DÖNEM: 23 CİLT: 15 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
71inci
Birleşim
28 Şubat 2008 Perşembe
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - YOKLAMA
III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, esnaf ve sanatkârların sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Sanayi ve
Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Mersin ilinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçalın, Millî Eğitim Bakanlığı
Talim Terbiye Kurulunun işlevine ve önemine ilişkin gündem
dışı konuşması
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayanın konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.-
Mısır Halk Meclisi Dışişleri Komisyonu
Başkanının davetine istinaden, Mısıra resmî bir
ziyarette bulunacak olan TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden
oluşan heyeti belirlemek üzere, siyasi parti gruplarınca bildirilen
isimlere ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/287)
2.- Kosova
Cumhuriyeti ve Birleşik Arap Emirlikleri Parlamentoları ile TBMM
arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/288)
VI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Genel Kurulun
28/2/2008 Perşembe günkü birleşiminde 72 sıra sayılı
Kanun Teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/483) (S. Sayısı:
95)
2.- Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu
(1/498) (S. Sayısı: 110)
3.- Trabzon Milletvekili
Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili Necdet Ünüvarın; Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/65) (S. Sayısı: 72)
VIII.-
OYLAMALAR
1.-
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısının oylaması
IX.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) Yazılı Sorular ve
Cevapları
1.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhanın, Adalet ve Kalkınma Partisi aylık
yayın organında bazı kamu kurumlarının reklam ve
tanıtım metinlerinin yer almasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçekin cevabı (7/1643)
* Ek Cevap
2.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, Filyos Vadi Projesi kapsamındaki
imar çalışmalarına ilişkin sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız
Özakın cevabı (7/1734)
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, vergi incelemelerine ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın cevabı (7/1839)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.00te açılarak üç oturum yaptı.
Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeye,
Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, Sümer Halının özelleştirme
kapsamına alınmasına,
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, yurt dışı gezilerinde
vatandaşlarımızın
karşılaştığı vize sorununa,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl ve 19 milletvekilinin, özel dershanelerin eğitim
sistemindeki yerinin araştırılması (10/136),
İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 25 milletvekilinin, kredi kartları ve bireysel
krediler alanlarındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/137),
Amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön
Görüşmeler kısmının 97nci sırasında yer alan
(10/123) esas nolu kapatılması söz konusu olan belediyeler başta
olmak üzere il ve ilçe merkezi olmayan belediyelerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesine dair Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin 27/02/2008 Çarşamba günü yapılmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul
edilmedi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan, Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının
(1/483) (S. Sayısı: 95) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadığından, ertelendi
2nci
sırasında bulunan, Uzman Jandarma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına (1/451) (S. Sayısı: 91),
3üncü
sırasında bulunan, 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına (1/502) (S. Sayısı: 108),
Dair Kanun
Tasarılarının, yapılan görüşmelerden sonra kabul
edilip kanunlaştığı açıklandı.
4üncü
sırasında bulunan, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının (1/498) (S. Sayısı: 110) tümü üzerinde
bir süre görüşüldü.
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Kocaeli Milletvekili Nihat Ergünün
konuşmasında partisine,
Afyonkarahisar
Milletvekili Abdülkadir Akcan, Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydanın
konuşmasında 57nci Hükûmete,
Sataştıkları
iddiasıyla birer konuşma yaptılar.
28 Şubat
2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00te
toplanmak üzere birleşime 20.00de son verildi.
|
|
|
Şükran
Güldal MUMCU |
|
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
|
|
|
|
|
Fatoş
GÜRKAN |
|
Harun
TÜFEKCİ |
|
|
Adana |
|
Konya |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
|
|
|
|
Canan
CANDEMİR ÇELİK |
|
|
|
|
Bursa |
|
|
|
|
Kâtip Üye |
|
28 Şubat 2008
Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci
Birleşimini açıyorum.
II. - YOKLAMA
BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, esnaf ve sanatkârların sorunları
hakkında söz isteyen Muğla Milletvekili Fevzi Topuza aittir.
Buyurun
Sayın Topuz. (CHP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuzun, esnaf ve
sanatkârların sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı
FEVZİ TOPUZ
(Muğla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esnaf ve
sanatkârlarımızın sorunlarına ilişkin görüşlerimi
açıklamak üzere gündem dışı söz aldım. Bu duygu ve
düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde perakende sektöründe hızlı ve kontrolsüz
değişimler yaşanmaktadır. Kuralsızca sürdürülen bu
haksız rekabet, ekonomik ve sosyal yaşamı da ne yazık ki
olumsuz etkilemektedir. Esnafımızın ve
sanatkârlarımızın, yabancı sermayenin ülkemizde
yatırım ve üretim yapmadan salt düşük maliyetlerle ithal
ettiği ürünlerle rekabet etme şansı yoktur. Yabancı
sermayenin, ülkemizde yatırım ve istihdam yaratma yerine,
kuralları konulmamış serbest piyasa koşullarında
vatandaşın cebindeki paraya uzanma ve piyasaya hâkim olma gayretleri
artık görülmelidir. Hipermarketler yasa tasarısını Türkiye
Büyük Millet Meclisinden kaçıran AKP Hükûmeti, bu kuralsızlığa,
kontrolsüzlüğe ve haksız rekabete çanak tutmakta, bundan rant
sağlayan belli kesim ve iş birlikçilerine destek olmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder
Mustafa Kemal Atatürk 1923te İzmir İktisat Kongresinde
yapmış olduğu konuşmasında, yurdun
bağımsızlığının korunması için yerli
malların üretilmesi ve kullanılmasının önemini, dönemin
Başbakanı merhum İsmet İnönünün 12 Aralık 1929
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapmış olduğu
konuşmasında, ulusal ekonominin yerli malı
kullanmasının önemini ve tutumlu olmanın zorunluluğunu
ortaya koyması boşuna değildir.
Birinci ve
İkinci Kalkınma Planlarında kalkınma planının
amacı, ham maddesinin Türkiyede olmasına karşın
dışarıdan ithal etmek zorunda kalınan ürünlerin ülkemizde
üretilmesini sağlamak olarak vurgulanmıştır. Bugün,
Anayasanın 173üncü maddesinde devletin esnaf ve sanatkârları
koruyucu ve destekleyici tedbirler almakla yükümlü tutulması da boşuna
değildir.
Değerli
milletvekilleri, yerli kaynak ve yerli girdi olanaklarımız var iken
ithal girdi kullanmak, hem dışa bağımlı olmayı
getirmekte hem de ülkemizdeki üreticilerin üretim ve istihdamlarının
azalmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla, ithal edilen ve
satın alınan her mal ülkemizdeki işsiz insanlar yerine
malın geldiği ülkenin insanlarına iş imkânı
yaratmaktadır. Bugün, altmış üç iş kolu yok olma
tehlikesiyle karşı karşıya kalmış ve kepenk
indiren 650 bin esnaf bakkallarını kapatmışlardır.
Şöyle örnek olarak sıralamak istersek, Muğla ilinde -kendi
bölgemde- Milas ilçemizde 500, Fethiye ilçemizde 398, Marmaris ilçemizde 720,
Bodrum ilçemizde 214 esnaf ve sanatkâr iş yerlerini kapatmayla
karşı karşıya kalmışlardır.
Yine, Ankara
Ticaret Odasının verilerine göre, dört yıldan bu yana Ankarada
ortalama olarak yılda 5 bin civarında iş yeri
kapanmaktadır. Yine, Ankara Ticaret Odasının başkentin en
işlek 42 alışveriş ve ticaret merkezindeki toplam 4.046
iş yerinde yaptığı ekonomik anketlere göre, her 100
işletmeden yüzde 30u işçi çıkarmaktadır. Yine, Ankara
Ticaret Odasının ticaret sicil kayıtları ile Merkez
Bankası verilerinden derlenen bilgilere göre yaptığı bir
çalışmada ise, Türkiye ekonomisinin büyümesine rağmen derin
ekonomik krizi yaşayan esnaf ve tüccarın haciz şoklarıyla
sarsıldığı ortadadır.
Değerli
milletvekilleri, başta kendileri olmak üzere, yanlarında
çalıştırdıkları yüz binlerce kalfa ve çırağa
olanak yaratan ve ülke ekonomisini ayakta tutan en önemli ögelerden biri olan
esnaf ve sanatkârlarımız ne yazık ki zor günler geçirmektedir.
Esnaf ve sanatkârlarımızın varlıklarını
sürdürebilmesi, ülkenin katma değerine ve istihdama
katkılarının devam edebilmesi iddiası da
Sanayi ve Ticaret
Bakanının 23 Mayıs 2006 tarihinde İzmirde yapmış
olduğu açıklama önemlidir. Sayın Coşkun
açıklamasında Beklentilerinizi yerine getirememenin üzüntüsünü
çekiyorum. Geçen yıl, bu yasa tasarısı güç odakları
yüzünden geri çekilmek zorunda kalmıştır. demiştir. Bu
durumun kendisinin siyasetten çekilmesine neden olduğunu herkes
bilmektedir. Yine, çok uluslu şirketlerle Sayın Başbakanın
yapmış olduğu toplantıda, Metro Group CEOsunun
sırtını sıvazlayarak, hipermarketler yasasını
çıkartmayacaklarının güvencesini ve müjdesini kendisine vermiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurunuz.
FEVZİ TOPUZ
(Devamla) Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri, 19
Şubat 2008 tarihinde, Başbakanın yapmış olduğu
grup toplantısında Artık dünyada sermayenin yerlisi
yabancısı olmaz. Her zaman söylüyoruz, para bir cıva gibidir.
Sermaye uygun limanı ve uygun zemini bulduğu yere kaçar, ister yerli
ister yabancı olsun. açıklamaları ülkemizdeki esnaf ve sanatkârlara
ne kadar önem verdiği ve onlara ne kadar sahip
çıktığının bir göstergesidir. Yine aynı
şekilde, 24 Ocak tarihinde Bakkal rekabet için önce camını
temiz tutsun. ifadeleri esnaflarımıza, bakkallarımıza
hakareti manidardır.
Sayın
Başbakana, Ulu Önder Atatürkün Kurtuluş Savaşının
zorlukları ortadan kalkmadan söylemiş olduğu sözü
anımsatarak sözlerimi tamamlamak istiyorum: Askerî zaferler ne kadar
büyük olursa olsun, iktisadi zaferlerle taçlandırılmazsa,
kazanılacak zaferler yaşayamaz, kısa zamanda söner.
Değerli
arkadaşlarım, her gün binlerce esnaf kepenk kapatırken, evine
ekmek götüremez iken milletvekili maaşlarının
artırılmasını sosyal güvenlik yasa tasarısı
içerisine sıkıştırmaya çalışan AKP temsilcileri bu
girişimin AKP Hükûmetinin bilgisi içinde olup
olmadığını bu kürsüden yanıtlamalıdır.
Değerli
arkadaşlar, bugün esnafların durumunu pembe tablolar içerisinde
gösteren AKP Hükûmetinin
Her gün basınımızda Esnaf kan
ağlıyor. manşetleriyle çıkıyor. Yine bugün Ankara
gazetelerinde, ulusal bir gazetede taksici esnafının durumunu
gösteren durum ortadadır. Taksiciler işsizlikten sıra bekleyen
konuma gelmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, esnaflarımıza sahip çıkmadan, üreticiye
sahip çıkmadan, onların sorunlarıyla ilgilenmeden burada
çıkacak yasa tasarılarının hiç önemi yoktur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Topuz
FEVZİ TOPUZ
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, ülkenin esnafının,
sanatkârlarının, kaynaklarının, ürünlerinin ve
tüketicisinin haklarını ve çıkarlarını koruyacak yasal
düzenlemelerin bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmesini
diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Topuz.
Sanayi ve Ticaret
Bakanı Sayın Zafer Çağlayan cevap verecektir.
Sayın Bakan,
buyurunuz.(AK Parti sıralarından alkışlar)
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi en samimi duygularımla
selamlıyorum.
CHP Muğla
Milletvekili Sayın Fevzi Topuzun gündem dışı
konuşmasında esnaf ve sanatkârların sorunlarına
ilişkin olarak gündeme getirmiş olduğu konulara cevap vermek
üzere huzurlarınızdayım.
Evet, öncelikle
Bakanlığıma bağlı bulunan esnaf ve sanatkârlarla
ilgili yapılmış olan çalışmadan, birkaç tespitimi ve
Sayın Milletvekilimizin dile getirmiş olduğu birkaç hususta ben
de sizlere görüşlerimi aktarmak istiyorum.
Efendim,
öncelikle şunu ifade etmemiz lazım ki, esnaf ve sanatkâr cumhuriyet
tarihinde en fazla ilgiyi, en fazla desteği, en fazla alakayı
2002-2007 döneminde 58 ve 59uncu AK Parti Hükûmetleri döneminde
görmüştür. Bunu, tabii, laf olsun diye söylemiyorum, bunu rakamlar
söylüyor. Mehmet Ali Bey, siz de bunu bilirsiniz, rakamlar söylüyor. (CHP
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Onun için perişan oldular.
ATİLA EMEK
(Antalya) Nasıl itham ediyorsunuz?
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Efendim, bir
dinleyin, önce bir dinleyin Sayın Milletvekilim.
ATİLA EMEK
(Antalya) Öyle bir şey olur mu Sayın Bakan! Cumhuriyet dönemindeki
bütün hükûmetler görev yapmıştır.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Sayın
Milletvekilim, önce bir dinleyin. Bakın, önce bir dinlemeyi öğrenin.
ATİLA EMEK
(Antalya) Görev yapmamış olur mu?
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Önce bir dinleyin.
Bakın, dinlemek de bir
ATİLA EMEK
(Antalya) Bütün hükûmetler görev yapmıştır.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Evet, 2002-2007
döneminde, AK Parti Hükûmetlerinin yapmış olduğu
çalışmaları ben şimdi söyleyeceğim,
arkadaşların buna verecek cevaplarının ne olduğunu da
gerçekten merak ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, ben, sizler gibi esnaflığı, sizler gibi
sanayiciliği kitaptan defterden öğrenmedim. Ben, sanayiciliği,
esnaflığı bizzat yaşamış bir insanım.
OKTAY VURAL
(İzmir) Biz de içinde yaşadık Sayın Bakan, biz de!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Bu konuda benimle
konuşurken dikkatli konuşun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Esnaf, sanayici bize geliyordu sizden önce.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Efendim, 2002
yılında, Türkiyede
OKTAY VURAL
(İzmir) Siz milletin mi vekilisiniz, sanayicinin mi?
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla)
özellikle 2001
kriziyle beraber esnaflar kepenk kapattı.
ATİLA EMEK
(Antalya) Ankarada esnafı dolaşalım
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Sayın
Başkanım, lütfen sükûneti getirir misiniz.
BAŞKAN Lütfen
sakin dinleyiniz sayın milletvekilleri.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Bu şekilde bir
usul varsa konuşayım.
ATİLA EMEK
(Antalya) Öyle bir iddiayı ortaya koyuyorsunuz, Ankarada esnafı
birlikte dolaşalım.
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayınız ve lütfen sakin
dinleyiniz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Dün dündür, bugün bugündür galiba.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, tabii, bu gelişimi hazmetmek bazen zordur ama
hazmedeceğiz, başka çaresi yok. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Rakamlar ortada, miktarlar ortada. 2001 senesinde,
esnafın kepenk kapatıp sokaklarda yürüdüğü günleri
hatırlıyor musunuz? Hatırlıyorsunuz.
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Şu anda da yürür esasında.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Evet, 2002
senesinde, Türkiyede esnafa verilen kredi, değerli arkadaşlar, 5 bin
YTL idi. İsterseniz, rakamı biraz zenginleştireyim, 5 milyar TL
idi.
OKTAY VURAL
(İzmir) 2002 yılında alınan ekonomik reformlar
olmasaydı bu Hükûmet yapamazdı. diyen sen değil miydin?
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Ve 2002 senesinde
esnafa verilen, toplam esnafa verilen kredi toplamı 153 milyon YTL idi.
Aksini söyleyen varsa bunun aksini söylesin bana. 153 milyon YTL, esnafa toplam
destek verilirken
(CHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL
(İzmir) 57nci Hükûmette yapısal reformlar olmasaydı
olmazdı diyen sen değil miydin?
ABDULLAH ÖZER
(Bursa) Sayın Bakan, zor duruma düşen esnaf kredi kullanır.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen konuşmacıyı sakin bir şekilde
dinleyiniz.
Buyurunuz
Sayın Çağlayan.(MHP sıralarından gürültüler)
Sayın
milletvekilleri, lütfen sakin bir şekilde dinleyiniz.
Buyurunuz
efendim.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Sayın
Başkanım, ya arkadaşlar konuşsun ya ben
konuşayım.
BAŞKAN
Buyurunuz, konuşunuz Sayın Çağlayan.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, yine, 2002 yılında, bu 5 bin YTL olarak verilen
kredilerin faizlerini hatırlıyor musunuz? Beş sene geçti ama
belki içinizde hatırlayanınız vardır. Yüzde 59, yüzde 49
faizlerle kredi veriliyordu ve toplam verilen kredinin toplamı 153 milyon
YTLydi.
OKTAY VURAL
(İzmir) Enflasyon kaçtı?
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) Enflasyonu kim indirdi?
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla)
Dolayısıyla, o tarihte en fazla 50 bin YTL, 50 bin kişiye kredi
veriliyordu.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sen milleti borçlandırmaktan keyif alıyorsun.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Şimdi, bugün,
2007 yılına geldiğimiz zaman, bakın -bu, TESKin kendi
teyididir, bütün rakamlarda vardır- esnafa verilen kredi bugün
OKTAY VURAL
(İzmir) Millet keyfinden mi borçlanıyor?
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Aldığı krediyi ödüyordu esnaf o
zaman, ama şimdi ödeyemiyor.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) 35 bin, 50 bin
YTLye çıkmıştır, 10 katına yükselmiştir,
beş yılda 10 katına yükselmiştir.
OKTAY VURAL
(İzmir) Milleti borçlandırdınız.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Evet, beş
yıl önce 50 bin esnaf kredi alırken bugün 752 bin esnafımız
kredi almaktadır.
OKTAY VURAL
(İzmir) Bir bankanın kârı 2,5 katrilyon ya!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) 17 katına
çıkmıştır. Beş yıl önce 153 milyon YTL esnafa
toplam kredi hacmi kullandırılırken, bugün bu rakam 2,7 milyar
YTLye, 2,7 katrilyona çıkmıştır.
TAYFUR SÜNER
(Antalya) Esnaflar yalan söylüyor o zaman!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Bunlar cumhuriyet
tarihinin ilki değil de nedir, ben size soruyorum arkadaşlar Allah
aşkına! (AK Parti sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Dolayısıyla
söylediklerimizi çok önemli ve çok ciddi bir şekilde söylemek
zorundayız.
OKTAY VURAL
(İzmir) Esnaf dinliyor sizi, esnaf dinliyor.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Şunu
söylüyorum: Diyorum ki, değerli arkadaşlar, bakın
OKTAY VURAL
(İzmir) Tekstil sanayicisi dinliyor sizi.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Esnafla ilgili
yapılan çalışmalar çok net ortaya çıkmıştır.
Zaman zaman bazı arkadaşlarımız ortaya çıkarak,
efendim, Şu kadar esnaf kapandı, şu kadar bakkal kapandı.
OKTAY VURAL
(İzmir) Tatile gönderdiniz onları, öyle mi?
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Doğru, esnaf da
kapanıyor, bakkal da kapanıyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) Darısı
başınıza.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Ancak, biz meselelere
iki gözümüzle bakmak zorundayız. Yani sadece kalkıp kapanan
bazında bakarsak, peki açılanı kim söyleyecek?
SAFFET KAYA
(Ardahan) Çok doğru.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Ankara Ticaret
Odasının verileri
En sağlam veri, benim
Bakanlığımdaki veri, çünkü benim Bakanlığıma
bağlı e-esnaf sicil belgesinde 1 milyon 861 bin esnafın
kayıtlarını ben on-line ortamda dakika dakika izliyorum.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Nüfus artıyor.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla)
Dolayısıyla bu konuda kaç esnafın
kapandığını, kaç tanesinin kapandığını
söyleyeyim de hiç olmazsa ona göre arkadaşlarımız en
azından bilgi sahibi olsunlar. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Sayın Bakan, o rakamlar kapatılan esnafın
rakamları, iflas edenin değil. Ben biliyorum rakamları.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Şimdi,
değerli arkadaşlar, bakın, esnaf sayısı
itibarıyla söylenen şu: Efendim, deniliyor ki, kapanan
sayısına baktığımız zaman 2002 yılında
123.393 açılan esnaf var, kapanan 117.600.
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Bir gidin sokağa görün, bir çarşıya gidin!
Gidebiliyorsanız gidin!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) 2003
yılında 141.291 açılan var, kapanan 104.400. 2004
yılında 146 bin açılan var, kapanan 92 bin -rakamları
yuvarlatıyorum- toplamına geldiğimiz zaman, 2002-2007
arasında toplam 625.693 esnafımız kapanmış,
doğru. Ama bunun karşılığında 1 milyon 27 bin 774
yeni esnaf da açılmış. Kapananların bir kısmı da
2005 yılında çıkarılmış olan Esnaf Kanununda
yapılan düzenlemeye göre olan kapatımlardır. Bir kısmı
ölümdür, bir kısmı mesleği bırakmıştır.
Şimdi,
dönelim gelelim bakkal meselesine. Evet, bakkal konusu da fazlasıyla
speküle edilen bir konudur.
Değerli arkadaşlar,
bakkal rakamlarına bakıyorum, açılan kapanan bakkal
rakamlarına: 2003 yılında kapanan bakkal sayısı 8.978,
açılan bakkal sayısı 14.780. 2004 yılını örnek
veriyorum size: Kapanan bakkal sayısı 8.448, açılan bakkal
sayısı 14.451. Zamanınızı almak istemiyorum.
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Sayın Bakan, şöyle düzeltirseniz doğru
olur: Bakın, Sicilden kayıt sildiren derseniz doğru olur.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - 2003-2007
arasına baktığımız zaman, kapanan bakkal
sayısı 61 bin, açılan bakkal sayısı ise 79.260. Yani,
şunu çok net bilin: Türkiyede kapanan her 77 bakkala
karşılık 100 yeni bakkal açılmıştır.
Şimdi,
bilmemiz gereken bir şey var: Türkiye çok önemli bir değişim ve
dönüşümden geçiyor, dünya ekonomisi çok önemli bir değişim ve
dönüşümden geçiyor. Böyle bir ortamda, tabii ki, bütün
işletmelerimizin, bütün yapıların yeniden bu değişim
ve dönüşüm sürecine ayak uydurması şarttır. Bunun
karşısında duramazsınız. Eğer dünya ekonomisinin
bir parçası iseniz, dünya ekonomisinde söz sahibi olmak istiyorsanız,
dünya ekonomisine kayıtsız kalamayacağınıza göre, bu
getirilmiş olan değişikliklerin hepsine de, dönüşüme de
uymak mecburiyetindesiniz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Esnafı kapatacaksınız, sanayiciyi bitireceksiniz.
Ofer, Oger açacak, devlet kapatacak.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Şimdi, bu
noktada bakın size birkaç örnek vereceğim: Şimdi, bunları
Arkadaşlar, tekrar söylüyorum: Kitaptaki bilgilerle bu iş olmaz, bu
iş yaşayarak, görerek, gezerek, esnafın içine girerek olur. (CHP
sıralarından gürültüler)
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Esnaf yaşıyor, millet yaşıyor
Sayın Bakan, biz yaşıyoruz.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Ben bunu
yapıyorum yıllardır, benim yıllardır
yaptığım iş bu. Ben yirmi yedi sene bu ülkede sanayicilik
yaptım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Sitelere gidelim Sayın Çağlayan.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Şimdi,
bakın arkadaşlar, ekonominin iyiye gitmesiyle beraber, faizlerin
düşmesiyle beraber, kişi başına millî gelirin
artmasıyla beraber
Rakamları tekrar bir hatırlayalım,
zaman zaman hatırlatmakta fayda var.
OKTAY VURAL
(İzmir) Bakalım.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - 2002 yılında Türkiye gayrisafi
millî hasılası 181 milyar dolar.
OKTAY VURAL
(İzmir) Evet.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, 2007 sonu itibarıyla Türkiyenin gayrisafi millî
hasılası, yani toplam cirosu 489 milyar dolar.
OKTAY VURAL
(İzmir) Borcun ne kadar?
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) Kaç euro?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Türk lirasına çevirelim Sayın Bakan.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - 308 milyar dolar
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakan, Türk lirasına çevirerek
konuşun.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Hepsine cevap
vereyim. Bakın, şimdi, bunların hepsine çok rahat cevap
vereceğim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Bakan
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Anlatayım size.
Acele etmeyin.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Bakan
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Cevap vereyim
efendim, acele etmeyin. Size söyleyeceğim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ya, artık TL çıktı TL! TLye çevirelim şunu
Sayın Bakan.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Gelin Türk lirasıyla konuşalım.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Sayın Grup
Başkan Vekilim, bakın, her konuyu anlatayım size. Peki..
MEHMET
ŞANDIR ( Mersin) TL ile konuş, niye dolarla konuşuyorsun! (AK
Parti ve MHP sıralarından gürültüler)
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Onların
anlamaya niyeti yok. Anlamaya niyetleri yok.
Evet, şunu
ifade edeyim, değerli arkadaşlar, bundan beş sene evvel
(AK
Parti ve CHP Sıralarından gürültüler)
HASAN ANGI
(Konya) 100 lira toplayıp, 117 lira ödüyorduk
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Sayın
Angı...
beş sene
evvel ihracatımız 36 milyar dolar idi.
Değerli
arkadaşlar, bakın, bugün sadece bir otomotiv sektörü 21 milyar dolar
ihracat yapıyor. Deniliyor ki, efendim, otomobil ihracatında ithalat
girdisi, fazlası
Arkadaşlar, bilmeyenlere tekrar bir adres
göstereyim, Otomobil Sanayicileri Derneğinin İnternet sitesine girin,
çok basit, çok kolay buraya girmek.
OKTAY VURAL
(İzmir) Nedir? Web sayfası ne?
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Otomobil
Sanayicileri Derneğinin İnternet sitesinde Türkiyede 21 milyar
dolarlık otomotiv
ihracatının ve yan sanayi ihracatının, her bir 100
dolarlık ihracatın 43 doları bugün ithalatta yapılmaya
başlamış. Giderek ithalat girdisi azalıyor. Zaman zaman
fikirlerimizi, bilgilerimizi güncellemekte fayda var.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Yapmayın bunu, yapmayın!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Onun için de gelin
bakın çok güzel nimetler var, on-line ortamda bunları görebilirsiniz.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Rakamları bu kadar çarpıtmayın ya!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Şimdi
bunları niye söylüyorum? Bakın bunlar, ekonomideki gelişmeler ve
kredi faizlerinin yüzde 59lardan bugün yüzde 20ler seviyesine
düşmüş olması son derece önemli.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ne imiş?
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Yüzde 59, yüzde 49
faizle esnafa kredi verirken
MUHARREM VARLI
(Adana) Enflasyon kaç, enflasyon?
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla)
o kredi faizini
verenler bugün yüzde 13 faiz konusunda ne diyorlar, şaşıyorum.
MUHARREM VARLI
(Adana) Faiz kaç?
OKTAY VURAL
(İzmir) Esnafı, sanayiciyi borçlandırdık diye övünülür mü
yani!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Ve özellikle banka
kredilerinin azalması
OKTAY VURAL
(İzmir) Milleti ipotekli gelire döndürdünüz! Hayatı ipotekli!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla)
bankaların,
tefecilerin elinden esnafın kurtulmasıyla beraber. değerli
arkadaşlar, bakın, bugün gelmiş olduğumuz ortamda
OKTAY VURAL
(İzmir) Borç alan emir alır. demişti
Başbakanınız. Nereden emir alıyorsunuz?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER
ÇAĞLAYAN (Devamla)
Türkiyede yaklaşık 400 bin araç
satılıyor her sene. 400 bin aracın satıldığı
ortamda
OKTAY VURAL
(İzmir) Nereden emir alıyorsunuz?
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) Milletten.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla)
çok net ifade
edeyim, otomobiller sıfır kilometre ve bu otomobillerin büyük bir
çoğunluğu, yüzde 100e yakını beş yıllık
ücretsiz bakım garantisiyle satılıyor. İçinizde
sıfır otomobil alan var mı beş sene içinde? Bunu çok
yakın bir şekilde görmüştür.
Şimdi ben
seçim zamanı Nallıhana gittim, Nallıhanda 3 oto elektrik
ustası yan yana. İşleriniz nasıl? dedim.
İşlerimiz yok. dediler. Yani beklediğim bir cevaptı.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, sıfır otomobilin ülkede
satıldığı ve bunların beş yıllık ücretsiz
bakım garantisiyle satıldığı bir ortamda bu insanlar
tabii ki oradaki oto sanatkârı esnafının yeniden
çalışmasını gözden geçirmesi gerekiyor. Bizim oto
sanatkârlarımız da bir araya gelerek, kaportacısının,
boyacısının, mekanikçisinin, egzozcusunun bir araya gelerek
belli şekilde yapılar oluşturması lazım.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sanayici batıyor Sayın Bakan!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Bakın, bu
konuda KOSGEB olarak, bu konuda Bakanlık olarak, bununla ilgili
çalışma yapıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bakın, tekrar söyleyeyim
OKTAY VURAL
(İzmir) Sizin, AKPnin değil, sanayicinin dertlerini dile
getirmeniz lazım.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Sayın
Başkanım, yani bu şekilde
Ben cevap verebilirim
arkadaşlara ama Genel Kurulun adabına uymayacağı
kanaatindeyim.
BAŞKAN Siz
konuşmanıza devam edin Sayın Çağlayan.
Buyurunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Siz devam edin, Başkan takip ediyor. Başkanlık
görevini siz yapmayın, Başkan gereğini yapar.
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) Yapmıyor canım!
BAŞKAN
Buyurunuz, konuşmanıza devam ediniz Sayın Çağlayan.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Ve bakın, şunu ifade edeyim
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Başkan gereğini yapar. Siz buyurun!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen konuşmacıyı biraz daha sakin
dinleyiniz.
Buyurunuz
Sayın Çağlayan, devam ediniz.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Evet, değerli
arkadaşlar, bakın, tekrar söylüyorum: Lütfen dinlemeyi bilelim,
bilmiyorsak öğrenelim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ama doğru bilgileri verin!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Öğrendiklerimiz
yanlışsa yenisini öğrenelim, doğrusunu öğrenelim. Bu
konuda isterseniz bununla ilgili Bakanlığımızın
İnternet sitesine girin hepsini görürsünüz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Defteri ben vereyim Sayın Bakan, burada, sizin günah
defteriniz burada!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Efendim, netice
itibarıyla, gelmiş olduğumuz ortam şu: Evet, Türkiye
ekonomisi çok güçlü, Türkiye ekonomisi son derece dinamik ve dünyadan
doğrudan yabancı sermayenin sürekli gelmiş olduğu bir
ülkedir.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Hangi bedelle geliyor?
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Bugün, Türkiye, 2007
sonu itibarıyla, 22 milyar dolar yine cumhuriyet tarihinde bir ilktir bu-
doğrudan yabancı sermaye almıştır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Hangi bedeli alarak yabancı sermaye geliyor?
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Doğrudan
yabancı sermaye, bu ülkenin geleceğine, siyasi istikrarına,
ekonomik istikrarına güvendiği ve bildiği için bu ülkeye
geliyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ne kadar istihdam getirmiş?
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - 22 milyar
dolarlık yabancı sermaye, Türkiye açısından, Türkiye'nin
siyasi istikrarının ve ekonomik istikrarının son derece
artırılması noktasında önemlidir.
OKTAY VURAL
(İzmir) İstihdam ne kadar getirdi?
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - İstihdam
konusunda da, değerli arkadaşlar, ben bu konuda gerçekten ders
verebilirim. Bakın, tekrar söylüyorum, benim kadar istihdam konusunu Türkiyede
gündeme getiren, çözüm önerisini geliştiren başka biri varsa,
tartışmaya da hazırım.
OKTAY VURAL
(İzmir) Onun için çözülmedi Sayın Bakan!
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Norveçe kaç kişi müracaat etti?
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - İstihdam
konusunda neler yapılacağını, ne
yapacağımızı çok net bilmekte fayda var. (AKP
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Sanayi Odası Başkanı iken öyleydiniz, AKP olunca unuttunuz!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Bakın, tekrar
söylüyorum: Değerli arkadaşlar, bu konularda, eğer dinlerseniz,
bakın eğer dinlerseniz, hakikaten bir şeyler
öğrenebilirsiniz diye düşünüyorum çünkü fayda var. Yani en
azından yanlış bilgiler varsa, yanlış bilgileri
düzeltelim.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Öyle mi?
OKTAY VURAL
(İzmir) Elhamdülillah!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, şunu çok net ifade edeyim: Siz bakmayın birilerinin
efendim, esnaf kapandı. Doğru, kapanıyor ama biraz evvel
rakamları verdim yani 100 yeni açılan var, 77 kapanan var. Bu son derece
doğaldır serbest piyasa ekonomilerinde.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Toplamı söyleyin!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Bunlar tabii ki
olacaktır. Bunların sebeplerini iyi görmek lazım.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ölen ölür kalan sağlar bizimdir, öyle mi? Vay
anasını be! Bravo size vallahi!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Ancak şunu
ifade edeyim: Özellikle faizin düşmesiyle beraber, bu dönemde, bakın,
çalışma alanımızı değiştiriyoruz. KOSGEB
bugüne kadar sadece imalat sanayisine kredi verir bir yapı içindeydi.
Bakanlığıma bağlı KOSGEB, sadece iki ayda vermiş
olduğu destekle 16.500 kişiyi istihdam etmiştir. Bu konuda,
istihdam konusunda soru soranlara zannediyorum cevap olacaktır bu. KOSGEB,
iki ayda vermiş olduğu 85 milyon YTLlik sadece faiz desteğiyle,
değerli arkadaşlar, Kasım-Aralık 2007de 16.500 istihdam
sağlamıştır ve bu 16.500 istihdamın yaklaşık
yüzde 50si ilk defa işe girenlerdir.
Şimdi
KOSGEBin tanımını, kavramını
değiştiriyoruz. KOSGEBin stratejik planını yeniden
değiştiriyoruz, üzerinde çalışma yapıyoruz. Buraya
hizmetler sektörünü de katarak KOSGEBin daha etkin, hem sanayiye hem imalat
sektörüne hem de hizmetler sektörüne görev yapacak ve bunlara fayda verecek bir
alan çalışması içindeyiz. Bunu yaparken önümüzdeki dönem çok
önemli çalışmalar yapıyoruz.
Evet, esnaf
kardeşlerimizin zaman zaman dile getirmiş olduğu 5362
sayılı Kanundaki eksiklik ve aksaklıkların düzeltilmesi
noktasında Bakanlığımız sıkı bir
çalışma içinde.
Yine, on
yıldır yapılmayan, en son 1998 yılında yapılan
esnaf şûrasını, inşallah, bu sene Mayıs ayında
yapıyoruz. Bununla ilgili çok önemli, çok güzel bir platform olacak.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sorunları yok ki neyi yapıyorsunuz?
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) 1998 senesinden 2002
senesine kadar yapmayanlara ithaf ederek bunu söylüyorum. Bugün gelmiş
olduğumuz durumda, esnaf şûrasında yapılacak olan bu
çalışmalarla esnafımızın bütün sorunlarının
yeniden değerlendirileceği, yeniden açılım sağlanacağı
bir ortamı getirmek istiyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Hani yoktu sorunu!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Bu konuda şunu
ifade edeyim. Bakın, yine size buradan bir mesaj daha vereyim. Evet, bir
başbakan, TESKi ilk defa
Sayın Başbakanımızla
beraber bir ay önce TESK konfederasyonunu ziyaret ettik ve Konfederasyonda
bütün birlik başkanları, bütün federasyon başkanlarıyla bir
araya gelerek, onlarla beraber konuyu değerlendirdik.
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Doğru değil! Daha önce TESKi başka
başbakanlar da ziyaret etti.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Başka başbakanlar da gitti.
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Tansu Çiller de gitti, Süleyman Demirel de gitti.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bizim esnafa olan bağlılığımız,
esnafa olan çalışma şartlarımız, prensiplerimizi biz
yaptıklarımızla, icraatlarımızla zaten ortaya
koymuşuz.
Evet, Türkiye
önemli çalışmalar, önemli açılımlar yapıyor. Sadece
Bakanlığıma ait olmak üzere yirminin üzerinde kanun düzenlemesi
var. Büyük mağazalar kanunu da bu çerçevede, Bakanlığım
tarafından bütün kesimlerin görüşleri dikkate alınarak, bütün
kesimlerin gündeme getirmiş olduğu konular, hepsi dikkate
alınarak hazırlanmış ve Başbakanlığa
gönderilmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir)
Şehir dışına çıkaracak mısınız?
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla)
Başbakanlık da tabii önümüzdeki günlerde yapılacak olan
görüşmeyle beraber Meclis gündemine getirecektir.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Beş yıldır dinliyoruz!
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Beş yıldır, beş!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Bunu yaparken
şunu yapıyoruz, şunu yaptığımızı çok
net bilin. Bakın, sizin bilmeniz gereken bir konu daha söylüyorum.
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Bir günde yasa getiriyorsunuz mahallî idarelerle ilgili.
Bir günde yasayı getirip, yasayı geçiriyorsunuz.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, biz yaptığımız bütün kanunları
değerlendirme etki analizleri yaparak ve değerlendirme etki
analizleri çerçevesinde bunların ne getirip ne götüreceğinin
hesabını yaparak bu şekilde getiriyoruz ve
yapacağımız
OKTAY VURAL
(İzmir) Boş ver Sayın Bakan, AKPnin günahına ortak olma.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Ali Coşkun da böyle söz verdi, ondan sonra özür diledi.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen karşılıklı
konuşmayalım.
Buyurunuz
Sayın Çağlayan, devam ediniz.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Sayın
Başkanım, ben Meclise yeni gelenlerden biriyim, fakat tecrübeli
insanların da Meclis düzeni konusundaki hareketlerini görünce, inanın
ki hayretle karşılıyorum bu işi.
BAŞKAN
Lütfen, siz konuşmanıza devam edin Sayın Çağlayan.
Buyurunuz,
konuşmanıza devam edin.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Ama, konuşurken yanıltmamak lazım.
Dinleyenleri de yanıltmamak lazım.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Evet, değerli
arkadaşlar, netice olarak size şunu söyleyeyim: Hani arkadaşlar
diyor ya Esnaf battı, esnaf şu yaptı, bu yaptı
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Esnaf da söylüyor, biz de söylüyoruz.
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, size soruyorum, bu ülkede AK Partiye yüzde 47 kim oy verdi
Allah aşkına ya! (AK Parti sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Kapanan esnaf!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Yani, bu ülkede 2
kişiden 1i bu partiye oy verdiyse bu esnaf ve sanatkâr kardeşlerimiz
kendilerine geçmiş dönemde yapılan çalışmaları dikkate
alarak bu çalışmaları yaptılar.
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Hesabını soracaklar!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Onun için, şunu
çok net bilin ki bugün şunun altını çizmek lazım: Evet,
Türkiyede yeni bir yapılanma, yeni bir değişim süreci
yaşanıyor. Bunun için ardı ardına birçok kanunu Büyük
Millet Meclisimiz Genel Kurulunda görüşüyor, gerçekleştiriyor.
Türkiye yeni bir ekonomi, yeni bir dünya anlayışıyla beraber
yeniden yapılanıyor.
Bu noktada esnaf
ve sanatkârımızın da yeniden yapılanması
noktasında, özellikle KOSGEB başta olmak üzere, kümelenme
dalında çok önemli çalışmalar yapıyoruz.
BİLGİN
PAÇARIZ (Edirne) Esnaf battı, battı. Esnaf bitti! Hayal görme
Bakan, esnaf bitti!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla)
Esnafımızın güçlerinin birleştirilmesi ve sektörel anlamda
birliktelik sağlamak üzere çok yoğun çalışma
yapıyorlar.
Yine, bilmeyen
arkadaşlarım açısından önemle ifade ediyorum: Şu anda
İnegölde yetmiş beş bakkal bir araya geldiler, bunlar ortak
tedarik yapmaya başladılar, kendi güçlerini birleştirdiler ve
ortak tedarikle mallarını daha ucuza almaya, daha uzun vadeli almaya
ve tek fiyat, tek logo anlamıyla satmaya başladılar.
Evet,
geleceğimiz nokta bu. Artık, bundan sonraki dönem özellikle esnaf ve
sanatkârımız başta olmak üzere sanayimizin kümelenmesi, belli
alanlarda ihtisaslaşması, belli alanlarda müşterek hareket
etmesi ve bu noktada, yine KOSGEB olarak önümüzdeki günlerde
yapacağımız çalışmalarla, esnafımızın
sürekli yeni model sistemde yenilenmesi, teçhiz edilmesi noktasında
sürekli çalışmalar yapıyoruz. Bizim sabah akşam
yaptığımız iş bu. Sabah saat sekiz buçukta mesaiye
başlıyoruz, gecenin saat ikisine kadar biz, esnaf ve
sanatkârımız, sanayicimiz, tüccarımız için neler
yapabiliriz, onların şartlarını nasıl daha iyi
yaparız, şartlarını daha modern hâle nasıl getiririz,
bunun çalışması, bunun çabası içindeyiz.
Onun
dışında, tekrar ifade ediyorum, zaman zaman çekler, senetler
gündeme getiriliyor. Size son bir rakam vererek konuşmamı bitirmek
istiyorum. Değerli arkadaşlar, bakın, ekonomide hangi
parametrelere bakılacağı uluslararası kurallara
bağlanmıştır. 2002 yılında Türkiyede toplanan
mevduatın krediye dönüşüm oranı yüzde 31,8. 2007 yılı
sonu itibarıyla Türkiyede toplam mevduatın yüzde 81i krediye
dönüşüyor. 2001 yılında toplam mevduatın yüzde 31,8i
krediye dönüşürken bu kredilerin yüzde 37,5u yani üçte 1inden
fazlası takibe uğramış kredilerdir. Bugün ise 2007
yılı sonu itibarıyla kredi hacmi bakın, altını çizerek
söylüyorum, bu rakamlar önemli rakamlar- bugün 362 milyar YTLlik bir kredi
hacminden, değerli arkadaşlar, takibe uğrayan kredi miktarı
yüzde 3,5dur. Yüzde 31,8; yüzde 37,5; yüzde 81 ve yüzde 81in yüzde 3,5u.
OKTAY VURAL
(İzmir) Nereden nereye!
SANAYİ VE
TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Evet, nereden
nereye. Nereden nereye! derken işte bu rakamlar
Eğer ekonomiye
bakılacaksa bu parametrede bakılır.
Efendim, ben bu
duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum,
sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Çağlayan.
Gündem
dışı ikinci söz Mersin ilinin sorunları hakkında söz
isteyen Mersin Milletvekili Mehmet Şandıra aittir.
Buyurun
Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın,
Mersin ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ümit ederim Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımız salondan
ayrılmazlar. Aslında ben sorunları konuşacaktım ama
Sayın Bakanın bu konuşmasından sonra sorunları
konuşmak çok anlamsızlaşacak.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Sayın Bakan tebrikleri kabul ediyor Sayın
Şandır.
MUHARREM VARLI
(Adana) - Onların en iyi yaptığı iş tebrik etmek
zaten.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Sayın Bakan tebrikleri kabul ediyor ama kendisine
bir soru soruyorum. Bir sonuç olarak, sayın bakanlar
OKTAY VURAL
(İzmir) Dinle, dinle Sayın Bakanım!
BAŞKAN
Lütfen, buyurunuz, Genel Kurula hitap ediniz Sayın Şandır.
OKTAY VURAL
(İzmir) Uyarır mısınız Bakanlar Kurulu
sıralarını efendim, dinlesinler Sayın Hatibi. Uğultu
yapıyorlar sayın bakanlar orada.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Sayın bakanlar, Sayın Meclis, Sayın
Genel Kurul; bir sonuç olarak söylüyorum: Mersinde -burada bir metin var ama-
her 4 kişiden 1i işsiz geziyorsa -yüzde 23,7 TÜİKin
rakamları- hangi iyilikten bahsediyorsunuz Sayın Sanayi Bakanı?
OKTAY VURAL
(İzmir) Nereden nereye!
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Sayın Bakan onlara iş bulur.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Hangi iyilikten bahsediyorsunuz? Felaket
tellallığı yapmayın. diyorsunuz. Mersinde bunu
söylediniz.
Felaket
tellallığını Sayın Maliye Bakanı yapıyor.
Martın sonunda esas krizin büyüğünü görün. diye Sayın Maliye
Bakanının beyanı var. Sayın Nazım Ekren Beyin
beyanları var: Beş parametrede önemli kırılmalar
yaşanacak. Yeni ve özel inisiyatifler geliştirmek gerekir. diyen
sizin ekonomiden sorumlu Bakanınız.
Değerli
Başkanım, sayın milletvekilleri; aslında zenginlik ve
güzellikler bölgesi olan Mersin ve Mersin ilinin sorunlarını dile
getirmek ve AKP İktidarını halkıma şikâyet etmek üzere
söz aldım. Ama Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanı burada
esnafların durumunu konuşurken, yazık, heyhat, AKPnin
geçmiş beş yılını yeni seçilen ve bir sivil toplum
kuruluşunun başkanı olarak gerçekten geçmiş dönemde çok
sıkıntılı sözler söyleyen bir Sayın Bakanın ifade
etmesi de böyle bir acı talih demek lazım.
OKTAY VURAL
(İzmir) Takdiriilahî;
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Ama bir şey söylüyorum: Şimdi, Mersin
gerçekten güzellik ve zenginlikler bölgesi. Yılın üç yüz günü
güneşlik.
Şimdi,
Sayın Bakan söylüyor. Bende de rakamlar var: Mersinde 2002
yılında 112 bin olan esnaf sayısı, 22 Temmuz seçimlerine
gittiğimizde 84 bine düşmüştü.
OKTAY VURAL
(İzmir) Nereden nereye!
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Nereden nereye!
