DÖNEM: 23 CİLT: 15 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
70inci
Birleşim
27 Şubat 2008 Çarşamba
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMA
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeye
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, Sümer Halının
özelleştirme kapsamına alınmasına ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, yurt dışı
gezilerinde vatandaşlarımızın
karşılaştığı vize sorununa ilişkin gündem
dışı konuşması
V. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl ve 19 milletvekilinin, özel dershanelerin eğitim
sistemindeki yerinin araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/136)
2.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 25 milletvekilinin, kredi kartları ve bireysel
krediler alanlarındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/137)
VI.-
ÖNERİLER
A)
SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/123) esas
no.lu Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin
27/02/2008 Çarşamba günü yapılmasına ilişkin MHP Grubu
önerisi
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Kocaeli Milletvekili Nihat
Ergünün konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.-
Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcanın, Hakkâri Milletvekili
Rüstem Zeydanın konuşmasında 57nci Hükûmete
sataşması nedeniyle konuşması
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.-
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/483) (S. Sayısı:
95)
2.- Uzman
Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/451) (S. Sayısı: 91)
3.- 375
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/502) (S. Sayısı: 108)
4.- Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu
(1/498) (S. Sayısı: 110)
IX.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı Müsteşarına,
- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı Müsteşarının siyasi parti
propagandası yaptığı iddiasına,
İlişkin
soruları ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk
Nafız Özakın cevabı (7/1649, 1650)
2.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın, Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı Müsteşarının bir
beyanına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız
Özakın cevabı (7/1731)
3.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, vekâleten görev yapan personelden asaleten
atananlara ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Faruk Nafız Özakın cevabı (7/1735)
4.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, Filyos Vadisi Projesi kapsamındaki
çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/1741)
5.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Kahramanmaraşta kömürden kaynaklanan
hava kirliliğine,
- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adana Orman Bölge Müdürlüğünün yangınla
mücadele ekipman ve personeline,
İlişkin
soruları ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
(7/1742, 1856)
6.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, kara para aklama niteliğindeki
işlemlerin araştırılmasına ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/1841)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.04te açılarak dört oturum yaptı.
Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt, Ardahanın düşman işgalinden
kurtuluşunun 87nci yıl dönümü nedeniyle ilin sorunlarına ve
çözümüne;
Konya
Milletvekili Mustafa Kabakcı,
Aydın
Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu,
Hocalı
katliamının 16ncı yıl dönümüne,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ,
İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır,
Türk Silahlı
Kuvvetlerinin Kuzey Iraka düzenlediği kara harekâtı nedeniyle birer
konuşma yaptılar.
Danimarka ve
Macaristan Parlamentosu Avrupa Birliği İşleri Komisyonu
üyelerinden oluşan Parlamento heyetlerinin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi
ziyaretlerinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık
tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Niğde
Milletvekili Mümin İnanın (6/428) esas numaralı sözlü sorusunu
geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri
verildiği bildirildi.
İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan ve 20 milletvekilinin, muhtarların
sorunlarının (10/133),
İstanbul
Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ ve 27 milletvekilinin, başta
Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinde vatandaşlarımıza yönelik
saldırıların (10/135),
İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, gemi inşa sektöründeki
işçi güvenliği ve çalışma koşullarının
(10/134),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gelen
kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak
dağıtılan 116 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin, kırk
sekiz saat geçmeden gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 2nci;
54, 55, 56, 27, 49, 59 ve 6ncı sıralarında yer alan 103, 104,
105, 53, 91, 108 ve 110 sıra sayılı kanun
tasarılarının 3, 4, 5, 6, 7, 8 ve 9uncu sıralarına
alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun
26/2/2008 tarihli birleşiminde Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmının 96, 104 ve
Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokat İline Bağlı
Hasanşeyh Adlı İlçe Kurulması Hakkında Kanun
Teklifinin (2/100) İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Dilekçe Komisyonunda
boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen üç üyeliğe
grubunca aday gösterilen milletvekilleri seçildiler.
Birleştirilerek
görüşülmesi kabul edilen:
İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 19 milletvekilinin, Tuzla Tersaneler Bölgesinde
yaşanan iş kazalarının araştırılarak
(10/121),
Kars Milletvekili
Gürcan Dağdaş ve 22 milletvekilinin, tersanelerdeki iş
kazalarının araştırılarak iş güvenliğinin
sağlanması ve çalışma koşullarının
iyileştirilmesi için (10/129),
İstanbul
Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 26 milletvekilinin, başta
gemi inşa sanayi olmak üzere denizcilik sektöründe yaşanan
sorunların araştırılarak (10/132),
İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, gemi inşa sektöründeki
işçi güvenliği ve çalışma koşullarının
araştırılarak (10/134),
Alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergelerinin, yapılan ön
görüşmelerinden sonra kabul edildiği açıklandı.
Kurulacak
komisyonun:
16 üyeden
teşekkül etmesi,
Çalışma
süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi
tarihinden başlamak üzere üç ay olması,
Gerektiğinde
Ankara dışında da çalışması,
Kabul edildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan, Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının
(1/483) (S. Sayısı: 95) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2nci
sırasına alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağın, Çeşitli
Kanunlarda (2/152) (S. Sayısı: 116),
3üncü
sırasına alınan, Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri
Kanununda (1/455) (S. Sayısı: 103),
4üncü
sırasına alınan, Er ve Erbaş Harçlıkları
Kanununda (1/459) (S. Sayısı: 104),
5inci
sırasına alınan, İstiklal Madalyası Kanununda (1/472)
(S. Sayısı: 105),
6ncı
sırasına alınan, Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu
ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda (1/430, 1/432) (S.
Sayısı: 53),
Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Tekliflerinin, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilip kanunlaştığı
açıklandı.
İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mert, Tersaneler Bölgesinde yaşanan iş
kazaları nedeniyle alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerin ön görüşmeleri sırasında;
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağın,
Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağın,
Konuşmalarında
şahıslarına sataştıkları iddiasıyla;
Birer
konuşma yaptılar.
27 Şubat
2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00te
toplanmak üzere birleşime 22.55te son verildi.
|
|
Şükran
Güldal MUMCU |
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
|
|
|
Fatoş
GÜRKAN |
|
Canan
CANDEMİR ÇELİK |
|
Adana |
|
Bursa |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 99
II.- GELEN KÂĞITLAR
27 Şubat 2008 Çarşamba
Teklifler
1.- Sinop
Milletvekili Engin Altayın; İnebolu İlçesinin Adının
Yiğit İnebolu Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifi (2/161) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.2.2008)
2.- Manisa
Milletvekili Bülent Arınç ve Giresun Milletvekili H. Hasan Sönmezin; 1322
Sayılı Kanunların ve Nizamnamelerin Sureti Neşir ve
İlanı ve Meriyet Tarihi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/162) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.2.2008)
3.- Gaziantep
Milletvekili Fatma Şahinin; 4857 Sayılı İş Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/163) (Plan ve
Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.2.2008)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılganın, Adana Sigorta Teftiş
Kurulunun Ankaraya taşınacağı iddiasına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/462) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/02/2008)
2.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalışın, çift kabinli kamyonet sahiplerinden
geçmişe dönük faiziyle tahsil edilen vergilere ilişkin Maliye
Bakanından sözlü soru önergesi (6/463) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11/02/2008)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, yurt dışından satın
alınan ve satılan elektriğe ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/464)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/02/2008)
4.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, Ilgaz Dağında turizmin
geliştirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru
önergesi (6/465) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/02/2008)
5.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Tapu ve Kadastro Genel Müdürünün
bahşişle ilgili açıklamasına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi
(6/466) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/02/2008)
6.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, bahşişle ilgili açıklamalara
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü
soru önergesi (6/467) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/02/2008)
7.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Anayasa değişikliği
sırasında Meclis çevresinde görevlendirilen emniyet personeline
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/468)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/02/2008)
8.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Katar Emirinin Türk heyetine hediye
verip vermediğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/469) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/02/2008)
9.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, demiryollarındaki çalışmalara
ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/470)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/02/2008)
10.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, bir televizyon
programına uygulanan cezaya ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet
Aydın) sözlü soru önergesi (6/471) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/02/2008)
11.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçının, Ordu İl Genel Meclisi
Başkanı ile ilgili iddialara ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/472) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/02/2008)
12.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enözün, Manisadaki bölünmüş yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
sözlü soru önergesi (6/473) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/02/2008)
13.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Atanın, Batmanda verilen yeşil kartlara
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/474)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/02/2008)
14.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, YÖK bursu ile yurt
dışına gönderilenlere ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/475) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/2/2008)
15.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, öğretim üyesi
ihtiyacının karşılanması için burslu olarak yurt
dışına gönderilenlere ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/476) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/2/2008)
16.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, borçlu esnafın desteklenmesine
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/477)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
17.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılganın, rüzgar makinelerinde KDV
indirimi ve faizsiz kredi talebine ilişkin Maliye Bakanından sözlü
soru önergesi (6/478) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
18.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, ağaçlandırma
çalışmalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü
soru önergesi (6/479) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
19.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükatamanın, Çekirge Çocuk
Hastalıkları Hastanesine ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/480) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/2/2008)
20.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylaninin, ek ders ücreti
karşılığında çalışan öğretmenlerin
sorunlarına ve Hakkârinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/481)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
21.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, buğday ithalatına ve gümrük
vergisine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/482) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
22.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, geçici işçilerin sorunlarına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru
önergesi (6/483) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
23.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, TCDDde tabiî afet faslından
çalıştırılan geçici işçilere ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/484) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
24.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, yeşil kart verilen kişilere
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/485)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
25.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, cezaevlerinin doluluk oranına ve
yolsuzluk yapan bürokratlara ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru
önergesi (6/486) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008)
26.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, halk eğitim usta
öğreticilerinin özlük haklarına ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/487) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008)
Yazılı Soru Önergeleri
1.-
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcının, asbestli gemi
sökümüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1970)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)
2.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, bahşişle ilgili açıklamalara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1971)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
3.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, Cumhurbaşkanının yurt
dışı seyahatlerinde verilen hediyelere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1972)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
4.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmakın, bazı kurul ve kurumların
başkan ve üyeleri ile Başbakanlık ve kamu bankaları bürokratlarının
ücretlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1973) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
5.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, Haliç Tersanesindeki yıkıma
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1974)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
6.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarızın, Kapıkule Sınır
Kapısındaki araç ve kişi giriş
çıkışlarıyla ilgili sınırlamalara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1975)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
7.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, arazi ve arsa üretimine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1976)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
8.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, Katar ziyaretinde verilen hediyelere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1977)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
9.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macitin, Türkiye Futbol Federasyonu Başkan adayı
ile ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1978) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)
10.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, kapatılan Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünün araç ve personelinin değerlendirilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1979)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)
11.- Hatay
Milletvekili Gökhan Durgunun, AK Parti Genel Merkezinde askeri uzmanlarca
bazı konularda brifing verildiği iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1980)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)
12.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, Antalyada yeni ilçe kurulup
kurulmayacağına ve kapatılacak belediyelere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1981)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)
13.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, Çerkezköydeki derelerin kirliliğine
ve arındırılmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1982) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/2/2008)
14.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, büyük mağazalar konusundaki kanun
tasarısı taslağına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1983) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/2/2008)
15.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, AK Parti
kısaltmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1984) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)
16.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, TOKİ konutları ile ilgili
şikayetlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1985) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)
17.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, Açık Lise sınavlarında
kılık-kıyafet ile ilgili düzenlemelere ve uygulamalara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1986)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)
18.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Seydişehir Eti Alüminyumun
özelleştirilmesinin iptaline yönelik yargı kararının
uygulanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1987) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)
19.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Topluma Kazandırma
Yasasıyla serbest bırakılan terör suçlularına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1988)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)
20.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun lehe hükümlerinden faydalanan hükümlülere ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1989)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)
21.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, yargı
çalışanlarının sorunlarına ve yargıdaki iş
yüküne ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1990) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
22.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, cezaların infazından
sonraki tahliye işlemlerine ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1991) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/2/2008)
23.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın, yargıda
tarafsızlık ilkesine ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1992) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/2/2008)
24.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, Muğlada yabancılara satılan
taşınmaz miktarına ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1993)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
25.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlunun, bazı personelin arsa ve TOKİ
konutu edinimi ve gri pasaport kullanımıyla ilgili iddialara
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1994) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/2/2008)
26.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, bahşiş konusundaki
açıklamasına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1995)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
27.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun, bahşiş ile ilgili
açıklamasına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1996)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)
28.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Slovenya seyahatine katılanlara makam
odası tadilatına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1997)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
29.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, emekli
maaşlarından yapılan bir kesintiye ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1998) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
30.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Urasın, Tuzla Tersaneler
Bölgesindeki iş güvenliğine ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1999)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)
31.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, iş göremez raporu bulunanların
emeklilik haklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2000)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)
32.- Bursa
Milletvekili Onur Öymenin, Bursada işsizlik oranının
artışına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2001)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)
33.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Mut Ovası sulama suyu
inşaatı ve bir gölet projesine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2002)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)
34.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, botanik bahçelerine ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2003)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)
35.-
Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın, Van Gölündeki
kirliliğe ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2004) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)
36.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, konut edindirme yardımı
ödemelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi
(7/2005) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
37.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsalın, Ziraat Bankasının sigorta
işlemlerindeki işbirliğine ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı
soru önergesi (7/2006) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
38.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, GAP bölgesinde
yatırımda öncelikli illere ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı
soru önergesi (7/2007) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
39.- Hatay
Milletvekili Fuat Çayın, Serinyol Belediyesinin nüfus sayımına
göre aldığı paya ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı
soru önergesi (7/2008) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)
40.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, SPK Başkanı
hakkındaki iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi
(7/2009) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)
41.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, Vanın bir köyünde meydana gelen bir
ölüm olayına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2010) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/2/2008)
42.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, korsan taksilere ve taksi
şoförlerinin sosyal güvenliğine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2011)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)
43.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingölün, Ankara Gölbaşında yaşanan
elektrik kesintilerine ve alt yapı eksikliğine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2012)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
44.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, Karaisalıdaki kireç
ocaklarının çevreye etkisine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2013)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
45.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlunun, Aydının Umurlu Beldesinin
ilçe yapılıp yapılmayacağına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2014)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
46.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkunerin, Isparta Belediyesince
bastırılan bir kitaba ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2015) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/2/2008)
47.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, bir cinayetin faillerinin
yakalanamamasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2016) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
48.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Haliç Tersanesindeki
yıkıma ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2017) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/2/2008)
49.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanadaki öğretmenevi inşaatına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2018) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
50.-
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun, Celal
Bayarın anıt mezarının bakım ve onarımına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2019) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
51.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, bazı ülkelerden gelen
kadın turistlere kötü muamele yapıldığı iddiasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2020) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)
52.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın, bir
derneğin şube başkanının tutuklanmasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2021) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)
53.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bursada belediyelerin çevre düzenlemesi
çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2022) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/2/2008)
54.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, Abant Gölünün korunmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2023)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)
55.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, Adanadaki bir caddede imar planına
aykırı yapılaşmaya ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2024)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)
56.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, Vedat Dalokay Hal Kompleksinin
güvenliğine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2025) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/2/2008)
57.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın, Diyarbakır
ve çevre illerde eğitimdeki başarısızlığa
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2026) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
58.-
Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrakın, Tekirdağda bir lisenin
depreme karşı dayanıklılığının
tespitine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2027) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
59.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın, Haliç Tersanesindeki
yıkıma ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2028) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
60.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
İstanbuldaki tarihi evlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2029) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/2/2008)
61.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingölün, Haymananın bir köyündeki sit
alanının tahrip edildiği iddiasına ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2030)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)
62.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, bez dokumacılığının
canlandırılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2031) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/2/2008)
63.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Mut Kültür Sitesinin Mersin
Üniversitesine devrine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2032) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/2/2008)
64.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Mersinin tarihi eserlerine ve
turizm bölgesi olmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2033) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/2/2008)
65.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, Balıkesirdeki kültür
merkezi inşaatına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2034) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/2/2008)
66.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, Milasa zeytin ve zeytinyağı müzesi
kurulmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2035) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
67.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengünün, özel tiyatroların desteklenmesine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2036) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
68.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Mut İlçesinin mecburi hizmet
bölgesi kapsamına alınmasına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2037)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)
69.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, Datça Devlet Hastanesinin uzman doktor ve ek bina
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2038) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)
70.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, KOSGEBte görevden alınan
personele ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2039) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)
71.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, Kahta Organize Sanayi
Bölgesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2040) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)
72.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, muz üretimi ve ithalatı
rakamları karşısında ülkemize muz girişine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2041) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)
73.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, Milasa zeytin ve zeytinyağı müzesi
kurulmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2042) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/2/2008)
74.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, mısır ve pamuk destekleme prim
ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2043) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/2/2008)
75.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, tarımsal destekleme ödemelerine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2044) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)
76.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Denizlide don olayından etkilenen
üreticilere ve tarım girdilerindeki fiyat artışına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2045) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)
77.-
Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcanın, K2 belgesi indirimli
tarife süresinin uzatılmasına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2046)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)
78.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Mut bağlantılı
karayollarını genişletme çalışmalarına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2047) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)
79.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, PTTdeki yeniden yapılandırmaya
ve çalışanların özlük haklarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2048)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)
80.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, pazar esnafının
almak zorunda kaldığı nakliyecilik belgelerine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2049)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)
81.- Antalya
Milletvekili Atila Emekin, Antalyada devredilen maden arama ruhsatlarına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2050) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)
82.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, ulusal ve uluslar arası
toplantılar konusunda bilgilendirmeye ilişkin Devlet Bakanından
(Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/2051)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)
83.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, bazı yakınlarının kamu
görevine girişleriyle ilgili iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Cemil Çiçek) yazılı soru
önergesi (7/2052) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)
84.-
Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın, askeri yasak bölgelerde
arazisi olanların sorunlarına ilişkin Millî Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2053)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)
85.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homrişin, AB Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanının
301. madde ile ilgili açıklamasına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2054) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)
86.- Antalya
Milletvekili Tunca Toskayın, ihalesiz kiraya verilen yerlere ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2055)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)
87.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, bir soru önergesinin
cevaplandırılmamasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/2056)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)
88.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, bazı personel atamalarına
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/2057) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31/1/2008)
89.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın, RTÜKün
verdiği cezalara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2058) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
90.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, TPAOya yapılan bir atamaya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2059)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
91.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Tarsusta yaşanan bazı
saldırılara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2060) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
92.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, dağıtılan kömür
torbalarından patlayıcı madde çıktığı
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2061) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
93.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, zorunlu din derslerine ve
Alevilere yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2062) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/2/2008)
94.- Hatay
Milletvekili Gökhan Durgunun, ABD Ankara Büyükelçisi ve Adana Konsolosunun
Hatayı ziyaretlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2063) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008)
95.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptanın, Antalyada türbanlı küçük
kızların bazı etkinliklerde yer almasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2064)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008)
96.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin, Ayazmadaki kentsel dönüşüm
projesinden etkilenen kiracıların durumuna ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2065)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)
97.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, bazı belediyelerin
gelirlerinin nüfus verilerine göre azaltılmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2066)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)
98.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macitin, Kilisteki arazilere artan taleplere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2067)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)
99.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, suç unsurları içeren internet
sitelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2068) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)
100.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Vandaki yatırımlara ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2069) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
101.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Vandaki yatırımlara ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2070) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
102.- Muğla
Milletvekili Metin Ergunun, sığla ağaçlarının
korunmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2071) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
103.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Antalyaya elektrik ve su sağlayan
barajların durumuna ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2072) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/2/2008)
104.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Demre Çayının kurumasıyla
oluşan su sorununa ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2073) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/2/2008)
105.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, Urla-Çeşme yarımada
bölgesinin korunmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2074) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/2/2008)
106.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, nüfus verilerinin belediye il ve özel
idareleri gelirlerine etkisine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2075) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/2/2008)
107.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın, Bingöl
Belediyesinin davacı personele yönelik uygulamalarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2076)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
108.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın,
Afyonkarahisarda yaşanan bir olaya ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2077)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
109.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlunun, Aydındaki bazı belediyelerin
kapatılmasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2078) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/2/2008)
110.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingölün, AŞTİde taksilerden kaynaklanan
olumsuzluklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2079) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
111.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingölün, AŞTİde alınan otopark ücretine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2080) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
112.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Van İlindeki belediyelerin çevre
düzenlemesi çalışmalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2081)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
113.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adana hafif raylı taşıma sistemi
projesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2082) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
114.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adana Büyükşehir Belediyesinin meslek ve
beceri kurslarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2083) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/2/2008)
115.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, araçların
çekilmesi ve bazı trafik levhaları uygulamalarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2084)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)
116.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingölün, Ankarada verilen doğalgazın kalorifik
değerinin düşük olduğu iddiasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2085)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)
117.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adana Büyükşehir Belediyesine verilen
paylara ve yapılan yardımlara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2086)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)
118.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adana Celal Bayar köprülü
kavşağının tadilatına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2087)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)
119.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, Söğütözü Kongre ve Ticaret Merkezi
inşaatına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2088) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/2/2008)
120.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Vandaki yatırımlara ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2089)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
121.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Vandaki yatırımlara ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2090)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
122.- Muğla
Milletvekili Ali Arslanın, Milas İlçesine müze yapılmasına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2091) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
123.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Tekel Başmüdürlüğü binasının
restorasyonuna ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2092) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008)
124.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Vandaki yatırımlara ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2093)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
125.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Vandaki yatırımlara ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2094)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
126.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, imamların öğretmen olarak
görevlendirilmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2095) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/2/2008)
127.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın, Dicledeki bir
meslek yüksek okulunun eğitime açılmasına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2096)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)
128.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, Kitap İnceleme Komisyonuna ve
Talim Terbiye Kurulu Başkanının istifasına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2097)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)
129.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Vandaki yatırımlara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2098)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
130.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Vandaki yatırımlara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2099)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
131.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Kars İline Tıp Fakültesi Hastanesi
açılmasına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2100) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/2/2008)
132.-
İstanbul Milletvekili Süleyman Yağızın, yerli muz
üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2101)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
133.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Gazipaşadaki bir köyün sulama suyu sorununa
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2102) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
134.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, çiftçi mallarına zarar verenlere
ceza uygulama yetkisine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2103)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
135.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, ana arı destekleme primlerinin ödemesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2104) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
136.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Vandaki yatırımlara ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2105)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
137.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Vandaki yatırımlara ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2106)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
138.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, küresel kriz riskine karşı
alınan tedbirlere ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet
Şimşek) yazılı soru önergesi (7/2107)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
139.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, özürlü araçlarından alınan teknik
muayene harcına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2108) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
140.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın,
çalışanlarının sendikal faaliyetlerini engelleyen bir
şirkete ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2109) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/2/2008)
141.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanada kredi kullanan ve işletmesini
kapatan esnafa ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2110) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
142.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsalın, TRTdeki personel hareketliliğine
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru
önergesi (7/2111) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)
143.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Spor Toto Teşkilatının
reklam harcamalarına ve personel alımına ilişkin Devlet
Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi
(7/2112) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008)
144.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, bir mahkûmun durumuna ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2113)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)
145.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın, Dicle
Barajı üzerine köprü yapımına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2114) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/2/2008)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl ve 19 Milletvekilinin, özel dershanelerin eğitim
sistemindeki yerinin araştırılması amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/136) (Başkanlığa geliş tarihi:
22/02/2008)
2.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 25 Milletvekilinin, kredi kartları ve bireysel
krediler alanlarındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/137) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/02/2008)
27 Şubat 2008 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Harun Tüfekci (Konya)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 70inci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama süresi üç dakikadır.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
İlk söz, toplumsal cinsiyet gözeten bütçeleme hakkında
söz isteyen Adana Milletvekili Nevingaye Erbatura aittir.
Buyurun Sayın Erbatur. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Adana Milletvekili Nevingaye
Erbaturun, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeye ilişkin gündem
dışı konuşması
NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeyle
ilgili olarak gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için,
toplumsal cinsiyet bakış açısının ana politikalara
yerleştirilmesi ve toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme iki önemli
araçtır.
Temel amacı kadın-erkek eşitliği ilkesinin
uygulanmasını sağlamak olan Birleşmiş Milletler
Kadının Statüsü Komisyonu da bu bilinçle, içinde bulunduğumuz
hafta gerçekleştirilmekte olan 2008 yılı oturumunun konusunu
toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme olarak belirlemiştir.
Sayın Başkan, arkadaşlarımız pek
ilgilenmiyorlar konuyla herhâlde.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
konuşmacıyı sessiz bir şekilde dinleyiniz.
NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) Toplumsal cinsiyete
duyarlı bütçeleme, bütçeyi kadın ve erkek bütçesi olarak ayırmak
anlamına gelmez. Aksine, siyasi politikalarda, planlarda ve bütçede
kadın erkek eşitliği bilincinin görünür hâle gelmesini
sağlar.
Bütçe, hangi düzeyde ve sıklıkta olursa olsun, gelirler
ve harcamaların bir arada göründüğü bir düzendir. Bu düzende, nereden
ve ne miktarda, nasıl gelir sağlandığı kadar, nereye,
ne miktarda ve nasıl harcama yapıldığı da görülebilir.
Bütçe, en küçük toplumsal birim olarak kabul edilen aileden başlayarak,
ekonomik politika araçlarının en önemlisidir. Hükûmetlerin,
devletlerin, sosyal ve ekonomik önceliklerinin bir yansımasıdır.
O nedenle de bütçeleme sürecinde kadın-erkek eşitliğini gözeten
bir yaklaşımla hareket etmek ve bu bakış
açısını hane bütçesinden devlet bütçesine uzanan bir
genişlikte ele alabilmek, kadının toplumsal ve ekonomik
yaşamda görünür kılınılması için öncelikli
şarttır. Özellikle son yirmi yıldır bu gerçeğin
farkına varan uluslararası örgütler toplumsal cinsiyeti gözeten
bütçeleme ilkelerinin ülkelerin bütçeleme politikalarına
yerleştirilmesi için çaba sarf etmektedir. 1995 yılında Pekinde
gerçekleştirilen 4üncü Dünya Kadın Konferansında kabul edilen,
Türkiye'nin de imzaladığı Eylem Platformu Belgesi de bunlardan
biridir.
Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemenin başarıyla
gerçekleştirilebilmesi için beş önemli adım vardır: Bunlar,
kadının ve erkeğin konumunu tanımlamak; toplumsal cinsiyete
duyarlı politikaların ne derecede uygulanıp
uygulanmadığının analizini gerçekleştirmek; toplumsal
cinsiyete duyarlı politikaların etkin bir biçimde uygulanabilmesi
için gerekli olan miktarda bütçenin ayrılıp ayrılmadığının
analizini yapmak; harcamaların planlandığı gibi
yapılıp yapılmadığının denetimini
sağlamak ve uygulanan politika ve yapılan harcamaların toplumsal
cinsiyet eşitliğine katkı sağlayıp
sağlamadığını denetlemektir.
Bu beş adımın bize sağlayacağı yararlara
da kısaca değinmek gerekirse, örneğin, harcamalar en çok
ihtiyacı olana öncelik verilerek yapıldığında,
toplumsal üretkenliğimiz artacak ve gelir
dağılımındaki adaletsizlik de azalacaktır.
Ayrıca, bu bütçeleme yöntemiyle sosyal devlet ilkesi
gereğince sunulması gereken hizmetlerin
ulaşılabilirliği ve yetkinliği de denetlenmiş olur.
Zaten, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa göre de
mali saydamlık, hesap verme sorumluluğu gibi ilkeler gereğince
de kaynakların etkin kullanılıp kullanılmadığının
denetimi yapılabilir. Tabii, bunun için de bahsettiğim kanunun siyasi
etkiden uzak olarak uygulanması gerekmektedir.
Kadının sosyal ve ekonomik yaşamda görünür
kılınması için toplumsal cinsiyete dayalı bütçelemenin
öncelikli olarak hayata geçirilmesi gerekir. Makroekonomik ve sosyal
politikalar kadınların tam ve eşit katılımlarıyla
gözden geçirilmeli, yeniden düzenlenmelidir. Bunun için de kadınların
her düzeyde karar alma mekanizmalarında yer alması ve kararların
toplumsal cinsiyet bakış açısıyla alınması
şarttır. Ayrıca, kadınların kamu harcamalarından
nasıl yararlandıkları sistematik olarak gözden geçirilmeli, kamu
sektörü harcamalarına eşit ulaşılabilirliliğini sağlayacak
bütçe ayarlamaları yapılmalıdır. Kadının hem
yerel düzeyde hem de ulusal düzeyde yapılan bütçe dâhilinde söz
hakkına sahip olması aracılığıyla, bütçenin eril
karakterinin değiştirilmesinde en etkili araç olarak kabul edilen
toplumsal cinsiyeti gözeten bütçeleme, hükûmetin bütçede ortaya çıkan
önceliklerini ve bu önceliklerin kadınlarla erkeklerin yanı sıra
belli kadın ve erkek gruplarını nasıl etkilediğini
inceleme amacı gütmektedir. Çocuk bakımı, barınma, asgari
ücret ve vergilendirme gibi toplumsal cinsiyet ile ilgili kritik konular ve bu
konulardaki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla)
kaynaklar doğrudan
bütçeyle belirlenmektedir.
Sözlerime son verirken bir kez daha hatırlatmak istiyorum ki,
kadın ve erkeğin eşitliğini
sağlamadığımız, bu anlayışı tüm topluma
yaygınlaştıramadığımız, kadının
toplumsal yaşama, ekonomik sürece dâhil olmasını
yapamadığımız sürece, yaşadığımız
geriye doğru evrilmeler, yolsuzluklar, haksızlıklar devam
edecektir.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Erbatur.
Gündem dışı ikinci söz, Sümer Halının
özelleştirme kapsamına alınması hakkında söz isteyen
Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaza aittir.
Buyurunuz Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından
alkışlar)
2.- Isparta Milletvekili S. Nevzat
Korkmazın, Sümer Halının özelleştirme kapsamına
alınmasına ilişkin gündem dışı
konuşması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sümer Halının özelleştirme kapsamına
alınmasıyla ilgili olarak görüşlerimi sizlerle paylaşmak
üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bazı ürünler vardır ki,
üretildiği şehirlerin markası olmuş, sembol olarak
şehirlerin tanıtıcı bayrak ve logolarında yer
almış, bulunduğu ülke ve şehirlere hüviyet
kazandırmıştır. Örneğin, peynir deyince akla Hollanda,
şarap deyince yine, akla Fransanın Bordeaux kentinin gelmesi gibi.
Halı ve gül deyince de akla Isparta gelmektedir. Bugün iliyle
özdeşleşmiş böyle bir marka yaratmaya kalkarsanız
milyonlarca doları gözden çıkarmanız gerekmektedir. Her ülke bu
tür ürünlerin yaşaması için her türlü desteği verirken
Hükûmetimiz maalesef kolaycı bir yaklaşım ile bırakın
bu ürünlere sahip çıkmayı, sat-kurtulcu bir anlayışla,
gözden çıkarmayı benimsemiş gözükmektedir. Gözden çıkarma
diyoruz, çünkü bir taraftan Makine halılarına karşı
nasıl ayakta kalınacak? diyenler, aslında Sümer Halı ve el
halıcılığını özelleştirdiklerinde, bunun, bu
tesisi kapatmak anlamına geldiğini de pekâlâ bilmektedirler.
Türk halıcılığına sahip
çıkılması için 1988de kurulan Sümer Halı, kurulduğu
günden beri, sadece Isparta için değil, Ispartayla birlikte Kayseri,
Manisa, Afyon, Erzurum, Kahramanmaraş, Siirt ve Van için de önemli
katkılar sağlamıştır. 21 Türk el halısı ve 3
kilimin coğrafi işaret tescil belgelerini almıştır.
Hereke markası Sümer Halının sahipliğindedir. Ayrıca
Isparta Halı İhtisas Gümrüğünde, ithal edilen taklit
halılar Sümer Halı tarafından denetlenmekte, Türk
halıcılığının marka, sembol ve işaretlerinin
korunması için yargı yoluna gitmektedir. 3 bini Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde olmak üzere, 3.500 dokuyucu elemana iş
vermektedir. Bu rakam 2001 yılında 14 bine kadar
çıkmıştır. Aile yoğunluğunu ortalama 6-7 olarak
hesap edersek, bugün dahi 25-30 bin kişiye ekmek verdiğini pekâlâ
söyleyebiliriz.
El dokuması halı sektörü, bildiğiniz üzere, en az
maliyetle en yüksek istihdamın sağlandığı alanlardan
birisidir. Bugün itibarıyla kişi başına ortalama
yatırım tutarının 312 bin YTL olduğu bir ortamda,
halıcılık sektöründe 2-3 bin YTLye kadar bu rakam
düşmektedir. Sümer Halının özelleştirme gerekçelerinden
biri işletme zararı ise değerli milletvekilleri, buraya
aktardığınız para ile yeni bir istihdam ortamı
oluşturulmaya çalışılsa en fazla 25-30 kişiye iş
verirsiniz. Bugün burada yaklaşık 3.500 4 bin kişiye iş
verildiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Sümer Halının Türk kültürüne ve sosyal hayatına
önemli katkılarını da belirtmemiz lazımdır. Genç
kızlarımız ve kadınlarımızın para kazanarak
ekonomik bağımlılıklarının azaltılması,
onların sosyal hayata katılımlarının
sağlanması yolunda önemli katkılar sağlamaktadır.
Ayrıca, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Sümer
Halı atölye sistemiyle çalıştığı için bu
atölyelerde Türkçe öğretimi yapılmakta, annelik, babalık, çocuk
yetiştirilmesi, sağlıklı aile ilişkileri konusunda
bilgiler verilmektedir. Bu saydığımız faydalar Sümer
Halının üretim ve pazarlama fonksiyonları devam ettiği
sürece mümkündür. Bu itibarla, gündeme getirilen ve Sümer Halının üretim
ve pazarlamadan çekilmesini öngören enstitü şeklinde yeni bir
yapılanmaya gidilmesi durumunda söz konusu ekonomik ve sosyal faydalar
gerçekleştirilmemiş olacaktır.
Kimse yanlış anlamasın, Milliyetçi Hareket Partisi
serbest piyasa ekonomisine ve özelleştirmeye karşı olan bir
parti değil. Ancak, Sümer Halının özelleştirilmesi 1997de
de gündeme gelmiş, millî güvenlik ve kamu yararı dikkate
alınarak o tarihte özelleştirme kapsamından
çıkarılmıştır.
İnsanlarımızın terör batağından
kurtarılması için onların iş güç sahibi
yapılması, hayat standartlarının yükseltilmesi gibi
sosyoekonomik tedbirlerin süratle alınması gerektiğini sizler de
ifade ediyorsunuz. Sürekli ağzınızda âdeta sakız olan cümle
Terör sadece polisiye tedbirlerle engellenmez. Doğrudur. Ancak,
görülüyor ki orta ve uzun vadeli sosyoekonomik tedbirleri de ihmal ediyor,
almıyorsunuz. Bu durumda terörle mücadeledeki samimiyetinize nasıl
güveneceğiz? Kaldı ki bölge insanımız, elinin emeği,
alnının teriyle kazanmak istiyor, kendisine sadaka verilmesini değil.
Komisyondaki konuşmasında Sayın Bakan Balık
tutmasını öğreteceğiz, balık vermeyeceğiz.
diyordu. Bölgede önemli miktarda insan bu sektörden ekmek yemektedir,
balık tutmaktadır değerli milletvekilleri. AKPnin Ankaradaki
zihniyetini ise Ispartadaki İl Başkanınız da aynı
çizgide olduğunu, gazetelere Zaten Sümer Halının Ispartaya ne
faydası var. demeciyle göstermektedir değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) Bir il başkanı
düşünün ki kendi ilindeki yatırımlara sahip çıkması
gerekirken böyle talihsiz bir demeci kamuoyuyla
paylaşmıştır. Her türlü bahane üretilerek Yatırım
Teşvik Kanununa alınmayan ilimizin sahip olduğu az
sayıdaki tesislerden biri de böylece kapatılmaktadır.
Değerli AKP milletvekilleri, milletçe size sunulan yüzde
47lik kredinin sonsuz olmadığını bir Ispartalı ve
Isparta Milletvekili olarak hatırlatıyor, Sümer Halının
özelleştirilmesi yanlışından bir an önce dönülmesi
isteğimizi tekrarlıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Korkmaz.
Gündem dışı üçüncü söz, yurt dışı
gezilerinde vatandaşlarımızın
karşılaştığı vize sorunuyla ilgili söz isteyen
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğluna aittir.
Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
3.- Malatya Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlunun, yurt dışı gezilerinde
vatandaşlarımızın
karşılaştığı vize sorununa ilişkin gündem
dışı konuşması
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasi, insan hakları,
özgürlükler
Hep laf ediyorlar ya, Türkiye bunlara sahip olmalı,
demokratik olmalı, özgürlükler gelmeli ve insan haklarına saygı
duymalısınız. diyorlar ya beyler. Önce sen duy, sen! Türk
insanına yaşattığın vize zulmünden dolayı önce
sen duy, sen! O ülkelere söylüyorum.
Arkadaşlar, seyahat özgürlüğü diyoruz. Bir yılda 4
milyon insanımız yurt dışına gitmek istemiş. 130
dolar para alıyorlar bir kere. Bankaya gidiyorsun, 130 doları bankaya
yatırıyorsun. Vize versin vermesin, yandı. Diyor ki: Üç ay
sonra bir daha gelirsin. Yine 130 dolar
Yandı. Üç ay sonra bir daha, o
da yandı. Sana vize veremeyiz. diyorlar.
İki: 4 milyon kişi seyahat etmiş arkadaşlar,
100 dolardan olsa ortalama, bu ülkenin 400 milyon doları bu
konsolosluklara gitmiş, 400 milyon dolar! Burada
çalışmaları bedavaya geliyor, memur maaşı falan
vermiyorlar arkadaşlar, hep biz ödüyoruz ha, sakın ola -başka
ülkeler buradakilere maaş vermiyor, biz ödüyoruz- böyle bir şeye
girmesinler.
Değerli arkadaşlarım, Maliye
Bakanlığına söylüyorum: Vergi denetimini başka hiçbir yerde
yapmasına gerek yok, bu vize isteyenlerin istediklere belgelere bir
baksın. Otuz yedi çeşit belge istiyorlar arkadaşlar, otuz yedi
çeşit. Aklınıza hayalinize gelmeyen her türlü belgeler: Tapun,
banka hesapların, son üç ayda banka hesaplarının işleyişi
-artık aklınıza gelmeyen her türlü belge- mahalle
muhtarından, artık, SSK dört aylık prim belgen, işverenin
imzası, oradaki otel rezervasyonun, uçak biletin, artık, kredi
kartı fotokopilerin, kredi kartı harcamaların aylık ne
kadar olmuş
Bunlar hep vize almak için isteniyor arkadaşlar ve
insanlara Altı hafta-yedi hafta önceden randevu alacaksın.
diyorlar. Randevu veriliyor, parayı yatırıyorsun, bir de PIN
kodu almak için bir para daha yatırıyorsun. İnsanlar taa
Karstan, Vandan geliyor. Hadi sana güle güle. diyorlar.
