DÖNEM: 23 CİLT: 16 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
76ncı
Birleşim
12 Mart 2008 Çarşamba
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KAĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, İstiklal
Marşımızın kabulünün 87nci yıl dönümü ile
tersanecilik sektörü ve sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Erzurum
Milletvekili İbrahim Kavazın, Erzurumun düşman işgalinden
kurtuluşunun 90ıncı yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Antalya
Milletvekili Tunca Toskayın, turizm sektörünün sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- (10/27, 34,
37, 40, 102) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan,
başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi (3/362)
B) Duyurular
1.- Mardin
Milletvekilleri Emine Ayna ve Ahmet Türk haklarında Adana 8inci
Ağır Ceza Mahkemesi ve İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinin
bildirmiş olduğu dosyaların Anayasanın 83üncü maddesinin
2nci fıkrası gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bilgisine sunulmasına ilişkin duyuru
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen ve 24 milletvekilinin, Tekel özelleştirmesinin
doğuracağı sosyal ve ekonomik sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/147)
2.- Manisa Milletvekili
Ahmet Orhan ve 45 milletvekilinin, yaş sebze ve meyve sektöründe
yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/148)
3.- Muğla
Milletvekili Gürol Ergin ve 30 milletvekilinin, bal üretimi ve
pazarlamasında yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/149)
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu
(1/498) (S. Sayısı: 110)
2.- Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili Necdet Ünüvarın;
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/65) (S.
Sayısı: 72)
3.- Bursa
Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 3 milletvekilinin; Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (2/146)
(S. Sayısı: 111)
4.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S.
Sayısı: 93)
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuşun, Hakkâri Milletvekili
Rüstem Zeydanın konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
2.-
Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuşun, Muğla Milletvekili
Ali Arslanın, konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00te açıldı.
Erzurum
Milletvekili Muhyettin Aksak, Erzurumun düşman işgalinden
kurtuluşunun 90ıncı yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı bir konuşma yaptı.
Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, milletvekili
dokunulmazlığına ilişkin gündem dışı
konuşmasına, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin,
İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, Dünya Kadınlar
Günü dolayısıyla kadınlarımızın sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşmasına, Devlet
Bakanı Nimet Çubukçu,
Cevap verdi.
Yenilendiği
bildirilen (1/1286) esas numaralı Dernekler Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve
İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi okundu; İçişleri Komisyonunda bulunan
tasarının Hükûmete geri verildiği bildirildi.
İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, İstanbuldaki
kayıt dışı istihdam, taşeronlaşma ve iş
güvenliği sorunlarının (10/144),
Van Milletvekili
Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraşta Narlı
Ovasına kurulması planlanan katı atık depolama tesisinin
çevreye etkilerinin (10/145),
Isparta
Milletvekili Haydar Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin, Eğirdir Gölü ve
Havzasındaki çevre sorunlarının (10/146),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması;
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadolun, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak Operasyonu konusunda genel görüşme
(8/4),
Açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis
araştırması önergeleri ile genel görüşme önergesinin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Genel Kurulun,
11/3/2008 tarihli birleşiminde, bir saat sözlü soruları müteakiben
gündemin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 3,
4, 5, 15, 19, 21, 22, 23, 27, 34, 37, 40, 42, 43, 46, 48, 61, 64, 66, 75, 78 ve
94üncü sıralarında yer alan (10/3), (10/8), (10/12), (10/28),
(10/31), (10/33), (10/38), (10/42), (10/47), (10/56), (10/59), (10/62),
(10/64), (10/65) (10/68), (10/71), (10/84), (10/87), (10/89), (10/98), (10/101)
ve (10/119) ve 11/3/2008 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan
(10/145) ve (10/146) esas no.lu çevre ve çevre kirliliğinin önlenmesi ile
ilgili Meclis araştırması önergelerinin birleştirilerek
görüşülmesine; 12/3/2008 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü
soruların görüşülmemesine; 12/3/2008 Çarşamba günkü
birleşiminde 14.00-23.00 ve 13/3/2008 Perşembe günkü
birleşiminde 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, Türk Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/27) İç
Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Zeytin ve
zeytinyağı ile diğer bitkisel yağların üretiminde ve
ticaretinde yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Genel Kurulun
22/1/2008 tarihli 52nci Birleşiminde kurulan (10/27, 34, 37, 40, 102)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine,
siyasi parti gruplarınca gösterilen adaylar seçildi.
Başkanlıkça,
komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak
üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.
Gündemin Sözlü
Sorular kısmının:
1inci
sırasında bulunan Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun
(6/196),
70inci
sırasında bulunan Gaziantep Milletvekili Akif Ekicinin (6/360),
Esas
numaralı sorularına Devlet Bakanı Mehmet Şimşek cevap
verdi; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu da cevaplara
karşı görüşlerini açıkladı;
2nci ve 20nci
sıralarında bulunan Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemirin (6/231),
(6/274),
15inci
sırasında bulunan Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrulun
(6/268),
19 ve 21inci
sıralarında bulunan Giresun Milletvekili Murat Özkanın (6/273),
(6/275),
24, 29 ve 80inci
sıralarında bulunan Karaman Milletvekili Hasan
Çalışın (6/278), (6/287), (6/373),
34üncü
sırasında bulunan Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun
(6/297),
38 ve 53üncü
sıralarında bulunan Tunceli Milletvekili Kamer Gençin (6/302),
(6/327),
46ncı sırasında
bulunan Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın (6/317),
69uncu
sırasında bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun
(6/354),
Esas
numaralı sorularına Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım cevap verdi; Tokat Milletvekili Reşat Doğru,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve
Giresun Milletvekili Murat Özkan da verilen cevaplara karşı
görüşlerini açıkladılar.
Birleştirilerek
görüşülmesi kabul edilen:
Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin, termik santrallerin çevreye
verdiği zararların araştırılarak (10/3),
Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Trakya ve İstanbul ilinde
çevre konularındaki gelişmelerin Ergene Çevre Düzeni Havza
Planına etkilerinin araştırılarak (10/8),
Kırklareli Milletvekili
Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, Kırklareli ili Vize
ilçesindeki bir arazi ile ilgili iddiaların ve bu arazi üzerinde
kurulması planlanan çimento fabrikasının çevre üzerindeki
muhtemel etkilerinin araştırılarak (10/12),
Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, Adanadaki lagünlerin
karşı karşıya bulunduğu çevresel risklerin
araştırılarak (10/28),
Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 22 milletvekilinin,
Bartında kurulması planlanan termik santralin olumlu ve olumsuz
etkilerinin araştırılarak (10/31),
Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük ve 22 milletvekilinin, Kaz Dağlarındaki
madencilik faaliyetlerinin araştırılarak çevreye olumsuz
etkilerinin önlenmesi için (10/33),
Konya
Milletvekili Hasan Angı ve 19 milletvekilinin, Konya Kapalı
Havzasındaki su kaynaklarının karşı karşıya
bulunduğu sorunların araştırılarak (10/38),
Konya
Milletvekili Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin, Akşehir ve Eber
Göllerindeki kirlilik ve diğer çevre sorunlarının
araştırılarak (10/42),
Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 27 milletvekilinin, Kaz
Dağlarındaki madencilik faaliyetlerinin araştırılarak
çevrenin korunması için (10/47),
Aydın
Milletvekili Ahmet Ertürk ve 21 milletvekilinin, Büyük Menderes Nehrindeki kirliliğin
ve çevreye etkilerinin araştırılarak (10/56),
İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 Milletvekilinin, balık çiftliklerinin
çevreye ve turizme olumsuz etkilerinin araştırılarak su ürünleri
yetiştiriciliğinin çevreyle uyumlu gerçekleştirilmesi için
(10/59),
Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, Eber Gölündeki çevre
kirliliğinin araştırılarak (10/62),
İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, altın arama
faaliyetlerinin hukuki durumu ile çevreye etkilerinin
araştırılarak (10/64),
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, Van Gölündeki kirlenmenin
önlenmesi ve Van ilinde turizmin geliştirilmesi için (10/65),
İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Küçük Menderes Nehrindeki
kirliliğin araştırılarak (10/68),
Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 24 Milletvekilinin, Artvin
Cerattepedeki madencilik faaliyetlerinin çevreye etkilerinin
araştırılarak (10/71),
Afyonkarahisar
Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 21 milletvekilinin, Eber Gölündeki çevre
sorunlarının araştırılarak gölün korunması için
(10/84),
Van Milletvekili
Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, Van Gölündeki çevre
sorunlarının ve gölün potansiyelinin araştırılarak
korunması ve değerlendirilmesi için (10/87),
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23 milletvekilinin, başta Afşin
Elbistan olmak üzere termik santrallerin çevreye etkilerinin
araştırılarak (10/89),
Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 25 milletvekilinin, Isparta ilindeki
göllerin çevre sorunlarının araştırılarak (10/98),
İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevre
ve turizm üzerindeki etkilerinin araştırılarak (10/101),
İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 39 milletvekilinin, denizlerdeki
kirliliğin araştırılarak (10/119),
Van Milletvekili
Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraş'ta Narlı
Ovası'na kurulması planlanan katı atık depolama tesisinin
çevreye etkilerinin araştırılarak (10/145),
Isparta
Milletvekili Haydar Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin, Eğirdir Gölü ve
Havzasındaki çevre sorunlarının araştırılarak
(10/146),
Alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergelerinin ön görüşmelerine bir süre
devam edildi.
12 Mart 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere birleşime 18.53te son verildi.
|
Eyyüp
Cenap GÜLPINAR |
|
|
|
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
|
|
|
|
|
Yusuf
COŞKUN |
|
Murat
ÖZKAN |
|
|
Bingöl |
|
Giresun |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 107
II.- GELEN KÂĞITLAR
12 Mart 2008 Çarşamba
‑Tasarılar
1.- İskân
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/539) (Plan ve Bütçe; Anayasa ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2008)
2.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/540) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.3.2008)
3.- Türkiye Radyo
ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/541) (Anayasa ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7.3.2008)
Teklifler
1.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın; 65
Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/175) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.2.2008)
2.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın; Ulusal Bayram ve
Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/176) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ile İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.2.2008)
3.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan ve 9 Milletvekilinin; Tarım Satış
Kooperatif ve Birlikleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/177) (Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2008)
4.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 3 Milletvekilinin;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne
Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/178) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.2.2008)
5.- Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunçun; 2809 Sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Hakkında Kanun ile 78 Sayılı
Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve 190 Sayılı Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/179) (Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2008)
5.- Ardahan
Milletvekili Saffet Kayanın; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 78 ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/180) (Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2008)
6.- Mersin
Milletvekili İsa Gök ve 4 Milletvekilinin; Terörle Mücadele Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/181)
(Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3.3.2008)
7.- Hatay
Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin; 2009 Yılında
İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun
Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/182) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji; Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2008)
Rapor
1.- İzmir
Milletvekili Mehmet Tekelioğlunun; EXPO 2015 İzmir Yönlendirme
Kurulunun Her Türlü Mali Faaliyetleri ve Bunların Denetimine Dair Usul ve
Esaslar Hakkında Kanun Teklifi ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 2 Milletvekilinin;
EXPO 2015 İzmir Yönlendirme ve Yürütme Kurullarının Her Türlü
Mali Faaliyetleri ve Bunların Denetimine Dair Usul ve Esaslar
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/60, 2/99) (S.
Sayısı: 118) (Dağıtma tarihi: 12.3.2008) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen ve 24 Milletvekilinin, TEKEL özelleştirmesinin
doğuracağı sosyal ve ekonomik sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/147) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29/02/2008)
2.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan ve 45 Milletvekilinin, yaş sebze ve meyve
sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/148) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/03/2008)
3.- Muğla
Milletvekili Gürol Ergin ve 30 Milletvekilinin, bal üretimi ve
pazarlamasında yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/149) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/03/2008)
Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi
1.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız, yerli muz üreticilerinin desteklenmesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesini 12/3/2008 tarihinde geri almıştır. (7/2101)
12 Mart 2008
Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Yusuf COŞKUN
(Bingöl)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76ncı Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre vereceğim.
Yoklamayı
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayımız vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, tersanecilik sektörü ve sorunları
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Çetin Soysala
aittir.
Buyurun
Sayın Soysal. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysalın,
İstiklal Marşımızın kabulünün 87nci yıl dönümü
ile tersanecilik sektörü ve sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
İstiklal Marşımızın kabulünün 87nci
yılını kutluyorum. Şair Mehmed Âkif Ersoy tarafından
yazılan İstiklal Marşı, kadın-erkek,
genç-yaşlı tüm yurttaşların katıldığı
kurtuluş destanını ölümsüzleştiren bir eserdir. Toplumumuzu
bir arada tutan değerleri ve özellikleri en iyi biçimde dile getiren
İstiklal Marşı, inanç, kararlılık ve azimle emperyalizme
karşı verilmiş bağımsızlık mücadelemizin bir
ürünüdür. İstiklal Marşının Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından ulusal marşımız olarak kabul edilişinin
87nci yıl dönümünde, başta emperyalizme karşı inançla,
kararlılıkla mücadele vermiş, Bağımsızlık
benim karakterimdir. diyen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Kurtuluş
Savaşının tüm kahramanlarını ve değerli
şair Mehmed Âkif Ersoyu rahmetle ve saygıyla anıyorum.
Cumhuriyet kazanımlarının bilincinde olarak bu
kazanımları ilelebet yaşatmak en biricik ödevimiz olmaya devam
edecektir. Bu sorumluluğun bilincinde olduğumuzu bir kez daha
hatırlatmayı bir görev kabul ediyorum. Emperyalizme karşı
verilen mücadelede yaşamını kaybedenleri şükranla anıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Tuzlada yaşananları, özellikle son
gelişmeleri bir kez de sizlerle paylaşmak istiyorum. Daha önce
buralarda bu konularda değerlendirmeler yaptık. Biliyorsunuz, sekiz
ayda 18 kişinin yaşamını yitirdiği, yüzlerce
kişinin kaza geçirdiği Tuzlada hem sektöre hem çalışanlara
hem de işverene zarar verecek yeni ölüm tarlaları
oluşmaktadır.
Tuzla Tersaneler
Bölgesinde Tuzla tersanelerinin bitimindeki mendireğe paralel olarak
denizin 350 bin metrekarelik bölümü DALSAN firması tarafından
doldurularak gemi havuzlama ve on beşe yakın yeni tersane, yani yeni
ölüm tarlası yapılmakta. Bu da, hem Tuzlaya hem İstanbula hem
orada sektöre büyük bir ihaneti beraberinde getirmektedir. Şu andaki
mevcut yapı, altyapı oradaki yoğunluğu kaldırmazken,
buradaki yoğunluğu yüzde 30-yüzde 40 artıracağı anlaşılan,
sektöre büyük zarar vereceği görülen bu yere maalesef Denizcilik
Müsteşarlığı izin veriyor, Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı imar planını onaylıyor,
Ulaştırma Bakanlığı projeyi onaylıyor, Maliye
Bakanlığı da kırk dokuz yıllık kullanım izni
veriyor; ne yazık ki Çevre Bakanlığı uyuyor ve olaya
seyirci kalıyor. Üç bakanlık kafa kafaya verip Tuzlada yeni ölüm
tarlaları oluşturuyor. Bu bir çevre katliamıdır. Bu projeyi
Çevre ve Orman Bakanlığı, ne hikmetse izliyor, çünkü projede
olanlardan kurum ve kuruluşların bilgisi olmadan, sadece Tuzla
Belediyesinin göz yummasıyla, İstanbul Belediyesinin seyirci
kalmasıyla Tuzlaya yeni bir yoğunluk kazandırılıyor.
Değerli
arkadaşlarım, Tuzla, gelişen bir sektöre hizmet ediyor, elbette
ki tersanecilik son derece önem taşıyor. Ancak ne yazık ki
Tuzlanın bu yeni oluşumları kaldırma şansı yok,
orası deprem bölgesi. Orada yeni tersanelerin Denizcilik
Müsteşarlığının onayıyla yapılması, bir
rant politikasını akla getirmektedir, oralarda yeni ölüm
tarlaları demektir. Deprem etütleri yapılmamış, son
yaşanan depremde oradaki tersaneler çok büyük zarar görmüşler.
Şimdi, buna bağlı olarak, o dar bölge içerisinde yeni
tersanelerin yapılması sektöre de ihanettir, Tuzlaya da ihanettir,
İstanbula da ihanettir! Onun için, buralarda bu tersanelerin bu
şekilde yapılmasını uygun görmüyoruz. Buralara dikkatinizi
çekmeye çalışıyorum. Buralarda gerçekten bir olumsuzlukla
karşı karşıya geleceğimizin habercisi olmak istiyorum.
Bu konuda bilgi sahibi olmanızı istiyorum.
Bu kısa
zaman içerisinde anlatmam gereken birçok şeyi anlatmakta
zorlanıyorum, ama biliniz ki orada sektöre bir ihanet var, orada çevreye
ihanet var, orada Tuzlaya ihanet var. 2010da İstanbul Kültür
Başkenti olacak ve İstanbula bir ihanet var, o yoğunluğu
kaldırmaz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Soysal.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) Onun için, ben, burada göreve çağırıyorum
Meclisimizi, bunun için Başbakanı göreve çağırıyorum,
bu işin takipçisi olmak durumundasınız. Yüzde 40, yüzde 60 bir
anlayış içerisinde, ihale edilmeden -çağrılan bir firmaya-
Kıyı Kanunu dahi incelenmeden, çevre konumunu da göz önüne almadan,
burada bunun yapılması son derece haksızlık olur. Orada
bulunan milletvekili arkadaşlarımız var, onları da
orayı incelemeye çağırıyorum. Lütfen, bu konuda yüce
Meclisin duyarlı olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü
sektöre de zarar verecek, Tuzlaya da zarar verecek, İstanbula da zarar
verecek.
Üç yanı
denizlerle çevrili ülkemizde tersaneciliğin gelişmesi için üzerimize
ne düşüyorsa yapmak zorundayız ama orada ölüm tarlalarının
devamı olabilecek nitelikte olumsuzlukları görmemezlikten gelemeyiz.
Bu nedenle uyarıyorum ve üzerimize düşeni yapmamız
gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Soysal.
Gündem
dışı ikinci söz, 12 Mart Erzurumun kurtuluşu münasebetiyle
söz isteyen Erzurum Milletvekili İbrahim Kavaza aittir.
Buyurun
Sayın Kavaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
2.- Erzurum Milletvekili İbrahim Kavazın,
Erzurumun düşman işgalinden kurtuluşunun 90ıncı
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
İBRAHİM
KAVAZ (Erzurum) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Erzurum
ilimizin düşman işgalinden kurtuluşunun 90ıncı
yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz almış
bulunuyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, Erzurumda ve ilçelerimizde kurtuluş gününü
yaşayan hemşehrilerimizin, ayrıca çeşitli illerimizde
kurtuluş programları düzenleyen hemşehrilerimizin kurtuluş
bayramlarını tebrik ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Tarih boyunca
askerî, siyasi ve ticari bakımdan bölgenin önde gelen şehirlerinden
biri olan Erzurum, doğudan gelen yolların Anadoluya açılan tek
kapısını teşkil etmektedir. Bu özelliği ile Anadoluya
girmek teşebbüsünde bulunan istila güçlerine karşı bölgenin
savunmasının kaderini belirleyen önemli bir kale şehridir.
Türkler,
Erzurumu Malazgirt Zaferinden yirmi iki yıl önce fethettikleri için
Doğu Anadolunun da hâkimi olmuşlardır. 1049 yılında
Selçukluların fethiyle milletimizin Anadoluya geliş süreci
başlamış, 1071 Malazgirt Zaferini takip eden yıllardan
itibaren bu coğrafyaya mührümüzü vurmuş ve vatan hâline
getirmişiz.
Osmanlı
Devleti 1518 yılından sonra Erzuruma tam manasıyla hâkim
olmuş, Kanuni Sultan Süleyman döneminde imar edilen ve büyük bir
yerleşim merkezi olan Erzurum önemli bir askerî üs hâline
getirilmiştir. Askerî önemi ve stratejik konumu şehrin
gelişmesine daima yardımcı olmuştur. Bir taraftan askerî mühimmatın
ikmal ve hareket üssü, diğer taraftan batı Anadolu ve Karadenizden
doğuya uzanan ticaret yolu olma özellikleri burayı daima cazibe
merkezi hâline getirmiştir. Osmanlı idaresine geçtikten sonra, 8
Temmuz 1829da ilk defa istilaya uğramış, 14 Eylül 1829a kadar
süren üç aylık Rus işgali Erzuruma büyük zarar vermiş, Ruslar
geri çekilirken şehri tahrip etmişlerdir.
Değerli
milletvekilleri, Osmanlı Devleti, Rus saldırılarına
karşı 1867 yılından itibaren Erzurumda tabyalar inşa
eder. Toprak Tabya, Aziziye, Hamidiye, Mecidiye, Toparlak vesaire adlar verilen
bu tabyaların en önemlilerinden biri olan Aziziyenin,
yapılışından yüz kırk bir yıl sonra
şehrimizin merkez ilçelerinden birine ad olarak bu yüce Meclis
tarafından verilmesi tarihî bir ismin hatırasına
bağlılığımız açısından önemli olmuştur.
Erzurumun ikinci
Rus işgali 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında meydana gelir.
Ahmet Muhtar Paşanın ordusu 25 bin kişiye inmiş,
Erzurumdan ordu ve halk geriye çekilmek zorunda kalmıştır.
Ordunun geriye çekilmesi esnasında, Erzurumlu, kale önünde kahramanca
direnmiş ve ordunun zayiat vermeden geri çekilmesini
sağlamıştır. Bu olay, savaş tarihi
açısından, milletimizin, Erzurumlunun ordunun önünde kahramanca
savaşıp önemli başarı sağladığı nadir
bir mücadele olarak tarihteki yerini almıştır.
Birinci Dünya
Savaşında Erzurum, Rus ordularının hedefi olmuş, 16
Şubat 1916da Ruslar Erzuruma girmiş, halk Ruslarla birlikte gelen
Ermenilerin katliamına maruz kalmıştır. Katliamdan
kurtulanlar Anadolu içlerine göç etmiş, nüfus 8 bine kadar
düşmüştür. 1916-1918 yılları arasındaki iki
yıllık Rus işgali şehrin harap olmasına sebep
olmuş, sefalet ve açlık en önemli problem hâline gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Anadolunun hiçbir yerinde Birinci Dünya
Savaşının dehşeti Erzurumdaki kadar
hissedilmemiştir. Ölüm her yanı sarmış, doğu
vilayetlerinin iktisadi merkezi çökmüş, savaş, hicret, katliam, tifüs
gibi çeşitli felaketler her şeyi yok etmiştir. Bu
yıkılışı, Erzurum, 19uncu yüzyılın ilk
yarısından itibaren arka arkaya üç defa
yaşamıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kavaz.
İBRAHİM
KAVAZ (Devamla) 1828-29 Osmanlı-Rus Savaşında 132 bin olan
nüfus 45 bine inmiş, 1877de bu nüfus yarıya düşmüş,
1916-17deki Birinci Dünya Savaşında ise şehir, 8 bine nüfus
düşmüş; küçük bir şehir iskeleti, sadece harabeleri çevreleyen
birkaç kapı, birkaç bozuk yol kalmıştır. Bununla beraber
Erzurum millî mücadeleye önayak olmuş, yavaş yavaş, sağ
kalan hemşehrilerini toplamaya başlamıştır.
Değerli
milletvekilleri, 30 Ekim 1918de Mondros Mütarekesinin imzalanmasıyla
yeni bir durum ortaya çıkmış, Mütarekenin 7nci ve 24üncü
maddeleri Erzurum halkını büyük bir telaşa sevk etmiş,
vilayeti şarkiyeyi Ermenilere verme planı açlık ve sefalet
içindeki Erzurum halkı için yeni bir mücadele dönemi
başlatmıştır. Yani fırtınanın
dağıttığı kartal yuvası yeniden kurulmaya
başlanmış, ölümün kol gezdiği bu yerde her şeye
rağmen hüküm süren hayatın zaferi millî mücadeleye karar vermekle
başlamıştır.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kavaz.
Gündem
dışı üçüncü söz, turizm sektörünün sorunları hakkında
söz isteyen Antalya Milletvekili Tunca Toskaya aittir.
Buyurun
Sayın Toskay. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Antalya Milletvekili Tunca Toskayın, turizm
sektörünün sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
TUNCA TOSKAY
(Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlarken hepinize saygılar sunuyorum.
Turizm sektörünün
bazı sorunlarını dile getirmek için huzurunuzda bulunuyorum.
Sürenin çok kısıtlı olması sebebiyle, turizm kesiminin
ülkemiz ve ekonomimiz için önemine değinmiyorum, zaten bu hepimizin
malumu.
Yeni sezona
girmek üzere olduğumuz bugünlerde sektör ciddi sorunlarla karşı
karşıya bulunmaktadır. Ben, her şeye rağmen,
başarılı bir turizm sezonu geçirmemizi diliyorum.
Turizm
sektörünün, düşük kur, düşük satış fiyatları, yüksek
vergiler ki bugünlerde yüzde 3
civarında bir konaklama vergisi de gündemde- yüksek yerli girdi
fiyatları gibi ekonomik sorunları var. Otellerin faaliyet
gösterdiği çevrenin yetersizliği ve altyapı eksiklikleri,
sektördeki denetim ve disiplin eksikliği, bu konuda herhangi bir
otoritenin bulunmaması, tanıtım, pazarlama ve pazar sorunları;
personel, eğitim ve istihdam sorunları, sektörün
karşılaştığı belli başlı
sorunlardır ve bu sorunların çözümü açısından da şu
anda sistemli bir gayret içinde, hiç kimsenin olmadığı da
görülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ben esas olarak 28 Şubat-3 Mart 2008 tarihleri
arasında Antalyada yapılan, Türkiye Turizm Stratejileri Arama
Konferansında da konu edilen, sektörün örgütlenmesiyle ilgili
görüşlerimi özellikle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Turizm sektörünün
örgütlenmesi, sorunların çözümü açısından büyük önem
taşımaktadır. Sektörü stratejik anlamda yönetmek, sektör içi
sorunlara çözüm üretmek, sektörde öz denetimi ve disiplini sağlamak,
turizm ile çevrenin uyumunu sağlamak, turistik mahallin yönetimini
gerçekleştirmek, tanıtım ve pazarlama alanındaki sorunları
çözmek, turizm pazarında daha güçlü olmak, ancak çok iyi örgütlenmiş
bir turizm sektörüyle mümkün bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bugün, seyahat acentelerimiz TÜRSAB adıyla yasal
dayanağı olan bir örgüte sahiptir. Konaklama sektörü,
ulaşım sektörü ile rehberler, yasal dayanağı olan bir
örgütlenmeden şu anda mahrum bulunmaktadır. Dernek statüsünde
örgütlenmiş olan konaklama sektörümüz, yıllardır yasal
örgütlenme talebini dile getirmektedir. Konaklama sektöründe denetim ve
disiplin sağlanması başta olmak üzere, çok sayıda sorunun çözümüne
katkıda bulunacak örgütlenmenin en kısa zamanda
gerçekleştirilmesi, hayati bazı risklerin bertaraf edilmesi için de
gerekli bulunmaktadır. Turizm sektörünün örgütlenmesinin tamamlanabilmesi
için konaklama sektörü, ulaşım sektörü ve rehberlerin yasal olarak
örgütlenmesi şarttır. Daha sonraki aşamada, kurulan bu örgütler,
TÜRSAB ile birlikte bir çatı örgütü oluşturmalıdır. Bu
örgütlenme ihtiyaca göre yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde olabilir.
Son aşamada,
kamu temsilcilerinin özel sektör temsilcileriyle birlikte
oluşturacakları bir turizm konseyi kurulmalıdır. Konsey,
turizm sektörünün stratejik politikalarının oluşturulmasına
katkı sağlarken, sektör örgütleri yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde sektör
içi sorunların ve yerel yönetimler ve diğer örgütlerle iş
birliği hâlinde çevre, altyapı sorunlarının çözümüne
katkı sağlayacaktır. Böyle bir örgütlenme modelinin ana
hatlarını Milliyetçi Hareket Partisi adına bütçe konuşmamda
da ifade etmiştim. Ben, şahsen bu görüşü yıllardır
savunmaktayım. Böyle bir örgütlenme modeli, sektörün
sorunlarının çözümünü kolaylaştıracak, kamunun yükünü
hafifletecek ve sektördeki gelişmeyi de hızlandıracaktır.
Ayrıca, özel
sektörün yetki sahibi olması ve sorumluluk altına girmesi, turizm,
tanıtım, pazarlama, altyapı konularında finansman
bulunmasını da kolaylaştırabilecektir. Böyle bir örgütlenme
modeline kimsenin karşı çıkmaması gerekmektedir.
Konaklama tesisi
sahipleri, ticari hayatın bir parçası olarak TOBB içinde kalmaya
devam edeceklerdir. TOBB, turizmi de ilgilendiren genel ekonomik
sorunların çözümünde görevini yapmayı sürdürecektir.
Her ne sebeple
olursa olsun, turizm sektörünün, özellikle konaklama sektörünün yasal
örgütlenmesine karşı çıkmanın haklı bir sebebi olamaz.
Turizm sektörünün özellikleri, ekonomimiz içindeki
ağırlığı ve önemi özel bir örgütlenmeyi gerekli
kılmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Toskay.
TUNCA TOSKAY
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Konaklama
sektörünün örgütlenmesini, TÜRSAB da, sektörün genel çıkarlarını
gözeterek desteklemelidir. Bakanlığın, sektörün haklı
örgütlenme talebine ivedi olarak sahip çıkmasını bekliyoruz.
Böyle bir yasal düzenleme yapılırken, başta sektör olmak üzere
geniş bir katılımın sağlanması da yararlı
olacaktır.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu alanda atılacak her adımı samimiyetle
destekleyeceğimizi ve katkıda bulunacağımızı
ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Toskay.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Zeytin ve
zeytinyağı ile diğer bitkisel yağların üretiminde ve
ticaretinde yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü
ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- (10/27, 34, 37, 40, 102) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Geçici
Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan
vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi (3/362)
11/03/2008
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz,
Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Kâtip üyelerini seçmek üzere 11.03.2008
Salı günü saat 17.30da B Blok 2. Kat 4. Bankodaki Araştırma
Komisyonu Toplantı Salonunda 11 Üye ile toplanmış ve
aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen
görevlere seçilmişlerdir.
|
|
|
|
|
|
|
|
Ahmet Edip
Uğur |
|
|
|
|
|
Balıkesir |
|
|
|
|
|
Geçici Komisyon
Başkanı |
|
|
|
|
|
Adı ve
Soyadı |
Seçim Bölgesi |
Aldığı
Oy |
|
|
Başkan |
: |
Ahmet Edip
Uğur |
Balıkesir |
11 |
|
Başkanvekili |
: |
Ahmet Ertürk |
Aydın |
11 |
|
Sözcü |
: |
Kemal Demirel |
Bursa |
11 |
|
Kâtip |
: |
Ali
Uzunırmak |
Aydın |
11 |
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
B) Duyurular
1.- Mardin Milletvekilleri Emine Ayna ve Ahmet Türk
haklarında Adana 8inci Ağır Ceza Mahkemesi ve İstanbul
Ağır Ceza Mahkemesinin bildirmiş olduğu dosyaların
Anayasanın 83üncü maddesinin 2nci fıkrası gereğince
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulmasına ilişkin duyuru
BAŞKAN
Başbakanlığın 26.2.2008 tarihli ve 2347 sayılı
yazısı ile Mardin Milletvekili Emine Ayna hakkında Adana 8inci
Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 28.6.2007 tarihli ve 2007/143 dosya
no.lu kamu davası ile yine Başbakanlığın 3.3.2008
tarihli ve 2613 sayılı yazısı ile Ahmet Türk hakkında
İstanbul Başsavcılığınca hazırlanan
iddianameye istinaden İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinde
açılan kamu davasının devam ettiği Anayasanın 83 üncü
maddesinin 2 nci fıkrası gereğince bildirilmiştir.
Bilgilerinize
sunulur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, önergeleri okutuyorum:
C) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 24
milletvekilinin, Tekel özelleştirmesinin doğuracağı sosyal
ve ekonomik sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/147)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Tekel ve Sigara
Sanayi İşletmeleri ve Ticaret AŞ ile Tütün, Tütün Mamulleri Tuz
ve Alkol İşletmeleri AŞye ait sigara üretim işi ile ilgili
varlıkların satış ve mülkiyetin gayri ayni hak (intifa)
tesisi yöntemi ile bütün halinde özelleştirilmesi ihalesi nihai
pazarlık görüşmesi tamamlanarak; 22.02.2008 tarihinde British
American Tobaco Tütün Mamulleri AŞ 1 milyar 720 milyon ABD Doları ile
en yüksek teklif verilmiştir.
Tekelin 50 milyon
dolarlık teknoloji yenilenmesinin yapılmaması, pazarda % 50
üzerinde paya sahip olan Tekelin değerinin altında
özelleştirilmesine neden olmuştur.
Bu özelleştirme
hukuki süreci tamamlandığında, Tekele ait fabrikaların
arazileri, malvarlığı, hammadde ve tütün stoklarıyla
birlikte satılmış olacaktır.
Türkiye
tarımının önemli bir ürünü olan tütün, ekonomik ve sosyal
yapısını geniş ölçüde etkilemektedir.
Özelleştirme
ekonomik alanda da piyasayı etkileyici sonuçlar doğurmuştur.
Tekelin alıcı kimliğiyle piyasada fiyatları düzenleyici
rolünü kaybetmesi rekabet koşullarını ve üreticiyi gözeten fiyat
oluşumunu olumsuz etkilemiştir.
Tütün üretiminin
sınırlanması, tütün üreticilerini ve geçimini sigara sanayinden
sağlayan işçileri olumsuz etkilemişken; bu kez yapılan
özelleştirme ile bu kesimlerin gelecekleri
satılmıştır.
Sigara
fabrikalarında ve yaprak tütün işletmelerinde çalışanlarla
özelleştirmeden etkilenen işçi sayısının 13-14 bin
olacağı sendikalarca açıklanmıştır.
Doğu,
Güneydoğudan ve Ege'ye kadar, yaklaşık 119 bin 165 tütün
üreticisi, tütünden geçinenlerle beraber 600 bin insan geçim
sıkıntısına düşecektir.
İşçiler
ve aileleriyle birlikte sektörde yaklaşık 1,5 milyon kişi geçim
kaynağını kaybedecektir. Bunun ciddi ölçekte sosyal sorunlar
yaratacağı açıktır.
Özelleştirmeye
karşı kamunun haklarını savunan, ekmek
kapılarının kapanmasını önlemeye çalışan
işçilere hükümetin cevabı tazyikli su olmuştur. Ne acıdır
ki, hak arayan işçilerin tazyikli suyla dağıtılması
sırasında yaralanan işçi yeni doğan çocuğuna
"Tayyip" adını verdiğini
açıklamıştır.
Tekel
işçilerinin sosyal haklarının, kazanımlarının
korunması bir zorunluluktur. İşçilerin işsiz
kalmasını önleyecek, iş güvencesini sağlayacak önlemlerin
bir an önce alınması gerekmektedir. Sorun konuya TBMMnin el
atmasını zorunlu kılmaktadır.
Açıklanan
nedenlerle Tekel özelleştirmesinin yaratacağı sosyoekonomik
olumsuzlukların, işçilerin sosyal haklarının, kazanımlarının
nasıl korunacağı, iş güvencelerinin nasıl
sağlanacağı hususlarının
araştırılması, alınacak önlemlerin tespiti için
Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve devamı maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ederiz.
1) Mehmet Sevigen (İstanbul)
2) Turgut Dibek (Kırklareli)
3) Vahap Seçer (Mersin)
4) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
5) Suat Binici (Samsun)
6) Akif Ekici (Gaziantep)
7) Ali Koçal (Zonguldak)
8) Nesrin Baytok (Ankara)
9) Ahmet Küçük (Çanakkale)
10) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
11) Hulusi Güvel (Adana)
12) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
13) Yılmaz Ateş (Ankara)
14) Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)
15) Tekin Bingöl (Ankara)
16) Tansel Barış (Kırklareli)
17) Şahin Mengü (Manisa)
18) Birgen Keleş (İstanbul)
19) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
20) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
21) Ahmet Ersin (İzmir)
22) Ensar Öğüt (Ardahan
23) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
24) Şevket Köse (Adıyaman)
25) Bayram Ali Meral (İstanbul)
2.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve 45 milletvekilinin,
yaş sebze ve meyve sektöründe yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/148)
04.03.2008
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Anayasamızın
98., İçtüzüğümüzün 104. ve 105. maddeleri gereğince Yaş
Meyve ve Sebze Sektörünün ve bu konuda çiftçilerimiz başta olmak üzere tüm
sektöre dâhil olan kesimlerin karşılaştığı sorunları
ve çözüm önerilerinin bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm
boyutlarıyla araştırılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Ahmet Orhan (Manisa)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Mustafa Enöz (Manisa)
4) Oktay Vural (İzmir)
5) Akif Akkuş (Mersin)
6) Recep Taner (Aydın)
7) Mithat Melen (İstanbul)
8) İzzettin Yılmaz (Hatay)
9) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
10) Alim Işık (Kütahya)
11) Hakan Coşkun (Osmaniye)
12) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
13) Gündüz Suphi Aktan (İstanbul)
14) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
15) Hüseyin Yıldız (Antalya)
16) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
17) Ahmet Bukan (Çankırı)
18) Beytullah Asil (Eskişehir)
19) Behiç Çelik (Mersin)
20) Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon)
21) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
22) Hasan Çalış (Karaman)
23) Muharrem Varlı (Adana)
24) Ümit Şafak (İstanbul)
25) Yılmaz Tankut (Adana)
26) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
27) Rıdvan Yalçın (Ordu)
28) Durmuş Ali Torlak (İstanbul)
29) Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara)
30) Recai Yıldırım (Adana)
31) Kadir Ural (Mersin)
32) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
33) Münir Kutluata (Sakarya)
34) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)
35) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
36) Cumali Durmuş (Kocaeli)
37) Metin Ergun (Muğla)
38) Osman Ertuğrul (Aksaray)
39) Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
40) Faruk Bal (Konya)
41) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
42) Cemaleddin Uslu (Edirne)
43) Osman Durmuş (Kırıkkale)
44) Hasan Özdemir (Gaziantep)
45) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
46) Necati Özensoy (Bursa)
Gerekçe
Ülkemizin en
temel sorunlarından bir tanesi, tarımda
yaşadığımız sıkıntılardır.