Şimdi,
Sanayi Bakanı şunu söylemeli: Mersinin merkezine Forum diye bir
toplu ticaret merkezi açıldı, yüzlerce esnaf kapandı. Buna çözüm
üretmek gerekmiyor mu? Buna nasıl çözüm üreteceğinizi söylemeniz,
esnafı savunurken, esnafın iyi olduğunu iddia ederken buna bir
çözüm üretmek durumunuz yok mu?
Değerli
milletvekilleri, burada dile getirmek istediğim sorunlar vardı,
Mersin milletvekilleri olarak dile getirmemiz gereken bir sorun var.
Bir şeyi
söylemek istiyorum: Mersin, gerçekten Türkiye'nin koçbaşı olabilecek,
bu küresel dünyanın küresel kapısı olabilecek zenginliklerin ve
güzelliklerin merkezi, ama Mersinde, maalesef, demin söylediğim gibi her
4 kişiden 1i işsiz geziyor, hatta çalışabilir nüfusun
yarısı işsiz geziyor.
Ben bu hafta sonu
Mersindeydim. Domatesin 3 kilosu 1 lira, alan yok. Çiftçinin ürettiği
limon, portakal dalında kururken Mersin Limanında Arjantinden gelen
ithal limon satılıyor. Mersinin sorunu bu, ama Mersinin yolunun
açılacağı yer turizmdir. Turizmde yeni bir handikap
yaşıyoruz. Bunu sizinle paylaşmak için söz aldım. 1970li
yıllarda başlayan uluslararası turizm yatırımları
maalesef Mersinde engellenmiştir, ikinci konuta yönlendirilmiştir
Mersin. Antalya ve Ege kıyıları uluslararası turizme
açılırken Mersin heba edilmiştir.
Şimdi
Mersinde yeni bir turizm atağı planlanıyor, bir gayret var.
Sayın milletvekillerim de biliyor, AKPli milletvekilleri de biliyor. Ama
AKP Hükûmeti, Sayın Tarım Bakanımızın
girişimiyle, Mersin sahillerine, Muğladaki, Egedeki balık
çiftliklerinin taşınmasının hazırlığı
yapılıyormuş.
Değerli
milletvekilleri, Mersin gibi, yani işsizi çok, çok sorunu olan, göç sorunu
olan, asayiş sorunu olan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurunuz efendim, devam ediniz.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla)
bu güzel ilimizde, bu güzel bölgemizde bir
çıkış yolu olarak düşünülen turizm eğer balık
çiftlikleriyle önlenirse, bence, bu, AKPnin zulmü olur. Sayın AKPnin
Mersin milletvekillerini de uyarıyorum, özellikle de Sayın
Bakanımız Kürşad Tüzmeni uyarıyorum. Bunu engellemek
lazım. Bu doğru olmaz. Mersinde 320 bin yatak kapasiteli bakir
turizm potansiyeli var. Her iki yatak bir istihdam yaratıyor. Bundan daha
büyük istihdam imkânı yok. Bu sebeple, Mersinin bu yönüyle önü açılmalıdır.
Bu yönde Mersine engel olacak girişimlerden Hükûmetimiz ve sayın
bakanlar ısrarla kaçınmalıdır.
Buradan
soruyorum, özellikle Sayın Kürşad Tüzmene soruyorum: Mersin
havaalanının sözünü vermiştiniz. Bu sözünüzde duracak
mısınız durmayacak mısınız? Mersinde üç yöne
kara yolu var, üçü de acınacak durumda. Mersin-Antalya, Mersin-Konya,
Mersin-Ankara kara yolları gerçekten çok kötü durumda.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Şandır, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Bitirmek istiyorum efendim.
Sayın
Bakanımıza soruyoruz: Bu yollarla ilgili bir yatırım
projeniz var mı? Özellikle Mersin-Antalya yolunu ne zaman bitirmeyi
planlıyorsunuz? Havaalanının temelini atacak
mısınız?
Değerli
milletvekilleri, Mersinin dağlarında inanınız ki insanlar
kayaları düzeltiyorlar, toprak taşıyorlar, sera kuruyorlar,
sebze ve meyve üretiyorlar; onurlarıyla, doğdukları yerde kendi
emekleriyle yaşamanın gayretindedirler. Ama size bir acı gerçeği
söyleyeyim: Sayın Ali Erin memleketinde
Değerli
milletvekilleri, sözün özü ve sonu şudur: Mersinin, bu güzellikler ve
zenginlikler şehri Mersinin
Mersinde insanların anası
ağlıyor, bunu bilesiniz. Bu zor şartlar altında
Mersinlilerin onurlu yaşamak için verdikleri gayret çok büyük,
anaları ağlıyor. Ama bilesiniz ki Mersinlinin anasını
alıp gidecek bir başka yeri de yok.
Gelin,
sözlerinizi tutunuz, vaatlerinizde durunuz ve Mersine, Mersinlilere hizmet
ediniz diyor, hepinizi Mersinin güzelliklerine davet ediyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.
Gündem
dışı üçüncü söz, Milli Eğitim Bakanlığı
Talim Terbiye Kurulunun işlevi ve önemi hakkında söz isteyen
Zonguldak Milletvekili Ali Koçala aittir.
Buyurunuz
Sayın Koçal. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçalın, Millî
Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulunun işlevine ve
önemine ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, Sayın
Bakanımızın bu konuşmasından sonra, gerçekten ben de
Zonguldakımızın durumunu gözümün önüne getirdim. Orada, hepimiz
biliyoruz ki yüzde 25 oranında işsizlik vardır ve esnafların
yüzde 60ı icralıktır. Esnaflar icra dairelerinin
kapılarında zamanını geçirmektedir, ticaret yapacak
fırsat bulamamaktadırlar. Sayın Bakanın bunları
bilmesini arzu ederiz ve bu söylediklerini de ticaret ve sanayi odası
başkanlarının huzurunda söylemesini temenni ediyoruz. Öyle
olursa herhâlde karşılıklı daha iyi
anlaşacaklardır. Sayın Bakanın herhâlde, tabii tuzu kuru.
Çünkü, Türkiyede sayılı zenginler arasındadır kendileri.
Çok değerli
arkadaşlar, ben Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve
Terbiye Kurulu Başkanlığının işlevi ve önemiyle
ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi, AKP İktidarı döneminde
Milli Eğitim Bakanlığında taşlar yerinden iyice
oynatılmış ve her şey altüst edilmiştir. En küçük
birimdeki okul müdüründen en üstteki müsteşara kadar bir kadrolaşma
yapılmış ve eğitim bilimsel özünden çıkartılarak
dinselleştirme çabası içine girilmiştir. Bu
kadrolaşmanın en çok da Talim Terbiye Kurulu bünyesinde
gerçekleştirilmesi ise düşündürücüdür. Çünkü Talim ve Terbiye Kurulu
Millî Eğitimin beynidir, bilimsel danışma ve karar
organıdır, çağdaş yöntemlerle eğitimin
gerçekleşmesini sağlamakla görevlidir. Anayasamızın 42nci
maddesi ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Yasası da
eğitimin çağdaş, demokratik, laik, Atatürk ilke ve devrimleri
ile cumhuriyet esasları çerçevesinde olması gerektiğini hükme
bağlamıştır. Hâl böyle iken Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarı cemaat ve tarikatların öngörüleri doğrultusunda
cumhuriyetin tüm kazanımlarını yok etme, Atatürk ilke ve
devrimleriyle laikliği ortadan kaldırma adına
çalışmalarını sürdürme çabası içindedir. Talim ve
Terbiye Kurulunda ise bu anlayışın egemenliğe fırsat
hazırlama noktasında onarılması güç bir yıkım
içerisinde olduğu görülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, demokratik ve laik cumhuriyet kurumları örselenerek genç
beyinlerin yıkanmaya çalışıldığını,
çağdaş bilgiler yerine çocuklarımızın beyinlerine
cinler, periler, şeytanlar sokulduğunu hepimiz yakından
gözlemliyoruz. Abdest suyunun faydalarını anlatanların üst düzey
yönetici yapıldığını da biliyoruz. Ders
kitaplarındaki rantı paylaşmak için kadrolar kurulduğunu,
pedagojik formasyonu olmayanların Millî Eğitim Bakanlığı
kademelerinde yüksek makamlara getirildiğini de biliyoruz. Millî
Eğitim Bakanımızın Bakanlığını kendi
çiftliği gibi yönetmek istediğini de hep birlikte müşahede
ediyoruz ve görülüyor ki Sayın Bakan tarikat ve cemaatlere olan diyet
borcunu ödemek için çok büyük çaba sarf etmektedir. Ve yine hepinizin
bildiği gibi Sayın Bakan yönetmelikleri sık sık
değiştirerek yönetici atamalarında liyakate önem vermemiş,
eğitimi kendi düşünceleri doğrultusunda yönlendirecek kadrolar
yaratmıştır. Böylece, eğitim özünden saptırılmış,
yasa ve yönetmeliklere aykırı olan atamalarla bir kısım
eğitimciye işkence çektirilmiş, bir kısmı da
ödüllendirilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, bu işin şakası kalmamıştır.
Günümüzde, Atatürk ilke ve devrimleri ile cumhuriyet düşmanları prim
yapmaya başlamıştır ve çağdaş eğitimin rafa
kaldırılması öngörülmeye başlamıştır.
Değerli
arkadaşlar, bilmelisiniz ki yıkımı tamamlanan Talim ve
Terbiye Kurulunda yıllık 400 trilyonluk ders kitapları
rantı vardır. Bu rant yeniden yapılandırılmakta,
yandaş yeni milyonerler yaratılmakta ve devlet zarara
uğratılmaktadır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KOÇAL
(Devamla) Bugüne kadar çıkan kitaplara ve yayınevlerine
bakıldığında bu rantın nasıl
paylaşıldığı ve paylaşılacağı çok
açık olarak ortadadır.
Diğer bir
konu, ders kitaplarının içeriğinin boşaltılması
ve bilimsel ölçütlerden yoksun bırakılmasıdır. Ders
kitaplarından bazı konuların çıkartılması,
bazı kitaplarda ise tarikat ve cemaatlerin övülmesi, hurafelere yer
verilmesi ve bunun gibi, basında yer alan birçok olumsuzluk mevcuttur. En
son da sosyal bilgiler 7nci sınıf kitabında Devletin
Nitelikleri başlığı altında verilmesi gereken laiklik
ilkesine yer verilmemiş ve ilköğretim 3üncü sınıf Türkçe
kitabında Çanakkale Zaferiyle ilgili metinde, altı sayfalık
metinde Atatürke yer verilmemiştir. Herkesçe bilindiği gibi, ders
kitapları program, kriter ve yönetmeliklere göre hazırlanır ve
düzenlenir. Ancak Millî Eğitim Bakanlığı, kitaba göre
yönetmelik ve kriterlerle oynamaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Koçal, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ALİ KOÇAL
(Devamla) Bununla ilgili birçok örnekler mevcuttur ve değerli
arkadaşlar, Eylül 2007de açıklanması gereken tarih,
inkılap tarihi, kimya, biyoloji ve İngilizce ders programları
ancak 15 Aralık 2007de açıklanabilmiştir. Oysaki bu ders
kitaplarının altı ay önceden konularının ve
programının açıklanması gerekirken aralık ayında
açıklanabilmiş, mart ayında da sonuçları beklenmektedir.
Değerli
arkadaşlar, bu sıkıntılar göz önüne alınarak Talim ve
Terbiye Kurulunun mutlaka özerk olması, siyasetten uzak olması,
siyaset aracı yapılmaması gerektiğini hepimiz bilmemiz ve
ona göre hareket etmemiz söz konusudur. Talim ve Terbiye Kurulu, Millî
Eğitim Bakanlığımızın ve geleceğimizin
beynidir. Talim ve Terbiye Kuruluyla, bundan sonraki çalışmalarımızda
oynamayalım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız Sayın Koçal.
ALİ KOÇAL
(Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Koçal, teşekkür ediyoruz.
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Sayın Başkanım, Sanayi ve Ticaret
Bakanımız konuşmasında şahsımla ilgili olarak bir
şey söyledi, açıklamak istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Susam, isteğiniz üzerine tutanakları incelettim, 69uncu
madde uyarınca iki dakika söz veriyorum.
Buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susamın,
Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sanayi
ve Ticaret Bakanımız gündem dışı konuşmaya cevap
verirken rakamlarla ilgili olarak Mehmet Ali Bey de rakamları bilir.
diye adımı zikrederek yanlış rakamları burada
doğruymuş gibi göstermeye çalıştı. Sayın
Bakanın buraya gelmesini istiyorum, dışarıda da
televizyondan beni duyuyordur.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) - Duymuyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Esnaflar dışarıya çağırmış.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) Değerli arkadaşlar, esnaf ve sanatkârların
durumu çok kötü olduğu için Sayın Bakan burada çok tepki görmek
zorunda kaldı. Buradaki milletvekilleri tepki gösterirken bir tüzük ihlali
yapmak için değil, sokağa çıktıklarında telefonla
kendilerine şikâyet eden esnaf, sanatkârların
sıkıntılarını dile getirmek için tepki söylediler.
Sayın Bakan, açılış ve kapanış
rakamlarını söylerken bir yanlış yapıyor, sicil
rakamlarını veriyor, sicilde açılan ve kapananları. Ama
arkadaşlar, esnaf iflas ediyor. İflas etmiş olan esnaf gidip
kaydını sildirmiyor ki, bunların hiçbiri sicile girmiyor ki.
Çünkü iflas etmiş esnafın Bağ-Kur borcu var, oda borcu var,
vergi borcu var. Bunların çoğu kaydını sildirmemiş
esnaflar.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Yeni açılanlar var.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) Değerli arkadaşlarım, yeni açılanlar da
gelişen birçok iş kollarındadır, o da teknolojiyle ilgili
telefon ve benzeri kollardır.
Değerli
arkadaşlar, açılmanın nedeni de iş bulamayan kesimlerin,
emekli olan kesimlerin Acaba ticarette bir şey yapabilir miyim? umuduyla
açtıkları işletmelerdir. Her gün bu işletmeler ciddi
şekilde zarar edip kapatılmaktadır.
İkinci konu:
Kredi faizlerinde geçmişte nasıldı, şimdi nasıl? Bu da
bir aldatmacadır. Geçmişte kredi faizlerinde yüzde 50yle kredi alan
esnaf, -o zaman enflasyon yüzde 60tı, yani- enflasyonun altında faiz
alıyordu. Şimdi enflasyon kaç?
OKTAY VURAL
(İzmir) Beklenen yüzde 4.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) Yüzde 7. Kaçla faiz alıyor? Yüzde 20.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Susam, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) Yüzde 7 enflasyonun olduğu dönemde yüzde 20yle faiz
alan esnafın ayakta kalması mümkün mü? Bunu anlatırken
doğru anlatacağız arkadaşlar. Bunun da bir tek ölçüsü
vardır: Gücünüz yetiyorsa, yüreğiniz yetiyorsa çıkın oto
sanayi sitelerine, gidin sanayi sitelerine, gidin çarşılara,
bakın oradaki esnafın içi nasıl yanıyor, onu görürsünüz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Susam.
İKRAM
DİNÇER (Van) Her gün oradayız biz!
FEVZİ
ŞANVERDİ (Hatay) Biz her zaman halkla iç içeyiz.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula Sunuşları vardır.
SIRRI SAKIK
(Muş) Başkanım, benim bir söz talebim vardı, yerimden söz
talebim.
BAŞKAN Ne
konuda?
SIRRI SAKIK
(Muş) Sizin tutumunuzla ilgili bir söz talebim vardı. Efendim,
sizin Divandaki tutumuzdan dolayı söz talebim var, yerimden buna
değinmek istiyorum.
BAŞKAN
Hangi tutumla ilgili, pardon?
SIRRI SAKIK
(Muş) Efendim, bizim söz talebimiz oluyor, siz otuz yönetimdir orada
oturuyorsunuz bir tek gün DTPli bir vekile söz hakkı vermediniz.
Bakın, iki gündür CHPden 4 arkadaşımız konuşuyor. Ben
otuz günlük bilançoyu çıkardım. Bu bilanço içerisinde 16 kez CHPlilere
söz hakkı veriyorsunuz, AK Partililere 5 kez, MHPye 8 kez, DSPye 1 kez
veriyorsunuz. Bu adil değildir. Sizin tutumunuz adil
olmadığı gibi biraz da taraftır.
Buradan, iki gün
önce bu kürsüden bize ve DTPli vekillere, DTPli seçmenlere buradan hakaret
ediliyor ve siz seyirci kalıyorsunuz ve müdahale etmiyorsunuz. Sizin
göreviniz seyirci kalmak mıdır, yoksa adil bir Meclis idare etmek
midir?
BAŞKAN
Ben, adil bir şekilde Meclis idare ediyorum Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK
(Muş) Adaletiniz bu mudur?
BAŞKAN
Talebiniz dikkate alınacaktır. Adaletim
Takdir hakkımı
kullanarak söz veriyorum.
SIRRI SAKIK
(Muş) Size bir hafta önceden başvurularımız oluyor. Ama
siz militan gibi davranıyorsunuz, size bunlar yakışmıyor.
BAŞKAN
Sayın Sakık
OKTAY VURAL
(İzmir) Güvenimiz vardır Sayın Başkanım size.
BAŞKAN
Sayın Sakık, lütfen sözlerinize dikkat ediniz.
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Meclis Başkanına böyle bir şey söylenmez, o
da size yakışmıyor.
BAŞKAN
Takdir hakkımı kullanarak yapıyorum ve gündeme uygun olarak
yapıyorum. Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri
SIRRI SAKIK
(Muş) Şimdi, hiç kimse bu hakkı size vermez. Burada, eğer
Meclis Başkanı orada vekâleten oturuyorsa adil davranması
gerekir. (CHP sıralarından Adil sesleri) Çok mu adil? Siz 4
kişi iki gün içerisinde konuşacaksınız ve buradan bizim bir
hafta önce taleplerimiz olacak, söz vermeyecek
BAŞKAN
Burada bulunan her Başkan Vekili ve Başkan
SIRRI SAKIK
(Muş) -
bize hakaret edilecek, Sayın Başkan orada seyirci
kalacak, siz buna adalet diyeceksiniz
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Ne zaman? Ne zaman yapılmış bu?
SIRRI SAKIK
(Muş) İki gün önce yapıldı. Açın tutanaklara
bakın. Ben, MHP Grup Başkan Vekiline de ilettim bunları.
BAŞKAN
Sayın Sakık
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) Ne zaman oldu, bugün mü oldu? On gün önce olan meseleyi bugün gündeme
getiriyorsunuz.
SIRRI SAKIK
(Muş) İki gün önce oldu, on gün önce değil. Açın
tutanaklara bakın.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, devam edin.
BAŞKAN
Sayın Sakık, lütfen...
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Mısır Halk Meclisi Dışişleri
Komisyonu Başkanının davetine istinaden, Mısıra resmî
bir ziyarette bulunacak olan TBMM Dışişleri Komisyonu
üyelerinden oluşan heyeti belirlemek üzere, siyasi parti gruplarınca
bildirilen isimlere ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/287)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Mısır
Halk Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanının
davetine istinaden, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri
Komisyonunun Mısıra resmî bir ziyarette bulunması Genel
Kurulun 14 Şubat 2008 tarihli 65. Birleşiminde kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
hakkında 3620 Sayılı Kanunun ikinci maddesi uyarınca heyeti
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş
olduğu isimler Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
|
|
Köksal Toptan |
|
|
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı |
|
|
|
|
|
|
|
A. Deniz
Bölükbaşı |
Ankara
Milletvekili |
|
|
Onur Öymen |
Bursa
Milletvekili |
|
|
Murat Mercan |
Eskişehir
Milletvekili |
|
|
Fevzi
Şanverdi |
Hatay
Milletvekili |
|
|
Necip Taylan |
Tekirdağ
Milletvekili |
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha
vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
2.- Kosova Cumhuriyeti ve Birleşik Arap Emirlikleri
Parlamentoları ile TBMM arasında parlamentolararası dostluk
grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/288)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 Sayılı Kanunun 4. maddesi uyarınca, Kosova
Cumhuriyeti ve Birleşik Arap Emirlikleri parlamentoları ile TBMM
arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulması Genel
Kurulun tasvibine sunulur.
|
|
Köksal Toptan |
|
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi |
|
|
Başkanı |
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Danışma
Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım:
VI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Genel Kurulun 28/2/2008 Perşembe günkü
birleşiminde 72 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi
No:26 Tarihi:
28.2.2008
Genel Kurulun
28.2.2008 Perşembe günkü Birleşiminde gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının 3 üncü sırasındaki 72 sıra
sayılı Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili Necdet
Ünüvarın; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması
Danışma Kurulunca önerilmiştir.
|
|
Köksal Toptan |
|
|
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı |
|
|
|
Bekir
Bozdağ |
Hakkı Suha
Okay |
|
|
Adalet ve Kalkınma
Partisi |
Cumhuriyet Halk
Partisi |
|
|
Grubu
Başkanvekili |
Grubu
Başkanvekili |
|
|
|
|
|
|
Mehmet
Şandır |
Selahattin
Demirtaş |
|
|
Milliyetçi
Hareket Partisi |
Demokratik
Toplum Partisi |
|
|
Grubu
Başkanvekili |
Grubu
Başkanvekili |
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/483) (S. Sayısı:
95) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
4üncü maddeyi
okutuyorum:
Uygulama ve
denetim esasları
MADDE 4- (1) Bu
Kanun kapsamındaki destek ve teşvik unsurlarından
yararlananların bu Kanunda öngörülen şartları
taşıdıklarına ilişkin tespitler en geç iki
yıllık süreler itibarıyla yapılır.
(2) Bu Kanunun 3
üncü maddesinde belirtilen gelir vergisi stopajı ve sigorta primi
işveren hissesine ilişkin teşviklerden yararlanacak olan destek
personelinin tam zaman eşdeğeri sayısı, toplam tam
zamanlı Ar-Ge personeli sayısının yüzde onunu geçemez.
(3) Asgari Ar-Ge
personeli sayısının hesabında fiilen ve tam zamanlı
olarak çalışan personelin üçer aylık dönemler itibarıyla
ortalaması esas alınır.
(4) Bu Kanunda
öngörülen şartların ihlali veya teşvik ve destek
unsurlarının amacı dışında kullanılması
halinde, zamanında tahakkuk ettirilmemiş vergiler yönünden vergi
ziyaı doğmuş sayılır. Sağlanan vergi
dışı destekler ise 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre
ve gecikme zammı uygulanmak suretiyle tahsil edilir.
(5) Bu Kanun
kapsamındaki indirim, istisna, destek ve teşviklerden yararlananlar;
193 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin birinci
fıkrasının (9) numaralı bendi, 5520 sayılı
Kanunun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ve
29/1/2004 tarihli ve 5084 sayılı Yatırımların ve
İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun aynı mahiyetteki hükümlerinden
ayrıca yararlanamazlar.
(6) Bu Kanunun
uygulamasına ve denetimine ilişkin usul ve esaslar,
TÜBİTAKın görüşü alınmak suretiyle Maliye
Bakanlığı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
tarafından birlikte çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN
4üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam söz istemiştir
(x) 95 S. Sayılı Basmayazı 7/2/2008 tarihli
60ıncı Birleşim Tutanağına eklidir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Kürşat Atılgan
söz istemiştir.
Buyurunuz
Sayın Atılgan. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, ar-genin desteklenmesi hakkındaki kanunun 4üncü maddesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
konuşmama başlamadan önce gerçekten merak ettiğim bir konuyu
buradan Sayın Bakana ve Komisyona sormak istiyorum.
Ar-ge ile Maliye
Bakanlığının ilgisi nedir? Bana bir açıklar
mısınız. Sadece para vermenin ötesinde.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Çok
KÜRŞAT
ATILGAN (Devamla) Yani ben konuşmamı daha çok Sanayi
Bakanının burada olacağı tezi üzerine
hazırlamıştım, kişisel olarak da Sanayi
Bakanımıza bazı şeyler söyleyecektim, çünkü aramızda dostluğumuz
da var ama burada olmadığını görüyorum, lütfen, Meclisteyse
Genel Kurula da davet ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, uluslararası ticarette rekabet edilebilirlik her dönemde
geçerli bir kuralken, 21inci yüzyılda bu kural daha belirgin bilimsel ve
teknolojik içerik kazanmıştır. Küresel rekabet bugünün
ekonomilerinde son derece önemlidir. Küresel rekabet yapamayan ülke
ekonomilerinin yaşaması mümkün değildir. Dolayısıyla
bugün görüştüğümüz bu kanun ülkemizin ekonomisinin ve
geleceğinin, hatta bağımsızlığının en
önemli bir aracıdır.
Teknolojik
gelişmeler, geçtiğimiz yüzyılda, yani 20nci yüzyılda genel
anlamda devrimsel diyebileceğimiz süreçler yirmi beşotuz
yıldı; ikinci elli yıllık periyodunda ise bu süreç on
beşyirmi yıla düştü; bugün ise bu süreç beşon yıllık
sürelere tekabül etmektedir. Bu konuda geleceklerini ar-geye yatıracakları
yatırımlarda gören büyük ülkeler, gayrisafi millî
hasılalarından, 1960tan başlamak üzere, günümüze kadar, artan
oranlarda pay ayırmaktadırlar. Bu konuyla ilgili, yine, kişisel
olarak, 1990 yılında, önemli bir teknoloji unsuru olan hava sanayisinin
Avrupadaki şirketlerinden biri olan Marcel Dassaultun gezisi
esnasında yapılan brifingde, şirketin mühendislerinin yüzde
50sinin, yıllık cirosunda yüzde 10unun ar-ge yatırımlara
ayrıldığını söylemişlerdi.
Değerli
milletvekilleri, yani teknolojik gelişmeler durup dururken olmuyor.
Gelişmiş ülkeler, refahın ve geleceğin en önemli unsurunu
ar-geye yaptıkları yatırımlarda görmektedirler. Yine,
Pariste, eğitimdeyken, 1990 yılında, Dijona Mirage 2000le
uçmaya giderken, karayoluyla seyahati bir Amerikalı albayla beraber
yaptık. O da uçmaya gidiyordu. Sohbet esnasında kendisine sordum
-birçok konu konuştuk ama- dedim ki: 21inci yüzyılda Amerika
Birleşik Devletlerinin en önemli stratejik hedefi ne olacaktır?
Verdiği cevap çok enteresandı ben, aslında, başka şey
bekliyordum- dedi ki: 21inci yüzyılda teknolojinin zirvesinde kalmaya
devam edeceğiz. Bizi bu konuda en çok zorlayacak ülke Japonya
olacaktır.
Umuyorum ve ümit
etmek istiyorum, bu kanun, 21inci yüzyılın ikinci
yarısında Türkiye Cumhuriyeti devletinin şirketlerini ve Türkiye
Cumhuriyetini, büyük güçler, kendilerine rakip olarak gördüğü bir ülke
olmanın ön habercisi olsun.
Değerli
milletvekilleri, kanunun 4üncü maddesine geçmeden önce, ar-ge
harcamalarının genel görüntüsünü kısaca izah etmek istiyorum.
Amerika Birleşik Devletleri, dünya ekonomisinden yüzde 38lik
aldığı payla ar-ge harcamalarında öndedir. 810 milyar
dolarlık 2003 yılındaki ar-ge harcamalarının yüzde
34ü Amerika Birleşik Devletlerine ayrılmıştır. OECD
ülkelerinin tamamı, bu 810 milyar doların 232 milyar
dolarını ar-geye harcamışlardır. Amerika
Birleşik Devletlerinin, satın alma paritesine göre, yine, bu 810
milyar dolardan 343 milyar dolar payı vardır. Onun arkasında,
Almanya 66, Fransa 42, İngiltere 35 milyar dolar. Yakın bir gelecekte
süper güç olacağı kabul edilen Çin ise 144 milyar dolarla ABDden
sonra ikinci sıradadır. Japonya 130 milyar dolar. Dikkat çeken bir
diğer ülke vardır, İsrail. Ülkemizle de son derece ar-ge
konusunda işbirliği olan bir ülkedir. Bu ise gayrisafi millî
hasılasından 4,7 ayrımıyla dünyada en çok dikkati çeken
ülkelerin başında gelmektedir.
Türkiye ise son
yıllarda ciddi bir artış yaşamakla beraber, hâlâ, 2006
TÜİK verilerine göre binde 7,9dur, yani, yüzde 1in altında bir
ar-geye para ayrılmıştır. Bu da, gayrisafi millî
hasılayı dikkate aldığımız zaman, satın alma
paritesine göre, 4,3 milyar dolar yapmaktadır.
Şimdi, bir
kıyaslama yapmak için söylüyorum: Ali Rıza Alaboyun
Değerli
arkadaşlarım, burada en önemli husus, yurt dışına
giden beyin göçünü geri çekecek tedbirler almaktır. Hatta başka
ülkelerin beyin gücünü de çekecek tedbirler almaktır. Bu alandaki en
önemli yer üniversitelerdi, ama İktidar, üniversiteleri Türkiyenin millî
menfaatleri doğrultusunda yönlendirmek için asgari müşterek
alanları bulmak yerine, cezalandırmak, kavga etmek, kısır
çekişmeler içinde beş yılı geçirmekle geçirdi. Hâlbuki
ar-ge konusu, üniversitelerle millî menfaatlerimiz üzerinde önemli bir
buluşma noktası olabilirdi. Ama yine de hiçbir şey için geç
değildir, üniversiteleri mutlaka bu alanlara yönlendirmek gerekir. Aksi
takdirde
Bu konuların en önemli unsuru bilim adamlarıdır, 5-15
kişilik bilim adamlarıdır. Maalesef Türkiyede yapılan bu
ar-ge konusu 500 üzeri, 50nin üzeri gibi rakamlardır. ABDde -ki ABDde
ar-ge şirketi olan önemli bir, gene, bilim adamını Ali Rıza
Alaboyunla beraber ziyaret ettik Seattleda- 500 kişinin altına
göredir, 500 kişinin üzerinde ar-ge yapılmaz. Genel olarak da 5 ile
15 kişilik bilim adamlarıdır, 5-15 kişilik bilim
adamlarıyla yapılır ve bunların mutfaklarını
destekleyecek unsurları da ona göre kurmak gerekir. Bu kanun çok
yetersizdir, yani 500 kişiye göre hesaplandığı için yüzde
10luk ön mutfakta olacak kişiler destek unsuru olarak görülmüştür.
Hâlbuki bir işletmenin asgari ihtiyaçları vardır -güvenlikçi,
daktilocu, sekreter, laborant- onlar düşünülmeli, arkasına bu yüzde
10 ilave edilmeliydi. ABDde bu konuda federal hükûmetin ve merkezî hükûmetin
kanunları vardır, küçük şirketlerin desteklenmesi için büyük
şirkete mecburiyetleri vardır. Dolayısıyla, dünyadaki ar-ge
kanunlarını mutlaka iyi incelemek gerekir, çünkü insan beyninin
bulduğu çözümler dünyanın her tarafında aşağı
yukarı birbirine benzer. O nedenle, bizden daha ileride olan ülkelerin
ar-ge kanunlarını, onlardaki birtakım hassasiyetleri mutlaka
bulmamız gerekirdi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
KÜRŞAT
ATILGAN (Devamla) - Diğer yandan, bu kanunun 4üncü maddesinin üçüncü
fıkrasında ar-ge personel sayısı hesabı üçer
aylık dönemlerde yapılır. demektedir. Hiçbir ar-ge personeli
üçer aylık dönemlerle bir şirkette çalışmaz. O nedenle, bu
periyodu da mutlaka bir yıla yükseltmek gerekir.
Diğer bir
konu ise yönetmelikle ilgilidir. Yönetmelik çıkarılırken
TÜBİTAK, Maliye Bakanlığı ve Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle
hazırlanır. demektedir. En önemli husus, savunma sanayisi
şirketleridir ve savunma sanayisidir. Türkiyedeki ar-ge
harcamalarının en büyük payını savunma sanayisi
almaktadır. Sayın Savunma Bakanının, en son, derneğin
toplantısında yaptığı konuşmada, 3 milyar
dolardır savunma sanayisi şirketlerinin aldığı.
Dolayısıyla, ar-ge ile ilgili, devletin içindeki ve
dışındaki yönetmeliği hazırlarken mutlaka bu
unsurların da görüşlerini almak lazımdır ki yönetmelik
icraata uygun bir şekilde çıksın. Aksi takdirde,
yönetmeliği çıkarırsınız çok büyük sorunlar çıkar.
Ben, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak bu kanuna olumlu oy vereceğimizi ama
yarından itibaren de kanunun dünya şartlarına uygun bir
şekilde hazırlanması için faaliyet gösterilmesini söylüyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Atılgan.
4üncü madde
üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili Hüseyin
Ünsal konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Ünsal. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 4üncü maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Tabii bu
konuşmayı yaparken, bu kanun tasarısının muhatabı
özellikle Sanayi Bakanımızın da burada olmasını çok
arzuluyor idik. Sanırım, kendisinin ya programı yoğun yahut
da bu kanun tasarısı Sanayi Bakanımızı fazla
ilgilendirmiyor anlaşılan, derhâl gitti.
Görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısı üzerinde şu ana kadar değerli
milletvekili arkadaşlarım epeyce görüşlerini söylediler, fakat
bu kanun tasarısının ulusal sanayimize, KOBİlerimize fazla
bir fayda getirmeyeceğini ifade ederek, özellikle bu kanun üzerinde çok
ısrarlıca duran Hükûmetimizi ve AKP Grubunu bir kez daha uyarma
isteği var bende.
Değerli
arkadaşlarım, kanun, en az 50, tam zamana eş değer ar-ge
personeli ve istihdamı zorunluluğunu getiriyor. Kurumlar vergisi ve
gelir vergisi indirimlerinin, 500 ve üzerinde, tam zamana eş değer
ar-ge personeli şartı aranması ile ülke sanayicisini
destekleyeceğini iddia ediyor.
Şimdi
soruyorum sizlere: 50 tane personel çalıştıran bir KOBİ var
mı, bir ülke sanayicisi var mı? Sanayi Bakanımızın
Sanayi Bakanı olmazdan evvel ortaklığı devam ediyor mu
etmiyor mu, bilmiyorum- ortağı olduğu şirket, acaba, bu
ar-ge yasasından yararlanma şansı bulacak mı? Bulamayacak;
bu besbelli, ortada ve bu sanayiyle ilgili destek, ar-ge yasası
araştırma ve geliştirme yasası- özellikle, KOBİlere
değil, belli holdinglere ki, Türkiyede sayısı 10u geçmeyecek-
ve uluslararası tekellere yarayacak. Başka hiçbir çaresi yok.
Zaten bu konuyla
ilgili, ar-geyle ilgili, Sayın Maliye Bakanımız da bir
konuşmasında özellikle belirtmiş. Bir otomobil
fabrikasının açılışında Sayın Bakanım,
Yeni ar-ge teşviki Bakanlar Kurulunda. Ar-geleri teknoparklara
hapsetmeyip, ar-ge masraflarını 2 katı yazdırıp, vergi
avantajı sağlayıp üretim yapana istediği yerde
yaptıracağız. Hyundainin 10 civarında ar-ge çalışanı
var. Ar-ge çalışmalarınızı Türkiyede yapabilirsiniz.
Çünkü burada maliyet düşük. Teknik lise mezunlarının işe
başladığı ilk yıllarda vergi ve SSKlarında
indirim yapacağız. böyle bir şey söylemişsiniz bir Hyundai
fabrikasının Matrix tanıtımında.
Sayın
Bakanım, ülke sanayicisi hiç aklınıza gelmiyor mu? Ulusal sanayici
hiç aklınıza gelmiyor mu? KOBİler hiç aklınıza
gelmiyor mu?
Avrupanın
yenilikçilik endeksinde Türkiye en son sırada. Türkiye'nin sanayisi
giderek fasonlaşmaya başladı. Biz de bu memleketin
çocuğuyuz; gittiğimiz yerlerde, sanayi bölgelerinde organize
sanayileri geziyoruz, insanların nerelere nasıl iş
yaptığını biliyoruz; fasonlaştılar. Artık
Avrupanın fason ülkesi olduk, fason sanayicileri olduk. Bu ar-ge
yasası bir fayda getirmeyecek.
Bir konuya daha
özellikle eğilmemiz gerekiyor: Bu kanun, üniversitelerin bilim
kurulları ile sanayi kuruluşları arasında bir koordinasyon
ve iş birliği sağlamamaktadır. Üniversiteler bu kanun
kapsamı içine alınmamıştır. Teknolojik gelişmeleri,
bu kanunda yazılan makaleleri, deneyleri, tüm çalışmaları
yakından takip eden ve bu kendi çalışmalarını da
uluslararası şartlarda üniversitelerle paylaşan
üniversitelerimiz, maalesef bu kanunun içerisinde yoktur. Bunu nasıl izah
edeceğiz? Ar-ge uzmanlarını kimler yetiştirecek? Bu
üniversitelerimiz yetiştirmeyecek mi? Araştırma merkezlerinde
görev alan, lisans eğitimi yapan, doktora eğitimi yapan üniversiteler
değil mi?
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu kanun KOBİleri de göz ardı etmiştir.
Şimdi, sizler bölgenize döndüğünüzde, gittiğiniz şehirlerde
KOBİleri düşünün, hangisinin en az 50, tam zamana eş değer
personel çalıştırma şansı vardır bir bakın.
Yok, öyle bir şey yok. Bu kanun, KOBİlerin gelişimine,
yenilenmesine, çağdaş teknolojik gelişmelerden faydalanmasına
cevap vermemektedir. Bu kanun ülkenin sanayicisine seslenmiyor, bu kanun
birtakım şirket, tekel ve yabancı sermayeye sesleniyor.
Tasarının
3üncü maddesinin birinci fıkrası 500 personelden söz ediyor. Bu
şart Türkiyede on firmaya, en fazla on beş firmaya uygun bir
şart. Böylece, Türkiyeye yabancı yatırımı hedefleniyor,
yani Sayın Maliye Bakanımızın davet ettiği gibi, Güney
Kore menşeli firmalar yavaş yavaş Türkiyeye gelecekler. Giderek
sanayimiz, özelleştirmenin dışında, yabancılaşma
eğilimine de dönüşecek. İşte, ulusal sanayi
özelliğimiz de bundan sonra ortadan kalkacak diye ifade etmek istiyorum.
Şimdi,
sanayiyle ilgili bir çalışma yapayım dedim, İnternete
girdim, Sanayi Bakanımızın ortak olduğu şirketin
tanıtımının altında bir yazı okudum ve sonuna
kadar katıldığım bir yazı:
Yaptığımız iş çok zor ve meşakkatli ve zor
yoldayız. diyor, mensubu olduğu, ortağı olduğu
şirketin tanıtımının altında.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten sanayicilik, özellikle küçük ve orta boy
işletmeler ve ulusal sanayicilerimiz çok zor durumdalar ve kendi
aralarında artık -çok özür diliyorum- Sanayicilik enayicilik oldu.
diyorlar ve çok konuştuğumuz, özellikle tekstil sektöründe, giyim
sektöründe ve organize sanayi bölgelerinde, o kendi yağlarıyla
kavrulan sanayicilerimizin hepsi -gidin bölgelerinize sorun- bir ay
sonrasını göremiyorlar, önlerini göremiyorlar artık, bu duruma
geldiler. Yani ekonomiyi rakamlarla, çıkar Maliye Bakanımız
şimdi güzel güzel anlatmaya başlar, ama gerçek o değil, realite
o sanayi bölgelerinde. Benim, özellikle Sayın Sanayi
Bakanımızın, mutfaktan gelen birisi olarak, özellikle de bütçe
konuşmasında yaptığı o iyi niyetli
konuşmaları görünce umutlu bir bakışım vardı, ama
bu da şu anda kalktı.
Bakın, bu
sözleri biz söylemiyoruz. Sizin çıkardığınız bu
yasayla ilgili Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneğinin
(TÜSİAD) sözlerini söylüyorum: Ar-ge personeli sayısı
koşuluna gidilmemeli, indirime gidilmeli, teknoparklar da bu
tanımın kapsamı içine alınmalı. uyarısında
bulundular. Daha yeni, TÜSİAD yaptı bunu. Ar-ge merkezinin
tanımında bulunan en az 50 tam zamanlı personel istihdam etme
şartını, imalat sanayisi işletmelerinin KOBİ
ağırlıklı olması nedeniyle, KOBİ gerçeğine
uyumlu hâle getirin. diyorlar. Bunu TÜSİAD diyor, biz demiyoruz,
Cumhuriyet Halk Partisi demiyor. Bu ülkede sizin de iktidar olmanıza
katkıda bulunan insanlar diyorlar. Lütfen, bu ar-ge yasasını bu
anlam içerisinde değerlendirmeye çalışalım. Bir geriye
dönüşümüz varsa bu imkânımızı hep beraber kullanalım.
Rekabet öncesi
iş birliği projeleri ve tekno girişim sermayesi
kavramlarını tanımlarken anılan statüye hangi makamın
nasıl karar veya izin vereceğine ilişkin düzenlemenin
olmadığını TÜSİAD ifade ediyor. Sadece TÜSİAD
değil, bir başka meslek grubu, Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları
Birliği Makine Mühendisleri Odası da bu kanalda Türk sanayicisine bir
fayda getirmeyeceğini söylüyor. Tasarıda öngörülen gelir vergisi
stopajı teşviki, sigorta prim desteği, damga vergisi
istisnasından KOBİlerin dışlandığını
açıklıyorlar. Değerli arkadaşlarım, bunlar bir tarafta
TÜSİADın, bir tarafta mimar, mühendis odalarının makine
mühendislerinin görüşleri.
Ar-ge
yasasıyla teşvik etmeye çalıştığımız
Türk sanayisinin ve sanayicilerinin durumu içler acısıdır. Daha
yakın zamanda, yine sizin iktidar olmanızda katkıları olan
İstanbul Sanayi Odasının feryatlarını gazetelerde boy
boy okuduk. İzin verirseniz sizlere onları da bir okumak istiyorum.
Bakın, İstanbul Sanayi Odası ne diyor: İşletmelerin
2008 yılı TÜFE tahmini yüzde 8,4. başlıklı bir
yazı. 2007 yılının ilk altı ayında
işletmelerde yüzde 23,1 istihdamda azalma oldu, bu ikinci altı ayda
ise yüzde 26,9a düştü. diyor İstanbul Sanayi Odası. Yine
İstanbul Sanayi Odası Bir karşılıksız çek ve
protestolu senet tarihî rekor kırdı. diyor ve 2006nın ilk
yarısında bu ara yüzde 54,8ken ikinci yarıda 61,9a
çıktı. 2007 yılında yüzde 64 iken 2007nin ikinci
yarısında ise yüzde 72,7ye çıktı. Protestolu senet
sayısı, karşılıksız çek
Sanayicilerin durumu,
tüccarın durumu bu.
Bakın, demin
Sanayi Bakanımız Yüzde 46yla kim iktidar oldu? diye sordu. O yüzde
46yı size temin eden arkadaşlarımızın, yine
onların görüşleri. Tanıl Küçük
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ünsal, lütfen sözlerinizi tamamlayın.
HÜSEYİN
ÜNSAL (Devamla) Bitiriyorum efendim.
ekonominin önüne
siyasi gündemin alınmaması gerektiğini belirterek, AK Parti
ekonomideki başarısı nedeniyle oylarını
artırdı, bunun devamını istiyorsa, AK Partinin gündemi
tekrardan ekonomi olmalıdır. Değerli arkadaşlarım,
sanayi odaları, TÜSİAD ve Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları
Birliğinin sizlere üç tane görüşünü okudum.
Değerli
arkadaşlarım, hazırlamakta olduğunuz, biraz sonra
oylamasına geçeceğiniz bu yasa, ulusal sanayimize hiçbir fayda
getirmiyor, bunu bilin. Dolayısıyla bu yasanın faydalı hâle
gelmesini sağlayacak oylar sizin elinizde. Bu sıradan bir şey
değil, geleceğimizi, ekonomimizi ilgilendiren bu konu.
Dolayısıyla takdiri yüce Meclise bırakıyorum.
Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ünsal.
4üncü madde
üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Reha Denemeç konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Denemeç. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA REHA DENEMEÇ (Ankara) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli
arkadaşlar, 95 sayılı Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının
4üncü maddesi hakkında AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Biraz Meclisteki
süreç uzadı aslında, ama sonuçta kanunun son maddesinde yer alan
hükme göre bir hazırlık safhası var,
yayımlandığı tarihten bir ay sonra yürürlüğe girecek
bir hazırlık safhası gerektiriyor. Ama, şunu ben sevinçle
mülahaza etmekteyim ki, arkadaşlarımızın, diğer
gruptaki arkadaşlarımızın da, tabii ki, belirli konularda
kritik yapmakla birlikte, geneli hakkındaki görüşleri olumlu bu kanun
hakkında. Ama, siyasi olarak da bazı şeyler burada
değerlendiriliyor. Ben bu değerlendirmeler hakkında
arkadaşlarımızın biraz daha fikir sahibi olması için
bir iki konuyu açmak istiyorum.
Öncelikle Hüseyin
Beyin dile getirdiği gibi, Bu kanunun hiçbir şekilde hiçbir
firmamıza ve Türkiyeye katkısı olmayacak. yorumuna
katılmıyorum. Olmaması mümkün değil. Hani kritik
edilebilir, ama bu kadar biraz fazla oluyor. Çünkü, burada belirli hükümler
var, onları açmak istiyorum. Bir tanesi, en çok eleştirilen konu, 50
ar-ge personeli sayısının çok olduğu söyleniyor. Dünyadaki
ortalama firma bazına bakıldığı zaman bu rakam 100
civarındadır. Yani küçük bir gerçek anlamda ar-ge yapan firmanın
istihdam ettiği ar-ge personelinin sayısı. Biz bunu 50 olarak
aldık. Tabii, Türkiye şartlarında bu 50 de çok görülebilir, ama
bu bir alt sınır değil arkadaşlar. Onu çok net olarak ifade
ediyorum. Onu açmadan evvel de, Türkiyede 50nin üzerinde ar-ge personeli
istihdam eden firma sayısının da 87 olduğunun
altını çizmek istiyorum. Yani hâlihazırda şu an 87
firmamız zaten bu kanunun gereğini yerine getirmekte.