Arkadaşlar, bunun adı zulümdür. Eğer
saygılıysan, insan haklarına saygılıysan bu zulmü
yapma bir kere. Çocuğu doğum yapmış -bizim ananemiz- annesi
babası ameliyat olacak veya çocukları ameliyat olacak,
arkadaşlar, vize vermiyorlar. Ameliyat olan kızını görmeye
gitmek isteyen anne babaya vize vermediler arkadaşlar. Nerede insan
hakları? Bize her türlü şeyi diretiyorlar. Uyum yasaları
diyoruz, Avrupa Birliği diyoruz. Önce sen uy kardeşim. Buna, bir
tanesi çıkıp niye demiyor, niye demiyoruz arkadaşlar, bu
büyükelçiliklere, bu konsolosluklara: Gelin kardeşim şuraya ya!
Benim vatandaşıma bu zulmü niye uyguluyorsun? diyen bir tane
yiğit çıkmayacak mı bu ülkede?
Arkadaşlar, hep dayatmacı şeyle gidiyoruz. Herkese
eyvallah ediyoruz. Biz bir şey istemiyoruz. Bu ülkede normal seyahat etmek
isteyen, her türlü belgesini, bilgisini
Davetiye gönderilmiş, torununu
görecek, maalesef arkadaşlar
Sen Türkiye'nin bölünmez bütünlüğüne karşı orada
fırıl fırıl dolanan insanlara her türlü izni veriyorsun. O
ne oluyor? Sabancı suikastını yapan insan fırıl
fırıl tüm Avrupa Birliğinde dolaşıyor. Bu nasıl
hakkaniyet? Bu nasıl insan hakları? Ondan sonra diyorlar ki: Türkiye
insan haklarına riayet etsin. Önce sen uy kardeşim, sen!
Değerli arkadaşlarım, Dışişleri
Bakanlığı, mutlaka
Geçen dönem de aynı konuşmayı
burada bir kez daha yaptım. Bu bir zulümdür.
Vatandaşlarımıza uygulanan, Ayşe teyzemize gelip
Sabahları gidip görüyorum orada arkadaşlar. Sabahları bir gidin
görün ne olursunuz, şu büyükelçiliklerin, konsoloslukların önünü bir
görün arkadaşlar. Sabahın saat beşinde kuyruğa giriyorlar.
Bu insanlar ta Karstan, Vandan, Malatyadan, Elâzığdan,
Diyarbakırdan gelmişler.
Etmeyin tutmayın, hangi belgeyi, bilgiyi istiyorsanız
biz onurluca verelim, ama insanları bu kadar aşağılamaya
Bilmem aylık kredi kartı harcamasını, bilmem evlerin
tapusunu, bilmem neyini
Türk insanına zulüm
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Lütfen.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Türk insanı bu
kadar zulme layık değildir arkadaşlar.
Maalesef kimse de çıkıp tek bir kelime etmedi, etmiyor.
Ben Hükûmeti davet ediyorum, Sayın Dışişleri Bakanı,
senin birinci görevin, ülke insanının hakkını, adaletini
-insan haklarına karşı- korumaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve AKP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Ankara Milletvekili Tekin
Bingöl ve 19 milletvekilinin, özel dershanelerin eğitim sistemindeki
yerinin araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/136)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiyede eğitim sistemimizin açmazlarının bir
sonucu olarak ortaya çıkan özel dershanelerin
varlığının ve bu dershanelerin eğitime,
öğrencilere ve eğitimcilere etkilerinin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri uyarınca
Meclis Araştırması açılması için gereğini
saygılarımla arz ederim.
1) Tekin Bingöl (Ankara)
2) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
3) Atila Emek (Antalya)
4) Ali Koçal (Zonguldak)
5) Şahin Mengü (Manisa)
6) Atilla Kart (Konya)
7) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
8) Özlem Çerçioğlu (Aydın)
9) Bülent Baratalı (İzmir)
10) Tacidar Seyhan (Adana)
11) Ahmet Ersin (İzmir)
12) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
13) Hulusi Güvel (Adana)
14) Şevket Köse (Adıyaman)
15) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
16) Ensar Öğüt (Ardahan)
17) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
18) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
19) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
20) Yaşar Tüzün (Bilecik)
Gerekçe:
"Sayıları üç dört sene öncesinde bin 500 iken
günümüzde 5 bine çıktı. 51 bin öğretmen çalışmakta.
Kastedilen yeni okullar değil, eğitim sistemimizin
açıklarından fırsat bulan dershanelerdir. Dershaneler,
varlıklarının eğitim sistemimizin açıklarını
kapattığını, sınav başarısı düşük
illerden bile sınav birincileri çıkartarak eğitim
eşitliğini sağladıklarını savunmaktalar.
Dershaneler gerçekten yaraları iyileştirmekte mi yoksa vücudun
yaralara alışmasını mı kolaylaştırmakta?
Eğitim öğrenmeyi de içine alan bir kavramdır.
Öğrenme de sadece bilgiyle sınırlandırılamaz. Bir
ülkenin sadece yaşamı ezbere bilen kişilere değil
yaşam problemlerini çözen, ezberin dışına çıkabilen
bireylere ihtiyacı vardır. Bu nedenle, eğitimin temel amacı
toplumunun geleceğini şekillendirme olmalıdır. Bu işin
bilimsel ve en etik aracı okullardır. Okullar, çocukları
geleceğe dönük, donanımlı vatandaşlar olarak yetiştirme
amacıyla tasarlanmalıdır. Bu amaçla, derslerde sadece bilgiler,
beceriler değil, toplumun değerleri, kültürü ve ülkenin
varlığının devamını sağlayan temel duygu ve
düşünceler kazandırılır. Okullarda yukarıdaki
özelliklere sahip bireylerin şekillenmesi için temel bilgi ve becerilerin
yanında entelektüel çalışmalar, sanat ve spor faaliyetleri
yürütülür. Böylece çocukların donanımlı, yaşama çok yönlü
bakabilen, eleştirel düşünen, yaratıcı ve problem çözme
becerisine sahip olmaları hedeflenir.
Bu sebeple, dershaneler için "eğitim veriyorlar"
diyemeyiz. Seçeneklere indirgenmiş bilgi
yığınlarını öğrencilere ezberletmek belki
bireysel bazda başarı olarak görülebilir ancak toplumun geleceği
açısından bakıldığında başarı
sözcüğünü kullanmak eğitimcilere ve gelecek kuşaklara
haksızlık olacaktır Dershaneler öğrencilere açık
olmayan biçimde okulda gereksiz bilgiler öğrendikleri, dershanenin
sınav kazandırdığı için daha değerli olduğu
ve dershane olmadan başarılı olunamayacağı telkininde
bulunmaktalar. Öyle ki Kayseri İl Millî Eğitim Müdürü 2005
yılında bir açıklama yaparak dershane parasını
ödemekte zorlanan öğrencilere belli bir ücret
karşılığında başarılı öğretmenler tarafından
okullarda dershane hizmeti verileceğini gururla söylemiştir.
MEB'nın il düzeyindeki en yetkili kişisi okulların öğrenci
yetiştirmede yetersizliğini kabul etmiş ve bu yetersizliği
dershane sistemiyle çözmeyi içine sindirebilmiştir.
Öğrenciler en temel insan haklarından olan eğitim
haklarını devam ettirebilmek için kimi sınavları başarmak
zorundalar. Bu sınavlar okulda verilen eğitimin sadece bilgi yönüyle
sınırlı. Durum böyle olunca öğrenciler öğrenmeyi
öğrenme yerine ezberleme için maddi ve manevi sıkıntılara
katlanarak okul dışı gelişim zamanlarını
apartmandan bozma dersliklerde harcamaktalar. Harcanan sadece
öğrencilerimizin değerli zamanları değil, ülkemizin
geleceğidir.
Dershane sistemi öğrenci kadar öğretmen
açısından da birçok sorunu barındırmakta. Birkaç haftada
açılıveren mahalle dershaneleri eğitim
çalışanlarının emeklerini etik ve yasal olmayan biçimde
kullanmaktadır. Okullarda çalışan öğretmenlerle
getireceği öğrenci sayısına göre pazarlıklar
yapılmakta, yeni mezun öğretmenleri sigortasız, asgari ücretle
çalıştırmaktadır. Böylece sayıları 51.692'yi
(YÖK, 2006) bulan öğretmenler eğitimci kimliklerinin
dışına itilmektedir.
Okulların ve eğitimin her zaman geliştirilmesi
gerekmektedir. Ancak şu anda eğitim sistemimiz özellikle sınav
sektörü ve dershaneler açısından çok acil düzenlemelere ihtiyaç
duymaktadır. Ancak MEB değil bunun farkında olmak 8.
Sınıf öğrencisinin dershane tişörtü ve kupalarıyla
reklam malzemesi olmasını engelleyecek yasal bir çalışma
bile yapmaktan uzaktır. Cemaat dershaneleri öğrencileri ders çalıştırıyoruz
kandırmacısıyla kamplara almakta öğrencide psikolojik ve
sosyal açıdan bir daha telafisi mümkün olmayacak bozulmalara neden
olmaktadır.
Ayrıca dershaneler artık okulun özelliklerini ve
görevlerini (öğrencilere geziler düzenlemek, veli toplantıları
yapmak, öğrencilerin evlerini ziyaret etmek vb) üstlenmeye
başlamıştır.
Bu sebeplerle Millî Eğitim sistemimizin en büyük
açmazlarından biri olarak kabul edilen ve nerdeyse tüm
vatandaşları bir boyutuyla ilgilendiren özel dershanelerin
varlıklarının araştırılması ve konunun
taraflarının da görüşleri alınarak derinlemesine bir
analizinin yapılması şarttır.
2.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural ve 25 milletvekilinin, kredi kartları ve bireysel krediler
alanlarındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/137)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kredi kartları ve tüketici kredileri alanındaki sorunlar
ve çözüm yollarını belirlemek amacıyla Anayasanın 98inci
ve İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince ekte yer alan
gerekçe doğrultusunda Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Oktay Vural (İzmir)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Mustafa Kalaycı (Konya)
4) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
5) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)
6) Kadir Ural (Mersin)
7) Cumali Durmuş (Kocaeli)
8) Hasan Çalış (Karaman)
9) Erkan Akçay (Manisa)
10) Yılmaz Tankut (Adana)
11) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
12) Muharrem Varlı (Adana)
13) Bekir Aksoy (Ankara)
14) Rıdvan Yalçın (Ordu)
15) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
16) Gürcan Dağdaş (Kars)
17) Durmuşali Torlak (İstanbul)
18) Mehmet Günal (Antalya)
19) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
20) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
21) Şenol Bal (İzmir)
22) Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
23) Akif Akkuş (Mersin)
24) Necati Özensoy (Bursa)
25) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
26) Recep Taner (Aydın)
Gerekçe:
Ülkemizin önemli sorunlarından biri, bireysel krediler ve
kredi kartları sorunudur.
BDDK kayıtlarına göre 2007 yılı sonu
itibarıyle bankaların açtığı tüm kredilerin
miktarı 286 milyar 464 milyar olup; bunun yüzde 23,6'sı olan 67
milyar 671 milyon YTL'lik kısmını tüketici kredileri; yüzde
7,9'u olan 27 milyar 464 milyon YTL'lik kısmını kredi
kartları kredileri oluşturmaktadır.
Merkez Bankası kayıtlarına göre 2007 yılı
sonu itibariyle negatif nitellikli ferdi kredi nedeniyle 101 bin kişi,
kredi kartı borcu nedeniyle 585 bin kişi olmak üzere toplam 687 bin
kişi kara listeye alınmıştır.
Bankaların temerrüde düşenleri hemen takibe
almadığı, kredi borcunu ödemekte zorlananların kredi
limitlerini artırarak temerrüde düşmelerini geciktirdikleri; kredi
kartı borçlularının da birkaç ayda bir ödeme yaparak takibi
geciktirmek istemeleri gibi uygulamalar da göz önüne
alındığında bu sayıların çok daha ürkütücü boyutlarda
olduğu kuşkusuzdur.
Bu veriler vatandaşın bankalardan çektiği ferdi
kredilerini ve kredi kart borçlarını ödeyemez durumda olduğunu,
bunun giderek daha ciddi boyutlara dönüşeceğini göstermektedir. Bu
konuda dünyanın en zengin ekonomisi ABD'de son dönemde yaşananların
da göz önüne alındığında ekonomide yaşanan
durgunluğun daha da ağırlaşmasına sebebiyet
vereceği göz önüne alınmalıdır.
Enflasyonun yıllık tek rakamlı sayılar
düzeyine indiği söylenmesine rağmen kredi kartı faizlerinin
yıllık yüzde 90'Iar seviyesinde devam etmesi bunun en önemli nedenini
oluşturmaktadır. Bu alandaki bileşik ve gecikme faiz
oranları sorunu da çözümlenmemiştir.
Bu durumdan sadece kredi kullanıcıları sorumlu
olmayıp, kredi veren bankalar da sorumludur. Bankaların fertlerin tüm
diğer kredi bilgilerine ulaşma imkanları nedeniyle kredi verme
ve kredi kartı dağıtımında basiretli bir tüccar gibi
hareket etme sorumlulukları bulunmaktadır.
Bu alandaki önemli bir diğer husus ise; her alanda AB uyum
yasaları çıkarılmasına karşın vatandaşı
doğrudan ilgilendiren bu alanda AB uyumunun unutulmasıdır. AB'de
ve ABD'de ferdi kredi ve kredi kartı hesabı açılırken gelir
beyanı ile belgeleri esas alınmakta ve kredi ödenmediğinde
takibi bu gelir beyanları esas alınarak yapılmaktadır.
Ülkemizde de kredi hesabı açılırken gelir beyanları esas
alınmaktadır ancak ödenmediğinde vatandaşın evindeki
sandalyesi bile haczedilmekte, vatandaş taciz edilerek, çocukları ve
toplum nezdinde onuru düşürülerek alacak tahsil edilmeye
çalışılmaktadır. Batı kamuoyları bunun temel
insan hakları açısından bile sakıncalarını uzun
zaman tartışmış ve örneğin ABD'de bankaların
kredi borcu nedeniyle insanları telefonla bile arayamayacağı,
kredi borcunu ödemediğinde beyan ettiği gelir kaynakları üzerinde
tasarrufta bulunabileceği uygulamada yerleşmiştir.
Ülkemizde ise bazı bankaların avukatlarının ev
eşyası hacizleri yanında, ebeveynlerinin borcu nedeniyle
çocuklarının bile evine giderek hacizler gerçekleştirmesi,
ebeveyninin borcunu üstlendirmeye çabalaması gibi uygulamalarla aile
yapılarının tahrip edilmesi uygulamalarına da sıkça
rastlanmaktadır. Kredi borçlusu ve gelecekte kredi borçlusu hâline
gelebilecek vatandaşların hiç bir şekilde adres bildiriminde
bulunmamasına yol açan bu durumun, TÜİK tarafından yapılan
son adrese dayalı nüfus sayımına da yansıdığını
söylemek abartma olmayacaktır.
Açıklanan nedenlerle kredi kartları ve tüketici
kredileri alanındaki sorunlar ve çözüm yollarını belirlemek
amacıyla bir Meclis araştırması yapılması
zarureti bulunmaktadır.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/123) esas no.lu Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin 27/02/2008
Çarşamba günü yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun, 27.02.2008 Çarşamba günü
(Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, Grubumuzun TBMM Genel Kurul Gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Ön Görüşmeler kısmının 97 nci sırasında yer
alan 10/123 esas nolu, Kapatılması söz konusu olan Belediyeler
başta olmak üzere il ve ilçe merkezi olmayan belediyelerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesine ilişkin Meclis Araştırması
önergesi görüşmelerinin 27.02.2008 Çarşamba günü (bugün)
yapılmasını İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince
Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz
ederim.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkanvekili
BAŞKAN Grup önerisi üzerinde iki lehte, iki aleyhte söz
hakkı vereceğim.
Lehinde Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Hükûmetin Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdiği
Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe
Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı Komisyona gelmiş bulunmaktadır
ve yarın itibarıyla Komisyon bu konuyla ilgili görüşmelerine
başlayacaktır.
Hükûmet, bu tasarıyla, Türkiyede, yaklaşık her üç
belediyeden birini yeni bir sorgulamaya tabi tutuyor. Tam rakamları
söylemek belki mümkün değil ama 860a yakın belediye
kapatılıyor. Ayrıca, çok sayıda ilçe kuruluyor. Bu
ilçelerin etrafındaki belde belediyeleri mahalleye dönüştürülüyor.
Büyükşehir Belediyesi Kanununa bağlı olarak birçok belediye,
belde belediyesi, mahalleye dönüştürülüyor. Dolayısıyla,
yakın tarihimizde örneğini görmediğimiz, belki de demokrasi, çok
partili dönemin idari yapılanma açısından en kapsamlı bir
hukuki düzenlemesiyle karşı karşıyayız. Türkiyenin
hemen her bölgesini, toplumun her kesimini çok yakından ilgilendiren bir
kanun tasarısını işte 28 Marttan önce kanunlaştırmak
üzere görüşmeye başlayacağız.
Değerli milletvekilleri, bu kapsamda bir
değişikliği gerçekleştirmeyi gerçekten bir siyasi risk
olarak değerlendirdi Sayın Grup Başkan Vekili. Doğrudur,
çünkü özellikle seçimlerin öncesinde kazanılmış birtakım
hakların ortadan kaldırılması
Çünkü belediyeler, kendi
çapında, kendi bölgesinde çok faktörlü, çok sayıda insanı
ilgilendiren ve emeğe dayalı bir sonuç, bir örgütlenme, bir
yapılanma şekli. Bunu, siz, birtakım gerekçeler ifade ederek,
gereklilikler ortaya koyarak, kanun çıkartarak
değiştirdiğiniz takdirde insanların emeğine bir
anlamda müdahale ediyor olursunuz ve gerekçesini anlamakta zorlanır bir
toplumsal gerginliğe de sebep olabilirsiniz.
Komisyona gelen bu tasarının gerekçelerini
incelediğimizde çok da hak verebilmek mümkün değil. Ortaya konan
gerekçeler matematiksel olarak doğru olabilir ama meselenin sosyal yönünün
yeterince düşünüldüğü kanaatinde değilim. Türkiyede farklı
ve başka faktörlerden kaynaklanan bir sonuç olarak insanlarımız,
doğdukları yerleri terk ederek ekmeğin ve umudun peşinde
başka şehirlere, büyük şehirlere, büyük şehirlerin kenar
mahallelerinin karanlıklarına taşınırken, belde
belediyelerle bir heyecan, bir mensubiyet yaratarak,
insanlarımızı doğdukları, yaşadıkları
yerde tutmanın bir aracı olarak belediyelerin gördüğü görevi yok
sayabilmek mümkün değil. Köyler boşaldı, şimdi bu
düzenlemenin bir sonucu olarak beldelerin boşalmasının da -az
veya çok- bir sosyal maliyetinin olacağını yok sayabilmek mümkün
değil. Bunun düşünülmesi lazım.
Bu kanun tasarısının gerekçesinde
-okuduğumuzda, incelediğimizde- bir sosyal araştırmayı
görmüyoruz, yapılmışsa da bilmiyoruz. Öyle kriterler, öyle özel
öznel sebepler var ki genellemek mümkün değil. Bundan sonra
çıkartılacak kanunlarla kriterleri beşe
çıkartacağını sayın grup başkan vekili ifade
ediyor ama nüfusa dayalı bir kriterle belediyelerin kapatılması,
başka kriterlere itibar edilmeden, başka faktörlere dikkat edilmeden
belediyelerin kapatılması, bana göre, birtakım sosyal
problemlere kapı aralayacaktır. Doğru olmadığı
kanaatindeyiz.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, Sayın Manisa
Milletvekilimiz Mustafa Enöz Beyin ilk imzacısı bulunduğu bir
araştırma önergesi hazırlamış ve Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunmuştuk. Muhtemel, diğer partilerimizin de vardır.
Kapatılması söz konusu olan belediyeler başta olmak üzere, il
ve ilçe merkezi olmayan belediyelerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesine ilişkin bir komisyon kurulsun, bu komisyon Meclisin
komisyonu olarak her partiden katılımcılarla birlikte
çalışsın, meseleyi tüm yönleriyle araştırsın ve
aksayan, yanlış, eksik, faydasız olan yönler ortaya
çıkartılsın, bunları düzeltebilmek için de ne gerekiyorsa
alınması gereken önlemler alınsın, gerekiyorsa kanun
çıkartılsın talebiyle bir araştırma önergesi
vermiştik. Tabii, Meclis gündeminin gereği, bu araştırma
önergesi çok gerilerde kaldı, 98inci sırada. Hâlbuki Hükûmet, bu
konunun çok önemli ve acil olduğu, özellikle bundan sonra yapılacak
mahallî idareler seçimleri öncesinde ve bir yıl öncesinden de düzenlemenin
tamamlanması gerektiği kanaatiyle kanunu getirdi, komisyona ve Genel
Kurula ulaştırdı.
Ee, şimdi, üzerinde
tartışmadığımız, bir toplumsal
araştırmaya dayalı olmayan olmadığı
kanaatindeyiz, varsa onu da açıklayacaklardır, ama
olmadığı ortada olan- bu belediyelerin, yerel yönetimlerin
mahallî idarelerinin kapsamlı bir şekilde yeniden düzenlenmesi
hususu, bence, daha ileride, daha büyük sorunlara sebep olacaktır.
Tabii alıştık; AKP Grubunun, böyle, kanun
değiştirmesine, değiştirdiği kanunu tekrar
değiştirmesine, değiştirdiği kanunu tekrar tekrar
değiştirmesine, hatta üçüncü, beşinci dereceden
değişiklik kanununu da Genel Kurula getirip önergeyle
değiştirmesine de alıştık aslında. Ama bunlar sosyal
maliyete bedel olur arkadaşlar.
Gazeteler yazdı, belediyesinin kapatılacağını
öğrenen bir belediye meclis üyesi -AKPli bir belediye meclis üyesi-
intihara teşebbüs etti. Meclisin koridorları,
kapatılacağı ifade edilen belediye başkanları ve
arkalarındaki heyetlerle dolup taşıyor. Bunları yok
sayamazsınız.
Efendim, biz gereğini yapıyoruz. dersiniz, Sayın
Grup Başkan Vekilinizin ifade ettiği gibi bir siyasi riski de
yüklenirsiniz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak diyoruz ki: Geliniz, sizin
risk olarak gördüğünüz bu konuyu paylaşalım,
tartışalım, birlikte tartışalım. Bir
araştırma önergesinin kapsamında, daha çok iktidar partisi
grubunun ağırlıklı olduğu bir komisyonda
yoğunlaştırılmış,
hızlandırılmış bir mesaiyle şu yirmi gün
içerisinde hazırladığınız kanun tasarının
gerekçelerini yoğun bir şekilde tartışalım, bilmediklerimizi
öğrenelim ve gerekli gördüğünüz bu değişikliğe biz de
katılalım. Araştırma önergesinin gündeme alınarak
bugün komisyon kurulması talebimizin gerekçesi bu. Yani, sizin risk
gördüğünüz bu hususa Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de gönüllü olarak
katılmayı, bu konudan mağdur olacağını
düşünen insanlarımıza karşı bir sahiplenmeyi ortaya
koymak için böyle bir teklifi getiriyoruz. Yoksa, Meclisin gündemini tabii ki
Hükûmetin öncelikleri belirleyecek, buna bir şey söylemiyoruz. Ama, öyle
bir düzenleme yapıyorsunuz ki, bu düzenleme yarın düzeltilmeye
mahkûm, mecbur, düzeltilirken de sizi mahcup edecek bir düzenleme olma ihtimali
büyük.
Bu sebeple, bugün iktidar partisi grubunun
katılmadığı bu Danışma Kurulu
toplantısını ve ekindeki önerimizi sunduk. Diğer
partilerimizin katılmasına teşekkür ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Tamamlıyorum efendim.
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Ama, ne yazık ki, iktidar
partisi katılmadığı için bugün grup önerisi olarak
getirdik.
Değerli milletvekilleri, birbirimize rağmen,
birbirimizle akıl yarışı yaparak bir yere varamayız.
Bu ülke bizim, bu millete karşı ortak sorumluluklarımız
var. Millete ait bir sorunun tartışılmasında birlikte
olmanın kimseye zararı yoktur. Aslında, iktidar partisine çok
açık yüreklilikle bir teklifimiz var: Risk olarak gördüğünüz konuyu
tartışarak katılımımızı temin edin.
diyoruz. Zaman yetmez, süre yetmez
Doğru bir şey değil.
İlle üç ay tartışacak değiliz. Hızlandırılmış,
yoğunlaştırılmış bir çalışmayla, bu
konuyla ilgili muhalefet partilerinin katkısını temin eder, bu
kanunun sorunsuz bir şekilde bu Genel Kuruldan geçmesini temin ederdiniz.
Toplum nezdinde de müştereken savunurduk hadiseyi. Aslında bir
fırsatı kaçırıyorsunuz. Gelin Milliyetçi Hareket Partisinin
bu önerisine, önergesine katılın, hızla bir çalışma
yapalım ve sizin önemsediğiniz bu kanunun mükemmele yakın
çıkmasına katkı verelim. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak
belediyelerin kapatılmasına
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
hak vermiyoruz, doğru
bulmuyoruz, bu noktada Hükûmetin gerekçelerini yeterli bulmuyoruz. Bu sebeple,
bu araştırma önergesinin gündeme alınarak bilmediğimiz bu
konuların araştırılmasında, ülkemiz
açısından, belediyelerimiz açısından, Hükûmetimiz
açısından da fayda ve gereklilik görüyoruz.
Bu sebeple bu önergeyi verdik, bu öneriyi getirdik.
Katılmanızı yeniden istirham ediyor, saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarında alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.
Önerinin lehinde Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay.
Buyurunuz Sayın Okay. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi tarafından, bazı
belediyelerin kapatılması söz konusu olan ve Hükûmet
tasarısı olarak gruplara dağıtılan önerge
sonrasında verilen, belediyelerin, kapatılması söz konusu olan
belediyelerin sorunlarının araştırılması ve
gerekli önlemlerin alınması için bugün Meclis Danışma
Kurulunda yapılan toplantı sonrasında grupların mutabakata
varamaması nedeniyle Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi olarak
yüce heyetinize geldi. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, iktidar partisi demokrasi
şampiyonluğu yapıyor ve her söyleminin arkasında demokrasi
ve şeffaflık var. Ancak, demokrasinin beşiği belediyeleri
de bir taraftan yok ediyor. Getirilen tasarı Türkiyedeki mevcut toplam
belediyelerin üçte 1inin belediye vasfını ortadan kaldıracak ve
bir kısım belediyeleri köy hâline dönüştürecek, bir
kısım belediyeleri başka belediyelere bağlayacak. Bu konuda
Sayın İçişleri Bakanı geçen cuma günü diğer partilerin
de grup yöneticilerini ziyaret etti ve bunun rasyonel bir çalışma,
şeffaf bir çalışma, art niyeti olmayan bir çalışma,
ama bir taraftan da ekonominin gereği bir çalışma olduğunu
ifade etti. Bunu söylerken de kendilerinin samimiyetine inanmamızı
bekledi.
Şimdi ekonominin gereği denilirken de nüfusu 2 binin
altına düşen kimi belediyelerin, işte, bir makam arabası,
bir makam şoförü, bir zabıta ve yüklü borcu olduğunu söyledi.
Onun için de Bu belediyeler, ekonomide, Hükûmete, siyasal iktidara, devlete
yük oluyor, bunların kapatılması lazım. dedi ve bunun
haklılık gerekçesini de böyle bir açıklamayla ifade etti.
Şimdi, tabii, mesele ne? Mesele, nüfusu 2 binin altında
Sadece tek kriter nüfusun 2 binin altında olması. Oysa öyle
belediyelerimiz var ki yüzyıllardır belediye olan, coğrafi
konumu nedeniyle, kültürel kimliği nedeniyle
İçinde üniversite olan
belediyelerimiz var, ama nüfusu 2 binin altında ve bu nüfus kriteri neye
göre, hangi zaman dilimine göre? Adrese dayalı nüfus tespitine göre.
deniliyor. Oysa yazın farklı, kışın farklı olan
nüfuslar var; gece farklı, gündüz farklı olan nüfuslar var. Ee, peki
kardeşim
Bu, işte, ekonomik yük getiriyor. Buraya kadar güzel.
Eğer ekonomik yük getiriyorsa, yolsuzlukta Enerji
Bakanlığıyla bürokratlarının
yarıştığı Ankara Büyükşehir Belediyesi var. 5
katrilyonu bulan borcu var. Orayı kapatın. (CHP sıralarından
alkışlar) 200 trilyon borcu olan toplam 863 belediyeyi bir tarafa
alacaksınız, her gün gazete manşetlerinde Ankara Büyükşehir
Belediyesinin yolsuzlukları var. Kapatılacaksa Adana Belediyesini
kapatın, Adana Büyükşehir Belediyesini kapatın.
Değerli arkadaşlarım, ekonomik gerekçenin hiçbir
haklılığı olmaz ama şunu gördük bu tasarı önümüze
geldiğinde: Kimi belediyeleri alıyorsunuz yeni belediyeler ihdas
ediyorsunuz ve bunu ihdas ederken ne yapıyorsunuz? Örneğin,
cımbızla mahalleleri çekiyorsunuz ve oyun başlamak üzere
kuralları değiştirelim, AKPye göre, seçim stratejisine göre
yeni belediyeler oluşturalım. Bu nerede oluyor? Kadıköyde
oluyor, Ataşehiri alıyorsunuz. Nerede oluyor? İzmirde
Karşıyakada oluyor, Bayraklıyı kuruyorsunuz; Konakta
oluyor, Karabağları kuruyorsunuz ve haritalar çıkıyor,
AKPnin kurmayları, bakanlıktaki personelin
çalışmasıyla, önlerine seçim sonuçlarını
almışlar, nüfusları almışlar, buna göre belediyeler
kuruyorlar. Bunun hiçbir rasyonaliteyle, hiçbir samimi beyanla ilişkisi
olamaz.
Düşünebiliyor musunuz bu siyasal iktidarın Ankara
İl Başkanı on beş gündür gazetelerde. Milletvekillerini
çağırıyor, belediye başkanlarını
çağırıyor ve Ankarayı yerel seçimlere göre nasıl
dizayn edeceğinin toplantılarını yapıyor ve bu
yaptığı toplantıları da büyük bir marifet gibi büyük
gazetelerin Ankara sayfalarında çarşaf çarşaf
açıklıyor.
Şimdi, kurulmak istenen belediyelerin bir kısmına
bakıyoruz: Ankaranın Temellisini Sincana bağlıyorlar.
Temelli, Eskişehir Yolu üzerinde, Polatlıya
Ha, şunu biliyoruz ama: Temelli, Ankarada yeni bir organize
sanayi kenti. Ankaranın genişleyen hinterlandında, yeni kent
oluşumu olacak. Eh, Sincana bağlayalım
Yeni rant alanları
oluşacak. Sincanda denetimimiz altında olacak ve Temelli, tamamen,
temelli elimize geçecek. Aynı şey Ataşehirde de var. Yine orada
da rant hesabı var.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Bahçeşehir de öyle.
HAKKI SUHA OKAY (Devamla) Bunu sadece nüfus hesabıyla
düşünmek
Nüfusu 2 binin altına düştü, büyükşehir
belediyesi hudutları içerisinde, Pergel Yasasına göre 30-40, 30-50
kilometrelik sınırlar içerisinde, ama Türkiyenin
yapısını yeniden dizayn edelim, dizayn ederken de bize göre
dizayn edelim, AKPnin anlayışına göre dizayn edelim
Değerli arkadaşlarım, bu belediyelerin bir
kısmından bahsettim. Kazanılmış haklarını
elden alıyorsunuz. Ne zararı var? Şimdi, şu söyleniyor:
Efendim, AB ülkelerinde de belediyeler ortadan kaldırılıyor.
Fransayla coğrafi konum, nüfus konumu, ne farkı var Türkiyenin?
Fransada 36 bin belediye var. Türkiyede 3 bin belediye var ve bu belediyeler
-başlangıçta söyledim- demokrasinin beşiği. Ama,
yapılmak istenen sadece belediyeler değil, arkasından bir
başka şey daha yapılıyor: Muhtarlıklar
güçsüzleştiriliyor. Yani, e-devlet projesiyle muhtarların ikametgâh,
nüfus kâğıdı düzenleme yetkileri de kaldırılıyor.
Açıkçası, yerel yönetimlerde demokrasi askıya
alınıyor, ama muhtemel şu ki: AKP kendisine göre yerel yönetim
kadrolarıyla o yerel birimleri denetlemek istiyor. Çok tehlikeli bir
gidişatın önünü açıyorsunuz. Bunun hiçbir haklı yanı
yoktur. Bir taraftan da şu var: Bu belediyeleri kapatacağız.
Kapatacağız, bunların taşınır, taşınmaz
hak ve alacaklarını özel idareye devredeceğiz ve on yıl
süreyle de bu belediyelere yardımcı olacağız
Şimdi, değerli arkadaşlarım, il özel idareleri
devlet kadroları. Kime hesap verecek? Orada yaşayan insana hesap
vermeyecek. Yerel yönetimlerde ise beş senede bir seçim var. Gelecek, o
belediye başkanı halka hesap verecek.
Şimdi, bir taraftan kamunun gücünü
artıracaksınız bir taraftan demokratik yöntemlerle gelen
kadroları etkisizleştireceksiniz. Bunları da kendi
isteğinize göre dizayn edeceksiniz ve Parlamentodaki çoğunluk gücüyle
demokrasiyi askıya almak isteyeceksiniz. Ondan sonra da demokrasi
söyleminde de şampiyon olacaksınız. Buna hiç hakkınız
yok. Açıkçası, Milliyetçi Hareket Partisinin bu grup önerisi
yerindedir.
Gelin, Türkiyede böylesine ciddi bir yapısal
değişim gerçekleşeceği şu noktada birlikte ele
alalım, birlikte değerlendirelim: Gerçekten bazı belediyelerin
kapatılmasına ihtiyaç var mı yok mu, yeni belediyelerin kurulmasına
ihtiyaç var mı yok mu? Ama, bunlar, sadece, siyasal iktidarın,
Hükûmetin tasarısının ekine koyduğu muhtelif ek çizelgelere
göre dizayn edilecek kolaylıkta işler değildir. Demokrasi
paylaşımdır. Bunu paylaşacağız. Göreceğiz,
dinleyeceğiz, ciddi anlamda bilgileneceğiz.
Bugün dağıtıldı tasarı, yarın saat
10.30da İçişleri Komisyonu toplantısı var. Öylesine bir
yapılaşma ki, bini aşkın belediyede değişim
oluyor, kimileri kapatılıyor kimileri yeniden açılıyor. O
bin belediyeyi götürü usulde bir kalemde çiz at ve Türkiyede yeni bir merkezî
yapılandırma oluştur. Hemen İçişleri Komisyonundan
geçir, önümüzdeki hafta da Meclis Genel Kuruluna getir. Buna hakkınız
yok. Gelin, bunu inceleyelim, araştıralım. Milliyetçi Hareket
Partisinin grup önerisine destek verin diyorum. Cumhuriyet Halk Partisi olarak
bu öneriyi desteklediğimizi ifade ediyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Okay.
Önerinin aleyhine Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün.
Buyurunuz Sayın Ergün. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
NİHAT ERGÜN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi aleyhine söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Önerinin lehinde konuşan arkadaşları dikkatle
dinledim. Gerçekten, Türkiyede belediyelerimizin hangi siyasi partiden olursa
olsun birtakım sorunları elbette var. Bunların bir
kısmı geçen dönem yapılan düzenlemelerle giderildi, bir
kısmı da bu dönem yapılacak olan düzenlemelerle giderilecektir.
Belki bir araştırma konusu da olabilir konu. Araştırma önergesi
konusuna elbette karşı çıkmak doğru olmaz, fakat,
zamanlaması bunun önemlidir. Bu, yeni gelecek olan tasarı vesilesiyle
bir araştırma önergesi verilmesi ve bunun
araştırılmasının istenmesi çok gerçekçi bir şey
değil, çünkü bu tasarının birçok sebeple çok kısa zamanda
gerçekleşmesi gerekiyor. Araştırma konusu ise uzun bir konudur,
en az üç ay komisyon çalışacak, ondan sonra birtakım tespitler
yapacak. Bu farklı bir konu. (MHP sıralarından Yanlış
mı yaptık? sesleri)
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) O zaman Anayasa
değişikliğini görüşürüz.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Şimdi söyleyen arkadaşlar
iyi söylediler de, sazı yok, bir de sazı olsa, hiç doyum olmayacak!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Refahyol döneminde de kuruldu
belediyeler, siz kurdunuz yani
NİHAT ERGÜN (Devamla) Öyle değil.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, özellikle 1989
yılından sonra süratli bir belediyeleşme dönemi
yaşadı. 1989a kadar 1.700 olan belediye sayısı, bir anda,
1999a geldiğimizde 3.225 oldu. 1.500 belediye bu dönem içerisinde, on
yıllık dönem içerisinde kuruldu.
Niye kuruluyor belediyeler? Mahallî müşterek nitelikli kamu
hizmetleri görülsün diye kuruluyor, mahallî müşterek nitelikli kamu
hizmetleri yerinde görülsün diye. Görülmüş mü? Kentleşme
sağlanmış mı? Kente göç durdurulmuş mu?
Değerli arkadaşlar, ölçek ekonomilerinden
yararlanamazsanız, kurduğunuz organizasyon gerçekçi olmaz. Bir
organizasyon kurmuşuz, ölçek ekonomilerinden yararlanabilecek boyutta
değil. İller Bankasından almış olduğu paylarla
mahallî nitelikli hizmetleri görebilme imkânına sahip değil. Cari
giderler içerisinde gönderilen paylar eriyip gidiyor; ne bir kanalizasyon
hizmeti ne bir su hizmeti ne bir park hizmeti, mahallî müşterek nitelikli
hizmet beklentileri bu ölçeklerle karşılanamıyor. Bu ölçeklerle
karşılanamadığını Türkiyenin bütün vilayetlerini
gezip gördük ve bütün siyasi partilerden küçük belediyeler sorunu diye bir
sorunun karşımıza geldiğini gördük.
Bu, gelecek olan kanun tasarısı, ciddi bir
çalışmaya ve araştırmaya da dayanan bir
yaklaşımdır. Ölçek ekonomilerinden yararlanmamız
lazım. Bu işi 1960-1990 yılları arasında, demokrasinin
beşiği saydığımız, demokratikleşmenin temeli
saydığımız belediyeler açısından Avrupa
Birliği ülkeleri yaptı. Bakın Belçikada yüzde 78 oranında
belediyeler azaltıldı. Danimarkada 80, Avusturyada 42,
Finlandiyada 16, İspanyada 12, Japonyada 44, İngilterede 76,
Norveçte 36, İsveçte 87. Mahallî yönetimlerin en güçlü olduğu
yerlerden bir tanesidir İsveç, yüzde 87 oranında azaltıldı.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Fransa?
NİHAT ERGÜN (Devamla) Fransada komünler, âdeta mahalleleri
belediye gibi çalıştıran bir sistem içerisindeydiler. Son
beş yıl içerisinde Fransa da bu trende girdi ve geçen dönemde 2
binden fazla komün kapatıldı. Sarkozy döneminde yeni
çalışmalarla bu dönemde Fransada da yerel yönetimlerde yeni ölçekler
oluşturulmaya çalışılıyor.
