarımızın hayır diyebileceğini
düşünüyorum. Zaten bu seslenişim de onlara, yani konuyu takip eden,
olayı bilen arkadaşlarımıza, çünkü görmeleri gerekir diye
düşünüyorum. Yani olayı bu kadar görmemeleri mümkün değil o
arkadaşlarımızın.
Değerli arkadaşlar, biraz sonra, 68inci maddeyle ilgili
grup adına konuşacağım. Belki biraz daha
anlaşılması için -sürem şu anda yeterli değil- önerge
üzerinde de birkaç söz söylemek istiyorum. Orada, bu Kanun niye önemli, bu
Kanun niye bizim karşımıza getirildi, geçmişten bugüne
kısaca, biraz daha anlaşılabilir bir şekilde, teknik
olmayacak şekilde düşüncelerimizi anlatacağım.
Önergemizde şunu istiyoruz: Tabii 41inci madde Vakıflar
Meclisinin oluşumunu öngörüyor. 41inci maddede, Vakıflar Meclisinin
Genel Müdürlüğün en üst karar organı olacağı belirtiliyor.
Orada 15 kişilik bir kurul oluşuyor. Bunun 5 tanesi üst yönetim,
merkezî yönetim. Genel Müdür ve Genel Müdür yardımcıları 3 tane,
1 de hukuk müşaviri var, onlar var. 5 tanesini Başbakan öneriyor ve
üçlü kararnameyle geliyor 10 tanesi. Yani, 10 tanesi tamamen siyasi iktidara
bağlı kişi. Yani, vakıflarla ilgili bir konuda, 15
kişilik bir kurul oluşmuş, ama bu kurulun 10 tanesi tamamen
-fonksiyonu ne kadar olacak, tartışılır- siyasi
iktidarın iki sözü arasında bir kurul. Bunun mutlaka
değişmesi gerekir diye düşünüyoruz. Önergemizi de o mahiyette
düzenledik zaten. Yani burada o 5 kişi, Genel Müdür, Genel Müdür
yardımcıları ve Hukuk Müşaviri kalsın, ama
vakıfları ilgilendiren bir konuda, 6 kişi, yani 11in 6sı,
çoğunluğu da vakıflardan seçilerek gelsin, bunların da
tamamı yeni vakıflardan olsun önerimiz var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Dibek.
TURGUT DİBEK (Devamla) Bitiriyorum.
Zira, Sayın Cumhurbaşkanının, bu konuda, bu
maddeyi geri çevirirken belirtmiş olduğu bir gerekçe var. Cemaat
vakıfları, yani azınlık vakıflarından temsilci
gelecek buraya. Değerli arkadaşlar, yani Anayasamızın
90ıncı maddesiyle, anayasa hükmü niteliğinde olan Lozanda,
zaten cemaat, azınlık vakıflarının statüsü daha
farklı olarak düzenlenmiş. Yani onu da aşarak bir hüküm
getirilmiş buraya Anayasaya aykırı olarak, onun da
dışarı çıkarılması gerekiyor. 6 kişi
vakıfların seçeceği yönetici olmalı, 5 kişi de
vakıflar üst kurulundan, yani Genel Müdürlüğün üst kurulundan
olmalı ve ancak bu şekilde amacına ulaşır diye
düşünüyoruz. Çünkü
Yani baktığımız zaman diğer
türlü fonksiyonsuz, sözde, lafta
Zaten 35inci maddeye göre Vakıflar
Genel Müdürü Başbakana bağlı, 48inci maddeye göre ona sorumlu.
Dolayısıyla onların hiçbir fonksiyonu
olmayacağını görüyoruz. Bu şekilde önergenin sizler
tarafından kabul edilmesini talep ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Dibek.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda görüşülmekte olan ve gündemin 98inci
sırasında yer alan 5555 sayılı Vakıflar Kanununun
41inci maddesinde atanacak beş ibaresinin atanacak üç biçiminde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
.
Nevzat Korkmaz (Isparta) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon, katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Korkmaz, siz mi
konuşacaksınız?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Evet.
BAŞKAN Isparta milletvekili Sayın Nevzat Korkmaz.
Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Değerli milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Birçok konuşmacı belirtti.
Bu tasarı ülkemizin varoluş nedeni,
bağımsızlığımızın yazılı
senedi olan Lozan Antlaşmasını gerçekten
tartışılır hâle getirmekte ve yüce milletimizin
istikbaliyle ilgili sonuçlar öngörmektedir. Bu yüzden hukuki
değerlendirmelerden ziyade siyasi değerlendirmelerin olması
tabiidir. Devlet olma ve devlet kalma açısından siyasi onurlu bir
duruşu ön plana çıkarmamızı gerektirmektedir. Yine
alelacele hazırlanmış bir kanun tasarısı önümüzdedir.
41inci madde Vakıflar Meclisinin oluşumuyla ilgilidir. Bu madde 15
kişilik Vakıflar Meclisine yeni vakıflarca seçilecek 3, mülhak
ve azınlık vakıflarınca seçilecek 1er üyenin seçilmesini
öngörmektedir. Bu düzenleme Cumhurbaşkanlığının geri
gönderme gerekçesinde de belirtildiği üzere Lozan
Antlaşmasının ruhuna aykırıdır ve denilmektedir
ki Bu, vakıfları Lozan Antlaşmasındaki
konumlarının çok ötesine çıkarmanın aracı durumuna
getirecektir. Bu gerekçe komisyon görüşmelerinde maalesef hiç dikkate
alınmamış, bir virgülüne bile dokunulmadan, tüm
itirazlarımıza rağmen AKP çoğunluğunca Genel Kurula
indirilmiştir.
Yunanistan, en son 7 Şubatta kabul ettiği vakıflar
kanunu ile Batı Trakyadaki Türklerin millî kimliklerini tanımaz,
onların kendi vakıf yönetimlerini belirlemesine karşı
çıkarken sizler ne yapıyorsunuz? Mütekabiliyet ilkesini ayaklar
altına alıyorsunuz. Deniliyor ki: Burada mütekabiliyet olmaz. Bunlar
bizim vatandaşlarımız. Değerli milletvekilleri, biz mi koyduk
bu tasarının içine mütekabiliyet kelimesini! Bu kelimenin
tasarının içinde yer aldığından haberiniz mi yok!
Yoksa, bu tasarı Avrupa Birliğinden size hazır mı geldi!
Sayın Bakan mütekabiliyet kelimesini kabul etmiyor, Ancak
paralellik olabilir. diyor. Sayın Bakan, sizce, Yunanistanın
vatandaşlarına uygulamaları ile sizin uygulamalarınız
arasında paralellik var mı? Bir tek paralellik görüyorum: Yunan
iddiaları ile sizin bu tasarıyı savunurken ortaya
koyduğunuz görüşler arasında, evet, bir paralellik var. (MHP
sıralarından alkışlar) Şu yapılanları
Yunanistana bir teklif edin bakalım, nasıl cevap
alırsınız. Peki, bile bile, neden bunu bu gazi Meclisin önüne
getiriyorsunuz? Batıya bu kadar teslimiyetçi davranır iseniz, sizi
temin ederim ki bundan sonra sizden istenecek, asılsız Ermeni
soykırım iddialarının tanınması,
Kıbrısta geri adım atılması olacak. Bu talepler
geldiğinde de başınızı sağ tarafa
yatırıp köyün mahcup delikanlısı gibi rolünüzü mü oynayacaksınız?
Sizden isteneni, inançlarınızı ve vicdanınızı bir
tarafa bırakıp sorgusuz sualsiz yerine mi getireceksiniz? Öncü
olacağız diyorsunuz, neyin öncülüğü Allah aşkına! Bin
yıllık Türk yurdunun kapılarını sömürgeci Batı
emperyalizmine açma iş birlikçiliğinin öncülüğü mü?
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) Sol ağzı bunlar,
Türk ağzı değil!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Değerli AKP milletvekilleri, bu
tasarıdaki duruşunuz ile hakikaten sizi sevenleri ve size güvenenleri
mahcup etmektesiniz.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) Sen öyle zannet.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Seçmenlerinize bir sorun
bakalım, size kilise vakıflarını ihya edesiniz diye mi oy
verdiler! Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bilgilerimizi, yüreğimizdeki
duyguları sizlerle paylaştık, birazcık düşünmeye sevk
edip acaba yüreğinizdeki millî hisleri, bedeninizdeki millî refleksleri
harekete geçirebilir miyiz diye. İçinizde, buraya gelinceye kadar tüm
hayatını Türk milletine ve değerlerine vakfetmiş
arkadaşlarımız var. Özellikle onlara sesleniyorum: Fetih
gecelerinde göz yaşları içerisinde şiirler okuyup, Ayasofyaya
ve Fatihe methiyeler düzüp, şimdi de Avrupa Birliğinin ve Yunan
iddialarının şampiyonluğunu yapan insanlarla, değerli
dostlar, sizler beraber ıslanıp beraber yürümediniz bu yollarda. (MHP
sıralarından alkışlar)
Bunları niçin söylüyorum? Amerika Birleşik
Devletlerindeki Rum-Yunan lobisi Ayasofyanın kilise yapılması
için 1 milyon imza toplama kararı aldı. Dilekçe Avrupa Birliğine
gönderilecek, adres Avrupa Birliği. Bu arada da Avrupa Birliğinde
Birleşmiş Milletlerin dinî eserlerin korunması ve saygı
gösterilmesi kararına istinaden Ayasofyanın kaynağına
dönüştürülmesi hazırlıklarını duymuşsunuzdur.
Bakın, bu Kanun Ayasofyanın geleceğiyle de ilgili, bu Kanun
çıkar da Lozan Antlaşmasının sulandırılması
gerçekleşirse ve yine mütekabiliyet ilkesi âdeta lime lime edilip sonu
gelmeyecek tavizlerin önü açılırsa bunun da gerçekleştirilmesine
hizmet etmiş olacaksınız.
Değerli dostlar, büyük Fatihin sizlere, gelecek nesillere
bırakmış olduğu sözlerini sizlerle paylaşmak üzere
okumak istiyorum
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - Yüce Fatih diyor ki: Bu vakfiyeyi
kim değiştirirse, bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta
yardım ederlerse -devam ediyor-
ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve
günahları kazanmış olurlar. Allahın, Peygamberin,
meleklerin, yöneticilerin ve tüm Müslümanların ebediyen laneti onun ve
onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin onların, haşir
gününde yüzlerine bakılmasın. Kim bunları işittikten sonra
hâlâ bu değiştirme işine devam ederse günahı onu değiştirene
ait olacaktır. Allahın azabı onlaradır.
Evlerinize gittiğinizde istikbalimizin teminatı
çocuklarınızın gözlerinin içine bakıp bunu nasıl izah
edeceğinizi düşünün. Adım adım bugün Batının
ihtiraslarının gerçekleşmesi tehdidi karşısında
duyarsız kalıyorsunuz. Büyük hakan Fatih ile ruzi mahşerde
nasıl yüzleşeceksiniz? Bunu düşünün.
Nereden nereye geldiniz değerli arkadaşlar! Biz mi?
Ayasofya, azınlıklar gibi hususları Türk milletiyle
hesaplaşma gibi görenlere karşı son nefesimize kadar mücadeleye
devam edeceğiz.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda görüşülmekte olan ve gündemin 98inci
sırasında yer alan 5555 sayılı Vakıflar Kanununun
41inci maddesinin birinci fıkrasının sonuna:
Başbakan tarafından atanacak üyeler için TBMMde grubu
bulunan siyasi partiler tarafından, her parti için bir üye esasına
göre belirlenecek kişilere öncelik verilir.
Cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ertuğrul
Kumcuoğlu (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Behiç Çelik
konuşacak.
BAŞKAN Önerge hakkında, Mersin Milletvekili Sayın
Behiç Çelik.
Buyurun Sayın Çelik. (MHP sıralarından
alkışlar)
Beş dakika süreniz var.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan,
Cumhurbaşkanlığınca geri gönderilen 98 sıra
sayılı Vakıflar Yasasının 41inci maddesine bir ibare
eklenmesiyle ilgili önergemiz üzerine söz almış bulunmaktayım.
Burada, bu maddeyle ilgili, Başbakanca, Başbakanın
teklifi üzerine ortak kararname ile atanacak olan 5 üyenin kimlerden
oluşacağına ilişkin bir önergemiz söz konusu oldu. Burada,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerden birer üyenin
bu 5 kişinin içerisinde olmasını önermiş bulunuyoruz.
Sayın milletvekilleri, vakıfla bir milletin, devletin
kaderi arasında doğrudan ilişki vardır. Özellikle, Türk
toplumunda söylenen vakıf medeniyeti olarak ifade ettiğimiz
uygarlığımızın, tabii ki, doğal olarak,
ilişkisinin olmaması mümkün değildir. Ancak burada
görüşmekte olduğumuz bu Vakıflar Yasası, aslında
gazetelerde de ifade edildiği gibi bir ihanet yasası olarak
karşımıza çıkıyor.
Şimdi, burada, Hükûmetle Adalet ve Kalkınma Partisinin
saygıdeğer milletvekilleri arasında büyük bir çelişki
olduğunu görüyorum. Zira bu Vakıflar Yasası, Avrupa
Birliğinde kotarılan, sonra İstanbula gönderilen, Soros
tarafından finanse edilen iş birlikçi bir vakıf tarafından
redakte edilen ve sonra redakte edilmiş şekliyle Ankarada
Dışişleri Bakanlığına getirilen, patrikhanenin
bir avukatı tarafından da gözden geçirilip son düzeltmeleri
yapıldıktan sonra Hükûmete tevdi edilen bir Vakıflar
Yasasıdır bu. O yüzden buna hepinizin dikkatini çekmek istiyorum.
Burada, saygıdeğer milletvekilleri, Türkiyenin
geleceğine matuf ciddi bir tehdit unsuru var. Batılılar her
zaman çıkarının peşindedir. İngiliz Parlamentosunda
yazmıyor mu İngilizlerin, Büyük Britanyanın ebedi dostu yok,
ebedi çıkarları vardır. diye? Niçin bizim olmasın? Niçin
olmasın? Şimdi burada eğer biz bunu çıkarmak için gayret
gösterirsek, yarın bu vatanın toprağı, bu vatanın
insanları, bu vatanın çocukları bir bir elden çıkmaya
başladığı zaman bunun vebalini hep birlikte bu yüce Meclis,
gazi Meclis taşımayacak mı? Onun için burada özellikle
dikkatinizi çekmek istiyorum.
Yunan İzmire çıktığı zaman çok iş
birlikçi türemişti, çünkü artık devlet yoktu. Manisa Valisi Hüsnü
Efendi en büyük iş birlikçiydi ve tek kurşun atmadan Manisayı
teslim etmiştir ve Kurtuluş Savaşından sonra Hüsnü Efendi
Sisam Adasına kaçıyor ve orada evleniyor. Bu, ileri gelen bir
tarikatın aynı zamanda şeyhi konumunda olan bir kişi
olmasına rağmen. Aslında ne şeyh ne Müslüman ne bir
şey. Bu sadece Ortodoks Hristiyan ve Rum, Giritten gelme. Ne yapıyor?
Sisam Adasına gidiyor, orada Rum bir bayanla evleniyor, soyu orada devam
ediyor, geri kalan çocukları da Manisada kalıyor arkadaşlar.
İşte, bunların, hep bu Vakıflar Yasası çerçevesinde
türedi hain grupların gelecekte başımıza musallat olacağını
bilmenizi özellikle istirham ediyorum.
41inci maddede bizim yapmamız gereken şey: Sadece 41
değil, bu Yasanın tümüyle ilgili hepimiz birleşerek, burada
büyük bir güç gösterisi yaparak bu Yasayı kabul etmememiz iktiza ediyor.
Eğer ısrarla ve inatla Adalet ve Kalkınma Partisinin
milletvekilleri grup disiplinine uyup burada Hükûmetin bastırmasına
boyun eğer, böyle bir karar verirse bunun vebali sadece sizin grubun
üzerine olur. Onun için, gelin, böyle bir vebalin altına girmeyin derim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) - Bakın, biz Balkan Harbini
yaptık, 2 milyon insanımızı kaybettik. Arkasından
Birinci Dünya Savaşına girdik, yüz binlerce insan salgın
hastalıklardan ve savaşlardan hayatını kaybetti.
Bunların hesabını soran yok, bunlar ortada kalmış. Bir
tehcir meselesi yüzünden bu memleket ne büyük badirelere giriyor, girmeye de
devam ediyor, ama kendi ülkemizin çıkarlarını, üstün
çıkarlarını savunamaz konuma getiriyorlar, bizi birbirimize
düşürüyorlar. Onun için, burada bulunan bütün milletvekilleri olarak,
gelin, Anadolu bizim ebedi yurdumuz olarak kalsın, bu Vakıflar
Yasasına hayır diyelim, bu Meclis bunu çıkarmasın
diyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
(MHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yoklama istiyoruz efendim.
BAŞKAN Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
III.- YOKLAMA
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yoklama istiyoruz efendim.
BAŞKAN Şimdi bir açık oylama talebi var
OKTAY VURAL (İzmir) Maddenin oylamasıyla ilgili.
BAŞKAN Evet, maddenin oylamasıyla ilgili.
Şimdi yoklama istiyorsunuz
Peki.
İşaretle oylamadan önce bir yoklama talebi vardır.
Şimdi bu talebi yerine getireceğim. Önce, yoklama isteminde
bulunabilecek yeter sayıda sayın üyenin ismen tespitini
yaptıktan sonra elektronik cihazla yoklama yapacağım:
Sayın Vural, Sayın Şandır, Sayın
Durmuş, Sayın Bal, Sayın Çelik, Sayın Korkmaz, Sayın
Doğru, Sayın Tankut, Sayın Sipahi, Sayın Akkuş,
Sayın Büyükataman, Sayın Asil, Sayın Enöz, Sayın Paksoy,
Sayın Işık, Sayın Özdemir, Sayın Durmuş,
Sayın Yalçın, Sayın Homriş, Sayın Günal, Sayın
Coşkun, Sayın Çalış.
Yoklama isteminde bulunan sayın üyelerin yoklama için elektronik
cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ (Devam)
1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555
Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24)
(S. Sayısı: 98 (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Kanun'un 41inci
maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde
yapılmasına dair bir önerge vardır. Önergedeki imza sahiplerini
arayacağım:
Oktay Vural, İzmir? Burada.
Mehmet Şandır, Mersin? Burada.
Reşat Doğru, Tokat? Burada.
Erdal Sipahi, İzmir? Burada.
Nevzat Korkmaz, Isparta? Burada.
Behiç Çelik, Mersin? Burada.
Cumali Durmuş, Kocaeli? Burada.
Ahmet Duran Bulut, Balıkesir? Yok.
Yılmaz Tankut, Adana? Burada.
Akif Paksoy, Kahramanmaraş? Burada.
Alim Işık, Kütahya? Burada.
Hasan Özdemir, Gaziantep? Burada.
Osman Durmuş, Kırıkkale? Burada.
İsmet Büyükataman, Bursa? Burada.
Ahmet Orhan, Manisa? Burada.
Mustafa Enöz, Manisa? Burada.
Hamit Homriş, Bursa? Burada.
Mehmet Günal, Antalya? Burada.
Hakan Coşkun, Osmaniye? Burada.
Akif Akkuş, Mersin? Burada.
Beytullah Asil, Eskişehir? Burada.
Sayın Akcan? Burada.
Duran Bulut yoktu, onun yerine Sayın Akcan kalktı.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, açık oylama elektronik
cihazla yapılacaktır.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama
için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 41inci maddenin açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı: 280
Kabul: 218
Ret: 60
Çekimser: 2(x)
41inci madde kabul edilmiştir.
On beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.12
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren
tablo tutanağa eklidir.
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.34
BAŞKAN: Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 67nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
98 sıra sayılı Kanunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet burada.
68inci maddeyi okutuyorum:
Atamalar
MADDE 68- Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı, I.
Hukuk Müşaviri ile Bölge Müdürü
ortak kararnameyle, Rehberlik ve Teftiş Başkanı ile Daire
Başkanı, Genel Müdürün teklifi Başbakanın veya
görevlendirdiği Devlet Bakanının onayıyla, diğer
personel ise Genel Müdür tarafından atanır.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına söz talepleri
vardır.
İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut Dibeke aittir.
Buyurun Sayın Dibek. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlar; Vakıflar
Kanununun 68inci maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz aldım. Öncelikle, herkesi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, aralardan sonra konuşmak böyle boş sıralara
biraz iyi olmuyor da yani, bizi çeken kameraman ve yönetici
arkadaşların şu boş koltukları da böyle ara ara
çekmesinde fayda var diye düşünüyorum ya da buradan bir teklif getireyim,
böyle önemli bir kanunu görüşürken ara ara kulise de böyle bir zum
yapsınlar, oradaki tabloyu da çekerlerse konu daha iyi
anlaşılır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, az önce 41inci maddeyle ilgili
olarak önerge üzerinde konuşurken, 68inci maddede de söz
alacağımı ve konuyu biraz daha anlaşılabilir bir hâlde
gerek milletvekili arkadaşlarımızın gerekse bizi
ekranları başından izleyen vatandaşlarımızın
anlayabileceği bir hâlde aktarmaya çalışacağımı
belirtmiştim. Zaten son maddeye geldik, 68inci maddedeyiz.
Cumhurbaşkanının bir daha görüşülmek üzere iade ettiği
9 maddenin sonuncusu. Diğer maddeler, burada söylenen tüm uyarılara
ve haklı sözlere rağmen, iktidar partisi tarafından kabul
edildi. Sayın Cumhurbaşkanının da gerekçelerinin hiçbiri dikkate
alınmadı Komisyonda veya burada. Görülüyor ki, bu madde de geçecek,
ama biraz bu konuyu daha farklı, çok tekniğe girmeden irdelemek
istiyorum -Vakıflar Kanunu- maddeyle ilgili düşüncelerimi de
ayrıca sonunda belirteceğim.
Değerli arkadaşlar, Bu Kanun niye önümüze geldi, niye
Türkiye'nin önüne geldi, niye Meclisin önüne geldi? diye öncelikle şöyle
bir sorduğumuzda, yani bir düşünce fırtınası
beynimizde estirdiğimizde şunu diyebiliriz: Yani, bizim vakıflar
mevzuatımız yeterli bir mevzuat değildir, vakıflarla ilgili
düzenlemelerimiz eksiktir, dolayısıyla buna ihtiyaç var ve böyle bir
kanunu da o nedenle getirdik diyebiliriz. Sayın Komisyon
Başkanı, Sayın İyimaya, burada yaptığı
konuşmalarda gerçi buna da değinmişti, çok fazla mevzuat
olduğunu ve bunların da bu kanun metninde
toparlandığını belirtmişti. Doğru bir şey
mi? Yani, öncelikle onu bir isterseniz kısaca irdeleyelim.
Tabii, bizim Medeni Kanunumuz, biliyorsunuz, vakıflarla
ilgili, 101 ve 117nci maddeler arası vakıfları düzenliyor.
Bence bir eksiği de yok, onu da söyleyeyim, burada söz alan milletvekili
arkadaşlarımız da bunu aşamalarda belirttiler. Aynı
şekilde, yine 2762 sayılı Yasada da, 1936da yürürlüğe
giren yasada da konu çok net bir şekilde düzenlenmiş. Tabii, arada
değişiklikler de yapılmış.