Bunun
dışında, kanun tasarısının 3üncü maddesinin ilk
satırlarında şöyle bir cümle yer alıyor: Kamu kurum ve
kuruluşları ile kanunla kurulan vakıflar tarafından veya
uluslararası fonlarca desteklenen ar-ge ve yenilik projeleri ve
teknogirişim sermayelerinden faydalananlar bu kanun hükmünden
faydalanırlar. Bu şu demek: Böyle yüzlerce bizim KOBİmiz var. Yani
belirli bir projeyi almış TÜBİTAKtan veyahut uluslararası
bir kurumdan ar-ge projesini almış bu KOBİlerimiz bu kanun
hükmünden faydalanıyor. Bunların sayıları çok net. 2007
yılındaki ben rakamı vereyim: Toplam böyle 1.052 firma var. Bu
1.052 firmanın 142 tanesi büyük firma, 910 tanesi KOBİ
dediğimiz, artık 3ten -ne bileyim- 50, 100, 150ye kadar olan, belki
içindeki ar-ge personeli 50 olan firma sayısı. Bunlar
yararlanıyor. Yani KOBİler yararlanmıyor. demek bir
yanılsama. Çünkü büyük firma sayısının 6 katı kadar
KOBİ firması sonuçta bu kanundan faydalanacak. Ha 2000
yılında bu rakam neydi: 61 büyük firma vardı, 115 KOBİ
vardı. Yani o zaman yarı yarıya bir durum söz konusuydu. Yani
KOBİlerin sayısı 2 misliydi. Şu an 6 misli,. KOBİ,
TÜBİTAK projelerinden faydalanıyor ve bu KOBİlerin hepsi de bu
ar-ge kanunundan faydalanacaklar, bu çok net.
İkinci
husus: Sadece belirli firmalara yönelik değil arkadaşlar. Bu ar-ge
kanununun tamamı bir kere teknoloji geliştirme bölgesi dediğimiz
teknoparkların içerisinde geçerli. Hiçbir fark yok, hatta orada
yazılımla ilgili bir KDV istisnası da söz konusudur ve
teknoparklar o anlamda biraz daha avantaja sahip bu ar-ge kanununa göre. Ama,
hemen hemen maddeler tamamen örtüşüyor. Oradaki tek husus, üretim yapma
imkânı yok bu teknoloji parklarında, teknoloji geliştirme
bölgelerinde. İşte bu kanun buna cevaz veriyor. Bir firma üretim
tesisinin yanında ar-gesini çok rahatlıkla yapabilecek. Hem
ar-gesini yapacak hem de bir proje aldıysa, o firmada 10 tane ar-ge
personeli çalışıyorsa da, bu kanundan hakkıyla yararlanacak
ve 87 firma da zaten şu an hâlihazırda bu kanunun içerisine giriyor.
Sadece
yabancılara dönük olduğu göz önüne getirildi burada. Tabii ki
Türkiyede yer alan firmaları biz yabancı-yerli diye
ayırmıyoruz. Burada yer alan firmalar, yabancı sermayeli
firmalar Türkiye Cumhuriyetinin ticaret kanunlarına göre kurulmuştur
ve bu firmalar Türkiye Cumhuriyetinin kanunlarına tabidir ve bu
firmalarda çalışan insanların hemen hemen tamamı Türk
işçisi ve Türk mühendisidir. Burada yabancı ayrımı yapmak
zaten yanlış. O zaman, baktığımız zaman, Çinde
yatırım yapmış olan firmaların çok büyüğü
yabancı. Yani Çinli firma da var ama, adamlar açmışlar
kapılarını. Olaya şöyle bakmak lazım. Teknoloji
getirecek olan firmaları bizim Türkiyeye taşımamızda,
onlara imkân vermemizde hiçbir sakınca yok. O firmaların burada
geliştirdikleri teknolojiyi kimlerle geliştirecekler? Bizim kendi
işçimizle, mühendisimizle, teknik imkânlarımızla o ar-gelerini
yapacaklar, teknolojiyi geliştirecekler, belki kendi bünyelerindeki
firmalara aktaracaklar, ama o bilgi birikimi sonuç olarak bu ülkede kalacak.
Bunu iyi bilmemiz lazım ve bu ülkede kalan teknoloji bilgi birikimini o
insanlarımız, o yabancı firmalarda çalışan
mühendislerimiz, teknik insanlarımız, belki üç beş yıl
sonra kendi kuracakları kendi firmalarında daha da
geliştirecekler ve dünyayla rekabet edebilir hâle gelecekler, çünkü o
bilgi birikimlerini daha ileriye götürecekler; belirli iletişim
imkânları var, o ülkelerdeki o firmaların temsilcilerini veyahut
iş yaptığı diğer firmaları
tanıdıkları için bir açılım yapabilme imkânına da
sahip olacaklar; bu anlamda, bu kanunun getirdiği bir avantaj. Yani,
burada yabancı düşmanlığı yapmanın hiç
gereği yok. Gelsinler, yani çimento fabrikası kurmaya geliyorsa
buraya, otomobil fabrikası kurmaya geliyorsa, sadece üretim yapmayı
bile destekliyorsak biz Türkiye olarak, ar-gesini burada yapmakta olan
firmaları desteklemememiz için hiçbir neden yok, onları da
destekleriz. Dediğim gibi, uzun vadede ülke faydasına, yararına
olacak bir husus bu.
O anlamda, ben,
bu kanunun ülkemiz sanayisine, ülkemizin gelişmesine çok artı
değerler getireceğine inanıyorum. Tabii ki ufak tefek bazı
eksiklikleri olabilir, ama olmayan bir kanundan çok daha iyidir bu kanunun
olması ve yolda devam ederken zaten hedef aldığımız
yıl da aslında çok önemli, 2023, anlamlı bir yıl. Türkiye
Cumhuriyetinin kuruluşunun 100üncü yılıdır hedef
alınan tarih. İnşallah, o tarihe kadar, önümüzdeki on iki
yıllık süreç içerisinde, Türkiye, bu anlamda, bu kanunla büyük bir
gelişim sağlayacaktır.
Bu ülke
hepimizin, Türkiye Cumhuriyeti hepimizin, kimsenin tekelinde değil, bunun
da idraki içerisindeyiz, başkalarının da bunun idraki içerisinde
olması gerekiyor. Buradan kimse siyasi bir nema kendisine
çıkartmasın. Hepimiz, bu Türkiye Cumhuriyeti topraklarında,
Türkiye Cumhuriyetinin değerlerini içselleştirmiş
insanlarız.
Hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Denemeç.
4üncü madde
üzerinde, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
doğrusu biraz önce üzücü bir olaya tanık olduk. Meclis İdare
Amirimiz olan milletvekilimiz Sayın Sırrı Sakık, gündem
dışı söz almada ne yazık ki bugüne kadar
-sayılarını çıkarmıştı, istatistiklerini-
Demokratik Toplum Partisinin, söz verilmesi konusunda
dışlandığını ifade etti. Bu konuda Sayın
Başkanın ve diğer başkanların da duyarlı
olması gerektiğini düşünüyorum. Sadece gündem
dışı söz alınması konusunda değil, özellikle
uluslararası komisyonlarda ve yurt dışına yapılan
gezilerde de grubu olan bir partiyi dışlamanın Mecliste hiçbir
haklı, demokratik yanı yoktur ve özellikle dış gezilerde de
yine grubumuzun dışlandığı konusunda çok ciddi
verilerimiz vardır. Umarım, herkes bu konuda duyarlı olur.
Zaman zaman
bazı olayları sorun yapmak istemiyoruz. Geçen gün burada
konuşurken bir talepte bulundum, yorgunduk, akşamüzeriydi. Meclis
tutanaklarına bizim partimizi hedef alan, hakaret teşkil eden sözler
geçiyor. Sayın Başkan, tutanaklardan bunlar
çıkartılsın. dedik. Umuyorum, böyle taleplerimiz olduğu
zaman evet veya hayır, olumlu veya olumsuz bu konuda bir yanıt
verilir. Meclis Başkanlık Divanını İç Tüzükün
gereğini yerine getirmesi konusunda daha duyarlı olmaya davet
ediyorum.
Grubumuz
adına 4üncü maddeyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Ar-ge
konusunda uygulama ve denetim esasları, özellikle ar-geye,
araştırma ve geliştirme çalışmalarına verilen
teşviklerin geçmişte denetlenmesi ve verimli
kullanılmasının sağlanması bir diğer önemli nokta
olarak ortaya çıkıyor. Özellikle,
ar-ge merkezli projeler, 500 kişiden oluşan büyük projeler de
dikkate alındığı zaman, bu denetimin önemi daha da ortaya
çıkıyor.
Hâlen ar-ge
teşviki alan şirketlerin bu kaynakları başka alanlarda
kullandığı veya bu kaynaklardan yapılan faaliyetlerin de
ar-ge olmadığını görüyoruz. Hâlen teşvik
kapsamındaki teknokentlerde yürütülen çalışmaların da
istenilen düzeylere ulaşmadığını, teknokentlerin
üniversiteler tarafından yalnızca kira geliri, şirketler
tarafından da vergisiz alanlar olarak görülmeye devam edildiğini
görüyoruz. Teknokentlerde yapılan faaliyetlerin yeterince denetlenmemesi
sonucu, teşvik sağlanan projelerdeki verimi de düşürmektedir.
Aslında,
teşvik deyince sadece ar-ge alanında değil, tarım,
hayvancılık, kalkınma, sanayi alanında diğer
teşvik yasalarıyla verilen teşviklerin denetlenmesinde de
görülmüştür ki, ne yazık ki, Türkiye olarak bu konuda parlak bir
sicilimiz yoktur. Özellikle hayvancılıkla ilgili verilen
teşviklerin, atılan temellerin hiçbirinin yerinde
olmadığını da biliyoruz.
Teknokentler
dışındaki ar-ge faaliyetlerine teşvik verilmesini öngören
bu tasarıda, ayrıca, ne yazık ki, yapılan faaliyetlerin
ar-ge olup olmadığı konusundaki bilimsel kriterlerle
yapılacak denetim konusu nasıl olacaktır? Yani, en önemli konu
bilimsel denetim konusudur. Maalesef, bu konuda bu tasarı da yeterli
değildir. Sadece 4üncü maddenin sonunda, işte TÜBİTAKın,
Maliye Bakanlığının ve Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının bir araya geleceği, bir yönetmelik
çıkarılacağı, tek taraflı
Yüce Meclisin denetiminden,
yasamanın denetiminden alacaksınız, kendinize göre,
istediğiniz bir yönetmelik çıkaracaksınız, ondan sonra
zarar görenler idare mahkemesine gitsin, mahkeme kapılarında
dolaşsın. Bu yasama faaliyetinin uygulama alanını yani
pratik alanını Meclisin denetiminden kaçırmak doğru
değildir diye düşünüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, özellikle 500 ve üzerinde tam zaman eş değer
istihdam ar-ge personeli, ülkemizde en fazla 10-15 firmayı
tanımıyla kapsamaktadır. Bu durumda, bu maddeye göre Türkiyede
yatırım yapacak yabancı sermaye gel. Şimdi,
arkadaşlarımız bağışlasınlar, ikide bir
Yaa, yabancı sermayeden niye korkuyorsunuz? Yabancı sermaye gelsin.
Zaten yabancı sermaye Türkiyeyi sarmış yani korkmanın bir
anlamı yok, her alanda sarmış, bu alan kalmıştı.
Bu alanda da getirirken birileri bunu çıkar amaçlı Yüzde 2 hisse
oranına da ben sahip olayım, bir yabancı şirket
bulayım gelsin. Bu böyle olunca Yabancı sermaye
düşmanlığı yapmayın. Olay yabancı sermaye
düşmanlığı değil, bu ar-ge faaliyetleri, ar-ge
merkezleriyle ilgili, bilimsel olup olmadığı, fayda
sağlayıp sağlamayacağıdır çünkü bunun için bu
teşvikler verilmektedir, vergiden muaf tutulmaktadır,
sigortalarının ödenmesinden muaf tutulmaktadır.
Bilmiyorum,
tabii, Sayın Bakan bize açıklasa da
Bu Güney Korede Gelin, gelin
size hazır potansiyel var. demişti. Sayın Maliye Bakanı
yokmuş burada, Sayın Veysel Bey varmış
Ben merak ediyorum,
Güney Koreye Sayın Maliye Bakanımız Unakıtan demişti
Gelin, 500 büyük ar-ge merkezleri kuracağız. Gelin, gelin Türkiye
uygun potansiyeldir. Acaba, bu tasarı Meclise geldikten sonra Güney
Koreden bir talep geldi mi, bir ilgi doğdu mu, merak ediyorum. Bizi
aydınlatırlarsa -yüce
Meclisi- çok sevineceğiz çünkü bu tasarıya
baktığımız zaman farklı bir durumla karşı
karşıya kalıyoruz. KOBİlerin desteklenmediği,
maalesef desteklenmediği bu konuda, ben sadece TÜBİTAKın,
çıkarılan bir yasayla, bir kereye mahsus olmak üzere, 6 üyesinin ki
zaten toplam 13 üyeden oluşuyor- Başbakan tarafından
atanması suretiyle
Bakın, bu çok vahim bir durumdur,
çıkarılan yasayla, TÜBİTAKın yönetimi, 6 bilim kurulu
üyesi, 59uncu Hükûmet döneminde, 5376 sayılı Yasayla, değiştirildi.
Peki, Anayasa Mahkemesi bu Yasayı iptal ederse ne olacak
TÜBİTAKın hâli? Bunu düşünmek gerekiyor.
Şimdi,
TÜBİTAKı alacağız, bu ar-ge projelerinin denetim
mekanizmasının büyük sorumluluğu onda olacak çünkü Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı, verse verse ruhsatını verir,
sertifikasını verir; Maliye Bakanlığı da verdiği
parayı, giriş çıkışını denetler ama bilimsel
olarak, üniversitelerimizin asli görevi olan bilimsel denetimi yapacak olan,
kriterleri belirleyecek olan neresidir? TÜBİTAKtır. TÜBİTAK
gibi bir bilimsel kuruluşu, tutup bir yasayla, bir defada, bir defaya
mahsus olmak üzere Başbakan atarsa, onun yönetimini de ele geçirirse
TÜBİTAKın gerçekten yapacağı denetim konusunda, iktidara
yakın bir yönetimin ne kadar tarafsız olacağı konusunda çok
ciddi kaygılarımız vardır.
Bilimin ancak
özerk bir ortamda gelişebileceğini, uluslararası platformda
giderek daha fazla çağdaş bir yer kazandığını
biliyoruz. Bilimsel özerkliği aksatacak devlet politikası yerine,
parti politikasını, çıkarını koyacak anlayış
bu ülke için maceradır, gerçekten maceradır. TÜBİTAKın üst
yönetiminin değiştirilmesiyle maalesef böyle bir hata
yapmıştır iktidar partisi. Bilimsel ve teknolojik gelişmeye
fikrî zenginlik katmak yerine de, felsefe derslerini müfredattan
çıkararak, ülkemizde farklı inançta yurttaşlarını yok
sayarak
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kaplan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Tamamlıyorum.
Zorunlu din
derslerini koyarak, ezberci eğitim sistemini ayakta tutarak, tarihi,
padişahların sayısına ve anlaşmalarına ve zevcelerine
indirgeyerek, çağ dışı YÖK anlayışına
karşı 21inci yüzyılda bilim özgürlüğüne hiçbir katkı
sunmaksızın sadece şekille uğraşarak, kendi inanç,
muhafazakârlık anlayışını bilim özgürlüğüne
tercih eden bir anlayışın elinde, bu ar-ge fonlarının,
ar-ge teşviklerinin, dışarıdan alınacak kredilerin çok
sağlıklı harcanacağına inanmıyoruz. Ülkemiz,
yüzyıllık macerası içinde, bilimsel gelişmeleri çok
gerilerden takip eden, teknoloji ithal eden, aktaran bir ülke olmuş, kendi
bilimsel ve teknolojik gündemini yaratan bir ülke olamamıştır.
Bunda AK Parti İktidarının büyük sorumluluğu vardır.
Bu nedenle bu sorumluluğa katlanmayacağız, hayır
diyeceğiz.
Teşekkür
ederim. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
4üncü madde
üzerinde şahsı adına Yozgat Milletvekili Osman Coşkun söz
istemiştir.
Buyurunuz
Sayın Coşkun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
OSMAN COŞKUN
(Yozgat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ar-ge
faaliyetlerinin desteklenmesi kanununun 4üncü maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yaşadığımız
21inci yüzyıl fırtınalı bir denize benziyor. Böylesi bir
denizde bir geminin hedefine ulaşabilmesi için, mutlaka kaptanın ve
tayfalarının ortak yönde çalışması önem arz ediyor.
Ülkemiz için, ülkemizin hedefine ulaşmasında böylesine önemli olan
bir yasada iktidar ve muhalefetle birlikte çalışarak bu yasayı
çıkaracak olmamız beni gerçekten mutlu ediyor.
Özellikle ar-ge
konusunda öğretim üyeliği süresi içerisinde yaptığım
çalışma ve tecrübeleri kısaca sizinle ve kamuoyuyla
paylaşmak istiyorum, çünkü bu konuda birtakım eksikliklerin
olduğu kanaatini taşıdığım için.
Bir bilimsel
araştırma yapılmak istendiğinde, o
araştırmanın -yani, o ar-ge çalışmasının-
beş safhadan geçmedikçe bilimsel bir araştırma değeri
kazanmadığını belirtmek istiyorum. Bu aşamalardan
birincisi literatür tarama dediğimiz kısımdır. Öncelikle,
araştırma yapılacak konuda daha önce herhangi bir
çalışma yapılmış mı yapılmamış
mı, yapılmışsa nereye kadar gelmişler, bunun tespit
edilmesi gerekir. Hepinizin çok yakinen bildiği ve ampulün keşfini
yapan Thomas Edisonun bin iki yüze yakın patenti olduğu söylenir ve
tamamına yakınında da, bu yaptığı literatür
çalışması sonucunda, başkalarının, enerjisi
yetmediği için, ömrü vefa etmediği için, parası
kalmadığı için yarıda kalan projelerini tamamlayarak bu
patentlere sahip olduğu söylenir.
Dolayısıyla, bizim zamanımız ve paramız çok
kıymetli. Bu anlamda, tabii ki, yapılacak çalışmalar
öncekilerin bıraktığı yerden başlanarak
yapılırsa tasarruf sağlanmış olacak ve günümüzde biz
çok şanslıyız, bu tür araştırmaları elektronik
ortamda yapmamız çok çok mümkün.
Bugün Sayın
Sanayi Bakanımızla birlikte Hacettepe Üniversitesinde teknokent ve
ar-ge binalarının açılışına katıldık ve
gerçekten heyecan duydum, gerçekten çok mutlu oldum. Bir bilişim
firmamız tek başına Amerikaya hazırladığı
bir programla 300 milyon dolarlık bir anlaşmaya imza atmış
ve gerçekten, yapılan çalışmalarla 6 kat, yani kendilerine
verilen katkının 6 katı tekrar dönüş
yaptığını oradaki profesörlerimiz ve ilgili
başkanlarımız açıkladılar. Bu bizi gerçekten çok çok
mutlu etti çünkü bu anlamda yapılacak bütün katkının en az bu
şekilde ülkemize geri dönüş yapması çok önemli.
İşte
bunun için, ikinci aşama, araştırma laboratuvarlarına
mutlaka o çalışmanın götürülmesi gerekir ki burada izlenen yol
gözlemdir ve çalışmaya müdahale edilmez ve bütün ilimlerde de bu
böyledir. Ancak gözlem yoluyla laboratuvardan geçmiş olan bütün
çalışmalar tespit edilir ve fişlenir.
Üçüncü
aşama, kritik safhası dediğimiz aşamadır. Burada
izlenecek metot, önce analiz, sonra sentez yapmaktır. Analiz, gerek
literatür etütte elde edilen bilgiler gerekse deney laboratuvarlarında
elde edilen ana unsurlar bir analize tabi tutulur, sonra da burada metoduna
uygun olarak aynı şeylerin ilişkileri tespit edilip bir sentez
yapılır.
Dördüncü
aşama, deney laboratuvarları dediğimiz kısımdır.
Kritik safhada elde edilen netice deney laboratuvarlarında denenir. Her
ilmin kendi bünyesine uygun mutlaka laboratuvarları vardır. Buradaki
metot, kritik safhasında elde edilmiş senteze göre
çalışmayı yönlendirme, çalışmaya müdahale etmedir. Bu
çalışma, araştırma safhasındaki gibi sadece bir iki
denemeden ibaret olmaz, yüzlerce kere tekrar eder. Nihayet sentezdeki durumu
tecrübe laboratuvarı teyit ediyorsa, şimdiye kadar gelinen yol
doğrudur ve bir neticeye varmış, bir hakikati elde etmişiz
demektir ama yetmez.
Önemli olan
beşinci aşamadır ki günümüze kadar bu konuda bazı
eksiklikler vardır. Çünkü beşinci aşama, yapılan ar-ge
çalışmasının hedefi, insana hizmet için bir sonuca
varılmıştır. Bunun mutlaka uygulama sahasına konulması
gerekir. Uygulama sahasında elde edilen sonuçlara göre çalışma, değişen
ihtiyaçlara uyumlu olacak şekilde revize edilir, geliştirilir ki
bütün ilmî araştırmalar bu beş safhadan geçer fakat her bir
safhanın araştırma esnasındaki metodu kendi metoduyla
yapılır. O zaman ilmî esaslara ulaşılmış olur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
OSMAN COŞKUN
(Devamla) Peki Sayın Başkan.
Tabii ki bu
çalışmanın mutlaka hedefi vardır. Önemli olan üç
sacayağını burada sizinle paylaşmak istiyorum. Birincisi,
bilgi. Bilgiden kastım üniversiteler. İkincisi, güvenlik güçlerimiz.
Burada iç ve dış güvenlikten sorumlu silahlı kuvvetlerimizi ve
emniyet teşkilatımızı kastediyorum. Üçüncü aşama da
mutlaka sanayi kuruluşlarımızdır. Üniversite, sanayi ve
güvenlik kuruluşlarının ortaklaşa çalışması
mutlaka gerekir ve bunun sonucunda yapılacak çalışmaların
bu üç grubun hizmetine sunulması gerekir ki artık önümüzdeki dönemde
mayına basan askerlerimizin olmaması lazım.
Bu
çalışmanın ülkemize ve özellikle üniversitemize, sanayimize ve
güvenlik güçlerimize faydalı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkun.
4üncü madde
üzerine Konya Milletvekili Hasan Angı söz istemiştir.
Buyurunuz
Sayın Angı. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HASAN ANGI
(Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 95 sıra sayılı Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 4üncü maddesi üzerinde kişisel
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Önemli bir
yasayı görüşmekteyiz değerli arkadaşlar. Onun için de bu
yasa tasarısının hazırlanmasından Genel Kurulumuza
geliş sürecindeki, katkıda bulunan, emek veren herkesi kutluyorum.
Bizden önceki
yapılmış çalışmaların, hem 22nci Dönemde hem de
23üncü Dönemde üzerine yenilerinin ilave ediliyor olmasının hepimizi
mutlu etmesi gerekir. 2001 yılında Teknoloji Geliştirme
Bölgeleri Kanunuyla Türkiyede üniversite-sanayi iş birliğinin ilk
adımları atılmış, 2003 yılında bu süre 2013
yılına kadar uzatılmış. 28 tane bölgenin oluşumu,
18 tanenin de faaliyete geçmiş olması Türkiyede üniversite-sanayi
iş birliğinin nereye geldiğini gösteriyor.
Buraya çıkan
değerli konuşmacı arkadaşlarımızdan
bazılarının üniversitelerin bu kapsam dışında
olduğu veya oradaki yapılan çalışmaların çok yeterli
olmadığı şeklindeki ifadelerine
katılmadığımı belirtmek istiyorum. Biraz önce
değerli konuşmacının da ifade ettiği gibi, bugün sabah
Hacettepe Üniversitesinde ar-ge binalarının
açılışı vardı. Değerli Sanayi ve Ticaret
Bakanımız da bu açılışta bulundu. Ama ne yazık ki
Rektör Bey orada yoktu. Niye? Üniversitelerarası Kurul
Toplantısı
AK Parti Hükûmeti
işinin başında. Bize düşen, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bu tür çalışmalarda ortaya koyduğu katkıları
artırmak, Türkiyedeki birçok yenilikleri hazırlayabilmek,
bunların sonuçlarından da insanımızın
rahatını, mutluluğunu yakalamasına vesile olabilmektir.
Bugünkü bu
açılışla, bölgedeki çalışan firmaların gelecekle
ilgili önemli projelerini görmüş olmak ve bundan sonraki diğer
çalışmalarda da firmaların kendi bünyelerinde 50 kişiyle
başlatacakları ar-ge birimlerinin -veya bunun 500 kişiyi
aşmasıyla daha büyük ar-ge çalışmaları- Türkiyedeki
mevcut teknik personelin, üniversite mezunlarımızın ve bilim
adamlarımızın çok daha önemli çalışmalara imza
atmasına fırsat verecektir.
Burada, ulusal
sanayinin bu mevzuattan yararlanamayacağı, buradaki getirilen
teşviklerden faydalanamayacağı gibi ifadeler doğru
yaklaşımlar değil. Hem ulusal sanayimizin hem de küresel
sermayenin, küresel firmaların iş birliği hâlinde Türkiyedeki
pek çok değişik alanlarda bu çalışmalarla Türkiye'nin önü
açılacaktır.
Zaman zaman
şu da deniliyor: Hangi sektörlerde, hangi teşvikler? Bunu, Bilim ve
Teknoloji Yüksek Kurulu yaptığı mutat toplantılarla ülkenin
ihtiyacı olan alanları çok daha önceleyen bir başlıkta
planlayacak ve yürütecektir. Burada ana çerçevesi çizilmiştir. Maliye Bakanlığının
bu çalışmaya önemli katkısı, vergi mevzuatı
açısından vergi teşviklerinin getirilmiş olması, SSK
primleriyle ilgili işveren payının yarısının
beş yıllık dönemde Maliye Bakanlığınca
karşılanacak olması önemli.
Teknogirişim
sermayesiyle de bireysel girişimlerin, genç mühendislerin 100 bin YTLye
kadar alacağı destekle önünü açan, KOBİlerimizin teknoloji
gelişim merkezlerindeki çalışmalarını da yürümesi
adına bir imkânın olduğunu görmekteyiz.
25 kişinin
aşağıya çekilmesi, teknoloji geliştirme merkezlerini belki
zorlayabilir. Burada, hem teknoloji geliştirme merkezlerinin hem ar-ge
birimlerinin hem de bireysel projelerin birlikte yürütüleceği bir
tasarı. Ben bu tasarının ülkemize, ilgililerine
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Angı.
Madde üzerinde
soru-cevap işlemine geçiyoruz. Bir soru var, Sayın Ağyüzün.
Buyurunuz
Sayın Ağyüz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bu yasa, işletmelerin etkinlik ve verimliliğinin
artırılmasını ve yenileşmeyi sağlamayı
hedefliyor, teknolojik yenileşmeyi. Üniversitelerle iş
birliğinin yapılması temel hedeflerinden biri. Yasa,
üniversitelerle iş birliğini teşvik ediyor. Üniversitelerin
bağlı olduğu YÖKün başında yenileşmeye,
bilimselliğe kapalı olan, her türlü idare ve bilimsel özerkliğe
karşı, kızdığı zaman rektörlere,
araştırma görevlilerinin kadrosunu iptal eden bir YÖK
Başkanıyla bu üniversitedeki açılımı nasıl
sağlayacaksınız? Kendi görevini yapmayıp türban konusunda
iktidarın tetikçiliğini yapan bir YÖK Başkanı bu işe
açık olur mu?
Ayrıca, bu
ar-ge desteklerini kamuda sürdürmeyi düşünüyor musunuz? Raylar
kırılıyor, insanlar ölüyor. Uzman tabip istifalarıyla
hastaneler kapanıyor. Enerji Bakanlığı rüşvet ve
yolsuzluk kapısı oldu. Bunların ar-geye ihtiyacı yok
mu? Böyle bir şey
yapılırsa destekleyecek misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ağyüz.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) YÖK Başkanıyla
alakalı söylediğiniz sözlere katılmıyorum Sayın
Milletvekili.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Katılsanız şaşardım!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Yani YÖK Başkanı,
mevcut, meri esaslara, mevzuata uygun olarak seçilmiştir. Daha yeni
başladı, vazifesini de layıkıyla yapmaya
çalışıyor.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Görevinden başka her şeyi yapıyor!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Diğer konuya gelince:
Özellikle tabii bu teşvik çok önemli. Kamuda tabii, personelle ilgili
herhangi bir indirim yok ama kamu, özel sektörle birlikte iş birliği
yaptığı zaman tabii onlar da teşvik alacaktır. Yani,
özellikle bu konuda herhâlde sorunuza cevap vermiş bulunuyorum.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Hapishaneler bürokrattan geçilmiyor Sayın Bakan!
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Hapishanelerde yer kalmadı yer!
BAŞKAN
Şimdi, 4üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri
sırayla okutuyorum:
23.1.2008
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 95 sıra sayılı yasanın 4. maddesinin 6.
fıkrasının sonuna eklenmek üzere aşağıdaki
cümlenin eklenmesi arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
|
Hüseyin Mert |
Harun Öztürk |
Mehmet Emrehan
Halıcı |
|
|
İstanbul |
İzmir |
Ankara |
Ar-Ge
merkezlerinin faaliyetlerinin ve faaliyet sonuçlarının denetimi bu
yönetmelik usullerine göre 3568 sayılı kanuna göre denetim yetkisine
sahip meslek mensupları tarafından yapılır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 95 sıra sayılı Tasarının 4. maddesine
aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Oktay Vural |
Yılmaz
Tankut |
Prof. Dr. Alim
Işık |
|
|
İzmir |
Adana |
Kütahya |
|
|
|
|
|
|
|
Mehmet Akif
Paksoy |
Cemaleddin Uslu |
|
|
|
Kahramanmaraş |
Edirne |
|
(7) Ayrıca,
yıllık bütçesinin en az %1ini AR-GE faaliyetleri için kullanan
işletmeler de bu yasada belirtilen teşviklerden yararlanabilir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HASAN ANGI (Konya)
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge hakkında konuşmak isteyen?
Sayın
Işık buyurunuz.
Süreniz beş
dakikadır.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Biraz önce,
buraya çıkmadan önce, Sayın Maliye Bakanımız orada
oturuyordu. Önergenin mahiyetini kendisine anlatmaya çalıştım
acaba ikna edebilir miyim diye. O biraz ikna olmadı. Şu anda
kendisinin burada olmamasını bir şans kabul ediyorum çünkü
Sayın Bakanın -en azından teknik donanımlı bir
kişi- beni daha iyi anlayacağını tahmin ediyorum.
Ar-ge
yasasının önemini burada kabul etmeyen, anlamayan hiç kimsenin
olması mümkün değil. Çünkü, bir ülkenin gelişmesi, ekonomisinin
hızla ilerlemesi doğal olarak kendi ürünlerinin uluslararası
piyasadaki rekabet şansının yüksekliğine bağlı.
Bunun da özünde ar-ge faaliyetleri yatıyor. O açıdan, bu ar-ge yasasının,
her ne kadar Türkiye şartlarına biraz az uysa da,
hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum,
çünkü gerçekten önemli bir yasa olduğuna inanıyorum. Ancak, sizler de
çok iyi biliyorsunuz ki bir aylık geçmiş dönemde bu yasanın 4
kez inkıtaya uğratılmış olmasını da bir
talihsizlik olarak görüyorum, çünkü bunu geriye atıp, bunun yerine
tartıştığımız ve geçirdiğimiz yasalarla
kıyasladığım zaman, şahsen yirmi beş
yıllık bir dönemini üniversitede ar-ge faaliyetiyle geçirmiş bir
kişi olarak, bunun bu kadar sürüncemede bırakılmasını
da bir şanssızlık olarak görüyorum.
Kanunun
kısıtlarını zaman zaman dile getirmeye
çalıştık, benden önce konuşan birçok milletvekili de
bunlara değindi, üç ana konuda bunun yetersiz olduğunu ileri
sürüyoruz.
Bunlardan birisi,
ar-ge merkezlerinde en az 50 ar-ge personelinin
çalıştırılmış olması zorunluluğu ki, bu
Türkiye'yi gerçekten zorlayan bir kısıt, maalesef bu
değişmedi.
İkincisi,
genç girişimlerin desteklenmesini amaçlayan tekno girişim
sermayesinden yararlanacakların sayısıyla ilgili bir konuydu. Bu
maksimum 100le sınırlandı. Yetmeyecektir. Bunun, ömrümüz olur,
önümüzdeki yıllarda bu müracaat yapanların sayısını
görürsek, ne kadar doğru olduğunu göreceğiz; maalesef, bu da
değişmedi.
Şimdi,
üçüncü bir konu var, bu önergeyle dile getirdiğimiz konu. Diyoruz ki:
Evet, bundan yararlananlar yararlansın, büyük şirketler
yararlansın. Binde 1 ar-ge faaliyetinde harcama yapmış olsa
dahi bunlar yararlanıyor, ama bu önergeyle şunu amaçlıyoruz:
Herhangi bir nedenle bu yasadan yararlanamayan Türk sanayicisi, bütçesinin
yüzde 1ini ar-ge faaliyetine harcamışsa, diğer
sınırlara takılsa bile belgelemesi kaydıyla bu
teşvikten yararlansın. diyoruz. Bu önerinin özü bu.
Sayın Maliye
Bakanı kabul etmeme gerekçesini şöyle açıkladı:
Denetleyemeyiz. Birçok insan gelecek, işte, 100 birim bütçenin 1ini
buraya harcadın. Bunlarla uğraşamayız. diyor.
Uğraşmak zorundayız.
Denetim birimini
kurduğunuz zaman, belgeleyen ve ar-ge faaliyetinde
harcadığı parayı belgeleriyle beraber bu denetim birimine
getiren insanlarımız niçin bundan yararlanmasın?
O nedenle, yüce
Meclisin ben buna olumlu bakacağını ümit ediyorum. Yüzde 1 ve
üzerinde ar-geye harcama yapan işletmelerin sayısının
artması, bunların teşvik edilmesi, ancak bu ülkedeki ar-ge faaliyetlerinin
yoğunlaşmasına ve ülke ekonomisine katkı yapmasına
yarar. Bunların önünü kesmeyelim. Yüzde 2-3 oranında harcama
yapmış bir insan, 50 kişi çalıştıramıyor
diye bu yasanın dışında kalmasın ya da teknoparkta yer
tutamadı, oraya ayrıca masraf yapmadı, harcama yapmadı
düşüncesiyle bu teşvik kapsamı dışında
kalmasın istiyoruz. Çünkü, bu insanların desteklenmesi, toplamda
Türkiye'nin yararına olacaktır.
Bu vesileyle,
ben, önergemizin kabul edilmesini temenni ediyorum. Sizlerin en az benim kadar
bu konuda heyecanlı olduğunuza da inanıyorum.
Önergemize destek
olacağınız ümidiyle, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Yasanın da
hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 95 sıra sayılı yasanın 4. maddesinin 6.
fıkrasının sonuna eklenmek üzere aşağıdaki
cümlenin eklenmesini arz ederiz.
Hüseyin
Mert (İstanbul) ve arkadaşları
Ar-Ge merkezlerinin
faaliyetlerinin ve faaliyet sonuçlarının denetimi bu yönetmelik
usullerine göre 3568 sayılı kanuna göre denetim yetkisine sahip
meslek mensupları tarafından yapılır.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HASAN ANGI (Konya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge hakkında söz isteyen
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Fıkrada denetim yetkisinin kime bırakıldığı
açıkça belirtilmemiş, yönetmeliğe
bırakılmıştır. Önerge denetimin kimin tarafından
yapılacağına açıklık getirmeyi amaçlamaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
4üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
4üncü madde
kabul edilmiştir.
5inci maddeyi
okutuyorum:
Değiştirilen hükümler
MADDE 5-
1) 193
sayılı Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu maddesinin birinci
fıkrasının (9) numaralı bendi ile 5520 sayılı
Kurumlar Vergisi Kanununun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendinde yer alan araştırma ve geliştirme harcamaları
tutarının %40ı oranında ibareleri araştırma ve
geliştirme harcamaları tutarının %100ü oranında
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN
5inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü söz istemişlerdir.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sayın Susam konuşacaklar.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Susam. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ar-ge yasası ile ilgili olarak nihayet bugün yasayı
bitirip, yürürlüğe girmesini sağlayacak süreci
başlatacağız.
Ar-ge
yasasının bu kadar sürüncemede kalmasını ben de Sayın
Alim gibi gerçekten bir talihsizlik olarak görüyorum. Bu kadar geç
kalmasını protesto etti sanıyorum Sayın Soner Aksoy da;
Komisyon Başkanımız da burada yok.
Değerli
arkadaşlar, bu yasaya hep destek verdik. Neden? Bu yasanın ülke için
gerekli olduğuna inanıyoruz. Yaptığımız
eleştiriler konusunda haksız ithamlarla da karşı
karşıya kaldık. Az önce Sayın Denemeç dedi ki:
Yabancı sermaye gelsin, yapsın. Niye buna karşı
çıkıyorsunuz? Burada yabancı sermaye
düşmanlığı yapmaya gerek yok. Arkadaşımız,
konuşan arkadaşımız yabancı sermaye
düşmanlığı yapmak için bir şey söylemedi. Biz, bu
ülkede yabancı sermaye düşmanlığını yapmayız.
Ancak, birincil önceliğimiz her zaman ulusal sermayedir, her zaman ülke
kalkınmasıdır. Uluslararası sermaye ile ilişkilerimizi
kurarken de önceliğimiz, ülkenin yararı, çıkarı ve ülkenin
uluslararasında rekabet gücünün artırılmasıdır. Bu
çerçeve içerisinde bakar ve böyle algılarız.
Değerli
arkadaşlar, onun için bu yasada neye itiraz ediyoruz? Bu yasa şöyle
olmalıydı: Ülkenin uluslararası rekabet şansını
artırabilecek güçleri olan KOBİlerin ar-ge birimlerini destekleyecek
bir yasa olmalıydı. AKPli arkadaşlar örnek veriyorlar, diyorlar
ki: Bu yasadan 87 tane firma yararlanacak, bunun dışında
KOBİler de yararlanacak. Siz anlamıyorsunuz. Kaç tane KOBİ
yararlanacakmış? 1.052 taneden -bunun çoğunluğu KOBİ-
600-700 tanesi yararlanacak. diyor. Türkiyede 700 binin üzerinde KOBİ
var
REHA DENEMEÇ
(Ankara) 710
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla)
700 tane yararlanacakmış, bunu bir övgü
kaynağı olarak söylüyorlar.
Değerli
arkadaşlar, ülkenin ekonomik politikasını
oturtacağınız temel direkler sizin ülkenizin KOBİleri
olmalı, çünkü ülke sanayisindeki işletmelerin yüzde 99u küçük ve
orta boy işletme. Bunlar rekabetçi konuma gelmeli ki ancak o zaman, siz,
ülkede cari açığı da yabancı sermaye ihtiyacını
da ülkedeki işsizliği de önleyebilirsiniz.
Bakın, bu
yasa tasarısı konuşulurken hiç tarım kesimi
konuşulmadı. Tarımın ar-ge ihtiyacı yok mu?
Tarıma destek var mı? Tarım bugün can çekişiyor,
tarımda ar-ge çalışmalarına ihtiyaç yok mu? Gen
teknolojisinin geliştirilmesine Türkiyede ihtiyaç yok mu? Gübrede,
tohumda, tohum ıslahında, hayvancılığın
geliştirilmesinde ar-geye ihtiyaç yok mu? Peki, nasıl alacak
tarım işletmeleri buradan, ar-geden desteği?
Değerli
arkadaşlar, kafanızda ne tarım var ne KOBİ var ne ulusal
sermaye var. Kafanızda sadece Türkiyeye para getirmek var, cari
açığı kapatmak var, ekonomiyi döndürmek var; başka bir
şey yok. Ondan dolayı size itiraz ediyoruz. Onun için
itirazımız.
Değerli
arkadaşlarım, içinizde birçok, meslek örgütü
başkanlığı yapmış arkadaşlar var. Sanayi ve
Ticaret Bakanımıza deminden itirazımız da ondandı.
Meslek odası başkanlığı yaptığı dönemde
bu ülke KOBİlerinin sahipsiz olduğunu söyleyen insanlar, gelir
gelmez bu ülkede ne değişti ki ülkeyi güllük gülistanlık
gösterme gayreti içerisine giriyorlar?
Değerli
arkadaşlarım, işsizlik üretiyor ekonomimiz. Bakınız,
TÜİKin açıkladığı son rakamlar, ilk defa, ekonomide
işsizlik üretildiğinin altını bir kez daha çiziyor.
TÜİKin rakamları ne kadar ülke gerçeğini yansıtır
yansıtmaz onu bilmiyorum, ama bir ülke ekonomisi büyüme göstermesine
rağmen eğer işsizlik üretiyorsa orada oturup düşünmeniz
lazım. Ülke ekonomisi büyüyorsa işsizliğin azalması
gerekir. Neden işsizlik azalmıyor? Çünkü üretime teşvik yok,
çünkü KOBİlere destek yok, çünkü Türkiyede tarıma verilmeyen
destekler nedeniyle tarımdan müthiş bir şekilde işsizlik
büyük kentlere geliyor. Değerli arkadaşlarım, onun için bu ar-ge
yasasında, bağırarak çağırarak sizi ikna etmeye
çalışıyoruz, vicdanlarınıza seslenmeye
çalışıyoruz. Diyoruz ki: Arkadaşlar, bu ar-ge
yasasındaki destekler ülke insanına verilsin, üretime verilsin,
kalkınmaya, bilgiye, teknolojiye verilsin.
Bakınız
Avrupa Birliğinin kalkınmada son projesi KOBİlere dayalı.
Avrupa Birliği, artık, küçük işletme sayısının
arttırılmasına yönelik desteklere öncelik veriyor, ama biz
burada, AKPli sözcülerden, övgüyle, ölçek ekonomisinin vazgeçilmezliğini
dinliyoruz. Değerli arkadaşlar, dünyada bir kriz yaşanıyor.
Bu kriz büyük ülkelerde yaşanıyor. Amerikada yaşanıyor,
İngilterede, Fransada, Almanyada yaşanıyor. Niye
yaşanıyor biliyor musunuz? Ölçek ekonomisinin geldiği nokta
itibarıyla tıkanmışlığından dolayı
yaşanıyor. Ölçek ekonomisi adı altında dünya
pazarını ele geçirmeye çalışan uluslararası tekelci
sermaye, bugün, ülkelerde işsizliği artırıyor ve o
ülkelerin sanayisini yok ediyor, işsizlik yaratıyor, bütün piyasaya
hâkim olup o ülkelerde sorun yaratıyor. Ama aynı zamanda ne
yaratıyor biliyor musunuz? Böyle bir hantal yapı nedeniyle de bir
sürü yolsuzluk yaratıyor. İşte Fransada milyar dolarlarca bir
bankadan kaçırılan olaylar, işte Amerikada Enron ve benzeri
olaylar hep o büyük ekonomiye özenen insanların geldikleri noktadır.
Küçük
ekonomilerin her zaman ülkenin kalkınmasında çok önemli yerleri
vardır. O ülkenin küçüklerini, KOBİ ve orta boy işletmelerini
desteklemek zorundasınız; esnafını, sanatkârını
desteklemek zorundasınız. Dünyada bugün işsizlik ciddi bir
tehlikeyse, dünyada ölçek ekonomisi nedeniyle işletme
sayısının azalmasından dolayıdır. Ülkemizde de
işletme sayılarını azaltmaya çalışıyorlar.
Ne diyorlar? Az önce örnek verdiler, dediler ki: Oto tamircileri
Artık
herkes yeni araba alıyor, eski arabalara da garanti veriyor. Oto tamircisi
olmasın. Peki, ne yapacaksınız oto tamircisine, bir yol
gösteriyor musunuz, soruyorum size? Ne yapacak oto tamircilerine? Bugüne kadar
mesleğini yapmış, geçinen insanlar nasıl geçinecek? Bu KOBİlere
bir yol gösterip önünü açıyor musunuz? Bu
çıkardığınız yasa tasarısında bir destek
veriyor musunuz? Yok. Öyle bir desteğiniz yok.
REHA DENEMEÇ
(Ankara) Yok.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) Evet, yok, aynen söylüyorum, bana ispatlayın göreyim.
REHA DENEMEÇ
(Ankara) Oto tamircisine destek verin.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) Ama, var, yapılabilir oto tamircisine destek. Oto
tamircisini yok edemezsiniz, o insan sizin vatandaşınız. Onun
gelişmesinin önündeki engeli aşarsınız. Ne
yaparsınız biliyor musunuz?
REHA DENEMEÇ
(Ankara) Ar-ge teşviki.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) Onların bir araya gelip bu büyüklerle rekabet etmesini
teşvik edecek destekler verirsiniz. O destekleri verebilmek için de oto
sanayi sitelerine ar-ge birimleri oluşturup onların vizyonunu
çizersiniz, onlara yol gösterirsiniz, onlar yapılabilir. Sayın
Denemeç, ben bu işin içindeyim, onu biliyorum, onun için çok
rahatlıkla söylüyorum.
Değerli
arkadaşlar, bugün, ülkemizde ciddi bir ekonomik sıkıntı
yaşanıyor. Bu ekonomik sıkıntının temelinde
2001den itibaren uygulanan ekonomik politikanın sonuçları
yatmaktadır. Bu ekonomik politika, makro dengeleri düzenleme adına
yapılan ekonomik politika, ülkedeki üretimi, KOBİleri, esnafı,
sanatkârı düşünmeyen; tarımı, köylüyü düşünmeyen ve
onları kendi kaderine bırakan bir anlayış olduğu
içindir. Bizim hemen özümüze dönmeye ihtiyacımız var, hemen
tarıma
Onların, bu kadar geniş toprakları olan
tarımın dünyaya ihracat yapabilecek noktaya gelmesi için ar-gelerle
desteklenmesine ihtiyaç var. Tire Ovasında ne ekileceğini, bundan
sonra dünyanın hangi pazarında, hangi ürüne ihtiyaç olduğunu
orada oturan Tireli köylü mü bilecek, yoksa Hükûmetin organize ettiği
kuruluşlarla ona yön verecek politikalar mı olacak? Duyduğu
şekliyle üretim yapıyor; nar para ediyor, nar ekiyor
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Susam, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET ALİ
SUSAM (Devamla) Şu para ediyor, ona göre köylü yöneliyor.