Ölçek ekonomilerinden yararlanmamız lazım. Gerçekten bir
yerde belediye kuruyorsak, orada mahallî müşterek nitelikli kamu
hizmetlerinin yürütülebiliyor olması lazım. Türkiyede küçük ölçekli
belediyelerimizin maalesef mahallî müşterek nitelikli hizmetleri
göremediğini, mevcut imkânlarla bunu
sağlayamadığını gördük ve bu nedenle geçen dönemde
köylerimizde başlattığımız KÖYDES projesiyle yol ve su
hizmetlerinde bir atak yapıldı. Küçük belediyeler hemen dediler ki:
Köyler bizim beldelerimizden daha avantajlı hâle geldiler. Bize de bir
proje lazım. Ve geçen dönem BELDES Projesiyle küçük belediyelere destek
veren bir proje başlattık. Bu dönem, bu sene bu projeyi devam
ettiriyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Yanlış mıydı?
NİHAT ERGÜN (Devamla) Bugün bu gibi projeleri yeniden devam
ettireceğiz. Şimdi bu tasarıyla, nüfusu 2 binin altına
düşen 863 tane belediyemiz tüzel kişiliği değişiyor,
ama mahallî müşterek nitelikli hizmetleri konusunda herhangi bir aksamaya
imkân vermeyecek güvenlik önlemleri de tasarının içerisinde
fazlasıyla getiriliyor. Göreceksiniz, Elli yıllık belediye.
dediğiniz yerde hâlâ su yok, hâlâ kanalizasyon yoksa, elli yıllık
belediyenin oradaki mahallî müşterek nitelikli hizmetlere ne
kattığını söyleyebilir misiniz arkadaşlar? Orada
demokratikleşmeyi sağladığını söyleyebilir
misiniz?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Şu anda 2.500 belediye AKPli
Sayın Başkan.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Göreceksiniz, bu tasarı gerçekleştiğinde,
birkaç yıl içerisinde elli senede alamadığı hizmetleri o
yerleşim birimlerimiz alabilme imkânına sahip olacaklardır. Bu
tasarının içerisinde bu güvenlik önlemleri vardır.
OKTAY VURAL (İzmir) Şimdi verin.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Elbette tasarı geldiğinde
bunları konuşuruz; hem İçişleri Komisyonunda hem de
tasarı geldiğinde bunları konuşuruz. Bu, grup önerisi
kapsamında konuşulacak bir mesele değildir.
OKTAY VURAL (İzmir) Nasıl değil?
NİHAT ERGÜN (Devamla) Grup önerisi, bir araştırma
komisyonu kurulmasını içermektedir. Dolayısıyla, grup
önerisini bizim destekleme imkânımız bu açıdan yoktur, bugün
itibarıyla yoktur. Eğer bu araştırma komisyonu tekrar bir
başka vesileyle okunur ve gündeme gelirse, belediyelerimizin, sadece
belediyeler değil, bütün yerel yönetimler
Köyler de bir yerel yönetim
biçimidir, özel idareler de bir yerel yönetim biçimidir, belediyeler de bir
yerel yönetim biçimidir. Türkiyede üç çeşit yerel yönetim vardır ve
bu üçünün de yeniden reorganizasyonunu bu kapsamda ele alabiliriz.
Şimdi zaten sırada Köy Kanunu vardır. Köy
Kanunuyla köylerimizin yeniden reorganizasyonu gerçekleştirilmiş
olacaktır. Hemen onun arkasından, Meclise sevk edilmiş olan
Belediye Gelirleri Kanunu vardır. O kanunla belediyelerimizin optimum
ölçeklere ulaştırıldıktan sonra hizmetlerini daha iyi
yapabilecekleri ekonomik kaynakları burada hep beraber
konuşacağız, tartışacağız. Belki onun
öncesinde birtakım araştırmalar da hep birlikte
yapılabilir, ama bu konuyla ilgili münhasıran bir araştırma
konusuna bizim yer vermemiz gerçekten mümkün değil.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, Basra harap
olduktan sonra Basra kurtarılır mı?
NİHAT ERGÜN (Devamla) Değerli arkadaşlar,
beldeler boşalır diyor arkadaşlar, beldeler boşalır.
Boşalmış arkadaşlar, belediye varken
boşalmış zaten. 2000 nüfus sayımına göre nüfusu 3 bin
sayılan, 5 bin sayılan bir yer bugün 500 olmuş. Nasıl
boşalmış peki? Eğer orada belediye organizasyonunun
varlığı orayı boşaltmıyorsa, nasıl oldu da 3
binden, 5 binden 500e düştü? Bu, gerçekçi bir yaklaşım
değil. Oraların gerçekten yaşanabilir, mahalli nitelikli kamu
hizmetlerini alabilir hâle gelmesinin yolu, orada mutlaka bir belediye
organizasyonunun bulunması değildir, bunun başka yolları vardır
ve o yolları biz burada kuruyoruz. Göreceksiniz, orada yaşayan
vatandaşlarımız bu kamu hizmetlerini aldıkça, size de bize
de hepimize dua edecekler, bu hizmeti daha kısa zamanda, daha etkili bir
şekilde aldık diye göreceklerdir. O açıdan, tasarıdan
endişe etmeye bence hiç gerek yoktur değerli arkadaşlar.
Ayrıca, bu tasarının öbür boyutunda siyasi
düşünceler var, Kadıköyü almak için bölüyorlar
Arkadaşlar,
Kadıköyü biz gene alırız, bugün de alırız, ayrı
bir mesele, seçimlerde görüşeceğiz. (CHP sıralarından
gürültüler) Ama daha kolay almak için, Kadıköyden, bizim işimize
gelen Kadıköyden mahalleleri koparmak değil. O zaman, biz,
Kadıköye Ümraniyeyi eklerdik hemen alırdık mesela. Değil
mi? (AK Parti sıralarından alkışlar) Mesele o değil
ki!
OKTAY VURAL (İzmir) Ümraniye niye oy versin size? Rüyanızda
gördünüz!
NİHAT ERGÜN (Devamla) Üsküdarı, Ümraniyeyi,
Kadıköye eklediniz mi hemen alırsınız, çok daha kolay
alırsınız. Demek ki burada siyasi bir düşünce yok.
Rasyonel, optimum büyüklükler oluşturalım.
Antalyada Aksu diye bir ilçe kuruluyor. O ilçenin
etrafındaki beldelerin siyasi dağılımına
bakabilirsiniz. Belki çoğunluğu şu partidedir, bu partidedir.
Eğer bizim partideyse, biz onları müstakil ilçe yapmak yerine
Antalyada, Muratpaşaya katardık alırdık mesela.
Muratpaşayı çok daha kolay bir şekilde o zaman alabilirsin.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Öyle kolay değil; oradan
konuşmak gibi kolay değil Antalyada belediye almak.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Böyle değil. Yani, siyasi
mülahazalarla biz hareket etmiyoruz, ama ben görüyorum, şimdi, bazı Cumhuriyet
Halk Partili ve Milliyetçi Hareket Partili milletvekili
arkadaşlarımız diyorlar ki: Bu tasarı çok iyi bir
şey. Büyük şehirlerin içerisinde bu dizayna ihtiyaç vardı,
küçük belediyelerin bu sorununun çözülmesine ihtiyaç vardı, hatta bizim
şehrimizde mümkünse şöyle bir düzenleme yapılsın, bizim
şehrimizde şu olsun diye teklif getiriyorlar
OKTAY VURAL (İzmir) Partimizin milletvekilleri
hakkında nasıl söz bildiriyorsunuz?
NİHAT ERGÜN (Devamla)
ama işte şu kürsü,
şu canlı yayın var ya, şu kürsü ve şu canlı
yayın burada başka bir şey söylettiriyor
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Aynen sizin
yaptığınız gibi
O zaman siz de öyle yapıyorsunuz,
burada başka, dışarıda başka konuşuyorsunuz.
NİHAT ERGÜN (Devamla)
odaya gelip başka bir şey
söylettiriyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Onun için, değerli arkadaşlar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın
Ergün.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Tasarı geldiğinde, bu
tasarının gerçekten Türkiye'nin hayrına bir tasarı
olduğunu zaten göreceğiz. O nedenle, bizim, Milliyetçi Hareket
Partisinin vermiş olduğu bu öneriyi kabul etmemiz mümkün
değildir.
Ben bu duygularla hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ergün.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım,
lütfedersiniz, Sayın Hatipin konuşması üzerine bir arzım
var.
Efendim bir açıklama yapmak istiyorum: Sayın Hatip,
Milliyetçi Hareket Partili bazı milletvekillerinin kendilerine gelerek bu
kanunun çok faydalı bir kanun olduğunu söylüyor.
BAŞKAN Lütfen buyurunuz.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Kocaeli Milletvekili Nihat Ergünün
konuşmasında partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; gerçekten, Genel Kurulda konuşurken, bu
televizyonların etkili olmadığını söylememek mümkün
değil. Televizyonun canlı yayını en çok da Sayın
AKPnin sözcülerine etkili oluyor. Buradan cevap verilmeyeceği, söz
verilmeyeceği varsayımıyla iddialarda bulunuyorlar.
Şimdi, ben soruyorum Sayın Nihat Ergüne: Hangi
Milliyetçi Hareket Partili milletvekili bu kanunun faydalı bir kanun
olduğunu size söyledi? Bunu açıklamak durumundasınız.
NİHAT ERGÜN (Kocaeli) Açıklarım.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Bütün grubumu şaibe
altında bırakıyorsunuz, buna hakkınız yok. (MHP
sıralarından alkışlar) İşin esprisi, gülerek bunu
söylemiş olmanız. Bu, canlı yayın aracını
kullanarak propaganda yapmak niyeti taşıyor. Bunun da doğru
olmadığını, buna hakkınızın
olmadığını ifade ediyorum.
Bizim söylediğimiz hadise şu: Bu konu önemli bir konu.
Bu konu yalnız sizin konununuz değil. Bu konu Türkiyenin konusu.
Gelin, bunu birlikte tartışalım, birlikte
araştıralım diyoruz. Şimdi önümüze getiriyorsunuz. Bugün
getirdiniz, yarın komisyonda. Yarın akşam itibarıyla bu
kanun komisyondan geçecek, kırk sekiz saat geçmeden buraya getirilmesine
de karar alacaksınız parmak çoğunluğunuzla; gelecek, burada
da biz söyleyebildiğimizi söyleyeceğiz ve bu kanun çıkacak. Bu
kanun, cumhuriyet tarihinin devrimi niteliğinde bir yerel yönetimler
kanunu. Buna risk diyorsunuz. Bu riski üzerinize almak ne hakkınız!
Böyle bir şey yok! Bu ülke hepimizin ülkesi. Türkiye Büyük Millet
Meclisinde muhalefeti yok sayarak siyaset yapamazsınız. Böyle bir
şey yok! Gelin, tartışalım. Efendim,
çalışalım, yirmi günde araştıralım. Bunu yaptık,
daha önce de yaptık birlikte. İlle üç ay çalışacak diye komisyonun
bir mecburiyeti yok. Söylemek istediğimiz bu. Ama, çok net söylüyorum.
Burada konuşan hatip cevap vermek durumundadır. Hangi Milliyetçi
Hareket Partili milletvekili Sayın Grup Başkan Vekiline gelerek bu
kanunun faydalı olduğunu söyledi, bunu açıklamak
durumundadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Tekrar ediyorum. Hangi Milliyetçi
Hareket Partili milletvekili, bizden habersiz, gelip AKP Grubuna, AKPnin
yaptıklarıyla ilgili övücü laflar söyledi, bunu açıklamanız
lazım. Bu bir töhmettir, daha ilerisi iftira olur. Bunu size
yakıştırmam. Gelip burada açıklamanız lazım.
RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) Bunda ne beis var?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Benim kötü dediğime
Bu üslup doğru değil. Yani, canlı yayın
imkânını kullanarak
Gerçekten, dikkat etmek gerekiyor.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz, belediyelerin
kapatılmasının, bu kanunun çok radikal bir kanun olduğunu,
birlikte karar vermemiz gerektiğini, bunun için de bir araştırma
komisyonu kurularak bu meselenin hızla araştırılıp bir
paylaşımın gerçekleşmesinde fayda görüyoruz. Bunun için
Danışma Kurulu önerisi verdik, katılmanızı istiyorum.
Yani, ısrarla istiyorum. Sonra, kanunun sorgulamasında daha
suçlayıcı oluruz, bütün sorumluluklar sizin üzerinizde kalır.
Bunları ifade etmek için söz aldım. Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ
GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.- (10/123) esas no.lu Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin 27/02/2008
Çarşamba günü yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneri aleyhinde Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ.
Buyurunuz Sayın Bozdağ. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin
aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Dün burada Danışma Kurulu önerisi okundu ve bu öneriyle
biz, Meclisimizin bir haftalık gündemini Mecliste grubu bulunan siyasi
partilerimizin grup başkan vekillerinin imzalarıyla sizin huzurunuza
getirdik, sizler de kabul ettiniz ve gündemi belirledik. Tabii, gündemin
nasıl olacağı belli, bütün gruplar da bunu biliyor, beraber
yaptık çünkü. Bir gün sonra farklı bir gündem talebiyle
huzurlarınızdayız.
Biz, AK Parti Grubu olarak, yerel yönetimlerin
sorunlarını ve bu sorunların çözümüne dair her hususu çok önemli
görüyoruz, yerel yönetimleri de çok önemli görüyoruz. Onun için, böylesi bir
konunun Meclisimiz tarafından da detaylı bir biçimde
araştırılması, incelenmesi ve bu suretle
sorunlarının tespiti ve çözümü noktasında hem Meclisimize hem de
Hükûmetimize tavsiyelerde bulunması bizim için de önemlidir.
Danışma Kurulu görüşmeleri sırasında biz bunu
söyledik. Bu konuda böylesi bir komisyonun kurulmasına taraftarız ama
bunun zamanlaması açısından uygun bir zaman değil. Neden?
Çünkü şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurduğu
araştırma komisyonlarının sayısı
Küresel
ısınma ve su konusunda bir tane komisyon kurduk, 16 milletvekili
çalışıyor; uyuşturucuyla ilgili bir komisyon kurduk, 16
milletvekili orada çalışıyor; öte yandan zeytinyağıyla
ilgili daha geçenlerde bir komisyon kurduk, 16 arkadaş orada; dün burada
denizcilik sektörünün sorunlarıyla ilgili bir başka komisyon kurduk,
oraya da gruplar milletvekili verecek ve Türkçeyle ilgili bir başka
komisyon kuruldu; beş tane komisyon şu anda bilfiil
çalışıyor. Meclisin sağlıklı
çalışması ve bütün komisyonların ve Genel Kurulun etkili ve
verimli bir biçimde çalışabilmesi için bunun bir denge içerisinde
olması lazım. Oradaki çalışmaların buradaki
çalışmayı aksatmaması gibi, buradaki
çalışmaların da oradaki çalışmaları
aksatmayacağı bir düzen içerisinde bunu yönetmemiz, yürütmemiz bizim
birinci vazifemiz; biz bunu söyledik. Onun için, bugün, gelin, bunu vermeyin,
reddetmek durumunda kalmayalım ama ileriki bir tarihte, bir ay sonra bunu
verirseniz biz bunu kabul edip bu konuda geniş kapsamlı bir
araştırma ve inceleme yapılmasının önünü beraber
açalım dedik ancak tabii, gündem yerel yönetimlerle ilgili olunca, siyasi
boyutu da olunca, bu noktada biz kanaatimizi diğer gruplara
söylediğimiz hâlde kabul görmedi, grup önerisi olarak geldi.
Değerli arkadaşlarım, yerel yönetimler konusunda ve
pek çok konuda, AK Parti Grubu olarak önemli çalışmaların
altına biz imza attık, büyük değişimler, dönüşümler
yaşandı. Hatırlarsanız, SSK hastaneleri ile devlet
hastanelerinin birleştirilmesiyle ilgili kanun tasarısı burada
görüşülürken de kıyametler kopmuştu. İnsanlar muayene için
bir kuyruğa giriyor, ilaç için bir kuyruğa giriyor, eczanelere gidip
ilaç alamıyor ve insanlar bu konudan mustarip ama burada, biz, bunu, bu
ıstırabı ortadan kaldıracak bir çözümü görüştük ve
burada çok zor geçti biliyorsunuz. Şimdi ne yaptık? Bütün işçi
kardeşlerim, herkes, istediği eczaneden ilacını alıyor
mu, istediği yerde muayene oluyor mu, istediği hastaneye gidiyor mu?
Devlet Vatandaş yetiştirir. diyor ama işçisini ayrı
hastaneye gönderiyor, memurunu ayrı hastaneye gönderiyor,
Bağ-Kurlusunu ayrı hastaneye gönderiyor, ona ayrı ilaç, ona
ayrı ilaç. Böyle eşitlik anlayışı, böyle hukuk
devleti, böyle sosyal devlet olmaz dedik, nice karşı
çıktılar. Şimdi, uygulamaya geçti, vatandaş bizi
alkışladı mı? Alkışladı (AK Parti
sıralarından alkışlar) ve bunu da belli etti, çünkü bu
işin faydası, hem Türkiyemize hem de bir bir her bir ferdimize, her
bir insanımıza.
Öte yandan, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüyle ilgili bir
düzenleme yapıldı. Örneğin, Kayserinin bir köyünde, Yozgatın
bir köyünde su meselesi var, orası yazıyor işte iline,
orası yazıyor bölgeye, bölge yazıyor genel müdürlüğe,
oradan planlanıyor, daha sonra gerisin geriye dönüyor, genel müdürlük,
bölge müdürlüğü, il, ilçe
Yazının gidiş gelişini
dinlerken yoruluyorsunuz! Bir köyün kanalizasyonuyla Ankaradaki genel
müdürlüğün ne işi olur? Oldu yıllarca.
Kaldıracağız, kıyamet koptu: Olmaz! Kaldırdık.
Şimdi, bunlar yerinden görüşülüyor ve bu sorunlar mahallinde
çözülüyor.
Bu da yetmedi. Mahallî idare birlikleriyle ilgili kanunu getirdik
biz burada, il özel idareleriyle ilgili kanunu getirdik.
Halkımızın yerelde seçtikleri temsilcilerin il genel meclisi
başkanı olması, ilçelerde ve merkez ilçede de köylere hizmet
götürme birliklerinde görev almaları
Hem muhtarların temsilcisi hem
de il genel meclisine seçilmiş siyasilerin temsilcilerini oraya koyduk.
Hem siyasi olmayanlar hem siyasiler hem de hükûmetin, devletin temsilcisi
kaymakam bir araya gelsin, bu sorunu çözsün dedik. Kötü mü ettik? İyi
ettik. Bugün bir araya geliyorlar, el ele, baş başa verip
sorunları yerinde çözüyorlar.
Sadece bununla da kalmadık. KÖYDES diye bir proje
çıkardık, Türkiyenin bütün illerinin, ilçelerinin, köylerinin
yollarının asfalta dönmesini, susuz yerin suya
kavuşmasını temin edici projeleri başlattık, bir
noktaya geldi.
SUAT BİNİCİ (Samsun) Ankarada su yok.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Seçimlerde bizim
yaptığımız bu KÖYDES çerçevesinde asfaltlardan köylere
gidildi, çeşmelerden sular içildi. Vatandaş çeşmeyi getirenle
yolu getireni ayırt etti.
Arkasından, yerel yönetimlerde de önemli şeyler
yaptık. Belediyeler açısından, belde belediyeleri
açısından da BELDES projesini koyduk ortaya. Dedik ki, beldeler
hizmet üretemiyor. Elindeki imkânlar, personel sayısı, durum vesaire
nedeniyle bu kaynakla buradaki insana kendisini şehirde
yaşamasını hissettirebilecek bir ortamı
hazırlayamıyor, böyle bir çalışmayı sunamıyor,
kanalizasyonunu, kaldırımını, altyapı, üstyapısını
yapamıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) Hani yapmıştınız
siz?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) Ne yapalım? Bunlara da bir
destek çıkalım dedik, BELDESi koyduk. Onun sayesinde iki senedir
beldelerimiz büyük çapta hizmet alıyor.
Şimdi, gelen bu tasarı Meclisimizin oylarıyla kabul
edilip yasalaştıktan sonra, on yıl süreyle o beldeye gidecek
parayla yıllardır -elli yıldır, altmış
yıldır- alamadıkları hizmetin katbekat fazlasının
vatandaşımız ayağına geldiğini görünce, devletin,
hükûmetin yanında olduğunu görünce ve bu hizmetlerden istifade
edince; hastaneler birleşince nasıl teşekkür etti, Köy
Hizmetleri kaldırılınca nasıl teşekkür etti, KÖYDES,
BELDES hayata geçince nasıl teşekkür etti, ben öyle teşekkür
edeceğine inanıyorum. Bu Meclis bu konuda doğru bir şey yapacaktır,
Hükûmet de doğru bir şey yapıyor, biz de doğru bir
şeyi tartışıyoruz. Elbette, bu konuda farklı
farklı görüşü olanlar olacaktır, katılan katılmayan
olacaktır, eleştiren olacaktır, ama bir şeye dikkat etmek
lazım: Bu yapılan iş Türkiyenin hayrına mı,
değil mi? O beldelerde yaşayan vatandaşlarımızın
hayrına mı, değil mi? Doğru mu yapıyoruz, eğri mi
yapıyoruz? (CHP sıralarından Eğri, eğri sesleri)
Bire bir oturup beldelerdeki vatandaşlarımızla
konuştuğumuzda -bu işin siyasi tarafında olanlarla
değil, vatandaşımızla konuştuğumuzda-
yapılmak isteneni ve bunun sonucunda ortaya çıkacak durumu
anlattığımızda Doğru yapıyorsunuz, biz sizin
arkanızdayız. diyorlar.
Milletimiz bunun doğruluğunu biliyor ve bunun
doğruluğunu da tasdik edecektir. Biz ona inanıyoruz ve bu konuda
önemli bir reformun altına da, bütün siyasi kaygılardan, bütün
endişelerden -oy endişesinden, falan ne der, filan ne der
endişesinden- uzak bir biçimde, sadece, milletin faydası nerede,
Türkiyenin faydası nerede, AK Parti orada. İşte, bu tasarı
onun eseri olacaktır. İnşallah, görüşüldükten sonra Meclisimizin
oylarıyla da kanunlaşacaktır.
Tabii, komisyonda görüşülecek, muhalefetin
katkısına açık; Genel Kurulda da görüşülecek, muhalefetin
katkısına gene açık. Eğer bu tasarının
eksiği varsa, yanlışı varsa, öngöremediği konular
varsa, bunları gündeme getirip komisyonda katkı vermek, orada
olamadı Genel Kurulda bu katkıyı temin etmek hepimizin
görevidir. Gelin, bu işi olgunlaştırarak, daha iyi hâle
getirerek yasalaşmasına el birliğiyle yardımcı olalım,
Türkiyemizin lehine yapılan güzel hizmetlerden birinin daha altında
hepimizin birlikte imzası olsun diyorum.
Ben, bu vesileyle, bu grup önerisinin zamansız olması
nedeniyle -yoksa, muhtevasının
yanlışlığından değil, zamansız- ve gündeme
siyasi bir üslupla gelmesi nedeniyle bugün için hayır diyor, ileride böyle
bir çalışmanın yapılmasının da faydalı
olacağını ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ.
Bu konu üzerine Sayın Kaplanın bir sözü vardır,
çok kısa yerinden söz vereceğim.
Buyurunuz Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Çok teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Geçen hafta Mecliste yaptığımız basın
açıklamasında, AK Partinin 42 yeni ilçe düzenlemesi ve 1.124 beldenin
kapatılmasıyla ilgili tasarısının, seçimlere on üç ay
kala hiçbir danışma, hiçbir yerde araştırma yapılmadan
gündeme getirilmesiyle seçimleri tamamen etkilemeyi hedefleyen, etik olmayan,
demokratik olmayan, fırsatçı bir yaklaşım olarak
değerlendirip bu tür bir çalışmadan vazgeçmelerini
söylemiştik. Gerçekten, yerel yönetimleri daraltarak, sivil toplumu
susturarak, kılcal damarlar gibi yerel demokrasiyi güçlendiren beldelerin
kapatılması çağdaş ülkelere de aykırı.
Örneğin, Fransada 1.700 kişiye bir belde, İtalyada 7.300 kişiye
bir belediye düşerken, Türkiyede 21 bin kişiye düşüyor.
Bu getirilen 42 ilçe, kapatılan beldeler olayı da
gerçekçi bir yaklaşım değil. Örneğin, Güçlükonak ilçesi, on
yıldır adliyesi yok. AKPnin Kozluk Belediyesi 35 bin, yirmi
aydır maaş ödemiyor, işçiler grevde ve çöp götürüyor...
Öncelikle yüzlerce ilçenin ve bu beldenin, kapatılacaklar nüfusun
altında olduğu düşünülecek olursa, tamamen siyasi seçim
kaygısıyla yapılan böyle bir çalışmaya, AK Partinin
tasarısına destek vermemiz mümkün değil. Bu konuda ciddi bir
araştırma yapılması, kapatılacak belde halklarının
dinlenmesi ve bu beldelerde, özellikle yeni kurulacak ilçelerde mahalli
referanduma gidilmesinin demokratik olacağını söylüyor,
Demokratik Toplum Partisi olarak yerel yönetimlerin güçlendirilmesi
programımızda yer aldığı için, MHPnin vermiş
olduğu araştırma önergesine evet oyu kullanacağız ve
Hükûmeti de bu konuda sorumluluğa davet ediyoruz.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir. [CHP ve MHP sıralarından
alkışlar(!)]
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Aferin size!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ
1.- Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (1/483) (S. Sayısı: 95)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Görüşme ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, 2nci sırada yer alan, Uzman
Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
2.- Uzman Jandarma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu Raporu (1/451) (S. Sayısı: 91) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 91 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
(x) 91 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
UZMAN JANDARMA
KANUNUNDADEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1- 28/5/1988 tarihli ve 3466 sayılı Uzman Jandarma
Kanununun 19 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Uzman Jandarma Okulunu başarı ile bitirenler, altı
ay süre ile stajyer olarak görevbaşı eğitimine tabi tutulmak
üzere kura ile atanır. Sağlık durumu, idari, asayiş ve
diğer zorunlu sebepler dışında atandıkları görev
yerlerinde asgari iki yıl kalmayanlar yeniden atamaya tabi tutulmaz.
İl içindeki yer değiştirme işlemleri bu şarta tabi
değildir.
BAŞKAN 1inci maddede söz isteyen yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Soru var Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Şandır, buyurunuz.
Soru-cevap işlemine başladık. On dakika
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Bu konunun geneli üzerinde konuşma almıştım
ama konuşmuyorum ancak bir soru sormam gerekiyor çünkü uzman jandarmalar
yurt savunmasında çok önemli görev ifa ediyorlar. Her türlü takdirin
üzerinde, canhıraş bir gayretle ülkemizi savunuyorlar,
vatandaşlarımızın can ve mal emniyeti için görevlerini
yapıyorlar. Ancak birçok sorunları bulunuyor. Bu sorunların
çözümü için bugün komisyonlarda bekleyen altı tane kanun
tasarısı var ama nedense, bir türlü gündeme alınarak bunlar
çözüme kavuşturulmuyor.
Şimdi, Sayın Bakanımdan, Sayın Hükûmetten
uzman jandarmalarla ilgili, onların sordukları sorulardan hareketle
beş tane sorum bulunmaktadır:
Birincisi: Hükûmetinizin veya mevcut kanunların
Uzman
jandarmanın statüsü netleşmiş midir? Var mıdır böyle
bir statü?
İki: Kendisi, eşi, çocukları orduevlerinden
yararlanabilmekte midir? Faydalanamıyorlarsa ordu mensubu olarak
anılan uzman jandarmaların ve yakınlarının
mağduriyetlerinin giderilebilmesi için bir düzenleme düşünülmekte
midir?
Bir başka soru: Uzman jandarma ile astsubaylar arasında
kıdem tazminatı ve derece farklılığı var
mıdır? Varsa nedenleri nedir?
Bir başka soru: Emekli uzman jandarmalar ve emekli uzman
erbaşların dernek kurabilmeye hakları var mıdır, bulunmakta
mıdır? Yoksa bu farklılığın ortadan
kaldırılması için herhangi bir hazırlık bulunmakta
mıdır?
Bir başka: Uzman jandarmalar eğitim seviyelerine uygun
olarak 1inci dereceden emeklilik hakkına sahip olabiliyorlar mı? Bu
konuda bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim. Özellikle uzman jandarmalarımız bu
soruların cevabını beklemektedir.
Bilgilerinize sunulur.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, tabiatıyla,
Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kanun tasasını Hükûmet olarak sevk
ettiysek, biz o işe ehemmiyet veriyoruz demektir. Ama takdir edilir ki
Meclisin de bir çalışma süresi var ve her gün de gece
yarılarına kadar, siz de görüyorsunuz ki, ülkenin değişik
sorunlarıyla ilgili bir yasal düzenleme gerekiyorsa bunu burada
yapıyoruz ama tüm sorunları aynı anda çözme imkânı yok.
Eğer Meclis gündemine kadar bu konular geldiyse bizim de önem
verdiğimiz konulardır. Ama çok acil durumlar ortaya
çıktığında, ehemi mühime tercih ederek bir
yasalaştırma faaliyetini burada birlikte sürdürüyoruz.
Dolayısıyla, komisyon gündeminde bekleyen tasarılar bizim de
önem verdiğimiz konulardır ve ümit ederiz ki belli bir süre sonra
bunları da aynen bu kanun tasarısında olduğu gibi, dün gece
yarısına kadar çıkardığımız yasalarda
olduğu gibi, bu alandaki düzenlemeleri birlikte yapma imkânı olur.
Sorularınızın bir kısmıyla ilgili
yazılı cevap vereceğim ama bir kısmını buradan
aldığım bilgi çerçevesinde cevaplandırayım.
Dernek kurma hakları konusunda herhangi bir yasal engel yok,
dernek kurabilirler.
Orduevlerinden yararlanma konusunda, zaten misafirhanelerin
olduğu ifade ediliyor, buralardan yararlanabileceklerdir.
1inci dereceyle ilgili olarak bir çalışma
yapılıyor, bittiği takdirde onu huzurlarınıza
getireceğiz.
Uzman jandarma statüsüyle ilgili de çalışmalar var,
bununla ilgili teferruatlı bilgilendirmeyi size yazılı olarak
yapacağım.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, 3üncü sırada yer alan, 375
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.- 375 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/502) (S.
Sayısı: 108)
BAŞKAN Komisyon raporu 108 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, komisyon yok.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, birleşime on
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.37
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.55
BAŞKAN : Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Fatoş
GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 70inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
3üncü sırada yer alan, 375 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
3.- 375 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/502) (S.
Sayısı: 108) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 108 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına, Denizli Milletvekili Haluk Ayhan söz istemiştir.
Buyurunuz Sayın Ayhan. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 108 sıra sayılı 375
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında MHP Grubunun
görüşlerini arz etmek için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce Meclisin muhterem üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz tasarının 1inci
maddesiyle benzer görevlerde bulunanların aldıkları ücretler
arasındaki farklılıkların giderilmesi amacıyla görev
tazminatının yerini alabilecek çeşitli düzenlemeler
yapıldığından, bütçe imkânları çerçevesinde görev
tazminatı ödenmesi mümkün olmadığından, Hükûmet ileride
kullanabileceği haktan korkarak bu haktan vazgeçmektedir. Bu, bütçenin
geldiği nokta itibarıyla, tespiti açısından çok önemlidir.
Sayın milletvekilleri, refah devleti hedefi ekonomik olarak
vatandaşların tamamının insanca yaşayabileceği
bir hayat seviyesinin tesis edilmesidir. Bugün ekonomide pembe tablolar
çizilmesine rağmen borçlanma, cari açık ve dış ticaret
açıklarında rekorlar kırılmaktadır. Ekonomideki
kırılganlık her geçen gün daha da artmaktadır. Son beş
yıldır ekonomi ortalama yüzde 6 civarında büyümesine
rağmen, dar ve sabit gelirliler, özellikle de kamu
çalışanları ile bunların emeklileri bu büyümeden pay
alamamışlardır. Yoksul insan sayısı artmaktadır.
2001 yılında ücret adaletinin sağlanması
amacıyla, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
değişiklik yapan 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
çıkarılmıştır. Bu kanun hükmünde kararname ile
aynı ya da benzeri iş yaptıkları hâlde kurumsal statüye
veya unvana dayalı olarak farklı ücret alan memurlara ilişkin
farklılaşmaların önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Yüksek düzeyde ücret alan kamu görevlilerinin ücretlerinde daha az, düşük
ücret alan memurların ücretlerinde ise daha yüksek oranlı
artışlar yapmak ve ilave ödemeler ihdas etmek suretiyle, kademeli bir
geçiş sonucu, eşit işe eşit ücret prensibi
doğrultusunda aynı işi yapan personel arasında ücret
adaletinin sağlanması amaçlanmıştır.
(x) 108 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Bu kanun hükmünde kararname, ayrıca, bir kısım kamu
görevlilerine diğerlerine nazaran kurum farklılığı
nedeniyle yapılan farklı ödemelerin de zaman içinde
kaldırılmasını öngörmüştür.
Bu kapsamda, devlet memurları yanında aynı ya da
benzer işler yapmakla birlikte, mali ve sosyal hakları, Devlet
Memurları Kanununa bağlı olmaksızın, memur
emsallerine göre farklı ve yüksek belirlenen düzenleyici ve denetleyici
kurumlarda ve bazı özerk kuruluşlarda çalışan personelin
ücretlerinin de belirli bir tavanı aşmaması da
öngörülmüştür. Bu şekilde beş yıllık bir sürenin sonunda
kabul edilebilir bir ücret dengesi sağlanması hedeflenmiştir.
Ancak, zaman içinde, bir yandan çeşitli meslek gruplarının
baskıları, bir yandan çeşitli kurum ve kuruluşların
baskıları sonucu yapılan münferit düzenlemelerle 631
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin amacına sadık
kalınmayarak istisna hükümler getirilmiştir.
Kanunun gerekçesinde de belirtildiği gibi, her ne kadar
farklı ödeme unsurları ihdas edilerek kamu personelinin ücretlerinde
denge sağlandığından söz edilse de gerçekte, son beş
yıllık dönemde, özellikle teşkilat kanunlarında
yapılan ücretle ilgili özel, münferit düzenlemelerle ücret adaleti
bozulmuştur. Kamu görevlilerinin çoğunluğunu bin YTLnin
altında ücret alanlar oluşturmaktadır. Bu grubun ücretlerinde
yapılacak en küçük bir iyileştirmenin mali yükü fazla
olacağı kaygısıyla bunlarda ciddi bir iyileştirme
yapılmamakta, sayısal olarak daha az olan bazı kamu görevlisi
grubun maaşlarında iyileştirmeler yapılmaktadır. Bu
durum adaletsizliği azaltmak bir yana, sürekli artırmaktadır.
Bugün yoksulluk sınırı bir aile için 2.500 YTLye
dayanmıştır. Kamu çalışanlarının yüzde
90ı yoksulluk sınırının altında gelir elde
etmektedir. AKP döneminde ücret rejiminde tahribat
yapılmıştır. Kamu çalışanlarının
çoğunun yoksulluk sınırının altında ücret
aldığı bir dönemde, kamu çalışanlarını
insanca yaşanabilecek bir ücret düzeyine kavuşturacak adımlar
yerine, kurumlar arası ücret adaletsizliğini artıran
düzenlemeler yapılmıştır.
Kamu çalışanlarını en çok ilgilendiren konu,
kuşkusuz, kendilerine sağlanan mali ve sosyal haklardır.
Çalışanları genel ücret seviyesinin düşüklüğünden çok,
benzer işler yapmalarına rağmen, oluşan ücret
farklılığı ve adaletsizliği rahatsız etmektedir.
Bu dönemde Eşit işe eşit ücreti sağlamak. söylemde
kalmış, yapılan yasal düzenlemelerle kurumlar ve unvanlar
arası ücret dengesi daha da bozulmuş, ücret adaletsizliği
artmıştır.
Bu kanun tasarısı ile 631 sayılı, sözü edilen,
Kanun Hükmünde Kararnamenin bir hükmü daha uygulanamaz hâle getirilmektedir.
Yeni ücret unsurları getirilmiş olsa bile, Bakanlar Kuruluna adaletin
tesisi adına yetki veren bir düzenlemenin muhafaza edilmesi yararlı
olacaktır.
Hâlen ülkemizde yaklaşık 2 milyon memur ve diğer
kamu görevlisi çalışmaktadır. Kamu görevlileri, yürüttükleri
hizmet, hitap ettikleri kitle, aile ve yakın çevreleriyle birlikte dikkate
alındığında, toplumsal hayattaki etki alanları ve
önemleri daha iyi anlaşılmaktadır.
Görevlerini yerine getirme sürecinde kamu görevlilerinin devletle
olan ilişkisini personel rejimi düzenler. Kamu personel rejiminin en
önemli özelliği, kamu çalışanlarının statü hukukuna
tabi olmalarıdır. Türk personel rejimini oluşturan altı
temel yasal düzenleme bulunmaktadır. Bunlar, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanunu, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 2914
sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu, 4857 sayılı
İş Kanunu ve 399 sayılı kamu iktisadi teşebbüsleri
personel rejimini düzenleyen Kanun Hükmünde Kararnamedir. Bunlar
dışında, teşkilat kanunlarındaki özel hükümler
uyarınca personel istihdam eden kurumlar bulunmaktadır. Yasama
organı üyeleri ve belediye başkanları hariç, özel düzenlemelerle
birlikte, on kategoride personel çalıştırılmaktadır.
Bu düzenlemeler çerçevesinde kamuda, memur, sözleşmeli personel ve geçici
personel ve işçi olmak üzere dört temel istihdam şekli
bulunmaktadır.
Kamu hizmetine girme, ilerleme ve yükselme ile ücret konusu
personel rejiminin en önemli unsurlarıdır. Hükûmet olduğundan
beri bürokratik oligarşi söylemleriyle kamu yönetiminin ve bürokrasinin
altüst edileceği sinyalini veren Adalet ve Kalkınma Partisi, bu
tahminde bulunanları da yanıltmamıştır. Liyakat ilkesi
yerine vücut dilinden anlayan bürokrat profili ön plana
çıkmıştır. Birçok kurumun teşkilat kanunları
değiştirilerek, yasa ile çalışanlar görevlerinden
alınmış ya da yerleri değiştirilmiştir.
Bürokraside yıldırma süreciyle birlikte siyasi kadrolaşma
yaşanmaya devam etmektedir. Personel rejimi, içinde bulunduğu
dağınık yapıdan kurtarılmak amacıyla 1965
yılında Devlet Memurları Kanunu
çıkartılmıştır. Mali ve sosyal haklara ilişkin
karmaşık yapının yerine ücrette birlik ilkesi
doğrultusunda memurların tüm mali ve sosyal hakları bu Kanunda
toplanmıştır. Liyakat ve kariyer ilkesine uygun olarak,
öğrenimiyle birlikte, kıdemi ve yapılan işin
niteliğini dikkate alan bir maaş rejimi ihdas edilmiştir. Devlet
Memurları Kanunuyla oluşturulan bu temel yapı, diğer
personel kanunlarına da girmiş ve Devlet Memurları Kanununa
paralel maaş sistemi, askerî personel, hâkim ve savcılar ve akademik
personel bakımından da uygulamaya konulmuştur. Ancak, gerek bu
Kanunda yapılan değişiklikler gerekse başka kanunlarda getirilen
istisna hükümleri ile kırk yıl içinde birlik
anlayışından uzaklaşılarak personel rejimi ve ücret
rejimi daha da karmaşık hâle gelmiştir.