Alın terini toprağına tohum yapan, emeğinin
karşılığını alamayan, "köylü milletin
efendisidir" sözünün askıda kaldığı, çiftçilerimizin,
şu anki durum içerisinde Türkiye'nin her yerinde çok büyük bir ekonomik
sıkıntı içinde olduğu bir gerçektir. Ülkemizde
tarımdaki girdi fiyatları devamlı yükseliş göstermekte
iken, piyasa fiyatları durağan olup, hatta gerilemeler
göstermektedir. Mevcut durum içerisinde çiftçilerimiz, maliyetlerini bile
karşılayamaz duruma gelmişlerdir. Başta mazot, elektrik,
zirai ilaç ve gübre olmak üzere, girdi fiyatları çiftçimizin aleyhine
olup, mutlaka aşağı çekilmeli veya sübvanse edilmelidir.
Türkiye'de tarım sektörüne verilen destek ise düşük olup
arttırılmalıdır. Bütün bu sorunların yanında son
yıllarda yaşadığımız kuraklık ve ürün
rekolte düşüşleri de sorunlara dâhil olmuş ve durum çok vahim
hâle gelmiştir. Türk çiftçisi yaşamını sürdürmekte büyük
sıkıntı çekmektedir.
Yaş meyve ve
sebze sektöründe de büyük sorunlar ve sıkıntılar
yaşanmaktadır. Türkiye, 43 milyon ton civarında yaş meyve
ve sebze üretmekte olup, ülkemize önemli bir döviz girdisi
sağlamaktadır.
Yaş meyve ve
sebze sektöründe, onca ilgili mühendis ve yetişmiş
insanımız olmasına rağmen zirai ilaç kullanımında
sıkıntılar yaşanmaktadır. Bugün, her üretici,
dilediği ilaç bayisinden dilediği ilacı alabilmektedir.
Üreticiler, hangi hastalık ve hangi zararlı için hangi ilacı
kullanacakları ile ilgili olarak net bilgi sahibi olamamaktadırlar.
Yaş sebze ve
meyve sektöründe desteklemeler yetersiz kalmaktadır. Yaş sebze meyve
ihracatının dönemsel ve bölgesel olarak ürün bazında dönem
sonuna kadar desteklenmesi gerekmektedir. Bunun için; Manisa'nın üzümü,
Antalya'nın domatesi, Bursa'nın şeftalisi örnek verilebilir.
Hatta bu listeye yeni türleri ekleyerek çeşitliliği
arttırmalıyız. Yaş meyve ve sebze ihracatının en
çok yapıldığı ülkeler arasında Rusya Federasyonu ilk
sırada yer almakta, ikinci sırada Almanya, üçüncü sırada
Ukrayna, dördüncü sırada da Romanya gelmektedir. Meyve grubunda
ihracatı en çok yapılan ürünler narenciye, üzüm, kirazdır. Sebze
grubunda da domates, biber ve salatalık sırayla gitmektedir.
Dolayısı ile milyonlarca aileyi ve önemli bir ekonomik girdiyi doğrudan
önemli hâle getirmektedir.
Dünya Ticaret
Örgütüyle tarım kesiminden kaynaklanan işlenmiş veya
işlenmemiş 45 civarında ürüne, yapılan anlaşmalar
gereği ihracat sübvansiyonu sağlama imkânı mevcuttur, mevcut
imkânları rehabilite ederek, tekrar şartları lehimize
geliştirmemiz gerekmektedir.
Ülkemiz tüm
dünyada tercih edilen yeni meyve türlerinin de üretilebileceği iklim
şartlarına sahip olup, ciddi planlamalarla Türk
tarımının hak ettiği yere gelmesinde büyük imkânlar
sunmaktadır.
Yaş meyve ve
sebzede birincil üretimden itibaren; paketleme, depolama ve satışta
mevcut düzenlemeler süratle revize edilmelidir. Türk çiftçisinin lehine
çalışmalar yapılmalıdır. Böylelikle, Türkiye'de
tarımsal üretim ve tarımsal üretimin millî gelire olan katkısı
artırılmalıdır.
Bu
hususların, girişimlerin, hiç vakit geçirilmeden
araştırılması, dünya standartlarında uygulanması,
tatbik edilmesi, gündeme konulması gerekmektedir. Aksi takdirde, büyük bir
tarım bunalımıyla karşı karşıya kalabiliriz.
Bu durum da ülkemize zarar verir. Yaş meyve ve sebze sektörünün ve bu
konuda çiftçilerimiz başta olmak üzere tüm sektöre dâhil olan kesimlerin
karşılaştığı sorunları ve çözüm önerilerinin
bir Araştırma Komisyonu kurularak tüm boyutlarıyla
araştırılması faydalı olacaktır.
3.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin ve 30 milletvekilinin,
bal üretimi ve pazarlamasında yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/149)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Arıcılığımız
yıllık ortalama 70 bin ton bal üretimi ile Dünya bal üretiminde çok
önemli bir yere sahip olmasına karşın,
arıcılarımız, hükümetin yanlış politikaları
ve son yıllarda yaşanan iklim koşulları nedeniyle
çeşitli sorunlarla boğuşmaktadır. Özellikle son
yıllarda bal ihracatında müthiş bir daralma olması,
2006-2007 yıllarında iklim etkisiyle üretimin çok fazla miktarda
düşmesi arıcılarımızı dayanılmaz
sıkıntılar içine atmıştır. Bal üretim ve pazarlamasında
yaşanan sıkıntıları, bu sıkıntılara
neden olan etmenleri tam olarak saptayabilmek ve
sıkıntıları giderecek çözümleri belirleyebilmek
amacıyla Anayasa'mızın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105.
maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Gürol Ergin (Muğla)
2) Birgen Keleş (İstanbul)
3) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
4) Kemal Demirel (Bursa)
5) Ahmet Ersin (İzmir)
6) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
7) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
8) Çetin Soysal (İstanbul)
9) Ahmet Küçük (Çanakkale)
10) Özlem Çerçioğlu (Aydın)
11) Fatma Nur Serter (İstanbul)
12) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
13) Muharrem İnce (Yalova)
14) Gökhan Durgun (Hatay)
15) Turgut Dibek (Kırklareli)
16) Tansel Barış (Kırklareli)
17) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
18) Metin
Arifağaoğlu (Artvin)
19) Zekeriya Akıncı (Ankara)
20) Vahap Seçer (Mersin)
21) Hulusi Güvel (Adana)
22) M. Fatih Atay (Aydın)
23) Fevzi Topuz (Muğla)
24) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
25) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
26) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
27) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
28) Sacid Yıldız (İstanbul)
29) Şevket Köse (Adıyaman)
30) Tekin Bingöl (Ankara)
31) Mehmet Şevki
Kulkuloğlu (Kayseri)
Gerekçe:
Arıcılık
kaynak tüketmeden sürekli yapılabilen, dış girdiye gereksinim
duymayan bir üretim dalıdır ve sürdürülebilir kırsal
kalkınmanın önemli bir aracıdır.
Türkiye'deki
arıcılık sektörü yaklaşık 4,5 milyon kovan
varlığı ile dünyada ikinci, yıllık 70-75 bin ton bal
üretimi ile de dördüncü sırada yer almaktadır.
Arıcılıkla uğraşan aile sayısı 70 bin'dir.
Arıcılık, kırsalda yaşayan 70 bin aileye, 280 bin
kişiye istihdam yaratmaktadır. Dünya ballı bitkiler
florasının % 75'i ülkemizde bulunmakta; çam balının %
90'ı ülkemizde üretilmektedir. Ülkemizde arıcılık
yılda 5-6 konaklama yeri değiştirilerek gezgincilik
şeklinde yapılmaktadır.
Ülkemizde 2004
yılına kadar yürütülen arıcılık politikaları
sonucu arıcı ve koloni sayıları artmış ise de, bu
artış üretime dönüşememiş, aksine arıcıların
gelirleri azalmıştır. Ayrıca. yaşanan
dışsatım sıkıntısı nedeniyle ürettiği
balı 2004 ve 2005 yıllarında maliyetinin çok altında bir
fiyatla satmak zorunda kalan, 2006 ve 2007 yıllarında ise iklim
koşulları nedeniyle müthiş bir üretim kaybı ile
karşılaşan üreticinin hükümetçe desteklenmeden ayakta durması
mümkün görülmemektedir. Önemli bir kısmı gezginci arıcılık
yapan arıcı Nisan ayı geldiğinde Anadolu'ya nasıl
gideceğini, arılarını nasıl nakledeceğini
düşünmektedir.
Üretici bu
sıkıntıları yaşarken, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 6 şubat 2008 gün ve 26779 sayılı Resmi
Gazete'de yayımladığı bir tebliğ ile bal
dışalımında kontrol belgesi düzenlenirken aranacak
şartları belirlemiştir. Bu tebliğden sonra, bal
dışalımı için talepler ve uygulamalar
başlayacaktır. Bal dışalımının hiçbir
gereği yoktur.
2007
yılında yaşanan kuraklık sonucu üretim düşüklüğü
yaşanan Ege Bölgesinde üretimi yapılan bal çam balı olup
ihracatı yapılan da bu çam balıdır. Çiçek balı iç
piyasada tüketilmekte ve iç piyasada tüketilen balın %90'ını
oluşturmaktadır. Çiçek balının üretiminde ciddi
sıkıntı yaşanmadığından market
raflarında bal yokluğu görülmemektedir. Stoklarda en az 6 ay yetecek
bal varken ve Nisan ve Mayıs aylarında bal üretimi başlayacakken
bal dışalımında bulunulması ülkemizde üretilen
balın fiyatını aşağıya çekip, üreticileri zarara
uğratacaktır.
2007
yılında yaşanan kuraklık ve aşırı
sıcaklar sonucu tüm tarımsal ürünlerde verim kaybı
oluşmuştur. Hükûmet, 41 ilde ve 4 üründe destekleme ödemesi
yapmış, diğer bir çok ürün gibi arıcılık sektörü
de kapsama dâhil edilmemiştir. Arıcı hüsrana
uğramış; bal üretmek bir yana arılarını besleme
telaşına düşmüştür. Yeterince beslenemeyen arılarda
arı hastalık ve zararlıları daha yaygın olarak ortaya
çıkmıştır. Bu durum da arı mevcudunun azalmasına
neden olmuştur. Zayıf olan arıların beslenmesi gerekmekte,
ancak mağdur durumdaki arıcımızın arılarını
beslemek için ekonomik gücü bulunmamaktadır. Arıların açlık
sorunu giderilmediği takdirde arı ölümlerinin %50-Ĵ60'ı
bulması kaçınılmazdır. Bu durum binlerce arıcının
işsiz kalmasına neden olacağı gibi, yetersiz tozlaşma
nedeniyle tarımsal üretimde verim kaybına da neden olacaktır.
Ticari
ilişkilerimiz açısından önemli olan AB'de son 5 yılda balda
hem üretim miktarlarında hem de dış alımda yükselmeler
olmuştur. AB ülkeleri uluslararası ticaretin giderek artan fiyat
baskılarına karşı tüm tarımsal ürünlerde olduğu
gibi arıcılarını da fiyat desteklemeleriyle korumuş,
arıcılığın ve arıcıların ayakta
kalmasını sağlamıştır. Topluluk, ulaştığı
refah düzeyi nedeniyle de tarım ürünleri dış alımında
son derece seçici davranmaya başlamıştır. Bu nedenle
dış satımcı ülkelerin AB pazarlarına girmeleri her
geçen gün zorlaşmaktadır. Bu bakımdan Avrupa Birliği
ülkelerine bal dış satımında her gün yeni zorluklarla
karşılaşılacağı beklenmelidir.
Bugün ülkemizde
katkı, kalıntı ve taklit bal olayıyla karşı
karşıya bulunulmaktadır. Bu durum, gerçek bal üreticilerini son
derece mağdur etmiştir. Balda yaşanan bir diğer
sıkıntı da Çin'den; İran'dan kaçak olarak ya da
sınır ticareti yoluyla giren baldan kaynaklanmaktadır.
Yaşanan
sıkıntıların kaynağı, başta Hükûmet olmak üzere
gereğinden çok fazla nişasta bazlı şeker üretimine izin
veren yönetimler; özellikle doğudaki sınırlardan ve Sarp
kapısından yurda kaçak giren İran ve Çin ballarını
görmezden gelen gümrük görevlileri; bala yapılan çeşitli hileleri
belirleyip gidermede yetersiz kalan Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı ile personelinin tüketimi için aldığı
balda gerekli titizliği göstermeyen kamu kurumlarıdır.
Yaşanan
duruma bakıldığında, arıcıların Ziraat
Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden almış
oldukları işletme kredilerini ödeyemeyecekleri; kışlık
bakım yapabilmeleri için Hükûmet tarafından maddeten desteklenmeleri
gerektiği ortaya çıkmaktadır.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/498) (S. Sayısı:
110) (x)
BAŞKAN
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Geçen
birleşimde, tasarının tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu ile Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar
tamamlanmıştı.
Şimdi, söz
sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Sayın Atila Emeke aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Emek.
CHP GRUBU ADINA
ATİLA EMEK (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkında Kanun üzerinde değişiklik yapan kanun
tasarısıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi partim ve
şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, sayıları 5-6 milyonu bulan ve yurt
dışında yaşamlarını sürdüren
yurttaşlarımızın seçme hakkının daha da
iyileştirilmesi ve sistematik hâle getirilmesini amaçlayan bu kanun
tasarısı üzerinde görüşmeler yapıyoruz.
Genel gerekçede
açıklandığı üzere, Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşlarının seçme ve seçilme hakkı
kaynağını Anayasamızdan alan temel siyasi bir hak ve
özgürlüktür.
Yapılmak
istenen düzenlemelerle, yurt içinde yaşayan
yurttaşlarımızın yanı sıra, yurt dışında
yaşayan yurttaşlarımız için de seçme hakkının
daha rahat koşullar altında kullanılması öngörülmektedir.
(x) 110 S.
Sayılı Basmayazı 27/2/2008 tarihli 70inci Birleşim
tutanağına eklidir.
Büyük
çoğunluğu Avrupa Birliği ülkelerinde olmak üzere, dünyanın
birçok ülkesinde hayat mücadelesi veren yurttaşlarımız ülkemizin
ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamlarına katkılarını
hep sürdürmüşlerdir. Seçme haklarını gümrük kapılarına
giderek kullanan bu yurttaşlarımız ülkemizin siyasi
hayatına yeterince katılamamışlardır.
Konuyla ilgili
olarak, 23/7/1995 tarihli ve 4121 sayılı Kanun ile Anayasanın
67nci maddesine
yurt dışında bulunan Türk
vatandaşlarının oy haklarını kullanabilmeleri
amacıyla kanun, uygulanabilir tedbirleri belirler. hükmü
eklenmiştir. Eklenen bu hüküm yurt dışında yaşayan
yurttaşlarımızın seçme hakkını
düzenlemiştir. Ancak, konu hakkında on iki yıl geçmesine
rağmen kanuni bir düzenleme yapılamamış, yurt
dışında yaşayan yurttaşlar oylarını gümrük
kapılarında kullanmışlardır.
Bu
eksikliğin giderilmesi bakımından tasarının Genel
Kurula gelmesi yerinde olmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu
tasarıyı destekliyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda yapılan
düzenlemeler yurt dışında yaşayan
yurttaşlarımız için seçme hakkının
kullanılmasında yeni olanaklar sağlamaktadır. Bu
bağlamda özel seçmen kütüklerinin oluşturulması da, ayrıca,
yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın
bulundukları yerde oy kullanmalarına olanak sağlayan
düzenlemeler getirmiştir. Bununla ilgili olarak Ankara İl Seçim
Kuruluna bağlı olmak üzere Yurt Dışı Merkez İlçe
Seçim Kurulu oluşturulması öngörülmüştür.
Bu tasarıyla
ayrıca, yurt dışındaki seçmenlerin mektup, sandık,
elektronik oylama ve gümrük kapılarında oy kullanma yöntemi
benimsenmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yurt dışında
yaşayan yurttaşlarımız için bu düzenlemeyi yaparken
seçimlerin temel hükümleri ve seçmen kütükleri hakkında yurt içinde sorun
teşkil eden bazı tespitlerimi sizlerle paylaşmak isterim.
Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz üzere
yurttaşlarımızın Anayasadan gelen seçme hakkını
kullanmaları, her türlü tartışmadan uzak, özgür iradeleriyle
sandıkta oylarını verebilmelerinin sağlıklı
ortamının sağlanmasıyla mümkündür. Bildiğiniz üzere ve
hepimizin yaşadığı gibi seçmen kütüklerinin
güncelleştirilmesinde maalesef çok sorunlar yaşanmaktadır.
Özellikle yakın, geçtiğimiz seçimlerde, 22 Temmuz seçimlerinde çok
ciddi sorunlarla karşı karşıya gelinmiştir. Bu
bağlamda bilhassa seçmen kütüklerinin güncelleşmesinde,
ikametgâhlarına ve seçim sandığı çevresine göre
yazılan yurttaşlarımızın bir süre sonra çok daha
değişik yerlerde, seçim sandık çevrelerine oylarının
kaydığı ve 22 Temmuz sabahı birçok seçmen
yurttaşımızın bazı ilçe
sınırlarını aşan, hatta çok daha değişik
bölgelerde seçmen konumuna geldiği maalesef acı bir tespit olarak
yaşanmıştır ve öyle bir durum ortaya
çıkmıştır ki merkezî sistem çöktüğü için
yurttaşlarımız çok çaresiz kalmışlardır. Bu
bağlamda değerli arkadaşlarım, bunun özellikle Yüksek Seçim
Kurulunca, ilçe seçim kurullarınca ve yetkili tüm kurum ve kurullarca çok
ciddi bir şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Çünkü seçim,
yurttaşımızın iradesini özgürce ve sağlıklı
bir şekilde kullanmasıyla ancak sağlıklı
sonuçlarını verecektir.
Diğer bir
konu da değerli arkadaşlarım, yerel seçimlerle ilgili siz
sayın milletvekillerinin, hepimizin, bize ulaşan şikâyetleri
olarak geçmiş seçimlerde
Şimdi yerel seçim yılına bir
yıl gibi bir süre kaldığına göre, taşıma seçmen
dediğimiz bir durum, maalesef özellikle yerel seçimlerde, belediye
seçimlerinde, o yörede yaşayan insanların özgür iradeleriyle bölgede,
belediye seçimlerinde, belediye başkanlığı, belediye
meclisi üyelerini seçerken taşıma seçmenler, orada oturan
insanların arzuladığı sonuçların doğmasını
engellemekte ve sadece yerel seçimlerle ilgili, o taşıma seçmenler,
seçimlere gölge düşürmektedir. Öylesine ki bazen üniversitelerden, bazen
değişik illerden, ilçelerden seçmenler o yöreye
taşınabilmekte ve o insanlar sadece yerel seçimlerde oy kullanmaktadır
ve bu ciddi olarak toplumda bir sıkıntı yaratmaktadır. Bir
milletvekili olarak, geçmiş dönemlerde bunu bizzat yaşamış
ve o sıkıntıları, o şikâyetleri dinlemiş bir
arkadaşınız olarak milletin kürsüsünden bunu dile getiriyorum.
Mutlaka bunun önlenmesinin yolları da bulunmalıdır diyorum ve bu
konuda, biz Parlamento olarak gerekirse üzerimize düşeni, ama Yüksek Seçim
Kurulu da yasal çerçevede gerekli önlemleri almalıdır.
Değerli
arkadaşlarım, millî irade tecelli ederken, seçmen oyunu
kullanırken, her türlü kuşkudan ve tartışmadan uzak, özgür
biçimde tercihini yapabilmeli ve bu böyle sonuçlanmalıdır. Bunun için
her türlü önlemi almak bütün kurumlara ve bütün çevrelere düşen bir
görevdir.
Değerli
arkadaşlarım, oyların sayım ve döküm ve tutanaklara geçirilmesiyle
ilgili de ciddi bir sorun yaşanmaktadır. Şimdi onu da sizlerle
paylaşmak istiyorum. Özellikle sandıklar açılıp sandık
kurulları oyların sayım ve dökümünü Örnek
Bir de siyasi
partilere verilen Örnek 87 vardır. Bu Örnek 87 cetvelinde sadece
sandık kurulunun imzaları mevcut olup siyasi parti temsilcilerine
boş olarak verilir. Siyasi parti temsilcisi orada kendi partisinin
aldığı oyu bu cetvele yazar, siyasi partilere ulaşan ve
sayım sonuçlarına ilişkin geniş bilgi içermeyen tutanak,
Örnek 87 doğru bilgi akışı sağlamadığı
için ciddi sıkıntılar yaratmaktadır. Bu nedenle siyasi
partilere sayım sonrası Örnek 86nın verilmesi için bir
düzenleme de mutlaka yapılmalıdır.
Değerli
arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak desteklediğimiz ve
yerinde bulduğumuz yurt dışındaki
yurttaşlarımıza seçme hakkının verilmesi önemlidir. Böylece
yurttaşlarımıza Anayasadan doğan haklarının
kullanılmasına olanak tanınmaktadır. Ancak, yurt
dışında yaşayan yurttaşlarımızın tek
sorunu seçme hakkının tanınmasından ibaret değildir.
Gurbetçi olarak anılan ve tanınan bu kardeşlerimiz gurbet ellerde
ülkesinden, ailesinden ve yakınlarından ayrı, zor
koşullarda yıllarca çalışmış, alın teriyle
biriktirdikleri paralarla bir gün yurda dönüp huzurlu bir yaşam sürmeyi
düşünürken birtakım istismarcılar bu birikimleri
acımasızca, vicdansızca hortumlayıp ellerinden
almıştır. Kimi holdinglerin kuruluş sermayesinde,
hortumlanan bu paralar vardır. Vurguncular
yurttaşlarımızın manevi duygularını,
inançlarını istismar ederek acımasızca yılların
birikimlerini ellerinden almayı başarmışlardır.
Değerli
arkadaşlarım, konuyla ilgili olarak 22nci Dönem Parlamentosunda
Meclis Araştırma Komisyonu kurulmuş, sayfaları binleri
bulan raporlar hazırlanmıştır. Sözü edilen raporlar yüce
Meclis tutanaklarında mevcuttur. Bu olayın mağduru olan
yurttaşlarımız, yüce Meclis çatısı altında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu ziyaretleri sırasında, yapılan
bu vurgunun ve hortumlamanın boyutunun 10 milyar avroya
ulaştığını gözyaşları arasında dile
getirmişlerdir. Hortumlanan yurttaş sayımızın 500 bini
aştığı, yine yurttaşlarımız tarafından
ifade edilmiştir. Meclis Araştırma Komisyonunun 335 sıra
sayılı Raporunda da bu konuyla ilgili geniş bilgiler ve
tespitler yer almaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, bir Almanya seyahatimde, ikinci kuşaktan, Almanya
üniversitelerinde hukuk fakültesini bitirmiş, Alman yasalarına göre
Almanyada avukatlık yapma hakkını kazanmış ve şu
anda Bremen şehrinde avukatlık yapan bir Türk
meslektaşımızla bu konuda bir söyleşimiz oldu, onu
paylaşmak istiyorum. Şunu söyledi avukat arkadaşımız:
Sayın Vekilim, ne olur Parlamento olarak bu olayı çözüme
kavuşturun. Çünkü, bu insanlar bize geliyor; bu insanlar perişan, bu
insanların yuvaları yıkıldı,
sağlıklarını kaybettiler, depresyonlara girdiler. Ne olur
milletin vekili olarak Parlamentoda bu konuyu mutlaka çözmelisiniz, çözüme
kavuşturmalısınız. Şimdi, ben, oradan
aldığım bu durumu ve daha önce ifade ettiğim Cumhuriyet
Halk Partisi Grubuna gelen, yurt dışındaki gurbetçilerimizden
aldığım bu durumu, milletin kürsüsünden, bir kere daha siz
milletin vekilleri arkadaşlarımla paylaşıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bu hortumu yapanlar, ne acıdır ki toplumun içinde
boy göstermekte, kimi siyasilerle cenaze törenlerinde beraber olmakta ve hatta
cenaze namazında birlikte saf tutmaktadırlar. Yurt
dışındaki yurttaşlarımızın bu
acısı, bu ıstırabı devam etmektedir. Ama ne
acıdır ki temel ceza yasalarında değişikliklerle
bunlara örtülü aflar çıkarmayı biz bunlara bir imkân olarak da
sunmuş olarak, o insanların ıstırabı devam etmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak 22nci Dönemde hep
söyledik, bunun için siyasal iktidar ve AKPnin çözüm için getireceği yasa
tasarılarına ve tekliflerine destek vereceğimizi hep ifade
ettik. Bir kere daha, 23üncü Dönemde bu acının bir nebze de olsa
dinmesi için ve yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın
uğradığı bu haksızlığın ve
hukuksuzluğun ortadan kaldırılması, yılların
alın teri, el emeği helal paralarının iadesinin sağlanması
için siyasal iktidarı ve AKP çoğunluğunu göreve
çağırıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda
yapılacak tüm düzenlemelere destek vereceğimizi açıkça ifade
ediyoruz. Gelin, bu acıya ve ıstıraba son verelim diyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu tasarının yasalaşmasıyla yurt
dışında yaşayan yurttaşlarımız seçme
haklarını en iyi şekilde kullanma olanağına
kavuşacaklardır. Bu hakkı yurttaşlarımızın
en iyi şekilde değerlendireceği ve kullanacağı
inancıyla, kendilerine bu yasanın hayırlı
olmasını diliyorum.
Yurt
dışında yaşayan yurttaşlarımızın seçme
hakkını kullanmasını kolaylaştıran bu yasa
yanında, diğer sorunların ve özellikle biraz önce sizlerle
paylaştığım hortumcuların ellerinden
aldığı alın teri paralarının kendilerine iadesi
için gerekli yasal ve hukuki düzenlemeler bu yüce Parlamento tarafından
mutlaka gerçekleştirilmelidir.
Bu duygu ve
düşüncelerle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak tasarıyı
desteklediğimizi ve olumlu oy vereceğimizi ifade eder, yüce Meclise
grubum ve şahsım adına sevgiler, saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Emek.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Tunceli Milletvekili Sayın Şerafettin Halis.
Buyurun
Sayın Halis. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerine DTP Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Sizleri şahsım ve parti grubum adına saygıyla
selamlıyorum.
Bugün 12 Mart.
Bugünün Türkiyenin siyasal, sosyal tarihinde önem arz eden bir yönü var. Otuz
yıl önce bugün, ülkemizde demokratik hak arayışlarını
sindiremeyen güçler, 12 Mart Muhtırasıyla var olan demokrasiyi
askıya alarak 12 Eylül darbesinin hazırlanmasına yol
açtılar. Her on yılda bir demokrasiyi kesintiye uğratan bu
anlayışın sahipleri yargılanıp
sorgulanmadıkları içindir ki, ne yazık ki bu anlayış
alışkanlık hâline gelerek postmodern darbe ve e-muhtıra
şeklinde günümüze kadar devam edegelmiştir.
Sorgulanıp
yargılanması bir yana, bugün, ne yazık ki Türkiyenin, Türkiye
yargısının temel kurumlarından biri olan Danıştay
Başsavcısının darbeleri över, savunur mahiyetteki
açıklamaları da Türkiye siyaseti, Türkiye demokrasisi ve Türkiye
yargısı için bir ayıptır. Bunu kınıyorum ve böyle
bir anlayışın bir daha Türkiyede yaşanmamasını
temenni ediyorum.
Yine on üç
yıl önce bugün, İstanbul Gazi Mahallesinde oturan Alevi
yurttaşlara yönelik hukuksuz uygulamalar ve akabinde 22 Alevi
yurttaşın öldürüldüğü olayların yaşandığı
gün. Ölenleri saygıyla anıyor, böyle olayların
yaşanmaması dileğinde bulunuyorum. Demokratik bir sistem
yakalanmadıkça da benzeri olayların yaşanacağı
kaygısını taşıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yönetim sistemlerinin demokratik sayılabilmesinin en
temel özelliği, o ülkede hukukun üstünlüğü ilkesinin
geçerliliğidir. Halk iradesi, yönetim ilkesinin temelidir. Bundandır
ki insanların, yaşadıkları ülkelerin yönetimlerine
katılması, seçme ve seçilme haklarıyla söz ve karar sahibi
olması ulusal yasalarla belirlendiği gibi, uluslararası bildiri
ve sözleşmelerle de güvence altına
alınmıştır.
Çağdaş dünya için bu kadar önem arz eden bu haklar, Türkiye
Anayasasının 68inci maddesinde Siyasî partiler, demokratik siyasî
hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. denilerek ülkemiz için olan
önemini arz etmiştir.
Demokrasilerde
siyasi partiler ve seçimler, birbirlerini tamamlayan ve birbirlerinden
ayrı düşünülemeyen kavramlardır. Partiler, program, amaç ve
hedeflerini gerçekleştirmek için yetkiyi, halktan, seçim yoluyla
alırlar. Ancak, Anayasada siyasi partilerin ve seçimlerin demokrasi için
önemi vurgulansa da ne yazık ki ülkemizde antidemokratik içerikli Seçim ve
Siyasi Partiler Yasasıyla yapılan seçimler hiç de çağdaş,
demokratik normlara denk düşmeyen sonuçlar vermiş, adalet ve
istikrardan yana bir karakter gösterememiştir.
Avrupa
Birliği ülkelerinin hiçbirinde olmayan, ülkemizdeki demokratik
katılımcılık ilkesine aykırı yüzde 10luk seçim
barajıyla, ifade ve hareket özgürlüğünün
kısıtlandığı koşullarda yapılan seçimler,
yine ne yazık ki Anayasada partilere ve seçimlere atfedilen önemi
boşa çıkartmıştır hep. Açıkçası, temsilde
adalet, yönetimde istikrar anlayışından dem vurulsa da adalet
istikrara kurban edilmiş, ister istemez adaleti bulmak da olanaksız
hâle gelmiştir. Bu istikrarsızlığın ve
adaletsizliğin acısını ülkemizin emekçi, yoksul halk
yığınları çekmiştir. Her seferinde, yaşanan
acılar, demokrasinin önemine duyulan ihtiyacı daha da
yakıcı bir şekilde hissettirmiştir.
Değerli
milletvekilleri, demokrasiyi yakalamanın temel yollarından biri,
adaletli bir seçim sistemiyle etnik, inançsal, kültürel, düşünsel
farklılıklarına rağmen toplumun tüm kesimlerinin
parlamentoda temsil hakkını almalarından geçer. Bugüne kadarki
seçim sistemlerinde ve yasalarında defalarca değişiklik
yapılmak istenmiş, her seferinde de sonuç demokratik bir uygulamaya
tekabül etmemiştir. Özellikle de 12 Eylül Anayasasıyla kendisini çok
daha açık gösteren bu antidemokratik sistemin çoğu çevrelerce de
beğenilmeyip değiştirilmek istenmesine rağmen -yine
diyoruz- bir türlü değiştirilememiş, değiştirilmek
istenmemiş, gelişecek demokrasiden korkulmuştur âdeta.
Başta
Kürtler olmak üzere, Alevilerin, emekçilerin, farklı
azınlıkların ve resmî ideolojiye muhalif tüm kesimlerin
Parlamentodaki temsiliyetinden rahatsızlık duyulmuştur. Bu
yüzdendir ki istikrar bahane edilerek yüzde 10luk seçim barajında
ısrar edilmiştir.
Kuşkusuz ki
temsil ve adalet açısından en tartışmalı seçim, 3
Kasım 2002 milletvekili genel seçimleri olmuştur. Yüzde 10luk barajda
ısrar edenlerin bir kısmı, bu seçimlerde, kurmuş
oldukları bu barajda boğulmaktan kendilerini
kurtaramamışlardır. Seçmenin yüzde 46sına bu seçimlerde
temsiliyet hakkı kaybettirilerek var olan kısmi demokrasi daha da
yara almıştır. Bu seçimlerde, bazı illerde yüzde 50nin
üzerinde oy alan günün partisi DEHAP da parlamentoya girememiştir.
Dolayısıyla, çözüm bekleyen Kürt sorunu daha da çıkmaza
girmiş, yüzde 10luk seçim barajıyla istikrar arayanların
adaleti daha da kaybolmuştur böylece.
Yine, 2002 seçimlerinde,
AKP yüzde 32lik oy oranıyla yüzde 66lık temsil gücü, CHP yüzde
19luk oy oranıyla yüzde 32lik temsil gücü elde etmiştir. Temsil
hakkı değil, temsil gücü. Yani, toplam yüzde 53lük oy oranıyla
yaklaşık yüzde 100lük temsiliyet sağlanmıştır.
Hak ve adaletle uzaktan yakından bağdaşmayan bu tablonun derin
bir temsiliyet sorunu yarattığı da açıktır.
Değerli
milletvekilleri, düşük seçim barajlarının koalisyonları
doğurduğu, koalisyonların istikrarsızlık
yarattığı bahanesiyle yüzde 10luk seçim barajında
diretmenin ne kadar antidemokratik anlayış olduğu bir yana, bir
de ne kadar gerçek dışı olduğuna bir bakalım.
Avrupa
Birliği ülkelerinde yüzde 5in üzerinde seçim barajı yok. Dokuz
ülkede baraj sıfır. Seçim barajının olmadığı
İtalyada demokrasiye geçildiği 1946 yılından bu yana tek
partili iktidar kurulamamış. Parlamentoya giren küçük partiler grup
oluşturmak için hep ittifaklar oluşturmuşlar. Bugün de bu küçük
partiler sağda Özgürlük Evi, solda Zeytin Dalı adları
altında birleşmişler. Avrupa Birliğinin on yedi ülkesinde
koalisyon hükûmetleri var. İstikrarları da adaletleri de
tartışma götürmeyecek kadar ortada. Türkiyenin adalet ve
istikrarını söz konusu bu ülkelerle kıyaslamanın bir
gereğinin de olmadığını düşünüyorum.
Buradan yola
çıkarak istikrarla tek parti yönetimini, istikrarsızlıkla
koalisyonları eş anlamlı görmek büyük bir yanılma ve
yanıltmadır. Her tek parti yönetimlerinde istikrar aramak,
diktatöryal bir sisteme duyulan özlem değilse bile, böyle bir
anlayışın kendi dışındaki farklılıklara
karşı duyulan tahammülsüzlükten başka da bir şey
olmadığı açıktır, demokrasilerde yeri yoktur.
Özellikle de demokrasinin özümsenip bir kültür hâline getirilmediği,
gelmediği bizim gibi ülkelerde tek başına yasaları
değiştirme çoğunluğunu yakalamış tek parti
hükûmetinden demokrasi ve adalet beklemek de beyhude bir bekleyiştir. Daha
geçen hafta yerel yönetimler üzerine yapılan görüşmelerde AKPnin
muhalefet partilerini dışlayan tavrı bunun en açık
örneği olarak yaşanmıştır. Böyle iktidarlaşmalar
muhalefeti yok sayarak anlamadan, sorgulayıp irdelemeden, otomatik makine
gibi çalışan kendi milletvekillerinin parmak kaldırıp
indiren oylamalarıyla, dediğim dedik bir anlayışla istikrar
sağlamaya çalışmaktadırlar.
Bir yasama
organında toplumsal sorumluluk duyulmadan, bireyin ve
yurttaşların hakları üzerinde vicdan muhasebesi yapılmadan,
yalnızca nicel çoğunluktan alınmış bulunan güçle
hareket ediliyorsa bu, demokratik yönetimlerin karakteri değil, olsa olsa
diktatöryal yönetimlerin karakteri olur. AKPnin yaptığı da
budur. (DTP sıralarından alkışlar) Bugüne kadar muhalefet
partilerinden gelmiş yüzlerce teklif ve önergenin kabul görmemiş
olması bunun açık ve somut bir ispatıdır. Böylesi durumlar,
iktidarı aymazlığa, muhalefeti acze, ülkeyi açmazlara ve
çıkmazlara götürür, adaletsizliği ve
istikrarsızlığı hâkim kılar. Eğer istikrardan
yönetilenlerin yönetenlere karşı uysal koyun misali sessizliği,
yani muhalefetsizliği algılanıyorsa o zaman Türkiye Cumhuriyetinin
en istikrarlı dönemi tek partili dönem ve 12 Eylül süreci olarak kabul
görmek durumundadır.
Tek partili dönem
bir yana, şu an içinde bulunduğumuz Parlamentodaki milletvekillerinin
bir kısmının da mağduriyetten nasibini almış
olduğu 12 Eylül sürecini bir hatırlayalım. İçlerinde
yaşı on altıya daha yeni girmiş çocukların da
bulunduğu, sağcı solcu denmeden, 50 genç idam edilmiş,
binlerce insan işkence tezgâhlarından geçirilerek
tutuklanmış, yüzlerce faili meçhul ve kayıp
yaşanmış; Parlamento feshedilerek siyasi partiler başta
olmak üzere, sendikalar ve sivil toplum örgütleri kapatılmış,
basın susturulmuş; yargı çok açık bir şekilde vesayet
altına alınarak, generallerin görüş ve emirleri yargıda
karar olmuştur. Buna adalet ve istikrar denebilirse işte adalet de
istikrar da burada! Anlaşılıyor ki istikrar ve adaleti bozan
partilerin çokluğu ve çok sessizliği değil, tam aksine,
partilerin yokluğu ve tekliğidir, siyasete yapılan hukuk
dışı müdahaledir.