Siz,
tarımınızın makro politikasını çizmek
zorundasınız, o makro politikayı çizecek elemanlar
yetiştirmek zorundasınız; ülkemizde boş, işsiz gezen
ziraat mühendislerini, tarım mühendislerini bu alanlara sürmek
zorundasınız. Onun için, kooperatiflere, süt üretim kooperatiflerine,
tarım kooperatiflerine, çiçekçilik kooperatiflerine, hepsine ar-ge
yapabilecek ortamlar sağlamalısınız, ama hiçbirini bu
yasanın içine koymadınız. Bu yasada tek şey var beyler:
Cari açığı kapatmak için, ithalat ile ihracatın
arasındaki uçurumu azaltmak için büyük firmalara verilecek destek. Bunun
dışında hiçbir şey yok.
Huzurlarınızı
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Susam.
5inci madde
üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan
Akçay söz istemiştir. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Akçay.
MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısının 5inci maddesi üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Muhterem heyetinizi Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım
adına saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce, esnaf ve sanatkârlarımızla ilgili bir
gündem dışı konuşma üzerine Sanayi ve Ticaret
Bakanının konuşmalarına tanık olduk. Sayın Sanayi
ve Ticaret Bakanına ve Hükûmete hatırlatmak istediğimiz bir
husus var. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak 24 Ocak tarihinde esnaf ve
sanatkârlarımızın sorunlarının tespiti ve çözüm
yollarının bulunması için bir Meclis araştırması
önergesi verdik. Sayın Bakan esnaflarla ilgili görüşlerinde samimi
ise bu araştırma önergemize destek verilmesini istiyoruz ve
bekliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bildiğimiz üzere kanuna saygı kavramı
vardır. Kanuna saygıdan genellikle kanuna uymayı, kanunun uygulanmasını,
getirdiği kurallara riayet edilmesini, kanunun ihlal edilmemesini
anlıyoruz. Oysa, bir kanuna, daha kanunlaşmadan, hazırlık
sırasında, taslak ve tasarı aşamasında ve yasama
süreçlerinde de gereken saygı ve özenin gösterilmesi gerekmektedir. Bu bakımdan,
görüştüğümüz tasarı talihsiz bir tasarıdır ve ilginç
bir örnektir. Öncelikle, araştırma ve geliştirme faaliyetini
ilgilendiren bir yasanın Maliye Bakanlığınca değil
Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca veya TÜBİTAKın
bağlı olduğu bakanlık tarafından hazırlanması
gerekirdi. Ancak adı her ne kadar ar-genin desteklenmesi yasası olsa
da tasarı tamamen vergisel düzenlemeleri içerdiği için,
hazırlığın Maliye Bakanlığı tarafından
yapılmasını normal karşılıyoruz ve
yaptıkları bu çalışma nedeniyle de Maliye Bakanlığını
ve değerli personelini tebrik ediyoruz. Vergi değişikliklerini
içeren ve maliye politikasını yakından ilgilendiren bu
tasarı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından
Plan ve Bütçe Komisyonuna sevk edilmesi gerekirken, Sanayi ve Ticaret Komisyonuna
havale edilmiştir. Bu Komisyonu da tebrik ediyorum. Tutanakları
inceledim, tasarıyı iyi bir vukufiyetle
değerlendirmişlerdir. Ancak, bu tasarının Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşülmesi gerekirdi.
Bütün bunlar
oldu, bu defa tasarı Genel Kurula geliyor, kaç defa gündeme
alındıysa, her defasında önüne başka kanunlar geçiyor. Bir
madde görüşülmeden başka kanunlara geçildi. Bir ayı
aşkın bir süredir, bu ar-ge tasarısı, deyim yerindeyse,
itilip kakılmakta, üvey evlat muamelesi görmektedir. Demek ki, bu
tasarı Hükûmet için önemli bir kanun tasarısı değildir. Bu
kanun âdeta sahipsiz bir kanun olacağa benziyor. Klasik AKP
yaklaşımıyla bu kanunun daha uygulanamadan
değiştirileceğini düşünüyoruz ve
değiştirilmemesini, daha da geliştirilmesini temenni ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz ekonomisinin gelişmesini,
kalkınmasını, uluslararası arenada başarıyla
rekabet edebilir hâle gelmesini sağlayan faktörlerin başında
mevcut teknoloji ve bilgi kapasitesi gelmektedir. Teknoloji ve bilgi
kapasitesini artıran en temel unsurların başında da
araştırma, geliştirme faaliyetlerinin yoğunluğu ile
bilgi üretimi gelmektedir.
Görüşmekte
olduğumuz ar-ge tasarısı, genel kapsamı itibarıyla,
daha ziyade, özel sektörün ar-ge faaliyetlerinin vergi teşvikleriyle
desteklenmesinden ibaret, kapsamı dar, mütevazı bir yasadır. Bu
kanundan araştırma ve geliştirme adına çok şey
beklemek doğru değildir. Bu hâliyle iddialı bir başlık
taşıyan özel bir kanun çıkarmaktansa, Gelir ve Kurumlar Vergisi
Kanunlarında bir iki değişiklikle yetinilebilinirdi.
Değerli
milletvekilleri, iyi bir ar-ge yasası, ülkemizin birikim ve potansiyelini
harekete geçirmeli, ülkemizde bir araştırma ve geliştirme iklimi
oluşturmalı, ar-ge çalışmalarını üretimle
buluşturmalı, ar-ge faaliyetlerinin ilkelerini, usul ve
esaslarını belirlemeli, koordinasyon ve iş birliğini
sağlamalı, araştırmacı insan kaynağını
harekete geçirmelidir. Ancak böylesine kapsamlı ve geniş ufuklu bir
düzenlemeyle rekabet gücü artırılabilir, ar-ge
harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıladaki payı
artırılabilir, katma değeri yüksek mal ve hizmet üretimi
yapılabilir, verimlilik artışı sağlanabilir ve
araştırmacı nitelikteki iş gücü desteklenebilir.
Ayrıca, iyi
bir ar-ge yasasının, araştırma ve geliştirme
faaliyetleriyle yakından ilgili olan üniversiteler,
bakanlıkların ilgili birimleri, kamu araştırma enstitüleri,
TÜBİTAK, Türk Standartları Enstitüsü, Türk Patent Enstitüsü,
Akreditasyon Kurumu, meslek odaları, ilgili vakıflar ve özel sektör
kuruluşlarıyla iş birliği ve koordinasyonu sağlayacak
düzenlemeleri de içermesi uygun olurdu.
Her şirketin
ve araştırmacının, yapılacak kapsamlı bir
düzenlemeyle, Amerikayı yeniden keşfetmesine gerek kalmadan, bütün
araştırma ve geliştirme faaliyetlerini, araştırma ve
geliştirme süreçlerini dikkate alarak, âdeta bir ar-ge bilgi bankası
anlayışı içinde, ülkemizin ve dünyanın sahip olduğu
araştırma ve geliştirme birikimini ve potansiyelini servis
yapacak mekanizmalar oluşturulmalıdır.
Türkiyenin,
ar-ge konusunda, hem özel sektörün hem de kamu sektörünün koordineli bir
şekilde adım atması, yeni atılımlar
gerçekleştirmesi gerekmektedir. Üniversite ile sanayinin bir araya
getirilmesi çok önemlidir. Ar-ge faaliyetlerinin finansman yönünün
güçlendirilmesi için üniversitelerin ve kamu araştırma enstitülerinin
döner sermayelerini de güçlendirecek tedbirler alınmalıdır.
Kamunun mevcut
araştırma enstitülerini kapatıyorsunuz, tasfiye ediyorsunuz,
kamu araştırma enstitülerine hor bakıyorsunuz, hoyrat
davranıyorsunuz ve her türlü imkândan mahrum bırakıyorsunuz,
sonra da ar-ge faaliyetlerini destekliyorum diyerek, vergi teşvik
düzenlemeleriyle özel sektörden ar-ge adına medet bekliyorsunuz.
Türkiye, elindeki
mevcut kurumları, potansiyeli ve birikimleri yok ederek, bir tarafa
iterek, sadece vergi teşvikleriyle bir yere varamaz. Şimdi soruyorum:
Manisa Tavukçuluk Araştırma Enstitüsü kapatıldı -ki
bölgenin, Orta Doğunun en büyük ve en önemli araştırma
enstitüsü idi- yerine ne koyabildiniz? Bu kuruluşun kurumsal hafızası,
birikimleri, tecrübeleri, potansiyeli ne oldu? Aşı üretiminde Türkiye
ne duruma geldi? İthalata mı bağımlıyız yoksa
kendimiz mi üretiyoruz? Enstitü varken kendimiz üretiyorduk, şimdi ithal
ediyoruz. Enstitü kapatıldı, daha sonra kuş gribi
çıktı. Manisa Tavukçuluk Araştırma Enstitüsü, Türkiyenin
kanatlı hayvan gen merkezi idi. 2005 yılında meydana gelen
kuş gribi riski karşısında Orta Doğu, Balkanlar ve
Orta Asyanın tek enstitüsünü neden kapattınız? 2005
yılında Tarım Bakanı Sayın Mehdi Eker enstitüyü
açacağım dedi, hâlâ neden açmıyorsunuz. Birkaç sektörü, birkaç
işletmeyi bazı araştırmacıları vergi
teşvikleriyle destekleyerek araştırma ve geliştirme
faaliyetlerini istediğimiz düzeye getiremeyiz. Ayrıca dile
getirmeliyiz ki -KOBİlerin yoğunlukta olduğu ülkemizde- bu
yasada KOBİler desteklenmemektedir, KOBİler âdeta
dışlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi ar-ge faaliyetlerine ve buna
ilişkin çalışmalara özel önem vermektedir. Bu vesileyle
Milliyetçi Hareket Partisinin programında ve beyannamelerinde yer alan
araştırma ve geliştirme faaliyetlerine ilişkin
görüşlerimizi de yüce heyetinizle paylaşmak istiyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi, bilimsel ve teknolojik araştırmaların
yenilikler ve buna bağlı olarak verilecek patentler
aracılığıyla üretime ve toplumsal faydaya dönüşmesinin
sağlanmasını, bunun için gerekli olan millî yenilik sisteminin
kurulmasını, teknolojik yenilikler ve teknolojik ürünleri yenilemek
için gerekli olan ar-ge çalışmalarına destek verilmesini, ar-ge
harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki
payının beş yıl içinde yüzde 2,5a çıkarılmasını;
patent, ticari marka, endüstriyel tasarım ve telif haklarının
korunması amacıyla fikrî mülkiyet hakları sisteminin
etkinleştirilmesini, ar-ge sonuçlarının sanayiye ve üretime
aktarılabilmesi için teknoloji transfer merkezleri kurulmasını,
kamu kaynaklarından ar-ge yatırımlarına daha fazla kaynak
aktarılmasını, ayrıca özel sektörün ar-ge teknoloji üretim
yatırımlarının desteklenmesini savunmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
ERKAN AKÇAY
(Devamla) Milliyetçi Hareket Partisi, etkin bir üniversite-sanayi
işbirliği gerçekleştirilerek üniversite-sanayi ortak
araştırma merkezlerinin kurulmasını; üniversitelerin ar-ge
kapasitesinden özel sektörün yararlanmasını, teknokentlerin
üniversitelerin yanı sıra organize sanayi bölgelerinin bünyelerinde
de açılmasını; bilgi üretim teknolojileri, biyoteknoloji ve gen
teknolojileri, nanoteknoloji, üretim süreç ve teknolojileri ile malzeme
teknolojilerinin kurulmasını savunmaktadır. Ayrıca, Türk
dünyasının bilimsel araştırma merkezi niteliğinde
Ankara Temel Araştırmalar Merkezi (ATAM)nin kurulmasını
öngörmekte ve savunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin hayallerini ve hedeflerini araştırma ve
geliştirme faaliyetlerine taşımamız, kendi
Edisonlarımızı yetiştirmemiz dileğiyle, bu
yasanın ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını
diliyor, muhterem heyetinize saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.
5inci madde
üzerinde, şahsı adına, Muğla Milletvekili Mehmet Nil
Hıdır söz istemiştir.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Konuşmayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN
Peki.
Gene, 5inci
madde üzerinde, şahsı adına, Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan.
Buyurunuz
Sayın Ceylan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET CEYLAN
(Karabük) Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, ülkemizin
mevcut bilgi ve teknoloji üretim seviyesini daha da yükseltmek, sanayimizin
rekabet gücünü artırmak, dolayısıyla ülkemizin topyekûn küresel
rekabet gücünün artırılması hususunda önemli bir görev yapacak
olan bir kanun tasarısını görüşmekteyiz.
Değerli
arkadaşlarım, bilindiği gibi ülkemizde son yıllarda,
diğer gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde olduğu
gibi, ar-ge faaliyetlerini desteklemek, ülkemizin toplam rekabet gücünü
artırma yönündeki çabaları hususunda yoğun bir çaba sarf
edilmektedir. Diğer gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler
gibi, son yıllarda, gerek kamu kesiminde gerekse özel kesimde bu alanda
çok önemli destekler verilmektedir.
Bu kanun
tasarısıyla da çeşitli teşvik unsurları, sanayi
kesimine, araştırma-geliştirme faaliyeti içinde bulunan
firmalara çok önemli destekler getirilmektedir. Bu desteklerin büyük bir
bölümünü bundan önceki maddelerde görüştük. Bunlar arasında ar-ge
indirimi, gelir vergisi stopajı teşviki, sigorta primi desteği,
damga vergisi istisnası, teknogirişim sermaye desteği, rekabet
öncesi iş birliği gibi çeşitli teşvik unsurlarını
daha önceki maddelerde görüşerek kabul etmiş bulunmaktayız.
Değerli
arkadaşlarım, bu maddeyle de kısaca, ar-ge faaliyetleri içinde
bulunan kişi ve kuruluşlara çok önemli ölçüde vergi desteği
gelmektedir. Hâlen gelir ve kurumlar vergisinde mevcut olan, ar-ge
faaliyetlerinin yüzde 40ının vergi indirimine tabi olan mevzuat
burada yüzde 100e çıkarılmaktadır. Yani kişi ve
kuruluşların yapmış olduğu ar-geye yönelik
faaliyetlerinin toplamı, şimdi artık bu kanunla birlikte yüzde
100 olarak vergiden indirme imkânı getirilmiş olacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, ar-ge faaliyetlerine yönelik olarak vergi düzenlemeleri
daha önceki yıllarda da vardı. İlk defa 1989da vergi
mevzuatımıza giren teşvik unsuruyla, daha önce, bu tür
faaliyetler içinde bulunan firmaların toplam ar-ge harcamalarını
geçmeyecek şekilde, o yıl içinde oluşan toplam vergilerinin
yüzde 20si oranındaki bir kısmı üç yıl süreyle erteleme
imkânı vardı. Bu mevzuat 1984ten 2004 yılına kadar
yürürlükte kaldı. Ancak 2004 yılında AK Parti
İktidarımız döneminde yapılan bir değişiklikle bu
hususta önemli bir teşvik unsuru ilave edildi. O da nedir? Enflasyonun da
tek haneli rakamlara inmesiyle birlikte bu yüzde 20lik vergi ertelemesi, üç
yıllık vergi ertelemesi, artık cazibesini yitirmiş durumda
idi. İşte 2004 yılında yeni bir düzenleme geldi ve Toplam
ar-ge harcamalarının yüzde 40ı ölçüsünde vergiden muaf
imkânı getirildi. Şimdi ise bu düzenlemeyle biz bu oranı hep
birlikte yüzde 100e çıkarmaktayız. Yani firmaların
yapacakları ar-ge harcamalarının tamamı artık bundan
sonra vergiden indirme imkânına, vergiden istisna getirme imkânına
kavuşmuş olmakta. Böylece firmalarımızın
yapmış olduğu ar-ge harcamaları da daha büyük ölçüde
desteklenecektir.
Değerli
arkadaşlarım, bu vesileyle tabii ki muhalefetteki partilerimize de
teşekkür ediyoruz bu kanunu destekledikleri için. Ancak zaman zaman
bazı arkadaşlarımız önemli ölçüde de kanunu
eleştirdiler hatta bazıları İçi boş bir kanun. falan
dediler ve benzeri eleştiriler getirdiler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen Sayın Ceylan, toparlayınız sözlerinizi.
MEHMET CEYLAN
(Devamla) Toparlıyorum Başkanım.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, son yıllarda, Hükûmetimiz döneminde,
gerçekten, ar-ge harcamalarına çok büyük destek vermekteyiz. 2002
yılında ülkemizdeki toplam ar-ge harcamalarının tutarı
sadece 1,9 milyar YTL iken verilen destekler -kamuya ve özel sektörün yapmış
olduğu harcamalar- şimdi, 2007 yılı itibarıyla 5
katrilyona çıkmış durumda. Dolayısıyla, çok önemli
ölçüde artmış durumda.
2002deki ar-ge
harcamalarının gayrisafi millî hasıla içindeki oranı binde
6,7 seviyesindeydi. Şimdi ise, 2007 yılında bu oran yüzde 1ler
seviyesine gelmiş bulunmakta.
Burada, sadece
bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum: O yılda, 2002deki gayrisafi
millî hasılamız 180 milyar dolardı, şimdi ise, 2007
yılı sonunda 500 milyar doları bulmuş bulunmakta.
Dolayısıyla, 2002 gayrisafi millî hasılasıyla kıyasladığınızda,
şu anda, biz zaten yüzde 2ler seviyesini o yılın
rakamlarıyla yakalamış bulunmaktayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET CEYLAN
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, bu kanunla ar-ge
harcamaları önemli ölçüde desteklenmektedir. İnanıyorum ki
bundan sonra firmalarımız da daha büyük ölçüde ar-ge faaliyeti içinde
bulunacaklardır ve gerek sanayimizin gerekse ülkemizin rekabet gücünün
artırılması hususunda önemli katkıda bulunacaklardır.
Kanunun
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ceylan.
5inci madde
üzerine soru-cevap işlemine geçiyoruz.
İki soru
vardır: Sayın Cengizin ve Sayın Işıkın.
Buyurunuz
Sayın Cengiz.
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) Teşekkür ederim.
Şimdi,
Sayın Bakanım -soruya geçmeden önce- yine Çanakkaleden size selam
var. Özellikle Gelibolu ilçemize bağlı Süleymaniye, Çokal,
Evreşe, Bolayır, Kavak, Bayramiç, Şadıllı, Bayır
ve Sütlüce köyleri özellikle desteklerini alamamışlar. Sayın
Bakanımız Tarım Bakanına parayı vermiyormuş.
Tarım Bakanlığından Maliye Bakanından para gelirse
ödeyeceğiz. diye, öyle açıklama gelmiş. Özellikle onlar, sizden
çok acil, böyle bir şey bekliyorlar.
Tabii bir de yeni
atasözü türemiş Sayın Bakanım: Toprak işleyenin, un
akıtanındır. diye. Dolayısıyla, bu atasözü de
hayırlı olsun. Bu vesileyle Toprak işleyenin, un
akıtanındır. derken de tarım sektörümüzden de şöyle
bir soru geliyor: Özellikle, Türkiye'nin, tarım sektöründe ve
hayvancılık sektöründe dünya literatüründe önemli bir konumu
vardır. Özellikle biz Ezinede Ezine peyniriyle de Amerikaya kadar
ulaştık. Fakat ar-ge, araştırma-geliştirme
faaliyetlerini kuramadıkları için de batma noktasındalar. Özellikle
dünyaya mal olan Ezine peyniri ve Türkiyemizin diğer önemli gıda ve
hayvancılık değerleri, bu ar-ge faaliyetlerinden yeterli düzeyde
destek alamadığından dolayı dünyadaki eş değer
gıdaların gerisinde kaldı. Özellikle bu bazda
bakıldığında, hem tarımda ve hayvanlık
sektöründeki ürünlerde azalma olmakta hem de tarım üreticilerimizin
gittikçe gelirleri azalmaktadır. İşte tarımı
destekleye -özellikle Bakanlığımızın veya devletimizin
tarımdaki tohum üretiminde hayvancılıkta da döl üretiminde
Bakanlığımızın ve devletimizin ar-ge
çalışmalarının varlığı nedir, geldiği
nokta nedir ve bununla ilgili ne gibi sonuçlar ortaya koyabiliriz? Eğer bu
konuda bizleri aydınlatırsanız
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.
Sayın
Işık, buyurunuz.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Aracılığınızla,
Sayın Bakanımıza sormak istiyorum: Kanunun yürürlüğe
girmesini takip eden birkaç ay içerisinde, örneğin bilgisayar
yazılımı ve donanımıyla uğraşan bir uluslararası
şirket Türkiyede bir şube açar ve bu şubesi kanalıyla
yapılmış olan toplam harcamaların önemli bir
kısmını ar-ge harcaması olarak önünüze getirir ise bunun
denetimini ve desteğini diğer yerli şirketlerden nasıl
ayıracağız? Bu konuda Bakanlığımız
nasıl bir tedbir almayı düşünmektedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz Sayın Işık.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Sayın
Cengiz, Çanakkalenin birçok yerinden selamlar getirdi. Teşekkür ediyorum.
Siz de benim selamlarımı lütfen iletin. Çok fazla üzülmesinler,
yakında paraları verilecek çünkü ben Tarım
Bakanlığına ödemeyi yaptım.
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) Yaptınız mı Sayın Bakan?
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Yaptım, dün itibarıyla
yaptım.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bunu yakın zamanda netleştirelim Sayın
Bakan.
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) Müjdeyi veriyoruz o zaman Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Ver, ver, selamlarımı da
söyle.
SIRRI SAKIK
(Muş) Bizim bölgeye müjde ne zaman Sayın Bakan?
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) İkincisi: Tabii bu atasözüyle
ilgili
Birisi bir şey söyleyince hemen atasözü olmaz o, biraz daha
bekler. Yüzyılları süzerek gelmesi lazım. Şimdi, bu böyle,
hemen bir senede söylenmiş bazı sözler atasözü sayılmaz, biraz
daha devam eder. Ama ileride olabilir de yani bakın onlara.
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) Yakışıyor size efendim,
yakışıyor size.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Unakıtanla ilgili bir şey
olabilir yani.
Üçüncüsü: Ezine
peyniri hakikaten çok güzel. Bizim gurur duyduğumuz, iftihar
ettiğimiz bu beyaz peynir
Ezine peyniri gibi peyniri yurt
dışında da zaten bulamıyorsunuz. Buna benzer bir Bulgar
peyniri var, o da tutmuyor onu. O bakımdan, peynirdeki çalışan
arkadaşlarımız biraz daha geliştirebilirlerse, o
içeriğindeki, bazı sıhhi şartlara, uluslararası
şartlara biraz daha uyabilirlerse çok çok başarılı
olacağız. Ben Amerikada mesela, Türk beyaz peynirini buldum,
aldım ve ilgili firmayı da aradım, tebrik ettim. Ama Ezine
değildi o, Balıkesirdi, Gönendi.
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) Ezine diye gidiyorlar.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Yok, Ezine diye yok. Ben biliyorum,
ben şimdi o işi biliyorum. Bir de Edirne peyniri var tabii, onu da
atlamayın yani aradan.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Kırklarelini unutmayın Kırklarelini.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Edirne peynirine, -Edirne
milletvekilleri var burada- sahip çıksınlar yani. Edirne peyniri de
ün salmıştır biliyorsunuz. Ben Türkiye'nin beyaz peynirciliği
hakkında konuştum, hakikaten doğru.
Şimdi, bu,
gerek peynir olsun gerek hayvancılıktaki diğer bizim
durumlarımız, ürünlerimiz ve tarımdaki tohumculuk olsun, bunlara
çok çok değer, önem vermemiz lazım. Tarım
Bakanlığımız da gerekli önemi veriyor. Mesela, şimdi
1 kilo domates tohumu mu daha pahalı, 1 kilo altın mı daha
pahalı? diye sorsanız, 1 kilo domates tohumu daha pahalı. Ama
bunu, artık, Antalyalılar yetiştirmeye başladı. Ben
gittim, gezdim, gördüm, hakikaten de tebrik ediyorum bu
arkadaşlarımızı.
Bilhassa, bir de
son zamanlarda gelişen organik
tarım var. Organik tarımı bizim çok iyi desteklememiz
lazım. Bu konuda hem Tarım Bakanlığımız hem
Sanayi Bakanlığımız, biz de Maliye olarak -Millî Emlaktaki
bazı yerlerin organik tarıma tahsisi hususunda- çok önem veriyoruz bunlara ve giderek de
Türkiye'nin buna dönük üretimleri gelişecek.
Zaten, bu
ar-gelerden maksat, Türkiye'nin katma değeri daha yüksek ürünler
üretmesi. Domates üretmemiz iyi ama domates tohumu üretip ihraç edersek çok
daha iyi. Mesela, ben, şöyle, organik tarımla ilgili olarak
Antalyalılarla görüştüm, Ticaret Odasıyla görüştüm,
diğerleriyle görüştüm, diyorlar ki: Gelecekteki Antalyanın
organik tarımdan beklentisi 5 milyar dolar. Yani bu olur mu? Olur.
Bu arada, bir de
çiçekçilik var biliyorsunuz, kesme çiçek. Onunla ilgili olarak da bazı
yerler tahsis ettik biz, organik olarak yapılanı. Ne fark ediyor?
Mesela, termal sulamayla ısıtmalarını falan
yapıyorlar. Oralarda yapılıyor. Altı ayda bir çiçek kökü değiştirirken üç senede bir
çiçek kökü değiştiriyorlar. Yani fevkalade, Türkiye'nin bu
potansiyeli var. Bu potansiyelini de ileri doğru yakalayacak
Çünkü çok
ümit veren çalışmalar var, üniversitelerimizde de var.
Üniversitelerimizle de gittim, konuştum ben yaptıklarını.
Bu konuda çok ileri çalışmaları var.
Dolayısıyla,
Türkiye'nin, inşallah, önümüzdeki günlerde, önümüzdeki yıllarda bu
ihracatı ve bu üretimi oldukça fazla olacak.
Mesela, bu
organik domates üretiminde bir arkadaşımız, Mersinli, Sayın
Şandır galiba görüştü 3 kilo domates 1 lira etmiyor. dedi. Ama
şimdi, o organik yetişenleri, inanın, Avrupa ne kadar
gönderirseniz alacağız. diyor ve bunu da gönderiyor.
Aşağı yukarı 1 euro, 1,5 eurodan gönderiyorlar ki yani 2
milyonun üzerinde bir parayla gönderiyorlar.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakan, bizatihi kendim gördüm, arabanın
üzerinde bekliyor kasayla, alan yok. Yönlendirmek lazım.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) İşte, onları yavaş
yavaş bu organiğe çevirmemiz lazım Sayın Şandır.
Yani bu konuda da biz destekçi oluruz.
Sayın
Işık Bilgisayar programlarıyla ilgili dışarıdan
gelen birisi böyle Ben ar-ge yapıyorum. derse nasıl onu
anlayabileceksiniz? diyor. Bu, çok kolay. Şimdi Komisyon Sayın
Başkanımız beni uyarıyor. Uluslararası şirketlere
de şubelerine de teşvik verilmiyor.
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) Burada böyle
bir şey yok, şubelere yok. Burada yerli firma olursa olur.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Türkiyede kurulursa verilecek bu.
diyor. Burada kurulursa ancak söz konusu. diyor.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Burada şube açarsa
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Evet, o şekilde.
Bir de,
değerli arkadaşlar, KOBİlere teşvik verilmiyor, ar-geden
sanki dışlanıyor gibi bir şey var. Fakat burada 1inci
maddenin ikinci fıkrasında bir maddemiz var bizim. O maddeye göre de
bu
Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaremiz
var, KOSGEB. Şimdi, KOSGEBin kurmuş olduğu teknoloji merkezleri
var. 3624 sayılı Kanuna göre kurulmuş teknoloji merkezlerine de
tanınıyor bu ar-ge. O bakımdan
Ama ortadan birisi
çıkmış Ya ben şu ar-geyi yaptım. Ne ar-gesi
yaptın kardeşim yani? Şunların şartlarına uydun
mu? Yani bunun da bir zapturapta alınması lazım. Şimdi,
Türkiye bu ar-ge kanunuyla önemli bir şeye kavuşmuş oluyor. Yani
diğer ülkelere yetişme gayreti var. Türkiyedeki ürünlerin daha
yüksek katma değerli üretilmesi için buna biz teşvik veriyoruz.
Ayrıca, yurt dışında önemli uluslararası
araştırma-geliştirme şirketleri var çok büyük; mesela, ilaç
şirketleri. İlaç şirketleri 70 milyar dolar harcıyorlar her
yıl araştırma-geliştirmelere. Gelsinler bizim ülkemizde
yapsınlar. Bizim doktorlarımız yapsın. Bizim laborantlarımız
yapsın. Bizim farmakolojistlerimiz yapsın. Gelsinler,
baksınlar.Bu kanunu çıkardığımız zaman o
imkânı da sağlayabiliyoruz.
O bakımdan,
bu kanun önemli bir kanundur ve bu kanunu da bütün iş âlemi de bekliyor. O
bakımdan, bu kanunu da zaten bütün partilerimiz de -aşağı
yukarı, gördüğüme göre de- destekliyorlar.
Onun için,
hepinize çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
5inci madde
üzerinde önerge yok.
Sayın
milletvekilleri, maddenin oylamasından önce, Komisyonun madde metninin
yazımıyla ilgili bir düzeltme talebi vardır.
Buyurun Sayın
Başkan.
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) Madde 5te
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun ifadesi Kanunun olarak
değiştiriliyor ve Gelir Vergisi tabirini de kaldırıyoruz.
Üçüncü
satırda Kurumlar Vergisi kelimesini kaldırıyoruz. Yine
Kanununun denmiş, Kanunun diyoruz efendim.
Bu iki düzeltmeyi
arz ediyorum.
BAŞKAN
Peki.
Bu düzeltmeyle
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
5inci
madde kabul edilmiştir.
6ncı
maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 6- (1) Bu
Kanun 31/12/2023 tarihine kadar uygulanmak üzere, yayımını takip
eden ay başında yürürlüğe girer.
BAŞKAN
6ncı madde üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu söz istemiştir.
Buyurunuz
Sayın Coşkunoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on
dakika.
CHP GRUBU ADINA
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
7 Şubat günü
tartışmasına başladığımız,
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısının 6ncı maddesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini belirtmek üzere
huzurunuzdayım.
7 Şubat günü
başladık, araya diğer yasalar girdi. Hangi yasalar bunun, bu çok
önemli yasanın önüne geçti bunu da takdirlerinize bırakıyorum.
Bu yasanın
önemi, tekrar, ar-ge ve teknolojiyi üretmek bir ülkenin rekabet gücünü
arttırmak için gereklidir. Türkiyenin ar-ge harcamalarını
arttırması gerekir. Sadece ar-ge harcamalarını
arttırması değil ar-ge harcamalarının,
araştırma geliştirme harcamalarının kompozisyonunu da
değiştirmesi, yani daha çoğunun özel kesim daha azının
kamu yapması gerekir. Bunları daha önceki konuşmamda da
belirtmiştim. Bu konuda başarılı olan ülkelerde yüzde 70
ar-ge harcamasını, kabaca, özel kesim yapar, yüzde 30unu kamu yapar.
Türkiyede bu tam tersidir. Bunu da değiştirmeye yöneliktir. Bu
bakımdan yasa önemli bir yasadır. Fakat yasanın vahim bir
eksiği vardır. Yasanın vahim eksiği, kısaca, herhangi
bir strateji, herhangi bir teknolojik öncelikler gibi konuları ele
almamasıdır. Daha da vahimi, daha da vahimi, sanki bir strateji
varmış da bu stratejiyi destekliyormuş gibi yasanın
sunulmasıdır.
Yasanın tümü
üzerine konuşan AKP Genel Başkan Yardımcısı, ar-geden
sorumlu Genel Başkan Yardımcısının konuşması
çok yanıltıcıdır, bu daha da vahim bir şeydir. Aynen,
7 Şubat tutanaklarından okuyacağım bazı
kısımları. Aynen okuyorum: Kendi ar-genizi
yaparsınız, teknolojinizi kendiniz geliştirirsiniz ve dünyayla
rekabet etme şansınızı oldukça
artırırsınız. Bu arada kârınız da çok artar.
Şimdi, bunları yapabilmek için ülkelerin belirli stratejilerinin
olması lazım. Peki, nerede bu strateji? Yok. Devam edelim: Bu
işleri yaparken belirli bir stratejinizin olması gerektiğini
ifade etmiştim ülke olarak. Yoksa, doğrudan, işte şunun da
ar-gesini yapalım, bunun da ar-gesini yapalım, bir ekonomik
değer ortaya çıkartmadıktan sonra o ar-gelerin aslında çok
büyük bir faydası olmuyor. Burada da bir itiraf var. Şunun da
ar-gesini destekleyelim, bunun da ar-gesini destekleyelim
Fayda
çıkarmıyor. Bir ürüne dönüşmüyorsa, belli bir strateji
izlemiyorsa, fayda çıkartmıyor. AKP Genel Başkan
Yardımcısı, ar-geden sorumlu, böyle bir açıklama
yapıyor.
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) AKP
değil, AK Parti, AK Parti
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Devamla) Tutanaklardan aynen okuyorum. Devam ediyorum,
aynen tutanaklardan yine: Keşke, geçmiş hükûmetler bu stratejileri
yerine getirseydi. Hangi stratejileri? Hangi stratejileri yerine getirseydi?
Sanki ortada bir strateji var gibi! Keşke, geçmiş hükûmetler bu
stratejileri yerine getirseydi, başlatsaydı bugün farklı bir
noktada olurduk. Ama bugün biz başlatıyoruz. Neyi
başlatıyoruz? Hangi stratejiyi başlatıyoruz? Bu, yani
kasten yapılmış olmasına inanmak istemiyorum, fakat
Devam
ediyorum, aynen tutanaklardan: Bu anlamda neler yapıyoruz?
İşte, Sayın Başbakanımız, bu teknolojik
gelişmeler konusunu himayesi altına aldı ve bu teknolojik
gelişmelerin gündeme getirildiği, ele alındığı en
üst platform olan Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu diye bir kurul vardır. Biz
her altı ayda bir Sayın Başbakanın
Başkanlığında bu toplantıları yapmaktayız ve
ülkenin teknolojik stratejileri konusunda çok önemli kararlar alınmakta
burada. Bu önemli bir konu. Peki, önemliyse bu teknolojik stratejiler,
teknolojik öncelikler neden yer almıyor? Ben Sayın Bakana da sorumu
sormuştum: Herhangi bir ar-ge desteklenecek mi? Niye öncelikler yok?
dedim. Yok bizde öncelik, ne olursa destekleyeceğiz. dedi. Sayın
Bakan burada. O da tutanaklarda, sorumun yanıtı tutanaklarda.
Değerli
arkadaşlar, aynı minvalde devam ediyor. Bir de Kore ve Tayvan gibi
örnekler veriliyor ki onların stratejisi olduğunu Sayın Denemeç
çok iyi bilir. Ortada böyle bir strateji yok.
Peki, nedir bu
strateji? Ne olmalıydı? Nasıl yapılsa doğru olurdu?
Bakın, bir stratejinin mutlaka bir sektörel boyutu olmalıdır.
Hangi sektörlerin desteklenmesi
Örneğin, savunma sanayisinin öneminin
sadece savunma nedeniyle değil
Savunma sanayisinde geliştirilen
teknolojilerin sivil alanda da kullanıldığı hatta sivil
alanda kullanılan en önemli teknolojilerin savunma sanayisinde
geliştiğini de biliyoruz.
Ben size yeni bir
rakam vereyim. Yeni bir raporda, bakın İsveçin
Şimdi,
İsveçi düşünün, İsveçin konumunu düşünün, İsveçin
jeopolitik durumunu düşünün, İsveçin bulunduğu coğrafyada
etrafındaki tehditlerin varlığını, yokluğunu
düşünün ve Türkiyeyi düşünün. İsveçin koyduğu hedef yüzde
70 kendine yeterlilik. İsveç gibi bir ülke
Türkiye, bu içinde
bulunduğumuz konumda, şu anda kendimize yeterlilik -Sayın
Savunma Bakanı da buradaydı- yüzde 35,6 düzeyinde. İsveçin
yarısı. Şimdi İsveçin konumuna bakın Türkiyenin
konumuna bakın.
Bununla ilgili
bir rakam daha vereyim: Savunma harcamalarının yüzde 50sinin yerli
kaynaklardan sağlanması gerçekleşebilse, hayata geçirilebilse
mevcut 1 milyar 770 milyon dolar olan yerli şirket cirosu 5 milyar doları aşabilecektir.
Bu da işin diğer rakamsal kısmıdır.
Diğer bir
belge önümde, belge çok. Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu, şimdi, ar-geden
sorumlu Sayın Genel Başkan Yardımcısı orada,
işte, stratejiler var, denilmiş, unutulmuş
Önemliyse niye
söylenmiyor? Başbakanın himayesi altına aldığı
stratejiler var, unutulmuş, bırakılmış. Demek ki ya
onlar önemsiz yahut da unutulmuş.
Elimde Dokuzuncu
Planın 2007 Programı var: Öncelik 2: Özel kesimin ar-ge
kapasitesini ve talebini artırması desteklenecektir Burada, özel sektöre verilen ar-ge destekleri
artırılacaktır, yani, bu yasadan söz ediyor ve burada şunu
söylüyor: Öncelikli alanlarda teknoloji yeteneğini üst düzeye
çıkarmaktan söz ediyor, ama öncelikli alanlar yok! Şimdi, burada
kasti bir yanıltma mı var, ne var? Ben bunu gerçekten endişeyle
ve üzülerek izliyorum. Habire öncelikten bahsediliyor, habire stratejiden
bahsediliyor, öte yandan bunların hiçbiri yasada yer almıyor.
Yasanın
diğer eksikleri: Kamu tedarik politikası, bunun ar-geyle
düzenlenmesi, teknoloji geliştirmeyle çok yakından ilişkilidir.
Bunlara değinilmiyor. TÜBİTAKın 2004 yılında
başlattığı TARAL Programı, bu ar-ge ve teknoloji
üretiminin başarılı olması için üniversite, kamu ve özel
kesim üçlü helezonunu beraber ve çalıştırmaya yönelik kurumsal
yapılanma çok önemli bir kurumsal altyapıdır
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öyle bir kurumsal
altyapıya da referans verilmiyor bu yasada.
Değerli milletvekilleri,
tabii, bu kısa zamanda strateji nedir, niye olması gerekir, ben bunu
anlatamam. Anlatmayı çok isterdim. Fakat, sizlere şöyle bir davet
çıkartayım: Bu cumartesi günü Orta Doğu Teknik Üniversitesinde
Verimlilik Topluluğu öğrencileri yönetim ve mühendislik günleri
düzenliyor, cumartesi günü Kültür Kongrede. Bu her sene düzenlenir ve her sene
bir teması olur. Bu seneki teması da, tesadüfen, strateji. Buyurun
hepiniz davetlisiniz. Bu kadar lafını ettiğiniz, ama bu yasada
eksik olan, bütün hükûmet politikalarında eksik olan, bir yandan
özelleştirerek kaybettiğimiz olanakların, ar-ge
olanaklarının stratejisini orada hep beraber tekrar
değerlendirme olanağı olur. Öğrenme olanağı
demiyorum, belki yakışık almayabilir. Sizleri ODTÜ
öğrencilerinin düzenlemiş olduğu strateji konusundaki o
toplantıya davet ediyorum. Yararlı bilgiler edinmek mümkündür.
Teşekkür
eder, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkunoğlu.
6ncı madde
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Münir
Kutluata söz istemiştir.
Buyurunuz
Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısının 6ncı maddesi vesilesiyle
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bilgi ve
teknoloji üretimini sağlayamayan ülkelerin geleceğinin karanlık
olduğunu hepimiz biliyoruz. Nitekim globalleşme diye
karşımıza çıkan ülkeler arası etkileşim
atmosferinin daha sonra gelişmiş ülkelerden fakir ülkelere,
iddialı ülkelerden iyi yönetilemeyen ülkelere doğru tek taraflı
bir rüzgâra dönüşmesi hepimizin gözleri önünde olmuştur. Globalleşme,
bilgi ve teknolojiyi üretebilen ülkeler veya bloklar için elde ettikleri
üstünlüğü pekiştirmek ve garanti altına almak için önemli bir
fırsat olurken Türkiye benzeri bazı ülkeler için her türlü
olumsuzluğun açıklanmasında önemli bir mazeret olarak
kullanılmaktadır. Bu yüzden, araştırma ve geliştirme,
bilgi ve teknoloji üretimi, bilgi çağı üretim sistemleri gibi
sık sık dile getirilen konuların temenniden ibaret kalmayıp
Türkiye'nin de faydasına sunulabilmesi için etraflıca ele
alınıp sistematiğinin anlaşılabilmesi gerekiyor.
Sistematiğin anlaşılabilmesi bu alanda mesafe katedebilmenin en
önemli şartı olarak görünüyor.
Bir ülkede bilgi
ve teknoloji üretim kapasitesinin, ar-ge ortamının gelişmesi
birçok faktöre bağlıdır. Bütün bu unsurların konunun gelişmesi
yönünde etki etmesi beklenir. Bir yandan araştırma geliştirme
ortamının desteklenmesi niyetiyle tedbirler alınırken,
yasalar çıkarırken diğer yandan doğal yapının
gelişmesini engelleyecek politikalar uygulayarak sonuç almak mümkün
değildir.
Bilgi ve
teknoloji üretimi ve ar-ge açısından Türkiye'nin içinde
bulunduğu durum, sistematiğin kavranamadığını
gösteren en çarpıcı örneklerden bir tanesidir. Bu yüzden, ar-ge
harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı üzerinden
yapılan kıyaslamalar durumu açıklamaya yetmemektedir. Şu
kadar artırmak suretiyle oranı yüksek seviyeye getiriyoruz demenin
hiçbir anlamı yoktur. Sistemi oluşturmadığımız
takdirde bunlar sadece birtakım cılız kalmaya mahkûm gayretler
olarak kalacaktır. Nasıl ki, sağlık seviyesinde
gelişmiş bir ülkeyle aynı düzeye gelebilmek için aynı
oranda sağlık harcaması yapmakla meseleyi halledemiyorsak,
sistemi kurmak gerekiyorsa, efendim sistemi iyiye götürücü bir tarzda
işletmek gerekiyorsa burada da durum aynıdır.
Bilindiği
gibi, bilgi ve teknoloji üretiminin esasını araştırma ve
geliştirme oluşturuyor. Gelişmiş ülkelerde bilgi ve
teknoloji üretimi eğitim sisteminin, üniversiter sistemin ve üretim
sisteminin tabii bir parçasıdır, hatta fonksiyonudur. Ar-ge ise bu
sistemin doğal sonucu olarak gelişmiş bir altyapı,
yaygın ve müsait bir iklimdir. Bu durumu kavrayabilen ülkelerin bu alanda
benzer bir yapıya ulaşmak bakımından önemli mesafeler
katettiğini görüyoruz. Başta Çin olmak üzere, birçok ülke bu
fırsatı gayet güzel değerlendirebilmiştir. Türkiye ise hâlâ
işin önemini anlamakta olduğunu gösteren bazı işaretler
vermekle meşguldür. Şu anda görüşmekte olduğumuz
yasanın yıllarca gecikmiş olması da bunu gösteriyor.
Milliyetçi
Hareket Partisinin bilim ve teknolojiye, ar-geye, hızlı iktisadi kalkınmaya
verdiği önem herkesin malumudur. 57nci Hükûmet döneminde, Milliyetçi
Hareket Partisinin öncü gayretleriyle hazırlanan Teknoloji Geliştirme Bölgeleri
Yasası 2001de çıkarılmıştı. Üzerinden
yaklaşık yedi yıl geçmiş, şimdi bu yasayı
görüşüyoruz. Eğer bu yasa, diyelim ki beş yıl önce
çıkmış olsaydı, bugün ortaya çıkan sonuçların
verimliliği ve yeni düzenlemeleri konuşuyor olacaktık. Gecikmeye
rağmen bunu destekliyoruz.
Bilgi ve
teknoloji üretmenin doğal yapısı araştırma ve
geliştirmenin taraflarının sorumluluklarını bilmesi,
anlayabilmesi ve yerine getirebilmesiyle yakından ilgilidir. Kolayca
görülebileceği gibi, taraflar arz edenler ve talep edenler olmak üzere iki
gruptadır. Arzın tarafları üniversiteler, özel üretici
kuruluşlar, özel teknoloji üretim merkezleri ve kamunun teknoloji üretim
sistem ve merkezleridir. Talep edenler veya etmesi gerekenler de firmalar, kamu
kurumları, sivil toplum örgütleri, fertler ve toplumun
tamamıdır. Bilgi ve teknolojiyi talep etmesi gereken tarafların
talepleri olmadan arz eden yönü harekete geçirmek ve onu
sağlıklı işletmek mümkün görünmüyor. Bilgi ve teknolojiyi
talep etmesi gerekenler eksiklerinin farkında olmadan, taleplerini ortaya
koymadan arz sistemini düzene sokamıyoruz. Örnek olarak, sık sık
dile getirilen üniversite-sanayi iş birliği konusunu dikkatlerinize
getirmek istiyorum. Türkiyede bir arzu, bir istek olarak devamlı
üniversite ile sanayinin iş birliğinden söz edilir. Eğer
üniversiteden sanayi bir talepte bulunuyor olsaydı bugüne kadar,
üniversiteler bilgi ve teknoloji üretimi bakımından
hazırlıklı olacaklardı. Sanayinin, iş âleminin,
iş hayatının, kamunun ve diğer kesimlerin bu anlamda bir
talebi olmadığı için üniversiteler hazırlıksızıdır.
