DÖNEM: 23 CİLT: 2 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
8inci
Birleşim
17 Ekim 2007 Çarşamba
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
1.- Türk Silahlı
Kuvvetlerinin, bir yıl süreyle, Irakın kuzeyinden ülkemize
yönelik terör tehdidinin ve saldırıların bertaraf
edilmesi amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede
bulunmak üzere, Irakın PKK teröristlerinin yuvalandıkları
kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesine ve görevlendirilmesine
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair
Başbakanlık tezkeresi (3/199)
IV.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana Milletvekili
Tacidar Seyhanın, elektrik kesintilerine ilişkin sorusu
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdilin
cevabı (7/350)
V.-
OYLAMALAR
1.- Türk Silahlı
Kuvvetlerinin, bir yıl süreyle, Irakın kuzeyinden ülkemize
yönelik terör tehdidinin ve saldırıların bertaraf
edilmesi amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede
bulunmak üzere, Irakın PKK teröristlerinin yuvalandıkları
kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesine ve görevlendirilmesine
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair
Başbakanlık tezkeresinin oylaması
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00te açılarak iki oturum yaptı.
Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcu, Başkan
Vekili seçilmesi dolayısıyla bir teşekkür konuşması
yaptı.
15/10/2007
tarihli gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve
bastırılarak dağıtılan 43 sıra sayılı
Çorum Milletvekili Agâh Kafkasın, 506 Sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunu, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ve
2925 Sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununun
Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin, kırk sekiz saat geçmeden gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının ikinci sırasına alınmasına;
16/10/2007 günkü birleşimde teklifin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına;
Genel Kurulun 17/10/2007 Çarşamba günkü birleşiminde Anayasanın
92nci maddesi gereğince Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irakın
kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırıların
bertaraf edilmesi amacıyla Irakın kuzeyine ve mücavir alanlara
gönderilmesine ve görevlendirilmesine dair Başbakanlık tezkeresinin
görüşülmesine; görüşmelerin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılmasına ve bu birleşimde
başka bir konunun görüşülmemesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi kabul edildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin, Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 272 milletvekilinin,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin (2/14) (S. Sayısı: 32 ve 32ye 1inci
ek) ikinci görüşmesi tamamlandı, yapılan gizli oylamalardan
sonra,
2nci
sırasına alınan, Çorum Milletvekili Agâh Kafkasın, 506
Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 Sayılı Esnaf ve
Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanunu ve 2925 Sayılı Tarım İşçileri
Sosyal Sigortalar Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/16) (S. Sayısı: 43)
yapılan görüşmelerden sonra,
Kabul edildi.
17 Ekim 2007
Çarşamba günü saat 15.00te toplanmak üzere, birleşime 21.32de son
verildi.
Şükran Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Fatma
SALMAN KOTAN Yusuf
COŞKUN
Ağrı
Bingöl
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.:
12
II.- GELEN KÂĞITLAR
17 Ekim 2007 Çarşamba
Raporlar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Hindistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bilim ve
Teknoloji Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/269) (S. Sayısı: 36)
(Dağıtma tarihi: 17.10.2007) (GÜNDEME)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Denizlerde
Karasuların Ötesindeki Olayların Önlenmesine İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/279) (S.
Sayısı: 37) (Dağıtma tarihi: 17.10.2007) (GÜNDEME)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanlık Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanlığı ile Özbekistan
Cumhuriyeti Dış Ekonomik İlişkiler Ajansı
Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/284) (S. Sayısı: 38)
(Dağıtma tarihi: 17.10.2007) (GÜNDEME)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Amerika Devletleri Örgütü Genel Sekreterliği Arasında
Çerçeve İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/287) (S. Sayısı: 39)
(Dağıtma tarihi: 17.10.2007) (GÜNDEME)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında
İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/292) (S. Sayısı: 40) (Dağıtma tarihi:
17.10.2007) (GÜNDEME)
6.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Güney Afrika Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük
İdarelerinin Karşılıklı Yardımlaşmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/297) (S. Sayısı: 41) (Dağıtma tarihi:
17.10.2007) (GÜNDEME)
7.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Bulgaristan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Bilimsel ve Teknolojik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/298) (S. Sayısı: 42)
(Dağıtma tarihi: 17.10.2007) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Tokat Milletvekili Reşat
DOĞRUnun, süpermarket ve hipermarketlere ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından sözlü soru önergesi (6/142) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21/9/2007)
2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt ASLANOĞLUnun, Malatyadaki
bazı baraj ve sulama kanalı projelerine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/143) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21/9/2007)
3.- Antalya Milletvekili Tayfur SÜNERin, Antalya-Serik çöp depolama
alanına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/144)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2007)
4.- Tunceli Milletvekili Kamer GENÇin, Emniyet Genel Müdürlüğünde
polislere oruç tutup tutmadığı sorulduğu iddiasına
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/145)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2007)
5.- Tunceli Milletvekili Kamer GENÇin, bazı bürokrat
atamalarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/146)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2007)
6.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜTün, işsiz ziraat
mühendislerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/147) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/9/2007)
7.- Antalya Milletvekili Tayfur SÜNERin, Aksekideki çok programlı
liseye ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi
(6/148) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/9/2007)
8.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜTün, yeşil kartların
iptal edilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/149) (Başkanlığa
geliş tarihi: 1/10/2007)
9.- Tokat Milletvekili Reşat DOĞRUnun, Talazan Köprüsünün
tamir ihtiyacına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından sözlü soru önergesi (6/150) (Başkanlığa
geliş tarihi: 1/10/2007)
10.- Mersin Milletvekili İsa GÖKün, bir okuldaki öğrencilere
oruç tutmaya yönelik baskı uygulandığı iddialarına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/151)
(Başkanlığa geliş ta-rihi: 2/10/2007)
11.- Tunceli Milletvekili Kamer GENÇin, Amerika seyahatine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/152) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3/10/2007)
12.- Tokat Milletvekili Reşat DOĞRUnun, Zile-Alaca karayolu
projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi
(6/153) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Konya Milletvekili Atilla KARTın, vekaleten görev yapan
bürokratların atamalarının yapılmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/236)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/9/2007)
2.- Antalya Milletvekili Tayfur SÜNERin, Antalya Büyükşehir
Belediyesince kabul edilen nazım imar planına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/237)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2007)
3.- Balıkesir Milletvekili Ergün AYDOĞANın, Kaz
Dağlarındaki maden arama çalışmalarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/238)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2007)
4.- Konya Milletvekili Atilla KARTın, kamu personel rejimine
yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/239) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2007)
5.- İstanbul Milletvekili Mustafa ÖZYÜREKin, Washingtonda Türk
Amerikan Toplum Merkezinde verilen iftar yemeğine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/240)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2007)
6.- İstanbul Milletvekili Mustafa ÖZYÜREKin, Anayasa taslağını
hazırlayan bilim kuruluna ücret ödendiği iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/241)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2007)
7.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİNin, türbanlı
öğrencilerle ilgili basında yer alan bir habere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/242)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2007)
8.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞin, trafik kazalarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/243)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/9/2007)
9.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİNin, ABD seyahatine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/244)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/9/2007)
10.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan KÖKTÜRKün,
tamamlanmamış kamu yatırımlarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/245) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/9/2007)
11.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKANın, çiftçilere
verilecek teşvik ve destekleme primlerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/246) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/9/2007)
12.- İstanbul Milletvekili Çetin SOYSALın, Süleymaniyede
yapılması planlanan bir projeye ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/247) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/9/2007)
13.- Konya Milletvekili Atilla KARTın, İnsan Hakları
Danışma Kurulunun çalışmalarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/248) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1/10/2007)
14.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLUnun, TCDDnin
belediyelere hurda satışına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/249) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1/10/2007)
15.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLUnun, TCDD Genel
Müdürlüğüne ait bazı
lojmanlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/250) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/10/2007)
16.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLUnun, Rizedeki
sahil dolgu alanı ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/251) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/10/2007)
17.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLUnun,
akaryakıt kaçakçılığına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/252) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1/10/2007)
18.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLUnun, TMSFye
devredilen bir gazeteye
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/253)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1/10/2007)
19.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, oyuncak ithalatına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/254)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007)
20.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞin, sokak
çocuklarına yönelik alınacak tedbirlere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/255) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2/10/2007)
21.- Şırnak Milletvekili Hasip KAPLANın, Genelkurmay
Başkanlığının AB süreci konusundaki bir
açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/256) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007)
22.- Kastamonu Milletvekili Mehmet SERDAROĞLUnun, Kuzey Iraka
düzenlenmesi planlanan sınır ötesi harekata ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/257)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007)
23.- Antalya Milletvekili Osman KAPTANın, Antalyadaki maden
ocaklarının çevreye olan etkilerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/258) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2/10/2007)
24.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali SUSAMın, İzmirdeki
işsizlik sorununa ve özel sektörün durumuna ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/259) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2/10/2007)
25.- İstanbul Milletvekili Mustafa ÖZYÜREKin, AB üyeliği ile
ilgili çalışmalarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/260) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2/10/2007)
26.- İstanbul Milletvekili Mustafa ÖZYÜREKin, halka açık
şirketlerdeki yöneticilerin özlük haklarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/261)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007)
27.- İstanbul Milletvekili Mustafa ÖZYÜREKin, Euronun arka
yüzündeki Türkiye haritasının çıkarılması ile ilgili
iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/262)
(Başkanlığa geliş ta-rihi: 2/10/2007)
28.- İzmir Milletvekili Oktay VURALın, Mescid-i Aksa
çevresindeki inşaatı incelemekle görevlendirildiği iddia edilen
bir heyete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/263)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007)
29.- İstanbul Milletvekili Sacid YILDIZın, muhtemel bir
depreme karşı alınan önlemlere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/264) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3/10/2007)
30.- İstanbul Milletvekili Mustafa ÖZYÜREKin, AİHMne
bildirilen Türk yargıç adaylarının reddedilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/265)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007)
31.- Konya Milletvekili Atilla KARTın, Konyanın Özel
Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi ihtiyacına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/266)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2007)
32.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLUnun,
Başbakan hakkında açılan davalara ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/267)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1/10/2007)
33.- Şırnak Milletvekili Hasip KAPLANın, bir cezaevi
aracının önyüzüne yazılmış olan yazıya
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/268)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007)
34.- Gaziantep Milletvekili Yaşar AĞYÜZün, Gaziantep
Şahinbey Belediyesinin haksız ve baskı ile bağış
topladığı iddiasına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/269) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3/10/2007)
35.- Gaziantep Milletvekili Yaşar AĞYÜZün, Kamu İhale
Kanununa ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/270) (Başkanlığa geliş tarihi:
2/10/2007)
36.- İzmir Milletvekili Kemal ANADOLun, İzmirde yapılan
depreme karşı güçlendirme
ihalesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/271) (Başkanlığa geliş tari-hi: 2/10/2007)
37.- Konya Milletvekili Atilla KARTın, iş kazalarına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/272) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/9/2007)
38.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİNin, çevre mevzuatına
aykırı olarak kurulmuş olan balık çiftliklerine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/273) (Başkanlığa geliş tari- hi: 25/9/2007)
39.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza YALÇINKAYAnın,
Bartında katı atık bertaraf tesisi ihtiyacına ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/274)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007)
40.- Bursa Milletvekili Abdullah ÖZERin, Bursadaki su sorununa
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/275) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007)
41.- Adana Milletvekili Kürşat ATILGANın, orman sınırları
dışına çıkarılan arazilere ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/276)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007)
42.- Antalya Milletvekili Osman KAPTANın, Antalya-Finikede Akçay
Deresi üzerinde bir baraj yapılıp yapılmayacağına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/277) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007)
43.- Antalya Milletvekili Osman KAPTANın, Zengeder suyunun
kullanılmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/278) (Başkanlığa geliş tarihi:
2/10/2007)
44.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLUnun, TRT
yapımlarının kiralanması ve satılmasına
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru
önergesi (7/279) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/10/2007)
45.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLUnun, TRT
lojmanlarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN)
yazılı soru önergesi (7/280) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1/10/2007)
46.- Konya Milletvekili Atilla KARTın, TRT
yapımlarının kiralanması ve satılmasına
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru
önergesi (7/281) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007)
47.- Bursa Milletvekili Onur ÖYMENin, bir İsrail
uçağının Türk hava sahasını ihlal ettiği
iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/282) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/9/2007)
48.- Bursa Milletvekili Abdullah ÖZERin, Hollandadaki bazı parti
liderlerinin İslamı hedef alan açıklamalarına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/283)
(Başkanlığa geliş tari-hi: 2/10/2007)
49.- Karaman Milletvekili Hasan ÇALIŞın, Batı Trakyada
yaşayan Türklerin işsizlik sorununa ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/284)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007)
50.- Samsun Milletvekili Suat BİNİCİnin, Samsun-Ceyhan
Boru Hattının güzergahının değişti-rilmesine
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/285) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/9/2007)
51.- Antalya Milletvekili Hüsnü ÇÖLLÜnün, Antalya doğalgaz
bağlantı hattına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/286)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/9/2007)
52.- Adana Milletvekili Tacidar SEYHANın, doğalgaz depolama
tesislerine ve doğalgaz ithalatına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/287)
(Başkanlığa geliş ta-rihi: 25/9/2007)
53.- Adana Milletvekili Tacidar SEYHANın, elektrik üretim
santrallerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/288) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/9/2007)
54.- Adana Milletvekili Tacidar SEYHANın, 5620 sayılı
Kanunun uygulaması ve Gölbaşı Jeofizik Operasyonlar Müdürlüğünde
çalışan personelin durumuna ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/289) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25/9/2007)
55.- Muğla Milletvekili Ali ARSLANın, TEİAŞnin
Ramazan ayındaki yemek uygulamasına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/290)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2007)
56.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran BULUTun,
Balıkesir-Havran-Büyükdere Beldesindeki bir taşocağına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/291) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2007)
57.- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜKün, Kaz Dağları
bölgesinde yapılan sondaj ve maden arama çalışmalarına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/292) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/9/2007)
58.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, wolfram rezervine ve
Uludağdaki wolfram madeninin durumuna ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/293)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1/10/2007)
59.- Adana Milletvekili Tacidar SEYHANın, usulsüz maden
ruhsatı verildiği iddiasına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/294)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007)
60.- Antalya Milletvekili Hüsnü ÇÖLLÜnün, Antalya Organize Sanayi
bölgesine talep edilen bir araziye ve bu bölgede traverten rezervi
bulunduğu iddiasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/295)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007)
61.- Konya Milletvekili Mustafa KALAYCInın, Polis Meslek
Yüksekokulu Sınavı ile ilgili iddialara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/296)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/9/2007)
62.- Bursa Milletvekili Onur ÖYMENin, Bursa Büyükşehir
Belediyesinin röfüj sulama projesi uygulamasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/297)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2007)
63.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞin, Maltepe Havagazı
Fabrikası ve Elektrik Santralinin yıkılmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/298)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2007)
64.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞin, Ankara
Büyükşehir Belediyesinin mali durumuna
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/299) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2007)
65.- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLUnun,
pasaportların yenilenmesi çalışmalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/300)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/9/2007)
66.- Şırnak Milletvekili Hasip KAPLANın,
Beytüşşebap İlçesi Beşağaç Köyünde meydana gelen olaya
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/301) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007)
67.- Tunceli Milletvekili Şerafettin HALİSin, güvenlik
güçlerinin sivil vatandaşlara ateş açtığı
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/302) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007)
68.- İstanbul Milletvekili Çetin SOYSALın, Hrant Dink
cinayetine ve bazı iddialara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/303)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007)
69.- Adana Milletvekili Tacidar SEYHANın, Adanadaki Celal Bayar
Köprülü Kavşağına ve hafif raylı sistem projesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/304) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007)
70.- Gaziantep Milletvekili Yaşar AĞYÜZün, bir belediyeye ait
spor kulübüne haksız bağış toplandığı
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/305) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007)
71.- Adana Milletvekili Kürşat ATILGANın, turizm
yatırımı amacıyla tahsis edilen hazine ve orman arazilerine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/306) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007)
72.- Muğla Milletvekili Ali
ARSLANın, Güvercinlik Köyü yeni arıtma tesisi projesine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/307) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007)
73.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCEnin, İstanbul İl
Kültür Müdürlüğünce kiralamalarda usulsüzlükler
yapıldığı iddialarına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/308)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007)
74.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bursanın 2023
strateji planı kapsamına alınıp
alınmayacağına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/309) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3/10/2007)
75.- Kırklareli Milletvekili Tansel BARIŞın,
Kırklarelinde bulunan tarihi ahşap evlere ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/310)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007)
76.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan KÖKTÜRKün, okulların
fiziki alt yapı ve donanım eksikliğine ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/311)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/9/2007)
77.- İzmir Milletvekili Kemal ANADOLun, ilköğretim ve
ortaöğretim tabelalarının farklı renklere boyanacağı
iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/312) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/9/2007)
78.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCEnin, OKS yerleştirme
sonuçlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/313) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/9/2007)
79.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCEnin, Şemdinlideki eğitim
imkanlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/314) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/9/2007)
80.- Antalya Milletvekili Tayfur SÜNERin, Antalyada yeni açılan
bazı liselerin sorunlarına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/315) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/9/2007)
81.- Antalya Milletvekili Tayfur SÜNERin, ilköğretim
okullarının sınıflarındaki Türk Bayrağına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/316) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/9/2007)
82.- Mersin Milletvekili İsa GÖKün, ortaöğretim sınav
sistemindeki değişikliğe ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/317)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007)
83.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza YALÇINKAYAnın,
Bartındaki bazı okul binalarının güçlendirilmesine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/318) (Başkanlığa geliş ta-rihi: 2/10/2007)
84.- Bursa Milletvekili Abdullah ÖZERin, öğretmenlere sevkli
olduğu halde ek ders ücreti ve-rilmesine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/319)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007)
85.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
AĞIRBAŞın, İstanbulda depreme karşı çürük
raporu ve-rilen ilköğretim okullarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/320) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2/10/2007)
86.- Mersin Milletvekili Mehmet ŞANDIRın, sözleşmeli
öğretmenlerin özlük haklarına ve sözleşmelerine ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/321)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007)
87.- Mersin Milletvekili Mehmet ŞANDIRın, sözleşmeli
öğretmenlerin özlük haklarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/322)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007)
88.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİNin, Buca Seyfi Demirsoy
Devlet Hastanesi Başhekiminin görevden alınmasına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/323)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/9/2007)
89.- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜKün, yeşil kart
uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/324) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/9/2007)
90.- Kastamonu Milletvekili Mehmet SERDAROĞLUnun, yeşil
kartların iptaline ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/325) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1/10/2007)
91.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
AĞIRBAŞın, İstanbuldaki hastanelerin depreme
karşı güçlendirilmesine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/326) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2/10/2007)
92.- Muğla Milletvekili Ali ARSLANın, Ortaca Devlet
Hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/327) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007)
93.- Muğla Milletvekili Ali ARSLANın, Dalaman Devlet
Hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/328) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007)
94.- Aydın Milletvekili Ali UZUNIRMAKın, yeşil kart
uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/329) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3/10/2007)
95.- İzmir Milletvekili Oktay VURALın, lenf kanseri
tedavisinde kullanılan bir ilaca ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/330)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007)
96.- Kastamonu Milletvekili Mehmet SERDAROĞLUnun, TSEnin helal
sertifikasıyla ilgili çalışması olup
olmadığına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/331) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1/10/2007)
97.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin PAZARCInın, Dahilde
İşleme Rejimi kapsamında zeytinyağı ithalatına
izin verildiği iddiasına ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/332)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1/10/2007)
98.- Bursa Milletvekili Onur ÖYMENin, teşvik kapsamına alınan
illere ve Bursanın teşvik kapsamına alınıp
alınmayacağına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/333) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3/10/2007)
99.- Antalya Milletvekili Hüsnü ÇÖLLÜnün, Antalya Organize Sanayi
Bölgesinin arazi ihti-yacına ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/334)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007)
100.- Kastamonu Milletvekili Mehmet SERDAROĞLUnun,
kuraklıktan zarar gören çiftçilere ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/335)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/9/2007)
101.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran BULUTun, kuraklıktan
etkilenen zeytin üreticisine destek verilip verilmeyeceğine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/336) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2007)
102.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞin,
kuraklığın tarım sektörüne etkilerine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/337) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/9/2007)
103.- İstanbul Milletvekili Hasan MACİTin, damızlık
sığır ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/338)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007)
104.- Bursa Milletvekili Abdullah ÖZERin, Bursa Sığır
Yetiştiricileri Birliğinin süt ve buzağı teşviklerini
ne zaman ödeyeceğine ve Bursanın kuraklıktan etkilenen iller
kapsamına alınmamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/339)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007)
105.- Bursa Milletvekili Onur ÖYMENin, Bursanın havayolu
ulaşımına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/340) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/9/2007)
106.- Bursa Milletvekili Onur ÖYMENin, Bursa-İstanbul
arasındaki deniz ulaşımına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/341) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/9/2007)
107.- Bursa Milletvekili Onur ÖYMENin, Bursa İlinin demiryolu
bağlantısı projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/342) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/9/2007)
108.- Gaziantep Milletvekili Akif EKİCİnin, Gaziantep
Havalimanına kargo terminali kurulup kurulmayacağına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/343) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007)
109.- Mersin Milletvekili Mehmet ŞANDIRın, Silifke-Anamur
arasındaki yol genişletme çalışmalarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/344)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007)
110.- Konya Milletvekili Atilla KARTın, Hatay ve Mardin
güzergahında mayından temizlenen araziye ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/345)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/9/2007)
111.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza YALÇINKAYAnın,
AB katılım öncesi mali yardım fonlarından bazı illerin
yararlanamadığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından (Nazım EKREN)
yazılı soru önergesi (7/346) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2/10/2007)
112.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza YALÇINKAYAnın,
Bartında artan aile içi şiddet
olaylarına ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU)
yazılı soru önergesi (7/347) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2/10/2007)
113.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan KÖKTÜRKün, su
havzalarının ve sulak alanların korunmasına ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/348)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/9/2007)
114.- Muğla Milletvekili Ali ARSLANın, Bodrumdaki Torba
Kavşağı projesinin tamamlanmamasına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/349)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/9/2007)
115.- Adana Milletvekili Tacidar SEYHANın, Elektrik kesintilerine
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/350) (Başkanlığa geliş tarihi:
3/10/2007)
17 Ekim 2007 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Köksal TOPTAN
KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8inci Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Anayasanın 92nci maddesine göre Başbakanlığın
bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
1.- Türk Silahlı Kuvvetlerinin,
bir yıl süreyle, Irakın kuzeyinden ülkemize yönelik terör
tehdidinin ve saldırıların bertaraf edilmesi amacıyla,
sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irakın
PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir
alanlara gönderilmesine ve görevlendirilmesine Anayasanın
92nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair Başbakanlık
tezkeresi (3/199)
15/10/2007
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye, Irakın kuzey bölgesinde yuvalanmış
bulunan PKK terör unsurlarından kaynaklanan ve halkının
huzur ve güvenliğiyle ülkesinin millî birliğine, güvenliğine
ve toprak bütünlüğüne yöneltilmiş ciddi bir terörist saldırı
ve açık bir tehditle karşı karşıyadır.