Değerli
milletvekilleri, bugün burada tartışmakta olduğumuz yasa
tasarısı, yurt dışındaki
yurttaşlarımızın oylarını kullanmalarına
kolaylık getiren düzenlemeler içermektedir. Önemlidir çünkü seçim
hakkı anayasal bir haktır, böyle bir düzenleme zorunludur. Ancak bu
durum, yalnızca yurt dışında yaşayan
yurttaşlarımız için değil, yurt içinde de kendi seçim
alanları dışında bulunan yurttaşlarımız için
de bir sorundur. Yurt dışında yaşayan
yurttaşlarımızın bulundukları yerlerde oy
kullanmalarına sağlanacak kolaylıklar yurt içinde de kendi seçim
bölgelerinde bulunmayan yurttaşlarımız için de
sağlanmalıdır ve gereklidir.
Ayrıca
tartıştığımız bu yasa tasarısında yurt
dışındaki oyların nasıl kullanılması
gerektiği üzerinde düzenleme yapılırken oyların kime,
kimlere kullanılması noktasındaki düzenlemeden
kaçınılmıştır. Söz konusu tasarının 9uncu
maddesinde, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkındaki Kanunun 94üncü maddesine eklenen yurt dışında
seçmenlerin oy verme yöntemleri ve genel ilkeler (a) bendinde Yurt
dışı seçmenler, milletvekili genel seçimi, cumhurbaşkanı
seçimi ve halk oylamasında oy verebilirler. der. Yurt
dışı seçmenler sadece seçime giren partilere oy verebilirler
gibi sınırlama içeren bir ifadeyle devam eder. Öncelikle siyasi
partilere oy verdirtip bağımsız adaylara verdirtmemek çok
açık bir şekilde Anayasanın eşitlik ilkesine çok açık
bir müdahaledir. Seçmeni tercihlerinde seçeneksiz bırakan, seçme
hakkını kısıtlayan bir uygulamadır. Seçimlerin
serbestliği ve oyların eşitliği ilkesine de
aykırıdır. Diğer yanıyla, seçim sonuçları
üzerinde halkın, seçmenin iradesini dışlayan, seçim
sonuçlarını adaletsizce değiştiren bir rol oynar. Oysaki
seçme hakkı, seçmenin istediği parti ya da kişiye oy vermesi
anlamına gelir. Ayrıca, oyların yalnızca siyasi partilere
verdirtilmesi, seçme hakkının ihlali olduğu kadar seçilme
hakkının da ihlalidir.
Değerli
milletvekilleri, böyle bir seçme ve seçilme yöntemiyle alınan sonuçlar
üzerindeki hukuksuzluğun en somut örneğini son 22 Temmuz seçimlerinde
yaşayarak gördük. Bunlardan yalnızca bir tanesini dikkatlerinize
sunacağım. İl Hakkâri. 3 milletvekiline sahip olan bu ilimizde
resmî olmayan seçim sonuçlarına göre AKP 1, bağımsızlar 2
milletvekili çıkarıyor. AKPnin itirazı üzerine, yurt
dışından gelen oylar, gümrük oyları yeniden
sayılıp dağıtıma tabi tutuluyor. Tabii ki bu
oyların nasıl sayılıp nasıl dağıtıldığı
da bir muamma. Resmî olmayan sonuçlara göre, ajanslarda,
kazandığı, beş gün yazılıp, yayınlanan
bağımsız milletvekili Sebahattin Suvağcının
milletvekilliği düşüyor, önceki sayımlarda daha az oy
almış olan AKPnin kaybetmiş olan adayı milletvekili oluyor.
Milletvekilliği elinden alınan Sebahattin Suvağcı Yüksek
Seçim Kuruluna başvuruyor. Yüksek Seçim Kurulu Yasal düzenleme
gereklidir. diyerek başvuruyu reddediyor, dava Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine gidiyor. Yüksek Seçim Kurulunun yasal bir düzenleme
gereğini belirtmiş olduğu, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine gitmiş olan bu davada hukukçulara göre Türkiyenin suçlu
bulunacağı bekleniyor. Anlaşılan o ki mevcut yasa ve
düzenlemeye göre Hakkâri seçimleri iptal edilemiyor, gümrük oyları
geçersiz sayılamıyor, Anayasanın eşitlik ilkesine
aykırı bu hukuksuzluğun giderilmesi ve son bulması da bu
Parlamentoya, yani bizlere düşüyor. Gerçekten de demokrasiye, demokrasinin
erdemlerine inanılıyorsa, temsilde adalet ilkesinin
yaşatılması isteniyorsa yurt dışındaki
yurttaşlarımızın kullanacağı oyların
yalnızca siyasi partilere değil, bağımsız adaylara da
kullanması yönünde bir düzenleme gerekmektedir ve getirilmelidir.
Yurt
dışı seçmeni Türkiyede kayıtlı olduğu il, ilçe
ve seçim çevresi için oy kullanabilmeli, gümrük kapılarına ve oy
kullanılacak yerlere seçime giren tüm adayları kapsayan seçim
pusulaları verilmelidir. Yurt dışı seçmenler için
tasarıda belirtilmiş olan Yalnızca milletvekilliği genel
seçimleri, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve halk oylamasında
oy verebilirler. sınırlandırmasının
kaldırılarak yerel yönetim seçimlerinde de oy vermeleri
sağlanmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, demokratik bir Türkiyenin yaratılabilmesi için
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ve Siyasi
Partiler Yasasının demokratik düzenlemelere ihtiyacı var ve bu
düzenlemelerin getirilmesi gecikmiş, gecikilmiş bir zorunluluk olarak
önümüzde durmaktadır.
Ülkemizde
yakıcılığı gün geçtikçe artan Kürt sorununun çözümü
önünde engel olarak duran yüzde 10luk seçim barajı Avrupa Birliği
ülkeleri düzeyine düşürülmelidir. Demokrasinin ayıbı olan siyasi
parti kapatma anlayışından kesinlikle vazgeçilmeli, ülkenin
güvenliğine bir tehdit oluşturmadıkça, şiddete başvurmadıkça,
çağdaş uygarlık değerlerinden vazgeçilmedikçe partiler
kesinlikle kapatılmamalıdır. Seçime girmiş partilere
almış oldukları oy oranında bütçeden yardım
yapılmalıdır. Demokrasinin açıklık ilkesi esas
alınmalı, her seçimden sonra çöplüklerde ve kalorifer kazan
dairelerinde çıkan oy pusulalarının seçimleri şaibeli hâle
getiren manzaraları yaşanmamalıdır.
Yine,
demokrasinin açıklık, katılımcılık ve
çoğulculuk ilkesi gereği herkesin bulunduğu alanlardan ülkenin
yönetiminde söz ve karar sahibi olmasının yolunu açacak yerel
yönetimler reformu yapılmalıdır. Merkezî yönetimin yerel
yönetimleri vesayet altında tutma zihniyetinden vazgeçilmelidir.
Seçim
propagandası resmî dilin yanında ülkedeki diğer ana dillerle de
yapılabilmelidir. Partiler Yasasında yapılacak yeni
düzenlemelerle partiler mutlaka lider sultasından
kurtarılmalıdır. Parlamento erkek egemen özünden ve
görüntüsünden arındırılarak daha yüksek düzeyde kadın
temsiliyetine kavuşmalıdır.
Karanlığı
da aydınlığı da yakalamak bizlerin ellerindedir. Biz DTP
olarak söz konusu bu tasarının bu hâliyle ülkemiz demokrasisine
sunacağı katkıdan çok, demokrasiyi yaralayan yanının
olduğunu görüyoruz ve desteklemeyeceğimizi belirtiyoruz.
Aydınlık
bir Türkiye inancıyla, hepinizi tekrardan saygıyla selamlıyorum.
(DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Halis.
Şahıslar
adına ilk söz İstanbul Milletvekili Mustafa Ataşın.
Buyurun
Sayın Ataş. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım
adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği
üzere, Anayasanın Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları başlıklı 67nci maddesinde,
vatandaşların seçme, seçilme ve halk oylamasına katılma
hakları düzenlenirken seçimler ve halk oylamasının serbest,
eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm
esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında
yapılacağı, on sekiz yaşını dolduran her Türk
vatandaşının seçme ve halk oylamasına katılma
haklarına sahip olduğu ve bu hakların
kullanılmasının kanunla düzenleneceği öngörülmüştür.
Anayasa
Mahkemesine göre seçme ve seçilme hakkı demokratik devlet yönetiminin
olmazsa olmaz koşullarındandır. Serbest seçilme hakkı,
özgür ve demokratik yönetimin ön koşulu, hukuksal simgesidir. Bu nedenle,
seçim özgürlüğünün, Anayasanın ve ona uygun olarak
çıkarılacak yasanın belirleyeceği zorunlu durumlar
dışında kısıtlanmaması gerekir.
Yurt
dışındaki vatandaşlarımızın oy verme
hakkı, ülkemizde ilk defa, seçimlerin temel hükümlerini düzenleyen 298
sayılı Kanunun 94üncü maddesinde 23/5/1987 tarih ve 3377
sayılı Kanunla yapılan değişiklikle 1987den itibaren
tanınmış, ancak bu hakkın da sadece gümrük
kapılarında kullanılması esası benimsenmiştir.
Daha sonra, Anayasanın 67nci maddesinin ikinci fıkrasında
23/7/1995 tarih ve 4121 sayılı Yasayla yapılan
değişiklikle, yurt dışında bulunan Türk
vatandaşlarının oy hakkını kullanabilmeleri
amacıyla uygulanabilir tedbirlerin yasayla alınması kabul
edilmiştir. Böylece, bu değişiklikten önce 3377 sayılı
Yasayla yurt dışındaki vatandaşlara tanınan oy verme
hakkı, bu kez anayasal dayanağa kavuşmuştur.
Anayasa
Mahkemesine göre Seçimlerin serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy,
açık sayım ve döküm esaslarına uygun olarak yapılması
ilkesi, yurt içindeki ve yurt dışındaki vatandaş
ayrımı gözetilmeksizin tüm yurttaşları kapsayan anayasal
bir haktır. Bu hakkı yurt içinde olanların kullanmaları
nasıl tartışmasız bir olgu ise yurt dışında
olanların kullanmalarını sağlamak da demokrasinin
yadsınması olanaksız bir gereğidir. Demokrasinin koşularından
birisi olan katılım, seçmen niteliğini taşıyan her
yurttaşın oyunu kullanmasına olanak vermek ve bunu
sağlamakla anlam kazanır. Oy kullanmayı güçleştirme,
sınırlama, kimi koşullara bağlama, az ya da tümüyle
olanaksız kılarak yoksun bırakma hukuksallıkla asla
bağdaşmaz. Devletin, yurt içindekilerin olduğu kadar yurt
dışındakilerin de oy verme haklarını kullanmaları
için gereken çalışmaları yapması kaçınılmaz bir
görevdir. Devlet, vatandaşlarının herhangi bir nedenle
bulunduğu yabancı ülkelerde oy kullanmalarını
sağlayacak önlemleri alacaktır. Bunlar, Anayasanın
nitelediği biçimde uygulanabilir olacaktır. Uygulanma
olanağı yabancı ülkelerin antlaşmalar ya da
anlaşmalarla kabul ettiği uluslararası kurallara, kendi ulusal
kurallarına, günün koşullarına, karışıklılık
ilkesine ve düzenlenecek protokol gereklerine bağlanabilir.
Ayrıntıları tümüyle yasalaştırmanın güçlüğü
açıktır.
Değerli
milletvekilleri, görüşülen tasarıyla getirilen düzenleme, söz konusu
Anayasa Mahkemesi kararında da vurgulandığı üzere,
Anayasanın yasa koyucuya yüklediği bu görevi yerine getirmesi
doğrultusundadır. Her ne kadar Anayasa ve 298 sayılı Kanun
yurt dışında bulunan vatandaşlarımıza seçimlerde
oy kullanma hakkını tanımış ise de bu hakkın
ancak gümrük kapılarında kullanılabilecek olması, bu
hakkı kullanmak isteyen vatandaşlarımız açısından
fiilî bir zorluk oluşturmuştur. Zira bulunduğu ülkede oy
kullanma imkânı yasal olarak bulunmadığından,
vatandaşlarımız için hem iş gücü kaybı hem de ciddi
mali külfet yükleyen bir uygulama ile oy kullanmak için Türkiyeye gelme
zorunluluğu bulunması, bu hakkın kullanılmasını
âdeta bir eziyete dönüştürmüştür. Başka bir deyişle, seçme
hakkı hukuken mevcut olmakla birlikte bu hakkın fiilen
kullanılması neredeyse imkânsız hâle gelmiştir. Nitekim,
1987den 2007ye kadar yapılan altı milletvekili genel seçiminde
gümrük kapılarında kullanılan oy sayılarına
bakıldığında da bu durum açıkça görülmektedir.
Örneğin, 2007de 228.019, 2002de 115.459, 1999da ise 65.254
vatandaşımız gümrük kapılarında oy kullanmıştır.
Yurt dışında bulunan ve sayısı milyonlarla ifade
edilen vatandaşlarımızın çok az sayıda bir
kısmının seçimlere katılmasının temel nedeni, bu
vatandaşlarımızın bulunduğu ülkede oy kullanma
imkânının olmamasıdır. Başka bir ifadeyle, ancak
Türkiyeye gelebilenler oy kullanabilmektedirler.
Geçmiş
dönemlerde çeşitli siyasi partilerce veya milletvekilleri tarafından
benzer nitelikli yasa teklifleri yapılmış ise de bunlar maalesef
yasalaşamamış ve yurt dışında bulunan
vatandaşlarımızın en temel siyasi haklarından biri
olan oy kullanma hakkının kullanılmasını
zorlaştıran engeller bugüne değin devam etmiştir.
İşte,
tasarıda öngörülen düzenlemeyle, Anayasanın 67nci maddesinde
belirtilen esaslara uygun biçimde yurt dışında bulunan
vatandaşlarımızın oy hakkını kullanabilmeleri
amacıyla, uygulanabilir tedbirler getirilmektedir. Bu tedbirler kapsamında,
bugün demokratik ülkelerin çoğunda kullanılan mektup, elektronik
posta gibi oy kullanma yöntemleri ile oy kullanma imkânı
sağlanmaktadır.
Tasarıda
yurt dışı seçmenlerinin dört usulle oy kullanması kabul
edilmiştir. Bunlar mektup, sandık, elektronik oylama ve gümrük
kapılarında oy kullanmadır. Bu yöntemlerden hangisinin
uygulanacağı ise yabancı ülkelerin iç hukukları dikkate
alınarak Dışişlerinin görüşü üzerine Yüksek Seçim
Kurulu tarafından belirlenecektir. Anayasanın 79uncu maddesi
gereğince, seçimlerin başlamasından bitimine kadar seçimin düzen
içinde, yönetimi ve dürüstlüğüyle ilgili bütün işlemleri yapma ve
yaptırma görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. Bu itibarla, yapılan
düzenleme Anayasaya uygundur.
Yine,
tasarının 94/A maddesinde yurt dışı seçmenlerin
milletvekili genel seçimi, Cumhurbaşkanı seçimi ve halk
oylamasına katılarak oy kullanabileceği düzenlenmiştir. Bu
düzenleme ile de anayasal ilkelere paralel olarak yurt dışı seçmenlerinin
oy hakkının sınırları belirlenmektedir. Zira, Anayasanın
127nci maddesinin birinci fıkrasında yerel yönetimlerin karar
organlarının Anayasanın 67nci maddesinde yer alan esaslara
göre kanunda gösterilen seçmenler tarafından seçileceği şeklinde
yer alan hüküm, yerel yönetim organlarının kendileri için kanunda
açıkça düzenlenmiş seçim çevrelerinde kayıtlı seçmenler
tarafından seçilmesini, böylece, vatandaşların kendi beldesinin
yönetimine doğrudan katılarak katılımcı demokrasi
anlayışını egemen kılma amacını
taşımaktadır.
Anayasanın
127nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan kanunda gösterilen
seçmenler ibaresi, her yerel yönetim birimi için 2972 sayılı
Kanunda belirlenmiş olan seçim çevrelerinde kayıtlı bulunan
seçmenleri ifade eder. Dolayısıyla, 2972 sayılı Kanun gereği
il genel meclisi seçimi için her ilçe, büyükşehir belediye
başkanının seçimi için büyükşehir belediye
sınırları içi, belediye başkanlığı ve
belediye meclis üyeliği seçimi için her belde bir seçim çevresi
olduğu gibi, mahalle muhtarlıkları ve ihtiyar heyetleri seçimi
için de her muhtarlık bir seçim çevresi olduğundan, bir seçim
çevresinde kayıtlı seçmen o seçim çevresinde yapılan seçimlerin
her biri için ayrı ayrı oy kullanacaktır. Bu nedenle, yurt
dışında bulunan seçmenlerin bu tür seçimlerde oy kullanması
söz konusu değildir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; demokratik hukuk devletinin bir
gereği olarak daha çok vatandaşımıza oy kullandırma
amacına yönelik bu düzenlemenin yurt dışındaki
vatandaşlarımıza oy kullanma açısından büyük
kolaylık sağlayacağı bir gerçektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Ataş.
MUSTAFA ATAŞ
(Devamla) Yurt dışında bulunan
vatandaşlarımızın anayasal nitelikteki seçme
hakkını kullanmasına dair çeşitli yöntemler getiren bu
düzenleme, kuşkusuz, demokratik katılımı artıracak ve
demokrasimizi daha da güçlendirecektir.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce DTP Grubu adına söz alan
arkadaşımızın konuşmasında ifade etmiş
olduğu seçim sonuçlarıyla ilgili husus, hiç şüphesiz, Türk
yargısında, Yüksek Seçim Kurulunda gerekli değerlendirmeler
yapılarak sonuçlanmıştır. Bağımsız
yargıya gölge düşürmek gibi, hiçbirimizin bir eylemi olmaması
gerekir diye düşünüyorum. Bu itirazlar sadece bu dönemde değil, her
dönemde yapılmıştır ve Yüksek Seçim Kurulunun
kararları da tartışmasızdır.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Bağımsız adaylar aday değil mi?
MUSTAFA ATAŞ
(Devamla) Dolayısıyla, yargı kararlarına
saygılı olmak hepimizin görevidir.
Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Ataş.
Hükûmet
adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek.
Sayın
Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)- Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün,
İstiklal Marşımızın kabulünün yıl dönümüdür. Bu
münasebetle, başta merhum Mehmet Âkif olmak üzere, bu marşı
yazan ve kabul ederek bize armağan eden Mehmet Âkif Ersoyu ve o dönem bu
Mecliste, yüce Mecliste görev yapan bütün milletvekillerimizi ve İstiklal
Harbimizin kahramanlarını, gazilerini, şehitlerini rahmetle ve
saygıyla anıyorum ve bir ortak temenni olarak da, Allah bir daha bu
millete istiklal marşı yazdırmasın diyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, bugün önemli bir tasarıyı görüşüyoruz. Bu
tasarı vesilesiyle destek veren, görüş serdeden bütün parti
gruplarımıza ve milletvekillerimize de teker teker, ayrıca
teşekkür ediyorum.
Böyle bir
yasayı gerçekleştirmek hepimizin için siyasi, ahlaki, vicdani bir
borçtur. Uzunca bir zamandan beri, 60lı yılların
başından bu tarafa yurt dışında çalışan,
yaşamak durumunda olan ama bugün Türkiyenin elde ettiği ekonomik
kalkınmada, her türlü başarıda büyük katkıları, büyük
fedakârlıkları bulunan bu insanlara karşı, seçme ve seçilme
hakkı açısından önem arz eden bu yasayı
gerçekleştirmek, böyle bir yasal düzenleme yapmak hepimizin borcudur. Bu
borcu bugün, inşallah, sizlerle beraber ifa etmiş olacağız.
Gerçekten,
şu an yüz elli beş ülkede yaklaşık 3 milyon 784 bin
kayıtlı -adrese dayalı sisteme göre- vatandaşımız
yaşamaktadır.
Belki
başlangıçta bu insanlar bulundukları yerlerde belli bir süre
çalışıp Türkiyeye döneceklerdi, ülkesine döneceklerdi. Ancak
hayat şartları, gelişen dünya şartları ve başkaca
sebeplerden dolayı, özellikle başta Avrupa olmak üzere yüz elli
beş ülkede yaşayan bu vatandaşlarımızın önemli
bir kısmı artık oralarda yaşamaktadır, oralarda
iş kurmuşlardır, çocukları olmuştur, torunları
olmuştur, dolayısıyla Türkiyeyle de bağlarını
sürdürmek istemektedirler çok yönüyle. Bunun başında da en temel hak
olan, Anayasada ve evrensel hukukta tanınmış olan seçme ve
seçilme hakkının kendilerine verilmesi gerekmektedir.
Tabiatıyla,
Anayasada bir kısım haklar ve özgürlükler yazılıdır,
yazılacaktır. Bu hakların yazılması yetmez,
bunları temenni etmek yetmez; bizlere düşen iş, bu yazılan
hakları, temenni edilen hakları da temin etmek gerekir. İnanıyorum
ki, uzunca bir aradan sonra, işte yurt dışında yaşayan
2 milyondan fazla vatandaşımızın bulundukları yerlerde
seçme hakkını kullanabilmesi açısından önemli bir
imkânı onlara getirmiş oluyoruz.
Esasen bunda
zaruret de vardır. Demokrasi teorisinin de gereği olarak günümüzde
insanlar demokratik süreçlere katılmak istemektedir. Bunların
başında da seçme hakkının kullanılması
gerekecektir. Kendi ülkesini yönetecek insanlara oylarıyla karar verecek,
tercih yapacak ve böylece bu sürece katkı sağlamış
olacaktır.
Bu yasa
hazırlanırken ilgili kurumlarla uzun bir çalışma
yapılmıştır, en başta Yüksek Seçim Kuruludur.
Anayasanın 79uncu maddesine göre seçimlerin düzen içerisinde ve dürüstçe
yapılmasının temin edilmesi Yüksek Seçim Kurulunun görevidir.
Dolayısıyla bu çalışma yapılırken en başta
Yüksek Seçim Kuruluyla yakın bir temas ve çalışma içerisinde
olarak ve devletin ilgili birimleri -ki, en başta Dışişleri
Bakanlığı geliyor, bu çok önemlidir- ve diğer
bakanlıklarla geniş katılımlarla toplantılar yapıldı
ve olabildiği kadar gerçekçi bir yasa hazırlanmaya
çalışıldı.
Hiç şüphesiz
bu yasayla ilgili bazı eksiklikler olabilir, olabilecektir. Bu ilk
düzenlemedir ve gerçekten de düzenlenmesi zor bir alanla ilgili bir
düzenlemedir. Yüz elli beş ülkenin her birinin sistemleri
farklıdır, mevzuatları farklıdır, konuya
yaklaşımları farklıdır. Dolayısıyla hepsini
bir araya getirip, vatandaşlarımızın bu hakkı
kullanmasını mümkün kılmak için olabildiğince gerçekçi bir
düzenleme yapılmaya çalışılmıştır. Bunun
sonucudur ki, önemli ölçüde yetkiler Yüksek Seçim Kuruluna verilmiştir.
Öngöremediğimiz ya da bugün mevcut olmayıp üç sene sonra, beş
sene sonra karşımıza çıkabilecek güçlükleri aşabilmek
noktasında her defasında yasal düzenleme yapmak yerine, bu konularda
karar verme esnekliğini getirmek ve bunu da Yüksek Seçim Kuruluna vermek
suretiyle, ümit ediyorum önümüzdeki dönemde bir önemli tecrübeyi
gerçekleştirmiş olacağız. Bu uygulamaların sonucunda
eğer yeni ihtiyaçlar hasıl olursa, şüphesiz onları da
tekrar bir yasal düzenlemeyle ortadan kaldırma imkânı olacaktır.
Bu yasanın
getirebileceği sayısız faydalar var. 2 milyondan fazla seçmen
var diyoruz, ama gümrüklerde en son oy kullanan insan sayısı 225 bin
civarındadır. Demek ki, oy kullanma hakkına sahip olan 10
vatandaşımızdan ancak 1i gümrüklere kadar gelebilmiş ve
böyle bir oy kullanma imkânını elde edebilmiştir. Ümit ediyoruz
ki, önümüzdeki seçimlerde, genel seçimlerde,
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve eğer
başvurulacaksa referandumlarda artık bu
vatandaşlarımız da Türkiyedeki olup bitenlerle ilgili
fikirlerini, düşüncelerini, kanaatlerini ortaya koyabilecektir. Bu
aynı zamanda siyasi iktidarların yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına daha
yakından ilgilenme mecburiyetini de siyasi baskısını da
beraberinde getirmiş olacaktır.
Dolayısıyla,
önemli bir yasadır. Ayrıntılarına girmek istemiyorum.
Arkadaşlarımızın bu konuda ortaya koyduğu
düşüncelere ben de katılıyorum. Önemli bir yasayı birlikte
gerçekleştirmiş olacağız. Bunun şerefi
60ıncı Cumhuriyet Hükûmetine ve desteklerinizle inşallah
yasalaştıracağımız 23üncü Dönem Parlamentosuna ait
olacaktır.
Yasanın
şimdiden hayırlı ve uğurlu olmasını temenni
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Şahısları
adına ikinci söz, Konya Milletvekili Ahmet Büyükakkaşların. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Büyükakkaşlar.
AHMET
BÜYÜKAKKAŞLAR (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 110 sıra sayılı
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı hem yurt içindeki hem
de yurt dışındaki seçmenleri ilgilendirmektedir. Ayrıca,
Yüksek Seçim Kuruluna yetki verilmesi ve sandık başında görev
alan başkan ve üyeleri ilgilendiren düzenlemeleri de ihtiva etmektedir.
1961
yılından itibaren yurt dışına öncelikle
çalışmak üzere gönderdiğimiz
vatandaşlarımızın demokratik bir hak olan seçme hakkı,
maalesef, 1995 yılına kadar hiç düzenlenmemiştir. 1995
yılında yapılan düzenleme ise yurt dışındaki
vatandaşlarımızın sadece bazı gümrük kapılarında
oy kullanmasını sağlamıştır.
Yurt
dışında yaklaşık 5 milyonun üzerinde Türk vatandaşımız
yaşamaktadır. Bu vatandaşlarımızın 3 milyonu
seçme hakkına sahiptir, ama maalesef, gümrüklerde oy kullanma oranı
ise yüzde 10ları bile bulmamaktadır. Bu kanun tasarısı,
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
demokratik hakları olan seçme haklarını
kolaylaştırmakta ve bunun için yurt dışında bulunan
vatandaşlarımızın oy kullanmalarıyla ilgili
işlemleri yürütmek üzere öncelikle Ankara İl Seçim Kuruluna
bağlı olmak üzere Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim
Kurulu oluşturmaktadır. Ankarada kurulacak olan bu Yurt
Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu birden fazla da olabilir.
Bunun kararını Yüksek Seçim Kurulu verecektir. Yani yurt
dışındaki seçmenlerin oy vermesinde Yüksek Seçim Kurulunun görev
ve yetkileri belirlenmekte, yurt dışı seçmen kütüğünün
tanımı yapılmaktadır. Yurt dışındaki
vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerde hangi usulde
oy kullanacağına yine Yüksek Seçim Kurulu gerekli incelemeleri
yaptıktan sonra karar verecektir.
Yurt
dışındaki seçmenlerin oy kullanma usullerinin dört şekilde
yapılması düzenlenmektedir:
1) Mektupla oy
kullanma. Adrese dayalı seçmen listelerinde bulunan adreslere seçim gününe
yetmiş beş gün kala başlamak üzere seçmenlere gönderilen
mektupla oy kullanabileceklerdir. Bunun detayları 9uncu maddede
belirtilmektedir.
2) Yurt
dışındaki seçmenlerin sandıkta oy kullanması.
Altyapısı ve seçimlerin güvenliğinin
sağlandığı ülkelerde oy kullanma seçim gününe kırk
beş gün kala başlar ve seçim gününe bir hafta kala sona erer.
3) Elektronik
ortamda oy kullanma. Bazı ülkelerde altyapı tamamlandığında
Yüksek Seçim Kurulu kararıyla elektronik ortamda oy verilmesidir ki, bu da
seçimin yapılacağı güne otuz gün kala başlar ve seçim günü
Türkiye saatiyle 17.00de sona erer.
4) Gümrüklerde oy
kullanma. Gümrük kapılarında oy kullanma, daha önce olduğu gibi,
yurt dışından Türkiyeye gelen seçmenler, seçimin
yapılacağı günün yirmi beş gün öncesinden başlamak
üzere seçim günü saat 17.00ye kadar Türkiyeye giriş ve
çıkışlarda gümrük kapılarında kurulacak seçim
sandıklarında oy kullanabileceklerdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; seçmenler, Yüksek Seçim Kurulunun
ülkelere göre yapacağı belirleme uyarınca bu dört oy kullanma
usulünden ancak birinde oy kullanabilecekler ve kullanacakları oylar,
milletvekili seçimlerinde, Cumhurbaşkanı seçimlerinde ve
referandumlarda geçerli olacak.
Bu tasarı
ile getirilen diğer konular ise şöyle sıralanabilir:
1) Yurt
dışındaki seçmenlerin yurt dışı seçmen kütükleri
oluşturuluyor.
2) Seçmen
kütükleri her yıl güncelleştirilerek yenileniyor.
3) AK Parti
İktidarı döneminde başlayıp 2007 yılında
sonuçlandırılan ve İçişleri
Bakanlığımız tarafından yürütülen adrese dayalı
nüfus sayımı ve Türkiye Cumhuriyeti kimlik numaraları ile, kısaca
MERNİS projesi ile mükerrer oy kullanma imkânı
kalmamıştır. Buna rağmen, mükerrer oy kullanmaya
teşebbüs eden veya mükerrer oy kullanan kimseye cezai hüküm
getirilmektedir.
4) Bu tasarı
ile mükerrer oy kullanmayı önlemek için önceden kullanılan, uzun süre
parmaktan çıkmayan boya uygulaması sona erdiriliyor. Bunun yerine,
Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası taşıyan herhangi bir kimlik
ile oy kullanılabiliyor.
5) Seçimlerde
görevlendirilecek seçim kurulları başkan ve üyelerine ödenecek
gündelikler günün koşullarına göre yeniden düzenlemektedir. Buna göre
verilecek günlük ücret, uygulamadaki memur maaş kat sayısı olan
600den 1.200e çıkartılmış olup bunun ne şekilde
kullanılacağı yine Yüksek Seçim Kurulunun takdirine
bırakılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, yıllarca gurbet ellerde zor şartlarda para kazanarak
ülkesine döviz getiren kıymetli kardeşlerimizin ülkesinin yönetimine
katkıda bulunması amacıyla bu kanun tasarısı
hazırlanmıştır. Demokratik hukuk devletinin bir gereği
olarak yurt içinde ve yurt dışında bütün vatandaşların
seçimlere katılması ve seçimlerde oy kullanması
katılımcı demokrasinin bir gereğidir.
Yurt
dışındaki vatandaşlarımızın oy
kullanmasını kolaylaştıracak olan bu tasarıya
yapacağınız katkılardan dolayı şimdiden
teşekkür eder, bu tasarının memleketimize, milletimize
hayırlı olmasını diler, yüce heyetinize saygılar
sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Büyükakkaşlar.
Tasarının
tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi
soru-cevap işlemine başlıyorum.
Toplam süremiz
yirmi dakikadır.
Buyurun
Sayın Doğru.
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Sayın Başkanım, teşekkürlerimi
sunuyorum.
Yurt
dışında yaşayanlarla ilgili olarak çıkartmış
olduğumuz bu kanun hayırlı bir kanun olmuştur ancak o
insanların seçmenin yanında seçilmeyle ilgili de istekleri
vardır. Bununla ilgili bir çalışma yapılabilir mi?
Ayrıca yurt
dışında yaşayan insanlarımızın -özellikle
üçüncü kuşak nesil olduğu düşünülürse- çok büyük problemleri de
vardır. Bu problemlerin başında millî ve manevi değerlerden
yoksun bir şekilde yetişmeleri gelmektedir. Şu anda Almanyada
35 binin üzerinde üniversite genci üniversitelerde okurken, 25 binin üzerindeki
genç de hapishanede bulunmaktadır. Bundan dolayı da bu gençlerimize
sahip çıkılması noktasında, şu an itibarıyla,
Türkçe öğretimi ile ilgili Almanların kısıtlamalarıyla
karşı karşıya bulunuyoruz yani Türkçe öğretmenlerinin
oraya gitmelerini engellemeye çalışıyorlar. Hükûmet olarak bu
noktada yani gençlerimize sahip çıkılması noktasında bir
çalışma var mı? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Doğru.
Sayın
Çalış
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Aracılığınızla
Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Sayın Bakanım, yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın
Türkiyedeki seçimlerde oy kullanmalarını önemsiyoruz ve destekliyoruz.
Ama yaşadıkları Avrupa ülkelerinde oy kullanmaları,
seçimlere aday olarak katılmaları ve seçimle gelinebilecek yerlerde
görev almaları da hem onlar için hem de ülkemiz için çok önemlidir. Bu
konuda Hükûmetinizin ne gibi çalışmaları vardır?
Bir diğer
sorum: Avrupada yaşayan vatandaşlarımızın oyları
kadar kıymetli olan bir diğer varlıkları da alın
terleridir, kazançlarıdır. Alın terlerinin gasp edilmesi ve
sahip çıkılmadığı hissine kapılmaları
onları üzmektedir. Kamuoyunda holdingzede olarak bilinen bu
insanların paralarını geri alabilmeleri yönünde Hükûmetinizin ne
gibi çalışmaları vardır? Avrupadaki
çalışanlarımız bu konuyu merak ediyorlar.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Atılgan, buyurun.
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.
Bildiğiniz
gibi, birçok kesimden seçim günü oyunu kullanamayan insanlar var. Bunların
başında da hava yollarıyla uçan insanlar var ve bu hava
yollarında, her uçakta uçan 7-8 tane personel var. Bu konuda birçok
arkadaş beni aradı ve oyunu kullanamadığını
söyledi. Acaba, aynı gün oyunu kullanamayacak olan uçuş ekiplerine,
yabancı ülkede yaşayan vatandaşlarımız için
düşünülen havaalanlarında oy verme işlemi gibi bir usul
koymayı düşünür müsünüz?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Uslu,
buyurun.
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, bu yasayla yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımız seçme hakkı kazanmış olacaklar
inşallah. Ancak, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın başkaca sorunları da var.
Bunlardan en önemlisi de eğitim sorunu. Millî duyguların ve millî
kimliğin muhafazası, millî kültürün yaşatılmasıyla
mümkündür. Yeni nesil, ne yazık ki, Türk millî eğitim felsefesinden
yoksun yetişmektedir. Özellikle, Yunanistanda yaşayan
vatandaşlarımızın yeni doğan çocukları da Yunan
millî kültürünün hâkim olduğu anaokullarında okutulmak mecburiyetinde
kalmaktadırlar. Bu hususta Hükûmet olarak bir tedbir aldık mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler.
Sayın
Kaplan, buyurun efendim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Anayasanın
67nci maddesi, seçimlerin yargı gözetiminde
yapılacağını amir, buna rağmen yargı gözetimi
nasıl sağlanacak? Mektupla oy kullanımı suistimale ve
tehditlere açık değil midir? Bir de muhtarlık askı listesi
yurt dışında mümkün mü? TÜİK, adrese dayalı sayım
yapmadığına göre, bu adrese dayalı sayım sistemi hangi
ölçütlere göre yurt dışında yapılıyor?
Sağlıklı bir seçmen listesi oluşturulamayacağına
göre, cebinde cüzdanı olan vatandaşlarımız oy kullanamaz
mı?
Son olarak, yerel
seçimlerde yurt dışındaki yurttaşlarımız neden oy
kullanamasın, niye bundan mahrum ediyoruz
yurttaşlarımızı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Sayın
Durmuş, buyurun.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Başkanım,
aracılığınızla Bakanıma sormak istiyorum: Yurt
içinde, seçmen kütüklerinde büyük kargaşa yaşandı,
Kırıkkalenin Çelebi seçmenleri Ankaranın Gazi Mahallesinde
çıktı. Yurt dışında -seçmene göre- böyle bir
kargaşanın olmaması için ne gibi tedbirler düşünüyorsunuz?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Durmuş.
Sayın
Özçelik
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, bilindiği gibi seçmen kütükleri yazımının
gerçekleştiği tarihte kütüklere yazılan çok sayıda seçmen,
özellikle geçici işlerde, tarım işlerinde çalışanlar,
seçim günü, yazılı bulundukları seçim çevresi
dışında bulunuyorlar ve bu seçmenler oy kullanmak durumunda
değiller, oy kullanamıyorlar. Bu durumdaki seçmenlerin de mektupla oy
kullanmaları sağlanabilir mi, düşünülebilir mi?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özçelik.
Sayın
Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, yurt dışında ve yurt içinde seçmen listeleri
hazırlanırken teknolojik olarak hangi bilgisayar
yazılımını ve veri tabanını kullanmayı
düşünüyorsunuz? Yine İnternet üzerinden, özellikle yurt
dışında yaşayan seçmenlerimizin seçmen kütüklerine eksiksiz
ve düzgün olarak yazılabildiğini seçmen ve seçmen yakınları
kontrol edebilecek midir? Bu konuda herhangi bir hazırlığınız
var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tankut.
Sayın Dibek
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ben de Sayın
Bakanıma iki noktada soru yöneltmek istiyorum, gerçi komisyonda da
konuşulmuştu bu konular.
Yurt
dışındaki vatandaşlarımızın, bu
görüşülmekte olan kanunu çok yakından takip ettiğini gördük.
Tabii, komisyonda görüştüğümüz günden bu yana bayağı zaman
geçmişti.