Şunu diyemeyiz ya da şunu dememiz mümkün değil:
Yani, bizim vakıflar mevzuatımız eksiktir. Burada, gerek
Lozanda hüküm altına alınmış olan
azınlıklarımızın haklarını da ihlal eden
hükümler vardır, vatandaşlarımızın vakıf
kurmasını engelleyen hükümler vardır ve vakıf
mevzuatımızda yetersizlikler vardır gibi bir düşünce
doğru değil. Dört dörtlük, gerçekten bugüne kadar ihtiyaçları da
karşılamış olan bir mevzuatımız var, yani bunu
çok net bir şekilde söyleyebilirim.
Yani, mevzuatlar, işte değişikliklerle birden fazla
yasa hâlinde, işte karışıklık var falan denebilir, o
gerekçe gösteriliyor, ama bu arada şu da oluyor, birini düzelteyim derken
diğer taraftan eksiklikler, yanlışlıklar
yapılıyor ve konu çok daha tehlikeli bir boyuta getirilmiş
kanunda.
Peki, niye bu kanun geldi? Şimdi, buradaki
tartışmalar içerisinde çok sık söylenen bir şey var, o da
Avrupa Birliği, Avrupa Birliğinin Vakıflar Kanununu bizden
istediği, talep ettiği. Zaten 22nci Dönemde de o şekilde
gelmişti.
Şimdi, Avrupa Birliği niye bunu bizden istiyor diye
düşündüğümüzde, böyle bir soru sorarak ve cevaplarını da
kısaca vermeye çalışarak gittiğimizde, yani Avrupa
Birliğinin ve Avrupa ülkelerinin vakıflar konusunda bizden çok
gelişmiş olduğunu, mevzuatlarının çok daha uygar
olduğunu ve dolayısıyla, Avrupa Birliğine de girmeye
çalışıyoruz; onlarla, işte görüşmelerimiz var,
ilerleme raporları var, sözlerimiz var, o mevzuatın Türk hukukuna da
uyarlanması gerekiyor; böyle gelişmiş bir vakıflar
mevzuatları var, bizler de adapte olmamız gerekir mi diyeceğiz?
Öyle mi arkadaşlar?
Yani, burada söylendi, ben, tekrar kısaca belirteyim: Avrupa
Birliğinde böyle bir mevzuat yok Yunanistan dışında. Yani,
baktığımız zaman, Avrupa Birliği müktesebatında
vakıflar diye bir şey pek yok, Kopenhag Kriterlerinde de yok. Yani,
Avrupa Birliğinin içinde olan çok gelişmiş bir mevzuatı da
buraya alarak bir uyum içerisinde bu konuyu değerlendirmemiz mümkün
değil. Şimdi, o zaman bu Kanun niye geldi? Mevzuatımız
yeterliyse, Avrupa Birliğinin de Avrupanın da ülkelerin de
Türkiyeye bu konuda bizim vakıflar mevzuatımız çok
gelişmiş, bizimle uyumlu olacaksınız gibi bir
düşüncesi de olması mümkün değilse -çünkü, onlarda böyle bir
şey yok- o zaman, niye geldi arkadaşlar? Kısaca, bunu da
vatandaşlarımızın anlaması açısından
belirtmek istiyorum. Çünkü çok tartışılıyor.
Bu konu, sadece bugünün konusu değil. Yani, yılları
da bırakın, yüz yılları almış olan bir konu.
Bizim ne zaman Avrupayla aramızda bir ilişki olmuşsa, daha
Osmanlı döneminden, 1856dan Islahat Fermanından -burada da daha
önce belirtilmişti- gelen bir olay bu, ne zaman ilişkimiz
olmuşsa, bizim karşımıza hep bu vakıflar ve
azınlıklar sorunu çıkarılmış. 1856da bundan yüz
elli yıl evvel, hatta yüz elli iki yıl evvel, o zaman Islahat Fermanını
istemişler bizden, o Kırım Savaşı sonrası, Paris Konferansı öncesi, İngiltere,
Fransa ve Avusturya.
Islahat Fermanına bakarsanız, orada da bugün bu
Vakıflar Kanununda konuştuğumuz,
tartıştığımız Ya, bu yanlış, bunu
getirmeyin. dediğimiz konular var, azınlıklar var ve vakıflar
var.
Şimdi, aradan yıllar geçmiş, işte Birinci
Dünya Savaşı sonrasında da Türkiye, biliyorsunuz, işgale
uğramış ve İstanbul Hükûmeti tarafından imzalanan,
ama, sonra ulusal Kurtuluş
Savaşımızla yırtıp attığımız bir
Sevr Anlaşması var. O Sevr Anlaşmasına da
baktığımızda, onun ilgili bölümlerine, 140ıncı
maddesine baktığımızda, orada da yine bugün
konuştuğumuz konular var. Yani, orada da bu insanlar, bizim
karşımıza, yine vakıfları, azınlıkları
getirmiş, bu hakları getirmiş, bu taleplerde bulunmuşlar.
Şimdi, tabii Lozanda da bu konu karşımıza çıkmış
ve Lozanda bunu zaten bugünkü mevzuatla birlikte, az önce belirttiğim
gibi, Anayasa hükmü hâline gelmiş olan ve bizim de Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluş belgesi olarak da nitelediğimiz bir anlamda Lozanda bu konu
düzenlenmiş. Yani hem Medeni Kanunumuzda var haklarımız hem
2762 sayılı Yasada hem de Lozandaki maddelerde
azınlıkların, cemaat vakıflarının hakları
düzenlenmiş. Hatta şöyle bir tablo var: Yani bizim Medeni
Kanunumuzda sınırlamamız var 101nci maddeyle; yani, şu
şu şu konularda vakıf kurulamaz diye. Yani Bir dinî, etnik
kökeni desteklemek amaçlı vakıf kurulamaz. diye. Ama Lozanda dört
konuda biz, azınlıklarımıza bu hakları
tanımışız. Yani, onlar, bizim çoğunluk olarak belirttiğimiz
vatandaşlarımızdan daha farklı haklara da sahipler. Dolayısıyla,
ortada bir sıkıntı yok. Yani, bugün vakıf kurmaya kalksalar
Türkiyedeki tüm Türk vatandaşları, bunlar çoğunluk,
azınlık olarak nitelense dahi, yani azınlık olarak
belirteceğimiz Türk vatandaşı olarak Ermeni, Rum ve Yahudi
vatandaşlarımız aramızda hiçbir fark yok. Aynı kanun
hükümlerine göre bu haklardan faydalanacaklar. Bilakis, Lozandan gelen
istisnai hakları var kendilerinin.
Şimdi, değerli arkadaşlar, tablo bu. Yani, bizim
karşımıza vakıflar Avrupa tarafından
yaklaşık yüz eli yıldan bu yana sürekli getiriliyor. Yani
işin özetinde, Sayın Komisyon Başkanı burada
konuşurken dört tane gerekçe saydı Bu Kanunu biz şu şu
nedenlerle getiriyoruz. dedi. O gerekçelerin doğru
olmadığını sizlere burada hemen belirtmek isterim. Yani
işin arkasında ne olduğunu zaman bize gösterecek. Zaman
içerisinde göreceğiz ama, şimdiden bu uyarıları ne
olursunuz dikkate alın diye arkadaşlarımız neredeyse her
türlü çabayı sarf ettiler. Ama maalesef, bu çabalar sonuçsuz kaldı.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, maddeyle ilgili
olarak da şunları belirtmek istiyorum: Tabii, 68inci maddede,
Sayın Cumhurbaşkanımızın da geriye çevirme
gerekçelerinde belirttiği gibi, Vakıflar Genel Müdürlüğünün
merkez teşkilatı. Yani, buradaki genel müdür, genel müdür
yardımcıları, hukuk müşaviri ve bir de Rehberlik ve
Teftiş Daire Başkanlığı kurulmuş. Bunların
nasıl atanacağı belirtiliyor. Burada diğerleriyle ilgili
bir sorun yok ama, bu Rehberlik ve Teftiş Başkanı ve daire başkanının
Başbakanın ya da onun görevlendireceği bakan tarafından
onaylanacağı belirtiliyor.
Şimdi, yasanın diğer, ilgili kısmına
baktığımızda, bu ihdas edilen Rehberlik ve Teftiş
Daire Başkanının da bir üst düzey yönetici olduğu zaten
belli. Onun da mutlaka üçlü kararnameyle, yani Cumhurbaşkanının
da imzasını taşıyan üçlü kararnameyle atanması
gerekirken Başbakanın veya uygun göreceği Devlet
Bakanının onayıyla böyle bir atamanın
yapılmasının Anayasaya aykırı
olacağını Sayın Cumhurbaşkanı belirtmiş. Bu
husus Komisyonda da hiç dikkate alınmamış. Sanıyorum,
birazdan arkadaşlarımızın verdiği önergeyle de bu
husus tekrar belirtilecek. Bu konunun mutlaka Anayasaya uygun hâle getirilmesi
lazım. Yani eğer bu şekilde çıkarsa, geçerse bu madde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) -
daha sonra Anayasa Mahkemesi
tarafından bu maddenin de iptali söz konusu olabilecek. Bu
uyarıyı da yapmak istiyorum.
Kalan süre içerisinde şunu belirtmek isterim: Tabii teknik
ayrıntıya girmek istemedim ama, bu Vakıflar Kanununda sadece
azınlıklarla ilgili değil arkadaşlar, yabancılara
getirilen haklarda da çok büyük usulsüzlükler var. Yani
azınlıklarımızın Lozandaki hakları
dışında Lozanı delen, genişleten ve birtakım
hakları bir tarafa ama yabancılara da birçok konuda çok tehlikeli
haklar getiriliyor. Yani burada onların Türk mevzuatına göre tüm
yabancıların kuracağı vakıfların Türk
olması, Türk vakıflarına -yeni veya eski fark etmez- üye
olabilmeleri, yönetimde yer alabilmeleri, aynı şekilde azınlıkların
artık yeterli sayıda azınlık kalmadığı için,
yani o cemaatten insan kalmadığı için, yönetimlerindeki
boşalmaları yabancıların doldurmasına verilen haklar
Yani bunların her birini ileride karşımıza çıkacak
olan tehlikeler olarak görüyorum.
Ben -sürem de doluyor- hepinizi saygıyla selamlıyorum
değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Dibek.
Gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik.
Buyurun Sayın Çelik. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri;
Cumhurbaşkanlığınca bazı maddeleri veto edilen 98
sıra sayılı 5555 Sayılı Kanunun 68inci maddesi
hakkında söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, söz konusu Kanunun 68inci
maddesinde, bazı hatiplerin de ifade ettiği gibi Genel Müdür, Genel
Müdür Yardımcısı, I. Hukuk Müşaviri ile Bölge Müdürü ortak
kararnameyle, Rehberlik ve Teftiş Başkanı ile Daire
Başkanı, Genel Müdürün teklifi Başbakanın veya
görevlendirdiği Devlet Bakanının onayla
ifadesi yer
almaktadır. Rehberlik ve teftiş kurulu, 3046 sayılı
Bakanlıkların Teşkilatlanması Hakkında Kanunda da
ifade edildiği üzere, genel müdür yardımcısı düzeyindedir,
tüzel kişiliği haiz genel müdürlüklerde. Dolayısıyla,
rehberlik ve teftiş başkanının atama esas ve usullerinin
genel müdür yardımcılarının atama esas ve usullerine uygun
yapılması gerekiyor. Burada,
Cumhurbaşkanlığının eleştirisinin doğru
olduğunu biz de ifade etmek istiyoruz. Bu yönde bir
değişikliğin bu aşamada yapılmasında büyük yarar
görmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım, bu Kanun
Son maddesini
görüşüyoruz, bazı hususları tekrar etmekte yarar var. Bu Kanun,
yabancıların ve azınlıkların vakıf
kurmalarına imkân ve fırsat veriyor. Bunların mal ve mülk
edinmelerine yol açıyor, mülhak ve mazbut vakıfların cemaat
vakfı adıyla azınlıklara iadesine yol açıyor. Ecnebi
vakıfların Türkiyede şube açabilmesine imkân tanıyor.
İçerideki azınlık vakıflarının
dışarıda şube açabilmelerine imkân tanıyor. Bu
vakıflara dayalı şirketler kurabilmeye imkân tanıyor.
İzin alınmadan taşınmaz mal edinmeye imkân tanıyor.
Türkiye Cumhuriyeti aleyhine tazminat haklarının doğmasına
yol açıyor. Yurt içi ve yurt dışı ayni ve nakdî yardım
alabilmelerine imkân ve fırsat veriyor. Bu sebeple, bu Kanun bir
yıkım kanunudur, bir sömürge kanunudur, kendi ecdadına küfür
kanunu olarak algılanabilir. Bunu yürürlüğe sokanlar dünyada ve
ahrette vebal altında kalacaklardır.
Değerli milletvekilleri, Osmanlının gerileme
döneminde emperyalist Batı bilhassa üç konu üzerinde yıkıcı
politika yürütmüştür, bunu siyasi tarih kitaplarında da görmekteyiz.
Kutsal yerler meselesi vardır. Sürekli olarak, Rusya dâhil, bütün
emperyalist Batı, Osmanlının gerileme döneminde hep kutsal yerler
meselesini gündeme getirmiş, Kudüs ve civarı üzerinde hak
iddiasında bulunmuşlar, o kanaldan Osmanlıya sürekli nota vermek
suretiyle devleti hareketsiz ve bitap düşürmüşlerdir.
İkinci konu da azınlıklar meselesi: Ermeni, Rum,
Bulgar, Romen, Sırp vesaire Osmanlı tebaası olan bu etnik
unsurlar ve bunlara güya haklar sağlama adı altında,
bunların haklarını savunacak vakıflaşmaya
Osmanlıya izin verdirtmek suretiyle okullar, özel, gizli askerî
eğitimler yapılması, yeni yeni vakıfların ortaya
çıkması ve sonunda, hepiniz biliyorsunuz, önce Ermeni isyanlarıyla
başlayan ve Osmanlının inkırazı, yani çöküşü,
maalesef, kötü eceli ortaya çıkmış oldu.
Üçüncü husus Boğazlar meselesi. Geçen görüşmemizde de
yine Sayın Bakanımıza ben bunu sormuştum. Boğazlar
meselesi, Avrupa Birliği müktesebatının içinde Türkiye Cumhuriyeti
devletine bir dayatma olarak yine gündeme getirilmektedir. Biz
Boğazlarımızı yüz elli yıl sonra ancak kontrol
altına alabildik 1937de.
Şimdi, bu Vakıflar Kanunu yasalaştıktan sonra
bu Boğazlar meselesi gelecek, sınır aşan sular meselesi
gelecek, ne yazık ki, bu Vakıflar Yasası da bir şer
yasası olarak Türkiye'nin önünü tıkayacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ortada
20nci asır ihanetler manzumesi dururken, Vakıflar
Tasarısını getirerek 21inci asır tekerrürünü bu aziz
millete yaşatmayalım. Gelin, tam tersini yapalım, bu
tasarıyı Genel Kurulun çöp sepetine atalım ve bir karar
alalım, Patrikhaneyi Lozan Anlaşmasındaki konumuna irca edelim.
Atatürkün arzusu da daha farklıydı Atinaya göndermek gibi, ama
şu anda malum Anlaşmadaki konumuna getirelim burayı, çünkü
Patrikhane artık çizmeyi aşmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bu Yasa -yine 41inci madde üzerinde
önerge nedeniyle konuşmamda da ifade ettiğim üzere- TESEV
vakfına gönderilen bir metindir ve oradan düzeltilerek Hükûmete tevdi edilmiştir.
Bunu, Sayın Bakan, tabii ki, ileride açıklayabilir. Onun için, bu bir
tuzak yasasıdır, çok tehlikeli bir yasadır.
Mülhak vakıfların cemaat vakıfları
adıyla tekrar diriltilmesi asla kabul edilemez; bu,
yapılmaktadır. İstanbuldaki Fener Patrikhanesinin tüzel
kişiliği yoktur, ancak vakıfları vardır. Bu Kanun
çıktığı takdirde, bu vakıflar, yeni mal edinme
özgürlükleri sayesinde Suriçinin tümünde hak iddia edecekler ve korkarım
ki, İstanbul Suriçini tümüyle kaybedebiliriz.
Lozan Anlaşmasına göre Türkiye Cumhuriyeti uyruklu
olmayanların 12 kişilik Saint Sinod Meclisinde görev almaları
mümkün olmamasına rağmen, maalesef, vatandaşımız
olmamakla birlikte 6 tanesi hâlâ Saint Sinod Meclisinde bulunmaktadır.
Şimdi, bunlar hakkında yapılan şikâyetler sonucu, bu 6
kişi için Dışişleri Bakanlığı
soruşturma yürütmekte, sorulduğu zaman Soruşturma devam
etmekte. denmekte, kaç yıl geçti, soruşturmanın sonucu hâlâ
alınmamaktadır. Buradan Hükûmete tavsiyemiz, derhâl ve ivedilikle bu
6 şahsı sınır dışı etmesidir.
Misyonerlik faaliyetleri 59uncu Hükûmet tarafından 2003
yılında serbest bırakıldı. Bunu tasvip etmemiz de
mümkün değildir. Cami ile kilise arasında çok büyük fark var. Cami
sadece ibadethanedir, ama kilise hiyerarşidir, örgüttür, devlettir.
Dolayısıyla, açılan her kilise yabancı emperyalist güçlerin
en önemli kalesi konumundadır. Kilise, sadece ibadethane değildir.
Brükselden karar çıkartıyorlar, diyorlar ki: Otuz
yıl sonra Türkiye'nin yüzde 10u Hristiyan olmalıdır. Ama,
Hükûmetimizin, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin, bundan sonra gelecek
olanların da bu konuda, halkın inanç değerlerini koruma
konusunda ciddi ve tutarlı, istikrarlı karar alması ve cesurane
kararlarının arkasında durması gerekir.
Evet, Türkiye'de en az yirmi tane kilise onarıldı, Van
Akdamar Kilisesi onarıldı. Burası, maalesef, Türk ve
Müslümanların kanını içenlerin kıblegâhı olarak
anılmaktadır tarihte.
Bu Yasa yürürlüğe girdiği zaman Osmanlının son
dönemindeki gibi sıkıntıları hep birlikte
yaşayacağız. Umarım yaşamayız, tedbirimizi
alırız. Bu Yasa çıksa dahi bu vatanın yiğit
savunucuları, bu ülkenin yiğit savunucuları, bizler, Türkiye
Büyük Millet Meclisi başta olmak üzere, bu Yasayı mutlaka
değiştirecekler. 60ıncı Hükûmet de doğruyu görecek,
gazi Meclis de doğruyu anlayacak bütün üyeleriyle birlikte ve bu Yasa
uygulanamaz duruma girecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Çetin, tamamlayın lütfen.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gelin, bu Yasayı geri çekelim, son kez
söylüyoruz, son maddedeyiz, tarihe karşı, bu büyük milletin
kararlığını bir kez daha gösterelim. Eğer Bu Kanunu
çıkarırsak, bizi iktidarda tutarlar. diyorsanız, iktidarda
zelil ve sefilane durmak yerine, bir gün mertçe durmak daha evladır.
Gelin, direnin ve devletimize, milletimize sahip çıkalım.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Gruplar adına üçüncü söz, Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Akın Birdalda.
Buyurun Sayın Birdal. (DTP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
DTP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 98 sıra sayılı
Yasanın 68inci maddesi üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Aslında, bu Yasaya bizim itirazımız yok. Bizim
itirazımız, bu Yasanın geç ve eksik getirilmiş
olmasındadır. Bu Yasayı demokrasi açısından, insan
hakları açısından, hukuk açısından, uluslararası
ilişkiler açısından ele almak gerekir, en önemlisi de vicdan
olarak ele almak gerekir. Demokrasi açısından ele
aldığımız zaman demokrasi, en yalın
tanımıyla, çoğunluğa karşı azınlığın
hak ve özgürlüklerinin savunulmasıdır. Bunun için de çok
ayrıntılı demokrasi kültürünün falan olmasına gerek de
kalmaz ve yoktur, demokrat olmak yeterlidir.
İkincisi, insan hakları açısından ele almak
gerekir. İnsan haklarının, bilindiği gibi, ne dili ne dini
ne cinsiyeti ne ırkı ne ulusal, siyasal, etnik statüsü ve
kimliği dikkate alınmaksızın insan olmaktan kaynaklanan,
herkesin hak ve özgürlüklerden eşit ve özgür yararlanmasını
güvenceye alan hukuk anlayışının bir gereğidir.
Üçüncüsü: Empati yapmak gerekir insan haklarındaki doğru
o çıkışı bulabilmek için.
Geçtiğimiz günlerde yine söylemiştim, kendinizi
gayrimüslim yerine koyarsınız ve gerçekten neye maruz
kaldığınızı bir sorgularsınız, ondan sonra
da bu Yasanın buraya neden getirilip getirilmediği konusuna
doğru yanıt verirsiniz ve çekilmesini değil, bu eksikliklerin
giderilmesini talep edersiniz yüce Meclisten.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde biz
İnsan Hakları İnceleme Komisyonu olarak -geçen hafta-
Almanyadaydık ve Federal Almanyanın güneyinden kuzeyine kadar
gezdik ve Göç Yasasının yurttaşlarımıza insan
hakları açısından getirdiği sonuçları yerinde izlemek,
ilgilileri uyarmak, bu yasanın gözden geçirilmesini ve düzeltilmesini
istemek ve cezaevlerindeki yine yurttaşlarımızın insan
haklarına dayalı düzenlemelerden yararlanıp
yararlanamadıklarını incelemek için gittik ve kimse bize
Almanyada demedi ki bu bizim iç işimizdir, siz niye Türkiyeden geldiniz
de bunlara şimdi karışıyorsunuz demediler. İnsan
haklarının artık evrensel olduğunu, başta
Birleşmiş Milletler olmak üzere, Avrupa Konseyi ve AGİT
çerçevesinde bir hukuka bağlı olduğumuzu neden unutuyoruz? Bizim
için yol gösterici budur. Eğer bir yerde de tıkanırsak, gerçekten
insan olmaktan ve bir vicdanımızın olduğunu anımsayarak
ne yapmamız gerektiğinin sonucuna ulaşabiliriz.
Sayın Başbakan, haklı olarak geçtiğimiz
günlerde Avrupada ki, burada da gerekli yansımasını
bulmuş ama Federal Almanya siyasetçilerinden ve başka
Avrupalılardan da çok yankılar buldu- gerçekten Federal Almanyadaki
Türkiyeli yurttaşlarımızın eğitim-öğretim
olanaklarından yararlanması gerektiğini ve yüksekokulların
açılması gerektiğini söylediği zaman büyük bir tepki
gösterildi Sayın Başbakana. Çünkü, yani asimilasyon gerçekten
insanlığa karşı bir suçtur. Nerede olursa olsun, ister
Federal Almanyada, ister Avustralyada, ister Afrikada, ister
coğrafyamızda, ister ülkemizde, herkesin dilinin, dininin,
inancının, kimliğinin kabul edilmesi ve insanların,
nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşamasını kabul etmek ve
bunun bir hukuka bağlanmasını da sağlamak yine
yüzyılımızın gereğidir. Ama bunları söylerken,
tabii, bizde de, sizde de var şeklinde bize karşı bir argüman
kullandılar. İşte, bizde de var olan, gerçekten, hem bu
tartışılan konu açısından hem insan hakları
açısından hem çoğulculuk açısından eksikleri
düzeltmeye çalışalım ki başkalarının da insan
hakları konusunda ihlallerine müdahale gücümüzü artırabilmiş
olalım.