Dost ve kardeş Irakın toprak bütünlüğünün, millî
birliğinin ve istikrarının korunmasına büyük
önem atfeden Türkiye, PKK teröristlerinin Irakın kuzeyindeki
mevcudiyetine ve faaliyetlerine son verilmesini sağlamak
amacıyla uzunca bir süredir yoğun siyasi ve diplomatik girişimlerde
ve uyarılarda bulunmuştur. Bu çabalarımızdan istenilen
sonuçların alınması bugüne kadar mümkün olmamıştır.
Türkiyeye yönelik terörist saldırılar ve tehdide
karşı, terörizmle mücadelenin bir parçası olarak uluslararası
hukuk çerçevesinde gerekli tedbirleri almak üzere, hudut,
şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe belirlenecek şekilde,
Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irakın kuzeyinden
ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının
bertaraf edilmesi amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede
bulunmak üzere, Irakın PKK teröristlerinin yuvalandıkları
kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesine ve görevlendirilmesine
Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca bir yıl süreye
izin verilmesini arz ederim.
Recep
Tayyip ERDOĞAN
Başbakan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Başbakanlık
tezkeresi üzerinde, İç Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme
açacağım.
Gruplara, Hükûmete ve şahıs adına iki üyeye söz vereceğim.
Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet adına yirmişer dakika,
şahıslar için ise on dakikadır.
Tezkere üzerinde söz alan milletvekillerimizin isimlerini
okuyorum:
Gruplar adına, DTP adına Sayın Selahattin Demirtaş,
Diyarbakır; Cumhuriyet Halk Partisi adına İstanbul Milletvekili
Sayın Şükrü Elekdağ.
Şahısları adına Sayın Ülkü Güney, Bayburt;
Sayın Mehmet Emin Tutan, Bursa; Sayın Mustafa Ataş,
İstanbul; Sayın Hüseyin Pazarcı, Balıkesir; Sayın
İsa Gök, Mersin; Sayın Şükrü Elekdağ, İstanbul;
Sayın İsmail Bilen, Manisa; Sayın Mehmet Çerçi, Manisa;
Sayın Agâh Kafkas, Çorum; Sayın Selami Uzun, Sivas; Sayın
Ahmet Aydın, Adıyaman; Sayın Fahrettin Poyraz, Bilecik;
Sayın Faruk Koca, Ankara; Sayın Ramazan Başak, Şanlıurfa;
Sayın Suat Kılıç, Samsun; Sayın Ayhan Sefer Üstün,
Sakarya; Sayın Kerim Özkul, Konya; Sayın Azize Sibel Gönül,
Kocaeli; Sayın Ahmet Gökhan Sarıçam, Kırklareli; Sayın
Turan Kıratlı, Kırıkkale; Sayın Mehmet Müezzinoğlu,
İstanbul; Sayın Veysi Kaynak, Kahramanmaraş; Sayın
Gülşen Orhan, Van; Sayın Hasan Özdemir, Gaziantep.
Gruplar adına konuşmalara başlıyoruz.
İlk söz, DTP adına Sayın Selahattin Demirtaşın.
Sayın Demirtaş, buyurun.
Konuşma süreniz yirmi dakikadır.
DTP ADINA SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım;
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak Bölgesi ve mücavir alanına
gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Hükûmete yetki verilmesine
dair Başbakanlık tezkeresi hakkında DTP Grubu adına
görüşlerimizi sunmak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım.
Öncelikle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, son günlerde ülkemizde tekrardan
tırmanan eylemler ve çatışmalar neticesinde, hepimizi
derinden yaralayan, içimizi bir kez daha kanatan ve gencecik evlatlarımızın
yaşamına mal olan vahim sonuçlar ortaya çıkmış,
akabinde, bir sınır ötesi operasyon fikri ağırlık
kazanmış ve en nihayetinde,
Bakanlar Kurulunun önerisiyle Kuzey Iraka asker gönderilebilmesi
yetkisinin bir yıllığına Hükûmete verilmesi Türkiye
Büyük Millet Meclisinden talep edilmiştir.
Neredeyse yirmi dört yıldır devam eden ve terörle mücadele
konsepti çerçevesinde yürütülen binlerce yurt içi operasyona ek
olarak, üçü geniş kapsamlı olmak üzere toplam yirmi dört defa
sınır ötesi harekât gerçekleştirilmiştir.
Bugün yaşanan tabloyu göz önünde bulundurduğumuzda,
söz konusu operasyonların tümüyle pozitif sonuç yaratıp
yaratmadığını tartışmayı gereksiz
buluyoruz. Ancak, bu operasyonların sonucunda yaşanan
can kayıpları, ekonomik kayıplar, bu nedenle ülkemizin
uluslararası ilişkilerde yaşadığı sancılar,
toplum olarak çektiğimiz acılar, maalesef, hâlen etkilerini
sürdürmektedir.
Yirmi dört yıldan bu yana yaşanan olaylar neticesinde
kırk binden fazla insan yaşamını yitirmiş, on
binlercesi yaralanmış, ülkenin 300 milyar doları harcanmış,
binlerce yerleşim birimi boşaltılmış ve insanlar
zorunlu göçe tabi tutulmuş, yüz binlerce insan tutuklanmış,
işkencelere maruz kalmış, ülkenin bir bölümü çeyrek
asır boyunca sıkıyönetim ve olağanüstü hâl rejimiyle
yönetilmiş, temel hak ve özgürlükler uzun yıllar boyunca askıya
alınmış, doğusuyla batısıyla bütün ülke
bu yaşananların ağır faturasını hep birlikte
ödemek durumunda kalmıştır. Yaşanan bu olaylar neticesinde
ağır ekonomik krizler ortaya çıkmış. Buna
bağlı olarak işsizlik, açlık ve yoksulluk vatandaşlarımızın
neredeyse kaderi hâline gelmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, çoğu zaman çözüm
konusunda kamuoyunun oldukça umutlandığı süreçlerde
dahi anlaşılması güç gelişmeler nedeniyle, maalesef,
akan kanın durması bir türlü sağlanamamıştır.
Toplumsal barış ve huzur herkes açısından ortak
bir talep olmasına rağmen, çözüm konusunda yapıcı
olmayan yaklaşımların varlığı çözümü
zorlaştırmaktadır. Yaşanan çatışmalardan
en çok ve doğrudan etkilenen doğu ve güneydoğuda yaşayan
vatandaşlarımız ile Türkiyenin diğer bölgelerinde
yaşayan ve şu ya da bu şekilde olumsuz etkilenen diğer
vatandaşlarımızın tümü, artık, akan kan dursun
istiyor ve akan kanın durması konusunda haklı olarak
bütün yurttaşlarımız, bütün vatandaşlarımız
sesini yükseltmeye başlamıştır. Diyarbakırda
yaşayan vatandaşlarımız da, Samsunda yaşayanlar
da, Aydında yaşayanlar da artık, bu kan dursun istiyor.
Bu ülkede her gün bir eve yangın düştüğüne dair haberlerle
güne başlamak istemiyor yurttaşlarımız.
İnsanlarımızın birbirini daha fazla sevdiği,
birbirine daha fazla güvendiği, el ele verip ülkenin kalkınması
için tek yürek olarak geleceğe baktığı, umutla baktığı
günleri özlüyor, umut ediyor herkes.
Daha mutlu bir gelecek, sağından soluna, muhafazakârından
liberaline, sosyalistine kadar her kesimin özlemidir ve tabii
ki, haklı beklentisidir. Ancak, bu doğal beklentiler kadar
doğal olan bir başka şey de çözüm konusundaki farklı
yaklaşımlar, farklı önerilerdir. Bu da, demokratik bir
tartışma, demokratik bir dayanışma kültürünün olmazsa
olmazıdır. Eğer, ortak hassasiyetlerimiz ülkemizin
birliği ve bütünlüğü içerisinde daha güçlü bir demokratik
toplumu inşa etmekse, buna ulaşmanın yol ve yöntemleri
konusunda birbirimizi daha fazla dinlemeye, daha fazla anlamaya,
birbirimize daha fazla inanmaya ve güvenmeye ihtiyaç vardır.
Bu ülkede çekilen acıların ortak acılarımız
olduğu bilincinden hareketle, yaşanan acı deneyimlerimizi
daha güçlü bir Türkiyenin yaratılması hedefinde buluşturabilmeliyiz.
Dökülen her damla kanın bizi biraz daha acılı bir topluma,
biraz daha yaraları zor kapanacak bir ülkeye dönüştürdüğünü
herkesin görebildiğine inanıyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, değerli arkadaşlar;
bu çerçevede partimize yönelik haksız itham, tehdit ve hakaretlerin
demokratik kültüre aykırı olduğu bu yaklaşımların
toplumdaki olumsuz yansımalarının da hesap edilmesi
gerektiği inancındayız.
Türkiyede sanki sınır ötesi operasyona karşı
çıkan hiç kimse yokmuş gibi 549 milletvekilinin de evet
oyu kullanması yönündeki baskıcı yaklaşım,
halkın iradesini görmezden gelen bir siyasi anlayıştır.
Eğer burası Millet Meclisi ise -ki öyle, burası milletin
Meclisi- o hâlde milletin içindeki farklı seslerin buradan yankılanması
hoş görülmeli, demokratik teamüller çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Eğer hepimiz evet diyeceksek, peki, günlerdir sınır
ötesi operasyonların fayda getirmeyeceğine inandığını
söyleyen aydınların, yazarların, akademisyenlerin
sesi bu Mecliste nasıl duyulacak? Ki bunların büyük bir
kısmı DTPli de değildir.
Eğer bu Mecliste sadece DTP sınır ötesi operasyona
hayır diyecekse, bu farklılıklar, bu farklı sesler
Mecliste yankılanmamış, yansımamış olacaktır.
İşte bu sonuç, baskıcı, farklılıkları
reddeden, farklılıkları kendi içerisinde bir güç, bir dayanışma
gücü olarak kabul etmek bir yana, eritmeyi, yok etmeyi hedefleyen
baskıcı bir anlayışın ürünüdür.
Saygıdeğer milletvekilleri, özellikle, ABDnin Irakı
işgaliyle birlikte Orta Doğuda değişen güç dengeleri,
yaşadığımız bu sorunun giderek uluslararası
bir hâl almasına ve aktör sayısının artmasına
neden olmuştur. Devletler arasındaki çıkar çatışmaları
çözümün ortaya çıkmasını engellemiş,Türkiyede
yaşanan çatışmalardan değişik şekillerde
çıkar elde etmek isteyen ulusal ve uluslararası güç odakları
sorunun çözümünü zorlaştıran ve giderek de karmaşıklaşmasına
yol açan bir politika izlemeyi kendileri açısından daha
faydalı görmüşlerdir. Bu tehlikeli politikaların yarattığı
siyasi ve ekonomik rantla beslenen güç odaklarına karşın,
işin, bedel, acı ve gözyaşı kısmı, her zaman
olduğu gibi, yoksul ve emekçi halkımızın sırtına
yüklenmiştir. Oysa, Türkiyenin içinde ve ülkenin iç dinamikleriyle
demokratik diyaloglar kurularak, daha farklı neler yapılabileceğini
bu Mecliste tartışarak, çözümü hep birlikte yaratıp,
bu güç odaklarının hesaplarını boşa çıkarabiliriz
inancındayız.
Şimdi artık, sınır ötesi operasyonlardan ziyade,
en az denediğimiz ve bizce en etkili, en zahmetsiz, ülkemiz
açısından en kazançlı yol olan demokratik tartışma
ve sivil çözüm yöntemlerini gündemimize almak durumundayız.
Her şeyden önce, şiddeti ve ırkçılığı
övmeyen, teşvik etmeyen her türlü düşüncenin, demokrasiyi
geliştirme amacıyla ifade edilmesi serbest olmalıdır.
Bu ülkenin vatandaşlarının, düşüncelerini, korkmadan,
baskı altına alınmadan, siyasi lince tabi tutulmadan
tartışabileceği ortam sağlanmalıdır.
Bununla birlikte, partimiz Demokratik Toplum Partisinin demokratik
yaşamda sağlayabileceği faydalar ve fırsatlar,
daha serinkanlı bir şekilde değerlendirilmelidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuda daha fazla inisiyatif
alabilmeli, sırf güvenlik yöntemleri yerine, ekonomik, sosyal
ve siyasal açılımlarla, yeni bir başlangıç, yeni
bir umut yaratarak, bütün topluma, çözüm konusunda inanç yaymalıdır.
Öyle ki, bu konuda çözüm isteyen herkes Türkiye Büyük Millet Meclisine
inanmalı ve güvenmelidir. Ancak gelinen aşamada, en
azından psikolojik olarak, bu noktadan giderek uzaklaşıldığını
üzüntüyle ifade etmek durumundayım. Elbetteki bunda her birimizin,
her birimizin, her kesimin belli ölçülerde sorumlulukları
vardır.
Şimdi tartışılan tezkere konusu, yukarıda
ifade etmeye çalıştığım sancılı süreçlerin
tekrarı olmak bir yana, bu defa bünyesinde daha ciddi riskleri
taşıyan bir sürecin habercisidir. Her şeyden önce
sınır ötesi dediğimiz yerde, Türkiyeyle operasyon
konusunda uzlaşmamış bölgesel bir Kürt yönetimi ile
merkezî bir Irak yönetimi mevcuttur. Önceki durumlardan farklı
olarak, bu defa, Amerika Birleşik Devletleri gibi Iraka
işgali gerçekleştirmiş uluslararası bir güç bulunmaktadır.
Bütün bu aktörlerin konumlanma durumu sınır ötesi bir operasyonda
yaşanacak can kayıplarının artması yanında
siyasi olarak da bir bataklığa saplanmamıza yol açma
riskini ciddi şekilde taşımaktadır.
Uluslararası hukuk açısından da tartışmalara
yol açacak olan böylesi bir operasyon, Türkiyeyi savaşan ülke
konumuna düşürebilecektir. Kaldı ki, bütün bu riskler bir
an için bile göze alınsa, askerî açıdan başarılı
olduğu kabul edilen bir sınır ötesi operasyon yapılsa
dahi sorunun bir müddet sonra daha yakıcı bir şekilde
karşımıza çıkmasını nasıl engelleyeceğiz?
Bölgede zaten felce uğramış olan ekonomik yaşam
bir sınır ötesi operasyonla birlikte giderek daha da kötüleşecek,
içinden çıkılmaz hâle gelecek, daha fazla yoksulluk, daha
fazla işsizlik, daha az demokrasi, daha az özgürlükler gündeme
gelecektir ve bu gibi ortamların, daha fazla işsizlik, daha
az özgürlüğün, yoksulluğun olduğu ortamların da
ne tür sonuçlara yol açtığını sanırım ifade
etmeye gerek yoktur. Dolayısıyla, bu kısır döngüden
kurtulup Türkiye Cumhuriyetinin medeni yurttaşları
olarak demokrasi içerisinde üreteceğimiz çözümlerle Ankarayı
her vatandaşımız için aynı zamanda umudun başkenti
yapabilmeliyiz. Bizim her hâl ve koşulda yüzümüz Ankaraya,
gönlümüz demokrasiye ve barışa dönük olacaktır. Görünen
odur ki, bu tezkere, Hükûmetin ve diğer partilerin desteğiyle
Meclisin onayını alacaktır. Ancak, buna rağmen, bizim
de temennimiz bu tezkerenin kullanılmak zorunda kalınmaması,
bir tek insanımızın dahi burnu kanamadan bu sorunun
çözülmesidir. Bu farklı siyasi yaklaşım, inanç ve temennilerimizle
Türkiye Büyük Millet Meclisine güç kattığımızı,
bu duruşumuz sayesinde farklı ve daha vahim gelişmeleri
bir ölçüde engelleme ve bu vesileyle çözüm için hâlâ bir şans olarak
katkı sunma inancımızı ifade etmek isteriz.
Değerli arkadaşlarım, bize oy vererek buraya
gönderen seçmenlerimizin bizden isteği de tam olarak budur. Bunun
bir gereği olarak barış ve kardeşlik dilini geliştirmeye
gayret eden bir anlayışla sizlerle yürek yüreğe vermeye
hazır olduğumuzu ifade ederken, açıklamaya çalıştığımız
inanışlarımız ve kaygılarımız nedeniyle
tezkere konusunda hayır oyu kullanacağımızın
bilinmesini isteriz.
Türkiye'nin hak etmediği bu kaotik durumdan kurtulup daha
aydınlık bir geleceği hep birlikte kurgulayacağımız
günlere olan inancımızla, partim ve şahsım adına
yüce heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Demirtaş.
Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Sayın Şükrü Elekdağda.
Sayın Elekdağ, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Elekdağ, konuşma süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının sınır ötesi harekât ve müdahalede
bulunmak üzere, Irakın PKK teröristlerinin yuvalandıkları
kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesine ve görevlendirilmesine
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle
izin verilmesine dair tezkere hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini açıklamak amacıyla söz almış bulunuyorum.
Hepinize saygılarımı sunarım.
Değerli arkadaşlarım, hepinizce bilindiği
üzere, Cumhuriyet Halk Partisi, uzunca bir süredir, Türkiye'nin PKKya
ve ona destek verenlere karşı yürüttüğü politikanın
caydırıcı bir niteliğe sahip olabilmesi için gereğinde
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Iraka müdahale edebilmesine
imkân verecek bir Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla desteklenmesinin
gerekli olduğunu birçok defalar önermişti. Bu nedenle,
biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Hükûmetin söz konusu amaca yönelik
bu tezkereyi Meclisin onayına sunmasını olumlu karşılıyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak tezkereye evet oyu vereceğiz,
evet oyu vereceğiz.
Tezkerenin millî dayanışma ruhu içinde hep birlikte
desteklenmesine de terörle mücadelede ortak bir iradeyi yansıtması
açısından önem atfediyoruz. Bu bakımdan, Sayın
Başbakanın dün AK Parti grup toplantısında belirttiği
şu görüşe tamamen katılıyoruz: Terörle mücadele
konusu bir millî meseledir, bir devlet meselesidir, tüm siyasi parti
ve kurumların ortak duruş sergilemesi gereken bir meseledir.
Terörle mücadele kesinlikle bir siyasi polemik veya siyasi rant
sağlama meselesi değildir. Biz de Cumhuriyet Halk Partisi
olarak terör konusunu yepyeni bir anlayışla ele almamız
lazım geldiğine inanıyoruz. Terör bugün partileri ve
hükûmetleri aşan devasa, çok yönlü, çok boyutlu bir sorun hâline
gelmiştir. Bu açıdan, daha fazla gecikmeden bir millî terör
stratejisi oluşturulması gayet isabetli olacaktır.
Bu hususu Sayın Genel Başkanımız Deniz Baykal, bundan
önce birçok defalar dile getirmişti.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
terör konusunun askerî, siyasi, ekonomik, sosyal ve diplomatik boyutlarının
ele alınarak tartışılması ve terörle etkin
bir mücadele politikasının oluşturulması yaşamsal
bir önem kazanmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi, böyle
bir inisiyatife canıgönülden destek verecektir.