Hâlen kamu da kayırmacılığın önlenmesi,
liyakatin hâkim kılınması, çalışanların
haklarının uluslararası normlara uygun olarak düzenlenmesi ve
verimliliğin artırılarak ücret adaletinin sağlanması,
gerçekleştirilmesi gerekli en önemli sorunlardır. Bu sorunlar içinde
çalışanlar için en önemli olanı yeterli bir ücretin
sağlanamamış ve sürdürülebilir bir ücret sisteminin
kurulamamış olmasıdır.
Mali ve sosyal hakların yetersiz ve dengesizliği sonucu
bazı meslek grupları kamuoyu oluşturarak münferit düzenlemelerle
ücretlerin farklı şekilde artırılmasını
sağlamakta bu durum daha sonraki dönemde bir başka meslek grubunun benzeri
talebine yol açmakta, ancak yaklaşık 1 milyondan fazla en düşük
ücreti alan memur grubunun bütçeye getireceği yük dikkate alınarak
tatmin edici bir iyileştirmeden yararlandırılmamaktadır.
Hükûmet, kamu çalışanlarının haklı
tepkilerine gerçekçi çözümler üretmek yerine, toplumun diğer kesimlerini
çalışanlara karşı kışkırtmayı tercih
etmektedir. Bugün, Kamu-Sen araştırmasına göre memurların
yüzde 30u boşta, yüzde 19u yakınlarının
yardımıyla ayakta kalmaya çalışırken, yüzde 60ı
maaşıyla sadece zorunlu ihtiyaçlarını
karşılayabilmektedirler.
AKP döneminde, kamu çalışanlarının ücretleri
reel olarak gerilemeye devam etmektedir. Mevcut endekslere itimat edilmemekte,
İnternet sitelerinde kendi enflasyonunu hesap et diye bilgiler
oluşturulmakta ve vatandaşların kendi gerçek enflasyonunu
ölçmesine yardımcı olunmaya çalışılmaktadır.
Bütün bunların sonucunda ücret sistemi dengesiz ve adaletsiz bir
yapıdadır. Ücret yapısındaki bu dengesizlik aşağıdaki
sonuçları doğurmuştur:
Aynı ya da benzer işler yapmalarına rağmen,
özellikle düzenleyici kurullar olmak üzere, bazı diğer kurumlar ile
bakanlıklarda çalışanlar arasında kurumsal ücret
farklılıkları oluşmuştur.
İşçi, sözleşmeli personel ve memur ücretleri
arasındaki statüye dayalı ücret farklılığı
oluşmuştur.
Bölgesel veya çalışılan bölge, sektör ya da üniteye
göre ücret farklılıkları oluşmuştur.
Unvan farklılığına dayalı ücret
farklılıkları oluşmuştur.
Bazen kurumsal, bazen unvana dayalı, bazen de
çalışılan yer ya da ünite esas alınarak döner sermaye,
fazla çalışma, fon ve prim ödemeleri gibi özel kanunlarla getirilen
ilave ödemelerden kaynaklanan farklılık oluşmuştur.
Sonuçta, ücret azlığından ziyade ücretler
arasındaki ahengin bozulması, kamu personeli arasındaki huzurun
ve iç barışın bozulmasına da neden olmuş ve daha da
artırmıştır.
Bu durum, adaletsiz bir durumdur. Tüm memurlar açısından
genel ücret seviyesi düşüktür. Hükûmetin görevi, hem kamu
çalışanlarının hem de tüm vatandaşların geçimini
temin edebileceği bir ekonomik ve sosyal düzeni oluşturmaktır. Ülkemizde
AKP, bu düzeni sağlayamamıştır. 60ıncı Hükûmet
Programında da kamu çalışanları unutulmuştur. AKP,
geçen dönemde bir yandan kamu yönetimindeki koordinasyonsuzluktan,
dengesizlikten, verimsizlikten, kalitesizlikten ve bürokratik oligarşiden
şikâyet ederken, bu düzensizlikleri giderme yerine kullanmayı, bu
yolla eş dost kayırmayı tercih etmiştir.
Bürokraside beş yıldır yıldırma ve
yıpratma süreci yaşanmıştır. Personel rejimi
objektiflikten uzaklaştırılmıştır. Liyakat ve
hakkaniyet göz ardı edilerek akraba, eş dost ve yakınlar kamu
kurumlarına yerleştirilmiştir. Milyonlarca işsiz merkezî
sınavla iş hayali peşindeyken kayırmaya müsait geçici
istihdam uygulamalarıyla yandaşlar işe alınmışlardır.
AKP döneminde, bir kere daha kamu çalışanları hayal
kırıklığına uğratılmıştır.
Hükûmet, çoğunluğu yoksulluk sınırının
altında ücret alan çalışanları insanca
yaşayabileceği bir ücret düzeyine kavuşturamamış,
Hükûmet Programında da bu konuda bir hedef öngörmemiştir.
Kamu personelinin işe alınma, tayin ve terfileri
objektif kıstaslara bağlanmalıdır. Çalışanlar,
insanca yaşanabilecek bir ücret seviyesine kavuşturulmalı, ücret
adaletsizliği de giderilmelidir. Uluslararası normlarla uygun
sendikal haklar da sağlanmalıdır.
Bürokraside estirilen yıldırma ve yıpratma süreci
devam etmektedir. Devlet memurları hiçbir gerekçe gösterilmeksizin
görevlerinden uzaklaştırılmakta, liyakat ve hakkaniyet göz
ardı edilerek akraba, eş dost ve yakınlar kamu kurumlarına
yerleştirilmektedir.
Kamu çalışanlarının tayinlerinde, yükselmelerinde
AKP teşkilatları karar vermekte, parti teşkilatlarının
istemediği memurlar sürgün edilmekte, görevlerinden
uzaklaştırılmaktadır. Herkes görmektedir ki Hükûmet,
çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve
verimliliğin artırılması adına hiçbir çaba sarf etmezken
devlet teşkilatı da personel rejimi de içinden çıkılmaz
hâle getirilmektedir.
Kamu yönetiminde yolsuzluk ve yozlaşma bütün
boyutlarıyla hüküm sürmektedir. İşler çoğu zaman meşru
zeminde gibi yürümektedir. AKP döneminde orta ve üst düzey görevlilerin
tamamına yakını değiştirilmiştir. Atamalar sadece
üst düzey görevlilerle sınırlı kalmamış, merkez ve
taşra teşkilatlarında müdür ve şef düzeyine kadar
kapsamlı bir tasfiye yapılmıştır.
AKP teşkilatlarının istediği doğrultuda
kamu görevlileri tayin ve sürgün edilmektedir. Kurumların atama ve yer
değiştirme mevzuatı değiştirilerek görevde
yükselmelerde objektiflikten uzaklaşılmakta, yandaşlar
kayırılmaktadır.
Kamu hizmetine girişteki nesnel kurallar esnetilerek siyasi
yandaşların sınavsız kamu hizmetine girmeleri
sağlanmaya çalışılmaktadır. İhtiyaçlara
bakılmadan, özellikle kariyer mesleklere yandaş kadrolar
doldurulmaktadır. Sakıncalı olduğu için üst düzey görevlere
atanmayanlar, vekâlet yoluyla istihdam edilmektedir.
Denetim sistemi tahrip edilmek istenmektedir. Yargı,
üniversiteler ve TÜBİTAK gibi kuruluşlar, kamuoyu önünde, nezdinde
yıpratılarak güvenirlikleri sarsılmakta, bir yandan da buralara
da kadrolaşmanın yolunu açacak düzenlemeler yapılmaktadır.
Kurumlar arasında sürtüşme ve kaos yaratacak bir gerilim
politikası izlenmektedir. Bir yandan kamuda bürokrasideki
hantallıktan yakınılırken bu düzensizlikten yararlanmak
için aksaklıklar giderilmemektedir.
Teşkilat kanunlarındaki değişiklikler,
işlevsel olmaktan çok kadroları tasfiye etme
anlayışına dayanmaktadır. Ayrıca Kamu Yönetimi Temel
Kanunu adı altında hazırlanan, ancak yasalaşmayan
tasarıyla idari yapımız tahrip edilmek istenmiştir.
İdari yapımızdaki esas problem, devletin temel nitelikleri ya da
idarenin karar alma ve denetim yetkisinden kaynaklanmamaktadır. Oysa söz
konusu tasarıya bakıldığında, sorun olarak devletin bu
temel dinamiklerinin görüldüğü anlaşılmakta ve âdeta
bunların değiştirilmesine yönelik düzenlemeler
yapılmaktadır. Esasen bu düzenlemeler, demokratikleşme, özgürlük
ve yerelleşme kisvesi altında karar alma, denetleme ve inisiyatif
kullanmaya dönük işlevlerini etkisizleştirmek suretiyle devletin egemenlik
alanının zaafa uğratılmasına hizmet etmektedir.
Sonuç itibarıyla, her ne kadar görüşülen
tasarının gerekçesinde, Kaldırılan 631 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin ilgili hükmü yerine, küçük memurlara dönük ilave
ödemeler getirildiği söyleniyorsa da bu tek başına yeterli
değildir. Aynı işi yaptığı hâlde sırf
farklı kuruluşlarda çalışıyor oldukları için
farklı ücret alanların olduğu unutulmamalıdır. Bu
nedenle, kademeli olarak, az ücret alanlar da bu seviyeye getirilmeli, ücrette
birlik ve adalet tesis edilmelidir. Personel rejimi bütünüyle ele alınarak
reforme edilmelidir. Tabiidir ki, en önemli ayak olan ücret rejiminin acilen
ıslah edilmesi gerekmektedir.
MHP olarak, kamuda eşit değerde iş yapanın
eşit ücret alması prensibinin kamuda yerleştirilmesi
gereğinin şiddetle devam ettiğini söylemek istiyorum. Şu
anda bazı kamu görevlilerinin maaşlarının 20 bin YTLyi
aştığı gazetelerde -geçen yıl itibarıyla 16-17
bin YTLyi bulduğu- yer almıştır. Bunlarla ilgilenilmemektedir,
bunun nedeni söylenilmemektedir. Bir Başbakanlık
Müsteşarından 2-3 misli f azla
maaş alan genel müdürler bulunmaktadır.
İşte, asıl çözülmesi gereken sorunlar bu
sorunlardır. Asgari ücretlinin, küçük memurun aldığıyla
uğraşmak yerine bunların çözülmesi gerekir. Elinizde kullanma
imkânı olan bir hukuki müesseseyi ortadan kaldırmak dar gelirlilere
yapılacak bir iyilik değildir.
Bu vesileyle, yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ayhan.
Tasarının tümü üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan görüşecektir.
Buyurunuz Sayın Kaplan. (DTP sıralarından
alkışlar)
DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son iki üç aydır iktidar
partisinin kötü bir huyu, alışkanlığı seyretmeye
başladı. Ne zaman bir yasa tasarısı gelirse bilin ki,
yargı önünde o konu tartışmalıdır. Yargıda, ya
Anayasa Mahkemesinde ya Danıştayda ya bir başka mahkemede o
konuyla ilgili aleyhe bir karar çıkmıştır. Arkasından,
alelacele bir tasarı, hemen komisyona, oradan da Meclise geliyor.
Dikkat edin, son olarak çıkarılan on iki tane yasa
tasarısının hepsinin aynı şekilde geldiğini
görürsünüz. Buna da dikkat ediyoruz, bu yasa tasarısı
görüşülüyor bugün, yine, Danıştay İdari Dava Daireleri
Kurulu kararında, 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye uygun
olarak, beş yıldan fazla hizmeti olan tüm personeli de değil, ek
göstergesi 7.000 ve daha yukarı olanlara bir görev tazminatı
öngörüyor.
Şimdi, Hükûmet bir tasarı getiriyor, elinde bir Bakanlar
Kurulu kararnamesi var, diyor ki: Şunun, 375 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin şu bendini kaldıralım. Memurlar, beş
yıl ve üzeri çalışanlar, kendi aralarındaki adaletsiz ücret
dağılımı nedeniyle yargı kararına rağmen bu
haklarını almasınlar, alırlarsa bütçeye ağır bir yük
gelecek.
Yani, şunu sormak gerekiyor biraz vicdanımızı
dinleyip: Yani, bu ülkenin bütün sorunları, bütün yükü, bütün
sıkıntısı, emekçinin, çalışanın,
işçinin, memurun üstüne mi yıkılacak? Hep böyle bir sistemle mi
gideceğiz?
Yani, 2008 bütçesi burada açıklanalı çok olmadı.
Baktık vergilere, 2008 yılı gelir vergilerinin en büyük
kalemini, gelir vergisini, çalışanlar, işçi ve memurlar veriyor.
Yani, defalarca söyledik, burada işçi, memur veriyor bu vergiyi, Allah
için çıkın, en çok vergiyi ödüyorsunuz diye işçinize, memurunuza
bir teşekkür edin. O teşekkürü almadık.
Şimdi bakıyoruz ki, deniliyor ki, ah, Danıştay
İdari Dava Daireleri Kurulu kararına göre, eğer, biz bu kanun
maddesini değiştirmezsek yine memurlar görev tazminatı
adı altında bütçemize bir yük teşkil edecek. Bu da takriben 2-3
milyar civarında. Bunu kaldıralım, yük gelmesin.
Kimin hakkını, emeğini, alın terini, göz
nurunu kısıyorsunuz da, alıyorsunuz da bütçeyi korumaya
çalışıyorsunuz? Memurun, çalışanın.
Çalışandan hep fedakârlık istiyorsunuz. Biraz da kazanandan, bu
ülkede milyar dolarları olanlardan da fedakârlık istemek gibi bir
vicdani sorumluluğu da yerine getirmek gerekmiyor mu?
Şimdi, Hükûmetin açıklamalarını sürekli,
sürekli anımsatacağız. Çok geçmedi çünkü aradan ve bunu söyleme gereğini
hep duyacağız.
Başbakan Dünyanın 17nci büyük ekonomisi hâline
geldik. diyor. Arkasından 2002de geldiğimizde 2.598 dolardan 2006
sonu itibarıyla 5.477, 2013te de 10 bin dolar kişi başına
millî gelire ulaşma hedefimiz var. diyor.
İyi de, çalışan memurunuzun buradaki payı
nedir? Ay başını çıkaramayan, kirasını
ödeyemeyen, bu karlı kış gününde doğal gazını
aylık ödeyemeyen, su parasını ödeyemeyen, akaryakıtın
ağır zamları altında ezilen ve hayatın her
tarafına yansıyan bugünlerde programda belirlemiş olduğunuz
otuz sekiz yılın en düşük enflasyon oranı olarak 6,9
enflasyonunun çok da üstüne çıkmışken, yüzde 10lara
dayanmışken, enflasyon oranında, 1 varil petrolün
fiyatının resmî olarak 96 dolara çıktığı -ki bu,
bütçe açıklandığı zaman, 80 doların üstüne
fırladığında bütçenin 7,7 ölçeklerinde bir deprem
geçireceği söyleniyordu- şimdi 100 doların üzerine yükselirken,
bu hayat pahalılığı hayatın her alanına
yansırken, hâlâ çalışan memurlarımızın, aradaki,
aynı seviyede çalışan memurların ücretlerindeki
dengesizliği giderme adına çıkarılan kararnameyle -ki bu
kararnameyle, 2007 yılında memurlara 90 YTL ödenmiş, 2008
yılında 110 YTL ödenmesi öngörülüyordu- bunu kaldırmayı
hedefliyorsunuz. Bunu hedeflemeyi sağlarken de, o
çıkardığınız kararnamenin adı, her ne kadar,
üretimde istihdamı, verimliliği, sürati, ekonomiyi büyütmeyi
hedeflemeyi düşünür şekilde
Sosyal haklar olarak sağlama
hedefiyle bu kararnameyi çıkartmışsanız da, bu kararnameyi
bu amacına aykırı kullandığınızın,
yargıya başvuran memurlarımızın
kazandığı davalarla ve Danıştay İdari Davalar
Kurulunun kararıyla ortaya çıktıktan sonra
Ee, Beş
yıl öncesine kadar gidersek, memurlara bu tazminatlarını ödersek
-bütçe 2-3 milyar- dengesi bozulacak bütçenin. Bütçenin selameti
açısından bir kanun çıkaralım, bunun da yürürlüğünü
2002 yılına kadar götürelim, bu şekilde memurlar da
haklarını almasınlar demek hangi sosyal devlet
anlayışına sığar? Sosyal devlet, sosyal devlet
deyip, sakız gibi çiğnenen bu sosyal devletin ne olduğunu,
içeriğinin ne olduğunu, çalışanlar dünyasının,
emek dünyasının, alın teri dünyasının ne anlama
geldiğini, milyonların, o milyonların çocuklarının, o
çocukların okula giderken otobüs, belediye otobüsü parası bulunmayan
memur çocuklarının fotoğraflarını da gözlerinizin
önüne getirmek sosyal devlet anlayışının hem gereği
hem de üzerine yemin içtiğiniz bu Anayasanın 60ıncı
maddesindeki, 61inci maddesindeki sosyal devletle ilgili ve diğer
maddelerle ilgili bütün hükümlerinin gereğidir.
Şimdi, biz, bu tasarıyı -alelacele Hükûmet getirdi-
görüşeceğiz, çoğunluğuna güvenerek kaldırdık.
Şu an Plan ve Bütçe Komisyonunda sosyal güvenlik reformu
tartışılıyor, aynı anda sosyal güvenlik reformu
tartışılıyor. Yani, memurlarımızla ilgili bu
düzenlemeyi
Mademki sosyal güvenlik reformu çok önemli, onun kapsamı
içinde iyileştirmeleri getirmeyi düşünürken dehşet verici, bir
Türkiye gerçekliğiyle bağdaşmayan uygulamayla karşı
karşıyayız: Altmış beş yaşında emeklilik,
9 bin iş günü. Altmış beş yaşında emeklilik ve
düşük ücretle ölümüne kadar çalıştırmak insanı, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 4üncü maddesinde yazan Angarya
demektir, Angarya, kölelik
21inci yüzyılda memuruna kölelik ve angarya
çalışmayı reva görmek demektir. Şu anda Bütçe Komisyonunda
görüşülen sosyal güvenlik reformunda memurun, işçinin güvencesi,
ücreti, sağlığı, adaletsizliği aynen duruyor.
İsmini vermeyeceğim, iktidar partisinin bir grup
başkan vekilinin mensubu olduğu ilde istatistikler insan ömrünün
ortalamasının elli dokuz olduğunu söylüyor. Ey iktidar,
uyanın, bir grup başkan vekilinizin ili. Orada yaşayan
yurttaşlarımız hiçbir zaman emekli olamayacaklardır
demektir bu. Türkiyenin bu gerçekliğini de görün; elli dokuz, yaş
ortalaması. Elli dokuz yaş ortalamasının üstüne, altı
sene daha yaşama şansı olmayan bu ülkede, 9 bin iş gününü
dayatıp arkasından da bu sosyal adaletsizliği, ücretteki
dağılımı dayattığınız zaman geriye
sosyal devlet olarak bir tek şeyden anladığınız anlaşılıyor:
Gelişigüzel, bölük pörçük, taksit, perakende, o memura şu kadar
kuruş yardım, bu memura şu kadar kuruş yardım,
ayrıca Sosyal Yardımlaşma Fonundan farklı yerlere
yardım, biraz makarna, biraz kömür, onu da vali taşısın.
Bu, sadaka devletidir. Bakın, bu, sosyal devlet değil.
Biz, feodal imparatorluk dönemlerindeki hayratların, vakıf başlarındaki
padişahların emir kulları olan bir Türkiye Cumhuriyetinde
yaşamıyoruz. 21inci yüzyıl Türkiye Cumhuriyeti hukuk devleti,
hukuk üstünlüğü, çalışma yaşamına, çalışan
insanına, memuruna, işçisine verdiği güvenceyle, verdiği
ücretle, verdiği maaşla, onun sosyal statüsüyle, onun
yaşadığı evle, onun yediği yemekle, onun gittiği
okulla, onun giydiği kravatla, onun giydiği kazakla, onun
giydiği pardösüyle, bunların bütün ölçütleriyle ölçülür olmuştur
artık. Bunu görme büyüklüğünü ve ufkunu yakalamayan iktidarların
sadaka yaklaşımının sonucudur ki emek ve meslek örgütleri
her gün Kızılaya dayanıyor, Meclis kapısına. Her
Kızılaya, Meclis kapısına dayanan emekçileri,
özelleştirmeye direnen Tekel işçilerini, sağlık güvencesi
diye sağlık hakları ve sağlık sigortası,
sağlık güvencesi nedeniyle yürüyen doktorlarımızın,
sağlık personelimizin önlerine, copla, kalkanlarla polisi dikerek,
üzerlerine sular sıkarak -eksi 15 derecede- yıkmak, vurmak sosyal
devlet değildir, ceberut devlettir. Ceberut devlet de ben bildiğimi
okurum, yaparım, ederim anlayışıdır.
Biz Avrupa Birliği sürecinde ilerliyoruz ve Avrupa
Birliği sürecinde bir öcü gibi Avrupa ülkeleri bize bakıyor Ya,
Türkiyeyi alacağız Avrupa Birliğine ama ya serbest
dolaşım hakkı? Ya insanların serbest
dolaşımı olursa ya memurları gelip benim Fransamda,
Almanyamda, İtalyamda, İngilteremde çalışmak isterse
yandık o zaman. diyorlar. Çünkü yaşlanan, köhne bir Avrupada,
dimdik genç bir nüfus potansiyeline sahip olan Türkiyede bu kapılar
açıldığı zaman dışarıya ilk göç
vereceğimiz, ihracat vereceğimiz, nitelikli beyin gücüyle
memurlarımız olacaktır. İşsizlik oranının
Türkiyede üniversite gençliği üzerinde en yüksek oran olması
tesadüfi değildir. En yüksek göçümüzü üniversite mezunu, teknik, kalifiye
eleman üzerinden vermemiz ve bunların gidip Amerikada, Almanyalarda,
başka ülkelerin sanayilerinde çalışması da tesadüf
değildir. Çünkü memuruna
Danıştaya gitmiş,
hakkını aramış aynı statüde farklı farklı
maaş alan memurlarımız demiş ki: Aynı işi
yapıyoruz, bu da benim hakkım. Ve yıllarca
Danıştayda, idari yargıda kapılarda beklemiş,
altı sene sonra kararını almış, altı sene sonra
kararını alıp 2002 yılından bu yana hak ettiği
zamları ve tazminatları kırpıp onun elinden almak, onun
yargıyla kazandığını elinden almak Anayasanın
138inci maddesinin hükmüne rağmen, Anayasanın Yargıya
müdahale edilemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. hükmüne rağmen Ben
yargıyı tanımıyorum, güçler
ayrılığını tanımıyorum,
Danıştayı da tanımıyorum, Anayasa Mahkemesini de
tanımıyorum, bağımsız yargıyı da
tanımıyorum, ben bir tek şey tanıyorum, o da çoğunluk,
o da parmak; ben bildiğimi okurum, ben bildiğimi yaparım.
anlayışının, hukuk, demokrasi, çoğulculuk ve
katılımcılık olduğunu hiç kimse bize söyleyemez. Hiç
kimse bu ülkede, emek cephesinin, çalışan dünyasının
hakkına, ekmeğine, kursağına elini atamaz. Atarsa, Tuzlada
olduğu gibi, her gün, iş kazasında ölen bir işçimizin
cenazesi gelir. Tuzlada, bilmem, 80lere varan cinayetten sonra Meclisimizden
araştırma önergesi çıkarabiliyorsak
Çalışan
dünyamıza karşı, emek dünyamıza karşı, ücret
alanlarımıza karşı, maaş alanlarımıza
karşı, ülkemizde en yüksek vergiyi verenlerimize karşı
hepimizin çok daha duyarlı olması, bağımsız
yargıya karşı saygılı olması gerekiyor.
Ben, bu tasarıda bu hakları
Bu maddenin
kaldırılmasıyla, kanun hükmündeki kararnamenin böyle palyatif,
böyle pratik, böyle çıkarcı, böyle Kendi insanıma, kendi
bildiğime, kendi kategorime 20 lira, 30 lira yardım ederim,
bahşiş veririm, sadaka veririm. anlayışının
geldiği iflas noktasıdır. Onu da geri alırım. tasarısıdır
bu. Onu da geri alırım, IMFye selam dururum, memurumun
boğazını sıkarım, cebindekini alırım.
anlayışıdır. Bu anlayışa karşı vicdan,
bu anlayışa karşı insanlık, bu anlayışa
karşı hak konuşacaktır. Siz bildiğinizi
istediğiniz kadar söyleyin, istediğiniz kadar ısrar edin bu
yanlışta
Emek dünyasının, çalışan
dünyasının sendikal hakları, örgütlenme hakları, maaş
hakları, ekonomi hakları, sosyal güvenceleri, sağlık hakları,
emeklilik hakları konusunda, bugün itibarıyla sosyal güvenlik reformu
tartışmalarını yaşadığımız Bütçe
Komisyonundan buraya kadar bütün, 70 milyon insanımızın gözü
önünde, bu kürsü ki halkın kürsüsüdür, bu kürsü ki milletin kürsüsüdür, bu
kürsü ki çoğunluğun kürsüsüdür. Bu kürsü ki o çoğunlukta
çalışanlardır, o çoğunlukta memurlardır, o
çoğunlukta işçilerdir, o çoğunlukta onların aileleridir, o
çoğunlukta gerçek Türkiye'nin sahibidir. O çoğunluk ki, Türkiye'nin
kaderine hükmedecek çoğunluktur. O çoğunluğun sesi olmaya mecbur
hissediyoruz kendimizi bu konuda.
Denge tazminatı, görev tazminatı yerine
Yasayı,
Danıştayın yasasını baypas et yasası olarak
getir, efendim, geçmişe dönük parçaları, partileri ödemeyelim. Evet,
3 milyonun üzerinde çalışana ve emekliye ödeme yapılması
gerekeceği, 1 milyon 645 bin emekli olmak üzere
Gerekçe bu, evet bu. 3
milyon çalışanımız yararlanır, bütçeden 2,5-3 milyar
gider diye bu kanun teklifi veriliyor. Kardeşim, bu bütçenin yükü, bu
bütçenin bütün külfeti, bu bütçenin hepsi emekçilerin sırtında
mı olacak? Hiç mi çalanın çırpanın, kara para
aklayanın, bu ülkede vergisini ödemeyenin, bu ülkede on yedi
yaşında gemi sanayilerini işletenlerin, bu ülkede
On altı
yaşında ithalat, ihracat şirketi kuranların olduğu bu
ülkede, bütün bu kefareti, vergiyi, cefayı, askerliği, yükü, nöbeti
emekçiler yapacak. Hayır, emekçiler artık yapmayacak. Emekçiler,
haklarına sahip çıkacak. Emekçilerin, bu Mecliste sesleri olacak. Bu
Mecliste, kimin patronlardan ve iş birlikçi sermayeden yana olduğu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla)
kimin iş birlikçi sermayeden
ve uluslararası sermaye şirketleriyle iç içe olduğunu,
önümüzdeki günlerde yap işlet devret modelleriyle kimlere
limanlarımızın, yollarımızın parsel parsel
gideceğini de anlatacağız. Ülkemizin gerçek direği olan
çalışanlarımızın, onurlu emekçilerimizin,
işçilerimizin haklarını da sonuna kadar savunmaya devam
edeceğiz. Sadece, bu kürsüden, bir tek şey söylemek istiyorum:
Adalet
İsmi Adalet olan parti, adalet ve kalkınma önce emeğe
saygıdan başlar, emeğe saygı insana saygıdır.
Sizi sorumluluğa davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Oyan. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada görüştüğümüz
3 maddelik -aslında tek maddelik- düzenleme ile memurların bir
hakkı elinden alınmaktadır.
Olayı basite indirgemek için önce 2001 yılına
gidelim. 2001 yılında bir kararname çıkarılıyor, 631
sayılı Kararname. Bu kararname daha önce 89 yılında
çıkmış bir kararnamede bir değişiklik yapıyor,
ona bir (c) bendi ekliyor. Buna göre şu amaçlanıyor: Memurlar
arasında temsil tazminatı alanlar var almayanlar var. Temsil
tazminatı almayanlar açısından bir iyileştirme getiriliyor.
Nedir bunun adı? Bunun adı görev tazminatı. Bu
iyileştirmenin adı görev tazminatı. Şimdi, bugün
kaldırmakta olduğumuz şey de bu işte. 2001
yılında getirilmiş olan 631 sayılı Kararname ile -ama
uygulanmayan bir bölümü var şimdi geleceğim- biz şimdi bu görev
tazminatını kaldırmakla meşgulüz, bugünkü Parlamento,
bugünkü Hükûmetin getirdiği şey budur.
Bu, 2001 yılında yapılan düzenleme görev
tazminatı getirirken ikiye ayırıyor kamu memurlarını,
memurları ve diğer kamu görevlilerini ikiye ayırıyor: Bir,
7.000den düşük göstergedeki kadrolardakilere Bakanlar Kurulu
kararınca görev tazminatını ödeme şeklini düzenliyor.
Bunlarla ilgili olarak -ayrıntıya girmeyeceğim- 15.000
göstergeyi geçmeyecek şekilde bir düzenleme yapıyor memur kat
sayısıyla, memur aylıklarının kat sayısıyla
çarparak. Böyle bir görev tazminatı.
Bir de ikincisi, bunların dışında kalanlara,
en az beş hizmet yılını dolduranlara gene Bakanlar
Kurulunca düzenlenecek, ama 10.000 gösterge rakamını geçmemek üzere
bir görev tazminatı. Yani, iki kalemli bir düzenleme var bu 2001
yılı düzenlemesinde.
Bunlardan birincisi için 2002 yılında bir Bakanlar
Kurulu kararıyla bir uygulama yapılıyor. Yani, üst düzey
memurlar için, bir temsil tazminatı almayanlar için bir görev
tazminatı düzenlemesi yapılıyor. Fakat, en az beş yıl
kamu görevi olmakla birlikte, işte, belirli düzeye gelmemiş memurlar
ve diğer kamu görevlileri için bu düzenleme bir türlü yürürlüğe
girmiyor. Yani, beş yıldır, altı yıldır bu
düzenleme yürürlükte yok. Bunun üzerine memurlar yargıya
başvuruyorlar. Yargıdan çıkan kararı daha sonra temyiz
ediyorlar ve nihai olarak 2007 yılının 14 Haziranında -esas
numarasını falan söylemeyeceğim ama- Danıştay
İdari Dava Daireleri Kurulunun bir kararı çıkıyor. Buna
göre diyor ki yürütmeye: Siz, bu yasa hükmünü uygulamak
zorundasınız, en az beş yıl hizmet yılını
dolduran tüm personele görev tazminatı ödenmesi yükümlülüğünüz
vardır, bunun devlet bütçesine yük getireceği gibi bir gerekçeyle
ödenmemesi mümkün değildir. Zaten Anayasaya aykırı bir durum
olurdu. Dolayısıyla, yani Yasaya uyun. diyor. Yargı yürütme
organına diyor ki: Yasaya uy, bu ödemeyi yap. diyor.
Şimdi karşımıza getirilen tasarıyla,
önümüze bugün getirilen tasarıyla yürütme yasama organına şunu
yaptırmak istiyor: Yargıdan aleyhte bir karar çıktı. Ey
yasama organı, sizler -tabii, AKP Grubunun çoğunluğu başta-
burada, bu, geçmişe dönük beş yıllık bir ödeme
yükümlülüğü var bu görev tazminatını, gelin bana bir destek
verin, şu (c) bendini kaldıralım o yasadan, çıkaralım,
bundan kurtulalım. Yani yasa, yeni bir yasa çıkararak geriye dönük
olarak, beş yıl, altı yıl geriye dönük olarak bir
yükümlülükten bizi kurtarın
Hangi yükümlülükten? Düşük maaş alan birtakım
memurlara yapılacak bir iyileştirme olarak öngörülmüş bir görev
tazminatından bu memurları mahrum bırakarak bir düzenleme
yapmanız isteniyor.
Şimdi, adalet tarafınızı görmek istiyoruz,
Adalet ve Kalkınma Partisi ya. Adalet tarafını bir görmek
istiyoruz burada. Gerçekten bu adil bir düzenleme ise hep beraber oy verelim,
biz de vereceğiz ama şimdiye kadar söylediklerimden bunun adil bir
düzenlemeyle yakından uzaktan ilgisi olmadığı ortada.
Şimdi, şu söylenebilir, tasarı gerekçesinde o da
var: Bütçeye yük getirecek deniyor. Bu nasıl işse? Yani bütçeye yük
getirecekse, yük getiren o kadar çok şey var ki. Burada ben -bazı
arkadaşlar girdiler- ayrı ayrı girmeyeyim. O yükler olacak ama
iş memura gelince, özellikle de küçük memura gelince onlar yük olacak!
Şimdi, değerli arkadaşlarım, deniyor ki bugün
görüştüğümüz tasarının gerekçesinde: Biz görev
tazminatı almayan personele bu görev tazminatını ödemedik ama
yasal birtakım düzenlemelerle ek ödeme, ilave ödeme adı altında
başka ödemeler yaptık deniyor. İyi ama şimdi bir kere bu
bir mazeret olamaz. Kaldı ki, bu yaptığınız
düzenlemeler sadece o kategoriye, yani bu, 2002den itibaren en az beş
yıl kamu görevi olanlara yapılması gereken o görev
tazminatı ödemesi sadece onlara dönük ek ödemeler değil, daha
geniş kapsamı olan ek ödemeler. Yani aradaki eşitsizliği
kaldırmıyor. Aradaki eşitsizliği
kaldırmadığı için, memurlar arasındaki bu hak
kaybı, mağduriyet durumu devam ediyor.
Kaldı ki, sizin bu ek ödeme dediğiniz şey, tarihi
de 21 Mart 2006dır. Yani 2002ye kadar giden durum ne olacak? 2006da
aldığınız gene ek ödeme yapılması hakkında
bir kanunla şunu yaptınız: Memurlara 2007 yılında 90
milyon ödediniz. Şimdi, Ocak 2008de de 110 milyon ödendi. Ama, bu, bir
kere eşitsizliği kaldırmadığı gibi çok
gecikmiş bir olay. Yani, 2002den bu tarafa olanı kapsayan bir
şey değil. Onun alternatifi değil yani. Dolayısıyla
burada bir şeyi görüyoruz: AKP İktidarı sürekli olarak söylem
düzeyinde Biz küçük memurun, biz küçük, düşük gelirlinin, işçinin,
yani yoksulun yanındayız. edebiyatı yapıyor, ama buradaki
bu uygulama bir kez daha ortaya koyuyor, doğrudan doğruya
aslında yargının kararı da bu foyayı ortaya
çıkarıyor, gerçekleri ortaya çıkarıyor ki siz aslında
bunun tam tersini yapıyorsunuz. Yani, bu düzenleme, 2001den sonraki
düzenlemenin esas itibarıyla yürürlükte kaldığı dönem AKP
dönemidir. AKP beş yıldır iktidardadır.
Dolayısıyla, bu son altı yılın uygulamalarına
baktığımızda bizim karşımızda muhatap olarak
göreceğimiz parti AKPdir, bunun beş yılından sorumludur ve
yükümlülüğü bu memurlara karşı yerine getirmeme konusunda
direnmiştir.
Dolayısıyla, biz, bugün burada AKP Grubu başta
olmak üzere
Çünkü, burada muhalefetin bu düzenlemeye karşı
olduğu -ben üçüncü konuşmacıyım- açıkça ortaya
çıkıyor. Burada, biz, iktidar grubunu böyle bir düzenlemeye evet
dememeye çağırıyoruz. Eğer adalet ve vicdan bir arada
birleşiyorsa, eğer Hükûmetiniz tek parti hükûmeti ise, yani bir
IMF-AKP koalisyonu değilse ki, kuşkularımız olduğunu
biliyorsunuz- bunu kabul etmeyiz. Kabul ederseniz, bir kez daha
kanıtlamış olacaksınız ki, siz, AKP, tek parti
iktidarı değil, IMF-AKP iktidarısınız. IMFnin bütçe
üzerindeki bütün bu direktifleri yerine getiren bir dıştan güdümlü
iktidardan başka bir şey değilsiniz. Buna oy vermemekle
Türkiyenin bağımsız bir yönetime sahip olduğunu,
Ankaradan yönetildiğini, kendi memurlarına
tanıdığı hakları veren bir iktidar türü olduğunu
kanıtlamış olacaksınız.
Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla burada
bir hukuksuzluk söz konusudur. Bu hukuksuzluğun sadece tek örnekte kalmadığını,
bundan önce çok sayıda örneğini burada teşhir ettiğinizi de
biliyoruz. Ama, şunu da ayrıca belirteyim. Anayasanın 138inci
maddesi açıkça şunu söylüyor, son bendi: Yasama ve yürütme
organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu
organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle
değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.
Siz şu an bunları uygulamadınız ve
uygulanmasını geciktirmiş durumdasınız. Yani
doğrudan doğruya Anayasaya aykırı yeni bir işlem
yapıyorsunuz. Burada, tabii, bu yasal düzenlemeyle, yeniden hukukun
arkasından dolaşarak, bir hukuk devleti değil, sadece bir kanun
devletinden ibaret bir ülke yaratma konusundaki
kararlılığınızı bir kez daha sergilemiş
oluyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu, tabii, bize başka
birtakım hatırlatmaları yapma imkânı da veriyor burada.
Memurlar arasında böylesine ayrım yapan, memurların 2002den bu
yana gelen, önemli bir kesiminin, haklarını vermeyen bir zihniyet,
tabii ki, başka bakımlardan da memurların genel
çıkarlarını, haklarını koruyucu durumda olamazdı.
Örneğin ücret meselesi. Sizin, memurlara ilişkin olarak
yaptığınız yıllık artışlar Enflasyonun
altında olamaz, olursa karşılarız. dediğiniz
artışlara bakarsanız, aslında -bakınız DPTnin
raporlarına, bakınız resmî kurumların raporlarına-
reel olarak nasıl memur maaşlarının eritildiğini kendi
resmî rakamlarınızla göreceksiniz.
İki bakımdan bunu yapıyorsunuz: Birincisi, 2006ya
kadar memurlara enflasyon artı millî gelir farkı verilirken, son iki
yıldır sadece TÜFE farkı vererek bunu yapıyorsunuz.
Dolayısıyla, reel olarak memurların millî gelir içindeki
payını geriletme durumundasınız.