Dolayısıyla biz bunu birtakım tavsiyelerle Bir araya gelin, güzel
çalışmalar yapın. demekle yaptıramıyoruz; bu bir
sistem meselesidir.
Özel sektöre
gelince: Özel sektör varlığını sürdürebilmek için eğer
yeni bilgileri ve teknolojileri satın almak, onlara ödeme yapmak zorunda
kalacak olsa sistem, özel sektör ayağında sağlıklı
işliyor olacaktı; bunu da sağlayabilmiş durumda
değiliz. Diğer taraftan kamunun da bu türde taleplerinin
olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla talep yönü, arz
edecek kurumların sağlıklı çalışmasını
sağlayacak bir etki icra edememektedir.
Bilgi
çağının özelliği, yenilenerek ve yenileyerek ayakta
kalmaktır. Yenilenerek varlığını sürdürme insan için,
insan kaynakları için söz konusudur. Hayat boyu eğitim dediğimiz
ve eğitimin düzene sokulması bu konudur ve Milliyetçi Hareket
Partisinin bu konudaki hassasiyeti yine herkes tarafından bilinmektedir.
Türkiye iki ayağının üzerine kalkıp yürüyecek ise
ayaklardan bir tanesi budur. Ancak bu konuyu şimdi geçerek tekrar
teknoloji konusuna geliyorum.
Teknoloji
konusunda, yenileyerek varlığını sürdürebilme
anlayışı fevkalade önemlidir. Firmalar için, ürünler için
yenilenerek ayakta kalabilmek söz konusudur. Eğer, pazar
şansının devam etmesini istiyorsa kuruluşlar, kendi
ürünlerini her gün yenilemek zorundadır. Bir ürünün varlığı
devam etsin isteniyorsa o ürüne her gün yeni özellikler katmak mecburiyeti
vardır. İşte bu yüzden bu yasanın 1inci maddesine
Teknolojik bilginin ticarileştirilmesi kavramanın girmesini -çok
uzun bir gecikmeden sonra- kâr saymak mecburiyetindeyiz. İşte bu
anlayış eğer yıllar önce sisteme girebilseydi, bu
dediğimiz tabii mekanizma daha güzel işliyor olacaktı.
Bundan yarım
asır önce, firmalar üretip de satmaya çalışmak yerine,
satılabilecek olanın üretilmesi gibi bir yol
keşfetmişlerdir. Daha sonra modern pazarlama adını alacak
olan bu yol, araştırma ve geliştirmenin araştırma
kısmının anlam kazanmasıdır. Satılabilecek
olanı üretmek demek, gizli talebi ortaya çıkararak hangi ürünlerin
talep edilebileceğini belirlemek ve daha sonra da buna uygun ürünlerin
üretilebilmesini sağlamak demektir. Demek ki araştırmayı
sadece laboratuvar araştırması olarak anlayamayız, bundan
anlayacağımız, aynı zamanda pazar
araştırmasıdır. Peki, geliştirilen nedir?
Geliştirilen, ihtiyaç duyulduğu tespit edilen ürünü
gerçekleştirme yolları, metotları ve usulleri ve teknolojisinin
ortaya koyulmasıdır. Teknolojiye olan talebi artıracak olan bu
sistemi işlettiğimiz zaman, geliştirmenin kendiliğinden
vücut bulacağını ve otomatik olarak işleyebileceğini
söyleyebiliriz.
Şimdi,
ar-geyle ilgili yasalar çıkarmaya gayret ederken diğer taraftan,
araştırma ve geliştirmenin önünü kesen uygulamaların
üzerinde de kısaca durmak gerekiyor. Bütün iletişim sistemlerini
yabancılaştırdığınız bir yapı içinde,
en önemli teknolojik gelişme alanı olan iletişimde hangi yeni
teknolojilerin, hangi yeni bilgilerin üretilmesi pazar bulacaktır da siz
bu sahada mesafe kaydedeceksiniz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MÜNİR
KUTLUATA (Devamla) - Dolayısıyla nasıl ki uluslararası
pazarlarda var olabilmenin şartı markalaşmak, büyük
kuruluşlar hâline gelebilmek şeklinde izah ediliyorsa bunun
arkasındaki anlam, araştırma ve geliştirmeye para ödeyecek,
sistemin otofinansmanına katkıda bulunacak bir arzunun, bir
yapının oluşmasıdır. Dolayısıyla elden
çıkarılan kuruluşlarımızı sahaları gözden
geçirecek olursak bu alanlardaki araştırma ve geliştirmelerin
önünü tıkamış olmamız dolayısıyla bu sahadaki
tabii gelişmeleri bekleyemiyoruz.
İhracata
dayalı kalkınma modeli adı altında ithalatı
geliştirdiğimiz takdirde iflas eden, piyasadan çekilen veya saha
değiştiren, ithalata yönelen, teknolojiyi dışarıdan
transfer etmeyi daha ticari bulan kuruluşlarımızın
varlığını desteklediğimiz sürece yine bu tabii
ortamı tahrip etmiş oluyoruz. Dolayısıyla bu yasayla,
eksiğimizi fark edip daha iyiye götürecek tedbiri alma gayretlerini takdir
ediyoruz, ancak sistemin tabii işleyişini engelleyen bütün faktörleri
ortadan kaldırmadan bunun yetersiz kalacağını ifade ediyor,
hepinizi saygılarla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kutluata.
Sayın
milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.16
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
95 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi,
6ncı madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Düzce
Milletvekili Metin Kaşıkoğlu.
Buyurunuz
Sayın Kaşıkoğlu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
METİN
KAŞIKOĞLU (Düzce) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 95 sıra sayılı Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının 6ncı maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, aslında 6ncı madde bir yürürlük maddesi. Yürürlük
maddesinde esas itibarıyla çok
Belki, genelde kanun düzenlemelerimizde
konuşacak materyal bulmakta güçlük çekebiliriz ama bu kanuna mahsus olmak
üzere 6ncı maddeyi incelediğimizde, maalesef, üzerinde kısa
sürede değil, çok uzun süreyle konuşmayı gerektirecek kadar
önemli bir vizyonun yer aldığını hep birlikte
göreceğiz.
Bu maddeyi
okuduğumuzda Bu Kanun 31/12/2023 tarihine kadar uygulanmak üzere,
yayımını takip eden ay başında yürürlüğe girer.
düzenlemesinin yer aldığını görüyoruz. 2023 tarihi,
gerçekten, Ak iktidar için çok önemli bir projeksiyondur. 2023,
cumhuriyetimizin kuruluşunun 100üncü yılını hep birlikte
coşkuyla kutlayacağımız bir yıl olacak ve Türkiyenin
belki de ulaşmak durumunda olduğu hedeflerin orta vadedeki somut
neticelerine gideceğimiz tarih olacak. O nedenle 2023 bizim için önemlidir
ve Türkiyeyi 2023e çok daha sağlıklı şartlar altında
götürmek adına bu kanun eksiklikleriyle beraber -belki çok daha iyi
şartlarda, çok daha büyük imkânlarla olması arzu edilirdi ama- bugün
bunun teşhis edilmiş olması ve bu konuda adım
atılıyor olması da gerçekten önemli bir politikadır diye
düşünüyorum.
21inci
yüzyılda gelişmiş ülkeler, bilgi ve teknolojiye hâkim olan,
olduğu kadar üreten ve yenileyen toplumlar olmuşlardır. Bilgiyi
üretip, teknolojiyi eklemleyen çağdaş devletler uzun vadede en büyük
yatırımları gerçekleştirmektedirler. Böylelikle,
refahı simgeleyen, yalnız hizmet ve servis sektöründe değil,
uluslararası arenada önemli paya sahip olarak ekonomik, endüstriyel,
politik, askerî alanlarda çok büyük üstünlük sağlamaktadırlar.
Diğer bir deyişle, uluslararası rekabette ayakta kalmak, ancak
bilim ve teknolojiye yüksek seviyelerde imkân hazırlanmasıyla mümkün
olmaktadır. Bu politikanın da temel yapı taşı
araştırma ve geliştirme faaliyetlerine verilen önemdir
değerli arkadaşlar.
Nitekim, söz
konusu tasarının temel felsefesi, Türkiyenin bağımsız
bir bilim ve üretim merkezine dönüştürülmesi, araştırma ve
geliştirme alanlarında önemli bir adres olarak küresel sisteme ev
sahipliği yapmasıdır. Dolayısıyla, Türkiyenin uzun
dönemli büyüme ve gelişme süreci, yenilikçilik kültürü, ileri teknoloji,
ar-ge yatırımları, bilim adamı ve araştırmacı
sayısı, insan kaynakları kalitesi, esnek üretim modeli,
girişimciliği teşvik etmesi, işletmeleri yatırıma
ve üretime odaklayarak özendirmesi ve güvence altına almasıyla
doğrudan paralellik arz etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, gelişmiş ülkelerde asırlardır
araştırma ve geliştirme alanlarına yatırım
yapılırken ülkemizde uzun yıllar bu alan ihmale
uğramıştır. AK Parti İktidarıyla birlikte
Türkiye'nin vizyonunda ve misyonunda yaşanan büyük dönüşüm, bu hatalı
gidişata da nihayet bir son vermiştir. Hükûmetin bilene ve bilime
yaptığı yatırım, verdiği değer, bunun en
güzel kanıtı olmuştur.
Lütfen, rakamlara
burada dikkatinizi çekmek isterim. 2002de 28 bin olan araştırma
personeli sayısı 2005 yılında 49 bine
ulaşmış ve ülkemiz bilim insanı artış oranı
bakımından dünyada üçüncü sıraya yükselmiştir. Ayrıca,
önceden bilim insanına sahip tekelci bir statüde bulunan üniversitelerden
kamuya ve özel sektöre önemli oranda geçişler
sağlanmıştır. Böylelikle, üniversite, kamu, özel sektöre
dağılım oranındaki eşitsizlik de göreceli olarak
azalmaya başlamıştır.
Aynı
şekilde yine 2002 yılını ele alacak olursak,
araştırma ve geliştirme faaliyetlerine o yıllarda
ayrılan payın 25 milyon doların altında olduğunu, 2006
yılında ise bu rakamın bu rakamın son derece önemli
olduğunu düşünüyorum- 2002de 25 milyon dolardan 2006
yılına gelindiğinde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kaşıkoğlu.
METİN
KAŞIKOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
eğer bu 25
milyon rakamı aradan geçen dört yıllık süre içinde 3,5 milyar
dolara ulaşmışsa, bu da iktidarın gerçekten bu konuya
verdiği önemi göstermektedir.
Yine bir örnek
verecek olursak, 2002 yılında TÜBİTAKa -ki ar-ge anlamında
en önemli kurumlarımızdan bir tanesidir- ayrılan payın
hazineden yapılan yardım olarak 100,8 milyon YTL iken 2005te 675,4
milyon YTLye, 2006da 768,4 milyon YTLye, 2007de de 772 milyon YTLye
yükselmiş ise bu da ar-geye Hükûmetimizin verdiği desteği
göstermektedir.
Değerli
arkadaşlar, sonuç itibarıyla, bu tasarıyla, yenilikçiliğe
odaklanmış, istihdamı gelişmiş, katma değeri
yüksek ürünler üreten ve ithalata bağımlılığı
olmayan ve yenilikçilik kapasitesinin geliştirilmesine, teşebbüsün,
yenilikçiliğin ve verimliliğin teşvik edilmesine uygun bir ortam
sağlanmış olacaktır.
Ülkemizi bilgi ve
teknoloji çağının önemli bir aktörü olarak görmeyi diliyor,
kanunun ülkemize ve milletimize hayırlara vesile olmasını
temenni ediyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaşıkoğlu.
6ncı madde
üzerine, şahsı adına Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu
söz istemiştir.
Buyurun
Sayın Türkmenoğlu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ar-ge yasasının 6ncı maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Övündüğümüz
ve gurur duyduğumuz, bana göre çok önemsediğimiz ar-ge
yasamızın son maddelerini görüşmek üzere bulunmaktayız. Bu
kürsüden ar-ge ile ilgili, birçok arkadaşımız iyi yönde
katkı da sunmuştur, ama sonuçta eleştiri oklarını da
yasayı çıkaran arkadaşlarımıza iletmişlerdir. Ama
bizim, Komisyonda bunu çıkarırken -bütün partili
arkadaşlarımız- ittifakla birliktelik
sağladığımızı da buradan ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, yasamızla ilgili Hedefi belli değil. İçi
boş. Yetersiz. Değişiklik yapılmalıdır. hatta
hatta Maliye Bakanlığımız değil de niye Sanayi
Bakanlığımızın değildir? diye birçok
arkadaşımız eleştiri oklarını iletmişlerdir.
Buna bağlı olarak da ülkemizde yaşanan ekonomiyle ilgili
gelişmeler de olumsuz göstermeye
çalışılmıştır bu kürsüde.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, 2001de, hepimizin de bildiği gibi
ülkemiz yüzde 100 fakirleşmiştir. 2001 yılını çok
çabuk unutmamalıyız. Bizim, AK Parti İktidarının
hedefleri de bellidir, yapacağı çalışmalar da bellidir.
Bu yasa
sanayicimizin önünü açacak. Bakın, tarım toplumundaydık sanayi
toplumuna doğru adım atıyoruz. Sanayi toplumundan da şimdi
bilgi ve teknoloji toplumuna adım atmaktayız. Düne kadar dünyada
zengin iş adamları arasında silah tüccarları vardır.
Bugün, bilgi taşıyan, bilgi toplumunu üreten tüccar
arkadaşlarımız vardır. Bunu göz ardı edemeyiz.
AK Partinin
iktidar olduğu hükûmetlerde birçok yasayı getirdiği gibi,
inşallah, 60ıncı Hükûmet döneminde de iki yüze yakın yasa,
altı yüze yakın da ikincil düzenleme yapmak için hedef
koymuştur. 2023te hedefimiz 800 milyar dolar ihracat, kişi
başına 10 bin dolar gelir getirmektir.
Bu kürsüden,
bizden önceki arkadaşımız şunu ifade etmiştir,
İstanbul Sanayi Odasının verilerini bir şekilde kamuoyuna
aktarmaya çalışmıştır. Bakın, ben de sivil toplum
kuruluşu başkanlığı yapmış bir
arkadaşınız olarak, meslek odası
başkanlığı yapmış bir arkadaşınız
olarak, ben de İstanbul Ticaret Odasının verilerini
açıklamak istiyorum:
Bakın,
İstanbul Ticaret Odası geçenlerde bir anket yaptı ve bununla
ilgili bir açıklama yaptı. 1923 ile 1938 arasında, yani Mustafa
Kemal Atatürkün kurduğu cumhuriyetin 1923 ile 1938 arasında büyüme
hızı 7,8, enflasyon eksi 2.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) 11
11
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Devamla) 1950-1960 arasında Demokrat Partinin iktidar
olduğu dönemlerde büyüme hızımız yüzde 6,3, enflasyon yüzde
10.
1983-1991
yılları arasında Özalın, Anavatan Partisinin hükûmet
olduğu dönemlerde büyüme hızımız yüzde 5, enflasyonumuz
yüzde 49.
2003-2006
arası, şu anda iktidarda bulunan AK Parti Hükûmetimizin
yapmış olduğu gayretli çalışmalar sonucunda büyüme
hızımız yüzde 7,2, enflasyon yüzde 60lardan yüzde 11e
inmiştir değerli arkadaşlarım.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Vatandaşa ne kadar yansıdı?
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Devamla) - Şimdi, bu rakamlar bizim siyasetçi
arkadaşlarımızın söylediği rakamlar değil, sizin
bu kürsüden her daim ifade ettiğiniz sivil toplum kuruluşu, meslek
odası başkanının yaptığı ankettir değerli
arkadaşlarım.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Vatandaşa yansıtabildiniz mi?
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Devamla) - Vatandaşa neler
yansımıştır ben hemen söyleyeyim değerli
arkadaşlarım. Bakın, buradan KOBİlere teşvik
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Türkmenoğlu, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale)- Yansıdı, yansıdı! 14 milyon
yeşil kartlı, 18 milyon yoksul, 1 milyon aç! Vatandaşa
yansımaz olur mu!
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Devamla) -
kullanabildiğimiz sürece sonsuz teşvikler
var, yeter ki bu teşvikleri yerinde
ve iyi kullanalım değerli arkadaşlarım. Aktif iş gücü
programına bakın, son beş yıl içerisinde aktif iş gücü
programında kullanım oranımız yüzde 28. Demek ki bu ilde
yeteri kadar teşvikimiz var ama kullanacak olan arkadaşımızı
iyi tespit etmemiz lazım. Biz, bu kürsüden, lütfen insanlarımıza
doğru şeyleri ifade edelim ve doğru şeyleri söyleyelim.
Değerli
arkadaşlarım, ar-ge yasasında emeği geçen bütün -başta
sayın bakanlarımız olmak kaydıyla-
bürokratlarımızı, komisyonumuzu ve bütün partilileri en içten, en derin sevgi
ve saygıyla selamlıyorum.
Yasamızın hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Türkmenoğlu.
6ncı madde
üzerinde bir soru vardır.
Buyurunuz
Sayın Coşkunoğlu.
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aracılığınızla
Sayın Bakana üç soru sormak istiyorum. Birincisi: Bu kanun 31 Aralık
2023 tarihine kadar geçerli. Öte yandan 4691 sayılı Teknolojiyi Geliştirme
Bölgeleri Kanununun sağladığı olanaklar da 2003te sona
eriyor. Bu ikisi arasında bir senkronizasyon sağlayacak
mısınız? Bu birinci sorum.
İkinci
sorum: Sanayi politikasını
Sanayi Bakanımız da burada.
Altı yıldır, toplanan İstanbul Sanayi Odasının
toplantısında Sanayi politikamız yok, olmalıdır.
denilir. Nihayet olacak. Bu önemli mi? Önemliyse bu yasayla nasıl
ilişkilendiriyorsunuz?
Üçüncü sorum:
Sizin ünlü Babalar gibi satarım. sözünüz vardır. Teletaş
Alcatele satılınca Alcatel oradaki ar-ge departmanını
kapattı. Bu gibi özelleştirmeler konusunda ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkunoğlu.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Teknoparklar
Kanununda 2013 yılında sonuçlandırılacak. diyor ama
bizim bütün bu kanunlarımız
2013 yılına doğru gelince de o konuyla ilgili uzatmalar
oluyor veyahut da devamlı hâle getiriliyor. 2013e doğru da bu
çalışmaların yapılacağını tahmin ediyorum
ben, yapılacaktır.
Sanayi politikamız
Şimdi, Sayın Coşkunoğlu ikide bir yani Stratejiniz var
mı? Sanayi politikanız var mı? Şunun var mı? Yani
böyle günübirlik mi yapılıyor bunlar zannediyorsunuz Sayın
Coşkunoğlu? Şimdi Strateji var mı? Yani, biliyorsunuz
Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu var. Sayın Başbakanımız da
başkanı ve bu her sene -tahmin ediyorum- 2 defa toplanır. Orada
stratejiler de konuşuluyor, kararlar da alınıyor, bununla ilgili
çeşitli sunumlar da yapılıyor. Yani, hiç stratejisi olmayan bir
şey olur mu yani? Sanayi politikası olmadan olur mu? Olur mu tabii.
Sanayi Bakanlığının çok çok önemli politikaları var ve
Sayın Bakan bunları her zaman da açıklıyor. Bu
politikaları açıklıyor ama duymak istemiyorsunuz onu da
artık biz bilmeyiz. Ama duyanlar da duyuyor yani çünkü çarşaf
çarşaf açıklanıyor, kararlar alınıyor, platformlar
kuruluyor burada, her şey yapılıyor. O bakımdan,
bunların politikaları da yapılıyor.
Teletaşla
ilgili sorunuzu tam anlayamadım. Onun
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya)
Özelleşince ar-ge tesisini kapatmış. Ne oluyor diyor?
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Kim? Teletaş mı
kapatmış? Bu kanundan sonra açar. Bak, neler geliyor Sayın
Coşkunoğlu. Bu kanunu şimdi kabul edeceksiniz, önemli bir
iş yapacaksınız. Bunu kabul edin, bir an önce, onlar, hep
kapananlar açılsın, yenileri gelsin. Türk milleti bununla çok büyük
bir fırsat yakalıyor. Bunda hepinizin de imzası
olacağını tahmin ediyorum. Onun için herkese teşekkür
ediyorum. Sağ olun.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Madde üzerinde
soru-cevap tamamlandı.
Önerge yok.
6ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
6ncı madde kabul edilmiştir.
7nci maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 7- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 7nci madde üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam söz istemiştir.
MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) Konuşmayacağım efendim.
BAŞKAN
Peki.
7nci madde
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ahmet Kenan Tanrıkulu
konuşmak istiyor.
Buyurun
Sayın Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının yürütme
maddesi olan 7nci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini iletmek üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Daha önceki
maddeler görüşülürken belirtildiği gibi, aslında görüşülmesinde
oldukça geç kalmış bir tasarıyı, dar kapsamlı bulsak
da şu anda kanunlaştırıyoruz. Biz, şunu isterdik ki,
tasarı, Maliye Bakanlığı tarafından daha çok vergi
kanunlarına uygunluk açısından düzeltmelerle değil, Sanayi
ve Ticaret Bakanlığımız tarafından, daha geniş
çerçevede, ilgili kesimlerin görüş ve onayını da alarak
hazırlanıp Genel Kurulumuza getirilmiş olsaydı tabii ki
daha da iyi olurdu. Bu yüzden, bu kanunun uygulanmasında, ilerideki
zamanlarda beklenen sıkıntıları da tahmin etmek hiç de
kolay olmayacaktır. Ama, inanıyorum ki, çok kısa bir süre
içerisinde sanayi sektörümüzün de acil ihtiyaç duyduğu gerçek ar-ge
teşviklerini ve yapılandırmalarını içeren bir
çalışma Genel Kurulumuza getirilecektir.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi, dünya ekonomisi hızla
küreselleşirken, teknoloji üreten ve ihraç eden ülkelerin rekabet
üstünlüğü de giderek artmaktadır. Bilim ve teknolojiye hâkim olan
ülkeler tüm ekonomik etkinlik alanlarında mutlak bir üstünlük elde
edeceklerdir. Bilim ve teknoloji ve tabii ki, bunların
araştırılıp geliştirilmesi, ülkelerin rekabet
üstünlüğünü de belirleyici ana unsurlardan bir tanesidir. Bu
bağlamda, ülkeler ulusal teknoloji politikaları üretmekte ve hayata
geçirmektedirler. Bu yüzden, bilim ve teknolojiyi esas alan ar-ge ve inovasyona
ağırlık veren, istihdam odaklı sanayileşme
politikalarını da uyguladığımız zaman, sanayimiz
hem fasonlaşmadan kurtulacak hem de araştırma ve
geliştirmeler hiç şüphesiz kurumsallaşacaktır. Ancak,
önümüzdeki yıllar içerisinde teknoloji üreten ülkeler arasında yer
alamazsak, maalesef, ülkemiz ekonomisi de çok büyük ölçüde çok uluslu
şirketlerin kontrolüne geçebilir. Bu süreçte, teknoloji üreten ülkelere
fason üretim yapan ülke konumuna girmemek için planlı bir şekilde,
çok ciddi teknoloji üreten yatırımları ve teşvikleri de
gerçekleştirmek zorundayız.
Öte yandan, ar-ge
faaliyetlerinin önemli bir bölümü ürüne, maalesef, dönememektedir. Bunun en
büyük nedeni de teknoloji geliştirme bölgelerinde yer alan
firmalarımızın daha çok finansman ve mevzuatla uğraşmalarıdır.
Bu durumu 2000 yılında, 57nci Hükûmet döneminde tespit ederek, yine
o dönemde Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, bir hatip kürsüde
konuşuyor. Eski Sanayi ve Ticaret Bakanı konuşuyor. Sayın
Bakanlar
Bunu yakıştıramadığım için söylüyorum.
Bu, bir saygısızlık, Sayın Hatibe karşı
saygısızlık, Meclise karşı saygısızlık.
Komisyon Başkanı yanındakiyle konuşuyor. Sayın Bakan
burada diğer grupla konuşuyor. Böyle bir tavrı hepimize
nasıl layık görüyorsunuz? Bu Meclise nasıl layık
görüyorsunuz Sayın Aksoy?
BAŞKAN
Sayın Şandır
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) Sizin
yaptığınız saygısızlık. Biz yasa için
konuşuyoruz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yasayla ilgili konuşuyorsanız
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) Biz de
yasayla ilgili konuşuyoruz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Ama efendim, yani, öyle mi oluyor bu hadise?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya)
Burayı tenkit sizi ilgilendirmez,
burada Başkan var.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Olmaz efendim. Ben de hatırlatıyorum. Yani,
Genel Kurula saygı gerekiyor. Bunu yakıştıramadığımı
ifade ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Şandır, Sayın Şandır
Bakanlar, sayın
bakanlar
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Siz onun avukatı mısınız?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, bir eski Sanayi ve
Ticaret Bakanı konuşuyor. Olmaz böyle bir şey!..
BAŞKAN
Sayın Bakanlar, Genel Kurulda Genel Kurula uygun bir şekilde
davranacaklardır.
Lütfen, oturunuz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yapmayalım
bu görüşmeleri efendim. Sayın Başkan, bu görüşmeleri
yapmayalım. Madem öyle yapacaksak, yapmayalım.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Dinlemeyeceksiniz; yapmayalım.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) - Öyle şey mi olur efendim ya!
BAŞKAN
Sayın bakanlar Genel Kurulda en uygun şekilde davranacaklardır.
AHMET KENAN
TANRIKULU (Devamla) Sayın Başkanım, müsaadenizle devam etmek
istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun efendim, siz konuşmanıza devam ediniz lütfen.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Arkadaş protesto etsin, konuşmasın.
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) Sayın
Başkan, böyle şey olur mu efendim!
BAŞKAN
Lütfen
AHMET KENAN
TANRIKULU (Devamla) Müsaadenizle devam etmek istiyorum.
BAŞKAN -
Konuşmanıza devam ediniz Sayın Hatip.
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) Meclisi kim
yönetiyor?
AHMET KENAN
TANRIKULU (Devamla) Efendim, yeni baştan biraz önceki cümlemi tekrar
edersem, bu tespit edilen durum 57nci Hükûmet döneminde, yani 2000
yılında, bilim ve teknoloji politikalarını içeren,
teknoloji geliştirme bölgelerini üretime geçiren ve bir an önce
yasalaşmasını temin eden bir çerçeve ile hazırlanıp,
Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmiş ve o dönemde, 26 Haziran 2001
tarihinde teknoloji geliştirme bölgeleri yasalaşmış ve
yürürlüğe girmiştir.
Tabii, çok
değişik sebeplerle o günden bugüne kadar Bakanlar Kurulu
kararıyla 28 tane teknoloji geliştirme bölgesi kurulmuş ama
maalesef bunlardan 15 tanesi faaliyette ve çalışmalarına devam
eder hâle gelmiştir. Tabii, bunların büyük çoğunluğu, biraz
önce de belirttiğim gibi, daha çok, finansman
sıkıntısı nedeniyle çalışamaz durumdadır. O
hâlde başta Sanayi ve Ticaret Bakanlığı olmak üzere ilgili
diğer kuruluşların koordinasyonuyla teknoloji geliştirme
bölgelerimize Avrupa Yatırım Bankası kredisi gibi -örnekte görüleceği
gibi- uzun dönemli finansman seçeneklerini sunmamız belki de mümkün
olabilir. Gene, bir modelleme olarak söylüyorum, finansman modeli olarak
söylüyorum: Hâlen geçmişten gelen ve devam ettirilen KOSGEBin
uyguladığı ihracat ve istihdam destekli krediler vardır. Bu
da bir model olarak teknoloji geliştirme bölgelerimizde ve bu ar-ge
teşvik kapsamında uygulanabilir hâle getirilir.
Bir başka
önemli konu da teknogirişimciliğin destek ve finansmanıdır.
Girişimciliğin teşvikinde teknoloji tabanlı yeni
şirketlerin, gene başlangıç döneminde, finansman sorunları
en önemli sorun olarak karşımıza çıkmaktadır
değerli arkadaşlarım. Gene, ülkemizde bu konuda KOSGEB ve
TÜBİTAK, maalesef, sınırlı da olsa bazı destekler
verebilmektedir ama TÜBİTAK bunların bir kısmını sadece
araştırma faaliyetleri için vermektedir, KOSGEB de teknoloji
merkezleri tarafından, onun üzerinden bazı destekleri
kullanmaktadır. Her iki destek de tabii ki gereklidir, ancak ilgili
kesimler tarafından maalesef yeterli de görülmemektedir.
Bugün, değerli
milletvekilleri, üniversitelerimizde birçok başarılı
araştırma çalışması, ne yazık ki, katma
değerli ürün veya hizmet olarak ekonomimize geri dönememektedir. Oysa bu
araştırmaların üretime dönüşmesi hem ülke ekonomisi
açısından hem rekabet açısından hem de üniversitelerimizin
kendi finansman seçeneklerini artırması bakımından çok
önemlidir. Bu bağlamda üniversitelerimizin teknoloji transfer ofisleri
kurması da teşvik edilmelidir diye düşünüyorum. Tabii, üniversitelerimizin
başarılı araştırmalarını, gene, tespit
ederek hayata ve üretime geçirmek kamunun en baştaki görevidir.
Teknoloji
geliştirme bölgelerimizde yoğun araştırma yapan
şirketlerimiz yer almasına rağmen, çerçeve programı
performansları da düşük olarak gözlenmektedir. Bu
şirketlerimizin AB etkinlik programına da etkin olarak
katılmaları temin edilmelidir. Bugün teknoloji geliştirme
bölgelerinde en fazla şikâyet edilen konuların başında
nitelikli ara eleman ihtiyacı gelmektedir. Tabii ki bu soruna yönelik
olarak da gene teknoloji geliştirme bölgelerinde yer alan
firmalarımızın kendi etkin katılımlarını da
teşvik ederek nitelikli ara eleman yetiştirilmesine katkıda
bulunmaları da sağlanmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde, TÜİKin 2004-2006 dönemini
kapsayan Sanayi ve Hizmet Sektöründe Yenilik Anketinde gerçekten çok
çarpıcı ve dikkat çekici sonuçlar ortaya
çıkmıştır. Bu anketi incelediğimiz zaman, bizim
baştan beri bu tasarı hakkında söylediğimiz ve
yaptığımız eleştiri ve önerilerin gerçekten
doğrulandığını da görüyoruz. Bu ankete göre
girişimlerin yüzde 69,2si, yenilik faaliyetlerini etkileyen en önemli
faktör olarak maliyetlerin çok yüksek olduğunu söylemişlerdir. Gene
yüzde 65,3 ile arkasından girişim veya girişim grubunun parasal
kaynak yetersizliği ve yüzde 65,7yle nitelikli personel yetersizliği
talepler olarak sıralanmıştır. Demek ki anketlerdeki ar-ge
sorunlarına dahi çare olamayan ve üzerinde uzun bir süredir görüşme
yaptığımız bu tasarı, maalesef Türk sanayimizin çok
büyük bir çoğunluğunu teşkil eden KOBİlerimizin de derdine
derman olamayacaktır. Tasarıya göre büyük şirketler ar-ge
projesi ile başvurmaya gerek kalmadan vergi teşviklerinden
yararlanabilecekken, diğer şirketler, yani daha küçük ölçekli
şirketlerimiz yalnızca proje bazlı yararlanabileceklerdir. Bu
konuda diğer bir önemli husus da denetim mekanizmasıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Tanrıkulu.
AHMET KENAN
TANRIKULU (Devamla) Teşvik sistemlerindeki en önemli noktalardan biri,
etkin bir biçimde değerlendirme ve denetim mekanizmalarının
oluşturulmasıdır. Kıt kaynaklardan sağlanan
finansmanın nereye, ne şekilde ve nasıl
harcandığını bilmek de kamunun ve hepimizin görevidir diye
düşünüyorum. Unutmamamız gerekir ki Avrupa yenilikçilik endeksinde en
son sırada yer alan ülkemiz sanayisinin fasonlaşma olgusundan
kurtulabilmesi, bağımsız bir ar-ge yapılaşmasına
ve kamu yararına oluşacak sürdürülebilir bir kalkınmayı
öngören sanayi ve bilim politikalarıyla mümkün olabilecektir.
Bu
düşüncelerle bu yasamızın da inşallah hem sektöre hem de
Türk sanayisine hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor,
hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum. (AKP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Tanrıkulu.
7nci madde
üzerine Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan söz istemiştir.
Buyurun
Sayın Kaplan.
DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; her gün önümüze yasa tasarıları geliyor ve yoğun
bir zaman içinde çalışma yapıyoruz. Bugün de bir önerge verildi,
işte Zamanı uzatalım, yasa bitene kadar
çalışalım... Bir İç Tüzük taslağı
çalışması da gündemde zaten.
Şimdi, bu
sonuncu madde. Bütün yasa tasarılarında klasik bir madde var, diyor
ki: Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. Şimdi, bunun üzerinde
gruplar olarak, İç Tüzüke göre kişiler söz alıyoruz,
konuşuyoruz, soru soruyoruz ve maddenin özüyle ilgili bir şey
konuşmuyoruz aslında, yani genelde yine o tasarıyla ilgili
konuşuyoruz. Ama madde diyor ki: Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür. Başkası yürütebilir mi? Bu, Anayasa hükmü zaten. Yani bir
Anayasa hükmü olan bu konuda Mecliste zaman ekonomisi için bütün grupların
bir uzlaşma sağlayarak İç Tüzük değişikliğine
gidip bu maddeyle ilgili bir zaman tasarrufunda, bir ekonomi yapmasında
yarar olduğunu düşünüyorum. Meclisi bu konuda -bu gereksiz- bu
maddeyle ilgili İç Tüzükte zaman kaybını önleyici bir
uzlaşmaya davet ediyorum. Bunun için söz aldım.
Saygılarımla.
(DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
7nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümünü oylamaya geçmeden önce, oyunun rengini açıklamak üzere, lehte,
Ankara Milletvekili Emrehan Halıcı söz istemiştir.
Buyurun
Sayın Halıcı.
MEHMET EMREHAN
HALICI (Ankara) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlarken hepinizi Demokratik Sol Parti ve şahsım
adına saygılarımla selamlıyorum.
Oyumun rengini
belli etmek üzere söz aldım. Bu yasanın birtakım eksikleri
olmasına rağmen, birtakım kısıtlamaları
olmasına rağmen yasayı destekliyoruz ve oyumun rengi kabuldür.
Çünkü, Demokratik Sol Parti olarak biz, bilim, teknoloji, ar-ge, bilişimle
ilgili konularda her türlü çalışmaya elimizden geldiğince destek
vermeye, katkı vermeye hazırız. Bunu daha önce de ifade
etmiştik. Şimdi, bu vesileyle de bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Bu yasanın
çıkarılmasında emeği geçen bütün siyasetçileri,
bürokratları ve akademisyenleri yürekten kutluyorum. Ayrıca, yüce
Meclisimizde, gerek komisyonlarda gerek Genel Kurulda tüm partilerimizin büyük
bir olgunluk ve iş birliği içerisinde bu yasayla ilgili ortaya
koymuş oldukları çalışmalardan dolayı da hepsine ayrıyeten
teşekkür etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
aslında Türkiye'nin önünde çok önemli bir hedef var: Bilgi toplumuna
dönüşme hedefi. Bu hedefi tek başına bir parti, tek
başına bir hükûmet gerçekleştiremez. Bütün partiler eğer
iş birliği içerisinde olurlarsa ve milletimizin de bu konuda kararlılığını,
inancını, isteğini yanlarına alabilirlerse bu dönüşümü
sağlayabiliriz. Dolayısıyla, bu yasa, aslında bilgi
toplumuna dönüşme için gereken yasalardan bir tanesidir. Ben öyle umut
ediyorum, istiyorum ve temenni ediyorum ki daha sonra gene bilimle,
teknolojiyle ilgili yasalar Genel Kurulumuzun önüne gelir,
komisyonlarımıza gelir ve bütün partiler de Türkiyemizin sadece
bugününü değil önümüzdeki on yılını, yirmi
yılını, belki elli yılını
şekillendirebilecek bu değişiklikleri hep birlikte Meclisten geçirebiliriz.
Oyumun renginin
kabul olduğunu ifade etmiştim. Ama müsaade ederseniz, küçük bir
üzüntümü ve eleştirimi de tekrar hatırlatmak istiyorum. Çünkü,
maddeler sırasında,
görüşmeler sürerken bir önerge vermiştim ve
yazılımın aslında bilgi toplumuyla ilgili çok önemli bir
madde olduğunu hepimiz biliyorken ben bunu bir kez daha ifade
etmiştim ve önümüze gelen fırsatların çok iyi
değerlendirilerek Türkiye için çok büyük bir fırsat teşkil eden
yazılım konusunun her ama her vesileyle önünün
açılmasının gerektiğini bir kez daha hatırlatmak
istemiştim.
Bu yasada
tanımlamalar yapılırken, maalesef, yazılım, tam
istediğimiz, arzu ettiğimiz bir biçimde tanımlanmamaktadır
ve yazılım aslında tam olarak desteklenmemektedir. Burada
yazılım kullanarak yapılan ar-ge çalışmaları
destekleniyor. Bu hiç küçümsenecek bir şey değildir, olumludur. Ama
biz, yazılımın bizzat kendisinin de desteklenmesi
gerektiğine ve yazılımın da bizzat kendisinin bir ar-ge
unsuru olduğunun akıldan çıkartılmaması
gerektiğine inanıyoruz. Nitekim, daha önce çıkan teknoparklar
yasasında biz yazılımı tanımlarken bir ar-ge unsuru
olduğunu çok açık bir biçimde ifade etmiştik. Benim gönlüm öyle
arzu ediyordu ki bu yasada da yazılım çok net ve açık bir
biçimde ifade edilsin ve herhangi bir ar-ge çalışmasında
kullanılacak bir unsur olmaktan öte kendisi de başlı
başına desteklenebilecek bir faaliyet alanı olarak kabul
edilsin. Bu yasada bu gerçekleşmedi, ama ben öyle inanıyorum ki
hepimizin mutabakatıyla bundan sonraki yasa çalışmalarında
yazılım konusu tekrar Meclisin gündemine gelecektir ve bütün
partilerimiz, bilgiyle, teknolojiyle, bilişimle ilgili, bu yasada
olduğu gibi, yazılımın da Türkiye'nin gündeminde daha hak
ettiği bir biçimde yer almasını sağlayacak bir
kararlılık içerisinde olacaktır.
Ben, bu
yasanın milletimize hayırlı uğurlu olmasını
temenni ediyorum ve bilgi toplumuna dönüşme yolunda hepimize ama hepimize
üstün çalışmalar ve başarılar diliyorum.
Saygılar
sunuyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Halıcı.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının
açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 247
Kabul : 242
Çekimser: 5(x)
Böylece
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın
Bakanın teşekkür konuşma talebi vardır.
Teşekkür
konuşması yapmak üzere, buyurunuz efendim.
Süreniz beş
dakika.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, ar-ge tasarısı burada kabul edildi,
Cumhurbaşkanımıza gidip onaylandıktan sonra da
kanunlaşacak. Bu suretle, Türkiyede çok önemli bir dönem
açılıyor. Oylarınızla onayladınız. Efendime
söyleyeyim, burada, kaç günden beri uzadı, biraz da Meclisin gündeminden
dolayı uzadı ama ona rağmen bu tasarı şimdi
kanunlaştı ve Türkiyede, bundan sonra,
araştırma-geliştirme faaliyetleri bu kanunla daha fazla artacak.
Şimdi, bazen
soruları cevaplandırırken de söyledim burada. Bir defa, Türk
ürünleri, daha fazla katma değeri olan ürünlere geçecek Türkiye.
Şimdi, Türkiye, makro ekonomik yönden gerekli bütün tedbirleri aldı
ve makro ekonomik göstergelerde Türkiye büyük bir iyileşme
yaşadı. Bunlar nelerdir? Bunlar bütçe açıklarıdır,
bunlar faizlerdir, bunlar enflasyondur ve birçok göstergeler Türkiyede
fevkalade iyileşti.
Şimdi,
Türkiye ikinci dönemi yaşıyor değerli arkadaşlar.
İkinci dönemde de Türkiye, rekabet gücünü artırıcı mikro
ekonomik tedbirler alıyor. İşte onlardan bir tanesi bu ar-ge. Bu
fevkalade önemli. Yani, maddesi az, efendim, küçük bir kanun ama bunun tesiri
çok büyük olacak.
İkincisi,
cari açık yönünden de Türkiyeye önemli faydaları olacak. Neden?
Bugün, mesela, bir Fransanın üretimi Türkiyenin 4-5 katı.
Şimdi, 4-5 katı
4-5 kat fazla çalışmıyor bunlar.
Haldır haldır bizden daha fazla iplik, bizden daha fazla hububat
üretmiyorlar ama onların ürettikleri katma değerleri yüksek ürünler
olduğu için hem ihracatları çok daha fazla hem gayrisafi millî
hasılaları çok daha fazla. Şimdi bizde de bu ar-genin
neticesinde Türkiyenin çok iyi kazanımları olacak, Türk
üreticilerinin çok iyi kazanımları olacak.
İkincisi,
dünyada çok büyük ar-ge hizmetleri yapılıyor ve buralara da çok para
harcanıyor ve çok insan çalışıyor burada. Şimdi, bu
ar-geciler uluslararası kuruluşlar olduğu için, ar-ge
faaliyetlerini nerede daha iyi, kaliteli yaparlar, daha ucuz maliyetle
yaparlar, oraya gidiyorlar. Mesela Hindistana gidiyorlar, mesela başka
yerlere daha gidiyorlar. İşte o cazibe alanlarından bir tanesi
daha Türkiyemiz oluyor. Türkiyemizde yabancıların ar-ge faaliyetleri
dolayısıyla birçok kimseyi, Türk mühendisini, Türk doktorunu,
Türkiyenin yetişmiş elemanlarını
çalıştıracaklar, onlara bir para ödeyecekler,
(x) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
ayrıca onlar
da yeni know howlar öğrenecekler, yeni meslekler edinecekler.
Dolayısıyla Türkiyenin her bakımdan faydasına olan bir
kanun.
Şimdi, bu
kanun görüşmeleri sırasında değerli muhalefet partisine
mensup arkadaşlarımızın çok değerli
konuşmaları oldu. Kendilerine teşekkür ediyorum. Ancak zaman
zaman da dil sürçmesinden belki bazı şeyler oldu. Mesela bir
arkadaşımız Hükûmet buraya yeteri kadar önem vermiyor. dedi.
Hükûmet yeteri kadar önem vermese bunu hazırlar mı, bunu buraya
getirir mi? Şimdiye kadar niye böyle bir kanun gelmedi? Demek ki bizim
Hükûmetimiz bu işe önem veriyor.
İkincisi,
çok üzüldüm ben, Maliye Bakanlığıyla ne ilgisi var bu kanunun.
Bak bakalım! Hiç mi okumuyorsunuz bunu? Bir okuyun. Yani burada şu
vergi, kurumlar vergisi şöyle olacak, gelir vergisi böyle olacak, stopaj
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Teşekkür et, eleştiri getirme.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Yedi tane teşvik getiriliyor,
altısı Maliye Bakanlığıyla ilgili. Sonra biz tek parti
Hükûmetiyiz. Bu, Hükûmetin bir tasarısıdır. Sanayi Bakanı
da birdir burada, Maliye Bakanı da birdir, diğer bakanlar da birdir.
Biz tek parti hükûmeti olduğumuz için, zaten birlikte
hazırladık, Sanayi Bakanlığıyla da birlikte
hazırladık. Sanayi Bakanlığınızla
dostluğunuz olabilir, tanıdığınız olabilir, ama
Ne alakası var Maliye Bakanlığının? dersen, ben
üzüntülerimi belirtmek isterim o arkadaşa.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Biz, bu kanuna evet oyu verdik, destek oyu verdik.
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Onun dışında, tabii,
şimdi, burada Bu kanunu destekliyoruz. deyip bu kanunun yürütme
maddesinde konuş, yürürlük maddesinde konuş
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Biz, bu kanuna destek verdik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakan, süreniz bitti. Lütfen
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) Bir dakikalık süre verirseniz,
tamamlıyorum.
BAŞKAN
Lütfen
MALİYE
BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Peki, çok teşekkür ediyorum.
Bir de tabii
Bakan olarak ben orada otururken bir bakanla konuşmam ayıp bir
şey değil. Bir bakanla orada fikir teatisinde bulunmam çok
yakışıksız bir şey değil, ama ona
karışılırsa, ona şey edilirse bu şık
olmuyor. Başkan var, Başkana söylenir, Başkan gerekli
ikazları yapar. Ama ben, orada kiminle konuşacağım için
kimseden izin almam, kimsenin iznine
Yani, falanca arkadaşımla
konuşabilir miyim diye izin istemem, o benim hakkımdır. Onun
için, bu şekilde davranışlar da olmasa daha iyi olur, daha
şık olur.
Hepinize, bu
kanuna verdiğiniz destekten dolayı teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum.
Sağ olun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Unakıtan.
Sayın
milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.22
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.33
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2nci sırada
yer alan, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Anayasa Komisyonu Raporunun görüşülmesine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/498) (S. Sayısı:
110)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü
sırada yer alan, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili
Necdet Ünüvarın; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili
Necdet Ünüvarın; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (2/65) (S. Sayısı: 72)(x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
72 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Teklifin tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldız söz istemiştir.
Buyurunuz
Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
SACİD YILDIZ (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 72 sıra sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi grubum ve şahsım
adına saygıyla selamlıyorum.
Sağlık
hizmetlerinin kusursuz biçimde sunulması için nitelikli hekimlerin
yetiştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Eğitim ve
uygulama hastanelerinde bu görev çoğunlukla klinik şef ve şef
yardımcılarına düşmektedir. Bu yüzden, göreve getirilecek
kişilerin niteliği çok önemlidir. Bu nedenle, söz konusu hastanelerde
eğitim kadrolarının belirlenmesi, bilimsel ve eğitimin
temel ilkelerine uygun, siyasi tercihlerden uzak olmak zorundadır.