Bu arada, yurt
dışındaki seçmenlerimizden şu talepler geliyor: Özellikle
oylarını kullanan vatandaşlarımızın 94/Bde
belirtilen -daha sonra maddesi görüşülecek olan, orada belirtilen-
dağılım şekliyle değil de oylarının -nüfusa
kayıtlı olduğu Türkiyedeki yerlerde- geçerli
olmasını, orada sayılmasını, Türkiye toplumuna dâhil
edilmemesini istiyorlar. Bu konuda, tabii, maddeler geldiğinde önergeyle
değişikliğe Hükûmet nasıl bakıyor, bu konuda onun
düşüncesini almak istiyorum.
Vatandaşlarımızın
diğer bir talebi de sadece seçme haklarını kullanmak
istemediklerini, yurt dışındaki vatandaşlarımız,
aynı zamanda Mecliste temsil de edilmek istediklerini, seçilme
haklarını da kullanmak istediklerini yani yurt
dışının ayrı bir seçim bölgesi olarak da
değerlendirilmesini talep ediyorlar. Belki, maddeler görüşülürken bu
konuda düzenlemeler yapabiliriz diyorum. Bu konuda da Sayın
Bakanımızın, Hükûmetin görüşünü belirtmesini rica ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Dibek.
Sayın
Kulkuloğlu, buyurun efendim.
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan,
bu 22 Temmuz seçimlerinde, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımız eğer charter uçuşları kullanarak
Anadoludaki havaalanlarına inmişse, uygun olmayan koşullardan
dolayı, oylarını ayrı yerlerde kurulan seçim
sandığından dolayı -pasaport bölümüyle- kullanamamışlar
ya da İstanbul üzerinden Türk Hava Yollarıyla tarifeli uçuşlarla
geliyorlar ise aktarma İstanbul üzerinden yapılmasından
dolayı İstanbulda pasaport kontrolünden geçip ancak -gümrük
mevzuatına göre- varacakları son noktada valizlerini
almalarından dolayı, uygun olarak yine oy kullanamamışlardır.
Bu konuda bir düzenleme yapılması düşünülmekte midir?
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Kulkuloğlu.
Soru işlemi
tamamlanmıştır.
Sayın
Bakanım, cevaplayacaksınız herhâlde, buyurun efendim.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, soru soran değerli arkadaşlarımız pek çok
önemli konuya temas etmişlerdir. Bunların bir kısmı
müzakeresini yaptığımız tasarıyla ilgilidir, bir
kısmıysa genel konularla alakalıdır. Müsaade edersiniz,
İç Tüzükün 81inci maddesine göre esas olan, bu soruların ilgili
tasarıyla ilgili sorulup bunun daha mükemmel bir şekilde
çıkmasını ve iyi anlaşılmasını temin
etmektir. Yurt dışındaki vatandaşlarımızın
eğitim hakkı dâhil olmak üzere, eğitim problemleriyle ilgili
veya başkaca problemle ilgili konunun herhâlde bu tasarı üzerinden
konuşulması uygun da değildir, doğru da değildir.
Alelusul bir cevap sizi tatmin etmez. Kimin ne soru soracağını
önceden bilemediğimiz için de bir hazırlık yapma durumunda
olmayız. Dolayısıyla arkadaşlarımız
sorularını -lütfedip soracaklarsa- doğrudan doğruya
tartıştığımız tasarıyla ilgili sorarlarsa,
herhâlde İç Tüzüke daha uygun bir işlem yapmış oluruz diye
ifade etmek istiyorum.
İkincisi, bu
tasarı, tüm seçim sistemini ele alarak düzenleme yapan bir tasarı
değil. Dolayısıyla ister son seçimde ister ondan evvelki
seçimlerde iddia edilen bir kısım sıkıntılar,
zorluklar veya tasvip edilmeyen durumlar var idiyse, bu, seçimlerle ilgili
yasaların tümünün gözden geçirilerek düzenlenmesi gereken bir husustur.
Hâlbuki biz bu tasarıyla sadece yurt dışındaki
vatandaşlarımızla ilgili sınırlı bir düzenlemeyi
getiriyoruz ve bu sınırlı düzenlemeyi de Yüksek Seçim Kuruluna
büyük ölçüde yetki vererek çözmeye çalışıyoruz. Baştan da
ifade ettim, her ülkenin mevzuatı farklı, her ülkenin oy kullanma
işine getirdiği yaklaşım farklıdır. Geçmişte
de zaman zaman bu yasal düzenleme yapılmak istenmiş, bazı
ülkeler bizim bulduğumuz çözümlere itibar etmemiştir. O nedenle bir
ön çalışma yapıldı. Bu çalışmada,
karşılaşılan zorluklar, beklentiler dikkate alınmak
suretiyle ve ileride de karşılaşabileceğimiz sorunları
da dikkate alarak büyük ölçüde yetkiyi Yüksek Seçim Kuruluna verdik. O nedenle,
burada dile getirilen hususların çoğunun düzenlenmesi, karara
bağlanması ve uygulanması Yüksek Seçim Kurulunun sorumluluğunda
olacaktır. Adreslerin tespitinden tutun, hangi ülkede hangi usulle seçim
yapılabilecektir; bu, bu manada Yüksek Seçim Kurulunun görevine giriyor.
Oradan bu meseleyi birlikte takip etmemiz ileride gerekecektir.
Bir başka
husus: Tabiatıyla, biz burada seçme hakkını getirdik. Seçilme
hakkıyla ilgili, ümit ederim, bir Anayasa değişikliğini
birlikte yapabiliriz, ama eğer partiler hakikaten yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın temsilini
yürekten, candan arzu ediyorlarsa -bir kanuni, anayasal mazerete sığınmaksızın
istiyorlarsa- büyük şehirlerden nasıl olsa kontenjan koyuyorlar,
pekâlâ, Almanyadan 3 kontenjanı, Fransadan 2 tane, Hollandadan 3 tane
-neyse- getirip bu 550nin içerisine de yerleştirme imkânları
vardır. Ama, böyle bir çalışma arzu ediliyorsa, bu, tasarı
olarak gelebileceği gibi, teklif olarak da bu çalışmayı
birlikte yapabiliriz. İşin bu kısmında daha sonraki bir
düzenlemeyle o imkânı da elde ederiz, ama bugün bile bunun bir başka
yoldan imkânının olduğunu düşünüyorum.
Diğer
sorularla ilgili yazılı cevap vereceğim.
Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki müzakereler
tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime on
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.02
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76ncı
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
110 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada
yer alan, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili Necdet
Ünüvarın; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili
Necdet Ünüvarın; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (2/65) (S. Sayısı: 72) (x)
BAŞKAN Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Sayın
milletvekilleri, daha önce 1inci madde üzerinde verilen dokuz önergeden yedi
önerge, geliş sırasına göre okutulup,
aykırılığına göre işleme
alınmıştı. İşleme alınan önergelerden
birinci önerge üzerinde önerge sahipleri konuşmalarını
tamamlamıştı.
Şimdi,
Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı birinci önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Hangi önerge Sayın Başkan?
BAŞKAN
Evet, aradan uzun zaman geçtiği için, önergeyi tekrar okutup sizlere
hatırlatacağım.
Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 72 sıra sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin 1.
maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Sacid
Yıldız (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN
Sacid Yıldız ve arkadaşlarının vermiş olduğu
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
(x) 72 S.
Sayılı Basmayazı 28/2/2008 tarihli 71inci Birleşim
tutanağına eklidir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 72 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesiyle
değiştirilmesi öngörülen 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun ek 1 inci maddesinin ikinci
fıkrasının ve bu fıkradan sonra gelmek üzere eklenmesi
öngörülen üçüncü fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
"Sağlık
Bakanlığı eğitim ve araştırma hastanelerinde
tıpta uzmanlık eğitimi klinik şefi, klinik şef
yardımcısı, ilgili dalda profesör ve doçent unvanına sahip
kişiler tarafından verilir ve bu kişiler eğitim sorumlusu
olarak nitelendirilir. Klinik şefi, klinik şef
yardımcısı, başasistan ve asistan kadrolarına
açıktan atama izni alınmaksızın ilgili mevzuatı
çerçevesinde atama yapılır. Klinik şefi, klinik şef
yardımcısı ve başasistan kadrolarına atamalar, ilgili
dalda uzman olan tabipler arasından Bakanlıkça yapılacak veya
yaptırılacak yazılı ve sözlü mesleki sınav sonuçlarına
göre yapılır. Bu sınavlara mesleki çalışma, bilimsel
yayın ve yabancı dilde yeterliliği bulunanlar katılabilir.
Yeterlilik kriterleri ile sınavlara ilişkin usul ve esaslar
yönetmelik ile düzenlenir.
Profesör veya
doçentlerden klinik şefi veya klinik şef yardımcısı
kadrolarına atanmak isteyenler için mevcut toplam kadroların %35'ini
geçmemek üzere kadro ayrılabilir. İlgili uzmanlık
alanlarında profesör veya doçentlik unvanını almış
olanlar Bakanlıkça yapılacak ilanda belirtilen kadrolardan sadece
birisine müracaat edebilirler. Müracaat eden adayların bilimsel
çalışmalarını ve eğitimci niteliklerini
değerlendirmek üzere Bakanlık tarafından ilgili uzmanlık
alanlarında üç profesör veya klinik şefi tespit edilir. Bu profesör
veya klinik şefleri, adaylar hakkında mütalaalarını öncelik
sıralamasını yaparak ayrı ayrı Bakanlığa
bildirirler. Bakanlık bu mütalaalara göre atamaları yapar."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
CEVDET ERDÖL (Trabzon) Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Değerli
Başkanım.
SADULLAH
ERGİN (Hatay) Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Klinik şefi
ve şef yardımcısı kadroları için yapılacak
sınavın hangi alanlarda olacağı ve profesör ve doçentlerden
atama yapılırken hangi kriterlere göre değerlendirme
yapılacağının kanunda belirlenmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı,
Hükûmetin katıldığı önergeyi oylarınıza arz
ediyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, biraz önce Genel Kurulun kabul ettiği
önerge ile ikinci ve üçüncü fıkralar tümüyle
değiştirilmiştir. Bundan sonraki beş önerge de ikinci ve
üçüncü fıkralarda değişiklik öngörmektedir. Bu nedenle,
önergeleri işleme koyma imkânı kalmamıştır. Önergeleri
işlemden kaldırıyorum.
1inci maddeyi
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1i
okutuyorum.
GEÇİCİ
MADDE 1- Sağlık Bakanlığına bağlı
eğitim ve araştırma hastanelerinde halen klinik şefi ve
şef yardımcılığı görevlerini yürütmekte olanlar,
bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte yürüttükleri görevlerine ait
kadrolara atanmış sayılırlar.
BAŞKAN
Geçici madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş;
şahısları adına, Denizli Milletvekili Selma Aliye Kavaf,
Rize Milletvekili Lütfi Çırakoğlu, Kütahya Milletvekili Alim
Işık, Manisa Milletvekili Mustafa Enöz ve Adana Milletvekili
Yılmaz Tankutun söz talepleri vardır.
İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Tansel
Barışa aittir.
Sayın
Barış, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 72 sıra sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda değişiklik
yapılmasıyla ilgili kanun teklifinin geçici maddesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yasama yılının başından beri
halkımızın önceliği olmayan, iç ve dış egemen
güçlerin dayatmalarıyla Parlamentoda gündem oluşturulmaktadır.
Ben, bölgemden,
Kırklarelinden yeni geldim. Halkımızın bana Vakıflar
Yasasıyla, Türban Yasasıyla, Futbol Yasa Tasarısıyla
ilgili hiçbir sorusu yok. Halkımız oğluna iş istiyor,
halkımız kızına iş istiyor, halkımız onurlu
bir yaşam istiyor. Ama, maalesef bizler bu konular yerine biraz önce
saydığım yasa tekliflerini Parlamentoya getiriyoruz ve bu
konuları görüşüyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel
Kanununun 1inci maddesini okuyorum: Klinik şefi, klinik şef
yardımcısı, başasistan ve asistan kadrolarına,
açıktan atama izni alınmaksızın ilgili mevzuatı
çerçevesinde atama yapılır.
Değerli
milletvekilleri, bu atamalarda sorgu yok, sınav yok, araştırma
yok, ama ne var arkadaşlar? Bizden olanlar var, bize yakın olanlar
var bu atamalarda. Ve bu kanun çerçevesinde 176
arkadaşımızın, hekim arkadaşımızın
ataması yapılmıştır ve inanın ki bu hekim
arkadaşlar bile bu atamalardan sıkıntı duymaktadır.
Çünkü o kliniklerde mevcut başasistan, uzman hekimler ve şef
yardımcıları, sınav ne zaman açılacak ve ben şef
olabileceğim, başasistan olabileceğim veyahut da şef
muavini olabileceğim diye beklerken üzerlerine başka arkadaşlar
amir olarak gelmiş. Burada bir sıkıntı var. Bu
sıkıntıyı yaşayan bir kişi olarak ben de
biliyorum ve bu ataması yapılan arkadaşların da bu klinikte
ne kadar sıkıntı çektiğinin ben de bilincindeyim.
Dolayısıyla burada, bu hekimlerin
kariyerinden şüphemiz de yok ama değerli arkadaşlarım, bu
atamaları şık olmamıştır. Bu atamalarla o
hastanelerin huzuru bozulmaktadır, oradaki hekimlerin huzuru
bozulmaktadır ve bu huzursuzluk hastalara kadar yansıyabilmektedir
değerli arkadaşlarım. Zaten bu aşamada Anayasa Mahkemesi,
Danıştay ve Ankara İdare Mahkemesi, hem yürütmeyi durdurmuş
hem de bu atamaları iptal etmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, bu yasa teklifinin geçici maddesi de şöyle diyor:
Sağlık Bakanlığına bağlı eğitim ve
araştırma hastanelerinde halen klinik şefi ve şef
yardımcılığı görevlerini yürütmekte olanlar, bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte yürüttükleri görevlerine ait
kadrolara atanmış sayılırlar.
Değerli
arkadaşlarım, kadrolaşma dediğimiz zaman
kızıyorsunuz. Peki, bu kadrolaşma değil de nedir acaba?
Yani 176 hekim arkadaşımın ataması yapılıyor ama
hukuk diyor ki: Yanlış yaptınız, burada hukuka
aykırı davrandınız diyerekten bunları iptal ediyor
ama her zamanki gibi yüzde 47ye güvenerek Mademki hukuk iptal etti, biz bu olayı
tekrar Parlamentoya getirelim ve bu 176 arkadaşımızın
kadrosunu yeniden ihdas edelim. diyorsunuz.
Arkadaşlar,
Parlamento, birilerini bir yere taşıma kurumu değildir. Bunu
böyle bilelim ve de Parlamentoyu kadrolaşmaya da alet etmeyelim
arkadaşlar. Yani kadrolaşma yalnız Sağlık
Bakanlığında mı? Hayır, tüm bakanlıklarda ve
kurumlarda tüm hızıyla devam ediyor, sanki yangından mal
kaçırır gibi.
Değerli
arkadaşlarım, görevden alınan bürokratlar acaba bu devletin
temellerine dinamit mi koyuyor? Veyahut da uzaydan mı geliyorlar? Evet,
bir yere kadar, iktidara gelen siyasi partilerin kendi ekibiyle
çalışması kabul edilebilir ama arkadaşlar, müsteşar,
müsteşar yardımcısı, genel müdürler, müdür yardımcıları
hatta servis şeflerine kadar inen ve bugün, memurlarımıza kadar
inen bir kadrolaşmayı iyi
niyetle düşünmek mümkün mü?
Değerli
arkadaşlar, ulusça girmeye çalıştığımız
Avrupa Birliğinde, Avrupa Birliğinin hangi ülkesinde böyle bir
kadrolaşma yaşanmaktadır, bunu sizlerin takdirlerine
bırakıyorum. Ve sayın milletvekilleri, bugüne kadar hiçbir
iktidar döneminde devlet kadroları bu kadar tahrip edilmedi ve
değerli arkadaşlarım, hiçbir iktidar bugüne kadar hukukla bu
kadar ters düşmemiştir. Devlet kadroları işgal altında
ve liyakat yerini sadakate bırakmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakanım; uzman doktor yetiştiren
eğitim ve araştırma hastanelerinde huzurun bozulmasına
müsaade etmeyin, bu hastanelerdeki çalışma ortamının
bozulmasına, kalite ve verimin düşmesine müsaade etmeyin; hekimler arasındaki sevgi ve saygı
çerçevesindeki dayanışmanın, yani deontolojinin yok
olmasına seyirci kalmayın. Ve bunlar için de klinik şefi ve
şef yardımcılığı sınavları düzenli
olarak yapılmalı ve şaibeye yer bırakmayacak kadar
şeffaf yapılmalı, bunun için de jüri üyeleri mutlak surette kura
ile belirlenmelidir. Bu tespiti iyi yapalım. Yabancı dil sınavı ve mesleki
bilgi sınavları ÖSYM tarafından yapılmalıdır ve
sözlü sınavlar mutlaka kayıt altına alınmalıdır
arkadaşlar. Eğer gerçekten -ki bunlar çok yapılmayacak
işler de değildir- bunlar yapıldıktan sonra Sayın
Bakanım, sizler de rahat edeceksiniz, hekimler de rahat edecektir, bu
nedenle bu konulara uymanızı rica ediyorum.
Ve Sayın
Bakanım, sayın milletvekilleri; geceleri rahat uyumak
istiyorsanız Cumhuriyet Halk Partisinin sözüne güvenin ve bu sese kulak
verin, sağlık çalışanlarının sesine kulak verin.
Ve inanın ki eğer bu şekilde hareket ederseniz Cumhuriyet Halk
Partisi de sizlere destek verecektir ama yasayı komisyondan geldiği
gibi, geldiği şekilde geçirmeye çalışırsanız ve
oylarsanız, Cumhuriyet Halk Partisi karşı oy kullanacaktır.
Ve gerçekten sağlık camiasına bu kadrolaşmayı
sokarsanız Sayın Bakanım, halk sağlığıyla
ilgili bu camiaya kadrolaşmayı sokarsanız, ileride sizler de
gerçekten bundan çok üzüntü duyacaksınız.
Ben, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Barış, teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Sayın
Osman Durmuş.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Temel Sağlık Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin geçici
1inci maddesi üzerinde MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Sağlık Bakanlığı ve SSK eğitim
hastaneleri -şimdi hepsi Sağlık Bakanlığına
geçti- tıpta uzmanlık eğitimi veren hastanelerdir.
Hiyerarşik düzenlemede, başhekim, klinik şefleri,
başasistanlar ve uzmanlık eğitimi alan araştırma
görevlileri tarzında dizilenmiştir. Başhekim, klinik
şeflerinin sicil ve ita amiridir, klinik şefleri de kliniğindeki
hekimlerin birinci sicil ve ita amiridir. Teamüllere göre doçent ve profesör
önce klinik şefi olarak atanmalı, klinik şefi olmadan
başhekim yapılması doğru değildir. Üniversitedeki
akademik unvanı şeflerin ita amiri olarak atarsanız, o hastanede
otoriteyi sağlayamazsınız, hastanede huzuru
kaçırırsınız, klinik şeflerinin moralini
bozarsınız; hukuksuzluğun hâkim olduğunu düşünürler.
Ben yaptım oldu. derseniz Yönetmelik, tüzük ve kanunlar beni
bağlamaz. demiş olursunuz, Olağandışı bir durum
var. demiş olursunuz. Olağandışı bir durum var demek,
demokrasi dışı ara rejimi çağrıştırırsınız.
Yapmayın! Yaptığınız doğru değil.
Çıkardığınız kanunlara uyun. Türkiye Cumhuriyeti hukuk
devletidir. Sayısal çoğunluğum var, her istedim kanunu
çıkarırım veya işime geldiği gibi
değiştiririm. derseniz, hukuk devletinden kanun devletine
geçmiş olursunuz. Unutmayın, hukuk herkese lazım olduğu
gibi size de lazım olur. Rüzgârla gelen fırtınayla gider. O
zaman yanınızda kimseyi bulamazsınız.
Değerli
milletvekilleri Diğer hastaneler ise, uzman tabipler ve tıp
alanında doktora yapmış tabipler ya da iktisat, işletme,
kamu yönetimi, hukuk, maliye, sağlık yönetimi, muhasebe alanında
lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimi almış tabipler
arasından Sağlık Bakanlığınca atanacak
baştabipler tarafından yönetilir. diyorsunuz.
Tıpta
uzmanlık dalları ve yan dalları Tababet Uzmanlık
Tüzüğü ile belirlenmiştir. Tıpta uzmanlık diğer bilim
dallarındaki doktoranın alternatifidir. Bakanlık, uzman
ihtiyacına göre kadro açar. Tıpta uzmanlık sınavında
başarılı olanlara uzmanlık hakkı verilmektedir.
Denkliği kabul edilen yurt dışı merkezlerden uzman olanlar
altı aylık eğitim ve test sınavı ile uzman olarak
ülkemizde çalışabilirler. Tıpta uzmanlık dallarında ve
uzmanlık dışı yapılan doktora muadil olarak kabul
edilemez. Dolayısıyla, başhekimlik söz konusu olduğunda
pratisyen hekim konumundadırlar. Başhekimlik görevini asaleten
yapamazlar.
Şimdi
soruyorum: 30 bin uzman hekimin içinde size uygun başhekim
bulamadınız mı? Kadronuz illa da Ben AKPliyim. diyenlerden mi
oluşacak? Bin iki yüz elli hastaneye başhekim
bulamadığınız için mi hastane birlikleri oluşturuyorsunuz
ve onların başına da ticaret ve sanayi odalarından,
koordinatör tabip olmayan baştabip atayıp başhekimi baypas
ediyorsunuz?
Değerli
milletvekilleri, Yataklı Tedavi Kurumları Yönetmeliğinin
110uncu maddesinin birinci fıkrasında eğitim ve
araştırma hastanelerinin servis ve laboratuvar şefleri veya
şef yardımcılarıyla, tıp alanında doçent veya
profesör tabipler arasından Sağlık Bakanlığınca
atanacak baştabipler tarafından yönetileceği ifade edilmektedir.
Eğitim hastanelerinde eğitim
kadroları ve hiyerarşik düzen açısından, klinik
şefleri ve laboratuvar şefleri arasından başhekimin
belirlenmesi gerekirken, bunların yanı sıra şef
yardımcıları, tıp alanında doçent ve profesörler
arasından seçilmesi eğitim hastanelerinin hiyerarşik düzenini
altüst edecektir. Bilindiği gibi baştabiplik bir yönetici kadrosudur.
Eğitim hastanelerindeki servis şefleri kendi servislerini
yönettikleri için yönetim tecrübesi ve bilgisine sahiptirler. Ayrıca
servis, laboratuvar şefleri bulundukları bölüm itibarıyla da
sicil ve ita amiridirler. Şimdi siz alt konumdaki bir şef muavinini
kendi hocasına sicil amiri yapıyorsunuz. Böyle bir çelişkiyi
hastanede yaşatmak sorun yaratacaktır. Sadece akademik unvanı
var diye, herhangi bir yöneticilik tecrübesi olmayan ve ayrıca da şef
olarak atanmamış kişiyi Sağlık
Bakanlığı eğitim hastanelerinde başhekimliğe
atamak hukuka aykırıdır. Ayrıca doçentlik ve profesörlük
unvanları üniversitelerde akademik unvan olmasının yanı
sıra aynı zamanda kadrolu görevlerdir ancak, eğitim
hastanelerinde doçentlik ve profesörlük kadrosu bulunmamaktadır.
Dolayısıyla kadrosu olmadığı hâlde sırf unvan
nedeniyle bir kişinin baştabip olarak atanması hukuka
aykırı olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi devlet memurları, görevlerini kadro
karşılığı yürütmektedir. Kadrosuz bir göreve atama
yapılması, 657 sayılı Devlet Personel Kanununa
aykırıdır. Ayrıca, hastane işleyişini olumsuz
etkileyecek sonuçlara yol açabileceği de unutulmamalıdır.
Hükûmetin siyasi tercihleri doğrultusunda çalışmalar
yapılmasına zemin oluşturacak uygulamaların da önü
açılmış olacaktır. Kaynağını Anayasadan ve
yasadan almayan bir yetkinin kullanılması da başlı
başına hukuka bir aykırılıktır. Uzmanlık
Belgesi, Madde 35: Uzmanlık sınav sonuçları,
uzmanlığın tescili için gerekli olan belgelerle birlikte en geç
on beş gün içinde, il sağlık müdürlüğü, fakülteler ve
ilgili kurumlar tarafından Bakanlığa gönderilir. Uzmanlık
sınavını kazananların uzmanlık belgeleri
Bakanlıkça düzenlenir ve tescil edilir. Uzmanlık eğitiminin bu
Tüzükte belirtilen kapsam, usul ve esaslara uygun olarak yapılmadığının
tespiti halinde tescil işlemini yapmamaya, yapılmış ise
iptaline Bakanlık yetkilidir. Bu Tüzük hükümlerine göre verilecek
uzmanlık belgesinin şekli ve kapsamı Bakanlıkça tespit
edilir. demektedir. Anayasa Mahkemesinin 12/12/2005 günlü kararında
Anayasaya aykırılığı konusunda güçlü belirtiler
bulunduğu ve uygulanmaları hâlinde sonradan giderilmesi güç veya
olanaksız durum ve zararların doğabileceği gözetilerek esas
hakkında karar verilinceye kadar yürürlüklerinin durdurulmasına, oy
birliğiyle karar verilmiştir. denilen bu kararı yok
sayıyorsunuz ve kanunun yürürlüğe girdiği tarihte bu göreve
atadığınız 176 öğretim üyesini -belki her biri
saygıdeğer, kendi alanında da başarılı
insanlardır- Bu kadroya atanmış sayılır. diyorsunuz.
O öğretim üyelerini de zor durumda bırakıyorsunuz. Mahkeme
kararı yok sayılınca, bir taraftan şef olarak atanacak
hekimlerle ilgili standart dışı bir imtihan teklif ediyorsunuz
bir tarafta atadıklarınızın şef olarak kabulünü
öneriyorsunuz! Geçici madde tüm kanunu kapsayacak şekilde. Yataklı
Tedavi Kurumları Yönetmeliğinin 110uncu maddesinde
Yine kendiniz
bozuyorsunuz. Usul ve hukuk dışı uygulamanızı
Danıştay düzeltiyor, siz diyorsunuz ki: Bizim bu yeni çıkardığımız
yönetmeliği Danıştay bozuyorsa biz bunu kanun olarak yeniden
çıkarırız. Yanlış yapıyorsunuz.
Başarısını başka alanlarda doktora yaparak ortaya
koymuş, siz diyorsunuz ki: İstediğiniz uzmanlık değil
mi, ha tıpta olmuş ha başka bir dalda olmuş? Kusura
bakmayın, sanki uzman bir tezgâhtar gibisiniz, müşteriyi boş
çevirmiyorsunuz! Selpak yok, zımpara kağıdı verelim.
diyorsunuz. İkisinin de adı da kâğıt ama birisi siler,
diğeri aşındırır. Çok zorluyorsunuz. Hukuku ve rejimi
aşındırmak kimseye kalıcı yarar sağlamaz.
Değerli
milletvekilleri, üç maddelik kanuna bu kadar yanlışı nasıl
sıkıştırabiliyorsunuz? Doğrusunu isterseniz
kutluyorum. Yani kalubeladan beri var olan şeytanın bile aklına
gelmeyecek şeyi, bir kanunun üç maddesinin içinde üç ayrı kanunu
ilgilendiren, yönetmeliği ilgilendiren, hastanelerimizin hiyerarşik
çalışma düzenini ilgilendiren her şeyi bir birine
katıyorsunuz. Acaba başka bir yol bulunamaz mı? Hekimlerimizin
hepsinin de bir siyasal etiketi mi olması lazım?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Durmuş, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Hekimlik mesleği, renk, dil, ırk, siyasi tercih
bakımından tercih yapması yasaklanmış, bu uğurda
yemin etmiş kişilerin icra ettiği bir meslektir. Ne olursunuz,
Türkiyede ayrımcılığı ve bölücülüğü körükleyecek
bu hareketten vazgeçiniz. Yarın iktidarlar değiştirdiğinde,
sizin atadıklarınıza, bugün sizin yaptığınız
gibi eziyet ederler. Ben, bu öğretim üyelerinin içinde çok değerli
insanlar olduğunu biliyorum, onlara yazık ediyoruz. Standart
sınavla bunları atayalım. Bunlar da Biz
alnımızın akıyla hak ederek geldik. diyebilmeli ve böylece
de toplumsal barışın sağlanması, hastanelerimizde ve
sağlık kuruluşlarımızda temin edilmelidir diyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Durmuş.
AK Parti Grubu
adına Hakkâri Milletvekili Sayın Rüstem Zeydanın söz talebi
var.
Birinci
konuşmacı da söz hakkını Sayın Zeydana
devrettiği için, konuşma sürelerini birleştireceğim.
Buyurun
Sayın Zeydan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi şahsım ve grubumuz
adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 72 sıra sayılı Sağlık Hizmetleri
Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin geçici 1inci maddesi üzerinde grup adına söz almış
bulunuyorum.
Genel anlamda
baktığımızda, Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinde, özü
itibarıyla, sistem içerisinde önem arz eden eğitim hastanelerimizin
bünyesindeki klinik şefi ve şef yardımcısı
kadrolarına doçent ve profesör unvanlı kişilerin belirli
kriterler dâhilinde atanması öngörülmektedir. Bu kanun teklifiyle, eğitim
ve araştırma hastanelerinin şef ve şef yardımcısı
kadrolarına objektif ve bilimsel kriterlere göre atama
yapılması, Sağlık Bakanlığı ile
üniversitelerde verilen uzmanlık eğitiminin aynı olması
nedeniyle üniversitelerdeki doçentlik kadrolarına atama prosedürlerinin
paralel hâle getirilmesi amaçlanmaktadır. Benden önceki hatiplerin ifade
ettiği gibi, bu bir kadrolaşma hareketi değildir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 20/10/2005 tarihli 5413 sayılı Yasanın özünde
de ifade edildiği gibi Maliye Bakanlığından izin
alınmaksızın lafı
Yani bunlar istisnai kadrolar gibi
değerlendirildiği için, belirli kriterlere uygun olarak, belirli
prosedürlere uygun olarak atamaları gerçekleştirmekteyiz. 13/1/1983
tarihli Resmî Gazetede yayınlanmış olan Yataklı Tedavi
Kurumları Yönetmeliğinin 5inci maddesinin (d) bendinde yasal
zeminini alan Eğitim, öğretim ve araştırma yapılan
uzman ve ileri dal uzman yetiştiren genel ve özel dal yataklı tedavi
kurumlarıdır. şeklinde tanımlanan eğitim hastaneleri
bu sektörümüz içerisinde son derece de önemli bir yer tutmaktadır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, zaten asistan atamaları Tababet Uzmanlık
Tüzüğünde de ifade edildiği gibi TUS marifetiyle ÖSYM
tarafından yapılmaktadır. Hatta son dönemlerde yan dal
uzmanlarının atamasıyla ilgili de bu şekilde bu prosedürün
kullanılması Bakanlığımız tarafından realize
edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, biz, son beş yıl içerisinde sağlıkta
didişim diye hepimizin yaşayarak benimsemediği bir önceki
dönemin sağlıktaki sorunlarını sağlıkta
dönüşüm şekline dönüştürerek yeni bir dönüşüm
programı gerçekleştirdik ve gerçekten de hastanelerin
birleştirilmesinden sonra da Bakanlığımızın
uhdesine geçen Sosyal Sigortalar Kurumuna ait eğitim hastaneleri de
ayrıca yeniden bir
yapılanmayı gerektirdiğinden, ciddi anlamda öğretim
elemanı sıkıntısı çektik. Bu hastaneler, eğitim
yanında ciddi hizmet boyutu da olan bu eğitim hastaneleri, ülkemizin
sahip olması gereken sayı ve nitelikte uzman yetiştirilmesi
açısından son derece de önemli fonksiyonlara sahiptir. İktidarımız
öncesinde Ankara, İstanbul ve İzmir ağırlıklı
olmak üzere Adana ve Bursa illerimizde, bu illerdeki eğitim
hastanelerimizde ciddi anlamda sıkıntılarımız mevcut.
59uncu Hükûmet dönemimizde çıkarılan kanunla, özellikle -işte,
biraz önce ifade ettiğim gibi- SSK hastanelerimizin Sağlık
Bakanlığına devriyle birlikte öğretim görevlisi
anlamında ciddi sıkıntıları gidermek ve uzman
yetiştiren eğiticilerin sayısını artırmak için
Kayseri, Trabzon ve Erzurum gibi ülkemizin değişik yörelerinde
eğitim hastaneleri kurmak ve bu yöreleri canlandırmak amacıyla
şef ve şef yardımcıları atamaları
yapılmıştı. Bunun üzerine, Anayasa Mahkemesi, atama
kriterleri olmadığı gerekçesiyle yürütmeyi durdurma kararı
vermişti.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Osman Durmuş döneminde de aynı yol
ve yöntemle onlarca profesör ve doçent arasından bu atamalar
gerçekleştirilmiştir. Bu bir ihtiyaca cevaptı Sayın
Durmuş. Dolayısıyla da bu dönemde de yapılan, özellikle de
eğitim hastanelerinin sayısındaki ciddi artışlar ve Anadoludaki elli
altı eğitim hastanemizin kırk beşinde şimdi zaten ciddi
anlamda ve birinci elden asistan eğitimi de verilmektedir. Anadoludaki
bazı eğitim ve araştırma hastanelerimizde ciddi anlamda bu
eğitici kadrolarında sıkıntımız mevcuttur.
Dolayısıyla da bir ihtiyaca cevap olacak şekilde dizayn
edilmiştir.
Bu kanun teklifiyle,
şef ve şef yardımcılarının atanmasında
uygulanacak kriterler konulmakta ve üniversitelerimizdeki doçent
atamalarına paralel olduğunu düşündüğümüz objektif
kriterlerle şef ve şef yardımcısı
kadrolarını bu anlamda ikmal etmeyi amaçlamaktayız.
Bu kanun
maddesiyle, Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa ve Adana gibi
büyükşehirlerdeki eğitim hastanelerimizin eksikliklerini
tamamlamanın yanında, Anadoluda yeni kurulmuş hastanelerimizin
eğitim kadrolarının gereken niteliğe kavuşması da
bu elle mutlaka gerçekleşecektir diye düşünüyoruz.
Üniversitelerin
tıp fakültelerinden ve Sağlık Bakanlığımıza
bağlı eğitim, araştırma hastanelerinden ihtisas alan
tıp doktorlarının ve uzman doktorlarımızın
oranlarına baktığımızda, eğitim ve
araştırma hastanelerimizin gerçekten çok büyük bir fedakârlıkla
çalıştığını hep birlikte müşahede etmek
durumundayız. Bugüne kadar yetişmiş 35 bin uzman hekimin yüzde
65i bu kurumlardan uzmanlık almıştır. Hâlen devlet
üniversiteleri uzmanlarımızın yüzde 52sini, eğitim ve
araştırma hastaneleri ise yaklaşık yarısını,
yani yüzde 48ini yetiştirmektedir. Eğitim ve araştırma
hastaneleri uluslararası tıp yayınlarında ise klinik öncesi
temel bilimler hariç tutulur ise, yüzde 35lik paya sahiptir.
Şu an
üniversite hastanelerimizde profesör, doçent ve yardımcı doçent olmak
üzere 10 bine yakın öğretim görevlimiz bulunmaktadır. Oysa
ülkemizde bulunan toplam elli altı eğitim ve araştırma
hastanesinde 657 klinik şefi, 624 şef yardımcısı ve
yaklaşık 2 bin başasistan olmak üzere toplamda 3.500e dahi
ulaşamayan bir öğretici kadromuz bulunmaktadır. Bu kanun
teklifiyle amacımız, bu öğretici kadroların
sayısını ve niteliğini arttırmaktır.
Bu kanun
teklifiyle eğitim ve araştırma hastanelerinin açık bulunan
şef ve şef yardımcılığı kadroları ilan
edilecek ve bu kadrolara doçentlik ve profesörlük unvanı almış
olan adaylar müracaat edecektir. Müracaat eden adayların
durumlarını incelemek üzere Sağlık Bakanlığı
tarafından en az 1i ilgili eğitim ve araştırma hastanesi
dışında olmak üzere, 3 profesör veya şef tespit
edilecektir. Bu jüri tarafından adayın durumu değerlendirilecek
ve Bakanlık atamayı öyle yapacaktır. Bu yolla yapılacak
atamalar toplam kadronun yüzde 35ini de geçemeyecektir.
Geçici 1inci
maddede ise, Sağlık Bakanlığına bağlı
eğitim ve araştırma hastanelerimizde hâlen klinik şefi ve
şef yardımcılığı görevini yürütmekte
olanların, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte yürüttükleri
görevlerine ait kadrolara atanmaları sağlanacaktır.
Yani
görüldüğü gibi, saygıdeğer milletvekilleri, geçmiş beş
yıllık süreç içerisinde 103 bine yakın sağlık
personeli atanmıştır. Bunlara kadrolaşma demek gerçekten
insafsızlıktır. Bu atananların tümü, kamu personeli
sınavına göre ve merkezî sistem alımıyla
gerçekleştirilmiş kadrolardır.
Değerli
milletvekilleri, müsteşar yardımcılığı
yapmış bir vatandaşın, kaldı ki unvanı
büyükelçidir
Büyükelçiler ve valiler Bakanlar Kurulu kararıyla
atanır. Bakanlar Kurulu kararıyla daha önce atanmış valiler
ve büyükelçiler, Sayın Cumhurbaşkanlığı makamına
-ki takdir yüce makamındır- bu vasıflara sahip
arkadaşlarımız atandığı hâlde, bu
arkadaşların asaleten atamaları geri gönderilmiştir.