İkincisi, yaptığınız hesaplama türü. Yani
yılın birinci ilk yarısında -örneğin bu yıl
olduğu gibi- yüzde 2, ikinci yarısında yüzde 2 diyorsunuz,
toplamı yüzde 4 eder diyorsunuz. Bu, istatistik, matematik olarak
yanlış bir hesaptır. Çünkü yılın bütününde yüzde 4 zam
almış olmuyor. Yılın ilk yarısında yüzde 2
aldığı için, bu, yüzde 3 küsur eder. Dolayısıyla bunu
yüzde 4 diyorsunuz, enflasyon farkı veriyorum diyorsunuz. Enflasyon
farkı verdiğinizde aslında bir aldatmaca yapıyorsunuz.
Kaldı ki, bir de gecikerek yaptığınız
için, altı ay, bir yıl gecikmeli olduğu için, bir de zaman
aşımıyla da enflasyon sürecini ücretliye, burada memura yediriyorsunuz.
Dolayısıyla reel ücretleri eritmek bakımından da AKP
döneminde -eğer kendi istatistiklerinize bakmak zahmetinde
bulunursanız- bu erimenin nasıl gerçekleştiğini
göreceksiniz.
Tabii, buradan bir başka şeyi daha söyleyeyim:
Nasıl oluyor da, o zaman millî gelir dağılımında
düzelme ortaya çıkıyor? diyebilirsiniz. Bu da, tabii sizin takiye
sanatınızın bir sonucudur. Yani, millî gelirde bir düzelmenin
ortaya çıkması için TÜİK denen kurumun gerçekten Türkiyenin
sosyal ve ekonomik gerçeklerinden uzak olarak, bir anlamda manipülasyon
yapıyor olmasıyla mümkündür.
Bakınız, değerli arkadaşlarım, hane
halkı üzerinden hesaplamalar yapıyorsunuz, hane halkının
harcamaları üzerinden hesaplamalar yapıyorsunuz. En son bir hane
halkı hesaplamasında durum şuydu: Türkiyenin millî geliri -o
tarihte- 400 milyar dolar iken, hane halkı harcamaları ne hikmetse
sizin TÜİK araştırmalarında, toplamda 300 milyar dolar
çıkıyordu, yani bunun anlamı bazı hanelerin harcamalarını
ve gelirlerini gizlediği idi. Yani, siz millî gelirin yüzde 100ü
üzerinden değil, yüzde 75i üzerinden hesaplama yapıyordunuz. O zaman
düzelmiş çıkıyor. Niye; çünkü, yüksek gelir
gruplarının harcamaları, tüketimleri daha düşük gözüküyor.
Olaya şöyle bakın, daha kolay anlaşılması
için söyleyeyim: Türkiyenin en düşük gelir düzeyindeki yüzde 20lik
bölümü millî gelirin yüzde 5ine -yuvarlak hesapla- sahip oluyor. 300-400
milyar dolar üzerinden baktığınız zaman millî gelire, yüzde
5i ne eder? 20 milyar dolar eder. Şimdi, toplam 20 milyar dolar geliri
olan yüzde 5lik kesimin 100 milyar dolar gelir gizlemesi mümkün olabilir mi?
Olamaz. Bunu kim gizler? En yüksek gelir düzeyinde olan o yüzde 20lik, yüzde
50ye ulaşıyor ya, onlar gizler. Bunu koyduğunuz zaman, sizin
devri iktidarınızda, Türkiyedeki gelir dağılımı
sürekli bozulma içindedir. Sizin bugün memurlara yaptığımız
bu ücret artışları, keza bugünkü tasarıda
yaptığınız, bu görüşmede dile getirdiğim görev
tazminatını önemli bir memur kesimine uygulamamanızın
etkisi bu gelir dağılımının daha da bozulması
yönünde olacaktır.
Ama, bütün bunları, tabii, siz nasıl görünmez
kılarsınız? Bunları görünmez kılmak için kamunun bütün
kurumlarını, özellikle burada TÜİKi devreye
sokarsınız ve cilalı ekonomi dönemini yaşatırsınız.
Yani, bu, aslında gerçekte olmayanı sanki varmış gibi
gösterme sanatınızın bir parçası olur.
Değerli arkadaşlarım, bu şekilde belki bir
dönemi idare edebilirsiniz, belki bu şekilde bir dönem daha bu milleti
aldatarak, kandırarak birtakım işler yapabilirsiniz, ama
gerçekler bunlarla değişmez. Gerçekler sanal ekonomide değildir,
gerçekler sanal rakamlarda değildir. Gerçekler bugün işçinin, memurun
sofrasındadır değerli arkadaşlarım. Bugün
işçinin, memurun işsizliğindedir. Bugün, bakın, Tekelde
tütün işçilerinin direnişlerindedir. Gerçekler Tuzladadır.
Gerçekler özelleştirme yağmasındadır, şaibeli
özelleştirmededir, yolsuzluklardadır. Bu gerçekler var iken, sizin,
ekonomideki görüntüyü güzelleştirme, pembe tablolar yaratma adına
yaptığınız düzenlemelerle, belki birazdan bugün burada
konuşacak olan Bakanın sözleriyle bu tabloyu
değiştiremezsiniz değerli arkadaşlarım. Bu tabloyu
değiştirmek için gerçekten adaletten yana, gerçekten kalkınmadan
yana, gerçekten yoksuldan yana, gerçekten düşük gelirliden yana,
işçiden, memurdan, emekliden, çiftçiden, esnaftan yana ve Ankaradan
yönetilen bir Türkiyeden yana bir politikayı uyguluyor olmanız
gerekir.
Tabii, sizin bütün bunlarla ilginiz yok. Siz bu günlerde tam seçim
arifesinde konut edindirme yardımı aracılığıyla
yeni bir cila gibi bir uygulamayı gündeme getirmek
durumundasınız. Yani, düşünün 2003 yılından -sizin
döneminizden itibaren sadece alayım- itibaren bu Fonun kaynakları,
1999dan itibaren Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım
Ortaklığına devredilmişti. Sizin döneminizde, 2003
yılından sonra Toplu Konut İdaresinin yönetiminde olan bu Emlak
Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı kat
karşılığı arsa verme üzerinden ya da tahsilat
paylaşımı, hasılat paylaşımı üzerinden
yaptığı uygulamalarda yüzde 50-50 paylaşım
oranını değiştirerek, müteahhide yüzde 75 -arsa sahibi biziz,
yani konut edindirme yardımı sahipleri, Toplu Konut vesaire hepimizin
adına- yüzde 25 hak sahiplerine yahut da Toplu Konuta yahut Gayrimenkul
Yatırım Ortaklığına alarak çok önemli ölçüde zarara
uğratmıştır. Bunu görmek için Yüksek Denetleme Kurulunun
raporlarına bakmanız yeterli. Sadece 2004 yılında
uğranılan zarar 750 trilyonu aşmaktadır. Yani bugün konut
edindirme yardımı olarak dağıtacağınız, kaç
hak sahibi olduğunu dahi bilmediğiniz, ama büyük ölçüde
aşındırılmış, bir karmaşık
formülasyonla, sözle anlaşılmaz kıldığınız,
ama baktığınızda gerçek rayiç değerlerinin -bu
arsaların- gizlenmesi üzerine inşa edilmiş bir formülasyonla siz
hak sahiplerine seçim arifesinde sanki bir hak veriyormuş,
Başkaları yapamadı ama ben yapıyorum. adı
altında bir gösteri yapacaksınız, ama bir taraftan da, gerçek
hak sahiplerine en az 5,5 milyar lira kişi başına tavandan
alınması gereken payları 1.000-1.200 civarına
düşüreceksiniz ve böylece, aynı zamanda da, kalan arsaları da
Toplu Konut İdaresi bütününün yönetimine aktararak buradan da bir
başka operasyonu gerçekleştirmiş olacaksınız.
Tabii size başka örnekler de verebilirim. Bunlardan bir
tanesi de, sözleşmeli personel örneğidir. Değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz sene 4 Nisan 2007de burada
çıkardığınız 5620 sayılı Yasayla
Aslında bu yasanın adı Kamuda Geçici İş
Pozisyonlarında Çalışanların Sürekli İşçi
Kadrolarına veya Sözleşmeli Personel Statüsüne Geçirilmesi
Hakkında Kanundu. Burada bu veya kritiktir. Bunu yaparak 218 bin geçici
işçinin aslında bir bölümünün sözleşmeli personel durumuna
geçirilmesiyle, daha önce Kamu Yönetimi Temel Kanununda yapmak
istediğiniz bir konuyu gündeme getirmiş oldunuz. İstisnai bir
kamu görevi statüsü olan sözleşmeliliğin bir genel statüye doğru
evrimine katkıda bulunmak üzere bu operasyonu yapmış
bulunuyorsunuz. Dolayısıyla, sözleşmeli statünün
yaygınlaşması üzerinden, başka yasalarla daha önce
yapamadığınız bir uygulamayı da gündeme getirme
kurnazlığını gösteriyorsunuz.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım,
memurların haklarını savunmak, memurların gerçek
çıkarlarını savunmakla, sizin arasında gerçekten fersah
fersah mesafe var. Sizler, sadece ve sadece günü kurtarmakla, bugün
yaklaşan bu ekonomik kriz ortamında bile sadece günü kurtarmakla
meşgulsünüz, sadece siyasetle ilgilisiniz, sadece kendi özel gündeminizle
ilgilisiniz. Oysa, Türkiyenin bugün sizin gündeminizde gözükmeyen o kadar
büyük sorunları var; sadece ekonominin değil, toplumun büyük
kesiminin, büyük refah kayıplarına uğrayan, büyük ölçüde işsizlik
sorunuyla boğuşan bu toplumun, sizin iktidarınızdan
bekleyebileceği hizmetlerin sayısı giderek azalmaktadır ve
siz, giderek kendi seçmeninize bir şey veremez duruma geldiğiniz
gibi, Türkiye açısından da giderek bir ayak bağı durumuna
gelme noktasındasınız.
Umarım bu tasarıyı geri çekersiniz, bu
tasarıyı değiştirirsiniz. Bu tasarıdaki hükümleri
uygularsanız, böylece, biz de burada bu söylediklerimizi o zaman
nüanslandırma fırsatını buluruz.
Bu tasarıya oyumuz negatif olacaktır, bunu burada tekrar
belirtmek isterim.
İlginiz için teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Oyan.
Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali
konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Sali. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ OSMAN SALİ
(Balıkesir) Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla ilgili olarak AK Parti
Grubu adına huzurunuzdayım. Hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, değişiklik, tabii tek
maddelik bir değişiklik ama bunun bir derinliği, bir arka
planı, bir tarihsel geçmişi var; onları tartışarak,
değerlendirerek başlamak durumundayız.
Değerli arkadaşlar, 375 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 1inci maddesine 631 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle bir ekleme yapılıyor. Ekleme -benden önceki
arkadaşlar da söylediler- temsil tazminatı almayan personelden -bir
defa, temsil tazminatı alan bir üst düzey personel grubu var- 7.000den
daha düşük göstergeler üzerinden makam veya yüksek hâkimlik tazminatı
öngörülen kadrolara atanmış olanlara, 15.000 gösterge
rakamını geçmemek üzere Bakanlar Kurulunca tespit edilecek gösterge
rakamlarının memur aylıklarına uygulanan kat sayıyla
çarpımı sonucunda bulunacak miktarda görev tazminatı ödenir. Bu
birinci alt bent. İkinci altı bent ise, temsil tazminatı
almayan, okuduğum madde kapsamında görev tazminatı almayan, ama
beş yıldan fazla hizmeti olan personele Bakanlar Kurulunca görev
tazminatı verilmesini öngören bir fıkra.
Kaldırdığımız fıkra bu fıkra. Bunu
nasıl ödeyeceğiz beş yıldan fazla hizmeti olanlara? Hizmet
sınıfı, yılları, tabi oldukları personel
kanunları, kariyerleri, kamu görevlerine giriş dereceleri,
öğrenim durumları birlikte veya ayrı ayrı dikkate
alınmak suretiyle bunun ödenmesi gerekiyor. Doğrudur, o gündür bu
gündür bu ödeme yapılmamıştır. Sebebi, söylenmeyen bir
sebebi şudur: Aynı kanun hükmünde kararnamenin, 631 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 18inci maddesi diyor ki: Bakanlar Kuruluna bu
Kanun Hükmünde Kararname ile verilen yetkilerin kullanılması
sırasında bu amaç için öngörülmüş olan ek mali imkânlar
aşılmaz. Şimdi, bu süreç, bugüne kadar devam eden sürecin
altında yatan mesele, ek mali imkânlar ve Bakanlar Kurulunun takdir
yetkisinin değerlendirilmesiyle alakalıdır ve mahkeme süreciyle
alakalıdır. Birazdan tekrar geleceğim ama kısaca
söyleyeyim: Danıştay 11. Dairesi diyor ki: Ek mali imkânı yoksa
-bu bahsettiğimiz, şu anda yürürlükten kaldırdığımız
alt bent gereğince- Bakanlar Kurulunun bu memurlara, öngörülen memurlara
herhangi bir görev tazminatı ödemesine gerek görülmemektedir. Dava
Daireleri Genel Kurulu da diyor ki: Ödeyip ödememe konusunda takdir yetkiniz
yok, takdir hakkınız yok, herkese ödeyeceksiniz ama mali imkânlarla
sınırlı olarak. Bunun anlamı nedir? Efendim, beş
yıldan fazla hizmeti olan kamu görevlilerine, yani daha önce düzenlemesi
yapılmış temsil ve görev tazminatı almayanlara birer
liralık görev tazminatı verseniz Dava Daireleri Genel Kurulunun
kararı yerine gelir. Zaten -tekrar döneceğim- şu anda uygulanma
safhasına gelmiş bir karar da yok, ama Dava Daireleri Genel Kurulunun
kararı bu yönde. Diyor ki: Az veya çok, 18inci madde
sınırlamasına uyarak herkese bir miktar vermek zorundasınız.
Değerli arkadaşlar, şimdi, denge, dengesizlik
vesaire gibi konular tabii ki tartışıldı,
tartışılacak. Beş yıldan az hizmeti olanların
suçu ne diye sorsam buna ne cevap vereceğiz? Yani, beş yılı
aşanların maaşlarını artıralım, üst düzey
görevlilerin maaşlarını artıralım, alt düzeydekilerin
durumlarını da düzeltmeyelim mi diyeceğiz?
Değerli arkadaşlar, şimdi, kamu personelinin ücret
politikalarıyla alakalı olarak iki temel politikayı
izleyebilirsiniz: Birincisi, yatay denge ve dengesizlik uygulayabilirsiniz,
tercih hakkınız vardır, mahkeme kararlarına uymak
kaydıyla; diğeri de dikey denge veya dengesizlik. Bunların
anlamı ne? Önce, yatay denge veya dengesizlik meselesini
tartışalım. Dediğimiz şu: Eşit işe eşit
ücret meselesi veya eşit iş tanımı
olmadığından, son zamanlarda kullanmaya başladığımız
kurumlar arası ücret dengesizliğinin giderilmesi meselesidir. Bir
kurumda bir işi yapan kişi ile diğer kurumda işi yapan
kişi aynı ise bunlara aynı ücret ödenmelidir. Bunda hiçbir
siyasi partinin, hiçbir hükûmetin karşı duruşu olmadı;
bütün hükûmetler, bütün siyasi iktidarlar, bütün Meclisler bu yatay denge ve
dengesizlik meselesini çözmek için uğraştı ve kurumlar
arası ücret dengesizliğini gidermek için gayret sarf etti, bunu
politika olarak hep benimsedi. Diğer mesele, dikey denge ve dengesizlik
meselesi. Şimdi, buraya geldiğimizde tarihsel süreç bize çok
farklı bir şey gösteriyor. O da nedir değerli arkadaşlar?
Üst düzey görevlilere, hangi kurumda çalışırsa
çalışsın daha yüksek ücret vermek, daha yüksek bir satın
alma gücü sağlamak, alt düzey görevlilere de daha az ücret vermek, aradaki
ücret-denge makasını açmak şeklinde.
Değerli arkadaşlar, genel kuram olarak dikey dengesizlik
ve yatay dengesizlik arasındaki açık ne kadar kapalıysa, yani
denge ne kadar sağlanıyorsa, burada savunulabilir, adil olduğu
düşünülebilir bir ücret sistemi vardır, ama bunun
dışında bazı şeyleri de yapabilirsiniz.
Şimdi ben tekrar vurgu yapmak açısından şu
noktaya gelmek istiyorum: Dikey denge, dengesizlik meselesine nasıl
bakılmıştır hükûmetler tarafından? Yatay denge de mesele
yok, yapılabilmiştir yapılamamıştır ama dikey
dengesizlik meselesinde, dikey dengesizlik özellikle istenmiştir. Olay
şöyle gelişmiştir: 12 Şubat 2000 tarihli 4505
sayılı Kanun ile 7.000in üzerinde makam tazminatı alan üst
düzey kamu görevlilerine temsil tazminatı verilmesi öngörülmüştür
-gene Bakanlar Kurulu takdir edecek- 7.000in altındakiler için herhangi
bir düzenleme öngörülmemiştir. Tabii, bunun, üst düzey görevlilerin yatay
dengesizliğini düzeltecek şekilde ek ödemelerin mahsup edilmesi
şeklinde bir düzenleme de var. Tabii, zaman geçince üst düzey
görevlilerden sonra yine üst düzey sayabildiğimiz veya orta düzey
diyebileceğimiz yöneticilerin devreye girmesi veya onların durumunun
ortaya çıkmasıyla bu düzenleme yapılmıştır,
tartıştığımız düzenleme. Bu düzenleme neyi
öngörmüştür? 7.000den daha düşük gösterge üzerinden makam
tazminatı alanlar. Bakanlar Kurulu bu konuyu da düzenlemiştir ve
makam tazminatı alan bütün personele yasal yetkisi çerçevesinde bu görev
tazminatlarını vermiştir.
Sonuç itibarıyla, biz üst düzey görevli dediğimiz veya
statüsü derecelendirmeye girmemekle birlikte, uzman, müfettiş
dediğimiz personel grubuna, makam tazminatları olduğu için
temsil ve görev tazminatı verdik ve bu uygulama devam ediyor. Tabii,
burada bir detay var: Makam tazminatı alanlar için altı
aylığına Bakanlar Kurulu kararı
çıkartılıyor. Sonra, bugün yürürlükten kaldırmayı
düşündüğümüz alt bent kapsamındakiler için de bilahare düzenleme
yapılması öngörülüyor. Fakat bu arada başka bir yasa ortaya
çıkıyor, Bakanlar Kurulu kararı alınıyor, o da 13
Nisan 2002 tarihli. Yatay dengesizliği giderecek enstrüman, yani ek ödeme
alan kurum yöneticilerinin temsil ve görevden gelen tazminatlarının
mahsup edilmesi sistemi sınırlandırılıyor, yüzde 80
hariç bırakılıyor, sadece yüzde 20nin mahsup edilmesi
öngörülüyor. Tabiatıyla ne oluyor? Hedeflerde bir çökme oluyor 2002
yılında, yani az maaş alanlarla çok maaş alanlar
arasında dengenin açılması ama üst düzeyde farklı
kurumlarda görev yapanlar arasındaki dengesizliğin giderilmesi
şeklindeki politika çökmüş oluyor böylece. Tabii, burada, bu denge,
makas nedir derseniz, 2002de bu makas 1e 7. Yani en alt düzeydeki maaş
alan personelin maaşı 100 ise bir genel müdürün maaşı bu
tazminatlardan dolayı 700 ve biraz daha üstü. Böyle bir açık makas
var.
Tabii, 2002ye geldiğimizde şartlar değişiyor,
dikey dengesizlik meselesine itirazlar başlıyor. Üst düzey kamu
görevlilerinin yüksek maaş alması, alt düzey kamu görevlilerinin
düşük maaş alması politikasına itirazlar geliyor ve bu
arada memur sendikaları da devreye girmiş oluyor bildiğiniz
gibi. Toplu görüşmelerde, 2002 yılında 75 bin lira ve 2000
Ocaktan geçerli olmak üzere 25 bin lira seyyanen zam kabul ediliyor. Böylece,
görev tazminatı için, beş yıl ve daha fazla görev tazminatı
vermeyi öngördüğümüz personel için, ilk defa, ilk gün işe girenle
beş yıl ve daha fazla hizmeti olup da görev, temsil tazminatı
almayanlara biz seyyanen bu zamları vermeye başlıyoruz. Yani bir
nevi hem dikey adaletsizliği giderme politikası izliyoruz hem de makası
kapatma politikası izliyoruz.
Bunun sonucunda geldiğimiz nokta nedir derseniz 1e 4tür.
Yani şu anda bir genel müdürle en alt düzeydeki personelin maaşı
arasındaki makas, açıklık 4tür. Beş yılda, bu
dengesizlik, bu adaletsizlik giderilmiştir. Uluslararası genel kabul
görmüş denge rakamı, açıklık, makas rakamı da bu
civarlardadır, 3,5tur, 4tür, 4,5tur, o civarlarda genel olarak kabul
edilir, ama 1e 7li bir sistemi savunmak seçkinci bir yapıdır. Yani
üst düzeyde görev yapan
Efendim, herkes kamu hizmeti ifa ediyor, ama üst
düzeyde planlama, karar verme, politika yürütme işlerini yapanlar daha
önemli hizmetler yapmaktadır, ama daha alt seviyede kalan personel daha
önemsiz işler tabirimi mazur görün- yapmaktadır, onun için de aradaki
makas açılmalıdır şeklindeki yaklaşım artık
kabul görmüyor. Bunu kapatma çalışmaları devam ediyor.
Değerli arkadaşlar, bu çerçevede, bildiğiniz gibi,
sendikalarla da görüşmeler yapılarak -benden önceki arkadaşlar
da rakamları söylediler- 2007de 90 lira, 2008in birinci dönemi için 110
-yuvarlak söylüyorum- ikinci dönemi için 130 lira denge tazminatı
öngörüldü. Bu denge tazminatı kimlere verilmiyor? Bu denge tazminatı,
makam tazminatı alanlara, dolayısıyla temsil ve görev
tazminatı alanlara verilmiyor ve kurumlar arası ücret
dengesizliği kapsamında değerlendirdiğimiz bazı
kurumlara ödenen ek ödemeleri alanlar da bundan yararlanmıyor. Sonuçta
2006 yılındaki düzenleme hem dikey denge meselesini çözmeye gayret
ediyor hem yatay denge meselesini çözmeye gayret ediyor. Yani yatay ve dikey
dengeyi, dolayısıyla ücret adaletini sağlamaya
çalışıyor 2006 yılındaki 5473 sayılı Yasa.
Özlenen noktaya gelinmiş midir? Hiç kimse tabii ki böyle bir
iddiada bulunmuyor. Personelimizin, kamu
çalışanlarımızın satın alma gücünün
artırılmasının elbette hepimiz özlemi içindeyiz, buna
gayret ediyoruz. Ama şunu söylemek de haksızlık olur: Efendim,
kamu görevlilerinin, kamu çalışanlarının satın alma
gücü azaldı. şeklindeki bir değerlendirme de çok isabetli
olmuyor. Tabii ki biz -TÜİK devletin kurumudur- TÜİK rakamlarına
itibar etmek durumundayız. Bunlara itibar ettiğimizde -kümülatif-
TÜFE 2003-2008 arasında 72,3; ortalama memur maaşı, aile
yardımı dâhil yüzde 97 artmış, aile yardımı hariç
yüzde 92 artmış. Esas bu ücretler arasındaki dikey ve yatay denge
kapsamında dikkatinizi çekmek istiyorum: Ortalama 97. En düşük memur
maaşı, aile yardımı dâhil, yüzde 127; en yüksek memur
maaşı, aile yardımı dâhil, yüzde 60. Yani, bu dikey
dengesizlik ve adaletsizlik kaldırılmaya gayret edilmiş. Aile
yardımı hariç olduğunda, en düşük memur maaşı
yüzde 112, en yüksek memur maaşı da yüzde 58
artmıştır.
Elbette şu denebilir: Bu politika doğru değildir,
üst düzey kamu görevlilerine yüksek ücret verilmelidir, alt düzey kamu
görevlilerine de düşük ücret verilmelidir, makas da
açılmalıdır şeklinde bir politika tabii ki
saygıdeğer bir politikadır. Buna karşılık
herhangi bir şey demek de mümkün değildir, bu bir tercihtir, ama
Adalet ve Kalkınma Partisinin politikasında dikey adaletsizliği
savunur bir tez, bir görüş, bir program maddesi yoktur, yani üst düzeyle
alt düzey arasındaki makasın kapatılması, adil, adaletli
bir ücret dengesinin kurulması vardır. Ötekini de bir başka
siyasi iktidar, bir başka Meclis tabii ki yapabilir, nitekim 2000
yılında da yapıldığı gibi. 2000 yılında
4505 sayılı Kanunu çıkaran Meclisimiz de kendine göre çok
doğru, saygıdeğer bir iş yapmıştır. Buradaki
önemli mesele temel tercihlerle alakalıdır. Temel tercihi nasıl
yapıyorsunuz, bununla alakalıdır.
Şimdi, şu yürürlükten
kaldırdığımız maddeye geldiğimizde: Mahkeme
süreçleri kapsamında bu madde yürürlükten kaldırılabilirdi, ama
mahkeme daha kararını vermemiş. Veya bu maddeye göre uygulama da
yapılabilirdi. O zaman, biraz önce söylediğim, seçkinci dediğim
tercihi orta seçkinci bir yapıya getiriyorsunuz. Beş yıldan
fazla hizmeti olanlara görev tazminatı veriyorsunuz, ama beş
yıldan az hizmeti olanlara herhangi bir ilave ödeme yapmıyorsunuz.
Yani, nihayetinde, netice itibarıyla, ödenmediği söylenen görev
tazminatı isim olarak yer değiştirmiş ve denge tazminatı
olarak ve kapsamı genişletilerek uygulanmıştır.
Beş artı hizmeti olanlar değil, bugün işe giren memur da
dâhil olmak üzere herkes için bu ödeme yapılmıştır
alternatif ödeme grubu olarak. Tabii burada şu akla gelebilir:
Memurların memur sendikaları var. Memur sendikaları tabii ki
haklı olarak bu maddenin uygulanmasını istemişlerdir, ama
tercihleri denge tazminatının yürürlüğe konulması yönünde
olmuştur. Nitekim de -biraz önce de bahsettim- Ek Ödemesi Olmayan
Kurumlarda Çalışan Personele Ek Ödeme Yapılması
Hakkında Kanun da bu çerçevede çıkartılmış ve
uygulamaya sokulmuştur.
Değerli arkadaşlar, mahkeme kararlarının
dolanılmasıyla alakalı birkaç hususu sizlerle paylaşmak
istiyorum vaktim elverdiğince. Dedik ki takdir yetkisi ve mali imkânlar
meselesi etrafında dönmüştür konu. Bakanlar Kurulu
kararının iptali için tabii ki taraflarca dava
açılmıştır. Danıştay 11. Dairesi 3/3/2003 tarihli
-esas ve karar numaralarını söylemiyorum- kararında özetle
şöyle diyor: Bakanlar Kuruluna yasayla verilmiş bir takdir yetkisi
bulunduğu ve bu yetki kullanılırken anılan KHKnın
-özellikle okuduğum- 18inci maddesine göre bu amaç için öngörülmüş
ek mali imkânların aşılamayacağı hükmü
karşısında, idarenin yargı kararı ile anılan
maddede öngörülen ek mali imkânlar aşılacak şekilde düzenleme
yapmaya zorlanamayacağı açıktır. Bu 11. Dairenin
kararı. Temyizen incelemede dava daireleri de şu kararı veriyor:
631 sayılı KHK ile Bakanlar Kuruluna verilen yetki, madde
kapsamındaki tüm personele yapılacak olan ödemelerde farklı gösterge
rakamları belirlemekle sınırlı olup -farklı rakamlar
belirleyebilir- hangi personele ödeme yapılacağı konusunda bir
yetki verilmemiş olması nedeniyle, personelden bir kısmına
görev tazminatı ödenmemesi sonucunu doğuran bir düzenleme
yapılmasına olanak bulunmamaktadır. Yani, makam tazminatı
alanlara yapılmıştı, onunla alakalı. En az beş
hizmet yılını dolduran personelin 631 sayılı KHKya
aykırı olarak kapsam dışında
bırakılmış olması nedeniyle, amir hükme
aykırı biçimde tesis edilen eksik düzenlemede hukuka uyarlık
görülmemiştir. Devam ediyor ve diyor ki:
ayrılan
kaynağın görev tazminatı ödenmesi öngörülen bütün personeli
kapsayacak şekilde ve mümkün olduğunca adaletli
paylaştırılmasının sağlanarak
dağıtılması gerektiğinden bütçe
olanaklarının kısıtlı olduğu ve
zorlanamayacağı iddiasına itibar edilmesi olanağı
bulunmamaktadır.
Tabii düzeltmeye de götürülmüş, düzeltme talebinde de
bulunulmuş, düzeltme talebi reddedilmiş, yetkili 11.
Danıştay Dairesi henüz kararını vermemiş. Yani şu
anda kesinleşmiş, uygulanması zorunlu bir hüküm, bir mahkeme
kararı -şu an itibarıyla- bulunmamaktadır.
Tabii baştan söyledim: Politika böyle
değişmişse, 2003ten itibaren dikey adaletsizliğin
giderilmesi politikası benimsenmişse ve ek enstrümanlar, denge
tazminatı ve mahsup sistemi gibi farklı enstrümanlar, farklı
ödeme kalemleri gündeme gelmişse bu niye ortadan
kaldırılmamıştır? İşte bu sebeple ortadan
kaldırılmamıştır, mahkeme süreci devam ettiği
için kaldırılmamıştır.
Değerli arkadaşlar, bir hatırlatmada bulunmak istiyorum.
2007 yılında da konunun düzeltilmesi için, bu çapraşık ve
karışık durumun giderilmesi için, bildiğiniz gibi, 5677
sayılı Yasada da düzenleme yapıldı. Burada en az beş
hizmet yılını dolduranlar değil de Bakanlar Kurulunca
belirlenen kadrolara atanmış olanlara şeklinde bir düzeltme
yapıldı ve ödenir değil ödenebilir şeklinde, fakat
Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından bu madde değil,
bir başka madde nedeniyle Kanun Meclise iade edildiği için kadük
kaldı.
Nihayetinde, çözmeye çalıştığımız
mesele, ücretler arasındaki kurumsal ve dikey
farklılığı gidermeye yönelik çabayla ortaya çıkan
durumu netleştirmek ve bu tartışmalı durumu ortadan
kaldırmaya yöneliktir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ALİ OSMAN SALİ (Devamla) Mahkeme
kararlarının dolanılması söz konusu değildir. Tamamen,
yapılan işlemler ve politika değişiklikleri, arz etmeye
çalıştığım çerçevededir.
Tasarının hayırlı olması temennisiyle
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Sali.
Tasarının tümü üzerinde şahısları
adına söz isteyen Uşak Milletvekili Nuri Uslu.
Buyurunuz Sayın Uslu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
NURİ USLU (Uşak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 375 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle bugüne nasıl
gelindi, bu noktaya nasıl gelindi, o konuda çok kısa
değerlendirmeler yapmak istiyorum. 4639 sayılı Memurlar ve
Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanununda deniliyor ki:
Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin çalışmalarında
etkinliği artırmak ve kamu hizmetlerinin düzenli, süratli, verimli ve
rantabl bir şekilde yürütülmesini temin etmek amacıyla bunların
mali ve sosyal hakları arasındaki adaletsizlikleri gidermek üzere
Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veriliyor.
Bakanlar Kurulu bu yetkiyi kullanırken kamu hizmetlerinin verimli ve etkin
olarak yürütülmesini, ülkenin ekonomik ve sosyal durumunu dikkate alarak,
memurların ve diğer kamu çalışanlarının mali ve
sosyal haklarında çalışma koşullarına, hizmetin
özelliklerine ve gereklerine uygun olarak adaletsizlikleri giderecek
düzenlemeler yapılmasını öngörüyor. Ayrıca 1989
yılında 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile temsil
tazminatı alamayan personelden kimlere görev tazminatı
ödenebileceği ve bu tazminatın sınırları ve Bakanlar
Kuruluna verilen yetki ve görevler de belirlenmiştir. Böylece
değişik kurumlarda aynı unvan ve eşit, muadil görevlerde
bulunan personelin ücretleri arasındaki dengesizliğin,
adaletsizliğin önüne geçilmiş olacağı düşünülüyor.
Bu doğrultuda 1989 yılından bu tarafa çeşitli
düzenlemeler yapılıyor. 2002 yılı Ocak ayında
2002/3546 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla memurlar ve
diğer kamu görevlilerinin çalışmalarında etkinliği
artırmak, görevlerin düzenli, süratli, verimli ve ekonomik olarak
yürütülmesini sağlamak amacıyla ilk olarak bütçede öngörülen ek mali
kaynaklar çerçevesinde sadece makam ve yüksek hâkimlik tazminatı alan
personeli kapsayacak şekilde bir düzenleme yapılıyor.
Ayrıca, Bakanlar Kurulunca değişik kurumlarda
aynı unvan veya benzer niteliklere sahip benzer görevlerde bulunanlara
ücretleri ve sosyal hakları arasındaki adaletsizliklerin giderilmesi
için münferit düzenlemeler ve ilave ödemeler de yapılıyor. Bu zam ve
tazminat ödemelerinde de artışlar getiriliyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca,
5473 sayılı Kanunla kurumlardan ilave ödeme alamayanlara da 2006
Ocak ayında ek ödeme getiriliyor. Bu düzenlemelerde düşük maaş
alanlara daha çok, yüksek maaş alanlara daha az olacak şekilde bir
düzenleme yapılıyor. Ancak, bütün bu düzenlemeler, tüm
memurlarımızın ve diğer kamu görevlilerimizin mali ve
sosyal hakları arasındaki dengesizliği, adaletsizliği
gideremiyor.
Bir örnek vermek gerekirse, kurumlar arasında, hatta
bakanlıklar arasında aynı işte, aynı statüde
çalışanlar arasında bile farklılıklar oluşuyor.
Hatta bir düzenlemeyle, bir kurumda çalışan bir memuru, bir
mühendisi, şube müdürünü dikkate aldığımızda, bir
mühendis 1.536 YTL alır iken bir şube müdürü 1.454 YTL alıyor.
Yani, burada, mühendisin başında idareci olan ve daha sorumlu olan
şube müdürleri mühendislerden daha az maaş alıyor.
Kısacası şunu söylemek istiyorum: Bu düzenlemeler,
memurlarımız ve çalışanlarımız arasındaki
adaletsizliği ve dengesizliği giderecekken daha da üst noktalara
getiriyor.
Sayın milletvekilleri, 1989 yılında memurların
ve kamuda diğer çalışanların mali ve sosyal
haklarındaki adaletsizlik ve dengesizliklerin giderilmesine yönelik
yapılan bu yasal düzenlemeler, memurlarımızın
çalışma koşullarında ve hayat şartlarında
dengeli, eşit, düzeyli iyileşmeyi sağlayamamıştır,
hatta kurumlar arasında ve de çalışanlar arasında
olumsuzlukları orta yere çıkarmıştır. Bu konuda daha
kapsamlı, daha dengeli ve eşit işe eşit ücret olacak
şekilde bir kanuni düzenleme gecikmeden mutlaka
yapılmalıdır.
Burada, bazı milletvekili arkadaşlarım,
memurlarımızın ve diğer kamu
çalışanlarının geçmiş dönemlerde ve bizim
hükûmetlerimiz dönemlerindeki mali ve sosyal haklarında
iyileştirmelerin yapılmadığını belirtmiştir.
Bu, belki, AK Parti hükûmetleri dönemlerinin dışındaki
hükûmetlerde geçerli olabilir, ancak AK Parti hükûmetleri döneminde
memurlarımız ve çalışanlarımız hiçbir zaman
enflasyona ezdirilmemiştir, sosyal hakları
artırılmıştır ve
Somut bir örnek vermek istiyorum,
ben de bürokrasiden gelen, üst düzeyde de görev alan bir milletvekili olarak
sizlere bir örnek vermek istiyorum. 2004 yılında 6831
sayılı Orman Kanununda bir değişiklik yapılarak
özellikle orman yangınlarında -biliyorsunuz ülkemizde
ormanlarımızın korunması ve ormanların sürdürülebilir
yönetiminin ne kadar önemli olduğunu herkes kabul etmelidir-
çalışan işçisinden memuruna, mühendisine, bölge müdürüne kadar
bütün insanlar, biliyorsunuz orman yangınlarında geçmiş
yıllarda şehit olmuşlar, yaralanmışlar, sakatlanmışlardır.
2004 yılına kadar bu insanlarımıza hiçbir ödeme yapılmamıştır.
O güne kadar ülkemizde böylece orman yangınlarında 80den fazla
şehit verilmiştir. Bölge müdürlerimiz, işletme müdürlerimiz ve
işçilerimiz orman yangınlarıyla mücadele yaparken maalesef
yanarak şehit olmuşlardır. İşte, biz, AK Parti
Döneminde, 2004 yılında bu kardeşlerimize, orman
yangınlarında bu şekil şehit olanlara, yaralananlara ve
geri kalanlarına ciddi oranda iyileştirmeler getirdik. Bir örnek
vereceğim sadece: 11 tane işçi, 6sı şehit olmuştur, 5
tanesi yaralı. 2 tane mühendis yine şehit olmuştur. Bütün bu
kardeşlerimize 364 milyar lira para ödenmiştir. Bugüne kadar hiçbir
hükûmet döneminde memuruna, işçisine böyle bir ödeme
yapılmamıştır.
Kısacası şunu söylemek istiyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yangıncılara kadro
verilmemesini niye ifade etmiyorsunuz Sayın Hatip?
NURİ USLU (Devamla) Biz şunu iddia ediyoruz: Bugün
kadar memurlarımız ve kamuda çalışanlarımız
arasındaki bu ücret dengesizlikleri, bu ücret adaletsizliklerinin
giderilmesi için çeşitli düzenlemeler yapılmıştır.
Artık bu, adaleti ve dengeyi sağlamaktan ileri gitmiş, tamamen
adaletsizliği ve dengesizliği orta yere getirmiştir. Bu
adaletsizliğin ve dengesizliğin ortadan kaldırılarak
geniş ve kapsamlı bir şekilde, hatta personel rejiminde bir
düzenleme yapılmak suretiyle bu dengesizliklerin giderilmesinden
tarafım.
Hepinize saygılar sunuyorum. Yasamız hayırlı
olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Uslu.
Tasarının tümü üzerine şahsı adına
Giresun Milletvekili Hacı Hasan Sönmez konuşmak istiyor.
Buyurunuz Sayın Sönmez. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği gibi, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu, yürürlüğe girdiği 1965 yılından bu tarafa,
yaklaşık kırk sekiz yıl içerisinde 148 kez
değişikliğe uğramıştır. Bunlardan 82 tanesi,
değişiklik yapan, kanun ve diğerleri de kanun hükmünde
kararnamedir.
Yapılan bu değişikliklerle, kamuda
çalışan memurların genelde mali ve sosyal haklarını ve
statülerini yeniden düzenleme hedeflenmiştir, ancak gelinen 2008
yılı içerisinde, tüm bu dengesizliklerin düzeltildiğini,
statülerin belirgin bir hâle getirilip standarda kavuştuğunu
söylememiz mümkün değildir.