Türkiyenin tehdit algılamasının kısa bir
değerlendirilmesinin yapılması, tezkere hakkında
belirteceğimiz görüşlerin daha iyi anlaşılmasına
imkân verecektir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiyenin bugün karşılaştığı
tehdidin birbiriyle iç içe geçmiş dört boyutu mevcuttur ve bu niteliğiyle
ülkemiz için yaşamsal bir tehlike arz etmektedir.
Tehdidin birinci boyutunu, Irakın kuzeyinde konuşlanmış
olan ve Kuzey Irak yerel yönetimi tarafından Türkiyeye karşı
bir piyon olarak kullanılan PKK unsurları oluşturuyor.
Bu bağlamda Amerika, PKKya ve onun İranı hedef alan
yan kolu niteliğindeki PJAKa, bölgesel planlarında elinden
çıkartmak istemeyeceği etkili kartlar olarak bakıyor.
Tehdidin ikinci boyutunu, ülkemizi bölmeye yönelik siyasi
bir projenin gerçekleştirilmesini hedef alan PKKnın Türkiyede
konuşlanmış unsurları ve onun siyasi uzantısı
oluşturuyor.
Tehdidin üçüncü boyutunu, esas hedefi bağımsız
bir Kürt devleti kurmak, sonra da Türkiye üzerinden Akdenize
çıkarak büyük Kürdistan projesinin ilk aşamasını
gerçekleştirmek olan ve PKKyı bölgesinde barındırarak
ona her türlü desteği sağlayan Barzaninin otoritesindeki
Kuzey Irak bölgesi oluşturuyor.
Barzani, PKKyı, bağımsızlık ilanında
ve Kerkükün ilhakında Türkiyeye karşı bir pazarlık
unsuru olarak kullanmak amacıyla silahlı bir güç olarak elinin
altında tutuyor.
Tehdidin dördüncü boyutu ise, sözde stratejik müttefikimiz
Amerikanın tutumundan kaynaklanıyor.
Değerli arkadaşlarım, Amerikanın Iraka
müdahalesinin askerî ve siyasi açılardan tam bir fiyaskoya dönüştüğü
artık açık ve seçik görülüyor. Geçen yıl Becker ve Hamilton
ikilisine hazırlattırılan ve çoğu zaman akil
adamlar raporu diye anılan Irak Çalışma Grubu Raporu
da esasen şu sonuca varmıştı: Irakta öylesine
felaket bir altyapı oluşturulmuştur ki, bu koşullarda
bir askerî zafer imkânsızdır.
Durum bugün de vahametini koruyor. Nitekim, kısa süre
önceye kadar Iraktaki Amerikan kuvvetlerine komuta etmiş
olan General Ricardo Sanchez, üç gün önce verdiği bir beyanatta
ülkesinin Iraktaki durumunu Irak sonu gelmeyen bir kâbus hâline
dönüştü diye tanımlamıştır.
Bu koşullarda Amerika, tüm Irakın çözülüp dağılması
gündeme geldiği zaman Kuzey Irakta Kürt bölgesine yerleşmeyi
planlıyor. Daha doğrusu bu seçeneği elinde tutmak istiyor.
Bu bölge petrol üzerine oturmuştur ve Amerika için tüm Orta
Doğu petrol bölgesini denetim altına alabileceği
bir konuma sahiptir.
Sözünü ettiğim plan uyarınca Washington, Iraktaki
üslerinin ve kuvvetlerinin bir bölümünü bölgeye kaydıracak
ve Amerikan kamuoyuna sonradan şunları söyleyecektir,
diyecektir ki: Irak macerasında kaybedilen canlar ve harcanan
paralar heba olmadı, ülkenin kuzeyinde dost ve müttefik bir demokratik
devlet kuruldu ve Amerika burayı bir stratejik platform ve Orta
Doğu ve Körfez bölgesindeki yaşamsal çıkarlarını
denetleyecek bir merkez olarak kullanacak.
Evet, Amerikanın, Kuzey Iraklı Kürt liderlerin
PKKyı barındırmalarına, silahlandırmalarına
göz yumması ve Türkiyeye karşı onları himayesi
altına almasının altında bu hesaplar yatıyor.
Değerli arkadaşlarım, Amerikanın Kuzey
Iraka yönelik resmî politikası, bu bölgenin Irakın federal
statüde bir parçası olduğu şeklindedir. Amerikalı
yetkililerin açıklamaları da bu çizginin, bugüne kadar,
hiçbir şekilde dışına çıkmamıştır.
Ancak Washingtonun uygulamaları açıklanan politikasıyla
tamamen ters istikamette olmuştur ve Kuzey Irakta bağımsız
bir Kürt devletinin kurulması için her türlü önlemi almaya yönelmiştir.
Nitekim, Kürtlere, anayasada ve siyasi yapılanmada sayılarının
üzerinde bir güç tanınmış, askerî açıdan onların
Bağdata bağlı olmamaları kabul edilmiş,
Irak ordusunun Kuzey Irak otonom bölgesine girmesi yasaklanmış
ve Kürt ordusu Amerika tarafından silah ve teçhizat ile donatılmıştır.
Ayrıca, Peşmergelerin idari ve askerî kontrolüne bırakılmış
olan Kerkükün demografik yapısının Kürtlerce illegal
ve kapsamlı bir şekilde değiştirilmesine göz yumulmuştur;
Kerkükün özerk bölge statüsünün değiştirilerek aidiyetinin
referandumla saptanmasına hukuki zemin hazırlanmış;
Türkmen yurdu, Telafer Kürt bölgesine bağlanmış ve Türkmenlerin
zor ve zulüm yoluyla siyasi süreçten dışlanmalarına
göz yumulmuştur; Bunlara, Amerikanın, Kuzey Irak yerel yönetimi
üzerinde PKKyı etkisiz kılmaları için gerekli baskıyı
yapmamaları ile PKKnın lojistik ikmal yollarını
kesmemiş olmasını da ilave etmek doğru olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bu son noktayı, geçen
hafta Sayın Egemen Bağış ve Sayın Gündüz Aktan
ile Washingtona Ermeni iddiaları ile ilgili olarak yaptığımız
ziyaret sırasında görüştüğümüz üst düzey Amerikalı
yetkililerle ele almak imkânını buldum. Görüştüğümüz
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarına
-üç numaralı adam- şu soruyu sordum: Amerika, Irakta fiilî
işgal kuvveti olarak, neden Kuzey Iraklı Kürt liderler üzerinde
baskı yaparak, onları, PKKnın Türkiyeye saldırılarını
engellemeye ve terör örgütüne verdikleri desteği kesmeye
zorlamıyor? Muhatabımız, ellerinden geleni yaptıklarını
ama sonuç alamadıklarını söyleyince, bu sefer ben
şöyle konuştum: Amerika bu hususta kararlı davranır
ve ağırlığını koyarsa anılan liderler
Amerikaya hayır diyemezler, böyle bir lüksleri yok. Bundan
sonra da sayın muhatabımdan, seçmenlerimin bu konudaki
sorularını tatminkâr bir şekilde yanıtlayabileceğim
bir görüş istedim. Muhatabım önceki yanıtını
tekrarlamakla yetinince, Amerikanın bu tutumunun, seçmenlerime
ve Türkiyedeki birçok insana, Amerikanın Kuzey Iraka yönelik
gizli bir gündemi olduğunu düşündürdüğünü söyledim;
evet, muhatabımın gözlerinin içine bakarak. Fakat, bu ifadelerim
de Amerikan dış politikası konusunda yetkiyle konuşabilecek
bir konumda olan muhatabımız tarafından sükûtla karşılandı.
Savunma Bakanlığındaki üst düzey yetkiliyle de
aynı şekilde bir diyaloğum oldu. Muhatabıma, Türk
kamuoyunun, Amerikayla ilişkilerine, Amerikanın
dostluğuna çok büyük önem atfettiğini, fakat Türk kamuoyunun
Amerikanın PKKya yönelik tutumundan büyük düş kırıklığı
duyduğunu, anketlerin, Türk kamuoyunun yüzde 90ının
Amerikaya güven duymadığını, bu politikayı
değiştirmedikleri takdirde ittifak ilişkilerimizin
daha da ağır yaralar alacağını ve iş birliğimizin
tehlikeye düşeceğini vurguladım. Ancak, muhatabımız
Türkiye sabırlı olmalı demekten başka bir
şey söyleyemedi.
Değerli milletvekilleri, görüleceği üzere, dostluğuna
çok büyük değer verdiğimiz Amerikanın Iraka yönelik
stratejisi bağlamında, Türkiyeye yönelik iki yönlü -diplomatik
nezaket göstererek ikiyüzlü demiyorum- ve ülkemizin çıkarlarını
hiçe sayan politikası, artık, tam bir netlik kazanmış
durumdadır.
Hem Kuzey Irakta bağımsız bir Kürt devleti kurulmasına
her türlü desteği vererek bu seçeneği elde tutmayı
hem de Türkiyeyle ittifak ilişkilerini sürdürmeyi öngören
bu politika, Washingtonun Ankarayı idare edebileceği
ve onun çıkarlarına göre yönlendirmekte zorlukla karşılaşmayacağı
varsayımına dayanıyor.
Amerikanın Irak stratejisi Türkiyenin çıkarlarıyla
bağdaşmıyor. Türkiye bu stratejiye bağımlı
kaldıkça, güvenliği açısından gerekli önlemleri
almaktan ve kaderine sahip çıkmaktan âciz bir ülke konumunda
olacaktır.
Zannediyorum buraya kadar söylediklerimle, içten bölünmeyle
birlikte dıştan da parçalanma tehdidini aynı anda yaşayan
Türkiyeyi, içeriden ve dışarıdan kıskaç altına
alan ve aralarındaki sinerji etkisiyle süratle tırmanma
istidadında olan dört boyutlu tehdidin niteliklerini ortaya
koymuş oldum.
Değerli milletvekilleri, kanımca bu dört boyutlu
tehdit ülkemizin soğuk savaş döneminde karşılaşmış
olduğu tehditten çok daha ağır ve çok daha vahimdir. Bu
durum şu nedenlerden ileri geliyor değerli arkadaşlarım:
Birincisi, hâlen karşılaştığımız
tehdidin Türkiyenin bugüne kadar çözme iradesini gösteremediği
bir iç boyutu vardır. Buna bugün girme imkânım yok, zaman buna
müsaade etmiyor, fakat bu son derece önemli.
İkincisi, Türkiyenin müttefiklerinin -yani Amerika
ve Avrupa Birliğine üye bazı devletler- bu tehditle mücadelede
Türkiyenin yanında değil karşısında yer almışlardır.
Gerçekte, Türkiyenin sözde müttefikleri, söz konusu tehdidin iç
ve dış unsurlarının palazlanmasına yardım
etmektedirler.
Üçüncüsü, Türk Hükûmetinin, bu dört boyutlu tehdidi, bu sizlere
arz ettiğim bütünlük, kapsam, vüsat ve niteliğiyle değerlendirmek
suretiyle bir strateji oluşturmamış olmasından
ileri geliyor.
Dördüncüsü, Türk kamuoyu ve medyası, tehdidin tüm boyutlarıyla
kapsam ve niteliğinin farkında değildir.
Değerli milletvekilleri, bu gerçekleri ortaya koyduktan
sonra, tezkere hakkındaki değerlenmemizi sizlerle paylaşacağım.
Sayın Başbakan, dün, AK Parti grup toplantısında
yaptığı konuşmada iki noktanın altını
çizdi:
Bunlardan birincisi, muhtemel sınır ötesi harekâtın
hedefinin sadece ve sadece terör örgütü olduğu hususudur.
İkincisi ise, kimsenin, tezkerenin arkasında
başka bir amaç ve hedef aramaması gerektiğini, Irakın
bizim komşumuz ve oradaki insanların bizlerin kardeşleri
olduğunu, harekâtın ne sivil insanlara ne de Irakın
siyasi birlik ve bütünlüğüne yönelik olmayacağını
vurguladı. Bu ikinci nokta üzerinde Sayın Başbakanla
tamamen aynı görüşteyiz.
Birinci nokta üzerinde ise yorumlarımız var.
Değerli arkadaşlarım, olaylar, Türkiyeyi Iraka
yeni bir politika uygulama ve bunun bir sonucu olarak da müdahale
noktasına getirmiştir. Tezkere, işte bu yeni politikayı
yansıtıyor.
Bu yeni politika döneminde harekâtın hedefi ne olacaktır?
Harekâtın temel hedefi, sadece yakalayabildiğimiz
PKKlıları etkisiz hâle getirmek değildir. Tabiatıyla
bu yapılacaktır. Fakat iş bununla bitmiyor. Bu, asimetrik
bir savaştır değerli arkadaşlarım. PKKnın
düzenli ordusu, tank birlikleri, havaalanları, fabrikaları
olmadığına göre hedef ne olacaktır? Bazen, teröristleri
bulup etkisiz hâle getirmek saman dolu muazzam bir ambara serpiştirilmiş
toplu iğneleri bulmak gibidir.
Değerli arkadaşlarım, asimetrik bir mücadelede,
harekâtın ve dayandığı politikanın ana hedefi,
terörü himaye eden devletleri ve mihrakları, terörü destekleyemez
hâle getirmektir. Bu bakımdan, hedef PKKdır ama PKKyı
himaye eden Kuzey Iraktaki siyasi otoriteye bu himayenin çok
ağır bir bedeli olacağını göstermek gibi bir
görevimiz ve sorumluluğumuz vardır.
Kuzey Iraktaki yerel yönetimin, PKKya destek vermek ve onu
Türkiyeye karşı kullanmak hususundaki iradesinin
kırılması lazım. Bunu yapamadığımız
takdirde dağ fare doğurmuş olur ve tezkereye bir blöf
olarak bakılır. Böyle bir durum da Türkiyenin saygınlığına
ve inandırıcılığına ağır bir darbe
vurur.
Evet, tezkerenin kabulüyle girilen yeni dönemde, Türkiyenin
önce Irak ve Kuzey Irak yetkililerini, PKKyı artık himaye
etmelerinin mümkün olmadığına ikna etmek, bunu onlara
kabul ettirmek zorunluluğumuz vardır. Artık, Irak ve
kuzeyindeki yerel yönetim şu tercihi yapmak konumundadırlar:
PKK mı, Türkiye mi?
Tabii, bir de Amerika faktörü var. Biraz önce belirttiğim
gibi, Washingtonda, Türkiyenin ve Hükûmetinin, Amerikanın
kendi çıkarlarına göre belirlemiş olduğu stratejilerle
uyum sağlamayı yeğleyeceği yolunda bir yaklaşım
var. Türkiyenin zafiyet içinde olduğu, teslimiyetçi ve tavizkâr
bir eğilimi benimseyeceği görüşünün Washingtondaki
yönetim çevrelerine hâkim olduğu anlaşılıyor değerli
arkadaşlarım. Bunun yanlış olduğunu Washingtona
anlatmakta, anlaşılan, hayli geç kaldık. Bu bakımdan,
Türk Hükûmetinin Washingtondaki en yüksek düzeydeki muhataplarına,
onların gözlerinin içine bakarak, Amerikanın Kuzey Iraka
ve PKKya yönelik hâlihazır politikasını uygulamakta
ısrarlı olması hâlinde, bunun Amerika için kapsamlı
ve ciddi bir bedeli olacağını
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Elekdağ, süreniz bitti. Konuşmanızı
bitirmeniz için bir dakikalık ek süre veriyorum.
MUSTAFA ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Devamla) Biraz daha fazla verir
misiniz Sayın Başkanım, istirham edebilir miyim.
BAŞKAN Buyurun.
MUSTAFA ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Böyle bir politikanın, Türkiyenin yaşamsal çıkarlarına
zarar vereceği, Türk halkının tepkisi nedeniyle Amerikayla
çok geniş bir alana yayılan askerî ve siyasi iş birliğini
ve kurumsal ittifak ilişkilerini tehlikeye düşüreceği
anlatılmalıdır.
Artık, Amerika, şu konuda bir karar verme noktasına
gelmiştir değerli arkadaşlarım: Amerika, Kuzey
Irakın ve Irakın PKKyı himaye etme politikasına
mı destek verecektir yoksa müttefiki Türkiye Cumhuriyetine
mi destek verecektir? Washington, tüm sonuçlarını dikkate
alarak bu tercihi yapmak zorundadır; Türkiye mi yoksa Kuzey
Irak ve onun yayılmacı ideolojisi mi?
Tezkerenin uygulanması konusunda söylediklerimin yanlış
anlaşılmaması için bir noktanın altını
çiz+mek istiyorum değerli arkadaşlarım: Bu bağlamda,
strateji biliminin babası olan Von Clauzewitzin Savaş,
politikanın başka yöntemlerle devamıdır. sözlerini
hatırlatacağım: Savaş, politikanın başka
yöntemlerle devamıdır.
Yani, kuvvet kullanma kararlılığından bir
nebze inhiraf etmeme ve bu kararlılığın karşı
tarafça açıkça algılanması kaydıyla, kuvvet kullanmaya
giden yolda, kuvvete başvurmadan önce alınacak birçok ekonomik
ve siyasi önlemler vardır. Türkiyenin de elinde, bu hususta,
türlü seçenekleri ve yöntemleri içeren geniş bir yelpaze bulunmaktadır.
Bu yelpaze, Kuzey Irakın Türkiyedeki ticari ilişkilerini,
bu bölgeye verilen elektriği, Habur Sınır Kapısından
yapılan taşımacılığı, Irak ve Afganistandaki
Amerikan askerlerinin lojistik ikmalini ve İncirlik Üssünün
kullanımı gibi birçok yaptırım imkânını
içermektedir.
Değerli arkadaşlarım, caydırıcı
politikanın dört unsuru vardır: Bunlardan birincisi, Türkiyenin
sarsılmaz bir siyasi irade ortaya koyması; ikincisi, hedefleri
iyi saptanmış bir strateji oluşturması; üç, bu stratejiyi
uygulayabilecek bir askerî güç yapılanmasının hazır
olması ve dört, bütün bu hususların, muhataplarınız,
hedef aldığınız mihraklar tarafından tam anlamıyla
bilinmesi ve anlaşılması. İşte bu dört unsur
mevcutsa caydırıcı politika uygulanabilir.
Değerli arkadaşlarım, başarılı
caydırıcı politika, kurşun atmadan sonuç almaktır.
Kanımızca, Türkiye, karşılaştığı
bu ağır ve acil tehdide karşı koymak ve onunla
baş etmek imkân ve gücüne sahiptir. Türkiyenin sahip olduğu
ve bu amaçla kullanabileceği diplomatik, ekonomik, askeri
enstrümanlar, bekasına yönelik bu tehdidi defetmek için kâfidir.
Bütün mesele, Türkiyenin, bu konuda ulusal çıkarlara
ilişkin gerekeni yapmakta kararlı olması ve öz güvenli
siyasi bir liderlik ortaya koymasıdır. Tabiatıyla,
Türkiyenin bu mücadelede başarısına katkıda
bulunacak en önemli bir unsur da ülke çapında birlik ve dayanışma
ruhunun ve iradesinin sağlanmasıdır. CHP, bu ruhun ve
iradenin oluşması için her türlü katkıyı verecektir.
Bu görüşlerle, CHPnin önümüzdeki tezkereyi desteklediğini
bir kere daha belirtir, saygılarımı sunarım.
(CHP, AK Parti, MHP ve bağımsızlar sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.
Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Sayın Ahmet Deniz Bölükbaşında.
Sayın Bölükbaşı, buyurunuz. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır Sayın Bölükbaşı.
MHP GRUBU ADINA AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Ankara) Teşekkür
ederim efendim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının Iraka gönderilmesine Anayasanın
92nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle izin verilmesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda
bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
AKP hükûmetleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Iraka gönderilmesine
izin verilmesi hakkında, bugüne kadar, Türkiye Büyük Millet
Meclisine üç tezkere sevk etmiştir. Bugün görüşeceğimiz
tezkere dördüncü tezkere olmaktadır. Birinci tezkere hakkında
1 Mart 2003 günü Mecliste yapılan oylamada, Anayasa'nın
96ncı maddesinde öngörülen karar yeter sayısı için gerekli
salt çoğunluk sağlanamamıştır.
İkinci tezkere, 20 Mart 2003 günü Meclis tarafından kabul
edilmiş ve silahlı kuvvetlerimizin, etkili bir caydırıcılığın
sürdürülmesi ve kullanılması amacıyla bölgeye gönderilmesine
altı ay süreyle izin verilmiştir. Ancak, Hükûmet, Amerika
Birleşik Devletlerinin ve Barzani, Talabani gruplarının
muhalefeti nedeniyle bu yetkiyi kullanamamış, Türk Silahlı
Kuvvetleri Kuzey Iraka gönderilememiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, üçüncü tezkerenin konusu olan
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Iraktaki çok uluslu istikrar gücüne
katılmasına da 7 Ekim 2003 günü izin vermiştir, ancak,
yine Barzani ve Talabani gruplarının tepkisi üzerine
Hükûmet bu yetkiyi de kullanamamıştır.
Bu gerçekler karşısında ümit ve temennimiz, yüce
Meclisin izin vermesi hâlinde, AKP Hükûmetinin, bu kez gereken siyasi irade ve kararlılığı
göstererek Amerika Birleşik Devletleri ve Barzani karşısında
gerilememesi ve bunun gereğini yerine getirmesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye,
Kuzey Iraktan kaynaklanan çok ciddi bir güvenlik tehdidi ve fiilî
terör saldırısıyla karşı karşıyadır.