Kaldı ki bunlar, geçmişte valilik ve müsteşar
yardımcılığı yapmış ama büyükelçi
sıfatında insanlardır. Yani bunlara kadrolaşma demek,
insafla da izanla da pek açıklanacak şeyler değildir. Hele ki
üzerinde siyaset yapılamayacak ama ertelenemez, ötelenemez, geciktirilemez
en önemli hizmet sağlık hizmetidir, sınır tanımayan
bir hizmettir. Böyle bir sektör üzerinde, ülkenin acil ihtiyaçları
konuşulur ve yüce Meclisin iradesine sunulmuş noktaya getirilirken,
bunlar üzerinden siyaseti konuşmak çok da şık değildir, çok
da zarif değildir.
Bu duygu ve
düşüncelerle, bu kanunun, öncelikle sağlık
çalışanlarına, daha doğrusu, bu necip millete
sağlık hizmeti vermeye çalışacak olan hekimleri
yetiştirecek şef, şef yardımcılarına ve hekimlere
ve onların yetiştireceği asistanlara ve bu necip millete hayırlı
olmasını yürekten diliyorum.
Tüm ulusumuzun
ortak duygularını yansıtan İstiklal
Marşımızın Türkiye Büyük Millet Meclisince kabulünün
yıl dönümünde, başta Yüce Atatürk olmak üzere, Kurtuluş
Savaşının tüm kahramanlarını, Birinci Meclis
üyelerini, değerli şairimiz Mehmet Âkif Ersoyu yürekten, minnetle ve
şükranla anıyorum.
Yüce heyetinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Buyurun Sayın Durmuş.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Zeydan ismimi vererek benim dönemimde benzer
şeylerin yapıldığını ifade etti.
BAŞKAN
Evet, atamaların yapıldığını ifade etti,
doğru.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Bu yetkiyle yapılan atamalara itirazım yok
ancak burada, sanki kanuni hakkın dar bir çerçevede
kullanılmasını istemiyorum gibi bir iddia ileri sürdü; düzeltmek
istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun, iki dakikalık süre içerisinde düzeltmenizi yapın Sayın
Durmuş.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuşun,
Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydanın konuşmasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, Sayın Zeydan benim dönemimde müsteşar muavini idi.
Sayın Bakan ve Müsteşar da bilir ki Sağlık
Bakanlığının, üniversitede temayüz etmiş öğretim
üyelerinden boş kalan şeflik kadrolarına benim dönemimde yüzde
25, şimdi yüzde 35 oranında öğretim üyelerini şef olarak
atama hak ve yetkileri vardır. Buna itirazım yok. Bizim dönemimizde
bu nitelikte atanan insan sayısı 25-30dur. Bu yüzde 25lik, bugün
yüzde 35 diye ifade edilen şey o gün boşalan kadrolar için
geçerlidir. Şu anda uygulama, boşalan bütün kadrolar, 176
şefliğin tamamı bu yöntemle doldurulmuştur. Boşalan
kadroların yüzde 35ini bu yöntemle doldurabilirsiniz: Bu bir.
İkincisi:
Biz kırk iki aylık bir Hükûmettik -bu Osman Durmuşun dönemi
değil, 57nci Hükûmetin uygulamasıdır- kırk iki aylık
uygulamada bu yönde atamaların yanında şeflik ve şef
muavinliği imtihanları yapılmıştır ve büyük
ekseriyeti bu sınavda 5 kişilik jüri tarafından, 2 tanesi YÖKün
atadığı doçentlik jürilerine giren profesörler olmak
kaydıyla 8 kişilik -yedekleriyle birlikte- jüri tarafından
yapılan sınavla atanmıştır. Hükûmetimiz
altıncı yılını doldurdu. Niçin 176 kişi için bir
şeflik sınavı açmayı düşünmüyor da içlerinde çok
yetenekli öğretim üyelerini AKPnin torpiliyle atanmış
şaibesi altında bırakarak onların da rahatça o görevde
oturmasına izin vermiyor?
Anayasa
Mahkemesinin itiraz nedeni budur. Onun için, her boşalan kadro yüzde
35lik kontenjan derseniz, klinikleri binden 2 bine
çıkarırsanız, bu yüzde 35 hiç dolmaz, hep bu usul
kullanılır.
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Durmuş.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
2.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili
Necdet Ünüvarın; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (2/65) (S. Sayısı: 72) (Devam)
BAŞKAN -
Şahsı adına ikinci konuşmacı Gümüşhane
Milletvekili Sayın Kemalettin Aydın.
Buyurun
Sayın Aydın. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın
Aydın, süreniz beş dakika.
KEMALETTİN
AYDIN (Gümüşhane) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
geçtiğimiz hafta da tartışılan, bugün de
tartışılmaya devam edilen Sağlık Hizmetleri Temel
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Şahsım
adına söz almış bulunduğum bu ortamda, yirmi yılı
aşkın bir süredir hekim olan ve hekimlik icra etmiş bir
kişi olarak, Meclisin bu yüce kürsüsünde hekimlik mesleği
tartışılırken, bazen siyasete de alet edilerek, kamuoyunun
vicdanında hekimlerin asli unsurlarının ve
ulaşılması güç olan bu hizmet anlayışlarının
yaralandığını düşünüyorum. O nedenle de bundan sonraki
süreç içerisinde konuşan arkadaşların
Bu memlekette geceli
gündüzlü, ihtisaslarının ilk üç yılında
günaşırı nöbet tutarak, bir ay içerisinde 1 memur, 1 işçi,
artı bunların üzerine de, bir de 146 saat daha çalışarak
maaşlarını alan ve ihtisaslarını tamamlayan
arkadaşlarımızın bu yaklaşan 14 Mart Tıp Bayramı
sürecinde yaralanmaması ve toplumun hekimle olan ilişkisinin daha
sağlıklı ve daha güvenilir bir düzeyde sürdürülmesi
açısından, benden sonraki konuşmacı arkadaşlardan,
siyaseti bir tarafa bırakarak hekimlik mesleğinin onuru ve
yüceliği üzerinde sözlerini sürdürmesini arzu ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu süreç içerisinde, burada yargıladığımız
ve bir noktalara atanmasında sorun addettiğimiz bu doçent ve
profesörlerin, ömürlerini nasıl bir süreçten geçirerek, ömürlerinin
kırk ve kırk beş yaşlarına geldiğinde evde
çocuklarıyla bir akşam yemeği yiyebilecek duruma geldiğini
hepinize hatırlatmak istiyorum. Bu doçent ve profesör
arkadaşlarımızın devletin eğitim hastanelerinde hizmet
verirken de çok ciddi sınavlardan geçerek, doçentlik sınavı,
yardımcı doçentlik, uzmanlık ve profesörlük sınavı
gibi çok ciddi sınavlardan geçerek mesleğinin en üst noktalarına
ulaşmış olan bu arkadaşlarımızın, devletin
yine bir başka kadrosuna atanmasında kadrolaşmanın
nasıl bir mantık olduğunu anlamakta zorluk çekiyorum. Zaten,
bunlar devlette hizmet eden, bir başka kentteki üniversite hastanesinde
görevlerini yapan arkadaşlardır. Eğer bunlar bir başka
hastaneye transfer edilerek kadrolaşmadan söz ediyorsak, bunların
gelmiş olduğu hastanede de -doğal bileşik kaplar
gereğince de- başka bir kadrolaşmanın daha hâkimiyeti söz
konusu olur. O zaman da bu tartışılır. Asla bir
kadrolaşmadan söz etmek mümkün değildir. Bu
arkadaşlarımızın yetersizliğinden bahsetmek, o
arkadaşlarımızın emeklerine, eşlerinden,
çocuklarından ve ailelerinden zaman ayırarak elde etmiş
oldukları bu akademik kariyerlerine karşı bir
saygısızlık olacağını düşünüyorum.
Dolayısıyla
da benden önceki geçtiğimiz dönemlerde de Sağlık
Bakanlığı yapmış arkadaşımızın
tutanaklardaki cümlesini okuyarak sözümü devam ettirmek istiyorum:
Üniversiteden doçent, profesörün atanması doğru bir yoldu.
Sayın Durmuşun sözleri bunlar.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Aynısını söylüyorum.
KEMALETTİN
AYDIN (Devamla) - Veya bir diğer ifadeyle, bilgi ve becerisinden emin
olduğumuz, aynı asistan gibi, beş kişilik jüri huzurunda
bilim sınavı, pratik sınavdan geçen öğretim üyesinin
atanması doğru bir yoldu ve atadık. diyor. Geçmişte de
atandı, bugün de atanıyor, yarın da atanması doğru bir
yoldur ve Türkiyenin herhangi bir yerinde yetişmiş, başka bir
yerinde de ihtiyaç olmuş arkadaşlarımızın, bu
alanlarda çalışmalarını sağlamak ve ülkenin sadece
yetişmiş kadrolarının tıp fakültelerinde var
olduğu mantığından vazgeçerek, bulundukları illerdeki
devlet hastanelerinde de yetişmiş doçent, profesörlerin halka hizmet
etmesini sağlamak, bütün devlet hastanelerindeki sevklerin tıp fakültesine
sevk edilme mantığından çıkarılarak
Orada da en üst
düzeyde tıp hizmetinin verilmesinin doğru olduğuna
inanıyorum ve bu doğruluk doğrultusunda da kanunun, bu
atanmışlık ve atanmış olan, şu anda da
atanmış arkadaşlarımızın hepsine
Dün, önceki gün,
tıp tarihi boyunca tıbba hizmet etmiş olan şef, şef
muavini, doçent, profesör ve pratisyen hekim, bütün
arkadaşlarımızın layıkıyla tababeti yerine
getirdiklerini, bu ulusa ulvi bir görev yerine getirdikleri ve bunların
şükranla, minnetle anılması ve bunlara teşekkür edilmesinin
gerekli olduğuna inanıyor; tababette var olan ölümsüzlük iksirine
ulaşmak adına mücadele eden bu tıp doktorlarının
hepsinin 14 Mart Tıp Bayramını kutluyor; gelecek dönemde de bu
vatana bir asker, bir şehit olma mertebesine kadar ulaşmayı da
göz önüne alarak hizmet eden bu tıp mensuplarının hepsine
saygılarımı ve şükranlarımı sunuyorum.
Kanunun da
hayırlı olmasını, gelecek süre içerisinde de bu
atamaların devam etmesini, kaliteli sağlık hizmetinin de bugüne
kadar olduğu gibi bundan sonra da artarak devam etmesini diliyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Madde üzerinde
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın
Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum: Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi
ülkemizin göz bebeği hastanelerinden bir tanesidir. Burası
geleneklerine göre yönetilen çok önemli bir hastanedir. Burada
çalışanların -doktorundan memuruna kadar- hepsini candan tebrik
ediyorum. Ancak hastanenin fiziki yeterliliği noktasında yani
kalabalıklığı noktasında sıkıntılar
vardır. Acaba bu hastanenin yerine, geleneklerini bozmadan aynı yere
veyahut da başka bir yere bir hastane yapılamaz mı?
İkinci
olarak: Bizim Türkiyemizin birçok yerlerinde, hastanelerinde, sağlık
kuruluşlarında 4/B maddesi ile çalışan birçok personel
vardır. 4/B maddesiyle çalışan personelin birçoğu askerlik
sonucu işe başlama, eş durumu gibi birçok sorunla
karşı karşıya bulunmaktadır. Türk Sağlık-Sen
bununla ilgili yoğun bir kampanya başlatmıştır.
Bununla ilgili -yani döner sermayeden tutun da diğer konularına
kadar- 4/B maddesinde çalışanlara bir müjde verilebilir mi? Yani bir
çalışma yapılmakta mıdır?
Ayrıca,
buradan tüm Türk hekimlerinin, fedakâr şekilde çalışan
insanların hepsinin 14 Mart Tıp Bayramını candan kutluyor,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Doğru.
Sayın
Arslan
ALİ ARSLAN
(Muğla) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Ben de
aracılığınızla Sayın Bakana şu soruyu sormak
istiyorum: Aslında bu görüştüğümüz yasa çok maceralar geçiren
bir yasa; Meclis, Cumhurbaşkanı-yargı arasında gidip gelen
bir süreci yaşıyor uzun zamandan beri.
Ben şunu
öğrenmek istiyorum: Geçtiğimiz dönemde Cumhurbaşkanı,
ikinci defa gönderildiğinde yasayı onayladığında
Anayasa Mahkemesinde dava açıldı ve bildiğiniz gibi, Anayasa
Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı aldı. Bu arada, Sayın Bakan
atamalara devam etti. Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı ancak
beş gün sonra Resmî Gazetede yayınlandı. Bu beş gün içinde
Sayın Sağlık Bakanımız tarafından acaba kaç
şef, şef yardımcısı atanmıştır? Bunu
merak ediyorum.
Bu atanan
kişiler içinde, kamuoyunda bildiğimiz kadarıyla, şimdiki bu
teklifi veren
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bayındır
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) Ben de aracılığınızla
Sayın Bakana şu soruyu sormak istiyorum: Geçen hafta
Şırnaktaydım, Şırnak Devlet Hastanesi
başhekimini ziyaret ettim. İki yıllık çalışma
süreci içinde gerek hastanede yaptığı hizmetler halk nezdinde
büyük bir ilgi görmekte ancak şu anda başhekimin
değiştirilmesi söz konusu. Sormak istiyorum: Başarılı
bir başhekimi değiştirmek liyakatten mi yoksa sadakatten mi
kaynaklı?
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bayındır.
Sayın Macit
HASAN MACİT
(İstanbul) Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Bakanımıza sormak
istiyorum.
Denizli Devlet
Hastanesine ait demirbaş eşyalarının AKP il yöneticisi olan
birinin deposunda bulunduğunun savcılık kanalıyla tespit
edildiğini yerel basındaki haberlerden öğreniyoruz. Bu olay
doğru mudur? Doğru ise hastanenin demirbaş
eşyalarını koyacak başka depo bulunamamış
mıdır? Buraya kira karşılığı mı
konmuştur yoksa kalıcı olarak mı konmuştur? Partinize
ait birinin deposuna konmasını ahlaki buluyor musunuz?
Seçim sürecinde
Burdur Devlet Hastanesi Başhemşiresinin, bir milletvekili
adayının kardeşi olduğu gerekçesiyle istifa
ettirildiğini öğrendik ve o tarihten bu tarafa başhemşire
kadrosu boş tutuluyor. Acaba, oraya uygun kriterlerde hemşirelik
görevi yapacak bir memurumuz yok mudur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Macit.
Sayın
Yıldız
SACİD YILDIZ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bakana birkaç
tane sorum olacak. Özel Hastaneler Yönetmeliğinin yayın tarihi olan
15 Şubat 2008den bir ay önceden başlamak üzere bu tarihe kadar kaç
hastaneye ön izin belgesi verilmiştir? Bu hastaneler hangileridir?
Biliyorsunuz, böyle bir kısıtlama getirildi.
Bu Yönetmelikle,
yeni özel hastaneler -yüzde 20 fiyat farkıyla- özel sağlık
sektörü kamu hastalarına kapanmış olmaktadır. Mevcut doktor
ve sağlık personeli sıkıntısı olduğunu
söylediğiniz bir dönemde bu hastaları nasıl tedavi ettirmeyi
düşünüyorsunuz?
Bahsi geçen
Yönetmelikle hastane sınıflandırılmasına yer
verilmemiştir. Serbest rekabeti ortadan kaldıracak bu tutumun
sebebini açıklar mısınız?
Son sorum:
Tıp merkezleri ve dal merkezleri çıkarılan yönetmelikle
yaşayamaz duruma getirildiğinden, Sosyal Güvenlik Kurumunun bu
merkezlerle sözleşme yapmaması gündeme geleceğinden, bu
merkezlerde tedavi gören binlerce hastayı kamu hastanelerinde nasıl
tedavi edebileceksiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.
Sayın
Bakanım, buyurun.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Sayın
Doğrunun, Ankaradaki Yüksek İhtisas Hastanemizle ilgili bir sorusu
oldu.
Gerçekten, Yüksek
İhtisas Hastanesi, geçmişten günümüze kadar çok değerli
hizmetler veren ve birçok bilim adamı ve uzman yetiştiren bir
hastanemizdir, Ankarada da çok büyük bir yükü taşımaktadır,
aslında Türkiye'nin de önemli bir yükünü taşımaktadır ciddi
ağırlıkta kardiyovasküler hastalığı olan
vatandaşlarımız açısından.
Tabii, biz bu
hastanede, bulunduğu mekânlar içerisinde çok büyük iyileştirmeler
yaptık Değerli Milletvekilim. Ancak mekân dar olduğu için,
haklısınız, yeni bir hastane ihtiyacı olduğunu
düşünüyoruz.
Aslında
sadece Yüksek İhtisas için değil, Ankara Numune Hastanesi için, Büyük
Doğumevi için, yine Numunenin yanındaki Fizik Tedavi Hastanemiz için
de bu ihtiyaçlar var. Bu sebeplerle Ankarada iki büyük kampüs yeri tespit
ettik, birisi Etlikte, diğeri Bilkentte. Bu iki kampüs arazisi içinde,
gerçekten, Türkiyemize layık, başkentimize layık iki büyük
kampüs hastane inşa edeceğiz. Bunların proje
hazırlıklarını şu anda yürütüyoruz.
657
sayılı Kanunumuzun 4/B maddesiyle istihdam ettiğimiz
personellerimiz açısından, geçtiğimiz dönemde hamilelik
sonrası işe başlamaları konusunda bir imkân hasıl
oldu. Askerlik sonrası işe başlamaları açısından
da bu personelimizle ilgili olarak Maliye ve Devlet Personelle birlikte
çalışıyoruz. Ancak eş durumu hususunda gerçekten biraz
rasyonel davranmak lazım. Çünkü bu kadroların esası biraz da
ihtiyaç bulunan bölgelerde bu kişileri istihdam etmek üzerine kuruludur.
Dolayısıyla, bu kadrolara talipli olan değerli
meslektaşların, sağlıkçıların, bunu bilerek, bunu
gözeterek bu kadrolara talipli olması beklenir. Dolayısıyla,
eş durumu için 4/Blileri başka bir tarafa göndermek, aslında
vatandaşımızın ihtiyaçlarını karşılamak
açısından maslahata çok uygun olmaz diye düşünüyorum. Sizin de
ifade ettiğiniz gibi, memur sendikalarımız bu konuyla ilgili
bize geliyorlar ve onlarla da bu görüşmeleri yapıyoruz.
Sayın
Arslan, Yasanın, Anayasa Mahkemesi tarafından yürütmeyi durdurma
kararının beş gün sonra Resmî Gazetede
yayımlandığından ve bu arada yapılan atamalardan
bahsetti. Aslında, değerli milletvekilimize şunu
hatırlatmak isterim: Anayasa Mahkemesi kararları da benzeri
diğer mevzuatla ilgili kararlarda olduğu gibi Resmî Gazetede
yayımlandığı anda yürürlüğe girmiş
sayılır, yürürlüğe girmiş olur. Dolayısıyla, bu
süre içerisinde yapılan atamalar gayet tabiidir. Yani bir karar
yürürlüğe girmeden önce öyle bir karar verildiğini de bilemezsiniz.
ALİ ARSLAN
(Muğla) Sayısı kaç, sayısı?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Sonuç itibarıyla, hukuk böyledir,
böyle de uygulanır. Bundan daha tabii hiçbir şey olmaz.
ALİ ARSLAN
(Muğla) Kaç kişi, kaç kişi?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Bu arada, değerli
arkadaşlarım, bakın, bu meseleyi aslında biraz gereksiz
yere büyütüyorsunuz. Üniversitelerimizde binlerce öğretim üyesi var,
profesörler var, doçentler var ve bizim eğitim hastanelerimizde ise
eğitici sayısı üniversitelerimizin çok gerisinde. Bu
değerli öğretim üyelerimiz bu ülkenin evladı olan asistanlara
eğitim veriyorlar. Üniversitedeki değerli öğrencilerimiz,
asistanlarımız da bu ülkenin insanı; eğitim hastanesindeki
değerli asistanlar, öğrenciler de bu ülkenin insanı; diğer
öğretim üyeleri noktasındaki meslektaşlarımız da yine
bu ülkenin insanı. Yani bir üniversiteden bir öğretim üyesinin
alınıp
ALİ ARSLAN
(Muğla) Alma demiyoruz ki!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
bir eğitim hastanesinde
görevlendirilmesinde aslında gerçekten büyütülecek bir şey yok.
ALİ ARSLAN (Muğla)
Alma demiyoruz Sayın Bakan!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Sonuç itibarıyla, burada bir maslahat
yerine getirilmeye çalışılıyor. Ancak, maalesef ülkemizde
işler yürütülürken bazen böyle engellemeler, frene basmalar
Bunlara
alıştık. Elbette, yüce Meclis bu frene basmaları,
engellemeleri ortadan kaldırmak için burada; biz de bunun için
buradayız, bunun için çalışıyoruz.
Sayın
Bayındırın, Şırnak Başhekimliğiyle ilgili
ifadesine şunu söylemek isterim: Biz yöneticilerimizi elbette liyakat ve ehliyet
prensiplerine göre atıyoruz ve bir yöneticiyi görevden
aldığımız zaman da elbette ehliyet ve liyakat prensiplerine
göre görevden alıyoruz. Bundan daha tabii ne olabilir?
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) Halk memnun, hizmet iyi! O zaman niye
değiştiriyorsunuz?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Sayın Bayındır, o sizin
görüşünüz.
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) Ben halkın içinden geliyorum, buradan
değerlendirmiyorum.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Denizlide birtakım
demirbaşların, bir kişinin sahibi olduğu bir binada
bulunması ile ilgili bir soru soruldu.
Aslında,
değerli milletvekilim, bakın, şimdi bu soruları bu
şekilde sormayı ben çok doğru bulmuyorum. Birtakım insanlar
yanlış işler yapabilir, bu yanlış işler hususunda
soruşturmalar açılabilir. Şimdi, siz de biliyorsunuz ki
Denizlide de, bu ülkenin birçok bölgesinde olduğu gibi, AK Partiye oy
veren insanların sayısı -Denizlideki oy oranını
bilmiyorum- yüzde 50ye yakındır, belki yüzde 50nin üzerindedir.
Şimdi, bir kişiden hareket ederek, bir partiyi ilzam etme
düşüncesi bir defa çok yanlış bir çıkış
noktası. Kaldı ki şimdi arkadaşlarım bana bilgi notu
getirdiler, bu hususta savcılılık takipsizlik kararı
vermiş. Ne oldu şimdi sizin bu sorunuz?
HASAN MACİT
(İstanbul) Ahlaki midir?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) Bakın, bir savcının
soruşturmasından bahsettiniz, ben de size o savcının
kararından bahsediyorum. Bence ahlaki olmayan, böyle şeyleri vesile
bilerek birbirini suçlamaktır değerli arkadaşım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Burdurdaki
başhemşire kadrosunun boşluğuyla ilgili ben
araştırma yapacağım, ne gerekirse onu yapacağız.
Şimdi,
Sayın Yıldız bir soru sordular, özel hastaneler
yönetmeliğiyle veya tıp merkezleri, ayaktan tedavi merkezleriyle
ilgili yönetmeliklerdeki değişikliklerle ilgili olarak ve bir
ifadeleri oldu: Siz yüzde 20 fark alınarak yeni bir sistem getirmek
istiyorsunuz. Bu tabii yönetmelikle ilgili değil, bildiğiniz gibi
sosyal güvenlik kanunuyla alakalı bir konu. Fakat ben çok merak ediyorum
yani siz, vatandaşın yüzde 20den daha fazla bir fark vererek hizmet
almasını mı istiyorsunuz Sayın Yıldız? Bu
sorunuzdan böyle bir anlam çıkardım.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Sayın Bakan, siz soruya cevap verin. Siz soru sormayın,
siz cevap verin.
SACİD YILDIZ
(İstanbul) Açık değil Sayın Bakan
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Sorunuzdan böyle bir anlam
çıkardım.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri;
bakınız
BAŞKAN
Sayın Bakanım, lütfen konuşmanızı
tamamlayınız, süremiz doldu.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Sağlıkta Dönüşüm
Programı vatandaşımızın sağlık hizmetine erişimini
kolaylaştırmayı hedef edinmiştir. Bu erişimi
kolaylaştırmak için bundan böyle de üzerimize düşeni
yapacağımızdan emin olabilirsiniz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde dört adet önerge vardır. Önergeleri
geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılık durumuna göre işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 72 sıra sayılı yasa teklifinin
geçici birinci maddesindeki (hastanelerinde) ibaresinden sonra gelmek üzere (bu
kanunun yürürlüğe girdiği tarihten altı ay evvel) ifadesinin
eklenmesini saygılarımla arz ederim. 9.12.2007
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 72 sıra sayılı Kanun Teklifinin geçici 1 inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
|
Bekir
Bozdağ |
Reha Denemeç |
M. Vecdi Gönül |
|
|
Yozgat |
Ankara |
İzmir |
|
|
Abdulkadir
Akgül |
Ünal Kacır |
|
|
|
Yozgat |
İstanbul |
|
Geçici Madde 1-
Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma
hastanelerinde en az altı ay klinik şefliği veya klinik şef
yardımcılığı görevini yürütmüş profesör ve
doçentlerden, bu Kanunun yayımını takip eden bir ay içinde bu
görevlere atanma talebinde bulunanlar, Bakanlık tarafından ilgili
uzmanlık alanlarında tespit edilecek üç profesör veya klinik
şefi tarafından, bilimsel çalışmaları ve eğitimci
nitelikleri yönünden değerlendirilir. Bu değerlendirme sonucunda
yeterli bulunanların fiilen yürüttükleri görevlere ait kadro
unvanlarına göre atamaları yapılır.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge
aynı mahiyette olup ve aynı şekilde aykırılık
ihtiva etmektedir. Önergeleri ayrı ayrı okutup birlikte işleme
alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 72 sıra sayılı yasa
teklifinin geçici birinci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.
08.12.2007
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 72 sıra sayılı sağlık hizmetleri temel kanununda
değişiklik yapılması hakkında kanun teklifinin geçici
1. maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
|
Tekin Bingöl |
Hakkı Suha
Okay |
Tansel
Barış |
|
|
Ankara |
Ankara |
Kırklareli |
|
|
Sacid
Yıldız |
M. Şevki
Kulkuloğlu |
Ali İhsan
Köktürk |
|
|
İstanbul |
Kayseri |
Zonguldak |
BAŞKAN
Komisyon önergelere katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
CEVDET ERDÖL (Trabzon) Sayın Başkan, katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN
Hükûmet?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Katılmıyoruz Değerli
Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 72 sıra
sayılı Yasa Teklifinin geçici 1inci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasına ilişkin olarak verdiğim önergeyle ilgili
olarak söz aldım. Hepinize saygılarımı sunuyorum.
Ayrıca da, İstiklal Marşımızın kabulünün
yıldönümü dolayısıyla, bu, İstiklal
Marşımızı yazan büyük şaire şükranlarımı
arz ediyorum ve bunu kabul eden Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün üyelerine
Tanrıdan rahmet, yerlerinin cennet olmasını diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, bu Meclise geldiğimiz, özellikle AKP
zamanından beri, Allah rızası için, şu memleketin rejimini
dürüstlüğe götürecek, bu memlekette sağlıklı, ülkenin
hizmetlerine en iyi hizmet verebilecek bir yasal düzenlemenin getirilmesi
konusunda bir şeye şahit olmadık.
Şimdi, kanun
teklifini
Daha önce Cumhurbaşkanına gidiyor, bu yöndeki düzenlemeler
Cumhurbaşkanına gidiyor, Cumhurbaşkanı bunu veto ediyor.
Arkasından, virgülüne dokunmadan, aynısını getiriyorsunuz,
Cumhurbaşkanı mecburen bunu onaylıyor ve Anayasa Mahkemesine
gidiyor. Anayasa Mahkemesi bu konuda karar veriyor, diyor ki: Kardeşim,
sen evvela, bir yerlere atamak için, hukuk devletinin bir gereği olarak
bir kriter getir. Bu kriteri getirmeden, sen buraya atama yapamazsın.
Ondan sonra, Anayasa Mahkemesi daha işin esasına girmeden, yeniden
bir kanun teklifi getiriliyor. Kanun teklifinin 1inci maddesi, AKP Grup
Başkan Vekillerinin burada verdikleri bir önergeyle tamamen
değişti.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bu, kanun yapma tekniğine de
aykırı. Yani siz burada, grup olarak getiriyorsunuz, burada
tartışılmadan, esası anlaşılmadan eğer önergeyle
bunu kabul ederseniz, o zaman Meclisin fonksiyonunu da kaldırın.
İşte, verilen önerge burada, gerçekten, ne değişiklik
getirdiği de belli değil.
Şimdi,
burada, biz bu Bakanlığı biliyoruz. Daha önce, işte, 176
klinik şefini atamışlar, iptal edilmiş. Diyor ki: Bu
kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görevinde olan kişilerin,
bunlar müktesep haklarıdır. Böyle müktesep hak olmaz. Şimdi,
eğer siz liyakat ve ehliyeti esas alıyorsanız, buraya atanacak
insanların belli bir liyakat, bilgi ve beceriye sahip olduğunun en
azından bir heyet tarafından onanması lazım. Bunun
şeyi kimdir? Biz biliyoruz, Pursaklardan bu Bakanlığa ne kadar
etki edildiğini de biliyoruz. Burada, birtakım tarikatlarla, bu
bakanlıklarda ne kadar etkili olduğunu da biliyoruz. Efendim, son
zamanlarda Türkiye çapında büyük özel hastaneleri faaliyete geçirdiği
büyük sermaye sınıflarının bu hastaneleri satın
aldıkları, Türkiyenin her tarafında
Bu hastaneler hangilerinin
parasıyla, hangi tarikatların parasıyla kurulduğunu da
biliyoruz. Bu hastaneler bu gücü kimden alıyor? İşte, bu
bazı kadroların kendisine devletin kaynaklarını aktarmak
suretiyle burada haksız kazançlar elde edeceğini de biliyoruz.
Ee, şimdi
böyle bir olgu içinde, böyle bir kişilik içinde, böyle bir sicil içinde
bulunan bir bürokrasinin ve idarenin, biz nasıl senin merhametine
dayanarak, senin iki dudağının arasından çıkan söze
inanarak insanların -oraya atanan kişilerin- belli bir bilgiye, belli
bir birikime, belli bir mesleki liyakate sahip olduğunu nasıl
anlayacağız? Çünkü, siciliniz düzgün değil.
Dolayısıyla bu sicilinizin düzelebilmesi için
Zaten bir tek
kişinin de emriyle, hele Hükûmetin emriyle, bir siyasi iktidarın
emriyle bir yere bir atama yapılıyorsa muhakkak orada bir kusur
vardır. Orada liyakatten ziyade siyasi bir kadronun, siyasi bir
düşüncenin kölesi olma düşüncesi vardır, adamı olma
düşüncesi vardır. Biz diyoruz ki: Bunları silelim. Türkiye
Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde bir yere atanacak
insanlarda aranacak niteliklerin, liyakatin, bilginin de hukuk devletinde bunun
belirli prosedürleri vardır, bu prosedürler nelerdir? İşte,
orada tarafsız insanlar imtihan yapacak. E, kimdir bu tarafsız
insanlar? İşte, profesörlük unvanını almış, YÖK
üyesi
En azından burada bir, iki, üç, dört tane imtihan heyetinde belirli
bir tarafsızlık ilkesini koruyacak insanların burada yer
alması lazım.
Ben geçmişte
birtakım AKPli milletvekilleriyle gezdim, profesör unvanını
almış arkadaşlar
Vallahi okuma yazması doğru dürüst
olmayan arkadaşlar var ya, ben gördüm yani. Şimdi, Türkiyede hangi
koşullarda profesör olan insanları biliyoruz. Yani belki okuma
yazması, çok ileri gitti ama, mesela bir yabancı dil bilmiyor. Yani
gidiyoruz, işte, Avrupa Konseyinde, yabancı dil bilmiyor. Ee, sen
nasıl profesör oldun? Olmuş işte! Arkadaşlar, profesör
İşte, bir YÖK Başkanını
atamışsınız. YÖK Başkanının, Allah
rızası için, yahu YÖK Başkanlığı yapacak
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Genç, tamamlayınız.
KAMER GENÇ
(Devamla) Şimdi, bu kişiyi YÖK Başkanlığı
yapacak bir şey var mıdır? Evvela, öyle şeyler yaptı
ki, kendisini oraya atayanların ipini çektirecek her türlü gaflar
yapıyor, hatalar yapıyor. Böyle bir şey olur mu? İşte,
YÖK Başkanlığına atadığınız
kişinin kişiliği, niteliği, kavramları,
davranışları, konuşmaları, sizin bürokraside bir
yerlere getirdiğiniz kişilerdeki niteliği anlamak mümkün. Yani
böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Yani ondan sonra, bu durumda
Yani diyoruz ki,
şu Türkiye Cumhuriyeti devletinin artık partizanca düşüncelerin
dışına çıkması lazım. Bu memlekette insan
sağlığını yakından ilgilendiren hastanelere
atanacak klinik şeflerinin çok objektif kriterlerle gelmesi lazım ve
en sağlıklı hizmet yapabilecek insanlardan olması
lazım.
Onun için, bunun
önünü kesmek için diyoruz ki, bunu belirli kriterlerle getirelim. Yani sen
bakan olabilirsiniz, siyasi iktidar olabilirsin, yüzde 47 oyla gelebilirsin ama
bunun da belli ilkeleri vardır. Bundan, dürüstlükten sapmayalım
arkadaşlar. Eğer bu sizi rahatsız ediyorsa deyin ki: Bizi
rahatsız ediyor dürüstlük.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Okay, bir arkadaşımız konuşacak mı, yoksa
gerekçeyi mi okutayım?
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Tansel Barış konuşacak Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Barış, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
geçici maddenin yasa teklifinden çıkarılmasıyla ilgili
Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği
önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, iki gün sonra 14 Mart Tıp
Bayramı. Ben, tüm hekim arkadaşlarımın bu
bayramını içtenlikle kutluyorum. Gönül arzu ederdi ki bu bayramda
hekim arkadaşlarım çok daha mutlu, geleceğe umutla bakan,
çalışma koşulları daha iyi, eğitim gördüğü süre
ile doğru orantılı bir yaşam standardına
kavuşmuş ve mesleğini mükemmel bir ortamda en iyi şartlarda
yapan bir camia olsun ama maalesef, geldiğimiz bu noktada -hekim
arkadaşlarımıza hepiniz de sorabilirsiniz- bu
saydığım unsurların, maalesef, büyük bir
çoğunluğu söz konusu bile değildir.
Değerli
arkadaşlarım, geçici maddeyi hepiniz biliyorsunuz. Bu maddeyi tekrar,
bir kez daha, okumak istiyorum: Sağlık Bakanlığına
bağlı eğitim ve araştırma hastanelerinde hâlen klinik
şefi ve şef yardımcılığı görevlerini
yürütmekte olanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte yürüttükleri
görevlerine ait kadrolara atanmış sayılırlar.
Sıkıntı
burada zaten. Biraz önceki AKPli arkadaşım, hekimler hak
sağlığıyla uğraşıyor -elbette öyledir-
dolayısıyla acil atamalar gerekebilir, bu görevlere birilerinin
gelmesi gerektiğini söylüyor. Elbette ki gelmesi gerekiyor ama bu
atamaların niye sınav yapılmadan atandığını
biz soruyoruz. Bu atamaların şık olmadığını
söylüyoruz. Yoksa, sınav yapılsın ve bu
arkadaşlarımız sınavla görevlerine başlasınlar.
Sıkıntı burada arkadaşlar. Yani sınav da
yapılması o kadar zor bir şey değildir ve de
sınavların şeffaf bir şekilde yapılması,
Sayın Sağlık Bakanımızın veyahut da bizlerin
nesine dokunuyor arkadaşlar? Gelin, hep beraber bu işi yapalım
ve yasama görevimizi de, herkesin gördüğü gibi, şeffaf bir ortamda,
hekimlerimize de sahip çıkarak, onların onurlarıyla oynamadan
bir şekilde bu işi çözelim diyoruz. Zaten hukuk buna engel. Anayasa
Mahkemesi bu atamaları iptal etmiş. Bir kez daha iptal edilmesini mi
istiyorsunuz? Bu iptal haricinde bir sıkıntı daha var: Anayasa
Mahkememiz bu yasayı yeniden iptal ederse, bugün ataması yapılan
176 arkadaşımızın haricinde, bugün görevlerinde olan
şef muavini ve şeflerimiz ne olacak? Onların da bir
sıkıntısı var. Bunu da nazarıdikkate alarak, bu yasa
teklifinin içindeki geçici maddenin çıkarılmasını
öneriyoruz ve bu maddenin çıkmaması hâlinde hukukla yine bir sorun
yaşanacaktır, yine Anayasa Mahkemesi büyük bir ihtimalle bu teklifi
iptal edecektir, bu teklif yine bir şekilde karşımıza
gelecektir arkadaşlar. Yani Parlamentomuzu aynı teklifle, birkaç
kere, bu şekilde yormanın da anlamı olduğunu sanmıyorum.
Tabii ki arkadaşlarımız halk sağlığının
ne kadar önemli olduğunu söylüyorlar da, yani bu kadrolaşma konusunda
bizim bir şekilde siyaseti bakanlıklara soktuğumuzu söylüyorlar.
Sayın
Bakanım, bizler doğru olanları ve doğru
yapılanları bu yasama Meclisinde, burada engellemek istemiyoruz.
Bizler, doğru olanın, sınav yapılması gerektiğini
söylüyoruz. Doğru olanın, şeffaflığın ön plana
çıkarılmasını istiyoruz. Yoksa, burada doğru
yaptığınız bir şeyi her zaman engellemek niyetimiz yok
ve engellemediğimizi sizler de biliyorsunuz ve de bu
hakkımızı da burada kullanmak herhâlde kimseye bir zarar
getirmez.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Barış, konuşmanızı
tamamlayınız.