Değerli arkadaşlar, aslında, bizim,
azınlıklar konusunda tarihimizin biraz sorgulanması gerekiyor.
Bakın şimdi, varlık vergisini şöyle bir
anımsayalım, hepinizin bildiği gibi, ne trajediler
yaşanmıştır, gidenler dönememiş, dönenler
bıraktıklarını bulamamışlardır. 1955 6-7
Eylül trajedilerini yine bir anımsayalım. O nedenle, bu yasa,
aslında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yüce iradesiyle tarihiyle
yüzleşmesine ve azınlıklardan da yapılanlardan ötürü özür
dilemesine fırsat yaratıp bunun düzeltilmesine de olanak
sağlamaktadır. İşte bunu değerlendirelim. Yoksa
birbirimize karşı argümanlarla itiraz ederek işin özünü de
yitirmeyelim.
Biliyorsunuz, şimdi, artık, Egeden geliyorlar
Muğlaya, Egenin köylerine, babasının, annesinin diktiği
nar çiçeklerini alıp yüreklerinde, yine kendi ülkelerine dönüyorlar. Bu
hasretleri artık yaşatmayalım ve bu acıları da yaşatmayalım.
Bizim dört itirazımız var bu konuda:
Birincisi: Gerçekten, 60lardan bu yana el konulan mallar üzerinde
bir değişiklik yapılmıyor. 2003 yılı Avrupa
Birliği uyum yasasına kadar, devletçe el konulanların hiçbiri
bunların geri verilmesi ya da üzerindeki hukuksuzluğun giderilmesini
sağlamıyor.
İkincisi: Devletçe el konulan malların el
değiştirmesi, örneğin üçüncü şahıslara
satılması. Bakın, Hrant Dinki daha
Umuyorum önümüzdeki hafta
ya da günlerde bu 301inci maddeyi de Türkiye Büyük Millet Meclisine Sayın
Bakanlar Kurulu, Hükûmet getirir de, bu ayıptan da hepimiz birlikte
kurtuluruz. Şimdi, Hrant Dinkin eşinin ve çocukların, Ermeni
yetim çocuklarının yetimhanede yaptığı
Tuzladaki
yetimhane el değiştirdi biliyorsunuz. Devletçe el konuldu ve
satıldı. Şu anda Tuzladaki yetimhane, yetimler vakfı
dördüncü el değiştirdi ve geçtiğimiz günlerde Ermeni cemaatinden
bu vakfı almak isteyenlere hayır dediler ve satmak istemediler. En
azından kendi emeklerinin, kendi kültürlerinin, çabalarının
inşasını korumak açısından. Belki de Hrantın ve
de birlikte çalıştıkları arkadaşların
anısını orada yaşatmak açısından. Ama ne
yazık ki verilmedi çünkü değerinin daha da artırılacağı
düşünülüyor.
Şimdi, üçüncü: Mazbutaya alınan vakıflar, yani
Vakıflar Genel Müdürlüğünün yönetimine el koyduğu vakıflar.
Bakın, bunun da iki açıdan önemli bir yanı var: Birincisi, bu
vakıfların tescili için tapuya başvurmak gerekiyor ama tapu
müdürü mahkeme kararı olmadığı gerekçesiyle bunların
tescilini yapmıyor. Ardından birtakım hukuk kanallarıyla
Danıştay, Danıştay muhatap kabul etmiyor Yargıtaya,
Yargıtay bilmem
Ve sonunda iç hukuk yolları tüketilemediği için
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkının
kullanılma kanalları da kapatılmış oluyor. Burada da
bir hukuksuzlukla karşı karşıya kalıyoruz. Başka
bir şey de: Hem yönetim kurulu seçimleri engelleniyor hem de yönetim
kurulu yok gerekçesiyle yönetime el konuluyor.
Şimdi, 7 Şubatta Yunanistanda Vakıflar Yasası
değişti hepinizin bildiği gibi ve Yunanistanda Vakıflar
Yasasında şu değişiklik çok önemli, diyor ki: Batı
Trakyadaki yurttaşlarımızın,
soydaşlarımızın kamu hizmetlerinde
çalışabileceğini ve binde 5 kontenjan ayırdığını
açıklıyor.
Ayrıca, yine Yunanistan, yıllar önce, üniversitelerde
yüzde 5 kontenjan tanıyor yurttaşlarımıza,
soydaşlarımıza ve sınav koşulu da aramıyor.
Şimdi, o zaman, kötüleri örnek gösterirken, neden iyileri kendimize örnek
almıyoruz?
Orada soydaşlarımıza uygulanan birtakım
muameleler gerekçe gösteriliyor. Peki, siz de buradaki hukuk dışılığınızı
meşru göstermek isteyebilirsiniz. O zaman, Ermeni ya da Musevi
yurttaşlarımıza karşı tutumumuzun gerekçesi nedir ya
da başka farklı kimlik ve kültürlerden, Ermeniler, Museviler,
Kürtler
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayın.
AKIN BİRDAL (Devamla) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Resmî açıklamalara göre, o Lozanın sadece kabul
ettiği üç gayrimüslim azınlık
Oysa yine resmî açıklamalara
ve olgulara göre, yirmi dokuz farklı kimlik ve kültür var. Bence, bu
Yasayla, Lozana bir adım daha yaklaşıyoruz aslında,
Lozandan uzaklaşmıyoruz. Bundan hiç kimse kaygı duymasın.
O nedenle, bizim itirazımız bu maddeleredir.
Umuyor ve diliyorum ki yüce Meclis, bu yasama döneminde,
diğer itiraz maddelerini de dikkate alarak, gerçekten bir arada,
kardeşçe, barış içinde farklılıkların
yaşamasını mümkün kılarız ve böyle bir kültürü de
çocuklarımıza armağan ederiz.
Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Birdal.
Şahıslar adına söz talepleri vardır. İlk
söz, Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunça aittir.
Buyurun Sayın Tunç. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Vakıflar Kanununun Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere gönderilen 68inci maddesi hakkında şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Öncelikle, 68inci maddenin geri gönderme gerekçesine
katılmadığımı belirtmek istiyorum. Sayın
Cumhurbaşkanının, Teftiş Kurulu Başkanının
üst düzey yönetici olduğu, bu nedenle, atamasının Başbakan
tarafından yapılmasının parlamenter sistemin gerekleriyle
bağdaşmayacağı yönündeki gerekçesine katılmak mümkün
değildir.
Hâlen yürürlükteki mevzuata göre, Teftiş Kurulu
Başkanı, Genel Müdürün onayıyla atanabilmektedir. Bu
tasarı, Teftiş Kurulu Başkanlığının önemine
binaen, atama yetkisini Genel Müdürden alıp daha üst makam olan
Başbakanın onayına tabi hâle getirmiştir. Bu nedenle,
68inci maddenin geri gönderilmesinin yerinde olmadığı
kanaatindeyim.
Değerli milletvekilleri, vakıfların yeni bir
kanunla düzenlenmesi ülkemiz için önemli reformlardan birisidir. Ancak bu
önemli reform muhalefete mensup bazı partilerimizce
çarpıtılmakta, kamuoyuna yanlış bilgiler
aktarılmaktadır. Öne sürülen iddialar ve endişeler tamamen
yersizdir. Bu tasarıyla, yeni cemaat vakıflarının
kurulacağı, cemaat vakıflarının çoğalacağı
bunun da ülkemiz için bir tehdit oluşturacağı yönünde
konuşmalar yapılmaktadır. Bunun gerçeklerle hiçbir ilgisi
bulunmamaktadır. Tasarıda bu yönde bir hüküm de yoktur.
Tasarının 5inci maddesinde, yeni vakıfların
Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre kurulacağı belirtilmiştir.
Türk Medeni Kanunumuzun 101inci maddesinde cemaat vakfı kurulamayacağı
açıkça belirtilmiştir. Medeni Kanunumuzda bu genel hüküm varken ve
tasarıda da yeni cemaat vakfı kurulacağına dair hiçbir
hüküm bulunmazken, konuyu bu şekilde kamuoyuna yansıtarak halkımızın
kafası karıştırılmak istenmektedir.
Yine, muhalefetin ileri sürdüğü, yeni vakıfların
uluslararası faaliyette bulunabileceği ve yurt dışında
şube ve temsilcilik açabileceği ve bundan da cemaat
vakıflarının da faydalanacağı yönündeki iddiadır.
Bunun da hiçbir tutar tarafı yoktur. Cemaat vakıflarının bu
düzenlemeden yararlanabilmesi mümkün değildir. Çünkü tasarının
25inci maddesinde, vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla
uluslararası faaliyette bulunabileceği belirtilmiştir. Cemaat
vakıflarında vakıf senedi yoktur. Bunların beyannameleri
vardır. Yüz altmış bir adet cemaat vakfının hiçbirinin
beyannamesinde uluslararası faaliyette bulunacağı yönünde bir
kayıt yoktur. Bu nedenle, cemaat vakıflarının
uluslararası faaliyette bulunabileceğini iddia etmek gerçeklerle
bağdaşmamaktadır.
Yine tasarıyla, cemaat vakıflarına mal edinme
imkânı getirildiği yönünde eleştiriler
yapılmıştır. Cemaat vakıflarının vakfiyeleri
olup olmadığına bakılmaksızın mal edinmelerine,
AK Parti İktidarından önce, 2002 yılında
çıkarılan 4771 sayılı Kanunla imkân
sağlanmıştır. Bu tasarı bu anlamda yeni bir düzenleme
getirmemektedir. Tasarı kanunlaşırsa kurucularının
çoğunluğu yabancı olan vakıfların taşınmaz
alacağı ve ülkemizin yabancılara peşkeş çekileceği
ve Türkiyenin bir felakete sürükleneceği buradan ifade edilmiştir.
Yabancı gerçek veya tüzel kişiler yürürlükteki mevzuatımıza
göre zaten gayrimenkul edinebilmektedirler. Cumhuriyet tarihi boyunca CHPli,
MHPli hükûmetler döneminde milyonlarca metrekare taşınmaz
yabancılara satılmıştır. Yabancı kişilerin
gayrimenkul edinebildiği bir hukuk düzeninde yabancıların kurucu
olduğu vakıfların gayrimenkul edinmesine karşı
çıkmanın hiçbir hukuki mantığı yoktur.
Tasarının 12nci maddesinde kurucuların
çoğunluğu yabancı uyruklu olan vakıfların
taşınmaz mal edinmeleri hakkında yabancıların
gayrimenkul edinmelerindeki şartları düzenleyen Tapu Kanunumuzun
35inci maddesindeki kısıtlamalar zaten uygulanacaktır.
Karşılıklılık ilkesine göre kendi ülkesinde Türk
vatandaşlarına gayrimenkul edinme hakkını tanıyan bir
ülkenin vatandaşına, ülkemizde üyesi olduğu Türk hukukuna göre
kurulmuş bir vakfın taşınmaz edinememesini savunmak ne
insafla ne hakkaniyetle ne de hukukla bağdaşır. Yabancı
ülkelerde yaşayan 4 milyon vatandaşımız var. O zaman bunların
da yabancı ülkelerde vakıf kurmasına, taşınmaz
edinmesine karşı mı çıkıyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Hukukla ne alakası var
bunun?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Değerli milletvekilleri,
vakıflarımız için son derece önemli olan bu tasarının,
hukuki mesnedi olmayan, tasarıyla getirilmediği hâlde
getiriliyormuş izlenimi vererek milletimizi yanıltmanın hiç
kimseye faydası olmayacaktır.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Bununla ne alakası var
bunun?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Bu duygu ve düşüncelerle, geri
gönderme gerekçelerine katılmadığımızı belirtmek
istiyor, tasarının, milletimize, vakıflarımıza
hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tunç.
Hükûmet adına söz talebi, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Hayati Yazıcı tarafından
yerine getirilecektir.
Buyurun Sayın Yazıcı. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
On dakika süreniz var.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önemli bir Kanunun son maddesinin müzakeresini yapıyoruz.
Kanun üzerinde, madde üzerinde konuşan, hatta bundan önceki maddeler
üzerinde konuşan arkadaşlarımızca -zabıtları
incelediğimizde- benzer iddialar tekrarlanıyor. Maalesef, Kanunun
lafzına ilişkin, somut olarak, şu şu düzenlemelerin Lozan
Anlaşmasına, şunların da Anayasaya aykırı
olduğuna ilişkin hiçbir beyan ve değerlendirme
olmadığını üzülerek saptamış bulunmaktayız.
Nitekim, az önce konuşan arkadaşlarımızdan bir
tanesi çok açık bir biçimde şu iddiada bulundu, dedi ki: Bu
tasarı yasalaşırsa mazbut vakıfların
azınlıklara iadesine yol açılacak.
Değerli arkadaşlar, bakın, tasarının
7nci maddesi çok açık. Bu değerlendirmeye cevap olarak Genel
Müdürlükçe yönetilecek ve temsil edilecek vakıflar
başlığını taşıyan tasarının 7nci
maddesini okuyorum: On yıl süreyle yönetici atanamayan veya yönetim
organı oluşturulamayan mülhak vakıflar, mahkeme kararıyla
Genel Müdürlükçe yönetilir ve temsil edilir. Bu Kanunun yürürlüğe
girmesinden önce mazbut vakıflar arasına alınan vakıflarla,
bu Kanuna göre mazbut vakıflar arasına alınan vakıflara
bir daha yönetici seçimi ve ataması yapılamaz.
Arkadaşlar, yani Kanunun bütününü irdelediğimizde, belki,
tasarladığımız, soruya dönüştürdüğümüz çok nesnel
olmayan yaklaşımlara cevabı bu Kanun metninde bulmanız
mümkün. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum.
Nitekim, çelişki şurada: Daha sonraki
konuşmacı da mazbut vakıfların cemaat vakıflarına
verilmeyişini, bu Kanunda öngörülmeyişini, buna ilişkin bir
düzenleme olmayışını da önemli bir eksiklik olarak
vurgulamaktadır.
Nitekim, cemaat vakfı temsilcileri, gerek bana geldiklerinde
gerek Genel Müdürlüğümüze geldiklerinde, bu Kanunla ilgili olarak mazbut vakıf
sorununun çözülmediğini ve üçüncü şahıslara intikali
geçmiş, sağlanmış taşınmazlara ilişkin bir
çözüm getirilmediğini tasarının en büyük eksikliği olarak
dile getirmektedirler. Değerlendirmelerin çok nesnel
olmadığının, öznel yaklaşımlarla ve hukuksal
zeminden yoksun olarak yapıldığının -yani önemli
bazı değerlendirmelerin- vurgusunu ifade etmek için bu örneği
vermek durumunda kaldım.
Değerli arkadaşlar, yine bu tasarıyla ilgili
olarak, parti sözcüsü olarak burada değerlendirme yapan bir sayın
milletvekili şunları ifade etmiştir:
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu tarafından
Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2003, 2004, 2005 yılları eylem
ve işlemlerinin denetlenmesi sonucunda, Erzurum, İzmir, Kayseri
vesaire yerlerde büyük ölçüde usulsüzlükler olduğu, bunlara da
Bakanlığımca cevap verilmesi yönünde talepleri ve
değerlendirmeleri olmuştur. Zapta geçmesi bakımından,
bunları da sürem içerisinde ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, doğrudur,
Cumhurbaşkanlığınca, Denetleme Kurulu marifetiyle,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2003, 2004, 2005 yılları eylem
ve işlemleri denetlenmiştir. Bu denetleme sonucu, Erzurum,
İzmir, Kayseri ve İstanbul Bölge Müdürlüklerinin yapmış
olduğu bazı onarımlar ve ihalelerle ilgili olarak eksiklikleri
olduğu belirtilmiştir ve bu rapor üzerine 17/5/2007 tarihinde genel
müdürlüğe intikalinden sonra derhâl 21 Mayıs 2007 tarihinde 4
müfettiş görevlendirilerek Teftiş Kurulu
Başkanlığı tarafından inceleme
başlatılmıştır. Erzurum Bölge Müdürlüğü
çalışanlarıyla ilgili ön inceleme ve disiplin
soruşturması tamamlanmış, disiplin cezaları
verilmiş ve takibat devam etmektedir. Antalya Bölge Müdürlüğüyle
ilgili ise suç unsuruna rastlanmamıştır.
Coğrafi bilgi sistemi, VAYS dediğimiz proje ve
diğer işlerle ilgili yapılan inceleme devam etmektedir.
Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu
Raporunda İstanbul ve Kayseri Bölge Müdürlükleriyle ilgili tespitler
Başbakanlık Başmüfettişliği
Başkanlığınca incelenmiş olup herhangi bir suç
unsuruna rastlanmamıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Vakıflar Kanununun
görüşmeleri esnasında, yine sayın milletvekili tarafından
dile getirilen konularla ilgili olarak, İzmir Bölge Müdürlüğü ihale
işlemlerinin, 15/11/2007 tarihinde verilen raporla muhalefet şerhi
bulunan müfettişin de içinde bulunduğu bir teftiş heyeti
tarafından yeniden incelenmesi için konu Teftiş Kurulu
Başkanlığına intikal ettirilmiş ve
çalışmalar devam etmektedir.
Ayrıca, Vakıflar İzmir Bölge Müdürlüğünün
2003-2007 yılları arasında yapılan yapım, onarım,
proje ve müşavirlik işlerinin incelenmesi ve suç tespiti hâlinde
soruşturma yapılması için Teftiş Kurulu
Başkanlığınca çalışmalar
başlatılmıştır.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün tüm ihale işleri, 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu gereğince bölge
müdürlükleri tarafından kamu ihale mevzuatına uygun olarak, en az 5
kişiden oluşan komisyon marifetiyle, şeffaf bir şekilde
yapılmaktadır. Yapılan ihaleler, hem Kamu İhale Bülteninde
hem de Vakıflar Genel Müdürlüğü web sitesinde yayınlanarak ilan
edilmektedir. Çalışmalar bu denli şeffaf bir biçimde
yürütülmektedir. Bunları da, zapta geçmesi bakımından özellikle
vurgulamak istedim.
Diğer bir arkadaşımız konuşmasında,
Fener Rum Erkek Lisesine ilişkin Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde açılmış davanın aleyhimize sonuçlanması
üzerine, Büyük Daireye niye itiraz edilmediği şeklinde bir
eleştiri dile getirdiler.
Değerli arkadaşlar, bilmektesiniz ki bu tür
davaları Dışişleri Bakanlığımız takip
etmektedir. Elbette, Hükûmet bir bütündür. Bana verilen bilgiyi sizlerle
paylaşmak istiyorum:
Doğrudur, Büyük Daireye başvurulmamıştır,
çünkü davanın iki konusu vardır: Birincisi,
taşınmazların iptali, rücuen iptali, tazminat ödenmesi; ikincisi
de milletimizin, devletimizin ayrımcılık yaptığının
hükme bağlanmasını içermektedir ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi verdiği kararda ayrımcılık talebini
kabul etmemiştir. Temyiz edilmesi hâlinde, Büyük Daireye
başvurulması hâlinde, Büyük Daire incelemesinde, hiçbir karar
verilmemiş gibi, bütün iddiaları yeniden değerlendirmeye almakta
ve olayı o şekilde sonuçlandırmaktadır. Hâliyle,
devletimizin ayrımcılıkla muhatap olmaması
düşünüldüğünden bu başvuru da yapılmamış, yani
bir değerlendirme yapılarak bu sonuca
varılmıştır.
Diğer bir arkadaşım, bu Kanunun
çıkartılmasına mesnet Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararının olduğunu ısrarla vurguluyor. Oysa ben
konuşmamın hiçbir yerinde böyle bir beyanda bulunmadım ama
şunu ifade ettim: Millet sanıyor ki bu Kanun çıktıktan
sonra taşınmaz ihtilafları başlayacak. Taşınmaz
ihtilafları var, şu anda Türkiye yaşıyor, konu Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine gidiyor. Biz bu Kanunu çıkartmakla, geçici 7nci
maddeyle bu tür ihtilafları tasfiye etmeyi amaçlıyoruz. Bunu ifade
etmeye çalıştım.
Nitekim, şu pozitif olgu benim bu beyanımı da
doğrulamaktadır: Bakın, bu tasarının Meclise sevk
tarihi 13 Haziran 2005tir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kararının tarihi 9 Ocak 2007dir. Bu iki tarihi
kıyasladığınız zaman, söylediğimin ne derece
tutarlı, mantıklı olduğunu açık bir biçimde
göreceksiniz.
Değerli arkadaşlar, gene müzakeresi yapılan
maddeyle ilgili olarak Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme
gerekçesine katılınmamıştır. Çünkü şu andaki
mevzuata göre, şu andaki uygulamaya göre Vakıflar Genel
Müdürlüğünün Teftiş Kurulu Başkanını doğrudan
doğruya tek imzayla Sayın Genel Müdür atamaktadır. Şu anda
öyle, mevzuat öyle. Yani 2762 sayılı Kanun, 227 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde işlem bu şekilde yürümektedir
ve bu tasarıyla atama biraz daha yükseltilmiş, Bakan onayı
aranır hâle getirilmiştir. Dolayısıyla, bu düzenlemede 2451
sayılı Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşların
Atama ve Usullerine İlişkin Kanuna aykırılık yok.
Dolayısıyla, Anayasaya da aykırılığı söz
konusu değildir.
Değerli arkadaşlar, az önce şahsı adına
söz alan arkadaşım çok net bir biçimde ifade etti. Bir kere, bu
Kanunun çıkarılmasıyla cemaat vakıflarına kesinlikle
Lozan Anlaşmasında öngörülenin ötesinde, üstünde hiçbir hak ve yetki
getirilmemektedir. Bunu çok net bir biçimde ifade ediyor ve altını
çiziyorum. Cemaat vakıflarının sayıları bellidir.
Bakınız, çok büyük bir ajitasyon yapılmakta, tutarsız
bildiriler dağıtılmakta ve temenni ederim ki siyasi
partilerimiz, siyasi sorumluluk taşıyan kişiler inşallah bu
bildirinin dışındadırlar. Bunu özellikle temenni ediyorum.
Canıgönülden arzum bu. Deniliyor ki burada: Türkiyede Osmanlı
zamanında kurulmuş 46.510 cemaat vakfının toprak ve mülkü
vardır. Yasayla bu vakıflara mallarını geri istemenin
yanı sıra ekonomik ve sosyal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar
ve ayrıcalıklar tanınmaktadır. Külliyen yalan! 161 cemaat
vakfı vardır. Bu, 162 olmayacaktır. Bugün de olmayacak, bu Yasa
çıktıktan sonra da olmayacak.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Şahıslar adına son söz, Adıyaman Milletvekili
Sayın Ahmet Aydında.
Buyurun Sayın Aydın. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan, değerli
üyeler; 98 sıra sayılı Kanun Tasarısının 68inci
maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, çok uzun zamandan beri
tartıştığımız, istişare ettiğimiz bir
kanun tasarısı. Hatta, bizden önceki hükûmet dönemlerinde dahi
tartışılmış ve en son 2002de, en çok tartışılan
konuyu da o dönemde getirmek kaydıyla, cemaat vakıflarının
taşınmaz mal iktisapları o dönemde, 2002 tarihinde, zamanın
iktidarı döneminde getirilmiş ve bugün de hâlen
tartışıyoruz. Ancak şunun bir kere daha altını
çizmek isterim ki: Muhalefet partilerinin sözcüleri her defasında
aynı isnatlarda, haksız ve yersiz bir şekilde girmiş
bulundular ve bizler de tabii ki bıkmadan, usanmadan bu isnatlara cevap
vermek durumunda kaldık. Sadece halkımızı doğru
bilgilendirme adına bunu yapıyoruz yoksa tekrar etmek
kastımız olmaz kesinlikle.