Bu bölgede yuvalanan bölücü teröristler, sadece Türkiyeye
sızarak alçakça eylem yapmakla kalmamakta, Irak topraklarından
Türk sınır karakollarına roketatar ve havan toplarıyla
saldırılar da yapmaktadırlar.
Bir ülkenin kendi topraklarını başka bir ülkeye
saldırı amaçlı kullandırması, uluslararası
hukukta meşru mukabele hakkını doğuran hasmane
bir eylemdir. Amerika Birleşik Devletlerinin bu konuda somut
bir adım atmak istemediği artık anlaşılmıştır.
Irak merkezî hükûmetine ve PKKyı Türkiyeye karşı bir
tehdit silahı olarak kullanan Barzani ve Kürt gruplarına
da bu konuda bel bağlanamayacağı aşikârdır. Bu
durum ve giderek ağırlaşan fiilî tehdit ve saldıralar
karşısında Türkiye, millî güvenliğini korumak ve
iç ve dış kaynaklı terör tehdidini kendi imkânlarına
dayanarak bitirmek için gerekli bütün tedbirleri almak durumundadır.
Türkiyenin oyalanmaya, vakit kaybetmeye artık tahammülü
kalmamıştır. Bu şartlarda Türkiyenin, askerî güç
kullanımını da içeren etkili bir caydırıcılık
stratejisini süratle uygulamaya koyması artık kaçınılmaz
hâle gelmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi, güvenlik güçlerimizin hem içeride
hem dışarıda yürüteceği bu amansız mücadelenin
sonuna kadar yanında ve arkasında olacaktır.
Kuzey Iraktan kaynaklanan terör tehdidiyle mücadele ve
sınır ötesi harekât konusu, geçtiğimiz dört yıllık
süreçte siyasi gündemimizde önemli bir yer tutmuştur. Sayın
Başbakan ve AKP Hükûmeti yetkilileri bu konuyu, belirli aralıklarla
ve göstermelik çıkışlarla gündeme taşımışlar
ancak bu yönde somut adım atılması için gerekli dirayet
ve cesareti maalesef sergileyememişlerdir. Bu konuda âdet
yerini bulsun kabilinden söylenenler su üzerine yazılan yazılardan
öte bir anlam ifade etmemiştir. Bu süreçte yaşanan somut gelişmeler,
AKP Hükûmetinin, Iraktan kaynaklanan terör tehdidiyle etkili bir
mücadelenin asgari icaplarını yerine getirmede acz ve
zaaf gösterdiğini bütün çıplaklığıyla ortaya
koymuştur.
Hükûmet, dört yıl boyunca, Irakta yaşanan vahim gelişmeler
karşısında sessiz ve hareketsiz kalmış, zaman
zaman arkasını getiremediği çıkışlarla
ve muhatapları tarafından ciddiye alınmayan sözde mesajlarla
durumu idare etmeye çalışmıştır. Iraka
sınır ötesi operasyon konusu da bu amaçla gündeme getirilmiş
ancak gösterilen tepkiler üzerine, her seferinde ricat edilmiştir.
2005 ve 2006 yıllarında katıldığı bazı
televizyon programları, uçak sohbetleri ve parti kongrelerinde
askerî operasyon imasında bulunan Başbakan, Amerika Birleşik
Devletleri ve Peşmerge gruplarının tepkisi üzerine
her seferinde geri adım atmıştır. ABD yetkilileri,
Türkiyenin Iraka tek taraflı müdahale yapamayacağını
açıklamışlar, Peşmerge sözcüleri de Türkiyenin
içini karıştıracakları tehdidiyle açıkça
meydan okumuşlardır.
Bu gelişmeler sonrası, Sayın Başbakan, 19
Temmuz 2006 günü yaptığı açıklamada, bu yönde
alınmış bir karar olmadığını söylemiş
ve terörle mücadele konusunda Irak ve ABD nezdinde girişim yapılmasıyla
yetinileceğini ikrar etmiştir.
Terörle mücadele, böylece, koordinatörlere, özel temsilcilere
ve kurullara havale edilmiş; Amerika Birleşik Devletlerinin
ve Barzaninin irade, izin ve rızasına tabi kılınmış;
Türkiyenin güvenliği, bu anlamda, Peşmerge gruplarının
insafına terk edilmiştir. Bu konuda 22 Temmuz seçimleri öncesi
yaşanan tartışmalar, hafızalarda tazeliğini
hâlâ korumaktadır.
12 Nisan 2007 günü bir basın toplantısı yapan Sayın
Genelkurmay Başkanı, askerî açıdan bakıldığında
sınır ötesi operasyonun yapılmasının gerektiğini,
bunun fayda sağlayacağını; siyasi açıdan ise
Meclisin kararının gerekli olacağını, görev
verildiğinde Silahlı Kuvvetlerin bunun gereğini yerine
getirme gücüne fazlasıyla sahip olduğunu belirtmiş
ve askerî harekâtın siyasi hedefleri hakkında bir hükûmet direktifinin
gerektiğini ifade etmiştir.
Sayın Genelkurmay Başkanı bu sözleriyle, aslında,
AKP Hükûmetlerinin, son beş yıl zarfında, bütün tezkere
süreçlerinde izlediği prosedürü hatırlatmıştır.
Ancak, buna tepki gösteren Sayın Başbakan, çok iyi bildiği
bu sürecin aşamalarını tersine çevirerek, Önce askerlerden
talep gelmesi gerekir. saptırmasıyla siyasi sorumluluktan
kaçmış ve bölgeye dönük seçim hesaplarıyla zaman kazanmaya
çalışmıştır.
Sayın Başbakan, seçim öncesi dönemdeki bu tartışmalarda
Türkiyedeki terörist sayısını artırarak 5 bine
çıkarmış ve Türkiye içindeki teröristleri halletti
mi ki sınır ötesi operasyon yapalım. şeklindeki
beyanlarda buna karşı olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
Türkiye içindeki terörist sayısını arttırırken,
Kuzey Irakta yuvalanan silahlı militan sayısını
azaltan Sayın Başbakan, bu saptırmayı, sınır
ötesi askerî harekât yapılmamasının gerekçesi olarak
kullanmaya çalışmıştır.
Sayın Başbakan, askerî makamlarımızın
taleplerine rağmen, sınır ötesi operasyon yapılmayacağını
ilan etmekle de kalmamış, caydırıcılık
açısından ilk planda Habur Sınır Kapısının
kapatılması gibi siyasi ve ekonomik yaptırımlar
uygulamasına da karşı çıkmıştır. Bunu
da, ne hazindir ki, müteahhitlik hizmetleri gelirleri kaybıyla
izah etmeye çalışmıştır.
Bütün bunların üzerinden çok kısa bir süre geçtikten sonra, Sayın
Başbakan, sözün bittiği yere gelindiğini çok geç fark
ederek dört ay önce karşı çıktıkları sınır
ötesi harekât tezkeresini Meclisine getirmiştir. Ümit ederiz
ki, Sayın Başbakan, şimdi geriye dönük bir vicdan muhasebesi
yapmaktadır ve Haburun kapatılmasına müteahhitlik
gelirleri gerekçesiyle karşı çıkarak, Türkiyenin
millî güvenliğini ve şehit kanlarını parasal bir
denklemin tarafı hâline getirmiş olmaktan şimdi nedamet
duymaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin
yığınakta yaptığı bu hatalar sonunda bugünkü
noktaya gelinmiştir. Bu bakımdan, sınır ötesi operasyon
kararı geç kalmış bir karardır ve bu tezkere gecikmiş
bir tezkeredir. Bununla birlikte parti içi dengeler ve bölgeye
ilişkin oy hesapları ve seçim ittifakları gibi mülahazalarla
bugüne kadar Iraka müdahale konusunda ayak süren önce içimizdeki
teröristleri halledelim, sonra dışarıya bakarız
diyerek konuyu sürüncemede bırakan Sayın Başbakan
ve Hükûmetinin, şimdi, en azından bu noktaya getirilebilmiş
olması yine de olumlu bir başlangıç sayılabilecektir.
Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu, bu nedenlerle, bütün
eksik ve sakat yönlerine rağmen, Başbakanlık tezkeresine
tam destek verecektir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesine
iliştin tezkereler, hükûmetlerin irade ve niyetlerini gösteren
ve içerikleri, gerçekçe ve ana unsurları siyasi ve hukuki anlam
taşıyan metinlerdir. Bu unsurlar, evvelemirde, silahlı
kuvvetler unsurlarının kullanımının askerî
hedeflerini ortaya koyar ve ulaşılması öngörülen siyasi
amaçların çerçevesini çizerler. Bu konuların açık biçimde
düzenlenmesi, bir tezkerenin gerçek anlamda fonksiyonel ve inandırıcı
olabilmesi için olmazsa olmazdır.
Bu açıdan bakıldığında, Başbakanlık
tezkeresinin, bu şartları büyük ölçüde karşılamayan,
bütünlükten yoksun, eksiklik ve belirsizlikle malul bir metin olduğu
görülmektedir. Bu metin, tezkere olmaktan ziyade, üç paragraflık
bir bilgi notu niteliği taşımaktadır.
Bu konudaki samimi görüş ve düşüncelerimizi, siyasi
partileri tezkereye katkı yapmaya davet eden Sayın
Başbakanın çağrısı çerçevesinde değerlendirmelerimizi
de sunmak istiyorum.
Tezkerenin eksiklik, sakınca ve belirsizlikleri yedi
ana nokta altında toplanabilecektir: İlk sakınca, askerî
harekâtın hedefi ve siyasi amacının çok kısıtlı
bir çerçevede belirlenmiş olmasıdır. Teröre karşı
yapılacak bir askerî harekâtın, terör tehdidinin bütün unsurlarını,
kaynaklarını ve tezahürlerini kapsaması kaçınılmazdır.
Terör tehdidinin bitirilmesi, bunun kaynaklarının tasfiyesiyle
mümkündür. Askerî harekât ihtiyaçları da ancak tehdidin niteliğine
göre belirlenebilecektir.
Tezkerenin metnine ve AKP Hükûmet yetkililerinin beyanlarına
bakıldığında, askerî hedefin, Irakın kuzeyinden
ülkemize yönelik tehdidin ve saldırıların bertaraf
edilmesi olduğu anlaşılmaktadır. Bu amaçla yapılacak
sınır ötesi harekât ve müdahalenin hedefi, münhasıran
PKK unsurları olacaktır.
Bu tezkerede Kuzey Iraktan kaynaklanan tehdidin kaynakları
ve unsurları ile bunu bertaraf etmek için öngörülen askerî harekâtın
hedefleri örtüşmemektedir. Bu terör unsurlarının emniyetini,
lojistik desteğini, ikmal ve haberleşme yollarını
sağlayan ve Kandil Dağı hariç tutulursa, PKK teröristleriyle
iç içe, aynı alanda bulunan silahlı Peşmerge grupları
askerî müdahalenin dışında kalacaktır. PKK terör
unsurlarını temizlemek için Peşmerge gruplarının
içinden ayıklayıp bunlarla sınırlı bir askerî
mukabelenin mümkün olmayacağı açıktır. Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarına verilecek angajman kurallarının
silahlı Peşmergeler dışarıda tutularak belirlenmesi
de, aynı şekilde, düşünülemeyecektir. Böyle bir garabet,
sadece PKKya karşı askerî harekâtın peşinen başarısızlığa
mahkum edilmesine yol açmayacak, bundan daha da önemlisi, bölgede
silahlı tacize açık bir ortamda görev yapacak Türk askerlerinin
güvenliği için kabul edilemez bir risk teşkil edecektir. Bu
durum, ayrıca, PKK militanlarına Peşmergelerin içine
karışarak hedef olmaktan çıkmak için yol göstermek anlamına
da gelecektir.
Sayın Başbakanın ve Hükûmet üyelerinin, Peşmergelerin
etkilenmediği yolunda sürekli olarak Barzaniye verdiği
açık güvenceler ışığında, Hükûmeti, bu hayati
nokta üzerinde bir kere daha düşünerek, bu sakatlığı
gidermeye davet etmek istiyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; açıklığa
kavuşturulması gereken ikinci husus, PKKya yapılacak
askerî harekâtın nihai amacının ne olduğudur. Tezkerede
yer alan tehdidin ve saldırıların bertaraf edilmesi
ibaresinin, Kuzey Irakta yuvalanan PKK terör unsurlarının
saldırılarının durdurulmasının yanı
sıra, bunların bölgedeki varlığının kesin
olarak tasfiyesini kapsayıp kapsamadığı
açık kalmıştır. Sınırlı bir harekât ve
geçici güvenlik önlemlerinin ötesinde, PKKnın Kuzey Iraktaki
varlığına son verilmesi bir hedef olarak görülüyorsa,
bunun Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölgede geçici askerî mevcudiyetini
gerektireceği ve tezkerenin içeriğinin de buna göre belirlenmesinin
kaçınılmaz olduğu kabul edilmelidir.
Başbakanlık tezkeresinde, yine, daha önceki tezkerelerden
farklı olarak, Kuzey Iraktaki etnik temelde siyasi yapılanmaya
hiç değinilmemiş olması, bunun siyasi amaçlarının
çok dar bir çerçevede belirlenmiş olduğunun bir diğer
göstergesidir.
Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçelinin
dünkü grup toplantısında yaptığı konuşmasında
belirttiği üzere, 19 Mart 2003 tarihli ve yine Başbakan Erdoğan
imzalı tezkerede yer alan bu hususun, şimdi şartlar çok
daha ağırlaşmışken, bu kez niye meskût geçildiğinin
izahını beklediğimizi buradan hatırlatmak isterim.
Tezkerenin eksik ve sakat olan bir diğer yönü de, daha önce
çıkarılan tezkerelerden farklı olarak, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin kullanımına dair açık bir hüküm içermemesi
ve kullanıma ilişkin gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından
yapılacağının metinde açıkça belirtilmemiş
olmasıdır.
Tezkerede uluslararası hukuka yapılan atıfların
ziyadesiyle mahcup ve muğlak olması, meşru müdafaa
hakkının açıkça belirtilmemesi hususları da tezkerenin
izaha muhtaç diğer yönlerini teşkil etmektedir.
Diğer taraftan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gönderileceği
bölgenin, Irakın PKK teröristlerinin yuvalandıkları
kuzey bölgesi ile mücavir alanlar olarak belirlenmesi de bir diğer
belirsizliği bünyesinde barındırmaktadır. PKK
terör unsurlarının Kuzey Irakta yuvalandığı
bölgeler bilinmektedir. Bunlar Barzaninin kontrolündeki alanlardır.
Sınırları belirli bir coğrafi alanı tarif etmeyen
Irakın kuzeyinin yanı sıra, munzam bir muğlaklık
unsuru olarak buraya, mücavir alanlara da yer verilmesinden ne kastedildiği
de açık değildir.
Tezkerede Kuzey Irak kaynaklı terör tehdidi konusunda
izlenecek ekonomik ve siyasi yaptırımları da içeren
kapsamlı bir stratejinin yer almaması da bir diğer önemli
eksik olmuştur. Meclisin askerî harekât için vereceği yetkinin
beklenen zorlayıcı etkiyi yapabilmesi için, bunun bir dizi
siyasi ve ekonomik baskı tedbirleri ve fiilî yaptırımlarla
desteklenmesi ve tamamlanmasının gerekli olacağı
aşikârdır.
Terörle Mücadele Yüksek Kurulunun 9 Ekim 2007 tarihinde yaptığı
toplantıdan sonra yapılan açıklamada Terör örgütünün
komşu bir ülkedeki mevcudiyetini sona erdirmeye yönelik olarak,
önümüzdeki süreçte sınır ötesi operasyon dâhil olmak üzere
hukuki, ekonomik ve siyasi her türlü tedbirin alınması konusunda
görevli kurum ve kuruluşlara emir ve talimatlar verilmiş.
denilmektedir. Ancak, bu hususlarla ilgili en ufak bir atıf tezkere
metninde yer almamıştır. Ekonomik ve siyasi önlemlerin
caydırıcı olabilmesi için süratle tespit edilerek
açıklanması ve kararlı biçimde uygulanmasının
elzem olduğu kabul edilmelidir.
Türkiyenin askerî güçle desteklenen, etkili bir siyasi caydırıcılık
politikası izleyebilmesi için tutarlı bir strateji ve
yol haritası belirlemesi acil bir ihtiyaçtır. Türkiyenin
izleyeceği böyle bir caydırıcılık stratejisini
etkili kılacak imkân ve yaptırımların bir bütünlük
içinde tespiti özel önem taşımaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın
Devlet Bahçeli, 17 Ocak 2007 tarihinde yaptığı basın
toplantısında Kuzey Iraka uygulanacak yaptırım
rejiminin ana unsurlarını kapsamlı olarak ortaya koymuştur.
Türkiyenin alacağı tedbirlerin caydırıcı
ve zorlayıcı olabilmesi için, ilk planda, Habur Sınır
Kapısının kapatılması, Türk hava sahası
üzerinden Irak bağlantılı uçuşlara izin verilmemesi,
Kuzey Iraka yapılan lojistik desteğin, gıda ve diğer
malzeme akışının, müteahhitlik hizmetlerinin ve
ticaretin, elektrik ve benzin ikmalinin durdurulması ve Barzaninin
iş merkezi hâline gelen Mersin Serbest Bölgesinde yeni düzenlemeler
yapılması, Barzaninin ve PKKyı destekleyen Iraklıların
Türkiyedeki ticari faaliyetlerine karşı zecrî tedbirler
alınması gereklidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin
bu konudaki samimiyet, ciddiyet ve kararlılığının
derecesini önümüzdeki dönemde atacağı adımlar ve alacağı
tedbirler gösterecektir. Milliyetçi Hareket Partisi bu süreci yakından
izleyecek ve uyarı görevini her zeminde yerine getirecektir.
AKP Hükûmetinin, Meclisin yetkisine dayanarak, etkili ve kararlı
bir siyaset izlediğinin somut olarak anlaşılabilmesi
ve gerekli caydırıcılığın sağlanabilmesi
için şu tedbirlerin önümüzdeki günlerde uygulamaya konulması
kaçınılmazdır:
Birinci tedbir: Habur Sınır Kapısının,
mülki düzenlemeler yerinde kalmak
kaydıyla, Genelkurmay Başkanlığının kontrolüne
ve yönetimine verilmesi ve Kuzey Iraka geçişlerin yeni esaslara
bağlanması.
İkinci husus: Kuzey Iraktaki Türk vatandaşlarının
güvenlikleri için bölgeyi terk etmeleri için uyarılmaları.
Üçüncü husus: Iraka mücavir hava sahasının tehlikeli
saha olarak ilan edilip, havacılara gerekli bildirilerin yayımlanması.
Bunun yanı sıra, Türk Silahlı Kuvvetlerinin acil
ek ödenek ihtiyaçları da, Hükûmet tarafından, süratle, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin önüne getirilmelidir.
Hükûmet bu yönde somut adımlar atmadığı takdirde
Türkiyenin caydırıcılığı sıfırlanacak
ve Hükûmetin bu konuda siyasi iradeye sahip olmadığı
ve bu tezkerenin de siyasi bir manevra olduğu sonucu ortaya
çıkacaktır. Daha da vahimi, Hükûmetin bu adımları
atmayarak göstereceği atalet, PKK ve Barzaniye güven olarak
da anlaşılacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bölükbaşı, süreniz bitti. Toparlamanız
için
AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Devamla) Bir buçuk dakika
yeter efendim.
BAŞKAN İki dakika veriyorum.
Buyurun.
AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Devamla) Teşekkür ederim.
Bu tedbirler aşamalı olarak süratle uygulamaya konulmadığı
takdirde, Meclisin vereceği iznin içi boşalacak ve anlamı
kaybolacaktır. Bu tezkerenin de, baştan itibaren kullanılması
düşünülmeyen sanal ve sahte bir tezkere olduğu sonucuna
varmak kaçınılmaz olacaktır.
Meclisten yetki alınıp bunun kullanılmamasının,
zamana yayılarak sulandırılmasının veya sonuçsuz
kalacağı baştan bilinen temas ve girişimlerle sürüncemede
bırakılmasının çok vahim sonuçları olacağı
açıktır. Böyle bir gaflet PKK terörü karşısında
teslim olmak anlamına gelecek, Barzani ve PKK tarafından,
Türkiyenin varlığına, toprak bütünlüğüne ve
millî birliğini hedef alan emellerinin gerçekleştirilmesinin
önündeki engellerin bertaraf olduğu şeklinde görülecek,
Kürt grupların bağımsız devlet kurmalarının
ve Kerkükü zorla ele geçirerek başkent yapmalarının
önü açılacak, Kuzey Iraktaki etnik yapılanma modelinin
Türkiyede de uygulanması ve siyasi çözüm dayatmaları
zemin ve ivme kazanacak ve bu yöndeki tahrik ve baskıların
tırmanması sonucu kritik eşik aşılacak ve Türkiyenin
sonuçları çok ağır olacak bir iç çatışma ortamına
sürüklenmesi kaçınılmaz olacaktır. Böylesine
ağır bir vebalin altından AKP Hükûmeti kalkamayacaktır.