TANSEL BARIŞ
(Devamla) Değerli arkadaşlar, sağlık camiasında
huzur şart. Sağlık camiasında huzur olmadı mı ne
hekimlerin ne sağlık çalışanlarının ve hatta
hatta hastaların huzuru olmaz. Tekrar, bu geçici maddenin yasa teklifinden
çıkarılmasını istiyoruz, grup olarak, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Barış.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısı istemiştim.
BAŞKAN
Arayacağım Sayın Genç.
Müştereken
işleme aldığımız bu iki önergeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 72 sıra sayılı Kanun Teklifinin geçici 1 inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
Geçici Madde 1-
Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma
hastanelerinde en az altı ay klinik şefliği veya klinik şef
yardımcılığı görevini yürütmüş profesör ve
doçentlerden, bu Kanunun yayımını takip eden bir ay içinde bu
görevlere atanma talebinde bulunanlar Bakanlık tarafından ilgili
uzmanlık alanlarında tespit edilecek üç profesör veya klinik
şefi tarafından, bilimsel çalışmaları ve eğitimci
nitelikleri yönünden değerlendirilir. Bu değerlendirme sonucunda
yeterli bulunanların fiilen yürüttükleri görevlere ait kadro unvanlarına
göre atamaları yapılır.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
CEVDET ERDÖL (Trabzon) Uygun görüşle takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Katılıyoruz Değerli
Başkanım.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sağlık
Bakanlığı eğitim ve araştırma hastanelerinin had
safhada bulunan klinik şefi ve klinik şef yardımcısı
ihtiyacının karşılanması ve bu suretle uzmanlık eğitiminin
aksamadan yürütülmesinin temini amaçlanmıştır.
BAŞKAN -
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, biraz önce kabul edilen önergeyle ilgili geçici 1inci madde
tümüyle değiştirilmiştir. Bu nedenle geçici 1inci
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, benim önergemi işleme koymanız
lazım.
BAŞKAN
Efendim?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ben diyorum ki, yani kanunun yayımı tarihinden önce,
altı ay önce
BAŞKAN Bu
nedenle geçici 1nci maddede değişiklik öngören son önergeyi
işleme koyma imkânı kalmamıştır. Onun için önergeyi
işlemden kaldırıyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, benim önergem değişik, bence hata
ediyorsun.
BAŞKAN
Maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza arz
ediyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili
Sayın Şevki Kulkuloğlu, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış,
şahsı adına Rize Milletvekili Sayın Lütfi
Çırakoğlu, Komisyon Başkanı Sayın Cevdet Erdöl ve
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Cafer Tatlıbal söz
istemişlerdir.
İlk
konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili
Sayın Şevki Kulkuloğlu.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi şahsım ve grubum
adına saygıyla selamlıyorum.
72 sıra
sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
yürürlük maddesi olan 2nci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım.
Sayın
milletvekilleri, öncelikle, yaklaşan tüm sağlık
çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramını kutlamak
istiyorum. Söz konusu teklif, Türk sağlık sisteminin işleyen
düzenini temelden bozacak maddeler içermesi nedeniyle yürürlüğe girmemesi
gerekmektedir.
Bu kanunla
getirilmeye çalışılan düzenlemelere bakılacak olursa,
sırasıyla; klinik şefi, klinik şef
yardımcısı, başasistan ve asistan kadrolarına
açıktan atama izni alınmaksızın ilgili mevzuat çerçevesinde
atama yapılabileceği düzenlemesi getirilmektedir.
Sayın
milletvekilleri, bu teklifin 1inci maddesinde muğlak hâle getirilen,
belirsizleştirilen asistan ataması ibaresine dikkatinizi çekmek
istiyorum. Asistan ataması, 1985lerden itibaren ÖSYM tarafından
doktorların iki kademeli yapılan bir sınavdan geçirilmesiyle
yapılmaktadır. Tıpta uzmanlık sınavı,
yabancı dil sınavı veya dengi sınavları başarmış
olanlar, ancak tercih ettikleri branş, kurum ve puanlarına göre
asistanlık kadrolarına yerleştirilmektedir; eğitim ve
üniversite hastanelerinde görev almaktadırlar. Bu düzenlemeden önce
asistan sınavını Sağlık Bakanlığı
kendisi yapmaktaydı. Ancak, sınavlarda hile,
hırsızlık, torpil, adam kayırmalar olmaktaydı. Bunun
sonucu, Bakanlık hastaneleri ve üniversiteler, bu gibi nedenlerle,
asistanlarını ÖSYMnin yaptığı TUS sınavıyla
almaya başlamışlardır. Uygulamada çıkan bu sorunlar,
objektif bir değerlendirmenin gerekliliğini de ortaya
çıkarmıştır.
Peki, bu kanun
tasarısıyla getirilen bu düzenlemeye neden gerek duyulmuştur?
Sayın milletvekilleri, teklifin 1inci maddesindeki bu ifadeyle, ÖSYMnin
yaptığı sınav aşılmaya, delinmeye çalışılmış,
asistan kadrolarına da açıktan atama yolu açılmaya
çalışılmaktadır. Bu, çok riskli ve sağlık
sistemini tehdit eden bir maddedir. Bu madde, eğer ki yürürlük bulacak
olursa geçmişte yaşananlar tekerrür edecek, atama kriterleri tamamen
altüst olacaktır. Bu, sağlık sisteminin temellerine dinamit
koymaktır.
Sayın
milletvekilleri, teklifin 1inci maddesindeki bu gereksiz, manasız, hukuka
ve ahlaka aykırı, tamamen kadrolaşmanın yolunu açacak
düzenleme asla kanunlaşmamalıdır, yürürlük
kazanmamalıdır. Ama maalesef, siz iktidar partisi milletvekilleri,
bundan önceki maddelere oy verdiniz ve bu maddeleri geçirdiniz. Artık
anlaşılıyor ki, siz iktidar partisi mensupları ne nizamdan
ne izandan anlamaktasınız. Sizler, sadece gözleri karartılmış
şekilde sistemleri yıkan, yok eden kanunlara el kaldırma
kudretine sahipsiniz.
Sayın
milletvekilleri, mantıklarınıza seslenmenin artık
kifayetsiz olduğunu görüyorum. Sizin vicdanlarınıza seslenmek
istiyorum: Bu düzenleme vicdanlara da aykırıdır.
Şimdi, bu
düzenleme yürürlüğe girerse, maalesef, tıp fakültesi mezunu
arkadaşlarımızın bir kısmı ÖSYMnin
yapacağı TUS ile asistan olacak, diğer bir kısmı, yani
açıktan atanacak kadar şanslı, Sağlık Bakanına ve
iktidara yakın olan elit bir kesim ise bu açıktan atama potasına
girecektir. Peki, Ankarada Sağlık Bakanlığında
dayısı olmayan gariban ile bu Bakanlık torpillisi arasında
eşitlik olacağını hangi akıl, hangi izan, hangi
mantık, hangi vicdan, hangi adalet anlayışı iddia edebilir?
Sayın
milletvekilleri, teklifin 1inci maddesinin birinci fıkrası, Anayasanın
10uncu maddesinde anlam bulan eşitlik ilkesine açıkça
aykırıdır. Bu düzenleme yürürlük imkânı bulamaz.
Aranızda Anayasayla ilgili yayınları olan arkadaşlar var.
Sanırım yayınlarını kaleme alırlarken son derece
doğru işler yapıp soldan sağa doğru Türk usulü
yazmışlar, ama maalesef, uygulamaya gelince Arapça, Farsça gibi
sağdan sola okuyup getirilen yasa tekliflerini de sizlere Anayasanın
tam tersine her zaman uygulatıyorlar.
Sayın
milletvekilleri, teklifin henüz 1inci maddesinin ilk fıkrasının
devamında bu açıktan klinik şefi ve şef
yardımcısı atamalarıyla alakalı olarak sınav
şartı getirilmiştir. Peki, bu sınavı kim
yapacaktır? Sınavı Sağlık Bakanlığı,
yürürlüğe koyacağı yönetmeliğe uygun olarak yapacak veya
yaptıracaktır. Bu sınavın usulü ve niteliği yine
yönetmelikle düzenlenecektir. Benden önceki arkadaşlar bununla
alakalı konuları ayrıntılı olarak
açıkladılar.
Burada size
bazı sorular sormak gerektiğini düşünmekteyim: Profesör ve
doçent olmayanların klinik şefi ve şef yardımcısı
olarak atanmaları için yapılacak sınavda
Bakanlığınızca tercih edilecek kriterler nelerdir? Bunlar
objektif kriterler olacak mıdır? Eğer objektif
olacağını iddia ediyorsanız, TUS sınavını da
kaldırıp asistan seçimini tamamen Bakanlığın objektif
kriterlerine mi tabi tutacaksınız? Eğer böyle bir niyetiniz
yoksa neden asistan seçiminin tamamını ÖSYMye
bırakmıyorsunuz? Niyetiniz, sağlık sektöründe de
kadrolaşma ise bu kadrolaşmada 2007 hedefiniz acaba neydi, bunun ne kadarını
gerçekleştirebildiniz? Acaba 2008 yılı sonu hedefiniz ne
kadardır? Eğer yıl sonuna doğru bu hedefi
tutturamayacağınızı anlarsanız tıpta
uzmanlık sınavını da kaldıran bir yasa
tasarısı da getirecek misiniz?
Sayın
milletvekilleri, iktidarın dengesi maalesef
şaşmıştır, bunun göstergesi, 1inci maddenin devam
eden ikinci fıkrasında açıkça görülmekte ve
anlaşılmaktadır. İkinci fıkrada ise, profesör ve
doçentlerin klinik şefi ve klinik şef yardımcısı
seçimindeki kriterler belirlenmiştir. Teklifin 1inci maddesinin ikinci
fıkrasında ayrıca, klinik şefi ve şef
yardımcısı kadrolarına mevcut toplam kadroların yüzde
35ini geçmemek üzere, profesör ve doçentlerin bazı atama kriterlerine
göre atanabilecekleri düzenlenmektedir.
İktidara
geldiğiniz 2002 yılından bugüne, klinik şefi ve şef
yardımcısı kadrolarına yaptığınız
atamalarla hâlen görevde olan şef ve şef
yardımcılarını bu yasayla sınavsız, sorunsuz
alıyor, yani kadrolaştırıyorsunuz.
Kadrolaşmanızda yüzde 100e varabilmek için de, ola ki kalan
boşluklar varsa, onu da yine sınavsız, objektif kriterlere
uymayan mütalaalarla, bu yüzde 35 kontenjanla mı
dolduracaksınız?
Bu yüzde 35
kontenjanı kullanmak amacıyla kanun metnine
yazdığınız kriter olan Eğitim ve araştırma
hastanelerinde açık bulunan klinik şefliği veya şef
yardımcılığı kadroları, isteklilerin
başvurması için ilan edilir. Bu kadrolara, doçentlik veya profesörlük
unvanını almış olan adaylar müracaat edebilirler. Müracaat
eden adayların durumlarını incelemek üzere Bakanlık
tarafından, en az biri ilgili eğitim ve araştırma hastanesi
dışından olmak üzere üç profesör veya şef tespit edilir. Bu
profesör veya şefler, adaylar hakkında ayrı ayrı mütalaalarını
öncelik sıralaması yaparak Bakanlığa bildirirler.
Bakanlık, bu mütalaalara göre atamayı yapar. diyor. Şimdi, bu
seçici kurulun mütalaalarında öncelik kriterleri neler olacaktır?
Mesela, bu öncelik kriterleri şöyle mi olacak ve sıralanacaktır:
1) Aday Menzil
tarikatına müntesiptir.
2) Aday diğer başka
bir tarikata veya cemaate müntesiptir.
3) Aday bizden değildir
ve değerlendirme dışı tutulmuştur.
Bu mütalaayı
bu sıralamaya göre alan Bakanlık, atamalarında hangi öncelik
sırasını benimseyecektir?
Sayın
milletvekilleri, bu tasarıyla yapılan düzenleme sonucunda
oluşacak adaletsizlik
Tıpta uzmanlık sistemini temelden
etkileyen düzenlemeler nedeniyle bu teklifin yasalaşması
tehlikelidir. Danıştayın 5. Dairesinin klinik
şefliğine seçilme konusunda vermiş olduğu 2007/773
sayılı ve 2007/3005 sayılı kararları dikkate
alındığında bu düzenlemelerin ne kadar yanlış
düzenlemeler olduğu anlaşılacaktır. Bu yanlış,
uygulanması tehlike arz eden ve Anayasaya aykırı teklifin
derhâl geri çekilerek yasalaşmaması gerekmektedir.
Bu
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kulkuloğlu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın Hasan
Çalış. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
HASAN ÇALIŞ (Karaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz teklifin 2nci maddesiyle
ilgili olarak söz aldım. Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Bu vesileyle,
İstiklal Marşımızın kabulü nedeniyle rahmetli Âkifi
ve o gün bu salonlarda o havayı milletimize yaşatan parlamenterleri
minnetle, rahmetle, şükranla anıyorum.
Ayrıca, 14
Mart Tıp Bayramı nedeniyle değerli
meslektaşlarımın, sağlık
çalışanlarımızın bayramlarını kutluyorum,
her günlerinin bayram olmasını diliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz teklif nedeniyle
birazcık tıpta uzmanlık eğitiminde aksayan yönler üzerinde
durmak istiyorum, birazcık teklifi değerlendirmek istiyorum ve
öneriler getirmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, tıp fakültelerinin kurulması ve
çalışmalarını sürdürmesi, pozitif ilim alanında modern
tıp eğitim ve öğretimiyle ülkemizi
tanıştırmıştır. Cumhuriyetimiz kurulurken bir
adet tıp fakültemiz olduğunu düşünürsek, eğitim
hastanelerimizin de o kadar olduğunu düşünürsek, ülkemizin bu alanda
ne kadar yol aldığı görülecektir. Ama, almamız gereken
mesafeyle durumumuzu kıyaslarsak, elbette ki, bu salonda bulunan bütün
hekim arkadaşlarımın da katılacağı gibi,
almamız gereken çok yol var değerli arkadaşlarım.
Bugün, tıp
fakültelerimizde ve eğitim hastanelerimizde gerçekten önemli problemler
vardır. Bu problemler geçmişte yok muydu? Geçmişte de
vardır, yarın da olacaktır, ama bu salonda bulunan bizlerin
bunları asgariye indirme gibi bir mecburiyetimiz var değerli
arkadaşlarım.
Bugün,
baktığımız zaman, tıp fakültelerimizin
bazılarında gerçekten verimli çalışmayı engelleyecek,
öğretim üyesinin bilgi birikiminden istifade etmeyi engelleyecek kadar
fazla öğretim üyesi varken, bazılarında da gerçekten rutin
işleri yapmaktan eğitime, öğretime, kendini yetiştirmeye
vakit bulamayacak kadar az öğretim üyesi vardır değerli
arkadaşlarım.
Sağlık
hizmeti sunma altyapısı, öğretim, eğitim,
araştırma ve yayın yapma imkânları yönünden de önemli
farklılıklar vardır.
Bir diğer
problem ise her yeni kurulan üniversite kendisini nedense bir tıp
fakültesi kurma mecburiyeti içinde hissediyor. Buna hem çevreden baskı
oluyor hem de kurucu kadrolar üniversiteyi tıp fakültesine
taşıtma ihtiyacı hissediyorlar. Buysa başka problemleri
yanında getirmektedir.
Eğitim
hastanelerimiz uzman hekim yetiştirme ve sağlık hizmetleri sunma
anlamında gerçekten bugüne kadar önemli hizmetler vermiştir
fakat -ben otuz yıldır takip
ederim- gerçekten, şeflik atamaları her dönemde ciddi
tartışmalara sebep olmaktadır. Hatta zaman zaman,
hatırlarsınız, sizler de hatırlarsınız, bazı
yüksek mahkemelerimizin başkanları bile bu tartışmalara
dâhil oluyor Müracaat edin, ben yürütmeyi durduracağım. diyor.
Değerli
arkadaşlar, elimizi vicdanımıza koyalım, biz bu ülkede
sorumluluk sahibi insanlarız, gerçekten bu konulardan rahatsızsak
buna bir çözüm getirmemiz lazım. Zaman zaman çıkıp bir siyasi
liderimiz hak arayan hekimlere Bunlar muayenehanesine hasta götürmeye
çalışan insanlar, bunlar enjeksiyon yapmayı da bilmezler, serum
takmayı da bilmezler, ben serumu hemşireye
taktırırım. diyebiliyorsa, bir hekim olarak ben
yaralanıyorum, ben üzülüyorum değerli arkadaşlar. Gelin bu dönem
önemli bir iş yapalım arkadaşlar, canımız kadar,
sağlığımız kadar, milletimizin canı kadar, daha
önemli, daha millî bir konu olamaz, gelin bu sağlık meselelerini bu
dönem millî bir mesele olarak algılayalım ve bu meseleleri günlük
polemiklerin, tartışmaların dışında tutabilecek
ve insanlarımızın gerçekten kaliteli sağlık hizmeti
almasının yolunu açacak çalışmalar yapalım.
Değerli
arkadaşlar, işte bugün, gerçekten, öyle ki unvanının
başında eylem bulunan, eylem kelimesi bulunan doçentlerimiz,
profesörlerimiz var, mahkeme kararıyla şeflik unvanı
almış şeflerimiz var. Bu kadrolar gerçekten ilmî
kadrolardır, bunların kriterlerini pozitif ilmin belirlemesi
lazım. Bunların günübirlik siyasete alet edilmemesi lazım. Bunun
altyapısını oluşturmak da hepimizin görevi ama öncelikle bu
salonda bulunan hekimlerin görevi değerli arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten, hekimlik mesleği kutsal bir meslek. Biz
hekimler, önümüze gelen hastanın diline, dinine, ırkına, rengine
bakmadan, önce hastalığına bakarız ve bunu tedavi ederiz.
Problemlere de gelin bu gözle bakalım. Tıpta uzmanlık
eğitimi, insanlarımızın kaliteli sağlık hizmeti
alması, bu alanda ülkemizin dünyada önemli bir cazibe merkezi
olmasıyla yakından ilgilidir. Bu nedenle, tıp fakülteleri,
eğitim hastaneleri, özel eğitim hastaneleri, askerî hastaneler tek
çatı altında birleştirilmelidir arkadaşlar. Bu
hastanelerimizin problemlerini de tek çatı altında düşünerek
çözmemiz gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, bununla ilgili gelin şunu yapalım: Bu uzmanlık
eğitimi, doçentlik sınavı, uzmanlık sınavı,
şeflik sınavı, bunların hepsini bağımsız bir
kurula yaptıralım değerli arkadaşlarım. Yani, enerji
kadar insanımız önemli değil mi? Bağımsız ilmî
bir kurul oluşturalım, bu işi bunlar yapsınlar ve
meslektaşlarımızı, hekimlerimizi tartışma konusu
olmaktan çıkaralım. Yine, meslektaşlarımıza sosyal
haklarını, imkânlarını öyle sağlayalım ki bu
arkadaşlarımız ev-muayenehane-hastane kıskacından
kurtulsun. Hastaneye gittiği zaman hastasına vakit ayıracak,
akşamleyin oturduğu zaman, elini vicdanına koyduğu zaman
Bugün yaptığım işlerden ben memnunum. diyebilecek bir
ortam oluşturalım.
Değerli
arkadaşlar, buralarda parlak sözler söyleyebiliriz. Bizleri
alkışlayanlar olur, olmaz; ama bunlar gelir geçer. Arkaya
baktığımız zaman, yükümlülüklerimizin ne kadarını
yerine getirebildik? Bu sorulara cevap bulmamız gerekiyor. Tabii ki, bu
teklifle ilgili Sayın Erdöl ve Sayın Ünüvar gerçekten emek
vermişler, aksayan bir yönü düzeltmeye çalışmışlar.
Ama teklifin özellikle tıpta uzmanlık eğitimi
sınavlarını kazanamamış, yüksek ihtisas veya doktora
yapmış arkadaşlara yöneticilik kapısını
açması, bir nevi, uzmanları pratisyenlere yönettirme, yıllarca
başhekimlik yapmış bir arkadaşınız olarak, ters
bir şeydir, sıkıntı getirecektir. Bu konuda uyarmak
istiyorum, bu konu da tartışılacaktır.
Değerli
arkadaşlar, bu vesileyle, bir diğer konu,
Bakanlığımız ayakta teşhis ve tedavi yapılan özel
sağlık kuruluşları hakkında bir yönetmelik
çıkardı. Sayın Bakanım, bu kurumlarda çalışan
arkadaşlarımızın pek çoğunu sizler de
tanırsınız, bizler de tanırız. Bunların pek
çoğunun -tanıdıklarımın en azından- ben
samimiyetine güveniyorum. Bu arkadaşlarımız, 9uncu madde,
10uncu madde ve geçici 2nci maddenin fıkraları geçerli olduğu
sürece, önümüzdeki zaman içerisinde polikliniklerin, tıp merkezlerinin,
özel dal merkezlerinin ve giderek hastanelerin ayakta durmakta zorluk
çekeceklerini
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çalış, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HASAN ÇALIŞ
(Devamla)
ve bu alanda çalışan insanların işsiz
kalacağını söylemektedirler. Bence haklı oldukları
taraflar vardır. Tabii ki yönetmeliğin esasında bu
arkadaşlarımız da faydalı olacağına
inanıyorlar, fakat bu birkaç maddeyle sektörün ciddi
sıkıntı yaşayacağını düşünüyorlar. Bu
konuya ben sizlerin de ciddiyetle eğileceğinize ve sahip
olacağınıza inanıyorum.
Bir diğer
husus da, Tam Gün Yasasıyla ilgili, arkadaşlarımızın
bir mesajı var. Değerli arkadaşlarım -geçmişte de
denendi- şartları öyle oluşturalım ki, hekimlerimiz
gerçekten dışarıda çalışma ihtiyacı hissetmesin;
bunu oluşturalım. Gönüllülük esası işin temelinde olsun, bu
işi zorlamadan, daha gönüllü bir geçici yol bulalım.
Arkadaşlarımızın bu yönde dilekleri var.
Değerli
arkadaşlarım, bu vesileyle bu konularda bazı görüşlerimizi
belirtme imkânı oldu. Yüce heyetinize saygı ve selamlarımı
arz ediyorum. Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çalış.
Şahsı
adına, Sayın Lütfi Çırakoğlu, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
LÜTFİ
ÇIRAKOĞLU (Rize) Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler;
görüşülmekte olan kanun tasarısının ilgili maddesiyle
alakalı görüşümü arz etmek üzere huzurlarınızdayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun
tasarısı bir ihtiyaçtan doğmuştur. Nedir bu ihtiyaç? Bu
ihtiyaç, Türkiyede 70 milyon insanımıza hizmet verecek sayıda
hekim ve uzman hekim sayısı olmamasıdır. Bu uzman hekim ve
hekim sayısının yeterli olmayışının
müsebbibi bugünkü Hükûmet ve
başta bugünkü Sağlık
Bakanımız olmak üzere doktorlarımız değildir.
Demin, bir
değerli üyemiz, YÖKle alakalı bazı ifadelerde bulunmuştur.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Ne zaman üstünüze alınacaksınız?
LÜTFİ
ÇIRAKOĞLU (Devamla) Gayet tabii, ben hem hekimlik hem de idarecilik
yapmış bir insan olarak, geçmişi de -2002 yılından
öncesini de- çok iyi bilen bir hekim olarak, insanların,
hastalarımızın nasıl kuyruklarda, nasıl ilaç
kuyruklarında heba edildiğini, zamanlarının ve
paralarının nasıl heba edildiğini çok iyi yaşayan ve
çözüm için bire bir mücadele eden bir insan olarak bunu çok iyi yaşayan
biriyim.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) Haydi gel bir hastaneye gidelim!
LÜTFİ
ÇIRAKOĞLU (Devamla) Dolayısıyla, AK Parti Hükûmetimiz ve
Bakanlığımız bu sıkıntıları çözmekte
üstün başarısını artık netice itibarıyla seçimde
de göstermiştir ve bu kuyruklardan kurtulmanın neticesini, AK Parti
Hükûmetimize ve Bakanlığımıza bir müjde olarak da sonucunu
sunmuştur. Ama bunlar yetmez değerli milletvekilleri. Bunlar yetmez,
çünkü gelişen ülkelerin statüsünde
insanlarımıza hizmet vermek arzusundayız.
Türkiyenin
bugünkü şartlarında elimizde olan hekim sayısı 104 bin
civarında. Bunun yaklaşık yarısı uzman,
yarısı da pratisyen hekim olarak... Yapılan
araştırmalarda
Tabii ki, sağlık sorunlarının
çözümü Bakanlığımıza ve Hükûmetimize düşer. Ama
Sağlık Bakanlığımızın elindeki uzman hekim
sayısı dikkate alındığında Türkiye genelindeki
uzman hekim sayısının yüzde 44ü, ama Türkiye nüfusu dikkate
alındığında hizmet ettiği nüfusun yüzde 70i. 180 bin
yatağın 133 binine Sağlık Bakanlığımız
hizmet vermek mecburiyetinde. Dolayısıyla bu bir ihtiyaçtır, hem
uzman hekim sayısının artırılması hem pratisyen
hekim sayısının artırılması gerekmektedir.
Şimdi,
pratisyen hekim sayısı veya genel olarak uzman hekim
sayısı
Hepimiz biliyoruz ki pratisyen hekimi yetiştiren
tıp fakülteleridir, uzman hekimi de hem tıp fakültelerimiz hem de
Sağlık Bakanlığımızın uzman yetiştiren
eğitim ve araştırma hastanesinin şef ve şef
muavinleridir. 1986dan 2006ya yapılan araştırmalarda 1986da
yetiştirilen hekim sayısı 5.200 civarında, 1996da 4.730
civarında ve 2006da da 4.700 civarında. Dolayısıyla,
YÖKün kuruluşuyla paralel olarak ne yazık ki fakültelerden
yetiştirilen hekim sayısı giderek düşmüştür. Maalesef,
ne yazık ki YÖK bütün fakültelerde olduğu gibi, üniversite
camiasında olduğu gibi, tıp fakültelerini de ihmal ve zaafa
uğratmış, asli görevini yapması gerekirken maalesef
siyasetin ve ideolojinin kaynağı ve problemi durumunda olmuştur.
Bu, yüz karası bir durumdur. YÖK -tabii ki, herkesin karşı
olduğu gibi- geçmişiyle, bu karanlık geçmişiyle
yüzleşmeli.
Hepiniz de
muhakkak izlemişsinizdir, ben iki gün önce gazeteden izledim, ne
yazık ki Üniversitelerarası Kurul zaman zaman
-Başkanını kastediyorum- televizyonlarda ideolojik
yapılanmanın âdeta bayraktarlığını yapıyor
ama asli görevini hiçbir zaman yapmamıştır, dokuz ihaleyi bir
yandaşına veya bir kişiye vermekten dolayı ağır
cezada yargılanırken Rahşan affıyla beraat etmiştir
yani aklanmıştır. Bu bir aklanma değildir.
BAŞKAN
Sayın Çırakoğlu
LÜTFİ
ÇIRAKOĞLU (Devamla) Dolayısıyla Üniversitelerde biz kepengi
kapatırız, kapıları kapatırız, üniversitelerde
öğrencilere özgürlük tanımayız. diyen bir zihniyetin, tıp
fakülteleri ve sağlık camiası açısından da ve
Türkiyedeki sağlık hizmeti açısından da getirdiği
nokta budur. Kaynak olarak ikide bir Sağlık
Bakanımızı, Bakanlığımızı ve
Hükûmetimizi tenkit edeceğimize, biraz daha bu kaynağın, bu
sıkıntının asli kaynağı olan ve kurumlar
bazında görevini yapmayan kişiler üzerinde durmakta fayda var diye
düşünüyorum.
Gelmekte olan 14
Mart Tıp Bayramı bütün sağlık çalışanlarına,
tabii ki başta hekimlerimize hayırlı olsun diyorum. Ancak -ancak
diyorum- bu ağır, memleketimizde sağlık sorunları konusunda
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız Sayın
Çırakoğlu.
LÜTFİ
ÇIRAKOĞLU (Devamla)
ağır yük altında olan bu
sağlık camiamızın içinde hekim-hasta arasındaki
ilişkilerde ne yazık ki zaman zaman bizlerin de şahit
olduğu çürük elmalar, işi menfaate döken çürük elmaların
temizlenmesinde hekim camiamıza da çok önemli görev düştüğü
kanaatindeyim.
Bu vesileyle,
yüce heyetinizi ve saygıdeğer milletimizi selamlıyor,
hayırlı günler diliyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Komisyon
adına Komisyon Başkanı Sayın Cevdet Erdöl, buyurun.
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
CEVDET ERDÖL (Trabzon) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi en kalbî duygularımla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, İstiklal Marşımızın Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kabul edilişinin yıldönümünde merhum Şair
Mehmet Âkif Ersoyu ve o dönemde Meclisimizde bulunan, Birinci Mecliste bulunan
milletvekillerini, Gazi Mustafa Kemal Atatürkü ve tüm emeği geçenleri
rahmetle, minnetle anıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bir iki konuya açıklık getirmem gerekiyor. İmza
sahibi olarak gerek de Komisyon Başkanı olarak, bir iki konunun
yanlış anlaşıldığını düşünüyorum.
Bunlardan birisi,
kadrolaşma iddialarıdır. Yani bunu insanlar televizyonları
başında dinledikleri zaman, zannediliyor ki, biz, birilerini,
eğitim hastanelerimize sokaktan birkaç kişiyi
çağırıyoruz, Gel sen şef ol. diyoruz. Değerli
arkadaşlar, eğitim hastanelerine şef olacak olan doçent ve
profesörler üniversiter sistemde doçent ve profesör payesini almış,
bağımsız jürilerden bu unvanları almış
akademisyenlerimiz ve bunlar A hastanesinde eğitim verirken, bu sefer B
hastanesinde eğitim verecekler. Bunların görevi zaten eğitim
vermek. Eğitim veren bu insanlarımızı burada siyasi malzeme
aracı olarak rencide etmeyi ben esefle karşılıyorum, bir
öğretim üyesi sıfatımla da çok çok üzülüyorum. Çünkü hiçbir
hekim -burada gerek muhalefette olan hekim arkadaşlarımız gerek
iktidar partisinde olan hekim arkadaşlarımız- hiçbir
hastasına siyasi gözle bakmaz, bakamaz. Bu mümkün değildir. Hâl böyle
iken, siz, üniversite hastanesinde eğitim veren bir eğitimciyi devlet
hastanesine, eğitim hastanesine aldığınız zaman
nasıl bir siyasi kadrolaşma oluyor, bunu önce kendinize sormanız
lazım. Demek ki, gözlerinizdeki cam siyasi bir cam. Gözlüğünüzdeki
cam bu.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Efendim, sizinki siyasi cam oluyor.
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
CEVDET ERDÖL (Devamla) Burada, bu gözlükleri çıkarın efendim.
Hiçbir hekim, siyasi olarak hastasına davranmaz, asistanına
davranmaz, öğrencisine davranmaz. Birincisi bu.
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Biz hastaya siyasi müdahaleden
bahsetmiyoruz. Buradaki siyasi kadrolaşmadan bahsediyoruz.
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
CEVDET ERDÖL (Devamla) İkincisi: Biraz önce esefle dinledim ki, yani
burada, açıktan atama izni olmaksızın
Burada, yapılacak
olan atamalar yanlış anlaşılmış. Yani hekim
arkadaşların da bunu yanlış anlamalarına cidden çok
üzüldüm. Açıktan atama izni teknik bir tabirdir. Bakanlıklara
yapılacak olan açıktan atamalar, Devlet Personel
Başkanlığı, Maliye Bakanlığı ve ilgili
kurumlar nezdinde görüşülerek Başbakanlık tarafından
bakanlıklara dağıtılır, Siz şu kadar eleman
alacaksınız, siz şu kadar. Sağlık
Bakanlığının bu eğitim hastanelerine ve diğer
hastanelerine atanacak olanlar için böyle bir kısıtlama getirilmiyor.
Sadece budur. Yoksa, TUS sınavına girmeyen kişiler alınıp
asistan yapılacak. gibi sözleri dehşetle dinledim.
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Yapılabiliyor. Bunun örnekleri
ANAP zamanında yaşandı.
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
CEVDET ERDÖL (Devamla) Lütfen
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Şimdi de YÖKü ele geçirdiniz,
isterseniz yaparsınız.
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
CEVDET ERDÖL (Devamla) Lütfen bunları düzeltin. Öğrenin, ondan
sonra gelin, burada milletimizi yanıltmayın. Milletimizi
yanıltmayın. Asla ve asla TUS sınavı olmaksızın
hiçbir asistan Türkiye Cumhuriyetinde ihtisasa başlayamaz. Hiç kimse
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Eğer siz
sulandırırsanız, başlar.
BAŞKAN
Sayın Kulkuloğlu, lütfen
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
CEVDET ERDÖL (Devamla) Değerli arkadaşlar, ben, şimdi, birincisi,
hassaten rica ediyorum arkadaşlarımızdan, konularını
iyi öğrenerek gelsinler ve anlatsınlar, milleti
yanıltmasınlar.
Burada tekrar
ifade ediyorum: Hiçbir kimse TUS sınavına girmeden ihtisasa
başlayamaz. Bunun önünü de açıyor değiliz. Sadece ve sadece
eğitim hastanelerinde doçent ve profesörler eğitim vermek üzere
görevlendirilecekleri zaman Başbakanlıktan, Maliye
Bakanlığından, Devlet Personel
Başkanlığından izin alınma ihtiyacı olmasın,
süreç uzamasın
Kaldı ki, bu uygulama 2000li yıllardan beri
mevcut olan bir uygulamadır. Yeni getirdiğimiz bir uygulama
değildir.
İkinci
esefle dinlediğim hadise de maalesef, bazı profesörlerin okuma yazma
bilmediğine dairdir. Ben de profesör olarak düşündüm, doğru, ben
Çince okuma yazma bilmiyorum, Japonca da bilmiyorum, ama bazıları da
herhâlde Türkçeyi iyi bilmiyorlar. Onunla da ilgili, eğitim hastanesinde
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Sayın Erdöl, Türkiyede
profesör olmuş ama yabancı dil bilmeyenlerin varlığı
bir vakıa.
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
CEVDET ERDÖL (Devamla)
eğitim hastanelerimizde veya üniversitelerimizde
veya başka hastanelerde görev yapan sağlık personelini lütfen
hırpalamayalım. Siyasi emellerimiz için de kullanmaya
kalkmayalım. Bunlar yirmi dört saat kesintisiz kendi çoluk çocuğunun
hastalığını bir tarafa iterek sağlık hizmeti
veren insanlar. Bunların önünde ancak şapka çıkarılır,
ancak eğilinir, saygı duyulur.
Hekim
arkadaşlarımızı, hemşirelerimizi, teknisyenlerimizi,
diş hekimlerimizi, hasılı tüm sağlık personelini
lütfen bu tip siyasi polemiklerden uzak tutalım.
Değerli
arkadaşlar, eğer sizler de
Benim bir önerim var tabii. Herkes bir
öneri yapıyor buraya gelince. Benim de bir önerim var bu şef ve
şef yardımcılıkları için, çok düşündüm ama bunu
getiremedik kanun teklifinde. Şef ve şef
yardımcılıkları neden ömür boyu olsun, bunları
tartışalım biz. Verimliliklerini nasıl artırabiliriz,
bunları tartışalım. Bunlara objektif kriterler getirelim.
Sınav mı istiyorsunuz, ne yapacağız, bunları hep
birlikte tartışalım. Ama insanları
Yani Efendim, TUS
sınavına girmeden birilerini Bakanlık getirip asistan yapacak.
gibi yanlış anlaşılacak sözleri burada sarf etmeyelim.
Umarım ki arkadaşlarımız bunları düzeltirler.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Nasılsa tekrar görüşeceğiz, bu konuyu o
zaman getirirsiniz!
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
CEVDET ERDÖL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu hafta
içerisinde 14 Mart Tıp Bayramı var. Bu konumuzla da çok alakalı
olduğu için 14 Mart Tıp Bayramını, hâliyle 13 Mart Dünya
Böbrek Gününü, bir müddet sonra gelecek Dünya Hemşireler Gününü vesaire
haftasını, bütün bunları aslında biz, bir sağlık
haftası şeklinde 14 Martta hepsini birden kutlayalım istiyorum. 14
Mart sağlık camiamızın bir bayramı olarak kutlu olsun
diyorum. Memurundan bürokratlarına ve Bakanına kadar tüm
sağlık çalışanlarının, hekimlerinin,
hemşirelerinin, teknisyenlerinin tekrar bayramını kutluyorum.
Bunlardan ölenlere Allahtan rahmet diliyorum, yaptıkları
hizmetlerden dolayı, yirmi dört saat kesintisiz hizmet veren bu insanlara
tekrar şükranlarımı ifade ediyorum.
Bu arada belki de
tarihimizin hekimler için yapılan ilk anıtının
İneboluda Doktor İsmail Hakkı Bey adına
yapıldığını ve bu anıtı da bizim Türk
tıp tarihinde layık olduğu yere getirmemiz gerektiğine
inandığımı ifade etmek istiyorum. Bununla ilgili de
çalışmalarımız devam ediyor arkadaşlarımız
nezdinde. İnşallah
Onu da bu
vesileyle hatırlatmak istedim.
Yine, aynı
şekilde sağlık hizmeti geçmiş olan tüm değerli
sağlık çalışanlarına, ölenlerine Allahtan rahmet,
çalışanlarına da uzun ömür, sağlık ve mutluluk
diliyorum.