Üzerinde görüştüğümüz 375 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin temeli, 1989 yılında, temsil tazminatı,
daha sonra buna bağlı olarak geliştirilen daha alt düzey
göstergelere sahip makam veya ek göstergeye sahiplere verilecek olan görev
tazminatlarıyla alakalıdır. Konunun detayına girmek
istemiyorum, detay arkadaşlarımız tarafından
anlatıldı. Ancak, şu anda yaşanan bir sorun vardır, o
sorun da görev tazminatı alamayan beş yıl ve daha fazla hizmeti
olan kamu görevlilerine görev tazminatı verilmesine ilişkin taleplerinin
Danıştay 11. Dairesi tarafından yerinde görülmesi, ancak
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından bu konunun
incelenerek, Bakanlar Kurulunun konuya ilişkin işleminin yerinde
olmadığı, yani beş yıl ve daha fazla çalışan
kamu görevlilerine görev tazminatı ödenmesi gerektiği
noktasındaki mahkeme kararının, Dava Daireleri Kurulu
kararının gereği olarak bir düzenleme yapılması
ihtiyacı doğmuştur.
Yapılan hesaplamalarda, bugün, beş yıl ve daha
üstünde hizmeti olanlara görev tazminatı ödenmesi durumunda,
yaklaşık 3,7 milyar YTL, yani, 4 katrilyona yakın bir mali
kaynağa ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştır. Tabii,
Anayasamızda çalışma hakkı, ücrette adalet ve diğer
ekonomik ve sosyal haklar düzenlenmiştir. Ancak, tüm bu haklar devletin
imkânları ölçüsünde karşılanacaktır. Bu da Anayasanın
bir amir hükmü gereğidir.
Hükûmetimiz devletin imkânlarını artırmak için
çalışmaktadır. Biraz önce arkadaşlarımızın
verdiği rakamlarda, 2002 yılında bir memurun en düşük
ücretinin ne olduğu, 2008 yılı Ocak ayında ne olduğu
açıklanmıştır. Artış oranı yüzde 122dir.
Aynı dönemdeki enflasyona, TÜİK rakamlarına
baktığımız zaman, enflasyondaki artış oranı
da yüzde 72 civarındadır. Yani, enflasyona ezdirilmemişken, bir
yandan, iyileştirme de görünür bir şekilde ortadadır. Ha, bu
yeterli midir? Kesinlikle değildir. Yani, bugün,
çalışanlarımızın aldıkları ücretlerin
yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak, biraz önce
belirtmeye çalıştığım gibi, devletin imkânları
ölçüsünde bütün bunlar verilebilmektedir.
Bugün, milletvekilleri olarak ve kurumlar olarak
yaşadığımız bir gerçek vardır, o da şudur:
Memurlar kurumdan kuruma sürekli nakil talebinde bulunmaktadır. Belki
bakanlarımızı, milletvekillerimizi en çok yoran işlerden
birisi de budur. Bunun altında yatan temel neden, kurumlarda eşit
statüdeki personel ücretlerindeki dengesizliktir. Bunun başka hiçbir
nedeni yoktur. Eşit işe eşit ücret ödenmesi noktasında epey
yol katedilmiş, ama, bunun tamamen çözümlendiğini, bugün, söylememiz
mümkün değildir. Ama, Hükûmetimizin çalışmalarını,
inşallah, geniş çaplı bir personel rejimiyle tüm bunların
giderilmesinin üzerinde çalışıldığını
biliyoruz. Hükûmetimiz ve bundan önceki hükûmetlerin, bundan sonraki hükûmetlerin
de bence en önemli hedeflerinden birisi de ücrette adaletin sağlanması,
A kurumunda diyelim personel şube müdürü, sicil müdürü ne ücret
alıyorsa, aynı tahsile, aynı kıdeme sahip olan aynı
işi yapan kişiye B kurumunda da aynı ücretin verilmesi
olmalıdır. Dolayısıyla, bu dengesizlik devam ettiği
sürece bu rahatsızlıklar, yani, kurumlar arası personel
sirkülasyonunun önüne geçilme imkânı olamayacaktır.
Çalışmalar bu yönde inşallah kısa sürede bitirilir ve tüm
çalışanlarımız rahat bir nefes almış olur.
Bugün gelinen noktada bütçe imkânlarının el vermemesi
nedeniyle, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 1inci maddesinin
(C) bendinin ikinci alt bendi yürürlükten kaldırılmaktadır.
Getirilen düzenleme bir maddeden ibarettir, diğer iki madde yürütme ve
yürürlük maddeleridir.
Daha fazla konu üzerinde detaylı konuşulduğu için
konuşmak istemiyorum. Tasarının hayırlı
olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Sönmez.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde
soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Sipahi, Sayın Birgün ve Sayın Doğru söz
istemişlerdir; sırayla söz vereceğim.
Buyurunuz Sayın Sipahi.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Benim soracağım, ileteceğim konunun Sayın
Bakanla veya konumuzla çok direkt bir ilişkisi yok. Ancak, bir yönüyle
tümümüzü ilgilendiren bir konu. Bu arada Sayın Hükûmet sözcümüz Cemil
Çiçek Beyefendi de buradalar. Kendilerinin de bilgilerine iletmek üzere
hepimizi ilgilendiren bir konuyu arz edeceğim.
Efendim, Güneydoğudaki binlerce gazimizin
haklarını korumak üzere kurulmuş bir vakıf var; Elele
Vakfı. Bin kadar da, kolu ve bacağı eksik olan gazimiz de bu
vakıftan hizmet almakta. Bu vakfımızın Kızılayda
mütevazı bir bürosu var. Bu büroya bir hafta kadar önce Başkent
Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinden bir fatura geliyor.
Deniyor ki Sizin otomat ve asansörünüze ait elektrik giderlerinizde biz 1992
yılından bu yana 30 çarpan üzerinden para almışız,
hâlbuki 60 çarpan üzerinden para almamız gerekirdi; verin 14 bin YTL ve
ödeme tahakkuk ettiriliyor, ödenmezse de elektriğin kesileceği
tehdidinde bulunuluyor.
Sağ olsunlar, bu konuda AKPli bir iki milletvekili
arkadaşımızın delaletleriyle şirketin genel müdürü ve
genel müdür yardımcılarıyla bugün irtibat kuruldu. Ama ülkede,
elektriğin yüzde 15inin kaçak kullanıldığı bu ülkede
her nedense, binlerce gaziyi ilgilendiren mütevazı bir vakfın 14 bin
liralık bu haksız elektrik parasını ödemesi konusundaki
ısrar sürdürüldü. Kusura bakmayın, bu olay soygunculuğun,
kapkaççılığın düz ovada uygulanma şeklidir.
İnsaflarınıza sunuyorum. Yani 1992 yılından beri
yanlış hesaplandıysa Akılları nerede? diye,
Aklınız nerede? diye sorulacak bir makam var mıdır? Yani
Birçok ilde elektrik parası toplanamazken, gazilerden başka,
soygunculuk yapacak başka yer bulamadınız mı? diye, Allah
korkunuz, vicdanınız yok mudur? diye soracak bir makam yok mudur
Sayın Bakan?
Ben konuyu takdirlerinize iletiyorum. Konuyla ilgili bir
faksı da size ileteceğim. Sabırla dinlediğiniz için de
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Sipahi.
Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Tokat Sigara Fabrikası başta olmak üzere sigara
fabrikalarının hepsi özelleştirme durumuyla karşı
karşıya kalmışlardır ve şu an itibarıyla da
halkın istememesine ve işçilerin de istememesine rağmen, sigara
fabrikası satılmıştır. İnanıyorum ki,
inşallah, bu özelleştirmeden geriye dönülebilir ama dönülmezse sigara
fabrikası işçileri şu anda 4/C durumuyla karşı
karşıya bulunuyorlar. Bunlarla ilgili neler söylemek istiyorsunuz?
Ayrıca, Türkiyede birçok kurumda 4/C ve 4/B ile
çalışan insanlar vardır. Bunlar da aynı işi
yaptıklarını ifade ediyorlar. Mesela bir mühendis olmak üzere
söylüyorum. Bir mühendis 4/C ile çalışıyor, 4/B ile
çalışıyor veyahut da devlet memuru olarak
çalışıyor. Bunlarla ilgili olarak da Hükûmetimizin bir
çalışması var mıdır? Bunları öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın Birgün
Yok.
Sayın Bakan, buyurunuz efendim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Sipahinin dile getirdiği hususla ilgili tabii,
bir inceleme yaptıracağız, bu Elele Vakfının elektrik
borcunun tahsilatıyla ilgili hususla alakalı olarak. Yalnız,
birkaç kelime kullandı, o kelimeleri kullanmak mümkün değil. Yani
soygunculuk, kapkaççılık gibi ifade, doğru ifadeler
değildir. Neticede kanun gereği bir elektrik tahsilatı
yapılıyor. Elbette ki Elele Vakfı veya gazilerimizin vakfı
veya başka vatandaşımız, yani hukuk önünde ne ise
doğru olan, doğru bir şekilde yapılmalı -tahsilat
vesaire de- ama o ifadelerle bunun adlandırılmasını
doğru bulmuyorum, ama konuyu inceleteceğiz.
Sayın Doğrunun söylediği hususla ilgili olarak da,
şimdi, tabii özelleştirme çalışmaları bu Hükûmet döneminde
önemli bir ivme kazandı. Bunlar da yasalar çerçevesinde, Anayasa
çerçevesinde, şeffaf bir şekilde yapılıyor.
Özelleştirme sonucunda uygulamayla ilgili, personelin mağdur
olmaması için de her türlü tedbir alınıyor, bundan sonra da
tabii alınmaya devam edilecek. 4/C ve 4/B çerçevesinde çalışan
personelle ilgili olarak da Hükûmet tarafından bir personel reformu,
şu anda, çalışması yapılıyor. Bu personel reformu
kapsamında onların durumu da değerlendirilecek.
Arz ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Genç, buyurunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Biraz önce şahsı adına konuşan AKPli
milletvekili dedi ki: Bu konuda daha, kesin bir Danıştay kararı
yok. Hâlbuki Danıştay kararı, tashihi kararın reddine
ilişkin, Başbakanlığın tashihi kararın
düzeltmesine ilişkin Danıştay İdari Dava Daireleri
Kurulunun kararı 14/6/2007 günlüdür, numarası da 2007/1629dur.
Şimdi, bu konuda kesin bir Danıştay kararı var.
Ben şimdi Hükûmetten şunu öğrenmek istiyorum:
Şimdi, şu anda, gerek idare mahkemesinde gerekse Danıştayda
bu konuda beş yıldan fazla çalışıp da kendisine görev
tazminatı verilmeyen ne kadar dava var? Bu kanun
çıktığı takdirde
Ki, bu kanunun çıkması Anayasaya
aykırıdır, Anayasaya göre mahkeme kararlarına yasama ve
yürütme de uymak zorundadır. Bu kanun çıktığı
takdirde, bu hâlihazır dava açmış kişilerin durumu ne
olacak? Yani siz, Hükûmet düşünüyor mu ki acaba, bu kanun
çıktıktan sonra Danıştay İdari Dava Daireleri ve Dava
Daireleri mevcut karara rağmen, bu davaları reddedecektir? Ortada bu
davaların miktarı nedir ve idareden ne kadar bir tazminat
istenmektedir, onu öğrenmek istiyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Genç.
Buyurunuz Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Teşekkürler Sayın Başkan.
Tabii, Sayın Gençin sorduğu soru bir
araştırmayı gerektiriyor. Dava sayısını merak
ediyor hem de bununla ilgili, tazminat miktarıyla ilgili, bilgi talebinde
bulunuyor. Bu konu ile ilgili bir araştırma yapılıp
yazılı olarak bu soruya cevap verilecektir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bir sorum var Sayın Bakan.
Sayın Bakan, bu kanun çıktığı zaman
davaların akıbeti ne olacak?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Yazılı cevap verilecek.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini
KAMER GENÇ (Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Karar yeter sayısını
arayacağım.
Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
375 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE
KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 1 inci maddesinin (C) bendinin (2) numaralı alt bendi yürürlükten
kaldırılmış ve aynı bendin (3) numaralı alt
bendinde yer alan (1) ve (2) numaralı alt bentlere ibaresi (1)
numaralı alt bende şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu söz
istemiştir.
Buyurunuz Sayın Kumcuoğlu. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 375
Sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde grubumun
görüş ve değerlendirmelerini arz etmek üzere huzurunuzdayım.
Divanı ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, aslında bu maddeyle ilgili olarak söz
almayı düşünmüyor idim, çünkü önümüzdeki kanun bir maddelik bir
kanun. Ne diyor? Diyor ki: 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede bir
hüküm vardı, bu hüküm de beş küsur seneden beri yürürlükteydi, ama
biz bu hükmü yok sayarak beş senedir devleti idare ediyoruz, memur
maaşlarını ödüyoruz. Baktık ki ciddi bir hata içindeyiz,
bunu telafi etmek için bu maddeyi sevk ettik. Gelin el birliğiyle bunu
düzeltelim. Pekâlâ, düzeltelim. Madem yanıldınız, madem
şaşırdınız, madem ne yaptığınızı
bilmiyorsunuz, gelin bunu geriye doğru telafi edelim. Hem de
getirdiğiniz kanun tasarısını beş yıl öncesinden
yürürlüğe koymak istiyorsunuz. Tahmin ediyorum cumhuriyet tarihinde de
bunu ilk defa yapıyorsunuz. Bu kadarını ben
hatırlamıyorum kırk seneyi aşkın kamu hizmetime
rağmen. Şimdi, bu kadar kolay, bu kadar basit bir meseleyi fazla
gürültü patırtı yapmadan geçirmeniz gerekirken, burada grup
temsilcinizin, tam yirmi dakika, gayet ayrıntıda birtakım
açıklamalar yapıyorum diye inkâr stratejisi üzerine kurulmuş bir
konuşma yaptığı yetmiyor, 2 kişilik milletvekillerine
tahsis edilmiş hakkı da AKP milletvekilleri kullanıyor ve burada
hiç de gerçeklere uymayan ifadelerde bulunuyor. Beyefendiler, bunu
yapmayın. Bunu yapmayın, bu doğru bir şey değil.
Çünkü, o arkadaşlarınızın söylediklerinin çoğu
doğru değil. Neymiş efendim? 57nci Hükûmet Temmuz 2002de bir
kanun hükmünde kararname çıkarmış, efendim bütün bu dengeleri
altüst ediyormuş, falanmış filanmış diye, tamamen
inkâra dayalı bir strateji güdüyorsunuz. Cumhuriyetin bütün temel
kazanımlarını yok farz ediyorsunuz. Bunu Grup
Başkanınız bir önceki konuşmasında da yaptı
burada. Efendim, biz sağlıkta şunu yaptık. Daha önce
sanki Türkiye'de hiç hastane yapılmamış, Türkiye'de hiç doktor
yetiştirilmemiş, Türkiye hastanelerinde hiç hasta tedavi
edilmemiş gibi. Efendim, biz KÖYDESte şunu yaptık. Sanki
Türkiye'de hiç köy yolu yapılmamış, bütün köylerimiz susuzdu,
hepsi sanki AKP döneminin son beş senesinde yapıldı. Siz, bir
memur maaşını beş sene boyunca doğru dürüst
uygulayamıyorsunuz. Nerede kaldı burada iddia ettiklerinizi
yapasınız? (MHP sıralarından alkışlar)
Madem bu yanlışlık vardı
Şimdi
bakın, gerekçeniz ne? Ne kadar, insanı sıkıntıya
sokuyorsunuz. Konuşmayayım diyorum, konuşturuyorsunuz.
Ayrıca, 5473 sayılı Kanun ile kurumsal ilave ödeme olmayan
personele 2006 yılı Ocak ayından itibaren ek ödeme getirilmek
suretiyle görev tazminatından yararlanamayan personelin ücretlerinde
iyileştirme yapılmıştır. diyorsunuz. Tamam,
diyorsunuz. Madem, niye 5473 sayılı Kanunda bu Kanun Hükmünde
Kararnameyi yürürlükten kaldırmadınız?
Kaldırmadınız, çünkü ne yaptığınızı
bilmiyorsunuz.
Şimdi, Sayın Başkan, yine bu tarafa dönerek
konuşacağım. Çünkü, politikacılar kalabalık ister,
kalabalığa hitap etmek ister.
RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) Millete hitap edin.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) AKP Grubunu biliyorsunuz,
görüyorsunuz, bomboş. Ee, MHP Grubu kalabalık.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) Say istersen.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) Buradaki bürokratlar da
AKP milletvekillerinden daha fazla. İster istemez bu tarafa dönüyorum.
Sayın Başkan da biraz sonra beni ikaz edecek, diyecek ki: Lütfen
Genel Kurula hitap edin. Ee hitap edecek kimse yok ki karşıda. (MHP
sıralarından alkışlar)
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) Milleti de güldürüyorsun!
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) Şimdi, bakın,
ben size söyleyeyim.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) Bir Türk dünyaya bedeldir ya!
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) Burada, uzun uzun Bizden
önceki hükûmetler, efendim, memurlar arasında ücret dengelerini
bozmuşlardı, şöyle altüst etmişlerdi, böyle altüst
etmişlerdi, biz şu kanunu yaptık, bu kararnameyi yaptık,
şöyle düzelttik, böyle düzelttik
Beyler, Türkiyede, sizin dönemimizde en çok dikkati çeken olay
gelir dağılımı bozukluklarıdır. Ne demek
istediğimi merak ediyorsanız dünkü gazetelerin ekonomi
sayfalarına bakın. Anladınız değil mi ne demek
istediğimi? Dünkü şeylere bakın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Memur
maaşları çok yüksek, değil mi?
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) Şimdi,
bakıyoruz bugünkü gazetelerde bir haber. Efendim, ne
yapacakmışız? Veraset ve İntikal Kanununu
kaldıracakmışız. Şimdi, birisi alelacele ortaya bir
fikir atıyor, hemen ona birisi yapışıyor, Veraset ve
İntikal Vergisi Kanununu kaldırıyorsunuz. Bakın, Veraset
ve İntikal Vergisi Kanununu kaldırırken istirham ediyorum, rica
ediyorum, çok iyi, ama çok iyi düşünün, çünkü Türkiyenin bir temel
özelliği var, son senelerde çok daha belirginleşen bir temel
özelliğimiz var: Türkiye çok kötü bir şekilde veyahut da kötü
kelimesini geri alayım- çok ilginç bir şekilde bir rant ekonomisine
dönüştü. Veraset ve intikal vergisi olmadan bu rant gelirlerinin
sağlıklı bir şekilde kamuyla
paylaştırılmasını sağlayamazsınız,
olmaz böyle şey. Son zamanlarda gazetelerde gördüğünüz zenginlerimizin
pek çoğu rant üzerinden zengin oluyorlar ve bunları gelir vergisi ve
kurumlar vergisi üzerinden vergilendiremiyorsunuz.
Aman aman, istirham ediyorum, yaptığınız
düzenlemelere dört başı mamur bir bakın. Çünkü bu Hükûmetimizin
bir başka özelliği de var. O da ne? Demokrasinin temel kuralı
olan şeffaflıktan uzaklaşıyorsunuz. Bu memlekette bir
anayasa yaptığınızı iddia ediyorsunuz, birdenbire
gündemden düşüyor, o ayrı mesele. Ondan sonra, ben milletvekiliyim
Ben kırk sene memur olarak, milletvekili olarak, müsteşar olarak,
büyükelçi olarak bu memlekete hizmet ettim, sizin anayasa
tasarınızı bilmiyorum ama Amerikalılar biliyor. Amerikan
Büyükelçisi satır satır zaten biliyordu. O yetmedi, şimdi
gidiyorsunuz, Amerikalarda büyükelçilerin ötesindeki adamlara anlatmak lüzumunu
hissediyorsunuz. Yapmayın böyle şeyler. Bu yaklaşımlar
demokratik yaklaşımlar değildir. Demokratik olmanın
ötesinde, ahlaki yaklaşımlar da değildir. Ben milletin
temsilciyim, siz milletin temsilcisisiniz, burada oturanlar milletin
temsilcisi. Bu Hükûmet bu Meclisi adam yerine koymak zorundadır. Yok öyle
şey. Sayısal üstünlük hiçbir şey ifade etmez, ahlak
normlarının karşısında, evrensel hukuk
karşısında, demokrasinin temel kuralları
karşısında hiçbir şey ifade etmez.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) Sayısal üstünlük
demokrasinin temelidir.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) Yok, hayır
Bak, ne
diyorum bak: Ahlak kuralları karşısında, evrensel hukuk
hükümleri karşısında, demokrasi ilkeleri
karşısında etmez. O sizi hâkim önünde ibra eder, ama seçmen
önünde ibra etmez. Sizi yargı önünde ibra eder, ama tarih önünde ibra
etmez. Onun için, lütfen
Yani, bak burada güzel güzel ben size ne
yapmamız gerektiği konusunda belli yollar, yöntemler göstermek
istiyorum. İnsandır -insan beşer, bazen şaşar- hata
edebiliriz. Nitekim, Maliye Bakanımız bu hatayı etmiş
beş sene. Şimdi, taa şeye kalıyor, kanunun yürürlüğünü
taa 15/1/2002ye alıyorsunuz. 15/1/2002de biz iktidardaydık, ama
Kasım 2002den beri siz iktidardasınız ve
iktidarınızın üzerinden beş sene dört ay geçti. Bu
yanlışlığı düzenlemeyi akıl edemediniz, bu
yanlışlığı fark edemediniz ise, burada kalkıp da
kürsüden Biz şöyle iyi yaptık, böyle iyi yaptık. diye
insanların zamanını lütfen israf etmeyin. Başka bir kanun
getirelim, bir an önce onu çıkaralım. Vatana hizmet edelim. Biz bunun
için maaş alıyoruz, kulislerde oturmak için değil. Şimdi
bakıyorum, şurada ya 20 kişisiniz, ya 17 kişisiniz. Ama
biraz önce karar yeter sayısı istendi, Sayın Başkan dedi
ki: Karar yeter sayısı var. Ha, hastanelerde hasta takibinde iseniz
veyahut köyünüzde, beldenizde, vatandaşın hizmetinde, onların
dertlerini dinliyorsanız mesele yok, ama burayı bomboş
bırakıp, kuliste oturup oturup oturup, oy kullandıkça içeri
gelmek milletvekilliği yapmak değildir. Aldığınız
maaşı hak etmiyorsunuz, bunun anlamı budur. Haramdır
(MHP
sıralarından alkışlar)
Ben oturuyorum bütün gün orada, görmüyor musunuz? Sabah ikiden
gece yarısına kadar oturuyorum.
BURHAN KAYATÜRK (Ankara) Biz de oturuyoruz.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) Siz oturuyorsunuz,
öbürleri oturmuyor yalnız. Neyse efendim, vaktinizi daha fazla almak
istemiyorum.
Geleceğimizi sağlıklı inşa edebilmek
için, geleceğimizi doğru inşa edebilmek için -tamam mı-
tecanüs içinde, birbirimize saygı duyarak, bu kürsüyü istismar etmeyerek
doğruları arayalım, bulalım. Biz, doğruların
arkasında olduğunuz müddetçe sizin yanınızdayız,
arkanızdayız; aksi takdirde karşınızdayız. Bazen
tenkitlerimiz de acımasız olabilir, ama, siz de gelip, buradan,
doğruların dışında şeyler lütfen söylemeyin.
En iyi dileklerimle saygılarımı sunuyorum.
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kumcuoğlu.
1inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunuyorum.
Şimdi, kanuna baktığımızda, ilk aynen
şöyle arkadaşlar: Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin
çalışmalarında etkinliği artırmak, kamu hizmetlerinin
düzenli, süratli, verimli ve ekonomik bir şekilde
yapılmasını ve yürütülmesini sağlamak. Çok güzel,
katılmamak elde değil.
Şimdi, arkadaşlar, deminden beri arkadaşlarım
konuştu. Beş yıllık süreçte, biz, devlet
memurlarını, en üst, en yüksek şekilde mağdur etmedik.
diyor. Arkadaştan soruyorum: Bugün açıkladılar, yoksulluk
sınırı ne kadar? Bugün açıklandı, 1.200 lira
değil mi arkadaşlar? Burada tesadüfen Tarım Bakanım
oturuyor, yirmi iki yıllık, yirmi beş yıllık bir
veteriner hekimin aldığı maaş kaç paradır? O da 1.200
lira. Yani bu nasıl devlet memurunu mutlu etmek, huzurlu etmek?
Aynen söylüyorum arkadaşlar: Bir Turizm
Bakanlığındaki, İçişleri
Bakanlığının Nüfus İdaresinde çalışan
arkadaşlarımın aldığı maaşlara bakın,
bunların hepsi -bakın, yirmi yıllık şube müdürünün
diyorum arkadaşlar, şube müdürünün- yoksulluk
sınırının altında. Dikkatinizi çekiyorum, bir.
Bir kere, reform yapıyoruz ya bu yasayla, takdirinize
sunuyorum.
İki: Arkadaşlar, kamu hizmeti diyoruz. Halka hizmet
değil mi kamu hizmeti? Belediyeler de bir nevi kamu hizmeti vermiyor mu
arkadaşlar?
Ah keşke Maliye Bakanım burada olsaydı. Anahtarlar
gelecek. Geliyor
Çıktı yola.
Şimdi, üç tane şey var, üç sorum var arkadaşlar.
Bazı belediyeleri bazı belediyelere
bağlıyorlar. Ya o belediye halkına hizmet edebiliyor mu ki
bağlıyorsun? Bağladığın belediyenin halkına
bir sorsana sen buraya gider misin diye, halkına sor ya! Zaten o mevcut
belediye halkına yeterli hizmet veremiyor, kaynakları yok, bir de
tutuyorsun, sen de buraya bağlanacaksın diyorsun. Ya, sorsanıza
buranın halkına ya! Buranın halkı adam değil mi? Ya,
sen bu belediyeye gitmek istiyor musun diye niye sormuyorsunuz? Ben
bağladım, oldu! Hem de Resmî Gazetede yayımlıyor,
anında.
İki: Bazı ilçe belediyelerinin nüfusları
düşmüş. Geçen de söyledim, arkadaşlar, ilçe belediyeleri her
zaman olmalı. Ama halka hizmet vermek için, işçi parasını
dahi ödeyemeyecek bir ödenek gönderdiğin zaman, 150 bin lira olan
aylık ödeneğini siz 40 milyona düşürürseniz, bunlar,
anahtarı kendinizde görürsünüz. Aynen böyle.
Arkadaşlar yok mu sizin illerinizde ya? Allah
aşkına yok mu ya sizin illerinizde?
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Olmaz mı? Dolu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Niye bunu
arkadaşlar ya
Bir tek ben mi bunu söylüyorum ya? Hepinizin belediyesi
Hangi partiden olursa olsun, belediye başkanım halkına hizmet
ediyorsa şu anda, o insanın onurunu, şerefini, haysiyetini kimse
yok edemez. Belediye başkanlarının kapısına adamın
birisi geldiği zaman, artık belediye başkanları belediyede
yok arkadaşlar, giremiyor, ödeyemiyor, işçisinin yüzüne
bakamıyor. Bir belediyemiz, arkadaş, aylık 100 lira vermiş
ki işçileri ekmek alsın. Bu ay maaş ödeyememiş, 100 lira
avans vermiş arkadaşlar ya! Neyi konuşuyoruz arkadaşlar ya?
Tabii, bunlar -mevcut ve ilçe belediyeler- kapatılmayacak.
Var ya şu bir de meşhur 900 belediyeniz. Ama bu ilçe belediyeleri,
arkadaşlar, yaşamını devam ettirecek. Buralar ilçe. Hangi
koşullarda
Yazın buraların nüfusu ne oluyor, biliyor musunuz?
Halka hizmet edemeyen bir belediyede hangi kamu hizmetinden bahsedebiliriz,
hangi kamu hizmetinden? Bunun adı kamu olmaz arkadaş. Bunun adı,
o ilçelere yapılan bir zulümdür.
Bir üçüncü belediyeler, kapatılacak belediyeler
Arkadaşlar ya, etmeyin, tutmayın, bir kere
Biraz sonra seçmen
kütükleriyle ilgili bir yasa gelecek. Arkadaşlar, bir kere, Nüfus ve
Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğümüze sorun:
Türkiyede nüfus sayımı doğru yapılmış
mıdır? Ben iddia ediyorum: Türkiyede nüfus sayımı
doğru yapılmamıştır. 2 binin altında
dediğiniz bazı belediyelere, daha sonra Nüfus ve
Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü Bunlar sizin orada
oturuyormuş. diye liste gönderiyorlar, ilave ediyorlar. Ama siz, bu
belediye 2 binin altında kaldı diye kapatıyorsunuz.
Arkadaşlar, Türkiyede nüfus sayımının gerçekliğinden
ben son derece endişeliyim.
Bir ülkede
Ben Malatya örneği vereyim. Malatya Belediyesinin
nüfusu, ben iddia ediyorum, 550 bin, belediye içinde kalan. Sadece beş
yılda 2 bin artırmışsınız. İddia ediyorum:
Niye bizim hakkımızı yiyorsunuz? Bu 2 binin altında kalan
belediyeler, arkadaşlar, yarın bu yörenin insanları hepinize
büyük sorun çıkaracak. Muhtarlıklarla, bu, artık
Yıllarca
belediye hizmetine alışmışlar, bu şekilde yönetilemez.
Ben, bir kez daha dikkatlerinizi bu belediyeler konusunda çok
900
anahtarı alıyorsunuz, ama, ilçelerden gelecek anahtarı da,
Maliye Bakanlığı acaba hesaplar mı? Arkadaşlar, bu
belediyelerin sahibi yok, sahibi. Dediler ki: Belediyelerden İçişleri
Bakanlığı sorumlu. İçişleri Bakanlığı,
sadece, belediyelere soruşturma yapıyor; o da, her belediyeye
yapmıyor, bazı belediyelere yapıyor, bazılarına
yapmıyor. İçişleri Bakanlığı belediyelerin sahibi
değildir arkadaşlar. İçişleri Bakanlığı,
belediyelere köstek koyan
Eğer hırsızlık varsa, yolsuzluk
varsa, namussuzluk varsa her belediyeye eşit, git, her şeyini yap.
Ama, burada, adaletsiz ve eşit olmayan bir koşulda denetim
yapıyor. Sadece denetim yapıyor. Güya belediyelerin sahibi
İçişleri Bakanlığı.
Maliye Bakanlığı mı? O da belli değil.
Belediyelerin sahibi kim arkadaşlar? Türkiyede belediyelerin her türlü
işlerini yapacak, onlara yardımcı olacak, her türlü görevlerini
üstlenecek bir bakanlık kurulmadığı sürece, belediyeler
Türkiyede hep yetim kalacaktır ve her belediye kendi
yaptığıyla kendi başına buyruk olacaktır ve hep
bunlar çıkacaktır arkadaşlar, bir kez daha dikkatlerinize
sunuyorum.
Sonra, tabii, yine özelleştirmeden demin bahsedildi
arkadaşlar. Arkadaşlar, Tekel
Ne istediniz Tekelden? Yedi
yıldır özelleştirmeye aldınız, buraya bir tek çivi
çakmadınız, virane yaptınız, virane, ama o işçiler
sağ olsun ki, o işçiler, oranın -o eski makinelerle- virane
olmaması için elinden gelen her şeyi yaptılar. Göz göre göre,
yedi yıldır -hepiniz işletmecisiniz- tek çivi çakılmayan ve
çok eski makinelerle üretim yapan bir kurumdan verim alır
mısınız arkadaşlar? Kurumlar yaşar, insanlar gibidir,
ama siz, bilerek, bilinçli, yedi yıldır bir tek çivi
çakmadınız. Tekelin katili Özelleştirme İdaresidir. Hiç, sanki
Tekel atmış, Aman biz bunu başımızdan atalım.
mantığıyla baktı, ülkenin millî değerlerini yok etti
arkadaşlar.
4/C dediniz. Demin Tokat Milletvekilim sordu. Herkes 4/Clilerin
başına ne geldiğini biliyor. 4/Clileri yok ettiniz. Greyder
operatörünü aldınız, bir okula temizlikçi olarak verdiniz. 4/Cde
Tekel işçileri bugün fabrikalarından çıkmıyor. O
arkadaşlarım ekmeğine sahip çıkıyor, ama Tekeli göz
göre göre
Bir şekilde sigara yasağı getirdiniz. Şimdi
getirin, o zaman niye getirdiniz? Türkiyede sigara yasağı geldi.
dediler, Tekelde fiyatı aşağı çektiler arkadaşlar.
Silahı ayağınıza sıktınız. Sattıktan
sonra niye getirmediniz? Önce sigara yasağı getirdiniz, sonra Tekeli
sattınız.
Arkadaşlar, Tekel Türkiyenin bir millî değeridir. Bir
kez daha uyarıyoruz: Burada çalışan
arkadaşlarımız ve binlerce, milyonlarca tütün üreticisi
Arkadaşlar, yabancı şirket geldiği zaman Bitlis, Adana ve
Malatya fabrikaları anında kapatılacaktır, bunu burada
söylüyorum, yazın tutanaklara. İstanbuldaki Cevizli Fabrikasının
arazisi çok kıymetli, burada üretim yapılmaz. diyecekler, onu da
yok edecekler. Sayın Milletvekilim, bir Tokat
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu, lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Toparlıyorum
efendim.
Tekel Türkiyenin bir değeridir. Sizden ekmek istedi, su
istemedi, ama ne su verdiniz ne ekmek verdiniz, yok ettiniz. Bugüne kadar
yaşadıysa oradaki işçi kardeşlerimizin aşırı
duyarlılığıyla yaşamıştır, yoksa
Özelleştirme İdaresi Tekeli yok etmek üzere yola
çıkmıştır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
1inci madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan.
Buyurunuz Sayın Zeydan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) Sayın Başkanım,
saygıdeğer milletvekilleri; yüce Genel Kurulu sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Ben, tabii bu tasarı üzerine çok şey söylemeyi isterdim
ama gerek Milliyetçi Hareket Partisinden saygıdeğer milletvekilimiz,
gerekse Cumhuriyet Halk Partisinden kürsüye gelen arkadaşımıza
bir cevap olacak şeklinde değil de geçmişin
değerlendirilmesini bugüne bıraktığım için değil,
ama rakamların bir dili olduğunu ifade etmek istiyorum.
Sandığın sonucunu ikide bir bu Meclis kürsüsünden
Çoğunluğa dayalı bir tahakküm. diye nitelendirirsiniz,
rakamların sonucunu TÜİKin veya başka kurumların
yanıltıcı ifadeleri diye değerlendirirsiniz, millete
rakamları böyle gösterirsiniz, ondan sonra da bize cevap hakkı
doğduğu zaman da her seferinde çıkıp, bunu milletin önünde,
bizi bu şekilde ifadeyle cevap vermeye zorlarsınız.
Şimdi, unutulmaması gereken bir konu var: Değerli
milletvekilleri, enflasyonun yüzde 40lardan yüzde 9lara geldiğinde memur
maaşlarının da nereden nereye geldiğini hepiniz iyi
biliyorsunuz.
Şimdi, arkadaşlarımız ifade ettiler: Efendim,
geçmişte memur maaşlarını ödemekte bile
zorlandığınız bir dönemde ithal bakan getirdiniz ve ülkenin
ekonomisini nereden nereye getirdiğinizi hep beraber yaşamış
olduk, görmüş olduk.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Niye
değiştirmediniz o dönemde alınan kararları? O dönemde
çıkan kanunları niye değiştirmediniz?
RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) Değerli Arkadaşım,
memurlara bir şey verilmediğini ifade ettiniz.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Memur maaşı o
dönemde
RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) Memurun 13,5 katrilyon alacağı
olan Tasarruf Teşvik Fonunu kim ödedi? Sorarım size, kim ödedi
arkadaşlar?
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Devlet ödedi, devlet.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Babanın cebinden mi
ödendi? Sen mi ödedin? Devlet ödedi.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Lütfen
Devlet ödedi
onları.
RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) Saygıdeğer Milletvekilim, sizi
sükûnete davet ediyorum.
Bunu ödeme, elbette ki Hükûmetin hazinesi ve AK Parti Hükûmetinin
dirayetiyle olmuştur.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) Hükûmetin hazinesi olmaz,
devletin hazinesi olur.
RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) Değerli arkadaşlar, temsil
tazminatının dışında görev tazminatı ifade edildi
bu 357 sayılı Kanun Hükümdeki Kararnameyle. Fakat denge
tazminatı adı altında, beş yıldan az
çalışan memurlara da bu Hükûmet eliyle ödemeler
gerçekleştirildi. Görev tazminatının ücretliler arasındaki
farklılıkların giderilmesi amacından uzaklaşması,
yetkili sendikalarla yapılan toplu görüşmelerde görev
tazminatında öngörülenlerin aksine aynı unvanlı personelin
hizmet yılı itibarıyla ücretleri arasındaki yelpazenin
daraltılması yönündeki taleplerin öne çıkması ve düşük
maaş alana daha yüksek artış yapılması yönünde
Hükûmetimizce izlenen yeni ücret politikaları sonucu bu tazminatın
yerine başka düzenlemeler yapılmış
AKİF AKKUŞ (Mersin) Karıncadan bile daha
yavaş.
RÜSTEM ZEYDAN (Devamla)
ve mali imkânlar çerçevesinde
ayrıca tüm personele görev tazminatı verilmesi imkânı kalmamışken
Danıştay İdari Dava Daireleri bu kararı vermiştir.
Burada özellikle hatırlatılması gereken husus,
yürürlükten kaldırılması öngörülen hükme dayanılarak henüz
kimseye görev tazminatı ödenmiş veya ödenmesine karar verilmiş
olmamasıdır. Yani, anılan hükmün yürürlükten
kaldırılmasıyla, hiçbir memurun hâlen almakta olduğu bir
ödemesinin ortadan kaldırılması söz konusu olmayacaktır.
Ayrıca, anılan hükmün de 2002 tarihinde yürürlüğe girmiş
olması nedeniyle, yürürlükten kaldırılmasına ilişkin
düzenlemenin de bu tarihten geçerli olmak üzere yürürlüğe girmesi ve bu
konuda yaşanabilecek ihtilafların sona erdirilmesinin uygun
olacağı değerlendirilmektedir. Yani tasarı, bu nedenden
dolayıdır ki kimsenin hakkını gasbeden bir tasarı
değildir. Sadece, denge tazminatı göz önünde bulundurularak yeni bir
düzenlemeye kanuni zorunluluk neticesinde gidilmiştir.
Bu nedenle, tasarının kısa zamanda
kanunlaşmasını ve ülkemize hayırlı olmasını
temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Zeydan.
1inci madde üzerine
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Sayın Başkan,
Sayın Hatip, üzerinde konuşacağı madde üzerinde
konuşmak yerine, güya, bir mukayese -ihtiyaç olmadığı
hâlde- yapıyormuş gibi göstererek, üyesi bulunduğum 57nci
Cumhuriyet Hükûmetinin icraatlarını Genel Kurula ve kamuoyuna
yanlış intikal ettirmiştir. 69uncu maddeye göre, sadece
konuştuğu cümlelerle ilgili, söz isteyerek düzeltmek istiyorum
efendim.
BAŞKAN Buyurunuz, bir dakika süre veriyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
Kürsüden lütfen. Çok kısa düzeltiniz.