Türk milleti ve tarih bu gafleti affetmeyecektir.
Bu bakımdan, ümit ve temennimiz, AKP Hükûmetinin önümüzdeki
kritik dönemde bu tarihî sorumluluğunun bilinci içinde hareket
etmesidir. Ancak, son dönemde yoğunluk kazanan bazı
işaretler bu tezkerenin kullanılma niyetine gölge düşürecek
niteliktedir. Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı
Haşiminin bugün basına verdiği Türkiyeden istediğimi
alarak ayrılıyorum. şeklindeki beyanları bu yöndeki
endişelerimizi kuvvetlendirmektedir.
Bölücü terörle mücadele, Türkiyenin varlığını
ve kaderini ilgilendiren bir beka meselesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Devamla) On beş saniye
yeter efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bölükbaşı.
AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Devamla) Bu konunun her türlü
parti mülahazalarının ve çıkar hesaplarının
üstünde, millî bir dayanışma ruhu ve anlayışıyla
ele alınması hepimiz için millî ve tarihî bir görev ve sorumluluktur.
Hiçbir düşünce, hiçbir gerekçe, hiçbir mazeret bundan kaçınmayı
meşru ve mazur gösteremeyecektir. Bu, bizlerin, büyük bir aile
olan büyük Türk milletinin ortak geleceğine olan şeref ve namus
borcumuzdur.
Bu düşüncelerle, önümüzdeki güç dönemde başta Türk
Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik güçlerimiz olmak üzere yüce
Tanrının Türk milletine yardımcı olmasını
niyaz ediyor, teröre karşı kahramanca verdikleri mücadelede
gazi olan aziz kardeşlerimize şükranlarımızı
sunuyor ve hayatını kaybeden şehitlerimizin aziz hatıraları
önünde minnet ve tazimle eğiliyoruz.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bölükbaşı.
Söz sırası AK Parti Grubu adına Kocaeli Milletvekili
Sayın Nihat Ergünde.
Sayın Ergün, buyurunuz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Ergün, konuşma süreniz yirmi dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA NİHAT ERGÜN (Kocaeli) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Irakın kuzeyinden
ülkemize yönelik terör tehdidi ve saldırıların bertaraf
edilmesi amacıyla Silahlı Kuvvetlerimizin sınır
ötesi harekât ve müdahalelerde bulunmak üzere Irakın kuzey
bölgesi ve mücavir alanlara gönderilmesi için Türkiye Büyük Millet
Meclisine Hükûmetçe gönderilen tezkere hakkında AK Parti Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki, gönderilen bu tezkere,
bir macera peşinde koşma, bir macera arayışı
değildir. Çünkü, biz macera arayışlarının bu
millete neye mal olduğunu çok yakından bilen bir siyasi
partiyiz ve kadroyuz. Bu bir meşru müdafaa hakkının
kullanılması meselesidir. Dolayısıyla, macera
peşinde koşulduğu iddiaları kamuoyunda çokça
konuşulmakta. Bu iddiaların yersizliğini baştan
ifade etmek istedim.
Maceraların ağır maliyetini biliyoruz. Taa Osmanlı
devrinde, 1683te Avcı Mehmetin İkinci Viyana Kuşatmasını
gerçekleştireceğini ve Viyanayı alacağını
zannetmesi, dünyadaki gelişmeleri takip etmeden, elindeki
gücü bilmeden, siyasetin bir imkânlar sanatı olup olmadığını
düşünmeden, atalarının yapamadığını
sen yaparsın telkinlerine inanarak sürdürmüş olduğu
bir harekâtın Osmanlıya nelere mal olduğunu hepimiz
biliyoruz.
Arkasından ikinci büyük maceracı ekip İttihatçılardır.
İttihatçıların da, yine, bir imparatorluğun sonunu
nasıl getirdiğini hepimiz çok yakından biliyoruz.
İttihatçıların maceraları, bir büyük milleti Birinci
Cihan Harbine sokmuş, Almanların yanında savaşa
girebilmek için Batı Trakyayı Bulgarlara bırakma
gizli anlaşması rahatça yapılabilmiş ve aynı
zamanda hiç de mevsim şartları müsait değilken ve gereği
yokken, sırf Rus ordularını kuzeyde meşgul edebilmek
için Sarıkamış Harekâtı gerçekleştirilebilmiştir.
Sarıkamış Harekâtına karşı çıkan komutana
rağmen, o günün genelkurmay başkanı sayılabilecek
Enver Paşa harekâtın başına bizzat kendisi geçme
noktasına gelmiştir.
Değerli arkadaşlar, bunlar milletimize
ağır faturalar ödeten maceralardır. Hatta bu maceracılar,
Birinci Cihan Harbi boyunca Türk Silahlı Kuvvetlerinin -Osmanlı
dönemindeki silahlı kuvvetlerinin- başına Alman generallerin
bile geçmesine rıza gösterecek bir gaflet içerisinde olabilmişlerdir.
Bunları elbette tarih değerlendirecektir. Ama, siyasetin
bir imkânlar sanatı olduğunu çok iyi bilen, o dönemdeki zor
şartları çok iyi bilen Büyük Önder Atatürk hem Kurtuluş
Savaşı boyunca hem de Kurtuluş Savaşından
sonraki askerî ve diplomatik hamlelerle siyasetin bir imkânlar sanatı
olduğunu bizim önümüze çok açıklıkla koymuş bulunmaktadır.
O dönemde Batı Trakya Misakımillî sınırları
içinde ve kendi doğduğu şehir, kendi doğduğu ev
Batı Trakyada kalmasına rağmen Lozan anlaşmaları
sırasında bunun gerçekleştirilebilir bir şey
olup olmadığının hesabını etrafındaki
kurmaylarıyla beraber çok iyi yapabilmiştir. Musul, Misakımillî
sınırları içerisindeyken, yani bugünkü Kuzey Irakın
tamamı o günkü Musul vilayeti içerisindeyken, Musulun yeniden
Misakımillî içerisine alınıp alınamayacağı
meselesini bir gerçekçi politika olarak, imkânlar sanatının
bir, masa üzerinde, değerlendirilmesi olarak daha sonraya
bırakmış ve Lozan Antlaşmasıyla yeni Türkiye
Cumhuriyeti devletinin uluslararası camiada garanti altına
alınmasını hepsinden daha önemli ve barışı
hepsinden daha önemli bir prosedür olarak işletmeyi denemiş
ve bugün karşılaştığımız, bugün geldiğimiz
güçlü Türkiye Cumhuriyetinin temellerini, böylece, siyasetin
imkânlar sanatını kullanarak gerçekleştirmiştir.
Türkiye dün de, bugün de, hem tarihinden kaynaklanan hem de
coğrafyasından kaynaklanan ciddi imkânlara ve avantajlara
sahiptir. Aynı zamanda ciddi sorunları da, bu imkân ve avantajlar
kendi içinde taşımaktadır. Türkiyenin bu büyük potansiyelini
elbette sadece biz görmüyoruz, başkaları da görüyorlar.
Bu nedenle, 60lı ve 70li yıllar boyunca Türkiye kendi iç
kavgalarıyla, anarşiyle boğuşmak zorunda kalmıştır.
80 ihtilalinden sonra ise 84ten itibaren yirmi üç yıldır terör
belasıyla boğuşmaktayız. Terörün elbette içeriden
kaynaklanan nedenleri olduğu gibi, dışarıdan
kaynaklanan nedenleri de vardır. Ama, yirmi üç yıldır
sıfır terör dediğimiz bir hadiseyle karşı
karşıya kalamadık. Kâh azaldı, kâh arttı. Dalgalı
bir terör seyrini hepimizin önüne koymak mümkün. Yılda
1.500-2.000, hatta 6 bin terör olayına varan olayların olduğu
dönemleri çok iyi biliyoruz. Bugün bu dalgalı terör dediğimiz
terör dalgasının en önemli noktalarından bir tanesine
geldik.
Elbette, değerli arkadaşlar, terör hareketlerinin
Türkiyenin başına bela olduğu dönemden beri terörle
mücadelenin siyasi, ekonomik, sosyal boyutu çoğu zaman ihmal
edildi, sorun teşhis edilemedi, terörle mücadele, teröristle
mücadele olarak zaman zaman algılandı. Özellikle
90lı yıllar boyunca izlediğimiz politikalar terörle
mücadelenin siyasi, ekonomik, sosyal boyutunun da olduğunu
ihmal edecek boyutlara ulaştığında farklı bir
tabloyla karşı karşıya kaldık. 90lı
yıllara kadar Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
Türkiyenin bütün partilerine oy veren vatandaşlarımızın,
seçmenlerimizin siyasi eğilimleri bir anda değişmeye
başladı ve kademeli olarak âdeta Doğu ve Güneydoğu
Anadoludaki bölge vatandaşlarımız tek bir siyasi
partiye odaklanan hâle geldiler.
Evet, terörle mücadelede askerî boyut olarak önemli mesafeler
aldık, ciddi manada çalışmalar yaptık. Ama siyasi,
hukuki ve sosyal boyutu ihmal edildiği için, ciddi manada bir
terör, terörün taban kazanması ve toplumun, Türkiyenin normal
siyasi partilerinden uzaklaşması gibi bir gerçeği de
önümüze koymuş oldu. 2002 yılı, bir anlamda, bu açıdan
milat oldu. 2002 yılında, ilk defa, AK Parti, bölgeye siyasi
olarak giren, güçlü bir şekilde giren bir siyasi parti oldu. Çünkü,
Türkiyede, artık sosyal, ekonomik ve siyasi boyutu ihmal etmenin
bir kesintiye uğraması ve yeniden toplumun kazanılması
gerekiyordu. İşte, AK Parti, bu dönem içerisinde bunu büyük
çoğunlukla başardı. 2002de son derece düşük oy potansiyeliyle
girdik, 2004te bu oyları bir miktar daha artırdık ve
2007 genel seçimlerinde ise aldığımız ekonomik
tedbirlerle, uyguladığımız sosyal politikalarla,
Türkiyedeki demokratikleşme hamleleriyle, bölgedeki insanın
gönlünde taht kuran bir siyasi parti hâline gelebildik.
Şimdi, Türkiyedeki bütün siyasi partilerimizin, Doğu
ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki vatandaşlarımızın
kapısını tek tek çalarak, köyüne giderek, kasabasına
giderek, siyasi, ekonomik ve sosyal boyutuna destek vermelerinin
zamanı çoktan gelmiştir. Umarım, bütün siyasi partilerimiz
bölgedeki insanımızın reylerine talip olurlar, milletvekili
çıkartırlar, köylerine giderler, kasabalarına giderler
ve Türkiyede siyaseten, toplumun başka alanlara doğru
kaymasının önüne hep beraber geçmiş oluruz. Bütün siyasi
partilerimize ilgi duyma, ilgi gösterme potansiyeli Doğu ve
Güneydoğu Anadoludaki halkımızda vardır, fazlasıyla
vardır. Bunu, AK Parti İktidarı döneminde biz yakinen
görmüş bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlar, Irakın işgali terörün
Türkiyedeki tırmanmasında bir başka dönüm noktası
olmuştur. Böyle bir tehditle karşı karşıya kalabileceğimizi
o gün Parlamentoda olan arkadaşlar hep beraber biliyorlar. Burada
o konuları çok tartıştık. Aslında, Türkiye
baştan beri Irakın işgalinin çok yanlış olduğunu,
Amerika Birleşik Devletlerinin böyle bir politika izlemesinin
bir sonuç doğurmayacağını, bölgede büyük sorunlara
yol açacağını, hem Amerika Birleşik Devletlerini
hem Irakı hem de Iraka komşu olan ülkelerin tamamını
sıkıntıya sokacağını defaatle anlatan
mekik diplomasisi izlendiğini o dönemde, hepiniz yakinen biliyorsunuz.
Hatta, bugünkü Cumhurbaşkanımız, o günkü Dışişleri
Bakanımız, bir toplantıda Amerikalı yetkililere:
Böyle bir şey yaparsanız Pandoranın kutusunu açmış
olursunuz ve içinden ne çıkacağını siz dahi tahmin
edemezsiniz. Pandoranın kutusu açılmıştır
ve içinden çok olumsuz tablolar çıkmıştır. Şimdi,
bütün Irak bu olumsuz tabloların altında inlemektedir.
Ama, sadece Irak değil, Iraka komşu olan ülkeler de bu tablodan
rahatsız olmaktadır ve en çok da biz rahatsız olmaktayız.
En çok da biz rahatsız olduğumuz için, oradaki gelişmelere
kayıtsız kalamayız. Oradaki gelişmelere en uygun
mesafeden vaziyet etmek mecburiyetindeyiz. Vaktiyle, bize oradaki
gelişmeleri uzaktan seyretme telkininde bulunmuş olanlar
da oldu. Ama uzaktan seyretmek, oradaki gelişmeleri kontrol altına
almak için uygun bir mesafe değildi. Daha yakından vaziyet
etmek için hep beraber gayret etmeliydik. Ama, bugün daha yakından
vaziyet etme imkânını o dönem açısından kaybetmiş
bulunduk.
Tabii, o dönemden sonra, Türkiye çok ciddi diplomatik temaslar
yaptı. Türkiye, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak
üzere, Iraktaki yönetimle ve Iraka komşu ülkelerle diplomatik
temaslarını sürdürdü ve Türkiye sabırlı bir ülke
olduğunu, metanetli bir ülke olduğunu, terör olayları
karşısında hemen sokağın öfkesiyle hareket
eden bir ülke olmadığını, ama komşularından
ve müttefiklerinden önlem almasını beklediğini defaatle
ortaya koydu. Türkiyenin bugüne kadar beklemesi ne bir acziyettir
ne bir gaflettir ne bir korkaklıktır. Türkiye sabırla,
metanetle, uluslararası camiada ciddi bir devletin takınacağı
bir tavrı takınarak yoluna devam etmiştir. Ancak, bugün
geldiğimiz noktada, neden şimdi? Türkiyenin sabrının
bir sonu olduğunu, nihayetsiz bir sabra sahip olmadığını
hep söyledik. Türkiyenin bir sabrı olduğunu, sabrının
sonu olduğunu, kararlı, dirayetli, caydırıcı
bir güce sahip olduğunu her zaman tekrarladık ama bunu, bugün
göstermenin günü ve zamanıdır. İşte, tezkere, bu
nedenle bugün Türkiyenin gündemine gelmiştir. Türkiye, caydırıcı
bir güce sahiptir; Türkiye, terörle mücadelede kararlıdır;
Türkiye, komşularının hukukuna zarar vermeden, kendine
gelecek zararları bertaraf etme imkân ve kabiliyetine sahiptir.
Türkiyede bu dirayet vardır, bu kararlılık, bu birlik,
bu bütünlük vardır. Şimdi, bunu hep birlikte göstermenin zamanıdır.
Türkiye, elbette, kabadayılık da; Türkiye, elbette, donkişotluk
da yapacak değildir. Türkiye, bütün bunları yaparken yine
ince eleyip sık dokuyacaktır.
Bir siyasi partimizin değerli temsilcisinin, diplomatik
bir üslupla da olsa bu tezkere hakkındaki konuşmasını,
sadece, ağır bir hükûmet eleştirisine dönüştürmesi,
açıkça yakışmadı ve tezkereyi, sanal bir tezkere,
gerçekleşmesi mümkün olmayan bir tezkere olarak nitelendirmesi
de yakışmadı. Bunlar doğru değil. Diplomatik
çizgiden gelen bir arkadaşımızın, gerçekten, ben,
son derece uygun olmayan ifadelerle bunu değerlendirdiğini
gördüm.
Bir başka husus, tezkerenin eksikleri adı altında
öyle şeyler sıraladı ki âdeta kapsamlı bir harekât
planının tezkereye yazılmasını istedi, yani
Kuzey Irakta nereye gideceğiz, kaç askerle gideceğiz,
kimi vuracağız, ne zaman vuracağız
Kapsamlı
bir harekât planını da yazsaydık iyi olurdu! O zaman tezkere
olmazdı bu, o zaman inisiyatifin kimde olduğu belli olmazdı.
Yazmışız, hududu, şümulü, miktarı ve zamanı
Hükûmetçe tayin edilecek. Niye? Asimetrik bir tehditle karşı
karşıyayız. Eğer, hududunu, şümulünü, miktarını
ve zamanını Hükûmet tayin etmeyecekse, burada peşinen,
peşin peşin bütün bunları yazacaksak, o zaman, tezkere
olmasının, etkili bir harekât yapmanın nasıl gerçekleştirilebileceğini
sormak isterim. Bunları, sayın sözcünün, önceden, gerçekten
biliyor olması lazımdı diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, aslında, bugün geldiğimiz
noktada, tezkere, herkese çok önemli fırsatlar sunmaktadır,
başta, Amerika Birleşik Devletlerine. Türkiye Cumhuriyeti,
caydırıcı gücünü ortaya koymakta kararlıdır.
Amerikanın Irakta içinde bulunduğu zorluğun da farkında
olduğumuzu defalarca söyledik. Irakta ciddi bir kaos vardır,
yönetilemezlik vardır, mezhep ve etnik parçalanmalar vardır.
Bütün bunlar, Irakı yönetilemez hâle getirmiştir ve Irak,
terör örgütlerinin cirit attığı bir noktaya gelmiştir,
her türlü terör örgütü, her türlü imkân ve kabiliyete sahip hâle gelmiştir.
Sadece Türkiyeye yönelik olan PKK terör örgütü değil, aynı
zamanda Irakın kendi içindeki terör örgütleri de her türlü
imkân ve kabiliyete sahip hâle gelmiştir. Kolayca silah ve mühimmat
bulabilmektedirler. C4 patlayıcıdan mayına varıncaya
kadar roketatara varıncaya, uzun namlulu silahlara, makineli
tüfeklere varıncaya kadar her türlü imkân ve kabiliyete terör
örgütleri sahip olabildiyse Irakın iyi yönetilemediği
aşikârdır. Bu zorlukları Amerika Birleşik Devletlerinin
nasıl aşacağı elbette önemli bir sorundur ama bugünkü
sorunumuz, bize yönelik terörün de Iraktaki bu kaostan yararlanması,
bu başıboşluktan yararlanması, her türlü silah ve
mühimmata kolayca ulaşabilmesi ve imkân ve kabiliyetlerinin,
terörist eylem imkân ve kabiliyetlerinin artmış olmasıdır.
Bu açıdan baktığımızda, şunları
ifade etmekte yarar var:
Irakın bütününde sorunlar olabilir ama kuzeyi biraz daha
sakin görünmektedir Irakın bütününe göre. O hâlde, Irakın
kuzeyindeki yerel yönetim, oradaki belirli bir bölgeyi denetimi
altında bulundurmaktadır. Irakta, merkezî hükûmet birçok
zorlukla mücadele ederken esasen sınırımıza mücavir
bölgenin, ülkenin geri kalanına oranla daha istikrarlı
olduğu çeşitli çevrelerce de iddia edilmektedir. Sahadaki
durum bu şekilde ise buradaki yerel yönetimin, ülkemize yönelik
terör belasına karşı gerekli tedbirlerin alınması
için merkezî yönetime destek vermemesi, açık bir çelişki ve
hatta, bilinçli bir kötü niyet teşkil etmektedir. Yerel yönetimin,
doğru yönde iradesini ortaya koyması hâlinde, terör örgütünün
Irakın kuzeyindeki mevcudiyetini önemli ölçüde ortadan
kaldırabileceğine kanaat getiriyoruz. Kaldı ki,
Irak Anayasası ve yasalarının, yabancı bir ülke
vatandaşlarının, topraklarında silahlı bir
şekilde dolaşmalarına cevaz vermediği de
aşikârdır. Dolayısıyla, Irak yasaları da bu bölgede
uygulanmamaktadır.
Terör örgütü PKK, bu bölgede, yerleri bilinen, hatta arzu
eden uluslararası basın mensuplarının dahi diledikleri
zaman yerel yönetim aracılığıyla giderek ziyaret
edebildikleri birtakım kamplarda yuvalanmış vaziyettedir.
PKK terör çetesinin elebaşıları bu bölgede her türlü
hareket serbestîsine sahiptir ve kamplarında eğitim faaliyetlerinde
bulunabilmektedir; her türlü lojistik desteği alabilmekte, toplantılarını
açıkça düzenleyebilmekte, yerel televizyonlara beyanat verebilmekte.
Hiçbir ülke, sınırlarının hemen ötesinde bir terör
örgütünün mevcudiyetine ve bu terör örgütünün vatandaşlarını
katletmesine izin veremez. Türkiye de bu duruma izin vermeyecektir
ve bunu kabul etmemiz mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, işte bu nedenle Hükûmetin
Meclise getirmiş olduğu tezkere ve silahlı kuvvetlerin
gerekirse sınır ötesi harekâtta kullanılması, evvela,
Türk diplomasisinin elini önemli oranda güçlendiren bir unsurdur.
Eminim, bu tezkereyi, silahlı kuvvetlerimizden önce Türk diplomasisi
çok etkin bir şekilde kullanacak ve terörle mücadelede çok daha
önemli mesafeleri böylece almış olacağız.