(x) 72 S. Sayılı Basmayazı tunağa
eklidir.
Sağlık
Bakanlığının gündeme getirdiği eğitim ve
araştırma hastaneleri klinik şef ve şef
yardımcılığına doçent ve profesör unvanına sahip
olanların Bakanlık tarafından atanmasını öngören
düzenlemeler, önceleri yönetmelik değişiklikleriyle yapılmaya
çalışılmıştır. Yönetmelik hakkında
Danıştay tarafından verilen iptal kararları üzerine 2005te
yasal düzenlemeye gidilmiştir ve kanun teklifi 02/07/2005 tarihinde kabul
edilmiştir.
Kanunun
6ncı maddesi klinik şef ve şef
yardımcılarının atanmasını düzenlemekteydi. Kanun,
dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer tarafından
19/7/2005 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine aşağıdaki
gerekçeler nedeniyle geri gönderilmiştir. Bunları aynen okuyorum ve
çok önemli, bize de ışık tutan gerekçelerdir değerli
milletvekilleri:
Profesör ve
doçentlerin Sağlık Bakanlığına bağlı
eğitim ve araştırma hastanelerinde klinik şefi ve şef
yardımcılığı kadrolarına sınavsız
atanmalarına ilişkin iptal edilen yönetmelik düzenlemesi, incelenen
yasanın 6 ncı maddesiyle bu kez yasa kuralı olarak yeniden
yapılmaktadır. Maddeye göre, profesör ya da doçent unvanını
almış olmak klinik şefi ve şef
yardımcılığı kadrolarına atanmak için yeterli
olup, bu unvana sahip kişilerin anılan kadrolara atanabilmesi için
ayrıca bir koşul ya da ek nitelik aranmamakta, bu tür atamalar için
bir sınır da getirilmemektedir. Daha sonraları yüzde 25 gibi
getirildi, şimdiki teklifte yüzde 35 var.
Eğitim ve araştırma hastanelerindeki klinik şefliği
ve şef yardımcılıkları görevinin belirtilen
işlevinden kaynaklanan önemine karşın bu görevlere profesör ya
da doçentler arasından atama yapılırken en uygununun seçilmesi
yönünde hiçbir nesnel ölçüt öngörülmemiş olması kamu yararıyla
bağdaşmamaktadır. Çünkü, bu tür atamalar
Burası da önemli
değerli milletvekilleri.
siyasal kimliği önde gelen ve çeşitli
baskılar altında bulunan bakanın öznel değerlendirmelerine
ve mutlak takdirine bırakılmış olmaktadır. Klinik
şefi ve şef yardımcılığına atama
yapılırken göreve en uygun olanın seçilmesi yerine siyasal
yandaşlık ölçütünün yeğlenmesini olanaklı kılan
sistemin iş yeri huzurunu ve çalışma
barışını bozacağı, hizmet kalitesini ve verimini
düşüreceği açıktır. Bunları, değerli Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer söylüyor. Fakat bu sağlam gerekçelere karşın,
bu hukuksal geri gönderme gerekçelerine karşın, Yasa aynı
şekliyle kabul edilerek 01/11/2005 tarihinde yürürlüğe
konulmuştur. Bunun üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından
Anayasa Mahkemesine iptal davası açılmıştır.
Başvuru üzerine, 12/12/2005 tarihinde Anayasa Mahkemesi yürütmeyi durdurma
kararı verdi. Kararın Resmî Gazetede
yayımlandığı tarih olan 17/12/2005 gününe kadar atamalar,
sakınılmadan, çekinilmeden Nasıl olsa Anayasa Mahkemesi
kararları geriye dönük işlemez. mantığıyla
sürdürülmüştür. Yani bir acele yoktu bazı yerlerde. Bakan
tarafından bu süre içinde, boşluktan yararlanılarak 47
eğitim ve araştırma hastanesine 176 adet -kimilerine göre 179-
klinik şef ve şef yardımcısı sınavsız bir
şekilde atanmıştır.
Bakanlık,
boş olan klinik şefliklerine atama yapmanın yanında, kadro
yaratmak amacıyla klinikleri bölerek, yatak sayılarını da
azaltarak yeni şeflikler oluşturmuştur. Ben, İstanbulda
biliyorum, Haydarpaşada, Göztepede, Kartalda yeni şeflikler
oluşturulmuştur. Klinikler bölünmüştür, yatak sayıları
azaltılmıştır. Bu atanan şeflerin
sayısının, klinik şef ve şef
yardımcılarının toplam sayısının yedide
1ine eşit olması, durumun boyutları hakkında, yani
kadrolaşma hakkında fikir vermektedir. Bu atamalar, kadrolar ilan
edilmeden ve objektif değerlendirmeler olmadan yapılmıştır
değerli milletvekilleri.
Şimdi bu
atamalardaki tabloya şöyle bir bakalım. 29/11/2007 tarihli
Sağlık Komisyonu toplantısında Sayın Bakanın
verdiği rakamları ben sizinle paylaşmak istiyorum:
Sayın Bakan
1.148 şeflik kadrosu var. dedi, 658 tane atanmış şef,
127 tanesi profesör, doçent olarak sınavsız atanmış. diye
söyledi. Tabii bu bazı yerlerde
Yani, eğer
yine bu geçerse aynı şekilde, 274 tane
Yüzde 35i çünkü o
şekilde, boş olanlar
Zaten daha evvel atanmış, 127 tane.
dedi Sayın Bakan
Bu durumda orada şef olmayı bekleyen uzmanlar
ne olacak değerli arkadaşlar? Bu, barışı bozmayacak
mı? Önceki Cumhurbaşkanımızın dediği gibi, iç
barışı, çalışma huzurunu bozmayacak mı? Orada,
yıllardır şef yardımcısı, şef olmayı
bekleyen uzmanlar var. Bu şekilde, hazır atamalar yapılacak.
Buna dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Şef ve
şef yardımcılarını yürürlüğü durdurulan yasaya
göre atayan Sayın Sağlık Bakanı Recep Akdağın,
atamalarını ağırlıklı olarak, Van Yüzüncü
Yıl, Erzurum Atatürk, Abant İzzet Baysal, Kayseri Erciyes gibi belli
üniversitelerden yaptığı görülmektedir. Bu üniversitelerden en fazla
atamayı Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesine
yapmıştır. Profesör ve doçent unvanlı öğretim
üyelerinden 64 şef ve 4 tane de şef yardımcısı devlet
hastanelerine atanırken, devlet hastanelerinden de kendine yakın
gördüğü kişilerden 72 şef ve 35 şef
yardımcısını bu şekilde, yani keyfî bir şekilde,
objektif kriterler olmadan görevlere getirmiştir.
Anayasa
Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararının ardından bu yazım
aşamasına kadar geçen beş günlük süre içinde bile -12sinde
yürütmeyi durdurmuş, 17sinde yazılmış, yani atamalar devam
ediyor- hukuka saygılı olan bir bakanın, etik kurallar
gereği atamaları geri alması gerekmekteydi. Ama nerede, bu
beklenti nerede? Çünkü karar verilmiş, yazılma aşamasında.
Anayasanın
10uncu maddesine göre devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar. Önümüzdeki kanun teklifi de bazı doçent ve
profesörleri, Bakanlık tarafından sınavsız bir şekilde
klinik şefi ve şef yardımcısı olarak atamayı öngörmektedir. Bu durumda,
Bakanlık, doğrudan, Anayasanın 10uncu maddesine
aykırı davranmaktadır. Daha sonra çıkarılan 15/2/07
tarihli 5581 sayılı Kanun da, yine dönemin Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer tarafından ikinci kez öncekine benzer gerekçelerle geri
gönderilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin gerekçesinde
Sağlık Bakanlığı ile üniversitelerde verilen
uzmanlık eğitiminin aynı olması nedeniyle,
üniversitelerdeki doçentlik kadrolarına atama prosedürü ile paralel hâle
getirilmektedir. denilmektedir.
Bakınız,
üniversitelerde doçent kadrosuna atama nasıl yapılmaktadır, siz
değerli milletvekilleriyle paylaşayım. Gerçi, benim
söyleyeceğim burada atama yönetmeliği, itiraz edecekler
olacaktır milletvekillerinden veya Sayın Bakandan. Ama bizim bu kanun
teklifinde de Hiç olmazsa objektif kriterlere dayanan bir yönetmelik
çıkarılması gerekir. diye bir atıf yok. Onun için ben
buradan yönetmeliği okuyorum: Öğretim Üyeliğine Yükseltilme ve
Atama Yönetmeliği: Bir üniversitede veya yüksek teknoloji enstitüsünde
açık doçentlik kadroları en
yüksek tirajlı beş gazeteden birinde Türkiye ölçüsünde ve
Resmî Gazetede rektörlükçe ilan edilir
Burada böyle bir kriter yok. Beş
tane büyük gazetede okuyacaksınız. Maddede ilan verilir diyor, ama
beş gazetede, bir gazetede nasıl ilan verilir belli değil,
orası kapalı.
Bu ilanda adaylara en az on beş gün
başvurma süresi tanınır ve son başvurma tarihi belirtilir
Burada da tabii Yönetmelik çıkarılacak diye atıf
olmadığı için buradan değerlendiriyorum. Belki bu objektif
kriterlerle belirlenecek yönetmelikte bunlar söylenebilir. Ama bu da yok
burada, on beş gün süre tanıması da yok.
Açılan doçentlik
kadroları ve dallarına ilişkin ilan duyurulmak üzere diğer
üniversiteler ile yüksek teknoloji enstitülerinin ilgili fakültelerine, enstitü
ve yüksekokullarına gönderilir. Adaylar özgeçmişlerini, bilimsel
çalışma ve yayınlarını kapsayan bir dosyayı dört
nüsha olarak, ilanda belirtilen süre içerisinde ilgili rektörlüğe teslim
ederler. Rektör, ilân edilen doçentlik kadrosuna, başvuran adayların
durumlarının incelenmesi için on beş gün içinde, varsa biri
ilgili birim yöneticisi olmak üzere
Teklifte ilgili birim de yok
dışarıdan bir profesör veya şef deniliyor, bu da çok
önemli, ama herhâlde o yeni önergelerle belki değişecektir.
adayın
başvurduğu bilim alanından yoksa en yakın bilim
alanından en az biri o üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü
dışından olmak kaydıyla üç profesör tespit eder. Aday veya
adayların özgeçmişlerini, bilimsel çalışma ve yayınlarını
kapsayan dosyaları bu profesörlere yollayarak, kişisel
raporlarını bir ay içinde göndermelerini ister. Burada
boşluklar var, tabii bunların yönetmelikle buna benzer bir
şekilde düzeltilmesi lazım, bunları aynen yazamayız, ama
yönetmelikte -ben örnek olsun ve size bir ışık tutsun diye
söylüyorum- bunların belirtilmesi lazım. Burada yeni şeyde keyfî
olacak, ilan verilecek, kenardaki bir gazetede ilan verilecek, ilanın son
başvurma tarihi belli değil, kişiler nereden başvuracak,
nasıl başvuracak, jüriler belli değil. Onun için çok keyfî
sonuçlar doğacaktır eğer bu şekilde çıkarsa.
Bu profesörler
aday veya adaylar hakkında ayrı ayrı tercih ve görüşlerini
rektöre bildirirler. Rektör bu görüşlere dayanarak, üniversite veya yüksek
teknoloji enstitüsü yönetim kurulunun gerekçeli görüsünü de aldıktan sonra
Bu da çok önemli değerli milletvekilleri. Burada Bakanlıkça atama
yapılır. diyor. Bakanlıkça yapılan atamada gerekçe
önemlidir. Yani, üç tane, beş tane, kimse verilecek, niye
atanmadığının belirtilmesi lazım, gerekçeli
görüşün belirtilmesi lazım, bunun da söylenmesi lazım.
gerekçeli görüşünü aldıktan sonra atama kararını verir.
diyor.
Söz bu
üniversitelere gelmişken, tıpta uzmanlık eğitimi veren
üniversite hastanelerinin sorunlarına da değinmek istiyorum. Bunlar
esas olarak kadro ve finans sorunlarıdır. Hemen yeni alınan bir
haberdi, onu da söyleyeyim: Nisan ayında açılacak tıpta
uzmanlık sınavlarında üniversitelerin, yani tıp
fakültelerinin kadroları ki, uzmanlık öğrencileri, bunlar
araştırma görevlileridir aynı zamanda. Tıp fakültelerinde
araştırma görevlileri tıpta uzmanlık sınavıyla
giren uzmanlık öğrencileridir. Bunlar üniversitelerde yüzde 60a
varan oranda azaltıldı. ÖSYMye gönderilen YÖKün yeni
kitapçığında ÖSYM bunu açıkladı.
Değerli
milletvekilleri, biraz evvel, bundan evvel biz araştırma-geliştirme
yasasını görüştük. Araştırma-geliştirmeyi
Türkiyede artıralım, geliştirelim dedik. Üniversiteler
Türkiyede en fazla araştırma ve geliştirmenin
yapıldığı kurumlardır. Bu
araştırma-geliştirme de öğretim üyeleri ve
yardımcılarıyla yapılır. Bunlar da, araştırma
görevlileri, öğretim görevlileri, diğer öğretim
yardımcılarıdır. Biz bu kadroları azaltıyoruz.
Niye azaltıyoruz bilemiyorum.
Aynı
zamanda, gene söz buraya gelmişken, üniversite hastaneleri gelirlerinin en
az yüzde 5ini araştırmaya ayırmak zorundalar ve yüzde 15ini de
hazineye veriyorlardı bir ay öncesine kadar. Hazineye verilen bu pay yüzde
5e indirildi. Ama, bu hazineye verilen pay eğitim hastanelerinde ve
diğer kamu hastanelerinde yüzde 1. Yani, bu niye sıfırlanmıyor
veya niye yüzde 1e çekilmiyor? Üniversite hastaneleri hem kadro
açısından hem maddi açıdan çok zor durumdadırlar. Bu
boşluklarını gidermek için, bakım- onarım giderleri,
hatta nöbet paraları bile döner sermayeden verilmektedir, ama
bunların kadro ve finans sorunları çözülmemektedir.
Daha
yaklaşık bir ay önce, 22 Ocak 2008de, Malatya İnönü
Üniversitesinin kadro sorunlarına ilişkin Sayın Mevlüt
Aslanoğlu tarafından verilen önerge, ne hazindir ki, tüm muhalefetin,
MHP ve CHPnin desteklemesine karşın, AKPnin Malatya milletvekillerinin
de katılımıyla reddedilmiştir. Bunu da Aslanoğlu niye
istiyor değerli milletvekilleri? Üniversite daha iyi
çalışsın diye. Türkiyede en fazla transplantasyonun,
karaciğer naklinin, böbrek naklinin yapıldığı
hastanelerden biri Malatya İnönü Üniversitesi Hastanesi. Bu hizmetler daha
iyi yapılsın diye kadro istemişti. Bu kürsüden yalvardı
bin tane kadro ne olur verin. diye, ama bu, Malatyalı AKP
milletvekillerinin de katılımıyla reddedilmiştir. Ben bunu anlamakta güçlük çekiyorum.
Ayrıca, bu
kanun teklifinin komisyona gelmeden önceki hâlinde bulunmayan bir madde geçici
madde olarak eklenmiştir. Maddeye göre Sağlık
Bakanlığına bağlı eğitim ve araştırma
hastanelerinde halen klinik şefi ve şef
yardımcılığı görevlerini yürütmekte olanlar, bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte yürüttükleri görevlerine ait
kadrolara atanmış sayılırlar. denmektedir. Bunlar da, o
Anayasa Mahkemesinin durdurma kararına kadar olan şeylere bir
kılıf hazırlamaktadır. Çünkü atamaların geri
alınması için Sağlık Emekçileri Sendikası tarafından
Ankara 12. İdare Mahkemesine dava açılmış, atamalar iptal
edilmiştir. Bu geçici madde, komisyona sunulmak üzere yazılma
aşamasında olan mahkeme kararını geçersiz kılmak için
yangından mal kaçırırcasına eklenmiştir. Onlara bir
hukuksuzluk nedeniyle iptale konu olan atamalar yine hukuk dışı
bir uygulamayla geçerli kılınmak istenmektedir, yani
hukuksuzluğa kılıf aranmaktadır. Belki önergeyle bu da
kısmen düzeltilebilecektir.
Sağlık
sisteminin önemli bir kolu olan eğitim hastaneleri siyasi kadrolaşmaya
alet edilmektedir. Eğitim hastanelerimizde başta asistan eğitimi
olmak üzere kliniklerin tüm sorumluluğunu üstlenen şef ve şef
yardımcılarının atanması bir sorun hâline
getirilmektedir. Ayrıca, tüm bunlar olurken, bu alanda yıllarca emek
vermiş, hâlen o hastanelerde çalışan, bu kadrolara atanabilmek
için bilimsel bir sınavı bekleyen yüzlerce uzman göz ardı
edilmektedir. Bu anlamda onların hakları yenmektedir. Bu durum
adaletle bağdaşmamaktadır. Özellikle adında adalet olan
Adalet ve Kalkınma Partisine yakışmamaktadır, bu,
hakkaniyet ve adalete yakışmamaktadır.
Bu
girişimlerle, ülkemizde yıllarca emek verilerek ulaşılan
tıp eğitimindeki düzey yerle bir edilmek istenmektedir. Dünyada
belirli bir düzeye taşınan ülkemiz tıp eğitiminin tüm
değerleri yok sayılmaktadır. Teklif, bilimsel ve objektif
kriterlerden uzaktır. Kadroya atanacak profesör ve doçentlerin neye göre
belirleneceği, atamalarda göz önünde bulundurulacak kriterlerin ne denli
yeterli olduğu, atama yapılırken nesnel ölçütlere ne derecede
dikkat edileceği şüphelidir. Çünkü, o seçilecek kimselerin belli
nitelikleri olması gerekir, değerli milletvekilleri. Yapılan
düzenlemeyle, atamalar, bir siyasal organ olan Bakanlığın öznel
kararına terk edilmiştir.
Ben size, vaktim
de azaldı ama, kısaca söyleyeyim. Mesela -konum üroloji olduğu
için söylüyorum- Türk Üroloji Yeterlilik Kurumu bu konuda şeflik ve
şef yardımcılığı için belli atama kriterleri
getirmiştir. Ne olması lazım? Mesela şeflik için on yıl çalışmış
olması lazım. Yurt dışında iki tane, birinci isim
olarak yayını çıkması lazım. Yurt içinde on tane
yayınının çıkması lazım birinci isim olarak ve bu
yayınlar da uluslararası kabul görmüş, Avrupa Üroloji
Derneğinin, Amerikan Üroloji Derneğinin ve Türk Üroloji
Derneğinin akredite ettiği dergilerde çıkması lazım.
Yani şeflik ve şef yardımcılığı için bu
kriterleri haiz olanlar ancak başvurabiliyorlar. Buna benzer kriterlerin getirilmesi lazım
objektiflik açısından.
Gene,
basılı yayın açısından, uluslararası kabul
görmüş dergilerde en az beş çalışmada, bilimsel
araştırma, derleme, olgu sunumu -bu atanacaklar- yer almalı ve
olgu sunumları dışında, en az iki tanesinde birinci isim
olmalıdır. denmektedir. Adayın birinci isim olduğu
çalışmalarından bir tanesi mutlaka deneysel olması
gerekir. denmektedir. Bunlar daha var, ben özetle söylemek istiyorum.
Gene,
TÜBİTAK dizininde yer alan yurt içi hakemli dergilerde
yayımlanmış ve/veya yayıma kabul edilmiş en az on
çalışmada yer almalıdır. Yani, buna benzer objektif
kriterlerin getirilmesi gerekir değerli milletvekilleri. Çünkü klinik
şef ve şef yardımcıları iyi eğitimciler olmak
zorundadırlar, çünkü bu konu, doğrudan halk
sağlığını ilgilendirmektedir. Bizlere,
çocuklarımıza ve yakınlarımıza bu kadroya atananlar ve
onların yetiştirdiği uzmanlar bakacaklardır, muayene
edeceklerdir, ameliyat edeceklerdir.
Söz buraya
gelmişken, son zamanlarda özel dal ve ayakta teşhis ve tedavi
polikliniklerinin de, kliniklerinin de sıkıntısına
değinmek istiyorum. Bunlar yeni bir düzenlemeyle çok zor duruma
bırakılmışlardır. Burada 50 bin çalışan
vardır, 3 milyar dolar civarında yatırım
yapılmıştır. Bunlar tasfiye edilme durumundadır ve
burada çalışanlar uluslararası ve ulusal büyük sermayenin eline
atılmaktadır. Uluslararası bir sermaye var, büyük
yatırım yapmakta, bunların kucağına itilmektedir.
Bunların da düzeltilmesi lazım.
Gene, özel
hastanelerde yer seçiminden, atanacak hekimlere kadar Sağlık
Bakanlığı belirleyecek. Bir fabrikada çalışacak
mühendisi acaba Sanayi Bakanlığı mı belirliyor? Ama yeni
çıkan, değiştirilen 15 Şubattaki yönetmelikte, özel
hastanelerde çalışacak hekimlerin seçimine kadar Sağlık
Bakanlığı söz sahibi. Totaliter rejimlerde de bu gibi
şeyler yok değerli milletvekilleri, bunların da düzeltilmesi
lazım.
AKP Hükûmeti
klinik şef ve şef yardımcıları kanalıyla, hastanelerde
ve tüm sağlık kurumlarında kadrolaşma çabası ve
amacı içerisindedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Yıldız.
SACİD YILDIZ
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu teklifin defalarca
önümüze getirilmesinin tek amacı kadrolaşmadır.
Sağlıkta bu çok tehlikeli ve sakıncalıdır değerli
arkadaşlar. Bu, sınavla atansın ve bu yüzde 35 insin yüzde 10
Tamam, Bakanın da hakkı vardır ama bunlar, kesin,
kadrolaşma amacına dönüktür. Bir ülkenin hukuk,eğitim ve
sağlık kurumaları tarafsız ve her şeyden
bağımsız olmak durumundadır ancak bu şekilde iyi
hizmet verilebilir. Bu kurumlara el atmak, siyasete alet etmek son derece
yanlış kararlar almamıza, geri dönüşü olmayan hatalar
yapmamıza neden olabilir. Her şeyden önce bilime ve
sağlığa siyaseti karıştırmamalıyız
değerli milletvekilleri.
Sözlerime son
verirken, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak 72 sıra sayılı bu
Kanun Teklifine bu hâliyle olumsuz oy vereceğimizi bildirir, yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.
Teklifin tümü
üzerine, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır söz istemiştir.
Buyurunuz
Sayın Bayındır. (DTP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakikadır.
DTP GRUBU ADINA
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
hakkında DTP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
sağlık yasa tasarılarının
tartışıldığı bir ortamda can
kayıplarının yaşanması da ne kadar
sağlıklı düşündüğümüzün ve ne kadar sağlıklı
kararlar aldığımızın da bir göstergesi. Her
şeyden önce bir sistemin sağlıklı işlemesi lazım
çünkü toplumun sağlığı, psikolojik, sosyal, kültürel,
fizyolojik -hatta ben buna ekolojik diyerek de eklemek istiyorum Dünya
Sağlık Örgütü tanımlamasını- tam bir iyilik hâlinde
olması gerekiyor. Şimdi, soralım birbirimize toplum hangi
açıdan tam bir iyilik hâlinde? Sosyal açıdan iyilik hâli yok,
ekonomik açıdan her şey kötüye gidiyor, iyilik hâli yok.
Sağlık açısından zaten insanlar hastaneye gidiyor, tekrar
hasta dönüyor. Çünkü, şartlar değişmedikten sonra siz ne kadar tıbbi
tedavi yapın ya da cerrahi operasyon yaparsanız yapın o toplumun
sağlık sorununu gideremezsiniz, olsa olsa sağlığı
geçici bir şekilde tedavi etmiş olursunuz ya da geçiştirmiş
olursunuz.
O nedenle, her
şeyden önce, hastane şeflerinin rollerini ve
tanımlarını tanımlamadan önce Parlamentoda bulunan tüm yetkili
arkadaşların bu toplumun tüm sorunlarını bir şef gibi
organize etmek üzere burada olduğumuzu ve sorunların çözümünün
çözümsüzlükler üzerine ya da yeni hastalıklar üretmek üzerine değil,
daha doğru teşhislerin konulduğu, doğru tedavilerin
uygulandığı ve sağlıklı sonuçların
alındığı bir proje ekseninde bakmak gerektiğini
düşünüyorum.
O nedenle, bu Meclisin aldığı
tezkere kararı bir kere toplumu psikolojik olarak, sağlık
olarak, ekonomik olarak, her şeyden önce, can güvenliği
açısından tehdit etmiştir ve şu an bu tehdidin
yaşandığı, her gün kadınların
ağladığı, annelerin ağladığı, toplumun
tedirgin hâlde bulunduğu bir atmosferde biz sağlıktan,
sağlık sisteminden, şeflerden bahsediyoruz. Ne kadar
sağlıklı bir şekilde işleri organize ettiğimizin
bir göstergesidir!
O nedenle, biz,
tezkere kararlarının bir kez daha gözden geçirilmesi
gerektiğini, sorunların, Türkiyedeki sorunun tedavisinin, Kürt
sorununun tedavisinin ya da teşhisinin yanlış konduğunu,
doğru teşhis konması gerektiğini ve hastaya sorulması
gerekiyor. Hiçbir hekim hasta yerine kendisini koyamaz. Hastanın
şikâyetleri üzerine tedaviyi uygular. O zaman Türkiyede yaşayan tüm
halklar, tüm inançlar, ne istiyorsa, rahatsızlığı neyse,
bize düşen de bu rahatsızlığı toplumu tatmin edecek,
onları ikna edecek, çözüm getirecek bir şekilde sorunlarını
ele almamız gerekiyor ve yaklaşımımızın bu
olması gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde sistemin genel
sağlık sorunu yaşandığı bir dönemde bizim
hastanede işlerin de sağlıklı yürümesinde çok
sağlıklı karar alamayacağımız açık ki, bunu
yasa tasarısını tartışırken yine göreceğiz.
Bu nedenle, ben,
konuya geçmeden önce, Çocuğun Gördüğü Düştür Barış
şiirini sizinle paylaşmak istiyorum:
Çocuğun
gördüğü düştür barış.
Ananın
gördüğü düştür barış.
Ağaçlar
altında söylenen sevda sözleridir barış.
Evrenin yüzündeki
yara izleri kapandığı zaman,
Ağaçlar
dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara,
Yangının
eritip tükettiği yüreklerde
İlk
tomurcukları belirdiği zaman umudun,
Ölüler rahatça
uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık,
Boşa
akmadığını bilerek kanlarının,
Barış
budur işte. diyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) Konuya gel
SEVAHİR
BAYINDIR (Devamla) Konumuzla çok alakalıdır. Lütfen dinlemeyi
öğrenelim. Evet, dinlemeyi öğrenelim. Sağlıkla çok ilgidir.
Genel sağlıklı düşünemeyenlerin, sağlık
alanında da sağlıklı kararlar alamayacağını
şimdi hep birlikte tartışacağız.
Benden önceki
konuşmacı arkadaşım da bu konuda belirtti... Bizler de
zaten yasa tasarısı tartışılırken de
karşı oy kullanmıştık çünkü hakikaten bundan önceki
yasa tasarılarında da aynı şeyi yaşadık. Yani
hâkimler- savcılar yasa tasarısı
tartışıldığında burada, yine, herkes, sivil toplum
örgütleri, buradaki grubu bulunan partiler feryat ettiler, böyle yapmayın
dediler; çoğunluğuz yaparız, biz yaparız siz
uygularsınız, biz bildiğimizi okuruz
yaklaşımınızdan vazgeçin ya da torba yasalarından
vazgeçelim. Torba yasasını on beş gün önce çıkardık,
on beş gün sonra tekrar gözden geçirdik. Bu da bizim ne kadar
sağlıklı ne kadar objektif ne kadar bilimsel
görüştüğümüzün, tartıştığımızın,
birbirimizi dinlediğimizin ve sorunu çözmek için birbirimizi
tamamladığımızın bir göstergesi olarak
hatırlatmak isterim siz sayın değerli milletvekillerine!
O anlamda, biz
de, bu şef atamalarıyla ilgili neden bugüne kadar uygulanan kriterler
uygulanmıyor da yeniden keşfedip, işte, sistem hantaldır,
dolayısıyla bakanlık bünyesinde bir jüri oluşturulması
gerekiyor, 3 kişilik bir jürinin ve bu jüri hangi kriterlere
bağlı ve neye göre tercih edeceği belli olmayan bir sistemle bir
atama, bir kadrolaşma sürecinden geçiyor.
Sayın Bakan,
biz komisyonda tartışırken de bu tanımlarımızdan
çok rahatsız olmuştu, eminim yine aynı
rahatsızlığını ifade edecek, ama biz de bu
rahatsızlığına dair görüşlerimizi ısrarla, inatla
ifade edeceğiz.
Bu tarz bir atama
yöntemi, tercih yöntemi ve yüzde 35lik bir kadroyu kapsayacak bir atama
yöntemi kesinlikle kadrolaşmadır.
Peki, ilelebet
bir iktidar var mı, ebedi bir iktidar var mı? Yok. Neden o zaman hani
kısa sürede parti devlet gibi örgütlenelim, bütün kurumlara
yerleşelim? Bu ömrünüz
On yılı uzatabilirsiniz. Peki, bu dönemi
yaşayan insanlara yaptığınız haksızlık,
yapacağınız uygulamaların hesabını nerede
ödeyeceksiniz? Hangi adli kararda, hangi makamda ödersiniz diye sormak isterim
ben yeniden.
Hükûmet olarak ya
da bu toplumun yöneticiliğine soyunmuş güçlerin elinde bulunduğu
erkleri, kendi çoğulculuğuna, kendi gücüne dayalı bir tercihten
ziyade, adaletse, hakkaniyetse, eşitlikse eğer, her şeyden önce
kendi çıkarını gözetmeden toplumun ihtiyaçlarını ve
yararını gözetir bir şekilde bu kadro
dağılımını ya da yeniden görevlendirmeyi,
koşullara, hizmetin iyi yürümesine bağlı tutması gerekiyor.
Yine atamalar
Bölgeler arası eşitsizlik giderilmeye
çalışıldığı bir dönemde, 175 atamanın
yaklaşık 40ının bölgeden olması neyin sonucudur?
Yani, bu politikayı boşa çıkarmıyor mu? Biz bölgeye sürekli
işte gelişimlerde bulunuyoruz, girişimlerde bulunuyoruz,
atamalarda bulunuyoruz, görevlendirmeler yapıyoruz
Peki, madem,
şeflik düzeyinde görev yapabiliyorsa bulunduğu yerde görev yapmaya
çalışsın. Neden Vandan, neden Erzurumdan, neden Dicleden
alıp başka metropollere yığılma yapıyorsunuz?
Hatta özel alan yaratarak, var olan servisi ikiye bölerek daha bir çaba ve
gayret içindesiniz. Bu, düpedüz, kesinlikle kadrolaşmadır.
Yine, eğitim
ve araştırma hastanelerinde kadrolar, yıllardan beri,
gelenekselleşmiş şekilde, Sağlık
Bakanlığı tarafından yabancı dil, teorik ve pratik, üç
aşamalı, klinik şeflerinden kurulan 5 kişilik jürinin
yaptığı sınavla belirlenmekteydi. Ancak, 2001den beri, ne
yazık ki -bu uygulama- sürekli yasalara aykırı bir şekilde
atamalar yapılmakta ve bu atamalar da yargıdan geri dönmektedir.
Yine müracaat
biçimini -benden önceki konuşmacı da belirtti- neye göre ilan
edeceksiniz? Müracaat nereye yapılacak? Bu müracaatın içinden
nasıl tercih yapacaksınız? Bu konu da karışık.
Yani yasada, yasa teklifinde, eğitim ve araştırma hastanelerinin
açık bulunan şef ve şef yardımcılarının ilan
edileceği
Nerede ilan edileceği, kaç gazetede, bu gazetelerin
tirajları ne; bu ölçüler yok tabii ki.
İşte
Buralara tıp alanında uzmanlık kazanmış doçent ve
profesörlerin müracaat edebileceği, bunların
müracaatlarının Bakanlık tarafından oluşturulan 3
kişilik bir jüri tarafından değerlendirileceği ve sonucunda
da Bakanlık tarafından atanacağı, bu yolla yapılacak
atamaların toplam kadronun yüzde 35ini geçemeyeceği
şeklinde
yasa tasarısında geçiyor.
Bu anlamda,
adaylar hakkında değerlendirme yapacak jürinin belirlenmesinde
doçentlik atama yöntemi yerine profesörlük atama yönteminin dikkate
alınması gerektiği gibi, uygulamanın objektif ölçülerinin
mutlaka bir yönetmelik ile belirlenmesi gerekir.
Yönetmeliğin
içeriğini tabii ki burada netleştirmek mümkün değil. Ama
yönetmelik, mutlaka, bugüne kadar uygulanmış uluslararası
standarda uygun bir şekilde tercih etme sistemini açık bir
şekilde belirtmelidir.
Yine, jüri üye
sayısı eskiden olduğu gibi 5 kişiden neden 3 kişiye
düşürülmüştür? Biz, jüri üye sayısının yine 5
kişiden oluşmasının, bütün üyelerin atama yapılacak
uzmanlık alanından olmasının ve kura yöntemiyle
oluşturulmasının nesnellik için ön koşul olduğunu
düşünüyoruz. Çünkü, siz, cerrahi alanda bir tercih yapacaksanız,
gidip farklı bir alanla ilgili bulursanız ya da cerrahi de bile,
işte, üroloji ataması yapacaksanız, üroloji
dışındaki birimlerden aldığınızda, bu neye
göre bu tercihini yapacak? Bunlar kesinlikle yönetmeliklerde açık bir
şekilde belirtilmeli.
Yine, jürinin
değerlendirmesinde, eser sadece orijinal bilimsel araştırma,
yayın ve eserle sınırlı tutulmuştur. Bu da bize göre
yetersizdir, çünkü her şey yazılar üzerinden olmaz, yani cerrahi ya
da
Özellikle cerrahi alanlar için mutlaka pratik deneyimlerin olması
gerekiyor. Nice cerrahlar gördük kasap gibiydiler. Cerrahinin kendisi bir
estetik işidir. İnsan bünyesine, organizmasına doğrudan
müdahale ediyorsunuz ve bu müdahalenin sağlıklı, kişiye
zarar vermeden, ağır komplikasyonlara yol açmadan, kendine güvenen,
emin, pratikte sınanmış, eğitici yetiştirmiş şefler,
yani o kriterlere uygun kişiler arasından seçilmesi gerekiyor. Bu anlamda
meslekteki başarısı ve kıdemleriyle önceden asistan
yetiştirip yetiştirmediği gibi kriterler mutlaka göz ardı
edilmemelidir.
Yine jüri
değerlendirme öncesi ve sonrasıyla ilgili yabancı dil ve mesleki
sınav bulunmamaktadır. Ayrıca, hâlen görevde bulunan şef ve
şef yardımcıları ne olacak? Profesör ve doktor
olmamıştır, ama yıllarca bulunduğu serviste hizmet
vermiş, bilimsel olarak katkılarda bulunmuş, yeterli, yetenekli
nice kadrolar var. Bu yöntemle, bu kadar emek harcamış uzmanları
nereye koyacağız? Bunların bu haktan mahrum edilmesi ne kadar
adil ve hakkaniyetçidir? Bunu da sormak istiyoruz. Bunun için de, en
azından bulunduğu serviste on beş yıl şef
yardımcılığı yapmış ya da o klinikte uzman
olmuş ve kendisini kanıtlamış kişilere de mutlaka bu
şans tanınmalı diye düşünüyoruz.
Bu görüşler
Tabii ki biz yasa koyucular bir yasayı oluştururken gerçekten ilgili
sağlık kurulları var, Türk Tabipler Birliği var,
Sağlık Emekçileri Sendikası var ve yine sivil toplum örgütleri
var, yani bütün bunlar neye göre düşünce belirtiyor? Hani şeklen,
sivil toplum örgütlerinden komisyonlara katılanları usulen
dinliyoruz, belgelerini alıyoruz, arşivliyoruz, yani bu usuli
demokrasiden, mutlaka doğrudan ve dikkate alan ve onun katılımını
esas alan, yani hangi yaşam alanıyla ilgili karar alıyorsak, bu
yaşam alanını ilgilendiren ilgili kurumlar ve onların
kurullarının öngöreceği, kabul göreceği kriterler ve
esaslardan şaşmamak gerekir. O zaman demokrasiyi usulden değil,
esastan yerine getirmiş olacağız. Ne yazık ki, bugüne kadar
komisyonumuz süresince gerek Sosyal Güvenlik Yasası
tartışmalarında gerek hastaneler birliği
tartışmalarında, yine şef atamaları boyutuyla sivil
toplum örgütünün önerilerini, evet dinledik, evet onları toplantıya
kattık, ama hiçbir şekilde dikkate almadık. Bunu da şeklen
demokrasinin, kandırmanın, aldatmanın bir yöntemi olarak
görüyorum. Dolayısıyla, bu yöntemden mutlaka vazgeçmek lazım.
Eğer görüşüne başvuruyorsanız, ilgili muhatap olarak görüyorsanız
ve işin erbabı uzmanlarsa mutlaka bunların görüşlerinin ve
yaklaşımlarının dikkate alınması gerektiğini
düşünüyorum.
Yine, yasa
tasarısında tartışmalar boyutuyla ele
aldığımızda, bugün 2001den beri şef atamaları
boyutuyla yapılan pek çok uygulamanın yürürlüğü
durdurulmuş, mahkemeden dönmüştür. En son yine Tüm Sağlık
Senin bu şef atamalarına ilişkin açtığı dava,
12. İdare Mahkemesinden geri döndürülmüştür. Bu geri döndürmenin
şartları da şu şekilde belirmiştir: Zira, madde
hükmüyle hem profesör ve doçentlere hem de uzman tabiplere klinik şef ve
şef yardımcılığına atanma olanağı
getirildiği hâlde, bunlar arasında sınavla veya
sınavsız atama ayrımı da yapıldığı
için, esas atanma biçiminin hangisi, istisnai atanma biçiminin hangisi
olduğu ortaya konmamıştır. Uygulama, öteden beri
sınavın esas, sınavsız atamanın istisna olduğu
şeklindeyse de, son yasal düzenlemeyle ortaya çıkan durum, belirgin
değildir. Bu durum, madde hükmünün uygulanabilmesi açısından bir
düzenleme yapılmasını zorunlu kılmaktadır.
Dolayısıyla 11inci ayın 9u 2007 tarihinde 12. İdare
Mahkemesi bu yürütmeyi durdurma kararı vermiştir.
Dolayısıyla, bizim şimdiye kadar
çıkardığımız, burada uzlaşı ve sivil toplum
örgütlerini dinlemeden geçirdiğimiz, çoğunluğumuza dayanarak,
çoğunluğa dayanarak AKP partisinin geçirdiği yasaların pek
çoğu hem burada bize zaman kaybettirmekte hem de Anayasa Mahkemesinden
geri dönmektedir ya da mahkeme bunların yürütmesini durdurma kararı
vermektedir. Peki biz burada neden emeğimize bu kadar ucuz
yaklaşıyoruz, neden erkler arasındaki ilişkiyi
gözetmiyoruz, neden yasama-yürütme-yargı, bu sistemi bir ahenk içinde
işletmiyoruz? Ben çoğunluğum, ben bildiğimi
çıkarırım, siz de gereğini yaparsınız gibi bir
zıtlaşmaya, birbirinin görevini yok saymaya, hiçleştirmeye dönük
neden böyle bir yaklaşım içindeyiz? Bu yaklaşım tahakkümcü,
bu yaklaşım kendisi dışında kimseyi tanımayan, bu
yaklaşım ötekileştiren, dışlayan, tekleştiren bir
yönetim biçimidir. Lütfen o zaman biz demokrasinin şeklen
uygulayıcısı olduğunu düşünelim, demokrasinin özünden
yoksun olduğumuzu bu uygulamalarımızla kabul edelim. Biz kabul
etmesek de kamuoyu bunun kararını böyle verecektir.
Bu nedenle,
özellikle, yani son yürütmeyi durdurma kararının Anayasanın
138inci maddesinin gereğince yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Bu
yasanın geçici maddesinin mutlaka kaldırılması gerekiyor,
iptal edilmesi gerekiyor.
Yine, bu yasa bu
hâliyle objektif değildir, tamamen kadrolaşmaya dayalıdır,
bilimsellik ve başarı gözetilmeden gerçekleştirilmek isteniyor.
Hele hele sağlık gibi bir alanda, ihtisas gerektiren, doğrudan insan
yaşamının sorumluluğunu üstlendiği bir yaşam
alanında, bir çalışma alanında, bir hizmet alanında bu
kadar ölçüsüz, objektivizmden uzak, nesnellikten uzak, tamamen
kadrolaşmaya dayalı bir atama yönteminden vazgeçelim.
Bizler de
Demokratik Toplum Partisi olarak bu yasaya karşı oy
belirteceğimizi iletiyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bayındır.
Teklifin tümü
üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Adana Milletvekili
Necdet Ünüvar söz istemiştir.
Buyurunuz
Sayın Ünüvar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA NECDET ÜNÜVAR (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış buluyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, Anayasamızda bir hak olarak
tanımlanan sağlıklı yaşama şartlarını
oluşturmak, devletin sorumluluğuna tevdi edilen bir görevdir.
Sağlık hizmetleri, hepimizin yine çok yakından bildiği
gibi, ertelenmesi, geciktirilmesi mümkün olmayan, bundan
vazgeçemeyeceğimiz bir alan. Dolayısıyla, çağdaş,
etkili ve nitelikli bir sağlık hizmeti sunabilmek için uygun fiziki
mekânlar, yeterli donanım, araç ve gerece ihtiyaç vardır. Fakat bütün
bunların yanında, asıl önemli olan, bu kaynakları etkili ve
verimli bir şekilde kullanacak olan insan gücüdür. Sağlık
hizmetlerini koruyucu, tedavi edici ve rehabilite edici sağlık
hizmetleri şeklinde ifade edebiliriz, ama bütün bunların hepsinin
özünde, tabii ki fiziki imkâna ihtiyaç var, tabii ki içine
koyacağımız alet edevata ihtiyaç var, ama en önemli unsur
insandır.
Topluma bugün ve
gelecekte sunulacak sağlık hizmetlerini gerçekleştirebilmek
üzere, sağlık çalışanlarının yeterli nicelikte,
yüksek nitelikte, düzgün bir dağılımla, zamanında ve
doğru şekilde istihdam edilmesi sağlık insan gücü
planlaması şeklinde adlandırılmaktadır. Veriye ve
kanıta dayalı
Yeterli nitelik ve sayıda insan gücünden mahrum
olunması sağlık sisteminin işleyişini de olumsuz yönde
etkilemektedir. Bu anlamda, Sağlık Bakanlığı anayasal
bir sorumluluk içerisinde olan bir bakanlıktır. Sağlık
hizmetlerinin sevk ve organizasyonunu, halka
ulaştırılmasını ve sağlık
politikalarının belirlenmesini, planlanmasını da bu anlamda
yapmaktadır. Sağlık Bakanlığımız, günün
şartlarına uygun bir şekilde ve toplumun ihtiyaçlarını
gidermeye matuf birtakım tedbirleri almakta.
Biraz önce bir
değerli konuşmacımız Sayın Yıldız ifade
etti, özel hastanelerle ilgili birtakım düzenlemeler de oluyor.
Şüphesiz, yine Anayasanın ilgili maddesi uyarınca devlet, kamu
ve özel sektörden hizmet alarak toplumun gerekli sağlık
ihtiyacını karşılamak durumunda. Bu anlamda, özel
hastanelerle ilgili, malumunuz, Adalet ve Kalkınma Partisi, 2003
yılında bir yönetmelik değişikliği ile önce Emekli
Sandığı mensuplarının, daha sonra Bağ-Kur ve
SSKlı vatandaşlarımızın özel sektörde hizmet veren kuruluşlardan
da sağlık hizmeti alabilmesinin yolunu açmıştı.
Yakında -yanlış bilmiyorsam on gün kadar önce- bir yönetmelik
değişikliği oldu ve Sağlık Bakanlığı
özel sektörün vereceği sağlık hizmetiyle ilgili bir planlama
kararı aldı. Bu aldığı karar Anayasadan
aldığı güçle oluyor, yani Anayasada kamu ve özel sektörün
marifetiyle verileceği ifade edilen, açıkça ifade edilen hizmetin
planlamasına matuf bir karardır. Bununla aslında
Sağlık Bakanlığımız bir kural koyuyor ve fiziki
ortamı yeterli olmayan, o kurala uygun olmayan kuruluşlara da dört
yıllık bir süre veriyor, ki oldukça da makul bir süre. Dört yıl
içerisinde o hizmete uygun, fiziki şartlara uygun hâle getirilmesini
sağlıyor. Yine, kamuoyunda yanlış değerlendirilen bir
başka husus da istifa ettiği zaman, ayrıldığı
zaman onun yerine herhangi bir sağlık personeli alamama gibi
yanlış bir şekilde ifade edilen husus. Hâlbuki burada,
aldığı ruhsatta ne kadar kişi yazılmışsa,
kaç kişi yazılmışsa, o kadar kişiyi ikame etme
hakkına sahip. Dolayısıyla, bunun da en azından kamuoyu
tarafından doğru bir şekilde bilinmesi adına bu ifadeyi de
kullanmak istiyorum.
Tabii, fiziki
ortam, donanım ve insan gücü arasındaki ilişkiyle ilgili
Sağlıkta Dönüşüm Programı adı altında yürütülen
bir program var ve bununla ilgili çok önemli birtakım adımlar
atılmıştır ve problemlerin çözülmesi noktasında çok
önemli mesafeler katedilmiştir. Fiziki yapılardan başlayarak,
verimlilik ve üretkenliği artıran pek çok düzenleme
yapılmış ve kamu eliyle sunulan sağlık hizmetlerinde
hissedilir, fark edilir birtakım gelişmeler olmuştur. Tabii,
burada, Sağlık Bakanlığının
yaptığı hizmetin felsefesini doğru anlamak lazım.