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Afyonkarahisar Milletvekili
Abdülkadir Akcanın, Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydanın
konuşmasında 57nci Hükûmete sataşması nedeniyle
konuşması
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 29 Mayıs 1999da kurulan 57nci
Cumhuriyet Hükûmeti görevi aldığında, Sayın Maliye
Bakanımızın görevini deruhte eden Sayın Sümer Oral, Plan ve
Bütçe Komisyonuna sunduğu bütçe taslağında, toplanacak her 100
liralık vergiye karşılık 107 lira borç faizi ödemek zorunda
olan bir hükûmetin kurulduğu ve o hükûmetin bakanı olarak Plan
Bütçeye ve Genel Kurula hitap etmiştir. O hükûmet göreve
başladığında, enflasyon yüzde 78di. Hükûmetin görevi
bırakma noktasında yüzde 28lere indirilmiş olan enflasyonun
seviyesi konusunda ekonomistler Bu ani frene basma doğru değil,
uygun değil. feryadını kopardıklarında, Hükûmet kendi
eliyle yüzde 28e düşmüş olan enflasyonu yüzde 33e çekmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen toparlayınız sözünüzü.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) Dolayısıyla, yüzde
33lük enflasyona nereden gelindiğini görmemezlikten gelerek burada
mukayese yaparsanız, bu, ne ahlaki olur ne vicdani olur ne doğru
olur. Türkiyemiz, gerçekten, sıkıntılı, badireli günlerden
geçmiştir. Cumhuriyet tarihinin iki büyük krizinin üstüne asrın
felaketini -Allah bir daha göstermesin- hep beraber yaşadık. Bu ülke
bizim. Dolayısıyla, doğru icraat yapalım, siz de doğru
icraat yapın ve oyunuz yüzde 67ye çıksın. Bunu biz
kıskanmayız, ama her defasında kasten, kötü yönetimle Türkiyeyi
o noktalara getirmişiz gibi ithamlarda bulunursanız Sayın
Milletvekilim, bu, ne hakla ne adaletle ne vicdanla ne de siyaset
ahlakıyla bağdaşır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) Madem sizin
arkadaşınızdı, ben ona cevap verdim Sayın
Milletvekilim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akcan.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ (Devam)
3.- 375 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/502) (S.
Sayısı: 108) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 1inci madde üzerinde
şahsı adına başka söz isteyen yok ise
KAMER GENÇ (Tunceli) Var Sayın Başkanım, ben söz
istiyorum.
BAŞKAN Sayın Genç, buyurunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 108 sıra sayılı Yasa
Tasarısının 1inci maddesi üzerinde şahsım adına
söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.
Bugün bana, bir zarf içinde, vatandaşın birisi böyle bir
fotoğraf göndermiş. Medrese gibi, 21inci yüzyılda Türkiyede
bir lise.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Eskidi o resim, eskidi.
KAMER GENÇ (Devamla) Öğretmen ortaya oturmuş,
ayakkabılarını çıkarmışlar Haydi üniversiteye!
diyor. Çıkardığınız türban kanunu çıkarsa üniversiteler
işte bu duruma gelecek, onu belirteyim. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) Geç onu geç, ne kadar
provokatör olduğunu biliyoruz, geç!
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, değerli milletvekilleri, o
kadar acayip, o kadar doğru olmayan fikirler burada söyleniyor ki
Hakikaten biraz hukuk nosyonu olan veya bir milletvekili seviyesinde olan
insanlar bunları nasıl söylüyorlar burada?
Şimdi, burada az önce konuşuldu, burada dediler ki:
Efendim, görev tazminatı şimdiye kadar kimseye verilmedi, 2001
tarihinde bu Kanun Hükmünde Kararname, bir yetki kanunu çıktı,
Bakanlar Kuruluna böyle bir yetki verdi, bu yetkiye istinaden de beş
yıldan fazla hizmeti olan memurlara görev tazminatı verilmesi ilkesi
kabul edildi.
Şimdi, aslında bu Hükûmet 2002 yılının
sonunda göreve geldiği zaman, eğer bu Kanun Hükmünde Kararnameyi
yürütmeyecek idiyse, uygulamayacak idiyse o tarihte bunu kaldırması
lazımdı, kaldırmadı. Kaldırmayınca, tabii
memurlar gitti Ey Hükûmet, bana bu hakkımı ver. dedi,
arkasından Danıştaya gidildi. Danıştay 11. Dairesi
tabii başlangıçta bu konuyu reddetti. Ama, son İdari Dava
Daireleri Kurulu, başvuran memuru haklı gördü ve Ey Hükûmet, yetki
kanununa istinaden çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameye istinaden,
sen, kamu görevlilerine, beş yıldan fazla hizmeti olan ve makam
tazminatları almayan kişilere bu tazminatı vermek
zorundasın. dedi. Sordum biraz önce Hükûmete, kaç tane dava var?
Şimdi, bu kanunu çıkarsanız ne olacak? Yani, ortada
memurların iktisap hakkı doğmuş, müktesep hakkı
doğmuş. Siz geçmişe şamil olarak bu kanunu ortadan
kaldırdığınız zaman, şu anda her idari eylem ve
işlem, yürürlükte bulunan, o işlemin tesis edildiği tarihte
yürürlükte olan kanunlara göre değerlendirilir ve yargı buna göre karar
verecek. Yani, bence sizin Hükûmetiniz sizi boşuna yoruyor. Bu gidecek
Kamu görevlileri, dava zaman aşımı geçmemiş kişiler bu
davayı açacaklar, kazanacaklar.
Şimdi, öyle acayip bir kamu personeli sistemini getirdiniz ki
sayın milletvekilleri, 4/B, 4/C
Şimdi, hemşire geliyor, ebe
geliyor, öğretmen geliyor; Yahu kardeşim, ben evlendim. diyor.
Türkiyede bir aile birliği sistemini korumak zorundayız. Yok,
hayır, aile birliğini senin için uygulamam. diyor. Kanun önünde
eşitlik ilkesi var, hani Anayasada değiştirdiniz ya, kanun
önünde eşitlik ilkesi. Peki, bu insanların aile birliğini niye
temin etmiyorsunuz? Personel sistemi böyle allak bullak edilir mi? Bir
öğretmen var, 500 milyon alıyor, birisi 1.500 alıyor. Böyle bir
şey olur mu arkadaşlar? Öğretmen öğretmendir, ebe ebedir,
hemşire hemşiredir. Bunlara uygun olarak bir personel düzenlemesini
yapın. Seçimlerden önce polislere söz verdiniz, dediniz ki: Size 400
milyon lira para vereceğiz. E verin. Niye o insanları kandırıyorsunuz,
niye vermiyorsunuz? Yani, ya yapacağınız şeyi söyleyin ya
da söylemeyin.
Bir gün maymuna bir şeftali vermişler. Şeftaliyi
önce almış arkasına götürmüş, ondan sonra yemiş. Niye
şeftaliyi arkasına götürdün? demiş. Vallahi geçen gün bir
şeftali yuttum da çekirdeğini çıkaramadım. Çekirdeğini
çıkaramayacağım şeftaliyi yutmamak için, yememek için
arkama tuttum. demiş. Şimdi, bunların hepsi sizlere bir ders
olsun.
Bakın, bir bütçe yaptınız, memura yüzde 4 verdiniz,
Çankayaya yüzde 64 verdiniz. Böyle
Sizin adaletiniz bu, arkadaşlar.
Memura yüzde 2 artı 2, Çankayaya yüzde 64! Böyle bir anlayış,
böyle adalet sistemi olabilir mi? O bakımdan
Bekçiler
Geçen dönemde çıkarmışsınız,
bekçilerin durumunun düzeltilmesi için kanun da çıkmış, Çankaya
da veto etmiş, gelmiş. Burada, yedi aydır bu Parlamento
çalışıyor, niye bunları getirmiyorsunuz? Yok, ille
onları getirmeyeceğiz, ama kamu görevlilerinin
kazandığı müktesep hakları vermeyeceğiz. Nasıl
vermeyeceksin? Burası hukuk devleti. Hukuk devletinde, sen, nasıl
vermemezlik yaparsınız?
Biraz önce, tabii, MHPnin getirdiği, bu, yerel yönetimlerle
ilgili yasanın gündeme alınması konusundaki araştırma
önergesi konuşuldu. Sizin arkadaşınız diyor ki: Evvela
kanunu çıkaralım, ondan sonra araştırma önergesini
yapalım. Yahu, zaten mevcut kanunda, 5393 sayılı Kanunda diyor
ki: 2 bin nüfustan az olan belediyelerde, eğer belediyelik
vasfını kaybetmişse, Danıştayın da görüşü
alınmak suretiyle belediyelikten çıkarılır. Kanun zaten
yürürlükte. Ee, şimdi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) Tamam efendim.
Danıştayı bu konuda niye ortadan çıkarmak
istiyorsunuz?
Yargıdan rahatsızsınız arkadaşlar,
yargıdan rahatsızsınız. Yahu, yargı dediğiniz,
yıllarca o görevi yapmış, hak ve adalet duygusunu en yüksek
seviyede vicdanlarında teşekkül etmiş insanlardır.
Şimdi, siz bir kanunla, bin tane belediyenin durumunu nasıl
çözebilirsiniz? Çözemezsiniz ki. Her belediyenin kendine özgü birtakım
davranışları var. Bugün bana birisi geldi, 12 nüfusla kaybediyor
ama diyor, işte biz gittik diyor köyde tespit ettik; nüfus
sayımı sırasında 35 tane kişiyi kaydetmemişler.
Şimdi, işte bunlar, eğer 5393 sayılı
Kanuna göre Danıştayın görüşü alınmak suretiyle
belediyelerin tüzel kişiliğini düşürme sistemine giderseniz,
yargı konuyu inceler; böyle, kanunla bunlar halledilmez. Siz, bin tane
kişiyle bir kanunu hallettiğiniz zaman, o kanun çıkmaza
düşürür. İşte, türbanda başınıza gelen olay
olduğu gibi. Yani, kanun çıkaralım mı
çıkarmayalım mı? Çıkarsanız da
Çıkarmadığınız zaman, zaten mevcut hukuk sistemi o
durumda. O itibarla, getirdiğiniz düzenlemeler gerçekten Türkiyenin
gerçeklerine uygun değil.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Genç.
Sayın milletvekilleri, şimdi 1inci madde üzerine
soru-cevap işlemine geçiyorum, on dakika süre ile.
Sayın Doğru, Sayın Sipahi, Sayın
Çalış ve Sayın Cengiz söz istemişlerdir, sırayla söz
vereceğim.
Buyurunuz Sayın Doğru.
REŞAT DOĞRU (Tokat) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Bilindiği gibi belediyelere nüfus sayısına göre
ödenek verilmektedir. Elektronik ortamdaki nüfus sayımından sonra
uygulaması 31/12/2007 tarihi itibarıyla bu nüfus sayımına
göre veriliyor ancak nüfus sayısının da düşmüş
olduğu belediyeler vardır. Örneğin Tokatın Reşadiye
ilçesi 26 bin nüfustan 8.200 nüfusa düşmüştür. 8.200 nüfusa
düşmesinin sebeplerinden bir tanesine de on dört tane belediye olması
ve belediyelerin nüfus sayımı esnasında da oradaki
insanların kendi köylerine gitmiş olmasıdır. Tabii, buna
bağlı olarak, yani 26 bin nüfusa bağlı olarak, 29 tanesi
memur ve 128 tanesi de geçici işçi olmak üzere 137 kişi
çalışıyordu. Geçici işçilerin kadroya geçirilmesiyle
beraber şu anda 137 tane orada çalışan insan vardır. Ancak,
tabii, nüfusun düşmesine bağlı olarak da şu anda
belediyemiz, yani oranın belediyesi, bırakın normal
maaşlarını sigorta primlerini ödeyemiyor, hatta çeşitli
şeyleri ödeyemez pozisyona gelmiştir. Bundan dolayı da oradaki
belediyeler büyük sıkıntı içerisinde
kalmışlardır. Acaba bu 137 personeli ne yapacaksınız
veyahut da bu belediyelere herhangi bir iyileştirme yapılıp da
onların mali durumu düzeltilebilecek mi?
Teşekkür ederim, sorum buydu.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın Sipahi
Yok.
Sayın Çalış.
HASAN ÇALIŞ (Karaman) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Aracılığınızla Sayın Bakana sormak
istiyorum: Sayın Bakanım, Tekelin satışıyla
basına yansıyan haberlere göre Tekel
çalışanlarının önceki özelleştirme mağdurlarına
göre daha iyi şartlarda olacağı görülmektedir. Özelleştirme
mağduru 4/C çalışanları bizlere sormaktadırlar:
Sayın Bakanımıza sorar mısınız, gerçekten Tekel
çalışanlarının özelleştirmeden sonra durumları
bizden iyi olacak mı? Bizim durumumuz böyle mi devam edecek? Arada fark
olacaksa bu bir ayrımcılık olmayacak mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Çalış.
Sayın Cengiz
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, ben de memur, müdür ve belediye
başkanlığından Meclise gelen bir
arkadaşınızım. Özellikle memurlarda görülen farklı
ücret uygulamaları dikkati çekmekte. Özellikle işçiler bir tarafa
bırakıldığında genel idare hizmetleri
sınıfı, yardımcı hizmetler sınıfı, sağlık
hizmetleri, teknik hizmetleri sınıfı şeklinde
ayrılarak devlet memurlarına ücret ödenmektedir. Bugün -özellikle
işçiler bakımından- 4/Cye ittiğimiz bu işçiler 450
YTL civarında maaş almakta ve bu memur statüsündeki arkadaşlarla
birlikte, Türkiye İstatistik Kurumunun açıklamış
olduğu açlık ve yoksulluk sınırı altında
kalmaktadır. Hem memur, hatta müdür maaşları bile bu istatistik
değerlerinin altında kalmaktadır. Gerçekten, bu zamana kadar
enflasyon düzeyinde artış verdiğimiz diye iddia edilen bu
devlet ve kamu kesiminde çalışanlarımız zor durumda
kalmış ve şu ana kadar tespit ettiğimiz bütün devlet
memurları bütün bankalara da borçlanmıştır.
Gerçekten, şu andaki reel değerler üzerinden
baktığımızda yeni bir memur reformu -ücret konusunda-
gerektiğine inanıyorum. Özellikle bu konuşmalardan sonra Türkiye
İstatistik Kurumunun hazırlamış olduğu bu veriler
ışığı altında devlet
memurlarımızın ve kamu çalışanlarının
maaşlarında günümüze bir entegrasyon veya uyarlama, günümüz reel
değerlerine doğru çekiş düşünülüyor mu, böyle bir şey
düşünür müyüz veya böyle bir düşünceye doğru bir
çalışmamız var mıdır? Bu konuda kamuyu ve
memurlarımızı aydınlatırsak, buradan müjde
verebilirsek, onları da düşünürsek çok memnun kalacağız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.
Buyurunuz Sayın Bakan
Sayın Bakan, buyurunuz
ENGİN ALTAY (Sinop) Sayın Bakan soruları
dinlemedi ki cevap versin.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Dinledim,
dinledim, hiç merak etme.
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru, nüfus sayımında azalan yerler
var, yeni, adrese dayalı nüfus sayımında, bu belediyelerin
şimdi gelirleri de buna göre azaldı, Bu belediyelerin durumu ne
olacak diye soruyor.
Evet, doğru, bu adrese dayalı nüfus sayımında
birçok yerde Türkiyede nüfus az çıktı, yani daha önce bilinen
nüfustan daha az çıktı nüfus fakat bunun karşılığında,
bazı yerlerde de nüfus fazla çıktı. Dolayısıyla, biz,
şimdi, eski dağılımı yapsak, bizim nüfusumuz
arttı, niye bizim gelirimiz artmadı diyecekler.
REŞAT DOĞRU (Tokat) Personel ne olacak?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Efendim, azalanlar
oluyor; bu sefer, bizim daha önce daha fazlaydı gelirimiz, niye
azaldı deniyor. Ama bu durum
Tabii, gerçeklere göre hareket etmek
mecburiyetimiz var. Dağılımlar o şekilde yapıyor.
Çok yakında Belediye Gelirleri Kanunu gelecek. Bu Belediye
Gelirleri Kanununda -hemen hemen- birçok belediyemizin gelirlerinde önemli
artışlar sağlanacak. Orada bu bazı kayıplar da yeni
artışlarla telafi edilecek ve daha iyi bir duruma gelecek
belediyelerimiz, diğer mahallî idareler de
REŞAT DOĞRU (Tokat) Efendim, personel demiştim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Maaş vermiyor,
100 lira veriyor, 100 lira
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Nüfusa göre tahsis edilen personel
kadroları var. Şimdi nüfus düşünce bu personeli ne
yapacaksınız, nereye taşıyacaksınız?
REŞAT DOĞRU (Tokat) 26 bin nüfus 8 bine düştü
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Soru olarak değil, bir sorun
bu.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Şimdi,
tabii, daha önce alınan personelle
Maalesef, fazla personel
alınmış. Bunları bütün belediyeler biliyor ve baktığınız
zaman da, olması gerekenle, olan arasında da farklar var.
Bunları tabii azaltması lazım belediyelerin. Ama azaltması
için de onlara tazminat ödemesi lazım. O da bir mali yükümlülük. Bütün bunları
nazarı itibara alarak şu anda bizim Bayındırlık Bakanlığı
da -İller Bankası ona bağlı olması hasebiyle- bir
çalışma yapıyor, İçişleri Bakanlığı
aynı şekilde yapıyor. Ama, Belediye Gelirleri Kanununda -buraya
geldiği zaman- bütün bunlar ortaya çıkacak, tahmin ediyorum bu
sıkıntılar giderilecek diye düşünüyorum.
Sayın Çalış Tekelin
çalışanlarının durumu ne olacak? ve Tekelin
çalışanlarının durumu eskiden özelleştirilmiş
yerlere göre daha iyi olursa, eski çalışanlar, bizim durumumuz, aradaki
fark, adaletsizlik nasıl telafi edilecek? onu soruyorlar.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz özelleştirmelerde
şu var: Şimdi, bu Tekelle ilgili çok şeyler söyleniyor, ama
birçoğu da doğru değil söylenenlerin. Ama, şimdi, kanun
başka bir kanun olduğu için fazla şey yapmak istemedim, cevap
vermek falan da istemedim. Ama, şu var: Tekelin özelleştirilmesinden
dolayı bizim orada çalışan işçilerimizin işsiz
kalmaması, mağdur olmaması için her türlü
çalışmayı yapıyoruz: Tahmin ediyorum ki orada bir işçi
mağdur olmayacak. Çünkü, yaprak işleme var daha devletin elinde, bir kısımlar
Tekelin elindeki özelleşmemiş olan yerlere kaydırılabilir,
bir kısımları orada çalışacaklar zaten, devam
edecekler ve ben tahmin ediyorum ki oradaki üretim de artacak. Ve bizim tabii
özelleştirme yaparken esasında biz kimseyi mağdur etmedik özelleştirmeden.
Özelleştirme mağduru yok. Neden? Bir yerde özelleştirildiği
zaman söyleniyor, diyor ki: Sana şu kadar tazminat. Bir işçi normal
olarak işinden çıkarken ne tazminat veriliyor, o tazminatın çok
daha fazlasını veriyoruz biz. Kıdem tazminatı veriyor,
ihbar tazminatı veriyoruz, diğer tazminatları veriyoruz ve o
aldığı paralarla zaten kendilerine iş kuran birçok kimse
var. Hatta bazı özelleştirmelerimizde öyle şeyler oldu ki,
Gelin çalışın. dedik, çalışmadılar. Yeni
alanlar Gelin aynı parayı vereceğiz, aynı şekilde
çalışın
, Yok, biz çalışmayız. dediler.
Şimdi, bunlar verildiğinde, tekrar artık bütün
haklarını almış bir vaziyetteler. Hakları
aldıktan sonra her şey tamam, güzel
Ayrıca isteyenlere tekrar
bir iş verdik. Ama o iş de tabii güllük gülistanlık bir iş
değil, şuralarda şuralarda çalışırsanız...
Geçici 4/C diye bir şey çıktı, 4/Cden ayrıca onlara bir
iş daha verildi.
Şimdi, o, bizim zamanımızda verilmiyordu, bizden
önce verilmiyordu. Bizim zamanımızda getirdik, ilaveten bir hak gibi
verdik. Şimdi o hakkı alınınca, sanki hiç
alacağını almamış, hiç tazminatını
almamış gibi, tekrar ilaveten vermiş olduğumuz bu işi
hak olarak kabul edip daha fazlasını isteme durumu ortaya
çıkıyor ki, bu da mümkün değil.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Bakanım,
Özelleştirme Kanununda var bu.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Yani bir
kimseye o zaman ya tazminatını verirsiniz veyahut
tazminatını vermezsin, o parayı vermezsin
Şimdi, tabii,
bizden, hazineden trilyonlarla para çıkıyor bununla ilgili olarak. O
zaman vermezsiniz
Falan işte devam edersiniz dedik. Hem
tazminatını veren
Ayrılan bir işçi oluyor,
tazminatını çok çok fazla alıyor, ayrıca bir iş,
tekrar
Dediğim gibi, 4/C bizim Hükûmetimiz zamanında
çıktı, onlara verdik, çalışanlar da var onlardan.
Şimdi, onlar artık bunu
Yani, esas bir hakmış gibi
ilaveten buna tekrar düzeltmeler getirin, bunu bize
Hiçbirisi yani şey
olarak gelmedi buraya.
BAŞKAN Sayın Bakan süremiz doldu, lütfen sözlerinizi
tamamlar mısınız.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Hay hay.
Bir de Sayın Cengizin memurların durumuyla ilgili
olarak sorusu vardı. Memurlarla ilgili olarak da biz daha iyi özlük
hakları getirebilmek için şu anda bir paket üzerinde
çalışıyoruz. Onu da zamanı gelince arz edeceğiz.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun 15/01/2002 tarihinden geçerli olmak üzere
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde söz yok.
Bir önerge var. Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 108 sıra sayılı yasa
tasarısının 2. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
|
Kamer Genç |
Harun Öztürk |
Recai Birgün |
|
Tunceli |
İzmir |
İzmir |
|
R. Kerim Özkan |
|
Rahmi Güner |
|
Burdur |
|
Ordu |
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET
ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önergeniz hakkında konuşmak istiyorsunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Evet.
BAŞKAN Sayın Genç, buyurunuz.
Süreniz beş dakika.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 108 sıra sayılı yasanın 2nci maddesinde
verdiğim bir önerge üzerinde söz aldım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu Kanun 15/01/2002 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlüğe
girer. diyor. Bugün 2008, aşağı yukarı altı sene
önceki bir tarihle yürürlüğe sokuyorsunuz. Bu kanunu o şekilde
yürürlüğe sokmanın bir anlamı yok ki, çünkü müktesebatları
siz kanunla kaldıramazsınız. Bu kanun, yani kanun hükmünde
kararname beş yıldan fazla kıdemi olan memurlara görev
tazminatının verilmesi konusundaki hüküm o tarihten itibaren
geçerlidir.
Hükûmet uyumuş uyumuş, bunları ne
uygulamış ne bu tazminatı vermiş, ama kamu görevlileri
gidip de dava açınca ve dava da Danıştay İdari
Davaları Kurulu tarafından kabul edilince, efendim, neye uğradığına
şaşırmış ve hiç de hoş olmayan, aslında
tabii, hoş olmadığı gibi, daha başka şekilde
nitelenmesi gereken bir gerekçeyle Efendim, bu beş yıldan fazla çalışan
memurların, işte, tazminatlarını ödersek, 3,5 katrilyon
lira devlet maliyesine bir yük getiririz, bu, kamu mali dengesini bozar.
Ben soruyorum sana Sayın Bakan: Sen, bir mükellefin 3,5
milyar dolarlık vergisini Merkezî Uzlaşma Komisyonunda bir anda
silmedin mi? Yani, sen ecnebi bir kişinin 3,5 milyar dolarlık vergi
borcunu yasalara aykırı olarak, kendi keyfinle bu Merkezî
Uzlaşma Komisyonunda siliyorsun, 3 milyon kamu görevlisine, işte, bir
miktarı 1,5u emekli, 1,5u da çalışan kamu görevlisine Ben 3,5
katrilyon lira para verirsem mali dengeyi bozarım. Böyle ilkel bir
mantık olur mu sayın milletvekilleri! Yani, siz, eğer devletin
parasını, vergilerini sağlıklı toplasanız, vergi
kaçakçılarının üzerine gitseniz, vergi denetimini yapsanız,
ondan sonra bu vergileri doğru dürüst tanıtsanız, kamu
görevlileri bugünkü sefalet aylığıyla çalışmak zorunda
kalır mı? Hayır kalmaz. Sizin amacınız, bu AKP
İktidarının bir amacı var: Acaba, ben ihaleleri nasıl
alırım, nasıl kâr ederim; efendim benim
yandaşlarımın, vergi kaçakçılarının nasıl
üzerine gitmem, vergi denetimini kaldırırım
Böyle bir
anlayışla zaten siz Türkiyeyi, ekonomik yönetimini de çöküntüye
götürmüşsünüz.
SONER AKSOY (Kütahya) Saçmalama!
KAMER GENÇ (Devamla) İşte, kaç senedir kimin
hesaplarını inceliyor? İşte, burada, Maliye
Bakanının, Başbakanın, bakanların ticaretle
uğraşan çocuklarının hangi hesapları inceleniyor?
Buyursunlar, söylesinler, desinler ki, biz şu
çocuklarımızın defterlerini, hesaplarını incelettik.
Şimdi, bunlar devlete doğru dürüst vergi verir mi arkadaşlar?
Vergi affı getirdiniz, vergi affında o kadar mantıksız bir
karar getirdiniz ki, bunu defalarca söyleyeceğim, diyorsunuz ki:
Kesinleşmiş ihtilaflar, uzlaşma konusu
dışındadır. Kesinleşme nedir diyorsunuz,
kesinleşme, mahkeme kararının taraflardan birisine tebliğ
edilmesidir. Yani Danıştay sekiz ay önce karar vermiş, ama karar
bugün daha tebliğ edilmemiş. Ne edecek gidecek mükellef: Yahu
kardeş, 100 trilyon lira mahkeme, Danıştay kararıyla
alacağım kesinleşti, devlet alacağı, gel
kırışalım. diyecek. Herkes bunu demez ama, insanlara böyle
suistimal yapma olanağını sağlıyorsunuz. Böyle bir
yönetim en ilkel memleketlerde olmaz, en ilkel meclislerden geçmez değerli
milletvekilleri. Bunları niye söylüyorum? Ben de söylemekten üzülüyorum.
Ama, devlet ciddi yönetilmiyor. Devleti ciddi yönetmediğiniz için,
devletin kaynaklarını har vurup harman savurduğunuz için, soygun
alıp yürüdüğü için, ihaleler usullerine göre
yapılmadığı için, ondan sonra bu yollarla devletin kesesine
girmesi gereken paralar birtakım yandaşların kesesine giriyor,
ondan sonra da memura üç beş kuruşluk maaş vermekten
çekiniyorsunuz.
Bugün memurun aldığı maaş sefalet
maaşıdır. Bugün memur aldığı maaşla
geçinemiyor, çocuklarını okutamıyor, herkes şikâyet içinde,
siz diyorsunuz ki: Çok iyi. Getirin düzeltin memurların durumunu,
Düzelteceğiz. diyorsunuz. Düzeltecekseniz ne zaman düzelteceksiniz? Hadi
onu söyleyin bakalım: Yahu şu tarihte şu memurların
durumunu düzelteceğiz. deyin. Getir! Kan mı tutmuş sizi yani
bir kanun getirmekten! Getirin işte.
Şimdi, böyle, sekiz sene önceye şamil olmak üzere,
geçmişe şamil olmak üzere kanun çıkaramazsınız,
yürürlüğe sokamazsınız, müktesep hakları
vatandaşın elinden alamazsınız. Bu, hukuka da
aykırı, müktesep haklara aykırı, hukukun genel ilkelerine
de aykırı. Bakalım hukukun genel ilkelerinden dem vuran
kişiler yukarıda bu kanunu -madem hukukun genel ilkelerini biliyorsa-
veto mu edecekler yoksa onaylayacaklar mı, onu da göreceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) Sayın milletvekilleri, onun için,
burada yapılacak şey: Bu kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer. Şu anda o kanun hükmünde kararnamelerin
yürürlüğe girmesi nedeniyle, devlette alacağı olan kişiler
mahkemelere dava açmışlardır. Bu kanun
çıktığı zaman zaten o davaları yok
sayamazsınız, o davaları hak eden eder. Ama, şimdi orada
usulsüz bir şey de var. Yani kimileri gitmiş mahkemeye dava
açmış, hakkını alıyor, ötekisi gitmemiş
açmamış, ona hak vermiyorsunuz. Bu da adaletsiz. Ama, tabii sizin
iktidar anlayışınızda adaletsizlik temel ilke. Onun için,
onu size fazla görmüyorum ama hakikaten bu kanun bu hâliyle, yani mevcut
Bugüne kadar, ben 80den beri Parlamentoda görev yapan bir insan olarak, daha
böyle, altı yıl geçmişe şamil olarak ve müktesep
hakları ortadan kaldıracak iddiasıyla kanunun yürürlüğe
girdiğini görmedim. Bu, tabii sizi marifetiniz. Benim önergemin amacı
budur, bunun metinden çıkarılması.
Saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
2nci madde kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde soru-cevap işlemi
yapacağız.
Buyurunuz Sayın Cengiz.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) Sayın Bakanım,
biraz önce 4/Clerle ilgili bazı açıklamalarda bulundunuz ama 18 bin
civarında mağduriyet var. Bunlar on iki ay çalışmamakta, on
ay çalışmaktadır ve bunların ayda almış
olduğu 560 milyon civarında bir para vardır. İki ay da
çalışmadığından dolayı
alamadığından tabii ki bu ücretler çok aşağı
çekilmektedir. Bu 18 bin civarındaki mağduriyete,
özelleştirmeden de yeni 4/Cler eklendiğinde gelecekte bizleri
bayağı bir sıkıntı beklemektedir.
Şimdi, burada bizleri ziyaret eden arkadaşlarımız,
özellikle izin alamadıkları, sağlık problemlerinde
yeterince kurumlardan destek alamadıkları ve aynı zamanda, bir
iş güvencesine kavuşamadıklarını dile getiriyorlar. Bu
4/Clerin, özellikle belediyelerde ve diğer kamu kuruluşlarında,
seçimden önce işçilerin kadroya alınmasıyla ilgili bir yasa
teklifi zatıaliniz tarafından da verilmiş, desteklenmiş ve
işçilerimiz kadroya girmişlerdi. Bunlar için tabii bu aynı
noktada özendirici olmuş, 4/Cler de hem kendilerini gelecekte güvence
altında hem de daha iyi şartlarda çalışma ve iki ay da
boşta kalmalarından dolayı maaş alamamanın
sıkıntısını ve evini geçindirememenin
sıkıntısını dile getirmektedir. Özellikle bu konuda
4/C kapsamındaki işçilerimiz değişik müesseselere
dağıtılmış ve bu müesseselerde de gerekli
çalışma ortamını yakalayamamışlardır.
Mutlaka bu 4/Cler için ciddi bir düzenleme, ciddi bir yaklaşım ve bu
sıkıntıları giderecek bir formülü bu
arkadaşlarımız ve gelecek 4/Cler beklemekte.
Hazırlıklı olmak gerektiğine inanıyorum. Bu konuda bir
düzenleme olabilir mi? Var mıdır? Bunların on iki ay
çalışabilecekleri bir düzenlemeyi ve daha iyi şartları veya
kadro durumunu düşünüyor muyuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.
Sayın Varlı
MUHARREM VARLI (Adana) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakana sormak istiyorum: Bu Adana Tekel Fabrikası
da özelleştirildi. Şu anda işçiler de fabrikayı terk
etmiyorlar. Buradaki işçilerin mağduriyetini nasıl gidermeyi
düşünüyorsunuz? Bu bir.
İkincisi: Adrese dayalı nüfus sistemiyle nüfusu azalan
özellikle belde belediye başkanlarımız şu anda çok büyük
sıkıntı içerisindeler. Geçmiş dönemde çok yüklü personel
alımı yapılmış. Şu anda aynı personelle hem
gelen para düşmüş, bir de geçmiş dönemden gelen borçlar şu
anda ödeneklerinden yüzde 40 oranında kesiliyor, âdeta belediye
başkanlarının eli kolu bağlanmış durumda. Bu
yüzde 40 oranını yüzde 20lere çekmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Varlı.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Sayın
Başkan, ben de teşekkür ediyorum.
Ben daha önce 4/C ile ilgili olarak geniş açıklamalar
yaptım. Sayın Cengizin sorularının içerisinde de bu
açıklamalarım vardı. Şimdi, 4/C diye bir şey bizim
Hükûmetimizden önce yoktu. Bakın, 4/C diye hiçbir şey yoktu.
Özelleştirmelerden dolayı
YILMAZ TANKUT (Adana) Özelleştirme de yoktu, fabrikalar da
satılmamıştı.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Evet, yoktu.
Yapamadınız ki! Yani, ondan dolayı yoktu tabii. Yoksa, 1987den
beri özelleştirme var Türkiyenin gündeminde de, yapanlar oldu,
yapamayanlar oldu. Ondan dolayı yoktu.
YILMAZ TANKUT (Adana) Siz iyi yapıyorsunuz!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Hayır.
Bizden önce, mesela, yine aynı şekilde tazminatları
verilmişti işçilerin, tamamen
çıkarılmışlardı. Yani, hatta bizden önce, 22inci
Dönemde, bu şekilde Biz özelleştirme mağdurları diye,
koridorlarda birçok insan dolaşıyordu. Yani, Meclis
koridorlarında birçok insan dolaşıyordu. Bizden önce
yapılmış özelleştirmelerde gayet
MUHARREM VARLI (Adana) Tarihini verin Sayın Bakan,
tarihini. Hangi tarihte yapılmış?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Biz, 3
Kasım 2002de seçimlerle geldik, ondan önceki; tarih bu.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Bakan, çok eskimiş
bir tarih o!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Bunları
biz aldık. Yani, esasında, hepsi tazminatını
almış ve tazminatını kanunlardan dolayı fazla fazla
almış kimseler. Gayet normal yani. Ben eskiyi de suçlamıyorum
bundan dolayı. Yani, yanlış hareket edildi demiyorum. Normal,
bir işçi işten çıkarken hakkı olan tazminatını
alır, ayrılır. Ayrıca Bize tekrar iş ver, tekrar
iş ver. işte, bu 4/C çıktı. Tekrar iş ver, illa
iş ver. Niye İş ver? Biz, işte -sosyal güvenlik
bakımından dediğiniz- o zaman emekliliğimizi dolduralım,
primlerimizi ödeyelim rahat rahat, biz biraz daha rahat edelim. Onlar
bakımından biz 4/Cyi getirdik. Bizden önce 4/C falan yoktu,
olmaması da gayet normaldi. Bundan dolayı tenkit de etmiyorum yani.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) Şartları ne?
Şartları iyi değil
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Ama,
şimdi 4/Cyi getirirken, yeni memur alır gibi, yeni işçi
alır gibi olmaz, çünkü çalışmış etmiş,
tazminatını almış, ayrılmış.
Ayrıldıktan sonra, Yeniden, geçici de olsa alın bizi.
şeklinde talepler oldu. Geçici olarak biz bunları aldık yani
geçici kapsamda, 4/Cnin manası oydu. Yani bunları kadroya tekrar
almak için -geçici olarak- onlara bir faydamız olsun diye yaptık
bunları. Şimdi, o bize geldi tersine döndü Bunları şimdi
kadroya alın. Olmaz böyle şey yani! Kadroya alınamaz, mümkün
değil. Haa, çalışmışlar, etmişler,
haklarını fazlasıyla almışlar, 4/C kapsamında da
şimdi geçici olarak çalışıyorlar. Ee, ben şimdi
çalıştığım yerden memnun değilim. Ya, herkese
memnun olacağı işi nasıl bulacağız yani? Zaten,
birçoğu gelmiyor bunların. Yani gelenler oluyor, gelmeyenler oluyor.
Kusura bakma, aldım paramı, kendi işimi kurarım, ben
başka yere gitmem. diyor. Dediğim gibi, aynı fabrika devam
ediyor, onlar çağrıldı fakat gelmediler. Ben bunun şahidiyim,
çünkü izliyoruz özelleştirmeden sonrayı da. O bakımdan, 4/C ile
ilgili durum budur. Biz zaten Hükûmet olarak bunların hepsini biliyoruz.
Yapılacak bir şey varsa da yine bakarız.
Sayın Varlı, belediyelerle ilgili olarak söyledi, daha
önce de aynı şekilde sorular sorulmuştu, ben yine
cevaplandırdım. Burada belediye gelirleri kanunu gelecek, o konuda
İçişleri Bakanımız açıklamalarda bulunacaklar. Zaten,
Plan Bütçe Komisyonunda görüşülecek, uzun uzun görüşmeler olacak. Bu
konudaki şeyler de orada dile getirilirse daha iyi bir düzenleme
yapılır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Bakanım, bari Maliye Bakanlığının hissesini verin. Aç
insanlar, Maliye Bakanlığının yardımını
verin. Bakın, insanlar aç, maaş alamıyorlar.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Bak,
Sayın Aslanoğlu, yani çok fazla şey yapıyorsun, böyle
vitrine
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Peki, efendim özür
diliyorum. Maaş alamayan insanları söylemek suç mu?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Yapma.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Yapması var
mı?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Geldin,
burada Tekelle ilgili bir sürü şey söyledin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Evet, hepsi
doğru. Buyurun efendim, tutanaklar orada.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Hiçbirisi
doğru değil, böyle şey edip gidiyorsunuz. Burada o makineler
konuşulurken siz mâni oldunuz, beni konuşturma.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Hayır mâni
olmadım efendim. Biz mâni olmadık.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Aç tutanakları
da bakın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Bakın efendim,
biz hiçbir şeye mâni olmadık.
BAŞKAN Lütfen, karşılıklı
konuşmayınız.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Öyle,
şimdi, tersine geçip de konuşmayın.
Evet, Sayın Başkan çok teşekkür ediyorum. Sağ
olun.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
3üncü madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza sunmadan önce,
Sayın Genç, oyunun rengini açıklamak üzere söz istemiştir.
Buyurunuz Sayın Genç, aleyhte
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, ben zaten
karşısında olduğumu söyledim,
konuşmayacağım. [AK Parti sıralarından
alkışlar (!)]
BAŞKAN Peki efendim.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkanım, Sayın Bakanın
BAŞKAN On beş dakika ara veriyorum sayın
milletvekilleri.
Kapanma Saati : 18.53
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.10
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 70inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkanım, biraz önceki oturumda Sayın Bakan Yanlış
söylüyorsunuz, siz engel oldunuz. dedi. 69a göre söz istiyorum. Grubuma ve
bana Sayın Maliye Bakanı
BAŞKAN Biliyorsunuz, oturum bitti.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Ama, ben 69a göre
söz istiyorum.
BAŞKAN Oturumdan sonra olmaz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Ama şahsıma
ve grubuma "Yanlış bilgi veriyorsunuz." dedi. Ben o konuyu
açıklamak istiyorum.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Efendim, aynı oturum içinde
olur.
Sayın Başkanım, aynı oturumda olur bu, oturum
değişti.
BAŞKAN Biliyorsunuz Sayın Aslanoğlu, aynı
oturum içerisinde olurdu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Efendim, başka
bir maddede grubum adına söz alır açıklarım.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Söz al, açıkla.