Amerika Birleşik Devletleri için bir fırsattır.
Amerika Birleşik Devletleri gerek kendi içinde gerekse Iraktaki
diğer unsurlara Türkiyenin bu kararlılığını,
bu ciddiyetini elbette anlatmalıdır ve Irakta mevcut yönetimin
yapmış olduğu hataları, şimdi Amerika Birleşik
Devletlerinde ise demokratların yapmış olduğu,
Ermeni iddiaları konusundaki yapmış olduğu yanlışı,
bu tezkere vesilesiyle, Amerika Birleşik Devletlerinin de
düzeltme imkân ve fırsatı vardır.
Bir başka husus, Irak yönetimi içindir. Irak yönetimi de,
hem kendi içindeki muhalif unsurlara hem de Irakın kuzeyindeki
mahallî unsurlara Türkiyenin kararlılığını
ve dirayetini, Türkiyenin bu konudaki azmini görerek göstermelidir.
Bu, aslında, Irakın kuzeyindeki bölgesel yönetim için de
bir fırsattır. O da Türkiyenin kararlılığını
bu tezkere vesilesiyle görmeli, bundan sonraki adımlarını
Türkiyeyi Irakın kuzeyine operasyon yapmaya mecbur bırakmayan
bir şekilde atmanın yolunu bulmalıdır.
Bu, terör örgütü ve terör örgütüne destek verenler için de bir
fırsattır. Türkiyenin bu kararlılığı
karşısında, terörü bırakmanın, terörden vazgeçmenin,
Türkiyenin sorunlarının Türkiyede, demokratik bir zemin
içerisinde, Parlamentoda, basında, televizyonlarda herkes
tarafından konuşulduğunu görmenin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ergün, süreniz bitti. Lütfen toparlayın,
bitirin.
NİHAT ERGÜN (Devamla) Bu nedenle, terör örgütünün kendisi
ve ona destek veren yandaşlar da Türkiyenin bu kararlılığı
karşısında atmaları lazım gelen doğru
adımları atmalıdırlar.
Son olarak, tezkerenin kullanımında ve terörle mücadelede
elbette şunları da söylemek mümkün: Çok sofistike yöntemlerle
tezkere kullanılmalıdır. Mademki asimetrik bir tehditle
karşı karşıyayız, konvansiyonel yöntemler yerine
çok sofistike yöntemler bulmak mecburiyetindeyiz. Bunların
ne olduğunu burada konuşacak değiliz elbette. Profesyonelleşmeye
terörle mücadelede önem vermeliyiz. Tezkerenin kullanımındaki
her safhada mutlaka siyasi iradenin ve otoritenin kararlılığını,
denetimini, azmini kamuoyunun görmesini sağlamalıyız
ve tezkere kullanılırken, daha büyük bir yangına sebebiyet
vermek isteyenlere fırsat vermeden bu tezkereyi kullanmalıyız
ve ayrıca, Türkiyenin bugüne kadar aldığı demokratikleşme,
özgürleşme, hukuk devleti konusundaki mesafelerin, kalkınma
ve Avrupa Birliği perspektifi konusundaki mesafelerin de korunmasına
özen göstererek bu tezkerenin kullanılmasında bir yön çizmeliyiz
diye düşünüyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, AK Parti Grubunun
bu tezkerenin arkasında kuvvetle ve dirayetle duracağını
bildiriyor, saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Ergün.
Sayın milletvekilleri, şimdi şahısları
adına söz isteyen arkadaşlarıma söz vereceğim.
İlk söz, Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Gökalp Güneyin.
Sayın Güney, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, burada, çok önemli, acil bir konuyu tartışıyoruz
gruplar olarak. Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiğinde
sınır ötesi hareket yapabilmesi için Hükûmetin Türkiye Büyük
Millet Meclisine getirmiş olduğu tezkereyi görüşüyoruz.
Burada özellikle söz alma ihtiyacını duydum ve bana
söz verdiğiniz için Sayın Başkan, size teşekkür ediyorum.
Amacım, bu kritik sürece katkıda bulunmak, deneyimlerime
dayanarak bazı tespitlerimi sizlerle paylaşmaktır,
hiç kimseyi ama hiç kimseyi, herhangi bir kitleyi, partiyi, kurumu
suçlamak değildir.
Değerli arkadaşlar, buruk bir bayram yaşadık.
Hepimiz seçim bölgelerimize gittik. Oradaki insanlarımızın
ne şekilde bir bayram yaşadığını hep birlikte
gördük. Millet huzursuz. Herkesin aklı fikri bu terör belasında.
Herkes silahlı kuvvetlere severek vermiş olduğu çocuklarının
akıbetini düşünüyor. Yarın ne olacağız? Nereye
gidiyoruz? diye hepimize sorular soruldu, soruluyor. İnanıyorum
ki bu çatı altındaki bütün milletvekilleri, bu bayramda
bu sualleri ve bu tedirginliği, bu endişeyi yaşadılar.
Muhterem arkadaşlarım, bu tezkere niçin geldi? Bu
tezkerenin amacı nedir? Sayın Başbakan Yardımcımız
Çiçek, pazartesi günkü Bakanlar Kurulu toplantısından
sonra tezkereyle ilgili çok detaylı bir bilgi verdi. Tek bir cümle
söylemek icap ederse bu tezkerenin amacı
uluslararası
hukuk çerçevesinde gerekli tedbirleri almak üzere, hudut,
şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe belirlenecek şekilde,
Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irakın kuzeyinden
ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırıların
bertaraf edilmesi amacıyla, sınır ötesi hareket ve müdahalede
bulunmak üzere, Irakın PKK teröristlerinin yuvalandıkları
kuzey bölgesiyle mücavir alanlara gönderilmesine
Amaç bu,
açık, net bir şekilde ifade edilmiş ve kamuoyu da bunu yakından
biliyor. Bu tip tezkereler Türkiye Büyük Millet Meclisinde zaman
içerisinde geldi ve geçtiler, uygulandılar. Yasa ve Anayasa
gereği istenilen ve bugün için de kanımca çok gerekli olan
bir tezkere.
Şimdi, geriye dönerek şu tespiti yapmalıyız:
Son yıllarda ülkemizdeki ekonomik ve siyasi istikrar, özellikle
22 Temmuzdan sonraki siyasi, ekonomik istikrar, bu istikrarı
bozmak isteyen iç ve dış güçler son aylarda bu terör eylemlerini
artırmışlardır. Hepimizi üzen, içimizi dağlayan
terör olayları kanaatimce bu istikrarı bozmaya yöneliktir
ve maalesef, üzülerek ifade etmeliyim ki iç ve dış mihraklar
da bu istikrarın bozulması
için, bozulabilmesi için dolaylı veya dolaysız bu tip eylemlere
destek vermektedirler. Terör belası, bugün dünyanın başının
belasıdır, başta Amerika olmak üzere. Türkiyede de
bu bela bu genelleşmenin içinin bir parçasıdır, bizde
de PKK olarak yirmi üç yıldan beri devam etmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu sorun millî bir davadır.
Bu, benim veya buradaki arkadaşlarımın bir kısmının
davası değildir. Bu dava, bu çatı altında oturan
bütün milletvekillerinin ve tüm halkımızın millî bir
davasıdır. Buna böyle bakmak mecburiyetindeyiz. Eğer
bunu böyle algılarsak ve buna inanırsak o zaman bunu çözebiliriz.
Bu beladan, bu davadan, bu yanlıştan herhangi bir siyasi
prim çıkması mümkün değildir, çıkmamıştır,
çıkamaz. Kimse bundan bir medet ummasın. Kanın üzerinden
siyaset yapılmaz, bundan da prim alınmaz.
Tabii, değerli arkadaşlarım, biz Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak irademizi ortaya koymak mecburiyetindeyiz.
İnanıyorum ki bugün burada, bütün milletvekilleri, grubu
olan partiler ve grubu olmayan partiler, benim gibi bakacaklardır
buna, bir parti gözlüğü, bir ideoloji gözlüğü altında
bakmayacaklardır ve istiyorum ki, gönlümce istiyorum ki, burada
fire vermeden hepimiz ama hepimiz birlikte bu tezkerenin arkasında
duralım ve Hükûmetimize bu tezkereyi verdiğimiz zaman
onun elini güçlendirelim ve Türkiyede bu ayrılıkçı
terörü yapan, destekleyen ve bilfiil içinde olanların elindeki
çok silahı almış olalım ve onlara bu sayede de gerekli
dersi verelim diyoruz.
Burada, eski bir parlamenter arkadaşınız olarak,
özellikle biraz önce Biz bu tezkereye olumlu oy vermeyeceğiz.
diyen çok değerli arkadaşlarıma da seslenmek istiyorum.
Çoğunu yakından tanıyorum, çok değerli insanlardır,
ülkemizin birliği, dirliği, beraberliğine inanmış
insanlardır, bu çatı altında birlikte milletvekilliği
yaptık, ama bu noktada şunu açıkça ifade etmek istiyorum,
bugün belki de en net altını çizerek söylemek istediğim
şey şudur: Güneydoğuda, o bölgede siyaset yapmanın
temelinde hizmet yatıyor. O bölgede siyaset yapmanın temelinde
demokrasi, daha çok demokrasi, demokratik açılımlar yatıyor.
22 Temmuz seçimlerinin sonucunu buradaki bütün milletvekilleri,
gruplar iyi analize ederlerse şunu görürler: Acaba AK Parti güneydoğuda
bu başarıyı nasıl elde etti? Niçin AK Parti bu bölgede
birinci parti oldu? Bunu görüyoruz, bunu yaşadık. Rakamlar
ortada. Bu rakamları hep birlikte gördük. Buradaki yatan
şey
(CHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Yeşil kart, yeşil kart.
BAŞKAN Lütfen
Lütfen arkadaşlar.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) Buradaki yatan şey hizmet
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Güney, süreniz bitti. Lütfen konuşmanızı
bitirin efendim.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) Çok çabuk bitti.
Burada yatan hizmettir. Burada yatan oradaki insana verilen
değerdir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Eğer siz son üç yılda 6 katrilyon devlet yardımı oraya
yapmışsanız onun karşılığıdır.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, silahla, kanla
bir yere varılamaz. Varılan noktayı 22 Temmuz seçimleri
açık ve seçikçe ortaya koymuştur. Biz bu seçim sonuçlarına
işte şu şu kadar aldı, bu bu kadar aldı
şeklinde değil, iyi analize ettiğimiz zaman oraya ne
yapacağımızı bu seçim sonuçları bize ifade
etmiştir. Bunu, bu Meclisin, bu Mecliste grubu bulunan partilerin
dikkate almasını diliyorum ve son olarak şunu söylüyorum:
Arkadaşlar, bu ülke hepimizin. Bu ülkede bizim ayrımız
gayrımız yok, kökeni ne olursa olsun herkes bizim kardeşimizdir.
Biz bugüne kadar İstiklal Harbinden evvel olsun, İstiklal
Harbinde olsun hep birlikte hareket ettik ve güzel başarılara
imza attık. Bundan sonra da bunlara bu insanların, bu ülkenin,
bu milletin gücü yeter.
Bu tezkereye isteyerek, gönlümden koparak, bir milletvekili
olarak olumlu oy vereceğim ve bunun da Hükûmetimizin elini güçlendireceğine
inanıyorum. Bundan sonra da umuyorum ve diliyorum ki bu PKK belası
en kısa zamanda ülkemizin gündeminden silinip gider, millet
rahat ve huzura kavuşur.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Güney.
Sayın milletvekilleri, şimdi söz sırası,
Hükûmet adına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Sayın Cemil Çiçekte.
Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün ülkemiz için, milletimiz için son derece hayati önemi
olan bir konuyu müzakere ediyoruz. Yapmakta olduğumuz bu görüşmelerin
milletimiz için hayırlı sonuçlara vesile olmasını
Allahtan diliyorum.
Bu müzakereyle istediğimiz şey şudur yüce Meclisten:
Sınırlarımızın ötesinden, ülkemizin birliğine,
bütünlüğüne, huzuruna karşı bir terörist saldırı
var, saldırılar var, tehdit var. Buna karşı uluslararası
hukuktan doğan haklarımız var. Bu haklarımızı
kullanarak Irakın kuzeyinden ülkemize yönelik bu tehditleri,
bu saldırıları bertaraf etmek üzere Türk Silahlı
Kuvvetlerinin sınır ötesi operasyonuna ve müdahalesine
imkân vermek üzere, Anayasanın 92nci maddesine göre sizlerden
izin talep ediyoruz. Gösterdiğiniz ilgi ve destek için Hükûmetim
adına şimdiden teşekkür ediyorum.
Biliyoruz ki konuyu müzakere ederken yüreğimiz yanıktır,
içimiz de buruktur. Bunun hepimiz farkındayız. On binlerce
insanını feda etmiş, şehit vermiş, daha fazlasını
da kahraman gaziler olarak aramızda ve gönlümüzde yaşatan
bir milletin fertleri, vekilleri, temsilcileri olarak büyük bir sorumluluk
duygusu içinde aklımızı, temiz hislerimizin ve asil
heyecanlarımızın önüne koyarak ve soğukkanlı
bir şekilde tartışmalı ve karara bağlamalıyız.
Evet, bu vesileyle ifade edildiği gibi, sabır taşı
çatlamıştır. Yaşanan bunca üzücü olaylardan sonra
sabrımızın taştığı bir noktadayız,
ama şunun da farkındayız: Biz, büyük bir milletiz ve büyük
bir devletin sahipleriyiz. Büyük millete yakışan, sabrın
taştığı noktada sabır göstererek doğru
yolu bulmak, doğru hedefe kilitlenmektir. Türkiye Cumhuriyeti
devletinin bunca zamandan beri yapmaya çalıştığı
iş, sabır taşının çatladığı noktada
doğru kararı alabilmek içindir.
İfade edildiği gibi, biz bu kararları alırken,
dün değil bugün alırken gözettiğimiz bir tek husus var.
Parti içi hesaplarımız, parti içi dengelerimiz yok, orada
dengeler yerinde. Bizim gözettiğimiz, milletimizin dengesi,
devletimizin dengesi bozulmasın. Attığımız
her adımda, aldığımız her kararda, bazı kararları
dün değil de bugün niye alıyorsak gözettiğimiz tek husus
budur, çünkü böylesine önemli bir meseleyi konuşurken birbirimize
inanmamız, birbirimize güvenmemiz lazım.
Değerli milletvekilleri, bu müzakereler vesilesiyle
inanıyorum ki milletimizin önemli bir kısmı buradaki
konuşmaları dinliyor. Dolayısıyla, bazı hususları
ortaya koymamız gerekmektedir. Arz edeceğim hususlarda
bir anlayış birliğine varamadığımız
zaman, bundan, en çok, korumaya çalıştığımız
değerler, kavramlar, kurumlar, neticede milletimiz zarar görür.
Çünkü, çok karmaşık, çok boyutlu bir konuyu konuşuyoruz,
bugünü değil, geleceği konuşuyoruz. Hata yapma lüksümüz
de yok. Yaşadığımız coğrafya, hata yapan
toplumların acı hatıralarıyla doludur. Bunları
unutmadan bu müzakereleri yapmamız gerekmektedir.
Bu konuda evvela arz edeceğim husus şu: Terör konusu
bir devlet sorunudur, uygulanan politikalar da bir devlet politikasıdır.
Bunun altını önemle çiziyorum. Eğer bu noktada anlaşamazsak,
o takdirde tartışmalar uzar gider, bundan da en büyük faydayı
teröristler görür, terör örgütleri görür.
Özellikle, önünüze getirilen tezkere bir devlet politikasının
sonucu olduğu için ve bir devlet talebi olarak huzurunuza geldiği
için, bu tezkere yazılırken öyle ayaküstü yazılmadı.
Devletin ilgili birimleri, başarıyı elde edebilmek
adına nelere ihtiyaç varsa, uluslararası hukuk nelere
imkân veriyorsa onlar en ince teferruatına kadar düşünüldü
ve o çerçevede huzurunuza gelmiş oldu. Dolayısıyla,
birinci anlaşmamız gereken husus o ki terör bir devlet sorunudur.
Bu olumsuzluklar kalkmadığı sürece bu politika sürdürülecektir.
Türkiye 1980 öncesi ve 1980 sonrası ve bugün de terörün
her türlüsüyle mücadele ediyor. Her düşünceden, her görüşten
hükûmetler geldi, görev yaptı, Türkiyenin ve Türkiye Cumhuriyeti
devletinin önündeki en önemli mesele, Millî Güvenlik Kurulu toplantılarının
değişmez gündem maddesi olarak bu belayı buldu. Dolayısıyla,
sadece dün, bugün ortaya çıkan bir konuyu konuşmuyoruz.
Her hükûmet uğraştı, biz de uğraşıyoruz. Bu
tezkere zaten bu uğraşın, bu mücadelenin sonucudur,
onun bir parçasıdır. Eğer konu bu ölçekte ele alınmazsa,
terörün tuzağına düşer, oyununa geliriz. Ben gelirim,
terör biter, akan kan durur deniliyorsa, bu söylemi de geçmişte
yaşadık. Tam tersi, akan kan durmadı, her gün ölü sayısı,
hayatını kaybedenlerin sayısı daha fazla arttı.
Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir
terör sorunu var. Bunun üstesinden gelmek için alınması gereken
birçok tedbir var. Biz, bugün, sadece sınır ötesi operasyonla
ilgili, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesinde müdahaleye
imkân verecek yetkisini konuşuyoruz, o çerçevede terör meselesini
ele alıyoruz.
Terörle mücadele bir millî meseledir. Hep ifade edildiği
gibi, tek bir partinin veya sadece bir hükûmetin değil, devletin
tüm birimleriyle, tüm organlarıyla, milletimizin bütün fertleriyle
birlikte sürdürülmesi gereken bir mücadeledir. Böyle anlamadığımız
takdirde, meseleyi yanlış bir zeminde tartışmış
oluruz. Partiler üstü, hükûmetler üstü bir meseledir ve Türkiyenin
geleceğiyle ilgilidir.
Bunları sıralamamın sebebi, terörle ilgili
tartışmaları yaparken kullanacağımız
terminoloji, üslup, onun şiddeti, dehşeti, netice itibarıyla
bu konunun ne ölçüde, nasıl çözüleceğine de olumlu ya da
olumsuz tesir icra edecektir.
Bir başka hususu daha bu vesileyle ifade etmek istiyorum:
Terörle mücadele meselesi bir mevsimlik mesele de değildir.
Yani, sadece bahar aylarında sürdürülen, kış gelince
gündemden kalkan bir konu değildir. Tabiatıyla Türkiye,
gündemi sıkça değişen, öğleden evvel başka,
öğleden sonra farklı konuları konuştuğumuz
bir ülke, ama şundan herkesin emin olması lazım ki biz
Hükûmet olarak, gündeme geldiğimizden beri, bunu devamlı
mücadele edilmesi gereken bir konu, bir sorun olarak ele aldık,
mevsimlik bir konu olarak görmedik ve sorunun kararlılıkla
çözüleceğinin idraki içerisinde olduk.
Tabiatıyla, terör konusunda çözüm ararken en evvel gömleğin
ilk düğmesini doğru iliklememiz lazım, eğer onu yanlış
iliklersek sonuna kadar yanlış gider. O da şudur: Evvela
terörün tanımında bir anlaşmış olmamız
gerekir. Eğer benim terörist dediğime bir başkası
özgürlük savaşçısı diyorsa, bizim terör örgütü dediğimize
bir başkası onu tebcil anlamında başka bir şey
söylüyorsa bir araya gelip çözüm bulmakta zorlanırız. Dolayısıyla,
eğer terör konusuna bir olumlu yaklaşım sergilenecekse
bundan rahatsız olan herkesin tanımında bir mutabakata
varması gerekir. Aksi takdirde, farklı şeyleri konuşuruz,
farklı sonuçlara varırız. Ayrıca, terör gibi karmaşık
bir konu için, zaman zaman televizyon ekranlarında gördüğümüz,
bazen stratejist, bazen analist filan diye altına bir kısım
önemli sıfatların yazıldığı bir kısım
insanlar, böylesine karışık, karmaşık, çok boyutlu,
derinliği olan bir konu için sihirli çözümler üretmekte ve vatandaşımıza
doğru bir bilgi vermemektedir. Şu an üzerinde konuştuğumuz
tezkere, âdeta terörle mücadele açısından yegâne bir çözüm
yolu olarak kamuoyumuza takdim edilmiş, bu da ister istemez
bir kısım yanlış anlamalara, kendi içimizde bir
kısım farklı düşünmelere yol açmıştır.
Hâlbuki bunun sihirli hiçbir çözümü yok. Askerî mücadele, askerî müdahale
sorunun bir yönünü ele almaktadır, çözümlerden bir tanesidir.
Bunun, başkaca tedbirlerle ve eş zamanlı olarak, koordineli
olarak sürdürülmesi gerekmektedir ve şu an Türkiye Cumhuriyeti
hükûmetleri olarak ve bizim Hükûmetimiz olarak yapmaya çalıştığımız
iş de bunları ortaya koymak ve bunun gereğini yapmaktır.