Yarın,
Türkiye Büyük Millet Meclisimizde Kalbinizi Koruyun, İçinde Sevdikleriniz
Var adlı bir kampanya başlıyor. Sayın Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanımızı, sağlıktaki her konuda
yaptığı duyarlılıktan dolayı da kutluyorum. Biz
de bu aktivitede yer alacağız inşallah. Sağlık
Bakanlığımız burada yer alıyor. Ama Türk Kardiyoloji
Derneği, Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği,
Türk Nöroloji Derneği, Türk Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği ve
Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneğinin
ortaklaşa yapmış olduğu bu aktivite yarın saat
11.00de Türkiye Büyük Millet Meclisimizde yapılacaktır. Tüm
milletvekili arkadaşlarımızın katılımında
fayda vardır diye düşünüyorum. Değerli
arkadaşlarımıza bunu buradan tekrar ifade ediyorum.
Kanun
teklifimizin hazırlanmasında Komisyonumuzda katkı veren tüm
milletvekili arkadaşlarımıza ve Meclisimizde bulunan, katkı
veren siz değerli milletvekili arkadaşlarıma teşekkür
ediyorum katkılarınızdan dolayı. Kanunun,
yasalaştığı takdirde -inşallah, ümidimiz odur-
milletimize, memleketimize hayırlı olmasını temenni
ediyorum. Buradaki tek amacımız, eğitim hastanelerimize
eğitici vasfını kazanmış olan insanları
kazandırarak, daha çok asistan yetiştirerek, daha çok uzman
yetiştirerek, daha iyi bir sağlık hizmeti verebilmek için gayret
sarf etmektir. Başka hiçbir amacımız yoktur diyor, hepinizi
tekrar en kalbî duygularımla selamlıyorum.
Saygılarımla
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Efendim?
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Sayın Erdöl biraz önce benim
yaptığım konuşmada, beni bilgisizlikle suçladı. Madde
69, İç Tüzük; açıklama hakkı istiyorum.
BAŞKAN
Hayır. Ne dedi? İsminiz falan geçmedi.
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Hayır. Bazı doktor
arkadaşlarımız maalesef
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ama o bazının içinde siz yoksunuz
herhâlde.
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Bir tek ben söyledim, o
konuşmayı bir tek ben yaptım ama.
BAŞKAN
Sayın Kulkuloğlu, sataşmanın çok açık olması
lazım. Yani onu inceleteceğim.
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Hayır. Ama bakın
Katiyetle. Bir tek o konuşmayı ben yaptım.
BAŞKAN O
zaman, biraz önceki konuşmalarla ilgili olarak buradaki öğretim üyesi
bütün arkadaşlarımızın söz istemesi lazım.
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Ama o konuşmayı, asistan
alımıyla ilgili konuşmayı bir tek ben yaptım
FATMA NUR SERTER
(İstanbul) Biz anladık.
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Herkes kimin söylediğini
anladı. O yüzden açıklama hakkı istiyorum.
BAŞKAN
Olmaz öyle Sayın Kulkuloğlu, o hususta, izafi olarak, yorumlayarak
söz veremem.
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Bakın, burada, şimdi siz
de dâhil olmak üzere, çok önemli, delinmeye çalışılan bir
şeyi örtbas etmeye çalışıyorsunuz.
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
CEVDET ERDÖL (Trabzon) Ben zaten isminizi vermedim. Niye üzerinize
alınıyorsunuz ki?
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Bir tek ben konuştum. Evet. Ne
olacağını biliyoruz biz.
BAŞKAN
Evet.
Şahsı
adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Cafer Tatlıbal.
Buyurun
Sayın Tatlıbal. (AK Parti sıralarından alkışlar)
CAFER TATLIBAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde kişisel
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Şimdi,
kıymetli arkadaşlarım, buraya biz nereden geldik? Yani, bu kadro
çatışmaları, kadro laflarının buralara kadar
taşınmasının ana unsuru
Biliyorsunuz bu ülkede bazı
kurumlar kendilerine hâkimiyet alanları kurmuşlar. Bunlardan birisi
de bu eğitim hastaneleri ile üniversite hastaneleriydi. Bunlar yan yana
dururlar ama ne bilimsel ne insani olarak hiçbir ilişkileri yoktu. Çünkü
bu bariyeri, bu seti aştıkları zaman alanlarına halel gelir
düşüncesiyle böyle alanlar kendilerine vazetmişlerdi. Şimdi,
belirli dönemlerde bu hâkimiyet alanları delindi. Bu, 77lerde delindi,
76larda delindi, 80 küsurlarda delindi, 90 küsurlarda delindi ve buralar
artık yavaş yavaş başkaları tarafından da kadro
hareketlerinin içerisine girmiş oldu.
Şimdi, bunu
şunun için söylüyorum: Sürekli, burada, kadro hareketi, kadro hareketi
Arkadaşlar, 28 Şubattan sonra, biz, valilere gelip de namaz
kılan memurların listesinin istendiği günleri biliyoruz ama biz
bunların hepsini hazmettik, hiç de bir şey söylemedik, olabilir,
hâlen daha hazmediliyor. Bu, kadro, kadro
Yani, bu ülkede TC
vatandaşlarının bir yıldızlı, iki
yıldızlı, üç yıldızlı diye ayrımı
mı var, böyle bir ayrıma mı gitmemiz lazım?
Şimdi, bu
arkadaşlarımız, bizim, doktor dediğimiz, bu uzman
dediğimiz arkadaşlarımız otuz yıl emek veriyorlar,
otuz yıl dirsek çürütüyorlar. Otuz yıl dirsek çürütmüş bir
insanı şundandır, bundandır, yok, işte, kadroya
gelirse şöyle hareket eder
Ben, bir hekim arkadaşımın, ne
mesleğinin icrası döneminde ne de idareciliği döneminde böyle
bir şey yapacağına asla inanmıyorum, çünkü onun
aldığı eğitim buna mâni bir hâldir.
Üniversitelerden
eğitim hastanelerine geçişin engellenmesi de garip bir şey.
Şimdi, üniversitedeki öğretim üyesine öğrenci
yetiştirtiyorsunuz, uzmanlık hakkı veriyorsunuz, doçent etme
yetkisi veriyorsunuz, profesör etme yetkisi veriyorsunuz, ama eğitim
hastanelerine geldiği zaman, orada bir şef olamazsınız
diyorsunuz. Yahu, böyle bir şeyi nasıl kabulleneceğiz?
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Öyle bir şey yok, çarpıtmayın!
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Öyle bir şey söylemiyoruz, sınava girsin diyoruz.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Böyle bir şey yok ya! Rica edeceğim,
çarpıtmayın!
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Sınav yapılsın diyoruz!
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Yani, sınav sistemini konuşuyoruz!
BAŞKAN
Sayın Tatlıbal, Genel Kurula hitap edin siz.
Buyurun.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Vatandaşa sağlıklı bilgi verin!
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Bilmediğiniz konuda konuşmayın, bildiğiniz bir
konuda konuşun!
BAŞKAN
Sayın Okay
CAFER TATLIBAL
(Devamla) Efendim, şimdi, 25-35, sınav
Yani, şunu anlatmak
istiyorum: Gayet tabii ki sınava girecek, ama
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Bütün mesele o zaten, onu konuşuyoruz! Nereden çıktı
bu? Hayret bir şey ya!
CAFER TATLIBAL
(Devamla)
sonra, 3 kişi yerine 5 kişi, 5 kişi yerine 6
kişi, bir farkı yok, eğer kadrolaşacak adam kötü
niyetliyse, 8 kişi de imtihan heyeti kurar, yine yapacağını
yapar. Bu bir karşılıklı iyi niyete
Gelin, biz de
karşılıklı iyi niyet içerisinde
Bu işe aslında
muhalefet de çok karşı değil, ama karşı olmak için
karşı olunuyor.
O bakımdan,
bunu biz düzgün bir hâle getirelim, bundan daha iyi neticeler de
alınır. Belki yanlışımız da olabilir, daha
ileride düzeltme şansımız da var. Sayın Bakanım
ısrarla doktor açığının olduğunu beyan ediyor.
Eğitim hastanelerinin sayılarını artırmamız lazım.
Yeni yeni uzman hekimler çıkarmamız lazım. Bu da ancak ne
olacak? Karşılıklı bir anlaşmayla,
karşılıklı bir dayanışmayla, üniversite,
eğitim hastaneleri birbirleriyle ilişki içerisinde hareketlerini
taşırlarsa bu olacak diye düşünüyoruz.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) Bu yasada öyle bir şey
yok.
CAFER TATLIBAL
(Devamla) Ben, 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle bütün
meslektaşlarımın bayramlarını kutlarım. Doktor
arkadaşlarımızın yirmi dört saat süreli hizmet verdiklerini
unutmamamız lazım. Bugün, ortalama, günde 1 milyon kişiye
poliklinik hizmeti veriliyor sadece devlet hastanelerinde. Bu hizmetler
içerisinde, bu acilin içerisinde en az bin kişi ölümden döndürülüyor.
Böyle bir kutsal mesleğimiz var. Bu
kutsal meslek sahiplerinin yanlı davranacağına, böyle taraflı
davranacağına inanmıyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CAFER TATLIBAL
(Devamla) Böyle olacaklarını da düşünmüyorum.
Hepinizi tekrar
saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tatlıbal.
Madde üzerinde
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın
Tankut, buyurun.
YILMAZ TANKUT
(Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, eğitim ve araştırma hastanelerinde şu an
ihtiyaç duyulan şef ve şef yardımcılığı
açığı nedir?
Bu yasa
tasarısıyla bu kadro açığının hangi ölçüde
kapatılacağını düşünüyorsunuz?
Şef ve
yardımcılarını tespit eden jüri heyetini hangi bilimsel ve
tarafsızlık ölçüleriyle belirleyeceksiniz?
Bu konuda ÖSYM ve
üniversitelerimizden faydalanacak mısınız ve yine, özellikle
Adana Numune Araştırma Hastanesinde yirmiyi aşkın klinik
olmasına rağmen 6 şef ve 3 şef yardımcısı
olduğu ifade edilmektedir. Bu sayı doğru mudur? Doğru
değilse tarafınızdan tespit edilen şef ve şef
yardımcısı açığı nedir?
Bu yasayla Adana Numune
Hastanesi ve diğer hastanelerdeki şef ve şef
yardımcısı açığını giderebilecek misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tankut.
Sayın
Yıldız
SACİD YILDIZ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz evvel
Sayın Bakana dört soru yöneltmiştim. Bir tanesine demagojiyle cevap
verdi, onu bir düzelteyim. O da Özel hastaneleri kapatmak mı
istiyorsunuz? diyor. Özel hastaneler zaten anlaşmayı durdurdular,
başladılar İstanbulda. Ben onu dile getirmek istemiştim bu
farkla.
Diğer bir sorum:
Sağlık Bakanlığı hastanelerinde
dışarıya kaçışı engellemek için altı
aylık ücret, aylıksız ücret verilmiyordu. Şimdi
onların istifalarının da durdurulduğunu öğreniyorum.
Doğru mu bu? Eğer istifa ettikleri takdirde iki yıl
çalışmayacakları söyleniyor. Bunun da cevabını
istiyorum.
Bir diğer
soru: Sayın Başbakanın çok çocuk yapma olayına Sayın
Bakan da destek verdi, bunu öğrendik. Acaba -kendisi de hekim- çok çocuk
doğurmanın kadın sağlığını olumsuz
etkileyeceğini, kadını sosyal ve siyasal yaşamdan uzaklaştıracağını
ki Sayın Başbakan bundan üç gün evvel de kadınları siyasal
yaşama davet etmişti; bu, çok çocukla nasıl olacak bilemiyorum;
emzirmesi, gebelik dönemi
Bu nasıl bağdaşacak? Bu kadar çok
çocuğun eğitimi nasıl olacak?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Sayın
Ağyüz
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, son aylarda, özellikle Haziran 2007den beri ne kadar uzman
doktor ayrıldı kurumlarınızdan? Dönüşüm adı
altında sunduğunuz ama kamuoyunda hiç tasvip görmeyen bu
politikanız acaba devletin sağlıktan çekilmesini mi
amaçlıyor? Sağlık Bakanlığına bağlı
hastanelerde türbanlı kadın doktor, hemşire ve hizmetliden
geçilmiyor ama uzman doktor sayısı da gittikçe azalıyor. Bu
uygulamalarınız, dönüşüm değil, sağlıktan devletin
çekilmesi anlamını taşıyor. Bu konuları neden acaba
bunların örgütlü olduğu, kayıtlı olduğu odalarla,
meslek gruplarıyla görüşme tenezzülünde bulunmuyorsunuz? Tam günle
ilgili kararınız gazetelerde çarşaf çarşaf ilanlarla
protesto ediliyor ama siz kulağınızı
tıkamaktasınız, onlara gülüp geçecek bir eda içerisindesiniz.
Ayrıca siz
nüfus planlamasından, doğum kontrolünden yana mısınız,
yoksa diğer arkadaşımızın sorduğu gibi
aşiret düzeni içerisinde çok çocuktan yana mısınız?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanıma aracılığınızla sormak istiyorum: Aday
adayı olmak için 22 Temmuz seçimlerinden önce
Bakanlığınızdaki görevlerinden istifa eden bazı
bürokratlar, iktidara yakın sendika üyesi değillerse ya da AKPden
aday adayı veya aday olmamışlarsa yerleri boş olduğu
hâlde eski görevlerine döndürülmede sıkıntı
yaşamaktadırlar. Eski görev yerlerine hâlâ döndürülemeyen
birtakım bürokratların mağduriyetini ne zaman gidereceksiniz?
Eğer isterseniz bu konuda isim dahi verebilirim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Ünlütepe...
HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Sayın Bakan, ilimizde dört yüz yataklı
eğitim ve araştırma hastane ihalesi genel seçimler öncesi, 9
Temmuz 2007de yapılmıştır. Hastanenin
yapılacağı arsa Sağlık Bakanlığına ait
değildir, başka bir kuruma aittir. Ayrıca dere yatağı
olduğu için de belediye, imar değişikliğini
reddetmiştir.
Soruyorum:
Sayın Bakan, hastanenin yapılacağı arsa başka bir
kuruma aitken nasıl ihale yapabiliyorsunuz? Bu, hukuk devletiyle
bağdaşır mı? Böyle bir ihaleye nasıl izin
verebiliyorsunuz? Böyle bir uygulamaya izin vermek kamu yönetimi ciddiyetiyle
bağdaşır mı? Gecikmeden doğan zararları kim
karşılayacak? Kurumunuzu siyasete araç olmaktan ne zaman
kurtaracaksınız? İhaleden sonra dokuz ay zaman geçmiştir,
acaba hastanenin yeri belli oldu mu?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.
Sayın
Bakanım, buyurun.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Teşekkür ediyorum Değerli
Başkanım.
Sayın Tankut
şef ve şef yardımcısı açığının ne
kadar olduğunu sordular. Şu anda kadro adedi olarak 1.215 adet klinik
şefi, 2.430 da klinik şef yardımcımız var -kadro olarak-
çalışansa 657 klinik şefi, 624 de şef
yardımcısı var. Yani aslında bunlar kadro ihtiyaçları,
yani belki ihtiyaç daha da fazla. İhtiyaçların çok yüksek olduğu
belli. Sizin ifade ettiğiniz gibi, Adanada da kuşkusuz açık
var. İnşallah bu kanunu yaptıktan sonra jürilerimizi
oluşturacağız ve bu şekilde, hem üniversitelerimizden
öğretim üyesi transfer etmek suretiyle hem de Sağlık
Bakanlığımızdaki personellere sınavlar yapmak
suretiyle bu sayıları artıracağız. Esasen, Anadoluda
açmayı planladığımız birçok bölge eğitim ve
araştırma hastanesi için de buna gerçekten büyük
ihtiyacımız var. Jüriler için tabii ki üniversitelerden de
yararlanacağız.
Sayın
Yıldız benim bir sorusuna demagojiyle cevap verdiğimi ifade
etti, sonra da kendisi demagojinin daniskasını yaptı. Sayın
Başbakanımızın bir ifadesi üzerine benim de ifadelerimi,
kendi kulağıyla duymadığı hâlde, herhâlde, nereden
işittiyse, nereden okuduysa
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Basında var.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, bu çok çocuk meselesi.
Değerli arkadaşlarım, bakın, bir şeyi
konuştuğumuz zaman veriyle, bilimsel gerçekliklerle
konuşmalıyız. Yani böyle sloganlarla konuşursak bu yüce
Meclisin çatısı altında, biz bu ülkeye iyilik yapmış
olmayız.
RAHMİ GÜNER
(Ordu) Gazeteleri okumuyorsun herhâlde.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, Türkiyede nüfus
artışıyla ilgili gerçeklik şudur: Biz ortalama doğum
sayısı 2ye, 2,1e düşmüş bir ülkeyiz ve hepimiz biliyoruz
ki ortalama doğum sayısının 2nin altına
düştüğü ülkeler yaşlanan ülkeler sınıfına
geçiyorlar. Bugün, bütün Batı Avrupa ülkeleri, Rusya, Japonya başta
olmak üzere birçok ülke bu nüfus yaşlanmasıyla, ihtiyarlıkla
ortaya çıkan problemlerle boğuşup duruyor. Dolayısıyla
bir başka arkadaşımız da yine bununla ilgili bir soru
sorarken Siz nüfus planlamasından, doğum kontrolünden yana
mısınız, değil misiniz? dedi. Şimdi, bu
soruların bizzat kendileri konunun iyi bilinmediğini gösteriyor.
Artık dünyanın hiçbir ülkesinde, hiçbir modern, çağdaş
ülkesinde nüfus planlaması, doğum kontrolü gibi ifadeler
kullanılmıyor. Bunun çağdaş ismi bugün üreme
sağlığıdır. Birleşmiş Milletlerin de, Dünya
Sağlık Örgütünün de kabul ettiği prensipler bu üreme
sağlığı başlığı altında geçer.
Nedir bu? Ailelerin kendi bakabilecekleri, yetiştirebilecekleri kadar
çocuk sahibi olmaları, anne ve çocuk sağlığının
korunması. Siz, biraz, bu eski demirperde ülkelerinde kalan
alışkanlıkların çağdaş ülkelerde de
uygulanabileceğini zannediyorsunuz. Ya, bu dönemler geçti arkadaşlar,
böyle bir şey yok. Ya, modern dünya nerededir, neyin peşindedir;
dünyayı ne bekliyor, Türkiyeyi ne bekliyor? Bir defa bunları iyi
değerlendirip bunların üzerinde fikir beyan etmek gerekiyor.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) - Arabistan modelini burada uygulanacak diye düşünüyorsunuz.
Bırakın bu polemiği! Burayı Arabistan modeli diye
düşünüyorsunuz siz.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Evet, şimdi, istifaların
olduğu bazı hastanelerimiz, bazı sağlık
kuruluşlarımız var özel sektöre geçme hususunda. Bunun için
gerekli tedbirleri alıyoruz. İşte, özel sektörün ölçüsüz
biçimde, bir kısıtlama olmaksızın
vatandaşlarımızdan fark alması, ilave ücret almasıyla
ilgili kısıtlamaları bunun için yapıyoruz.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) 3 kat, 3 kat. Haberin yok!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Hepimiz biliyoruz ki bu
kısıtlamalar olmadığı müddetçe özel sektör çok yüksek
ücretlerle sağlık çalışanlarını, hekimleri
transfer etme imkânına sahip oluyor. Dolayısıyla, bunun için
birtakım tedbirler alıyoruz, almaya da devam edeceğiz.
Sayın
Ağyüz Haziran 2007ye kadar ne kadar hekim ayrıldı? dedi.
Şunu ifade edeyim: Gerçekten 2007 yılı içerisinde net uzman
hekim sayısı artışı Sağlık
Bakanlığında olmadı. Tabii, göreve başlayan birçok
arkadaşımız var, ayrılan birçok arkadaşımız
var. İşte son iki üç ay içerisinde gerçekleştirdiğimiz,
üzerinde yoğun bir biçimde çalışıp
gerçekleştirdiğimiz insan kaynaklarının Türkiyemizde
planlı bir biçimde, dengeli bir biçimde dağılımıyla
ilgili çalışmaların temelinde de bu gerçekler yatıyor.
Tabii
sağlıkta dönüşüm adıyla yürüttüğümüz
uygulamaların vatandaş tarafından ne şekilde
değerlendirildiğini de Sayın Ağyüzün aslında
yorumlamasını veya bu hususta bir kıymet takdiri
yapmasını ben çok önemli bulmuyorum. Bu hususta kıymet takdirini
milletin nasıl yaptığı önemlidir ve biz buna çok eminiz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Bakan, Gaziantepte 25 Aralık
Hastanesi kapanıyor. Gözün aydın! Yeni açılan hastaneyi
açamıyorsun.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli arkadaşlarım
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Niye açamıyorsun?
BAŞKAN
Sayın Bakanım, süreniz doldu, lütfen konuşmayı
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli Başkanım, şu
Meclisin mehabetine uygun olmayan laf atmaları susturursanız
cevaplarımı vereceğim.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Öyle cevaplar verirseniz ben de laf atarım!
BAŞKAN
Sayın Ağyüz
Sayın Bakanım
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Siz laf atmaya devam edin, o sizin
tarzınızı gösterir sadece.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Gaziantepte hastane kapanıyor. Gelin, beraber
gidelim.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) O sizin tarzınızı gösterir.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Demagoji yapıp duruyorsun!
BAŞKAN
Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum. Süremiz doldu, diğer
sorulara yazılı cevap verirsiniz.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Teşekkür ediyorum Değerli
Başkanım.
BAŞKAN
Sağ olun.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Demagoji yapıp duruyorsun! Hastanelerde türbandan
geçilmiyor. Haberin yok hastanelerden! Sağlıksız
Sağlık Bakanı!
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla
Milletvekili Ali Arslan; şahısları adına, Adana
Milletvekili Necdet Ünüvar, Kütahya Milletvekili Alim Işık, Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz, Adana Milletvekili Yılmaz Tankut.
Sayın
Arslan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALİ ARSLAN (Muğla) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; görüşülmekte olan Trabzon Milletvekili Sayın
Cevdet Erdöl, Adana Milletvekili Sayın Necdet Ünüvarın kanun
teklifinin 3üncü maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu kürsüye bu yasayla ilgili, yani şef, şef
yardımcılarının atanmasıyla ilgili bu kürsüye benim
çıkışım, sanıyorum üçüncü ya da dördüncü. Ben bile
sayılarını karıştırdım. 2002den beri Adalet
ve Kalkınma Partisi İktidarı bu şef, şef
yardımcılarıyla ilgili defalarca yasal düzenleme yaptı, ya
Cumhurbaşkanından geri döndü ya mahkemelerden geri döndü. Ben
usandım, muhalefet usandı, mahkemeler usandı, ama Adalet ve
Kalkınma Partisi hâlâ kendi siyasal yandaşlarını şef,
şef yardımcısı atayabilmek için yasal düzenleme yapmaktan
usanmadı.
Değerli
arkadaşlarım, kimdir şef, şef yardımcıları?
Şef, şef yardımcıları eğitim hastanelerinde
sağlığımızı, bütün Türkiye'nin
sağlığını emanet ettiğimiz uzman tabipleri
eğiten, uzman tabipleri yetiştiren kişilerdir. Yani bu konuda
yapılacak bir hata, bu konuda sırf siyasal
yandaşlarımıza koltuk, makam verebilmek için yapılacak bir
hata, eğer o şahıslar liyakatiyle bu makamı hak
etmiyorlarsa yarın büyük sağlık sorunlarını Türkiye'de
yaratabiliriz değerli arkadaşlarım. O açıdan, bu yasa bir
bomba gibi bir yasa. Çok düşünmek lazım, çok önem vermek gerekiyor.
Aman Partimiz istiyor, Bakanlık bunu istiyor, biz bunu buradan geçirelim,
boş ver, o kadar da önemli değil. demeyelim, çok çok önemli. Bizim
sağlığımız değil, gelecek nesillerdeki
çocuklarımızın sağlıklarını, gelecek
nesilleri de etkileyecek bir yasayı burada görüşüyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, sanki, işte bu konuda bir boşluk var da
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, Sağlık
Bakanlığı bu boşluğu doldurmak için böyle bir yasal
düzenlemeyi yapıyormuş havası var. Oysa, bu alanı
düzenleyen, 2000 yılından önce de Tıpta Uzmanlık
Tüzüğü, Yönetmeliği vardı. Şimdi, Sayın Bakan,
buradan, bilmiyorum
İlk defa Sayın Osman Durmuş döneminde o
yönetmelik değiştirildi. O yönetmeliğe göre üç aşamalı
sınav vardı: Dil sınavı, bilim sınavı, jüri
tarafından değerlendirme. Hak edenin, bilgisiyle, becerisiyle,
eğitimcilik vasıflarıyla hak edenin şef, şef
yardımcısı olabildiği bir düzenleme vardı. Sayın
Osman Durmuş, bunu kadrolaşma amacıyla bozdu, bir yönetmelik
değişikliği yaptı. Yönetmelik değişikliğine
göre, kura ile belirlenmesi gereken jüriyi Sağlık
Bakanlığının etkisiyle Sağlık Bakanının
oluşturduğu bir jüriye devretti. Bu konuda Danıştay karar
verdi ve Sayın Durmuşun yaptığı düzenlemeyi iptal
etti.
Sayın
Durmuşla başlayan bu şef, şef
yardımcılıklarında kadrolaşma hevesi Adalet ve
Kalkınma Partisine de sirayet etti. Bu konuda, dediğim gibi, üç dört
defa yasal düzenleme yapıldı; kimisi Sayın
Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer tarafından geri
gönderildi, kimisi de bildiğiniz gibi Anayasa Mahkemesi yürütmesini durdurdu.
Yetmedi, Sağlık Emekçileri Sendikasının açtığı
dava nedeniyle Danıştay 12. Dairesi de daha önce yapılan
düzenlemeyi iptal etti. Şimdi aynı yasa tekrar geri getirilmeye
çalışılıyor.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, Sayın Durmuş döneminde yönetmelik
iptalinin gerekçesi aynen şöyle: İptal edilen maddeler içinde 5
kişilik jüri üyelerinden tıp fakültesinden seçilen üye hariç olmak
üzere 4 jüri üyesinin kura yöntemiyle seçilmesi uygulamasını
kaldıran maddeyi Danıştay 5. Dairesi iptal ediyor. Şimdi bu
yasayla ne yapıyorsunuz? Gene, jüri üyelerini kurayla değil,
Sağlık Bakanlığının belirlediği jüri
üyelerinden oluşturuyorsunuz. Adım gibi eminim ki bu yasa
macerası yine devam edecek. Sayın Sezer gibi Meclisin
çıkardığı yasaları titizlikle inceleyen bir
Cumhurbaşkanımız yok, geçirdiğimiz her yasayı
onaylıyor, ama açık seçik belli ki bu yasa bu hâliyle yine
mahkemelerden geri dönecek.
Değerli
arkadaşlarım, ne gariptir ki bakın, biraz önce Sayın Bakana
oturduğum yerden sordum. Anayasa Mahkemesi bu yasaya yürütmeyi durdurma
kararı verdi. Yürütmeyi durdurma kararı beş gün sonra Resmî
Gazetede yayımlanabildi. O süre içinde bile hızını
alamadı Sayın Sağlık Bakanı, bu şef, şef
yardımcılarını atamaya devam etti. Sayısı kaçtır?
diye sordum. Sayın Bakan çok enteresan bir şekilde Ya,
sayısını ne yapacaksın? Sayısı önemli değil.
Bunlar bizim vatandaşımız değil mi? Bunlar da bizim
profesörlerimiz. Ayıp değil mi? falan gibi bir cevap verdi,
sayısı konusunda bir açıklama yapmadı.
Sorumun
tamamını soramadım. Sorumun ikinci bölümü de şuydu: Bu yasa
teklifini veren arkadaşımız Sayın Necdet Ünüvar da
bildiğimiz kadarıyla o 176 kişinin içinde. Sayın Ünüvar o
sırada Sağlık Bakanlığı
Müsteşarıydı. Bildiğim kadarıyla, yine o 176
kişinin içinde Sağlık Bakanlığı Müsteşar
Yardımcısı da vardı. Hatta neler yapıldı;
klinikler bölündü, kendi yandaşlarına şef, şef
yardımcılığı makamları bulundu.
Değerli
arkadaşlarım, doğru, bu atanan arkadaşlarımız da
Türkiye Cumhuriyetinin profesörleri, doçentleri. Bu konuda bizim bir
itirazımız yok. Peki, atamadığınız, kendi siyasal
yandaşınız olmayan profesörler, doçentler bu ülkenin
vatandaşları değil mi? Bizim de buradaki itirazımız
zaten bu. Biz, sizin atadığınız insanlara,
vasıflarında, yeteneklerinde gerçekten bu işi yapabilir mi,
yapamaz mı noktasıyla yaklaşmadığımız,
sadece siyasal yandaşlarınız olduğu için karşı
çıkıyoruz. Elbette onların içinde de şef, şef
yardımcılıklarını yapabilecek, hak edecek
arkadaşlarımız mutlaka vardır. Ama, bakın, Türkiye
Cumhuriyetinin doktorlarını, profesörlerini madem bu kadar
seviyorsunuz, geçen dönemde de yabancı doktorları Türkiyeye
getirmeye çalıştınız. Türkiyeye yabancı doktor
getirmeye çalışan bir Sağlık Bakanının bugünkü
Türkiyedeki doktorlara sahip çıkmaya hakkı var mıdır, yok
mudur?
Başka
Sağlıkta Dönüşüm Programıyla getirdiğiniz rekabet
düzeni içinde bugün -elbette tek faktör değil- Türkiyedeki birçok hekim
arkadaşımız şiddete maruz kalıyor, hatta, Ankara Tabip
Odası, hekimlere ve sağlık çalışanlarına
uygulanan şiddet konusunda raporlar bile düzenler hâle geldi.
Değerli
arkadaşlarım, sözlü şiddetten başlayan, hatta ölümlere
kadar süren şiddet
Birkaç meslektaşımız, biliyorsunuz, bu
şiddetler sonucu hayatlarını kaybetti, ben kendilerine rahmet
diliyorum. Hekimlere yapılan şiddete sahip çıkmayacaksınız,
bu arkadaşlarımız Türk doktorları değil mi, Türk profesörleri,
doçentleri değil mi kardeşim, niye diye itiraz edeceksiniz!
Sayın Bakan,
şiddete uğrayan sağlık çalışanlarına,
şiddete uğrayan doktorlarınıza sahip çıkmak görevi
sizin göreviniz, bunu düzenlemeniz gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım, tam bir kaos sağlıkta, tam bir yazboz
tahtası. Deneme yanılma yöntemiyle Türkiyenin sağlık
sorunlarına çözüm bulmaya çalışıyorsunuz güya. Tam bir
acemi fırıncı, katı oluyor su koyuyorsunuz, sıvı
oluyor un koyuyorsunuz, ama bu arada kaybedilen zaman, çekilen
sıkıntı cabası.
Değerli
arkadaşlarım, şef, şef
yardımcılığı konusu da tam bir kaos. Biraz önce
arkadaşlarım anlatmaya çalıştı, Sağlıkta
Dönüşüm Programının temel hedefi, sağlığı
piyasalaştırmak. O nedenle, özel hastanelerle ilgili çok cazip
düzenlemeler yaptınız geçtiğimiz dönem. Baktınız ki
özel hastanelere bu kadar çok avantaj sağlanması Türkiyedeki
sağlık sistemini çökertecek, bu sefer de akla hayale gelmedik
yöntemlerle o özel hastanelerin önünü kesmeye çalışıyorsunuz.
Tam bir yapboz. Çok uyardık geçen dönem.
Bakın,
Sayın Murat Başesgioğlu Çalışma
Bakanımızdı, bir soru önergesi verdim, dedim ki: SSK, 2005
yılı içinde özel hastanelerden kaç kişiye hizmet satın
aldı, kaç para ödedi, devlet hastanelerinden de kaç kişiye hizmet satın
aldı, kaç para ödedi? Bunu sordum. Sayın Bakan bütün
dürüstlüğüyle bir cevap verdi.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, rakamlar çok ilginç. O zaman SSK özel
hastanelerden 1 milyon kişi için hizmet satın alıyor, 600
trilyon para ödüyor; devlet hastanelerinden 27 milyon kişiye hizmet
satın alıyor, tam 27 katı, 2 katrilyon para ödüyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Arslan, konuşmanızı tamamlayınız.
ALİ ARSLAN
(Devamla) Bakılan hasta sayısı devlet hastanelerinde 27 katı,
ödenen para 3 katı. Tam 7 kat fazlaya maliyet çıkıyor özel
hastanelerde. Bu sistemin yürümeyeceği o zamanlardan belliydi. Sizi bu
kürsüden çok uyardım. Her tarafta mantar gibi özel hastaneler
çoğaldı ve gördünüz ki artık devlet hastaneleri yürüyemez durumda.
Hekimler boşalıyor, paraları ödenemiyor. Devlet hastanelerinin
geri ödeme kurumlarından trilyonlarca liralık alacakları var,
ödemiyorsunuz. Sistem yürümüyor. Sistem yürümediği için de bugün totaliter
rejimlerde görülen kararları yine yönetmeliklerle çıkarıp özel
hastaneleri neredeyse kapanma noktasına getiriyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, sözüm bitmek üzere. Bugün 14 Marta çok yakın bir
gün, 12 Mart. Bütün zorluklara rağmen, şiddete rağmen,
belirsizliklere rağmen
Bakın, tam gün yasası gelecek mi, gelmeyecek
mi herkes endişe içinde; durumlarımız ne olacak, herkes korku
içinde. Ben bütün sağlık çalışanlarının 14 Mart
Tıp Bayramını ki bayram olarak kendileri de kabul etmiyor,
biraz önce Komisyon Sözcümüz de, Komisyon Başkanımız da
artık hafta olması gerektiğini söyledi; ben bütün
sağlık çalışanlarının ve hekimlerimizin 14 Mart
Tıp Bayramını kutluyorum. Daha sağlıklı bir
Türkiyede 14 Martları kutladığımız günlerin
yakın olması dileğiyle hepinize saygılar, sevgiler
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Arslan.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı
bizim, yaptığımız sınavda
BAŞKAN
Anladım. Bakanlığınız döneminde kadrolaşmadan
bahsetti.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sataşma oldu.
BAŞKAN
Evet, buyurun Sayın Durmuş.
İki dakika
içinde konuşmanızı tamamlayınız.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuşun,
Muğla Milletvekili Ali Arslanın, konuşmasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 57nci Hükûmet zamanında, eğitim hastanelerinde
boşalan şef kadrolarına, 5 jüri üyesinden oluşan, 2si YÖK
tarafından gönderilen ve 3 yedekli olan, jüri üyelerinin listeleri kimseye
verilmeyen, dosyaları önceden ve jüri tarafından değerlendirilen
bir sınavla şefler atanmıştır. Burada, basın
yayın organlarına yansıyan, itiraz edilen nokta şuydu:
Millî Eğitim Bakanlığı Sınav Değerlendirme
Merkezi vardı, Milliyetçi Hareket Partisi ilk defa iktidara gelmişti,
Sağlık Bakanlığı da Yabancı Dil Sınavı
Değerlendirme Merkezi kurmuştu. İtiraz bu noktayaydı.
Nitekim, dil sınavı bitmiş, diğer sınavlar
Bakanlığın yaptığı sınavların
hiçbiriyle eşit ölçülmeyecek düzeyde objektif kriterlere dayalı
sınav yapılmıştı. Bakanlar ve Bakanlık
yetkililerinin, telefonla jüri üyelerini arayıp Benim adamım budur.
dediği sınavlardan
Bakanın hiç aramadığı bir
sınav yapıldı. Nitekim, bu sınav sonucunda, siyasal bir
kadrolaşmanın olmadığını gören Danıştay
-o şef seçilenlerin kendi müracaatlarıyla- bu şeflerin hiçbirini
görevden almamıştır. İtiraz yabancı dil
sınavınaydı. Bilim sınavı yayın
değerlendirmesi uygulaması YÖKe daha sonra örnek oldu. Niçin?
YÖKte, jüriler önceden belli oluyordu, doçentlik dil sınavı
değerlendirmesinde jüriler belli oluyor, telefon trafiği
işliyordu. Bizde jürileri adaylar bilmiyordu. Bu kadar objektif
yapılmıştır ve iptal edilen bir şeflik yoktur.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Durmuş.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
2.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili
Necdet Ünüvarın; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (2/65) (S. Sayısı: 72) (Devam)
BAŞKAN
Şahsı adına Adana Milletvekili Sayın Necdet Ünüvar. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, Komisyon temsil edilmiyor.
RÜSTEM ZEYDAN
(Hakkâri) Komisyon Sözcüsü burada Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, Komisyon temsil edilmiyor. Sözcü temsil
edemez.
BAŞKAN
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, Komisyon yok orada.
BAŞKAN Ben
tespit ederim onu, o okusun, tamam.
Buyurun
Sayın Ünüvar.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, tabii ki İç Tüzükü uygulamak
zorundasınız. Komisyon yok orada.
NECDET ÜNÜVAR
(Adana) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkanım, temsilci yok orada.
NECDET ÜNÜVAR
(Devamla) Gerçekten çok önemli bir kanunu çıkartıyoruz, birazdan
bitecek inşallah. Türk sağlığının daha iyiye
gitmesi noktasında hayırlara vesile olmasını diliyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Konuşamazsın arkadaşım, Komisyon temsilcisi
yok.
NECDET ÜNÜVAR
(Devamla) - Bu kanunda, tabii, hep gündeme getirilen, Bakanlık
tarafından yapılan atama, yüzde 35lik kontenjanla ilgili konular
gündeme getirildi. Ancak, burada sınav da var değerli
arkadaşlar, kanunda. Yıllardır Sağlık
Bakanlığı değişik sebeplerle sınav
yapamıyor, yapılamıyor.
BAŞKAN
Sayın Ünüvar, bir dakika.
Sayın
milletvekilleri, Komisyon Sözcüsü özel olarak bu konu için seçilmiş mi?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır seçilmedi, raporda yok efendim.