Değerli arkadaşlar, öncelikle yasanın 68inci
maddesinde Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı, I. Hukuk
Müşaviri ile Bölge Müdürü ortak kararnameyle, Rehberlik ve Teftiş
Başkanı ile Daire Başkanı Genel Müdürün teklifi,
Başbakanın veya görevlendireceği Devlet Bakanının
onayıyla, diğer personel ise Genel Müdür tarafından
atanır. ibaresi yer almaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında
çıkarılan her yasada olduğu gibi, yine üzerinde titizlikle
çalışılarak, gerek Genel Kurul çalışmaları
sırasında gerekse de Adalet Komisyonu çalışmaları
sırasında son şeklini alan yasa tasarısında, özellikle
ülke genelinde hizmet amacıyla çalışmalar yapmak isteyen ve
çağdaş bir anlayış gereği, merkezlerinin
bulunduğu yerler dışında da şube ve temsilcilik açmak
isteyen ve bu merkezlere bağlı çalışacak birimler kurmak
isteyen vakıfların önünün açılması istenmiştir. Tabii,
az önce ifade edildiği gibi, cemaat vakıfları istisnadır,
bu amacın dışındadır.
Konuya tüm çağdaş dünya ülkelerinde yer alan bu
anlayış çerçevesinde bakılmış ve çalışmalar
bu düşünceler çerçevesinde yapılmıştır. Ayrıca,
yasa tasarısının, Türk Medeni Kanununun ilgili hükümleriyle de
baktığımız zaman, vakıf kurmalarının,
şube ve temsilcilik açarak örgütlenmesi gene Medeni Kanunun bir
gereği olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Yine, vakfedenin öngördüğü amaçlar çerçevesinde
faaliyetlerini sürdürebilmeleri için ekonomik olarak sahip oldukları
değerlerini günün şartlarına göre tasarruf edip
değerlendirmeleri gereği de kaçınılmazdır. Konuya
Vakıflar Genel Müdürlüğü ve devlet idari birimleri tarafından
baktığımız zaman da 68inci maddede yapılan
değişiklikle, Vakıflar Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu
Başkanı hâlen Genel Müdürlük makamı onayıyla
atandığından, yapılandırılan Rehberlik ve Denetim
Başkanlığının görevleri rehberlik fonksiyonu, denetime
ve rehberliğe verilen önem nedeniyle Kanunda Rehberlik ve Denetim
Başkanının, Başbakan veya yetkili bakan tarafından
atanacağına ilişkin düzenleme yapılması yeterli
görülmüştür. Zira, Başbakanlığa bağlı yine Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Meteoroloji Genel
Müdürlüğü, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünde de teftiş kurulu
başkanları ortak kararnameyle atanmamaktadır. Bu yüzden
Cumhurbaşkanının geri gönderme tezkeresine de
katılmadığımı ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, 2451 sayılı Bakanlıklar ve
Bağlı Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin Kanunda
Vakıflar Genel Müdürlüğü personelinden kimlerin kararname ile
atanacağı hükme bağlanmıştır. Teftiş Kurulu
Başkanı bu unvanlar arasında sayılmamıştır.
Değerli milletvekilleri, sonuç itibarıyla
görüşülmekte olan yasa tasarısı gerek amaç gerekse hukuki
çerçevede Anayasamıza, anayasal değerde olan ve mütekabiliyet
ilkesini esas alan Türkiye Cumhuriyetinin uluslararası alandaki hukuki ve
siyasi kurucu belgesi olan Lozan Anlaşmasının ilgili
hükümlerine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
vakıflara atfen yer alan ilgili maddelerine ve aynı zamanda
uluslararası teamüllere tamamen uygunluk teşkil etmektedir. Kaldı
ki, konunun adalet, hukuk ve eşit vatandaşlık temelinde ele
alınması gerekmektedir. Zira, azınlıkların da Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı oldukları unutulmamalıdır.
Ayrıca değerli arkadaşlar, her konuşmacı
Lozana atfetti ve Lozanın ben sadece 42nci maddesinin üçüncü
fıkrasını tekrar burada ifade etmek durumundayım. Lozan
Anlaşmasının 42nci maddesinin üçüncü fıkrası: Türk
Hükûmeti, söz konusu azınlıklara ait kiliselere, havralara,
mezarlıklara ve öteki din kurumlarına tam bir koruma
sağlamayı yükümlenir. Bu azınlıkların Türkiyedeki
vakıflarına, din ve hayır işleri kurumlarına ve her
türlü kolaylıklar ve izinleri sağlanacak ve Türk Hükûmeti yeniden din
ve hayır kurumları kurulması için bu nitelikteki öteki kurumlara
sağlanmış gerekli kolaylıklardan hiçbirini
esirgemeyecektir. Dolayısıyla Lozanın aşılması
diye
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Ne alakası var?
BAŞKAN Lütfen tamamlayın Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Devamla) Evet, alakası var çünkü her
konuşmacı, Lozanı aşıyorsunuz, Lozandan daha çok
kapitülasyonlar tanıyorsunuz. diyorsunuz. Lozanın gerçek manada
hükmü burada, içeriği burada. Aynı içeriği kanun
tasarımıza uygulamış durumdayız.
Değerli arkadaşlar, yine aynı şekilde
taşınmaz mal iktisabıyla ilgili arkadaşlar ifade etti, ilk
2002 yılında bizden önceki hükûmetler döneminde çıkartılan
bir kanun var ve bu kanun döneminde başlanmıştır.
Yalnız, ilgili Kanunun geçici 7nci maddesi ve aynı zamanda Tapu
Kanununun 35inci maddesi hükümleri de mevcutken zaten cemaat
vakıflarının taşınmaz mal iktisaplarının ne
kadar olacağı, olup olmayacağı çok açıktır,
detayına girmeyeceğim. Aynı zamanda, uluslararası faaliyet
sürdürmeleri, şube ve temsilcilik açmaları cemaat vakıfları
açısından mümkün değildir. Zira, vakıf senetleri
olmadığı için, böyle bir beyan da yer
almadığından kesinlikle cemaat vakıflarının
uluslararası faaliyet gütmeleri, şube
ve temsilcilik açmaları mümkün değildir.
Bu nedenlerle değerli
arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyetinin şanına, şerefine
yakışır, büyüklüğüne yakışır, erdemine
yakışır bir kanun olması dileğiyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Aydın.
Madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap faslına
geçiyoruz.
Sayın Orhan
Sayın Mengü, buyurun.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Sayın Bakan, Türkiye ile
Yunanistan aynı tarihlerde vakıflar kanunu çıkardılar.
Yunanistanda çıkan vakıflar kanunu, bazılarının
söylediği gibi oradaki Türk soydaşlarımızın
haklarını çok savunur nitelikte değil. Bilakis, Türk
soydaşlarımızın vakıflarına ve mallarına
nasıl el konulduğunu -biz söylersek inanmıyorsunuz ama- Zaman
gazetesinde bile yazdı. Acaba Lozan Anlaşmasının 45inci
maddesindeki mütekabiliyet esasının çiğnendiği bu durumda,
Hükûmet, Yunanistan Hükûmeti nezdinde herhangi bir girişimde
bulunmayı düşünmekte midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanımıza sormak istiyorum: Vakıflar
Genel Müdürlüğüyle Fener Rum Patrikhanesi arasında Büyükadadaki Rum
Yetimhanesi için sekiz yıl süren hukuk mücadelesi Patrikhanenin aleyhine
sonuçlanmıştır. Bunun üzerine Patrikhane, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine dava açmıştır. Bu dava şu anda
hangi aşamadadır? Hükûmet olarak takip ediyor musunuz?
Ayrıca, bu yasa tasarısıyla, Fener Rum Patrikhanesi
gibi Hristiyan azınlıkların sahibi olduklarını iddia
etkileri taşınmazlara, mahkemelere ve hatta Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine dahi gitmeden zahmetsizce sahip olmasını
mı amaçlamaktasınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Sipahi
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) Sayın
Başkan, biraz önce bu Fener Rum Erkek Lisesi Vakfıyla ilgili konu
gündeme getirildi. 97 yılında yapılan başvuruda
azınlıkların mülk edinmeleriyle ilgili yasal düzenlemelerin
Lozan Anlaşmasıyla kısıtlandığı iddia
edilmiştir ve Strasbourgda, bir noktada, bu Vakfın itirazıyla
ve müracaatıyla âdeta Lozan yargılanmıştır.
Sanıyorum bu konuda bilginiz yok.
İkinci bir konu, Hükûmetinizin ajandasıyla ilgili. Acaba
bu ihanet yasasının ardından, ajandanızda, 301nci maddeyle
ilgili ihanet tasarısı mı gelecek, merak ediyorum?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özdemir
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkanım,
Sayın Bakana soruyorum: Yeni Yasa, eskiden kurulan cemaat
vakıflarının ekonomik ve siyasal güç elde edecek şekilde
değiştirilmesini sağlamaktadır. Anayasa ve Medeni Kanun,
cemaat vakıflarını desteklemek amacıyla vakıf
kurulamayacağını belirtmiştir. Ancak yeni Yasa, cemaat
vakıflarını mülhak vakıf statüsünden
uzaklaştırmış ve yeni vakıf statüsüne
yaklaştırmıştır. Oysa cemaat mensupları Türk
vatandaşıdır ve yeni vakıf kurabilirler. Yeni vakıf
yerine, cemaat vakıflarının geliştirilmesi
ayrımcılığı teşvik etmektedir. Cemaat
vakıfları, şu anda, Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün
izniyle dinî, hayri, sosyal, eğitsel, sıhhi ve kültürel alandaki
ihtiyaçlarını karşılamak üzere taşınmaz
edinebilir ve taşınmaz üzerinde tasarrufta bulunabilirler. Ancak,
yeni Yasa, cemaat vakıflarının dinî, sosyal, eğitsel
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Akkuş
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, Sayın
Bakan; azınlık statüsü ile bazı özel haklar edinmiş bir
kısım vatandaşlarımızın yeni vakıf
kurmasında herhangi bir sıkıntı bulunmazken neden eski
vakıfları ihya edilmek isteniyor? Belirtildiği gibi bu bir
ihtiyaca binaen mi Yasaya kondu, yoksa Türkiye dışından bunun
böyle olmasını isteyenler mi var?
İki, bu Yasa ile yabancıların vakıf kurabilme
hakkı kazanması, azınlık olarak da isimlendirilen
vatandaşlarımızdan bir kısmının nüfusunun 2 binin
altına düşmüş olmasının bir etkisi bulunmakta
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Paksoy
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, vakıflar meclisine bir cemaat mensubunun
seçilmesi, mütekâmil vakıf hukukunun mevcut olduğunu iddia
ettiğiniz Yunanistan ve gelişmiş ülkelerin hiçbirinde böyle bir
düzenleme var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bal
ŞENOL BAL (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, Lozanda verilen azınlık vakfı
olma hakkı Türk hukuk sisteminin istisnalarından biridir. Pozitif de
bir ayrımcılıktır. Hukuk sistemindeki her istisna gibi
azınlık vakfı olma hakkı da, istisnayı doğuran
şartların sınırları içinde kalmak koşuluyla
vardır. Azınlık vakıflarının mal edinme
hakları da cemaatlerin Lozanda belirlenen ihtiyaçlarını
karşılamak şartıyla sınırlandırılmıştır.
Bu Kanunla mal edinme rejimindeki sınırlamalar
kaldırılmaktadır. Üyesi giderek azalan azınlık
vakıflarının, Lozandaki sınırlamaya rağmen,
Anayasamıza rağmen, Medeni Kanunumuza rağmen, yargı ve
içtihatlara rağmen bu kadar çok taşınmaz elde etmesinin sağlanması,
kilise vakıflarının örgütlenerek güç kazanması kime
yarayacaktır?
İkinci sorum da: Dünyada hangi ülkede yöneticiler bu kadar
gaflet ve dalalet içindedirler?
Teşekkür ediyorum. Bu Yasadan dönülmesini de arzu ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bir arkadaşım Yunanistanda çıkan vakıflar
yasasını değerlendirdiniz mi? Ne kadar haklar veriyor? diyor.
Değerli arkadaşlar, müteaddit sorular vesilesiyle ifade
ettik ki, Yunanistanda 7 şubat tarihinde çıkartılan,
meclislerinde kabul edilen yasa sadece Müslüman azınlıkla ilgili
-kanunun başlığı öyle, onun için o başlıkta
kullanılan sözcüğü kullanıyorum- spesifik bir yasa. Bizim
yasamız Vakıflar Yasası, hem Vakıflar Genel
Müdürlüğünün teşkilat yapısını ve hem bütün vakıf
çeşitlerinin hak ve yetkilerini düzenleyen bir yasa. İlk bölümde her
çeşit vakfın hak ve yetkilerini, kuruluşlarını,
yönetimlerini, denetleme şekillerini düzenleyen bir kanun. Bu nedenle
aralarında elbette ki fark var.
Vatandaşlarımızın haklarını
sınırlıyor mu Yunanistanda?
Elbette sınırlıyor. Elbette bizden geriye bir
kanun. Bununla ilgili de siyasi düzeyde hükûmetler arasında, yetkili
görevliler arasında gerekli temaslar, müzakereler sürdürülüyor. Türkiye
bunların da takipçisi.
Yine, devamla 45inci maddede sözcü geçen mütekabiliyet
gözetilmedi mi? deniliyor.
Değerli arkadaşlar, Lozan Anlaşmasında
kesinlikle mütekabiliyet öngören bir düzenleme ve sözcük yoktur. Bunun da
altını çizerek söylüyorum. 45inci maddede sözü edilen düzenleme,
devletler hukukunda ifadesini bulan, paralel uygulamayı öngören bir
düzenlemedir. Türkiyedeki cemaat vakıflarına ilişkin şu,
şu, şu, şunlar öngörülmüştür, benzer durumlar
Yunanistandaki cemaatler için de, azınlıklar için de Yunanistan
tarafından yerine getirilecektir, getirilir. şeklinde bir paralel
düzenleme öngörülmüş. Bu bakımdan mütekabiliyet durumu burada söz
konusu değil.
Kaldı ki mütekabiliyet, yabancı ülke
vatandaşları arasında olur. Bizim hukukumuzda cemaat
vakfı olarak nitelenen vatandaşlar Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşıdır. Bu açıdan da söz konusu olmaz.
Diğer bir gerekçe: Hak ve özgürlükler konusunda da
mütekabiliyet kuralı uluslararası hukukta söz konusu değildir.
Hak ve özgürlüğün söz konusu olduğu alanda mütekabiliyet aranmaz.
Yani, bir ülkede idam cezası varsa siz de idam edin
Böyle bir şey
olmaz. (MHP sıralarından Ne alakası var! sesleri) Anlayan için
alakası büyük.
Efendim, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Fener Rum
Patrikhanesi arasındaki dava hangi aşamadadır? Rum
Patrikhanesinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
açtığı davanın en son duruşması 27/11/2007de
yapılmıştır, takip ediliyor, henüz bir karar
çıkmış değildir.
Diğer bir arkadaşım, sorusunda hem soru yöneltiyor
ve hem de şunu söylüyor: Bu ihanet yasasını çıkartacak
mısınız? Ardından Şunu, şunu yapacak
mısınız?
Değerli arkadaşlar, bakın burası milletin
Meclisidir. Burada bulunan, şu müzakereye katılan her
arkadaşım milletin temsilcisidir, ismi milletin vekilidir. Yani,
sözcüklerimizi kullanırken, birbirimize hitap ederken
amacımızı ifade etmek üzere bulabileceğimiz çok daha güzel
sözcükler vardır. Eleştiriyi bunun dışındaki çok güzel
sözcüklerle yapmanız mümkün. Yani, bunu yapmaktan yoksun muyuz ki, bir
yasayı eleştirirken ihanet yasası olarak niteliyoruz? Doğrusu,
bunu anlamakta zorluk çekiyorum ve bu arkadaşıma da üzüntülerimi
beyan ediyorum bir cumhuriyet hükûmetinin Bakanı olarak.
Sayın Özdemir diyor ki: Cemaat vakıflarının
ekonomik açıdan güç elde etmelerini öngörüyorsunuz. Vallahi bu Kanun,
hakları veriyor. Bakın, adalet mülkün temelidir. Adaleti görmezseniz,
birey haklarını, tüzel kişi haklarını gözetmezseniz,
hele hele düşünce, ifade özgürlüğünü, mülkiyet haklarını
ıskalarsanız, mülkün temelini yıkarsınız. Hakkı
varsa hakkını vereceksiniz. O hakkın içerisinde mülk edinmesi
varsa onu elde edecek.
Efendim, Bunların dinî amaçla faaliyet göstermeleri
Anayasaya aykırıdır, nasıl müsaade ediyorsunuz? sorusu da
devam ediyor. Değerli arkadaşlar, ikide bir hatırlatmak
istemiyorum ama şunu ifade edeyim: 3 Ağustos 2002 tarihinde
çıkarılmış bulunan 4771 sayılı Yasada aynen
şöyle deniyor: Vakıflar dinî, hayri, sosyal, eğitsel,
sıhhi ve ekonomik
İSA GÖK (Mersin) Kültürel
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul)
ve kültürel ihtiyaçlarını
İSA GÖK (Mersin) Ekonomik yok, kültürel
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) Ekonomik yok, kültürel, düzeltiyorum:
kültürel
ihtiyaçlarını karşılamak üzere taşınmaz
alabilirler. denmiş. Bakın, dinî, o yasa metninde 3 Ağustos
2002 tarihinde yer almıştır. Kaldı ki, bu Lozan,
uluslararası bir sözleşme, Anayasanın 90ıncı maddesi
gereğince de uluslararası sözleşmenin, yasal normlar içerisinde
hangi statüde olduğunu bir parlamenter olarak herhâlde biliyor durumdasınız.
BAŞKAN Sayın Bakan, zamanınız doldu.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) Peki, teşekkür ediyorum, diğer sorulara
yazılı cevap vereceğim.Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Madde üzerinde dört önerge vardır; önergeleri önce geliş
sırasına okutacağım, sonra aykırılık
sırasına işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı yasa
tasarısında geçen Rehberlik ve Teftiş Başkanı
ibaresinin madde metninden Anayasaya aykırılığı
nedeniyle çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı 9.11.2006
tarihli 5555 sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89 uncu
ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek
üzere geri gönderme tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporunun konusu olan metnin
68 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
|
|
Mehmet
Şandır |
Sabahattin
Çakmakoğlu |
Behiç Çelik |
|
|
|
Mersin |
Kayseri |
Mersin |
|
|
|
Osman
Çakır |
|
S. Turan Çirkin |
|
|
|
Samsun |
|
Hatay |
|
Atamalar
Madde 68 Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcıları,
1. Hukuk Müşaviri, Rehberlik ve Teftiş Başkanı ile Bölge Müdürü ortak
kararnameyle, Daire Başkanı, Genel Müdürün teklifi
Başbakanın veya görevlendirdiği Devlet Bakanının
onayıyla, diğer personel ise Genel Müdür tarafından
atanır.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı 5555
sayılı Yasanın 68. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Osman Kaptan |
İsa Gök |
Turgut Dibek |
|
|
Antalya |
Mersin |
Kırklareli |
|
|
Sacid
Yıldız |
|
Esfender
Korkmaz |
|
|
İstanbul |
|
İstanbul |
Genel Müdür, Genel Müdür
Yardımcısı, 1. Hukuk Müşaviri, Bölge Müdürü, Rehberlik ve
Teftiş Başkanı ile Daire Başkanı ortak kararnameyle,
diğer personel ise Genel Müdür tarafından atanır.
BAŞKAN Şimdi okutacağım önergeyi, okutup
işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı 9.11.2006
Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89
uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu Raporunun
Atamalar başlıklı 68 inci maddesinin, Anayasaya
aykırılığı nedeniyle Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
|
Halil Ünlütepe |
M. Rıza
Yalçınkaya |
Hüsnü Çöllü |
|
|
Afyonkarahisar |
Bartın |
Antalya |
|
|
Rahmi Güner |
Ali İhsan
Köktürk |
F. Nur Serter |
|
|
Ordu |
Zonguldak |
İstanbul |
|
|
|
Bilgin
Paçarız |
|
|
|
|
Edirne |
|
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurun Sayın Halil Ünlütepe.
Süreniz beş dakikadır.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, Vakıflar Yasa
Tasarısının son maddesine gelmiş bulunuyoruz. Uzun bir
dönemdir Meclisin gündemini oluşturuyor.
Burada Anayasaya aykırılıkla ilgili bir iki cümle
söylemek istiyorum. Şimdi burada yargı süzgecinden kaçınma ve
laiklik ilkesine aykırılık vardır. Niçin derseniz, mazbut,
mülhak, cemaat ve esnaf vakıflarının vakfiyelerinde belirtilen
koşulların Meclis kararıyla değiştirilmesine olanak
verilmektedir. Hâlbuki, 4721 sayılı Türk Medeni Yasasında ise
vakfiyelerde değişiklikte ön koşul yalnızca mahkeme
kararlarıyla değiştirilebilmektedir. Yeni vakıfların
vakfiye senetlerinde değişiklik yapılabilmesi için mahkeme
kararı aranmakta iken, mazbut, mülhak, cemaat ve esnaf
vakıflarının yargı süzgecinden kaçırılmasının
haklı bir gerekçesi olamaz. Şimdi, aralarında cemaat temsilcisinin
de bulunduğu ve siyasal etki altındaki üyelerden oluşan bir
kurula kamusal bir yetki kullandırılmasının laiklik
ilkesinin yok sayılmasından başka bir anlamı olabilir mi?
Dolayısıyla yargı süzgecinden kaçınma ve laiklik ilkesine
aykırılık vardır.
Biraz önce Sayın Bakanımız söyledi, burada Lozana
aykırılık var mı, yok mu? Sayın Bakan, değerli
üyeler; cemaat vakıflarına Lozana aykırı haklar
tanınmasına yol açabilecek olanaklar tanınmaktadır.
Bakın, bununla ilgili, Lozan Antlaşmasının
40ıncı maddesinde azınlıkların hâlihazırda
Türkiyede bulunan vakıflarına, dinî ve hayır kurumlarına
her türlü kolaylık sağlanacak ve izin verilecektir sözleriyle
anlatılan ve bu vakıfların sadece var olan
durumlarının korunmasını öngören düzenlemesine
aykırılık vardır. Yani, ne kadar çabalarsanız
çabalayın Lozana aykırılık sırıtmaktadır
Yasada.
Cemaat tipi yapılanmanın geliştirilmesi, bir Avrupa
Birliği dayatmasıdır. İktidarınız döneminde
Avrupa Birliği dayatmalarına alıştık artık, ama
bunun bir Avrupa Birliği dayatması olduğunu da
söyleyemiyorsunuz. Yalnız, geçen salı günkü grup
toplantısında Sayın Başbakan, Avrupa Birliği
mevzuatına uyum doğrultusunda Vakıflar Kanununun bir an önce
çıkartılmasını söyleyebilmiştir.