BAŞKAN 4üncü sırada yer alan Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu
(1/498) (S. Sayısı: 110) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 110 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Elâzığ Milletvekili Necati Çetinkaya söz
istemiştir.
Buyurunuz Sayın Çetinkaya. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA
(Elâzığ) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
konuşmalarıma başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde grubum adına
söz almış bulunuyorum.
(x) 110 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Devletin niteliklerinin belirlendiği Anayasanın 2nci
maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk
devletidir. Devletin demokratik bir devlet olabilmesinin temel şartı,
yönetenlerin yönetilenler tarafından serbest ve dürüst seçimlerle
belirlenmesidir. Bu anlamda, seçimlerde demokrasinin temel unsuru ve devletin
demokratik olma niteliğini belirleyen en önemli öge de budur.
Dolayısıyla, vatandaşların seçme hakkı ve
özgürlüğü demokratik bir devlet yönetiminin vazgeçilmez şartları
arasındadır.
Anayasanın 67nci maddesinde bu hak ve özgürlüğü
güvence altına alan ilkeler belirlenmiştir. Bu husus 1995
yılında Anayasanın 67nci maddesine ilave edilirken, o günden
bugüne -maalesef- beklenilen gelişme tahakkuk etmemiş ve
dolayısıyla, yurt dışında yaşayan ve hiçbir zaman
ülkesiyle ilgisini ve alakasını kesmeyen
vatandaşlarımız seçme hakkından yoksun
bırakılmıştır.
Bakınız, yurt dışında değişik
ülkelerde yaşayan 5 milyon 46 bin 749 vatandaşımız
vardır ve bunların seçmen sayısı 3 milyon 775 bin 275tir.
En çok vatandaşımızın yaşadığı ülke
Almanyada 2 milyon 700 bin insanımız yaşamakta ve burada seçmen
sayısı 1 milyon 900 bindir. Bu kadar yoğun bir seçmen ve nüfus
çoğunluğuna sahip olan bir ülkenin vatandaşları 1961den bu
tarafa yurt dışında iş ve aş sahibi olabilmek ve
geçimini sağlamak için gurbet illere giderken, ama yıllarca orada
kalmasına rağmen, hiçbir zaman ülkesiyle bağlarını
koparmamıştır. En ideal vatandaş olma gayreti ve
çabası içinde olmuştur ve bu yurt dışındaki
vatandaşlarımız işte, bizden bir şey,
beklemişlerdir, bir talepleri olmuştur. Her yurt
dışına gittiğimiz zaman bizden istedikleri birinci husus,
oy kullanma hakkının kendilerine de verilmesidir.
Arkadaşlar, partimin seçim işleri başkanı
olarak gittiğim her ülkede gördüğüm husus şudur: Orada bütün
ülkelerin vatandaşları yurt dışında rahatlıkla
vatandaşlarına oy hakkı vermiş ve seçimler
sırasında o ülkeye gitmeden oyunu rahatlıkla kullanabilme
imkânını kendisine sağlamıştır. İşte
hemen komşumuz olan Bulgaristanda, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
Birliğinden ayrılıp da 1997de glasnost ve perestroika ile
bağımsızlığına kavuştuktan ve
demokratikleştikten sonra, anayasalarını yaptıktan sonra
ilk seçimlerden itibaren bugüne kadar -geçtiğimiz, işte geçen
yılda yapılan seçilerde, daha önceki seçimlerde- devamlı olarak
yurt dışında yaşayan, özellikle yoğun bir şekilde
bizde yaşayan o soydaşlarımız, Bulgaristanda yapılan
seçimlerde oy kullanma hakkına sahip olmuşlardır ve burada
sandık kurularak oy kullanmışlardır.
Ama biz büyük ülke olarak
Türkiye Cumhuriyeti büyük bir
devlettir, büyük bir ülkedir. Gel gelelim, şimdiye kadar biz bu hakkı
bu insanlarımıza veremedik. Niye veremedik? Geçmişte, ta
1987den beri bu konuda, değişik zamanlarda kanun tasarı ve
teklifleri hazırlanmıştır ve Yüce Meclisimize
sunulmuştur fakat bir engel vardı. Bu engel de şu idi: Orada
yaşayan insanlarımızın yaşadığı ülkenin
şartları ve o ülkenin yetkilileri, bu hususta
vatandaşlarımıza bu hakkı vermek istememize rağmen,
güvenliğin sağlanamaması dolayısıyla, bunu bahane
ederek bu hususta, maalesef bizim taleplerimize müspet bir cevap
vermemişlerdir.
İlk olarak geçtiğimiz yıl Almanyada yapılan
seçimler dolayısıyla, Alman İçişleri Bakanı şu
andaki İçişleri Bakanı- bir beyanatta bulundu. Dedi ki: Biz,
Türklere, sandık kurularak, oyunu kullanma hakkını ülkemizde
sağlayabiliriz. Bunun, tabii söylenmesi
Şimdiye kadar Almanyadan
maalesef bu şekilde ciddi, samimi bir cevap alamamıştık.
Bunun üzerine, şimdiki Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah
Gülle o zaman Dışişleri Bakanı idi- bizzat kendisiyle bu
konuyu görüştük ve dolayısıyla, bir an önce, yurt
dışındaki temsilciliklerimizden, büyükelçiliklerimizden ve
konsolosluklarımızdan bu hususta yazılar yazarak bunun bütün
ülkelerde nasıl bir yaklaşım içine gireceklerinin kısa
zamanda bize bildirilmesinin sağlanması cihetine gidildi ve
dolayısıyla bu lazıme yerine getirildi ve onun üzerine,
hakikaten, yaklaşımlarında samimi oldukları görüldü ve
bunun üzerine 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra, 60ıncı Hükûmet
kurulduktan sonra Sayın Başbakanımız Bu hususta bir
tasarı hazırlanarak kısa zamanda bunun Meclisten geçirilmesi ve
dolayısıyla bu vatandaşlarımıza beklenilen bu
hakkın tevdi edilmesi bir asli görevimizdir. dedi ve biz de bu hususta
bir çalışmaya koyulduk ve böylelikle bugün önümüze gelen ve yüce
Meclisimizde şu anda görüştüğümüz bu kanun tasarısı
işte bu şekilde hazırlanmış oldu ve ben
inanıyorum ki bu yüce Meclis bu hususta yıllardan beri orada,
gurbette yaşayan ve sıla hasreti çeken vatandaşlarımız
esas itibarıyla bizden, vatandaşlık haklarının en
önemli hususlarından birisi olan oy kullanma hakkının bugün bu
yüce Mecliste iktidarıyla muhalefetiyle el ele, gönül birliğiyle
hareket edilerek bu tasarının bir an önce
yasalaştırılmasını beklemektedir ve şunu bilin
ki: Bugün, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın kahir bir ekseriyeti şu anda
televizyonlarının başında bu kanunun bir an önce yüce
Meclislerinden çıkmasını sabırsızlıkla
beklemektedirler ve bizi dinlemektedirler.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) Tabii, tabii,
kaptırılan paralarını da istiyorlar.
ŞENOL BAL (İzmir) Evet, aynen!
MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) Değerli
arkadaşlar, onun için, ben diyorum ki işte bu demokrasinin en önemli
ilkelerinden biri olan genel oy ilkesi -yaş,
kısıtlılık ve özellikle gösterilen bazı resmî
görevlilerin dışında- her vatandaşımıza
verilmelidir ve mahrum edilmemelidir. İşte şimdiye kadar bu
haktan mahrum bırakılan yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımıza, bugün yüce Meclis, bu asli görevini yerine
getirerek, siz, göğsünüzü kabarta kabarta, gurur duyarak, ülkenizle gurur
duyarak
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşısınız ve işte
siz, artık seçme ve seçilme hakkına, yurt dışında
oyunuzu kullanarak ülkenizde yapılan genel seçimlerde bu hakka sahip
oldunuz, sahip olmalısınız diyerek o hakkı veriyoruz. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Onun için, ben, burada, bu
itibarla, vatandaşların oy kullanma hakkını
zorlaştıran her türlü engelin kaldırılması ve vatandaşlarımızın
bu hakkının demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak
kullanılmasını sağlayacak tedbirlerin
alınmasını bugün bu yüce Meclis burada gerçekleştirecektir.
Değerli arkadaşlar, çeşitli vesilelerle bu konu
şimdiye kadar dile getirilmişti ama bugün, bu husus,
vatandaşlığın en önemli görevi olan, en önemli vatandaşlık
hakkı olan bu hususu gerçekleştirmek, 23üncü Dönem Türkiye Büyük
Millet Meclisine nasip olmuştur, onun için ben sizleri kutluyorum. Çünkü
Anayasanın
Biraz önce de ifade ettiğim gibi, ülkemizde iş
gücünün başladığı 1961den bugüne kadar, vatandaşlarımız,
en temel hakları olan, vatandaşlık hakkı olan seçimlere
katılma hakkından maalesef fiilen mahrum
bırakılmıştı.
Değerli arkadaşlar, ancak 1987 senesinde bu hususta, bir
kanunda, 298 sayılı seçimlerin temel hükümleri ve seçmen kütükleriyle
ilgili kanunda bir değişiklik yapılarak, gümrük
kapılarında oy kullanma hakkı bu vatandaşlarımıza
verildi fakat bu derde deva değildi, beklenilen bu değildi. Ama
işte biraz önce konuşmamın başında belirttiğim
gerekçelerden dolayı zorlanarak bu iş yerine getirilmiş. Ne
oluyordu? O sırada yurt içine gelen, yurt dışından ülkesine
gelen vatandaşlarımız, gümrük kapılarında, ancak
gelebilen vatandaşlarımız bu hakkını kullanabiliyordu.
Gelemeyen ne oluyordu? Gelemeyen bu haktan mahrum kalıyordu.
İktidarıyla muhalefetiyle seçim sırasında
bizim karşılaştığımız en önemli sorunlardan
birisi: İşte yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın bize başvurarak gümrük
kapılarında bile oy kullanmada bazı sıkıntılar
meydana geldi. Neydi o? Çünkü yetmiş beş gün önceden
başlanıyordu ve seçim günü saat 17.00ye kadar bu hak devam ediyordu.
Fakat daha önce çalıştığı ülkeden kendi ülkesine, ana
yurduna gelen benim vatandaşım tekrar oy kullanmak için eğer o
sırada, yani seçim gününden önce, saat 17.00den önce yurt
dışına çıkamıyorsa tekrar dönüp bu hakkını
kullanamıyordu. Yetmiş beş gün önceden, seçimlerin oy kullanma
süresinin geriye doğru yetmiş beş gün önceden eğer
gelmişse tekrar bu hakkı kullanabilmesi, yani oyunu kullanabilmesi
için ne yapıyordu? Yapılacak tek şey vardı, gümrük
kapısından dışarıya çıkacak ve
dolayısıyla o şekilde oyunu kullanacak. Sayısız
insanımız, vatandaşımız bize bu hususta bu haktan
mahrum edildiği için, ama daha önce ülkesine gelmesine rağmen fakat
geri dönemediği için
İşi bitmediği için dönememiş ve
dolayısıyla bu hakkı kullanamamıştı. Bu sebepten
dolayı değerli arkadaşlar, bu insanlarımız işte
bu konuda da büyük bir sıkıntıyla karşı
karşıya kalmıştı.
İşte bunu bertaraf etmenin yolu, bu
insanlarımıza orada da, istediği şekilde, bu oy kullanma
hakkını sağlamaktı. Bunun için dört esas vazedildi.
Tasarıda da, maddelere geçildiğinde de göreceksiniz, dört esas
vazedildi:
Birincisi: Sandık esas sistemine göre
Yani o dış
temsilciliklerimizde sandık kurulacak ve o dış
temsilciliklerimizde kurulan sandıkta Yüksek Seçim Kurulunun kendi
hazırlamış olduğu -çünkü yetki Yüksek Seçim Kurulunun-
müşterek oy pusulaları oraya gönderilecek. Dolayısıyla,
konsolosluklarda veyahut da diğer dış temsilciliklerimizde
veyahut da dış temsilciliklerimizden görüş alınarak Yüksek
Seçim Kurulu
Çünkü Yüksek Seçim Kurulu -o sandıkların orada
kurulmasını- Dışişleri
Bakanlığımızın görüşü alınarak ancak bu
faaliyeti yürütebiliyor. Orada işte yeteri derecede sandık kurulacak
ve dolayısıyla, yetmiş beş gün önceden oy pusulaları
oraya gönderilecek ve orada vatandaşlarımız -bu Ankara İl
Seçim Kurulu Başkanlığına bağlı Yurt
Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu
Başkanlığı adı altında seçim kurulları
kuruluyor değişik ülkelerde- bu kurullara gönderilen bu müşterek
oy pusulularıyla sandık başında oy kullanacaklar, temsilciliklerimizin
belirlediği yerlerde kurulan sandıklarda yetmiş beş gün
önceden oylarını kullanacaklar. Dolayısıyla her akşam,
bu oy zarfları mühürlenmiş, gerek Ankara İl Seçim Kurulu ve Yurt
Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu tarafından
mühürlenmiş
İki mühür gerekiyor. Onlar bu zarfları, o
sandık kurulu üyelerinin, Yüksek Seçim Kuruluna bildirilen isimler
arasından Yüksek Seçim Kurulu Yurt Dışı Merkez İlçe
Seçim Kurulunun kurul üyelerini de tespit ediyor ve dolayısıyla,
onlar, her akşam saat 17.00de sandıkları açıyor ve
oyların, kullanılan zarfların tadadını yapıyor,
sayımını yapıyor ve onu, yurt dışı ilçe
seçim kuruluna ne yapıyor, teslim ediyor ve bunlar, seçimin yapılmış
olduğu gün saat 17.00ye kadar devam ediyor, ondan sonra bunlar orada
sayılıyor, Ankara Merkez İl Seçim kuruluna gönderiliyor ve
dolayısıyla, partilerin almış olduğu oy oranına
göre oylar partilere bölünüyor ve böylelikle, diğer oylarla da
birleştirerek, siyasi partilerin almış olduğu oylar, yurt
dışındaki vatandaşların oyları da eklenerek bu
şekilde nihai netice belirleniyor.
Bakınız, daha önceki seçimlerde 228 bin seçmenimiz
gümrük kapılarından geçerek oy kullanmıştır. Hâlbuki,
bunun sayısı işte biraz önce söyledim- 3 milyon 775 bin 275
idi, ancak, bunlardan 228 bini oy kullanabilmiş.
Değerli arkadaşlar, ikincisi elektronik sistem.
Şimdi, elektronik sistemde, onun şekli, esasları,
vatandaşın o elektronik oyu kullanırken kodu ve şifresi
Yüksek Seçim Kurulunca belirleniyor ve dolayısıyla,
vatandaşlık kimlik numarasına göre vatandaş gidiyor -çünkü,
orada, ben detayına girmek istemiyorum, çünkü zamanımız da buna
müsait değil- seçmen kimlik kartını orada göstererek veyahut da
vatandaşın kimlik kartı yerine geçecek pasaportu, sürücü
ehliyeti ve benzeri belgelerden birini -ama, vatandaşın kimlik
kartının olmuş olduğu belge mutlaka olacak- göstererek bu
şekilde oyunu orada kullanabilecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çetinkaya, lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) Tamam efendim.
Diğer bir husus da yine şu anda devam eden gümrük
kapılarında
O da yetmiş beş gün önceden.
Diğer bir sistem kapalı zarf sistemi. Bu da yine
aynı şekilde yurt dışında Yüksek Seçim Kurulunun
hazırlamış olduğu oy pusulaları zarf içinde yurt
dışındaki temsilciliklerimize gönderiliyor, oradaki yurt
dışı merkez ilçe seçim kurullarına bunlar
dağıtılıyor ve dolayısıyla orada birinci zarf,
ikinci zarf, üçüncü zarf diye bir sistem var. Tabii bunların detayına
girmek istemiyorum. Bunların birisinde yurt dışı merkez
ilçe seçim kurulunun adresi var, ikincisinde oy kullanacak
vatandaşımızın adresi var, nihai şeyde de Ankaraya
gönderilmek üzere Ankara Merkez İl Seçim Kurulunun adresi var. Bunlar da
bu şekilde kullanılarak geliyor ve dolayısıyla tadadı
yapılıyor, bu şekilde oylar, vatandaşlarımız
tarafından bu hak kullanılmış oluyor.
Diğer bir iptidailiğe de son verdik bu kanunla.
Biliyorsunuz, 298 sayılı Kanunun
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çetinkaya, lütfen
MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) Bitiriyorum.
BAŞKAN Tamam, buyurunuz.
MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla)
28inci maddesi ve
diğer maddelerinde de değişik yerlerde tadat edilmiş, orada
da aynı şekil bir şey vardı: Bir vatandaşın
-mükerrerliğin önüne geçilmesi için- parmağına boya sürme. Bu
boya dışarıdan getiriliyordu, devletin bir sürü parası
dışarıya veriliyordu ve dolayısıyla mükerrerliğin
önüne geçmek için oyunu kullananın parmağına boya sürülüyordu.
Artık gerek MERNİS Projesi -adrese dayalı nüfus tespit sistemi-
gerek Yüksek Seçim Kurulunun iki seçimdir üst üste uygulamış
olduğu bilgisayara yükleyerek seçmen kütüklerinin tespiti ve bu
şekilde birbirleriyle iki seçimde mukayese
Biri
Cumhurbaşkanlığı seçiminde, birisi de 22 Temmuz 2007de
yapılan milletvekili seçimlerinde
karşılaştırılmalı olarak bu yapıldı ve
böylelikle bunun, mükerrerliğin önüne geçilecek ve gerçek manada seçmen
kütükleri tespit edilmiş oldu ve bundan sonra artık boyaya da ihtiyaç
kalmadı. Onun için, biz, hazırladığımız kanun
tasarısında o maddeyi tamamen çıkarttık ve bundan sonra
artık parmağa boya sistemi de seçimlerde, genel seçimlerde
kullanılmayacak.
Değerli arkadaşlarım, zamanım dolduğu
için sizin zamanınızı daha fazla işgal etmek istemiyorum.
Yurt dışında bizi dinleyen
vatandaşlarımıza, bu görevin kutsiyetine inanarak,
vatandaşlık görevinin kutsiyetine inanarak, artık
rahatlıkla oy kullanma hakkını, doya doya rahatlıkla oy
kullanmayı bu yüce Meclis şu anda kendilerine tevdi etmiştir,
vermiştir, sağlamıştır.
Hayırlı uğurlu olsun diyorum, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Çetinkaya.
Tasarının tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Konya Milletvekili Faruk Bal söz istemiştir.
Buyurunuz Sayın Bal. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 298 sayılı
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun üzerinde
değişiklik yapan kanun tasarısı hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun düşüncelerini açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi, partim ve şahsım
adına saygıyla selamlıyorum.
Bugün bu saatlerde, namüsait iklim şartlarında ve çetin
bir coğrafyada, ülkenin bölünmez bütünlüğü, üniter yapısı
ve toprağıyla ilgili meşum iddialara ve terör
saldırılarına bir cevap olmak ve hain bölücü terör örgütünü
ininde yok etmek üzere kahraman askerlerimiz görev yapmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu görevleri sırasında
şehadet şerbetini içmiş olan kahraman askerlerimize Cenabı
Allahtan rahmetler diliyorum, kederli yakınlarına ve büyük Türk
milletine başsağlığı diliyorum, bu
çatışmalar sırasında yaralanmış olan gazilerimize
acil şifalar diliyorum ve yüce Mevlamızın askerlerimizin yâr ve
yardımcısı olmasını temenni ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, gurbetçi diye
tanımlanan ve artık gurbetçilik sıfatı sona ererek Avrupa
Türklüğü hâline gelmiş, 5-6 milyon gibi -kesin olmamakla beraber-
yüksek bir rakamla ifade edilen yurt dışında çalışan,
yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın
seçilme hakkının daha da iyileştirilmesiyle ilgili bir kanun
tasarısı üzerinde görüşmeler yapıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle, Avrupa
Türklüğünün geçirmiş olduğu merhaleyi, birkaç cümleyle,
hatırlamanıza yardımcı olmak istiyorum. Bilindiği
gibi, ilk nesil 1960lı yıllarda Avrupaya gitmiştir;
Almanyayla başlamıştır, daha sonra diğer ülkelere
yayılmıştır. 60lı yılların Avrupaya giden
nesli, emeği ile para kazanarak bir an önce yurda dönüp bir ev, bir araba
alabilme, çoluğunu çocuğunu evlendirebilme amacındaydı. O
birikimleri, 70li yıllarda işçi şirketleri adı
altında bazı hortumcular tarafından hortumlanmış ve
Avrupa Türklüğünün ilk hayalleri bu işçi şirketlerinin vurgunlarıyla
heder olmuştur.
Diğer taraftan, 70li yıllara geldiğimizde bankerzedeler
ya da bankerlik yapmak suretiyle hortumculuk yapanların
mağdurları arasında Avrupa Türklüğü de kendisini
hissetmiştir.
80li yılların bu acı, ıstırap verici
olayından sonra artık aldatma ve kandırmanın bittiğini
tahmin eden Avrupa Türklüğü bambaşka bir olayla
karşılaşmış ve holding dediğimiz daha büyük
hortumcuların kıskacına düşmüş, sadece elindekini,
avucundakini yüksek kâr getirisi adı altında bunlara kaptırmakla
kalmamış, aynı zamanda evini barkını satarak, hatta
bankalardan kredi almak suretiyle bu holdinglere tüm mal
varlığını kaptırmış, neticede perişan
bir hâle gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, yıllarca döviz getiren
bir memba olarak görülen Avrupa Türklüğü artık
uyanmıştır. Uyanabilmesi için, biz de, bir zamanlar bu
insanlarımızın, vatandaşlarımızın
çalışmalarına, gayretlerine katkıda bulunmaya gayret ettik.
57nci Hükûmet döneminde, özellikle holding hortumculuğunun
engellenebilmesi için hükûmetin aldığı bir karar gereği
-zaman zaman benim başkanlığımda- yatırım
yapılabilecek tüm kuruluşların, Türkiyede yatırım
yapılabilecek tüm kuruluşların yetkilileri gurbetçilerimizin ya
da Avrupa Türklüğünün ayağına götürülmek suretiyle orada
yatırımlar konusunda bilgilendirilmişlerdir. İstanbul
Menkul Kıymetler Borsasının yetkililerinden, İstanbul
Altın Borsasının yetkililerinden, Millî Emlak Genel
Müdürlüğünden, Toplu Konut İdaresi
Başkanlığından, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünden tutun,
yatırım yapılabilecek her alandan yetkililer orada bulunan
Avrupa Türklüğünün temsilcilerine, önemli bir şekilde, bu
düşüncelerin aktarılması konusunda yardımcı
olmuşlardır. İşte bu çalışmalar
sırasında, Avrupa Türklüğünün önemli sivil toplum örgütleri de
katkıda bulunmuşlardır. Bu vesileyle, bütün Avrupa ülkelerinde
teşkilatlanmış olan Türk Federasyonunun çok değerli
yöneticilerini buradan saygıyla yâd etmek istiyorum. Yine Türk
Federasyonunun, Almanyada, Fransada, İsviçrede, Avusturyada,
Belçikada, Hollandada bulunan temsilcileri, görüştüğümüz bu kanunla
ilgili olmak üzere de, oradaki beklentilerini bize dile getirmişlerdir. Bu
kanuna yapılacak katkılar çerçevesi içerisinde Türk Federasyonunun
değerli yetkililerine teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, biraz önce Adalet ve
Kalkınma Partisi adına konuşan Sayın Hatip Avrupa
Türklüğüne seçme ve seçilme hakkını tanıyoruz bu kanunla.
dedi. Sanıyorum bir sürçülisan olmuştur. Bu kanun sadece seçme
hakkı getirmektedir Avrupa Türklüğüne. Seçilme hakkı ise bu
kanunda yer almamaktadır. Ancak, Avrupa Türklüğü açısından
seçilme konusunda da bir beklenti doğmuştur.
Seçim kanunları anayasal sistemin şeklini, rengini
ortaya koyan, devletin rejimini belirleyen, devlet ile vatandaşlar
arasında yönetim ve yönetilme dediğimiz iki önemli hususun
kurallarını belirleyen temel kanunlardır. Bu çerçeve içerisinde
siyasi partilerin bir araya gelerek, toplumsal uzlaşma sağlayarak
çözüm getirmesi ve seçim dediğimiz hadiseyi siyasi partilerin bir
yarışı olarak değerlendirmek suretiyle, bu yarış
içerisinde kuralları değiştirmeden, yarış
başlamadan önce kuralların ne olduğu bilinerek ortaya
konulabilecek bir sistemi oluşturmalı ve artık bir daha seçim
mevzuatı tartışılmadan herkesin kabul edeceği bir
sistem hâline dönüştürülmelidir.
Milliyetçi Hareket Partisi, seçim ve seçim hukukuyla ilgili tüm
kanunlarımızı derli toplu olarak incelemiştir. Değerli
arkadaşlarım, dikkatinize sunuyorum:
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanun 1961 yılında
çıkmıştır, on iki defa değiştirilmiştir.
2972 sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle
Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun
1983 yılında çıkmıştır ve on beş defa
değiştirilmiştir.
2939 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu ise 1983
yılında kanunlaşmış, on iki defa
değiştirilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu kanunların
değiştirilmesinde ortak bir noktayı Milliyetçi Hareket Partisi
tespit etmiştir. Bu ortak nokta, iktidarda bulunan siyasi parti bir
sonraki seçimi nasıl kazanabilirim düşüncesiyle, rakamları dans
ettirmek suretiyle, seçim bölgelerindeki haritaları değiştirmek
suretiyle, hileli yollara başvurarak sonuç almaya
çalışmıştır. Sonuç alabilmiş midir? Tek kelimeyle
cevap, hayır. Bu hileli yollara başvuran siyasi partilerin hepsi,
çıkardıkları yasalar kendilerinin aleyhine döndüğü içindir
ki, seçim kaybetmişlerdir.
Değerli arkadaşlarım, bu kapsam içerisinde ifade
etmek gerekir ki, önümüzdeki günlerde belediyelerin bir kısmının
kapatılması, bir kısmının birleştirilmesi, bir
kısım yeni ilçelerin ihdası ve bir kısım ilçelerin de
kapatılması Adalet ve Kalkınma Partisinin de aynı
hastalığa müptela olduğunun işareti olarak görülmektedir.
Aynı yanlışın içerisinde bulunan Adalet ve Kalkınma
Partisini, buradan, seçim mevzuatında yapılan bir
değişiklik vesilesiyle uyarmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, nüfusu 2 binin altında
2.011 tane belediyemiz bulunmaktadır. 2.011 tane belediyenin 893 tanesi
kapatılacaktır. Sadece Konyada 113 tane beldenin belediyesi
kapatılacaktır, 3 tane belde de diğer belediyelerle birleştirilecektir.
Değerli arkadaşlarım, bütün dünya,
şeffaflık, hesap verebilirlik, açıklık gibi ilkelerin
yanında hizmetleri yerelleştirme dediğimiz önemli bir ilkeyi
kabul etmiştir. Hizmetin yerelde görülmesinin yanı sıra,
açıklığı, şeffaflığı da Adalet ve
Kalkınma Partisi defalarca siyasi karar organlarının yetkilileri
tarafından ilan etmiş ve seçim beyannamelerinde bunu
koymuşlardı. Şimdi, bunların içerisinden hizmetin yerelde
görülmesinin en temel unsuru olan belediye hizmetlerinin yerelde görülmesi
gerekirken buradan geriye dönüp, belediye hizmetlerinin merkezî hükümetin
kontrolündeki odaklara tevdi edilmesi tam bir geriye gidiştir. Dünya
Mersine giderken tersine gitmenin anlamı nedir? Anlamı, seçim
kanunlarını on iki defa, on üç defa, on beş defa
değiştiren ve bu değişikliklerle kendilerine bir sonraki
seçimde seçim kazanacağı varsayımından hareket eden siyasi
partilerin hatasına aynen düşmektedirler. Dolayısıyla
buradan elde edilecek sonuç, Adalet ve Kalkınma Partisine herhangi bir
fayda sağlamayacağı gibi, olan, küçük yerlerdeki belediyelerin
kapatılması hâlinde, buradan, mahallî hizmetlerden istifade eden
mahalle sakinlerinin, belde sakinlerinin uğrayacağı zarar
olacaktır. Buralarda görev yapan belediye çalışanlarının
başka yerlere taşınması sonucunu doğurabilecek yer
değişiklikleri, nüfus hareketleri olacaktır. Yine, bu
çalışanlara aynı para ödenecektir. Kamu hizmeti yine sunulmaya,
eksik de, yanlış da olsa devam edilecektir. Elde bir tek fayda kalacaktır,
o da belediye başkanına ödenecek maaş tasarruf edilmiş
olacaktır. Bu tasarrufla Türkiye kurtulur mu? Hayır. Bu tasarruf
eğer sağlanmadığı takdirde Türkiye batar mı?
Hayır. O zaman bunca yanlışın bir anlamı yoktur.
Dünyanın gittiği tarafa sizin de dönmeniz gerekmektedir.
Nitekim, değerli arkadaşlarım, Türkiyede 3.225
tane belediye bulunmaktadır. Nüfusuna oranladığımız
takdirde 21.850 kişiye bir belediye düşmektedir. Aynı rakam
Fransayla mukayese edildiğinde Fransada 1.700 kişiye bir belediye
düşmekte ve 36.621 tane belediye bulunmaktadır Fransada.
İtalyada 7.300 kişiye bir belediye düşmektedir, 8 binin
üzerinde İtalyada belediye bulunmaktadır. İspanyada 6.800
kişiye belediye düşmektedir, orada da 8 binin üzerinde belediye
bulunmaktadır. Dolayısıyla birleştirme
yanlıştır, vatandaşa zulümdür. Birleştirme çerçevesi
içerisinde hükmi şahsiyetleri yok edilecek olan belediyelerin mal
varlıkları heder edilecektir, orada çalışan insanlar zulme
mağdur edileceklerdir. Hükmi şahsiyetleri sona erdirilecek olan belediyelerde,
belediyelerin hizmetinden yararlanan belde sakinlerine zulmedilecektir. Burada
çalışan belediye çalışanları zulme maruz
kalacaklardır. Bundan bir an önce dönülmeli ve eğer bir
iyileştirme yapılacaksa, bu iyileştirme toplumsal mutabakat
sağlanarak, Türkiyenin gerçekleri ve sunulacak olan mahallî hizmetlerin
özellikleri dikkate sunularak yürütülmelidir.
Değerli arkadaşlarım, görüşmekte
olduğumuz, yurt dışında bulunan
vatandaşlarımızla ilgili olmak üzere, onlara seçilme
hakkını ortaya koyan kanun Milliyetçi Hareket Partisi tarafından
genel olarak olumlu bulunmaktadır. Bu kanunun sağlamış
olduğu alternatif, seçimlerde oy verme imkânlarının, Avrupa
Türklüğü olarak tanımladığımız ve Türk milletinin
artık bir parçası hâline gelmiş olan insanlarımıza
farklı fırsatlar ve imkânlar vermesi bizim açımızdan
memnuniyet vericidir. Dolayısıyla mektupla oy kullanma çok kolay ve
basit bir yöntem olarak ortaya konmuştur ancak, bir riski vardır. Bu
riski uygulayıcıların dikkatine sunarak buna ilişkin tedbirlerin
şimdiden alınabilmesi için gerekli çalışmaların
yapılması gerekmektedir.
Bilindiği gibi, Avrupa Türklüğüne musallat olmuş
olan organize suç örgütleri vardır, terör örgütü vardır. Bu organize
suç örgütleri ve terör örgütü, adres belirleme noktasında
Dışişleri Bakanlığının belirlemiş
olduğu adreslere göre oy kullanma mümkün olabileceğinden dolayı
bu adresleri kolaylıkla ele geçirmeleri mümkündür ve bu adreslerde,
oyların baskıyla, seçmen iradesini yansıtmayacak bir hâle
getirilmesi mümkündür. Dolayısıyla bu adreslerin yeniden belirlenmesi
ve belirli bir gizlilik içerisinde Yüksek Seçim Kurulu tarafından muhafaza
edilmesi ve buralara gönderilen mektupların da mutlaka muhataplarına
ulaşabilecek bir yöntemle gönderilmesi bizim önerebileceğimiz
husustur. İadeli taahhütlü gönderilmesi de dâhil olmak üzere bir öneri
olarak değerlendirilebilir.
Değerli arkadaşlarım, ikinci alternatif olarak
ortaya konulan elektronik oylamanın güvenliği noktasında bizim
şüphelerimiz bulunmaktadır, çünkü elektronik oylamada
vatandaşlık kimlik numarasının bilinmesi hâlinde dünyanın
herhangi bir yerinden o kimlik numarasıyla girilerek hiç bilgi sahibi
olmadığı hâlde o seçmenin oyunun kullanılması ve bu
şekilde oy hırsızlığının yapılması
mümkündür. Bunun da terör örgütünün ve organize diğer örgütlerin
yapabileceği bir hile olmasını değerli
uygulayıcıların takdirlerine ve değerlendirmelerine sunmak
istiyorum.
Sandık kurulması tabii ki en ideal durumdur, fakat
özellikle, sadece Almanyada 2 milyonun üzerinde seçmenimiz bulunduğuna
göre, burada birtakım zorluklar vardır ve yabancı bir ülkenin
değişik coğrafya parçasına yayılmış olan
insanlarımızı belirli bir yerde sandığa gitmeye
zorlamak belki onların iş gücü kaybına neden olabilecektir.
Ancak, bir alternatif olarak değerlendirilmesi ve belki bir, o yörede
bulunan insanlarımızın tercihi olarak ortaya çıkması
hâlinde kullanılması mümkün bir ihtimaldir.
Gümrük kapılarında tabii ki oy kullanmanın
zorluğunu ve bu şekilde oy kullanmaya karşı bir
isteksizliğin varlığını hepimiz bilmekteyiz çünkü o
tarihler arasında ülkeye gelip gitmek çok ciddi bir masrafı
gerektirmektedir. İzin meselesini halledememiş olan
insanlarımızın da bu şekilde oy kullanması pek mümkün
görülmemektedir.
Değerli arkadaşlarım, diğer taraftan seçim
kurullarında görev yapacak olan değerli çalışanlara 600
gösterge üzerinde yapılan ödemeler seçim kurullarının
sağlıklı bir şekilde oluşmasına imkân
vermemektedir. 2.000 gösterge üzerinden bir ödeme yapılması teklif
edilmiş ise de komisyonlarda bu 1.200e düşürülmüştür.
Dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak sandık
kurulu üyelerinin istekli, arzulu, külfet olmayacak şekilde teşekkül
edebilmesi için burada görev yapacak olan değerli sandık kurulu
üyelerine ödenecek ücretten tutun, gün boyunca Yargıtayda
dosyalarıyla boğuştuktan sonra, saat 17.00den sonra Yüksek Seçim
Kurulundaki görevine başlayan Yüksek Seçim Kurulu üyelerine, burada görev
yapan ilçe seçim kurulu üyelerine, ilçe seçim kurulu başkanlarına ve
diğer çalışanlarına yapılacak ödemenin yüksek
tutulması ve burada bir kısıntıya gidilmemesi, burada
cimriliğe tevessül edilmemesi demokrasinin temel unsuru olan seçimin
sağlıklı olarak yürütülebilmesinin temel
şartıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu yönde bir
önerge verdik. Bu önergenin değerli gruplar tarafından, siyasi
partiler tarafından olumlu olarak değerlendirilmesini ve seçimlerde
görev yapacak olan çalışanlara 2.000 kat sayısı üzerinden
ödeme yapılmasının kanun hâline getirilmesini talep etmekteyiz.
Bir başka önergemiz ise yurt dışı merkez ilçe
seçim kurulu şeklinde bir tanımlama yapılmıştır.
Bilindiği gibi, kurulan yeni kurul yurt dışından oy verecek
vatandaşlarımızın oylarını seçim hukukuna göre
tasnif eden ve seçimle ilgili tüm değerlendirmeleri yapan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bal
FARUK BAL (Devamla)
bir kurul olmasına rağmen nevi
şahsına mahsus bir kuruldur. Dolayısıyla, isminde merkez
kelimesinin bulunması diğer merkez ilçe seçim kurullarıyla bir
karışıklığa neden olabilecektir. Bunun da düzeltilmesi
için bir önerge verdik. Bu önergenin de değerli gruplarımız
tarafından, siyasi partilerimiz tarafından olumlu
karşılanmasını temenni ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, buna ilaveten bir sitemimi de
dile getireceğim, hepimizin sorunudur, bir tek Milliyetçi Hareket
Partisinin değil, sandıklar kapandıktan sonra sandık kurulu
oyları sayar ve örnek
Niçin bu böyledir? Çünkü örnek 87 numaralı cetvelde sadece
partilerin aldığı oy yazılıdır, ne kadarı
oyların geçersiz, kaç seçmen katıldı, seçmen kütüğünde kaç
kişi yazılı, bunlar belirli değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) Sayın Başkan, birkaç cümle ifade
edeceğim.
BAŞKAN Buyurunuz.
FARUK BAL (Devamla) Bunu siyasi partiler ancak seçim
yapıldıktan sonraki salı günü saat 14.00ten önce öğrenemez
çünkü ancak o tarihte ilçe seçim kurulu tutanağı tanzim edildiği
takdirde öğrenebilir. Aradan geçen bir buçuk, iki günlük süre içerisinde
da zaten itiraz süresi de geçmiştir, şikâyet süresi de
geçmiştir, siyasi partilerin alabileceği bir sonuç yoktur.
Dolayısıyla bu çok önemli bir konudur. Bu konunun düzeltilmesi için
burada bir konsensüs sağlanabilir.
Propaganda yasakları uyanlar için geçerlidir, uymayanlar için
geçerli değildir. Buna ne çareye bakacağız, bakmamız
lazım. Afiş, pankart, bayrak, konvoy ve promosyon uyanlar için
geçerlidir, uymayanlar için yol geçen hanı gibidir Türkiye. Buna da ne
yapacaksak yapmamız lazım.
Değerli arkadaşlarım, ben seçim sonunda bize
ulaşan bilgi ve belgelerden yaptığım değerlendirmeye
göre, üzülerek ifade ediyorum ki, afiş, bayrak, promosyon, pankart
asmasıyla ilgili iktidar partisinin mensupları aleyhine herhangi bir işleme
rastlamadım ama Milliyetçi Hareket Partisinin bir
bayrağının asılmaması nedeniyle mahkemelerde sürünen
mensuplarının hukuki işleriyle meşgul oluyorum.
Sayın Başkanım, teşekkür ediyor, bu kanunun
Avrupa Türklüğüne, yurt dışında çalışan
değerli vatandaşlarımıza ve milletimize hayırlara
vesile olmasını Cenabı Allahtan niyaz ediyorum. Kanunun geneli
hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin olumlu düşündüğünü,
olumlu oy kullanacağını ifade ediyorum. Ancak,
eleştirilerimiz doğrultusunda önergelerimiz olacaktır.
Değerli yüksek kurulun bilgilerine saygıyla arz ediyorum. Sağ
olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.
Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz
dolmuştur.
Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 28 Şubat 2008 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.00