BAŞKAN
Arkadaşlar, bir dakika. Soruyorum: Seçildiniz mi?
RÜSTEM ZEYDAN
(Hakkâri) Seçildi efendim.
BAŞKAN
Nerede o belge? Raporda var mı böyle bir belge?
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Raporda böyle bir şey yok.
BAŞKAN Bir
dakika, bir bakacağım raporuna.
RÜSTEM ZEYDAN
(Hakkâri) Raporda yok efendim.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.59
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf
COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76ncı
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
72 sıra
sayılı Kanun Tasarısı'nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz
sırası, şahsı adına Adana Milletvekili Sayın
Necdet Ünüvara aittir.
Buyurun
Sayın Ünüvar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
NECDET ÜNÜVAR
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Çok önemli bir
kanun görüşmesinin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Biraz önce kanunla
ilgili bilgi vermeye başladığım anda, tabii, bir ara vermek
durumunda kaldık. Burada, Sayın Erdölün sağlık hizmetleri
için ne kadar önemli bir Komisyon Başkanı olduğunu da
anladık. O yüzden, bundan da memnuniyetle söz etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu kanunda, tabii, atama var, kabul, ama hep atama ile ilgili
konular gündeme geldi, ancak sınavla ilgili bir husus da var, o konu
genellikle göz ardı edildi. Hâlbuki Sağlık
Bakanlığı, yaklaşık on yıldır sınav
yapamıyor, sınav yapmak istiyor ama yapamıyor. Bununla ilgili
kurallar da getiriyor, ama bir türlü bu fırsat olmuyor. Bu kanun aynı
zamanda sınavla da klinik şef ve şef yardımcısı
atanabilme hakkını kazandırıyor. O yüzden son derece
önemli.
Malum
Sağlık Bakanlığımız, pek çok alanda olduğu
gibi, sağlık hizmetlerinin insan kaynakları yönetiminde de hep
objektif usulleri getiriyor. Hizmete atamada puan esasına dayalı bir
sistemin gelmiş olması, halkımızı, tabii,
sağlık hizmetlerinden daha fazla yararlandırıyor ancak
milletvekillerimizin üzerindeki o tayin yükünü de oldukça azaltmış
durumda. Ben bunu Müsteşarlığım dönemimde bizzat
yaşamış bir kişiyim.
Bunun
dışında, yine geçen yıl Sağlık
Bakanlığımız bir yan dal uzmanlık sınavı
yaptı. Yine bu sınavla da, objektif esaslara dayalı bir
sınavla da yaklaşık 300 civarında yan dal uzmanlık
öğrencisini, sınav sonucunda sağlık hizmetlerinde yan dal
uzmanı yetiştirmek üzere aldı üniversitelerimiz ve eğitim hastanelerimiz
ve bu arkadaşlarımız şu anda ihtisaslarına devam
ediyor. Bu Kanunla da Anadoludaki pek çok üniversitemizde -Erzurumda,
Vanda, Trabzonda, Samsunda, Kayseride, Konyada, Diyarbakırda- yeni
açılan eğitim hastanelerimizin klinik şef ve şef
yardımcıları başta olmak üzere ihtiyaç duyulan pek çok
alandaki şef ve şef yardımcılığı kadrosu
değerli hekimlerimizce istihdam edilecek ve bunlar sağlık
hizmetinde hekimler yetiştirecekler, sağlık hizmetinin daha
iyiye gitmesi noktasında önemli adımlar atacaklar.
O yüzden, bu
Kanunu gerçekten çok önemsiyoruz ve bu Kanunun hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Bu arada, bugün
12 Mart, İstiklal Marşımızın kabul yıl dönümü.
Millî Şairimiz Mehmet Âkif Ersoy başta olmak üzere, istiklalimizin
kazanılmasında rol alan, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere
bütün şehitlerimize rahmet diliyorum.
İnşallah,
bu millet yeni bir İstiklal Marşı yazmak zorunda kalmaz,
istiklalimizi, bayrağımızı en üstte hep tutarız;
beraber, el birliğiyle istiklalimizin, cumhuriyetimizin daha ileriye
gitmesi noktasında adımlar atarız.
Yine, 12 Mart
(bugün) Erzurumun kurtuluşu. Erzurum, benim hayatımda da son derece
önemli olan bir şehir, gerek doktor olmamda bu şehrin çok rolü var
gerekse öğretim üyeliğimde. Altı yıl Erzurum Atatürk
Üniversitesinde öğretim üyeliği yapmış bir kişi
olarak, Erzurumun kurtuluşunu da Erzurumlu dostlarımla beraber
paylaşıyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Hep Erzurum, Kayseri diyorsunuz ama bir Malatya
Üniversitesi diyemiyorsunuz Necdet Bey.
Kadro yok, kadro vermediniz. Sivas demiyorsun, Malatya demiyorsun
NECDET ÜNÜVAR
(Devamla) - Malatyaya da aslında
kadro veriliyor, biliyorsunuz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Yok, yok, hayır
Kadro vermedin ki doktor
olsun, doktor yok.
NECDET ÜNÜVAR
(Devamla) Peki, Malatyaya da buradan bir selam gönderelim Sayın
Aslanoğlu.
Yine,
değerli dostlar, 14 Mart Tıp Bayramı, iki gün sonra.
Cumhuriyetimizin kuruluşundan itibaren, gerek hekimlikleriyle gerekse
cumhuriyetin kuruluşuyla çok yakından ilgilenen hekimlerimizi
rahmetle anıyoruz. Bugün 100 binin üzerinde hekimimiz, sağlık
hizmetlerinin daha iyi, daha kaliteli, daha sağlıklı olması
için gayret sarf ediyorlar.
Hekim
dostlarımız başta olmak üzere bütün sağlık
çalışanlarımızın da 14 Mart Tıp
Bayramını kutluyorum.
Bu vesileyle,
kanunumuzun hayırlara vesile olması temennisiyle hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ünüvar.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, son söz
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) - Soru var efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Kişisel konuşma yapılmadı. Ben söz istiyorum.
BAŞKAN
Özür dilerim, affedersiniz
Arkadaşlarımız
biraz yanlış yönlendirme yaptılar, biz de atladık. Zaten
daha Kütahya Milletvekilimiz Alim Işık Beyin söz talebi var.
Konuşmuyor
musunuz?
ALİM
IŞIK (Kütahya) Konuşmayacağım.
BAŞKAN
Sayın Mustafa Enöz, Manisa Milletvekilimiz
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Hayır.
BAŞKAN
Konuşmuyor.
Sayın
Yılmaz Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Konuşmayacağım.
BAŞKAN
Konuşmuyor.
Sayın Genç,
siz mi konuşmak istiyorsunuz?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Evet.
BAŞKAN
Buyurun.
MUSA
SIVACIOĞLU (Kastamonu) Sayın Başkanım, usule ilişkin
ben söz almak istiyorum. Biraz önceki uygulama İç Tüzüke
aykırı. Yanlış bir sonuç oluşmaması için bunun
netleşmesi lazım.
BAŞKAN
Hayır, benim usulümde bir yanlışlık falan yok.
MUSA
SIVACIOĞLU (Kastamonu) Yanlışlık var.
BAŞKAN
Hayır, yok efendim.
MUSA
SIVACIOĞLU (Kastamonu) Bir dakika izin verirseniz, izah edeyim.
BAŞKAN -
Biraz sonra, ısrar ederseniz, size usul hakkında söz vereyim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Beyefendi, daha usulü öğreneceksiniz.
BAŞKAN
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün aynı
zamanda 12 Mart. 1995 yılında Gazi Mahallesinde gerçekten çok
vahşi ve çok büyük acılı olaylar meydana gelmişti, orada 23
tane vatandaşımız hayatını kaybetmişti. O Gazi
olayları nedeniyle hayatını kaybeden yurttaşların
çevresine, ailelerine başsağlığı diliyorum,
kendilerine Allahtan rahmet diliyorum. Diliyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti
devleti hudutları içinde yaşayan bütün insanlar birbirlerini
sevsinler. Bu ülkenin kardeş ülkeler olduklarını
Bu ülkenin
büyümesi, gelişmesi, çağdaşlaşması, ancak bu Türkiye
Cumhuriyeti hududu içinde yaşayan her insanın birbirine
karşı hoşgörülü olması, birbirlerine karşı
haklarını koruması ve bir ülkenin müşterek
vatandaşı olmaktan dolayı gurur duyması nedeniyle
Böyle
bir bilinçle dışarıya karşı birlik ve bütünlük içinde
olması hâlinde Türkiye'nin çok yüce bir ülke olacağı,
dünyanın lider bir ülkesi olacağı konusunda ciddi bir
inancım vardır ve herkesin de buna saygı duyması
gerektiğine inanıyorum. Bu düşüncelerle, yine bir daha o gibi
acı olayların olmaması için herkesin dikkatli olmasını
diliyorum. Hele hele, güvenlik görevlileri içinde görev yapan değerli
kardeşlerimizin, dostlarımızın, çeşitli dış
telkinlerle, bu ülke içinde yaşayan bazı insanlara karşı
peşin hükümlü olmamalarını, hukukun gerektirdiği kurallar
içinde görev yapmalarını diliyorum. Gerçekten o olaylar çok büyük
acılı olaylardı. O Gazi olaylarından sonra biz olay
mahalline gittik; çok büyük bir vahşetti, çok büyük bir
haksızlıktı. Ama, diliyorum ki, bir daha o gibi olaylar
olmasın.
Şimdi, biraz
önce profesörlerinizden bahsettiniz. İşte, Komisyon Başkanı
-profesör- şimdi, yerine, getirdi sıradan bir Komisyon üyesini
bıraktı, kendisi dışarıya gitti. Şimdi,
profesörlerinizin İç Tüzükü bir defa bilmesi lazım. Yani, kendi
yerine oturtacağı bir kişinin, milletvekilinin, komisyonu temsil
etme niteliğine sahip olup olmadığını bilerek ona göre
çıkması lazım.
SAĞLIK,
AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI
CEVDET ERDÖL (Trabzon) Komisyonun Sözcüsü o, Sözcüsü.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Yani, işte, bizim istediğimiz, dediğimiz şu
sayın milletvekilleri, diyoruz ki: Tamam, profesör çok memlekette, ama
milletvekili de çok, bir futbolda oyuncu da çok. Ama önemli olan, has
insanların, yani bilgisiyle, becerisiyle, davranışlarıyla o
topluma, bulunduğu göreve en sağlıklı hizmeti yapan
insanların bir yere gelmesi lazım. Ama maalesef, siyaset sahnesinde
siyasi iktidarlar ülkeye en faydalı hizmet yapacak insanları bir yere
getireceklerine, kendilerine hizmet edecek, taraflı davranacak
kişileri getiriyorlar.
Biz istiyoruz ki
Bu kanunla getirdiğiniz sistem aynı zihniyetin bir mahsulü. Yani,
diyoruz ki, evet, yani şef ve şef muavini
Tabii ki, bugün Türkiyede
çok kaliteli, çok saygı duyduğumuz büyük bilim ve tıp adamları
var, ama bu insanların hepsi aynı karakterde, aynı
başarıda, aynı beceriklilikte insanlar değil. Ne
yapalım? İnsan sağlığını,
halkımızın sağlığını ilgilendiren bu
makamlara en liyakatlisini, en bilgilisini getirelim. Bunu getirmenin de bir
yolu var.
Şimdi,
biliyorsunuz tarikatlar memleketimizde, özellikle sizin iktidarınız
zamanında aldı yürüdü. Mesela, Pursaklar meselesi çok önemli bu
iktidar zamanında, Sağlık Bakanlığı konusunda da
çok önemli. İşte diyoruz ki, bunlar, bilim, akıl her şeyin
başında olunca
İşte bunun da yolu, tarafsız
insanların atayacağı bilim kurulunda imtihan edilmiş
kişiler eğer bu yerlere gelirse, ülkemize, insanlarımıza en
iyi hizmeti eder. Yani, düşünebiliyor musunuz ki bir hastanede klinik şefi,
şef yardımcısı, hakikaten hiç taraflı olmayan,
bilimin, tıp ilminin gerektirdiği en üst düzeyde bilgi sahibi, beceri
sahibi insanlar oraya geldiği zaman, o kişiye sağlık
nedeniyle giden insanlar o kişiden en güzel sağlık hizmetlerini
aldığı zaman, bütün insanlar o insan karşısında
şapka çıkarır, ona saygı duyar. Ama bir siyasi torpille o
makamlara gelenler
Maalesef o zaman, orada insan
sağlığını tehlikeye atmış oluruz. Bizim
istediğimiz bu, değerli milletvekilleri. Onun için diyoruz ki
Sayın
Başkan, evet, herhâlde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Devamla)
bu kanunları yaparken çok objektif, taraflı davranmayan,
gönlü, ruhu, benliği insan sevgisiyle, vatan sevgisiyle, dürüstlük
sevgisiyle yanan insanları buraya getirelim. Bu dünya geçici bir dünya
sevgili milletvekilleri. Onun için, bu dünyada
(AK Parti sıralarından
alkışlar [!]) Ama, işte bakın, ben size bunları çok
söylüyorum, anlamıyorsunuz. (Gülüşmeler) Diyorum ki, işte bu
karakterde insanları getirelim, şu Türkiyeyi büyütelim
arkadaşlar. Türkiye Cumhuriyeti devleti dünyada lider olmaya layık
bir devlet, ama yöneticileri küçük yöneticiler. Ben bunu diyorum. Eğer biz
yöneticileri, hakikaten bu kadar, bu büyük düşüncede, dünyaya böyle bakan,
dünyayı böyle kavrayan insanlarla yönetici sınıfı tayin
edersek, her safhada getirirsek Türkiyede insanlarımız rahat eder.
Benim demek istediğim budur. İşte bu kanun nedeniyle öne sürmek
istediğim budur. Bu nedenle bu kanunu siz geri çekin. Türkiye'nin
şartlarına uygun bir kanun getirirseniz daha iyi olur.
Saygılar
sunarım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Soru var Başkan
BAŞKAN
Affedersiniz, affedersiniz.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, bakınız, bu yorgunluğun
sebebi şuradan kaynaklanıyor: Biraz önce de konuşulan espriler
tamam da, ama bizim hepimizi yetiştiren öğretim üyesi
arkadaşlarımıza espri yapacağız veya başka bir
şekilde söyleyeceğiz diye, bu insanların -burada da pek çok
öğretim üyesi arkadaşımız var- hakkını hukukunu
çiğnemek, yakışmayacak bir kısım isnatlarda bulunmak
doğrusu beni şahsen üzüyor. Ümit ediyorum sizleri de üzüyordur.
Burada öğretim üyeliği yapan, en üst makamlarda bulunmuş,
rektörlük, dekanlık yapmış olan arkadaşlar vardır.
Herhâlde sizleri de üzüyordur. Bu hususta daha dikkatli olalım. Yani, bu
öğretim üyelerimize, bizleri yetiştiren bu hocalarımıza
karşı biraz daha ifadelerimizde nazik, saygılı olsak uygun
olur diye düşünüyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, bu sözlerinizi ben üzerime almıyorum.
(Gülüşmeler)
BAŞKAN
Alma.
Madde üzerinde
soru-cevap işlemi yapacağız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Çünkü ben doğruyu söylüyorum.
BAŞKAN
Yok, ben genel konuştum zaten, kimsenin üzerine alınmasına gerek
yok Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ama, Komisyon Başkanı İç Tüzükü anlayarak gelsin.
BAŞKAN
Sayın Doğru burada mı efendim? Yok.
Sayın
Yıldız? Burada.
SACİD YILDIZ
(İstanbul) Sayın Başkan, bugün Sayın Bakandan
sorularıma cevap alamadım. Demin de Benden
duymadığınıza inanmayın. dedi, ama,
Sağlık-Sen Başkanını ve beraberindeki heyeti kabul
ettiğinde bu Başbakanın çok çocukluya destek verdiği
basında yer aldı. Ben her konuşmasını Sayın
Bakana soramam. Neyse, ona geçmek istiyorum, Sayın Bakanın kolay cevap
verebileceği bir soru sormak istiyorum Bakana.
Türkiyede -çünkü
bu 14 Mart nedeniyle araştırma yaptım, şu arada
bulamadım- kaç tane uzman hekim, kaç tane pratisyen, kaç tane asistan var?
103 binden 117 bine kadar rakamlar oldu. Bunu öğrenmek istiyorum. Herhâlde
bunun cevabı kolay.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Sayın
Barış
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, özünde tam gün çalışmaya destek veren bir hekim
parlamenterim. Onu belirtmek istiyorum. Tam gün çalışmayla neler
gelecek, neler gidecek bilemiyorum,
çünkü henüz önümüze böyle bir yasa teklifi gelmedi ve de gazete haberlerine
göre, Sayın Bakanım, eğer yanlışsa kusura
bakmayın, muayenehane çalıştırmayı tercih edecek bir
kadın doğum uzmanının bulunduğu yerde eğer özel
bir hastane varsa ve bir iki taneyse ve bunların da kadroları, yani,
kadın doğum uzmanları mevcutsa muayenehane
çalıştıracak hekim arkadaşımız
doğumlarını burada yapabilecek mi? Yapamayacaksa
hastalarına karşı sorumluluk nerede kalacak ve bu hasta ve hasta
sahiplerine karşı nasıl bir cevap verecektir?
Bir sorum da
Komisyon Başkanımıza.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Barış, süre tamam.
Sayın
Ünlütepe
HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Sayın Bakan, biraz önce Afyonda
yapılacak olan hastane ile ilgili sorularımı sordum, yanıt
alamadım. Bu sorularımı aynen tekrarlıyorum.
Sayın
Başbakan soruma vermiş olduğu yanıtta Hastane yerini
belirleme görevi Sağlık Bakanlığına aittir. diyor. Sağlık
Bakanlığı, hastane yapılacak yer kendisine tahsis
edilmeden, başka birisinin arsasına, ihale yaparak hastane yapabilir
mi? Bu hukuksuz bir eyleme sebep olanlar hakkında yasal bir işlem
yapmayı düşünüyor musunuz? Keza, Sayın Başbakan gene
verdiği yanıtta arsanın tahsisli olduğunu söylemesine
rağmen, bugün o arsa üzerinde işlem yapılmamakta, hastane yeri
için başka bir yer temin edilmeye çalışılmaktadır.
Bakanlığınızdaki ihaleler
Yer tespit edilmeden hayalî bir
ihale mi yapılıyor? Bunu öğrenmek istiyorum. Hukuk devletinde bu
tür eylemler bir suçtur. Buna izin vermenizden dolayı istifayı
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Sayın Ünlütepe, teşekkür ediyorum.
Sayın
Öztürk
HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Ben sizin suistimalinizi söylüyorum, siz
gülüyorsunuz. Utanmadan gülüyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Öztürk
HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Suistimalinizi söylüyorum
BAŞKAN
Sayın Ünlütepe, lütfen
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Söylediğiniz sözü
kulaklarınız duyuyor mu?
HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sizin için ayıptır! Sizi
kınıyorum!
BAŞKAN
Sayın Bakan, Sayın Ünlütepe, lütfen
Sayın
Öztürk, buyurun efendim.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biraz önce
Sayın Bakanın sorulara verdiği cevabı yanlış
işitmediysem, özel sağlık kuruluşlarına gidişi
caydırmak üzere bazı tedbirler almakta olduklarını ifade
ettiler. Eğer bu tavrınız doğruysa, Türkiye Büyük Millet
Meclisine sevk edilen Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Tasarısında,
özel hastanelere giden vatandaşlardan, devlet hastaneleri için tespit
edilen ücretin 3 katına kadar ücret talep edilebilmesine izin veren
tasarıyı niçin imzaladınız? Yoksa, yüksek tutarak, yani 3
katı diyerek, nasıl olsa kimse gitmez diye mi düşündünüz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Türk Tabipler Birliği bu yıl 14 Mart Tabipler Gününü
kutlamıyor, alanlarda olacak ve sosyal güvenlik reformu ile getirilen tam
gün yasası nedeniyle tam 9 bin hekimin yol ayrımında olduğu
söyleniyor. Böylesi bir durumda, zaten hekim açığı olan
ülkemizde böyle bir tedbir söz konusu mudur? Ve bugün itibarıyla bu yasa
çıkarken, 14 Mart Tabipler Günü de yaklaşırken hekimlere
söyleyeceğiniz sözleriniz neler olabilir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Sayın
Bakanım, buyurun.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Türkiyede 100
binin üzerinde uzman var. Rakamları tam istediğiniz için Sayın
Yıldız, onları yazılı olarak size vereyim,
adetleriyle. Ancak, bunun, bu 100 binin üzerindeki hekimin yarıya
yakını uzman, yarıya yakını da pratisyendir. Şu
anda elimdeki rakamlarda, bugün konumuz eğitim hastaneleri olduğu
için eğitim hastaneleriyle ilgili bilgiler var, eğitim
hastanelerimizde 8.222 tane asistanımız, 2.308 tane de
eğitimcimiz var. Üniversite hastanelerimizde ise 13.400 asistan, 8.573
eğitimci var. Dikkat ederseniz, gerçekten asistan sayısı
itibarıyla, eğitimcilerle bunu karşı karşıya
getirdiğimizde, üniversitelerimizde eğitimci sayısı çok
daha fazla. Zaten bu yasayı yaparken de asıl amacımız
eğitim hastanelerindeki eğitimci sayısını
artırmaktır.
Sayın
Barış, tam gün çalışmaya taraftar olduğunu ifade
ettiler. Bunu işitmiş olmaktan büyük memnuniyet duydum. Tam gün
çalışmaya geçildiğinde, tam zamanlı çalışmaya
geçildiğinde muayenehane hekimlerinin kamuda
çalışamayacakları açıktır. Özel sektörde
çalışmalarıyla ilgili de hangi hükümleri
koyacağımızı şu anda ilgili meslek birlikleriyle ve
üniversitelerimizle tartışıyoruz.
Şimdi, burada
şöyle ince bir nokta var: Bildiğiniz gibi, Sosyal Güvenlik
Yasasıyla -şu anda Meclis Genel Kurulunun önüne getirilmiş
olan- özel sağlık kuruluşlarının fark almaları
kısıtlanıyor. Yani, tabii, vatandaşımız bir
taraftan kamuya ait bir sosyal güvenlik kurumu vasıtasıyla özel
sektörden hizmet alımı yapılacak vatandaşımız
için; öte yanda, özel sektörün tabii ki sınırsız bir fark
almasını kabullenmek doğru değil.
Şimdi,
buralarda muayenehane hekimliği ile özel hastane veya ayaktan tıp
teşhis merkezlerinde birlikte çalışma durumunun, bu arzulanan
ilave ücret alma hususundaki kısıtlamayı baypas
yapıcı, öteden dolandırıcı bir etkisinin
olabileceğini düşünüyoruz ve teknik olarak üzerinde de
çalışıyoruz.
Sayın
Ünlütepe bir soru sordu ama yerinden hakaret etmeden de duramadı tabii. O
hakaretini kendisine iade ediyorum.
HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Hakaret değil
Sizin tavrınızla
ilgili
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Ben, yüce Meclisin çatısı
altında onun söylediği ifadeleri tekrar etmeyeceğim. Terbiyem
müsaade etmediği için sadece iade ediyorum.
Şimdi,
sorunuzun cevabını veriyorum Sayın Ünlütepe
HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Gülüyorsunuz
Ciddi bir şey bu! Bir
parlamentere nasıl davranacağınızı öğrenin!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Çok öfkelenmeyin, öfke
sağlığa zararlıdır, biliyor musunuz?
HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Doğru söylüyorsunuz.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Afyonda yapılan hastanenin ihale
çalışmaları TOKİ tarafından
yapılmıştır. Yine Meclisimizde
yaptığımız bir kanunla TOKİ ile Sağlık
Bakanlığımız arasında bir protokol var ve TOKİ,
buradaki ihale hazırlıklarını yaptı, ihale
çalışmalarını yapıyor. Oradaki arazi, kamuya ait bir
arazidir ve tahsisli bir arazidir, ancak belediyeden imarında bir problem
çıktığı için başka bir alan belirlenmiş
durumdadır ve bina oraya yapılacaktır ama ihaleyi de
Sağlık Bakanlığının
yapmadığını, TOKİnin yaptığını,
sadece sizi bilgilendirmek açısından ifade ediyorum.
HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Peki, Başbakan mı yalan söylüyor?
MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) Ya, bir dinle!
HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Sen sus!
MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) Sen sus!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Şimdi, bir değerli
milletvekilimiz Özel sağlık kuruluşlarına gidişi
caydırmak üzere tedbirler alıyorsunuz. dedi.
Aslında,
Değerli Milletvekilim, biz, özel sağlık kuruluşlarına
vatandaşımızın gidişini caydırmak istemiyoruz.
HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Ne diyorsun sen!
MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) Dinlesene!
BAŞKAN
Sayın Ünlütepe
Sayın Çerçi
Sayın
Bakanım, buyurun.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli milletvekilleri
(Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepenin yerinden kalkarak Manisa Milletvekili Mehmet
Çerçinin yanına doğru yürümesi)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.33
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf
COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76ncı
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
72 sıra
sayılı Kanun Tasarısı'nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Sayın
Bakanın üç dakikalık süresi kalmıştı.
Konuşmasını tamamlaması için süresini
başlatıyorum.
Buyurun
Sayın Bakanım.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Bakanım, cevap vermiyorsun ama Meclisi
iyi tahrik ediyorsun; bravo!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Aslında özel
hastanelerin 3 katına kadar fark almasıyla ilgili hüküm şu anda
tasarıda, değerli milletvekilleri, yalnızca standart üstü
otelcilik hizmetleri için ve Sosyal Güvenlik Kurumunun ödemeyeceği istisnai
bazı hizmetler için var. Dolayısıyla, şu anlama geliyor,
bunu anlaşılır bir lisana tercüme edersek, diyelim ki, standart
olarak tek yataklı veya iki yataklı, banyolu, tuvaletli odayı
tarif etmişsiniz ve burada, sosyal
güvencesi olan vatandaş buradan hizmet alabiliyor ve yasa eğer,
bugünkü tasarıdaki oranlarla çıkarsa yüzde 20 kadar da -yalnızca
yüzde 20 kadar da- özel sektörün ilave bir ücret alma hakkı var. Ama
eğer o hastanede diyelim ki süit oda var, çok daha lüks şartlar varsa
ve vatandaş onu arzu ediyorsa sadece bunlar için bir fark alma hakkı
doğuyor. 3 katına kadar meselesi bununla ilgili, yoksa standart
hizmetler için, sağlık uygulama talimatına giren standart
hizmetler için değil.
Sayın Kaplan
da tam gün
Aslında zannediyorum şu anda Genel Kurula gelen Sosyal
Güvenlik Yasasıyla Sayın Kaplan, henüz taslak hâlinde
Bakanlığımızda olan Tam Gün Yasasını birbirine
karıştırmış oluyorsunuz. Sosyal Güvenlik
Yasasında tam günle ilgili bir hüküm yok. Bunu ayrı bir kanun olarak
getirmeyi düşünüyoruz Meclise ve
bunu gerçekleştirmeyi de düşünüyoruz.
Şu anda
Türkiyede kamuda çalışan, yani Sağlık
Bakanlığımızda ve üniversitelerde çalışan
yaklaşık 35 bin uzman var. Bu 35 bin uzmandan muayenehane hekimi
olarak çalışan, yarım zamanlı, kısmi zamanlı
çalışan arkadaşlarımızın sayısı 9 bin
kişi. Yani aşağı yukarı yüzde 25 kadarı. Biz
iktidara geldiğimizde bu oran yüzde 90dı.
Uyguladığımız politikalarla gönüllü olarak yüzde 25lere
kadar indi. Tabii ki Tam Gün Yasasını getirdiğimizde yine
değerli meslektaşlarımıza özlük haklarıyla ilgili,
çalışma şartlarıyla ilgili birtakım avantajlar da
getireceğiz. Biz şunu istiyoruz: Vatandaşımız hekimin
karşısına gittiği zaman cebinden ödeme yapmak zorunda
kalmasın. Çünkü biz biliyoruz ki bu ülkede insanımızın
büyük bir kısmı cebinden bu ödemeyi yapacak güce sahip değildir.
İşin özeti budur.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tümünün
oylamasından önce, oyunun rengini belirtmek üzere, aleyhte, Kayseri
Milletvekili Sayın Şevki Kulkuloğlu, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 72 sıra sayılı Sağlık Hizmetleri
Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin tüm görüşmeleri bitmiş olup Meclis İç
Tüzüğünün 86ncı maddesi gereğince son söz milletvekilinindir
ilkesiyle aleyhte söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlarken, biraz önce, Sayın Erdöl, maalesef, kanun içerisine
yerleştirilmiş, daha önce de açıktan asistan
alınmasıyla ilgili uygulanmış hülle yolunu gizleyebilmek
için beni bilgisizlikle itham etmiştir. Şimdi ben hem kendisine hem
Sayın Bakana soruyorum: Eğer ben bilgisizsem ve madem
asistanlığa girişle bu kanunun alakası yok ise o zaman
asistan alımı ibaresinin bu kanunun 1inci maddesinde ne işi
var? Niye çıkarmadınız? Atladınız mı koskoca
Komisyon?
Sayın
milletvekilleri, 72 sıra sayılı bu Yasa Teklifi, görülüyor ki,
iktidar milletvekillerinin, gözleri, vicdanları kapalı ve muhakeme
duygularını yitirmiş olarak tam bir teslimiyet içerisinde verecekleri
oylarla maalesef yasalaşacak.
AHMET YENİ
(Samsun) Ayıp ya, ayıp!
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Devamla) Bu yasayla, sağlık
hizmetlerinin yönetim ve eğitim kısmına, Sayın Bakan ve
İktidarın eliyle ötanazi uygulanacaktır. Bu teklif
yasalaştığında, bugüne kadar kamu kurumlarının
kronik hastalığı olan, kamu kurumlarında iktidarların
kadrolaşma heves, hareket ve eylemleri neredeyse tüm kamu sağlık
alanının eğitim ve idari kadrolarında yüzde 100e varan
oranlarda hayatiyet bulacaktır. Lütfen, bugün sizin iktidarınızın,
yarın diğer iktidara geleceklerin kendi yandaşları lehine
uygulayacakları bu sağlıksız, adaletsiz, objektif
kriterlerden yoksun düzenlemeyi kanunlaştırmayalım. Bu tehlikeli
silahı sağlık sektörü üzerinden çekiniz. Sağlık
hizmetleri siyasi yaklaşımlarla ve kadrolaşmalarla daha iyiye
götürülemez.
Sayın
milletvekilleri, üzülerek söylemeliyim ki, iktidarın 60ıncı
Hükûmet dönemindeki uygulamaları, 23üncü Dönem Parlamentosuna
getirdiği yasa teklif ve
tasarılarının neredeyse tamamı Atatürk ilke ve devrimlerine, Anayasamıza, insan temel
hak ve özgürlüklerine muhalefet eder niteliktedir.
AVNİ
DOĞAN (Kahramanmaraş) Bırak şu Atatürk
istismarını!
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Devamla) Savaşlarla, acılarla,
yokluklarla ve yoksulluklarla ve seksen yıllık mücadelelerle elde
edilmiş kazanımlarımızı, bizleri, ülkemizi
karanlık bir ufka doğru iş birlikçilerinizle çekmektesiniz.
Değerli
milletvekilleri, bu ülkenin önceliği ülkedeki ekonomik sorundur. Eğer
siz, illa bu ülke hayrına bir şey yapmak istiyorsanız, bu ülke
hayrına fikirlerini beyan edenlere Yalan söylüyorlar. demeyi
bırakacaksınız ve sizler -acaba kim kime ne söylüyorsa- millî
gelir kişi başına 7.500 doları buldu demeyeceksiniz ve
acilen ekonomik programınızı yeniden gözden geçirip bu Meclise
getireceksiniz, tabii, bunu yapacak cesaretiniz, bilgi birikiminiz var ise.
Saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) Haydi bakalım, ettiğiniz laflara bakın!
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Teklifin tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Teklif kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Ülkemize ve tüm
sağlık çalışanlarına hayırlar getirmesini
diliyorum.
Evet, Sayın
Bakan çok kısa bir teşekkür konuşması yapacak.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli Başkanım
teşekkür ediyorum.
Bugün 12 Mart,
hem Erzurumumuzun kurtuluşu hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinde
İstiklal Marşımızın kabul ediliş günü. Gerçekten
bu iki günün birlikte olması, biz Erzurumlular için de ayrı bir mana
ifade ediyor. Ben, hem Erzurumlu hemşehrilerimin 12 Mart kurtuluşunu
tebrik ediyorum hem de bütün milletimize, İstiklal
Marşımızın bu kabul gününde birlik ve beraberlik
temennisinde bulunuyorum.
Saygıdeğer
Başkanım, değerli milletvekilleri; iki gün sonra da 14 Mart
gününde doktorlarımızın ve bütün sağlık
çalışanlarımızın Tıp Bayramını idrak
edeceğiz, bunu da bugünden yüce Meclisin çatısı altından
kutluyorum.
Değerli
meslektaşlarıma şöyle hitap etmek istiyorum: Çok kıymetli
sağlıkçılar, doktorlar, hemşireler, ebeler, değerli
kardeşlerim; sizler, Türk halkının derdine derman olmak için
gece gündüz, üç yüz altmış beş gün fedakârca
çalışıyorsunuz. Sizlere halkım adına müteşekkirim.
Biliyorum sayınız yetersiz ve bu sizin kusurunuz değil. On
yıllar boyunca Türkiye'de doktor sayısı fazla diyenler, hem size
hem de insanımıza, bence büyük haksızlık yaptılar. 14
Martlarda bu haksızlığı yapanların da, hem
sağlıkçılara hem de yine halkımıza, Türk halkına
ciddi bir özür borçları vardır diye düşünüyorum.
Konuyu geçen
dönemde çözemedik ülke olarak, çünkü bu görev ve bu yetki Yükseköğretim
Kuruluna ve üniversitelerimize ait. Biz, ne kadar arzu etsek de
Sağlık Bakanlığı olarak, Türkiye'de tıp fakültesi
öğrenci kontenjanlarını artırmak gibi bir şansa sahip
değildik, yine de değiliz. Ancak, üzülerek ifade ediyorum ki iyi
anlayamadığımız, yani anlamakta zorluk çektiğimiz bir
tutum yüzünden yeterince iş birliği yapamadık geçen dönemde YÖK
yönetimiyle, araya hep bir mesafe kondu ve bu hususta ilerleme kaydedemedik.
Yeni YÖK Başkanımızla ben yakın bir süre önce görüştüm
ve yine, Yükseköğretim Kurulu içindeki tıpla alakalı, orada yer
alan arkadaşlarımızla da görüştüm, konunun olumlu bir
sürece girdiğini ifade etmek isterim. Bu sene, öyle ümit ediyorum ki,
4.500 kontenjana 1.000 kontenjan daha eklenebilecek. Tabii, bu sayı çok
yetersiz. Önümüzdeki yıllarda bu sayının artarak
ihtiyacımızı inşallah karşılayabileceğimizi
ümit ediyorum ve 14 Mart vesilesiyle şunu bir kere daha ifade etmek
istiyorum ki, Sağlıkta Dönüşüm Programının vizyonu
çerçevesinde sağlık çalışanlarının
şartlarını iyileştirmek, özlük haklarını
geliştirmek için gayretlerimize devam edeceğiz ve yine 14 Martı
vesile bilerek şunu da ifade etmek istiyorum: Sevgi en iyi ilaçtır.
Biz Sağlık Bakanlığı olarak bu yılın 14 Mart
Tıp Bayramında ve bu haftada sevgi en iyi ilaçtır
kavramını bütün toplumda önde tutmaya
çalışacağız. Bizler sağlık ordusu olarak
milletimizin bütün fertlerine sevgiyle hizmet sunmaya devam edeceğiz.
Vatandaşlarımızın da kendilerine sevgi ve fedakârlıkla
hizmet veren sağlık camiasına sevgiyle karşılık
vereceğine inancım tamdır.
Bugün
gerçekleştirdiğimiz, birlikte yaptığımız bu
kanunla eğitim hastanelerimizin ihtiyaçlarını daha kolay
görebileceğiz. Bu kanunda emeği geçen başta Sayın Profesör
Doktor Cevdet Erdöl, Trabzon Milletvekilimiz ve Sayın Profesör Doktor
Necdet Ünüvar, Adana Milletvekilimiz olmak üzere, Sağlık
Komisyonumuzun değerli üyelerine ve emeği geçen bütün
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Bugün
öğretim üyelerine, profesörlere bu kürsüden bence çok hoş olmayan
ifadelerle seslenenler oldu. Bir hakkı teslim etmek açısından da
ömürlerini insan eğitmek için, insanımızı eğitmek için
geçiren değerli öğretim üyelerine, bütün üniversitelerdeki
değerli öğretim üyelerine de bir kere daha
şükranlarımı ifade etmek istiyorum.
Sizler yüce
Meclisimiz olarak yeter ki biz sağlıkçılara destek vermeye devam
ediniz, bizler de sağlık ordusu olarak insanımızın
sağlığına hizmete fedakârlıkla devam edeceğiz.
Hepinize sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, 3üncü sırada yer alan, Bursa
Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 3 Milletvekilinin; Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
3.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu
ve 3 milletvekilinin; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları
(2/146) (S. Sayısı: 111)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(1/478) (S. Sayısı: 93)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, bundan sonra da komisyonun
bulunamayacağını dikkate alarak; bütün tıp
çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramını
kutluyor ve İstiklal Marşımızın kabul edilişinin
yıl dönümü münasebetiyle Birinci Meclisin tüm kahraman milletvekillerini,
Mehmet Âkif Ersoyu ve Mustafa Kemal Paşa başta olmak üzere bütün
Millî Mücadele kahramanlarını rahmetle anıyorum.
Kanun tasarı
ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 13 Mart 2008
Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyor; sizlere ve bizleri izleyen
vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 19.52