Sevgili arkadaşlar, şimdi, cemaat tipi
yapılanmanın geliştirilmesi yönünde, cemaat
vakıflarının bağış toplama, şirket kurma,
yeni taşınmazlar edinme, uluslararası ilişkilerde bulunma
olanağının tanınması Avrupa Birliği
beklentilerini karşılamaya yönelik bir anlayışın
ürünüdür. Cemaat vakıflarının güçlendirilmesi çabaları
yalnızca Lozana aykırı değil, aynı anda Türkiye
Cumhuriyeti yasalarına da aykırıdır. Türk
vatandaşlarının, belirli bir ırk ya da cemaat
mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurabilmeleri 4721
sayılı Türk Medeni Yasasının 101inci maddesiyle
yasaklanmıştır. Cemaat vakıflarıyla ilgili
düzenlemeler yapılırken, Lozan ile tanınan yetki
sınırları içinde kalınmalı ve
sınırlarının zorlanmamasına özen gösterilmelidir.
Keza, bir konuda daha bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum.
Hepinizin de bildiği gibi, Türk Medeni Yasasına göre en son
mirasçı devlettir. Türk Medeni Yasasına göre mirasçı
bırakmadan ölen gayrimüslim yurttaşlara ait olup da devlete intikal
eden ve hazine adına tescil edilen tüm taşınmazların cemaat
vakıfları adına intikali olanaklı bir hâle gelebilmektedir.
Çünkü, cemaat vakıflarının kurucusu olmadığı gibi,
vakfiyeleri de yoktur. Dolayısıyla, Türk Medeni Yasasıyla ters
düşen uygulamalar ve düzenlemeler görülmektedir.
Siyasal iktidarın, Anayasanın kendisine
tanıdığı yasa yapma yetkisini kullanırken devletin
ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğünü, demokratik, laik, sosyal hukuk
devletini, yani Anayasanın başlangıçta belirtilen temel
ilkelerini dikkate alması gerekir. Şu asla unutulmamalıdır:
Siyasal iktidarın meşruiyetini koruması, cumhuriyetin ve Anayasanın
temel niteliklerine uygun davranmasına bağlıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ekliyorum, lütfen tamamlayınız.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Tamamlıyorum Sayın
Başkanım.
Değerli arkadaşlar, üzerinde değişiklik
önergesi verdiğimiz bu yasa tasarısı, bildiğiniz gibi, bundan
önceki Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından Anayasaya
aykırılık ve yasalara aykırılık savıyla
Genel Kurula iade olunmuştu. Aynı gerekçeler
haklılığını korumaktadır. Bu yasal düzenlemenin
bu şekilde yapılması Anayasaya aykırıdır,
Anayasamızca korunmaz. Türkiyenin üniter yapısını, birlik
ve bütünlüğünü bozan bir yasal düzenleme üzerinde ısrarla
duruşunuzu anlamakta da zorlandığımızı belirtmek
istiyorum.
Sevgili arkadaşlar, bu konuda iddialı olabilirsiniz,
Parlamentodaki sayınız fazladır, Yasayı çıkartabilirsiniz
fakat bu Yasayı çıkarttığınızda
vicdanlarınızla rahat bir şekilde hareket edebileceğinize
inanmıyorum. Bunun uygulamalarının Türkiye için ciddi
sıkıntılar doğuracağını tekrar bilgilerinize
sunuyorum.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı 5555
sayılı Yasanın 68. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı, 1. Hukuk
Müşaviri, Bölge Müdürü, Rehberlik ve Teftiş Başkanı ile
Daire Başkanı ortak kararnameyle, diğer personel ise Genel Müdür
tarafından atanır.
Osman
Kaptan (Antalya) ve arkadaşları.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) İsa Gök konuşacak.
BAŞKAN Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök.
Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından
alkışlar)
İSA GÖK (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, saygıyla selamlıyorum yüce
Meclisi.
Hemen konuya gireyim. Sayın Bakan dediler ki: Biz asla bu
İnsan Hakları Mahkemesi kararını, bu Kanunun
getiriliş gerekçesi olarak ağzımıza almıyoruz. Hemen,
efendim 14 Şubat tarihli tutanak incelenirse o tutanakta beyanlar var
Sayın Bakanım, 14 Şubat tarihli tutanak beyanlarınız.
Ayrıca, geçen dönem geldiğinde -konuşması yine Hükûmet
adına- Sayın Bakan Mevzuatı toplayalım diye. demiş,
çok komik. Neden? Bu Kanun da çıksa her hâlükârda tüzük, yönetmelik
çıkaracaksınız. ABye uyum sağlamalıyız
gerekçesini göstermiş. Bu, yine çok komik. Neden? AB içerisinde Yunanistan
haricinde bir ülkede böyle bir mevzuat yok. Olmayan kanunun Türkiyede uyumu mu
olur? Bu gerekçe de gene anlamsız.
Restorasyon yapamıyoruz, restorasyon yapmayı
sağlayacağız. diyor. Açın, Kanunu okuyun, hiçbir
vakıf binası üzerinde restorasyon yapmayı engelleyen bir hüküm
yoktur. Bu Kanunun gerekçesi bu da olamaz.
Haa, işte, 1974 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin aleyhe kararından dem
vuruluyor, doğrudur. İşte, gerekçesi buraya geliyor.
İki net sorum var: Birincisi Sayın Bakan cevapladı
gerçi bunu- bu mahkeme kararını, 2. Daire kararını temyiz
ettiniz mi? Bakan cevapladı: Temyiz etmedik. dedi, gerekçesini de
söyledi. Dedi ki Sayın Bakan: İki ihlalden dolayı
başvurulmuştu Avrupa Konseyine. Başvuru tarihi 1996
arkadaşlar, 1996. Birinci ihlal gerekçesi, mülkiyet hakkının
ihlali, 1 no.lu protokol, madde 1; ikincisi, ayrımcılık ilkesinin
ihlali, ana protokol, madde 14. Mahkeme ayrımcılığı
reddetti, böyle bir şey yok dedi. Mülkiyet ihlalinden ihlal verdi mahkeme.
Sayın Bakan dedi ki: Ayrımcılık konusunda
kazandığımız için temyizini yapmadık ve üstelik de bu
benim sorumluluğuma girmez, Sayın Dışişleri
Bakanlığını ilgilendirir. Hükûmet bütün, devlet bütün.
Eğer ki ayrımcılık
yapıldığı korkusu var idiyse de veya bu
ayrımcılık yapıldığı korkusu var da Yaa,
bir de temyiz etmeyelim bunu, başımız ağrır. diye mi
etmediniz, böyle bir korkunuz mu var? Artı, temyizin bir özelliği
vardır: Siz, ayrımcılıktan ihlal yememeyi temyiz
etmiyorsunuz, ihlal yemediniz, onun temyizi yapılmaz. Neyin temyizini? O
saklı, mülkiyet ihlalinin temyizine gidersiniz, mülkiyet ihlalinin. Buna
gitmediniz; bu bir.
İkincisi, az önce arz etmeye çalıştım size
arkadaşlar, bakın -bu arada- mahkeme kararından okuyorum:
Mahkeme, İçtüzüğünün 55inci maddesini yani davalı yani
Türkiye, tarafın kabul edilemezlik itirazında bulunmak istemesi
hâlinde bunu başvurunun kabul edilebilirliğine ilişkin
yazılı veya sözlü mütalaasında belirtmesi gerektiğini, aksi
hâlde hakkın düşeceği hususunu hatırlatır. O hâlde
diyor mahkeme- hükûmet, itirazlarını kabul edilebilirlik aşamasında
bildirebilirdi ama bildirmemiştir. Mahkeme kararında diyor bunu.
Hükûmetin bu konudaki ihmalini haklı gösterecek bir neden
olmamasını ve söz konusu mevzuat değişikliğinin, kabul
edilebilirlik kararının verildiği 2004 tarihinden önce
yapıldığını göz önüne alarak, Mahkeme hükümetin bu
konuda itiraz hakkının olmadığını kabul
etmektedir.
İkinci sorumu soruyorum: Hükûmet kabul edilebilirlik itiraz
süresi dâhilinde bu hakkını kullanmış mıdır
kullanmamış mıdır? Cevap kararda:
Kullanmamıştır. Türk Ceza Kanunu -eskiler var burada,
çoğunluk- 765 sayılı Kanun, ihmal, 230; suistimal, 240. Bu, Ceza
Kanunu anlamında ihmal mi suistimal mi? İhmal ağırlık
teşkil eder.
Sayın Komisyon Başkanı tazminat hukukunda uzman bir
üstattır. Bunun tazminatı olur mu, rücuen tazminatı? Tam
yargı davası mı, yoksa -hazinenin zarara
uğratılmasından dolayı 900 bin avro ödenmiştir-
Hükûmetten tazminat mı? Hazineye ödenmesi lazım, çünkü burada kusur
var, kusur var. Ne temyiz ediyorsunuz ne de itiraz süresinde
itirazınızı yapıyorsunuz. Aynı, bir Leyla davası
vardı, o davadaki tavır gibi. Bu olmaz, bu hatadır. İster
Dışişleri Bakanı bu hatayı yapsın ister
Başbakan yapsın, hükûmet bütündür, bu hata
yapılmıştır. Bu hatanın giderilmesi lazım.
Gelelim Mahkeme kararının yorumuna arkadaşlar.
Bakın, bu kararı hep hatalı olarak, bilerek yanlış
yorumluyorsunuz. Ne diyor Mahkeme? İhlali neden dolayı vermiş?
Lozan falan değil buradaki sorun. Yasallık ilkesinden vermiş.
İç hukuk kurallarının ulaşılabilir, açık ve
tahmin edilebilir olmasını ifade etmektedir. diyor. Yani, senin
getirdiğin düzenlemenin açık, ulaşılabilir ve tahmin
edilebilir olması lazım diyor. Ne diyor Mahkeme? Kuşku yok ki,
1. Protokolün 1. maddesi mal ve mülk edinme hakkını güvence
altına almamıştır. Almamıştır. Mal mülk
edinme güvence altına alınmaz. Protokolde böyle bir şey yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Edinilmiş malları güvence altına alıyor.
BAŞKAN Bir dakika vereceğim, lütfen
tamamlayınız.
İSA GÖK (Devamla) Sağ olun.
Sözleşmeci devletlerin, tüzel kişilerin ve bu arada
vakıfların taşınmaz mal edinmelerine ilişkin rejimi
düzenleme konusunda geniş bir takdir payına sahip oldukları
konusunda kuşku yoktur. Böylece devletler -yani biz devletiz-
vakıfların açıkladıkları amaçları
gerçekleştirilebilmelerini, kamu düzenini ve üyelerinin
çıkarlarını korumayı gözetmek bakımından, kamu
yararına uygun olarak gerekli önlemleri alabilirler. diyorum. Bu
bakımdan Mahkeme, 52 ve 58deki tapuların verilmesine dayanarak ihlal
veriyor.
Sonuç olarak, bu taşınmaz malların
iktisabından on altı ve yirmi iki yıl sonra kabul edilen bir
içtihatla söz konusu taşınmazlara ilişkin bu tescillerin iptal
edilmesi, başvuranın gözüyle bakıldığında
öngörülebilir değildir. Bu taşınmazların tapuya
tescilinden sonra, otuz sekiz ve kırk dört yıl sonra yapılmasını,
geri alınmasını Mahkeme eleştiriyor, ihlal sayıyor. Bu
görüşler ışığında Mahkeme, uyuşmazlık
konusu müdahalenin yasallık ilkesiyle bağdaşmadığı
ve başvuranın mal ve mülküne saygı gösterilmesini ihlal
ettiği için ihlal veriyor. Bu Kanun bu Mahkeme kararının çok
ötesinde hataları içeriyor. Hata burada zaten.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gök.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı 9.11.2006
tarihli 5555 sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89 uncu
ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporunun
konusu olan metnin 68 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Atamalar
Madde 68 Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcıları,
1. Hukuk Müşaviri, Rehberlik ve Teftiş Başkanı ile Bölge Müdürü ortak kararnameyle,
Daire Başkanı, Genel Müdürün teklifi Başbakanın veya
görevlendirdiği Devlet Bakanının onayıyla, diğer
personel ise Genel Müdür tarafından atanır.
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Şandır, siz mi
konuşacaksınız?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ben konuşacağım
Sayın Başkan.
BAŞKAN Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi öncelikle saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Vakıflar Yasasının
görüşmelerinin sonuna gelmiş bulunmaktayız. Artık sözün
sonuna geldik. Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen bu
Yasanın dokuz maddesi üzerinde yirmi günden bu yana görüşmeler
yapmaktayız. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, her zeminde ve her anlamda
Vakıflar Kanunu üzerinde gerekli her türlü uyarıyı yaptık.
Düşünmenizi istedik, geçmişi hatırlamanızı diledik.
Ancak ne yazık ki AKP Hükûmeti ısrar ve inat etmektedir. Neden ve ne
için? Sizlere soruyorum, bu Yasa ile halkımızın, ülkemizin hangi
sorununu çözüyorsunuz veya halkımız ve ülkemiz için neyi yapmak
istediniz de bu Yasanın olmayışı sizi engelledi?
Bu Yasayı ülkemiz ve halkımız için
çıkarıyoruz demeyiniz. Herkes biliyor ki, Vakıflar
Yasasını Avrupa Birliği
dayatmaktadır, Amerika Birleşik Devletleri dayatmaktadır.
Sayın Başbakanın ABD Başkanı Bushla
yaptığı görüşmede görüşme konularından birinin
Vakıflar Yasası olduğunu tüm gazeteler yazmıştı.
Ayrıca, bu Yasayı kim hazırladı? Bu sorunun cevabını da net veremiyorsunuz.
Bize göre, Milliyetçi Hareket Partisine göre, Vakıflar
Yasası masum bir yasa değildir. Bu Yasa, Türk milletinin egemenlik
haklarına ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin
bağımsızlığına açık bir saldırıdır.
Lozan Barış Anlaşmasına, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesine, mevcut Anayasamıza ve Medeni Kanunumuza
aykırıdır. Bu Yasa bir siyasi yasadır, sonuçları da
siyasi olacaktır. Meseleyi, hukuk düzleminde, detayında değil
siyaseten sorgulamak gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, Vakıflar Yasası, Osmanlı
İmparatorluğunun parçalanması ve yıkılmasını
hazırlayan sürecin bir benzerini başlatan bir ihanet
yasasıdır. Bu süreç, 3 Ağustos 2002 tarihinde 4771
sayılı Vakıflar Yasasıyla başlamıştır.
Türk milleti, bu süreci daha önce yaşamış, bu filmi
görmüştür.
Lütfen hatırlayınız, Avrupa ülkelerinin destek ve
tahrikleriyle isyan eden Mısır Valisi Mehmet Ali Paşanın
karşısında acze düşen devlet, Osmanlı Devleti,
topraklarını ve ülke birliğini koruyabilmek maksadıyla önce
Avrupa ülkelerine kapitülasyonlarla ekonomik ayrıcalıklar
tanımış, sonra da medenileşmek, Avrupalılaşmak,
özgürlükleri genişletmek aldatmasıyla, tıpkı bugün bu
Vakıflar Yasası ve uyum yasalarıyla yapıldığı
gibi, Tanzimat ve Islahat Fermanları ve 1867 Toprak Kanunu gibi
düzenlemeler yapmıştır. Yapılmak istenildiği iddia
edilen husus, Avrupalıların talepleriyle, devletin gayrimüslim
tebaasına eşitlik, özgürlük ve ayrıcalık vermek.
Aslında, planlanan, yüzlerce yıl birlikte yaşadığımız,
diline, dinine ve kimliğine saygı duyduğumuz bizim
vatandaşlarımızın üzerinden Osmanlıyı parçalamak
ve paylaşmak. Osmanlı Devleti o gün bunları yaparken, Tuna,
Aras, Nil bizim nehirlerimizdir; Belgrad, Bükreş, Bağdat, Kahire
bizim şehirlerimizdir. 30 Mart 1856 yılında, tüm Avrupa
ülkeleri, hükûmetler nezdinde, Osmanlının toprak bütünlüğünü
müteselsilen kefil ve teminat altına almışlardı. O gün
Avrupalı olmuştuk. Hâlâ Avrupa Birliğine girmeye
çalışıyorsunuz, unutmayınız!
Değerli milletvekilleri, Balkan Savaşlarını,
Çanakkaleyi, Millî Mücadeleyi ve Sevri unutmayınız. Geçmişi
unutanın geleceği olmaz. Avrupalılar, geçmişi asla
unutmadılar. Avrupa Birliği üyelik sürecini, gümrük birliğini,
uyum yasalarını ve işte bugün çıkartmak için uğraş
verdiğiniz, inat gösterdiğiniz bu Vakıflar Yasasını
dünü hatırlayarak yeniden değerlendirmek gerekir.
Vakıflar Yasasıyla, tüm vakıflar, aslında,
hiçbir sınırlamaya ve denetime tabi tutulmadan şube
açabilecekler, taşınır taşınmaz mal edinebilecekler,
her türlü ticari faaliyette bulunabilecekler, yardım alabilecekler,
yardım edebilecekler, varlıklarını bir başkasına
devredebilecekler, takas yapabilecekler, kendi aralarında
örgütlenebilecek, üst kurul kurabilecekler, yurt dışında
şube açabilecekler, yurt dışındaki organizasyonlara üye
olabilecekler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika veriyorum Sayın Şandır,
lütfen tamamlayın.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Bu kadar geniş özgürlükleri
siz Lozanı ihlal etmeden nasıl sağlayacaksınız? Lozan
ki sizin varlığınızın uluslararası hukuk
senedidir. Hiçbir şekilde, hiçbir anlamda Bu Yasayla Lozanı ihlal
etmedik. diyemezsiniz. 1936 beyannamesiyle varlıkları dondurulan
Vakıflar Yasasını bugün cumhuriyetin diğer
vakıflarıyla eşit hâle getirmek, aynı statüye getirmek
Lozanı delmek demek değil midir?
Değerli milletvekilleri, sözün sonu şudur: Bu Yasa,
Türkiye'nin ve Türk milletinin geleceğini kaosa itecektir. Bu
Yasanın çıkarılmaması gerekirdi. Ama Milliyetçi Hareket
Partisi olarak milletimizin teveccühüyle iktidar olduğumuzda, buradan
açıkça ifade ediyorum, bu Yasayı olması gereken şekle döndüreceğiz,
bu Yasayı iptal edeceğiz. Bunu herkes böyle bilmelidir. (MHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Değerli milletvekilleri, çok
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı yasa
tasarısında geçen Rehberlik ve Teftiş Başkanı
ibaresinin madde metninden Anayasaya aykırılığı
nedeniyle çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aslında en aykırı önerge benim önergemdi,
başta benim önergemin işleme konulması lazımdı, neyse.
Sayın milletvekilleri, önergemde burada geçen Rehberlik ve
Teftiş Kurulu Başkanlığının madde metninden
çıkarılmasını istiyorum. Bunu neden istediğimi
ayrıca ben biraz sonra Genel Kurula arz edeceğim.
Şimdi, bakan olmak için genel başkanın avukatı
olma dışında özelliği olmayan kişileri belirli
makamlara getirirseniz
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Doğru konuş!
KAMER GENÇ (Devamla) - Ondan sonra, burada doğru dürüst bilgi
sahibi olmazlarsa, İç Tüzükü bilmezlerse, nerede ne zaman söz
alacaklarını bilmezlerse biz de bu Meclisin çatısı
altında yıllarca görev yapan bir insan olarak bu Mecliste İç
Tüzükün ve Anayasanın kurallarını uygulama konusunda
ısrarımızı ve gayretimizi göstereceğiz. Herkesin bunu
bilmesi ve bunu öğrenmesi lazım. Biz burada hukuktan yanayız.
Biz keyfîliğin peşinde değiliz. Zaten, keyfîliği
sağlayan sizsiniz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, biraz önce
bir soru üzerine burada cevap verildi. Devlet Denetleme Kurulu, yani
Cumhurbaşkanlığı makamına bağlı olan Devlet
Denetleme Kurulu bazı vakıflarda inceleme yapmış, burada
suistimaller tespit etmiş. Arkasından, Hükûmetin buradaki sözcüsünün söylediği,
temsilcisinin söylediğine göre Efendim, biz bunların incelemesini
yaptık, bir suistimal çıkmadı. E, tabii çıkmaz. Sen
Hükûmetin emrindeki memuru gönderip de orada teftiş yaptırırsan,
o teftişi yapan adamın bir bağımsızlığı
olmazsa nasıl senin hakkında suistimal iddialarını ortaya
çıkarır?
Bakın, Türkiyede devlet mekanizmasını, ekonomisini
iflas ettirmek için getirdiğiniz en büyük kanun, 5018 sayılı
Kamu Mali Yönetimi Kanunudur.
Bakın sayın milletvekilleri, insanlar iki şeyden
korkar: Bir Allah korkusundan korkar, bir kanun korkusundan korkar. Yani,
hırsızlık yapmamak için insanlar iki şeyden korkar.
Herkesin de mayasında biraz hırsızlık var. Bunu kimse de
şey etmez. (AK Parti sıralarından gürültüler)
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) Bizim mayamızda yok!
Bizde yok!
KAMER GENÇ (Devamla) Neyse
Var, var
Neyse, ben onu size
anlatırım.
Şimdi, Allah korkusu da kimin içinde var, kimin içinde
olduğunu bilemeyiz. Yani, işi Allaha havale ederseniz, bakıyor
ki, böyle çok dindar olan birtakım insanların o kadar büyük
suistimalleri var, yani göze batan o kadar büyük mal mülk edinmeleri var ki,
bakıyor ki Allah onlara bir şey yapmıyor Yahu, nasılsa
Allah bir şey yapmıyor. Hiç olmazsa ben de fırsat bulmuşken
cebimi doldurayım. diyor.
Şimdi, bunu önleyecek en önemli unsur kanundur
arkadaşlar, kanun korkusudur. Yani, özellikle politikacılar için en
önemlisi kanundur. Yani, politikacıların hakikaten halk arasında
alnı açık gezebilmeleri için, doğru dürüst gezebilmeleri için
arkasında bir pisliklerinin olmaması lazım yaptıkları
işlerden dolayı. Bunu da sağlayacak, değerli
milletvekilleri, denetimdir. Şimdi, denetimi siz genel müdürün veya
iktidar partisinin başındaki adamın altına
bırakırsanız, o denetim denetim değildir.
Bakın, Maliye Bakanlığında bir maliye
müfettişi El Kadıyla ilgili bir denetim yaptı, adamın
başına gelmeyen kalmadı, teftiş kurulundan
atıldı. El Kadının, işte, biliyorsunuz, birileri
çıktı Ben onun malının ve servetinin
teminatıyım. dedi. Şimdi, bakın, bu devletin
sağlıklı yaşayabilmesi için sağlıklı bir
denetim sistemi olması lazım.
İç denetimi, bir denetmen kanalıyla
Denetmeni kim
atıyor? Genel müdür veya bakanın emrinde. Arkadaşlar, yani,
şimdi, hangi denetim elemanı gidecek de kendi amiri hakkında
denetim yapacak?
Dış denetimi Sayıştaya getirdiniz.