Zannediyorum göz ardı ettiğimiz bir husus var. Bu, aynı
zamanda devletimize de bize de haksızlık oluyor. Zaman zaman
teröristlerin sayısıyla ilgili bir kısım rakamlar
telaffuz ediliyor; sayısı şu kadardır, bu kadardır.
Sanki Türkiye Cumhuriyeti devleti ve biz, sadece bu 3 bin kişiyle,
5 bin kişiyle mücadele ediyoruz. 70 milyonluk bir ülke, bu kadar
askerî gücü, bu kadar güvenlik gücü olan bir ülke, sayısı bu
kadar olan birileriyle niye başa çıkamıyor?
O hâlde, bizi dinleyen vatandaşlarımızın da
yakinen bildiği gibi, ifade etmek istiyorum ki terör örgütleri,
uluslararası politikanın bir enstrümanıdır, arkasında
bir veya birden fazla devlet ya da uluslararası güç yoksa bu
şer odaklarının bir günden fazla yaşama şansı
da yoktur. Dış destek olmadan hiçbir terör örgütü varlığını
sürdüremez. Bugün dünyadaki terör örgütleri içerisinde en fazla
desteğe sahip olan da PKKdır. Onun için tarihin en kanlı
terör örgütüdür. O nedenledir ki hiçbir terör örgütü müstakil hareket
edemez, müstakil karar alma kabiliyeti yoktur, destek verenlerin
maşasıdır, kuklasıdır, ipleri başkalarının
elindedir, yaşamak için öldürmek zorundadırlar. Bunun en
güzel örneği de PKKdır.
Şimdi, bu örgütün arkasında kimlerin olduğunu,
hangi güçlerin olduğunu, kimin kimi kullandığını
söyleyerek bu Meclisin zabıtlarını karartmak ve kirletmek
istemiyorum, ama şunu biliyoruz: Birkaç gün evvel gözaltına
alıyorsunuz, sonra, birkaç gün sonra serbest bırakıyorsunuz,
sonra özel uçaklarla Kandil Dağına gönderiyorsanız,
bunun bir izahı olmuş olmalıdır.
Bir başkası: Türkiye, bizden evvelki hükûmetler döneminde,
biz de müteaddit defalar Bunlar terör örgütünün mensuplarıdır,
yöneticileridir, bunları bize iade edin. dediğimizde,
göstermelik sığınmacı statüsüyle bunları iadeden
vazgeçiyorlarsa ya da bir silahın otomatik mi yarı otomatik
mi olduğuna dört senede karar veremiyorlarsa oturup düşünmek
lazım gelir, bunlar kimin hesabına, kimin namına bu eylemleri
ortaya koyuyorlar
Onun için, değerli milletvekilleri, şunu ifade etmek
istiyoruz: PKK kanlı terör örgütü bizim halkımızı
temsil etmiyor. Daha 1984te Eruhta, Şemdinlide ve daha
başkaca yerlerde iki yaşındaki çocuğu, seksen yaşındaki
ihtiyarı, hamile kadınları kurşuna dizebiliyorsa,
o bölgenin insanlarını kurşuna diziyorsa, kim ve nasıl,
ne hakla onları temsil etmiş olacaktır?
PKK terör örgütü, bugün, en büyük zararı doğu ve güneydoğuda
yaşayan vatandaşlarımıza veriyor gelişmeyi
ve kalkınmayı engelleyerek, yatırımları engelleyerek.
Eğer bugün GAP projesi bitirilemediyse, en büyük sorumluluk
PKKnındır. Bu projenin maliyetinin 10 mislini bu millet,
bu devlet terörle mücadeleye harcamıştır. Daha birkaç
gün evvel gazetelerdeki miktar 300 milyar dolardır. GAP projesinin
toplam maliyetinin 32 milyar dolar olduğu dikkate alındığında,
Türkiye, son yirmi üç sene içerisinde 10 tane GAP projesini bitirebilirdi.
Bitince ne olurdu değerli milletvekilleri? O bölgede o
proje kapsamı içerisinde 22 tane baraj vardı; bunun 15i
bitti, 7si bitmedi. 19 tane santral yapılacaktı; bunun sadece
9u bitti, 10u bitmedi. 1 milyon 800 bin hektar sulanacaktı.
Bakınız, o bölgenin bugün en önemli sıkıntısı
işsizliktir, istihdam sorunudur. Bir kısım insanlarımız
size geliyor, bize geliyor, iş istiyor, aş istiyor. Dolayısıyla,
eğer bu proje bitirilebilmiş olsaydı, 1 milyon 800 bin
hektar arazi sulanabilecek -ki, bugün sadece bunun 360 bin hektarı
sulanabiliyor- 3 milyon 800 bin kişiye de iş ve aş
imkânı bulunacaktı.
Şimdi, kim kimi temsil ediyor? Kan dökerek, kin kusarak o
bölgeyi geri bırakan, aç susuz bırakan kimler?
GAP bitseydi, kişi başına gelirde en az yüzde 209
bir artış olacaktı, millî gelirde kişi başına.
Otoyollar, kara yolları, havaalanları, demir yolları,
sanayi tesisleri, eğitim kurumları, ihracat merkezleri,
bunların hepsi o bölgeye şimdiye çoktan gelmiş olacaktı.
Dolayısıyla, o bölgenin refahı çok büyük ölçüde artacak,
Türkiyenin millî geliri de şimdiye çoktan 1 trilyon doları
bulmuş olacaktı. Dolayısıyla, bugün Güneydoğuya
en büyük zararı veren, oradaki insanlarımızın
çektiği sıkıntıların başlıca sorumlusu
bu örgüttür. Bunun bilinmesi lazım.
Bir başka hususu daha ifade etmek istiyorum: Terör, hem
ülkemizin hem bölgemizin hem de dünyanın bir gerçeği. Hiçbir
ülkenin teröre karşı yüzde yüz muafiyeti yoktur, korunması
yoktur. 11 Eylül gerçeği bunun en açık delilidir. Dolayısıyla
terörle mücadelede uluslararası aymazlığın ortadan
kalkması lazım. Gelin, buradan bütün dünyaya, evvel kendi
içimizde, ülkemizden, kim için, ne için, ne maksatla, ne adına
olursa olsun, terörün, lanetlenmesi gereken bir gerçek olduğunu
bütün dünyaya ifade etmemiz lazım
(AK Parti sıralarından
alkışlar)
ama içimizde hâlen bunu lanetlemeyenler var. Bu
örgüte destek verenler göstermelik dahi olsa bu örgütü terör örgütü
olarak ifade ettiği hâlde, hâlen buna terör örgütü diyemeyenlerimiz
var. Bunu doğru bulamıyoruz. Kalıcı bir başarı
için muhakkak ve mutlaka uluslararası iş birliği, dayanışma,
samimiyet şarttır. İkiyüzlü, alçakça tavırlar terörün
en büyük güç kaynağıdır. Millî çabalar, sonuç almak için
tek başına yetmiyor. Bu alanda da en büyük başarıyı
sağlayan bizim milletimizdir, Türkiye Cumhuriyeti devletidir
bu kadar karmaşık bir konu karşısında. Dolayısıyla,
biz, bugüne kadar terörle mücadelemizde hiçbir ülkeden doğru
dürüst, yeterli destek görmedik. Bu örgütü terör örgütü olarak
ilan ederler, taziye mesajı göndermenin dışında,
ben, adım atanına rastlamadım.
Beş seneye yakın görevde bulunduğum süre içerisinde,
bir tek terör örgütü mensubu Türkiyeye iade edilmemiştir,
ama terörle mücadele adına söylenen laf çok, tedbir adına
ortaya konan somut bir netice yoktur. Dolayısıyla biz, bugüne
kadar elde ettiğimiz başarıyı, milletimizin
sağduyusuna, ferasetine; güvenlik güçlerimizin ve silahlı
kuvvetlerimizin üstün fedakârlığına borçluyuz. Bundan
dolayı da müsaade ederseniz hem kendi adıma hem sizler
adına şükranlarımı ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla,
desteğin ve dayanışmanın olmadığı
bir konuyu konuşuyoruz, bunu da dünyada en iyi bilen ülke biziz.
Uluslararası sözleşmeler var suçluların iadesiyle
ilgili, maalesef bu sözleşme çalışmıyor. Adi suçlar
için bile işlemesi zor bir sözleşme, terör suçları için
hemen hemen hiç işlemiyor. O nedenle biz bu mücadeleyi, kendi
imkân ve kabiliyetlerimizle sürdürdük, sürdürüyoruz, sürdüreceğiz
ve şunun idraki içerisindeyiz bir atasözümüzde ifade edildiği
gibi: Elden gelen öğün olmuyor, o da vaktinde bulunmuyor.
Değerli milletvekilleri, bir şeyi daha ifade etmek
istiyorum: Tabiatıyla, terör sorununu çözerken, hukukun
dışına çıkmadan, demokrasi içinde çözeceğiz.
Kalıcı çözüm buradadır, demokrasi içerisinde kalmaktadır;
bunda hiç tereddüdümüz yok. Bunun dışında bir arayış
içerisinde kim varsa, kim olabilirse, terör meselesini çözmekten
daha çok, terörü azdıracaktır. Onun için demokrasi, çözüm
için müsait bir ortamın hazırlanması bakımından
önemlidir. Ancak, şunu da görmemiz lazım: Çözümü demokrasi
içerisinde bulacaksak, arayacaksak, doğruya böyle varacaksak,
insanlığa karşı, milletimize karşı suç
işlemiş olanların bir demokratik tövbeye de ihtiyaçları
vardır; bu da bu işin ön şartıdır. Çünkü,
eğer biz yanlış yaptıysak, hata yaptıysak, milletimizden
özür dilemeyi bilemiyorsak, o zaman, farklı dilden konuşuyoruz
demektir. Zannediyorum demokrasi, bu manada, yanlıştan
dönebilmek için
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, süreniz bitti, ek süre veriyorum.
Buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Zannediyorum demokrasi, işin doğrusunu yapmak -kaybettiklerimizi
belki geri getirmeyecek ama- bundan sonraki önemli kazanımlar
açısından, böyle bir nefis muhasebesine, demokrasinin
sağladığı imkânlardan istifade ederek, sorunun
parçası olmak, belanın parçası olmak yerine, çözümün
bir parçası olmak adına önemli fırsatları önümüze
koymuştur, koyacaktır. Bunu da iyi değerlendirmemiz
gerekiyor.
Tabiatıyla biz, bugün bu tezkereyi, ulusal güvenliğimizin
korunması için istiyoruz. Ülkemizin birliği, dirliği,
huzuru ve barışı için istiyoruz. Dolayısıyla,
şundan emin olasınız ki, bu izin verildiği takdirde,
ülkemizin menfaati neyi gerektiriyorsa, hiç tereddütsüz, bunun
gereği yapılacaktır. Burada bir kısım ifadelerin
çok net ve açık olarak verilmemiş olması, tezkerenin
bir kusuru değildir. Bilenler bilir ki, her cümlenin bir sebebi,
vürûdu vardır. Her şeyi burada açık açık söylemek de,
tabiatıyla yaptığımız işin gereği,
icabı olarak doğru olmayacağını düşünüyoruz.
Onun için, söylediğimiz şey, bu tezkerenin hedefi, doğrudan
doğruya terör örgütüdür; bu doğrudur. Biz geçmişte de
yirmi dört operasyon yapmışız. Masum insanlarla teröristleri
bugüne kadar hep ayırdık, bundan sonra da doğru olan budur.
Aksi hâlde, zaten teröristlerin istediği, kendi taraftarlarını
çoğaltmak ve dış dünyada Türkiyenin aleyhine bir
kısım kampanyaların sürdürülmesini temin etmektir.
Bu, onlara en büyük kolaylığı sağlar. Onun için bilerek,
istenilerek ve inanarak seçtiğimiz bir cümle vardır, o da
Bu tezkerenin hedefi, Kuzey Iraktaki terör örgütüdür. Ama,
şunu da biliyoruz: Hırsıza mâni olmayan, hırsızın
dostu olur. Bu da bir başka gerçektir, hayatın gerçeğidir.
Tabiatıyla, terör örgütüyle mücadele ederken alınacak
yegâne tedbir bu değil. Göreve geldiğimiz günden beri birçok
tedbiri devreye soktuk. Bakınız, demin GAP projesiyle ilgili
rakamları söylemeye çalıştım. Bunun bir an evvel
bitirilmesi lazım. Hükûmet olarak önceliğimiz de zaten budur,
bu projelerin bir an evvel hayata geçirilmesidir. Eğitimde,
sağlıkta ve en medeni ihtiyaçların karşılanması
için şu beş sene içerisinde önemli miktarda, bütçe imkânlarını
zorlayarak, Güneydoğuya yatırım yaptık 5,5-6
katrilyon. Başka kaynaklardan da yatırımlar yapıldı.
O bölge insanıyla her zaman beraber olduk, üzüntüsünü paylaştık,
sevincini paylaştık. Onun içindir ki, bugün terör örgütü azgınlaşmıştır,
aldığımız sonuçlardan rahatsızdır, demokratik
açılımlardan rahatsızdır. Terör örgütünün korktuğu,
çekindiği en önemli şey demokrasidir. Yarasanın aydınlıktan
çekindiği gibi terör örgütü demokrasiden korkar ve kaçar, kaçınır.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Biz ise demokratik
açılımları sürdürmeye kararlıyız ve sorunu
demokrasi içerisinde çözeceğiz. Bundan da hiç kimsenin tereddüdü
olmaması gerekir.
Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti dün olduğu gibi bugün de ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğünü koruma idealiyle, kendisine karşı yönelen
her türlü tehdidi göğüsleyerek üniter yapısını,
toprak bütünlüğünü, cumhuriyetin temel niteliklerini muhafaza
etme azmindedir. Milletimizin desteği, güvenlik güçlerimizin
cansiparane çalışmaları, tüm kurum, kuruluşlarımızın,
en başta yüce Meclisimizin yoğun iş birliğiyle,
terörle mücadeleyi gelişen şartlara uygun olarak en etkili
şekilde sürdürmeye kararlıyız.
Bugün Sayın Elekdağ tarafından dile getirilen
husus, bizim de memnuniyetle karşıladığımız
bir husustur. Başta da ifade ettim, biz bir devlet politikası
sürdürmeye çalışıyoruz; eğer değerli partilerimizin
bu konuda burada dile getirmedikleri, vakit bulup getiremedikleri
başkaca düşünceler varsa, Hükûmet olarak bunları almaya,
bununla ilgili bir mekanizmayı işletmeye hazır olduğumuzu
da bu vesileyle ifade etmek istiyorum. Terörizmle mücadelenin
çok boyutlu olduğunu, hukuki, siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda
bazı tedbirlerin alınması gerektiğini biliyoruz.
Bugüne kadar birçok tedbir alındı, bugün alınıyor,
yarın da bunlara yenileri ilave edilecektir.
Bugün vereceğiniz izin yetkisinin, tezkerenin milletimiz
için, üzerinde konuştuğumuz problem için, sorun için hayırlı
bir sonun başlangıcı olmasını temenni ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, şahısları adına
ikinci ve son söz Mehmet Emin Tutan arkadaşımızındı,
ancak o söz sırasını Sivas Milletvekili Sayın Selami
Uzuna verdi.
Sayın Uzun, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Uzun, süreniz on dakikadır.
SELAMİ UZUN (Sivas) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı
Kuvvetlerimizin sınır ötesi harekâtına izin veren tezkere
konusunda şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Bize düşen, Meclis çatısı altında terörle
mücadelede ortak bir irade ortaya koyabilmektir. Grubu bulunan
tüm partiler veya grubu bulunmayan partiler bu konuda aynı hassasiyetle
ve duyarlılıkla hareket etmelidir, bağımsız
milletvekilleri aynı duyarlılık ve hassasiyetle hareket
etmelidir. Kesin bir dille herkes şunu söyleyebilmelidir: Hayatını
kaybeden vatandaşlarımız, güvenlik mensuplarımız
bizim şehitlerimizdir, şehitlerimizin hayatına kastedenler
ise bu ülkeye ve millete düşmanlık yapan teröristlerdir;
masum halkın kanını döken, ülkenin kaynaklarını
heba eden, milletin huzur ve güvenliğini tehdit eden, devlete
silah çeken, bu ülkenin, bu milletin, bu devletin düşmanıdır.
Muhtemel bir sınır ötesi harekâtında hedeflenen
Kimse bu konuda tezkerenin arkasında başka bir amaç ve hedef
aramamalıdır. Irak bizim komşumuzdur. Oradaki insanlar
bizim kardeşlerimiz, akrabalarımızdır, daha düne
kadar her türlü sorunlarına yardımcı olduğumuz
insanlardır. Böyle bir harekât ne sivil insanlara yönelik olacaktır
ne de Irakın siyasi birlik ve bütünlüğüne yönelik olacaktır.
Çok kıymetli milletvekilleri, özellikle -zaten konu ayrıntısıyla
anlatıldı, siyasi ve hukuki yönleri dile getirildi- ben
daha değişik boyutlarından kısaca ele almak istiyorum
konuyu. Öncelikle, DTPli arkadaşın konuşmasını
beğendim. Ama, bu ülkede yaşayan insanların büyük bir
çoğunluğu, sizin duruş ve gayretinizi yeterli bulmuyor.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) Sizinkini de
SELAMİ UZUN (Devamla) Bugün Kürt aydınlar diye, gazetenin
birisinde haber var. Oradaki aydınlardan size pasaj okuyayım
ben:
Halkın Emek Partisinin eski Genel Başkanı Feridun
Yazar: Siyaset, sorunları çözme sanatıdır. Ancak,
bunların ortaya koyduğu bir proje yok. Başkasının
oluşturduğu gündem konularıyla ilgili görüş belirtmekten
öteye gidemiyorlar.
SIRRI SAKIK (Muş) Onların hepsi milletvekili olmak
için bize başvuranlardı.
SELAMİ UZUN (Devamla) Bir dinlersen
SIRRI SAKIK (Muş) - Olamadıkları için
SELAMİ UZUN (Devamla) Bir dinlersen
BAŞKAN Lütfen Sayın Sakık
Sayın Sakık
SELAMİ UZUN (Devamla) Bir dinlersen
Tartışma
açmak istemiyorum. Şimdi geleceğim oraya.
BAŞKAN Sayın Sakık, siz İdare Amirisiniz
SELAMİ UZUN (Devamla) Şimdi, Abdülmelik Fırat
da diyor ki: PKKdan gelen talimatları uyguluyorlar.
Altan Tan diyor ki: Demokrasi karşıtlarının
ekmeğine yağ sürüyorlar.
Fehmi Işıklar da diyor ki: DTP irade gösterip, özgürlüğünü
ilan etmeli.
Şimdi, öncelikle şunu söyleyeyim: Burada olmanızdan
mutluluk duyuyorum, şahsım adına mutluluk duyuyorum.
Bu da demokrasi. Türk halkının, bu ülkede yaşayan insanların
yüzde 90ı temsil ediliyor burada bugün ve burada herkesin temsil
edilebilmesi, demokrasimiz adına, ülkemiz adına mutluluk
verici bir durumdur.
Şimdi, gelelim işin diğer tarafına. Şimdi,
tabii ki, Bakanımız da bu konuyu dile getirdi. Tezkere,
tezkere
Tezkere sanki, böyle çıkacak, hemen ülkede terör duracak,
böyle bir beklentiye sokuldu. Tezkere, ülke terörünün bitmesine
çare midir? Elbette değil, ama yöntemlerden birisidir.
Terörün bu ülkede ne zaman başladığı kabul
ediliyor, 12 Eylül öncesindeki terörü saymazsak? 1984; 1983 sonu,
1984, işte baskınlarla, yani Kuzey Iraktan gelen terör
şekliyle. Peki, 1984 yılında doğan çocuk şimdi
kaç yaşında? Yirmi üç yaşında. Peki, nerede?
Dağda. Peki, biz, yirmi üç sene ne yaptık? Bu ülke olarak, bu
ülkeyi idare edenler olarak, yirmi üç sene boyunca biz ne yaptık?
Bu çocuklar bizim ilkokulumuza gitti mi? Bizim ülkemizde doğdu,
nüfus cüzdanımız var, ilkokula gitti, ortaokula gitti,
liseye gitti, belki bazıları üniversiteye gitti, şimdi
dağdalar. Böyle bir ülke dünyada yok arkadaşlar, böyle bir
ülke yok dünyada.
Siz, hiç, Yunanistandan Türkiyeye mülteci olarak kaçan
bir vatandaş duydunuz mu? Böyle bir şey asla yok. Bu ne biçim
ülkedir arkadaşlar? Bu ne biçim ülkedir ki, ülke vatandaşlarının
bilmem kaç bin tanesi yurt dışında bu ülkeye karşı
savaşıyor? Haa, işte sorun burada. Yani soruna parmak
basmamız gerekiyor.
Evet, askerî çözüm çare değil, ama mutlaka askerî çözüm olmalıdır.
Ben, terörün en yoğun olduğu zamanlarda doğuda bir ilçede
kaymakamlık yaparken, olağanüstü hâl bölge valisinin yanına
gitmiştik üç kaymakam arkadaşla. Olağanüstü hâl bölge
valisi o zaman makamında bize ne demişti biliyor musun?