Sağlık Bakanlığı, fiziki ortamla ilgili, şüphesiz
uzun süre kamu hizmeti gören kurumlarımızın hem eski hem yorgun
binalarını daha fonksiyonel hâle getirme noktasında pek çok
adım atmış; bununla, performansa dayalı bir yönetim
modeliyle hem hekimlerimizin hem diğer sağlık
çalışanlarımızın daha fazla
çalışmasını hem de bunun karşılığı
olan ücreti, gelir düzeyini sağlama noktasında pek çok adım
atmıştır. Bununla, öteden beri sağlık hizmeti veren
kuruluşlarımızın çok daha fonksiyonel hizmet verdiğini
hepimiz çok yakından biliyoruz ve vatandaşımızın
sağlık hizmetlerine erişimindeki artış sebebiyle,
kişi başına yıllık hekime başvuru oranında
çok önemli ölçüde artış olmuştur. Bu artış, bugün
itibarıyla çok önemli ölçüde artmış olmasına rağmen,
hâlâ Avrupa Birliği ülkelerinin ortalamasının oldukça
gerisindedir.
Yine, aile
hekimliği uygulaması, şu anda 13 ilde 10 milyon
vatandaşımıza başarıyla uygulanıyor, Düzceden
başlayıp, şu anda içinde İzmirin, Samsunun da
bulunduğu illerde uygulanıyor. Bu yıl, yanlış
bilmiyorsam, yaklaşık 35 ilimizde daha uygulamaya geçilecek ve
bununla da esasında birinci basamak sağlık hizmetlerinin çok
daha etkin hâle getirileceğini ifade edebiliriz.
Tabii, konumuz
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda değişiklikle,
eğitim hastanelerinde, hekimlerimizi yetiştiren, uzman hekim
yetiştiren kurumlarımızda klinik şef ve şef
yardımcısı ataması. Bununla tabii, Sağlık
Bakanlığımız eğitim hastanelerinde klinik şef ve
şef yardımcıları atamak istiyor, daha önce de
atadığı gibi, bu Hükûmetten önce de atandığı
gibi. Bununla ilgili bir kanun da yapılmıştı, bir önceki
Cumhurbaşkanımız tarafından geri gönderildi. Orada
objektif ölçüler olmadığı şeklinde bir ifade vardı.
Biz burada bu kanunla objektif bir ölçü getiriyoruz. Yani belli sayıda
jüri oluşturuyoruz ve o jüriyle klinik şef ve şef
yardımcılığı için atamalar yapacağız,
aynı zamanda sınav da yapılacak. Yıllardır klinik
şef ve şef yardımcılarıyla ilgili sınav
yapılamıyor ama değerli arkadaşlar, sınav
yapılabilmesi için önümüze konulan birtakım kriterlerde
Sağlık Bakanlığı bu kanunla aşmaya
çalışıyor.
Eğitim
hastaneleri niçin önemli? Şu açıdan önemli: Biz bütün Türkiyeye
hizmet ediyoruz, Doğu, Güneydoğu, Karadeniz, Ege, her tarafa
sağlık hizmeti götürüyoruz ve yüzde 80ini de sağlık
Bakanlığı götürüyor ve burada hekimler uzman hekim hâline
geliyor. Türkiyede, belli başlı, Ankara, İstanbul,
İzmirde eğitim hastanelerimiz var ve orada da klinik şef ve
şef yardımcıları görev yapıyorlar ama sayılara
baktığımız zaman yaklaşık 600ün üzerinde bir
klinik şefliği var ve bunlarda önemli ölçüde eksiklikler söz konusu.
Örneğin, İstanbul iline baktığımız zaman 600
klinik var, bunların sadece 324ünde klinik şefi var. Yani
İstanbulda 276 daha klinik şefine ihtiyaç var. Şef muavini
sayısı ise daha da düşük. İstanbulda 310 şef muavini
var ve kadro açığı da 890 civarında. Keza, Ankara ve
İzmire de baktığımız zaman yine eksiklikler söz
konusu. Bununla Sağlık Bakanlığımız gereken uzman
kadroyu yetiştirmek adına bir kadro açacak ve buna uygun
şartları taşıyan arkadaşlarımız
arasında, jüri tarafından belirlenen kriterlere uygun olanlar
arasından Bakanlık atama yapacak.
Tabii,
Türkiyenin her yerinden, klinik şefleri ve şef
yardımcıları atanıyor. Geçen dönemde de pek çok klinik
şefi atandı ama baktığımız zaman,
üniversitelerden gelen arkadaşlarımız var yani profesör,
doçentlerden. 170 küsur tane klinik şefi atanmış ama 68 tanesi
üniversiteden gelmiş durumda. Bendeki liste, arkadaşlardan
aldığım liste bu ve bunları da biz uzaydan falan
getirmiyoruz, sonuçta, üniversitelerde bunlar doçent ve profesör olarak görev
yapıyorlar yani Yükseköğretim Kurumu tarafından belirlenen
kriterlere uygun olarak bu arkadaşlarımız zaten doçent ve
profesör olarak görev yapıyor. Yani, oradaki arkadaşlarımız,
yine eğitim hastanelerine geliyorlar ve burada yine uzman hekim
yetiştirecekler. Dolayısıyla, bu
arkadaşlarımızın herhangi bir şekilde kadrolaşma
filan dediğimiz zaman, orada da o kadrolar zaten duruyor yani onları,
dışarıdaki insanları getirip orada herhangi bir kadroya
atama yapmış olmuyoruz.
Ancak,
değerli arkadaşlar, bu klinik şef ve şef
yardımcısı atadığımız arkadaşlar uzman
hekim yetiştirecekler ama şunu kabul etmemiz lazım ki Türkiyede
hekim sayısı açısından gerçekten çok ciddi bir eksiklik söz
konusu. Bizim ülkemizin nüfusuna benzer nitelikteki ülkelere
baktığımız zaman, Almanyada 80 milyon nüfusa 300 bin
civarında hekim varken, Türkiyede 70 milyon nüfusa 100 binin
birazcık üzerinde, 103 bin civarında bir hekim var, yani kişi
başına düşen hekim sayısında oldukça geri
durumdayız. Peki, bunu nasıl yapmamız lazım? Mutlaka,
üniversitelerimizin elindeki mevcut potansiyeli daha aktif bir şekilde
kullanması gerekiyor. Yine, Sağlık Bakanlığımızdan
aldığım bilgiler çerçevesinde ifade etmeliyim ki 1986 yılında,
5.300 öğrenciyi biz yaklaşık 1.900 öğretim üyesiyle yani
tıp fakültelerindeki 1.900 öğretim üyesi var iken alabiliyorduk ama
şimdi bizim öğretim üyesi sayımız yaklaşık 9.000
civarına çıkmış ama biz, hâlâ, 4.600-5.000 civarında
öğrenci alıyoruz. Yani bu şunu gösteriyor: Biz
üniversitelerimize çok daha fazla sayıda öğrenci alabiliriz. Çünkü
bizim ülkemizin ihtiyacı da var. Kaldı ki, bugün
aldığınız öğrenci ancak altı yıl sonra
tıp doktoru unvanını kazanabiliyor yani onun uzmanlık
eğitimini falan da göz ardı ettiğimiz zaman ve altı
yıl sonra ancak hekim olarak sağlık hizmetine
katılabiliyor.
Burada,
öğretim üyesi sayısı açısından da
baktığımız zaman, ülkemizde tıp fakültelerindeki
öğretim üyesi başına düşen nüfusun da Avrupadaki pek çok
ülkeden çok daha geri olduğunu görüyoruz. Bir iki tane sayı vermek
isterim: Almanyada bir tıp fakültesinde 1 öğretim üyesine
yaklaşık 22,5 öğrenci düşerken, İtalyada 11,8;
Slovakyada 7,3; hâlbuki Türkiyede 3,6. Yani bizim potansiyelimiz çok daha
fazla hekim yetiştirilebilecek kapasitede.
Kaldı ki,
Sayın Bakanımız da defalarca ifade etti, bizim pek çok yeni
açılan hastanelerimiz var ve bu hastanelerimizi de, tıp fakülteleri
öğrenci alarak sağlık hizmetine sunabileceği doktor
yetiştirmek amaçlı kullanacaksa, bu hastanelerimizi çok
rahatlıkla tahsis edebileceğini ifade etti. Kaldı ki, bütün
dünyada, gelişmiş ülkelerde afiliasyon dediğimiz bir kavram
var, yani bu ortak kullanım dediğimiz. Binaları ortak bir
şekilde üniversitelerle eğitim hastaneleri, Sağlık
Bakanlığı da pekâlâ kullanıp daha fazla hekimin
yetişmesini sağlayabilir.
Tabii, konu
gelmişken bu ifadeyi de kullanmak isterim. Sağlık hizmetleri
sadece tıp veya hemşirelik alanıyla sınırlı da
değil, yani sadece doktor veya hemşireden de ibaret değil, bunun
dışında pek çok yeni alanlar da var. Benim bilebildiğim
kadarıyla Dünya Sağlık Örgütünde sağlık personeli
adı altında yirmi dokuz çeşit, yirmi dokuz sınıf
tanım var. Bu tanımlara da kısa zamanda bizim
ulaşmamız gerekiyor. Yeni kavramları ülkemizin gündemine
getirmemiz gerekiyor, eczacılıkla ilgili, hemşirelikle ilgili.
Belki dal hemşireliği getirmemiz lazım, klinik
eczacılığı yeniden gündeme getirmemiz lazım. Bunlarla
ilgili, Sağlık Bakanlığımızda da pek çok
çalışmanın yapıldığını ve yakında
karşımıza geleceğini de biliyorum.
Değerli
arkadaşlar, bunun dışında, kanunla ilgili, bir de yönetici
atamasıyla ilgili, başhekim atamasıyla ilgili bir madde var.
Burada da şunu ifade etmek isterim, artık sağlık ekonomisi,
finans yönetimi, insan kaynakları yönetimi, kalite yönetimi,
sağlık mevzuatı ve hukuku, sosyal güvenlik alanlarında da
yetişmiş elemanları artık bizim yönetici olarak da istihdam
etmemiz gerekiyor.
Gerçi son
zamanlarda performansa dayalı sistemle hastanelerimizin pek çok yönetimi
artık daha mütevelli heyetine benzer yönetimlere yaklaşmış
durumda, ama, yine, yakında gelecek bir kanun tasarısıyla sağlık
hizmetlerinde yönetimin de tıbbi hizmetler, idari hizmetler ve diğer
hizmetler şeklinde ayrılacağını, herkesin kendi
işini yapacağını da ifade edebilirim.
Değerli
arkadaşlar, bu kanunla ilgili şunu da eklemek gerekiyor:
Sağlık Bakanlığımız son iki yıl içerisinde
pek çok ilimizde yeni eğitim hastaneleri kurdu. Antalyada,
Diyarbakırda, Elâzığda, Kayseride, Konyada, Sakaryada,
Sivasta, Trabzonda, Vanda yeni eğitim hastaneleri oluşturdu, ama
bu hastanelere herhangi bir klinik şefi veya şef yardımcısı
ataması yapılamadı Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurma
kararından sonra. Buralarda da bizim eğitim ve araştırma
hastanelerinin mutlaka klinik şef ve şef
yardımcılarıyla zenginleştirmemiz gerekiyor.
Bu, şunun
için gerekiyor, şöyle bir eleştiri geliyor: Orada bizim üniversite
hastanelerimiz var ve bunlar da sağlık hizmetini yerine getiriyor,
ama üniversite hastanelerimiz, şu anda gördüğümüz rakamlar, ifade
edebileceğimiz rakamlar şudur ki sağlık hizmetlerinin
yaklaşık yüzde 10unu karşılayabiliyor. Yine
sağlık hizmetlerinin yüzde 80ini Sağlık
Bakanlığı karşılıyor. Dolayısıyla,
Sağlık Bakanlığı, burada biraz önce
saydığım, gerçekten kendi bölgelerinde, çok önemli illerimizde
önemli sağlık hizmetlerini yerine getiriyor. Bir yandan eğitim
hizmeti, bir yandan da orada eğitim hastanesi olması sebebiyle daha
kalifiye klinik şeflerimizin yetiştirebileceği hekimlerle
sağlık hizmetini sunacak. Dolayısıyla bu kanunla, kanun
yasalaştıktan sonra da o hastanelerimizin de klinik şef ve
şef yardımcıları kadrosu, gerek atama yoluyla gerekse
sınav yoluyla yerine getirilecek.
Ben bu
kanunumuzun hayırlı olmasını diliyorum, çok önemli bir
kanun olduğunu tekrardan ifade ediyorum. Hepinizi Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ünüvar.
Teklifin tümü
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş söz istemiştir.
Buyurunuz
Sayın Durmuş. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Sağlık Hizmetleri Temel
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifiyle ilgili MHP Grubu adına görüşlerimi ifade etmek için
huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, görüştüğümüz yasa Anayasa Mahkemesi tarafından
yürürlüğü durdurulmuş bir yasa. Şimdi, yasa tasarısı
olarak gelmiyor karşımıza. Anayasa Mahkemesine karşı,
esas kararını beklemeden bir yolunu bulup, teklif olarak getiriliyor.
Yasa tasarısı olarak değil, yasa teklifi olarak getiriliyor.
Yani, bu yasanın arkasında Bakanlar Kurulu olacakken Türkiye Büyük
Millet Meclisine diyorlar ki: Anayasa Mahkemesine karşı siz bir
yolunu bulun, bunu çıkarın. Bu, kabul edilemez. Bu, Türkiye Büyük Millet
Meclisine karşı bir haksızlıktır diye
düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, 12/12/2005 günlü Anayasa Mahkemesi kararında:
Anayasaya aykırılığı konusunda güçlü belirtiler
bulunduğu, uygulamaları hâlinde sonradan giderilmesi güç veya
olanaksız durum ve zararların doğabileceği gözetilerek esas
hakkında karar verilinceye kadar yürürlüklerinin durdurulmasına oy
birliğiyle karar verildi. denilmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin esas hakkındaki
mütalaasını biz Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden istirham
etsek, biraz çabuklaştırsalar da ona karşı, o kararı
bozacak bir tavrın içine girmesek. Zannediyorum Mahkememiz bu
istirhamımızı da kabul edebilir. Burada bizi bir mahkeme
kararına karşı hile yapmaya zorlayıp hukuksuzluğu
alışkanlık hâline getirmeye zorlamamış olurlar diye
düşünüyorum.
3359
sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda -Ek 1inci maddesinin ikinci
fıkrasında- Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi Komisyonda görüşüldü. Klinik şefi, klinik şef
yardımcısı, başasistan eğitim kadrosudur. Ama burada:
asistan kadrolarına, açıktan atama
diyor.
Değerli
arkadaşlarım, 1990lı yıllarda üniversiteler kendi
araştırma görevlilerini, asistanlarını kendileri
atarlardı. O zaman da kamuoyunda şöyle bir şikâyet vardı:
Hocaların yakınları, çocukları hep asistan oluyor,
becerikli, bilgisi olan insanlar olamıyor. diye. Sağlık
Bakanlığı imtihanlarında şöyle bir durum vardı:
İmtihan soruları çalınıyordu. İmtihan sonuçları
ilan edilirken sıralamada hile yapılıyordu. Bir kısım
şeflerin çocukları yedek 3te olacakken listenin 2nci
sırasına geliyordu. O
günün Sağlık Bakanlığı Personel Genel Müdürüyle bir
görüşmemiz oldu, istirham ettik, dedik ki: Merkezî bir sınav olsun.
Türkiyede başarılı hekimler torpilliler arasında eziliyor.
İyi hazırlanmış hekimler uzmanlığa giremiyorlar.
Onun için Tıpta Uzmanlık Sınavı diye bir sınav
çıkardık. Şu anda Türkiyede memurluğa atamada en seçkin,
en geniş tabanla adaleti sağlayan bir sınavdır. Keşke
mühendisliklerde de benzeri olsa, keşke diğer uzmanlıklarda da
İşte, bu yasayla TUS sınavını kaldırıyor.
Araştırma görevlisi dediğimiz asistanı, kadro
şartı aranmaksızın atıyor. Böyle bir şey yok.
Yabancı dil sınavı, bilim sınavı sonrası
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET
ERDÖL (Trabzon) Kanunda öyle bir şey yok Sayın Durmuş.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Efendim, Komisyonda da söylediniz. Bakanlığın ilan
ettiği kadrolar, TUS sınavına, üniversite ve eğitim
hastaneleri tahsis edilir ve o sınavı başaranlar arasından,
puanlama sırasına göre, hastane tercihine göre, bunlar o
uzmanlık eğitimi için atanır. Nitekim, üniversitenin bazı
kadroları da Bakanlık kadrolarıdır. Burada da bunu
doğru yorumlarsanız, okursanız, asistanlığa
atamayı da getirmişsiniz buraya. İşin aslı bu. Böyle
bir şey yok. demek yeterli değil.
Dolayısıyla,
TUSu ortadan kaldırıyor. Sağlık
Bakanlığının, daha evvel, bu konuda, bu
yanlışı düzeltmek için üniversite yetkisini de Sağlık
Bakanlığı yetkisini de birleştirerek,
Üniversitelerarası Kurulun
Özellikle ÖSYMnin yaptığı TUS
sınavı, kaliteyi, bilgiyi en iyi değerlendiren bir
sınavdır, bundan da vazgeçilmemelidir; bu, asistanlığa
kalitenin gelmesini sağlayan bir yoldur.
Değerli
arkadaşlarım, hâlen üniversitelerde had safhada araştırma
görevlisi açığı vardır. Maliye
Bakanlığımız kadro vermiyor veya var olan kadroları
kapalı tutuyor, açmıyor ve o nedenle de üniversitelerin bazı
bölümlerinde ciddi sıkıntılar var. Şimdi YÖK
Başkanını değiştirdiniz, inşallah, bu
kadroları YÖK Başkanı vesilesiyle açarsınız da üniversiteler
biraz rahatlar.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Tamamen kapattı.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) O da mı kapattı? Peki.
Klinik şef,
klinik şef yardımcısı ve başasistan atamalarında
ilgili kliniklerin atama yapmasında, belirli kontenjanlar dâhilinde doçent
ve profesör atanması bizden önce de vardı, bizim
zamanımızda da vardı, hâlen var. Ancak, burada, çok temayüz
etmiş, öne çıkmış öğretim üyeleri ya da acil bir
durumda 3; 5, bilemediniz 15 klinik şefini, Bakan, resen, profesörden atar
gibi bir yetki vardı. Bu konuda, bizim zamanımızda da
Danıştayla tartışmaya girildi. Ancak, 179 tane klinik
şefi atıyorsunuz. Bakınız, 2001 yılında biz de
bir atama yaptık. Sayı çoğalınca, ihtiyaç artınca
sınavla yaptık değerli arkadaşlar. Türkiyede otuz
yıldır Tababet Uzmanlık Tüzüğü
çıkarılamıyordu. İlgili kurumlar, Danıştay,
Bakanlık, üniversiteler bir araya geldik, tüzüğü çıkardık.
Şimdi, tıpta uzman olabilmek için asistan arkadaşım süresini
tamamladığında, 5 kişilik bir jüri -3 de yedeğiyle-
sınav yapar. Yani, gerek eğitim hastanesinde gerekse üniversite
hastanesinde bir kliniği müstakilen yönetebilecek 1 kişiye uzman
belgesini verebilmek için 5 kişilik bir jüri karar verir. Biz, son
yaptığımız tüzük değişikliğinde bu jürinin
en az 2 tanesinin üniversite hocası olmasını istedik.
Değerli
arkadaşlarım, gerekçemiz şuydu: Geçmişte eğitim
hastanelerinde, klinik şefi, kendisiyle rekabet edemeyecek, kendisini
zorlamayacak bir kişiyi şef muavini yapıyordu. Şef muavini,
çoğu zaman, bilgi ve beceri bakımından şefin gerisinde
kalıyordu ve giderek, eğitim hastanelerimiz çökme aşamasına
gelmişti. O nedenle, üniversiteden doçentin, profesörün atanması
doğru bir yoldu veya bir diğer ifadeyle, bilgi ve becerisinden emin
olduğumuz -aynı asistan gibi- 5 kişilik jüri huzurunda bilim
sınavı, pratik sınavından geçen öğretim üyesinin
atanması doğru bir yoldur. Burada şunu söylemiyorum: Profesör ve
doçent eğitim hastanesinin hocasından daha becerikli, daha bilgilidir
gibi bir iddianın sahibi değilim, aksine görüşlerim de var. Bir
Yüksek İhtisas Hastanesinde Kemal Beyazıt Türkiyede en çok kalp
ameliyatı yapan kişiydi. Profesör falan da değildi, ama bilgisi,
becerisi üst düzeydeydi, birçok hocanın da eğitiminde rol
almıştı.
O hâlde esas olan
şey şudur: Değerli arkadaşlarım, profesörü Amerikadan
getirebilirsiniz. Bugün benim bir arkadaşım, milletvekili
arkadaşım, iki gün evvel anjiyo oldu ve bugün by-pass oldu
Balıkesir Milletvekilimiz Duran Bulut Bey. (AK Parti
sıralarından Geçmiş olsun sesleri) Bu arkadaşım bir
vakıf hastanesinde anjiyo oldu. İki özel hastanede temasta bulundu,
cerrahını kendi seçti. Kalp, damar cerrahını kendi seçti,
güvendiği kişiye de teslim oldu. Bununla ne demek istiyorum: Bir
doçent ya da profesör aramadı. İyi hekim, becerikli hekim, sonuçları
tartışmalı olmayan hekim aradı. Onun için, gelin, biz
Bakanımıza da destek verelim, sizin yasanıza da destek verelim.
Madem ağırlıklı olarak Atatürk Üniversitesi, Van
Üniversitesinden öğretim üyeleri getiriyorsunuz, o torpilinize de göz
yumalım, ama hekim mesleğinin iyisi olsun. Torpilde bari kaliteyi
arayalım.
Ben bununla
şunu söylüyorum: Sayın Erbakanın eşi hayatını
kaybetti, Sayın Adalet Bakanının kardeşi hayatını
kaybetti. Ben Türk doktorlarına kendimi birkaç defa emanet ettim. İki
hafta evveldi zannediyorum, yanılmıyorsam veya yirmi gün evvel ben
kalbime stent taktırdım. Bu stenti takan arkadaşın titri
doçent ya da profesör değildi, iyi bir kardiyologdu, gençti, dinamikti.
Ama her stent takan benim kalbime, farklı arkadaşım. Neden?
Becerilerine güvendiğim için. Ben size bir şey söylüyorum: Yarın
siz bu atadığınız şeflere
yakınlarınızı götüreceksiniz. Hele hele Bizim partilimiz.
diye götüreceksiniz. Ölümcül sonuçlar, komplikasyonlar sizleri üzecektir.
Bakın, ben
bir iddiada daha bulunayım: Üniversitede profesör payesini
almış, vakaları üzerinde ameliyat sonrası
tartışamayan hocalar var değerli arkadaşlarım.
Sağlık Bakanlığına bağlı bir hastanemizde
kalp cerrahisi ihtisası veriliyordu, bizim dönemimizde biz bunu iptal ettik.
Sebep şu: Adam kalp cerrahı, hiç göğüs açmamış. Olur
mu böyle şey? Kalbi görmeden, onun üzerinde işlem yapmadan,
diplomayla kalp cerrahı olunur mu? Ben yaptım, oldu!
Onun için
değerli arkadaşlarım, gelin, bu yasayı şöyle
yapalım: Asistan için 5 kişilik -3 yedek- jüri kuruyoruz, 2sini
üniversiteden alıyorsak arkadaşlarımız da profesör ve
doçent iseler; 2 tanesi üniversitede doçentlik jürisine giren profesör, 3
tanesi Bakanlık hastanelerinden şef veya profesör veya doçent, 3 de
yedeğiyle bu jüriyi oluşturalım. Niçin? Siz sadece uzman yetiştirecek
adam seçmiyorsunuz. Eğiticileri de eğitecek adam seçiyorsunuz.
Şef muavinini de o şef eğitecek, başasistanı da o
eğitecek. İşlerin büyük ekseriyeti de başasistanın
elindedir değerli arkadaşlarım.
Bir örnek
vereyim: Bir üniversitemizde yetmiş yaşındaki bir adama
kolonoskopi yapılıyor. Ben de oradayım. Başarılı
bir kolonoskopi. İşlem bitiyor. Hastaya Giyinebilirsin. deniyor,
oda terk ediliyor. İki üç dakika sonra bir çığlık sesi
Koşuyoruz. Adamın kalbi durmuş! Çok basit bir işlem,
bağırsağa fazla gaz vererek yapılan bir işlem.
Yaşlı adam
O gazın etkisiyle kalp durabilir. Durabilir...
İşlem de rutin yapılan bir işlem. Şimdi, bu
işlemde kolonoskopiyi yapan arkadaşın eli ayağı
dolaşırsa -Profesör-
yanındaki arkadaşın hemen kalp masajı,
ağız ağıza solunum yapması lazım, anesteziye haber
vermesi lazım, birkaç dakika zamanı var, onu kurtarması
lazım. Bu yapıldı. 3 defa kalp durdu, sonra adam
yaşadı, yaşamayabilirdi de. Bakın, nasıl bir meslek
mensubunu seçiyorsunuz: Yaptığı manipülasyondan dolayı
insanlar ölebiliyor. Bu insanlar basit bir kolonoskopiden dolayı öldü
diye, birileri öfkeli ve sinirli olarak üniversite bahçesinde profesör vuruyor,
hastane bahçesinde uzman doktor vuruyor. Değerli arkadaşlarım,
hekimlik mesleği riskli bir meslektir, ama dün, risk, hastalarının
kaybedilmesi şeklindeydi, bugün hekimin kendi hayatını
kaybetmesi söz konusu. Toplum, gergin bir toplum olmuş.
O hâlde, gelin, 5
kişinin 2sini üniversiteden, doçentlik jürisine giren profesörden seçin.
Ben inanıyorum ki bizim gibi yapıcı muhalefet yapan
arkadaşlarım olumlu olan şeye destek verecekler, ben de destek
vereceğim. Bir teklif daha
Efendim, Sağlık
Bakanlığı eğitim hastanelerinin gerekçesi şuydu:
Üniversite sayımız yeterli değildi, tıp fakültesi
sayımız yeterli değildi, onun için eğitim hastaneleri de
uzmanlık eğitimi veriyordu. Bugün de versin, ama, şef ve
şeflik müessesesi yerine, üniversitede olduğu gibi, ana bilim
dalı müessesesini getirelim; yani kariyer, şef, şef muavini
değil, doçent ve profesör olsun. Burada, hâlen üniversitede
çalışan şef muavinlerini mağdur etmek istemiyorum. Onlar da
üniversitenin hazırladığı bu sınavdan geçsinler,
bilgi-becerilerini ispat etsinler, doçent ve profesör olsunlar. Bundan sonra,
Numune Hastanesinin, Ankara Hastanesinin, büyük hastanelerin hepsinin
şefleri doçent ya da profesör olsun.
Niçin bunu
söylüyorsunuz? Ee her gün önümüze Avrupa Birliği kriterleri diyorsunuz,
Avrupa Birliği normları diyorsunuz, bir şeyler getiriyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, 3 tane tanıdık profesöre veya
jüri üyesine şef atattıramazsınız. Belli bir sınav
kriterinizin olması lazım. Üniversitelerimizde doçentliğe
müracaat edebilmek için biraz evvel arkadaşlarım da ifade etti-
birinci isim olarak kaç tane yurt dışı yayını var, bu
yayınlar orijinal yayın mı, incelemeye değer mi,
başkalarından intihal mı veya başkasının
yayınını kendi yayını gibi göstermiş mi?
Bunların hepsine dikkat etmek zorundayız. Türkiye, küresel
gelişmeler içinde kendi standardını koymak istiyorsa eğitim
hastanesinin hocası, hoca gibi hoca olacak, iyi öğretim üyesi olacak,
dersini de iyi verecek, becerisi de iyi olacak. O bakımdan, değerli
arkadaşlarım, bu yasada öngörülen şartlar sınav
standardını oluşturmuyor.
Bir
yanlış daha var. Yeni eğitim hastaneleri açtık, şef
muavinleri burada şef olabilir. Değerli arkadaşlarım,
Anayasamızın 70inci maddesi çok sarih, belli görevde yükseltilmek
için mesleki kriterler aranır, başka kriter aranmaz. Siz, şef
muavinini kalkınmakta öncelikli illerdeki klinikte şef
yapıyorsunuz da büyük şehirlerde yapmıyorsunuz, bu
adaletsizliktir. Bakın, doçent ve profesör olsun, teklifini ben
yapıyorum, ama yıllardır orada beklemiş adama diyorsunuz
ki: Sen ikinci sınıf adamsın. Sen, kalkınmada öncelikli
yerlere git.
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Kanun metninde yok efendim.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) E, vallahi 5 defa değiştirdiniz en son hangisi
bilemiyorum ki. Yani o kadar değişiyor ki bu.
Değerli
arkadaşlarım, ben bir şey söylüyorum. Gelin, bu yasayı
üniversiteye profesör, doçent seçer gibi jüri oluşturarak düzenleyin. Her
profesör, doçentin de eğitim hastanesinde şef
olamayacağını ben söylüyorum. Ameliyat yapmayı bilmeyen
adamı, vaka başında tartışmayı bilmeyen
adamı, kalbi durmuş adamı resüsite, reanime edip
canlandıramayan adamı siz şef yaparsanız, korkarım
yakınlarınızın birçoğu tıbbın gadrine
uğrar. Onun için hepimizi düşünüyorum, Türkiye'nin geleceğini
düşünüyorum. Torpilliyse torpilli, 179 adamınızı getirin, 5
kişilik jüride sınav yapın, başaranlar gelsin,
başaramayanın yerine yenisini alın. Ona da bir şey
demiyorum, kadrolaşıyor demiyorum. Biraz evvel Oktay Vural sordu
-sataşma yok- Orada kaç bürokrat senin zamanından kalma var? dedi,
1 tane var, o da hukukçu, alternatifini bulamadıkları için. dedim.
Kadrolaşıp kadrolaşmadığınız ortada, bunu söylemeye
gerek yok.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) Onlar da bu memleketin evladı.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Görevden aldıklarınız da bu vatanın
evladıydı.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) Siz geldiğiniz zaman ne oldu?
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Benim zamanımda yüzde 80i kaldı, sizin
zamanınızda yüzde 10u kalmadı.
KEMALETTİN
AYDIN (Gümüşhane) Başarısızlar gitti,
başarılılar geldi Sayın Durmuş.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Öyle mi? Maşallah, maşallah! Ne güzel!
OKTAY VURAL
(İzmir) İsterseniz vatandaşlıktan da atın o zaman!
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, işin polemik
tarafına, başarıya girersek ben burada
başarısızları sayarım, o zaman da haksız konuma
gireriz, birilerini üzeriz. Yüksek İhtisas Hastanesinin ölüm oranı
yüzde 7,5a çıktı yüzde 2den. Başarınız buysa
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Durmuş.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) Şu anda Siyami Ersekin başhekimi de Bursa
Acıbademde başhekimlik yapıyor. Başarınız buysa
o arkadaşım uluslararası başarıları olan bir
arkadaşımdır.
Bu yasa, Anayasa
Mahkemesinden dönecektir; bu yasa Anayasanın 70inci maddesine
aykırıdır, bu yasa eşitlik ilkesine
aykırıdır, bu yasa insan sağlığı
bakımından da risk oluşturan bir yasadır. Bunu, kabul
edilir sınırlara getirin, biz de destek verelim diyorum ve bu yasaya
grubumuz olarak karşı oy vereceğimizi ifade ediyor,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Durmuş.
Sayın
milletvekilleri, saat 20.30a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.54
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.30
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
72 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Teklifin tümü
üzerine, şahsı adına söz isteyen Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Yok.
BAŞKAN -
Kırklareli Milletvekili
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Yok.
BAŞKAN
Şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın
Cengiz, buyurunuz efendim.
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu kanunla ilgili
mütalaaya geçmeden önce, Sayın Bakanıma, elimde bir gazete kupürü
var, onu da görevliler tarafından göndermek istiyorum. Çanakkale ili Çan
ilçesi Çan Devlet Hastanesinde 23 Ocak 2008 günü akşamı, Devlet
Hastanesinde, Sağlık-Sene ait bir alkollü memurun o hastanede keyfî
denetlemesi, personeli tehdit etmesi ve orada bazı usulsüz -görevi
olmayarak kendini müfettiş veya müdür gibi görerek- hâl ve hareketleri
basına yansımış ve bu konuda da çalışanlar
tedirgin olmuş ve çalışanları huzursuz eden bu
-şaşkın diyelim- şahıs için
Bakanlığımızın bilgisi var mıdır? Gazetede
çıkan bu haberle ilgili Bakanlığımızın veya
İl Sağlık Müdürlüğümüzün neler
yaptığını öğrenebilir miyiz? Sayın Bakanıma
da bu kupürü göndereceğim birazdan.
Aynı
zamanda, tabii, bu kanunun geçici 1inci maddesinde aynen şu
söylenmektedir: Sağlık Bakanlığına bağlı
eğitim ve araştırma hastanelerinde halen klinik şefi ve
şef yardımcılığı görevlerini yürütmekte olanlar,
bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte yürüttükleri görevlerine ait
kadrolara atanmış sayılırlar. Böyle bir maddeyi getirirken
acaba şu anda görev yapan personelin, klinik şefi ve şef
yardımcılarının bir kriterleri var mı, yok mudur veya
bu kriterleri haiz midir, değil midir? Böyle bir ifade konmadan, yani
oradaki kadroları kriterlerine uygun ise diye bir kelime konmadan
Böyle
bir ibarenin yer alması acaba mevcut, yeterliliği olmayan personeli
bağlayıcı kılmıyor mu? Bu da tabii, çok önemli.
İkincisi,
hem Çan ilçemizde hem de Çanakkalemizde gerçekten personelimiz yirmi dört saat
görev yapmakta ve bu sağlık personelimizin, işte, dağda,
bayırda, ovada, cephede, kışta, yazın çok zor
şartlarda görev yapan personelimiz, özellikle yirmi dört saat görev yapan
bu sağlık personeline ekonomik bir iyileştirme ve
çalışanlara bir müjdemiz var mıdır?
Özellikle de beni
arayan muhtarlar
Çanakkalenin 587 köyü vardır. Bu 587 köyünün yüzde
70i, yüzde 80ine varan köylerimizde de ebe bulunmamaktadır. Özellikle
yerleşimlere uzak olan ve beldelere ve ilçelere, il merkezine uzak olan
dağ köylerimizde hem iğne hem de serum takılması
noktasında büyük sıkıntılar bulunmakta. Bu gibi
köylerimizin, ebesiz kalan ve yerleşimlere, yerleşim merkezlerine
uzak olan köylerimizin acaba ebe ihtiyacı konusunda -Çanakkalede çok
büyük sıkıntı var ve hastanelerimizde, özellikle Çan Devlet
Hastanesinde uzman hekim sıkıntısı var- bu konuda
çalışmalarımız var mıdır? Düşüncelerinizi
Sayın Bakanım, bu konuda alabilir miyim?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.
Sayın
Kaptan
OSMAN KAPTAN
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
3 Haziran 2007 tarihli oturumda size şu soruyu sormuştuk: Antalyada
faaliyette bulunan Andeva adlı hastane, miadı dolmuş malzemeleri
kullandığını ve bunun hekim raporlarında yer
aldığını söylemiş ve Sağlık
Bakanlığı olarak bu konuda neler
yaptığınızı sormuştuk. Siz de verdiğiniz
yanıtta Miadı geçmiş bir malzeme kullanılmışsa
biz bunun için gerekeni mutlaka yaparız ve şimdi, sizin buradaki
ifadenize dayanarak ben derhâl soruşturma başlatacağım.
demiştiniz.
Soruşturma
başlattınız mı Sayın Bakan?
Başlattıysanız, soruşturmanın sonucu nedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaptan.
Sayın
Yıldız
SACİD YILDIZ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana
sormak istiyorum: Bilindiği gibi on hizmet yılını
doldurmuş memurların istekleri hâlinde memuriyet süreleri boyunca bir
defada kullanılmak üzere altı aya kadar aylıksız izin alma
hakları vardır fakat bana gelen yakınmalarda, eğitim
hastanelerinde, özellikle eğitim hastanelerinde hekimlere bu hakkın
verilmediğini duymaktayım. Bu, olağanüstü durumlarda,
olağanüstü savaş hâllerinde falan verilmeyen bir durum. Acaba bu
doğru mudur, doğruysa gerekçesi nedir? Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.
Sayın
Kaplan
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Bakan, daha önce Bütçe Komisyonunda da sormuştum
ve Sayın Cumhurbaşkanı Gülün de olduğu bir vilayetteki
brinfingde Şırnak Valiliği, bize, yüzde 65 oranında uzman
ve pratisyen doktor açığı bulunduğunu söylemişti.
Şırnak Sağlık İl Müdürüyle
yaptığımız görüşmede, 43 uzman ve 47 pratisyen
açıkları bulunduğunu -ben sadece doktor bazında söylüyorum-
ve bunların Ocak 2008de tayinlerinin olacağını
beklediklerini söylemişlerdi. Ancak ben iki hafta önce Cizre Devlet
Hastanesine gittiğimde, bazı uzman ve pratisyenlerin
atamasının yapıldığını ancak hâlâ ciddi
sayıda uzman açıkları bulunduğunu bize söylediler.
Sağlık ocaklarından 6-7 tanesi kapalı, eleman
olmadığı için. Bu konuya girmeden, özellikle Şırnak
Sağlık İl Müdürlüğünün istediği 43 uzman ile 47
pratisyenin atanıp atanmadığını, ayrıca -Cizre
ilçesinde kurulan büyük bir devlet hastanesi, güzel bir hastane, bunun da
gerçekten doldurulması gerekiyor- özellikle kadın doğum
servisinde, oradaki kadınların, yeterince Kürtçe bilen
sağlık elemanı olmadığı için çok ciddi
sıkıntı çektikleri yönünde ifadeleri oldu. Bu tür talepleri
değerlendirmek için bir çabanız var mıdır? 1 dil bilen
sağlık elemanı vardı, o da yetersiz
kaldığını söylediler. 100 bin nüfuslu bir ilçe olduğu
için, bu büyük hastanemizde bu taleplerle ilgili bir çalışmanız
olacak mı? Ocak ayında beklediğimiz uzman ve pratisyen
atamaları tamamen yapılmadı. Ne zaman tamamlamayı
düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan. Sayın Aydoğan
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, Türkiyede 7.713 köyümüzde ebenin olmadığı, yine
Türkiyede doktor başına 4.435 hastanın düştüğü
Türkiyede bebek ölüm oranı Avrupa Birliği ortalamasının ne
kadarıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Aydoğan.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Sayın
Cengizin iki tane sorusu Çanakkale ve Çanla alakalı.
Birincisi, bir
kupür gönderdi bana, zannediyorum bir mahallî gazeteden. Orada bir isim falan
da yok. Ben mahallinden araştırma yaptırıp, bu hususta bir
inceleme yaptırıp, eğer gerekliyse tabii, bir soruşturma da
yaptıracağım.
İkincisi,
Zor şartlarda görev yapan sağlık personeline ekonomik
iyileştirme yapılacak mı? meselesi. 59uncu Hükûmetimiz
döneminde sağlık personelimize, gerçekten geçmişle
kıyaslanmayacak ölçülerde, performanslarına dayalı ek ödemelerle
gelirlerinde iyileştirmeler yaptık. Bu anlamda şunu ifade
edersem zannediyorum bir kıyaslama olarak ortaya çıkar: 2002
yılında 600 trilyon lira ek ödeme yapılmıştı
sağlık personelimize, 2007 yılında bu ek ödeme miktarı
3,5 milyar YTLye yaklaşmıştır. Yani aşağı
yukarı 5 mislini aşan ek ödeme şeklinde bir iyileştirmemiz
vardır. Tabii ki gönlümüzden geçen, sizin de çok haklı olarak ifade
ettiğiniz gibi her yönüyle fedakârca çalışan sağlık
çalışanlarımızın şartlarını önümüzdeki
yıllarda daha da iyileştirmektir.
Bu arada
arkadaşlarım bir not getirdiler. Çanda kaymakamlıkça bir
soruşturma açılmış. Dolayısıyla bu
soruşturmayı biz de takip ederiz.
Bu mevcut klinik
şefliği yapanlar için bir kriter var mı? dediniz bunların
klinik şefliklerinin devamı hususunda. Şimdi, teklifi veren
arkadaşlarım bir önerge ile bunu bana ifade ettiler. Bir önerge ile
yine bir jüri teşkili yapılıp bu kişilerin dosyalarının
incelenmesi suretiyle karar verilmesinin daha uygun olduğunu
düşündüğüm için bir önergeyle kanunu bu şekilde
değiştirmeyi düşünüyoruz.
Köylerin bir
kısmında ebe bulunmadığını ifade ettiniz. Bu çok
tabiidir, çünkü her köyde ebe bulunmasına yönelik bir yapılanma da
yok sağlıkta, zaten bu fiilen mümkün de değil. Ama grup köyler
açısından, en azından ebe bulundurulabilecek yerlerde ebe
bulundurmanın gerekli olduğunu biz de biliyoruz.
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) Büyük köylerde de yok Sayın Bakanım.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Şöyle ifade edeyim efendim: Orada da
aşağı yukarı 5 binin üzerinde, 6 bine yakın
sağlıkevinin 1.500ünü biz
ebeyle devralmıştık, şu anda 4 binin üzerindeki
sağlıkevimizde ebe var.
Ancak
aslında burada bu soruyu vesile kılarak şunu da ifade etmeliyim
ki hekimlik pratiğinde artık ağızdan verilebilecek ilaçlar
yerine enjeksiyon ilaçlarını kullanmamamız gerekiyor. Biz
personelimizi bu yönde eğitiyoruz, akılcı ilaç
kullanımı konusunda çünkü ebelerin asıl vazifesi hamile
takibidir, bebek takibidir. Nüfusu çok az olan yerlerde, takdir edersiniz ki,
hamile ve bebek sayıları çok az olduğundan, bu çeşit
istihdam aslında bir atıl kapasite de oluşturmaktadır. Biz
bu gibi yerlerde gezici sağlık hizmetleriyle işin bu tarafını
çözüyoruz, yani ebelerimiz o köylerde hamilelerimizi takip ediyorlar,
bebeklerimizi takip ediyorlar, aşılamaları yapıyorlar,
yapılmasına yardımcı oluyorlar. Ama bu bahsettiğiniz
enjeksiyon işi gerçekten önemli bir mesele. Onun için aslında bizim
tabiplik pratiğinde kas içine dediğimiz enjeksiyon şeklindeki
ilaç uygulamalarının biraz gereksiz olanlarının artık
uygulamadan kalkması lazım. Bu hususta da söylediğim gibi hizmet
içi eğitimlerle bunu sağlamaya çalışıyoruz.
Ayrıca, vekil ebe ve hemşirelerle de, biraz önce burada ifade
ettiğim şekilde buralarda kapasitelerimizi artırdık.
Sayın
Kaptan, Antalyada bir hastaneyle ilgili olarak daha önce bir soru
sorduğunuzu, bizim soruşturma açtıracağımızı
ifade ettiğimizi söylediniz. Tabiatıyla şu anda durum nedir,
hatırlamam mümkün değil. Çünkü size bunu ifade ettikten sonra
arkadaşlarıma bu talimatı vermiştim. Size yazılı
olarak bunun sonucunun, ben bizzat takip edip, verilmesini
sağlayacağım.
Sayın
Yıldız, Eğitim hastanelerinde altı ay ücretsiz izin
vermiyormuşsunuz. Böyle bir uygulama var mı? diye bir soru sordular yani
hakları var. Aslında bu altı ay ücretsiz izin meselesi,
Sayın Yıldız, idarenin tasarrufuyla verilebilecek olan bir
izindir. Yani idare, gerekçesine bakar, bu gerekçesini haklı görürse
altı ay ücretsiz izni verir, değilse vermez.
Şimdi,
şu tarz uygulamalarla karşılaştık, yani yüce
Meclisimize ve size çok açık biçimde bunları ifade etmem gerekir: Son
bir yıl içerisinde geçmişle mukayese edilemeyecek derecede böyle
altı aylık ücretsiz izin talepleri çıktı
karşımıza ve gördük ki bu biraz da hekimlerin dışarıda
gidip özel sektörde bir müddet çalışıp daha sonra eğer
işi olursa devam etmesi, değilse tekrar kamuya dönmesi gibi bir
amaçla yapılanlar bunların içerisinde epeyce bir yekûn tutuyor.
Dolayısıyla, işi biraz sıkı tuttuğumuz bir
gerçektir. Bir hekim arkadaşımızın veya bir başka
sağlık çalışanının, gerçekten makul bir mazereti
varsa elbette bu ücretsiz izinleri veriyoruz, aksi takdirde vermiyoruz. Çünkü
vatandaşa verilen sağlık hizmeti aksamış oluyor.
SACİD YILDIZ
(İstanbul) Efendim, bu, gerekçesiz bir izindir. Bazı
olağanüstü durumlarda vermeyebilirsiniz. Gerekçe belirtilmek zorunda
değil.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Ben, şimdi hukukçu
arkadaşlarıma sordum, Bu hak verilebilir. şeklinde bir hukuki
düzenleme var. Dolayısıyla, bu, idarenin tasarrufundaki bir durumdur.
Sayın
Kaplan, Şırnakla ilgili, personel ihtiyaçlarıyla ilgili bir
soru sordu. Aslında, daha önce de hem yüce Meclisin çatısı
altında hem başka ortamlarda Şırnakla ilgili verileri
vatandaşlarımıza ve Şırnaklımıza
ulaştırmıştık. Şunu ifade etmeliyim ki: Sadece
uzman hekim üzerinden konuşursak, göreve geldiğimizde
aşağı yukarı Şırnakta 20 civarında uzman
hekim vardı. Bugün uzman hekim sayısı 70li rakamları bulmuş
durumda.