Sayıştay da iki sene geçtikten sonra bir denetim yapmıyor. Böyle
bir şey olur mu ya! Tamamen, devletin talan edilmesi, soyulması için
ortaya atılan çok ama çok iğrenç yasalar bunlar. Ben böyle görüyorum.
Bunlar Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğini çok karanlıklara götüren
şeylerdir.
O bakımdan, şimdi bak
Biraz önce
Zamanımız
da pek yok. Şimdi, biraz önce denildi ki Fener Rum Erkek Lisesi
Vakfının İnsan Haklarında savunması doğru dürüst
yapılmış. Yapılmamış. Arkadaşlar,
bakın, bu Fener Rum Erkek Lisesi Vakfının 1936 tarihinde
verdiği bir vakfiyesi var,
beyannamesi var. Diyor ki: Ben Osmanlı Devleti zamanında
kurulmadım. Benim diyor
Vakıf olmadıklarını,
vakfiyelerinin olmadığını
Dolayısıyla 1974
tarihli Yargıtay Genel Kurul kararına göre taşınmaz
alamayacaklar. Bunları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidip
savunmayacaksınız. Ondan sonra, davayı kaybedince gelip de,
efendim, diyeceksiniz ki: Biz savunduk. Yahu, şimdi, arkadaşlar,
burada Hükûmeti, bakın, ciddi denetlemek lazım.
Hani nerede Hükûmet yahu! Allahını severseniz bir
tane bakan gösterin burada.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) Çalışıyor,
çalışıyor!
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
Çalışıyor!
KAMER GENÇ (Devamla) Bakın, bugüne kadar Türkiye
Cumhuriyeti devleti kurulduğu zaman
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) Senin gibi şov yapmıyor.
KAMER GENÇ (Devamla)
hiçbir zaman hükûmet bu kadar boş
kalmamıştır. Bu, Hükûmetin bu Meclise gösterdiği en büyük
saygısızlıktır.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) Çalışıyor!
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) Çalışıyor, Hükûmet
burada, çalışıyor.
KAMER GENÇ (Devamla) Efendim, gidiyor, keyiflerine bakıyor.
Nerede çalışıyor yahu, ne çalışıyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Genç, bir dakika ekliyorum, lütfen
tamamlayın.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) Bitti süren, boş
konuştun.
KAMER GENÇ (Devamla) Ekonomiyi iflas ettirmişsiniz, her
şeyi, Türkiyede
İşte, Tayyip Erdoğan çıkıyor
kürsülerde öyle bir cennetten, öyle bir rüyalardan bahsediyor ki
Millet diyor
ki: Yahu biz Türkiyede mi yaşıyoruz, nerede
yaşıyoruz?
Şimdi, ayrıca da şu hususu da araştırın
bakalım: Şimdi, Vakıflar Genel Müdürlüğü
Vakıfların üst kademesinde çalışan kişilerin ortak
oldukları vakıflar var mıdır yok mudur? Bu Kanun
çıktığı zaman öyle şeyler getirdiniz ki
Takas
sistemini getirdiniz. Takas sisteminde ne yapacaklar? Gidecekler en güzel
vakıf mallarını kendileriyle takas ettirecekler, ondan sonra bu
yolla devlet talan edilecek. Türkiyede devletten sonra en fazla mülk sahibi
olan vakıflardır. Vakıf mallarını da böyle peşkeş
çektireceksiniz.
Bunun günahını size sorarlar ama
Aslında diliyorum
ki bu dünyada sorulsun. Öteki dünyada sorulup sorulmayacağı pek belli
değil. İnşallah bu dünyada size sorarlar.
Hepinize saygılar sunuyorum efendim, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Genç.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, Kanunun 68inci maddesinin
oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair
bir önerge vardır.
Şimdi imza sahiplerini arayacağım, ondan sonra da
açık oylama şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Sayın Oktay Vural? Yok.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Takabbül ediyorum.
BAŞKAN Sayın Akcan takabbül ediyor.
Sayın Ali Torlak? Burada.
Sayın Mustafa Enöz? Burada.
Sayın Osman Ertuğrul? Burada.
Sayın Reşat Doğru? Yok.
ATİLA KAYA (İstanbul) Takabbül ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kaya takabbül ediyor.
Sayın Akif Akkuş? Burada.
Sayın Mümin İnan? Burada.
Sayın İsmet Büyükataman? Burada.
Sayın Akif Paksoy? Burada.
Sayın Kadir Ural? Yok.
MUHARREM VARLI (Adana) Takabbül ediyorum. .
BAŞKAN Sayın Varlı takabbül ediyor.
Sayın Recep Taner? Yok.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Takabbül ediyorum. .
BAŞKAN Sayın Akçay takabbül ediyor.
Sayın Rıdvan Yalçın? Burada.
Sayın Hasan Özdemir? Burada.
Sayın Cemaleddin Uslu? Burada.
Sayın Mehmet Şandır? Burada.
Sayın Hamit Homriş? Burada.
Sayın Yılmaz Tankut? Burada.
Sayın Ahmet Bukan? Burada.
Sayın Atila Kaya buradaydı.
FARUK BAL (Konya) Takabbül ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bal
Sayın Emin Haluk Ayhan? Burada.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince açık oylama elektronik
cihazla yapılacaktır. Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu
süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 68inci maddenin açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı: 313
Kabul: 236
Ret: 77 (x)
Madde kabul edilmiştir.
Kanunun tümünün oylamasından önce oyunun rengini belirtmek
üzere, aleyhte söz talebi vardır.
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Akif Paksoy.
Sayın Paksoy?.. (AK Parti sıralarından Yok
sesleri)
Sayın Paksoy yok.
Kanunun tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme
giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını oylama
için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Üç dakikalık süre sonrasında oy pusulası gönderen
arkadaşların pusulalarını kabul etmiyoruz. Onun için,
görevlileri zorlamayın lütfen.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 9/11/2006 Tarihli ve 5555 Sayılı
Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89uncu ve 104üncü Maddeleri
Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı: 314
Kabul: 242
Ret: 72(x)
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını
gösteren tablo tutanağa eklidir.
Tasarı kanunlaşmıştır, hayırlı
olsun.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Sayın Hayati Yazıcı bir teşekkür konuşması
yapacak.
Üç dakika süre veriyorum.
Sayın Bakan, buyurunuz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
13 Haziran 2005 tarihinde yüce Meclise sevk edilen ve 5555
numarayı alan Vakıflar Kanununun kanunlaşmasında Komisyon
Başkanı olarak, Komisyon üyeleri olarak, parti grupları olarak,
milletvekilleri olarak, eleştirerek ya da öneride bulunmak suretiyle
verdiğiniz katkıdan dolayı her birinize ayrı ayrı
teşekkür ediyorum ve bu çerçevede, Vakıflar Genel Müdürlüğünde
çalışan, Genel Müdüründen en alt kademesindeki çalışma
arkadaşlarıma, yoğun katkı ve destekleri, emekleri
dolayısıyla, yüce Meclis huzurunda onlara da teşekkür ediyorum.
Bu Kanunla vakıf müessesesi yeni bir evreye girmiş
bulunuyor. Mazbut, mülhak ve cemaat vakıflarının, Lozan
Anlaşması kuralları gözetilerek, pozitif hukuk kuralları
gözetilerek birey hakları ve mülkiyet hakkı ölçeğinde gerekli
düzenlemeler yer almış bulunmaktadır ve ayrıca, Medeni
Kanun hükümlerine göre kurulması öngörülen yeni vakıfların
kurulmaları, denetlenmeleri, yönetimlerine ilişkin düzenlemeler bu
Kanunda yer almıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğünün
yeniden yapılandırılmasıyla daha fonksiyonel hâle
getirilmesi amaçlanmıştır.
Detaya girmeyeyim, ama şunu özellikle sizlerle paylaşmak
istiyorum: Belki, bu Mecliste, müzakereler esnasında pek üzerinde
durulmadı ama dün akşam bir televizyon konuşmasında ifade
ettim, o cümleyle bitirmek istiyorum: Değerli arkadaşlar, bu Kanunun
57nci maddesinde ilk defa Türkiyede Vakıflar Genel Müdürlüğü
bünyesinde Dış İlişkiler Daire
Başkanlığı kurulmuştur ve bundan böyle Kosovada,
Sırbistanda, Bosna-Hersekte, Yunanistanda, Romanyada, Bulgaristanda,
Kırımda, Mısırda, Suriyede, Cezayirde, her nerede
ecdadımızın eseri varsa, vakıf eseri varsa onların
bakım ve onarımları inşallah bu Dış İlişkiler
Daire Başkanlığı eliyle Türkiye tarafından
yapılacaktır. Dolayısıyla bu yüce Meclis bugün burada
tarihe not düşmüştür. Bu sebeple de yüce Meclisin önünde
saygıyla eğiliyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Hiç kimsenin kaygısı olmasın. Duyarlı, her
konuda hak ve hukuku gözeten bir cumhuriyet hükûmeti vardır. Bu cumhuriyet
hükûmetinin tek çabası, tek emeği, hedefi, bu ülke insanına, bu
güzel coğrafyada yaşayan insanlarımıza hiçbir ayrım
yapmadan, doğu-batı, kuzey-güney demeden hizmet etmektir. Biz bunu
hedefledik, bunu paylaşıyoruz. Bunu Meclisle de paylaşmaktan
büyük mutluluk duyuyorum.
Kanunun hayırlı, uğurlu olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Şimdi on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.37
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.57
BAŞKAN: Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 67nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Kanun tasarı ve tekliflerini görüşmeye devam
edeceğiz.
2nci sırada yer alan Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
2.- Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/483) (S. Sayısı: 95) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde, 3üncü madde üzerinde Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Kütahya
Milletvekili Sayın Soner Aksoy konuşmuştu.
Şimdi söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Sayın Vahap Seçere aittir.
Buyurun Sayın Seçer. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 95 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi hakkında grubum Cumhuriyet Halk
Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle Cumhuriyet Halk Partisinin
2007 seçim bildirgesinde yer alan ve son derece önem verdiğimiz ar-ge
konusunun gündeme alınmış olmasından dolayı partim
adına duyduğum memnuniyeti dile getirmek isterim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu yasa
taslağını destekliyoruz, ancak yetersiz bulduğumuzu
belirtmek istiyorum. Oysaki arzu ettiğimiz, daha kapsamlı,
sürdürülebilir, somut hedefleri olan, maliyeti belli bir yasa
taslağının hazırlanması idi.
Yasa tasarısında belirtilen hususların öncelikle
ekonomik yönden değerlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Meclis Genel Kuruluna gelen bu yasa tasarısı ile ülkemizde
araştırma-geliştirme faaliyetlerinin harcamalarının
artış göstereceğinden kaygımız yok. Ancak ülkemizin
teknolojik kapasitesinin ve rekabet gücünün artmasına çok önemli
katkılar sağlayacağına endişeyle bakmaktayız.
Ülkemizde teknolojik kapasitenin ve rekabet gücünün
gelişmesinin önünde ciddi engellerin olduğu hepimizce
aşikârdır. Bu engelleri, sadece bu tasarı ile getireceğimiz
birtakım desteklerle çözemeyeceğimiz kanaatindeyiz. Teknolojik
kapasitenin ve rekabet gücümüzün artırılmasının önündeki
engeller nelerdir, bunların doğru tespit edilmesi gerektiğini
düşünmekteyim. Ayrıca, ar-ge desteği vereceğimiz
sektörlerin sorunları had safhadadır, bunu hepimiz bilmekteyiz.
(x) 95 S. Sayılı Basmayazı 7/2/2008 tarihli
60ıncı Birleşim Tutanağına eklidir.
Türkiyede faaliyet gösteren firmalarımızın,
işletmelerimizin değişik sorunları vardır. En
başta yapısal sorunları gelmektedir. Türkiyede, bilindiği
gibi, işletmelerin yüzde 99a yakın bir kısmı küçük ve orta
boy işletmelerdir. Dolayısıyla, bunların birçoğu
maalesef kayıt dışı faaliyet göstermektedir. Bunlar da
kayıt dışılıkta -bu oran, bu işletmeler
içerisinde yüzde 50 civarındadır- beraberinde birtakım
sorunları da getirmektedir. Finansman sorunu ve bunun temini sorunu,
firmaların büyük çoğunluğunun küçük işletme olmasından
kaynaklanan bir altyapı noksanlığı sorununu da beraber
getirdiği gibi bu firmaların bilgiye ulaşmada da sıkıntılar
çektiğini hepimiz biliyoruz. Doğal olarak bu yapısal sorunlar firmalarımızın
dünyadaki gelişmeleri yakından takip etme, bu gelişmeler
karşısında uygun stratejiler geliştirmesini ve bu
kapasitelerini korumalarından maalesef yoksun kalmaktadırlar.
Ayrıca, son beş yıldır, mevcut iktidarın,
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının
uyguladığı ekonomik politikalar da özellikle sanayi kesiminde,
buna bağlı olarak küçük ve orta boy işletmelerde
değişik sorunları da beraberinde getirmiştir. Yüksek faiz,
düşük kur politikası dolayısıyla ithalatın
patlaması, özellikle ara mallarda, büyük sanayinin bu ara malı yurt
dışından temin etme isteği firmalarımızı,
maalesef, çok güç duruma düşürmüştür. Ayrıca,
işletmelerimiz, üretici işletmelerimiz, sanayicilerimiz ciddi anlamda
borçlanmışlardır. Özel sektörün bugün için iç ve dış
borcu 147 milyar dolar seviyelerine gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, yerli
firmalarımızın uluslararası alanda rekabet gücü
azalmıştır. Firmalarımız finansman yokluğundan,
finansman teminindeki sıkıntılardan dolayı, maalesef,
yabancı sermayeye satılmak zorunda kalmıştır. Birçok
sanayici, tabii, görece olarak daha az riskli sektörlere yönelmek zorunda
kalmıştır. Sanayinin bu geri gidişi, onları sanayi
dışında, üretim dışında daha rahat para
kazanabilecekleri, daha az risk alabilecekleri birtakım sektörlere, hizmet
sektörü gibi, enerji sektörü gibi, gayrimenkul sektörü gibi sektörlere
yönelmelerine neden olmuştur. Bu da ülkemizde sanayi sektörünün büyüme
potansiyelini, maalesef, olumsuz yönde etkilemiştir.
Kanun tasarısının 2nci maddesinde, firmaların
ar-ge faaliyetinde en az 50 tam zaman eş değer personeli istihdam
etme şartının 10 tam zaman eş değer personele
indirilmesi teklifimiz kabul görmedi. Bizim buradaki amacımız, bu
tasarının mümkün olduğunca, Türkiyede işletmelerin yüzde
99unu teşkil eden küçük ve orta boy işletmeleri de içine
almasıydı ancak bu önergemiz, maalesef, Genel Kurul tarafından
kabul görmedi.
Değerli milletvekilleri, hepimizin de bildiği gibi,
KOBİler Türk ekonomisinin temel taşıdır, lokomotifidir.
Son yıllarda uygulanan ekonomik politikalar, Türkiyede KOBİleri
önemli ölçüde sıkıntılarla karşı karşıya
getirmiştir. Yüksek faiz, aşırı değerli Türk
lirası politikası, sanayide ara mal olarak ifade edilen
KOBİlerin ürettiği ürünlerin yurt dışından teminini
zorunlu kılmıştır. Bu gelişmeler, KOBİler
üzerinde tarif edilemez tahribatlar meydana getirmiş, birçok küçük ve orta
boy işletme ya üretimlerini azaltmak ya da durdurmak zorunda
kalmışlardır. Oysaki Türk ekonomisi içerisinde KOBİlerin
durumunu ve fonksiyonlarını incelediğimizde, içerisinde bulundukları
yanlış ekonomik politikalardan kaynaklanan bu durumu hiç de hak
etmediklerini göreceğiz.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde işletmelerin yüzde
99unu KOBİler oluşturuyor. Bu da yaklaşık olarak 1 milyon
civarında işletme demektir. Toplam istihdamın yüzde 75ini
KOBİler sağlıyor. Yatırımlardaki payları yüzde
38, toplam ihracattaki payları yüzde 10, üretilen toplam katma değer
içindeki oranları ise yüzde 20 civarındadır. Ayrıca,
KOBİler dinamik ve gelişmeye açık işletmelerdir. Ülkemizin
ekonomik kalkınmasına sunduğu katkılarıyla,
istikrarlı büyümenin sağlanmasındaki katkılarıyla,
istihdam üzerinde olumlu etkileriyle Türkiyenin Avrupa Birliği sürecinde
çok önemli bir role sahip işletmelerimizdir.
Ancak, KOBİler, Türk ekonomisi içerisinde bu kadar önemli
bir role sahipken henüz ülkemizin kapsamlı, sürdürülebilir bir ulusal
KOBİ politikasına sahip olmaması gerçekten çok
şaşırtıcıdır. Küreselleşmeye ayak
uydurmamızın zorunlu olduğu artık bir gerçektir. Bu, bir
gereklilik değil, zorunluluktur. Dolayısıyla dünya
pazarlarında rekabetçi bir yapıya ve güce sahip olabilmek için güçlü
işletmeler oluşturmak zorundayız. Mutlaka, KOBİlerin bugün
içerisinde bulunduğu temel sorunları kısa zamanda bertaraf
edecek ulusal KOBİ politikalarımızı oluşturmak
zorundayız.
Bütün bunları değerlendirdiğimizde, mümkün
olduğunca çok sayıda küçük ve orta boy işletmeleri ar-ge destek
ve teşvik kapsamı içerisine almamız gerektiğini Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak düşünmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VAHAP SEÇER (Devamla) Değerli milletvekilleri, ülkemizde
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının
uyguladığı ekonomik politikalar firmalarımızın
üretim ve teknolojik gelişme faaliyetlerini yok saymaktayken, ayrıca
birtakım yapısal sorunlar ortadan kaldırılmadan uygulamaya
konulacak olan ar-ge destek politikasının yetersiz, hatta etkisiz
kalacağını düşünmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, ulusal sanayimize sahip
çıkmalıyız. Eğer işsizliği azaltmak istiyorsak,
refah düzeyi yüksek bir toplum yaratmak istiyorsak, sağlam bir ekonomik
yapıya sahip olmak istiyorsak, ülkemizin gelişmiş ülkeler
arasındaki yerini almasını istiyorsak teknolojik seviyesi ve
uluslararası rekabet gücü yüksek, sosyal yönü güçlü bir ulusal sanayi yaratmak
zorundayız.
Değerli milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Seçer.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili
Sayın Yılmaz Tankut.
Buyurun Sayın Tankut. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının
3üncü maddesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün görüşmekte olduğumuz ve geç kalan bu
tasarıyı biz esasen olumlu fakat dar kapsamlı bulmaktayız.
Tasarının, ilgi alanı itibarıyla Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı tarafından hazırlanıp sunulmasının
daha doğru olacağı düşüncesindeyiz.
Maliye Bakanlığı ülkemiz ar-ge faaliyetlerinin
gerçek sorunlarını çözmek yerine, dar kapsamda daha çok vergi
kanunlarına uygunluk açısından düzeltmelerle yetinmiş. Bu
yüzden bu kanunun uygulanmasında ileride problemler
çıkabileceğini tahmin etmek hiç de zor olmayacaktır.
Sayın milletvekilleri, kalkınma ve gelişme daha iyi
kalitede ve daha çok miktarda mal ve hizmet üretimine dayanmaktadır.
Üretimi daha nitelikli kılmak ise teknolojiyle mümkündür. Teknolojinin
etkin üretimi ve kullanımı da bilgi veya enformasyonla sağlanmaktadır.
Bu bağlamda teknolojik gelişme, kalkınmanın en önemli
göstergelerinden bir tanesidir.
Teknolojik gelişmeler ülkelerin ekonomik ve sanayi
yapısını etkilediği gibi siyasi ve sosyal
yapısını da değişikliklere uğratmaktadır.
Bütün ülkeler bilim ve teknoloji politikalarını sistemsel bir
bütünlük içinde ele almakta, küreselleşen teknolojiye sahip olmak için
ar-ge faaliyetlerine önem vermektedirler.
Değerli milletvekilleri, günümüzde ülkelerin
gelişmişlik düzeyi ar-ge harcamalarına ayrılan kaynaklarla
ölçülebilir hâle gelmektedir. Türkiye araştırma-geliştirme
harcamaları ve araştırma-geliştirme faaliyetleri konusunda
gerek Avrupa Birliği ülkelerinden gerekse aday ülkelerden ne yazık ki
geridedir. Ülkemizde üretilen katma değerin yükseltilmesi için de
araştırma-geliştirme faaliyetleri mutlaka desteklenmelidir.
İşte bu durum 2000 yılında 57nci Cumhuriyet Hükûmeti
tarafından tespit edilerek, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu hazırlanmış, 26
Haziran 2001 tarihinde de kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.
Gelişmiş ülke örneklerinde olduğu gibi sanayicimiz
ile araştırmacılarımızı birlikte
çalıştırmayı özendiren bu kanun ile ülkemizde bugün 28 adet
teknoloji geliştirme bölgesi kurulabilmiştir, ama bugün bunların
sadece on beş tanesi faaliyettedir. Ancak, giderek artan destekleme
çabalarına rağmen Türkiyede ar-ge harcamalarının hem
gayrisafi yurt içi hasıla hem de toplam ürün maliyeti içindeki payı,
olması gereken düzeylere, maalesef, gelememiştir. Özgün, teknolojik
açıdan gelişmiş, rekabet gücü fazla ve yüksek katma değere
sahip ürünler, ar-ge faaliyetleri yoluyla dış pazarlardaki
payımızı artırabilir.
Sayın milletvekilleri, bilim ve teknoloji
politikalarının gelişmesi sonucunda ülkelerde bilgi toplumuna
yönelme olgusu yerleşmiş, son on yıllık dönemde en çok
konuşulan konuların başında bilgi toplumu yer
almıştır. Teknolojinin küreselleşmesiyle birlikte rekabet
gücünü belirleyen en önemli ve en etkili araç, artık hiç şüphesiz
bilgi olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarı
2001 yılında çıkarılan 4691 sayılı Teknoloji
Geliştirme Bölgeleri Kanununun felsefesi olan ar-ge faaliyetlerinin ancak
üniversite-sanayi iş birliğiyle gelişebileceğinin aksine
yol açabilecektir. Şöyle ki, bu tasarı böyle bir birliktelik
ihtiyacı duymadan, firmalara kendi ar-ge birimlerini istedikleri yerde
kurma imkânı getirmek suretiyle üniversite-sanayi iş birliğinden
doğacak sinerji ve enerjiyi göz ardı etmektedir.
Tasarıya göre, mevcut işletmeler içerisinde kurulu ya da
kurulacak ar-ge merkezlerinde ar-ge personelinin tespitinde de sorunlar
doğabilecektir.
Tasarının en önemli sakıncası da, teknoloji
geliştirme bölgelerinde belirli sınırlar dâhilinde ve yönetici
şirketin gözetim ve denetiminde yapılan ar-ge faaliyetlerinin çok
dağınık bir alanda ve şirketlerin kendi bünyesinde
yapılıyor olmasıdır. Bu yönüyle denetimden kaçmak isteyen
ar-ge faaliyetleri, teknoloji geliştirme bölgelerini tercih etmezler ve
şu anda üniversite-sanayi iş birliğinin en iyi çalıştığı
alanlar, cazibesini kaybetmiş olur.