Ankara kafayı takmış Refah Partisine, doğudaki
terör işini askere havale etmiş. Bir tane terör politikaları
yok. demişti olağanüstü hâl bölge valisi. Ben de olağanüstü
hâl bölge valisiyim. demişti. Buraya oradan geldik arkadaşlar,
politikasızlıktan geldik. Şimdi, günümüze geliyoruz.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Hangisi o?
BAŞKAN Lütfen, arkadaşlar
Lütfen
SELAMİ UZUN (Devamla) Arkadaşlar, dinlerseniz günümüze
geliyorum.
Herkes eteğindeki taşları dökmeli bu ülkede. Bu
ülkede o bölgeden oy alamayanlar düşünsünler şu anda, başını
ellerinin arasına alıp düşünmeleri gerekir. Üstat Necip
Fazılın öyle bir tavsiyesi vardır Türk gençliğine:
Başını ellerinin arasına alıp düşünmesi
lazım bu ülkeyi idare eden herkes. Biz, bu çocukları niye vatandaş
yapamıyoruz? Bu ülkede doğan insanlar niye bizi sevmiyorlar,
bize silah çekiyorlar? Niye Almanyanın vatandaşı
Almanyaya silah çekmiyor? Niye İtalyanlar İtalyaya silah
çekmiyor da bu ülkenin vatandaşları bize silah çekiyor?
İşte, sorun burada. Bu sorunu hepimiz düşünmeliyiz.
Biz bu soruna parmak bastık. Biz bu soruna parmak bastık arkadaşlar.
Biz Doğudan ve Güneydoğudan ortalama yüzde 60, kimi vilayetlerde
yüzde 70 oy aldık. Biz soruna parmak bastık.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Yahu, seçimi bırak seçimi.
SELAMİ UZUN (Devamla) Biz o insanların kalbini kazandık,
kalbine girdik.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Niye devam ediyor terör?
BAŞKAN Sayın Uzun, bir dakika
SELAMİ UZUN (Devamla) O yüzde 30un da kalbini kazanacağız.
O dağdaki çocukların anne babaları bize oy veriyor
artık, haberiniz olsun.
SIRRI SAKIK (Muş) Bize oy verince suç, size verince hak.
BAŞKAN Sayın Uzun
Sayın Uzun, bir dakika...
SELAMİ UZUN (Devamla) Buyurun efendim.
BAŞKAN - Bir dakika
Değerli arkadaşlarım, kürsüde konuşan hatip
arkadaşımız, sizin hoşunuza giden -hoşunuza
gitmeyen, size doğru- yanlış da olabilecek şeyler
de söyleyebilir.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Ama, doğruları söylemiyor
efendim.
BAŞKAN - Bütün amacımız, tek hedefimiz, bu kürsünün,
bu platformun özgürce kullanılması değil mi?
SELAMİ UZUN (Devamla) Elbette.
BAŞKAN Sayın Uzun da, kendi bildikleri doğrultusunda
kendi doğrularını bu kürsüden dile getiriyor.
Şimdi, oradan laf atmak, bizim Meclis müzakerelerimizin
bir usulü müdür? Böyle bir şey var mı, böyle bir geleneği
var mı? O nedenle, lütfen
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Hayır, soru yöneltiyor.
BAŞKAN Sayın Anadol, rica ediyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) Genel Kurula soru soruyor Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Lütfen, Sayın Hatibi, laf atmadan, sessizce
dinlemenizi hepinizden rica ediyorum.
Sayın Uzun, buyurunuz.
SELAMİ UZUN (Devamla) Sayın Başkan, elbette, terörle
mücadele hepimizin konusudur.
Arkadaşlar, terörle mücadele hepimizin konusudur. Bu
konuştuğum şeyler, geçmiş iktidarlar boyunca ihmal
edilen, edile edile gönümüze kadar bize ulaşan konulardır.
Biz bunları çözmeye çalışıyoruz. Biz, işte,
nasıl çözmeye çalışıyoruz? Biz terörün uluslararası
boyutu olduğunu biliyoruz, yerel boyutu olduğunu biliyoruz,
bundan çıkar sağlayanların olduğunu biliyoruz,
bundan nüfuz sağlayanlar olduğunu biliyoruz, bunu destekleyen
devletler olduğunu biliyoruz. Ama, her şeye rağmen, bu
ülkede birlik beraberlik içerisinde terörle mücadele etmeye çalışıyoruz.
Biz o insanların kalbini kazandık, gönlünü kazandık.
O dağ başındaki anaların, bacıların gönlünü
kazandık. Onların torunları belki de dağdadır;
ama, onlar bize oy verdiler. Biz bunların kalbine nasıl girdik?
Gerçekten, eğitim ve öğretimiyle, kalkınmasıyla,
ekonomisiyle, işiyle aşıyla, demokratikleşmesiyle,
yollarıyla, asfaltlarıyla, doktoruyla, hastaneleriyle,
içme suyuyla, öğretmenleriyle, bütün bunlarla biz onların
kalbini kazandık. Bu yeterli mi? Arkadaşlar, yeterli değil.
İşte bu iş, hep beraber yapacağımız
şeydir. Bizim hedefimiz, işte ekonomik kurmaylarımız,
Başbakanımız açıklıyor: 2013 yılında
10 bin dolarlık millî gelirden alınan pay. Hedefimiz budur.
İşte, 10 bin dolar millî gelir olduğu zaman ne olacak biliyor
musunuz o zaman bu ülkede? Herkes iş ve aşa kavuşacak;
her aileye et, süt, yumurta girecek; kavga bitecek, barış
ortamı sağlanacak; herkes çocuğunu dilediği
okulda okutabilecek; kavga bitecek; şiddet ve terör o zaman bitecek
arkadaşlar. Bizim, bu ülke için hedeflerimiz var. Bizim, bu ülkede
terörü bitirme konusunda önemli projelerimiz var, hayati, uygulanan
projelerimiz var. Bizi desteklemeye ve bizi izlemeye devam edin.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Uzun.
Değerli arkadaşlarım, 1 arkadaşımız
sözlü olarak, 2 arkadaşımız da yazılı olarak
dilekçe verdiler. Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Biraz
evvel size okuduğum şahısları adına söz alma
sırası, dünkü birleşimin ikinci oturumunun sonunda
başkan vekili arkadaşımızın huzurunda çekilen
bir kurayla tespit edilmiştir. O nedenle orada bir yanlışlık
yok. O bakımdan, Sayın Hüseyin Pazarcının -Balıkesir
Milletvekilinin- bu konuya ilişkin dilekçesi üzerinde daha
fazla durmaya gerek yok diye düşünüyorum. Ama, İç Tüzükün
60ıncı maddesinin üçüncü fıkrasına göre, Sayın
Pazarcı ile -Meclisimizde grubu olmayan 2 tane Genel Başkan
arkadaşımız var- Sayın Ufuk Uras ile Sayın Muhsin
Yazıcıoğluna da, yine yerlerinden olmak ve çok
kısa olmak şartıyla, katkılarını almak
için kendilerine söz vereceğim.
Sayın Hüseyin Pazarcı, burada mısınız?
HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) Buradayım.
BAŞKAN Buradasınız.
Sayın Pazarcı, çok kısa lütfen.
Buyurunuz.
HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Konunun birçok yanına değinildi, ben, bazı uluslararası
hukuk sorunlarına kısaca değinerek, bu görüşmelerin
daha da sağlıklı bir duruma gelmesine katkıda bulunmayı
amaçlıyordum, bu çerçevede de söz aldım.
Sayın Başkan, Türkiye Cumhuriyeti, belirli bir süreden
beri, bir başka devletin ülkesinden terörist saldırıların
hedefi olmaktadır. Uluslararası hukuk, genel bir kural
olarak, bir devletin ülkesini başka bir devletin haklarına
zarar vermeme yükümü altında bulunduğunu ifade etmektedir.
Örneğin, Uluslararası Adalet Divanı, daha ilk kararlarından
birinde, Korfu Boğazı davasında bunu teyit etmiştir
genel bir kural olarak. Bu durum, daha sonra 1970te Birleşmiş
Milletler Genel Kurulunda ve 1989da Güvenlik Konseyinde, terör eylemleri
bakımından da ifade edilmiştir. Hiçbir devletin terörist
eylemlere izin vermemesi, bunlara müsaade etmemesi gerektiği
ve bunları engellemesi gerektiğini ifade etmiştir.
Şimdi dolayısıyla, Türkiye, bu veriler çerçevesinde,
uluslararası hukuk nezdinde kendine karşı görevini
yerine getirmeyen devletlerle karşı karşıya bulunmaktadır.
Bu çerçevede, Sayın Bakan da ifade ettiler, bugüne kadar değişik
tarihlerde 24 operasyon da yapılmıştır Kuzey Irakta
bir dönemlerde. Bunların bir kısmı devrin hükûmetiyle
de anlaşarak ve 1946 anlaşmaları çerçevesinde yapılmıştır,
bir kısmı da daha sonra 36ncı paralelin üstüne Saddam
kuvvetlerinin çıkmasına müsaade edilmediği için,
böyle bir operasyon, orada doğan boşluğun zaruret hâli
doğurması üzerinden yapılmıştır. Şimdi
gelinen noktada Türkiye Cumhuriyeti böyle bir hakka sahiptir, kendi
varlığını, eğer ilgili devlet koruyamazsa,
kendi varlığını koruma hak ve salahiyetine sahiptir.
Yalnız bu konuda bir hukuki noktaya yine dikkatini çekmek
isterim ilgililerimizin, Sayın Hükûmetin: Meşru savunma
hakkından söz ediliyor. Evet, genel anlamında saldırıya
uğrayan bir kişinin kendini koruma hakkı vardır,
ama, Birleşmiş Milletler Antlaşmasında düzenlendiği
şekliyle 51inci maddede bu meşru savunma hakkı, yapılan
herhangi bir saldırıya karşı cevap şeklinde
algılanmaktadır ve bu saldırılar genelde bir devletin
saldırısı şeklinde değerlendirilmektedir.
Ayrıntısına burada girmeyeceğim vaktinizi almamak
için, ama şunu ifade edeyim ki: Meşru savunma hakkı çerçevesinde
hareket edilme yoluna gidilirse, bunun hemen Güvenlik Konseyinin
bilgisine sunulması ve ondan sonra onun önlemler almasını
beklemek zorunluluğu vardır ve dolayısıyla böyle
bir harekâtı meşru savunma hukuki kavramı çerçevesinde,
uluslararası hukuk çerçevesinde değerlendirme yoluna
gidersek, bir iki gün sonra, yapılan harekâtın hemen önü kesilecektir,
çok zor durumda kalmamız söz konusu olabilecektir. Dolayısıyla
bu çerçevede uluslararası hukuka genel bir atıf yapılmasını
ben doğru buluyorum.
Benim kişisel görüşüm de bu tezkereyi tabii ki desteklemektir.
BAŞKAN Sayın Pazarcı, çok teşekkür ediyoruz.
Sayın Ufuk Uras
Sayın Uras burada mı?
MEHMET UFUK URAS (İstanbul) Buradayım.
BAŞKAN Çok kısa lütfen.
MEHMET UFUK URAS (İstanbul) Sayın Başkan, çok teşekkür
ederim.
Özgürlük ve Dayanışma Partisi ve şahsım
adına bütün Meclisi selamlıyorum.
Siyasi partiler şiddet ve çatışma kültürüne hizmet
etmemelidirler. Çünkü tezkere tartışmaları sırasında
toplumda gerginliği artırıcı bir dil kullanan siyasi
partiler, farkında olarak ya da olmadan, toplum içi çatışma
ortamını geliştirmektedirler. Diplomasi yapmak için
askerî yöntemlere ihtiyaç duymak yanlıştır.
Türkiyenin ve Orta Doğunun bugünkü ortamında Kuzey
Iraka müdahale için tezkere çıkarmak, sonu belirsiz bir maceraya
atılmak demektir.
Türkiyenin Kuzey Iraka girmesi, bölgemizde ABDnin yarattığı
savaş batağına bile bile saplanmak demektir; üstüne,
Kuzey Iraktaki Kürt toplumuyla çatışma içine girmek demektir.
Son yirmi üç yılda 24 sınır ötesi harekât yapılmış,
ama sorun bir türlü çözülememiştir.
Şu açık ki, Kürt sorununun çözümü ve toplumda barışın
tesisi için atılması gereken adımlar ülkemizin içindedir,
dışında değil.
Sorunun sadece bir güvenlik meselesi olarak algılanması
nedeniyle, yıllardır yapılanların çözüm yönünde
kalıcı ve olumlu bir etkisi olmamıştır.
Bugün, soğukkanlı bir şekilde, demokratik bir çözüm
için çaba sarf etmeli, bunun için soruna siyasetle çözüm aranmalıdır.
Çözümsüzlük ve kutuplaşmayı artıracak terör eylemlerine
ve şiddet adımlarına değil, barışçıl
yöntemlere ve sosyal önlemlere ihtiyaç vardır.
O yüzden, biz, bu tezkereyi ülkemizin çıkarına aykırı
buluyoruz.
Böyle dönemlerde soğukkanlı ve akla dayalı düşünceleri
dışlayanlar kazandıklarını zannederler.
Ancak bu hazin oyun Türkiyeye hep pahalıya patlamıştır
ve bir kez daha biz bunun eşiğindeyiz.
Türkiyenin farklı kültürlerinden oluşan dokusunu
paramparça ederek bu topraklarda demokrasinin ve barışın
canına okumak isteyenler, çok tehlikeli bir yönelime girmişlerdir.
Türkiyede demokrasiden, barıştan, eşit koşullarda
bir arada yaşamaktan ve adaletten yana olan herkes, meslek örgütleri,
sendikalar, aydınlar, yurttaş girişimleri, demokratik
dernek ve kuruluşlar, şimdi, şiddete karşı, nereden
gelirse gelsin şiddet ve teröre karşı, toplumda barışa
ve demokrasiye sahip çıkmalıdırlar.
Bizler, bu ülkenin Parlamentoda daha önce görev almış
sosyalistleri olarak, Mehmet Ali Aybardan Sadun Arene, Behice
Borandan Fatma Hikmet İşmene, her zaman, nereden gelirse
gelsin, her türlü şiddete karşı, barış politikalarını
savunmaya devam edeceğiz. Şimdi tam da zaman, yurtta barış,
dünyada barış politikasını sürdürmek ve desteklemek
zamanıdır.
Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Uras.
Sayın Yazıcıoğlu, buyurun.
MUHSİN YAZICIOĞLU (Sivas) Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; bugün gündemimize gelmiş
olan tezkere, geç kalmış olmakla beraber, çok isabetli bir
teşebbüstür. Ben, bu vesileyle, terörde hayatını kaybeden
tüm şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum, gazilerimize
minnetlerimi, şükranlarımı sunuyorum.
Tam birlik olma, beraber olma ve birlikte teröre karşı
kararlılık gösterme zamanıdır. Bunun için, doğulusu,
batılısı, kuzeylisi, güneylisi demeden, hangi mezhep
ve meşrepten, hangi aşiretten olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin kuruluşunda birlikte olduğumuz ve Türkiyenin
vatandaşlığı şerefini kazanmış olan
herkes, teröre karşı, şiddete karşı birlikte
vaziyet almak mecburiyetindedir.
Şimdi, Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin
51inci maddesi ve NATO Anlaşmasının 5inci maddesi,
bizim sıcak takip hakkımızı her zaman vermektedir.
Türkiye, bu sıcak takip hakkını, bu anlamda, başka
birilerine danışmadan kullanabilme yetkisine de her zaman
sahiptir. Ancak tezkerenin çok daha farklı bir anlamı olması
gerekir. Bu da, daha derinlikli bir mücadeleyi yapabilmek, daha
kapsamlı ve belki kalıcı bir temizliği ortaya getirebilmek
için gereklidir.
Bu itibarla, bu tezkere münasebetiyle Türkiye Büyük Millet
Meclisi tam bir bütünlük hâlinde, ordusuyla, milletiyle bütünleşerek,
terörle mücadelede sonuna kadar kararlı olduğunu göstermek
için bir fırsat olarak kullanılmalıdır.
Tezkere, milletimizin umutları açısından elbette
tek çözüm değil, terörle mücadele açısından. Ekonomik,
sosyal açıdan, psikolojik açıdan, eğitim açısından;
alınması gereken, göçü önleyecek, işsizliği çözecek,
dolayısıyla, terör örgütünün insan kaynaklarını
kullanmasına fırsat veren bataklığı kurutacak
tedbirleri apayrı düşünmek gerekir, ama, artık anlaşılmıştır
ki, terör dışarıdan destek görmeden Türkiyede yaşayamaz,
bu açık. Onun için, Çekiç Güçün kanatları altında büyümüş
olan PKK örgütüne ve Irakın kuzeyinde, yine Çekiç Güçün kanatları
altında oluşmuş olan yapılanmaya karşı daha
etkin, derinlikli ve profesyonelce, terörle mücadelede kullanılacak
yöntemlere ihtiyaç vardır. Ben bu tezkerenin Türk Silahlı
Kuvvetlerimizin daha etkin mücadelesi için, arkasında milleti
gösterecek bir unsur olarak kullanılması gerektiğini
düşünüyorum. Bundan dolayı da Büyük Birlik Partisi ve
şahsım adına bu tezkereye olumlu oy kullanacağız
ve bu tezkerenin arkasında olduğumuzu ifade ediyor, saygılar,
sevgiler sunuyorum. (AK Parti ve Bağımsızlar sıralarından
alkışlar.)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Yazıcıoğlu.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, tezkereyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım.
15/10/2007
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye, Irakın kuzey bölgesinde yuvalanmış
bulunan PKK terör unsurlarından kaynaklanan ve halkının
huzur ve güvenliğiyle ülkesinin millî birliğine, güvenliğine
ve toprak bütünlüğüne yöneltilmiş ciddi bir terörist saldırı
ve açık bir tehditle karşı karşıyadır.
Dost ve kardeş Irakın toprak bütünlüğünün, millî
birliğinin ve istikrarının korunmasına büyük
önem atfeden Türkiye, PKK teröristlerinin Irakın kuzeyindeki
mevcudiyetine ve faaliyetlerine son verilmesini sağlamak
amacıyla uzunca bir süredir yoğun siyasi ve diplomatik girişimlerde
ve uyarılarda bulunmuştur. Bu çabalarımızdan istenilen
sonuçların alınması bugüne kadar mümkün olmamıştır.
Türkiyeye yönelik terörist saldırılar ve tehdide
karşı, terörizmle mücadelenin bir parçası olarak uluslararası
hukuk çerçevesinde gerekli tedbirleri almak üzere, hudut,
şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe belirlenecek şekilde,
Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irakın kuzeyinden
ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının
bertaraf edilmesi amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede
bulunmak üzere, Irakın PKK teröristlerinin yuvalandıkları
kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesine ve görevlendirilmesine
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle
izin verilmesini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN Tezkerenin oylamasının açık oylama
şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır.
Önergeyi okutup, imza sahiplerini arayacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmekte
olan terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf
edilmesi amacıyla sınır ötesi harekât ve müdahalede
bulunmak üzere Irakın kuzey bölgesine Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının gönderilmesiyle ilgili Başbakanlık
tezkeresi oylamasının İç Tüzükün 143üncü maddesi
gereği açık oylama yöntemiyle yapılmasını
arz ve teklif ederiz.
Sayın Sadullah Ergin, Hatay? Burada.
Sayın Nurettin Canikli, Giresun? Burada.
Sayın Nihat Ergün, Kocaeli? Burada.
Sayın Bekir Bozdağ, Yozgat? Burada.
Sayın Sadık Yakut, Kayseri? Burada.
Sayın Ahmet Yeni, Samsun? Burada.
Sayın Abdurrahman Arıcı, Antalya? Burada.
Sayın Durdu Mehmet Kastal, Osmaniye? Burada.
Sayın Yahya Doğan, Gümüşhane? Burada.
Sayın Yaşar Karayel, Kayseri? Burada.
Sayın Musa Sıvacıoğlu, Kastamonu? Burada.
Sayın Sedat Kızılcıklı, Bursa? Burada.
Sayın İkram Dinçer, Van? Burada.
Sayın Mehmet Tunçak, Bursa? Burada.
Sayın Hayrettin Çakmak, Bursa? Burada.
Sayın Murat Yıldırım, Çorum? Burada.
Sayın Taha Aksoy, İzmir? Burada.
Sayın Nuri Uslu, Uşak? Burada.
Sayın Fevzi Şanverdi, Hatay? Burada.
Sayın milletvekilleri, açık oylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, açık oylama elektronik
cihazla yapılacaktır.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme
giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var
ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun
rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan
oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Oy verme işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Anayasanın
92nci maddesi uyarınca verilmiş bulunan Başbakanlık
tezkeresinin açık oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı : 526
Kabul : 507
Ret
: 19 (x)
(AK Parti, CHP, MHP ve Bağımsızlar sıralarından
alkışlar)
Böylece, Başbakanlık tezkeresi yüce Meclisimiz tarafından
kabul edilmiştir. Milletimiz ve devletimiz için hayırlı
sonuçlar doğurmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 18 Ekim 2007 Perşembe günü
saat 15.00te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 17.59
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağı sonuna
eklidir.