Pratisyen hekim
açısından da Türkiye ortalaması
Biz Personel
dağılım cetveli diye yeni bir düzenleme getirdik. Buna göre,
Türkiyedeki doktor sayılarının dengeli
dağılımıyla, acaba Türkiyede bunları
dağıtırsak her şehre kaç kişi verebiliriz, bunu tespit
ettik. Çünkü aslında doktor ihtiyacı çok fazla. Gerçekten
Şırnakta da hâlâ doktor ihtiyacı var, Türkiyenin her yerinde
de doktora ihtiyaç var. Çünkü Türkiyede 100 bin civarında doktorumuz var
oysa 200 bin doktora ihtiyacımız var. Yani mevcut olanın 2
katı doktora ihtiyacımız var.
Pratisyen
açısından da Şırnakta personel dağılım
cetveli itibarıyla doluluk oranımız şu anda yüzde 81.
Türkiye ortalaması da yüzde 83-85ler civarında. Şunu
açıkça ifade etmeliyim ki: Yıllar boyunca şu veya bu sebeplerle
ihtiyaçları karşılanamamış, doğu, güneydoğu,
orta Anadolu ve Türkiyenin diğer bölgelerindeki özellikle şehirlere
uzak ilçeler açısından gerçekten dönemimizde hem hekim hem diğer
sağlık çalışanı açısından çok ciddi bir
atılım yaptık. Bu demek değildir ki
Şırnakımızın hâlâ personel ihtiyacı yok. Var.
Biz bunu dikkate alıyoruz, alacağız, inşallah bundan sonra
elimizden geleni de yapacağız.
Bu vesileyle
şunu da ifade etmek istiyorum: Şırnakta, hamdolsun, Cizrede
mükemmel bir hastane yaptık. Bu yaz mevsimine kadar Şırnakta da
böyle bir hastaneyi yapıp inşallah Şırnaklı
halkımızın hizmetine sokmuş olacağız. Tabii bu
hastaneler on yıllardır bekleniyordu bu bölgede. Bunları da AK
Parti Hükûmetleri olarak gerçekleştirmiş olmaktan gerçekten iftihar
etsek yeridir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Teklifin tümü
üzerine görüşmeler tamamlanmıştır.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Karar yeter sayısı istiyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağız efendim.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Sayın
milletvekilleri, lütfen, oturumda bulunmanızı rica edeceğim,
karar yeter sayısı arandığı zaman gelmeniz doğru
olmuyor.
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Karar yeter sayısı yok.
OKTAY VURAL
(İzmir) 134 kişi yok efendim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) Kim saydı burayı? İstirham ederim Sayın
Başkan! 2 katip üyeye de güvenimiz yok Sayın Başkan.
BAŞKAN
1inci maddeyi okutuyorum:
SAĞLIK HİZMETLERİ TEMEL KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 7/5/1987
tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun ek
1 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş ve bu fıkradan sonra gelmek
üzere maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
Klinik
şefi, klinik şef yardımcısı, başasistan ve
asistan kadrolarına, açıktan atama izni alınmaksızın
ilgili mevzuatı çerçevesinde atama yapılır. Klinik şefi,
şef yardımcısı ve başasistan kadrolarına
atamalar, uzman tabipler arasından Sağlık
Bakanlığınca yapılacak veya yaptırılacak
sınavlara göre gerçekleştirilir. Bu sınavın esas ve
usulleri ile sınavlara katılma şartları Bakanlıkça
yürürlüğe konulacak yönetmelikle belirlenir.
Klinik şefi
ve şef yardımcısı kadrolarına, mevcut toplam
kadroların % 35ini geçmemek üzere, profesör ve doçentlerden
aşağıdaki esaslar çerçevesinde atama yapılabilir.
Eğitim ve araştırma hastanelerinde açık bulunan klinik
şefliği veya şef yardımcılığı
kadroları, isteklilerin başvurması için ilan edilir. Bu
kadrolara, doçentlik veya profesörlük unvanını almış olan
adaylar müracaat edebilirler. Müracaat eden adayların
durumlarını incelemek üzere Bakanlık tarafından, en az biri
ilgili eğitim ve araştırma hastanesi dışından
olmak üzere üç profesör veya şef tespit edilir. Bu profesör veya şefler,
adaylar hakkında ayrı ayrı mütalaalarını öncelik
sıralaması yaparak Bakanlığa bildirirler. Bakanlık, bu
mütalaalara göre atamayı yapar.
Klinik ve
laboratuvar şefi veya şef yardımcısı tabipler ile
tıp alanında doçent veya profesör unvanlı tabipler eğitim
ve araştırma hastanelerine; uzman tabipler veya tıp
alanında doktora yapmış tabipler veyahut hukuk, kamu yönetimi,
işletme ve sağlık yönetimi alanında lisans, yüksek lisans
veya doktora eğitimi almış tabipler diğer hastanelere
baştabip olarak atanabilirler. Ancak yüz yatağın altındaki
hastanelerin baştabipliklerine atamada tabip olma şartı
dışında, diğer şartlar aranmaz.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 1inci madde üzerinde gruplar adına söz talebi
yok.
Şahsı
adına Niğde Milletvekili Muharrem Selamoğlu söz istemiştir.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Grubumuz adına söz talebi var.
BAŞKAN
Bildirilmediğini söylüyorlar efendim.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Şu anda bildiriyoruz: Tekin Bingöl.
BAŞKAN Bir
dakika efendim.
Sayın
Selamoğlu, gruplar adına söz hakkı varmış, size daha
sonra söz vereceğim. Kusura bakmayın.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Tekin Bingöl
konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Bingöl. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
TEKİN BİNGÖL (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1inci
maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Konuşmama
başlamadan önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına iyi niyetli bir
uyarı yapmak istiyorum. Bu kanun teklifi bu hâliyle -ufak tefek
değişiklikler yapılsa dahi- yasalaştığında
inanıyorum ki yine mahkemelerden dönecek. Zira, alelacele hazırlanan,
enine boyuna tartışılmayan bu tür kanun teklifleri sadece
Meclisin verimliliğini düşürmekte, zaman israfından başka
bir anlama gelmemektedir.
Değerli
milletvekilleri, 5413 sayılı Yasanın ilgili maddelerindeki
atamalar, klinik şef ve şef yardımcılıklarına
yapılan atamalar nedeniyle birçok mahkemeden iptal ve yürütmeyi durdurma
kararlarıyla boşa çıkmıştır. Şimdi, bu
hâliyle yeniden ısrar etmenin doğrusu anlaşılır bir
yanı yoktur.
Değerli
milletvekilleri, zaten uygulanagelen bir yöntem var: Klinik şef ve
şef yardımcılarının atanması yıllardan beri,
çok uygun, son derece demokratik, eşitlikçi, bütün hekimlerin de
kanıksadığı ve sonuçlarını kabul ettiği bir
yöntemle yapılagelmekte. Hâl böyle iken, sağlıkta çok daha ciddi
sorunlar varken, vatandaşlarımızın çok ciddi
sağlık sorunlarıyla uğraştığı bir
dönemde alelacele bu yasayı getirmek inanın anlaşılır
gibi değil. Klinik şef ve şef yardımcılarıyla
ilgili mevcut yöntemin dışında yapılan atamalarla 176
klinik şef ve şef yardımcısını kurtarmayı amaçlayan
bir yasa, onun ötesinde hiçbir anlam taşımıyor değerli
arkadaşlar.
Bakın, bu
ülkede çok ciddi sorunlarla karşı karşıyayız.
Özellikle son birkaç aydır Sağlıkta Dönüşüm adı
altında, kamuoyuna yansıyan birtakım kanun tasarıları
ve birtakım genelgeler âdeta Sağlıkta Dönüşümü Sağlıkta Çorbaya dönüştürdü.
Bugün, 1 Ocakta yürürlüğe konulan bir genelgeyle, hastanelerde, özellikle
üniversite hastanelerinde ilaç ve tıbbi malzeme alımlarının
hastaneler eliyle yapılması uygulaması, üniversite hastanelerindeki
çalışmaları âdeta kilitledi değerli arkadaşlar. Hasta
ve hasta yakınlarıyla, üniversitedeki hekimler ve hastane
çalışanları karşı karşıya getirildi, ciddi
saldırılara maruz kaldılar ve üniversitelerde ameliyatlar
yapılamaz noktaya geldi. İnanıyorum ki siz değerli
milletvekillerinin tamamına, ama tamamına kendi seçim bölgelerinizden
bu konuyla ilgili ciddi şikâyetler ve serzenişler aldınız.
Değerli
arkadaşlar, zaten Türkiyede Sağlık
Bakanlığının yanlış politikalarıyla hekimler
savunmasız hâle getirildi. Bakınız, çok ciddi
saldırılara maruz kalan hekimler ölümcül saldırılarla
karşı karşıya kaldılar ve çok değerli hekimler
ağır yaralandılar ve hatta hayatlarını kaybettiler.
Size bir metin
okuyacağım: Cumhuriyet tarihi boyunca sıtma, verem, kolera salgınlarında
biz vardık. Anne ve bebek ölümleri azaltılırken, kanserle
savaşılırken, Türk halkının yaşam süresi yirmi
yıl uzatılırken, sigarayla ilişkili ve önlenebilir ölümler
azaltılırken hep biz vardık. Gece gündüz uykusuz, eşimizi
ve çocuklarımızı yok sayarak,
sağlığımızı hiçe sayarak daha iyi bir
sağlık hizmeti sunma adına, sağlıkta mesleğimizi
mükemmel yapmak adına sizin için hep biz vardık ama şimdi bir
eksiğiz. Giresunda katledilen Doktor Ali Menekşenin
arkadaşlarının gazetelere verdikleri ilanı okuyorum size.
Bu saldırılar, bu anlayışla artarak devam edecek
değerli arkadaşlar.
Sağlık
Bakanlığı yine 15 Şubatta hiç de anlaşılmayan bir
yönetmelik daha yayınladı, özel sağlık
kuruluşlarının, kliniklerin âdeta elini kolunu bağlayan,
gelişmelerini engelleyen bir yönetmelikle son derece zor duruma soktu.
Değerli
arkadaşlar, hatırlarsınız, birkaç yıl önce AKP
İktidarı vatandaşların özel sağlık
kuruluşlarından da yararlandığından övünçle
bahsediyordu. Artık, vatandaşların sadece devlet hastanelerine
mahkûm kalmadıklarından, istedikleri özel sağlık
kuruluşlarından hizmet aldıklarından övünçle
bahsediyorlardı. Peki, ne oldu da bir anda böyle ciddi bir dönüş söz
konusu oldu? Ne oldu da AKP İktidarının övüne övüne
bitiremediği, Türkiyenin her tarafına yaygın bir şekilde
yaydığımız özel sağlık
kuruluşlarının, tıp merkezlerinin elini kolunu
bağlamak anlayışı niye?
Değerli
arkadaşlar, bunun bir tek izahı var, o da şu:
Sağlıkta Dönüşüm adı altında dayatılan
anlayış, sadece ve sadece, uluslararası sağlık
kuruluşlarının Türkiyede daha rahat cirit atmasına ve
Türkiyede sağlıktan daha çok pay almasına ön ayak olmak;
başka hiçbir izahı yok değerli arkadaşlar. Bu
anlayışla, mütevazı sağlık kuruluşları, özel
sağlık kuruluşları ve klinikleri, çok kısa bir süre
sonra kapanmayla karşı karşıya kalacaklar.
Bakınız,
Sayın Bakan, az önce konuşmasında, övgüyle, Cizreye çok modern
bir hastane yaptıklarından bahsettiler; en kısa zamanda,
Şırnaka da böyle bir hastane yapacaklarından bahsettiler ama
gelin görün ki son birkaç aydır, o bölgedeki hastanelerden çok yoğun
bir şekilde uzman hekimlerin kaçışı söz konusu. Yine ne
acıdır ki mecburi hizmete giden hekim arkadaşlarımız,
mecburi hizmet yaptıkları il ve ilçelerde, mutlaka, mecburi hizmetini
tamamladıktan sonra birkaç yıl kalarak orada hizmet üretirlerdi ama
şimdi, mecburi hizmetini tamamlayan arkadaşlarımızın
tamamına yakını süratle o bölgeleri terk ediyorlar çünkü
önlerini göremiyorlar değerli arkadaşlar. Son birkaç aydır, Tam
Gün Yasası, Kamu Hastaneleri Birliği Yasa Tasarısı ve
benzeri yasa tasarılarıyla hekimlerin şevki
kırıldı, önlerini göremez oldular. Bu anlayış
Sağlıkta Dönüşümde ne kadar geriye gidildiğinin ve
Sağlıkta Dönüşüm politikasının ne kadar içi boş
kavramlarla dolu olduğunun en somut göstergesi değerli arkadaşlar.
Bu anlayış, Türkiyede sağlık hizmetlerini çok daha kötü
noktalara götürecektir.
Şimdi biz
-konuşmamın başında da belirttim- iyi niyetle bir
uyarı yapıyoruz: Gelin, bu kanun teklifini, el birliğiyle
yeniden düzenleyerek, önergelerle birlikte karar vererek uygun bir
şekilde, herkesin kabul edebileceği, siyasi kadrolaşmaya yol
açmayacak şekilde bütün hekimlerin -uzman hekimlerin de-
yararlanabileceği bir hâle dönüştürelim. Bundan kaçmanın hiçbir
anlamı yok. Eğer sizin kafanızın arkasında siyasi
kadrolaşma gibi bir düşünce yoksa, o zaman niçin uzatılan bu eli
tutmuyorsunuz? Aynı anlayıştan MHPli arkadaşlar da
bahsettiler. Gelin, önergelerle bu kanun teklifini birlikte düzenleyelim ve bu
kanun teklifinin Meclisten el birliğiyle, yeni tartışmalara yol
açmayacak şekilde çıkarılmasını sağlayalım.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak buna hazırız. Bunu bütün
iyi niyetimizle söylüyoruz. Katkı koymak istiyoruz, Meclisin verimli
çalışmasını istiyoruz, zamanı iyi değerlendirmek
istiyoruz. Ama, maalesef, dar zihniyetçi bir anlayışla, AKPnin her
zaman sürdürdüğü bir anlayışla kesinlikle iyi niyetlerimizin önü
tıkanıyor.
Değerli
arkadaşlar, bu yasayla, bu kanun teklifiyle, inanın, gerekçesinde
bahsedilen Doçentlik Atama Yönetmeliğiyle paralel hâle getirilme sözünün
hiçbir anlamı yok. Bir tek konuda örtüşüyor, o da Doçentlik Atama
Yönetmeliğindeki jüri üyesinin sayısı 3, bu kanun teklifindeki
jüri üyesinin sayısı da 3. Başka hiçbir benzerliği yok. Ama
biz önergelerle bu kanun teklifini zenginleştirip Doçentlik Atama
Yönetmeliğine paralel hâle getirebiliriz, bundan kaçmanın hiçbir
anlamı yok.
Yıllardır
devlet hastanelerinde, araştırma hastanelerinde özveriyle
çalışan uzman hekimler var, şef yardımcıları var,
başasistanlar var. Peki, onları niye bu yeni uygulamadan muaf
tutuyoruz? Onlar idari birikimleriyle, mesleki deneyimleriyle çok daha fazla,
çok daha yararlı, klinik şefi ve şef
yardımcılığı yapmayı hak ediyorlar. Eğer art
niyet yoksa, gelin bu kanun teklifinin içine onları da katalım;
eğer art niyet yoksa, gelin bu kanun teklifinde jüri üyelerinin siyasi bir
anlayışla Bakanlık tarafından belirlenmesi yerine, noter
huzurunda kurayla tespitini yapalım. Hiç kimsenin kafasında en ufak
bir soru işareti belirmez ve hiç kimse sizi kadrolaşmayla ilgili bir
töhmet altında bırakamaz. Bütün bunları düzeltmek bizim
elimizde, yeter ki iyi niyetli olalım, yeter ki Mecliste verimli
çalışmanın önünü açalım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Bingöl.
TEKİN
BİNGÖL (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aksi takdirde,
bahsettiğim gibi, bu yapıyla, bu anlayışla, bu hâliyle bu
kanun teklifi kısa bir süre sonra Mahkemeden geri dönecek ve biz yeniden
beyhude bir gayretin içerisine girmiş olacağız.
Bu hâliyle Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak bu kanun teklifini desteklemediğimizi
belirtiyor, hepinize en derin saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bingöl.
1inci madde
üzerinde şahsı adına Niğde Milletvekili Muharrem Selamoğlu
söz istemiştir.
Buyurunuz
Sayın Selamoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
MUHARREM
SELAMOĞLU (Niğde) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 72 sıra sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin ek 1inci maddesinin ikinci
fıkrasının değiştirilmesi hususunda görüşlerimi
açıklamak üzere şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Söz konusu
kanunla ilgili görüşlerimi açıklamadan önce, Kuzey Irakta yuvalanan
terör örgütü kamplarının dağıtılması için çetin
kış şartlarına rağmen kahramanca mücadele ederken
şehit düşen her kademedeki askerlerimize Allahtan rahmet, geride kalan
acılı ailelerine başsağlığı dilerim.
Anayasamızda
bir hak olarak tanımlanan sağlıklı yaşama
şartlarını oluşturmak devletin sorumluluğuna tevdi
edilen bir görevdir. Sağlık hizmetleri ertelenemez ve vazgeçilemez
özelliklerdir. Söz konusu kanunun yürürlüğe girmesi hâlinde,
Sağlık Bakanlığına bağlı eğitim ve
araştırma hastanelerinin şef ve şef
yardımcılığı kadrolarına objektif ve bilimsel
kriterlere göre atama yapılması ile aynı zamanda
Sağlık Bakanlığı ve üniversiteler arasında eş
değer uygulamalar sağlanmış olacaktır.
Sağlık Bakanlığı ile üniversitelerde verilen uzmanlık
eğitiminin aynı olması üniversitelerdeki doçentlik
kadrolarına atama prosedürü ile paralel hâle getirilmesi
amaçlanmıştır.
Klinik şefi
ve şef yardımcısı unvanlı kadrolara yapılacak
atamaların usul ve esasları ile hastane baştabipliklerine
yapılacak atamaların şartları da hizmet gereklerine uygun
olarak yeniden belirlenerek
Sağlık Bakanlığı eğitim - araştırma
hastanelerimizdeki eğitim elemanı açığını
kısa sürede gidermek ve sağlıkta Avrupa Birliği ülkeleri
seviyesine ulaşmak hedeflenmiştir.
Değerli milletvekilleri,
amaç bu iken atama yoluyla kadrolaşma hareketinden bahsedilmesini anlamak
mümkün değildir. Şef ve şef
yardımcılığı kadrosuna atanacak doçent ve
profesörlerimiz, dil ve bilimsel sınavlardan geçerek objektif kriterlerle
ve Üniversitelerarası Kurul tarafından bu unvanları
almışlardır. Bu öğretim üyeleri, ülkemizin seçkin
üniversitelerinde görev yapmaktadırlar. Bu kadrolara yapılacak
atamaların daha objektif ve bilimsel seviyeye göre yapılmasını
teminen atamalara ilişkin usul ve esasların yeniden belirlenmesi
amaçlanmıştır. Böylece, Sağlık
Bakanlığı eğitim ve araştırma hastanelerinin
klinik şefi ve şef yardımcısı kadrolarına atama
usulü, üniversitelerin profesörlük ve doçentlik kadrolarına atama usulüne
paralel hâle getirilmiştir. Böylece, yetişmiş kadroların
daha fazla olan yerlerden daha az olan yerlere aktarılması
sağlanmış olacaktır.
Uzman
hekimlerimizin çağdaş sağlık hizmeti
ihtiyaçlarını karşılayabilecek bilgi ve becerilerle
donatılmış olarak yetiştirildiği kurumlardan birisi de
Sağlık Bakanlığına bağlı eğitim ve
araştırma hastaneleridir. Bu hastanelerimizde hizmet sunumunun
yanında tıpta uzmanlık eğitimi verilmekte, bilimsel
yayınlar yapılmaktadır. Sağlık Bakanlığına
bağlı eğitim - araştırma hastanelerimizde
yaklaşık olarak bugün 8.556 asistan tıpta uzmanlık
eğitimi görmektedir. Üniversitelerde ise yaklaşık 12.500 asistan
bu eğitimi almaktadır. Üniversitelerde bu eğitimi 8.573
öğretim üyesi verirken Sağlık Bakanlığımızın
eğitim-araştırma hastanelerinde 1.282 öğretim kadrosuyla bu
eğitim verilmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MUHARREM
SELAMOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim.
Eğitim ve
araştırma hastaneleri bu hususta gerçekten çok büyük
fedakârlıklarla çalışıyorlar. Dolayısıyla biz, bu
öğretici kadroyu çoğaltmak ve zenginleştirmek durumundayız.
Bu kanunun yürürlüğe girmesiyle, eğitim ve araştırma
hastanelerine atanacak yeni doçent ve profesörler taze kan olarak eğitim
ve hizmet sunumuna dâhil olacaklardır.
Bu kanunun
hazırlanmasında emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür
eder, ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diler, bu
duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Selamoğlu.
MUHARREM
SELAMOĞLU (Devamla) Ben teşekkür ederim.
BAŞKAN -
1inci madde üzerine şahsı adına Burdur Milletvekili Bayram
Özçelik söz istemiştir.
Buyurunuz
Sayın Özçelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
72 sıra sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1inci
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Öncelikle,
Güneydoğuda yiğitçe mücadele eden askerlerimizin gücünü Rabbim
artırsın. Cenabıhakkın huzurunda şehitlik
mertebesinde Rabbiyle beraber olanlara ne mutlu.
Sağlık,
ülkenin temel gelişmişlik düzeyini gösteren ve aynı zamanda
toplumların ekonomik kalkınmasında rol alan önemli faktörlerin
başında gelmektedir. Ülke ekonomileri içinde sağlık sektörü
önemli derecede bir pay sahibidir. Bu yüzden, kaliteli hizmet üretimi
hedeflenirken kıt kaynakların verimli kullanımı diğer
alanlarda olduğu gibi önem kazanmaktadır. Sınırlı
kaynakların sağlık kurumlarının ihtiyaçlarını
karşılayacak şekilde en uygun olarak
dağıtılması gerekmektedir. Ancak bu dağıtım
sağlık kurumlarının sundukları hizmetin hacmi ve
kalitesi ile paralel olmak zorundadır.
Sağlık
hizmeti, insan hayatının kalitesi ile doğrudan etkili bir
sorumluluk alanı oluşturduğundan bu sektördeki finansal ve
yönetim zafiyeti, diğer sektörlerdeki gibi sadece üretim
düşüklüğü ile sonuçlanmayıp aynı zamanda insan
hayatının kalitesinde düşme ve toplumun sağlık düzeyinin
bozulması anlamına gelmektedir. Kısacası bu sektördeki kötü
yönetimin bedeli insan hayatıdır.
Sağlık
hizmetlerinin iyileştirilmesi, sağlık altyapısı ve
örgütlenmenin düzenlenmesine yönelik çalışmalar sağlık
politikalarında önemli değişimleri beraberinde getirmektedir.
Cumhuriyet tarihi boyunca ülkemizde uygulanan sağlık
politikaları bazen temel değişim dönemleri geçirmiştir.
Refik Saydam dönemi (1923), Behçet Uz dönemi (1946), sağlık
hizmetlerinde sosyalizasyon uygulanmasının başlangıcı
(1963) önemli dönüm noktalarıdır. Sağlıkta Dönüşüm
Programı (2003) da bu dönüm noktalarının son
halkalarını oluşturmuştur.
Değerli
arkadaşlar, Dünya Sağlık Örgütünün yayınlanmış
olan en son verilerine göre bin kişilik nüfusa Yunanistanda 4,4 doktor,
İtalyada 5,7 doktor, Almanyada 3,6 doktor düşerken ülkemizde bin
kişiye sadece 1,2 doktor düşmektedir.
Biz, AK Parti
Hükûmeti olarak her alanda olduğu gibi, sağlık alanında da
tribünlere oynamadık. Sorunları halının altına
süpürüp, gizleyerek halkımızı yanıltmadık.
Sağlık hizmetlerinin sistematik olarak gözden geçirilmesi ve radikal
kararlar alarak sistemin yeniden düzenlenmesi için kapsamlı bir program
hazırladık.
Sağlıkta
önemli bir dönüşüm programı yürütüyoruz. Koruyucu ve tedavi edici
hizmetlerin layıkıyla sunulamadığı bir dönemden görevi
devraldık. Sağlık hizmetlerinde dün yakınma konusu olan
konular değişmiş, artık kuyruklardan çok hasta memnuniyeti,
sağlık hizmetine erişimden çok hasta güvenliği
tartışılır olmuştur. İlaç kuyruğunda
bekleyen hastaların ıstırabı yerine ilaç
harcamalarının miktarı medya gündemine girmiştir. Parasızlıktan
rehin kalan hastalar yerine sosyal güvenliğin kapsamı ve genel
sağlık sigortası ana konular olmuştur. Acil hasta nakli
sorunu yerine yoğun bakım yatağı talepleri dile getirilir
hâle gelmiştir. Aşılama oranlarındaki düşüklükler
yerine aşı takvimine yeni aşıların eklenmesi
tartışılmış, hayata geçirilmeye
çalışılmıştır. Sağlık personelimiz, dün
gelirlerinin azlığının sancısını çekerken,
bugün gelirlerinin sürekliliğinin takipçisi durumuna geçilmiştir.
Bu kanun
teklifinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özçelik.
Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın Dibek,
Sayın Cengiz ve Sayın Aydoğan söz istemişlerdir.
Buyurunuz
Sayın Dibek.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanıma sormak istediğim soru şu: Özellikle son günlerde
gazetelere yansıyan fotoğraflarda, devlet hastanelerinde
çalışan kamu personelinin türbanlı olarak görevlerini
yaptıklarına dair çok sayıda fotoğraf gördük.
Sorularımı
sormadan önce şunu da belirtmek istiyorum: Çok kısa bir süre önce
Anayasa değişikliğiyle ilgili süreçte gündeme geldiğinde
türban, üniversitelerle ilgili olarak o değişiklik
yapılırken, kamuda böyle bir serbestiyi kesinlikle
düşünmediğini Hükûmet sözcüleri, Başbakan belirtmişti.
Yani, bunu da parantez içerisinde söyleyerek sorumu şu şekilde sormak
istiyorum: Bu gazetelere yansıyan, kamuya yansıyan, İnternete
yansıyan bu fotoğraflar üzerine Bakanlığınızca
gerek bu devlet hastaneleriyle ilgili olarak gerekse merkez
teşkilatınızdaki bu türbanlı çalışan kamu
görevlileriyle ilgili bir soruşturma açılmış
mıdır tarafınızca veya açtırılmış
mıdır? Açtırılmadıysa da bunların gerekçeleri
nelerdir? Bunları öğrenmek istiyorum Sayın Bakan.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.
Sayın
Cengiz
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, bir maruzatı bir de teşekkürü sizlere
sunacağım. Özellikle Çanakkale Devlet Hastanemiz
Çanakkalemizde bir
devlet hastanesi, bir de SSK vardı. Bunlar birleştikten sonra da
sadece SSK hastanesinde kadın doğum, çocuk ve diş bölümleri
bırakıldı. Diğer bölümlerin hepsi de Çanakkale Devlet
Hastanesinde yoğunlaştırılmış ve orada yerini
almış. Fakat, özellikle ben kendim gittiğimde bir muayene için,
yetmiş dördüncü sıra verildi, valideye de altmış yedinci
sıra verildi. On ile on iki arasında, iki ile dört arasında
sağlıklı bir tedavi yapılması mümkün değil.
Dolayısıyla Çanakkalenin bir Çan bir de Biga ilçesinde biraz
kapsamlı, en kapsamlısı da Çanakkale Devlet Hastanesi. Bunun da
böyle emredildiğini söyledi. Dolayısıyla bu daha iyi
dağıtılarak, iki bina daha tasarruflu kullanılıp
sağlık hizmetinin halkımıza daha verimli bir şekilde
kullanılması mümkünken niye böyle yapıldığına bir
açıklama getiremediler. Bunu ben de sormuştum. Dolayısıyla
böyle bir sıkışmadan dolayı özel sektöre veya özel
hastanelere bir kanalize olduğu yolunda da halk arasında bir iddia
var. Böyle bir şey var mıdır? Böyle bir şey
olmasını tabii ki istemiyoruz. Halkımızın alım
gücü de bunlara uygun değil.
İkincisi de
özellikle Çanakkale devlet hastanelerimizin de yükünü hafifletecek Ezine
ilçemizin devlet hastanesi, 2003 yılından itibaren söylenmektedir.
Ezinede, ben de Belediye Başkanı iken devlet hastanemiz için belediyeden
arsamızı vermiş, Meclis üyeleriyle birlikte de bu arsaların
Sağlık Bakanlığına ödemesini cebimizden yaptık.
Dolayısıyla,
özellikle 2006 yılında temeli atılacağı Bakanlık
tarafından da ilan edilip temeli atılamamış ve geçen hafta
gittiğimde de Ezine Devlet Hastanesinin temellerinin
kazıldığını gördüm. Özellikle, geç de kalınsa bir
yıl sonra, bir yıl rötarlı da olsa Ezine Devlet Hastanemizin
orada tam teşekküllü bir yapıya kavuşmasıyla birlikte Ezine
ilçemize, Bayramiç ilçemize ve Ayvacık ilçemize, 120 bin nüfusa da,
aynı zamanda E-87 Karayolundaki çok büyük trafik kazalarına hizmet
vereceği aşikârdır. Dolayısıyla böyle bir hastanemizin
o bölgede, iyi bir düzeyde teşkilatlanması bölgeyi memnun
edeceği gibi halkımızın da yıllardır
beklediği bir özlemi giderecektir. Bundan dolayı, dokuz
yıllık Ezine Belediye Başkanı olarak teşekkür
ediyorum. Bir yıl önce söz verilip yeni başlanılan hastanesine
Ezine ve bölgemiz halkı ne zaman kavuşacağını merak
ediyor. Açılışını ne zaman yapacağız? Bu
konuda bir planımız, bir hedefimiz veya tespit ettiğimiz bir
tarih var mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.
Sayın
Aydoğan
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın
Bakanım, ülkemizin önemli problemlerinden biri de sağlıktır.
Sağlıkta da ciddi sorunlarımızın olduğu bir
gerçek. İlimiz Marmara ilçemizde çok temel bir talebimiz var,
halkımızın talebi vardır. Halkımız ciddi
mağduriyet yaşamaktadır. Marmara ilçemizde uzman doktor
bulunmadığından yurttaşlarımız
ilaçlarını yazdıramamaktadır. Marmara Adasından
Balıkesire veya Tekirdağa ulaşımın özellikle bu
mevsim koşullarında çok zor olması nedeniyle, raporu olan ve
uzman doktorun yazması gereken ilaçları özellikle yaşlı
yurttaşlarımız yazdıramadığından dolayı
çok ciddi mağduriyet yaşamaktadır. Bu, ilimiz Marmara ilçesi,
yani Marmara Adasındaki bu soruna bir çözüm bulmayı düşünür
müsünüz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Aydoğan.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Bazı
gazetelere yansıyan fotoğraflarla ilgili olarak Sayın
Milletvekilimizin sorusuna şöyle cevap vereyim: Bu hususta mülki
yönetimde, mahallî yönetimde bulunan arkadaşlarımız,
valilerimiz, kaymakamlarımız, il müdürlüklerimiz elbette görevlerinin
bilincindedirler, hukuk çerçevesinde, mevzuat çerçevesinde gereken
müdahaleleri, incelemeleri yapmaktadırlar. Ancak şunu da açık
olarak ifade etmek istiyorum, Türkiye'de son zamanlarda ortaya çıkan son
Anayasa değişiklikleri, ortaya çıkan tartışmalar
sırasında, nerede, nasıl çekildiği belli olmayan -hakikaten
baktım bu resimlere, ben de baktım- mekânın bile neresi
olduğu anlaşılmayan birtakım
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Tek tek yazıyor neresi olduğu.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Efendim, bakınız, devlet gazete
haberleriyle yönetilmez Değerli Milletvekilim.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Beraber gidelim o hastaneleri ziyaret edelim.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Müsaade eder misiniz.
Bir soru
sordunuz, cevabını isterseniz vereyim, istemezseniz vermeyebilirim de
yani.
Dolayısıyla
böyle zamanlarda, ülkede, maalesef, farklı havalar estirilmeye
çalışılır. Siz de ifade ettiniz, biz, Hükûmet olarak, hem
Başbakanımız hem biz, tavrımızı açıkça
ortaya koymuş durumdayız.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Uygulama yok.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Yani, bu husustaki tavrımız
neyse, ne ifade etmişsek o şekildedir. İfade ettiğim gibi,
mülki yönetimdeki değerli yöneticilerimiz de bu hususlarda gereken
hassasiyeti göstermektedirler. Ancak ülkeyi yönetirken birtakım
provokasyonlara gelmediğimizi, gelmeyeceğimizi de, bir kere daha, bu
soruyu bir vesile addederek ifade etmek istiyorum; hiç kimsenin de gelmemesi
gerektiğini, Meclisimizin çatısı altında tekrarlama
fırsatını da verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Çanakkale Devlet
Hastanesi, Sayın Cengizin sorusunda
Aslında, hem devlet hastanesi
hem başlıca kadın doğum, çocuk olarak, çocuk hizmetleri
için kullanılan hastaneler, azami bir kapasiteyle, Değerli
Milletvekilim, kullanılmaktadırlar. Bunu her vesileyle ifade
ediyorum.
Türkiye'de,
maalesef, doktor sayımız çok yetersiz. Bakın, sizin
yakındığınız, şikâyet ettiğiniz ilimiz
Çanakkale, uzman hekim sıralaması açısından Türkiye'nin en
iyi illerinden birisidir. Buna rağmen, ihtiyaç var. Belki hastaneye
gittiğiniz zaman da fark etmişsinizdir, kamuda çalışan
değerli arkadaşlarımız, politikalarımız
çerçevesinde, her hekime bir muayene odası tahsis edilmek suretiyle,
ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar. Bu anlamda, ülkede hekim
sayısını artırıncaya kadar -ki, bu uzun bir süreç;
maalesef, geçmiş yıllarda, bu hususta üzerlerinde görev bulunan YÖK
yönetimleri kayıtsız davranmışlardır ülkenin bu
ihtiyacına karşı- bu gerekli sayıya ulaşılıncaya
kadar, öyle görünüyor ki, ülkenin her yerinde dengeli dağıtarak ve
verimli kullanarak elimizden geleni yapmaktan başka bir çaremiz yoktur.
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) Sayın Bakanım, fiziki mekânlar rantabl
kullanılmıyor gibi bir şey var ortada.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli Milletvekilim, fiziki
mekânların ne kadar rantabl kullanılıp
kullanılmadığını tekrar değerlendiririm ben,
arkadaşlarıma talimat veririm. Ama Çanakkalede, daha önce ben de bu
hastanelerde bizzat inceleme yaptığım için aslında
mekânların maksimal ölçüde kullanıldığını da
biliyorum. Tekrar değerlendireceğim bu sorunuza binaen.
Ezine için bir
teşekkürünüzü ifade ettiniz. Ben de bu
kadirşinaslığınız için size teşekkür ediyorum,
sağ olun.
Bizim hastane
yapımlarındaki prensibimiz şu: İhale sırasında
kaç gün verilmiş; şu anda bilmiyorum, ama bu hastaneleri, biz, bir
hukuki problem süreç içerisinde çıkmazsa -bazen biliyorsunuz, müteahhitlik
işlemleriyle ilgili hukuki işlemler çıkabiliyor- iki yıl
içerisinde bitirip, vatandaşımızın hizmetine sunuyoruz
genellikle.
Marmara
Adasıyla ilgili olarak da, buradaki ihtiyaçlarla ilgili olarak, ben
değerlendirme yapıp Sayın Milletvekilimize yazılı
olarak bir bilgi vereceğim.
Teşekkür
ediyorum Değerli Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Madde üzerinde
dokuz önerge vardır. Ancak her madde üzerinde milletvekillerince sadece
yedi önerge verilebildiğinden, önce geliş sırasına göre ilk
yedi önergeyi okutacağım, sonra bu önergeleri
aykırılık derecesine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 72 sıra sayılı kanun tasarısının 1. maddesi
2. fıkrada Bakanlık tarafından kelimesinden sonra gelmek üzere
kura ile ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz.
|
|
Sevahir
Bayındır |
Fatma Kurtulan |
Ayla Akat Ata |
|
|
Şırnak |
Van |
Batman |
|
|
|
|
|
|
|
Hamit Geylani |
Pervin Buldan |
Aysel
Tuğluk |
|
|
Hakkâri |
Iğdır |
Diyarbakır |
|
|
|
|
|
|
|
Sırrı
Sakık |
|
|
|
|
Muş |
|
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 72 sıra sayılı kanun tasarısının 1.
maddesinde yer alan % 35i geçmemek kelimesinden sonra gelmek üzere;
profesör, doçent, uzman, başasistan, şef
yardımcılarından aşağıdaki esaslar çerçevesinde
atama yapılabilir. Olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
|
|
Sevahir
Bayındır |
Pervin Buldan |
Ayla Akat Ata |
|
|
Şırnak |
Iğdır |
Batman |
|
|
|
|
|
|
|
Aysel
Tuğluk |
Sırrı
Sakık |
|
|
|
Diyarbakır |
Muş |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 72 Sıra Sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1.
maddesinin 3. fıkrasında yer alan müracaat eden adayların
durumlarını incelemek üzere bakanlık tarafından en az biri
ilgili eğitim ve araştırma hastanesi dışından
olmak üzere üç profesör veya şef tespit edilir ibaresinin; müracaat eden
adayların durumlarını incelemek üzere noter
aracılığıyla kurayla saptanacak 3 kişilik aynı
branştan klinik şefi ve profesörlerden oluşan jüri tespit edilir
şeklinde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Osman Kaptan |
Sacid
Yıldız |
Tekin Bingöl |
|
|
Antalya |
İstanbul |
Ankara |
|
|
Bayram Ali
Meral |
Kemal
Kılıçdaroğlu |
Tansel
Barış |
|
|
İstanbul |
İstanbul |
Kırklareli |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 72 sıra sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1.
maddesinin 3. fıkrasında yer alan Bu profesör veya şefler,
adaylar hakkında ayrı ayrı mütalaalarını öncelik
sıralaması yaparak Bakanlığa bildirirler. Bakanlık, bu
mütalaalara göre atamayı yapar ibaresi yerine profesör veya
şeflerden oluşan jüri üyeleri, başvuran adayların bilimsel
eserleri yanında mesleki ve idari deneyimlerini de değerlendirip puanlandırarak
şef veya şef yardımcısı atamaları ile ilgili
değerlendirmeyi yaparak önerilerini bakanlığa yaparlar
şeklinde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Osman Kaptan |
Sacid
Yıldız |
Tekin Bingöl |
|
|
Antalya |
İstanbul |
Ankara |
|
|
|
|
|
|
|
Bayram Ali
Meral |
Tansel
Barış |
|
|
|
İstanbul |
Kırklareli |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 72 Sıra Sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1.
maddesinin 3. fıkrasında yer alan bu kadrolara doçentlik veya
profesörlük unvanını almış olan adaylar müracaat
edebilirler ibaresinin eğitim ve araştırma hastanelerinde
çalışan ancak akademik unvanı olmayan şef
yardımcısı ve baş asistan ile doçent veya profesörler
unvanı almış olan adaylar başvurabilirler şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Sacid
Yıldız |
Tansel
Barış |
Osman Kaptan |
|
|
İstanbul |
Kırklareli
|
Antalya |
|
|
Tekin Bingöl |
Bayram Meral |
|
|
|
Ankara |
İstanbul |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 72 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesiyle
değiştirilmesi öngörülen 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun ek 1 inci maddesinin ikinci
fıkrasının ve bu fıkradan sonra gelmek üzere eklenmesi
öngörülen üçüncü fıkralarının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Bekir Bozdağ
|
Reha Denemeç |
M. Vecdi Gönül |
|
|
Yozgat |
Ankara |
İzmir |
|
|
Abdulkadir
Akgül |
Ünal Kacır |
|
|
|
Yozgat |
İstanbul |
|
Sağlık
Bakanlığı eğitim ve araştırma hastanelerinde
tıpta uzmanlık eğitimi klinik şefi, klinik şef
yardımcısı, ilgili dalda profesör ve doçent unvanına sahip
kişiler tarafından verilir ve bu kişiler eğitim sorumlusu
olarak nitelendirilir. Klinik şefi, klinik şef
yardımcısı, başasistan ve asistan kadrolarına
açıktan atama izni alınmaksızın ilgili mevzuatı
çerçevesinde atama yapılır. Klinik şefi, klinik şef
yardımcısı ve başasistan kadrolarına atamalar, ilgili
dalda uzman olan tabipler arasından Bakanlıkça yapılacak veya
yaptırılacak yazılı ve sözlü mesleki sınav
sonuçlarına göre yapılır. Bu sınavlara mesleki
çalışma, bilimsel yayın ve yabancı dilde yeterliliği
bulunanlar katılabilir. Yeterlilik kriterleri ile sınavlara
ilişkin usul ve esaslar yönetmelik ile düzenlenir.
Profesör veya
doçentlerden klinik şefi veya klinik şef yardımcısı
kadrolarına atanmak isteyenler için mevcut toplam kadroların %35ini
geçmemek üzere kadro ayrılabilir. İlgili uzmanlık
alanlarında profesör veya doçentlik unvanını almış
olanlar Bakanlıkça yapılacak ilanda belirtilen kadrolardan sadece
birisine müracaat edebilirler. Müracaat eden adayların bilimsel
çalışmalarını ve eğitimci niteliklerini
değerlendirmek üzere Bakanlık tarafından, ilgili uzmanlık
alanlarında üç profesör veya klinik şefi tespit edilir. Bu profesör
veya klinik şefleri, adaylar hakkında mütalaalarını,
öncelik sıralaması yaparak ayrı ayrı Bakanlığa
bildirirler. Bakanlık bu mütalaalara göre atamaları yapar.
BAŞKAN
Şimdi son önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 72 Sıra Sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1.
maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
|
Sacid
Yıldız |
Tansel
Barış |
Osman Kaptan |
|
|
İstanbul |
Kırklareli
|
Antalya |
|
|
Tekin Bingöl |
Bayram Meral |
Kemal
Kılıçdaroğlu |
|
|
Ankara |
İstanbul |
İstanbul |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
CEVDET ERDÖL (Trabzon) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Katılmıyoruz Değerli
Başkanım.
BAŞKAN
Önerge hakkında söz istiyor musunuz?
Sayın
Kılıçdaroğlu, buyurunuz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Önce,
Başkanlık Divanına güvensizliğimizi ifade etmek istiyorum,
çünkü, karar yeter sayısı yokken, 2 Divan Üyesinin Karar yeter
sayısı vardır. diye size bilgi vermelerini Parlamentonun
saygınlığı açısından son derece tehlikeli bir
girişim olarak görüyorum.
İkinci
önemli nokta: Değerli milletvekilleri, biz burada iki temel noktaya
değindik, iki temel nokta. Birincisi şu: Klinik şefi, şef
yardımcısı, ne olacaksa olacak
Dedik ki: Objektif bir
sınav olsun, merkezî bir sınav; yapın, getirin.
Yazılıyı yapın, sözlüyü de Bakanlık olarak yapın,
sorun biter. Yargı da bunu istiyor.
İkinci konu,
jüri seçiyorsunuz. Jüride, doçentlik jürisi nasıl oluşuyorsa
aynısını yapın getirin, biz de buna evet diyelim ve bu iş bitsin. dedik,
fakat ısrarla bunlar gelmedi. Yargının istediği iki temel
nokta, bakın değerli milletvekilleri, gecenin bu saatinde, Anayasa
Mahkemesinin iptal ettiği
SACİD YILDIZ
(İstanbul) Oy birliğiyle
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Oy birliğiyle, yürütmesini durdurma,
yürütmeyi durdurma kararı verdiği bir kanunun gerekçesi dahi
çıkmadan, şimdi biz, yeni bir kanun teklifi geliyor, bunu
görüşüyoruz. Gerekçeyi niye beklemiyoruz acaba? Hangi gerekçeyle biz
gerekçeyi beklemiyoruz? Hangi gerekçeyle Parlamentoyu lüzumsuz, iptal
edileceği belli olan bir konuda meşgul ediyoruz?
Bakanlıkların görevi, Parlamentoya, önemli değil, benim
çoğunluğum var, ben geçireyim, Anayasa Mahkemesi iptal eder, arkadan
bir daha getiririm, bir daha iptal eder, bir daha getiririm
Bu, yasa yapma
tekniği midir arkadaşlar? Yasalar eğer böyle yapılacaksa o
zaman Parlamentoya gerek yok ki. Sağlık Bakanlığı
otursun, kendisi hazırlasın, Resmî Gazeteye gönderelim, öyle de bir
kanun çıkaralım, böylece de bu iş bitmiş olsun. Böyle bir
anlayışı kabul etmek mümkün değil.
Ayrıca,
Sayın Bakana geçen yasama döneminde -benim sorduğum bir soruya-
klinik şef ve şef yardımcılarının
atamalarıyla ilgili Anayasa Mahkemesinin yürürlüğü durdurma
kararından sonra atama yaptınız mı, yapmadınız mı?
diye bir soru sormuştum. Sayın Bakan Atama yapmadık. diye
söylemişti bana. 2005 yılında Anayasa Mahkemesi yürürlüğü
durdurma verdi. Siz, 2007 yılında tebliğ ettiniz bir klinik
şef uygulamasını.
Şimdi,
Sayın Bakandan istirham ediyorum. Sayın Bakan, akademik
kimliğinize eğer saygınız varsa gelir yüce Parlamentonun
önünde, yanlış bilgi verdiğiniz için Parlamentoya, Parlamentodan
özür dilersiniz, biz de size saygı duyarız.
Teşekkür
ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
FEVZİ
ŞANVERDİ (Hatay) Onun için mi konuştun?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Evet.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıçdaroğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arıyorum.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.37
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa),
Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
72 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Hükûmet? Yok.
Ertelenmiştir.
Sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla
görüşmek için, 4 Mart 2008 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.45