Esas olarak, ar-ge personelinin en yoğun bulunduğu
yerler de hiç şüphesiz üniversitelerimizdir. Ülkemizin ar-ge konusunda
gelişimini öngören bu tip yasalarda dikkat etmemiz gereken husus,
teknoloji geliştirme merkezlerini sekteye uğratmadan, onları
baltalamadan destek vermek suretiyle teknoloji alanında çağ atlatmak
ve büyütmek olmalıdır diye düşünüyoruz.
Bu tasarının 3üncü maddesinin birinci
fıkrasında yar alan ar-ge indiriminden 500den fazla ar-ge personeli
çalıştıran ar-ge merkezlerine niçin ayrıcalık tanındığını
da anlayabilmiş değiliz. Bu durum ülkemiz sanayisinin
dışlanmasına yol açabilecektir, KOBİler de kapsam
dışı kalacaktır.
Üçüncü fıkrasında, sigorta priminin
yarısının beş yıl süreyle kamu tarafından
karşılanacağı hükmü getirilmektedir. Ar-ge faaliyetleri
çoğunlukla geri dönüşü çok uzun yıllar alan faaliyetlerdir. Kimi
zaman da hiç geri dönüşü olmayan projelere de yatırım
yapılmaktadır. Kamu olarak ar-ge personelinin sigorta primlerini
teşvik edecek isek, bunu niçin beş yılla
sınırlıyoruz?
Rekabet öncesi iş birliği projelerinde de aynı
durum söz konusudur değerli arkadaşlar. Hangi projeler nasıl
hazırlanıp bu kapsamda değerlendirilecektir? Hiçbir ipucunu
maddede maalesef göremiyoruz. Üniversite ve bilim kurulları olmadan
projeler teorik temelli ve ülke faydasına nasıl ölçüm
yapılabilecektir ve ülke faydasına nasıl hizmet edecektir?
Değerli milletvekilleri, bu tasarıdan beklenen, cari
açıktaki yapısal problemlere çözüm üretmede ar-geyi ve inovasyonu
yurt sathına yaymak, sanayi ile ar-geyi her ortamda buluşturmak ve
teknolojik bilgiyi ticarileştirmek olmalıydı.
Kanunun uygulanması ve denetimi için ileride çıkabilecek
yönetmelikte belki bu hususlara da dikkat edilir ama unutmayalım ki,
yönetmelik sadece iki bakanlığımızın kararıyla
değiştirilebilir. Bu kanundan faydalanacak olan firmaların,
teknoloji geliştirme bölgeleri ile KOSGEBin TEKMERlerinde fiziken yer
alması mümkün olmayan ar-ge ve yenilik faaliyetleriyle de
uğraşması sağlanmalıdır.
Öte yandan, tasarıda Teknogirişim sermayesi
desteği, yüksek lisans ve doktora derecelerini en çok beş yıl
içinde almış olanlara verilecektir. denilmektedir. Hâlbuki, yüksek
lisans ve doktorasını bitirdikten sonra özel veya kamu
kuruluşlarında başkası adına çalışıp da
iyi bir ar-ge fikrini kendisi geliştirmek isteyen
araştırmacılar da hiç şüphesiz olacaktır ve olabilir.
Kendi sermayesi olmayan bu gibi araştırmacılara, beş
yıldan eski mezun oldukları gerekçesiyle teknogirişim sermaye
desteği verilmeyecektir. Bu konu da kanunun zayıf taraflarından
birisi olarak göze çarpmaktadır.
Ülkemizde hızlı bir gelişim gösteren
yazılım sektörü, bu tasarıda ayrı bir başlık
altında ele alınıp hem mevcut sorunlar giderilmeli hem de yeni
teşvik sistemi getirilmeliydi. Bugün milyar dolarlık
yazılım sektöründe, ülkemiz yazılım firmaları kendi
çabalarıyla ayakta durmakta ve bu manada da çok
sıkıntılarla, yoğun mücadeleler vermek suretiyle hizmet
etmektedirler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilim ve
teknolojiyi esas alan, ar-ge ve inovasyona ağırlık veren
istihdam odaklı sanayileşme politikaları
uygulandığında sanayimiz fasonlaşmadan kurtulacak ve
araştırma ve geliştirmeler hiç şüphesiz
kurumsallaştırılacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bugün görüştüğümüz
tasarının uygulanmasında sorunlar
çıkmayacağını ümit etmek istiyoruz. Buradan gerekli ikaz ve
çözüm önerilerimizi de yapıyoruz.
Her alanda ar-ge faaliyetleri için yapılabilecek en fazla
teşviki ve desteği ülke olarak yapmalıyız. Yeni
nesillerimizin düşünce ve projelerine önem vermek suretiyle,
çağın gerektirdiği gelişmeyi yakalayabilmek için millî bir
strateji belirlemeliyiz diyor, bu düşüncelerle sözlerimi tamamlıyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tankut.
Şahıslar adına söz talepleri vardır.
İlk söz, Malatya Milletvekili Sayın Mücahit
Fındıklıya aittir.
Buyurun Sayın Fındıklı
Yok.
Sakarya Milletvekili Sayın Hasan Ali Çelik. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 3üncü maddesi
üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Araştırma ve geliştirme, bütün dünyanın
olduğu gibi ülkemiz için de çok önemli bir konu ve faaliyettir. Eğer
insanoğlu araştırma ve geliştirme faaliyetlerini
yapmasaydı bugünkü şartlarımız ve imkânlarımız
olamayacaktı. Yarını da daha iyi hâle getirmek bugün
yapacağımız ar-ge faaliyetlerine bağlıdır. Bütün
bu faaliyetler de ar-geye yapılacak destek, teşvik ve
katkılarla mümkün olacaktır. Parasal anlamda bütçeden ayrılacak
payların artmasıyla mümkündür. Bunu da bugünkü kanunla Hükûmetimizin
yapıyor olması, destekliyor olmasından dolayı
müteşekkir olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Gelişmiş,
ilerlemiş bir ülke olmanın gereği de budur.
Kanun, ar-ge faaliyetlerine daha fazla güç veren çeşitli
destek ve teşvik unsurlarını da kapsamaktadır. Teknoloji
merkezi işletmelerinde, ar-ge merkezlerinde, kamu kurum ve
kuruluşları ile kanunla kurulan vakıflar tarafından veya
uluslararası fonlarca desteklenen ar-ge ve yenilik projelerinde
teknogirişim sermaye desteklerinden yararlananlarca gerçekleştirilen
ar-ge ve yenilik harcamalarının tamamı ile 500 ve üzerinde tam
zaman eş değer ar-ge personeli istihdam eden ar-ge merkezlerinde
çeşitli ar-ge indirimleri uygulanacaktır, uygulanmaktadır. Kamu
personeli hariç olmak üzere, ar-ge ve destek personelinin bu
çalışmaları karşılığında elde ettikleri
ücretlerin, doktoralı olanlar için yüzde 90ı ve diğerleri için
de yüzde 80i gelir vergisinden müstesnadır bu kanun çerçevesinde. Yine
kamu personeli hariç olmak üzere, ilgili personelin bu
çalışmaları karşılığında elde ettikleri
ücretlerinden hesaplanan sigorta primi, işveren hissesinin yarısı,
her çalışan için beş yıl süreyle Maliye
Bakanlığı bütçesine konulacak ödenekten
karşılanacaktır. Bu kanun kapsamındaki ar-ge ve yenilik
faaliyetleri ile ilgili olarak düzenlenen kâğıtlar damga vergisinden
muaf olacaktır.
Teknogirişim sermayesi desteği olarak da 2nci madde ki,
ben burada 2nci maddenin (e) bendini yine ifade etmek istiyorum:
Teknogirişim sermayesi: Örgün öğrenim veren üniversitelerin herhangi
bir lisans programından bir yıl içinde mezun olabilecek durumdaki
öğrenci yani son sınıf öğrencileri- yüksek lisans veya
doktora öğrencisi veya yüksek lisans veya doktora derecelerinden birini ön
başvuru tarihinden en son beş yıl önce almış
kişilerin teknoloji ve yenilik odaklı iş fikirlerini,
desteği veren merkezî yönetim kapsamındaki kamu idareleri tarafından
desteklenmesi uygun bulunan -TÜBİTAK, Planlama, DPT gibi- iş
planı çerçevesinde, katma değer ve nitelikli istihdam yaratma
potansiyeli yüksek teşebbüslere dönüştürebilmelerini teşvik
etmek için yapılan sermaye desteğini ki, 100 bin YTL hibeyi ihtiva
etmektedir; bu verilecektir ve bu da, her takvim yılı için belirli
bir ölçekte artırılmak suretiyle, yıllık toplam 10 milyon
YTLyi geçmeyecek şekilde destekleme amaçlı, yine bu
teknogirişim sermayesi olarak ilgililere sunulacaktır. Ar-ge destek
ve teşviklerinin takibi de, ayrıca kanunda ifade edildiği
şekilde yapılacaktır.
Elbette, bütün bu teşvik ve destekler yeterli değildir.
Ancak, var olanı iyileştirmek, geliştirmek iyi bir
adımdır. Bir endüstriyel işletmenin ürününü geliştirmesi,
daha nitelikli hâle getirmesi ve hatta daha ekonomik bir şekilde üretmesi önemlidir.
Ülkemizin kalkınmasının, gelişmesinin, bilim ve
teknolojiyle, ar-geyle olacağını biliyoruz. Ne olursa olsun,
ülkemizin daha ileri seviyelere gelmesi şarttır. Bu kanun, buna biraz
daha imkân sağlayacak ve destekleyecektir.
Kanunun kabulünün ülkemizdeki bilim camiasına,
sanayicilerimize, araştırmacılarımıza, yenilikçi
fikirlere ve projelere sahip herkese, bütün milletimize hayırlar
getireceği inancımı belirtir, sizleri saygıyla selamlarım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Şimdi, söz, İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Ali
Susamda.
Buyurun Sayın Susam. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 3üncü madde ile ilgili olarak kişisel
görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşan arkadaşlarımızın da
belirttiği gibi, ar-ge gibi bir konuda destek vermek, ar-geyi ülkemizin
içinde bulunduğu ekonomik koşullarda destekleyerek ülkemizi daha iyi
bir noktaya çıkarmak hepimizin ortak hedefi. Biliyorsunuz, komisyon
görüşmelerinde de söyledik, ar-ge ülkemizin bugün
ayırdığı pay açısından çok düşük olduğu
bir seviyede. Binde 7lerden dünya ortalamasına çıkarmak için çok
daha fazla kaynak aktarmaya ihtiyacımız var. Ancak bu yasa tasarısında
karşı çıktığımız temel konu şudur: Bu
yasa tasarısı, çok sınırlı sayıdaki firmayı
destekleyen ve ulusal bir ar-ge politikası oluşturmaktan daha çok, belirli
desteklerle ülkenin içinde bulunduğu ekonomik politikalara çözüm aramaya
çalışan bir amaç hedeflemektedir. Bu ar-ge yasasında, özellikle
500 ar-ge elemanı çalıştırılması ve bu
anlamıyla yabancı şirketlerin ülkeye teşvik edilmesi,
50den fazla ar-ge elemanı çalıştırma alt koşulu,
tümüyle ülkemizdeki yatırımcıların, KOBİlerin,
küçük-orta boy işletmelerin ve ülkedeki yatırımcı
firmaların dışarıda kalmasına neden olmaktadır.
Değerli arkadaşlar, çok somut bazı örnekler
vereceğim. Bazı verdiğimiz önerilerin niye dikkate
alınmamasını bu anlamıyla daha iyi anlarız. Dedik ki,
Türkiyedeki işletmelerin yüzde 98i KOBİ. Bunların toplam
çalıştırdığı işçi sayısı 50.
Bunların bu konuda teşvik edilebilmesi için, örneğin, bu
yasada bir değişiklik
yapalım, 50 tane ar-ge elemanı çalıştıran
firmanın ara tedarikçisi olan firmaların
çalıştırdıkları ar-ge elemanlarını bu 50nin
içerisinde sayalım. Diyelim ki bir otomobil firmasına yedek parça
yapıyor, bu insanın çalıştırabileceği ar-ge
elemanı sayısı 2-3 tane. Bu 50 eleman içerisinde, o otomobil
firmasının ar-gesi içerisinde sayılsın tedarikçisi. Ancak,
bu konuda destek bulamadık.
Değerli arkadaşlar, ülkedeki küçük, orta boy
işletmelerin bugün ar-ge desteklerinden alabildikleri kaynaklar çok
sınırlıdır. TÜBİTAKtan da alınan destekler, önce
parayı harca daha sonra sana destek vereyim, anlayışı
içerisindedir. Bugün işletmelerimizin içinde bulunduğu ekonomik
koşulları dikkate aldığınızda, hepsinin, önce
günlük değirmenini çevirme derdinde olmasından dolayı ar-geyi
daha ikinci plana ittikleri bir gerçektir. Aslında, ar-geye
ayrılması gereken kaynak, her şeyin önünde olması gereken
kaynaktır çünkü çağımızda ürün geliştirmeye ve
yeniliğe kaynak ayıramıyorsanız rekabetçi ortamda geriye
kalıyorsunuz demektir ama firmalarımızın bunu yapma güçleri
yoktur ve çalıştırabilecekleri ar-ge elemanı
sayısı sınırlıdır. Onun için, çok net bir öneri
verdik, dedik ki bu ara tedarikçilerin bu anlamıyla desteği
ihtiyacı vardır.
Bir ikinci örnek vereyim size: Bakın, günümüzde, büyük
otomobil firmaları otomobil firmalarından örnek veriyorum çünkü
otomobil firmalarına destek vermeyi amaçlayan bir ar-ge teşvikidir
bu- hepsi, sattıkları otomobille birlikte şehirlerde büyük
servisler açmışlardır. Bu alanda çalışan küçük
işletmeler, bu servisler karşısında iş göremez duruma
gelmişlerdir. Biz bir örnek yaptık, Bornova Üçüncü Oto Tamircileri
Sanayi Sitesinde, oto tamircilerinin, elektronik çalışan bu
araçların, büyük makineler vasıtasıyla bu elektronik ve
bilgisayarlı otomobillerin arızalarını tespit
edebilecekleri bir ar-ge merkezi oluşturduk. Bu ar-ge merkezinin
çalıştırdığı 5 ile 10 arasında eleman var.
Bu ar-ge merkezi neyi sağladı biliyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayınız.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) Büyük servislere giden bütün
arabaların daha ucuz fiyata bu merkeze gelip, tamiratı gerekli olan
arızalarının tespit edilip, küçük tamircilerin onu tamir
edebilme imkânını sağladı. Ancak, bunların
yaşaması, şu an o ar-ge birimine meslek odalarının
verdiği destekle ancak gidebiliyor. Bu ar-geyi uluslararası anlamda
belirli projelerden kaynak aktararak destekleme durumundayız.
Değerli arkadaşlar, neden böyle birçok sanayi sitesini
destekleme fırsatını kaçırıyoruz -dökümcüler var, oto
tamircileri var, mobilyacılar var- bunların küçük ar-ge birimlerini
desteklemeyi bu proje içerisinde elimize almıyoruz? Ama, maalesef, bu
projede en önemli eksik olan yanlardan bir tanesi budur. Bu projeyle,
küçük-orta boy işletmelerin, tasarımdan ürün geliştirmeye kadar
birçok konuda kaynak aktarıp çalıştırabileceği ar-ge
elemanını çalıştırma imkânını elinden
alıyoruz. Onun için -bu konuda diğer söz aldığımda da
belirteceğim- KOBİler ve küçük-orta boy işletmeler bu projede
gündem dışı kalmıştır. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Susam.
Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakana sormak istiyorum:
Araştırma-geliştirme faaliyetleri çerçevesinde, özellikle
yazılım alanında, kendi imkân ve yeteneklerimizle
geliştirdiğimiz herhangi bir yazılım -uygulama ve ticari
yazılımlar hariç- platformuna sahip miyiz? TÜBİTAK
tarafından geliştirilen ve millî işletim sistemi olarak ilan
edilen bu Pardus işletim sistemini, başta
Bakanlığınız olmak üzere, diğer kamu kurumlarında
da kullanıyor musunuz? Kullanmıyorsanız, ne zaman
kullanmayı planlıyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Coşkunoğlu.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Birinci sorum: Birinci fıkra rekabet öncesi iş
birliğini neden kapsamıyor? Bunu sormak istiyorum.
İkinci sorum: İkinci fıkrada gelir vergisi
stopajı teşvikinde doktoralı ar-ge personelinin neden sadece
yüzde 90ı gelir vergisinden müstesna, neden yüzde 100 değil? Bu
yönde öneriler yapılmıştı.
Üçüncü sorum: Üçüncü fıkrada 4691 sayılı Teknoloji
Geliştirme Bölgeleri Kanununun geçici 2nci maddesinden söz ediliyor.
Geçici 2nci maddesini göremedim ben o Yasada. Bir yanlışlık
mı var?
Beşinci fıkrada sözü edilen kamu idareleri hangileridir?
Bunlar neden tasarıda belirtilip ismen tanımlanmıyor?
Yine beşinci fıkrada Kim başvurursa başvursun
100 bin YTLye kadar teknogirişim sermayesi hibe olarak verilir. deniyor.
Verebilir denmiyor, verilir deniyor. Yani, otomatik olarak verilir gibi. Bu
doğru mu? İdarenin takdir hakkı yok mu?
Son sorum
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Erçelebi.
HASAN ERÇELEBİ (Denizli) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Aracılığınızla Sayın Bakana sormak
istiyorum: Bu yasayla tekstil alanındaki ar-gelere ne
ayırıyorsunuz? Sanayi ve üniversite iş birliği nasıl
sağlanacak?
İkinci sorum: Türkiye tekstilden vaz mı geçiyor?
Üçüncü sorum: Denizli ne zaman teşvik kapsamına
alınacak?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Paksoy.
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bu tasarı
yasalaştığında teknogirişim sermayesi desteği
için başvuru yapması beklenen genç girişimci sayısı
yıllık ne düzeyde olacaktır?
İkinci sorum: Birkaç gencin birlikte
çalıştığı bir işletmede
başvurularının kabul edilmesi hâlinde birden fazla kişiye,
yani tamamına ayrı ayrı teknogirişim sermayesi desteği
verilebilecek midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Cengiz.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Bu kanun araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin
desteklenmesi hakkında bir kanun olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Gelişmiş ülkelere göre ülkemizde, ar-ge
kuruluşlarının devlet bünyesinde ve özel sektörde tam
anlamıyla gelişmediği, yeterli düzeyde
oluşmadığı ve bu konuda geç kaldığımız
uluslararası mukayeselerden de anlaşılmaktadır.
Çağımız, bilgi ve teknoloji çağı.
Geleceğimiz ise teknolojik ürünlerin ve teknolojik gelişmelerin hâkim
olacağı bir çağdır. Ülkemizin geleceği ve
güvenliği açısından:
1) Uzay bilimleri
teknolojisi,
2) İletişim bilimi
ve bilişim teknolojisi,
3) Hava
ulaşımı ve uçak teknolojisi,
4) Silahlı kuvvetlerin
ihtiyacı olan ve savunma ve savunma sanayi teknolojisinde devletimizin
uluslararası düzeyde kabul gören bu dallardaki gelişmeleri takip
edecek, test edecek veya onay verecek ar-gelerimizi devletimiz kurmuş
mudur veya bu yönde devletimizin kurma veya geliştirme çabası,
çalışmaları, düşünceleri var mıdır?
Sayın Bakanımızdan bu soruların
cevabını talep ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Coşkunoğlu.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) Teşekkür ederim.
Son sorum, Sayın Başkan,
aracılığınızla.
Beşinci fıkrada, toplam teknogirişim ödemeleri için
10 milyon YTLlik bir üst
sınır verilmiş. Bu üst sınır, 2023e kadar
geçerli olacak bir yasada her yıl belli miktar artırılması
gerekir diye düşünüyorum. Neden böyle düşünülmedi? Bunu sormak
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Sayın
Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Tankut Millî yazılım platformuna sahip
miyiz? Kamuda da kullanılıyor mu? diye soruyor bu sistemlerin. Millî
işletim sisteminin geliştirilmesi 58inci Hükûmet döneminde TÜBİTAKa verildi.
TÜBİTAK başarılı bir şekilde sistemi geliştirdi,
geliştirmeye de devam ediyor. Kamu kurumlarımızda
kullanılmaya da başlanmış bulunuyor. Maliye
Bakanlığı olarak biz de birimlerimizde kullanmak için
çalışmaları başlattık.
Sayın Coşkunoğlunun birden fazla sorusu
vardı. Müsaade ederse, onlara yazılı olarak cevap
vereceğim.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) Olmayan bir madde
Geçici
madde yok
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Var var
İlgili kanunda madde var, oraya atıfta bulunuluyor
Sayın Coşkunoğlu, o bakımdan var.
Yine Tekstil ar-gelerine ne ayrılıyor? diye
soruluyor. Burada dikkat ederseniz, ar-gelere şunu ayırdık,
bunu ayırdık değil, falan falan ar-geler yapılırsa,
kanunda söylenilen ar-geler yapılırsa, yine kanunda belirtilen teşvikler
getirilmiş oluyor.
Denizli ne zaman teşviklerden faydalanacak? Bu kanun
kastediliyorsa, bu kanunla bütün Türkiye faydalanıyor, sadece Denizli
falan değil, bütün Türkiye faydalanıyor ama kırk dokuz ile
getirilen teşvikten bahsediliyorsa, gelişmişlik seviyesi
sıfırın altında olan yerlere onu verdiğimiz için,
Denizli de böyle bir durumda değil. Denizli, gelişmişlik
seviyesi oldukça ileri olan şehirlerimizden birisi. O bakımdan,
kırk dokuz ildeki teşvikle Denizlinin bir ilişkisi yok.
Sayın Paksoy, teknogirişim sermayeleriyle ilgili olarak,
kanunda belirtildiği gibi, o durumlara sahip olan kimselere bu verilecek.
Tabii, ne kadar verileceği ne şartlarla verileceği de kanunda
belirtilmekle birlikte, bu konuda ikincil mevzuatlarda daha detay düzenlemeler
yapılacak.
Yine Sayın Cengiz Uzay bilimi, ulaşım, hava
ulaşımı, savunma sanayi ar-gelerini devletimiz kurmuş
mudur? diyor. Bu konudaki ilgili kuruluşlarda zaten ar-ge
çalışmaları sürekli olarak yapılıyor ancak, biz,
bunların daha da geliştirilmesini istiyoruz. Bilhassa TÜBİTAK
kanalıyla bu konularda olan ar-gelere de ayrıca teşvik vermek
suretiyle bunların da geliştirilmesine çalışıyoruz.
Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Madde üzerinde yedi önerge vardır. Önergeleri
önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 3
üncü maddesinin madde başlığının İndirim, istisna,
destek ve teşvik unsurları şeklinde değiştirilmesini;
aynı maddenin birinci fıkrasında yer alan Ar-Ge ve yenilik
projelerinde ibaresinden sonra gelmek üzere , rekabet öncesi
işbirliği projelerinde ibaresinin eklenmesini; aynı
fıkrada yer alan Ayrıca bu harcamalar, 4/1/1961 tarihli ve 213
sayılı Vergi Usul Kanununa göre aktifleştirilmek suretiyle
amortisman yoluyla itfa edilir. cümlesinin Ayrıca bu harcamalar,
4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre
aktifleştirilmek suretiyle amortisman yoluyla itfa edilir, bir iktisadi
kıymet oluşmaması hâlinde ise doğrudan gider
yazılır. şeklinde değiştirilmesini; dördüncü
fıkrasında yer alan Bu Kanun kapsamındaki Ar-Ge ve yenilik faaliyetleri
ibaresinin Bu Kanun kapsamındaki her türlü Ar-Ge ve yenilik faaliyetleri
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Bekir
Bozdağ |
Reha Denemeç |
Cüneyt Yüksel |
|
|
Yozgat |
Ankara |
Mardin |
|
|
Gülşen
Orhan |
|
A. Sibel Gönül |
|
|
Van |
|
Kocaeli |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 95 sıra sayılı
Tasarının 3. maddesinin 5. fıkrasında geçen her takvim
yılı için 10.000.000. Yeni Türk lirası ifadesinin, her takvim
yılı için 50.000.000.- Yeni Türk lirası olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Oktay Vural |
Yılmaz
Tankut |
Prof. Dr. Alim
Işık |
|
|
İzmir |
Adana |
Kütahya |
|
|
M. Akif Paksoy |
|
Cemaleddin Uslu |
|
|
Kahramanmaraş |
|
Edirne |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 95 sıra sayılı
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısının 3. maddesinin (5).
fıkrasındaki Bu fıkra uyarınca yılı bütçesinde
Ar-Ge projelerinin desteklenmesi amacıyla ödeneği bulunan merkezî
yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin tümü tarafından yapılan
ödemelerin toplamı, her takvim yılı için 10.000.000 Yeni Türk
Lirasını geçemez. ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını ve son cümledeki Bu tutarlar ibaresinin Bu
tutar olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Harun
Öztürk
İzmir
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 95 sıra sayılı yasa
tasarısının 3. maddesinin (5)inci fıkrasının madde
metninden çıkarılmasını saygılarımızla arz
ederiz.
|
|
Kamer Genç |
Turgut Dibek |
Mevlüt
Coşkuner |
|
|
Tunceli |
Kırklareli |
Isparta |
|
|
M. Rıza
Yalçınkaya |
|
Eşref
Karaibrahim |
|
|
Bartın |
|
Giresun |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 95 sıra sayılı yasanın
3. maddesinin 3. fıkrasının sonundaki sigorta primi
işveren hissesinin yarısı ifadesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
|
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Turgut Dibek |
Esfender
Korkmaz |
|
|
Malatya |
Kırklareli |
İstanbul |
|
|
Şevket
Köse |
|
Osman Kaptan |
|
|
Adıyaman |
|
Antalya |
Madde:3-3 Sigorta primi işveren hissesinin tamamı
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 95 sıra sayılı
tasarının 3 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasına
birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Nesrin Baytok |
M. Akif
Hamzaçebi |
M. Ali Susam |
|
|
Ankara |
Trabzon |
İzmir |
|
|
Hüsnü Çöllü |
Rasim
Çakır |
Osman Kaptan |
|
|
Antalya |
Edirne |
Antalya |
Ar-Ge merkezlerinin KOBİlerle iş birliği yaparak,
projelerine ortak etmeleri hâlinde 500 Ar-Ge personelinin hesaplanmasında
iş birliği yapılan KOBİlerin Ar-Ge personeli de hesaba
katılır.
BAŞKAN Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi
okutup, işleme alacağım.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 95 sıra sayılı yasa
tasarısının 3 üncü maddesinin 1 inci fıkrasında ile
kelimesinden sonra gelmek üzere beş yüz kelimesinin üç yüz olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Hasip Kaplan |
Osman Özçelik |
Ufuk Uras |
|
|
Şırnak |
Siirt |
İstanbul |
|
|
Emine Ayna |
|
Mehmet Nezir
Karabaş |
|
|
Mardin |
|
Bitlis |
BAŞKAN Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR,
BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) -
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge sahiplerinden konuşacak
Gerekçeyi okuyunuz lütfen.
Gerekçe:
Türkiyede ar-ge merkezlerinin 500 personel bulundurma
zorunluluğu, yabancı şirketlere ve iş yapacak birkaç
firmaya olanak sağlayacağından fırsat eşitliği
dikkate alınarak sayının 300 olarak değiştirilmesi
gerekmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 95 sıra sayılı
tasarının 3 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasına
birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nesrin Baytok (Ankara) milletvekili ve
arkadaşları
Ar-Ge merkezlerinin KOBİlerle işbirliği yaparak
projelerine ortak etmeleri hâlinde 500 Ar-Ge personelinin de
hesaplanmasında işbirliği yapılan KOBİlerin Ar-Ge
personeli de hesaba katılır.
BAŞKAN Komisyon katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR,
BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam, buyurun.
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; verdiğimiz önergenin gerekçesini biraz önce
tam anlatmakta herhâlde zorlandık, daha önceden söylemiştim.
Söylediğimiz konu şudur: Bu ar-ge teşviklerinde
ülkemizin küçük ve orta boy işletmelerinin ve ülke sanayinin
gelişmesinden ar-geyi teşvik edebilecek sonuçlar çıkarmalıyız.
Şimdi, tabii ki anlıyorum, ar-ge büyük bir
çalışma isteyen, büyük bir kaynak isteyen, büyük bir kadro isteyen
iş. Ancak ar-ge çalışması sadece büyük kadrolarla mı
oluyor? Yani, şu kalemin daha gelişmiş modelini elde edebilmek
için ille 50 ar-ge elemanı olması mı gerekiyor? Veya çok büyük
bir proje tümüyle bir fabrikada mı yapılıyor? O fabrika o
geliştirmeyi yaparken ara tedarikçiler ve ülke içerisinden mal tedarikiyle
gerçekleştirmiyor mu? Yani, bugün ülkemizde ihracat yapan büyük otomobil
firmaları, elektronikçiler, tekstilciler ve benzeri şirketlerin bu
ihracatlarında iş birliği yaptığı tedarikçiler
yok mu? Bu tedarikçilere kendilerini geliştirmede imkân sağlamak için
o projeye dâhil olan bu tedarikçilere, yanında
çalıştırdıkları ar-ge elemanlarının bu
projenin içerisinde sayılarak teşvik verilmesi uygun bir
çalışma değil mi? Yani, çok önemli bir projede
çalıştırdığınız tedarikçinin bu
anlamıyla 1-2 elemanının da 500 ar-ge elemanı içerisinde
sayılarak bu sayım içerisinde destek alması ülkede küçük ve orta
boy işletmeleri geliştirmeye katkı koymayacak mı? Neden
bundan kaçınıyoruz? Neden bu teşviki bizim kendi
insanımızın da desteklenmesi açısından kullanmayı
öngörmüyoruz?
Değerli arkadaşlar, bugün gerçekten bu iş ciddi bir
sıkıntı içerisine girmiştir. Ülkemizin sanayisinde üretim
yapan insanlar günlük dertlerinden arınıp ülkede ihracatı
geliştirebilecek ciddi bir çalışma içerisine girememektedir. Bu
çalışmalarda temel hedefimiz neydi? Ülkenin ihracatı ile ithalatı
arasındaki cari açık dengesini azaltabilmek, ülke ekonomisini daha az
ara malı ithal eden konumdan çıkarabilmek. Bizim verdiğimiz
öneri ne? Ara malı ithalatı noktasında ülkede bulunan
üreticilerin ara malı ithalatını ortadan kaldırabilecek, kendi
üretimlerini yapabilecek bir projeye girebilmesi için teşvik
almalarını, çalıştıracakları ar-ge
elemanının bu proje içerisinde desteklenmesini sağlamak. O
zaman, biz neyi amaçlıyoruz? İthalatı daha azaltmak,
ihracatı teşvik etmek.
Bu anlamıyla, bu 50 taneyle
sınırladığımız, 500 taneyle
sınırladığımız ar-ge elemanlarında
tedarikçileri de aramıza alarak, bunların imkânlarını bu
şekilde destekleyerek, onların, ara malı ithalatını
ortadan kaldırıp, yerli sanayinin bu projelere üretim yapmasının
önünün açılmasıdır, ama anlayamadığım bir nedenle
bu imkâna kavuşturulması, hem Komisyon tarafından hem Hükûmet
tarafından reddedilmektedir.
Değerli parlamenterler, sizler de küçük ve orta boy
işletmelerin içerisinden gelen insanlarsınız. Bu insanların
ar-geye ayırabilecekleri kaynakların böyle projelerle, o projelere
ortak olarak desteklenerek bir noktaya taşınmasını sizlerin
de istediğinizi düşünüyorum. Bu önerimiz çok makul,
mantıklı ve geliştirilmesi gereken bir projedir.
Bu duygularla bu önergeyi verdik. Durumu bilgilerinize bir kez
daha sunuyorum. Desteklerinizi bekliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Susam.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 95 sıra sayılı yasanın
3. maddenin 3. fıkrasının sonundaki sigorta primi işveren
hissesinin yarısı ifadesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları
Madde 3-3- Sigorta primi işveren hissesinin tamamı
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR,
BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Malatya Milletvekili Sayın Aslanoğlu.
Buyurun.
Süreniz beş dakika.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; teşvik diyorlar
Hatırlarsınız, 5084, 5350, daha ülkeyi kurtaracaktı ya,
illerimiz fabrikalar dolacaktı, kalkınmada öncelikli yörelerimiz hep
fabrika olacaktı. Burada konuştuk ya bunları. Teşvik
konuştuk.
Şimdi, birisi söz verdiği zaman sözünü yerine getirmeli.
Bir kere, Maliye Bakanlığı bu kanunun sahibi olmamalı.
Maliye Bakanlığı, hem gaz hem fren
Bu ülke üreticisine gaz
vermek lazım. Üreticilere heyecan vermek için olmalı. Maliye
Bakanlığı hep fren yapıyor. Arkadaş, sen fren
yapıyorsun. Bu insanlara gaz veren başka
Sanayi Bakanı burada
oturmalıdır arkadaşlar, Sanayi Bakanı. Bunun sahibi Sanayi
Bakanlığıdır. Yani, üreticinin, ülkedeki müteşebbisin
hakkını, hukukunu koruyacak bakanlık Sanayi
Bakanlığıdır. Ne ilgisi var bu kanunun Maliye
Bakanlığıyla ?
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Para onda.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Arkadaş,
parayı vereceksin. Parayı vereceksin, ama, insanlara heyecan
vereceksin. Bir kere, bu yasanın sahibi Maliye Bakanlığı
değildir.
İki, 5084 ve 5350den hatırlayın, söz verdiniz
insanlara. Nerede elektrik paraları? Nerede arkadaşlar? Nerede
elektrik teşvik paraları? Bir yıldır
Marta kadar
yatırıldı, marta kadar. Kasıma kadar verilmemişti,
marta kadar. Şubat
Geçtiğimiz marttan bahsediyorum arkadaşlar.
Bu marttan bahsetmiyorum.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Bu mart değil mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Geçtiğimiz
Daha
bu mart gelmedi. Mart kapıdan baktırır, kazma kürek
yaktırır Sayın Milletvekilim, biliyor musun. Kazmayı,
küreği yaktırıyor. Söz veriyorlar, kazma kürek
yaktırıyorlar! (CHP sıralarından alkışlar)
Arkadaşlar, bu yasanın sahibi Maliye
Bakanlığı olmamalı. Müteşebbisi koruyan, ona heyecan
veren başka bir bakanlık, Sanayi Bakanlığı
olmalı.
Ben, bir kez daha, 5084 ve 5350 sayılı Yasa, bu ülkede
illeri birbirine bırakan, bu ülkede örneğin tekstil sanayini yok
eden, Denizli, Gaziantep, bu illerdeki sanayiyi yok eden, bu illerdeki
insanların fabrikasını kapattıran bir yasadır ve öbür
iller, amaçlanan, gelişmemiş illere de bir tane baca tüten fabrika
gitmemiştir. Afyonu katmayın, Uşakı katmayın,
Malatyayı katmayın, Osmaniyeyi katmayın, Düzceyi
katmayın. Altısının dışında, kırk sekiz
taneden, bana, altısının dışında bir şey
bulabilir misiniz arkadaşlar? Vicdanınız yok mu? Söylesenize
arkadaşlar ya!.. Niye beni konuşturuyorsunuz ya?
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, çalışma süresinin
dolmasına çok az bir süre kalmıştır.
Çalışma süresinin madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanıncaya kadar uzatılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 95 sıra sayılı yasa
tasarısının 3. maddesinin (5) inci fıkrasının
madde metninden çıkarılmasını saygılarımızla
arz ederiz.
Kamer Genç (Tunceli) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon katılıyor mu önergeye?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR,
BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge sahiplerinden konuşacak var mı?
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Yok.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Ar-ge yatırımları için yapılan
yatırımlar vergi matrahından düşülmekte, işçiler
vergiden ve sigortadan muaf, ayrıca kamu kurumundan da
bağışta bulunulması uygun değildir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 95 sıra sayılı
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısının 3. maddesinin (5).
fıkrasındaki Bu fıkra uyarınca yılı bütçesinde
Ar-Ge projelerinin desteklenmesi amacıyla ödeneği bulunan merkezi
yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin tümü tarafından yapılan
ödemelerin toplamı, her takvim yılı için 10.000.000 Yeni Türk
Lirasını geçemez. ibaresinin madde metninden
çıkartılmasını ve son cümledeki Bu tutarlar ibaresinin
Bu tutar olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Harun
Öztürk
İzmir
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR,
BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun Sayın Öztürk.
İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk.
Süreniz beş dakika.
Buyurun.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkındaki Kanun Tasarısını Demokratik Sol
Parti olarak desteklediğimizi bir kez daha ifade ettikten sonra bu
önergeyi niçin verdik onu açıklamaya çalışacağım.
Şimdi, bu yasayı Ar-Ge faaliyetlerini desteklemek
amacıyla getirdiğimiz kesin. Önergenin ilişkili olduğu
5inci fıkranın birinci cümlesi de yasanın amacına uygun
bir teşvik öngörüyor, yani teknogirişim sermayesi desteği
verilmesini öngörüyor. Metinden çıkarılmasını
önerdiğimiz cümle ise biraz önce okundu. Bu birinci cümlede öngörülen
destekle ilgili olarak, bir yıl içerisinde yapacağımız
destekle ilgili bir üst sınır getiriyor. Bu üst
sınırın getirilmiş olması şu ihtiyaçtan
doğabilir: Bütçe imkânları gerekçe olarak gösterilebilir ve bu
desteğin suistimal edilmemesi için de getirilmiş olabilir. Ancak
ikinci hususun olması mümkün değil, fıkranın atıfta
bulunduğu ilgili maddede desteğin nerelere verileceği
belirtiliyor.
Şimdi, bu hüküm kalırsa bütçe imkânınız el
verse dahi -lütfen dikkatinizi buraya çekmek istiyorum- bütçe
imkânlarınız elverse bile, isteseniz dahi, bu yasa hükmü bu hâliyle
kaldığı sürece ek bir teşvik yapma şansınız
yok. Bu nedenle, bu önerdiğimiz değişikliğin çıkması
hâlinde, Maliye Bakanlığı, bu çıkmamış gibi,
bütçe imkânlarını göz önünde bulundurarak, isterse aynı 10
milyon YTLlik tutarı geçmemek üzere ilgili kurumların bütçelerine
gerekli ödeneği koyabilir, yani önergeyle
çıkardığımız cümle, Maliye Bakanının
cümlenin yer alması hâlindeki amacını gerçekleştirmesine
engel değil. Ancak bir şeyi sağlıyor: İmkânı
olduğunda ve ihtiyaç hasıl olduğunda daha fazla kişiye bu
fıkradan destek verme şansı oluyor. Şu anda dikkatlerinize
sunmak istediğim, bu tavana göre 100 kişiye, fıkrada öngörülen
söz konusu desteği verebilecek durumdayız. Eğer maddede bir
tavan öngörülmesini yasama organı düşünüyor ise bunu ancak şu
şekilde yapması hâlinde bir anlam ifade eder: Eğer biz yasayla,
söz konusu teşviklerle ilgili olarak belli bir rakamın altında
teşvik verilmemesini öngörüyor isek yasada böyle bir tavan getirmemiz bir
anlam ifade eder, yani 10 milyon YTLden az olmamak üzere bütçeye ödenek
konur. dersek bunun bir anlamı olur diyorum.
Değişiklik önergemizin gerekçesini
açıklayabildiğimi ümit ediyor, desteklerinizi bekliyor, yüce
heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 95 sıra sayılı
Tasarının 3. maddesinin 5. fıkrasında geçen her takvim
yılı için 10.000.000. Yeni Türk lirası ifadesinin, her takvim
yılı için 50.000.000.- Yeni Türk lirası olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural (İzmir) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR,
BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlarım.
Araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin
desteklenmesi amacıyla bugün tartıştığımız
bu yasa tasarısının 3üncü maddesinin 5inci
fıkrasında geçen ve biraz önce konuşan Değerli Hatibin de
dile getirdiği üst tavan olarak belirlenmiş 10 milyon yeni Türk
lirası yıllık toplam ödeme miktarının
değiştirilmesi amacıyla vermiş olduğumuz önerge
hakkında konuşmak üzere huzurunuza geldim.
Şimdi, buradaki 10 milyon, yıllık tutar, her biri
100 bin yeni Türk lirası olmak üzere verilen teknogirişim sermayesine
bölündüğünde toplam, yılda destek verebileceğiniz genç
girişimci sayısı 100dür maksimum. Bugün, yüz yirmiye
yaklaşmış üniversitede toplam elli dolayındaki mühendislik
fakültesinden bir yılda mezun olan genç araştırıcı sayısını
hesapladığınızda yaklaşık 20 bindir. Bir de
kanunun gereği beş yıl öncesine kadar mezun olmuş olanlar
bu haktan yararlanmayı düşünürse, teorik olarak, en az 100 bin tane
genç araştırıcıdan toplam 100 kişiye vereceğiniz
paradır bu. Yani binde 1 şansı var bir araştırıcının.
Dolayısıyla bunu 10 milyon yerine 50 milyona çıkarmamız
hâlinde yıllık destekleyebileceğimiz genç girişimci
sayısının teorik olarak 500 olmasını amaçlıyoruz.
Bu, hiç olmazsa, bir umuttur. Ama siz yaklaşık 100 bin kişide
100 kişiye vereceğiniz bir destekle yarışmaya
açarsanız bu konuyu, birçok gencimiz daha baştan Nasıl olsa
benim sırtımı dayayacağım birisi yok, bu para bana
düşmez. mantığıyla buna başvurmayacaktır.
Buradaki üst limitin 50 milyon YTL olarak değiştirilmesi, sizin
vermeyi düşündüğünüz 10 milyon YTLyi etkilemez. Yine şartlar
konur, bütçenin de imkânları doğrultusunda bu miktar 10 milyonla
sınırlandırılabilir. Bu, parayı veren makamın
onayına kalmış, takdirine kalmış bir miktardır.
Ama hakikaten 10 milyonla sınırlamamız önemli bir eksiklik, bunu
50ye çıkarmakla birçok gencimize hiç olmazsa bir umut
kapısını da açmış oluruz.
Ben, önergemizin destekleneceğini ümit ediyorum. Her ne kadar
Komisyonda ifade etmeye çalıştık, bunu değiştirmeye
çalıştık, kabul görmedi ama yüce Meclisin Genel Kurulu bunu
biraz daha farklı değerlendirecek ve sanki bir hakkı açmakla, bu
parayı vereceğiz anlamında yorumlamayacaktır. Üst
sınırı 50ye çıkarmakla, biz, düşündüğümüz 10
milyon lira sınırını aşmayabiliriz de şartlara
göre.
Bu önergeyi takdirlerinize arz ediyorum ve desteklenmesi ümidiyle,
şahsım ve Grubum adına hepinize saygılarımı
sunuyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Işık.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 3
üncü maddesinin madde başlığının İndirim,
istisna, destek ve teşvik unsurları şeklinde
değiştirilmesini; aynı maddenin birinci fıkrasında yer
alan Ar-Ge ve yenilik projelerinde ibaresinden sonra gelmek üzere, rekabet
öncesi işbirliği projelerinde ibaresinin eklenmesini; aynı
fıkrada yer alan Ayrıca bu harcamalar, 4/1/1961 tarihli ve 213
sayılı Vergi Usul Kanununa göre aktifleştirilmek suretiyle
amortisman yoluyla itfa edilir. cümlesinin Ayrıca bu harcamalar,
4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre
aktifleştirilmek suretiyle amortisman yoluyla itfa edilir, bir iktisadi
kıymet oluşmaması hâlinde ise doğrudan gider
yazılır. şeklinde değiştirilmesini; dördüncü
fıkrasında yer alan Bu Kanun kapsamındaki Ar-Ge ve yenilik
faaliyetleri ibaresinin Bu Kanun kapsamındaki her türlü Ar-Ge ve yenilik
faaliyetleri şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ (Yozgat) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR,
BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet katılyor mu?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir)
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Ergün, gerekçeyi mi okutayım,
konuşacak mısınız?
NİHAT ERGÜN (Kocaeli) Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle, madde başlığı, kapsamıyla
paralel olarak genişletilmekte, Ar-Ge indiriminden yararlanacak projeler
arasında rekabet öncesi işbirliği projeleri de dahil edilmekte,
damga vergisi istisnasının her türlü Ar-Ge faaliyetini
kapsayacağına açıklık getirilmektedir.
Ayrıca, gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri, hesap dönemi
içerisinde gayrimaddi haklara yönelik yaptıkları araştırma
ve geliştirme harcamalarının tamamını
aktifleştirmek zorunda olup, proje sonucu ortaya bir gayrimaddi hak
çıkması halinde, aktifleştirilmesi gereken bu tutar, Vergi Usul
Kanununa göre amortisman yoluyla itfa edilmektedir.
Önergeyle, Ar-Ge niteliğindeki projelerden, daha sonraki
yıllarda vazgeçilmesi veya projenin tamamlanmasına imkân
kalmaması durumunda, Ar-Ge faaliyeti kapsamında yapılan ve
önceki yıllarda aktifleştirilmiş olan tutarlar ile gayrimaddi
haklara yönelik olmayan ve Vergi Usul Kanunu hükümleri çerçevesinde
aktifleştirilmesi gerekmeyen harcamaların doğrudan gider
yazılmasına genel vergi mevzuatı çerçevesinde imkân
sağlanması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Komisyonun takdire bıraktığı,
Hükûmetin katıldığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR,
BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) Bir redaksiyon talebimiz var efendim.
BAŞKAN Buyurun.
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR,
BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) Efendim, 3üncü maddenin (1)inci fıkrasında, son ikinci
satırda 213 sayılı Vergi Usul Kanununa ibaresinde Vergi
Usulü siliyoruz, sadece Kanuna kelimesini yazıyoruz.
(2)nci fıkranın altıncı satırında
da TÜBİTAK tarafından yürütülen Ar-Ge ve yenilik projelerinde
diyoruz, inde kelimesini ilave ediyoruz.
Bir diğeri efendim: (5)inci fıkrada yine Vergi Usul
Kanununa diye bir ibare var, onun yerine yine Kanuna kelimesini ilave
etmiş oluyoruz.
Bu kadar efendim.
BAŞKAN Düzeltme notu alınmıştır.
Kabul edilen önerge ve düzeltme çerçevesi içinde 3üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 21 Şubat 2008 Perşembe günü, alınan karar
gereğince, saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.11